Bülent Tanör: Türkiye'de Yerel Kongre İktidarları

Page 1


Dizgi - Baskı - Yayımlayan: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Ocak 1998


TÜRKİYE'DE YEREL KONGRE İKTİDARLARI (1918-1920)

BÜLENT TANÖR

Cumhuriyet GAZEJESININ OKURLARINA ARMAGANIDIR.



İçindekiler GİRİŞ

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

1.KONGRELER DÖNEMİ

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

A- Kongre Hareketleri . . . . . . . . . 1 . Kongre Kavramı . . . . . . . . . . 2. Kongreler Tablosu . . . ... 3 . Kongre Sistemleri . . . . . . . . 4 . Kapsanılan Açısından Kongreler 5 . Evrim Şeması . . . . . . . . . . . . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

B- Devlet Tezleri . . . . . . . . . . 1 . Dış Egemenlik (Bağımsızlık) . 2. Toplum (Nüfus) . . . . . . . . 3 . Ülke . . . . . . . . . . . . . 4. İç Egemenlik . . . . . . . . . . . . 5. Yerellik .. ... . .. . . 6. Bir Karşılaştırma . . . . . . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. . . . .

...... . . .. .. . . ..... ...... .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .. . .... .... ... .. ....

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

13

.

.

.

.

.

.

.

7

. . . . . .17 . . . . 17 . . . 20 . . . 23 . . . . . 29 . . . . . 30

..... ... ... . .... . ... . ..... . .. . ... .

.

.

.

.

.

. . . . . .

. .. . . .

.

.

.

.

33

34 . 35 . 37 .40 .44 . .46 .

.

.

.

.

il. YEREL KONGRE İKTİDARLARI ..........47 A- Örgütlenme . . . . . . . . 1 . Nedenler . . . . . . . 2. Öncülük . . . . . . . . 3 . İttihatçıların Rolü . . . 4 . Model ve Perspektifler .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. . . . .

... . . . . . . . .

.

.

.

.

.

. . . .

. . . . .

. . . . .

... .... .. . . . .. .

.

.

.

.

.

... . .. . . ... .

.

.

.

.

. . . .

... .. . .. . . .

.

.

.

.

.. . .. .. .. .

. 52 .5 2 .5 4 56 .5 8 .

B- Temsil . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 61 1 . Meşruluk ve Temsil . . . . . . . . . . . . . . . . . 6 1 2 . Temsil Gücü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 65 .

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

5


C- Organlaşma 1 . Kurucu ve Kuralkoyucu Organlar 2. Y ürütme Organları 3 . Silahlı Güçler .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

70

. 71 . 74 . 83 .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

D- Kurallılık

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

86

E- Kararlar

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

91

.

91 2 . Mali Konular . . 94 3 . Kamu Düzeni v e İ ç Güvenlik . . . 97 4 . Suçlar ve Yaptırımlar 97 5. Ekonomik ve Sosyal Konular ...............98 6. İdareye İlişkin Uygulamalar . . . . . . . . . . . . . . . . 99 7. Siyasal-Diplomatik Alanlar 1 00 8 . Kararlar Konusunda Bazı Saptamalar . . . . . . . . 1 0 1 1. Savunma

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

107

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

11O

F- Yerel Kongrelerle ilgili Vargılar

111. KONGRE DEVLETÇİKLERİ

A- Batı Trakya Türk Hükümetleri . .

.

.

.

.

. 102

B- Sınır Dogu Şura Hükümetleri . 114 1. Öncü Şfua Hükümetleri . . . . . . . . . . . .. . . . . . . 1 1 4 2. Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti . 1 17 3. Artçı Şfua Hükümetleri ve Oltu Şfua Hükümeti 126 .

C- Bazı Vargılar SONUÇLAR

6

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

1 3O

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

133


Giriş

Türkiye Mondros Mütarekesi (30 Ekim 19 18) ile baş­ layan sancılı döneme iki ana gündem maddesiyle girdi: Devlet sorunu ve iktidar sorunu. Devlet sorunu, elde kalan topraklarda nasıl bir devle­ tin olabileceği ya da olması gerektiğiydi. İtilaf devletleri, bu toprakların daha da parçalanmasını, Türklere de İç Ana­ dolu'ya sıkışmış ve sömürgeleşmiş bir "köylü devleti" bı­ rakmayı planlıyorlardı. Osmanlı sarayı ve hükümetleri, ba­ ğımsızlığın kaybı pahasına Arap topraklarım yeniden geri almak istiyor, bunun için de her türlü ödünü vermeye ha­ zırlanıyorlardı. Ulusal devlet tezi ise, Mustafa Kemal ve ar­ kadaşları tarafından Haziran l 9 l 9'dan itibaren formüle edil­ meye ve yayılmaya başlayacaktır. İktidar sorunu, devlet sorunuyla yakından bağlantılı ol­ makla birlikte, daha fiili ve olgusal bir nitelik taşır. İstan­ bul'daki geleneksel iktidar merkezi artık gücünü yitirmiş, başkent dışına söz geçiremez hale gelmeye başlamıştır. Öbür yanda, işgal tehditleri fiili ve yeni iktidar merkezleri oluşturmaktadır. Mustafa Kemal ve arkadaşları ise Erzurum ve Sivas Kongreleri'yle yeni ve ulusal bir iktidar odağı du­ rumuna gelmeye hazırlanmaktadırlar. Mütarekeden bir buçuk yıl kadar sonra, Nisan l 920'de ise devlet ve iktidar sorunlarının çehresinde esaslı bir de­ ğişiklik olmuştur. Ankara'da kurulan TBMM ve 192 1 Teş­ kilatı-ı Esasiye Kanunu'nun deyimiyle "Türkiye Devleti", bu büyük değişikliğin sonucu ve daha önemli dönüşümle7


rin de habercisidir. Çok uzun olmayan bir zaman parçası­ na sığan bu değişme, eğer "mucize" gibi metafizik kavram­ larla ifade edilmezse, nasıl açıklanabilir? Kurtuluş Savaşı ile ilgili yerli ve yabancı yayınların bü­ yük bölümü, bu dönüşümü Mustafa Kemal'in düşünce ve eylemleri ekseninde ele almıştır. Liderlik öncesi11de ya da önderlik etkisi dışında oluşan toplumsal canlılık ise büyük çapta gözardı edilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk'ün Nutuk'ta, ulusal direnişin başlangıcı olarak Samsun'a çıktığı tarihi (19 Mayıs 1919) alması anlaşılabilir bir durumdur: Çünkü Mustafa Kemal burada, kendisinin içinde yer aldığı gelişmeleri anlatmak­ ta, bir tarih kitabı sunmamaktadır. Fakat, Önder eksenli bir resmi tarihçiliğin esas olarak buradan kaynaklandığı da söylenebilir. Bu yüzdendir ki, Türk Devrim Tarihi literatü­ rü ve özellikle ders kitapları, büyük ölçüde bir "Nutuk Şer­ hi" kimliği taşıyagelmişlerdir. Bir yabancı yazarın deyimiy­ le, Mustafa Kemal'in sözlerini ve özellikle Nutuk çizgisi­ ni izleyen ortodoks ya da resmi Türk tarih yazıcılığı bunu böyle kabul etmiş durumdadır. Örneğin, Prof. Dr. Fuat Köprülü, bir kitaba yazdığı önsözde şöyle diyordu: " Kahramanların tarihteki rolü hakkında Carlyle'dan beri ileri sürülen nazariyeler, Türk inkılabında kendilerine çok kuwetli bir istinatgah bulacaktır. Çünkü Türkiye'nin, tarihte eşi olmayan bir kurtuluş, uyanış, yükseliş hareketi, yine tarihte eşi olmayan büyük bir kahramanın, Atatürk'ün eseridir; tarihirealiteye sadık kalmak için, Türk inkılabı ta­ rihinin tetkikinde mutlaka bu esastan başlamak, bu görüş zaviyesinden bakmak, araştırmaları bu merkez etrafında 8


toplamak lazımdır. Çünkü Atatürk, hadiselerin yarattığı bir şef değil, hadiseleri yaratan bir baştır." Böylece, "milletçe direnmenin ve teşkilatlanmanın" baş­ langıcını 19 Mayıs 1919'da başlatan, liderinin ortaya çıkışını "zuhur" ya da misyonunu "Halik" (Yaratıcı) gibi mistik ve dinsel sıfatlarla anlatan bir edebiyat hayli etkili olmuştur. Y ine bir resmi yayında geçen "Mustafa Kemal, halk teşkilatını etrafında toplayıp aydınlatmaya, aralarında fikir ve emel birliği kurmaya başladı(.. .) Milleti büyük ve he­ yecanlı mitingler yapmaya, milli tezahürleri artırmaya ve canhlaştırmaya, bunu tekmil memlekete yaymaya teşvik et­ ti" şeklindeki ifadelerden de, o tarihte ülkede adeta düşün­ sel ve örgütsel düzeyde tam bir durgunluğun egemen oldu­ ğu izlenimi çıkmaktadır. Oysa gerçek hiç de bu yönde de­ ğildir; böyle olmadığını ortaya koyan birçok kaynak gibi, bu kitap da bunu açıklamaya yöneliktir. Zürcher'in belirttiği gibi, bu tek yanlılık, eksen alınan Nutuk' un hazırlandığı dönemin koşullarının gözardı edil­ mesinden de kaynaklanmaktadır. 1925'ten sonra, Takrir-i Sükun Kanunu, İzmir Suikastı ve İstiklal Mahkemeleri gi­ bi olgularla, Mustafa Kemal otoritesini iyice sağlamlaştır­ mıştı. Nutuk'un söylendiği yıl(1927), yeni iktidarın iç he­ saplaşmasını büyük çapta tasfiye ettiği, ittihatçıları ve mu­ halefeti etkisizleştirdiği, ama aynı zamanda bunlarla ide­ olojik hesaplaşmasını da sürdürdüğü bir yıldır. Atatürk'ün CHP Kurultayı'nda okuduğu ve 6 gün süren Nutuk, yakın mücadele arkadaşlarıyla ve kurtuluşçuların bir kısmıyla da hesaplaşma niteliğim;ledir. Burada, milli mücadelenin olu­ şumu büyük çapta başından beri tek başına planlanmış, a­ ma bir "milli sır" gibi saklı tutulmuş, yeri ve zamanı gel9


dikçe "kademe kademe" uygulanmaya konmuş bir prog­ ram şeklinde sunulmuştur. Nihayet, rejimin hukuki ve psikolojik tabularının da ob­ jektif bir tarihçiliğin yapılabilmesini zorlaştırdığı söylenebi­ lir. Bununla ilgili bir tek örnek, yeterli fikir edinmeye yet­ melidir. Kazım Karabekir'inİstiklal Harbimiz (1960) adlı ki­ tabı bile toplatılmış, yayıncı için açılan davanın aklanmayla bitebilmesi için 1968 yılına kadar beklemek gerekmiştir. Mütareke dönemi sivil toplum canlılığının göstergesi olan yerel kongreler, bazı çağdaş araştırmacıların da yeterin­ ce dikkatlerini çekmiş sayılamaz. Türkiye 'de halk hareketle­ rine ya da toplumsal tarihe yönelik bazı incelemelerde bun­ lardan söz edildiği görülmemektedir. Kurtuluş Savaşı'nın si­ yasal yönlerine eğilen araştırmacıların ise "Anadolu ihtilali ve milli kongreler"den söz ederken yalnız Erzurum ve Sivas Kongreleri'ne değinmeleri bir başka eksiklik örneğidir. Ş. S. Aydemir'de (Tek Adam) ve S. Selek'te de (Anadolu İhtilali) yerel hareket ve kongreler iyice hafifsenmektedir. Kuşkusuz, bu tek yanlılık ya da eksiklikler madalyo­ nun yalnız bir yüzüdür. Türk tarih ve siyasal bilim edebi­ yatı kurtuluş savaşının toplumsal ve siyasal temelleri ko­ nusunda ve özellikle yerel kongrelerle ilgili çok değerli ça­ lışmalarla dolmaya da başlamıştır. Bu kitap bu türden ya­ yınlara dayanılarak hazırlanmıştır, yoksa kendisi bu yolla­ n keşfetme iddiasında değildir. Burada sadece bir tek isim anmak gerekirse, siyasal bi­ limciliğimizin öncülerinden Prof. Dr. Tank Zafer Tuna­ ya'nın bu alandaki çalışmalarının emsalsiz değerini anım­ samamak elde değildir. Tunaya, Siyasal Partiler kitabının yeni baskısında şöyle diyordu: "Geleceği sevdiğim ve ona 10


inandığım için iyimserim. Geleceğin araştırıcıları bu kat­ kıyı getireceklerdir. Belirttiğim gibi, ben sadece aralanmış bir kapıyı açma girişimindeyim." Bu kitap, Tunaya'nın getirmiş olduğu zengin katkılar başta olmak üzere, kendinden önce açılan yolda ortaya se­ rilen çok değerli araştırmaları bir bütün içinde yeniden yo­ ğurma çabasından öteye gitmemektedir. Çalışmamızın baş­ lıca konusu, Kurtuluş Savaşı'nın sivil ve toplumsal yönü­ nü yakalamak, özellikle de halk örgütlenmesinin siyasal sosyoloji ve "iktidar" kavramı açısından ifade ettiği anla­ mı bulmaktır. Yerel kongrelerin birer "iktidar olgusu" ola­ rak taşıdıkları değer ile bu birikimin 1920'lerin yeni ikti­ darına ve devletine sağladığı katkıyı ortaya çıkarmak baş­ lıca hedeftir. Kitap, bir tarih ya da siyasal tarih çalışması olmadığı için bu alandaki araştırmalara özgü orijinal belgeler ya da "olaysallık" cephesi açısından da zengin değildir. İncele­ menin hammaddesi tarihsel bir konu ( 19 18- 1920) olmak­ la birlikte, yapılmak istenen olaysal bir anlatım değil, dev­ let ve iktidar sorunları açısından bir tahlil ve sentezdir. Daha kesin tarihlerle belirtmek gerekirse, bu çalışma Mondros Mütarekesi (30 Ekim 19 18) ile TBMM'nin açı­ lışı (23 Nisan 1920) arasındaki dönemi ele almaktadır. Bu dönemde, Kemalist önderliğin etkisi dışında oluşan yerel kongreler devlet ve iktidar sorunları açısından neyi ifade etmişlerdir? Kitabın ana sorunsalı budur. İnceleme, üç ana bölümden oluşmaktadır. İlkin, "Kongreler Dönemi". başlığı altında kongre hareketleri ve bunlardan çıkan devlet tezleri üzerinde durulmuştur(!). Bundan sonra, özellikle yerel kongrelerin "siyasal iktidar" 11


kavramı açısından ifade ettikleri anlam, "Yerel Kongre İk­ tidarları" başlığı altında ele alınmıştır (il). Kongre hareket­ lerinin özündeki iktidarlaşma eğilimini en olgun örnekle­ riyle sergileyen "Kongre Devletçikleri" de son bölümün ko­ nusudur (III).

12


1

KONGRELER DÖNEMİ



Türk Kurtuluş Savaşı literatüründe, Mondros Mütare­ kesi ile TBMM' nin açılışı arasında geçen 17 aylık zamana "Kongreler dönemi" denir (30 Ekim 19 18-23 Nisan 1920). Ne var ki, milli mücadele döneminde kongreler denin­ ce, genellikle akla gelen, Erzurum ve Sivas Kongreleri ol­ maktadır. Büyük Nutuk eksenli tarihçilik, uzun süre bu çer­ çeve ile sınırlı kalınmasına yol açmıştır. Oysa, son zamanlarda yapılan bazı özgün tarih çalış­ malarından anlaşılmaktadır ki, söz konusu dönem, Musta­ fa Kemal ve arkadaşlarının damgasını taşımayan kongre ha­ reketleri açısından son derece zengin bir malzeme sağla­ maktadır. Bu bölümün ilk alt başlığı, "Kongre Hareketleri"nin to­ pografyasına ayrılmıştır(A) . Burada, söz konusu hareketle­ rin iç mantıklarının kavranmasına özel bir önem verilmiştir. Bu gibi yerel hareketlerin sadece kendi bölgelerini kur­ tarma düşüncesi içinde oldukları da yaygın bir inançtır. Bir kez daha resmi tarihçiliğin bunda payı olduğu hatırlatılma­ lıdır. Oysa, yerel hareketlerin "Türkiye'de nasıl bir devlet ol­ malı?" sorununa ilişkin önerileri, bunların hiç de sanıldığı kadar "yerellik"le sınırlı olmadıklarını göstermektedir. Bölümün ikinci alt başlığı da bu konuya, yani yerel ha­ reket ve kongrelerden çıkan "devlet tezleri"nin incelenme­ sine ayrılmıştır (B). 15



A- KONGRE HAREKETLERİ Mütareke sonrası Türkiye'sinde önemli bir toplumsal ve siyasal canlanma görülmektedir. İlk göze çarpan olgu, Cemi­ yetler Kanunu' na göre kurulan, ama ülkenin ya da bölgelerin siyasal kaderini çizme amacını güden derneklerin çokluğudur. Bunlar tüzük ve programlarında siyasetle uğraşmayacakları­ nı belirtmekle birlikte, gerek amaçlan ve faaliyet alanlan, ge­ rekse yapılan ve işleyişleri yönünden düpedüz birer siyasal der­ nek ya da siyasal organizma kimliğine bürünmektedirler. Dahası, bu örgütler bir süre sonra üst düzeyde birleşmek­ te ve özellikle kongreler biçiminde yeniden yapılanmaktadır­ lar. Burada sırasıyla; kongre kavramı, kongreler tablosu, kong­ re sistemleri, kongrelerin kapsamlarına göre sınıflandırılması ve kongre hareketlerinin şeması üzerinde durulacaktır. 1. Kongre Kavramı

Bu kitap kapsamında "Kongre" kavramıyla kastedi­ len örgütler hangileridir? Hangi tipte kongreler ilgi alanı­ mıza girmektedir? Mütareke dönemi kongre hareketleri yalnız Türkler cep­ hesinde görülen bir eylem ve örgütlenme biçimi değildir. Örneğin birtakım Çerkez grupları, Yunanistan güdümünde bir özerk Çerkez Kölemen yönetimi kurma amacıyla Şark-ı

17


Karip Çerkezleri Temin-i Hukuk Cemiyeti' ni kuracaklar, bu demek de 24 Ekim 192 1 'de İzmir'de büyük bir kongre dü­ zenleyecektir. Aynca, Çerkez Teavün Cemiyeti de İstanbul 'da buna benzer bir kongre toplamıştır. Osmanlı imparatorluğu'nun, Mütareke öncesinde itilaf devletlerinin eline geçmiş olan Arap topraklarında da kong·· re hareketlerine rastlanmaktadır. Türkiye'de Birinci Balıke­ sir Kongresi' nin çalışmalarını sürdürdüğü bir tarihte topl a­ nan ve Suriye'nin bağımsızlığını am aç l ayan Genel Suriye Kongresi (2 Temmuz 1919) buna örnektir. Bu ulusal kong­ re hareketidir ki, Mart 1920'de ülkede bağımsızlık ilan edc-­ cek, Emir Faysal'ı da kral seçecektir. Bu kitapta ele alınan kongre hareketleri ise, yalmz em­ peryalist tehdit ve saldırı karşısındaki Türkiye'nin bütünlü­ ğünü ve bağımsızlığını amaçlayanlardan ibarettir. Bu çerçeve içinde "Kongre" sözcüğü ile kastedilen ne­ dir? İncelemeye konu olan kongreler hangileridir? Kavramın bulanıklığı, tanımlama ve ayıklama gereğini doğumıaktadır. İkinci-Meşrutiyet döneminde Türkçeye giren "kongre" sözcüğü, bugün kullanılan "briefing" kelimesi gibi, çeşitli toplantılara verilen genel ad olmuştur. Bu yüzden ilk başta, Mütareke döneminde ve Kurtuluş Savaşı sırasında herhangi bir nedenle yapılan topl�ntılar ile, ülke ve vatanın ya da böl­ genin kurtuluşunu amaçlayan, ulusal mücadele programına katkıda bulunan kongreleri ayırdetme zorunluluğu vardır. Bu ikinci türe giren kongreler hayli yüksek sayılara u­ laşmaktadır. Örneğin sadece Muğla'da, 1 ve 5 Haziran, 18 Ağustos ve 20-31 Ekim l 9 19 ("Sivas İçin Muğla Kongre­ si") tarihlerinde "Kongre" adı altında ve Muğla'ya bağlı mülki birimlerden gelen temsilcilerin katıldığı dört toplantı yapılmıştır. Cemiyetlerin rutin idari kongreleri (vilayet, ka18


za kongreleri) ile seçim kongreleri bu sayıyı arttıran bir baş­ ka nedendir. Öte yandan, aslında birer "toplantı" sayılması gereken birleşmelere "kongre" adı verildiği görülmektedir. Sivas Kongresi' nden sonra Sivaslı kadınların işgali protesto için yaptıkları toplantının (28 Aralık 19 19) "Kadınlar Kong­ resi" olarak tanıtılması buna örnektir. TBMM'nin açılmasından sonraki tarihlerde Mustafa Kemal Paşa'nın daveti üzerine Afyon ve Pozantı'da düzen­ lenen ve yerel Müdafaa-i Hukuk temsilcilerinin katıldığı top­ lantılar da "kongre" olarak isimlendirilmiştir. 2 Ağustos 1920'de Afyon'da yapılan ve Uşak, Nazilli, Afyon Karahi­ sar, Konya gibi yerlerden gelen temsilcilerin katıldığı toplan­ tı, Mustafa Kemal Paşa tarafından da bir "kongre" olarak ta­ nıtılmıştır. Bundan üç gün sonra benzeri bir toplantı yine Mustafa Kemal Paşa' nın girişimiyle Pozantı'da düzenlen­ miştir (5 Ağustos 1920). Yerel Müdafaa-i Hukuk heyetleri ile askeri ve mülki görevlilerin katıldığı bu toplantıda Mus­ tafa Kemal Paşa bazı açıklamalar yapmış askeri ve mülki ko­ nularda fikir alışverişinde bulunulmuş ve iki oturum halin­ de yapılan bütün bu görüşmeler ancak yanın gün sürmüştür. Toplantıya katılanların sayısının 75 olduğu anlaşılmaktadır. Bu toplantıdır ki, bazı araştırmacılar tarafından "Pozantı Kongresi" başlığı altında sunulmuştur. Buna karşılık, söz ko­ nusu görüşmelerin bir "kongre" sayılamayacağı, bir toplan­ tıdan ibaret bulunduğu, asıl Pozantı Kongresi 'nin ise 8 Ekim 1920 tarihinde Vali ve Tümen Kumandanı Yarbay Mehmet Nuri Bey (Conker) tarafından düzenlendiği ve 60 üyenin ka­ tılımıyla gerçekleştiği belirtilmiştir. Bu kitapta, cemjyetlerin idari kongreleri ile, bilgi alış­ verişi tartışma veya protesto amacıyla yapılan toplantılara (örneğin "Kadınlar Kongresi"), sadece alınan kararların ko19


numuzu ilgilendirmesi ölçüsünde yer verilmiştir. Asıl ince­ leme konusu olanlar ise, derneklerin bünyesini aşan bir tem­ sil gücüne ul;ışmış, bölgeye ya da ülkeye ilişkin kararlar üret­ miş ve az çok kalıcı yapılar kurmuş olan kongrelerdir. Mustafa Kemal Paşa'nın girişimiyle J\fyon'da (2 Ağus­ tos 1920) ve Pozantı'da ( 5 Ağustos 1920) yapılan toplantılar ise tarihsel önemleri nedeniyle kongreler listesine katılmış­ tır. Çünkü ileride açıklanacağı gibi, bunlardan birincisi Batı Anadolu kongre sistemini sona erdirmesi, ikincisi de TB­ MM'nin varolduğu bir dönemde mülki idarenin kuruluşu ve organlarının seçimi ile ilgili olarak almış olduğu kararlar ba­ kımından son derece önemlidir. Esas alınan kongreleri önce tarih sırasıyla ve kuşbakışı görmek, sonra coğrafi dağılımları ve kapsamları açısından kümelendirmek, kongre hareketlerinin gizli şemasını yaka­ lamak bakımından yararlı olacaktır. 2. Kongreler Tablosu

Bazı kongrelerin gerçekten kongre sayılıp sayılamayacak­ ları konusu ile Balıkesir Kongrelerinin numaralandınlmasın­ da bazı ayrılıklar olduğu hemen belirtilmelidir. Aşağıdaki lis­ tede, İkinci Nazilli Kongresi'nin ( 19 Eylül 1919) kurduğu Ha­ rekat-ı Milliye Reddi İlhak Aydın ve Havalisi Heyet-i Merke­ ziyesi'nin 6 Ekim 1919'daNazilli'de yaptığı toplantı, alınan ka­ rarların önemi gözönünde tutularak ve Ş. Turan'ın da nitele­ mesine uygun olarak Üçüncü Nazilli Kongresi şeklinde değer­ lendirilmiştir. Yukarıda da değinildiği gibi, 5 Ağustos l 920 ta­ rihli Pozantı toplantısı da aynı gerekçeyle ve S. Hatipoğlu'na dayanılarak bir "kongre" olarak isimlendirilmiştir. Balıkesir'de toplanan kongrelerin sayısı 3 ya da 4 olarak değil, İ. Tekeli/ S. İlkin'e dayanılarak 5 olarak saptanmış ve bunlar böyle sıralan20


mıştır. Kongre tarihleri konusunda verilen bilgilerde görülen farklılıklar da ayn bir sorundur. Ancak, bu kitabın inceleme ala­ nı açısından bunun çok büyük bir önem taşımadığı kabul edil­ melidir. Kongreler listesindeki tarihlemelerde daha çok en son monografik etütlerdeki tarihlere uyulmuştur. Bu kitapta esas alınan kongreler tarih sırasıyla şunlar olup, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının katılıp yönlendirdik­ leri Erzurum Kongresi ile bu önderlik tarafından düzenlenen Sivas Kongresi, diğerleriyle karşılaştırma olanağı sağlamak için özel vurgularla (italik ve kapital) gösterilmiştir: 1.Kars İslam Şurası 2. BirinciKarsKongresi 3. Kars İslam ŞfırasıBüyükKongresi 4. Birinci ArdahanKongresi 5. İkinci ArdahanKongresi 6. BüyükKarsKongresi 7. İzmirBüyükKongresi 8.BirinciBalıkesirKongresi 9. Erzurum Kongresi 1 O. İkinciBalıkesirKongresi

11. Birinci NazilliKongresi 12. AlaşehirKongresi 13.MuğlaKongresi 14. SNASKONGRESİ 15. ÜçüncüBalıkesirKongresi 16.l�nci NazilliKongresi 17. Uçüncü NazilliKongresi 18. BirinciEdirneKongresi 19. Sivas İçinMuğlaKongresi 20. DördüncüBalıkesirKongresi 21. İkinciEdirneKongresi 22.Oltu İslam Terakki FırkasıKongresi 23. BeşinciBalıkesirKongresi 24. �üleburgazKongresi 25. Uçüncü (Büyük)EdimeKongresi 26. AfyonKongresi 27.Birinci PozantıKongresi 28. İkinci PozantıKongresi

(5Kasım1918) (14Kasım1918) (30Kasım-2 Aralık1918) (3-5Ocak1919) (7-9Ocak1919) (17-18Ocak1919) (17-19Mart1919)

(27 Haziran-12Temmuz1919) (23Temmuz-7 Ağustos 1919) (26-30 Temmuz1919) (6-8 Ağust os1919) (16-25 Ağustos1919) (18 Ağustos 1919) (4-12Eylül1919) (16-27Eylül1919)

(19 -20yada23-24Eylül 1919)

(6Ekim1919) (16Ekim1919) (20-31Ekim1919) (19-29Kasım1919) (15Ocak 1920) (21 Şubat 1920) (I0-23Mart 1920) (31Mart-2 Nisan1920) (9-14 Mayıs1920) (2 Ağustos1920) (5 Ağustos1 920) (8Ekim1920)

21


Bu tablonun okunuşundan çıkan sonuçlar nelerdir? Özel­ likle, yerel kongrelerinKemalist önderlik karşısındaki konum­ larını kavramak bakımından bu soru önem kazanmaktadır. Göze çarpan ilk özellik, Sivas Kongresi ile son üç kong­ renin Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, yani ulusal önderlik grubunun girişimiyle toplanmış olmasıdır. Üçüncü(Büyük) Edime Kongresi'ne(bu kongre dahil) kadarki kongrelerin tü­ mü yerel inisiyatiften doğmuştur. Bazı kaynaklarda Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından toplandığı ileri sürülen Er­ zurum Kongresi de bunlardan biridir. Bu kongre, Mustafa Ke­ mal Paşa ve RaufBey henüzİstanbul'dayken ve hattaDoğu'da pek tanınmazlarken, "Doğu Eyaletlerinin Milleti" (Trabzon ve Erzurum yerel örgütleri) tarafından düzenlenmiştir. İkinci gözlem, Kemalist önderliğin girişimiyle topla­ nan Sivas Kongresi'nden önce yerel inisiyatife dayalı 13 kongrenin yapılmış olmasıdır. Bunun anlamı, örgütlenme hareketinin Mustafa Kemal'in önder konumuna yükselme­ sinden önce başlamış olduğudur. Türk Devrim Tarihi yazar­ larının bir kısmının Milli Mücadele'yi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Samsun' a çıktıkları tarihten (19 Mayıs 1919) başlatmalarına karşılık, İstanbul, Anadolu ve Trakya'da ilk örgütlenmeler(cemiyetler, şuralar, kongreler) ve silahlı direniş hazırlıkları başlamış bulunuyordu. Örneğin, Musta­ fa Kemal'in Adana'dan İstanbul'a mütareke hükümlerine karşı tepkisini sıcağı sıcağına bildirdiği günlerde (3 ve6 Ka­ sım 1918), Kars'taki Milli Şura hareketi başlamış(3 ve 5 Ka­ sım 1918), Trakya için de Trakya - Paşaeli Müdafaa Heyet­ i Osmaniyesi kurulmuştu (7 Kasım 1918). Dikkat çeken üçüncü nokta, Sivas Kongresi gibi ulusal kapsamlı bir hareketten sonra bile, hemen hemen bu kong­ reden önce toplanan yerel kongreler sayısı kadar kongrenin 22


yapılmış olmasıdır. Bu da, Sivas Kongresi'ne karşın yerel kongreler düzenleme inisiyatifinin sürdüğünü göstermekte­ dir. Üçüncü (Büyük) Edime Kongresi'nin (9- 14 Mayıs 1920) TBMM'nin bile açılışından sonra düzenlenmiş olması bu açı­ dan son derece dikkat çekicidir Yukarıdaki dökümde yerve­ rilen son üç kongre ise (Afyon ve Pozantı Kongreleri), Ke­ malist önderliğin girişimiyle düzenlenmiş olmakla birlikte, TBMM'nin varolduğu koşullarda bile hala yerel kongre dü­ zenleme gereğinin duyulduğunu göstermeleri bakımından anlamlıdır. Zaten Afyon Kongresi (2 Ağustos 1920) Batı kongrelerine son verme ihtiyacından doğmuştur. 3. Kongre Sistemleri Ulusal Kongre (Sivas) bir yana bırakılırsa, kongre ha­ reketlerin belli ve ayn coğrafi alanlara ait oldukları görül­ mektedir. Bu mekanların ve bunlara bağlı kongrelerin orta­ ya konması, "bölgesel kongre sistemleri" denebilecek grup­ laşmaların özelliklerini de ortaya çıkaracaktır. Bölgesel kongre sistemlerinin tek tek gösterilmesi, bun­ ların birbirlerinden farklılığını olduğu kadar, birbirleriyle olan ilişkilerini araştırma olanağı da sağlar. Nihayet bu tür bir kümelendirme, kongre hareketlerinin bütünü hakkında, parçalardan yola çıkarak daha toparlayıcı bir fikir sahibi olmaya yarar. Bu sınıflandırma direniş hareketleri bakımından değil, kongre hareketleri açısındandır. Birinci kavramın alam ikin­ cisininkine oranla daha geniştir. örneğin, GüneyAnadolu(Ki­ likya) ile Güneydoğu Anadolu'da (Maraş, Urfa, Antep) sivil (cemiyetler) ve askeri (Kuva- yı Milliye) örgütlenme ve dire­ niş vardır ama buralarda Pozantı Kongreleri gibi ender istis23


nalar dışında kongre hareketlerine rastlanmamıştır. Bunun, bölgelere göre çeşitli nedenleri olmuş olabilir. İşgallerin erken bastırmış olması (Kilikya), nüfus yapısının etnik bakımdan çok karışık olması (Türk, Arap, Kürt, Ermeni, vb.), feodal yapının egemenliği (aşiretler), Türk ulusçuluğu için objektif zeminin elverişsizliği, Erzurum Kongresi 'ne katılma ya da Sivas Kong­ resi ile oluşan ulusal önderliğe (Heyet-i Temsiliye) bağlanmak yüzünden yerel inisiyatifleri (yerel kongreler) geliştirememe vb. gibi etkenler ilk başta akla gelenlerdir. Kongre tipi örgüt­ lenmelerin görülmediği bu alanlar, esas konusu "kongre ikti­ darları" olan bu kitabın çerçevesi dışında kalır. Bu kitapta verilen anlamıyla kongreler, ilk bakışta, beş ana grup halinde görünmektedir. 1. Elviye-i Selase Kongreleri Grubu Üç Liva (Kars, Ardahan, Batum) bölgesinde ve özellik­ k de Kars, Ardahan ve Oltu yörelerinde oluşan bu grup Kars

İslam Şurası (5 Kasım 19 l 8) ile hayat bulmuş, Kars ve Ar­ dahan Kongrelerinden sonra Cenub-i Garbi Kafkas Hükü­ met-i Muvakkatesi'ne dönüşmüş, bu geçici yönetimin çök­ mesinden sonra yine küçük yerel "şura hükümetleri" halin­ de uzun süre devam etmiştir. Elviye-i SeJase kongreler sis­ temi, bunun uzantılarından olan Oltu İslam Şurası Hüküme­ ti'nin kurucusu Oltu İslam Terakki Fırkası 'nın 21 Şubat 1920 tarihli kongresi ile sürmüş, söz konusu yerel hükümet son­ radan TBMM yönetimi altına girmiştir. (17 Mayıs 1920). Elviye-i Selase grubu kongre hareketleri bu kitapta, o zamanlar Kars bölgesi için kullanılan "Şark Hudut" deyi­ minden esinlenerek, Sınır Doğu kongreler sistemi adıyla anı­ lacaktır. 24


2. Trakya Kongreleri Grubu

Bu grup, Batı Trakya'da birbirini izleyen önemli "hü­ kümetleşme" olaylarına karşın, yine de esas olarak Doğru Trakya (bugünkü Türkiye Trakyası) yöresindeki hareketler­ den oluşur. Trakya Kongreler Sistemi, Trakya - Paşaeli Mü­ dafaa Hcyet-i Osmaniyesi'nin kurulmasıyla (7 Kasım 19 18) başlamış, Birinci Edirne ( 16 Ekim 19 19), İkinci Edirne ( 15 Ocak 1920) ve Lüleburgaz (3 1 Mart-2 Nisan 1920) Kongre­ lerinden geçtikten sonra Büyük Edime ya da Üçüncü Edir­ ne Kongresi ile (9-14 Mayıs 1920) son bulmuştur. 3. Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu Kongreleri Grubu

Buradaki oluşum iki yerel kongre hareketiyle başlamıştır. Bunlardan birincisi Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Ce­ miyeti'nin Trabzon Vilayet Kongresi ( 13 Şubat 19 19), öbürü de Vilayat-ı Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti 'nin Erzurum Vilayet Kongresi'dir ( 17-2 1 Haziran ( 19 19). Bu yerel hareketler karşılıklı haberleşmelerle bölgesel ölçekli Erzurum Kongresi'ni düzenlemişlerdir. (23 Temmuz-7 Ağustos 19 19). Böylece büyüyen ve oluşumunu tamamlayan bu kongre siste­ mi, Sivas Kongresi (4-12 Eylül 1919) ile son bulmuştur. 4. Batı Anadolu Kongreleri Grubu Bu grup, İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiye­ ti 'nin kurulmasıyla tohumlanmış, Büyük İzmir Kongresi'yle de ( 17-19 Mart 19 19) doğmuştur. Batı Anadolu bölgesinde bundan sonra kongre alt grupları oluşmuştur. Kuzeybatıda Balıkesir Kongreleri, güneyde Nazilli Kongreleri, "Sivas 25


için Muğla Kongre"si (20 -31Ekim1919 ) başta olmak üze­ re Menteşe sancağı kongreleri bunlara örnektir. Alaşehir Kongresi ise(16-25 Ağustos1919 ) bütünBatı Anadolu'yu kucaklamıştır; bu bakımdan da başlangıçtaki Büyük İzmir Ko:ıgresi'ni andırır. Batı Anadolu kongreler sistemi, bunla­ ra artık bir son vermek isteyen Kemalist önderliğin TB­ MM'nin açılışından üç ay kadar sonra düzenlediği Afyon Kongresi ile(2 Ağustos1920 ) ortadan kalkmıştır. 5. İstanbul'da "Milli Kongre" Hareketi

