BioMedya 15

Page 1

Hassasiyet kişiden kişiye, TERAZİDEN TERAZİYE d e ğ i ş i r. w w w . s a r t o n e t . c o m

BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ

TIP 2 DIYABETIN TEDAVISI IÇIN “HAPTA AMELIYAT” YÖNTEMI

Temmuz - Ağustos 2018 YIL: 3 | SAYI: 15 PROSİGMA GAZETELİK

“Hastaların kısa süreliğine midelerini dolduran yemekten önce alabilecekleri bu hapın, ameliyatın etkileriyle aynı etkiye sahip olduğunu düşünüyoruz” Dr. Mehmet Öz ve Gwyneth Paltrow’un söylediklerine göre, iş sağlıklı vücudunuzu korumaya geldiğinde iyi bir beslenme şekli ve egzersizin yerini tutacak “sihirli değnek” etkisine sahip herhangi bir ilaç yok.

Uygulaması için Lütfen QR Kodu Taratınız.

MERCK Analizlerinizin dogrulugunu arttırın Millex®

güvenebileceğiniz şırınga ucu filtreler > > > > >

Daha yüksek akış hızı Daha yüksek çalışma basıncı Düşük tutunma hacmi Düşük çözülebilir madde, düşük bağlama Otomatik üretim süreci

Sayfa | 04 w w w . b i o m e d y a . c o m

Non-Steril Millex® Genel Bakış Gözenek Büyüklüğü (µm)

4

13 25 33

Durapore® (PVDF) Membran En düşük protein bağlama

0.22

X

X

X

0.45

X

X

X

Naylon Membran Geniş kimyasal uyum

0.20

X

X

0.45

X

Millipore LCR (hidrofilik PTFE) Membran En düşük çözünebilir madde, mükemmel solvent direnci

0.20

X

X

X

0.45

X

X

X

Fluoropore® (hidrofobik PTFE) Membran Mükemmel solvent direnci

0.20

X

X

X

0.45

X

X

X

Millipore Express® (PES) Membran Yüksek akış hızı, yüksek filtrasyon kapasitesi

0.22

X

X

0.45

X

X

Membran Tipi

Çap (mm)

X

Sayfa | 12

Sayfa | 02

Sayfa | 06

Talk pudrası skandalı devam ediyor

Türk girişimcilerden "kişiye özel alçı"

Türkiye’nin ilk Uluslararası Hematoloji/Onkoloji Ödülü

ABD merkezli ilaç ve kişisel bakım ürünleri devi Johnson & Johnson, firmanın ürettiği talk pudrası nedeniyle kansere yakalandığını söyleyen 22 kadına 4,7 milyar dolar tazminat ödemeye mahkûm edildi.

Türk girişimcilerin 3D boyutlu yazıcılar için geliştirdiği Sterilize Edilebilir MG0 malzemesi, kırık-çıkık gibi ortopedik vakaların tedavisine inovasyon getirmeye hazırlanıyor.

İlk defa Türkiye’den bir akademisyenin kazandığı Uluslararası Hematoloji/ Onkoloji Ödülü 14 Haziranda Stockholm’de gerçekleştirilen ödül töreninde teslim edildi.


02

BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ

Temmuz - Ağustos

2018

www.biomedya.com

TÜRK GIRIŞIMCILERDEN "KIŞIYE ÖZEL ALÇI"

Türk girişimcilerin 3D boyutlu yazıcılar için geliştirdiği Sterilize Edilebilir MG0 malzemesi, kırık-çıkık gibi ortopedik vakaların tedavisine inovasyon getirmeye hazırlanıyor.

Daha önce hastanelerde bu tür vakalar için alçı ve sargı kullanılırken, geliştirilen malzeme ile 3D yazıcılar yardımıyla dakikalar içinde hastanın ölçüleri alınıp, söz konusu özel maddeden "kişiye özel alçı" uygulanabilecek. Türk girişimcilerin 3D boyutlu yazıcılar için geliştirdiği Sterilize Edilebilir MG0 (SM77) malzemesi, kırık-çıkık gibi ortopedik vakaların tedavisine inovasyon getirmeye hazırlanıyor. Daha önce hastanelerde bu tür vakalar için alçı ve sargı kullanılırken, geliştirilen malzeme ile 3D yazıcılar yardımıyla dakikalar içinde hastanın ölçüleri alınıp, söz konusu özel maddeden "kişiye özel alçı" uygulanabilecek. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ARI Teknokent'teki merkez ofisinde AA muhabirinin konuyla ilgili sorularını cevaplayan Oo-kuma Kurucu Ortağı Arda Kocaman, 3D yazıcı ve bu yazıcıların sarf maddelerini yerli imkanlarla üretmeyi başardıklarını söyledi. 3D boyutlu yazıcıların neredeyse bütün endüstrilerde kullanıldığına dikkati çeken Kocaman, "Yazıcı deyip geçmeyelim. Mekanik, elektronik ve yazılımın tamamı elimizden çıkıyor, bünyemizde geliştiriyoruz. İlgili konularda uluslararası patentler ile korumamız mevcut ve bunu kullanıyoruz. Ve her şeyi anahtar teslim, tek yerden teslim ediyoruz. Bu seviyede, bu teknolojide yurt dışında birkaç firma var onlardan biri de biz olduk" bilgilerini verdi. Ar-Ge faaliyetleri sonucunda ürettikleri sterilize edilebilir MG0 (SM77) maddesinin

medikal alanda oldukça fazla kullanım olanağı bulduğunu anlatan Kocaman şunları kaydetti: "Malzemeyi yaparken öngörmemiştik, ayakkabı tabanı yapan doktorlar, bir anda bir kitle haline gelip bizden bunu almaya başladılar. Kişiye özel ayakkabı tabanını, hasta tedavisinde kullanmaya başladılar. Bu malzemeyi yaparken, biz bunu öngörmemiştik. Biz bunu, esneklik gerektirdiği için mühendislik polimeri darbe uygulamaları için yapmıştık. Hiç beklemediğimiz medikal bir kapı bize açıldı. Kendileri uygulamaya başladılar. Medikal demişken diğer bir malzememiz ile de medikal sektöre hitap edebiliyoruz. Medikal malzemeyi yaptığımızda protez uygulamalarında kullanılacağını öngörüyorduk ve hatta laboratuvar alanları ekipmanları medikal cihazlara yöneleceğini öngörüyorduk. O tarafa da gitti ama o kadar aldı başını gitti ki, sadece bu işi yapan bu işte uzmanlaşmış ve hastalara doğru hizmet veren partner firmalarımız oluştu. Onların uygulamaları da, o kadar iyi çıktılar veriyor ki, alçının yerine geçmeye başladı. Uygulamaları kişiye özel alçı, sterilize edilebilir bir malzemedir. Bu malzeme dünyada yapan iki firmadan biriyiz şu anda. Bu malzeme sayesinde, alçı, korse dahil, protez ve tüm medikal cihazların uygulamalarına hitap etmeye başladık. Geçtiğimiz malzeme, son kullanıcı tarafında özellikle o alana açılmak için bizi şaşırtan bir şekilde, beklediğimizin çok ötesinde yol alıp güzel bir hikaye oluşturdu."

yetersizliği gibi nedenlerle bu alandaki gerekliliği gördüğünü ifade eden Kocaman, hastane yönetimlerinin doğru paydaş arayışına girdiğini kaydetti.

"ÖLÇÜLERİ HEMEN YERİNDE ALIP ÜRETELİM VE HASTAYA UYGULAYALIM"

bu devrimsel hizmete uyumu şu anda eş zamanlı olarak sürmekte ve gerekli medikal sertifikasyonlar başarı ile sağlanmakta. Hastane yönetimleri bunlarla uğraşıyorlar,

Hastanelerin personel azlığı ve zaman

Kocaman şunları söyledi: "Partner firmalarımıza ekipman ve malzeme portföyü sunuyoruz. Onlar bu aralar şunu düşünüyor, 'Biz bunu tamamen anahtar teslim olarak elimize alalım. Bünyemizde hastaya doğrudan, hastane içerisinde, anında, en kısa sürede uygulayalım. Ölçüleri hemen yerinde alıp, yanında üretelim ve hastaya uygulayalım, hastayı taburcu edelim.' Bu yönde bir kurulumu yapmak için harekete geçiyorlar. Tabi regülasyonların

nasıl ölçeklendirebilir, ne yaparız diye... Teknoloji ve malzemeyi tek yerden verdiğimiz için, bu tip soruların hepsine cevap verebiliyoruz. Tek hastane içerisinde kolaylıkla ölçeklendirebiliyor, binlerce hastaya kadar çıkabiliyorlar." "REKABET AVANTAJI VE ESNEKLİK SUNMAKTAYIZ" Oo-kuma kurucu Ortağı Gökhan Gönültaş ise 3D yazıcı endüstrisinde makine, yazılım ve malzeme geliştiricisi olarak yüksek katma değerli ürün geliştirerek üretim yaptıklarını yineleyerek, şöyle konuştu: "Ürünlerin tamamı doğrudan 3 boyutlu üretim uygulamalarını kapsamaktadır ve malzeme çeşitliliği sayesinde mevcut tüm sektörlere doğrudan penetre etmektedir. Ürünlerimiz, 3D-boyutlu üretim esaslı, FDM teknolojisine yönelik masaüstü ve endüstriyel büyük ölçekte, patentli iki tane cihaz ile SLA teknolojisine yönelik masaüstü cihaz olmak üzere 3 adet makinedir. Bu teknolojilere ait fonksiyonel mühendislik polimerlerinden üretilen filamentler ve fotopolimer reçineleri de geliştirmekte ve üretmekteyiz. Malzeme konusunda sayısız uluslararası ödülümüz mevcut. Teknolojiye yönelik yazılımlarımız, cihazlarımız ile birlikte kullanıcılara doğrudan tedarik edilmektedir. Dünyadaki rakiplerin aksine, teknolojinin tüm unsurlarını bünyemizde geliştirmekte ve üretmekteyiz. Bu sayede eşsiz rekabet avantajı ve esneklik sunmaktayız." kaynak: Habertürk


