Mayıs / Mai 2014 | AUSGABE 26
berlinturk.com | @berlinturk
BERLİN‘İN İLK TÜRKÇE HABER DERGİSİ
Burak Bektaş‘ın katili halen bulunamadı Schulz: Hitler’in ideolojisi AP’ye girmemeli
Nihat Sorgeç Gerçek bir eğitmen
Ab
S.
35
in
De
ut
sc
h
SICAK SİYASET
SICAK SİYASET
BERLİN HABER
BERLİN HABER
İÇİNDEKİLER
07 S A Y F A
Almanya’da yabancılara seçme hakkı
14 S A Y F A
BERLİN HABER
20 S A Y F A
Berlin’in gerçek kaplanı
Hitler’in ideolojisi AP’ye girmemelri
16
S A Y F A
S A Y F A
PORTRE
Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’na Girişi
18 S A Y F A
SAĞLIK
TARİH
22
Berlin’de NeoNazilere geçit yok
29 06 15 28 32 33 S A Y F A
Mavi Kart sahipleri emekli olabilir mi?
Burak Bektaş cinayetinin 2. yılı
HUKUK
30 S A Y F A
Opsiyon modelini değiştirmek yeterli değil
Alman medyasından Erdoğan’a sert tepki
S A Y F A
Türkler stadyumlarda oy kullanacak
S A Y F A
NSU tanığı ölü bulundu
S A Y F A
10 S A Y F A
Berlintürk Kitap Kulübü
S A Y F A
Nihat Sorgeç
Psikoloji - Çocuklarda Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu
S A Y F A
kostenlos / ücretsiz
İmtiyaz Sahibi / Inhaberin: Sevim Ercan berlinturk Bundespressekonferenz Raum: 5315 Schiffbauerdamm 40 10117 Berlin Mobil: 0176 228 505 74 Büro:+49(0) 30 / 537 933 90 E-Mail:sevimercan@yahoo.de www.berlinturk.com Steuernummer: 24/279/61277
Başa dönmek Başa dönmek Mayıs ayı hareketli geçecek Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Berlin ve Köln’ü ziyaret edecek. Berlin’de Almanya Başbakanı Angela Merkel’le önce bir çalışma yemeğinde buluşacak olan Erdoğan, daha sonra medyanın karşısına çıkacak.
Sevim Ercan
Köln’de ise halka hitap edecek. Bu kez Ağustos ayı Cumhurbaşkanlığı seçimi ziyarete damgasını vuracak. Sokaktaki vatandaş ise başbakanın ziyaretinden hoşnut. Nitekim Almanya ve Türkiye tarihinde söz konusu seçimle bir ilke imza atılacak. İşte bu gelişmeler ışığında, seçmenin Yazı İşleri Müdürü / Redaktion: Metin Yılmaz
Berlin Olimpiyat Stadı’nda oy kullanacağı söylentileri de yayılmaya başladı. 80 bin seyirci kapasitesi olan stadyumun Ağustos’ta 140 bin Berlinli Türk seçmene oy kullanmaları için kapılarını açacağı Alman medyasına da konu oldu. Berlin eyalet polis teşkilatı ise stadın güvenliği için çalışmaları başlatmış vaziyette. Olumlu bu gelişmelerin ışığında hayat hızla akarken, ruhlar çağırdı ve biz başa döndük. Yarım asırı Almanyalı olarak deviren,
Editör/Herausgeber Görsel Yönetmen / Layout: Özgür Özata
Türkiye’den bu ülkeye göç edenleri huzursuz eden yeni bir yasa tasarısı yolda. Alman Federal İçişleri Bakanlığı’nın yeni bir yasa tasarısı sınır dışı etmeyi kolaylaştırıyor. Hedef iltica başvurusunda bulunanlar gibi gözükse de, buz dağının altı yerleşik göçmenlerin de bundan darbe alacakları görüntüsünde. Kaldı ki, havalimanlarında veya sınır kontrol noktalarında pasaportlarını imha edenler, farklı bilgi verenler, kaçak yollarla ülkeye girenler hızlı şekilde geri gönderilebilecek. Bu kişiler ‘kaçma riski’ nedeniyle tutuklanabilecekler.
Redaktör / Redaktion Görsel Yönetmen / Layout: Çağdaş Özbakan Danışma Kurulu: Dr. Attila Doğan, Dr. med. Meryam Schouler-Ocak, Onur Özata, Mustafa Öztürk, Seyhan Yiğit, Ali Ertan Toprak, Cihan Sendan, Serge Beli, Mutlu Tercan, Hüseyin Yılmaz ve Mehmet Can Özer Kapak / Potre Fotos by Metin Yılmaz
Tasarı, emekli olup yılın bir kaç ayını Türkiye’de yaşayanların, Sosyal Yardım alanların korkulu rüyası olacak. Sınır dışı edilme endişesi yeniden alevlendirilirken, çok kültürlü toplum istatistiki verilere de yansımaya başladı. Almanya’da en popüler isimler arasında Muhammed, Ali, Elif de varlık göstermeye başladı. 2012 yılı en popüler isimler sıralamasında ilk yüzde Müslüman isimlerinden Muhammed ve Ali isminin bulunması dikkat çekti. Muhammed ismi kendine 47. sırada yer buldu. Kız çocuklarında ise Mira, Leyla, Elif ve Nur ilk yüze girdi. İçinde yaşadığımız ülke Almanya’da vize başvuru harçları hatırı sayılır bir miktara tekabul ediyor. 2013’de Almanya vize başvurularından, dünya genelinde 100 milyon Euro gelir elde etti. Türkiye’de vize başvurularından alınan harçlardan Almanya’nın 2013 yılında elde ettiği gelir ise 10 milyon 584 milyon Euro. Bu arada Türkiye’den yapılan söz konusu vize başvurulardan yüzde 10’u ise reddediliyor. Başa döndük, tarih tekerrürden ibaret derken,
Baskı / Auflage: 10.000 / Sonderausgabe
yaz mevsiminin ayak seslerinde Berlin’i yaşamak inanılmaz güzel.
Fotoğraflar / Fotos: 123rf.com, fotolia.de, photodune.net, Anadolu Ajansı, Cihan Haber Ajansı
Savaş tanrılarının boş vesvesesi de değil bu
Reklam için: Mobil: 0049 176 228 505 74 E- Mail: sevim.ercan@berlinturk.de
Olmayacak elbette hayal kuranlara bu düş gerçek
Basım Evi / Druckerei: MOTIV OFFSET DRUCKEREI Prinzessinnenstraße 26 10969 Berlin
Umut insanın gözlerinde ölü bakışa dönüşmeyi versin. Sizlere, bizlere bu sürüden ayrı düşmemek kalır elek üstü Karanlık mı ufukta gözüken Zira, aydınlığa dönüşecek Almanyalı Türklerin hukuksal tüm hakları Arınacaksın Almanya Bu memleketi ikinci yurt edinenlerin gölgesinde Toprak ve gök arası mesafe Berlin coğrafyasında da memleket olacak bizlere Ankara, İstanbul, Adana, Diyarbakır topraklarında da Seçim tarafımızdan yapılacak.
3
Özoğuz’dan Türkiye’ye AB desteği Alman hükümetinin Göç, Mülteciler ve Uyumdan sorumlu Devlet Bakanı Özoğuz: ’’Türkiye’nin uzun vadede Avrupa Birliği’ne gireceğini düşünüyorum’’
A
lman hükümetinin Göç, Mülteciler ve Uyumdan sorumlu Devlet Bakanı Aydan Özoğuz, Türkiye’nın uzun vadede Avrupa Birliği’ne gireceğini düşündüğünü söyledi.
lerin oy kullanamamasını eleştirdi ve “Yerel seçim hakkının uzun süredi ülkede bulunan tüm yabancılara verilmesi çok önemli olur. Entegrasyon, siyasi katılım demektir” dedi.
Welt am Sonntag gazetesine açıklamada bulunan Özoğuz, Türkiye’de yaşanan son olaylara hükümetin bakış açısını eleştirdi ancak yine de Türkiye’nin AB’ye uzun dönemde gireceğine inandığını ifade etti.
Aydan Özoğuz, Almanya’da yaşayan göçmenlerin sorunlarından bazılarını bizzat kendisi de yaşadığını örneğin Hamburg’ta eyalet meclis üyesiyken ev ararken yaşadığı zorluklara dikkati çekti. Özoğuz eşinin soyadını söylemesi halinde derhal bir ev gösterilidğini ancak kendi soyismini söylediğinde günler yada haftalarca bir randevu almak için bekletildiğini aktardı.
Açıklamasında Almanya’da yaşayan ve AB vatandaşı olmayan göçmenlerinde yerel seçimlerde oy kullanması gerektiğini belirten Özoğuz yerel bazda esas kararı vermesi gereken göçmen-
AP seçimlerinde Neo-Nazi endişesi Almanya Anayasa Mahkemesinin Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerindeki yüzde 3’lük barajı kaldırmasının ardından 25 Mayıs’ta yapılacak seçimde, aşırı sağcı küçük partilerin AP’ye milletvekili göndermesine kesin gözüyle bakılıyor.
A
vrupa Parlamentosu’nun Türk kökenli milletvekili İsmail Ertuğ: ’’Avrupa düşmanı, Müslüman düşmanı aşırı sağcı partiler bu seçimlerde ilk kez Avrupa Parlamentosu’nda grup kurma hakkı kazanabilir’’. “Eğer katılım oranı yüksek olursa radikal partiler dışarıda tutulabilir. Katılım oranının yükselmesi, aşrı sağcı, Müslüman düşmanı partilerin de dışarda tutulmasını sağlayacaktır’’. “Aşırı sağ partilerin girmesiyle Türkiye’yi zor zamanlar bekliyor’’. Almanya Anayasa Mahkemesinin Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerindeki yüzde 3’lük barajı kaldırmasının ardından 25 Mayıs’ta yapılacak seçimde, aşırı sağcı küçük partilerin AP’ye milletvekili göndermesine kesin gözüyle bakılıyor. AP’nin Türk kökenli milletvekili ve 25 Mayıs’taki AP seçimlerimde Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) adaylarından olan İsmail Ertuğ, yaptığı açıklamada, bu seçimin son 30 yılın en önemli seçimi olacağını söyledi. Avrupa’da son yıllarda yaşanan ekonomik krizle birçok ülkede, Avrupa karşıtı, yabancı düşmanı aşırı sağcı partilerin yükselişe geçtiğini söyleyen Ertuğ, bu durumun 25 Mayıs’ta yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinin önemini daha da arttırdığını söyledi. “Tarih her defasında krizin olduğu süreçler içinde radikal partilerin güçlendiğini gösteriyor” diyen Ertuğ, “İnsanların endişelerini, korkularını bir şekilde suiistimal edip, aslında çözüm olmayan önerileri çözüm gibi gösteren söylemler üretiyorlar. Halkın bazı kesimleri de bunlara inanıp maalesef oy veriyorlar. Bu defa da böyle bir tehlike ile karşıyayız” ifadesini kullandı. Almanya Anayasa Mahkemesinin AP seçimlerinde yüzde 3’ barajı kaldırmasının ardından Alman aşırı sağcı ırkçı partilerin, AP’ye en az 1-2 milletvekili gönderme fırsatı yakaladığını belirten Ertuğ, şunları kaydetti: “Bugüne kadar aşırı sağcı partiler ülkelerde yeterince milletvekili kazanamadıkları için, Avrupa Parlamentosu’nda da siyasi grup olma yetkisini kazanamamışlardı. Avrupa düşmanı, Müslüman düşmanı olan aşırı sağcı partiler gelecek ay ilk kez Avrupa Parlamentosu’nda grup kurma hakkı kazanabilir. Aşırı sağ partilerin girmesiyle Türkiye’yi zor zamanlar bekliyor diyebilirim.” Avrupa Parlamentosu’nda daha fazla sandalye elde etme hedefinde olan popülist ve aşırı sağ partilerin, Türkiye’nin AB üye-
4
lik sürecini askıya almayı istediklerini kaydeden İsmail Ertuğ, bundan sonraki süreçte Türkiye’nin tavrının önem taşıyacağını vurguladı. İsmail Ertuğ, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin AB sürecinde yeniden reformlara yoğunlaşması, AB’nin de sözünde durup dürüst olması gerektiği kanaatindeyim. Ben Türkiye’yi AB içinde ileri demokrasilerde görmek isteyen biriyim. Gelecek dönemde özellikle AB üyelik sürecinde temel haklara ilişkin 23’üncü faslın müzakerelere açılması için baskı yapmaya devam edeceğim. Türkiye’nin reformlara yoğunlaşması, AB’nin de bu reformlara destek olması gerekiyor. Son 5 yılda olduğu gibi, Sarkozy ve Merkel gibi siyasetçilerin yaptığı gibi engel olunmaması gerekiyor. Bunları hep birlikte elde edebilirsek, iki taraf da isterse pozitif gelişmeler olabilir.” AB’de yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile Avrupa Parlamentosu seçimlerinin öneminin arttığını vurgulayan Ertuğ, seçmenlerin verecekleri oyların AB Komisyonu Başkanı’nın belirlenmesinde etkili olacağını kaydetti. Bugüne kadar Avrupa Parlamentosu seçimlerine Almanya’da katılım oranının yüzde 40’ta kaldığını, Türk kökenli seçmenlerin de yeterince ilgi göstermediğini belirten Ertuğ, seçmenlere sandığa gitmeleri ve oylarına sahip çıkmaları çağrısında bulundu.
“Avrupa Parlamentosu halkın parlamentosudur” “Avrupa Parlamentosu, Almanya’daki göçmenler açısından da büyük önem taşıyor” diyen Ertuğ, sözlerini şöyle tamamladı: “AB’de ayrımcılığa karşı ilk önlemleri almış olan yer Avrupa Parlamentosu’dur. AB’de ayrımcılık istemiyorsak, haklarımızın savunulmasını istiyorsak Avrupa Parlamentosu seçimlerine kesinlikle ve kesinlikle katılmak durumundayız. Avrupa Parlamentosu halkın parlamentosudur. Biz halk tarafından doğrudan seçilen vekilleriz ve halkın isteklerini ve çakırlarını takip ediyoruz. Almanya’da AP seçimlerinde seçim barajının kalkmasının ardından aşırı sağcı partiler de belki yüzde 1 oy ile Avrupa Parlamentosu’na milletvekili seçebilecek. Ama bu katılım oranına bağlı. Eğer katılım oranı yüksek olursa radikal partiler dışarıda tutulabilir. Katılım oranının yükselmesi, aşrı sağcı, Müslüman düşmanı partilerin de dışarda tutulmasını sağlayacaktır.”
Alman medyasından Erdoğan’a sert tepki Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’a yönelik ’’Kendini hala papaz zannediyor’’ çıkışı ile bazı gazetelerde ’’Almanya’nın imamı’’ ifadesine Almanya’dan çok sert karşılık geldi.
A
lmanya’nın saygın gazetelerinden “Frankfurter Allgemeine Zeitung’dan (FAZ) Reinhard Müller yorumunda, “Demokrasi ve hukuk devleti ilkesinin içinde bulunduğu durum noktasında Türkiye Avrupa’ya ait değil”. ifadesi kullanıldı. “Eğer bir Alman devlet başkanı Türk topraklarında AB adayı ülkede hâlâ kuvvetler ayrılığı işliyor mu, yargı bağımsız mı ve hükümet yargı kararlarına müdahale ediyor mu diye soruyorsa, bu uluslararası ilişkilerde kabaca bir tokattır.” diye yazan Müller, Cumhurbaşkanı Gauck’un Türkiye’deki demokrasi ve hukuk ilkesi konusunda “şok geçirdiğini” belirtti. Müller ayrıca, “Avrupa’da insan hakları ve kuvvetler ayrılığı ilkesi çoktan artık iç mesele olmaktan çıkmıştır. Türkiye, elbette mevcut durumu ile Avrupa’ya ait değil.” dedi. Handelsblatt gazetesinden Gerd Höhler de yorumunda “Sevilmeyen savcıların sürgüne gönderilmeleri ile adaletin kötü durumları ortaya çıkarmasını engelleme ve hükümetin yargı kararlarını kendisi doğrultusunda etkileme çabaları bir diktatörlükte büyüyen Gauck’u hassas yerinden vurmaktadır.” ifadesini kullandı. Aynı gazetede yer alan diğer bir haberde de Erdoğan’ın Gauck’a yönelik “Kendini hala papaz zannediyor.” ifadesi üzerinde de durularak mevcut sözler yine Gauck’un kendi sözleriyle eleştirildi: “Kimseye dışarıdan bir hayat tarzı dikte edilemez. Kimse dinini açıkça yaşama hususunda engellenemez.” N24 haber sitesi ve “Der Spiegel” dergisi tarafından da Erdoğan’ın Gauck ile ilgili “Almanya’da kulağına belli ki bir şeyler fısıldanmış. Kendisini hâlâ papaz sanıyor. Biliyorsunuz geçmişte kendisi papazdı. Olaylara bu anlayışla bakıyor. Böyle olmaz. Bu çirkince.” şeklinde sözler sarf ettiğinin altı çizilerek, Gauck’un demokrasi ve hukuk ilkelerine riayet konularında yaptığı uyarılara geniş yer verildi.
Gauck: Sözlerimin arkasındayım Başbakan Erdoğan’ın kendisi hakkındaki sert sözleri üzerine,
sorulan bir soruya yanıt veren Almanya Cumhurbaşkanı, “Ben Türkiye hakkında amacını aşan bir açıklama yaptığımı düşünmüyorum. Aksine çok da açık bir ifade kullanmadım. Sadece, bütün Avrupa’da Türkiye hakkında sorulan bazı soruları gündeme getirdim.” ifadelerini kullandı.
“Erdoğan, istikrarı başarı ile eşdeğer tutuyor” Federal Meclis Başkan Vekili ve Yeşiller Partisi Milletvekili Claudia Roth da Başbakan Erdoğan’ı demokrasi konusunda uyardı. “Korkarım Tayyip Erdoğan, istikrarı baskı ile eşdeğer tutuyor.” diyerek Erdoğan’ın Gauck ile ilgili açıklamalarını eleştirdi. Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz da açıklamasında, Erdoğan’ın geçmiş yıllarda yürürlüğe koyduğu reformlardan geriye döndüğünün altını çizerek, “Mevcut durumda Türkiye AB’ye dâhil edilmeye ehil bir ülke değil.” dedi. Schulz, Erdoğan’ın ötekileştirici söylemlerde bulunmasının doğru olmadığını sözlerine ekledi.
“Özgürlükçü demokrasilerin ilkeleri tartışılmaz” Bavyera Eyaleti’nin Avrupa Bakanı Beate Merk de Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı Gauck’a yönelik sözlerini sert bir dille eleştirdi. Merk, “Hukuk prensipleri, kuvvetler ayrılığı, sansür yasağı özgürlükçü demokrasilerin temel ilkeleridir. Bu değerlere saygı göstermemek Avrupa’ya kapıyı tam bir niyetle ve sesli bir patırtıyla kapamaktır.” dedi ve ekledi: “Eğer Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanı Gauck’un açık sözlerini şimdi aşağılayarak atıyorsa, kendisinin ve politikasının maskesini ikinci kez çıkarmaktadır.”
Kenan Kolat destek verdi Almanya Türk Toplumu Derneği (TGD) Genel Başkanı Kenan Kolat da Gauck’un konuşmasına destek verdi. “RBB Inforadio” radyosuna konuşan Kolat, “Gauck, candan bir konuşma yaptı.” dedi. Kolat, Gauck’un Başbakan Erdoğan’a yönelik eleştirisi ile ilgili de “Bunu çok adamakıllı buldum.” desteğinde bulundu.
1,8 milyon kişi alkol bağımlısı Önceki yıl ülkede kişi başına 135 litre alkol tüketildiği ve 1,8 milyon kişinin alkol bağımlısı olduğu bildirildi.
H
er yıl alkol ve tütün ürünleri tüketimine bağlı nedenlerle 74 bin kişinin hayatını kaybetiği kaydedildi. Bağımlılık Sorunları Merkezi, sigara ve alkolle mücadele kapsamında vergilerin yükseltilmesini, satış saatlerine sınırlandırılmasını istiyor.
Alkol tüketiminde, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkeleri arasında ön sıralarda yer alan Almanya, Lüksemburg, Fransa, Avusturya ve Estonya’nın ardından 5. sırada yer alıyor. Ülkede 1,8 milyon kişinin alkol bağımlısı olduğu bildiriliyor.
Almanya’da 2012 yılında kişi başına 135 litre alkol tüketildiği ve 1,8 milyon kişinin alkol bağımlısı olduğu belirtildi.
Alman Bağımlılık Sorunları Merkezi, sigara ve alkol bağımlılığıyla mücadelede vergilerin yükseltilmesi, satış saatlerine sınırlama getirilmesi önerisinde bulunuyor.
Almanya Bağımlılık Sorunları Merkezi’nin yayımladığı 2012 raporuna göre, Almanya’da her yıl alkol ve tütün ürünleri tüketimine bağlı nedenlerle 74 bin kişi hayatını kaybediyor. Son yıllarda sigara bağımlılığının gerilediği, buna rağmen 18-64 yaş arası erkeklerin yüzde 34’ünün, kadınların ise yüzde 26’sının sigara kullandığına dikkat çekildi. Önceki yıl kişi başına 996 adet sigara içildiği, 135 litre alkol tüketildiği vurgulandı.
6
Raporda ayrıca Alman devletinin alkol vergisinden yılda 3,3 milyar avro kazandığı ancak alkol tüketimine bağlı hastalıklarla mücadele için yılda yaklaşık 26 milyar avro harcama yaptığı vurgulanıyor. Alman Bağımlılık Sorunları Merkezi yöneticisi Raphael Gassmann, “Uluslararası oranları göz önüne aldığımızda bağımlılık yapan maddelerin tüketiminde çok yüksek bir noktada bulunuyoruz” ifadesini kullandı.
