Adl :iO}'adı H,ıb:> a.dı
/�r./6 .,44•'
:\n:ı adı
·
.
.
..&.ı 'li.iil.y
;· /l: tl f. *-
t��MA l>o�upı yerı. yıl :P.f . ... ,.--;1- &:..• ,.. . . ı
�'3.J'f .
l'abiıyet yrr (ust,\ "ayıtlı uldUJt\1
/3ur:sA. .
IJHI\'t."ti ı.ln:'ICE l'ER�ÜS DE CONl>t:İRE
-;aı•ıl� N• i .ın. nıı
.. ����--�t·C...·· ./.,rl . . · · " 1 1- ·'l
1t1rr ı
c,:.lu:n•r" .
.. 'YT .k.#z�"�' �·J.u/o& N� ·v· ........... ıı1.1'(':. /J/IM�,(
Ya r Yayınları: 97 tnceleme-Ara�tırma Dizisi: 17
Türkiye Yayını:
YAR YAYlNLARI Ocak 2004, İstanbul Baskı:
Zafer Matbaası Tel: (0212) 512 16 8 8
YAR YAYlNLARI Kuruluş: I 972
Yönetim: Başmusahip Sokak 10/l Cağaloğlu-İstanbul Tel: (0212) 5 1 I 69 ll
04-34. Y.Ol 59.02
ISBN 975-7530-67-0
Hikmet Akgül
ŞOFÖR İDRİS (Anılar)
9
yar yaytnları
ONSOZ
"Her yere yetişi l i r Hiçbi r şeye geç kalınmaz ama Çocuğum beni bağışla Ahmet Abi sen de bağışla" Edip Cansever Jdris amca, sen de beni bağışla. Bu kitabı sen yaşar ken çıkarmak gerekiyordu. Olmadı... Şoför Jdris ile, ki ben ona hep Jdris amca derdim, Ağustos 1993 'de tanıştı m. Devrim dergisinde yayınlana cak bir röportaj için kendisiyle konuşmaya gittiğimde Jd ris amca dinamizmi ile beni büyülemişti. O ilk görüşme, resmiyetten uzak, sıcak bir ortamda cereyan etmiş ve bi zim o günden sonra sık sık görüşmemizi sağlayan dostlu ğumuzun başlangıcı olmuştu. Daha ilk görüşmemizde, Jdris Erdinç'in ve yaşamının, hem romanesk ve hem de sol hareketin tarihi açısından önemli tanıklıklar içerdiğini anlamıştım. Bence, Şoför Jdris'in anıları yayınlanmalıydı. Bu konuda kendisinin çeşitli denemeleri olmasına karşın. sistematize etmekte zorlanıyordu.
6 Şoför Jdris ile yaptiğim röportaj Devrim dergisinde yaym!and1ktan sonra bu am/ann bir kitap olarak derfen mesini kararlaştirdik Ardmdan Şoför Jdris ile uzun konuşma sürecimiz baş ladi. Başlangiçta onun an!attiklanm bir sistem dahilinde tutmak istediysem de, zaman içinde ipin ucunu kaprd1m.
\e sonunda ortaya çözülmeyi bekleyen kasetler dolusu konuşmalar Çikti. Bunlann bant çözümünü yaparken, olaylar arasmda kopukluklar, çelişkiler, yamt bekleyen önemli sorular yeni konuşmalar yapmayi gerektiriyordu. Ancak Jdris amcamn sağliğmm bozulmasi bu çalişmalan istediğim çerçevede yürütmemi engelliyordu. ölümünden önceki son üç dört aya kadar, sağfiğmin düzelebi/eceğini ve yeniden konuşabileceğimizi umuyordum, ama onun hastaliğindaki gelişmeler bunun imkansiz olduğunu kisa bir sürede ortaya Çikardi. Bunun üzerine ben, kasetler do lusu konuşmayla baş başa kald1m. Sonuçta eldeki mater yalden ne pkanlabilirse onu topar/amaya karar verdim. Elinizdeki bu kitap böyle bir çabamn sonucunda ortaya Çiktı. Şoför Jdris'in amlanmn bir am, bir roman olarak oku mamn d1şmda, ilgili dönem üzerine araştirma yapan ta rihçi/er taratmdan da, önemli tamk/Iklar içermesi apsm dan değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Bununla ilgi li birkaç noktaya değinmem gerek. Birincisi, bu kitaptaki am/ar Şoför Jdris'in benim so ru/anma verdiği cevaplar ile geliştirilmiştir. T ürkiye ye sosyalizmin girişi ve bunun gelişimi üzerine çalişmalar yapan birisi olarak, ben bıi sorulan çok zaman bir "tarih çi" gibi sordum. Yani açiklik bekleyen sorulara özellikle eğildim. Ikincisi, Şoför Jdris'in verdiği cevap/an, bu döneme
7 ilişkin tarih bilgim çerçevesinde yeniden düzen/edim. Yanlış anlaşılmasın, ben !dris Erdinç'in söylemediği yeni hiçbir şey katmadım. Yalnızca Şoför !dris'in yanlış hatır ladığı olaylan o döneme ilişkin tarihi gerçeklik/ere göre yeniden düzenledim. Eğer pek bilinmeyen ya da tartışma lı konulara ilişkin yeni bir şey söy/üyorsa, onlara hiç do kunmadım. Bunlan değerlendirmek araştırmacılara dü şüyor.
1930'lu yıllwın işçi hareketi üzerine Şoför !dris 'in an Jattıklan, başka çalışmalarda bu/amayacağınız bilgiler içermektedir. Bu bilgileri o zamanın günlük gazetelerinde bulamayacağımıza bizzat Şoför !dris işaret etmektedir. Onun deyimiyle, basın inhisar altındaydı.
1946 Sendikal Hareketi ve /ega/ T ürkiye- Sosyalist Emekçi Köylü Partisi ile ilgili özellikle Kocaeli özelinde anlatılanlar; başka olgularla destek/endiğinde önemli so nuçlar ortaya çıkarabilir.
1951 Tevkifatı öncesi Şoför !dris'in kurduğu !stanbul Vilayet Komitesi ise bize soru işaretleri bırakıyor. Acaba iki tane Vilayet Komitesi mi vardı? Ya da 1951 tevkifatı sonrası yaşanan tartışma/ann ve ayniıkiann bir haberci si midir? 1951 Tevkifatı Esbab-ı Mucibeli Hüküm 'ü ince lendiğinde, !dris Erdinç 'in Arif Nanak 'ın hücresindeki fa aliyetinin ortaya çıkanldığı ve bu yüzden mahkumiyet al dığı anlaşılıyor. Kadri Çokuğurlu'nun !dris Erdinç, Zeh ra Kosova ve Neriman Hikmet'e yönelik suç atım/an ise hem komite üyelerince reddedilmiş ve hem de bununla il gili delil bulunamamıştır. Dolayısıyla bu tür bir korniteye yönelik tahkikat derinleştirilmemiş ve bu faaliyetler giz/e nebilmiştir. Yilkanda yazdıklanm Şoför !dris'in anılanndan yola çıkarak nelere ulaşılabileceğinin birer örneği.
8 Jdris Erdinç'in anılarını yazarken tarihin mantığı ile ilgili önemli bir nokta da kendini açığa vurdu: Tarihin ge riye doğru yazdığına inanıyorum. Jdris Erdinç ile konuşmalarımiz sırasında da bu ister istemez ortaya çıkıyordu zaten. Tarih geriye doğru yazar ken. 1928-1952 arasındaki 23 yıl ön plana çıkıyordu. Jd ris amcanın ısrarla ve önem vererek bu dönemle ilgili anı larını aktarması. tarihin söylediğim anlamdaki mantığı ile örtüşmektedir. Kitabın hacim olarak da bu döneme ge niş yer vermesi bundandır. Ve bu kitabın bilimsel çalışma lar için kaynaklık edebileceği dönem de bu kesittir. Şoför Jdris gibi insanların anılarının siyasal boyutu çok önemlidir. Çünkü uğruna yaşamlarını adadıkları bir ideoloji vardır. Şoför Jdris için bu sosyalizm olmuştur. Şo för Jdris gibi yiğit, devrimci insanlar olmasaydı. bunlar ölümlerine değin inançlarını koruyarak genç kuşaklara dinamizm aktarmasa/ardı. 1920 yılında kurulan Türkiye Komünist Partisi bugünkü genç kuşaklar için ne anlam ifade ederdi? Bu yüzden. bu anıları okurken unutulmamasını istedi ğim nokta şudur: Jdris, 14 yaşında, okuma yazması olma yan bir çocuk olarak geldiği Jstanbu/'da, kendisi de bir tütüncü olan annesinin yönlendirmesiyle bir tütün şirketi ne girmiş ve orada bir komünist hücrenin yanına düşmüş tür. Bu hücre bu çocuğu partiye taşımış ve bu parti bu ki şiyi, bu anıların sahibi "Şoför Jdris" yapmıştır. Şoför Jdris T ürkiye Komünist Partisi içerisinde arnele kökenli partililerdendir. Münevver kökenli partililerden kişiliği ve yaşamı ile ayrılmaktadır. Bu da gözden uzak tu tulmamalıdır. Cümle/erin yapısı. kelimeler ve üslup Şoför Jdris'indir, buna mümkün olduğu ölçüde sadık kalınmıştır.
9 Son olarak bir açıklama daha yapmakta yarar var: Bu kitaptaki anı/ann kaynağı olarak elimizde bir tane video kaseti, yaklaşık 1 O tane ses bandı ve bir miktar da Şoför ldris'in kendi notlan bulunmaktadır. Ben Şoför ldris 'e teşekkür ediyorum. Bu kitabın çık masında harcadığım emeği, onun yaşadığı hayata bir şükran olarak sunuyorum.
Hi kmet Akgül Ağustos 1996
I
Doğduğum topraklar şu a nda Türkiye Cumhuriyeti sı nırları içi nde deği l . Nevrakop 'da (1) doğmuşum. Nüfus kağıdıma bakarsanız , 1334 Doyran yazar. Annemi n adı Aşire, babamınki ise Ali. !şte benim yazgım. Nüfus kağı dımda yazılanlardan, babamı n adının Ali ol ması hariç, hepsi yanlı ş. Size önce bunun hi kayesini anlatacağı m. Kendi mi bil diğİrnde yanımda ne annem vardı , ne de babam. Babam gibi kocası askerde olan Saliye teyze bakıyordu bana . Ko cası askere gidi nce iki çocuğuyla yal nız kalmıştı . Çok ya kın komşumuz olduğunu, bu kadı ndan, seneler sonra öğ renecekti m. Saliye teyze, ailemin ve benim çilemin yakın tanığıydı . Babam, ben doğduktan i ki ay sonra askere alınmış. önce Selimiye, ardından Arap çölleri , sonra da Çanakka le . . . Askere gidişinin üzeri nden iki yıl kadar geçmişti ki , babamı n ö l üm künyesi gel i r köye. !şte bu ölüm künyesi , o yıllarda bir çok ai lede olduğu gi bi , bize de felaket geti rir. Ailemiz dağıl ı r. Saliye teyzenin kocası nı n gelmemiş, babamı n künyesi gelmiş. Kara cübbeli bir i ma m mahalle meydanı nda ölen-
12
!erin künyesi ni okurmuş zaman zaman. Ve her seferinde hıçkıra hıçkıra ağlarmış yakınları öl enler. İmam yine so ğukkanl ı okumuş ölüm künyesi gelenl eri . Onbaşı Ali de varmış bu sefer. Sonunda, Allah rahmet eylesi n, vatan için şehit düştül er, demiş. . . Artık harp aleyhimize dönmüştür. Nereye gidersen git, her yerde açl ı k, her yerde z ulüm. Eli silah tutanlar asker d i . Kimsenin namusu garanti deği l . Hele hele genç ve gü zel olanların . . . Ve annem b i r gün beni bırakı p Sal iye teyzeye, kara ka yıp olmuş. tki kendi çocuğu, bir de ben . . . Ortalıkta ek mek, ekmek, diye ağlaşanla r. Her yerde hastalık. Saliye teyze, beni ve çocuklarını alıp düşmüş yol l ara. Dere tepe orman geçmişiz. Dokrat, Doyran. Bir Rum kö yüne gel mişi z . Dört boğazı z . Sonunda hem yatacak bir yer, hem de bir i ş bul muş Saliye Teyze. O köyde bizi kol lamışlar. Harp bitene değin orada kal mışız. Ben yedi yaşı nda, Sal iye teyzenin çocuklarının b i ri 10, diğeri ise ll yaşı nda . B i z şansl ıydık. N e çok i nsan öldü, açlı ktan, hastal ı ktan. Bizim gibi bir parça ekmek bu labilenler yaşayabildi ancak. Saliye teyzeye bir gün bir haber ulaşmış: "Nevrakoplu Ali ölmemiş, yaşıyor; oğlunu ve karısını arıyor yana ya na." Gitmiş bul muş babamı. Çok olmuş dönel i . Bizi arar d ururmuş köy köy. Ateş, ateş, der d ururmuş. Saç, saka! karışmış, kir pas içinde. Çenesinde yara diki şleri . "Seni babana vermek istemedim o zaman" derdi , Sal i y e teyze. ölür mahvol urdun. Sana d a kendi çocuğum gi bi baktım, çocuklar alıştı sana. Hiç kıyamadım seni ço cuklardan ayı rmaya . . .
13
Ben, babamla karşılaşma anıını tam hatı rlamıyorum. Yal nı z, o ki r pas içindeki hal i , saçı sakalı kal mış akl ımda. Babamla birlikte düştük yollara. O, zaman zaman ba na, yarenlik ettiği insanlara , başından geçenleri anlatır du rurdu. Anlaşılmazdı pek ifadeleri. Selimiye 'de askere a l ınmış. Oradan Hicaz , Katar, Mekke, Yemen . . . "Ne çok a r kadaşım kaldı oralarda" der di babam. Oralarda sağ kurtulanlar Çanakkale 'ye getiril i r. Sevinçliydik. Çanakkal e vatan toprağı . Her birimiz dağlar gibi güçlüydük. Birkaç gün İstirahat ve temizlikten sonra yerleştirildik Kilithahir mevz ilerine, istihkamları na ... Zabitim dolu gözlerle baktı bana, geldi kucakladı be ni . "Ali Onbaşı . bu mitralyöz sana emanet, ölmeden ba şından ayrıl mayacaksı n." Diğer manga arkadaşl a r ı mı da öptü teker teker. Helal leşti onlarla da. "Sizi kanınızın son damlasına kadar, düş mana karşı vatan topraklarının müdataası için, bu istih kamda vazifelendiriyorum. Arap çöl leri nde deği l , vatan topraklarındasınız, ölseniz de gam yemeyin." Zabitinden emri alan Ali Onbaşı . mangasını gözden geçirdi : Tüfekle ri , kasaturaları , cephaneleri , sırt çantalarını , mataraları , peksimetleri kontrol etti . Bağazda düşman gemi l er i . . . Başlamış bombardıman. Biz öyle bekliyoruz mevzi lerde. Zabitimizden emir bekli yoruz . SOO metre sağı mızda kurmuşlar gözetierne kulesi ni . Emirler ardan yayılıyor Kilithahir mevzilerine. Gün ler, geceler böyle geçiyor. Ş ı marık d üşman biz sustukça ateş yağdırıyor üstümüze. Beklenen emir gelmiş zabitten. Ali Onbaşı. emi r ver miş mangamıza: Ateş, ateş. . . Hiç bitmeyecek bir ateş. . . ömrü boyunca sürecek b i r ateş . . .
14
Taktı makineli tüfeğin haznesine şeridi Ali Onbaşı . Ve başladı kurşun yağdırmaya düşman gemilerine. Ortalık toz duman. Biz söylenenlere i nanıyoruz . Kurşunlar isabet eder öl ürsek, vatan toprakları sulanır. Ya Arap çöllerinde öl seydi k ne olacaktı ? Herkes birbirine namus sözü veriyor, son kurşununu d üşmanın beynine sı kmak için and içiyor. Bu mevzilerdeki tüm askerl er Arap çöllerinden getirilmiş ti . Büyük zorluklara göğüs germiş usta askerdiler. Bir di lim ekmeklerini böl üşmüş. ölen arkadaşlarını omuzların da taşı mışlard ı . Sıcakta yanmış. esmerleşmişlerd i . Babam anlatırken, sı k sık Kilitbahir 'den başka, Conk Bayırı, Septül B ayın, Tekketepe ve Anatartalar 'dan da söz ederdi . Zorl uyor İngiliz gemileri boğaz ı . Ama geçit yok, yok . . . Zabitimiz Musa. hem emir veriyor, hem de çınlatı yor mitralyözü i l e ortal ığı . Böyle bir anda, bir top merrni si upuzun uzattı Musa 'mızı . Hemen geriye çekildi zabiti m i z . Her yer yanıyor, deniz yanıyor, uğulduyar tepeler. Ali Onbaşı görüyor sahilden çı karma yapmak isteyen d üşman gemi lerini . Hemen makineliyle tarıyor sahil i ve bir yandan da bağırıyor: Ateş. ateş. Sol taraftan d üşman zorluyor, tepeye doğru. Hem gemileri . hem çıkartma yap mak isteyenleri tarıyoruz . Arkamızdan top ateşleri yapıl ı yor. Ateş ortasındayız. lrtibat kalmamış. Ali Onbaşı a v azı çıktığı kadar bağırıyor; ateş. ateş. Ama kimse ki mseyi duymuyor. Ve bir şarapnel parçası geli p Al i Çavuşun çe nesini dağıtıyor. Ali Onbaşı bakmış etrafına, mevzilerde kan, mevz iler de i nilti . Herkes birbi rini n üstüne yığılmış. Yanları na git mek istemiş ama nafile. Belinden çözmüş kuşağını . çene sini �aldırıp bağlamış sı msı kı .
15
Ortalıkta ne top mermisi , ne bir inilti . Geçmiş bir i ki gün. İşte o arada kendi öl ülerini toplayan İngi l izler Ali Onbaşı farketmişler. Başı , gözü sarı lı bu askere hayretle bakmışlar. Kırmızı kuşağı na , çenesi ne, omzuna . . . Bu şaş kınl ıkla onu da almışlar yaralı l arıyla beraber. Kendi has tanelerine götürmüşler. Vücudundaki demir parçalarını çıkarmışlar, çenesini dikmişler. Ve bir süre sonra da sal ı vermişler Ali Onbaşıyı . ölüm künyesi okunmuş Ali Onbaşı , bundan habersi z , düşmüş yollara. Gelmiş nice zaman sonra köyüne. Gel miş ama köyünde, ne karısı , ne oğlu, ne de biril eri varmış. Birkaç yaşlı dışında kimse kalmamış. Açlı ktan ölenlerin köpekler uluyormuş baş uçlarında . . . Kimseyi bulamayan Ali Onbaşı büsbütün dertlenmiş, kaybetmiş kendi ni . Düşmüş yollara. Ateş. ateş. diyerek dolaşı r dururmuş ortalıkta . Ustünde uzun bir asker kapu tu, yırtılmış askeri çantası . Köy köy dolaşır. Ateş, ateş. . . Çenesindeki yara, dikişler, üstü başı onu anlatmaya yeti yormuş. O künyesi gel mi ş b i r ölü askerdi . O zamanlar ortalıkta böyle bir sürü asker varmış. Her kes ailesini arıyor. Onlara yardım eden ise yok. Ne hükü met, ne de müttefi kler. . . Saliye teyze babama ol u p bitenleri anlatır: Hatice ölüm künyesi geli nce kara kayıp oldu. Ben İdris'e baktım bu zamana dek. O benim üçüncü oğlum oldu. Ali Onbaşı geçmişini d üşünür: Makedonya 'nın Nev rokop'unda babası Demi rci Mustafa öldüğünde 18-19 yaşları ndaymış. Yoksulluk yılları. Annesi Fatma ve kar deşi Salih. Al i , Dayran Daksat çiftl iği nde Şerif Kahya 'nın yanı nda iş bulmuş. Damda yatarmış. otların üstünde. Ali burada annesini , küçük kardeşi Salih'i ve öl ü babasını dü şünürmüş. Babası Demirci Mustafa, demirden heykel ya-
16
parmış. Şimdi A l i ise çoban. Şerif Kahya A l i 'yi çok sev miş, ona kızı Hatice'yi münasip görmüş. Evlenmişler, Drama 'ya gitmişler. Bir oğull arı ol muş, adını tdris koy muşlar. tşte o oğlunu iki aylı kken bı rakmış ve ancak şim di bulabi lmiş, karısı Hati ce i se "kara kayıpn ol muş. Babamla d üştük yollara. Nerelerden, nası l , ne zaman da geldik tzmi r 'e, bilmiyorum, ama şehri , o zamanki ha lini hatırl ıyorum. Meydanda çadırlar, orta yerde kazanlar, fukaralara yemek veriyorlar. Biz yemek nedi r, bilmiyoruz ne zamandır. Gittik, bize de verdiler yemek, biz de yedik. Doyasıya yemek yedi k. tki -üç gün oralarda dolandık d ur duk. Babamın ahvali mal um. Benim üstümde bir fistanı m var, bir de siyah donum. Ben de ki r pas içindeyim. Bindirdi ler herkesi koyun gi bi bir trene. Bir sürü kasa balardan geçti k. Geldik bir yere. Sonradan öğrendi k Muğ la imiş. Kaldık bi raz da orada. Ne bulursak, ki m ne verir se yiyoruz , nereyi bulursak yatıyoruz . Bize sahi p çıkan yok, her yer karışık, her yerde muhacirler. Yerliler var, efeler var, bir de biz muhacirler. Biz perişanız. Döndük geriye. Bu kez yayan yapıldak. Ne biz bir şey bil iyoruz ne de başkası . O koca yolu yeniden alıyoruz . Niye gittik, ni ye dönüyoruz ? Aslı nda herkes bi rilerini arıyor. Annemi bulamasak da Nevrakoplu bulalım i stiyoruz . Babam bir de kendi annesini arıyor, ondan haber alacak birilerini arı yor. tzmir 'e geldi k yeniden. Yol larda badem ağaçları çiçek açmıştı , o görüntü kalmış nedense akl ı mda. lzmir yine ay nı . Çadırlar, kazanlar. tzmi r ' i yakmış Rumlar, meşhur ız mi r yangını . . . Çadırlarda i nsanlar. . . Yine yemek yedik oralarda. Düştük oradan yine yollara. Babam rahat konu şamıyor. Dikişlerim açıl ıyor, diye korkuyor, dikiş açılır mı oysa konuşmayl a ?
17
Nerede bi r kaç hane bul ursak orada konaklıyoruz . Böyle böyle geldik Dikili 'ye. Nası l kalmış aklımda . Taş, taş üstüne evler. Ağaç yok, çorak. Bayır, çukur; ova deği l . Deniz kıyısı , kalabalık bir köy. Bizi alıp götürdüler. Çıralı bir kahveye oturduk. Teke derler, tekeli bi r köy kahvesi . Bize si niyle yemek getirdiler, yedik güzelce. Ba bamı suale tutuyorlar. Anlatıyor bir şeyler. Bana soruyor lar, ben bil miyorum bir şey. Derken bir topa! adam gel di. Bacağını Çanakkale'de kaybetmiş. O zamanlar böyle sa kat insan çok ortal ı kta . Kimini n bacağı , kiminin kol u, ki minin göz ü yok. Yemeği yedi kten sonra, bu topa! adam köylülere, ben bunları götüreceğim benim eve, dedi . Evi yol un kenarında. Yol a bakan kısmında yemeni di kiyor. Tezgahı var orada. tptidai bir makinesi var, dikiyor, gelen geçene iş yapıyor. O akşam yattık arda, sabah bizi aldı hamama götürdü, bizi o rada bir güzel yıkattı . Saçımı zı, sakalımızı düzeltti. Babamın kaputunu attı . Bizi bir i n san kılığına soktu. Dükkanda bize yatacak b i r yer yaptı . Ve biz orada kal maya başladık. Sonra yavaş yavaş babama o mesleği öğ retmeye başladı . "Böyle yap Ali Onbaşı , böyle dik, hadi oğlum tdris, böyle dik". Böyle usul usul , hem babamı n konuşmasını açıyor, hem de adamı hayata bağlıyor. Artık her öğlen yemek, akşam yemek, sabah çorba . Ohh, gani gani, biz yedik içtik, iyileştik, güzelleşti k . . . Ustümüz ba şımız temiz . Dükkanı n önünde çalışıyoruz . Gelen geçen köylüler bize bakıyor, laf atıyor. lşte Çanakkale gazi si , hangi cephedeydin? Babam da artık rahatça anlatıyor. Ve biz orada, o köylünün sevgi l i si olduk. Babamı orada alıkoymak, evlendirrnek istiyorlar. Beni mektebe vermek istiyorlar. Fakat, biz kesi nlikle hayır, di yoruz . Nev rakoplu bulmamız gerektiğini söylüyoruz . Ba-
18
barnın zaten gözü yollarda. Kafasını annesine takmış. Ka rısı nı , benim annemi düşünmüyor. Dikili 'de bir 5-6 ay kaldık. Babam çarık, yemeni dik meyi öğrend i . Dili dönüyor artık. Ara sı ra yine ateş, ateş, diye tutturduğu da oluyor. B i r gün muhtara gitti k, dedik, biz gideceğiz. Nevrakoplu bulacağız. Tutturdu babam. Tamam, dediler. Babama eski yazı ile bir kağıt yazdılar. Çanakkale savaşçısı , şu şu. Nevrakoplu, bir de mühür. Cebi ne koyuyorlar babamın. Dolduruyorlar çantamızı ekmek, peynir. Düşüyoruz yeniden yol lara, anne arama ya. Baba da, oğul da annesini arıyor. Bak şu savaşın i şi ne. Nerede bir ev, akşam orada konakl ıyoruz . Babam onların çarıklarını yemenileri ni dikiyor, böylece ilerliyoruz .
·
Aylar sonra B ursa 'ya vardık. Bursa 'ya , Beşevler var dır, ordan girdik. Dediler ki , buralarda muhacirler var, şu radan buradan gelen. Biz Nevrakoplu arıyoruz . Olabi l i r, dediler. Muhacirlerin bul unduğu Yaylacık köyüne gittik. Başımıza toplandı yine köylüler. Ki misi muhacir, kimisi yerl i . Babam çantasını çıkardı , ipini, iğnesini . . . Başladı dikmeye. Sökükleri dikiyor. Ekmek getiriyorlar. Para yok. Çorba getiriyorlar. Biz zaten para beklemiyoruz . Para ne dir, bilmiyoruz . Duyuyor köyün i l eri gel enlerinden Koca Tahir bizim oraya geldiği miz i . Heybetli bir adam, iri yarı, uzun boy lu. Geldi başı mıza, hoş geldiniz, dedi , nereden geldiniz, kimsiniz? İzmir ' den gel iyoruz . "Esas neresi ?" Ben baba mı dürtüyorum, versene kağıd ı , diye. Veriyor çıkarıp ka ğıdı babam Koca Tahir 'e. Alıp okuyor eski Türkçe yazıyı . Kafasını sal ladı , bell i bel l i , ded i . Seni bu köye yerleştire ceğim, salmayacağı m Ali Onbaşı . dedi . Sonra bizi bı rakı p o kağıtla gitti . tki yüz hanel i k bir köy. Kocası askere gitmiş ve dön-
19
memiş bir sürü kadın var. Onlardan, babama münasip bir eş bul uyor. Aşire isminde b i r kadın. Benden bir kaç yaş büyük Emine isminde bir kızı var. Aşi re 'den nüfus kağı dını . babamdan o kağıdı al ıyor, doğru muamele yapmaya. Hiç, ben seni bununla evlendi riyorum, diye malumat yok. Adam hakim, adam çete reisi . Bursa 'da Koca Tahir bu i şi bitiriyor. Babamı kadının nüfusuna geçiriyor. Evlenmiş gibi de bir kayıt düşürüyor. l şte, benim şimdiki nüfus cüz danım o zamandan kalma. Annemin adı işte o yüzden Aşi re. Nevrakop mübadeleye dahil deği l . Bu yüzden doğum yerlerine de Dayran yazıyor. Herşey tamam ol uyar. Baba ma oradan bir ev, bir bahçe , bir de tarla veriyor. Bunlar hep Rumların evleri , yerleri . Hazine yeri olmuş şimdi . Çağırıyor babamı , çağı rıyor Aşi re 'y i . Topluyor heyeti . Hadi kalk bunun el i ni öp ba kayım. diyor kadı na . B i r ho ca getiriyorlar, nikahlanıyorl ar. Ben de, babam da annele ri mizden umudu kesmiş oluyoruz böylece. Ertesi gün de beni elimden tutup Koca Tahir, yarım saat ötedeki Çalı köy 'e götürüyor. Orada, Hacıoğlu Kızıl Ahmet derler. ona. "Merhaba Hacı baba, bak sana oğul getirdim." Hacı baba beni bi r süzüp, " Nereden çıkardın bunu" diyor. " B i r Çanakkale savaşçısının oğl u. Bunun anası yoktu, bir a na sahibi yaptım. Fakat onlarda duramaz bu, yazı k olur" . Ben de pırıl pırıl bir çocuğum. Aldı Kızıloğlu beni , saray gibi bir eve götürdü. Hacıbaba 'nın kardeşini Rum çeteleri kesmiş. Tahta lı 'nın altı ndaki mezarlı kta gömülü kardeşi . Tahtalı-Çal ı köy-Yaylacı . Biz orta yerdeki köydeyiz. Rum çeteleri Tahtalı 'da baltalarla, nacaklarla kesmişler insanları . Ora da mezar duvarlarında resimler de var. lşte bu Hacıba ba 'nı n kardeşi , söylendiği ne göre, orada kesilmiş. Bir oğ lu bir kızı kalmış geride. B i r de karısı Saniye abla. Hacı -
20 baba 'nın Uveyde isminde bir karısı var. Çocukları yok. Yeğeninin ismi Mehmet, kız olanı Emine. Bunlar benden büyükler. Başladılar benim üzerime titremeye. Ben gel zaman git zaman onların gül ü oldum. Kiler deriz biz, aşa ğıda kiler var. Var 20 tane küp. Pekmez , reçel, türlü türlü. Hepsi nin üstünde bir kabak var. Kaseye dolduruyorum o kabakla yiyorum. Ben her zaman oraya inebil iyorum. Çı kıyorum Saniye teyzeye, ben yoğurt, peynir istiyorum. Tamam oğlum. sana kaymak da vereyim. Böyle, bolluğun içine d üştüm. Geliştim, güçlendi m, güzelleştim. O yukarı odaları gezerken, sele derler, selelerle altın lar gördüm. Beşi biryerdeler. 7-8 tane hizmetkarı var. On lar evin içine giremez . Onları n ayrı damları var. Ben orak çılara yemek götürüyorum. Bekçilere götürüyorum. Bana bir at verdiler, bu, dediler, senin. Ona arpa yedi re yedire, nasıl yaptı m. Peşimden ayrı lmaz . Bütün atları geçiyor. Köpeğim var. Mehmet Abi m bana tabanca verdi. İnsanla ra atmak yok, diye tembihledi. Hayvana, kuşa. kurda . . . Arkadaşım şapkasını atıyor yukarıya, düşene kadar onu vurabil iyorum bir kaç sefer. Böyle. Bir hayvan kalır dağ da. Hiz metkarlar gitmeye korkar. Hacıbaba, hadi bakalım tdris, der. Atiarım ata, beni m sesi me ses verir hayvan. Gi derim bakanın, buzağıl amış hayvan. Onu bırakıp gelemi yor. Onu alır ann terkine koy arım, döneriz geriye. Böylece 4-5 sene orada, Hacıoğlu Kızıl Ahmet'in ya nında kaldım. B i r gün babam çı kageld i . Ki , arasıra gelir, beni şöyle bir görür giderd i . "Oğlum tdris, annen ölmemiş, yaşıyormuş. . . " "Deme be . . .
"
" Evet, oğlum. " "Nerede" , dedim ben heyecanla.
21
"ıstanbul 'da. Oradan kışı n buraya gelen tütün işçile rinden öğrendim." ıstanbul'daki tütün işçi l eri kışın Bursa 'nın köyleri ne gelirler çalışmaya. ışte onlardan öğrenmiş. Yanbolulu Hatçe. İstanbul 'dan akrabaları da var. Kendisi ara sı ra ız mi r taraflarında , ara sı ra İstanbul 'da, demişler. Babam bunları söyleyince bir tuhaf oldum ben. Ben o zamana deği n can atıyordum anne için. Görüyordum çar şafl ı , feracel i kadınl ar, ah beni m annem de böyle miyd i , diye i ç i m yanıyordu. Yüzü nasıldı annemin, hep bunu dü şünürdüm. Hemen babamın yanından koşarak ayrı ldım, Hacıba ba 'yı buldum. Hacıbaba, dedi m, ver elini , öpeyim. Ne var ul an, dedi , ne oldu? Ne olacak, annem ölmemiş. yaşıyor muş, ıstanbul 'daymış. lyi y a , ben onu hemen bul durur, getirtirim buraya, diyor. Ol maz , katiyen olmaz, ben gide ceğim. Asl ında , gerçekten bulur getirti rdi . Kendine çoban arıyor, işçi arıyor. Beni de kaybetmek istemiyor. Yok, ben hemen gidip kendim bulacağım onu. Bana para ver. Hacı baba ... Yok olmaz , ne parası , sen bulamazsı n. Baktım ba bam yavaş yavaş gidiyor, arkası nı dönmüş. Ben zorla Ha cı babamın elini öptüm ve koşarak babama yetiştim. Babama anlattım, böyle böyle �ldu, para da vermed i . Sanıyar k i , para vermeyince b e n gidemeyeceğim. Babam, hadi , dedi , gidel im. Düştük velhasıl yeniden yol lara. Paramız yok. Yine konaklaya konaklaya, bilmem kaç ayda ıstanbul 'a vardık. Usküdar 'daki, şimdi de yerinde olan, o büyük caminin di bine vardık sonunda. Camini n avlusunda, şurada burada 3-5 gün kaldık. Rıhtıma yakı ndı o zaman cami . Dalgalar vururdu. Oraları sonradan doldurdular. Paramız olmadığı için karşıya geçemiyoruz .
22 Sonunda bizi karşıya geçirecek bir mavna bulduk. Yük taşıyor karşıya. Babam karşıya geçerken, askerlik yaptığı Sel imiye ile i l gi l i , M. Kemal ve Daimabahçe ile ilgi l i , mavnacı ile sohbet ediyor. B i z i karşıya parasız geçirdik leri ne memnun oluyorlar. M. Kema l ' i n kamutasında Ça nakkale 'de savaşmış. yaralanmış bir gazi , yanında bir ço cuk. Karşıya geçti k. Geldik Galata Köprüsü'ne. Karşıya geçeceğiz . Babama tarif etmişler, Unkapanı ' nda, Eyüp 'e giderken hemen köşede, demişler, Yanbolulu Hatçe'yi bu lacağı n yer. Köprünün başında kutular. B i r kuruş muydu, neydi , bir para veri p geçiyorsun. " Hani para ?" Babam, para yok, dedi , baktılar bize şöyle bir, haydi geçi n, geçin, dediler. Yenicami 'ye, oradan sora sora biz Unkapanı 'nda aradığı mız hana ulaştık. Eski bir han. Eskiden develer kalı rmı ş altında. üstte ızgaralar var, böyle parmak parmak, altı gözüküyor. De veler çalı nmasın diye miydi , bilmiyorum. Han karşısında ise bir polis karakolu vardı . Bugün SSK bi nası var oralar da. Handa fakir fukara kalıyor. Bir iki l i ra , her neyse, ve rip kal ıyorlar orada. Ordan tütün işi ne gidip gel iyorlar. Bize de bir oda verdil er. Bizi gıyaben tanıyorlar. tşte bu Nevrakoplu Ali, diyorlar, Yanbolul unun kocası . Bu oğ lu tdris. Bizimle i l gi leniyorlar. Babam Han ' ı n yanında, köprü başı nda, köşede tezgahını kuruyor, başl ıyor çalış maya. Bize, Yanbo l ul u Hatice şimdi Muğl a 'da, oraya siz şimdi gidemezsiniz , buradan geli p gidenler oluyor, haber ulaştırırız, hemen geli r, diyorlar. Biz de, tamam, diyoruz. Meğerse annem Muğla 'da Ahmet isminde biriyle evlen miş, o yüzden bizi sal mıyorlarmış oraya. Bana bir küfe yapıyorlar. Çıkıyorum Eminönü ' ne kü-
23
fecil i k yapmaya . işte 14 yaşı nda kadarı m. Paket, eşya ta şıyorum. tskeleye, istasyona , Cağaloğlu'na . Bi rkaç kuruş veriyorlar bana. Annem, bizim haberi mizi alınca hemen yola koyulu yor. O zaman Gülcemal vapuru vard ı , dört direkl i , iki ba cal ı , büyük bir gemi . O sene en büyük kış ol muştu, kar vardı . İşte annem o vapurla gel iyor. Dışardan geldim, küfeyi bı raktım. Beni bekliyorlar mış. Girdim odaya . tşte tdris, işte annen . . . Hemen atiadım annemin kucağına . Eh be kardeşim, sabaha kadar deme yeyim, ama geceyarısına kadar beni böyle göğsüne bastır dı . Beni iki yaşları ndayken bırakıp ondört yaşında bul u yor, bense sanki ilk defa a nnem oluyormuş gibiyim . . . Bi zim oda değildi, annem ile karşılaştığı mız. Babam da odada. Eğmiş kafası nı , kasketini düşürmüş, kimbi l i r ne düşünüyor. Hiç ki mse hiç bi rşey konuşmuyor. Annem ise çekmiş başı na başörtüsünü, gözlerini n üstüne kaydı rmış, o da öyle yalnız beni kokl uyor, seviyor, hiçbi r şey demi yor. Ne o ona bakıyor, ne d i ğeri berikine. Anneciği m be ni m başımı iki memesi ni n a rasına sokmuş, sanki emziri yor sanırsı n. tşten geldiğim gibi , ayaklarımdan ayakkabı lar çıkmamış. Ağlamayan kalmadı handa o hal imize. Yıl lar sonra bul uşan ana, baba, oğul , ne acıdır bu be karde şim. Gel de bunları anl atma . . . Babam annem bakışınıyar bile, şu hassasiyete bak. Ben bunu değerlendirebiliyorum. Ondan bir anlam çıkarıyorum eski zamanlara dair. Odada kiler başka muhabbet yapıyor: Harbin götürdükleri , getir dikleri , açlık, sefalet, evsi z l i k . . . B i r ara farkettim, babam çıkmış odadan. Babam nere de, dedim, ben hemen. Gitti , dediler, yatmaya. Birisi git miş, oğl un seni soruyor, nerede diye, söylemiş. Ben bura da yatacağım, demiş. Yalnız yatma Ali dayı demişler. O
24
zaman babam, "Ben arkadaşlarıml a beraberim, yalnız de ği lim" demiş. Bunu sonradan bir kaç sefer bana da söyle di . Cephedeki arkadaşlarını. o harbi n bize getirdiğini, ai lemizin durumunu anlatıyordu elbet. Babamda harbin et kisi hiç azalmad ı , öl ünceye deği n sürdü. Bir başka gün bana , vurulduğu zaman, arkadaşlarına ulaşmak, onları öp mek için çaba harcayışını anlatmıştı . Babam gelmeyince annem açtı yüzünü. Aldı l afları . Bana mı anl atıyordu, oradakilere mi, yoksa kendine mi? Ben hiçbir zaman bunları d üşünmedim, diyerek başladı . Ali 'nin ölüm künyesi geldiği nde ldris iki yaşl arındaydı. Köyüroüzde hi ç erkek yoktu, herkes askerdeydi . Harp aleyhimize dönünce, çeteterin ve yabancı askerlerin bas kısı artmıştı . Saliye isminde bir komşumuzla beraberdik, onun da kocası askerdi . Herkes böyle i ki üç kişi bi r arada yaşıyordu baskı korku yüz ünden. Bakı n size başımdan geçen bir şeyi anlatayım da görün. Bir gün tdris'i bağla dım sırtıma, kol uma da bir sepet geçirdim, yiyecek bul maya çıktım. Bi rden nal sesleri duyunca, eyvah, dedim, mahvolduk. Çeteler o vakitle r ortalıkta sıkça dolaşıyor ve kötülük ediyorlardı. Hemen az ilerdeki sazlara girdim. Görünmeyecek bir şekilde oraya sindim, ldris'i de göğsü me bastırdım. At sürüleri yaklaştıkça beni bir titreme al dı. tdris de sanki bunu anl a mış gibi ağlamaya başlamaz mı. ne yapsam susmuyor. S ütsüz memeyi emmiyor. Kalk tım ve görünmeden dereye doğru yöneldim. Girdim Dek sat çayı na. Oradan ldris'i ı si atmadan geçemedim. Sonun da dereyi geçip ldris'i yatırdım otlara. ağz ı ndan, burnun dan, kulaklarından suları emıneye başladım. Orada öyl e güneşin altı nda kuruttum onu. Ancak karanl ı k bastırdık tan sonra eve dönebi ldim. Cami olsa yatsı ezanı okunur du. Böyle tehl i kelerden geçerek yaşadı tdris.
25 Sonunda Saliye'ye dedi m . ben buralarda kalamayaca ğım, İdris'i sana emanet ediyorum. Bulgar, Sırp çeteleri güzel , dul kadınlara kötülük yapıyorlard ı . İdris'i Sal i ye 'ye, sonu belli olmayacak bir halde bırakıp. kendimi kurtarmak zorunda kaldı m . Köyleri aşarak en sonunda Kavala 'ya geldim. İnsan içine girdim, tütünde çal ıştım. Ve oradan İzmi r taraflarına geçtim. Benim Saliye 'den, İd ris'den hiç umudum yoktu, onlar oralarda ölmüştür, di yordum. Sonunda Muğla 'da evlenmek zorunda kaldım. Ne yapsaydım? Ama çok şükür oğlumu buldum. çok mut l uyum. Ancak şimdi kurtuldum ben. Gece yanlarına kadar a nlattı annem, daha bir sürü şey ler. Herkes kendi açısından haklıydı. Belki de en haksızı mız babamd ı , öl üm künyesi gel mesine karşı n, yaşıyor ve yaşayacak olan babam, hep b u haksızlıkla ömür sürdü . . .
II
Annem 2-3 gün orada beni yıkad ı , temizled i , yedirdi, içirdi, vel hası l , yıl ların hasretini gi dermek için çabaladı . Sonra beraber Eminönü'nde Sansaryan Han'a bitişik Ta bakoz tütün şirketine gitti k. Burada çok işçi çal ışıyordu. Burada Kavalalı Çalımlı Hasan ile görüştük. Annem ile önceden beraber çalışmışl ar, birbirlerini tanıyorl ar. Bizi hemen işe aldı bu ustabaşı . Orada çalışmaya başladık annemle. O başka bir tez gahta, ben başka . Ben bir tezgaha çırak olarak verildim. Oranın çırağı yokmuş. Bir sürü tezgah var sı ra sıra. Bir kışla gi bi . Her tezgahta dört kişi var. Bir erkek usta, bir er kek, bi r kadın i şç i , yanlarında bir de çocuk çı rak. Deste l eri istif ediyoruz . Şimdi ben bir köy çocuğuyum. Anasız babasız büyümüş kaba bir adam. ışte bana gösteriyorlar. Yaprakları böyle üst üste koy, al bu iple onları bağla. Ta mam mı , diyorlar. Tamam, diyorum. Şimdi benim annemi bulmam, yalnızca annerne ka vuşmuş olmaktan i baret deği l . Annem vesilesiyle ıstan bul 'a gel miş oldum. Köyde ne olacaktım ben, bi r çoban. ıstanbul 'da küfecilik yapıyordum, annem beni aldı tütüne götürdü. Kadın, tütüncü, i stihsalden gelme. Kavala 'da
27
klüp görmüş. Balyalan deniz e atmışlar. eylemi de bil iyor. Bir de hepsinden öneml isi , bel ki de bunların bir neticesi , beni partiye götüren yolu açmış oluyor. Bunun nasıl olduğunu anl atacağım. Bu arada annemin Kurtul uş'ta bir ev tuttuğunu, kocası Kara Ahmet'in de Muğl a 'dan gelerek beraber kalmaya başladığımızı da söyleyeyim. Artık o yıkı k dökük handa kalmıyoruz . lşe gidip geliyoruz . Hem işi . hem ameleyi , hem de ce miyeti tanıyoruz . Ama bu birden olmuyor. Benim tezga hın yanında bir tezgah daha var. Orda da dört kişi var. Oranın çırağı benim yaşları mda bir kız . Başka tezgahta olmama karşın bana yardı m ediyor, gösteriyor, o yaşıtım olduğu için, onunla daha iyi irtibat kurabiliyorum. Ama konuşmalarım kaba, köylü, fakat bu hal i m bile bu kız ı n. o tezgahtakilerin bana olan i l gisini eksiltmiyor. Bu kız Emi ne idi. Tezga htaki erkek, eniştesi Çakıcı Mehmet, kadı n ise abiası lhsane. Bunlar bana, okuması yazması ol mayan, doğru d ürüst konuşamayan bana, hem işle ilgi l i , hem de iş harici yardım ediyorlar. Benim şivem, hareketlerim onların da hoşuna gidiyor. Emine 'nin söyle diklerine daha bir kulak veriyorum. Bana giz liden çay ve riyor. Çırakların çay i çmesine izin vermiyorlar. Çaycı geliyor sabahleyi n . Sabahları çay dağıtırlardı . Hemen Emine 'nin abiası veya eniştesi , ona göz kırpıyor lar, işaret ediyorlar. çay ver ldris'e diye. Emi ne bana çay veriyor giz l i ce. Çayı gizli i ç . kızarlar, diyor. lstihsalin(2) i l k öğrettiği şeyler. Benimle yarenliğe başlıyor Emine ya vaş yavaş. Simitinden bana da veriyor bir parça. öğlen paydosunda herkes kendi getirdiği yemeği yiyor. Emine ler de bir grup olarak yiyor. Ben annemle yiyorum. Asl ı n da annem i l e Çakıcı tanışıri ar. Kavala 'da falan. Klüpten birbirlerini tanımaları lazım.
