29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Kutlu Olsun
Aylık Kültür ve Sanat Dergisi
Ekim 2018 Yıl:2 Sayı:17
Monthly Culture and Art Magazine
October 2018 Year:2 Issue:17
Ekim 2018
KÜNYE BirkitapbindosT
BirKitapBinDost Aylık Kültür ve Sanat Dergisi Ekim 2018 Yıl:2 Sayı: 17 Genel Yayın Yönetmeni (Editor in Chief) İlhan Özdemir
Yurtdışı Temsilcileri Overseas Representatives Kosova Temsilcisi (Representative in Kosovo) Agim Krasniqi
Edebiyat Yönetmenleri (Literary Directors) Muzaffer Özkan Gürcan Köftecioğlu
Hindistan Temsilcisi (Representative of India) Tvg. Menon Meksika Temsilcisi (Representative of Mexico) Ana Maria Gonzalez Estrada
Kültür ve Sanat Yönetmenleri (Culture and Art Directors) Emel Üstündağ Yasemin Bayındır Sema Tokatlı Mehmet Saim Bilge Agim Krasniqi
Azerbaycan Temsilcisi (Representative of Azerbaijan)
Soltan Soltanlı Brezilya Temsilcisi (Representative of Brasil) Cival Einstein Cezayir Temsilcisi (Representative of Algeria) Youcef Aimeur
İdari İşler (Administrative Directors) Aziz Dur Doğan Bayındır
Mısır Temsilcisi (Representative of Egpyt) Fawzy Morsy
Hakkımızda ve Yayın İlkeleri ilk iki sayımızda yayınlanmıştır.
Makedonya Temsilcisi (Representative of Macedonia)
İletişim (Contact)
Özbekistan Temsilcisi (Representative of Uzbekistan)
Keti Radevska Makhmud Eshonkulov
birkitapbindost@gmail.com
Kolombiya Temsilcisi (Representative of Colombia)
Gina Gonzalez Torres
Tüm içeriğin hakları saklıdır.
Norveç Temsilcisi (Representative of Norway) Fadi Abou Hassan
İzinsiz Kullanılamaz (All contents are reserved. It can not be used without permission.) @2017 2
Ekim 2018
EDĠTÖRDEN BirkitapbindosT
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN... Bu ayın sonunda; 29 Ekim günü, Atatürk’ün Türk Gençliğine emanet ettiği Cumhuriyetimizin 95 yılını büyük bir çoşku ile kutlayacağız. Bu bayramı unutturmaya çalışanlara, ne oldukları belli olmayan bu insancıklara(!), hatta bu insan müsveddelerine inat, göğsümüzü gere gere, İzmir Marşını söyleye söyleye döküleceğiz caddelere ve meydanlara... . . . 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı... Bildiğiniz gibi bu ülke Mustafa Kemal Atatürk yönetiminde, dünyanın emperyal işgalcilerine karşı üç yıl süren bir Kurtuluş Savaşı sonrası bağımsızlığını kazandı. Daha sonra da hilafet ve saltanatı kaldırarak Cumhuriyet yönetimine geçti. Ne yazık ki aradan geçen bunca zamandan sonra bu ülkede cumhur ve Cumhuriyet ile arası olmayan zavallılar türedi... İşte bu zavallılar hep kavgalı ve hep sorunlu oldular Cumhuriyet ve onun kuruluş felsefesi ile... Ne bu ülkenin sınırları içindeki topraklar, ne de 29 Ekim’de kutlayacağımız Cumhuriyet bayramı bize bir başkası tarafından verilmedi... Bizler bunun kıymetini ve anlamını biliyoruz ama bu zavallıların içinde büyüdükleri biad kültürü ve olaylara tek açıdan bakan dünya görüşleriyle bunu anlayabilmeleri biraz zor. Dilerim anlayacakları gün çok uzakta değildir ve o gün çok geç olmaz onlar için... Cumhuriyetin ve bu güzel bayramın değerini ve anlamını bilen herkesin bayramını kutluyorum. Nice nice 29 Ekim Cumhuriyet bayramlarına... . . . Sevgili Emel Üstündağ, her zaman olduğu gibi bu ayda dergi kapağı için çok güzel sulu boya bir resim yaptı. Bu güzel resim için Emel Üstündağ’a ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Gönlüne ve fırçasına sağlık. BirkitapbindosT Dergisinin Ekim ayı sayısına emeği geçen ve dergiye katkıda bulunan tüm dost ve arkadaşlara çok teşekkürler. İyi ki varlar ve iyi ki bizimle birlikteler...
Önümüzdeki ay, Kasım ayı sayısında görüşmek üzere... Sevgilerimle... 3
Ekim 2018
ĠÇĠNDEKĠLER BirkitapbindosT
6 Nihal Rende/Fotoğraf 7 Saeed Mohammadzadeh/Fotoğraf 8 Mehmet Saim Bilge/Karikatür 9 Agim Krasniqi/Karikatür
BİR DOST (Sayfa 10)
10 KETI RADEVSKA / BİR DOST 12 Hülya Özveren/Resim 13 Aneta Hasani/Resim 14 Muzaffer Özkan/Öykü 17 Hidayet Yılmaz/Şiir 18 Makhmudjon Eshonkulov/Karikatür 19 Ahmed Samir Farid/Karikatür
20 İLHAN ÖZDEMİR/
BİR İNSAN (Sayfa 20)
BİR İNSAN-VEYSEL DUMAN
26 Cemal Tunceri /Karikatür 27 Ana Marİa Gonzalez Estrada/Karikatür 28 Ayten Köse/Resim 29 Oleksiy Kustovsky/Resim 30 Gürcan Köftecioğlu/Öykü 34 Hülya Bozkurt /Resim 35 Gina Gonzalez Torres /Resim
36 UĞUR PAMUK/KARİKATÜR 37 Cival Einstein/Karikatür 38 Emel Üstündağ/Bir Tat-Höşmerim 40 Burhan Ersan/Rengi-Su 41 Peiman Mirzaei/Karikatür
4
KARİKATÜR (Sayfa 36)
October 2018
CONTENTS BirkitapbindosT
42 SEMA TOKATLI/ MUTLULUK KÖŞESİ
MUTLULUK KÖŞESİ (Sayfa 42)
44 Güniz A.Küçükoğlu/Resim 45 Soltan Soltanlı/Resim 46 Yasemin Bayındır/Bir Rota-Nemrut Dağı 48 Emel Üstündağ/Ebru 49 Youcef Aimeur/Karikatür 50 Lavinya Öz/Deneme 52 Fawzy Morsy/Karikatür 53 Mary Zins/Karikatür
54 DİNA A.GAWAD SHOSHA/
KARİKATÜR (Sayfa 54)
KARİKATÜR
55 Fadi Abou Hassan/Karikatür 56 Sema Tokatlı/Bir Hayat– Nikola Tesla 58 Firuz Kutal/Karikatür 59 Tvg Menon/Karikatür 60 Gürcan Köftecioğlu/Bir YönetmenZeki Demirkubuz 62 Hatice Aydın/Fotoğraf
63 Bardhyl Spahiu/Fotoğraf
64 MUZAFFER ÖZKAN/
BİR KİTAP (Sayfa 64)
BİR KİTAP–İNSAN OLMAK
66 Füsun Yaman/Çini 67 Lavinya Öz/Kitap Tanıtım
Ön Kapak Resim: Emel Üstündağ Arka Kapak Resim: Keziban Yıldırım 5
Ekim 2018
FOTOĞRAF BirkitapbindosT
Nihal Rende Ġstanbul
6
October 2018
PHOTOGRAPH BirKitapBinDost
Saeid Mohammadzadeh Ä ran (Iran)
7
Ekim 2018
KARĠKATÜR BirkitapbindosT
Mehmet Saim Bilge Ankara (Türkiye)
8
October 2018
CARTOON BirkitapbindosT
Agim Krasniqi Kosova (Kosovo)
9
Ekim 2018
BĠR DOST BirkitapbindosT
KETI RADEVSKA MAKEDONYA
Keti Radevska 03.07.1973 tarihinde, Makedonya'nın Bitola şehrinin Bukovo köyünde doğdu. Yaklaşık yirmi yıldır sanat ile uğraşıyor. Resim ile birlikte karikatürde çiziyor. Makedonya’da ve dünyada çok sayıda festivale katıldı. Ürünleri Ego, Vicoteka, Osten ve oters gibi pek çok yerel gazetede yayınlanıyor. Çeşitli ödül ve sertifikalar aldı. Ödülleri: Vevcani (Makedonya) Pijanec Delcevo (Makedonya) Özel Ödül (Çin) Mayıs 2017’de bir karikatürü ile, Bitola Kentinde yerel bir gazeteden, Bitolski Vesnik ödülü. Nisan 2018’de Bir Kitap Bin Dost (İstanbulTürkye) Mansiyon ödülü Sertifikaları: Üsküp Makedonya, Bulgaristan, Romanya 'dan... 2005’de Bitola Makedonya’da ilk karikatür sergisini açtı. 2010 yılında da yine Bitola Makedonya’da karikatür sergisini açtı.
10
Keti Radevska was born on 03.07.1973 in the village of Bukovo, Bitola, Macedonia. He has been dealing with art for about twenty years. It draws in cartoon with the picture. He has participated in numerous festivals in Macedonia and the world. Its products are published in many local newspapers such as Ego, Vicoteka, Osten and oters. He received various awards and certifications. Awards: Vevcani (Macedonia) Pijanec Delcevo (Macedonia) Special Award (China) Bitolski Vesnik prize from a local newspaper in Bitola City with a cartoon in May 2017. Bir Kitap Bin Dost (Istanbul-Türkiye) Honorable Mention in April 2018 Certifications: Skopje is from Macedonia, Bulgaria, Romania ... In 2005, Bitola opened its first cartoon exhibition in Macedonia. In 2010, Bitola also opened a cartoon exhibition in Macedonia.
October 2018
FRIEND OF THE MONTH BirkitapbindosT Keti Radevska (Macedonia)
11
Ekim 2018
RESĠM BirkitapbindosT
Hülya Özveren Ġstanbul
12
October 2018
PAINTING BirkitapbindosT
Aneta Hasani Kosova (Kosovo)
13
Ekim 2018
ÖYKÜ BirkitapbindosT
Muzaffer Özkan Ankara
SESSĠZ GECELER
Bu gece de uyku tutmamıştı. Yavaşça yataktan kalktı, geceliğinin üzerine bir hırka alarak sessiz adımlarla salona doğru yürümeye başladı. Eşini ve kızını uyandırmamaya azami gayret gösteriyordu. Bu nedenle ışıkları yakmamış, adeta uyurgezer gibi el yordamıyla ilerlemeye çalışıyordu. Neyse ki her şeyin nerde olduğunu yılların birikimiyle biliyor, zifiri karanlıkta da olsa salonun yolunu buluyordu.
bozdular. Onların bu gürültüsünden dört beş tane sokak kedisi kaçışarak gizlenecek yer aradılar. Sokağın sessizliği bozulmuş, birden hareketlenmişti. Sokak lambasının cılız ışığında kedilerin bütün hareketleri net olmasa da seçilebiliyordu. Yerinden kalktı ve mutfağa doğru gitti. İkinci çekmeceden cezveyi, üst raftan da kahve kutusunu alarak kendisine bir kahve hazırlamaya başladı. Tüm mutfağı mis gibi bir türk kahvesi kokusu kaplamıştı. İnşallah kızı ve kocası bu kokuyu hissedip uyanmazlar diye içinden geçirdi. Zira bütün işlerini sessizce yapmaya gayret ediyordu. Ancak yine de geceleri sık sık salonda veya mutfakta onlarla karşılaşıyordu. Belli ki onların da uyku düzenleri bozuktu.