www.biomedya.com

Temmuz - Ağustos

2018

BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ

03

İLAÇ KEŞFINDE BIR KATALIZÖR: YAPAY ZEKÂ Zeynep Aleyna KAHRAMAN Senanur AKGÜÇ

Dünya’da bilim ve teknolojide gerçekleşen ilerlemelerle birlikte eczacılık hizmetleri ve eczacının bu süreçteki rolünde bazı değişiklikler olmuştur. Sanayi devrimiyle birlikte ilaç üretimi eski tip yöntemleri gerisinde bırakmış ve yirminci yüzyılın ortalarında eczacıyı ilaç hazırlayan konumundan ilaç satan bir konuma getiren endüstriyel eczacılığa doğru bir yönelim gerçekleşmiştir. İlerleyen süreçlerde eczacının hasta tedavisinde daha etkin rol almasını sağlayan hasta odaklı eczacılık kavramı benimsenmeye başlamıştır. Örneklerden de görüldüğü üzere yıllar içinde eczacılık mesleğinde çeşitli geçişler yaşanmıştır. Son yıllarda bazı yasal düzenlemeler ile eczane açmanın belli şartlara bağlanması ve mesleğin istihdam olanaklarını doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyecek süreçler günümüz ve ilerisi için olası bir istihdam sorununu da beraberinde getirmektedir. İlgili alanda ilerleyen yıllarda karşılaşılacak olası bir istihdam sorununun çözümünde ortaya çıkacak yeni disiplinler (bilim dalları) çok önemli katkılar sağlayacaktır. Yapay zekâ, sağlık hizmeti sektöründe yeni ortaya çıkan ve birçok disiplin ile ele alındığında eczacılık alanında çakışan teknolojilerden biri haline gelen önemli bir bilim dalıdır. Yeni bir ilaç keşfetmek, uzun, pahalı ve kompleks bir süreçtir. Binlerce bileşik, bir dizi teste tabi tutulur ve sadece bir tanesinin geçerli bir ilaç olduğu ortaya çıkabilir. Çok adımlı bu süreçte adımlardan yalnızca birini hızlandırabilecek herhangi bir araç, tüm sürecin altında büyük etkilere sahip olacaktır. Bu nedenle, ilaç firmalarının bazıları verimliliklerini artırmak ve süreçten pozitif yönde etkilenmek için yapay zekâya yönelmektedirler. Daha verimli ve etkin bir süreç için ilaç endüstrisi liderleri yapay zekâ üzerinde duruyorlar ve modern süper bilgisayarları ve yapay zekâyı, moleküllerin

nasıl davrandıklarını ve ne kadar etkili bir ilaç olacaklarını tahmin etmek için kullanmayı amaçlıyorlar. Yapay zekânın ilaç geliştirme konusunda büyük bir potansiyele sahip olmasının temel nedenlerinden biri şu an halk sağlığı sisteminde çok miktarda sağlık verisinin mevcut olmasıdır. İlaç geliştirilmesi için klinik araştırmalar, sağlık kayıtları, genetik profiller, klinik öncesi çalışmalar ve diğer birçok bilgi kolay bir şekilde elde edilebilir. Yapay zekâ çok miktarda veri kullanımı gerektiren ve insanların gerçekleştirmesi için geleneksel olarak çok zaman alıcı zahmetli görevlerle uğraşmaya uygundur. İlaç şirketleri birçok bileşiğin ayrıntılarını ve test sonuçlarını içeren büyük ilaç kütüphanelerine sahiptir. Yapay zekâ bu bilgileri hızlı değerlendirebilir ve araştırmacılara hızlı bir şekilde yardımcı olabilir.

platformlar yeni molekülleri tasarlamak

Not: Sunulan çalışma 2018 yılında İstanbul

için çeşitli algoritmaların gücünü kullanır

Eczacı Odası tarafından düzenlenen

ve genler, potansiyel hedefler, hastalıklar,

‘Eczacılıkta Yeni İstihdam Alanları’ temalı

proteinler ve ilaçlar arasında bir milyardan

yarışmaya sunulan projelerden birisidir.

fazla ilişkiye dayanan hipotezler çıkarır. Bu tip platformlardan biri sadece dört yıl içinde 24 ilaç adayını keşfetti ve bazı önerdiği ilaçların geliştirip satılması sürecinde kârdan alacağı pay için anlaşma imzaladı. Ülkemizde yapay zekânın ilaç endüstrisinde kullanımı üzerine bir istihdam alanı bulunmamakta olup, 2014-2018 yıllarını kapsayan 10. Kalkınma Planında ‘Yapay zekânın ilaç tasarımında kullanımı’ üzerine konuyu destekleyecek; yerli ilaç sanayi ile işbirliği modellerinin geliştirilmesinde yeni sağlık programlarının oluşturulması, vatandaşlarımızın yaşam kalitesi ve süresinin yükseltilmesi ile ekonomik, sosyal ve kültürel hayata bilinçli, aktif ve sağlıklı bir şekilde katılımlarının sağlanması

Yapay zekânın ilaç geliştirme süreçlerindeki %1’lik bir artış başarısı veya bir ilacın klinik denemeye alınmadan önce toksisite olasılığının zamanında tespiti, ilaç şirketini büyük bir maddi kayıptan kurtaracak ve zaman tasarrufu sağlayacaktır. Bu nedenle dünya ilaç ve biyoteknoloji piyasasında ilk beşte yer alan şirketler kendi endüstrilerinde yapay zekâ kullanımına başlamıştır. Roche 2014’ten bu yana yapay zekânın ilaç geliştirilmesi ve keşfinde kullanımı için bu teknolojiyi kullanan bazı Amerika ve İsviçre firmalarını satın almış ve ortak programlar başlatmıştır. Pfizer’da 2016 yılında ilaç geliştirmek için bulut tabanlı bir platformu kullanacağını duyurmuştur.

amacıyla veriye ve kanıta dayalı politikalarla

Hâlihazırda ilaç keşfi için klinik araştırmalardan akademik makalelere kadar geniş kapsamlı bilgileri analiz eden yapay zekâ platformları mevcuttur. Bu

alındığında; ilerleyen yıllarda yapay zekânın

desteklenen, erişilebilir, nitelikli, maliyet etkin ve sürdürülebilir çalışmaların yapılması gibi bazı amaç, hedef ve politikalara değinilmektedir. Yapay zekâ bilimi hala ilk günlerinde. Ancak günümüz ve öncesinde gerçekleşen sonuçlar bize yapay zekânın sahip olduğu büyük potansiyel hakkında bir fikir vermeye başlamış durumda. Tarama sürelerini azaltmak, yeni ilaç adaylarına yardımcı olmak ve spesifik hastalıklar için etkili ilaçları insanın ulaşamadığı bir hızla bulmak bu bilimi cazip kılmakta. Söz konusu durumlar bir bütün olarak ele ilaç endüstrisinin önemli bir parçası ve potansiyel istihdam alanı olacağı kuvvetle muhtemel gözükmektedir.

Kaynaklar 1. Abacıoğlu, N., Türkiye İlaç Sanayii, İstanbul Ticaret Odası Yayınları, 2010, İstanbul. 2. Kocabacak, S., Türkiye’de Serbest Eczacıların Sorunlarına Yönelik Bir Araştırma, Hacettepe Sağlık İdaresi Dergisi, 14, 95-124, 2011. 3. World Health Organization and International Pharmaceutical Federation, Developing Pharmacy Pracice a Focus on Patient Care, 2006. 4. Hamzacebi, K., Gümüşel, B., Kanıta Dayalı Eczacılık, Marmara Pharmaceutical Journal, 16, 155-158,2012. 5. Özçelikay, G., Şencan, N., Eczacılık İşletmeciliği, Akademisyen Tıp Kitabevi, 2015, Ankara. 6. Doğru, E., (2018) İstihdam Sorunu Çözüm Bekliyor, 24.02.2018 tarihinde https://eczacidergisi.com.tr/ istihdam-sorunu-cozum-bekliyor/ web adresinden erişimi sağlanmıştır. 7. Schoemaker, J.A., Schoemaker, P.J.H. (Çev: Ayber Peker), Çipler, Klonlar ve 100 Yaş Ötesi Yaşam, Alfa Bilim Yayınları, 2013, İstanbul. 8. Walker, J., (2018) Machine Learning Drug Discovery Applications – Pfizer, Roche, GSK, and More, https://www.techemergence.com/machinelearning-drug-discovery-applications-pfizerroche-gsk/ web adresinden 26.02.2018 tarihinde erişilmiştir. 9. Sennaar, K., (2018) AI in Pharma and Biomedicine – Analysis of the Top 5 Global Drug Companies, https://www.techemergence.com/ai-in-pharmaand-biomedicine/ web adresinden 26.02.2018 tarihinde erişilmiştir. 10. Hirschler, B., (2017) Big pharma turns to AI to speed drug discovery, GSK signs deal, https://www. reuters.com/article/us-pharmaceuticals-ai-gsk/ big-pharma-turns-to-ai-to-speed-drug-discoverygsk-signs-deal-idUSKBN19N003 web adresinden 26.02.2018 tarihinde erişilmiştir. 11. Hill, S., (2017) How AI Could Help Reduce the Cost of Drug Discovery, https://www.leafscience. org/ai-and-research/ web adresinden 26.02.2018 tarihinde erişilmiştir. 12. Patyal, S., (2018) BenevolentAI: Revolutionizing drug discovery using Artificial Intelligence, https://digit.hbs.org/submission/benevolentairevolutionizing-drug-discovery-using-artificialintelligence/ web adresinden 26.02.2018 tarihinde erişilmiştir. 13. T.C. Kalkınma Bakanlığı (2013). Onuncu Kalkınma Planı 2014-2018 http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/ Kalknma%20Planlar/Attachments/12/Onuncu%20 Kalk%C4%B1nma%20Plan%C4%B1.pdf web adresinden 24.02.2018 tarihinde erişilmiştir.


