l r a
parça
#1
parayla satÄąlamaz.
parçalar#1 kapak tasarÄąm: hardal ankara, 2020 iletiĹ&#x;im parcalarzin@riseup.net @parcalarzin
kuir feminist, anarĹ&#x;ist, vegan bebekkĂźlere...
içindekiler ön söz ve teşekkürler.................................5 (güvensiz) örgütlenme deneyimleri.....................6 bir "halk" yakarışı..................................10 veganlar birbirini yemek yerine insan olmayan hayvanlar için birlik mi olmalı?................................9 minik bir manifesto.................................13 oynatma listesi: parçalar#1..........................15 pom pom squad........................................16 bir çağrı............................................19 aktivist girişimler..................................21
teşekkürler v nyldyke records’a, çıkardığı fem n st grunge fanz nle bana müth ş b r lham kaynağı olduğu ç n teşekkürler. artur'a yaptığı ç z m ç n teşekkürler. kopuklukla baş etmeye çalışırken b rl kte güçlend ğ m z arkadaşlarım yasem n, artur, ve beng su'ya teşekkürler. ne zaman umutsuzluğa kapılsam başka b r dünyanın mümkün olduğunu hatırlamamı sağlayan kuy r fem n st ve hayvan özgürlüğü mücadeleler ne teşekkürler.
ön söz son bir yıldır çok yalnızım. bunun birçok sebebi var. artık yalnız kalmak istemiyorum. bu zini de bu sebepten çıkarıyorum. yaklaşık üç buçuk ay önce hazırlamaya giriştiğim bu sayının içeriği; hislerim, düşüncelerim ve ilgi alanlarımla birlikte süreç içerisinde sürekli değişti. bu sayıda aktivizmden uzaklaşmama sebep olan güvensiz örgütlenme deneyimlerimi, benim için güçlendirici olan müzikleri ve yaptığım ufak tefek aktivist girişimleri paylaşmak istiyorum.
5
(güvensiz) örgütlenme deneyimlerim 2018 yılında vegan aktivizme bodoslama daldım. tek istediğim, hayvan özgürlüğü için harekete geçmekti. bold native filmini de izlemiştim, kafesler derhal kırılmalıydı. bir yıl boyunca neredeyse tüm vaktimi ve enerjimi dahil olduğum topluluğa ayırmayı tercih ettim. yapılması planlanan “iş”ler için sürekli inisiyatif almaya başladım. toplantı notları mı tutulacak? ben tutarım! düzenlediğimiz etkinlikleri insanlara mı duyurmamız gerekiyor? ben tek tek herkese ulaşmaya çalışırım. bildiri mi dağıtılacak? ben gelirim. bildiriyi de mi yazayım? tamam, olur. bu liste böyle uzar gider. buradaki vurgu, benim ne kadar özverili bir aktivist olduğum değil, ki zaten bütün bir yıl boyunca her şeyi tek başıma yaptığımı iddia etmiyorum. kendi ihtiyaç ve isteklerimi gözetmeden öz bakımıma enerji ve zaman ayıramayacak kadar sorumluluk almış olduğumu söylemeye çalışıyorum. bu psikolojik olarak fena halde yıpranmama ve halihazırda hayatımı zorlaştıran anksiyete durumumun iyice kontrolden çıkmasına sebep oldu. bu yıpranmanın bir yıl sonunda farkına vardığımda topluluk faaliyetlerinden yavaş yavaş fıydım, kimsenin fark etmeyeceğini umarak. bu fıyış sayesinde örgütlenme süresince ne kadar güvensiz dinamiklere maruz kalmış ve muhtemelen benim de başkalarını bunlara maruz bırakmış olduğumu fark ettim. işte, bu güvensiz örgütlenme kültüründen farkına varabildiğim kadarıyla bahsetmek istiyorum. not: güvensiz örgütlenme dinamiklerine ne ilk ne de son maruz kalanın ben olmadığımı biliyorum. bu meselelerin dünyanın başka yerlerinde başka kişilerce başka zamanlarda dile getirildiğinin de farkındayım. ben sadece kendi hikayemi anlatıyorum.