Salonun yola bakan büyük penceresinin yanındaki büyük berjer koltuğa oturdu. Sehpanın üzerindeki paketten bir sigara çıkardı ve yakarak derin bir nefes çekti. Bu merete de yeniden yine başladım diye düşündü. Halbuki ne güzel bırakmıştım diye iç geçirdi. Sokak tenhaydı, her yere derin bir sessizlik hakimdi. Yaz bitmiş, mevsim sonbahara evrilmişti. Yağmurlar başlamış, havalar artık serinlemişti. Karşı köşedeki çöp konteynerinde bir kedi ile iri bir köpek bir anda gecenin sessizliğini
Kahvesini alıp salondaki koltuğa oturduğunda bir sigara daha yaktı ve sırtını geriye doğru yasladı. Son birkaç yıldır yaşadıkları bir sinema şeridi gibi gözlerinin önünden akmaya başladı. Her şey ne 14
Ekim 2018
ÖYKÜ BirkitapbindosT
kadar da güzel başlamıştı. Tek evlatları olan kızı eczacılığı bitirmiş ve kendi eczanesini açmak istiyordu. Ancak bu iş için yeterli sermayeleri yoktu. Kredi çekmek istemişler, ancak bankalar yeterli krediyi vermemişlerdi. Sonunda babasını ikna etmişler, onun emekli ikramiyesinin üzerine biraz da kredi ve borçla eczaneyi açmışlardı. Kızı mutluydu. İşleri de iyi gitmiş, iki yıl içinde bütün borçları ödemişlerdi. Babası da zaman zaman kızına yardım ediyordu. Özellikle kamu kurumlarının reçetelerini babası takip eder olmuştu.
kararları kendileri verdiler.
Geçen yıl kızları pat diye ben evlenmeye karar verdim dediğinde ne diyeceklerini bilememişlerdi. Çocuğu ve ailesini tanımıyorlardı. İçlerinde merak, bir o kadar da tedirginlik vardı. Açıkçası kızlarına da bu konuda tam bir güvenleri yoktu. Kızlarının okul döneminde bazı flörtleri olmuş, okuldan sonra da ciddi olmayan arkadaşlıkları olduğunu biliyordu. Ancak bunların gelip geçici olduğunu görmüştü. En azından ciddi bir ilişki yaşamaya başladığında kendisine bilgi vereceğini, arkadaşını eve davet edip ailesiyle tanıştırmasını bekliyordu. Ancak bunların hiç biri olmadı. Bütün
Tan yeri ağarmış, artık şafak sökmek üzereydi. Sokakta göze çarpan bir hareketlenme başlamıştı. İşlerine erken başlayanlar veya işyeri uzak olanlar yola dökülmeye başlamış, sokak adeta canlanmıştı. Köşedeki market açılmış, genç bir delikanlı marketin önünü süpürmüş, şimdi de gelen kamyonetteki meyve ve sebzeleri manav reyonuna dizmek için uğraşıyordu. Bastonlarına yaslanarak aşağıya doğru yürüyen üç ihtiyar belli ki cami cemaatindendi ve sabah namazından geliyorlardı.
Geçen yılın eylül ayında lüks bir otelin lobisinde yapılan düğüne adeta figüran gibi katıldılar. Gelinlik, düğün hazırlığı, alışveriş dahil her şeyi kendileri planlayıp organize etmişlerdi. Buna açıkçası alınmışlar, birkaç defa da kızına söylemiş, ancak herhangi bir sonuç alamamışlardı. Kızını kırmamak ve arayı bozmamak için dilinin ucuna gelse de yutkunuyor, herhangi bir şey söylemiyor, içine atıyordu. Sesini kesmiş, uyar rolünü benimsemişti.
15
Ekim 2018
ÖYKÜ BirkitapbindosT
Kül tablasına baktığında ağzına kadar dolu olduğunu farketti. Sigara paketi de yarıya inmişti. Bu gece da uykusuz sabahı etmiş, hiç istemediği halde yine de çok sigara içmişti. Yerinden kalkıp kül tablasını boşalttı ve çay suyu koydu. Kahvaltılıkları dolaptan çıkarıp mutfak masasına yerleştirdi. Duvardaki saate baktı, bir saate kadar eşi ve kızı uyanır diye düşündü. Salona giderek pencereleri açtı, sigara dumanı tüm salonun içini kaplamış havası bozulmuştu. İçeri dolan temiz ve serin hava ile biraz ürperir gibi oldu. Bu kızına da akıl sır ermiyordu. Evlenen insanın birtakım sorumlulukları olur, hayatına ve yaşantısına bir çeki düzen verir diye düşünüyordu. Oysa kızı hâlâ bekar arkadaşlarına takılıyor, yetmezmiş gibi bazı geceler onlarda kalıyordu. Hatta bir defasında onlarla birlikte bir haftalık bir İspanya turuna katılmış, bu seyahat eşiyle aralarının açılmasına neden olmuştu. Bir ay kadar önce de küçük bir valizle çıkıp gelerek adeta damdan düşer gibi biz ayrılmaya kara verdik demiş ve evdeki eski odasına tekrar yerleşmişti. Ne diyeceklerini, ne yapacaklarını bilememişler, çaresiz kızının hiç de tasvip etmedikleri tavrını izler olmuşlardı. Kızı bu konuda çok rahat bir tavır içindeydi. İnsanlar evlendiği gibi ayrılabilirler de düşüncesindeydi. Kısık bir sesle bu gençleri de an-
lamak mümkün değil diye söylendi. Eşyalardan vazgeçtim, giyeceklerini dahi gidip getirmemiş, ihtiyaç duydukça yeni giysiler almaya başlamıştı. Bir defasında dayanamamış, “Kızım ne olacak sizin bu durumunuz?” diye sorduğunda, “Anne bir yıl dolmadan boşanma olmuyor, yılın dolmasını bekliyoruz,” cevabını almıştı. Zaman zaman kızının damadıyla telefonla konuştuğunu görmüş, belki tekrar birleşirler ümidini de henüz yitirmemişti. Ancak kızında bu yönde bir belirti yoktu. Üzüntüsünden uykuları kaçıyor, bu durumdan herhande en çok ben tedirgin oluyorum diyerek hayıflanıyordu. Mutfağa doğru yöneldi ve demlediği çaydan ince belli bardağına doldurdu. Bir yandan çayını yudumlarken bie yandan da omlet yapmaya koyuldu. Sonsöz; az sonra kızı uyanmış, mutfağa gelerek annesinin boynuna sarılmış ve yanağına bir öpücük kondurarak, “Günaydın anneciğim yine döktürmüşsün, mutfak mis gibi sucuklu omlet kokuyor,” diyerek lavaboya yönelmişti. Aynı dakikalarda yatak odasında da eşinin homurtuları yükseliyordu. Beş dakika sonra herkes mutfakta iştahla kahvaltı yapıyordu. Her şeye rağmen hayat devam ediyordu. Tekrar görüşmek üzere, kalın sağlıcakla… 16
Ekim 2018
ġĠĠR BirkitapbindosT
Hidayet Yılmaz Emekli Eğitim Müfettişi Gölköy Köy Enstitüsü 1949 Mezunu
Karabük
KÖY ENSTĠTÜLERĠNE AĞIT Eyvah, yok artık köy enstitüleri, yıkıldı
Dağ hayvanları bile duymuş, yasa geldiler.
Vatanımda sahipsiz yirmi bir mezar
Sordular: "Nerede kadın, erkek köylüler?"
kaldı…
Köylüler için kurulmuştu Köy Enstitüleri,
Ben ağlarım, yanarım siz de gelin hepiniz, Karanlıklara ışıklar saçardı her biri. Karalar giyin Gölköy, Cilavuz, Aksu, İvriz.
Anadolu bozkırlarında yirmi bir kardeş,
Hasanoğlan, Çifteler, Ortaklar, Kepirtepe, Köylerin yıllarca beklediği bir güneş… Dicle, Akpınar, Ercis, Akçadağ, Savaştepe. Nerede İsmet Paşa, nerede Tonguç Baba? Pulur, Pamukpınar, Beşikdüzü, Pazarören, Dava arkadaşları bir daha çıkın yola… Düziçi, Arifiye, Kızılçullu ve Gönen.
Çekin al bayrakları Köy Enstitülerine,
Nerdesiniz Köy Enstitülerini kuranlar?
Güneş doğsun ufuktan ülkemin köylerine.
Yurduma bir baştan bir başa kucak
Düğün, bayram kurulsun vatanımda
açanlar?
yeniden,
Eserinize bir bakın, harabe oldu…
Halay çekip coşalım, sevinelim hep
Köy Enstitüleri kalmadı virane oldu.
birden… 17
October 2018
CARTOON BirkitapbindosT
Makhmud Eshonkulov Özbekistan (Uzbekistan)
18
October 2018
CARTOON BirkitapbindosT
Ahmed Samir Farid Mısır (Egpyt)
19
Ekim 2018
BĠR ĠNSAN BirkitapbindosT
İlhan Özdemir İstanbul
VEYSEL DUMAN "Bir İnsan" köşesinin bu ayki konuğu, Kaptan Pilot ve Uçuş Öğretmeni Veysel Duman. Sevgili Veysel ile Antalya'nın sıcak ve güneşli bir Eylül gününde, bir otelin lobisinde birlikteyiz. Bu söyleşiyi fotoğraflamak için ortak dostumuz sevgili Ergün (Yılmaz) da bizimle birlikte. Bugün ile ilgili çekmiş olduğu güzel fotoğraflar için sevgili Ergün'e de çok teşekkürler… Sevgili Veysel, bugünlerde çok yoğun bir uçuĢ programın olduğunu biliyorum. Bir önceki sabah Ġstanbul'dan geldin. Dün gece geç saatlerde Moskova'ya uçtun, sabaha karĢı tekrar buraya döndün ve bu öğleden sonra da bizimle birliktesin. Yarın sabah erken saatlerde Ġstanbul'a ve oradan yarın akĢamda Malta'ya gidip, geri döneceksin. Bu yoğun çalıĢma temposu arasında bize de zaman ayırdığın için önce sana çok teĢekkür ediyorum. Evet sevgili Veysel, Ģimdi sıra geldi seni tanımaya. Bize biraz kendinden söz eder misin? - Ben Veysel Duman, adımı soyadımı sen söyledin zaten... 1956 Artvin, Yusufeli doğumluyum. İlkokulu Artvin'de okudum. Daha sonra İstanbul'a göç ettik. İstanbul'da Ortaokul ve daha sonra da Kuleli Askeri Lisesi. Sonra Kara Harp Okulu… Kara Harp Okulundan sonraki siyasi gelişmeler 20
sonrasında üsteğmenken ordu ile ilişiğim kesildi. Daha sonra Silahlı Kuvvetlerde aldığım pilotaj eğitimi sayesinde bugüne kadar çeşitli sivil havacılık sektörlerinde çalıştım. Bugünde Türk Hava Yollarında aktif uçucu olarak hayatımı devam ettiriyorum. Evliyim ve iki tane oğlum var, onlarda kocaman maşallah. Bu kadar herhalde… Başkaca da ilave bir sorun olursa cevap vermeye çalışırım İlhan…
Ekim 2018
BĠR ĠNSAN BirkitapbindosT Ġnsanlar neden pilot olurlar? Veya gençler neden pilot olmayı seçsinler? Pilot olmayı isteyenler için neler söyleyebilirsin?
