BirKitapBinDostAgustos2018

Page 1

Aylık Kültür ve Sanat Dergisi

Ağustos 2018 Yıl:2 Sayı:15

Monthly Culture and Art Magazine

August 2018 Year:2 Issue:15


BirKitapBinDost

BİR KİTAP BİN DOST Aylık Kültür ve Sanat Dergisi Ağustos 2018 Yıl:2 Sayı: 15 Genel Yayın Yönetmeni (Editor in Chief)

Yurtdışı Temsilcileri Overseas Representatives

İlhan Özdemir

Kosova Temsilcisi (Representative in Kosovo) Agim Krasniqi

Edebiyat Yönetmenleri (Literary Directors)

Hindistan Temsilcisi (Representative of India) Tvg. Menon

Muzaffer Özkan Gürcan Köftecioğlu

Meksika Temsilcisi (Representative of Mexico) Ana Maria Gonzalez Estrada

Kültür ve Sanat Yönetmenleri (Culture and Art Directors)

Azerbaycan Temsilcisi (Representative of Azerbaijan) Soltan Soltanlı

Emel Üstündağ Yasemin Bayındır Sema Tokatlı Mehmet Saim Bilge Agim Krasniqi

Brezilya Temsilcisi (Representative of Brasil) Cival Einstein

İdari İşler (Administrative Directors)

Cezayir Temsilcisi (Representative of Algeria) Youcef Aimeur

Aziz Dur Doğan Bayındır

Mısır Temsilcisi (Representative of Egpyt) Fawzy Morsy

Hakkımızda ve Yayın İlkeleri ilk iki sayımızda yayınlanmıştır.

Makedonya Temsilcisi (Representative of Macedonia) Keti Radevska

İletişim (Contact) birkitapbindost@gmail.com

Özbekistan Temsilcisi (Representative of Uzbekistan) Makhmud Eshonkulov

Tüm içeriğin hakları saklıdır. İzinsiz Kullanılamaz

Kolombiya Temsilcisi (Representative of Colombia) Gina Gonzalez Torres

(All contents are reserved. It can not be used without permission.)

Norveç Temsilcisi (Representative of Norway) Fadi Abou Hassan

@2017 2


Ağustos 2018

VE...HAYAT GEÇİP GİDİYOR... "Ve...hayat geçip gidiyor..." derler ve ben bu hayata bakakalmış hala onu anlamaya çalışıyorum... Kandırmaca gibi mi, düş gibi mi, karar veremedim. Yıllar, mevsimler geçiyor, değişiyoruz; büyüyoruz, yaşlanıyoruz, bütün bu hallerde hissediyoruz ve bunların hepsine yaşam diyoruz… Düş gibi yaşadıklarım ve yaşam bir düş!.. "Yunan mitolojisine göre Pandora'nın Kutusu açıldıktan sonra yayıldı salgın hastalıklar, savaşlar, acılar ve feryatlar yeryüzüne. İnsanoğlunun gökten asit yağmuru misali akan ve toprağı, denizi, ağaçları siyah bir örtü gibi saran bu felaketlere dayanabilmesi ise son anda kutudan fırlayan umut sayesinde mümkün olabildi. Herhalde bu yüzden "asla dayanamam" dediğimiz felaketler başımıza geldiğinde bile bunlarla baş edebilme gücü bulabiliyoruz kendimizde..." Bizleri nelerin beklediğini ve nelerle karşılaşabileceğimizi bile tam olarak bilmeden, böyle bir dergi çıkarmak için yola çıkmanın “Pandora’nın Kutusunu” açmaktan çok da farklı bir şey olmayacağını biliyorduk... Ama tüm zorluklara ve engellere karşı yılmadık, vazgeçmedik. Çünkü birçok kişinin “asla olmaz(!)” diye düşündüğü şeylere karşı baş edebilme gücü ve cesareti vardı bizlerde. Ve... Pandora’nın Kutusundan son anda fırlayan, UMUT... Bir Kitap Bin Dost dergisinin Ağustos

ayı sayısına emeği geçen ve

dergiye katkıda bulunan tüm dost ve arkadaşlara çok teşekkürler. İyi ki varlar ve iyi ki bizimle birlikteler... Sevgilerimle...

Editörden... 3


BirKitapBinDost

İçindekiler 6 Anna Agosti/Fotoğraf 7 Nihal Rende/Fotoğraf 8 Muzaffer Özkan/Öykü 9 Emel Üstündağ/Ebru 11 Aneta Hasani/Resim 13 Özen Araser/Resim 14 AGIM KRASNIQI/Karikatür 15 Mehmet Saim Bilge/Karikatür 16 İlhan Özdemir/Söyleşi-Cemile Güler 17 Sibel Yıldırım/Resim 21 Keziban Yıldırım/Resim 22 MARWA İBRAHİM/Karikatür 23 Cemal Tunceri /Karikatür 24 Gürcan Köftecioğlu/Öykü 25 Ana Marİa Gonzalez Estrada/Karikatür 27 HÜLYA ÖZVEREN/Resim 28 Tvg Menon/Karikatür 29 Uğur Pamuk/Karikatür 30 Sema Tokatlı/Mutluluk Köşesi 31 BURHAN ERSAN/Rengi-Su 33 Keti Radevska/Resim 34 Ayla Gözneli/Fotoğraf 35 Banu Elçi/Şiir 36 Fawzy Morsy/Karikatür 37 Florent Espejel/Karikatür 38 Lavinya Öz/Deneme 39 Makhmudjon Eshonkulov/Karikatür 41 Soltan Soltanlı/Karikatür

Sayfa 14

Sayfa 22

Sayfa 27

Sayfa 31

4


Ağustos 2018

Contents 42 Ahmed Samir Farid/Karikatür 43 Bern Fabro/Karikatür 44 Gina Gonzalez Torres /Resim 45 Yıltu Salur/Şiir 46 YASEMİN BAYINDIR/Gezi-Bodrum 47 Fadi Abou Hassan/Karikatür 50 Banu Elçi/Fotoğraf 51 Oleksiy Kustovsky/Resim 52 Emre Çoşkunlar/Şiir 54 DİNA A.GAWAD/Karikatür 55 Saeed Mohammadzadeh/Fotoğraf 56 Kedda Berjoh/Deneme 57 Aan Adi Jaya/Karikatür 60 Firuz Kutal/Karikatür 62 Gürcan Köftecioğlu/Sinema-Atıf Yılmaz 65 Rajeendra Kumar/Karikatür 67 Mary Zins/Karikatür 70 Sepideh Seifizadeh/Karikatür 72 Muzaffer Özkan/Kitap-Peri Gazozu 75 Cival Einstein/Karikatür

76

Sayfa 46

Sayfa 54

59 Hatice Aydın/Fotoğraf 61 Perihan Keki/Resim 63 Youcef Aimeur/Karikatür 66 Ayten Köse/Resim 68 Emel Üstündağ/Yemek Kültürü-Artvin 71 Selma Top/Resim 74 Khatira Hasanzada/Resim

MOZHDEH MALEK OGLİ/ AYIN DOSTU

Ön Kapak Resim: Emel Üstündağ Arka Kapak Fotoğraf: Bardhyl Spahiu

5


BirKitapBinDost

FOTOGRAF

Anna Agosti Ä°talya (Italy)

6


Ağustos 2018

FOTOGRAF

Nihal Rende İstanbul

7


BirKitapBinDost

ÖYKÜ

YAŞAMA SAVAŞI

Muzaffer Özkan Ankara

T

Eskiden küçük yerleşim birimlerinde, ataerkil aile yapısında, birden çok ailenin hep bir arada oldukları komün yaşamda sorun olmayan yaşlıların bakımı; günümüz sosyal yaşamında ve şehirleşmenin getirdiği yapı içinde içinden çıkılmaz bir hal almıştı.

elefonu çaldığında dolmuştan inmiş, Güven Parkı’nın içinden geçiyordu. Arayan eşiydi.

Az önce annesinin aradığını bazı ihtiyaçları olduğunu, uğrayıp alabilir misin diye soruyordu. “Tamam, uğrarım” deyip konuşmayı kısa kesti. Hızlı adımlarla parkın karşı tarafına doğru yürümeye devam etti. Artık hafta sonu mesaisi hep aynı idi. Önce Gaziosmanpaşa’daki annesine gidiyor ve onun ihtiyaçlarını gideriyor, biraz da sohbet ediyorlardı. İkinci durak ise şehrin tam aksi yönündeki Eryaman oluyordu. Burada da kayınvalidesini ziyaret edip birikmiş faturalarını ödüyor, varsa ihtiyaçlarını alıp Dikmen’deki evine dönüyordu. Babası vefat edeli on iki yıl oluyordu. Annesi eşinin ölümünü kabullenmekte biraz zorlansa da çocuklarına yük olmak istememiş, yaşamını tek başına sürdürmeye devam etmişti. İlk yıllarda kimsenin beklemediği bir performans göstermiş, hayata dört elle sarılmıştı. Bütün işlerini tek başına yürütüyor, hatta bazı hafta sonları torunlarını yatılı misafir olarak evine alarak oğlunun eşiyle hafta sonu baş başa kalmalarına imkân sağlıyordu. Ancak geçen yıllarla birlikte artık annesinin sorunları da artmaya başlamıştı. Artık eskisi gibi bütün işleriyle kendisi baş edemiyordu. İstese de yaşının getirdiği sorunlardan dolayı yetersiz kalıyordu. Oğlu, birkaç defa kendi evlerine taşınmayı teklif etse de kesinlikle karşı çıkmış, hatta eve bir yardımcı kadın alınmasına dahi şiddetle tavır almıştı. 8