İstanbul'da örgütlenmiş olması bakımından ayn bir özel­ lik taşı yan"Milli Kongre" grubu da birçok yazar tarafından "kongre hareketleri" çerçevesinde ele alınmıştır. Ancak bu hareket(Kasım-Aralık1918 ), kalıcı ve bağımsız bir örgüt de­ ğildi, parti ve derneklerden oluşan birtür "konfederasyon"du. Bu kuruluş günümüzdeki deyimle daha çok bir "ortak plat­ form girişimi" ydi. Onun bir toplantıdan doğmuş olması(29 Kasım1918 ) ve kendini "Kongre" diye adlandırması, böy­ le sayılmasına yetmez. Aynca, bu kitabın konusu "kongre iktidarlan"dır. "Milli Kongre" ise bir "iktidar" olgusu ya­ ratmış, kalıcı bir yapılaşmaya gitmiş değildir. Zaten böyle bir iddiası bulunmadığı gibi, İstanbul koşullarında böyle bir şey de tasarlanamazdı. Bu nedenlerle "Milli Kongre" grubu bu kitaptaki anlamıyla bir "kongre" sayılamayacağı gibi, "kongre iktidarları" kavramı açısından da bir anlam taşımaz. Aynı yargıya, İstanbul'daki"Şfua- yıSaltanat" için de u­ laşmak gerekir. İstanbul'da saray ve hükümetinin girişimiyle düzenlenen bu toplantı(26 Mayıs1919 )Türkiye'deki altıncı kongre grubu olarak gösterilmişse de, bunun gerekçelerini an­ Jayabilmek kolay değildir. Bir kere, kongrelerdenfarklı ola­ rak bu bir resmi girişimdir, devlettenye organlarından gelen 26


dürtüyle oluşmuştur, sivil toplum inisiyatifi olmayla bir ilgisi yoktur. Aynca şfua, basit bir öneriler toplantısıdır; burada tar­ tışma ve görüşme bile yasaklanmıştır. Bir tek gün sürmüş olan bu toplantı herhangi bir karar alabilmiş ya da kalıcı bir yapı­ lanmaya gidebilmiş de değildir. Zaten varolan devlet legalite­ si içinde böyle bir şey de beklenemezdi. Kısacası, meclislerin yokluğundan doğan boşluğu örtülemek için yapılan bu top­ lantı bir"meşveret" niteliğine bile sahip sayılamaz ve"kong­ re" kavramıyla da herhangi bir ilgisikurulamaz. Bu durum da, Türkiye'deki kongre künıelendirmelerinin beş ya da altı gruptan değil, dörtjeopolitik sistemden oluştuğu kabul edilmelidir. Mütareke dönemiTürkiyesi'nde dört tane bölgesel kongre sistemi görülmektedir. SınırDoğu(Elviye-iSe­ lase), Trakya(Misak-ıMilli ölçü alındığında bugünküTürki­ yeTrakyası), Doğu ve KuzeyDoğuAnadolu(Trabzon ve6Do­ ğu ili) veBatı Anadolu kongre sistemleri. bu bölgesel sistem­ lerin her biri, çok sayıda kongreden oluşan "takımyıldızları" görünümündedir. Aynca, her bir kongre sistemi birbirinden ay­ n hareket etmekte, takımyıldızları adeta kendi eksenleri olan bölgesel kongre odağı yörüngesinde dönenmektedir. Bu eksen­ ler, bölgesel temsilin en üst noktasını oluşturanCenub-iGarbi KafkasHükfunet- Muvakkatesi(SınırDoğu sistemi), Üçüncü BüyükEdirne Kongresi(Trakya sistemi), Erzurum Kongresi (Doğu ve KuzeydoğuAnadolu sistemi) ve Alaşehir Kongresi (Batı Anadolu sistemi) biçimindeki organizmalardır. Bu kongre sistemleri, ulusal kongre sisteminin (Sivas Kongresi) doğmasından itibaren yavaş yavaş bunun yörünge­ sine girmeye başlayacaklardır. Süreç, kendi eksenleri etrafın­ da dönen özerk sistemlerin merkezi bir sisteme bağlanmala­ rı, yeni ve "ulusal bir.kongre sistemi"ne tabi olmaları, sonra da bu takım yıldızlarının yavaş yavaş sönmeleri şeklindedir. Kongreler ağıyla ilgili olarak akla gelen bir soru da, de-

27


ğişik kongre sistemleri ya da kongreler arasındaki bağların ve iletişim kanallarının ne durumda olduğu sorusudur. Yerel kongreler, kararlarını ve faaliyetlerini duyurmak için başta basın olmak üzere çeşitli araçlardan yararlanmış­ lardır. Bu sayede, belli ölçüde bir bilgi akışı sağlanabilmiş­ tir. Örneğin, Sınır Doğu'daki geçici hükümet ve şfıra hükü­ metleri olayı, gerek Erzurum'da gerekse İstanbul'da duyul­ muştu. Büyük İzmir Kongresi ( 17- 19 Mart 19 19), işgalden önce toplanmış olmasının da sağladığı avantajla, hem İzmir hem de İstanbul basınında yer alabilmişti. Üçüncü Balıkesir Kongresi ( 16-27 Eylül 1919) ertesinde Balıkesir Heyet-i Merkeziyesi'nin önemli bir girişimi, kongre kararlarını ka­ muoyuna duyuracak ve Kuvayı Milliye bilincini yayacak bir gazetenin yayımlanması olmuştur. Bu amaçla çıkarılan iz­ mir 'e Doğru gazetesi 16 Kasım 19 19 ve 27 Haziran 1920 ta­ rihleri arasında yayınını sürdürmüştür. Batı Anadolu kong­ re sistemine bağlı Heyet-i Milliyelerin düşüncelerini yayan bir başka organ da (Afyon) Karahisar'da çıkan ikaz gazete­ siydi. Öte yandan Erzurum Kongresi de bazı yörelerde izle­ nebilmiş, almış olduğu kararlar bazı kentlerde gizlice çoğal­ tılıp dağıtılmıştır. Büyük Edime Kongresi' nde (9-14 Mayıs 1920) bir delegenin, "Anadolu gibi demokrasiye uygun ha­ reket etmeliyiz" sözlerinden, Trakya kongreleri grubunun da Anadolu kongrelerinden haberli olduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki, bu örnekler oldukça sınırlı kalmaya mahkfun­ dur, bunları çoğaltabilme olanağı pek yoktur. İçinde bulunu­ lan koşulların elverişsizliği ve özellikle teknik olanakların za­ yıflığı nedeniyle, kongreler arası iletişim ağı oldukça zayıf­ tır. Haberler geç, güç ve yanlış akıfıaktadır. Örneğin, Erzu­ rum Kongresi İzmir'de "Cumhuriyet ilanı" diye alınırken, Konya'daki milliyetçilerin bu kongreden pek haberleri yok-

28


tuc Birinci Balıkesir Kongresi (27 Haziran-12 Temmuz 1919) ile bunun bitiminden bir hafta sonra toplanan Erzurum Kong­ resi (23 Temmuz) arasında bir ilişki ve iletişim görülmemek­ rı;dir Erzurum Kongresi'nde seçilen Hcyet-i Temsiliye Ala­ şehir Kongresi'nden (16-25 Ağustos J 919) zamanında ve ay­ rıntılı haber alabilmiş değildir. Mustafa Kcmal'in bu kong­ reye yolladığı kutlama telgrafı, kongrenin bitiminden sonra yerine ulaşabilmiştir. Dolayısıyla, Doğu ve Batı Anadolu kongre sistemleri arasında iletişim yetersizlikleri açıktır. Bun­ lar birbirlerinin girişimlerinden zamanında haber alamamış­ lardır. Alaşehir Kongresi epey sonra Doğu'da öğrenilmiş ve coşkuyla karşılanmıştır. Aynı bölgedeki kongreler arasında da iletişim kopuklukları görülmektedir. Örneğin, Kuzeyba­ tı Anadolu ve özellikle de kongreler kenti Balıkesir, B irinci Nazilli Kongresi'nden (6-8 Ağustos 1919) habersizdir. 4.Kapsamları Açısından Kongreler Kongreler, temsil ettikleri nüfus kitlesinin çapı ve coğ­ rafi-mülki etkinlik (müessiriyet) alanlan açısından yerel, yö­ resel, bölgesel ya da ulusal kapsamhdırlar. Yerel kongreler deyimi burada en dar anlamıyla, yani en küçük ölçekli örgütlenme birimlerini anlatmak için kullanıl­ mıştır. İlk başlarda örgütlenme biçiminin en yaygın modeli budur. Bu örgüt ya da kongreler bir -iki kent ya da kasaba­ ya, bugünkü kapsamıyla bir il'e (o zamanki "sancaklar") münhasırdır. Örneğin, Birinci Balıkesir, Manisa, Oltu ve ilk Kars kongreleri daha çok bu niteliktedir. Yöresel kongrelerden kasıt, yukardakinden daha geniş bir nüfus ve coğrafyayı kucaklayan, o zamanki mülki bölünü­ me göre "vilayet" boyutlarına ulaşan örgütlenmelerdir. Örne29


ğin o dönemin Trabzon vilayeti bütün Doğu Karadeniz yöre­ sini kucakladığından, bu vilayeti temel alan örgüt ve kongre­ ler de bütün bu yöreyi temsil etmekte ya da temsil etme iddi­ asıyla ortaya çıkmaktaydı. Kuzey Batı Anadolu yöresini kap­ sayan İkinci Balıkesir Kongresi (26-30 Temmuz 1919) ya da asıl adıyla Balıkesir Hareket-i Milliye Redd-i İlhak Kongresi (6-8 Ağustos 1919) yöresel kongreler grubuna girer. Üç liva­ yı kucaklayan Büyük Kars Kongresi de bu niteliktedir. Bölgesel kongreler, ulusaltı en büyük coğrafi birimleri kapsayan birleşmeler ve temsile dayalı örgütlenmelerdir. Bü­ tün Doğu illerini (bölgesini) birleştiren Erzurum Kongresi (23 Temmuz-7 Ağustos f919), yöresel nitelikli Balıkesir ve Nazilli kongrelerinden sonra tüm Ege ya da Batı Anadolu bölgesini temsil eden Alaşehir Kongresi (16-25 Ağustos 1919), Trakya'yı kucaklayan Büyük Edime Kongresi (9-14 Mayıs 1920) bölgesel kongrelere örnektir. Ulusal kongre, kongre tipi örgütlenmenin en yüksek bi­ çimidir. Bunun gerçekleşmiş tek örneği, bütün bölgeleri tem­ sil bakımından ilerde değinilecek zaaflarına rağmen Sivas Kongresi'dir. Mustafa Kemal'in Sivas Kongresi'nden sonra bir ara düşündüğü "Büyük Anadolu Kongresi" eğer yapıla­ bilmiş olsaydı, herhalde bu da ulusal kapsamlı bir kongre ola­ caktı. Damat Ferit Paşa'mn sadrazamlıktan çekilmesi ve me­ busan seçimlerinin yapılması olanağının doğması üzerine bu kongreye ihtiyaç kalmamıştır. 5. Evrim Şeması

Coğrafi kapsanılan ve etkinlik alanlan bakımından dört jeopolitik sistem (küme) biçiminde beliren kongre hareketle­ rinin ana doğrultusu, dar çevreli kongrelerden geniş çevrelile30


re yükselme biçimindedir. Genelde, yerel kongreler yöresel birliği, yöresel kongreler de bölgesel birleşmeyi hizalamışlar­ dır. Tarih sırasıyla üç ayrı mek:fuıda bu eğilim gözlemlenebilir. Sınır Doğu kongreler sisteminin ilk basamağı, Kars san­ cağında "Milli İslam Şurası Merkez-i Umumisi" adıyla ye­ rel bir hükümet kuran 5 Kasım 1918 tarihli "Kars İslam Şu­ rası" toplantısıdır. Bu kongre sistemi daha sonra Kars İslam Şurası Büyük Kongresi (30 Kasım-2 Aralık 1918), Ardahan Kongreleri (3-9 Ocak 1919) ile çevresini genişletmiş, niha­ yet Büyük Kars Kongresi (1 7-1 8 Ocak 1919) ile en üst nok­ tası olan ''Cerıub-i Garbi Kafkas Hükümeti-i Muvakkate-i Milliyesi"ne ulaşmıştır. Doğu ve Kuzeydoğu kongreler grubunda, başlangıçtaki yöresel (Erzurum ve Trabzon) kongreler, bölgeselliğe sıçra­ yışı simgeleyen Erzurum Kongresi' ni örgütlemiş1erdir. Ancak bu kongrenin Kürtleri temsil etmediği de ileri sürülmüştür. Batı Anadolu kongre sisteminde yerel örgütlerin her sancak ve kazada ayrı ayn ve kendi başlarına faaliyette bu­ lunmaları verimsiz bir çalışma düzeniydi. Bölge önderleri bu sakıncayı alt etmek için Balıkesir, Alaşehir ve Nazilli Kong­ relerini toplamışlardır. Yerel hareketler önce yöreselliğe (İkinci Balıkesir ve Birinci Nazilli Kongreleri), buradan da "bütün cephelerin geometrik olarak ortasına düşen Alaşe­ hir"de düzenledikleri bölgesel kongreye sıçramışlardır. Aynı yerde yapılan kongrelerin, o mülki birim içinde da­ ha etkili bir temsile yönelerek büyüme gösterdikleri de söy­ lenebilir. Örneğin, Ardahan, Balıkesir ve Nazilli'de yapılan ikinci kongrelerin birincilerine oranla daha fazla ilçeyi içer­ dikleri ve daha geniş bir katılıma açıldıkları görülmektedir. Dolayısıyla bu dar çerçeveler içinde bile, temsil tabanını ge­ nişletme eğilimi vardır. 31


Nihayet, bölgesel kongre sistemlerinin ulusal ve tek merkezli bir kongre sistemi fikrine yabancı olmadıkları, özerkliklerini koruma isteklerini sürdürmelerine karşın, bu birleşmenin gerekliliğini de zaman içinde kavradıkları söy­ lenebilir. Ulusal kongre sisteminin (Sivas Kongresi) oluşma­ sından sonra, yerel kongre sistemlerinin buna katılması uzun­ ca bir süreyi gerektirmişse de, bu katılmanın zorlama ile de­ ğil, esasta gönüllü bir şekilde gerçekleştiği açıktır. Ama bu tespitler, ülkedeki bütün kongre hareketlerinin tek bir model-çizgi üzerinde ilerlediği, önce mutlaka yerel, sonra da sırasıyla yöresel ve bölgesel aşamalardan geçerek ulusal düzeye eriştikleri anlamına gelmez. Bazı kongreler da­ ha baştan yerel değil yöresel, hatta bölgesel kapsamlı olabil­ mişlerdir. Trakya kongreleri bunun tipik örneğidir. Öte yan­ dan, İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti'nin dü­ zenlediği, Batı Anadolu'nun hemen hemen bütün kaza ve li­ valannın temsil edildiği İzmir "Büyük Kongresi" ya da "Garbi Anadolu Kongresi", Ege bölgesindeki ilk kongre ol­ makla birlikte ( 1 7-19 Mart 1919) yerel ya da yöresel değil, bölgesel nitelikteydi, bütün Batı Anadolu'yu kucaklamıştı. Kongre hareketlerinin düz bir yükseliş çizgisi içinde yü­ rümediği şuradan da bellidir ki, bazen geniş kapsamlı bir böl­ gesel kongreden sonra aynı bölgede yerel ya da yöresel ka­ rakterli, yani daha dar kapsamlı kongrelerin toplandığı görül­ mektedir. İzmir ve Alaşehir Kongrelerinden sonra bu bölge­ de yine dar kapsamlı kongreler (özellikle Balıkesir ve Nazil­ li Kongreleri) yapılmıştır. Bunun nedeni, alınmış olan ve bü­ tün bölgeyi ilgilendiren kararlan, alt bölgeler durlımundaki kuzeybatı ve güneybatı yörelerinde pekiştirmek ve somutlaş­ tırmak ihtiyacıdır. Balıkesir ve Nazilli Kongreleri ile ilgili bü­ tün belgelerden bu ihtiyaç açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

32


Bu kayıt ve istisnalar çerçevesinde, yine de kongre ha­ reketlerinin belli bir evrim şeması olduğu söylenebilir. Bü­ tün bu gelgitlere karşın süreklilik gösteren hareketlerin, ye­ rellikten yöreselliğe, buradan bölgeselliğe, oradan da ulusal­ lığa tırmanan bir sarmal (spiral, helezon) hareketi olduğu or­ tadadır. Bir kere daha bu durum, kurtuluş hareketinin örgüt­ lenme çizgisinin, resmi tarihteki görüşlerin aksine, aşağıdan yukarı bir karakter gösterdiğini ve sivil özelliklerinin ağır bas­ tığını kanıtlar.

B- DEVLET TEZLERİ

Mütareke döneminde İtilafDevletleri Türkiye'yi parça­ layıcı ve sömürgeleştirici devlet tezlerinin sahibiydiler. Yu­ nan ve Ermeni talepleri de bunlarla bütünleşmekteydi. Bu dö­ nemde, Anadolu ve Trakya'daki yerel hareketler ve kongre­ lerde, Türkiye'nin devlet sorununa ilişkin görüşler de oluş­ turulmuştur. Bunların büyük bölümü, Kemalist devlet tezi­ nin etkisi dışında formüle edilmiştir. Bu bakımdan da, ön­ derliğin katkısı dışında oluştukları anlamında, bu tezlerin "kendiliğinden" (spontane) karakterde oldukları söylenebi­ lir.Yerel kongrelerin ürettikleri devlet tezlerinin zaafları ka­ dar önemleri de bundan kaynaklanır. Bu tezlerin yeknesak değil, çeşitli ve karmaşık bir de­ met oluşturdukları baştan söylenmelidir. Dolayısıyla, genel­ leme ve sistemleştirme zorlukları vardır; ortak noktalar ka­ dar ayrılıklar da önem taşımaktadır. Bir devlet "egemenlik hakkı", "toplum" ve "ülke" di­ ye adlandırılan unsurlardan oluşur. Yerel hareket ve kongre-

33


}erden çıkan devlet tezleri de bu temel kavramlar açısından sunulacaktır. En sonda da, bu tezlerin "yerelliği"nin ne an­ lama geldiği konusunu açıklama olanağı doğacaktır. 1- Dış Egemenlik (Bağımsızlık)

Yerel tezlerle ilgili olarak saptanması gereken birinci özellik, bunların Yunan ve Ermeni işgallerine ya da tehditle­ rine karşı formüle edilmiş olmalarıdır. Bu noktalarda bağım­ sızlık ve dış egemenliğin savunulması, bunun korunması için de silahlı mücadele gereğinin kabul edilmesi, bütün yerel der­ nek ve kongre faaliyetlerinde görülen ortak bir temadır. Uygulama da bu yönde seyretmiş, bütün bu kuruluşlar bağımsızlık için silahlı mücadeleyi göze almışlardır. Bu durumda, yerel tezlerin bağımsızlık ve dış egemenlik hakkı gibi değerlerin korunması açısından taşıdıklan anlam son derece önemlidir. Bunlar, boyun eğmeyi ve teslimiyeti sa­ vunan Osmanlı tezine karşı, ulusal bağımsızlığı öngören ya da öngörecek olan Kemalist teze ise açıkça yakın düşmektedir. Şu da var ki, yerel hareketlerdeki direnme kararlılığı, esas olarak Yunan ve Ermeni tehditlerine karşı bir tavrı ifade etmek­ ten pek ileri gitmiyordu. Halkta, aydın çevrelerinde ve kamu­ oyunun önemli bölümünde egemen olan, "İngiltere, Fransa, İtalya gibi düveli muazzanıayı (süper devletleri) gücendirme­ me" isteği, yerel hareketlerin saflarında da güçlü bir eğilimdi. Büyük devletlerle uzlaşma arayışları da oldukça yaygın­ dı. Örneğin, Batı ve Doğu Trakya'daki hareketlerin ileri ge­ lenleri zor durumda kaldıklarında, İngiltere ve özellikle Fran­ sa'dan yardım (manda) umuyor, İtilaf Devletleri temsilcile­ riyle anlaşma yollan arıyorlardı. Dahası, Alaşehir Kongresi Reisi tarafından "İzmir Asyayı Suğra (Küçük Asya) Ordu34


su Kur.ıandanı General Milne Cenaplarına" gönderilen 23 Ağustos 1335 (1919) tarihli mektupta, İzmir'in mutlaka iş­ gali gerekiyorsa bunun Yunanlar tarafından değil, geçici bir süre için itilaf kuvvetlerince gerçekleştirilmesi istenmişti. Öte yandan, Trakya ve Boğazlar bölgesinin müttefiklerce or­ taklaşa işgali, Kilikya'nın Fransızlar, Güney Batı Anado­ lu'nun İtalyanlar, Kuzeydoğu Karadeniz kıyılarının da yine müttefikler tarafından işgali girişimleri pek fazla tepki çek­ memişti. Ancak Kilikya'da Ermeni tehlikesinin, bahda da Yu­ nan işgalinin baş göstermesi üzerinedir ki yerel güçler diren­ me yoluna gideceklerdir. Ne var ki bu direnme somut düş­ manla sınırlıdır, İtilaf Bloku'nu hedeflemez. Bu açıdan yerel tezler, Erzurum Kongresi 'nde liderliği­ ni kabul ettiren Mustafa Kemal ile arkadaşlarının geliştirmiş oldukları "her türlü işgale karşı direnme" tezindeki anti em­ peryalist tavırdan geri konumdadır. 2. Toplum (Nüfus)

Yerel hareketlerde ulusal toplum, ulusal birlik anlayışı, kısacası ulusallık perspektifi egemendir. Bunlar "toplum" anlayışı açısından yerel değil, ulusaldır. Bah Anadolu kongre sisteminde bu ulusal kavrayış da­ ha baştan kendini belli etmiştir. İzmir Büyük Kongresi ( 1719Mart1919) tarafından İstanbul'daki İtilaf Devletleri Y ük­ sek Komiserlerine gönderilen uzun telyazılannda, "Türk mil­ leti", "Türk halkının milli iradesi" ve vatanın bütünlüğü ile ilgili vurgulamalar bu bilince tanıklık etmektedir. Sonralan, Balıkesir Kongresi'nden ARMHC Heyet-i Temsiliyesi'ne gönderilen mektupta, "Milli Varlık", "Milli Hareket" ve "Mukadderatı Milliye" gibi terimler ağırlıklı olarak kullanıl35


mıştır. Alaşehir Kongresi karar, beyanname ve muhtıraların­ da aynı kavramların Wilson İlkeleri'ne ve "Milliyet" esasla­ rına dayanılarak savunulduğu görülmektedir. Balıkesir ve Alaşehir Kongrelerinden İngiltere, ABD, Fransa ve İtalya si­ yasal mümessillerine yollanan muhtıralar, "Türklük ve Müs­ lümanlık" , "Türkler", "Anadolu Türkleri" gibi hiç de yerel­ lik kokmayan, kapsamlı ve ulusçu terimlerle bezenmiştir. Ulusal kavrayış ve milliyet esası Trakya 'daki hareketin, özellikle Lüleburgaz ve Edime Kongrelerinin de temel fik­ ri durumundadır. Wilson ilkeleri ve milliyet esası bütün ye­ rel hareketlerin tezlerini dayandırdıkları ortak gerekçelerdir. İzmir' in işgalinin yarattığı tepkiler, ulusallık duygusu­ nu daha da derinleştirmiştir. Bunun izdüşümleri Doğu Ana­ dolu'da da net olarak yaşanmıştır. İzmir'in işgali, kendileri de bir başka tehdit (Ermenistan) altında olan Doğu Anado­ lu illerinde kitle gösterilerine ve protesto hareketlerine yol açmıştır. Vilayat-ı Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Ce­ miyeti'nin Erzurum Şubesinin 17-25 Haziran 1919 tarihli vi­ layet kongresinde, "Camia-ı Osmaniye"nin bütünlüğü ve ona bağlı kalma ilkesi benimsenmiştir. Bölgesel birleşmelerin de daha geniş bir birlik anlayışı­ nın gereği olarak algılandığı görülmektedir. Erzurum'da bir bölgesel kongre hazırlığı içinde olan Trabzon ve Erzurum ye­ rel örgütlerinin karşılıklı yazışmalarında geçen, "ırki, dini, tarihi vahdet" (birlik), "maksadı milliye", "yekdiğerine mer­ butiyetlerini (birbirlerine bağlılıklarını) her zaman izhar e­ den Anadolulular" ibareleri bu açıdan dikkat çekicidir. Kongrelere sahne olmayan bölgelerdeki direnişler de "milli haklar" gibi kapsamlı bir gerekçeyle kendilerini meş­ rulama çabası içindedir. Kısacası yerel hareket ve kongreler, ülkenin "toplumu" noktasında ulusaldırlar, ulusal idc:oloji ve birlik anlayışına sa­ hiptirler. 36


3. Ülke Burada ele alınan örgüt ve hareketler, mücadele alanla­ nnın bölgeleriyle sınırlı oluşuna karşılık, ulusal vatan ya da anavatan anlayışına sahiptirler. Bu özellik, devletin kurucu uıı­ surlanndan olan "ülke" kavramı açısından ilgi çekicidir. Do­ ğu ve Batı bölgelerindeki hareketler arasında bu konuda bir anlayış birliği vardır. Kars ve bölgesinde bir yerel hükümet kurmaya götüre­ cek olan gelişmelerin başlannda yapılan Ardahan Kongre­ si'nde (3-5 Ocak l 919) hedef"anavatanı kurtarmak" şeklin­ de belirlenmiştir. Vilayat-ı Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk-ı Mil­ liye Cemiyeti'nin Erzurum şubesinin bu kentte yaptığı vila­ yet kongresinde (17-25 Haziran 1919) vatanın bütünlüğü te­ zi vurgulanmıştır. Erzurum Kongresi'ne sunulacak öneriler tartışılırken de aynı talep formüle edilmiştir. Erzurum Kong­ resi 'yle kurulan Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti­ nin Nizamnamesinde Cemiyetin "Maksadı"ndan söz edilir­ ken, "Osmanlı vatanının tamamiyeti ( . . . ) ve İstiklal-i Milli­ nin Masuniyeti"ni sağlama hedefi konmuş, bu ifadeler Kong­ re Beyannamesi 'nin 2. maddesinde de tekrarlanmıştır. Batı Anadolu'daki hareketlerde de ulusal vatan anlayışı çok belirgindir. Bu hareketler de bölgesel, olsalar bile bölgeci de­ ği ilerdir. Örneğin, Balıkesir'deki sivil örgütlenmenin ilk toplan­ tısının açılış konuşmasını yapan Vehbi Bey (16 Mayıs 1 919), "Vatan-ı Azizimiz", "Menafi-i Memleket" gibi kucaklayıcı ve geniş kapsamlı terimler kullanıyordu. Üstelik toplantıya davet edilmiş olan R um ve Ermeni cemaatlerinin dinsel temsilcileri de orada hazır bulunuyorlardı. Daha sonra, İkinci Balıkesir Kongresi (26-30 Temmuz 1919) kararlannda, "Kongrenin maksa<l ve gayesi İstihlas-ı Vatan" (vatanın kurtarılması) şek37


!inde saptanmış (md. 4), aynı hedef Alaşehir Kongresi ( 1 6-25 Ağustıs 1 9 1 9) kararlarında da (md. 5) yinelenmiştir. Balıkesir Kongresi kararlarının içeıik ve niteliğine dikkati çeken Celal Bayar, "Bu devletleşme şuuru, mahalli tefekkür de değildir, da­ ha sonra milli misak sınırlan içindeki bütün vatana şamildir" diyecektir. Y ine Bahkesir'den İstanbul'daki bir miting heyeti­ ne çekilen telyazısında "İzmir Anadolu'nun kalbi ise, İstanbul da dimağıdır. Onun tahlisi (kurtarılması) uğrunda Türk bütün mevcudiyetini fedaya amadedir" denmekteydi. İlginçtir ki, aslında yöresel bir kongre olan İkinci Balı­ kesir Kongresi (26-30 Temmuz 1919) kendisini "Milli Kong­ re" olarak ilan etmişti. Almış olduğu kararların 4. maddesin­ de "Kongrenin maksat ve gayesi"nin, yalnız bölgenin ya da yörenin değil bütün vatanın kurtuluşu ("İstihlas-ı Vatan") ol­ duğunu vurgulayan bu kongre çok anlamlı bir isim değişik­ liği de yapmıştır. Kongre kararıyla, o zaman kadar kullanıl­ mış olan "Redd-i İlhak" deyimi yetersiz ve eksik görülerek yerine "Hareket-i Milliye Redd-i İlhak Heyeti" deyimi kon­ muştur (md. 6). Bütün bunlar da bir kez daha yerel ya da yö­ resel bir kongre hareketinin özünde nasıl ulusal bir cevhere sahip olduğunu göstermektedir. Görülüyor ki yerel ya da bölgesel karakterli iki önemli örgütlenme hareketi olan Erzurum ve Balıkesir Kongreleri "Ulusal Vatan" anlayışında birdirler. Yetişme tarzları açısın­ dan ulusallık anlayışına sahip Kemalist önderliğin etkisinde­ ki Erzurum Kongresi'nin, bölgesel kimliğini aşarak Mond­ ros Mütarekesi sınırlan içinde kalan bütün vatanın birliği ve kurtarılması programını ortaya koyması doğaldı. Batı Ana­ dolu'da ise, büyük çoğunluğu yerli eşraf ve aydınlardan olu­ şan ve yalnız üç emekli subayın katıldığı bir kongrenin aynı programla ortaya çıkması ilginçtir. 38


Bu nedenle, "eşraföncülüğü " yüzünden "Batı'daki kong­ relerin yalnızca bölgesel k urtuluş üzerinde durmak la yetindik­ leri " görüşü tamamlanması gereken bir saptamadır. Şöyle ki, bu hareketler bölgesel savunmayı ve k urtuluşu amaçlamak la birlikte "ulusal toprakların bütünlührü " ve bütün "vatanın k ur­ tarılması" perspektifine sahiptirler. Zaten İstanbul, Diy arbak ır, Muğ la, Milas ve Manisa gibi yerlerde kurulan cemiyetlerin ço­ ğunun adlan bile "Müdafaa-i Vatan " yada "İstihlas-ı Vatan "dır. B u gerekçe le rledir ki, yerel kong re leri "v ilayetli lik his­ leri ", ilkel sanayi düzeni ve feodal duyg ularla açık layan, "ma­ halli vatancılık " ya d a "regionalisme " (bölgecilik) karşılığı sayan, sonuçta da "kavim ve kabile his lerini takviye eden bir irtica (gericilik) hareketi " şeklinde değerlendiren ve "halk ha­ kimiyeti millet devrine, millet devri makine sanayiinin inki­ ş afına (ge lişimine) bağ lıdır" hük müne yaslanan mek anik ma­ teryalist görüşlerde isabet yoktur. Ş u fark la ki, Trakya kongre ler sisteminin Doğu ve Batı Anadolu Kong reler sisteminden ayn bir tutumu ve tezi o ldu­ ğu da anlaş ılmaktad ır. Trakya g rubu kongre hareketlerinin başlarında güdülen amaç , yalnız Doğu Traky a'nın işgallere k arş ıko runması ve Osman lı ü lkesi toprak larından koparılma­ mas ı değil, aynı zamanda Doğu ve B atı Trakya'nın birliğiy­ di. B unun sağ lanması için de gerekirse özerk y a d a bağımsız bir Trakya Dev leti k urma niyeti vardı. B u bölgeci yak laşım TBMM'nin açılmas ından sonra da bir süre devam etmiştir. O k adar ki, TBMM 'nin açılış ından 1 7 gün sonra top lanan Bü­ yük (Üçüncü) Edime Kong resi (9- 13 May ıs 1920), Paris B a­ rış Görüşmeleri' nde Osman lı heyetinin y an ında çalışacak ve Trakya'nm birliğini savunacak bir heyet kurulmas ın ı karar­ laştırmış ve bun u He yet-i Temsiliye'nin ve M ustafa Kemal'in tepki ve uyanlarına k arşın gerçek leştirmiştir. Ancak, Sivas 39


Kongresi ve Misak-ı Milli'ye ters düşen bu görünüme rağ­ men Trakya kongre hareketinin de Osmanlı Devleti 'nin top­ rak bütünlüğünü, gerek Trakya gerekse Asya'da ulusal bütün­ lüğü savunduğu bellidir. B u hem B üyük Edime Kongresi ka­ rarlarından hem de Avrupa'da (özellikle Roma) temaslarda bu­ lunan delegasyonun Başkanı Galip Kemali Bey'in İtalyan Başbakanı Giolitti 'ye verdiği 1 6 Haziran 1920 tarihli muhtı­ radan açıkça anlaşılmaktadır. Dolayısıyla (Doğu) Trakya kongre hareketinin de, "ülke" anlayışı bakımından diğerle­ rinden özde farklı olmadığını kabul etmek gerekir. Yerel kongre hareketlerinde görülen bu özellikler, üm­ mete dayalı imparatorluk topraklan anlayışı yerine ulusa da­ yalı anavatan kavrayışını vurgulaması bakımından da son derece anlamlıdır. Dolayısıyla, Osmanlı hükümetlerinin ba­ zılarının ve Saray'ın sahip çıktığı feodal toprak anlayışından farklı ve ulusal karakterlidir.

4. İç Egemenlik Yerel hareketlerin ürettikleri düşünceler ve pratik açısın­ dan, iç planda, egemenlik hakkının sahibi ve kullanıcısı kim­ dir, kim olmalıdır? Yerel tezlerin bu konudaki çizgilerinde, başlangıçtaki söy­ lem ile sonraki uygulama arasında anlamlı farklılıklar görül­ mektedir. Bu nedenle de burada, teorik tutum ile yaşayan ger­ çek arasındaki ayırımlara özellikle dikkat etmek gerekecektir. Şimdiden belirtilmesi gereken bir başka önemli nokta da, yerel hareketlerin dış egemenlik (bağımsızlık) konusunda gös­ terdikleii duyarlılığın, iç egemenlik alanında da etkilerini gös­ termesidir. Bu nedenle de bunların iç egemenlik konusunda­ ki söylemleri ile pratikte yaptıkları arasında, yukarıda değini­ len ve ileride açıklanacak olan farklılık ortaya çıkmaktadır.

