D. Avcıoğlu: 31 Mart'ta yabancı parmağı

Page 1


Dizgi - Baskı - Yayımlayan: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Mart 1998


31MART'TA

YABANCI PARMAGI

DOGAN AVCIOGLU

',·ı

;�

GAZETESİNİN

OKURLARINA ARMAGANIDIR.



İÇİNDEKİLER I. Derviş Vahdeti Bir İngiliz Kuklasıydı . . . . . . . . . . . . . 9 Petrol Şeriatçılığı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9 Önce lngiltere, Sonra Şeriat . . . . . . . . . . . . . . . 14 il. Abdülhamid' in İslamcılığı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 9 Fuat Paşa 'nın Yabancı Muştası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19 A lman Şeriatçılığı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22 Berfin Ha/(fesi Hacı Guillaume il . . . . . . . . . . . . . . . 23 III. Meşrutiyet, " Yaşasin İngiltere" Diye Başladı . . . 27 A lmancı A bdiilhamid 'e Karşı lngiliz Hürriyetçiliği . . . 27 lngilizci ve A lmancı Kompradorlar . . . . . . . . . . . . . . 29 A bdülhamid lngiliZci Oluyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30 IV İngilizler, Meşrutiyetten Kuşku Duyuyor . . . . . . . . 3 3 Milliyetçiliğe Karşı Şeriatçılık . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 33 lngiltere Muhalefeti Tutuyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 36 Goltz Paşanın Sadık Öğrencileri . . . . . . . . . . . . . . . . . 38 V İngilizci Kamil Paşa, İhtilalcilerle Çatışıyor . . . . . . 4 1 Ordu Üzerinde Oyunlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 42 Muhalefetin Kumandanı : Niizım Paşa .............42 Kiimi/ Paşa, Avcı Taburlarından Korkuyor . . . . . . . . 44 Kiimi/ Paşa 'nın Düşüşü ve lngilizler . . . . . . . . . . . . . .46 VI. 3 1 Mart, Avrupa 'da Alman Zaferi Diye Yorumlandı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .49 31 Mart 'ta ittihatçı Parmağı .....................49 31 Mart 'ı Berfin mi Planladı ? ....................51 Hareket Ordusu 'na A lmanya A kıl Satıyor . . . . . . . . . 54 VII. 3 1 Mart ' ı " Intelligence Service" Düzenledi . 57 Yobazların Patronu Fitz Maurice . . . . . . . . . . . . . . . 57 .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.


İngiltere: "31 Ma rt İrtica Değildir! " . . . . . . . . . . . . . 59 İngiltere. Ha reket Ordusu 'nu Du rdu rmak İs tiyo r . . . 60 İngiliz Ha riciyesinin Özeleştirisi . . . . . . . . . . . . . . . 62 VIII . İngilizlerin Yerli İşbirlikçileri . . . . . . . . . . . . . .63 Hamdi Çavuş 'un İngilizci Efendileri . . . . . . . . . . . . . . 63 Redingo tlu Derviş Vahdeti . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 64 "İttihad-ı Muhammedi "nin Kökü Dışardadı r . . . . . 67 İngiliz A janı A lbay Sadık . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 68 İngilizlerin Hizmetinde Prens Sabahattin . . . . . . . . . . 69 IX . Abdülhamid'in Parmağı Var mı? . . . . . . . . . . . . . . 72 31 Ma rt 'ta Prens Sabaha ttin . . . . . . . . . . . . . . . . . . 72 Sultan Reşat 'zn A çıklaması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 72 Vahdettin de 31 Ma rt 'çıla rın Safindaydı . . . . . . . . . .74 A bdülhamid 'in Rolü ...........................75 X. İşbirlikçiler ve Halaskaran Zabitan Grubu . . . . . . . 7 9 Cavit Bey 'in Chu rchill 'e Mektubu . . . . . . . . . . -......79 Şeriatçılığa Evet, Milliyetçiliğe Hayı r . . . . . . . . . . . . . 82 işbirlikçiler Orduya El A tıyor . . . . . . . . . . . . . . . . 83 Kamil Paşa ve Sabahattin Sahneye Çıkıyo r . . .. . . 86 X I. Babıali Baskını . . . . . . . . . .. . . . . .. . . . . .89 Kukla Hükümetten ingilizlerin Bekledikleri .........89 A lmanların Telaşı . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . 91 Milliyetçilerin Direnişi . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . .94 XII. İkinci "31 Mart" Denemesi . . . . . . . . . . . . .. . 97 "Şeria t ve ingiliz Askeri isteriz" . . . . . . . . . . . . . . 97 Fitz Mau rice fi? Tyrell Sa hnede . . . . . . . . . . . . . . . .97 X III. Türkiye'de 31 Mart'ın Kaynaklan Kurutulamadı . . . . . . . . . . . . . . .105 Enver Paşa -Rusya Paza rlığı . . . . . . .. . . . . . . . 105 .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

6

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.


lngilizci Muhalefetin İhanet Pro jeleri .108 lloyd George. Dürriza de 'den Fetva İstiyor .111 Üçiincii 31 Mart Denemesi . 112 lnönii " Yanıldım" Diyor . . . 114 Sonuç 116 Belgeler . . . . .1 1 9 Belge: /. ...................................121 Belge: il . . . . 135 Belge: lif. . . 139 .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

7



I. DERVİŞ VAH DETİ BİR İNGİLİZ KUKLASIYDI PETROL ŞERiA TÇIL!Gl Atatürk' ün Laik Türkiyesi'nde, bugün dahi "yeşil bay­ rak" açılmakta, " şeriat devleti isteriz" homurtuları yüksel­ mektedir. Derviş Vahdeti geleneğini sürdüren bir gazete­ nin, mahkum olunca Suudi Arabistan'a sığınan başyazarı, "halk hakimiyeti" yerine "Allah hakimiyeti "ne dayanan bu "en müstakar ve müreffeh" Müslüman ülkeye övgüler düz­ mektedir. ( 1 ) Kimdir bu şeriat devleti isteyenler? Yakın tarihimize bakınca şeriat isteğiyle ortaya çıkan bütün hareketlerin ge­ risinde, emperyalizmin çirkin yüzü sırıtmaktadır. Mekke Şerifi Emir Hüseyin, gavurlukla suçladığı Türk devletine karşı 1 9 1 6 yılında şeriat adına ayaklanmıştır. İngiliz belge­ lerinden öğrenmekteyiz ki; Mekke Şerifi Hüseyin, İngiliz emperyalizminin kiralık adamıdır. İngiliz hükümeti, şeri­ atın emperyalizm hizmetinde kullanılması için Emir Hü­ seyin' e 1 9 1 5- 1 920 yılları arasında, her ay 200 bin altın ster­ lin ödemiştir. Bu ücretli şeriatçı ve oğlu Faysal, siyonistle­ rin Filistin 'de yerleşmesinde de, önemli bir rol oynamıştır. Tel Aviv'deki Weizman Enstitüsü arşivlerine göre Şerif Hü­ seyin ve oğlu Faysal, siyonistlerle temas ederek, Yahudile­ rin Filistin üzerind� hakları olduğunu kabul etmişlerdir. ( 1 ) Bugün, 1 1 Nisan 1 969

9


1 9 1 8 'de, Waida'da Weizman ile görüşen Faysal, siyonistle­ rin Filistin' e yerleşmelerinin onlara yararlı olacağını söy­ lemiş ve Türklere karşı Yahudilerle anlaşma halinde hare­ ket edilmesini istemiştir. ( 1 ) Şerif Hüseyin, şeriat adına Ha­ life ve Sultan'a karşı ayaklanırken bütün Müslümanlara seslenen bildirilerinde İngiltere ve Fransa'nın övgülerini yapmakta kusur etmemiştir. Şerif, " İngiltere ve Fransa'nın yaptığı iyilikleri görmemek için bütün tarihin reddi gere­ kir" buyurmuş ve Fransa'dan borç para aldıkları halde, Al­ manlara yaklaşan nankör İttihat ve Terakki liderlerini sa­ dakat ve şeref yoksunluğu ile suçlamıştır. Kutsal şehirlerin koruyucusu olan bu kişi, İttihatçıların İngiliz dostluğundan ayrılmalarını, şeriat adına giriştiği ayaklanmanın baş neden­ lerinden biri olarak Müslümanları ilan edebilmiştir. Kurtuluş Savaşı yıllarında da Hürriyet ve İtilaf Partisi ile Saray, şeriatı, İngilizlerin hizmetinde kullanmıştır. Lloyd George' un ısrarı üzerinedir ki Şeyhülislam Dürrizade, Mus­ tafa Kemal ve arkadaşlarının "katli vaciptir" fetvasını ver­ miştir. C umhuriyet yıllarına gelelim: Atatürk yönetimine, şe­ riat adına el kaldıran Şeyh Said'in iplerini İngilizlerin çek­ tiği, belgeleriyle ispatlanmıştır. Bugün de T ürkiye'deki şeriatçı akımların bellibaşlı kaynağını teşkil eden Suudi Arabistan'ın durumu, " şeriat devleti" özlemlerinin gerisinde nelerin yattığını göstermek için yeterlidir. Bu şeriat devleti içinde gerçek devlet, Aram­ ca ( Arabian American Oil Company)'dur. Şeriat devleti ( 1) Prof

10

Şükrü Esmer. Ulus,

1 O Mart 1969


bütçesinin yüzde 80'.i ni karşılayan Aramco'nun, gizli po­ lisi dahi vardır. Bu gizli polis, Müslüman Kral Faysal adı­ na, yabancı ideoloj ilerle ve en başta "solculukla" mücade­ le etmekte ve bu kutsal mücadelesini, şeriata dayanarak yü­ rütmektedir. Suudi Arabistan 'dan beslenen bizdeki gericilerin, bü­ ründükleri yeşil şal sıyrılınca, petrol ve dolardan başka Al­ lah tanımayan Aramco tipi bir Amerikan şeriatçılığının gözler önüne serileceğinqen şüphe edilmemelidir. Nitekim Cumhuriyet gazetesi, İçişleri Bakanlığı ile ulusal güvenlik örgütlerine gelen bilgilere dayanarak yayımladığı bir haber­ de, şeriat devletleri kurmayı amaç edinen Rabitat-ül-A lem­ ül-İslam' ın (ekteki belge II'ye bakınız) 500 milyon liralık dev bütçesinin, Aramco tarafından karşılandığını açıklamış­ tır. Habere göre "Türkiye'de bir İslam devleti kurulması yo­ lundaki hareketin yakında başlayacağını" ilan eden Bugün gazetesi başyazarı, Suudi Arabistan'da Rabitat-ül-A lem­ ül-İslam tarafından beslenmektedir. Bu şeriatçı kuruluş, ra­ hatça çalışabilsin diye başyazarın altına son model siyah bir otomobil çekmiştir. Başyazar, Aramco hakkında yazılar yazarak ve şeriat devleti Suudi Arabistan'ı, şeriatçı Kral Faysal' ı göklere çıkartarak, bu borcunu ödemektedir. T ürkiye' nin Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagür de dahil, birçok resmi görevli din adamları ile şe­ riat tüccarları, dolar ve petrol kokan Rabitat-ül-A lem-ül-İs­ lam ' ın toplantılarına katılmakta ve davetlerinden yararlan­ maktadır. ( 1 ) Eski f:?P milletvekili Ahmet Gürkan'ın açık( l) Cumhuriyet, 1 Mayıs 1 969

11


ladığına göre Fethi Tevetoğlu ve Hac reklamcısı Şevki Gü­ ler gibi AP'li parlamenterler de bu petrolcü teşekkülün top­ lantısında bulunmuşlardır. Gürkan, kanunlarımıza göre ka­ tılınması suç teşkil eden bu toplantıya, Süleyman Demi­ rel' in tasvibiyle gittiğini söylemiştir. ( 1 ) B u şeriatçılar, bir yandan İslam devleti isterlerken, öte yandan Amerika ve yabancı sermaye savunuculuğu yap­ maktadırlar. Komünizmle mücadele dernekleri, şeriatçı akı­ mın bir yan örgütüdür. Akımın elebaşılarından olan bugün­ kü Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı YusufDanışman' ın im­ zasıyla 1 2. 8. 1 96 5 tarih ve 7 807 sayıyla Devlet Bakanı'na gönderilen belgede şunlar yazılıdır: "lzmir gezisi vaizi Ya ­ şar Tunagür 'ün, Cumhur�yet, A tatürk ilkeleri ve 27 Mayıs İnkılabı aleyhtarlığı ve gericilik aşiladığı, milli birlik ve be­ raberliği bozduğu, imam-hatip ve Kuran kursu öğrencile­ rini Komünizmle Mücadele Derneği ve Türkocağı 'na iiye kayıtlarını yaptırmaya ve bu derneklerin bilumum toplan­ tılarına katılmaya zorladığı, bu zümrenin, önümüzdeki mil­ letvekilleri seçimlerinde din istismarı yoluyla partilerp ro ­ pagandala rında direkt ve endirekt rol oynayacakları anla­ şılmaktad11:" (2) 1 9 6 5 'te Amerikancı bir iktidar sağlanmasındaki hiz­ metinden dolayı olacak ki, Yaşar Tunagür, Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı'na getirilmiştir. Devlet güvenlik ser( l) Yeni Gazete, 4 Mayıs 1 969, Ahmet Gürkan, teşekkül kralın akrabası milyarder Şeyh Surur Şabban, Başimam Ali Şeyhi, Hilal dergisi sahibi Seyit Sa­ lih Özcan (Türk) ve 27 şeyh tarafından kurulmuştur. ( 2) Cumhuriyet, 1 2 Mayıs 1 969

12


vislerinin resmi raporuna göre, Tunagür, Demirel' e yakın çevrelerle dostluk kurmuştur. Başbakanın kardeşi, ünlü ka­ pitalistlerden Hacı Ali Demirel'in özel arabasında gezmek­ te, Nazmiye Demirel 'e ait bir apartman katında yaşamak­ tadır. Odalar Birliği eski genel sekreteri, Planlama Teşki­ latı Yabancı Sermaye Teknik Miidürü, TPAO Genel Müdü­ rü, Planlama Teşkilatı Müsteşarı ve Mobil Şirketi müdürü, Tunagür'ü desteklemektedir.(2) Demek ki, kaynakları Aramco ve Mobil şirketlerine ka­ dar uzanan bir şeriatçı akım, devlet teşekküllerine de sız­ makta ve tutuculuğun hizmetinde ciddi bir tehdit olarak ge­ lişmektedir. Nitekim İnönü de son gelişmeler üzerine, Mec­ lis 'te yaptığı konuşmada, irtica hareketinin gerisindeki ya­ · bancı parmağa dikkati çekmiştir: "Bazı din görevlileri, mil­ lete, anayasaya ve anayasa müesseselerine meydan okur­ casına, devlet yönetimine el koyma tasavvurlarını gerçek­ leştirme teşebbüsüne açıktan geçmişlerdir. Bu teşebb üsün ardında bazı yabancı siyaset ve iş çe v­ relerinin bulunduğuyolundaki haberleı; meselenin vehame­ tini büsbütün arttırmaktadı r." (2) Gerçekten İmran Ök­ tem' in cenazesinde çıkan olaylar, Aramco' nun ve Morri­ soncuların beslediği, iktidar partisinin kol kanat gerdiği şe­ riatçı güçlerin, Türkiye'de cüretlerini gittikçe arttırdıkları­ nı ortaya koymuştur. O kadar ki yeni bir 3 1 Mart olayından söz edilmektedir. ( 1 ) Cumhuriyet, 1 2 Mayıs 1 969 (2) Ulus. 7 Mayıs 1969

13


ÖNCE İNGİLTERE, SONRA ŞERİAT Tarihimizde yankısı çok büyük olan 3 1 Mart ( 1 3 Ni­ san 1 909) irtica olayında da Derviş Vahdeti 'lerin ve Me­ lanzade Rıfat'ların iplerini elinde tutan gerçek güç, emper­ yalizmdir. O günlerin lider emperyalist devleti İngiltere 'nin Kıbrıs'ta yetiştirdiği Derviş Vahdeti 'nin, 3 1 Mart öncesi Volkan 'da yazdıklarının dikkatli bir incelemesi dahi, 3 1 Mart şeriatçılığının rengini gösterınektedir: 1 5 Aralık 1 908 tarihli Volkan, İngilizlerin adem-i merkeziyetçiliği saye­ sinde, Kıbrıs 'ın "Küçük bir !sviçre "haline geldiğini ileri sürmektedir. 8 Nisan 1 909 tarihli Volkan, "İngiliz hüküme­ tinden, kuvvetli, mütefennin, her surette müterakki, hdmi-i insaniyet bir hükümetin mevcudiyetini hdld mutasavver mi? " diyerek, bugünkü şeriatçılarımızın Amerikan dalka­ vukluğunu hatırlatır biçimde, "hami-i insaniyet" efendi devletin propagandasını yapmaktadır. Bütün Müslümanları şeriat bayrağı altında birleştirme iddiasında bulunan Vahdeti, İngiliz efendilerinin, Abdülha­ mid tipi şeriatçılık ve panislamizmden, Hindistan ve Mısır Müslümanlarını ayaklandırır endişesiyle, bir ara fena hal­ de ürktüklerini bilmektedir. Bu nedenle Vahdeti ' nin " İtti­ had-ı Muhammedi"si, sınırlı bir panislamizm hareketidir. Hatta Vahdeti, İngiltere'nin dostu olduğu için Rusya'yı da korumakta ve Rusya Müslümanlarını İttihad-ı Muhamme­ di egemenliği dışında tutmaktadır. Nitekim 2 1 Şubat 1 909 tarihli Volkan 'da, İngiliz yetiştirmesi, şeriatçı Vahdeti, bir 14


yandan dünya Müslümanları ile dayanışma kuracağını ile­ ri sürerken, öte yandan İngiliz ve Rus imparatorlukları için­ de bulunan Müslümanları, bu yüksek İslami dayanışmanın dışında bırakmakta, Çar'a ve İngiliz Kralı ' na Müslüman­ lar üzerindeki egemenliklerine dokunulmayacağı hususun­ da teminat verme ihtiyacını duymaktadır. Emperyalizm uşaklığı, İslamdan önde gelmektedir. Şeriatçı Volkan gazetesi ile İttihad-ı Muhammedi Der­ neği 'nin yöneticisi Derviş Vahdeti 'ye göre Rus Çarı ve İn­ giliz Kralı, İslam ' ın dostlarıdırlar. Peki ya düşman kimdir? Düşman, İngiliz dostluğuna inandığı halde milliyetçi eği­ limlerle, İngiliz politikasına az çok karşı çıkan İttihat ve Te­ rakki '<lir. Nitekim Volkan, "Sadrazam Kamil Paşa 'nın Mev­ kii" adlı l 2 Ocak 1 909 tarihli yazısında, İttihat ve Terak­ ki'yi, İngiliz belgelerinde "çılgınlık derecesinde İngiliz ta­ ' raflısıdır" diye tanıtılan Sadrazam Kamil Paşa YCl: aleyhtar­ lık ediyor diye suçlamaktadır. Volkan'a göre İttihat ve Te­ rakki açıkça İngiliz düşmanlığı yapmaktan korkmakta, fa­ kat Kamil Paşa ' ya karşı cephe almakla, aslında İngiltere'ye karşı düşmanlık etmektedir. ( 1 ) İşte 3 1 Mart olayının baş kahramanı Derviş Vahdeti da­ hi, günümüzün Amerikan şeriatçılığına benzer biçimde ko­ yu bir İngiliz şeriatçısıdır. Ve 3 1 Mart yobazları, önlerine çıkan ilerici subayları şehit ettikleri halde Hıristiyan "ka-

( 1 ) Bütün bu koııularl!a değerli araştırıcı Sina Akşiıı'in 3 1 Mart ayaklan­ ması ve ona yol açan olaylar adlı henüz yayımlanmamış incckmcsinde geniş bil­ gi vardır.

15


firler"e karşı davranışlarında son derece "gentlemen"dir­ ler. Yobazlar, 3 1 Ma!"t günü yollarda rastladıkları Hıristi­ yanlara korkmamaları için teminat vermişler, yabancı elçi­ liklerin kapılarına da nöbetçiler dikmişlerdir. Ne yazık ki 3 1 Mart irtica olayı, İngilizcilikleri, şeri­ atçılıklarından çok önce gelen din sömürücülerinin eseri ol­ duğu halde, bu nokta üzerinde şimdiye kadar pek az durul­ muştur. 3 1 Mart konusunda pek çok inceleme yayımlanmış, fakat genellikle irtica olayı, bir avuç yobazın ve "alaylı" as­ kerin marifeti sayılmıştır. Bu zavallı kuklaların iplerinin kimin elinde bulunduğu unutulmuştur. Bu unutkanlıkta, büyük devletlerle ipler kopar diye "zülf- i yare" dokun­ maktan çekinen İttihatçıların tutumu, bir ölçüde rol oyna­ mıştır. İttihatçılar, 3 1 Mart olayında, ünlü "lntellingence Service"e mensup, İngiltere Sefareti Baştercümanı Fitz Maurice ile onun hizmetinde yerli işbirlikçilerin marifetle­ rini tespit etmişler, ama bu konuyu kurcalamaktan kaçın­ mışlardır. 3 1 Mart konusunda yeni bir inceleme yayımla­ yan Ecvet Güresin' in deyimiyle: " Volkan 'cıların arkasın­ da dış· ülkelerin gizli teşekküllerin in parmağı olduğunda şüphe yoktur. Nitekim bu şüphe, duruşmalar sırasında kuv­ vetlenm iş, fakat İttihatçılar, Mahmut Şevket Paşa, Düvel- i Muazzama ile arayı bozmama k için soruşturmaya izin ver­ mem iştir.:· (1) İ şin dikkat çekici bir yanı, aradan uzun bir süre geç­ tikten sonra yayımlanan İngiliz resmi belgelerinde, 3 1 Mart ( 1) Ecvet Güresin. 31 Mart İsyanı, s. 85

16


ile ilgili pek az belge bulunmasıdır. Foreign Office ile İs­ tanbul 'daki temsilcileri arasındaki yazışmalar, 3 1 Mart gün­ lerinde, ilginç sayılabilecek bir azalma göstermektedir. ( 1 ) Bu durum 3 1 Mart olayının gerisinde yatan ve esasen gizli servisler eliyle yürütülen emperyalist oyunları tam bir kesinlikle ortaya koymayı güçleştirmektedir. İrtica olayını gerçek boyutlarıyla ortaya koymak yine de mümkündür. Bu­ nun için her şeyden önce Türkiye'de cirit oynatan emper­ yalist çıkarların tespiti gerekir.

( 1) Sina Akşin, yayımlanan yazışmalardaki bu dikkat çekici azalışın, İn­ gilizlerin 3 1 Mart'ta oynadıkları rolü örtbas etme çabalarına bağlı olabileceğini ileri sürmektedir. Bu nedenle İngiltere 31 Mart'la ilgili birçok belgeyi yayımla­ maktan kaçınmıştır. Akşin 'e göre bazı yabancı araştırıcılar da bu konuyu paylaş­ maktadır.

17



II. ABDÜLHA MİD' İN İ SLAMCILIGI FUA T PAŞA 'NIN YABANCI MUŞTA SI Tanzimat'la birlikte açık pazar haline gelen Türkiye 'de, büyük devletler sefaretlerinin ve en başta İngiliz Büyükel­ çisi Lord Stratford Canning ' in saltanatı kurulmuştur. " Sul­ tan demek, Lord Stratford demektir" konusu yaygınlaşmış ve Lord' a " Sultanların Sultanı" adı takılmıştır. "Lord Strat­ ford 'un Türkiye Hatıraları " adlı kitapta, "Canning 'in Yar­ dımıyla kabul edilm iş yasaları uygulamayan paşalar, tepe­ takla k olurlardı " denilmektedir. Yine aynı kitapta, Can­ ning ' in Babıali'deki nüfuzu şöyle anlatılmaktadır: "Büyü­ kelçin in kendilerin i ziyaret edeceğin i öğrenen Na zırla r, gi­ recek delik arıyorlardı. Reşit Paşa hariç, Büyükelçin in kar­ şısında yılgınlığa kapılmayan kimse yoktu. Öbür devlet el­ çileriyle görüşme yaptığı zaman, oyalama , kaytarma çare­ leripekala yürüyordu, ama Canning Babıali 'de boy göster­ diği zaman memurları bir korkudur alıyordu. Veziriazam bi­ le acele toparlanıp arzularını söylemek üzere bu a zılı İngi­ lizin yanına koşuyordu." ( 1 ) Reşit Paşa'nın da " Sultanların Sultanı" Caning 'e celadet gösterdiği sanılmamalıdır. "Bü­ yük" sıfatına layık görülen Reşit Paşa, kariyerini, velini­ meti saydığı İngiliz büyükelçisine bağlamıştır. Canning, 1 853 'te karısına yazdığı bir mektupta; "Osmanlı Hüküme­ ti apansı z değişiverdi. Reşit 'le Sadrazam a zledildi. O saat ( 1) Lord Stratford'un Türkiye Hatıraları,

s.

