T Ü R K
R E S S A M L A R I
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
FÜSUN YEREMYAN
1 TEMMUZ 2013
192297 SAYI: 2013 / 07 F‹YATI: 4 TL TEMMUZ 2013
Lozan Zaferimizin 90.Y›ldönümü 1951 y›l›nda Yeflilköy ‹stanbul'da do¤du. Kandilli K›z Lisesi'ni bitirdikten sonra içindeki resim aflk›, onu küçük karalamalara ve bu günlere tafl›d›. 10 y›l Rus ve Azeri hocalarla çal›flt›. 25 y›ldan buyana hayat›n içindeki insan profilleri onun kompozisyonlar› oldu. Çeflitli dönemlerde 10 kiflisel sergi açan ve 8 karma sergiye kat›lan sanatç›, halen kendi resim atölyesinde çal›flmalar›n› sürdürmektedir.
Atatürk: "Bir Köflk ‹çin Bir A¤aç Feda Edemem" S: 5 Yarg›ç Son Sözünü Sordu Prof. Haberal Yan›t Verdi: "Yaflam›m Gaspedildi"S: 11
Baflkent Üniversitesi'ne New York'ta Uluslararas› Alt›n Kalite Zirve Ödülü S: 14
Gürbüz Evren: Napolyon Osmanl›'ya Pafla Olacakt›, Düflman Oldu S: 59 Yaflar Öztürk, Sessiz Direniflin Simgesi: Gandhi
FOTOGRAF BELGE VE ÖDÜLLERLE Prof. Dr. MEHMET HABERAL’IN YAfiAMINDAN KES‹TLER
"Bu kitab›, Türk Milleti karfl›s›nda kendisini savunmak durumunda b›rak›ld›¤› bir ortamda Prof. Dr. Mehmet Haberal'›, milletimize tan›tmak için haz›rlad›m." Mete Akyol
Bütün Dünya’ya Abone Olun Derginiz Kap›n›za Gelsin Bütün Dünya derginize abone olmak flimdi çok kolay. Art›k bir telefonunuz veya e-posta mesaj›n›zla abonelik ifllemlerinizi yapt›rabilir ve derginizi her ay kap›n›zdan alabilirsiniz. Bütün Dünya Abone Servisi: Tel: (0312) 215 51 27 - 28 Dahili: 313 Gsm: (0536) 634 35 97 E-posta: abone@butundunya.com.tr Tüm Baflkent Kurulufllar›ndan Ücretsiz Sa¤lanabilir
Bütün Dünya
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
Bütün Dünya
1 TEMMUZ 2013
2000
Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni Mete Akyol Görsel Yönetmen ve Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s› : Turgut Keskin Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Gülçin Orkut Akyol Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Aliciko¤lu
Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A. fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.
Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan) Prof. Dr. Ahmet Mumcu Prof. Dr. Solmaz Do¤anca Prof. Dr. Sevil Öksüz Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Prof. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Gürbüz Atabek, Necmi Tanyolaç, Mete Tizer, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos,Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Pelin Hazar Aliabbasi, Sabriye Afl›r, Nuray Bartoschek, Sadi Bülbül, Haluk Cans›n, Y›lmaz Da¤deviren, Haluk Erdemol, Sema Erdo¤an, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Mümtaz ‹dil, Çetin ‹mir, Prof. Dr. Yürük ‹yriboz, Muzaffer ‹zgü, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Cengiz Önal, Sebahat Önen Cengiz Özak›nc›, Saniye Özden, Bekir Özgen, Yaflar Öztürk, Sezin San, R›fat Serdaro¤lu, Mete Tizer, ‹zlen fien Toker, ‹zmir Tolga, Suat Türker, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sokak No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 215 51 27-313 Faks: (0312) 222 90 07 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul Tel: (0216) 456 27 27 (pbx) Faks: (0216) 456 27 29 Da¤›t›m: Yaysat Bas›m Tarihi: 27 / 06 / 2013
www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr 1
‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
Bütün Dünya YIL:16 SAYI: 182
2000
3 Ku¤u fiark›s› Mete Akyol
82 Platon Mete Tizer 84 Altm›flalt›nc› Sone William Shakespeare 85 Yalan›n Dayan›lmaz Çekicili¤i Nuray Bartoschek
5
87 Asalet de Ucuzlad› Orhan Velidedeo¤lu
“Bir Köflk ‹çin Bir A¤acı Feda Edemem”
97 Ekme¤ini Tafltan Ç›karanlar›n Köyü Sabriye Afl›r
Mustafa Kemal Atatürk
104 Sümela Manast›r› ‹zlen fien Toker
11 Yaflam›m Gaspedildi
107 Neler Olmuyor ki Dünyada Sezin San
14 Baflkent Üniversitesi’ne Alt›n Kalite Ödülü
91 Helena-Paris Haluk Erdemol
111 Müzik Hep Vard› Tekin Özertem
17 Lozan Bar›fl›n›n Anlam› Prof. Dr. Ahmet Mumcu
116 fiairin Ölümü Yücel Aksoy
25 Atatürk ve Hümanizm S›tk› Ayd›nel
124 Kim Kimdi? Sabriye Afl›r
28 Hatay’›n Anavatan’a Kavuflmas› Cengiz Önal 31 Hakimiyeti Milliye 33 “Atatürk ‹ngiliz Valisi Olmak ‹stiyordu” Yalan›na Yan›t Sinan Meydan 39 A¤aç ve A¤açlar Yahya Aksoy 43 Gandhi Yaflar Öztürk 53 Yahudi Soyk›r›m› Suçlamas› Cengiz Özak›nc› 59 Osmanl›ya Pafla Olacakken Düflman Oldu Gürbüz Evren 63 Nazl› Eray Konur Ertop 69 Navrızlar Mustafa Tokyay 73 Bir Gün Mutlaka Metin Gören 77 Silivri’nin Karanl›¤›nda Açan Çiçekler Ali Özo¤lu 2
121 Faulkner Mümtaz ‹dil 129 Yal›nayak Futbolcu Muzaffer ‹zgü 133 Abooov Bekir Özgen 137 Gençlik Kamp› Düflleri Mehmet Ünver 143 Sarmafl›¤›n Dilinden Mehmet Uhri 147 Arkadafl›m Garabet ‹lyas Halil 38 52 90 102 151 152 154 156 158 160
F›rçalayarak ‹lk Dersimiz Türkçe Bilginizi Denetleyin Ufak Tefek Bilgiler Çözümler Sayfası Yar›n›n Büyükleri Bulmaca Satranç Ay›n Kitaplar› Bir Fotograf Bin Sözcük
Ku¤u fiark›s› u¤ular can verirken içlerindeki son nefeslerini, belirli aral›klarla gerilen, s›k›flan ve gevfleyen gö¤üs ve boyun kaslar›n›n aras›ndan, hüzünlü bir ses olarak d›flar› ç›kar›rlar. Bu ses, ku¤unun yaflam› süresi boyunca ç›kard›¤› seslerin yaln›zca en sonuncusu de¤il, en görkemlisi, en melodik olan›d›r da. Her ku¤unun, kendine özgü bir melodiyle ç›kard›¤› bu görkemli son sesle yaflam›na vedas›, onun yaflamboyu sergiledi¤i gücünün, yetene¤inin ve zarafetinin görkemli bir kan›t›d›r. Ku¤unun bu “veda sesi”, sanat dünyas›nda “Swan song” deyifliyle an›l›r. Korner, penalt›, ofsayt, gol sözcükleri futbol dünyas›n›n ne denli “ola¤an” sözcükleri ise, Türkçesi “Ku¤u fiark›s›” olan “Swan Song” da sanat dünyas›n›n o denli ola¤an bir deyiflidir. Sanat yaflam›na nokta koymak isteyen bir ses sanatç›s›n›n özel olarak düzenlenen son konseri, onun “Swan Song”udur. Bir piyanistin, kendini tümüyle torunlar›yla birlikte yaflamaya adad›¤› emekli yaflam›ndan önce verdi¤i son konserinin de ad›, “Swan Song”tur. Swan Song vedas›, son y›llarda futbol dünyas›nda da uygulanmaya bafllad›. Yaln›zca yafl›n›n ilerlemesi nedeniyle de¤il, bedensel gücündeki azalma nedeniyle de sahalarda eskisi
K
gibi top koflturamayaca¤›n› anlayan bir futbolcu, kimbilir kaç y›ll›k futbol yaflam›na art›k bir son vermesi gerekti¤i gerçe¤iyle yüzyüze gelince, ad›na Türkiye’de nedense jubile denilen, fakat gerçekte bir Swan Song olan son maç›na haz›rlanmaya bafllar. ir “Ku¤u fiark›s›”n›n söylendi¤i gösteride sanatç›n›n baflar›s›na de¤il, dinleyicilerinin kalabal›¤›na bak›l›r. Sanatç› o gösteride ne denli büyük kalabal›k toplayabilirse, kendinin de o denli büyük oldu¤una ve o denli sevilmifl oldu¤una inan›r ve o son gösterisini o denli büyük bir mutlulukla noktalar. Bir hüzünlü vedan›n bir çeflit tesellisidir çünkü kalabal›¤›n varl›¤›n›n büyüklü¤ü, o büyüklü¤ün varl›¤› oran›nda. Küçük bir nokta daha var: Görüp görece¤i o son mutlulu¤u için sanatç›n›n bir de, o son noktay› koyaca¤› zaman› do¤ru saptamas› gerekmektedir. Yoksa, karizmas›n›n çizildi¤i an›n ay›rd›na varamay›p, bu ifli art›k b›rakmas› gerekti¤i zaman› do¤ru saptayamayan kiflinin geciktirilmifl “Ku¤u fiark›s›” gösterisi bir teselli olmaktan ç›kar, an›msanmas› bile istenmeyen bir kabusa dönüflüverir, karfl›s›ndaki kalabal›¤›n say›s› milyon rakam›yla da aç›klansa, resmen...•
B
meteakyol@butundunya.com.tr 3
P
rof. Dr. Do¤an Aksan’›n, fi‹‹R D‹L‹ VE TÜRK fi‹‹R D‹L‹ (Dilbilim Aç›s›ndan Bak›fl) ad›n› tafl›yan bu yap›t›, ad›na fliir denen insan yarat›s›n›n çözülemeyen, kestirilemeyen kimi yönlerinin dilbilimle ayd›nlat›labilece¤ini ortaya koyuyor. Bunu yaparken de Türk fliirinin örneklerinden yararlan›yor.
BÜTÜN K‹TAPÇILARDA
BD TEMMUZ 2013
Bir köflk için bir a¤ac› feda edemem ATATÜRK'ün Anadolu'nun çeflitli bölgelerinde görev yaparken
karfl›laflt›¤› do¤a fakirli¤ine, yeflil örtü yoklu¤una do¤a sevgisi yüzünden isyan etti¤ini düflünmek yanl›fl olmaz. O büyük insan, eline geçen ilk imkânda, ülkenin bu ana meselesine de yönelmifl ve ilk ifl olarak, Anadolu bozk›r›n›n ortas›nda, tam bir bozk›r kenti olan Ankara'n›n do¤as›na hayat vermeye giriflmifl, yaln›z Ankara'da de¤il, tüm yurt sath›nda da tar›m›n ve ormanc›l›¤›n gelifltirilmesi için hayat› boyunca u¤rafl vermifltir. Atatürk’ün hayat›ndan derledi¤imiz ve tüm insanlara örnek olmas› gerekti¤ine inand›¤›m›z a¤aç ve do¤a sevgisi ile ilgili an›lar› ilgi ile okuyaca¤›n›za inan›yoruz...
5
BD TEMMUZ 2013
"B‹R KÖfiK ‹Ç‹N B‹R A⁄ACI FEDA EDEMEM" tatürk’ün sa¤l›k nedeniyle Yalova’daki köflkte kald›¤› y›llarda buraya görevli ya da konuk olarak gelip gidenler artm›flt›. Üstelik, köflkün bütün gereksinimleri ‹stanbul’dan karfl›lan›yordu. Denizyolu ile Atatürk’ün çiftli¤i ve termal tesislerine giden karayolu aras›nda bir ba¤lant› istasyonu görevi görsün diye bir binan›n yap›m›na giriflildi. Vapur bekleyenler ya da vapurdan inenler burada dinlenebileceklerdi. Ayr›ca Atatürk’ün deniz k›y›s›na indi¤inde soluklanaca¤› bir yer olarak düflünülmüfltü. Bu bina iki katl› ahflap bir köflk olarak tasarland›. Yetkililer, Atatürk’ün do¤a sevgisini bildikleri için as›rl›k bir a¤ac›n alt›na yapt›rd›lar. Ne var ki, a¤ac›n o kadar yak›n›na
A
Yalova’daki yazl›k köflk sokulmufllard› ki, bina yükselince koca koca dallar aras›nda kal›verdi. As›rl›k a¤aç yeni sürgünler verip yapraklan›nca köflkü tehdit eder oldu. Bu durum karfl›s›nda akla gelen ilk fley a¤ac› kesmek oldu. Ancak Atatürk’e dan›flmadan bu ifle cesaret edemediler. Atatürk, “Bir köflk için bir a¤ac› feda edemem.” dedi. ‹stanbul’dan, Tramvay flirketinden mühendis ve teknis-
Atatürk köflkün yerinin de¤ifltirilmesini denetliyor. 6
BD TEMMUZ 2013
U¤runa köflkün yerinin de¤ifltirildi¤i a¤aç ve yap›n›n bugünkü hali yenler getirtti. Bina "caraskal" ile ask›ya al›nd›. Alt›na raylar döflendi. A¤›r a¤›r kayd›r›larak a¤açtan uzaklaflt›r›ld›. Bütün bu ifller olurken Atatürk olan biteni dikkatle izledi ve oradan ayr›lmad›. Üzerinde fazlaca durulmam›fl, yeterince de¤erlendirilememifl bu olay›n öyküsünü, bir iki kaynakta Yalova çiftli¤i içindeki bir köflkte olmufl gibi anlat›ld›¤›n› gördük. Ancak elde etti¤imiz ve burada yay›mlamakta oldu¤umuz foto¤raflar, olay›n deniz k›y›s›nda oldu¤unu aç›kça kan›tlamaktad›r. ***
ANKARA’NIN TOPRA⁄INDAK‹ ZAFERLER urtulufl Savafl› sürecinde bir gün, Atatürk, Ankara karargâh›nda, yemek yedikleri masan›n üstünü çok ç›plak bulmufltu. “fiöyle bir iki çiçek yok mu, ›slat›p masaya koysan›z!” demiflti. O zamanlar Ankara’da Mustafa Kemal Pafla’n›n masas›n› bile süsleyecek bir demet çiçek bulunamam›flt›.
K
Gazi bir ara, tarlalarda filizlenen çiçek fidanlar›n› gösterdi: “Bak›n›z Ali Fuad Pafla” dedi. “Bunlar da, bizim Ankara topra¤› üzerinde kazand›¤›m›z zaferler...” Daha sonralar› Çankaya’ya yerleflti¤i zaman, Pafla bahçesinde çiçek yetifltirmeye bafllad›. Gazi, May›s 1922’de Ankara’ya gelen Moskova Sefiri Ali Fuat Cebesoy’u, Çankaya’da çiçek tarlalar›n›n aras›nda kabul etti. Silah arkadafllar›ndan biri, ötekine, Moskova izlenimlerini anlat›yor, ondan da Sakarya zaferinin ayr›nt›lar›n› ö¤renmek istiyordu. Gazi bir ara, tarlalarda filizlenen çiçek fidanlar›n› gösterdi: “Bak›n›z 7
BD TEMMUZ 2013
Ali Fuad Pafla” dedi. “Bunlar da, bizim Ankara topra¤› üzerinde kazand›¤›m›z zaferler…” ***
"K‹MSE Ç‹ÇEK ALMAZSA BEN ALIRIM" umhuriyetin ilan› günlerinde ‹stanbul’un ünlü çiçekçisi Yorgo Sabuncakis, fiehremini Nevzat Bey taraf›ndan adeta apar-topar Ankara’ya getirildi, Gazi’nin huzuruna ç›kart›ld›. Gazi, Sabuncakis’ten Ankara’da bir hafta içinde bir çiçekçi dükkan› açmas›n› istedi. Sabuncakis için böyle bir ifl yeri açmak o kadar zor de¤ildi. Henüz bir sosyetesi geliflmemifl, kocaman bir yang›n yeri olan kasaba k›l›kl› bu Anadolu kentinde çiçe¤i kime sa-
C
Yeni baflkentin yeni sosyetesi k›sa zamanda çiçek al›p, çiçek arma¤an etmeye, törenlere çiçekler göndermeye al›flt›. tabilirdi? Ankara’da o tarihlerde do¤ru dürüst bir manav bile yoktu. ‹stanbul’ da da kurumlaflm›fl tek çiçekçi kendisiydi. Bu kayg›s›n› aç›kça dile getirdi. Gazi ona: “Kime çiçek sataca¤›n› soruyorsan, bana tabii…” diye karfl›l›k verdi. “Kimse çiçek almazsa, hepsini ben al›r›m.” Sabuncakis’e o zamanlar ad› Taflhan olan Ulus meydan›na bakan Millet 8
Bahçesi köflesinde bir yer verildi ve Ankara’n›n ilk çiçekçi dükkan›, Cumhuriyetle hemen hemen yafl›t olarak orada aç›ld›. Yeni baflkentin yeni sosyetesi k›sa zamanda çiçek al›p, çiçek arma¤an etmeye, törenlere çiçekler göndermeye al›flt›. ***
"SEN H‹Ç ÖMRÜNDE BÖYLE B‹R A⁄AÇ YET‹fiT‹RD‹N M‹?" azi, Latife Han›m’la evlendikten sonra, Çankaya’daki ba¤ evi onar›larak büyütülmüfltü. Bu arada köflkün bahçesini yeniden düzenlemek üzere ‹zmir’den bir bahçe uzman› da getirilmiflti. Bahçe uzman› (Bir anlat›fla göre bu kifli Bahçe Mimar› Mevlüt Baysal’ d›) birkaç gün bahçeyi inceledi, bir tak›m planlar çizdi. Sonunda tasarlad›klar›n› Gazi’ye sunma s›ras› geldi. Bahçeyi birlikte gezerlerken, nerelerde neler yap›lmas› gerekti¤ini anlat›yor, Gazi de dikkatle onu dinliyordu. ‹rik›y›m bir kay›n ya da karakavak a¤ac›n›n önüne geldiklerinde konuk uzman: “Bu a¤ac› da kesece¤iz Gazi Hazretleri” dedi. “Çünkü yolu engelliyor.” Atatürk birden durdu. K›zd›¤›, gerilen yüzünden ve çakmak gibi yanan gözlerinden belli oluyordu. “Vay beyim vay” dedi. “Ömründe böyle bir a¤aç yetifltirmiflli¤in var m› ki fütursuzca ‘Keselim’ diyorsun?” Adamca¤›z› bir daha Gazi’nin huzuruna ç›karmad›lar. Geldi¤i yere, ‹zmir’e geri gönderdiler. Atatürk Orman Çiftli¤i’ni kurmak üzere arazi
G
BD TEMMUZ 2013
sat›n al›rken uzmanlar, “Bu toprakta tar›m yap›lmaz, a¤aç yetifltirilmez” raporu veriyorlard›. O, “Demek ki seçimimiz yerinde. Olmayacak denilen yerde olabilece¤i gösterebilmek için iyi yer seçmifliz.” diyordu. ***
"AH BE KEMAL SEN Z‹RAAT M‹ OKUDUN?"
Gazi Orman Çiftli¤i’nde lk y›llar›nda, Gazi Afet ‹nan ile birlikte (1937) Çiftli¤i’nin ifller o kadar iyi gitmiyordu. Bir y›ldönümü akflam›, küçük ‹lk y›l›n zarar› önemli de¤ildi. çiftlik köflkünün havuzunun ba- Çiftlik k›sa zamanda geliflecek, tüm fl›ndayd›. Gazi’yi bir sürpriz bekliyor- Ankara’ya yararl› hale gelecekti. du. Çiftlik Müdürü Tahsin Bey, f›skiye *** altlar›na renkli ampuller yerlefltirmifl, "ANKARA’YI TERC‹H birden akflam karanl›¤›nda sular çeflitli ETT‹REN TEK DUYGU renklerde kesik kesik f›flk›r›p dökülULUSAL DÜfiÜNCED‹R" meye bafllam›fllard›. Oysa Gazi o s›raÜnlü tarihçi Amold Toynbee, “Conda hayli üzüntülüydü. Üzüntüsü bir temporary Review” dergisinin Ekim y›l›n hesaplar›n›n zararla kapanm›fl 1929 say›s›nda yay›mlanan “Türkiye’ olmas›n› o gün ö¤renmifl olmas›ndan yi dördüncü ziyaretim” isimli makaileri geliyordu. lesinde flöyle yaz›yor: Renkli sular› öyle görünce ac› ac› “Benim en çok dikkatimi çeken, güldü. Ankara’n›n a¤açlar›n› dikenler, Sakar“Ah be Kemal” dedi. “Sen ziraat ya üzerindeki ‹nönü’de Yunanlara m› okudun? Baban da çiftçi miydi karfl› verdikleri savafltakilere benzer sanki? Bilmedi¤i ifle girip de kaybedezorluklarla kahramanca savaflmaktane iflte böyle, sular bile güler...” d›rlar. Bu kez Türkler, insanlarla savaflm›yor, bizzat do¤a ile savafl›yorlar. Türkler bu ikinci savafl› da kazan›rlarsa ki, kuflkusuz öyle olacakt›r, gerçekten amaçlar›na ermifl olacaklard›r. Elbette amaç, sadece a¤aç dikmek de¤ildir; kendi kendilerine beslenip
‹
”Ah be Kemal, sen ziraat mi okudun. Baban da ziftçi miydi sanki?”
9
BD TEMMUZ 2013
büyüyünceye kadar bunlar› korumakt›r. Bu zahmetli ve yorucu türden bir çal›flmay› gerektirmektedir. Niçin böylesine zorlu bir yol seçildi? Bugün, Türkiye gibi, çabalayan bir ulus için bakir bir baflkent infla edilmektedir; bu niçindir. Güçsüz Osmanl› ‹mparatorlu¤unun baflkenti ‹stanbul, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin merkezi olmaya lay›k de¤ildir… Ankara’y› tercih ettiren tek duygu, ulusal düflüncedir. Çünkü Ankara, Türklerin kendi bafllar›na baflarmaya bafllad›klar› bütün ifllerin somut örne¤idir. ***
"BAHAR GELM‹fi, NE GÜZEL!" Atatürk, 1938 bahar›nda beyaz çiçeklerle bezenmifl bir badem dal›n› vazoda görünce flunlar› söylemiflti: “Bahar gelmifl, ne güzel!.. Fakat
Afet Han›m’a: “Bana memleketimizin ormanl›k, güzel yerlerinden tan›d›klar›n› anlat” diyordu. bu çiçekler meyve vermeden solacak ve sadece bizim birkaç günlük zevkimizi tatmin edecek.” Dolmabahçe Saray›’ndaki son günlerinde yata¤›n›n tam karfl›s›na ormanlar› gösteren ya¤l›boya bir tablo as›lm›flt›. Afet Han›m’a: “Bana memleketimizin ormanl›k, güzel yerlerinden tan›d›klar›n› anlat” diyordu. “Oralara gidelim, a¤açlar aras›nda dolaflabileyim, basit bir hayata kavuflal›m. Arzum, yeflillik ve a¤açl›k, fakat yaz k›fl yeflil duran a¤açlar aras›nda olmakt›r.” •
‹stanbul’un büyük a¤açlar› karfl›s›nda “Bunlar da güzel” demiflti. “Ama biz yapraklar›n›n ve dallar›n›n her y›l nas›l büyüdü¤ünü gördü¤ümüz a¤açlar› daha çok seviyoruz.” 10
BD TEMMUZ 2013
Prof. Dr. Mehmet Haberal:
Yaflam›m Gaspedildi C HP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, dört y›l› aflk›n süredir tutuklu bulundu¤u dava kapsam›ndaki son sözlerinde, “Adalet Allah’›n emridir. Bunlar› uygulamazsan›z, zaman ve insan hayat›n›n geriye dönüflü yoktur. Ben cerrah›m. Benim görevim ameliyat yapmakt›r. Tutuklulu¤umun dördüncü y›l› bitti, beflinci senesine girildi. Zaman›m katledildi, hayat›m gasp edildi. Suçum varsa bana söyleyin.” dedi.
Ad›na Ergenekon denilen davan›n 320. duruflmas› 21 Haziran Cuma günü gerçeklefltirildi. CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, CHP ‹zmir Milletvekili Mustafa Balbay, Gazeteci Tuncay Özkan, emekli ve muvazzaf askerler duruflma salonuna girdiklerinde, izleyici s›ralar›ndan alk›fllar yükseldi. Bu s›rada CHP ‹zmir Milletvekili Mustafa Balbay izleyicilere seslendi: “Biz y›llard›r hukuku halkla arayaca¤›z dedik, yan›lmad›¤›m›z› gör11
BD TEMMUZ 2013
“Siz millet ad›na karar verdi¤inizi söylediniz. Ben de milleti temsilen buraday›m. Türkiye Cumhuriyeti yarg›çlar› olarak sizlerin görevi karfl›n›za gelenlerin yerine kendinizi koymak. Arkan›zda ‘Adalet mülkün temelidir’ yaz›yor. Adalet Allah’›n emridir. Bunlar› uygulamazsan›z, zaman ve insan hayat›n›n geriye dönüflü yoktur. Ben cerrah›m. Benim görevim ameliyat yapmakt›r. Tutuklulu¤umun dördüncü y›l› bitti, beflinci senesine girildi. Zaman›m katledildi, hayat›m gasp edildi. Suçum varsa bana söyleyin.” dük. Bir kez daha anlad›k ki, halktan büyük iktidar yok. Mehmet Haberal’›n dedi¤i gibi; hakl› olmak kadar, hakl› kalmak da önemlidir. Biz hakl›y›z ve hep hakl› kalaca¤›z. Bu davada hukuk olmad›¤›n› size bugün bir kez daha anlataca¤›z.”
Küçük, Dan›fltay sald›r›s› ve Cumhuriyet Gazetesi’ne bomba at›lmas› iddianamelerinin Ergenekon Davas›’ndan ayr›lmas› gerekti¤ini dile getirdi.
uruflmada Avukat Zeynep Küçük, 301. Maddeden yarg›lanmay› sa¤layan Dan›fltay cinayeti ve Cumhuriyet Gazetesi’ne bomba at›lmas› eylemleriyle ilgili olarak yapt›¤› sunumda, sald›r›lar› gerçeklefltirenlerin ‘asl›nda’ kimlerle ilgili olduklar›n›, telefon sinyallerine yans›yan yolcu- Silivri’de y›llard›r süren duruflmalar›n›n yap›ld›¤› bu luk hareketlerini ortaya mahkeme salonunda 5 A¤ustos 2013 tarihinde karar aç›klanacak koyarak anlatt›.
D
12
BD TEMMUZ 2013
As›ls›z iddialarla, uzun tutukluluk ve yarg› süreçlerine tan›kl›k eden Silivri yerleflkesi, toplumun "adalet" haf›zas›ndaki yerini flimdiden alm›fl durumda. HABERAL: YAfiAMIM GASP ED‹LD‹ Duruflmaya verilen 3,5 saatlik aran›n ard›ndan, henüz savunmas›n› yapmayan san›klar›n mazeretlerinin kabul edilmedi¤ini aç›klayan Mahkeme Baflkan› Hasan Hüseyin Özese, san›klar›n esas hakk›ndaki mütalaaya iliflkin son savunmalar›n›n tamamland›¤›n› söyledi. Duruflmada haz›r bulunan tutuklu san›klar›n son sözlerinin al›naca¤›n› belirten Mahkeme Baflkan› Özese, duruflmada bulunan tutuklu san›klara son sözlerini sordu. Duruflmada haz›r bulunan 52 tutuklu san›¤›n son sözleri al›nd›. Dava kapsam›nda dört y›l› aflk›n süredir özgürlü¤ünden yoksun Silivri’de tutuklu bulunan CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, söz s›ras› kendisine geldi¤inde, hekimlik ve hakimlik mesleklerinin do¤rudan insan hayat›yla ilgili oldu¤unu tekrar an›msatt›. Haberal, bir kez daha Mahkeme Heyeti’ne ve Türk halk›na seslendi:
“Siz millet ad›na karar verdi¤inizi söylediniz. Ben de milleti temsilen buraday›m. Türkiye Cumhuriyeti yarg›çlar› olarak sizlerin görevi karfl›n›za gelenlerin yerine kendinizi koymak. Arkan›zda ‘Adalet mülkün temelidir’ yaz›yor. Adalet Allah’›n emridir. Bunlar› uygulamazsan›z, zaman ve insan hayat›n›n geriye dönüflü yoktur. Ben cerrah›m. Benim görevim ameliyat yapmakt›r. Tutuklulu¤umun dördüncü y›l› bitti, beflinci senesine girildi. Zaman›m katledildi, hayat›m gasp edildi. Suçum varsa bana söyleyin.” aberal, Bakara Sûresi’nin 179. Ayetini hat›rlatarak sözlerini noktalad›: “Ey ak›l sahipleri! K›sasta sizin için hayat vard›r. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz.” Mahkeme Heyeti karar› aç›klamak üzere davay›, 5 A¤ustos 2013 Pazartesi gününe erteledi.
H
13
BD TEMMUZ 2013
Baflkent Üniversitesi’ne Alt›n Kalite Zirve Ödülü
D
ünyan›n önde gelen kalite de¤erlendirme kuruluflu Businness Initiative Directions (BID) taraf›ndan, Alt›n kategoride ‘Uluslararas› Kalite Zirve Ödülü’ ne lay›k görülen Baflkent Üniversitesi’ne ödülü törenle verildi. Dünyan›n en büyük Kalite Zirve Ödülü’nü Baflkent Üniversitesi ve Kurucu Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal ad›na Rektör Yard›mc›s› Prof. Dr. Abdülkadir Varo¤lu ald›.
B
usinness Initiative Directions (BID)’›n, 27
May›s 2013 günü New York’ta yap›lan ödül törenine, 75 ülkeden 52 kurum ve kuruluflun 300’e yak›n temsilcisi kat›ld›. Sektörlerinde kaliteye verdikleri önemle liderlik eden flirket ve kurumlara verilen ‘Uluslararas› Kalite Zirve Ödülü’nün sahiplerine takdim edildi¤i törende, Baflkent Üniversitesi ve ba¤l› kurulufllar› Alt›n kategorisinde ödül 14
alan 5 kurulufltan birisi oldu. Dünya çap›nda de¤erlendirme yapan ve ço¤unlu¤u daha önce bu ödüllere lay›k görülen kurulufllar›n temsilcisi 300 kiflilik bir grup taraf›ndan seçilen ödül sahipleri aras›nda, Türkiye’den bu y›l yaln›zca Baflkent Üniversitesi yer ald›. Yönetim kalitesi ve ifl mükemmeliyetini kurma, gelifltirme ve sürdürme baflar›s›n› kan›tlamay› gerektiren, Alt›n kategorisindeki ‘2013
BD TEMMUZ 2013
Uluslararas› Kalite Zirve Ödülü’, Baflkent Üniversitesi ve Kurucu Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal ad›na Rektör Yard›mc›s› Prof. Dr. Abdülkadir Varo¤lu’na takdim edildi. De¤erlendirme kriterleri aras›ndaki en belirleyici unsur olan, kuruluflun kalite uygulamalar›n›n hem genifl bir tabana yay›lmas›, hem de süreklili¤inin sa¤lanmas› konusundaki liderlik rolü ve karar vermede tak›m çal›flmas›n›n uygulanmas› baflar›s›yla, Baflkent Üniversitesi ve ba¤l› kurulufllar›na verilen ödül, Kurucu Rektör Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n ismine düzenlendi. Dünyan›n en büyük ‘Kalite Zirve Ödülü’ olarak tan›mlanan uluslararas› kalite ödülüne; kurum ve ya kurulufllar kendili¤inden aday olam›yor. Vak›f, bu ödülü sadece sektörlerinde kaliteye
300 kiflilik bir grup taraf›ndan seçilen ödül sahipleri aras›nda, Türkiye’den bu y›l yaln›zca Baflkent Üniversitesi yer ald›. verdikleri önemle liderlik eden flirket ve kurumlara veriyor. Kalite konusunda takdir ve teflvik etmeyi amaçlayan ödülü kazanabilmek için, kurulufllar›n tak›m çal›flmas›ndan yenilikçili¤e, mükemmeliyetçilikten kalitede devaml›l›¤a kadar pek çok konuda üstün baflar› sahibi olmalar› gerekiyor. 15
A
nayasa Mahkemesi önceki baflkanlar›ndan, Atatürkçülü¤ün simge isimlerinden Yekta Güngör Özden, Cumhuriyetin her türlü de¤erinin yok edilmeye çal›fl›ld›¤› bu dönemi ”K›y›m ve Y›k›m” olarak adland›rd›¤› yeni kitab› ile son on y›ll›k iktidar›n Türkiye’yi sürükledi¤i yeri sorguluyor ve kamuoyunu uyar›yor.
BÜTÜN K‹TAPÇILARDA Bu kitab›n telif gelirleri Yekta Güngör Özden taraf›ndan Atatürk gençli¤ine ba¤›fllanm›flt›r.
BD TEMMUZ 2013
Lozan Bar›fl›n›n Anlam›
Yazan: Prof. Dr. AHMET MUMCU
2023 y›l›nda “kesintisiz yüz y›l bar›fl ve cumhuriyet” saptamas›n› yapabilmemiz için üzerimize düflen ulusal görevleri yerine getirmek zorunday›z. Bunu baflaraca¤›z. u y›l çok büyük iki olay›n 90’ ›nc› y›l›n› kutluyoruz... Cumhuriyetimizin doksan y›ll›k bir ömrü tamamlay›p daha engin gelece¤e do¤ru aç›lmas›n›n coflkunlu¤u içimizi ayd›nlat›yor. Bu y›l 24 Temmuz günü ayn› zamanda Cumhuriye-
B
timizin uluslararas› meflruluk kap›s›n›n aç›lmas›n›n da 90’›nc› y›l› oluyor: Lozan Bar›fl›’n› kastetti¤imizi anlad›n›z. Evet, Türk Kurtulufl Savafl› ak›llara durgunluk veren büyük bir baflar› ile bitince dünya üzerindeki emperyalist hesaplar altüst oldu. 17
BD TEMMUZ 2013
ücadelemiz öylesine hakl› ve geçerli nedenlere dayan›larak yürütülmüfltü ki, bafllang›çta buna kars› olan güçler, sonunda davam›z›n en küçük bir tart›flma konusu edilemeyecek kadar yerinde oldu¤unu anlad›lar. Yeni kurulan devlet bir yandan bu savafl› yürütmüfl, bir yandan da bu meflru mücadelenin uluslararas› alanda kabul görüp onaylanmas› için çal›flm›flt›r. Büyük Zafer ile 1922 y›l› sonbahar›nda askerî sonuç al›nd›. Bu sonucun bütün dünya taraf›ndan tan›nmas›, ak›t›lan kanlar›n, harcanan ola¤anüstü çabalar›n bofla gitmemesi için bir zorunluluk idi. Askerî zaferden sonra mücadele bütünüyle diplomasi alan›na tafl›nd› ve 1923 y›l› yaz ay›n›n ortas›nda, bir y›l önce kazan›lan büyük baflar› dünyada tescil edildi. ‹flte bu tescil iflleminin ad› “Lozan Bar›fl›”d›r. Cumhuriyetin, bar›fl kesinlefltikten sonra ilan edilmesi bu diplomasi olay›n›n bir baflka boyutunu gösterir. Zira Lozan Bar›fl›, bu y›l 90’›nc› yafl›n› kutlad›¤›m›z Cumhuriyetin devletler hukuku bak›m›ndan ana dayana¤›d›r.
M
Lozan Antlaflmas›’n›n imzaland›¤› üniversite binas›
1923 y›l› yaz ay›n›n ortas›nda, bir y›l önce kazan›lan büyük baflar› dünyada tescil edildi. ‹flte bu tescil iflleminin ad› “Lozan Bar›fl›”d›r. Savafllar bar›fl antlaflmalar› ile biter. Bu tür antlaflmalar›n olabildi¤ince adil bir biçimde düzenlemeler getirmesi savafl›n yeniden bafllamamas› için bir zorunluluktur. Ama Birinci Dünya Savafl›’n›n ma¤rur galiplerinin Paris’te yeniklere bar›fl antlaflmalar›n› dikte ettirmeleri hiçbir zaman gerçekçi ve âdil de¤ildi. ‹kinci Dünya Savafl›’n›n nedeni bu antlaflmalard›r; haks›z ve zalimce yapt›r›lan antlaflmalar. ‹flte Türk ulusu da bu zulme u¤rayanlar›n bafl›nda geliyordu. Osmanl› Devleti, Birinci Dünya
BD TEMMUZ 2013
Savafl›’na, ba¤lafl›¤› Almanya ile Avusturya-Macaristan yan›nda girmifl ve çok a¤›r bir yenilgiye u¤ram›flt›. Bu savafla girmek zorunda de¤ildik. Ama girdik. Bunun muhasebesini yapmak bu yaz›n›n konusu de¤ildir. Sadece flu noktay› belirtmek istiyoruz: Osmanl› Devleti zaten tükenmenin efli¤indeydi. Bu savafla Lozan görüflmelerinin ilk döneminekat›lan Türk girmeseydi yine yazdelegeleri (20.11.1922-4.2.1923) g›s›ndan kaçamayacakt›. Ama bu tükenme belki baflka geçen ‹tilâf Devletleri filosu, 13 Kas›m ve daha de¤iflik koflullar alt›nda geçe- 1918’de ‹stanbul’da, padiflah›n saray› bilirdi. Fakat tarihte varsay›m yap›l- önünde demirledi¤i zaman o “son” maz. Biz de bu ufak aç›klama ile yeti- kendini iyice göstermiflti. nip savafl sonu ortaya ç›kan ac› tabloya Daha sonra olanlar› yazmak gerekbakal›m: sizdir: Bir yandan yenenlerin her iste¤ini derhal yerine getiren, varl›¤› saevletler hukuku bak›m›ndan dece ka¤›t üzerinde bir Osmanl› Hüküirdelenirse, Birinci Dünya meti ve onu destekleyenler di¤er yanSavafl›’ndan çekilmemizin dan parçalan›p yokedilme sürecine belgesi olan 30 Ekim 1918 tarihli sokulmufl olan anayurdumuzu kurtarMondros Ateflkesi, içeri¤i bak›m›ndan ma mücadelesini yürütenler bulunubir çeflit “kay›ts›z flarts›z teslim” belge- yor. Bu mücadeleyi daha Mondros sidir. Gerçi bu ateflkes metninde böyle Antlaflmas›’n›n mürekkebi kurumadan bir ifade yoktur ama, yenenlerin her Türk halk› çeflitli yörelerde bafllatt›. türlü uluslararas› gelene¤i bir yana Böylece “ulus iradesi” ufukta gözükiterek Osmanl› Devleti’nin diledikleri müfltü. her yan›n› iflgal etme hakk›n› almalar› (Madde 7) ve son derece a¤›r di¤er u da¤›n›k irade belirtilerini tek hükümler, bu Ateflkesin “sona bafllankanala sokan ve ona gerçek g›ç” oldu¤unu göstermektedir. bir ulusal nitelik veren ise Nitekim, savafl y›llar›nda yi¤itçe Atatürk’tür. O, daha önce de yazd›¤›savundu¤umuz Çanakkale Bo¤az›’n› m›z gibi, da¤›n›k direnifl örgütlerini flimdi bir mermi bile atmadan rahatça ulusal bir kongre içinde birlefltirmifl,
D
B
19
BD TEMMUZ 2013
Bu da¤›n›k irade belirtilerini tek kanala sokan ve ona gerçek bir ulusal nitelik veren ise Atatürk’tür. ‹stanbul Hükümeti’nin karfl›s›na geçmifl, onun son ç›rp›n›fllar›ndan sonra Türk tarihinin en büyük devrimini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurmufltur. 23 Nisan 1920 tarihinden itibaren art›k Türk ulusu yazg›s›n› kendi iradesi yönünde biçimlendirme yoluna girmiflti. Meclis, bir yandan halka dayanan yeni bir devlet kuruyor, bir yandan da bu devlet arac›l›¤› ile istilac› güçlere karfl› savafl›yordu. Bu direnmeyi “bofl” görenlerin kurduklar› karfl› 20
örgütler de ulusun bu gücü karfl›s›nda eriyorlard›. Bu arada Osmanl› Hükümeti umutsuz bir deneme yapt›: ‹tilâf Devletlerinin bar›fl buyru¤unu kabul etti ve Sevr’de 10 A¤ustos 1920’de Türk tarihinin en a¤›r koflullu antlaflmas› imzaland›. Bu metin ad›na göre “bar›fl” sözleflmesi idi ama bir ulusun egemenlik ve ba¤›ms›zl›k hakk›n› en insafs›z biçimde yok ediyordu. Bu “antlaflmay›” imzalamakla Osmanl› Hükümeti gerçekten yok olmufl bulundu¤unu kan›tlam›flt›r. Böylesine onur k›r›c› Sevr Antlaflmas›’ n› Türk ulusu elbette kabul etmedi. Türkiye Büyük Millet Meclisi çevresindeki kenetlenme daha da güçlendi. Böylece çok h›zl› at›lan ad›mlarla tarihin en büyük mucizelerinden biri ortaya ç›kt›: Kay›ts›z flarts›z teslim olan bir ulus, teslim oldu¤u güçleri eflsiz bir savafl sonunda altetmifl ve onlar› bar›fla zorlam›flt›r. ‹flte flimdi bizi Lozan’a götüren yol aç›lm›flt›r. udanya Ateflkesi’nden sonra ‹sviçre’nin Lozan kentinde bar›fl antlaflmas› görüflmelerinin bafllamas› kabul edilmiflti. Ama ‹tilâf Devletleri, art›k tamamen sönüp yokolmufl Osmanl› Hükümeti’ni de bu görüflmelere ça¤›rd›lar. Bu davran›fllar›, kendi hesaplar›nca, bar›fl görüflmelerinde Türk yan›n› bölmeye yönelikti; böyle bir sonuca inanm›fllard›. Ama ne oldu? Onlar›n bu ça¤›r›fl› Türk Devrimi’ni pekifltiren en önemli anayasal ad›mlardan birinin daha at›lmas›yla sonuçland›: 1 Kas›m 1922’de Türkiye Büyük
M
BD TEMMUZ 2013
Millet Meclisi, saltanat› kesin olarak kald›rd›. Böylece aç›kça anlafl›l›yor ki, Lozan görüflmelerinin bafllamas› haz›rl›klar› bile lider kadro taraf›ndan Türk Devrimi’nin h›zland›r›lmas› için bir vesile olarak de¤erlendirilmifltir. Lozan’da art›k sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ulusumuzu temsil edecektir.
Sadece bir TürkYunan savafl›n› de¤il, 300 y›ll›k Do¤u Sorunu’nu kapatacak böyle bir konferans için çok uzun ve zahmetli uzman çal›flmalar›na gereksinim vard›.
ozan’a gidecek Türk temsilciler kurulu Baflkanl›¤›na Garp Cephesi Kumandan› iken, D›fliflleri Bakanl›¤›’na getirilen ‹smet Pafla atanm›flt›r. Bu genç ve çok baflar›l› generalin diplomatik deneyimleri vard›. gibi zorluklarla karfl›laflaca¤› da belDaha 26 yafl›nda iken Yemen’e gön- liydi. Bir de flu nokta var: derilmiflti. Yemen’de üç y›l kald› ve Difliflleri Bakan› ‹smet Pafla yeteorada ayaklanan ‹mam Yahya ile gö- nekli iki yard›mc›y› [Hasan (Saka) ve rüflüp, uzun süren pazarl›klardan sonra R›za Nur beyler] seçtikten sonra oluflbar›fl› kurdu. Balkan Savafllar›ndan sonra Bulgaristan ile yap›lan baz› s›n›r görüflmelerinde de deneyim kazanm›flt›. Büyük yenilgiden sonra, Osmanl› Hükümeti’nin, Paris’te yap›lacak bar›fl görüflmeleri haz›rl›¤›nda kendisinden askerî dan›flman olarak yararlan›lmas› da istenmiflti. Nihayet 12 Ekim 1922’de uzun ve çetin görüflmelerden sonra ‹tilâf Devletleri temsilcilerine imzalatt›¤› Mudanya Ateflkesi büyük bir baflar› ‹smet ‹nönü Lozan’a hareketinden önce ziyaret idi. Bütün bu olumlu geç- etti¤i ‹stanbul Üniversitesi’nde aralar›nda Hasan mifline ra¤men ‹smet PaAli Yücel, Reflat fiemsettin Sirer, Kaz›m ‹smail fla’n›n Lozan’daki müthifl Gürkan’›n da bulundu¤u üniversite ö¤rencileri diplomasi savafl›nda ne taraf›ndan u¤urlan›rken
L
21
BD TEMMUZ 2013
turdu¤u kurul içinde esasl› bir haz›rl›k yapamam›flt›. Sadece bir Türk-Yunan savafl›n› de¤il, 300 y›ll›k Do¤u Sorunu’nu kapatacak böyle bir konferans için çok uzun ve zahmetli uzman çal›flmalar›na gereksinim vard›. Bu iflin yap›lmas› için ise ne zaman ne de yeterli ve yetenekli bir uzman kadrosu vard›. Ekim ortas›nda bafllayan konferans haz›rl›klar› sonunda 20 Kas›m’da toplant›lara baflland›¤› düflünülürse böylesine dev bir ifl için gerekli haz›rl›k evresinin hemen hiç bulunmad›¤› anlafl›l›r. ürk Temsilciler Kurulu’na sadece bir sayfal›k ve k›sa 14 maddeden oluflan bir talimat verilmiflti. Bu talimat›n iki maddesi üzerinde özellikle durmak gerektir: Birinci madde flöyle diyordu: “Do¤u S›n›r›: Ermeni yurdu söz konusu ola-maz; olursa görüflmelerin kesilmesi gerekir.” Sekizinci maddede ise flöyle bir talimat yer al›yordu: “Kapitülasyonlar kabul edilemez.