CB=Cumulonimbus olarak adlandırılan bir bulut formunun havacılık terminolojisinde kısaltılmış adı. Bu bulut formu uçuş esnasında eğer içine girilirse uçağı ve pilotu - Bunun değişik nedenleri var. Bizim dönemimizde pilotluk en çok strese sokabilen hava hadiselerini içinde oluşturup ulaşılamaz bir meslekti. Herkes için cazibe merkeziydi, havabarındırır. Bu olayların tümüne Oraj denir, ama genelde da uçan bir makinenin sürücüsü olmak, pilotu olmak, özgür uçmak, ayrıcalıklı olmak için pilot olmak isteniyordu. O zaman Oraj şiddetli Turbulance olarak bilinir. Oysa CB içinde şidpara çok önemli değildi yani uçmak ve ayrıcalıklı olmak daha detli hava akımlarıyla birlikte şiddetli yağış (dolu veya yağmur) tunderstorm (şimşek) windshere ve hatta mikroönemliydi. Ama şimdi öyle değil, şimdi ticari bir meslek olarak, ticari pilotluk olarak düşününce… Biraz ayrıcalığı olması- birst(küçük yarıçaplı fakat güçlü hava patlamaları) olabina rağmen parasal olarak daha cazip ve ön planda olmaya lir. Genelde bahar ve yaz aylarında aktif olur. Ekvatoral başladı. Şimdi bunu biraz daha parasal olarak düşünebiliriz. bölgelerde bulutun tavanının 50bin feetlere (neredeyse Bu yüzden pilot olmak istiyorlar diyebiliriz. Stratosfere) dayandığı ve 100nm kadar uzadığı görülmüştür. Modern glass Cockpitlerde bulunan hava radarlarıyla UçuĢ esnasında yaĢadığın kötü bir olay? tespit edilirler. Eğer başka bir bulut formunun içinde saklı Bir keresinde Fransa üzerinde uçuyorduk, otuz dokuz bin değilse (emboded CB) gözlede tanımlanabilir. Şekli defitteydik galiba. Lil (Lille) diye bir şehri var, Baltık denizi kıyısında, İngiltere tarafına bakan. Cezayir’den kalktık oraya gidi- mirci örsüne benzer ve sürekli şimsek ürettiği için hemen yoruz. Uçakta dolu ağzına kadar. Orly civarındayız, demek ki dikkat çeker. Hiç bir nedenle içine girilmemesi tavsiye bayağı etkilemiş çünkü iyi hatırlıyorum, weder radar bir anda edilir. Ya etrafından dolaşılmalı yada üstünden aşılmalıecho göstermeye başladı. Şöyle bir baktık echoya, bütün ek- dır. Eğer geçit vermiyorsa geri dönülmesi uygundur. Eğer ran majino hattı gibi tamamen CB ve Oraj dolu. First Office meydan üstündeyse iniş ve kalkışlar geciktirilir. Anormal ekranına baktık o da aynı. Yandaki pilotla göz göze geldik, ne güçlü değilse CB nin bireysel ömrü 30-45 dakika arasıdır. yapalım dedim? Marjımız var mı? Var. Geri dönemeyiz, geri dönmek mümkün değil çünkü bizim her şeyimiz sınırlı, yakıtımız, vs.miz... Tırmanalım dedik ve başladık tırmanmaya. Çıkabileceğimiz son irtifaya, kırk bir bin fite çıktık. Kırk bir bin fit benim uçağın çıkabileceği son irtifa ve çıktık. Çıkmamızla birlikte orajın içine girdik ve oraj bizi öyle bir silkeledi ki, 200-300 fit aşağıya tekrar düştük. Arkadan, uçağın içinden gelen bağırış ve çığırışlar müthişti. Bizim için çok önemli değildi çünkü hep yaptığımız manevralardan bir tanesiydi ama bu olayı hiç unutamıyorum. Tabi daha sonra normal uçuşumuza devam ettik.
Hep uçaklardan ve uçuĢtan bahsettik. ġimdi biraz da çocukluğunu konuĢalım. Çocukken ne olmak isterdin? Genellikle çocuklar doktor olmak isterler ve bu soru mutlaka sana da sorulmuĢtur. O zamanlar pilot olmak hiç aklından geçmiĢ miydi? Veya pilot olmayı istemiĢ miydin? 21
Ekim 2018
BĠR ĠNSAN BirkitapbindosT
o furyayı kaçırdım ve gitmedim. Biliyorsun bazı arkadaşlar gittiler, bir kısmı pilot oldu, bir kısmı olamadı, bazıları geri döndü, pilot olanlardan bir kısmı şehit oldu biliyorsun. Geldik Kara Harp Okulu’na ve orada dört yıl beraberce okuduk, orada da Jandarma olacaktık, olamadık ve Piyade olduk. Neyse bazı sıkıntılarımız olsa da yine halimizden memnunduk. Oradan birliklere gittik, birliklerde de hepimiz gibi bende çok çalışan birisiydim. Her ne kadar sosyalist ve demokrat düşüncelerim vardı ama görevimi sonuna kadar yapıyordum. Er Eğitim Birliğindeydim, beş yüz tane askerim vardı yanımda, koşularda bazen koşamayan askerler vardı onların tüfeklerini de alırdım ve iki-üç tane tüfekle birlikte koşardım. Teğmenliğimizin son senesinde pilotaj eğitimi ile ilgili müracaat formu geliyorBu konuda, bu soruda oldukça ilginç!.. Bu konuda konuşacak du biliyorsun. Ben hiç ilgilenmediğim için, form orada durubayağı şey var aslında. Pilot olmayı hiç aklımdan geçirmedim. yordu. Hiç unutmuyorum İsmail Kabakçı isimli, yan bölük koBen asker olmak istiyordum, askerlik bizim dönemimizde çok mutanı bir yüzbaşı vardı. Bende orada teğmenim. Beni çağırdı baskındı, asker olmak, subay olmak, vs. Hani ana rahmine bir gün, “Ulan eşşekoğlu eşşek, pilotaj eğitimi için hakkınız düşmek ve orada döllenmek bir tesadüfse, bunun da bir tesa- gelmiş niye müracaat etmiyorsun? Si.... git, müracaat et, gödüf olduğunu düşünüyorum. Artvin’den İstanbul’a geldik, or- züm görmesin” seni burada dedi. Bende gittim müracaat taokulu bitirdim ve ne yapacağız diye düşünürken tesadüfen ettim. Tabi bunların hepsi tesadüf, uçuş okuluna gittim, orada Askeri Lise sınavları olduğunu öğrendik. Bu bir tesadüftü çün- da bir sürü elemeler vardı. Önce sağlıkta elemeler vardı ve bir kü anne veya babamın beni yönlendirecek hali yoktu zaten. sürü kişi elendi sağlık nedeniyle. Yirmi bir kişilik gruplar halinBilirsin o zamanlar ortaokul bitirme sınavlarımız vardı. Tesade gidiliyordu sağlık kontrolüne ve oradan ya üç veya dört kişi düfen son 15 günde öğrendim ve kendi kendime gittim müra- pilotaja elverişli çıkıyordu. Bu üç veya dört kişiden de bir kişi caat ettim. Askerlik şubesindendi galiba, gittik form bulduk, pilotaj eğitimine gidiyordu. Böyle garip bir eleme sonucunda onları doldurduk birkaç kafadar ve müracaat ettik. Ortaokul buraya kadar geldim işte. Hayatım böyle geçti benim de... bitirme sınavlarında, benimle müracaat eden arkadaşların hiçbiri başarılı olamadı ve geçemedi. Ben geçtim ve Askeri Lise sınavlarına da girdim. Bu arada bir şey daha var, ben Kuleli’yi 136ncı olarak kazanmıştım bunun nedeni bir gün Cağaloğlun’da dolaşırken tesadüfen bir kitapçıdan “Yatılı Okullara ve Askeri Okullara Hazırlık” kitabı diye bir kitap aldım. Bunların hepsi benim kendi tesadüfi gayretlerim yani öyle bilinçli veya bilinçsiz yaptığım bir şey değil. Sınavlara girmeden önce bu kitabı sonuna kadar okudum ve çalıştım. O kitabın çok büyük faydası oldu bana çünkü test tekniği nedir bilmiyordum ve o zamana kadar böyle bir şey görmemiştim. Hatırlıyor musun, son sınıfta bize Hava Harp Okulu’na gitmek isteyenler var mı diye sormuşlardı. Hayır dedim, ne işim var orada, ben Kara Harp Okulu’na gideceğim, Jandarma olacağım, memlekete adalet dağıtacağım dedim. Bazen düşünüyorum da bu belki bir ideal ama şimdi biraz salakça bir düşünce gibi geliyor. Ben 22
Ekim 2018
BĠR ĠNSAN BirkitapbindosT
Hatırladığım kadarıyla, seninle bir konuĢmamızda söylemiĢtin, Hollanda, Belçika veya Norveç’teydi galiba pilotaj eğitmeni ve öğretmeni kursuna gitmiĢtin. Birde eğitmenlik ve öğretmenlik yönün var senin değil mi? Evet Stockholm’de, Oslo tarafında bir merkez vardı orada eğitim aldım. Ondan önce de benim pilotaj eğitmeni ve öğretmenliği eğitimim vardı ama orada bir daha eğitime gittim. THY beni bir daha oraya gönderdi ve eğitimi orada biraz daha derinleştirdim diyelim. Uçuştan ayrı olarak, hem uçuşta hem de simülatörde eğitim veriyorum. Bana yer dersleri planlamıyorlar daha çok uçuş ve simülatör eğitimi planlıyorlar. Simülatörde eğitimini aldıktan sonra ilk defa uçağa biniyor, geliyor yanımıza oturuyor bende öğretmen kaptan pilot olarak kumandaları ona veriyorum ve onu uçuşa hazırlıyorum.
ka’dan uçak getirme işi çıkınca gittim konsolosluktan Amerikan vizesi aldım. Herkes gibi bende ilk defa bu şekilde turist olarak gideceğim. O kadar uçuyorum, gidiyorum ama İngilizcem o kadar iyi seviyede değil ayrıca Amerikan İngilizcesi de farklı. Genellikle uçak almaya iki veya üç kişilik gruplar halinde gönderirler ama görev emri bir geldi, beni tek başıma gönderiyorlar uçak almaya, öğretmenim ya... Ulan dedim şimdi ben tek başıma Amerika’ya gidip keşfedeceğim herhalde. Ne yapayım iş başa düştü, göreve gidemem diyecek halim yok ya. Yolcu olarak bindim uçağa gittim Vancouver’un olduğu taraflara, Boeing firmasının olduğu yere. Neyse el yordamıyla da olsa oteli buldum. Şirket otele gidince ilk iş olarak araba kiralamamızı istiyor çünkü orada arabasız hiçbir iş yapılmıyor. Arabayı tanımıyorsun, Amerikan kurallarını bilmiyorsun ama Boeing firmasına da taksi kiralayıp da gidemiyorsun. Bütün işleri korka korka da olsa tek başıma hallettim. Bizim ekip gelmeden önce bir gün fabrikadan uçağı teslim aldık ve Amerikan test pilotları ile birlikte uçağı teste çıktık. Kuzey taraflarında Amerika’nın boş olduğu bölgeye çıktık. İki pilot oturuyoruz yan yana. Sağımda test pilotu oturuyor arkaya da bir zenci oturttular, o da flight engineer (uçuş mühendisi). İri yarı, kocaman, lambadan çıkan cin gibi acayip bir şey. Biz önde bir şeyler yapıyoruz ama bu arada o da tıkır, tıkır, tıkır bir şeyler yapıyor, eli ayağı hiç durmuyor. İki-iki buçuk saat havada uçağın testi ile uğraştık, motorları kapattık, iniş kalkış yaptık, sistemleri denedik falan. Hepsi tamam ve en sonunda benim uçağı teslim alabiliriz diye bir imza atmam gerekiyor şirket adına. İmzayı attım ve aldık uçağı. Neyse güzel bir maceraydı benim için ve gittiğim en uzak yerdi. Amerika’nın öteki tarafı, Büyük Okyanus tarafı. İki-üç gün sonra da benim ekip geldi ve uçağı alıp geri getirme hikayesi başladı.