6
her şeyden önce, “hayır” diyebileceğim bir ortam neredeyse yoktu. inisiyatif almam için teklifte bulunulduğunda çoğu zaman hiç düşünmeden “evet” diyordum. bunda elbette ki, doğmadan da önce bana kadın cinsiyetinin atanması ve buna göre sosyalleşmemin çok büyük bir etkisi var (herhangi bir konuda sorumluluk alınması gerekiyorsa bu sorumluluğu kadın atanmış kişilerin üstlenmesi beklenir, hayır demeleri söz konusu olduğunda kıyametler kopar). fakat bunun yanında, yalnızca sürekli bir aksiyon halinde olursak “işe yarayacağımız” düşüncesinin de epey etkisi olduğunu düşünüyorum. kimse bana “burada senin varlığın, işlevine göre değer kazanıyor” demedi ama topluluk içerisindeki varoluşumun işlevimle anlam kazandığını hissettim çoğu kez. sorumluluk aldığım ölçüde diğer aktivistlerin takdirini ve 'arkadaşlığını' kazanıyor gibiydim. kimi zaman cesaretlendirme adı altında bir konuda inisiyatif almak için ısrara da maruz kalıyordum veya aynı şeye başkalarını ben maruz bırakıyordum. teoride hiyerarşik olmayan şekillerde ilişkileniyor, kararlar alıyor ve harekete geçiyorduk. ancak geliştirmiş olduğumuz pratikler bu teoriyle uyuşmuyordu. birkaç kişinin düşüncesi bir şekilde diğerlerinden her zaman daha önemli ve belirleyiciydi. bu hiyerarşi, emek ve/veya deneyim üzerinden şekilleniyordu. ne kadar çok emek verirsek ve/veya söz konusu mevzuda ne kadar deneyimliysek karar alma süreçlerinde o kadar söz hakkına sahip oluyorduk. bunlarla bağlantılı olarak; herhangi bir pratik hakkında eleştiri getirdiğimizde, alternatif bir çözüm sunmamız ve bu alternatif çözümü işletmemiz bekleniyordu. yani herhangi bir şekilde çözüm için inisiyatif almıyorsak, yaptığımız eleştiri de bir nevi değersizleştiriliyordu.
7
örneğin, dahil olduğum vegan topluluğun eylem veya etkinliklerinde çekilen görüntüler için görüntülerde bulunan kişilerden rıza alınmadığını ve bunun yanlış olduğunu dile getirdim birçok kez. aldığım cevaplar aşağı yukarı aynıydı. çekim yapan arkadaşlar çok emek veriyordu ve rıza konusuna her zaman ‘dikkat edemiyorlardı’. ayrıca, eleştirim üzerine bana, fotoğraf ve video işini benim üstlenip üstlenemeyeceğim de soruldu. yani eğer inisiyatif alıp emek vermiyorsam söz hakkım da hemen hemen yok oluyordu. “ne kadar emek verirsen, o kadar söz hakkına sahip olursun”. bu gibi hiyerarşik ilişkilenmeler, varlığımızın işlevimiz üzerinden anlam kazandığını söylüyor bize. topluluk üyeleri arasında kurulan arkadaşlık ilişkileri bazı durumlarda güvensiz dinamiklere zemin hazırlıyordu. aktivizmle alakalı bazı işleri neredeyse "arkadaş hatrına" yapmam gereken zamanlar oldu. örneğin, vegan kamp gibi büyük bir etkinliğin örgütlenmesi aşamasında, farklı şehirlerden aktivistlerin bir konuda henüz anlaşmaya varmamış olduğunu düşünelim. arkadaşımız olan kişiler onların düşüncesine destek çıkmamızı talep edebiliyorlar; çünkü arkadaş olarak bunu onlara borçlu olduğumuzu düşünebiliyorlar. hatta yanlarında olmazsak kendilerini yalnız bıraktığımızı söyleyip bizi duygusal şiddete maruz bırakabiliyorlar. bazı arkadaşlarım yalnızca arkadaş olduğumuz için herhangi bir tartışmada yanında olmamı isteyebiliyordu. biz ve diğerleri şeklinde bir ayrım söz konusuydu. kendi aramızda tartışabilirdik ama "diğerlerine" yansıtmamalıydık bunu. diğer özgürlük mücadele alanlarında da tanık olduğum bir konuda daha var. topluluk içerisindeki arkadaşlıklar kimin hangi konudan ne kadar haberdar olduğunda etkili olabiliyor. bilgi aktarımı üyeler arasında eşit bir şekilde gerçekleşmeyebiliyor.