T
Türk Kurulu’na verilen talimatlar›n birinci maddesi flöyle diyordu: “Do¤u S›n›r›: Ermeni yurdu söz konusu olamaz; olursa görüflmelerin kesilmesi gerekir.” 22
Sekizinci maddede ise flöyle bir talimat yer al›yordu: “Kapitülasyonlar kabul edilemez. E¤er görüflmelerin kesilmesi gerekirse yap›l›r.” E¤er görüflmelerin kesilmesi gerekirse yap›l›r.” Di¤er maddelerde ise “Ankara’ya dan›fl›l›r”; “çaba harcan›r”; “çal›fl›lacakt›r” gibi ifadelerle bir bar›fl konferans›nda gidilmesi gerekli çok do¤al bir yol olan “pazarl›k” kap›s› aç›k b›rak›l›yordu. Öyle ise Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti iki konuda gerekirse konferans›n kesilip savafla devam edilmesini göze alm›flt›: “Ermeni yurdu ve kapitülasyonlar” üzerinde pazarl›k bile yap›lmayacakt›. Lozan’daki Türk temsilcileri “tam ba¤›ms›zl›k ve ülke bütünlü¤ü” ilkelerine kesinlikle ba¤l› kalacaklard›. iz konferansa böyle haz›rlan›rken, karfl› taraf›n durumu nas›ld›? Bu konuya da biraz de¤inmek gerektir: Kurtulufl mücadelemiz, Birinci Dünya Savafl› galiplerinden Fransa ve Yunanistan’a karfl› yürütülmüfltü. Bu iki devletle birlikte ayr›ca 1917 y›l›ndan sonra ba¤›ms›z olan ve ‹tilâf Devletleri’nin k›flk›rtmalar›yla üzerimize sald›rt›lan Ermenistan’› da saymak yerinde olur. ‹ngilizler ve ‹talyanlar
B
BD TEMMUZ 2013
ise iflgal gücü olarak ‹stanbul’da, Bo¤azlar’da ve Anadolu’da yerlerini alm›fllard›. Ama eylemsel olarak savafl Ermenistan, Fransa ve Yunanistan ile yap›lm›flt›. Ermeniler Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulup ulusal ordunun oluflmaya bafllamas› s›ras›nda kazan›lan büyük bir askerî zafer sonunda bizimle Gümrü Bar›fl›’n› imzalayarak 3 Aral›k 1920’de savafltan çekildiler. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ad›na Do¤u Cephesi Komutan› Kâz›m Karabekir Pafla taraf›ndan imzalanan Gümrü Bar›fl›‘n› Sovyet Rusya ve bir süre sonra etkisi alt›na giren Kafkas devletleri tan›m›fl ama ‹tilâf Devletleri bu bar›fl› kabul etmemifllerdi. Fakat bu bar›fl bizimle Ermenistan aras›nda geçerli idi. Gümrü Bar›fl› ile Ermeniler, Türkiye üzerindeki her türlü taleplerinden vazgeçmifllerdir. Ayr›ca Ermenistan ile yeni Türk devleti aras›nda dostluk ve iflbirli¤i de öngörülmüfltü. (Bu bar›fl›n 1990 y›l›nda ba¤›ms›zl›¤›n› yeniden kazanan Ermenistan Cumhuriyeti’nce ay-nen uygulanmas› gerekir kan›s›nday›z.)
Gümrü Bar›fl› ile Ermeniler, Türkiye üzerindeki her türlü taleplerinden vazgeçmifllerdir. Ayr›ca Ermenistan ile yeni Türk devleti aras›nda dostluk ve iflbirli¤i de öngörülmüfltü.
Kaz›m Karabekir Pafla rans›zlar ise kendi kamuoyunca da hiç anlam verilemeyen bir askerî hareketle Güneydo¤u Anadolu bölgemizi iflgal etmifller ama ak›llara durgunluk veren Kuvay› Millîye direnifli ve hücumlar› karfl›s›nda yenilerek Türk Devleti ile 20 Ekim 1921’de “Ankara Antlaflmas›”n› imzalam›fllard›. Çok büyük bir askerî baflar› böylece ayn› derecede büyük bir diplomatik zaferle sonuçlanm›fl, Frans›zlarla aram›zda bar›fl kurulmufltu. Ama
F
Ankara Antlaflmas› bir “önbar›fl” niteli¤indeydi ve Lozan’da Frans›zlarla yeniden görüflmek zorunlulu¤u vard›. Bu durumda ‹tilâf Devletleri Lozan’da sadece bir Türk-Yunan savafl› sonunda ortaya ç›kan sorunlar ile, tan›mad›klar› Gümrü Bar›fl›’n› bir yana b›rakarak Ermenilerin -ki bu arada Ermenistan ba¤›ms›zl›¤›n› yitirmifltisözüm ona sorunlar›n› çözmekle u¤raflmay› düflünüyorlard›. 23
BD TEMMUZ 2013
Halbuki durum son derece de¤iflikti. Yunanistan ile mevcut sorunlar›n yan›nda çok önemli bir baflka sorunlar demeti vard›. Konferansa kat›lan devletler ile Osmanl› ‹mparatorlu¤u yüzlerce y›l türlü iliflkiler içinde bulunmufltu. Bu iliflkilerden de son derece kar›fl›k sorunlar do¤mufltu. Özellikle kapitülasyonlar›n uygulanmas›ndan do¤an çok çeflitli ekonomik, parasal ve yarg›sal anlaflmazl›klar vard›. Avrupal›lar’›n Osmanl› Devleti üzerinde kurduklar› bask›y›, yeni Türk Devleti üstüne alamazd›. Bu bask›n›n kald›r›lmas› zaman› gelmiflti. Çöken Osmanl› Devletiyle ilgili bütün pürüzler giderilmeli ve yeni Türk Devleti her türlü s›n›rlamadan uzak olarak dünya üzerindeki yerini almal›yd›.
Biz bu konferansta nas›l bir devletleraras› konuma sahiptik?
flte bu zorunluluktan dolay› yukar›da de¤indi¤imiz 300 y›ll›k “Do¤u Sorunu” bu konferansta çözülmeliydi. Karfl›m›zdaki devletler ise böyle bir görüfle kat›lm›yor, mevcut hukuksal sorunlar›n yeni Türk Devleti üzerine aynen devredilmesi gerekti¤ini ileri sürüyorlard›. Öyle ise onlar aç›s›ndan gerçekten ortada “yeni” bir durum yoktu. Ama dünya kamuoyu böyle düflünmüyordu. Zaten aradan k›sa bir süre geçince, karfl›m›zdaki devletler de “Do¤u Sorunu”nun bütün heybetiyle önlerine dikilece¤ini anlam›fllard›. Bundan dolay› bar›fl görüflmelerine “Yak›ndo¤u Sorunlar› Üzerine Lozan Konferans›” ad› verildi. Bu bar›fl konferans›n›n baflka iki özelli¤i üzerinde de durmak gerektir:
Temmuz 1923 tarihinde imzalanan ana antlaflma metni “‹ngiliz ‹mparatorlu¤u, Fransa, ‹talya, Japonya, Yunanistan, Romanya-S›rp-H›rvat-Sloven Devleti ile Türkiye 1914 y›l›ndan beri Do¤u’nun huzurunu bozan savafl durumuna kesin bir son vermek için...” ibaresiyle bafllad›¤›na göre, antlaflman›n imzaland›¤› güne kadar “Türkiye” ile ‹tilâf Devletleri aras›nda 1914 y›l›nda bafllayan Birinci Dünya Savafl› sona ermemifl say›lmaktad›r. “Türkiye” ile ‹tilâf Devletleri aras›nda, savafl›n ilk evresini kapatma haz›rl›¤› 1918 Mondros Ateflkesi ile bafllam›flt›. Bu antlaflma görüflümüze göre “Türkiye” ile de¤il “Osmanl› Hükümeti” ile yap›lm›flt›r. Ama Mondros Antlaflmas›’ n›n metninde “Türk Hükümeti” sözcükleri vard›r.• (Gelecek ay: Lozan Bar›fl› II)
‹
24
Ama dünya kamuoyu böyle düflünmüyordu. Zaten aradan k›sa bir süre geçince, karfl›m›zdaki devletler de “Do¤u Sorunu” nun bütün heybetiyle önlerine dikilece¤ini anlam›fllard›.
24
Y›lmadan Yorulmadan S›tk› Ayd›nel
Atatürk'ün üstün yetenekleri say›l›rken daha çok askeri alanda büyük stratejist, büyük komutan, devlet kurucu, devrimci ve daha birçoklar› say›l›r. Ancak; hümanist yönünün yeterince incelenmedi¤i düflüncesindeyiz.
A
tatürk ayn› zamanda dünya insanl›k tarihi içerisinde büyük bir "hümanist" olarak an›lmakta ve tan›nmaktad›r. O, Onuncu Y›l Nutku’nda: "Milli kültürümüzü muass›r medeniyet seviyesinin üstüne ç›karaca¤›z" derken Türk insan›n›n yaflam düzeyini de yükselt-
meyi hedeflemifltir. Çünkü kültür k›sa ifadesiyle bir yaflam düzeyi demektir. Kastamonu'da yapt›¤› bir konuflmada da "Yapt›¤›m›z ve yapmakta oldu¤umuz devrimlerin gayesi, Türk ulusunu tümüyle uygar ve bütün anlam ve görünüflüyle ça¤dafl yapmakt›r.” sözleri ile Türk insan›n›n zeki, çal›fl25
BD TEMMUZ 2013
kan, uygarl›¤› bütün yönleriyle benimsemifl bir ›rk›n mensubu oldu¤unu, yeniliklere aç›k, de¤iflimleri çabucak kavrayabilecek bir yap›da oldu¤unu belirtmifl, yapt›¤› ve yapaca¤› devrimlerle Türk milletini bütün dünya milletlerinin üstünde bir niteli¤e kavuflturmak istemifltir. Bu gayeyi geçeklefltirebilmek için halk› cehaletten, ortaça¤ karanl›¤›ndan kurtarman›n gere¤ine inanm›flt›r. Bütün konuflmalar› irdelendi¤inde görülecektir ki, bunun için "hümanist" bir e¤itim uygulam›flt›r.
K
onunun daha iyi anlafl›lmas› için önce, "hümanizm-hümanist" kavramlar›n›n içeri¤ini incelemek gerekir. Türkçe sözlükte hümanist: insanc›l; hümanizm insanc›ll›k, insanlar› sevme ülküsü olarak tan›mlanm›fl. Büyük Larous'ta ise insan› ve ins-
ansal de¤erleri bütün öteki de¤erlerden üstün gören felsefe anlay›fl›; insandaki temel niteliklerin gelifltirilmesini amaç edinen zîhni ve felsefi e¤ilimlerin tümü olarak aç›klan›yor. Günümüzde ise insan›n bütün olanaklar›n›n sonsuz olarak gelifltirilmesi gibi yüksek bir amaç güden her türlü felsefi, sosyal ve siyasî kuram olarak tan›mlanmaktad›r. Görülüyor ki hümanizm k›saca insan› sevme ve insandaki temel de¤erleri gelifltirmek amac›n› güden bir kavramd›r. Atatürk bu kavram› çok iyi içsellefltirdi¤i ve uygulad›¤› için tam anlam›yla bir hümanisttir. Atatürk'ün baz› sözleri ile onun bu niteli¤ini biraz daha aç›kl›yal›m. Atatürk’ün on alt› devletin taraf oldu¤u Çanakkale ve Kurtulufl Savafl› zaferlerini kazanmas›na ra¤men "Harp zorunlu ve hayati olmad›kça cinayettir." sözlerini söylemesi büyük bir hümanist oldu¤unun en belirgin örne¤idir. Çünkü Atatürk, insana salt insan oldu¤u için de¤er veren bir insansever olarak, savafllarda binlerce insan›n ölmesine kesinlikle raz› olmayacak bir anlay›fla sahip büyük birliderdir. 25 Ekim1931 günü ikinci Balkan Konferans›n›n Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nde yapt›¤› son oturumda Frans›zca olarak yapt›¤› konuflmas›nda: "...insanlar› mutlu edecek
"...insanlar mensup oldu¤u milletin varl›¤›n› ve saadetini düflündü¤ü kadar, bütün cihan milletlerinin huzur ve refah›n› düflünmeli..." 26
BD TEMMUZ 2013
yegâne vas›ta onlar› birbirlerine yaklaflt›rarak, onlara birbirlerine sevdirerek karfl›l›kl› maddi ve manevi ihtiyaçlar›n› temine yarayan hareket ve enerjidir. Cihan sulhu içinde befleriyetin hakiki saadeti ancak bu ideal yolcular›n›n ço¤almas› ve muvaffak olmas›yla mümkün olacakt›r." demifltir.
17
Mart 1937 günü Romanya d›fliflleri bakan› Antenescu ile yapm›fl oldu¤u konuflma çok ilginçtir ve adeta insanl›¤›n en yüce duygular›n› ifade etmektedir. Baz› bölümlerini alarak bu fikrimizi kan›tlayal›m. "...‹nsanlar mensup oldu¤u milletin varl›¤›n› ve saadetini düflündü¤ü kadar, bütün cihan milletlerinin huzur ve refah›n› düflünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar k›ymet veriyorsa bütün dünya milletlerinin saadetine yard›m etmeye çal›flmal›d›r." Bu iki konuflmadada aç›kl›kla görmekteyiz ki; önce insanlar› birbirine sevdirmek, yaklaflt›rmak gerekir. Bunu yaparken sadece kendi ulusunu de¤il, bütün dünya uluslar›n› düflünmeliyiz. Bu sözler sadece kendi ulusu için de¤il bütün dünya uluslar›n› da içeren Hümanist görüflünün en güzel kan›t›d›r. Ancak bugün gözlemliyoruz ki baz› devletler kendi ç›karlar› için bu Hümanist düflüncelerden ne yaz›k ki her gün uzaklaflmaktad›rlar ve dünyada huzur yerine Atatürkçü düflünceye
tamamen ayk›r› tutum ve davran›fl içindedirler. Bütün dünya liderleri ve bilim adamlar› Atatürk'ün bu yüce fikirlerini takdirle karfl›lam›fllar ve hakk›nda, gerçekleri yans›t›c› çok güzel ifadelerde bulunmufllard›r. Alman pröfesör Dr. Herberg Henzig, "Mustafa Kemal Atütürk'ün sözleri ve eserleri daha iyi bir dünya gelece¤ine do¤ru göz kamaflt›r›c› bir meflale gibi parl›yor. Öyle bir gelece¤e do¤ru ki biz onun ufuklar›n› bile görme¤e muktedir de¤iliz." demektedir.
Bugün bütün dünyan›n gördü¤ü bu gerçekleri, yurdumuzda ne yaz›k ki hâlâ göremeyenlerin oluflu düflündürücüdür. • sitkiaydinel@butundunya.com.tr
M
edeniyetin emir ve talep etti¤ini yapmak, insan olmak için yeterlidir. M. Kemal Atatürk 27
Atütürk’ün Dünyas› Cengiz Önal
T
arih, bize vatan u¤runda can›n›, mal›n› esirgemeyen milletlerin asla ölmediklerini göstermektedir. Ben hayat›m›, hiçbir zaman Milletimizden üstün görmedim ve görmeyece¤im. Her an memleketim için flerefimle ölmeye haz›r›m. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk
Hatay’›n 43 Anavatan’a Kavuflmas›(I1)
(29 Haziran 1939)
S
uriye’de Araplar›n protestosu vard›. Sancaktaki Frans›z yöneticileri olumsuz bir tutum içindeydiler. Milletler Cemiyeti’nin atam›fl oldu¤u bir komisyon taraf›ndan haz›rlanan seçim sistemi, Türkler aleyhinde bir nitelik tafl›d›¤› için Türkiye taraf›ndan protesto edildi ve seçim yönetmeli¤inin düzeltilmesi istendi. Fransa’n›n Hatay’da yeni rejimi ilân etmemesi üzerine, Türkiye 1930 TürkFrans›z Dostluk Antlaflmas›n› feshetti ve Suriye s›n›r›nda askerî haz›rl›klara bafllad›. Esasen Atatürk, Hatay meselesini kiflisel bir mesele olarak ele alm›flt›. “Büyük Meclis kürsüsünden milletime söz verdim, bu benim için 28
Mustafa Kemal Atatürk bir fleref ve haysiyet meselesidir” diyordu. Seçim sistemi konusunda Türkiye ve Fransa aras›ndaki görüfl ayr›l›klar›n› gidermek için Milletler Cemiyeti devreye girerek, Türkiye taraf›n›n itiraz-
BD TEMMUZ 2013
lar›n› dikkate alan yeni bir düzenleme yapt› ve seçimlerin 15 Temmuz 1938’ e kadar tamamlanmas›na karar verdi. Fakat Hatay’daki Frans›z koloni memurlar›, Türk karfl›t› k›flk›rtmalara devam ediyordu. Gerginli¤in daha da t›rmanmas› üzerine, Türkiye diplomatik giriflimleri desteklemek için Suriye s›n›r›na 30.000 kiflilik askeri bir y›¤›nak yapt›. Atatürk’ün kararl›l›¤› ve yaflanan milletleraras› geliflmeler Fransa’y› etkiledi. u arada Hitler Almanyas› Mart1938’de Avusturya’y› ilhak etti. Küçük Antant’›n üyesi Çekoslovakya Alman tehdidi alt›ndayd›. Berlin-Roma ittifak› gittikçe tehdit edici bir tav›r içine girmekteydi. Fransa, hayati ç›karlar›n›n bulundu¤u Avrupa’ya a¤›rl›k vermek zorundayd›. Do¤u Akdeniz’de bar›fl ve istikrar› temsil eden, bölgenin güçlü devleti, Türkiye’yi karfl›s›na de¤il, yan›na almakta fayda vard›. Bu itibarla; Hatay konusundaki sert ve uzlaflmaz tutumunu de¤ifltirdi. Avrupa’daki son geliflmeler, Fransa’ n›n Do¤u Akdeniz siyasetini yeniden gözden geçirmesi sonucunda, o bölgede giriflilebilecek herhangi bir çat›flmay› öngörmüyordu. Bunun üzerine
B
bölge siyasetini ›l›ml› bir duruma getirmeyi tercih etti. Frans›zlarla yeniden masaya oturuldu ve Antakya’da Türk ve Frans›z heyetleri aras›nda 3 Temmuz 1938’de yap›lan bir anlaflma ile Hatay’›n siyasî statüsünün iki devlet taraf›ndan korunmas›, bunu sa¤lamak için her iki devletin Hatay’a 2500 kiflilik askerî bir kuvvet göndermesi kararlaflt›r›ld›. Türk askeri yöre halk›n›n coflkun sevinç gösterileri aras›nda 4 Temmuz 1938’de Hatay’a girdi. Ayn› gün Türkiye’nin feshetti¤i 1930 tarihli Dostluk Antlaflmas› yerine, yeni bir antlaflma yap›ld›. Buna göre taraflar birbirleri aleyhine hiçbir anlaflmaya girmeyecekler, taraflardan biri sald›r›ya u¤rarsa, di¤eri sald›rganlara hiç bir suretle yard›m etmeyecekti. Bu geliflmelerden sonra yap›lan seçimlerde 22 Türk, 9 Alevi, 5 Ermeni, 2 Arap, 2 Rum-Ortodoks milletvekili seçildi. Meclis 2 Eylül 1938’de
29
BD TEMMUZ 2013
sayg›l› olmay› kabul ediyordu. Bu antlaflmadan k›sa bir süre sonra, Hatay Meclisi, 29 Haziran 1939 tarihinde Türkiye’ye kat›lma karar›n› alarak, yönetimi Türkiye Fevkalâde Komiserine devretti. 7 Temmuz 1939’da ç›kar›lan bir yasa ile Hatay Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ili haline getirildi. tatürk Hatay’la ilgili siyaseti hukuk esas›na dayand›rm›fl, zorbal›¤›n, olup bittilerin hakim oldu¤u bir ortamda amac›na siyasi yoldan ulaflm›flt›. Hatayla ilgili baflar›l› giriflimler, Türkiye’nin siyasi arenadaki sayg›nl›¤›n› ve a¤›rl›¤›n› yurt içinde ve d›fl›nda art›rd›. Sonuç Atatürk dönemi, Türkiye Cumhuriyeti’nin d›fl siyaset aç›s›ndan da en baflar›l› dönemidir. Cumhuriyetin ilan›ndan sonraki dönemde Türkiye, Avrupa’n›n en güçlü devletleriyle s›n›rdafl hale gelmifl ve bunlarla çetin sorunlar› olan, siyasî alanda s›n›rl› Sovyet deste¤i d›fl›nda, siyasî yaln›zl›k içinde bir devletti. Atatürk bu flartlar içinde tecrit edilmifl Türkiye’yi, 1938’de bütün devletlerle iyi iliflkiler içinde, çevresinde bir dostluk çemberi yaratm›fl olan ve deste¤i aran›lan güçlü ve sayg›n bir ülke haline getirdi. Bu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ ün gerçekçi, dürüst, uzak görüfllü, çok yönlü ve ilkeli siyasetinin do¤al bir sonucuydu. • cengizonal@butundunya.com.tr (Gelecek Ay: Atatürk’ün Tarih Çal›flmalar›)
A Hatay’›n baflbakan› Abdurrahman Melek aç›lm›fl, bütün milletvekilleri Türkçe yemin etmifller, Devlet Baflkanl›¤›na Hatay davas›n›n y›lmaz savunucular›ndan Tayfur Sökmen seçilmifl, o da Baflbakanl›¤a Abdurrahman Melek’i atam›flt›.
M
illetler Cemiyeti taraf›ndan haz›rlanan Anayasa kabul edildi, Devletin ad› Sancak yerine, Hatay olarak de¤ifltirildi ve göndere ay y›ld›zl› Hatay bayra¤› çekildi. Hatay’› ba¤›ms›z bir Türk Devleti durumuna getiren Atatürk, bölgenin anavatana ba¤lanmas›n› göremedi. Hatay’›n Anavatan’a Kavuflmas›, 23 Haziran 1939’da, Ankara’da, Fransa ile yap›lan bir antlaflmayla sa¤land›. Buna göre, Suriye ve Hatay’›n s›n›r› çiziliyor, Hatay Devleti vatandafllar›na uyru¤unu seçme hakk› veriliyor, Türkiye Suriye’nin toprak bütünlü¤üne 30
BD TEMMUZ 2013
YAZILARI
AÇIK S‹YASET er fleyde devrimci olan Türkiye Cumhuriyeti uluslararas› siyasette de devrimcidir. Ortaça¤’dan beri Avrupa’da yürürlükte olan gizli-kapakl› ve yalanl›dolanl› diplomasi sistemi bu genç devlet için bilinmeyen bir flekildir. Hükümdar saraylar›ndan ç›kma, bask› ve zorbal›k ürünü bu ikiyüzlü, samimiyetten uzak ve hokkabazl›k eserinin, genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ nin kurulmas› y›llar›na de¤in ulaflmam›fl olmas› ve çoktan tarihin derinliklerindeki inlerine yerleflmifl olmas› ve dolay›s›yla da günümüzde sona ermifl olmas› gerekirdi. Halbuki böyle olmad›. Ayn› siyaset tarz› bugün en saf ve temiz demokrasilerde bile genifl bir uygulama alan› bulabilmektedir. Bu gidiflin Birinci Dünya Savafl› gibi bir büyük felakete meydan vermifl olmas› da onun itibardan düflmesine yard›m edememifltir. Gerçi, savafl›n ertesi günlerinde baz› yeni siyaset adamlar›n›n gizli siyaset aleyhine söylendikleri iflitildi, fakat bu yaln›z sözde kald› ve Cenev-
H
re’deki Birleflmifl Milletlerin gösteriflli üzüntüsüne karfl›n eski gelenek, gene eskisi gibi devam etti.
‹
ki y›l önce Birleflmifl Milletlerin genel bir toplant›lar›ndan biri esnas›nda M. Briand’›n, görülmekten korkan bir evli kad›n gibi, ‹sviçre’nin ücra köylerinden birinde Stresemann’la gizlice bulufltu¤u duyuldu. Bunun üzerine M. Chamberlain de M. Mussolini’ ye denizlerde samimi bir randevu verdi. Bugün ise Fransa’ n›n Yugoslavya’da, küçük anlaflm›fl devletleri aras›nda ne iflleyip ne dokudu¤u kimsenin bilgisi dâhilinde de¤ildir. Yeni Türkiye, do¤-qdu¤u günden beri bütün bu alttan alta, dalgal› ve yüzeyi buruflukluklar ve k›r›fl›kl›klarla dolu siyaset denizine endifle ile kar›fl›k bir hayretle bakmaktad›r. O kendi kan›, kendi can› pahas›na hakk›n› kazand›¤› günden itibaren her türlü kinden, öfkeden, her türlü flüpheli arzu ve amaçlardan uzaklaflt›r›lm›flt›r. Bunun için de ne amac›n› bir tak›m girintili ç›k›nt›l› hareketlerle örtmek
Her fleyde devrimci olan Türkiye Cumhuriyeti uluslararas› siyasette de devrimcidir.
31
BD TEMMUZ 2013
ve ne de uluslararas› piyasada kendine bir tak›m ortakl›klar aramak ihtiyac›n› hissetmiyor.
D
ürüstlük, samimiyet, karfl›l›kl› sayg›, Bar›fl ve ilkelilik esaslar› üzerine kurulmufl olan siyasetimiz, uygulanmas›ndan bu yana dünyan›n birçok devletince ilgi alan› olmufl ve örnek al›nm›flt›r… Bunun önemli bir teyidi olarak ifade etmek gerekirse; bugün dünya yüzünde kurulan dostluk ve iyi iliflkiler için düzenlenmifl sözleflme ve imzalanm›fl antlaflmalar›n›n ço¤u Türkiye D›fliflleri Bakan›’n›n imzas›n› tafl›maktad›r. Bu sözleflme ve antlaflma-
lar›n hepsi aç›k havada, herkesin gözü önünde ve her türlü kinden özgür olarak konuflulmufl, haz›rlanm›fl, yaz›lm›fl ve çizilmifltir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararas› siyaset sistemi bütün devletler taraf›ndan taklit ve takip edilmeye lay›k dürüst, aç›k ve dürüstlü¤üaç›kl›¤› nispetinde pratik ve ça¤dafl bir sistemdir. Yeter ki, bunu kabul edecek ve kullanacak olan herhangi bir devletin, itiraftan utanaca¤› baz› amaçlar›, a盤a vurmaktan korkaca¤› baz› suçlar› ve alt›ndan kalkamayaca¤› baz› a¤›r taahhütleri olmas›n. • Hâkimiyeti Milliye Gazetesi 8 Nisan 1929
Atatürk ve Köylü Atatürk, yurt gezilerinden birinde tarlas›nda çift süren bir çiftçi ile karfl›laflm›flt›r.
”Kolay gele, bereketli ola a¤a. Hayrola, öküzün teki ne oldu?” ”Devlete borcumuz vard› bey, icra gelince çaresiz koca öküzü sat›p borcumuzu ödedik.” Çiftçinin ad› Halil a¤a idi. Atatürk’ün yan›nda, içiflleri bakan› fiükrü Kaya, Salih Bozok, K›l›ç Ali, Hüsrev Gerede, emir subay› Resuhi bey, ve bir kaç yak›n› vard›. Atatürk Salih Bozok’u yan›na ça¤›rd›. ”Salih, yar›n Halil a¤ay› bul, bana getir. Benim kim oldu¤umu sorarsa, bizim bey seni bir kahve içmeye ça¤›r›yor de.” Ertesi gün; Salih Bozok Halil a¤ay› getirmifltir. Atatürk aya¤a kalkarak; ”Buyur Halil a¤a.” deyip bir sandalye gösterdi. Zaman›n baflbakan› ‹smet ‹nönü de salonda bulunuyordu ve olanlardan habersizdi. Atatürk Halil a¤aya dönerek;”Halil a¤a, anlat flu vergi iflini bir daha.” dedi. Halil a¤a, vergi borcunu, icray›, sat›lan öküzünü tekrar anlatt›. Atatürk kafllar›n› çatarak ‹smet Pafla ve fiükrü Kaya’ya dönerek flöyle dedi: ”Arkadafllar, biz ‹stiklal Savafl›n› Halil a¤an›n öküzünü icra yoluyla satal›m diye yapmad›k. Bu memlekette adaleti, vatandafl› böyle mi koruyacagiz? Gerekirse vergi borcu ertelenebilir. Köylünün çift sürdü¤ü öküzü elinden al›nmaz” Halil a¤a, ”Sen Atatürk Paflams›n galiba, beni ba¤›flla, kusur ettim.” diye yalvaracak oldu. ”Sana güle güle Halil a¤a, sen bizim gözümüzü açt›n.” diye Halil a¤ay› ayakta u¤urlam›flt›. Atatürk Türk köylüsünün borcu konusunda çok titiz davranm›flt›r. ‹nternetten al›nt›d›r
32
Sakl› Tarih Sinan Meydan
"Atatürk ‹ngiliz Valisi Olmak ‹stiyordu" Yalan›na Yan›t
A
2
Atatürk’ün kurdu¤u “ba¤›ms›z” Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine kurulmas› planlanan Yeni Osmanl›’ya uygun yeni bir tarih kurgulamakla görevlendirilmifl baz› tarihçiler, Atatürk’ü halk›n gözünden düflürmek için flimdi de Atatürk’ün Anadolu’da ‹ngiliz valisi olmak istedi¤i yalan›n› dile getiriyorlar. ‹ngiliz gazeteci W. Price'ye dayanarak "Atatürk ‹ngiliz valisi olmak istiyordu" diyen tarihçilere verdi¤imiz yan›t devam ediyor... 33
BD TEMUUZ 2013
Atatürk’ün bu
kararl› tutumu karfl›s›nda ‹ngilizler Osmanl› hükümetini s›k›flt›rmaya bafllam›fllard›r. ve 41. Tümen Komutanl›¤›’na 5. Kas›m 1918’de çekti¤i telgrafta ‹skenderun Körfezi’nden ç›karma yapmaya kalk›flacak ‹ngiliz kuvvetlerine ateflle karfl›l›k verilmesini istemifltir.
A 5. ‹lk silahl› direnifl olan ‹skenderun sald›r›s›n› Atatürk gerçeklefltirmifltir: Mondros gere¤i ‹skenderun Körfezi ve çevresindeki may›nlar 1918 Kas›m ay› bafl›ndan itibaren ‹ngiliz-Frans›z may›n tarama gemilerince temizlenmeye bafllanm›flt›r. Ancak ‹tilaf devletlerinin as›l niyetinin bölgeyi iflgal etmek oldu¤u birkaç gün içinde ortaya ç›km›flt›r. ‹tilaf devletlerinin çok stratejik bir konumdaki ‹skenderun’u iflgal etmek istedikleri anlafl›lm›flt›r. ‹tilaf devletleri 4 Kas›m 1918’den itibaren ‹skenderun’u iflgal etmekten söz etmeye bafllam›fllard›r. Ancak Atatürk, emrindeki 7. Ordu, 3. Kolordu 34
Atatürk’ün bu emri üzerine 41. Tümen topçu birlikleri ‹skenderun Körfezi’ne bakan s›rtlarda, körfeze girecek düflman donanma ve ç›karma araçlar›na atefl edecek biçimde mevzilenmifllerdir. Ayr›ca 3. Kolordu topçusuyla da güçlendirilmifllerdir. Atatürk, 6 Kas›m 1918’de Baflkomutanl›k Erkân-› Haribiye Baflkanl›¤›’na çekti¤i telgrafta ç›karma teflebbüsü karfl›s›nda, ateflle karfl›l›k verece¤ini hem ‹ngiliz kumandanl›¤›na hem de Sadrazam ve Baflkumandan Erkân-› Harbiye Reisi Ahmet ‹zzet Pafla’ya bildirmifltir. Atatürk’ün bu kararl› tutumu karfl›s›nda ‹ngilizler Osmanl› hükümetini s›k›flt›rmaya bafllam›fllard›r. Baz› kaynaklara göre, örne¤in 7. Ordu Harekat fiubesi’nde görev yapan subaylara göre ‹ngiliz ve Frans›z donanma ve ç›karma birlikleri körfeze girdiklerinde 41. Tümen uyar› atefli yapm›flt›r. Baz› kaynaklara göre, örne¤in, bir gün sonra, 7 Kas›m 1918’de Atatürk taraf›ndan Ahmet ‹zzet Pafla’ya cevabi tel-
BD TEMMUZ 2013
grafta ‹ngilizler bir ç›karmaya yeltenmediklerinden atefl edilmesine gerek kalmam›flt›r. Ancak belgeler dikkatle incelendi¤inde 6 Kas›m 1918’de ‹skenderun Körfezi’ne girmeye çal›flan ‹ngilizFrans›z ç›karma birliklerine Türk topçusu taraf›ndan ateflle karfl›l›k verildi¤i anlafl›lmaktad›r. Süleyman Hatipo¤lu’ nun, “Filistin Cephesinden Adana’ya Mustafa Kemal Pafla” adl› kitab›nda da belirtti¤i gibi, “7. Ordu Karargâh›’ n›n hareket flubesinde o zaman genç bir subay (yüzbafl›) olarak görev yapm›fl olan Muzaffer Ergüder’in Samet Kuflçu’ya anlatt›klar›na ve not ettirdiklerine göre uyar› niteli¤indeki topçu atefli yap›lm›flt›r. 6 Kas›m 1918 günü ‹skenderun Körfezi’ndeki bu atefl ve direnifl sonucunda düflman donanmas› körfezden uzaklaflt›r›lm›flt›r. Mustafa Kemal Pafla, kiflisel dostluklar› bulunan, sayg› ve sevgi duydu¤u Ahmet ‹zzet Pafla’y› daha fazla k›rmamak, gücendirmemek için ve amaca da vard›¤› için cevabi telgraf›nda ‘Atefl edilmesine hacet kalmam›fl ve buna göre birlik komutanlar›na yeniden emir verilmifltir’ diye bildirerek konuyu kapatmak istemiflti.”
direnifl ilk oland›r. O tarihte zaten anayurdun hiçbir köflesine henüz düflman aya¤› de¤memifl ve iflgal bafllamam›flt›r. Milli direnifl ve karfl› koyma düflünce ve karar›, hiçbir
Milli direnme ve
karfl› koyma, herkesten ve her yerden önce Mustafa Kemal Pafla’n›n kafas›nda, yüre¤inde ve ruhunda k›v›lc›m al›p alevlenmifltir.”
E
Enver Behnan fiapolyo, bu olay› “ilk kurflun sesi” olarak adland›rm›flt›r. Samet Kuflçu’nun anlatt›klar›na bak›lacak olursa Kurtulufl Savafl›’n›n ilk silahl› direnifli Atatürk’ün emri üzerine gerçeklefltirilen 6 Kas›m 1918’deki ‹skenderun Körfezi sald›r›s›d›r. “Kurtulufl Savafl›’m›z›n eflsiz mimar›, eflsiz komutan Mustafa Kemal Pera PalasAhmet oteli ‹zzet Pafla Pafla’n›n emri ile gerçekleflen bu kutsal 35
BD TEMMUZ 2013
bölgede meydana gelmifl de¤ildir. Milli direnme ve karfl› koyma, herkesten ve her yerden önce Mustafa Kemal Pafla’n›n kafas›nda, yüre¤inde ve ruhunda k›v›lc›m al›p alevlenmifltir.” Daha sonra 19 Aral›k 1918’de Dörtyol Karakese köyünde ‹tilaf devletlerine karfl› ilk silahl› halk direnifl gerçekleflmifltir.
14
14 Kas›m 1918’de ‹stanbul’da “Atatürk’ün ‹ngiliz valisi olmak istedi¤ini” ileri sürenlerin, Atatürk’ün Y›ld›r›m Ordular› Komutan› olarak 1-10 Kas›m aras›nda Adana, Kilis ve ‹skenderun hatt›nda yapt›¤› ilk direnifl haz›rl›klar›ndan (Adana Mülakat›, Adana’da fiakir Pafla’daki K›rm›z› Konakta, Aliye Han›m’›n Kona¤›’nda yapt›¤› direnifl toplant›lar› ve Ahmet ‹zzet Pafla’ya gönderdi¤i direnifl telgraflar› vs.) haberi yoktur belli ki! K›saca demem o ki, 14 Kas›m’da “Atatürk bana ‹ngiliz valisi olmak istedi¤ini söyledi” diyen Price, Atatürk’ün çok de¤il sadece 8 gün önce ‹skenderun’daki ‹ngiliz donanmas›na sald›r› emri verdi¤inden habersizdir!
14 Kas›m’da
“Atatürk bana ‹ngiliz valisi olmak istedi¤ini söyledi” diyen Price, Atatürk’ün çok de¤il sadece 8 gün önce ‹skenderun’daki ‹ngiliz donanmas›na sald›r› emri verdi¤inden habersizdir!
(Ayr›nt›lar için bkz. Sinan Meydan, Parola Nuh-Atatürk’ün Gizli Kurtulufl Planlar›, Sinan Meydan, Akl-› Kemal-Atatürk’ün Ak›ll› Projeleri, 1. Cilt).
6. Atatürk 21 May›s’ta ‹ngilizlerin Teklifini Reddetmiflti: Price’nin bu iddias›n› çürüten en somut olaylardan biri de Atatürk’ün 19 May›s 1919’da Samsun’a ç›kt›¤›nda yaflanm›flt›r. 21 May›s’ta Atatürk, Samsun’da güvenlik durumunu görüflmek üzere ‹ngiliz Güvenlik Yüzbafl›s› L. H. Hurst ve iki meslektafl›yla bulufl36
‹ngiliz Gazeteci Ward Price mufltur. ‹ngiliz subaylar Atatürk’e aç›kça, Osmanl› hükümetinin ülkeyi yönetemedi¤ini bu nedenle en az›ndan birkaç y›l için yabanc›lar›n korumas›na ve müdahalesine ihtiyaç oldu¤unu söylemifllerdi ve Türkiye’nin ‹ngiliz mandas› alt›na girmesini teklif etmifl-
BD TEMMUZ 2013
lerdir. Atatürk, “sorunlar›n çözülece¤ini” söyleyerek bu teklifi kesin bir tav›rla reddetmifltir. Soruyorum; Atatürk gerçekten ‹ngiliz valisi olmak isteseydi, ‹ngilizlerin Samsun’da kendisine yapt›klar› bu teklifi geri çevirir miydi? 7. Tarihçilerin Görüflleri: Yerli ve yabanc› tarihçiler Price’nin bu iddias›n›n gerçe¤i yans›tmad›¤› düflüncesindedirler. Prof. Sina Akflin, “Bu olay› ciddiye almak çok zordur. Vatana ciddi hizmetlerde bulunmaya haz›rland›¤› ve en az Harbiye Nezaret’i’ne göz dikti¤i bir s›rada Mustafa
Ciddi tarihçiler,
gazeteci Ward Price’n›n “iddias›n›” do¤rulamazken ve dikkate almazken ülkemizdeki “Vahdettinperestler”, Price’n›n iddias›na dört elle sar›lm›fllard›r. Kemal’in böyle süfli bir teklifi, araya otel müdürünü ve bir gazeteciyi koyarak yapmas›, inan›lacak fleylerden de¤ildir. Böyle bir görüflmenin yap›ld›¤› kesinlikle kan›tlansa bile, önerinin ciddi olarak yap›lmad›¤›na hükmetmek gerekir” derken, Do¤an Avc›o¤lu ve Sadi Borak da Atatürk’ün ‹ngiliz karfl›tl›¤›na dikkat çekerek, bu iddian›n
inand›r›c› olmad›¤›n› belirtmifllerdir.Yabanc› tarihçilerden Prof. Andrew Mango, Price’n›n iddias›n›, “Yorum farklar› ve unutkanl›k olabilece¤i noktas› göz ard› edilmemelidir” diyerek sorgularken, Lord Kinross, bu görüflmenin nedenini, Atatürk’ün dolayl› yoldan ‹ngilizlerin a¤z›n› arama iste¤ine ba¤lam›flt›r.
G
Grace Ellison’›n 1928’de yay›nlanan
“Turkey Today” adl› eserinde, Sir Alexander T. Waugh’›n 1930 y›l›nda yay›nlanan “Turkey Yesterday, Today and Tomorrow” adl› kitab›nda ve Prof. Bernard Lewis’in 1961’de yay›nlanan “The Emergence of Modern Turkey” adl› çal›flmas›nda gazeteci Ward Price’ ›n iddias›na yer vermemeleri, bu iddiay› ciddiye almad›klar›n› göstermektedir. Ciddi tarihçiler, gazeteci Ward Price’n›n “iddias›n›” do¤rulamazken ve dikkate almazken ülkemizdeki “Vahdettinperestler” ve baz› tarihçiler(!) Price’n›n iddias›na dört elle sar›lm›fllard›r. Bu iddiay› son olarak gazeteci yazar Taha Akyol, “Ama Hangi Atatürk” adl› kitab›nda ve Mustafa Arma¤an, “Kim Hain Kim Kahraman” adl› bir yaz›s›nda gündeme getirerek, sözüm ona, “Mustafa Kemal’in de ‹ngilizci oldu¤unu” kan›tlamaya çal›flm›fllard›r! fiimdi bu çevrelere, onlar› hayal k›r›kl›¤›na u¤ratacak bir gerçe¤i hat›rlatal›m... • sinanmeydan@butundunya.com.tr Gelecek ay, ‹ngiliz gazeteci Price’›n Sadrazam Tevfik Pafla ve Padiflah Vahdettin ile görüflmesi 37
Fırçalayarak Serdar Günbilen
38
BD TEMMUZ 2013
A¤aç ve A¤açlar
Y
a bir yol bulaca¤›z, ya da bir yol yapaca¤›z." Hannibal (M.Ö.247-183)
Salk›m Sö¤üt / Ak›yordu su / gösterip aynas›nda sö¤üt a¤açlar›-n› / salk›m sö¤ütler y›k›yordu suda saçlar›n› (...) a¤lama salk›m sö¤üt a¤lama! / kara suyun aynas›nda el ba¤lama! / el ba¤lama! / a¤lama!" "Anadolu'da bir köy mezarl›¤›na gömün beni / (...) tepesinde bir ç›nar olsun / tafl mafl da istemem hani." Naz›m Hikmet Ülkemizin zengin sözlü halk kültü-
rüne bir halk okulu görevi olarak hizmet veren salk›m sö¤ütlerin alt›nda
Yazan: YAHYA AKSOY
toplanan insanlar›m›z dertleflerek söyleflirler, kaynafl›rlar. Böyle bir sö¤üt alt› sohbetinde,Yusuf amca flöyle demifl: "Burnu bulut çizenler, gelip buradaki sohbetleri dinlesinler...!" Binlerce dile¤in yer ald›¤› " Dilek
A¤açlar›"n› anlas›nlar. A¤açlar›n da dili var, çiçekleri kufllarda flark›, flairde fliir olur. Meyveleri yiyenler hayat bulur. ‹nsan ve a¤aç birlikte do¤ar. A¤aç keserek de¤il, a¤aç dikerek yoluna gidenler yorulmazlar, yorulsalar da yorgunluklar›n› bir a¤ac›n alt›nda ç›karabilirler. ‹çinde bulundu¤umuz mevsimde kiraz, dut ve i¤de a¤açlar› öne ç›kmaktad›r. Güzel renkli ve ince sapl› kiraz meyvesi flöyle dermifl: 39
BD TEMMUZ 2013
"Beni yiyenleri sap›ma çeviririm ama, ahhh! Benden sonra flu dut meyvesi ç›kmasa!" Sar›-beyaz çiçekleri ve özgün kokular› ile insanlar›n benli¤ini saran i¤de a¤ac› da flunlar› söylermifl: "Menekfle, leylak flöyle dursun, i¤denin kokusunda kendini bulursun!" Veysel ustan›n gizli s›rlar›n› döktü¤ü, seslerini turnalardan alan, saz› da bahçedeki dut a¤ac›ndan: Bahçede dut iken bilmezdin saz›, Bülbül konar m›yd› dal›na baz›, Hangi kufltan ald›n sen bu avaz›, Söyle do¤rusunu gel inkâr etme. stanbul "Gezi Park›"ndan tarihi a¤açlar›n sökülmesi ile yurt çap›nda bafllayan olaylardan sonra, a¤aç ve a¤açlar üzerine sözlenmifl sözler ve inançlarla ilgili olarak tarihi bilgileri güncellemek ve hat›rlamak gerekti¤ine inand›m. Toplumsal olaylar›n siyasal ve sosyal boyutlar›n› gerçekçi bir flekilde tahlil etmekte yarar bulunmaktad›r. Mitolojide suç ve suçlular üzerine bilgiler vard›r: ‹k insan olan Adem'e, Tanr› taraf›ndan arkadafl olarak gönderilen Havva, yasakl› "hayat a¤ac›"n›n (elman›n) meyvesini yemeye Adem'i ikna eder. Hayat a¤ac›'n›n yasakl› meyvesi elmay› yiyen Adem ile Havva cennetten kovularak dünyaya gönderilirler. Evrenin ilk suçlusu Adem ile havva cennetten dünyaya kovularak cezaland›r›lm›fl olurlar.
‹
40
Adem ile havva aras›nda, bir karikatürün ifadesiyle flu konuflmalar geçer: Adem: "Bir elma yedik diye hiç insan cennetten kovulur mu?" Havva: "‹yi ki engel oldum. Bir de a¤ac› kescektin!" Animizim, do¤adaki nesnelerde insan ruhuna benzer ruhlar›n oldu¤unu kabul eden görüflün ad›d›r. ‹lk insanla bafllayan bu inançla ilgili olarak mitolojide ve tarihi kaynaklarda izler bulunmufltur. ygur ve Altay Türkleri aras›nda a¤açlara inanma gelene¤i de bulunmaktad›r. Hasta tedavisi yapan flaman›n elinde elma a¤ac›ndan bir sopa bulunmakta, elma kötü ruhlu olmayan sihirli bir a¤aç say›lmakta.