28 Kısa zamanda. Çakıcı 'nı n, İhsane 'nin, Emine 'nin di ğer işçilerden farklı olduğunu hissediyorum. Kendi tezga hımdaki ustalardan aynı yakınlığı , aynı i l giyi göremiyo rum. Emine bir şeyler çiziyor, soruyor bana. bu ne diye, orak diyorum. biz onunla ot biçeriz. Gülümsüyor, doğru, diyor. . Artı k biz zamanla başlıyoruz Emine ile dost olmaya. Ben de artık yavaş yavaş terbiye oluyorum. İşten çıkınca Emi ne ile beraber yürüyoruz . Onlar o sıralar Kasımpa şa 'da askeri hastanenin civarında, ben ise Kurtuluş'ta otu ruyordum. O civarda oturan işçiler böyle grup hali nde işe gider, gel irdik zaten. Vesait yok o zamanlar. Kayık falan var ama ücretli. Biz Sirkeci 'den Unkapanı 'na, oradan köprüyü geçerek Kasımpaşa 'ya varıyoruz . Ben Emine 'yi orada bırakıp Kurtuluş'a kadar yürüyorum. İstanbul o za manlar hem i nsan olarak, hem yapı olarak tenha. İşçi lerin oturduğu evler tahtadan fala n yapı l ma. Emine ' nin ailesi 1 924-2 5 ' l erde Kayseri 'nin Develi köylerinden göç etmiş İstanbul 'a. Babası Ali Sulukır, an nesi Seher, abiası önceden anlattığım gibi İ hsane. O yıl larda geli p Kulaksız 'a yerleşmiş! er. Babası seyyar tesisat çı. Anne Seher ve i ki kız ise tütüncü oluyor. B üy ük kızla rı İhsane tütünde tanıştığı Çakıcı ile evlenmiş ve bir de kızları olmuş, Macide i sminde. Artık bana yavaş yavaş istihsal süreci ni anlatıyorlar. "Aman ustabaşı görmesin, kovar" diyorlar mesela, bir şeyle i l gi l i . B urada ustabaşı ve işten atı l ma korkusunu hissediyorsun. "Bana 25, sana 1 5 kuruş veriyorlar, oysa aynı işi yapıyoruz , yahu." Çok etkileyici oluyor bu tarz konuşmalar. Benim ondan az ücret almamı yanlış bul u yor, bu farklı bir yaklaşım. B unları diğer işçilerde göremi yorsun. Bazı işçilere imtiyaz tanı ndığını görüyorum. Ni-
29
ye, neden, soruları ister i stemez aklıma takılıyor. Saat tam yedi buçukta kapıyı kapatırlar. Geç kalırsan o gün işsiz ka lırsın. Akşam altıda çı karsı n işten. İstihsal süreci ni n ken disi öğretici . Elini, yüzünü yı kamaya kaçamak gidiyor sun. Bazen beş dakika önce hazırlanmaya başlarsın, usta başı bağırır, " Ne o, paydos oldu mu?" diye. "öğlen yeme ğini paydosda yemedi n mi, ne yiyorsun şi md i ? " O vakitler sınıf bilinçli i şçilerin yekunu muhacir. Hak alma kavgasını Selani k'te, Kavala 'da, Drama'da, şurda burda öğrenmişler. Bunlar getirdi hak alma kavgasını Türkiye 'ye daha z iyade. Bu işçiler bizden 1 0-15 yaş bü yükler. Kl üp kurmuşlar oral arda, çatışmaları ol muş. O mücadeleyi şimdi burada sürdürüyorlar. İstİhsal aynı , sö mürü aynı . Niye biz i m klübümüz , sendikamız yok, diyor lar. Bunu açıktan söyleyemiyorlar henüz . Ketumiyet var. Patronun beslemeleri duy masın, hükümeti n adamları duymasın. Ben anlatılanları dikkatle ve ilgiyle dinl iyorum, olup bitenleri izliyorum. Dışardan gelen yabancı sermaye ve burjuvaz i , yerli sermaye ile ortakl ı k kurmuş. Yani tütün şirketleri böyle ortaklıklardı o zaman. B i z i m yerli sermayeni n bunu tek başına yapması mümkün deği l , çünkü o bir ağa. Zengin bir ağa . Daha i ptidai . Şalvarıyl a geziyor hala. Yabancı burjuva gel iyor, bakıyor ki m zengin burada. Fi lan ağa. Alıyor onu yanı na , ortağımsın, diyor. Sen muhatap ola caksın işçiyle, üreticiyle. Ben dilinden, huyundan anla mam. Şalvarını atıyor ağanın. Ona fötr şapka giydiriyor. Ve ona kendi tecrü�elerini a ktarıyor, akıl veriyor yabancı sermaye sahi bi. Bu i şçiler yarın işi aksatmaya çalışabil ir, fazla yevmiye isteyebilirler. Bunların başına daima güçlü ustabaşıları koy. Onlara daha fazla yevmiye ver ki , yarın
30 bir şey olduğunda seni n menfaatlerini korusunlar. Bu fi kirleri bizim ağaya, bizim yeni yetme burj uvaya , ecnebi burjuva veriyor. Bunları özell i kle anlatıyorum. Hem o dönem bize na sıl anlatıldı, hem de bizim siyasal bilincimiz nasıl ol uştu, bu anlaşı lsı n istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti kurul urken yalnızca ecnebi ser maye gelmiyor dışardan, sınıf bilinçli arnele de gel iyor. Beraber geliyorlar. tşçiler mübadele ile geliyor. Onlar burj uvanı n taktiklerini biliyorlar. Ona göre onlar da bir plan yapıyorlar. Planları ketumiyet dahi l i nde yapıyorlar. Bunl ara arnele önderi deniyor. Bu önderler, tecrübeli işçi ler, ki mde cevher var ona yakl aşıyor. Her yerde, her istih salde böyledir bu. tşçi sınıfını Balkanlardan gelen bu mu hacir işçi ler temsil ediyor. Tütün şirketleri İstanbul , Bursa, İzmir, İzmit, Adana gi bi yerlerde yoğunlukla kuruluyor. Bir de tütünlerin yaş olarak eki miyle uğraşan ekici ler var. Şimdi bunların çoğu da muhacir. Tütün ekici l iği ni geldikleri yerlerden bil iyor lar. Şimdi bunların durumu da .aynı . Yerli ağa, yabancı sermaye bunları kıskaca al ıyor. Ecnebi burj uva ekicilere de ağa aracılığı ile iniyor. Ona yine akıl veriyor. Hasan ağa, bunlara kış ortası nda avans ver, şuraya koca bir ma ğaza aç. Orada basma, patika, başörtüsü, ferace, yemeni , orak biçme aletleri , tımar, pul l uk, saban vb. sat. Bunlar alışverişini de burdan yapsı n. Gerektiğinde kredi aç, borç lansı n sana. Bunlar yazın tarlada tütünü kırarken, dizer ken yardımcı ol . Avans ver, hangarlar yapsı n. Kuyular aç sı n, tütünleri yumuşatmak için. Çok ekenler işçi tutsun. Böylece daha fazla tütün kırsın. Yani ağa aracıl ığıyl a avu cunun içine alıyor ekicileri şirket. Ve sonunda o tütünler bizim çalışhğımız isti hsallere geliyor.
31 lstihsal lere gelmeden bir iş daha var. Piyasa açıl ıyor. Şirketler bi r karara varıyor, şu şu fiyatlar arasında alaca ğı z, diye. Köylere şi rketleri n ekspert eri geliyor. O tütün leri muayene ediyor. O denklerde ne kadar çürük ne kadar iyi tütün var. Kalitesine bakıyor. Extra mı , orta mı . . . Ve bütün köylünün tütününü söyledikleri fiyattan alıyorlar. O günün parasıyla 20-30 kuruştu parası herhalde. Bütün şir ketler böyle çalışıyor. Tabakoz , Amerikal ılar, Felemenk ler, Hacı Hasan, Kavala Tahir. . . Bunlar kendi aralarında anlaşmışlar. Sakın piyasayı y ükseltmeyin. Mutabakat ha sıl etmişler. Sonrası onl arın kontrolünde. Devlet, hükümet de onlara yardı mcı oluyor. Köyl ünün denkleri tezgaha geliyor. Onlar orada nevi nevi yerleşti riliyor. O 25-30 kuruşa aldığı tütünü, bizi m yaptığımız işten sonra 3-4 liraya satıyor. lşte bu durumu o öncü işçiler, hem işçilere hem de ekici köylüye anlatıyor. Bütün çaba , vazife bunun etrafında. !şte bu aktarılınca o işçi ve köy l ü den bir kitle teşekkül ediyor. Bir kıpırdama başl ıyor. Sen i şte otomatikman bu i şi n içinde oluyorsun. Kav ganın, çatışmanın, çelişkinin içindesi n, ortasındasın. B ur juva-işçi çelişkisi . Mal ı meydana getiriyorsun. Fazla-i kıymeti öğreniyorsun. Hemen o tezgahı n başında. O işi n içinde. Kitaptan deği l . Elle tutul ur. Bu adamlar beni sö mürüyor. Ben açım. Çol uk çocuğum aç. Benim hakkım bu heriflerin kasasına gidiyor. Arnele soruyor bu önder ar kadaşlara: Devlet bu işe müdahale etmiyor mu? Hemen o uyanık-önder i şçi ; işçi arkadaşım, diyor, devleti idare eden kim? O ağa, o ecnebi , o burjuva. Bunlar kaynaşmış. Neyi anlıyor işçi? Kendinin bir sınıf, bunların devletle be raber bir sınıf olduğunu. Kendisinin yaşamı nın perişan. onların şahane olduğunu. Aradaki fark son derece mesa-
32 fel i . Kapanması i mkansız bir mesafe. Bizim gi bi memle ketlerde hak hukuk da yok. lşte arnele bunu o istihsalin hemen içinde kavrıyor. Kinleniyor ve kavgaya giriyor. Bundan kaçamaz. Hangi fabrikada, işletmede ne oluyor, takip ediyor. İstişare ediyor. Hak aramada bir birleşme oluyor. tki üç ay sonra Emine ile kol kolayız . Paydostan sonra onu Nal ı ncı yokuşuna kadar götürüyorum. Çoğu kez o da beni eve getiriyor or.dan, sohbet koyu i se eğer. Şimd i , o sıralar şöyle bir durum da var. Bu öncü işçi ler, abileri miz , bunlar miml i . Polis bunl arı bil iyor. Bu yüzden bazı işleri, bizler gibi nazarı dikkati celbetmeye cek gençlere yaptırıyorlar. Şunları falanca yere götür, şu nu söyle, şunu yap . . . Bu süreç, işte o orak-çekiç resi mle rini öğrendikten sonra. Artık öğle yemeklerini beraber yi yoruz . Akşamları belirli yerlerde beraber oluyoruz . Aradan geçti bi r zaman, beni dövüşe aldı lar. Beni gön derdi ler Boksör Hasan'a. O da bir tütün i şçisi . Beni m gi bi gençleri dörtlü beşli gruplar hali nde alıyor, kırlara gö türüyor. Şişl i , Mecidiyeköy, Okmeydanı civarları. Kulak sız , Şişli dutluktu o vakitler. Çok müsaitti aralar bu çalış malar için. O caminin oralarda bir Fransız hastanesi var d ı . Yanda tramvay durağı , solda Rum mezarlığı -ki halil var. Arkaları dağ, tepe. Beni mle birlikte gel enlerden Ha san, Küçük İ brahim ve Fehmi Kurucu'yu hatırlıyorum. Boksör Hasan bizi böyle 4-5 kişilik gruplar hal i nde alır, bize dövüşmeyi öğretir, epeyce sapa yemiş bir halde gön derirdi bizi . Diğer gruplarda kimlerin olduğunu bilmez dik, karşıl aştırmazdı . tşten çıkarız, randevulara gideri z , ardından da hava kararınca boks dersleri ne. Bu dövüş dersleri haftada bir veya i ki kez olurdu. Bu boksör Hasanımız sonra ne oldu, bi lemiyorum. Bir
33
kaç kez tevkif edi l d i . Bizden 1 5 yaş kadar büyüktü. Soya dını da hatırlamıyorum, bel ki soyadı kanununa kadar ya şarnarnıştı r. Boksör Hasan tabi i ki partil i idi . Onun görevi bu idi. Yani bizim gi bi gençlere dövüşrneyi öğretmek. Beni ona Çakıcı gönderiyor. Parti rnünasebeti yani . Parti bakıyor, isti hsalin içinde kimler elverişl i . O Hasan buna hemen el atıyor. Seni yurnruğa , kavgaya yetiştireceğirn. Sen de an lıyorsun zaten. Seni ernpoze edenlerin ol duğunu, bunun da bir eğitim olduğunu biliyorsun. Günlerden bir gün, bir baktık, el içi kadar beyanname ler. Ucretlerimizden Tayyare Cemiyetine % 10 kesi lecek. Beni m elime geçen, hatırladığı m i l k beyanname budur. O zamanlar ben henüz okuma-yazma bil miyordum. Yine bir süre sonra Mehmet Emin'den gelme aynı kuturda beyan narneler dağıtı l mıştı . Emine okumuştu. lşte, işçi ler birle şi n, birleşmeyle hak alınır, i şverene karşı yekvücut olun, deniyordu. Hatta bu i ki nci b eyannameyi Mustafa Toprak ve Atiye 'nin Ahmet, Eyüp 'te İngilizlerin bir kumaş doku ma fabrikası vardı, orada dağıtırken, nasıl olmuşsa içle rinden biri nüfus cüzdanını d üşürmüştü de olay olmuştu. Aklımda kalmış. Geçerken söyleyeyim ki , ne ben, ne Emine, biz duvarlara beyanname yapıştırrnadı k, yerlere atrnadık, biz elden verdik hep. Neyse, Tayyare Cemiyeti ile ilgili beyanname olayına dönelim. Türkiye Komünist Partisi bu olayı protesto edi yor. Ne münasebet, zaten aldığımız nedir, mealinde. Bu nun hikayesi şöyle: Ben Emine ile, Kurtuluş'ta Rum kah veleri vardı , orada oturuyorurn. Bir süre sonra, i l k kez gördüğüm biri , Emine'nin Mehmet abi dediği , M. E. Ru şen geliyor. (3) Benim hiçbir şeyden haberi rn yok. Bir se pet ile bizi m oturduğumuz masaya geliyor. "Aaa . . . Emine
34 ne yapıyorsun burada . . . " Sepeti masaya koyuyor. Hadi bir şeyler yiyeli m . " Biz sepetin üstündeki domates, pey nir, üzümden al ı p yiyoruz hep beraber. Sonra Emi ne ile ben, o sepeti alarak kalkıyoruz masadan. Emine o sepeti birilerine tesli m ediyor. Sonradan öğreniyorum, onlar be yannamedir ve Emine onları il 'e(4) tesli m ediyor. Onlar da mıntıkalara. Bir bakıyerum sabahleyin, arda burda iş çiler bunları okuyor, konuşuyor. Yani biz, o beyanname leri alıp, onları bizden bir iki yaş büyük abilerimize ileti yoruz . U
Emine bana anlatıyor: Arnelelerden % 1 0 kesi lecek. Bu paralar Hilali Ahmer ve Tayyare Cemiyetine gidecek. Parti bunu protesto ediyor. Bu beyannameleri okuyunca biz hemen karşı çıktık kendi işyerimizde. Bunun üzerine 3 kişi sorguya alındı . tmalathane kapatıldı birkaç gün. Ye niden açılırken de çoğu i şçiyi işe almadı lar. Bu işyeri San saryan Han ' ı n hemen arkasında idi. Yani söyleyeceğim, bir süre sonra kendimi parti faal i yeti ni n içinde buldum. Götürüyorum, getiriyorum. Haber alıp götürüyorum. Ben daha çok Emine 'nin yanı ndayım. Çünkü o hem bilinçli benden hem de tecrübel i . Devaml ı konuşuyor. Mesela devlet v e işverenin beraber hareket et tiğini devamlı anl atı rd ı . Yani senin 10 kuruşunun kesilme sini i ktidar emrediyor. Yani hükümet yazı yol l uyor, onlar da hemen uyuyor. Ama arada zararlı çıkan da işçi. Bu, iş çilere de böyle anlatılıyor. B ugün 1 0 kuruş, yarı n daha fazla. Ve başka şeyler de isteyecekler. Bunu protesto ede lim. Lanetleyelim. Bunu kendileri ödesinler. Beşi ktaş'ta bugünkü i nz i bat karakolunun olduğu yer tütün deposuydu. Koca bir salon. Burada çok işçi vardı çalışan. Burada bir hak kavgası oldu. Ben artık bir şeyler bilebi liyordum. Biraz boks da öğrenmiştim. Artı k yaz çı -
35 kıyordu. O kavgada yalnız ben deği l , diğer yetiştirilen ar kadaşlar da vardı ve bir sürü kişiyi yere serdik. Kalabal ı k b i r polis grubu gelip b i z i alarak karakota götürdü. Ihl a mur 'a doğru giderken karakol vardı . Bir polis bir kol um da, bir poli s öbür kol umda. Tam karakota girerken, biri kolumdan çıktı , ben o bıraktı derken, bir adım sonra , o ar kadan bütün gücüyle sağ yanağıma bir yumruk i ndirdi , eğer sol kolumda güçlü birisi olmasa i kimiz bi rden devri l i rdik. Benim beynim döndü, adeta kendimi kaybettim. Bu polisten yediğim, hayatımda, i l k yumruk oldu. Milleti içeri alan polisler beni o halde görünce bırakın bunu de diler ve beni almadılar. Ki, o yumruğu görmemişti onlar. Benim kulağırndan o akşam bir şeyler akınaya başladı. Bir iki ay devam etti . Fakat antrenmantar ve faaliyetler sürdü yine. Parti bana el atmıştı , d e mek ümit veriyordum. Bir sü re sonra tesviye dersleri başladı. Haftada bir veya iki gün, bir-iki saat. Haliç 'te tezgahları vardı M. E. Ruşen'in. B u işim deği l . I ş dışı nda gid i p orada tesviye öğrenmek içi n talim yapıyorum. Oraya gidenlerden hatırladığım Burha nettin vard ı . O sonra provokatör çıktı . Diğerlerini bi l mi yorum. Orada d a konspirasyon vard ı . Herkes aynı günde deği l , farklı zamanlarda geli p ders atıyorlard ı . Bütün bu faaliyetler o 1928-1929 yıllarında oldu: Tü tün, boks ve tesviye dersleri , Emine ile beyanname taşı malar, Beşi ktaş'taki kavga. Benim partilenmem b i r teklifle olmadı . Ben tütünde çalışmaya başladıktan sonra, böyle yavaş yavaş, parti fa aliyetlerinin içinde buldum kendimi . Bir gün . baktım, ar kadaşlar falan, abiler, beni partil i gibi değerlendi riyor. Böyle oldu. Bir tütün şi rketi ndesin. Orada bir hücre var. Onun için-
36 desi n. Hücre katibi durumu sürekli rapor ediyor mıntıka sı na. Bunları sen bilmiyorsun. Onun dışı nda abilerimiz gel iyor bize. M. E. Ruşen gel iyor. Emine 'yi alıyor, beni alıyor. Vazife veriyor. Emine zaten eskiden beri vazife alı yor. thsane abiası ise parti l i . Çakıcı da malum. Hepsi fa aliyet i çi nde. Ben de onların yanına. içine düşüyerum ve kendiliği nden işlere katıl mayıı başl ıyorum. Ben i l k i şe girdiğimde, onlar orada bir hücreymiş. yani Çakıcı , thsa ne, Emine, bu sonradan belli oldu. Ve ardı ndan boks. tev siye vs. faal iyetleri başladı . 1 929 başlarında Ortaköy•de çal ışıyoruz . Çok sık iş de ğiştirdik. Bazen atıldığımızdan. bazen de parti bizi görev lendirirdi başka işyerleri için. Ortaköy 'de Sedenka şi rke tindeyiz. Vapur iskelesinin ordaydı . Cephesi denize ba kan. terası da olan bir bina. Boğazdan geçen Sovyet gemi lerindeki orak-çekiç amblemlerini görünce el sallar. yum ruklarımızı kaldırı rdık. Ustabaşı larına görünmemek için gözcü koymamıza karşın bir gün yakalandı k. Fil i p ve Ad nes usta vardı . Emi ne, Muzaffer Bezgi n ve ben ustabaşı larca sorguya çekildik. Ama bir şey çıkmad ı . Yine aynı günl erd i . Akşamdan haber verildi. Yarın Ru melihisarı 'nda olacağız. Başka müesseselerde çalışanlara da söylenmiş. Biz Emine i l e istihsalden çıkınca, akşam dan gidiyoruz oraya. Hem paramız yok, hem de Emi ne 'nin Nalı ncı yokuşundan. beni m Kurtuluş'tan Rumeli hisarı 'na gitmemiz zor olduğu için. önce istihsalin arda ki bir kahveden veresiye köfte ekmek yiyoruz . çay içiyo ruz . Düşüyoruz yola. Hatta bir iki a rkadaşa da söyledik, akşamdan gidelim. diye. Kimse cüret etmedi buna. Paro la da var orda buluşma için. Gittik baktık kimseler yok. O zamanla! oral ar harabe. Mezarlık falan da yok. Orayı son radan düzelttiler. Ortaköy ' den oraya 2-3 saatte vardık.
37 Vardığımızda hava kararmıştı . Koca ağaçların altında i ç içe girdik i ki arkadaş. sırılsı klam olduk, öyle yattık. Sa bah uyandık, bir süre sonra baktı k mi llet geliyor. Diğer müesseselerden gelen temsilcilerle beraber 40-50 kişi var. Emine 'nin abiası lhsane gel d i , kocası Çakıcı. M. E. Ru şen, Atılal. .. !şte arda, çıktı M. E. Ruşen, konuştu. Deniz de boğulan Suphi ve yoldaşl arı nı daima anacağımız ı , ya şatacağımızı söyled i . Bu olay, tarihi mizin en şanlı sayfa sıdır. ded i . lşte kollarımızı kaldırarak 3 -5 defa bağı rdık. and içtik. Hatta burada M. Emin, Kürtlerle ilgili bir şey ler de söyled i . lyi hatı rl ıyorum Kürtlerden söz etti . Bu an mada Boz arkadaş yoktu. Yine bu dönemde, tspanya Cumhuriyetçileri için para topland ı . Komünist Partisi organize etti bu işi . Bu yardı m lar yalnızca partililer ve sempatizanlardan alındı . !şçiler den toplanmadı . O dönem için haftada 25 kuruş veriyor duk. Her hafta bir parti l i gel i r, bu paraları toplard ı . Bu, ai dattan ayrı idi. Bu dönemde I. usta 1 00 kuruş. II. usta 7080 kuruş, çı raklar ise 25 kuruş yevmiye alıyordu. Biz çı raktık. Haftada bir günlüğümüzü tspanya Cumhuriyetçi lerine veriyorduk. Bu durum tspanya kavgası boyunca sürdü. 1928-30 arasında i şçi sı nıfı ile burj uvazi arasında, tü tünde ve birkaç başka sektörde bazı çelişkil er, çatışmalar yaşand ı . lşle i lgili çel işkiler oluyordu. !şten atma, işyerini kapatma, ücret meselesi . .. !şçi direniyor ve bunun sonucu olan kavgalar hep karakolda bitiyor. Sivil poli s gel iyor, mesela tütün deposuna. Tezgah tezgah geziyor ve gözüne kestirdiğini alıyor. Kavga y a panları öğreniyor bir yerler den. Asıl kavga, hak kavgası idi. Siyasi yanı yavaş yavaş gelişiyordu. Ama bu ekonomik kavgalar bizi m marksist bakışımızı geliştirdi . Yola , sokağa dökülüyoruz . !şte bu
38 hak arayışı , bu kavga bi linçlenme yaratıyor. Zamanla çe şitli sektörlerde grup grup ol uşıuk. Bunu da gayet ketumi yet ve gizl i l i k içi nde yapıyoruz . Yapanlar esas komünist ler. Organize edenler onlar. Biz onların şuyu buyuyuz . önemli işler onların kontrolünde. Kavgada gösterdiğimiz cesaret, karakolda gösterdiğimiz davranışlar sonucu bir seçme oluyordu. Ayrılıyorduk biz. Hangisi bu işleri sür dürür, hangisi nerede yararl ı ol ur, diye bizi tecrübe edi yorlard ı . Parti azası olmak kolay bir iş deği l d i . Bir sürü deneylerden geçiyorduk. Tesviye, motor, boks, şoförlük . . . B i r sürü şey. Bir yerde okumuştuk, hep d e söyleni rdi , bu nu hiç unutmamak lazım, bir partil i , bir komünist binlere bedeldir. Iğne deliği nden geçebilecek, her yerde mücade le edebilecek birisi olacaksı n. Bunun mektebi isti hsaldi , fabrikaydı. Hak a rayınca mutlaka tokat yiyeceksi n. Şirket haber veriyor. Bu adamı alın. tşte bu dönem böyleydi , biz bu dönemden çıktık, bu dönemde oluştuk. 1 932-33 'lerden sonra biz bi raz kendi kend i mize bir şeyler yapabi l i r hale geldik. Inisiyatif alabilir olduk. Neşriyatl arı da bu tarih lerden sonra gördük. G harfleri bozuk çıkan bir neşriyatı hatırlıyorum. Kızı l İstanbul değildi . Neml izadelerle i l gili bir şeydi ve zaten ben aşağı yukarı bu sıralarda okumayı sökebilmişti m. 1931-3 2 ' lerde, bir Ana 'yı okuyabil iyor dum artık. Yi ne o sıralar yıl 29 muydı , 30 mu, bir tramvay grevi oldu. Münakaşalar yaşandı . O zamanlar gazetelerden ya na dertliydik. O kadar i nhisar altına alınmıştı ki , i ki satır yazı yazmazlard ı . Sabiha biraz değinird i . Tan gazetesinde çıkardı . Cumhuriyet ' i n sahib i Yunus Nadi böyle şeylere değinmezdi. Tembihliydi. O dönemde elle tutulur, gözle görülür faaliyet isti hsaldeydi. O da neredeyse tütünden i baret. Onun dışı nda Hal i ç tersaneleri , Demiryolları ve tramvay var. İçleri nde en tecrübelisi tütün amelesiydi .
39 Ekonomik hak kavgasının işçileri nereye götüreceğini Komünist Partisi biliyordu. Eylemlerin organizatörü Ko münist Partisi yöneticileri i d i . Bu dönem önde olan M. E. Ruşen, Hüsametti n özdoğu, Dede Ahmet gi bi lerdi . Beşiktaş'ta iskel eni n karşısında, Yıldız 'a doğru olan yerde, büyük bir Tramvay durağı vardı . Bütün işçi ler o depoda toplandı . Biz tütüncüler dayanışmaya gittik. Çün kü orada parti nin hücreleri var. Tramvay işçileri ücret ve bazı sosyal haklar için greve gitmişti. Grev boyunca tram� vaylar çalışmadı . Aral ı klarla oldu. Yani bir gün çalışıyor du tramvay. sonra birkaç gün durduruluyordu. Münavebe li olarak. Yine tersane ve demiryolu işçileri de vardı. Yal nız Beşiktaş deği l . Eminönü ' nde de toplanıldı. O zamanlar eylemlerde, di renişlerde, grevlerde, şimdi yapıldığı gibi , öyle oynama falan yok. Herkesi n kaşları çatık. Gayet sert. Hiçbi r zaman vuku bul madı bizde, hak ararken oyun oynayal ım. Güleryüzlü olalım. Zaten sonu hep kavgayla bitmiştir. Pol isin müdahaleleriyle. Şimdi ben şaşırıyorum görünce, hem protesto ediyor. hem hak arıyor, hem de eğlenceye gider gibi. Tuhaf bir şey. Hak, bizim bildiği miz, kavgayla, dövüşmeyle olur bu. Rus ya'da 1905'de, 1 9 17 'de böy l e şeyler ol muş mudur? Kimisi tramvayı çalıştı rmak istiyor. idare yani , işçiler rayların üstüne yatıyor. Kalkıp da oyun oynamıyor. Ko nuşmalar oluyor ama şimdiki gibi deği l . Ne için grev ya pıldığı anlatılıyor, ondan sonra eylem, kavga. O eylemden hatı rladıklarım, bir Aşçı Kadi r, bi r Şaban. Orada , eylem de aşçılık yapıyor. D ükkanını kapamış onlarla beraber. Arif Nanak o Aşçı Kad i r 'i n yeğenidir. O işçilerin içinde komünistler var. Ama kimdir, hangi böl gedendi r, bil i nmi yor. lllegal ite. Mesela Emine, kadın sorumlusu gibi bir şey. Eylemi yönlendiren bunlar. Hareket hali nde, orda gö-
40 rüyorum, sonra bir daha göremiyorum. Bir süre ortadan kayboluyorlar. Sene 1930. Atatürk o dönemde Fethi Okyar 'a parti kurma direktifi veriyor. F. Okyar harekete geçiyor. Bu du rumu Komünist Partisi hemen değerlendi riyor. F. Okyar partiyi kursun, çoğulcu yapı olsun. Bu siyaseti tüm vila yetlerde ortaya koyuyor. Bir gün Emine, haydi bu akşam toplantı var, oraya gi deceğiz diyor. Niçin gidil d i ğini bilmiyorum. Gittik, Tak sim Abidesinin dibine. Gidiyoruz , bir bakıyorum, kalaba lık. Tramvaycılar kendi giysileri ile. Kurşuni şapkalı. Ha liç işçisi . Abideni n dibi dolu. Herkesi n eline açı lıp kapa nan kağıt fener veril iyor. Kırmızı mavi. Açınca uz uyor. Ortasında bir mum. Sonbahar. Kışa giriyoruz . Hava karar mak üzere. Orda İhsane, Çakıcı var. Eylemi İsmail, Con ga Ali , Hüsam, Fı rı ncı , işçilerden Remz i , Besi mi, İbiş Ay dınlatan, TopaJ Hasan, TopaJ Yunus organize ediyor. Emi ne bana gidiyoruz dediyse, direktifi ya İhsane, ya Çakıcı, ya da tsrnail 'den almıştır. Ben tabii ona sormuyorum. O zaman İstanbul 'da toplam arnele sayısı 50 bin ka darmıştır. Bunun çoğu da tütün i şçisi . Oysa bu kadar kişi şu 95 1 Mayıs'ında vard ı . O zaman İstanbul 'da toplanan lar kadar işçi vardı son 1 Mayıs'da. Istanbul 'un nüfusu 700 bin falan. Herkes birbirini ismen ol masa bile gıyaben tanıyor. Teamvay 'dan başka vesait yok. Karşı taşıyorsun tramvayda. Yolda karşılaşıyorsun. İstanbul tenha, işçi mu hitleri bel l i . Başladık yürümeye. lstiklal Caddesi 'nden aşağı doğru. Ve birden başladık bağırmaya : "Yaşasın Fethi Bey, varsı n kursun partisini , b i z d e kuralım arnele parti mizi . " Sloganı ilk kimi n attığını , kimlerin organize ettiğini göremiyor, bilemiyorsun. Konspirasyon. Yürüyor ve arada bir bağırı-
41 yoruz. Orada beyanname falan dağıtı lmadı. Yürüyüş şek l i , kol kota da deği l , karmaşık da deği l . En önde tütüncü ler. Sonra tramvaycılar, denizciler, demiryolcular. Adı m adı m yürüyoruz , yavaş. O dönemde tsti klal caddesi şi m diki gibi aydı nlı k deği l . Hal a Osmanl ıdan kal ma gaz lam baları . Her akşam onları yakariardı merdiven dayayıp. özellikle Gümüşsuyu'nda bu hep yapı l ı rdı. Galatasaray 'a yarı m saatte vardık. Oraya kadar ki mse yokken etrafta, ordan itibaren palaskalı pol isler bel ird i . Ama önümüz ü kesi p müdahale etmiyorlar. Tünele varınca, her tarafın ke sil diğini gördük. Oraya kadar Emine ile kol kota gelmiş tİk. Kitleyi orda ablukaya aldı lar. Eylemin örgütleyicileri ve çoğunluğu tütüncü. Bu işi Balkanlardan öğrenmiş! er. Annem de onlardan. Arnele ce miyeti , kl ubü istiyoruz . Henüz sendika demiyoruz . tsti h sal adamlarıyız. Tünel 'de çevrelendi k. Varız 200 kişi . Kaçan, çekilen oldu. özel l i kle örgütleyiciler çekil mek zorunda. Kaçan lar, çeki lenler bizi ilgilendirmiyor. Bizi ite kaka Yüksek kaldırım 'ın başındaki karakota doldurdular. Odalara, bah çeye. Orası şi mdi müze ol muş. O gece ve ertesi gün ora da kaldık. Neden böyle oldu? Polis az. Bir iki kişiyi Us küdar 'a götürmek çok zaman alıyor. Oturacak yer yok, sı kış sıkışı z . Tuvaletsizlikten altını pist etenler oldu. Bize en kötü işkence o oldu. Uçüncü gün sabah dokuz gibi pol i s bizi aldı karakota götürdü. Bizim için, bunlar komünistl i k istedi , diyor. Gözüm il işiyor, kırmızı b i r kalemle eski ya z ı . Kasımpaşa Karakol u 'nda . Bahriye hastanesini n ordan Nal ı ncı yokuşuna vuruyoruz. Tık diyemiyoruz , Osmanlı zihniyeti var. Yeni bir devrim yapıl mış, Cumhuriyet ku rulmuş, yeni yazı gel miş, kimsenin bunları taktı ğı yok. Hususi notları eski yazıy l a tutuyorlar. önce Emine 'yi bı-
·1 }
rııktılar, sonra beni Elmadağ yokuşundaki karakola geti r diler. Aynı muameleyi bana da yaptı lar: Bir daha düşersen kemi klerini kırarız seni n . . . Orada da ifademi aldıktan sonra , beni Akarca yoku şundaki annemle oturduğum eve geti rdiler. tık meselemiz bu oldu. Aynı muameleyi bütün eyleme katı lan arneiei ere yapmışlar. B i rçok vilayette bu tür eylemler olmuş. Sonra Fethi Bey ' i n kurduğu parti kapatıldı. Pol is beni eve bı raktığında, annem zaten meseleyi bi l iyor. öğrenmiş arkadaşlardan. Beni bel ki de aramıştı . Ama o karma karışıklıkta nerede olduğumuz bell i değil . Annem bana herhangi bir tel ki nde bulunmuyor, o gayet rahat. Çünkü aynı ruh hali nde. Emine 'ye annesi babası bir şeyler söylüyor tabii . Ab lası da savunuyor tabii onu. Zaten t hsane ve Çakıcı kara kol a düşmedi o zaman. Parti l i oldukları için, herhangi bir şeye sebebiyet verdi rmemek için kaçmışlardır onlar. Bu Serbest Cumhuriyet Fı rkası olayının hemen aka binde, aynı senede, bir başka elle tutulur meselemiz daha ol uyor. İ nönü Atatürk ' ü Dai mabahçe 'de ziyaret edecek. Parti bunu fı rsat bilerek bir beyanda bulunmak istiyor arnele adına. İşçilerin sosyal hakları, iş kanunu, iş güven cesi mevzularında bir beyan. Kimin hazırladığını bilmi yorum. Yine Taksim abidesi ni n di bi nde buluşuyoruz . Se l anikli Remzi isminde bir arkadaş getiriyor. Kocaman bir zarf içinde dosya. Memurların barem kanunu var da işçi lerin niye yok? B i r hukukumuz , cemiyeti miz , emekl i san dığımız yok. Bu talepler bir zarfın içinde. Dilekçe. Yine grup grup işçiler . Yine tütüncüler fazla. Partil i partisiz iş çi!er. Yine bir 500 kişi varız. Serbest fırka eyleminden da ha kalabalığız. Arabayla gelecek, anıta çiçek koyacak, or dan Daimabahçe 'ye gidecek.
43 Fakat bir haber gel iyor: İ nönü meğer motordan i ni nce, arabalara binip Taksi m'e değil Tophane 'ye yönel miştir. Fındıklı tarikiyle Dolmabahçe . . . Bunun üzerine bir şaş kınl ık. Hemen akabi nde koşmaya başladık Gümüşsu yu'na doğru. Nası l seğirtiyoruz . Oralar mezarlıktı . O as keri hastane yoktu. Sağ böl gede Alman Sefarethanesi ve diğer binalar vardı . Stadyum da yoktu. Askeriyenind i . Ağaçlıktı oral ar. Atlar vardı o ralarda. Arkası d a gazhaney di. Arnavut kaldırırnı ndan yapılma merdivenlerden uçu yoruz adeta. Emine de koşanlar arasında. Remzi hemen o zarfı benim elime tutuşturuyor. Benden onbeş yaş kadar büyüktü o. Eğer yetişemezsek, saraya girecek, veremeye ceğiz . Bağırıyoruz : Paşam! Paşam! Polislere ne dendiyse bize müdahale etmediler. Döndü paşa bize: Paşam, de dim, meselelerimizle ilgi lenmenizi rica ediyoruz . Memur ların barem kanunu var bizim yok, dedi m. Aldı paşa, şöy le bir baktı , kafasını sailayarak ayrı ldı . tşçi bakanlığı , klüp, kanun, güvence, emekl i l i k gibi şeyler vardı o dilek çede.