04

BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ

Temmuz - Ağustos

2018

TIP 2 DIYABETIN TEDAVISI IÇIN “HAPTA AMELIYAT” YÖNTEMI

www.biomedya.com

HAFIZADAKI ILK ANI KURGUSAL OLABILIR Bilim insanları, kişilerin yaklaşık yüzde 40'ının hafızasındaki ilk anısının kurgusal olabildiğini tespit etti.

“Hastaların kısa süreliğine midelerini dolduran yemekten önce alabilecekleri bu hapın, ameliyatın etkileriyle aynı etkiye sahip olduğunu düşünüyoruz” Dr. Mehmet Öz ve Gwyneth Paltrow’un söylediklerine göre, iş sağlıklı vücudunuzu korumaya geldiğinde iyi bir beslenme şekli ve egzersizin yerini tutacak “sihirli değnek” etkisine sahip herhangi bir ilaç yok. Buna bilgi içerikli ticari reklamlarda sunulan şeyler de geçerli. Dünya çapında yüz milyonlarca insan tip 2 diyabet ile mücadele ediyor. Kan şekerinin düşmesi hastalık semptomlarını biraz olsun azaltıyor böylece hayat tarzı değişimleri ve ilaç tedavisi çeşitlerinin uyumlu ve sıkı bir beslenme şeklini gerekiyor. Bu müdahaleler yeterli gelmediğinde, hastalar gastrik bypass ameliyatına giriyor. Bu ameliyatı açıklayacak olursak, mide boyutunun azaltılmasıyla zararlı kalorik alım azaltılır ve üstteki ince bağırsak alttaki küçük ince bağırsağa bypass yapılarak bağlanır. Bu sindirim sistemi görev değişimi kilo kaybından bağımsız bir mekanizma aracılığıyla tip 2 diyabette çok etkili olarak biliniyor. Bu yüzden, bu prosedür sindirim sisteminde önemli kalıcı değişiklikler yapıyor ve bu kendi risklerini taşımıyor değil, çok az hasta bu risklerle yaşıyor. İnvaziv (zarar verici) olmayan bir alternatif bulma umuduyla, Brigham ve Women’s Hastanesi ve Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden araştırmacılar tüketiminin güvenli olduğu maddelerin küçük ince bağırsağın içinde geçici kaplamayla glikozun emilimini engellenebilip engellenemeyeceğini araştırmaya başladılar. Bunu takip eden onarımın birkaç yılında, ekip farelerde yürütülen bir çalışmada beklenen sonuçları verdiği görünen deneysel bir ürün geliştirdi. Ekip

sihirli çözüme daha da yakınlaşıyor. Nature Materials’da yayınlanan sayfanın ilk yazarı Dr. Yuhan Lee, “Aslında burada geliştirdiğimiz ‘hapta ameliyat.’ İyi yapışma özelliklerine sahip ve ön klinik modelde mideye güzelce bağlanabilen bu hapı formüllendirirken biyomühendislik yaklaşımlarını kullandık. Birkaç saat sonra etkileri yok oluyor” dedi. Bu hap LuCl olarak adlandırılan, neme maruz kaldığında gastrik mukozanın (sindirim sistemin oluşturan mukus salgılayan hücre tabakaları) düşük pH’ında yapışkan bir macuna dönen kuru tozdan oluşur. LuCl Sukralfat’tan (C12H54Al16O75S8) formüle edilmiştir. Bu ilaç birleşimi çokça asit reflü ve ülser tedavisinde kullanılmıştır. Fareler hapı ağız yoluyla aldıklarında, LuCl hapı, beş saat içinde mukozanın üstünde yer alan yapışkan tabakada çözündü ve ishal veya istenmeyen kilo kaybı gibi herhangi bir hastalık belirtisi göstermeden 24 saat içinde tamamen temizlendi. Sonra Dr. Lee ve meslektaşları LuCl hapını

aldıktan sonra yemek yemiş farelerde kan şekerinin cevabının test edilmesiyle belirgin fiziksel bariyerin besin emilimini engellenmesinde gerçekten kabiliyetli olup olmadığını sınadılar. Sonuçlar LuCl kaplamasının başarılı bir şekilde yemekten bir saat önce sindirilmiş şekerin önemli kısımlarını önlediğini gösterdi. Ancak hapı üç saat sonra alan fareler daha yüksek glikoz cevabı verdiler. Heyecan verici bir işaret de bu hap insanlarda gerçekten enerji almaya ihtiyaç olduğu stratejik zamanda şeker emilimiyle karışmadan kan şekerinin düşürülmesinde kullanılabilir. Yardımcı yazarlardan Dr. Jeff, “Hastaların kısa süreliğine midelerini dolduran yemekten önce alabilecekleri bu hapın, ameliyatın etkileriyle aynı etkiye sahip olduğunu düşünüyoruz” dedi. Kaynak: http://www.iflscience.com/health-andmedicine/researchers-create-surgery-in-a-pill-totreat-type-2-diabetes/all/ Nature Materials: https://www.nature.com/articles/ s41563-018-0106-5 Çeviri: Evrim ÖZDEMİR

"Daily Science"ın haberine göre, İngiltere'deki Bradford ve Nottingham Trent Üniversitesinden araştırmacılar, çalışmaya katılan 6 bin 641 kişinin yüzde 38,6'sının 2 yaş ve öncesini hatırladığını iddia ettiğini belirledi. Sonuçları "Psychological Science" dergisinde yayımlanan çalışmaya katılanlardan 893'ü 1 yaş ya da öncesini hatırladıklarını ileri sürdü. Çalışmada bu durumun, özellikle orta yaşlı ve yaşlılar arasında yaygın olduğuna işaret edildi. Katılımcıların ilk anısı hakkında da araştırma yapan bilim insanları, belleklerindeki ilk hatırayı ve o zamanki yaşlarını sordu. Katılımcılara özellikle hatırladıklarından emin olmaları ve ilk anının sözlü ya da görsel herhangi bir kaynağa dayanmaması gerektiği söylendi. Katılımcıların en erken bellek tanımlarının içeriğini, dilini, doğasını ve tanımlayıcı detaylarını inceleyen araştırmacılar, kişilerin 2 yaş öncesine ait hatırladıklarını ileri sürdükleri anılarının olası sebeplerini değerlendirdi. Araştırmacılar, 2 yaş öncesine ait kurgusal anıların birçoğunun, erken yaşlarda tecrübe edilmiş aile ilişkileri ve üzüntü gibi duygular, fotoğraflardan veya aile sohbetlerinden çıkarılan bebeklik veya çocukluk dönemine ait bazı gerçek veya bilgilere dayandığını kaydetti. Önceki çalışmalara göre, insanların büyük bir kısmı en erken 3 yaşındaki anılarını hatırlıyor. Kaynak: sputniknews



06

BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ

Temmuz - Ağustos

www.biomedya.com

2018

İlk defa Türkiye’den bir akademisyenin kazandığı Uluslararası Hematoloji/Onkoloji Ödülü 14 Haziranda Stockholm’de gerçekleştirilen ödül töreninde teslim edildi.

TÜRKIYE’NIN ILK ULUSLARARASI HEMATOLOJI/ONKOLOJI ÖDÜLÜ Yeditepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Genetik ve Biyomühendislik Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Fatih Kocabaş, kanserin büyümesini önlediği belirlenen “ilaç yapılı MEIS inhibitörleri” konulu çalışması ile Uluslararası Hematoloji/Onkoloji Ödülü’ne değer görüldü. Doç. Dr. Kocabaş, bu ödülü alan ilk Türk akademisyen oldu. Dünyadan sayılı bilim insanlarına, Türkiye’den bir akademisyene ise ilk kez verilen ödülü Doç. Dr. Kocabaş, Stockholm’de, 14 Haziran’da gerçekleştirilen törende aldı. Doç. Dr. Kocabaş’ın çalışması, kanserin büyümek için kullandığı MEIS proteinine, ilaç eklenerek kanserin gelişmesinin engellenmesine dayanıyor. Doç. Dr. Fatih Kocabaş’ın geliştirdiği ilaç yapılı MEIS inhibitörünün, “beyin tümörü, akciğer kanseri, meme kanseri, böbrek kanseri” gibi farklı kanserlerde, kanser hücrelerinin büyümesini engellediği yapılan öncü laboratuvar çalışmalarında görüldü. Doç. Dr. Kocabaş’ın çalışması, kanserin büyümek için kullandığı MEIS proteinine, ilaç eklenerek kanserin gelişmesinin engellenmesine dayanıyor. İLAÇ YAPILI MEIS İNHIBITÖRÜYLE KANSERI KENDI SILAHIYLA VURACAK İNHIBITÖR NASIL ÇALIŞIYOR? Konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Doç. Dr. Fatih Kocabaş, MEIS proteininin aslında vücudun ana proteinlerinden biri olduğunu

belirterek inhibitörün nasıl çalıştığı ile ilgili şu bilgileri verdi: “MEIS proteini kanser hücresinde çok fazla bulunduğu zaman kanserin büyümesini ve güçlenmesini sağlıyor. Kanser, normalde kök hücrenin kullandığı bu proteini alıyor ve kendisi kullanarak oksijeniz ortamlara dayanıklılık kazanıyor, bu ortamlarda ilaçlardan kaçıyor, daha iyi yaşıyor, kendini güçlendiriyor, bölünmesini hızlandırıyor ve özellikle metabolizmasını düzenliyor. Bu mekanizma da şöyle işliyor: MEIS proteini DNA’ya bağlanıyor, DNA’ya bağlandıktan sonra kanser DNA’yı kullanarak kendi metabolizmasını güçlendiriyor ve daha fazla üremek için DNA’yı çalıştırıyor. Geliştirdiğimiz ‘İlaç Yapılı MEIS İnhibitörü’ ise MEIS proteinine doğrudan bağlanarak MEIS proteini ile DNA ile arasındaki bağı zayıflatıyor. İlaç, böylece, kanser hücrelerinin MEIS proteini ve DNA’yı kullanmasını sekteye uğratıyor.” “HAYVAN DENEYLERI GERÇEKLEŞTIRDIK” Bu ilacın kanser üzerindeki etkileri konusunda “in siliko”, “in vitro”, “in vivo” ve “ex vivo” olmak üzere dört aşamalı çalışma gerçekleştirdiklerini kaydeden Doç. Dr. Fatih Kocabaş, “Son aşama olan ‘Ex vivo’ çalışmalarda, insan kök hücrelerini ve kanser hücrelerini aldık, laboratuvarda denedik. İnsan üzerinde doğrudan denemeler yapmadık. Fare kanser modellerinde ilaç yapılı MEIS inhibitörlerini

