ÇÖKÜŞ “Medeniyetler Nasıl Ayakta Kalır ya da Yıkılır?” Jared Diamond Çöküşten kastettiğim, hatırı sayılır bir bölgede, uzunca bir dönem boyunca nüfus ve veya siyasi/ekonomik/sosyal yapıda meydana gelen esaslı küçülmelerdir. Örneğin İskandinav Grönland’ı, arkasında anıtsal kalıntılar bırakarak çöken veya ortadan kaybolan sayısız toplumdan sadece biridir. Bu standartlar esas alındığında, günümüzde A.B.D. topraklarında Anasazi ve Cahokia’da, Orta Amerika’nın Maya şehirlerinde, Güney Amerika’nın Moche ve Tiwanaku yerleşimlerinde, Antik Yunan’daki Miken ve Girit’teki Minos uygarlıklarında, Afrika’nın Büyük Zimbabve’sinde, Asya’nın Angkor Wat ve Harappan İndus Vadisi şehirlerinde, Pasifik Okyanusu’ndaki Paskalya Adası gibi yerlerdeki toplumların önemsiz küçülmeler değil, ciddi boyutta birer çöküş yaşadıkları konusunda çoğumuz hemfikiriz. Bu eski toplumlardan geriye kalan anıtsal kalıntılar, kuşkusuz herkeste nostaljik bir hayranlık uynadırmakta. Tanık olduğumuz eserlerin kusursuz ve cezbedici güzelliklerine kapılıp, bu mekanlarda ne türden hayatlar ve maceralar yaşandığını hayal etmek işten değil. Ancak bu nostaljik duyguların beraberinde aklımıza bir soru da takılmakta: böyle trajik bir son bizim refah dolu toplumumuzun da başına gelebilir mi? Acaba geleceğin turistleri, New York’un paslı ve yıkık gökdelen kalıntıları arasında yürürken, bugün bizim ağaç ve sarmaşıkların ele geçirdiği Maya harabeleri arasında yürüdüğümüzde hissettiğimiz duyguları mı yaşayacak? Bu yerleşimlerin esrarengiz terk edilişleri arkasında, en azından bir noktaya kadar ekolojik sorunların neden olduğundan uzunca bir zamandır şüphe duyulmaktadır. Ekolojik sorunlar derken insanların, kasıtsız da olsa yaşamak için ihtiyaç duydukları doğal kaynakları yok etmesinden söz ediyorum. Bu yüzden de medeniyetlerin ayakta kalmasının ya da yıkılmasının bir anlamda kendi seçimleri olduğunu öne sürüyorum. Ekolojik intihar olarak nitelendirebileceğimiz bu bilinçsiz gidişatın gerçekliği son zamanlarda arkeologlar, iklim uzmanları, tarihçiler, paleontologlar (fosil bilimi) ve polinolojistler (polen bilimi) tarafından yapılan araştırmalarla kanıtlanmıştır. Ekolojik denge üzerinde farklı derecelerde hasar yaratmış olsalar da, eski toplumların yaşadıkları çevreye zarar vererek kendi geleceklerini kararttığı süreç, sekiz ana kategori altında incelenebilir: 1. Ormansızlaşma ve yaşam alanlarının tahrip edilmesi, 2. Toprakla ilgili sorunlar, 3. Su yönetimi sorunları, 4. Aşırı avlanma, 5. Deniz ürünlerinin aşırı tüketimi, 6. İnsanın beraberinde getirdiği bitki ve hayvan türlerinin yerel türlere olan olumsuz etkisi, 7. İnsan nüfusunun aşırı artışı, 8. İnsanların her birinin yaşam ortamına getirdiği yükün artması. Peki, bir toplumun çöküşünü nasıl “bilimsel” olarak inceleyebiliriz? Bilim çoğu zaman yanlış bir biçimde, “laboratuar ortamında tekrar tekrar gerçekleştirilen kontrollü deneyler sonucu elde edilen bilgi birikimi” olarak tanımlanmaktadır. Esasında, bilim çok daha kapsamlı bir olgudur. Bilim, Dünyamız hakkında güvenilir bilgi edinme aracıdır. Belli bir tür hakkında bilgi edinmek amacıyla, örneğin bir bölgede yerleşik kuşların nüfusunu bilinçli olarak yok ederken veya sınırlandırırken, başka bir bölgede ellenmemiş kontrol grubu olarak aynı türden başka bir kuş topluluğunu hayatta bırakmak, genel hatlarıyla ne uygulanabilir, ne yasal ne de etik olabilir. Bilimde sıkça başvurulan bir yaklaşım “karşılaştırmalı
www.ozetkitap.com
1