40


Yerel tezlerin büyük bölümü, varolan siyasal sisteme, yani Osmanlı meşruti monarşisine ve onun egemenlik para­ digmasına bağlılık esasından yola çıkmışlardır. Bu aidiyet ta­ nımlaması çeşitli şekillerde yapılmıştır. Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti Nizam­ namesi'nde " Devleti Osmaniyeye merbutiyet" (md. 1 ve 2); Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti 'nin tüzük ve ilke­ lerinde "Camiai Osmaniyenin bir rüknü olmak" (md. 1 ), " Ha­ kimiyeti Osmaniye ve Hukuku İslamiye'yi kabul etmek (md. 2), gerektiğinde bir "Hükümeti Muvakkate" kurulacak olsa bi­ le, "halen mevcut olan teşkilat ve kavanini mevzuai, Devleti Aliyei Osmaniye dairesinde tedviri wnurn devam " etmek ( md. 4); Ermrum Kongresi kararlarında da "Camiai Osmaniyeden ayrılmak imkanı tasavvur edilmeyen bir kül" oluşturmak ( md. 1) gibi fonnülasyonlar kullanılmıştır. Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri ile Trakya'daki örgütlenme esaslan ve kongre ka­ rarlarında da aynı tutwna rastlanmaktadır. Batı Anadolu'daki hareketlerden Osmanlı egemenlik sistemine bir itiraz çıkmak şöyle dursun, Saray mutlakiyetine karşı ya da meclisin yeni­ den toplanması yolunda bir tepki bile gelmemektedir. Bununla birlikte, hem bu kongrelerin bazılarında hem de başka birtakım yerel örgütlenmelerde, Osmanh yönetim sis­ teminin dışına kayma eğilimleri vardır. Bunların en dar ölçek­ lisi, siyasal sisteme bağlı kalmak, ama bunun içinde idari ade­ mi merkeziyet (yerinden yönetim) hakkı elde etmek için ça­ lışan Trabzon ve Havaiisi Ademi Merkeziyet Cemiyeti 'dir. Da­ ha ileri bir adını, Erzurun Kongresi ' nin kabul ettiği ŞAMHC tüzüğünün 4. maddesinde, koşullar gerektirdiğinde bir "İda­ rei Muvakkate" kurul_masının öngörülmüş olmasıdır. Öte yandan, resmi makamlara gönderdikleri çeşitli muhtı­ ralarda padişaha bağlılık ve hükümete yardımcı olma yolunda

41


söz veren Balıkesir ve Alaşehir Kongrelerinde de uygulama baş­ ka bir yönde gelişmekteydi. Bu kongreler aldıkları kararlar ve bunlann uygulanma biçimi bakımından (özellikle direniş eylem­ leri) merkezi otoriteden bağunsız davranmanın, hatta ona baş-· kaldırmanın örneklerini veriyorlardı. Osmanlı egemenlik siste­ mi dışına kaymanın en belirgin örnekleri ise iki periforik bölge­ den, Kars ve bölgesi ile Batı ve Doğu Trakya'dan gelecektir. Gerçekten de Elviye-i Selase'de (Üç Liva; Kars, Ardahan, Batum) açıkça farklı bir siyasal merkez anlayışı dikkati çek­ mektedir. Özerk bir geçici yönetim olarak Kars 'ta oluşturulan Cenub-i Garbi Kafkas Hükümet-i Muvakkate-i Milliyesi'ni yaratan " Şfıra-ı Milli"nin çıkardığı 1 8 maddelik "Teşkilat-ı Esasiye Kanunu", bu yönetimin egemen olduğu topraklarda "Türkiye Devleti"nin askeri ve mülki örgütlenme şekil ve usullerinin uygulanacağını, bu devletle sürekli bağlantı kuru­ lacağını (md. 8 ve 9) bildirmekteydi. Metinde, "Avrupa hükü­ metleri Vilayatı Sitte'yi (altı doğu ili) Türkiye'den alıp ahar (başka) bir hükümete verirlerse, hükümetimiz Türkiye'denay­ rılrnamayı katiyen kabul etmiştir" (md. 1 1 ) de denmişti. Burada "Osmanlı Devleti" gibi bir ibare yerine "Türki­ ye Devleti" başlığının seçilmiş olması son derece ilginçtir. Çürıkü bununla iki önemli nokta ortaya konmuş olmaktadır. Birincisi, mevcut siyasal egemenlik küresinin, yani Osman­ lı devletinin dışına çıkıldığının ifade edilmiş olmasıdır. Za­ ten " Hükümet-i Muvakkate" ve sonraki deyimiyle " Hükü­ met-i Müstakille" olarak ortaya çıkmış olmanın da başka bir anlamı yoktur. İkinci ve daha orijinal olan nokta ise, ilerisi için anlam taşıyan bir "Türkiye Devleti"ne ve onun siyasal egemenlik küresine bağlanılacağının belirtilmesidir. İlginç olan şudur ki, bu tarihte bu adı taşıyan bir devlet yoktur; "Tür­ kiye Devleti" terimi bundan iki yıl sonra 1921 Teşkilat-ı Esa­ siye Kanunu tarafından kullanılacaktır.

42


Trakya 'dan yükselen tezlerde de , gereğinde Osmanlı ege­ menlik sisteminden kopma , özerkleşme ve hatta bağımsızlaş­ ma kararlılığı görülmektedir. Batı Trakya'da Gümülcine ve çevresinde ardarda iki geçici Türk yönetimi oluşmuştu. Bura­ daki hareketlerin siyasa l stratejisi iki kademelidir: İlkin "muh­ tariyet" elde etmek ya da bağımsı zlaşmak , son kertede de Tür­ kiye ile yeniden birleşmek. Edirne'de kurulan (7 Kasım 1 9 1 8) Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesi de programında bir yandan Cemiyet'in maksadının Doğu ve Batı Trakya'nın (Osmanlı yönetim� a ltında) birliği olduğunu açıklamıştı (md. 1 ve 9). Bu cemiyet Anadolu hareketi i le birleşip Trakya-Pa­ şaeli Müd afaa-i Hukuk Cemiyeti adını a ldıktan sonra bile bu amacından vazgeçmeyecek, özellikle Batı Trakya ve Bulga­ ristan'daki faaliyetleriyle "Trakya Birliği ve Tamamiye ti " yo­ lunda çalışmalarını sürdürecektir. Cemiyetin bazı i leri gelen­ lerinin, Anadolu'dan ayn ve bağımsız bir "Trakya Cumhuri­ yeti " f ikrine sonuna kadar bağlı ka ldıkları , hatta TBMM'nin toplanmasından sonra bile (Kasım l 920) Trakya'da "müstaki l bir hükümet" kurmak suretiyle "federal" bir yapı içinde Os­ manlı yönetimiy le birleşmek istedikleri anlaşılmaktadır. İç egemenlik açısından dikkat çekici bir başka nokta, böl­ gesel kongre hareketlerinin egemenlik hakkının kime ait oldu­ ğu konusuna getirdikleri katkıdır. Bunlar, dış egemenlik (ba­ ğımsızlık) konusundaki duyarlı tutumlarıyla iç egemenlik so­ rununa da bircevap getirmişlerdir. Örneğin, İzmirBüyük Kong­ resi ( 1 7-19 Mart 1919) "Türk halkının milli iraade ve haklar savunusu ile özsavunma ihtiyacı , içerde halkın kendi kaderini kendi ellerine a lması demek olmaktadır. Nitekim, yerel/bölge­ sel kong reler eliyle oluşan temsil ağı , seçilen organların aldık­ ları kararlar ve bunların uygulanma biçimi, iç egemenlik reji­ minin fiilen u lusallaşıp demokratikleştiğini k anıtlayacaktır. 43


Görülüyor ki, yerel hareket ve tezlerin çoğu ilkin Osman­ lı Devletinin temsil ettiği egemenlik çevresine ve siyasal birli­ ğe bağlılıklarını ilan etmişler, ama yerleşik sistemden umduk­ ları desteği bulamayınca bölgesel kurtuluş yollarını aramışlar­ dır. Bu yeni aşamada ilkin barışçı, siyasal ve diplomatik yön­ temler denenmiş, hatta dış destek ve korunma çareleri aran­ mıştır. Bunların da sonuç vermemesi üzerinedir ki, son koz olarak özerk ve sivil siyasal örgütlenmenin yanı sıra, silahlı di­ reniş yoluyla Osmanlı egemenlik sisteminden fiilen uzaklaşıl­ mıştır. Bütün bunlar yaşanırken dayanılan siyasal ve felsefi de­ ğer millet iradesidir. Böylece bu süreç, yerel hareketlerin siya­ setlerinde ve devlet tezlerinde görülen demokratik egemenlik anlayışını açıkça ortaya çıkarmaktadır. 5. Yerellik

Bu tezlerin "yerel" ya da "bölgesel" karakterli oluşları­ nın bir göstergesi, bunlardan bazılarının merkezi bir siyasal bir­ lik içinde kalma isteklerine rağmen yine de kendi bünyelerin­ de özerklik yanlısı, federalist ve hatta ayrılıkçı eğilimleri de barındırmış olmalarıdır. Trakya hareketlerinde bu niteliklerin su üstüne çıktığı görülmüştü. Ancak bu eğilimler yerel hare­ ket ve tezlerin tümüne mal edilemez. Dolayısıyla "yerellik" olgusu sadece bununla açıklanamaz. Bunu ortaya koyabilmek için daha genel ve kapsayıcı bir çerçeveye ihtiyaç vardır. Yerellik ya da bölgesellik, bu tezlerde dile gelen devlet anlayışının ideolojik ve sosyolojik içeriği bakımından değil, tutulan yolun ve ortaya konmaya çalışılan siyasal faaliyetle­ rin dar kapsamlı oluşundandır. Yukarıda anılan bütün örgüt­ lenme ve kongre benzeri faaliyetlerin çalışma alanlan ve programları yerel ya da bölgesel olmuştur. İstanbul hükümet­ lerinin ve Saray' ın görüşlerine ters düşmek pahasına diren­ me ve hatta silahla karşı koyma kararları alındığında, bu

44


amaçla siyasi-askeri karar merkezleri oluşturulduğunda bi­ le bunlar, genel ve ulusal bir siyasal hareket programından yoksundular. Yine, ulusal toplum, ulusal vatan ve siyasal bir­ lik kavramlarına yapılan yollamalara karşın, Sivas Kongre­ si dışında bütün örgütlenme ve siyaset çabaları yerel, yöre­ sel ya da bölgesel yapılanma çerçevesini aşamamıştır. [şte, tezlerin "yerelliği " ya da "bölgeseliiği" bu anlam­ dadır. Bu açıdan bakıldığında, ideolojik içerikleri bakımın­ dan açıkça ulusal nitelik gösteren yerel tezler, siyasal pratik­ teki görünümleriyle ulusaltı tezlerdir. Bir başka deyişle bun­ ların dayandığı siyasal eylem rotasıyla daha yüksek bir si­ yasal düzey olan ulusal birlik ya da ulusal devlet katına ula­ şabilmek son derece zordur. Nitekim Atatürk, "mahalli halas çareleri" diye söz etti­ ği bu tezlerin ulusal ya da ulusçu özlerini reddetmemekte, yal­ nız, birer "kurtuluş çaresi" olarak bunlannyetersizliğini vur­ gulamaktadır. Yoksa yerel hareket ve kongreler, genel ve ulu­ sal bir önderlik ve yönetim fikrine yatkındırlar. Bunlarda ek­ sik olan, C. Bayar'ın iddia ettiği gibi "umumi bir idare fikri" değil, bu yönde faaliyete öncülük edebilme yeteneğidir. Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, yerel ve mevzii mücadele yöntemlerinin yetersizliğinin bilincinde olmak da, bu hareketlerde görülen bir özelliktir. Doğrusu şudur ki, si­ yasal pratikleri ve etkinlik alanlan açısından gerçekten ye­ rel kalan bu hareketler, bu yöntemleri yüceltiyor değillerdi; aksine bunların yetersizliğinin farkındaydılar. Bu konuda ti­ pik bir örnek Muğla 'dan verilebilir. Muhtemelen 1 9 1 9 Tem­ muz 'unda, yani Erzurum Kongresi'nin yapıldığı ayda, Batı Anadolu'nun bu yöresindeki yerel direniş önderleri "Muğ­ la Görüşü"nü şöyle saptamışlardı: Kuva-yı Milliye böyle mevzii ve mahdut kalmamalı, Konya, Ankara, Sivas gibi Anadolu içlerine kadar genişletilmeli ve oralarda çalışmak­ ta olan Mustafa Kemal partisiyle birleştirilerek umumi bir 45


ayaklanma vücuda getirilmelidir. Böyle yapılmazsa, İzmir ve havalisinde yapılacak mevzii hareketle Yunanlılar işgal et­ tikleri mıntıkalardan sökülüp atılsalar bile Türkiye umumi siyaseti üzerinde bir tesir yapılamaz, vb. Nitekim burada da­ ha sonra, " Şark'taki harekatla Garp'taki harekatımızın he­ defi bir olmalıdır" parolası altında, 20-3 1 Ekim 1 9 1 9 tarih­ leri arasında " Sivas İçin Muğla Kongresi" düzenlenecektir. 6. Bir Karşılaştırma

Son olarak, yerel tezlerin Osmanlı ve ulusal (Kemalist) dev­ let tezleri karşısındaki konumunu işaretlemek uygun olacaktır. Yerel hareketlerden çıkan devlet tezlerinin ilk dört özelli­ ği şunlardı: a) Yunan ve Ermeni işgali tehlikeleri karşısında boyun eğmeyi değil, karşı koymayı öngörmek, bunun da silahlı bi­ çimini göze almak; b) Osmanlı tarzı çokuluslu, ulusüstü, ulusöncesi ve koz­ mopolit bir siyasal birliği değil, ulusal toplum modelini be­ nimsemek; c) İmparatorluğun feodal toprak anlayışını değil, ulusal vatan ya da anavatan fikrini kabul etmek; d) Osmanlı siyasal sistemine ve otoritesine söylem dü­ zeyinde bağlı görünmek, gerçekte ise onu yok saymak. Bu dört nokta, yerel hareketlerden çıkan devlet tezleri­ ni Osmanlı devlet tezinden uzaklaştıran, buna karşılık ulu­ sal (Kemalist) devlet tezine yaklaştıran ve hatta ona hammad­ de taşıtan özelliklerdir. Beşinci nokta olan "yerellik" ise, söz konusu hareket­ leri pratikte ulusal tezden ayıran temel özelliktir.

46


il

YEREL KONGRE İKTİDARLARI



Cemiyet ve kongreler, işgal girişimlerinin haksızlığını açıklama ve ulusal-bölgesel haklan savunma noktasından işe başlamakta, sonuç alamayınca da yerel otoriteyi üstlen­ me ve kendi (öz) direniş güçleri olan Kuva-yı Milliye' yi ör­ gütleme yoluna gitmektedirler. Kongreler, bütün bu işlerin üstesinden gelebilmek için gerekli olan temsile dayalı örgüt yaratma, bağlayıcı kararlar alabilme ve bir sorumluluklar zinciri kurma ihtiyacından doğmaktadır. Cemiyet ve kongreler devletle herhangi bir organik bağ içinde de değillerdir. Bunlar tamamen yerel inisiyatiflerden doğmuş sivil toplum kuruluşlarıdır. Bu özellik ileride " ör­ gütlenme" altbaşlığı içinde ayrıntılı olarak sergilenecektir. Kongrelerin temsil esasına dayanmaları, kamuyu ilgi­ lendiren ve bağlayan kararlar almaları ve bunları büyük çap­ ta uygulayabilmeleri, "yeni tipte iktidarlar" ya da " siyasal iktidar çekirdeklenmesi" gibi olgularla karşı karşıya bulu­ nup bulunmadığımız sorusunu gündeme getirmektedir. " İktidar olayı"nın, geleneksel hukukçu yaklaşımıyla ele alınması durumunda, devletiı:ı merkezi gücüne (Anayasa, hü­ kümet, vb.) ve bunu yayankollara (idare) takılıp kalınması ka­ çınılmazdır. Oysa bu yeterli değildir; çünkü sosyolojik bir göz­ le bakıldığında " iktidar olayı"nın devlet dışı toplumsal alanın çeşitli kesimlerinden ne fışkırabildiğini görmek mümkündür. Bu yaklaşım, Mµtareke dönemi Türkiye'sinde devlet ve geleneksel iktidar merkezi dışında, "yeni tipte iktidarlar" olu­ şup oluşmadığı sorusunun değerini anlamaya da olanak sağlar.

49


Burada "yerel" sıfatıyla, ulusaltı bütün kongreler, yani en dar anlamıyla yerel kongrelerin yanı sıra, yöresel ve bölgesel olanlar da kastedilmektedir. Ulusal ölçeğe yükselmiş olma­ mak, ulusaltı bir konumda olmak bunların ortak özelliğidir. Yal­ nız bundan ne anlaşılması gerektiğine ileride bir kez değinile­ cek, yerel kongrelerdeki uluslaşma özlemi vurgulanacaktır. Yerel kongreler, Mustafa Kemal ve arkadaşlarında odak­ laşan merkezi ve ulusal önderliğin girişimi ve etkisi dışında oluşmuş olmak gibi bir önemli özelliğe daha sahiptir. Yine dikkati çeken bir başka durum, Mustafa Kemal'in ve ulusal önderliğin damgasını taşıyacak olan Erzurum Kongresi'nin toplandığı tarihten (23 Temmuz 1 9 1 9) önce, iki büyük böl­ gesel kongre sisteminin oluşmuş olmasıdır. Bunlar Sınır Do­ ğu (Kars, Kasım 1 9 1 8) ve Batı Anadolu (İzmir, Mart 1 9 1 9) kongre sistemleridir. Görülüyor ki, yerel (bölgesel) kongre sistemleri, ulusal önderliğe ve bunun birleştirici çabalarına (Erzurum, Sivas) öngelmiş, takaddüm etmiş durumdadır. Erzurum Kongresi de esas olarak burada ele alınacak­ tır. Çünkü bu kongre, ulusallık eğilimlerini açıkça taşımış ol­ masına karşın özellikle temsili niteliği açısından bölgeseldir, sadece Doğu ve Kuzeydoğu illerini kapsamaktadır. Aynca bu kongre Kemalist önderliğin adamakıllı etkisi altında ce­ reyan edecek ve bunun izlerini taşıyacak olmakla beraber, yerel girişimlerin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu kongre­ nin Mustafa Kemal tarafından toplandığı yolundaki hayli yaygın görüşler tarihsel gerçeklere aykırıdır. Erzurum 'da böl­ gesel bir kongre toplama fikri Trabzon ve Erzurum'daki ye­ rel örgütlerden gelmiş ve kongre bu ortak girişimlerin sonu­ cu olarak toplanmıştır. Mustafa Kemal ve arkadaşları buna sonradan katılma yolunu bulmuşlar ve kongreye ağırlıkları­ nı koymayı bilmişlerdir. 50


Burada, yerel kongreler " iktidarlaşma" kavramı açısın­ dan irdelenecektir. Kongrelerin oluşum biçimi ve faaliyetleri daha ilk bakışta, bunların birer " siyasal iktidar çekirdeği" olup olmadıkları sorusunu akla getirmektedir. Kongre biçimi örgüt­ lenme modelinin değişik unsurları açısından yapılacak bir in­ celeme, bu soruya cevap bulma yollarını da açacaktır. Tahlil edilmek üzere ayıklanan bu unsurlar şu başlıklar altında ele alınmıştır: A) Örgütlenme, B) Temsil, C) Organlaşma, D) Kurallılık, E) Kararlar Bunları, sırf bu bölümle ilgili olarak varılan geçici so­ nuçlan özetleyen bir sentez tamamlayacaktır (F ). Bundan sonraki konu olan "Kongre Devletçikleri" (III) ise, burada ulaşılan geçici sonuçların doğruluğunu denetleme olanağı da sağlayacaktır.

51


A ÖRGÜTLENME -

Yerel kongreler biçiminde örgütlenmeyi doğuran ihtiyaç nedir? Burada ilk olarak karşımıza çıkan soru bu olmakta­ dır. İkinci kademede, bu örgütlenmenin önderliğini yapan­ ların kimler olduğu sorusuyla başbaşa kalmaktayız. Bu nok­ tada, İttihatçı kökenli unsurların rolünü ayn olarak ele almak gerekecektir. Son olarak da, yerel kongre biçimi örgütlenme modeli­ ni ve yerel kongrelerdeki daha geniş kapsamlı aranışları (perspektifler) ele almak dunımundayız. 1. Nedenler

Kurtuluş Savaşı başlangıcmdaki örgütlenmenin ortaya çıkışında "Rum ve Ermeni sorunu" na özel olarak dikkat çe­ kilmiştir. Giderek, müdafaa-i hukuk örgütlenmesinin, mal ve mülklerini kaybetmekten korkan, bu nedenle paniğe kapı­ lan eşrafın çıkarlarını dile getirdiği ileri sürülmüştür. Bu saptamalarda gerçek payı bulunmakla birlikte, ko­ nunun daha kapsamlı açıklamaları gerektirdiği de ortadadır. Yerel kongreler, Merkez'e (İstanbul) göre çevre ya da taşra diye isimlendirilebilecek coğrafi birimlerde doğmuş­ tur. Bunları ortaya çıkaran temel ve ortak neden, bölgeleri­ nin işgal tehditlerine ve eylemlerine karşı korunmasını sağ­ layacak kunımsal yapıların olmayışıdır. Bu tehlikeleri sa­ vuşturabilecek kurumların yokluğu ya da zayıflığı açıktır. Bü­ rokrasi, ordu, belediye ve şehir meclisleri, partiler, sendika52


lar, demokratik ve temsili bir sistem vb. çalışamaz durum­ dadır. Bu boşluktur ki, cemiyet ve kongre tipi örgütlenme ge­ reğini doğurmuştur. Bunda ağır basan itki, "yöresel kurtu­ luş düşüncesi "dir, özsavunma ihtiyacıdır, gerekirse silahla di­ renmedir. Nitekim bir yazarın bunlardan, biraz fazla daral­ tıcı bir deyim olmakla birlikte "Kuva-yı Milliye Kongrele­ ri" şeklinde söz etmesi ilginçtir. Bu örgütlerin hemen hepsi, ilk aşamalarda Batılı dev­ letlerden "ricacı" olduktan ya da "bilgilendirme" faaliyet­ lerinde bulunduktan sonra, silahlı direniş çabalarına koyul­ muşlardır. Örneğin Trabzon Muhafazaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti, kuruluşundan kısa süre sonra bu yola girmiştir. As­ keri konuların önplanda yer aldığı Alaşehir Kongresi iki haf­ ta kadar sonra Ali Fuat Paşa komutasındaki askeri harekete yol açmıştır. Kongre tipi örgütlenmelerin yaygınlığının bir başka ne­ deni uluslararası durumla ilgilidir. Paris'teki barış konferan­ sını Wilson İlkeleri adına etkileyebilmenin yolu örgütsel ve temsili yapıların oluşturulmasından geçiyordu. Uluslararası alanla ilgili bir başka etken, Sovyet devri­ minin muhtemel rolüdür. 1917 devrimi "Sovyetler", yani o zamanki Osmanlıca karşılığıyla "Şfualar" şeklinde örgütle­ nerek iktidara gelme modellerini geliştirmişti. Bunlar Orta­ doğu'da da etkili olmuştur. Elviye-i Selase bölgesindeki ör­ gütlenme modellerinde " Şfıra" isminin seçilmiş olması ku­ zey komşudan gelen etkileri de göstermektedir. Kuşkusuz, "Sovyet" ve "Şfıra" çağrışımlarını abartma­ mak da gerekir. Bu tarz temsili örgütlenme modeli yalnız El­ viye-i Selase'ye özgü değildir, bütün Anadolu ve Trakya'da yaygındır. Bu örgütler ise "Şfıra" adını değil, "kongre" söz­ cüğünü seçmişlerdir: Ayrıca, Osmanlı-İslam bağlamında "Şfıra" yerleşik bir gelenektir. O kadar ki, Mütareke döne53


minele Saray ve hükümetinin düzenlediği bir danışma top­ lantısı " Şfua-yı Saltanat" adını taşımakta, öte yandan İstan­ bul'daki Milli Kongre hareketi de bir " Milli Şura" toplan­ masını talep etmektedir. Özetlemek gerekirse, yerel kongreler biçiminde örgtü­ lenme eğiliminin asıl dinamosu güvenlik ihtiyacı ve varolan resmi ya da özel kurumların bunu karşılamaya yetmemesi­ dir. Kongre tarzı örgütlenme yeni tipte bir örgütlenme mo­ delidir. Başlama noktası da esas olarak özsavunma fikridir. Yerel kongreler bu anlamdaki fizik savunmanın siyasal ve temsili cihazları olarak belirmektedirler.

2. Öncülük Yerel hareket ve kongrelerin öncülüğünü yerel önderler yapmışlardır. Örgütlenmenin başını çekenler eşraf, serbest meslek sahipleri, aydınlar, ulema, tüccar, esnaf, din adamla­ rı gibi kategoriler olmuştur. Bölge ve yörelere göre bu un­ surların her birinin nispi ağırlığı artmış ya da eksilmiştir. Örneğin, Büyük İzmir Kongresi ( 1 7- 1 9 Mart 1 9 1 9) bü­

tün bu unsurları içeren tipik bir alaşım niteliğindeydi. Nite­ kim kongreden İstanbul'daki İtilaf devletleri temsilcilerine çekilen telyazılarında "Biz çeşitli halk sınıflarının delegele­ ri, Türk halkının milli iradesine uyarak kongre halinde top­ landık" denmesi bu birleştirici tabloyu dile getirmektedir. İz­ mir ve bölgesinde işgalin başlamasından bir süre sonra, böl­ gede çete ve milis hareketleri ön plana geçmiş, ama arkasın­ dan bu defa da Balıkesir bölgesinde başlayan kongre hare­ ketleri "aydınlar önderliğinde" ve aydın ağırlıklı olarak ken­ dini göstermiştir. Batı bölgelerindeki kongre hareketlerinde subaylar ya da subay kökenliler son derece az sayıdadır. Sı-

54


nır Doğu bölgesinde de eşraf ağırlıklı bir girişim görülmek­ tedir. Ancak burada ilk başlarda ordunun ileri gelenlerinin ivme verici rol oynadığı görülmüştür. Erzurum'daki ilk Mü­ dafaa-i Hukuk örgütlenmesinin ise, başlarda Kazım Karabe­ kir Paşa'nın isteksiz ve hatta karşı tavırlarına rağmen, yerel sivil unsurlarca kotarıldığı anlaşılmaktadır. Ancak Karabe­ kir bundan sonraki kongreleşme hareketini desteklemiştir. Bu katmanlar, Osmanlı-Türk toplumunun orta sınıfla­ rına ya da " ulusal burjuvazi"sine denk düşmektedir. İttihat ve Terakki iktidarının "Türkçü" politikaları ile "milli ikti­ sat" uygulamalarının bu katmanların sınıfsal konumunu ve ulusal bilinçlerini beslemiş olduğu kolayca tahmin edilebi­ lir. Nitekim, İzmir Büyük Kongresi'nden çekilen ve yukarı­ da değinilen telyazısındaki şu ibareler bu açıdan öğreticidir: "Türk unsurunun üretici, öteki unsurların ancak mübadele­ ci durumda bulunması yüzünden, kıyılardaki ticaret kapıla­ rının elden çıkması, Türk ırkının ekonomik yönden esir du­ rumuna düşürülmesi anlamına gelecek. .." (tir). Örgütleyici kadroların sınıfsal dokusu açısından ön pla­ na çıkan kategori ise, sınırlan oldukça silik bir kavram olmak­ la beraber "eşraf" kesimidir. örneğin, İkinci Balıkesir Kong­ resi'ne (26-30 Temmuz 1 9 1 9) katılan 48 kişiden 39'u kendi­ lerini "eşraftan" diye niteleyip kararlan böyle imzalamışlar ya da zabıtlara bu şekilde geçirilmeyi istemişlerdir. Alaşehir Kongresi için de bu saptama yapılabilir. Balıkesir Kongrele­ rinin "aydınlar öncülüğünde" kotarıldığını söylemek ise bun­ larla çelişen bir durum sayılmamalıdır. Bu farklılık görüntü­ sü, aynı objeye değişik açıdan bakılmasından doğmaktadır. Eş­ rafın aydın olmayacağı gibi bir kural bulunmadığı gibi, bun­ ların özellikle Batı'da, aydınların önemli bir kanadı sayılması da gerekir. Kongre ve demek belgeleri başta olmak üzere pek 55


çok tarihsel kaynak, bunların genel ve siyasal kültür düzeyle­ rinin yüksekliği konusunda şaşırtıcı örneklerle doludur. 3.İttihatçılann Rolü Yerel cemiyet ve kongre tipi örgütlenmelerde İttihatçı­ ların oynadıkları rol üzerinde önemle durmak gerekir. Bütün bu kuruluşlarda İttihatçılık şiddetle yerilmekte ve reddolunmaktadır. Bununla birlikte, az sonra açıklanacağı gi­ bi, yerel örgütleyicilerin çok büyük bir bölümü eski İttihat­ çılardan ya da sempatizanlarından oluşmaktadır. Hürriyet ve İtilaf Fırkası yandaşlarının genelde uyuşmacı ve te8limiyet­ çi bir tavır içerisinde olmalarına karşılık, İttihat ve Terakki kökenli unsurlar ya da İttihatçılık sempatizanları, gerek İs­ tanbul 'da gerekse Anadolu ve Trakya'daki örgütlenmelerde ön­ cü rol oynamışlardır. Bununla ilgili bilgileri vermezden önce, bu tavrın nedenlerin üzerinde kısaca durmakta yarar vardır. İttihatçı hareket, doğuşu itibariyle radikal ve ihtilalci, ik­ wrdaki icraatları açısından da milliyetçi özellikler göstermiş­ tir. Jön Türk muhalefeti, II . Meşrutiyet öncesindeki yapısı ve temsil ettiği çıkarlar bakımından bir küçük burjuva ya da orta sınıf hareketi niteliğindeydi. Onun radikalizmi de büyük çap­ taburadan kaynaklanmıştır. İktidar yıllarında da bu parti hare­ keti, ulusal bilincin ve orta sınıfın serpilmesi açısından önem­ li roller oynamıştır. Büyük savaş yenilgisi ve İttihatçı önderle­ rin kaçmasından sonra ise bu partinin maceracı merkeziyle çe­ lişen taşra örgütleri hala ayaktaydı. Bunlar, merkezin uğradığı prestij kaybını yaşamamışlardı. öte yandan, Mütareke ile baş­ layan İttihatçı avı ve işgal tehditleri, İttihatçılığın taşra kolları­ na "direnmek"ten başka seçenek bırakmıyordu. Onları yerel kongreler konusunda öncülüğe iten başlıca nedenler bunlardır. Mütarekeden sonra silinmeyen, meclis, bürokrasi, ordu ve polisteki etkisini sürdüren İttihatçılık, özellikle vilayetler56


de en faal siyasal çizgiydi. Ulusal direnişi yoluna koymak için bunların elinde hayli güçlü araçlar vardı. Bu nitelikteki sos­ yal, siyasal ve kültürel kuruluşların başlıcaları Hilal-i Ahmer, Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti, Türk Ocağı ve bunun yar­ dımıyla oluşan bir siyasal platform olarak Milli Kongre, Ka­ rakol Cemiyeti, esnaförgütleri, Teşkilat-ı Mahsusa, Karakol teşkilatının ardılı olan Mim Mim grubudur. İttihatçı hareket, savaşın akıbetinin az çok belli olmasın­ dan sonra, vilayetlerdeki kamu kuruluşları eliyle ve gizli ola­ rak kendisini savaş sonrasına hazırlamıştı. Marmara ve Kare­ si bölgesindeki direniş grupları böyle oluştu. İttihatçı kadrolar, Kasım 1918-Martl 919 arasında yerel cemiyetlerin çoğunun ku­ rucusu oldular. Bütün bölgelerde esas aktif ve örgütleyici güç bunlardı. Eşrafve din adamları bu yolla birleştirilebildi. Bu ör­ gütlenmeler büyük olasılıkla, Enver Paşa'nın 1 9 1 5 'deki buy­ ruklarına göre oluşturulan bir plana da dayanıyordu. İttihatçıların örgütleyici rolü sayısal verilerle de mey­ dandadır. C. Kutay, "milli mücadeleyi başaran Müdafaa-i Hukuk'un 1 97 şubesinin 1 64'ü aynen İttihatçı"ydı demek­ tedir. İttihatçıların cemiyet ve kongre çalışmalarında aktif ve öncü rolü, dönemin yabancı askeri gözlemcileri tarafın­ dan da saptanmıştır. Örneğin, Batı Anadolu'da zemin yok­ lamaları yapan ve bu arada Balıkesir Kongresi üyeleriyle te­ mas kurduğunu bildiren bir İngiliz askeri görevlisi, yerel li­ derlerin dörtte üçünün İttihat ve Terakki Fırkası kökenli ol­ duklarını rapor etmiştir. Gerçi, İngilizlerin ve müttefiklerin " İttihatçı vehmi" hesaba katılırsa, bu oranın abartılmış ol­ duğu da düşünülebilir. Ancak, olayların içinde yaşayanların tanıklığından çıkan sonuç da, özellikle Batı Anadolu örgüt­ lenmesinde İttihatçıların birinci derecede roller oynadıkla­ rını kanıtlamaktadır. . Durum buyken, İttihatçıların oynadıkları bu öncü rol uzun süre Türk tarih yazıcılığında (historiyografi) sisli kalmıştır. Bu57


n un nedenleri çok çeşitli olmakla birlikte, genç cumhuriyette­ ki iktidar mücadelelerine ve hesaplaşmalarına özellikle dik­ katçekilebilir. 1 926 İzmir suikastı girişimi ve bunu izleyen "te­ mizlik" operasyonu i le Mustafa Kemal'in kişisel otoritesinin iyice pekiştirilmesinden sonra, Kemalistler ile İ ttihatçıların bütünüyle farklı iki grup oldukları görüşü, gerek yerli gerek­ se yabancı tarihçileri uzun süre etkisi altında tutmuştur. 4. Model ve Perspektifler

Kongre tipi örgütlenme lerin ta ba nı cemiyetlerdir. Ana­ do lu ve Trakya, Mondros Mütarekesi'ni izleyen günlerden iti­ baren yoğun bir de rnekleşme olayına sahne olmuştur. Cemi­ yet ve kongreler dev letle herhangi bir organik bağ içinde o l­ madıkları gibi, henüz Kemalist önderliğin de ortaya çıkma­ dığı bir dönemde örgütle nmişlerdir. Bu anla mda, hem sivil top lum kuruluşları hem de kendiliğinden (spontane) oluşmuş organizma lar durumundad1r lar. Cemiyet ve kongrelerin öne­ mine değinen Rıza Nur'un, "Her tarafta binefsihi (kendiliğin­ den) bir kaynaşma başlıyor " demesi, kongrelerin padişah ve hükümete rağmen top landığını vurgulaması dikkat çekicidir. Bu durumda, u lusal ve top lumsal bir tabana oturan bu hare­ kete "Anadolu İnkı labı " adının verilmesi doğaldır. Do layısıy la, yerel kongre biçiminde örgütlenme mode­ li açıkça "aşağıdan yukarı " bir karakter göster mektedir. Yerel kongreler, siyasal coğra fyaları ve etki a lanlan ba­ kımından dar çerçeveli, u lusa ltı birimlerdir. Şu var ki, bu dar kalıplar la yetinme mek ve sürekli daha geniş birleşme leri hi­ za lamak da bunların bir öze lliğidir. Hatta ası l önemli potan­ siyelleri bu noktadadır. Bu büyüme isteği ve u fuk geniş liği birkaç noktadan yaka lanabilir. Bir kere, en dar an lamıy la yerel kongre ler bir üst düze­ ye, yani yöresel çerçeveye ve oradan da bölgesel ö lçeğe sıç58


rama eylemi içindedirler.Elv iye- i Selase kongreler grubu­ nun süre klio larak yerellikten yöreselliğe, oradan da bölge­ selliğe yükselme eğilimi gösterd iğine işaret edilmişti. Doğu kongreler grubunu oluştur an iki ayağın, Trabzon v eErzu­ rum'daki yerel kongre hareketlerinin de hedefi bu olmuştur. Bunların,Erzurum'da bölgesel bir kongre dü zenlemek için birbirlerine yolladıkları yazılar, bölgesel kader ortaklığı bi­ lincinin göstergeleridir. Bu noktada, Erzurum lu Müdafaa- i Hukuk- ı MilliyeCemiyeti'ninTrabzon Muhafaza- iHuku k­ ı MilliyeCemiyeti'ne çektiği30 Mayıs 1 9 1 9 tarihli telyazı­ sındaki şu satırlar ilginçtir: "I rkı, d ini, tarihiv ahdet( birlik) ile beraber mukadd eratı müşterek olan Trabzonv eV ilayatı Şarkiye'nin(Doğu illerinin) tev hidi mesai( işbirliği) etmesi lazım gelen anı tarihi hulul etm iştir( tarihsel an çıkagelmiş­ tir) . Trabzon, v ilayetlerimizin nefe s borusuv e gözü, v e bu­ ralarTrabzon'un belkemiğidir. Trabzon'un bizsiz, dahiliv i­ layetlerimizin deTrabzon'suz yaşaması imkansızdır." Batı Anadolu'daki kongre hareketleri de dar çerçev ele­ rini sürekli genişletme çabası içindeydiler. Burada da kong­ re hareketleri bir piramit biçimind e yükseliyordu. İlginçtir ki, Mustafa KemalP aşav e arkadaşlarıErz urum Kongresi'nden sonra ulusal bir kongrenin toplanması(Siv as) hazırlıklarını yoğunlaştırmışken, aynı tarihlerdeBatı Anad olu'da yerelv e yöresel Balıkesir Kongrelerinden sonra, bütün bölgeyi ku­ caklayacak Alaşehir Kongresi'nin toplanması yoluna gidil­ miştir. Şu halde, Doğuda ulusal önderliğin yönetimi altında­ ki hareket bölgesellikten ulusallığa yükselişi planlarken, Ba­ tıdaki kongreciler de yerellikv e yöresellikten bölgesel kong­ re sistemine yükselişi gerçekleştirmiş oluyorlardı. Yerel kongre hareketlerinin örgütlenme perspektifl eri­ nin genişliğini gösteren ikinci nokta, bunl arın ulusal bütün­ l eşmeyi de hedef alma larıdır. Bunlar için, bölgesel birleşm e­ nin bir ara durak, ulusal örgütlenmenin ise asıl amaç oldu ğu

59


söylenebilir. Sınır Doğu kongreler sistemi, Birinci Ardahan Kongresi 'nden başlayarak (3-5 Ocak 1 9 1 9) "Anavatanı kur­ tarmak" parolasında ısrarlı olmuştur. Kuzeydoğu ve Doğu kongreler sistemini oluşturan Trabzon ve Erzurum'daki ye­ rel hareketlerde de aynı bilinç görülmektedir. Trabzon Mu­ hafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti Kongresi'nin, Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukıık-ı Milliye Cemiyeti'nin Erzurum Şubesi'ne çektiği 30 Mayıs 1 9 1 9 tarihli telyazısında geçen "Anadolulular " deyimi bölgeselliği aşan bir bilince ve ör­ gütlenme isteğine işarettir. Batı Anadolu kongreleri sisteminde de durum böyledir. Bu bölgedeki bütün kongrelerde vatanın kurtarılması (istih­ las-ı vatan) için ortak program oluşturma ve birlikte çalışma isteği açıkça vurgulanmıştır. En küçük yerel birimlerde de görülen budur. Örneğin, muhtemelen Temmuz 1 9 1 9'da "Muğla görüşü"nü saptayan yerel önderler, ulusal birleşme­ yi amaçladıklarını ilan etmişlerdir. Bunlar daha sonra "Si­ vas İçin Muğla Kongresi"nde (20-3 1 Ekim 1 9 1 9), " Şarkta­ ki harekatla Garp'taki harekatımızın hedefi bir olmalıdır" pa­ rolası altında birleşmişlerdir. Bu konuda, ulusal önderliğin damgasını taşıyan Erzu­ rum Kongresi ile bundan üç gün sonra toplanan ve Kemalist önderliğin etkisini taşımayan İkinci Balıkesir Kongresi (26 Temmuz 1 9 1 9) arasındaki paralellik ilginçtir. İkinci Balıke­ sir Kongresi de, tıpkı Erzurum Kongresi gibi, yöresel kurtu­ luşu değil ulusal kurtuluşu hedef seçmiştir. Bu, Anadolu'da ortak bir kamuoyunun oluştuğunu gösterir. Bu açıklamalar, yerel kongrelerin sadece kendi bölge­ lerini kurtarmaktan ibaret dar bir perspektife sahip bulun­ madıklarını ortaya koymuş olmalıdır. Olsa olsa, bunların et­ kinlik alanları bakımından bölgesel oldukları söylenebilir.