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Süleyman GÜLER Akademik Editör / Dr. Emir Alper TÜRKOĞLU

henüz denemedik. Zaten bu aşamada, bu mümkün ve doğru değil. Bunları gerçekleştirmek için MEIS inhibitörlerinin yüksek miktarda üretimi ve dolayısıyla yatırım alması gerekmektedir” dedi. ÇOK YÖNLÜ BIR BULUŞ Yaklaşık 10 yıldır MEIS proteini üzerinde çalıştığını ve MEIS inhibitörlerinin başka etkilerinin de olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Fatih Kocabaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “MEIS proteini, vücudun değişik yerlerinde, değişik amaçlarla kullanılıyor. MEIS proteini, çok yönlü etkileri olan bir protein olduğu için, geliştirdiğimiz ilaç yapılı MEIS inhibitörleri de çok yönlü bir buluş. MEIS proteininin normalde kanser olan hücrede olmaması gerekiyor. Hücrelere yararlı bir protein olmasına karşın kanser, kök hücrenin kullandığı bu MEIS proteini alıyor ve kendisi kullanarak büyüyor.” KALBI GENÇLEŞTIRIYOR, KAN YAPILIMINI ARTTIRIYOR MEIS inhibitörünün farklı çalışmalarda, sağlıklı farelerde yaptıkları deneylerde kan yapılımını arttırıcı bir özelliği olduğunu gördüklerini kaydeden Doç. Dr. Fatih Kocabaş, “Bir diğer etkisinin kalp kası üzerinde olabileceğini gözlemledik. MEIS proteininin ayrıca kalpteki harap olmuş dokuda tamiri de engellediğini dünyanın en iyi bilim dergisinden biri olan Nature’da yayınladığımız bir çalışmayla göstermiştik.

İdare Merkezi Oğuzlar Mah. 1374 Sok. No:2/4 Balgat - ANKARA Tel : 0 312 342 22 45 Fax : 0 312 342 22 46

Editör / N. Berat DURMAZ Yayın Türü / Yerel Süreli Grafik Tasarım / Gülden KARADENİZ

BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ

Hukuk Danışmanları Av. Ersan BARKIN Av. Murat TEZCAN Mali Danışman / İrfan BOZYİĞİT / SMMM

İlacın kalpteki etkisi ise genel itibariyle, kalbi gençleştirici ve kalp kasını artırmaya yönelik” diye konuştu. “KANSER HÜCRESI ŞEKERI ÇOK SEVER” “Kanser hücresi şekeri çok sever” diyen Doç. Dr. Kocabaş, MEIS proteininin DNA etkileşimi ile oksijen olmasa bile şekeri kullanarak büyüdüğünü söyledi. Kocabaş, “Bu proteini inhibe ettiğimiz zaman kanser hücrelerinin şeker metabolizmasını ve dolayısıyla büyümesini ve güçlenmesini engelliyoruz” dedi. HEDEFE YÖNELIK İLAÇ Doç. Dr. Fatih Kocabaş, ilaç yapılı MEIS inhibitörlerinin, hedefe yönelik ilaçlardan biri olduğunu ifade ederek şunları kaydetti: “Özellikle hedeflediği protein, MEIS proteini. Bu protein de en çok kan kanserinde yüksek miktarlarda görülüyor. MEIS proteinin kanser yapıcı özelliği çok iyi bilinmektedir. Bu nedenle, Gilead Sciences gibi firmaların dikkatini çekmiş ve geliştirdiğimiz ilaç yapılı MEIS inhibitörlerinin kan kanseri ve pankreas kanserleri çalışmalarında denenmesi için ilk defa Türkiye’den bizi desteklemiştir. İlerideki çalışmalarda, MEIS inhibitörlerinin tüm kanser tiplerinde denenmesi planlanmaktadır.” Kaynak: Yeditepe Üniversitesi haberler

Basım Yeri Başak Matbaacılık ve Tan. Hiz. Ltd. Şti. Anadolu Bulvarı Meka Plaza No:5/15 Gimat / ANKARA Tel: 0 312 397 16 17 Basım Tarihi Ağustos 2018 - Ankara Ücretsizdir. İki ayda bir yayınlanır. Biomedya Gazetesi’nde yayınlanan yazıların sorumluluğu

www.prosigma.net - info@prosigma.net

yazarlara aittir.


www.biomedya.com

Temmuz - Ağustos

2018

BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ

AKCIĞER AMELIYATLARINDA YENI TEKNIK Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı tarafından akciğer ameliyatlarında geliştirilen yeni teknik, uluslararası alanda da kabul gördü. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Celal Tekinbaş başkanlığında, Prof. Dr. Atila Türkyılmaz ve Doç. Dr. Bekir Sami Karapolat'tan oluşan ekip tarafından geliştirilen teknikle akciğer ameliyatı sonrası oluşabilecek hava yolu açılmasıyla ilgili komplikasyonların önüne geçilebilmesi hedefleniyor. Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Celal Tekinbaş, geliştirdikleri yönetimin dünya tıp literatürü açısından da kabul gördüğünü söyledi. Kendileri tarafından geliştirilen bu cerrahi yöntemin uluslararası önemli bir dergide yayınlandığını belirten Tekinbaş, şöyle konuştu: "Dünyada her yıl farklı hastalıklar nedeniyle çok sayıda akciğer ameliyatı yapılmaktadır. Bu ameliyatlar gerek akciğerin hayati bir organ olması ve gerekse de konumlandığı yer itibarıyla birçok komplikasyona neden olabilmektedir. Bu komplikasyonlar sakat bırakmaktan, hastanın kaybedilmesine kadar önemli olabiliyor. Geliştirmiş olduğumuz bu yöntem, ölümle sonuçlanabilecek önemli bir komplikasyonu ortadan kaldırabilecek bir yöntemdir." Yöntemi daha önce hiç kimsenin uygulamadığına dikkati çeken Prof. Dr. Celal Tekinbaş, "Bu yöntemi şu ana kadar 11 hastaya uyguladık. Hiçbir hastamızda sorun olmadı, yüzde 20-40 oranında olan bir komplikasyonu biz yüzde 2-4 oranına düşürdük. Yaklaşık 10 kat bir azalmayla ki bu tür ameliyatlarda yüzde 2 ya da 4'lük komplikasyon oldukça düşük bir komplikasyondur ve başarılı bir sonuçtur. Hastalarımız da şifa ile taburcu edildi ve hiçbir problem olmadı" diye konuştu. Tekinbaş, daha önce yaptıkları ameliyatları ve dünyada kullanılan belli yöntemleri baz alarak böyle bir teknik geliştirdiklerini anlattı. Kısa sürede yaptıkları başarılı ameliyatların duyulduğuna işaret eden Tekinbaş, "Ülkenin birçok yerinden hasta kabul ediyoruz ve güvenle bu yöntemi uyguluyoruz. Bu bizim, ülkemiz ve üniversitemiz için önemli bir gelişmedir. Biz bir adım attık ve bizden

sonrakiler bunu devam ettirecektir" dedi. Kaynak: TRT haber

07


08

BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ

ÇIN MALI VALSARTANLI ILAÇLARIN SATIŞI DURDURULDU Çin malı valsartanlı ilaçların satışı durduruldu.

RENKLI VE 3 BOYUTLU RÖNTGEN ILK KEZ INSAN ÜZERINDE DENENDI

Temmuz - Ağustos

LABORATUVARDA ÜRETILEN ET, 2021'DE RESTORANLARDAKI YERINI ALABILIR Laboratuvar ortamında yapay olarak et üreten şirket, ürünün 2021'e kadar piyasa sürülebilmesi için 7,5 milyon avro fon aldı. Dünyanın kök hücre yoluyla elde edilmiş sığır etinden yapılmış ilk hamburgerini 5 yıl önce üreten Hollandalı "Mosa Meat" şirketi, restoranlara laboratuvar ortamında üretilen et satmaya yönelik planlarını sürdürmek adına kaynak aldığını açıkladı.

Yetkililerce, piyasada "valsartan" etken maddeli, risk taşımayan eş değer ürünler bulunduğu, vatandaşların ilaca erişimde sıkıntı yaşamayacakları belirtildi.

CERN'den yapılan açıklamada, Yeni Zelandalı bilim insanlarının, ilk kez renkli ve 3 boyutlu röntgeni insan üzerinde denediği ifade edildi. Phys.org. adlı internet sitesinin haberine göre, görüntüleme teknolojisine, Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) fizik laboratuvarı katkı sağladı. Geleneksel siyah-beyaz röntgen tekniğini temel alan, bünyesinde parçacık izleme teknolojisini barındıran renkli ve 3 boyutlu röntgenin, tıbbi teşhis alanında önemli gelişme kaydedilmesini sağlaması ümit ediliyor. CERN'den yapılan açıklamada, "Bu renkli, 3 boyutlu görüntüleme tekniği, daha net filmlerle doktorların hastalara daha doğru teşhisler koymasına yardım edebilir" ifadesi kullanıldı. "Medipix" adı verilen tekniğin, objektifin kapağı açıldığında piksellerle çarpışırken her atom-altı parçacığı tespit eden bir kamera gibi çalıştığı belirtildi. Röntgenin kemik, kas ve kıkırdak arasındaki farkı ve aynı zamanda kanserli tümörlerin boyutu ve yerini çok net gösteren görüntüler elde edebileceği kaydedildi.