8
bu deneyim paylaşımında, genel olarak hiyerarşik yapılanmanın sebep olduğu güvensiz deneyimlerden bahsetmeye çalıştım. her bir konuya değinemedim. yine de beni en çok yaralayanların bir kısmını size açmak istedim. özellikle vegan aktivist çevrelerde bunların üzerinde pek durulmadığını düşünüyorum. ankara'da bu güvensiz dinamikleri tartışmaya açmaya çalıştığımda da pek dikkate alınmadım. bu psikolojik olarak yıpranmamda, yalnız hissetmemde çok büyük bir etkiye sahip oldu. açıkça bazı aktivistlerden korktuğumu, yanlarında güvende hissetmediğimi dile getirdiğimde "aa ben hiç korkmuyorum ondan. sen korkuyor musun, x?" gibisinden cevaplarla karşılaşan biri olarak topluluktan uzaklaşmama sebep olanın bu vurdumduymazlık olduğunu dile getirmek isterim. hiyerarşik ve otoriter ilişkilenmeler sorgulanmadığı ve dönüştürülmediği sürece şiddet topluluklarımızda var olmaya devam edecek. hiçbirimiz mükemmel değiliz. fakat geliştirdiğimiz güvensiz dinamikleri farkına varmaya çalışmak ve dönüştürmek hepimizin sorumluluğu. önce hiyerarşinin bir problem olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. sonrasında da bunun nerelerde nasıl tezahür ettiğini fark etmemiz ve elimizden geldiğince hepimizin güçlendiği ama bu gücü birbirimiz üzerinde değil de hep birlikte düşlediğimiz hayatı kurmak için kullanmamız... not: kendi adıma bu güvensiz dinamikleri farkında olmadığım, bunların üretilmesine sebep olduğum zamanlar için herhangi bir şekilde zarar verdiklerimden özür dilerim. -hardal
9
tehditle mi motive olur insan rütbenle mi öttürüyorsun borazan egondan mı bu koltuk sevdan sayın başkan -otoriter ve hiyerarşik ilişkilenmeler üzerine bir yakarış, yasemin
10
veganlar birbirini yemek yerine insan olmayan hayvanlar için birlik mi olmalı? son zamanlarda vegan hareket içerisinde gittikçe artan şiddet olaylarına maruz kalıyor ve/ya tanık oluyoruz. anti-feminist, cinsiyetçi, lgbti+fobik, ırkçı vb. söylem ve davranışların yanı sıra ifşa edilmiş şiddet faillerinin failliklerinin, kendi failliklerini sileceğini düşünen pek çok veganla da karşılaşıyoruz. herhangi bir ayrımcılığa karşı çıkan veganların, kendilerini “en iyi vegan” ilan ettikleri ya da bu “gereksiz tartışmalarla” hareketi yavaşlattıkları düşüncesi ne zaman birisi bir eleştiride bulunsa sıklıkla dile getiriliyor. vegan hareketin odak noktasının insan harici hayvanlar olduğu ve bu sebeple zaten az sayıdaki biz veganların sorgusuz sualsiz, birlik içinde hareket etmesi gerektiği düşünülüyor. “veganlar birbirini yemek, birbirlerine saldırmak yerine hayvanlar için birlik olmalı!” sözü birçoğumuza tanıdık geliyordur. hayvan hak ve özgürlük mücadelesinin odak noktası elbette insan harici hayvanlardır. bunda hemfikiriz. ancak bu, başkalarına yapılan ayrımcılık ve şiddeti görmezden gelmemiz ve/ya bunlara maruz kalan aktivistlerin failleri ile yan yana yürümeye devam etmesi gerektiği anlamına gelmiyor. güvensiz dinamikleri eleştirmek ve enerjimiz yettiğince dönüştürmeye çabalamaya devam etmeliyiz. bu, birilerine saldırmak anlamına gelmez. bu; hareketi yavaşlatma, bireyleri veganlıktan ya da hareketten soğutma çabası değildir. aksine