EBRU

Ağustos 2018

Emel Üstündağ İstanbul 9


BirKitapBinDost

ÖYKÜ

Karayollarından emekli olduğu iki yıldan beri her hafta bu rutini tekrarlıyor, haftada iki gün annesini ve kayınvalidesini düzenli olarak ziyaret ediyordu. Annesi, kazandığı alışkanlıklardan vazgeçmiyor, özellikle yeni teknolojik gelişmelerden mümkün olduğunca uzak duruyordu. Cep telefonu kullanmayıp, evindeki sabit telefonu hâlâ en önemli iletişim aracı olarak görüyordu. Faturaları hâlâ kendi ödeyip, yatak odasındaki komodinin gözünde bütün ödendi makbuzlarını saklıyordu. Otomatik ödemeye güvenmiyordu. Komodinin gözleri tıka basa fatura ve banka dekontu ile doluydu. Birkaç defa bunları atmak istemiş fakat annesinin direncini kıramamıştı. Niyeti Atatürk Bulvar boyunca Kuğulu Parka kadar yürümek, burada parkta biraz soluklanıp İran Caddesi üzerinden annesinin bulunduğu eve kadar yine yürümeyi düşünmüştü. Bu biraz zaman alacaktı ama göze almıştı. Zaten birçok defa iyi havalarda bu şekilde hareket ediyordu. Ancak telefondan sonra şartlar değişmişti. Zamanını iyi kullanmak zorundaydı. Parkın karşısına geçince otobüs duraklarının bulunduğu yere doğru yöneldi. Durakta fazla beklemedi ve gelen otobüse binerek arka taraftaki boş koltuklardan birine oturdu. . . . Kayınvalidesinin Eryaman’daki evinden ayrılıp metroyla Kızılay’a doğru yol alırken yine kafası karışmıştı. Kayınvalidesi son günlerde bunu sık sık tekrarlamaya başlamıştı. Annesinden daha sağlıklı ve bütün işlerini görmesine rağmen sık aralıklarla telefon ederek birilerinin yanına gelmesini istiyordu. Yanına gelen kişiyi de bırakmayıp uzun müddet yanında oturmasını istiyordu. Sanki yalnızlıktan sıkılır, daha doğru bir ifadeyle korkar gibi bir hali vardı. Bugün de alınacak bazı ihtiyacı olduğu bahanesiyle kendisini çağırmış, ancak şimdilik bir ihtiyacım yok, olursa da kapıcıya aldırırım diyerek bir talepte bulunmamıştı. Birkaç kez kalkmaya niyetlendiğinde ise ısrarla oturtmuş, ayrılmasına engel olmuştu. Saatler sonra; hava kararmaya başladı, artık gitmem gerek diyerek ve biraz da emrivaki yaparak kalkmış, kayınvalidesinin ısrarına prim vermemişti. Empati yapıp her iki ihtiyarı da anlamaya çalışıyordu. Ancak her halükarda işin içinden çıkamıyordu. Onların kalıplaşmış düşünceleri, hatta sabit fikirleri, gittikçe artan bencillikleri sorun yumağını içinden çıkılmaz bir hale getiriyordu. Emekli olduktan sonra, iki yıldır çok istemesine rağmen, eşiyle şöyle bir tatile çıkamamıştı. Bu gidişle pek mümkün de görülmüyordu. Çıksalar dahi bunların telefon edip geri çağıracaklarından adı gibi emindi. Eskiden küçük yerleşim birimlerinde, ataerkil aile yapısında, birden çok ailenin hep bir arada oldukları komün yaşamda sorun olmayan yaşlıların bakımı; günümüz sosyal yaşamında ve şehirleşmenin getirdiği yapı içinde içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Tek başına kendisi de zaten bir çözüm üretemiyordu. Geçen zamanın gittikçe aleyhine olduğunun da farkındaydı. Şehirleşme ile birlikte toplum bireyselleşmiş, geniş aileler de çekirdek aileye dönüşmüştü. 10


RESİM

Ağustos 2018

Aneta Hasani Kosova

11


BirKitapBinDost

ÖYKÜ

Artık bilmem kaç katlı apartmanın bilmem kaçıncı katındaki dairede anne, baba ve çocuktan başkasına yer yoktu. Kızı bu yıl üniversite sınavına girecekti. Aylardır konsantrasyonu ve çalışma düzeni bozulmasın diye odasına kimse girmiyor, eve misafir dahi almıyorlardı. Yaşam şartları artık bunları dikte ediyordu. Karmakarışık düşünceler ve kafasında sorunlar yumağı ile eve geldiğinde eşi endişeyle yüzüne baktı ve “annen telefona cevap vermiyor, birkaç kez aradım ama açılmadı, bir şey olmasın?” diye sordu. Bu kez endişe etme sırası ona gelmişti. “belki duymamıştır” diyerek kendisini teskin etmeye çalışsa da cebinden çıkardığı cep telefonunun tuşlarına dokunmaya başladı. Bütün uğraşısına rağmen o da cevap alamıyordu. Son olarak daha önce tedbir amacıyla numarasını kaydettiği annesinin karşı komşusunu aramaya karar verdi. Telefonu açan komşuya durumu söyleyip annesinin zilini çalıp çalamayacağını söyledi. Komşusu bir saniye deyip ayrılmıştı, saniyeler geçmek bilmiyordu. Endişesi tavan yapmıştı ki komşunun sesi duyuldu. Komşu “kapıyı çaldım, zil sesi duyuluyor, yalnız açılmıyor, dikkatle dinleyince içeriden inlemeye benzer sesler geliyor, açıkçası bizde şimdi merak etmeye başladık” sözleriyle birlikte dudaklarından gayriihtiyarî “tamam geliyorum” sözleri döküldü. *** Hastanede geçen üç gün bütün aileyi perişan etmişti. Kendisini uykusuz ve çok yorgun hissediyordu. Düşüp kalça eklemini kıran annesine başarılı bir operasyonla dün protez takılmıştı. Bugün gözlem altında tutacaklar ve yürüyüş egzersizlerine başlatacaklardı. Eğer her şey planlandığı gibi giderse yarın taburcu etmeyi düşünüyorlardı. Tekrar yürüyebilmesi bu egzersizlere bağlıydı. Bir fizik tedavi uzmanı rehberliğinde yürüyüş eğitimi ve egzersizlerin aksatılmadan yapılması gerekiyordu. Ameliyattan çıktığından itibaren annesiyle kavga halindeydi. Annesi “beni evime götür, ben evimden başka yere gitmem” diye tutturmuştu. Dediğini de yapan başat karakterli bir kadındı. Babası az çekmemişti, belki de erkenden gitmesinin bir sebebi annesiydi. Adamın başının etini yerdi. Bu haliyle evinde annesi tek başına kalamazdı, acil bir düzenleme yapılması gerekiyordu. Üstelik hiç zamanları da yoktu. Bu üç günlük sürede herkese haber salınmış, yapılabildiğince araştırma yapılmış, sonunda Gürcistan uyruklu bir bakıcı temin edilmişti. Ancak annesinin bununla anlaşabileceğine hiç ihtimal vermiyordu. Kadın doğru dürüst Türkçe bilmiyordu, davranışları ve değer yargıları biraz farklıydı. Kültür farkının çatışmaya varacağı kaçınılmazdı. Ancak en azından şimdilik zaman kazanırız diye düşünüyordu. Aradan geçen on beş günlük sürede beklediğinin tam tersi bir manzara ile karşılaştı. Annesi Gürcü kadınla çok iyi anlaşıyordu, üstelik eve gelen fizik tedavi teknisyeninin nezaretinde egzersizlerini düzenli olarak yapıyordu. Bir hayli de ilerleme kaydetmişlerdi. Sonsöz; hayat bir yaşama savaşıdır, hiçbir şey yaşanmadan gerçek olamaz. Yaşamının örümcek ağını ören, insanın kendisi değildir; o bu ağda sadece bir teldir, bu ağa yaptığı her katkıyı, aslında kendi kendine yapmıştır. 12


RESİM

Ağustos 2018

Özen Araser İzmir

13


BirKitapBinDost

KARİKATÜR

Agim Krasniqi Kosova (Kosovo)

14


Ağustos 2018

KARİKATÜR

Mehmet Saim Bilge Ankara

15


BirKitapBinDost

SÖYLEŞİ

CEMİLE GÜLER

Buraya sokağın ortasına geldik... Ġki bavullan geldik, ne ev, ne bark... O zaman turist gibi geldik işte... İlhan Özdemir İstanbul