Kaynak: NTV

Kaynak: NTV

Kaynak: Hürriyet

Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılan inceleme sonucunda Türkiye'de ruhsatlı, farklı ambalaj formlarına sahip "valsartan" içeren 33 ürün için Çin'den etken madde tedarik edildiği belirlendi. Söz konusu 33 ürünün satışının İlaç Takip Sisteminde engellenmesine karar verildi. Avrupa İlaç Ajansı’nın (EMA) 5 Temmuz'da yaptığı uyarı üzerine, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunca "valsartan" etken maddeli ilaçlarla ilgili inceleme başlatılmıştı. Bilimsel komisyonlarda ilaçların durumu görüşüldü ve gerekli tedbirlerin hızla alınması amacıyla Çin menşeli "valsartan" içeren tansiyon ve kalp ilaçlarının satışının İlaç Takip Sisteminde engellenmesine karar verildi. Artık söz konusu ürünlerin satışı yapılamayacak.

Merkezi Maastricht kentinde olan Mosa Meat, çoğu Almanya merkezli ilaç üretici şirketi Merck KGaA'nın Hollanda'daki bağlı kuruluşu "M Ventures" ve İsviçre merkezli "Bell Food Group"tan olmak üzere 7,5 milyon avro aldıklarını belirtti. Yapay etin üretimi için canlı hayvandan alınan hücre örneklerini kullanan Mosa Meat yetkilileri, 2-3 yıl sonra endüstriyel ölçekli üretime geçerek, bir hamburger köftesini yaklaşık 1 dolara mal etmeyi amaçladıklarını ifade etti.

olduğunu, hücrelerde tümörleşebilen zarar görmüş DNA’nın onarılmasını buldu. O sayfadan; “Uzun bir zamandan beri p53 baskılayıcı tümör gelişiminin apaptozun (hücre ölümü) indüklenmesi olduğu sanılıyordu.” Bu hikâyenin bir parçası olmasına rağmen, çalışmayla p53’ün çoklu şekilde çalıştığı ve kanserleşen hücrelerden sadece birini öldürdüğünü buldular.

Nature Medicine’ın son sayısı p53’e 3 sayfa ayırdı. Bu üç sayfadan birinde, olağanüstü güçlü gen-yayınlama teknolojisi CRISPR’ın

embriyonik kök hücreleri öldürebileceğinin ortaya çıkması manşetlerden düşmedi. Bununla beraber, Walter ve Eliza Hall Medikal Araştırma Enstitüsü’nden Dr. Ana Janic, bu sayfadaki ilk yazarın o olduğunu ve diğerlerinden bağımsız olduğunu, ama son derece önemli sonuçların olabileceğini IFLScience’a söyledi. Janic ve diğer yazarlar p53’ün bir çeşit kan kanseri olan B-hücreleri lenfomasını önleyen yol üzerinde çalıştılar. Esas olarak MLH1, diğer genlerin bir tipinin çok önemli

YAPAY ZEKÂ ARTIK MIDE KANSERININ TEŞHISINDE KULLANILACAK Japon bilim insanlarının kullandıkları yapay zekânın erken evre mide kanserinin teşhisinde hastalığı yüzde 80 doğrulukla tanımladığı belirtildi. Kyodo'nun haberine göre, araştırma enstitüsü Riken ve Ulusal Kanser Merkezinin yürüttüğü çalışmada kullanılan yapay zekâ, erken evre mide kanseri veya normal mide dokusunun endoskopik görüntüleri hakkında 0,004 saniyede sonuca vardı. Yapay zekânın, kanserli doku görüntülerinin yüzde 80'ini, normal dokunun yüzde 95'ini doğru tespit ettiği belirtildi. Bilim adamları, yapay zekânın doğru teşhis oranlarının, emektar doktorlarınki kadar yüksek olduğuna işaret etti. Kaynak: Sözcü

Yetkililer, ilk ürünlerini 2021'e kadar satmayı umduklarını dile getirdiler.

BU GEN KANSERİN BİRÇOK TİPİNİ ÖNLEYEBİLİYOR, NASIL MI?

Neredeyse 30 yıldır tıp araştırmacıları p53 geninin kanseri önlemedeki öneminin farkındalardı. Dünyada bulunan kanserlerin yarısından fazlası bu gendeki mutasyonları içeriyor, ama nasıl bu rolü oynadığıysa hala büyük bir sır. Yani p53 geniyle birlikte çalışan diğer genlerin oynadığı rolün ayırt edilmesi kansere karşı savaşa dönüştürülebilirdi.

www.biomedya.com

2018

Janic, IFLScience’a diğer genlerin davranışlarının düzenlenmesinde “p53 usta bir gen” dedi. Yaptığı bir şey de DNA’daki kusurları onaran hücrelerle birlik olup hücreleri boş yere öldürmemek. Özellikle, yazarlar MLH1 kayıp veya kusurlu çalışan genleri onardığı zaman p53ün uygun şekilde işlev görmesini ve lenfoma gelişmesini durdurduğunu kanıtladılar. Bir diğer taraftan, eksik bulunan p53’ün olduğu yerde MLH1’i ekspresyona zorladıklarında, tümörü baskılama hala başarılıydı. Bir diğer deyişle p53 sadece tehlikeli hücreleri öldürerek çalışmıyor aynı zamanda bu hücreleri tamir etmek için onarıcı genler tarafından yönlendirildiğinde bu hücreleri

kurtarmanın ötesinde bir şey yapmıyor. Dr. Marco Herold bir açıklamasında, “MLH1 eşitliğe geri koyulduğunda, tümör gelişimini önemli ölçüde yavaşlatıyor. Bu bize diğer DNA onarıcı genlerin keşfinde öncülük ediyor ve p53 ün kanser gelişimini önleme kabiliyetinde bütün DNA onarıcı mekanizmanın nasıl önemli olduğunu açık bir hale getirdi” dedi. Kanserin sadece bir tipine dayalı olarak yapılan araştırmalara rağmen p53 mutasyonları yüzde 70 kolon ve pankreas kanserlerinde oluyor ve diğer birçok organ tümörlerinde de yaygın. Janic p53’ün durduğu durumlarda onarıcı genler sayesinde sıklıkla etki edebileceğini umuyor. Uzun zamandır elde edilen bulgular tedaviler için fazladan hedef öneriyor. Daha acil olarak doktorlara, MLH1’in kusurlu çalışma ihtimalinin olduğu yerlerde, var olan tedavilerden hangisinin bu hastalar için en iyisi olacağını belirlemede yardım edebilirler sonuçta kemoterapi kanseri kontrol etmek yerine daha agresif hale getirir. Kaynak: http://www.iflscience.com/health-andmedicine/this-one-gene-can-prevent-many-typesof-cancer-heres-how Nature Medicine: https://www.nature.com/nm/ research Çeviri: Evrim ÖZDEMİR



10

BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ

Temmuz - Ağustos

www.biomedya.com

2018

SAĞLIKLI BAĞIRSAKLAR IÇIN 6 ÖNERI İnsan bağırsağı 1000 farklı bakteri türü barındırıyor. Bakterilerin çeşit olarak fazla olması sağlık açısından önemli görülüyor. Obezite, rahatsız bağırsak sendromu ve diyabet gibi rahatsızlıklar bağırsaklardaki bakteri türlerinin azlığına bağlanıyor. Peki, bu bakteri türlerini artırmak için ne yapılabilir? 1. ZAYIFLIKLA BAĞLANTILI BAKTERI Zayıf insanlarda daha fazla sayıda Akkermansia adlı bakteri olduğu tespit edildi. Bu durum, bu bakterinin kilo almayı engelleyebileceği yönündeki iddiaların doğmasına neden oldu. Bu bakteriyi besleyecek yiyeceklerin başında ise kırmızı üzüm geliyor.

2. LIFLI BESINLER Yiyecek çeşidini artırmak bakteri türlerinin de artmasını sağlıyor. Vücuttaki yararlı bakteriler lifli besinlerden hoşlanıyor. Lif bakımından en zengin yiyecekler ise meyve, sebze ve tam tahıllardan oluşuyor. Sarımsak, yer elması, muz, elma, yaban mersini ve nohut Bifidobakteri gibi yararlı bakterileri besliyor.

yaşlılarda iyi sonuçlar verdiği ve antibiyotik kullanımının ardından ortaya çıkabilecek mide ve bağırsak rahatsızlıklarına iyi geldiği tespit edildi. 4. MAYALI YIYECEKLER Kefir, miso (fermente soya fasulyesi ezmesi), turşu, pastörize edilmemiş sütten yapılma peynir gibi mayalı yiyeceklerin yararlı bakterileri beslediği biliniyor.

3. PROBIYOTIK IDDIALARINA IHTIYATLI YAKLAŞIN

5. EN RADIKAL ÇÖZÜM

Bağırsaklardaki yararlı bakterileri beslediği iddiasıyla pazarlanan probiyotik ürünlerin uzun vadede bakteri çeşitliliğini artırdığına dair fazla veri bulunmuyor. Ancak probiyotiklerin küçük çocuklarda ve

Bağırsaklardaki bakteri türlerine en radikal müdahale dışkı nakli ile yapılıyor. Yararlı bakteri bakımından zengin kişilerin dışkılarından alınan numuneler hastalık taramasından geçirildikten sonra alıcı

kişiye naklediliyor. Bu nakil iki alıcının kalın bağırsağına veya burnuna bağlanan bir tüp yoluyla yapılıyor. Bağırsaktaki bakteri enfeksiyonu nedeniyle ciddi ishal sorunu olan kişiler açısından dışkı nakli hayat kurtarıcı bir işlem olarak görülüyor. 6. KAPSÜLLÜ NAKIL Doğrudan dışkı nakli fikri itici geliyorsa kapsül yoluyla nakil seçeneğini düşünebilirsiniz. Sağlıklı donörlerden alınan dışkı dondurulup kurutulduktan sonra mide asidine dayanıklı kapsüllere konularak hap haline getiriliyor. Bu kapsül kalın bağırsakta açılarak yararlı bakterilerin oraya yerleşip çoğalması sağlanıyor. Kaynak: BBC

YAPAY ZEKA VAHŞI DOĞAYA GIRIYOR The Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS)’da yer alan yeni bir makale, yapay zekanın, doğal yaşam alanlarındaki hayvanları otomatik olarak nasıl tanımlayacağını, sayacağı ve tanımlayabileceğini anlatmakta.