III
Antremanlar ve tesviye çalışmaları ı932 '1ere kadar devam etti . ı 93 2 'den sonra ben Şoför Hal it'e verildim. Araba dersleri . Ve ondan sonra da arabayı kullanmaya başlıyorum. Gündüz tütündeyim, geceleri Şoför Hal i t ile beraberim. M. E. Ruşen, beni bizzat Şoför Halit'e tesli m etti . lşte sana ldris, ded i . Hal it d e tabi i k i partili. ı932 'de Defterdar 'da parti nin bir kongresi oldu. B ura da sekreterl i k M. E. Ruşen'e verildi. Biz direkt Emine ile beraber Ruşen'e bağlıyız. Onun sevgi l isiydik biz. Beni m için çok önemli bir önder oldu. Ona her zaman sadı k kal dım. O yı llarda ı Mayıslarda mutlaka bir beyanname dağı tıl ı rdı . O yüzden ı Mayıslardan önce mimli komünistler tevkif edil i rdi. ı Mayıs'ın hemen akabinde bırakı l ı rlard ı . Halk Partililer sokak başları nı tutarak komünist arard ı . O dönem parti faal iyetlerini M. E. Ruşen, Hüsametti n özde ğu ve de Fırı ncı Ahmet organize ediyordu. lşçi mil itanlar arasında da Rüşdiyeli çoktu. Künteci Ramazan, Çakıcı , Hul usi (Fehmi Kurucu'nun yeğeni), Kurucu İsmail . Feh mi benim yaşıtı md ı . lşte biz işçi ler arası nda , Halk Partili-
45
ler ve onlara sempati duyan i şçi ler, arnele arasında provo kasyon yapard ı . 1 Mayıs'tan önce sokaklarda sabaha ka dar gezerlerdi . Bir şey görürlerse. bir beyanname bulur larsa onları mükafatlandırıyorlardı . Ama biz de onlara karşı geri durmuyorduk. Yıl 1 93 3 . M. E. Ruşen'e bağl ıyız. Ona hep Emine ile gidiyoruz . M. Emin sekreter seçildikten sonra da bizi bı rakmamıştı . Beni , Emine 'yi , Atiye 'nin Ahmet ' i . 1933 af fı ile Nazım Hikmet' i n yanı ndan hapisten çıkanlar oluyor. M. Emin diyor ki , bu kişi lere iş bulmak l azım. Bunu sizin çözmeniz lazım. Mehmet Emi n bu vazifeyi Topal Ha san'a, Emine 'ye, bize veriyo r. Şunu hemen beli rteyim ki , biz o zaman Mehmet Emi n ' i n parti sekreteri olduğunu bilmiyoruz . B i r müddet sonra bunu öğreniyoruz . Neyse Mehmet Emin diyor ki ; ldris , Nazım'ın yanından çıkanla ra iş bulmak lazım. Beni m d ı şı mda Ulveli Ahmet ve Dur sun'un Mümin'e falan da söylüyor. Biz o zamanlar Karaköy 'de Kurşunlu Cami sokakta Tabakoz tütün şirketindeyiz. Kış. soğuk, kıyamet. Yazıha neye çıktık. Çalımlı Hüseyi n ustabaşı . Hapishaneden çı kanları işe alalım, onlara da tezgah açalım, dedik. Diyebi liyoruz , çünkü ismimiz var. Kavgacıyız. Kaç kişi diyor lar? Naz ı m ' ı n yanından çıkanlar Conga Ali, Mehmet Atı lal , Seyit Atılal , Tellal Emin, Arap Besim, lbi ş Aydmlatan. Bu arkadaşlara tezgah açıyoruz . Amacımıza vasıl oluyo ruz. Onlar sabıkalı oldukları için iş bulmaları zor. ışyerin de onlarla faz l a bir münasebeti miz yok. Merhaba, merha ba. Başka diyalog yok. Böyle giderken, yirmi gün sonra , bir baktık işveren yirmi tane gari banı sokağa attı . Paydos zamanı yapıyor bu i şi . Sen sen gelme, iş yok, diyor. Par ti li arkadaşlara bir baktım, başları önlerinde. Orada Ulve li Ahmet'in bir hücresi var. Bu arkadaşları işe biz aldırdı -
46 ğımız için hemen harekete geçiyorum. Pantolonumu giy dim. Hüseyi n Usta , dedim. i ki hafta önce hapisten çıkan arkadaşlarımızı işe aldınız . şimdi ise karda soğukta bir sü rü garibanı sokağa atıyorsunuz . Atılan arkadaşların gönlü bu durumu kaldırmaz . Bunlar usta işçiler. Hatırlı işçiler. Baştan hiç al masaydın. Bak. dedim. eksperler falan hep bakıyor. bu akşam kuş olup da bacadan çıkasın. Yoksa ha l i n haraptır. Kesin hareket ediyoruz . Yarın öbür gün değil , bugün. Bunun sonucuna da hazırız. Hapis, ölüm . . . B u ko nuşma sırası nda o ağabeyl erimi z , otur tdris yerine, dese oturacağı m. Ama tasvip ediyorlar. Başl a rı öne eğik. Çün kü onlar tecrübel i . tleri bizden. Ne yapıyorsunuz Emine, ldris, demediler. Ağabeylerimiz de paydos vaktini bekle meden dışarı çıktı . Yol un karşısına geçtim. Emi ne yanım da. Ulveli Ahmet, Dursun 'un Mürnin bi r grup civarda. Bekl iyoruz . Çıkan i şçi leri uzaklaştı rıyoruz kapıdan. önemli bi r şey ol madıkça müdahale etmeyin. Kavganın önemi ni biliyoruz . Çünkü bunl ar Nazım'ın yetiştirmesi . Ağabeyleri miz. Kavga Parti 'nin önde gelenleri i l e ilgil i . Rüşdiye mezunu işçi bunlar. Balkanlardan gelmiş çoğu. Herkes ne olacağını merak ederek etrafta bekleşiyor. Me- . sele biz gençlere bırakı l d ı . Boşuna öğrenmedi k o boksu. Beslemeler topluca çı ktı . lstifçileri, kavgacıları. Kapıdan i ki üç adım attıklarında Ulveli Ahmet ' i n hücresinden Dursun'un Mürnin fırlayarak ustabaşına yumruğu indirdi. Bence iyi bir yumruk olmadı . Çünkü omzuna isabet etti ve adam etkilenmedi. Ama onun yumruğunu takiben he men fırladım. uçarcasına yumruğu adamı n bumuna i ndir dim. Hemen arkasından gelen ikinci yumrukla devrildi. Diğerlerine, sokulanı da i ndiririm, diye bağırdım. Kimse sokulmad ı . Ve adamın üzerine çıkıp yumrukları i ndirme yi sürdü rdüm. Kimse sokulamıyor, çünkü etraf işçi dolu. Kan gövdeyi götürür. Ve herkesi n duyacağı bir şekilde,
47 senden bu işçilerin hıncını a lıyoruz, diyorum. Düşünün o zamanlar daha 19-20 yaşı ndayım. Bir tutarn da saçını al dım orada. Utanarak söyl üyorum bunu, onun bi rkaç cesur kardeşi var Kasımpaşa 'da. Kahvede_onları n önüne attı m, yazıklar olsun, dedim, Bal kanlardan gelen ağabeyierinize bu yapı lır mı ? Tabii bu kişisel bir kavga deği l , Komünist Partisi 'nin bir kavgası . Döven dövülen bel l i . Komünist Partisi 'nin gücü gösterildi. Olay anında polis i ntikal etme d i . Geceden sonra polis peşime düşüyor. Ertesi gün işe gitmek yok tab i i . O saçları da önlerine fırlattıktan sonra kara kayıp oluyorum. Nasıl mı ? M. Emi n 'den direktif al ıyorum, Emine vası tasıyla. İdris 1 -2 ay kaybolsun. Tam o sıralar ismimiz bi r de tersanede dağıtılan bir beyanname olayına karışıyor. Peyni r, ekmek, domates sepetlerinin altı nda el içi kadar beyannameler. Bunlar bize veri ldi. Ama dağıtımı biz yap madık. Biz bunları Haliç 'te Conga Ali 'ye tesli m ettik. Conga Ali de orada dağıtanlara veriyor. Bunlar Atiye 'nin Ahmet, Mavro Mustafa, Conga Mustafa falan. Bunlar ter sane işçilerine dağıtıyor beyannameleri . Nası l oluyorsa bizim adımız da ortaya atıl ıyor. Kaybolmak için i kinci bir sebep daha ol uşuyor. İzmir 'e gidiyorum. Orayı ben seçiyorum. Birinci ne den, orada teşki latın olduğunu biliyorum. Daha önceden gidip gel mişim. Kerim Soy ka 'ya bir şeyler götürmüşüm. K. Soyka 'yı , Cazım Akti mur 'u bilfiil tanıyorum. Daha kı sa bir süre önce onlara Emi ne ile bir paket götürmüştük. İkincisi , Annem var İzmir 'de. Gizlenmek açısından daha uygun burası . K. Soy ka annemi tanıyor zaten. Bu gel işim de Emi ne yok, ben yalnız geliyorum İzmi r 'e. İzmi r ' i n Bornova taraflarında Karabağlar var, oraya gidiyorum. Bir Osman yoldaşımız vard ı , onu bul uyorum
48 öncelikle. Osman ile K. Soyka 'ya ve annerne haber ulaş tırıyorum. Annem, yılın bir kısmı nda ıstanbul 'da, bir kıs mı nda ızmir 'de oturuyor. Torbalı Seyidiköy 'de annemin evi barkı var. Orada kahyorum 2-3 ay. Gittiğİ rnde kıştı . ışte bahara doğru tstanbul 'a geri dönüyorum. ızmir 'den dönünce Sedenka 'nun Maçka 'daki tütün şirketine giriyorum. tdris Usta , Fi lip usta var orada , onla rın yanına gi riyorum. 1929'da Ortaköy 'de gemilere yum ruk sall ıyorduk ya, işte o şirket bu ve ldris ve Fi l i p ustayı oradan tanıyorum. tdris usta lazdı . Fil i p rum veya ıtalyan dı. Sedenka da bir tüccar. O da rumdu gali ba . (5) Bir tür işçilerin mümessil iyiz, o yüzden bizi sahipl eniyorlar. lşçi ye ihtiyaç olmasa bile i şe gi rebil iyoruz . Yoksa orada hu zursuzl uk çıkarırız, o yüzden bile bile al ıyorlar. Benim gi bi bir sürü kavgacı militan var. Faaliyet hep var. öğlen paydosunda ya Ortaköy 'e, ya da Tophane 'de Felemenkler var, oraya, yahut da Boğaz kesen'e gidiyorum. Temas ediyoruz , İstişare ediyoruz. Hemen geriye dönüyorum işe . Bu durumu tahmin ediyor lar belki ama polise de şikayet edemiyorlar. Korkuyorlar. Çok nadir provokatör çı kıyor. Her istihsali kontrol ediyoruz. Her yerde elimiz var. Ve direktifler Vil ayet Komitesi nden geliyor. Ya Hasa n'dan geliyor ya Conga Ali 'den. B iz o dönemde sorumlu deği liz. Bir yerlere bağlıyız . Ama her şey bizim üzerimi z den yürüyor. Onlar ketumiyet içinde. Gençler işi götürüyor. Dayak yiyen, dövüşen bizleri z . Abilerimiz yukarıda. Ça kıcı, lhsane de öyle. Şimdi ben tzmi r 'deyken, gal i ba 1934'e girmeden, Ha liç'teki matbaa evi tasfiye ediliyor. Bu olayda ben yokum ama gelince olayı öğreniyorum. O zaman matbaa evinde Boz Mehmet, Bastoncu Fevzi , Selanikli Remz i , karısı ,
49
TopaJ Yunus ve Ayşe abla kalıyor. Boz Mehmet görevle Samsun taraflarına gidiyor ve orada tevkif edil iyor. Bu nun üzerine Bastoncu Fevzi hemen evi dağıtıyor. 1 93 3 -34 kışı nda oluyor bu. Ki beyannameler orada hazırlanıyordu. Harfler bir mendille kuyuya sal ı ruyor. Ama ev basılmıyor, bir şey çıkmıyor. Ve bu ev aynen, Kasımpaşa Samancı meydanı nı n üstünde yeniden kurul uyor. Şi mdi orada ben zinci var herhalde. Orada bir evi n badrum katına geti rili yor matbaa. Bu yeni ol uşumda Yunus i l e Ayşe yok. Rem z i , hanımı ve Bastoncu Fevzi var. Bastoncu Fevzi 'nin ha nımı yok. Bir de bi r entelektüel vardı gelen giden. Bad rum katta tezgah kurul uyor ve neşriyat devam ediyor. O bölge işçi muhiti . Remzi 'yi oraya giri p çı karken görüyo rum. Bunun üzerine bana arda oturduğunu söy l üyor. Ama matbaayı söylemiyor bana. B i r hücreye de muhafızlık va zifesi veriliyor. Çevreden evi ve etrafını gözl üyorlar. Bir hareketlenmede anı nda boşaltalım diye. Şüpheli kişiler bildiriliyor. Bu hücreden beni m bilgim var. Evin konumu da müsait. Meydan gözetlenebil iyor. Bunları, o yılların neşriyat işlerinin nasıl olduğu, neresi nin seçil diği, bu iş lerde kimlerin vazifelendirildiği bilinsi n diye söyl üyo rum. 1934 ' ün orta larına doğru Emine 'nin abiası thsane, eniştesi Çakıcı bizi evlerine çağı rıp, karşı ianna oturttular. thsane, UBiz, evi terk edeceğiz , bir süre görüşmeyeceğiz " , ded i . Çakıcı o sıralar 3 5 yaşlarında falan. thsane d e öyle. Bizden 1 5 yaş falan büyükler. Bir de 7-8 yaşlarında Ma dde isminde bir kızları var. Çakıcı da Balkanlardan. O sı ralarda öğrenmiş mücadeleyi. Klüplerde çal ı şmış, sonra bu Kayseril i kızla, thsane i l e evlenmiş, onu yetiştirmiş ve işl ere koşmuş. Bu arada Emine 'yi de yetiştirmiş. O sıralar
50 üst düzey partililerin sı k teması çok sakınca l ı . O yüzden i rtibatları , işlerin çoğunu Emine ve thsane üstlenmiş.· Sonra da bana el attı , ben de işlere koşturmaya başladım. Kurtuluş'taki evleri nde, yemekten sonra, evi boşalta caklarını bize söylüyorlar. " Bizi bir süre göremeyeceksi niz . Başka i li ere gideceği z . " Emine de ablasına, " Ben, 23 gün önce M. Emin abi ml e konuştum. Bursa 'nın köyle rinde kadınlara, kızlara, yaşl ı lara hakaret ediyorlarmış. Kuyulara kapatarak dövüyorlarmış. Bil hassa haydut, işçi düşmanı ustabaşılar yapıyor bunu. Bunlar dövülecek, va zifel iyiz." Tam bunları söylerken M. Emin Ruşen de gel mez mi oraya. Tabi i onlar irti batlı , özel işleri var onların da. Abiası Emine 'ye, ama oraya yalnız mı gideceksi n, di yor. Emine, yalnız gitmeyeceğim ki , diyor, tdris ile bera ber gideceğiz . Herkes de bir gül ümseme. thsane şöyle diyor: "Biz şu inançtayız ki , si z birbiri nizle iyi anlaşıyorsunuz , mutl usunuz , umarız bunu ebedi yete taşırsı nı z . " Ama göz leri dolu. öpüşüp vedalaşıyoruz . Hiç bizim aklımıza Moskova geliyor mu? öl üm gel i yor d a aklımıza, Moskova 'ya gidecekleri gelmiyor. Ve nereden bilebi li riz ki , bir daha birbirimizi hiç göremeye ceğimizi . Sonları ne oldu bilmiyorum? Soramadım da herkese. Yalnız Madde'ni n yüzbaşı olduğunu duyduk Sovyetler Birliği 'nde. Bir kişi vard ı , adı Şükrü müydü neydi . kurtu l uş savaşında Akdeniz 'de çetecilik yapmış biri , tek ondan bilgi alabildim. Bu Şükrü, N. Hi kmet ' i n de arkadaşı idi. Birinin rapo ru ile Sibirya 'ya gönderilenl erdend i . N. Hikmet 1 95 l 'de yurtdışına çıkınca öğreniyor onun Sibirya 'da olduğunu. Hemen yetki lileri arıyor. Şükrü 'yü ordan kurta rıyor. Mos kova 'da bul uşuyor Naz ı m ' l a sonra. Şunu hemen söyleye-
51
yim, bu bir tahribat, bu duruma çok düşen oldu. Demek ki , partinin içinde bunları yapabilecek hilekarlar varmış. lşte bu Şükrü bir ara Türkiye 'ye geldi . Yabancı bi r ka rısı vard ı . Boğaz 'da komünist bir arkadaşı n evinde kaldı. Ben o sıralar taksicilik yapıyordum. Onu götürmüştüm oraya, buraya. Bu yukarda söylediğim bilgileri ondan al dım. Mad de 'nin yüzbaşı olduğunu da o söyledi . thsane ve Çakıcı Sibirya'ya gönderildi gi bi bir şey söylemedi . Teşkilat içinde olabili rler, ded i . Macide belki d e hala yaşıyordur. 1 93 4 'de yukarı giden grubun başkanı Puni Remzi 'ydi sanırım. Grupta thsane, Çakı cı, Macide, Z. Kosova , Çel i k Mustafa ve Samsunl u Şevket d e vard ı . Bunlardan Sam sunl u Şevket hala yaşıyor. Zehra da yaşıyor. Emine bir taraftan da TopaJ Hasan'a bağlı . Bursa me selesini ona anlatıyor. TopaJ Hasan da diyor ki , biz bir grup arkadaş Bursa 'ya Naz ı m 'ı n ziyaretine gideceğiz , siz de geli n Nazım'la tanışmış olursunuz . Biz, diyor, bir grup gideceğiz . Siz beraber gel in. Şu gün, şu saatte cezaevi önünde bul uşalım. Mehmet Atılal, Seyit Atılal , Tellal Emin falan hep beraber gideceğiz. Emine ile önce lzmit'e gidiyoruz . Orada Şaziye ve Kunduracı Hüseyi n ile görüşüyoruz . Şaziye 'den biraz söz edeyim. tsmi geçecek bundan sonra sık sık çünkü. lzmitl i Şaziye olarak bilinir. Tütüncü bir ailedend i r. Babasının ismi Mehmet, annesinin Fatma . Gülsüm i sminde bir kızı vardı . Sıradan bir işçi ile evliydi. Kendisi parti faaliyetlerinde aktifti . Kunduracı Hüse yin ' i n hücre sekreteri idi Kocaeli 'nde. Zaman zaman ıs tanbul 'da da faaliyet gösterd i . İzmit'te Emine daha çok Şaziye i l e ilgileniyor, ben de
52
daha ziyade Kunduracı Hüseyin ile. Vaziyeti onlara da söylüyorum. Sabahleyin Gölcük tari kiyle Yalova, sonra Bursa. O tarihlerde Emine 20 yaşlarında. Onun nasıl böyle ai lesinden ayrı hareket ettiği düşünülebilir. Aslı nda babası da, annesi de onu tutmak istiyor. Ama Emine ev kızı de ğil ki ! İstihsa l de o. Sonra İhsane daima kardeşini müdafaa ediyor. O amelelerle meşgul, kızı serbest bırakı n, diyor annesine, babasına. İhsane de aynı durumlarla karşılaştığı için, şimdi Emine 'ye hem arka çıkıyor, hem de ortam sağ lıyor. Vardı k Bursa 'ya . Tam ziyaret günü. Bursa 'nın alt tara fında, Soğanlı köyü ile Bursa arası nda cezaev i . B i r baktık bizim arkadaşlar orada bi rile-riyle münakaşa yapıyor. Fötr şapka l ı , papyon yaka l ı , iyi giyinmiş birileri. Besbel li po lis. Münakaşa yapıyorlar. Biz sokulmamaya karar verdik. Onları orada bırakıp, doğru Aşire annemin evine gittik. Hani babama bir ev veril mişti ya, oraya. O ev hepimizin. Bursa ' nı n 25 km. dışı nda orası . Bu, oradan ayrıldıktan sonra i l k gidişi m . 5-6 sene geçmiş aradan. Hiç unutmuyo rum, bizi nasıl kucaklıyor, hemen bize 2-3 tane reşat altı nı , gid i n kendinize yorgan alın, çamaşır alın, şu bu, sizi everecem burada. Biz birini alıp gerisini veriyoruz , aman ana, etrafa duyurma, gürültü çıkartma , diye de tembihli yoruz. Neyse bir şeyler a l dı k. Köylü beni hatırladı tabii . Bu Al i Onbaşının oğlu, Kızıloğlu'nun kahyası . Orada kal dık bir 15 gün. Emine ile orada arnk evlendik biz. Biz orada, Bursa 'nın öteki tarafında bulunan Değirmenci Kı zık i l e i rtibat kurduk. Orası Bursa 'nı n sol taraf ı . Koca l an garlar var. Kış günleri . İşçiler köle gibi çalıştınlıyor ora da. Bu köy Çekirge 'nin tam tersi i stikamette. Değirmenci Kızık'a gidip, biz İstanbul 'dan geldik, tü-
53
tün işçisiyiz, iş arıyoruz , d iyoruz . Hemen alıyorlar bizi. Hatta bize hemen para verip peylemek i stiyorlar. Almıyo ruz tabii . önce çalı şalım, d iyoruz . 1 00 m. uzunluğunda saçlardan yapı l mış langarlar. Aralarda 2-3 tane soba. Lan garların dibinde herkese bölme verilmiş. Zavallı işçi top rağın üstüne hasır, çuval koymuş, orada yatıyor. Demet demet tütün yapıyorlar. Tütünleri yumuşatmak için kuyu lar yapılmış. Buharlı sular kaynatı lıyor oralarda ve tütün ler yumuşatıl ıyor. Yumuşayan tütün demet oluyor. Demet ler denkleşti rHip fabri kaya bizim önümüze geliyor. Kuyu lar ev gibi . Büyük künteler ası l ı . Tavana deği n ağaçlar koymuşlar. Tütünler oraya ası l ıyor, altı nda da su kaynı yor. lşte o kuyularda işçiler hakarete maruz kalıyor. Eli so palı bir adam dolaşıyor orta l ı kta. Ben hadise arıyorum ta bii. Ağanı n adamı göz ümüzün önünde i htiyar bir işçiyi iti yor ve düşürüyor yere . Başlıyor hakarete, vurmaya. Ben hemen sıçrıyorum. Emine beni tutuyor ve bu hareketi o adam da görüyor. Dur ben konuşacağım, diyor. Emine bu na: "Ayıp değil mi bu adamı dövüyorsun." O sırada adam da bize yönelmiş. :·Bak sen bizi burada elbet döversin, ama sana ne diyeceğim, bu adam var ya, seni dışarda pe rişan eder, bak yarın arife, Şeker Bayramı , Bursa 'ya indi ğinde görüşürsünüz . " O zamanlar da çok cüsseli değilim, 60-65 kiloyum. Fakat işçilerin % 95'i bizim hangi amaçla geldiğimizi bi liyor. Yarın görüşürsünüz , d iyor, Emine. Adam fıttıracak. Biz eşyalarımızı toplayı p çıkıyoruz . Bir köye gidip eşya Iarımızı bırakıyoruz . Sonra Emine ile Soğanlı köyüne va rıyoruz . Orda da 1 00 kadar i şçi var. Bizi tanıyorlar. Mese leyi anlattık. Yarın Tuz pazarında bulaşacağız . Emine 'nin o köyde tanıdıkları var. Bir çocuk buluyoruz 13-14 yaşla -
54
rında, bir de eşek. Eşyaları y ükleyip geldik Bursa 'ya. Ço cuğu bi r yere bı rakıp gidiyorum, bul uşma yerine. Baktım bir grup hal i nde gel iyorlar. Esnaflar etrafta. Orada şöyle bağırdım: "Allah, Muhammet aşkına, şimdi şu adam beni dövecek, sakı n karışmayın, meseleyi öğreniri z . " Bu l af bitince herif elindeki paketleri attı yere ve üzeri me fırla dı. Bir yumruk çıkardı, bir kestim o yumruğu, indirdim ben, hemen i ki ncide yerde. B u, hem güç hem de metod. Boksör Hasan bize bütün kuvvetin kollarda nasıl toplana cağını , nasıl vurulacağı nı , bütün bunları öğretmişti . Aynı , Çalımlı Hüseyin'e yaptı ğım gibi adamı yerde yumrukla maya başladım. Şu işçilere nasıl hakaret edersin? Bir yan dan da vuruyorum. Adamı kana buluyorum. Hemen en semde bir el . Ani bir dönüşle onu da yere i ndirip, oradan uzaklaşıyorum hemen. Çocuğu bul uyorum. Ve yola koyu J uyorum. Soğanlı köyüne gidiyorum. Bende yara bere arı yorlar, yok tabii . O gece bu olay çevreye yayıl ıyor. Bay ram vesi lesiyle geniş bir yay ı l ma oluyor. M. E. Ruşen'Je re bile ulaşıyor. Bu esnada lhsane ve Çakıcı gitmiş olma lı. Henüz daha bahar gel memiş. Boz Mehmet Sinop taraf Jarında. Daha o dönemde Neşati Doktor var. Nazım'a ba kıyor. Parti bunları bu olayl arı bel ki neşriyatı ile duyur muştur. Benim senin nereden haberimiz olacak. Bu Ko münist Partisi 'nin çalı şma şekli . Yani bizim kavgalarımız. Şimdi biz o durumda köye gidemiyoruz. Bir yere gidemi yoruz . Mecburen Kızıloğlu Hacı Ahmet'in yanına gidiyo ruz . Emine'yi görüyor, kim bu, diyor, hanımım, diyorum. Aşire anam bizi almıştı ya evi ne, biz orda i l k kez evlen dik, 1 0-15 gün evl i l i k durumumuz oluyor. Hacı Baba se nin yanında kalacağı z . 2-3 gün onun hanında kal ıyoruz . Paramız bitiyor. O kavganın ardından ben ardan ayrı l ı nca polisler dam l ıyor oraya. Bu adamı yerden kaldırı p bir eşeğe bindiri-
55
yorlar. Doğru hastaneye. Bi raz da kış. Orasını burası nı sa rıyorlar. Doktorlar, ne oldu, diye sorunca, yanındaki ler, bir işçinin dövdüğünü söylüyor. Onlar Değirmenci Kı zık'a geceni n birinde-ikisinde varmışlar. Yerde kar var mış. Her yeri sarık vaziyette o çiftliğe gelmiş ve durumu herkes görmüş. Hacıbaba bizi 2-3 gün hanın bir odası nda yatırd ı . Oysa Hacı Baba 'da 4 yıl çal ışmışlığım var. İstemek de işi me gelmiyor. O dönemde Neşati 'yi ben tanımıyorum. Köye, Aşire annerne gidemiyorum. Karşımızda bir fırın var. Çuval dolu bir araba gel di . Emine 'ye dur, dedim, fır ladım. Bu unu ben boşaltı rım bana biraz para veri rseniz . Tamam, dediler. O e l l i ki loluk u n çuvallarını içeriye taşı dım. Yani yoksulluk da beraberimizde. Bir komünistin ya pamayacağı şey yoktur. O para bitmeden, Hacıbaba, sizi Halil ağanın yanına vereyim, diyor. Hal il ağa onun arka daşı . Onun odaları müsait, diyor. Çıkayı m ben adamın ya nından, bel ki Halil ağanı n arda iş de bulurum, diyorum. Hacıbaba 'nın yanında çalışa ma m. Çalıştı rmaz, zaten beni köye gönderip çoban yapmak i stiyor. Emine de var bir de nasıl olsa. Tamam, dedim, gidelim. Beni m beslernem ev lenmiş, benim orada olmuyor Halil ağa, sen ona bir oda ver, o kökenden Yaylacıkl ı , diyor. Çantamızı falan topar I ayıp Halil ağanın arda arka bir odaya yerleşiyoruz . Hal i l arda bize b i r iş de buluyor. Birini n evinde demet yapma işi . Ve artık o kişinin evinde çalışmaya başlıyoruz . Biz orada, gümüşe benzer l i ralar vardı , onlardan 8-10 tane pa ra kazandık, biriktirdik. Ekmek almaya gidince yarım çu val alıyoruz . Her zaman çıkmayal ı m diye. Tarhana , pey nir, çay. . . Akşamları da bunları yiyoruz . Bir gece vakti kapımız vuruluyor, dalmışız uykuya, bir omuz v urup kapıyı açıyorlar, biz bir sıçrıyoruz , hemen yü-
56 zümüze proj e!{tbrler. Biz onları göremiyoruz , onlar bizi görüyor. "Kimsiniz siz, nereden geldiniz buraya?" Bunla rın meselesi şuydu: Meğer Nazım'a gelen 8-10 kişiymiş. Ustel ik bunlardan biri Değirmenci Kızık 'ta bir adam döv müş. Gelenlerden sabıkalı olan eski komünistleri yakala mışlar, yenileri ele geçirememişler. Hanı , hamamı, kahve l eri , bekar odalarını arıyorlar. Yabancı , bilhassa lstanbull u arıyorlar. B i z i d e biraz yabancı görüyorlar herhalde. "Yaylacık.lıyız biz , ne diyesiniz siz " , diye konuşuyo rum. Hacıbaba da Hal i l Ağaya söylemişti ya, bunlar Yay lacıkl ı , diye. lkna edince çekip gidiyor bunlar. Fötr şapka lı sivil poli sler. Eyvah, bunlar bizi arıyor, diye düşünüyo ruz . Ne yapıp yapıp burdan kaçmak gerek. Orda bir han var. Pirinç handan lzmi r 'e gidiyor araba lar. tki günde bir lzmi r 'e gidiyorlar. Çuvallar yükleniyor. Hemen gidiyoruz , biz Yaylacıklıyız, alın size 4 lira, ner deyse bir Reşat parası , götürün bizi de tzmir 'e. Tamam diyorlar ve bize çuvallar arasında bir yer yapıyorlar. Eski bir kamyon. Bir gün bir gecede tzmi r 'e varıyoruz . Oradan Torbalı 'ya. Annem orada çünkü. Emine 'yi de zaten bili yor. thsane 'yi ve Çakıcı 'yı biliyor. Bir süre İsti rahat ettik ten sonra annem bizi alıp tütün çardakiarı na götürüyor. Oralarda, sazlardan çardak yapmışlar. Aylarca oralarda kalıyoruz . Daima çardaklarda kalıyoruz . Biz Bursa 'da bir buçuk ay kadar kalmıştı k. O dönemde Sabiha 'nın Çitra Roy 'u çıkmıştı . (6) Emine, Ana 'yı, Fransız lhtilali 'ni ezbere anlatıyor. Çardaklar bölgeye yayıl mış. Burçak yoluyorlar. Annem, işte size iş çıktı , diyor. Biz para almadan, yal nızca yemek yiyip, bunl arın arasında dolaşıyoruz . Emine durmadan anlatıyor. Biz oralarda 35 ilk yazına kadar kalıyoruz . Aşa ğı yukarı bir yıl . Tabii bu dönemde Çakıcı , thsane, Emi -
57
ne, tdris İstanbul 'da ortalıkta yok. Pol i s bizi m de thsane ile gittiğimizi sanıyor. Biz tzmi r 'e giderken hava i l kbahar serinliği ndeydi . Tütün çapal ıyorl ard ı , burçak di kiyorlardı. O yaz . yazın sonuna dek oralarda kaldık. Burçaklar kızarınaya başla mıştı . Nerde işçi . biz ordayız. Emine 'nin karnı İzmir 'de şişmişti . Işçiler mevsimli k, Anadolu içlerinden gelmeler. Topraksız i nsanlar. Söke, Torbal ı , Cuma ovasına gelmiş ler. Emine anlattıkları ile onların di kkatini çekiyor, onu can kulağı i l e dinliyorlardı . Ağa ile olan ilişkilerimizi çok iyi anl ıyorlardı . Çünkü Çitra Ray 'da pamuk tarlaları , ağa lar, beyannameler var. Bunl ar i nsanlara etki yapıyor. Şim di Emine bunları anlatınca, bir tç Anadalulu adam, hiç unutmam, karısı Gül izar 'a, "Anladın mı gı ?'' diyor. O da, "Anlamam mı hiç. anlamarn mı , o boynu kara yel ler ye yesice, o Hasan ağa bize böyle etmiyo mu, bizi ne kadar borçlandırdı, bize kışın buğday, arpa verdi , bizi borçlan dırdı, biz yaz geli nce, buralarda üç-beş kuruş para kaza nacağız, o paraları ona, o gavurun hı nzırına verecez , o boynu kara yeller yeyesice." Bu bizim için çok önemli . Her işçi kafilesinde böyle. O yaz o kadar işçilerle dolaş tı k ki , Emine i l e simsiyah olduk. O köy l ü ile, o işçi ile be raber olduk, o gece öten çı rçı rları, gece öten böcekleri , ekin tarlalarında, demetieri n arasında yattık, yedik, içtik, okuduk, çalıştık. Uç kitap: Çitra, Ana, Fransız Ihti l a l i . Bu nun sonuçlarını yıllarca sonra bile gördük. 80 'den sonra, Söke 'de, oraların yerlileri aynen bu lafl arı bize söylediler, yani Çitra 'yı , Ana 'yı rençberlerin, işçil erin bildiği ni söy lediler. Böyle tesi rimiz oldu. Bu dönemde annem Seyidiköyü'ne taşı nıyor. Çünkü arda iki kardeşi var: Nazmi ve Osman dayım. Kara Ah-
58 met, babal ığım, Torbalı 'daki evini satıp bu Seyidiköy 'de 5-6 odalı bir ev yapıyor. Bahçeli . . . İzmir 'de K . Soyka v e bir başkası . saklanması gerekti , annemin bu evi ne gel miş, aylarca gizlenmişti r. Bizim ızmir 'de bu faaliyetl erimiz İstanbul 'a zamanla geliyor. K. Soyka vasıtasıyla geliyor. lşte bu dönemde ld ris'in ismini , Cazım. Eylem koyuyor. Cazım. sen bir ey lem adamısı n, diyor bana. Eylem adamı adını o çardaklar daki faal iyet dolayısıyla verdi bana Cazım ve Soyka. Bu eylem adı o sı rada mahdut kaldı . Fakat o kel i me 1936 'da can buldu, yayıl d ı . Ben bütün faal iyetlerimle b u a d ı taşıdım. Yıllarca. Ben bir önder, bir lider, bir ileri gelen değildim. Merkezdeki lerle kol kala, yan yana oldum ama, ben karar süreçleri n de yokum. Ben eylem ve kavga adamıyım. Neferim ben. Ama inisiyatif sahibi bir nefer. Eylemi yaratıyorum, zin cirliyerum onu bir yere, halkalar takıyorum. Eylemin içinden yön, yol bul uyorum. Eyleme eylem katıyorum. Ben iddia sahi biyim. Kalkarı m şimdi binlerce işçiyi soka ğa dökeri m. Bu a rtık benim sanatım hali ne gelmiş. Bir fabrikaya gireyim, tamam. Tecrübelerim var. Karar alma, politika çizme , entelektüel i ndir. Onların. Doğru versinler kararlarını . Ben mil i tanım, kavgacıyım, eylem adamıyım. Ben döküleceğim sokağa ki . siz de döküleceksiniz. O al dığı nız kararlar sokakta vücut bulacak. Kan arda, ölüm orda, hayat orda . . . Nazım'ın dediği gibi, sen yanmasan, ben yanmasam . . . Seksen yaşında kafayı yardı racağım ki , genç bundan i l ham alsın, ben bunu yapmazsam o genç eylemsiz yetişir. Soyka, annemde kaldığında, annem ona gazete, Tan Cumhuriyet getiriyor. Böyle . Annem i le Soyka benden önce, herhalde Yunanistan'dan tanışıyorlar. O, ldris'in an-
59 nesi . Ortaköy 'de arkadaşla rıyla birlikte çekti rilmiş bir resmi vardır annemi n. Onl ar, istihsalden arkadaşlarıdır. Annem bu kişi liğini yıllar sonra da kanıtladı. Efkarı umu miye. Pahalılığa karşı koca bir kitleyi İzmir 'de sokağa döktü. Annem saftayd ı . Caz ı m ' l a , K. Soyka 'yla beraber. Cazım'la İzmir 'den tanışıyor, ama Soyka ile önceden. Kerim Soyka, hari ka bir i nsandı. ölene kadar öyle kal dı . Partide b i r ara ona önem verilmedi . Ama ben verdim. Partide bir ara K. Soyka, Troçki Mehmet, Gandhi Ni hat, Baba Haydar. . . dışlandı . Partide bu türden iç çekişmeler, çekememezl i kler oldu. Nazı m da, Ş. Hüsnü de, Kıvılcı m lı da bizimdir. Biz bunların her dönem direktifine arnade olduk. Şimdi de öyleyim. Herkesle beraber olmaya çalışı yorum. Küçük yanlışları büyütınemek lazım. Onların iç leri nde cevahir var çünkü. O varsa tamam. önceden de lzmi r 'e gidiş gel işleri m oldu. Her gidi şimde K. Soy ka 'yı mutlaka görürdüm. Onun işl ettiği bir han ve kahve vard ı . Havadis sorar, konuşurduk. Senede bir i ki kez kesin giderdim ve bir ay kadar kal ı rdım. Her gittiğimde bir şeyler götürürdüm. Bunlar şifahi şeyler de olurdu. Benim hari d rnde Emi ne de tek başına giderdi . O çev reyi o da bil iyordu. Ben d e , Emine de, öylesine gezmek için gitmezdik, amaçlı olurdu. ttimat var karşı lıklı. M. Emin Ruşen bir şey veri r, tamam. Ama içinde ne var, ne dir, bilmem. Hala bilmem. Şimdi Emine ile evliyi z , a ma bu işler farklı. Aramızda da konspirasyon var. Söylemezdi bana.
IV
Biz o lzmir tarlalarından 193S 'de lstanbul 'a döndük. Beşiktaş'ta bir ev tuttuk. Emine 'ni n karnı şiş. Babam i l e tanıştırdı m onu. Analığım vardı . Emine 1 93 S ' i n kışında Yüksel 'i doğurdu. Ocak veya Şubat. Nüfusunu zamanın da çıkaramadık, o yüzden tam tari hi ni bilmiyorum. Zaten Emine'nin değil , Hatice'nin üzerine kayıtl ıdır Y üksel. Ahırkapı 'da çalışmaya başladık. Y üksel 'e ustabaşının hanımı bakıyordu. O işte yaz a kadar çal ıştık. Biz Ahırkapı 'dayız. O günlerde yine Nazım'ın çevre sinden çıkanlar oldu. Bununla i l gili duyduğum bir şeyi anl atayım. (7) 1 933 senesinde Nazı m ' ı n yanı ndan çıkan arkadaşlar, dışarıya çıktıklarında hemen işe koyuluyorlar. Bu sıralar biz lzmir 'deyiz. Fakat ne oluyorsa 2-3 ay faaliyet yürüt meden içeriye almıyorlar. Seyit Atılal. Mehmet Atı l a l , lbiş Aydınlatan, Conga Ali , Tellal Emin ve Arap Besim içeriye almaniardandı ve bunun hikayesini defalarca on l ardan dinledim. içeriye alınanları n tecrübelisi tsrnail Bi len. Konuş. d iyor. polis lsmai l 'e, teşkilatı nası l kurdunuz ,
61 ki n:ı ler var? tsmail , eyvah, diyor, bunlar Nazım'ın yanı n dan yeni çıktı , bunlar feci dayak yiyecek, perişan olacak, kı rılacaklar. Nazım bunlara marksizmi, materyal izmi , le ni nizmi teorik olarak öğretmişti . Bu arkadaşlar beni m gi bi okumamış deği ller, her bi ri eski rüşdiye mezunu. Çoğu kez eski yazı kullanmışlardı . Nazı m yoldaşı n verdiği dersleri çok iyi kavramışi ardı. Bu yoldaşlar, şimdi Sansar yan Han'da duvara dayalı, yiyecekleri dayağı bekliyordu. tsrnail gençleri düşünüyor, Nazım'a karşı rezi l rüsva ola cağını düşünüyor. Ve sonuçta bir takti k i z liyor: Polisi üze rine çekerek gençleri kurta rmak. Hemen karşısındaki po listen başlayarak vurmaya başlıyor. Ceketini fırlatıp at mış, önüne gelene vuruyor. Hemen takviye polisler geli p tsmai l 'i kötü şeki lde dövüyorlar. Çatısını , beli ni kırıyor lar. Ama taktik başarı l ı oluyor, gençler dayak yemekten kurtuluyor. tsmail 'i bir kuytuya atıyorlar. Bu olayı haber alan N. Hikmet şu şi iri yazıyor. (8)
Gece gelen telgraf dört heceden i baretti : "Vefat etti " tmza yok. Bu dört hece bile çok. Bakıyorum duvara: duvarda tir yaraduvard a bir resim vefat edeni n, elimle çizmişim. Saat bir. Saat üç. Saat beş.
62 Polis düdükleri , saatl ar . . . Yatağım bozul mamış. Çekmecemde kaatlar: bazıları onun el yazıları . Gece gelen telgraf, dört heceden i baret. . . Şafak söküyor Odam geceden i baret. Avuçlarımda ellerini n gölgesi dolaşan adam demi r parmakl ı klardan gördü don sündüzünü. Mahpusane doktoru örterek paltosuyla upuzun yatanın yüzünü: - Tamam! ded i . Bunu bel ki evvelki akşam dedi . Evvelki akşam ben . . . Satıcılar geçiyor mahal leden. Bakıyerum gece gel en telgırafa. O mükemmel bir kafa mükemmel bir yürek, yumruklarıyla erkek gözleriyle çocuktu. Hudutsuz ve Allahsız bir baştı o. Yoldaştı o.
63 Düşmanlar kı na yaksı n dostlar girsi n safiara Sen gözyaşı göstermeden ağlıyacaksı n gece gelen telgıraflara . . . Gece Gelen Telgraf 'ı böyle işl iyor Nazım. O olaya ta nı k olanlar bu şiiri okuduktan sonra, sözkonusu kişi nin ts mail olduğunu anl ıyorlar. tçerden çı ktıktan sonra bu genç lerle bir şeyler yapmaya çalıştığı için bu dayağı yiyor ls mail . ötekil ere de birer i ki şer vurup, hadi gidin, diyorlar, başka bir şey yok. Şimdi dönel im Ahırkapı hadisesi ne. Ahı rkapı 'da 3 -4 salon var. Her salonda 300-400 kişi . tki bine yakın işçi var. Tam o sıralarda bir beyanname okuyoruz . 20x 1 5 kut runda bir beyanname. Emine geti riyor beyannameleri. Yi ne o sı ralarda veya bir ay sonra, Emine, Kunduracı Hüse yin'e bülten götürmüştü. Bülten şöyle başl ıyordu, akl ım da kalmış. "Nemlizadelerin ve Derebeylerin Sömürüsü" . Beyannarnede ne yazıyordu? öykü şu: Nemlizadeler eski derebeyi sistemi ile arneieierin kanını emmektedir. Köle muamelesi yapmaktadır. B öyle şeyler. Nemlizadelerden istemimiz 10 kuruş zam ve her ayı n ortasında avans. Be yannameni n işçilere dağıtıl ması üzerinden bir on beş gün geçti . Bu arada hazı rl ı klar yapı ldı . Ve sonunda bir grup mümessil gönderi ldi patronun yazı hanesine. Şitahi olarak taleplerimiz anlatılacak. O mümessillerin çoğu Ortaköy tütüncüler grubundaki işçi l erdir. lşte, Kocakafal ı Hüseyi n v e diğer arkadaşlar. Bunları n hepsi partil i deği l . Ama ey lem partini n kontrolünde ve o gruptaki partil i arkadaşla rın inisiyatifinde. Mücadele bütün ameleyi i l gilendiriyor. O yüzden bu talepler etrafında arnele bütünleşiyor. Nem lizade, işçilerin mümessillerini geri çeviriyor. Arkadaşlar
64 salona dönüyor. Nemlizadeler taleplerimizi kabul etmedi , hatta bize sertçe davrand ı , diyor, mümessil arkadaşları mız. Bunun üzerine işçi lerin içinde bul unan bilhassa par tililer ve sempati zanlar, üstlerini giyiniyor. lşi terkedeli m, diyorlar. Bunun üzerine arnele de galeyana geliyor. Bizim için uğraşanları niçin yalnız bırakalım. Yazı haneden de bu arada pol ise telefon edi l miş oluyor. Polisler fabrikayı çe viriyor. Biz de kapıların etrafındayız. lstifçiler, besleme ler barbarlı k yapıyor. Fedailer onlar. Onlar daha çok kız ı yer bize. Biz o istifçi lerle dal aşmaya başladık. Polis bu itiş kakı şa müdahale edince, orta l ı k bi rden karışıyor. So rumlu ve parti li işçiler naralara başl ıyor: Durmayın arka daşlar, haklı mücadele yapıyoruz . Biz bu adamlardan 1 0 kuruş z a m istedik, oysa bunların bize yaptığına bakın. Troçki Mehmet, ki o dönemlerde partiden dışlanmış, ne duruyoruz , diye bağırıp duruyor. Baba Haydar, o da hasta vereml i , ne duruyorsunuz ? Mavro Mustafa yıkı l dığı yer den, ne duruyorsunuz ? Atiye 'nin Ahmet yerde, polislerin altında. öbekler oluşmuş, vuran vurana . Orta l ı k karışık. Bu arada Atiye 'nin Ahmet polisi n elinden kurtulup, bir taş kapıyoı, atacak ama ata mıyor, herkes iç içe. Baba Haydar, alttan çeki l i p çıkarı l ıyor. B i lhassa kadınlar daha çok çırpı nıyor. 2000 işçi , aşağı yukarı 500 de polis. O civarda yer yerinden oynuyor. Bir aralı k Emine 'ni n sesi kulaklarıma geldi. Emine kapanmış Mavro Mustafa 'nın üzeri ne. Ya kın zamana kadar hanı mı da yaşıyordu. Mavro Musta fa 'ya vurdurmamak için kendini siper ediyor. Polis Emi ne 'yi saçlarından çekiyor. O da kucaklamış Mavro Mus tafa 'yı , bırakmıyor. En son gördüğümde Emine 'nin o kı zıl saçları dağıtıl mış, ağz ı ndan kanlar geliyor. Ayırdılar i kisini . Maalesef hiçbi r gazeteci yok orta l ı kta. Bu çatışma 1 -2 saat sürdü. öncü işçiler çekil me sırasında bağırıyor-
65 lar, "Yarın Sultanahmet'teyi z tüm işçiler. Ne yaptı k da da yak yiyoruz ?" Dağı lmaya başl adık. Tam vilayeti n ordan aşağı i niyoruz. Yakı lan Tan gaze tesini n önüne geldik, dört yolun olduğu yere. Düzgün gi yinmiş bir grup, işçilerin üzerine saldırdı. Biz orada gafil avlandık, yumruk yedik. En çok Osman isminde bir arka daşımız vardı , o dayak yedi . Hatta çeki p al maya çalıştılar onu aramızdan. Ertesi gün bu havadis, yanıl ınıyorsam Son Posta gazetesi nde, hem Osman ' ı n resmi de vardı, çıktı . O gece ertesi günkü eyl e m için haz ı rl ı k yaptık, doğru dürüst uyumadı k. Herkesi çağı rıyoruz . Ertesi gün Sulta nahmet Meydanı , o devrede topraktı zemin, hı nca hı nç doldu. Bütün muhitlerden 2-3 bin işçi . O arneleler orada toplanırken, biz erkenden vazifeli olarak Cağaloğl u'na gittik. Kalab<rl ık, Sultanahmet' e akı n ederken, biz, Seyit Atı la!, Conga Al i , ldris, geliyoruz bugünkü İstanbul Lisesi ni n karşısındaki tahta binaya . Cumhuriyet gazetesi nin taş merdivenlerden çıktık, giriş katındaki caml ı kapıyı vur duk, gi rdik içeri . Gözl ükleri takılı Yunus Nadi . .. Hemen Conga Ali söz aldı: Efendim, biz dünden beri hak kavga sı yapıyoruz . Nemlizadelerden 10 kuruş zam i stedik, ay ortası avans i stedik, buna ka rşı n ise Nemlizade polis ça ğırdı ve dövül dük, hiç mi duymadınız bunu, niye Cumhu riyet gibi bir gazete, 6 oku var, neden buna i l gi gösterme d i , neden iki satır yazı yazmad ı ? Adam tek kel i me söyle miyor, öyle gözl üklerinin üstünden bizi süzüyor. Conga Ali , Seyit Atılal konuştu fakat adam tek bir söz etmedi. Gene de pol ise telefon etmedi , demek o kadar bi r sol ta rafı varmış. Pol i se telefon etse, hemen gel irler, işi n öncü leri diye bizi alıp götürürlerdi . Zaten ikisi Naz ı m ' ı n ya-
66 nından çı kmış. Tabii bu arada Tan gazetesi nin önündeki vakayı da anlattı k. Vi layeti n altı nda dövüldüğümüzü. Hiç kimsenin bunu da yazmadığı nı . Neyse çıktık dışarı, biz de o kitlenin içine gi rdik. Kit le coşmuş. Saat on oldu. Kadınlar başladılar bağı rmaya. "Dövülmeyeceğiz. hakkı mızı sonuna kadar savunacağız . Yaşası n ameleler. " Orada partinin kimleri v a r bilmiyoruz . Her taraf pol is. Ama daha çok fabri kanın çevresi ndeler, orayı muhafaza ediyorlar. Demiryol unun orada geçit var. Orada üç-dört sı ra olup barikat kurmuşlar. Tabanca yok polislerde. Kadı nlar, onların en ön sırası nda Emine yol daş. nara atıyorl ar. Y ürümek değil bizimki , seği rtiyoruz adeta. O geçide geli nd i , etraf dolu, hal k da gel iyor. Gül hane Parkının oraya kadar, askerleri teçhizatlandırmışlar, tüfek taktı rmışlar. Demiryol unun üzerinde 1 5 metre me safeyle askerler sı ralanmı ş. Trenler çalışmıyor. Palaskal ı pol isleri kadınlar göğüsleriyle yarıyor, o barikatı dağıtı yor. Barikat dağı l ı nca, i nsanlar akmaya başlıyor, askerler müdahale etmiyor, seyrediyor yalnızca. Başlarında su baylar. Bütün polis teşkilatı orada. Yine burada da bir ga zeteci , fotoğrafçı yok. Tabii ki hepsi ve bu arada Cumhu riyet gazetesi hiç kımıldamadı yerinden. O barikatı geçen işçiler etrafa dağıldı . Balyalan dağıtacaklar, yangın çıka racaklar korkusuyla, zabitler hemen içeri girdiler. Kabul edin arneieierin i steklerini, diye baskı yaptılar. Dışarı çık tıklarında, tamam, dediler, kabul ettiler. Hemen bir se vinç. düğün, bayram. Askeriye hiç ki mseni n bumunu ka · natmad ı . 10 kuruş istemiştik, 15 kuruş verdiler. O döne min en büyük kavgası ve zaferi oldu bu eylem. Her yere yayıldı . Gazeteler yazınadı ama yine de yayıl d ı . Bütün tü tün İstİhsallerinde bu eyl em bir sevinç yarattı . Ahırkapı eylemi . o zamanın işçi mücadeleleri içinde
67 en büyük hak alma kavgasıyd ı . Daha önceden bu yekQn da bir kalabal ı k toplanmamıştı . Bu eylem işçilere sevk ve idare açısı ndan da tecrübe kazandırdı . Parti ni n gücü arttı . ışçilerin hak alma b i l i nçleri ol uştu. gelişti . Nitekim bu olay, sonraki eylemlerde hep gözönüne alı nd ı , değerlendi rildi. Ahı rkapı grevinin etkisi İstanbul ile sı nırlı olmadı . Diğer iliere de etkisi oldu. Çı kardığımız en büyük ders, sıradan işçiyi polise d üşürmemekti . Kavgayı asıl yüklene cek ve eziyete katlanacak olanlar, partil i işçilerd i . Bu ey lemin ardından hücreleri dağıtmadan çoğaltına kararı al dık, çalışmaları hı zlandı rdık. Bu hücrelerde Marksist-Le ninist bil i nci geliştirmek, disi pl i n oluşturmak ve sadakati sağlamak önemliyd i . B u eylem, Ahırkapı grev i , yaz ayları nda ol muştu. Biz Emine ile orada bir-i ki ay �adar daha çalıştık. Oradan çı kınca Beşiktaş'ta çal ışmaya başladık. Evimiz hala Kurtu l uş'ta idi. Ahırkapı grevinin üzerinden iki ay geçmişti ki , İstan bul il sekreteri Conga Al i , b i r gün koluma girdi, " tdris, Yunus'la bir ev bulup beraber oturacaksınız . " Sonra, To pal Yunus, Conga Ali ve ben, üçümüz bir toplantı yaptık. Conga Ali toplantı nın öneminden söz etti . " Parti size öneml i bir vazife verdi . Emine, Ayşe. tdris, TopaJ Yunus bir ev bulup beraber oturacak, evi parti , toplantı için kul lanacak. Evi n ki rasını parti ödeyecek." Bize verilen görev evi korumak, çevreyi gözetlemek, güvenliği sağlamak. Hiçbir partili ile veya sempatizan ile temas kurulmayaca ğı söylend i . "Biz arkadaşlarla her onbeş günde bir gelip size misafir olacağı z . Ne zaman gelirsek gelelim, siz ge lip gidenle hiç ilgilenmeyeceksiniz . Kimseyi görmeye cek, kimseyi tanımayacaksınız . " Conga Al i , evi Pangaltı ' nda tutmamızı istedi .
68 Ben bu yeni görevi hareketsiz buldum. Topa! Yunus bunun üzerine bana bu vaz ifenin önemini anlattı . " tdri s, parti sana öylesine güveniyor ki , ev tutturuyor, oraya oturtuyor. Bu büyük bir vazifedi r. Buna layık olmak la zımdır." Ben hatalı düşündüğümü anladım. Topa! Yunus tecrübeli bir marksist leninistti . Dolapdere Akarca Sokak ' ı n arkasında üç oda lı müsta ki l bir ev bulduk. Biz kollektif olarak yaşamaya başladık. Conga Ali 'nin dediği gi bi bazı yoldaşl ar her 10-15 günde bir geli p toplanıyorlardı. Biz ki mseyi görmüyorduk. Mahallede yoksul i nsanlar oturuyordu. Taşlı yoll ar. lmar yok. Lağı mlar açıktan akıyor. Kiralar düşük. 3 -5 l i r a b i r kirası vardı herhal de bizim tuttuğumuz evin. 5-6 ayı peşin verdik. Evin bahçesinin etrafı tenekelerle çevrilmiş. Bahçesin de bir kuyu var. Zeminden az yüksek girişi . Toplantı oda sı nı n penceresinden atlayarak kaçmak mümkün. Bir gün bir şey olmuştu, tam hatırlamıyorum, kahve mi, bir şey götürmüştüm her halde, tsrnai l ' i n oturuşu gö züme çarpmıştı . Ayakları dizlerinden bükük, sanki koş maya hazır, o halde oturuyor, o çevikl i kte. O oturanın ts mail olduğunu o zaman bi lmiyordum tabii . Sonradan Conga söyledi. Ve uyarılmıştım bir daha böyle bir şey yapmamak için. Benimki acemil i k. Tam da içerdeki leri görmemiştim zaten. Kapının önünden dönmüştüm. Pencerenin önünde oturur, geleni gideni kontrol eder dik. Partililer geli rken tek tek onları göremiyoruz . Sokak kapısı kapal ı olduğu için vurul ur, biz açı p hemen geri dö neriz. Yalnızca Conga önde olur, biz dönünce diğerleri de doğru odalarına giderler. Hep gece gelirlerdi . Sokaklar da şi mdiki gibi aydınlatı l mı ş deği l . Gelenlerin sayısı 5 i l e 10 arasında değişird i .
69 Şimdi, bu gelenler kimd i ? İstanbul Vilayet Komitesi mi, Merkez Komitesi mi? Benim kanaatimce onlar Mer kez 'di . Çünkü vilayet komitesi bu bul uşmaları daha rahat gerçekleşti rebilir. Merkez 'ler böyle toplanı r. Conga Al i onların içinde mi, yoksa bu si stemi mi düzenl iyor? Tabii ikincisi ol malı. M. Emin'i görsem tanıyacağım ama emri var Conga 'nın. Kapıyı aç, dön, yürü. Ne di nleme, ne gör me. Konspirasyona riayet. Şi mdi bile o zaman kimlerin geldiğini bil miyorum. Ancak kitaplardan o dönem ki m yönetici , ki m merkez , onu okuyarak değerlendirebi liyo rum. Conga Ali il sekreteri . tl Komitesi ise o rüşdiyeliler. Troçki Mehmet, Baba Haydar Naz ı m 'cı . Onları . hiç gör medim partide. O dönemde Reşat, Zeki , A. Fı rıncı dışar da olabi lir. H. özdoğu da olmal ı . Şimdi, b u evde tdris'i n b i r dayak yeme hadisesi var. Topa! Yunus bir gün, "Bir topa! keçi bir sürüyü bozar," di yor. Şimdi ne demek bu? Topa! Yunus deneyiml i . Neşri yat evi nde kal mış. Şimdi geli p bunu söylüyor. ldris ondan 10 yaş küçük, bu laf onu çok üzüyor. Uzerime alınıyorum. Ben de, "Sen topalsın Yunus, öyleyse bir sürüyü bo zarsın", diyorum. lş ciddiyetleşiyor. ldris alıyor eline bir odun parçası . Bu işi bir sonuca geti rmek lazım çünkü. Sır tını veriyor duvara, kaldırıyor ayakları nı . Vur, diyerek, ona küfürler savuruyor, tahri k ediyor. O günkü çocukl uk, cahillik, saflı k işte. Topa! si niri eniyor ve başl ıyor vurma ya sopayla ayaklarıma . Vurdukça tahrik ediyorum. Yunus yorulana kadar ayaklarımın pestil i ni çıkarıyor. Konu komşu duyması n, partil i ler duyması n diye çıt çı kar mıyorum. Bir saat öyle kat ıyorum orada. Sonra kal kı p o sapayı alıp, Topa! , yat bakalım. Topa! yattı mecburen, kaldırdı ayaklarını , ben ona vurmak yerine sapayı yere fırlatıyorum. Bu güzel bir şey. Sonradan takdir de edildi.