Almanya’da yabancılara seçme hakkı tartışılıyor
A
vrupa Birliği (AB) ülkelerinin vatandaşları yerel seçimlerde Almanya’da oy kullanma hakkına sahipken, yıllardır Almanya’da çalışıp vergi veren 100 binlerce Türk, yalnız Türkiye vatandaşı oldukları için seçme ve seçilme hakkında yararlanamıyor. Almanya’da AB ülkesi vatandaşları dışındaki yabancıların yerel seçimlerde oy kullanabilmesine Sosyal Demokrat Parti ile Yeşiller Partisi ve Sol Parti olumlu bakarken, hükümetin büyük ortağı Hristiyan Birlik partileri CDU/CSU buna tümüyle karşı çıkıyor. Son olarak hükümetin göç, mülteciler ve uyumdan sorumlu Devlet Bakanı Aydan Özoğuz’un Almanya’da yaşayan yabancılara yerel seçimlerde oy hakkı verilmesi gerektiği yönündeki açıklaması konuyu yeniden gündeme taşıdı. Ülkede yıllardır yaşayan Türkiye vatandaşlarına seçme hakkı verilmesi için çalışan Türk sivil toplum örgütlerince Özoğuz’un açıklaması memnuniyetle karşılandı. Almanya Türk Konseyi (ATK) Başkanı Taciddin Yatkın, yaptığı açıklamada, Özoğuz’un açıklamasını olumlu ve doğru bulduğunu söyledi. Özoğuz’un bu konuyu yeniden gündeme taşımasını saygı ile karşıladıklarını ve desteklediklerini ifade eden Yatkın, ‘’50 yıldan fazla bu ülkede yaşayan insanlarımızın artık 3. sınıf insan muamelesi görmekten kurtulmaları gerekiyor’’ diye konuştu. AB ülke vatandaşlarının yerel seçimde oy kullanma hakkına sahip olduğuna işaret eden Yatkın, ‘’Avrupa’da yaşayan diğer AB ülkesi vatandaşlarının AB’ye girdikleri günden itibaren burada 50 yıldan uzun bir süreden beri yaşayan yabancıların geleceği üzerine karar verebiliyorlarsa ve biz 50 yıldır bu hakka hala kavuşamamışsak burada bir demokrasi, burada bir hukuk ve eşitsizlik sorunu olduğunu görebiliyoruz’’ ifadesini kullandı. Türk toplumu olarak geçmişte yabancılara yerel seçim hakkının verilmesi konu-
sunda çeşitli kampanyalar düzenlediklerini, her seçimden önce milletvekili aday adayları ve parti başkanlarıyla yaptıkları görüşmelerde konuyu dile getirdiklerini hatırlatan Yatkın, ‘’Fakat o zamanlar pek ciddiye alınmadı’’ dedi.
ses getirdiğini kaydetti. Yılmaz, gelecek günlerde Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) ve Devlet Bakanı Özoğuz’un yerel oy hakkı konusunda gerçekten ne istediğine bakacaklarını belirterek, ‘’Gereken desteği mutlaka vereceğiz’’ dedi.
Şimdi ise Avrupa Parlamentosu’nda, Federal Meclis’te ve yerel meclislerde çok sayıda Türk kökenli milletvekillerinin bulunduğuna dikkati çeken Yatkın, sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek birlikte atılacak adımlar konusunda hazırlık yapmasını istedi.
“Demokrasi eksikliği”
Yapılan anlaşmalar kapsamında AB üyesi ülke vatandaşlarının Almanya’da oy kullanabildiklerine işaret eden Yatkın, Almanya’nın da Türkiye ile benzer bir anlaşma yapabileceğini kaydetti. Yatkın, bunun için çok büyük bir yasal değişiklik yapılmasına gerek duyulmadığını ifade etti. Seçimlerden hemen sonra bu konunun tartışılmasının kendilerine güven verdiğini belirten Yatkın, ancak mevcut hükümette yer alan Hristiyan Birlik partileri CDU/CSU temsilcilerinin açıklamalarının güvensizlik yarattığını kaydetti.
“21. yüzyılda demokrasi anlayışına sığmayan bir yaklaşımdır’’ Berlin Türk Cemaati (TGB) Bekir Yılmaz da ‘’Yerel seçimlerde oy hakkı Almanya’da yaşayan göçmenlere mutlaka verilmesi gereken bir haktır. İnsanların oturdukları mahallede, oturdukları sokaklarda olaylar gerçekleşiyor, mahallenin şekli değişiyor, yatırımlar yapılıyor. Oturdukları yerle alakalı dahi söz hakkına sahip değiller. Bu doğru bir yaklaşım değil. 21. yüzyılda demokrasi anlayışına sığmayan bir yaklaşımdır’’ diye konuştu. Sivil toplum kuruluşlarının siyaset üzerinde baskı unsurları olduğunu, TGB’nin çifte vatandaşlık konusunda imza kampanyası düzenlediğini ve topladığı 105 bin imzayı şimdiki Ekonomi ve Enerji Bakanı Sigmar Gabirel’e verdiğini hatırlatan Yılmaz, bu imza kampanyasının büyük
Almanya Türk Toplumu (TGD) Genel Başkan Yardımcısı Ayşe Demir de Özoğuz’un Almanya’da sürekli yaşayanlar için yerel seçim hakkı verilmesi konusundaki açıklamasından memnuniyet duyduklarını belirtti. Toplumsal hayatın tüm alanlarında yabancılara katılım olanağının verilmesini talep ettiklerini ifade eden Demir, 3 ay süreli ile bir bölgede oturan bir AB ülkesi vatandaşının oy kullanma hakkı bulunması, buna karşın AB üyesi olmayan bir ülkeden gelen ve 50 yıldan beri aynı semte oturan kişinin oy kullanma hakkının bulunmamasının ‘’demokrasi eksikliği’’ olduğunu kaydetti. Bunun ayrımcı bir uygulama olduğunu ve topluma katılımı zorlaştırdığını belirten Demir, göçmenlerin hangi ülkenin pasaportuna sahip olduklarından bağımsız olarak topluma dahil edilmelerinin toplumun çıkarına olduğunu belirtti.
‘’Burada vergi ve sigortamızı ödüyoruz” Berlin’de yaşayan Türkiye vatandaşları da kendilerine yerel seçimlerde oy kullanma hakkının verilmesini istedi. Uzun süreden beri Almanya’da yaşayan Havva Köse, Türk vatandaşı olarak seçme hakkından yararlanmak istediğini belirterek, ‘’Burada vergi ve sigortamızı ödüyoruz. Alman vatandaşlarına verilen haklardan biz de faydalanmak isteriz, burada yaşayan bir vatandaş olarak’’ dedi. Pazarcılık yapan Emrullah Koç da seçme hakkı olmayan Türkiye vatandaşlarının oturdukları çevrede yapılan işleri takip edemediğini belirterek, oy hakkı verilmesi durumunda Türklerin topluma daha fazla entegre olacağını ifade etti.
7
TUH’dan başarıya giden yol - ExisMi “Nasıl girişimci olunur” sorusuna TUH’da tatmin edici yanıtlar bulunuyor.
E
xisMi projesi kapsamında bir dizi girişimcilik seminerleri düzenleyen Berlin İşverenler ve Zanaatkarlar Birliği (TUH), sözkonusu bu çalışmalarla da konuşulur hale geldi. Nitekim geçtiğimiz günlerde TUH bünyesindeki işyeri sahibi edinme projesi kapsamında bir açık oturum düzenlendi. Berlin Mercure Hotel’deki açık oturuma çok sayıda uzman ve politikacı konuşmacı olarak katıldı. TUH tarafından düzenlenen ve “göçmenlere işyeri kurma danışmanlığı” projesinin anlatıldığı ExisMi toplantısı ile ilgili başkan Hüseyin Yılmaz Berlintürk’e özel bir açıklamada bulundu.
Berlintürk – Hüseyin Bey,bugün, ExisMi projesi kapsamında, yeni iş yeri kurmak isteyenlerin neler yapmaları gerektiği konusunda bir açık oturum gerçekleştirdiniz. Bu toplantının amacını sizden öğrenebilir miyiz? Hüseyin Yılmaz – ExisMi projesi, yani göçmenler için girişimcilik projemiz, yeni kurulan bir proje sayılır aslında, ama biz bu işi daha önceden de gönüllü olarak yapıyorduk. Şimdi bu yaptığımız faaliyetin bir proje kapsamına alınması vesilesiyle, sadece bu işe bakan bir büromuz ve çalışanlarımız oldu. Buradaki amaç, sadece girişimcilik seminerleri vermek değil, aynı zamanda bu konuda ihtiyacı olan insanları doğru yönlendirmek. Yanlışlarını en aza indirerek, koydukları hedefe en kısa yolda gitmelerini sağlamayı amaçlıyoruz. Yani, yatırım yaparken birikimlerini boşa harcamamaları için onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Yabancıların bu tarz bir desteğe ihtiyaçları var, çünkü çok çeşitli sorunları var. Öncelikle, Almanya’ya yeni gelenlerin dil sorunları var. Veya kendi ülkesinde öğrendiği bir mesleği olmasına rağmen diploması burada tanınmamış olanlar var. Bunların tanınması için bazı çalışmalar yapılabilir. Bu büro bunun için açıldı. Bugün de, bu işi beraber yaptığımız ortak kuruluşlarla beraber bir tartışma programı ayarladık. Bu programda, “Burada daha başka neler yapabiliriz?”, “Bu projemizi nasıl daha ileri ve iyi bir konuma getirebiliriz?” ve de “Göçmenler en çok hangi konulardan faydalanabiliyor ya da faydalanmalıdır?” gibi sorulara cevap aradık.
BT – Bu toplantıda iki farklı uzman görüşü dinledik. Bir tarafta Çalışma Senatörlüğü, diğer tarafta ise Ekonomi Senatörlüğü’nden temsilciler vardı. Bu iki farklı bakış açısını karşılaştırdığımızda nasıl bir sonuç çıkıyor? H.Y. – Bu bahsettiğiniz iki senatörlükten, Çalışma Senatörlüğü bizim projemizin fon kaynağını sağlıyor. Öte yandan, Ekonomi Senatörlüğü bu işin politikasını belirleyen kurum. Onlar zaten bölgesel olarak çalışıyorlar. Bu proje için ayrılan paranın dağıtılmasını Çalışma Senatörlüğü belirliyor. Bunun yanında, biz ayrıca Ekonomi Senatörlüğü’nün göçmenler için kurduğu çalışma grubunun da bir üyesiyiz. Orada da bu konuları ayrıca ele alıyoruz zaten. Bugün burada, her iki senatörlük temsilcisinin de konuya çok olumlu yaklaştığını ve bize pozitif katkı sunduğunu gördük. Daha önce de bu konularda yaptığımız benzer çalışmalardan, bu kurumların sürekli destek verdiğini de biliyoruz. Burada en önemli konu, göçmenlere sağlanan desteğin sürekli olmasını sağlamaktır. Yani, bu tarz çalışmaların senede 1-2 yapılması, göçmenler için hiçbir anlam ifade etmez. Bu sebeple, bugünkü toplantıda da amacımız, bunun kurumsallaşması ve sürekli hale gelmesini sağlamaya yönelik adımlar atmaktı. BT – Bu kadar farklı görüşün bir arada sunulduğu bu toplantının sonunda, sizin çıkardığınız ana fikir nedir? H.Y. – Benim çıkardığım sonuç, bunun gibi danışma yerlerinin Almanya’daki “hoş geldin kültürü” açısından gerekli olduğu ve bunun devam etmesi gerektiğidir. Her şeyden önemlisi, bunun bir ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. Tabi ki, profesyonel düzeyde girişimcilik seminerleri için yapılmış bir proje değil bu. Onun için, başka alanlar mevcut. Ama Almanya’nın göçmenleri kabul etmesinin bir göstergesi olarak, bu projenin son derece önemli olduğunu düşünüyorum.
8
Beratung – Information – Weiterbildung – Existenzgründung Sizleri Mesleğe hazırlıyor ve Meslek Sahibi yapıyoruz Beratung ─ Danışmanlık ─ Consultation ♦ zu Integrationskursen mit Sprachstandsfeststellung ♦ zu Aus-, Fort- und Weiterbildung ♦ zu Existenzgründung ♦ zum Verbraucherschutz
Integrationskurs „Deutschkurs“ • Almanca uyum kursu • Integration course • ﻝﻡﺍﻙﺕﻝﺍ ﻉﺏﻁﻝﺍﺏOczywiście integracja • Интеграционный курс • integracija naravno • integrasie natuurlik • інтеграційний курс • cours d'intégration ► Allgemeinkurse Deutsch ► Alphabetisierungskurse (Kleingruppen) ► Elternkurse ► Frauenkurse ► Niederschwellige Frauenkurse ► Jugendintegrationskurse
Weiterbildung Alphabetisierungskurs-DEUTSCH- und Schneidern (Einstieg sofort) BiB - Begleitung in den Berufseinstieg für Frauen aus aller Kulturen Unterstützung und Vermittlung in Praktika, Ausbildung und in die Arbeit FiT My Future -Ausbildungsvorbereitung Unterstützung bei der Ausbildungsplatzsuche für Jugendliche bis zur 25 Jahren Ausbildungsvorbereitung und Vorbereitung zur Ausbildungsreife Exismi-Existenzgründungsberatung Existenzgründungsberatung von Migranten für Migranten (Einstieg jederzeit möglich) Kosten: alle Angebote sind kostenfrei, Beratung persönlich, telefonisch und per Mail TUH-Bildungszentrum gGmbH | Rollbergstraße 70 | 12053 Berlin Tel.: 030-62721231 | Fax: 030-62721235 | Email: info@tuh-bildung.de | www.tuh-bildung.de
“Tecrübelerim bana yenilgi gibi gözüken bazı durumların arkasında yeni fırsatların olduğunu gösterdi. Goethe’nin dediği gibi, insan yoluna döşenen taşlardan bile güzel şeyler inşa edebilir.”
A
lmanya’da başarılı olmuş göçmenlerin hayatı hep birbirine benziyormuş gibi görünür. Oysa, bu hayatlardaki detaylardır, o başarıların arkasında yatan sebepler. Zira uzun süreli hiçbir başarı tesadüf değildir. Nihat Sorgeç de, Almanya’daki mücadelesinin sonunda başarıyı yakalayanlardan. 1958 yılında Antakya’da dünyaya gelen Nihat Sorgeç, 14 yaşındayken gelmiş Berlin’e. O zamana kadar Antakya’da okula giden ve derslerinde çok başarılı olan Sorgeç, hayatının bundan sonraki bölümünde yepyeni ve oldukça zor bir mücadeleye girmiş. Öncelikle, pek çok yabancı gibi Nihat Sorgeç de hiç Almanca bilmiyormuş. O yaşta Almanya’ya gelen diğer pek çok çocuk gibi, yabancılar sınıfına kaydedilen Nihat Sorgeç, derslerindeki başarısı sebebiyle sınıf arkadaşlarının öğretmeni gibi olmuş, ama bu durum kendisinin Almanca öğrenmesi için yeterli olmamış. Almanya’daki geleceği için, Almancasını geliştirmesi gerektiğine karar veren genç Nihat, Berlin’deki devlet kütüphanelerinin imkanlarını keşfetmiş. Kısa süre sonunda Almancasını çok geliştirdiği için de, “normal” bir sınıfa alınmış. Sorgeç’i bugün bulunduğu noktaya getiren eğitim serüveni ise bundan sonra başlamış. İlk önce metal alet yapımı üzerine stajını tamamlayan Sorgeç, ikinci eğitim yoluyla da liseyi bitirmiş ve üniversiteye gitmeye hak kazanmış. Üniversitede makine mühendisliği eğitimi alan Nihat Sorgeç, sonrasında çeşitli kuruluşlarda kendi branşıyla ilgili çalışmalar yapmış. İlerleyen yıllarda, Nihat Sorgeç’e esas başarıyı getiren adım, eğitim alanına geçişi olmuş. Önce bir endüstri teknik meslek staj biriminin yöneticiliğini yapan Sorgeç, hem aldığı eğitimi, hem de o zamana kadar edindiği tecrübelerini tek bir proje içerisinde harmanlayarak, „BKW - BildungsWerk in Kreuzberg“, yani Türkçe ismiyle “Kreuzberg Eğitim Merkezi”ni kurmuş. BKW Kreuzberg, kurulduğu günden beri sürekli büyüyen ve kendini geliştiren bir kuruluş, aynı Nihat Sorgeç gibi… Ama BKW Kreuzberg’in daha önemli bir özelliği de, kurum bünyesinde 100’ün üzerinde kişinin çalışmasının yanı sıra, her yıl yaklaşık 1000 Berlinli’nin de meslek sahibi yapılıyor olması. Kurum bünyesinde yapılan eğitim çalışmalarının temel amacı göçmen kökenli insanları daha donanımlı hale getirerek, onların içinde bulundukları toplumlarda yaşadıkları temel sorunları en aza indirebilmek. Bu amaç uğruna emin adımlarla ilerleyen Nihat Sorgeç ve gerçekleştirdiği çalışmaların ünü Almanya sınırlarını aşmış durumda. Sorgeç’in Almanya’da eğitim ve uyuma yapıtığı katkılar sebebiyle 2008 yılında Federal Liyakat Nişanı ile ödüllendirilmesinin yanında, Başbakan Angela Merkel’in BKW Kreuzberg’i bizzat ziyaret etmesi ve Nihat Sorgeç’in A.B.D. Başkanı Barack Obama tarafından, Amerika’da her yıl düzenlenen “Yılın Girişimcileri Zirvesi”ne davet edilmesi bunun en güzel örneklerinden. Nihat Sorgeç’in başarıya giden bu sürecini kendi ağzından dinledik;
Nihat Sorgeç 10
11
Berlintürk - Sizce bu denli başarılı olmanızın ne tür bir sırrı olabilir? Nihat Sorgeç - Ben bu ülkeye yeni geldiğimde okulda Almancayı öğrenmem çok önemliydi. Hiç Almanca bilmeyen bir genç olarak yabancılar sınıfında bulunmak pek de kolay olmadı. Bugün Alman disiplini, Türk esnekliği benzeri her iki kültürün de olumlu özelliklerini alarak bunları birbiriyle kombine edebilmemin yararlarını görüyorum. Bunun yanı sıra tüm zor koşullara rağmen sızlanmayıp vazgeçmemektir. Tecrübelerim bana yenilgi gibi gözüken bazı durumların arkasında yeni fırsatların olduğunu gösterdi. Goethe’nin dediği gibi, insan yoluna döşenen taşlardan bile güzel şeyler inşa edebilir. Ben her zaman bu anlayıştan yola çıkarak hareket ettim. İnsanlara yardım etme işim ile özdeşleşmenin mutluluğunu yaşıyorum ve bunu büyük bir heyecanla yapıyorum. BT - İşçi bir babanın çocuğusunuz. Babanız sizi ne kadar etkiledi? N. S. - Haklısınız. Onlar yani anne ve babam altmışlı yılların sonunda misafir işçi olarak Almanya’ya geldiler. Ben yetmişli yılların başında da Berlin’e getirildim. Babam beni yaptığı mesleği görmem için yanında götürdü. Büyük bir elektronik firmasının fabrikasında çalışıyordu. Çalıştığı ortam fabrikanın ısıtma sisteminin bakımının yapıldığı yağlı, kirli ve karanlık bir yerdi. Orası insan sağlığı açısından iç karartıcıydı. Babam bana dedi ki: “İşte oğlum. Burası iyi bir okul eğitimi almayan, iyi bir meslek eğitimi yapma imkânı bulamayan insanların çalışma mekânı. Senin meslekî geleceğin için sadece şu tavsiyeleri verebilirim: Hayatının geri kalanında madden ve manen mutlu bir şekilde yaşayabilmen için çalışkan olmalısın, ilerleme hırsına sahip ol, okulda derslerine iyi çalış ve ufkunu genişlet. Ben bu imkânlara sahip olamadım ama şimdi bu imkânlar senin önünde duruyor, bu imkânları mutlaka kullan!” Bu tecrübeden sonra ders çalışmak veya ödevlerimi yapmak yerine, arkadaşlarımla buluşmak ve futbol oynamak istediğimde babamın kötü çalışma ortamını gözümün önüne getirdim BT - Antakya’da çokkültürlü bir ortamda büyüdünüz. Bunun başarınızdaki payı nedir? N. S. -Evet, ben Antakya’da çokkültürlü bir çevrede büyüdüm. Antakya farklı din ve kültürlerin birlikte var olduğu bir şehirdir: Türkler, Ermeniler ve Araplar, Hristiyan, Yahudi ve Müslümanlar hep bir arada yaşar. Benim için bu farklı kültürlerin oluşturduğu çeşitlilik içerisinde önyargısız bir şekilde yaşamak doğal bir şeydi. Bu tecrübeler ve yetişme tarzım ile Almanya’ya çabuk uyum sağladım. Türk ve Alman kültürleri, her iki kültürü de kabul etmek benim için büyük bir zenginlik anlamına geliyordu ve bunlar kişiliğim ile özgüvenimi olumlu yönde etkiledi. Türk ya da Alman veya başka
kültürlerden olsun, ihtiyacım olduğunda bana her zaman destek olan arkadaşlarım, tanıdıklarım ve iş ortaklarım mevcut. Birçok kültürden oluşan bu çevremin şüphesiz başarımda çok büyük pay sahibi olduğunu söyleyebilirim. BT - Almanya’da ve dünya genelinde kültürlerarası yetkinlik önem kazanmaya başladı. Sizce bu yerinde bir saptama mı? N. S. - Elbette doğru. Almanya gibi ihracatın önem ifade ettiği bir ülke ve küreselleşen dünyada kültürlerarası yetkinlik son derece belirleyicidir. Ancak kültürlerarası yetkinlik sadece kişinin farklı dilleri konuşması anlamına gelmiyor.Bu aynı zamanda farklı kültürleri tanıması ve onları hissetmesidir. Ekonomi alanında henüz yeterince fark edilmemiş ve bu anlamda da teşvik edilmesi gereken bu özellikler, göçmenlere mesleki perspektifler sunmaktadır. Bu özelliklerin teşvik edilmesi “BWK - BildungsWerk in Kreuzberg”deki işimin büyük bir kısmını oluşturuyor. Almanya’daki genç göçmenlerin dilsel ve kültürel yeteneklerini geliştirmek ve onlara iş piyasasında eşit fırsatlar sağlamak üzere farklı projeler geliştirdik. BT - İçinde yaşadığınız ülke sizce göçmenlerle bağlantılı ne tür dönüşüm sağlayacak? N. S. - Almanya’da Ali, Ayşe ve Mustafa isimleri normal isimler arasında olacak. “Etnik köken” ve “göçmenler” farklı olarak algılanmayacak ve onlar üzerine çok da konuşulmayacak. Türk asıllı insanlar daha fazla toplumun merkezinde yer alacak ve kültür, ekonomi, politika gibi toplumun bütün alanlarında önemli roller üstleneceklerdir. Ön yargılar olmayacak ve insanlar etnik kökenlerinden değil, toplumsal ve sosyal faaliyetlerine göre tanımlanacaklar. Ayrıca “entegrasyon” kavramı anlamını yitirecektir. Tabii ki bunun gerçekleşmesi için bizlerin de çok çalışması, katkıda bulunması gerekir. Çocuklarımızdan ve yeni vatanımız Almanya’dan biz de mesulüz.
13
“Hitler’in ideolojisi AP’ye girmemeli”
A
vrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz, “Almanya Anayasa Mahkemesi’nin yüzde 3’lük barajı kaldırmasıyla Adolf Hitler’in ideolojisini savunanların Brandenburg Kapısı’nın yanındaki Avrupa Parlamentosu temsilciliğinde nefretlerini yayma tehlikesi bulunuyor” dedi. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Sosyalistler ve Demokratların (S&D) adayı olan Schulz, Almanya Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Başkanı Sigmar Gabriel ile Berlin’deki Federal Basın Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, Ukrayna krizindeki çabalarından dolayı Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’e teşekkür etti. ‘’Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gözlemcilerinin serbest kalmalarından dolayı mutluyum ancak bölgede durum endişe verici olmaya devam ediyor” diyen Schulz, “Frank-Walter Steinmeier’in Ukrayna konusunda yeniden bir konferans düzenlenmesi yönündeki çağrısını memnuniyetle karşılıyorum. Bu girişimi destekliyorum’’ ifadesini kullandı. Steinmeier, Ukrayna’da 25 Mayıs’ta özgür ve adil seçimlerin yapılmasının önemli olduğunu belirterek, bunun için Rusya ile diyalog içinde olunması gerektiğini, bunun da bir konferans dahilinde olabileceğini vurguladı. AB Komisyonu Başkanlığı için aday olduğunu yineleyen Schulz, halkta Avrupa Komisyonu ile ulusal hükümetler ile parlamentolara azalan güvenin yeniden kazanılması için bu göreve aday olduğunu ifade etti. Halkın Avrupa’nın çok fazla demokratik olmadığı hissini taşıdığını ve haklı olduklarını belirten Schulz, 25 Mayıs’ta yapılacak AP seçimlerinin daha önce yapılan seçimlerden farklı olduğuna işaret etti.