B

ulgaristanın Kalfalar (Minzuhar) köyünde do-

ğup büyümüş. İki kız ve bir çocuk(erkek) olan üç çocuklu bir ailenin küçük kızı... Sekizinci sınıfa kadar okula gitmiş. Sekizinci sınıftan sonra çok istemesine rağmen babası izin vermediği için okuyamamış... O zamanlar Bulgaristan’daki Türk köylerinde çocuklar(!) okutulurken kızlar okutulmuyor ve okula gönderilmiyormuş çünkü kızların okuması ve okula gitmesi ayıp(!) sayılıyormuş… Bulgaristan’dan göç etmek zorunda kalınca, eşi, küçük kızı ve oğluyla birlikte İzmir’e gelmişler. İki bavulla birlikte… İzmir’de ne ev var ne de bark… Sokağın ortasına gelmişler… Büyük kızı Bulgaristan’da, küçük kızı ve oğlu da Türkiye’de, İzmir’de yaşıyor... Cemile teyze nasıl anlatılabilir, bilmiyorum!.. Bildiğim tek şey; onunla ilgili ne yazarsam yazayım mutlaka bir şeylerin eksik kalacağı… Hani bazı insanlar vardır, sohbeti hiç bitmesin isteriz ya... Hani anlattıklarının tek kelimesini bile kaçırmamak için can kulağıyla dinleriz ya... Hani çok şeyler görmüş, çok şeyler yaşamış ve acıları bal eylemiş insanlar vardır ya... Yaşadıklarını anlatırken o anki duygularını aynı şekilde tekrar yaşayan ve size de sanki o olayları yaşarken onun yanında, onunla birlikteymişsiniz duygusunu veren insanlar... İşte Cemile teyze bu insanlardan birisi... 16


RESİM

Ağustos 2018

Sibel Yıldırım İstanbul 17


SÖYLEŞİ

BirKitapBinDost

Cemile teyzeyi, yazacağım kitabımın içindeki kahramanlardan birisi olarak düşünmüş ve bunun içinde kendisiyle uzun bir söyleşi yapmıştım, en son İzmir’e gidişimde... Yaklaşık 30 sayfayı bulan bu söyleşiden, derginin bu sayısı için, iki sayfayı geçmeyecek bir yazı çıkarmanın zorluğunu hepiniz tahmin edebilirsiniz sanıyorum. Umarım uğraştığıma değecek bir yazı olur ve benim Cemile teyze ile söyleşi yaparken aldığım keyfi, sizlerde bu yazıyı okurken alırsınız... .

. .

İlhan Özdemir: Evet Cemile teyze, söyleşiye çocukluğunla başlayalım mı? Bize çocukluğunu anlatır mısın? Cemile Güler: Ne diye anlattırıyon çocukluğu mu? İÖ: Merak ettim!.. Nerede doğdun, kaç kardeştiniz, annen baban ne iş yapıyordu, nasıl bir çocuktun? CG: İki kardeştik... Üç kardeşiz... Bir çocuk, iki kız, üç kardeşiz... Çocuk kardeşimiz 50 yaşına gelir gelmez vefat etti... Kalfalar’da doğdum, köyümüz Kalfalar. Minzuhar Bulgarcası, Türkçesi Kalfalar... Orada doğdum işte, annem babam doğurdular. Biz köyde yaşardık. Mesela tütün ekerlerdi, biz çocuklar okurduk, az çok küçükken, çocukken. Sonra artık göndermediler beni okula. Babam biraz eskiydi böyle, çok okuyamadık. 7-8 sene kadar okuduk sonra başka okuyamadık. İÖ: Baban okutmadı yani… CG: Okutmadı, babam okutmadı, okula koyvermedi... İÖ: Kendisi de okumamış mı? Ne iş yapıyordu baban? Herhangi bir işi yok muydu, bir iş yapmıyor muydu? CG: Babam mı? Babam çiftçiydi, toprakla uğraşıyordu. Onun için bizi pek okutmadılar... İÖ: Desene, yaşı gelince hemen evlendireyim ve kurtulayım bu kızdan dedi… CG: Evlendirme değil, evlendirme yok... 20 yaşına gelene kadar evlendirme yok ama böyle kız kısmının okuması ayıp derdi. Köyde yaşardık biz çünkü böyle Bulgar köylerinin yanında yaşardık. Yani öyle çok okuyamadık. 7-8 sene okuduk. Rusça da okuduk, Fransızca da okuduk ama çocukken okuduk. Küçükken okuduk ama büyüyünce okuyamadık... 18


SÖYLEŞİ

Ağustos 2018

İÖ: Ama bildiğim kadarıyla sen kendini sonradan bayağı yetiştirmişsin... Seni ilk tanıdığımda, hani o ilk görüştüğümüzde de dikkatimi çekmişti. Televizyonda seyrettiğin programlar, ilgilendiklerin, dünyadaki ve Türkiye’deki olaylara bakış açın... Yani sen öyle, okumadım ben, cahilim filan diye içine kapanan, dünyaya küsmüş, dünyadan elini eteğini çekmiş insanlardan değilsin… CG: İlgilenmek ve bilgilenmek lazım... Yani çok eskiden, mesela ta çocukken böyle yedinci, sekizinci sınıfı bitirince köylere öğretmen olarak istediler beni ama babam kesinlikle böyle şeyler olmaz derdi. Biz böyle köylere giderdik, piyes çıkarırdık, Bulgarca piyes derlerdi. (Tiyatro... / İÖ) Hep birlikte okuldan giderdik, ben başlarında olurdum. Okuldan 10 kişi, kız ve çocuk karışık... Her akşam başka bir köye giderdik, gösteri yapardık, oyun oynardık. Okumayı çok severdim ama babam razı gelmedi. Bir tane Bulgar öğretmenimiz vardı Angela, Angela derdik ona. Geçen gittiğimde çok hastaymış gidemedim. Bizden daha yaşlı, çok yaşlıdır, o hepten yaşlı... Geldi babama çok yalvardı; “İlyas abi koy bu çocuk okuyacak bak, koy bu çocuk okula gitsin, okusun...” diye ama babam bırakmadı. Yaz tatilinde öğretmen istediler beni, okullar açılıncaya kadar gelsin dediler ama babam bırakmadı. “Kız kimseler öyle gezmez, ben her şeye razı gelirim ama öyle şeye razı gelmem” derdi babam. Babam biraz eskiydi, sarıklıydı, eskilerden böyle… Çok iyi büyüdük, hiçbir şeyden zorumuz yoktu. Önceleri Bulgar köyleri ile birlikte yaşardık. Sonra... Sonra... ... İki kardeşte buraya geldik. O benim büyüğüm, ablam. Ablam 80 yaşında, eniştemde 85 yaşında. Onlarda buraya geldiler, yakınlar buraya... Oradayken iyi yaşardık, işim falan iyiydi ama gece gündüz çalışırdık. İşim vardiyalıydı, gece çalışırdım, vardiyaya giderdim böyle saat ona kadar. Gündüz yemekhanede çalışırdım, gece tütüne giderdim, tütünü gece çalışırdım. Akşam ve sabah erken kalkıp iş işlerdik tütünü. Bu da bana (Eşine, Rafet amcaya hitaben.../ İÖ) yardım etmedi... Bu bana tütün ektirdi daha işim varken, emekliliğine fayda olur diye... Ama bir tütün bohçası getirmedi, 10 sene çalıştı da bana hiç fayda etmedi hiç... Onca arabalar hep elindeydi, taksiler... Mesela bir adım tütün getirse, eve getirip koysa böyle... Tütünü ben hep sırtımda taşıdım, eve getirdim. Hep doğruluktan, kendine işliyor demesinler diye. Evvel doğruluk vardı, öyle çalıştık. Sonra emekli oldum işte... Emekli olunca işte böyle... Emekli olduktan sonra epey zaman asılı kaldı benim resmim fabrikada. Kooperatiflerde iyi çalışanların resimleri vardı sonra rozet verdiler... O fotoğrafı ordan kopar, utanıyorum derdim buna. Ben hepten zor işlerde çalışmadım taa zor işlerde vardı böyle. İnsanlar tarlalarda çalışlardı, tütün taşırdı daha zor işler vardı köylerde… 19


BirKitapBinDost

SÖYLEŞİ

İÖ: Cemile teyze, senin üç çocuğun var değil mi? En büyük kızın Bulgaristan’da, onun küçüğü Gülhayat, en küçüğü de çocuk(!)... Gülhayat ve erkek olan çocuğun burada, İzmir’de yaşıyor. İlk kızın doğduğunda kaç yaşındaydın? CG: 22... 22 yaşındaydım. 19 yaşında evlendim ben, 22 yaşında da ilk kızım oldu. İlk çocuğumu, ben kendim baktım, büyüttüm. Bunun zaten eve hiç faydası olmazdı. Kayınvalidem hastaydı, şeker hastası... Kaynım vardı... Beraber oturuyorduk, ben onlara da baktım. Bir bunlar olsa, dört tanede görümcem var... En küçüğü iki yaşındaydı biz evlendiğimizde. Dokuz kişi içinde yaşadım ben. Kimseye laf söyleyemezdim, ne iş olsa ben yapardım. En küçük görümcem Remziye, şimdi Gebze’de oturuyor, şimdi öyle der o; “sen bizim annem yerindesin, yengemiz değilsin” der telefonda. Hep telefon açar böyle, sık sık telefon açar, “ne yapıyorsun yenge, iyi misin?” der. Öncelerde makine yoktu, ben yedi kişinin, sekiz kişinin pırtısını (çamaşırını /İÖ) hep elimde yıkardım. Her haftanın boşunda... Hafta da bir gün boş vardı, o gün pırtı yıkardım. Ertesi gün işe giderdim. Evimizin önünde su vardı bizim. Oraya vururdum böyle büyük bir kazan, çamaşır yapardım. Gelirdi kayınvalidem, “bırak be yavrum” derdi, “çok yoruldun” derdi. Göz gözü görünceye kadar, karanlığa kadar ben çamaşır yıkardım. Kayınvalidem “kimisi de yarına kalsın” derdi. Yarına kalsın da yarın ben işteyim. Böyle hep hizmetçilikle geçti ömrüm. Görümcelerim gitti bu sefer kendi çocuklarım başladı. Okula gönderirdim bunları, okula varınca öğretmen bunları hep birinci sıraya kordu. Başlarına kurdelalar yapardım, elbiseler dikerdim onlara. Herkes yaz tatilinde gezmelere giderdi ben çocuklarımla beraber olurdum, onlarla ilgilenirdim. İÖ: Peki buraya, Türkiye’ye, İzmir’e gelişiniz nasıl oldu? CG: Buraya sokağın ortasına geldik. İki bavullan geldik, ne ev, ne bark... O zaman turist gibi geldik işte. Mesela oğlan askerdi o zaman, iki sene askerliği vardı. Bize “siz gidin anne, ben gelir sizi bulurum” dedi, hep söyledi ama ben bitanecik oğlanı bırakıp gidemem dedim. O askerliğini bitirince de, yollar kapandı... Ondan gayrı turist gibi geldik buraya. Neyse şimdi o günler geride kaldı... Bundan sonra Allah burada çocuklarıma iyilik sağlık versin, güzellikler versin, işlerinden olmasınlar... Çok şükür Allahıma, bu hale geldik işte. ...