Peki en uzak mesafede uçtuğun veya gittiğin yer neresi oldu? ABD’de bir fabrikadan uçak getirmek için görevlendirdiler beni. Amerika’nın öteki ucuna gittim. O da güzel bir maceraydı benim için. (O kadar yurt dışına gidip geliyorum ama o zamana kadar ben hiç kendi isteğimle veya turist olarak yurtdışına çıkmamıştım. Görevli olarak her yere gidiyordum ve geziyordum ama turist olarak hiç bir yere gitmemiştim. Ameri23
Ekim 2018
BĠR ĠNSAN BirkitapbindosT Bizim uçak öyle çok geniş gövdeli bir uçak olmadığı için bir seferde Atlas Okyanusunu geçemiyordu. Önce Amerika’nın kuzey tarafında, Kanada’da Goose Bay diye bir yer var, oraya indik. Oradan İzlanda’ya ve daha sonra da Türkiye’ye geldik. Şöyle kuzeyden bir kavis çizerek geldik. Bu yolculuk sırasında güzel bir anım daha var. Ekiple üç kişi gelmişti, içlerinde bir kaptan arkadaşım daha vardı, hava kuvvetlerinden ayrılmış olan. Onun yaş günüymüş ama havada söyledi bize. Bari yerde söyleseydin, bir şeyler planlardık dedim. Bu arada gelirken de kabinde birkaç tane teknisyen vardı, bir tanesi de bayan. Amerikalılar ellerini korkak alıştırmadıkları için uçakta da balıktan şampanyaya kadar her şey var. Giderken yiyelim diye koymuşlar ama o kadar çoktu ki bir kısmı bozuldu gelene kadar. Bir baktım bir süre sonra o kızcağız bir pasta hazırlamış, kokpite getirdi. Halen resimleri duruyor. Uçakta havada, kuzeyde neredeyse Grenland taraflarında iyi ki doğdun partisi yaptık. İşte böyle güzel ve değişik bir anım olmuştu.
En çok yaptığın hız ne kadar ve neredeydi? Uçağın maksimum ve minimum limitleri var ve bu limitler içinde uçağı kullanmak zorundasın. Uçakta her anımız kayıt altında, kullandığımız, yaptığımız veya yapamadığımız her
şey. Bir savaş uçağı veya askeri uçak pilotu gibi bir şeyin limitlerini deneme şansı yok bizde. Denemeye kalktığında dönüşte onun hesabını vermek zorundasın çünkü yolcu taşıyorsun. Ama bizde bu işi yapan şey Rüzgar... Rüzgarı arkaya aldığın zaman bir bakıyorsun ki altı yüz mili görmüşsün ekranda. Altı yüz mil iyi rakam çünkü bin iki yüz km.yi buluyor neredeyse. Biraz daha gidersen ses hızına yaklaşacaksın yani. Bazen bizim jet stream dediğimiz yüksek hızlı ve güçlü rüzgarlar vardır. Bunlar saatte iki yüz km.yi bulan güçlü rüzgarlardır. Hani yeryüzünde kasırga, fırtına veya tayfun denen saatte 80-90 km. esen rüzgarlar var ya işte onların çok daha fazlası yukarıda var. Önden aldığında uçak tık, tık, tık diye gidiyor ama arkadan aldığında uçak mermi gibi gidiyor. Böyle zamanlarda altı yüz mile yaklaştığım, altı yüz mil olmasa bile beş yüz seksen mili gördüğüm zamanlar oldu. Yerde trafikte karĢıdan gelen araç tanıdık olursa selamlaĢmalar, korna çalmalar ve selektör yapmalar oluyor. Uçaklarda da böyle Ģeyler oluyor mu? Güzel ve ilginç bir soru… Evet uçakta da selektör yapıyoruz ama bu selektör yapma işi geceleyin oluyor bizde. Merhabalaşmak, birbirimizi gördüğümüzü ifade etmek gibi çünkü ekranda görüyoruz uçağın geldiğini, hangi irtifada olduğunu, hangi istikamette gittiğini. Yalnız gece olduğu için mesafeyi tahmin etmek biraz zor oluyor çünkü gece uzağı yakın görüyorsun. Arada sırada altlı üstlü geçerken bazen birbirimize selektör yaparız. Bazen birbirimizi telsizdeki sesten tanıyoruz. Bak bu konuyla ilgili güzel bir anım geldi şimdi aklıma. Benim Türk Hava Kurumu kökenli bir arkadaşım var, Hasan Ersök diye. Yıllarca onunla birlikte zirai ilaçlama falanda yaptık. O hiç hava yoluna gelmedi çünkü o business’te uçuyor aynı bizim Mehmet Çelik gibi. Bir gün Cezayir’in güneyine doğru gidiyoruz, Nijer tarafındayız. Bende telsizle fazla konuşmam ama o arada ben konuşmuşum demek ki. Bir ses havada “Veysel” dedi. Sağa baktım, sola baktım, kim der lan bana burada, havada Veysel diye. Bir daha dedi “Veysel”... “1,2,3,4,5” dedi ondan sonra... 1,2,3,4,5 özel bir frekanstır, oraya gelirsin orada kimse rahatsız etmez seni ve rahatlıkla konuşursun. Sonra döndüm, “Veysel, ben Hasan, tanımadın mı?” dedi. Ondan sonra biraz sohbet ettik orada. Yani Afrika’nın göbeğinde bulduk birbirimizi. 24
Ekim 2018
BĠR ĠNSAN BirkitapbindosT Senin ordudan ayrıldıktan sonra birde Adana maceran var. O nasıl oldu? Ayakta durmak gerekiyordu. Bir tane mesleğim var ama ondada doğru dürüst uçmayı da öğrenememişiz. Uçuş lisansım var ama üçyüz saatlik tecrübesi olan acemi bir pilottum. Bir iş bulmam gerekti. Bu arada babamda siyasilerden bir torpil bulmaya çalışıyor. O dönemde bir tek THY var, İstanbul havayolları var mıydı, hatırlayamıyorum. Bunların dışında birde zirai ilaçlama vardı. Ağırlıklı sektör zirai ilaçlamaydı. Orada da her yıl maksimum seksen tane pilot ilaçlama yapıyormuş. O zamanlar İstanbul’da oturuyoruz. Babam bir kanaldan bir şey bulmuş, “ya git falanca yerde bir görüş” falan dedi, THY ile ilgili. Belki oralarda bir şeyler bulurlar diye. Gittim oraya, bir şef miydi neydi onu aradılar. Bana verilen cevap şuydu; “sakın adımını buradan içeriye atmasın.” Ben bunu kokpitte hep anlatırım, eski askerlere veya diğerlerine. Nereden nereye, zamanında bana “sakın adımını buradan içeriye atmasın” demişlerdi bir zamanlar diye. O zaman gerçekten bir daha adımımı atmadım içeriye ve oradan yüzümü çevirdim gerisin geriye, zirai ilaçlamaya doğru. Oraya gittim, kendi imkanlarımla bir kapı açtım. Tecrübem yoktu ama kişiliğimle, duruşumla bir kapı açtım kendime.
Pilotajda şöyle bir şey var, iki devreyi veya iki yakını aynı kokpite koymama gibi bir gelenek var. Kurallara uymamak veya heyecanlanıp hata yapmak gibi şeylerin önüne geçmek için. Birgün bir baktık Emrah Duman, Veysel Duman diye yazıyor programda. İkimizde çok sevindik tabi. Hatta Emrah’ın bir önceki yaptığı uçuştan sonra mesaisi benim uçuşa tutmuyordu. Yani dinlenmesi tutmuyordu. Hiç kimseyi uyandırmadık çünkü Emrah’ta çok istiyordu. Aslında mesaim tutmuyor dese hemen değiştirirlerdi uçuşu. Beni değilde onu benden alırlardı. Baba oğul elele gittik uçağa. Ben kaptan rolünde o yardımcı pilot rolünde. O çok heyecanlıydı, şimdiye kadar öğrendiklerini ve yaptıklarını bana gösterme, ispatlama heyecanı içerisindeydi. Ben daha sakindim tabi. O zamanlar kurallar biraz daha esnekti. Tesadüfen o günde beş kabin memuru vardı. Aslında dört kabin memuru olur ama o gün beş kabin memuru vardı. Kızlardan birini o gün alıştırma eğitimine almışlar. Kıza dedim ki, arkada bir koltuğumuz var sen şurada otur. Al şu video kamerayı da, sen bizim her anımızı çek. Öyle baba oğul gittik Almanya’ya. Giderken onu uçurdum, o uçtu, dönüşte de ben uçtum. Çok hoş ve güzel bir anıydı. Bu olaydan bir yıl sonra da kaptan oldu o da. Şimdi benden daha büyük uçakta uçuyor. Geniş gövdeyle uçuyor ve dünyanın her tarafına gidiyor. Ben o kadar gidemiyorum.
Ġlaçlama uçaklarından sonra ticari pilotluğa geBu seferlik bu kadar... Bu güzel söyleĢi için çok çiĢ nasıl oldu? teĢekkürler. Ticari pilotluk Pegasus ile başladı ama ondan önce uçuş okulu kurmuştuk orada. Küçük uçaklarla yapılan yolcu taşımalığıy- Asıl ben teşekkür ediyorum bana böyle güzel ve değişik bir fırsat tanıdığın için... dı. Hava taksi gibi bir şey yapmaya çalışmıştık orada.2004 yılında baktım zirai ilaçlama sektörü ölüyor bende yönümü çevirdim ve bu tarafa doğru adım atalım dedim. Zaten çok önceden çağırmışlardı beni, gel falan diye. Öyle başladım işte Pegasus’a ve devam ettim. Oradan da Saga’ya geçtim. Saga’dan da yolumuz buraya kadar geldi. Hayat böyle bir şey işte, sakın adımını atma içeriye dedikleri yerdeyim... Senin büyük oğlunda kaptan pilot ve o da THY’de. Onunla birlikte, baba oğul bir uçuĢunuz vardı yanlıĢ hatırlamıyorsam. Bu nasıl oldu ve nasıl bir duyguydu? Almanya tarafında bir yere uçmuştuk. Ben kaptan pilot olarak THY’na girmişim, oğlumda yardımcı pilot olarak uçuyor.
25
Ekim 2018
KARĠKATÜR BirkitapbindosT
Cemal Tunceri K.Kıbrıs
26
October 2018
CARTOON BirkitapbindosT
Ana Maria Gonzalez Estrada Meksika (Mexican)
27
Ekim 2018
RESĠM BirkitapbindosT
Ayten Köse İzmir (Türkiye)
28
October 2018
PAINTING BirkitapbindosT
Oleksy Kustovsky Ukrayna (Ukraine)
29
Ekim 2018
ÖYKÜ BirkitapbindosT
GürcanKöftecioğlu İstanbul
ĠLK GENÇLĠK MACERASI Memur çocuğu on dört yaşında bir delikanlıyım. Konya’da yaşıyoruz. Yaz geldi okullar tatil. Annem memlekete anneannemi, teyzemi ziyarete gitti. Önceleri beni de hep yanında götürürdü. Artık büyüdüm, onunla gitmek istemedim. Evde babamla beraberiz.
mumuz sanıldığı gibi değil, babam dürüst bir memur, o taraklarda bezi olmaz. Hâl böyle olunca biz de zar zor geçiniyoruz. ***
Bir akşam babam, yine elinde market poşetleriyle eve girdi. Hemen ardından sokakta sabırsız Üst katta Aysel Teyzeler oturuyor. Kızı Sevinç ile bir taksi kornası duyduk. Taksinin kapısını kabirlikte onlar da iki kişiler. “Teyze” dedimse sö- panmasından birkaç saniye sonra kapımız durzün gelişi, akrabamız değil komşumuz, anneme maksızın çalmaya başladı, koşarak açtım. Gelen yakınlığından öyle alıştı ağzım. Aysel Teyze gü- tabii ki Erdinç Abi’ydi, neşe içinde. zel kadın, eşinin bir trafik kazasında aniden ölErdinç Abi akrabamız, babamın dayısının oğlu. mesi sonucu kızı ile baş başa kaldı. Geçim sıkınAyda yılda bir bize uğrar. Her gelişi bir şenlik tısını gidermek için geceleri işyeri temizliğinde olur. Neredeyse pastaneyi evimize taşır. O çalışıyormuş diye duydum. Sevinç ile aynı sıgittikten sonra daha bir hafta pastalarını yeriz. nıftayız, derslerine yardım ederim. Ara sıra onİrili ufaklı hediyelerle evimizi şenlendirir, bana ların evine gider çalıştırırım, ana-kız bana güler da yüklü bir harçlık verir. Gemide çalışıyor diye yüz ve ikramı eksik etmezler. biliyorum. O yüzden Konya’ya gelmesini pek anBabam tapu dairesinde şef kadrosunda çalışılamadım. Bu kez yine elleri kolları dolu gelmişti. yor. Vaktiyle genel müdürlükte personel şefiydi. Sarılma, öpüşme faslından sonra, “Yengem yok Biz Konya’ya gelince burada personel az oldumu?” diye sorunca memlekette olduğunu söyleğundan tapu işlerine de bakıyor. Ne var ki duru- dik. 30
Ekim 2018
ÖYKÜ BirkitapbindosT
“Hadi o zaman doğru fuara yemeğe gidelim, oradan da pavyona…” dedi. Biz şoku atlatamadan hazırlanmaya başlamıştık bile. Ancak benim yaşım pavyon için küçüktü.
dan üç banknot bıraktığını gördüm. “Üstü kalsın,” dedi. Garsonun ve restoranın şefinin bizi taksiye kadar ağzı kulaklarında uğurlamasından yüklü bir bahşiş bıraktığını anladım.