70 Ben o zaman 10-15 gün bir yere çıkamadı m. Yunus vic dan azabı çekiyor. Gidiyor bu vak'ayı Conga Ali 'ye anla tıyor. Conga ifrit oluyor. Senin gi bi deneyimli bir i nsan bunu nası l yapar. Bak o sana vurmadı , provokasyon yarat mamak için bağırınadı da. B üyük hata yaptın Yunus, di yor Conga Al i . Ve kalkıp o da bu meseleyi tsmail 'e anla tıyor. tsrnai l öfkeleniyor. Deneyimli bir arkadaş bunu genç bir arkadaşa nasıl yapar, diyor. Ondan sonraki ilk toplantı zamanı bizim odanın kapı sı bir ayak darbesiyle açıldı. lri yarı bir i nsan. "Topa J , topaJ , senin topaJ hacağı na bilmem ne ederim. Sen genç arkadaşını nası l döver sin?" Odanın içinde dört kişiyiz. "Marksizmi, kavgayı bi len bir adamsı n sen. Bak o sana vurdu mu?" Ben hemen fırladım. "Yok, dedim, suç bende. Tahri k etti m onu. Söy lememem gereken şeyler söyledim. Ayşe abiama küfür et tim. TopaJ Yunus çok zor dayand ı . Suç bende. Keçi sözü nü o bir şeye istinaden söylemiş. Ama ben bunu aksi yor dum. TopaJ l ığına yordum. Bizi bozacak mısın diye sor dum." tsrnail si nirli bir şekil de hiçbir söz sarf etmeden çıktı odadan. tşte o olaydan sonra ben bir 15 gün yattım. Emine işe gidip geldi. Hamur falan koydular ayağıma. Şimdi o günleri anı msayı nca, gözümde o güzel arka daşlar, onları hiç kınamıyorum, bu hayat bambaşka bir hayat. Bana gel irken akşamları bir şeyler getirirdi TopaJ Yunus, Saray muhallebicisinden. O da ldris, ldris diyerek öldü. Ayşe abla beni hep tenkit etti , niye gelemedin, diye. Gidemezdim ki. Ben Kocaeli 'ndeydim o zaman. Emi ne'den iki sene sonra fala n da öldü. Ayaklarım iyileşince Beşiktaş'ta çalışmaya başladım. Kollektif yaşayışımız gayet iyiyd i . Bizim yeni doğan Y üksel 'i miz var, TopaJ Yunusların Orhan'ları var. Hepi-
71
miz çal ışırdık, işe giderdik. Çocuklara Ayşe ablaların hı sı mları bakardı biz işteyken. Parti evi 1 935 Eyl ül 'ünde açıl mıştı . Ve kış ortasına ka dar durdu. Abbas yılbaşından önce geldiği ne göre o gel meden kapanmıştı . Şi mdi , ev niye kapand ı ? Remzi Sakof ismi nde bir ar kadaş vardı . Sovyetler Birliği ' nden gel mişti . Nasıl olu yorsa bu arkadaş yakalanıyor. Yakalandığını Conga Ali gelip bize söyl üyor. Ve bu R. Sakof bir iki kişiyi içeriye düşürüyor. Konuşmuyor, tahri bat verdi rmiyar ama yine de bi r iki kişi alı nıyor. Bunlardan biri !stanbul il sekreteri Conga Ali. !şte biz bu Remzi yakalanınca hemen evi bo şaltma tal i matı alıyoruz . Bizim bilgi lerimize göre Sakof evi bil miyor. Ama gel miş de olabi lir. Ama evi dağıtmak zorunda kaldığımıza göre o nunla ilgili bir tarafı var. Bir sakınca teşekkül etti ki , biz bu evi kapattık. Ne Remzi, ne de Conga Ali Sansaryan Han 'da konuşuyorlar. tşkenceye di reniyor yoldaşlarımız. Yaklaşı k i ki ay kalıyorlar içerde. Tevkif at genişi emiyor. Yal nız polis her yerde tsrnail 'i arı yor. özellikle Laz tsrnai l 'in dayaktan kurtardığı Seyit Atı la! ve arkadaşları , tsrna i l ' i n yakalanmaması için çırpını yorlar. Evi dağıtı nca biz Beşi ktaş'a gidiyoruz . Balıkpaza rı 'nın oral ara. Bu arada annem de İzmi r 'den gelmişti . Böyle ara sıra gel ir, i ki üç ay kalır, giderd i . Annem, Mak bule Hanımın konağı derler, orada bir ev tutuyor. Bu evi biz Akarca 'dan geldiğimiz için tutmuyor, daha önceden tutmuştu. Bil hassa tarunu Y üksel yüzünden bizi boşlamı yordu. Y üksel 'i bizden koparmaya çal ışıyordu. Y üksel bir süredir annemdeydi. Biz ev dağıtı l ı nca direkt annemin ya nına gittik. Bize de o konakta bir daire tuttu. Koca bir sa raydı o konak. Balık pazarının üstünde. Abbas Ağa soka-
72 ğı idi. O konakta boş oda çoktu. Topal Yunus da oralarda kaldı bir ara. Çok zaman geçmemişti Beşi ktaş'a gelel i . Bir gün Akaretler 'de, bir el omzumdan tuttu. Bu Akaretler 'de ne çok şey yaşadı k. Orada denize bakan tarafta Felemenkle rin bir kumpanyası vardı . Yine Neml izadelerin bir tütün şirketi vardı oralarda. Tütün bölgesiydi o civar. ışçiler hep oral arda toplanırdı . Tam o Boğazkesen'in civarları . O böl ge benim hayatı mda önemli olmuştur. Neyse, bir el omz umda. Fötr Şapka l ı , iyi giyi ml i , sarı ya çalan bir tende, orta boy l u bir adam. tık defa görüyo rum. - Sen ıdris misi n?, diyor. 37-38 yaşlarında var. Sert bakışl ı . ama güven veric i . - Git y a şurdan. Mizacım böyle benim, gayet sert. Pol i s mi , ne bu adam? Bana bakı p gül üyor adam. - Ne gülüyorsun yahu, ki msi n sen? Bu tuttu, en geriki l afı en önce söyled i . - Ben tsrna i l 'den gel iyorum. Bi rden şaşırdım, heyecanlandım ama yine de i htiyatı elden bı rakmıyorum. - Ne diyorsun yahu? - Beni ısma i l , Emine ile sana gönderd i . Adam di rekt böyle söyl üyor. Sonra da: - Emi ne 'ye abiası ıhsane 'den selam var. Evet yukardan bu arkadaş. - Çakıcı . kızları Macide . . .
73 Tamam, diyorum içimden, bu arkadaşı tsrnail gönder di. Beşi ktaş'ın üstünde Çırçır var, oraya gitti k. Ihla mur 'un orada . Konspirasyon gereği ismini sormuyorum, "Ahbap" diyorum. Ahbap i l e orada son durumları konu şuyoruz . Yarın Emine i l e beraber Ahbap ile orada görüş meyi kararl aştı rdık. Giderken yalnızca, kaldığı n yer ga ranti li mi , dedim, evet, diye cevap verd i . Eve gidip Emine'ye durumu aktardım, çok sevind i . Abiası ndan da havadis alacak ya. Topa! Yunus v e Ayşe abla ile son görevimiz üzerine de konuşacağız , demişti Ahbap. Bu arkadaşı n adının Abbas olduğunu, işkencede öğre necekti m. O da Balkanlardan gelme. 1zmit'e iskan ol muşlar. Ertesi akşamı dar yapıyoruz . Nihayet üç arkadaş bul u şuyoruz . lik önce Emine abiasından havadis alıyor. Orada ne yapıyorlar, sosyal durumları falan. Ahbap 'dan orada okuduklarını, Madde 'nin mektebe gittiği ni falan öğreni yoruz . Bu Ahbap, İsmai l dışı nda kimseden söz etmiyor. M. E. Ruşen'den de söz etm iyor. Biz artık tamamıyla i kna olduk. Samirniyet hasıl oldu. Yoldaşımız oldu. Ama i smi ni hiç sormuyoruz . Peki ah babcığım. tamam ahbabcığım, böyle . . . Abbas sonunda asıl meseleye değiniyor ve talimatını veriyor: " !sma i l , tevkifa t olunca dışarı çı ktı . Moskova 'da şi mdi . Yeniden parti evini teşki l edeceğiz . Esas görev sizde olacak. Be nim yanı mda Matildi ismi nde bir arkadaşı m var. Bir ev tutacağız . Dört kişi kol l ektif yaşayacağız . Yeni den teşki latlanmaya başl ayacağız . Devam edeceğiz yolumuza. Evi bizden başka bilen ol mayacak. Bu bir parti emridir. Yok sa eski evi n durumuna düşeri z . "
74 Bize bir miktar para veriyor, evi tutmak için. Vermese de hallederiz ama o veriyor. Kalkıp Kurtul uş'ta bir ev tu tuyoruz . Ki l iseni n batısına doğru, Bulgar mezarl ığı na na zır. bir mevki . Pencerelerimiz Bulgar mezarlığına bakı yor. Tahta bi r ev. Bir rum kadı ncağızın evi . O da kızıyla oturuyor. Biz birer oda paylaşıyoruz. Salon ve mutfak da var. Beşiktaş'taki birkaç eşyay ı , zaten bir şeyimiz yok, buraya taşıyoruz . Onlara da bir şeyl er uyduruyoruz , tamamlanı yor ev meselesi . O rum kadıncağız bize bir tahta masa ve riyor. Haftalıklarımızı getir i p o masanın üstüne bırakıyo ruz . Abbas ve Matildi de b i r şeyler koyuyor ve bu para bi ze yetiyor. Yüksel 'e ise annem bakıyor. Abbas bir süre sonra Emi ne 'ye vazifeler vermeye baş l ıyor. Mesela şöyle: Cağaloğl u'na, falan matbaaya git, ön ce iş arar gibi konuş. Sonra orada şu şahısa sana bi risi iş tekl if edecek, de. Böyle çeşitli ara mevzularla ası l görüş meyi gerçekleşti riyor. Abbas buluşma anına kadar açığa çı kmıyor. Emine bu yeni çalışma şekli ne i ntibak ediyor zaman la. Emine randevuyu sağlayı nca, buluşma şu şekilde olu yor. Diyeli m ki, ben işten geliyorum. Hep beraber yeme ği mizi yiyoruz. Saat oluyor 8-9. Hava kararıyor. Hadi ba kal ım tdris, şöyle bir gezel i m , diyor Abbas. Ne ben, ne evdekiler işin deri nl i klerini bilmiyoruz . Samimi bir iti mat. Komünist Partil i olma . . . Mesela, neden adı nı sormu yorum? Bir terbiye var çünkü. Söylerse kendi söyler, sor mak yok. "Hadi ldris gezmeye çı kal ı m , beni takip et, çalma sınlar. " Esprili söyl üyor. O çıkıyor önce, ben de arkası ndan. O uzaktaşınca önden, ben başıma bir kaşkol bağl ıyorum.
75 Zaten kıştı o sı ralar. Abba s ' ı 1 5-20 metre geriden takip ediyorum. Kiminle görüşecek bilmiyorum, çok zaman öğrenemiyorum da, ama biriyle görüşecek kesi n. Vazifem bell i . Bir tehlike anı nda onları uyarmak ve gerekirse mü dahale ederek onların kaçmasını sağl amak. Buna bekçi ve pol isi n müdahalesi de dahi l . O boksu bana boşuna öğret ınediler ki . Adamın düdük çal masına fırsat verdirmeyece ği m. Fakat böyle çetrefil l i bir duruma düşmedik. Ama böyle bir durum vuku bulsaydı , hiç direktif falan bekle meden yumrukları i ndirecek ve onların kaçmasını sağla yacaktı m. lşte Komünist Pa rtisi . Bu gücümüz vardı . lşte bu bir güzel l i ktir, elle tutul ur. Matildi genellikle evde kal ı rd ı , yemekleri o pişirirdi . O dışarıdaki işlerle pek görevlendirilmezd i . Okuma , yaz ma işleri ile uğraşırdı . O da yukardan gelme idi. Matildi rumdu. Zaten oturduğumuz civarda yaşamışlığı vard ı . tşleri bu şeki lde yürütüyorduk. Ve anlaşıl ıyordu ki , Abbas yoldaş diğer i l iere d e el atıyordu. O il lerle irtibat kurma, teşkil atlanma, neşriyat götürme . . . Bu işlerde Emi ne de görev al ıyordu. Her i l den mesul bir yoldaş ile temas edi liyordu. Ve onunla temas ediliyordu yalnız. Beni m an layabildiğim, Abbas, merkezi güçlendirmek istiyordu. Es kil eri e de teşrik-i mesaisi oluyordu. Kısa bir sürede bir canl ı l ı k yaratmayı başardı Abbas yoldaş. Abbas yol daş tecrübeli i d i . Oysa bize, i l k tanışmamız da, İstanbul 'u iyi bilmediğini söylemişti . Ben sanki o yüz den muhafızlık yapıyor gibiydim ilk başlarda. Hatta bir tari hte Sultanahmet'teki mahkemeye götürülürken j an darmanı n elinden kaçmış ve sonra yukarı gitmişti . Teşki lat onu Kocaeli 'nden tstanbul 'a almış. Böyle, faaliyetler tam yolunda giderken, Abbas'da bir telaş başlıyor. Meğerse Abbas Moskova 'dan beş kişilik
76
bir grupla gel miş. Biri kendi olmak üzere, Matildi, tstefo, Postacı İstefa bu, Şekerci Mustafa, Tomacı Burhanetti n. Bu arada bunlar da deği şi k vazifelerle faal iyet yürütüp durmuşl ar. Nası l Emine randevul ar ayarlıyorsa , nası l ben muhafızsam, bunların da ayrı ayrı vazifeleri var. lşte bu gelenl erden tomacı Burhanettin tevkif oluyor. İşte, Ab bas'ın telaşının nedeni . Bu Burhanettin, her nedense bir tokat bile yemeden, her şeyi anl atıyor, konuşuyor. Beş ki şi olarak Moskova 'dan geldiklerini de anlatıyor. Ve başl ı yor tevkifat. Herhalde adreslerini d e veriyor pol ise. Sı rayla Şekerci Mustafa ve İstefa içeri alınıyor. Sonra TopaJ Yunus i çeri alınıyor. Demek o da veril iyor. Biz işte o zaman d üşünüyoruz . Bu bize gelebi l i r. Biz dağıtalı m bu evi . TopaJ Yunus dayanamaz . O beni ve Emine 'yi biliyor. Diğerleri tanımıyorlar bizi. TopaJ Yunus ve Ayşe 'nin biz leri ele vereceği göz önüne alınarak ev dağıtılıyor. Her ne kadar biz Abbas'a güvence veriyorsak da, o da bize güve niyorsa da, işi sağlama alıyoruz. Hatta bize bir ara ayrı l ma teklif ediyor. Bizden çı kmaz ama sen bilirsin, diyoruz . Bizim Emine ile bir andımız var. Ant içişimizi unutmadık. Tamam, diyor, o zaman beni itimatl ı bir yere götürün. Se ni Kocael i 'nde güvenl i bir yere götüreceği m. Oldu, diyor. Meğerse babası da Kocael i 'ndeymiş. Bir de genç bir kar deşi varmış. Fakat daha Kocaeli ' ne gitmeden, evi dağıttıktan bir i ki gün sonra y ı l başı gel mişti . Y ı l başı nda son bir kez bi r top lantı yaptık. Ben aldım Abbas Yoldaşı , hususi olarak Emi ne Yoldaşla bir yılbaşı toplantısına , bi r yemeğe götürdüm. Orada hafif bi r içkiyle oturduk, yılbaşını kutladık. Kişiler beni m en çok güvendiği m insanlardı. Yemeğe üçümüz gittik, Mati ldi yoktu. Gittiğimiz arkadaş Arnavut Rıza, karısı Naciye hanı m. Aynı mahalle. O mahalleden yine
77 Cemal i , onun hanımı . İsmi ni unuttum. Başka bir semtten Selanikli Remzi . Bu arkadaşlarla oturduk yılbaşını bera ber geçirdik. Bu yemeği ben önceden ayarlamıştım. Tabii tevkifat başlamış ve biz evi dağıtmışız. Topal Yunus içerde. En önemlisi bizim açımızdan o. Remzi 'nin de tanıdığı . Be ni m bu toplantıyı yapmarnı n nedeni şu, yani Abbas bir müşkülatta kal ırsa, bunlara sığı nsı n. ttimat başlatma ama cıyla. Yatacak bir yeri ve parası kalmayabilird i . Bu kişi l er, yemekte olanların hepsi , parti l i v e beni m arkadaşlarım. Abbas, Emine ile bi risini çağı rırsa ki mdir bu, ya Conga Ali , yahut İstanbul ilinin diğer temsi lcile ri . Bunl ar da İstanbul i l i nden. Ben işçil eri bilen bi r i nsa nı m. Laz tsrnail neşriyatı yaptığı zaman dağıtmışı m. Bunlar da bu neşriyatı okumuşlardan. Ahı rkapı grevine katı lmışlardan. Başka tür l ü toplanmak zor. Yılbaşını vesile bilerek, iş te bunlar beni m arkadaşım , tsrnail 'in de arkadaşları. Seni göterceğim tzmit'e, ama bunları da bil . Tabii ki yemekte tevkifat konuşul uyor. Kimler var içerde. Ben hepsini tanı mıyorum. Emine randevuya git tiklerini tanıyor. Aman tevkifatın bize gelmemesi için dik katli olalım. ldris'e, Emine 'ye gelebil i r. tdris bu arkadaşı getirdi buraya, demek merkezden. Ona her türlü yardımı yapalım. O gece uyumadı k. Ertesi gün Abbas orada uyudu. Di ğerleri evi ne gitti . Sabah erkenden Abbas'ı alıp Koca eli 'ne götürüyorum. Yıl başı ndan sonraki i kinCi veya üçüncü günde. Kocaeli ' nde Kunduracı Hüseyin'e. lşte sa · na partimizin bi r mensubu. En güçlü arkadaşımız. Şu ta ri hte Moskova 'ya gidenlerden. Bunları da bilgi olarak ve riyorum. Tamam, anlaşıyoruz.
78 Ben dönüyorum tstanbul 'a. Biz de Emi ne ile annemi zin yanına taşındı k. Beşiktaş'a. tsrnet Paşa konağı na. Ben Dai mabahçe 'de bi r yerde çal ışıyorum. Gümüşsuyu'ndan inince sağ tarafta . Cami kadar koca bi r bina . Askeri bina nın yanı nda tütün deposu. Gümüşsuyu'ndaki mektep o sı ralar yeni yeni yapılıyordu. Cemal ve Remzi de aynı tü tün şirketinde çalışıyor. Bir yanımda Cemal bir yanımda Remzi . Tam karşımızda ise , o kadar muhterem, o kadar mütevazı ve i nsancıl bir adam var: Hasan Işı k. Boz Meh met'in ağabey i . öyle ona yüreğim yanar. Onlar da Kava la 'dan mübadil gel mi şler. Bal ı k pazarında Abbas Ağa yo kuşunda , bir yerde ev vermişler. Bu adamcağız bu evin yanıbaşında sonradan basma kumaşlar sattı . Boz Mehmet o sıralar ortalıkta yoktu. Şahsen tanımıyordum, ama adını duyunca gözlerim yaşarıyordu. Emine de tanımazdı Boz ile Hasan'ı. Biz M. Emin Ruşen, thsane, Çakıcı kanalın dayız. Hasan ile konuşurduk arada bir. Beni severd i , ama kimliği mi bilmezdi . O partil i değildi, kendi hali nde bir i n sand ı . Cemal i l e Remzi de onun yaşındaydı. Ben ise çok genç. Bütün gün ağzımda işçilerin ekonomi k ve sosyal mücadelesi . Sonra bir gün öğrendim onun Boz Meh met'in kardeşi olduğunu. Evet, diyorum, onu çok seviyo rum. Neden seviyorum? Ki bir bavul yakalattı , günlerce dayak yed i , tırnaklarını söktüler. Ve ben Boz 'u kahraman diye vasıfl andırıyorum. Yal nız ben deği l , herkes böyle de ğerlendiriyor. Hasan, tanı madığım birine duyduğum sev giye şaşırıyor. Neyse, orada kadı nl ı erkekl i 1 500 i şçi çalışıyordu. Şükrü ismi nde bir usta vard ı . Dandiniz i smi nde bir usta vardı . Çal ışıyoruz . Ve bir yandan da hapishaneyi d üşünü yoruz . Tevkif edilenl eri . Yunus 10-15 gün ol muş tevkif edileli . Bil mediğimiz kişil er varmış tevkif edilen. Yu nus'un tevkifi bizi çok düşündürüyor. Emi ne yoldaş da,
79 Hayrettİn iskelesinde Felemenklerde, Avusturya-Türk tü tün deposunda. O kendi işine, ben kendi işime gidip geli yoruz . Ama hazırl ı kl ıyız. Pol i s gelebil i r. Her şeyi göze al mışız, ölümü bi le. Hiç ki mseyi ele vermemek konusunda yeminliyiz . Böyle devam ederken ayı n l O ' u oldu. öğle üzeri geli yor ustabaşı . ldris, diyor, b u gelenler senin için. 2-3 tane fötr şapkal ı , sivil polis. Zaten bizim nazarı dikkati mizi celbetmişti , yaz ıhaneye girerken görmüştük. lşte, onl ar girdikten 2-3 dakika sonra usta beni çağı rdı . Kim bunlar, dedim. Pol is, dedi . lçimden, bekl iyordum zaten, dedim. lş pantolonumun üstüne giyiyerum pantolunumu, ceketi mi . Bunlar ise yazıhaneden çıkmış, işçilere ve bana bakıyor. Bütün işçiler sapsarı kesilmiş. Bir kaygı , bir telaş işçiler de. Bu beni kahretti tabii . O anda elimi kaldırarak, " ne oluyoruz arkadaşlar, niye sapsarı kesi ldiniz, bu adamlara benim verecek tek kel imem yok. Erkek gi bi gidiyorum, ölmezsem, erkek gibi geleceğim." Tabii bu arada polisler üzerime çul landı . Emrullah, Sül eyman, Kara Kemal kol u ma girdiler. İşçi ler biliyordu bizim ön safta yürüd üğümü zü, onlar için çabaladığımızı . Oradan i te kaka çıkardıla r. B i r tramvaya bindik, doğru Sansaryan Han'a. En üst kata çıka rdılar. lkindiyi az geçti . Hemen gözlerimin içine bir resi m tuttular. Papyonlu, ga yet güzel, gayet toplu, ahbabım. "Söyle, Abbas nerede, hemen söyle." Şaşırdım. Ahbabım bu ama, adı da Abbas. "Abbas mı. ne Abbas' ı " , dedim. Bunu dememle birlikte yumruklar üzerime i nmeye başladı . tki nci defa resim göz lerimde. " Ne Abbas'ı yahu, ben Abbas falan tanımıyo rum. " Ama fotoğraftaki , bir süredir birli kte olduğum ahba bım. Yeniden çul landılar, falakasız pesti limi çıkarıp attı lar
80 bir köşeye. Bi raz düşün bakal ım, dedi ler. "Gidi n ya, ne düşünecem. Beni öldürseniz de tanımıyorum bu adamı . " Bakı n şi mdi, bunu hiçbi r yerde yazmadı m v e konuşma dım. Ama bel ki altı kağıt ol abilir. Böyle bir demet bant lanmış kaymeler. "Bu para senin, hayatını harcama. " Gi din ya, bilmiyorum, dedi m. Ne parası , parayla çıkar mı ta nımak. Şaşırıyor adamlar, her tarafı mı morartmışlar. O ameliyatlı kulağım perişan. O kulağı rndan kanlar, irinler akıyor. Takın, dedi biri , bunu falakaya. Koliarım arkadan kelepçeli . Ayaklarım falakada küt küt. . . Of, demek yok. Kuduruyorlar. Of, çı kmıyor. O anda Emine 'yi, onunla an dımızı düşünüyorum. Emine ne oldu acaba? Alındı mı , alındıysa nerede? Kesin alınmış olmal ı . Hiçbir gün Emi ne çı kmıyor ortaya. Günler geçiyor, yok. Ay geçti , yok. öldürdüler mi Emine 'y i ? Bir tek bu düşünce beynimi hır pal ıyor. Hı rsımı ah demernekle al ıyorum. Onları böyle çatlatıyorum. O yıl başı yemeğinde bul unan herkes me' ğerse alınmış. O toplantı da Şaziye de vard ı , onu da almışlar. Zaten Şaziye de bizimle tsrnet Paşa konağının bir oda sında kalıyordu. Emine onunla iyi arkadaştı . Kocası )alet tayin birisi idi . Beni m de iyi arkadaşımd ı . Şaziye ile bir resmimiz olacaktı . Beni çok severd i . Yemektekilerin tümü müdüriyete alınmış. Arnavut Rı za, Naciye, Şaziye, Cema l i , Selanikl i Remz i . Bir tek Remzi 'nin hanımını almamışlar. Cemali 'nin hanı mı nı ise getirdiler, saldılar hemen. Gerisi hep alınmış. Onları tabii bir buçuk ay sonra gör üyorum. Diğer a l ı nanları bir buçuk ay sonra öğreniyorum, gö rüyorum. En son gün gördüm. Ayaklarımın altına vurula cak yer kalmad ı . En son bu nefesimi kestil er. Bu sırada ls tefo, Şekerci Mustafa , Yunus dayakla biti rilmiş. Şekerci Mustafa ile lstefo, Abbas'la beraber geldiklerini iti raf et-
81 mişler. Sonra Mati ldi alındı , o da bı rakı ldı, bir şey olma dı ona . Şimd i , o yemekte beraber olmuştuk ya, o yemek işte polise veri lmiş. Abbas 'ın o yemekte ol duğu. Ama ben yi ne kabullenmiyorum. Anl ıyor beni m kilit adam olduğu- . mu. Polis yeniden yükleniyor bana. Bunun nerede oldu ğunu bilse bilse bir bu ldris biliyor. Takın ellerine kelep çeyi, takın fal akayı . Ben bağırıyorum: Yaşasın Stalin, Ya şası n Di mitrov, Yaşasın TKP'li yoldaşlar. Bir iki vurdular, yok artık. vurulacak yer yok, ben de artı k alıştım zaten. Aldılar paltomu attı lar üstüme, oturdu biri yüzüme, biri de üstüme. Patlayacağı m, boğuluyorum. Nefes alamıyo rum. Konuşacağım bile diyemem, öyle bir haldeyim. lşte o anda, hiç ki mseye deği l , kendi me. ldris yol daşı m, gidi yorsun. dedim. Eğer ben bugün mücadele ediyorsam, ta viz vermiyorsam, hıncı mı alıyorsam, oradaki direnişten, o laftan al ıyorum gücümü. Ben kendi değerimi biliyorum, ben işçi sı nıfı na kendimi adadığı•mı , yemini mi tuttuğumu, Emine yoldaşı muhafaza ettiğimi . . . lşte o anda üstümden kalktılar, itti ler köşeye. Bir kova suyu döktüler katarndan aşağı üstüme. Ve ben sürünerek, gittim orada bulunan başka bir kovaya kafamı soktum. sonra da o pis suyu iç tim. lşte o beni rahatlattı . Adamlar da bırakıyor zaten o pis suyu içeyim. Ben de nası l içiyorum. lçimde bi r iç donu, i ki pantolon, ne yapar i nsanı onlar, günlerdir. Tam bu sı rada kapı açı l d ı , bir baktı m, Emine yoldaşım, iki kişi kol larımda . Şöyle bir bakışıyoruz . Ben, caniler, caniler, diye bağı rdım. Her halde, i şte, birbirlerini görsünler gibisi nden gösterdiler bizi birbirimize. Söylemeyi unutuyordum. Babamı ve annemi de oraya geti rmişti bu gestapolar. tki nci veya üçüncü gündü. Yük sel bile vardı yanlarında. Yal nızca şöyle bir gördüm. Ba-
82 bam bağı rıyordu: Bunları öldürecek misi niz , caniler? Ba bamı o vakit sorgulamışlar. Bir Çanakkale savaşçısı oldu ğunu, çenesi nin dikişl i olduğunu, hayatını anlatmış. Ba bamı fazla sıkıştırmadan bı raktı lar. Annerne bir i ki l af et tiler ama hakaret etmediler. Emine 'yi alıp götürdükten sonra, beni de sürükleyerek bir hücreye fırl attılar. Akşamüstüydü. Sabaha doğru ken dime geldiği mde bir baktım, kar yağıyor. Cam kırık. Dar, uzun bir yer. Kaybetmişim kendi mi . Ortalık kan, revan, pislik. Günlerdir aç, susuz . Bir şey attığıını hatı rlamıyo rum ağzıma. Zaten ölümü i stiyorsun. Şafak vakti uyan dım. Kar serpmiş içeriye, buz gibi soğuk. Baktım kolia rım bağlı deği l . Canıma tak etmiş her şey. Hemen kuşağı mı çözdüm. t l mik yapı p parmakl ığa astım. Asacağı m ken dimi . Tam teşebbüse geçerken bir ses geld i : " Ne yapıyor sun ldris arkadaş, bu günler hep geçer. " Ben küt diye düş mez miyim yere. Bu bir yoldaş olmal ı , dedim, bir yoldaş sesi . O sesin sahi bini göremedim. Sonradan bir baktı m kapı aralık. Polis nöbet tutuyor. Herhalde bir polismiş öy le söyleyen. Demek onlar da böyle şeyler bekliyor. He men aklıma Sabiha 'nın Çitra Roy 'u geldi. Eyvah, yanlış yaptım ben, dedim. Onda da vardı . Sabiha hanı m da eleş tiriyordu. Kınamışlardı Çitra 'yı , niye i ntihar ediyorsun, diye. Doğru dedim, beni m yaptığı m yanl ı ş. B i r süre sonra , ben bunları düşünürken, 3 -4 polis gel d i . Beni sürükleyerek bir yere götürüp attılar. Ortalık b i raz aydınland ı . Her yer pisl i k . Ufak b i r lamba var. Başımı kaldırdım, öbekler. lyice dikkat etti m, i nsan var burada yahu, dedim. Meğerse biri TopaJ Yunus, biri lstefo, biri Şekerci Mustafa. Ben sayıklıyormuşum, kuşağı m orada kald ı , diye. Sonra söküp getirip verdi ler. Ortal ı k aydı nla nınca iyice, onları da artık görmeye başladım. Morarmış
83 her tarafları. Tanımak zor. Acaba Emine, diyorum. Böyle yattığım yerden elimi kaldı rıyorum: selam. O duygu, o güzellik. Onlar da bir canlandı . Tabii o sı rada Yunus'u ta nıyorum yalnı z . Sen ki msin ? lstefo. Sen? ldris. Sen kim sin? Şekerci . Böyle tanışıyorum. Bir iki gün geçti biraz toparladım. Şekerci, bakıyerum daha fazla hırpalanmış. Bacaklarında kesi kler var. Yunus' un durumu da çok kötü. Bak onu anlatamadım. Bu Yunus' u bir iki kez getirdiler. Benim yanı ma , ben falakadayken, " Konuş ldris arkadaş. biz ölüyoruz . " Ben, " giit, giit, namussuzlar." Bu bağı rışım nası l yankı lanıyor Sansaryan'da. Yeni attıkları hücrede biz e ekmek zeytin vermeye baş ladılar. Ayaklarımız sar ı l ı . B i r 8-10 gün sonra ayağa kal kabildik. 40-45 gün garanti , ama neredeyse iki ay kaldık. Bu arada bizi iyileştirmeye çalışıyorlar. Ayaklarıma bir şey sürüyorlar, sonra bezle sarıyorlar. Böyle giderken, bir gün bir baktık ortalı kta bir telaş. bir koşuşturma . Az son ra anlaşıldı: Türkiye'nin Hariciye Bakanı gel miş. o bura yı nedense teftiş ediyor. Söyl endiğine göre tesadüfen uğ ramış müdüriyete. O zaman 1 . Şubenin şefi Aziz Bey 'd i . Etrafında dayakçı pol isler: Muhittin, Şükrü, Kara Kema l , Kürt Emrullah . . . Bel ki d e bi r durum var, b i z bil miyoruz . Bel ki de müdüriyetten çağı rmışlardır. Adı sanırım Tevfik Rüştü Aras'tı . Kapıdan önce şöyle bir baktı , girdi içeri , ar kasında o gestapo sürüsü. lşte, dediler beni göstererek, bi zi bu uğraştı rıyor. Geldi yanı ma omzuma dokundu, gözl e rime bakarak: " Türk devrimcisi " . dedi , komünist filan de medi . Sanki sever gibi . "En gençleriymiş, en küçüğüy müş. " Hemen bizi o günden sonra, yaralarımız falan he nüz iyileşmemişti , müstanti kliğe götürdüler. Sirkeci 'de, şimdi büyük postane olan yerdeydi müstanti klik. Gi rer gi rmez Emine sıyırdı gömleğini , sırtındaki yaraları gös terdi. Fanilası yapışmış sırtına. "Buna can dayanı r mı ? Bi-
84 zim hiçbi r şeyle ilgimiz yok. " lfa de bu kadar. Müstantik halimize şaşı rdı . Etlerimiz gömleklerimize yapışmıştı . Bu onu şaşı rtmıştı . Şekerci Mustafa ile İstefe'yu ayırıp, bi zim hepimize, siz gidebi l i rsiniz , ded i . O Burhanettin yok ortalıkta. O çıkmadı müstanti kliğe. İlk Sansaryan Han'a geti ri ldiğimizde orada toparl ak bi risi vard ı , işte Burhanet tin bu, dedil er. Daha sonra onu görmedi m bir yerde. Biz Topa! Yunus, Cemal i , Arnavut Rıza, Emine, Şazi y e çıktık, h i ç paramız yok. Tramvaya binemedik. O hal i mizle yürüye yürüye Beşiktaş'a geldik. Şekerci Mustafa ile İstefo tevkif edilerek cezaevine gönderildi . Herkes evine dağıldı. Bir süre dinlendik, kendimize gelmeye çal ıştı k. Yine aynı işyerleri mizde çalışmaya baş ladık. Hani demiştim ya, eğer öl mezsem erkek gibi gele ceği m karşınıza. Nası l bir sevgi tezahürü işyeri nde. Her kes gözleri ile beni tebrik ediyor. Faki r gazetesi biz im bu durumumuzu işçilere yayıyor. Derken bir gün Boz çıkmaz mı karşı ma. Bu karşılaşma da Akaretler civarında oluyor. Biri önüme geçerek, UDur bakalım küçük Yoldaş", ded i . Bi rden şaşırdım. UKi msi n sen, Boz musun yoksa? " Gülüyor. Tarife uyuyor çünkü. Sarıldık. Ben, dedim, senin için ağlıyordum be Boz arka daş. Sen, ded i , küçük kahramansın, Emine kahraman, de di. Sizi kutlarım. Herkesi n ağz ı nda sizsi niz. O vakitler hep böyle sevgi tezahürü. Sonra tabii kıskançlıklar başla dı. Bütün arnele beni tutuyor. Neyse, biz dost oluyoruz . Beşiktaş'tayız. Kardeşi de zaten söylemiş benim onu ne kadar sevdiğimi . Hem benim ordan nası l gestapo tarafın dan alı ndığı mı , bunları da söylemişti r Boz 'a kardeşi . Fa kat Boz , bunları şimdi hiç söylemez . O zaman şaşırmış: Bu iki genç nereden çıktı ? ldris-Emine. Sonradan öğren di tabi i , bunlar M. Emin Ruşen'in, lhsane 'nin, Çakıcı 'nın
85 etrafı nda . Bir aile gibiyiz. tsrnail var etrafımızda. Son du rumu konuşuyoruz. Abbas'ı arıyorlar, diyorum. Boz bi l miyor, Abbas nerede? Bana , gitsi n tesli m olsun, diyor Ab bas için. Şu i şe bak ya. Ben tabi i Abbas'ın nerede olduğu nu söylemiyorum Boz 'a. Ben i şe gidip geliyorum, tam Boz ile görüşmemizden birkaç gün sonra, Remzi diyor ki , Abbas'dan haber var, ldris beni mle Ihlamur 'da falanca yerde görüşsün. Hani onlarda yılbaşı yemeğinde tanıştırmışn m ya, Cemali 'yi bulmuş. Cemali Remzi 'yi , Remzi de beni . Daha yaraları m berelerim geçmemiş. " ldris beni mle görüşsün. Ihlamur deresinde ldris'i bekliyorum." Aynı tezgahtayız Remzi ile, tanıdıkl arımız aynı . Orda söyl üyor: tdris arkadaş. Ab bas bu akşam seni bekl iyor. Ne, diyorum ben heyecanl a , , n e demek yahu b u ? Ol ur mu b e arkadaş. N e arıyor bura larda, biz ne zorluklar aştık. Akşam Emine ile konuşuyo rum. Böyle böyle. Emine, git tdris, diyor, gitmek lazım. Gidelim, yavrum, doğrudur. Yüksel 'in eline kömür torba sını veriyorum, yüksek sesle , kapıdan çıkarken, hadi oğ l um gidip kömür alalım. Aynı evde, tsrnet Paşa konağın da oturuyoruz . Y ürüdük aşağıya, Kömürcüye doğru. Tam karşısı şimdi si nema oldu. Ver şurdan i ki kilo kömür. Oğ lum sen burada otur. ben şuradan balı k, sana da şeker ala yım, oldu mu? Kömürcü amcanın yanı ndan ayrı lma. Y ük sek sesle. Çünkü, pol is takip ediyor. Y üzde yüz . -Yolda da oğlanl a böyle konuşmuşum hep, kömür alacağı z , balı k alacağı z , şeker alacağız. Bıraktım ağlam oraya. O viraj ı nasıl alıp, nası l fırladım. Kayboldum. 2-3 dakika sonra Ih Iamur 'dayım. Yıldırım gib i . Baktım. Abbas karşımda. "Abbas, yoldaşı m , yarın öbür gün tahakkuk ederse beni tanıdığı n vururum seni . " Cahi l l i k işte. Kı yar mı yı m? Gü l üyor. Sarmaş dolaş. öpüştük, nası l ? tdris, diyor, ben Ko caeli ' nde duramadım. Cemali 'de ve onun bi r tanıdığı var,
86 onda barı ndı m. Cemali içerdeyken daha . gelmiş karısını bulmuş meğer . Bir gece Cemali 'ni n evinde kalmış. Karısı hemen erte si gün Cemali 'ye gelmiş temasa. Onlar daha rahat görüşe biliyor. Onlar 2-3 kişi bi rarada kald ı . Daha rahatlar. Böy le. böyle, demiş. Cemali, Hüseyin'e gönder, demiş. Hüse yin, Cemali 'nin ağabey i . Bu Hüseyi n partil i falan deği l . Yani b i r Hüseyi n 'den kurtul up bir Hüseyin'e gidiyor. Ben ızmit'te barı namadı m. Bir kere ben lzmitliyim. Oraya yerleşiğiz. Ufak bir yer. 1 5-20 gün kaldım orda. Olmad ı , Kunduracı Hüseyin ' i n aile etrafında rahatsızlık hissettim, diyor. Ve mecburen döndüm. Geli p Cemali 'nin karısını bul dum. Ertesi gün de Hüseyin'e gittim. Kol haz l u Hüseyi n 60 yaşlarında bir tütüncü. Şimdi buradayım ama bu sür git süremez . Ne yapacağımızı hep beraber dü şüneceğiz . Ben her şeyi biliyorum. Cemali 'nin hanımı an lattı . Nasıl öpüyor beni . Şimdi ldris, sen Emine 'yi bana gönder. Emine 'yi bir yere göndereceğim. para isteyece ğim. Bak üstüme. başı ma , ayağıma. Bir şeyler alıp, bir ev tutacağım öncelikle. Sonra atlatırız, diyor. Ben biraz kay bolurum, siz de pol isin gözünden bi raz sil i ni rsi ni z . Ta mam, diyorum. Bütün bu konuşmalar 1 0 dakika içinde oluyor. Ve ben ardan yeniden gidiyorum Y üksel ' i n yanı na. Balı k. şeker alıp geldik eve. Emine 'ye durumu anlatı yorum. Böyle böyle . . . U ç gün sonra aynı yerde seni bekleyecek. Tamam. Emi ne o gün Abbas'a gidiyor. Emine 'yi ki me gönderiyor biliyor musunuz ? Hasan Ali Ediz 'e. E mi ne gidiyor Ediz 'e, o zamanın parası ile 2 5 lira getiriyor Abbas'a. Bü yük para o z aman. Demek Emine daha önceden de Ediz ile onun arasında i rtibat sağlamış. Hiç şeysiz , hemen ver miş parayı . Büyük para. Emine hemen ertesi akşam para-
87 yı getirip Abbas'a veriyor. Ve bu parayı verdikten sonra Hüseyin'in evi nden çıktı çı kacak, bizim Abbas, yakalanı yor. Bizim tahmi nimiz Cemali 'nin karısı polisi takıyor peşine, o götürüyor poli si Abbas'a. Çünkü Cemali Abbas ile direkt görüşmüyordu. Takip sonucu Abbas yakalanı yor. Kadın hüsnüniyet sahi bi ama işte, cahi l l i k . Takip, çünkü hepimiz takip altındayız. O zaman tevkif olanlar hep takipte. Yani aşağı yukarı biz içerden çıktıktan 1 - 1 . 5 ay sonra yakalanıyor. Tabii olay bizim çevreye hemen ya yıl ıyor. öğreniyoruz . Yine tevkif gelebil i r. Bu arada Arna vut Rıza ve karısı Naciye tevkif edil iyor. Abbas'a içerd e ne yaptıklarını bu Naciye ve Rıza anlatıyor sonra bize . . . Nası l sürükl üyor, nasıl dövüyorlar. Pestil i ni çıkarıyorlar. O ise ne diyormuş bakın: Aynı laf. Hiç unutmam bunu: "Stalin geli p bana emir vermezse, tek keli me konuş mam." Bu işkenceler sonucu Abbas kendini kaybediyor, akli dengesi bozuluyor. Arnavut Rıza ve karısı çıkı nca, diyorlar böyle böyle, Abbas'ı del irttil er, Bakırköy 'e attılar. Rıza ile karısı , evet y ı l başı nda yemeğe geldi ama , ne yin nesi bilmiyoruz , tdris ve Emine ile geldi , demişler. Beni de ikinci kez al maya l üz um duymuyorlar. Zaten asıl kişiyi yakalamışl ar. Bizi alsa lar, yine kabull enmeyiz ya. Kimsenin kimseyle teması yok. tşe gidip geliyoruz yalnızca. Bir gün iş çıkışı yaşl ı bir adam, köyl ü ti pli , ya nıma yaklaşıp, oğlum sen tdris misin, diyor. öyle, amca. Ah oğlum benim başıma neler geld i . Oğlumu delirttiler, attıl ar Bakı rköy 'e. Abbas B a kı rköy 'de bir y ukarı bir aşa ğı , tdris-Emine diye söyleniyormuş. Ne olur bir oğl umu görün, belki bir yararı ol ur. Arneieiere sora sora beni bul muş. Tamam amca, dedim, sen merak etme. Emine i l e konuşuyoruz , gidelim mi , Emine, gidelim,
88 tamam. Yalnız bi risine danışa l ım, habersiz gitmek olma z . O zaman d a ortalıkta Boz var. Tanışmıştık y a . O zaman Boz yeni gel mişti bir yerlerden. Hapis yatı p gel mişti . O da bizim gibi tütünde çalışıyor. Çı kıyoruz Boz 'un karşısı na. Boz hadiseyi biliyor. B i z i m tevkifatımız ı . Abbas'ı da şahsen ol masa bile, bi r par tili olarak bi liyor. Onun geçmiş faaliyetl eri ni bil iyor ve ta nıyordur. Çünkü bu ortaya çıkacaktır sonradan. - Boz arkadaş, mesele böyle böyle. - Siz Nazımcı mısı nı z ? Gidin yahu, siz Naz ı mcı mı sı nız?" lşe bak, biz şaşırıyoruz . Gerçi Nazım muhalefetini bi liyoruz . Ama Boz da bizi m sevgilimiz, Nazım da sevgi li miz . Nazım'ı nasıl ayı rırsı n? Biz böyle bakıyoruz o za manlar. Boz , niye böyle söyl üyor bize. Belki Nazı m ' ı sev miyar. Bel ki o ol madığı süre zarfı nda bizim yaptığımız i ş leri sevmiyor. Bu durum karşısında biz karar veriyoruz , Reşat'a gi delim. Ben gidiyorum Reşat'a. Reşat yoldaş, Abbas Ba kırköy 'de, Boz 'a gittim , bize böyle böyle dedi . Reşat' ı n d a o dönem Fatih 'te bir o d u n deposu var. Dede Ahmet ile odun satıyor orada. Böyle böyle oldu Reşat yoldaş. Re şat'ın bu odun deposunda biz ona yardım etmiştik. Tanı şıyoruz . Kolhozl u Cema l , ben, Hal i l , ızmi r 'de şi mdi , or da istif yaptık. lhsane-Çakıcı gittikten bir süre sonra tanış tık Reşat'la. Zaten burada yoktu, sonra geldi dışardan. tş te o sıralar tanıştık. Dede götürdü bizi o odun deposuna herhalde. Reşat beni dinledikten sonra, i ki kol unu yana açı p boynunu büktü, ' ne diyeyim yoldaş' der gibi. Hiç laf et medi . Biz anladık tabii. Eve geli p durumu Emine 'ye an lattı m. Konuştuk. O zaman yapacak bi r şey yok, dedik. lşi
89 ol uruna bıraktı k. Ve hiçbi r yoldaş oraya gitmedi . Abbas orada tek başına bırakılmış halde öldü. Abbas böyle ölme meliydi. Babası yine karşıma çıktı bir yerde. Adama bir şey di yemedim ve çok mahcup oldum. Abbas 'ın öl ümünün ardı ndan geçti bir zaman, Şekerci Mustafa 'yı çıkardılar hapisten. Ağır hasta diye. Bir süre sonra da öldü. 36 işkenceleri nden sonra bu ikinci ölümüz dü. Bu neticeler kaçınılmaz şeylerd i . Baskılar, işkenceler, hapi sler bi rçok yoldaşımızı y ı prattı . Künteci Osman, Hu lusİ Kurucu, Cemi l Çel i k peş peşe öldüler. Cenazelerinde kalabalık bir kitle vard ı . öze l l i kle C. Çelik'in cenazesi şa şırtıcı şekilde kalabalık oldu. O 1 935, 36, 37, 38 yılların da, tütüncü kesi mden oldukça çok yoldaşı mız aramızdan ayrıldı. Bu sı nıf mücadelesi nde hayatlarını kaybedenleri ben unutmadım, onl ar bende yaşıyor, bir gün bütün ko münist hareket onları değerlendi recek, kendilerini saygıy la anacaktır. Ben nasıl yaşadım, i şte bunu, bilemiyorum . . . Hayat, devam etti . Abbas yoldaşı mız öldü. Tophane'de felemenklerin tütün deposunda çalışıyorum. Işte bu sıra l arda üzeri nde Dirnitraf ile Ş. Hüsnü'nün resmini n oldu ğu bir beyanname okudum. Kurtuluş'un karanl ı k sokakla rında Beyoğl u bölge sekreteri TopaJ Hasan, elindeki ille gal beyannameyi , Türkiye 'nin hangi program ve metot larla çalışacağını gösteren beyannameyi bana verd i . Mın tıka kati bi olarak hücrelere okutulma k üzere. Beşiktaş ınıntıkası nda Baba Hüsnü, Abdi Azer, şoven lsma i l , Seyit Atılal, Baba Haydar, Troçki Mehmet, Hristo Prodromis, Arif Nanak, Küçük Ali gi bi komünistler vard ı , bu yoldaş Iara da ulaştı rı ldı. Aklı mda fazla bir şey kalmamış. Dirnit raf 'da mebus paltosu gibi b i r giysi . O sı ralarda Ş. Hüsnü
90 ile Bal kanlarda mesuliyetleri vardı . Dirnitraf 'un o resmi kalmış akl ı mda öyle. Şimd i , aradan bir zaman geçiyor. Tophane 'deki işye ri nden çıkmı ş Barbaros Hayrettİn iskelesindeki Türk Avusturya tütün şi rketi nde çal ı şmaya başlamıştı m . 1937 'ye girmiştİk herhalde. Burası vardı b i r 3-4 salon. Burada yemek meselesinden bir gün bir kavga çı kıyor. Yemekhanede istifçi lerle, şi rketin beslemeleri ile işçiler arasında dövüş başlıyor. Bu olay hemen sal onlara aksedi yor. B u şirkette 2-3 tane hücremiz vardı . Hemen bu hüc reler meseleye öncül ük ediyor. Abbas'ın öl ümü ile temaslar, ilişkiler biraz durgunlaş mıştı . Ama bu daha çok üst d üzeyle ilgil iydi . Fakat taban daki hücreler ve sıradan işçi nin mücadelesi sürüyordu. Bu alttaki işçiler, hücreler ister merkezci olsun, ister dağınık, ister Nazımcı , ister Doktorcu, farketmiyordu. Bunl ara ba kılmıyordu tabanda. Tütüncüler bu ayrıl ı klara bakmaksı zın daima hücreler kurmuşl ardı r. Ve bunlar daima müca dele etmişti r. Biz tabandaki işçiler için, Ş. Hüsnü, Nazım, Doktor yanlısı olmak önemli deği ldi . Benim, Emine 'ni n hiç umu runda değildi. Bizi tasvip etmeyeceklerse, etmesinler, böyle düşünürdük. Şimdi Kürt arkadaşları da destekl iyo rum, beni tasv i p etmeyen komünistler var, etmesinler. Ben adama bakıyorum, beni yetiştirene bakıyorum. Çalış tığı m arkadaşa bakıyorum. Onlara güveniyorum. Kim bunlar? M. E. Ruşen'e güveniyorum. Hüsamettin özdo ğu 'ya, Fırıncıya , güveniyorum. ldris'e güveniyorum. Böyle. Birisi senin yanına geldi mi , merkeze veya şuraya güvenerek deği l , Emine'ye güvenerek geliyor, sana güve nerek geliyor. Tabanda ekmek kavgası veren arnele mese-
91
leye böyle bakıyordu. Bunları da bugün iyi değerlendir mek lazım. Şimdi, tabandaki bu işçil ere kim geli rse o örgütlüyor, işçi de ona güveniyor. Zaten çoğu içerde mi mlenmiş. Merkez dağı lmış. Darmadağın ol muş. Boz . Hasan, Hüse yin, Mehmet nerede? Herkes darmadağı nık. Ama iki kişi oldun mu, işçilere de güvence verdin mi , tamam. Bir M. E. Ruşen, bir Fırıncı . bir Benneci , bir Kal muk işçilere git ti mi teşki lat kurar. Kurar çünkü biz varı z . Bak ben Koca eli ' ne gittiğim zaman teşki lat yoktu, dağılmış! ard ı . He men kurdum. Bursa 'ya gitti ğİ rnde oyalanıyordu eski ar kadaşlar, hemen teşkilatlandırdım. Samsun 'a gittim orası nı canlandı rdım. Samsun y ı kılıp gitmişti . Ben, i l l e Reşat'ı görecek değilim, Ş. Hüsnü 'yü göre cek değilim. Topa! Hasan, Topa! Yunus. Cema l i , Remzi , !dris, Emine, Troçki Mehmet, Haydar. hepsi teşkilatçı bunların, hepsi lider. Nasıl yorumlarsanız yorumlayın bu durumu, ki m nereye koyarsa koysun. Aynen böyle okun sun bunl ar. Başlı başına teşkilatçı bunlar. Çünkü işçi ara sındayız, i şçiyiz. !şçi arası nda olursan onunla aynı dilde konuşursün. !şçinin o gün karşı laştığı meseleleri merkez , tepedekiler, entelektüeller nereden bilecek. Zordur bilme si . O entelektüel ler bir program hazı rl a r. O komünist par tisini bağla r. Yapacağı her hareket partiyi ilgilendi rir. Bu kadar. B undan sonrasını yaratan, üreten, tabandaki işçi , hücre ve militanlardır. Bir hücre katibi bu durumda en bü yük işi yapar. Yani partiyi biz böyle anlamışız, böyle ça l ışmışızdır. Yani ben bir i ldeyim, istihsalde bir problem var, ille de il sekreteri ni . merkezden birini göreceğim, yok böyle bir şey, ille de toplantı , yok böyle bir şey. Ne yap mak gerekiyorsa inisiyatif kull a nır yaparım. Neşriyat ge rekiyorsa matbaayı kurarım. Hangi hava gerekiyorsa, ona
92 gör� hareket, eylem. Kişilerin bütününe. Hava budur: Fabrika var mı ? Kaç tane fabrika var? Fabri kalarda çalı şanlar yetişmiş i şçi mi , köyden mi gelmiş? Hangi bölge lerde, hangi şartlarda çalışıyor? Bunları bir kere yutacak sm. Yoksa teşki latçı olamazsın. Burjuvaya taviz vermeyeceksi n. Bir de bu tarafı var. Burj uva seni bilecek, seni tevkif bile etmeye gerek duy ması n. Etsem ne olur, bir şey vermez. Etrafta yılgı nl ı k ol mayacak. Bu memlekette biz bizle çal ıştık. Bu memlekette ekseriyetle parti idarecileri bu özell i k lere haiz olmamıştır. Böyle idare edememişlerdi r. Zar zor bir şeyler yaptılar. Entelektüel olarak bir şeyler yaptılar. Fabrikayı bil mediler, fabrikada çalışmadılar. Çünkü bir kere madde şuur temin ediyor. Maddeler, eylemler şuuru temin ediyor ameleye. İşte bunu söylemekteki amacım. Çok güzel bir söz öğretti ler bize. Dirnitraf mu, kim hatır lamıyorum. "Bir komünist, yüzbinlere bedel dir. " Bu yal nızca üst düzeydekilere atfen söylenmemişti r. Bir arnele de böyle olabil i r. Yeter ki , çarklar arasında terbiye edile bilsin. Çarklar arasında her gün bi nlerce kişi ez il iyor, kan akıtı lıyor her yerde. Han�i şartlar içinde ölüyor. Harpte mi , istihsalde mi ? Bir arnele türlü türlü yöntemlerle proleter olur. Nasıl oluyor da bir proleter. "Allah Muhammed aşkı na. kimse karışmasın" lafını kul lanıyor. Bunu söyleyen marksist, materyalist. Ama kullanıyor. Ameleyi eğitiyor, onun di linden konuşuyor. "Kimse polise müdahale etmesi n, bıra kı n bizi götürsün. " Ya bunu nasıl söylüyor? Tamamıyla kitaplarda yazan komünist yöntemlere zıt bu. Hasan'ı , Hüseyin'i deği l , beni götürsün. Tevkifat ol masın. amele, genç adam, taze militan, i nci nmesin, törpülenmesin. tşte bunlar komünist yöntemler. Müdahale etse işçi ler, orada
93 bul unan bize eğilimli 10-20 işçi atı lacak içeri . Ve o taze, körpe işçilerden bir kişi ya geçecek, ya geçmeyecek sına vı . Ne verdin ki sen ona ? Masumiyetini kul lanacak. Ol madı, fena halde dövecek. B urjuvazinin programı da bu çünkü. Daha baştan onu ezmek, dağıtmak, korkutmak. Onun için işçiyi düşürmeyeceksi n içeriye daha terbiye edilmeden. Bırakı n beni a l sı n. Siz kendinizi muhafaza edi n. Teşkilatı kurun, aynen çalıştırın. Açlığınızı haykırın. Devam edin. Şimdi bu neyi gösteriyor. Bu yöntemi bize merkez mi veriyor, üst düz ey mi veriyor? Entelektüel ve remez bu kararı. O daima , hücum der, ileri der, doğal olan odur ona göre, ama ol muyor ki . . . lşte Beşi ktaş'ta d a , eskiden beri , bilmem kimler, ısma il 'lerden beri , hücreler çalışıyor, kendilerini muhafaza ediyor. öl medi kçe, dönmedikçe çalışma sürüyor. Hücre, yaşayan bir şeydir. B i r aza hasta olabil ir, ayrı labi l i r. Hüc re hemen kendini tamamlar. Hücre katibi gitmi şse bir aza hemen katip olur. Kendi kendine. Kime yakınsa, ona da hesap veri r. Bir hücre diğer hücre ile aynı işyeri ndeyse, hesaplaşı r, bi rbirine hesap verir. lşte o terbiye içinde hüc reler çalışmıştır daima . Beşiktaş'ta Hayrettİn iskelesi ni n ardındaki tütün depo sundaki kavga, yemekten başlıyor. Münir hoca başlatıyor kavgayı. Münir Hoca orada hem bir hücrenin kati bi , hem de ilin azası . Münir Hoca b ütün kavgalarda vardır zaten. Münir Hoca orada yemekten rahatsız oluyor ve başlıyor: Bu ne biçi m yemek, su gi bi yemek pişi ri liyor. Kavgayı hocanın başlattığı duyulur d uyul maz , hemen diğer salon lar ve oradaki hücrel er de harekete geçiyor. Kendi kendi lerine, di rektif veren yok. Haydi , bütün işçiler bu i şe katı l ıyor. Hemen ufak bir parola ile işçiler harekete geçiyor. Harekete geçen işçi ler: ne d uruyoruz arkadaşlar, haydi . . .