20


RESİM

Ağustos 2018

Keziban Yıldırım Isparta

21


BirKitapBinDost

KARİKATÜR

Marwa Ibrahim Mısır (Egpyt)

22


Ağustos 2018

KARİKATÜR

Cemal Tunceri K.Kıbrıs

23


BirKitapBinDost

ÖYKÜ

AYAKKABI BOYACISI GürcanKöftecioğlu İstanbul

B

Ġnsanlar böylece vicdanlarını rahatlatıyor, üzüntülerini iyilik yaparak dağıtıyordu. Çocuk da küçük gülücüklerle onlara istediği, beklediği karşılığı veriyordu.

ir cumartesi günüydü. Öğle vakti yakıcı bir sıcak vardı. Gezmeye ve alışverişe çıkan şehirliler

yolları doldurmuştu. Sıcaklığa rağmen güzel havanın keyfini çıkarıyorlardı. Büyük bir alışveriş merkezinin otoparkının girişinde her zaman olduğundan daha çok trafik vardı. Otomobilleriyle oradan geçenler mutlaka yavaşlıyor, neler olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı. Çoğu insan sabırsız, öndeki araçların bir an önce ilerlemesi için bağırıyor, el kol hareketleri yapıyordu. Herkesin dikkatini çeken küçük bir erkek çocuğu idi. Dokuz on yaşlarında, esmer, çelimsiz, naif, her şeye rağmen gözleri parlayan bir çocuktu. Gömleği ve pantolonu yırtılmış, üstü başı ve hatta yüzü kirlenmişti. Akan gözyaşlarının yüzündeki kirlerde bıraktığı izlerden çok ağladığı anlaşılıyordu. Hemen yanı başında duran el yapımı tahta ayakkabı boyacısı sandığı kırılmış, parçalanmış, kullanılamaz hale gelmişti. Birkaç boya ve fırça yakınlarına gelişigüzel saçılmıştı. Bu görünüş doğal olarak her insanın ilgisini çekiyor, onları vicdan muhasebesine sürüklüyordu. Bir yandan küçük ayakkabı boyacısının durumuna üzülüyor, onun için bir şeyler yapıp yapamayacaklarını düşünüyor, bir yandan da yürek paralayan bu musibetin kendi ailelerinin başına gelmediği için hallerine şükrediyorlardı. 24


KARİKATÜR

Ağustos 2018

Ana Maria Gonzalez Estrada Meksika (Mexican)

25


BirKitapBinDost

ÖYKÜ

Çocuk orada bazen ağlıyor, gözyaşlarını kirlenmiş gömlek koluyla siliyor, bazen de başını hafiften kaldırıp parçalanan boyacı sandığına ve boyalarına üzüntüyle bakıyordu. Belki birkaç ayakkabı boyamış olsaydı, bir simit ya da bir parça ekmek alıp karnını doyururdu. Zavallı çocuğu seyreden araçlardan bazıları duruyor, içindekiler çocukla konuşmaya çalışıyordu. Ancak utangaç çocuk seslenenlere pek bakmıyordu. Bunun üzerine bazıları araçlarından iniyor, çocuğun derdini öğrenmeye çalışıyordu. Önce bir araçtan inen, boyacıyla yaşıt bir çocuk biraz ürkerek de olsa ona yaklaştı. Gözyaşlarını sildi ve belli ki annesinin ya da babasının yolladığı bir kâğıt parayı çocuğun cebine koyuverdi. Bununla da yetinmedi, başındaki çok sevdiği şapkasını çıkardı ve hiç duraksamadan çocuğun başına taktı ve koşarak arabalarına atladı. Ardından bir kız çocuğu yine koşarak geldi. Yolda parçalanmış bir boyaya basınca sendeledi. Kendisini toparlayınca o da çocuğun cebine bir şeyler sıkıştırdı. Uzaklaşırken ona eliyle bir öpücük gönderdi. Arabaların bir kısmı sadece duraklıyor, bazıları üzgün gözlerle bir iyilik yapamamanın sancısıyla yoluna devam ediyor, birçoğu sesleniyor, konuşarak ya da işaretle iletişim kurmaya çalışıyordu. Bunlardan bazıları arabalarından iniyor çocuğa dokunuyor, seviyor, okşuyor ve çoğunlukla da cebine ya biraz para sıkıştırıyor ya da su, kurabiye gibi içecek ya da atıştıracak bir şeyler veriyordu. İnsanlar böylece vicdanlarını rahatlatıyor, üzüntülerini iyilik yaparak dağıtıyordu. Çocuk da küçük gülücüklerle onlara istediği, beklediği karşılığı veriyordu. Ancak olan biteni uzun süre izleyen birinin oynanan tiyatroyu fark etmesi çok da zor olmazdı. Çocuğun fırsat buldukça ara sıra baktığı genç bir adam otoyolun karşında, meraklı gözlerden uzakta sigarasını tüttürüyor, bir yandan da çocuğu ve olayın akışını gözlüyordu. Sonunda aracından inen babacan tavırlı bir adam çocukla uzunca bir süre konuşmaya koyuldu. Uzaktaki gencin her ne kadar bu kadar uzaktan neler konuşulduğunu anlaması mümkün olmasa da adamın çocuğa birçok ayrıntıyı sorduğunu anlayabildi. Dahası bir ara çocuğun uzaktan eliyle kendisinin olduğu yeri işaret ettiğini görünce endişelenmeye başladı. Böyle güzel bir tezgâh çalışırken polisle ya da başka biriyle başı derde girsin istemezdi. Bu oyun uzun sürünce alışveriş merkezinden çıkanlar çocuğun hâlâ orada olduğunu görünce durumu fark edip ters tepkiler verebiliyordu. Yakalanmamak için harekete geçme zamanıydı. Genç adam sigarasını attı ve motosikletini çalıştırdı. Birkaç dakika içinde çocuğun yanına geldi. Birlikte boyacı sandığını, kırık dökük malzemeleri ve boyaları hızla toplayıp aldılar. Yarım saat sonra aynı oyun, başka bir alışveriş merkezinin girişinde yeni müşterilere sergilenmeye başladı. 26


RESİM

Ağustos 2018

Hülya Özveren İstanbul 27


BirKitapBinDost

KARİKATÜR

Tvg Menon Hindistan (India)

28


Ağustos 2018

KARİKATÜR

Uğur Pamuk Ankara

29


BirKitapBinDost

MUTLULUK KÖŞESİ

EVREN DAİMA “EVET” DER...

Sema Tokatlı İstanbul

G

Evrene ne verirsek onu alırız. Pozitifse pozitifi, negatifse negatifi… Evrenin dili daima “evet”tir. Ne istersek, ne dilersek onu verir, iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin…

eçmiş nesillerden günümüze gelen atasözlerini ve deyimleri yabana atmamak gerekiyor.