U
BD TEMMUZ 2013
Kötü ruhlar› kovmak için elma a¤ac› ve elma kurusunu kullanarak tütsü yap›lmaktad›r. Uygurlar yafll›, yaln›z a¤açlar› kesmezler ve yanlar›ndan geçerken, binek hayvanlar›n›n üzerinden inerek a¤aca olan sayg›lar›n› gösterirler. aflgarl› Mahmud'un dikti¤ine inan›lan Kaflkar Opal' daki "Hay-hay Terek A¤ac›" bin y›ll›k bir tarihe sahip bulunmaktad›r. Halk yüzy›llard›r bu a¤ac› ziyaret ederek hürmet göstermekte. Uygurlar aras›nda dut a¤ac› dikmek hay›rl›-u¤urlu bir ifl say›lmakta ve her aile ahçesinde veya her mahallede birçok dut a¤ac› bulunmakta. (Uygur Folkloru- Abdulkerim RahmanKB yay›n›. sayfa :1421996) Estonya'n›n Ankara Büyükelçisi Volmer, Estonya Cumhuriyeti'nin 90. kurulufl y›ldönümü dolay›s›yla Ankara'n›n -Hasano¤lan beldesi'nde düzenledi¤i "hat›ra orman› kurma " a¤açland›rma çal›flmas›nda flunlar› söylemifl: "Eski zamanlarda Estonya'da a¤açlar bir tap›nma arac› olarak kullan›l›rd›. Hristiyanl›¤›n kabülünden yüz y›llar sonra bile hâlâ bir çok Estonyal› 'H‹‹S' ad› verilen ritüellerini, küçük ormanlara giderek gerçeklefltirirdi. Estonyal› köylüler, bir a¤ac› kesmeden önce mutlaka ondan özür dilerlerdi." Bin y›l önce Karahanl› hükümdar›na, en de¤erli yol gösterici bilgileri
K
sunarak "Has Hacip" bafl dan›flman unvan›n› alan Balasagun'lu Yusuf, Kutadgu Bilig- mutluluk Bilgisi adl› eserinde flunlar› yazm›fl : "Ey Hükümdar! Tanr› her iflinde sana yard›m etsin. Bu yalan ve bofl dünya, eski bir âlemdir; nice beyleri kocatt›, kendi kocamaz... Bak senden önceki beyler nerede, kudret ve ihtiflamlar› nerede ? Onlar›n nereye gitti¤ini iyi düflün, senin de oraya gitmen yak›nd›r..." Çin, Bizans ve Orta Asya Türk Estonya’da bugün bile 'H‹‹S' ad› verilen ritüeller, küçük ormanlarda gerçeklefltiriliyor
Dünyas› yaz›l› ve sözlü kültür kaynaklar›nda, pek çok konu yan›nda da¤lara ve a¤açlara ibadet ve flamanl›k konusunda ayr›nt›l› bilgiler yer alm›flt›r. Bu bilgileri , Çin'den Arnavutluk'a uzanan ve yerkürenin tarihe damgas›n› vurmufl, en eski ve en önemli karayolu olan "‹pek Yolu" üzerinde uzun y›llar yapt›¤›m araflt›rmalar›m› "Tarihi ‹pek Yolu" kitab›mda harmanlad›m. "Sanki bal› ya¤a katarak " sözünü söyleyen Yunus Emre, "Düflman›n›z›n dahi insan oldu¤unu unutmay›n›z" diye seslenen Hünkâr Hac› Bektafl 41
BD TEMMUZ 2013
Ulus’tan Çankaya'ya gidifl- gelifllerinde S›hhiye bölgesinde, arac› yavafllatarak yaln›z bafl›na duran i¤de a¤ac›n› duyumsayarak izleyen, (...) batakl›klarda Atatürk Orman Çiftli¤ini kurduran, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, hepimize ›fl›k tutmaktad›r. Veli, "Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol" diyen Hz. Mevlânâ ve uzak diyarlardan ülkemize gelerek savafla kat›lan ve hayatlar›n› kaybedenler için; "Onlar bu toprakta, canlar›n› verdikten sonra art›k bizim evlâtlar›m›z olmufllard›r" diyen, Ulus’tan Çankaya'ya gidifl- gelifllerinde S›hhiye bölgesinde, arac› yavafllatarak yaln›z bafl›na duran i¤de a¤ac›n› duyumsayarak izleyen, Yalova'da ad›na yap›lan konuk evi
temeline raslayan as›rl›k ç›nar› kestirmeyerek inflaat›n alt›na konulan raylarla binay› a¤açtan uzaklaflt›rma emrini veren, batakl›klarda Atatürk Orman Çiftli¤ini kurduran, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, hepimize ›fl›k tutmaktad›r.
A
¤açlardan, çiçeklerden ve
meyvelerden al›nacak çok dersler var. Öfkelenenler bu konularda biraz kitap okumal›, ders ç›karmal› ve de¤erli flair Memhet Emin Yurdakul'un Sak›n Kesme fliirini okumal›d›r. "Ey hemfleri, sak›n kesme! yafl a¤aca balta vuran el onmaz..." Hemflehrisi Nasrettin Hoca'ya , Neyzen'e, Tuzsuz Deli Bekir'e, ‹ncili Çavufl'a, Bekri Nustafa'ya fliirlerle mektuplar yazarak ülke sorunlar›n› dile getiren flair- avukat fievki Akar bir dörtlü¤ünde flöyle demekte ve herkese ders vermektedir: "Ba¤› diken amcazadem, üzüm deren halam k›z›, Mey sunan o servi boylu, küçük day›m›n bald›z›, Meyhaneciyi derseniz: Din kardeflim olur benim, Hepimiz bir aileyiz ay›rmay›n bizden bizi..."•
Kimsiniz?
Herfley size ba¤l›d›r. Bir an› bir flark› k›v›lc›mland›rabilir. Bir düflü bir çiçek uyand›rabilir. Bir orman› bir a¤aç bafllatabilir. Bir kufl ilkbahar› müjdeleyebilir. Bir gülümseme bir arkadafll›¤› bafllatabilir. Bir tokalaflma bir ruhu canland›rabilir. Bir sözcük bir amac› belirleyebilir. Bir oy bir ulusun yaflam›n› de¤ifltirebilir. Bir gülüfl s›k›nt›y› yenebilir. Bir ad›m her yolculu¤u bafllatabilir. Bir umut ruhlar›m›z› ayd›nlatabilir. Bir dokunufl flevkati anlatabilir. Bir kalp neyin do¤ru oldu¤unu bilebilir. Bir kifli, çok büyük bir fark› yaratabilir. O nedenle, "Ben olsam ne olur, olmasam ne olur" demeyin. Sizin çok büyük anlam›n›z var. 42
Hindistan’›n fliddeti reddeden ba¤›ms›zl›k lideri
Sessiz direniflin sembolü:
Gandhi Yazan: YAfiAR ÖZTÜRK
ÜLKES‹ Hindistan’daki ›rkç› fliddeti, bask›y› bizzat yaflad›, halk›n ezilmesine tan›kl›k etti. ‹ngilizlerin ülkesine kötülükten baflka bir fley getirmedi¤ini, Hindistan’›n ba¤›ms›zl›¤›n› kazanmas› gerekti¤ini anlay›nca, tam bir mücadele bafllatt›. Kendisinin ve yoldafllar›n›n u¤rad›¤› tüm fliddet ve bask›ya karfl›n, mücadelesinin temeli ‘fliddetten uzak’ olmakt›. Hindistan’›n ba¤›ms›zl›k önderi Gandhi’nin ilham kayna¤› ise, Türkiye ve Mustafa Kemal Atatürk idi... 43
BD TEMMUZ 2013
B
a¤l› olduklar› inanca göre fliddete karfl› olan bir ailenin çocu¤u olan Mohandas Karamçand Gandhi, hukuk e¤itimi ald›. “Do¤ru, kendini fliddete dayanmadan ortaya koymal›d›r” diyen “fliddet ve kötülükle iflbirli¤i yap›lmamas›”n› isteyen Tolstoy’dan ve John Ruskin’in “Unto This Last” adl› yap›t›ndan çok etkilendi. Vejetaryendi. Okulunu bitirip avukatl›¤a bafllad›. Ertesi gün kentteki mahkemeye gitti¤inde hor görüldü, afla¤›land›. Siyah ço¤unlu¤un, çal›flmaya gelen Hintlilerin, Müslümanlar›n u¤rad›¤› ›rkç› bask›lara ve fliddete her yerde tan›k oldu. O s›rada 1908 Devrimi II. Meflrutiyet ilan edilmiflti. Ç›kard›¤› gazeteye flunlar› yazd›: “Türk halk› ve soylular› aras›nda öyle yüksek ayr›cal›k sahibi kimseler vard›r ki, bunlar Türkiye’de parlamen-
to kurarak, onu öbür Avrupa Devletleriyle ayn› düzeye getirerek, gerçekten dünya çap›ndaki büyük devletler aras›na sokabilirler. Türkiye, haritadaki durumu dolay›s›yla önemli bir yerdedir. fiimdi dünyan›n her yan›nda Milli Hükümet hayk›r›fllar›n› duyuyoruz. Bunu zorla elde etmek isteyenler gerçek Milli Hükümet’in anlam›n› bilmezler. Milli Hükümet mücadelesi Türkiye’nin oldu¤u kadar Hindistan’›n onuruyla da ilgilidir.”
Milli Hükümet mücadelesi Türkiye’nin oldu¤u kadar Hindistan’›n onuruyla da ilgilidir.
Gandhi çocukluk günlerinde
Ard›ndan, Osmanl›-Avusturya anlaflmazl›¤› bafl gösterdi. Türklerin Avusturya mallar›n› protesto etmeleri ve boykotun baflar›ya ulaflmas› onu daha da cesaretlendirdi: “Bu bir onur savafl›d›r. Bu onuru korumak için yoksul ve zengin kendi kay›plar›n› zerre kadar düflünmediler. Avusturya’n›n kolayca dize getirilmesi bu nedenledir. Hintliler, bunu bir örnek alarak iyice düflünüp tart›flabilirler.” IRKÇILARIN EL‹NDE ÖLÜMDEN DÖNDÜ Hükümetin Hintlilerin seçim hakk›n› kald›rmak üzere oldu¤u günlerde kendisinden yard›m istendi¤inde, geri çeviremedi. Meclise bir dilekçe yazd›. Ondan yüksek bir ayl›kla önderlik
BD TEMMUZ 2013
yapmas›n› istediler. Hizmeti kabul etti ancak ayl›¤› geri çevirdi. 6 ayl›¤›na Hindistan’a izine gitti. Irkç›l›¤a karfl› her sözü ve ad›m› Güney Afrika’y› dalgaland›rd›. Irkç›lar, Gandhi ailesinin içinde bulundu¤u gemiyi 800 yolcusuyla 23 gün karantina ad› alt›nda tuttular. Geri göndermeyi baflaramad›klar› gemi k›y›ya demir att›¤›nda Gandhi kalabal›k taraf›ndan dövüldü. Polis göstericilerin elinden Gandhi ve ailesini zor kurtard›. Ölümden dönen Gandhi’de kin ve nefret duygular› yoktu. Boer savafl›nda ‹ngilizlerin yard›m iste¤ine Hintlilerin uzak durmas›na karfl›n o kurdu¤u sa¤l›k birli¤i ile cephede, atefl alt›nda yaral›lara el uzatt›. rd›ndan Zululularla savaflan ‹ngilizlerin yard›m›na kofltu. O ve ‹ngiliz uyru¤undaki Hintliler ‹ngiltere’ye yard›m için ç›rp›n›rken, hükümet Hintlilerin hareketlerini denetim alt›na almak için tarihe “Kara Kanun” diye geçen bir yasa haz›rlad›. Tüm Hintlilerin parmak izi al›nacakt›. Baflkentte Gandhi baflkanl›¤›nda binlerce Hintli gösteri yap-
A
Gandhi Güney Afrika’da t›. Bu, Gandhi’nin “fliddet d›fl› direnifl”inin do¤umuydu. Gandhi baflkanl›¤›nda bir heyet ‹ngiltere’ye gitti. Koloniler Bakan› ile Hindistan Bakan› ile görüfltü. Dönüflte gemide ald›¤› telgraf “Kara Kanun”un kald›r›ld›¤›n› yaz›yordu. Güney Afrika’ya vard›klar›nda ise yerel yönetimin yasay› ç›karaca¤›n› ö¤rendi. Yasa ç›kar›ld›. Çok az Hintli parmak izi verdi. Gandhi ile parmak izi vermeyen Hintliler tutukland›. General Smuts, Gandhi’ye ço¤unluk parmak izi verirse yasan›n kald›r›laca¤›n› söyledi. Gandhi’ nin içi d›fl› birdi. Karfl›s›ndakileri de öyle san›yordu. Kabul etti. Hintliler bunun bir
45
BD TEMMUZ 2013
oyun oldu¤unu biliyordu. Ancak onlar en çok Gandhi’nin kendilerini satt›¤›n› sanarak tepki gösterdiler. Gandhi’yi sokak ortas›nda dövüp yaralad›lar. Bir süre sonra General Smuts “Kara Kanun”u kald›rmad›¤› gibi daha sert tasar›lar› da yürürlü¤e koydu. Asyal›lar›n beyazlar›n mahallesine girmesi yasakland›. Sadece H›ristiyanlar›n evlenme kay›tlar› yasal say›ld›. GANDH‹’N‹N ‹fiÇ‹LERLE KAZANDI⁄I ‹LK ZAFER Güney Afrika’ya yerleflme karfl›l›¤›nda çok a¤›r koflullarda kömür madenlerinde çal›flmay› kabul eden Hintlilerin bu hakk› da ellerinden al›nd›. Gandhi greve giden iflçilerin bafl›ndayd›. Yürüyüflteki ve grevdeki iflçilere sald›ran güvenlik güçleri Gand-
sömürge valisi bile Güney Afrika hükümetini ay›plamak zorunda kald›. Olay›n dünyada baflkald›r›ya yol açt›¤›n› gören General Smuts geri ad›m atmaktan baflka bir yol olmad›¤›n› gördü. Gandhi ve arkadafllar› sal›verildi. Ünlü Gandhi-Smuts anlaflmas› yap›ld›. Hintlilerin yüz yüze b›rak›ld›¤› kötülükler kald›r›ld›. Bu Gandhi’nin ve onun fliddet d›fl› savafl›m›n›n ilk zaferiydi.
M
ustafa Kemal’in gizlice Libya’ya gidip kat›ld›¤› Trablusgarp savafl›n›n yank›lar› dünyay› sard›. Gandhi, olaylar› yak›ndan izledi¤i gibi gerçekleri çevresine de anlat›yordu. Güney Afrika’da ›rkç› yönetime karfl› fliddet d›fl› savafl›m› 20 y›l sürdü. Smuts’un “Aziz k›y›lar›m›zdan ayr›ld›, umar›m sonsuza kadar.” diye sevindi¤i Gandhi Hindistan’a döndü¤ünde Birinci Dünya Savafl› bafllam›flt›. Hintliler, yol paras› karfl›l›¤›nda ‹ngiliz imparatorlu¤unun de¤iflik bölgelerinde köle gibi madenlerde çal›flt›r›l›yordu. Bunun yasaklanmas›n› istedi. Hükümet “evet” dedi ama yapmad›. Gandhi yollara düfltü. Y›lmad›, fliddete baflvurmadan insanca yaflaman›n sa¤lanmas› için konuflmalar yapt›, yay›nlar ç›kard›. Sonunda bu yöntem tüm ülkede yasakland›. Bu da ülkesindeki ilk baflar›s›yd›.
Gandhi’nin hiç bir fliddete baflvurmamalar› önerisine uyan iflçiler dipçiklerle maden ocaklar›na sokulup çal›flmaya sürüklendi. Bu vahflet dünyada büyük bir öfkeye yol açt›. hi’yi onlardan ay›r›p hapse att›. Gandhi’nin hiç bir fliddete baflvurmamalar› önerisine uyan iflçiler dipçiklerle maden ocaklar›na sokulup çal›flmaya sürüklendi. Bu vahflet dünyada büyük bir öfkeye yol açt›. Hindistan’›n ‹ngiliz 46
BD TEMMUZ 2013
GERÇEK MÜSLÜMAN TÜRK‹YE’N‹N PARÇALANMASI KARfiISINDA SESS‹Z KALAMAZ Bütün kötülüklerine karfl›n Gandhi, ‹ngilizlere ba¤l›yd›. Cephelerde ‹ngilizlerle birlikte savaflmak üzere asker toplama kampanyas›n›n bafl›na geçti. Herkes flaflk›nl›k içindeydi. Gandhi baflar›l› olamad›¤› gibi çok a¤›r dizanteriye yakaland›. ‹yileflti¤inde Rowlatt yasas›na karfl› fliddet d›fl› savafl›m› bafllatt›. Amritsar katliam› oldu. Herkes ayaklanma beklerken Gandhi kampanyay› durdurdu.
B
u, katliam bir k›r›lma noktas›yd›. ‹ngiltere’nin Hindistan’a kötülükten, beladan baflka bir fley getirmedi¤ine, ülkenin ba¤›ms›zl›¤›n› elde etmesinin gerekti¤ine karar verdi. Türkiye’ye yap›lan haks›zl›klara da seyirci kalmad›. ‹ngiltere’ye tepkierini dile getirdi: “Müslümanlar›n üzüntüsü bizim üzüntümüzdür!” Mustafa Kemal’in1919 May›s’›nda kurtulufl savafl›n› bafllatt›¤›nda Gandhi: “Türkiye sorununun tam olarak çözümlenmesiyle Hindistan’da beklenen bar›fl sa¤lanabilir” diye düflünüyordu. Hindistan’daki Müslümanlar Hilafet
makam›n›n korunmas›n› flemsiye yaparak birleflmeye çal›fl›yordu. Gandhi de onlara destek verdi: “Gerçek bir Müslüman, Türkiye’nin parçalanmas› karfl›s›nda kesinlikle sessizli¤ini koruyamaz... Bu durumda Hindular ne yapmal›d›rlar? Bana kal›rsa aynen Müslüman kardefllerinin yapt›klar›n› yapmal›d›rlar.” KURTULUfi SAVAfiI’NA DESTEK, SEVR’E TEPK‹ Kurtulufl Savafl›na giren Türkiye’ye yard›m konusunda Hindular kendileri için kutsal olan ineklerin öldürülmemesi koflulunu öne sürünce Gandhi, “Bir karfl›l›k bekleyerek yard›mda bulunmakta hiç bir anlam yoktur... Yap›lan yard›m, kay›ts›z koflulsuz olmal›d›r. ‹flbirli¤i ve dikkat isteyen yaln›zca ticari anlaflmalar olup dostluklarla kar›flt›r›lmamal›d›r. Koflullara ba¤lanm›fl beraberlikler, bir çeflit hilekârl›kt›r... Görev hiç bir zaman ödül bekleme de¤ildir!” dedi. “Ben haks›z-
47
BD TEMMUZ 2013
l›¤a karfl›yken, haks›zl›¤a kat›lamam!” diyen Gandhi, art arda ülkesi ve Türkiye için giriflimleri sürdürdü. Hepsi de fliddet d›fl› eylemlerdi: “‹stanbul hükümetini insan haklar›ndan dolay› daha önce haks›z ve
kadar yüksek görmesi, ac› olmakla birlikte flerefsizliktir. Bütün Hindistan, adalet mücadelesi karfl›s›nda karanl›kta b›rak›lm›flt›r. Sevr Bar›fl Antlaflmas›’n›n yaratm›fl oldu¤u durum dayan›lmaz bir hal ald›. Araplar, sultan yönetimindeyken sahip olduklar› özgürlüklerini de art›k kaybettiler. Çünkü onlara bir bak›ma daha yak›nd›lar. Hicaz kral› ve Emir Faysal, ellerinden gelirse Arabistan ve Irak’› tamamen kurtaracaklar ama sonunda ‹ngiliz subaylar›n›n elinde kukla gibi oynat›lacaklard›r. ‹ngilizlerin bütün amac›, Avrupal› sömürücüler için mümkün oldu¤u kadar para toplamakt›r.”
Türkiye’nin parçalanmas›na bütünüyle karfl›y›m. Nitekim bu haks›zl›¤a ne Türkler ne de dünya dayanamayacaklard›r. k›y›c› çabalar›ndan ötürü desteklemedim. ‹tilaf devletleri Türkiye’yi parçalay›p zay›flatmadan da kargaflay› durdurabilirler. Türkiye’nin parçalanmas›na bütünüyle karfl›y›m. Nitekim bu haks›zl›¤a ne Türkler ne de dünya dayanamayacaklard›r.” andhi, Sevr Antlaflmas›’ na da büyük tepki gösterdi: “Verilen resmi sözler, sorumsuzca bozulmufltur. Antlaflma ad› alt›nda meydana getirilen bu koflullar, ç›karc›l›¤›n bencilli¤in bir insafs›zl›k yadigar› olacakt›r. Savafl s›ras›nda her fleyini yitirdi¤i için kahraman bir ulusu ruhen ezmek, insanl›¤a yak›fl›r bir zafer de¤il, tersine insaniyetsizlik ve merhametsizlik gösteriflinden ibarettir. Kendi gücünden gözleri çevresini görmez olmufl, adaleti yads›yan bir (‹tilaf Devletleri) Konsey’in, kendisini hak ve haks›zl›klar› tan›mlayacak
G 48
D‹N ADINA YAPILAN PEK ÇOK fiEYDE B‹LE D‹NS‹ZL‹KLER GÖRÜYORUM Üzerinde günefl batmayan imparatorlu¤un çektirdi¤i ac› dünyan›n her yerini kaplam›flt›. O ise kararl›l›¤›n› flu sözlerle anlat›yordu: “Barbarca davran›fllar olarak nitelendirilenler, aç›k ve gizli yap›lan savafllard›r. Ben ‹ngiltere’ye ve ‹ngilizlere karfl› de¤ilim, hükümete karfl› de¤ilim, fakat yalana, hilekarl›¤a ve haks›zl›¤a karfl›y›m ve hükümet haks›zl›¤a devam ederse karfl›s›nda düflman olarak beni bulacakt›r, her fleyi alt üst edecek bir düflman.” Gandhi ‹ngiliz Hükümetinin ona verdi¤i madalyalar› geri gönderdi. Ekledi¤i mektupta da, “Bu madalyalar benim için ne kadar de¤erli ve fle-
BD TEMMUZ 2013
refli olursa olsun... Meydana gelen olaylar, yaln›z büyük bir cinayet olmay›p modern ça¤da efli görülmeyecek nedensiz bir zulüm ve insanl›k d›fl› tutumla yönetilmifltir.” dedi.
A
sya’da binlerce insan göçe itildi. Gandhi sessiz kalmad›. ‹nsanlardan kalmalar›n› fliddet d›fl› yöntemlerle direnmelerini istedi: “Ben din ad›na yap›lan pek çok fleyde bile dinsizlikler görüyorum.” Özellikle Müslüman Hintlileri, Trakya, ‹stanbul ve Anadolu’da zengin topraklar verilecek yemleriyle savafla çekmeye çal›flan ‹ngiltere’nin oyununu da bozdu: “Hiç bir kuflkuya yer veremeyecek biçimde ‹ngiltere’nin Türkiye’yi yok etmeye u¤raflt›¤› meydana ç›karsa Hindistan’›n tek seçene¤i ba¤›ms›zl›kt›r. Türkiye’yi yok olmaktan kurtarmak için elimizden geleni yapmal›y›z.” Gandhi, Ankara’daki ulusal hükümete aç›kça deste¤ini veriyordu. Hintli Müslümanlar da toplant›lar, gösteriler ve al›nan ortak kararlarla Ankara’ya el uzat›yordu. Gandhi Hintli Müslüman önderlerin tutuklanmas›na karfl› dururken bir de ça¤r› yapt›: “Sakin olmal›, fakat pasif olmamal›y›z... Sertli¤e baflvurmadan mücadele tezini yaymal›y›z. Müslümanlar, ‹zmir’e ve Ankara hükümetine yard›m
fonlar›na yard›m toplamal›lar.” Ça¤r› sonuç verdi. Toplanan paralar Ankara Hükümetine gönderildi. GANDH‹, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü KUTLUYOR ‹ngiliz Hükümeti Mustafa Kemal’i “Anadolu’nun en büyük ve en rezil çetesinin eflk›ya reisi”, Gandhi’yi de “Yolunu flafl›rm›fl iflgüzarlar›n önderi” ilan etti. Hint Ulusal Kongresi ise Gandhi baflkanl›¤›nda karar ald›: “Mustafa Kemal ve Türkleri büyük baflar›lar›ndan dolay› kutlar, Hint halk›n›n sevgilerini sunar, Türkiye’nin ba¤›ms›zl›¤›n›n korunmas› konusunda
yard›mlar›n› sürdürece¤inizi belirtiriz.” Ancak Mustafa Kemal, Hilafet sorunu ad› alt›nda ‹ngilizlerin Türkiye’ nin önünü kesmesini istemiyordu. Hintli Müslümanlar Hilafetin kald›r›lmas›na tepkiliydi. Gandhi, bu ifle kar›flmak istemedi ama görüflleri bir devletin mutlaka laik olmas› gerekti¤i yönündeydi: 49
BD TEMMUZ 2013
“Din kiflisel bir sorun olup politika içinde yeri yoktur. E¤er ben bir diktatör olsayd›m, din ve devlet ayr› olurlard›. Dinim üzerine yemin ederim ki, bu u¤urda ölebilirim. Devlet bütünüyle laik olmaya zorunludur. Din milliyetçili¤in bir ölçüsü de¤ildir. Fakat insanla Tanr› aras›nda bir kiflisel sorundur ve biz onu öznel bir düzleme itebilirsek, bu politik hayat›m›z›n baflar›s› olacakt›r.”
Afganistan bile onu yutabilir. Mustafa Kemal k›l›çla galip gelmifltir, çünkü Türklerin her hücresi cengaverlikle yo¤rulmufltur. Türkler yüzy›llard›r iyi savaflç› olmakla tan›nm›fllard›r.” H‹ND‹STAN BA⁄IMSIZLIK MÜCADELES‹N‹ KAZANDI Gandhi, eline k›l›ç almasa da Türkiye’ nin ba¤›ms›zl›¤›n› kararl›l›kla örnek al›yor, “Bize ne yaparsan›z yap›n›z, üzerimize istedi¤iniz kadar bask› kurunuz, bir gün sizi piflman edece¤iz.” diyordu. Kendisi ve arkadafllar› hapishanede, gözleri, kulaklar› Anadolu’dayd›. Yunan iflgal güçlerinin yenildi¤ini duyduklar›nda çok sevinmifllerdi. Nehru o günleri flöyle anlatacakt›: “Mustafa Kemal’in Yunanlara karfl› zaferini duyunca ne büyük bir nefleyle kutlam›flt›k, pek ço¤umuz hapishanedeydik. Türk zaferini hapishane barakalar›n› süsleyerek kutlam›fl hatta o gece ›fl›kland›rmaya bile giriflmifltik.” Hindistan Ulusal Kongresi, baflar›y› “Bütün Do¤u uluslar›n›n özgürlük ve ba¤›ms›zl›klar›n›n bir müjdecisi” ilan etti. Mahkemede yapt›¤› savunmada bar›flç›l, fliddet d›fl› yaflam›n ilkelerini anlatan Gandhi’ye yarg›ç, savundu¤u düflüncelerin temizli¤ine inand›¤›n› ancak kanuna göre ceza verece¤ini söyledi. Cezaevinden ç›kt›¤›nda ‹ngilizlerin ünlü “böl yönet” politikas› ile yarat›lmak istenen Hindu-
Din kiflisel bir sorun olup politika içinde yeri yoktur. E¤er ben bir diktatör olsayd›m, din ve devlet ayr› olurlard›. Dinim üzerine yemin ederim ki, bu u¤urda ölebilirim. Devlet bütünüyle laik olmaya zorunludur. andhi’nin eline k›l›ç almas›n› isteyenler artt› ama onun için bu mümkün de¤ildi: “Biz fliddet yolunu, hatta Mustafa Kemal’in yolunu bile izleyemeyiz. Çünkü biz hiç bir zaman bir imparatorlu¤u fiziki güç yoluyla yönetebilecek güçte de¤iliz. Hindistan bar›fl›n afl›¤›d›r ve bar›fl yolunu binlerce y›ld›r izlemifltir. fiu an dünyada hiç bir devlet ya da ülke fiziksel güç yönünden Hindistan’dan daha zay›f de¤ildir. Küçük
G 50
BD TEMMUZ 2013
Müslüman çat›flmas›n› protesto etmek için oruca bafllad›. Türkiye Cumhuriyeti’nin do¤umundan sonra 20 y›l daha süren fliddet d›fl› çabalar› ve ünlü “Tuz (vergisine karfl›) Yürüflü” de sonuç vermedi. 10 fiubat 1943 günü, ölünceye kadar açl›k grevine bafllad›¤›n› duyurdu. ‹kinci haftas›nda sa¤l›k durumu çok kötüleflince Genel Valilik Konseyi üyeleri istifa etti. Gandhi ölüm orucunu durdurdu ama hapse at›ld›, bu s›rada efli öldü. 4 y›l süren oyalamalar Hindistan’›n ba¤›ms›zl›¤a kavuflmas›n› engelleyemedi. 20 fiubat 1947’de ‹ngilizler çekilme karar verdiklerini aç›klad›lar. Onlar çekilmeyi aç›klad›klar›nda Hindistan’da Hindu-Müslüman çat›flmalar› patlak verdi. Ba¤›ms›z Hindistan rüyas› gerçekleflti ama ‹ngilizlerin ard›ndan ülkenin Hindistan ve Pakistan ikiye bölünmesinin önüne geçemedi. Hindu-Müslüman çat›flmas›n› sona erdirmek için yeniden açl›k grevine girdi. Olaylar dinince orucu b›-
T
rakt›. Halk sevinç içindeydi. Bu sevinç fazla sürmedi 30 Ocak 1948 günü tutucu bir genç Hindu “›rk ayr›m› yapmadan herkese ayn› hoflgörüyle yaklaflt›¤›, onlara dua etti¤i” için k›zd›¤› Gandhi’yi öldürdü. Hintlilerin Bapu (baba) dedi¤i insanl›¤a fliddet d›fl›l›¤›n
‹lerdeki kuflaklar, böyle birinin ete kemi¤e bürünüp bu dünyada yürümüfl oldu¤una inanamayacaklar.
ateflini sunan Gandhi, Tagore’un ona verdi¤i Mahatma (Yüce Ruh) ad›yla an›l›r oldu. ‹nan›lmaz› baflarm›flt› Gandhi. Einstein ard›ndan flöyle diyecekti: “‹lerdeki kuflaklar, böyle birinin ete kemi¤e bürünüp bu dünyada yürümüfl oldu¤una inanamayacaklar...” •
Hakikate do¤ru yürürken, hiddeti, kendini be¤enmeyi, nefreti terk etmelidir. Aksi takdirde hakikate var›lamaz. Hakikati tamamiyle bulmak mükemmelliyete M. Gandhi eriflmek için kendini ve mukadderat›n› anlamaya ba¤l›d›r.
Haz›rlayan: Y‹⁄‹T EREN GÜNEY
Bu ay köflemizi dilimizde yer etmifl yabanc› sözcüklerin karfl›l›klar›na ay›rd›k. Bilginizi s›nay›n.
1 Kripto (Fr.)
6 Statüko (Fr.)
a-Mevcut durum b-fiirketler birli¤i c-Tarafs›z d-Yozlaflt›rmak
a-Gizemli b-Hofl kokulu c-Hatal› yürüme d-Sakl› yaz› 2 Protez (Fr.)
7 Figürasyon (Fr.)
11 Optimal (Fr.)
a-Sabit fikir b-Parçal› sistem c-En uygun d-Öndelik 12 Sirküler (Fr.)
a-Yetkinlik b-Biçimleme c-Göz kalemi d-E¤lence evi
a-Yeralt› sanat› b-Yelpaze c-Genelge d-Oyma bask›
3 Asparagas (‹sp.)
8 Garnitür (Fr.)
13 Popülasyon (Fr.)
a-fiiflirme haber b-Küt inici c-Seslendirilicilik d-‹z düflümü
a-Kar›flt›r›c› b-Bezenti c-Ön yemek d-Peynirli kek
a-Varl›k kart› b-Nüfus c-Resimleyici d-Uzunluk
9 Bandrol (Fr.)
14 Rezonans (Fr.)
a-Takyapç› b-Takma c-Kümelenme d-Nitelikli
4 Rambursman (Fr.)
a-Yans›t›c› b-Bilgi çarp›tma c-Telif hakk› d-Denetim pulu
a-Ödeme b-‹¤ne vurma c-Para destekçisi d-‹thal izni
a-Tavsiye mektubu b-Uzun koflucu c-Para iflleri d-T›nlafl›m
5 Korelasyon (Fr.)
10 Ribaunt (‹ng.)
15 Almanak (Fr.)
a-‹lk örnek b-Yeni dalga c-‹lgileflim d-Yer hizmetleri
a-Dönen top b-Kurgucu c-Bo¤umlama d-T›pk›çekim
a-Y›ll›k b-Vuruk bilimi c-Tüylü top d-Vas›fl›l›k
Yan›tlar: 151. sayfada 52
(Fr.) Frans›zca, (‹sp.) ‹spanyolca (‹ng.) ‹ngilizce
Otopsi Cengiz Özak›nc›
Türkiye Cumhuriyeti’ne
10
YAHUD‹ SOYKIRIMI SUÇLAMASI 24 fiubat 1942 Struma Facias›’nda
Görgü Tan›klar› veYard›ma Koflanlar:
Tiyatro Sanatç›m›z ‹smet Ay ve Babas› Filistin’de yay›mlanan Palestine Post gazetesinin Musevi yöneticisi Gershon Agronsky, facian›n gerçekleflti¤i günün gecesi ‹stanbul’a gelmifl; ‹ngiliz, Amerikan büyükelçilikleriyle ve istihbaratç›lar›yla görüflmüfl; ve toplad›¤› bilgileri an›lar›nda özetle flöyle aç›klam›flt›:
24
“24 fiubat 1942 günü gece geç vakit ‹stanbul’a vard›m. [Sohnut’un temsilcisi] Bay [Joseph] Goldin sayesinde faciadan haberdar oldum. (...) ‹ngiltere Konsoloslu¤u’nda filo komutan› Wilson’u gördüm. (...) Türk kaynaklar›ndan duyduklar›na göre,.. tam bir bilgi yoktu ancak bir patlama duyan ve gemiden duman sütunlar› yükseldi¤ini gören tan›klar vard›. (...) Bilgili kaynaklar Struma’n›n ak›nt› nedeniyle facian›n meydana geldi¤i fiile’nin 53
BD TEMMUZ 2013
on mil ötesine kadar sürüklendi¤ini ileri sürdüler. Orada sahilden bir buçuk mil ötedeki bir tan›k infilak›n duyuldu¤unu rapor etti. Gemide yang›n ç›kt› ve akabinde dumanlar yükseldi, daha sonra gemi ikiye ayr›ld›. (...) Türklerin Struma yolcular›n›n Eretz ‹srael’e gitmelerine izin verilmesi için ‹ngilizlere 13 ayr› kere baflvurduklar›n› söylediklerini duydum. (...) Amerikan Büyükelçisi Steinhardt,.. trajedinin, Majesteleri’nin hükümetinin (yani ‹ngiltere’nin – C.Ö.) Eretz ‹srael’e karfl› tak›nd›¤› çürümüfl ve hain bir düzenin sonucu oldu¤unu söyledi.” ([i])
nun feci biçimde öldü¤ü Struma Facias›’n›n görgü tan›klar› vard› ve onlar denizde bir geminin patlay›p yanmaya bafllad›¤›n› görür görmez, olay› an›nda yetkililere bildirmifllerdi. Gershon’un o günün gecesi yabanc› büyükelçiliklerden ö¤rendi¤ine göre; “bir patlama duyan ve gemiden duman sütunlar› yükseldi¤ini gören tan›klar vard›” ve fiile’de, “sahilden 1,5 mil ötedeki bir tan›k infilak›n duyuldu¤unu rapor etti.”
P
Peki kimlerdi Struma’n›n Karadeni-
z’de patlad›¤› an›n fiile’li görgü tan›klar›? Adlar› neydi? E¤er 2000 y›l›nda Struma bat›¤›n› bulmay› amaçlayan Greg Buxton’la birlikte Türkiye’ye gelen Douglas Frank ve Catherine Collins ikilisi, patlayan gemiden sa¤ kurtulan David Stoliar’la birlikte 2001 y›l›nda fiile’ye giden ve ona çevirmenlik yapan gazeteci fiebnem Arsu’nun onlarla yapt›¤› söyleflileri 2003 y›l›nda Amerika’da “Karadeniz’de Ölüm: Struma’n›n ve II. Dünya Savafl›’nda Denizdeki Soyk›r›m’›n Anlat›lmam›fl Öyküsü” (“Death on the Black Sea: The Untold Story of The Struma and World War II’s Holocaust at the Sea”) adl› kitapta yay›mlam›fl olmasalard›, fiile’li görgü tan›klar›n›n kimler olduklar›n› belki de hiç bilemeyecektik.
([ii])
Musevi gazeteci Gershon Agronsky’ nin Struma Facias› tan›kl›¤›n› içeren “Assir Haneemanuth” adl› kitab›n›n kapa¤›. fiile’nin 5-6 mil bat›s›nda gerçekleflen ve 800 dolay›nda Yahudi yolcu54
Struma’n›n 24 fiubat 1942 sabah› fiile aç›klar›nda patlad›¤› an› ilk görenler, o tarihte henüz 18 yafl›nda bir konservatuvar ö¤rencisi olan ve fiubat tatilini geçirmek üzere geldi¤i fiile’ deki evlerinin balkonunda bulunan
BD TEMMUZ 2013
2004 y›l›nda aram›zdan ayr›lan tiyatro sanatç›m›z ‹smet Ay (sa¤da) gençlik y›llar›nda arkadafllar›yla birlikte.
‹smet Ay’›n ve babas›n›n görgü tan›kl›¤›n› ve kurtarma çabalar›n› aktaran “Karadeniz’de Ölüm: Struma’n›n ve II. Dünya Savafl›’nda Denizdeki Soyk›r›m’›n Anlat›lmam›fl Öyküsü” (“Death on the Black Sea: The Untold Story of The Struma and World War II’s Holocaust at the Sea”) adl› kitab›n kapa¤›. 1923 do¤umlu ‹smet Ay ve fiile’de devlet memuru olan babas› Mehmet Ay’d›. ‹smet Ay, sonraki y›llarda Türkiye’nin en tan›nm›fl tiyatro sanatç›lar›ndan biri olacakt›. Greg Buxton ve beraberindekilerin 2000 y›l›nda Struma bat›¤›n› bulmak üzere Türkiye’ye geldikleri, Türk televizyon ve gazetelerinde haber olarak yay›lm›fl; bu s›rada 76 yafl›nda bulunan tiyatro sanatç›m›z ‹smet Ay, belki de bu haberler üzerine
harekete geçip y›llar önce fiile’deki evlerinin balkonundan gördü¤ü patlama an›n› onlarla anlatm›flt›. ‹smet Ay’ ›n ölümünden 4 y›l önce anlatt›klar›, ölümünden bir y›l önce 2003’te Amerika’da yay›mlanan söz konusu kitapta özetle flöyle yer al›yordu: “O sabah sa¤lam kürek çekenlerden biri, Mehmet Ay idi, onun genç o¤lu ‹smet Ay, liman› tepeden gören evlerinin balkonundan bakmaktayd›. Daha sonra Türkiye’nin en ünlü tiyatro oyuncusu olan ‹smet Ay; “Gemi
‹
fiile “Tahlisiye (Kurtarma) ‹stasyonu” 55
BD TEMMUZ 2013
“Çekdiri” denilen kurtarma kay›¤›. bizim fiile’den görmemiz için epeyce uzakta bo¤az›n giriflinde batt›,” dedi; “Babam, geminin bir torpidoyla vuruldu¤unu, tüm insanlar›n öldü¤ünü sand›klar›n› söyledi. Patlaman›n ard›ndan, fiile Feneri’nde olacaklar› bekleyen gözcüler göreve ça¤r›ld›. Bal›kç›lar gidemezdi, çünkü tekneleri motorlu de¤ildi. Sadece on adam›n yerleflti¤i kurtarma istasyonu teknesi gitmek için yeterince h›zl› ve güçlüydü.” 17 yafl›nda fiubat tatili için evinde olan ö¤renci ‹smet Ay, kurtarma botunun denize aç›l›fl›n› izledi. Hava aç›k ve so¤uktu, günefl gökte parlayarak yükseliyordu. Delikanl›, kurtarma botunun limana geri dönüflünü gördü¤ünde hâlâ balkondayd›. Teknede fazladan üç adam gördü. Üç kiflinin kurtuldu¤u umuduyla fiile’deki herkesin topland›¤› iskeleye kofltu. “Tekne biraz daha yaklaflt›¤›nda, biz bunlardan ikisinin gövdesinin tekneye boylu boyunca serildi¤ini, ölü olduklar›n› 56
gördük.” dedi ‹smet Ay, “Çok üzücüydü bu. Toplanan kalabal›k k›y›da sessizce izliyordu. Yaln›z biri hâlâ yafl›yordu. O dikildi. Kollar› gö¤sünde çaprazd›, çünkü donmufltu.” ([iii]) Mehmet Ay, o¤lu ‹smet’e kurtarma çabalar›n›, gemiden arta kalan enkazlar aras›nda kürek çeker-
Tarihi fiile deniz feneri. ken canl› bir adam bulman›n nas›l mucize oldu¤unu, di¤er iki cesedi ve sa¤ olan kifliyi nas›l tekneye çektiklerini anlatt›. O gün baflka kimse bulunmam›flt›. ‹zleyen günlerde bir kaç ceset karaya vurmufl, bunlar kimlikleri bilinmeksizin fiile mezarl›¤›na gömülmüfllerdi; Ay, ço¤unun gemiyle birlikte batt›¤›n› tahmin ediyordu. Baba Mehmet Ay, yaflam› denizde geçen sa¤lam bir adamd›; ölümü daha önce de görmüfl ve daha sonra yeniden görecekti. O korkunç günü anlat›rken, o¤lu ‹smet
BD TEMMUZ 2013
Ay babas›n›n elini s›k›yordu. Mehmet Ay, koluyla gözlerini kapayarak “Bunu bu insanlara nas›l yapabildiler?” diye sorup duruyordu o¤lu ‹smet Ay’a; “Bunu nas›l yapabildiler?” ([iv]) ***
T
Tek kurtulan David Stoliar, yay›mlanm›fl pek çok söyleflisinde; Struma’ n›n sahile çok yak›n bir noktada batt›¤›n›; havan›n aç›k güneflli, denizin pürüzsüz oldu¤unu; patlaman›n sahilden duyuldu¤unu; böyleyken k›y›dan hiç kimsenin 24 saat boyunca kendilerini kurtarmaya gelmedi¤ini; denizde 24 saat ç›rp›nd›ktan sonrad›r ki, kendisi d›fl›nda herkes öldükten sonra bir kurtarma teknesinin kendisini bulup kurtard›¤›n› söylemekte ve Türkleri, Türkiye’yi bu nedenle suçlamaktad›r. Oysa yukar›da söz konusu kitaptan aktard›¤›m›z tan›kl›klara göre; Struma
Facias›’nda geminin fiile aç›klar›nda patlad›¤› an›n ilk tan›¤› ‹smet Ay’d›r. Kurtarma görevlileri daha patlama duyulur duyulmaz görevleri bafl›na koflmufl, hedenize aç›lm›fllard›r. David Stoliar denizde 24 saat ç›rp›nm›fl olmay›p, patlamadan bir kaç saat sonra kurtar›lm›flt›r; onu denizde bulup kurtaran da ‹smet Ay’›n babas› Mehmet Ay’d›r. Mehmet Ay, kimilerinin uydurdu¤u üzere “bal›kç›” de¤il, ‹smet Ay’›n bir söyleflisinde belirtti¤i üzere fiile’de devlet memurudur; daha önce fiirketi Hayriye vapurlar›nda kaptanl›k yapm›flt›r ve büyük bir olas›l›kta, o tarihte “fiile Tahlisiye ‹stasyonu”nda (Sahil Güvenlik ve Kurtarma) görevlisidir.([v]) Tiyatro oyuncumuz ‹smet Ay ve babas› Mehmet Ay’› rahmetle an›yoruz. ‹smet Ay’›n patlama an›na ve kurtarma çal›flmalar›na görgü tan›¤› olmas›, Struma Facias›’yla ilgili olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne yöneltilen, “kurtarma görevlileri gönderme iflini 24 saat geciktirerek denize düflen yolcular›n donarak ölmesine neden olmak” suçlamas›n› çürütmüfltür. fiimdi anlafl›l›yor mu tek kurtulan David Stoliar’›n söyleflilerinde, kurtulduktan bir gün sonra fiile’de kendisine yemek veren bal›kç› ‹smail Aslan’› öve öve bitiremezken, kendisini 57
BD TEMMUZ 2013
ölümden kurtaran ‹smet Ay’›n T.C. memuru olan babas› Mehmet Ay’›n ad›n› neden hiç anmad›¤›?.. Anlayanlar, anlamayanlara, anlats›n... • cengizozakinci@butundunya.com.tr ([i]) Aktaran, R›fat N. Bali, “Musa’n›n Evlatlar› Cumhuriyet’in Yurttafllar›”, ‹letiflim y. 4. bs. 2005 ‹st. sf. 190 vd. ([ii]) a.g.e. - sf. 336-353- “We have endeavored to provide an accurate reconstruction of the events surrounding the voyage of the Struma and the diving expedition in 2000. (…) Interviews with the following people were invaluable: (…) Ahmet Akarsu (…) ‹smail Aslan (…) Izmit Ay. (…) Miraculously, some people in the Black Sea village of Sile remember the Struma and we thank them for their time and memories. Ismail Aslan told his story with courage and Izmit Ay recounted his memories vividly. The men of the Sile watchtower continue to do the same job that their brave predecessors did decades ago when they brought Stoliar in to shore. (…) Thank you to Elise Meyers and Sebnem Arsu for the assistance in research and with interviews. Thanks also to Carol Boas and Cath Conneely for your willingness to be sounding boards. Thanks, Sener Yavaser, for the rides.” ([iii]) a.g.e. - sf.201- “One of the rugged men pulling at the oars that morning was Mehmet Ay, whose young son, Izmit, was watching from the balcony of the family’s apartment above the port. “The boat sank at the entrance to the Bosporus, too far from Sile for us to see,” said Izmit Ay, who later became one of Turkey’s most famous actors. “My father said that the ship had been sunk by a torpedo and that they thought all the people had died. All the watch-tower men were called
out for duty after the explosion, waiting for the next thing to happen. The fishermen could not go out because they did not have motors for their boats. Only the watchtower boat, which was manned by ten men, was fast and powerful enough to go out.” Ay, then a seventeen-year-old student home for a holiday, watched the rowboat head out to sea. It was a clear, cold day, and the sun was growing bright in the sky. The youngster was still on the balcony when he saw the rowboat coming back to port. He could see three extra men onboard. He rushed to the pier, where the rest of the village was waiting, hopeful that three survivors had been rescued. “As they got closer we could see that two bodies were draped over the gunwale and they were dead,” Ay said. “It was so sad. The crowd watching from the shore became silent. Only one man still lived. He sat upright. His arms were crossed over his chest because they were frozen.” ([iv]) a.g.e. - sf. 202 – “Mehmet Ay told his son about the rescue. He described rowing into a field of debris and the miracle of discovering one man alive. He told of dragging him into the boat along with two other bodies. No other bodies were found that day. Most of them sank, Ay surmised, though a few would wash ashore in the days that followed and be buried anonymously in the village cemetery. The elder Ay was a tough man who made his living on the sea. He had seen death before and he would see it again. As he described that awful day, his son could not help noticing his father’s hands shaking. “How could they have done this to people?” Ay asked his son over and over, covering his eyes with his forearm. “How could they have done this?” ([v]) Nebil Özgentürk, “fiile’de bir gün...”, Sabah gazetesi, 25.04.1999
Nankörlük kusurlar›n en büyü¤üdür ve e¤er insanlar unutkan olmasalard›, hiçbir nankör olmazd› Johann Wolfgang von Goethe 58
Evrensel Bak›fl Aç›s› Gürbüz Evren
Osmanl›’ya
Pafla olacakken düflman oldu
B
ütün Dünya’daki yaz›lar›mdan birinde, Fransa ve dünya tarihinde yer etmifl önemli isimlerden Napolyon Bonapart’›n (Napaleon Bonaparte) Osmanl› Paflas› olman›n efli¤inden nas›l döndü¤ünü anlatm›flt›m. Önce k›saca bu konuyu an›msatal›m ve o yaz›da aktarama-
d›¤›m›z unsurlar› verelim. Sonra da Napolyon’un M›s›r seferinde yaflananlar› çok bilinmeyen ayr›nt›lar›yla anlatal›m. Osmanl› Devleti ‹stanbul’da, 1795 y›l›nda aç›lan topçu okulu için Fransa'dan subay ve teknisyen istemifl, bu talebine de olumlu yan›t alm›flt›. Gönüllü Frans›z subaylar›n›n aras›nda y›ld›z› parlayan
59
BD TEMMUZ 2013
bir isim, Napolyon da vard›r. Frans›z ordusunda genç bir subay olan, özellikle topçu s›n›f›ndaki baflar› ve projeleriyle de dikkat çeken Napolyon, 1789 Frans›z Devrimi sonras›nda kar›fl›kl›klar›n siyasi çalkant›lar›n bitmedi¤i Fransa’da kalmak istemedi¤i için, Osmanl› Devleti'nin hizmetine girmeye karar vermiflti. ayg›n inan›fl, Napolyon’un Fransa'y› yöneten Komiteye yapt›¤› baflvurunun reddedildi¤i yönündedir. Napolyon’un baflvuru dilekçesinin kay›tlar› Paris’teki Ecole Militaire yani Harp Okulu’ndad›r. Napolyon dilekçede, Türk Ordusu' na harp sanat›n› ve topçu s›n›f›ndaki yenilikleri ö¤retmek istedi¤ini vurgulad›ktan sonra, parlak askeri ö¤renci geçmiflini, topçu birliklerinin yenilenmesi konusundaki projelerini s›ralamaktad›r. Sonuçta da geçici olarak ‹stanbul’a gitmesine izin verilmesini istemektedir. Üstlerinden sözlü olarak olumlu yan›t alan Napolyon resmi izin beklerken pasaportunu ç›karm›fl, kardefline de, “Büyük Türk’ün hizmetine girmek ve ordusunu e¤itmek için ‹stanbul’a gidiyorum. Nas›l bir subay oldu¤umu herkese gösterece¤im” ifadeleriyle bafllayan bir mektup göndermifltir. Yolculuk öncesi son günlerini geçirdi¤i Paris sokaklar›nda dolafl›rken, Palais Royal adl› semtte düzenlenen ve kral taraftarlar›n›n isyan›na dönüflen bir gösteri kaderini de¤ifltirecek, yeniden orduya dönecektir. Baz› Frans›z kaynaklar› ise Napolyon’un,
Y
60
Büyük Türk’ün hizmetine girmek ve ordusunu e¤itmek için ‹stanbul’a gidiyorum. Nas›l bir subay oldu¤umu herkese gösterece¤im. Robespierre ve arkadafllar›yla olan iliflkileri nedeniyle tutuklanarak hapishanede kald›¤›n›, daha sonra baz› dostlar›n›n yard›m›yla özgürlü¤üne kavufltu¤unu belirtmektedir. Serbest kald›¤›nda sak›ncal›lar listesine kaydedilen Napolyon’un, bu nedenle de resmi görev almas› yasaklanm›flt›r. Bu dönemde iflsiz ve paras›z kalan Napolyon, ‹stanbul’a gitmeye karar vermifltir. Ayn› kaynaklara göre Napolyon’un amac› çal›fl›p para kazanmakt›r. ‹flte bu s›rada, 5 Ekim 1795 tarihinde, kral taraftarlar› Paris’te isyan bafllatacak,
Paul Barras
BD TEMMUZ 2013
cumhuriyet yönetiminin güçlü ismi Paul de Barras da Napolyon’a isyan› bast›rma görevi verecektir. Paris’teki kral taraftarlar›n›n isyan›n› bast›ran Napolyon’un h›zl› yükselifli, Barras taraf›ndan ‹talya’daki ordunun bafl›na getirilmesiyle devam edecektir. Ve Napolyon, 1799 y›l›nda, yükseliflini sa¤layan Barras’› bir darbe ile devirerek 3 konsül dönemini bafllatacakt›r. En genifl yetkilere sahip 1. Konsül görevini alan Napolyon, böylelikle iktidar› da ele geçirecektir.