60


B- TEMSİL

Mütareke döneminin çok büyük bir bölümünü Osman­ lı anayasal sistemi fiilen parlamentosuz geçirdi. İngilizler' in baskısıyla padişah Vahdettin'in Meclis-i Mebusan'ı feshet­ mesinden sonra (2 1 Aralık 1 9 1 8), yeni ve son meclisin top­ lanması için 1 2 Ocak 1 920 tarihine kadar uzunca bir zaman geçmesi gerekti.Seçimlerin yapılması ve son Meclis-i Me­ busan'm toplanması da Anadolu hareketinin baskısıyla ol­ du. Bu meclisin de İngiliz işgalinden sonra ( 1 6 Mart 1 920) çalışamaz durum a düşüp faaliyetlerini tatil kararı almasın­ dan sonra ise, Osmanlı sistemi yine parlamentosuz kaldı. Bu seçimsiz, meclissiz ve temsilsiz düzen, hükümetlerin meş­ ruluğunu da sürekli olarak sallantıda tuttu. Bunun sonucun­ da, Osmanlı Devleti etkisiz ve yönetemez duruma düştü. Yerel kongreler dünyasında ise durum farklı gelişiyordu. Bunlar, seçim yoluyla temsil mekanizmaları yaratmışlardır. Bu sayede, meşruluk sorununu da büyük ölçüde çözmüşler, aldık­ ları ya da alacakları kararlan uygulatma gücüne de sahip ol­ muşlardır. Kısacası, seçim, temsil, meşruluk ve yaptırım gü­ cü gibi yapı taşları kongre sistemlerinin temeli olmuştur. Burada ilkin, meşruluk ve temsil arasındaki bağlar araş­ tırılacak, daha sonra da temsil gücünün pratikteki değeri sı­ nanacaktır. Kongrelerin yaptırım gücü de bu ikinci çerçeve­ ye giren bir konudur. 1. Meşruluk ve Temsil

İşgallerin gönüllülerle önlenememesi, direniş örgütlen­ mesinde yeni bir aşam�ya geçilmesini adeta zorunlu kılıyor­ du. Şöyle ki, direniş artık yalnız gönüllü katkılarla değil, hem insangücü hem de mali-maddi kaynak sağlamak için ko61


nacak yükümlülükler (mükellefiyetler) yoluyla da yürütüle­ cekti. Bu ise devletin bazı işlevlerinin yüklenilmesi demek­ ti ki, bunun için de iki sorunun aşılması gerekiyordu: Meş­ ruluk temeli sağlanması ve mükellefiyetlerin yerine getiril­ mesi için bir yaptırım gücü oluşturulması. Özellikle kongreler bunların sağlanmasının başlıca aracı olmuşlardır. Temsil ve seçim temeline dayalı kongreler, karar­ ların alınması ve uygulanması için doğmuş organlar durumun­ dadır. Seçim yoluyla temsil mekanizmasına gidilmesi, direniş­ çi örgütlenmenin meşruluğu açısından bir temel unsurdur. Gerçekten de, bu dönemde görülen Kuva-yı Milliye tipi ya da kitlesel direniş hareketlerinden (Maraş, Antep, Urfa, Ki­ likya) farklı olarak, kongre tarzı örgütlenme modelinde aşa­ ğıdan yukarı doğru bir seçim ve temsil ağı oluşmaktadır. Yet­ ki ve görevler bu yolla meşrulaştırılmaktadır. Cemiyetler, "heyet-i müteşebbise"ler dışında, genel kuru11annın seçtiği ve temsil gücüne sahip "heyet-i merkeziye" ya da "heyet-i idare "lerce yönetilmektedir. Daha üst düzeyde ve adeta kon­ federatiftarzda birlikler oluşturmak için düzenlenen ve bu ki­ tabın asıl konusunu oluşturan kongrelere de, derneklerin ve bölge sakinlerinin seçtiği temsilciler katılmaktadır. Bu kongrelerde delegelerin temsilcilik belgeleri dikkat­ le incelenmekte, "mazbatalar" a özel bir önem verilmekte­ dir. Aynı şekilde, cemiyet ya da kongre gücü adına dış temas­ larda bulunacak "murahhaslar" için de adeta birer diploma­ tik belge olan " itimatnameler" düzenlenmektedir. Cemiyet ya da kongrelerinin saptadığı ilke ve yönergeler dışına çıkan murahhasların azledildiği de olmuştur. Örneğin, Trabzon Mu­ hafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti adına temaslarda bulunmak üzere İstanbul' a gönderilen heyet üyelerinden Ömer Fevzi, burada ABD mümessilliğine başvurup "Amerikan mandası" talebinde bulunduğu için cemiyet tarafından azledilmiştir. 62


Temsil olayı, kurumsallaşmanın sivil karakterini de vur­ gulamakta ve pekiştirmektedir. Bu durum, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının doğrudan etkisini taşımayan kongre hare­ ketlerinin hemen hemen hepsinin zaten ortak niteliğidir. Tem­ sil olayının sivilleşmeye etkisi, asıl Mustafa Kemal ve arka­ daşlarının etkin ve önder durumunda oldukları kongrelerde önem kazanacaktır. Bunun da dönüm noktası Erzurum Kong­ resi '<lir. Burada, askerlik görevinden ayrılan ve askeri kimli­ ği ve yetkileri son bulan Mustafa Kemal'i yine güçlü kılan faktör, sadece asker arkadaşları tarafından (özellikle Kazım Karabekir) desteklenmeye devam etmesi değil, aynı zaman­ da Erzurum Kongresi'ne ve kongrenin oluşturduğu Heyet-i Temsiliye'ye başkan seçilmiş olmasıdır. Kaynağını sivil tem­ silden alan bu yeni meşruluk güvencesi, Mustafa Kemal' i de askeri örgütlenme ve direnişe tanıdığı öncelikten, sivil ve si­ yasal faaliyete ağırlık verme yönüne doğru çekecektir. Temsil olayının bir başka önemli yanı, bölgenin ve gi­ derek ülkenin kaderine el koyan geniş tabanlı kongrelerin ge­ tirdiği bir siyasal temsil olayının ortaya çıkmasıdır. Kars'ta­ ki ilk Büyük Kongre'ye (30 Kasım 1918) katılan halk mü­ messillerinin kendilerini "milletvekili " diye sanlandırmış ol­ maları çok ilginçtir. Temsil ilişkilerinin işleyişinde fırka ve benzeri "aracı ku­ ruluşları" dışlayan bir saflık aranışı da dikkati çekmektedir. Bu­ nun ilk örneklerinden birine, 7 Kasım 1918'de kurulan Trak­ ya-Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi'nin Edime Merkez yönetiminin "Trakyalılara Beyannamesi"nde rastlamaktayız. Burada, "her fırkanın fevkinde (üstünde) bir Heyet-i Vahdet" (birlik) yaratılması gereği vurgulanmıştır. Bundan sonraki bü­ tün cemiyet ve kongre faaliyetlerinde de "fırkacılık" ve özel­ likle "İttihatçılık" karşısında kesin tavır alınacaktır." "Fırka" 63


(parti) temelli tek kongre ve iktidarlaşma örneğine Oltu İslam Şura Hükümeti olayında rastlanmaktadır. Bu istisna dışında, "fırkasız temsil" ya da "saftemsil" rotasınınbütün kongre ha­ reketlerine egemen olduğu söylenebilir. Birinci TBMM döne­ mindeki durum da ilk başlarda böyle olacaktır. Görülüyor ki, bu dönemde temsil olayı büyük önem ta­ şımıştır. Yanşan ya da çarpışan siyasal güçlerden hiçbiri, tem­ sil kozunu arkasına almadan ortaya çıkamamaktadır. Yerel kongrelerle ulusal kongreyi toplayanların bu ihtiyacı duyduk­ ları ve bilinçli bir şekilde bu yola gittikleri açıktır. Meclis-i Me­ busan'ın toplanık olmamasından dolayı temsil dayanağı ve do­ layısıyla siyasal gücü zayıflayan İstanbul hükümetleri bile bu zaaflarının farkındadır. Bunlar da, meclislerin yeniden toplan­ ması tezine karşı çıkamamaktadır. öte yandan İstanbul hükü­ metleri, kongrelerin temsil gücünün bulunmadığı yolunda gö­ rüşler ileri sürmekle, temsil olayına verdikleri önemi de itiraf etmiş olmaktadır. Aynı hükümetler, bölgesel kongrenin (Er­ zurum) değerini küçümsemeye çalışırken ulusal kongrenin (Sivas) toplanmasından büyük tedirginlik duymakta, bunu en­ gellemek için askeri müdahale yolları aramaktadır. Temsil olayının kazandığı önem o kadar açıktır ki, Cemi­ yet-i Ahmediye ya da Teali-i İslam Cemiyeti gibi odaklar bi­ le, Kuzeybatı Anadolu'da etkinlik sağlayıp, sonra da "kongre akti" yoluyla temsili güç ve meşruluk kazanmak niyetindedir. Trakya'da ve özellikle Batı Trakya'da görevli olup Fran­ sız mandası için özel bir çaba gösteren Fransız istihbarat su­ baylarının da tutumu farklı değildir. Bunların, manda için Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti gibi temsili değeri yüksek ku­ ruluşları sıkıştırmaları, temsil olayının değerini kabul ettik­ lerini gösteren bir örnektir. Görülen odur ki, Mütareke döneminde uygulanmak is64


tenen birbirine karşıt siyasetler bile, bir noktada, "temsil yo­ luyla meşruluk" sağlamanın önemi konusunda görüş ve dav­ ranış birliği içindedir. Osmanlı hüküınetlerini ve Sarayı Mec­ lis-i Mebusan'ı yeniden toplantıya çağırmak zorunda bıra­ kacak olan asıl etki de buradadır. 2. Temsil Gücü

Yerel kongrelerin temsil gücü pratikte ne olmuştur? Bu hareketlerin mantığında varolan meşruluk-seçim-temsil ba­ ğı fiilen kurulabilmiş midir? Burada ele alınacak olan soru budur. Konu, "yaptırım gücü"yle de ilgilidir. Kurtuluş Savaşı örgütlenmesini lider eksenli bir şekil­ de kavrayan ve anlatan yazarlar genellikle yerel kongre ha­ reketlerini ihmal etmişlerdir. Hatta bu hareketlere değinen ba­ zı araştırmacıların, bunların temsil gücünü küçümsedikleri dikkati çekmektedir. Bunun tipik bir örneği, Sabahattin Se­ lek' in "Anadolu ihtilali " başlıklı kitabından verilebilir. Ya­ zar, "Geniş bölgeleri ve Sivas'ta bütün Türkiye'yi temsil et­ tikleri iddiası ile toplanan bu kongrelere topu topu 300 kişi katılmıştır" demektedir. Kongrelerin temsil gücünün zayıf­ lığını ileri süren bu iddia, ulusal ama eksik katılımlı Sivas Kongresi açısından doğru, buna karşılık yerel kongreler açı- . sından son derece temelsizdir. Bir kere, yerel kongre tipi örgütlenmeler Selek'in ileri sürdüğü gibi, " İzmir' in işgalinden sonra" yapılanlardan iba­ ret değildir. Bu işgalden çok önce, gerek Sınır Doğu bölge­ sinde gerekse İzmir'de önemli kongreler toplanmıştır. Ayn­ ca Sınır Doğu'da " Şı'.'ıı:a hükümetleri" ve hatta "devletçikle­ ri" oluşturulmuştur ki, bunların hepsi demokratik temsile da­ yanmışlardır. 65


İkincisi, S. Selek'in iddiasının aksine, "İzmir'in işga­ linden ( 1 5 Mayıs 1 9 1 9) sonra Anadolu ve Trakya'da topla­ nan kongreler" (Sivas dahil) sekiz taneden ibaret değildir. Bu kitapta bunların en önemlilerinden olarak yirmiden fazlası­ na işaret edilmiştir. Öte yandan, Selek'in adını andığı kongrelerden sırf Üçüncü Büyük Edime Kongresi'ne 236 kişi, hiç yer verme­ diği İzmir Büyük Kongre'sine 1 65 kişi katılmıştır. Sadece bu iki kongredeki delege sayısı 401 'i bulmakta, böylece Selek' in verdiği 300 rakamını şimdiden aşmaktadır. Yine değinilme­ yen Kars Büyük Kongresi'ne de 1 3 1 temsilci katılmıştır. Bir başka bölgesel kongre olan Erzurum Kongresi'ne de 56 kişi­ nin katıldığı gözönüne alınırsa, sırfbu dört büyük kongre için bile toplam 588 sayısına ulaşılır. Daha küçük ölçekli kongre­ lere katılan temsilci sayısı bu rakamlara eklenmelidir. Bunla­ rın da çoğunluğu yeni kişilerden oluşmaktadır. Bu kitapta ele alınan 28 kongreye katılan delege sayıla­ n şöyledir. Kars İslam Şı1rası Birinci Kars Kongresi Kars lslam Şurası Büyük Kongresi Birinci Ardahan Kongresi İkinci Ardahan Kongresi Büyük Kars Kongresi İzmir Büyük Kongresi Birinci Balıkesir Kongresi Erzurum Kongresi İkinci Balıkesir Kongresi Birinci Nazilli Kongresi (ab) Alaşehir Kongresi Muğla Kongresi (ab) Sivas Kongresi Üçüncü Balıkesir Kongresi i.�inci Nazilli Kongresi Uçüncü Nazilli Kongresi

66

? ? 70 8 20 131 1 65 ? 56 48 16 46 32 31 35 52 18


Birinci Edirne Kongresi Sivas İçin Muğla Kongresi Dördüncü Balıkesir Kongresi ikinci Edirne Kongresi Oltu İslam Terakki Fırkası Kongresi Beşinci Balıkesir Kongresi Lüleburgaz Kongresi Üçüncü Büyük Edirne Kongresi Afyon Kongresi Birinci Pozantı Kongresi (5 .8. 1 920) ikinci Pozantı Kongresi (8. 1 0 . 1 920) Toplam

? 8 ? ? 63 58 67 236 ? 75 60 1 295 delege

Görüldüğü gibi, burada ele alınan 28 kongreden, katı­ lım sayılan az çok bilinen 19'unun toplam temsilci sayısı, S. Selek'in verdiği rakamın dört katı kadardır. Temsilci sayısı bilinmeyen 7 kongre daha vardır. Listede (ab= adı bilinen) diye gösterilen iki kongreye ise çok daha fazla sayıda dele­ genin katıldığı açıktır. Bu durumda, 1 9 1 8- 1 920 döneminde bu türden kongrelere katılan temsilci sayısının 1 500 civannı­ da olması çok muhtemeldir. Bazı kişilerin birden fazla kong­ reye delege olarak katılmış olmaları hesaba katıldığında bile, bu dönemde temsil ilişkisine giren en az 600 civarında "kong­ reci "den söz edilebilmelidir. Örneğin, dört büyük bölgesel kongre sisteminin üst kongreleri olarak Büyük Kars Kongre­ si 'ne 1 3 1, İzmir Büyük Kongresi'ne 1 65, Erzurum Kongre­ si'ne 56, Üçündµ Büyük Edirne Kongresi'ne de 236 üye, ya­ ni toplam 588 d�lege (değişik isim) katılmış durumdadır. Bu dönemde, işgal altındaki topraklardakiler de dahil Türk-Müslüman nüfusun 8-10 milyon civarında olduğu göz önüne alınırsa, bu rakamların dile getirdiği temsil ve vekalet gücünün ne kadar yaygın ve köklü olduğu da kolayca anlaşılır. Üstelik bu temsil mekanizmaları dar bölgeli olmaları ve çok sık yenilenmeleri bakımından da etkileyici karakterdir. 67


Böylece, temsil edilen ve eden arasındaki mesafe kısalmak­ ta, temsil ilişkisi sıklaşmakta ve daha sahici bir nitelik kazan­ maktadır. Nitekim, bu kitapta esas alınan kongreler bölgele­ re göre gözden geçirildiğinde, aşağı yukarı bir buçuk yıllık bir zaman aralığında Sınır Doğu Bölgesinde 6, Batı Anado­ lu'da 1 1 , Trakya grubunda da 4 kongre toplandığı görülür. Toparlamak gerekirse, 1 9 1 8-20 arasında 8- 1 O milyon­ luk nüfusuyla Türkiye, bir buçuk yıl içinde en az 600 yerel önder ("kongreci") etrafında dönen ve yaklaşık olarak 1 500 defa kurulan/yeniden kurulan, yaygın ve sık dokunmuş bir "temsil ilişkileri ağı"na sahne olmuştur. Bir karşılaştırmay­ la bunu tamamlayacak olursak, 1 983- 1992 tarihleri arasın­ daki 50-60 milyonluk Türkiye'de kural olarak ancak 5 yılda bir, merkezi sisteme (TBMM) bağlı olarak ve 400 ya da 450 milletvekili çerçevesi içinda yaşanan bir seçim ve vekalet sis­ temi varolmuştur. Görülüyor ki, günümüzde karşılaştırmalı sayılar açısın­ dan bile kongreler dönemindeki seçim ve vekalet ilişkisinin ciddiyeti tartışma götürmez bir gerçektir. Bu düzeyin, Os­ manlı sistemindekinden kat kat üstün olduğu açıktır. Bu saptama, katılma olayı açısından da geçerlidir. Bu dönem Türkiye'si yerel-siyasal katılma açısından çok zen­ gin bir görünüm içindedir. Bu nedenle de, kongrelere katı­ lanların sayısını düşük gösteren ve kongrecilerin hemen he­ men aynı kişiler olduğunu ileri süren S. Selek' in görüşleri­ ni paylaşan C. Erikan'ın, katılmanın düşüklüğünü ileri sü­ ren, azgelişmişliğin bunda rol oynadığını belirten, 1 9 19'da halkın çoğunluğunun her şeyi kendi iradesi dışındaki güç­ lerden beklediğini savunan görüşlerinde de isabet yoktur. Dikkat çeken bir başka nokta da, kongrelerde değişik yö­ relerin dengeli bir şekilde temsiline değer verilmesidir. Özel-

68


likle, kongrelerin çalışma düzenlerinde buna özen gösterildiği

( 1 7- 1 9 Mart 1 9 1 9) başkanlık divanının oluşumunda Batı Anadolu'daki bü­

görülmektedir. Örneğin, Büyük İzmir Kongresi

tün mülki birimlerin temsili sağlanmış, dengeler kurulmuştur. Kuşkusuz, kongreler çevresinde oluşan seçim ve temsil ağı, genellikle varlıklı ve okur-yazar tabakaları içermekte, yoksul ve emekçi katmanları dışlamaktadır. Kongre hareket­ lerinin orta sınıf karakterli (eşraf, aydınlar, tüccar, serbest meslek sahipleri, vb.) oluşları, burada bir kez daha hatırlan­ malıdır. Ancak şu var ki, Osmanlı resmi ve fiili siyasal ya­ pısı içinde de söz konusu halk tabakaları seçim ve temsil şe­ bekesine dahil edilmiş değillerdi. Seçme ve seçilme hakkı "sınırlı oy" esasına dayanıyordu ve varlıklı sınıfların üyele­ rine açık bir alan oluşturuyordu. Bu bakımdan, kongre hare­ ketlerinin kurduğu seçim ve temsil mekanizmasının geniş halk sınıflarına kapalılığı, Osmanlı sistemine oranla bir ge­ rileme ifade etmez. Aksine, siyasal hareketlilik ve canlılık sayesinde (mitingler, vb.) bu katmanlar da siyasal bakımdan eskiye oranla daha aktif duruma gelmişlerdir. Kaldı ki, Osmanlı sisteminde görülmedik bir açılım ör­ neğine, bu kongre hareketlerinden birinde rastlamak da müm­ kündür. Bu, seçilme hakkının köylüleri de içerecek şekilde kullanılması isteğidir. Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti 'nin Heyet-i Merkeziyesi'nin, Büyük Edirne Kongresi (9- 14 Ma­

1 920) ile ilgili hazırlıkları sırasında almış olduğu şu ka­ rar (2 Mayıs 1 920) bu açıdan son derece dikkat çekicidir. yıs

"Nahiyeler namına intihap edilecek (seçilecek) murahhasla­ rın (delegeler) muhtelif cereyanları (akımları) temsil edecek zatlardan ve tercihen köylülerden olmasına çalışılacaktır." Ayrıca, delegelerin ya da yerel önderlerin kitle ile olan bağlarını sürekli canlı tutmaya çalışmaları, bunların ve ör-

69


gütleriniı;ı temsil gücünü de beslemektedir. Mahmut Celal (Bayar) Bey' in "İttihat ve Terakki Katib-i Mes'ulü" sıfatıy­ la yazdığı 7 Ocak 1919 tarihli bir mektupta, "Fırkacılıkta te­ mas, en büyük amil-i muvaffakiyettir" (başarı nedenidir) ifa­ desi bu gerçeğe işaret etmektedir. Nihayet, temsile dayalı yapılanmanın getirdiği meşru­ luk ve inandırıcılık, kongrelerin yaptırım gücünü de besle­ mektedir. Kararların uygulanabilmesi bu sayede mümkün olabilmiştir. Denizli'deki durumun canlı tanığı olan şu satır­ lar bunu çok iyi anlatmaktadır: "Heyeti milliye bütün mille­ tin malı olduğu için memlekette asayiş çok iyi idi .. En ufak zabıta vakası işitilmiyordu.. Kuwetli men'i müskirat (içki ya­ sağı) tatbik ediliyordu." 1 2 Temmuz 1 9 19'da kuhılan Deniz­ li Heyet-i Milliyesi, bir riyaset (başkanlık) dairesi ile altı şu­ beden oluşuyor, bu görevlere getirilecek kişiler seçimle be­ lirleniyordu. Bu örgüt, bir polis vejandarma teşkilatı kurmak ve bunların yanı sıra köy ve mahalle idare heyetlerini de ken­ di doğal üyesi saymak suretiyle, esaslı bir yaptırım gücüne de kavuşmuş durumdaydı. Böylece burada da seçimler meş­ ruluğun, meşruluk de etkinliğin (yaptırım gücü) güvencesi­ ni oluşturuyordu. C- ORGANLAŞMA Yerel kongreler tipindeki örgütlenmelerin iç yapılan, basit ve tek hücreli değil, oldukça karmaşık (complexe) ve ayrışmış (differencie) karakterdedir. Bu organik ve i şlevsel (fonksiyonel) farklılaşma, ancak siyasal iktidar ya da siya­ sal otorite türü organizmalarda rastlanan organ ve işlevlerin belirdiği anlamına gelir. Burada ilkin bu yapılaşmanın kurucu ve kuralkoyucu ni-

70


telikteki organlarına, sonra yürütme kollarına, en sonunda da silahlı güçlerine değinilecektir. 1. Kurucu ve Kuralkoyucu Organlar

Yerel yapılanmaların en üst karar organlan demek ge­ nel kurulları (Heyet-i Umumiye) ile çeşitli derneklerin dele­ gelerinden ve demek dışı temsilcilerden oluşan kongreler şeklinde belirmektedir. Kongreler bazen, Erzurum'da görül­ düğü gibi yeni ve daha kapsamlı bir dernekleşmeye de (ŞAMHC) hayat verebilmektedir. İlerde "Kararlar" bölümünde açıklanacağı gibi, bölge­ nin ve hatta ulusun geleceği (kaderi) ile ilgili en hayati ka­ rarlar kongrelerde alınmakta, ana hedef ve ilkeler buralarda belirlenmektedir. Örneğin, Erzurum Kongresi'nde kurulan ŞAMHC'nin Nizamnamesi, Cemiyet'in en üst organı olan ve yılda bir kez toplanması gereken "Umumi Kongre"yi, "millet ve memleketin mukadderatı hakkında her türlü mü­ zakerat(ı) icra ve mukarrerat(ı) ittihaz" yetkisiyle donatmış­ tır. Bu futum, Kongre'nin kendisini ve kurduğu Cemiyet'in genel kurulunu adeta bir yasama organı, hatta bir kurucu or­ gan olarak görmeye ne kadar eğilimli olduğunu göstermek­ tedir. Nitekim Nizamname'nin son maddesi, "İradei milli­ yeyi hakim kılmaktaki amali Cemiyet ancak Millet Mecli­ si 'nin toplanarak hukuku teşriiye ve murakabasına tamamen ve emniyet ve serbesti ile bilfiil sahip olmasıyla tahakkuk edeceğinden, Cemiyet' in vaziyeti atiyesi ancak iş bu emni­ yetin Millet Meclisi'nce teyidi üzerine kongre kararıyla ta­ ayün edecektir" demektedir. Böylece, güvenilir bir yasama meclisinin toplanmas.ına kadar, bunun yetkilerinin Doğu il­ leri topluluğu içersinde ŞAMHC tarafından kullanılacağı ifade edilmiş olmaktadır. 71


Bölgenin korunm ası için silahlan ma ve silahlı direniş ka­ rarlan da en üst organ olan kongrelerden çıkmaktadır. Batı Anadolu kongre sisteminde İkinci Balıkesir Kongresi' nden (26-30 Tem muz 1919) başlayarak bunu görmek mümkün­ dür. Onu izleyen Birinci Nazilli Kongresi de(6-8 Ağustos 1919) silahlı direniş, askere alma, iç güvenliği sağlama, ce­ za koyma, yaptırım uygulama, vergi salma gibi konularda al­ mış olduğu kararlarla bir tür " kural koyucu temel organ" , böl­ gesel bir yasama meclisi ya da bir "halk ihtilal konseyi" ro­ lünü yüklenmiştir. Alaşehir Milli Kongresi(16-2 5 Ağustos 1919) oturumlarında üye İbrahim (Tahtakılıç) Bey'in, "Kongre, heyeti umumiye itibariyle(genelde) kongredir, hu­ susiyet itibariyle Meclis- i Milli'<lir" şeklindeki saptaması son derece anlamlıdır. Bu özellikleriyle kongrelerin birer yasama organı hatta kurucu organ rolünü üstlendiklerini söylemek yanlış olmaz. Organ teorisi ve karar alma süreçleri açısından dikkat çe­ ken bir başka nokta da, halk topluluklarının rolüyle ilgilidir. 1 4 Mayıs l 91 9'da İzmir Sultani binasında kendiliğinden top­ lanan ve Reddi İlhak Heyeti Milliyesi' ni seçen topluluk, "bir çeşit halk meclisi" niteliğindeydi.Dördü ncü Balıkesir Kong­ resi de(19- 2 9 Kasım 1919) büyük bir miting düzenlenmesi karan almıştı. 2 8 Kasım günü, yani kongrenin çalışmalarını sürdürdüğü bir tarihte yapılan ve "on bini mütecaviz(aşan) Türk ve Müslüman" ın katıldığı bu büyük açık hava toplantı­ sında alınan beş maddelik "mukarrerat" (kararlar) , Heyet-i Merkeziye üyelerinden oluşan "Miting Heyeti" tarafından "bütü n cihanı medeniyete" (uygar dünyaya) duyuru lmuştur. Daha sonra da Karesi mutasamflığının bütün kazalarında bu­ na benzer mitingler yapılacak v e kararlar alınacaktır. İstan­ bul'un işgalinden sonra Balıkesir'de yapılan protesto mitingi 72


( 1 8 Mart 1 920) ve burada "tecavüzün tamir" edilmesi talebi doğrultusunda kararlar alınması da bunlardan biridir. Olayla­ rın içinde yaşayan ve mitinglerin düzenlenmesinde birinci de­ receden rol oynayan Kazım Özalp'ın bu kararlardan söz eder­ ken bir "halk mitinginin o gün orada verdiği kararlar" diye vur­ gulamada bulunması dikkat çekicidir. Aynı şekilde Isparta (Ağustos ve 24 Aralık 1 919, 23 Nisan 1920) ve Denizli'de (25 Aralık 1 9 1 9) yapılan mitinglerde de "karar!ar" alınmıştır. Gerçi Balıkesir'deki mitingde karar metninin önceden kongre tarafından düzenlendiği ve sonradan miting toplulu­ ğunun onayına sunulduğu anlaşılmaktadır. Ancak burada bi­ le, demokratik ve kitlesel katıhmın ilginç örnekleri vardır. Öyle ki, "Türk Milleti " ve "silahlı mücadele " gibi temala­ ra oturan kararlar, temsilciler (kongre üyeleri) ya da Heyet­ i Merkeziye'lertarafından değil, doğrudan doğruya yöre hal­ kı tarafından alınmış olmaktadır. Böylece miting topluluklarını "asli kurucu organ" ola­ rak algılamak mümkündifr. Bu uygulamaların "doğrudan demokrasi" kavramı ve kurumu açısından da ilginç çağrışım­ ları davet etmesi doğaldır. Nihayet, ileride örnekleneceği gibi, bazı yörelerde yerel mülki amirlerin halk tarafmdan, daha doğrusu eşraf ve ileri gelenlerin inisiyatifiyle görevden alındıkları, "azledilen"le­ rin yerine başkalarının getirildiği ("atama") de olmuştur. Bu uygulamaların da, demokratik ülkelerden bazılarında (özel­ likle ABD) görülen "azil" (recall, revocation) kurumunu çağ­ rıştırması mümkündür. Şu farkla ki, burada "seçilmişler"in azli değil, "atanmışlar"ın azli ve yerlerine yenisinin "seçil­ mesi" söz konusudur. Aynca bu operasyonlar birer "fiili du­ rum"dur, hukuki ve yasal temele sahip değildir.

73


2. Yürütme Organları

Organsal farklılaşmanın ikinci ürünü, icra kollandır; özellikle de Heyet-i Merkeziye, Heyet-i Milliye ve Heyet-i Temsiliye'lerdir. Gerek Balıkesir gerekse Alaşehir Kongre­ lerinin getirdiği örgütsel yapıların sürekliliğini, Kongre'nin çizdiği çerçeve içinde kararlar alma ve uygulama yetkileriy­ le donatılmış olan Heyet-i Merkeziye'ler sağlar. Bu organlar sistemin belkemiği durumundadır. Birinci Nazilli Kongresi çerçevesinde oluşturulan Heyet-i Milliye '!er adeta birer "ye­ rel hükümet" niteliği taşımaktaydı. Aynı durum, Alaşehir Kongresi'nde kurulması kararlaştırılan ve Uşak'ta merkezi­ leşen Harekct-i Milliye Redd-i İlhak Alaşehir Heyet-i Mer­ keziyesi için de geçerlidir. Bölgede yangın, çekirge afeti, göçler, hırsızlık, yolsuzluk, zorbalık, görev tazminatları gi­ bi çok geniş kapsamlı toplumsal sorunları da çözmeye çalı­ şan bu kurul, hükümet boşluğunu dolduran bir organdı. Batı Anadolu kongre sisteminde yaratılan yürütme kol­ larında, "bakanlıklar benzeri" bir yapılanmayla kanşlaşıl­ maktadır. Bu modelin öncüsü Denizli Heyet-i Milliyesi ol­ muştur. İaşe ve maliye, irşadiye ve istihbariye, esliha ve gö­ nüllü efrad, muhacirin, nakliyat ve mübayaat, sağlık şubele­ ri olarak altı icracı birimden oluşan Heyet-i Milliye'nin Re­ isi ve şube müdürleri seçimle işbaşına gelmekte ve kurulan işbölürnüne göre değişik görevleri yerine getirmekteydiler. Burada aynca başkanlığa bağlı birde "Heyet-i Nasiha" (Öğüt Kurulu) vardı. Denizli çıkışlı ve altı şubeli bu "icra modeli"nin, 1. Teke­ li ve S. İlkin'in işaret etmiş oldukları gibi daha sonra Muğla ve Aydın yörelerinde de benimsenip geliştirildiği anlaşılmaktadır. Örneğin, Muğla'daki Menteşe 3 . Kuva-yı Milliye Komi74


tesi, genel başkan ve başkan yardımcılarının yanı sıra, ikti­ sat, askerlik, irşat, nakliyat, göçmenleri yerleştirme ve sıhhi­ ye işlerine bakan şube yetkililerinden oluşmuştur. Bu özellik­ leriyle söz konusu yapılanma adeta küçültülmüş bir "bakan­ lar kurulu" ya da bir "mikro kabine" kimliği göstermektedir. Aynı modelin Nazilli Kongreleri grubunda da benimse­ nip geliştirildiği görülmektedir. Bunu biraz daha ayrıntılı bir şekilde aktarmak ilginç olacaktır. Bir kere, İkinci Nazilli Kongresi ( 19-24 Eylül 1 9 1 9) ile kurulan en üst yürütme kolu durumundaki Heyet-i Merke­ ziye'nin oluşma biçiminin seçime ve özel (yüksek) yeter oy sayısına (nisap) bağlanmış olması, demokratik yapılanma açısından son derece dikkat çekicidir. Bu kongrede söz ko­ nusu heyetin "sureti teşkili" (oluşturulma biçimi) hakkında yapılan düzenlemeye göre, merkezi yürütme, yerel heyetle­ rin en az üçte iki oyuyla seçilen ve bir "intihabname" ile gön­ derilen üyelerden oluşur: Madde 3 - Heyet-i Merkeziye azaları, her kazanın he­ yet-i umumiyesinin laekal sülüsanz (en az üçte ikisi) tarafın­ dan intihab ve sülüsanın muvajfakatını mutezammın (onayı­ nı gösteren) bir intihabname (seçim mazbatası) ile merkeze izam olunur (gönderilir). Nazilli Kongreleri ile Aydın yöresi için oluşturulan ör­ gütlenmenin iç yapısı ve işleyişi de derin anlamlar taşımak­ tadır. İkinci Nazilli Kongresi'nde oluşturulan Heyet-i Mer­ keziye 6 Ekim 1 9 19'da yine Nazilli'de toplandı. Getirdiği önemli katkılan hesaba katarak ve Şerafettin Turan'a da da­ yanarak bu kitapta Üçüncü Nazilli Kongresi diye adlandır­ dığımız bu toplantıda Heyet-i Merkeziye kendisi için bir "İç Tüzük" yaptı (Heyet-i Merkeziyye Nizamname-i Dahilisi). 75


İlginçtir ki, bir kongre ya da genel kurul benzeri temsili ve taban seçimine dayalı bir yapılanmaya giden bu Heyet-i Mer­ keziye, kendi iç işleyişini düzenlerken, adeta yasama mec­ lislerinin "İçtüzükleri "ne nazire yaparcasına, bu düzenleme­ nin adını "Nizamname-i Dahili" (İçtüzük) olarak koymuş­ tu. Dahası, bu Heyet-i Merkeziye'yi kuran İkinci Nazilli Kongresi'nin buna ilişkin "Mukarrerat"ının (Kararlar) 5 . maddesinde, bu heyetin "suret-i teşkili" (oluşumu) v e "ve­ zaifi" (görevleri) ile ilgili olarak kabul edilen metinden söz edilirken, "kanun" deyimi kullanılmıştır: Madde 5- Heyet-i Merkeziyyenin vezaifıni tayin eden ye­ di maddelik, bir kanun kabul edilmiştir. Sureti zirde münde­ recdir " (aşağıda gösterilmiştir). Üçüncü Nazilli Kongresi'nde ya da Heyet-i Merkezi­ ye'nin 6 Ekim 1 9 1 9 tarihli toplantısında kabul edilen örgüt yapısı, Alaşehir Kongresi ile kabul edilenden çok, Denizli He­ yet-i MiUiyesi ile ilk olarak bir model şeklinde beliren ve son­ ra da Birinci Nazilli Kongresi ile Nazilli ve Muğla'da yaygın­ laştırılan örgüt yapısına benzemektedir. Burada, Harekat-ı Milliye Reddi-i İlhak Aydın ve Havalisi Heyet-i Merkeziye­ si içinden, seçimle bir Riyaset ve altı tane de encümen oluş­ turulmaktadır. Encümenler; maliye, levazım, teşkilat, istihba­ rat, Sıhhiye ve teftişat adlarını almaktadır. Bu örgüt şemasın­ da güçlü bir reis yoktur. Kuvvet, encümenler ile Heyet-i Mer­ keziye genel kurulunda toplanmıştır. Encümenlerin Riya­ set'in değil, temsili bir kurul olarak Heyet-i Merkeziye'nin emrinde olması kabul edilmiştir. Encümen reisleri, şube mü­ dürleri ve azalan da Heyet-i Merkeziye üyeleri arasından ve bunlar tarafından yapılan seçimle göreve gelmektedir. Güçlü bir reise yer vermeyen, icra ile görevli encümen76


leri genel kurula seçtirip buna karşı sorumlu tutan bu yapı­ lanmanın, birinci TBMM döneminde ( 1 920-23) ve özellik­ le 1 92 1 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile geçerlilik kazanacak sistemle olan benzerliği bu arada vurgulanmalıdır. Üçüncü Nazilli Kongresi (6 Ekim 1 9 1 9) tarafından çı­ kartılan "Heyet-i Merkeziyye Nizamname-i Dahilisi ", zaten adından da anlaşıldığı gibi adeta bir yasama meclisi içtüzü­ ğü gibi ayrıntılı düzenleme ve güvenceler getirmiştir. Heyet­ i Merkeziyye Reisinin "rey-i hafi" (gizli oy) ile seçimine (md. 3), üyelerin oy ve ifade serbestliğine (md. 6), müzake­ relerin sağlıklı yürümesine ve bunu ihlal edenlerin "meclis­ i müzakereden hariç" tutulmasına (md. 5), ağır kusuru gö­ rülen üyelerin kademeli bir şekilde görevden alınmalarına ve son kertede de "hiznıet-i vataniyyeden uzaklaştırılmalarına" (md. 1 O), "riyasetten iskaat" a (başkanlıktan düşürülmeye) (md. 1 1 ), encümenler arasında işbirliği ve yardımlaşmaya (md. 1 2), encümen üyelerinin izinlerine (md. 1 6) ve istifalarına (md. 1 7), Heyet-i Merkeziyye üyelerinin kural olarak değiştirilmezliği­ ne (md. 20) ilişkin hükümler buna örnektir. Ayrıca, kurulan en­ cümenlerle ilgili ayrıntılı "nizarnname"ler de çıkarılmıştır. Asıl yürütıne uzvu olan Heyet-i Merkeziye'ler gibi, yü­ rütıne kolları olan Heyet-i Milliye'lerin de seçimle işbaşına gel­ meleri esastır. Hatta, Birinci Nazilli Kongresi'nde (6 ya da 8 Ağustos 1 9 1 9) alınan kararların 1 8. maddesinde bu seçimin gizli oyla yapılacağı bildirilmiştir. İkinci Nazilli Kongresi de ( 19-24 Eylül 1 9 1 9) Heyet-i Merkeziye üyelerinin en az 2/3 gi­ bi yüksek bir yeter oy sayısı ile seçilmelerini gerekli görmüş­ tür. Bu merkezi yürütıne kollarının denetimi konusunda da dik­ katli olunduğu fark edilmektedir. Bunun da yolu kongre ya da genel kurul toplantılarının sıklığından geçer. İkinci Balıkesir Kongresi (26-30 Temmuz 1 9 1 9) kararlarının 29. maddesinde 77


Eylül başlarında yeni kongre yapılması hususu yer almıştı. Bu kongre Eylül başında değilse bile, ikinci yansında yapıldı (Üçüncü Balıkesir Kongresi,

1 6-27 Eylül 1 9 1 9). Bunu da iki­

şer ya da üçer ay arayla yapılan dördüncü ve beşinci kongre­ ler izleyecekti. Birinci Nazilli Kongresi 'nde de, kararların

12.

maddesi olarak, her ay üç gün genel kongrenin toplanması ön­ görülmüştü. Böylece Umumi Merkez'in, bir kez oluştuktan sonra kendi başına buyruk olması engellenmek istenmiştir. Heyet-i Merkeziye 'nin bir yürütme kolu olmaktan öte­ ye genişlediği ve temsili kimlik aldığı da olmuştur. Bu mo­ dele İkinci Nazilli Kongresi'nde ( 1 9-24 Eylül

1 9 1 9) rastlan­

maktadır. Burada Heyet-i Merkeziye'nin, Heyet-i Milliye­ ler'den gönderilecek birer üyeden oluşması kararlaştırılmış­ tır. Organ, yeni Heyet-i Milliye'lerin katılımına açık olduğun­ dan Heyet-i Merkeziye'nin üye sayısı da belirli ve donmuş değildi. Kongre kararlarının eki olan 5 maddeden birincisin­ de, üye gönderecek

38 kaza ve nahiyenin adlan

sayılmıştı.