Onlar, yaşanmış deneyimlerin ve tecrübelerin anlamlı ifadeleri. Hayatın kodlarını çözebilmemiz için bize geçmişten gelen mesajlar. Örneğin, hepiniz duymuşsunuzdur, “Bir şeyi 40 kere söylersen olur” diye bir söz vardır. Bugün bakıyoruz, aynı mesaj 21. yüzyılın popülerleştirdiği Çekim Yasası’nda da bulunuyor. Tüm evren enerjiden oluşur. Maddeler kadar düşüncelerimiz de enerjidir. Enerjiler belli frekanslar yayarlar. Düşünce ile madde arasındaki tek fark frekans sayısıdır. Sözlerimiz ve söylemlerimiz de düşüncelerimizin dışa vurumudur. Evrene ne gönderirsek evren onunla enerji boyutunda bağlantı kurar ve aynı şekilde bize yanıt verir. Evrene ne verirsek onu alırız. Pozitifse pozitifi, negatifse negatifi… Evrenin dili daima “evet”tir. Ne istersek, ne dilersek onu verir, iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin… 30


RENG G--İ S U

Ağustos 2018

Burhan Ersan Muğla 31


BirKitapBinDost

MUTLULUK KÖŞESİ

Dolayısıyla yukarıdaki “40 kere söylersen olur” sözüne dönersek, bir şeyi ne kadar çok söylersek gerçekleşme olanağını da o kadar çok artırmış oluruz. “Merhaba, nasılsın bugün?” “Eh işte, idare eder,” “İyidir, n’olsun,” v.s. Böyle söyleyince hep “eh işte” kadar iyi oluruz. “İyiyim, çok iyiyim!” dersek, ilk başlarda inanmasak da bir süre sonra gerçekliğimiz “gerçek” anlamda çok iyi olmaya doğru yol alır. Dilimiz değiştikçe vücut dilimiz de değişir, enerjimiz yükselir ve gerçekten çok iyi oluruz. Burada kilit nokta sabırlı olmak. Kolay mı, 40 yıllık alışkanlığı değiştiriyoruz, öyle 21 günde olmuyor maalesef. Ben denedim, olmuyor deyip bırakmamak lazım. Bilinçaltından gelen engeller ise başka bir yazı konusu… Olasılıklar sonsuz Kuantum Düşünce Teknikleri, kuantum fiziği esas alınarak geliştirilmiş bir kişisel gelişim yöntemi. Kuantum fiziğine göre, mikro boyuttaki atom altı parçacıklar hem dalga hem de parçacık yapısındalar. Yani elektronlar hem dalga modelinde hareket edebiliyorlar hem de parçacık olarak varlar, aynı anda hem maddeler hem de dalga. Herhangi bir gözlemci bu elektronları gözlemlemeye başladığı anda sadece biri var oluyor. Ya madde ya da dalga. Gözlemci hangisine odaklanırsa onu görebiliyor, diğerini ise kaybediyor. Bu durum evrende olasılıklar olduğu sonucunu doğuruyor. Olayların nasıl şekil alacağı, hangi olasılığın hayata geçeceğini gözlemci belirliyor. Yani neyi istersek, neye odaklanırsak hayatımıza onu çekiyor ve var ediyoruz. Diğer bir deyişle kendi “gerçekliğimizi” biz yaratıyoruz. Bu da bize söz ve davranışlarımızın sorumluğunu üstlenmemizi getirirken, en önemlisi kendi hayatımızın yazarı olma fırsatını sunuyor. Kurban psikolojisinden kurtuluyoruz ve özgüvenimiz sağlamlaşıyor. Karar alma yeteneğimizin ve seçim yapma kapasitemizin daha çok farkına varıyoruz.

Hayatımızın sorumluğunu alalım ve ne istediğimizin, ne söylediğimizin farkında olalım. Çünkü evren her şeyi kaydeder. Ve zamanı gelince gerçekleşmesini sağlar…

32


RESÄ°M

AÄ&#x;ustos 2018

Keti Radevska Makedonya (Macedonia)

33


BirKitapBinDost

FOTOGRAF

Ayla Gözneli İstanbul 34


Ağustos 2018

ŞİİR

SESSĠZLĠĞĠN (ÖLÜM) TANRIÇASI Gömerken yüzümü bir siyah akşamın ardına Ahhhh Dea Tacita, Bedenlerin üzerinde çiçeğe duran tomurcukların var mı senin? Ya bıraktığın boşlukları güneşe boyayan kalemlerin? Yorgun, ürkek ve çaresiz titreşimleri alaşağı eden duaların. Ardında bıraktığın gerilmiş oklarınla Bir bedenden alıp bir bedene veren hangi elin? Hangi sessizliğin, Dize getirir içimdeki dalgaları. Ve hangi sessizlik yok edebilir ki Bu sonsuz ritmini. Ne yer sarsıntısı, Ne toprak yarılması Ġşte tam da bu doğum, bu an, bu döngü Sevgi olur bu anlak çürüyen yok oluş değil. Ah sessizliğin kudreti Dea Tacita, Alsan da artık sevdiklerimi Boz döngüne sarsan Bil ki bu mabet artık güz değil.

Banu Elçi İstanbul 35


BirKitapBinDost

KARİKATÜR

Fawzy Morsy Mısır (Egpyt)

36


Ağustos 2018

KARİKATÜR

Florent Espejel Meksika (Mexican)

37


BirKitapBinDost

DENEME

İŞTE O! Lavinya Öz Diyarbakır

A

O âşıktı… Âşıktı ilham perisine, kendisine bitmez tükenmez aşklar yazdıran ilham perisine umutsuzca âşıktı...

damın elleri, saydam bir nesneye dokunmanın ilk heyecanıyla, titreyerek dokundu şarap

kadehine. Oldukça tenha bir yudumun ardından, mırıldandı; “Dudaklarımız mıdır şarabı içen yoksa şarap mı dudaklarımızı içer?” Gülümsedi… Geceyi elinden sürükleye sürükleye getiren gündüzün o tatlı yorgunluğuyla yaslandı arkasına. Bu dakikayı seviyordu; belki saat herhangi bir 02.20’yi gösteriyordu, belki de şu dakikada birçok insan daha şarabını yudumlayarak Vivaldi’nin eşsizliğine bırakmıştı kendini gözlerini kapatarak… O âşıktı… Âşıktı ilham perisine, kendisine bitmez tükenmez aşklar yazdıran ilham perisine umutsuzca âşıktı. Son zamanlarda neler okuduğunu ve neler yazdığını düşündü. İlk aklına gelen; bir dergiye gönderdiği oldukça uzun mektuplar oldu ve yırtıp yırtıp attığı onlarca karalama… Birçok kitap, dergi, araştırma yazıları, öyküler… Falan filan… Çok okuyordu fakat eli kaleme kâğıda her bulaştırdığında kilitlenip kalıyordu, ilham perisinin portresini nice zamandır çizemiyordu. Unutulmuş, hatırlanamayan yüzler gibi. Cam ardından can içre, havaya yayılan kızıl renkle beraber yayıldı bir ateş, ılık ılık damarlarında… Hissetti… Ve bir kelime asılı kaldı boşluğa: “Tükenmek”. 38


KARİKATÜR

Ağustos 2018

Makhmud Eshonkulov Özbekistan

39


BirKitapBinDost

DENEME

TÜKENMEK… Bu kelimeyle asla bağdaşamayacağına olan inancıyla hep güldü söylenenlere. Daha da çok anlattı kendini… Anlattı… Anlattı… Anlattı… Sonunda ilham perisi ondan sıkıldı ve kendi kafasına bir kurşun sıktı. Öyle ki; ardında intihar mektubu dahi bırakmadı ve keza cinayet mahalline bile dönmedi geri. Ansızın titremeye başladı, kalktı yerinden, yeni bir şişe şarap açtı, bir bardak daha şarap doldurdu kadehine ve çok gürültülü içti kadehi… Sonra bir tane daha… Bir tane daha… Gözleri aynanın soluna iliştirdiği kızıl saçlı, gamzeli kadının fotoğrafına takıldı. “Neden yazamıyordu? Aylardır… Neden?” Çünkü insan yaşarken yazamıyordu. Birden o müthiş yazarlarını düşündü… O, âşık olan müthiş yazarları(!) O, hiç tereddütsüz sevdayı anlatan müthiş yazarları(!) Güldü… Şarap çok acı buldu bu gülüşü, bir yudum daha istemedi bu gülüşten, oysa mahzenden yeni çıkmış bir gülüştü bu, sen şarapsın, ne anlarsın şarabın iyisinden. Birden; kulaktan kulağa anlatılan bir masal geldi aklına: “Bundan asırlar öncesi güya yeryüzünde, iki kafalı dört kol ve dört bacaklı yaratıklar yaşarmış. Tek bir bedende oldukları halde tek bir fikirde birleşemezlermiş hiç; kafalardan biri ben haklıyım derken diğeri kendisinin haklı olduğunu iddia edermiş. Ayaklardan bir çifti yukarı gidelim derken diğer çifti hayır aşağıya gitmeliyiz dermiş. Kollardan bir çifti yönümüz sağ derken diğer çifti solu işaret edermiş. Bu anlaşmazlık günden güne artmış, bu artış sonucu oluşan gürültü ve tahammülsüzlük ile de iş cezaya kadar gitmiş. Bu tek beden iki ayrı bedene ayrılmış, bir yarısına KADIN denmiş, diğer yarısına ERKEK ve her bir beden birbirinden kilometrelerce uzağa savrulmuş. İlk başta ödül ve özgürlük gibi görünen bu ayrılık sonradan “ne seninle ne de sensiz” çıkmazına kadar gitmiş. Çünkü asıl ceza; bu ayrılan bedenlerin ruhlarının birbiri ile takas edilmesiymiş ve tüm ömürleri kayıp ruhlarını aramakla geçmiş. Bulmayı zorlaştırmak için de bir parça “fark etmezlik” ekilmiş bedenlerine. Hep bir özlem köklenmiş içlerine, hep bir boşluk hâkim olmuş kalplerine…” Kimi şanslı bu boşluğu doldurabilmiş, Kimi şanssız kaybolmuştu boşluğunda… Tüm boşluklarını dolduranlar adına doldurdu son kadehini, benliğinde üstün insanı hissetmenin fark edilirliği ve köklenmiş özlemin çürümüşlüğüyle aynaya iliştirdiği fotoğrafa doğru kaldırdı. Tanrıların Şerefine!