102

ve

99

19


padişaha çıktım, yen iden vazifeleri başına getirildiler" bu­ yurmaktadır. Yine aynı kitapta, Hariciye Nazırı Reşit Pa­ şa'nın, gözlerinden yaşlar akarak büyükelçinin elini öptü­ ğü yazılıdır. ( 1 ) Tanzimat Paşaları, bu haysiyet kırıcı duru­ mu kabullenmişlerdir. Fransızlara yakınlığıyla tanınan A li Paşa, Londra Elçimiz Müzürüs Paşa 'ya yazdığı bir mektup­ ta, Türkiye'de gerçek kudretin, sefaretlere ve konsolosluk­ lara kaydığını itiraf etmektedir: "Görevin i yaparken, kon­ solosların hoşuna gitmemek bedbahtltğında bulunan bir va­ li ma hvolmuş demektb: Vükela-yı devlet de qynı durumda­ d11: Vükelasını azil ve nas beden padişah değildir." (2) N ük­ tedan Fuat Paşa ise bu durumu filozofça kabullenmekte­ dir: "Bir devlette iki kuvvet olur: Biri yukarıdan, biri aşa­ ğıdan gelil: Bizim memlekette yukarıdan gelen kuvvet cüm­ lem izi eziy01: Aşağıdan ise hir ku vvet hasıl etmeye im kan yoktur. Bunun için pabu ççu muştası gibi yerden bir kuvvet kullanmaya mu htacız. O ku vvetler de sefaretlerdiJ:" Oysa çok yakın bir geçmişte, sefirlerden medet ummak şöyle dursun, sefirlerin müdahalesi, en sert tepkiyle karşılanmak­ taydı. Nitekim Fransa ile dostluk günlerinde, Fransız Bü­ yükelçisi, Babıali 'den Cezar Ahmet Paşa'nın cezalandırıl­ masını bir yazı ile isteyince, durumdan haberdar edilen rn. Selim şu karşılığı vermiştir: "Haya etmeden , elçi hu tak­ riri n ice verebilirm iş? Bu devleti tahkir değil m i? Bir dev­ lette iki devlet olabilir m i? .. Edepsiz kafire iyi bir cevap ve­ resiz." Ne var ki Tanzimat Batıcılığıyla birlikte, bu tutum son ( 1 ) y.a.g.e .. s. 1 90 ve 1 96 (2) Cemil Bilscl. "Harici Siyaset", Tanzimat. s. 691

20


bulmuş, padişahlar ve vezirler, elçilerin gözleri içine bakar olmuşlardır. Mesela Abdülhamid, Sultan Murat'ın hastalı­ ğı üzerine, yeni bir padişah aranınca, İngiltere'nin hoşuna gitmek gerektiğini hesaba katmıştır. Bir İngiliz yazarına gö­ re Sultan adayı Abdülhamit, Büyükelçiye nakledileceğini bilerek, işadamı dostu Mr. Thomson'a "Mümkün olduğu kadar her hususta, İngiltere hükümetinin fikir ve telkinle­ riyle hareket etmek" niyetini açıklamıştır. ( 1 ) Nitekim o ta­ rihlerdeki İngiliz Büyükelçisi Elliot ile Disraeli, "Genç Sultanın güzel ümitler verdiğini " belirtmişlerdir. Abdülha­ mit' in İngilizlere yakın Mithat Paşa'dan kolayca kurtulma­ sında, Paşa'dan daha çok İngilizci görünmesinin bir payı ol­ sa gerektir. İngilizlerle balayı, Rus-İngiliz rekabeti devam ettiği müddetçe sürüp gitmiştir. İngiltere, Kıbrıs ve Mısır gibi he­ diyeler almak pahasına, Osmanlı İmparatorluğu'nun top­ rak bütünlüğünü, Rusya'ya karşı az çok korumuştur. Fakat bu arada İngiltere ' nin dünya imparatorluğunu tehdit eden Alman emperyalizmi güçlenmiştir. Bu yeni ve büyük teh­ dit, İngiltere'yi, Osmanlı İmparatorluğu'na karşı olan ge­ leneksel politikasını değiştirmeye ve Rusya'ya yaklaşma­ ya itmiştir. Artık İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu'nun par­ çalanmasını istemekte ve en büyük payı alma peşinde koş­ maktadır. Ortadoğu'da Arapları, Doğu Anadolu'da Erme­ nileri kışkırtmakta, ufak Balkan devletlerini Osmanlılar aleyhine kullanmaktadır.

( 1 ) Joan Haslip, Bilinmeyen Taraflarıyla Abdülhamid, s. 95

21


ALMAN ŞERİA TÇILIGI Alman emperyalizmi ise eski emperyalist ülkeler dün­ yayı daha önce paylaştıklarından, genişleme çabasında, Anadolu ve Mezopotamya'ya doğru yönelmiştir. Alman emperyalizminin iştahları, Hindistan ve Mısır' a kadar uzan­ maktadır. Türkiye üzerinde şiddetli İngiliz-Alman mücade­ lesine yol açan Bağdat hattı, Alman emperyalizminin da­ yanaklarından biri olarak planlanmıştır. Alman emperyalizminin ideologları, bu emellerini çe­ şitli yazılarında açıkça belirtmişlerdir. Nitekim Alays Sprenger, 1 886 yılında şunları yazmaktadır: " Şark, yeryüzünde yükselmek isteyen milletlerin he­ nüz ellerine geçiremedikleri tek arazi parçasıdır. Halbuki şark, sömürgecilik için en güzel alandır. Eğer Almanya, Rus Kazakları el atmadan önce burayı ele geçirme fırsatını ka­ çırmazsa, dünyanın paylaşılmamış en güzel parçasını almış olacaktır. Gerçekten Şark'ın sömürgeleştirilmesi, Alman halkının bütün sınıfve tabakalarına yarar sağlayacaktır." ( 1 ) 1 898'de Alman Pancermen Topluluğu, Türkiye 'n in Mirası Üzerinde A lmanya 'nın Hakları adını taşıyan bir broşür ya­ yımlamıştır. B u emperyalist kuruluş, Alman göçmenleri göndererek, Türkiye'nin koloni yapılmasını istemektedir. "Büyük A lmanya "yazarı Tannenberg, İngiliz modeli izlen­ mesinden yanadır. Anadolu, Ermenistan, Mezopotamya, Suriye, Filistin, Kuzey Arabistan, İngilizlerin Asya ve Af( 1) Andler. Le Pangermenisme Colonial. s. 145

22


rika 'da yaptıklan biçimde sömürgeleştirilmesini öngörmek­ tedir. Rohrbach ise sömürge valilerine ihtiyaç kalmadan, kültürel sızma ve ekonomik sömürmeyle yetinilmesi kanı­ sındadır. Aralanndaki metod farktan ne olursa olsun, bütün bu emperyalizm teorisyenleri, Türkiye'yi Alman emperyaliz­ minin çiftliği yapma konusunda birleşmektedir. Alman İm­ paratoru Guillaume II, bu politikayı izlemiştir. Böylece Al­ man sermayesi, Türkiye' ye gelmiş, Almanya'nın Türkiye ticaretindeki payı artmıştır. Osmanlı ticaretinde İngilte­ re'nin payı, 1 88 7 'de yüzde 6 1 iken 1 9 1 0'da yüzde 3 5 ' e düş­ müş, Almanya'nın payı ise yüzde 6 'dan yüzde 2 1 'e yüksel­ miştir. Deutsche-Bank; Osmanlı Bankası 'na rakip bir ku­ ruluş olarak İstanbul' a yerleşmiş ve Bağdat hattının inşa­ sına girişmiştir. BERLİN HALiFESl HACI GUJLLAUME Il Almanya yalnız sermayesiyle değil, yeşil şal ile Tür­ kiye 'ye gelmiştir. Yeşil şal, sermayenin örtüsüdür. Nitekim Abdülhamid' in panislamizm programı, İstanbul 'da değil, Berlin'de planlanmıştır. Alman İmparatoru' nun, İslam di­ nini benimsediği dedikodulan Anadolu'ya yayılmıştır. Au­ guste Muller, Martin Hartmann, Ignaz Goldziher, C. H . Becker vb. gibi birçok Oriyantalist, İslamiyeti, Alman em­ peryalizminin hizmetinde kullanmak için seferber olmuş­ lardır. Kudüs'te Alman Lüteryen kilisesini açan, Meryem Ana evi yapılmak üzere Katolik Almanlar için yer satın alan 23


Kayzer, Suriye'de şeyhler gibi giyinerek, Selahattin Eyyu­ bi'nin türbesine çelenk koymuş, Şam'da ise Harun Reşit ile Charlmagne arasındaki yakınlığı hatırlatarak, "300 milyon Müslümanın halifesi Abdülhamid'in, en yakın dostu oldu­ ğunu" ilan etmiştir. O kadar ki, düşmanları ona " Hacı Gu­ illaume il", " Berlin Halifesi " gibi adlar yakıştırmışlardır. Alman emperyalizmi, Anadolu ve Mezopotamya ' ya nüfuz etmek ve halkı Müslüman, İngiliz ve Rus sömürge­ lerini tehdit etmek için İslamiyeti iyi bir ideolojik silah ola­ rak görmüş, bundan yararlanmaya önem vermiştir. Her ne kadar bu silah pek iyi işlememişse de Mısır ve Hindistan 'ı elinde tutan İngiltere' yi fena halde ürkütmüştür. Sultan Abdülhamid, artan İngiliz-Rus tehdidi karşı­ sında yeşil şallı sermayedar Guillame' a yaklaşmaktan baş­ ka çıkar yol bulamamıştır. Ermenilerin, Rumların, Arap şeyhlerinin, Yunanistan ve Sırbistan gibi Balkan devletle­ rinin koruyucusu kesilen İngiltere; despot " Kızıl Sultan "a Alman dostluğu yüzünden ateş püskürürken, Kayzer, "Os­ manlı Devletini güçlendirme ve toprak bütünlüğünü koru­ ma" politikasını, İngiltere 'den devralmıştır. Böylece İstan­ bul 'da Lord Stratford Canning'den boşalan koltuğu, Alman Büyükelçisi Baron Marschall Yon Bieberstein doldurmuş­ tur. Marschall da Canning' in izinden giderek, Osmanlı dev­ letinin içişlerine geniş ölçüde müdahaleye koyulmuş, iste­ diği paşayı sadrazam yaptırmış, kızdığı paşaları, Abdülha­ mid'in yakını bile olsa sürgüne göndertebilmiştir. Lord Stratford'un favorisi, Büyük Reşit Paşa idi. Ba­ ron Marschall 'ın ise Ferit Paşa'dır. Ferit Paşa, Alman Elçi­ si'ne dayandığı için Meşrutiyet' in ilanına kadar çok uzun 24


bir süre sadrazamlık yapmıştır. Abdülhamid'in sağ kolu Tahsin Paşa, Ferit Paşa ' nın yükselişinin hikayesini şöyle an­ latmaktadır: "Ferit Paşa, daha Konya Valisi iken, A nadolu Dem ir. yolu dolayı �uyla A lman Sefiri Baron Marschall 'ın gözüne girmeye çalışmış ve başarmıştır. Alman s(vasetin in o za­ manlar mevkii kuvvetli idi. Alman dostluğuna verilen önem ve değerin yanı sıra, özellikle Baron Marschall gibi dira­ yetli ve gözde bir Alman sefirin in övgüsü, elbette etkili ve verimli olurdu." "Ferit Paşa, yaradılıştan son derece hasis olmakla be­ raber, Ba ron Marschall 'a ve karısına hediyeler sunma ktan ve A lman çı karlarını koruma hususundaki işgüzarlığını bu surette zarifcıne ve cem ileperverane da vranışlarla tamam ­ lamaktan geri kalmamıştı. Ferit Paşa 'nın bu tedbiri, niha­ yet tes irin i gösterdi. Padişahın huzunmda Baron Marschall. Konya valisin i u zun u zun övdü." ( 1) Bu sayede Ferit Paşa, Almanya'nın istediği Sadrazam olarak iktidara geldi, uzun yıllar orada kaldı. Almanlar, Ferit Paşa eliyle Babıali 'ye yerleşmekle de ye­ tinmediler. Orduya da el attılar. Başta Baron Von Der Goltz Paşa olmak üzere, Alman subayları, Türk ordusunun eğiti­ miyle görevlendirildiler. Marschall'dan sonraki Alman sefi­ ri, orduya el atmanın önemini şu sözlerle açıklamaktadır: "Orduyu kontrol eden kuvvet, Türkiye 'de en büyük kudret ola­ caktı r. Hiçbir A lman düşmam h iikiimet, ordu tarafımı zdan kontrol edildikçe, iktidar mevkiinde kalamayacaktı r. (2) ( 1 ı Tahsin Pasa'nın H atıratı, s. 68 (2) Zikreden, H. Bayır, Ataiürk-Hayat ve Eseri, s. 59

25



111

ME ŞRUTİYET, "YAŞASIN İNGİLTE RE" DİYE BAŞLADI! ALMANCI A BDÜLHAMİD 'E KARŞI. İNGİLİZ HÜRRlYETÇİLİGİ Türkiye'de Alman ve İngiliz rekabeti şiddetlenirken, içeride de henüz Osmanlılık cübbesini taşımakla birlikte, Jön Türk ve ittihat ve Terakki etiketi altında bir milliyetçi hareket gelişmektedir. Bu milliyetçi hareket, ülkenin kur­ tuluşunu, bir anayasa rejimi kurularak, Abdülhamid despo­ tizminin son bulmasında ve imparatorluğun bütün unsur­ larına, anayasa teminatı altında eşit hak tanınmasında gör­ mektedir. İnanılmaktadır ki meşruti yönetime kavuşan im­ paratorluk bir yandan, hızla çağdaş uygarlığa doğru yol alırken, öte yandan her türlü yabancı müdahalesinden ve kapitülasyonlardan kurtulacaktır. Bu açıdan Kızıl Sultan' ın baş dostu Almanya, despotizmi tuttuğu için Jön Türklerce, Türkiye'nin çağdaş uygarlığa ulaşmasına karşı çıkan bir en­ gel sayılmaktadır. Jön Türkler arasında, bu nedenle despo­ tik olmayan liberal rej imli İngiltere ve Fransa'ya sempati duyulmuştur. O kadar ki; bir ihtilalle " Kızıl Sultan" ı de­ virmeyi planlayan Jön Türklerin bir kısmı, İngiltere'nin müdahalesiyle bu işi gerçekleştirmeyi düşünmüşlerdir. 1 902 Paris Jön Türk Kongresi 'nin en önemli tartışma ko­ nusu bu olmuştur. Kongre iki nokta etrafında dönmüştür. a) Yalnız propag·anda ve yayınla ihtilal yapılamaz. As­ keri kuvvetlerin de ihtilal hareketine katılmaları gerçekleş­ tirilmelidir. 27


b) Yabancı bir devletin müdahalesi sağlanmalıdır. Birinci noktada görüş birliğine varmak kolay olmuş­ tur. İkinci noktada, yabancı müdahalesi isteyenlerle, bunu redddenler çarpışmışlardır. Yabancı devlet müdahalesi te­ zini Prens Sabahattin ve arkadaşları savunmuşlardır: "Biz, memleketim izde bir ihtilal yapmak maksadıyla toplanmış bulunuyoruz. Lakin dah ilde ihtilal çı karmaya muvaflak ol­ duğumuz takdirde. bu hareketin hüsn-i suretle neticelene­ ceği muhakkak değildİI: Kargaşalık esnasında herhangi bir ecnebi hükümetin kendi menfaati namına, işlerimize müdahale etmesi muhtemeldir. İşte, biz bu müdahaleyi ön­ lemek için men faati men faatim ize uygun bir h iikiimetle da ­ ha evvelden anlaşmış olmalıyız. Yan i dahilde bir hareket vü­ cuda getirdiğim iz vakit, bundan istifade etmek emeline dü­ şecek hükiimetlerin müdahalesin i bertaraf'eyleyecek hür ve demokrat hükiimetlerle ş imdiden uzlaşmalıyız. Ve bundan sonra ihtilal harekatına geçmeliyiz." Sabahattin ve arkadaş­ larınm Türkiye 'de birlikte ihtilal yapmayı arzuladı kları . "Hür ve demokrat h iikümetler " İngiltere ve Fransa 'du: Bu arzular, o tarihlerde sonuçsuz kalmıştır. Fakat dış ülkelerde bulunan Jön Türklerde olduğu gibi, 1 906 yılında Türkiye'de İttihat ve Terakki Derneği 'ni kuranlar arasında da " Hür ve Demokrat" İngiltere ve Fransa' ya karşı sem­ pati yaygındır. Özellikle Albay Sadık Bey liderliğindeki Manastır grubunda İngiliz dostluğu ve Almanya düşman­ lığı Selanik grubuna nazaran çok daha kuvvetlidir. Hayatı­ nı bir İngiliz ajanı olarak bitirecek olan Albay Sadık Bey ' in yakını Basri Bey'e inanmak gerekirse, Manastır grubunda, gizli ihtilal derneğine girilirken, yalnız Mithat Paşa anaya28


sasını Abdülhamit' in ellerinden söküp almak için değil, Türkiye'deki Alınan egemenliğine son vermek için de ye­ min edilmektedir. Yeminde: "Komite, Bağdat ve Sancak (yani pazar) demiryolları denilen iki çelikten zincirle biz­ leri boğmaya çalışan Almanya 'nın pen çesinden Türkiye 'yi kurtarmalıdır " (1) denilmektedir. İNGİLİZCl VE ALMANCI KOMPRADORLAR Selanik'te de 1 908 öncesi günlerde İngiltere' nin pres­ tiji yüksektir. Fakat Almanya aleyhtarlığı, İngiltere'ye iyi­ ce kazanılmış Manastır grubundaki gibi güçlü değildir. Bü­ yük bir ticaret merkezi olan Selanik'te, Almanya ve Avus­ turya'yla artan ticaret, İttihatçıları destekleyen ticari çev­ relerde Almanya 'ya karşı bir eğilim yaratmaktadır. Basri Bey bu konuda Selanik'teki İttihatçılara yakın mason işa­ damlarının Alman davasına çoktan kazanılmış olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmektedir. Bu görüşte bir gerçek payı bulunduğu kabul edilebilir. Şu nedenle ki, İngiliz ve Fransız emperyalizmi, Türkiye 'ye sızma çabalarında, Rum ve Ermeni kompradorlara dayanmıştır. Alman emperyaliz­ mi ise daha çok Müslüman ve Musevi kompradorlara yas­ lanmak zorunda kalmıştır. Hatta Herbert Adams Gib­ bons ' un Ermeniler dolayısıyla yazdıklarına inanmak gere­ kirse, Rum ve Ermeni kompradorlar, Alman emperyaliz­ minin yayılmasına güçlü bir engel teşkil etmişlerdir. Gib­ bons' a göre, bu unsurlar, "Bi�yiik çoğunlukla Frans ız ve ( 1 ) Dukagiin-Zadch Basri Bey, Le Monde Oriental et 1'avenir de paix, Pa­ ris 1920, s. 13. 1 4

29


Amerikan o kullarında yetişm işlerdir. Fransızca ve ln giliz­ ce konuşmaktadırlar. Batı Avrupa, A merika ve özellikle ln ­ giltere ile ticari ilişkilerde bulunduklarından, A lman tica­ ri a janlarının faaliyetlerin i tabiatıyla başarısız kılmakta­ dırlar." (1) Bu durumda, A lman emperyalizm i daha çok Musevi ve Müslüman komprador/ardan destek bulmuştur. Selanik 'in ekonom ik hayatında önemli yeri olan bu yen i komprador unsurların, ittihat ve Tera kki 'nin Selan ik kana­ dını A lmanya yönünde az çok etkilemeleri müm kündür. Ay­ rıca A bdülham it zamanında ordunun eğitim in i yüklenen Almanya 'nın, orduda sağlam destekleri bulunduğu hesaba katılmalıdır. ABDÜLHAMlD İNGİLlZCl OL UYOR Bununla birlikte, Meşrutiyet' in ilk günlerinde, ülkede ve İttihatçılar içinde genel hava İngiltere'nin lehindedir. Meşrutiyet' in ilanı üzerine, Intelligence Service görevlisi baştercüman Fitz Maurice 'in "Herr Von Ferid" diye adlan­ dırdığı Ferit Paşa sahneden çekilmiş, Sait Paşa'nın kısa sa­ dareti sayılmazsa, Osmanlı iç işlerini bir İngiliz uzmanına yönettirmeyi düşünecek kadar İngilizci Kamil Paşa sada­ rete gelmiştir. Gazeteci Ali Kemal, bu mutlu olayı, "Ger­ dune-i sadaretle (sadaret arabasıyla), beraber, İngiliz dost­ luğu Babıali ye girm iştir " diye halka sunmuştur. Almancı Abdülhamit yeniden İngilizci kesilmiştir. Abdülhamit, Mit­ hat Paşa'nın İngilizler'e yakın oğluna "Almanya' ya karşı takip ettiğim fikirde ne kadar aldandığımı bugün itiraf edi( 1 ) D. Mondelsiam, Le sort de I'empire Ottoman, s. 3 1 2

30


yorum. Siyasetimi değiştirdim" demiştir ( 1 ) . Yeni İngiliz Elçisi Sir Gerard Lowther, İstanbul ' a vardığında, çılgınca sayılabilecek bir sevinç ve sevgi gösterisiyle karşılanmış, elçiliğe kadar arabasını atlar yerine halk çekmiştir. Meşrutiyet ilan edilince İngiltere Hükümeti, 27 Tem­ muz 1908 'de padişaha ve Sadrazam Sait Paşa' ya kutlama telgrafı göndermiş, ayrıca baştercüman Fitz Maurice, sad­ razamı ziyaret ederek İngiltere'nin en yakın sempatisini açıklamıştır. Hele Kamil Paşa'nın iktidara gelmesiyle, İn­ giltere'nin dostluk gösterileri daha da artmıştır. Kral YIL Ed­ ward, Kamil Paşa'nın. sadareti üzerine, Abdülhamit'i, bu davranışından ötürü kutlamak gibi milletlerarası gelenekle­ re aykırı bir davranışta bulunmuştur. Fitz Maurice'in özel bir mektubundan öğrenildiğine göre, İngiltere, Kamil Pa­ şa'ya ' Grand Cross Of Batlı' nişanını vermeyi düşünmek­ tedir. Bu mektupta Fitz Maurice'in "çılgınlık derecesinde İngiliz taraftarıdır" diye tanımladığı Kamil Paşa, son kırk yılda Reşit Paşa 'dan sonra, bir İngiliz nişanı alan ikinci ki­ şi olacaktır. İngiltere'nin Kamil Paşa'ya karşı gösterdiği bu aşırı sempati üzerinedir ki, İttihatçılar, pek fazla tutmadık­ ları Kamil Paşa 'nın, sadarete gelmesini kabullenmişlerdir. Ali Haydar Mithat' ın büyükelçi Sir Lowther'e söylediğine göre İttihatçılar Kamil Paşa'yı çok yaşlı ve Abdülhamit'e karşı çok yumuşak buldukları halde, Kral Edward'ın telg­ rafı üzerine, Paşa'ya itiraz edemez olmuşlardır. (2) Görüldüğü üzere, Meşrutiyet' in ilanı, ilk bakışta İngil­ tere 'nin zaferi ve Almanya ' nın yenilgisi olmuştur. O gün( 1) Zikreden, A. Bedevi Kuran. İnkılap Hareketleri, s. 484 (2) Sina Akşin. 3 1 Mart Ayaklanması ve ona yol açan olaylar. teksir, s. 483.