Bu seçimlerde seçmenlerin gelecek AB Komisyon Başkanı’nın kimin olacağına da karar vereceğini ifade eden Schulz, “Almanya Anayasa Mahkemesi’nin yüzde 3’lük barajı kaldırmasıyla Adolf Hitler’in ideolojisini savunanların Brandenburg Kapısı’nın yanındaki Avrupa Parlamentosu temsilciliğinde nefretlerini yayma tehlikesi bulunuyor” dedi. Bunun önüne geçilmesi gerektiğini ve bu kişilerin Almanya’nın isminin AP’de karalamalarını istemediğini vurgulayan Schulz, aşırı sağcıların AP girmelerinin engellenmesinin seçimlere yüksek bir katılımla gerçekleştirilebileceğini belirtti.
AB’de işsizlikle mücadele AB Komisyon Başkanı olduğunda işsizlikle mücadeleyi merkezi bir konu yapacağını ifade eden Schulz, bunun için yatırımın artırılması gerektiğini kaydetti. Avrupa’daki mali krizde özellikle güney ülkelerde orta ölçekli şirketlerin kredi alamamalarının ekonominin büyümesinin gerçekleşmemesinin sebebi olduğunu ifade eden Schulz, bankaların Avrupa Merkez Bankası’nın yüzde 0,25 faiz oranıyla para alabilmelerine rağmen bunun reel ekonomiye yatırım olarak dönmemesinin düşünülmesi gereken bir konu olduğunu belirtti. Gençlerin iş bulmasının sağlanması gerektiğinin altını çizen Schulz, bu bağlamda kadın ve erkeklere aynı iş için eşit ücret ödenmemesinin en büyük skandallardan biri olarak niteleyerek, bunun aşılmasının AB’nin önemli bir görevi olduğunu kaydetti.
Schulz’dan TTIP’ye destek Avrupa Birliği ile ABD arasında serbest ticaret alanında oluşturulması istenen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) konusunda çaba sarf edeceğini ifade eden Schulz, buradaki müzakerelerin saydam olması için ekonomi, sendika, kültür, çevre ve tüketici koruma organizasyonlarının temsilcilerinin yer aldığı bir kurul kuracağını belirtti. Schulz, söz konusu serbest ticaret anlaşmasıyla Avrupa’daki tüketici koruma, sosyal ve bilgilerin korunması standartlarının düşürülmeyeceğini kaydetti. Şirketlerin özellikle siber risklerin olduğu dönemde bilgilerin korunmasına önem vereceklerini savunan Schulz, şirketler için bilgilerin korunduğu bölgelerin ilgi çekici olacağını belirtti.
AB’de vergilendirme Martin Schulz 14
AB Komisyon Başkanı olması durumunda vergi adaleti sağlamak istediğini be-
lirten Schulz, ‘’Spekülatörler milyarlarca para kazandıklarında vergi ödemiyorlar, milyarlar kaybettiklerinde ise vergiyi verenler bunu ödüyor’’ dedi. Avrupa halkının bunu adil bulmadığını ifade eden Schulz, Avrupa Komisyonu Başkanı olarak paranın kazanıldığı ülkede vergilerin ödenmesinin sağlamak istediğini kaydetti.
AB ülkelerine aday uyarısı SPD Genel Başkanı Gabriel de Avrupa Parlamento seçimlerinin önemine dikkati çekerek, Avrupa’daki demokrasi eksikliğinden dolayı Avrupa karşıtı aşırı sağ ve sol popülistlerin ilerleme sağladıklarını belirtti. Gabriel, halkın aynı zamanda bu seçimlerde partilerin liste başı adayıyla ilk kez AB Komisyon Başkanı’nı seçeceklerine işaret etti. AB’ye ülkelerini, Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra AB Komisyon Başkanı adayı olarak liste başı adaylardan başka birini belirlememesi konusunda uyaran Gabriel, böyle biri girişimin Avrupa’daki demokrasiye zarar vereceğini kaydetti. Seçimlerde partilerin ilk kez liste başı adayı gösterdikten sonra seçmenin isteğinin devre dışı bırakılamayacağını ifade eden Gabriel, aksi durumunda Avrupa halkının kandırılmış olacağını ifade etti.
Seçilirse 50 yıl sonra ilk olacak Almanya SPD’nin liste başı adayı da olan Martin Schulz ile 50 yıl sonra ilk kez bir Alman’ın AB Komisyonu’nun başında yer alma fırsatı bulduğuna dikkati çeken Gabriel, bunun Almanya için de büyük bir fırsat olduğunu kaydetti. Schulz’un AB Komisyonu Başkanı olmasının hem Avrupa’nın hem de Almanya’nın avantajına olacağını ifade eden Gabriel, AB’in ortak dış, güvenlik ve savunma politikasının oluşmasından çok uzak olduğunu, Martin Schulz’un bunun Avrupa’nın önemli hedeflerinden biri olduğunu bildiğini vurguladı. ‘’Almanya’nın sürekli BM Güvenlik Konseyi’ne üye olması için yarışması yerine Avrupa Güvenlik Konseyi’nde bir sandalye için mücadele etmesi daha iyi olur’’ diyen Gabriel, Avrupa’da 28 tane hava ve deniz kuvvetine ihtiyaç duyulmadığını, ortak güvenlik ve savunma politikasıyla tasarruf edilebileceğini kaydetti. Seçimler sonunda, AB Komisyonu Başkanlığına kimin getireceği konusunda AB’ye üye 28 ülkenin devlet ve hükümet başkanı karar verecek.
Türkler stadyumlarda oy kullanacak
A
lmanya’da yaşayan Türk vatandaşları ilk turu 10 Ağustos’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk kez 7 şehirde kurulacak seçim merkezlerinde 31 Temmuz ila 3 Ağustos 2014 tarihleri arasında oy kullanabilecek. Vatandaşların oy kullanabilmeleri için seçmen kütüğünde kayıtlı olup olmadıklarını öğrenmeleri, kaydı bulunmayanların ise bağlı bulunan konsolosluklara adres kaydı için başvurmaları gerekiyor. Oy verebilmek için T.C. kimlik numarasını gösteren nüfus hüviyet cüzdanını göstermek ise şart. Türkiye’de ilk turu 10 Ağustos tarihinde yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Almanya’da ikamet eden Türk vatandaşları 31 Temmuz ila 3 Ağustos tarihleri arasında başta başkent Berlin olmak üzere 7 şehirde kurulacak seçim merkezlerinde oy kullanabilecek. Yüksek Seçim Kurulu verilerine göre Almanya’da oy kullanma hakkına sahip yaklaşık 1,5 milyon seçmen bulunuyor. Seçmenlerin büyük bir çoğunluğu Almanya’nın en büyük eyaleti Kuzey Ren Vestfalya’da (KRV) ikamet ediyor. Berlin’de bulunan seçmen sayısı 140 bin kişi olarak belirlenirken, seçim merkezi olarak toplam 74 bin 500 seyirci kapasiteli Berlin Olimpiyat Stadı seçildi. Alman Federal Dışişleri Bakanlığı’ndan alınan bilgiye göre T.C. Berlin Büyükelçiliği 23 Nisan 2014 tarihinde Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Almanya’da yapılabilmesi için izin ricasında bulundu. Almanya’daki seçim-
lerin yapılabilmesi için gösterilen farklı yerlerin sıralandığı seçim uygulaması konsepti gözden geçirilmek üzere yetkili makam olan Federal İçişleri Bakanlığı’na iletildi. Almanya’nın ilgili başvuruyla ilgili “netice çıkacak biçimde sonuçlandırılacağı” ifadesinde bulunması seçimlerin yapılabilmesi için gerekli olan onayın kesin olarak verileceği anlamına geliyor. Resmi onay öncesi seçimlerin güvenlik boyutunun sağlanması noktası müzakere edilecek.
Türkiye’deki genel seçimler için yol açıldı Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde oy vermelerini sağlayacak yeni düzenlemeler Türkiye’de seçim yasasında yapılan değişiklikle gerçekti. Buna göre 56 yabancı ülkede yaşayan Türk vatandaşları ilk kez bir Cumhurbaşkanını doğrudan seçebilecek. İlk turda Cumhurbaşkanının seçilememesi durumunda vatandaşlar, 17 ila 20 Ağustos 2014 tarihleri arasında Almanya’daki seçim merkezlerinde yeniden oy haklarını kullanabilecek. Türk Büyükelçiliği’nin kaleme aldığı seçim konseptinde oy kullanma merkezi olarak Berlin olimpiyat stadının yanı sıra Türk vatandaşlarının yoğun olarak yaşadıkları şu şehirlerde de seçim merkezleri oluşturulacak: Düsseldorf, Essen, Franfurt (Main), Münih, Hannover ve Karlsruhe. 1,5 milyon seçmenin büyük bir çoğunluğu Kuzey Ren Vestfalya
(KRV) eyaletinde ikamet ediyor. KRV’ye bağlı başkent Düsseldorf’un yanı sıra Essen şehirlerinin Türk vatandaşları için önemli merkezler olduğu biliniyor. Aynı eyalette, Türk vatandaşlarının yoğunlukta yaşadığı Köln’ün seçim merkezi olarak belirlenmemesi ise dikkat çekiyor.
Seçmen kütüğüne kayıt şart Almanya başta olmak üzere yabancı ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarının Cumhurbaşkanlığı seçimi başta olmak üzere onaylanması durumunda genel seçimlerde de oy kullanabilmeleri için acilen Türkiye’deki seçmen kütüğüne kayıtlı olup olmadıklarını öğrenmeleri gerekiyor. Türkiye’de seçmen kütüğünde adı olmayanların oy kullanabilmeleri için yurtdışı seçmen kütüğünde kayıtlı olup olmadıklarını www.ysk.gov.tr adresinin “Yurt Dışı Seçmen Sorgulama” bölümünden öğrenmeleri gerekiyor. Kayıtları olmayanların bağlı bulundukları konsolosluklara başvurarak adres beyanında bulunmaları ve kayıtlarını güncellemeleri şartı aranıyor. İlgili konsolosluklara gidemeyenler yine internet ortamında “Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’ne de başvurabilecek. Seçimin yapılacağı tarihte Türkiye’ye giriş yapanlar ise eski uygulamada olduğu gibi yine gümrük kapılarında oy verebilecek. Gerek Almanya’da gerekse gümrük kapılarında oy kullanabilmek için vatandaşların T.C. kimlik numarasının bulunduğu nüfus cüzdanını göstermeleri gerekiyor.
Tercübeli bir ekip tarafından yürütülen geni kapsamlı bir tedavi veya psikiyatrik yardıma ihtiyacıınız varmı? Zamanında kriz önleme ile hastanede yatarak tedavı görmenin önüne geçmekmi istiyorsunuz? O halde Psikiyatri Polikliniğimize başvurunuz. Doktorlar, psikologlar, uzman hemşiriler, sosyal hizmet uzmaları ve ergotherapistlerden oluşan ekibimiz sizler için göreve hazır. Tedavi kapsamımıza giren hastalıklar: şizofreni, duygudurum ve şizoafektif bozukluklar, ağır kişilik bozuklukları, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılıkları ile psikotraumalar. Göçmen kökenli hastaların tedavisi sunduğumuz tedaviler arasında önemli bir yer tutmaktadır.
Görüşme saatleri: /// Pazartesi: 10.00 – 18.00 /// Salı: 08.00 – 19.00 /// Carşamba: 10.00 – 14.30 /// Perşembe: 08.00 – 19.00 /// Cuma: 08.00 – 16.00 Telefon: (030) 23 11 - 21 20 Psychiatrische Universitätsklinik der Charité im St. Hedwig-Krankenhaus Psychiatrische Institutsambulanz (Josefshaus, 5. Etage; mit Aufzug) Ärztliche Leitung: PD Dr. med. Meryam Schouler-Ocak Große Hamburger Straße 5–11, 10115 Berlin E-Mail: st.hedwig@alexius.de Internet: www.alexianer-berlin-hedwigkliniken.de
Berlin’de NeoNazilere geçit yok
A
lmanya Milliyetçi Demokratik Partisi’nin (NPD) yabancı kökenlileri protesto etmek amacıyla düzenlemek istediği yürüyüş için Jannowitzbrücke mevkisinde toplanan 100 kişilik grup, Türklerin yoğun olarak yaşadığı Kreuzberg semtine yürümek istedi.
Bu sırada bölgede toplanan sendikalara ve sol gruplara mensup yaklaşık 5 bin kişi de Neonazi grubun yürüyüş güzergahını kapattı. Yüzlerce polis ise çevrede yoğun güvenlik önlemi aldı. Jannowitzbrücke Köprüsü üzerinde bekletilen Neonazilere yönelik konuşma yapan bir kişinin ‘’Almanya Almanlarındır, yabancılar dışarı’’ ifadesi dikkat çekti. Konuşmanın ardından Kreuzberg’e doğru yürümek isteyen aşırı sağcılar, binlerce kişinin kendilerini protesto etmesi nedeniyle yaklaşık 200 metre sonra geri dönmek zorunda kaldı. Bir süre köprüde beklemeye devam eden aşırı sağcılar, bölgede toplananlar dağılmayınca yürüyüşü sona erdirmek zorunda kaldı. Daha sonra polisler tarafından metroya bindirilen Neonazi grup, bölgeden uzaklaştırıldı. Aşırı sağcıların bölgeden ayrılmasının ardından Alman polisi, sol gruplara müdahale etti. Göstericilere biber gazı kullanılarak yapılan müdahalede çok sayıda kişi gazdan etkilendi. Öte yandan Neonazilere yönelik konuşmasına ‘’Almanya Almanlarındır, yabancılar dışarı’’ ifadesine kullanan kişi hakkında Berlin Eyalet Meclisi üyeleri Hakan Taş ve Oliver Höfinghoff’un suç duyurusunda bulunduğu öğrenildi.
Olaylarda 15 kişi gözaltına alındı Berlin Polis Sözcüsü Thomas Neuendorf, eylemler sırasında 4’ü aşırı sağcı olmak üzere 15 kişinin gözaltına alındığını söyledi. Neuendorf, aşırı sağcıların tehdit ve halkı kışkırtmaktan suçlarından, karşıt gösteri yapanların da polise mukavemet bulunarak asayişi bozdukları gerekçesiyle gözaltında alındığını kaydetti. Berlin Eyalet Meclisi Üyesi Taş da Neonazilerin yapmak istediği yürüyüşün Nazi karşıtları tarafından engellendiğine işaret edilerek, ‘’Fazla yürüyemediler. Bu büyük bir başarı. Nazilerin yapmak istedikleri etkinliklerin Berlin polisi tarafından yasaklanması gerekiyor. Faşizmin hiçbir şekilde demokratik bir hak olmadığını artık Berlin polisinin de kabul etmesi gerekiyor’’ diye konuştu. Neonazi gruba yönelik konuşma yapan bir kişinin “Almanya Almanlarındır, yabancılar dışarı” ifadesini kullandığına dikkati çeken Taş, “Bu açıklama burada yaşayan yabancıları dışlayan Almanları daha üstün bir ırk olarak tanıtan bir açıklamadır. Dolayısıyla bu suç teşkil ediyor. Bundan dolayı polise şikayette bulundum. Polis şikayeti kabul etti, devamını göreceğiz. Mahkemeye yansıyacaktır’’ ifadesini kullandı.
Opsiyon zorunluluğu
A
lmanya’da çifte vatandaşlığı engelleyen opsiyon modeli nedeniyle 2013’ten bu yana yabancı kökenli 5 bin 735 kişinin Alman vatandaşlığına geçtiği, 315 kişinin de Alman vatandaşlığından çıktığı bildirildi.
Yeşiller Partisi Milletvekili Volker Beck’in, İçişleri Bakanlığına verdiği soru önergesine verilen yazılı yanıtta, opsiyon modeli yüzünden 2013’ten bu yana 315 yabancı kökenli gencin Alman vatandaşlığını kaybettiği belirtildi. Geçen yıldan bu yana toplam 5 bin 735 yabancı kökenlinin de Alman vatandaşlığına geçtiği kaydedildi. Konuya ilişkin açıklama yapan Beck, İçişleri Bakanlığından aldığı cevabın yetersiz olduğunu belirterek, hala opsiyon modelinin getirdiği zorunluluklar sonucu ortaya çıkan vakalarda istatistik verilerin bulunmadığını vurguladı. Almanya’da 2000 yılında başlatılan “opsiyon modeli” ile yabancı kökenli gençler, 23 yaşına kadar ebeveynlerinin ya da Alman vatandaşlığı arasında seçim yapmak zorunda kalıyor. Bu kapsamda ilk olarak 1990 yılında doğumlu gençler, geçen yıl tek bir ülke vatandaşlığını seçmek durumunda kalmıştı. Hristiyan Birlik partileri CDU/CSU ile Sosyal Demokrat Parti (SDP) arasında kurulan koalisyon hükümeti, opsiyon modelinin kaldırılması konusunda anlaşmıştı. Ocak ayında opsiyon modelinin kaldırılmasına yönelik çalışmalar kapsamında Almanya Bakanlar Kurulu, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığınca çifte vatandaşlık konusunda hazırlanan ve Vatandaşlık Yasası’nda değişiklik öngören yasa tasarısı kabul etmişti. Tasarıya göre, bundan sonra Almanya’da doğan ve bu ülkede 21 yaşına kadar en az 8 yıl yaşayan ya da 6 yıl okula giden gençlere çifte vatandaşlık hakkı veriliyor. Tasarıdaki eğitim şartına alternatif olarak meslek eğitim diploması da kabul ediliyor.
16
beys.de 03|14
iz atins l e j ✓ yan r e t e j ✓ ve k onomi k e ✓ a fiyat
Berlin iki yıldır Burak’a ağlıyor
B
urak Bektaş bundan iki yıl önce evinin yakınlarında uğradığı bir silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Aradan geçen zamana rağmen, ne cinayetin neden işlendiği, ne de kim tarafından işlendiği bilinmiyor. Bektaş ailesi, evin büyük oğlu gittiğinden beri perişan. Her kapı zilinde, her telefon çaldığında irkililiyorlar deyim yerindeyse. Katilin bulunamamış olması ise, ailenin yarasına adeta hergün yeniden tuz serpiyor. Berlintürk ekibi olarak, Berktaş ailesini ziyaret ettik ve 2 yıldır yaşananları anne Melek Bektaş’ın ağzından dinledik.
Berlinturk – Melek Hanım, Burak’ın ölümünün üzerinden iki sene geçmiş olmasına rağmen, katil halen bulunamadı. Burak’ın katillerinin bulunması sizin acınızı biraz olsun hafifletir mi? Melek Bektaş – Benim acım hiçbir zaman hafiflemeyecek! Hafiflemez de, ama yapanın yanına da kar kalmasın! Benim çocuğum kara toprağın altındayken o katil neden dışarıda elini kolunu sallayarak gezsin? Ben oğlumun öldüğü gün ne hissediyorsam, bugün de aynısını hissediyorum. Ben her gün çocuğumu özlüyorum. Ben her gün Burak’ı özlüyorum! İnşallah bunu yapan kişi cezasını çeker. Başka Buraklar öldürülmesin sokak ortasında... Başka anneler bütün gün gözyaşı dökmesin akşama kadar... Yani, bir tek ben, annesi değil, Burak’ın babası, kardeşleri... Burak’ın öldüğü gün, bir aile olarak yıkıldık biz! BT – Burak’ın öldürülmesi Berlin camiasında büyük bir kenetlenmeye sebep oldu. Özellikle Berlinli gençler, Burak’ın unutulmaması ve cinayetin üzerinin örtülmemesi için büyük çaba sarfediyorlar. Bu protestolar ve Burak’a gösterilen ilgi hakkında siz ne düşünüyorsunuz? M.B. – Burak’a gösterilen destek bizi çok teselli ediyor. Burak’ın unutulmaması, herkesin gösterdiği ilgi ve bizi yalnız bırakmaması bizleri çok teselli ediyor. Eğer, biz yanlız kalmış olsaydık, bizimle kimse ilgilenmeseydi çok daha kötü olurduk. Yani, şu anda da zaten çok kötüyüz ama arkamızda insanların olması bizleri daha çok teselli ediyor. Bizi yalnız bırakmayan herkesten Allah razı olsun. Onların desteği, bizleri az da olsa rahatlatıyor. BT – Burak sonrası, Almanya’da ve Berlin’de gençlere yönelik hangi çalışmaların yapılmasını istiyorsunuz? M.B. – Bu iş bizim başımıza geldi, başka hiç bir annenin başına gelmesin istiyorum. Bunun için de ne gerekiyorsa yapılmasını isterim. Ama özel olarak söyleyebileceğim bir şey şu aşamada yok. BT – O güne dönecek olursak, Burak neden dışarı çıkmıştı ve sonrasında neler oldu? Bize o günü anlatır mısınız?