40


KARİKATÜR

Ağustos 2018

Soltan Soltanlı Azerbaycan (Azerbaijan)

41


BirKitapBinDost

KARİKATÜR

Ahmed Samir Farid Mısır (Egpyt)

42


Ağustos 2018

KARİKATÜR

Bern Fabro Filipinler (Philippines)

43


BirKitapBinDost

RESÄ°M

Gina Torres Kolombiya (Colombia)

44


ŞİİR

Ağustos 2018

ADAM Hani güneş gibidir, Isıtır ya hani içini birden, sarar sıcaklığı bedenini hani.. Hani kum gibidir, Kaplar ya birden heryerini o incecik kum taneleri... Hani yürürsün ya birden bir his, Bulutlardasın sanki.. Yumuşacık, içten ve samimi Sıcacık ve sevgi dolu bir güzeldir karşındaki, ADAM gibi.. Yıltu Salur İstanbul

45


BirKitapBinDost

GEZİ

BODRUM Yasemin Bayındır İstanbul

Ü

Üç tarafı Ege Denizi ile çevrili bir yarımadaya çeviriyoruz rotamızı bu defa…

ç tarafı Ege Denizi ile çevrili bir yarımadaya çeviriyoruz rotamızı bu defa.

Homeros'un “ebedi mavilikler ülkesi” dediği, Ege'nin kalbi olan Bodrum'dayız. Bu ülkede yaşayan herkesin mutlaka bir kere de olsa gittiği/hayalini kurduğu tatil beldesidir Bodrum. Adına şiirler yazıldı, şarkılar söylendi hep bir ağızdan. Burası ile ilgili yazılan şarkılar hep o özlemi ve sevdayı fısıldadı kulaklarımıza. Eski adı Halikarnassos olan Bodrum, çılgın eğlence mekânları ile ününü dünyaya duyursa da tarihi oldukça eskilere dayanıyor. M.Ö 484 yılında (Tarihin Babası) olarak bilinen HEREDOT burada doğmuştur. Karya Krallığı, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı İmparatorluğuna geçmiştir.

46


KARİKATÜR

Ağustos 2018

Fadi Abou Hassan Norveç (Norway)

47


BirKitapBinDost

GEZİ

Bodrum'un en belirgin özellikleri arasında 67 mavi bayraklı muhteşem koylarıdır. Kendinizi cennette hissedeceğiniz bu koylarda yüzmek, muhteşem anılarla dönmek demektir… Deniz, plaj, kum, güneş, bunların hepsi iyi güzelde, ya görülecek yerler? Bodrum Kalesi Bodrum'un girişinden itibaren şehrin her yerinde görülen bu kale 1406-1522 yılları arasında Saint Jean şövalyeleri tarafından inşa edilmiş. 1895 ten itibaren hapishane olarak kullanılmaya başlayan Kale, Birinci Dünya Savaşı sırasında bombalanır ve yarı yıkık hale gelerek terk edilmiş olarak uzun yıllar kalır.

Sualtı Arkeoloji Müzesi Bodrum Kalesi içerisinde yer alan bu müze ülkemizde ilk, Dünyada ise en önemli sualtı müzelerinden biri olarak gösterilmektedir. İşte sırf bu sebepten bile Bodrum Kalesi gezilip görülmeye değer yerlerden bir tanesidir. Kesinlikle görmeye değer… Zeki Müren Sanat Müzesi Türk halkının “Sanat Güneşi”, Bodrumluların ''Bodrum Paşası'' olarak andığı ünlü sanatçımız sevgili Zeki Müren'in son yıllarını geçirdiği ev, Kültür Bakanlığı tarafından Zeki Müren Sanat Müzesi olarak halka açılmıştır. Sanat Güneşimizin sahne kostümleri, kendi yaptığı tablolar, özel eşyaları ve aldığı ödüller burada sergilenmektedir.

48


GEZİ

Ağustos 2018

Halikarnas Mozolesi Dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen bu Mozole Karya Kralı Mausolos için eşi ve kız kardeşi tarafından yaptırılmış. Çatısı ile Mısır mimarisini, sütunları ile Yunan mimarisinin örneklerini taşıyan bu anıt mezar ne yazık ki artık yerinde yok. Mozolenin yükseldiği yerde şimdilerde kocaman bir çukur var. Bu çukurun ne olduğunu anlamak için öncelikle Kapalı sergi salonunu gezmek gerek. Dünyanın yedi harikasından biri olarak gösterilen bu anıt hakkında oldukça fazla bilgiye sahip olacaksınız. Mozole maketini gördükten sonra, asıl yerinde olması gereken mozoleyi hayal etmek zor olmayacak. Mozolenin gerçek parçalarının bugün Londra'da British Müzesinde sergilendiğini bilmek, tarih tutkunlarının içini biraz burksa da, yine de görülmeye değer. Begonvillerle süslenmiş bembeyaz üç katlı, düz çatılı evleri, muhteşem koyları, temiz denizi ve sıcak insanı ile Bodrum; bir daha, bir daha görmek isterim diyeceğiniz bir tatil olacaktır. Hareketli, canlı ve heyecanlı günler sizleri bekliyor. Haydi, ne duruyorsunuz; gündüz güneş, deniz ve kumsal, gece mehtap, müzik ve eğlence... Araya biraz da tarihi gezi serpiştirirsek, muhteşem bir tatil sizi bekliyor demektir. Daha ne olsun...

Keyfiniz yerinde, anılarınız bol olsun... Sevgiyle kalın... 49


BirKitapBinDost

FOTOGRAF

Banu Elçi İstanbul

50


Ağustos 2018

RESİM

Oleksiy Kutovsky Ukrayna (Ukraine)

51


BirKitapBinDost

ŞİİR

ŞAİR YANLARINI Şair yanlarını törpülüyorsun hırsla

N

Bahçeye çıkıp bir fidan dikiyorsun

Z

Oyuncak bebeğinin kafası kopmuş

Y

Bulup takmaya çalışıyorsun, olmuyor

A

Kalorifer peteğine tırmanamıyor kedin

A

Oysa ne de güzeldi emektar soban Arkasına kıvrılıp yatınca Ya şimdi bir şey söyle Ya da sonsuza kadar susa Yüzyıllık oruç misali Annen yerine yat diyor Yattıkça büyümüyorsun hâlbuki Okudukça biliyorsun Zaten bozuk düzen

52


Ağustos 2018

Ne zaman düzelmişti ki zemberek

Zatürre olmaktan çok korkuyorsun

Yaz kış dondurma yememen bundan

Ağladıkça güzelleşeceksin kardeşim

Anladıkça... ...ağlayacaksın Saksıda biber yetiştiren amcana sorsana 60'larda çocuk olmak neymiş Sağı solu eleştirip duracağına Sen de gülümse karanlığa Can suyu ver diktiğin o fidana Kedileri sev ve sarıl oğluna

Emre Çoşkunlar Eskişehir 53


BirKitapBinDost

KARİKATÜR

Dina A.Gawad Mısır (Egpyt)

54


Ağustos 2018

FOTOGRAF

Saeed Mohammadzadeh İran (Iran)

55


BirKitapBinDost

DENEME

VAZGEÇEBİLMEK...

Kedda Berjoh İzmir

Bir kararın eşiğindesinizdir ve zaman kısıtlıdır. Her yerden sesler yükselir; şöyle yapmalı, böyle olmalı...

P

işmanlıkla... Hasretle...

Kader denen şey bütün bir hayatı ansızın değiştirebiliyormuş meğer. Uzun yıllar boyunca tek bir şeyi istediğinizi düşünün en içten dualarınızda. Bıkmadan, usanmadan, yıllarca... Yıllarca... Öyle ki bir zaman sonra bu isteğinizin, dualarınız arasında yer bulamadığını düşünün. İmkânsız, öylesine imkânsız bir istektir ki bu, kadere teslim olup, hakkınızda verdiği karara boyun eğmek zorunda kalırsınız. Sonrasında bu kabullenişle birlikte bir zamanlar dualarınızın başrolünde yer alan o "tek bir şey"i bir balona koyduğunuzu ve uçurduğunuzu düşünün; uçsuz bucaksız semada ki yıldızların yanına. Böylece gökyüzüne her baktığınızda onu orada görebileceksiniz. Eskiden olduğu gibi hayatınızın merkezinde var olmayacaktır belki ama her daim görebilme şansına sahip olduğunuzu düşünerek; onun gökyüzünde bir yerlerde hırsın, öfkenin ve isyanın hamurunda yoğurulmamış, masum bir hayal olarak kaldığını bilirsiniz. Ta ki -o ana- mucizenin gerçekleşeceği zamana dek. 56


Ağustos 2018

KARİKATÜR

Aan Adi Jaya Endonezya (Indonezia)

57


BirKitapBinDost

DENEME

Elinizde bir iğne, karşınızda yılların mahkûmiyetini yaşamış bir dilek... Garip bir korku... Tatlı bir telaş... Ölesiye bir sevinç ve ölesiye bir öfke... Tüm bunların harmanlandığı bir duygu deryasında öylece kalakaldığınızı düşünün. Bir kararın eşiğindesinizdir ve zaman kısıtlıdır. Her yerden sesler yükselir; şöyle yapmalı, böyle olmalı... En fazla ses içinizdeyken nasıl susturmalı bu sesleri? Çaresi olmayan bir hastalık gibiyken tüm bu sesler, nasıl susturmalı? Nasıl? Tüm bu duygu karmaşası yaşanırken, bir gün sebebini kendinizin de anlayamadığı ani bir refleksle iğneyi atıverdiğinizi, balonu geldiği yere gökyüzüne bıraktığınızı düşünün. Kalbiniz acıyarak... Ardından öylece bakarak… Çaresizce... Pişmanlıkla... Hasretle… Ve sonra... Sonrasında hayatın aynı tekdüzeliği derin bir keder ilavesiyle birlikte kaldığı yerden devam etmeye başlar. Kader, o kadar yanlış bir zamanda mucize yaratmaya kalkmıştır ki, en çok istediğiniz şeyden kendi özgür iradenizle vazgeçmek zorunda kalmışsınızdır. Olabilecekleri ya da yaşanabilecekleri hiç düşünmeden, öylece vazgeçmişsinizdir.