“Bilmem ki nasıl olur?” dedi babam.
Pavyona gelince içkilerimizi söyledik. Ben kola istedim, tadı değişik geldi ama hoşuma gitti. Sanki Erdinç Abi içine bir şey koydurmuştu. Sesimi çıkarmadım, yavaştan içmeye başladım. Fuardaki sohbet, burada daha fazla koyulaşmıştı. Sahnedeki ikinci, üçüncü sınıf sanatçıları seyrediyor, yanık seslerinden ve yüksek tonda çalan müzikten birbirimizi zorlukla duyabiliyorduk. Biraz zaman geçmişti ki Erdinç Abi yine cebindeki tomara el attı. Garsona, en güzel konsomatrisleri masaya istediğini söyledi. Az sonra masaya kıkırdayarak üç hatun geldi. Kırmızı ışıktan yüzleri fazla seçilmiyordu. İçimden, “O da nesi?” diyerek ağzım açık, hayret içinde kaldım. Ben bunların birini tanıyordum. Gelirken yürüyüşünden hissetmiştim. Babam muhabbete daldığından gelenleri fark etmedi ama kadınlardan biri Aysel Teyze’ydi!
“Boş ver be Ahmet Dayı, çocuk erkekliği öğrensin,” dedi Erdinç Abi. Babamla kuzen oldukları halde, aradaki yaş farkından ötürü babama ‘kuzen’ ya da ‘abi’ demez, ‘dayı’ derdi, bu hitap da babamın ruhunu okşardı. Erdinç Abi: “Dayı, çocuk için kaçmaz bu fırsat, bir daha abisiyle babasıyla ne zaman çıkacak. Gözü gönlü açılsın, kadın görsün biraz,” dedi. Her gelişinde hayran hayran seyrettiğim yakışıklı Erdinç Abim bu sözleriyle gözümde daha büyüdü. O benim “Travolta Abim”di. Coşkusu ve çenesindeki sevimli çukuru ile kadınlar için fazlasıyla çekiciydi. Her limanda bir sevgili bulacak kadar yakışıklılığı ve bolca parası varken bizimle zaman geçirmesi onu gözümde bir idol, bir kahraman yapıyordu. Yine de deniz olmayan Konya’da bir gemicinin ne işi olacağını anlamıyordum. Fuardaki yapay gölün kenarında yediğimiz harika yemekte tıka basa doyduk. Tatlılarımızı yedik, kahvelerimizi içtik. Erkek erkeğe geçen sohbet nasıl olursa öyle oldu. Anıların arasına açık saçık fıkralar, cümlelerin arasına argo sözcükler giriverdi. Bana da cesaret gelmesi için bira içirdiklerinden ufaktan onlarla kıkırdamaya başladım. Güle oynaya masadan kalkarken hesap defterinin içine Erdinç Abi’nin cebindeki tomar-
31
Ekim 2018
ÖYKÜ BirkitapbindosT
Konsomatrisler aralarımıza oturdular. Erdinç Abi kadınlara “Hoş geldiniz!” derken cebindeki tomardan birer banknotu sutyenlerine sıkıştırdı. Kadınlardan öpücükle karşılığını aldı. Garsonlar da bahşişleri görünce masamızın etrafında gösteri güvercini gibi taklalar atmaya başladı. Aysel Teyze, babamın onu göremeyeceği şekilde Erdinç Abi’nin diğer yanına sokuldu. Ben karşılarında olduğum için olan biteni görüyordum. Aysel Teyze bana göz kırptı, kaş-göz ile babama çaktırmamamı işaret etti. Tanışma faslında babamla Aysel Teyze arasından neredeyse bir kovalamaca oynanıyordu, babam öne eğildiğinde o geriye kaçıyor, arkaya yaslandığında ise öne, Erdinç Abi’nin başının arkasına saklanıyordu. Babamın gözleri, onun ancak göğüs dekoltesini ve biraz da bacaklarını görebiliyordu. Satın alınan hizmet, karakter değil, fiziksel görüntüden ibaret olduğundan, babam loş ışık altında bununla yetiniyor, yanındaki diğer konsomatrisle yakınlaşıyordu. Dışarıdan bakıldığında en komik durum benim hâlimdi. En şişman konsomatris benim yanı başımdaydı. O yaşta ben, tıfıl bir delikanlıydım, 32
yanımdaki kadının yarısı bile değildim, hem kiloca hem yaşça. Erdinç Abi’nin neşesi yerindeydi. Ben pavyonda olmaktan heyecanlı, içkiden başım dönerken, annem yaşındaki şişman konsomatrisin göğsünde nefes almakta zorlanıyordum. Hepsinin üstüne bir de Aysel Teyze’den utanıyordum. Aslına bakarsanız, tavırlarından henüz buraların kaşarı olmadığı, onun da bizden utandığı ve bunların annemin kulağına gitmemesi için babamdan saklandığı ortadaydı. Bir Sevinç, bir annem geliyordu aklıma, “Ne yapıyoruz biz?” diye kendime sormadan edemiyordum. Kırmızı ışık yüzlerimizi karartmış, yüksek müziğin gürültüsü kulaklarımızı tıkamışken hiçbir şeyi kafama takmamaya çalışıyordum. Erdinç Abim madem bu kadar para saçıyor, bari keyfini çıkaralım diyordum. O esnada, yanımdaki şişman konsomatris beni düşüncelere dalmış görünce, babamdan ve Erdinç Abi’den aldığı gazla bana bir elense atarak kendine çekti. Ben “Amarcord” filmindeki gibi kadının göğsünde kayboldum, bir süre nefes alamadım. Kadının kucağına mı çıkıyordum, beni mi emziriyordu, artık ne düşünürseniz düşünün, ok yaydan çıkmıştı...
Ekim 2018
ÖYKÜ BirkitapbindosT
Giderek kafam karıncalaşmaya, gözlerim buğulanmaya başladı. O gece daha önce hiç yaşamadığım bir sürü macera yaşadım. Hayatımda kendimi “erkek gibi” hissettiğim ilk gece oldu. Kadın kokusunu, tenine dokunuşu, tadını, öpüşünü, hepsini o gece tattım. Pavyon dünyasına, konsomatrislere, babamın, Erdinç Abi’nin ve tabii ki Aysel Teyze’nin bilmediğim yönlerine o gece tanık oldum…
Ertesi sabah kapı tıkırdadı. Babam daha ayılmamıştı. Sürüklenerek kapıyı açtım. Elinde ayakkabıları ceketi, gömleğinin yakası yarıya kadar açık Erdinç Abi üst kattan geliyordu. Babamı kaldırdı. Duş alıp, tıraş olup çıktılar.
Çok geçmeden zil çaldı. Sevinç kapıdaydı, beni evlerine çağırdı. Biraz üstümü düzeltip onlara çıktım. Aysel teyze olağanüstü güzel bir kahvaltı hazırlamıştı. Dün geceden hiç bahsetmedik. SonunEğlencenin bittiğini hanımların masadan kalkma- da Sevinç’i kahve aldırma bahanesiyle bakkala sından ve Erdinç Abi’nin elini tekrar cebindeki yolladı. Bu arada bana sıkı sıkı tembih etti; babatomara atmasından anladım. Bu kez daha kalın mın gece kendisini tanımadığını, bu konuda kenbir banknot destesini hesap defterine bıraktı. disinden babama bahsetmememi, hele anneme Filmlerdeki gibi hesabı ödeyemeyip tekme tokat ve Sevinç’e hiçbir şey söylememi istiyordu. Yanaatılmadığımız, abimin ve babamın kollarında tak- ğıma okkalı bir öpücük kondururken cebime de siyle bindirildiğim için mutluydum. Üstüm başım kallavi bir miktar para sıkıştırdı, geceyi iyice unutkadın parfümü ve içki kokuyordu… mam için. Ona söz verdim. ** *
Belleğimi silip pavyondaki geceyi unuttum… Bence Sevinç’le lunaparka gitmemiz, dönme dolapta korkmaması için ona şarkı söyletmem, fuarda sandalda gezme, çarşıda kâğıt helvayla dondurma keyfi, kol kola girip vitrinleri dolaşma, sinemaya gitme, frigo buz ve patlamış mısır alma; film izlerken korktuğunda, sevindiğinde, heyecanlandığında, her duygulandığında Sevinç’in bana sarılması ve… … Ve bana gülümsemesi, pembe yanaklarını öpmeme izin vermesi hepsinden güzel…
33
Ekim 2018
RESĠM BirkitapbindosT Hülya Bozkurt Ġzmir
34
October 2018
PAINTING BirkitapbindosT
Gina Torres Kolombiya (Colombia)
35
Ekim 2018
KARĠKATÜR BirkitapbindosT
Uğur Pamuk Ankara
36
October 2018
CARTOON BirkitapbindosT
Cival Einstein Brezilya (Brasil)
37
Ekim 2018
BĠR TAT BirkitapbindosT
Emel Üstündağ İstanbul
HÖŞMERİM Türk mutfağında; yemeklerin lezzetleri olduğu evine konuk olurlar. Düşmanlara karşı canını gibi, ilginç isimleri de sunuma bambaşka bir vermekten çekinmeyen askerlerimizi gören tat veriyor. nine oldukça duygulanır ve onları ağırlamak için seferber olur. Ancak savaş zamanı olduğu Bu isimler nasıl verilmiş? için ikram edebileceği fazla bir şeyi yoktur. Muhakkak kulaktan kulağa bir hikâyeleri olmalı. Öyle değil mi? Örneğin: HÖŞMERİM TATLISI... Balıkesir'le özdeşleşen yöresel bir peynir tatlısı höşmerim… Hikâyesi “Höşmerim”in Kurtuluş Savaşı yıllarına dayanan ilginç bir öyküsü olduğunu biliyor muydunuz? Rivayete göre İstiklal Savaşı’nın en çetin dönemleri sırasında Yunanlılarla savaşan Türk askerleri, Işıklar Köyü’nde yaşlı bir ninenin 38
Ekim 2018
BĠR TAT BirkitapbindosT
Efsanevi Tatlının Yapılışı Önce tereyağını orta büyüklükte bir tavada eritmeniz gerekiyor. Hemen ardından erimiş tereyağına ılık sütü yavaş yavaş ekleyin. Bir tutam tuz attıktan sonra unu kaynamakta olan karışıma yedirin. Bu sırada malzemeyi sık sık karıştırmanız çok önemli yoksa tatlınız topaklaşabilir. Kıvam koyulaştıktan sonra tatlının iki yüzünü de nar gibi kızartın. Genişçe bir tabağa aldıktan sonra üzerine şerbet ya da toz şeker dökün. Höşmerim artık yenmeye Dönemin zor şartları altında evde yiyeceği hazır. Tabi bu kıtlık yıllarından kalan bir tarif. olmayan nine, elinde bulunan süt, yağ, un ve Eğer imkânınız varsa tatlınıza tuzsuz peynir şekerle hemen oracıkta bir tatlı hazırlar. Son- kabartma tozu, yumurta ve irmik ekleyerek ra da askerlerimize ikram eder. Ninenin tatlıyı höşmeriminizi daha lezzetli hale getirmeniz sunarken “Hoş mu erim” demesi gel zaman mümkün... git zaman içinde değişir ve askerlerin o zaAfiyet olsun. man çok beğendiği tatlı günümüze “höşmerim” olarak ulaşır.