94 Ve haydi kadı nlar, haydi bütün işç i . Kavga sokağa taşıyor. tşveren sanki bize çal ışıyor. hemen polise telefon. Neden, çünkü pol isi n oraya yığı l ması ile çevreden, diğer istihsal lerden yığılma . Artı k iş yalnız Komünist Partisi 'nin deği l , herkesin eylemi oluyor. tşçi bakıyor, polis işverenin ya nında, işte partiye kazanç burada başlıyor. Şaşı rıyor i şçi . haklı bir kavgada polisi karşısında buluyor. Ufak çatışma lar polisin müdahalesi ile hem yayı lıyor. hem de büyüyor. Geliyor polis, seni çekiyor. "Ne çekiyorsun, be?" Haydi , arkası ndan vuruyor polis. Hemen işçi de vuruyor. İşte, böyle. Burj uvanın bir haksı z l ığı i şçiyi harekete geçi riyor, parti ortaya çı kıyor. Şimdi bunu üst düzey böyle değerlen di rmez , adam oturmuş kitapl ardan okumuş, bilmem felse fesi , teorisi , hala onunla uğraşıyor. Sen kavga yapıyorsun o anda. İşte bu söyledikleri min hepsi pratiği n içinden çık mış bir terbiyedir. Yani ne oluyor, o kalabalı kta , hücreler harekete geçiyor, kargaşa l ı ktan fırsat, vuruyor. Kadınları çekiyorlar, onlar da vuruyor, bağırıyor. Ki misini çekip badruma atıyorlar. Ondan sonra , hemen, tamam hakları nız verilecek, demeye başlıyorlar. Ortalıği yatıştırmaya çal ışıyorl ar. Pol isi , kaymakamı, burj uvası , tamam saki n olun, haklarınız verilecektir. Şimdi ne oluyor, prestij i kı rıl ıyor idarenin, polisin, burj uvanın. Yumruk yiyen polis var. Kadı nlar küfrediyor. İdareci lerin prestij i kırılıyor. Hayretlin iskelesi diğer yerlerden gelen arnele Vi halk ile doldu. Yanıbaşında o dönemde uçak fabrikası gibi bi r şey vardı orada. Ben arda da çalıştım. Bilmem ne ağa, Türkiye 'de i l k uçak fabri kasını yapan. Sonra kapattı rdı hükümet. Tramvaylar çalışmıyor. Ortaköy, Tophane işçi leri de oraya dol uştu. tskeleden tramvay yol una kadar ka labalık. Ve başladılar sakinleştirmeye. Sarayı n tarafında
95
da devleti n tütün inhisarı vardı. Hayrettİ n tütün deposu ecnebi . Devlet inhisarı ndaki işçiler döküldü, çünkü orada da hücreler var. Ahı rkapı 'daki gibi pol is orada, işçi orada. Her birimiz kanlar içinde. Bu olayda da Boz yok, nere deyse. Bunları istemiyorum, söylemey i . Merkez de yok. Biz merkezi z , merkez biz i z . Çünkü hücreler var. M. E. Ruşenleri miz var. Saray tarafı nda köhne bir yer vard ı . Sonra kaymakamlı k oldu. B üy ük b i r kapısı var. Oradan bizi oraya doldurdular. Bir kısmı oranı n dışı nda . Doldu rulduk o izbelere. Bas bas bağı rıyoruz . Birisi bu mesele ile i lgili yazmış. Benim anl a ttığım gibi değil . Güya tütün deposuna doldurulmuşuz . Hay ı r, o kaymakamlığı n bodru muna. Avusturya-Türk tütün deposunun bedrumuna de ği l , sarayın ordaki geniş kap ı l ı , şimdi kaymakaml ık olan, o zaman köhne yapı nı n bed rumuna doldurdular biz i . Ve baktılar olmayacak bu iş, bağı rıp çağı rıyoruz çünkü. O üst düzey erkan, tamam, haklarınız verilecek, fakat formalite olarak, nezaketen sizi mahkemeye çıkaracağız, çünkü or tada döv ül enler var, yaral ı l a r var. Nazi kçe. Sonra işleriniz hallolacak. Durur muyuz ? Yi ne kavga. Nasıl yumruk yumruğa. Kadınlar erkekleri çekip almak için çırpı nıyor. Bu kadınlar, militan kadınlardı. Çoğu öldü bugün. İsimle rini anan olmaz . Olur mu böyle şey? Kavgacı bir eki pti bunlar, birbiri ni bırakmazdı. Zaten bütün olamazsan hak alı nmıyor. Düşüneeni orta yere süremiyarsun toplu ola mazsan. lşte bizi iyi laflarla. nezaketle, sadece bir mahke meye çıkaracağız. diyerek çıkardı lar dışarı . Bütün Beşik taş halkı çevrede. Buna şahit oldular. Bizim içimizden sen, sen diyerek seçtiler bi r 40-50 kişi . Etrafımızda polis ler bir kordon ol uşturdu. Onun dışı nda yine 200-300 işçi çevremizden bizi takip ediyor. Bunların çoğu kadın. Kor donun içinde kadı n yok. Çı kardılar tramvay yoluna. Kor donun içinde biz , dışı mızda bu işçilerin karıları , şusu bu-
96 su, yol daşı . O sıralarda Emine hasta. Kordonun içindeki ler hep genç, ya hücre azası , ya sempatizan. Dai mabah çe 'ye doğru. Bugünkü askeriyenin orası da tütün depo suydu. Ordan bize nara atıyorlar, hakl ıyı z , diye. Elbette kavga yapacağız, diye. Kordon ol masa bize katılacakl ar. Vardık saray ı n önüne. Orda bi rden başladık şarkı yapma ya. Leni n ' i n Matem şarkısını yaptı k. Volga volga 'yı yap tık. Ama ınırıldanma ile, söz yok. Ses ile. Ra ra ra. Eli mizde orak çekiç. Ara sı ra, Ra ra ra. Kesik kesi k. Ne ya pabi li rler bize sarayın arda, ortalığı karıştı racağız . Ve o dönemde Gazi içerde. Ve de hasta. Bu durumu da biz bi l iyoruz. Şaziye, Emine sonra onun cenazesine gittiler. Daimabahçe'den Gümüşsuyu'na varıyoruz . Tam o sı ralar şi mdi orada bul unan askeri hastane yapıl mıştı . Ya da yapıl ıyordu hala. Binalar bi raz biraz başlamıştı . Mezarlık kaldırıl mı ştı . Ve geldik Abi de 'ye. Boyuna mırıldanıyoruz . Marksist meseleleri konuşuyoruz . Bizi o vaziyette lstiklal Caddesi 'nden geçirmeye korktular. Niye? Bağı rıp çağırı yoruz diye. Az evvelki durumu gördüler. Bunlar yine şar kı yapar. Bizi o helaların ardan, arka taraftan götürdüler. Getirdiler bizi Balıkpazarı ' na, mahkemeye. Bilmem, ka çıncı mahkemeydi adı. Merdivenler, koridorlar arneleyle doldu. B i r tane gazete gelsi n de bunu çeksi n, haber yap sın. Kim ifade verecek, kim alacak, polisler, işçiler, karı şık ortalık. Ne nizarn kaldı, ne intizam. önde bul unanlar dan bir on kişiyi aldılar içeri . Ben de varım. Salona girdik. lşte bu olayların filmini çekmek gerekirdi . O kavga anını . O yürüyüşü. O şarkı yapışımızı. O mahkemeye gi rişimi z i . lşte bunları Komünist Partisi 'nin hücreleri yarat tı . Ust düzeyler yok bural arda. Ama onları kınadığı mı sanmayın. lstihsaldeki i nsa nı n pratiğini ortaya koyuyo rum. Güçlü bir pratiği ol ması lazım arkalarında. Ne yapa-
97 cağını bilmesi lazım, saat gi bi kafasının çalışması lazım. Topl umun içinde, eylemi n ortasında olması lazım. Tak diye kapadılar kapıyı , biz bir bölük kaldık salon da. Hakimler şöyle bir baktılar, şaşırdıl ar. Ameleler, öyle karşılarında. B i r Gero Ramazan'ımız vard ı , koca, esmer, tıknaz. Bir liste veril mişti haki min el i ne , onun adını oku maz mı ? Orada sempatizam var, partil i si var, yalnız arne le olanı var. Ama koridordakileTin 10-15 tanesi komünist. Okumaz mı Gero Ramazan'ın adını. O sempati zan bir amele. Buradayım efendim. "Gel , nasıl oldu, bu mesele, anlat bakalım." Gero Ramazan, hemen ceplerini boşalttı . "Nasıl olacak hakim bey," o cepten 3 -5 kuruşu atıyor ye re, siz atabi l i r misiniz , atıyor işte, para şı kı rdıyor, "işte bütün param. Bununla bu akşam 6-7 nüfusa gidecem. Bunlara ne alayım ben bu parayla. Bir de bu da yetmez miş gibi bugün bir çorba verdiler, içinde bir tane dahi yok. Biz bunlara ne kadar kazanç temi n ediyoruz, onlar bize ne veriyor. Hakim bey, bak kaç senedi r çal ışıyorum, bak şu sı rtımdaki mintana. Bundan başka mintanım, bundan baş ka pantolonuro yok." Haki m baktı ol mayacak, tamam, ta mam ded i . Okudu yeni bir isim: lbiş Aydı nlatan. Allah . . . Naz ım'la yatanlardan. Paçavralarını çı kardı işverenlerin. Bi rbirlerini nasıl destekledi klerini. Devl et-işveren bağın tısını . En ufak bir hak aramada hemen teletona sarılıp po lis isted i klerini . Sonra , yeni birini okudu, haydi , Fehmi Kurucu. Bu mahkemeyi protesto ediyoruz . Daha bilmem ne devrinde yaşıyoruz . Köleler gibi z i ncir içinde geti rildik buraya. Bizi görenler, bunlar köle diye baktı . Giyimi miz de uygun zaten, yarnal ı , basma giyecekler. Bakın şu üstü müze başımıza. Saatlerce kavga yapıldı bizimle. Neymiş: Niye bize su gibi yemek veriliyor, demişiz . Koca yabancı şirketler. Bizden kazandıklarıyla bize bir yemek veremi yorlar mı?
98 Ald ı , Topal Hasan, durumu müdafaay ı . "Biz " . ded i , "Yunan devletinde d e kal dık. Hala gavur dediğimiz onlar bize haklar verdi . İstanbul 'da bu kadar tütün işçisi var. Ne sosyal hakları var. ne de sosyal hakları nı arayacak taham mülleri . Ne zamandır sosyal haklarımızı i letiyoruz , kim seden ses çıkmıyor. Oysa biz buralara, sosyal hakların ol duğu yerleri terk ederek, vatanımıza gel iyoruz diye dön dük. lşverenle devlet birleşmiş. bir koca işçi sı nıfı nı . top raksız köylüyü boğazlıyor. Adeta boğaz ımıza girene el koymaya kalkıyor. " Pol i sler, Topal Hasan'ı susturmaya çalışıyor, kağıtlar çıkarıp not alıyor. Oradan Conga Ali atı lıyor. Gayet rahat ama. " Bakın, hakim bey, bakı n polisler nasıl bizi fişliyor, nası l rapor tu tuyor. Buradaki konuşmaları n hesabını soracaklar bizden. Bizi yarın öbür gün tevkif edip , dövecek bunlar. Sonra i ş ten kapı dışarı edecekler. " Tamam, tamam, diyor hakim. Anlaşıl mıştır. Gidebi l i r si niz . Mi l l et sevi ne sevine ayrılıyor ardan. Ama gerçekten aradan geçiyor 8-10 gün, önce sabaha karşı Muharrem Bezgin'i alıyorlar, ldris'i al ıyorlar. Topal Hasa n ' ı . Bu şe kilde birçok arkadaş alı nıyor. Bi r-iki gün dövüp bırakı yorlar sonra. tşte o alınınada benim dişlerimi kı rıyorlar. O zamanlar Emine çok hasta. 3 8 yılı çı kmak üzere. Benim dişleri mi n döküldüğünü, Z. Kosova gayet iyi bil i r. Emine ya hastanede, ya evde, ama ağır hasta o zamanlar. Benim dişlerimi , böyle yerdeyken, adam ayakları ile kırıyor. O parmaksız Harndi gestaposu vard ı , o yapıyor. Şimdi bu eylemler de gösteriyor ki , Abbas'tan sonra, merkezde, yukarda bir dağı nıkl ık olsa da, aşağıda, taban da, hücrelerde kavga devam ediyor. O dönem Beşiktaş örgütlenmesinde bir Abdi Azer var dı . Hüsnü baba ve Hristo Prodromis vardı. Bunlar daima
99 önemli işler yapıyorlardı . Hristo Prodromis, Teli i Baba 'dan Büyükdere 'ye kadar hakimd i . 5-10 tane hücresi vardı . Bü tün bunlar hareket hal inde. Yine Abdi Azer, Usküdar bölge sindeki inhisarlara, ta Boğaz 'a kadar, hakimdi . Yukardan direktif gel mese de onlar ne yapacaklarını bilirlerdi. Mesela bir kadın, bir a na i şe geç gelmiştir. Kapıdan gi rer içeri . Ustabaşı ona bir şey söylesi n . . . Söylerse orta l ı k çok feci halde karışır. Mesela, "Nerede kaldın b e kızım. Bak, bir saat oldu, herkes çal ışıyor, nerede kaldın?" Kina yeli böyle. Biraz daha söyleni rse, kalkar oradan bir genç: "Yeter be, anladık yahu. Oyuna gitmedi ki . Ya çocuğunu emzirdi , ya bir hastası var. Ş i mdi tezgah başına oturur işi ni çıkarır. " Böyle, hemen müdahale edil i r. Müdahale et mek için hücre katibi , hücre organı olmaya da gerek yok tur. Bunu söyleyen kime güveniyor, yalnızca i şçiye ve orada eğer varsa hücreye güveniyor. O işyerinde de bu sağlanmıştır zaten. Ben hep hareket hal i ndeyim. Bazen bir hücrenin için de azayım. Bazen ınıntıkada vazifeliyim. Bazen i l i n için de çal ışıyorum. 1937 '1erde Akaretler 'de Deli Zühtü'deyim. Burada da bir olay oldu. Zühtü zam vermemek için mağazayı kapat tı . Bunun üzerine kavga başladı . Dalkavuk Yaşar işçiler den dayak yed i . Patran Zühtü, beni i şaret ederek, ah şu kırmızı kravatlı , dedi . İşçiler polisi n hışmına uğrad ı . Ve bu dönemde Emine artık ağır hastadır. B e n Beşik taş'ta oturuyorum. Hastanelerle meşgul üz . Bazen Heybe liada 'da yatıyor, bazen Haseki hastanesine geliyor. Zehra i l e sık sık ziyaretine gidiyorum. Başka a rkadaşlar da geli yor ziyaretine. Beşiktaş'ta bana yardı m eden Şaziye var. Çunkü onun la aynı konakta oturuyoruz . Şuurlu olarak. Tellibaba'da
1 00 bir evde, ben üst kana Şaziye alt katta. Telli Baba tam Maçka 'nın altıdır. Şimdi oralarda büyük mektepler var. Eskiden mezariıktı oralar. Polis sabaha kadar sokağı n ba şında nöbet tutuyor. Yal nızım. Annem Yüksel 'i alıp tz mi r 'e gitti . O kadar sıkıştı rıl ıyorum ki , bir adım atarken bile çok titiz ve dikkatl i davranıyorum. Nereye gitsem gestapo pe şi mde. Amaçları beni tevkif etmek deği l , benimle konuşa nı perişan etmek. Ben de bunu bildiğim için k imseyle te mas etmiyorum, yalnızca l üzumsuz adamlarla. Bir de at latırsam gestapoyu, üst düzey le irtibat kuruyorum. Ben ulu bir kahır içindeyim. O dönemde Tophane 'de fele menklerde çalışıyorum. Emine Heybeliada 'ya yanı . Bazı pazar gidiyorum, bazı pazar gidemiyorum. Arkama pol is takılıyor. Arkadaşla gitsen mesarif oluyor. Para yok. Emi ne'yi aldı k, geti rdi k lntaniyeye yatırdık. Şaziye bana, Kunduracı Hüseyin'in, o yalnız yapamaz . dediğini aktarı yor. Emine hasta. Gerçi Şaz iye Emine 'nin boşluğunu dol duruyor elinden gel diği nce. Kunduracı , meğerse, Koca eli 'nden bu Hatçe 'yi kafaya takmış. Bu Hatçe onun çıra ğıymış. Mazbut bir ailesi var. tdris'e bu kız yardı mcı olur. Bunları Şaziye 'ye anlatıyor. tdris ile Hatçe 'yi evlendire lim. Emine hasta yatıyor İ ntaniye'de. Hayır, yok. Hiç ci ğerleri kal madı kızın. Verem. Arkasına kırbaç vura vura çürütmüşler. Hakikaten, bu plan gereği , Hüseyin, Şaziye aracılığıy l a beni Kocaeli 'ne çağırtıyor. Hiç kimseye görünmeden gece dokuzda kalkan trenle gidiyorum Kocaeli 'ne. Gece onbi rde Hüseyin'in evinde oluyorum. Şaziye raporunu veriyor bana sürekli , diyor, Kunduracı. Ki mse senin yal nız kalmanı i stemiyor.
ıoı Polis ise bana karşı çok hınçl ı . Beni kaybetmeyi planl ı yor, ama beni takip ederek adam yakalamayı da düşünüyor. Neyse, Kocaeli 'nden döndüm İstanbul 'a. 1 938 ' i n son ları . . . lntaniye 'ye gittim. Emine 'yi al mışlar en kıytı rık bir yere atmışlar. Diğer hastal ardan tecrit etmişler. Ben gel d i m , b i r baktı m, Emi ne dedim, şöyle bir baktı , sarmaş do laş olduk, Emine, dedim, baktı m kız çok berbat, hiçbi r güç beni bu yataktan ayıramayacak. Ben seni nle beraber bu yatakta ölecem, dedim. Hakikaten kararımı verdim or da. Yani beni ancak öl dürebi li rl er. Ayrılmayacağım hanı mıının yanı ndan. Olene kadar. Çünkü belli ki ölecek. O hastane Kadı köy 'e inen köprüye varmadan sol taraftaydı . Tren yolunun yanında. Fransız kadınlar vardı hastanede. O bina şimdi duruyor ama başka bir iş için kul lanıl ıyor, i ntaniye başka bir yere kalktı . Hiç, dedim, üzülme, gitmiyorum bir yere. Temelli bu yatakta beraber olacağı z . Beraber yemek yiyeceğiz. O sı ralar refakatçi l i k denen şey yok. Ben soktum elimi başı nın altı na . Kaldırdım yukarı . Portakal , mandal ina veriyo rum ağzına. Bir i ki günümüz böyle geçti . Yine bir gün ya vaş yavaş meyve veriyorum. Artık kelimeleri tane tane konuşuyor. Bana akşam-sabah koca bardaklarla yakıcı bir ilaç veriyorlar. Mikrop almayayım diye. Artık mi krop ve riyor kadın. O Fransız kadınl arı bana her yemekte ilaç ve riyor. Herkes halimize ağl ıyor. Ben ise Emine 'ye sürekli meyve veriyorum. Sürekli ona bir şeyler anlatıyorum. Ay nı evde oturuyorum. Şaziye ile beraberiz . Sokakta kim seyle görüşmüyorum. Herkesi taki p ediyorl ar. lşte gesta po bizi bil iyor. Onun için kimseye sokulamıyorum, görü şemiyorum. lşte yine böyle meyve verirken kollarıının arasında ... Orda işte ben perişan oldum. Son sözleri: "Ab lam ... ldris, abiarnı bul " oldu. O kadarını söyled i , attı ken dini. Orada a rkadaş, ben parişan ol dum. Binlerce sevgi l i -
1 02 si var. Kimlere haber verebil irim. Ne Şaziye, ne şu, ne bu . . . Haber verdiklerim de gelemedi ler. Yıkanma yerine çıkardı k. Orada yıkayıp, pakladılar. Ordan kondu bir at arabası na,. ben de arkası nda . At arabası yürüdü, bir tek ar kasında ben. Tek. Yapayalnı z . O değerli kızı . . . Karacaah met'te elimizle tesli m ediyoruz toprağa. Ordan ben geli p haber veriyorum gördüğüm a rkadaşlarıma. Herkes çıldırı yor. Neden sonra gidebi l iyorlar mezar başı na. lşçiler için dövüştü, işkenceler gördü, onlar için öldü ve arkasında bir ben vardı m, arkadaş . . . E n son Şaziye i l e birlikte Atatürk'ün cenazesine git mişti Dolmabahçe 'ye. O zaman ağır hastaydı . lşte o olay dan sonra öldü Emine. Tam tarihi ni bilmiyorum, ardan hesaplanabil i r. 36 işkencelerinin i l k kurbanı Abbas oldu. Ondan son ra, hapisten çıktıktan bir zaman sonra Şekerci Mustafa öl dü. Ondan sonra Emine. Emine'ni n hemen akabinde Na ciye, Arnavut Remzi 'nin karısı , o ölüyor. Naciye 'den son ra ise Cemali ölüyor. Sonra Şaziye, Yunus ölüyor.
V
Kunduracı Hüseyin'in emrivakisi ile ben, şi mdiki ka rım Hatice i l e evlendiriliyorum. Bu Hatice meğerse Kun duracı Hüseyin'in tütünde çırağıymış. Emine 'nin öl ümü nün üzerinden bir i ki ay geçmed i , bu kunduracı Hüseyin, aldı getirdi Hatice'yi Şaziye 'nin evine. Orada mutabakat hasıl ettik, orada evlendik. Bu sı rada M. E . Ruşen 'den bir direktif ulaştı rıl ıyor ba na: ldris buradan çekilsin, kızın memleketine gitsi n. tz mit'te biraz komünist arkadaşı mız var, tanışıyorum onlar la zaten. Bu evlilik sonucu tzmit'e gitmem ile oraya artık düzenli neşriyat gel meye başlıyor. Oradaki arkadaşlarla Vilayet Komitesi ' ni kuruyorum. Ben sekreter, Hüsey i n aza . . . Orada Kaval a Tahir ' i n tütün istihsal i nde çal ışıyorum. Henüz daha 1 5-20 günl üktüm, bu Kavala Tahir, bir kış günü işçi leri sokağa atıyor. Neymiş, iş çı kmıyormuş. Hiç bir karşı l ı k vermeden kışı n sokağa atıyor işçi leri. Şimd i , buna karşı çıkmak benim vazifem. Diğer taraftan Iz mit'deki işçileri eyleme al ı ştırmam, hazı rlamam gerek. Kavgayı görmeleri lazım. Ve bu işi . orada bi rkaç komü nist arkadaşı mız var, onlarla beraber bir tevkifat verdi r-
104
meden yapmamız lazım. O yüzden bu işi benim organize etmem gerekiyor. O sıralar İzmit'te Kunduracı Hüseyin, Mustafa tstaş. Kocakafa Yaşar, Rasi m Yı ldızbakan gibi arkadaşlar var. Yi ne bir Remzimiz vard ı . Yağlı Ethem vard ı . İşte bu arka daşlarla oraya gider gitmez bütünleşmiştik. Kavalalı Tahir, o işçi leri sokağa attığı nda, Hatice de kırk günl ük hami le. Beni ml e beraber çalışıyor orada. Şa ziye de gelmişti bi rkaç gün önce. Şimdi , beni İzmit pol isi bil iyordur. Nasıl bil iyordur? İstanbul pol isi rapor etmi ştir. Azı l ı bir komünist kenti nize geld i , diye. öğl eden sonra baktım herkesi n eline bir zarf tutuşturu l uyor. Var aşağı yukarı bi r bin işç i . Arneieierin yevmiye lerini veriyor ve sokağa atıyor. Koca bir mağaza. Bir süre sonra Hüseyi n Bey çıktı yazı hanesinden ve işçi lere işi ta til ettiğini belirten bir konuşma yaptı . Sonra işçilerin ara sından geçerek dışarı çıkmak için hareket etti . Tam ya nımdan geçerken, " Hüseyi n Bey " dedim. Hemen döndü, kim bu, ne demek i stiyor, der gi bi. "Az önce havalar ısı nana değin iş yok, dedin. Ve bu işçileri kışın sokağa atı yorsun. Bunların çoluk çocuğu var. Ne yiyecek, ne içe cekler. Nasıl kira ödeyecekler. Baz ılarının hastası var. Ya z ı k günah değil mi ? Siz koca bir firmasınız. İstanbul 'da da tütün depolarınız. işyerleriniz var. Türkiye 'nin bi rçok yerinde de var. Karda kışta i şçi sokağa atmak si ze yakışır mı?" Herif hiddetle bana: "Sen ki msi n?" ded i . Daha 1 5-20 günl üğüm. Zaten ufak bir gel işme arıyor dum ne zamandır. Orada beni tanıyan yalnızca partili iş-
1 05 çiler. Diğer işçiler oranın yerl isi . Beni Hatice ile evlenen kişi olarak bil iyorlar. Bu işçilerin beni tanı maları gerek. Mevcut arkadaşlarla il kurul muştu, şimdi faal iyet gereki yordu. İstanbul 'da deneyim kazanmış bi risi olarak kendi mi ortaya atmal ıydım. Fırıncı ile C . Benneci ile neyi, na sı l yapacağız , il kurulurken konuşmuştuk. "Bir işçiyim ben. Bakın, kimi 3 -5 ayl ı k, kimi 6 ayl ık, kimi 1 yıllık. Bunların hakları ne olacak?" Adam şaşırmış. Ne diyor bu diye bir bana, bir çevresi ne bakıyor. Beslemeleri bir şey fısı ldıyor kulağı na. tstan bul lu. Yeni gel di vb. Daha o zamanlar iş kanunu falan uy gulanmıyor. Ama biz bunu sürekli dile getiriyoruz. Kav � lalı Hüseyi n meseleyi anladı ğı için: "Böyl e bir kanun yok" dedi . "Yok olabil i r, ama bu, işçinin hakkıdır. Eğer işçiyi böyle sokağa atarsanız , ben hemen tstanbul 'a gi dip, sizi büyük gazetelere afişe edeceği m. Kıdemlerimizi ödeme di , diyeceği m. Yabancı şi rketlere karşı iti barınız kalmaya cak. " Adam etrafıyla birlikte bana doğru yöneldi . Hemen, önce hücreler olmak üzere, b ütün işçiler önüne geçti . Tam işçinin nabzı nı tutmuştum çünkü. Bir taraftan da bağırıyo rum. "Zarfları almayın, geri v eri n, bütün haklarımızı iste yelim." Doğru söyl üyor gibi sesler gel iyor etrafta n. O sıralar tanıdığım birkaç gazeteci var. Gerçekten on lara gidip durumumuzu anlatacağım. Ben postayla da ora lara yazı gönderirdim. Bir kay ı nbiraderi m vardı ona yaz dırı rdım. Benim yazı tarım kötü idi. Ki o bi raderimin de acı kt ı bir sonu vardır. ·
Ben, işçiler onu bırakmay ı nca, tekrardan: "Acırım si ze, bu memlekette itibarınız kalmayacak. Bunu bir tüccar
1 06
nası l yapar? Bakın siz Kavalalısı nı z . Bu işleri bi lmeniz lazım. " Adam şöyle bir yine yeltend i , bi r şeyler söyledi ama bı rakmadı işçiler. öylece çekip gi tti . Biz de dağıldık. Ertesi gün birer zarf hazı rladım. Dil ekçe gi bi , usulüne uygun, bu hakları vermeniz gereki r, diye yazıp verdik. Bir gün sonra bir duyuru yapıyor bu. Herkes gelsi n mağaza ya, diye. Bakıyoruz , herkesi n ismi okunuyor ve bir zarf uzatılıyor. Burada yevmiye dışında bir hakkı koparmış oluyoruz . Bu bomba gibi bir etki yapıyor. !şçiler bize sev gi tezahüratlarında bulunuyor. Bunu kendimiz için yap madığımız bel l i . 15-20 günlüğüm. Bu daha çok eski işçi ye yarıyor. Ve orada Komünist Partisi muazzam bir puan topluyor. Bilhassa da işçi tdris. lşte bu olay seneler sonra Kocaeli 'nde kurduğumuz sendikalar ve Türkiye Sosyalist Emekçi Köy l ü Partisi için öneml i bi r zemin ol muştur. Bu eylemin başanya ulaşmasında Yaşar Yel , Kunduracı Hü seyin, Mustafa Taş ve Bado Ahmet'in de önemli katkı ları ol muştur. Bu eylem Kocaeli 'nde bul unan diğer işçiler üzeri nde de etkili oldu. O yıllarda sel üloz sanayi inde iş kazaları ne deniyle işçiler arasında derin hoşnutsuzluklar vard ı . Ko lunu, hacağını kaybeden işçiler hi çbir haktan faydalana mıyordu. Karşıl ıksız olarak kapı dışarı edil iyordu. Bu iş çileri savunacak, koruyacak bir örgütlenme de yoktu. Yal nızca b u işçilerin hislerine tercüman olan, bunun için mü cadele eden Komünist Partisi vard ı . Onun ise Kocaeli ' nde ancak bir iki hücresi vard ı . Kocael i 'nde köylünün toprağı yoktu. Ekserisi böyley di. Her taraftan pazara i nerdi köylüler. Pazarda yumurta, tarhana, bulgur satar, eğer parası yetişi rse 250 gr. yağ, ya rım şi şe gaz ve biraz da tuz alıp üç saat y ürüyerek köyü-
1 07 ne dönerdi . Kışın hayvan pazarı kurul urdu. Bir şey sata bilirse bununla da bi rkaç metre keten, basma al ırdı . Köy lü ağa, j andarma, muhtar baskısı ile karşı taşıyordu zaten. O yıl ların Kocaeli 'sini n sosyal ve iktisadi yapısı böyleydi aşağı yukarı. Hatice B i rsen'i doğurmadan, 1939 ortalarında, tstan bul 'a geldi k. Kız İstanbul 'da doğdu. Ben yokken işleri Kunduracı Hüseyi n yürütüyordu. O sıralarda İstanbul 'da Topa! Hasan il sekreteri idi . Onunla beraberdik. Hatta Hatice hiHa hayıflanarak hatır lar, gel ip yemeklerimizi biti riyor Hasan Abi , derdi . Tuha fı na gidiyordu i l k zamanl a r, gel ip her akşam bizde yemek yemesi . TopaJ Hasan çok geç gelirdi, benim payımı ayı rın, derdi . O sıralarda, Kasımpaşa i l e Beyoğlu arasında bir Kale cik vardı, oralarda bi r yerde kalıyorduk. Orada otururken nerede çalışıyordum acaba ? Kuruçeş me civarlarındaydı , herhalde. Hatice çalışmıyordu. Yıl 1939, çok buhranl ı günler. Hitl e r ' i n beyanatları var. Dur madan haz ı rl ı kl a r yapıyor. Ne kadar musevi varsa, onları dolduruyor içeri . Buradaki 5. kol ve onl a r ı n Gümüşsuy u ' ndaki Alman elçilik bi nası adeta bir gestapo yatağı idi. Açıktan açığa Hitler ' i n methiyesi yapılıyordu. Ve bizim idaremiz de, aman bize vurmasın Hitler diye, bu adamları tasvip edi yordu. O sırala rda İnönü 'ye tazyi k yapıyordu Hitler, bize yol vereceksi n, bize dost olacaksı n türünden. İşte tam bu sıralarda Ş. Hüsnü yurt dışından ül keye girdi . Ve gel i r gelmez de askere gitti . Bu davranış bize şöyle yansıd ı : Askere gidin, mevzi iye girin, komünistli k meseleleri ni terkedin. Tevkifattan v e sürgünden kendinizi kurtarın.
1 08 Çünkü Hitler ' i n planları var. Buna karşı l ı k, Komin tern 'in demeyel i m ama , i şte dünya Komünist Parti lerini n de kendi ül keleri nde bunu karşıl ama görevi var. Ul kede S. Kol hareketl i . Ufak bir hareketi miz , komünist faal iyeti miz abartı lacak, büyük tevkifat yapı lacak. Bu konuda direkt bir emir yok. Politika bel l i . önderle rin davranışı ortada. Bu konuda bir yazılı beyanname, di rektif yok. Şifahi : Politikamız budur. Askere gideceğiz . Herkes si lah altına. Silahı öğreneceğiz . Çünkü Hitlerin bize saldırması mümkün. Belki ülkemizi istilaya yeltene cek. Herkesin ordunun içinde ol ması gerekir. Ve başı bu konuda da Ş. Hüsnü çekiyor. O, Dirnitrat ' un yanından geldi . Birlikte tutukl anmışlardı , Reichtag yangını vesile siyle. O sı ralarda Kurtuluş 'tan, yeniden Beşi ktaş'a, Şazi ye'nin olduğu eve geliyoruz . Şaziye i l e evler yan yana. Beşiktaş'ta Hatice ile kararlaştırıyoruz askere gideceği mi . Birsen artı k yürüyebiliyor. Ben B i rsen'in o sıralarda 1 , S yaşında olduğunu sanıyorum. Hatice, kucakta idi, yürüye miyordu, diyor. Farkl ı hatı rlıyoruz . Ama Hatice yaşını kü çük göstermek için öyle yapıyor. Tabii bu süre zarfında benim asıl i lgim hep Kocaeli ile oldu. Gidiyorum, gel iyorum. !stanbul 'da çalışıyorum, ama böyle idi. O sıralarda Kuruçeşme'de, Deli Zühtü'nün Akaret ler 'deki yerinde falan da çalışıyorum. l �te o sıralarda Ya şar denen adamı dövüyorum. Askere gidişimin tarihini çok iyi hatı rl ıyorum: Haziran 1 94 1 . Buraya yeniden geleceğim. Yalnız bir nokta var. Yaklaşık bu tarihlerde Ankara 'da bir mesele oluyor. Ola yı tam hatırlayamıyorum. Burada M. E. Ruşen ile R. Fu at, bir beyanname miydi , başka bir şey mi, harbe karşı ,
1 09 tevkif ediliyor: Fakat bunlardan biri, beni m hatı rladığıma göre Ruşen, bu olayı üstleniyor. Bu olayla Reşat 'ın ilgisi yoktur, deyi p onu kurtarıyor. Ben bunu Komünist Parti si 'nin bir ölçüsü, bir saygınl ı ğı ol arak önemli buluyorum. Zaten bu sıralarda Ş. Hüsnü de askerl iğini bi tirmiş oluyor. O benim gi bi çok yapmıyor. Askerliği ni biti rince Ş. Hüsnü İstanbul 'a geliyor. Geli yor, ama pek bir şey yapamıyor. Çünkü harp var. Harp çok şeyi frenlemiştir. Yani o 5-6 yıl öyle geçmişti r. Harp başlamadan bir sürü çalışma , propaganda, vesaire. Ama harp başlayınca bi r sürü tedbir aldık. Aslı nda bütün ül ke lerin komünistl eri , Komünist Parti leri böyle davrandı . Daima gözleri SSCB 'ye çevri l iydi . Nasıl bir harekette bu l unacak? Bakıyoruz , Hitler ' e karşı sabırlı davranıyor. Bu nun üzeri ne Komünist Parti leri kendi ül keleri nde bir ha rekete kalkışmıyor. Daima , Hitl er 'in orduları na karşı te tikte, hareketsiz, sabırla oralarda bekliyor. Ve aynı şeyi biz de burada, kendi ülkemizde muhafaza etti k. İşyerinde de öyle. Askeriyede de öyle. Askere gittiği mde, benim şahsen katarndan hiçbir za man kavgamız, felsefemiz çıkmamıştır. O orada duruyor. Çünkü nerede ol ursak olalı m, mücadelemizin bir anlamı olduğunu, marksist bilgimiz i l e oranın şartlarına nüfuz et memiz gerektiğini bil iyordum. Hangi branşta ve nerede olursa olsun, bir komünist, şartlara uygun hattı hareketini beli rleyecektir. Ben Sarıkamış'taki kışlama gittiğİ rnde vasıflarımı , marksist kişi liğiınİ hemen devreye soktum. önce kendini kabul etti receksin, meziyetl erinl e ve karakteri nle. Bunu yapmadan propaganda ve sivrilik, çocukl uktur ve bir şe ye yaramaz. Sınıfıını n kavgası , beni m kavgamdır; beni m şahsı m-
ı ıo da taşı nıyor, nereye gidersem oraya . Bu beni m için bir sana ttı . Ben kışlaya vardığı mda zaten Hitler bazı yerleri istila ya başlamıştı. Ben orada hangi branşta kalmam gerektiği ni anladım. Çünkü Fransa , Yunanistan. Balkanlar. . . Adı m adım ilerliyor. . . Bir yerden direktif bekleyemezsin. Ka fanda marksizm. şahsında sı nıf. Bize vurursa ne yapaca ğız ? Bizim burj uva buna direnmeyecek. Biz yapacağız . Ve işte orada ben, hemen meziyetlerimle kendimi ka bul ettirdim. Çürümeye bırakılmış Stoverleri çalıştırarak çok sağlam bir yer edindim. Artık orası için vazgeçil mez bir adamdım. ışte biz olaya böyle yaklaştık. Gittiği miz her yerde o yıllarda böyle çal ıştık. Askere gittiğim tarih Haz i ran 1 94 1 . Beşiktaş Köyiçin de oturuyorduk Hatice ile. Kızımız Bi rsen 16-17 ayl ıktı . Ortam karmakarışıktı . Ekmek karne ile. Burj uvalar, yeni iş açmak şöyle dursun, mevcutlarını bile kapatıyorlar. ış sizlik. sefaJet her yerde. Tüketim malları gizlenmiş, kara borsada. Hal k 100 gram şeker bul amıyor, bul sa parası ye tip de alamıyor. Beşiktaş'taki askerl ik şubesine Hatice ile gittim. Tes l i m olduk. Oradan beni Si rkeci 'ye gönderdiler. Bir i ki gün kaldım orada. Sonra bana 5 tayın verdi ler. Şeker, üzüm yok. Kıtlı k var, başka bir şey vermiyorlar. Hatice benim l e Haydarpaşa 'ya kadar geld i . Beş tayının üçünü onlara verdim. Yani Hatice ile Birsen'e. Ne Hatice'de ne bende yok ki elli kuruş. kız benimle ızmit'e kadar gelebil sin. Babası ızmit'te fırıncı . Ne zamandır çalışamıyorduk, pe rişandık. Polis i se sürekli a rkamızda. Nereye gitsek, ne yapsak vesi l e arıyor almak için. Kamplara götürecek, sür güne gönderecek. Polisler komünist arıyor her yerde. So-
llı nunda gizl ice gidip askeriyeye tesl im olduk. Bu yolu bize Ş. Hüsnü açtı . Bize örnek old u. iyi de yaptı . Vagonlar hareket etti . Onlar aği aya ağiaya Şaziye 'nin yanına gittiler, Beşi ktaş'a. Ben, tren iz mit'e varmadan Darıca, Varırnca civarlarında bir gazete aldım. Ucuzdu o zamanlar, bi r gazete alabi l d i m. Cumhuriyet miydi , Tan mıydı , hatırlamıyorum. Tan olabi l i r. Sabiha 'lar çı karıyor du o zaman. Bir baktı m. Hitler ·sovyetlere saldırmış. Yıl 1941 Haziran. Gazetede okudum bunu. Vagonlar tıka basa dolu. Hay vanlar gibi üst üste yüklenmişi z . Birer kaput verdi ler bi ze. öyle bir haldeyiz . Ben, farkında olmadan b i r bağı rdım: "Uian b u Hitler del i mi oldu be?" Herkes bana baktı şöyle bir. Ama bu tavrım şu i nanca dayanıyor: Benim için bir komünist bi n kişi . O kadar maharetl i , o kadar cesur, o kadar kavgacı . Bu benim içime si nmiş. Bu Polonya 'da , Bulgaristan'da, Romanya 'da o kadar komünist var. Buralarda ne yapabi lir Hitler ' i n orduları. Geçecek Sovyetlere. Ne demek bu, dedim. Del i , dedim, bu pezevenk. Yani o kadar inancım var. Doğal bir şey. Bir adam bin adama bedel . Sen buna nası l karşı gelebil i rsin? O i na nç ve duygularla günler son ra Sarıkamış'ta oldum. Sarıkamış'a geldim. Hal a torbalar eli mizde. lçinde si vil giysi ler. Askeri kışlaya girdik. Kal abalık. Bir baktım meydan l ıkta bi r yığın araba. Stoverler. Küçük arabalar. Arazi ara baları . Bir i nsan boyunda, z ı rhlı arabalar. "Ya , ben bu arabaları kul l anırım." Yüksek sesle. Ama cı m kendimi hemen ortaya koymak. Sonra da kabul ettir mek. Adam, Hitler, kapımıza dayanmış.