Melek Bektaş M.B. – O gün Burak meslek eğitimine gitmişti. Eğitimden sonra da, spora gitmiş. Spordan çıktıktan sonra da eve geldi. Ben de ertesi gün kızımla beraber Türkiye’ye uçacaktım. Ben evde hazırlıklarımı yaparken, Burak, yaklaşık olarak gece 21.50 civarında dışarı çıkacağını söyledi. Babası ve ben, Burak’a “bu saatte dışarı çıkma, geç oldu” dedik. Zaten, Burak normalde, hafta içi o saatte dışarı çıkan bir çocuk değildi. Ama bana, Anne sen merak etme, hemen bir arkadaşlarımın yanına gidip geleceğim” dedi. Gittiği yer de, evden yürüyerek 5 dakika uzaklıktaki bir mesafeydi. Ben o gece, daha sonra internetten Türkiye’deki kardeşimle konuştum. Annemin gideceğimizden haberi yoktu, ona sürpriz yapacaktım. Bu arada saatin geç olduğunu fark etmemişim. Saat gece 1 gibi ben Burak’ı aradım ama ulaşamadım. Tabi bizim aklımıza hiçbir şey gelmedi, “sabah işi var, birazdan gelir” diye düşündük ve o arada uyumuşuz. Sabah saat 6’da kapı çaldı. Gelen Burak’ın bir arkadaşıydı. “Teyze, gece bir olay oldu. Burak’ın nerede olduğunu bilmiyoruz. Polise gidip, Burak’ı arayın” dedi. Eşimle beraber hemen çıkarak polise gittik. Polis bizi 45 dakika hiçbir bilgi vermeden bekletince, ben artık çıkıp çocuğumu kendim aramaya karar verdim. Bunun üzerine, polis bizi tekrar durdurdu ve bizden çocuğumuzun adını tam olarak tekrar yazmamızı istedi. Ondan sonra da, “buradan ayrılmayın, birazdan Kriminal Şube’den (KriPo) gelip sizinle görüşecek” dediler. Polis bize ilk acı haberi verdiğinde, ben inanmadım. Bizzat gidip çocuğumu hastanenin acil servisinde aradım, ancak hastane bize çocuğumuzla ilgili bir bilgi vermedi. Bunun üzerine eve geldim. Bir koltuğa oturdum. O an ne yapacağımı bilemedim. Benden çocuğumun öldüğüne inanmamı istediler, ama ben inanmadım. Burak’a telefon bile açmadım ki, telefonu açılmazsa, o haberin doğru olduğu ortaya çıkar diye. Daha sonra, tekrar polise gitmek zorunda kaldık. Polis de bizi cinayet komisyonuna yönlendirdi. Orada bize çocuğumuzun resmini gösterdiler. İlk defa o zaman inandım Burak’ın öldüğüne. Yani, polis bize çocuğumuzun öldüğünün haberini bile vermedi. Biz bu haberi kendimiz araştırarak öğrendik. BT – Polisin neden size en baştan haber vermediğini sordunuz mu? M.B. – Onlar da bize, bu tarz olayların kendileri için de zor olduğunu ve bu vakaları ailelere haber vermenin kendileri için de zor olduğunu söylediler. BT – Burak’tan sonra hayatınızda neler değişti? Burak’ın acısıyla nasıl başa çıktınız? MK – Bu acının inanın hiç bir tedavisi yok. Sonuçta hiçbir şey, benim çocuğumu bana geri getirmeyecek. Hayatımız değişti mi? Evet, çok değişti. Artık, ne hayattan, ne de gelecekten hiçbir beklentimiz kalmadı. Öylesine yaşıyoruz. Diğer iki çocuğumuz var, onlar için hayatta kalmaya çalışıyoruz.
BT – Burak’ın vefatından sonra, diğer iki çocuğunuzla ilişkinizde bir değişiklik oldu mu? M.B. – İlk başlarda, çocuklarıma dahi bakamıyordum. Onlara sarılamıyordum. Daha yeni yeni onlara sarılabilmeye başladım. Ama demin de söylediğim gibi, benim şu an bir tek çocuklarım var. Ne yaparsak artık, onlar için yapacağız. İyi ki onlar var. Hayatımda bugün güzel bir tek şey varsa, o da eşim ve de iki çocuğumdur. BT – Siz Berlin’de yabancıların çok da yoğun olmadığı bir bölgede yaşıyorsunuz. Buraya taşınırken ne düşündünüz? Taşınmanızdaki amaç neydi? M.B. – Öncelikle, eski evimiz küçük geldiği için yeni bir yer arıyorduk. Bunun yanında, çocuklarımız rahat etsin, daha rahat bir çevrede büyüsün diye düşünerek burayı seçtik. Ama şimdi diyorum ki, keşke taşınmasaymışız. İnsan başına neyin geleceğini bilemiyor. BT – Burak cinayeti ile NSU cinayetleri arasında benzerlikler var mı sizce? M.B. – Çok var! Katil ile maktuller arasında hiçbir konuşma, hiçbir iletişim yokken, direkt olarak yapılan saldırılar var bu olaylarda. Bu bizce büyük bir benzerlik ve biz de olayı böyle görüyoruz. Polis de zaten, bu ihtimali reddedemiyor. BT – Bu olaydan sağ kurtulan gençler, olayın canlı şahitleri. Onlarla görüştüğünüzde, onlar size ne dedi? M.B. – Çocuklar olay sonrası çok şaşkındı. Saldıran kişinin geçip gideceğini sandıklarını, hatta bu adama yol verdiklerini söy-
lediler. Aralarında hiçbir konuşma olmuyor. Hatta bu kişi saldırmak için silahını çıkardığında, bizim çocuklar anlamıyorlar bile, yılbaşı tabancası sanıyorlar. Çünkü bizim çocuklarımız böyle bir şey bilmiyor. Arkadaşları, Burak’ın koşarken düştüğünü sanıyorlar. Arkasından, “Burak, kalk!” diye bağırıyorlar ama benim çocuğum o yerden kalkamıyor. Bu sırada ateş eden kişi, bir on saniye kadar Burak’ın diğer iki arkadaşına bakıyor ve sonrasında geldiği yönden geri gidiyor. BT – Tırnak içinde konuşursak, bu saldırgan orada bulunanlar içinde, yabancı kökenli gördüğü kişilere ateş ediyor olabilir mi? M.B. – Aslına bakarsanız, adam ateş ettiği üç kişi de sarışın. Ama tabi, çocuklar kendi aralarında konuşuyorlarmış ve bu çocukların belli bir aksanı var. BT – Oğlunuzun katili yakalanırsa ne yaparsınız? M.B. – Herhalde, oğlumun katilini parçalamak isterim. Ama bunu yapamayacağım için, hiç görmemeyi tercih ederim. BT – Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı? M.B. – Başta başkonsolosluğumuz olmak üzere, yanımızda olan herkese çok teşekkür ediyorum. Bizi bugüne kadar yalnız bırakmayan pek çok insan var, onlara çok teşekkür etmek istiyorum. Onlar olmasa, belki bugün çok daha kötü bir durumda olurduk. Benim tek isteğim var. Benim çektiğim acıları kimse çekmesin, kimse benim düştüğüm duruma düşmesin. . Allah’tan bir tek bunu diliyorum, başka da elimden bir şey gelmiyor.
5 Nisan 2014 tarihinde Burak öldürüldüğünden beri, Berlin’de en çok konuşulan konulardan birisi de “Katil kim?” sorusu. Aradan geçen sürede, neredeyse cinayetle ilgili hiç bir ilerleme kaydedilemediği gibi, pek çok farklı iddia da gündemi meşgul etmeye devam ediyor. Berlintürk, konunun bir numaralı muhatabı, 6. cinayet komisyonu şefi Bernhard Jaß ile görüştü. Berlintürk – Sayın Jaß, ilk olarak, polis Burak’ın katillerinin kim olduğuna dair bir ipucuna ulaşabildi mi? Bernhard Jaß – Burak Bektaş’ın katili zanlısını bulma konusundaki şimdiye kadar çabalarımız maalesef bir sonuç vermedi. BT – Cinayetin sebebinin ne olduğu konusunda bir fikriniz var mı? B.J. – İşimizi esas zorlaştıran konu da, maalesef tam bu nokta. Katilin bu cinayeti işlerken nasıl bir motivasyonla hareket ettiğini bilmiyoruz. Bu nokta bizim için halen belirsiz ve bu yüzden de katilin kim olduğunu bulmakta zorlanıyoruz. BT – Cinayeti işlediği iddia edilen kişinin yüzünü kapatması, bu kişinin oradaki gençleri tanıdığı ihtimalini doğurur mu? B.J. – Şimdiye kadar çalışmalarımız üzerinden konuşacak olursak, elimizdeki bulgular, zanlı ve saldırıya uğrayan gençler arasında bir bağ olmadığı yönünde. Gençler belli ki, o gece beraber güzel bir gece geçirmişler. Daha sonra bu saldırının kurbanı olacaklarından habersiz, birlikte sokakta gezmiş ve sohbet etmişler. Ve gecenin sonunda, tamamen bir tesadüf sonucu, o saatte olayın olduğu yere gelmişler. Yani, gençlerin spontane olarak o noktada bulunması gibi, cinayeti işleyen kişi de o noktadan spontane bir şekilde geçiyordu. Bu da, gençler ve zanlı arasında bir ilişki olması ihtimalini, ya da en azından, bunun, cinayetin sebebi olması ihtimalini ortadan kaldırır. BT – Yaralıların durumu nedir? Sağlık durumları düzeldi mi? Ve de, halen polis koruması altında mı bu gençler? B.J. – Bu olayda, beş kişilik bir kurban listemiz var. O gece saldırıya uğrayan beş kişi içinde, iki kişi hiç yara almadan kurtulurken, iki kişi ağır yaralandı ve maalesef Burak Bektaş hayatını kaybetti. Diğer iki yaralı da, aynı Burak gibi, silahla vurularak yaralandı. Ancak, şu anda bu iki gencin sağlık durumlarının iyi
olduğunu söyleyebilirim.
Bernhard Jaß
BT – Suçun işlendiği silah hakkında bilginiz var mı? B.J. – Cinayetin bir tabancayla işlendiğini size söyleyebilirim, ancak bu konuda hakkında daha fazla bilgi vermek istemiyoruz. BT – Daha önce görüştüğümüz maktulün annesi, Melek Bektaş, kendisine bir sosyal paylaşım sitesi üzerinden ulaşan bir kişinin, katilin kim olduğunu bildiğini söylediğini iletti. Bu kişinin kim olduğu ya da bu mesajla ilgili sizin bir bilginiz var mı? B.J. – Bu, maalesef, başka cinayetlerde de çok sık karşılaştığımız bir durum. Sansasyon yaratmak ya da ünlü olmak isteyen bazı kişiler, internet üzerinden ailelere ulaşarak, onlara bu tarz kafa karıştırıcı bazı ifadelerde bulunuyorlar. Biz yaptığımız araştırmada, bu mesajı atan kişinin gerçekten bu konuyu bilerek konuşmadığı kanaatine ulaştık. Bu tarz mesajları atan kişiler, maktul yakınlarını, özellikle de aileleri, nasıl bir durumun içine düşürdüklerini düşünmeden hareket ediyorlar. Ancak, bu yaklaşımların ailelere ve bize yardımcı olmadığını kesin olarak söyleyebilirim.
Berlin‘in Muhammed Ali‘si: Burak Şahin Almanya profesyonel boks camiasında art arda aldığı nakavt galibiyetleri ile bir anda tüm dikkatleri üzerine çeken 22 yaşındaki genç ağır sıklet boksör Burak Şahin, başarılarına yenilerini eklemeye devam ediyor.
D
ünya Boks Organizasyonu (WBO) tarafından düzenlenen Orta Sıklet Dünya Boks Şampiyonası’nda altın kemer için mücadele eden Ermeni asıllı Alman boksör Arthur Abraham ile Karadağlı Nikola Sjekloca arasındaki unvan maçının gecesinde, Burak Şahin de ağır sıklette 5. maçına çıktı. Bugüne kadar gösterdiği performansla, boks otoritelerinin beğenisini kazanan Şahin’in bu maçtaki rakibi kendisinden daha uzun boylu olan Macar Zoltan Jerousek idi. Almanya’da ARD tarafından canlı yayınlanan müsabaka, aynı zamanda Türkiye’de de canlı olarak boks sevenlerle buluştu. Macar rakibi karşısında birinci raunddan itibaren atak bir dövüş sergileyen Burak, maçın birinci dakikasında vurduğu sağlı sollu yumruklarla rakibini zora soktu. Aldığı direklerle dengesini yitiren Macar boksör, kendisini ilk dakikada yerde bulmasına karşın, çabuk toparlandı ve tekrar ayağa kalktı. Ayağa kalkan rakibine karşı baskılı mücadelesini devam ettiren Burak Şahin, maçın henüz ikinci dakikasında vurduğu iki sert yumruğun ardından rakibini tekrar yere serdi. Aldığı darbelerin ardından, dengesini tamamen yitiren Jerousek, tekrar ayağa kalkmak için büyük bir çaba sarf etmesine karşın başarılı olamadı ve bir raundda 3 kez sayıldığı için teknik kurallar gereği nakavtla mücadeleyi kaybetti.
Burak Şahin, bu sonuçla beraber, çıktığı beşinci profesyonel maçından beşinci nakavt galibiyetiyle ayrılmış oldu. Bundan önce nakavtla kazandığı dört maçla dikkatleri üzerine çekmeyi başarmış olan Burak’ı, Macar rakibi karşısındaki müsabakada da kendisini yalnız bırakmayan 400 civarı Berlinli destekledi. Maçtan sonra açıklamalarda bulunan Burak Şahin, maça iyi hazırlandığını belirtirken, “Rakibim benden daha uzun boylu. Ayrıca, kendisinin amatör ve profesyonel boks kariyerindeki tecrübesi benden daha fazla. Ama ben kendimi bu maça çok iyi hazırladım ve kazanmayı başardım. Bu maç, benim profesyonel kariyerimdeki beşinci maçımdı ve çok şükür, bu maçtan da rakibimi nakavt ederek ayrılmayı başardım” ifadelerini kullandı.
Karşılaşma öncesi Burak Şahin (sağda) ve rakibi Zoltan Jerousek (solda) böyle poz verdi
20
Burak Şahin galibiyetini her zamanki gibi annesinin elini öperek kutladı Bundan sonraki planları ile de açıklamalarda bulunun Burak Şahin, “Önümde daha uzun bir yol var. Ben, daha çok çalışarak yoluma devam etmek istiyorum. Beni desteklemeye gelen, her zaman yanımda olan Berlinli seyircilerime sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Onları ve dışarıda bana güvenen herkesi bugüne kadar mahcup etmemenin gururunu taşıyorum. İnşallah, bundan sonra da bu insanları bu mahcup etmeyeceğim” şeklinde konuştu. Mücadele sonrası, gecede WBO Süper Orta Sıklet’te Almanya adına ringe çıkan Ermeni asıllı Arthur Abraham, Burak Şahin’i ilk tebrik eden isimlerden birisi oldu. Burak Şahin ise zaferini, her maç sonrası bir gelenek haline getirdiği şekilde, ringden iner inmez annesinin elini öperek kutladı. Başta Burak Şahin’in ailesi ve kendisini izlemeye gelen Berlinliler mücadele sonrası salonda büyük bir coşku yaşadılar.
Şenol Şahin Çörekçi
21
Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’na Girişi ve Berlin Türk Büyükelçiliği (Aşağıdaki makale, yazarın yakında yayınlamayı planladığı “Berlin Türk Büyükelçiliği Tarihi. Cilt I (1763-1922)” adlı kapsamlı araştırmasında yer alan bilgilere dayalı olarak hazırlanmıştır. Her türlü yayın ve kullanım hakkı yazara aittir.)
İ
nsanlık tarihinin ilk küresel felaketi olan Birinci Dünya Savaşı, savaşa katılan devletler tarafından sürdürülen yoğun propagandanın etkisi altında kalan sivil halk tarafından başlangıçta genel olarak coşkuyla karşılanmıştır. Gerçekleştirilen sistematik propaganda faaliyetleri sonucunda, savaşın halk tarafından haklı bir dava uğruna düşmanlara karşı mücadele etmek zorunda kalan ülkesinin kısa bir süre içinde zafer kazanacağı olumlu bir süreç olarak algılanması sağlanmıştır. “Büyük Savaş”ın 100. yıldönümü vesilesiyle “Berlin Türk” dergisinde yayınlanan ikinci yazımda –Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” idealinin gelecek kuşakların gerçeği olması dileğiyle- Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa dahil olduğu gün Berlin’de düzenlenen savaş taraftarı coşkulu gösteriye dikkat çekmek istiyorum.
Kemal Özden
Osmanlı İmparatorluğu’nun 30 Ekim 1914 tarihinde Almanya’nın müttefiki olarak I. Dünya Savaşı’na girdiğinin açıklanmasından sonra Berlin’de Potsdam Meydanı’nda Osmanlı İmparatorluğu lehine coşku dolu bir gösteri düzenlenmiştir. Gösteri, Rauchstrasse 20 adresindeki Türk Büyükelçiliği önünde devam etmiş ve Büyükelçi Mahmut Muhtar Paşa Büyükelçilik binasının balkonuna çıkarak kısa bir teşekkür konuşması yapmıştır. “Berliner Tageblatt” gazetesinin 31 Ekim 1914 tarihli nüshasında “Berlin’de Türk Dostu Gösteriler. Türk Büyükelçiliği Önünde Gösteri. Büyükelçi’nin Konuşması” başlığı altında yayınlanan haberde konuya ilişkin gelişmeler şu şekilde aktarılmıştır: “Büyükelçi’nin Türkiye’nin savaşa girdiği yönündeki açıklaması ve Türk donanmasının ilk başarılı saldırısına ilişkin haber, Berlin’de büyük bir coşkunun ortaya çıkmasına neden olmuş ve dün akşam Potsdam Meydanı ve Rauchstrasse’deki Türk Büyükelçiliği binası önünde gösteriler düzenlenmiştir. En öndekinde bir Türk ve bir Alman bayrağının bulunduğu çok sayıda motorlu taşıt saat 1.20 civarında Potsdam Meydanı’na gitmiştir. Kısa bir süre içinde çok sayıda insan taşıtların etrafında toplanmıştır. Türk toplumunun liderlerinden Yusuf Bey bir konuşma yapmıştır. Yusuf Bey, Türkiye’nin Almanya ile omuz omuza kendi insan hakları için mücadele etmek amacıyla silaha sarıldığını, bunun mukaddes bir an olduğunu, Türkiye’nin 200 yıldan beri ‘Rusya tarafından köleleştirilmiş ve İngiltere tarafından aşağılanmış’ olduğunu, şimdi İslamiyet’i baskı altında tutan bu güçlerle hesaplaşma zamanının geldiğini, Türklerin minnettar bir halk olduğunu, askeri, sivil ve bilimsel alanda Almanya’ya ne denli teşekkür etmeleri gerektiğini bildiklerini, Kaiser’in silaha sarılma emrinin İslamiyet’in hakim olduğu bütün bölgeler ile en uzaklarda yer alanına kadar bütün çöllere ve şehirlere yayılacağını, Türklerin, bütün insanlığın esenliğinin Alman ordusunun zaferine bağlı olduğunu bildiklerini söylemiştir. Yusuf Bey, Kaiser II. Wilhelm’in Sultan Salahaddin’in mezarı başında, 300 milyon Müslümanın koruyucusu olduğu ve olmaya devam edeceği yönünde söylemiş olduğu sözleri hatırlatmış ve sözlerini ‘Yaşasın Kaiser Wilhelm, Yaşasın Franz-Josef ve Yaşasın Sultan’ diyerek tamamlamıştır. Toplanmış olan kalabalık Potsdam Meydanı’ndan hareket ederek, Königin Augusta Strasse [günümüzde Reichpietschufer] üzerinden Rauchstrasse’deki Türk Büyükelçiliği’ne doğru yola koyulmuştur. Göstericiler yol boyunca çevredekiler tarafından ‘Yaşasın Sultan, Yaşasın Enver Paşa’ sloganlarıyla selamlanmıştır. İmparatorluk Donanma Dairesi binasının önünde [günümüzde AFC Savunma Bakanlığı] ‘Yaşasın Alman Donanması’ sloganları atılmıştır. Çok sayıda subay ve deniz eri giriş kapısının önünde toplanmış ve Türk bayrağını selamlamıştır. Göstericiler Türk bayrağının dalgalandığı Büyükelçilik binasının önüne ulaştıklarında ‘Yaşasın Sultan’ sloganı atmışlardır. Ekselansları Büyükelçi Mahmud Muhtar Paşa diğer personelle birlikte balkona çıkmıştır. “Hamidiye” adlı Osmanlı savaş gemisinin Rus filosuna saldırısının tasvir edildiği posta kartı (Kemal Özden Koleksiyonu)
Direktör Walter Tschepe kısa bir konuşma yaparak, insanlığın en önemli kültürel haklarının savunulduğu bir mücadelenin söz konusu olduğunu, Almanya’nın İslamiyet’in sadık bir dostu olduğunu, Ortadoğu’da ortaya çıkan yangının İran, Hindistan, Balkanlar ve Ruslar ile İngilizlerin boyunduruğu altında acı çeken insanların yaşadıkları bölgelere yayılacağını ifade etmiştir. Tschepe sözlerini ‘Yaşasın Türk Büyükelçisi’ sloganıyla noktalamıştır. ‘Yaşasın!’ sloganları sona erdikten sonra Türk Büyükelçisi söz almış ve şunları söylemiştir: ‘Çok büyük memnuniyet duymama neden olan bu gösteri için hepinize teşekkür ederim. Bu gösteri, iki ulusu birbirine bağlayan karşılıklı sempati ve derin saygının bir kanıtıdır ve yaşanmakta olan güncel gelişmeler aracılığıyla özel bir önem kazanmaktadır. Bu gösteri vatanımda samimi bir yankı bulacaktır. Gösteriniz, güzel vatanlarımızı hangi samimi ilişkilerin birbirine bağladığının kanıtıdır. Bu gösteri için hepinize teşekkür ederim.’ Büyükelçi sözlerini ‘Heil Dir im Siegerkranz!’ marşının ilk mısraıyla sona erdirmiştir. Kalabalığın söylemeye başladığı bu marş, caddede gecenin sessizliğinde yankılanmıştır. Göstericiler bunun akabinde Cafe Vaterland’a doğru yola koyulmuş ve orada büyük gösteriler yapılmıştır.”
Berlin Büyükelçisi Mahmut Muhtar Paşa 1 Aralık 1867 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelen Mahmut Muhtar Paşa (Katırcıoğlu) Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra 1887 yılında Harbiye’ye yazılmış ve aynı yıl bir grup öğrenciyle birlikte o zamanlar Almanya’ya ait olan Metz şehrindeki askeri okula gönderilmiştir. Alman askeri okulundan teğmen rütbesiyle mezun olduktan sonra Berlin’deki İkinci Piyade Hassa Alayı’na atanmış ve aynı zamanda Kurmay Okulu’na kaydını yaptırmıştır. Kurmaylık öğreniminden sonra döndüğü Türkiye’de Harbiye’de öğretmenlik yapmaya başlamıştır. 1896 yılında Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın kızlarından Prenses Nimetullah Hanım’la evlenen Mahmut Muhtar Paşa 1897 yılında Teselya Ordusu’nun süvari alay komutanı olarak katıldığı Yunan savaşında yaralanmış ve “Gazi” ünvanını almıştır. İbrahim Hakkı Paşa hükümetinde (12 Ocak 1910 - 30 Eylül 1911) Bahriye Nazırı olarak görev yapmış ve babası Gazi Ahmet Muhtar Paşa hükümetinde (22 Temmuz 1912 - 29 Ekim 1912) bu görevini devam ettirmiştir. Bu görevinden sonra orduya geri dönmüş, Balkan Savaşı sırasında Terkos-Çatalca savaş hattındaki II. Şark Ordusu’nun Kumandanı olmuş ve 1912 yılında Bulgar ordusuna karşı savaşırken yaralanmıştır.