Ama bu sayı daha da artınlabilecekti. Bu oluşum biçimiyle Heyet-i Merkeziye, kaza düzeyi altındaki (nahiye) Heyet-i Milliye'lere de temsil olanağı vermesi bakımından, Alaşe­ hir Kongresi ile oluşan Heyet-i Merkeziye modelinden de ay­ rılmış, daha geniş bir temsil tabanına oturtulmuş oluyordu. Böylece Nazilli Kongresi, işlerliği daha az da olsa bütün ta­ ban kuruluşlarına doğrudan ulaşma ve dayanma olanağı ve­ ren, daha temsili bir örgütlenme modeli seçmiştir. Buradaki biçimiyle Heyet-i Merkeziye'nin de bir icrai kurul olmaktan öteye geçtiği, adeta bir genel kurul ya da kongre niteliği ka­ zandığı meydandadır. Nitekim bir önceki Nazilli Kongre­ si'nde, kongrenin her ay toplanması kararlaştırılmışken, bu defa böyle bir şeyin söz konusu edilmeyişi anlamlıdır. Ger­ çekten de bu oluşum biçimiyle Heyeti Merkeziye, bir kong-

78


reden beklenen temsili gücü ve bunun sağlayacağı meşruluk temelini vaat eder niteliktedir. Batı Anadolu kongre sisteminin yarattığı en üst yürüt­ me birimi, bölgenin çeşitli yörelerindeki Heyet-i Merkeziye ve Heyet-i Milliye kademeleri arasındaki uyumu ve işbirli­ ğini sağlamakla görevli Encümen-i Müdiran adh kuruldur. Alaşehir Kongresi kararlan (madde

1 5)

ile öngörülen bu

"heyet" in �tatüsü, yine kongrenin çıkardığı 24 Ağustos

1 335 ( 1 9 1 9) tarihli Hareket-i Milliye Redd-i İlhak Encümen-i Mü­ diran Talimatnamesi ile düzenlenmiştir. Buna göre, Heyet-i Merkeziyelerin ortak amaçlan doğrultusunda yönetilmesini ve çalışmalarının düzenlenip güçlendirilmesini sağlamak için "Encümen-i Müdiran namiyle bir meclis teşkil edilmiş­ tir" (Madde 1 ). Meclis, Balıkesir, Nazilli ve Alaşehir Heyet­ i Merkeziyeleri tarafından seçilen 3 üye ve

1 reis olmak üze­

re 4 kişiden oluşur; " Umum kumandan" onun doğal üyesi­ dir (Madde

2).

"İş bu Meclis, mukaddes gayenin husulüne

değin hal-i in' ikadda (toplantı halinde) bulunacaktır" (Mad­ de

3). Encümen-i Müdiran, bunun gerektirdiği kararlan

al­

ma yetkisine sahip bulunduğu gibi, "mesaili mühimmede" (önemli konularda) kesin karar için gerekli görürse "umumi kongre akdini" de gerçekleştirir (Madde 5). Anlaşılıyor ki Encümen-i Müdiran, bölge için, kongre­ nin yönerge ve denetimi altında çalışan bir üst icra komitesi idi ve beş kişiden oluşmaktaydı. Onun bir "meclis" olarak adlandırılmasını bu şekilde anlamak gerekir. Ancak yine de bu kurulun, "kutsal amaç"ın gerçekleşmesine kadar sürek­ li toplantı halinde sayılması,

5

Eylül

1 93 6 ( 1920) tarihli Ni­

sab-ı Müzakere Kanun_u ' ndaki "müstemirren müçtemi" ( sü­ rekli toplanık) bulunma

( 1 92 1

Teşkilatı-ı Esasiye Kanunu,

Madde-i Münferide) ilkesini haber verir.

79


Trakya bölgesine gelince, Ankara'da TBMM'nin açılı­ şından sonra toplanan Edime Kongresi (9-1 3 Mayıs 1920), "Mutlak olarak memleketin" (Trakya/BT) idaresini en ge­ niş selahiyetlerle, Trakya'nın en yüksek kuvvetini temsil e­ den Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin merkez heyetine vermiştir. Böylece bu kurul, "en yüksek icra kuv­ veti" halinde ortaya çıkarak adeta Fransız Devriminin "umu­ mi Seliimet Komitesi "ni ( Comite du Salut Public) andırır du­ ruma gelmiştir. Edime Kongresi kararlarının 4. maddesi bu gözlemleri doğrular niteliktedir: "Memleketin alelıtlak (mut­ lak olarak) emri idaresinde heyeti merkeziye selahiyeti ka­ mileye (tam yetkiye) malik olup, Trakya kuvvei aliyesini (en yüksek gücünü) temsil eder" . Fakat hiç şüphe yoktur ki, bu türden yönetici/yürütücü ku­ rulların en önemlisi Erzurum Kongresi ile kurulan ŞAMHC'nin Heyet-i Temsiliye'sidir. Cemiyet Nizamname­ si'nin, "vatanın tamamiyetini ve milletin istiklalini temin hu­ susunda her türlü tedbir ve mukarreratı siyasiye ve icraiyeyi ittihaza" (siyasi ve icrai kararlan almaya), hatta gerektiğinde bölge için bir "idarei muvakkata" (geçici yönetim) oluşturma­ ya mezun saydığı Heyet-i Temsiliye, bir "olağanüstü dönem yürütme organı çekirdeği" durumundadır. Gerçi, ŞAMHC ile onun Heyet-i Temsiliye'sinin çok kısa ömürlü olmuş olmala­ rı ( 1 8 gün), bunların pratik değer kazanmalarına izin verme­ miştir. Ama bu bile, "Kongre'nin kurduğu bir tür direktuvar" niteliğindeki bu kurulun büyük tarihsel değerini gölgelemez. Kongrelerin yürütme kollan, kendi kurdukları heyet-i merkeziye, heyet-i temsiliye ve heyet-i milliyelerden ibaret değildir. Yerel kongreler uygulama ve yürütme işlerinde, devletin resmi görevlilerinden de zaman zaman yararlan­ maktadır. Kongrelerin nüfuzu altındaki bölgelerde çalışan 80


mülki amir ve memurların, önemli ölçüde, yerel kongre güç­ lerinin yürütme görevlileri gibi davrandıkları görülmüştür. Bunlar kongrelerin "dolaylı ajanları" (memurları) olarak al­ gılanabilir. O kadar ki, örneğin Alaşehir Kongresi' nde, Kong­ re'nin nüfuzu altındaki memurlardan hıyaneti görülenlerin cezalandırılmalarının "tabii" olacağına işaret edilmiştir. Dolayısıyla, resmi bürokrasi kısmen kongre güçlerinin de "İdare"sini oluşturmaktadır. Kongrelerin kurduğu yürüt­ me kollan ya da organlan, uç noktalarda, Kongre'ye bağla­ nan devlet memurlarından oluşan kılcal damarlar tarafından da beslenmektedir. Yerel kongre hareketleri çevresinde yargılama işlevi açı­ sından durum neydi? İçinde bulunulan koşulların özel yargı "mercileri" ya­ rattığı görülmektedir. Nazilli Kongreleri grubunda bunun bir örneğine rastlanmaktadır. Nazilli'de, Jandarma Binbaşı Abi­ din Bey başkanlığında yaşlı ve emekli subaylar ile seçilmiş efelerden oluşan bir "milli harb divanı" vardı. Bu divan yal­ nız milisleri ve zeybekleri yargılıyordu. Demirci Efe, harb di­ vanı kararlarını onama ve yerine getirme yetkisine sahipti. Kongre organlan da (heyet-i merkeziye ya da milliyeler) yargısal nitelikte işlemler yapıp kararlar vermişlerdir. Şika­ yetlerin dinlenmesi, iddiaların araştırılması ve çözüme bağ­ lanması, halka eziyet eden mütegallibe, yolsuzluk yaptığı ileri sürülen kumandan ve tahsildarlar, halkın malını gasp et­ tiği iddia edilen Kuva-yı Milliye efradı ya da Kuva-yı Milli­ ye aleyhine çalışmakla suçlanan mülki amirler hakkında ya­ pılan kovuşturmalar buna örnektir. Kısacası kongrel.erin, kural koyma ve uygulama alanla­ rındaki kadar olmasa bile, yargılama konularında da aktifol­ dukları söylenebilir. 81


Yargılama ile ilgili bu kısa parantezden sonra, kongre­ lerin karar ve uygulama organlan açısından nasıl bir basa­ maklaşma içinde olduklarını ortaya koymak gerekir. Yerel kongrelerle oluşan örgüt modelinde iç piramit ya da organlar kademelenmesi şu şekildedir: En üstte_ Kongre, onun altında, oluşumu ve çalışma alanı Kongre tarafından belirlenen Heyet-i Merkeziye ya da Heyet-i Temsiliye ve ni­ hayet alt saçaklar durumunda olup Heyet-i Merkeziye ya da Heyet-i Temsiliye'nin denetimi altında iş gören yerel kurul­ lar (Heyet-i Milliyeler). Bu şema, "Balıkesir Milli Kongresi Kararlan"nın maddesinin

1 . bendinden çok net olarak çıkmaktadır:

1 2.

"Me­

natik ve Hey'atı mahalliye (mıntıkalar ve yerel heyetler), Kongrece kabul edilen şekil ve mesaisinde müstakil ve He­ yet-i Merkeziye'nin murakabesine tabidir" . Alaşehir Kong­ resi 'nde kabul edilen " Heyet-i Merkeziye Talimatname­ si"nde, bu kurul "teşkilat-ı milliyenin dimağ-ı mütefekkiri " sayılmış, "gaye-i muayyene dahilinde" her türlü karan alma­ ya yetkili sayılmıştır.

Erzurum

örgütlenmesi de bu esaslara

dayalıdır. Burada da, kongre kararlan ve çizilen hedefler doğ­ rultusunda Heyet-i Temsiliye geniş yetkilerle donatılmıştır. Görülüyor ki, " kongre" tipi örgütlenmenin en üst orga­ nı kongrenin kendisi olmakla birlikte, bu organın sürekli top­ lantı halinde bulunmasının olanaksızlığı nedeniyle, yürütme kollan durumundaki heyetlere geniş bir yetki ve faaliyet ala­ nı çizilmiştir. Bu özellik, TBMM tipi bir kuruluşta görüle­ cek olan yapılanmadan oldukça farklıdır. Bilindiği gibi, mec­ lis hükümeti sistemini en safbiçimiyle kabul eden bu ana ku­ ruluşta icra vekilleri, sürekli toplantı halindeki TBMM'nin memur ve ajanları durumundadır.

82


3. Silahlı Güçler Organlaşma yönünden bir başka önemli nokta, yerel ha­ reketlerin kendilerine bağlı silahlı güçler oluşturmalarıdır. "Silahlı kuvvet yaratma ve kullanma tekeli"nin bir devlet yet­ kisi ve sadece devlete ait bir hak olduğu hatırlanacak olursa, bu yeni durumun önemi de kolayca anlaşılır. Çünkü bu ge­ lişmeler, devletin (Osmanlı Devleti), " silahlı güç yaratma te­ keli "nin de kırıldığını kanıtlamaktadır. Bu konuda, Alaşehir Kongresi'nin Kuva-yı Milliye Menzil Müfettişiği Vezaifi Hakkında Talimatnamesi yoluyla silahlı birlik oluşturması, Harekatı Milliye Reddi İlhak Encümeni Müdiran Talimat­ namesi'yle askeri faaliyetleri yürütecek asker-sivil karışımı bir idari yapı kurması, üzerinde durulması gereken bir hu­ sustur. Çünkü, bir yandan devletin silahlı güç tekeli kırılmak suretiyle mevcut hukukun dışına çıkılırken, öbür yandan si­ lahlı faaliyet hukukileştirilmektedir. Böylece, "Kuva-yı Mil­ liye biçiminde silahlı eylem" ile, "kongre gücüyle silahlı fa­ aliyet" arasındaki fark da bir kez daha belirmektedir. Bun-. ların birincisi fiili (de facto) karakterdeyken, ikincisi bunla­ rı hukuki kalıplara dökme çabası içindedir. Bu noktanın öne­ mi, "kurallılık"tan söz edilirken daha iyi anlaşılacaktır. Kongrelerde billurlaşan sivil-siyasal otorite ile bunun ta­ rafından yaratılan silahlı güçler arasındaki ilişkilerde, askeri gücün sivil otoriteye kesin olarak tabi ve bağımlı olmasına bü­ yük önem verildiği görülmektedir. Bunun daha ilk kademe­ deki göstergesi, silahlı güçlerin komutanlarının sivil halktan olması kuralının getirilmiş olmasıdır. İkinci Balıkesir Kong­ resi 'nde (26-30 Temmuz

1 9 1 9) alınan kararların 8. maddesin­

de bu birliklerin "başlarında eşraftan bir zat bulunacak" hük­ mü yer almaktadır. Alaşehir Kongresi

( 16-25 Ağustos 1 9 1 9) 83


ile oluşturulan "Teşkilat Kadrosu" ile ilgili düzenlemede de aynı ilkeler geliştirilmiştir. Sivil kökenli komutan ve bunların sivil organ tarafından seçimiyle ilgili bu hükümler şöyledir:

Madde 6 - Alay kumandanları kongrece intihap olunur (seçilir). Tabur ve bölük kumandanları mensup oldukları he­ yeti milliyenin sülüsan ekseriyeti (üçte iki çoğunluğu) ile in­ tihap olunur. Bu kumandanların eşrafian ve ileri gelenlerden biri olması şarttır. Bu vazife-i vataniyenin kabulü mecburidir. Madde 7 - Milli kumandanların yanında askeri bir ku­ mandan muavini bulunacaktır. Alay kumandan muavinleri­ ni Heyeti Merkeziye sülüsan ekseriyetle intihap eder (..). Ta­ bur ve bölük kumandan muavinleri de mahalli heyetlerin sü­ lüsan ekseriyetiyle intihap ve Heyeti Merkeziyece memuri­ yetleri tasdik edilecektir. 24 Ağustos 1 9 1 9 tarihli Dokuzuncu İçtima' ının Dördün­ cü Celse'sinde Alaşehir Kongresi, oluşturduğu silahlı güçle­ rin "Umumi Kumandanlığı "na kimin getirilmesi gerektiği­ ni de uzun uzun tartışmış, sonuçta ordu mensubu olmayan birinin seçilmesinde karar kılınmıştır. O tarihlerde Osmanlı ordusunda görevli bulunan Ömer Lütfi Bey, Miralay İsmet ya da Cevat Paşa gibi isimler önerilmişse de, bunların seçil­ mesinin hareketin ordu dışı ve sivil-toplumsal niteliğine ters düşeceği, "şekl-i milli"ye uygun seçim yapılması yolunda itiraz ve görüşler ileri sürülmüştür. Sonuçta, miralaylıktan emekli Kara Vasıf Bey bu göreve oy çokluğuyla seçilmiştir. Üçüncü Balıkesir Kongresi de

( 1 6-27

Eylül

1 9 1 9)

" Umumi seferberlik" karan alırken, kumandanlıkları tama­ men eşrafın eline vermeye özen göstermiştir. Burada da si­ vil kesimin, silahlı gücün kendinden bağımsızlaşmasını en­ gellemek yolunda çok bilinçli davrandığı görülmektedir.

84


Öte yandan, silahlı müfrezelere ve mensuplarına sıkı bir sivil denetim uygulaması, bunların idari ya da mali alanlara hiçbir şekilde karışmamalarının karara bağlanması, aksine davranacak cephe kumandanları hakkında "vatana hizmet­ ten yoksun kılma" yaptırımı uygulanabilmesi de, direniş ha­ reketin özündeki sivilliği ve askeri gücün sivil otoriteye ba­ ğımlılığını belirginleştirmektedir. Bu konuda Alaşehir Kongresi 'nda kabul edilen Hare­ ket-i Milliye Reddi-i İlhak Teşkilat Talimatnamesi'nin "Cep­ he Teşkilatı " ile ilgili hükmü çok açıktır.

Kısım 2, Madde 3 - Cephede bulunan kıtaat ve kuman­ danlar geri hidematından (hizmetlerinden) herhangi birine karışamayacağı gibi, teşkilat-ı mahalliye rüesa (yerel örgüt başkanları) ve heyetleri de hususat-ı harbiyeye (savaşla il­ gili konulara) müdahale edemezler ve bilhassa para topla­ mak gibi hususata müdahale getirmek isteyen cephe kuman­ dan/arz hareket-i mil/iyeye iştiraktan çekilebilecekleri gibi, bu bahta taannüd edenleri (inatlaşan/arz) de Heyet-i Mer­ keziyece hizmeti vataniyeden mahrum edilirler. İkinci Nazilli Kongresi de (1 9-20 ya da 23-24 Eylül 1 9 1 9) "Heyet-i Merkeziye Vezaifi"ni saptarken nakdi ve ayni teber­ ru toplanması ve haberleşme konularında mücahit reislerin bir

faaliyette bulunamayacaklarını ve bu işlere Heyet-i Merkezi­

2), ama Heyet-i Merkeziye'nin de cephedeki reislerin işlerine karışamayacağını (md. 3) kararlaş­

ye'nin bakacağını (madde

tırmıştır. Burada, Birinci Nazilli Kongresi 'nde olduğu gibi, mü­ cahit reislere keyfi cezalandırma yetkisi verir gibi görünen ifa­ deler artık yer almam�ktadır. Bu durum, iki Nazilli Kongre­ si 'nde bütün Ege bölgesi için geçerli ceza kurallarının ve ce­ zalandırma usullerinin kabul edilmiş olmasının bir sonucu ol-

85


malıdır. Bu tercih, askeri reislerin faaliyetlerini sivil denetim altında tutma isteğiyle de yakından bağlantılıdır. Bu konudaki duyarlılığın en çarpıcı örnekleri Alaşehir Kongresi'nde yaşanmıştır. Burada Reis Hacim Muhittin Bey, cephe kumandan heyetlerinin yalnız cephe gerisine geldikle­ rinde bir aza sıfatıyla mecliste bulunabileceklerini vurgulama­ ya özel bir önem vermektedir. Öte yandan "Talimatııame" gö­ rüşülürken, komutanların görevlerini kötüye kullanmaları ha­ linde "tebdil "lerini (değiştirilmelerini) öngören 4. madde hük­ münü çok ağır bulup buna karşı çıkan ve bunun yerine "mu­ rakabe" (denetim) kelimesinin konmasını önerenler de, Salih­ li delegesi Zahid Molla'nm şu sözleriyle karşılaşmışlardır: "Dünyada her şey muvazene (denge) kanununun taht-ı te­ sirindedir (etkisindedir). Bu kayıttan maksat, heyet-i umumi­ yeyle kumandanlar üzerinde bir murakabe, muvazene tesisidir ( ...). Her kim ki kuvvet alırsa, hasbelbeşer (insanlık huyu gere­ ği) bunu suiistimal eyler. Şahıs devam etmez, usul payidar olur. Yalnız murakabe kafi değildir, bir de tebdil kelimesi olmalıdır." Kasabalı bir din adamının ağzından çıkan bu sözlerin Montesquieu' yü hatırlatmaması imkansızdır.

D- KURALLILIK "Kurallılık" terimiyle anlatılmak istenen, yasa ve hu­ kuk dışı davranışlardan uzak durma, keyfiliği ve gelişigüzel hareketleri reddetme, belli bir hukuki disiplin ve düzenlilik çizgisine bağlı kalma durumudur. Bu çerçeve içinde ilk belirtilmesi gereken husus, "ya­ sallık" (kanunilik, legalite) ilkesine uyarlılıktır. Cemiyet ve kongre tipi örgütlenmeler varolan hukuk kurallarına ve ce­ miyetlerle ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak gerçek86


leşmektedir. Açık ve yasal örgütlenme esastır. Zorunluluk ne­ deniyle ilk başta gizli örgütlenmeye gidilmişse, ilk fırsatta durum yasallaştınlmaktadır. Örneğin, 1 5 Mayıs 1 9 1 9 'da giz­ li olarak kurulan Menteşeliler Müdafaa-i Vatan Cemiyeti, 1 Haziran 1 9 l 9'da "Kongre" adı altında bir toplantı düzenle­ dikten sonra yaptığı ikinci "kongresi"nin ikinci gününde (6 Haziran 1 9 1 9), gizliliği kaldırıp açık çalışma karan almış, bir onay kararıyla da cemiyetin üç haftalık gizli çalışmaları­ nı yasal ve açık hale getirmiştir. Bunun gibi, Nazilli Kong­ resi 'nde alınan kararların başında da o vakte kadar kurulmuş olan Kuva-yı Milliye Komitelerinin birer dilekçe ve tüzükle "hukuki tescilleri"ni yaptırmaları buyruğu gelir. Kurallılık terimi, ilkin yasallık kavramını çağrıştırıyor ol­ sa da bununla özdeşleştirilemez. Çünkü yerel hareketler çok za­ man Osmanlı yasalarının çizdiği çerçeveyi aşmışlardır. Cemi­ yetler Kanunu'na göre oluşan demek ve kongrelerin, kendile­ rini bölgeyi yönetmeye aday ilan etmeleri ve bunun da gerek­ lerini yerine getirmeleri, kuşkusuz, yasalara ters bir durumdur. Kuruluşları bakımından yasal olan bu örgütler, faaliyetlerinin aldığı seyir bakımından yasal çerçevenin dışına taşmaktadırlar. Bununla birlikte, bunların bütün bu türden faaliyetleri, yi­ ne de belli bir hukuki düzenlilik çerçevesi içinde cereyan etmek­ tedir. İşte, kurallılık deyimiyle ifade edilmek istenen de budur. Bu anlamda kurallılık, öncelikle temsil ve vekalet iliş­ kilerinde kendini göstermektedir. Delegelerin temsil bağını gösteren "itimatnameler", "mazbatalar" ve " intihapname­ ler" dikkatle düzenlenmekte ve denetlenmektedir. Kongre­ lerde kararlar ve tutanaklar özenli bir hukuk diliyle kaleme alınmaktadır. Kongı:e günleri " içtima"lara, içtimalar "cel­ se"lere bölünmekte, Cemiyetler Kanunu'na ya da parlamen­ to hukukuna uygun usuller uygulanmaktadır. 87


Kongre hareketlerinde göze çarpan iç demokrasi de ku­ rallılık açısından bir anlam taşımaktadır. Kongre çalışmala­ rında demokratik parlamenter usuller uygulanmakta, baskı­ sız ve özgür bir ortamın varlığı gözlenmektedir. Tartışma ser­ bestliği ve oy verme özgürlüğü tamdır. Anadolu kongrele­ rindeki bu havanın Trakya kongre sistemi üzerinde de etkili olduğu anlaşılmaktadır. Büyük Edirne Kongresi'nde (9- 1 4 Mayıs 1 920), kongrenin yalnız reisi seçmesini, merkez he­ yetinin de reis tarafından seçilmesini öneren Ali Galip Bey' e, üyelerden Bahattin Bey' in verdiği cevapta, "Anadolu gibi de­ mokrasiye uygun hareket etmeliyiz" sözleriyle karşı çıkma­ sı buna örnektir. Bu tarihlerde "demokrasi " sözünün bir yay­ gınlık kazanmış olmadığını hatırlatmak uygun olur. Yine ay­ nı kongrede, bir merkez heyeti üyesinin (Şakir Bey), kong­ renin "güveni"ne ihtiyaç duyduğunu belirtmesi demokratik parlamenter usuller açısından ilginç bir örnektir. Öte yandan, kongreler adına dış temaslarda bulunacak kişilerin yetki belgelerinin ("itimatnameler") düzenlenme­ sine de özen gösterilmekte, hatta talimat dışına çıkan "mu­ rahhaslar" azledilebilmektedir. Cemiyet ve kongrelerin yürütme kollarının çalışmaların­ da da aynı özellikler görülmektedir. Örneğin, Balıkesir Heyet­ i Merkeziyesi'nin çalışmalarında, tartışma ve oylama yoluyla karar alma, bunları düzenli bir şekilde deftere geçirme alışkan­ lığı dikkat çekicidir. Bazı kararlarda muhalefet şerhlerine rast­ lanması, örgüt içi demokrasi ve kurallılık konusunda olumlu bir fikir vermektedir. Ayrıca, Heyet-i Merkeziye kararlan ve tutanakları da olgun bir hukuk dili ve anlayışıyla bezelidir. Bu durum, çete ya da efe hareketlerine hakim sübjektivizm ve key­ filik tablosundan tamamen farklı bir yapılanmaya işaret etmek­ tedir. Böylece silahlı mücadele kongreler zemininde "devlet ciddiyet ve ayniyeti içinde" yürütülmektedir.

88


Bu arada askeri konular, kurallılık anlayışı açısından bü­ yük önem taşımaktadır. Kuva-yı Milliye müfrezeleri ya da çe­ teler gibi fiili ve düzensiz birimlerin durumlarının kongreler­ ce ele alınması bunun tipik göstergesidir. Yerel kongre güçle­ ri bunları başıboşluk ve keyfilikten alıkoyacak önlemleri al­ mışlardır. Bunların, kongrelerin ve kongre organlarının sıkı de­ netimi altına sokulmaları, yeniden oluşturulan askeri birlikle­ rin sivil ve hiyerarşik bir kademelenme içine alınmaları, ko­ mutanlıklarına sivil kişilerin atanması gibi örnekler burada bir kez daha hatırlatılmalıdır. Bu düzenlemeler, Batı Anadolu kongre sisteminde (Alaşehir), "Talimatnameler" adı verilen ve açıkça kurallılık ihtiyacını yansıtan belgelerle yapılmıştır. Kurallılık konusunun bir başka önemli noktası da mali alandır. Bununla ilgili karakteristik bulgular Doğu Anadolu kongre sistemiyle ilgili olmaktan çok Batı Anadolu kongre sistemiyle ilgilidir. Doğu grubunda (Erzurum, Sivas) ulusal bağımsızlığı amaçlayan siyasal kararlar önplandaydı. Ayn­ ca güçlü bir lider kadrosu ile ordu da işin içindeydi. Mali ko­ nular bu yüzden kısmen ikinci plandaydı. Batı grubunda ise silahlı birliklerin öz finansmanı daha ilk günden çok önem­ liydi. Bu nedenle de, bütçe yapılması ve vergi salınması gi­ bi konular hayati öneme sahipti. Buradaki temsil ağının güç­ lülüğü, bunlara el atma konusunda da umut verici bir tablo oluştururuyordu. Aynca, Batıdaki direnişin başlarında Ku­ va-yı Milliye ve çete komutanları mali konularda keyfi dav­ ranışlarda bulunmuşlardı. Para toplama işleri halkı soyma noktasına gelmiş olduğu gibi, harcamalar da gelişi güzeldi. Yerel kongre hareketlerinin, ilkin bu işleri üstlendikleri ve dü­ zene sokmaya çalıştı�lan görülmektedir. Balıkesir, Alaşehir ve Nazilli Kongreleri ile İzmir Şimal Mıntıkası Kuva-yı Milliye Heyetleri bu yönde sürekli karar89


lar almışlardır. Mali konulardaki kurallılıkla ilgili olarak Ba­ lıkesir Heyet-i Merkeziyesi kararlarından şu örnekler akta­ rılabilir: Para toplama ve vergi salma işlerini karar ve kayıt­ lara bağlama, direniş hareketi için kullanılacak malzemenin nakliye borçlarını ödeme, askeri personele "cep harçlığı ", "tütün parası" ve şehit ailelerine "ikramiye" ödenmesi, yok­ sul ve düşkünlere yardım, "ahaliden istikraz edilen" parala­ rın sahiplerine geri verilmesi, seyahat ve hizmet yollukları­ nın titizce uygulanması ve denetlenmesi. Aynı anlayışla Birinci Nazilli Kongresi (6-8 Ağustos 1 9 1 9), mali teftişlerde yürürlükteki mevzuata uyulmasını ka­ rarlaştırmıştır. Bu kongre, İstanbul hükümeti için ödenen ay­ ni bir vergiye (aşar), bölgenin savunulması ve göçmenlerin ihtiyaçları için bile el konmasını uygun görmemiş, hükümet­ ten bu konuda izin beklemeyi tercih etmiştir. Aşara bu böl­ gede epey sonralan el konacaktır. Kongreler, gerek iç gerekse dışa dönük faaliyetlerini hukuki işlemler şeklinde kalıplara dökmektedir. Bu işlemler genellikle yazılı biçimde olup "nizamname", "talimatna­ me", "mukarreat'', "nizamname-i dahili", hatta "kanun" gi­ bi başlıklar taşımaktadır. Yerel kongrelerin üstünde bir konuma sahip bulunan bölgesel kongrelerin yalnız örgütlenme konusunda değil, yargılama ve cezalandırma gibi kamusal nitelikli konularda da, o ana kadar konmuş olan mevzii kuralları birleştirme yo­ luna gittikleri görülmektedir. Özellikle Alaşehir Kongresi ( 1 6-25 Ağustos 1 9 1 9) ceza ve yargılama alanında bölge ça­ pında bir "kurallar standartlaştırması" yoluna gitmiş olma­ sı bakımından dikkat çekicidir. Kurallılık, kongreleri diğer direniş gruplarından da ayı­ ran bir özelliktir. Bu dönemde Kuva-yı Milliye birlikleri ya da çetelere de birtakım buyruklar çıkarıp kararlar uygulamış90


lar, hatta "idam cezalan" vermişlerdir. Ancak bu topluluklar fiili karakterdedir, bir hukuki disiplin ya da kurallılık anlayı­ şından yoksundurlar. Kongreler ise seçim, temsil, vekalet bağlan ve düzenlemeleri (nizamname, talimatname, vb.) ile hukukilik ve kurumsallık çizgisindedir. Onları, rasgele iş gö­ ren güç odaklarından ayıran ve bir "siyasal iktidar çekirde­ ği" durumuna getiren nokta da işte bu kurallılık olgusudur.

E - KARARLAR Yerel kongrelerin ve bunların organlarının almış olduk­ ları kararlar çok yönlü ve çeşitlidir. Kararların, bir devletin görev ve faaliyet alanına giren hemen her konuya ilişkin ol­ dukları görülmektedir. En belli başlı kalemler, savunma, ma­ liye, kamu düzeni, güvenlik, suç ve ceza, ekonomik ve sos­ yal yaşam, idare, siyaset ve diplomasi konularıyla ilgilidir. Burada ilkin bu sistematik dökümle ilgili bazı örnekler ve­ rilecek, daha sonra da bazı genel saptamalarda bulunulacaktır.

1. Savunma Yerel ve bölgesel savunma ihtiyacının kongrelere ilk iv­ meyi verdiği görülmüştü. Bilindiği gibi, Mondros Mütare­ kesi 'nin hemen ertesinden itibaren, işgal tehditlerine ve gi­ rişimlerine karşı ilkin milis güçleriyle (Kuva-yı Milliye) di­ renmek gerekmiştir. Bunun nedeni, düzenli ordunun devre dışı kalmış olmasıdır. Osmanlı hükümeti Mondros Mütare­ kesi 'ni imzalamakla keyfi işgallere olanak tanımış ve ordu­ larını büyük ölçüde terhis etmeyi kabul etmiş olduğu gibi, işgallere karşı koymama konusunda da buyruklar vermiştir. Bu yüzden, Ekim

1 9 1 8 sonundan Mayıs 1 9 1 9' a kadar geçen

yedi aylık dönemde, Kuva-yı Milliye birlikleriyle direnmek­ ten başka bir seçenek kalmamıştır.