ı 12 Bu bağı nşı mı duyan subaylar. başçavuşlar yanı ma gel diler. "Nası l kul l anı rsın. anlar mısı n?" türünden sorular. Bak işte bir komünist . . . Evet, kullanı rım. dedim. He men çıkardım ehliyeti mi. Şimdiki gibi bir trafi k yoktu o zamanlar. Sultanahmet'te bi r karakol vardı . Merkez . Yo kuşu çıkarken. Orada b i r doktora muayene. Tul umbacı ehliyeti veriyorlardı ama nihayetinde ehliyetli işte. Elime geçti mi araba kullanıyordum ama zor geçerdi . Bir Şoför Hal it vardı ama onunla da temas edemiyordum. Sonraları onun arabasında çal ıştım geceleri . Neyse, kul lanırım, dedim . Hemen o subaylar harekete geçiyor . "Çıkarın bir araba . " B i r arabay ı açıyorlar. Çift difransiye l l i . Hem önde, hem arkada. Arazi vites. Motor ları güçlü, altı si l i ndirl i . Dağa çıkabi l i rsi n. Devriise bile bir şey ol muyor. örtmüşler muşambayla bunların üstleri ni . Kar kaplamış. Kullanacak i nsan yok. Çürüyorlar ora da. Göndermiş Alman gestaposu bunları . İnönü buna, Hit Jer 'e, ben sana asker vermem; un. şeker, erzak veri rim, demiş. O da bunları vermiş tnönü'ye. Ben gi rişiyorum işe . tki saat sürmedi . arabayı yerinde çal ıştırdım. Su koydum, yağlarını ölçtüm. Tozlarını , iyice temizledim. Buj ilerine baktım, kontrol ettim çalışıyor mu? Pistonlar emmesi ni yapıyor mu? Siboplar iniyor mu? Pistonlar sıkıştı rıyor. Buj ileri koymuşundur, aksanı made ni yaptı rıyorum. Yani buj i ni n yanı ndaki cereyan var ya. Cereyanın dibine getiriyorum demi r maddesini. Çev i rdik çe ne yapıyor. Konj enktör de harekete geçiyor. Gel di kçe cereyanı da harekete geçi riyor. Gel i p çat vuruyor. Çeviri yorum kolu, gel i p çat vuruyor. Yani işgal ediyor. B ütün bunlardan sonra arabayı iki saatte çalıştırdım. Ortalık bayram yer i ne döndü. Bindi m arabaya. Kimseyi almadım yanıma . Bel boyu kar. Askerler peşimde koşuyor.
1 13
Şoför yok. Türkiye 'de şoför yok denecek kadar az. Ben dalga geçiyorum arabayla. Mil letin hemen dikkatini celbetmek amacıyla. Geldim geriye. Sevinçli subaylar. Hemen etrafıını sar dılar. Nerelisin, vesaire soru yağmuru. "Çok sevmeyi n, çok rağbet etmeyin şimdi bana . " Açı k konuşuyorum: "Şimdi evraklarım gel mişti r, okuyacaksı nız . Bana komü nist derler. Ben işçilerin mümessiliyim. Ve bir Çanakkale savaşçısını n, gazisinin oğl uyum . " Şaşı rdı bunlar. Nası l ol sa bir gün öğrenecekler. Açık davranıyorum. Böylesi iyi ol uyor. tık günden böyle bir giriş yaptı k. Komutanlara çıkar dılar. tik günden ne bir tal i m ne bir şey. Saclardan bir l an gar yaptı lar. Tamirhane. Orada hem arabalara bakıyorum, hem de askerlere talim. Subaylardan bir komisyon kuruldu. Bir de ben varım aralarında. Subaylara bile şoförl ük öğretiyorum. Askerle re vurana öğretmenl i k yok, diyorum. Bir de ona kadar sa yamayan o zavallı kürtlere, hem sayı öğretiyorum, hem konuşma, hem de şoförlük. Askerlerin hoşuna gidiyor. Subaylara , vurmakla öğretil mez bu iş, diyorum. Söz ile yapacağız. Bu tavrım, kişi l i ği m yayı l ıyor: Bizim öğret men, askeri seviyor. Söyledi m ya . . . Tehli ke kapıda. Böyle ufak ufak asker leri tesir altına almak. Vatan sevgisi vermek. Hitler 'i on lara anlatmak. Orada bir çavuş ve onbaşı dövmek zorunda kaldım, çünkü askerleri dövüyorlard ı . Bana ne bir mahkeme, ne bir ceza. Alagöz ismi nde koca bir çavuşu bir yumrukta yere serdim. Herkes şaşakaldı. Her üç ayda bir ehl iyet verme. Sivil l erden toplanan bir
ı 14 kısım arabalar getirildi . Onları pistte dolaştı rıyorum. Ben orta yerde, sen şöyle, sen böyle. Herkesi canla gönül le yetişti riyorum. Hem insan ola rak, hem şoför olarak. Bir gün hiç unutmam, bir yığı n Kürt, cenazeye m i gidiyor. nereye. Böyle kadı nl ı , kız l ı , erkekli . Ama perişanlar. B i z e d e bi rkaç gün evvel y eni el bise dağıtı l d ı . Bir depoda eskiler. Gittim oraya. Depo so ruml usuna, Namık, dedi m, eskileri buraya getir. Herkes benden titriyor. Biliyorlar ki mseye hakaret etmem. Kim seni n hakkını da yemem. Hemen çağırdım benim talebel eri . Bir el ettim onlara. Çıkarın elbiseleri . Verin birer tane. Aman çavuşum, onba şım yapma. Gidin tugaya şikayet edin. Dağıttık o yoksul insanlara. Bi rkaç saat sonra çağı rdı tugay. "tdris ne yap tın?" Başkası laf söyleyemiyor. Tugayı ben taşıyorum. Herifi her yere götürüyorum. Ne yaptı n yahu Erdinç? Tu gayım. orda çürüyordu bunla r. Paçavra yapıp topları si l i yorlard ı . Fukaralara verdik, kötü mü oldu? Bir şey deme di. Bunu yapacak gücüm vardı . Bir gün yine, bakınız . dedim, tugayım. bu Hitler eğer Karadeniz 'den buralara saldırırsa veya girerse, bu bizim askerimiz , bunları buraya bırakmaz . dedim. Yani emir fa lan almadan bunu yapar. Bu gavurlara bu toprakları çiğ netmeyiz, dedim. Çünkü bunlar buraya bir girerse, bütün Ortadoğu, bütün Doğu, elden gider. Buraya girerse bunu yaparlar. Bütün dünyayı isti l a ederler. Onun için bu asker bunlara yer, yol vermez . Ben şahsen ölürüm, bu toprakla rı bu gavura çiğnetmem, dedim. Gül üyor. Hoşuna da gidi yor bir taraftan. Biz bir taraftan da, arkadaşlarla irtibatlıyız. Mustafa Kol kır var. Aynı garnizondayız. Hep birlikte komünistler askere gittiği için birbirimizi oralarda da bul duk. Hüseyi n
1 15 Avni , ki o Naz ım'la da yattı , Selahattin Barışık var. Musa çavuş var. Hüseyin Avni tabiidata bakıyor. M. Kolkır ya zıcı . Ben şoför. Tam teşki latı kurduk. Askerlerle konuşu yoruz. Kürtlere, siz aldatı l dınız, siz i n istiklaliniz veri lme di , diyoruz . Güvendiklerimize tabii. Bir gün hiç unutmam, girdik bir mağaraya. Kürtler ya._ şıyormuş orada . tki i nek. B i r sürü çocuk. Generali de in dirdim oraya . Bütün o Ağrı dağının oraları falan geziyo ruz . Kars'a gidiyoruz . Teftişe çı kardı . Emirler veri rdi . Ne ol ursa olsun, tugayım, deyip i ndirdim oraya. Bizi görün ce bir şaşırdı lar. Bakı rda süt getirdiler. " tşte bunlar da bi zim i nsanımız, bunlara niye bakmıyorlar, niye bural arda medeniyet yok. Hayata bak. Ben bir Çanakkale savaşçısı nın oğlu olarak, düşünemiyorum, biz bu topraklara bunun için mi kan döktük. Bunl ar ı n istikbal i , hürriyeti . .. " Böyle bakıyor bana. O bakırdaki sütten de içirdim, iç gönülleri olsun, dedim. Bütün bu hareketlerin güzelliği Ş . Hüsnü yoldaştan başlıyor. Eğer o bize yol göstermeseydi biz bunları yapa mazdık. Oralarda teşkil at kurmak. O dağları görmek. Bunları yapamazdık. Kendisi de bir yandan, biz askerde i ken, R. Fuat ile teşkil atı hazı rl ıyor. Bu sıralarda savaş devam ediyor. Hitler, Sovyetler 'de ilerliyor. Her şeyi izliyoruz , haberimiz oluyor. Stalin, ya kın, yıkın, geri çekilin, diyor, karşı koymayın. Deli mi ol du bu Hitler, demiştim ya. Onu içeri çekiyor. Nitekim ba şarılı oldu bu taktik. Onu o soğuk bölgeye soktu. Ondan sonra çıktı Sta l i n yoldaş. hayd i kadın yoldaşlar, haydi er kek yoldaşlar, bir karış geri gitmek yok. Burada boğaca ğız Hitler ' i . Motorları bile donup kaldı o bölgede. Stal i n yoldaş. hakikaten büyük adam, takdir edilecek adam, işçi sınıfının babası . İşte, onun için, türlü şeyler. . . Sibirya 'ya
ı ı6 göndermeler. El bet gönderecek. Sen hai nlik yapıyorsun. Büyük adam. Bir-bi rbuçuk ayda geldi Berli n 'e bayrağı çekti . Onlar 3 -4 senede oraya geldi. O ise birbuçu� ayda. Ama dava bitmedi ki . 5. Kol her yere gi rdi. Sonra da bu nun sonuçları çı ktı tabii . B i z askerde kurduğumuz o teşki lat ile komünist faal i yet yapmadık. Hitler ' e karşı herkesi birleşti rmeye çaba ladık. Bunun için savaşmak gerektiğini söyledik. Zaten ben her altı ayda bir izin kul l a ndım. Her altı ayda bir ba na bir ay izin verdiler. Böy l e bir i mtiyaz görül memiş bir şey. ızmit 'te parti çalışmaları sürüyordu. Parti devam et ti . Ben her dönüşte taze haberler ve takti klerle döndüm askeriyeye. Böylece üç yıl askerlik yaptık. Ben askerdeyken o gü zel kız Şaziye de öldü. Onun cenazesine de gidemedim. Beni terhis ederken, şofö r öğretmenl iği teklif ettiler. Y üzbaşı maaşı vereceğiz , istediği n kolorduyu seç. dedi ler. Bana da caz i p geldi bu. ızmit'te 6. Kolordu var, orayı istedim. Hemen bir evrak hazırladıl ar. Bir dosya. Bunun içine her şeyi yazdık. Bunu gidip paşaya kendi elin ile tesli m edeceksi n. Sene 1 944. Geliyorum, bi raz evde İstirahat ediyorum. Sonra o evrakla doğru kolorduya. Emir subayı istiyor evrakı . Bana, yok, katiyen vermeyeceksin dendi , bak üstünde ayyıldız var. mahrem, paşaya kendi elimle tesli m edeceğim. Söyl üyor girip i çeri. Gelsin. Gi riyorum. bir selam, bir künye. Evrakı veriyorum. Oturuyor. Otur, diyor. Oturmuyorum. Çağırıyor zile basıp emi r subayını. Tamam, diyor bana. Bak, şimdi evi ni , Yanık 'da subay ev leri var. oraya cemse ile taşıyın. Hakikaten cemse geliyor, eşyalarımızı, Ankara 'ya gi derken yolun kenarındadır Yanı k, oraya taşıyoruz , loj mana.
ı ı7 Parti ile i rtibat var, çalı şmalar sürüyor. Aksama yok. Bu Boz Mehmet getiriyor neşriyatları. Ara sıra lstanbul 'a gidip M. E. Ruşen 'den alıyorum. Bir pezevenk var, Yıldız Bakan, o benim muavinimd i , ona çok önem veriyordum, orda toplanıp okuyoruz neşriyatları . O dönemlerde Mi hri Belli var. Gel miş. Gençli k Birliği ni kurmuş. Onların neş riyatını falan da okuduk. Sonra 1 946 olmadan Mihri bı rakmış gitmiş. ızmit'te i llegal çal ışma sürüyor. Her cumartesi pazar lstanbul 'dayım. 1 938 'den beri Kocaeli aksamadan çalışı yor. Neden? Tevkifat verdirmiyoruz . Pol i s kuduruyor. Şa ziye vardı. Bizimle dayak yemişliği var, konuşmaz . Benim Yanık 'da şoför hocalığım iki yıl kadar sürdü. Bu sırada hayatından en çok memnun olan, Hatice idi. Refah i çi nde. Subay eşleri ile. Hep sonradan o günlerini aramıştır. Bana da çok kızmıştı r. Yüzbaşı maaşı . Bedava l oj man. B i r sürü erzak. Doğrusu o refahı bir daha hiç gö remeyecekti .
VI
Şefik Hüsnü, kısa askerl iğini bitirdikten sonra dışarı çıkmadı . Teşki l at işlerine el attı . Hareketi taparlamaya çalıştı . 1 946 yılında ortamı değerlendirerek Türkiye Sosyalist Emekçi Köy l ü Partisi 'ni (TSEKP) kurdu. Hemen akabin de ise sendikaları. Biz o sıralarda Kocaeli ' nde i l iega I faaliyeti sürdürüyo ruz . Ama TSEKP'ni de merakla izliyoruz . Bir gün lzmit'e İstanbul 'dan Topa! Hasan geldi. Seni Boz Mehmet, Bul gar mezarlığının duvarı nın dibinde, Harbiye 'de, şu gün, şu saatte bekliyor. O randevuya, o saatte, ben ta Yanık 'tan gelecem, o daki ka orada olacam. Komünist randevusu. Geliyorum Bulgar Mezarl ığına, bakıyerum Boz orda geziniyor. Orada 10 daki ka durur, 20 dakika durmaz. " Ne var yoldaşım," diyorum. "Ben artık sana neşriyat getirme yeceğim. M. E. Ruşen getirmeyecek. Sen şimdi l egale çı kıyorsun. Ş. Hüsnü seni çağı rd ı . " Ben şaşırdım. Birincisi legale çı kmak, ikincisi Şef i k Hüsnü 'yü şahsen tanımıyo rum. Beni tanımaz. Ama tabii biliyor illegal il sekreteri olduğumu.
1 19 Şefi k Hüsnü . . . Komüntern ' i n bilmem nesi . Dirnit raf 'un yoldaşı . Beraber neşriyatlarını okumuşum. "Bak, bu sokaktan girersi n, arda iki üç tane sokak var, bu sokaktan giri nce dön, iki üç apartma n yürü, göreceksi n kapıda Ş. Hüsnü yazar " , ded i . Boz d a p e k memnun deği l bu işten. O istiyor Kundu racı Hüseyi n veya bir başkası olsun. Memnun değil bu işten. Buldum apartmanı , çald ı m z i l i . Çıkmaz mı Fı rı ncı . . . Ohh . . . Gel beni m aslanım. Beni öptü. Zemi n kat. B i r bak tım Ş. Hüsnü i niyar merdivenlerden. Ayağında terl ikler. tık görüyorum. Evet, tdris y ol daşımız . . . Bir sarı ldı bana . Hoş, sohbet. Ne güzel iş yahu . . . Hazırlamışlar her şeyi. Kesin geleceğimi bi l iyorlar. Bir bölük TSEKP kırtasiyesi . Bir böl ük sendikalar. Yalnız imza atılacak. Matbu. Her şey hazır. ımzalar atılıp verile cek idare amirine, şefi ne, neyse. ligi l i mercilere. tki bagaj böyle . . . tdris, böyle böyle . . . Legale çıktık. Merkezi kurduk. Kocaeli 'ni de sana hava! e ediyoruz . Ben döndüm, nasıl olacak Ş. Hüsnü yoldaş, ben askeriyede yim, başka güveni l i r bir arkadaş yok mu? Böyle rahat, sa mimi söylüyorum. tllegal yürüyordu, !ega! olmaz asker l i kle beraber. Şimdi açıkta ol acağı z . Herkes görecek, bile cek. tilegalde ne bilecekti beni subaylar. . . Şefik Hüsnü, şöyle kollarını açtı , dikti gözlerini bana : " O sana kalmış bir şey." Fı rı ncı da öyle. Evet, artık böyle tdris. Bunun üzerine ben, tamam tamam, dedim, bir daki kal ı k tereddüt yok. Böyle münasip görülmüş, tamam. Sa mimi olarak. Ve o kadar rahatlatmışım ki onları , sonra an lattılar bunu bana. Aldım bagaj ları . Bindim trene. Ben, M. E. Ruşen, t .
1 20 Bilen ekibindeni m. Demek b u Ş . Hüsnü bi l iyor. Abbas'la olmuşum. Haliyle bu vazife bana düşmüş. Geldim gece Kocaeli ' ne. O iki bagaj ı kayı nbi radere tesli m ettim. Yaşar, bunları kimse görmesin, bi l mesi n. Tamam enişte. Ertesi gün, hemen istifamı verdim. Şaşı rdı subaylar. Yok, dedim, kesindi r. Gel dik Kocaeli 'ne. Yine benim "illegal paralar." Gitti m arkadaşlara . "Arkadaşlar, TSEKP kuruldu mer kezde. Lega l . Biz de artık I ega le çıkıyoruz . Kocaeli 'ni ku racağız. Sendikalar kuracağı z . Artık il iegalite yok. Böyle açıktan çalışacağız . " Kocaeli 'nde i l legaliteyi tamamen tasfiye ettik. Ama, İstanbul 'da böyle olmadı . Orada bir il legal çekirdek ko rundu. Hemen bir bina bul uyorum. Altı aylık kirayı peşi n ve riyorum. Para var. Askeriye'de birikti rmişi m. Boya, bada na, masa ... En merkezi mevki . Müracaatı mızı yapıyoruz . Tabelamızı asıyoruz. Ardından lstanbul 'a Ferit Kalmuk 'a, C. Benneci 'ye, matbaaya gidiyorum. 35 X SO kutrunda afişler bastı rıyo rum. Çift sürüyor köylü. Bir tarafta i nek koşulmuş. Bir ta rafta gözüküyor çarıktan pa rmağı çıkmış. Kara sabanla. Pul l uk deği l . Çift sürüyor. Böyle bir afiş. Tam Kocaeli 'nin pazar gününe denk getiriyorum. Çünkü civar köylerden o gün kente pazara gel iyorlar. Ko ca ağaçlar var. Benim koltuğumda afişler. B i r arkadaşta merdiven. Daya oğlum ağaca. Elimde çekiç. Çiviyle o afişleri ağaca çakıyorum. B ugünkü akhm olsa böyle yap mam. Başka şekilde yapıştı rı rı m . Beli mde şöyle tabanca, Fransız . Şefik Hüsnü bilse beni cezalandırı r. Kendi i nisi yatifimi kull anıyorum. Müd a hale edil irse ... O da ayrı . Olay çı kacak. Daya oğlum şu ağaca. Dayıyor. Koltuğum da afişler. Bak onlara vermiyorum. Gelirlerse tevk.ifat ol-
ı21 masın. Hesaplı, tedbirli olup her şeyi üstleneceksi n. Bü tün o ağaçları , pazaryerini güzelce donatıyoruz. O afişle ri gören halk tabi i şaşırıyor. Kendileri onlar. Parti leri ni kurmuşuz . Parti binası tutul up, o af işleri de asınca topl adım arka daşları . Sen Mustafa İstaş, parti başkanı . Sen Yıldız, onun muavini . Ki o beni m muav i ni md i . Sen muhasebeci . Sen neşriyat. Sen teşki lat. Böyle, böyle . . . Bana artık sokakta sel am vermeyeceksi niz . Şaşı rdı bunlar. Ee, ne olacak? Ben sendikaları kuracağı m. Bu adamlar oranın insanı . Şa ziye ve Hüseyi n dışı nda merkez i l e i l işkisi olmamış Ko caeli ' nden kimsenin. Bunla rı özell ikle seçiyorum. Ben ayrıldım. Onlar kendi teşki l atları nı yürütmeye başl ad ı . Hemen gidip bir kahvenin üstünü tutuyorum. Orayı da düzenliyoruz . Sonra doğru Selüloz Sanayi Fabrikası ' na gidiyorum motorcu, tesviyec i , di reksiyoncu. Buyrun size hanservislerimi de göstereyim. İstediğinizden i mtihan edin, muvaffakiyet gösterirsem alın. Tesviyeden ediyor lar, şahane bir iş çıkarıyorum. Bayıl ıyorlar. Tamam. Bana neredeyse y üzbaşı maaşma yakı n bir ücret verecekler. İş çi tulumum üzerimde. Tezgahtayım. lşler yolunda. Sali h ismi nde bir arkadaşı bul uyorum. Hafta sonu, o fabrikada çal ışıp da, sakat kalmış i nsanları gidip köylerinde bul uyoruz . Kol u kopmuş. ayağı kopmuş. Karşıl ı ksız dışarı atı l mış. Hemen Sal i h resimleri ni çeki yor onların. O resimleri a l ı p doğru İstanbul 'a gidiyorum. Kalmuk'a, Benneci 'ye. Hemen beyannameleri basıyoruz . Altına send i kanın adresini yazıyoruz . " İşçi sendikalarının altında toplanın. Yoksa akıbette bunun gibi ol ursunuz . " B i r üzüm sepeti . Altta beyannameler, üstte üzümler. Fabrikaya sokuyorum beyannameleri . Tam vardiya sı -
1 22 rası nda . Tezgahın altından çıkarıyorum. Ve hızla dağıtma ya başlıyorum. Haydi arkadaşlar, işçi sendi kaları birliği etrafına . Yok sa akı betiniz Hasan, Mehmet gi bi ol ur. Şarlo gi bi . Yıkı l ı yorum, kalkıyorum. Hızlı . A l ı n okuyun. Daha 2 5 günl ük işçiyim orada . tşçiler, kendi arkadaşlarının halini görü yorlar. Heyecan, hareket. Doğru yemekhaneye fırlıyorum. Bir şey kalmıyor beyannamelerden. Fırladım bir masanı n üzerine. Ki mse tanı mıyor. Birkaç parti li var. Onlara da söylemişti m. Beni kitle içinde tanı yacaksınız. Beni onlarla kucaklayacaksınız. Toparianıyor işçiler. önceli kle size şunu söyleyeceği m. Bi razdan poli s gelecek beni s i lle tokat götürecek. Hiç müdahale etmeyin, hiç korkmayın. Ters geliyor şimdi bu hareket deği l mi? "Siz sendikaları kuracaksı nız . Müdahale ederseniz po lis sizi de alır, kuramazsı nız . Bırakın. Beyannarnede adres yazılı . Bina tutul muş. 6 ayl ı k parası verilmiş. Hemen ora da toplanın. Kendi temsilcilerinizi kendiniz seçin." Ka d ı nl ı erkekl i bir kitle. "Kim d ürüst, kim namus! u iyi bilir si niz . Onları seçi n. Kim işçi hakkını savunuyor, siz iyi bi lirsini z . " önceden hakikaten kimseyi ayarlamadı k. Var arkadaşlarımı z , ama , kendi lerini seçtirebil i rse olur, yoksa olmaz . "Bakın, eğer bu sendikaların etrafı nda toplanmaz sanız, işte arkadaşlarınızın akıbeti sizi bekliyor. Kol u kı rı lmış. bacağı kesil miş. Çarklar arası nda kal mış. Köyle rinde sürünüyorlar şimd i . Zavallı adamlar. Ne yapacağız ? Sendikalarımızı kuracağı z . Kanun müsait artık. Ve mem leketin her tarafında kuruluyor mantar gibi . Biz de Koca eli 'nde tüm mesleklerde sendikalarımızı kuracağız. Biz seçeceğiz temsilcileri. tyi i nsanları biliyoruz ." Gerçekten ben bunları söylerken d üşünmüyorum, bu Müslüman, bu Kürt, bu bi lmem ne, herkes eşit, herkes işçi , hep beraber
1 23 teşkilatlanma , mücadele etme. Halkı nazarı dikkate alıyo rum ben. Ben bu konuşmayı yaparken, küt diye pol isler geliyor. Beni sil le tokat masadan i nd i riyorlar. Ve ben bağırıyorum, "Gel meyi n, gidin sendikayı kurun." Götürüp atıyorl ar ne zarete. Bu Kocaeli ' nde i l k polise düşüşüm. Sici lim de gelmiş tabi i . Sert bir adam olduğum yazı l ı orada. "Beni öldürseniz de bana para etme z . " S ille tokat beni döverler ken söylüyorum. "Kanun var, çıkmış. Her yerde kuruluyor. Niye burda da kurmayacakmışız?" Ada mlar bana Sansaryan Han'da ki gi bi davranmıyorlar. Kaba dayak. Falaka yok. Netice, orada 2-3 gün kalıyorum. İstanbul 'a falan soruyorlar her halde, sonra da sal ıyorlar. Kir pas içinde çıkıyorum. Eve gitmiyorum. Sendikaya yöneliyorum. Sokakta tanıyanlar etrafıma birikiyor. Bera ber sendikaya gidiyoruz . Geçmiş olsunlar. Bir şey yok. Yolumuza devam edeceğiz . Çaylar geliyor. Beni yeni ta nıyor işçi ler. Partililer geliyor. Gece oni kiye kadar kahyo rum sendikada, konuşmalar uz uyor. Yaşar beni evine götürüyor. Orada temizleniyorum. Ertesi gün yine sendikaya. B i r bakıyorum, mahşer günü. Duyan gel miş. Herkeste bir heyecan, bir hareketlilik. O insanların da böylece sevgil i si oluyoruz . Aybaşı oluyor. Ben 25 günl ükken atı l mışı m poli si n al ması ile. Maaşları alıyorlar. Ben gidip almıyorum. Bir po şi içinde geti rip önüme bir miktar para atıyorlar. "Nedir bu?" !şçiden toplamışlar. B uradan dayak yiyerek çıkarı lan arkadaş için, diyerek. Çok iyi yaptınız. Benim mi bu para ? Senin. Ben de bu nu size teberru ediyorum. Derha l şurada bir masayı işgal edin ve bu parayla Selüloz Sanayi Sendi kasını kurun. Se-
1 24 çin temsi lcilerinizi . Sonra siz i n yardımınızla Nakliyat i ş çi leri sendi kalarını . . . Nakliyat i şçilerinin yardımıyla tütün işçileri sendikalarını . . . Ve bu para böyle yürür . . . Her sendikaya ayrı b i r b i n a tutmuyoruz . Büyük b i r yer. Her sendikaya bir masa. Ve böylece Kocaeli işçi sendi ka ları birl iği . Sekreteri olarak da beni seçiyorlar. Gıpta ediyorlar bana. Seviyorlar. Dürüst adam. Şu ka dar ücret alıyordu. Tesviyeci , motorcu, bilmem neci . . . Hü seyin Kavala i l e kavgamız da duyulmuş. Fırıncı, ekmekçi Yaşa r ' ı n damadı olduğumuz da tahakkuk ediyor. İstan bul 'dan geldiğimiz de. Sendikalarımiz kuruluyor, toplantılar yapıyoruz . Sen dika gazetemiz geliyor. Benim yazılarım çıkıyor. Bana te şekkür! er gel iyor Ankara 'dan, Zeki Baştirnar 'dan. Send i kacıl ı kta faal Kocael i diye. Tebrik ediyoruz Kocael i 'ni . Gazeteni n adı Send i ka , İsta nbul 'da çıkıyor. Gel iyor 30 Ağustos bayramı . Bu bizim için bir fırsat. Hemen bunu değerlendirmeye al ıyoruz . Bir yazı yazıyo rum, bir mühür, bir i mza. Bel ediye Reisi Kemal Bey, ona. Bahçelerden çiçek toplayıp çelenk yapacağız. Aynı yolu tstaş'a da gösteriyorum. Aynısı nı o da yapıyor. Demokrat Parti 'Iii er kuduruyor. Mebus olan bir Saadetti n Yakı n var. O kuduruyor. Onlar bu işi parayla çeviriyor. Parayı bastı rarak i l i n başına geçme yarışındalar. TSEKP kurulmuş. Sendikalar Birliği kurulmuş. Esat Adi l ' i n partisi yok bu rada. Ve biz 30 Ağustos kutlarnalarına bir büyük kortej , Nakliyat işçileri , azamız olsun ol masın. kalabalık bir kit le ile katıl ıyoruz . Çelenklerle yürüyoruz . Banda mızıkası n ı n arkasındayız. Hiç unutmam, gıcır gıcır kahverengi e l biseleri m var. En önde kadınlar. "Yaşasın işçiler. " Once kadı nlar, sonra erkekler bağırıyor. O çelenkleri koyuyoruz
1 25 artı k. O ipek sancak beni m üç adım arkamda. 1staş, erka nıyla birl i kte sendi kaların arkasında. Böylece bir gösteri de yapmış oluyoruz . Faal iyetler sürerken, Aral ı k ayında bir haber gel iyor, merkezde partimizi ve sendi kaları kapatmışlar. irtibatımız var, sağlam. Hemen i l legal iteye geçiyorum. Hemen ev basıl ıyor. Büyük bir resmim ası l ıydı duvarda. Duvardan onu alıyorlar. Bir de yazı i l iştiriyorlar ona. Vurur, kaçar, cesur, korkmaz, Stal in 'dir. Aynen bu laflar. Bütün şubele re, 6. Şubeye, trafiğe vermi şler. Şimdi nereden biliyorum bunu. Seneler sonra gözlerimle gördüm. 30 sene sonra okuyar pol is. Ama takdirlerim de var, diyorum. Para, mü cevherat bulmuşum, getirip vermişim. Ama komünistsin. "tşte komünistler dürüst. Komünist demek bu. Esas va tandaş biziz. Adi l , müsavi b i r yaşamı temi n etmeye çal ı şıyoruz . B a k sen burada 16 saat çalışıyorsun. B i z senin 56 saat çalışı p çol uğuna çocuğuna gitmeni istiyoruz. Bu nun için de bize komünist deniyor. " 30 yıl sonra gördüm o resmi mi , o i li ştirilen yaz ıy ı , takdirleri . Hoşuma gitti . Komünistliği görsünler. Mis gibi , değil mi? Kocaeli ' nden kaçınca Gölcük'e geldim. Gölcük 'te bir Süleyman'ımız var. Ona uğradım. O dedi , burada askeri loj manlar var. Şoföre de i htiyaç var. Seni n durumunu bil mezler. Başvurdum, rüşvet beklediler ama vermedi m , kalifiye nitel iğimle girdim. Radarların falan olduğu bu yerde şo förlük yapıyordum. Fakat şef i l e işe girerken yaptığımız sürtüşme sürdü. Bir gün adamı , bir vesileyi değerlendire rek güzelt:e dövdüm. Beni paşanı n karşısına çıkardılar, bana ilk lafı : "Muştayl a mı vurdun?" oldu. "Hayır, yumruğumla , tenezzül etmem öyle şeylere"
1 26 dedim. "Yalan da söylemem. Şu kadar sene askerlik yap tım. Şu kadar sene şoför öğretmenliği. " Adam paşa. Anladı dürüst konuştuğumu. Hemen bir yazı yazdı, beni suçsuz gösteren bir yaz ı . Yüzbaşı o yaz ı y ı a l d ı götürdü jandarma karakol una . Beni bahçede bek lettiler. Sonra gel i p bana, serbestsi n, dedi ler. Bir 20-25 gün çalışmıştı m orada, hiç para alamadan ayrı lmış ol dum oradan da. Süleyman ile i rtibat kurdum yeniden. Haber saldım Hatice geldi . Ondan son havadisleri aldım. Bir iki gün kaldıktan sonra Hatice'yi İzmit'e geri gönderdim. İrtibat kurmam gerekiyordu. İstanbul 'a gitmeye karar verdim. Bin bir meşakkatle İstanbul 'a vardı m. TSEKP kapatıl ınca ortada kimse kal madı. Ancak yine de beni m gi bi bir kaçağın kadrolarla temas kurabi lme im kanı olabi l i rdi . Şimdi hala fa �l olan Kadı köy iskelesinde başladım ha mal lık yapmaya. Ası l maksadım, önceli kle M. E. Ruşen olmak üzere, bir partili yakal amaktı . Bir de tabii karnımı doyurmam lazım. Geceleri orada burada , Emi ne 'nin me zarında yatıyorum. Bir gün, çok perişan durumda oldu ğum bir gün, babama gitmeye karar verdi m. Sabahın çok erken saatleri nde Unkapanı 'nda, şimdi tiyatro olan yerin altında mahzenler vardı , babam orda kalıyordu, gittim. Analığı m vardı evde, babamı sordum, az önce Aksaray 'a doğru çıktığı nı söyled i . Ben hemen yetişeyim, diye fırla dım. Sabahın çok erken saatleri idi. Etrafta ki mseler yok tu. Bi rden i lerde bir çöp yığınının üstünde başında puşi gibi bir yazma sarı l ı bir adam gördüm. Bir baktım babam bu. Elindeki bir çantaya ekmek par çalarını topI uyor.
127
"Baba sen ne yapıyorsun" dedim birden. O beni görünce şöyle bir baktı süzdü beni . Asl ında ben ondan daha perişandım. Ustüm başım ki r pas, saç saka! karışmış. Açl ı ktan ne hale d üşmüşüm. Babam b i r ekmek parçası ısı rd ı , sonra bir parça ekmek de bana uzattı . "Ye, ded i , açsındır. " Ben bir ekmek parçası na. bir babamın hala çöpleri ka rıştırmasına baktıktan sonra, ekmeği ısırdım, ben de ye dim. tşte bu olay aslında benim için bir traj edi idi . Ben, şo förl ük yaparken, öğretmenli k yaparken, hiç babamı n bu durumlarda yaşıyor olabil eceği ni düşünmemişti m. Ba bam aklıma bile gelmemişti . Bu olayla ben şunu anladım. Varımı yoğumu mücade leye, partiye veren ben, babasını da çöplükten ekmek top lamaya mecbur bı rakıyordu. Ama ben, biz, bu kavgaya böyle bakıyorduk. Başka tür l ü bakanlar da vard ı . Onlar giyimlerini , yemelerini içmelerini, ev bark, bil mem ne sa hibi olmay ı , kavga için, parti içi n feda etmemişlerdir. Et medikleri için onlara kızınadı m. Ama onlar öyle, ben böy le yaşadı m. Kavgayı öyle anladım. Bu da bilinsin istiyo rum. lstanbul 'a geleli yi rmi gün olmuştu. Hakikaten düşün düğüm gi bi M. E. Ruşen'i Karaköy iskelesinde yakalıyo rum. Beni görünce şaşırıyor ve tebri k ediyor. lşte örgütçü l ük budur. Bana bununl a ilgili bir tal i mat, bir kural söy lenmemiş. ben kendim, bu yolu buluyorum. Hemen beni alıp Karaköy 'de bir terziye götürüyor. Nerede kaldığımı , hal imi hatırıını soruyor. Zaten her şey vaziyetimden bel l i . O sıralarda Sultanahmet'teki Bizans mahzenleri ni keşfet-
1 28 miştim. Bana biraz para veriyor. Yeniden görüşmek üzere ayrı lıyoruz . Sonra bir gün Unkapanı köprüsünde M. E . Ruşen ve Zeki ile üçl ü bul uşuyoruz . Zeki , toparlanacağız, diyor, ka l an arkadaşl arla i rti bat sağlayacağız . Durumu konuşuyo ruz . Bunlar bana eski yazı ile yazılmış bir kağıt veriyor lar. Bunu, diyorl ar, Boz 'a götüreceksi n. Boz ' un İzmir 'de ki adresini veriyorlar. Bir de Hal i l Yalçı nkaya 'ya gönderi yorlar. O eski bir komünist. Onu Cağaloğl u'nda bulup, söylenenleri bildi riyorum. Oradan doğru İz mir 'e gidiyo rum. Boz 'u, İzmi r 'de, E renler gazi nosunda bul uyorum. Kağıdı veriyorum. Orada Cazım ve Soyka ile de görüşü yorum, ama ası l maksadımı onlara açıklamıyorum. Boz 'a Edi rnekapı 'da bul uşmak üzere randevu veriyorum. Ve ge ri dönüyorum İzmir 'den. İstanbul 'a gelince önceden işgal ettiğim Bizans mah zenlerine bir süre yerleşmeye karar veriyorum. Kayınbi raderim Yaşa r 'a İzmit'e haber ulaştırıyorum. Bana bi r kat yatak ve bir ki li m yükle gel . Beyazıt Camii 'nin duvarına gel . Şu gün, şu saatte. Ben seni karşıdan gözetleyeceğim. Beni görsen tanıyamazsın z aten. Yaşar hakikaten yatağı kilimi yüklenip geliyor. Birkaç gün sonra da Hatice 'yi yi ne aynı yere geli p bırakıyor. Biz Sultanahmet mahzenine yerleşiyoruz . Hatice i ki çocukla geliyor. Ben, bir taraftan iş arıyorum, bir taraftan bana verilen vazifeleri yapıyo rum. Hatice ise hizmetçil i ğe gidiyor. Ev temizliyor. Ora dan hem biraz para , hem de çocuklara çorba getiriyor. M. E. Ruşen ve Zeki i l e bul uşuyoruz ben İzmir 'den gel ince. Zeki bana İstanbul Vi layet Komitesi ' ni kurma görevini veriyor. Bu sı rada Boz , Edirnekapı 'da verilen randevulara gel miyor, gecikiyor, bul uşma bir ay sonra an cak gerçekleşiyor.
1 29 Ben i l komitelerini birl i kte kurabileceğimiz arkadaşla rı saptıyorum. Zeki bunlara Neri man Hi kmet'i katıyor. Onun hem yatacak kalacak yeri yok, hem de parasız pul suz , diyor, onu sana emanet ediyorum. Bu sırada Kasımpaşa 'da tek oda bir ev tutuyoruz . Ne riman'ı da oraya bizim yanımıza al ıyoruz . Bir süre sonra ben şoförl üğe başl ıyorum iş bulunca . Geceleri çal ışıyo rum. 1947 'nin son ayları nda, biz, Topa! Yunus, Z. Kosova , Hristo Prodromis, Ni hat Balyoz . Conga Ali , Neriman Hi kmet ve ben, İstanbul Vi l ayet Komitesi 'ni kuruyoruz . Şimdi , benim bir araya getirdiği m arkadaşlar önemli . Bu mesele o yüzden öneml i . Uzerinde bi raz durmak la zım. Benim kurduğum Vil ayet Komitesi , Boz arkadaşın partiden uzak tuttuğu kişilerden oluşuyor. Bu arkadaşlar Dr. Kıvılcımlı ile M. E . Ruşen ile çalışmış arkadaşlar. Bu yüzden M. E . Ruşen diyor ki , bil hassa Boz arkadaşın teş kilatlandırmadığı arkadaşları toparla . Mesela sayıyor: Ba ba Haydar, Troçki Mehmet, Del i Mehmet, Gandhi Nihat, lbiş Aydınlatan, Conga Al i , Hal iç 'teki Şevket Döndüren, Mustafa Kolkır, Harndi Şamilof. Bunlarlıı temas et, bun ları toparla, diyor M. E. Ruşen. Çünkü bunlar Nazı mcı d iye, bilmem neci diye parti den dışlanmışlar. Şimdi burada çok kritik bir mesele var. Neden kritik? tşte Nazımcı olmaları . Bilmem neci olma sı . Bölünme yani . Ama bunu tdris tanımadı . Kim kavga ya girerse o benim yoldaşım. Aynı prensipler Ruşen'de de var. Hem Ş. Hüsnü'yü hem Nazım'ı severdi ama bazı i n sanlar arasında bu tür ayrılı kl a r vard ı . tşte bunu kaldı rdık biz. lşte buna yine ldris ve Ruşen cevap verd i . Boz Meh met senelerce i çerde yatanları al mamıştır partiye. Nazı m l a yatanları . Neymiş, Nazımcıymışlar. Anlatabildim mi ?