Hareket sensörlü kameralar tarafından otomatik olarak toplanan fotoğraflar daha sonra derin sinir ağları tarafından otomatik olarak tanımlanabilir. Bu teknolojiyle birçok ekoloji, yaban hayatı biyolojisi, zooloji, koruma biyolojisi ve hayvan davranışının 'büyük veri' bilimlerine dönüşümünü hızlandırabilen vahşi yaşam verileri doğru, göze batmayan ve ucuz bir şekilde toplanabilir. Söz konusu teknoloji hem vahşi yaşamı hem de kıymetli ekosistemleri inceleme ve koruma yeteneğini önemli ölçüde artıracaktır.

Bu çalışma için gerekli veriler www. zooniverse.org platformundaki bir proje olan Snapshot Serengeti'den elde edildi. Bu projede Tanzanya'da aslan, leopar, çita ve fil gibi doğal ortamlarında yaşayan milyonlarca hayvan görüntüsünü toplayan çok sayıda kamera kapanı (hareket sensörü kameralar) kullanıldı. Kameralar ile elde edilen fotoğraflar metin ve sayılara dönüştürüldüğünde proje için anlamlı hale gelmekte. Bu şekilde birkaç yıl boyunca 50.000’den fazla gönüllü tarafından üretilen 3,2 milyon görsel kullanıldı.

‘Derin sinir ağları, hayvan beyinlerinin dünyayı nasıl gördükleri ve anladıklarından ilham alan hesaplamalı zekalardır.’

İlerleyen yıllarda bilim insanları gönüllülerin işini kolaylaştırmak için yapay zekanın kullanılıp kullanılamayacağını denemek

istiyor. Şüphesiz ki gönüllüler şimdiye kadar olağanüstü çalışmalar yaptılar, ancak daha büyük miktarlarda veriyi işlemek için sürecin hızlandırılması gerekiyor. Derin öğrenme algoritması inanılmaz ve beklentilerin çok üstünde olduğuna inanan bilim insanları bu yüzden yapay zekanın yaban ekolojisi için rol değiştirici bir model olacağını düşünmekte. Kaynak Use artificial intelligence to identify, count, describe wild animals, https://www.sciencedaily.com/ releases/2018/06/180605124148.htm (Erişim tarihi: 24.07.2018).


www.biomedya.com

Temmuz - Ağustos

2018

Bundan 5 bin 300 yıl önce yaşamış olan Buz Adam Ötzi üzerinde yapılan son araştırmada çok daha detaylı bilgilere ulaşıldı.

BUZ ADAM ÖTZI'NIN BIR GIZEMI DAHA ÇÖZÜLDÜ Bilim insanları 1991 yılında İtalya Avusturya sınırındaki Ötztal Alpleri'nde keşfedilen Ötzi hakkında yeni bilgiler elde etmeye devam ediyor. Bedeni buzulların altında donan adam, dünyanın en eski ve en iyi korunan mumyalarından biri olarak tarihe geçti. Bedeni üzerinde daha önce yapılan araştırmalar Ötzi'nin neler yemiş olabileceğine dair ipuçları vermişti. Ancak midesi üzerinde yapılan son araştırmada çok daha detaylı bilgilere ulaşıldı. Ötzi'nin son olarak yabani keçi yağı, kızıl geyik eti, einkorn adı verilen eski bir buğday ve zehirli eğreltiotu yediği ortaya çıktı. Menüdeki yağ oranı yüzde 50. Yani günümüz perhizlerindeki yüzde 10'luk yağ oranının çok üstünde. İtalya Bolzano'daki mumya araştırma ekibinden Dr. Frank Maixner, “Avlandığı yüksekliği göz önünde bulundurursak, bu şekilde bir enerji kaynağına ihtiyaç duyması normal. Bunu yapmanın en iyi yolu da yağ almak. Yağ zor koşullarda hayatta kalmak için gerekli enerjiyi sağlar” dedi. Sonuçları Current Biology'de yayımlanan

araştırma, Bakır Çağı'nın menüsünde neler olduğuna dair bir fikir veriyor. Ötzi'nin yediklerine yönelik daha önce detaylı araştırma yapılamamasının nedeni, mumyanın midesinin yeni bulunmuş olması. Bedeninin mumyalaşma şekli nedeniyle Ötzi'nin midesi bulunması gereken yerde değildi. Ötzi'nin midesinde detaylı inceleme yapan bilim insanları midedeki yağın süt ürünlerinden değil, Alplerde yaşayan dağ keçisinden geldiğini ortaya çıkardı. Dr. Maixner, "Ötzi'nin diyeti iyi dengelenmiş karbonhidrat, protein ve yağlardan oluşuyor. Sindirdiği yüksek yağ oranı şaşkınlık verici" diyor. Ancak bu diyetin Ötzi'nin vücuduna zarar vermiş olduğu da ortaya çıktı. Ötzi'nin bazı atardamarlarında tıkanma olduğu tespit edildi. Bir diğer olasılık ise Ötzi'nin yemeğini eğreltiotu yapraklarına sarıp yiyor olabileceği. Buz adam Ötzi'nin yabani eti çiğ ya da kurutulmuş olarak yediği tahmin ediliyor. Kaynak: NTV

BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ

11


12

BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ

Temmuz - Ağustos

2018

www.biomedya.com

TALK PUDRASI SKANDALI DEVAM EDIYOR ABD merkezli ilaç ve kişisel bakım ürünleri devi Johnson & Johnson, firmanın ürettiği talk pudrası nedeniyle kansere yakalandığını söyleyen 22 kadına 4,7 milyar dolar tazminat ödemeye mahkûm edildi.

İki yıl önce ABD’de bir mahkeme, dünyanın en büyük kişisel bakım ve ilaç şirketlerinden birisi olan Johnson & Johnson’a ürettiği talk pudrasının, kadınlarda yumurtalık kanserine yol açtığı gerekçesiyle 55 milyon dolar tazminat cezası vermesi üzerine “Talk pudrası kansere neden olur mu?” sorusu gündeme gelmişti.

Johnson & Johnson ise savunmasında ürünlerine asbest bulaştığı iddialarını reddederken kansere yol açanın talk pudrası olmadığını savundu. Yapılan laboratuvar incelemelerini mahkemeye delil olarak sunan firma avukatları 'temelden adaletsiz bir yargılama süreci' yaşandığını savundu.

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi Başkanlığı (FDA), talk pudralı ameliyat eldiveni kullanımının zararlarına yönelik bir tartışma başlatmış ve alerjiye, solunum yolları enfeksiyonuna ve yara iltihaplarına yol açabileceği nedeniyle yasaklanması önerisini getirmişti. Geçtiğimiz yılda da talk pudrası yüzünden yumurtalık kanseri olduğunu iddia eden bir kadının açtığı davada da mahkeme, Johnson & Johnson'ı (J&J) 110 milyon dolar ödemeye mahkum etmişti.

İngiltere merkezli kanser araştırmaları vakfı Ovacome, kadınlarda genital bölgede talk pudrası kullanımının yumurtalık kanserine yol açabileceği yönünde endişelerin bulunmasına karşın bu şüphenin henüz kanıtlanmadığını ifade ediyor.

Reuters'a göre bu, talk ürünleri yüzünden şirkete açılan 2400 davada alınan en yüksek miktardaki tazminat kararıydı. Şimdiyse ABD'nin Missouri eyaletinde görülen davada jüri, Johnson & Johnson talk pudrasının kadınlarda yumurtalık kanserine yol açtığı hükmüne vardı ve şirketi önce 550 milyon dolar tazminat ödemeye mahkûm etti. Ardından da 4,7 milyar dolarlık cezai tazminat kararı aldı. Johnson & Johnson'a talk pudrası nedeniyle 9000’in üzerinde dava açılmış durumda. Missouri eyaletinde alınan kararın diğer davalar için de emsal teşkil etmesi de olası. Şirketten yapılan yazılı açıklamada mahkemenin kararı için 'büyük bir hayal kırıklığı' dendi ve kararın temyize götürüleceği ifade edildi. TALK PUDRASI TEHLIKELI MI? Yaklaşık altı hafta süren duruşmalarda davacı kadınlar ve aileleri Johnson & Johnson'ın talk pudrasını kullanmaya başladıktan sonra yumurtalık kanserine yakalandıklarını anlattılar. Davacı kadınların avukatları, şirketin pudranın zararlarından haberdar olmasına karşın gerekli önlemleri almadığını, 1970'ten bu yana Johnson & Johnson talk pudralarına asbest bulaştığını, ancak firmanın tüketicileri riskler konusunda uyarmadığını söylediler.