31


lerin havasını göstermek bakımından, ünlü tarihçi Mizan­ cı Murat Bey' in, İngiliz dostluğunu bir kez daha yitirme­ mek için ortaya attığı fikirler ilgi çekicidir. Murat Bey' e gö­ re, İngiltere ve müttefikleri (Fransa ve Rusya) için, Os­ manlı Devleti'nin meşrutiyet sayesinde güçlenmesi, endi­ şe verici bir durum yaratabilirdi. Çünkü güçlü bir Osman­ lı Devleti, bir işaretiyle bu üç devletin Müslüman uyruklu­ larını üç kıtada ayağa kaldırabilirdi. O halde, her şeyden ön­ ce, İngiltere'ye böyle bir şeyin olmayacağına dair sağlam garanti verilmeliydi. Murat Bey'in teklifi şuydu: İngiltere'yle sınırsız bir an­ laşma yapılır, bu devlet, İslam dünyasının "uzv-i ekberi", "ailenin uzv-i muhteremi " tanınırdı. Türkiye, İngiltere'nin onayı olmadan sınırlan dışında herhangi bir teşebbüsten ka­ çınırdı. Sonra da Şeyhülislam kabineden çıkar, Bab-ı Meşi­ hat bağımsız kılınır, dokuz üyeli bir Meclis-i Tetkikat-ı Şer'iye kurulur, ve İngiltere'nin göstereceği adaylar arasın­ dan Halife'nin seçeceği üç kişi bu Meclis'e üye olurdu. İn­ giltere'ye verilen bu imtiyaz, ilerde Fransa, Rusya, Hollan­ da gibi Müslüman uyrukları olan devletlere de tanınabilirdi. Böylece, din işlerinin yönetiminde İngiltere ve mütte­ fikleri söz sahibi kılınmakta ve Şeyhülislam'ın etrafında bu devletlerin seçecekleri Müslüman din adamlarının toplan­ ması istenmektedir. Murat Bey, " Meşrutiyetçi bir büyük ve uygar devlet" olabilmek için Müslüman İngiliz ajanlarını, dini işlerimizin yönetimine katmaktan başka çıkar yol gö­ rememektedir! Ve Murat Bey, İngiltere'nin kontrolünde bir şeriatçılık gütme teklifini, esaslı bir tepkiyle karşılaşmadan yapabilmektedir. O günlerde, İngilizcilik bu ölçüde güçlüdür. 32


iV

İNGİLİZLER, MEŞRUTİY ETTEN KUŞKU DUYUYO R! MILL IYETÇILIGE KARŞI ŞERİATÇIL IK 1908 Meşrutiyet hareketinin ve İttihatçıların İngiltere ile yeni bir balayı yaşama hayallerine rağmen, İngiltere, da­ ha ilk günlerden itibaren, Türkiye'nin güçlenmesinden ve İttihatçıların milliyetçi eğilimlerinden kuşku duymuştur. Nitekim, daha Meşrutiyet'in ilanından yedi gün sonra, 31. 7 .1908 'de İngiliz Hariciye Nazırı Sir Edwards Grey, İs­

tanbuldaki büyükelçiliğe şunları yazabilmiştir: "Türkiye gerçekten meşrutiyet idaresini kurar ve bunu yaşatıp kuv­ vetlenirse, bu halin sonuçları şimdiden hiçbirimizin göre­ meyeceği derecede daha ileriye varı r. Bunun Mısır 'da et­ kileri müthiş oluı; ta. . . . Hindistan 'da da kendini h issettirü; duyulu r: Şimdiye kadar her nerede Müslüman tebaamız varsa, diyebilirdik ki, dinlerinin başkam (halife) tara fından idare edilen ülkelerde merhametsiz bir istibdat vardır. Hal­ buki bizim istibdadımız ş efkatlidir. İki idareyi mukayese edebilen, ölçen Müslüman teba­ amız çok kere bunu itiraf etmiştir. Fakat Türkiye 'de şimdi bir parlamento hayatı başlarsa ve işler de düzelirse, Mısır'da meşrutiyet isteği çok kuvvet­ _ lenecek, bizim buna karşı koymak gücümüz çok azalacak­ tır. Türkiye'de iyi işleyen bir meşrutiyet varken ve orada iş33


!er iyi giderken, bizim aynı şeyi isteyerek ayaklanan Mısır halkına karşı silah kullanmamız çok büyük hata olur." ( 1 ) Intelligence Service'in İstanbul 'daki yetkilisi, Başter­ cüman Fitz Maurice de, Meşrutiyet'in ilanından bir ay son­ ra yazdığı 25.8. 1 908 tarihli bir mektubunda, benzer endi­ şeleri dile getirmektedir. "Her şeyin düzgün gittiğini ve meşruti idarenin kuvvetlendiğini farzedersek, bugün için sempati/erine ihtiyaç duydukları yabancılarafazla iltifat e­ den Türklerin az zamanda vatanpervane demesek bile, kuv­ vetli milliyetçi hislere sahip olacakları muhakkaktı r. O za­ man Girit, Mısı r, Makedonya, Bosna, Aden, Lübnan , Kıb­ rıs meselelerinde belki de Hintli nöbetçisi ile Bağdat 'taki özel durumumuz hakkında söz sahibi olmak isteyecekler­ dir. Tabii bu arada, Lynch 'in, Dicle ve Fırat nehirlerinde usulsüz s eyrisejerlerini de unutmamak gerekir. Bu şekilde üzerinde düşünülmesi gereken birçok problemler var ve bunları fazla münakaşa etmeden kabule mecburuz. Bugün için Türklerin öncelikle ele alacakları mesele­ ler arasında, ticari anlaşmalar, posta idaresinin islahı ve ec­ nebi posta idarelerinin tasfiyesi, kendi adalet sistemlerini kurmak, kapitülasyonları, kavasları, tercümanları ortadan kaldırmak olacaktır. Hakikaten işler Türkler lehine gelişir­ se, ecnebi elçilikler zamanla diğer memleketlerdeki yekne­ sak, değişmez duruma düşeceklerdir. Belki de az zamanda üç nesilden beri Türkiye'de yerleşmiş yabancıların askere alındıklarına şahit olabiliriz. Askere alınan Hıristiyanlar meselesinin de nasıl halledileceği, üzerinde durulmaya de­ ğer. Durumun en önemli taraflarından biri de budur. ( 1 ) Celal Bayar. Ben de Yazdım,

34

s.

903


Şimdi iktidarda " İngiliz Kamil var" ama� parti men­ supları arasında " Herr Yon Ferid " Paşa'yı iktidarda gör­ mek isteyenler pek çok." ( 1 ) Demek ki İngiltere, milliyetçi İttihat ve Terakki hare­ ketini daha başından itibaren bir tehlike olarak saymakta, Türkiye' nin güçlenmesini çıkarlarına aykırı bulmaktadır. Bundan başka İngiltere, Alman emperyalizminin artan teh­ didi karşısında, Rus ittifakını, dış politikasının temel taşı görmektedir. Çarlık Rusya 'sı ise, Boğazlar ve İstanbul 'u ele geçirme çabası içindedir. Ayasofya üzerinden hilali kaldı­ rıp, haçı oturtmak için sabırsızlanmaktadır. Bu nedenle Çar­ lık Rusya'sı, başlangıçtaki sahte dostluk gösterilerine rağ­ men, Türkiye 'yi güçlendirme ihtimali olan milliyetçi İtti­ hat ve Terakki hareketine karşı çıkmaktadır. Granville'in sözleriyle, "Türk ihtilalinin tekerleklerine çomak sokma yolunda, Rusya 'nın, öteki devletlerden daha büyük çıkarı vardı. Son İslam devletinin gelişmesi, Os manlı İmparator­ luğu 'nun güçlenmesi, Rusya tara fından prensip itibarıyla kabul edilemezdi." (2) İngiltere, bu durumun farkındadır. Nitekim, Intelligen­ ce Service'in İstanbul'daki baş entrikacısı Fitz Maurice, Rusya 'nın durumunu Meşrutiyet'ten sonra şöyle değerlen­ dirmektedir: "Eğer bu hareket (Meşrutiyet) başarı kazanır­ sa. hilali Ayasofj;a 'nın ebedi süsü yapacaktı r. Türkiye )ıi Kafkasya, Kırım, Balkanlar gibi eski vilayetlerini isteme­ ye kararlı, kuvvetli ve mütecaviz bir kudret haline getire( 1 ) Celal Bayar. Ben de Yazdım, s. 909 (2) Le Sort de J'empire Ottoman. s. 297

35


cek bir ihtilalle, bütün ümitlerinin suya düştüğünü görmek, herhalde R usya için yutulması oldukça güç bir demir leb­ lebi olaca ktır. Filhakika, Türkiye 'deki bu hareket, R w,�va 'nın son 130 yıllı k siya setine bir nevi meydan o kuma olm uştur. Tabii R usya 'da bir liberal ve meşrutiparti mevcut ama , araların­ da kendini Türk aleyhtarı duygularından henüz, tamamen kurtaramamış ve A yasofYa 'da bir ayine katılmaktan büyük zevk duyaca k olanlar ço ktur." (!) Ne var ki, İngiltere için Almanya'ya karşı Rus dostlu­ ğu hayatidir. İngiltere, Türkiye'nin parçalanmasına ve Rus­ ya'nın arzuladığı lokmayı almasına rıza göstermiştir. İngil­ tere Hariciye Nazın Sir Edwards Grey, 1 1 .8.1908 tarihin­ de, İstanbul 'daki elçisine, "Öncelikle Rus dostluğuna. . . Rus­ ya 'yı kuşkulandırmaktan kaçının" direktifini vermiştir: "Rusya'ya karşı eski politikamıza döndüğümüz ve Türki­ ye'yi kendisine karşı bir mania, bir engel olmak üzere tut­ tuğumuz intibamı vermekten kaçınmalıyız. Ve mümkün ol­ dukça Rusya ile çalışmaya arzu göstermemiz lazımdır." (2) lNGILTER E MUHAL EFET! TUTUYOR Bu şartlar altında, İngiltere'nin meşrutiyetçi İttihat ve Terakki hareketine dostluğu lafta kalmaya mahkfundu. İn­ giltere, bir yandan sözde dost görünerek, yeni ekonomik im­ tiyazlar sağlamaya çalışırken, öte yandan milliyetçi hare( 1 ) Ben de Yazdım, s . 909. (2) y, a.g.e., s. 903. ·

36


keti zayıflatmaya ve yok etmeye yönelecektir. Fitz Mauri­ ce, İngilizlerin dostluktan yararlanarak çıkar sağlama po­ litikasını, daha ilk günden şöyle açıklamaktadır: "Sultanı ve etrafindakileri etkileri altında bulunduran Alman dost­ larımızın büyük üzüntüsüne rağmen, artık top ayağımıza geldi. Birecik 'te Ermeniler hesabına çalışırken tanıdığım ve Ermeni Milli Birlik üyesi bulunan Nafia Nazırı ile (Kô­ nıil Paşa 'nın daha sonra Hariciye Nazırlığı 'na getireceği İngilizci Nuradin kyan Efendi) görüştüm. O da benim ka ­ dar. belki de daha.fazla Willcock'un Mezopotamya proje­ leri ile ilgileniyor. Ona Sir Willcock'un raporlarını oku­ ması için emir verdim. Sir Willcock da yakında Kahire 'den dönmüş olacak. Mezopotamya 'da sulama işleri, demiryo­ lundan önce yapılmalı. Eğer bunu kabul ettirebilirsek, Mu­ sul 'a kadar her iş elimizden çıkacak demektir. Bunca yıl uzakta kaldıktan sonra, bizimkilerin de ellerine geçen fir­ sattan faydalanmalarını ümit ederim. Demir tam tavında dövülmeli, aksi takdirde çok geçmeden soğw:" (1) İttihatçılar, İngiliz dostluğuna büyük önem verdikleri için ekonomik alanda İngiltere'ye tavizler vermeye hazır­ dırlar. Fakat bu, İngiliz dostluğunu kazanmaya yeterli de­ ğildir. İngiltere, İttihatçıları düşman görecek ve onları de­ vamlı iktidardan uzaklaştırma yolunda çaba gösterecektir. Mahmut Muhtar Paşa 'nın sözleriyle, "İngilizleı; Şarkta kendisini tehlikeye düşürecek olan hir Türkiye �vi çekeme­ diğinden. ittihat Terakki Cemiyeti 'ni husumetine hedefede­ cek. onu devirmeye çabşacakt11:"(2) ( l) Ben de Yazdım, (2) Ben de Yazdım.

s. s.

908. 904.

37


Kamil Paşa gibi itaatkar İngilizseverleri ise iktidara ge­ tirecek ve iktidarda tutmak için çeşitli tertiplere girişecek­ tir. İttihat ve Terakki 'ye karşı Ahrar ve onun devamı olan Hürriyet ve İtilaffırkalarını destekleyecektir. Bu fırkaların görevi, İngiltere'nin Türkiye aleyhindeki açık politikasına rağmen, İngiltere'ye sadakatte ısrar etmekten ibaret olacak­ tır. İngiltere, devamlı Osmanlı Devleti'ni parçalama ve ta­ rih sahnesinden silme yolunda faaliyette bulunacak, içeri­ deki İngilizseverleri cömertçe harcayacak, fakat onlar, efen­ dilerine bağlılıkta kusur etmeyeceklerdir. GOLTZ PA ŞA 'NIN SAD IK ÖGRENC1LER1 İngiltere'nin bu ikiyüzlü, İttihat ve Terakki'ye aleyh­ tar politikası karşısında, Almanlar, İttihat ve Terakki'nin di­ namik unsurlarına ve özellikle Alman eğitimi görmüş su­ baylara dayanmaktadır. Osmanlı Ordusu'nu düzene sokmak için uzun yıllar Osmanlı Devleti hizmetinde bulunmuş olan Yon Der Goltz Paşa, bu görevden ayrılmış olmakla birlik­ te, Türk subaylarıyla ilişkilerini sürdürmüştür. l'Iatta Hür­ riyetin ilanından birkaç ay önce, Türkiye 'ye gelip İstan­ bul 'daki eski dostlarını ziyaret etmiştir. Ünlü Mahmut Şev­ ket Paşa, Goltz'un eski bir öğrencisidir. Nitekim Hürriye­ tin ilanında, Mahmut Şevket Paşa, " sadık öğrencileri" adı­ na Goltz' a şu telgrafı çekmiştir: "Sadık öğren cilerinizin Os­ manlı Hükümeti 'ni, meş 'um istibdadına son vermeye ve Anayasayı kabul etmeye mecbur ettiğini, Ekselansınıza hürmetle bildirmekten şeref duyuyorum."(1) ( l ) Sina Ak�in. s. 49 1

38


Mahmut Şevket Paşa sonuna kadar Almanların güven­ dikleri bir kumandan kalacaktır. Bundan başka Kayzer, dos­ tu Abdülhamit' i çabuk unutarak, Abdülhamit'e karşı dağa çıkan hürriyet kahramanı Enver Bey'i kazanmak için özel dikkat gösterecektir. Enver Bey, Hürriyetin ilanından son­ ra Berlin Ataşemiliterliği'ne gönderilmiştir. Alman İmpa­ ratoru, Berlin'de, bu genç subaya karşı olağanüstü bir ilgi gösterecek, onu iltifatlara boğacaktır. Y ükselen kudretli Almanya 'nın desteğiyle, Türk Devleti 'ni güçlendirmek, İn­ gilizlerin el koydukları toprakları geri almak hayali, bu mil­ liyetçi genç subayı etkileyecektir. Böylece, cesur ve vatan­ sever bir asker olan Enver, milliyetçi duygularla, Bertin po­ litikasının sadık bir izleyicisi olacaktır. İttihat ve Terak­ ki' nin İngiliz dostluğunu aramasına rağmen, İngiltere'nin İttihat ve Terakki aleyhindeki vatanseverlikleri şüpheli un­ surlara dayanan politikası, Enver gibi daha birçok milliyet­ çinin, gözlerini Almanya'ya çevirmesine yol açacaktir.

39



v

İNGİLİZCİ KAMİL PAŞA, İH TİLALCİLERLE ÇATIŞIYO R. ORDU ÜZERİNDE OYUNLAR Fitz Maurice' in deyimiyle " İngilizci " Kamil Paşa, Sa­ darete geldiği günden itibaren, İngilizlerin İttihatçılar aley­ hindeki politikasını yürütmeye koyulmuştur. İttihat ve Te­ rakki 'nin Manastır ve Selanik kanatlan arasında çabuk baş gösteren anlaşmazlık, Kamil Paşa'nın işini az çok kolay­ laştırmıştır. Sonunda İngiliz ajanlığına kadar düşecek olan Albay Sadık Bey'in Manastır'daki grubu,Kamil Paşa'yı desteklemektedir. Bu desteğe dayanarak Kamil Paşa, İtti­ hat ve Terakki' nin Selanik'teki merkezini karşısına almak­ tadır. Sadık Bey grubundan Basri Bey'e göre, "Manas­ tır 'ın büyük bir delegesi tarafından gizlice teşvik edilen Kamil Paşa, Selanik 'teki/ere kafa tutmuştur."(J) Bu tutum yüzünden İttihat ve Terakki merkezinin, esa­ sen pek güven beslemediği Kamil Paşa ile arası çok geç­ meden açılmıştır. Arada esaslı anlaşmazlık konulan çıkmış­ tır. Bu konulardan biri, ordunun yeniden düzenlenmesi so­ runudur. Kamil Paşa, ordudaki Alman etkisini kaldırmak ve bütün kuvvetlerin düzenlenmesi işini İngiltere ve Fran­ sa ' ya vermek kararındadır. Bahriyenin düzenlenmesini Amiral Gambel . şefliğindeki İngiliz misyonuna bırakmış­ tır. Jandarmayı İngiliz, Fransız subaylarına vermek niyetin­ dedir. Kara ordusunun düzenlenmesini ise, Fransızlara hı( 1 ) Le Monde Oriental et L'aveir de la Paix

41


rakmayı tasarlamaktadır. Basri Bey'e göre, İttihat ve Terak­ ki merkezi, Kamil Paşa'nın bu hazırlıklarını öğrenir öğren­ mez, kabine değişikliği talebinde bulunmuş, Talat Paşa ile Mahmut Şevket Paşa 'nın kabineye alınmasını istemiştir.( 1 ) Kamil Paşa bu talebi reddetmiştir. MUHAL EFETİN KUMA NDA NI: NAZIM PA ŞA Buna karşılık Kamil Paşa, Ali Rıza Paşa'nın yerine, Nazım Paşa'yı Harbiye Nezaretine getirme çabasındadır. 1 9 1 3 yılının ünlü Babıali baskını sırasında Yakup Cemil' in kurşunlarıyla can verecek olan Nazım Paşa, bu dönemde, İttihat ve Terakki' ye karşı çıkan İngilizci muhalefetin göz­ lerini çevirdikleri kumandan olacaktır. Bu muhalefetin po­ litik lideri Kamil Paşa, askeri lideri ise Nazım Paşa'dır. Nazım Paşa, Abdülhamid'in ordudan kovup, yedi yıl kalebentlik cezasına çarptırdığı bir kişidir. Meşrutiyet'ten sonra böyle bir kişinin Harbiye Nazırlığını Abdülhamid'e kabul ettirebilmek kolay değildi. Kamil Paşa, kendine des­ tek saydığı Paşayı saraya götürmüş ve sadakati hususunda Sultan ' a teminat vermiştir. Nazım Paşa da Sultan' a bir not sunarak sadakatini belirtmiştir: "Mazi katiyen mevzubahis olmamalıdır. Benim efendimiz (Padişah) hakkında hiç bir dargınlıgım yoktw: Delil de ikinci Ordu- yu hümayun/arı­ nın az zaman zarfındaki intizamıdır. A skerlerin hiçbir va­ kit siya setle uğraşmaması lazımdır. Bu ordunun itaati, sa­ dakati derkard11: Bu da benim himmetimle oldu. İlk gitti( l ) Le Monde Oriental et L ·avenir de la Paix.

42

s.

21


ğim zaman kışlanın duvarlarında (Hürriyet) diye büyük ya­ zılar vardı. Onları ben sildirttim. Orduyu itaat ve intizam altına aldım. Askerin hiçbir vecih ve suretle tiyatrola rda �y­ namasına müsaade etmedim. Buradaki heyetin (İstan­ bul 'daki Birinci Ordu) halinden müteessirim. Nizam ve in­ tizam-ı askeri, Padişaha, Kumandan-ı Azama daima sada­ katle temin olunacağına katiyen mutmain olduğum için Zat-ı şahane ve nefs-i hümayuna sadakatim ve umum as­ kerin sadakati lazımda: Benim sadakatim hakkında hiç şüp­ he etmemelidir. Bab-z Seraskeriye 'de tiyatro oynatıl111as111 a nasıl müsaade buyuruldıığuna hayret içindeyim. Ben yal­ nız Padişahımıza sadakat isterim." (1) Bu sadakat yeminleri üzerine, Abdülhamit, Nazım Pa­ şa 'nın Harbiye Nezareti 'ne gelmesine rıza göstermiştir. Fa­ kat İttihat ve Terakki, Nazım Paşa'nın nazırlığını önlemiş­ tir. Her ne kadar Babıali baskınından önceki günlerde Ta­ lat Paşa'nın sadrazamlık vaadiyle, Nazım Paşa'yı bir ara "nötralize" ettiği ileri sürülürse de, Paşa, Meşrutiyet' in ilk günlerinden beri İttihatçıların karşısında yer almış, işbirlik­ çi muhalefetin ve Kamil Paşa'nın aleti olmuştur. Nazım Pa­ şa, 3 1 Mart ayaklanması sırasında Hassa Ordusu kuman­ danı sıfatıyla İstanbul üzerine yürüyen Hareket Ordusu' nun durdurulmasını Sultan Hamit'e tavsiye etmiştir. Bu amaç­ la kışlaları dolaşarak asi askerlerden yardım istemiştir. (2) Hareket Ordusu, İstanbul 'da asayişi tam sağlayana kadar, ( 1) Ben de Yazdım. s. 8-90. Söz konusu tiyatro. Namık Kemal 'in Vatan Ya­ hut Silistre'sidir. Hürriyetten sonra bazı genç subaylar da. amatör gençlerle bir­ likk. vatan sevgisini dile getiren bu eserde kendilerine yakışan roller almı�lardır. 12) Ben de Yazdım. s. 892.

43


Nazım Paşa Yeşilköy 'de, Süleyman Nazif'in deyimiyle "Misafir" , yani esir kalmıştır. Daha sonra Nazım Paşa, İt­ tihat ve Terakki 'yi devirme yolunda perde arkasından iple­ rini Fitz Maurice'in çektiği bütün tertiplere katılmıştır. "Ka­ mil Paşa Sadarete, Nazım Paşa Harbiye Nezaretine ! " bü­ tün İngilizci tertiplerin sloganı olacaktır. KAMiL R4 ŞA, A VCI TA BURLAR INDAN KORKUYOR Kamil Paşa ile İttihat ve Terakki merkezi arasında üçüncü büyük anlaşmazlık, yeni rej imin korunması için Rumeli'den İstanbul' a getirilen Avcı Taburları konusunda çıkmıştır. Bu taburlara "Nigehban-ı Meşrutiyet" ( Meşru­ tiyetin bekçisi) adı verilmişti. Celal Bayar'ın deyimiyle, "Bu taburların kumandanları ve subaylarının çoğu ittihat ve Terakki Cemiyeti 'ne mensuptu. Hemen hepsinin Meşru­ tiyet inkılabında hizmetleri görülmüştü. lstanbul 'a inkıla­ bın koruyucusu olarak geldiklerini iftiharla söylüyorlardı. Hakikat da bundan ibaretti. Avcı taburları, Yıldız ve ci­ varındaki, Padişaha bağlı kuvvetlere karşı mukabil emni­ yet unsuru olarak, lstanbul 'da bulunduruluyordu."(1) Kamil Paşa, bu taburları İstanbul 'dan uzaklaştırmak ni­ yetindedir. İttihat ve Terakki ise, Bulgar tehdidini ileri sü­ rerek, başkentteki Avcı Taburları'nın sayısını arttırmak is­ temektedir. Kamil Paşa, bu isteği bir darbe teşebbüsüne ha­ zırlık diye yorumlamakta ve şiddetle karşı çıkmaktadır. Sa­ dık' ın Manastır grubundan Albay Basri Bey, Fransızca ya( 1 ) Ben de Yazdım.