39
Ekim 2018
RENG-Ġ SU BirkitapbindosT
Burhan Ersan Muğla
40
October 2018
CARTOON BirkitapbindosT Peiman Mirzaei Avustralya (Australia)
41
Ekim 2018
MUTLULUK KÖġESĠ BirkitapbindosT
Sema Tokatlı İstanbul
AH ġU GEVEZE ZĠHNĠM... Sizin de zihniniz “vır vır vır” konuşuyor, bir türlü susmak bilmiyor mu? Gece yastığa başınızı koyduğunuzda, yalnız kaldığınız herhangi bir anda, bir toplantının ortasında, hatta bir arkadaşınızla güzel bir sohbetin ortasında bile… Bir olay ya da durumla karşılaştığınızda da sürekli konuşuyor ve kurguluyor mu? Tamam, konuşsun konuşsun da, hep negatif, hep negatif… Kafasından senaryo da üretiyor üstelik. Olmayan şeyleri olacakmış gibi kurup endişe ve korku da yaratıyor. Geçmişe giderek bugünle bağlantılar kuruyor. Geleceğe uzanıp kendisine göre bir gerçeklik yaratıyor. Geçmişte yaşanmış kötü bir olayı aklına getirip hemen savunma pozisyonuna geçiyor. Oysa onu mutlu eden, sorun yaratmamış “bir ton” iyi olay da var ama işte o bulup çıkart42
mak için yaşanmış kötü olayı seçiyor. Ve başlıyor gevezeliğine, yine aynı şekilde olacak, her şey ters gidecek, zaten daha önce de olmuştu, ne yapacağım peki, vs, vs. Zihnimiz, geçmişte olan tek bir kötü olayın gelecekte de olacağını var sayarak, “anı” unutup değiştiremeyeceği geçmişle hiçbir fikri olmadığı gelecek arasında bağ kurarak bizi etkilemeye çalışıyor.
Ekim 2018
MUTLULUK KÖġESĠ BirkitapbindosT
Beynimiz genelleme yapmaktan çok hoşlanır. Tek bir olumsuz durumu bütün durumlara mal edebilir. X şehrindeki bir kişiden kazık yediysek, o şehrin tüm insanlarına karşı temkinle yaklaşır. Bir doktor bize kötü davrandıysa bütün doktorlar kötü olur. Erkek-kadın ilişkilerinde de çok yaşanır bu durum. Yaşadığımız birkaç uyumsuz ilişkinin ardından başlarız kötülemeye, tüm erkekler şöyledir, tüm kadınlar böyledir, vs. diye. Oysaki biz “ŞU ANDA” yaşıyoruz. Geçmiş geçmişte kaldı, gelecek de daha yaşanmadı. Ama geveze zihnimiz, anın keyfini bize yaşatmak yerine, ya geçmişe takılıyor ya da olası gelecek senaryolarına hükmetmeye çalışıyor. An’ın ise farkında bile değil…
Zihni susturmanın yolları
kovun o zaman düşünceyi hemen zihninizden. O düşünce siz değilsiniz, o sadece size gelen negatif bir enerji. Göndermek ve yok etmek de sizin elinizde, çünkü onu zaten siz yarattınız. Odaklanmak dinlendirir Meditasyon da zihni eğitmek için en etkili yollardan biridir. Düzgün ve doğru nefes alıştırmalarıyla birlikte meditasyon uygulamaları zihninizi rahatlatır ve gevşetir. Zihni dinlendiren en güzel uygulamalardan biri de, zihni belli bir şeye odaklamaktır. Tek bir şeye odaklanan zihin ardı arkası kesilmeyen düşüncelerin içinde kaybolmaktan kurtulur. Örneğin, bulmaca çözmek, el işi yapmak, bir hobi ile uğraşmak, spor yapmak, doğada vakit geçirmek zihnin rahatlamasını sağlar. Özellikle akışta olduğunuzu hissettiğiniz bir meşgaleniz varsa, ondan vazgeçmeyin. Yani, o işi ya da eylemi yaptığınızda vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsanız o eylem sizi akışa sokuyor ve rahatlatıyor demektir.
Peki, nasıl susacak bu geveze zihin? Nasıl odaklanacak “an”a? Zihin boş kalmayı bilmiyor, her zaman mutlaka bir şeyler ile meşgul olmak zo- Zihninizi rahatlatın ki, o da sizi rahatlatsın, onu runda hissediyor kendisini. Bu sebeple, zihnimi- güzel ve pozitif duygulara yöneltmek çok da zor zi eğitecek olan yine biziz. Bize düşen, onu yön- değil… lendirmeyi becerebilmek. Bunu da birtakım telkinlerle ve alıştırmalarla yapmamız mümkün. Bu alıştırmaları ne kadar çok tekrar edersek zihnimizi eğitmede de o kadar başarılı oluruz. Bir örnek; aklınıza gelecekle ilgili kötü düşünceler mi geliyor, şöyle hayal edin. O düşünceyi zihninizden çekip aldığınızı, kâğıt gibi buruşturup yere attığınızı ve ezdiğinizi hayal edin. Ya da yaktığınızı, beşinci kattan attığınızı, parçaladığınızı ya da düşünceye işkence etmek zor mu geldi, 43
Ekim 2018
RESĠM BirkitapbindosT Güniz Küçükoğlu Ġzmir
44
October 2018
PAINTING BirkitapbindosT Soltan SoltanlÄą Azerbaycan (Azerbaijan)
45
Ekim 2018
BĠR ROTA BirkitapbindosT
Yasemin Bayındır İstanbul
TANRILARIN DAĞI NEMRUT Tarihe ilgi duyan herkesin mutlaka görmesi gereken yerlerden biridir Nemrut... Komagene Krallığı'na ait arkeolojik kalıntıların bulunduğu ve en güzel gün batımı/gün doğumunun izlenebileceği Nemrut farklı bir dünya sanki. Günümüzde hala çözülememiş sırları ile hep ilgimi çekmiştir. Komagene Kralı Antiochas yeni bir din kurarak bütün dünyayı egemenliği altına almak ister. Böylece kendinin ölümsüz olacağını düşünür ve kendini Tanrı ilan eder. 2150 metre yükseklikteki Nemrut Dağı'nın tepesine bir anıt mezar yaptırmak ister. Gücünü heybetini bütün dünyaya göstermek için bütün tanrıların 46
Ekim 2018
BĠR ROTA BirkitapbindosT
heykellerini buraya yaptırır. Ancak ne yazık ki anıt mezar tamamlanamadan bu hayata veda eder. Günümüzde dahi mezarının yeri henüz tam olarak bilinmemektedir.
Heykellere ulaştığınızda bütün yorgunluğunuzu unutacaksınız inanın. Benim tavsiyem; bir tura katılıp rehber eşliğinde gezmenizdir. Hem bilgi alır hem ulaşımınız daha kolay olur. Hangi tarihte giderseniz gidin, yanınıza mutlaka bere, atkı, eldiven ve tırmanışa uygun ayakkabı almayı unutmayın. Umarım siz benim kadar şanssız olmazsınız. Dağın doğu yamacında pers tanrıları, batı ya- Havanın kapalı olması nedeni ile gün batımını macında ise antik yunan tanrı heykelleri bu- izleyemedim. Tekrar gidip o muhteşem güneşin yerini ay'a bırakmasını izlemek isterim... lunmaktadır. Zirvede yer alan höyük ise bütün çabalara rağmen henüz ulaşılamamış. O Rotanız neresi olursa olsun, hedefiniz hep dönemde oraya o höyüğün nasıl yapıldığı ise güzellik olsun... hâlâ bir muamma. Sevgiyle kalın. Tanrıların heykellerine ulaşmak için oldukça zorlu bir tırmanışı göze almanız gerek.