N
ilerleyen Napolyon, burada büyük bir zafer kazanm›flt›r. Ancak ‹ngilizlerin Frans›z donanmas›n› Abukir’de yenmesi, seferin seyrini de¤ifltirmifltir. M›s›r seferi ‹ngiltere, Avusturya, Rusya ve Osmanl›’n›n bir araya gelerek Frans›zlara karfl› savaflmas›n› sa¤layacakt›r. Bu ittifak karfl›s›nda yenilgiye u¤rayan ve ald›¤› topraklar› b›rakmak zorunda kalan Napolyon, Suriye’ye
Napolyon, Jafa’da keslim olan 2 bin Türk askerinin süngüden geçirilmesi emrini büyük bir so¤ukkanl›l›kla vermifltir.
apolyon, 1804 y›l›n›n May›s ay›nda, kralc›lar›n bir komplosunu öne sürerek kendisini imparator ilan etti. Fransa’da tahta ç›kan krallar›n taçlar›n› Papalar›n elinden giyme gelene¤ine de çok sert bir uygulamaile son veren Napolyon, Paris'teki Notre Dame Katedrali'nde düzenlenen törene Papa VII. Pius'u da davet etmiflti. Tören s›ras›nda Napolyon, herkesi flafl›rtan bir hareketle imparatorluk tac›n› Papa’n›n elinden alarak, kendi giydi. Daha sonra bu hareketiyle, “‹mparator olarak Papa’n›n da üstündeyim” mesaj› verdi¤ini söyleyecektir. fiimdi gelelim M›s›r seferine. Napolyon, e¤itmek istedi¤i Türk ordusu ile 1798 y›l›nda bafllayan M›s›r seferi s›ras›nda karfl›laflacakt›r. ‹skenderiye’yi alan ve Nil vadisinde h›zla
do¤ru yöneldi¤inde Gazze, Jafa ve Hayfa gibi kentleri al›rken Türklerle savaflm›flt›r. Napolyon, Jafa’da teslim olan 2 bin Türk askerinin süngüden geçirilmesi emrini büyük bir so¤ukkanl›l›kla vermiflti. Bununla da yetinmeyen Napolyon, teslim olan 3 bin Türk askerini daha öldürtmüfltür. Bu zaferin moraliyle Akka’ya do¤ru ilerleyen Napolyon, burada Türklerin direniflini k›ramay›nca, beklemedi¤i bir yenilgiye 61
BD TEMMUZ 2013
Padiflah III. Selim u¤rayarak geri çekilmek zorunda kalm›fl, daha sonra da ordusunu M›s›r’da b›rakarak A¤ustos 1799’da Fransa’ya dönmüfltür. apolyon, M›s›r seferi s›ras›nda yerli halk›n deste¤ini almak için kendisini ‹slam’›n savunucusu, Frans›zlar› da Müslüman olarak göstermeye çal›flm›flt›r. Halka, Kuran’dan sure ve ayetlerle, Hazreti Muhammet’in hadisleriyle seslenen Napolyon, “Osmanl› Padiflah›’n›n iste¤i ve deste¤i ile Müslümanlar› köleci beylerden kurtarmaya geldim”, diyerek Osmanl›lar›n müttefiki oldu¤una M›s›rl›lar› inand›rmaya çal›flm›fl, bunda da baflar›l› olmufltur. Napolyon, M›s›r seferi ile Kanuni Sultan Süleyman döneminden bu yana iyi flekilde seyreden Türk-Frans›z iliflkilerinde kötü bir sayfa aç›lmas›na neden olmufltur. Öyle ki, Napolyon sayesinde Osmanl›, tarihinde ilk kez, topraklar›n› ele geçirmeye çal›flan
N
62
Fransa’ya karfl› Avrupal› devletlerin yard›m›n› alm›fl ve yine ilk kez Rus donanmas› ile birlikte hareket etmifl, hatta askerlerini de bir Rus Generalin emrine vermifltir. Kimi Frans›z kaynaklar›na göre, 1805 y›l›na kadar kopuk olan ‹stanbulParis iliflkileri, Napolyon’un Austerlitz zaferinin ard›ndan düzelecektir. Çünkü o zamana kadar Frans›z elçilerini kabul etmeyen Padiflah III. Selim, Napolyon’un büyük zaferini dikkate alarak, üst düzey bir yetkili olan Galip Efendi’yi Paris’e göndermifltir. Bu geliflmenin Paris’te büyük yank› ve sevinç yaratt›¤›n› yazan kaynaklara göre, Napolyon da en güvendi¤i kiflilerden biri olan General Horace Sébastiani’yi ‹stanbul’a elçi olarak göndermifltir. Bu elçi de, M›s›r seferi nedeni ile bozulan Türk-Frans›z iliflkilerinin düzelmesine büyük katk› sa¤layacakt›r. rans›z kaynaklar›na göre III. Selim’in Paris’e elçi göndermesi, Fransa korkusundan kaynaklanmaktad›r. Çünkü bu padiflah, çocuklu¤undan tahta geçifline kadar olan süreçte saraydan, hatta kald›¤› bölmeden d›flar› ç›kmam›flt›r. Bu nedenle de içine kapan›k, çekingen hatta korkakt›r. Ününü duydu¤u Napolyon’un bafl›nda bulundu¤u Fransa ile M›s›r seferinin ard›ndan baflka bir sorun daha yaflamak istemedi¤i içindir ki Türk elçiyi Paris’e göndermifltir. Napolyon’un, 1815’deki Waterloo yenilgisine kadar olan sürede, Osmanl› ile yürüttü¤ü iliflkilerde yaflananlar› ise bir baflka yaz›da ele alal›m.•
F
gurbuzevren@butundunya.com.tr
Büyük Yap›tlar›m›z Konur Ertop
Düfllerin, An›lar›n Yolculuklar›n, Gözba¤› Gösterilerinin Romanc›s›:
Nazl› Eray oplumcu edebiyat köylerde, küçük kasabalarda yaflananlar›, kentlerin yoksul çevrelerini gerçekçi bir dille anlat›rken Sait Faik Abas›yan›k “Öyle Bir Hikâye”sinde bilinen her günkü yaflam›, bambaflka bir görünüflüyle ortaya koymufltu:
T
“Bir evden deli gibi birisi f›rl›yor. Üstüme çullan›yor. 'Dostumu öldürdüm abi, diyor, sakla beni.' Paltomun cebini gösteriyorum. Dikifllerinden ya¤mur girmifl, sabahki yedi¤im simidin susamlar› kokan cebimi. Girip kayboluyor." "‹smin ne senin" diyorum cebime. "Hidayet."
63
BD TEMMUZ 2013
"Neden öldürdün, Hidayet?" "Seviyordum be abi!" "Nas›l seviyordun, Hidayet?" "Deli gibi be abi!" ait Faik’in Atikali’de bir gece yaflad›klar›n› anlatan öyküsünün okurlar›, “Böyle fleyler olur mu, olmaz m›?” demediler! Dünyam›zda olup bitenlerin böyle de anlat›labilece¤ini onaylad›lar.
S
linçalt›n›n zengin ça¤r›fl›mlar›ndan beslenen bir edebiyat... Oysa edebiyat›n gerçekçi çizgide geliflmesini öngören yazarlar, masallardan beslenen, ak›l almayacak renkli dünyalar› yans›tan masal›ms› yap›tlara a¤›r elefltiriler yöneltmiflti. Örne¤in Nam›k Kemal, Sait Faik’ ten 70 y›l önce, "t›ls›m ile define bulmak, bir yerde denize bat›p sonra yazar›n hokkas›ndan ç›kmak, ah ile yanmak, külünk ile da¤ yarmak" gibi do-
Günümüz yazar› Nazl› Eray’›n yap›tlar›nda
da düfller, düfllemler, an›lar, yolculuklar yer al›r. Sinema onu besleyen kaynaklardan biridir. ‹lerki y›llarda edebiyat a¤ac›n›n bir dal› bu yolda geliflecekti. Düfllerden, düfllemlerden (hayallerden), bi-
¤aya gerçe¤e ayk›r› yap›tlar› alabildi¤ine k›n›yordu. Osmanl› devletinin Prusya elçisi, Bat› edebiyat›n›n hiç yabanc›s› olmayan Giritli Aziz Efendi ise, eski edebiyat›n elefltirilere aç›k bu yönlerinden beslenmekte hiç sak›nca görmemiflti. Nam›k Kemal’den 90 y›l önce “Muhayyelat” (Hayal edilen fleyler) kitab›n› ola¤anüstülükler, düfllemler dolduruyordu... Günümüz yazar› Nazl› Eray’›n
yap›tlar›nda da düfller, düfllemler, an›lar, yolculuklar yer al›r. Sinema onu besleyen kaynaklardan biridir. Bunlara fallar, bir ara evli oldu¤u tiyatro tarihi profesörü arac›l›¤›yla tan›d›¤› flafl›rt›c› gözba¤› oyunlar› da eklenmifltir. Nazl› Eray, böyle yap›tlar›ndan biri olan “Ay Falc›s›”na, Aziz Efendi’ nin ad›n› anarak bafllamaktad›r. Bu 64
BD TEMMUZ 2013
Hemen her yap›t›nda oldu¤u gibi "Ay Falc›s›"n›n da ekseninde Nazl› Eray’›n kendisi yer almaktad›r:
onun gelene¤e yan çizmedi¤ini, gerçe¤i yans›t›rken gerçekd›fl›ndan da beslenmekten kaç›nmad›¤›n› gösterir. Onun yap›tlar›n› araflt›rmac›lar "fantastik" diye nitelendirir. Bu sözcük "gerçek olmayan, kuruntularla ilgili, düflsel" anlam›na gelir. Öte yandan Eray’›n yazd›klar›yla Latin Amerika’da geliflen "Büyülü gerçekçilik" ak›m›n›n yak›nl›¤› üzerinde de durulmufltur. Nazl› Eray’›n sözünü en çok etti¤i
zaman bölümü "gece"dir. Uykuyu, düflleri kuflatan gece, onun anlatt›klar›na do¤al bir çerçevedir. Anlat›c›-roman kiflisi yaflamöyküsü, düflünce, duyarl›l›k bak›m›ndan yazar›n kendisiyle neredeyse birebir örtüflür. Hemen her yap›t›nda oldu¤u gibi "Ay Falc›s›"n›n da ekseninde Nazl› Eray’›n kendisi yer almaktad›r: Anlatt›¤› dönemde bunal›ml› günler yaflad›¤› görülmektedir. Büyük bir gazetede köfle yaz›lar› yazarken köflesi elinden al›nm›flt›r. "Gazetedeki sütunuma çok al›fl-
m›flt›m. Okurlar›mla sürekli ba¤lant› halindeydim. ‘Aya¤›n› kayd›rd›lar’ dedi birkaç dost. ‘Olur böyle fleyler. Boflver, baflka kap› aç›l›r..." u umudun gerçekleflmesi flöyle dursun, daha baflka olumsuzluklar da sökün etmifltir. Yaflant›s› öteden beri "ak›lamaz raslant›lar"la doludur. "Tuhaf mucizeler" yaflam›flt›r: Rodos’a yapt›¤› gezi s›ras›nda bir posterini görüp büyülendi¤i Santorini adas›na geçer. Orada paras›z kald›¤› bir s›rada son model, motorlu, Canon marka bir foto¤raf makinesi bulur: "Bu makineyi satar, istedi¤im kadar kahve içebilir, ayçöre¤i yiyebilir; istedi¤im kahvede oturur; iyi bir lokantada karn›m› doyurur; aday› bafltan afla¤› gezdiren turlara kat›labilirdim. (...) Bunun bir mucize oldu¤u kesindi." Amerika’daki bir edebiyat semineri sonras› uzakdo¤u üzerinden Türkiye’ye dönecektir. Y›lbafl› öncesinde bir süre Bangkok’ta gezip dolafl›r. Uça¤›n› kaç›r›nca, Singapur’da tan›d›-
B
65
BD TEMMUZ 2013
¤› birinin kentteki biri Çinli, biri Hintli ortaklar›n› arar. Yard›m›na koflarlar. Ba¤dat üzerinden ‹stanbul’a ulaflmaya çal›fl›rken Irakl› kaptan pilotun yard›m›n› görür. Dubai havaalan›na götüren uçak ona binbir gece masallar›n› yaflat›r. azar›n baflka yap›tlar›nda da farkl› yanlar›n› anlat›lan hastane serüveni, barsak dü¤ümlenmesi nedeniyle art arda befl ameliyat geçirmesi, bu çevrede tan›d›¤› ilginç kifliler yeniden söz konusu olur. "Ay Falc›s›" roman› bafllarken gece bast›rm›flt›r. Gece ortal›ktan el ayak
Y
çekilince, "1942 y›l›nda ölen, ‹kdam gazetesinin baflyazar›, Tahir Lütfi Tokay" ile buluflmak üzere sözleflmifltir! Sözü edilen, "Mahmut fievket Pafla’n›n katli üzerine Sinop Cezaevine yollanan, yaflam›n›n bir bölümünü siyasi suçlu olarak Sinop Cezaevinde geçiren, Atatürk’ün yak›n arkadafl›; ‹kdam gazetesine- Yakup Kadri ile 66
nöbetle ve s›ra ile yaz› yazan, sonradan büyükelçi olarak Tiran ve Ba¤dat’ta uzun y›llar bulunan" kifli, yazar›n gerçek dedesidir. Yazar-anlat›c› ona de¤iflen dünyay›, yeni Ankara’y› tan›tmaya koyulur. 1990’lar Türkiyesi, türlü yanlar›yla okurun karfl›s›na gelir: Tahir Lutfi Tokay, Kavakl›dere’ deki evde tv ekran›ndan izlediklerine, torununun anlatt›klar›na flafl›p kal›r: Kapat›lan CHP yeni aç›lm›fl, Deniz Baykal, baflkanl›¤›na seçilmifltir. Erdal ‹nönü CHP ile ayn› ilkelere ba¤l› baflka bir partinin bafl›ndad›r. Demirel baflbakan, Özal cumhurbaflkan›d›r. PKK diye bir terör örgütüyle ‘iç savafl’ sürmektedir. Dede Tokay’›, ertesi sabah gazetelerde okuduklar› da irkiltecektir. "‹kinci Cumhuriyet tart›flmas›" na flafl›p kal›r. "Atatürk Türkiyesini tam bir karmafla içinde buldum," der. Eflinin videodan izledi¤i Giselle balesi, baflkas›yla niflanl› Prens Albrecht yüzünden aflk ac›s› çeken saf köylü k›z› Giselle’i roman kiflileri aras›na katar. Yazar, Giselle’in yazg›s›n› de¤ifltirecek biçimde metni yeniden düzenlemeye giriflir. Evden ç›k›p Tunal› Hilmi caddesinde genç k›zla birlikte dolafl›rlar. Prens Albrecht, bir telefon kulübesinden Giselle’i ar›yor, bir türlü ulaflam›yordur. Genç k›za ulaflamaz. Bu feminist yorum Giselle’i sahnedeki
BD TEMMUZ 2013
ölümcül yazg›s›ndan kurtarm›flt›r. Art›k prens s›k›nt› ve çaresizlik içindedir! Yazar baflka bir video filmini izlerken, "trapezin uçan fleytan›" bez bebek Antonio Diavolo, ekrandan atlay›p gelir. "fiimdi ifl; yaflam denen, o kimi buhranl›, kimi zaman saydam ayna gibi p›r›l p›r›l; ayl› ve güneflli dünyan›n üstünde, evlerde ve sokaklarda sürege-
nedenini aç›klar: "Kalanag yaln›z kendini düflünür. Yapaca¤› oyunlar›, turneleri, kazanaca¤› paray›. (...) Sanki ben yaln›z o flovun bir parças›y›m. (...) O kutulara girmekten, sahne tozu yutmaktan, kuliste çarçabuk elbise de¤ifltirmekten... Her fleyden b›kt›m. Bunald›m." S›k›nt›, bunal›m anlat›c›n›n kendi yaflam›na da hiç uzak de¤ildir: Efliyle yurtd›fl›ndaki balay› gezileri s›ras›nda,
Yazar-anlat›c› ona de¤iflen dünyay›, yeni
Ankara’y› tan›tmaya koyulur. 1990’lar Türkiyesi, türlü yanlar›yla okurun karfl›s›na gelir: len par›lt›n›n içine kendimi atmamda. ‹lkin gökyüzünü görmek; gece ve gündüz zaman›; sonra sokaklarda yürümek, içmek, evet içmek ve o güzelim dumanl› kafayla bir kad›n›n kokusunu içime çekmek... Sonra paran›n fl›k›rt›s›na al›flmak ve kendimin efendisi olmak." diye konuflur. Böylece bütün bunlar, insanl›k durumunun türlü yanlar›n› gündeme getirir. aflka bir gözba¤› gösterisinde illüzyonist Kalanag ile dünya güzeli efli Gloria sahnede yer al›r. Kalanag’› b›rak›p yaflam›n› kendisine tutkuyla ba¤l› bir izleyicisiyle birlefltiren genç kad›n, bunun
B
ar›za nedeniyle uçaklar› kalkamam›flt›r. Bavullar›n›n uça¤a yüklenmesi unutulmufltur. Tam da o günlerde Körfez Savafl› patlak vermifltir. Döndüklerinde genç kad›n evlerinde büyüler bulmufltur. Bunlarda kocas›n›n eski eflinin parma¤› oldu¤unu düflünür. Roman›n flafl›rt›c› an›lar da¤arc›¤›nnan ç›k›p gelen biri de Reflide Han›md›r. Hastanedeki güzellik yoksunu gece bak›c›s›, yak›fl›kl› Damarc› Sar› Hüseyin’e tutulmufl, elbette ondan karfl›l›k görememifltir. Roman bunca olmayacak bir sürü fleyin gerçekleflti¤i gibi, yafllanm›fl kad›n›n kavruk bedeni, çarp›k boynu da de¤ifliverir. Büyüleyici gecede ay›fl›¤›, Reflide Han›m›, Frans›zlar›n seks bombas› 67
BD TEMMUZ 2013
Mathilda May’e dönüfltürüverir. Art›k o, "erke¤i m›knat›s gibi kendine çeken, büyüleyen, bir oyuncak gibi esir eden ‘ebedi kad›n’d›r." Hüseyin’le, hiç yaflamad›¤› fleyleri yaflar!.. üflte, batan ay›n ›fl›¤› ipek bir kumafl gibi uzay›p giderken üzerinde romanc›n›n, dedesinin, Gloria’ n›n, Giselle’in, Antonio Diavolo’nun Reflide Han›mla Hüseyin’in çöle do¤ru ilerledikleri görülür. Evini kaplam›fl büyülerden etkisindeki genç kad›n›, öldürücü son darbeden Diavolo kurtaracakt›r. Kafile Ba¤dat’a ulaflmaya çal›fl›rken nehirde yine büyünün etkisiyle hep birlikte sürüklendikleri ölüm tehlikesinden onlar› Yavuz Sultan Selim’in fieyhülislam› Zembilli Ali Efendi gelip kurtar›r. Anlat›c›n›n geçmiflte Tayland’dan bindi¤i Irak uça¤›n›n dost pilotu heli-
D
kopterle gelip onlar›n çölü geçmesini sa¤lar. Karfl›lar›na ç›kan “Ay Falc›s›” n›n aynas› yaflam› a¤ulayan nedenleri gösterir. Bir kurtar›c›d›r, bir bilgedir o. Düfllerin dünyas›n›n zenginli¤ine, çocuk dünyas›n›n ar›l›¤›n› sürdürmenin insana nas›l güç verdi¤ine dikkat çeker. Çöldeki uzun yolculuk boyunca balet Rudolf Nurayev’den Casus Çiçero’ya, Nazi Mareflali çöl tilkisi Rommel’den Rudolf Valentino’ya kadar baflka kifliler de ortaya ç›kar. Ertesi sabah bu çok kahramanl› uzun düfl, "Her fley gerçekti. Hepsi vard›. Benimleydiler. Bunu hissetmifltim." sözleriyle noktalan›r. Nazl› Eray, gerçek yaflamdan beslenen bir düfl dünyas› oluflturmakta, kendi yaflamöyküsünü anlatt›klar›na cömertçe katmaktad›r. Heyecanlar›, tutkular›, zay›f yanlar›yla insan durumlar›n› göz önüne sermektedir. • konurertop@butundunya.com.tr
Do¤ru Karar Vermeden Önce
Bir seçim yapma sürecinde, kendinize önce "Bu seçimin sonuçlar› ne olabilir?" sorusunu sorun. Yan›t› yüre¤inizin sesi gösterecektir. ‹kinci olarak da, "Bu seçim, bana ve çevremdekilere mutluluk getirecek mi?" diye sorun. E¤er bu soruya yan›t›n›z “Evet” ise, seçiminizi sürdürün. Yan›t›n›z “Hay›r”sa, bu seçim sizi ya da çevrenizdekileri s›k›nt›ya sokacaksa, vazgeçin. Seçeneklerden yaln›zca biri herkes için mutluluk getirecek olan›d›r. Evrende do¤ru seçimi yapman›z› sa¤layan duyularla ilgili ilginç bir mekanizma vard›r. Duyular iki türlüdür: Rahatl›k ve rahats›zl›k... Bilinçli seçiminiz soncunda rahatl›k mesaj› al›yorsan›z, seçiminiz do¤ru demektir. Rahats›zl›k mesaj› varsa, do¤ru seçimi yapm›yorsunuz demektir. Kimileri bu mesajlar›n› kar›n bölgelerinde fakat ço¤u kifli yüre¤inde alg›larlar. Dikkatinizi bilinçli olarak yüre¤inize yöneltin sonra da yan›t› yani bir duygu biçimindeki fiziksel tepkiyi bekleyin. Do¤ru yan›t› yaln›zca yüre¤iniz bilir. Yürek sezgilidir; ruh ve madde bütünlü¤ünü tafl›r. Mant›kl› görünmedi¤i anlar olsa bile yürek, mant›kl› düflüncenin s›n›rlar› içinde herfleyden çok daha kesin ve çok daha hassas bir hesaplama tekni¤ine sahiptir. ‹çimizdeki Gücü Kullanmak ‹çin Bir K›lavuz / Deepak Chopra 68
BD TEMMUZ 2013
Ö¤retmen G›yaseddin Tokyay’›n örnek yaflam›ndan kesitler 2
Navr›zlar Yazar›m›z›n daha önceki baz› kesitlerine yer verdi¤imiz babas›n›n yaflam›ndan öyküye dönüfltürdü¤ü yaz›lar› bu ay da sürdürüyoruz...
Sabah ezan›yla birlikte köyün bütün erkek çocuklar› ayaktayd›lar. Namaza gideceklerinden de¤il. Günlerdir bunun plan› yap›l›yordu aralar›nda. Havalar ›s›nmaya yüz tutmufltu. Bahar geldi gelecekti. Dere ba¤lar›ndaki a¤açlar›n tomurcuklar›n›n gövermesi art›k zaman›n geldi¤ini gösteriyordu. Bu Cuma navr›za gidilecekti. Yazan: MUSTAFA TOKYAY
ocuklar alaca karanl›kta G›yaslar’›n eviyle Cami aras›ndaki geniflce alanda toplan›p Karatepe’yle Minarekaya taraf›ndaki üzüm ba¤lar›n›n bulundu¤u yere do¤ru yola ç›kt›lar. Günefl Minarekaya’n›n boyuna ulaflt›¤›nda orada olmalar› gerekliydi. Serin hava hiçbirinde uyku mahmurlu¤undan eser b›rakmam›flt›. Topluca h›zl› h›zl› yürüyorlard›. Bir süre sonra, büyük çocuklar›n tüm uyar›lar›na karfl›n,
Ç
69
BD TEMMUZ 2013
küçükler arkada kalmaya bafllad›lar. Öndeki grup söylenerek ad›mlar›n› yavafllat›yor, arkadakiler aray› kapat›r kapatmaz tekrar h›zlan›yor, biraz sonra küçüklerin yak›nmalar›yla bir daha yavafll›yor, onlar›n kendilerine ayak ba¤› olduklar›n›, bir daha yanlar›na almayacaklar›n› söylüyor, k›z›yorlard›. Bu böyle Minarekaya gözükene kadar sürdü. Kahverengi toprak rengârenk çiçek açm›flt›. Çocuklar koflmaya bafllad›lar. Navr›z, ad›n› bahardan alan, umudun beyaz, k›rm›z›, mor çiçe¤i. Çocukluk heyecanlar›n›n en güzeli. er y›l bahar›n ilk günlerinde navr›zlar güzel havalar›n geliflinin müjdecisi olarak bu civarda topraktan bafllar›n› ç›karmaya bafllarlard›. Her y›l da çocuklar, bir kaç gün önceden
H
haz›rlad›klar›, uçlar› b›çakla yontulmufl de¤neklerle demet demet navr›zlar› topraktan ç›kar›r ve yere serdikleri örtülerinin üstüne özenle koyarlard›. K›sa zamanda çok navr›z toplamak önemliydi ama köklerine zarar vermemek kofluluyla. Küçükler hem aceleden hem de acemilikten navr›zlar› ç›kart›rken arada bir ya de¤ne¤in sivri ucunu bat›r›p so¤anlar›n› zedeliyor veya sap›ndan kopar›p so¤an› topra¤›n içinde b›rak›yorlard›. Her ikisinde de navr›z art›k ifle yaramazd›. Köye dönene kadar çoktan solard›. Yine de küçükler, belli etmemeye çal›flarak bunlar› da di¤erlerinin aras›na sakl›yorlard›. Büyükler onlar›, kimi zaman iflin orada ay›rd›na var›p azarl›yorlar kimi zaman da eve dönüp bohçalad›klar› örtüleri açt›klar›nda durumu anlay›p hafll›yorlard›. ki saate varan, kan ter içindeki kofluflturman›n sonunda örtülerin üstüne çaprazlama konulan navr›zlar, önce örtünün alt›n› sonra da iki kanad›n› kapatarak sar›l›r, örtünün üstünden de dikkatlice ba¤lan›rd›. Dönüfl yine h›zl› olmak zorundad›r. Navr›zlar bir an önce suya konulmal›d›r. Ancak, bu kez büyükler de yorulmufllard›r, navr›zlar› özenle tafl›mak gerekir ve ne de olsa sabah alaca karanl›¤›n›n itiraf edile-
‹ Navr›z, ad›n› bahardan alan, umudun beyaz, k›rm›z›, mor çiçe¤i. Çocukluk heyecanlar›n›n en güzeli. 70
BD TEMMUZ 2013
meyen korkusu da kalmam›flt›r. Küçüklerle büyükler birbirlerinden fazla kopmazlar. avr›zlar bir hafta suda durduktan sonra, evlerin toprak damlar›n› çevreleyen yonu tafllar›n›n dibine dikilir. Ertesi y›l orada yine açarlar. Elbette dikilenlerin hepsi de¤il çünkü çocuklar›n toplamakta gösterdikleri hüner kadar dikim ve bak›mdaki hünerleri de önemlidir. ‹flte o zaman çocukça bir böbürlenme, bir övünmedir bafllar: “Benim yirmi beyaz›m, otuziki sultanim, ondört de morum var. Ya senin?”
N
Bu kez de navr›zlar örtülere sar›l›p
sarmaland›. Çocuklar dönüfl için yola koyulmaya haz›rd›lar. Bir anda hepsi donup kald›lar. Minarekaya’n›n karfl›s›ndaki Hasanhevengi denen eski yeralt› manast›r›na uzaktan Ötedere taraf›ndan, Karatepe’nin yan›ndan gö¤üslerinde çapraz fifleklikler, s›rtlar›nda tüfekleriyle bir zincir gibi, peflpefle otuz otubefl tane, saç› sakal› kar›flm›fl adam iniyordu. Çocuklar, sözleflmifl gibi, bir anda boylu boyunca yere yatt›lar. Adamlar, annelerinin içlerine girmelerine izin vermedi¤i ama hemen hepsinin de meraktan, korkarak da olsa, bir yerlerine kadar girdi¤i dehlizlere do¤ru gidiyorlard›. ‹çerideki duvar resimlerini, gerekti¤inde geçifli olanaks›zlaflt›ran dehliz tafllar›n›, havaland›rma bacalar›n›, tafltan yap›lm›fl yemek masalar›n› ve oturma yerlerini, belirli
‹flte o zaman çocukça bir böbürlenme, bir övünmedir bafllar: “Benim yirmi beyaz›m, otuziki sultanim, ondört de morum var. Ya senin?” aral›klarla duvarlara aç›lan oyuklardaki kandil islerini, dokununca kül gibi da¤›lan çürümüfl elbise ve kumafl parçalar›n›, yiyecek kal›nt›lar›n›, hatta insan iskeletlerini büyük çocuklar›n ço¤u görmüfltü. Dehlizlere girenleri kimse bulamazd›. Y›llar önce buralarda bir kaç çocu¤un kayboldu¤u söylenirdi. Anneleri de bunun için çocuklar›n yeralt› manast›r›na girmelerini yasaklam›flt›. Arada 71
BD TEMMUZ 2013
bir bafllar›n› kald›r›p bakt›klar›nda adamlar›n da onlara bakt›¤›n› gördüler. Ya bir eflk›ya grubu, ya bir Ermeni çetesi veya asker kaçaklar› olmal›yd›lar. Hepsinin de ellerinde dört befl navr›z vard›. Navr›z, ad›n› bahardan alan, umudun beyaz, k›rm›z›, mor çiçe¤i. Çocukluk heyecanlar›n›n en güzeli.
Adamlar kocaman ma¤ara a¤z›ndan içeri girdiler ve gözden kayboldular. Çocuklar hemen kalkt›lar, bohçalad›klar› navr›zlar› s›k›ca kucaklayarak, arkalar›na bakmadan koflmaya bafllad›lar. Neden sonra yavafllad›lar, hiç konuflmadan yürüdüler, köye girip evlerine da¤›ld›lar ve navr›zlar›n› suya koydular. •
Bir Dolarl›k fiirket Küçük bir kasabada genç bir adam kendi iflini kurdu. Y›llar içinde bir
dükkandan, tüm Amerika’ya yay›lan bir zincir yaratt›. Adam bir gün hastaland› ve hastaneye kald›r›ld›. Adam üç yetiflkin çocu¤unu yan›na ça¤›rd› ve onlara bir görev verdi: “‹çinizden biri kurdu¤um flirketimin bafl›na geçecek. Hanginizin hak etti¤ine karar vermek için, her birinize birer dolar verece¤im. Bu bir dolarla ald›¤›n›z fley bu akflam geri döndü¤ünüzde odam› bir uçtan bir uca doldurmal›.” Çocuklar›n üçü de kente gidip paras›n› harcad›. Akflam geri döndüklerinde babalar› sordu: "Birinci çocu¤um, bir dolarla ne yapt›n?" Çocuk yan›t verdi: "Arkadafl›m›n çiftli¤ine gittim, bir dolara iki balya saman ald›m. Sonra saman balyalar›n› getirdi, açt› ve havaya savurmaya bafllad›. Oda bir anda samanlarla dolmufltu. Ama samanlar baban›n söyledi¤i gibi oday› bir uçtan öbür uca dolduramad›. Adam sordu: "Peki ikinci çocu¤um, sen paranla ne yapt›n?" “Yorganc›ya gittim. ‹ki yast›k ald›m." Çocuk, yast›klar› içeri getirdi, açt› ve tüyleri tüm odaya da¤›tt›. Tüm tüyler yere düfltü, oda yine dolmam›flt›. "Sen üçüncü çocu¤um, sen paran› ne yapt›n?" diye sordu adam. "Senin y›llar önceki dükkan›n gibi bir dükkana gittim. Dükkan sahibine paray› verdim ve bozmas›n› istedim. Dolar›m›n 50 centini çok de¤erli birfleye verdim. K›rk centini kentimizdeki iki yard›m kurumuna ba¤›fllad›m. Böylece bir onlu¤um kald›. Bununla iki fley ald›m." Çocuk elini cebine at›p bir kibrit kutusu ve bir mum ç›kard›. Ifl›¤› kapat›p mumu yak›nca oda mumun yayd›¤› ›fl›kla dolmufltu. Oda samanla ya da tüyle de¤il, bir uçtan öbür uca ›fl›kla dolmufltu. Baba büyük bir mutlulukla güldü. "fiirketimizin bafl›na sen geçeceksin, o¤lum" dedi. "Çünkü yaflam hakk›nda çok önemli birfleyi, ›fl›¤›n› yaymay› biliyorsun." Gönderi: SABAHAT ÖNEN
72
Sporun Dünyas› Metin Gören
Bir Gün Mutlaka
A
Amerika Birleflik Devletleri'nin Maryland Eyaleti s›n›rlar› içindeki Annapolis kentinde Kunta Kinte'nin an›s›na dikilmifl bir heykel vard›r. Bir siyahi adam, karfl›s›nda yerlere yay›lm›fl dört zenci çocu¤a birfleyler anlatmaktad›r.
18. yüzy›lda Afrika'n›n Gambia topraklar›ndan, insan avc›lar› taraf›ndan
kopar›larak Amerika'ya getirilen siyahi insanlar›n öyküsü ilginçtir. Alex Haley ad›ndaki bir zenci yazar›n, The Roots adl› kitab›ndan esinlenerek beyaz perdeye aktar›lan Kökler Dizisi, 1980'lerin en çok izlenen televizyon yap›t› olmufltu. Haley'in kendi köklerini aramas›yla ortaya ç›kan gerçekler, ünlü zenci lider Malcolm X ile yapt›¤› sars›c› bir söyleflide bir kez daha ortaya ç›kar. 73
BD TEMMUZ 2013
danan bu söylemin dünya çap›nda ünlenen trompetci Louis Armstrong taraf›ndan beste yap›ld›¤› ancak sözlenmedi¤i de öne sürülür. Kunta Kinte'nin Annapolis kentinde bulunan anlaml› heykeli aç›ld›¤›ndan bu yana özellikle, ünlü zenci sporcular taraf›ndan ziyaret edilmifltir.
B
Ülkemizde televizyon dizisi olarak yay›nlanan Kökler dizisinin afifli Lider, söylemlerinin sat›r aralar›na, ''Bir gün mutlaka'' sözcüklerini mükemmel flekilde yerlefltirir. Malcolm'un s›kca kulland›¤› sözlerin, as›rlar önce Afrikal› esir Kunta Kinte'den kaynakland›¤› öne sürülür. Denizafl›r› topraklardan bir baflka k›taya getirilirken, ac›lar içinde k›vranan (dizideki ad›yla) Kinte'nin, bir iddiaya göre; kabile reisi olan yafll› babas›na kendi diliyle ve flark› yoluyla göndermesidir. Bir gün mutlaka herfley bitecek. Bir gün mutlaka, biz kazanaca¤›z. Amerika'da dilden dile dolaflan, ço¤u zaman bir melodi fleklinde m›r›l74
ir dönem profesyonel boksun kral› Muhammed Ali NBA'n›n unutulmaz y›ld›z› Michael Jordan, dünya ve olimpiyat flampiyonu sprinter Carl Lewis önde gelen isimler olarak bilinir. Bir Gün Mutlaka, 18. yüzy›lda ülkesi Gambia'dan kopart›lan Kunta Kinte'nin, say›lar› milyonlar› bulan siyahi insanlar›n ulusal marfl› da olmufltur. Bir dönem ‹spanya'n›n Barselona
Bu güftesi a¤›zlarda, bestesi olmayan bir Afrika fantezisidir. Bir Gün Mutlaka sizin için ne anlam tafl›yorsa, öyle de¤erlendirin...
BD TEMMUZ 2013
de baflta ünlü sporcular olmak üzere Amerika'n›n büyük bir bölümünü etkisi alt›na alm›flt›. Birgün Mutlaka söylemi, günümüz spor dünyas›nda siyahi sporcular›n kazand›klar›n› göstermektedir. O gün çoktan gelmifltir ve egemen bir güç olarak caka satmaktad›r. amerunlu Samuel Eto’o'ya kafa tutan ‹spanyol gazeteci Suarez'in, Bir dönem Barcelona futbol tak›m›nkendi ülkesinin Bask da oynayan Samuel Eto’o Bölgesi tak›m› Atletico Bilbao'nun tak›m›nda harikalar yaratan, ünlü fut- anlaml› direnifline ne der bilemeyiz. bolcu Samuel Eto’o’nun; Bir Gün Franco'nun tak›m› Real Madrid'i alt Mutlaka sözlerini ‹spanyolca m›r›ldan- edebilmek için büyük u¤rafl veren Bask mas› konu olmufltu. Afrikal› futbolcu Milliyetçilerinin sözcüsü, ''Bu tak›mda ispanyol gazetecinin, ›srarl› sorular› bölge d›fl›ndan hiç bir oyuncu transfer karfl›s›nda; ''Bu güftesi a¤›zlarda, bes- edilemez ve oynayamaz.'' tümcesi içsel tesi ise hiç olmayan bir Afrika fante- bir anayasa gibidir. Atletico Bilbao, zisidir. Bir Gün Mutlaka sizin için ne Kunta Kinte'den esinlenmemifltir ama anlam tafl›yorsa, öyle de¤erlendirin'' Kinte'nin söylemine benzer bir tümdemiflti. Eto’o'nun, ‹spanyol gazeteci- ceyi, her karfl›laflma öncesi ve sonrasine göre sert tümcesi, bir baflkald›r›fl s›nda ulusal bir marfl gibi çalar: ''Bir olarak nitelenmiflti. Afrikal› oyuncu- gün ögürlü¤ümüze kavuflaca¤›z.'' Bask Bölgesinin ‹spanya Milli nun ‹spanya serüvenindeki sonun bafllang›c›, spor yazar› Anthony Suarez'e Tak›m›na de¤in t›rmand›rd›¤› futbolcu göre, Bir Gün Mutlaka idi. Eto’o'ya Loriente, kendisine gelen cazip tekliftribünlerde bafllayan "Maymun Sesi'' leri y›llardan beri elinin tersi ile iterek, nin ayar› ise bu aç›klama sonras›nda flunlar› söyler; ''Özgürlü¤ünü bekleyen bir toplumu, benim insanlar›m› nas›l yo¤unlaflm›flt›. b›rak›r›m. Bu cepheden kaçmak gibi ' sl›nda Amerikal› zenci yazar birfleydir. Bir Gün Mutlaka, Afrika'dan yola Alex Haley'in The Roots kitab›n› yay›mlamadan önce, ç›karak, Amerika'y› kucaklad›ktan siyahi insanlar›n beyazlarla sonra, flimdiden ‹spanya'n›n Bask Böleflde¤er olabilme u¤rafllar› as›rlara gesine ulaflm›fl demektir. Dünyan›n dayanan bir gerçekti. Haley, sanal da bir numaral› tak›m› Barcelona'n›n özolsa Kunta Kinte'yi yaratm›fl, Kinte gürlük isteyen Katalanya halk›, Kunta
K
A
75
BD TEMMUZ 2013
Kinte'nin çok daha de¤iflik bir biçimiyle eylemlerini sürdürüyor. Katalanlar›n milli tak›mlar› var. Ulusal Marfllar› ayr›, bayraklar› da... ”Bir Gün Mutlaka”ya benzer söylemleri eflli¤inde sessiz ve derinden gidiyorlar. illi futbolcu, Fenerbahçeli Zeki R›za Sporel'in 26 Ekim 1923 y›l›ndaki Romanya ile Taksim Stad›'nda oynad›¤›m›z ve 2-2 biten karfl›lafl-
M
ma sonras›, sözlerine ''Bir Gün mutlaka'' diye bafllamas› kuflkusuz bir rastlant› olmal›. Sporel, Türk Milli Tak›m›n›n tarihe geçen gollerinin, kendisine ait olmas›n›n gururu ile flöyle devam etmiflti: '' Bir gün mutlaka bizi de an›msayacak, bu büyük ulusun evlatlar›... Bu binalar y›k›ld›¤›nda, (Gül Bahçesine) dönüfltü¤ünde ve çocuklar nefle içinde oynarken... • metingoren@butundunya.com.tr
Ne kadar kolay aldat›labiliyoruz Greater Idobo Falls Bilim Fuar›’nda bir lise ö¤rencisi, yöre halk›n›, haz›rlad›¤› bir projeyi imzalamaya davet etti. Delikanl› “dihydrogenmonokside” adl› maddenin kullan›m›n›n tümüyle yasaklanmas›n›, buna olanak bulunamamas› durumunda ise maddenin, çok s›k› bir biçimde denetlenmesini istiyordu. Söz konusu maddenin zararlar›n›, duvarlara ast›¤› afiflle aç›kl›yordu: Yo¤un terlemelere ve kusmalara neden olabilir. Do¤aya büyük zararlar veren asit ya¤murlar›n›n ana unsurudur. Gaz biçimine dönüflmüfl durumuyla, çok ciddi yan›klara neden olabilir. Kazara solunmas›, ci¤erlere dolmas›, ölüme yol açar. Erozyonun önemli bir nedenidir. Otomobil frenlerinin etkinli¤ini azalt›r. Ölümcül kanser tümörlerinin tümünün içinde bulundu¤u saptanm›flt›r. Bir saat içinde tam 50 bilim fuar› merakl›s›, delikanl›n›n kampanya açt›¤› bölümü gezdi. 43 kifli, bu maddenin yasaklanmas› iste¤ini fliddetle desteklediklerini bildirdi. Alt› kifli karars›z kald›. Yaln›zca bir kifli, yasaklanmas› istenen “dihydrogenmonokside”in H2O oldu¤unu, yani yaflam›n can damar› “Su”dan baflka birfley olmad›¤›n› söyledi. Delikanl›n›n bu projesi, “Ne kadar kolay aldat›labiliyoruz” konulu yar›flman›n birincisi ilan edildi. Delikanl› “Kolayca sapt›r›lm›fl, ama bilimsel tümceciklerle kiflilerin nas›l yanl›fl koflulland›r›labildiklerini göstermek istedim” dedi. 1234567-
Gönderi: SABAHAT ÖNEN 76
BD TEMMUZ 2013
Silivri’de tutuklu yazar-sanatç› Ali Özo¤lu: ”Demokrasiyi besleyen sanatt›r”
Silivri’nin
Karanl›¤›nda Açan Çiçekler ‹nsan› ve toplumu anlatmak temeline dayanan sanat, ‘insana ra¤men’ üretilmesi söz konusu oldu¤unda sanatç› yoluna nas›l devam eder? Yazar-Foto¤raf Sanatç›s› Ali Özo¤lu, Temmuz 2008’de, ad›na Ergenekon denilen dalgalardan birinin onu sürükleyip götürdü¤ü ve befl y›ld›r tuttu¤u Silivri’deki hücresinde bu soruyu ‘cesaretle’ diyerek yan›tl›yor.