44

s.

206


zılmış kitabında, Kamil Paşa ile aralarında bu konuda, doğ­ ruluk derecesini kestiremediğimiz şu konuşmanın geçtiği­ ni ileri sürmektedir: Kamil Paşa - Sizin Manastır çok namuslu ve ihtiras­ tan yoksun. Selanik, sizden ihtilalin şerefini ve manevi kud­ retini çaldı. Basri Bey - Evet, doğru. A ma ne yapabiliriz ki? Savaş para ile yapılır. Beriin, yani onun Selanik 'teki karanlık oda­ sının çok parası var. Askeri şereflerine çok değer verdiği­ miz subaylar, Enver 'in etrafinda toplanıyor. ( . .) Kamil Paşa - Şu üç Avcı Taburuyla ilgili, .hemen uygu­ lanması gerekli tedbirler hakkında mutabık mıyız? Basri Bey - Tamamen mutabıkız. Onları mutlaka İstan­ bul 'dan uzaklaştırmak gerek. Yeni öğrendim ki, Berfin 'in planına uygun biçimde, Envet; bir cins "ufak karşı devrim " düzenlemektedir. Bunu bahane ederek Rumeli 'den İstan­ bul 'a Mahmut Şevket Paşa kumandasında büyük bir ordu getirilecektir. Mahmut Şevket Paşa, Osmanlı paşaları için­ de en çok A lman taraftarı olandır. A maç, Selanik grubuna, bütün Türkiye 'de egemenlik sağlayacak biçimde, başkent­ te diktatörlük kurmaktu: Kamil Paşa- Konuşmamızın ışığı altında, son günler­ de Selanikli biraderlerin benim nezdimde yaptıkları teşeb­ büslerin gerçek anlamını şimdi kavrıyorum. İstanbul' a Se­ lanik 'ten bir birliğin getirilmesi zorunluğunu söylerken, Bulgarlarla savaşın kaçınılmaz olduğunu tekrarlıyorlardı. Onlara, başkent asker.siz değildir, cevabını verdim. ( . . . ) Şimdi biz güçlerin her türlü dağılmasından kaçınma­ lıyız. Selanik' in entrikaları caniyanedir. Almanya, üç Avcı 45


Taburu yoluyla tertiplenen darbe ile, Enver ve hempaları­ nı yalnız beni devirmeye değil, sizin gerçek İttihat ve Te­ rakki komitesini de ellerine geçirmeye itmektedir. ( . . . ) O halde muhterem taraftarlarınıza hemen söyleyiniz ki, ülkenin güvenliğini, bildiğiniz üzere bozacak olan üç avcı taburunu derhal başkentten uzaklaştıracağım. Bu taburlar, Osmanlı Ordu Birliği üniforması ve biçimi altında, ne ya­ zık ki Alman Selanik'de hazırlanan başka bir askeri-siyasi gücün öncüsünden başka bir şey değildir." ( 1 ) KAMlL PA ŞA 'NIN D ÜŞÜŞÜ VE /NGİL/ZLER Ne var ki, Kamil Paşa, Avcı Taburlarını başkentten uzaklaştıramamıştır. Nazım Paşa olayı öne sürülerek, Hü­ seyin Hilmi Paşa hükümetten istifasını verecek; İttihat ve Terakki merkezine bağlı subayların Meclis koridorlarında­ ki tehditkar bakışları arasında, Kamil Paşa iktidardan uzak­ laştırılacaktır. Kamil Paşa'nın istifaya zorlanması, İngiltere tarafın­ dan hoş karşılanmayacaktır. Rus Sefareti baştercümanının deyimiyle, " İngiliz Sefareti, Kamil Paşa'nın düşüşünden sonra, İttihat Terakki 'ye karşı belli bir soğukluk göstermiş­ tir. İtilaf devletleri ve Türkiye arasındaki dostlukta açılan ilk gedik olmuştur." (2) Rus Sefareti baştercümanı, aynı zamanda eski bir sad­ razamın bu konudaki sözlerini aktarmaktadır. Eski sadra­ zam Kamil Paşa'nın istifasından sonra İngiliz Sefareti'nin ( l ) Le Monde Oriental et L ' avenir de la Paix, s. 23 (2) Le Sort de L ' empire Ottoman. s. 1 1 0 ve 59

46


tutumunu şöyle değerlendirmektedir: "Kamil Paşa 'nzn ta­ mamen anayasa ve iç politika nedenleriyle düşmesinden sonra. lstanbul 'daki lngiliz sefareti, eski yaşlt sadrazam Kômil Paşa 'dan gelmeyen her şeye karşı sistemli biçimde surat etmiştiı: Mu halefet partileri. orada destek ve teşvik bulmuş. İttihatçılar ise. lngiltere 'nin düşmanları sayılmış­ tıı:" (1) Ama İttihatçılar, yine de İngiliz dostluğu peşindedir. Kamil Paşa ' nın düşürülmesinin, İngiltere tarafından yan­ lış anlaşılması ve bir dış politika değişikliğine gidiş diye yorumlanması, onları ürkütmektedir. Nitekim Paşa düşün­ ce, İttihat ve Terakki, İngiltere'yle olan dostluğun ve ya­ kınlığın bu olay yüzü�den sarsılmayacağını İngiliz Sefare­ ti 'ne ve The Times gazetesine temin etmiştir (2). Ama İn­ giliz sefaretinden teşvik gören muhalefet, Prens Sabahat­ tin'den Melanzade ve Derviş Vahdeti'ye kadar, Kamil Pa­ şa'nın düşüşünü istismar etmiştir. Bunlara göre, Kamil Pa­ şa, sadarete gelmedikçe İngiliz dostluğuna sırt çevrilmiş de­ mektir. Volkan, " Kamil Paşa'nın aleyhinde bulunmak, İn­ giltere aleyhinde olmak demektir" buyuruyordu. 3 1 Mart irtica olayı, bu şartlar altında patlak vermiştir.

( l) y.ag.e., s. l 1 0 ( 2 ) Sina Akşin, s . 483

47



VI. 3 1 MART, AVRUPA' DA ALMAN ZAFERİ

DİYE YO RUMLANDI

31 MART'TA iTTiHATÇI PARMA GI

İrtica olayının içinde yaşayan ve asilerin kellesini is­ tedikleri bellibaşlı kişilerden olan Hüseyin Cahit, hatıratın­ da, 3 1 Mart'ta yabancıların ön planda rol oynadıklarını be­ lirtmektedir. " Meşrutiyet'in ilanı üzerine menfaatleri bo­ zulmuş kimselerle, müstebit bir sarayın daima tehditkar mevcudiyeti hesaba katılırsa, İstanbul 'daki anarşiye doğru yürüyüşün bütün bütün tesadüf olamayacağını kabule mey­ lediyorum. Fakat asıl amil kimdi. Yahut kimlerdi. Bunu ay­ dınlatabilecek mevkide değilim. ( . . . ) Öyle zannediyorum ki, İstanbul 'daki işlerin gidişi üzerinde, muhtelif kuvvetler te­ sir icra etmişlerdir. Bunların içinde en büyük rolü oynayan mutlaka ecnebi olmak icab eder. . . " ( 1 ) 3 1 Mart irticaında en büyük rolü yabancıların oynadı­ ğına inanan Hüseyin Cahit, bu kadarla yetinmektedir. Fa­ kat o tarihlerde Avrupa, biri Almanya, öteki de İngiltere li­ derliğinde iki gruba bölündüğüne göre, yabancı parmağı­ nı esas itibariyle, Berlin ve Londra'da aramak gereklidir. Almanya, 3 1 Mart irticaının körüklenmesinde rol oy( 1 ) Halkçı. 1 4 .7. 1 954. Mqrutiyct devresi ve sonrası.

49


namış mıdır? İttihat ve Terakki ve Almanya aleyhtarı çev­ reler, bu iddiayı ortaya atmışlardır. Bunlara göre, Berlin, En­ ver Bey gibi Almanya' ya yakın İttihatçılara dayanarak, 3 1 Mart'ı sahte bir karşı devrim olarak düzenlemiştir. Amaç, İttihatçıların güvenilir kanadının iktidarda tam egemenli­ ğini sağlamak ve dolayısıyla Almanya'nın Türkiye'de sar­ sılan mevkiini yeniden güçlendirmektir. Bu konuda, inanılması güç iddialar piyasaya sürül­ müştür. İsyanın başladığı Taşkışla 'da bando teğmeni olarak bulunan ve olayları yaşayan Mustafa Turan' a göre, 3 1 Mart, İttihatçıların düzenlediği uydurma bir ayaklanmadır. Mus­ tafa Turan' ın iddiası şöyledir: 3 1 Mart günü, sahte bir pa­ şa bazı subaylarla birlikte Taşkışla'ya gelmiş ve padişahın sahte bir fermanını okumuştur. Fermanda, askerin şapka gi­ yeceği yazılıdır. Düzmece Şapka Fermanı, askeri tahrik ve ayaklandırma işi için kullanılmıştır. Olayı düzenleyen İtti­ hatçılar için Mustafa Turan şunları yazmaktadır: " Meğer fermanı okuyan paşa ve maiyetindeki zabitler, isyanı ha­ zırlayan ve tertipleyen sahte üniforma giydirilmiş mühim şahsiyetlerdir. İçlerinde Cemiyet'ten tanıdığım Bahattin Şa­ kir, Mithat Şükrü Beylerle Ömer Naci Bey vardı. ( . . . ) Taşkışla'dan ayrılan heyet Beyoğlu Topçu Kışlası'na gitmişler, aynı fermanı okuyup, onların da dini duyguları­ nı kamçılayıp gitmişler. Sahte heyet gerek Taşkışla'ya ve gerek Beyoğlu Topçu kışlalarında fermanı okudukları sıra­ da, çavuş, başçavuş kılığında askerleri teşvik için bir hayli casus sokmuşlar, heyetin kışladan ayrılmasıyla bunlar fa­ aliyete geçtiler. Bunlardan Ömer Naci Bey, kışla avlusun­ da bir istihkam arabası üstünde bağırmaya başladı: " Heyyy! 50


Asker kardeşler, geliniz toplanınız, sizlere diyeceklerim var, sizler Müslüman değil misiniz? Şapka giymek ne de­ mek? Din-i mübin-i İslamın evlatlarını düpedüz gavur ya­ pacaklar, ne duruyorsunuz? Bütün ecdadımız bu uğurda kanlarını canlarını verdiler. Müslümanlık elderı gidiyor, dö­ nüp avcı askerlerine, 'sizlere söylüyorum, gavur olmak için mi hürriyeti yaptınız? Sizin vazifeniz hem hürriyeti, hem de dinimiz olan Müslümanlığı muhafaza etmek değil mi? Ne duruyorsunuz, haydi hep beraber Mebusan-ı Meclis'e gidelim, derdimizi anlatalım." ( 1 ) Muhaliflerden mizancı Murat da, Mustafa Turan' a ben­ zer biçimde nefer elbisesi giymiş İttihatçı subayların 3 1 Mart irticaını körüklediğini ileri sürmektedir. Fakat inan­ dırıcı delillerden yoksun bu iddiaları ciddiye almak müm­ kün değildir. Bu iddialar, İttihatçılara duyulan kinin bir ifa­ desinden ibaret sayılabilir. Nitekim, bugün de İmran Ök­ tem ' in cenazesinde çıkan olayları büyük tiraj lı bir gazete, derhal " İnönü ve CHP'nin tertibi" diye yorumlamakta ku­ sur etmemiştir." (2) 3 1 MAR T 'l B ERL IN Mİ PLANLADI?

Daha ince bir teori, İngilizseverliğini açıkça ilan eden Basri Bey tarafından ortaya atılmıştır. Basri Bey 'e göre, İn­ gilizci Kamil Paşa hükümetini devirmek üzere, Avcı Tabur­ larına dayanarak bir uydurma karşı devrim planlanmıştır. Avcı Taburlarına para dağıtılmış ve bunlar hazırlanmıştır. ( 1 ) M ustafa Turan, 3 1 Mart Faciası, s. 49-5 1 ( 2 ) Tercüman, 5 Mayıs 1 969

51


Uydurma karşı devirmi bastırmak üzere İstanbul' a Alman­ ya 'nın güvendiği Mahmut Şevket Paşa kumandasında sa­ dık birlikler getirilecek ve böylece plan gerçekleştirilecek­ tir. Kamil Paşa'nın bir karşı devrim hareketine meydan kal­ madan düşürülmesiyle, durum değişmiştir. Fakat artık ok yaydan çıkmış, Enver ve arkadaşları ava giderlerken avlan­ mışlardır. Çeşitli unsurların da katılmasıyla uydurma kar­ şı devrim, gerçek bir karşı devrime dönüşmüştür. Talat Pa­ şa 'nın sadrazamlık vaadi üzerine, Kamil Paşa'nın düşürül­ mesinde rol oynayan, Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa'nın te­ reddütleri de, ayaklanmanın büyümesine yol açmıştır. Mah­ mut Muhtar Paşa, Sadrazama ayaklanmayı derhal bastıra­ cak güçte olduğunu bildirmiş, Hüseyin Hilmi Paşa, 1 O sa­ at tereddüt geçirdikten sonra, bu teklife hayır demiştir. Bas­ ri Bey'e göre, uydurma devrimden haberdar olan Hüseyin Hilmi Paşa, durumun değiştiğini anlayamamış ve bu yüz­ den isyanın bastırılmasına seyirci kalmıştır. Basri Bey' in pek ciddiye alınamayacak olan bu teori­ si, bazı olayların uyandırdığı şüpheler üzerine bina edilmi­ şe benzemektedir. Gerçekten ayaklanmanın, güvenilir İtti­ hatçıların kumandasındaki meşrutiyeti korumakla görevli birliklerde başlaması, dikkat çekicidir. Basri Bey ve Kamil Paşa' nın uydurma bir karşı devrimde kullanılacağından şüphe ettikleri ve İttihatçıların güvendikleri birlikler, nasıl olmuştur da birdenbire onlara karşı dönmüştür? Bu beklen­ medik dönüş, teorinin hareket noktasını teşkil etmektedir. Halbuki Volkan gazetesi ve muhalefet, bu Avcı Taburları üzerinde çalışmaktadır. Nitekim Vahdeti 'nin Volkan gaze­ tesi, 3 1 Mart'tan çok kısa bir süre önce, Avcı Taburlarına 52


mensup erlerin İttihad-ı Muhammedi Derneği'ne katıldık­ larını açıklamıştır. Bu şartlar, ilk bakışta şaşırtıcı bile gö­ rünse, güvenilir Avcı Taburlarının, İttihatçıların elinden kaçması mümkündür. Basri Bey'in dayandığı ikinci nokta, Sadrazam Hüse­ yin Hilmi Paşa'nın mütereddit tutumudur. Gerçekten 3 1 Mart öncesi günlerde ve olaylardan hemen sonra Hüseyin Hilmi Paşa ' nın tutumu şaşırtıcıdır. Artan irtica tehdidi karşısında Paşa, çeşitli çevreler ta­ rafından uyarılmıştır. Gazi Ethem Paşa, İzzet Paşa uyaran­ lar arasındadır. Hassa kumandanı, Harbiye Nazırı aracılı­ ğıyla Sadrazamdan tedbir alınmasını isteyen bir tezkere yazmıştır. Tezkerede, özetle şunlar yazılıdır: "-2. Tümene mensup bazı erlerin, lttihad-ı Muhamme­ di Cemiyeti 'ne girmek için müracaatta bulıındukları (Vol­ kan) gazetesinde okunmuştw: Gazetelerin, ordunun disip­ linini bozacak kötü neşriyatta bulunmaları caiz değildil: Esasen İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti, İslam arasına "tefrika" sokmakla meşguldür. Kutsal olan askeri terbiye ve ahlakın korunması lazımdır. Orduyu, hususi maksatlarına alet etmek isteyen basına karşı "kanuni bir had tayin olunmalıdır" ( 1 ) Sadrazam, bu uyarmaları umursamazlıkla karşılamış­ tır. Yaveri Muzaffer Bey'e (Orgeneral Muzaffer Ergüder), tehlike çanları çalması üzerine, "Merak etmeyiniz. Yaver Bey oğlum, Devdir-i müteallıkası (ilgili daireler) tedbirleri elbette alırlar " demekle yetinmiştir. (2) ( 1 ) Ben de Yazdım. (2) y.a.g.c .. s. 1 69

s.

205

53


Olaylar patlak verdikten sonra da, Sadrazam hareket­ siz kalmıştır. Hassa Ordusu kumandanı Mahmut Muhtar Paşa, isyanı kolayca bastıracak güçte gözükmektedir. Fakat harekete geçmesi engellenmiştir. Mahmut Muhtar Paşa, bu engellemeden şu sözlerle yakınmaktadır: "- Sadık kalan askerleri toplayarak içtima edenleri bir­ kaç suvari hücumu ile dağıtmak, isyanı başladığı sırada bastı rmak çocuk oyuncağı kabilinden bir şeydi. Şiddetli ha­ rekette bulunmaklığıma kasdi olarak mümanaat (engel) olundu. İsyan gittikç e dairesini genişletti. " ( 1 ) Bu şartlarda Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa'nın inanıl­ ması güç bir gaflet gösterdiğinde şüphe yoktur. Fakat Bas­ ri Bey' in yaptığı gibi bu gafleti, Paşa' nın 3 1 Mart ayaklan­ masını, İttihatçıların planladıkları uydurma karşı devrim sa­ narak, hareketsiz kaldığını ileri sürmek, muhayyileyi pek fazla zorlamak olacaktır. Kamil Paşa, düşürüldükten sonra, başkentte güvenilir birlikler getirmek için, önceden planlan­ mış bile bulunsa, tehlikeli bir karşı devrimi körüklemeye her­ halde ihtiyaç yoktu. Esasen 3 1 Mart ayaklanmasının rengi daha ilk dakikadan itibaren tereddüde yer bırakmayacak ka­ dar açıktı. HAREKET ORDUSU 'NA, ALMANYA AKIL SATIYOR Sanırız ki bu tip teoriler, kaynaklarını daha çok 3 1 Mart irtica olayının, sonucu itibarıyla İttihatçıların ve Alman­ ya'nın mevkiini güçlendirmesinde bulunmaktadır. İrtica ola­ yı Mahmut Şevket Paşa ve Enver Bey gibi Almanya'rıın gü( l ) y.a.g.e .. s. 1 64

54


vendiği kişileri ön plana geçirmiştir. Bu sonuç üzerinedir ki, 3 1 Mart olayında, İttihatçıların ve Almanya'nın parmağı aranmıştır. Fakat Berlin'in 3 1 Mart irtica olayını körükledi­ ği kanısını uyandıracak olan kanıtlar yok gibidir. Bununla birlikte, Berlin, olaydan yararlanma fırsatını kaçırmamıştır. Rus Sefareti baştercümanının deyimiyle, "Gerici hükümet darbesi, Alman Sef iri ve İstanbul 'daki A lmanlar taraf ından gizlemeye dahi saklamadıkları bir sevinçle karşılanmıştır." (1) Ayaklanma üzerine, Goltz Paşa, Alman basınında çıkan yazılarında ve herhalde başta Mahmut Şevket Paşa olmak üze­ re eski öğrenci arkadaşlarına yazdığı mektuplarda, akıl hoca­ lığı yapmıştır: Goltz, 24 Nisan 1 909'da Die Woche dergisin­ de çıkan bir mektubunda, Mahmut Şevket Paşa 'nın başarı gös•terebilmesi için, hızlı ve sert bir saldırıya girişmesini salık ve­ riyor ve bu yolda davraıulacağı tahmininde bulunuyordu. Öte yandan, 18 Nisan tarihli Neue Freie Presse gazetesinde de, Goltz 'un hazırladığı söylenilen bir incelemede, Rumeli lien İs­ tanbul' a ulaştırma olanakları göze alınırsa, 1 6 Nisan'da baş­ layacak bir harekette 2 1 Nisana kadar İstanbul önlerine 1 5 bin askeryığılabileceği hesaplanıyordu. İnceleme, Edirne 'deki or­ dunun tutumunun önemli olacağını söylüyor, İstanbul üzeri­ ne yürüdüğü zaman, yabancı devletlerin müdahalesine fırsat vermemek için sokak çarpışmalarından mutlaka kaçınmak gerektiğini ileri sürüyordu. Daha sonra Goltz, aynı gazetede çıkan bir yazısında, muhalefete karşı öç alıcı davranışlardan kaçınılması tavsiyesini yapıyordu. (2) ( 1 ) Le Sort d e l ' Empirc Ottoman, s.59 (2) Sina Akşin, s. 492

55


Bütün bunlar, Almanların 3 1 Mart irticaından kendi lehlerine yararlanmak için, nasıl çaba harcadıklarını gös­ termektedir. Hareket Ordusu'nun başına Mahmut Şevket Paşa'nın gelişinde bile, Goltz'un telkinleri olduğunu düşü­ nenler vardır. Hatta Ramsay adlı yazara inanmak gerekir­ se, para sıkıntısı içinde bulunan ve demiryolları kendine ait olmayan Osmanlı Devleti 'nde binlerce askerin Rumeli'den İstanbul ' a getirilmesinde karşılaşılacak mali güçlükleri yenmek üzere Hareket Ordusu 'nun giderlerini Almanlar, ya da Almanlarla Avusturyalılar yüklenmiştir. Bu iddianın doğruluğu şüpheli olmakla birlikte, Hareket Ordusu'nun İs­ tanbul'a girişiyle sonuçlanan 3 1 Mart irtica olayı, Batı çev­ relerinde, bir Alman zaferi ve bir İngiliz yenilgisi olarak yo­ rumlanmıştır. Rus Sefareti baştercümanı, olayı şöyle değerlendir­ mektedir: "- Durum, 3 1 Mart irticaının geçici başarısı üzerine değil, fakat Abdülhamit 'in tahttan indirildiği an A lman­ ya 'nın lehine dönmüştür. Makedonyalı işgal ordusunun ba­ şında , A lmanların inançlı ve denenmiş dostu Mahmut Şev­ ket Paşa bulunmaktaydı. Böyle bir askeri diktatörlüğün varlığı üzerine, resmi ve özel bütün Almanya, tek bir ses ha­ linde, ihtiyar sultanı inkar etmek ve asil genç Türkiye 'ye alkış tutmak için birleşti. " ( 1 )

( 1 ) Le Sort de I ' Empire Ottoman, s. 59.