1 30 !şte Ruşen bunun önüne geçti tdris vasıtasıyla. Çünkü td ris'in hareket yapısında, komünist olsun da ne ol ursa ol sun. Tek, pisl i k yapmasın. B�n hala aynı taktiği savunu yorum. Benim Naz ı m ile bağım tsrna i l 'den gel me. tkisi aynı köken. Ben tsrnail ile çal ışmışı m. Kimseyi ele vermemi şim. Bana o arkadaşlar, Nazım'la yatanlar güvenir. !şken ce görmüşüm, konuşmamışı m. Ve hakikaten bu arkadaşl ara yaklaşı nca , hemen kabul ediyorlar, bütünleşiyoruz . Kasımpaşa 'da işçi muhitinde tuttuğum bir oda evde Neriman i l e Hatice birlikte kalıyor. Kosova çevremizde. Durum böyle böyle. Onlar da, ta mam, diyor. Neriman Hikmet ile Zehra Kosova 'yı neşriyat işlerine veriyoruz . Onla ra Hristo Prod romis'i de bağlıyoruz . Bun lar böyle bir üçlü olarak çalışıyor. Ben geceleri araba ile çalışıyorum. Eve bir uğrayıp pa ra verip ayrılıyorum. Gündüz arabayı tesli m edip, hem bu işlerle uğraşıyorum, hem de bir yerlerde biraz uyuyorum. Bu saydığı m arkadaşları i l i n etrafında toparl ıyorum. M. E. Ruşen ile yukarı giden, sonra d i l i ni kesen Deli Mehmet de var, ben münasebet kurmuyorum, ama çevremizdeki lerden Haliç 'teki Şevket, öteden beri Hikmet Kıvılcım lı 'nın bir numaralı adamı . Böyle birkaç tane de işçi. Orta köy 'dekileri karıştırmıyoruz . Dar bir çevreyiz. Hem en telektüel , hem i şçi , denenmiş bir kadro bir araya getirili yor. Durumu tzmi r 'e de götürüyoruz. Soyka 'yı ve Ca zım'ı da bilgilendiriyoruz . Tamam, diyorlar. Tasvi p edi yorlar. Kocaeli 'nde Yaşar, Bursa 'da Doktor Neşati , ki Na z ı m ' ı n bir numaralı adamı . onun yanı nda Münir Belen var. Avukattır o. Hadi ardan Samsun 'a, Sepetçi Meh met'e, bugün hala yaşayan Şevket'e ulaşıyoruz . Şevket' i n
131 ağabeyi var Mehmet, ona da. Bunları ayariayıp bütün mü nasebetleri kuruyoruz . Kosova, ldris'e bağlanıyor. Diğer arkadaşlar i se hapiste. Ve beni m gece arabadan kazandığı m para, hem bu ge l i p gitmelere, hem eve, hem de bu hapisteki arkadaşlara alınan yiyeceklere gidiyor. Peynir, yağ, harçlı k . . . Bunları Topa! Hasan'ın vasıtasıyla hallediyoruz . Bir defasında da Boz Mehmet ile. Şimdi bir de neşriyat işi var. Onun da hikayesi i l gi nç. Eli mizde 40 l i ra var. Makineyi kuracağız ama 70 l i ra . Bekliyorum Zeki ile buluşmay ı . 30 l iraya daha i htiyacı mız var. Zeki yerine karşı ma Sadun Aren çıkıyor. Hiç ta nımıyorum. " Beni Zeki gönderdi . " Asistan daha o zaman lar. Nerima n ' ı n vaziyetini falan soruyor. Norma l , iyiyiz biz. Durumunuz nasıl ? Çok iyi , yalnız sen Zeki 'ye söyle, onun bilgisi var, matbaayı kuracağız. 3 0 l ira eksiğimiz var. "Ben vereyim" . diyor. Ben de, ver. diyorum, çıkarı p bana 30 l irayı sayıyor. Gider Zeki 'ye a nl atırsın, onun bil gisi var zaten. Neşriyata girişeceğiz . B ütün i liere ulaştıracağız. An cak o zaman Komünist Partisi 'nin varlığı , devam ettiği ortaya çıkacak. lçerdekileri bekleyecek deği l i z . Ne kadar güzel , değil mi? Makineyi alıyoruz . Vuruşlu, eski sistem. Basma kalıp l ı deği l . Eski bir daktiloya benziyor. Çoğaltına yok. Tek tek yapıyoruz . aynı kalıp üzerine. Ayrıca tuşları da var. Esk.iciden aldık zaten. Tepebaşı ' nda Yahudilerden. Fransız mı ne makine, ama bizim işimizi gördü. Zaten o Yahudi nasıl yapacağı mızı bize göstermişti . Şimdi makineyi önce eve getirdik. Hatice onu güzelce sardı sarmaladı. Koyduk arabanın bagaj ı na . Kosova ile beraber Beşiktaş'a götürüyoruz . Hristo 'nun evi nde, bod-
1 32 rumda ona bi r yer yapıyoruz . Yazıları, kararları biz alaca ğız , yapacağı z , Hristo 'ya götüreceğiz , o onları yazacak, basacak, sonra onl ar i liere götürülecek, arkadaşlara ulaş tırılacak. Ve biz Hristo ' nun evi nde başladık beyannameleri bas maya. tilere ulaştırıyoruz . 3 -5 ay içinde bir hareketli l i k oluştu. Henüz eskiler içerde. İşte o sıralarda ortaya çıkan Kemal Ergi n bana sokul maya çal ışıyor. Bir de bir üsteğ men var Zeki 'nin etrafında, Abdulkadi r. Onlarla entelek tüel bir münasebet sürdürüyor. Bizimki ayrı devam edi yor, onlardan ayrı . Münasebetimiz yok. O Kema l , giriyor işçi lerin arasına, o üsteğmen bi r şey ler yapıyor. Zeki anlatmıyor bize bunu. Yapıyorlar bir şeyler. Ama zaten o gittikleri kitleyle bizim bir münasebe timiz yok. Onların çoğu eski hücreler, onların etrafı. Biz onlara bilinçli bir şekilde sokulmadık zaten. Yal nız bir i ki ortak i nsan var. Mesela Arif Nanak o çevrede, bizim ya kın arkadaşımız. Ben onun hücresinde de gözüküyorum. Ergin sıkıştırıyor A. Nanak'ı . tdris niye bizimle ol muyor? O da bi lmiyorum, diyor. Orada işte Hristo bir açık veri yor, biz tdris ile çalışıyoruz gibi. Ama örtüyoruz üstünü. Zaten bizim Beşiktaş'ta kökenimiz var. Arnavut Abdi Azer, Baba Hüsnü . . . Biz bu arkadaşlarla Beşi ktaş'ta bera beriz. Ama Ortaköy 'e sokulmuyoruz . Oralara Ergin çev resi gi riyor. Ve i çerden arkadaşların da çıkmasıyla diğer çevı ede bir çoğalma, bir hareketlilik başlıyor. Ş. Hüsnü, Z. Baştimar, M. Bell i ve gençlik ile beraber, Sevim falan, entelektüel bir kesim oluşuyor. Bizim genç l i kle hiç ilgimiz yok. Şaban Ormanlar, Vecdiler, Sevi nç ler, Fadıllar, bizi m onlarla hi ç münasebetimiz yok. Dikkati çekeceği gibi böyle iki kesim ol uşuyor. Poli se karşı önlem olarak değil ama. Bir de bizim çevrenin bir
1 33 özelliği var: Kökenden geliyor. Ve bunlar bir süre dışarda bırakılmışlar. Dolayısıyl a , öbür çevre ile bütünleşemiyor. Ve zaten başka işler yapıyoruz . Bi raz da bizim ol uşumu zun da payı var: Yani onlar içerdeyken bu işe başl amamız , sonra d a onu korumamız . Ketumiyet uyguluyoruz . Muhafaza ediyoruz yani ken dimizi . O neşriyatlarımız i l i ere gidiyor, okunuyor. O bi zim övüncümüz . Pol i si n el i ne ki mseyi düşürmüyoruz . Ve tenbihliyiz . Eğer birisi tevkif edil irse tek isim tdris veri le cek. Yani çok zor durumda kal ı nı rsa. Ve zaten tdris orta l ı kta yok. Arabada. Kimse bi lmiyor. Böyle biraz l ümpen ce yaşıyor görüntüsü veriyor. Diğer kesim bir süre sonra teşkilatı toparlıyor, merke zileşiyor. Herkes giriyor oraya: Ş. Hüsnü, Z. Baştımar, Dede Ahmet, Mihri. Girmeyen M. E. Ruşen yalnızca. O bizimle. Bir de Zeki bizi biliyor, neşriyatı çıkardığımızı biliyor. O kadar. M. E . Ruşen bizi tanıyor. Bize görünse de, görünmese de işler yürüyor, i ni siyatif kul lanıyoruz . Hepimiz yetki niz . Deryayız. Pratikten geliyoruz . Talebe, şu, bu yok içi mizde. tşi taşa çarpacak i nsan yok. Entelektüel bir gücü müz de var. Işçi de var. Ama işçiye fazla yayılmıyoruz . Neşriyatı da yaymıyoruz ameleye.
VII
Zekiler, Sevimler, bir iki toplantı falan derken, tevkİ fat başlıyor. lşte tecrübesizlikten, plansız , uygunsuz dav ranışlarda mütevellit oluyor bunlar. Hiç Doktor, hiç bil mem ki m, i çeri düşürülür mü? Bilmem neler olur mu? Boz Mehmet provokatörleri sakmuş partiye. Dr. Hulusİ Dosdoğru yaşıyor hala, o tanıktı r, Dr. Şefik Hüsnü, Dr. Hulusİ Dosdoğru 'ya demiş, git o Boz 'a söyle, bural arda durması n, bizim neyimiz var, neyimiz yok onun üstüne yıktık. Buralarda durması n. Ortalıkta dolaşmasın. Koku yu almışl ar, bir şeyleri sezmişler. Bir de Nazı mcı dedikleri bizlerin hareketleri var, bunu farkediyorlar. Gandhi Ni hat, Troçki Nihat, şu, bu, hareket hali nde. Boz Mehmet de seziyor bunu. Provokatörler ise rahatsız oluyor. Yani bizi m gruba sızamıyorlar. Bizim fa aliyet sürüyor. Koca bir zaman tevkifat verdirmeden sür dürüyoruz. Bunu provokatörler görmekle beraber halkayı yakalayamıyorlar. Sevim 'in yakalanması ile başlayan tevkifatı anında ha ber alıyoruz . Şimd i , Sevim'in yakalanmasında polisin bir provokasyonu var. Abdül kad i r var, o da dikkatl i davran mıyor. O gerçeği bil miyor, yalancı değil ama , gerçeği bil -
1 35 miyar. O asker olduğu için onunla temaslarda di kkatli davranıldı . Ben kendisini tanımadı m o zamanlar ama bi li yordum. Bastoncu Fevzi i lgil enmiş onunla, Samsun 'da. öyle komünist ol muş. Bastoncu Fevzi i l e Doktor Kıvıl cımlı beraberdiler. Bizim gruptan ise ki msenin Bastoncu Fevzi , Abdül kadir, vb. kimseyle i lişkisi yoktu. Tanıyan yok onu. Zaten içerde Mihri bu Abdülkadir 'e katiyen yüz vermed i . O, Doktor i l e Reşat'ın koluna gi rer, teorik, ede bi bir şeyler konuşurdu. Ama siyasi bir beraberlik yok. O, Kıvılcı ml ı .kökeninden. Kıvı lcımlı dışarı çıkıp, kimse ona yardımcı olmayınca, bu Abdül kadir hepten diş biledi ts mail 'e ve çevresine. Ama 1951 öncesi Zeki 'nin Abdülkadir ile bağl antısı var. Ve polis, Zeki 'yi , Sev i m ' i , Abdülkadir 'i birbirine bağlamak istiyor. Polisi n "atmacık" hareketleri ile konuşuyorlar. Kızın aleyhine konuşuyor Abdülkad i r. Ama kız da kağıtlarla ya kalanmış. lşte bunları kimden aldın? Mesele çetrefilleşi yor, dallanıp budaklanıyor. Tevkifatı , dediğim gibi , anında haber aldık. Bil iyoruz bu bizimle i lgil i deği l , ama bize de gelebilir, bulaşabilir. Hemen Rukiye i sminde bir arkadaşla, ki bu Rukiye Se yit'lerin, Mehmet Ali 'leri n yeğeni dir, harekete geçiyo rum. Bu arkadaşlar Nazı m ' l a yatmışlar. 1933 'te adam dövdüğümü biliyorlar. Yani yeğenierini bana teslim ede cek bir güvenleri var. Rukiye ile benim münasebetim var zaten. Bizim taraf tan kocası da. Çocukları da var. Ve ben Rukiye'yi çağırı yorum. Böyle, böyle. . . Tevkifat var. Seninle birkaç vilaye ti dolaşmamız lazım. Yoksa ben dikkat çekeri m. Mecburuz biz böyle beraber gitmeye. Cesur kız , kitlesel kavgalara girmiş. ölür vermez , öyle biri. Tamam. Biz onun bebeğini
1 36 alıyoruz kucağı mıza, doğru öncelikle lzmir 'e. Arkadaşlar tevkif at var. Bizim ilişki lerle ilgili değil . Sakın bu konu or taya çıkması n. Neşriyatı falan unutun. Provokatörler var. tevkif edilebi lirsi niz, bizi m mesele ortada yok, sakın açı k vermeyin. En son raddede zorda kalırsanız beni verin. ld ris, deyin. Ordan Kocaeli 'ne geliyoruz . Aynen. Onlarda öyle bi r ketumiyet içinde bizi muhafaza ediyor. Aynı şekil de Bursa 'da Neşati ve M. Belen'e. Samsun'daki arkadaş lara. Her yeri böyle, Rukiye ile dolaşıyoruz . Ve en son biz Karaköy 'de rıhtımda tevkif ediliyoruz.(9) Diğer arkadaşlarımız da tevkif ediliyor. Şimdi Boz ls tanbul 'a geldiğinde Z. Kosova 'ya sığınıyor. Kosova mec buren onu evde saklıyor. Buradan bir açık veriliyor. Hris to i se tütüncüler dolayısıyla, çünkü oraya K. Ergin el at mıştı , tevkif oluyor. Ama bizim işlerle i lgil i değil bu tev kifler. Zaten Zehra, ilk mahkemede çıkıyor. Sanı rım Hristo da i l k mahkemede çı kıyor. Beni bırak mıyer polis. Konuşmadığı m halde bırakmıyor. O K. Ergin ben işkencedeyken getiril iyor. "Konuş ldris. konuşut ma dık bir şey kal madı ." Nası l öfkeleniyorum. "Giit. namus suzlar, giiitt. . . " Böyle. Şimdi bu durumda Savcı Hali l öl çer sıkıştı rıyor beni . Provokatör, Boz Mehmet. Resmen söylüyor. ldris beni Zeki i l e buluşturdu, Taksi m set üstün de. Bu belgelerde var. !şte, ldris, Sadun ile gezmiş. şu bu. Bunlar kayıtlarda var. Ben kabul etmiyorum. ldris, diyor Halil ölçer. Arif Nanak'ı n hücresindeymişsin ve 2, 5 lira aidat vermişsin, diyor. !şte ben orda açık veriyorum. "Ne 2 , 5 l irası be, hayatımı vermişim." H ölçer, hemen bu açığı ını yakalıyor, tutanağa geçiriyor. !şte oradan bana beş yıl hapis veriyor. O açıktan. Bir de sürgün. Bizden, İs tanbul 'dan, Hristo ve Zehra , tevkif olması na rağmen ne ceza alıyor, ne de bizim i li şkileri ortaya çıkarıyorlar.
1 37 Anlattığım gi bi biz her yeri bilgilendi rip geldiğimizde Rukiye ile birl i kte Karaköy rıhtı mında tevkif edil iyoruz . Doğru Sansaryan Han ' a götürül üyoruz . Rukiye 'ye soru yorlar: " �e yapıyorsun ldris ile sen?" Rukiye hemen ön ceden hazı rlanmış cevabı veriyor. "ldris'i seviyorum, kü çükten beri , sevgiJ i m ldris benim." Onun üstüne gitmedi ler, bı raktılar o gün. O ayrı lı rken ben yüksek sesle, bana palto getir hemen, diyorum. Amacım münasebet. O bıra kıl ı nca beni de bir hücreye kapatıyorl ar. Meğer, kızı biraz daha sıkıştırmışlar, ama bi r şey tutturamamışlar. Aslı nda Mehmet Atıl al ' ı n yeğeni olduğunu da biliyorlar. Hemen bana palto geti riyor, anlıyorum ki, münasebet kurmuş, bilgilendirmiş. Yani hem onun gerçekten bı rakıl dığını , hem de buraya gelebi ldiği ni anlıyorum. Neyse, arda döv düler bizi . Sadun Aren ' i n hesabı soruluyor. Neredeydin sen, diyorlar. Kaçıyordum, d iyorum, resmen sizden kaçı yordum. Sokaklarda arda burda yatıyorum. Bu kadar. Başka bilgi yok. lşte o iki b uçuk l i ra hi kayesi nden sonra beni de götürüp attıl a r Harbiye 'ye. Oraya gittiğimde artık bitmiş vaziyetteydim. Rukiye ile o gezmeler esnasında bitkin düşmüşüm zaten. Aç, susuz , sonra Sansaryan Han. Rukiye'ye haber ul aştırdım. Ziyaretime gelsin, diye. Gel di hemen. lşte onunla görüşüyorum. Hatice 'ye d e haber saldım, sen gelme. Nerima n ' ı falan bi l iyor. Ne olur, ne ol maz . Rukiye gidip geldi. B a ktım, Hristo ve Zehra da içer de. Arkadaşlarla beraber. Z aten sorguda bir şey çıkmadı onlarla ilgi l i . Demek bir koku yok. Yalnız S. Aren ile i lgi I i , provokatörlerin söyledikleri var. O Boz 'un yanı nda gezdirdiği Kadri Çokuğurl u i ti var, o falan bir şeyler söy lemiş. Ki onunla hiç temas yok. Koval ıyorum gördüğüm yerde. Ama i şte, Boz ona söylemiş demek bir şeyler. Ben Sansaryan Han'da fazl a kalmadım. 15 gün falan. Harbiye'ye geldiği mde bitki ndi m. Görenler bu adam ya-
138 şamaz , diyordu. Gençler komüna kurmuş. Fadıl yemek hane aşçısı . Bana yumurta, bal, tereyağı . . . Hususi rej i m. Enver Gökçe de, bana titriyor. Ama yiyemiyorum, çıkarı yorum. O bahçede bir aşağı bir yukarı. Sevinçliyim. Bir şeyimiz ortaya çıkmad ı . Kimseyi ele vermedim. Gururlu yum, onurluyum. Ama orada bul unanların çoğu öğrenci gençlik ve onlar benim önemimi , konumumu bilmiyor. Bilenler ise , eski ler: Ş. Hüsnü, Dede Ahmet, H Yalçınkaya; Mihri de bil miyor. C. Benneci bilenlerden. Sepetçi Mehmet de tevkif edilmiş arda. Ki o da i l k mahkemede serbest bırakı l d ı . Bizde l a f yok. B e n bahçede dalaşıyorum daima. O sı ralar Boz ve Zeki ortalıkta değiller. Onlar başka bi r yerde. Ş. Hüsnü, iki üç gün önce tabutl uktan çıkarıl ı p buraya ge ti rilmiş. O da komünada, ona da hususi yapıyorlar. Reşat arkadaş da öyle. Perişan o da. Mihri ise taş odalarda hala. Bunların dışı nda tanıdıklarım yalnızca tütüncüler. Oradakilerin çoğu talebe. Bana basit bir işçi gözüyle bakıyorlar. Ben de sokulmuyorum zaten onlara. Bir hüc renin, bir azası gibiyim ortalıkta. Ş. Hüsnü ve diğer eski lere de sokul muyorum. Belki aramızda hala provokatörl er olabilir. Belki yeniden çağırabilirler bizi sorguya. O y üz den hala ketumiyet, hala tedbir. Bu önemlidir, hareket tar z ına dikkat edil melidir. Bu arada, yalnızca Rece p ' i çağı rdım. Tevkifat başla yınca hurufatı Gandhi Ni hat 'a emanet etmişti m. O öldü. Recep onun kayınbiraderidi r. Ne oldu, dedim, hurufat? Bu şaşı rdı. Eniştende olacaktı . Bu iyice şaşı rd ı . Çünkü bu bir amele, bir aza . O kadar. Bunları nereden bilecek. lşte bu gençli k bunları bilmiyor. 51 Tevkifatı oluyor, bizi m tevkifat ol muyor. Çözülmüyor bizi m ilişkiler. Niye bu gerçekler dile getirilmiyor, yazılmıyor. çizilmiyor? Şevki
1 39 Akşit yaşasaydı, çok şeyler değişi rdi . Bir başka olurdu. O mert, dobra bir insand ı . O bunların hepsini dile getirirdi . Gençlerin arasında şimdi soyadını hatırlayamadığım bir Ferit vard ı . Kalmuk Ferit deği l , onu bil iyorum. O Fe rit bizimle i lgilenirdi . Gerçi o da eski sayılır bi raz . Buna bakın, diyor o gençlere. Rukiye ise gel i p gidiyor. Getiriyor bir şeyler. Ama yi yemiyorum. Ne Mehmet a bisi , ne Seyit, ne babası , hiç kimse müdahale etmiyor bana gelmesine. Onlar beni bil i yor çünkü. Danışıyor k ı z onlara, git, diyorlar tabii . Rukiye 'nin getirdiklerini komünaya veriyorum. Her gün askerlere bir tas uzatıyorum. bana bir kepçe çorba ve riyorlar. Onun yağını süz üyorum, yı kıyorum. Sonra ona ekmek doğrayıp yiyorum. Hafif olduğundan. Başka bir şey yiyemiyorum. Pij amal ı , böyle aşağı yukarı dolaşıyorum. Hep şarkı söyl üyorum. Atıyorum her şeyi içime. öl meyeceğim, di yorum. Ve o çorbayı her gün artı rıp, fazla yemeye ve bi raz bi raz d üzetmeye başlıyorum. Durmadan şarkılar söy l üyorum. O beni hayata bağl ıyor. Nazım'ın şi irlerini oku yorum: "tçerde bir tarafınla yapyalnız kalabi l irsi n. kuyunun dibindeki taş gibi. " Böyle kendi kendimi ayakta tutuyorum. Ama Ş. Hüs nü, Reşat Fuat, Dede Ahmet, Hal i l Yalçınkaya'nı n da kontrolündeyim. öyle uzaktan. Onlar bayıl ıyer bana. Ve orda beni öne çıkaran bir şey oldu. Kemal Ergin da yanamadı ve o Sansaryan Han 'daki durumu anl attı . Ken di kendini tenkit yani . Bir komünist gibi güya. Ve o eşek herifler anladı beni . Ama yine de bazıları , niye bir işçi için
1 40 böyle söylüyor, dedi ler. Ne gerek var gibi . Çünkü onlarla yeniden bütünleşti Ergin. Affedildi . Tabii bu beni ted i rgin ediyordu. Bi raz ceza verilmesi gerekiyordu. Vecdi falan hep konuşuyor. Konuşmayanlar: Sevinç, Zehra , Sıdıka . Ve bunlar hep sal ıverildi sonra. Neyse, ben bi raz taparlanmaya başladım, gücüm kuv vetim bi raz geldi yerine. Canlandım. Bakıyerum çevre me, herkes kendi hali nde. Bizim mevzuumuz hiç yok. Hristo geziyor. Hiç konuşmuyoruz onunla . Tanımıyoruz bi rbirimizi. Zaten Hristo 'dan başka ki mse yok bizden. Bir de Zeki var tabii . O da çıktı geld i . Onunla da konuşmuyo ruz. Boz çıktı geld i , onunla da muhabbetimiz yok. Boz ile Zeki beraberler. tkisi komünaya da gi rmed i . Bahçede baş başa fısı ltıyl a bir şey konuşuyorlar. Bir süre sonra Mi hri de taş odalardan çıktı . Geldi komünaya girdi o. O i kisi , bir de eşek bir herif var, Hasan Kaşarcı , onl ar girmedi komü naya. Kaşarcı tek başına. O başka şeyleri iddia ediyor. Ya ni ben bu ilişkilere dahil deği ldim, kim beni söyledi gibi . Ne olursa olsun, madem arda bir komüna var, gireceksi n. Kimseyle temas etmezsin. Ye arda yemek. Paranı pulunu koy komünaya , ama yapmadı Kaşa rcı da. Boz ile Zeki 'nin komünaya girmemesi herkesi n naza rı dikkatini cel bediyor. Diyeceksiniz ki , niye girmediler? Ne düşündüklerini bilmiyordum. Ama yüzleri yoktu her halde. O mana çı kıyor ortaya. Hiç ki mseyle konuşmuyor lar. Ben de öyle. Diğer arkadaşlarla sel amlaşıyoruz , onlar l a o da yok. Ama onların nazarında da ben bir deryayım: Boz yalnızca Zeki ile temaslarını anlattı . Diğer grubu bi l miyordu tam anlamıyla. Bir gün askerler, bu komünayı dağıtmaya geldil er. On lar astlıyor, biz asılıyoruz. Ben de artık canlanmıştım bi raz . Herkes gücü yettiğince astlıyor, bağırıyor, çağırıyor.
14 ı O üç kişi nin umurunda deği l , tabi i . özell i kle Doktor çok çaba sarf ediyor. En sonunda askerler komünayı dağıtıyor, alıyorlar kap kacağımızı . Hemen Şefik Hüsnü bahçeden arka koğuşlara yürüyor. Biz de peşinde. Açık Hava tiyat rosuna bakan pencerelere gid iyor. İnönü 'nün evi de gözü küyor ardan. Ayağının altı na bir iskemle koyuyor. Terlik leri ni çıkarıyor. Başlıyor vurmaya. Biz de tırmandık. Biz de aynı . Bizi aç bı rakmak istiyorlar. Tavayı , tenceremizi aldılar. Zaten aylardı r aç susuzuz. Hepimiz hastayız. Aynı şekilde bizler de bağı rıyoruz . Mihri de var aramızda. Vel hasıl arda böyle b i r nümayiş yaptı k. Sonra usul usul yine komünayı tertipledik. Yeniden eski düzeni kurduk. Aradan geçti bir zaman, a rtık muhabbetler biraz gel i ş meye başladı . O üçü bizden ayrı yine. Gençlerle konuşu yorum. Genel konularda. Ası l mevzulara girmiyorum yi ne. Ergin'in o itirafı yapması da iyi oldu. Bir kısım genç etkilendi . Ama bir kısmı da o özeleştiriden rahatsız oldu. Basit bi r işçi için o özeleşti ri yapıl ı r mı? Sen partiyi tem sil ediyorsun, o sözler ul u orta söylenir mi , gi bisinden yaklaşanlar oldu. Bir Kürt Abuzer vard ı . Yanyana yatıyorduk onunla. Çok mert, çok güzel bir deli kanlı idi. Bu Abuzer bir yolunu bul uyor, kızlarla münasebet sağ l ıyor. Kızlar bizden ayrı bir kısımda 2-3 kişi l i k odal arda kalıyordu. Onlardan bir havadis öğrenmiş, bunu koğuşun ortasında anlatıyor: "Kız arkadaşlar diyor ki , bizi yeniden sorgulamak için Sansaryan Hana geri götürecekler. Bu yüzden biz açlı k grevi yapacağız. " Ben, Abuzer bunları anl atırken ranzada yatıyordum. Yeni yeni d üzel meye başlamıştı m. Hemen fırladım. "Ar kadaşlar bana bir kağıt kal em verin. Şu andan iti baren
1 42 açl ı k grevi ne başlıyorum. öl ürüm de Sansaryan Han ' a gitmem. " Herkes 1951 tevkifatma yönelik bir şeyler anlatıyor. Kendini öne çıkarıyor. Eli kalem tutanlara söylüyorum, niye yazmadınız bunları ? B unlar tarihi olayl ardır. Onlara hep gül ümseyerek yaklaştım . Ben bu açlı k grevi için ken dimi ortaya attığımda bile b i r kısım insan beni yine kuş kuyla karşı ladı . M. E. Ruşen için aj an dediler. Ben de ay nı kanaldan gel meyi m ya, bana da kuşkuyla baktılar. Ama işte hayat, her şeyi gösteriyor. M. E. Ruşen onlara sokul madı diye aj an oldu. Yıllarca Mihri de öyl e baktı , o gençl i k de öyle baktı . Şimdi ben o tavrı gösterince, yani açl ı k grevine yatınca, yine bana şüpheli gözüyle bakıyorlar. Beni tanımıyor herifler, köke nimi bil miyor. Tereddüt ediyorlar, acaba bir provokasyon mu? Onu düşünüyorlar. Tecrübesiz adamlar. Bu davranı şımı kimisi iyi karşılıyor, ki misi olumsuz . Ben hemen im zalıyorum bir kağıdı, sonra gidip ranzama yatıyorum. ölen bir tütüncü vard ı , 1 95 1 Tevkifatında, partil i , hemen peşimden bağırd ı , ben de açlık grevine yatıyorum. Ve o bu derken bir grup oluştu. önce kızlar yatmıştı zaten: Zehra, Sevinç, Sıdıka, Yıldız. Ve önem kazandık. 20-30 kişi olduk. tkinci günde gid i p gelmeye başladılar. Gidin başımdan diyorum askerlere. Eskiler arda. Fı rıncı Ahmet, Benneci , Yalçınkaya. Doktor neredeydi? O da oradaydı galiba. Şimdi ben direktif almadan yaptım ya, kimse bana niye böyle yapıyorsun demiyor, kendi hal i me bıraktılar beni . Tabii talebeler başka d üşünüyor ama Ferit öyle dü şünmüyor. O sevgi tezahürü gösteriyor. Birkaç tane daha var öyl e yaklaşan arkadaş. 3 -4 gün oldu. Geliyorlar, ille bozdurmak istiyorlar. Kimsede bir bozulma da yok, her kes normal . Ben rahatsızlanmaya başladım. Gücüm yok.
1 43 Toparlayamamışım kendimi daha. Doktor gel ip ara sıra nabzıma bakıyor. tyi deği l i m, biliyorum. Ama Doktor. boz gibi bir şey söylemiyor. Söyleyemez zaten. Olürüm, Sansaryan Han'a gitmem. Ağz ımdan çıkmış bu laf. lmza lamışım. Askerler geliyor ba�ı ma. Gidin, uğraşmayın benimle. Ust ranzada yatıyordum, alt ranzaya indirdiler beni arka daşlar. Orada üstümde pij amalarım yatıyorum. Oldu 5-6 gün. Bir tedirginlik başladı . Ben iyi değilim. Arkadaşlar gel iyor başıma. Diğer arkadaşlarda bir şey yok. Askerlere " Gidin, subayınız gel sin, öl ürüm başınıza bela olurum . " Bütün koğuş. hatta yatmayanlar bile bana yardımcı olu yor. Bir akşam askerler zorladı beni çıkarmak için, becere mediler. Gittiler. Ama gecenin üçünde sessizce koğuşa gi riyorlar, ben uyurken, beni kaptıkları gibi karga tulumba çıkarıyorlar. Direnince çarpmışı m bir yerlere, hacağım dan kan sızıyor. Pij amam çıkmış ayağımdan. öyle bir va ziyet. Beni attılar bir arabaya . Bilincim yerinde, bunları anlıyorum. Hareket etti araba. Meğerse aynı hareketi kızlara da yapmışlar. Atmışlar onları da arabaya ve hastahaneye götürmüşler. Geldi k hastahanenin girişine. tsrnin ne? Koca arabada bir benim yalnızca getirilen. Vatıyorum arkada. tsrnin ne? Cevap vermiyorum. Askerler, tdris Erdinç. diyor. Bi ri or dan, Zehra Erdinç ' i n eşi mi ? diyor. Bunu duyunca hemen doğrulup cevap verdim. Evet, eşim benim. Rahatladım. Anladım meseleyi . Demek onlar getirilmiş önceden bura ya. Aferin, dedim, Zehra işi biliyor bak. trti bat. Sonradan Zehra ile konuştuğumda, ben yapmadım. Sevinç yapmış tı , dedi . Ne iyi yapmıştını z , sizin de orada olduğunuzu öğ renmiştim, dedim.
1 44 Şimd i , o zamanlar boğaz köprüsü yok. Araba vapuru na binmiştik. Haydarpaşa 'ya getirildiğimizi anladım. Attılar beni bir odaya , yatıyoruz . Sabah oldu. Askerler girdi odaya . Pil i ç yaptırmışlar. Bak, sabah sabah. öğren dim sonradan, aynısını kızl ara da yapmışlar. Karşımda ağı zlarını şapırdatarak yiyorlar. Şöyle bir doğruldum: "Biz ne Petro'yuz . ne casus. Bu memlekete demokrasi , hürriyet ve adalet gel mesi için çal ışıyoruz . Biz siz i n bura da 2-3 yıl askerli k yapmanı z ı deği l , 2-3 ayl ı k bir eğitim den sonra köyünüze, ananı z a , babanıza. bacınıza, çocuğu nuza gitmeniz i , üretim yapmanı z ı istiyoruz . Uretim ile bu mil let doyar. askerl ik i l e deği l . Biz bunu istiyoruz. Ben Kocael i lşçi Send i kalar Birliği sekreteriyim. Böyle yapa rak beni etkileyemezsiniz." Adamlar bu sözlerin üzerine çıktı lar odadan. Kaldık orda 1-2 gün. Bir haber gel iyor: Tamam, gitmeyeceksiniz Sansaryan Han'a. Orada asker ler, doktorlar, bizim başımıza bela mı getirdiniz bunları, ölecekler burada başımıza bela olacaklar. diye bi ldi rmiş ler müdüriyete. Çünkü orada bize bir şey yediremiyorlar. iğne yapamıyorlar. Birbiri ne düşürdük onları. Harbi ye'deki komutanlar ile H ölçer birbirine düşüyor. Sonuç ta kabul edi l iyor isteğimiz ve geri dönüyoruz Harbiye 'ye. Sonradan öğrendik ki , o arada birkaç provokatörü al mışlar, götürmüşler. Biz geldik Harbiye'ye b i r düğün bayram. Sarmaş do l aş. Yine öyle, usul usul , b i r rej i ml e kendime gelme çaba sı . . . Caniandı m, tedavi gördük. Şükran Kurdakul , Cumhu riyet gazetesinde bu mevzularla ilgi l i birkaç gün yazı yaz dı, hiç bu gerçekiere değinmedi . Yine böyle birkaç hadise daha oldu. Hepsinde ön safta yer aldım. Buna rağmen, si ze bir şey söyleyeyim mi, bu gençlik bana hiç benim ar zuladığı m şekilde yaklaşmadı . Hepsi deği l , olumlu yakla-
1 45 şanlar da çıktı : Fadıl Barkan, Vecdi Ozgüner. Sevi nç öz güner. .. Bunlar da işte öyle. Polis de bu durumlarımızı bil diği için bize oyunlar yapıyor. Atıyor adamı dışarı. Birkaç ay. Sonra alıyor. Bi rçok ki mse de sanıyer ki, o provoka tör. Böyle hadiseler oldu. Bu bende de denend i . Tek ben deği l . Zehra, Hri sto onlar b i r grup olarak ben den önce bir ara bırakılmışl ardı. O zaman beni bı rakma mışlard ı . Beni bıraktıl ar. Bu süre zarfında şoförl ük yaptı m orda burda. Ne olacağı bell i deği l d i . Kürt Abuzer de çıkmıştı dışarı . Bu Abuzer bana, ldris dışarı kaçal ı m, dedi . Benim ona itimadı m tamdı ama, ben ayrı l mayacağım ülkemden. O planlar bile yapmıştı . Suriye tarafından çıkıp, sonra yu karı gidecekti k. Nitekim Abuzer öyle yaptı , dışarı çıktı sonunda . Bir 1 0-1 2 a y olmuştu bırakı l a l ı , yeniden aldılar. Zehra , Hristo falan alınmadı. lik hapishanede kalışım birbuçuk sene olmuştu. Ben bu arada mahkemelere falan gitmedim. Avukatlar giriyordu. Bir kez gittim, benim bir suçum yok tur, dedim. Ama beş yıl ceza ve bir süre de sürgün cezası almaktan kurtulamadım. tkinci alını şı mda da Harbiye 'ye getirildim. Orada bir ay kalmıştım ki , bizi dağıttı lar oraya buraya. Biz bir kı sım, eskiler ve özell ikle tütüncüler, Yıldız'a götürüldük. Güvercinl i k'e. tık Harbiye tutukluluğumda 1 0 ay kadar Rukiye gidip gelmişti ziyaretime. Burada artık Hatice gidip gelmeye başladı. İşte ben de böyle bir ara bırakıldım. Yıldız 'da gazeteler geliyordu. O entelektüeller gazete leri bize okutturup, yorum yaptırıyorlardı. Ders yani . En
1 46 iyi puanı da ben alıyordum. Uluslararası il işki leri , beya natları komünistçe açıkl ıyordum. Neye istinaden açıkla mış bunu? Ned i r amacı ? Neyi anl atmaya çalışıyor? lşçi . kökenliler içinde en iyi puanları ben alıyordum. Ş. Hüsnü, Mihri . Reşat, Benneci , Yalçınkaya, hep beraber Yıl dız 'daydık. Bir 50 kişi kadar vardık. Orada da kavgalar oluyordu. Ziyaretler falan sorun çı karıyordu. Ben yine direktif a l madan en ön safta mücade leye atıl ıyordum. İstediğim zaman koliarına gi rip i ki üç laf konuşuyordum, anlaşıyorduk. Eskilerle benim hususi i lişkilerim de vardı. Tabii gençler bunları nereden bilecek. Ben araba kullandığım için, bu arkadaşlara rastlayınca he men alıyordum, geziyor ve evlerine bırakıyordum. Böyle ce umumi olarak da bir i l i şki vard ı . Pangaltı 'dan geçerken bir bakardım. Doktor. hemen alırdım. Böyle. Siyaset ko nuşamazdık öyle anlarda. Mihri çok cesur ve hareketl iydi . Hatta bir gün Reşat ona, Mi hri sen bizi burda kurşuniatmak mı istiyorsun, de mişti . O demir kapılar önünde askerlerle mücadele eder ken. Abdülkadir komünada ol du, işçi arkadaşlarla da ya renli kler kurdu. Benimle yarenliği olmadı pek. Yine böyle Yıldız 'da günl er geçerken, bir emi r gel di , beni çıkardılar. Neyin nesi bilmiyorum. Polisi n oynadığı pisl i k bunlar. Tabii ben dışarda kimseyle temas etmiyo rum. Yalnızca Yıldız 'a öte beri taşıyorum. Bir arabada çalışıyordum. bir ara çıktım b i r boya fab rikasına girdim. Ama ben hep işkilliydim. Polis beni lekelerneye çalı şıyordu. Beni perişan etmek istiyordu. Ben gestaponun bir numara düşmanıyım. öz ellikle talebelerin tavrından bunun biraz tesirli olduğunu da gördüm ne yazık ki .
1 47 Bu dışarda kalışı m ise bir yıl sürüyor. Ve yeniden po lis gel ip beni alıyor. Bunun hi kayesi de asl ı nda bir başkadır. Şimdi ben bu süre zarfı nda ortalıkta görünmemeye karar verdim. Ka yınpederden 3 . 000 l i ra para alıp "1:yüp 'te bir gecekondu yapıy0rum. Orda öyle kendi halime. Bir tek Şevki Akşit ile görüşüyorum. O sırada tam dört çocuk sahibi olmuş tuk. Onları geçindirmeye çabalıyorum. Bir gün Çemberii taş'ta Şevki ile buluştuk. Gittik b i r lokantaya, yedik, içtik bir iki bira. Sonra yürüyerek geldik kolkala Eminönü 'ne, oradan beni Şevki bindirdi bir vesaite, geldim Eyüp 'e. Bizim gecekondu da sırti arda. Piyerloti 'nin oralarda. Eyüp Cami 'nin önünde i nd i m arabadan, arda mezarlık var, oradan, hava da kararmak üzere, yürüyerek eve var dım. tki üç saat sonra kapı v uruldu. Mahall enin namuslu sakinleri nden Ahmet ve yanında biri. Hayırdır, ne oldu? Bak bu arkadaş sana ne anlatacak. Tam ben mezarlı ktan geçerken Birinci Şubeden bir po lis bu arkadaşı yakal ıyor. Artı k hava da kararmak üzere. Diyor ki , bak şu önde giden casustur, sen onun nerede oturduğunu öğren, yarın şuraya telefon i l e bildir, seni mü kafatl and ıra ca ğı z . Meğerse gestapo, ben Şevki i l e münasebet edince, be ni saptıyor, peşime takıyor adamı m . O da i şi mahalleden birine haval e ediyor. Nasıl olsa bu bize yardım eder diye. O vatandaş da, gidiyor o mahal lenin sevilen büyüğüne durumu aktarıyor. Yukarıya gecekonduyu yapan adam ca susmuş. Ahmet, beni biliyor, yok ya, öyle şey olur mu, di yor ve alıyor adamı bana geti riyor. Şimd i , bana böyle gel melerini n çok şuurlu bir sebebi var. Ben her yerde kendimi sevdirmiş, kabul ettirmişim dir. Buraya da o gecekonduyu yapınca bir vesile oldu ve
1 48 ben o mahallenin sevgisi ni kazandım. Şimdi o zamanlar evlerde su yok. İnsanlar kadınlı , kızlı aşağıda bir çeşme var, gidip ardan bakı rlarla, kovalarla, testilerle su alıp ge l iyorlar. Fakat yol da olmadığı için, düşüyorlar, çıkamı yorlar, eziyet çekiyorl ar. Ben bu duruma bir çare bul mak gerekir kanaatine varıyorum. Omuzuma bir kazma atı p, ardan su taşıyan mahalle sakinlerinin kapılarını çalıp, ge lin hep beraber buraya bir yol yapalım diyorum. Ki mse nin arsasına zarar vermeden öyle kıyıdan köşeden bir yol yapalım. Eğer bir şikayet ol ursa bunun mesuliyetini ben alacağım, hiç çekinmeyin. Herkes, gerçekten, küreğiyle kazmasıyla geliyor. Ve o yola girişiyoruz . Birisini n bah çesinden geçerken adamla münakaşa ediyoruz, o da gidip polise şikayet ediyor bizi . Tam biz yolu bitirmiştik ki , 35 polis geliyor, bizi karakota götüreceğini söylüyor. Ko yun omuzlarımza kürekleriniz i . Hiç üz ülmeyin, korkma yın. Sizi benim teşvik ettiğimi söyleyeceği m. Size bir şey olmayacak. Cezam da var ya, nası l olsa yarın öbür gün yakalanacağım. Geldik karakola . Millet bize bakıyor. Va rız bir 20-30 kişi . Çı kıyor komiser. Bir polis, işte bunlar ami rim, diyor. " Ne yapıyorsunuz , siz yahu?'' der demez ben eli mi kaldırdı m. "Komiser bey " , gayet sert ama, " bi r suç varsa bana affedin. Beni m yaptığımı muameleye ko yun. Bu gördüğünüz gari banların her gün çoluğu, çocuğu yuvarlanıyor, su taşırken, aşağıya. Daha dün biri d üştü, yaraland ı . Size soruyorum, Komiser bey, si z orada o ba rakalarda otursanız, aynı yolu yapmaz mısı nız?" Adam dik dik bakıyor, ne diyeceği ni de bilmiyor. " Bu gariban ların suçu yok, onları ben teşvik etti m, beni mahkemeye verin." Adam bakıyor biz haklıyız, "Gidin ya buradan, bir de sizinle mi uğraşacağım " , diyor. Herkes sevind i . Bütün o garibanların sevgisi ni kaza ndım. lşte bu olaydan yakla şı k bir ay sonra bu poli s takibi oluyor ve bu gariban, ola-
1 49 yı gel i p anlatıyor. Yani bu güzellik olmasa, adam bel ki de adresimi verecek, belki muhbi rlik yapacak. Ama hiç i hti mal vermiyorlar benim casus olabi leceğime tabi i . Geli p olayı bana anlatıyorlar. lyi yaptı n arkadaşım. geli p bana anlatmakla. Ama. di yor. yarın hesap vereceğim, tel efon edeceği m. Tamam, di yorum. Şimdi benim söyleyecekleri mi aynen ona telefon edi p söyleyeceksin. Eğer aynen söylemezsen, yarım ya malak söylersen, kaybeden sen ol ursun. seni kul lanırlar. seni perişan ederler. Gittim evini buldum, bir arkadaşla , meseleyi söylemek zorunda kaldım. bana dedi ki , ona şu nu söyle: Seni n ananın avradını n . . . En kötü küfürler. Bu kadar. Bir vatandaşı nası l müşkül duruma sokuyor, nasıl kendi vazifesini yapmıyor. Hiç korkma . Gelen bana gele cek, olan bana olacak. öteki arkadaş yürekliliği mi biliyor. Eğer bunu yap mazsan, sana bir sefer, iki sefer bir şey verirler, ama on dan sonra en pis işlerde kull anırlar. sonra da yok ederler. Adam korktu. Ve o korkuyla gitti aynı lafları söyledi. Ama ne oluyor, 3 -5 gün sonra geliyorlar beni almaya. Kar yağıyor, lapa lapa. Soğuk. Siyatiğim tutmuş. Bir yor gan, bir ki l i m alıyorum omzuma . Biliyorum durumumu çünkü. O Piyerloti 'nin ordan, mezarl ı ktan, l apa lapa da kar yağıyor, polisl erin önünde gidiyorum. Hatice ve ço cuklar arkarndan bakıyorlar. Bilmiyorlar nereye götürül düğümü. Ben sanki biliyor muyum? Once getiriyorlar Sansaryan Han'a. B i ri komisermiş. ben farkedememiştim, sivil . Eski polisler değil ler zaten. Bir tabureye oturtuyorlar. B irkaç polis, orada cigara içi yorlar. Biri i kram ediyor ciga ra . bir diğeri atıl ıyor "içmez o" diye. Çay geliyor, aynı , " i çmez " . Canım sı kılıyor ora-
1 50 da, onların öyl e konuşmaları falan . . . Genç komisere dö nüyorum: "Yahu beni burda niye tutuyorsunuz ? Hücreye mi ka patacaksınız, hapishaneye mi götüreceksi niz? Dövecek misiniz , falakaya mı yatıracaksını z ? Ne ise muamelemi yapın. " Döndü bana, dedi ki : " Bak, ldris, bizim elimizde deği l , senin elinde bu. Nereyi istersen. " Bak sen. Demek beni m elimde. Hiddetlendim birden. "!şte siz böylesiniz . Zaval l ı bir ameleyi sokakta yaka l a rsınız, 3 -5 tokat atarsı nız , adam karşınızda ti r ti r titrer. Adam sizin şerrinizden kurtulmak için, Hasan' ı , Meh met ' i , ldris ' i , tilanca yerde gördüm. Konuşuyorlar. Adam kendini kurtarmak için böyl e yapar. Siz de o adamı salar sını z , d üşersiniz söylediği adamların peşine. Ondan son ra da koca bir tevkifat yaparsını z . Kendinize iş çı karı rsı nız . Siz böylesiniz. Bunu b ı rakın da beni m muamelemi yapın siz . " Bütün arkadaşları Sultanahmet Cezaevinde toplamış lar. Oradan Adana 'ya falan sevk edecekler. Beni de gön dersinler, bunu istiyorum. Bu yüzden de biraz tahrik edi yorum. O arkama düşen pol isi de anlattım. Bir ameleye çengel atmasını, ona beni casus olarak tanıtmasını . Siz bana iyi bir fırsat verdiniz farkında olmadan. Ben de on l ara kendimi tanıtma fırsatı buldum. Kocaeli !şçi Sendika lar Birliği Sekreteri olduğumu anlattı m. Şimdi onlar beni daha çok seviyor, dedim. Sizin bu hareketleriniz sayesin de daha da güçleniyoruz . Ben bu zamana değin kendimi onlara tanıtmamıştım. Şimdi biliyorlar bir işçi mümessi l i olduğumu. Onlarla Eyüp Karakolu ' na gitmişim, onları korumuşum. Size deği l , bana inanırlar.