58


FOTOGRAF

Ağustos 2018

Hatice Aydın Ankara

59


BirKitapBinDost

KARİKATÜR

Firuz Kutal Norveç (Norway)

60


Ağustos 2018

RESİM

Perihan Keki İstanbul

61


BirKitapBinDost

SİNEMA

ATIF YILMAZ 9 Aralık 1925„de Mersin„de doğdu. Tam adı Atıf Yılmaz Batıbeki. Gürcan Köftecioğlu İstanbul

9

Yönetmen, yapımcı ve senaristtir.

Aralık 1925‘de Mersin‘de doğdu. Tam adı Atıf Yılmaz Batıbeki. Yönetmen, yapımcı ve sena-

risttir. İlk ve orta öğrenimini Mersin’de tamamladı. İÜ Hukuk Fakültesi’nde okurken, bir yandan da Güzel Sanatlar Akademisi’nin Resim Bölümü’ne devam etti. Sinemaya ilgisi artınca film afişleri tasarlamaya ve senaryo yazmaya başladı. Mezuniyetinin ardından bir süre film eleştirmenliği ve ressamlık yaptı. Yönetmen yardımcılığı yaparak sinema kariyerine başladı. Yönetmenliğini yaptığı ilk filmi 1951’de çektiği Kanlı Feryat’tır. Türk sinemasının en önemli yönetmenlerinden olan Atıf Yılmaz, sayılabilen 114 filmi, 37 senaryosu ve 12 yapımı ile Yeşilçam’ın en üretken isimlerindendir. Koyu melodramlardan, sıradan komedilere kadar değişik türlerde çok sayıda başarılı film yönetti. İlk yıllarında (1953-1957) Kerime Nadir, Oğuz Özdeş, Esat Mahmut Karakurt gibi yazarların “piyasa” romanlarından uyarlanan filmler çekti. Önceleri köy filmleriyle, 1970’lerden sonra toplumsal yergi içerikli filmleriyle öne çıktı. Ancak piyasa işi filmlerde dahi biçimsel olgunluğa ve usta işi anlatıma ulaştı. 1977’de çektiği “Selvi Boylum Al Yazmalım” zirve filmlerindendir. 62


KARİKATÜR

Ağustos 2018

Youcef Aimeur Cezayir (Algeria)

63


BirKitapBinDost

SİNEMA

Türk edebiyatçılarının sinemaya yakınlaştırmaya çaba gösterdi. Sinemamızın ünlü oyuncularıyla çalıştı ve birçok yönetmenimizin yetişmesini sağladı. Çeşitli sinema derneklerinde ve sendikalarında da görev aldı. Söylemek Güzeldir (1995), Bir Sinemacının Anıları (2002) adlı iki kitabı vardır. Nurhan Nur, Ayşe Şasa ve Deniz Türkali ile üç evlilik yaptı. 5 Mayıs 2006’da aramızdan ayrıldı. En Önemli Filmleri ve Ödülleri Kanlı Feryad (1951), Kadın Severse (1955), Dağları Bekleyen Kız (1955), Bu Vatanın Çocukları (1959), Alageyik (1959), Ayşecik Şeytan Çekici (1960), Keşanlı Ali Destanı (1964), Taçsız Kral (1965), Ahh Güzel İstanbul (1966), Kara Gözlüm (1970), Zeyno (1970), Yedi Kocalı Hürmüz (1971), Cemo (1972), Selvi Boylum Al Yazmalım (1977), Kibar Feyzo (1978), Minik Serçe (1978), Şekerpare (1983), Adı Vasfiye (1985), Asiye Nasıl Kurtulur (1986), Aaah Belinda (1986), Kadının Adı Yok (1987), Hayallerim Aşkım Ve Sen (1987), Arkadaşım Şeytan (1988), Berdel (1990), Düş Gezginleri (1992), Gece Melek ve Bizim Çocuklar (1993), Nihavent Mucize (1997), Eylül Fırtınası (1999), Eğreti Gelin (2004). 23. Antalya Film Şenliği, 1986, Ah Belinda, En İyi Yönetmen Gazeteciler Cemiyeti Türk Film Festivali, 1959, Bu Vatanın Çocukları, En Başarılı Rejisör 13. Antalya Film Şenliği, 1976, Deli Yusuf, En İyi Yönetmen 21. Antalya Film Şenliği, 1984, Bir Yudum Sevgi, En İyi Yönetmen 9. Antalya Film Şenliği, 1972, Zulüm, En İyi Yönetmen 15. Antalya Film Şenliği, 1978, Selvi Boylum, Al Yazmalım, En İyi Yönetmen 33. Antalya Film Şenliği, 1996, Selvi Boylum, Al Yazmalım, Yaşam Boyu Onur Ödülü, 10.İstanbul Film Festivali, 1991, Selvi Boylum, Al Yazmalım, Onur Ödülü Valencia Film Festivali, 1991, Berdel, En İyi Film 6. Adana Altın Koza Film Şenliği, 1992, Berdel, En İyi 2.Film 2001 – SİYAD Onur Ödülü. Atıf Yılmaz Sözleri “Devlet ödül dağıtacağına, önce sanatın önündeki engelleri kaldırsın.” (Devlet Sanatçısı unvanını reddederken) “Dünya sanatı üzerine, kendine özgün kültür birikimimizle bir taş da biz ilave edemiyorsak, ‘Sinema evrensel bir sanattır, evrensel sanat yapıyoruz,’ sözlerinin bana, fazla geçerliği olmayan, boş laflar gibi geldiğini burada söylemeliyim.” (“Söylemek Güzeldir” kitabından)

64


KARİKATÜR

Ağustos 2018

Rajeendra Kumar Hindistan (India)

65


BirKitapBinDost

RESİM

Ayten Köse İzmir

66


Ağustos 2018

KARİKATÜR

Mary Zins ABD (USA)

67


BirKitapBinDost

YEMEK KÜLTÜRÜ

ARTVİN

Emel Üstündağ İstanbul

A

rtvin'in etnik yapısı yemek kültürüne de bariz

bir şekilde yansımıştır. Yazımızda Artvin'in en meşhur yemeklerini paylaşacağız. Süt ve süt ürünlerinden yapılan yemekler; peynir kuymağı ve kaymak kuymağı. Sebzelerden ve kır 0tlarından yapılan yemekler; dağ pancarı, kuş yemeği, gımı, yaban semiz otu, ebegümeci bazı otlardan yemek yapılmaktadır. Taze asma yaprağı ve lahanadan sarma ve yemekler örnek verilebilir. Taze fasulyenin kurutulmuşundan yapılan “Puçuko” özel sebze ye meğidir. Artvin yöresinde, mutfak geleneği çok zengindir. Çorbalar, süt ve süt ürünlerinden yapılan yemekler, sebzelerden ve kır otlarından yapılan yemekler, hamur işleri, et ve et yemekleri ve tatlılar çeşitlilik içiniçinde üretilmektedir. Hamur işleri; Laz Böreği, katmer, erişte, hınkal, çergebaz, bişi, lokum, hamur işlerindendir. Kışlık kavurma, ağaç şişlerde yapılan kebaplar etli yemeklerin yöreye özgülerindendir. Keşkek, gendima, herisa, ve şilav gibi yemekler tanelilerden yapılan yemeklerdendir. Hasuta, kaysefe, zurbiyet ve ballı lokum tatlılardandır. Çorbalar; Püşürük çorbası, ayran çorbası, tutmaç çorbası, soğan harşosu, çinçar çorbası yöreye özgün çorbalardandır.

68


YEMEK KÜLTÜRÜ

Püşürük Çorbası Artvin yöresine ait olan bu çorbada sadece soğan, sana yağı ve baharatlar kullanılır. Yörenin en çok tercih edilen çorbasıdır. Laz Böreği Diğer böreklere istinaden içinde şeker bulunan meşhur 'Laz Böreği' Karadeniz Bölgesi'nin en önemli mutfak kültürü ögelerindendir. Kara Lahana Sarması Hemen hemen yılın tüm dönemlerinde bölge halkının sofralarının değişmez lezzetidir. Hamsi Köftesi Karadeniz Bölgesi'nde hamsinin her çeşit yemeğine rastlayabilirsiniz. Artvin'de ise hamsi en fazla köfte yapılarak tüketiliyor. Bildiğiniz kırmızı etten yapılan köftede olduğu gibi hamsi de çok küçük parçalara bölünüyor, bayat ekmekle ve baharatlarla karıştırılıp kızartılarak sunuluyor. Pushal Bayat ekmeğin doğranarak üzerine tereyağı ve peynirin eklenmesi ve son olarak kaynamış su ilave olunarak yapılan yöresel basit bir yemektir. Lenger Etin yanında soğan, biber ve patates gibi sebzelerle beraber fırına sürülerek hazırlanan bir yemektir. Yörede misafirlere en fazla sunulan lezzetlerin başındadır.