‹
77
BD TEMMUZ 2013
S
anat eserinin de¤erinin, ancak topluma ne kadar ayna olabildi¤iyle ölçülebilece¤ini anlatan Özo¤lu, tarihten ve günümüzden verdi¤i bir örneklerle, iktidarlar›n sanatla mücadelesinin yeni olmad›¤›n› ortaya koyuyor… ‹nsana de¤meyen bir sanat eserinin anlams›zl›¤›n› vurgulayan Özo¤lu toplumsal sanc›lar› yans›tan sanatç›lar›n eserleri için ‘Karanl›kta Açan Çiçekler’ diyor. "Özgürlükten beslenen iki dal olan sanat ve demokrasi, asl›nda birbirlerini besleyip gelifltirirler. Onun içindir ki, demokrasi yere kapakland›¤›nda dostu, yoldafl› sanat, kolundan tutup kald›rmaya çal›fl›r... Demokrasiyi ve sanat› iktidarlar› için tehdit olarak gören tiranlar›n karfl›s›nda, tarih ayd›nl›k sayfalar›na cesur sanatç›lar› yazar..." Yazar-Foto¤raf Sanatç›s› Ali Özo¤lu, ad›n› ‘Karanl›kta Açan Çiçekler’ koydu¤u tezhip çal›flmas›n› tüm cesur sanatç›lara arma¤an ederken, tarihte ve günümüzüde iz b›rakan sanatç›lar›n ‘karanl›kta açan çiçeklerini’ anlat›yor: “Savafl; bilim,
kültür ve sanatlar için k›fl mevsimi olsa da, sanat, her savafltan yepyeni devrimler yaratarak ç›kmay› baflarm›flt›r. ‹nsano¤lu ise, zulmün, yoksullu¤un ve zorbal›klar›n karfl›s›nda ruhunu, bedenini ve bilincini korumak için sanata s›¤›nm›flt›r. Duvar süsü olarak resim yapanlara sanatç› denile78
Ali Özo¤lu’nun tüm cesur sanatç›lara adad›¤› eseri
BD TEMMUZ 2013
Picasso’nun savafl ve zulüm karfl›t› eseri: Guernica mez. Onlar iyi bir boyac›d›r. Toplumsal veya kiflisel ac›lar› ve mutluluklar› yans›tmayan müzik besteleri yapanlara müzisyen denilemez. Onlar melodik 盤›rtkanl›k yapan tüccard›rlar. ermeri ve kayalar› en kusursuz flekilde yontan teknolojik aletlerin oldu¤u bir dünyada, heykelt›rafllar›n babas› say›lan Fidias’›n ruhunu tafl›mayanlara heykelt›rafl denilemez. Onlar tafl oca¤› iflletmecisinden öte bir anlam ifade etmezler. Bir sanatç›y› sanatç› ve eserlerini de sanat eseri yapan özellikler, iktidarlara veya diktatörlere yak›n olmakla, hat›r gönül iliflkisi kurmakla oluflmad›¤›na dair en güzel ve en çarp›c› örnek; Picasso, Mozart, Korsakov ve Baykam’d›r. Diktatör Franco kendi halk›na uygulad›¤› bask› ve zulüm yetmezmifl gibi bir de Hitler ile birlik olup cumhuriyet yanl›lar›n›n ço¤unluk oldu¤u flehri bombalatm›flt›. Yüzbinlerce insan›n öldü¤ü bu flehrin ad›n› tafl›yan, sekiz metrelik Guernica tab-
M
Diktatör Franco kendi halk›na uygulad›¤› bask› ve zulüm yetmezmifl gibi bir de Hitler ile birlik olup cumhuriyet yanl›lar›n›n ço¤unluk oldu¤u flehri bombalatm›flt›. losunda Picasso çekilen ac›lar› ve isyan›n› restmetti¤i için Franco ve Hitler’in ölüm listesine girdi. Falanj örgütünün cellatlar› peflinde olmas›na ra¤men Picasso sanat›yla zulme ve savafllara karfl› barikatlar kurmaya devam etti. Beyaz Güvercin tablosu, savafllar›n içinden büyük bir devrim ve bar›fl›n simgesi olarak ortaya ç›kt›. fiehrazad operas›n› yazan Nikolay Rimski Korsakov, oyunun ilk gösterimini Fransa’da sahneledi. fiehrazad 79
BD TEMMUZ 2013
rolünü Vaslav Nijinski oy-nuyordu. ‹lk gösterimin ard›ndan Av-rupa bas›n› ve elefltirmenler Nijinski’ yi ve oyunu övgülerle yere gö¤e s›¤d›ram›yorlard›. fiehrazad bir hafta süresince büyük bir ilgi ile izlendi ve o haftan›n sonunda Korsakov bir Frans›z gazetesine verdi¤i röportajda flöyle diyordu:
Amadeus Mozart
Vaslav Nijinski "Avrupa, Rus sanatç›lar›na ve eserlerimize karfl› sürekli ön yarg›l› davrand›. Medyan›z kad›n düflkünü ve elefltirmenleriniz de ikiyüzlü. Avrupa bas›n› ve elefltirmenleriniz fiehrazad’› oynayan Nijinski’nin bir erkek oldu¤unu bilmeyecek kadar kördür ve dünyay› Avrupa’dan ibaret san›yorlar…"
K
orsakov’un bir söyleflisinden sonra Avrupa bas›n›nda fiehrazad’›n asl›nda çok güzel bir oyun olmad›¤› yönünde elefltiriler yay›mlanmaya bafllad›. fiehrazad, ahlâks›zlar› ve ikiyüzlülü¤ü ortaya ç›karan muhteflem bir oyundu! Despot ve zorbalar›n iflkence fantezilerini fütursuzca uygulayarak hüküm sürdükleri y›llard›. ‹flkenceyi 80
Halk›n yoksullu¤u ve ac›lar›yla dalga geçen saray seçkinlerinden sanat yoluyla intikam›n› alm›flt› Mozart. Mozart’›n Figaro’nun Dü¤ünü adl› eserinden bir betimleme
BD TEMMUZ 2013
Ergenekon operasyonlar› ile toplumun üzerine çöken korku dolu günlerde Bedri Baykam susmad›. ‘‹çim Parçalan›yor’ ismini verdi¤i ve yüzü aflk›n eseriyle 2010 y›l›nda büyük bir sergi açt›. Yazar-sanatç› Ali Özo¤lu Silivri’deki hücresinde Avrupa’da ilk kez Viyana’da yasaklatmay› baflaran avukat Joseph von Sonnenfels’in de yak›n dostu olan Mozart, halk›n hastal›ktan ve yoksulluktan k›r›ld›¤› günlerde Figaro’nun Dü¤ünü operas›n› yazd›. Oyun sahneledi¤inde saray elitlerinin büyük ilgisini çekti ve övgüler ald›. Oyun, saray seçkinlerinin flatafatl› e¤lencelerini komik ve dramatik flekilde anlat›yordu. Mozart, oyuncular›n tamam› had›md›r, aç›klamas›n› yap›nca saray›n h›flm›na u¤rad› ve uzun süre oyunu sahneleyecek salon bulamad›. Halk›n yoksullu¤u ve ac›lar›yla dalga geçen saray seçkinlerinden sanat yoluyla intikam›n› alm›flt› Mozart. Ergenekon operasyonlar› ile toplumun üzerine çöken korku dolu gün-
lerde Bedri Baykam susmad›. Durmad› ve korkmad›. ‘‹çim Parçalan›yor’ ismini verdi¤i ve yüzü aflk›n eseriyle 2010 y›l›nda büyük bir sergi açt›. Her f›rsatta Silivri duruflmalar›na kat›ld›. Ve bir panel ç›k›fl›nda, ‹stanbul’un orta yerinde göz göre göre b›çakland›... Y›lmad›, b›kmad›!.. Korku salan zorbalar›n üzerine üzerine gitti ve bu defa, ‘Tarihin Röntgencisi’ sergisiyle zorbalara karfl› taarruza geçti.” • 81
Ansiklopediden Bir Sayfa Mete Tizer
PLATON S
oylu bir aileye mensup olan Platon, M.Ö. 428 y›l›nda Atina' da do¤mufl ve iyi bir e¤itim görmüfltür. 20 yafl›nda Sokrates' le karfl›lafl›nca felsefeye yönelmifl ve hocas›n›n ölümüne kadar (M.Ö. 399) sekiz y›l boyunca ö¤rencisi olmufltur; hocas› ölünce, di¤er ö¤rencilerle birlikte Megara'ya gitmifl ama burada uzun süre kalmayarak önce M›s›r'a, oradan da Pythagorasç›lar›n etkili olduklar› Sicilya ve Güney ‹talya'ya geçmifltir. Bir ara korsanlar›n eline düflmüfl, fidye vererek kurtulduktan sonra, k›rk yafllar›nda Atina'ya dönmüfltür. Atina'da Akademi'yi kurarak dersler vermeye bafllayan Platon, 81 yafl›ndayken M. Ö. 347 y›l›nda ölmüfltür. Platon, hocas› Sokrates gibi sokaklarda ve pazar yerlerinde ö¤retim yapmak istemiyordu. Atina'n›n bat›s›nda bulunan ve ad›n› bir Yunan kahraman› Academios'tan alan bölge, bu amaç için çok uygundu. Platon ünlü okulu Akademi'yi burada kurdu. Bu dönemde, Akademi bölgesinde esin perileri 82
Müzler için bir tap›nak, ö¤renciler ve ö¤retmenler için odalar, toplant› odalar›, konferans salonlar› ve yemekhaneler yap›lm›flt›. Ancak ö¤retimin nas›l yürütüldü¤üne iliflkin yeterli bilgiye sahip de¤iliz. Akademi bu haliyle daha çok özel bir ö¤retim kurumunu and›rmaktad›r. Her yafltan ö¤rencisi vard›r; fakat ö¤renciler, s›navdan geçirilmez ve e¤itimlerini tamamlad›klar›n› gösterir özel bir diploma ile ödüllendirilmez; yaln›zca do¤ruyu araflt›rmakla görevlidirler. Platon'un ölümünden sonra Akademi'nin
BD TEMMUZ 2013
bafl›na k›z kardeflinin o¤lu geçmifl ve Platon'un düflüncelerinin yerleflmesi ve gelenekselleflmesi için u¤raflm›flt›r. Akademi uzun bir süre seçkin yöneticilerin yönetiminde seçkin ö¤renciler yetifltirmifl ve 6. yüzy›l›n bafllar›nda bir Pagan okulu oldu¤u gerekçesiyle Bizans ‹mparatoru Justinianus taraf›ndan kapat›lm›flt›r.
J
ustinianus okuulu kapatmakla istemeden de olsa, H›ristiyanl›¤›n en büyük rakibi olan Do¤u uygarl›¤›n›n (ve bu arada ‹slâm uygarl›¤›n›n) güçlenmesine yard›mc› olmufltur. Platon'a göre, insanlar bir ma¤aran›n içinde yaflarlar ve ma¤ara giriflinin karfl›s›ndaki duvara düflen gölgeleri görebilirler; duyumlar›m›z yoluyla varl›¤›ndan haberdar oldu¤umuz bu görünümler, gerçek de¤il, gerçe¤in iyiden iyiye bozulmufl gölgeleridir; gerçe¤i görmek isteyen bir kimsenin, ak›l yolu ile duyusal zincirlerden kurtularak bafl›n› ma¤aran›n girifline çevirmesi ve oradaki görüntülerin oluflumunu sa¤layan gerçek biçimleri seyretmesi gerekir. Bu nedenle bu alemde duyumsad›¤›m›z varl›klar birer gölgedir ve as›l var olan fleyler, gölgelerin ard›ndaki ölümsüz idealard›r. Öyleyse, de¤iflen görüntülerin bilgisini bir yana b›rakarak, hiçbir zaman de¤iflmeyen idealar›n bilgisine ulaflmak gerekir; felsefenin amac› bu olmal›d›r. Platon böylece bilginlerin yolunu da çizmifl olmaktad›r; çünkü ‹lkça¤ ve Ortaça¤'da bilim ve felsefe
birbirlerinden ayr› birer etkinlik olarak görülmemifltir. Platon daha çok ahlak ve siyasetle ilgileniyordu. Devlet, Yönetici ve Kanunlar adl› kitaplar›nda ideal bir devletin nas›l olmas› gerekti¤ini sorgulam›fl ve savundu¤u görüfller, daha sonra Fârâbî ve ‹bn Sinâ gibi ‹slâm filozoflar›n›n siyaset anlay›fllar›na büyük katk›larda bulunmufltur. Matematik, Platon'un gözünde çok önemli bir bilimdi; çünkü onunla gerçek bilgiye, yani Tanr› ‹deas›'na ulaflmak olanakl›yd›; zaten Tanr›'n›n ken-
disi de bir matematikçiydi. Platon'a göre, matematik, gölgeler alemi ile idealar alemi aras›nda bir ara alem veya iki alemi birbirine ba¤layan bir geçittir.
P
Platon da do¤aya Pythagorasç›lar gibi bakar ve gerçe¤in kilidini açacak anahtar›n aritmetik ve geometri oldu¤una inan›r. Platon'un çal›flmalar› sonucunda, matematik, di¤er bilimler aras›nda seçkin bir konuma yerleflecek ve yüzy›llardan beri süren bilimsel e¤itim ve ö¤retimin esas ö¤esini oluflturacakt›r. • metetizer@butundunya.com.tr 83
Altm›flalt›nc› Sone Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni, De¤mez bu yang›n yeri, avuç açmaya de¤mez. De¤il mi ki çi¤nenmifl inanc›n en seçkini, De¤il mi ki yoksullar mutluluktan habersiz, De¤il mi ki ayaklar alt›nda insan onuru, O k›zo¤lank›z erdem da¤lara kald›r›lm›fl, Ezilmifl, hor görülmüfl el eme¤i, göz nuru, Ödlekler geçmifl bafla, derken mertlik bozulmufl, De¤il mi ki korkudan dili ba¤l› sanat›n, De¤il mi ki ç›lg›nl›k sahip ç›km›fl düzene, Do¤ruya do¤ru derken, e¤riye e¤ri ç›km›fl ad›n, De¤il mi ki kötüler kad› olmufl Yemen’e, Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama, Seni yaln›z komak var, o koyuyor adama. William Shakespeare Çeviri: Can Yücel
Yaflamdan Yans›malar Nuray Bartoschek
Yalan›n Dayan›lmaz Çekicili¤i
Çocuklu¤un ilk y›llar› insan yaflam›n›n en temiz sayfalar›d›r. Yalan nedir bilmez çocuk o y›llarda. ‹LE B‹LMEZ, ay›p bilmez, kural bilmez, yanl›fl anlafl›lma endiflesi duymadan, süslemeden, sözü evirip çevirmeden oldu¤u gibi söyler gerçe¤i. Ço¤u kez büyüklerini zor durumda b›rak›r bu su kat›lmam›fl gerçekçili¤i ile. “Hay›r, öyle olmad› ki..” ya da “Ama sen …hakk›nda böyle söylemedin mi?” der. Sonras›nda büyükler girer devreye “O nas›l söz öyle, baflkalar›n›n yan›nda
H
bunlar konuflulmaz.” der. “Ben bir fley söyledi¤imde karfl› ç›k›p beni zor durumda b›rakma, ben ne diyorsam o do¤rudur.” der. Kafas› kar›fl›r çocu¤un. Büyükler bir yandan yalan›n kötü oldu¤unu söylerken öte yandan davran›fllar› söylediklerinin karfl›t›d›r. ‹flte o dönemde at›l›r ilk yalan tohumlar› çocuklar›n yüreklerine ve iflte o dönemde kirlenmeye bafllar sayfalar h›zla. Çocuk bafl› s›k›flt›¤›nda yalana baflvurur, büyükler 85
BD TEMMUZ 2013
zorda kald›¤›nda yalana baflvururlar. Ailede, okullarda, kitaplarda yalan›n ne denli kötü oldu¤u anlat›lsa da yalan›n öylesine dayan›lmaz bir çekicili¤i vard›r ki ço¤u kez aldatan aldatt›¤›n› bile bile, aldat›lan aldat›ld›¤›n› bile bile sürdürür bu tehlikeli oyunu. Yalanla pek çok kap› ard›na dek aç›l›r. Ö¤retmenin azar›ndan, ailenin cezas›ndan, patronun öfkesinden yalanla kurtulurken, asla gerçeklefltiremeyece¤iniz iflleri yalanla al›rken, bir bakars›n›z yalanla yaflamak yaflam biçiminiz oluvermifl! VET, evet dayan›lmaz bir çekicili¤i vard›r yalan›n. Yalan konusunda deneyimliyseniz, inand›r›c›l›¤›n›z güçlüyse “Ben bir fley dedi¤imde o kesin do¤rudur, karfl› ç›karsan seni cezaland›r›r›m.” diyerek milyonlar› ard›n›za tak›p sürükleyebilirsiniz . Yalan, egoyu okflar “Benim için önemlisin” duygusunu yaflat›r insanlara ve herkes önemsenmek ister. O duyguyu “yalandan da olsa” yaflamak için gönüllü kör, gönüllü sa¤›r olur insanlar. Da¤›n›k bir oday› temizlemeden, düzenlemeden üzerine çiçekli bir örtü örterek tüm kar›fl›kl›¤› izlemeye benzer yalan. Bir de ço¤unlu¤un d›fl›nda kalan ayk›r› çocuklar vard›r. Onlar dayak yemeyi, gerekirse cezaland›r›lmay›, hatta tek bafl›na kalmay› göze al›r ve sesleri k›s›lana dek do¤rular› dile getirmekten çekinmezler. Büyüdüklerinde de durum de¤ifl-
mez, ifllerini, güçlerini kaybetmeyi göze al›rlar gerçekler için. Bilirler ki, insan varoluflunun nedeni yalanlar de¤il, gerçeklerdir. Bilirler ki, gerçekler sonsuza dek gizlenemez, çiçekli örtülerin alt›nda her fley karmakar›fl›k durmaktad›r ve çözüm yalanla örtmek de¤il, çal›fl›p, yorulup temizlik yapmak, ortal›¤› güzelce düzenlemektir.
E
“Ben bir fley dedi¤imde o kesin do¤rudur, karfl› ç›karsan seni cezaland›r›r›m.” diyerek milyonlar› ard›n›za tak›p sürükleyebilirsiniz .
86
Bilirler ki, gün gelir insan›n iç sesi egoyu bile bast›r›r ve ac›mas›zca hesab›n› sorar yalanlar›n. ‹flte bu nedenle Sokrates “ Dürüst bir insan daima çocuk kal›r” demifltir. fiimdi iç sesimize kulak verip soral›m kendimize; “Biz ne denli baflarabildik çocuk kalmay›?“• nuraybartoschek@butundunya.com.tr
Türk Dili Orhan Velidedeo¤lu
"Asalet" de ucuzlad› nkara’da ekinsel (kültürel) etkinlikler genellikle ekim ay›nda canlanmaya bafllar, nisan ay›nda durulur. Bu arada dernek genel kurullar› da hareketlenir; süresi dolan yönetim kurullar›, yeni dönem için seçilecek asil (!) ve yedek üyeleri saptar, ça¤r›l›kta bunlar›n say›lar› belirtilir, ‘7 asil, 7 yedek...’ gibi. Toplant› günü, yönetim kurulu adaylar›, genel kurulun yap›laca¤› yerin kap›s›nda kendilerini asillefltirecek üyeleri heyecanla bekler. Seçilirlerse ‘asalet sahibi’, asil üye olurlar. Yedek seçilenlerse, “ileride nas›l olsa bir iki asil üye çekilir, flu asaletten biz de biraz nasibimizi al›r›z” hayaliyle bekleflir.(?) Y›llar önce, üyesi oldu¤um köklü bir kültür kurumunun genel kurul baflkanl›¤›n› yaparken ça¤r›l›ktaki gündem maddelerini kurum baflkan›na gösterip : “Sizler de mi kurtulamad›n›z bu asalet sevdas›ndan? Ne demek bu ‘Yönetim Kurulu 7 asil, 7 yedek… Denetim Kurulu 3 asil, 3 yedek… Onur Kurulu 3 asil, 3 yedek’ üyenin seçimi?.. Bir kurul yönetimine belli say›da ‘as›l’ ve ‘yedek’ üye seçilir. Seçilen üyelerin asillikle ilgisi yoktur. Asalet, insanlara
A
87
BD TEMMUZ 2013
seçimle da¤›t›lmaz” diyerek uyarm›flt›m. Bu uyar›ma karfl›n, seçimleri kazanan ayn› kadronun bir sonraki genel kurul ça¤r›l›¤›na da yine “7 Asil üye” yazd›klar›n› görünce, onlar›n asilliklerine alk›fl tutacak parya (*) durumuna düflmemek için bir daha o kurum çal›flmalar›na kat›lmad›m. Ne yaz›k ki, aradan geçen onca y›la karfl›n, kültürel etkinliklere imza atan bu kültür derne¤inin kültürlü yöneticilerince 2013 y›l› genel kurul ça¤r›l›¤›nda da ayn› yan›lg›n›n (yoksa heves ya da h›rs›n m› desem) sürdürüldü¤ünü görüyorum. *** aber Türk gazetesinde bir bayan yazar, ayr› tarihli iki yaz›s›nda, ö¤renci kay›tlar›yla ilgili olarak “asil ve yedek kontenjanlardan söz etti¤ine göre acaba Milli E¤itim Bakanl›¤› da m› kontenjanlar› ‘asil’ ve ‘yedek’ olarak tan›ml›yordu?.. Asil sözcü¤ünün karfl›t› yedek de¤il ki; vekil’dir. Sözlükler bu sözcü¤ü [“asil öna. Ar. 1. Asalet sahibi, soylu (kimse); 2. Baya¤› olmayan, kibar; 3. Bir görevde temelli olan; 4. Bir iflin gerçek sahibi, “vekil karfl›t›”] olarak tan›mlar. Asil, kendi ad›na, vekil ise baflkas› ad›na hareket eden kiflidir. Hukuksal deyimler vard›r: “Hukuk aç›s›ndan vekil, asil gibidir” ya da “El vekil, kel asil” (Vekil, asil gibidir, onun gibi hareket eder).
H
88
As›l üye, belli say›daki bir çal›flma grubuna (bir derne¤e) öncelikle seçilen kifli, biçiminde tan›mlan›r. Yine bir gazete yaz›s›nda, ‘asil’ ve ‘vekil’ vurgulamas› yönünden, flu bölümce dikkatimi çekmiflti: “Takdir edersiniz ki, milletvekilli¤i haval› ifl. Ancak, gelin görün ki milletin vekilleri bu havay› her yerde kullanam›yor. Vekiller (milletvekili) ile onlar› seçerek Meclis’e gönderen asiller (halk) aras›ndaki köprü bir türlü sa¤l›kl› kurulam›yor.”(?) *** izler 1950’lerde derneklere aslî üye seçerdik, ‘as›l’, ‘asla iliflkin’, ‘esas olan’, ‘birincil’, anlam›nda. 1970’lerde Personel Kanunu ç›kana kadar kadrolu memurlara aslî memur denir, maafllar aslî maafl’a (maafla temel olan k›s›m) göre düzenlenirdi. Asil üye tak›nt›s›n›n ya da yan›lg›s›n›n bu deyifllerden kaynakland›¤› kan›s›nday›m ki, bu sözcü¤ün günümüzde do¤ru kullan›m› as›l üye’dir. As›l üye, belli say›daki bir çal›flma grubuna (bir derne¤e) öncelikle seçilen kifli, biçiminde tan›mlan›r. As›l sözcü¤ünün karfl›t› yedek’tir. Yedek üye, gerekti¤inde as›l üye’
B
BD TEMMUZ 2013
nin yerine geçmek üzere seçilmifl kiflidir. Resmi Gazete’den bir örnek: “Anayasa Mahkemesi Baflkanl›¤›ndan: (…) Uyuflmazl›k Mahkemesi Baflkanl›¤›na (...) günü yap›lan seçimle Anayasa Mahkemesi As›l Üyesi M.
T. seçilmifltir.” orhanvelidedeoglu@butundunya.com.tr (*) Parya, Hint toplulu¤unun en alt tabakas›d›r. Sözcü¤ün asl› Tamil dilinde “Periah” (davulcu) demektir. Günümüzde kullan›l›fl›: Üst tabakan›n kendisine dayatt›¤› her fleyi, elefltirisiz kabul etmek durumunda olan halk.
Atatürk’ten An›lar ANKARA’YI NEDEN BAfiKENT YAPTIM? S›cak bir günün akflam›nda Atatürk yan›nda baz› ileri gelenler ile Köflk’ün
bahçesinde dolafl›yordu. Ben de o s›ralar eski Köflk’ün tavan dekorlar›yla meflguldüm. Tozlu ve sisli bir akflam Ankara’n›n üzerine çökmüfltü. Bize: "Ankara’y› hükümet merkezi yapmakla iyi mi ettim?" diye sordu. Tabii herkes olumlu yan›t verdi. Arkas›ndan, "Neden?" sorusu gelince, kimi stratejiden, kimi siyasetten bahsetti. Hatta birimiz kayal›k güzeldir gibi bir estetik görüfl de ortaya att›. Atatürk: "fiimdi dalkavuklu¤u SEN HAYATINDA b›rak›n." diye tart›flmay› kapatt›. BÖYLE B‹R A⁄AÇ "Ankara’n›n hükümet merkezi YET‹fiT‹RD‹N M‹? olmak için sayd›¤›n›z meziyetleri beni Çankaya Köflkü’nün bahçesini ikna etmeye yetmez. Ben Ankara’y› yap›yordum. Bir gün Atatürk, yaveri hükümet merkezi yapmakla büsbütün ve ben bahçede dolafl›yorduk. Çok baflka bir hedef güttüm. Türk’ün ihtiyar ve genifl bir a¤aç Ata’n›n imkâns›z› imkan haline getiren geçece¤i yolu kapat›yordu. A¤ac›n bir kudretini dünyaya bir kere daha tekrar yan› dik bir s›rt, di¤er yan› suyu etmek istedim. Bir gün gelecek flu çekilmifl bir havuzdu. Ata, havuz çorak tarlalar, yeflil a¤açlar›n çevirdi¤i taraf›ndaki k›sma yaslanarak karfl›ya villalar›n aras›ndan uzanan yeflil geçti. Derhal at›ld›m: sahalar asfaltlarla bezenecek. Hem "Emrederseniz derhal keselim bunu hepimiz görece¤iz. Paflam!" O kadar yak›nda olacak ki..." Bir an yüzüme bakt›, sonra: "Yahu, dedi, sen hayat›nda böyle Anekdotlarla Atatürk bir a¤aç yetifltirdin mi ki keseceksin!" Em. Tümg. Muzaffer Erendil
89
Haz›rlayan: B‹RSEN ERKUTUN
7-Türkiye'de bankacılık sistemini denetleyen kurum hangisidir? a-BDDK b-ASO c-TAPDK d-TBK
1-Edebiyatımızda ilk noktalama işaretini kullanan, ilk gazeteyi kuran, ilk tiyatroyu yazan ''İlklerin adamı'' olarak tanımlanan edebiyatçımız kimdir? a-Şinasi b-Fuzuli c-Mevlana d-Nedim 2-Devlet büyüklerini öven kasideye ne denir? a-Girizgah b-Dua c-Tegazzül d-Methiye 3-Madımak hangi ilin yöresel yemeğidir? a-Erzurum b-Malatya c-Sivas d-Gaziantep 4-Yelkenli desteği de bulunan, mavi yolculukta kullanılan tekne tipine ne denir? a-Katamaran b-Sandal c-Yat d-Tirhandil 5-Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kağıt paraları hangi yılda tedavüle çıkarılmıştır? a-1938 b-1927 c-1923 d-1918 6-Hükümdar (idareci), ancak adaleti ile başarılı olur sözleri kime aittir? a-Yunus Emre b-Hacı Bektaş Veli c-Nasreddin Hoca d-Mevlana 90
8-Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul Rumlarının, Türk egemenliğine karşı kurdukları dernek hangisidir? a-Milli Kongre b-Heyet-i Milliye c-Wilson Prensipleri d-Mavramira 9-Bavyera, Saksonya ve Vestfalya hangi ülkenin eyaletleridir? a-İtalya b-Almanya c-Fransa d-İspanya 10-'İndigo' hangi rengin karşılığıdır? a-Sarı b-Turkuaz c-Mavi d-Bordo 11-Mozart'ın "Saraydan Kız Kaçırma" operasının konusu hangi şehirde geçmektedir? a-İstanbul b-Venedik c-Londra d-Paris 12-NBA şampiyonluğuna ulaşan ilk Türk basketbol oyuncusu kimdir? a-İbrahim Kutluay b-Enes Kanter c-Mirsad Türkcan d-Mehmet Okur
13-Edebiyatımızda noktalama işareti, ilk kez hangi eserde kullanılmıştır? a-Harname b-Şair evlenmesi c-Zafername d-Körebe 14-Hint Okyanusu'nun güneybatısında yer alan, dünyanın dördüncü büyük adası hangisidir? a-Tahiti b-Madagaskar c-Galapagos d-Makin 15-Yay ile diz üzerinde çalınan, kemana benzer, üç teli olan küçük çalgı hangisidir? a-Kemençe b-Gitar c-Mandolin d-Viyola 16-Tüm canlılar organizmalar metabolizmaları için gerekli enerjiyi öncelikle hangi besinden sağlarlar? a-Su b-Karbonhidrat c-Protein d-Glikoz 17-"Yeraltından Notlar" adlı eser hangi Rus yazarına aittir? a-Gogol b-Tolstoy c-Dante d-Dostoyevski 18-Shakespeare'in ünlü oyunu "Othello" hangi Akdeniz adasında geçmektedir? a-Kıbrıs b-Girit c-Sicilya d-Sardunya Yan›tlar: 151. sayfada
Mitolojiden Yans›yanlar Haluk Erdemol
Tarihin ‹lk Güzellik Yar›flmas›n›n Öyküsü
Helena-Paris
M
ay›s say›m›zda Zeus’un kendini alt›n ya¤muruna dönüfltürerek Danae’yle ve ku¤u k›l›¤›na girerek Leda’yla birlikte olmas› sonucunda Perseus ve Helena isimli çocuklar›n dünyaya geldi¤inden ve Haziran say›m›zda da Perseus’un yapt›¤› ifllerden söz etmifltik. Antakya’dan mozaik (MS 115) 91
BD TEMMUZ 2013
B
u say›m›zda anlataca¤›m›z Helena’n›n ve onun yazg›s›n› belirleyen olaylar›n öyküsü de antik ve modern sanat yap›tlar›nda en çok ifllenmifl konular aras›ndad›r. Helena Sparta’da, üvey babas› Tyndareus’un saray›nda büyüyüp güzelli¤i dillere destan bir genç k›z oldu¤unda do¤al olarak saray varl›kl› genç prenslerle dolup taflmaya bafllam›flt›. Taliplerin aras›nda daha sonra Truva seferine kat›lacak ve Homeros’un ‹liada destan›nda kahramanl›klar›yla ünlenecek olan Patroklos, Ayaks, Diomedes, Philoktetes ve Odysseus da bulunuyordu. Tyndareus güç durumdayd›, çünkü k›z›n› her birini damatl›¤a uygun buldu¤u bu gençlerden biriyle evlendirdi¤inde di¤erlerinin düflmanl›¤›n› kazanmaktan çekiniyordu. Onun bu ikilemini anlayan, kurnazl›¤›yla tan›nm›fl Odysseus bir çözüm önerdi: “Bir at kurban et,” dedi ona,
1 92
“damad›n› ister sen seç, ister Helena eflini kendi gönlüne göre seçsin, sonuçta Helena içimizden biriyle evlenecek. Kim olursa olsun kocas› ilerde güç durumda kald›¤›nda bütün talipler ona destek olacaklar›na kurbana el basarak yemin etsinler.” Bu öneri uygun bulundu ve yerine getirildi. Sonunda kimin seçti¤i bilinmiyor, ama Aka prensi Menelaus Helena’ya efl oldu. Tyndareus kendi yerine Sparta kral› yapt› onu. Bu s›rada Anadolu’da Truva (Troia) yak›nlar›ndaki Kaz (‹da) Da¤› eteklerinde Paris (bir ad› da Alexandros) isimli bir delikanl› sürüsünü otlat›yordu. Çobanl›k yap›yordu Paris, fakat asl›nda Truva kral› Priamos’un o¤luydu. Annesi Hekabe onu do¤urmadan önce düflünde Truva’y› atefller içinde görmüfl ve dan›flt›klar› saray kâhini do¤acak çocu¤un kentin y›k›m›na neden olaca¤›n› ve ondan kurtulmalar›
BD TEMMUZ 2013
2
3
4
5
6
1: Hendrick de Clerck (1570-1630) • 2: Botticelli (1445-1510) • 3: Lucas Cranach (1472-1553) • 4: Lodovico David (1648-1729) • 5: Rubens (1577-1640) • 6: Jan Brueghel (1568-1625) 93
7
8 9
10 7: Eduard Veith (1856-1925) 8: Cézanne (1839-1906) 9: Alphonse Mucha (1860-1939) 10: Renoir (1841-1919) 11: Joachim Wtewael (1566-1638) 94
11
BD TEMMUZ 2013
gerekti¤ini söylemiflti. Gere¤inin yap›lmas› için kraliyet sürülerinin baflçoban› Agelaus görevlendirildi. ‹yi kalpli Agelaus bebe¤i öldürmeye k›yamay›p Kazda¤›’na b›rakt› onu. Befl gün sonra merak edip geri döndü¤ünde bir ay› taraf›ndan emzirilerek sa¤ kald›¤›n› görünce bebe¤i al›p evine getirdi ve kendi çocu¤u gibi büyüttü (Baz› kaynaklar anne Hekabe’nin Agelaus’a rüflvet vererek bebe¤i gözetmesini ve bunu Priamos’tan gizlemesini söyledi¤ini aktar›r).
Y
etiflkinli¤e eriflti¤inde Paris gürbüz, yak›fl›kl› ve zeki bir delikanl› oldu¤u kadar Agelaus’un yard›mc›s› olarak yürüttü¤ü çobanl›k görevinde gösterdi¤i baflar›yla da ün kazand› çevresinde. Bo¤alar› gürefltirmekten çok hofllan›yor ve kendi yetiflirdi¤i bir bo¤a ile çevredeki çobanlara meydan okuyordu. Paris’in gözde bo¤as›n›n her güreflte kazand›¤›n› gören savafl tanr›s› Ares bir bo¤a k›l›¤›na bürünüp Paris’in bo¤as›yla güreflmifl ve kazand›¤›nda Paris hiç taraf tutmadan Ares’e takm›flt› zafer çelengini. Onun bu tarafs›z hakemli¤i Zeus’un çok hofluna gitmiflti. Bu olay ve Zeus’un be¤enisi Paris’in yaflam›nda dönüm noktas› olacakt›r. Paris bo¤a güreflleri düzenlerken Olympos’ta dü¤ün haz›rl›klar› yap›l›yordu. Deniz perileri Nereidler’den Thetis ile kral Peleus evleniyorlard›. Dü¤üne Olymposlular da ça¤r›l›yd›. Her flölende oldu¤u gibi buna da ça¤r›l› olmayan bir tanr›ça vard›: Anlaflmazl›k ve kavga tanr›ças›
Eris. Sürekli d›fllanmalarla incinen gururu nedeniyle eskiden beri garez besliyen Eris ortal›¤› kar›flt›rmak için dü¤ün s›ras›nda alt›n bir elma att› ortaya. Elman›n üzerinde ‘En güzele’ yaz›l›yd›. Elmaya sahip olmak isteyenler aras›nda bir seçim yapmak gerekiyordu. Adaylar kimler olacak, seçimi kim yapacakt›?
S
onunda Zeus üç aday belirledi. En baflta do¤al olarak güzellik ve aflk tanr›ças› Afrodit, sonra Zeus’un efli Hera ve k›z› savafl tanr›ças› Athena. Tarihin bu ilk güzellik
Angelica Kaufmann (1741-1807)
yar›flmas›nda efli ve k›zlar›n› kraliçe aday› olarak seçmekle taraf tutan Zeus yar›flman›n hakemi olarak tarafs›zl›¤›ndan hoflnut kald›¤› Paris’i seçti. Böylece üç güzel aday tanr›sal haberci Hermes’in eflli¤inde Kazda¤›’na gidip Paris’i buldular. Hermes alt›n elmay› Paris’e verip Zeus’un buyru¤unu iletti. Üç tanr›çay› karfl›s›nda bulan Paris flaflk›nl›k içindeydi. “Ben bir garip çoban›m,” dedi onlara, “sizler ise ilahi güzellikleri dillere destan olmufl tan95
BD TEMMUZ 2013
r›çalars›n›z. Nas›l seçim yapar›m? En iyisi elmay› üçe bölüp aran›zda paylaflt›ray›m.” Hermes araya girip Zeus’un buyru¤una karfl› gelemiyece¤ini söyledi ona. Bir seçim yapmak zorundayd›. Paris “Peki öyle olsun,” dedi, “fakat ne de olsa ben bir insan›m, hata yapabilirim, kaybedenler bana gücenmesin.” Paris’in iste¤i üzerine adaylar tek tek ç›kacakt› karfl›s›na. (Baz› kaynaklar tanr›çalar›n giysilerinden, örne¤in Athena’n›n mi¤ferinden ve Medusa betimli kalkan›ndan) etkilenmemek için Paris’in onlar› ç›plak görmek istedi¤ini aktar›r.
E
n güzel seçilmek isteyen tanr›çalar Paris’in karar›n› etkilemek için kendi ilahi güçlerine uygun düflen rüflvetler önerdiler ona. Hera onu Asya’n›n hükümdar› yapaca¤›, Athena tüm savafllar›nda onu zafere ulaflt›raca¤›, Afrodit de kendisini seçerse onu güzellikte kendisinden afla¤› kalmayan Spartal› Helena ile evlendirece¤i sözünü verdi. “Böylece çobanl›ktan kurtulur, flehirde uygar bir yaflam sürersin. Seni görür görmez Helena’n›n her fleyi b›rak›p peflinden gelece¤inden eminim.” Paris k›rsalda yaflad›¤›ndan do¤al olarak flehir yaflam›n› bilmiyordu. Helena’y› hiç duymam›flt›. Afrodit onun ilgisini Helena’ya çekmek için Helena’n›n Zeus ile Leda’n›n k›z› oldu¤undan, bir yumurtadan do¤du¤undan ve eflfliz güzelli¤inden söz etti. Sparta kral› Menelaus’un efli oldu¤unu ekledi¤inde Paris “Evliymifl, nas›l olur?” diye çekincesini dile getirince Afrodit “Çok safs›n,” dedi ona, “bu gibi ifller96
deki yetene¤imi bilmiyorsun. Sen o¤lum Eros ile birlikte Sparta’ya gel, onun aflk oklar› her fleyi halleder.” Afrodit’in bu sözlerinin arkas›nda Helena’n›n üvey babas› Tyndareus’a besledi¤i bir garez vard›. Tyndareus bir gün tanr›lara kurban adad›¤›nda Afrodit’i unutmufl, Afrodit de onun k›zlar›n›n yazg›lar›na kendine göre bir lânet eklemiflti: kocalar›n› aldatmak.
S
onunda Paris Afrodit’i seçti; alt›n elmay› ona verdi ve Sparta’ n›n yolunu tuttu. Afrodit’in verdi¤i söz gerçekleflti. Helena Paris’e tutuldu ve onun peflinden Truva’ya geldi. Paris’in Helena’y› kaç›rmas› fleklinde de yorumlanan bu olay sonras›nda Helena’n›n taliplerinin onu kocas›na destek olacaklar› konusundaki yeminlerinin de rol oynad›¤› ve Helena’y› geri getirmek amac›na yönelik olarak Yunan birleflik güçleri Truva’ya sefer düzenledi ve on y›l süren Truva kuflatmas› bafllad›. Bu kuflatman›n nas›l sonuçland›¤›n› ve sanatç›lar›n dünyas›na nas›l yans›d›¤›n› gelecek say›m›za b›rak›yoruz. Sanatç›lar›n yap›tlar›na çok s›k yans›tt›klar›, hatta ayn› sanatç›n›n (örne¤in Rubens, Cranach, Wtewael) farkl› y›llarda birkaç kez betimledi¤i ve genellikle ‘Paris’in Yarg›s›’ olarak isimlendirilen, tarihin bu ilk güzellik yar›flmas›n› seçti¤imiz örmeklerle aktarmaya çal›flt›k. 1 numaral› resim alt›n elman›n ortaya at›ld›¤› ‘Thetis ile Peleus’un Dü¤ünü’ isimli yap›tt›r. Di¤erlerinin ortak ad› ‘Paris’in Yarg›s›’d›r. • halukerdemol@butundunya.com.tr
Dünya Döndükçe
BD TEMMUZ 2013
Sabriye Afl›r
Ekme¤ini tafltan ç›karanlar›n köyü: Velida¤
Z
onguldak’›n Ere¤li ilçe merkezine 40 kilometrelik mesafesiyle, en uzak ve en yüksek köy olan Velida¤ Köyü, bir yönüyle tafl devrini, günümüz modern ça¤›nda yaflat›yor. Köyün erkekleri da¤dan kopard›klar› tafl kütlelerini zahmetli u¤rafllar› sonucunda tafltan saca dönüfltürüyor. Evlerinin geçimini tafltan sa¤l›yor, ekmeklerini tam anlam›yla tafltan ç›kar›yorlar…
BD TEMMUZ 2013
V
elida¤ Köyü’nde ya-
flayanlar, geçmifli, an›msayamad›klar› kadar eski olan ve dedelerinden kendilerine miras kalan bir zanaat› sürdürüyor. Köyün tek geçim kayna¤› olan tafl iflçili¤i, y›llardan bu yana kullan›lan en ilkel yöntemlerle ve tamamen el eme¤iyle yap›l›yor. Da¤dan kopar›lan tafl parçalar›, tafl ustalar›n›n elinde, birbirinden zahmetli yedi aflamada ifllenerek, üzerinde çeflitli hamur ifllerinin piflirilebildi¤i tafl saca dönüflüyor. Köye ismini veren ve köy merkezinden yaklafl›k 40 dakikal›k zorlu bir yolculuk sonras›nda ulafl›labilen Velida¤’da, bu iflle u¤raflan her bir tafl ustas›n›n kendisine ait bir tafl oca¤›
“Burada herkesin oca¤› ayr›d›r. Kimse kimsenin oca¤›na giremez.” Ya¤›fll› günler d›fl›nda, hemen her gün Velida¤’daki ocaklar›na giden tafl ustalar›, önce sacl›k tafl parças›n› kayadan muntazaman ay›r›yor. Ard›ndan, kat›rlar›na yükleyerek evlerinin önüne getiriyorlar. Tafl kütleleri bin bir zahmetle tafltan saca dönüfltükten sonra da sat›fla sunuluyor.
ÖMÜR TÖRPÜSÜ B‹R ‹fi Sabah›n erken saatlerinde, bir k›sm›n› patpat olarak adland›r›lan tar›m arac›yla, geriye kalan k›sm›n› da yürüyerek geçti¤imiz patika da¤ yolunun ard›ndan, Velida¤ köylülerinin çal›flt›klar› tafl ocaklar›n›n bulundu¤u alana ulafl›yoruz. Köy sakinleri tafl ustalar›ndan Enver AyVelida¤ köyünün girifli do¤an’›n tafl oca¤›na konuk oluyor, günlerce süren kaz›n›n ard›ndan ortaya var. Köy Muhtar› Muhterem Özmen, ç›kar›lan kayan›n üzerinde onu izletafl ocaklar›n›n ‘dokunulmazl›¤›’n›, meye koyuluyoruz. Önce tahta ve çi“Burada herkesin oca¤› ayr›d›r. Kimse vilerden yap›lan ilkel bir pergelle, kimsenin oca¤›na giremez. Ancak izin al›n›rsa, birbirlerinin ocaklar›nda çal›- ç›karaca¤› tafl kütlesini yerde daire flabilirler. Çünkü ocak açmak da ayr› çizerek iflaretliyor. Sonra da iflaretli bir eziyettir. Düzgün bir ocak olufltur- çizgi boyunca, ucu sivri kazmas›n› mak hiç de kolay de¤ildir.” sözleriyle sallayarak, ç›karaca¤› tafl›n çevresini yontmaya, temizlemeye bafll›yor. Bu anlat›yor. 98
u¤rafl› yaklafl›k bir saat sürüyor. Enver Usta, sonra da çizdi¤i daire çevresince, bu kez ç›karmak istedi¤i tafl kütlesinin etraf›na, sab›rla ayn› noktalara vurmaya bafll›yor. Bu anlarda, Enver Usta’n›n ter damlalar› düflüyor tafl kütlesinin üzerine… Bir yandan da anlat›yor: “18 yafl›mdan beri bu iflle u¤rafl›yorum. Buradan kazand›¤›mla sigortam› da kendim ödüyorum. Günde yapabilirsek iki tane yap›yoruz. Art›k yapa yapa, tafl›n nerede iyisinin oldu¤unu, neredekinin sert, neredekinin yumuflak oldu¤unu anlayabiliyoruz. Önce pergelle tafl› ç›karaca¤›m›z yeri çepeçevre çiziyoruz. Daha sonra o çizgiyi takip ederek çevresini kazmayla ç›kar›yoruz. Yani etraf›n› yivliyor, kaz›yoruz. Gittikçe sac ortaya ç›km›fl
Enver Aydo¤an ç›kar›lacak tafl kütlesinin etraf›n› pergelle çiziyor
oluyor. Bir parçay› koparabilmemiz, en az aral›ks›z bir saatimizi al›yor. Ömür törpüsü bu ifl.” Tafl›n ‘tamam’ oldu¤una kanaat getiren Enver Aydo¤an, tok bir sesin geldi¤i noktaya daha sert darbelerle vuruyor. Birkaç vuruflunun ard›ndan, tam bir ustal›kla, tafl kütlesini kazmas›n›n sivri ucuyla yukar›ya kald›r›yor. Tafl›n kopan yüzünü çevirdi¤inde görüyoruz ki, tafl kütlesi dümdüz bir yüzey biçiminde kayadan ayr›lm›fl.