Berlin Büyükelçisi Mahmut Muhtar Paşa
İkinci kez gazi olan Mahmut Muhtar Paşa iyileştikten sonra 1913 yılı Nisan ayında Berlin’e Büyükelçi olarak atanmıştır. Büyükelçilik görevi sırasında Almanya’nın Türkiye’ye yönelik politikasında bazı tehlikeler sezip bu konuda İstanbul’daki hükümeti uyarmış ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Rusya ile ittifak kurmasını önermiştir. 1915 yılında Çanakkale zaferinden sonra Bab-ı Ali’ye Arap vilayetlerine idari otonomi verilerek bir barış anlaşması imzalanmasını ve Osmanlı İmparatorluğu’nun tarafsız bir devlet olarak savaştan çekilmesini önermiştir. Bab-ı Ali Alman İmparatoru’na Mahmut Muhtar Paşa’nın böyle bir öneride bulunduğunu ve bu nedenle görevden alınacağını ifade ederek İmparator’dan buna rıza göstermesi istemiştir. Bu gelişme üzerine Mahmut Muhtar Paşa’nın Büyükelçilik görevi 1915 yılı Temmuz ayında sona ermiştir. Büyükelçilik görevinden azledilmesinden sonra ailesiyle birlikte Berlin, Münih ve İsviçre’de ikamet eden Mahmut Muhtar Paşa dokuz yıl aradan sonra 1922 yılında İstanbul’a dönmüştür. 1912 yılında Bahriye Nazırı olduğu dönemde bir İngiliz şirketine usulsüz ödeme yaptığı gerekçesiyle 1929 yılında Yüce Divan tarafından yargılanarak 20.000 altın tazminat ödemeye mahkum edilmiştir. Karardan sonra Mahmut Muhtar Paşa’nın Türkiye’deki bütün mallarına haciz konulmuş ve gayrı menkullerden dört yıl boyunca sağlanan kira geliri aracılığıyla sözkonusu meblağ tahsil edilmiştir. Paşa büyük bir haksızlık olarak gördüğü karardan sonra ailesiyle birlikte Türkiye’yi terk ederek Kahire’ye yerleşmiştir. Bir daha Türkiye’ye ayak basmayan Mahmut Muhtar Paşa 18 Mart 1935 tarihinde İskenderiye’den Napoli’ye seyahat ettiği gemide kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiştir. Kahire’de İmam Şafii Kabristanı’na defnedilmiştir.
“BES, yurtdışındaki Türklere ulaşamadı” Türkiye’de son yıllarda giderek yaygınlaşan Bireysel Emeklilik Sigortası (BES), yapılan düzenlemeler ve devlet katkısı sonu önemli bir noktaya ulaştı. Buna karşın, ING Emeklilik Genel Müdürü Jetse De Vries’e göre, BES yurt dışında yaşayan Türklere ulaştırılamadı.
I
NG Emeklilik Genel Müdürü Jetse De Vries, 2013 yıl sonu itibarıyla Bireysel Emeklilik Sistemi’nde (BES) 1 milyar 350 bin TL’nin üzerinde fon büyüklüğüne ulaştıklarını belirterek, “Amacımız, genel olarak hem katılımcı sayısında hem de fon performanslarında tutarlı sürdürülebilir büyüme” dedi. Vries, 2013’te Türkiye’de 10’uncu yılını dolduran BES’in, devlet katkısını da öngören önemli yasal düzenlemelerin de teşvikiyle önemli bir sıçrama yaşadığını dile getirdi. Devletin yüzde 25’lik katkısının da olumlu etkisiyle BES’te yüzde 30 civarında bir büyüme gerçekleştiğine dikkati çeken Vries, katılımcı sayısının 4 milyonun üzerine çıktığı, toplam fon tutarının ise 24,8 milyar TL’ye ulaştığı bilgisini verdi. Vries, devletin BES katılımcılarına sağladığı yüzde 25’lik katkı payının yanı sıra devlet ve BES şirketleri tarafından yürütülen farkındalık çalışmaları sayesinde bu sistemin, katılımcılar tarafından cazip görülmeye başladığını ancak geçen yılki trendini devam edebilmesi için ekonomik gelişmelerin büyük önem taşıdığını anlattı. Geçen yılın ilk 6 ayında sektörde hızlı büyüme yaşadıklarını fakat son 6 ayda ekonomik gelişmeler ve politikalar sonucunda bu hızın yavaşladığını aktaran Vries, dolayısıyla bunu yıl geneli için düşündüklerinde, 2014 yılında sektörün 2013’te olduğu gibi artış sağlamasının zor olabileceği değerlendirmesini yaptı.
“Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız BES hakkında yeterince bilgiye sahip değil” Jetse De Vries, Türkiye’de 11 yıl önce gönüllük esasına dayalı bir sistem olarak hayata geçen BES’in bugün gelinen noktada rüşdünü ispat ettiğini, bu nedenle devletin, şimdi işveren katkılı emeklilik sistemine geçiş için nabız yoklamaya başladığını ifade etti. Mevcut gönüllülük yapısı itibarıyla BES’in, tasarruf oranının yüzde 12’den yüzde 25’lere çıkarmasının zor olduğunu belirten Vries,”Bu anlamda BES’in dünyada kabul görmüş 3 farklı modeli bulunuyor. Devletin geçen haftalarda gündeme getirdiği sistem, ikinci basamak olan işveren katkılı gönüllük esasına dayalı sistemdir. Bu sistemde işe yeni giren çalışan, işverenin daha önceden planladığı 2. basamak emeklilik planına otomatik olarak kaydediliyor, çalışan sisteme devam etmek isterse işveren katkı payının bir kısmını ödüyor” diye konuştu. Vries, 2013 yılından önce yurtdışından yaşayan Türk vatandaşlarının, Türkiye’de yaptığı yaptırımdan dolayı herhangi bir vergi avantajına sahip değilken, 2013 yılında yürürlüğe giren yeni
yasayla kişinin nerede yaşadığına bakılmaksızın, T.C kimlik numarası sahibi herkesin yüzde 25 devlet katkısından faydalanmasına karar verildiğini hatırlattı. Türk vatandaşlarının dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşadığını, hem Türk hem de yaşadığı ülkenin pasaportunu taşıyabildiğini belirten Vries, şöyle devam etti: “Ancak Almanya gibi çifte vatandaşlığa izin vermeyen bazı ülkelerde yaşayan Türk vatandaşları, Türk pasaportunu iade etmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle, Türkiye’deki haklarını korumak isteyen vatandaşlara, Türk hükümeti tarafından Mavi Kart verilmektedir. Ayrıca 2013’te düzenlenen mevzuat ile Mavi Kart sahibi Türklerinde devlet katkısından faydalanması hakkı bulunmaktadır. Ayrıca yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız BES hakkında yeterince bilgiye sahip değildir. Bu nedenle, katılımın oranı beklenen performansın altında… Buradaki en önemli engel Almanya, Fransa gibi Türkler’in yoğun yaşadığı ülkelerde BES’i doğru, ayrıntılı ve düzgün anlatacak bir örgütlenmenin yapılamamış olmasıdır.” Vries, BES’in kişilerin gerekli harcamalarından kısmadan gerçekleştirebileceği tek yatırım aracı olduğunu ifade ederek, ayda 50-100 lira gibi harcamaların sadece BES gibi havuz sistemlerinde yüksek getiri sağlayabileceğini söyledi. Geçen yılbaşında yürürlüğe giren yüzde 25’lik devlet katkısıyla sistemin daha cazip bir hal aldığını dile getiren Vries, BES’in uzun vadeli bir emeklilik sistemi olduğunu ve 5-10 yılın emeklik için yeterli süre olmadığını belirtti. Vries, ayda 100 lira biriktirmekte zorlanan bir kişinin 5 yılda BES sayesinde 8 bin-9 bin lira civarında birikime sahip olabileceğinin altını çizdi.
“Toplam 830 binin üzerindeki müşteri sayısına ulaştık” Jetse De Vries, ING Emeklilik olarak 2013 yılsonu itibarıyla 235 bini bireysel emeklilik olmak üzere toplam 830 binin üzerindeki müşteri sayısına ve 1 milyar 350 bin TL’nin üzerinde fon büyüklüğüne ulaştıklarını belirterek, Türkiye’nin önde gelen emeklilik ve hayat sigortası şirketlerinden biri olduklarını söyledi. Yılbaşından bu yana katılımcı sayısında yüzde 17,5’in üzerinde, katılımcılarının toplam fon tutarında ise yüzde 24,7 oranında artış meydana geldiğini açıklayan Vries sözlerini, “Fon performansı konusunda ise ağırlıklı ortalama getirilere göre sektörün önde gelen emeklilik şirketlerinden biri olduğumuzu söyleyebilirim. Amacımız, genel olarak hem katılımcı sayısında hem de fon performanslarında tutarlı sürdürülebilir büyüme…” diye tamamladı.
Nisan’da işsizlik azaldı Almanya’da nisan ayında işsizlik sayısı 111 bin kişi azalarak 2 milyon 943 bine geriledi.
M
erkezi Nürnberg’te bulunan Federal İş Ajansı’ndan (BA) yapılan açıklamaya göre, nisan ayında işsizlik oranı yüzde 6,8 oldu. Ülkedeki işsiz sayısı ise nisan ayında bir önceki aya göre 111 bin kişi azalarak, 2 milyon 943 bine geriledi. Geçen yılın aynı dönemine göre de işsizlik sayısı 77 bin kişi azaldı. Nisan ayında 25 yaş altı işsiz sayısının 256 bin 789, 55 yaş üze-
24
rindeki işsiz sayısının ise 455 bin 456 olduğu ifade edildi. Almanya Federal İş Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı Frank Weise, “İş piyasası nisan ayında olumlu gelişti. Bunun nedeni çoğunlukla olumlu ekonomik koşullar” ifadesini kullandı. Öte yandan, Almanya’da halen 41 milyon 814 bin aktif çalışan bulduğu bildirildi.
Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı Meslek eğitim kurslarımız başlamıştır. Eğitimin yaşı yoktur. Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücretsiz eğitim ve danışma için kampanyamız devam ediyor. Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve İş Ajansından Bildungsgutschein, yeterli almanca bilgisi
MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PROGRAMI
16 Ekim2013, saat 16:00‘da
BWK’da gerçekleşecektir. FAHRRADMONTEUR/IN (IHK) 16-monatige Umschulung Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Berlin RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK) zweijährige Umschulung MODESCHNEIDER/IN (IHK)
21-monatige Umschulung
Cuvrystraße 34 • 10997 Berlin Tel.: 030.617929-0 • Fax: 030.617929-37 E-Mail: kontakt@bwk-berlin.de facebook.com/bwkberlin Sizleri Meslek
Sahibi
Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz ANLAGENMECHANIKER/IN (HWK)
KOSMETIKER/IN (HWK)
JOURNALIST/IN
zweijährige Umschulung
21-monatige Umschulung
ALTENPFLEGER/IN FRISEUR/IN (HWK)
Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı M Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücrets Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve İş 21.09.13 23:21
mit interkulturellem Schwerpunkt, dreijährige Umschulung, staatlich anerkannt
MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PR
zweijährige Umschulung
16 Ekim2013 , saat 16:00‘da
Fortbildung für Migrantinnen und Migranten
HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK)
zweijährige Umschulung KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) zweijährige Umschulung FLORIST/IN (IHK) 21-monatige Umschulung
FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)
_ekonomie3_u4_v4.indd 1-2
BWK’da gerçekleşecektir. Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Ber
16-monatige Umschulung zweijährige Umschulung 21-monatige Umschulung
RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK)
MODESCHNEIDER/IN (IHK)
Sizleri MeslekANLAGENMECHANIKER/IN Sahibi Yapıyoruz(HWK) KOSMETIKER/IN (HWK)
zweijährige Umschulung
21-monatige Umschulung
Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı Meslek eğitim kurslarımız başlamıştır. Eğitimin yaşı yoktur. mit interkulturellem Schwerpunkt, Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücretsiz eğitim ve danışma için kampanyamız devam ediyor. dreijährige Umschulung, staatlich anerkannt Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve İş Ajansından Bildungsgutschein, yeterli almanca bilgisi
ALTENPFLEGER/IN
zweijährige Umschulung FRISEUR/INSizleri (HWK) Meslek Sahibi Yapıyoruz
www.bwk-berlin.de
Fortbildung für Migrantinnen und Migranten JOURNALIST/IN MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PROGRAMI zweijährige Umschulung HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK) , KAUFMANN/-FRAU saat 16:00‘da IM EINZELHANDEL (IHK) Cuvrystraße 34 • zweijährige 10997 Berlin Umschulung Tel.: 030.617929-0 FLORIST/IN (IHK) BWK’da gerçekleşecektir. 21-monatige Umschulung• Fax: 030.617929-37
16 Ekim2013
Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Berlin
bwk_az_ekonomie3_u4_v4.indd 1-2
wk_az_ekonomie3_u4_v4.indd 1-2
E-Mail: kontakt@bwk-berlin.de facebook.com/bwkberlin
FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)
16-monatige Umschulung 21.09.13 zweijährige Umschulung 21-monatige Umschulung 16-monatige Umschulung www.bwk-berlin.de
RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK)
KOSMETIKER/IN 21 Monate, staatlich anerkannt) Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz zweijährige Umschulung
MODESCHNEIDER/IN (IHK)
Umschulung
23:21
Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz
FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)
zweijährige Umschulung 21-monatige Umschulung
ANLAGENMECHANIKER/IN (HWK) ANLAGENMECHANIKER/IN (HWK) RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK)
MODESCHNEIDER/IN (IHK)
Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı Meslek eğitim kurslarımız baş Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücretsiz eğitim ve danışma için kam Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve İş Ajansından Bildungsgutschei
www.bwk-berlin.de
FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)
16-monatige Umschulung zweijährige Umschulung 21-monatige Umschulung
Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz
RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK)
zweijährige Umschulung MODESCHNEIDER/IN (IHK)
ANLAGENMECHANIKER/IN (HWK)
KOSMETIKER/IN (HWK)
Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı Meslek eğitim kurslarımız başlamıştır. Eğitimin yaşı yoktur. Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücretsiz eğitim ve danışma için kampanyamız devam ediyor. Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve İş Ajansından Bildungsgutschein, yeterli almanca bilgisi
zweijährige Umschulung
21-monatige Umschulung
ALTENPFLEGER/IN
mit interkulturellem Schwerpunkt, dreijährige Umschulung, staatlich anerkannt
KOSMETIKER/IN (HWK) 21-monatige Umschulung ALTENPFLEGER/IN KOSMETIKER/IN (HWK)
FRISEUR/IN (HWK) JOURNALIST/IN
21-monatige Umschulung
MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PROGRAMI
zweijährige Umschulung
16 Ekim2013 , saat 16:00‘da
Fortbildung für Migrantinnen und Migranten
HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK)
zweijährige Umschulung zweijährige Umschulung 21-monatige Umschulung
BWK’da gerçekleşecektir. Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Berlin
KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) FLORIST/IN (IHK)
Cuvrystraße 34 • 10997 Berlin Tel.: 030.617929-0 • Fax: 030.617929-37 E-Mail: kontakt@bwk-berlin.de facebook.com/bwkberlin
FRISEUR/INmit interkulturellem 24 Monate, staatlich anerkannt) Schwerpunkt, bwk_az_ekonomie3_u4_v4.indd 1-2
21.09.13 23:21
Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz
Umschulung FRISEUR/IN (HWK)
ALTENPFLEGER/IN JOURNALIST/IN
mit interkulturellem Schwerpunkt, dreijährige Umschulung, staatlich anerkannt
MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PROGRAMI
zweijährige Umschulung
Fortbildung für Migrantinnen und Migranten FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)
16-monatige Umschulung zweijährige Umschulung 21-monatige Umschulung
RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK)
MODESCHNEIDER/IN (IHK)
ANLAGENMECHANIKER/IN (HWK)
HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK)
KOSMETIKER/IN (HWK)
zweijährige Umschulung
16 Ekim2013 , saat 16:00‘da
www.bwk-berlin.de
dreijährige Umschulung,BWK’da staatlich anerkannt gerçekleşecektir.
Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz
Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı Meslek eğitim kurslarımız başlamıştır. Eğitimin yaşı yoktur. Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücretsiz eğitim ve danışma için kampanyamız devam ediyor. Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve İş Ajansından Bildungsgutschein, yeterli almanca bilgisi
zweijährige Umschulung zweijährige Umschulung Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz 21-monatige Umschulung 21-monatige Umschulung
ALTENPFLEGER/IN FRISEUR/IN (HWK) JOURNALIST/IN
mit interkulturellem Schwerpunkt, dreijährige Umschulung, staatlich anerkannt
zweijährige Umschulung
Fortbildung für Migrantinnen und Migranten
HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK)
zweijährige Umschulung zweijährige Umschulung 21-monatige Umschulung
KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) FLORIST/IN (IHK)
MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PROGRAMI
16 Ekim2013 , saat 16:00‘da
BWK’da gerçekleşecektir. Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Berlin
Cuvrystraße 34 • 10997 Berlin Tel.: 030.617929-0 • Fax: 030.617929-37 E-Mail: kontakt@bwk-berlin.de facebook.com/bwkberlin
Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Berlin
zweijährige Umschulung FRISEUR/IN (HWK) Vorbereitung auf die MEISTERPRÜFUNG bwk_az_ekonomie3_u4_v4.indd 1-2
FLORIST/IN (IHK)
21.09.13 23:21
im Friseurhandwerk (als Tageslehrgang oder berufsbegleitend als Abendlehrgang) Fortbildung für Migrantinnen und Migranten JOURNALIST/IN bwk_az_ekonomie3_u4_v4.indd 1-2
FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)
16-monatige Umschulung zweijährige Umschulung 21-monatige Umschulung
Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz
RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK)
MODESCHNEIDER/IN (IHK)
ANLAGENMECHANIKER/IN (HWK)
KOSMETIKER/IN (HWK)
ALTENPFLEGER/IN FRISEUR/IN (HWK) JOURNALIST/IN
Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı Meslek eğitim kurslarımız başlamıştır. Eğitimin yaşı yoktur. Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücretsiz eğitim ve danışma için kampanyamız devam ediyor. Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve İş Ajansından Bildungsgutschein, yeterli almanca bilgisi
zweijährige Umschulung
21-monatige Umschulung
mit interkulturellem Schwerpunkt, dreijährige Umschulung, staatlich anerkannt
MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PROGRAMI
zweijährige Umschulung
16 Ekim2013 , saat 16:00‘da
Fortbildung für Migrantinnen und Migranten
HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK)
zweijährige Umschulung zweijährige Umschulung 21-monatige Umschulung
BWK’da gerçekleşecektir. Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Berlin
KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) FLORIST/IN (IHK)
HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK)
Cuvrystraße 34 • 10997 Berlin Tel.: 030.617929-0 • Fax: 030.617929-37 E-Mail: kontakt@bwk-berlin.de facebook.com/bwkberlin
bwk_az_ekonomie3_u4_v4.indd 1-2
www.bwk-berlin.de
21.09.13 23:21
zweijährige Umschulung KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) zweijährige Umschulung Qualifizierung zur/zum für spezielle Fußpflege FLORIST/IN (IHK) 21-monatige Umschulung
FUSSPFLEGER/IN Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz
(als Tageslehrgang oder berufsbegleitend als Abendlehrgang) FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)
16-monatige Umschulung zweijährige Umschulung 21-monatige Umschulung
RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK)
MODESCHNEIDER/IN (IHK)
ANLAGENMECHANIKER/IN (HWK)
KOSMETIKER/IN (HWK)
FRISEUR/IN (HWK) JOURNALIST/IN
zweijährige Umschulung zweijährige Umschulung 21-monatige Umschulung
KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK)
Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz
Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı Meslek eğitim kurslarımız başlamıştır. Eğitimin yaşı yoktur. Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücretsiz eğitim ve danışma için kampanyamız devam ediyor. Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve İş Ajansından Bildungsgutschein, yeterli almanca bilgisi
mit interkulturellem Schwerpunkt, dreijährige Umschulung, staatlich anerkannt
zweijährige Umschulung
Fortbildung für Migrantinnen und Migranten
HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK) FLORIST/IN (IHK)
zweijährige Umschulung
21-monatige Umschulung
ALTENPFLEGER/IN
bwk_az_ekonomie3_u4_v4.indd 1-2
MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PROGRAMI
16 Ekim2013 , saat 16:00‘da
BWK’da gerçekleşecektir. Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Berlin
Cuvrystraße 34 • 10997 Berlin Tel.: 030.617929-0 • Fax: 030.617929-37 E-Mail: kontakt@bwk-berlin.de facebook.com/bwkberlin
21.09.13 23:21
Cuvrystraße 34 • Tel.: 030.617929E-Mail: kontakt@ facebook.com/bw
Almanya ekonomisi yavaşlayabilir
U
luslararası ekonomi uzmanları, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin krizden çıkma sinyalleri vermesiyle birlikte, Almanya ekonomisinde de toparlanmanın güçleneceğini ve çarkların dönmeye devam edeceğini ancak Ukrayna krizinin uzun vadede ciddi sorunlara yol açabileceğini düşünüyor. 2008 yılında Avrupa ekonomilerinde baş gösteren krizin yavaş yavaş etkilerinin azalmasıyla birlikte, lokomotif ülke kabul edilen Almanya ekonomisinde de iyileşmeler gözleniyor. Ülkenin büyümesi hızlandı ve işsizlik oranında gerileme görüldü. Ancak son zamanlarda ülkenin enerjide dışa bağımlılığı ve Ukrayna krizlerinin etkisi ve Rusya ile olan gerilimlerden ne derecede etkileneceği ve bunun büyümeye yansımasının nasıl olacağı kamuoyunda ve uluslararası piyasalarda tartışılmaya başlandı.
Konuya ilişkin soruları yanıtlayan uluslararası ekonomi uzmanları, ülke ekonomisinin güçlü büyümesinin devam edeceği ancak Ukrayna krizinin bu büyümede engel teşkil edebileceği görüşünde birleşti.
Ekonomi ikinci çeyrekte yavaşlayacak ING Group Almanya Kıdemli Ekonomisti Carsten Brzeski, Almanya ekonomisinin ikinci çeyrekte yavaşlayacağını ancak bu yavaşlamanın büyüme için endişe verici bir durum teşkil etmeyeceğini söyledi. İkinci çeyrekteki yavaşlamanın ilk çeyrekteki güçlü bir büyümenin ardından geleceğine dikkati çeken Brzeski, bu gerilemenin bir anlamda normal büyümeye dönme anlamını taşıdığını ifade etti.
Carsten Brzeski
Almanya ekonomisinin bu yıl yüzde 1,7 büyümesini beklediklerini aktaran Brzeski, “Güçlü bir ilk çeyrekle bütün yıl boyunca işler iyi gidebilir. Söz konusu büyüme, inşaat sektörü gibi güçlü bir iç talep, güçlü işgücü piyasası, yüksek ücretler ve yatırımla desteklenmeli ve tüketime dayalı olmalıdır. İhracat tarafında ise Ukrayna krizleri ve Çin’in yavaşlamasından dolayı hayal kırıklıkları olabilir” dedi. Brzeski ayrıca, Almanya’nın Rusya ve Ukrayna ile ticaretinin ülkenin toplam ihracatının yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturduğuna işaret ederek, Ukrayna sorunun doğrudan etkisinin ilk aşamada limitli olabileceğini ancak, enerji fiyatlarının yükselmesi ve sorunlar artması durumunda dolaylı ve uzun vadeli etkilerin çok daha ciddi olabileceğini vurguladı.