91


Kongreleri doğuran neden de, yalnız merkezi otorite ve iktidar boşluğu değil, aynı zamanda düzenli ve ulusal ordu­ nun eksikliği yüzünden bölgeyi yerel olanaklarla savunma zorunluluğudur. Kongreler bu askeri ihtiyacı karşılamak için ortaya çıkan sivil örgütlenme modelleridir. Bunun ilk belirgin örneği Sınır Doğu bölgesinde yaşan­ mıştır. Burada kurulan "Şura" kökenli Cenub-i Garbi Kafkas Hükumet-i Muvakkate-i Milliyesi'nin oluşturdu­ ğu ordu mevcudu kısa zamanda 8.000 kişiye ulaşmıştır. Bu hükümet ve onun silahlı güçleri 1 2 Nisan 1 9 1 9' a ka­ dar faaliyet göstermişlerdir. Trabzon ve Erzurum'daki yerel örgütler ve bunların kongreleri de ilk başlardan itibaren silahlı karşı koyma ka­ rarlan almışlardır. Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Ce­ miyeti'nin 28 Mayıs 1 9 1 9 tarihli Vilayet Kongresi ile alınan silahlı direniş ve örgtülenme karan Kuzey ve Doğu Anado­ lu kongreler sistemindeki ilk örnektir. Bunu, bu sistemin bir başka kurucu unsuru olan Erzurum'daki yerel hareket ve ör­ gütlenmelerdeki gelişmeler izleyecektir. Vilayat-ı Şarkiye Müfadaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti'nin 1 7-2 1 Haziran 1 9 1 9 tarihleri arasında toplanan Vilayat Kongresi'nde, bir Er­ meni saldınsına şiddet ve silahla karşı konması, iç düzeni ko­ ruyabilmek için bir bekçi örgütü kurulması ve özellikle de köylülerin silahlandınlması kararlan alınmıştır. Toplantıdan sonra uygulamaya geçilmiş, kent merkezi ile bazı ilçelerde ilk birimler kurulmuştur. Mustafa Kemal 'in Erzurum' a gel­ mesi ve ordu birliklerinin savunma görevini doğrudan üst­ lenmelerinden sonra bu silahlı örgütlenme durulmuştur. Askeri konularda Batı Anadolu kongre sistemindeki et­ kinlik çok daha çarpıcıdır. İzmir, Balıkesir ve Alaşehir Kong­ releri silahlı direniş, harbe devam ve askeri birlikler kurma ka92


rarlan almışlardır. Böl gede seferberlik ilan edilmiş, belli yaş gruplarının silah altına alınması karar laştırılmıştır. Kararlar ka­ ğıt üstünde kalmamış hayata da geçirilmiştir. İkinci Balıkesir Kongresi karan uyarınca bölgede silahlan toplama işlemleri etkili şekilde yürütül müştür. 3 1 Temmuz 1 91 9'da Akhisar'da seferberl ik ilan edilmiş ve 1200 asker topl anmıştır. Denizli Redd-i İlhak Heyet-i Mil liyesi ise daha da önce seferberlik ka­ ran alıp 188 4 - 18 94 arası doğuml uları silah altına çağırıp cep­ heye yollamakla bu konul arda Batı Anadolu' ya öncül ük et­ mişti. Kongre kararlarından sonra, Çerkez Ethem ve benzeri kişil erin de asker toplama işl erini bu kararlara dayandırdıkla­ rı söylenebilir. Nihayet, Alaşehir Kongresi' nden sonra bütün bölgeyi kucaklayan askeri örgütlenmeye gidildiği, "umumi ku­ mandan" atandığı, askeri işleri düzenleyen menzil tal imatna­ meleri çıkartıldığı bir kez daha belirtil melidir. Trakya kongreler grubunda ise ilk bakışta farkl ı bir veri ile karşı karşıya bulunmaktayız. Burada da, Erzurum'da oldu­ ğu gibiOsmanlı askeri varlığı söz konusudur: AlbayCafer Tay­ yar komut asındaki Birinci Kol ordu. Fakat Erzumm ve Batı Anadol u'daki durumdan farklı olarak kol ordu komutanı kong­ re ve cemiyet çalışmal arına da katılmakta, bunl arın doğal üye­ si sayılmaktadır. Öte yandan, savunm a ile il gil i bazı öneml i kararların da kolordu komutanl ığı tarafından, yani askeri-res­ mi bir makamca alındığı görül mektedir.Bunun iki önemli ör­ neği, kol ordu komutanının İstanbul ' un işgali üzerine Edime vilayetinde örfi idare(sıkıyönetim) ilan etmesi ve daha sonra da Yunan ilerlemesi karşısında seferberlik karan almasıdır. Bununla birlikte, Trakya kongrel er grubunda da savun­ ma ve askeri işl er konusunda asıl yetkili olan sivil otorite ya­ ni kongre güçleridir. L üleburgaz(3 1 Mart-2 Nisan 1920) ve Bü yük Edime(9-14 Mayıs 192 0 ) Kongreleri silahl ı direniş,

93


gönüllü müfrezeler (bekçi-korucu) oluşturulması, Kolordu Komutanı Cafer Tayyar'ın "milli kumandan" tayini gibi önemli kararlan alan sivil-temsili organlardır. Lüleburgaz Kongresi kararlarıyla kolordu komutanı bölgeyle ilgili ka­ rarlan veren tek yetkili olmaktan çıkmış, kongre iradesinin uygulayıcısı durumuna gelmiş, Büyük Edirne Kongresi ile de bu durum pekiştirilmiştir. Bu arada, Trakya-Paşaeli Mü­ dafaa Heyet-i Osmaniyesi Cemiyeti 'nin Heyeti Merkeziye­ si 'nin 1 9 Mayıs 1 920 tarihli kararıyla, 1 6 yaşından yukarı er­ keklerin bölge dışına çıkmaları yasaklanmıştır. Kongre ya da şura hareketlerinin askeri konularda ve sa­ vunma ihtiyaçlarıyla ilgili olarak almış oldukları bu kararlar son derece önemlidir. Bir kere bu tür kararların ancak dev­ let organlan tarafından alınması mümkün kararlar oldukla­ rı açıktır. Böylece kongre güçleri bu konularda açıkça dev­ let yetkileri kullanmış olmaktadırlar. Dolayısıyla, ancak bir devletin sahip olabileceği silahlı güç yaratma tekeli de kırıl­ mış olmaktadır. Dahası, Trakya başta hemen hemen bütün bölgelerde devletin resmi silahlı güçleri ve bunların komu­ tanları, devlet dışı topluluklar olan kongre güçlerinin sivil oto­ ritesine bağlanmaktadır. 2.Mali Konular

Mütareke dönemi başlarında cemiyetler bağışlarla bes­ lenmiştir. Ancak içinde bulunulan koşullar bu bağışlan sü­ rekli, düzenli ve adeta zorunlu hale getiriyordu. Dolayısıy­ la, bağış usulü fiilen bir vergi sistemine dönüşebiliyordu. İki değişik bölgeden bu durum örneklenebilir. Kuzeydoğu Anadolu kongre grubunun doğumu sırasın­ da, dernek eliyle bağış-vergi karışımı bir uygulama görül94


mektedir. Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti kuruluşundan kısa süre sonra silahlı mücadele karan almış, bunu başarabilmek için de bağış adı ve görüntüsü altında "özel bir vergi " toplamaya başlamıştı. Batı Anadolu'da da ilk başlarda Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri "nakdi ve aynı teberru" sistemini getirmişlerdi. Ama bağışlar ve bağışçılar bu örgütlerce belir­ lendiğinden, teberrular da aslında "bir çeşit vergi"ydi. Yani bunlar bağış yapanın iradesinden çok, kumandan ve örgütle­ rin kararlarına bağlıydı; bir zorunluluktan kaynaklanmaktay­ dı. Vergiye benzeyişleri, zora dayalı olmaları ve kamusal iş­ ler için alınmalarındandı. Vergiden ayrıldıkları nokta ise, bir yasaya göre ve devlet organlarınca tahsil edilmeyip, Kuva-yı Milliye kumandanlarının takdirine bırakılmış olrr.alarınday­ dı. Bu durum, keyfilik ve baskılara yol açmıştır. İşte, Batı Anadolu kongre sisteminin mali konulara el atmak zorunda kalması bununla ilgilidir. Bir başka ve ek açıklama, Doğu Anadolu kongre sistemi ile yapılacak bir karşılaştırmayla el­ de edilebilir. Erzurum ve Sivas kongre grubunda ulusal ba­ ğımsızlığı amaçlayan siyasal kararlar önplandaydı. Güçlü bir lider kadrosu ile ordu işin içindeydi. Mali konular oldukça ikinci plandaydı. Mustafa Kemal Paşa'nın ödenekleri, kişi­ sel tasarruf ve bağışlar ve borçlanmalar gibi yollarla bu so­ run aşılmaya çalışılıyordu. Para toplama ve harcama işlerin­ de kamusal bir yön yoktu. Batı Anadolu'da ise silahlı birlik­ lerin finansmanı daha ilk günden çok önemli bir sorundu. İlk başlardaki uygulamanın yarattığı sıkıntılar yeni sorunlar ya­ ratıyordu. Para toplama ve harcama işlerinde keyfilik ve ge­ lişigüzellik egemendi. !3u nedenle de, bütçe yapılması ve ver­ gi salınması gibi konular hayati önem kazandı. İşte, yerel kongre hareketlerinin bu işi üstlenmeleri, Doğu ve Batı kong95


re sistemleri arasındaki bu farklarla da ilgilidir. Böylece İkinci Balıkesir (26-30 Temmuz 1 9 1 9), Birin­ ci Nazilli (6-8 Ağustos 1 9 1 9) ve Alaşehir ( 1 6-25 Ağustos 1 9 1 9) Kongreleri ile mali işler düzene sokularak disiplin al­ tına alınmıştır. Bir maliye teşkilatı kurulmuş (Balıkesir), bir Hasılat-ı Milliye Talimatnamesi çıkarılarak (Alaşehir) "ver­ gi tarhı objektif ölçülere" bağlanmış, " devlet harcama ku­ rallarına benzer" bir uygulamaya geçilmiştir. Batı Anadolu kongre sisteminde mali konularda alınan örıemli kararların başlıcaları şunlardır: Aşara el koymak, "masarif-i umumiye"nin (genel giderler) karşılanması için vergi salmak, mülki birimlere düşen vergi paylarını saptamak, bütçe yapmak, oktruva resmi ya da "rüsum-i milli" almak, Birinci Nazilli Kongresi'nde olduğu gibi nakdi ve ayni yü­ kümlülükler düzenine gitmek. Bu arada İkinci Balıkesir Kongresi 'nde, "masarif-i umu­ miyenin, her yerin cesamet ve serveti nispetinde taksim edil­ mesi" kararlaştınlmakla (md. 14), "ileri bir mali prensip" olarak vergide orantılılık ya da adaletin sağlanması yoluna gidilmiştir. Birinci Nazilli Kongresi de günümüzün vergilendirme tekniklerine uygun esaslar getirmiştir. "Götürü usul" vergi­ lendirme ile takdir komisyonları rolü oynayan Heyet-i Mil­ liyelerin ve bunların danışmak zonında oldukları seçilmiş ih­ tiyar heyetleri ile bilirkişilerin bu vergilemedeki işlevleri en dikkat çekici yanlardır. Seçimle göreve gelen ihtiyar heyet­ lerine vergi takdirinde rol tanınması, tamamen Kuva-yı Mil­ liye dönemi kökenli bir uygulama olarak doğmuş, daha son­ ra da Köy Kanunu'na bu konuda kaynaklık etmiştir. Nazilli Kongresi ile teftiş sistemine getirilen çağdaş ölçüler, özel­ likle müfettişlere tanınan, işten el çektirme ve yeni görevli atama yetkileri dikkat çekicidir.

96


3. Kamu Düzeni ve İç Güvenlik

Genel olarak yasaların uygulanması görevinin üstlenilme­ si, silatıJarm toplanması, göçlerin ya da birtakım kişilerin bölge dışna çıkışının yasaklanması, sansür kurulları oluşturulması, "cephe mürettabatmm hattı harp gerillerinde bilavazife müsel­ lehan (görevsizken silahlı) dolaşmaları"nın yasaklanması, kol­ lukhizmetleri yaratılması ya da devletinjandarma örgütünün bu amaçla kullanılması şeklindeki uygulamalar, kamu düzeni ve iç güvenlik konusunda örnek verilebilecek başlıca işlemlerdir. 4. Suçlar ve Yapbnmlar

Silahlı savunma görevine katılmayıp "firar edenler" in bölge dışına çıkarılması ve mümkün olı.ırsa düşman tarafına gönderilmesi, bunların zorla getirtilmesi, kongre kararları­ na karşı çıkmanın "vatana hıyanet" sayılması, milli davaya aykırı davrananların idamla cezalandırılması, "cephe-i harp­ ten firar, casusluk edenler, hıyaneti vataniyede bulunanlar'' hakkında idam cezası verilmesi, idam cezalarının uygulan­ masının Heyet-i Merkeziye onayına sunulması gibi suç ve yaptırımlar, kongre güçleri ve organlan tarafından sık sık ka­ rara bağlanmış ve uygulanmıştır. Burada, Erzurum Kongresi'nde kabul edilen Nizamna­ me'nin 6. maddesinde yer alan "hıyanet"le ilgili düzenleme­ nin, sonradan TBMM tarafından kabul edilecek olan Hıyanet­ i Vataniye Kanunu'na kaynak oluşturduğu anımsanmalıdır. Bu örnek de, kongreler döneminde yapılan genel düzenlemelerin, ilerdeki yasama faaliyetine nasıl malzeme sağladığını gösterir. Kongre organlan, yargısal nitelikte işlemler de yapmış ve kararlar vermişlerdir. Şikayetlerin dinlenmesi, iddiaların

97


araştırılması, uyuşmazlıkların çözüme bağlanması, halka eziyet eden mütegallibe, yolsuzluk yaptığı ileri sürülen ku­ mandan ve tahsildarlar, halkın malını gasp ettiği ileri sürü­ len Kuva-yı Milliye mensupları ya da Kuva-yı Milliye aley­ hine çalışmakla suçlanan idareciler hakkında kovuşturma­ lar yapılması buna örnektir. 5. Ekonomik ve Sosyal Konular

Cephelerin ihtiyaçları için üretim, ticaret ve taşıma hizmet­ leıinin örgütlenmesi, bazı malların bölge dışına çıkartılması­ nın yasaklanması ya da serbest bırakılması, göçmenlerin yer­ leştirilmesi ve beslenmesi, şehit ailelerine yardım, yangın ve çekirge afeti gibi sosyal konularda alınan kararlar bu başlık al­ tında aktarılabilecek başlıca kalemlerdir. Özellikle Batı Ana­ dolu kongreler sisteminin ekonomik ve sosyal yaşamın düzen­ lenmesinde çok girişken davrandığı meydandadır. Encümen ya da şube şeklinde oluşan altı icra kolu modeliyle Denizli lieki örgütlenme ve bunu izleyen Muğla ve Aydın örnekleri, ekono­ mik ve sosyal hizmetlerin yürütümünü kotarmışlardır. Günlük yaşayışla ilgili olarak konan kural ve yasakların kapsamı konusunda şu örnek iyi bir fikir vermektedir. Balıke­ sir Heyeti Merkeziyesi'nin 66 numaralı karan aynen şöyledir: 1- Din-i mübin-i Ahmedi işret men 'ettiği cihetle meyha­ nelerde, düğünlerde ve sair mahallerde ve suret-i aleniyye­ de müslümanların işret etmeleri katiyen menedilmiştir. 2- Düğünlerde biidema cıhaz (çeyiz) serilmeyeceği gi­ bi açıktan nakledilmeyecek ve bir günden fazla çalgı çalın­ mayacaktır. 3- Düğünlerde dallı ve pullu elbise iksa etmek memnun­ dw: 98


4- Düğünlerde davet memnu olup arzu edenler yalnız perşembe günleri akşamı zifafdaveti yapacaktır. Bervech-i biild maddenin firka kumandanlığı tar0;findan ilanının icrası takarrür etmiştir. 1 J Kanun-i sdni 1 33 6.

Balıkesir Heyet-i Merkeziyesi'nin bu kararının içeriği ba­ kımından bir "kanun" niteliğinde olduğu meydandadır. Ni­ tekim bu heyet üyeleri Birinci TBMM'ye milletvekili olun­ ca, bu kararla öngörülen düzenleme ve yasaklan bir kanun teklifi haline getirmişler ve yasalaşmasını sağlamışlardır. 25 Kasım 1336 (1 920) tarih ve 55 sayılı Düğünlerde Men-i İs­ rafat Kanunu bu şekilde doğmuş olup, kökenini bir yerel kongrenin yürütme organı (Heyet-i Merkeziye) kararından al­ maktadır. Savaş yıllannın zorunluluklan nedeniyle kabul edi­ len bu kanun daha sonraki yıllarda uygulama alanı bulmamış­ sa da, hukuken uzun süre yürürlükte kalmış ve l 966 yılında Anayasa Mahkemesi'nin bir karanyla iptal edilmiştir. 6. İdareye İlişkin Uygulamalar

Kongre güçleri ve organlan, Osmanlı Devleti'nin idari aygıtını ve görevlilerini ilgilendiren ve bağlayan kararlar da almışlardır. Resmi jandarma örgütünün kullanılması, hıya­ neti görülen kamu görevlilerine yaptırım uygulanması, kong­ relerde alınan önlemlerin (örneğin, israfatın önlenmesi) o y­ er askeri otoritesi (fırka kumandanlığı) tarafından duyurul­ masına ilişkin kararlar bunlara birer örnektir. TBMM'nin açılmasından sonra bile, yerel kongre ka­ rarıyla idari işlere ve kadrolara yön verildiği görülmektedir. Örneğin, Mustafa Kemal' in çağrısıyla ve TBMM'nin açıl­ masından üç ay kadar sonra toplanan Pozantı Kongresi (5 Ağustos 1 920) yalnız Pozantı 'yı vilayet merkezi ilan etmek-

99


le kalmamış, aynı zamanda vali ve mülki amirleri de bizzat seçmiştir. Daha sonra bu seçim ya da atamalar Ankara hü­ kümeti tarafından onanmıştır. Bazı kentlerde, kongre hareketleri dışında da yerel mü­ dafaai hukukçuların mülki amirlerin değiştirilmesini zorla sağladıkları görülmüştür. Milli mücadeleye karşı valinin böl­ geyi terke zorlanıp, yerine mücadele yanlısı yerel bir şahsi­ yetin vali vekili yapıldığı Konya'da ve başka bazı yerlerde bu tür olaylar yaşanmıştır. 7- Siyasal-Diplomatik Alanlar

Yerel kongre güçleri kendi içlerine kapanık da değiller­ dir. Bunlar, Türkiye içi ve dışı çeşitli merkezlerle ilgili ola­ rak tavırlar alıp faaliyetlere girişmişlerdir. Başka örgüt ya da siyasal güçlerle siyasal-diplomatik ilişkilere geçmek, örneğin İstanbul hükümeti, İtilaf Devlet­ leri temsilcileri, Sivas HT'si ve Ankara hükümetiyle ilişki kurmak, "İtilafmümessilleriyle temasta bulunmak", yaban­ cı ülkelere "murahhaslar" göndermek, Türkiye'nin ulusal ba­ ğımsızlığına karışmayacak "herhangi bir devletin fenni, sı­ nai, iktisadi muavenetini (yardımını) memnuniyetle karşıla­ rız" şeklinde karar almak ya da bunların tam tersi yönde bel­ li bir devletle (Yunanistan) "hiçbir surette müzakere"ye gi­ rişmemeye karar vermek, kendini Türkiye Geçici Devrim Hükümeti diye tanıtarak "anlaşma" yapmak gibi faaliyetler bunlara örnek olarak gösterilebilir. Gerçekten bir "geçici hükümet" ya da "devletçik" şek­ linde ortaya çıkan siyasal iktidar birimleri de, başka devlet­ ler tarafından tanınmak için başvurularda bulunmuşlardır. Bunun en belirgin örneği, Kars İslam Şurası adına Emin Bey tarafından Japon İmparatoru'na gönderilen şu yazıdır: 1 00


" Haşmetlu Japon İmparatoru Hazretlerine, Tokyo; As­ ya Asyalılanndır davasının alemdarı sıfatı ile size müracaat ederiz ki, Kars İslam Şfuası Hükümetinin mevcudiyeti siya­ siyyesinin tanınmasında müzaharetinize mazhariyeti, bir As­ yalı olarak rica ederiz." 8. Kararlar Konusunda Bazı Saptamalar

Verilen örnekler, Mütareke döneminde devlet dışı birta­ kım kuruluşların (cemiyet, kongre, şfua) aslında ancak devlet organlarından beklenebilecek birtakım kararlan aldıklarını, adeta devlet yetkileri kullandıklarını göstermektedir. Kararlar konulan bakımından devletin yasama, yürütme ve yargılama işlevlerine denk düşmekte, maliye, vergi, dış ilişkiler, asker­ lik, savunma, asayiş, iç güvenlik, suç ve ceza, ekonomi, top­ lum hayatı, idare gibi konulara ilişkin bulunmaktadır. Kararların niteliğine bakıldığında, bunlardan bazılarının maddi bakımdan genel ve objektifkural-işlem karakteri taşı­ dıkları görülmektedir: Vergi salma, yasak ve ceza koyma vb. Bazı kararlar da birer idari işlem ya da yargı karan niteliğin­ dedir: Atamalar, murahhas göndermeler, cezai kararlar, vb. İşin ilginç yanı, devlet işlemi niteliğindeki bu kararların devlet dışı topluluklarca ve bunun bilincinde olarak alınmış olmalarıdır. Kongre güçleri bu kararlan alırken bir anlamda yasama işleminde bulunduklarının da farkındaydılar. Örneğin, Alaşehir Kongresi'nde kabul edilen Talimatname, aslında bir ceza kanunundan farksızdı. Nazilli Delegesi İlhami Bey de, "Böyle bir kanuna ihtiyaç var mıydı?" derken bir dil sürçme­ si içinde olmaktan çok, gerçek durumu yansıtan bir söz söy­ lemiş oluyordu. Celal Bayar da İkinci Nazilli Kongresi'nde "Heyet-i Merkeziye "nin vezaifini (görevlerini) tayin eden ye101


di maddelik bir kanun" kabul edilmiştir diyecektir. Gerçekten de, kongre kararlannda "kanun" adlandırması yeralmaktadır. Bir başka çarpıcı yön, alınan kararların etkili bir şekil­ de yaşama geçirilebilmesidir. Seçime dayalı temsil, consen­ sus ve karşılıklı rıza gibi faktörler bunu mümkün kılmakta­ dır. Böylece, bir yandan sivil toplum güçleri ve örgütleri dev­ let yetkileri (kamu kudreti) kullanan organlar durumuna ge­ lirken, öbür yandan da toplumda kendiliğinden (spontane) bir hukuk düzeni oluşmakta, Osmanlı hukukunun dışında al­ ternatif bir hukuk sistemi hayat bulmaktadır. Bu yeni huku­ kun oluşum biçimi bakımından da demokratik ve halkçı ni­ telikte olduğu açıkça görülmektedir. Dahası, sivil toplum güçleri bölge halkının mukadderatı­ nı ya da milletin kaderini belirleme hakkını kullanmakta ya da bu sıfatla da ortaya çıkmaktadır. Gerektiğinde idare-i muvak­ kate (geçici yönetim) kurma yoluna gidilebileceğinin kararlaş­ tırılması bunun kesin kanıtıdır. Nitekim, ileride incelenecek olan "Kongre Devletçikleri" bunun somut birer tezahürüdür. F- YEREL KONGRELERLE

İLGİLİ

VARGILAR Buraya kadar, yerel kongre hareketlerinin örgütlenme, temsil, organlaşma, kurallılık ve aldıkları kararlar açısından başlıca özellikleri üzerinde durduk. Şimdi bu yapılanmanın toplu anlamını saptamak ve bundan çıkan bazı geçici sonuçla­ n derlemek gerekiyor. Bunların doğruluk derecesi sonraki bö­ lümde "Kongre Devletçikleri" başlığı altında sınanabilecektir. Mütareke dönemindeki yerel, yöresel ya da bölgesel kongre tipi örgütlenmelerin anayasa hukuku ve siyasal bilim açısından anlamlı yönleri vardır. Bunlar şöyle özetlenebilir: O çerçevede ya da bölgede yaşayan herkesi kendi tabii 1 02


üyesi sayan ve gittikçe genişleyen bir örgüt yapısına sahip olmak, dolayısıyla klasik dernek kimliğini aşmak; Aşağıdan yukarı doğru yükselen bir seçim, temsil ve ve­ kalet ağı üzerine kurulu katılımcı yapılar kurmak; Karar alma süreçlerinde belli bir kurallılık çizgisine sa­ dık kalmak, bunu genel olarak faaliyetlerinde de sürdürmek; İç yapılarda, organsal ve işlevsel farklılaşmaya uğraya­ rak devlet yetkileri kullanan organlar yaratmak; Bölgesel savunma ve kurtuluş amacıyla sınırlı da olsa hemen hemen her konuda bütün toplumu ilgilendiren karar­ lar alabilmek, kurallar koyabilmek; Giderek, bölge halkının, hatta "millet"in geleceğini (ka­ derini) belirleyici kararlar alabilmek ve siyasetler oluştura­ bilmek;

Belli bir temsil ve rıza temeline dayanıldığı için de bu karar ve kuralları uygulatabilmek, vb. Özellikle, İstanbul'a oldukça yakın ve işgal tehdidi al­ tındaki Ege bölgesinin sivil direniş örgütlenmesi bu bulgu­ ları sergilemektedir. Burada gelişmenin başını Balıkesir ek­ senli örgütlenme ve kongre hareketleri çekmektedir. " Kent­ lerin iktidarlaşması" ya da " devletleşmesi" diye adlandırı­

labilecek bu olgu pek çok yazar tarafından saptanmıştır. Bu dönem Balıkesir' inden "devletleşen belde" diye söz edilme­ si, Birinci Balıkesir Kongresi için "Müstakil bir devletin ya­ pacaklarını cesaretle, taviz vermeden başarmıştır" denmesi durumu doğru biçimde saptayan gözlemler sayılmalıdır. Özellikle Balıkesir Kongreleri boşlukta sallanan devlet ci­ hazının yerine geçmişler, alınması gereken kararlan "birer mahalli Millet Meclisi hüviyetleri içinde" almışlar, devlet ör­ gütüne paralel bir cihazlanmanın gereği olarak "bu devleti idare edecek bir Heyet-i Merkeziye" oluşturmuşlar, umumi seferberlik iliinı, askere alma, bütçe yapma, ekonomik ön-

1 03


lemler uygulama, dış ilişkilere girme, görevlerini yerine ge­ tirmeyenlere yaptırım uygulama, vergi, resim ve harç koy­ ma gibi eylem ve i şlemleriyle tam bir harb hükümeti gibi ça­

lışmışlardır. Böylece bu kongrelerin temel özelliği "bir dev­ let ciddiyeti ile teşkilatlanıp müesseseleşmek" yolunu seç­ miş olmaları ve hunu da "halk idare ve iradesine" saygılı bir biçimde gerçekleştirmeye çalışmalarıdır. Aynı gözlemler ve saptamalar Ege bölgesinin bir başka kesimi ile Doğu bölgesi için de geçerlidir. Alaşehir Kongresi' nde " adeta muntazam bir hükümete ait yetkiler kullanılmış, tasarruflarda b\llunulmuş" , "merkez­

den bağımsız bir otoriteye ait olabilecek yetkiler kullanmak­ tan ve tasarruflarda bulunmaktan da geri kalınmamıştır". Böylece bu kongre adeta bağımsız bir hükümet kurmaya yö­ nelmiştir. Alaşehir Kongresi'nin kapsadığı ana fikir, hiçbir üst idari makamın uyamıa ve etkisi olmaksızın, Batı Anado­ lu'da Afyonkarahisar-İnegöl hattı batısındaki bölgede düş­ man memleketten tardedilinceye kadar, özel bir i dare şekli ile savaşın devam ettirilmesi sorumluluğunu yüklenmesi i­ di. Alaşehir Kongresi 'nden dokuz gün önce çalışmalarını bi­ tiren Erzurum Kongresi de, devletin dağılıp yok oluşu halin­ de doğu bölgesinde muvakkat bir idare kurarak savunmaya devam karan vermişti. Böylece bu iki kongre, o sıralar ara­ larında hiçbir bağlantı bulunınadığı halde milli gaye yönün­ den aynı fikri taşımış ve fiilen birer siyasal güç merkezi du­ rumuna gelmişti. Tıpkı, Doğu ve Kuzey Doğu Anadolu kong­ re sisteminde olduğu gibi, Batı Anadolu kongre sisteminde de Balıkesir, Alaşehir ve Nazilli Kongreleri, almış oldukla­ rı kararlarla "adeta mahalli hükümetler kurulduğu intibamı vermektedir." Tarih bakımından Doğu ve Batı Anadolu kongre si stem104


lerinden sonra oluşan Doğru Trakya kongre sisteminden çı­ kan sonuçlar da yukardakilerin benzeridir. Üstelik bu kongre sistemi, TBMM'nin açılmasından sonra bile Mayıs

1 920 or­

talarına kadar varlığım kuvvetle sürdüren bir grup olmuştur. Bu özelliklere sahip örgütlenmelerin, adlan ister "Ce­ miyet" ister "Kongre" olsun sıradan kuruluş ve olgular ola­ rak görülemeyecekleri açıktır. Siyasal sosyoloj i ve anayasa hukuku açısından bu örgütlenme modellerine en uygun dü­ şecek varsayım, bunların küçük çapta birer "siyasal iktidar odağı" ya da " kamusal otorite çekirdeği" olduklarım düşün­ mek olmalıdır.

1 9 1 8-1920 Türkiyesi koşullarında yerel ya da

bölgesel savunma ve kurtuluş amacıyla oluşturulan bu orga­ nizmalar, çözülen Geleneksel İktidar Merkezi 'nin dışında ve giderek bunun karşısmda birer altematifiktidar odağı durumu­ na gelmekte, dahası "devletleşme" eğilimi göstem1ektedir.

Bu varsayımların sınanması ve doğrulanması için elve­ rişli laboratuvar malzemesi yine bu dönemin birer ürünü olan "Kongre Devletçikleri " çerçevesindedir.

105



111

KONGRE DEVLETÇİKLERİ



Cemiyetlerin ve özellikle kongrelerin birer " kamu­ sal güç odağı" durumuna gelmesi, bu dönüşümün doğal sürecinin yaşanabildiği özel bölgelerde ve durumlarda daha açık bir şekilde görülmektedir. Bunlar "periferik" bölgelerdir. Bununla kastedilen, başka siyasal merkezlerin etkisinden nispeten uzak olan alanlardır. Bu merkezler Osmanlı Devleti, yabancı güç­ ler ya da Kemalist önderliktir. Osmanlı Devleti 'nin mer­ kezi koruyuculuğunun ya da denetiminin uzanamadığı, işgal tehdidinin bulunduğu ama işgallerin henüz başla­ madığı, ulusal Kemalist önderliğin oluşmadığı ya da ula­ şamadığı periferik (uç) bölgeler ve tarihsel aralıklarda, kongre tipi örgütlenmeler " iktidarlaşma " nın da en olgun ürünlerini vermektedir. B unların tipik örnekleri Batı Trakya ile Sınır Doğu böl­ gelerinde kurulan geçici yönetimlerdir. Bu kitabın terminolo­ jisi açısından bunlara " Kongre Devletçikleri" denebilir. Bu olayların incelenmesi, yerel kongre hareketlerinden çıkan "ik­ tidarlaşma" varsayımının sınanması için de uygun bir labo­ ratuvar malzemesi üzerine eğilmek demek olacaktır. " B atı Trakya Türk Hükümetleri " ile " Sınır Doğu Şura Hükümetleri" bu bölümün iki alt başlığını oluştur­ maktadır. Bunları, " Kongre Devletçikleri " nden çıkan derslerin özetlenmesi izleyecektir.