47
Ekim 2018
EBRU BirkitapbindosT
Emel Üstündağ Ġstanbul
48
October 2018
CARTOON BirkitapbindosT
Youcef Aimeur Cezayir (Algeria)
49
Ekim 2018
DENEME BirkitapbindosT
Lavinya Öz Diyarbakır
FRANSIZ ġAĠRLERĠ ANTOLOJĠSĠ Önce radyoyu açtım:
Bir dileği gerçekleştirmek için her gece göz hapsine aldığımız yıldızların kaymasını bekleyen bizler Fatima Spar and the Freedom Fries - Trust / miyiz yoksa yıldızların dileklerine kurban edilmek "Long Way From Home" üzere kayması beklenen hayatlar bizim hayatlarıAğır adımlarla yaklaştım kitaplığıma sonra… Göz- mız mıdır? lerimi kapattım ve fal tutar gibi elimi bir kitaba “Hiçbir yere götürmeyen yol. attım artık ne çıkarsa bahtıma. Çıkış yokluğunun çıkış olduğunu gösteren zirve“Gece güne doğru mu ilerliyor, yoksa uzaklaşıyor nin çıkışı yok. mu ondan? Demek ki; çıkışsız çıkış paradoksu dışında çıkış Karanlıklar mıdır güneşi yutan yoksa güneş midir yok.” karanlıkları kundaklayan? Bunun gibi hiç bilemeyeceğimiz sorularımız bizi cevaba yaklaştırır mı? Uzaklaştırır mı?” Diyen ROB SOURIA zamanın içinde hapsolmuş birkaç soru daha getiriyor aklıma: Hayatımız boyunca bizler mi hayallerimizin kahramanlarıyızdır yoksa hayallerimiz midir bizden bir “SEN” oluşturan? Sadece tek bir ömür boyunca kaç kişinin “BEN” i olabiliriz? Bir şeylerden kaçarken aslında kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşuyor da olamaz mıyız? (malum dünya yuvarlak). 50
Ekim 2018
DENEME BirkitapbindosT
MICHEL DEGUY Hayatlarımız kaç aşamalı ve biz kaçıncı leveldeyiz? Herkes aynı aşamalardan geçer mi? Her level sonrası karşımıza çıkan canavar herkese aynı mıdır? Hayat sadece kısır döngüden mi ibaret ve reenkarnasyon yaşamak için ölmek şart mı? Cevapları verebilecek kadar kelimem yok elbette, kimin var ki? Hem soru sormayı daha iyi becermez mi insanoğlu ve en iyi hayal kurmayı? Eğer sen de inanıyorsan benim gibi “hayallerin geçemeyeceği duvar yoktur” sözüne, camları sakın deneme… “Öylesine beyaz ki, sanki güzel bir suskunluk gibi. Mutlak kadar ak. Beyaz sonsuzluğu düşleyen göz sessizliğinde. İçeride çocuk alnını cama yaslamış, oyun olsun diye, hohluyor. Dışarıda kar taneleri küçük gözyaşlarına dönüşüyor ve süzülüyor pencereden aşağı. Okla yaralanan ve göğe doğru kaçan hangi kuştan dökülmüş bu kan, beyazlar beyazı karlar üstüne?” HENRI PICHETTE Camlara çarpan güvercindi yüreğim ve bir gün o camı kırdım kanatlarımla beraber… Ansızın “Şiir nedir?” diye düşünürken yine MICHEL DEGUY fısıldıyor kulağıma: “Aşk gibidir şiir, işaretler üstüne her şeyi göze alır” Ve PHILIPPE JACCOTTET 1925 de, JACQUES ROUBAND 1932 de; farkında olmadan bir kadın ve bir adamı konuşturuyor hiçbir zaman kaybolmayacak bir dilim zaman içerisinde. Öylesine bir konuşma
ki ne kadının haberi var adamdan ne adamın haberi var kadından… Sadece farklı zamanlarda dünyaya geldi diye ruh eşinden mahrum olmamalı insan. PHILIPPE JACCOTTET: “ En iyi silahlanmış olanı ona ulaşamaz, Çünkü saklanmıştır kendi bedeninin en derin yerine. Çünkü o yalnızca eşiği gibidir kendine ait bahçenin. Ya da, gecedeki bir çatlak, duvarı sarsmaktan uzak. Ya da ışıldayan meyve tadında bir tuzak. Bir meyve; ama bakışları olacak bir meyve ve gözlerinde yaşlar.” DERKEN VE; JACQUES ROUBAND: “Biz iki dünya parçasıydık, birimiz ötekinin aynı, çift bencil ilişkide. Belli bir vakte kadar karşılıklarla; yüzyıllar, haftalar, şehirler, galaksiler, geceler ve odalar; bunların hepsine sahiptik. Benzer olmaktan çok eş zamanlı dünyalarda” Anlıyorum ki; şairlerin ve ruhların hepsi farklı zamanların kesiştiği bir solucan deli(li)ği…
51
October 2018
CARTOON BirkitapbindosT
Fawzy Morsy Mısır (Egpyt)
52
October 2018
CARTOON BirkitapbindosT
Mary Zins ABD (USA)
53
October 2018
CARTOON BirkitapbindosT
Dina A.Gawad Shosha Mısır (Egpyt)
54
October 2018
CARTOON BirkitapbindosT
Fadi Abou Hassan Norveรง (Norway)
55
Ekim 2018
BĠR HAYAT BirkitapbindosT
Sema Tokatlı İstanbul
NIKOLA TESLA: ZAMANIN ÖTESĠNDEKĠ DAHĠ Sırp asıllı Amerikalı mucit, fizikçi ve elektrofizik uzmanı olan Nikola Tesla, yaşadığı dönemin anlaşılamayan bilim insanlarından biridir. Zamanının çok ötesinde bir mucit olan Tesla, 26 ülkede 300’ün üzerinde icadı bulunmasına rağmen, okul kitaplarında bile ismi doğru dürüst geçmemektedir. Nikola, 10 Temmuz 1856’da, bugünkü Sırbistan’ın “Similjan” kasabasında Papaz babası Milutin ve etrafında pratik ev aletleri mucidi olarak tanınan annesi Duka’nın beş çocuğundan dördüncüsü olarak dünyaya geldi. Babası bir Papaz olduğu için oğlunun da bu işi sürdürmesini istiyordu. Ama Nikola annesine benziyordu; bir şeyler icat etmenin peşindeydi. Üniversite eğitimi babasının ölümü üzerine yarım kalır. 1882 yılında Paris‘e yerleşmeye karar veren Tesla, burada Continental Edison firmasında işe başlar. Genç ve yetenekli mucit Paris’te bulunduğu sıralarda dünyaya açılmak ister. Bu yüzden anadili olan Sırpça ve Almancanın yanında; İngilizce, Fransızca ve İtalyancayı da öğrenir. Sıra dışı bir hafızası bulunan elektrik tutkunu
mucit Nikola Tesla’nın hiç not almaya ihtiyaç duymadığı söylenir.
Akımlar Savaşı Elektrik mühendisliğini bırakarak cebinde 4 sent ile New York’ta gemiden indiği gün hayatının dönüm noktasıdır. ABD’de de Edison’un şirketinde çalışmaya başlayan Tesla, Edison’un icat ettiği ve o yıllarda elektrik üretiminde kullanılan doğru akımın yanlış ve verimsiz olduğunu iddia eder, kullanılması gereken alternatif akımdır. Edison tarafından kabul görmeyen Tesla, akımlar savaşını başlatır, savaşın galibi sonunda Tesla olacaktır. Çünkü alternatif akım, daha güvenilir, ucuz ve verimlidir.
56
Ekim 2018
BĠR HAYAT BirkitapbindosT
Niagara Şelalesinden elektrik üretmeyi başaran Tesla, sayısız patent sahibidir. Nikola Tesla, elektriği kablosuz olarak taşıyabilen ilk kişidir ve hala o yıllarda bunu nasıl başardığı gizemini korumaktadır. Diğer taraftan radyoyu da icat eden kişi olmasına rağmen, patentlerini almadığı için aslında Tesla’nın icatlarını kullanan Marconi olarak bilinir. Nikola Tesla, 7 Ocak 1943 tarihinde 86 yaşındayken New Yorker Otelinin 33. katında, 3327 numaralı odasında otel görevlisi Alice Monaghan tarafından
ölü olarak bulundu. Asistan Doktor H.W.Wembly teşhisine göre Tesla, koroner damarların kan pıhtılaşması ile tıkanması sonucu hayatını kaybetti. Gelmiş geçmiş en büyük dâhilerden biri olan Nikola Tesla, zamanının ötesinde buluşlara imza atmış, döneminin anlaşılamayan bilim insanı olarak tarihte yerini almış, ticari bir takım oyunların da kurbanı olmaktan kurtulamamıştır.
- Tesla'nın rüyası, dünyaya bedava enerji sağlamak idi. 1900’de yatırımcı J.P. Morgan'ın sağladığı 150 bin dolarla Wardenclyffe adındaki kulenin yapımına New York'ta başlandı. Bu yayın kulesi, dünyanın telefon ve telgraf servislerini bağlayacaktı. Maalesef, Morgan bunun dünyaya bedava enerji anlamına geldiğini fark ettiğinde bu işe para yatırmayı kesti. - Amerikalılar savaş zamanında Alman denizaltılarını bulabilmek için Edison’dan yardım istedi. Tesla’nın önerisi olan "enerji dalgalarını kullanalım" fikrine Edison'un şiddetle karşı çıkması sebebiyle bugün "radar" dediğimiz aygıt 25 yıl geç keşfedildi.
Tesla’nın bilinmeyenleri - X ışınlarını da Röntgen değil, Tesla icat etmiştir. Bunun dışında, floresan lambayı, neon ışıklarını, hızölçeri, otomobillerdeki ateşleme sistemini, radarın temellerini, elektron mikroskobunu ve mikrodalga fırını da Tesla'nın icat ettiğini bilenlerin sayısı sınırlıdır.
- Uzaydaki hayatın varlığı ile de yakından ilgilenen Tesla, 1899’da kendi laboratuvarından uzaya ses dalgaları gönderdi. Tesla, Mars'tan ve Venüs'ten radyo sinyalleri aldığını söyledi. Bugün onun aslında sinyalleri uzaklardaki yıldızlardan aldığını biliyoruz, fakat o zamanlar evren hakkında çok az şey bilen insanlık, onun bu "rezil" iddialarıyla eğlendi. 57
Ekim 2018
KARĠKATÜR BirkitapbindosT
Firuz Kutal Norveç (Norway)
58
October 2018
CARTOON BirkitapbindosT
Tvg Menon Hindistan (India)
59
Ekim 2018
BĠR YÖNETMEN BirkitapbindosT
ZEKĠ DEMĠRKUBUZ GürcanKöftecioğlu
Filmlerinin senaryolarını kendi hazırlar. Yapımcılık, oyunculuk, görüntü yönetmenliği ve kurgu da yapan çok yönlü bir sinemacıdır. Zor koşullarda yaptığı projelerle bilinir. İçten bir sinema dili kullanır. Yapıtlarında aşk, yenilgi, kötülük, ölüm gibi temaları işler.
1964 Isparta doğumlu. Lisede okuldan atıldı, ütücülük ve işportacılık yaptı. 1980’den sonra siyasi suçtan cezaevine girdi. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni bitirdi. Sinemaya 1986 yılında Zeki Ökten'in asistanı olarak girdi, 1994’de yönetmenliğe başladı. Venedik Film Festivali'nde gösterilen “Masumiyet” (1997) ile yıldızı parladı. Oyuncularla yaptığı verimli birlikteliklerle dikkat çekti. Birçok yönetmen gibi, aynı oyuncularla birbiri ardına filmler yaptı.
belirtti. “Yeraltı” (2012) filmini, onun başyapıtlarından “Yeraltından Notlar” adlı kitaptan esinlenerek yaptı. “Kader” (2006) ile Antalya Altın Portakal’da 'En İyi Film' ödülü de içinde yer alan pek çok ödül kazandı. Genellikle ‘Dram’ türünde yapıtlara imza attı. Farklı olarak “Barda” (2007) adlı filminde ‘Suç’ ve ‘Gerilim’ unsurlarını da kullandı. Gezi Parkı eylemlerine destek verdi, “Yönetmen değil çapulcuyum,” dedi.
Dostoyevski’yi temel referans olarak aldığını 60
Ekim 2018
BĠR YÖNETMEN BirkitapbindosT
Masumiyet (1997) Güven Kıraç, Haluk Bilginer ve Derya Alabora başrollerini paylaştı. Demirkubuz’un ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğu ve en çok ses getiren filmidir. Filmde namus yüzünden elini kana bulayan Yusuf (Güven Kıraç), on yıllık mahkûmiyeti tamamladığında dışarıda bir iş yapamayacağını, bir hayat kuramayacağını düşünerek tahliye olmak istemez, ancak cezaevi müdürünün öğüdüne uyar ve çıkar. İzmir’e ablasını görmeye gider ama orada yapamaz, ucuz bir otele yerleşir. Elinde yıllardır görmediği, ömür boyu hapse mahkûm bir arkadaşının verdiği adres vardır. Ancak bu otelde tanıştığı kişilerle yakınlaşır ve gidişini erteler. Bilmediği masum geleceğini bekler…
Unutulmaz Sözleri “Tamam, küfür benim ağzıma yakışmıyor ama sizin üstünüzde çok şık duruyor.” “Hayatta ve fotoğrafta en iyi pozu yalnızlar verir.” “Biraz mürekkep yalamış adamların arasındaki husumet kan davasından daha beterdir.” (Yeraltı)
''Akıllı bir adam, kendine karşı acımasız değilse gururlu da olamaz.'' (Yeraltı) 61
Ekim 2018
FOTOĞRAF BirkitapbindosT
Hatice Aydın Ankara (Türkiye)
62
Ekim 2018
PHOTOGRAPH BirkitapbindosT
Bardhyl Spahiu Kosova (Kosovo)
63
Ekim 2018
BĠR KĠTAP BirkitapbindosT
İNSAN OLMAK Muzaffer Özkan Ankara
(Engin GEÇTAN)
Psikiyatri alanında yazdığı önemli kitapların yanı sıra romanlarıyla da edebiyat dünyamıza farklı renkler ve tatlar kazandırmış olan Prof. Engin Geçtan, ülkemizin yetiştirdiği en seçkin düşünür ve psikiyatristler arasındadır. 1932 İzmir doğumlu olan Geçtan, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra uzmanlık eğitimini psikoloji ve nöroloji dallarında New York ve Columbia üniversitelerinde tamamlamıştır. Engin Geçtan, yıllarca sürdürdüğü psikoterapi çalışmalarının yanında ODTÜ, Ankara, Boğaziçi ve Marmara Üniversitelerinde öğretim üyesi olarak da görev yapmıştır. Bu yıl şubat ayında 86 yaşında aramızdan ayrılmıştır.
ileri gelen bir güzel cümle kurma mahareti var. Akademik makalelerle çok haşır neşir olanlarda pek rastlanılmayan bir durum bu. Yazar; başlıklar arasındaki geçişi olabildiğince yumuşak tutmuş, sizi bir bağlamdan çıkarıp tamamen farklı bir bağlama sürüklemiyor. Bu geçişi o kadar yumuşak yapıyor ki sanki tüm anlattıklarını tek bir başlıkta anlatmış gibi hissediyorsunuz. O kadar bütüncül bir kitap. Yazar, keşke değiştirebilsem dediğim bazı huylarımı gözümün önüne açık yüreklilikle getirmemi sağladı. Bu kitap vesilesiyle belki ben de o huylarımı düzeltmeye daha çok gayret ederim. Yalnız kendimin değil yakın çevremdeki bazı kimselerin de sıkıntılı gördüğüm birçok kronik davranışının gerçekten de hem kendileri hem çevreleri için hayatı zorlaştırdığını fark ettim. Bu onlara da kendime de daha anlayışlı yaklaşmamı sağlayabilir. Sağlarsa ne mutlu. O zaman eminim kitabın maksadı hâsıl olmuş olur.