56


VII 3 1 MART' I "INTELLIGENCE SERViCE" DÜZENLEDİ YOBAZLAR IN PATRONU FITZ MAURICE 3 1 Mart irtica olayı, Almanya'nın lehine sonuç vermiş­ tir, fakat ayaklanmanın baş aktörünün İngiltere olduğundan pek az şüphe edilebilir. Daha önce de gördüğümüz üzere, o günlerin lider emperyalist devleti, İttihatçıların balayı hayal­ lerine rağmen, milliyetçi eğilimleri dolayısıyla onları kuş­ kuyla karşılamış ve milliyetçi harekete karşı olan her türlü yerli unsurla işbirliğine yönelmiştir. Hüseyin Cahit Yalçın' ın deyimiyle, "Meşrutiyetin.ferdasında Abdülhamit 'in zulmü­ ne düşman olduğu zannolunan İngiltere 'nin İstanbul sefi­ rinin arabasını, hürriyete kavuşmuş Tiirkleı; beygirleri çı­ kararak sokaklarda çekmişlerdir. Fakat İstanbul 'daki İngi­ liz S�fareti, ittihatçıları, "Chauvin ", müfrit nasyonalist ve mi!fi"it vatansever bularak muhalefeti teşçi etmişlerdir." ( 1 ) Ahmet Emin Yalman da, İngiltere ve müttefiki Rus­ ya 'nın İttihat ve Terakki 'ye karşı tutumunu şöyle değerlen­ dirmektedir: "/ngiltere ve Rusya , Türkiye 'nin bütün hoşnut olma, yan unsurlarıyla birleştile r. Bunlar arasında Ermenileı; Rumlar, Kürtler, Çerkezler ve Arnavutlar gibi ırki ve dini azmlıkl01; eski rejim mensupları, dinsel bağnazlar, muha­ l([basın liderleri, yeiıi re jimden umdukları nimetleri bula( 1 ) Halkçı gazetesi, 1 8.6. 1 954

57


mayan/ar, p rensip itibarıyla gizli komiteye karşı çıkan ba­ zı aydınlar bulunmaktaydı. ( . .) Seçimlerde, Rus ve İngiliz siyasi a janları. aktifbiçimde muhalefet adaylarının kazan­ ması için çalışmaktaydı. " ( l ) . İngilizlerin İttihatçılara karşı destekledikleri lider, "Çıl­ gınlık derecesinde İngiliz taraftarı" dedikleri ihtiyar Kamil Paşa'dır. Meşrutiyet' in ilanından kısa süre sonra, Kamil Pa­ şa ile İttihatçıların arası açılınca, İngiliz basını, İttihat ve Terakki ile gizli komite aleyhine şiddetli bir kampanya aç­ mıştır. Kamil Paşa'nın 3 1 Ocak 1 909'da düşürülmasi üze­ rine, İttihatçıların "İngiltere 'yle dostuz" teminatına rağ­ men, kampanya şiddetlenmiştir. İstanbul 'daki İngiliz Sefareti ise, Kamil Paşa ' yı tekrar iktidara getirmek için tertiplere girişmiştir. Bu işleri yürü­ ten baştercüman Fitz Maurice'dir. İngilizler'in bir zaman­ lar CIA kadar ünlü gizli örgütü Intelligence Service' in ile­ ri gelen bir adamı olan Fitz Maurice, Celal Bayar'ın deyi­ miyle, "Türkiye 'nin istikrarını bozmak isteyen şahıs ve gruplarla devamlı temas halindeydi. Meşrutiyet 'in ilanını sağlayan ve onun bekçiliğini yapmak isteyen İttihat ve Te­ rakki Cemiyeti 'ni yıkmakla meşguldü." (2) Daha önce Ana­ dolu'da Ermeniler hesabına faaliyet gösteren Fitz Maurice, İstanbul 'un kudretli kişilerindendir. Mesela, 7 Ağustos 1 908'de, İttihatçılardan ürkerek, İngiliz Sefareti' nden yar­ dım rica eden Abdülhamit'in ünlü Sait Paşa'sı .için İttihat­ çılardan, Paşa'ya bir şey yapılmayacağı hususunda teminat alan kişi Fitz Maurice'dir. Meşrutiyet' in ilanı üzerine, der­ hal Sadrazam köşküne gidip, "Sultan ' ın halkla teması ge( 1 ) Turkcy in the World War, Yale University. s. 45 ( 2 ) Ben de Yazdım, s. 904

58


rek" deyip, Abdülhamit' in isteksizliğine rağmen, bunu ba­ şaran yine Fitz Maurice'dir. ( 1 ) Fitz Maurice, İttihat ve Terakki muhalifleriyle sıkı iliş­ kiler kurmuştur. RaufOrbay, hatıralarında Fitz Maurice' in Al­ bay Sadık ve Prens Sabahattin ' i 3 1 Marfı hazırlamakta alet olarak kullandığını yazmaktadır. (2) Volkan'cı Derviş Vah­ deti'nin ikiz kardeşi Serbesti gazetesi başyazarı Melanzade Rifat, Fitz Maurice' in önünde iki büklüm olmaktadır. Ziya Şa­ kir Zoko'nun yazdığına göre, "Melanzade Rifcıt Bey, gerek Meclis koridorlarında ve gerek Babıali salonlarmda Fitz Ma­ ıırice 'e tesadii,fettikçe yerlere kadar eğilmekte, şaşılacak de­ recede büyük bir hürmet göstermektediJ:" ( 3 ) Fitz Maurice' in bendesi Melanzade, 3 1 Mart ayaklanma günü gazetesinde, İn­ giltere ' nin "Bizi, bizden ziyade düşündüğünü" belirttikten sonra, İngilizler' in bir öğüdünü dile getirmektedir. Öğüt, İt­ tihat ve Terakki'nin "izale" edilmesidir. İttihatçılar devrilin­ ce, Melanzade'ye göre, Avrupa'nın güveni geri gelecek ve Os­ manlı ülkesine birçok yatırımlar yapılacaktır. Bu şartlar altında, İngiliz basını ve İstanbul 'daki İngiliz Sefareti ayaklanmayı ellerinden geldiği kadar desteklemişler­ dir. Mustaj(ı Kemal. Dictateuryazan Philippe de Zara 'ya inan­ mak gerekirse, başta Fitz Maurice olmak üzere, lntelligence Service, 3 1 Mart Ayaklanmasına parayla yardım etmiştir. ( 4) İNGİLTERE.' "3 1 MART İRTİCA DEGİLDİR! " 3 1 Mart irticaında, İngiliz parasının döndüğünü delille­ riyle tespit etmek güçse de, 3 1 Mart ayaklanma günü İngi(l) (2) (3) (4)

y.a.g.e .. s . 908 Yakın Tarihimiz. c. i l . s. 80 Ben de Yazdım. s. 1 86 Mustafa Kemal. Dictatcur. s. 6 1

59


liz Elçiliği'nin, kendine bağlı konsolosluklara bir genelge göndererek, olayın yanlış anlaşılmaması için çalıştığı muhak­ kaktır. Ayaklanma günü, Yüzbaşı Bettelheim'in de, şüpheli şartlar altında, Ayasofya'da dolaşması dikkati çekmiştir. ( 1 ) Ayaklanmadan sonra, Hareket Ordusu başkente girince­ ye kadar, İstanbul öa işbirlikçi muhalefet ve İngilizler istedik­ leri gibi at oynatmışlardır. Hariciye Nazın Rifat Paşa ve 3 1 Mart tertipçilerinden İsmail Kemal, Sina Akşin 'in deyimiy­ le, İngiltere Sefareti' ni "Akıl danışılarak, yardım istenecek komşu kapısı" sayan kişilerdir. Muhaliflerden İsmail Kemal, işbirlikçi bir Arnavut nasyonalistidir. Yunan Hariciye Nazırı Baltacis'ten para alarak, Osmanlı mebus seçimlerinde çalış­ mak için görevlendirilmiştir. (2) Bu satılık kişi, İngiltere'nin adamıdır. Bütün Arnavut köylerine dağıtılan bir telgrafında, İsmail Kemal. tertipçilerin arasında yer aldığı 3 1 Mart'ın, bir irtica hareketi olmadığını söylemiştir. Ona göre 3 1 Mart, "Ef kiir-ı ıımıımiyenin, memleketin siyasi hayatına diledikleri gi­ bi hükmetmek isteyenler aleyhine c�yaklanmaszndan ibarettiı:" ( 3 ) Bir iddiaya göre, İngiliz Sefaretinin "3 1 Mart, irtica ola­ yı değildir. Yanlış anlamayın." mealinde konsolosluklara yol­ ladığı genelge, İsmail Kemal 'in telkini üzerine yazılmıştır. İNGİLTERE, HAREKET ORDUSU 'NU DURDURMAK İSTİYOR Ayaklanma üzerine istifa eden Ahmet Rıza Bey'in ye­ rine Meclis başkanlığına getirilen İsmail Kemal, herhalde İn­ giliz Sefareti'nin telkinleriyle, olayın bastırılmasının, Sada­ rete Kamil Paşa'nın ve Harbiye Nezaretine Nazım Paşa'nın ( 1 ) Sina Akşin, s. 488 ( 2 ) Edward Driault. La Grece et la Grande Guerre, de la Rcvolution Tur­ que au Traite de La usan nc , c . V, s. 8 ( 3 ) Ben de Yazdım. belge 1 3, s . 254

60


getirilmesine bağlı bulunduğunu Abdülhamit'e söylemiştir. Eğer, hareket kesin başarıya ulaşmış olsaydı, Tevfik Paşa'nın yerine Kamil Paşa'nın Sadarete geleceğinden şüphe yoktu. Fakat Rumeli 'de Hareket Ordusu, İstanbul üzerine yürüme­ ye hazırlanmaktadır. Her şeyden önce, bu yürüyüşü önlemek gereklidir. Ünlü The Times gazetesi, Hareket Ordusu 'nun tehditlerinden "blöf" diye söz etmektedir. Times, üç hafta­ dan önce yığınak yapılamayacağını, yapılsa da, Nazım ve Et­ hem Paşaların İstanbul yakınında bir yığınağa müsaade et­ meyeceğini muhakkak saymaktadır. İngilizci Hükümetle, Harbiye Nezaretini kabul eden Ethem Paşa, Mahmut Şevket Paşa'ya "çeşitli siyasi mahzurlara meydan vermemek üze­ re, İstanbul'a yürümeyin" direktifini vermiştir. Fakat İngiliz ve Yunan parasıyla beslenen Meclis Başkanı İsmail Kemal, Mahmut Şevket Paşa 'nın, Babıali' nin sözüne kulak asmaya­ cağını bilmektedir. Bunun içindir ki, işbirlikçi Meclis Baş­ kanı, Hareket Ordusu'nun İstanbul'a girişini engellemek üzere, İngiliz Sefiri Lowther'e başvurmuştur. Lowther, bu teklifi olumlu karşılamış, Hareket Ordusu'nu durdurmayı denemiştir. ( 1 ) Ama, teşebbüs başarısız kalmıştır. Meşruti­ yet'i kurtarma heyecanı ve azmi içinde yola çıkan ve Alman­ ya tarafından da desteklenen Hareket Ordusu, İstanbul ' a gir­ miş ve İngilizci rejime son vermiştir. Burada dikkati çeken bir nokta, Türk donanmasının ba­ şında bulunan İngiliz Amirali Gambel' in durumudur. Hare­ ket Ordusu Yeşilköy'e geldiği zaman donanmanın, Gambel Paşa kumandasında denize açılacağı ilan edilmiştir. Fakat Ye­ şilköy açıklarında demirleyen filoya Miralay Rüstem Bey ku­ manda etmiş ve durum bir bildiri, daha doğrusu yalanlama ile açıklanmıştır. Amiral Gambel' in işine de, Hareket Ordu( 1 ) Sina Akşin.

s.

488

61


su İstanbul' a egemen olduktan sonra, Sina Akşin' in deyimiy­ le, "zamansız ve şüpheli şartlar altında" son verilmiştir. O ta­ rihte Yıldız'd a görevli bulunan Halit Ziya Uşaklıgil, bu ay­ rılışı şöyle yorumlamaktadır: "Kzsa bir zamanda böyle bir muvaffakiyet gösteren buza­ tın vazifesinde devamı, istikbal için bir müjde hiikmündeyken, ondan tam istifade edilecek zamanda hizmetine h atime çekil­ mesi, elbette bir sebebe miistenid olacaktı ki, bunu anlayama­ mıştık. Yahut anladık da. anladığımızda ısrarla tevaklatfetme­ dik." ( 1 ) Bu olağanüstü ayrılış, İngiliz Amiralinin Hareket Or­ dusu aleyhine ve İstanbul 'da 3 l Mart ayaklanmasını düzenle­ yen İngilizci muhalefet lehine şüpheli bazı faaliyetlerde bu­ lunmasının sonucu mudur, bilmiyoruz. En azından, donanma­ mızın başına getirilen İngiliz Amiralinin, 3 l Mart'tan sonra güvenilir bir kişi olmaktan çıktığı söylenebilir. İNGİLİZ HARİCİYESİNİN ÖZELEŞTİRİSİ Böylece, Kamil Paşa 'yı yeniden iktidara getirmek üze­ re, İngiltere ve işbirlikçi muhalefet tarafından düzenlenen 3 l Mart Ayaklanması, beklenenin tersi bir sonuç vermiş, İstan­ bul'da Alman nüfuzu artmıştır. Olaydan sonra, İngiltere Hariciye Nazırı, İstanbul 'daki Sefirine yazdığı bir mektupta, "Belli ki, İttihat ve Terak­ ki 'nin elindeki gücü çok küçümsedik. ( . .) Son üç dört ayda ittihat ve Terakki '.ve ve Genç Türkler 'e karşı kendimizi.faz­ lasıyla eleştirici bir tutum a kaptırdık " diyerek, özeleştirisi­ ni yapmıştır. (2) Fakat biraz sonra göreceğimiz üzere, İttihat ve Terakki 'yi devirip, İngilizci Kamil Paşa'yı iktidara getir­ mek üzere, Fitz Maurice'in işbirlikçi muhalefetle birlikte gi­ riştiği darbe teşebbüsleri, son bulmayacaktır.

l

(l Sina Akşin, s. 489 (2 Sina Akşin. s. 490

62


vııı

İNGİLİZLE R' İN YE RLİ İ ŞBİRLİKÇİLE Rİ HAMDİ ÇA VUŞ 'UN İNGİLİZCİ EFEND1LER1 31 Mart irtica olayının düzenlenmesinde İngiltere'nin ön planda rol oynadığını göstermek için olayın yerli tertip­ çilerinin kimliklerine göz atmak dahi yeterlidir. Taşkışla'da başlayan askeri ayaklanmanın lideri Ham­ di Çavuş'tur. Abdülhamit' in hatıratından öğrenmekteyiz ki, bu Hamdi Çavuş'u bulan ve besleyen İngilizci Kamil Pa­ şa'nın İngilizci oğlu Kamil Paşazade Sait Paşa ile İngiliz­ ler'in adamı olduğunu daha önce gördüğümüz İsmail Ke­ mal'dir. Abdülhamit, 31 Mart ' ı yorumlarken şunları söyle­ mektedir: "Kamil Paşa 'nın mahdumu, bu esnada en çok çalışı­ yordu. İsmail Kemal Beyle diğer gayr-i memnunlar da Sa­ it Paşa ile beraberdirler. Asker arasında büyük bir n(fak atıl­ dığını haber aldım. Adamlarımın tahkik ve teminlerine göre, en evvel ha­ reket eden birkaç asker imiş. Bunları iğva eden (azdıran), Hamdi Çavuş adlı bir Arnavutu bulan ve para veren de Ka­ mil Paşazade Sait Paşa idi. " ( 1 ) Hüseyin Cahit de, hatıralarında, İngilizler' i n aleti Ka­ mil Paşazade Sait Paşa'nın, ayaklanmanın hazırlanmasın­ da önemli rol oynadığı belirtilmektedir: "Herhalde bunu (L<ı�vanı) avcı taburları içinde kendi ( l ) Abdülbamit'in Hatıra Defteri, s. 1 3 6 ve l 3 7

63


kendiliğinden patlamış bir bomba gibi kabul etmeye akıl ve mantık müsaade etmez. Sadece birtakım yobazların tahri­ ki eseri de olamaz. 31 Mart vakasının bir taraftan tertip edilmiş olması lazımdır. Divan-ı Harpten sızan inanılır sözlerrç göre, Kamil Pa­ şa 'nın oğlu Sait Paşa işin tertip ve idaresinde mühim rol oynamıştır." ( 1 ) REDiNGOTL U DERVİŞ VAHDETi Emperyalist İngiltere için "Hami-i insaniyet" deyimi­ ni kullanan, "Kıbrıs 'ı, İngilizler küçük İsviçre yaptı" diyen ve İttihatçıları İngiliz düşmanlığıyla suçlayan ünlü Derviş Vahdeti, bir İngiliz yetiştirmesidir. "Halife-i İslam Abdül­ hamit" Han ' a yazdığı bir mektupta, kendini şöyle tanıt­ maktadır: "Padişahım, ben nasıl doğdum büyüdüm. Pederim Pa­ buççu esnafından Kıbrıs 'iz Mahmut Ağa idi. Validem.faki­ re bir kadın. Babam bütün gün çalış11; bir lokma ekmek pa­ rası kazan11; ufak bir evcikte hepimiz bir yorgan altında kı­ şın soğuktan tirtir titrerdik. Bir sıcak çorba dahi içemez­ dik. Gördün mü hayat nedir? Dört yaşında mektebe girdim. Beş yaşında hatmettim (Kuran'ı). On dört yaşında iken Hafiz-ı Kuran oldum. Bir miktar Arapça olarak sarfve nahiv, biraz dafikıh gördüm. Tarikat-ı Nakşibendı)1e sülılk ettim. Yaşım yirmiyi buldu. Çalıştım, biraz daha okudum. Biraz ecnebi lisanı öğrenmek ( 1 ) Halkçı gazetesi. 24. 3 . 1 954

64


lazım geldiğini hissettim. Ancak, "men teşebbehe kavmen fehuve minhu = Bir kimse, kendisini bir kavme benzetirse, o, o kavimden olur " hadis-i şerifi o vakitlere kadar dima­ ğımda öyle bir kuvvet bulmuştu ki, başımda sarıkla her gün Kuranıkerim tilavetiyle (okumakla) meşgul iken düşmen-i din olan kavmin lisanını nasıl öğrenebilirdim ?.: O sıralar­ da lstanbul 'a geldim. iki ay sonra avdet ettim. Ettim ama gözüm açıldı. ötekind�n berikinden biraz lngilizce öğren­ dim. Tebdil-i came ettim (kılık kıyafet değiştirdim). Hükü­ met memuru oldum. Kraliçe namına verilen balolarda re­ dingotlu, eldivenli bir adam olarak göründüm. Yirmi beş sene hoca mesleğinde, hoca itikadında, hoca kıyafetinde medrese köşesinde bir Miisliiman, şimdi medeni. Her ali gördüğüm dereceye kadem bastıkça nazarım daha ilerile­ re matıif(çevrilmiş) bulunuyordu. Ancak bunlar meşru bir say neticesiydi. Zira lngilizler. adama hiç bedava lokma mı verirler? " Demek ki, kendi anlatımıyla, Derviş Vahdeti, İngiliz­ ler' in balolarında redingotlu, eldivenli boy göstermiş ve İngiltere hükümeti hizmetinde memuriyet yapmış bir kişi­ dir. Bu memuriyetin İstanbul 'da İngiliz ajanlığı biçiminde sürdüğü düşünülebilir. "İngilizler, adama bedava lokma mı verirler" diyen Vahdeti, şeriatçılık kadar, "hiimi-i insaniyet" dediği İngil­ tere'yi överek ve İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti 'ni kura­ rak İngiliz lokmasını hak etmiştir. Vahdeti, zayıf karakterli bir kişidir. İ stanbul 'da iki ra­ mazan, Memduh Paşa 'nın Kuruçeşme 'deki yalısında imam­ lık etmiş, sonra da velinimeti aleyhine Padişaha jurnal yaz-

65


mış, Padişah da jurnali Memduh Paşa 'ya gösterip sürgün edilmesini isteyince, Diyarbakır'a sürülmüştür. ( 1 ) Vahde­ ti idama mahkum olunca da, "ben deliyim" diye diye kur­ tulmaya çalışacaktır. Sıkıyönetim mahkemesinin idam ka­ rarında Vahdeti' nin, "şimdiye kadar, içki ve şarkıcılıkla serseriyane bir hayat" geçirdiği yazılıdır. Hareket Ordu­ su ' nun gelişi üzerine gizlenmek ihtiyacını duyan Vahdeti, 3 1 Mart Ayaklanması 'nın vurucu gücü olan Hamdi Ça­ vuş 'u bulup, parayla kandıran İngilizci Kamil Paşa 'mn oğ­ lu Sait Paşa 'nın evine koşmuştur. Sait Paşa onu, İttihad-ı Muhammedi üyesi İngilizci Şehzade Vahdettin'in evinde gizlemeyi tasarlamıştır. Bütün bunlar, Vahdeti'nin kimler­ le işbirliği halinde bulunduğunu göstermeye yeterlidir. Rus Sefareti baştercümanına göre, canını kurtarma çabasında­ ki Vahdeti, İngiltere'nin müttefiki Rusya'nın İzmir Konso­ losluğu'na sığınmıştır. Vahdeti gibi 3 1 Mart'ı yazılarıyla körükleyen Serbes­ ti gazetesi başyazarı Melanzade Rifat da, önceden gördü­ ğümüz üzere, şeriattan çok, Fitz Maurice 'e saygılıdır. 3 1 Mart günü, "Bizi, bizden fazla düşünen" İngiltere'nin tav­ siyesiyle, İttihat ve Terakki 'nin yok edilmesi gerektiğini yazmıştır. Ziya Şakir Soko'nun belirttiğine göre, Meşrutiyet'ten sonra "muhalif matbuat kadrosuna Serbestf ve Volkan ga­ zeteleri katılmıştır. İkdam ve Mizan müstesna bütün muha­ lif gazeteler, İngilizci Kamil Paşazade Sait Paşa ile muha­ lifliği Celal Bayar'ın deyimiyle, "Türklük ve Vatan aley( l ) Ben de Yazdım, s. 1 7 1

66


hinde bulunmak derecesinde ileri götüren" Şerif Paşa'dan ödenek almışlar ve kendilerine verilen direktifler çerçeve­ sinde yayın yapmışlardır. ( 1 ) "İTTIHAD-I MUHAMMEDf "NİN KÖKÜ DIŞARDA DIR 3 1 Mart irtica olayının belli başlı örgütü olan İttihat-ı Muhammedi derneğine gelince, bu da Aramco'nun Rabi­ tat-ül-A lem-ül-İslam' ı gibi, kökü dışarda bir teşekküldür. Sıkıyönetim mahkemesinde kurucularının verdiği ifadele­ re göre, Türkiye'ye gelişinden on yıl önce, Türkiye sınır­ ları dışında kurulmuştur. Kuruculardan Vahdetl'nin dostu ve rakibi, İngiliz ajanı Emirizade, kökü dışardaki İttihat-ı Muhammedi derneğinin başlarında "Çok zengin ve çok ta­ nınmış şahıslar olduğunu karanlık bir lisanla propaganda etmiştir. ( 2 ) Bugün ABD'nin yaptığı biçimde, geçmişte İn­ giltere ve Fransa, sömürgeleştirdikleri Müslüman ülkeler­ de tarikatların ve dini derneklerin teşvikçisi olmuşlardır. Üyeleri arasında birçok "İngilizci Müslüman" bulunduran İttihad-ı Muhammedi'nin, bugünün Rabitat-ül-A lem-ül-İs­ lam tipi emperyalizmin hizmetinde bir kuruluş olduğu dü­ şünülebilir. 31 Mart' ın hazırlayıcısı ve uygulayıcısı olan öteki ör­ güt, Abrar Partisi, o günlerde milliyetçilerin baş talebi olan kapitülasyonların kaldırılmasını reddedecek kadar emper­ yalizmden yanadır. İiıgilizciliği sınırsızdır. ( 1 ) Ben de Yazdım. ( 2 ) y.a.g.c . . s. 392

s.

1 86

67


İNGİL!Z AJANI ALBA Y SADIK Şimdi, geçelim 3 1 Mart' ın öteki aktörlerine . . . Rauf Orbay'm 3 1 Mart' ı hazırlamakta Fitz Maurice'in alet ola­ rak kullandığını söylediği Miralay Sadık ve Prens Sabahat­ tin ' i ele alalım. İttihat ve Terakki 'nin Manastır'daki lideri olan Miralay Sadık, Seliinik merkeziyle olan anlaşmazlı­ ğında çabucak İngilizler' in eline düşmüş ve hayatını bir İn­ giliz ajanı olarak bitirmiştir. 1 909 yılından itibaren İngiliz­ ler hizmetinde İttihat ve Terakki'yi devirip Kamil Paşa'yı iktidara getirmek için çaba göstermiştir. Bağlı bulunduğu Melami tarikatının bazı üyelerini de, bu faaliyetlere katmış­ tır. 1 9 1 3 'te Türkiye 'nin içişlerine müdahale etmelerini sağ­ lamak üzere İngiltere Kralı ' na ve Rus Çarı 'na başvurmuş­ tur. Daha sonra Mısır'a gidip, İngilizlerin himayesine gir­ miş ve onların ajanı olmuştur. İngilizler Miralay Sadık'a ay­ da 40 İngiliz Lirası ücret ödemişlerdir. Sadık Bey, Bahriye Nazırı 'na yazdığı bir mektupta, ''İngiltere Devlet-i fahime­ si, altı seneden beri bizi himaye bayrağı altında muhafaza ve bilhassa dört seneden beri de altı nüfustan müteşekkil heyet-i ailemi iaşe ederek, hayatımızı muhafaza eyledi." di­ yerek bu durumu açıklamaktadır. ( 1 ) Mütareke yıllarında İngilizci Damat Ferit Paşa, İngiliz ajanı bu Meliimi'yi İs­ tanbul ' a getirtmiştir. Hikayeyi Galip Kemali Söylemezoğ­ lu'ndan dinleyelim: "Bir gün, Sadrazam (Damat Ferit) beni çağırdı: Mı­ sır 'da kalmış olan Hürriyet ve İtilôf Partisi Reisi Miralay ( 1 ) Ben de Yazdım.