“Almanya ekonomisi güçlü şekilde büyüyor bundan şüphemiz yok” Alman Berenberg Kıdemli Ekonomisti Christian Schulz ise, Almanya ekonomisinin güçlü şekilde büyüyor olmasından şüphe duymadıklarını belirterek, “Kış çeyreği kısmen daha ılımlı bir havayla takviye edilecek. Bu etki, büyümenin normale dönmesiyle ilk bahar çeyreğinde tersine dönecek. Bunlar birlikte ele alındığında, ekonomi yıllık bazda yüzde 2’den fazla bir büyüme oranına işaret eder” diye konuştu. Alman ekonomisinin ilk çeyrekte yüzde 0,8 ve 4. çeyrekte de yüzde 0,4 büyümesini beklediklerini aktaran Schulz, “Yılın son 2 çeyreğinde her yüzde 0,6’lık büyümeyle birlikte 2014 yılındaki büyüme yüzde 2,2 olur. Bu oranda tahminlerin ve hükümetin hedefinin üstünde bir rakam. 2015 yılı için ise yine benzer bir oran, yüzde 2,3 büyüme bekliyoruz” değerlendirmesinde bulundu. Son zamanlarda gündemi meşgul eden Ukrayna krizleri konusunda da değerlendirmelerde bulunan Schulz, şunları kaydetti: “Ukrayna şu an Almanya ekonomisinin genişlemesi için en büyük problem. Almanya’nın Rusya’ya ihracatı GSYH’den aldığı paya bakıldığında Avro Bölgesi ülkelerinin ortalamasından iki kat daha önem teşkil ediyor. Almanya ayrıca Rusya’ya gaz konusunda bir çok Batı ülkesinden daha bağımlı durumda... Ukrayna krizinin büyük ticari kesintilere sebep olacağını ya da Rusya enerji ihracatının uzun süreli olarak kesileceğini öngörmesek de yatırımcı ve iş güven anketlerinde bu konuda bazı tedirginlikler olduğunu görebiliyoruz. Bu durum yatırımların hafif ve geçici şekilde azalmasına sebep olabilir.”
İşsizlik oranı istikrarlı şekilde azalıyor Öte yandan, Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre, Almanya ekonomisi Lehman Brothers’ın çöküşüyle krizin baş gösterdiği 2009 yılında yüzde 5,1 oranında sert daraldı. Ancak 2010 yılında tekrar büyümeye dönen Alman ekonomisinin büyüme oranı yüzde 4 oranında büyüdü. Ardından 2011 yılında yüzde 3,3 büyüyen Alman ekonomisi 2012 ve 2013 yıllarında ise sırasıyla yüzde 0,7 ve yüzde 0,4 oranında mütevazi bir büyüme kaydetti. Ülkenin büyüme oranlarında istikrar yakalanamamasına karşın, elde edilen işsizlik oranları istikrarını koruyor. Ülkenin geçen yıl ilk çeyrekte işsizlik oranı yüzde 5,4 iken, söz konusu oran bu yılın ilk iki ayında yüzde 5,1’e gerilemiş durumda... Ayrıca, ülke bu oranla AB’deki en az işsiz oranına sahip ülke konumunda bulunuyor.
26
Değerli anne ve babalar, size ve çocuğunuza, bilgi kitapcığımızın sayfalarını ve internet sayfamızı incelerken, beys.de 04|14
önerilerimizi birlikte uygularken bol eğlenceli ve keyifli dakikalar diliyoruz. Bir eğitim kampanyası:
METROPOL FM
®
100+ www.lernenmachtstark .de
internet sayfamızda 100‘den fazla aktivite ve daha birçok öneriler bulabilirsiniz. Daha fazla bilgiye sahip olmak için internet sitemizi ziyaret edin!
NSU tanığı ölü bulundu
N
eonazi NSU terör örgütüyle bağlantısı olduğu iddia edilen ve NSU davasında tanıklık yapması beklenen istihbarat teşkilatı muhbiri Thomas R’nin 2 hafta önce evinde ölü bulunduğu bildirildi.
Spiegel dergisinin haberine göre, geçen ay Federal Meclis (Bundestag) Parlamenter Kontrol Komisyonu’na bilgi veren Anayasayı Koruma Teşkilatı, istihbarat teşkilatına muhbirlik yapan “Corelli” kod adlı Thomas R’nin Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’ndeki evinde ölü bulunduğu bilgisini verdi. Uzun yıllar istihbarat teşkilatına muhbirlik yaptığı belirtilen Thomas R’nin, Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi’nde devam eden NSU davasında da tanık olarak ifade vermesi bekleniyordu. 2012 Eylül ayında muhbirlik yaptığı ortaya çıktığı için tanık koruma programı kapsamına alınan ve yeni bir kimlikle yaşamını sürdüren Thomas R’nin telefon numarası, NSU terör örgütü kurucularından Uwe Mundlos’un telefon fihristinde bulunmuştu. Yerel polis, Bielefeld yakınlarındaki Schloss Holte-Stukenbruck kasabasında ikamet eden Thomas R’nin ölümünde herhangi bir dış etkene rastlanmadığını açıklarken Thomas R’nin diabet hastası olduğu ve bu hastalıktan ölmüş olabileceği belirtiliyor. Kendisi de neonazi olan Thomas R, NSU terör örgütüyle bağlantılı olmak ve hapisteki bazı neonazi gruplarına illegal bir şekilde maddi yardım yapmakla itham edilmiş ancak zanlı, NSU terör örgütüyle bağlantılı olduğu iddiasını reddetmişti.
Thomas R. cinayeti araştırılmalı Aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütüyle ilişkisi olduğu iddia edilen ’Corelli’ kod isimli muhbir Thomas R.’in evinde ölü bulunması şüpheyle karşılandı.
F
ederal Meclis NSU Araştırma Komisyonu Üyesi Petra Pau, Thomas R.’nin ölüm sebebin araştırılmasını talep etti. Sol Partili Federal Meclis Başkanı Yardımcısı Pau, Thomas R.’nin aşırı sağcı çevrelerde kilit rol oynadığına dikkat çekerek, “Şimdiye kadar NSU ile ne tür ilişkisi olduğu tamamıyla aydınlatılmadı. Bu bakımdan eski muhbir, Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın Almanya’daki aşırı sağcı terör ağından ne tür bilgileri olduğu konusunda davanın kilit tanıklarından biriydi.” şeklinde açıklamada bulundu.
Uzun yıllar Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı’na muhbirlik yapan Thomas R.’nin gizli tanık olarak Kuzey Ren-Vestfalya EyaletiBielefeld yakınlarında kaldığı bir evde mart ayının sonlarında ölü bulunduğu ortaya çıkmıştı. Spiegel’e göre Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV) bu haberi Federal Meclis Denetleme Kurulu’na bildirdi. Ölüm sebebinin ise önceden teşhis edilmemiş şeker hastalığı olduğu aktarıldı. Thomas R.’nin BfV için bilgi toplayarak yaklaşık 180 bin Euro para kazandığı, ‘güvenilir’ bir kaynak olarak sınıflandırıldığı belirtiliyor. Alman medyasında yer alan haberlere göre Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı ‘Corelli’nin NSU hakkında bilgi aktarmadığını savunmuş, Federal Başsavcılık ise NSU Davası’nda sorgulanmasına karşı çıkmıştı.
Yabancı düşmanlığı sürekli artıyor Almanya’da 2012’de 2 bin 922 olan yabancı düşmanlığı içeren suç sayısı geçen yıl yüzde 11,2 artarak 3 bin 248’e yükseldi.
A
lmanya İçişleri Bakanlığınca açıklanan ‘’2013 Siyasi Suçlar Raporu’’na göre, ülkede 2013 yılında siyasi amaçlı şiddet olayları önceki yıla göre önemli oranda arttı. 2012 yılında 27 bin 440 olan siyasi suç sayısı, 2013’te yüzde 15,3 artarak 31 bin 645’e, buna bağlı şiddet olayı da yüzde 15,6 yükselerek 2 bin 848’e çıktı.
Bu suçların 17 bin 42’si aşırı sağcılar, 8 bin 673’ü sol gruplar, 874’ü yabancılar tarafından işlendiği, şiddete başvurulan olay sayısı aşırı sağcılarda 837, sol gruplarda bin 659, yabancılarda ise 167 oldu. Özellikle aşırı sol gruplarca işlenen suç sayısı 2013 yılında, 2012’ye göre yüzde 40 artması ve yabancı düşmanlığı içeren suçların da yüzde 11,2 yükselmesi dikkat çekti. Almanya’da yabancı düşmanlığı içeren suçların sayısı da son üç yıldan beri artmaya devam ediyor. Ülkede 2013 yılında 3 bin 248 yabancı düşmanlığı içeren suç işlenirken, bu sayının 2012’de 2 bin 922, 2011’de 2 bin 528 ve 2010’da ise 2 bin 166 olduğu vurgulandı. 2012’de bin 374 olan Yahudi düşmanlığı suçu sayısı ise 2013’te yüzde 7,2 oranında azalarak bin 275’e geriledi. Aşırı sağcıların işlediği toplam suç sayısı, geçen yıl yüzde 3,3 azaldığı, aşırı sağ gruplarca gerçekleştirilen şiddet olaylarının da yüzde 0,6 gerilediği kaydetti. Göçmenlere ilişkin ülkede yapılan tartışmaları aşırı sağcıların özellikle yabancı düşmanlığını kışkırtmak için kullandığı belirtilerek, aşırı sağcıların daha çok mültecilerin kaldığı yurtları hedef alındığı vurgulandı. Aşırı sol gruplar tarafından işlenen suçların da büyük bir sorun olduğu, polise karşı işlenen suçların önemli oranda arttığı, sadece geçen yılın sonunda Hamburg’da sol gruplar ile polis arasında yaşanan olaylarda yaklaşık 170 polisin yaralandığı belirtildi. Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, yaptığı yazılı açıklamada, bu yıl siyasi amaçlı suçlar konusundaki bilançonun kendisini düşündürdüğünü belirterek, ‘’Şiddet olaylarının artması edişe verici’’ ifadesini kullandı. Aşırı sağcılarca işlenen suçlarda küçük oranda bir düşüşün görülmesinin bir rahatlama sebebi olmadığını, suçların büyüklüğünün bu alanda tutarlı bir şekilde hareket etmeyi gerektirdiğini ifade eden Maiziere, aşırı sağla mücadele konusunda güvenlik dairelerinin yeniden yapılandırılmasına hız verileceğini kaydetti. ‘ ‘Sözlü ve eylemle yapılan yabancı düşmanlığı Almanya’ya zarar veriyor’’ diyen Maiziere, mülteci yurtlarına karşı artan suçlardan dolayı bu konuda çok duyarlı olunması gerektiğini vurguladı.
28
MAVİ KART sahipleri emekli olabilir mi?
M
avi kart sahipleri yani Türk vatandaşlığından izinle çıkanlar, vatandaşlıktan çıkmadan önceki yurtdışında maaşlı-serbest çalışma veya bayanlarda yurt dışında bulundukları tüm sürelerini, Türkiye’de dava açarak emeklilik için borçlanabilir ve emekli olabilirler. Mavi kart sahipleri vatandaşlıktan çıktıktan sonraki süreleri, yani başka ülke vatandaşlığında geçen süreleri yurtdışı borçlanmaya sayılmaz. Kadınlar borçlanmalarını Bağ-kur’dan yapabilirler. Ancak, eğer yurt dışında kısa dönem bir çalışma, meslek eğitiminden dolayı bir sigorta girişleri varsa ve bunu Türkiye’de SGK’ya giriş günü olarak mahkeme kararıyla saydırabilirlerse ve Türkiye’de en son bir SSK çalışmaları varsa ve borçlanmalarını buradan yaparak, SSK’dan emekli olabilirler. Bu bilgiler, mavi kart sahibi kadınlar için de aynen geçerlidir. 8 Mayıs 2008 tarihinden evvel başvuranlar şanslı durumdalar. Çünkü SSK’dan o günkü gelen cevaplarında verilen borçlanma gün ve miktarı hala sabit ve geçerlidir. İstenen parayı yatıraRıza Kavasoğlu rak emekli olabilirler. Ödeyecekleri para miktarı artmamaktadır. Ellerindeki belgeleri saklasınlar, çok değerlidir. Emekli aylığı başlatmak istediklerinde ek prim yatırmaları talep edilebilir. Bunu önlemek ve SSK’dan yüksek emekli aylığı alabilmeleri için Türkiye’de mahkemelerde dava açarak yurt dışı sigorta başlangıcı Türkiye’de sigorta başlangıcı saydırabilirler. Muhakkak bilmemiz gereken; 01.10.2008 tarihinden itibaren yurt dışında yaşayanlar isteğe bağlı prim ödeyemezler. Yurt dışı, hizmetlerine göre borçlanarak emekli olanların bir daha Türkiye de çalışmalarına engel yok. Fakat yurt dışında çalışmaları mümkün değil ve yasak. Yurda kesin dönüş şartı deniyor, fakat istenen; yurt dışında çalışmaması, sosyal yardim almaması ve serbest meslek icra etmemesi..
Taksitle borçlanma yapabilir miyim? Borçlanmayı ödeme için süresi var mı? Eğer borçlanma başvurunuz 08.05.2008 tarihinden önce ise ve borçlanma cetveliniz gelmiş ise, ödeme yapmak için bir süre şartı yok. İstenen ödeme miktarını parça parça yatırmak mümkün. 08.05.2008 tarihinden sonra yapılan borçlanma bedeli 3 ay içerisinde yatırılmak zorunda. Taksit hakkı yok. Fakat senede birkaç defa yeniden emeklilik borçlanması dilekçesi verme hakkiniz var, fakat dilekçenizde belirttiğiniz miktarın tamamını yatırmak zorunda değilsiniz. Aralıklarla yeniden yapacağınız borçlanmalarla tamamlayabilirsiniz.
Borçlanma yoluyla bağlanan aylıklar hangi hallerde kesilir?
(
Aylık bağlandıktan sonra yurtdışında tekrar çalışmaya başlayanların, issizlik veya sosyal yardım ödeneği almaya başlayanların aylıkları kesilir. Borçlanma suretiyle aylık alanlar yurtdışında kesintisiz 6 aydan fazla ikamet eden emekliler yoklaması yaptırmak zorundadır. 6 ayın dolduğu tarihten itibaren 3 ay içerisinde yoklama belgesi doldurup SGK’ya göndermek zorundadır. Borçlanarak emeklilik aylığı alanlar, kesin dönüş yapmak zorunda değildir. Eğer işsizlik veya sosyal yardım alma durumu sona erdiyse, Türkiye’den tekrar emekli aylığı alabilirler.
Yeni Adresimiz!
Saat:11:00-15:00
Oranienstr. 55 • 10969 Berlin
MAVİ KART
Tel.: +49(0)30 - 208 455 76 Ulașım: U-Moritzplatz
29
Opsiyon modelini değiştirmek yeterli değil
E
sasında küreselleşen dünyada insanların tek bir vatandaşlık yerine birden fazla vatandaşlığa sahip olmaları çok normal bir durum. Ancak, her ülke şu veya bu nedenden dolayı kimin hangi hallerde vatandaşı olacağını veya olabileceğini kendisi belirliyor. Bundan dolayı da vatandaşlık konusunda farklı ülkelerin tutucu veya liberal diye adlandırabileceğimiz farklı uygulamaları bulunmaktadır. Bir ülkenin vatandaşı olmada genel olarak iki ilke esas alınmaktadır. Birincisi, hemen her ülkede uygulanan kan bağından gelen vatandaşlık. Burada anne veya babanın ülke vatandaşlıkları çocukları tarafından doğrudan alınmaktadır. İkincisi ise, doğum yeri esas alınarak kabul edilen veya verilen vatandaşlık. Buna göre yabancı bir ülke vatandaşının çocuğu ilgili ülkede doğması halinde doğrudan bu ülkenin vatandaşı olabiliyor. Ayrıca, bu modellerin karışımı ve farklı olarak nitelenebilecek Almanya’daki opsiyon modeli çerçevesinde vatandaşlık, etnik kökene bağlı vatandaşlık, ilgili ülkede belirli bir süre ikamet halinde alınan vatandaşlık vs. gibi farklı uygulamaları da görebiliyoruz.
Almanya, 1913 yılında çıkarılan daha çok kan bağını esas alan oldukça tutucu bir vatandaşlık mevzuatını 2000 yılına kadar uyguladı. 2000 Ahmet Nazif Garibağaoğlu yılında yürürlüğe giren reform niteliğindeki Alman vatandaşlık kanunu ile ağırlıklı olarak kan bağından gelen vatandaşlık esas alınsa da eskisine göre daha esnek uygulamalara geçildiğini söyleyebiliriz. Ancak, burada bir istisna duruma değinmekte fayda var. 2000 yılına kadarki uygulamada, yabancıya geldiği ülke vatandaşlığından çıkıp Alman vatandaşlığına geçtikten sonra tekrar önceki ülke vatandaşlığına geçmesi halinde yasaya göre herhangi bir yaptırımda bulunulamıyordu. Başka bir ifadeyle çifte vatandaşlığa karşı yasal bir önlem alınamıyordu. Belirtilen tarihten sonra yürürlüğe giren Alman Vatandaşlık Kanunu’na göre ise, önceki ülke vatandaşlığına tekrar geçilmesi halinde Alman vatandaşlığı iptal edilebiliyor. 2000’den sonraki Alman vatandaşlık mevzuatındaki en önemli yenilik olarak, Almanya’da doğan yabancı çocukların doğumla Alman vatandaşlığını almalarını sağlayan opsiyon modelini gösterebiliriz. Buna göre, 1990’dan sonra Almanya’da doğan ebeveyni yabancı olan bir çocuk, anne ve babasından birisinin Almanya’da en az 8 yıl ikamet etmesi halinde doğrudan Alman vatandaşlığına sahip olabiliyor ve 18 - 23 yaşları arasında anne ve babasının ülke vatandaşlığı ve Alman vatandaşlığı arasında tercihte bulunma hakkı elde edebiliyor. Bu durum eskiye göre önemli bir ilerleme sayılsa bile çoğu yabancı genç tercihte zorlandığından ve ileride hak kaybına neden olabilecek sorunlarla karşılaştığından veya karşılaşacağından haklı olarak eleştirildi ve hala eleştiriliyor. Almanya, bu konudaki katı tutumunu geçen hafta bakanlar kurulunda kabul ettiği yasa tasarısı ile biraz olsun yumaşatma yoluna gitti. Yakın bir zamanda Federal Mecliste görüşülmesini müteakip Eyaletler Meclisi’nden de onaylanarak yasalaşması beklenen söz konusu tasarıya göre, Almanya’da doğan yabancı çocukların 21 yaşına kadar Almanya’da 8 yıl ikamet etmeleri veya 6 yıl okula gitmeleri veya okul veya meslek eğitimini tamamlamaları halinde bunlara çifte vatandaşlık hakkının tanınması öngörülüyor. Tüm bu zorlamalar ve sorunlardaki en önemli etken hiç şüphesiz Almanya’nın birden fazla vatandaşlığı tanımaması. Birden fazla vatandaşlığın Almanya tarafından tanınmamasında uyum, seçme ve seçilmede haksız uygulama, aidiyet vs. endişeleri olsa da bunlar insana hiç de inandırıcı gelmiyor. Zira, yasal olarak birden fazla vatandaş olma hakkı elde eden AB ülke vatandaşları, ebeveynlerden birisi Alman vatandaşı olanlar ve geldiği ülke vatandaşlığından çıkma yasağı olanların sayısı 4,3 milyon civarında. Haliyle bunların birden fazla vatandaşlığında sorun olmadığına göre belirli şartları taşıyan yabancıların çifte vatandaş olmalarında da bir sorun yaşanmayacaktır. Özetleyecek olursak, sorunun çözümünde Almanya‘nın birden fazla vatandaşlığı tanımasından başka bir yol görünmemektedir.
30
KİTAP KULÜBÜ
Bu ayın en çok okunanları Berlintürk’te Berlin’in ilk Türkçe yayımlanan haber dergisi Berlintürk’ün yeni köşesi “Berlin Kitap Kulübü”, her ay Almanya’nın en çok okunan kitaplarını sizlerin beğenisine sunuyor. Bu ayın kitapları ise, biri hukuku, diğeri ise tarihi irdeleyen gerilim dolu iki roman.
Breaking News - Frank Schätzing
K
imi insanlar için hayat kendine güvenli bir ev bulabilme mücadelesidir. Kimi ailelerde ise, bu mücadele kuşaklar boyu sürer. Alman roman yazarı Frank Schätzing’e göre, insanın sığınabileceği en güvenli yer, kendi bilincinden başkası değil. Schätzing’in son romanı “Breaking News”, okuyucuyu Ortadoğu’da uzun bir yolculuğa çıkarırken, aynı zamanda kaybolan hayatların ve güvenli bir ev arayışının içinde sürüklüyor. Romanda, yıllar önce Afganistan’daki savaş sırasında yakaladığı başarıyı ve ünü zaman içinde kaybeden ve o eski başarılı günlerine yeniden kavuşmak amacıyla kendisini Orta Doğu’da bulan gazeteci Tom Hagen hikayesi anlatılıyor. İsrail Gizli İstihbarat Servisi’nden kendisine sızdırılan bazı bilgilerin peşine düşen Hagen, gazetecilikte bir devrim yaratmak amacıyla başladığı serüveninde, kendi hayatını kurtarmak amacıyla sürekli yer değiştirmek zorunda kalan bir kaçak durumuna düşüyor. Hagen’in peşine düşmüş olduğu komplo teorisi, Filistin’de Araplar, Yahudiler ve İngiliz kolonicilerin en yoğun çatıştığı 1920’li yıllara dayanıyor. Hagen’in amacı, bu yıllarda Filistin’e göçmüş ve uzun yıllar boyunca yaşadıklarıyla İsrail Devleti’nin tarihini yansıtan iki ailenin peşine düşmek.
Bütün bu mücadele sırasında Hagen’in yolu genç bir doktor olan Yael Kahn ile de kesişmiştir. Hagen’le tanışmasının ardından, kendi hayat hikayesinin de aslında Hagen’in araştırdığı hikayenin bir parçası olduğunu fark eden Kahn, gündelik hayatından kopar ve Tom Hagen’in beklenmedik yeni yol arkadaşı olur. Schätzing’in gerilim, siyasi drama ve bir aile efsanesi şeklinde geçen romanı, yayımlanmasının ardından, kitap eleştirmenleri tarafından oldukça farklı tepkiler aldı. Der Tagesspiegel’den Gerrit Bartels, Breaking News için “geleceği bulmak için, geçmişi kurcalayan sürükleyici bir roman olarak yorumluyor” ifadelerini kullandı. Süddeutsche Zeitung yazarı Gerhard Matzig ise, Frank Schätzing’in bu romanıyla kendi sınırlarını zorladığını belirtiyor. Öte yandan, İsrail tarihi gibi hassas bir konuyu irdeleyen Schätzing’e yönelik eleştiriler de az değil. Romanı Die Welt için yorumlayan Hannes Stein, Schätzing’in İsrail, Orta Doğu ve Yahudilik hakkındaki pek çok doğru ve yanlış bilgiyi harmanlayıp, kendince bir gerçeklik yarattığını belirtiyor. Stein’a göre, Schätzing’in romanı bu şekilde kurgulama hakkı elbette var, ama eleştirilere de hazırlıklı olmak zorunda. Kiepenheuer & Witsch yayınevi tarafından basılan “Breaking News”, 965 sayfalık bu uzun macerada okuyucularını Orta Doğu’nun karmaşık ve bulantılı tarihinde gezdirirken, onlara kaybolan hayatlara kendilerini bulmanın imkanını sunuyor.