KESIN BIR KANIT YOKTU Konuyla ilgili iki yıl önce Sözcü'ye konuşan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Timur Gürgan, “Talk pudrası eskiden daha sık olmak üzere kadınların genital bölgelerindeki nemi ve kokuyu azaltmak için kullanılırdı. Fakat günümüzde bu amaçla çok sık olarak farklı ürünler kullanılmaktadır. Ayrıca bebek bakım ürünü olarak da talk pudrası kullanım alanı bulmuştur” açıklamasını yapmıştı. Gürgan, kadınların genital bölgelerinde talk pudrası kullanımının ciddi sağlık problemlerine neden olabileceğinin tartışıldığını belirtirken, “Talk pudrasının yumurtalık ve rahim içi kanserleri ile akciğerleri ilgilendiren sorunlara neden olabileceği ileri sürülmüştür” demişti. Gürgan’ın konu ile ilgili açıklaması şöyleydi, “Bu sorunlardan en çok konu edilen, kadınlarda yumurtalık kanseri riskinde artış yaptığı iddia edilmesidir. Genital sisteme uygulanan pudranın rahim içi zarında ve döl yataklarında birikmesinin kanser sebebi olabileceği ortaya atılmıştır.” “ABD'de yumurtalık kanseri olan bir hastanın Johnson & Johnson firmasını suçlayarak 55 milyon dolarlık tazminat kazanması, 1960 yılından bu yana var olan bu iddiayı yeniden gündeme taşımıştır. Ancak talk pudrasının yumurtalık kanserine sebep olduğuna dair bilimsel kanıtlar tam olarak açıklık kazanmamıştır.” “Talk pudrasının genital sistemle ilgili olarak kullanılmasının kanser riskini arttırabilmesi toplumda kullanılma sıklığı, kullanan kadınların yaşları, kullanma

süreleri, kullanılma sebebi gibi faktörlere bağlıdır. Bilimsel çalışmaların çoğunda talk pudrasının yumurtalık kanserini artırdığına dair veriler bulunmakla birlikte bu artışın toplum sağlığını etkileyecek şekilde olmadığı düşünülmektedir.” “Örneğin pudra kullanımında ABD'li kadınların %5'inin talk kullanırsa ancak yılda 211 yeni kanserin gelişmesinden sorumlu olabileceği düşünülebilir. Fakat bu verilerin güvenilir olması için en az 200 bin kadının 10 yıl süreyle takip edilip ortaya çıkan sonuçların istatistiksel olarak anlamlı olup olmadığına bakılması gerekir. Elimizde bunu gösterebilecek bir çalışma henüz yoktur. Ayrıca talk pudrasının kadınların günlük hayattaki kullanım sıklığı azalmıştır. ABD'de 1920-1940 yılları arasında doğan bireylerde talk kullanımı %11 iken 1975 ve sonrasında doğan bireylerde genital bölgede talk kullanımı %1‘e düşmüştür.” “Halk sağlığı yönünden, kadınların genital bölge bakımı için talk kullanmamaları gerektiğini söyleyebiliriz. Ancak kullanımın zaten azalmış olması nedeniyle günümüzde herhangi bir yumurtalık veya rahim içi kanser türünün sebebini talk pudrasına atfedemeyiz. Fakat özellikle uzun süreli kullanımların kadınlarda menopoz sonrasında uygun olmadığı açıktır. Burada aklımıza şu soru gelebilir: Daha önce talk pudrası kullananlarda risk artışı olduysa ne yapalım?” “Uzmanlar bu grup kadınlar için herhangi bir koruyucu cerrahi veya tarama testi önermemektedir. Bu grup kadınlar da diğer hemcinsleri gibi kanser taramalarına girmelidirler.” BEBEĞİNİZDE KULLANMAYIN! Konuşmasında uyarılarına eden Gürgan, “Yumurtalık kanserinden ayrı olarak uzmanlar talk pudrasının solunum yollarında da akciğer granuloma, pnömokonyoz, akciğer fibrozisi ve pulmoner yüksek tansiyon gibi ciddi hastalıklara yol açtığını tespit etmişlerdir. Bu nedenlerle özellikle yeni doğan çocuklarda da kullanılmaması uygun görülmektedir. Kısaca toplum sağlığı yönünden talk pudrası konusunu fazla abartmadan ancak kullanımı yönünden dikkatli olmamız gerekmektedir” demişti.

TALK VE SİLİKAT İKİLİSİNE DİKKAT! İki yıl önceki tartışmalarda talk ve silikat ikilisine dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çeken Göğüs ve Akciğer Transplant Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Erkan Yıldırım, “10-15 sene önce içinde asbest olan talk tozlarının insanlara zarar verdiği araştırmalar sonucu ortaya çıkınca artık sağlık sektöründe asbestsiz talk kullanıyoruz. Ancak talk ve silikat gibi maddeler ciddi tahriş edici ve erimeyen maddelerdir." “Yerleştiği organda yani akciğer hava keseciklerinin duvarında ve arasında ayrıca akciğer zarında bu maddelere uzun yıllar maruz kalınması sonrası kronik tahriş gerçekleşmektedir. Etkilenen bölgede harabiyet ve sonrasında aşırı ve kontrolsüz hücre çoğalması yani kanserleşmeye sebep olabilmektedir.” Bu oluşan kanserin tedavisi çok zor ve çoğu zamanda sonuçsuz kalmaktadır. Bu ölümcül durumdan korunmanın en iyi yolu talk ve silikat içeren maddelere hiçbir şekilde maruz kalmamaktır.” demişti. BEBEKLERDE TALK İÇERMEYEN KREMLER KULLANIN Konu ile ilgili bir başka açıklamada ise Deri Hastalıkları Uzmanı Dr. Erçin Özüntürk’ten gelmişti. Talk içinde barındırdığı silika ve asbestin kanser yapıcı etkisi dolayısıyla tehlike arz ettiğini belirten Özüntürk, “Baca temizleyicilerinde, asbest ile temas etmeye bağlı cilt kanserleri görülmüş ve bunlar ‘baca temizleyicilerinin yumurtalık kanseri' olarak cilt hastalıkları içerisinde yerini almıştır. Bunlar dışında talk içeren pudralarla uzun süreli deri teması suretiyle, içerisinde silika ve asbest bulunduran bu yapılar, ufak partiküllerin üreme sistemine taşınmasıyla yumurtalık kanserine, solunmasıyla da akciğer kanserine neden olurlar.” “Eskiden kullanma alışkanlığı edindiğimiz talk pudraları ile pişik önleme, bebeğin altını kuru tutma geleneğini artık tehlike arz etmeyen, talk içermeyen krem veya alt bezleri kullanarak önlem alabilmekteyiz ve almalıyız” demişti. Kaynak: Sözcü - BBC


www.biomedya.com

Temmuz - Ağustos

2018

BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ

13

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin Onay tarafından geliştirilen yapılan bilimsel çalışmayla, yenidoğanlarda genetik hastalıkların tespiti için yapılan testin sonuçlanma süresi 30 günden 3 saatte indirildi.

TÜRK BILIM ADAMINDAN GENETIK HASTALIK TESPIT SÜRESINI KISALTAN BULUŞ "Yerli ve milli test" için laboratuvar yerine sadece tarama testi cihazının takılacağı bilgisayara ihtiyaç duyuluyor. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin Onay, üniversitede edindiği 100 bine yakın genetik test tecrübesiyle üniversitenin teknoparkında kurduğu şirkette yerli ve hızlı test kitleri üzerinde çalışmalar yürütüyor. Daha önce yerli imkânlarla süper hızlı DNA temelli kişi tanımlama, kalıtsal meme kanseri, genetik tanı koymanın zor olduğu hemofili hastalığının tespitine yönelik "ilk" test kitlerini geliştiren Doç. Dr. Onay, şimdi de yenidoğan genetik taramasında da

yerli, hızlı ve ucuz bir sistemi hazırladı. Yerli ve milli imkânlarla yapılan bir test kiti ve yazılımdan oluşan sistemle, yenidoğanlarda genetik hastalıkların tespitinin yaygınlaşması sağlanarak, ölümle sonuçlanabilen birçok hastalığın tedavisi hedefleniyor. İLK ETAPTA 10 HASTALIK TARANACAK Doç. Dr. Onay, Türkiye'de yenidoğanlarda belirli hastalıkların biyokimyasal yöntemlerle tarandığını, ancak genetik tabanlı bir yenidoğan taraması olmadığını ifade ederek konuştu: "Ülkemizde yenidoğan döneminde en sık gözlenen ve bunların tedavisi de

olduğu için önlenebilecek durumda olan 10 hastalığa ait 15 geni dünyada hiç erişilmemiş bir sürede süper hızlı bir şekilde tarayacak bir sistem geliştirdik. Bu sistem genetik olduğu kadar yazılımsal taraftan da desteklenen bir süreçtir. Dünyada hiç olmadığı kadar hızlı, normalde 30 gün civarında biten bir süreci 3 saate düşürdük. 3 saat içinde bir yenidoğanın en sık gözlenen hastalıklar için hasta olup olmadığını saptayabileceğimiz bir sistem geliştirdik. Bu gelişen bir süreç olacak. Süreyi daha da kısaltacağız, 2 saatlere kadar düşecek. Hastalık sayısını da 30'a, 50'ye ulaştıracağız. Böylece sadece ülkemizde değil dünyada da rahatlıkla kullanılacak bir sistem olacak."

Doç. Dr. Onay, dünyadaki yenidoğan nüfusu düşünüldüğünde pazar payı son derece yüksek bir tıbbi uygulama geliştirdiklerini dile getirdi. Genetik testin daha önce çok uzun süren ve sadece çok özelleşmiş merkezlerde yapılabildiğini aktaran Onay, "Genetik test algoritmasını neredeyse sağlık ocaklarında bile yapılabilecek hale getiriyoruz. Bu, tıbbın ve genetiğin çehresini değiştirecek bir uygulama. Genetik tarama konusunda geliştirilen en sofistike cihazı yerli yazılım ve test kiti ile hızlandırdık ve özel laboratuvarlara ihtiyaç duymaktan çıkardık" diye konuştu. Kaynak: TRT haber

laboratuvarınızdaki çözüm ortağınız . İşletme Kimyasalları · Analitik Kimyasallar · Laboratuvar Sarf Malzemeleri ve Teçhizatları · Kalite Kontrol ve Laboratuvar Cihazları · İş Güvenliği Malzemeleri . Methenamine for Timed Burning Tablet (zamanlı yanma test tableti) Mahmutbey Mahallesi 2450. Sok. 29. Ada No:101 İSTOÇ - BAĞCILAR / İSTANBUL

0(212) 659 61 95 - 659 61 96 0(212) 659 61 97

TROFLAB Laboratuvar Ürünleri San.Ve Tic.Ltd.Şti

www.troflab.com.tr | info@troflab.com.tr


14

BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ

Temmuz - Ağustos

www.biomedya.com

2018

TAYLAND'DA MAĞARADAN KURTARILAN ÇOCUKLARDA HANGI HASTALIKLAR OLABILIR?