1 09


A- BATI TRAKYA TÜRK HÜKÜMETLERİ Mütareke döneminde Batı Trakya Türkleri geçici hü­ kümet kurma denemelerinde bulunmuşlardır. Aslında, bunların kendilerini koruyabilmek için "hükümetleşme" yollarını aramaları, daha önceki dönemlerde de görülen bir eğilimdir. Batı Trakya Türklerinin bu yolda verdikleri ilk örnek Rodop Türklerinin 1 878'de Çirmen kasabasında ya da Sul­ tanyeri kazasında kurmuş oldukları Rodop Hükümet-i Mu­ vakatesi ya da Rodop Devlet-i Muvakkatesi 'dir. Rus ve Bul­ gar işgallerine karşı oluşturulan bu yönetim, 20-30 kadar halk vekili ile 1 00 kadar köy meclisinin ve müdürlerinin el­ birliğiyle oluşmuştu. Bu idare-i hükümetin üst organı "mu­ teberan-ı ahali (halk ileri gelenleri) vekillerinden mürekkep bir komisyon" olan 30 kişilik bir temsilciler meclisi idi. Do­ layısıyla, temsili bir yapılanma vardı. Aynca, bu yönetimin 20-25 bin kişiden oluşan bir silahlı gücü de bulunuyordu. Os­ manlı hükümetlerinin muhalefetine karşın 8 yıl süreyle 4 milyon kadar nüfusu yönetimi altında tutınayı başaran bu ge­ çici hükümet, bugünkü dünyada sayısız örnekleri görülen "mini devletler" in başlıca özelliklerini taşımış, fakat 20 Ni­ san 1 886 'da dağılmak zorunda kalmıştır. Bundan bir yıl ön­ ce, Filibe İslam Cemaati'nin, yani temsili bir organın girişi­ miyle her liva ve kazadan seçilen Türk "mebuslar"ın davet edildiği bir "Kongre" ise, Bulgarlar tarafından engellendi­ ğinden toplanamamıştır. 1 10


Bölgedeki ikinci tarihsel örnek Balkan Savaşları sonra­ sıyla ilgilidir. Savaşın bitiminde İmparatorluk dışında kalan Batı Trakya'ya geçen bazı akıncı-gönüllü İttihatçılar, Türk­ lerin çoğunlukta oldukları bu bölgede otoritelerini sağlamış­ lardı. Gümülcine'yi başkent alan Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi adlı kuruluş bu temel üzerine oturtulmuştur (3 1 Ağustos 1 9 1 3). Bu yönetim, varlığını esas olarak askeri ve ihtilalci bir güce borçluydu; zaten tepe noktalarında da bu niteliklere sahip bir Garbi Trakya Hükümet-i İcraiyesi ile bir Erkan-ı Harbiye Riyaseti bulunuyordu. Dedeağaç'm ele ge­ çirilmesinin ardından bu yönetim, kendisinden tedirgin olan Osmanlı hükümetine karşı bir tepki olarak ya da onu ulusla­ rarası alanda sorumluluktan kurtarmak için, "muvakatlik" niteliğini üzerinden atıp bağımsızlık ilan etti ve Garbi Trak­ ya Hükümet-i Müstakillesi adını aldı. Bu yönetim daha son­ ra ülkesinin sınırlarını çizdi, pul bastırdı, 30 bin kişiyi silah altına aldı, 60 bin kişilik bir ordu için bütçe yaptı, resmi bir haber ajansı kurdu, kendine bayrak seçti, pasaport uygula­ masına geçti. Bu arada, Osmanlı yasa ve tüzüklerinin aynen kabul edildiği ilan edildi. Davalara da Garbi Trakya Adliye­ si tarafından bakılmaya başlandı. Ancak uluslararası koşul­ lar bu yönetimin de yaşamasına olanak verdirmedi. 29 Ey­ lül 1 9 1 3 tarihli İstanbul Antlaşmasıyla Batı Trakya'nın Bul­ garistan' a verilmesi üzerine Garbi Trakya Hükümet-i Müs­ takillesi dağılmak zorunda kaldı. Temsili ve demokratik bir yapıya sahip bulunmamakla beraber, monarşiyi de dışlamış olan bu yönetim bir Cumhu­ riyet olarak, Osmanlı İmparatorluğu ile aynı anda varolmuş ilk Türk Cumhuriyeti _şeklinde algılanmıştır. Bir süre sonra Sofya'da ataşe militerlik görevi yapacak olan Mustafa Ke­ mal'in bu modelden haberdar olmuş ve etkilenmiş olması 111


kuwetle muhtemeldir. Zaten Trakya'daki Türkler arasında­ ki Cumhuriyet eğilimi, şimdi ele alınacak olan mütareke dö­ neminde kendini bir kez daha belli edecektir. Bu kitabın asıl konusu olan Mütareke döneminde Batı Trakya Türkleri arasında iki geçici yönetim ya da hükümet­ leşme denemesi daha ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi, eskilere eklenecek olursa bölgede­ ki üçüncü özerkleşme ya da iktidarlaşma çabası, Fransız hi­ mayesinde kurulan ( 1 5 Ekim 1 9 1 9) ve Yunan işgaliyle (23 Mayıs 1 920) son bulan bir özerk yönetim olan Müttefikle­ rarası Trakya Hükümeti'dir (Thrace Inter-Alliee). Bu yöne­ tim, bazı yazarlarca bir "Türk hükümeti", bazılarınca da Yu­ nan işgaline götüren bir tertip olarak nitelenmiştir. Dış (Fran­ sız) destekli olmasına karşın bir Türk geçici yönetimi sayıl­ masının nedeni, Müslüman-Türk cemaat örgütleri ile Müda­ faa-i Hukuk Cemiyeti gibi sivil taban kuruluşlarına dayan­ mış olmasıdır. Bunların niyeti, işgal kuvvetleri komutam Fransız Generali Charpy'nin önerileri doğrultusunda ilkin Fransız mandası altına girmek, sonra bağımsızlaşmak ve so­ nuçta da Türkiye ile birleşmekti. Ne var ki, iki dereceli se­ çimle oluşan mümessiller heyetinin çoğunluğunun Yunan yönetimini yeğleyen oylarıyla bu tasarının işlerliği kalmamış, Yunan işgali ile birlikte yedi aylık bu yönetim dağılmıştır. Bölgedeki sonuncu girişim, Yunan işgalinden (23 Ma­ yıs 1920) sonrc>ki dağılma olayının ardından, Gümülcine ya­ kınındaki Hemeti kasabasında kurulan Garbi Trakya Hükü­ meti ya da Devlet-i Muvakkatesi'dir (25 ya da 27 Mayıs 1 920). Bu yönetimin Reis ve İkinci Reis sıfatı taşıyan üye­ lerinin dışındaki görevlileri "vekil" olarak adlandınlmışlar­ dı: Adliye, dahiliye, hariciye, maliye, evkaf ve harbiye ve­ killeri. Batı Avrupa ülkelerine temsilciler göndererek dış te1 12


maslarda bulunan bu yönetimin Lozan Antlaşması 'na (24 Te­ mmuz 1 923) kadar varlığını sürdürdüğü kabul edilmektedir. Batı Trakya'daki bu oluşumlar birkaç yönden dikkat çe­ kici özelliklere sahiptir. Birincisi; Anadolu'da olduğu gibi burada da iktidar boş­ luğu ve savunma ihtiyacı gibi durumların ortaya çıkmasıyla birlikte, fiili iktidarlar olgusunun belirişidir. İkincisi; bu sürecin hükümetleşme noktasına kadar iler­ lemesidir ki, bu özellikle Batı Anadolu'da yoktur. Üçüncüsü; askeri ve ihtilalci komite ( 1 9 1 3) ya da dış ko­ ruma ve destek ( 1 9 1 9) gibi etkenlerin yanı sıra, bu oluşumla­ rın halkın temsiline de olanak sağlayan organizmalar üzerine oturmalarıdır. Bunlar Garbi Trakya Cemaat-i İslamiyesi, "halk vekilleri", köy meclisleri, Garbi Trakya Müdafaa-i Hukuk Ce­ miyeti, Müslüman Gençler Birliği, miting "heyet-i umumiye­ si" şeklinde belirmektedir. İstanbul'daki Batı Trakyalıların yapmış oldukları kongreler de bunlara eklenebilir. Dolayısıy­ la bu deneyler de kongre iktidarları kavramı içinde sayılmalı­ dır. Şu farkla ki, buradaki süreçler hükümetleşme ya da dev­ letleşme eğilimini çok açık bir biçimde göstermişlerdir. Dördüncü ilginç nokta, Batı ve Doğu Trakya'daki hü­ kümetleşme/devletleşme eğilimlerinin Cumhuriyet anlayışı­ nı da birlikte getirmiş olmalarıdır. Yukarıda buna, Mütareke öncesi dönemde Batı Trakya z�mininde değinilmişti. Aynı eğilim Mütareke döneminde Doğu Trakya'da (bugünkü Türkiye Trakyası) uç vermiştir. Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti yöneticilerinin zihninde, daha sonra Atatürk'ün de sözünü edeceği gibi bir Trakya Cumhu­ riyeti projesi vardı. H(!tta Cemiyet başkanı 'Trakya Cumhu­ riyeti mührü bile kazıtmıştı. '

"

1 13


B- SINIR DOGU ŞURA HÜKÜMETLERİ "Periferik bölge devletçikleri" kategorisinin asıl ilginç grubu, Anadolu'nun doğusunda (Sınır Doğu) kurulan Şura hükümetleri'dir. Trakya grubunda görülen özellikleri bura­ da daha zengin bir şekilde gözleme olanağı vardır. 1 9 1 8 sonlarına doğru Osmanlı ordusu Üç Sancak'ı terk ederken Kars bölgesinde Ermenilere karşı, Acara, Ahıska ve Ardahan yörelerinde de Gürcülere karşı Milli Şfua İdarele­ ri kurulmuştur. Bunların önemi, köklerinin Mondros Müta­ rekesi (30 Ekim 1 9 1 8) öncesine kadar sarkması, varlıkları­ nı iki yıla yakın bir süre değişik adlar altında sürdürmeleri ve gerek siyasal bilim gerekse anayasa hukuku açısından son derece özgün ürünler vermiş olmalarıdır. Şfua tipi örgütlenmelerin bu ve ilerde değinilecek özel­ likleriyle kongre iktidarları kavramına ya da kongre eliyle ik­ tidarlaşma sürecine denk düştükleri açıktır. Ancak bunlar bu çerçeveyi aşmakta, açıkça devletleşme yolunu tutmaktadır. Bu örgütlenme modeli üç tarihsel demet halinde özet­ lenebilir: Öncü Şura Hükümetleri, Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti ve Artçı Şura hükümetleri.

1. Öncü Şôra Hükümetleri Bu organizmaların genellikle Şfua hükümeti adını alma­ ları üzerinde durulmaya değer bir olaydır. Şura teriminin İs­ lam'ın başlangıcındaki yönetim usullerinden olduğu ve Os­ manlı yönetimi döneminde de kullanıldığı bilinmektedir. A­ ma terim, sovyet tipi iktidarlara sahne olan kuzey komşuda esen güçlü rüzgarların etkisini de akla getirmektedir. Çarlık 1 14


Rusya'sı 1 905 'ten itibaren, sonra da Bolşevik Devrimi önce­ sinde işçi, köylü ve asker sovyetlerine, bölgesel kongrelere sahne olmuş, bunlar kendilerini bizzat yönetme yolunda gi­ rişimlerde bulunmuşlardı. Güney Rusya ve Kafkaslardaki sovyet hareketlerinin Doğu Anadolu'da yakından izlenmiş ol­ maları çok muhtemeldir. Burada sadece sovyet sözcüğünün o dönem Türkçesinde, daha doğrusu Osmanlıcasında "şura" sözcüğüyle karşılandığı hatırlatılmalıdır. Anadolu 'nun doğu­ sundaki milli hükümetlerin kendilerine "şura" adım seçme­ lerinde bu kuzey komşu etkisinin ciddi payı bulunduğu dü­ şünülebilir. Aynca, Kars İslam Şurası'ndan kaynaklanan hü­ kümetin " sosyal demokrat" ilkelere bağlılığını ilan etmesi de bu bakımdan dikkat çekicidir. Ama çağrışım ve benzeşimler bundan daha ileri götü­ rülebilecek gibi değildir Rus-Sovyet ve Türk modellerinde "sovyet" tipi ve "şura ' ' tipi örgütlenmelerde demokratiklik unsurundaki ortaklık dışında benzerlik aramak yersizdir. Bunların sınıf temelleri, ideolojileri ve siyasal perspektifle­ ri birbirlerinden çok farklıdır. Anadolu'nun doğusundaki ha­ reketler, "Sovyet" tipinden farklı olarak eşraf-burjuva ta­ banlı ve milliyetçi karakterlidir. Şimdi, Elviye-i Selase (Üç Liva) bölgesinde meydana gelen bu siyasal oluşumların özelliklerine geçilebilir. Anadolu'nun doğusunda sınır bölgesinde, Osmanlı as­ keri güçlerinin buradan çekilmesi günü geldiğinde, İngiliz, Gürcü ve Ermeni tehditleri altına düşen Türk-İslam ahali il­ kin dar bölgeli, yerel ve özerk yönetimler kurma yoluna git­ ti. Bunların tarih sırasıyla en önemlileri, Mondros Mütare­ kesi 'nden bir gün önce kurulan Ahıska Hükümet-i Muvak­ katası (29 Ekim 1 9 1 8), bir "Meclis-i Müşavere"den doğan ve Iğdır' ı kendine merkez seçen Aras Türk Cumhuriyeti Hü1 15


kümeti (3 Kasım 1 9 1 8), asıl dikkat çekicisi de Kars İslam Şurası'dır (5 Kasım 1 9 1 8). Bu sonuncusu, yerel ve dar böl­ geli iktidarları ya da hükümetleri kucaklayan bölgesel bir ör­ gütlenmeye gidişin başlangıcı olması bakımından önemlidir. Bu nedenle de Kars İslam Şurası merkezli oluşumlar bun­ dan sonraki açıklamaların belkemiğini oluşturacakt!f. Osmanlı ordusunun bölgeyi boşaltacağı haberi üzerine, Komutan Yakup Şevki Paşa'nın da desteğiyle yerli sivil ön­ derler tarafından oluşturulan Kars İslam Şurası (5 Kasım 1 9 1 8), bölgedeki bütün Türk-İslam unsurlan bir çatı altında toplamayı ve birleştirmeyi amaçlamıştı. Şfua ilk büyük top­ lantısını Birinci Kars Kongresi olarak 14 Kasım 1 9 1 8 'te yap­ tı ve 8 kişilik bir "Muvakkat Heyet" seçerek Milli İslam Şu­ rası Merkez-i Umumisi adı altında yerel bir yönetim (hükü­ met) kurdu. Bundan sonraki İkinci Kars Kongresi ya da Kars İslam Şfuası Büyük Kongresi (30 Kasım 1 9 1 8) bu kurulu­ şun adını Milli İslam Şurası ya da Milli Şura Hükümeti ola­ rak değiştirdi. Batum'dan Nahcıvan'a kadar olan bölgeden bu kongreye 70 temsilci " milletvekili" sıfatıyla katılmıştır. Kars İslam Şurası Büyük Kongresi, yerel iktidarlardan bölgesel birliğe ve iktidara yükselişi işaretlemesi bakımın­ dan önemlidir. Burada da, Batı Anadolu kongre hareketle­ rinde görülen yükseliş sarmalı yaşanmış, Ahıska ve Aras hü­ kümetleri ile :3atum yöresindeki yerel hareket bu yeni böl­ gesel oluşumla kaynaşma yoluna gitmişlerdir. Bu üç yerde­ ki örgütler, özerkliklerine son verip Milli ŞfuaHükümeti'nin şubeleri olarak göreve devam etme noktasında anlaşmışlar­ dır. Bu bir taban inisiyatifine dayalı bütünleşmedir. Bilindi­ ği gibi, Sivas Kongresi 'nin yerel Müdafaa-i Hukuk Cemiyet­ lerinin özerkliklerini ya da bağımsızlıklarını kaldırıp yeni ku­ rulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin 1 16


"şubeleri" sayması ise, yukardaki modelden farklı olarak yu­ karıdan ve merkezi önderliğin girişimiyle gerçekleşecektir. Elviye-i Seliise bölgesindeki iktidarlaşma/hükümetleş­ me süreci bundan sonraki kongrelerde tamamlanacaktır. Bi­ rinci Ardahan Kongresi (3-5 Ocak 1 9 1 9) ile İkinci Ardahan Kongresi (7-9 Ocak 1 9 1 9) ya da Ardahan Kongresi'nin Bi­ rinci ve İkinci İçtimaları, bütün milli şuraların birleşmeleri­ ni sağladı. Bunların ardından, Batum'dan Nahcıvan'a kadar uzanan bölgenin bütün birimlerinden gelen 1 3 1 temsilcinin katıldığı Büyük Kars Kongresi ( 1 7- 1 8 Ocak 1 9 1 9) ile de bölge çapında bir ulusal geçici yönetim olan Cenub-i Garbi Kafkas Hükümet-i Muvakkate-i Milliyesi kuruldu. 2. Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeü

Büyük Kars Kongresi, Cenub-i Garbi Kafkas Hükümet­ i Muvakkate-i Milliyesi'ni (Güneybatı Kafkasya Geçici Ulu­ sal Hükümeti) kurarken, bunun ilk organ ve yöneticilerini de belirledi. Büyük Kongre, hem hükümet reisini, hem vekille­ ri ("mümessilleri" ya da daha anlamlı bir çağrışıma yol açan deyimle "komiserler" i), hem de yüksek askeri, mülki ve ad­ li görevlileri bizzat seçti. Böylece adeta Türkiye topraklan üzerinde kuvvetler birliğine dayalı meclis hükümeti sistemi­ nin de ilk ve saf örneğini sundu. Bu yönetim kendini "geçici" saymakla ·birlikte, İngil­ tere'nin Kafkasya mümessiline de varlığım kabul ettirdi. Asıl önemlisi, "Hükümet-i Muvakkate" bir devletin sahip olabi­ leceği ve olması gereken bütün organ ve unsurlarla donan­ mıştı. Bunlar, devletin anakuruluşu, ülke ve nüfus unsurları ile egemenlik yetkisi açısından son derece ilginç özellikler göstermektedir.

1 17


Gerçekten de bu siyasal organizmanın kendine özgü bir

Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (aynen), bazı resmi yazışmalarda adı Mec­ lis-i Millf ya da Parlamento diy� de geçen bir Meclis-i Mebu­ san (aynen) bulunmaktadır. 1 8 yaşını bitiren vatandaşlar (ay­ nen) tarafından seçilen mebuslar (aynen), Rus ve Rum azın­ lıkların temsilcileri de aralarında olmak üzere 1 Mart 1 9 1 9 'da anakuruluşu olmuştur. Şöyle ki; 1 8 maddelik bir

parlamento halinde çalışmalarına başlamışlardır. Dolayısıy­ la burada, Meclisi Milli Reis Vekili'nin 1 8 Ocak 1 9 1 9 tarih­ li bir yazısından da anlaşıldığı gibi, "Milli Şfua'nın Meclis­ i Milli haline ifrağ'ı" (dönüşmesi) olayı ile karşı karşıya bu­ lunulmaktadır. Bu ise, Kongre'nin Meclisleşmesi'dir. Bu me­ tamorfoz şu açıdan ilginçtir ki, başka kongre sistemlerinde ve özellikle Batı Anadolu'da kongreler birer "yasama orga­ nı" kisvesine bürünüyorlar, fakat sistemler açıkça devletle­ şemediği için bu yönelimleri güdük kalıyordu. Periferik böl­ gelerin ve buradaki olayda da Elviye-i Selase'nin elverişli ko­ şullan ise, kongrelerin doğal gelişme süreçlerinin sonuna ka­ dar yaşanabildiği durumlarda nasıl gerçek bir yasama orga­ nına dönüşecekleri varsayımını doğrulamış olmaktadır. Aynca, Büyük Kars Kongresinin Meclisleşmesi olayı ileriye dönük bir anlam da kazanmakta, TBMM'nin doğu­ mu olayının (23 Nisan 1 920) yalnız Mustafa Kemal'in ini­ siyatifiyle açıklanmasının yeterli olmadığını, bunun 1 9 1 81 920 döneminin siyasal ve toplumsal alanda en önemli ol­ gusu olan " Kongreler" den çıktığını ortaya koymaktadır. Şimdi, Cenub-i Garbi Kafkas Hükümet-i Muvakkate-i Milliyesi 'nin anakuruluşunu ve bunu belgeleyen metnini da­ ha yakından tanımanın sırasıdır. Geçici yönetimin kabul et­ tiği

Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, gerek adıyla gerekse içeriğiy­

le çarpıcıdır. 1 18


Ad seçiminde iki özellik dikkat çekicidir. Birincisi, "Anayasa" anlamına gelen ya da gelecek olan bir terimin se­ çilmiş olmasıdır. İkincisi, o tarihlerde "Anayasa" anlamına gelen ve Osmanlı anayasa hukuku ile siyasal teorisinde kul­ lanılan "Kanun-ı Esasi" deyiminin değil, yepyeni bir terimin benimsenmiş oluşudur. Bu terimin, ileride 1 92 1 Anayasası için kullanılacak olması, Kars'taki bu isimlendirmeyi daha da ilginç kılmaktadır. Görünen odur ki, Cenub-i Garbi Kaf­ kas Hükumet-i Muvakkate-i Milliyesi, Türkiye'deki ulusal devletin ilk anayasası olacak olan 1 92 1 Teşkilatı Esasiye Ka­ nunu'na "isim babalığı" yapmıştır. Kars'ta kurulan geçici yönetimin Teşkilat-ı Esasiye Ka­ nunu içeriği bakımından da ilgi çekicidir. Gerçi bu metnin tam bir yasa diliyle yazılmadığı anlaşılmaktadır. Aynca, eldeki metinler arasında birtakım farklılıklar da göze çarpmaktadır. Bu kanunun, "aynen" aktarıldığı belirtilen versiyonu esas alınırsa, önemli hüküm ve düzenlemeleri şöyle özetlenebilir. Yönetimin adı "Cenub-ı Garbi Kafkas Hükümeti"dir (md. 1 ). Sınırlar çizilmiş ve barışın gerçekleşmesine dek ko­ ruma altına alınmıştır (md. 2). Bayrak, üç renkli ve "Türk devlet(leri)nin ayyıldız"lı bayrağıdır(md. 3). Resmi dil ve res­ mi olmayan öğretim ve haberleşme Türkçe'dir (md. 4). "Mec­ lis-i Mebusan", on bin kişiye bir "mebus" esasına dayana­ cak, " 1 8 yaşını ikmal eden her vatandaş" (erkekler) seçme hakkına sahip olacaktır (md. 5). Vilayet ve kazalarda "Şura­ yı Milli Şubeleri" açılacaktır (md. 6). "Türk millet ve hükü­ metini rencide edici" her türlü davranıştan kaçınılacaktır (md. 7). Askerlik işleri "Türk(iya) Devletinin kabul ettiği usul dairesinde" yürütülecek, "Türk(iya) Devleti"yle bağlantı sağlanacaktır (md. 8}. Mülkiye teşkilatlarında da buna uyu­ lacaktır (md. 9). Komşu hükümetlerle iyi dostluk ilişkileri

119


kurulacak, " Meclis-i Mebusan" bunun için bir "kanun" çı­ karacaktır (md. 1 0). Altı Doğu İli "Türkiye(a)"dan alınma­ ya kalkışılırsa buna karşı çıkılacak, "Türkiye(a) 'den ayrılma­ ma" yolunda direnilecektir (md. 1 1 ) Azınlık haklan koru­ nacaktır (md. 1 2). Müslümanlar arasındaki dinsel ayrılıklara saygı gösterilip, ayinlerin birleştirilmesine çalışılacaktır (md. 1 3). Seçimler "namzetsiz, demokrat ve bitaraf" şekilde yapı­ lacaktır (md. 1 4). Vali ve kumandanların tayin ve azilleri mec­ lis kararıyla olacaktır (md. 1 5). Milli Şura Hükümeti Meclis­ i Mebusan'ın seçilmesinden sonra bazı yasa maddelerini de­ ğiştirmeye yetkilidir (md. 1 6). Mebus seçilme yaşı asgari 25 'dir (md. 1 7). "Bu kanunun icrasına Milli Şura (hükümet mümes­ silleri ile hükümet) Reisi memur edilmiştir" (md. 1 8). Görüldüğü gibi Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, anayasa ve yasa dilinden ve sistematiğinden yoksun olmasına, yer yer de bir parti ya da hükümet programını andırmasına karşılık, bir devletin anakuruluşunu ilgilendiren kuralları da koymuştur. Yönetimin adı, sınırlan, bayrağı, resmi dili, yasama organı ve seçimi, askeri ve mülki teşkilat, bölgenin ve halkının kendi kaderini belirleme hakkı, dinsel güvenceler, asker ve sivil yüksek görevlilerin seçimi ve azli, yasama, yetkisi, vb. Bu düzenlemelerde ulusallık ve demokratiklik en çok göze çarpan iki özelliktir. "Türk", "Türkiye(a)", "Türk dev­ let(ler)i" şeklindeki vurgulamalar ve resmi dil ile haberleş­ me konusundaki hükümler, çokuluslu imparatorluk kalıpla­ rının terk edildiğini, ulusçu bir seçim yapıldığını açıkça gös­ termektedir. Demokratiklik açısından dikkat çekici hükümler ise, seçmen yaşının 1 8, seçilme yaşının 25 olarak saptanması ve gençlere geniş bir katılım olanağı sağlanması, "tebaa" yeri­ ne "vatandaş" deyiminin, yani tamamen çağdaş ve demok.

120


ratik bir terminolojinin seçilmesi, seçimlerin "demokrat" şekilde yapılacağının ilk defa olarak çok açık bir ifadeyle vur­ gulanması, vali ve kumandanların seçimi ve azli yetkisinin meclise verilmesi gibi düzenlemelerdir. Metinde anlaşılması zor bazı düzenlemeler de vardır. " 1 8 yaşını ikmal eden her vatandaş" ın seçme hakkından söz eden hüküm (md. 5) kadınların da oy hakkına sahip olduk­ ları anlamına gelmektedir; en azından lafzi yorum bu sonu­ cu doğurmaktadır. Ancak, pratikte ve somutta bunun böyle olmadığı, Kırzıoğlu tarafından verilen metinde "her (erkek) vatandaş" ibaresinin geçmesinden da anlaşılmaktadır. Yoru­ mu zor olan bir başka düzenleme de, "Milli Şura Hükume­ ti Meclis-i Mebusan intihabından sonra bazı kanun madde­ lerinin tebdiline selahiyettar olacaktır" (md. 1 6) hükmüdür. Burada geçen "hükümet" sözcüğü "yürütme" organı olarak alındığında, bakanlar kurulunun meclis varken yasa değişik­ liği yapacağı anlamı çıkmaktadır. "Hükümet" sözcüğü ge­ niş anlamda, yani "Milli Şura yönetimi (idaresi" ya da "Mil­ li Şura rejimi" diye yorumlandığında ise (ki, Kırzıoğlu met­ ninde "hükümet" sözcüğü bulunmamakta, sadece "Milli Şfua" denmektedir), bu takdirde de bu yönetimin yasama or­ ganı olan Meclis-i Mebusan'ın Osmanlı yasalarında değişik­ lik yapmaya yetkili olduğu sonucu çıkacaktır. Bu anakuruluş, hükümetin yasa değiştirme yetkisi var­ sayımı bir yana, meclis üstünlüğüne dayalı bir yapı göster­ mektedir. Uygulama da bu yönde gelişmiştir. Öyle ki, mec­ lis gibi davranan Büyük Kars Kongresi ( 1 7- 1 8 Ocak 1 9 1 9), hükümet reisinin yanı sıra Nazır'ları da bizzat seçerek bir He­ yet-i Vükela listesi ol�şturmuştur. Bunun gibi, bazı yüksek askeri ve mülki görevlere de kongre tarafından atamalar ya­ pılmıştır. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda görüldüğü gibi bun121


ların azli yetkisi de Meclis-i Mebusan'a aittir. Resmi yazış­ ma ve belgelerde yürütme organından Heyet-i Vükela ya da Kabine deyimiyle de söz edilmekte olup, bu kurulun Mec­ lis-i Mebusan ya da Meclis-i Milli önünde sorumlu olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Öte yandan bir "devlet reisliği" de bulunmamakta, hükümet başkanı bu görevi de üstlenmiş gö­ rünmektedir. Meclis üstünlüğüne dayalı, hatta kuvvetlerin mecliste toplanması esasını benimseyen bu yapılanmanın önemi ken­ diliğinden anlaşılmaktadır. Çünkü, l 920'de başlayan Türk anayasal yapılanması da bu yolu tutacaktır. Bilindiği gibi 1 92 1 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu bu sistemi getirecek, 1 924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu da aynı izleri taşıyacaktır. Bir devletin kurucu unsurları olan ülke, nüfus ve ege­ menlik boyutları açısından Cenub-i Garbi Kafkas Hüküme­ ti 'nin durumu nedir? Yeni yönetim 1 Şubat 1 9 1 9 tarihli bir "Hudutname " ile ülke sınırlarını çizmiş, ülke unsurunu tanımlamıştır. Aynca, yapılan bir nüfus ölçümüyle bu ülkede 1 .534.824 'ü Türk ve İslam olmak üzere toplam 1 .738.478 kişiden oluşan halk topluluğu saptanmıştır. Bu yönetimin bir bildirisinde de be­ lirtildiği gibi, 40.000 km2 karelik yüzölçümü ve iki milyo­ na yaklaşan nüfus, o zamanların Lüksemburg Dükalığı'nın yüzölçümü ve nüfus verilerinin üç katına denk düşmektedir. Bu siyasal birim, bir devlete özgü siyasal otorite ya da egemenlik gücüyle de donanmıştır. Bir kamu bütçesi, adları­ na mühür kazıtılan Meclis, Hükümet ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği ve Nezaretler kumandanları meclisce se­ çilen ve azledilen ve "silahlı güç tekeli" anlamına gelen 8 bin kişilik bir ordu, nihayet Tiflis Vilayeti sınırlarına kadar uza­ nan topraklar üzerinde kurulan siyasal otoritenin etkililiği 122


(efficacite) bunun kesin işaretleridir. Bu hükümet, bölgedeki İngiliz askeri yetkilileriyle görüşmeler yapmış, Gürcistan ve Azerbaycan hükümetleriyle diplomatik ilişkiler kurmuş. Azerbaycan Müsavat Hükümeti tarafından da tanınmıştır. Bu yönetimin evrimi de son derece ilginçtir. 1 Mart 1 9 19'da ilk toplantısını yapan Parlamento, barış konferansı görüşmelerinin uzaması üzerine "geçicilik" durumuna son vererek, " Hükümet-i muvakkatenin bir hükumet-i daimi"ye dönüşmesini kararlaştırmıştır (25 Mart 1 9 1 9). Dahası, aynı gün ve kararla bağımsızlık ve Cumhuriyet ilan edilmiştir. Devletin adı Cenub-i Garbi Kafkas Hükumet-i Cumhuriye­ si, hükümet reisinin sıfatı da Cumhurreisi olmuştur. Bu ta­ rihten sonraki Merkez çıkışlı belgelerde olsun, murahhasla­ rın yazışmalarında olsun, Cumhuriyet, Cumhuriye, Cum­ hurreisi gibi terimlerin kullanıldığı görülmektedir. Cumhuriyetin ilanının, ilgili ve yakın kitle tarafından ya­ dırganmak şöyle dursun kolayca benimseniverdiği anlaşıl­ maktad1f. O kadar ki, İstanbul 'daki Karslılar Cemiyeti Elvi­ ye-i Seliise'nin "anavatan"dan kopma zorunda kalması ola­ sılığını hesaba katarak bir "Cumhurreisi" adayı bile öner­ mektedir. Erzurum'daki yerel önderler de Karslıların "milli şura (milli cumhuriyet)" kurmuş olduklarını biliyorlardı. Cumhuriyet' in Hariciye Nazırı Fahreddin Bey, 1 7 Nisan 1 9 19'da Erzurum'da " Kars Hükümeti Hariciye Mümessilli­ ği" faaliyetleri cümlesinden olarak halka hitaben yayımla­ dığı lntibahname adlı bildiride, "Cenub-i Garbi Kafkas Hü­ kümet-i Cumhuriyesi"nin kuruluşunu resmen açıklamıştı. Zaten Kafkaslar çevresi başka cumhuriyetlere de sahne olmuştu. Aras Türk Cumhuriyeti bunlardan biriydi (Kurulu­ şu: 3/1 1 1 1 9 1 8). Daha doğuda Azeri Türkleri de 28 Mayıs 1 9 1 8 'de Azerbaycan Curnhuriyeti'ni kurmuşlardı.

i23


Aslında, Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti daha kurulu­ şunda ve Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nu kabul ettiğinde fiilen bir cumhuriyet idi. 25 Mart l 9 l 9'da "Cumhuriyet ilanı", va­ rolan bir durumun adının konmasından başka bir şey değil­ di. Nitekim, Hariciye Nazın Fahreddin Bey'in İntibahna­ me'sinde bu Cumhuriyet'in tarihi olarak l 8 Ocak l 9 1 9 tari­ hini (Büyük Kars Kongresi) vermesi de bunu kanıtlar. Buna benzer bir süreç kısa zaman sonra TBMM bünye­ sinde yaşanacaktır. l 920'de kurulan "Türkiye Devleti" de da­ ha o tarihte, resmi söylem ne olursa olsun aslında bir cum­ huriyetti. 1 922 'de saltanatın kaldırılmasından sonra durum daha da kesinlik kazandı. Nitekim bundan bir yıl sonra Cum­ huriyet'in bu defa resmen ilanına ilişkin Anayasa değişikli­ ğinde, "Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun Bazı Mevadının Tav­ zihan Tadiline Dair Kanun" (29 Ekim 1 923) ifadesi kullanı­ lacak, yapılan değişikliğin aslında varolan bir durumun, ya­ ni Cumhuriyet olgusunun açıklığa kavuşturulmasından (tav­ zih) ibaret olduğu vurgulanacaktır. Dolayısıyla, Elviye-i Se­ lase'deki "adsız cumhuriyet"ten cumhuriyetin adının konma­ sına geçiş süreci de, 1 920 sonrası Türk anayasal-siyasal ge­ lişmelerine bir ön model oluşturmuş gibidir. Dikkati çeken bir başka önemli özellik, Anavatan deyi­ miyle, çokuluslu imparatorluk ve topraklan ülküsünü dışla­ yan bir ulusal vatan kavramının Kars'taki örgütlenmede de kendini açıkça ortaya koymasıdır. Bunun önemine, "Devlet Tezleri"ne ayrılan Bölüm'de değinilmiş, "yerel tezler"de de bu eğilimin varlığına işaret edilmişti. Burada asıl dikkat edil­ mesi gereken husus, Kars'taki devletleşme olaymda ve bu­ nun Esas Teşkilat Kanunu'nda kullanılan Türkiye ya da Tür­ kiye Devleti gibi deyimlerdir. Bilindiği gibi o tarihlerde bu adı taşıyan bir devlet yoktur; varolan yalnız "Devlet-i üs1 24


maniye"dir. Üstelik daha ne TBMM açılmış, ne de hatta Mustafa Kemal ve arkadaşları Anadolu'ya geçmişlerdir. "Türkiye Devleti" deyimi bundan iki yıl sonra 1 92 1 Teşki­ lat-ı Esasiye Kanunu'nda yer alıp (md. 3) resmileşecektir. Bu durumda Kars'taki hareketin büyük bir önsezi ya da sez­ giyle, Türkiye denen anavatan'da yeni bir devletin kuru­ lacağını öngörmüş ya da böyle bir beklenti içine girmiş olduğunu düşünmek gerekir. Bu da çok olağandışı ve me­ tafizik bir sezgi değildir; çünkü bölgede zaten ulusal ve demokratik bir cumhuriyetin küçük bir maketi kurulmuş bulunmaktadır. Görülüyor ki Kars'taki mini devlet, " Teşkilat-ı Esa­ siye Kanunu'', " Meclis-i Milli"si ve " Cumhuri" karak­ terinden başka, ülkenin adının konması ( " Türkiye" ) ve ulusal devletinin adlandırılması ("Türkiye Devleti") açı­ sından da 1 920'lerdeki oluşuma isim babalığı yapmakta ve bir model oluşturmaktadır. Cenub-i Garbi Kafkas Hükümet-i Cumhuriyesi, ilk biçimiyle çekirdeklendiği Kars İslam Şfırası'ndan (5 Ka­ sım 1 9 1 8) yaklaşık altı ay sonra, İngilizlerin Kars'ı işga­ li ( 1 2 Nisan 1 9 1 9) ile son bulmuştur. İşgalcilerin yaptığı ilk iş parlamentoyu dağıtmak, aralarında hükümet üyele­ rinin de bulunduğu bazı önemli şahsiyetleri Malta'ya sür­ mek ve bir kukla hükümet kurmak oldu. Daha sonra da Kars' ı Ermenilere teslim ettiler (30 Nisan 1 9 1 9). Böylece, dünyada parlamentoculuğun öncülüğünü yapmış olan İngilizler, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nı basıp üyelerinden bazılarını Malta'ya sürgüne gönder­ mezden (Mart 1 920) 1 3 ay önce, bunun ilk provasını bir mini cumhuriyetin parlamentosu ve üyeleri üzerinde yap­ mış oluyorlardı. 125


İlginçtir ki aynı tarihte, yani 1 2 Nisan 1 9 1 9 günü İn­ gilizler, bağımsızlık ilan eden bir başka parlamentoyu, İr­ landa parlamentosunu da dağıtmışlardır. Şu var ki, Elviye-i Selase'nin uğradığı bu darbe bu topraklar üzerinde yeni siyasal filizlenmeleri engelleye-· medi. Yıkılan devletçiğin toprakları üzerinde, tıpkı ilk başlarda olduğu gibi yine yerel hükümetçikler yeşerme­ ye devam etti. 3. Artçı Şura Hükümetleri ve Oltu Şura Hükümeti

Elviye-i Selase bölgesindeki kongre ya da şfira tipi örgüt­ lenme ve hükümetleşme girişimleri, Cenub-i Garbi Kafkas Hü­ kümet-i Curnhuriyesi'nin İngiliz işgaliyle yıkılmasından son­ ra da sürüp gitti. Kars'taki merkezi yönetimin zorla çökertil­ mesinden sonra Batum'dan Nahcıvan'a kadar olan bölgedeki Türk ve İslam ahali, tıpkı Mondros Mütarekesi ertesinde ol­ duğu gibi yine Milli Şfua Hükümetleri şeklinde örgütlendi. Bu yeni dönemin şfıra hükürnetlerinden bazıları şunlardır: Nah­ cıvan Şfırası (Aras Türk Cumhuriyeti), Kulp (Tuzluca) Şfıra­ sı, Pozatköylü Bekir Bey Şfırası, Olti (Oltu) Hükümet-i Mu­ vakkatesi ya da Şfua Hükürneti, Akbaba Şfuası, Çıldır Milli Şfuası, Acara İslam Cemiyeti'nin yönetimindeki Şura hükü­ meti, Artvin, Ardanuç ve Şavşat'ta oluşturulan şfua hükümet­ leri, Orta Kale (Kağızman yakınında) Milli Şfuası. Bunlardan Oltu Şura Hükümeti TBMM döneminde bi­ le bir süre varlığını sürdürecek, 1 7 Mayıs 1 920'de kendini fes­ hederek TBMM hükümetine katılacaktır. Bu yerel hükürnet olayı üzerinde aynca durulmaya değer niteliktedir. Oltu Şura Hükümeti, İngilizlerin saldırısından son­ ra İslam Terakki Komitesi 'nce 29 Mayıs 1 9 1 9 'da temel126


leri kurulan bir yönetim olup, Kars 'taki bölgesel ve mer­ kezi birliğin dağılmasından sonra fışkıran yerel yöne­ timlerin (hükümetler) en etkilisi ve kucaklayıcısıdır. 1 3 ay kadar yaşamış olması ayrıca dikkate değer bir olgudur. Oltu'daki yönetim modelinin özgünlüğü, bir fırka (par­ ti) önderliğine dayalı oluşudur. Bu, Anadolu ve Trakya'daki öbür kongre ve şura tipi örgütlenme ve iktidarlaşma (ya da hükümetleşme) olaylarında rastlanmayan bir durum dur. An­ cak buradaki " fırka" olayı da tıpkı "müdafaa-i hukuk" adlı ve cemiyet tipi örgütlenmelerde görüldüğü gibi, bölgenin bü­ tün Müslüman ve Türklerini doğal üyesi sayan bir yapı olup, klasik "siyasal parti" modelinden farklıdır. Bu örgütlenme, adı "Cemiyet" olan ama bütün nüfusu kucakladıklarını tü­ züklerinde belirten Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemi­ yeti ile Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne benzemektedir. Bunlar, adlan ister "Cemiyet" ister "Fırka" olsun, 20. yüzyılın ikinci yansında örnekleri pek bollaşacak olan

Ulusal Cephe adlı kuruluşların profilini çizmektedir. Bu çekincelere karşın Oltu İslam Terakki Fırkası'nın,