Die Erbin - John Grisham
A
merikalı hukukçu, siyasetçi ve yazar John Grisham’ın İngilizce olarak kaleme aldığı “Sycamore Row” adlı eserin Almanca uyarlaması olan “Die Erbin”, Almanya kitap piyasasında bu ay kendisine en üst sıralarda yer bulan eserlerden biri. Bu başarı bir tesadüf olarak görülmüyor, çünkü yazar Grisham “doğuştan bir hikayeci”. Bu ifade ise, Amerikalı ünlü yönetmen Francis Ford Coppola’ya ait. 1986 yılında, avukat olarak katıldığı bir duruşmada, tecavüze uğramış bir kız çocuğunun ifadesini dinlerken, adalet sisteminin çarpıklıklarını yazmaya karar vermiş Grisham. Polisiye tarzda yazdığı romanlarında, çoğunlukla yargı sistemi ve adalet arasındaki ilişkiyi irdeleyen Grisham’ın 26. romanı “Die Erbin”. Kitabın hikâyesi, yazarın 1989 yılında yazdığı “A Time to Kill” (DE: Die Jury – TR: Adalete Susayanlar) adlı esere dayanıyor. Amerika’nın Mississippi eyaletinde, yazarın kurguladığı Clanton kasabasında geçen hikayede, ilk romanda cinayet zanlısı bir siyahı savunan avukat Jake Brigance, bu kez bir başka davayı savunmak için kasabaya dönüyor. Brigance’ın bu sefer ki macerası ise bir vasiyet davası. Clanton’un en zenginlerinden olan, ancak yakalandığı akciğer kanseri sebebiyle çektiği çileye bir son vermek adına intihar eden Seth Hubbard, ölmeden bir gün önce yeniden yazdığı vasiyetinin bir kopyasını Jake’e gönderir ve ondan bu vasiyeti savunmasını ister. Tabi bu arada, hikayenin 1989 yılında, yani ilk kitaptaki davadan üç sene sonra geçtiğini belirtmekte fayda var. Jake Brigance’ın Clanton’daki bu macerasının, geçmişteki kadar sansasyonel olmasa da, en az o kadar heyecanlı olduğunu söylemek mümkün. Ünlü dizi yazarı Charlie Rubin, New York Times için yazdığı yazısında, Die Erbin için “Grisham’ın en iyi eserlerinden birisi” ifadesini kullandı. Kitabı İngiliz the Guardian gazetesi için değerlendiren John O’Connell ise, yer yer eleştirel de olduğu yazısında, eserin sürükleyiciliğinin ve büyük heyecana sahne olan son bölümün, okuyucuyu etkilemeye yeterli olacağını dile getirmiş. Toplamda 704 sayfadan oluşan roman ve Heyne yayınevi tarafından piyasaya sürülen eserin Almanca çevirisini ise Imke WalshAraya, Kristiana Dorn-Ruhl ve Bea Reiter üçlüsü yapmış. Grisham’ın toplamda 38. Kitabı olan bu eser, yazarın en iyi romanı olup olmadığını söylemek zor, ama adalet kavramını sorgulayanlar için mutlaka okunması gereken bir eser olduğunu belirtmek mümkün.
32
Çocuklarda Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu
D
ikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) bir çok çocukta görülen psikolojik bir hastalıktır. İlk olarak 1902 yılında Prof. Still’in yaptığı çalışmalar sayesinde tanımlanmış olan bu hastalık aşırı hareketlilik, dikkat sorunları ve dürtüsellik (istekleri erteleyememe) belirtilerinin görüldüğü bir tablodur. DEHB’li öğrenciler okul atmosferinde kıpır kıpır olarak ve dersi dinlemekte zorlananarak dikkat çekerler. Konsantre olmakta problem yaşamaları kendilerine söylenenleri dinlemiyormuş gibi görünmelerine yol açabilir. Derlenen çeşitli çalışmaların sonuçlarına göre bu çocuklar diğer insanlar tarafından çoğunlukla olumsuz tepkiler almaktadırlar. Bu tepkiler sonucunda özgüveneriyle ve ruh sağlıklarıyla ilgili sorunlar ortaya çikabilir. Genellikle ilk tanı ilkokul yıllarında koyulmaktadır ve erkek çocuklarında kız çocuklarına göre daha sık görülmektedir. DEHB’nin erişkinlik dönemine kadar kendiliğinden geçebilecek bir hastalık olduğu yönündeki yaygın inanışlar ise yanlıştır.Çocukluk çağında tespit edilmeyen veya doğru tanı konulmayan DEHB erişkinlik döneminde de sürebilmektedir. Onun için erken tanı ve uygun tedavi iyileşme sürecinde mühim bir anahtardır. DEHB tanısı koyabilmek için yaşanan sorunların yedi yaşından önce görülmeye başlamış olması ve bu belirtilerin çocuğun yaşamını, kişilerarası ilişkilerini veya okul hayatını olumsuz biçimde etkileyecek düzeyde olması gereklidir.
DSM-IV kriterlerine göre DEHB’in üç alt tipinden söz edilmektedir: 1. Dikkat, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik problemi olanlar 2. Sadece dikkat problemi olanlar 3. Sadece aşırı hiperaktivete ve dürtüsellik problemi olanlar
Dikkat eksikliği belirtileri: Yönergeleri başından sonuna kadar takip edemezler, Dikkatlerini yaptığı işe ya da oyununa vermekte zorlanırlar, Evde ya da okulda yapacağı işler ve aktiviteler için gereken malzemeleri kaybederler, Siz konuşurken dinlemez gibi görünürler, Detayları gözden kaçırırlar, Düzensiz görünürler, Uzun süre zihinsel çaba gerektiren işleri yapmakta zorlanırlar ve bunlardan kaçınırlar, Unutkandırlar, İlgileri kolayca başka yönlere kayar.
Hiperaktivite belirtileri gösteren çocuklar: Yerlerinde duramazlar, Oturması gerektiği halde oturamazlar, Sessiz sakin oyun oynamakta güçlük çekerler, Yerli yersiz koşup tırmanırlar, Çok konuşurlar, Çoğu zaman sorulan soru tamamlanmadan cevabını yapıştırırlar, Her zaman bir şeylerle uğraşırlar, Sırasını beklemekte zorlanrlar, Olaylara ya da konuşmalara müdahale edip yarıda keserler. (DSM-IV Amerika Psikiyatri Birliği tarafından geliştirilmiş olan mental bozuklukları sınıflandırma sisteminin dördüncü gözden geçirilmiş baskısıdır.)
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu mutlaka tedavi edilmelidir. Yapılan araştırmalar sonucunda DEHB tedavisinde kombine tedavinin en etkili yöntem olduğu tespit edilmiştir. Ailenin ve öğretmenin DEHB hakkında eğitilmesi ilaç tedavisinin yanı sıra başarılı bir tedavi için kaçınılmazdır.
Mutlu TERCAN 33
Avrupa Şampiyonu Galatasaray Basketbol FIBA Kadınlar Avrupa Ligi şampiyonluğunu, finalde Fenerbahçe’yi 69-58 yenen Galatasaray Odeabank kazandı.
İ
ki Türk takımını Rusya’nın Ekaterinburg kentinde karşı karşıya getiren tarihi finalde, sarı-kırmızılılar,Fenerbahçe karşısında sahadan galip ayrılıp, kadın basketbolunda Avrupa’nın en büyük kupasının sahibi oldu. Geçen sezon finalde UMMC Ekaterinburg’a yenilerek, Avrupa şampiyonluğundan olan Fenerbahçe, bu sezon da Galatasaray Odeabank karşısında finalde kaybetti. Sarı-lacivertliler, bu sezon FIBA Avrupa Ligi’ndeki ilk yenilgisini finalde aldı. Üçüncülük maçında da ev sahibi Rus ekibi UMMC Ekaterinburg, Fransa’nın Tango Bourges takımını 80-60 yenerek, üçüncü oldu.
FIBA Kadınlar Avrupa Ligi kupası ilk kez bir Türk takımının Basketbol FIBA Kadınlar Avrupa Ligi’nde ilk kez bir Türk takımı şampiyon oldu.
Rusya’nın Ekaterinburg kentinde gerçekleştirilen Sekizli Final organizasyonunda rakiplerini saf dışı bırakarak finale kalan iki Türk takımı Fenerbahçe ile Galatasaray Odeabank, şampiyonluk kupası için mücadele etti. İyi başladığı müsabakayı baştan sona üstün götüren sarı-kırmızılılar, maçı 69-58 kazandı. Daha önce 2008-2009 sezonunda FIBA Avrupa Kupası’nı kazanan Galatasaray Odeabank, tarihinde ilk kez oynadığı Avrupa Ligi finalinde şampiyonluğa uzandı. Bu sezon 56. kez oynanan organizasyonda eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dönemi ekiplerinden Dauagava Riga, kırılması çok güç bir rekoru elinde bulunduruyor. Letonya ekibi, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası adıyla düzenlenen yıllarda SSCB bayrağı altında 12’si üst üste olmak üzere toplam 18 kez bu kupayı kazandı.
Kupa töreni Rusya’nın Ekaterinburg kentinde düzenlenen Sekizli Final organizasyonunun final maçında Fenerbahçe’yi 69-58 yenerek şampiyon olan sarı-kırmızılı basketbolcular, bitiş düdüğüyle birlikte büyük sevinç yaşadı. Elde edilen şampiyonluğu önce kendi arasında ve teknik ekiple paylaşan Galatasaraylı basketbolcular, daha sonra taraftarlarının yanına giderek sevindi. Daha sonra düzenlenen kupa töreninde şampiyon Galatasaray Odeabank ile Avrupa ikincisi olan Fenerbahçe takımları madalyalarını aldı. Sarı-kırmızılılara madalyalarını Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel verdi.
“MVP” Alba Torrens Sekizli Final’in en değerli basketbolcusu (MVP) şampiyon Galatasaray Odeabank’ın İspanyol yıldızı Alba Torrens oldu. Final maçı sonrasında düzenlenen kupa töreninde ödülünü alan Torrens, daha önce de 2011 yılında yine Ekaterinburg’un ev sahipliğinde düzenlenen FIBA Avrupa Ligi Dörtlü Final’inde o zamanki adıyla İspanya’nın Halcon Avenida takımıyla şampiyonluk kazanmış ve “MVP” seçilmişti.
1. FC Köln yeniden Bundesliga’da
A
lmanya İkinci Ligi’nde lider durumda bulunan 1. FC Köln, ligin bitimine 3 hafta kala VfL Bochum’u 3-1 yenerek, Almanya Birinci Ligi’ne (Bundesliga) yükselmeyi garantiledi.
FC Köln, ligde 31. haftada sahasında VfL Bochum’u Marcel Risse, Patrick Helmes ve Anthony Ujah’ın attığı gollerle 3-1 mağlup etti. Konuk ekibin tek golü Danny Latza’dan geldi. Bu galibiyetle puanını 64’e çıkaran lider FC Köln, 54 puana sahip
ikinci sırada bulunan Greutheer Fürth’e 10, 53 puanla üçüncü sırada yer alan SC Paderborn’a da 11 puan fark attı. Böylelikle ligin bitimine 3 hafta kala Bundesliga’ya yükselmeyi garantileyen kırmızı-beyazlı ekip, 2 yıl aradan sonra Bundesliga’da mücadele etme hakkını kazandı. RheinEnergie Stadı’nda, karşılaşmayı izleyen on binlerce taraftar maçtan sonra takımın Bundesliga’ya yükselmesini kutladı.
“Lewandowski’nin ayrılması BVB’yi etkilemez”
B
orussia Dortmund Kulübü CEO’su Hans-Joachim Watzke, Robert Lewandowski’nin takımdan ayrılmasının kendilerini etkilemeyeceğini belirtti. Hans-Joachim Watzke, Bild gazetesine yaptığı açıklamada, ‘’Nuri Şahin’in Real Madrid’e gidişi bizim için bunu kaldırabilme açısından bir deneme süresiydi. Aynı şey Shinji Kagawa için de geçerliydi. Biz, Robert’in yerini bire bir tabii ki dolduramayız. Ama Lewandowski çukuruna düşmeyeceğiz’’ dedi.
ğını aktaran Watzke, ‘’Sezon öncesi bu konuda bir endişe taşımıyorum. Ben tekrar başarılı olacağından eminim’’ ifadesini kullandı.
Watzke, Robert Lewandowski’nin takımdan ayrılmasının kendilerini etkilemeyeceğini yineleyerek, bu kadar emin konuşmasını dünyanın en iyi teknik direktörlerinden birine sahip olmalarına bağladı.
Borussia Dortmund ile sözleşme yenilemeyen 26 yaşındaki Polonyalı golcü Lewandowski, Bayern Münih ile 5 yıllık anlaşma imzalamıştı. 2019 yılına kadar kendini Bayern Münih’e bağlayan sözleşmeyi imzalayan Lewandowski, yıllık 11 milyon avro kazanacak.
Teknik direktörlerinin bu duruma bir çözüm bulacağına inandı-
34
İlkay Gündoğan’ın Borussia Dortmund ile olan sözleşmesini uzatmasına da değinen Watzke, İlkay ile sözleşme yenilemenin önemine işaret ederek, ‘’İlkay’ın tekrar eski gücüne kavuşacağına eminim. Belki iki tarafta mutlu kalır ve iki yıl sonra tekrar sözleşmesi uzatılır’’ değerlendirmesinde bulundu.
NACHRICHTEN IN DEUTSCH
36 37 39 40 42
Politisch motivierter Straftaten in 2013 angestiegen
S E I T E
10 Jahre EU-Osterweiterung
S E I T E
Wachstumsprognose für Türkei in 2014 fällt schlecht aus
S E I T E
Pressefreiheit: Medien weltweit unter Druck
S E I T E
S E I T E
Vom Wirtschaftswachstum profitieren nur Reiche
38
Offener Brief der Alevitischen Union Europa
S E I T E
Preisniveau in Deutschland ist sehr hoch Ein weltweiter Vergleich unter 179 Nationen hat ergeben, dass das Leben in Deutschland teurer ist als in den meisten anderen Ländern der Welt.
S
o lag das Preisniveau in Deutschland im Jahr 2011 um 35,7 % über dem Durchschnitt von weltweit 179 untersuchten Ländern. Lediglich in ganz wenigen großen Volkswirtschaften außerhalb Europas ist das Leben für Verbraucher teurer als in Deutschland. Im innereuropäischen Vergleich war das deutsche Preisniveau dagegen nur leicht überdurchschnittlich. Das teilte das Statistische Bundesamt mit. So lagen die Lebenshaltungskosten gemessen am Preisniveau in Australien beispielsweise um 38,4 Prozent über denen in Deutschland. In Japan mussten die Verbraucher für den Kauf eines repräsentativen Warenkorbs 27,9 Prozent mehr zahlen, in Kanada 14,1 Prozent. In den USA lag das Preisniveau dagegen um 12,1 Prozent unterhalb Deutschlands, wie die Wissenschaftler erklärten. Ansonsten waren die Preise auf dem asiatischen Kontinent günstiger als in Deutschland (unter anderem Südkorea: - 27,6 %; China: - 49,7 %; Indien: - 71,8 %). Die Verbraucher in der Russischen Föderation zahlten 49,7 % weniger. Alle am Vergleich beteiligten Länder auf dem afrikanischen Kontinent blieben ebenso unter dem deutschen Preisniveau (beispielsweise Südafrika: - 38,6 %). Auch die Preise in Brasilien, dem Gastgeber der bevorstehenden Fußballweltmeisterschaft, waren 12,8 Prozent günstiger als in Deutschland. Innerhalb Europas waren die Lebenshaltungskosten in der Schweiz am höchsten: Sie lagen mit 117 Prozent über dem Durchschnitt der betrachteten Länder. Am niedrigsten waren die Lebenshaltungskosten auf dam Balkan, hier müssen die Menschen am wenigsten für Lebensmittel, Miete und dergleichen ausgeben.
Politisch motivierter Straftaten in 2013 angestiegen
D
ie Zahl der politisch motivierten Straftaten ist im Jahr 2013 in Deutschland deutlich angestiegen. Insgesamt wurden 31.645 Straftaten und 2.848 Gewalttaten registriert, was einer Steigerung von 15,3 Prozent bzw. 15,6 Prozent entspricht. Überdurchschnittlich fällt der Zuwachs bei Straftaten, die dem linken Spektrum zuzuordnen sind, aus (+40,1 Prozent). Politisch rechts motivierte Straftaten nahmen von hohem Niveau leicht ab (-3,3 Prozent). Erneut kam es allerdings zu einem Anstieg fremdenfeindlicher Delikte (+11,2 Prozent).
Die Bundestagswahl vom September 2013 schlägt sich in der Statistik erkennbar nieder: Knapp 9 Prozent aller politisch motivierten Taten wurden in diesem Zusammenhang begangen. Davon sind rund 60 Prozent Sachbeschädigungen, insbesondere Zerstörungen, Beschädigungen oder das Beschmieren von Wahlplakaten. Hierzu erklärt der Bundesminister des Innern Dr. Thomas de Maizière: “Die diesjährige Bilanz der politisch motivierten Straftaten stimmt nachdenklich. Die Zunahme der Gewaltdelikte bereitet mir Sorge. Der Verweis auf die Bundestagswahl darf kein entschuldigendes Argument sein.” Im Jahr 2013 wurden 1.873 Personen durch politisch motivierte Gewalttaten verletzt, und damit 283 Personen mehr als im Vorjahr. Vor allem im Zusammenhang mit Demonstrationen hat die Gewalt zugenommen. Hier wurden 1.354 Gewalttaten (+38 Prozent) bei insgesamt 5.484 Straftaten gezählt. Diese Fallzahlen markieren im Fünfjahresvergleich einen neuen Höchststand. Täter aus dem linken Spektrum sind für 84 Prozent aller im Zusammenhang mit Demonstrationen verübten Gewalttaten verantwortlich.
Thomas De Maiziere
Auch linksmotivierte, gegen die Polizei gerichtete Straftaten folgen dem Gesamttrend und liegen sowohl bei Betrachtung der absoluten Fallzahlen (2013: 2.011; 2012: 1.515) als auch der Qualität der Angriffe auf einem hohen Niveau. Im Jahr 2013 wurden vier versuchte linksmotivierte Tötungsdelikte verübt, von denen sich drei gegen Polizisten richteten. Alleine bei den Ausschreitungen im Umfeld der “Roten Flora” im Dezember 2013 in Hamburg wurden rund 170 Polizisten durch gewaltbereite Linksextremisten verletzt. Insgesamt kam es im Jahr 2013 zu 953 gegen die Polizei gerichteten Gewalttaten aus dem linken Umfeld, ein Anstieg von 28 Prozent im Vergleich zum Vorjahr. “Die Brutalität der politischen Gewalttäter hat zugenommen. Diese Entwicklung ist inakzeptabel. Unsere Sicherheitsbehörden werden das Gewaltpotential insbesondere der linken bzw. linksextremistischen Szene weiterhin deutlich im Blick behalten und jede Gewalt unterbinden, wo immer dies möglich ist“, so der Bundesinnenminister. „Die Maßnahmen der Polizei- und Verfassungsschutzbehörden des Bundes und der Länder erfordern weiterhin eine enge Abstimmung und konsequentes Handeln. Die aktuellen Zahlen zeigen, wie wichtig das Gemeinsame Extremismus- und Terrorismusabwehrzentrum (GETZ) als behörden- und länderübergreifende Informations- und Kommunikationsplattform ist.” Die politisch rechts motivierten Gewalttaten blieben nahezu unverändert (-0,6 Prozent). Zu verzeichnen waren jedoch vier versuchte Tötungsdelikte, die in drei Fällen einen fremdenfeindlichen Hintergrund hatten. Insgesamt hat sowohl die Zahl der fremdenfeindlichen Straftaten (+11,6 Prozent auf 3.149) als auch die Zahl der fremdenfeindlichen Gewalttaten (+19,2 Prozent auf 478) deutlich zugenommen, Gewalttaten sind auf den zweithöchsten Wert der vergangenen zehn Jahre gestiegen. Bundesinnenminister Dr. Thomas de Maizière: “Die leichte Erholung im Bereich rechtsmotivierter Straftaten ist kein Grund zur Entwarnung. Deliktsniveau und -qualität geben nach wie vor Anlass, hier besonders konsequent zu handeln. Die Neuausrichtung der Sicherheitsbehörden wird weiter vorangetrieben. Ein weiterer enger Erkenntnisaustausch der Sicherheitsbehörden, wie er im Gemeinsamen Abwehrzentrum Rechtsterrorismus und -extremismus stattfindet, ist unverzichtbar.” Die rechte Szene hat 2013 gezielt versucht, die öffentliche Debatte um Zuwanderung für fremdenfeindliche Agitation zu nutzen. Hierbei wurden auch vermehrt (geplante) Asylbewerberunterkünfte zum Ziel von politisch rechtsmotivierten Straftaten. Eine Sonderauswertung entsprechender Straftaten (insbesondere Propagandadelikte, Sachbeschädigung, Brandstiftung, Volksverhetzungen, Körperverletzungen und Beleidigungen) hat einen Anstieg von 24 Delikten im Jahr 2012 auf 58 Delikte in 2013 ergeben.