68

s.

1 345


Sadık Bey 'in, İstanbul 'a gelmesi ve oradaki borçlarını tas­ vzvesi için beş yüz lira göndereceğiz. İngiliz F. K. (fevkala­ de komiser) muavinini görünüz de, paranın nakline delci1et etmesini tara/imdan rica ediniz. dedi. General Deeds 'i gördüm (Intelligence Service yöneti­ cilerinden). Hacet yok, çünkü Sadık Bey geliy01; dedi. Bir­ kaç gün sonra Ferit Paşa bu tekl!fi tekrar etmckliğimi em­ retti. Tekrar Deeds 'i gördüm. Canım mutlak Sadık Bey 'epa­ ra mı göndermek istiyorsunuz. lvfısır 'da parasız kaldığını ve borcu olduğunu zannetmem. Çünkü şimdiye kadar ken­ disine ayda 40 İngiliz Lirası verdik. Yola çıkacağı için de tabii harcirahı verilecektiı: " ( 1 ) İstanbul'a gelince, Sadık Bey, İngiliz Mandası tezini savunmuş ve sonunda yüzdli­ likler listesinde yer almıştır. İNGiLİZLER 'fN HiZMETİNDE PRENS SABAHA T11N Prens Sabahattin' e gelince, aşırı bir İngiliz taraflısı ve hayranıdır. İngiltere'yi "Menfaatı menfaatımıza uygun" hükümet saymaktadır. "Siyaset-i Hariciyemizin temel taşı daima Fransa ile İngiltere dostluğu olmalıdır" görüşünü sa­ vunmuştur. Meşrutiyet'in ilanından önce, İngiliz Bankası "Turkish National Bank"tan para sağlayarak, Abdülhamit'i devirmeye kalkışmıştır. Prensin bir savunucusunun yazdı­ ğına göre, darbe teşebbüsünü Londra iyi karşılamıştır. İn­ gilizler, İstanbul 'da harekata geçileceği sırada İngiliz do( l ) G. Kema l i Söykınczoğlu. Başımıza (iclcııkr,

s.

1 60.

69


nanmasını yakınlarda bulunduracaklarını vaat eylemişler ve olaydan dış ülkelerin haber almasını önlemek için Eastern Telegraph kablosunun Odesa ve Köstence'ye bağlı kısım­ larının kesilmesini tavsiye etmişlerdir. ( 1 ) Meşrutiyet'ten sonra da İttihatçılara cephe alıp İngiliz­ ci Kamil Paşa safına geçen Prens, darbe teşebbüslerini sür­ dürmüştür. İttihatçıları güç durumda bırakmak için, Arna­ vutluk isyanına para yardımı yapmıştır. Halaskaran Zabi­ tan darbesinde ve Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesin­ de Fitz Maurice ile birlikte rol oynamıştır. Sabahattin, Bi­ rinci Dünya Savaşı yıllarında da, İttihat ve Terakki Hükü­ metini devirmek, İngiltere ve müttefikleriyle ayrı barış yap­ ma yolunda çaba göstermiştir. isviçre'de iken 1 9 1 6 yılında İngiltere ve Fransa'da bulunan Türk göçmen ve esirlerin­ den bir seferi kuvvet kurup, Türkiye' ye çıkartma yapmayı öteki muhaliflerle birlikte planlamıştır. Çıkartma başarıya ulaşırsa Osmanlı Hanedanından bir prensin başkanlığında -ki bu Prens Sabahattin olabilir- geçici hükümet kurulup ba­ rış yapılacaktır. İsviçre 'deki muhalifler, bu yolda Fransız, İngiliz ve Rus elçiliklerine gizli bir muhtıra vermişlerdir. Teşebbüs, Çar' ın "Türkiye 'yi bertarafetmek lazımdu: Her­ halde artık Türkiye 'nin yeri Avrupa değildir. Bu itibarla mu­ halefet partisi ile münasebette bulunmamalıyız " mütalaası üzerine sonuçsuz kalmıştır. (2) Eski arkadaşı Rıza Nur'a inanmak gerekirse, Prens Sa­ bahattin, ona bir Fransız memuru aracılığıyla yolladığı mek( 1 ) Cemal Kutay. Prens Sabahattin Bey, s . 1 60 ( 2 ) Ben de Yazdım, s. 1 1 7

70


tupta, Çanakkale Boğazı 'na saldıran İngiliz ve Fransızlar' a mukavemet edilmesin diye propaganda yapılmasını istemiş­ tir. Rıza Nur'un "açık bir hiyanet" diye nitelediği mektup­ ta şunlar yazılıdır: " Türkiye nasıl olsa bitmiştir. Fransız ordusu hücum edecek. lstanbul 'a girecek. Bu zat (Fransız görevli) ile söz­ /eşiniz. Beraber gidiniz. Bize bir vazife düşüyor: Halk mu­ kavemet edip kırılmasın. Bizler halkı ikna edip mukavemet ettirmeyelim." ( 1 ) Darbeler peşindeki Prens Sabahattin, aynı zamanda fi­ kir adamıdır. Türkiye nasıl kurtarılabilir adlı iddialı yazı­ larında, bireyci İngiliz toplumunu örnek almayı savunmuş­ tur. Kurtuluş, İngiltere'den esinlenmiş eğitim kurumların­ da, İngil iz mürebbi ve mürebbiyeler eliyle eğitilmektedir: " Yegane çare, infiradi (bireyci) ailelerin teşkiline el­ verişli kız ve erkekler yetiştirmektir. lngiliz mekteplerinden mülhem olarak memleketimiz­ de kız ve erkekler için ayrı ayrı vücuda getirilecek terbiye müesseselerine, o mekteplerden ehil mürebbi ve mürebbi­ ye aileleri celbedilmelidi1: lnfiradi ailelerin meydana geli­ şinden sonra topraklarımızın yeni ve hakiki birfethi başla­ yacaktır. "

( 1 ) Rıza Nur, Hay?t ve .Hatıratım.

s.

43 1

71



IX

ABDÜLH AMİT ' İN PARMAGI VAR MI? 31 MAR T TA PRENS SABAHA TTİN

Fikir adamı ve darbeci olarak her şeyi ile İngilizler'e bağlı bulunan Prens Sabahattin, bütün mondenliği içinde 3 1 Mart irtica olayının ön plandaki aktörlerinden biridir. Ra­ ufOrbay, Prens'i, 3 1 Mart'ta Fitz Maurice'in alet olarak kul­ landığını yazmaktadır. 3 1 Mart ' ın bastırılmasından sonra tutuklanan Prens'i kurtardığını ileri süren Cemal Paşa, Mahmut Şevket Paşa'yı öldürmekten sanık kişilerin yargı­ lanması sırasında İngilizler'le bugün dahi çok yakın ilişki­ ler içinde bulunan Sabahattin' in sekreteri ve sağkolu Saf­ vet Lütfi Bey'in Prens'in 3 1 Mart tertipçisi olduğunu iti­ raf ettiğini belirtmektedir. "Bu de.fa gerek Safoet Lütfü Bey ve arkadaşlarının ve gerek Nihat Reşat ve arkadaşlarının muhakemesi sırasın­ da öğrendim ki, Prens Hazretleri de. 31 Mart 'ın pek müte­ addit olan tertipçilerinden biri imişleı: " Fakat Prens, cezalandırılmaktan, İngiliz Sefareti'nin aracılığıyla kurtulmuştur. Nitekim, İngiliz Sefiri, yazar Ramsay'e 27 Nisan 1 909 günü, Sabahattin Bey'e bir şey yapılmayacağını kesin olarak söyleyebilmiştir. SUL TAN REŞA T'IN A ÇIKLA MASI İngilizci Prens'in, 3 1 Mart tertipçileri arasında bulun­ duğunu belirten yeni bir belge, Ecvet Güresin tarafından ya( 1 ) Hatıralar,

s.

32

73


yımlanmıştır. Bu, Sultan Reşat' ın Galip Bey'e (General Galip Pasiner) anlattığı bir anıdır. Prens Sabahattin 3 1 Mart isyanından kısa bir süre önce, Mehmet Reşat' ı ziyarete gel­ miş ve şunları söylemiştir: "İttihat ve Terakki Cemiyeti ga­ yet mahirane ve esrarengiz birtakım oyunlar oynuyor. Bel­ ki bir ihtilal çıkaracak ve birçok kan dökecekler. Ve bu ih­ tilal sonucunca A bdülhamit 'i hal 'ederek, sizin hakkınızda yapılacak muameleyi henüz bilemezsem de, behemehal Yu­ sufİzzettin Efendi 'yi tahta geçirecekler. Bunun için arka­ daşlarımla inceden inceye müzakere ettim. Nihayet sizi tah­ ta çıkarmak için çareler düşündük. Henüz daha uygun va­ kit vardu'. İhtilal 1 O- 1 5 günden evvel olmaz. İhtilalin ön­ lenmesine çare bulmak mümkün değilse de, sizin hayatını­ zı ve hukukunuzu muhafaza etmek çaresini bulduk. Bu ka­ bil olacaktır. Fakat biraz paraya ihtiyaç vardır. Lüzumlu olan parayı çabuk tedarik edebilirsek, işimizi becerebile­ ceğiz. Bunun için müracaat ve müzakereye geldim. " Mehmet Reşat, teklife yanaşmış gibi görünür. Reşat, bir İngiliz bankere 50 bin lira borçlanacak ve bu parayı Prens Sabahattin, onu tahta geçirmek için kullanacaktır. Gerçekten, Prens, İngiliz olduğunu söylediği bir kişi ile ge­ lir ve 50 bin liralık borç senedi hazırlanır. Fakat bu nokta­ da, Mehmet Reşat bu borcu ödeyemeyeceğini söyler. Pren­ sin cevabı hazırdır. Borcu, "Milletin hazinesi tasfiye eder" buyurur. Mehmet Reşat, kişisel borcu devletin ödeyemeye­ ceğini söyleyince, Sabahattin Bey, " Ya ben ne için bir ec­ nebi ve bahusus bir İngiliz bankeri intihap ettim, bunlar devletin boğazına basınca, paraları çatır çatır alırlar. Hiç bırakırlar mı? " 74


Pazarlık bu noktada kesilir ve Mehmet Reşat, Prensi kovar. Reşat, olayı şöyle yorumlamaktadır: "- Birkaç gün sonra, 31 Mart Vakası patladı. İhbar olu­ nan ihtilal baş gösterdi. Bu vaka, bir iki gün için beni dü­ şündürdü. Daha ilk günü ihtilalin İttihat ve Terakki tara­ findan değil, bilakis Sabahattin 'in taraftar/an tarajindan tertiplenip yapıldığına muttali oldum." ( 1 ) VAHDETTİN DE, 3 1 MAR T 'ÇILARIN SA FINDA YDI Bu olayı anlatan Ecvet Güresin, şu yorumu yapmak­ tadır: "Ahrarfirlaısının organı Osmanlı gazetesinde Sabahat­ tin Bey 'in yayımladığı açık mektuplarda, Prensin, 3 1 Mart hareketini hiç de takbih etmediği görülür. Sabahattin Bey 'in mektupları hatta ulema ile askerlere haşarı dileği ile yük­ lüdiil: Ulemanm, bugün her zamandan çok gayret göster­ mesi gerektiğine işaret edeı; meşrutiyeti uzun yıllar gurbet­ te savunanlar adına kendilerine şükranlar sunar ve bu ara­ da kendi siyasi görüşlerini telkin etmeye ça!ış11: ( . .) Ayrı­ ca, Prensin o günlerde Heybeli civarında deniz subaylarıy­ la temas etmesi ve Abdülhamit 'i devirmek için onları kan­ dırmaya çalışması Sultan Reşat 'ın söyledikleriyle birleşti­ rilirse, durum büsbütün smtmaktad11'." Mustafa Kemal 'in, Meclis gizli celselerinde İngiliz­ ler' in adamı olmakla suçladığı Vah<lettin' in de, Ecvet Gü­ resin, 31 Mart Ayaklanması'nda parmağı olabileceğini be( l ) 3 1 Mart isyanı, s. 88-94

75


lirtmektedir. Duruşmalar sırasında Vahdettin 'in İttihat-ı Muhammedi Cemiyeti 'ne girdiği ve bu cemiyete yardım et­ tiği ileri sürülmüş, fakat hanedanı bu işe bulaştırmaktan çe­ kinildiği için konu pek fazla kurcalanmamıştır. İngilizler' in elinde bir kukla olarak Milli Kurtuluş Savaşı 'na karşı çı­ kan ve Türkiye'yi bir İngiliz harp zırhlısıyla terk etmek zo­ runda kalan Vahdettin, başından beri İngilizci işbirlikçiler grubunun içindedir. Hareket Ordusu ' nun elinden canını kurtarma telaşı içindeki Derviş Vahdeti, ilk sığınacak yer olar Vahdettin ' in sarayını seçmiştir. Vahdettin, İngilizci Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin manevi lideri olacak ve İngi­ lizlerle birlikte İttihatçı lan devirmek için girişilen çeşitli ter­ tiplerde yer alacaktır. İttihad-ı Muhammedi derneğine gi­ ren ve 3 1 Mart'ın ön plandaki elebaşılarıyla yakın ilişkiler sürdüren İngilizci Vahdettin' in irtica olayıyla ilgili bulun­ duğu düşünülebilir. ABDOLHAMİT'İN ROL O Acaba Meşrutiyet' in ilanı üzerine, "Memleketin sela­ metini İngilizlerle hareket etmekte görüyorum" diyen Ab­ dülhamit'in, 3 1 Mart'ta bir parmağı olmuş mudur? İrtica olayını inceleyen sıkıyönetim mahkemesinin hükümete ver­ diği raporda, Abdülhamit, ayaklanmanın müşevvik ve mu­ harriki sayılmaktadır. Fakat ortaya konan kayıtlar doyuru­ cu değildir. Hafiyelik usulünü sürdürmesi, Volkan gazete­ sine birçok kez para vermesi, ayaklanmadan sonra asi as­ kerlerle görüşüp, onlara büyük iltifatta bulunması, Binba­ şı Ali Kabul'i Bey'in saray önünde öldürülmesine seyirci 76


kalması, asilerin elindeki sancağa nişan taktırması gibi ka­ nıtlar, Abdülhamit ' i 3 1 Mart ' ın teşvikçi ve tahrikçisi gör­ mek için yeterli bulunmuştur (Ekli belgeye bakınız). Ab­ dülhamit'in Mabeyn Başkatibi Cevat Bey de, 3 1 Mart irti­ ca olayının Abdülhamit'in bilgisi çerçevesinde cereyan et­ tiği kanısındadır. Cevat Bey, kanısını şu olaya dayandırmak­ tadır: ''Abdülhamit 'e (. . .) askere hitaben bir hatt-ı hüma­ yun tebliğ ettirmesini, şeriata mugayyir olan adam öldiir­ mefiilinden şiddetle içtinap etmelerini hilafet namına em­ retmesini tek/ilettim . . . Fakat A hdiilhamit, kendisine verdi­ i?im kôğıtı, 3 1 Mart akşamı yırtrı. attı." ( 1 ) Celal Bayar da, Abdülhamit' in Meşrutiyeti gözden dü­ şürmek ve sonunda eski rejimi getirmek amacıyla, sinsice alttan alta çalıştığını, adamları eliyle altınlar dağıttığını ile­ ri sürmektedir. ( 2 ) Bütün bunlar Abdülhamit' i n de boş durmadığını, İtti­ hat ve Terakki aleyhinde bazı faaliyetler gösterdiğini, hele olay patlak verdikten sonra. asi askerleri okşayarak 3 1 Mart 'tan kendi çıkarına yararlanmaya çalıştığını, hareket Ordusu'nun korkusuyla belki de çok fazla ileri gidemedi­ ğini ortaya koymaktadır. Fakat bu kadarı, 3 1 Mart'ı Abdül­ hamit'in düzenleyip yürüttüğünü söyleyebilmek için yeter­ li bulunamaz. S ina Akşin ' e göre, olayları başlatıp yürüten Abdülhamit değil, muhalefettir. Ön plandaki muhaliflerin çoğuyla da Abdülhamit'in arasının iyi olmadığı muhak­ kaktır. Hatta bunlar arasında, İttihatçılar gibi Abdülhamit' i tasfiye etmek i steyenler de vardır. Muhaliflerden Rıza Nur, ( 1 ) Halkçı gazetesi. 7.9. 1 954 ( 2 ) Ben de Yazdım. s . 4 \ 2

77


Abdülhamit'i devirme proj elerini, hatıralarında şöyle aç;k­ lamaktadır: "- Bu vak 'a ile (3 1 Mart) İttihatçılardan kurtulunmuş­ tur. Böylefirsat bir daha ele geçer mi'! Bunları burada bir daha ezip işi bitirmeli. Düşündüm, ya A bdülhamit'! Dedim ki, aynı zamanda onu da hal 'etmek mümkiindüt: Derhal, Harbiye Nezaretine gittim. Nazım Paşa '.vı buldum. Bu zat­ la sevişirdik. İttihatçıları sevmezdi. Asker onu pek sever. ne dese dinlerdi. Hem de Harbiye Nazın idi. Bu sefer derman­ sız halde buldum. Meseleyi ve.fikrimi izah ettim. 'İş işten geçzyor. Sen şu askeri topla. 40 bin talimli askerin vm: Şun­ ları ( Hareket Ordusu) bir hamlede bitir. A bdülhamit 'i hal 'et, işler düzelsin.' dedim. Baktım, dudakları morardı, tit­ remeye başladı. Gayet aciz ve perişan tavırla, 'Ben bunu yapamam ' dedi." ( l ) 3 1 Mart tertipçi leri nden Prens Sabahattin' in de, İttihat ve Terakki kadar Abdülhamit' i devirme çabasında olduğu hatırlanmalıdır. Nitekim 3 1 Mart olayları sırasında asi as­ kerlerin Abdülhamit'e eğilim göstermesi, muhalifleri kuş­ kulandırmıştır. Bundan başka Abdülhamit meşrutiyeti göz­ den düşürmek ve eski rej imi geri getirmek çabasında gö­ rünürken, muhalifler, İttihat ve Terakki 'siz bir meşrutiyet peşindedirler. Olay günlerinde asiler, i ttihatçı avına çık­ mışlar, fakat Meşrutiyet aleyhinde bir tutuma girememiş­ lerdir. Yunus Nadi, bu konuda şunları yazmaktadır: ''.Aya­ sofya Meydanı 'nda Meclis-i Mebtısa n 'zn önünde toplanan asi askerler� evvela Kanun-i Esasi, Adliye Nezareti.falan is( l ) Ecvct Güresin, 3 l Mart isyanı, s. 63

78


temeyiz demişle1; bu muhakkak. . . Sonra, nedense bir fisıltı dönmüş. Hayır, Kanun-i Esasi yi, mebusları isteriz. Fakat Şeriatı da tamamen isteriz, demişler. Bu da muhakkak. . . ( 1 ) Bu nedenle, Abdülhamit' in 3 1 Mart elebaşılarından ol­ duğunu ileri sürebilmek güçtür. Abdülhamit, daha çok 3 1 Mart'tan yararlanmak istemişe benzemektedir. Bununla birlikte, İngilizler'in, muhalifler kadar, İngiliz politikasına dönen kudretli ve prestijli Abdülhamit'ten İttihatçılara kar­ şı bir "alternatif" olarak faydalanmayı düşünmeleri hesa­ ba katılmalıdır. Sina Akşin, bu görüşü paylaşmaktadır: "İngilizler 'in, ne pahasına olursa olsun, İttihat ve Te­ rakki 'yi iktidardan uzak tutmak için, muhalefeti biryana bı­ rakarak Abdülhamit 'iya da A bdülhamit 'çileri para ile des­ teklemiş olmaları mümkündüı: Bu gibi işlerin elçiliklerden çok, haber alma teşkilatlarının eliyle yapılacagı göz önün­ de tutulacak noktalardan biridiı: Rus ve İngiliz elçiliklerin­ ce A bdülhamit 'e yapıldığı söylenen birtakım kaçma (hatta yardım) teklifleri, bu devletlerle ve özellikle İngiltere ile A b­ dülhamit arasındaki yakınlığın, kolayca yabana atılacak bir ihtimal olmadığını göstermektedir." ( 2 ) "

( 1 ) Ben de Yazdım. s . l 45 (2) Sina Akşin. s. 490

79



x

İ ŞBİRLİKÇİLER VE H ALASKARAN ZABİTAN GRUBU CA VİT BEY'İN CHURCHILL'E MEKTUBU 3 1 Mart irtica olayından sonra, Mahmut Şevket ve En­ ver kanalıyla, Alman nüfuzu güçlenmiş, Von Der Goltz Pa­ şa, orduyla ilgilenmek üzere yeniden Türkiye 'ye gelmiştir. Bununla birlikte, İttihatçılar, tam Alman nüfuzuna girmiş olmaktan uzaktırlar. İngiliz, Fransız ve hatta Rus dostluğu­ nu arama çabalarına, Biri:ıci Dünya Savaşı günlerine kadar devam edeceklerdir. İngiltere 'ye çeşitli olanaklar tanıyacak­ lardır. Basra Körfezi'nde ve Arabistan yarımadasının gü­ ney kısımlarında en zengin petrol kaynaklarını İngilizlere bırakacak biçimde Türk-İngiliz nüfuz bölgelerinin tespiti, Elcezire'de petrol kaynakları araştırma imtiyazının İngiliz şirketlerine tanınması, Dicle ve Fırat nehirlerinde gemi iş­ letme müsaadesi, Aden civarındaki anlaşmazlıkta İngiliz görüşünün kabulü, Aydın şimendiferinin uzatılması, Trab­ zon ve Samsun limanlarının inşa imziyazı, tersanelerin ıs­ lahının İngiliz şirketlerine verilmesi, bahriyenin düzenlen­ mesinin bir İngiliz amiraline bırakılması, gümrüklerin ıs­ lahının Sir Crawford'a havale olunması vb., İngi ltere'ye verilen çeşitli tavizler arasındadır. İttihatçılar içinde İngiltere ve müttefiklerinin davası­ na kazanılmış ünlü maliyeci Cavit Bey ve Hüseyin Cahit Bey vardır. Talat ( Paşa) bunlara yakındır. Cemal ( Paşa), Fransız dostluğuyla ün kazanmıştır. İngiltere ve müttefik81


leriyle ittifak bu çevrelerce aranmış ve İttihatçılar arasında genellikle tasvip görmüştür. Mesela Cavit Bey, İngiltere ile Türkiye'nin arasını bulması için Churchill'den medet um­ muş ve ona şu ilgi çekici mektubu göndermiştir: "- Türkiye ye ve Genç Türklere samimi muhabbet bes­ lediğinizi bilirim. Buna güvenerek size önemli bir mesele­ den bahsetmek isterim. Meşrutiyetimizin başlangıcında ümit etmiştik ki. Tür­ kiye ile ingiltere arasında sıkı bir dostluk kurulacaktır. Ba­ zı ufak tefek hadiselerin buna engel teşkil etmesi teessüfe değer. Burada, bu hadiselerden bahse lüzum görmüyorum. ingiltere 'nin Türkiye 'de ciddi dostları vardır. Bu gibi an­ laşmazlıkların önüne geçmek için ellerinden geleni yapmış­ lardır. Son hadiseleı; ingiltere ye olan dostluğumuzu yüksek seviyeye çıkarmak için ortam hazırlamıştu: A lmanya, Avus­ twya, ita/ya itilaf zümresine mensup bir devletin bize te­ cavüzü (Trablusgarp olayı) millet üzerinde derin tesirler bı­ rakmış ve bizi bu zümreden uzaklaştırmıştır. Türkiye 'de in­ giliz dostluğuna taraflı devlet adamları, ingiltere 'de Türki­ ye taraflısı olanlarla birleşerek, bu uygunfirsattanfayda­ lanmalıdırlar. Sizin İngiltere 'de önemli bir mevkiiniz vardır. Siyasi dostlarınız üzerinde mühim bir nüfuza sahip bulunuyorsu­ nuz. Bu nüfuzunuzu, dostluğumuzun yeniden ihyası için kullanmak isteriz. Türkiye ile ingiltere arasında bir ittifak kurmak zama­ nı gelmiştir. Buna dair şahsi mütalaalarımzı lütfen bana bil­ diriniz. Bu mütalaanın şahsi ve gizli kalacağını ilaveye lii82


zum görmüyorum. Gereken ortamı hazırlamak üzere, siz­ den resmi tekl!fkarşısında kalırsam, kendimi bahtiyar sa­ yacağım." Ne var ki, Churchill, bu mektuba çok geç bir ret ceva­ bı vermiştir: "Bu sırada taahhütler altına giremeyiz1 siya­ setimizi de değiştiremeyiz." Buna benzer çeşitli teşebbüs­ ler de aynı sonucu vermiştir. İngiltere ve müttefikleriyle yakınlaşma arzusunun ya­ nı sıra, İttihatçılar mali bakımdan da kendilerini, İngiliz ve Fransız sermayesine muhtaç saymaktadırlar. Ne var ki, bu alanda da onlardan destek bulamamışlardır. 1 9 1 O 'da Cavit Bey ' in Fransa'da gerçekleştirmek istediği büyük istikraz, bu devletin bütün maliyeyi denetim altına almaya kalkış­ ması ve çeşitli ağır şartlı imtiyazlar istemesi üzerine, suya düşmüştür. İngiltere de, benzer bir tutum takınmıştır. Al­ manya ve Avusturya nispeten daha zayıf olanaklarına rağ­ men, bu fırsattan yararlanarak Türkiye'ye borç vermiş ve ülkede durumlarını güçlendirmişlerdir. İttihatçıların yakınlaşma tekliflerini reddeden İngilte­ re ve müttefikleri, Türkiye'yi parçalama politikasını sür­ dürmüşlerdir. İngiltere, Orta-Doğu petrol kaynaklarına el koymak amacıyla, yerli işbirlikçileri kışkırtmakta devam et­ miştir. Fransa, Suriye'de benzer bir plan uygulamıştır. İn­ giltere ve Fransa, Trablusgarb' ı İtalya'ya, Girit'i Yunanis­ tan'a peşkeş çekmişler ve Türkiye'yi Balkanlar'dan atmak için, Balkan devletlerini birleştirmişlerdir. Balkan Savaşı günlerinde Edirne'nitı kurtarılmasına bile şiddetle muha­ lefet etmişlerdir. Rusya ise İstanbul ' a ve Boğazlar'a yer­ leşme sabırsızlığı içindedir. 83