aktivizm alanının güvenli bir alan haline gelmesi ve hareketin radikal bir özgürlük hareketi olarak kalması adına verilen bir çabadır. hareketi yavaşlatan ve/ya bireyleri hareketten soğutan bir şey varsa o da bu kadar çok anti-feminist, cinsiyetçi, lgbti+fobik, ırkçı vb. ayrımcı söylem ve davranışlar ile nefret ve şiddete maruz kalıyor olmaktır. bu tür ayrımcılık ve şiddet biçimlerini üreten birey ve örgütleri desteklemek ve eleştirildiklerinde onları savunmak yalnızca bu güvensiz davranışların devam etmesine sebep olmaz. bu ayrımcılık ve şiddet biçimlerinin doğrudan teşvik edilmesine de yol açar. kadın düşmanları, cinsiyetçi, tacizci, tahakkümcü şiddet failleri rahatlıkla aktivizm alanında var olabileceklerini bilirler. ne de olsa ayrımcılığa karşı çıkanlara, yoldaşları tarafından failleri alttan almaları; hayvanlar için hep birlikte mücadele etmemiz gerektiğinin söyleneceğini bilirler. ancak bu böyle devam edemez. bütünleşik özgürlük mücadelesine ihtiyacımız var. eylül, 2019
bu yazıyı, anti-speciesist action'ın is "infighting" destroying the movement? yazısından esinlenerek yazmıştım. son iki paragraf baya acti-speciesist action'ın lafları muhtemelen. çok güzel demişler.
11
รงizim: artur
minik bir manifesto her zaman mantıklı olmam gerektiğini düşünürdüm. en büyük korkum başkalarının gözünde saçma, mantıksız ve dolayısıyla yanlış bir konuma düşmekti. duygularımı dile getirmekten hala korkuyorum. hatta çoğu zaman duygularımın farkında bile olmuyorum. benim nasıl hissettiğimin önemli olmadığını düşünüyorum. şiddet, tahakküm ve ayrımcılık dolu bu dünyada kendi duygu, düşünce ve anılarımdan kolayca kopuk hale geliyorum. türcü, ataerkil, cisseksist, lgbti+fobik, ırkçı, kapitalist düzen (özellikle negatif) duyguları görmezden gelmemizi söylüyor çünkü kendi sesimizi dinlememiz sistemin ve sistemden faydalananların işine gelmeyecek. tam da bu yüzden duygularımla yeniden tanışmak istiyorum. otorite, hiyerarşi, türcülük, ataerki, cisseksizm, lgbti+fobi, ırkçılık, kapitalizm karşısında öfkeliyim; mutsuzum ve bağırmak istiyorum.
13
kopukluk politiktir. parçalar arasında bağlantılar kuracak ve kendini ifade etmeyi kolaylaştıracak araçlar bulmak da öyle.
14
parçalar#1 bu müzik listesi, beni güçlendiren şarkılardan oluşuyor. sizleri de güçlendirmesi dileğiyle. 1. petrol girls, survivor 2. L7, fuel my fire 3. big joanie, token 4. g.l.o.s.s, outcast stomp 5. g.l.o.s.s, lined lips and spied bats 6. secondhand underpants, the anthem 7. bikini kill, rebel girl 8. courtney barnett, nameless faceless 9. dream nails, cookies 4 u 10. dream nails, diy 11. she/her/hers, family 12. vagabon, every woman 13. angel olsen, tonight
https://spoti.fi/2PgJPiv
http://bit.ly/2HxYbGE
pom pom squad quiet grrrl punk maria alé figeman mia berrin alex mercuri
queer femme müzikle cispatriyarkal anlatı yıkılsın!
shelby keller
lisedeki amigo grubunuzdan çok daha iyi olduklarını dile getiren pom pom squad'ı, mia "quiet grrrl punk" olarak tanımlıyor.
kalbim r pır pı
mia: vokal, ritim gitar alex: solo gitar shelby: davul mari: bass
16
mia & shelby heteronormativiteyi yıkarken benim kalbim eriyor...