Tayland'da mağaradan kurtarılan 12 erkek çocuk ile antrenörleri, yeraltında bulaşıcı hastalıklara neden olan organizmalara maruz kalmış olma ihtimali nedeniyle karantinaya alındılar. Peki, bu çocuklar hangi hastalıkları taşıyor olabilir ve bu hastalıkların ciddiyeti nedir? 23 Haziran'dan beri Tayland'daki Tham Luang Mağara'sında mahsur kalan 12 çocuk ve onları çalıştıran futbol antrenörleri nihayet kurtarılıp yakındaki bir hastaneye kaldırıldı. Endişeyle onları bekleyen aileleri ise çocuklarını görmek için bir süre daha beklemek zorunda kalacaklar. Zira tümü hastanede karantina altına alınmış durumda. Çocuklar birçok teste tabi tutulurken ailelerinin dokunması ve sarılmasına izin verilmiyor. Testler sorunsuz çıksa da onlarla ilk görüşmeleri iki metre mesafeden olacak ve ailelerin koruyucu giysi giymeleri gerekecek. PEKI, DOKTORLAR NEDEN BU KADAR TEDBIR ALIYORLAR? Tham Luang Mağara kompleksini her yıl binlerce kişi ziyaret edip hayran kalsa da, mağaranın derinliklerinde nelerin yattığı pek bilinmiyor. Tropik mağaralar ölümcül enfeksiyonlara yol açabilecek mikroplar barındırabilir. Bu mağaralar kuş, yarasa, sıçan gibi birçok canlı barındırır. Bu hayvanların kuduz, marburg virüsü ve mantarla bulaşan çeşitli hastalıklar taşıma riski söz konusu. Mağaranın derinliklerine gidildikçe zehirli örümcek, kırkayak ve akreplere de rastlanır. Bu canlılar üzerindeki keneler, bazen terk edilmiş binalarda da bulaşan 'mağara ateşli

hastalığı' gibi nadir hastalıklar taşır. Mağarada ayrıca su ve nem kaynaklı sorunlar da vardır. Kireçtaşından oluşan mağaralar sürekli olarak yer üstünden nem alır. Mağaranın ilk oluşumu da bu şekilde olmuştur zaten: Çatlaklardan sızan su damlaya damlaya kayayı eritip oyuk açar. Mağaradaki bu sulu ortam havasızlıkla birleşince bazı yerlerde nem oranının neredeyse yüzde 100'e çıkmasına neden olur. MIKROP VE PARAZIT Yarasaların yaşadığı mağaradaki hava hastalık taşıyan mantarla doludur. Mağaranın su, çamur ve hayvan pisliğiyle dolu tabanı ise bakteri ve parazitler için bulunmaz bir ortam yaratır. Bütün bunlara ek olarak mağaranın karanlık olmasının yarattığı tehlikeler vardır. Öyle karanlıktır ki burada yaşayan birçok canlı görme duyusuna ihtiyaç duymayacak şekilde evrilmiştir. Bazen astronotlar uzay yolculuğuna çıkmadan önce dengesizliğe uyum sağlamak için bir süre karanlık mağaralarda eğitime tabi tutulurlar. Mağarada tümüyle karanlıkta olmak, yürümeye çalışırken pürüzlü yüzeylerde yaralanma riskini ve buna bağlı enfeksiyon riskini artırır. Bunlardan biri, bir mantar enfeksiyonu olan histoplazmozdur. Bu mantar nemli ortamdaki kuş ve yarasa pisliğinde bulunur. Aylar boyu kullanılması gereken mantar ilaçları ile tedavi edilebilen bu enfeksiyon,

bulaştığı 20 çocuktan birinin, yetişkinlerin ise yüzde 8'inin ölümüyle sonuçlanır. Bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde daha büyük risk oluşturur. YARASA DIŞKISI Histoplazmoz yarasa dışkısından çok kolay kapılabilen bir enfeksiyondur. Mağaralarda bulunan bir diğer mikrop da helezon şeklindeki Leptospira adlı bakteridir. Sıçan gibi kemirgen hayvanların idrar ve tükürük gibi vücut sıvılarıyla yayılır. Bu sıvılarla kirlenmiş sularda yaşayan bu bakteri, derideki ufak bir kesikten, ağız, burun, göz ve hatta akciğerlerden vücuda girebilir. Bu bakteri Weil hastalığına yol açar. Grip belirtileriyle başlayan bu hastalık, yüzde 5-15 vakada iç kanama ve organ yetmezliğine kadar götürebilir. Bu bakteri mağaralara giren insanları etkiler. 2005'te Malezyalı bir adam mağaraya girdiği için antibiyotik almasına rağmen bu hastalığa yakalanmıştı. TEHLIKELI HASTALIK Fakat Taylandlı çocukların karşı karşıya olduğu en büyük hastalık riskinin melioidoz olduğu söyleniyor. Tropik bölgelerde görülen bu hastalık yılda 165 bin kişiyi etkiliyor ve bunların yarısı ölümle sonuçlanıyor. Toprakta bulunan bir bakterinin yol açtığı bu hastalık pirinç tarımı gibi sıradan bir yoldan

edinilebilir. Birçok mikrobik enfeksiyonların belirtisi olan öksürük ve ateş gibi semptomlarla ortaya çıktığı için teşhisi güç olabilir. Ayrıca bu bakteri birçok antibiyotiğe karşı güçlü bir bağışıklık geliştirdi. Taylandlı çocukların kan tahlilleri ile hangi mikroplara maruz kaldıkları tespit edilebilecek. Ancak enfeksiyon varsa bile henüz belirtileri ortaya çıkmamış olabilir. Zira kuluçka dönemi 21 günü bulabiliyor. Fakat enfeksiyon bulunması halinde bile tedavisi mümkün. Melioidoz tedavisinde hızlı davranmak büyük önem taşıyor. Ancak çocuklar hala mağarada iken tedbir olarak antibiyotik tedavisine başlanmıştı. TEDBIRLI OLMAK Mağaralarda keşif yapmayı planlayanlar basit önlemlerle riskleri asgariye indirebilir. Yarasa ve kemirgen dışkısıyla teması önlemek için lastik çizmeler giyilebilir. Çıkarken soyunup hem vücudu hem de çizmeleri temiz sudan geçirmek yararlı olur, fakat tüm mağaraları hastalık yuvası olarak da görmemek gerekir. Risk derecesi mağaranın yerine ve içinde yaşayan canlılara bağlıdır. Uzmanlar birçok mağaranın yeryüzündeki en temiz ortamlar olduğunu, ancak Taylandlı çocukların mahsur kaldığı mağara tropik bölgede olduğu ve su baskınına uğradığı için birçok hastalığı barındırabileceğini belirtiyorlar. Kaynak: BBC


www.biomedya.com

Temmuz - Ağustos

2018

BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ

15

VÜCUDUMUZUN YARISI BAKTERILERDEN OLUŞUYOR Bilim insanları yıllar boyunca vücudumuzun kendi hücrelerimizin 10 katı kadar bakteri barındırdığını tahmin ediyordu, ancak son hesaplar daha farklı bir sonuç verdi. İsrail ve Kanadalı araştırma ekibinin 2016'da yaptığı yeni hesaplara göre, vücudumuzda yaklaşık olarak kendi hücrelerimiz kadar bakteri bulunuyor. Bakterilerin çoğu kalın bağırsakta yer alıyor. Emar taramalarında elde edilen bilgilere dayanarak ortalama bir insanın bağırsak hacmi hesaplanıyor. Bir gram dışkıda 90 milyar bakteri bulunduğundan yola çıkarak vücuttaki toplam bakteri sayısının 38 trilyon civarında olduğu tespit ediliyor. Ortalama bir vücuttaki toplam insan hücresi sayısı ise 30 trilyon. BAKTERIYLE ZAYIFLAMAK MÜMKÜN MÜ? Bilim insanları bazı mikropları açlığı bastıracak moleküller üretecek

şekilde programladı. Böylece suya eklenmiş bakteri ile kilo vermek kolaylaşabilir. İngiltere'de nüfusun yarısından fazlası kilolu veya obez kategorisinde yer alıyor. Özellikle Amerika’da nüfusun %60’tan fazlası obez olduğu düşünülünce… Birçok kişi hızlı kilo vermek için yağ yakıcı haplar alıyor. Ancak bunların işe yaraması için düzenli ve sürekli alınması gerektiği gibi işe yarayıp yaramadığına dair kesin sonuçlara ulaşılmış değil. Bunun üzerine araştırmacılar, bir probiyotik bakteri türünün genleri üzerinde oynayarak NAPE adlı molekülleri üretmeleri sağlandı. Vücut bu molekülleri hızla açlık hissini bastıran NAE moleküllerine dönüştürüyor. Sekiz hafta boyunca bu bakteriler suya karıştırılmış halde farelere verildiğinde, sadece su verilen farelere göre zayıfladıkları ve glikoz metabolizmalarının iyileştiği görüldü. Araştırmacılar, bu bakterilerin, aylar boyunca bağırsaklarda yaşadığı için

düzenli olarak açlık bastırıcı bir işlev gördüğünü söylüyor. Fakat araştırmacılar insanlar üzerinde denemelere başlamadan önce bu bakterinin genlerinde bazı değişiklikler yaparak ihtiyacı olmayan insanlara kolay bulaşmasını önlemeye çalışıyor. GÖZLE GÖRÜLEBILECEK KADAR BÜYÜK BAKTERI VAR MI? Çoğu bakteri mikroskop olmadan görülemeyecek kadar küçüktür, ama 1999'da Namibya kıyılarında araştırma yapan bilim insanları, Thiomargarita namibiensis (Namibya'nın sülfür incisi) adlı bir bakteri keşfetti. Bu bakteri türünün bir tek hücresi 0,75 milimetre büyüklükte. Diğer bakterilere kıyasla bu kadar büyük olması hidrojen sülfat gazıyla balon gibi şişmesinden kaynaklanıyor. Kaynak: BBC


Mikroskopinin renkli dĂźnyasÄą AradÄąÄ&#x;ÄąnÄąz boyama çÜzĂźmlerini bu uygulamada bulun

Merck uygulamalarÄą ile araĹ&#x;tÄąrmalarÄąnÄązÄą geliĹ&#x;tirin. Tabletler ve Web sĂźrĂźmĂź için Ăźcretsiz uygulamayÄą WEB VERSION

Microscopy


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.