ŞER/ATÇ!LIGA E VET. MİLLlYETÇİLİGE HAYIR Türkiye aleyhindeki açık politikasına rağmen, İngilte­ re, İstanbul 'da daima İngilizci bir kukla hükümeti görmeyi arzulamıştır. Kapitülasyonları kaldırmak isteyen milliyetçi eğilimli İttihat ve Terakki yerine, kapitülasyonlara dokun­ mayı reddeden işbirlikçci Hürriyet ve İtilaf' ı desteklemiş­ tir. Emperyalist çevrelerin, İttihatçı milliyetçiliğinden nasıl rahatsız olduklarını göstermek bakımından 1 909 yılında Je­ an Rodes'un le Temps 'da çıkan bir yazısı anlamlıdır: "Kendileriyle görüştüğiim bütün konsoloslar vesaire durumlarını şöyle anlattılar: Evvelce hükiimetyetkilileri­ ne yaptığınıız - miiracaatta, çok büyiik bir kolaylıkla karşı­ laşırdık. Başgösteren anlaşmazlıklann kolayca çözüm yo­ lu aramrdı. Kapitülasyonların gerektirdiği özel imtiyazla­ ra saygı gösterilirdi. Hiçbir memurun buna aykırı hareket ettiği görülmezdi. Bugün ise durum tersine dönmüştür. Hak­ kımızda bir samimiyetsizlik vaı'. Hatta bazı defa kibir ve nahvetle muamele olunuyor. . . Şimdiye kadar konsoloslaı; valileri daha çabuk görür­ ler ve işlerini doğrudan doğruya kendilerine anlatırlardı. Şimdi ise 'Umur-i Ecnebiye Miidiirii ' namını alan bazı genç adamlaı; yabancı konsolos/an kendilerine müracaat ettir­ me iddiasında bulunmuyorlar. " Yabancı okullara, milliyetçilerin müdahaleleri de, em­ peryalist çevreleri fena halde kızdırmaktadır: "Bazı yerler­ de bu hareket okulları kontrol etmek, programlarını karış­ tırmak cüretkdrlıklarına kadar varıyor. .. Konsolosluk ka- . vaslarına karşı reva görülmeyen adilik kalmamışt11: Özel84


tikle yabancıları tutuklama ve yargılama hususunda kapi­ tiilasyonlara aykırı davramşlar daha kesindil:" ( 1 ) İşte bu milliyetçi eğilimler, İttihatçıların dostluk çaba­ larına rağmen, İngiltere ve müttefiklerinin İttihatçıları de­ vamlı düşman görmesine yol açmıştır. Milliyetçi hareket, aynı zamanda Türkiye 'yi güçlendirebileceği, sömürgeleş­ miş öteki Müslüman ülkeleri etkileyebileceği ve Alman­ ya 'yla yakınlaşmamıza yol açabileceği için tehlikeli görül­ müştür. Eski minval üzere İngiliz dostluğunu sürdürecek olan işbirlikçiler, makbul kişiler sayılmıştır. Bu nedenle 3 1 Mart 'tan sonra da Fitz Maurice' in İttihatçıları tasfiye ve Ka­ mil Paşa, Prens Sabahattin ve benzerlerini iktidara getirme çabaları sürüp gitmiştir. Fitz Maurice' in bu kez, lntelligen­ ce Service'den şeriatçılık kışkırtmalarında tecrübeli binba­ şı Tyrel l adında bir yardımcısı da vardır. Tyrell, daha son­ raları Şerif Abdullah'la Hüseyin'in şeriatçılık adına Os­ manlı devletine başkaldırmalarını hazırlayacaktır. İŞBİRLİKÇİLER ORDUYA EL A TI YOR İngilizlerin faaliyeti, bugün bazı solcuların "İslamcı halk cephesi"nin temsilcileri sayma gafleti içinde bulun­ dukları, aslında bütün gerici ve işbirlikçi unsurları topla­ yan Hürriyet ve İtilaf Partisi mensupları ve sempatizanları etrafında dönmüştür. Partinin manevi lideri Şehzade Vah­ dettin 'dir. İngilizci Damat Ferit Paşa ve Miralay Sadık Bey, partinin liderleridir. Melami, Halveti gibi tarikat mensup( 1 ) 1 9.2. 1 325 tarihli Tanin'den sadele�ıirilerck

85


!arına, medrese hocalarına kur yapan Hürriyet ve İtilafçı­ lar, İngilizlerle birlikte daha ilk günden İttihatçıları yok et­ me yolunda çalışmışlardır. Partinin kuruluşundan bir gün sonra, H ürriyet ve İtilafçı Rıza Nur, Hüseyin Cahit ile yap­ tığı konuşmayı, şöyle anlatmaktadır: "Partinin kuruluşunun ertesi günü, hiç selamlaşmadı­ ğımız halde, Hüseyin Cahil Bey, Meclis 'te yanımıza geldi. Yüzü, heyecandan saman gibi sararmıştı. Benden,jirkanın ne olduğunu ve maksadımı sordu. Ben de: - Siz çok ileri gittiniz. Biz de bütün muhalefet kuvvet­ lerini bir yere topladık. Size müthiş bir darbe-i helak (ölüm darbesi) indireceğiz. Maksadımız, sizi iktidar mevkiinden atmakıır, dedim. Cevap verdi: - İyi, ama içinizde mütaasıp. dindar, ( . .), Hıristiyan, cahil, alim ve muhtel[{ siyasi fikirde adamlar vm: Nasıl olur? Hani sen 'Meclis-i Mebusandaki.firkalar ' namında­ ki eserinde, bizi, bir cinsten olmayan (amalgame) diye va­ sıflandınyordun. Bizden dürüst iş çıkmayacağını iddia edi­ yordun. Ya, bu sizinki ?

- Evet hakkın vm: diye mukabele ettim. Ve şunları söyledim:

( 1) Hürriyet ve İtilaf� İttihatçıları devirme yolunda Miralay Sadık Bey' in ordu içindeki taraftarlarına güvenmekte­ dir. Celal Bayar, bu iki denemeyi şöyle anlatmaktadır: "- Parti, İkinci Reisi A lbay Sadık Bey 'den ordu içinde- Sizi devirmek için şimdi ne bulursak top ladık."

( 1 ) Rıza Nur. Hürriyet ve İtilaf nasıl doğdu. nasıl öldü,

86

s.

12


·

ki taraftarları yoluyla Meclis 'in İttihatçı milletvekillerinin tehdit edilmesini istedi. Halbuki. Sadık Bey, buna muktedir değildi. O daha önce, İttihatçıları devirmek için Prens Sa­ bahattin Bey 'le, Radikal Partisi Reisi ŞerefPaşa 'dan para almış, fakat bir şey yapamamıştı. Şimdi ise şahsına gelebi­ lecek herhangi bir tehlikeye karşı, İngiltere elçiliğine sığı­ nabilmek için Kamil Paşa 'dan bir tasviye mektubu kopar­ mak yolundaydı. Hürriyet ve İtilaf Partisi umumi merkez azasından şair Hüseyin Siret (Özsever) 'in aracılığıyla bu arzusuna da kavuşmuştu." ( 1 ) Fakat yavaş yavaş ordu içinde bir miktar kuvvet elde etmişlerdir. Manastır'd a Arnavutluk davası güden bazı su­ baylar, Hürriyet kahramanı Resneli Niyazi'yi takliden, da­ ğa çıkmışlardır. Bu esnada, Hürriyet ve İtilaf Partisi ile Prens Sabahattin ve ŞerifPaşa, Arnavutluk isyanını destek­ lemişlerdir. Prens Sabahattin, Arnavutlarla " İtilaf" namına ilişki kurmuş ve bunlara para vermiştir. Arnavutluk'ta subaylar, siyasi maksatlarla dağa çıka­ rak isyan ettikleri sırada, İstanbul'da da birkaç subay, " Ha­ laskaran Zabitan grubunu" kurmuştur. Grupta, Milli Mü­ cadele yıllarında İstanbul hükümetinin Umum Jandarma Komutanlığını yapacak olan B inbaşı Kemal Bey (Paşa) gi­ bi kişiler yer almaktadır. Bu Kemal Bey, arkadaşları hesa­ bına Skalyeri adında bir Rum politikacının aracılığıyla Prens Sabahattin'e başvurmuş, hükümeti devirme arzula­ rını açıklamıştır. ( 1 ) Ben de Yazdım, s. 458

87


KA MiL PAŞA VE SABAHA TTiN SAHNEYE ÇIKIYOR Prens, Rıza Nur'u, Mahir Sait'i ve "Mahmut Şevket olayı" sırasında İngiliz, Fransız ve Rusların İstanbul' a as­ ker çıkarmalarını isteyecek olan Kemal Mithat' ı çağırıp, te­ şebbüsün başarısı üzerinde tartışmıştır. Bunlar, "Bizde va­ kalw; vakaları besler, hükümetin dolayısıyla mevkii sar­ sıldığı şu zamanlarda, burada da bir darbe vurulursa dü­ şeceği muhakkak " cevabını vermişlerdir. ( 1 ) Bunun üzerine Prens, ihtilal beyannamesi ve program­ ları üzerinde çalışmış, eksiklikleri kendine göre tamamla­ mıştır. Hazırlanan beyannameyi ilkin evinde j elatinle, son­ ra Beyoğlu'nda bir matbaada gizli ve çok miktarda ba5tır­ ınıştır. Prens Sabahattin bu uğurda bir hayli para harcamış; as­ ker, sivil, yüksekokul öğrencilerinden taraftar bulmaya ça­ lışmıştır. Melamilerin şeyhi Terlikçi Salih Efendi de mürit­ lerinden sivil ve subay birtakım kimseleri bulp hazırlamış­ tır. Prens ile Nazım Paşa ve Kamil Paşa arasındaki yazış­ ına ve görüşmeler olmuş, bu işte Rıza Nur aracılık etmiş­ tir. İngilizci çevrelerin düzenlediği bu darbe teşebbüsü, sırf bir askeri hareket diye gösterilmiştir. Rıza Nur, bu taktiği şöyle açıklamaktadır: "- Biz kendimizi ve bütün sivilleri gizleyerek, bu hare­ kete sırf bir askeri hareket süsünü veriyorduk." Aslında darbe teşebbüsü, Fitz Maurice ve işbirlikçi po( 1 ) Rıza Nur, H ürriyet ve İtilaf.

88

s.

36


litikacıların eseridir. Ama elde ettikleri subaylar çok az sa­ yıdadır. Nitekim Halaskar Grubu'na ve asi Arnavut subay­ larına karşı, subay çoğunluğu sert tepki göstermiştir. İstan­ bul'da Hürriyet-i Ebediye Tepesi 'nde bulunan üçyüz subay, şu beyannameyi yayımlamıştır: "Ordunun, s�vasi işlerle meşgul olduğuna ve hükümet­ le mebusan meclisinin icraatına ve muamelelerine karışıl­ dığına dair bir müddetten beri yapılan isnatlar, zabitlerden pek az bir cüzüne ve yalnız Halaskarlar grubu halindeki kıs­ mına aittir. Ordu, bundan münezzeh kalmıştır. Tarafsızdır ve bu hallerin ve müdahalelerin aleyhindedir. � Biz, siyasetle kati olarak meşgul olmadığımızı, .fiili bir delil olmak üzere, o gibi hareketlerde bulunanlar hakkın­ da kanuni muameleler yapılmasını, ordunun şere_finin kur­ tarılması için tek bir vasıta saydığımızı arz ederiz." Selanik 'te 1 1 6 subay, çeşitli yerlerde birçok subay ay­ nı yolda bildiriler yayımlamışlardır. Fakat komplo vesve­ seli bir kişi olan Sadrazam Sait Paşa'nın ürkekliği ve cun­ taya kazanılan Nazım Paşa ile Hurşit Paşa'nın entrikaları yüzünden başarıya ulaşmıştır. Ne var ki Sultan, Talat Bey'in (Paşa), " Bizden sonra Kamil Paşa'nın sadarete gelmesi, memlekette iç harp demektir" tehdidi üzerine, Kamil Pa­ şa 'yı sadarete getirmemiş, ortalama bir formül uygulamış­ tır. Gazi Muhtar Paşa'nın başkanlığında, "Büyük Kabine" kurulmuştur. Kabinede Kamil Paşa, Nazım Paşa (Harbiye) yer almış ve İngilizlerin adamı Nurodonkiyan Hariciye ne­ zaretine getirilmiştir..

89



XI. BABIALİ BASKINI KUKLA HÜKÜMETTEN İNG!LİZLERİN BEKLED1KLER1 " Büyük Kabine"nin kurulmasıyla, İngilizci muhale­ fet, iktidara tam yerleşmese bile, İttihatçıları iktidardan uzaklaştırmıştır. Yeni kabinenin mensuplarından Kamil Pa­ şa ile yakını Ş �hülislam Cemalettin Efendi, iktidardan ya­ rarlanarak, derhal İttihatçı avına başlamak istemişlerdir. Sadrazam Gazi Muhtar Paşa, �atıratında şöyle demektedir: "Kamil Paşa ile Şeyhülislam Cemalettin Efendi, her gün beni görürler, ısrarlı bir lisanla benden ittihat ve Te­ rakki liderlerinin ortadan kaldırılmalarını, tenkil edilme­ lerini teklif ederlerdi. Ben de kanuna aykırı bir hal olma­ dıkça bir şey yapamayacağımı söylerdim " ( 1 ) Bu arada İngiltere ve müttefiklerinin Türkiye aleyhta­ rı faaliyetleri yürümektedir. Intelligence Service' in adamı olması muhtemel bulunan Times gazetesi muhabiri Raucer, Yunan-Bulgar ittifakını sağlayarak, Balkan Savaşı'nı körük­ lemiştir. Balkanlar'da savaş hazırlığı ilerlemiştir. İstanbul 'da heyecan yüksektir. gençlik savaş istemektedir. Hürriyet ve İtilaf Partisi de genel heyecanın dışında kalamayarak Sul­ tanahmet Meydanı ' nda bir miting düzenlemiştir. Türk dev­ letine karşı devamlı ihanet halinde olan Gümülcineli İsma­ il, Ali Kemal, Derviş Hima, Boşo Efendi gibi İttihatçıların ( 1 ) Bende Yazdım,

s.

914

91


konuştuğu mitingten sonra, mitingçiler Beyoğlu'na geç­ mişler ve İngiliz Ell,'.iliği önünde durarak, Osmanlılar'ın "öteden beri büyük İngiliz milletine karşı samimi duygu­ larla bağlı olduğunu" söylemişlerdir. "İngiltere devlet-i fa­ himesinin, Osmanlı devleti hakkında beslediği samimi duy­ guları " belirtmişlerdir. Bu beyanlar üzerine, elçilik me­ murlarından biri, büyükelçi adına heyete hoşnutluğunu be­ lirtmiştir. Ne var ki İngilizler ve müttefiklerinin tohumlarını ek­ tikleri savaş, çeşitli nedenler arasında kumandan N azım Paşa'nın yanlış kararları yüzünden yenilgiyle sonuçlanmış­ tır. Kabine düşmüş, Fitz Maurice ' in deyimiyle, "Çılgınlık derecesinde İngiliz taraftarı" olan Kamil Paşa, nihayet sa­ darete gelmiştir. İngilizci Nurodonkiyan ve yenilgiden suç­ lu olduğu halde Halaskaran cuntasının lideri Nazım Paşa yerinde kalmıştır. Yeni hükümet, Bulgarlar' ın Çatalca'ya yaklaştığı günlerde, İttihatçı temizliğine girişmiştir. İngi­ liz Başbakanı Asquith' in, "Makedonya ve Trakya, Balkan ordular1nın elindedir. Hıristiyanlığzn Avrupa '.va giriş ka­ pısı olan Selanik, Yunanlılar 'ın eline düşmüştüı: !stan­ bul 'un her an düştüğünü işitebiliriz. Eski durum artık geri gelemez " dediği bir sırada, Kamil Paşa hükümeti, İttihatçı avına girişmiştir. Valilerden sadakat yemini alınmış, İttihat ve Terakki kulüpleri kapatılmış, birçok İttihatçı, Bekirağa bölüğüne hapsedilmiştir. N azım Paşa, "Ordudaki subaylar arasında İttihat ve Terakki Cemiyeti 'ne taraftar olanlar, yüz­ de 2 nispetinde bile değildir" diyerek bu temizliğin cesa­ ret vericisi olmuştur. İngilizlerin, İngilizci Kamil Paşa 'dan istedikleri, Tür92


kiye aleyhtarı politikalarının itirazsız uygulanmasıdır. Ni­ tekim Fitz Maurice, sahneye çıkıp, doğrudan doğruya Bal­ kanlılar'la görüşüp anlaşmanın daha iyi olacağını özel dost­ ları operatör Cemil Paşa ve onun kayınbabası Şeyhülislam Cemalettin Efendi ve Ayandan meşhur Damat Ferit Paşa yolu ile Sadrazam'a telkin ve tavsiyede bulunmuştur. ( l ) Emirkulu Kamil Paşa, Fitz Maurice' in tavsiyesine uymuş ve Rus Büyükelçiliği yoluyla Bulgar Kralı Ferdinand'a, bir tel çekip mütareke istemiştir. Kamil Paşa'nın telgrafına Bulgarlar'ın cevabı, Çatalca savunma hattına saldırmak ol­ muştur. ALMA NLARIN TELAŞI Bu sırada, İstanbul'daki Alman yetkilileri telaştadır. E lçi Vangenheim'ın Alman Hariciye Nazırı'na gönderdiği bir özel mektup, İstanbul'daki A(manların Türkiye 'yi mu­ kavemete teşvik ettiğini göstermektedir. "Ekselansınız gibi yıllarca Türkiye 'de, Türkiye menfa­ atine çalışmış olan kimseyi, Türkiye üzerine çökmüş olan felaketin, en derin surette müteessir etmesi lazımdır: Marc­ hall (İstanbul 'daki eski Alman Elçisi), hayatının sonuna ka­ dar bahtiyar bir insandı. Ömrünün eserinin parçalanma­ ya başlaması tarihinden iki hafta önce, ölmek bahtiyarlı­ ğına kavuşmuştw:" Maalesef şimdilik maneviyatın yükselmesine doğru, hiçbir hareket görülmüyor. Nazım Paşa, barışı tavsiye edi( 1 ) Ben de Yazdım,

s.

954

93


yor. Çünkü kendisi askerin güvenini kaybetmiş ve başka bir başkumandanın kendisinden daha zyi, işin içinden çıkma­ sını istemiy01: Babıali 'de memurlar ve halk arasında tam manasıyla panik hakimdir. Bu ruhi halet, Türklerin çabucak yenilmesini isteyen bura Hıristiyanları ve Rus Biiyükelçiliğinden çıkan ve bü­ tün İstanbul 'a yayılan durumu tasvir edici haberler tara­ .fzndan beslenmektedil: Giers (Rus Elçisi) ve Bompard (Fransız Elçisi) bu hususta yardım etmektedir. Pallavicini de (Avusturya Elçis;) ziyadesiyle sinirli oldu." Bütün bunlar, Türklerin maneviyatına fena tesir et­ mektedh: Ben, Strempel (Alman A taşemiliteri) ve İsldhat­ çılarla birlikte Türklere cesaret vermeye ve Çatalca hattı­ nı terk etmelerine nİani olmaya çalışıyorum. Burada bulunan yabancı zırhlıların gözü önünde Fer­ dinand Ayasofj;a �va girecek. Hilal eski camiden kaldırıla­ cağı vakit, Bulgar Çarına yardım edecek olan Rus papazı, herhalde buradaki harp gemilerinden birinde saklı bulun­ duruluyordu. Onun içindir ki, Çatalca hattını mutlak surette tutmak lazımdır. " ( 1 ) Ne var ki, Alman elçisinin gayretkeşliği, Kayzer' i kız­ dıracaktır. Almanlar'ın eskiden beri politikası, Türklerin Avrupa topraklarını terk edip, Anadolu 'ya çekilmesidir. N i­ tekim Goltz Paza, daha çok eski tarihlerde, bunu açıkça be­ lirtmiştir. Bu nedenle Almanlar, Tilrkiye'nin sömürgeleş­ tirmeyi düşündükleri Anadolu topraklarını, Rus ve İngiliz ( l) Ben de Yazdım,

94

s.