151 Böyle. Adam ifrit oldu. Dövsem ne olacak, dövmesem ne gibisi nden bakıyor, anlıyorum. Attılar beni bir hücreye arda. Yaptı lar muamelemi er tesi gün. Bindirdiler bir arabaya. Ben bekliyorum Sulta nahmet'e atıl mayı . Oradan da nereye sevkedilebilirsem. oraya gitmey i . Bir baktım adamlar getirdiler beni Toptaşı cezaevine. lndik arabadan. Kar yağıyor. Kimse bilmez be nim burada olabileceği mi . Hatice bilmez . Arkadaşlar bil mez . lşte bir komünistin dramı . Ama umudum kırıl mıyor. Bil iyorum, üstesinden geleceğim. Attıl ar bir koğuşa. Ya idamlık, ya müebbetli k hepsi . Siyasi bir adamı atıyorlar bunları n arası na. Hepsi adi suç lu. Bir de söylemişler. Bir casus gel iyor, diye, sonradan öğreniyorum, Nazım da yatmış burada . O a d i suçlular beni harcasın diye, casus diyerek, içle rine atıyorlar. Ki mse konuşması n bununla, yüzüne bile bakması n. Bir alt ranıayı gösterdi gardiyan. Attım oraya eşyala rımı . Girdim, oturdum. Ustümde, sonradan tanışacağım, idaml ı k Ali dayı yatıyor. Bir fırıncıyı atmış fırına, yakmış Beşiktaş'ta . lri kıyım biri. Yiyecek gibi bakıyor bana . Ben de yine o bi rkaç gün içinde güçsüzleşmişim. Düşünmüyorum. Cebimde para yok. 3 -5 kuruş hepsi . Epeydir işsizdim. Ne yapacaksın ldris? İrti bat yok kim seyle. Koğuştan dışarı çıkamıyorum. Bir hafta sonra falan, kantine çıkma fırsatı buldum. Bir ses duydum, ldris Abi , a baktım, Kasımpaşa 'dan biri. Ha la yaşıyor mu, bilmiyorum. Adı nı da unuttum. tşçi deği l . Lümpen biri. Hemen, "ziyaretçine söyle Hatice 'yi bulsun, haber versin, bir daha da beni tanıma burda. " Tamam ldris abi , merak etme, hallederim, dedi . Ger-
1 52 çekten ona gelen ziyaretçi gidiyor, Hati ce 'yi buluyor. Böyle, böyle. Hatice gel iyor bir hafta sonra. Ve böylece arada sırada başlıyor bana birşeyler getirmeye. Gariban hep koğuştakiler. Soğuk sobanı n baş: ndalar kış günü. Ceketi ni , yatağını , yorganını satmış, cigara al mış, açı kta kalmış. Yerlerden izmarit topl uyorlar. Bana gelen yiyeceklerden o garibanlara da veriyorum ara sı ra. Kızıyer baz ı ları tabii . "Casus, garibanlara yediklerinden veriyor" . diyorlar. Böyle devam ediyor bir süre. Bir plan kuruyorum. Bu radan kurtulmak için, diyorum tdris, burayı karıştırmak tan başka çaren yok. Bunun için bi r mevzu yakalamaya çalışıyorum. Şöyle, hakl ı olacağım, beni muvaffakiyete götürecek bi r olgu. Hareketler bir şey temin eder. Bir şey getirir. Hareketsizlik ise öldürür. Ve sonunda buldum. Tamam yoldaşı m, dedim, bu tam aradığın. Her sabah 7-8 gardiyanı n ortasında Hapishane müdü rü, kelli fel l i bir adam, Sornun dayı mı ne derlerdi , açıyor lar kapıyı , bir gardiyan di kkaat, diye bağırıyor. Herkes kendisini ranıalardan atıyor. Böyle hazır olda sıraya geçi yorlar. Adam, onları süzerek, hepsi nin kafası öne eğik, önlerinden geçiyor, yine bir di kkaat, gidiyor müdür. Tam i şte bu esnada haklı bir olguyu harekete geçirmeye karar verdim. Sabah dikkat çekil d i . Herkes yine attı kendisini . Hazır ol. Ben kı mıldamadım. O garibanlar dehşete düştü. Tam beni m hizama gel i nce ben fı rladım. " Müdür Bey." Adam böylece hem sırada olmadığımı görürken, hem de ne ol duğunu anlayamadı ilkten. "Buranın hiç istihkakı yok mudur? Bu garibanların çoğunun yediği bir tas kurtlu mercimek ya da bulgur çorbası . Yerden i z marit topluyor-
1 53 lar. Yorganları yok. Soba hi ç yanmıyor. Niye yanmıyor, istihkak veri l miyar mu? Geldiği mden beri böyle bu. " Mazlumca, rica eder gi bi değil üslubum. Gayet sert ve ce surca. Çünkü her şeyi göze a l mışım. Gerekirse bir ton da yak yiyeceği m ama orayı karıştı racağım ve böylece de beni oradan atacaklar. Planım bu. Müdür şaşkı n, bu ne cüret, der gibi bakıyor, bir taraf tan da ne yapacağı nı bil miyor. Cümle 50-60 kişiyiz. En az 30 tanesi gariban sınıfın dan. Ağalar, zenginler de var içlerinde. Onlar rahat. Müdür, sert sert baktı, gardiyanlar bir el işareti bekli yor üzerime atı lmak için. Gelirlerse ben de vuracağım ta bii. Baktı , baktı , tek kelime etmeden gitti adam. Herkes, garibanlar, d ol uştular ranzanın etrafına. Ya, dediler, şimdi seni perişan edecekler. Birazdan gelir alır lar. Bakın arkadaşlar, beni m ne olacağı ını bırakın. Evvela beni öğrenin. Kimim ben? Kocaeli tşçi Sendikalar Birliği sekreteriyim. İstanbul 'da tütün işçilerinin mümessil iyim. Ben ne casusum, ne şu, ne de bu. Komünistli kti r beni m suçum. Size beni casus olarak söylediler. Ben sizler için uğraşan bir i nsanım. Gari banlar için, arneleler için. Bu güne değin ömrümü buna v ermişim. Herifleri n bana bakışları, gözlerinden anladım, değişti biraz . Ama, dediler, şi mdi gelip alacaklar seni . . . Ben de bu soruyu bekliyormuş gibi hemen, "Alsınlar. Falakaya vursunlar. öldürsünler. Ne olursa olsun. Benim hayatım bu. Vasfı m bu. " Aradan geçti bir 1 5 dakika. Geldi gardiyanlar. "Gel bakalım." Eyvah, dedi, garibanlar. " Hiç üzülmeyin. Var sın beni istedikleri gibi dövsünler. Beni yok etsinler, ama elbet içinizden birileri bu söylediklerimi unutmayacak ve
1 54 bunları dile geti recekler. Bir gün gelecek içiniz sıziayacak sizin. " Aldılar beni götürüp müdürün odasına soktular. Yine süzdü beni şöyle bir. "Bu işi neden böyle yaptı n? Bir iki satı r yazı yazıp bu nu iletemez miydin?" O, hemen aradı müdüriyeti . Anlattı lar ona geçmişimi , kişiliğimi . Ne dayaktan. ne falakadan korkmayacağımı. Ona göre muamele yapıyor, öyle konuşuyor beni mle. "Hayır müdür bey. Biz gerçekçiyizdir. Her şeyi açıkça yaparız. Ben iki satır yazsaydım. o senin eline bile ulaş mazdı. Beni alı rlar, istedikleri gibi döverlerd i , senin habe rin bi le olmazdı . Türl ü kulp takariardı bana. Ama ben si z i n yüzünüze anlattım gali banların hal ini . O gari banlar arda perişan. Şimdi istediğiniz muameleyi yapın. Hücre, pranga, falaka. Rahat ol un. ben hazırım. Yeter ki . mesele yi anlayın, beni m yaklaşımımı anlayın. " Yine süzdü beni . Düşündü öyle biraz . Zile bastı . "Al ın götürün bunu. " Ne falaka. ne dayak, doğru koğuşa götürdüler. Gari banlar toplandı başı ma . Bir şey yok bende. Konuştuk ve öylece dost olduk. Artık. Hatice yemek getirmiş getirme miş, sorun olmadı . O Kasımpaşalı i le istediğim zaman gö rüşmeye başladım. Ve bütün hapishaneye yayıldı bu ha ber. Ve işte o zaman söylend i , Nazım'ın da arda yattığı . Son senelerinde arda yatmış. Orada kaldım bir 5-6 ay. Sonra bir gün, hadi toparlan, buradan gidiyorsun, dedi ler. Herhalde Sultanahmet'e fa lan, dedim içimden. Kelepçeleri taktılar. Yine bilmiyorum nereye götürüle ceğimi. Yine ki msenin haberi ol mayacak. Bindirdiler bir
1 55 vapura. tndik bir yerde. Çı ktık bir adaya. öğrendim ki , İmralı imiş. Yine bir başka vahşet ortamı . Anl atıyorlar. tşte, aksi l i k yapanları atların kuyrukları na bağlıyorlar. Atı koşturuyor Iar. Sen de sürükleniyorsun. Mezarları gösteriyorl ar. Di si pl ine uymayanların sonu budur burda, diyorlar. Neler gördü bu faki r. tskele yok. Vapurdan bi r sandala bindirdiler. Sonra yi ne hapishane. Başladım arda günleri saymaya. Her sabah, mahkumlara saban, bel veriyorlar. Bana da bir bel verdiler. Bel ' i bilir misi ni z ? Yarı açı k cezaevi gibi oldu böylece ortam. Başladım bel yapmaya. Günde bir tayı n veriyorlar. Onu da bütün vermiyorlar. Uçe bölüyorlar, her öğünde bir parçasını ve riyorlar. Bir de sulu bi r şey l e r. Ben gittiği mde siyasi kim se yok. önceden Macit Bilge, Cazım, bir de Şekeroğl u vardır, onlar varmış. öğrendim. Sonra bitmiş cezaları ya da başka yere sevk ol muşlar. Velhasıl ben sabah akşam bahçelere bel yapmaya gidi yorum. 2-3 km. yürüyoruz . Akşam da dönüyoruz . Esi rler gibi. Ben her bele basışta Ra ra ra ... Enternasyonalin mü ziği . Mınidamyorum bu melodiy i . Hep böyle. Yanımdaki ler birşey anlamıyordu. Fakat o melod i , o müzik, beni canlandı rıyordu. Güçle niyordum. Hiçbir şeyden korkmuyordum. Kes, dese gar diyan, ne ol uyoruz be, kendi kendime neşeleniyorum, di yeceğim. Anamın, babamın şarkısını yapıyorum. Etrafım da materyali st yok ki , bunu a nlasın. Hepsi gari ban, kültür süz insanlar. Bu arada nasıl yapıyoruz , bilmiyorum, Hatice ile i rti bat kuruyorum. Geli p gidiyor Hatice. Yanında da Hülya
1 56 oluyor genel likle. En küçük kızımız. Bir gün inmişler Eminönü'ne, vapura bi necekler, bir bakıyorlar, bizim 1 951 Tevkifatı ' ndan arkadaşlar. lçerde yattığımız komü nist arkadaşlar. Aaa . . . Hatçe nereye böyle, diyorlar. ldris ' i görmeye gidiyorum lmralı 'ya , diyor. Onlar orada sandvi ç gibi b i r şeyler yiyorl ar. Belki onlar d a b i r başka cezaevi ne gidiyorlar diye düşünülebil ir, ama serbestlermiş. De mek onlar tamamlamışlar cezalarını . Orada şimdi bile olan büfeler var ya, işte orada karşılaşmışlar. Bu Hat çe'nin çok ağrına gidiyor. Oysa ldris olsa, gel bakalım bu raya, bir torba yapalım, al bunu götür arkadaşımıza, der diye düşünüyor. Oysa kad ı n ekmeksiz geliyor. Sandalla boğuşuyor adaya çıkmak için. Bir keresinde Hülya ile bo ğulacaklardı neredeyse. lşte Hatice 'ye orada, hiçbir şey vermemeleri kadının zoruna gidiyor. Yıllar yılı söyledi durdu bunu. Çünkü yoktu. Yokl uk çekiyordu. Şimd i , niye böyle ol uyor? Bir kere talebeydi bunlar. Sonra önceden de açıkladığı m yaklaşı m tarz ı . Yani ldris niye bizimle yatmadı, niye çıktı , niye alınd ı ? . . Nasıl Ze ki , Boz ayrı yattı ya, aynı keteye koymak i stiyorlar beni de. Polisin taktiği tutuyor biraz. Neler oldu? Neler çektik? Bu mevzuyu da iyi oldu hatırlamamız. Hatice gel ir. B i r çeyrek ekmeği ya var ya yok. Gidip rica ediyorum, bugünkü tayı nı mı bütün verin, karım ço cuğum gelecek, veriyorlar. Oralardan bir takım otlar bu l uyoruz . Yiyoruz birlikte. Saati gel i nce dönüyorlar. öyle her hafta deği l , yirmi günde bir gelebil iyor. lşte orada da bir 5-6 ay böyle geçti . O şarkı lar, o içim deki iman, o içimdeki ant. Emine yoldaşım, eski yoldaş larım, onların varlığı daima beni ayakta tuttu. Yenileri tas vip edemedim. Hele Hatçe ' ni n o vakayı anlatması , beni onlardan büsbütün uzaklaştırdı .
1 57 Orada hapis cezasını tamamlıyorum. Bir de sürgünlük var tabii . Ama ben, bundan, sürgünden bir sürel iği ne bile olsa kurtul maya çabalıyorum. Geliyorum Şişli Kolej i 'ne şoför olarak giriyorum. Za ten herkes orada, burada, kimisi sürgünde. Orada en az bir 3-4 yıl , böyle kimseye görünmeden çalışıyorum. Ortalık ta fazla görünmüyorum. Bir gün geldim yine işe. Ulan bir baktı m eski polisler den biri okul köşesi nde. Vay anam gittik, dedim. Onüme baktım, adam da öyle yaptı . Hiç bozuntuya vermedim. Oğlend i , oturdum yemek yedim. Hemen geldi müdür. ld ris, dedi , bu beyi evi ne bırakacaksın, sonra da bir iş var mış. Sansaryan Han'a uğrayacaksın. Tamam, dedim. Bindik arabaya. Yeni daha araba. Şiş li Kolej i, Şişli 'ye giderken bir sinema vardı, geçenlerde yandı , onun arka tarafı nda. Dikilitaş'tan, Beşiktaş'a i ner ken, tam bizim eski mahalle Tel l i Baba 'ya geldik, tamam dur, dedi . Oraya gelene kada r da bir iki yoJ<.Iadı beni . Bi ze de bir kamyon lazım. Beni de işe bir kamyon şoförü empoze etmişti . Anladım tabii hemen meseleyi . Beni em poze eden kamyon şoförü de bilmiyor komünist olduğu mu. Aynı zamanda da tami rci . Ben de öyl e tanımıştı m. Bana dürüst namus! u bir şofö r lazım, diyor. Demek bu la fı ona müdür söyledi, bunu bize bir şoför empoze etti , di ye. Yok, dedim, bir tanıdığı m yok. Yalnızca bu kadar. Hat ta bana müdüriye1:e gideceği mi bi le söylemed i . Müdür söyledi ya, belli ondan. Ben d irekt, hiçbir yere uğrama dan, doğru müdüriyete. Kaçma falan yok. Kimseye haber de yok. Çünkü bu bir oyun olabil i r. Arkama takacaklar arabayı. Bu bakal ı m ne yapacak. Var mı bir şeyler. Bilmiyorlar benim eskilerden olduğumu sanki . Hemen müdüriyetİn önüne parkediyorum. Polisler beni yukarı çı-
1 58 karıyor. Orada tevkif ediyorlar, seni M. Kemal Paşa 'ya götüreceği z. Senin 2, 5 yıl sürgünün var. Yine eve haber vermeye bırakmadılar. Sene 1 96 1 . Kemalpaşa 'ya geldik. tsmim gibi bil iyorum senenin 1 961 olduğunu. Teslim et tiler müdüriyete. önce ifade gibi bir şey. Sonra dediler, kaliybentsin, her gün gel i p i mza vereceksi n, şehir dışı na çıkmak yasak. Hemen ben, benim param pulum yok, ne rede kalacağım, ne yiyeceğim, dedi m. Bize ne, dedi adam. Yarım saat sonra geldi bir bekç i . Aldı beni , Güzel İz mir Oteline götürdü. Orda tembih etti sahi bi ne. Burada yatsı n. lşte bir şeyler verirsi n yiyecek. Baktım otelde, kahve de var, hep DP'den konuşuyorl ar. Adam da DP' I i . Sonra ben bu kahve sahi bini n dikkatini cel betmişim. Ka ranİ . zengin mi zengin. Bu Kara ni, Balıkesir 'in mi ne idi , mil letvekil i olan Kırcalı 'nın a rkadaşı . Karani , otel sahibine, ki mdi r bu, di yor. Bir gariban, kal iybent olarak buraya gelmiş. tki bu çuk sene burada kal acakmış. Neden? tşte siyasi bir mah kum. Adamı n nazarı dikkatini celbediyor ve bana sokulu yor. Sohbet ediyor. Ben Kocaeli lşçi Sendi kalar Birliği sekreteriyim. Komünistli k suçundan 5 sene hapis aldım. Şurda burda tamamladım. Şimdi buraya sürgüne geldik, ama seneler işte bizi böyle yıprattı . Sen merak etme baka lım. Gidiyor otel sahi bi ile konuşuyor, yatsı n, yesin içsin gibisi nden. Ben, ded i , biliyorum Ş. Hüsnü, Kırcalı 'nın arkadaşı dır. Aynı mektepte mi ne okumuşlar. Sen hiç merak etme, burada ye, iç, kal . Demek Kırcalı ona bir şeyler söylemiş. Bir i ki ay böyle geçti . Bir yılbaşı oluyor. Soğuk, kar, ti pi . Karani 'nin i ki tane de oğlu var. Şoför bunlar. İsimle rini unuttum. Man arabaları da yeni gel mi ş. Avrupa kasa-
1 59 l ı , 3-4 tane arabası var. Güzel tzmir arabaları. tzmir-tstan bul , tzmi r-Ankara, Eskişehi r-Bursa, Bursa-istanbul ara sında çalışıyor. Karani bir gün gitmiş Kaymakama . Demiş, ben keti lim ldris'e. O işçi sekreteri . Ne adam öldürmüş, ne adam kesmiş. Adresi ni aldım. Ailesi ni öğrendim. Yoksul insan lar. 2, 5 sene kal acak burda, ne yiyecek, ne içecek, ben ke fil im, şofördür bu, benim arabamda, Bursa postası nda ça lışsın. Kaymakam, sen kefilsen tamam, diyor. Balıkesi r-Bursa postası na şoför ol uyorum. Senelik ta ahhüt etmiş Karani , posta işlerini . Balıkesi r 'den alıyoruz ' postayı B ursa 'ya, ordan alıyoruz Bal ıkesi r 'e. Bu arada yolcu da taşıyoruz tabii. Yazıhanesi var. Bana bir araba veriyor. Ben başlıyorum çalı şmaya. Akşamdan Bursa yaz ıhanesinde müşteriler bekliyor. Biz çıkıyoruz K. Paşa . Balı kesir. .. Bu seferi 2-3 saatte ya pıyorum. O gece orda otelde kalıyorum. Parasını onlar ödüyor. Sabahleyin araba ile aynı güzergah. Geçerken Kemalpaşa 'da selamlaşıyoruz. Bu Kaliybent ldris. öğre niyorlar artı k. Dost oluyoruz . tşte, demin değindiği m yılbaşı geli p çatıyor. Karani subayları Ankara 'ya götürmeye taahhüt etmiş. Fakat bu iki kardeş, biz gitmeyiz, binmeyiz. Düğün mü varmış ne. Burjuva çocukları . Gitmiyorlar. Balıkesi r 'de hususi ara ba. Yeni Man. Yeni kasa . Askeriye abone olmuş. Fıttı ra cak Karani . Çocuklardan birinin ismi Çetin miyd i , neydi . Gitmiyorlar. Bu başladı kız maya. tdris, diye bağı rdı. Ne var Ali Amca? Bin, ded i , şu Man'a. Çağı rdı oradan bir muavin. Subayl arı sen götüreceksin Ankara 'ya. Ulan ben bir düşündüm, Ankara 'ya gidiyoruz . Atiadım arabaya, bastım gaza , geldik Balıkesi r 'e. Yedek subayları aldık ak şam karanlığı nda, düştük K. Paşa yoluna. Karani bekl i -
1 60 yar. Yine çocuklarına yalvarıyor. Umudu kesmemiş onlar dan Çocuklar, olmaz , diyor. Y ürü ldris, diye bağırdı bana . Her halde bu arada Kaymakama da haber veriyor. Düşü yoruz yol a. Bursa 'da arabaya bir şeyler konduktan sonra Ankara 'ya hareket ediyoruz . Yolda benim muavinim ge vezeli k yapıyor. Bizim şoför komünistti r, kaliybentti r Ke mal paşa 'da. Karani onu bizi m arabalara aldı. Kefil oldu. Demek suçun komünistlik. Başladılar araları nda tartışma ya. Ulan kulağıma bir şey l er geliyor. Aşina sözcükler. Yol larda ise kal mış bir sürü araba. Kaymış yoldan. Ben çok emniyetli gidiyorum. Böyle yerlerde iniyorum araba dan, bir keşif yapıyorum yolda, ona göre hareket ediyo rum. Gayet itinalı. Koca Sankamışlarda kal mışı m. Kaza sız belasız yolu alıyorum. Baktım, kutular çözülüyor. Be nim ağzıma kurabiyeler, pastalar geliyor. öndekiler de başladı marksist mevzularda sohbete. Nerden çıktı dedim bu şimdi . Abi , dedi ler, öğrendik muavi nden. Doğru, de dim, komünistl i k suçundan bir kaliybentim. Başka mev zuya girmedim. Velhasıl onları sabaha karşı i ndirdi m. Ankara 'ya i n dikleri zaman bir baktı m bir avuç dol usu para toplamışlar. Koydular cebime. ldris Erdinç 'e yardımımı z . Amaçlı ki şiler. Varsa yaşayan içlerinde o zamanki bu olayı hatırla yanlar çıkabilir. Orada kalmadık. Yeniden dalduruldu araba. Bu kez subay, sivil karışık. Düştük yola. Yine muavi n aynı şeyi yaptı yolculara. Kaliybenttir, komünisttir. Tam geldik o Bozhöyük dağlarına, ardan subaylardan biri bana demez mi , " i n aşağı ardan, sen bu arabaya , bize yakı şmazsın." Şaşı rdım tabii . "Sen kimsin?" dedim, sertçe. "Sana kim olduğumu gösteririm." Neredeyse beline atacak elini. "Bana bak, ben bu kadar i nsanın mesuliyetini taşıyorum.
161 Sen beni vurmaya teşebbüs edersen, b u kadar insanın me suliyetini de alırsı n. Ne yaptığı nı sanıyorsun. O geveze çocuğun lafiarına mı bakıyorsun. " Yani taktik o otobüste ki leri benim tarafıma ,çekmek. tşte diyorum ya, bi r mater yalist her yerde, bin adama . . . Bayağı adam attı elini , i n aşağıya . Vur, dedi m, bu kadar kişiyi vurmuş olacaksın. Ben bunl arı karda kı şta yolda bırakmayayım diye didini yorum. Hemen bunu empoze etti m arabadaki o gari ban kitleye. Ve olayı yatıştırdık. Bir di nlenme yerine, hana geldik. Çektim hana araba yı . Kamyon şoförleri toplanmış orada. Onla r ilerlemiyor, yol müsait deği l . Orada bir nutuk attım. Kahvenin içinde yiz. "Arkadaşl ar şu arabanı n bagaj ı na bakın, içine bakın. Ben bu arabay ı götürmek için çabalarken, subay kılıklı bir adam, beni a rabada ekarte etmeye çalıştı . Amacı arabayı mı saymak, i nsanl arı mı saymak, beni mi öldürmek?" Böyle bir nutuk. Bir baktım adam görünmüyor ortalıkta . Giderken arabaya da baktım yok. Böylece adamı hallet tim. Bindik arabaya geldik Bursa garaj ı na . Nası l seviniyar Karani . Başka gel en araba yok, yollarda kalmışl ar. En büyük kış. Gittim 2-3 gün beni İsti rahat ettirdi . lşte o za man gece kaçtı m geldim tstanbul ' a . Kurtuluş'ta oturuyo ruz o zaman. Baktı m Hatice yok. Nerede. Almış çocukla rı sinemaya gitmiş. Ben de külot pantolon, bel imde ku şak, kafamda kasket Doğru si nemaya. Bunlar beni gö rünce afalladı . Sesinizi çıkarmayın, hadi bakalım. Dön dük eve. Ben, dedim, sabaha karşı döneceği m. Böyle b i r şey yaptı m. O sı ralarda bir d e Vecdi v e Sevinç ile irtibat kurdum. Vecdi , seni alabi l iriz İstanbul 'a, diyor. Sağl ı k falan gerekçesiyle. Tutuyor, bir yazı yazıyor. Bu a d a m si yati kten, şundan bundan orada yaşayamayacak durumda.
1 62 Sevkinin İstanbul 'a yapı l ması ve burada denetim altında ol ması arz . . . Ve o dilekçeye cevap gel iyor b i r süre sonra Kemalpa şa 'ya . Karani istemiyor ama, tamam, diyor. Gidiyor kay makama. Ve ben ardan alıyorum naklimi tstanbul ' a . Bu Kemalpaşa serüveni de bir 6 ay sürdü herhalde. Hatice o Eyüp 'teki evi satmış, 500-600 li raya. Geliyor, Mecidiyeköy 'de yakı nl arının yanı nda bir ev tutuyor. Ben geldiği mde ordaydı. Bir baktı m ben yakınlarının yanında . O parayı da harcamamış. Diyorum, en iyisi bir ev alalım. Mecidiyeköy 'de. Ben Orkan ' ı gönderiyorum dedesi ne. Bi raz da ondan alıyoruz. Birleştirip bir ev alıyoruz Meci diyeköy 'de. tki katlı çok güzel bir ev. Eski ev. Ve orada artık şoförl ük yapmaya başladım yeniden. Her akşam Me ci diyeköy Karakol u ' na i mza veriyorum. O imza verme i ş lemi orada tamamlandı .
Tl P ve TURK SOLU
Hapisl i k ve sürgün cezası bittiğinde eskilerin hepsi bir yere dağı l mıştı . Dönem de bi r başka idi. Z. Başti rnar dı şarı çı kmıştı . Bizimle i rtibat kurmadı, biz de zaten i rtibat aramadık dışarıyla. Bilal var çevresinde. Tasvip edilecek biri değildi. Ama Z. Başti mar 'ı kalbirnden çıkarmadım. lsmai l 'i de silernedi m kal bi mden. Benim dönemirnde puştluk yapmadılar ki . Bana karşı yapmadılar ki . Oralar da bir şeyler yapmışlar. Zaten Zeki ve Boz , Harbiye 'de miyd i , neredeydi, 1 95 1 tevkifatı ndan sonra duyduk içerde, çıkarıl mışlar Merkez Komite 'den. Ama dışarı çıkınca kendini tam anlatamadı , bir şeyler d e yapamadı . tsrnail Bilen onu ekarte etti . O Hikmet Kıvılcımlı 'ya yaptıkları tasvip edilecek bir şey mi ? Yaptıl a r ama. Hata. Eski bir komünist Kıvı lcıml ı , ha ta yapmamış, taviz vermemiş. Çok cesur, çok mert bir adamdı Kıvılcımfı . Mihri öteden beri tenkit ederdi lsma i l ' i . Zeki 'yi d e tenkit ederdi. Ve ben de zaten onların tarafına geçmiştim. Hareket vardı onlarda. Ama ben kimsenin aleyhinde bir şey söylemedim. Çünkü benim bildiğim bi r şey yoktu. Zeki 'ye orada mesuliyet vermişler. Neden diyeceksin?
1 64 Kökenden geliyor. MK 'dan atmışlar ama , bu orada geçer li olmamış. Anahtar Zeki 'de. Sonra da tsrnai l 'e geçti . O sı rada Türkiye lşçi Partisi kurulmuştu. Bizim eski ler gözlerini buraya dikti . Partiyi ele geçirmeye. Ben bun ları tasvip etmedim. Ve ben bunu burada bir kongrede anlattım, rezil ettim bunları: Bu memlekette, ne yazık, bir grup hapisten çı kın ca TlP'ne çelme attı , onu yıktı , dedi m. Onun programına uymadık. Daima onu kötüledik. Mahkemelere düştük. Rezil rüsva olduk. Senel erce sürdü bu çeki şme. Dikkat edin, şimdi de aynı şeye düşüyorsunuz , dedi m. Mehmet Al i Aybar, sabıkalı komünistleri partiye al mak istemedi . Ama doğa l . Olabi lir. Taktik icabı . Biz on lara bırakacaktık, kendimiz dışardan çalışacaktık. Biz başka şeki lde hareket edip i şçileri oraya sevk edecektik. M. Belli öne çıkmak istedi . Bütün mesele bu. Topladı bir kaç tane eski yoldaşlardan da. Ben tasvip etmedim. Şu unutulmasın ki , ben daima M. E. Ruşen'lerin, Topa! Ha san'ların yol unda, bunları n güzellikleri ile yürüdüm. Bun lar bana aydı nlığı gösterdi . Bunların gösterdiği doğruluk tan asla ayrılmadım. Bu yıllarda Şevki ve Vecdi 'nin etrafı ndayım. Fadıl var. Etrafta gençlik. Eski gençlik deği l , 68 'in gençl iği . Ben de onlarla beraber Türk Sol u'ndayım. Orada başımdan geçen bir hadise var. Demi rel ' i n bir beyanatı oldu o sıralarda. Solcuları eze ceğiz, dedi . Burj uva talebeleri tahrik için. Ve gerçekten bu talebeler nümayişe geçtiler. Geldiler Türk Solu'na. Türk Solu nerde o zaman, bi li yor musunuz ? Cağaloğlu ' nda köşede binamı z . Vecdi i l e b i z büroda değil de hemen yanındaki depodayız. Kırtasi ye, kağıt var arda. Orda b i r kavga. Muhasarada kaldık.
1 65 Bağırıyor talebeler. Sizi şöyle yapacağız . böyle yapaca ğız . Vecdi sapsarı oldu, ne yapacağız diye. lşte o zaman Çapa 'daki öğrenciler falan var. lbrahim Kaypakkaya fa lan var. Nişanl ıları ile beraber. Ve onlar da orda kalmışlar. Ve ben hemen geçiriyorum orda el ime bir kağıt, kalın. O bozuk yazımla ağz ı ma ne gel i rse. Sen. diyorum, Demirel , iki gün evvel böyle böyle söy l edin. Talebeleri tahri k ettin. Onlar şimdi bu eylemi yapıyor. Onları bizim üzerimize kışkırttın. Ama bir düşün, yarın o solcular, özgürl ük iste yen kitle. seni öyle bir sıkıştı racak ki , bavul unu toplamak ta zorlanacaksı n. efendi ne kaçamayacaksın. O manada bir yaz ı . O olaydan sonra Mihri beni yakalıyor. Aferin ldris. Doğru bildiği ni daima yaz . tyi bir teşv i k oldu bu örnek. Bu lafı önemsedim. Ondan sonra hep hadiseleri aldım. Bana bir vazife vermişlerdi . Başkalarına tesl im etmediler. Aldım yanıma bi r taşıyıcı , postahanelerden her yere mec mua gönderdim. Dışarıya falan. Bir süre sonra da 6. filo hareketleri . . . O olaydan sonra gençlerin sevgilisiydim ben. Fadılların falan. Ben o genç l i k kitlesinin içindeyim. Hep talebe. Ben onlardan daha canlı oluyorum onların arası nda . Bir çoğuyla dost oluyo rum. Dolmabahçe'de camini n dibinde, herifler zor atıyor lar kendilerini sandala, denize. Arkalarında bağırma. ça ğı rma. Bir a l emdi. Ordan hadi tzmir 'e. öğreniyoruz ora ya gelecekmiş filo. Fadıl . Vecdi , Kumru. Yıldız. öyle bir grup, diğerleri talebe, ben işç i , tzmir 'e. Onlar benim öne mimi bilmiyor, tanımıyor, ama olsun. Bilen biliyor. Varıyoruz tzmi r 'e . Tal ebelere karışıyoruz . Onların yurtlarında yatıyoruz . 2-3 gün. Nümayişler. Karaya çıka madı 6. filo. Ordan da defo l up gittil er. Ordan ben annerne uğradım. Sözleşmişti k. Ben geliyo rum lzmir 'e, sana da uğrayacağı m. O eylemlerin uzama-
166
sı , tal i hsi zlik, annemin öl mesine sebep oldu. Yetişebilsey dim annem ölmeyecekti . Annerne puştluk yaptılar. Evi , barkı var ya. Hatice ana yı kayalım seni . Başı na sıcak su yu döküyorlar. Yükseliyor tansiyonu. Ve kadının damarı çatlıyor arda. Anı nda ölüyor. Geli n ve onun kız kardeşle ri yapıyor. Doktor gel diğinde o söylüyor, damar çatlamış. Gömüyorlar. Gittim , annem gömülmüş. Az daha vuracak tım Yüksel ' i . Tabancam var. Acıdım, vuramadım. Başladı yalvarmaya. Annemi, sen öldürttün, dedim. Toprağı , evle ri için. Ve senelerce gitmedi m. Talan ettiler o toprağı, ana mm varlığını . Eski arkadaşlarım vard ı , onlarla münasebetim sürü yordu, onlara gittim. O evde kalmadım. Sonra döndüm geriye, lstanbul 'a. Ben bir i ki yıl sonra Bursa 'ya gittim, köye yerleşti m. Orada kal dım. 7-8 y ı l . Bahçe ve köy işleri ile uğraştı m. Bursa 'daki eski yapı mızı devam etti rdik. Dr. Neşati var. tki de bir polis geliyor köye. Fakat uğramıyor. Çünkü Münir var çevremizde. O köye gelip gidiyor. Yalnız gel miyor geli rken. Karısı var, hazi ne avukatı . Gelince yatı yorlar bizde. Hatice çamaşır l arını yı kıyor. Köylü bunları görüyor. Demek öneml i adam bu, diyorlar. Ne demek avukatlar, doktorlar, Bursa 'nın bir köyüne. Oralarda tabii , köyde, Ecevit'e çalıştık. Bütün köyde Ecevit' e çıktı aylar. O yıll arda M. Bel l i TEP'ni kurdu. Ben gitmiyorum. girmiyorum. Kosova giriyor. Çel ik gidiyor. Ben gitmiyo rum. Neden? Dr. Şefik Hüsnü'den zamanında bir yön al mışım. "ldris, daima inisiyatifini kullan. Kendi tecrübele rinl e hareket et. " Mihri 'yi ben şahsen hapishanede tanı dım. Gençleri de . . . Onlar beni oradaki açl ık grevinden bi l iyor. Türk Solu ' ndan biliyor. Yal nız bana, lzmi r 'de, 6 . f i l o eyleminde, kızdıl ar. Heykeli n dibi ndey i z . Bir baktım
1 67 çantalardan böyle sopalar çı karıyorlar. Bana da uzattılar. Gereki rse . . . Ben yere vurdum sopayı. Biz bu sopalarla saldı msak bu burjuva çocukları , gi dip si lahları ile gele cekler. Tarayacaklar hal kı , burada 20-30 kişi şehit vere ceğiz. Olur mu? Provokasyona gelmiş ol maz mıyız? Biz bu raya ihtilal yapmaya mı gel dik? öyle atıştım biraz orada. Yine bir ara Kocaeli 'ne gitti m. Benden önce Şevki uğ ramış. Oradaki lere demiş ki , silahını göstererek, bundan sonra bunlar konuşacak. Ben orada da, hayır, dedi m; bu, provokasyona gelmek ol ur, dedim. lhtilal zamanı olsa ta mam, dedi m. Daha biz neredeyiz? Nitekim sonra onlar da hata yaptıklarını kabul ettil er. Ben, yumruk, diyordum. Gireceğiz . Döveceğiz , dövü leceğiz. Böyle o kitleleri eğiteceğiz. Oysa ben de silah ta şıyorum o zamanlar. Ama bunu nerede, ne zaman kull ana cağımı çok iyi bil iyorum. Çok di kkatliydim. Bu yüzden, bu acemil ikler yüzünden Emek Partisi ' ne girmedi m. 1 978'de tstanbul 'a geldik. Maltepe 'de oturdum bir sü re. Bu sırada Aydın Aydemi r 'ler le beraberdi m. Gidip hep beraber Barış Derneği ' ne gi rdik. A. Aydemir, Samiye Ab l a , Hasan Anar, ki l ise müdürü idi , dört kişi beraber aza olduk. Bu demekte şoförlü k de yaptım. Dışardan gelen heyetl eri taşırdım. tdarecilerle beraberdim. Sonra Türkiye tşçi Partisi ' ne gi rdim. Bir gün yalnız başıma doğrudan Beyoğlu teşkilatma gttim. " Beni aza ya zın" dedim. - Sen kimsin amca? dediler. . - Siz önce yaz ı n sonra da telefon açıp, başkanınız a , sekreterinize, Şoför tdris azamız oldu deyin, dedim. Sonra Aksaray meydanında büyük bir miting oldu. Bu
1 68 Rasih geldi, yalvarıyor bana. Ben azayım ya artı k, ondan. Dedim, sizi TlP'ten kovdular. Ama adamda her şey var. Bakın, oğl u evleniyordu Rasi h'in. Bütün aydı nları , komü nistleri, Yaşar Kemal 'i fal an da davet ediyor. O kadar i n san arası nda beni ni kah şahidi yapıyor. Beni taviayacak ya. Hayret ettim doğrusu. Bir Bulgaristanlı tari hçi var, Rasih gösterdi bana, kita bında Adana teşki latı nı Rasi h'in kurduğunu yazıyor, vay anası na. O adamı bile tavlamış. O kitaba koydurmuş. Yi ne bakıyerum Sosyalist Kültür ansiklopedisi nde aynı şey ler. İşte böyle yapılıyor bu işler. Orada Rasih geliyor, yalvarıyor, ne olur beni de aza yaptır. Yaptı rdım. Biraz da neden, oğlu Paris'te yaşıyor. lrti bat kurarız. Nitekim k urduk sonra. B ütün yayınlar ulaştı bize, 5. Kongre falan. B i rl eştiklerini , ölenlerini , şu nu, bunu ... Sonra ben bu Rasih'i rezil de ettim. Gittiniz 1 . TlP'i mahvettiniz, dedim. Geldi yine benim koluma gi rdi , 2-3 defterimi iç etti . Ne adamdır o, siz bil mezsiniz. Bursa 'dan buraya gel i nce, Boz Mehmet' i arıyorum. Diyorum, bunun elindeki adamlara el atayım. Gidiyorum Beşiktaş 'a, onun provokatör Kadri 'si ni buluyorum. Diyo rum Boz 'u bu kahveye getirebil i r misi n? Beşiktaş'ta Gençlerin Kahvesi , getiririm, diyor. Tamam bir sonraki pazar yine burada olacağım. Gidiyorum haftaya, bakıyerum bakıyerum y ok orta l ı kta kimse. Çıkıyorum Bal ı kpazarı 'na . B i r ara, dönüp bir geri baktım, bi r adam hemen bir arabanı n arkası na ... Genç, uzun boy l u. Ulan, bu bana mı , dedim. Yürüdüm, birden yine bir sert dönüş. Aynı adam, yine kenara. Dön düm, adamın üstüne koşmaya başl adım. Kaçıyor. Kalabalığa girdi . Bi r yandan da yağmur yağı-
1 69 yor. Kaybetti m adamı . Cami nin dibinde kahve vardır, ora larda bir yerde kaybenim adamı . Böyle bir şeyler de oldu. Yine de eski dostlarl a , a rkadaşlarla beraber ol maya ça lıştım. Aradan geçti bir 20 gün. 2-3 kişi kapıya gel ip da yandı Bağlarbaşı 'nda. 80 ol madı daha. Bir akşamüstü. "Kimsi nizsiz?" " Pol is" . "Ne arıyorsunuz burad a ? " "tçeriyi arayacağı z . " "Gidin b e buradan. Ne arayacaksı nız ? " Şaşı rdı adamlar. Çattık gi bi . Ne cesur adam. Subay falan mı? "Karşı mı geliyorsun?" "Neye sayarsanı z . " Yüksek sesle. Duyulsun. O zaman apartman kalabalık tl . Herkes kapı larına çıktı . "Gidin şefinize, 1 3 1 5 1 ldris Erdinç, deyin. Bizi evi ne sokmadı, deyin. " Şaşkın adamlar. Gidemiyorlar da. Ne yapacaklarını da bilemiyorlar. " Hadi girin, ortalığı dağıtmayın." Hemen öyl e ayakkabıları ile girecekler. "Ne oluyorsunuz , Di ngonun ahırı mı burası ?" Duraladılar. Yine şaşkı n. B i r şey yapsalar vuracağım. O zamanlar da iyi sayılırım. "Hatice terlik getir ordan . " Hatice terli k getirdi. Ç ı karıp ayakkabıl arını giydiler. 2 ya da 3 dakika. B i r baktı lar şöyle. Defolup gittiler sonra. Yani hiç boyun eğmek yok öyle. Adamı n kafasına çıkar bunlar. Kısa süre sonra da 12 Ey! ül oldu zaten . . .
SONSOZ
ölümünden beş ay önceydi. Bir gün telefon etti Jdris amca: "Hemen atla gel, seninle muhakkak konuşmam la zım." Heyecanlı, telaş/ı, aceleci bir ses tonu vardı. Kısa sayılacak yolu merak duygusu içinde geçirdim. Kapıdan girdiğimde telaş/ı hali gözler önündeydi. Hatice teyzenin endişeli bakış/an, olup biteni az çok yansıtıyordu. Odanın ortasındaki çantaya bir şeyler tıkıştınrken bir yandan da kesik kesik konuşuyordu: "iyice yıprandım artık. 0/ümüm bekleniyor sanki. Ben bu şekilde ölecek insan değilim. Oy/e yatak/ara düşecek insan değilim. Ben sokakta ölece ğim. . .
"
1980 sonrası yaşadığı 15 yıl ümit ile ümitsizlik sarma lında dolanarak akıp geçmişti. lhaneti gördü. Sovyetler Birliği yıkılınca o "hiçbir şeyimizi kaybetmedik" derken, bayrağı yere düşürüp teslim olanlan gördü. Yıkılmadı.
1 994 1 Mayıs 'ında "gestapo"nun saldmsını göğüs/eme ye çalışırken başına aldığı cop darbesiyle bile yıkılmadı. . . Sokakta ölmek isteyen bu seksenlik militan, amansız bir hastalığın pençesinde bile, son sözü kendi söylemek istiyordu.
171 Kısa süre sonra çıktık evden. Arabada giderken bir aç lık grevi eylemine katılmaya karar verdiği anlaşılmıştı. Evdeki gerginlik de, bu konuda Hatice teyze ile atışmala rından kaynaklıydı. Oysa ldris amcayı an/ıyordum ben. Hastalık onu her geçen gün biraz daha zayıf düşürüyor ve hareketsiz kılıyordu. O buna isyan ediyordu. Çünkü ger çekten sokakta ölecek insandı. Yol boyunca kararının ne kadar doğru olduğunu an latti. Ve hiç yapmadığı bir şeyi yapıp bana nasihat bile verdi. Varacağı yere yaklaştığımızda bana bir poşet uza tarak "içinde işine yarayacak bir şeyler vardır; kitabı bunlarla tamamla artık " dedi. Sanki ölüm orucuna gidi yordu. Onu istediği yerde bıraktım. Savaş alanına giren kızıl bir atlı gibi bir an bile geriye dönüp bakmadı .. . Açlık grevi eylemi birkaç gün sonra bitirilince eve ge ri döndü. Oysa, giysilerini bile mahallenin yoksulianna dağıtarak ayrı/mıştı evinden. Sonraki günler onun için hep daha kötüye gitti. Her geçen gün kuvvetten düştü. Biz hastalığını ondan gizlerneye çalışırken, o her şeyin farkın daydı.
ıe beklenen haber, uyunmamış bir gecenin sabahında 1 7 Ocak 1996 günü geldi... Cenaze töreninde solun geniş bir yelpazesi vardı. Bir
1938 kışında Emine'yi tek başına Karacaahmet'e götüren Şoför ldris'i bu son yolculuğunda yüzlerce seveni uğur/a dı. Karanfiller/e.. . Enternasyonal ve Bize O/üm Yok marş Jarıyla... Şoför ldris, 18 Ocak 1996 günü Emine yoldaşı nın yanına defnedil di. Kavgaları onları mezarlarında bu luşturdu yıllar sonra ve de ebediyen...
2 Şubat 2002
NOTLAR
1 - Kitap boyunca geçen yer adları ve isi mler Şoför ld ris'in söylediği gibi yazı l mış, ayrıca bir doğruluk ve orij i nalini bulma çabası gösterilmemiştir. 2-Şoför tdris, istihsali, üretim anlamının yanısıra, bir de sınıf bilincinin edinildiği ve bunun gelişti rildiği yer an lamında kul l anırdı. 3 -Şoför tdris'in Mehmet Emi n Ruşen olarak söz ettiği kişi daha çok Emin Sekun ya da Tomacı Emin olarak bi linir. 1928'de TKP gençlik soruml usuydu. Parti nin üst dü zey yöneticilerindendi . 4-ldris Erdinç, 11 tabiri i l e hep Vilayet Komitesini tarif ederdi. S-Orak-Çekiç gazetesi Sedenka 'nun beyaz Rus oldu ğunu yazmıştır. Bkz . Mete Tunçay, Türkiye ' de Sol Akım lar, 2. c. , BDS yay. . tst. . 1 992, sf. 438. 6-Çitra Roy 1 936 yılında yayı nlandı. 7-Şoför tdris'in duyduğu bu olayı tsrnai l Bilen için ya ratı lmış bir efsane olarak anlamakta yarar var. 8-Bu şii ri n tsrnail Bilen i çi n yazı ldığı doğrudur. Ama bu şii r Diyarbakır cezaevi nden gelen yanl ı ş bir ölüm telg ratı üzerine yaz ı lmıştır. 9-Esbab-ı Mucibeli Hüküm'e göre ldris Erdinç 9 Ma yıs 1952 'de, tevkif ediliyor.
1 73
Soldan Sağa: Emine Erdinç, Şaziye ve Gül üm Kardeşler
1 74
Eşi Hatice ve İdris Erdinç
-
Şoför İdris'in örgüdediği Kocael i İşçi Sendikalar B irliği 1 946 y ı l ı Cumhuriyet Bayramı'nda
-ı Uı
1 76
1 95 1 TEVKİFAT! YILDIZ ASKERİ CEZAEVİ Arka, ayaktakiler (soldan sağa): Fadıl Sarıkan, Faik Şekeroğlu, Kemal Ergin, Kadri Buldu, Recep Yelkenkaya, Congo Mustafa (Toprak), Mehmet Üstüner, Sabahattin Dikmen, Halil Çalışır, Emin Atılal, Kamil Akar, Seyit Atılal, M i hri Belli, CazLm Aktimur, İdris Erdinç Orta sıradakiler: Hayati Tüzün, Re.�at Baraner, İbrahim Atılal, Abdülkadir Demirhisar (Vedat Türkali), Dr. Şefık Hüsnü Değmer, Halil Yalçınkaya, Arif N anak. Oturanlar: Vecdi Özgüner, Turgut Akalın, San Ahmet
...... -.) -.)
--ı 00
--
ss
....
Şoför İdris'in EhJ i yeti
j
-
-�&&�:#;;;:;
��·
...... 00 o
İdris Erdinç, Sadun Aren, Rasih Nuri İleri ve Mehmet Bozışık ile birlikte
18 1
1 82
1 83
İdris Erdinç, evinde H ikmet Akgül ile konuşurken
1 84
İdris Erdinç, evinde H i kmet Akgül ile konuşurken
1 85
İdris Erdinç, polisin darbesi sonucu kanlı gömleği ile
1 86
İd1i Erdinç , Şeflk Hü nü kitabını okurken
1 87
İdri Erdi nç, röportaj ıra ında
1 88
İdris Erdinç, röportaj sırasında
m yaryayınlan YAR YAYINLARI BILIMSEL DIZI • • ·• • • •
ŞOFöR t DRtS -Hikmet Akgül Türkiye Sol unun HAP1SHANE TARtHt -Şa ban öztürk ORTADOGU-Vadedilmiş To p r a kl ar- Suat Parlar ORTADOGU'DA YEN! DUNYA DUZENt-Suat Parlar öLUMUN UFKUNDAKt ZAFER- Yasemin Okuyucu BtR DtRENtŞ ODAGI METRtS (Metris Tarihi) - Sinan Kukul
• • •
TURKtYE PROLETARYASI-A. Şnurov LEtPZlG DURUŞ.l'v1ASI-E. Ficher DEVR1M tÇtN SAVAŞMAYANA KOMUNtsT DENMI� - Fide/ CastJO
• • • • • •
KOLOMBtYA HALK GERtLLASI-Jacobo Aren.as PARTtZAN SAVAŞl-Marx-Engels/Lenin-Stalin BöLUNME UZERINE- V. 1. Lenin PROLETARYA KULTURU- V 1. Lenin PARTtLEŞME SURECt- V. 1. Lenin l'v1ARKS1ZM-LEN1NtZM1N İLKELERt - Kuusinen 1. Diyalektik ve Tarihi Materyalizm 2. Kapitalizmin Ekonomi Politiği 3. Uluslararasi Komünist Hareketin Teori ve Taktiği 4. Sosyalizm ve Komünizmin Teorisi
• •
FELSEFENiN lLKELERt- V Afanasiev TURKtYE HALK KURTULUŞ PARTt-CE PHESl