"Büyük Millet Meclisi açılıncaya kadar Müdafai Hukuk ha­ reketinin etki alanı içinde tek bir siyasal partiye rastlanmamak­ tadır" yargısına bir istisna oluşturduğu kabul edilmelidir. Oltu örneğinde örgütsel önderliği yüklenen siyasal güç Oltu İslam Terakki Komitesi '<lir. Bu komite, 2 1 Şubat 1 920'de yapılan ve 63 delege ile üyenin katıldığı kongrede "Komi­ te" sözcüğünü kaldırarak bunun yerine "Fırka" adını almış, partileşmi�tir. Ayrıca partinin programı, hükümetin de prog­ ramı ilan edilmiştir. Böylece adeta parti-iktidar özdeşleşme­ si doğmuştur. Bu süreç ile daha sonra yaşanan bir başkası arasında yi­ ne paralelik kurulabilir. Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hu1 27


kuk Cemiyeti de önce TBMM'de Birinci Grup'u oluştura­ cak, sonra partileşecek (Halk Fırkası, Cumhuriyet Halk Fır­ kası), giderek tek parti haline gelecektir. Oltu İslam Terakki Komitesi, 1 2 Kasım 1 9 1 9 'da Maka­ sıt-ı Aliyye Programı (Yüce Amaçlar) adlı belgeyi hazırla­ mıştı. Yukarda anılan 2 1 Şubat 1 920 tarihli kongre bu prog­ ramı tartıştı, geliştirdi ve onayladı. Bu belge, içeriği ve işle­ vi bakımından son derece ilginçtir ve önemli çağrışımlar uyandıracak niteliktedir. Makasıt-ı Aliyye Programı bütün Türk ve Müslümanla­ rın birleştirilmesi, Elviye-i Selase'de bunların egemenliğinin sağlanması " anavatan"a bağlanılması, halkın dış saldırılara karşı korunması, diğer şfua hükümetleriyle işbirliği gibi he­ defler çizmiştir. Dönemin pek çok yerel iktidar deneylerin­ de görülen ikirciklilik burada da vardır. Program'da bir yan­ dan İstanbul Meclis-i Mebusanı'na bağlılık teması işlenir­ ken, öbür yandan hakimiyet-i milliye, Elviye-i Selase'nin kendi kaderini belirleme hakkı gibi demokratik-ulusal talep­ ler de yer almıştır. Diğer şura hükümetleriyle işbirliği poli­ tikasının benimsenmesi, bir kez daha bu bağlamda anlam ka­ zanmaktadır. Kısacası; İstanbul yönetimine bağlılık söyle­ mine karşın gerçeklikler dünyasında görülen, Oltu'da ba­ ğımsız ya da özerk bir yönetimin kurulduğudur. Değişme­ yen hedef ise, "anavatan"a yeniden bağlanmaktır. Bu Program, Elviye-i Selase kökenli ve bu üç livayı ana­ vatana yeniden katmayı amaçlayan bir Misak-ı Milli 'den baş­ ka bir şey değildir. İlk başta bir Komite (fırka) tarafından ha­ zırlanmış ( 1 2 Kasım 1 9 1 9), sonradan bir kongrenin onayın­ dan geçerek kararname haline gelmiştir. Oltu'daki yönetimin özerkleşmesi, çeşitli aşamalardan geçerek olgunlaşmış bir süreçtir. Cenub-i Garbi Kafkas Hü­ kümet-i Muvakkata-i Milliyesi döneminde burası bir Şfua Şubesi 'ydi. Kars 'taki Merkez İngilizler tarafından dağıtılın128


ca ( 1 2 Nisan 1 9 1 9), İngiliz subayları Oltu'da da "Milli Şfua Hükümeti"ni ya da yerel "milli şfua şubesi"ni dağıtıp, bu­ nun yerine Oltu Meclis-i İdaresi 'ni kurdurarak bir Rum üye­ yi de buna kattılar. Meclis-i İdare 25 Mayıs 1 9 1 9'da kendini feshedip Oltu Şfua Hükümeti'ni kurdu. Yeni hükümet sınır­ larını saptadı. İngilizlerin, Oltu'nun Ermenilere verilmesi yolundaki 1 Ağustos 1 9 1 9 tarihli notalarına karşı çıktı ve önemli taban inisiyatiflerine öncülük etti. Topraklan üzerin­ de asayişi sağladı ve savunma önlemlerini geliştirdi. Milli eği­ tim politikası gibi hizmetleri yürüttü. Vergi ve tekalif tarhı­ nı kararlaştırdı. Özellikle, 23-24 Ekim 1 9 1 9'da aldığı karar­ larla önemli icraatlara başladı. Azerbaycan ve Gürcistan'la dış temaslar kurdu. Rum ve Ermenilere karşı silahlı müca­ dele verdi. Barış Konferansı'nda Oltu'yu temsil edecek de­ legeleri seçti ve bunların vekaletname ve itimatnamelerini dü­ zenledi. Vergi topladı. İstanbul Meclis-i Mebusanı'na seçi­ len temsilcilerin intihabname'lerini onaylamak suretiyle ade­ ta bir "üçüncü seçmen" rolü oynadı. Daha sonra da bunla­ rın Ankara Meclisi'ne katılmalarını emretti. Son olarak, Oltu Şfua Hükümeti'nin nasıl yönetildiği­ ne kısaca değinmek yerinde olacaktır. On üç ay kadar görev yapan hükümet bir başkan ve üye­ lerden oluşuyordu; Oltu İslam Terakki Fırkası'nın desteğine sahipti. Fırka üyeleri aynı zamanda Şfua hükümetinde de gö­ revliydiler. Oltu'nun mülki, askeri ve adli teşkilatları "Muta­ samflık" makamına bağlıydı. Mutasamfın görev ve yetkile­ ri Şfua Hükümeti'nin 27 Aralık 1 9 1 9 tarihli toplantısında ka­ bul edilen Nizamname-i Mahalli'de belirtilmiştir. Öbür teşki­ latlardaki memurların atanma ve işten çıkarılmaları ise hükü­ mete ait bir yetkiydi. Oltu Şfua Hükümeti hukuk işlerine ay­ n bir önem vermiştir. Mevcut Türk (Osmanlı) yasaları esas alınarak hareket edilmiş, yargılamalar da bunlara göre yürü­ tülmüştür. Hükümetin asayiş işleri Jandarma Genel Komu1 29


tanlığı 'nın üstesindeydi. Askerlik işleri, 27 Nisan 1 920 tarih­ li, yani TBMM'nin açılmasından sonraki bir tarihte çıkarılan Ahz-z Asker Talimatı 'na göre yürütülüyordu. Ancak askeri teş­ kilatlanma işi daha önceden, 6 Ekim l 919'dan itibaren baş­ lamıştı. Vergi işleri maliye memurlarının eliyle görülüyor, it­ halat ve ihracat işlerinden alınan vergilere Rüsumat Müdür­ lüğü bakıyordu. İthalat ve ihracat işleri ile rüsumat konulan 6 ve 8 Ocak 1920 tarihli yönetmeliklerle düzenlenmişti. Fs naftan, kıraathanelerden, kahvehauelerden ve ticaret amacıv-­ la sınır dışına çıkanlardan da vergi aiınıyordu. Fakat vergiler ezici olmadığından halk da vergi borçlarını aksatmıyordu. Oltu Şura Hükümeti rejiminde yargıcılar kurulu, bir baş­ kan, iki üye, bir kadı ve oy hakkı bulunmayan bir zabıt kati­ binden oluşuyordu. Adam öldürme davalarına liva mahkeme­ leri, adi suçlara ise kaymakamlar bakıyordu. Aynca kayma­ kamların yedi, bucak müdürlerinin dört, köy muhtarlarının bir, mutasamfın da on beş gün tutuklama yetkileri vardı. 29 Mayıs 1 9 1 9 'da kurulan ve 1 3 ay kadar işleyen bu hü­ kümet, Oltu'nun 1 7 Mayıs 1 920'de anavatana katılmasıyla son bulmuştur. C- BAZI VARGILAR

"Kongre Devletçikleri" olgusundan ne gibi anlamlı so­ nuçlar çıkmaktadır? Burada, siyasal yapılanışının özgünlü­ ğü ve bugünkü Türkiye sınırlan içinde olması nedeniyle Sı­ riır Doğu'daki deneye öncelik tanımak gerekiyor. Görülüyor ki, Sınır Doğu bölgesinin Türk-İslam halkı ilkin "öncü şfua hükümetleri" , sonra bir ulusal devlet ku­ rarak, bunun yıkılmasından sonra da yeniden yerel hükü­ metçikler modeline dönerek (" artçı şüra hükümetleri ") var­ lıklarını sürdürmüşlerdir. B ütün bu olayların, gerek siyasal 1 30


tarih ve siyasal sosyoloji, gerekse anayasa hukuku açısın­ dan taşıdıkları değerler meydandadır. Bir kere bu hareketler ve oluşturdukları yapılar, Musta­ fa Kemal' in henüz İstanbul'da olduğu bir dönemde ortaya konmuş olmaları bakımından Kemalist liderliğe öngelmek­ te, ona takaddüm etmektedir. Bu açıdan da "öncü" durumun­ dadırlar. İkincisi, Elviye-i Selase grubu kongre hareketleri yalnız Kemalist önderlikten değil, Anadolu ve Trakya'daki bütün kongre hareket ve iktidarlarından önce oluşmuşlardır. "Ulu­ sal bilincin ya da özel deyimiyle Kuva-yı Milliye ruhunun doğmasında, ilk direnmelerin sağlanmasında ilk büyük dö­ nemeç" olarak Doğu Anadolu (Trabzon, Erzurum, Sivas), Ba­ tı Anadolu ve Trakya kongrelerinin öne sürülmesine karşılık, bu nitelikler ve öncelik hakkı Elviye-i Selase grubuna aittir. Üçüncüsü, bölgedeki hükümetleşme olgusu, kesintilere uğramasına rağmen sürekliliğini kanıtlamıştır. Bölgedeki ilk hükümetleşmeler Kasım 1 9 1 8 başlarında görülmüş, Oltu Şu­ ra Hükümeti 'nin son bulmasına kadar( 1 7 Mayıs 1 920) sürmüş­ tür. Yaklaşıkl 7 ay kadar süren bu "hükümetler nöbetleşmesi" zaman dilimi açısından da azımsanmayacak bir ölçektedir. Dördüncüsü, bu siyasal yapılar sivil, demokratik ve halkçı karakterleriyle son derece özgündür. Bunlar, mutlak­ laşan Osmanlı Devleti'ne ve onun geleneksel iktidar merke­ zine karşı alternatif iktidar modeli sunmaktadır. Bu sivil-de­ mokratik yapılanmanın ifade ettiği değer, "şura" kavramı­ na yüklenen halkçı anlamdan da anlaşılır. Nitekim epey son­ raları Mustafa Kemal Paşa , "halk hükümeti" ile "şüra hü­ kümeti" arasındaki özdeşliği vurgularken, "Bizim hüküme­ timiz bir halk hükümetidir. Tam bir ŞCıra hükümetidir" diye­ cektir. Beşincisi, özellikle Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti, "Teşkilatı Esasiye Kanunu"yla, kuvvetler birliğini ve meclis

131


hüküınetini andırır yapısıyla, "Türkiye Devleti" şeklindeki v urgulamalarıyla, "teb'a" yerine "vatandaş" kavramını getir­ miş olmasıyla, adeta TBMM modelinin maketini kurmaktadır. Altıncısı, tıpkı Batı Trakya'da olduğu gibi Sınır Do­ ğu'daki bu siyasal organizmalar da fiilen birer cumhuriyet ni­ teliği taşımaktadır. Zaten, Aras ve Kars'ta kurulan hükümet­ ler Cumhuriyet adını resmen kullanmaktadır. Dolayısıyla, El­ viye-i Selase'deki mini cumhuriyetler olgusu, 29 Ekim 1923 'te adı konacak olan Türkiye Cumhuriyeti'ne de birer mikro model oluşturmaktadır. Kuşkusuz bu durum sadece El­ viye-i Selase bölgesine indirgenemez; Kemalist önderliğin de devreye girmesiyle hız kazanan ulusal toparlanmanın özünde cumhuriyetçi eğilimler gizlidir. Nitekim Türkiye'de­ ki gelişmeleri rapor eden yabancı gözlemciler bunu sapta­ makta güçlük çekmemişlerdir. 17 Eylül 1919 tarih ve İstan­ bul çıkışlı bir İngiliz raporunda geçen, "Bütün haberlere gö­ re, Anadolu'da bağımsız bir cumhuriyetin kurulmasına gi­ dilmektedir" şeklindeki teşhis bunun kanıtıdır. Bu kitabın "Kongre İktidarları"na ayrılan bölümünün sonunda, Anadolu ve Trakya'daki kongre hareketlerinin bi­ rer "siyasal iktidar" kategorisi olarak görülebileceklerine işaret edilmişti. Bunların özünde "iktidarlaşma" eğilimi var­ dı. Koşulların elverdiği ölçüde bu eğilim kendini açıkça bel­ li ediyordu. İşte, söz konusu koşulların nispeten en elverişli olduğu periferik bölgelerin taranması, "iktidarlaşma"nın so­ mut bir olgu olduğunu, hatta daha da ileri giderek "devlet­ leşme " noktasına kadar uzandığını ortaya koymuş bulun­ maktadır. Bu tespit, "devletleşme" olayına sahne olmayan bölgelerdeki kongre hareketlerinin, birer"iktidar" olgusuna hayat verdiklerini, bu sıfatla anılmaya layık olduklarını gös­ termiş sayılmalıdır.

132


SONUÇLAR Mütareke <!öneminde işgal tehditleri, özsavunma ihtiya­ cı ve hükümet otoritesinde meydana gelen boşluk, uzunca bir süre yerel örgütler ve kongre hareketleriyle doldurulma­ ya çalışılmıştır. Bu hareketler, faaliyet alanlarının sınırlı ol­ masına karşın ulusal bağımsızlık ve bütünlük hedefi ile ye­ ni bir ulusal toplum ve ulusal vatan anlayışında birleşmiştir. Bunların siyasal yapılanması, siyasal bilim ve anayasa hukuku açısından son derece çarpıcı özellikler taşımaktadır: Bölgede yaşayan herkesi kendi doğal üyesi saymak ve giderek genişleyen bir örgüt yapısına ulaşmak, Bu yapılan, aşağıdan yukarı doğru yükselen bir seçim, temsil ve vekalet ağı üzerine oturtmak ve katılımcı bir mo­ del oluşturmak, Bununla bağlı olarak meşruluk kazanmak ve faaliyetle­ rinde kurallılık çizgisine sadık kalmak, İç yapılarında organsal ve fonksiyonel farklılaşmaya sahne olmak ve açıkça devlet yetkileri kullanan organlar ya­ ratmak, Bu meşruluk temeline dayanarak, devlet fonksiyonu ni­ teliğindeki işleri üstlenmek, kararlar almak ve karşılıklı rıza anlayışı ortamında bu kararlan uygulayabilmek, Silahlı güçler oluşturmak ve bunları kesinlikle sivil oto­ riteye tabi kılmak, Bölge halkının hatta milletin siyasal kaderini belirleyici ka­ rarlar almak ve bunların gereğini büyük çapta yerine getirmek,

133


Aldıkları kararlarla, TBMM yasalarına kaynak oluştur­ mak, vb. İstanbul hükümetinden, Kemalist önderlikten ve Sivas ulusal kongresinden bağımsız olarak doğan ve faaliyet gös­ teren bu hareketlerin ve bunların yarattığı yapıların birer si­ yasal iktidar odağı, kamusal otorite merkezi ya da alternatif iktidar modeli oluşturdukları meydandadır. Nitekim, iktidar­ laşma eğiliminin nispeten daha elverişli ortamlarda, yani pe­ riferik bölgelerde yaşanabildiği durum ve anlarda ortaya çı­ kan ürünler açıkça hükümet ya da devlet karakteri göstermek­ tedir. 'Kongre devletçikleri " bunu açıkça ortaya koymuştur. Siyasetin, iktidarlaşmanın ve devletin önde gelen işlev­ lerinin, toplumun varlık koşullan olan üretimin sürdürülme­ si, üyelerinin dış saldırılardan ve iç kargaşadan korunması, savunma ve asayişin sağlanması, kısacası toplumun ortak çı­ karlarının gerçekleştirilmesi olduğu açıktır. Bu ölçüler açı­ sından, yerel kongre hareketlerinin birer bölgesel siyasal ik­ tidar durumuna geldiklerini de kabul etmek gerekir. Bu ye­ rel otoritelerin, iktidarlar doğuran ve tanımlayan iki ana kay­ nağa, rıza temeline ve yaptırım gücüne sahip bulundukları, bütün kitap boyu verilen bilgilerden çıkmış olmalıdır. Üstelik bu otoriteler askeri bir ihtiyaçtan (Kuva-yı Mil­ liye) doğmuş oldukları halde, sivil ve siyasal karakterlidir; askeri olayı da kendi güdümlerine almaktadır. Bunlar, Os­ manlı geleneği içinde rastlanmayan bir "sivil toplum örgüt­ lenmesi" modeli sunmaktadırlar. Kuşkusuz, yerel kongrelerle oluşan siyasal cihazların bi­ rer siyasal iktidar olma özelliğinin önemli sınırlan da vardır. Bir kere bunlar, geleneksel ve merkezi siyasal iktidar olan İstanbul hükümeti ve Osmanlı anayasal sistemi ile her­ hangi bir sürtüşmeye girmemekte oldukça kararlı görünmek­ tedir. Periferik bölgelerdeki durum buna bir istisnadır. '

1 34


Aynca, siyasal iktidar odağı olma özelliği merkezi oto­ rite boşluğundan ve özsavunrna ihtiyacından doğduğu için anlık, geçici ve fizik özsavunrna amacıyla sınırlı, coğrafi et­ kinlik alanı bakımından da dar kapsamlıdır. Süre, amaç ve alan bakımından sınırlılık olgusu, dış şoklara karşı dayanaksızlık, kırılganlık ve hatta iğretilik şek­ lindeki yapısal çelimsizlikleri de beraberinde getiımektedir. Öte yandan, çeşitli kongre sistemleri arasında ciddi ko­ pukluk ve iletişimsizlikler vardır. Bunlar da, birlikteliğin sağ­ layacağı güçten onları yoksun bırakmaktadır. Dolayısıyla, "mini devletler" dahil bu güçlerin gerek kendi yeteneklerinin sınırlılığı, gerekse çevre koşullarının elverişsizliği nedeniyle uzun süre ayakta kalabilme şansları hayli zayıftır. Aynca, ulusal kurtuluş nizami orduyu gerek­ tirirken, bunlar yerel Kuva-yı Milliye tarzı direniş gibi yeter­ siz bir askeri yöntemin siyasal modelini sunmaktadırlar. Nitekim bunlar ya ilk şoklarla ortadan kalkmışlar ya da daha üst düzeyde bir yeni siyasal birliğin, Ulusal Kongre İk­ tidarı'nın (Sivas) potası içinde yavaş yavaş erimişlerdir. Bununla birlikte, yerel kongre iktidarları ve devletçik­ leri, devlet ve siyasal rejim anlayışı açısından çağdaş değer­ leri temsil etmişler, hatta Türkiye'nin 1 920'li yıllarının ha­ bercisi olmuşlardır. Bu nedenle de, kendileri yıkılsa bile iz­ leri silinmezleşmiş ve TBMM'ye giden yolu açmıştır; hatta savaşın meclisle yürütülmesini zorunlu kılmıştır. Bir kere kongre hareketleri, Osmanlı devleti'nin ve top­ lumun içine düşmüş olduğu derin bunalımın ancak demokra­ si ile çözülebileceğini göstermişlerdir. Mutlakiyete geri dö­ nüş yapan Osmanlı monarşisinin önerdiği teslimiyetçi ve oto­ riter model karışısında yerel kongrelerden yükselen çözüm anatahtan krizi dem0krasiyle aşmak olmuştur. İçinde bulu­ nulan koşullar açısından buna savaş demokrasisi denebilir. Öte yandan, siyasal yaşamın aldığı yeni görüntü, siya135


sal aktörler açısında da önemli bir değişmeye işaret etmek­ tedir. Osmanlı merkezi sistemine bağlı ve sınırlı bir siyasal katılımcılığın yerini, canlı ve sürekli bir yerel katılım olgusu almaktadır. Böylece, siyasi sistemde yerel önderler önem ka­ zanmaktadır. Bunlar, söz ve karar sahibi duruma yükselirken beraberlerinde üç gizli dönüşümü de sürüklemektedirler. Bu değişimlerden birincisi, politizasyonun artmasıyla özellikle Batı Anadolu ve Trakya kongre sistemlerinde, ge­ leneksel yerel feodal unsurların sahne gerisine kayması, ye­ ni ve daha burjuva, hatta halk kökenli unsurların siyaset sah­ nesinde yükselmesidir. Örneğin, ayan, mütesellim benzeri unsurların silindiği Muğla'da aydınlar, yedeksubaylar, zey­ bek ve köylüler ve bunların ittifakı yükseliştedir. ikinci önemli gelişme, aydınlar, eşraf, mülk sahipleri ve din adamları arasında belki de ilk defa olarak yerel görünüşlü ama ulusal birliği amaçlayan siyasal ittifakların belirmesidir. Bir başka önemli ama paradoksal değişme, siyasal ha­ yatın dünyevileşmesi açısından hissedilebilir. Yerel ve ulu­ sal direnişte din birliğinin, din adamlarının, dinsel ideoloji­ nin ve simgelerin ne kadar önemli rol oynadıklarını uzun uza­ dıya açıklamak gereksizdir. Ancak, bu görüntünün altında bir başka çığırın da açılmış olduğu hissedilmektedir. Siyaset ala­ nı genişledikçe, devletin kurumlan ve halkın bağlı olacağı yönetim biçimleri tartışılır hale geldikçe, dinci güçler ve ide­ oloji de gerilemekte, Zıllullah'ın hakimiyetine karşı halkın ya da milletin egemenliği ilerleme kaydetmektedir. Halife-Sultan'ın ve hükümetinin teslimiyetçi tutumun­ dan da kaynaklanan bu tepki, laikleşmenin her ülkede önem­ li bir boyutunu oluşturan egemenliğin laikleşmesi olayını beslemekte, egemenlik hakkını gökten yere çekip gerçek sa­ hiplerine vermeye başlamaktadır.


Görüldüğü gibi yerel kongrelerin Türkiye'deki gelişme­ lere katkısı sadece bir buçuk yıl kadar süreyle ve oluşturduk­ ları Kuva-yı Milliye güçleriyle TBMM'nin kuruluşuna zaman kazandırmalarından ibaret değildir. Siyasal ve anayasal hukuk açısından asıl büyük katkının altı çizilmelidir. Bu da, 1 9 1 81 920 aralığının, gerek yakın tarihinden aldığı mirasla (11. Meş­ rutiyet' in katkılan) gerekse içinde bulunulan ortamın kazan­ dırdığı olağanüstü ve devrimci ivmeyle oluşturduğu potansi­ yeldir. Bu birikim, sağladığı ideolojik, politik, kurumsal ve ya­ pısal ürünlerle pek yakın bir gelecekte Türkiye'de yeni bir dev­ letin kurulacağını ve bu devletin ulusal, demokratik, cumhu­ ri ve hatta laik temellere oturacağını bildirmektedir. Ana konusu, yerel kongre hareketlerinin tarihsel işlevleri­ nin incelenmesi olan bu kitabın finalini, pek çok alanda oldu­ ğu gibi bu konuda da düşünce hayatımıza yeni ufuklar açmış olan bir bilgin araştırmacının, Tank Zafer Tunaya'mn patetik uslubuyla dile getirdiği şu senteze ayırmak yerinde olacaktır: "Bu kongreler farklıydılar. Çünkü birer ihtilal, birer devrim organıydılar. Ülkenin hemen her bölgesi İstanbul hü­ kümetine isyan etmişti. Siyasal iktidarı parça parça halk eli­ ne geçirmişti. Kısaca iktidar artık millileşmişti. Millet her boşluğu dolduruyordu. Saltanat fiilen yok olmaktaydı. Ege­ menlik, bir adamdan millete intikal etmişti. İşte bu transfe­ rin parçalan halinde örgütler ve kongreler ortaya çıkmıştı. Bir Çin atasözü vardır, ünlü filozofKong-Tse'nin (Konfüç­ yüs): Senin iktidarın saygı görmüyorsa, başka bir iktidar yol­ dadır! Gerçekten başka bir milli iktidar, saltanattan son de­ rece farklı bir iktidar yoldaydı. Bu bir milli iktidardı. Asıl be­ lirtilecek yönü de yü,zde yüz demokratik oluşuydu. Sınırlı, yerel, devrimci kongreler Saray'ın değil halkın demokratik, ihtilalci eseri idiler. Tarihin yolu böylece keşfedilmiştir." 137



SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

AKŞİN, Sina; lstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, Cem Yay., lstanbul 1 976.

ALBAYRAK, HüseY.in; "Kurtuluş Savaşında Trabzon", Trab­ zon 'dan A tatürk'e, Ozkan Matb., Trabzon 1 98 1 , s. 97- 1 79. ARIKAN, Zeki; Mütareke ve İşgal Dönemi İzmir Basını, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1 990. ATATÜRK Özel Arşivinden Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yay., An­ kara 1 98 1 . AVCIOGLU, Doğan; Milli Kurtuluş Tarihi, 4 cilt, Tekin Yay., İs­ tanbul 1 974-6. AYBARS, Ergün; "Trabzon Muhafazaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiye­ ti ve Ali Sait Paşa Tahkik Heyeti ", Tarih incelemeleri Dergisi 11, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İzmir 1 984, s. 1 59-20 1 . AYDINEL, Sıtkı; Güneybatı Anadolu 'da Kuvay-ı Milliye Harekiitı, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1 990. AYDINLI, Ahmet; Batı Trakya Faciasının lçyüzü, Akın Yay., İstan­ bul 1 97 1 . AYHAN, Aydın; " İzmir'i n İşgali Sırasında Balıkesir", Milli müca­ delede Balıkesir, Türk Petrol Vakfı Yay., İstanbul 1 986, s. 3 1 -5 1 . AYHAN, Yusuf; Mustafa Kemal 'in Pozantı kongresi ve Adana 'nın Kurtuluşu, Adana 1 963 .

Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri ve Hacim Muhiftin Çarıklı 'nın Ku­ vayı Milliye Hatıraları (1919-1920), Ankara Univ. Basımevi, An­ kara 1 967. ' 'Balıkesir Heyet-i Merkeziyesi 'nin Karar Defteri ' ' , Milli Mücadele­ de Balıkesir, Türkpetrol Vakfı Yay., İstanbul 1 986, s. 69- 1 08. BAŞAR, Zeki; Erzurum Kongre.\'( Atatürk Ün iv. Basımevi Erzurum 1 979.

BATIBEY, Kemal Şevket; Batı Trakya Türk Devleti (1919- 1920), Boğaziçi Yay., İstanbul 1 979. BAYAR, Celal; Ben de Yazdım, 8 cilt, Baha Matb., İstanbul 1 9651 972.

BAYKAL, Bekir Sıtkı; Erzurum Kongresi ile İlgili Belgeler, İnkılap Tarihi Ens!. Yay., Ankara 1 969. BIYIKLIOGLU, Tevfik; Trakya 'da Milli Mücadele, 2 cilt, TTK Yay., Ankara 1 955. BOLAK, Aydın; "Balıkesir' de Kuvayı Milliye Çalışmaları", Milli Mücadelede Balıkesir, Türkpetrol Vakfı Yay., İstanbul 1 985, s. 5365.

1 39


BÖCÜZADE, Süleyman Sami; Isparta Tarihi, 2 cilt (Yay. S. Se­ zen), İstşpbul l 983.

COŞAR, Omer Sami; Milli Mücadele Basını, Gazeteciler Cemiyeti Yay., İstanbul.

ÇAPA, Mesut; "İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti " ,

Atatürk Araştırmaları Merkezi Dergisi, Temmuz 1991, s. 553-566.

ÇARIKLI, Turgut; "Balıkesir Harekat-ı Milli.ye Redd-i llhak He­

yetince Tertip Edilen Kongrelerde Alınan Kararlann yeni Türk Dev­ letinin Kuruluşundaki Etkileri" , Milli Mücadelede Balıkesir, Türk­ petrol Vakfı Yay., İstanbul 1 986, s. 1 87-21 2. DAYI, S. Esin; Elviye-i �eliise 'de Milli Teşkilatlanma (Doktora te­ zi), Çoğaltma, Atatürk Universitesi, Erzurum 1 99 1 . DUMONT, J?aul; Mustafa Kemal, Ed. Complexe, Bruxe\les 1 983. DURSUNOGLU, Cevat; Milli Mücadelede Erzurum, T.C. Ziraat Bankası Matb., Ankara 1 946. ENER, Kasım; Çukurova 'nın işgali ve Kurtuluş Savaşı, Berksoy Matb., İ stanbul 1 963. ENER, Kasım; Çukurova Kurtuluş Savaşında Adana Cephesi, San Matb., Ankara 1 970. ERCAN, Yavuz: "Kuva-yı Milliye'nin yapısı ve niteliği üzerine bir tahlil ' ' , ikinci Askeri Tarih Semineri, Gnl. Kur. Bşk. Yay., Ankara 1 985, s. 229-236. ERGİL, Doğu: Milli Mücadelenin Sosyal Tarihi, Turhan Ktb., An­ kara 1 98 1 . ERÖZDEN, Ozan; ' ' Mart 1 9 1 9-Nisan 1 920 Tarihleri Arasında Ege İllerinde Düzenlenen Kongrelere Katılanların Birinci TBMM'ne Yansıma Oranlan " , T.Z. Tunaya 'ya Armağan, İstanbul Barosu Yay., İstanbul 1 992, s. 439-458. ERSOY, Doğan; " Alaşehir Kuva-yı Milliye Hareketinin Mali Kay­ naklan ' ', Milli Mücadelede A laşehir Kongresi, İzmir 1 988, s. 1 99 205. GOLOGLU, Mahmut; Erzurum Kongresi, Ankara 1968. GOLOÇLU, Mahmut; Sivas Kongresi, Ankara 1 969.

GOLOGLU, Mahmut; Milli Mücadelede Trabzon ve Mustafa Ke�al f'.aşa KT Ü . Yay., Trabzon 1 98 1 . GOKBILGIN, Tayyip; Milli Mücadele Başlarken, 2 cilt, Türkiye İş­ . ,

gankası Y_ay., Ankara 1 959, 1 964.

GOKDEMIR, Ahmet Ender: Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti, Türk �ülJ:.iirünü Araştınna Enstitüsü Yay., Ankara 1 989.

GOYUNÇ, Nejat "Milli Mücadelede Sivil ve Askeri İdare İlişkile­

ri " , ikinci Askeri Tarih Semineri, Gnl. Kur. Başk. Yay., Ankara 1 985, s. 2 1 5-227.

140


HATİPOGLU, Süleyman; Fransa 'nın Çukurova yı işgali ve Po­ zantı Kongresi, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1 969.

KIRZIOGLU, Fahreddin; Kars Tarihi J, Işıl Matb. , İstanbul 1 953.

KIRZIOGLU, Fahreddin; Milli Mücadelede Kars l, Hamle Matb., İstanbul 1 960.

KONUKÇU, Enver; "Milli Mücadelenin Başlangıcında Alaşehir",

Milli Mücadelede Alaşehir Kongresi, s. 1 4-3 1

Anadolu Matb., izmir 1 988,

KORKMAZ, Ömer; Oltu Şura Hükümeti, İÜHF Yüksek Lisans Ça­ lışması, 1 99 1 .

KÖSTÜKLÜ, Nuri: Milli Mücadelede Denizli, Isparta ve Burdur Sancakları, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1 990.

KUTAY, Cemal; "Milli Mücadelede Devletleşen Belde: Balıkesir' ' ,

Milli Mücadelede Balıkesir. Türkpetrol Vakfı Yay., İstanbul 1 986, s. 9-29. MQRALl, �aiJ;_,Mütarekedelzmir Olayları, TTK Yay., Ankara 1 973. MUDERRISOGLU, Atilla; Kurtuluş Savaşının Mali kaynakları, 2. baskı, Ankara. MÜFTÜLER, L.; Milli Mücadelede Denizli Heyet-i Mil/iyesi, Türk Dili Basımevi, Balıkesir 1 947. NUTUK (Gazi Mustafa Kemal tarafından), 3 cilt, 2. basılış, Dev·· let Matb., İstanbul 1 934. QNAL, Saim; Milli Mücadelede Oltu, Ayyıldız Matb., Ankara 1 968. OZALP, Kazım; MilliMücadele ( 1 9 1 9- 1 922), 2 cilt, TTK Yay., An­ kara 1 97 1 . ÖZKAYA, Yücel; ' ' İstiklal Savaşı'nda Türk Halkının Kuva-yı Mil­ liye'ye ve Milli Ordu'ya Katkılan", İkinci Askeri Tarih Semineri, .. Gnl. Kur. Bşk. Yay., Ankara 1 985, s. 239-255. OZKAYA, Y.; " Ulusal Bağımsızlık Savaşı Boyunca Yararlı ve Za­ rarlı Dernekler' ', Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Kasım 1987, s.

139-186.

ÖZTOPRAK, İzzet; ' 'Trabzon Muhafaz-i Hukuk-ı Milliye Cemiye­ ti ' ', Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, 13- f 7 Ekim 1 986, Ondokuz Mayıs Üniv. Yay., Samsun 1 9§8, s. 335-350.

SARIDAN , Zeki; Kurtuluş Savaşı Günlüğü, 2 cilt, Oğretmen Dün­ yası yay., Ankan;ı 1 982-4. SEÇKJN, N alan; llkMeclis 'ten Kalanlar (1920-1970), Ankara 1970. SELEK, Sabahattin; Anadolu ihtilali, 6. basım, Cem Yay., İstanbul 1 976.

SERTOGLU, M.; "Erzurum Kongresi'nin Bilinmeyen İki Belgesi",

Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, c. //!, sayı 13. SHAW, S.J. f SHAW, E.K.; History ofthe Ottoman Empire and Mo-

141


dem Turkey,

c.

i l , Cambridge Univ. Press 1 977.

ŞAPOLYO, Enver Behnan;Kuva-yı Milliye Tarihi, Ankara 1 957. TAÇALAN, N urdoğan; Ege 'de Kurtuluş Savaşı Başlarken, Hür. Yay., İstanbul l 98 l .

TAHTAKILIÇ, Ahmet; "Türk Kurtuluş Savaşı'nın ve Alaşehir Kongresi 'nin Ege Halk Direnişine Katkılan" , Milli Mücadelede A laşehir, Anadolu Matb., İzmir l 988, s. 99- 1 20.

TBMM Gizli Celse Zabıtları, 1 985.

c.

I, Türkiye İ ş Bankası Yay., Ankara

TEKELİ, İlhan/İLKİN, Selim; ' 'Bölgesel Kurtuluş Savaşından Ulu­

sal Kurtuluş Savaşına' ' , A tatürk'ün Düşünce ve Uygulamalarının Evren;Şel Boyutları, Uluslararası Sempozyum, 2-6 Kasım 1 98 l , An­ kara Universitesi, 1 983, s. 1 983, s. 270-323. TEKELİ/İLKİN;Ege'deki Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşına Geçer­ ken Uşak Heyet-i Merkeziyesi ve İbrahim (Tahtakılıç) Bey, TTK Yay, Ankara 1 989. TEKELİ/İLKİN ; "Aydın Cenub Mıntıkası Heyet-i Merkezis!?sinin Kongre M ukarreraqyla Nizamnamelerini Bübeyyin Risale Uzeri­ ne," Uluslararası ikinci Atatürk Sempozyumu, 9- 1 1 Eylül 1 90 1 , Atatürk Araştırma Merkezi (yayımlanmamış bildiri). TUNA YA, Tarık Zafer; Türkiye 'de Siyasi Partiler, İstanbul 1 952. TUNAYA, T .Z.; Türkiye 'de Siyasal Partiler, c. ll, Genişletilmiş İkin­

ci Baskı, Hürriyet Vakji Yay., İstanbul 1 986.

TUNÇAY, Mete; Türkiye Cumhuriyeti 'nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), Yurt Yay., Ankara 1 98 1 .

TURAN, Şerafettin; ' ' Kurtuluş Savaşında Kongreler ' ' , Cumhuriyetin 50. Yıl Semineri, TTK Yay., Ankara 1 9 75, s. 147-157.

TURAN, Ş.; Türk Devrim Tarihi, c. I, Bilgi yay., Ankara 1 99 1 .

Türk istiklal Harbi, c . 1-II, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1 962.

TÜRKEŞ, Ünal; Kurtuluş savaşında Muğla, Yelken Matb., İstanbul 1 973.

TÜTENK, Ahmet Akif; Milli Mücadelede denizli, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1 990.

UMAR, Bilge; İzmir 'de Yunanlıların Son Günleri, Bilgi Yay., Anka­ ra 1 974.

YAMAN, A.E.; " Anadolu'daki Kongre Kararlannda Silahlı Direniş Gü_çlerinin Mali Finansmanı ile İlgili Hükümler", Atatürk Yolu, _.{\.U. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergis!, Mayıs 1 988, s. 83-96. ZURCHER, Erik Jan; Milli Mücadelede ittihatçılık (çev. N. Sali­ hoğlu), Bağlam Yay., İstanbul 1 987.

1 42



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.