diskografi
E.P'ler
hate it here ile 29 aralık’ta trenle eskişehir’e yolculuk ederken tanıştım. mia, bu e.p’yi ebeveynleriyle ettiği büyük bir kavgadan sonra ergenlik yıllarını geçirdiği odasına çekildiğinde yazmış. ne zaman eve dönse 17 yaşındaki haline döndüğünü söylüyor. ben de ne zaman eskişehir’e gitsem 17 yaşıma döndüğümü hissediyorum. tramvaya binip okula gidecek ve bütün günümü arkadaşlarımla geçirecekmişim gibi... ankara’da ailemden uzak tek başıma gerçirdiğim dört yıl siliniyor ve ben yine ergen oluyorum bir anda. 2015’in ergen hisleri üzerime çöküyor. e.p ile aynı adı taşıyan şarkı, tam da bunlardan bahsettiği için ayrı bir çarptı beni.
-hardal hate it here (2018) "bu e.p’yi kuşkusuz hayatımın oldukça karanlık bir döneminde yazdım ama o dönemde grup arkadaşlarım maria ve shelby ile de tanıştım. daha ilk provamızda şarkıları öyle sevgi ve neşeyle doldurdular ki hayatımın her yerine işledi bu. en yakın arkadaşlarım ve ailem olmuş bu insanlarla, şarkıların aranjmanını yapmak ve canlı performans sergilemek tüm süreci büyülü bir hale getirdi. travma deneyimi çok yalnızlaştırıcı oluyor, ama üçümüz bir araya geldik ve acılarımızı birlikte göğüsledik. bu, şu kısa hayatımda daha önce asla deneyimlemediğim bir şey(di). ow, acıyı dışa vurmayı; kederi daha da derinlere gömmek yerine geçerli kılmayı; ve son olarak da her zaman en güçlü olmayabilen yanını sahiplenmeyi öğrenme süreci ile ilgili." -mia
ow (2019)
tekliler
heavy heavy (2019)
honeysuckle (2019)
cherry blossom (2019)
cellophane (2020)
red with love (2020)
pom pom squad dinleme partisi yapmak isteyenler iletişime geçebilir. 17
"am i ever gonna be okay?
like o t d e llow * am i a y?" a d e n o myself
*pom pom squad, hate it here
19 kuir feminist vegan bir müzik grubunda yer almak ister misin? ben lise sonda riot grrrl ve queercore gruplarını keşfettiğimden beri bir müzik grubunda olmak istiyorum. eğer sen de benzer hislere sahipsen lütfen benimle iletişime geç, belki grup kurarız?!
gitarda birkaç akor basabiliyorum. yazmış olduğum bazı şarkı sözleri var. (çok bir şey vadedemiyorum...)
ilham aldıklarım: *courtney barnett/secondhand underpants/hole/ babes in toyland/pom pom squad
p
n o r e b unk bi
ne idiğü belirsiz müzik projesi aday adayı
-
üzgün değilim buradayız sensörlü kapı beni görmüyo
20
a k t v st g r ş m l e r
22 şubat'ta 4. kadın zirvesi etkinliğinde 'dile queer feminist bakış(lar)' isimli bir atölyenin kolaylaştırıcılığını yaptım. pek planladığım gibi olmadı atölye ancak uzun zaman sonra insanlarla etkileşime geçebildiğim ve gönüllü olarak inisiyatif aldığım ilk etkinikti! bilkent kadın çalışmalarına ve özellikle bengisu ve yasemin'e çok teşekkür ediyorum bana böyle bir atölye yapmayı teklif ettikleri ve aşırı güvenli ilişkilendikleri için. hem bölümden yeni insanlarla tanışmak hem de okulu kendime çekici kılmak adına "feminist pedagoji buluşmaları" tanışma etkinliği çağrısı yaptım. kimse gelmedi. iyi duyuramadım sanırım. üzüntüden ne yapacağımı bilemedim. ben de sonrasında bölüm çevresine yasemin'in bana hediye ettiği şugar mekanlar çıkartmalarını yapıştırdım. sosyalleşmek zorunda olmadığım bu aktivizm biçimine bayıldım!
kuir feminizm yaşatıyor!!!
kendini deÄ&#x;il cistemi sabote et
mart 2020, ankara