Ya¤murda köyün yolunu tutan tafl ustas›
P‹fi‹RD‹⁄‹ EKME⁄E LEZZET VER‹YOR, ISIYI Efi‹T DA⁄ITIYOR Kayadan zorlu bir u¤rafl sonucu kopar›lan yaklafl›k 20-30 santimetre kal›nl›¤›ndaki tafl 99
BD TEMMUZ 2013
kütleleri, burada 5-10 santimetre kadar kazma yard›m›yla inceltiliyor. Ard›ndan kat›rlar›n›n birer yan›na ba¤lan›yor ve köye götürülmek üzere geri dönüfl yoluna ç›k›l›yor. Evlerinin alt›ndaki küçük odalarda ya da bahçelerinde iflleme bafll›yor tafl ustalar›… O tafl ustalar›ndan birisi olan 63 yafl›ndaki Yaflar Aydo¤an, çocuk yafllar›nda ö¤rendi¤i tafl iflçili¤ini 50 y›ld›r sürdürdü¤ünü dile getiriyor: “Büyüklerimizin uzun y›llar tafl iflçili¤iyle u¤raflt›klar›n› biliyoruz. Bu iflin geçmiflinin yüz y›ldan fazla oldu¤unu düflünüyoruz. ‹lk ne zaman ifllenmeye bafllad›¤› ile ilgili kesin bir bilgimiz yok. Yaln›zca dedelerimizin çok u¤raflarak, bu ifli yapt›klar›n› biliyoruz. Çünkü onlardan ö¤rendik. Onlar çok daha zor flartlarda saclar› yaparlarm›fl.”
Yaflar Aydo¤an sac› yontarken 100
G
ünde en fazla iki tane tafl sac haz›rlayabildiklerini belirten Aydo¤an, devam ediyor: “Getirdi¤imiz tafllar haz›r duruma gelene kadar 7 kez elden geçiyor. Tüm aflamalar› da el iflçili¤i ile yap›l›yor. Tafl saca, çevre illerden büyük talep oluyor. Bizden alan bu çevre illerdeki yerler de, yurtd›fl›ndan ülkenin di¤er illerine kadar, her yere gönderiyor, da¤›t›yorlar. Do¤al oldu¤u için piflirdi¤i ekme¤e lezzet veriyor. Is›y› da eflit da¤›t›yor. O nedenle tutuluyor. Kendimiz de kullan›yoruz. Hem aç›kta, hem de soba fleklinde kullan›labiliyor. Bu tafl›n dokusu yumuflak oldu¤u için ifllenebiliyor. Ama sert cinsi de var. Kazma bunu ayn› a¤aç gibi yontabiliyor. Tamamen do¤al oldu¤u için, ç›kar›rken bizim sa¤l›¤›m›za bir
Sanayide tornadan ç›km›fl bir ürün
BD TEMMUZ 2013
zarar› olmuyor. S›çray›p gözümüze kaçan küçük k›r›nt›lar bile kendili¤inden eriyor. ‹çi havuz gibi olan flekilde, tepsi biçiminde yapabilmek için önce sanayide içini oyduruyoruz. Tornada içi oyulduktan sonra, di¤er aflamalar›n› biz yap›yoruz. Güveç kab› gibi, hatta kapa¤› da haz›rlanarak yap›lan bu çeflitte, özellikle et, k›zartmalar, tavuk gibi yiyecekler piflirilebiliyor.” EV GEÇ‹ND‹R‹P, ÇOCUK OKUTUYORLAR Köyün ileri gelenlerinden 80 yafl›ndaki ‹lyas Görgülü ile karfl›lafl›yoruz. Kendisinin de uzun y›llar u¤raflt›¤›n› ifade ederek ekliyor: “Ben de, ne yapt›ysam sac paras›yla yapt›m. Çocuklar›m›n hepsini de sac sayesinde büyüttüm.” Kat›rlarla köyün yolunu tutan tafl iflçilerinin da¤ yolundan geldiklerini görüyoruz. ‹smail Çetin, askerden sonra tafl iflçili¤ine bafllad›¤›n›, 25 y›ld›r da devam etti¤ini söylüyor: “Köyümüzün geçimi genelde tafl sacdand›r. Befl çocu¤um var. Birini evlendirdik. fiu anda 6 kifli bu sactan ekmek yiyor. Günde iki sac yapar›m. Da¤dan kaba halde kat›rla getirdikten sonra, evde yeme¤imi yerim. Sonra iner afla¤›ya, t›k t›k yapmaya bafllar›m. Da¤dan gelifli çok kal›nd›r. Kal›n kopan bu tafllar›, kimi zaman kat›ra bile zor sarar›z.” Bir di¤er tafl ustas› ‹brahim Özmen, yapt›klar› iflin a¤›r oluflundan yak›n›yor: “15-20 y›ld›r yap›yorum ama bu iflten memnun de¤ilim. Çolukçocu¤uma da vasiyet etmiyorum. Eziyetli, en a¤›r ifl bu. O nedenle çocukla-
Velide¤l›lar ürettikleri sac› kendileri de kullan›yor. r›ma kesinlikle ö¤retmiyorum. ” Köy Muhtar› Muhterem Özmen, 30 haneli köylerinde 20’den fazla ailede, aile reislerinin geçimini tafl sac yap›m› sayesinde sa¤lad›¤›n› söylüyor: “Adam›n ifli-gücü yok, çocuklar›n›n ekmek paras›n› bu iflten ç›kar›yor. Bu ifl o kadar zor ki, da¤a gidip yapamad›¤›n›z, eli bofl döndü¤ünüz de olabiliyor.” Velida¤ Köyü’nde yaflayanlar, kuflaktan kufla¤a aktar›lan tafl sac zanaat›n› tüm zorluklar›na karfl›n sürdürürken yüzy›llara dayanan bir gelene¤i de devam ettiriyorlar. • sabriyeasir@butundunya.com.tr 101
UFAK TEFEK B‹LG‹LER Sabahat Önen
Çapraz Hakaret Japonya’da çatal, kafl›k yerine kullan›lan çubuklar› taba¤a çapraz koymak hakarettir.
Uçma Özürlü
Dünyan›n en büyük opera binas› Buenos Aires’tedir.
Penguen, yüzebilen ama uçamayan tek kufltur.
En H›zl› Nakavt 1946 y›l›nda Ralph Walton rakibi Al Couture'ü 10,30 saniyede nakavt etmeyi baflarm›flt›r.
En K›sa Dövüfl
‹lk Nobel
Sevginin Böylesi Da¤ gelincikleri, efllerini kaybettiklerinde üzüntü ve kalp k›r›kl›¤›ndan ölürler 1 kilo safran için 85.000 ila 140.000 safran bitkisi gerekir
Cehennem Çukuru
‹lk Nobel Ödülü, 1901 y›l›nda röntgen ›fl›nlar›n› bulan Wilhelm Conrad’a verilmifltir
10 man›n Pul yala rcatt›¤›n› ha kalori uz? musun r o biliy 102
Afrika’da Kongo’da yer alan 400 metre derinlikteki Nyiragongo yanarda¤› kaynamaya devam etmektedir.
BD TEMMUZ 2013
Afl›k Veysel fiat›ro¤lu
En Yüksekteki Göl Dünyan›n deniz seviyesinden en yüksekte yer alan gölü Güney Amerika’da 3.810 m ile Titicaca Gölü’dür.
‹lk birinci ‹lk bisiklet yar›fl› 31 May›s 1868'de Paris'te yap›ld›. Yar›fl›n birincisi ‹ngiliz James Moore, bisikletin ilk modeli olan velosipet kullanm›flt›. En uzun süren satranç oyunu 1950 y›l›nda Pilkin ve Çernyak aras›nda olmufl, maç 22 saat sürmüfl, 191 hamle sonra berabere bitmifltir.
25 Ekim 1894’de Sivas, fiark›flla, Sivrialan köyünde, do¤du. 7 yafl›nda geçirdi¤i çiçek hastal›¤›ndan bir gözünü, 1902’de inek boynuzunun de¤di¤i bir kazada daha az gören öteki gözünü yitirdi. 1905 y›l›nda, babas›n›n ona bir saz hediye etmesiyle hayat› de¤iflti. 5 Ocak 1931’de Sivas’ta düzenlenen Afl›klar Bayram› etkinli¤inin ard›ndan kendisine halk flairi belgesi verildi. Bir süre çeflitli ilçelerde, Köy Ensitütülerinde Halk Türküsü Ö¤retmeni olarak çal›flt›. ‹lk kitab› olan Deyifller’i 1944’ de okurlar› ile buluflturdu.1950 y›l›nda, Saz›mdan Sesler adl› kitab› ç›kt›. 1952 y›l›nda, jübilesi yap›ld›. 1960 y›l›nda, Afl›k Veysel Hayat› ve fiiirleri adl› kitap yay›mland›. 1965 y›l›nda, Cemal Gürsel taraf›ndan kabul edildi. 1970 y›l›nda, Ümit Yaflar O¤uzcan Afl›k Veysel’in bütün fliirlerini bir araya toplayan Dostlar Beni Hat›rlas›n kitab›n› haz›rlad›. 21 Mart 1973 tarihinde evinde yaflama veda etti. 1991 y›l›nda, “Kör Oldum Veysel Oldum” roman olarak yay›mland›. 1996 y›l›nda, ‹lhan Erflahin’in yorumu ile “Uzun ‹nce Bir Yolday›m” New York’tan dünyaya yay›ld›. 2000 y›l›nda, Ünal Kazak, Afl›k Veysel’in 5 parças›n› senfoni durumuna getirmifltir. Bilinen fliirleri; Kara Toprak, Dostlar Beni Hat›rlas›n, Uzun ‹nce bir Yolday›m, Vatan Sevgisini ‹çten Duyanlar, Uyan bu Gafletten. 103
Gezdikçe Gördükçe ‹zlen fien Toker
Yeflilden beyaza, da¤dan buluta bir yolculuk:
SÜMELA MANASTIRI
B
Bazen zeytuni, bazen boz ama en çok da köpük
köpük beyaz akan ›rma¤› takip ediyor yol; k›vr›mlar›na yerleflti¤i da¤lar›n aras›ndan, suyun sesini de yan›na alarak devam ediyor. Yeflilin her tonunun birbirine sar›ld›¤›, topra¤›n yüzünü gizledi¤i da¤lar tepelerine bulutlar› konuk etmifl. Öyle bir manzara ki, hiç uyanmak istemeyece¤iniz bir düfl gibi… 104
BD TEMMUZ 2013
E
En güzel yan› da düfl de¤il, gerçek olmas›. Trabzon'dan Sümela Manast›r›’na giden yolda farkl› manzaralar bekliyor sizi. Çeflit çeflit a¤açlar, bitkiler bir örtü gibi kapl›yor da¤lar›; üzerinde sar›, mor, mavi ve beyaz çiçekler. Derelerin fl›r›lt›s›na, keçilerin ç›ng›rak sesleri kar›fl›yor. Evler birbirine mesafeli… Maçka ilçesine var›p, Alt›ndere vadisine ilerleyince bulutlar daha da yaklafl›yor, Coflandere'nin beyaz köpükleriyle yar›fl›rcas›na bembeyaz, etraf›m› sar›yorlar. Halk aras›nda Meryem Ana ad›yla da an›lan Sümela Manast›r›, vadiden yaklafl›k 300 metre yükseklikte, Karada¤'›n eteklerindeki sarp bir yamaca yaslanm›fl. Bu eriflilmesi zor yap›; yüksek tepeler, ma¤aralar ve yer alt›n-
daki benzerleri gibi yaln›zca bilenlerin gelmesini isteyen manast›rlardan bir örnek. Alt›ndere Milli Park›’nda yer alan Sümela, Trabzon ve çevresindeki manast›rlar›n en ünlüsü. Do¤u Roma ‹mparatoru I. Theodosius zaman›nda kuruldu¤u tahmin edilen manast›r›n Sümela ad›n› 'siyah' anlam›na gelen 'melas' sözcü¤ünden ald›¤›, siyah›n da Karada¤'dan ya da kilisedeki Meryem Ana tasvirinin renginden geldi¤ine inan›l›yor. Belli belirsiz ya¤an ya¤mur alt›nda, bir sa¤a, bir sola k›vr›larak manast›ra ç›kan patikada yürürken, ladin a¤açlar›n›n kokusu duyuluyor. Ya¤mur a¤açlar›n ve bitkilerin yapraklar›n› y›kay›p, yeflil renklerini
Alt›ndere Milli Park›’nda yer alan Sümela, Trabzon ve çevresindeki manast›rlar›n en ünlüsü.
105
baz› duvarlar› fresklerle süslenmifl. Konular› ‹ncil'den al›nm›fl sahneler, Hz.‹sa ve Meryem Ana tasvirleri olan fresklerin tamam› günümüze kadar gelememifl olsa da bugün bir k›sm›n› görebiliyoruz.
daha da parlaklaflt›rm›fl. Yolun sonundaki merdivenler beni, afla¤›dan bak›nca çok görkemli görünen, yap›n›n içine getiriyor. 4.yüzy›lda kuruldu¤u söylenen manast›r›n önemi 13. Yüzy›lda artm›fl, 18. Yüzy›lda yenilendi¤inde 106
19. yüzy›lda yeni bölümlerin ilave edilmesi ile en zengin ve en parlak dönemini yaflayan manast›r, flimdi müze olarak gezilebiliyor. Genifl bir alana sahip yap›n›n önemli bölümlerini ana kaya kilisesi, flapeller, mutfak, ö¤renci odalar›, misafirhane, kütüphane ile kutsal ayazma oluflturuyor. Manast›r› gezdikten sonra afla¤› do¤ru yürüyorum; bulutlar›n aras›ndan, ›slak topra¤›n üzerinden ve yosun tutmufl tafllar›n aras›ndan geçiyorum. Dere kenar›ndaki tesiste karalahana çorbas›, karalahana dolmas›, kuymak ve m›hlama gibi yöresel yemekler yap›l›yor. Hem yöresel yemekler, hem de Trabzon'a dönüfl yolunda lezzetli bir ayran içmek bu güzel yolculu¤un tad›n› dama¤›n›zda b›rakabilir… • izlensentoker@butundunya.com.tr
Neler Olmuyor ki Dünyada Sezin San
Japonlar›n Yeni H›zl› Treni
1
2012 y›l›nda 32 milyonu aflk›n kifli sel, kas›rga ve deprem gibi iklim felaketleri yüzünden yaflad›klar› yerlerden göç etmek zorunda kald›. Uzmanlara göre göçlerin %98’i iklim de¤iflimine ba¤l› nedenlerle meydana geldi. Sorunlardan en çok Asya ile Bat› ve Orta Afrika etkilendi. Hindistan ve Nijerya’da yaflanan göçlerin %41’i sellerle ilgili.
Japonlar›n yeni h›zl› treni, saatte 500 kilometre h›zla ilk testini baflar›yla geçti. Manyetik alan teknolojisi ile havada seyahat eden trenlerde, hava ak›m› nedeniyle oluflan sesten baflka bir mekanik ses oluflmuyor. Yeni h›zl› trenin 2013 Eylül ay›nda tam donan›ml› olarak test sürüfllerine bafllayaca¤› ilan edildi.
Milyonlar göç ediyor
2
107
BD TEMMUZ 2013
Uça¤›n Paraflütü Kurtard›
3
‹ngiltere'nin Cheltenham kentinde 76 yafl›ndaki pilotun kulland›¤› Cirrus SR22 tipi tek motorlu uçak ar›zalanarak düflmeye bafllad›. Olay
yeralt› yerleflkesi oldu¤u aç›kland› ve yap›n›n korunarak, detayl› inceleme yap›lmas› için yol geniflletme çal›flmalar› durduruldu.
5 s›ras›nda son anda uçak paraflütünü açmas› sayesinde pilot sa¤ salim kurtuldu. Uçak üreticisi firma, yafll› pilotun hayat›n› Cirrus paraflüt sisteminin kurtard›¤›n› iddia etti.
4
Operatörün duyarl›l›¤›
Çorum’un Bo¤azkale ‹lçesi Evci Belediyesi taraf›ndan yapt›r›lan yol geniflletme çal›flmalar› s›ras›nda, bir ifl makinesi operatörü tarihi bir kal›nt› ile karfl›laflt›. Jandarma, yap›n›n tarihi bir önemi olaca¤›n› de¤erlendirerek tespitlerini müze yetkililerine rapor ettti. ‹nceleme sonucunda, yap›n›n Bizans dönemine ait sekiz odal› bir 108
Beyin Ameliyat›nda Konser
ABD vatandafl› gitarist Brad Carter'a 2006 y›l›nda parkinson hastal›¤› teflhisi konuldu. Ancak zaman içinde, 39 yafl›ndaki Carter'›n hastal›¤› ilerledi ve elleri titredi¤i için s›k›nt›lar yaflamaya bafllad›. Doktorlar›, Carter'›n beynine titremeleri kesen bir cihaz takmay› önerdi. Doktorlar öneryi kabul eden Carter’›n, lokal anesteziyle yap›lan ameliyat süresince, gitar çalmas›n›
BD TEMMUZ 2013
istendi. Cihaz tak›l›nca Carter’›n titremeleri durdu. Ameliyat sonras› Carter, doktorlar›na mini bir konser de verdi.
6
Mars’ta Yaflamak Merkezi Hollanda'da bulunan "Mars One" örgütü, 2023 y›l›nda
belirtilerinin, 1000-4000 y›l öncesine ait antik M›s›r kal›nt›lar›nda ortaya ç›kar›ld›¤›n› gösteriyor. H›rvatistan’›n Krapina bölgesinde bir ma¤arada bulunan fosilleflmifl bir Neandertal insan kaburgas›nda da kemik tümörü belirtileri görüldü. ABD bilim adamlar› bunun, insana ait fosil kay›tlar›ndaki en eski tümör vakas› oldu¤u söylüyor. Mars'ta yaflam› sa¤layacak bir merkez kurmay› planlad›¤›n› aç›klad›. Mars'ta yaflamak isteyenler, bu projede yer almak için baflvuru yapmaya bafllad›. Adaylardan seçilenler, bir daha dönmemek üzere Dünya'ya veda edecekler. Elemede, baflar›l› olanlar, 8 y›ll›k bir e¤itimden geçirilecek. 100 farkl› ülkeden 20 bin aday aras›nda 3 Türk vatandafl› bulunuyor.
7
8
Gökyüzünde Yemek
“Gökyüzünde yemek” ç›lg›nl›¤› dünya
Neandartal ‹nsan› ve Kanser
Kanser ça¤›m›za ait bir hastal›k de¤il.120 bin y›l öncesinin Neandertal insan›nda da, günümüzde yayg›n olan kanser türü tespit edildi. “PLOS one” dergisinde yay›mlanan bu araflt›rma, flimdiye kadar, ilk kemik kanseri 109
BD TEMMUZ 2013
çap›nda yay›l›yor. Bu güne kadar yaklafl›k 40 ülkede organizasyonlar yap›lmaya devam etmekte. Son olarak, Belçika’n›n Brüksel kenti, böyle bir organizasyona tan›k oldu. Donat›lm›fl 22 kiflilik bir masa müflterilerle birlikte, dev bir vinçle 45 metre yukar› kald›r›ld›. Kald›rma ifllemi sonras›nda yemek servisine baflland›. Müflteriler için özel bir güvenlik sisteminin uyguland›¤› bu hizmetin karfl›l›¤› kifli bafl› 500 dolar .
9
10
Dolunay ve Almanlar
Almanya’da yap›lan bir araflt›rmaya göre dolunay oldu¤u geceler her üç kifliden birinde uyku problemi olufluyor. Anketler, Almanlar›n
100.000 Y›l Sonra ‹nsan
‹nsano¤lunun 100 bin y›l sonra nas›l görünece¤ini araflt›ran Washington Üniversitesi genetik hesaplama %35’ten fazlas› dolunay oldu¤u gecelerde iyi uyuyamad›¤›n› belirtmifl. Kat›lanlar›n %23’ü, dolunay oldu¤u gecelerde fliddetin ve kazalar›n artt›¤›na inan›yor.
Marsta ‹çilebilir Su
11
uzman› Dr. Alan Kwan ve resim sanatç›s› Nickolay Lamn, o ça¤›n insan tipini foto¤raf haline getirdi. Kwan ve Lamn, 100 bin y›l sonra yaflayacak insanlar›n, Tafl Devri insan›na göre daha büyük beyni olaca¤›n›, özellikle kafatas›n›n 3 kat› büyüyece¤ini söylüyorlar. ‹nsanlar›n baflka gezegenlere gidip güneflten uzak daha az ›fl›kl› bir yaflam sürecekleri için gözlerinin büyüyece¤i, çal›flman›n sonuçlar› aras›nda yer al›yor. 110
NASA’n›n 10 y›l önce Mars’a yollad›¤› Opportunity adl› araç, bir zamanlar K›z›l Gezegen’de “içilebilir su” oldu¤unu gösteren alüminyum içeri¤i zengin kil mineralleri ortaya ç›kard›. X ›fl›nlar› ile yap›lan incelemede, suyun flu anda var olmad›¤›, bir zamanlar Marst’ta bol su oldu¤u ve incelenen kaya parças›ndaki kal›nt›lar›n, suyun volkanik kayalar üzerinden akmas›yla olufltu¤u düflünülüyor. • sezinsan@butundunya.com.tr
Kültür ve Sanat Dünyas›ndan Tekin Özertem
Müzikard› Hep V
Güzel sanatlar içinde en kendili¤inden olan› kuflkusuz müzik. Çünkü ses, insandan önce de vard›. Belki de Tolkien’in* kurgulad›¤› gibi tüm evren müzikle var oldu.(!)
B
ilimsellikten uzak ama oldukça fliirsel ve hofl bir yaklafl›m Tolkien’in
kurmacas›: Evrenin Iluvatar ile Ainur’un “Büyük Müzik”inden olufltu¤u… Fakat kula¤a hofl gelse de yeryüzünün oluflumunda ortaya ç›kan seslerin müzikal bir uyum içerdi¤ini düflünmek pek akla yak›n de¤il. Aksi ispatlanana kadar akla yatk›n olan: ilk insan›n çevresindeki sesleri; kükreyen volkanlar›n, gürleyen göklerin, u¤uldayan rüzgar›n, ça¤layan sular›n, dalgalar›n, ya¤murun, hayvanlar›n kendisini korkutan ya da rahatlatan seslerini taklit edip yorumlayarak müzikle buluflmufl oldu¤u. ‹lkel müzik aletlerinin de birbirinden farkl› sesler ç›karan çeflitlili¤inin nedeni de bu olsa gerek.
111
BD TEMMUZ 2013
lk insanlar›n tafllar›, sopalar› birbirine vurarak, kemikleri, a¤aç kabuklar›n› üfleyerek, içi bofl kütüklerin üzerine deri gerip çalarak ç›kard›klar› sesler, korktuklar› seslere karfl› bir baflkald›r› ve karfl› koyufl; huzur verenler ile de yeniden buluflma arzusu... Bu eylemin ne zaman ve nas›l bir ritme, düzenli ve ak›c› seslerden oluflan bir bütüne dönüfltü¤ü ise kesin olarak yan›tlanmas› pek mümkün olmayan bir soru. Birbirinden farkl› sesler ç›karan ilkel müzik aletlerini nas›l ve neden çeflitlendirdikleri de öyle. Yap›l›fl ve biçimleri farkl›; vurmal›, telli, üflemeli çalg›lar›n oluflumlar›na iliflkin tüm ayr›nt›lar› bildi¤imiz de pek söylenemez. Bu konudaki bilgimiz: en eski müzik aletinin flüt
‹
oldu¤u ve geçmiflinin zaman›m›zdan seksen bin y›l öncesine kadar uzand›¤›. Sonras›? Sonras› flu: Bu aletlerle ç›kard›¤› seslere kendi sesini de katan insano¤lunun, sonunda sesleri ayr›flt›r›p yorumlayarak kendisini- duygular›n›- farkl› bir flekilde ifade etti¤i, ad›na müzik dedi¤imiz evrensel dillemüzik sanat› ile- buluflmufl olmas›. Binlerce y›l, hep tek sesli idi müzik. Tek bir ezgi çizgisinde, tek bir kaynaktan ç›kan seslerle olufltu. Do¤uda da Bat›da da! Müzi¤in matematikle olan iliflkisinin ortaya kondu¤u, (1) sesin titreflimlerden meydana geldi¤inin keflfedildi¤i, nota benzeri alfabetik bir müzik yaz›s›n›n kullan›ld›¤› Antik Yunanda bile… Nedeni tiranlar›n, krallar›n, sultanlar›n, imparatorlar›n dünyas›nda genel kabul görmüfl düflünce ve inançlar›n d›fl›nda farkl› düflünce ve görüfllere yer verilmeyip yok say›lmas›. Kan›t› da bir çeflit demokrasi ile idare edilen Atina’da Sokrates'in, gençleri düzene ve dine karfl› isyana teflvik etti¤i için ölüme mahkûm edilmesi.
B En eski müzik aleti flüt, zaman›m›zdan seksen bin y›l önce de kullan›l›yordu. 112
irden fazla ba¤›ms›z ses ve melodinin belli bir uyum içinde birbirini tamamlayarak bir araya gelmesi ile oluflan çok sesli müzik, Magna Carta Libertatum’un, Büyük Özgürlük Ferman›’ n›n imzaland›¤› 13. yüzy›l›n bafllar›nda ortaya ç›kt›. 11. yüzy›ldan bafllayarak Avrupa’da kilise müzi¤ine karfl› halk müzi¤i yayg›nlaflm›fl, gezgin ozanlar gördüklerini, duyduklar›n› müzik eflli-
BD TEMMUZ 2013
¤inde anlatmaya bafllam›fl ve tek sesli kilise müzi¤ine benzemeyen farkl› bir müzik türü ortaya ç›km›flt›r. Bu oluflumu çok sesli, dini konular içermeyen madrigaller (2) ile çalg›l› müzi¤in yayg›nlaflmas› izlemifltir. üzikteki bu de¤iflim ve oluflumu, ‹ngiltere’de kral›n yetkilerini k›s›tlayan, halka baz› hak ve özgürlükler tan›yan Büyük Özgürlük Ferman›’n›n imzalanmas› ile ba¤daflt›rmam›n nedeni: müzikteki çok seslili¤in toplumdaki farkl› düflünce ve inançlar›n karfl›l›¤› oldu¤una olan inanc›m. Dogmatizmin yerini sorgulama, araflt›rma ve farkl› düflüncelere terk etti¤i Rönesans sürecinde çok sesli müzi¤in oluflum ve geliflimini görüp de aksini düflünmek pek olas› da de¤il. Bunun yan› s›ra çok sesli müzi¤in toplumlar›n demokratik ve özgürlükçü yap›lar›n›; farkl› düflünüfl, görüfl ve inançlar›n belli bir uyum içindeki birlikteliklerini büyük ölçüde etkiledi¤ini de göz ard› etmemek gerek.
M
Çok sesli toplumsal yaflam ile çok sesli müzik aras›ndaki etkileflimin en güzel örne¤i, say›ca çok ve farkl› çalg› topluluklar› ile bu topluluklar› yöneten ve cheironomy denilen fleflerin- Antik Yunan tragedyalar›ndaki koro fleflerini görmezden gelirsek - yine 13. yüzy›lda
Dogmatizmin yerini sorgulama, araflt›rma ve farkl› düflüncelere terk etti¤i Rönesans sürecinde çok sesli müzik de ayd›nlanmadan pay›n› alm›flt›r ortaya ç›km›fl olmas›. 18. yüzy›la, bugünkü anlamda orkestra ve orkestra fleflerine kadar uzanan bu bafllang›ç; farkl› ses ve notalar›n birlikteli¤inin uyum içinde gerçeklefltirilmesi, in113
BD TEMMUZ 2013
sanl›k tarihinin en önemli devrimlerinden biri olmufltur. Bu uyum ve birlikteli¤in s›rr› da müzisyenler kadar, orkestra fleflerinin de en az onlar kadar yetkin ve yetenekli olmalar›d›r. Her icra ile yeniden ortaya konulan bu birliktelik, Avrupa ülkelerinde farkl› düflünüfl ve inançlar›n birlikte yaflama kültürü ile laik/seküler devlet yap›lanmas›n› büyük ölçüde etkilemifltir.
fak (1808) ile padiflah›n yetkileri s›n›rlanm›fl; Magda Carta Libertatum’un (1225) bir benzeri olan Sened-i ‹ttifak, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’ndaki ilk demokratikleflme hareketi olarak tarihe geçmifltir. II. Mahmut, sadece Avrupa tarz›nda müzik yapma yasa¤›n› kald›rmam›flt›r. Bat› müzi¤i e¤itiminin temelleri de yine onun taraf›ndan atm›flt›r. Mehterhanenin yerine Muzika-i Humâyûn kurulmufl, bafl›na da ünlü ‹talyan opera bestecisi Gaetano Donizetti'nin kardefli Giuseppe Donizetti getirilmifltir. Önceleri sadece boru takımından oluflun bu saray bandosu çok k›sa bir süre sonra da saray orkestras›na dönüflmüfltür. Muz›ka-i Humâyûn ile bafllay›p Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti’ne oradan da Cumhurbaflkanl›¤› Senfoni Orkestras› ile Devlet Senfoni Orkestralar›na uzanan bu yolun tafllar›, II. Mahmut’un ›slahat hareketlerinden sonra döflenmeye bafllanm›flt›r.
Bat› tarz› müzik yasa¤›n› kald›ran Padiflah II. Mahmut ugün, çok sesli müzi¤in geliflmedi¤i ülkeler, laikli¤in geçerli olmad›¤›, farkl› düflünce ve görüfllerin bast›r›ld›¤›, yok say›ld›¤› anti demokratik toplumlard›r. Bir zamanlar bat› tarz›nda müzik yapman›n yasak oldu¤u ülkemizde de bu yasak ancak II. Mahmut zaman›nda ortadan kalkm›flt›r. Gerçeklefltirilen ›slahat hareketleri ile toplumsal yaflam›n her alan›nda önemli yenilik ve düzenlemeler yap›lm›fl; padiflah ve ayan aras›nda imzalanan Sened-i ‹tti-
B 114
Giuseppe Donizetti
BD TEMMUZ 2013
Sened-i ‹ttifak’›n imzalanmas›nda, III. Selim ile bafllayan ve II. Mahmut ile devam eden ›slahat hareketlerinin hayata geçirilmesinde; Osmanl› ‹mparatorlu¤u yönetiminin demokratikleflmeye bafllamas›nda çok sesli müzi¤in ne kadar etkili oldu¤unu ölçüp biçmek elbette pek kolay de¤il. Ama yasak olmas›na ra¤men I. François’n›n Kanuni’ye Fransa’dan göndedi¤i orkestran›n sarayda konserler verdi¤ini, III. Selim’in bir opera toplulu¤unu sarayda a¤›rlad›¤›n›; fliir ve müzi¤e merakl› oldu¤unu biliyoruz. II. Mahmut’un da... ‹lginç olan II. Mahmut’un, - t›pk› Atatürk gibi- çok sesli müzi¤in gerçeklefltirmek istedi¤i toplumsal ve kültürel de¤iflimin baflar›ya ulaflmas› için önemini kavram›fl olmas›.
ok sesli müzik ile çok sesli toplum aras›ndaki iliflkiye bir baflka örnek ülke de Japonya. II. Mahmut’un ›slahat hareketlerinden altm›fl y›l sonra ‹mparator Meiji, Japonya’da her yönü ile bizdekine çok benzeyen toplumsal ve kültürel bir de¤iflim gerçeklefltirmifl; çok sesli müzik ile tan›flan Japonya'da örgün e¤itim kapsam›nda çok sesli müzik e¤itimine büyük önem verilmifl; bu tutum ülkenin toplumsal, kültürel, ekonomik ve teknolojik geliflimine tahmin edilmesi güç bir katk› sa¤lam›flt›r.
Ç
Evet, müzik hep vard›... Önce tek
sesli, sonra da çok sesli olarak hem insanlar›n hem de toplumlar›n evriminde son derece önemli bir ifllevi yerine getirdi. Bu ifllevi etkin bir fle-
‹mparator Meiji
Müzik, önce tek sesli sonra çok sesli olarak insanlar›n ve toplumlar›n evriminde son derece önemli bir ifllevi yerine getirdi. kilde sürdürmekte. Günümüzün geliflmemifl ve az geliflmifl ülkelerinde tek sesli, buyurgan yaflam›n özlemini duyan kimilerinin korkusu da bu! Çok sesli müzi¤i, operay›, baleyi, orkestralar›, içinde çok seslili¤i bar›nd›ran tiyatro da dahil- her fleyi yok etmek istemeleri de bundan. Ama müzik hep var olacak. Hem de çok daha sesli olarak. • tekinozertem@butundunya.com.tr 1- J. R. R. Tolkien (1892-1973), ‹ngiliz yazar, flair, filolog. 2- Madrigal: Müzik aleti eflli¤i olmaks›z›n söylenen çok sesli flark›. 115
Tatl› Bir Öyküdür Yaflam Yücel Aksoy
fiairin Y›l 1837. Ünlü Rus flair ve yazar› Aleksandr Sergeyeviç Puflkin, zaman›n Hollanda büyükelçisinin o¤lu ile yapt›¤› düelloda, karn›ndan ald›¤› yara sonucu yaflam›n› yitirdi. Genç flair ve yazar Mihail Yuryeviç Lermontov, sayg› duydu¤u ve her yönüyle takdir etti¤i Alexandr Sergeyeviç Puflkin meslektafl›n›n ölümüne çok üzülmüfltü. Çok saçma nedenlerle yap›lan bu düellolar, ilkellikten, barbarl›ktan baflka bir fley de¤ildi. enüz 38 yafl›nda koskoca bir edebiyat devi, daha birçok muhteflem yap›tlara imza atacakken, yok olup gitmiflti. 26 yafl›ndaki Mihail Lermontov, içinde kabaran öfkeyi ve ac›y› sözcüklerine yans›tt›¤› bir fliir yazd›: fiairin Ölümü… fiiir gerçekten harikayd›. K›sa sürede dilden dile 盤 gibi büyüyerek önce Petersburg’a sonra da bü-
H 116
tün Rusya’ya yay›ld›. Ayn› günlerde, düello gelene¤ini k›namak için bir de bildiri yay›nlanm›fl, Mihail de di¤er ayd›nlar gibi bunu imzalam›flt›. Çarl›k Rusyas›’n›n devrimci hareketleri bast›rmak için sansür uygulad›¤› bir dönemde böylesine bir fliirin elden ele dolaflmas› elbette kayg› vericiydi. Çar I. Nikola fliiri okuduktan sonra “Hofl dizeler… Söyleyecek söz
BD TEMMUZ 2013
Ölümü yok!” dedi ve ekledi, “Yasaya göre gere¤i yap›ls›n!” Bunun üzerine Lermontov, Kafkasya’ya, Nijgorod Süvari Alay›’na sürgüne gönderildi. Ama yine de flansl› say›l›rd›; çünkü Kafkasya onun çocuklu¤unun bir dönemini geçirdi¤i yerdi. ihail Lermontov 1814 y›l›nda, Moskova yak›nlar›nda bir kentte Babas› Yuri Lermontov emekli bir yüzbafl› idi. Annesi Mariya Arsenyeva, Mihail daha üç yafl›ndayken, verem hastal›¤›ndan yaflama veda etti. Küçük Mihail, varl›kl› anneannesinin yan›nda el üstünde tutularak büyütüldü. Don nehri havzas›nda verimli ve genifl topraklara sahip, nüfuzlu
M
Mihail Lemontov 117
BD TEMMUZ 2013
bir kad›n olan anneannenin yan›nda mutlu bir hayat süren Mihail, özel ö¤retmenler taraf›ndan e¤itildi. On yafl›na geldi¤inde, çocu¤un sa¤l›¤›ndaki olumsuz geliflmeler nedeniyle doktorlar›n hava de¤iflimi önerilerine uyularak Kafkasya’ya göç edildi. Kafkasya’n›n sa¤lam da¤ havas› Mihail’e iyi gelmiflti; tekrar eski sa¤l›¤›na kavufltu. Dört y›l sonra Moskova’ya dönen Mihail, burada lise e¤itimini baflar›yla tamamlad›ktan sonra Moskova Üniversitesine kaydoldu. O ortamda zaman›n önemli edebiyatç›lar› ile ve bu arada Puflkin’le de tan›flma f›rsat› buldu.
Düelloya kesinlikle karfl› olan ve yazd›¤› “fiairin Ölümü” fliiri ile bu karfl› ak›m›n öncülü¤ünü yapan Mihail çok zor durumda kalm›flt›.
niversiteye devam ederken, ö¤retim üyelerinden birisi ile ilgili geliflen tats›z bir ö¤renci hareketinde sorumlulu¤u oldu¤u sav›yla, üniversite yönetiminden haks›z yere k›nama cezas› ald›. Bu cezay› çok adaletsiz bulmufl, morali bozulmufltu. Di¤er yandan, bir süredir âfl›k oldu¤u, üniversiten arkadafl› olan bir genç k›z Mihail’in aflk›na hiç karfl›l›k vermeyince, ortamdan büsbütün so¤udu. Üniversiteyi b›rakacakt›. Akl›na subay olmak geldi. Ani bir kararla baflkent Petersburg’a giderek Harp Okuluna kayd›n› yapt›rd›. Harp Okulunu bitirdikten sonra, 1834 y›l›nda Çar’›n Muhaf›z Alay›’nda Te¤men olarak göreve bafllad›. Bu arada edebiyata, sanata olan ilgisi de devam ediyordu. Özellikle ‘Borodino’ adl› uzun fliiri ile edebiyat çevrelerinde dikkatleri üzerine çekti. Bu arada bir-
Ü
118
kaç oyun da yazm›flt›. Esas patlamay› “fiairin Ölümü” fliiri ile yapt›. Ama sonras›nda Çar taraf›ndan sürgüne gönderildi¤ini yaz›m›z›n bafl›nda belirtmifltik. Zorlu k›ta yaflam›, Mihail’in sa¤l›¤›n› olumsuz yönde etkiliyordu. Bunu ö¤renen evhaml› anneanne Petersburg’a gitti ve nüfuzunu kullanarak onun affedilmesini ve Petersburg’a atanmas›n› sa¤lad›. ihail, art›k Petersburg’un soylu ailelerinin aras›na kar›flm›fl, renkli, parlak bir hayat sürüyordu. Partiler, davetler, danslar, güzel geceler birbiri ard›nca ak›p gidiyordu. Kentin en aranan, davetlerin en vazgeçilmez simalar›ndan biri olmufltu. Gençti, yak›fl›kl›yd›, yetenekliydi, bu yaflta flöhreti yakalam›flt›. Para ise hiç sorun de¤ildi, çünkü ailesi varl›kl›yd›. Üstelik Çar’›n Muhaf›z Alay›nda te¤mendi. Bu yönleriyle elbette sosyetenin, özellikle genç k›zlar›n dikkatini çekiyordu. Bunca soylu ve güzel bayanlar aras›nda Mihail’in be¤endi¤i bir genç k›z vard› elbette. Hem bu genç bayan da Mihail’e ilgi duyuyordu. Ama bir
M
BD TEMMUZ 2013
baflka genç, Frans›z büyükelçisinin o¤lu Barante de ayn› genç k›za ilgi gösterince, iki delikanl› aras›nda gerginlik bafllad› ve sonunda Frans›z genç Mihail’i düelloya davet etti. Düelloya kesinlikle karfl› olan ve yazd›¤› “fiairin Ölümü” fliiri ile bu karfl› ak›m›n öncülü¤ünü yapan Mihail çok zor durumda kalm›flt›. Kabul etmemesi diye bir fley düflünülemezdi; çünkü onuru vard›. Hiç istemese de düelloyu kabul etti. ararlaflt›r›lan gün, tabanca ile yap›lan düelloda neyse ki kimseye bir fley olmad›. Ama olay elbette Çar’›n kula¤›na gitti. Çar çok öfkelenmiflti. Yazd›¤› “fiairin Ölümü” fliirini ile tüm Rusya’ y› etkileyen, düello denilen saçmal›¤a karfl› oldu¤unu her f›rsatta yineleyen Mihail, flimdi kendisi düello etmiflti. Çar, derhal tutuklanmas›n› emretti ve Mihail bir anda kendini hapishanede buldu. Çar’›n karar› yine sürgün oldu. Yine Kafkasya… Mihail umutsuz, k›rg›n, ac›lar içinde yola koyuldu. Üstelik, Kafkasya’da Çar’a bafl kald›rm›fl baz› etnik gruplarla çat›flmalar da yo¤unlaflm›flt›. Daha üst rütbedeki subay arkadafllar› ona
K
tavsiyelerde bulunuyorlard›. E¤er affedilmek, Çar’›n sevgisini tekrar kazanmak istiyorsa, yararl›k göstermeli, kahramanca savaflmal›yd›. Mihail, affedilmek, Petersburg’a tekrar dönmek için elinden geleni yapt›. Ön saflarda, gö¤üs gö¤üse çarp›flmalara kat›ld›. Birçok kez hayat›n› tehlikeye att›. Ve aylar süren çarp›flmalar sonunda ayaklanmalar, isyanlar bast›r›lm›flt›. Üstlerinin, ayaklanmalar›n bast›r›lmas› s›ras›nda özellikle Mihail’in gösterdi¤i kahramanca gayreti belirten olumlu rapor Çar’a ulaflt›r›ld›. Üstelik kendisine madalya verilmesinin uygun olaca¤› da eklenmiflti. Çar’›n kendisini ça¤›rtt›¤› haberini alan Mihail, ümitle, sevinçle baflkentin yolunu tuttu. Gerçekten de Çar kendisini affetmiflti; ama madalya verilmesini kabul etmemiflti. Mihail, Çar’a bir mektup yazarak teflekkür etti ve kendisinin emekli olmas›na izin verilmesini istedi. Bundan böyle dingin bir yaflam istiyordu. fiiir ve roman yazmaya daha çok zaman ay›rmak arzusundayd›. Ama hay›r… Bu iste¤i de olmam›flt›. Çar onun hafifçe bozulmufl olan sa¤l›k durumunu da düflünüp, kendisini bir üst rütÇar I. Nikolai beyle güney Rus119
BD TEMMUZ 2013
ya bölgesindeki kapl›ca kenti Pyatigorsk’da bulunan askeri birli¤e atad›¤›n› bildiriyordu. Bu, Mihail için büyük bir hayal k›r›kl›¤› olmufltu. O Petersburg’da yaflamay› öyle çok istiyordu ki… aresiz, yollara düfltü. Pyatigorsk Karadeniz k›y›lar›na yak›n, flifal› kapl›calar› ile ünlü, hareketli bir yerdi. Ancak Petersburg’a çok uzakt›... Hem orada kimseyi tan›m›yordu. Zaman nas›l geçecekti? Ancak Mihail’i bir sürpriz bekliyordu. Harp Okulu’ndan yak›n arkadafl› Binbafl› Nikolay Martinov da ayn› birlikte görevliydi. Mihail yeni çevresine çok çabuk adapte oldu. Nikolay ve di¤er arkadafllar›yla beraber geziyorlar, e¤leniyorlard›. Mihail, özellikle de eski dostu Nikolay ile birlikte olmaktan mutluydu. Ama bir gün Nikolay, Mihail’in yapt›¤› bir flakaya al›nd›. Mihail ne kadar alttan ald›ysa da öfkesi gittikçe artt› ve kendini tutamay›p onu düelloya davet etti.. Mihail çok flafl›rm›flt›… Mutlaka flaka yap›yordu arkadafl›. Güldü. Ama Nikolay çok ciddiydi.
Ç
120
Arkadafl›n› bu saçma karardan vazgeçirmek için iki gün u¤raflt› Mihail. Sonunda Nikolay da sanki yat›flm›fl görünüyordu. Di¤er arkadafllar› da devreye girdiler ve onu biraz daha sakinlefltirdiler. Ama bir sorun vard›. Nikolay düelloya davet etmiflti bir kez. Vazgeçerse onun için bir itibars›zl›k, hatta flerefsizlik olacakt›. "Düello teklif etti, ama sonra vazgeçti. Neden?" diyeceklerdi. Sonunda bir çözüm bulundu... Düello yap›lacak, fakat havaya atefl edilecekti. Anlaflt›lar... 27 Temmuz 1841. Hava ayd›nlanmak üzere... fiahitlerin huzurunda iki eski arkadafl önce s›rt s›rta verdi, sonra ad›m ad›m birbirlerinden uzaklaflt›. Birbirlerine yüzlerini döndüler. Mihail tabancas›n› havaya kald›rd›, yukar›lara atefl etti… Sonra Nikolay tabancas›n› Mihail’e do¤rulttu, atefl etti... Mihail o anda yere y›¤›ld›... Birkaç saniye sonra art›k yaflam›yordu. Düello denilen ilkellik, barbarl›k ve saçmal›¤a kalpten inanm›fl olan Mihail Yuryeviç Lermontov, bir düello sonucu, henüz 26 yafl›nda yaflama veda etmiflti.• yucelaksoy@butundunya.com.tr
Tarihten Damlalar Mümtaz ‹dil
Döfle¤inde Ölemeyen Adam:
Faulkner Genç adam “Mavi Kufl”
ad›n› verdi¤i sigorta flirketinin önüne bir sandalye çekmifl oturuyordu. Bir yandan da yaratt›¤› bu küçük imparatorlu¤un akl›n›n eseri oldu¤unu düflünerek için için övünüyordu. Mavi Kufl, s›n›fta kalan ö¤renciler için kurulmufl bir sigorta flirketiydi. Hesaplama da flöyleydi: Ö¤renciden al›nacak prim miktar›, ö¤retim görevlisinin bilgi ve tecrübesinden s›n›f›n büyüklü¤ü ç›kar›larak ö¤rencinin bilgisizli¤ine bölünmesiyle saptan›yordu.