Engin Geçtan; 1982 yılına kadar daha çok akademik çevre için psikiyatri kitapları yazarken, bir okurunun şehir dışından ona tek bir cümle söylemek için onca yol gelmesiyle yayın hayatında bir değişiklik olur. Kilometrelerce yoldan gelen okurunun ondan isteği şudur; “Bizim için de yazın.” Yani okur; akademik dille yazılmış ve ancak akademisyenlerin anlayacağı o düşüncelerinizi, halkın da anlayabileceği bir dille yazın, biz de istifade edelim demiş olur. Geçtan’ın “İnsan Olmak” adlı bu güzel eseri aslında belki de o cümlenin çocuğudur. Nitekim yazar bunu kitabının ön sözünde, evvelâ o okura teşekkür ederek belirtiyor. Kitap bir teşekkürden, bir ön sözden ve on üç başlıktan oluşuyor. Son başlık genel bir sonuç değerlendirmesi mahiyetinde. Bir de kaynakçası var tabii. Öyle bir kitap ki, ön sözünde bile birçok yerin altını çizmişim. Hocamızın herhalde edebiyatla da ilgilenmesinden
Kitap zaman zaman karanlık devir insanlarının, yani mağara insanları diye nitelenen insan topluluklarının da toplumsallaşmasını psikolojik bağlamda ele alıyor. İlk toplumsallaşma eğilimi, toplum içerisinde ilk yalan söyleme eylemi, diplomasinin ve entrikanın doğuşu gibi nispeten siyaset teorisinin de alanına giren konulara temas etmeden de geçmiyor. Konuyu zaman zaman oralara götürüp zaman zaman buralardan yürütüyor ki bu da kitabın hareketli bir akışa sahip olmasını sağlıyor.
64
Ekim 2018
BĠR KĠTAP BirkitapbindosT Kitap daha çok insanların içine düştüğü kısırdöngü”lerden bahsediyor. İnsanların bir sorunla karşılaşınca o sorunu nasıl çözeceğini bilemeyip paniklemesi sonucu daha yanlış bir reaksiyon göstermeleri ve bunun sonucunda daha da katmerlenen sorunların oluştuğu kısırdöngüler… Kitap siz şu problemden şu durumdan şu şekilde kurtulabilirsiniz diye bir reçete sunmuyor. Sanıyorum kitabı birçok yönüyle güzel kılan da bu. Teşhisini yapıyor, çözümü size bırakıyor. Çünkü yeryüzündeki insan sayısı kadar farklı yaklaşım vardır. Her insan farklıdır, özeldir. Yazar zor kısmı halletmiş: teşhis. Gerisini bize bırakmış. Şapkanı demiş, önüne koy ve düşün.
Kendisine değer verilmemiş bir insan başkasına değer veremez. Bunu sonradan öğrenebilmesi de ancak kendisine değer verebilmeye başladıktan sonra işleyebilen iki yönlü bir süreçtir. Bir başka deyişle, insan kendine değer verebildiği oranda başkalarına da değer verir; diğer insanlara gerçek anlamda değer verdiğini hissettikçe kendisini değerli bulur. Yoksa bir diğer insanı yücelterek kendimizi küçültmek, ne ona ne de kendimize değer vermektir. Üstelik böyle bir durum, değersizlik duygularının gerisinde yatan düşmanca eğilimlerin ve suçluluk duygularının daha da pekiştirilmesine neden olur.
Değersizlik duyguları yaşayan bir insan, ilişkilerinde tutarBen kitabı bir yönüyle kendim için, kendimin bir muhase- sızdır… Çoğu kez değersizlik duyguları yaşayan bir insan, besini yapmama yarayacak bir niyetle okudum. Belki yıllar üstün olmak ‘zorundadır’. sonra bambaşka bir niyetle okuduğumda bambaşka bir Sürekli yakınan kimse hiçbir işe yaramaz. anlamla karşılaşırım. Dünyada iki tür insan vardır: Yaşayanlar ve yaşayanları Kitaptan altını çizdiğim birkaç cümleyi de sizlerle paylaşa- seyredip eleştirenler. Seyretmek ölümü, katılmak ise yaşayım: mı simgeler! Kalıpları kırmanın, ürkütücü de olsa insana hayatiyet katan Geçtan’ın ‘İnsan Olmak’ adlı eserinde öne çıkan başlıklarbir yanı vardır. dan biri de ‘özgürlük’ kavramı. Geçtan, çocukluk yıllarını Eğer bir insan, abartılmış bazı davranışlar gösteriyorsa ger- gerekli destekten yoksun ya da baskı altında geçiren kişileçekte o davranışların tam karşıtı duygular yaşamakta oldu- rin, o dönemde başlayan gerilim ve anksiyeteyi yetişkinlikğunu düşünmek gerekir. te de sürdürdüklerini savunuyor. Bu tür baskıcı, reddedici, aşırı koruyucu ya da aşırı hoşgörülü bir ortamda yetişen İnsan kendine değer verebildiği oranda başkalarına da değer verir; diğer insanlara gerçek anlamda değer verdiği- çocukların ilerde özgür bir kişilik geliştirmeleri ne yazık ki hiç de kolay olmuyor. ni hissettikçe kendisini de değerli bulur. Aslında iyi insan, çevresine olduğu kadar kendisine karşı da iyi olan kişidir.
Geçtan’ın yalnızlık ve yaratıcılık üzerine yazdığı satırlar ise okurun zihninde farklı bir pencere açıyor;
Kendisiyle uyum halinde olan bir insan, başkalarına dostça yaklaşır, ama gereğinde onlara karşı çıkar ve haklarını savunmak için savaşır. Buna karşılık, insanlar vardır, sürekli başkalarının sevgisini ve onayını kazanmaya çalışır ve bunu yaparken de kendi kişiliklerinden ödün verirler. İnsanlar vardır, diğer insanları sürekli karşılarına alır ve dünyaya karşı sonu gelmeyen bir öfke taşırlar. Ya da insanlar vardır, başkalarıyla aralarına görünmez bir engel koyar, onlarla yakın duygusal ilişikler kuramazlar. Süreklilik gösteren bu üç tür tutumun her birinin gerisinde korku ve kızgınlık duyguları yatar.
Bir insanın kendi seçimiyle ve ‘geçici’ olarak yalnızlığa çekilmesi ise çoğu kez yapıcı ve yaratıcı sonuçlar doğurur. Yaratıcı insanlar yapıtlarını ya da buluşlarını ancak böyle yapıcı bir yalnızlık süresinde ortaya çıkarabilirler. Bir başka deyişle, yaratıcı kişi, gerektiğinde yalnız kalabilmekten korkmayan insandır. İyi ve keyifli okumalar diliyorum.
65
Ekim 2018
ÇĠNĠ BirkitapbindosT
Füsun Yaman Konya
66
Ekim 2018
TANITIM BirkitapbindosT
“ÇOCUKLAR ĠÇĠN TĠYATRO OYUNLARI” Yayın evi: Genç Destek Yayınları Yazar Editörü: Ajans Tempus/ Müjde Alganer Şahintürk Yazan: Lavinya Öz. Yazarın kendi ağzından, kitabın içerdiği oyunların tek tek tanıtımı: “Gizli Kahramanlar Gizli Düşmanlar” başlıklı oyunumun yazım aşamasında çocuklarıma bazı diyalogları okudum, çünkü onlar yaşları itibari ile en gerçekçi eleştirmenlerdi. Okuduğum kısımdaki diyaloglardan sonra; brokolinin haline üzülen kızım bu yemeğin kokusuna bile tahammül edemezken, benden pişirmemi istedi. (Oyunun kazandırdığı değerler: Faydalı gıda tüketimi, doğru tüketim alışkanlıkları) “Muhittin ve Berke” başlıklı oyunum ile insanlar farklı şartlarda, farklı ortamlarda büyüseler de anlaşmaları, birbirlerini sevmeleri zor bir şey değil. Saygı, hoşgörü ve anlayış çerçevesinde herkes herkesle iyi geçinebilir. Bu mesajı yerleştirmeye çalıştım satır aralarına. (Oyunun kazandırdığı değerler: Saygı, sevgi, hoşgörü, kıymet bilme, paylaşma, doğa sevgisi) “Pamuk Prenses ve 7 emojiler” başlıklı oyunumun baş hedefi eğlendirmek ama bunu yaparken de çocuklara bir şeyler öğretmek, bilgiler vermek, bir konuyu şarkı ile akla yerleştirme yönteminin; öğrenmek için iyi ve akılda kalıcı bir yöntem olduğuna olan inancımı dile getirmek. Ayrıntıda ve biraz derinde ise şu gizli; her kafadan başka bir sesin çıktığı durumlarda, kafan karışabilir; sakinleş ve önce kendini dinle, önce kendine inan, önce kendine güven…
(Oyunun kazandırdığı değerler: Eğlenerek öğrenmek, çalışmak adına verimli bir teknik kazanmak, özgünlük, “ben olsam şunu yapardım” görüşünü değerlendirebilmek) “Masal karmaşası” başlıklı oyunumda düşündüm ki; kısa kısa oyunlardan oluşan bir oyun kaleme alırsam pek çok çocuk rol alabilir. Ayrıca tüm oyunları büyükler küçüklere de oynayabilir. Bu oyunun içeriğinde; isimleri çarpıcı olsun diye uğraştığım dört kısa oyun mevcut (Kırmızı Başlıklı Kurt/ Ayakta Uyuyan Güzel/ Bitli Rapunzel/ Jack ve Çınar Ağacı) (Oyunun kazandırdığı değerler: Empati kurabilme yeteneği, hayvan sevgisi, iç güzelliğin önemi, plan- program yapmanın değerliliği, merhametli olmak, kibirden uzak durmak) “Üç Masal Cadısı” başlıklı oyunumda asıl amaç eğlendirmek, onlar çocuk; her şeyden çok eğlenmek istiyorlar ama eğlendirerek de çocuklara bakış açıları kazandırılabilirdi. Bu oyundaki hemen hemen her karakter bir başka bakış açısıdır. Çok yönlü düşünmek, önemli bir özellik. (Oyunun kazandırdığı değerler: Çok yönlü düşünebilme kabiliyeti, olayları ve kişileri vicdan terazisinde tartma yeteneği, hayal kurma, iyiliğin de kötülüğün de karşılıksız kalmayacağını idrak etme kabiliyeti) TİYATRO çok mühim bir mecra bu sebep en önemlisi de şudur; bu çocuklar bu oyunlara hazırlanırken; dayanışmanın güzelliğini, ekip ruhunun özelliğini, bir bütünün parçası olabilmenin değerliliğini kavrayacaklar… Bu yeter! Lavinya Öz.
67
BirkitapbindosT
Ekim 2018
Keziban Yıldırım Isparta
68