69

Ağustos 2018


BirKitapBinDost

KARİKATÜR

Sepideh Seifizadeh İran (Iran)

70


RESİM

Ağustos 2018

Selma Top İzmir

71


BirKitapBinDost

KİTAP

PERİ GAZOZU / ERCAN KESAL

Muzaffer Özkan Ankara

B

Kesal‟ın sade, samimi, sıcacık diliyle yazdığı bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Özellikle anı okumayı ve anılarla tarihe tanıklık etmeyi seviyorsanız…

ir Kitap Bin Dost Dergisinde mümkün olduğunca özellikle Türk Edebiyatı’ndan yeni yazarlar ve

kitaplar tanıtmaya çalışıyorum. Kesal’da yeni tanıdığım ve yazılarının lezzetine doyamadığım bir yazar oldu. Bu mutluluğumu ve yazılarının lezzetini sizlerle paylaşmasam olmazdı. Ercan Kesal, 1959 yılında Nevşehir’in Avanos ilçesinde dünyaya gelmiştir. İlk, orta ve lise eğitimini Nevşehir’de tamamlayan yazar, üniversite eğitimini ise Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde gördükten sonra Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştur. Uzun yıllar doktor olarak görev yapan Ercan Kesal, hekimlik yıllarında sinemaya olan ilgisini hep içinde yaşatmıştır. Sinemaya olan ilk adımını ise ‘Uzak’ adlı ödüllü filmde aldığı küçük bir rolle atmıştır. Ardından ‘Üç Maymun’, ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ filmleriyle daha büyük rol alıp, ‘Saç’ filminde aldığı rolü ile 2012 yılında Siyad Ödülleri’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’nü almaya hak kazanmıştır. Oyunculuk performansıyla da beğenileri toplayan aktör, edebiyatla da yakından ilgilenerek Evvel Zaman ve Peri Gazozu adlı eserleriyle de büyük ilgi görmüştür. Halen Özel Okmeydanı Hastanesi’nde Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapmaktadır. Onun bu ay tanıtacağım kitabının ismi naif ve merak uyandırıcı değil mi? Peri Gazozu… Peri Gazozu, çünkü Kesal’ın babası Mevlüt Kesal vakti zamanında gazozculuk işine girmiş ve Nevşehir’de yaşadıkları için ürettikleri gazozlara da Peri Gazozu adını vermiş. Kitap da ismini bu gazozdan almış. 72


Ağustos 2018

Peri Gazozu’nda Kesal, çocukluğundan Niğde Lisesi yıllarına, Siyasal’a girişinden Ege Tıp’tan mezun oluşuna, kırsallardan İstanbul’a doktorluk anılarını paylaşmış bizimle. Kitapta kronolojik bir sıra yok. Anılara geçişler sırasında kopukluk yaşamamanız için bunu bilmenizde fayda var. Otuz bir bölüm var ve onların da başlıkları var. Başlıkta yer alan kelime veya kelimelerin çağrışımlarına göre derlenmiş anılar. Ben hepsini ayrı ayrı çok beğendim ama özellikle “Kelimelerin Ruhu Vardır” başlıklı bölüm beni çok etkiledi. Kesal’ın sade, samimi, sıcacık diliyle yazdığı bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Özellikle anı okumayı ve anılarla tarihe tanıklık etmeyi seviyorsanız… Yanınıza demlediğiniz çayınızı alın ve oturun kitabın başına. Kesal anlatsın siz dinleyin. Zaten kavurucu sıcakların başladığı bugünlerde serin bir kuytuda yapılacak en iyi şey bu değil mi? Kitabın tanıtımını yapan arka sayfasında şu cümleler yer alıyor. "Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların masum başlarını koyacakları göğüsler çoktan çöktü, farkında mısınız? Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık geçmişimizse, bozuk düzenimizin telleri olmuş. Duyduğunuz sesler bu yüzden içli ve bu kadar derinden geliyor. Şimdi bir türlü sığamayıp, delice bir kavgaya tutuştuğumuz, adına Anadolu denen şu kadim topraklarda, binlerce yıl önce hüküm sürmüş, bir Hitit kralının oğullarına bıraktığı vasiyete bakın isterseniz. Öldüğümde beni, usulünce yıkayın, göğsünüze yaslayın ve toprağa bırakın. Bu kadar. Hayatın en yalın ve en efsunlu meseleleri, ölüm ve yaşam, anne baba ve çocuk arasındaki zor muhabbet, büyümek ve yaşlanmak üzerine... Vefalı bir oğulun gözüyle. Bilhassa ölümün, ölümle baş etmenin olağanüstülüğü ve olağanlığı üzerine...’Alışmaya’ direnen bir hekimin gözüyle.” Kesal’ın yazılarından birkaç alıntı yapacağım sizlere. Yetmeyecek biliyorum ama tadımlık. Yoksa kitabın hepsini sizlerle paylaşmak isterdim. Tadını çıkararak okuyun çünkü tadı damağınızda kalacak, özleyeceksiniz. Şimdiden keyifli okumalar. “Oğlum bu memlekette keçi etine koyun eti damgası basar, satarlar. Sen uğraş dur ben keçiyim diye. Mühür, koyun mührü. Artık koyunsun. Şimdi size bir basarlar ‘komünist’ mührünü, ömrünüzün sonuna kadar çıkaramazsınız.” “‘İnsan olmak’ kendi mutlu olduğun şeyleri yanındakilere de iletmektir. İnsan, kendinde olmasını istediği herhangi bir şeyi başkası için de aynı şiddetle isteyebiliyorsa ‘insanım’ diyebiliyor.” “Kelimelerin ruhu vardır. ‘Darp Raporu’ deyince mesela, benim aklıma mevcutlu olarak iki polisin getirdiği, belli ki günlerdir falaka ve dayaktan ayakta duramayan sarı, tıfıl ama çivi gibi bir oğlanın dağınık saçları gelir. Kelepçeyi zorla çözdürür, muayene sırasında yalnız olmanız gerektiğini söyleyip, polisleri ısrarla dışarı çıkartıp kapıyı kilitlersiniz. -Bak hiç çekinmeden anlat. Bana inan. Bir küçük sıyrık olsa dahi söyle. Canlarına okuyacağım onların. Biraz durur, utangaç bir sevgiyle bakar gözlerinize ve konuşur: -Boş ver doktor bey. Nasıl olsa usanıp, vazgeçecekler. Ben buradan giderim. Ama sen kalacaksın. Sonra başına bela olurlar. Yaram berem yok. Öyle yaz. Darp etmediler. Evet, bu dünyada hala ümit etmek için bir sebep var.” 73


BirKitapBinDost

RESÄ°M

Khatira Hasanzada Azerbaycan (Azeribaijan)

74


Ağustos 2018

KARİKATÜR

Cival Einstein Brezilya (Brasil)

75


BirKitapBinDost

AYIN DOSTU MOZHDEH MALEK OGHLİ

2 Eylül 1996 tarihinde doğdu.

She was born on 2 September 1996.

Karikatürist ve Ressam.

Cartoonist and painter.

İran'ın Bandar Pahlavi şehrinde yaşıyor.

She lives in Bandar Pahlavi city of Iran.

Resim öğrencisi ve resim eğitimi alıyor.

She is studying painting and drawing.

Guilan Sanat ve Mimarlık Üniversitesinde

Guilan is studying at the University of Arts and Architecture.

okuyor.

Ödül, Sertifika ve Katılım Belgeleri: (Awards, Certificates and Certificates of Participation) - Favorites in Festival PANNONPOWER KARIKATURA PALYAZAT 2014 Reception Diploma - Favorites in Festival SICACO (2015-2016-2017) Reception Diploma - Favorites in Festival 2016 international Cartoon Competition On Environmental and Reception Diploma - Favorites in Festival international protection UCCEP 2016 (BEIJING CHINA) Reception Diploma - Favorites in 25 Festival Piracicaba Student 2017 Reception Diploma - Participate in the Exhibition Protection Wonderful Wonder World 2017 - Participate in the international Cartoon Exhibition Ymittos 2017 and Reception Diploma - Participate in the Exhibition 7De Cartoonale DeGeus Mens En Water 2017 - Participate in several Exhibition Groups - Published Work The Festival Pasmand Sari (IRAN) 2017 - Selected At The Festival GOLD PANDA CHİNA 2017 And Reception Certificed - Participate in The 10th fajr international Cartoon Exhibition SYRIA 2018 (MUSIC IS LIFE) Reception Diploma - Accepted Work At The First international CEBU LAMPOON Exhibition Philippines 2018 and Reception Diploma - Accepted Work in Magazine BİR KİTAP BİN DOST Istanbul-Turkey April 2018 - Accepted Work in First ISSUE UNION Of World Cartoonist Magazine UWC 2018

76


Ağustos 2018

FRIEND OF THE MONTH İRAN

MOZHDEH MALEK OGHLI

77

IRAN


Bardhyl Spahiu Kosova (Kosovo)

78


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.