121
BD TEMMUZ 2013
K
armafl›k bir iflti ve kimse bir fley anlam›yordu. Ama s›n›fta kalmaktan korkan ö¤renciler kendilerini sigorta ettirmekte hiçbir sak›nca görmüyorlard›. Yapacak daha iyi bir iflleri de yoktu asl›nda. Ama delikanl›n›n bu ticari giriflimi bir süre sonra çöktü. Sigorta edilen ö¤renciler s›n›fta kal›yorlard› ve karfl›l›¤›nda hiçbir fley alm›yorlard›. De¤iflen tek fley, delikanl›n›n cebine giren paralard›. Sigorta flirketini kuran delikanl›n›n ad›, 1949 y›l›nda Nobel Edebiyat Ödülü’nü alacak olan William Faulkner’di. Y›l 1924’tü. Bu h›rç›n ve kabu¤una s›¤maz delikanl›n›n uzun süre edebiyatla hiç ilgisi olmad›. Bir ara posta memurlu¤u görevini yürüttü. Bu s›rada gelen mektuplar› da¤›tmamaya bafllam›flt›. Kucak dolusu mektuplar birikiyor, onlar› bir kenara koyup damgalayarak göndermeye üfleniyordu. Bu yüzden yüzlerce mektup kaybetti¤i söylenir. Zira Faulkner, ço¤u mektubun içini aç›p okuyor, hofluna gitmeyen, dinsel içerik tafl›yan mektuplar› y›rt›p at›yordu. Do¤al olarak Faulkner’i iflten att›lar. Ama Faulkner bunu kendine yediremedi ve bir istifa mektubu yazd›: “Kapitalist düzen içinde yaflad›¤›m süre boyunca paral› kimselerin isteklerinin yaflam›m› etkilemesini kabul etmek zorunday›m. Ama, Allah can›m› als›n ki bir posta puluna, iki paral›k yat›r›m yapabilen her bafl›bozu¤un a¤›z kokusunu dinlemem. ‹flte efendim, buyurun istifam›.” William Faulkner’in as›l soyad› Falkner’dir. Nüfus ka¤›d›nda da, telefon rehberinde de, mezar›n›n bafl›ndaki taflta da Falkner yazar. 1925 y›l›nda Avrupa’ya gitmeye karar verir. Çok içki içmektedir ve kendisi ile dehfletli kavgal›d›r. Gemi Cenova liman›na yaklaflt›¤›nda, o ana kadar yazd›klar›n›n tümünü denize atar. “Temizlendi¤imi hissettim,” der sonradan. Hollywood’da senaryo çal›flmalar›na bafllad›¤›nda, çal›flt›¤› film
Kucak dolusu mektuplar birikiyor, onlar› bir kenara koyup damgalayarak göndermeye üfleniyordu.
122
BD TEMMUZ 2013
stüdyosu ona rahatça çal›flabilece¤i büyük bir oda tahisis eder. Faulkner, senaryolar› evine götürüp orada çal›flmak istedi¤ini söyleyerek, stüdyo yak›nlar›nda çal›flmay› istemez. Patronlar›, Faulkner’in yak›nlarda bir ev tuttu¤unu ve evinde çal›flaca¤›n› düflünerek raz› olurlar. K›sa süre sonra Oxford’dan bir kart al›nca neye u¤rad›klar›n› flafl›r›rlar. Faulkner, “evim” derken, Oxford’taki evini kastediyormufl me¤er… Durmaks›z›n içiyordu Faulkner. Öyle ki, içmedi¤i zaman neredeyse yazam›yordu. Bir gün kuzeni, “Yahu Bill, o kitaplar› sarhoflken mi yaz›yorsun,” diye sorar. Faulkner, “Her zaman de¤il,” diye cevap verir. Edebiyatç›lardan da nefret eder
Faulkner. Edebiyat söyleflileri bunalt›r onu. “Ben edebiyatç› de¤ilim, ben yazar›m” diye hayk›r›r durmadan ve kendini edebiyat sohbetlerinden uzak tutar. “Edebiyatç›lar bo¤uyor beni. Dünyan›n en s›k›c› insanlar› onlar. Kitaplar›n›n hiçbirini okumufl de¤ilim. Benimkiler hakk›nda da konuflmak istemiyorum. Demek ki edebiyatç›larla benim konuflabilece¤im hiçbir konu kalm›yor.” Kendisine hep rakip gördü¤ü Hemingway’in aksine daha çok “bilinçak›fl›” tekni¤ini kullanan Faulkner 25 Eylül 1897’de Missisipi’de do¤du. Daha sonra ai-lesi Oxford’un Lafayette kasabas›na tafl›nd›. 1925 y›l›nda New Orleans’a gidip, arkadafl› Elizabeth Prall ile birlikte Sherwood Anderson’un yard›mc›s› olarak çal›flm›fl ve onun yönlendirmesiyle Soldier’s Pay’i yazm›flt›r. Türkiye’de en çok bilinen roman› “Döfle¤imde Ölürken”i 1930 y›l›nda kaleme alm›flt›r. Roman, bir cenazenin tafl›nmas›n› anlat›r. Faulkner 1949 y›l›nda Nobel Edebiyat Ödülü’nü, 1955 y›l›nda Pulitzer Ödülü’nü kazand›. 1962 y›l›nda kalp krizinden öldü.• mumtazidil@butundunya.com.tr 123
Kim Kimdi? Dünyam›zda iz b›rakm›fl ünlüler ve k›sa yaflam öyküleri... Yazan: SABR‹YE AfiIR
P
lis bir baban›n o¤lu olan bu genç adam, orta halli ailesinin iki çocu¤undan biriydi. Küçük yafllar›nda, çizime karfl› ilgisi ortaya ç›kt›. Özel yeteneklilerin kabul edildi¤i bir okula bafllad›. Burada desen becerisini gelifltirdi, heykel sanat›yla tan›flt›. 22 yafl›ndayken ilk atöl-
124
yesini kurdu. Heykeller yapmaya ve sergiler açmaya bafllad›. Gençlik y›llar›n›n bafl›nda k›z kardeflini kaybetmenin ac›s›yla bir dönem rahip olma hevesine kap›lsa da yaflam›n› sanata adad›. Eserleri k›sa sürede sanat çevreleri taraf›ndan be¤enilince ünü tahmin edemeyece¤i kadar h›zla yay›ld›. Heykellerini, uzun çabalar ve araflt›rmalar› sonucu yap›yor, y›llarca sab›rla çal›fl›yordu. Efliyle, tan›flmalar›ndan 53 y›l sonra evlendi ama onu 15 gün sonra kaybedince büyük bir ac› yaflad›. Heykel sanat›nda iz b›rakan, ‘Düflünen Adam’ gibi pek çok ünlü eserin sahibi bu Frans›z heykelt›rafl Auguste Rodin…
BD TEMMUZ 2013
A
vukat babas›n› hiç sevemeyen ve onunla uyuflamayan bu genç ‹stanbullu, ilk ve ortaokul e¤itiminden sonra, lisede Orhan Veli ve Oktay Rifat’›n s›n›f arkadafl› oldu. fiiire lise y›llar›nda bafllad›. Arkadafllar›yla ileride oluflturacaklar› beraberli¤in temelini, Sesimiz adl› duvar gazetesinde att›. Hukuk e¤itimine bafllad›, sonra Dil Tarih Co¤rafya Fakültesi’ne geçti ama devam edemedi. Sosyoloji ö¤renimi için bir süre Belçika’da bulundu. Memuriyet görevleri ve gazetecilik yapt›. Dergi ve gazetelerde de yay›mlanan eserleri, pek çok ödül ald›. Romanlar, denemeler, oyunlar ve fliirler yazd›. Ça¤dafl ve toplumcu fliirin önde gelen
temsilcilerinden, Garip Ak›m›’n›n üç öncüsünden birisi oldu. Uluslararas› alanda, dünya edebiyat›nda iz b›rakan edebiyat adamlar›ndan biri olarak an›lan yazar, Melih Cevdet Anday’d›… *** esimdeki küçük k›z, annesibabas› ve büyükannesi aras›nda sürüklenerek parçalanm›fl bir çocukluk geçirdi. Okulunda baflar›l› bir ö¤renci olan Amerikal›
R
k›z, yetenekleriyle di¤er çocuklardan farkl› oldu¤unu hissettiriyordu. Daha o günlerde, e¤itimin insan yaflam›n› nas›l da de¤ifltirebildi¤ini fark etmiflçesine, zor zamanlar›ndaki s›¤›na¤› yaln›zca kitaplar›yd›. fians eseri gitti¤i bir yerel radyoda, gelece¤ini flekillendirecek alana ilk ad›m›n› att›. Medya dünyas›ndaki as›l yolculu¤uysa, üniversiteden sonra bafllad›. Amerika’n›n ilk siyahi haber sunucusu oldu. Bir televizyon y›ld›z›na dönüfltü. Etkileyicili¤i, televizyon dehas› ve yard›mseverli¤iyle, ülkesinde ve tüm dünyada e¤itim seferberli¤i bafllatt›. Televizyonun istenilirse bir iyilik silah›na da dönüflebildi¤ini gösteren bu idealist kad›n Oprah Winfrey… *** abas›n›n memuriyeti nedeniyle e¤itimine de¤iflik yerlerde devam etmek zorunda kalan bu çocuk, üniversitede hukuk okudu. Hukuk Fakültesi’nde okurken, bir yandan da harçl›¤›n› ç›karmak için ‹ETT’de çal›flmaya bafllad›. Sokak
B
125
BD TEMMUZ 2013
lambalar›n›n kontrolünü yapan üniversite ö¤rencisi, akflam lambalar yand›¤›nda ifle bafll›yor, gece geç saatlere kadar çal›fl›yordu. Genç bir avukat olarak, Yass›ada Mahkemesi’nde de savunmadayd›. Orada tan›k oldu¤u olaylara duydu¤u öfke, siyasete girmesinin bafll›ca sebebi oldu. Adalet Partisi’nden milletvekili seçildi. 16 y›l milletvekili olarak bulundu¤u TBMM’nin, en genç Mec-
nin bölünmesine engel olamad›. Türk siyasal yaflam›n›n önemli isimlerinden biri olan ‘Yaln›z Demokrat’, Ferruh Bozbeyli… *** leride ünlü bir ressam olan bu yak›fl›kl› erkek çocu¤u, ailesinin k›z çocuk hayallerini tuzla buz etse de, varl›kl› ailesinde her daim el üstünde tutuldu. On iki yafl›ndayken sol aya¤›n›n k›r›lmas›, topal kalmas›na neden oldu. Birkaç y›l sonra ise, ‹spanyol nezlesi nedeniyle annesini kaybetti. Tüm bunlar ve babas›n›n yeniden evlenmesi, h›rç›n karakterinin temelini oluflturdu. Mühendislik e¤itimi için gitti¤i Almanya’dan sonra, pek çok Avrupa ülkesini de dolaflt›. Resim ve çizimler yapmaya bafllad›. 25 yafl›nda bir gençken, bir süre ak›l hastanesinde alkol tedavisi gördü. Yaflam biçimi nedeniyle onu d›fllayan ve ressam bile saymayan sanat çevresinde, yaln›zca birkaç sa¤lam dostu vard›. Ömrünün son 27 y›l›n› bir tür sürgün hayat› içinde Fransa’da geçirirken, yurdunun özlemiyle resim yapmay› sürdüren, bu huysuz ama deha
İ
lis Baflkan› olarak da befl y›l görev yapt›. Adalet Partisi’nden ayr›larak, Demokratik Parti’yi kurdu. Ama parti-
Yaflam biçimi nedeniyle onu d›fllayan ve ressam bile saymayan sanat çevresinde, yaln›zca birkaç sa¤lam dostu vard›. 126
BD TEMMUZ 2013
adam, ressam Fikret Mualla’dan baflkas› de¤ildi… *** efl-alt› yafllar›ndayken annesini verem nedeniyle kaybeden genç Frans›z, amcalar›n›n yan›nda büyüdü. Yetenekli ve baflar›l› bir ö¤renciydi. Edebiyat ve fliirle de ilgiydi. T›p okudu ve sayg›n bir doktor, ö¤retim üyesi oldu. Bu çal›flkan t›p profesörü, hastal›klara tan› koyma konusunda sesin kullan›m›
B
üzerinde yo¤unlaflt›. Bir gün Paris sokaklar›nda dolafl›rken, oyun oynayan iki çocu¤u gördü. Çocuklardan biri tahta bir sopan›n ucuna kula¤›n› dayam›fl, di¤er çocuk da tahtan›n öteki ucuna i¤neyle vuruyordu. Genç adam bu manzaray› gördükten sonra, ka¤›d› rulo yap›p iple ba¤lad› ve bunu hastan›n gö¤süne dayad›¤›nda kalp at›fllar›n› duyabildi¤ini fark etti. Bu, dönemin doktorlar›n›n bafllang›çta flüpheyle yaklaflt›klar›, onunsa ‘yaflam›m›n miras›’ dedi¤i icad› stetoskoptu. Ne garip ki, icat etti¤i stetoskopla kendisine de annesinin kaderi olan verem tan›s› konulan bu
fizikçi Rene Laennec idi… *** zerbaycan göçmeni genç kad›n, Atatürk’ün fikir ve mücadele arkadafl› bir siyasetçinin k›z›yd›. Kurtulufl Savafl› ve Cumhuriyetin kurulufl y›llar›ndaki çocuklu¤u ve gençli¤i, ayd›n
A
bir çevrede geçti. Liseden sonra, en büyük iste¤i hukuk ö¤renimine bafllamakt›. O dönemde k›z ö¤rencilere kapal› olan Hukuk Fakültesini, üç arkadafl›yla birlikte açt›rmay› baflararak ilk hak mücadelesi s›nav›n› verdi. Hukuk fakültesinden, Cumhuriyetin ilan›n› takip eden bir-iki y›l içinde
O dönemde k›z ö¤rencilere kapal› olan Hukuk Fakültesini, üç arkadafl›yla birlikte açt›rmay› baflararak ilk hak mücadelesi s›nav›n› verdi. 127
BD TEMMUZ 2013
mezun olmas›, Bat› dünyas›nda bile yank› buldu. Cumhuriyetin ilk kad›n avukat› oldu. Yass›ada Mahkemesi’nde hukuk profesörü babas›n› savundu. Yaflam› boyunca sürdürdü¤ü mesle¤inin yan› s›ra, pek çok sivil toplum faaliyetinde de bulundu. Y›lmaz bir Atatürkçü, bir kad›n haklar› savunucusu ve cesur bir ayd›n olan bu idealist kad›n Süreyya A¤ao¤lu… *** ok zeki olmas›na karfl›n okulunda bir türlü baflar›l› olamayan Amerikal› küçük çocuk, e¤itimi d›fl›ndaki zamanlar›nda satrançla ilgilendi ve bu alanda büyük baflar›lar elde etti. Babas›n›n 13. yafl gününde arma¤an etti¤i foto¤raf makinesiyle, foto¤rafç›l›kla tan›flt›. Ünlü bir dergiye ilk foto¤raf›n› satmay› baflard›¤›nda 17 yafl›ndayd›. Foto¤rafç›l›kta ilerledi. Üniversite e¤itimi almak istedi ancak notlar› o kadar berbatt› ki hiçbir üniversiteye kabul edilmedi. Bir dergide
çal›fl›rken, ilk film projesini haz›rlad›. Sinemaya olan tutkusunu keflfetti ve tamamen bu alana yo¤unlaflt›. Daha ilk birkaç filmiyle Hollywood’da ta-
Ç
n›nd›. Pek çok baflar›l› filme imza att›, bilim-kurgu sinemas›n›n yolunu açt›. Teknikleri, mükemmeliyetçili¤i, ayr›nt›lar› kullanmadaki baflar›s› ve deneysel bak›fl aç›s›yla efsane haline gelen ve birçok yönetmene ilham veren bu görüntü ustas› elbette Stanley Kubrick… •
Bu Evde Kedi Beslemek Yasakt›r
1.Tamam, bu evde kedi beslenebilir ama, yaln›zca belirli odalarda. 2.Tamam, tamam, bu evde kediler tüm odalarda kalabilirler, fakat koltuklara ç›kamazlar. 3. Kediler, eski koltuklara ç›kabilirler. 4. Peki, kediler tüm koltuklara ç›kabilirler fakat sahiplerinin yataklar›nda yatamazlar. 5. Peki, kediler sahiplerinin yataklar›nda yatabilirler ama, yorgan›n alt›nda ve yast›¤›n üstünde yatamazlar. 6. Peki kediler sahiplerinin yataklar›nda, yorgan alt›nda ve yast›k üstünde yatabilirler ama, ancak sahipleri taraf›ndan ça¤r›ld›klar› zaman. 7. Tamam, tamam... Kediler, canlar› her istedi¤inde yorgan alt›nda ve yast›k üstünde de yatabilirler. 8. Sahipleri kendi yataklar›nda yorgan alt›nda yatabilirler, fakat yast›¤› kullanamazlar. Çünkü yast›¤› yaln›zca kediler kullanabilirler.
Zeynep De¤irmencio¤lu
128
Yazar Dede ve Torunlar› Muzaffer ‹zgü
Yal›nayak Futbolcu "U
tkuuu, bak sana ne ald›m?” Utku odas›ndan ç›kt›. Elinde oyuncak uça¤› vard›. Uçak sesi ç›kararak, sanki uçuyormufl gibi annesinin yan›na geldi. Annesinin elindeki pofletin içindekine bakmadan tekrar odas›na kofltu. Oradan ba¤›rd›: “Bana ne bana ne? Ben giysi istemiyorum...” Annesi pofletin içinden yeni ald›¤› flortu ç›karm›flt›. fiort mavi renkteydi. ‹ki yan›nda cepler vard›. Paças› zikzaklarla süslenmiflti. “Yavrum önce bir bak, ne alm›fl›m sana?..” “‹stemem, ben yeni giysi istemem!..” “Sen hep böyle yap›yorsun Utku. Bak aya¤›ndaki flort küçülmüfl, rahat oynayam›yorsun. Bu ne güzel, genifl... Ay ay baflka çocuk olsa annesinin elinden kapar hemen aya¤›na geçir.” 129
BD TEMMUZ 2013
Gerçekten baflka çocuk olsayd›, haman yeni flortunu giyer, belki aynan›n karfl›s›na geçer, bir o yandan bakard›. Ama Utku hiç yeni giysi sevmezdi. Salt çorap al›nd›¤› zaman birfley demezdi. Ama al›nan kazaksa, gömlekse, tiflörtse, kabansa, akflama dek odas›ndan ç›kmaz, annesinin babas›n›n yan›na yaklaflmazd›. Hele ayakkab›, hele ayakkab›!.. Anneci¤i terler, diller döker, ayakkab›y› torbas›ndan ç›kar›r, gösterir, Utku’nun ayaklar›n›n ucuna koyar. Ama Utku ne yapar? Gözlerini kapat›r “‹stemem de istemem” diye ba¤›r›rd›.
A
nnesi, babas›, “Yavrucu¤um art›k aya¤›n büyüd, o ayakkab› sana küçük geliyor” derlerdi. Ama Utku, omuzlar›n kald›r›r, “C›k giymem” derdi. Babas› s›k s›k sorard›, “Ama niçin Utku, niçin giymek istemiyorsun bu ayakkab›y›?”
130
Annesi de, babas› da: “Uf uf” derler, yeni al›nan ayakkab›y› Utku’ya giydiremezlerdi. “Sevmiyorum...” Bu kez annesi konuflurdu: “Hiç giyilmez mi bu ayakkab›? Bezden yap›lm›fl, yumuflac›k... Üstelik rengi de tuttu¤un tak›m›n renginde...” “Haaay›››r...” Annesi de, babas› da: “Uf uf” derler, yeni al›nan ayakkab›y› Utku’ya giydiremezlerdi. Kimbilir aradan kaç gün geçecek, eski ayakkab›s›n›n alt› ç›kt›¤›nda yeni al›nan ayakkab› akla gelecekti. “Bak bu ayakkab› art›k eskimifl, y›rt›lm›fl...” diyecekti annesi. H›h, sanki onun umar› yok muydu? Utku birazc›k ip bulup ayakkab›n›n alt›n› ba¤layacakt›. Elbette annesi de babas› da Utku’nun bu yapt›¤›na kahkahalala güleceklerdi. ‹yiki alt› parçalanm›fl Utku’nun ayakkab›s›n›n. fiimdi yeni ayakkab›y› giymenin tam zaman›... “Haydi Utku uzat bakal›m aya¤›n›...” Utku aya¤›n› uzatacak ha? “C›k giymem!..” Bu kez babas› diyecekti, “Benim o¤lum flimdi aya¤›n› uzat›r...” uzat›r m›, uzatmaz m›? Utku da
BD TEMMUZ 2013
Anneden bir alk›fl, babadan bir alk›fl, Utku yeni ayakkab›lar›n› giydi. bilmiyor ki. Yere bak›yor, ayakkab›ya bak›yor, havaya bak›yor, saç›n› kafl›yor, burnunu oynat›yor, gözlerini f›ld›r f›ld›r döndürüyor, içinden konufluyordu: “Acaba giysem mi, giymesem mi? Hah gerçekten benim tuttu¤um tak›m›n renginde. fiimdi Mert görünce k›skanacak... Eh giyeyim bari...” Anneden bir alk›fl, babadan bir alk›fl, Utku yeni ayakkab›lar›n› giydi. Giydi de yürümüyor ki, robot gibi duruyor. “Yürü o¤lu iki ad›m...” I-›h, Utku yürümüyor, çak›lm›fl gibi yerinde duruyor, hep ayakkab›ya bak›yor. “O¤lum yürü!..”
B
abas› uyar›yor... Yürüse mi, yürümese mi? Yürüyemezse, ya düflerse... Yok yok düflmüyor... Ama herzaman yürüdü¤ü gibi yürümüyor. Babas› gülüyor, “O¤lum o ne biçim yürüyüfl? Sanki baca¤›n›n aras›nda koca bir karpuz var...”
Utku soka¤a ç›k›yor, apartman›n önüne... Ama befl dakika sonra topallaya topallaya geri geliyor... “Anneci¤im bu benim aya¤›m› s›kt›, uf uf uf, topal oldum anneci¤im, ayak bile¤im k›r›ld› sanki anneci¤im parmaklar›m kesildi bir bir döküldü anneci¤im...” Belli ki ayakkab›y› hemen aya¤›ndan ç›karacakt›. “Dizine birfley olmad› m› Utku?..” “Uf dizim, dizim de pat diye patlad› anneci¤im...”
A
nnesi sordu: “Mert sokakta m›yd›, gördü mü ayakkab›n›?” Ay nas›l da unuttu Utku? Yeni ayakkab›s›n› Mert’e gösterecekti ya... Hemen tekrar giydi ayakkab›s›n›, soka¤a kofltu. Al›flt› Utku yeni ayakkab›s›na. Al›flt› al›flt›, flortuyla da onu giyiyordu, pantolonuyla da giyiyordu. “Okuluma da bu ayakkab›m› giyerim anneci¤im...” diyordu. Annesi, “Hay›r, okullar aç›l›nca sana baflka 131
BD TEMMUZ 2013
ayakkab› al›r›z...” dedi. “‹stemeeeem!..” Utku yeni pijama da istemezdi ki... Herzaman giydi¤i pijamas› kimbilir ne zaman al›nm›flt›? Rengi solmufltu, öyle dar geliyordu ki Utku’ya. Utku pijamas›n›n giyerken dans etmek zorunda kal›yordu... Haydi bakal›m bu yana, haydi bakal›m flu yana, boynunu uzat, kollar›n› kald›r, h›h kolun biri girdi giriyor, girmek üzere... H›h h›h h›h... Tamam... Haydi bakal›m
ba yar›n o pijamay› giyse mi? Giyse, annesinin yan›na koflsa, “Anneci¤im bak!..” dese. Pijama orac›kta, dolab›nda duruyor. Yok yok flimdi giymeli... Giydi. “Aaaa ne güzelmifl bu pijama, niye giymemiflim ben seni acaba? Çok güzelmiflsin.” Haydi bakal›m annene, babana göster... “Aaaaaaa!..” Anneden öpücükler, babadan öpücükler... Eh art›k, bakal›m bu pi-jama kaç y›l giyilecek?
H
öteki kol, aç kolunu Utku, çevir kolunu Utku... H›h bu kol de¤ildi... fiimdi bir de pijamas›n›n alt›n› giydi miydi... Eh bu pijama alt›n› giyebilmek için amuda kalkma, yerde yuvarlanma dersleri almak gerek... Haydi bakal›m Utku geçir bir baca¤›n›n parças›n›... S›kt› bir paça... Hop hop giriyor, tut lasti¤inden, çek çek... Yavafl çek, y›rtacaks›n kaç y›ll›k pijamay›. “Uffff” Giydi pijamas›n›... Of ya, sen annenin o yeni ald›¤› pijamay› giymezsen böyle soluk solu¤a kal›rs›n. Aca132
ay›r hiç böyle olmad›...Yeni pijamas›n› giydi¤inin ikinci günüydü. Annesi babas› belgesel film izliyorlard›. Filmde bir Afrika ülkesini gösteriyorlard›. Bezden yap›lm›fl bir topla oynayan erkek çocuklar›n hepsi ç›plakt›. Yoksa orada çocuklar futbolu ç›plak olarak m› oynuyorlard›? Babas›na, annesine sordu. ‹kisi de, “Hay›r çok yoksul bir ülkede yafl›yorlar. Beslenemedikleri gibi, giysi de giyemiyorlar...” dedi. Çok üzüldü Utku. Odas›na gitti, giymedi¤i bir y›¤›n giysisini getirdi. Anneci¤im, babac›¤›m, bu giysileri onlara gönderelim...” dedi. Annesi de babas› da Utku’ya sar›ld›lar. Çok duyguland›lar. “Onlar senin giysilerin Utku... Onlara ayr›ca al›r›z...” dediler. O günden sonra Utku al›nan her giysiyi giymeye bafllad›.• muzafferizgu@butundunya.com.tr
Anadolu’nun Dünyas› Bekir Özgen
Abooov! Siyah beyaz çocuklu¤umuzun cumartesi sinemalar›ndan biridir bende kal›c› olan. s›k suratl› binalar›n önünden geçip giflesinde bilet kuyru¤u olan yere vard›¤›m›zda ortal›k iyiden ayaza çalm›flt›. Solu¤u, havas›na özlem duydu¤umuz Köflk Sinemas›’nda ald›k. Tez elden salondaki koltu¤umuzu bulduk. Saat on dörtte bafllamas› gereken filmin gösterimi, bilinmeyen bir nedenle, yar›m saat kadar gecikti. Birkaç uyar› ›sl›¤›n›n ard›ndan ›fl›klar söndü. Film makinesinin tekdüze sesi doldurdu kulaklar›.
A
Bir korku filmiydi izledi¤imiz. Korkunç bir cinayetten artakalm›fl duygusu yaratan kan çana¤›na dönmüfl gözleri, zalim bak›fllar›yla iflini baflar›yla yap›yordu baflrol oyuncusu. Önüne kim geçerse vuruyor, ne bulursa döküp saç›yor; yak›yor, y›k›yor yerle bir ediyordu. Canm›fl, malm›fl, ›rzm›fl umursam›yor, dört bir yana bela sal›yordu. 133
BD TEMMUZ 2013
A
tefl püskürten bak›fllar›yla insanlar›n tüylerini diken diken ediyordu. A¤z›ndaki sigaran›n uzay›p giden külüyle, her türlü ac›mas›zl›¤a ça¤r› ç›kar›yor, sonra da hiç utan›p s›k›lmadan palab›y›¤›n› burup “Temem, bilakis,” deyip ç›k›yordu iflin içinden. Tam bir mezar sessizli¤iydi içerideki. Sald›¤› korku ve ürküyle biz seyircileri bütünüyle ele geçirmiflti. Tam bir mezar sessizli¤iydi içindeydik. Bu
D›flar› ç›kmas›ndan korktu¤umuz soluklar›m›zdan baflka ç›t yoktu koca salonda... Ortal›kta gezinen ama iz b›rakmayan korku, hastal›k kadar ateflli ama oturdu¤umuz koltuklar kadar gerçekti. Dört bir yan›m›z› tutmufltu ve hepimiz onun avucunun içindeydik sanki. Bafl etmek olanaks›zd› bu lanet duyguyla. Baflta ben. Buraya yan›mdaki k›z arkadafl›mla dinlenmeye, s›k›nt› atmaya gelmifl olsam da gördüklerim içimi karartm›flt›. Bunalmaya bafllad›m. Karanl›ktan yararlan›p bafl›m› sa¤a sola çevirdim. Salon t›kl›m t›kl›m doluydu. Yaln›zca sa¤ yan›mdaki tek koltuk bofltu. Çok geçmeden oraya da iri k›y›m, meymenetsiz bir adam gelip oturdu. Kötü kad›nlar gibi a¤›r bir koku sürmüfltü. “Bu da kim ola ki?” demeye kalmad›, ›fl›klar yan›verdi. "Çok flükür!"lü bir rahatl›k yay›ld› Ortal›¤a. “Oh!” dedi herkes, “dünya varm›fl!”
Yaln›zca sa¤ yan›mdaki tek koltuk bofltu. Çok geçmeden oraya da iri k›y›m, meymenetsiz bir adam gelip oturdu.
fiöyle, o de¤ilden,
deli bozuntusu adam›n, bir film kahraman› oldu¤unu unutmufltuk nerdeyse. Olaylar›n ak›fl›nda, “fiu lanet adam, Allah vere de, yaflad›¤› yerden kalk›p buralara gelmese,” diye içinden geçirenlerimiz bile vard›. Tümümüz korkudan küçülmüfl, koltuklar›m›za tostoparlak çöküp kalm›flt›k. 134
dönüp bakt›m sa¤›ma. Yan›mdaki, biraz önce, filimdeki kayalar›n arkas›ndan ç›k›p elinde k›rbac›, aya¤›nda çizmesiyle, namus av›na ç›km›fl o korkunç adam›n ta kendisiydi. Ürperdim ama bozuntuya vermedim. Biraz sonra da, solumdaki k›z arkadafl›m döndü, benden yana bakt›. Bakmas›yla bir-
BD TEMMUZ 2013
likte yüzü küle döndü. Gözleri ileri f›rlam›fl, a¤z›ndan, “Abooov! O, buraya gelmifl,” 盤l›¤› duyuldu. üm izleyicilerin kula¤› bu lafa uzand›. “Gelen kimmifl?” gibisinden bize çevrildi gözleri. Sa¤›mdaki, tam bir tiran gururuyla aya¤a kalkt›. Çevreye sa¤dan sola göz gezdirdi. fiaflk›nl›kla gözlerini ovan seyircileri selamlad›. Sonra da: “Korkmay›n, bayanlar baylar!” dedi kaba sesten. “Perdedeki o surats›z hoyrat adam, orada kald›. Bense, gördü¤ünüz gibi, sizlerle birlikteyim ve sizlerden biriyim.” “Ooo!” sesleri aras›nda, “Temem, bilakis,” diyerek gülümsedi. Hepimize el sallay›p aram›zdan ayr›ld›. O gün, o seansta gösterilen filmin galas› varm›fl me¤er. Baflrol oyuncusu, beklenen zamanda gelip yetiflemedi¤i için flölen yap›lamam›fl. Onun gecikmesinin ceremesini çekmek de bizlere düflmüfl... ** Yaflad›¤›m bu sinema olay›n›n izleri kal›c› oldu eflimle bende. Ne zaman bir filmden söz aç›lsa, kula¤›m›za hep o “Abooov!” hayk›r›fl› gelip tak›la geldi ve istencimiz buna engel olamad›. ** Y›llar sonrayd›.
T
Ünlü bir sanatç› olan kay›nbiraderim (ki ben ona “kay›nço” derim) altm›fl›nc› do¤um günü nedeniyle, evinde bir kokteyl veriyordu. Baflkent’in ileri gelenlerinin önemli bir kesimi oradayd›. Konuklar› aras›nda ablas›yla ben de vard›m. So¤uk yiyecekler masalar›n üzerine yerlefltirilmiflti. Garsonlar s›k s›k s›cak yiyecek servisi de yap›yordu. ‹çkiyle aras› iyi olanlar›n kadehleri ellerinde, daha önce adlar›n› duyduklar› ama bir araya gelemedikleri ünlü insanlarla tan›fl›yor, söyleflilerini derinlefltiriyorlard›.
S
›cak bir dostluk havas› oluflmufltu kendili¤inden. Kay›nçom, s›k s›k konuklar› aras›nda dolafl›yor, k›sa söyleflilerle
Y›llar sonrayd›. Ünlü bir sanatç› olan kay›nbiraderim altm›fl›nc› do¤um günü nedeniyle, evinde bir kokteyl veriyordu. 135
...bir flimflek çakt› beynimde. “Abooov!” dedim. “Bu, o!” hepsinin gönlünü al›yordu. Ben de ev sahibi say›l›rd›m. Gelenlerle iletiflim kurmak benim de görevim say›l›rd›. Bu bilinçle, söyleflmekte olan iki konu¤un yan›na yanaflt›m. Bunlardan biri tan›nm›fl bir foto¤rafç›yd›. Ona ad›yla seslenebilirdim. Öteki çam yarmas› adam› ise gözüm ›s›r›yor, kula¤›m sesini yabanc›lam›yordu ki, bir flimflek çakt› beynimde. “Abooov!” dedim. “Bu, o!”
K
afamda “abooov”, dama¤›mda rak›n›n kekremsi tad›yla vard›m yanaflt›m yan›na. Sözünü bitirmesini bekledim. Sonra da, “Kusura kalmazsan›z söyleflinize ben de kat›lmak istiyorum,” dedim. Büyük bir içtenlikle karfl›land›m. “Mutlan›r›z, onurland›rm›fl olursunuz bizleri,” dediler. ‹çlerinin sevgisi d›fllar›na vurmufl, gözleri parl›yordu. “Önce kendimi tan›tay›m sizlere. Ben ev sahibinin kay›nçosuyum,” dedim. El s›k›flt›k. “Sizlere gelince. Biriniz, çekti¤i foto¤raflarla yabanc›m de¤il. Öbürünüz ise,” dedim durdum. Gözünün ta derinliklerine bak›p “Bizde iz b›rakan biri,” deyip sustum. “Nas›l yani?” dediler. “Onu herkes baflar›l› bir oyuncu olarak tan›yor ama bizdeki kal›c›l›¤› 136
bir an›yla olufltu.” “Ne gibi?” diye sordu foto¤rafç›. “Anlataca¤›m, temem bilakis!” dedim. B›y›k alt›ndan gülümsemeye bafllam›fllard› ki, onlara sinemadaki “Abooov”lu yaflanm›fll›¤›m›z› balland›ra balland›ra betimledim. ‹kisinin de gözlerinden okunuyordu dinlediklerinin hofllar›na gitmifl oldu¤u. “O günkü gala gösteriminde ödünü patlat›p ‘abooov’ çektirdi¤iniz kad›nla da tan›flmak istersin, de¤il mi?” diye sordum. B›y›klar›n› büktü bizimki. Kendi karikatürünü çizercesine, duda¤›ndaki o ars›z gülümsemeyle, “Temem, bilakis,” dedi. Evet, anlam›nda bafl›n› sallad›. Biraz ilerde bir konu¤uyla söyleflmekte olan eflime seslendim. “Gel hele han›m buraya,” dedim. “Hani sana abooov çektiren adam vard› ya sinemada… ‹flte o, filmden kopmufl buraya gelmifl.” S›k ad›mlarla yan›m›za gelirken, eflimin gülümsemesi gül oldu yanaklar›nda. Tan›m›flt› onu. Tokalaflt› konu¤umuz "temem bilakis"le. Bu kez flafl›rma s›ras› ona gelmiflti. Anlam› giderek sessizleflen bir durgunluktan sonra, “Ne o?” diye sordum. “‹nanmam›fl görünüyorsunuz!..” O kocaman surat›na bile iri gelen siyah gözlerini yere y›kt›. “‹nand›m, inanmas›na da,” dedi. “Rastlant›n›n bu kadar›na da, pes do¤rusu!..” Bu kez onun yerine: Belle¤in görünmez mürekkebiyle yaflama mektup yaz›yormuflças›na, “Temem, bilakis!” demek bana düfltü. Gülüfltük. • bekirozgen@butundunya.com.tr
‹nsanlar Yaflad›kça Mehmet Ünver
Gençlik Kamp› Hangimiz çocukluk ve ilk gençlik y›llar›m›zda arkadafllar›m›zla birlikte, bir süreli¤ine de olsa bafl›m›za buyruk yaflayaca¤›m›z bir yaz kamp› düfllemedik?
Düflleri B
ezdirici bir okul sezonunun ard›ndan, bir grup kafadar yafl›t›m›zla, gözlerden uzak bir göl veya deniz kenar›nda kamp kurmak fikri hangimize cazip gelmedi? Hele bir de o kafa dengi dostlar›n hepsi de s›n›f› bütünlemesiz geçmiflse, gençlik kamp›ndan daha cazip bir tatil hediyesi düflünülemez do¤rusu. Y›llar geçer, gençlik biter, buna karfl›n içlerinde maceraperest çocu¤u hep saklam›fl olanlar için gençlik kamp› düflleri hiç bitmez. Uzun bir ömrü geride b›rakanlar için, geçen onca y›ldan kalan en 137
BD TEMMUZ 2013
güzel an›lar flüphesiz ki, zaman›nda gidilip, unutulmaz günler geçirilen o kamplarda yaflanm›fl olanlard›r. Çocukluk y›llar›mdan itibaren bu konuda son derece zengin an›lara sahip oldu¤um için kendimi flansl› say›yorum:
A
ltm›fll› y›llar›n bafllar›nda, do¤u yönünde, ‹stanbul’dan, ‹zmit’e, bat› yönündeyse Tekirda¤’a kadar olan sahil fleridi bombofl say›l›rd›. Henüz kirlenmemifl, masmavi Marmara denizi, p›r›l p›r›l
kumsallar ve bugün fabrika ve beton y›¤›nlar›n›n iflgal etti¤i bölgelerin yerinde uzanan yemyeflil k›rlar o günlerin do¤al görüntüleriydi. ‹lk gençlik kamp›n› henüz befl yafl›mdayken, o s›ralar ‹stanbul’un sayfiye köyü say›lan Pendik’te görmüfltüm. Haydarpafla’dan buharl› trene binmifl, yaklafl›k bir saat süreyle kartpostallara konu olacak kadar güzel manzaralar›n içinden geçtikten sonra vard›¤›m›z kampta bizi sürpriz görüntüler karfl›lam›flt›: 138
Sadece filmlerde oldu¤unu sand›¤›m›z görüntüleri bir anda karfl›m›zda bulunca kendimizi bir hayal âleminde sanm›flt›k. Çam a¤açlar›yla kapl› bir alana
K›z›lderili çad›rlar› ve masallardaki oduncu kulübelerine benzeyen flirin yap›lar kurulmufltu. Ablam o çad›rlardan birinde yafl›t› olan iki k›zla birlikte kal›yor, günlerini kamp›n önündeki sahilde yüzerek ve di¤er etkinliklere kat›larak geçiren gençler, geceleri o çad›rlar ve kulübelerde uyuyorlard›. Gitti¤imizde ablam dâhil tüm gençler plajda nefle içinde yüzmekteydiler. Sadece filmlerde oldu¤unu sand›¤›m›z görüntüleri bir anda karfl›m›zda bulunca kendimizi bir hayal âleminde sanm›flt›k. O gün gördüklerimiz akl›m›zdan bir türlü ç›kmay›nca, yaz tatilinde, kendimiz için, hem de bafl›m›zda hiçbir görevli olmadan bir kamp yapmak için düfller kurmaya bafllad›k. Ailecek gezmeye gitti¤imiz Tuzla sahillerini gözümüze kestirmifltik. O zamanlar baflta çad›r olmak üzere kamp malzemesi bulmak olas› de¤ildi. Bu nedenle çad›r›m›z› kendimiz yapmay› düflünü-
BD TEMMUZ 2013
yorduk. Su geçirmez kumafl olarak bir arkadafl›m›z›n evinin balkon ve pencerelerinde geçen yaz kullan›lm›fl olan branda tenteleri gözümüze kestirdik. Onlara sahip olabilmek için o arkadafl›n akl›n› çelmemiz gerekiyordu ve bunu baflard›k. Kamp hakk›nda anlatt›klar›m›zdan çok etkilenen dostumuz sonbahar bafl›nda sökülüp, yaklaflan yaz mevsimi için bir sand›kta saklanm›fl olan tente kumafllar›n› gizlice al›p bize getirdi. Ablam›n terzi makas›n› afl›r›p, o kumafllar› kafam›zdaki çad›r modeline göre kestikten sonra, dikmesi için bildi¤imiz en büyük dikifl makinesine sahip olan mahallemizin kunduracas›na götürdük. Uzun süre
Uzun süre m›r›n k›r›n eden kundurac› sonunda makineye takt›¤› kal›n bir i¤neyle kumafllar› istedi¤imiz çad›r fleklinde dikti.
m›r›n k›r›n eden kundurac› sonunda makineye takt›¤› kal›n bir i¤neyle kumafllar› istedi¤imiz çad›r fleklinde dikti. En büyük sorunu halletmifltik. Gerisi kolay diye düflünüyorduk. Oysa hesap etmedi¤imiz bir fleyler vard›: Arkadafl›m›z›n babas› tente brandalar›n›n s›rra kadem bast›¤›n› anlam›flt›. Sonras›n› anlatmama gerek yoktur san›r›m. ‹lk kamp plan›m›z dramatik bir flekilde son bulmufltu.
Y
ine de y›lmad›k. Ortaokul ça¤›na gelip, ilk gençlik günlerimiz say›lacak dönemi yaflamaya bafllad›¤›m›zda, içimizde dönüp duran macera hevesiyle bu kez fiile sahillerinde bir kamp kurmaya karar verdik. Art›k ergenlik ça¤›ndayd›k ve büyüklerin sözünden ç›kmayan çocuklar olmaktan hayli uzaklaflm›fl, kendi akl›m›z›n en do¤rusu oldu¤una inanan gençler olmufltuk. Bu kez, ifli garantiye almak için s›n›flar›m›z› bütünlemesiz geçmifl olmam›z› koz olarak kullan›p, en az alt› kifli gitmemiz flart›yla kamp plan›m›z› büyüklerimize kabul ettirmifltik. fians›m›za o s›ralarda Alman-
BD TEMMUZ 2013
ya’dan izinli gelen gurbetçi iflçilerin getirdi¤i çad›r ve kamp malzemeleri de el alt›ndan sat›lmaya bafllam›flt›. Yaz bafl›nda bir gurbetçi komflumuzun getirdi¤i sekiz kiflilik çad›r› harçl›klar›m›z› bir araya getirip sat›n ald›k. Ard›ndan kamp yata¤›, tencere tava, fener gibi gerekli malzemeleri de tamamlad›ktan sonra gün saymaya bafllad›k. Bekledi¤imiz gün haziran ortas›nda geldi. Alt› arkadafl bir otobüsle fiile sahillerinin yolunu tuttuk. Kamp yerimiz fiile’den yirmi kilometre uzakta, uçsuz bucaks›z, bombofl bir sahil fleridiydi. Göz alabildi¤ine uzanan bir kumsal, Karadeniz’in h›rç›n dalgalar›n›n ç›kard›¤› u¤ultular ve ard›m›zdaki yemyeflil orman bizi büyülemiflti. Hemen çad›r› kurup yerlefltik. O gün akflama kadar kâh denizde, kâh kumsalda e¤lendik. ‹lk kez yan›m›zda ailelerimiz olmadan bir gece geçirecektik ve hava karard›kça heyecan›m›z daha da art›yordu.
K
aranl›k iyice bast›r›nca kamp ateflinin etraf›nda topland›k. Dalgalar, kilometrelerce uzunlu¤undaki sahilin tek hâkimi olarak korkunç homurtularla kumsala hücum ediyor, ç›kan ak›l almaz gürültü nede140
niyle birbirimizi duymakta güçlük çekiyorduk. Bir ara dalgalar gece yar›s› çad›r›m›z› al›p götürür mü diye düflünmedik de¤il. Bir süre sonra çevremizi saran koyu karanl›kta bir tuhafl›k oldu¤unu sezdik. Bir tak›m fosforlu ›fl›klar ormanla kumsal aras›ndaki çal›l›k alandan çad›r›m›za do¤ru yaklafl›yordu. Önce bunu birilerin flakas› san-
Aç›kças› ürkmeye bafllam›flt›k. Çünkü ›fl›kl› noktalar, say›lar› her saniye artarak üstümüze do¤ru gelmekteydiler. d›k. Gecenin o saatinde, hem de bu ›ss›z bölgede kim flaka yapmay› düflünebilirdi ki? Aç›kças› ürkmeye bafllam›flt›k. Çünkü ›fl›kl› noktalar, say›lar› her saniye artarak üstümüze do¤ru gelmekteydiler. Sonunda çok say›da çakal›n bask›na geldi¤ini anlay›nca panik içinde çad›ra kaç›flt›k. Yiyeceklerimiz d›flar›da kalm›flt›. Çakal sürüsünün kumanyam›z› ya¤malamas›na göz yumamazd›k. Aksi takdirde kamp
BD TEMMUZ 2013
keyfimizin bafllad›¤› gün bitmesi kaç›n›lmazd›. Sonunda tüm cesaretimizi toplay›p d›flar› f›rlad›k. Ba¤›r›p, ça¤›rarak çakallar› kovalad›k.