36
10 Jahre EU-Osterweiterung
Z
um 10. Jahrestag der EU-Osterweiterung erklären Simone Peter und Cem Özdemir, Bundesvorsitzende von Bündnis 90/ Die Grünen:
„Die Osterweiterung war eines der größten Erweiterungsprojekte der Europäischen Union - und eines der erfolgreichsten. 25 Jahre nach dem Ende des Kalten Krieges herrschen heute enge politische und wirtschaftliche Verflechtungen von Lissabon bis Tallin, von Dublin bis Nikosia. Allen Ängsten und Bedenkenträgern zum Trotz wurde vor zehn Jahren ein mutiger Schritt zur Überwindung der Hinterlassenschaft des eisernen Vorhangs gewagt, der zu einer der größten Erfolgsgeschichten des Kontinents geworden ist. Nicht die Verdrängung von einheimischer Beschäftigung und Kompromissunfähigkeit waren die Folge der Osterweiterung sondern mehr Zusammenhalt, mehr Demokratie und wirtschaftlicher Aufschwung in Europa. Das ist Ermutigung für eine visionäre Politik, die heute manche in Europa bisweilen aus den Augen verloren haben. Die Krise in der Ukraine und die Spannungen mit Russland zeigen uns auf drastische Weise, dass die beispiellose Erfolgsgeschichte des Friedensprojekts Europa auch heute nichts von seinem Wert eingebüßt hat. Es muss bewahrt und gestärkt werden. Für uns ist die Europäische Union die Antwort auf engstirnigen und gefährlichen Nationalismus, der in Europa so lange seine zerstörerische Kraft entfaltet hat. Der Fall Ungarn zeigt allerdings auch, dass wir glaubwürdig sicherstellen müssen, dass die Einhaltung von EU-Standards und Prinzipien nicht nur die Eintrittskarte in die EU ist, sondern ständige Aufgabe aller ihrer Mitglieder. Auch ist Zypern ohne vorherige Wiedervereinigung der EU beigetreten. Dieses Versäumnis gilt es immer noch zu korrigieren durch einen neuen Anlauf für eine Lösung. Auch wenn weiterhin viel zu tun ist: Die EU-Beitritte haben entscheidend dazu beigetragen, den demokratischen Transformationsprozess insbesondere in den mittelosteuropäischen Staaten voranzutreiben. Soziale und ökonomische Reformen führten zu einer deutlichen Verbesserung der Lebensverhältnisse in diesen Ländern. Und die deutsche Wirtschaft leidet nicht unter der osteuropäischen Konkurrenz, sondern profitiert in enormen Maße vom erweiterten europäischen Binnenmarkt und von der Personenfreizügigkeit. Auch deswegen ist die populistische Stimmungsmache gegen die Freizügigkeit in der EU so unerträglich.“
37
Offener Brief der Alevitischen Union Europa Ministerpräsident Erdogan, die angebrachte Kritik des deutschen Bundespräsidenten Joachim Gauck gegenüber Ihnen und Ihrer Regierung während seines Türkei-Aufenthaltes macht erneut deutlich, dass sich die Beziehungen zwischen Deutschland und der Türkei seit den Gezi-Protesten im vergangenen Sommer immer weiter verschlechtern. Statt eine Lösung für die bestehenden Probleme zu suchen, drohen und greifen Sie uns seit 12 Jahren an. Wie Sie wissen, sind Alevitinnen und Aleviten bereits gegen unzählige Ihrer Vorgänger standhaft geblieben, sie werden auch gegen Ihre Drohungen und Assimilationspolitik standhaft bleiben. Eine alevitische Öffnung und die Erschaffung des Alevitentums nach Ihrem Weltbild werden ergebnislos bleiben, solange Sie an den Drohungen und Angriffen auf Alevitinnen und Aleviten festhalten. Wir möchten Sie daran erinnern, dass die Lösung des „Aleviten-Problems“ nicht durch von Ihnen gegründete alevitische Verbände oder selbsternannte Experten zu erreichen ist, sondern nur durch Verhandlungen mit den Dachverbänden der Alevitinnen und Aleviten selbst. Durch eine große Unterstützung und Legitimität durch Alevitinnen und Aleviten sind wir der Ansprechpartner in dieser Sache. Wir wissen, dass unsere Anerkennung als Glaubensgemeinschaft in Deutschland, das Recht zur Erteilung von Alevitischen Religionsunterrichtes an deutschen Schulen, die Anerkennung von alevitischen Feiertagen in bestimmten Bundesländern sowie die Teilnahme von hohen politischen Amtsträgern an unseren Veranstaltungen - wie zuletzt am 21. März durch die Teilnahme des Bundespräsidenten an unserer Nevruz-Veranstaltung - Sie besonders stört. Was Sie an dieser Stelle jedoch wissen sollten, ist folgendes: Die uns zugestandenen Rechte sind nicht unserer besonderen Stellung und Beziehungen zu verdanken; sie sind im deutschen Grundgesetz für alle Menschen in Deutschland verankert. Auch wenn es Ihnen lapidar erscheint, in wahren Rechtsstaaten verhält sich der Staat zu allen Glaubensgemeinschaften mit gleichem Abstand und gewährt diesen die ihnen zustehenden Rechte. Daher ist es offensichtlich, dass das aktuell dominierende Verständnis von Staat und Regierung in der Türkei noch sehr weit von einem solchen Verhältnis entfernt ist. Statt die Worte des Bundespräsidenten als unangebrachte Predigten abzutun, sollten Sie sich das deutsche Grundgesetz bezüglich dieser Sache als Vorbild nehmen. Eine Föderation bestehend aus 14 europäischen Dachverbänden und 1,5 Millionen Alevitinnen und Aleviten als „eine Handvoll” zu bezeichnen, zeigt uns, wie Sie das wahre Bild verzerren. Vergessen Sie nicht, dass „diese Handvoll” dafür gesorgt hat, dass Sie Ihre Reise nach Bochum absagen mussten. Wir wissen auch, wie sehr Sie sich jedes Mal bemühen, die Proteste gegen Sie in Köln, Berlin, Brüssel oder einer anderen europäischen Metropole zu umgehen. Sie sprechen immer wieder von „den gespalteten Alevitinnen und Aleviten“. Das Bestehen der Alevitisch-Bektaschitischen Föderation in der Türkei und der Alevitischen Union Europa zeigt jedoch, wie gut die Alevitinnen und Aleviten organisiert sind und dass sie nicht gespalten sind. Ihre Bemühungen diesbezüglich werden ebenso erfolglos bleiben. Ihre Argumentation taugt weder in der Theorie noch in der Praxis. Gelinde gesagt, das Maß ist nun voll. Wir empfehlen Ihnen daher, die leeren Drohungen sein zu lassen und schnellstens die öffentlich bekannten Wünsche und Forderungen der Alevitinnen und Aleviten zu erfüllen. Turgut Öker Vorsitzender der Alevitischen Union Europa -Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Alevitische Union Europa
38
Wachstumsprognose für Türkei in 2014 fällt schlecht aus Negative Aussichten für die Türkei: Nun hat auch die Organisation für wirtschaftliche Zusammenarbeit und Entwicklung (OECD) ihre ursprüngliche Wachstumsprognose für die Türkei von 3,8 Prozent für 2014 nach unten korrigiert.
D
ie OECD erwartet demnach nur noch eine Steigerung der Wirtschaftsleistung um 2,8 Prozent. Erst kommendes Jahr könnte sich die Konjunktur erholen und die 4-Prozentmarke überschreiten.
Zuletzt hatten bereits die Ratingagenturen Fitch, Standard&Poor’s sowie der Internationale Währungsfonds (IWF) die Prognosen für die Türkei nach unten korrigiert. Die OECD hat mit ihrer aktuellen Analyse die Einschätzungen bestätigt. Die OECD beschreibt als Hauptgrund für die verschlechterte Prognose den Vertrauensverlust auf den internationalen und nationalen Märkten, ausgelöst durch anhaltende politische Spannungen im Land und das unsichere globale monetäre Umfeld. Seit Sommer letzten Jahres gibt es im Zusammenhang mit den Gezi-Protesten erhebliche politische Spannungen im Land am Bosporus, die zu massiven Kapitalabflüssen führten. Hinzu kam eine Korruptionsaffäre um den Staatschef Erdogan und sein Kabinett, die das Vertrauen der Anleger erschütterte. Die Strategie der Regierung, die sich in Repression gegen die eigene Bevölkerung und Sündenbocksuche im Ausland erschöpften, schadete der türkischen Wirtschaft enorm, zumal das Land zur Finanzierung seines Wirtschaftswachstums stark von ausländischem Kapital abhängig ist. Die türkische Zentralbank hob den Leitzins Anfang des Jahres von 4,5 auf 10,0 Prozent an, um noch schlimmeres zu vermeiden. Dennoch: Die Inflation hat im Vorjahr ein bedenkliches Ausmaß erreicht. Der Trend hat sich im ersten Quartal 2014 fortgesetzt und lag nach Angaben der türkischen Zentralbank Ende März bei 8,5 Prozent. Das hohe Leistungsbilanzdefizit ist ein weiterer Schwachpunkt der türkischen Wirtschaft. Zwar kann hier eine kleine Linderung verzeichnet werden, da das Defizit Ende 2013 bei 8 Prozent des Bruttoinlandsprodukts lag und im ersten Quartal 2014 auf 6 Prozent zurückging. Allerdings sind sich die Experten einig, dass dieser Trend nicht dauerhaft ist. Die OECD sieht deswegen einen hohen Handlungsbedarf im Bereich der Transparenz und Vorhersehbarkeit in der Finanzpolitik und Fiskalpolitik des Landes, um wettbewerbsfähig zu bleiben.
39
Zafer Şenocak erhält Preis der Helga- und Edzard-Reuter Stiftung
F
ür sein schriftstellerisches Gesamtwerk und seine besonderen Leistungen in der Völkerverständigung wurde der Autor Zafer Şenocak mit dem Stiftungspreis der Helga und Edzard Reuter-Stiftung ausgezeichnet.
Der mit 15.000 EUR dotierte Preis wurde am 24. April 2014 in einer Feierstunde im Liebermann-Haus in Berlin verliehen. Die Laudatio sprach Prof. Haci Halil Uslucan von der Uni Duisburg-Essen. Uslucan betonte das herausragende literarische Schaffen des Autors: “Sein frühes – vor allem lyrisches – Schaffen lässt sich im Paradoxon begreifen, eine Sprache für die Erfahrung von Heimat- und Sprachlosigkeit zu finden. Doch diese Erfahrung ist vordergründig nur die eines Zugewanderten. Sie ist im Gesamtœuvre Şenocaks eine universale Erfahrung.“
Pressefreiheit: Medien weltweit unter Druck
D
ie weltweite Medienfreiheit ist laut dem US-Forschungsinstitut Freedom House auf dem schlechtesten Stand seit mehr als zehn Jahren. Nur noch jeder sechste Mensch auf der Welt lebe in einem Land, wo die Presse frei berichten könne, heißt es im Jahresbericht der Organisation. Freedom House untersucht die rechtlichen, wirtschaftlichen und politischen Hindernisse, mit denen Medien zu ringen haben, und ermittelt so eine Punktzahl für das jeweilige Land. Je mehr Punkte, desto unfreier. Fast die Hälfte der Weltbevölkerung lebe in “nicht freien” Regionen, wo die Arbeit von Journalisten etwa durch strenge Gesetze, politische Einflussnahme oder erschwerten Zugang zu Informationen behindert wird oder Journalisten gar schikaniert, verfolgt oder ermordet werden. Schlechte Entwicklungen beobachtete Freedom House etwa in Russland, China und Ägypten, positive in Tunesien, Libyen sowie Myanmar (Burma). Die Spitzenplätze des Rankings belegen die Niederlande, Norwegen und Schweden. Nordkorea sowie Usbekistan und Turkmenistan landeten auf den letzten Plätzen. Deutschland schneidet in dem Vergleich der 197 Länder recht gut ab und landet auf dem 18. Platz. Allerdings liegen 8 der 27 restlichen EU-Staaten noch vor der Bundesrepublik. Generell ist Europa weiterhin die Region mit dem besten Level an Pressefreiheit. In der Türkei hingegen ist ein massiver Rückgang der Pressefreiheit zu verzeichnen. Trotz einiger begrenzter Reformen sind die Praktiken der Justiz in dem Land (Platz 134) weiter repressiv. Bei den regierungskritischen Gezi-Park-Protesten im Sommer 2013 wurden der Organisation „Reporter ohne Grenzen“ zufolge 153 Journalisten verletzt und 39 festgenommen, mindestens 14 verloren ihren Job. Weltweit wurden 2014 den “Reportern ohne Grenzen” zu Folge bereits elf Journalisten und drei Online-Aktivisten getötet, 165 Journalisten sind derzeit in Haft.
Gesetzesentwurf: Mehr Härte gegen kriminelle Ausländer Einem neuen Gesetzesentwurf des Bundesinnenministeriums zufolge, müssen Ausländer die „gravierende Rechtsverstöße“ begehen, eher mit Abschiebung rechnen. Für geduldete und gut integrierte Ausländer seien dagegen Erleichterungen geplant. Demnach soll die Abschiebung krimineller Ausländer erleichtert werden. Die Bekämpfung extremistischer und terroristischer Strömungen soll künftig auch mit den Mitteln des Ausländerrechts erfolgen. In dem Referententwurf, der den Ruhr-Nachrichten vorliegt, heißt es: „Durch diese Klarheit soll die Ausweisung von Ausländern, die gravierende Rechtsverstöße begangen haben, von denen eine Gefahr für die Sicherheit oder freiheitliche Grundordnung ausgeht oder die in terroristische bzw. extremistische Strukturen eingebunden sind, erleichtert werden.“ Dies könne sogar soweit gehen, dass bis zur Abschiebung eine Überwachung ermöglicht wird und ein umfassendes „Kontaktverbot“ verhängt werden kann. Der Gesetzentwurf sieht aber auch Erleichterungen beim Bleiberecht für geduldete, eigentlich ausreisepflichtige Ausländer vor. Demnach kann eine Aufenthaltserlaubnis erteilt werden, wenn der Geduldete „sich nachhaltig in die Lebensverhältnisse der Bundesrepublik Deutschland integriert hat“. Dies sei insbesondere bei einem langjährigen Aufenthalt in Deutschland, ausreichenden Deutsch-Kenntnissen und einem Arbeitsplatz der Fall, mit dem der überwiegende Teil des Lebensunterhalts bestritten wird. Als weitere Kriterien werden in dem Entwurf laut Zeitung ein Bekenntnis zur freiheitlich-demokratischen Grundordnung der Bundesrepublik und Straffreiheit genannt. Außerdem dürfe es „keine Bezüge zu extremistischen und terroristischen Organisationen“ geben. Laut Bundesinnenministerium lebten Ende 2013 in Deutschland 94.508 geduldete Ausländer, 32.640 davon mit mindestens sechsjähriger Aufenthaltsdauer.
40
Fördermittel für berufsbezogene Sprachkurse werden erhöht
D
as Bundesarbeitsministerium will die Fördermittel für die berufsbezogenen ESF-BAMF-Sprachkurse erhöhen. Dazu erklärt Staatsministerin Özoğuz, Beauftragte der Bundesregierung für Migration, Flüchtlinge und Integration:
Es ist eine großartige Nachricht, dass Bundesarbeitsministerin Andrea Nahles die Aufstockung der Fördermittel für die berufsbezogenen Sprachkurse verkündet hat. Ich freue mich sehr, dass mit den zusätzlichen 34 Millionen Euro die berufsbezogenen Deutschkurse für das Jahr 2014 gesichert sind. Damit ist auch der nahtlose Übergang in die neue Förderperiode ab 2015 gesichert. Die Träger der Kurse müssen nun für 2014 aber auch mit den zusätzlichen Mitteln auskommen, ein weiterer Nachschlag ist nicht möglich. Die berufsbezogenen Deutschkurse verbinden Deutschunterricht mit Elementen beruflicher Qualifizierung. Über 120.000 Menschen mit Migrationshintergrund nahmen in den vergangenen fünf Jahren daran teil. Das Programm, das im Rahmen der ESF-Förderperiode 2007 - 2013 überaus erfolgreich und effektiv lief, war über die geplante Zeit hinaus verlängert worden. Die finanziellen Mittel reichten jedoch wiederum aufgrund der erfreulich hohen Nachfrage nicht bis zum Jahresende 2014. Ich sehe in dem Programm ein wichtiges Instrument, das durch die Kombination sprachlicher und beruflicher Inhalte bessere Chancen für eine Teilhabe am Arbeitsmarkt eröffnet. Bisher konnte fast jeder zweite Absolvent eines Kurses im Anschluss in Ausbildung, Arbeit oder eine weiterführende Qualifizierung integriert werden. Angesichts des sich weiter verstärkenden Fachkräftebedarfs der kommenden Jahre müssen wir alle Potentiale unseres Landes nutzen. Berufliche Qualifikation und sichere Beherrschung der deutschen Sprache sind die entscheidenden Voraussetzungen für eine gute berufliche Integration. Deshalb bin ich der Bundesarbeitsministerin sehr dankbar, dass sie sich für dieses wichtige Anliegen so stark eingesetzt hat. In diesem Zusammenhang ist auch der Kabinettsbeschluss, den Arbeitsmarktzugang für Asylbewerber und Geduldete nach nur noch drei, statt bisher neun bzw. zwölf Monaten zu ermöglichen, ein wichtiges Signal. Denn wir müssen ihnen bessere Möglichkeiten geben, durch eigene Arbeit zu ihrem Lebensunterhalt beitragen zu können.
41
Beliebteste Vornamen sind Marie und Maximilian
L
aut der Gesellschaft für deutsche Sprache (GfdS) sind die beliebtesten Vornamen für Kinder von Großstadtbewohnern Marie und Maximilian. Die GfdS hatte bei acht Standesämtern in Bremen, Köln, Dresden, München und Berlin nachgefragt, welche 30 Vornamen bei ihnen im Jahr 2013 am häufigsten vergeben wurden.
Viele der Vornamen auf den vorderen Plätzen standen schon 2012 auf der bundesweiten Liste der GfdS weit oben. 2012 war noch Luca erstplatziert und Maximilian „nur“ der zweitbeliebteste männliche Vorname. Bei den weiblichen Vornamen führte Sophie 2012 bundesweit vor Marie.
Traditionelle Namen sind wieder in Bei den Jungen sind unter den Top 30 in den Großstädten Anton, Ferdinand, Theodor und Friedrich zu finden, die schon Ende des 19. und zu Beginn des 20. Jahrhunderts in der Großstadt zu den beliebtesten Vornamen gehörten. Auch Mädchen erhalten in den Städten oft traditionelle und zeitlose Namen wie Maria und Anna, weit vorn stehen zudem Emma, Elisabeth, Magdalena, Theresa und Greta. In den befragten Standesämtern sind auch einige ausländische Namen sehr häufig vergeben worden. Bei den Jungen waren dies die Vornamen Ali, Can und Yasin, bei den Mädchen Elif und Zeynep. Die Vornamensliste, die die Gesellschaft für deutsche Sprache seit 1977 veröffentlicht, beruht nur auf Listen der Standesämter und unterscheidet nicht nach Erst- und Zweitnamen.
Vom Wirtschaftswachstum profitieren nur Reiche Das geht aus einem OECD Bericht mit dem Titel „All on Board: Making Inclusive Growth Happen“ hervor. Dem Bericht zufolge profitierten vom Wachstum der vergangenen Jahre vor allem die ohnehin schon Wohlhabenden.
D
as durchschnittliche Einkommen der obersten zehn Prozent lag 2010 in den OECD-Ländern beim 9,5-Fachen dessen, was die untersten zehn Prozent erhielten. Vor 25 Jahren kamen die Reichsten nur auf sieben Mal so viel. Dieser Trend tritt vor allem in den englischsprachigen Ländern hervor: In den Vereinigten Staaten etwa floss knapp die Hälfte des zwischen 1978 und 2007 erzielten Einkommenszuwachses auf die Konten des reichsten Prozent der Bevölkerung. In Kanada waren es immerhin noch 37 Prozent, in Australien und Großbritannien 20 Prozent. Seit der Finanzkrise ist die Kluft zwischen Arm und Reich sogar noch schneller gewachsen. Soziale Ungleichheit untergräbt das Wohl der Menschen, sie behindert das Wirtschaftswachstum und ist doch in vielen Ländern so stark ausgeprägt wie seit Jahrzehnten nicht. Politische Maßnahmen mit dem Ziel, die Schere zwischen Arm und Reich zu schließen, werden nur erfolgreich sein, wenn sie neben der Einkommensverteilung auch den Zugang zu guter Bildung, zu Gesundheit und öffentlichen Infrastrukturen berücksichtigen.
Investitionen in Bildung und Kompetenzen beispielsweise könnten dazu beitragen, dieses Doppel-Ziel zu erreichen. Wesentlich ist auch die regionale bzw. lokale Regierungsebene. Ihr kommt die Aufgabe zu, in bessere Wohnverhältnisse, öffentliche Verkehrsmittel und Training für benachteiligte Gruppe zu investieren. Auf der anderen Seite könnte die aktive Förderung von sozial ausgewogenem Wachstum laut Bericht den Regierungen dabei helfen, eine massive Vertrauenskrise zu bewältigen. Nach jüngsten Ergebnissen vertrauen in OECD-Ländern zurzeit nicht einmal die Hälfte aller Menschen der Regierung ihres Landes. „All on Board“ ist Teil einer OECD-weiten Agenda für sozial ausgewogenes Wachstum und Wohlergehen. Die Publikation geht aus dem sogenannten NAEC-Projekt hervor, das ökonomische Herausforderungen auf unkonventionelle Weise meistern will (New Approaches to Economic Challenges), um so den Ursachen der jüngsten Krise besser Rechnung zu tragen.
42
DERGİMİZE ABONE OLUN HER AY EVİNİZE YOLLAYALIM
ABONNEMENTSBESTELLUNG Name / Vorname _____________________________________________________ Firma: _____________________________________________________
hiermit bestelle ich BERLINTURK: 1 Jahr per Bankeinzug für 59,- € inkl. Porto Einzugsermächtigung
Name, Vorname des Kontoinhabers __________________________________
Strasse: PLZ / Ort: _____________________________________________________
Geldinstitut: __________________________________
Telefon: Telefax: _____________________________________________________
BLZ: __________________________________
Ausschneiden und senden an: Bundespressekonferenz - BerlinTürk - Schiffbauerdamm 40, 10117 Berlin
__________________________________ Datum / Unterschrift des Kontoinhabers oder Bevollmächtigten
Konto-Nr.: __________________________________
5,5 kg Fassungsvermögen
A++
Wolle-Handwäsche-Programm
Edelstahllook
15-Min-Extra-Kurz-Programm
LED-Innenraumbeleuchtung
ALTER PREIS: 589,-
ALTER PREIS: 719,-
333 €
488 €
WAB 28220 – Waschmaschine A+
Berlin Türk - Mai 2014
Zahlen Sie bar oder in günstigen monatlichen Raten.
Beste Qualität zum besten Preis...
AllergiePlus / ECARF Qualitätssiegel: speziell für die Bedürfnisse von Allergikern entwickelt. ActiveWater: spart Wasser und Kosten dank sensorgesteuerter, mehrstufiger Mengenautomatik Zeitvorwahl / Schaumerkennung / Anzeige für Überdosierung Energieeffiziensklasse A+; Nennkapazität 5,5kg; jährlicher Energieverbrauch 182kwh; jährlicher Wasserverbrauch 8800l; maximale Schleuderdrehzahl 1400 U/min; Luftschallemissionen Waschen 59db;Luftschallemissionen Waschen&Schleudern 77db
KGV 33VL30E Kühl/-Gefrierschrank Intelligente Temperaturregelungen und optimale Kontrolltechniken. Boxen-Stopp für Frischhalte-Ware und Gefriergut dank CrisperBox und BigBox. Freizeit für Sie dank LowFrost. Energieeffiziensklasse A++; jährlicher Energieverbrauch 219kwh; Nutzinhalt Kühlen 194l; Nutzinhalt Gefrieren 94l; Nutzinhalt Gesamt 288l; Sternekennzeichnung Gefrierfach 4 Sterne; Klimakklasse SN-T (+10°C bis +43°C); Luftschallemissionen 39db
Showroom: Nazarethkirchstraße 52 - 13347 Berlin-Wedding - Tel.: 030 / 397 444 22 - Fax 030 / 397 444 7722 Öffnungszeiten: Mo-Fr: 8.30-18.00 Uhr & Sa: 9.00-15.00 Uhr www.manolya.de - info@manolya.de