O
kamptaki ilk gecemiz yaflam›m›n en unutulmaz an›lar› aras›nda yer al›r. Bunun di¤er arkadafllar için de geçerli oldu¤una inan›yorum. Geç saatlere kadar sürekli besledi¤imiz ateflin bafl›nda oturduk, önümüzdeki yaflam›, umutlar›m›z› ve düfllerimizi konufltuk. Hepimizin gözünden uyku akmaya bafllad›¤›nda çad›ra girip kamp yataklar›m›za
uzand›k. Dalgalar›n u¤ultusu ve çad›r›n küçük penceresinden giren temiz Karadeniz havas› eflli¤inde deliksiz bir uyku çektik. Sabah uyand›¤›m›zda hiç beklemedi¤imiz bir sürpriz bekliyordu bizleri: Çevredeki köylerin birinden sahile inen çok say›da inek çad›r›m›z›n etraf›nda kamp kurmaya karar vermifl, o arada d›flar›da b›rakmak zorunda oldu¤umuz flezlong, sandalye, masa ne varsa ezip parçalam›fl-
lard›. Yine de neflemizi bozmad›k. Ateflin üstüne koydu¤umuz çaydanl›kta demledi¤imiz nefis çayla kahvalt›m›z› yapt›k. Günün geri kalan›n› yüzüp, günefllenerek, kimi zamansa da a¤açlar aras›na kurdu¤umuz hamaklarda yatarak geçirdik. ‹ste¤imizde ›srar etmifl, sonunda “gençlik kamp›” düflümüz gerçekleflmiflti. Bu keyfi fazlas›yla hak etti¤imize inan›yorduk. Ac› sürprizle ertesi sabah karfl›lafl-
t›k: Ormandan ve ineklerden gelen binlerce kene çad›r›m›z› basm›flt›. Yataklar, eflyalar, çantalar kene kayn›-
yordu. Ne yapaca¤›m›z› flafl›rm›flt›k. ‹ki arkadafl›m›z her fleyi öylece b›rak›p kente geri kaçmam›z› istiyordu. Onlara göre medeniyetten uzaklaflt›¤›m›z için bafl›m›za bu felaket gelmiflti. Gerçekten de tats›z bir durumdu. Bir sürü zorlu¤u aflt›ktan sonra minicik keneler yüzünden kamp keyfimizin uçup gitmesi ak›l al›r gibi de¤ildi. Yine de direnmeye karar verdik. Yataklar dâhil çad›rdaki tüm eflyalar› 141
BD TEMMUZ 2013
d›flar› ç›kart›p dakikalarca silkeledik. Kuru otlar› tutuflturup duman›n› çad›r›n içine savurduk. Akl›m›z s›ra keneleri kaç›racakt›k. Ve hiç beklemedi¤imiz bir mucize gerçekleflti: Keneler çad›r› terk etti. Günün geri kalan k›sm› ilk günün coflkusuyla geçti.
A
yn› gece, Karadeniz üzerinde patlayan fliddetli bir f›rt›na az kals›n içinde uyuyan bizlerle birlikte çad›r› uçuracakt›. Ard›ndan bafllayan sa¤ana¤›n yaratt›¤› sel hemen birkaç metre çevremizde ne varsa denize sürükledi. ‹flin ilginç yan› tüm bu felaket bizi korkutmak yerine e¤lendirmiflti. Kendimizi, yazl›k sinemada izledi¤imiz macera filmlerinin içinde bulmufltuk. Ayr›ca hepimiz ayn› düflünceyi dillendiriyorduk: “‹yi ki bu kampa gelmifliz. Her fleye de¤di...”
O kampta yaklafl›k, on befl gün unutulmaz an›lar yaflad›k. Aradan y›llar geçti. Çad›r›m›z› kurmufl oldu¤umuz do¤a harikas› sahil, flimdilerde beton y›¤›n›na dönüflmüfl durumda ne yaz›k ki. Deniz kirli, kumsallar çöplükten beter. Bunlar yetmiyormufl gibi seksenli y›llarda moda olan ve orman kamp›na giden gençlerin bir sap›k taraf›ndan, vahfli bir biçimde öldürüldü¤ü “teen slasher” tarz› filmler de insanlar› do¤a kamplar›ndan so¤uttu. Günümüzde ise, öldürücü “K›r›m Kongo” kenesi felaketi, do¤al hayat› sevenleri do¤adan kopartt›. Buna karfl›n, y›llar önce, ›ss›z fiile sahillerinde kamp kurmufl olan bizler, flimdilerde ellili yafllar›n sonuna gelmifl olsak da, o günleri hiç unutmad›k ve içimizdeki gençlik kamp› düflünden hiç vazgeçmedik. • mehmetunver@butundunya.com.tr
100 K‹fi‹L‹K DÜNYA
fiu anki dünyam›z, oranlar›n› de¤ifltirmeden 100 kiflilik bir köy boyutuna düflürseydik ne olurdu? 57 kifli Asyal›, 21 kifli Avrupal›, 14 kifli Kuzey ve Güney Amerika’dan, 8 kifli Afrikal›, 52 kad›n 48 erkek, 30 beyaz renkli, 70 di¤er renklerden ve bütün dünya zenginli¤inin % 60’› sadece 6 kiflinin elinde olur, bu 6 kifli de ABD vatandafl› olurdu. 80 kifli standart alt› evlerde yaflard›. 70 kifli okuma yazma bilmezdi. 50 kifli kötü beslenirdi. 1 kifli do¤mak, 1 kifli ölmek üzere olurdu. Sadeci 1 kifli üniversite e¤itimi al›r, sadece 14 kiflinin bilgisayar› olurdu. 142
Gözle Gönül Aras› Mehmet Uhri
Silinden armafl›¤›n
D
Yol kenar›nda bayg›n halde bulunan yafll› adam› hastaneye bir taksici getirmiflti. Bilinci kapal›yd›. Durumun flüpheli görülmesi yüzünden ifadesi al›nd›ktan sonra gitmesine izin verilmemesi taksiciyi öfkelendirmifl, insanl›k yapay›m derken iflinden gücünden oldu¤u için söyleniyordu.
143
astam›z›n üzerinden kimlik ç›kmamas› yüzünden sorun büyümüfl taksici kimli¤ini hastane polisine teslim ettikten sonra ayr›labilmiflti. Gereken t›bbi giriflimlerin yap›lmas›na karfl›n hastam›z›n bilincinin yerine gelip gözlerini açmas› kendini tan›t›p taksiciyi aklamas› ertesi günü buldu. Ö¤lene do¤ru gözlerini aç›p nerede oldu¤unu ve saati sordu. Sorular›m›z› yan›tlarken flaflk›n görünüyordu. Bafl›na ne geldi¤i, neden hastanede oldu¤u ve sa¤l›k durumu hakk›nda soru sormamas› dikkatimizi çekmiflti. Kendini umursam›yor gibiydi. Yata¤›nda do¤rulup bak›fllar›n›
pencereye yöneltti ve s›cak yaz güneflinin ayd›nlatt›¤› d›flar›ya bakt›. Sonra “Onlar› orda öyle b›rakamam, gitmeliyim” diyerek yata¤›ndan kalkmaya çal›flt›. Ancak halsizlik ve bafl dönmesi yüzünden karyolan›n kenar›na y›¤›ld›. Zorlukla tekrar yata¤›na yat›rd›k. O ise panik içinde söylenmeye devam ediyordu. Yard›m edece¤imizi söyleyip adresini istedik. fiehrin kenar mahallelerinden birinde yaln›z yaflad›¤›n› bahç›vanl›k ile geçindi¤ini, mahallesindeki 7-8 evin bahçelerinin düzenli bak›m›n› yapt›¤›n›, s›cak yaz günlerinde günde iki kez sulanan bahçelerin o olmazsa susuz kal›p kuruyaca¤›n› anlatt›. Önce kendi sa¤l›¤›n› düflünmesi gerekti¤ini söyleyince az önceki yataktan düflmenin çaresizli¤iyle bafl›n› önüne e¤ip sesini ç›karmasa da durumu kabulle144
necek gibi görünmüyordu. Eliyle pencereden görünen günefli iflaret etti. "Günefl onlar› kavuracak. Önce begonyalar ve cam güzelleri boynunu bükecek sonra çimler sararacak. A¤açlar bir flekilde ayakta kalsa da sarmafl›klar kurumaya bafllayacak." "‹yi de tüm bunlar senin sa¤l›¤›ndan önemli mi? Hem baflka birisi yapt›¤›n bu iflleri yapamaz m›?" "Bunca y›ld›r bahçeleri aksatmadan bakt›¤›m için mahallede kimse elini sürmez. Zaman›nda birileri iflgüzarl›k etmeye kalksa da kitaplarda yazanlar›n her bitkiye uymayaca¤›n› çiçeklerin de bir dili ve ruhu oldu¤unu bilmedikleri için arad›klar›n› bulamad›lar. Pes edip her fleyi bana b›rakt›lar. Ben yoksam onlar hem öksüz hem yetim." "O zaman iyileflene kadar söz dinle, sab›rl› ol. Seni, biran önce çiçekle-
BD TEMMUZ 2013
rine kavuflturabilelim." "Benim sa¤l›¤›m› bofl ver be, doktor. 8 y›l önce kanser illetinden han›m›m› yitirip yaln›z kald›¤›mdan beri suyu çekilen kuyular gibiyim. Benimle birlikte çevrem de kuruyor. Çiçek ve bitkilerle avunuyor onlarla dertlefliyorum. O bitkilerin elimde büyüyüp serpildi¤ini çiçe¤e durdu¤unu görmekle teselli buluyorum. Laf aram›zda tüm bu ifller için üstüne para bile veriyorlar. Biraz olsun hayata tutunuyorsam köklerim o bakt›¤›m bahçelerin a¤ac›na çiçe¤ine kar›flt›¤› içindir."
Çiçek ve bitkilerle avunuyor onlarla dertlefliyorum. O bitkilerin elimde büyüyüp serpildi¤ini çiçe¤e durdu¤unu görmekle teselli buluyorum.
astam›z›n tüm ›srarlar›na karfl›n incelemeler bitmeden taburcu olmas›na izin vermedik. Bahçelerin bak›m› için gerekli görüflmeleri yapt›¤›m›z› sorun olmayaca¤›n› söylememiz onu pek rahatlatmasa da durumu sessizce kabullenmeyi seçmiflti. ‹lerlemifl yafl› nedeniyle incelemeler
H
uzay›p sa¤l›k sorunlar› ayd›nlan›nca hastal›¤›n ciddiyeti ortaya ç›kt›. Tedavi süreci uzun ve zor görünüyordu. Mahallesinden ara s›ra u¤ray›p ufak tefek gereksinimini karfl›layanlar d›fl›nda gelen giden akrabas› da olmam›flt›. Bu konuda konuflmak istemiyordu. Gelen gidenden ülke d›fl›nda bir o¤lu oldu¤unu, annesinin ölümünden sonra görüflmediklerini ö¤renmifltik. Bir sabah baflucunda bir saks› içinde sarmafl›k durdu¤unu görüp nereden
BD TEMMUZ 2013
geldi¤ini sorduk. Hastanede yaln›zl›ktan s›k›ld›¤›n› gelen gidenden hiç olmazsa laflayacak bir dal sarmafl›k getirmelerini istedi¤ini söyleyip sevgi dolu gözlerle saks›daki sarmafl›¤a bakt›. Gerçekten de sarmafl›¤›n gelmesiyle dirilir gibi olmufltu. Bazen saks›y› eline al›p birlikte hava almaya ç›kt›klar›n› bile görüyorduk. u arada hastal›k ilerliyor yine bilincin kapand›¤› s›k›nt›l› dönemler oluyordu. Kendine gelince hiçbir fleyi umursamadan sarmafl›¤›na bak›yor, yerinde oldu¤unu görünce rahatl›yordu. Bir sabah kontrol için u¤rad›¤›mda elimi tutup birkaç dakika oturmam› anlatacaklar› ve bir ricas› oldu¤unu söyledi. Sarmafl›¤›n alacal› yapraklar›n› gösterip "Sonunda dün gece konufltu, benimle" dedi. "Nas›l yani, sarmafl›k konufltu mu diyorsunuz?" " Öyle de¤il. Y›llard›r bu sarmafl›¤› izler yapraklar›ndaki flekillerin anlamlar›n› çözmeye u¤rafl›r›m. Dün gece bir rüya gördüm. Sarmafl›¤›n yapraklar› sayfalara dönüflüp dile geldi. Rahmetli eflimin mektubu oldu, ondan bana haber getirdi. Akl› hâlâ bizdeymifl, sorular soruyordu. Sorduklar›n›n hepsine cevap verdim ama o¤lumuzu sorunca sustum. Yapraklar›n bir k›sm› beyaza döndü. O da sustu. Tekrar konuflmas›n› beklerken uyanm›fl›m. Gecenin bir yar›s›ndan beri sarmafl›¤›n tekrar dile gelmesini bekliyorum." "‹yi de benden ne istiyorsunuz?" "Dün akflam ne ilaç verdiyseniz ayn›s›ndan yine verin. Kald›¤›m yer-
B
146
den rüyaya geri dönmek istiyorum. Yard›m edin." Dosyas›na bakt›m uyku ilac› alm›yordu ve gece yine geçici bir bilinç kayb› yaflad›¤›ndan baflka kay›t görünmüyordu. O¤luna haber vermemiz gerekti¤ini söyleyince yüzü as›ld› bir süre düflündü. Saks›daki sarmafl›¤a bakt›, yapraklar›n› okflad›. Verdi¤i telefon numaras›ndan o¤luna ulaflamad›k ama izini sürüp mail adresini bulup hastam›z›n durumunu anlatan mail att›k. Yan›t gelmedi. O günden sonra ataklar s›klaflt› ve bilincin kayboldu¤u dönemlerin kritik aflamaya gelmesi üzerine hastam›z› yo¤un bak›ma ald›k. Ak›nt›ya kürek çekti¤imizi bilsek de yaflatmaya gayret ettik. Bir hafta kadar sonra o¤lu ziyaretine geldi¤inde bilinci kapal› olsa da, hastam›z›n yüzünde bir tebessüm görüyorduk. O sabah bana anlatt›¤› rüyadan söz edip yine rüya görmekte olabilece¤ini söyleyince babas›n›n elini iki elinin aras›na al›p gö¤süne yaslad›. Uzunca bir süre onlar› öylece b›rakt›k. Hastam›z›n çilesi ve hastane esareti iki gün sonra son buldu. O¤lu son anlar›na kadar hep yan›ndayd›. astaneden ayr›lmadan önce hastam›z›n kalan eflyalar›n› toplarken saks›daki sarmafl›¤› ne yapaca¤›n› sordum, "Babam› annemin yan›na defnettim, sarmafl›¤› mezarlar›na dikip onlar› sars›n sarmalas›n yine bir araya getirsin diye dua edece¤im." dedi. •
H
mehmetuhri@butundunya.com.tr
Memleket Özlemi ‹lyas Halil
Arkadafl›m Garabet E
ski tarih ile 3 Teflrinisani. Y›l 1914. Cumartesi gecesi Garabetin babas› Agop Efendi Osmanl› Bankas› Stamboli flubesinde (Stamboli daha ‹stanbul olmam›flt›) genel müdür yard›mc›s› iken Sadr›âzam Kamil Pafla’n›n, emir subay› Binbafl› Naz›m Bey’den vadesi gelen borcunu ödemesini isteyince Naz›m Bey sinirlenmiflti. Agop Efendi yanl›fl bir ifl yapt›¤›n› anlam›fl, gazaba u¤ramadan bir gece habersiz ‹stanbul’dan kaçt›. Mersin’e tafl›nd›. Ailesini Ermeni kilisesine yeni bir soyad› ile kaydetti. * Garabeti tan›d›¤›m y›l onalt› yafl›ndayd›m. Ben gazeteci, Garabet ise
doktor olmak istiyordu. Aras›ra Halkevi kitapl›¤›nda görürdüm. O y›llar Maksim Gorki’ye merak sarm›flt›m. Bir gün Garabeti kitapl›kta Gorki’nin “Benim Üniversitelerim” kitab›n› okur buldum. Kitab›n ilk cümlesini m›r›ldand›m. “Afla¤› kurtarm›yor. Kazan üniversitesine okumaya gidiyorum” Sesimi duyunca flafl›rd›. Bafl›n› kald›rd›. Merhaba dedi. Kitab›n ad› benim de ilgimi çekti. Kitab›n aç›l›fl cümlesini okuyunca sevece¤imi sezdim. Yeni bir dünya buldu¤unu hissettim. Babam Agop’un korkakl›¤› beni bir yere götürmeyecekti. Babam denize girmekten korkan bir insand›. Ondan nas›l yüzmesini ö¤renecektim? Anadolu’da Ermeni olarak yaflamay› ö¤renmem gerekiyordu. Konuk oldu¤umu unutmadan hakk›m› korumay› bilmeliydim. * Onalt› ergenlik ça¤›m›z, hayat›m›n 147
BD TEMMUZ 2013
ilk zor yafl› oldu. Çocukluk bitmifl. Yeni dertler bafllam›flt›. Paras›zl›k gibi. Güzel bir ‹rma gibi. Üstelik taranmas›n› sevmeyen aksi saçlar›m vard›. Hac› yatmaz. Hep dik dururdu. * arabete yafl›n verdi¤i zorluk yetmezmifl gibi. Ermeni idim. O y›llar az›nl›k olmak her babayi¤idin harc› de¤ildi. Garabet mahallede Ahmet Recep olarak yaflamak istemiyordu. Garabet olmak istiyordum. Komflusuna bir akraba gibi davranmak istiyor-
G
Nihayet 1945 geldi. Garebetin bekledi¤i mucize mahallesine girdi. Türkiyede Demokrat Parti kuruldu. Yedi yüz y›ll›k Osmanl› imparatorlu¤u 22 y›ll›k Türkiye cumhuriyeti elinde alfabe kitab› demokrasiyi ö¤renme¤e bafllad›. 14 may›s 1950 tarihinde demokrasi müzmin sigara al›flkanl›¤› gibi hayat›m›za girdi. Ba¤›ra ça¤›ra, öksüre öksüre sigara tüttürmeyi ö¤renecektik. Dövüfle dövüfle demokrasiyi arad›k. Bat›l› oluyorduk. Nezle olunca mendil kulland›k. Bir aya¤›m›z k›sal›nca,
K omflusuna bir akraba gibi davranmak istiyordu. Yak›n olmas›n› istiyordu. du. Yak›n olmas›n› istiyordu. Komflusu ile üzüntüyü sevinci mevsimleri günefli paylafl›r gibi paylaflmak istiyordu. * Garabet gençli¤ini kufl gibi yaflad›. Uçtu. Ama kediden kaçmad›. Ankara’ da esen yeni siyasal havay› Vatan gazetesinden takip etti. ‹smet Pafla’n›n getirmek istedi¤i demokrasi onu sevindirmiflti. Da¤da keçi gibi kendi topra¤›nda yaflamak istiyordu. Keçi olacak. Keçi koflacakt›. Do¤an›n ona mutluluk kayna¤› olmas›n› istiyordu. 148
üzülmeden topallayacakt›k. Ama gerçek demokrasiyi beceremedik. Evde zerde pilav piflti. Yemesini beceremedik. Baflka bir yönden kervan develeri yola ç›km›flt›. Bayram davullar› çal›yordu. Söz vatandafl›nd›. Sevinç damarlarda alkol. Türkiye tümden sarhofl. Seviniyordu. * 1950 y›l›nda Ankaraya tafl›nd›m. Karayollar›nda çal›fl›yordum. Ankarada bahar. Genç k›zlar›n çiçek kokusu ve sabah günefli her gün yeniden bir mu-
BD TEMMUZ 2013
cize. Güzel, güzelden daha güzel oluyordu. Ayfle’den Fatma’dan daha s›cakt›. Duymad›¤›m bir histi bu. Havada suda a¤açta gençlik. Yani kad›n. Bak›nca sarhofl. Koklay›nca sarhofl. Daha kötüsü. Kad›n› görmeyince. Kuca¤›m›zda olmay›nca. Daha çok sarhofltuk. * y›l Garabet Ankarada. Kendine uygun bir meslek arad›. T›p fakültesinde ö¤renci oldu. Ben 15 lira asli maafll› devlet memuru. Garabet gündüzü geceye katm›fl nefes almadan ders çal›fl›yordu. Ben sevinci sevinmeyi sevmeyi ögreniyordum. Gazeteci olmak istiyordum. Ulus gazetesine k›sa hikayeler yazma¤a bafllad›m.
O
Onyedi yafl›nda Descartes’ten düflünmeyi Sokrat’tan mant›¤› ö¤renmifltim. fiimdi kad›n güzelli¤ini Tanr› gözü Tanr› burnu ile duyuyordum. Sevgi sel. Yüre¤imde nas›l akt›¤›n› nereye gitti¤ini özlüyordum. Bir güzel buldum. Bana güzellik ö¤retecekti. Sevgi gibi sonsuzlu¤un vücudunda nerede bafllad›¤› gösterecekti. * O y›llar Garabet bafl›n› kitaptan kald›rmadan ders çal›fl›yordu. Her kemi¤in ad›n› ö¤renince biraz daha bat›l› oldum diyordu. T›bbiyeyi bitirince Amerika’ya gidecekti. 1953 y›l›nda ekonomi ray›ndan ç›kma emareleri belirdi. Tüketim alm›fl yürümüfl enflasyon yüzde elliye varm›flt›. fieker fabrikalar› yerden man-
Garabet gündüzü geceye katm›fl nefes almadan ders çal›fl›yordu.
Gazete yazarlar›ndan Bülent Bey’i tan›d›m. Gazeteci olmak istedi¤imi söyledim. * Bahard› kulaklar›mda öten kufl sesleri. Tanr› kulaklar›md›. Koklarken Tanr› burun. Nisanda May›sta renklere bakt›m. Yüzüm iki göz. ‹ki Tanr› oluyordu.
tar gibi bitiyor. Bay›nd›rl›k bakanl›¤› flehirleri birbirine ba¤l›yor ticaret h›zlan›yor enflasyon art›yordu. * arabet Anadolu benim köyüm de¤il dedi. Ne kadar çal›flsam kazanc›m bir somun ekmek iki odal› bir ev almaya yetmeyecek. Komflumdan
G
149
BD TEMMUZ 2013
alaca¤›m› istesem saklanacak delikler yerler yok olacakt›. Kendine yaflayacak bir köy ar›yordu. Yeni köyümde eflek de olsam raz›y›m dedi. Hiç olmazsa görevim belli. Beni gören kim oldu¤umu bilecekti. Burada ne iflin var demez. Alt› üstü eflek diyecekti. Hiç olmazsa akflam ah›r›mda doyacak bir torba arpa bulurdum. * eni köyümde. Kimse kimseden daha tok olmayacakt›. O köyde tek iste¤im kimsenin aç olmamas› idi. Ekme¤ini kazanmak için fakir herkesten daha çok çal›flmayacakt›. 1959 y›l› Ankara aylar mevsimler hep güneflli. A¤açlar gece gündüz k›fl yaz hep yeflil. Uyku kaç›ran bahar yafl›na girmifltim. Sevincimin kayna¤›n›
Y
biliyordum. Ama ne ad›n› ne de kimin k›z› oldu¤unu biliyordum. Uzaktan bak›p nas›l sevinece¤imi bulmam›flt›m daha. Oysa hayat sevdi¤imin yüzünde gözlerime, sesinde kulaklar›ma inanmayacak kadar güzeldi. Neredeyim dedim. Ya sevdi¤imin oldu¤u yerde de¤ilim dedim. Ya güzelim baflka bir gezegende. * Aradan yirmi y›l geçti. bir gün Garabete Montrealde rastlad›m. Doktordu. Hayat›ndan memnun. Nas›ls›n dedim. Do¤du¤um köyün bir yaz ya¤mur üstü toprak kokusunu koklamak için bin kez daha fakir yaflama¤a raz›y›m. Montrealde tek sevincim. Ya¤murda daha az ›slan›yorum. • ilyashalil@butundunya.com.tr
Diplomasi Afrika’da bir avc›n›n köpe¤i ormanda kayboldu¤unu fark etti. Ne yapaca¤›n› düflünürken, karfl›dan koca bir leopar›n geldi¤ini gördü. Av köpe¤i, “Bafl›m belada” diye düflündü. Etraf›na bak›n›rken, yerde daha önce parçalanm›fl bir hayvandan kalan büyük kemik parças›na gözü iliflti. Hemen bu kocaman kemikleri kemirmeye bafllad›. Leopar av köpe¤ine iyice yaklaflt›¤›nda, köpek kendi kendine yüksek sesle, “Ne kadar lezzetli bir leoparm›fl. Etrafta baflka leopar var m› acaba?” dedi. Bunu duyan leopar, duraksad›. fiafl›rm›flt›. Hemen en yak›ndaki a¤aca t›rmanarak sakland›. “Neredeyse bu vahfli köpe¤e yem olacakt›m” diye düflündü. Yandaki a¤ac›n üstündeki bir maymun herfleyi izlemiflti. Eline geçen f›rsat› de¤erlendirip leopar›n dostlu¤unu kazanmay› akl›na koydu. Maymun, leopar›n yan›na ulafl›p, ona gördüklerini tek tek anlatt›. Leopar, köpe¤in kendisini kand›rd›¤›n› ö¤renince hiddetlendi. Maymuna, “Atla s›rt›ma, fluna dersini verelim” dedi. Köpek, leopar›n maymunla birlikte yaklaflt›¤›n› farkedince, neler oldu¤unu hemen anlad›. Tekrar arkas›n› leopar›n geldi¤i yöne dönerek, o kocaman kemikleri kemirmeye devam etti. Leopar tam sald›racakken yine kendi kendine konuflmaya bafllad›: “Birlikte plan yapt›¤›m›z bu aptal maymun da nerede kald›? Yar›m saat önce bir leopar daha getirmek için gitti, hâlâ haber yok!..” 150
BD TEMMUZ 2013
TEMMUZ AYI ÇÖZÜMLER SAYFASI Satranç Çözümleri
OYUN SONU: KramnikMamedyarov, 2008 Siyah Kazan›r 1…Kxh2+ 2.fic1 fib1 3.fif7 3.Kxg6 c3 4.Kg7+ fie8 5.Kgg2 Kxg2 6.Kxg2 Af3 7.fic1 Ad2 0-1 ATAK: Mamedyarov-‹narkiev, 2013 Beyaz Kazan›r 1.Kd8+ fig7 2.Af5 fixg6 3.Axe3 +- 1-0
1-(d) Sakl› yaz›
9-(d) Denetim pulu
2-(b) Takma
10-(a) Dönen top
3-(a) fiiflirme haber
11-(c) En uygun
4-(a) Ödeme
12-(c) Genelge
5-(c) ‹lgileflim
“Bilginizi Denetleyin”
1-(a) fiinasi
6-(a) Mevcut durum
13-(b) Nüfus
7-(b) Biçimleme
14-(d) T›nlafl›m
8-(b) Bezenti
15-(a) Y›ll›k
Kare Bulmaca
2-(d) Methiye 3-(c) Sivas 4-(d) Tirhandil 5-(b) 1927 6-(b) Hac› Bektafl Veli 7-(a) BDDK 8-(d) Mavramira 9-(b) Almanya 10-(c) Mavi 11-(a) ‹stanbul 12-(d) Mehmet Okur 13-(b) fiair evlenmesi 14-(b) Madagaskar 15-(a) Kemençe 16-(d) Glikoz 17-(d) Dostoyevski 18-(a) K›br›s 151
BD TEMMUZ 2013
YARININ BÜYÜKLER‹ Gönderi adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)
Ömer Efe ve Ege Sevim, ‹stanbul
Zeynep Davuto¤lu, ‹stanbul
Ceren Seyhan, Adana 152
Özgür F›rt›na Ç›ld›r, Ankara
Özgür Serra Gölbafl›, ‹stanbul
Batuhan Sevinç, Yalova
Eda Naz Yalç›nkaya, Sakarya
Sinem Görgülü, Ankara
BD TEMMUZ 2013
Ada Acartürk, ‹stanbul
Efe Yi¤it Çubuk, Ankara
Atefl Kot, ‹stanbul
Atahan Özkan, ‹zmir
Sevil Yücelen, Ankara
Atacan Bozac›, Mu¤la
Ersin Emin Kuzkaya, ‹stanbul
Sude Naz Yücel, ‹stanbul
Eren Durmuflkoç, ‹stanbul
‹nci Tany›ld›z›, ‹zmir
Aden Nil Yalç›n, Ankara
Ege Yaflaro¤lu, ‹stanbul 153
BD TEMMUZ 2013
Bulmacan›n çözümü 151. sayfadadır. 154
Bulmaca Filiz Lelo¤lu Oskay
SOLDAN SA⁄A: 1- Fotografta görülen heykeltraş sanatçımız.- Muğla’nın bir ilçesi. 2- Kan depolayan organımız.Tüfeğin namlusu ucuna takılan bir çeşit bıçak. 3- Yarı anlamında bir sözcük.Yunanistan’a özgü bir dans türü. 4- Yankı, eko.- Donuk renkli.- Kayak.- Yetmez miktarda. 5- ‘….. Bir ağaç Gibi Tek ve Hür Ve Bir orman Gibi Kardeşçesine’ (Nazım Hikmet).- Kastamonu’nun bir ilçesi. 6- Hülasa.- ‘ Gurabahane-i ….. (Ahmet Haşim’in bir yapıtı). 7- Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi.- Vasıta, gereç.- Başka. 8- Ermiş kimse.- Karınca yiyen bir hayvan.- Güç, Kuvvet. 9- Resim yapan kimse.- Elektrik dalgalarının özelliğinden yararlanarak seslerin iletilmesi sistemi. – Tüyleri parlak ve renkli olan bir papağan türü.10Gözlem.- Derebeylikle ilgili. 11Türkiye’de maden arama işi ile uğraşan kurum.- Başlıca içeceğimiz.- Bir nota.Denizli’nin bir ilçesi. 12- İngiltere’de çok sevilen bir bira türü.- Uzaklık işareti.Akustik teknolojisinde alçak gürültü kuvvetlendiricisi birimi.- Eski dilde ayak. 13- Radyumun simgesi.- Üç kişiden oluşan anlamında yabancı bir sözcük.Lifleri dokumacılıkta kullanılan bir bitki. 14- ‘ …. Jale’ ( Cumhuriyetimizin ilk tiyatro sanatçısı).- Bir cetvel türü.Elazığ’ın bir ilçesi.- 15- Sivas’ta bulunan tarihi bir köprü.- Güreşte bir oyun.Bağışlama. 16- Karadeniz’de bir iç deniz.Adıl.17- Sanı.- Ayak ve yumruk vuruşları üzerine kurulu, Japon kökenli bir dövüş yöntemi. 18- Bir sayı.- Gümüş.Bilgisayarlara silinemeyen bellek. 19Yiğit, cesur. 20- Meta.- Üzeri yufka kaplı, meyveli veya kakaolu bir pasta çeşidi.
YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1- ‘Ateşli
Kaval’ , ‘Çıngırağın Ölümü’ adlı yapıtlarından tanıdığımız şairimiz. – ‘…… Kardeşler’ (Dostoyevski’nin bir yapıtı). 2- Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan.- Bir şeyin, bir olayın yol açtığı çıkar kaybı veya olumsuz, kötü sonuç Çok konuşan, geveze. 3- ‘ Muazzez …. ( Sümeroloğumuz).- İsimler listesi.Duyuru.- Kiloamperin kısa yazılışı. 4- Kabaca evet.- Şeytana tapan kişi.Boyutça diğerlerine göre küçük olan.Doğal bir afet. 5- Dingil.- Mısır mitolojisine adalet tanrıçası.- Eski dilde baba.- Islandığı zaman çeşitli şekiller alabilen, geçirimsiz yumuşak yağlı bir toprak. 6- Üretim.- Satrançta bir taş.Ululuk, yücelik. 7- Alışverişte satıcının alıcıya yaptığı indirim.- Eskiden Rus hükümdarlarına verilen unvan.- Uzaktaki hedefleri mikrodalga yansıtma metodu ile tespit eden cihaz.- Saka’ların ünlü destanı. 8- Alışılmış olandan büyük.Karadeniz yöresinde patlamış mısıra verilen ad.- Bayındır. 9- Baston.- Divan edebiyatında övgü içeren bir nazım türü.- Unutmamak için yazılan kısa yazı.Sadakat gösterme. 10- Dans.- Üzerine yatak yapılıp yatılan tahta ya da metal kerevet.- Eli açık, cömert. 11- İstanbul’un bir semti.- Bir evin bölümlerinden her biri. 12- Bir düşünceyi, bir duyguyu ifade eden kısa yazı.- Dudak sesleriyle başlayan kelimelerin ilk seslerini güçlükle söyleyen kişi.13- Sınır nişanı.- Bir renk.- Maket bıçağı. 14- Lantanın simgesi.- Argoda emek harcamadan elde edilen kazanç.Bir göz rengi. 15- Anlama yeteneği.Libya’da bir liman kenti. filizoskay@butundunya.com.tr 155
Satranç Mustafa Y›ld›z GÜNÜMÜZÜN USTALARI:
18
fiehriyar MAMEDYAROV
T
imur Recebov’dan sonra, Azarbaycan’›n yetifl-
tirdi¤i Dünyaca ünlü ikinci büyükusta. 1985 Baku do¤umlu. Satranç oynamay› babas›ndan ö¤rendi. ‹ki k›z kardefliyle birlikte satrançç› bir aile olarak tan›nd›lar. 2003 ve 2005 y›llar›nda Dünya Gençler fiampiyonu olunca ünü iyice artt›. O tarihten sonra da birçok büyük turnuvalar kazand›. Bu y›l içinde de Dünya H›zl› Satranç Şehriyar MAMEDYAROV fiampiyonu oldu. Türkiye Satranç Ligi’nde de bir dönem oynayan ve Morphy, Tal ve Fischer’i kendine örnek ald›¤›n› belirten Mamedyarov, baflar›lar›n›n temelinde çok çal›flman›n yatt›¤›n›, çocuklu¤undan beri günde 12 saat çal›flt›¤›n› söylüyor. Satranç masas›nda bir hesap makinesi h›z›yla karmafl›k konumlar› hesaplamas›yla bilinen genç oyuncu, y›rt›c› oyun tarz›yla ve 2700+ elo ile Dünya rating s›ralamas›nda hep ilk yirmi içinde yirmi al›yor. Mamedyarov-Timofeev, 2004 Siyahlar, yukar›daki konumda d6 piyonunu almakta tereddüt etmiyor, O, deneyimine güveniyor. 29…Kxd6 30.Ag6+ Bu at› alacak 3 tafl var ama hiçbiriyle al›namaz, flah›n g8 karesine kaç›fl› da ifle yaram›yor. Timofeev, 30…hxg6 oynad›. 31.Vh4+ Vh5 32.Vxd8 Kxd8 33.Kxd8+ fig7 34.Kee8 Mat tehdidinden ancak veziri b›rakarak kurtulabilece¤ini gören siyahlar, terk etti. Mamedyarov-Carlsen, 2008 Mamedyarov, f5 karesindeki piyonu almakta acele etmiyor. Önce siyah veziri konumdan uzaklaflt›racak bir feda yap›yor: 31.Fxa5!! Vxa5 32.Vxf5 ‹flte flimdi d7 ve f7 kareleri atefl alt›nda. 32…Vd2 Bu yetersiz karfl›l›k flah temposuyla etkisizlefltiriliyor. 33.Vxf7+ fih8 34.Kf2 Kd8 35.Vd5 Va5 36.Af4 Va8 37.Ag6+ Carlsen terk etti. (37…fig8 Fili atla hemen almak iyi de¤il. 38.Vxa8 Kxa8 39.Axf8+ ve beyaz 3 piyon önde kal›r.) 156
BD TEMMUZ 2013
DÜNYA KADINLAR fiAMP‹YONU AT-F‹LLE MAT YAPAMADI FIDE Kad›nlar Grandprix Turnuvas›nda oyun sonunda at ve fil fazla kalan Dünya Kad›nlar fiampiyonu Usenina, 50 hamle içinde mat yapamad› ve oyun berabere bitti. Rakibi Girya, 72. hamlede son piyonunu da kaybedince herkesin bekledi¤i oyunu terk etme eylemini yapmad›. Usenina ise 126. hamleye de¤in rakip flah› kendi filinin rengindeki köfleye sürükleyemedi ve hayret dolu bak›fllar aras›nda kariyerine çizik att›rd›. Halbuki 3. Dünya fiampiyonu Capablanca, Satranc›n Esaslar› kitab›nda at-fil mat›n›n 35 hamlede nas›l yap›laca¤›n› ö¤retiyor ama Usenina herhalde zaman s›k›flmas›ndayd›! Girya ise flu gerçe¤i gösterdi: “Hiçbir oyun terk ederek kurtar›lamaz.” (Kaynak:Satrancokulu.com)
‹flte Usenina’n›n kazanamad›¤› konum: 82.Fd5 oynad›. Do¤ru devam yolu, 82.Ae2 … 83.Fe6 olmal›yd›. At-fil mat›, en zor matt›r. Tahtadaki filin bulundu¤u karenin rengindeki bir köflede, burada a8 veya h1 karelerinden birinde yap›labilir. Hamle s›ras›n› kaç›rmadan yaln›z kalan rakip flah› uygun köflede k›st›rmak gerekir. Bir hamle kaç›rd›n›z m› yand›n›z, art›k 50 hamle yetmez. ATAK Mamedyarov-‹narkiev, 2013
OYUN SONU Kramnik-Mamedyarov, 2008
Beyaz Kazanır
Siyah Kazanır
myildiz@butundunya.com.tr
Çözümler 151. sayfadad›r.
157
Bize Gönderilen Kitaplardan sosyo-ekonomik politikalarla, oradakiler de bozulmufl, iliflkiler ç›karlar üzerine kurulur olmufl. Ç›kar konusunda biraz testere olabilseler anlayaca¤›m! Ama keser olmufllar, hep kendilerine yontuyorlar. Sonra sözünde durmayanlar, k›l›k de¤ifltirenler, partiden partiye Mustafa Yalçıner geçenler, f›r›ldaklar el üstünde. ‹nsanlar›n büyük ço¤unlu¤u da almaya Etik Yay›nlar› gelince koflar, vermeye gelince kaçar olmufl... Televizyon ya da cami kültürü egemendir onlara. Din, siyaset ve dedikodu vard›r konuflmalar›nda. ustafa Yalç›ner, üniversiteden Onlar›n ifli gücü, dün ve bugündür. döndü¤ü ana oca¤› Antik Kelenderis Gelecekle ilgileneni pek az olur.(...) kenti, Ayd›nc›k’ta Halikarnas Bal›kç›s› Cevat fiakir Kabaa¤açl›’n›n izinden gidiyor. Yöresini dünyaya tan›tmaya çal›fl›yor. Ç›kard›¤› “Gerçemek” adl› dergi ile yöre tarihi, kültürü ve sanat›n› yar›nlara aktarmaya çal›fl›rken “Kelenderis Öykü Yar›flmas›” ile de Etnik Temizli¤i yaz›n dünyas›na geçitler sunuyor. Aç›klamak “Toroslar’da Yaflam Erken Bafllar” adl› ilk öykü kitab›ndan sonra ç›kan Michael Mann “Sümbül Gölü”yle, Yaflar Kemal’in Adana’dan Toroslarda yakt›¤› çoban ‹thaki Yay›nlar› ateflini Mersin’de Osman fiahin’den al›p Antalya’ya do¤ru uzat›yor, Mustafa Yalç›ner. Elefltirmen Vecihi Tiünümüzde yerel, iç ya da düflük muro¤lu’nun Balzac, Flaubert’in çal›fl- yo¤unluklu savafl gibi de¤iflik etimalar›na benzetti¤i öyküler kirlen- ketlerle adland›r›lan çat›flmalarda ölen memifl insanlar›, bozulmam›fl do¤ay› ve öldürülen insanlar›n say›s› yan yana ve yaflam› aktar›yor, ancak çürümeyi getirildi¤inde insanl›k tarihi içinde, iki de: “Eskide kalm›fl, küçük yerlerdeki büyük dünya savafl›nda ölenleri kat insanlar›n dürüstlü¤ü, içtenli¤i, kar- kat afl›yor. Maddi zarar›n›n boyutun fl›l›ks›zl›k ilkesi. O güzelim insanlar da haddi hesab› yok. Devletler aras› savafl yok olup gitmifl. Son y›llarda uygulanan yok deniliyor ama devletlerin kendi
Sümbül Gölü
M
Demokrasinin Karanl›k Yüzü
G
158
BD TEMMUZ 2013
içinde tutuflturulan ve ad›na savafl denmeyen “öldürme” eylemlerin yular›n›n kimlerin elinde oldu¤unu ayd›nlatmaya çal›flan bu akademik çal›flma insanl›¤a ve insanlara “gözlerini aç!” diyor: “Cinai etnik temizlik moderndir. “demokrasinin karanl›k yüzüdür” Demok (Demokrasi) ile etnos’un (etnik grup) birbirine kar›flt›r›ld›¤› yerlerde meydana gelir. ‹ki rakip etno-ulusal hareket ayn› topraklarda “kendi” devletini istedi¤i zaman tehlike do¤ar. Zay›f taraf boyun e¤meyip d›flar›dan yap›lan yard›m sayesinde savaflmaya bafllad›¤›nda ya da güçlü taraf ani ve ezici bir kuvvet kullanabilece¤ine inand›¤›nda çat›flma fliddetlenir. Ama devlet de hizipleflmifl ve savafl türünden, d›fl bask›lar yüzünden radikalleflmifl olmal›d›r. (...)
Yöntem Üzerine Konuflma Rene Descartes Çeviri: Çi¤dem Dürüflken Kabalc› Yay›nevi
O
nlarca y›ld›r Türkçeye çevrilmeyi bekleyen insanl›¤›n an›t yap›tlar›n› bir biri ard›nca dilimize kazand›rmay› sürdüren Prof. Dr. Çi¤dem Dürüflken, ayn› zamanda Hümanizman›n ateflini ülkesine tafl›yor. Baflka dillerden Türk-
çeye aktar›lan Descartes’in kitaplar› onun özenli çal›flmalar›yla ilk kez Latinceden Türkçeye çevriliyor. Bat› Felsefesinin ve 17. yüzy›l Rasyonalizminin temel kitaplar›ndan “Yöntem Üzerine Konuflma”, Descartes’›n adeta fikir hayat›n›n bir özetini sunuyor. Çevresine bakt›¤›nda hiçbir fleyin kendisinde güven uyand›rmad›¤›n› ve ö¤rendi¤i bilgilerde hep kuflkulu bir yan oldu¤unu gören Descartes, geçmifl yaflam›n›n tümüyle çeliflik bilgiler üzerine kuruldu¤unu anlar ve o güne dek ö¤renip bildi¤i ne kadar fley varsa hepsinden flüphe etmesi gerekti¤ine karar verir. Sonuçta insan duyularla elde etti¤i bilgilerin aldat›c›l›¤›na mahkûm oldu¤undan sürekli hatalar yapmakta ve yan›lg›lar içinde debelenip durmaktad›r. Dolay›s›yla yeni bir ç›k›fl yolu bulunmal›d›r. Bu ç›k›fl yolu da, Descartes’a göre, bütün bilimlerin içinden ç›kt›¤› felsefenin temel ilkelerini bulup ç›karmakla mümkündür. Kuflku duyabildi¤ine göre, düflünmekte oldu¤unu ve düflünmekte oldu¤una göre var oldu¤unu da bu arada keflfeder. Böylece tek kuflku duyamayaca¤› fleyle karfl›lafl›r, yani düflünen Ben’iyle.” Descartes’›n ikinci çevrilen kitab› “Metafizik Üzerine Düflünceler” ise, döneminin bilimlerine sa¤lam bir temel oluflturmak kayg›s›yla inzivaya çekilip kendini toplumdan soyutlayan bir düflünürün içsel yolculu¤unun öyküsü. 159
Bir Fotograf Bin Sözcü¤e Bedeldir Gönderi: FATMA UÇ, ANKARA
160
FOTOGRAF BELGE VE ÖDÜLLERLE Prof. Dr. MEHMET HABERAL’IN YAfiAMINDAN KES‹TLER
"Bu kitab›, Türk Milleti karfl›s›nda kendisini savunmak durumunda b›rak›ld›¤› bir ortamda Prof. Dr. Mehmet Haberal'›, milletimize tan›tmak için haz›rlad›m." Mete Akyol
Bütün Dünya’ya Abone Olun Derginiz Kap›n›za Gelsin Bütün Dünya derginize abone olmak flimdi çok kolay. Art›k bir telefonunuz veya e-posta mesaj›n›zla abonelik ifllemlerinizi yapt›rabilir ve derginizi her ay kap›n›zdan alabilirsiniz. Bütün Dünya Abone Servisi: Tel: (0312) 215 51 27 - 28 Dahili: 313 Gsm: (0536) 634 35 97 E-posta: abone@butundunya.com.tr Tüm Baflkent Kurulufllar›ndan Ücretsiz Sa¤lanabilir
Bütün Dünya
T Ü R K
R E S S A M L A R I
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
FÜSUN YEREMYAN
1 TEMMUZ 2013
192297 SAYI: 2013 / 07 F‹YATI: 4 TL TEMMUZ 2013
Lozan Zaferimizin 90.Y›ldönümü 1951 y›l›nda Yeflilköy ‹stanbul'da do¤du. Kandilli K›z Lisesi'ni bitirdikten sonra içindeki resim aflk›, onu küçük karalamalara ve bu günlere tafl›d›. 10 y›l Rus ve Azeri hocalarla çal›flt›. 25 y›ldan buyana hayat›n içindeki insan profilleri onun kompozisyonlar› oldu. Çeflitli dönemlerde 10 kiflisel sergi açan ve 8 karma sergiye kat›lan sanatç›, halen kendi resim atölyesinde çal›flmalar›n› sürdürmektedir.
Atatürk: "Bir Köflk ‹çin Bir A¤aç Feda Edemem" S: 5 Yarg›ç Son Sözünü Sordu Prof. Haberal Yan›t Verdi: "Yaflam›m Gaspedildi"S: 11
Baflkent Üniversitesi'ne New York'ta Uluslararas› Alt›n Kalite Zirve Ödülü S: 14
Gürbüz Evren: Napolyon Osmanl›'ya Pafla Olacakt›, Düflman Oldu S: 59 Yaflar Öztürk, Sessiz Direniflin Simgesi: Gandhi