1 03 l


emellerine karşı korumuşlar, Rumeli 'nin elden çıkmasına ise seyirci kalmışlardır. Vangenhaym'ın "Birkaç ay daya­ nılırsa bu mukavemet, son he�·aplaşmada, hem Türkiye 'nin hem de Avrupa vilayetlerinin paylaşılmasında menfaati ol­ mayan devletlerin kar hanesine yazılacak bir şey olur " tel­ kinine, Kayzer, "Kimsenin böyle bir menfaati yoktur. Bu­ nu bekliyoruz " notunu düşmüştür. Almanya, İngiltere ve müttefikleri gibi, Türkiye 'nin Ru111e li'den atılmasını bek­ lemektedir. Türkleri Rumeli 'den kovma yolundaki Avrupa ' nın or­ tak politikası, mill iyetçilerin fedakarlığıyla Türk ordusunun Çatalca'da B ulgarları geri püskürtmesi sayesinde bozul­ _ muştur. Genç subaylar istila edilen toprakları kurtarma az­ mindedir. Edirne 'yi alma bir haysiyet sorunu haline gelmiş­ tir. Bu noktada, Almanya da dahil, büyük devletler sahne­ ye çıkmış, Edirne' nin Bulgarlara terk edilip Midye-Enez hattının kabulü için Babıali'ye bir nota- vermişlerdir. İngi­ lizci Kamil Paşa, Edirne giderse iç savaş çıkar, gerekçesiy­ le, İngiltere 'den medet ummaktadır. İstanbul 'daki İngiliz büyükelçisi Lowther' in büyük devletler notasının Babı­ ali 'ye verildiği gün Londra 'ya çektiği bir tel, Kamil Pa­ şa'nın durumunu iyi anlatmaktadır: "Sadrazamdan özel olarak öğrendim ki, o, büyük dev­ letlerin ortaklaşa notasına karşılık vermeden önce, Lond­ "'' d ' aki büyükelçisine, hükümetin içinde bulunduğu güç­ lükleri ve Edirne �vi verecek olursa bundan bir iç savaş ve şimdiki durumdan daba kötü zararlar çıkabileceğini size bildirmesi ve Edirne kenti ve dolaylarının tarafçzzlaştırıl­ masını ve büyük devletlerce herhangi bir ulus içinden �e-

95


çilmiş bir Müslüman valinin yönetimine verilmesini Balkan devletlerine kabul ettirmek için çalışmanızı sizden dileme­ si için tel ile önerge verdirmek diişüncesindedİl: " Londra'nın cevabı, İstanbul sefirinin azarlanması ol­ muştur. Kamil Paşa ise, mutadı üzere İngilizlerin talebine boyun eğerek, büyük devletlerin notasını kabullenmiş ve Edirne 'nin kaybına rıza göstermiştir. Acele toplanan Şüra­ yı Saltanat, bu kararı onaylamıştır. MİLLİYETÇİLERİN DİRENİŞİ İşte, bu noktada yurtsever güçlerin desteğiyle Edir­ ne'yi kurtarmak için ünlü Babıali baskını Enver, Talat ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilmiş ve Kamil Paşa is­ tifaya zorlanmıştır. Paşa, silah tehdidi altında yazdığı isti­ fasında, "Cihet-i askeriyeden vuku bulan teklif üzerine " ibaresini kullanmış, Talat Bey'in azarlaması üzerine "Aha­ li " kelimesini de ekleyip halk ve ordu tarafından iktidar­ dan uzaklaştırıldığını kabul etmiştir. Sadarete, Mahmut Şevket Paşa getirilmiş ve genç milliyetçilerin baskısıyla Avrupa'nın notası reddedilmiştir. Cevabi notada, kısaca şöyle denilmektedir: "Edirne, tam bir Müslüman şehri, Osmanlı İmparator­ luğu 'nun ikinci başkentidİl: Onun terk edileceği sözünün bi­ le ortaya çıkması, bütün memlekette heyecan yaratmaya se­ bep olıu:" Bunun dışında notada çeşitli milliyetçi talepler yer al­ maktadır. Gümrük özgürlüğü, mali ve ekonomik bağımsız­ lık, modern serbest hukuk esaslarına dayanan karşı lıklı ti96


caret yapabilme hakkı, Türkiye 'de yabancıların da Osman­ lı mükellefleri gibi vergi ödemeleri, yabancı postahanele­ rin kapatılması ve kapitülasyonların kaldırılması yoluna gi­ dilmesi bu talepler arasındadır. Bu milliyetçi taleplerden hiç hoşlanmayan büyük devletler, ekonomik ve mali baskı yo­ luyla, yeni hükümeti dize getirmeye çalışmışlardır. O ka­ dar ki, devletin imtiyazlı kuruluşu Osmanlı Bankası, hükü­ mete 500 bin altın lira gibi mütevazı bir avansı vermeyi red­ detmiştir. İngiliz Hariciye Nazırı Sir Edward Grey, Avam Kamarası 'nda tehditler yağdırmıştır. ''Türkleı: Bulgarlar 'zn duçar oldukları felaketten isti­ fade ederek Londra Muahedesi 'ni yok addeder ve Edir­ ne 'yi istirdada kalkışırlarsa, sonradan uğrayacakları ceza. pek şiddetli olacaktu� Değil yalnız bütün Avrupa 'daki ülke­ lerinden mahrum olmak, belki lstanbul 'ıı bile kaybedecek­ lerdiı:" İngilizler gibi Almanlar da, barış1avsiye etmekte, Türk ordusundaki Alman uzmanları, ordunun perişan durumu­ nu ileri sürerek, bu tavsiyeleri desteklemektedir. Mahmut Şevket Paşa, bu baskılara boyun eğecektir. Ama, Mahmut Şevket Paşa 'ya rağmen genç milliyetçiler direnecek ve uzun tereddütlerden sonra Edirne kurtarılacaktır. .

97



XII. İKİNCİ "3 1 MART" DENEMESİ "ŞERİAT VE İNGİLİZ ASKERİ İ STERİZ" Babıali baskını sonucu, İttihatçıların işbaşına gelişi ve mifüyetçilerin İngiltere ve müttefiklerinin Balkan planla­ rına direnişi, Fitz Maurice ve yerli işbirlikçileri tekrar ha­ rekete geçirmiştir. İ şbirlikçiler arasında ön planda, Prens Sabahattin, Şehzade Vahdettin ve İtiliifçı Damat Salih Pa­ şa gözükmektedir. Amaç önce önemli ittihatçıları öldüre­ rek terör yaratmak, böylece ülkeyi hükümetsiz bıraktıktan sonra, Kamil Paşa, ya da Prens Sabahattin ' i iktidara getir­ mektir. İstanbul Muhafızı olarak, olayları yakından izleyen Cemal Bey (Paşa), darbenin amacını, soruşturma sonuçla­ rına dayanarak şöyle açıklamaktadır: "Bu defaki tertibat bilhassa İngiltere sefareti başter­ cümanı Fitz Maurice ile askeri ataşesi Binbaşı Tyrell tara­ fından himaye ve teşvik olunuyordu." "Sorgu ve muhakeme neticesinde sabit oldu ki, firka veya grup halinde, veya münferit şahıslar olarak birçok mu­ hal(flerin müşterek veya aynı gayeye hadim müteferrik ça­ lışmaları neticesinde, evvela İttihat ve Terakki 'nin mühim şahsiyetleri aleyhine bir suikast icrasında ve bu surette memleketi hükümetsiz bıraktıktan sonra, Zatı-ı Şahane üze­ rinde icra edilecek tesirler sayesinde Müşir Şakir Paşa yı Sadaret Kaymakamlığı 'na (Sadrazam Vekilliğine) tayin et­ tirmek ve onun riyaseti altında bir muvakkat kabine vücu­ da getirerek ve üç gün üç gece İttihat ve Terakki 'nin bütün 99


.fertleri aleyhine bir katliam tertip etmek ve sonra kabineyi Kamil Paşa 'nzn veyahut Prens Sabahattin 'in reisliği altın­ da teşkil eylemek hususlarına karar verilmiş." ( 1) Plan, ustaca hazırlanmıştır. Önce, bir terör hareketine girişerek Talat, Cemal vb. gibi önde gelen İttihatçılar öldü­ rülecektir. Şehirde böylece bir terör yarattıktan sonra, bay­ raklarla Babıali üzerine yürünecek, 3 1 Mart irtica olayın­ da olduğu gibi, "Şeriat isteriz" feryatılarıyla halk ayaklan­ dırılacak ve ayaklanma sonucu hükümet devrilecektir. Hem işbirlikçi, hem de şeriatçı olan terörcüler, kendi güçlerine pek güvenemedikleri için, aynı zamanda yabancı devletle­ rin İstanbul' a asker çıkartmalarını isteyeceklerdir. Bulgar­ lar Çatalca hattına dayandıkları zaman, İstanbul 'un düşme­ si beklenirken, karışıklık çıkabileceği iddiasıyla, tebaala­ rının can ve mallarını korumak üzere, İstanbul 'a büyükelçiler emrine ikişer savaş gemisi gelmiş ve limanda demir­ lemiştir. İplerin Fitz Maurice 'in çektiği işbirlikçiler, şimdi, "Gerek Avrupa ve gerek umumun menfaati" gereği karaya asker çıkartılmasını arzulamaktadırlar. Daha sonraları Rus­ ya'nın iç işlerimize müdahalesini rica edecek olan Kemal Mithat, büyükelçilere verilecek beyanname işini hazırla­ makla görevlendirilmiştir. Beyanname, İstanbul ' un işgal davetiyesinden ibarettir: "Bir tabur serseri ile idare olunan hükiimet-i ha 'zıra­ yı ezip kırmak için tertip etmiş olduğunuz planlan, herçi bdddbdd mevkii.fiile getirmeye karar verdik. " Asayişin muhafazası için, sefirlerin karaya asakir-i ( l ) Hatıralar.

1 00

s.

36 ve

51

·


bahriye ihracına (deniz askerleri çıkartmaları) emir etme­ leri, gerek Avrupa ve gerek umumun menfaatleri iktizasın­ dadu: İmza: ihtilôl Komitesi." FITZ MAURJCE VE TYRELL SAHNEDE Fitz Maurice ve Binbaşı Tyrell, bu kez açıkça sahnede görünmektedir. Mahmut Şevket Paşa 'yı öldürecek olan Ha­ liiskaran subaylarından Çerkez Kazım, Köstence 'den geti­ rilmiş ve Fitz Maurice ile binbaşı Tyrell' in himayesinde va­ purdan çıkartılmıştır. Kazım Bey'i vapurdan alıp araba ile getiren Fitz Maurice, onu İngiliz uyruklu bir kadının evine yerleştirmiştir. Kadın da,bu evde oturduğundan, darbecile­ rin kapitülasyonlardan yararlanarak, burada güvenlik için­ de faaliyet gösterecekleri umulmaktadır. Ama İstanbul Mu­ hafızı Cemal Bey ( Paşa), darbe hazırlıklarını öğrenince, kapitülasyonları hiçe sayarak evi bastırmış ve İngiliz ev sa­ hibesinin "Bu ev bizimdir. Biz de ecnebiyiz, elçilikten adam olmadıkça, kapıyı açmam" itirazları arasında birtakım te­ rörcüleri yakalamıştır. Öte yandan, o sıralarda dış ülkelerde bulunan ve dar­ be sonucu sadarete getirilecek olan Kamil Paşa, M esajeri Maritim vapuruyla başkente gelmiştir. İstanbul Muhafızı Cemal Bey ( Paşa) Kamil Paşa'nın "pervasızca İstanbul 'a gelişini, ihtiliil teşebbüslerinin pek yakın olduğuna en bü­ yük bir işaret saymış" ve harekete geçmiştir. Cemal Paşa, polis müdürüne şu direktifi vermıştir: "- Şimdi ben, muhafizlzk tarafından bir sabuyla lüzu­ mu kadar inzibat memurunu Kômil Paşa 'nın konağına gön101


dereceğim. Siz de, bir komiserle kafi miktarda polis tahsis ediniz. Komiserle subay. maiyetleriyle beraber Kamil Pa­ şa 'nın konağına gitsinler. Konağa dışarıdan yerli veya ya­ bancı kimsenin girişine müsaade etmeyecek şekilde giriş yerlerini nezaret altına alsınlaı: Subayla komiser, Paşa 'dan mülakat rica etsinler: Memleketin dahili vaziyeti, Kamil Paşa 'nın şu anlık İstanbul 'a bulunmasında pek.fazla zarar görecek mahiyettedir. Binaenaleyh hiikümet, Paşa 'dan ri­ ca ediyoı; kendilerini buraya Mısır 'dan getirmiş olan Me­ sajeri Afaritim vapuru ile yine Mısır 'a avdet buyursunlaı: Hatta, vapur burada üç gün kalacaksa, Paşa, azami on iki saate kadar vapura binmelidiT: Aksi halde hükümet, tees­ süfe şayan bazı ihtiyati tedbirler almaya mecbur olur. Bun­ ları söylesinler ve Paşa 'nın vereceği cevabı, bize bildire­ rek kendileri konakta kalsınlar ve kimsenin dışarıdan içe­ riye girmesine müsaade etmesinleı: " "Bu karar, derhal yapıldı. Ben yaverim yüzbaşı Hilmi Efendi 'yi görevlendirdim. Paşa, cevaben pekyorgun oldu­ ğu için bu kadar kısa bir zamanda yeni bir vapur seyaha­ tine tahammül edemeyeceğini ve binaenaleyh hükümetin sa­ lahiyet dışı olarak ittihaz ettiği bu karara tabi olmaya lü­ zum görmediğini bildirmişti. Bu cevan üzerine, Paşa. İstan­ bul 'u terk edinceye kadar ne içerden dışarıya ve ne de dı­ şardan içeriye hiç kimsenin girmesine müsaade edilmeye­ cek şekilde, konağın nezaret altına alınmasını emrettim. Ben bu tedbirleri aldığım sırada, İngiltere Sefareti baş­ türeciimanı Fitz Maurice, derhal sefir namına hoşgeldiniz demek üzere. konağa gelmiş ve fakat hükiimet memurları­ nın men 'i üzerine. içeriye girememişti. Mahmut Şevket Pa1 02


şa suikastının hakiki tertipçisi olan bu şeytan ruhlu adam, mukabil siyasi tedbir ittihaz ederek hemen sefir namına Mahmut Şevket Paşa yı ziyaret eder ve nasıl olup da İngil­ tere sefaretinin eski dostu olan Kamil Paşa ile görüşmesi­ ne mani olunduğunu bir türlü anlayamadıklarını ve bunun İngiltere umumi efkarı üzerinde.fena tesir edeceğini söyler ve daha birtakım beylik tehdit sözleri sayar döker." (1) Mahmut Şevket Paşa, "Kamil Paşa"yı tehdide cüret e­ den İstanbul Muhafızı'na karşı ateş püskürür. Cemal Bey istifasını vermeye kalkışırsa, da sonunda Sadrazamı şu söz­ lerle ikna eder: "Sizi temin ederim ki, Paşa hazretleri, Kamil Paşa, si­ zin cenazenize basarak makamınıza oturmak maksadıyla İs­ tanbul 'a getirilmiştir. Paşa 'nın buraya gelişi, ihtilalin ya­ kın olduğuna en büyük delildil: Şimdi Paşa yı İstanbul 'u ter­ ke mecbur etmek, ihtilalcilerin bir kanadının kırılmasına yardım edecektil: Hiç olmazsa, bendeniz öyle zannediyo­ rum, malum-i devletlerinizdir ki, gizli ihtilal ve suikast/ere karşı mani tedbirler almaya memur olanlar, icraat serbes­ tisine malik olmazlarsa, muvaffak olmalarına imkan kal­ maz. Beni bu vazifeye tayin buyurduğunz sırada her türlü tedbirlerin alınmasında serbest olacağımı vaat etmiştiniz. Şimdi ise karşınızda haksız ve salahiyetsiz bir İngiliz sefa­ reti çıkar çıkmaz, en mühim gördüğüm bu tedbiri almaktan beni men ediyorsunuz." (2) Bu uyarı üzerine, Kamil Paşa'ya fazla şiddet göster­ meme şartıyla, Sadrazam, İstanbul Muhafızı ' na hareket ( 1 ) Hatıralar, ( 2 ) Hatıralar.

s. s.

43 46

103


serbestisi tanır. Cemal Bey, oğlu aracılığıyla Kamil Paşa'ya İngiltere sefaretinin müdahalesinden hiçbir fayda beklene­ meyeceğini, bir gün içinde İstanbul 'u terk etmesi gerekti­ ğini bildirir. Bu ültimatoma boyun eğen Kamil Paşa, erte­ si gün İngiliz sefiri Sir Lowther'in arabasında, Sefir ile bir­ likte konağından ayrıl ır ve vapura biner. İstanbul Muhafızı Cemal Bey' in uyanıklığına rağmen tertipçiler Mahmut Şevki Paşa'yı öldürmeyi başaracaklar­ dır. İttihatçıların, suikastı bildikleri halde, kendisinden kur­ tulmak için Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesine göz yumdukları ileri sürülürse de, bu iddiayı destekleyecek de­ lil yoktur. Yalnız suikastçılar daha öteye gidememişler, kı­ sa sürede yakalanmışlardır. Prens Sabahattin Bey, kurtuluşu, İngilizlere sığınmak­ ta bulmuştur. İstanbul Muhafızı 'nın sözleriyle, "Prens Sa­ bahattin Bey ortadan kaybolmuştu. İngiltere sefareti baş­ tercümanz Fitz Maurice ile askeri ataşesi binbaşı ·1;ırell ta­ rafından himayeye mazhar olarak İngiliz resmi müessese­ lerinden birinde olduğunu haber alıyordum. A ma bittabi bir şey yapmak mümkün değildi. . . " ( 1 ) Sıkıyönetim Mahkemesi, Prens ve öteki işbirlikçileri gıyaben idama mahkum etmişse de, bunların hemen hep­ si, sefaretlerin yardımıyla, Avrupa'ya kapağı atmanın yol­ larını bulmuşlardır. Bundan sonra Cemal Paşa, Alman istihbarat servisleri­ nin de yardımıyla işbirlikçilere göz açtırmamıştır. Rus Sefa­ reti baştercümanı, bu durumdan şu sözlerle yakınmaktadır: ( 1 ) Hatıralar,

1 04

s.

32


" Türk Fouche 'si, polislikte dahi Cemal Paşa, ülkeyi çok iyi temizlemiştİI: idare ve ordunun belli başlı yerlerine yerleşmiş A lmanlar her Şeyi yetiştiriy01; her şeyi görüyor ve bütün başkaldırma teşebbüslerini daha başından ezmek için genç Türk oligarklarına yardıma daima hazır bulunu­ yorlardı." ( 1 ) İşlerin sıkılaşması üzerine, Fitz Maurice ve Tyrell 'in faaliyeti güçleşecek ve yeni Sadrazam Sait Halim Paşa'nın talebiyle, Intelligence Service'in bu gözde iki elemanı, Tür­ kiye'den ayrılacaklardır. Ajanların ayrılış hikayesini Cemal Paşa şöyle anlatmaktadır: "- lngilizlerin siyasifirkamız hakkındaki memnuniyet­ sizliğini sabık sefir Sir Charles Lawther zamanında başter­ cüman Fitz Maurice ile kara ataşesi Tyrell 'in yaptığı entrikalara ham/ettiğinden yeni sefir Sir Louis Mal/et gelir gelmez, bahusus Mahmut Şevket Pa­ şa aleyhine yapılan suikaste bilfiil iştirak ettikleri tetkikler­ le sabit olan bu iki entrikacının, lstanbul 'dan uzaklaştırıl­ malarını, Prens Sait Halim Paşa, açıktan açığa sefirden ri­ ca etmiş ve pek yakın zamanda bu arzunun yerine getiril­ miş olacağını sefir vaat etmişti. Filhakika bir ay sonra, bu iki adam memleketimizden defolup gittiler ve biz de pek na­ zik ve cidden namuslu ve hayırhah bulduğumuz Sir Louis Mal/et ile pek sık ve samimi şahsi münasebetler idamesine başladık."(2)

( l ) Le Sort de l ' Empirc Ottoman, ( 2 ) Hatıralar, s. 1 1 2

s.

1 75

1 05



XIII . TÜRKİYE ' DE 3 1 MART ' IN KAYNAKLARI K URUTULAMADI ENVER PAŞA - RUS YA PAZARLJGI Başarısız kalan ikinci 3 1 Mart denemesi, İttihatçıları, Almanya ile daha çok yakınlaşmaya itecektir. General Li­ man Von Sanders, çok say_ıda Alman subayıyla birlikte İs­ tanbul' a gelecek ve hemen sonra Enver Paşa Harbiye Ne­ zareti ' ne getirilecektir. Ordunun Almanlar'a teslimi, Mah­ mut Şevket Paşa zamanında düşünülmüş bir tedbirdir. Pa­ şa şöyle demiştir: "Biz, artık A lman harp usulünden kendimizi kurtara­ mayız. Otuz seneyi aşkın bir zamandan beri, ordumuzda Al­ man muallimler bulunmuş, zabitan heyetimiz kdmilen A l­ man harp usulüyle terbiye edilmiş, velhasıl bizim ordumuz A lman askeri talim ve terbiyesinin ruhu ile ünsiyet peyda etmiştil: Şimdi bunu değiştirmek mümkün değildir. Binaena­ leyh, pek geniş mikyasta bir A lman tensik heyetini celbet­ mek ve hatta icap ederse, bir Osmanlı Kolordusu 'nun emir ve kumandasını bir A lman generaline vererek, bunun bü­ tün birliklerine A lman ümera ve zabitlerinden kumandan­ lar tayin etmek böylece vücuda getirilecek olan bir numu­ ne kolordusuna, Osmanlı ordusunun bütün ümera ve zabit­ lerini birer muayyen.müddet için stajyer göndererek, ma­ lumat/arının arttırılmasını temin etmek.fikrindeyim."( 1 ) ( 1 ) Cemal Paşa Hatıralar, s. 79

1 07


Mahmut Şevket Paşa ' nın ölümünden sonra, bu düşün­ cesi gerçekleşecek ve Liman Von Sanders, Birinci Kolor­ du Kumandanı olarak Türkiye'ye gelecektir. Bunun üzeri­ nedir ki, Alınan sefiri Wangenheim, "Orduyu kontrol eden kuvvet Türkiye 'de en büyük kudret olacaktu: Hiçbir A lman düşmanı hiikiimet, ordu tarafımızdan kontrol edildikçe, ik­ tidar mevkiinde kalamayacaktır " diyecektir. Ordu üzerinde kesin Alman egemenliğinin kuruluşu, İngiliz, Fransız ve Rus sefirlerinin, çok şiddetli protestola­ rıyla karşılaşacak, fakat bu protestolar, Liman Von Sanders Paşa'nın üçüncü müfettişliğe getirilmesinden öte bir sonuç vermeyecektir. Böylece Almanlar Türkiye 'ye iyice yerleş­ miş olacaklardır. İttihatçıların bu artan Alman egemenliğinden endişe duyduklarını gösteren belgeler vardır. İçtenlik derecesini kestirmek güç olmakla birlikte, Rus Hariciye belgelerinden, Enver Paşa'nın Ruslarla anlaşarak Alman subaylarını geri göndermeye niyetlendiği anlaşılmaktadır. Rus Büyükelçi­ si De Giers, Hariciye nazırına, İstanbul 'dan şunları yaz­ maktadır. "- Bizim için varılması arzu edilecek önemli hedef: Türkiye 'de bize karşı devamlı surette husumet gösteren A l­ man hakimiyetini uzaklaştırmaktu: Şimdi bunun için çok el­ verişli bir fırsat başgöstermektedi1: Sadrazam Prens Sait Halim Paşa. gayet gizli olarak bana, Enver 'in bizimle ya­ kınlık vücuda getirmek arzusuna katıldığını ve bir anlaş­ maya siiratle varılması için elinden gelen bütün yardımı yapmaya hazır olduğunu söyledi." "- Enver Paşa 'nın Rusya ile itt�fak yapılması hakkın1 08


daki.fi.kri değişmemiştiı: Hiikiimetin şiddetli itirazına rağ­ men.fikrini tam kabul ettireceğine tam kanaati vardır. Zira askeri kuvvet elindedir: Tahmin ve tasavvur edildiği gibi bir ittifak yoktur (Almanlarla). Enver, Alman ve Avusturya el­ çilerinin baskısı altında bulunduğunu açıkça itiraf ediyor. Bulgarlar da bugünlerde baZl tekliflerde bulundulw: Me­ sele ne zaman ciddi bir renk ve şekil alırsa, o zaman milli menfaatlerini sağlayacak bir yol tutulacaktır. Enver Paşa tutulacak yolu şöyle özetledi: Kafkas cephesinde bulunan kuvvetlerin hepsini geri çe­ kecektil: Türkiye, Rusya }'a karşı beslediği iyi duygularını bu suretle ortaya koymuş olacaktır. Sonra Trakya 'da bir or­ du hazırlanacak ve bu ordu emrimize hazır tutulacaktu: Bu askeri kuvvet, gerekirse B_ıılgarlarla, lüzumunda bizimle (Ruslarla) beraber Avustuıya ya karşı olacaktır. Bizimle an­ laşmak gerçekleşince, Alman subayları ordudan çıkarıla­ caktır. Enver Paşa 'nın mukabil şartları da şunlardır: Batı Trakya 'nın, Adalar da dahil olmak üzere, Türkle­ re geri verilmesi, Balkan hükümetlerinden emin olmak için beş ita on senelik bir savunma itt!fakı yapılması ... Enver Paşa, bunları general Leontiev'e anlatırken, Türk menfaatleri bakımından umumi hallerin sade ve açık bir manzarasını çizmiş, çok sakin ve muhabbetli bir lisan kul­ lanmıştır. Generalin bir sorusuna cevap olarak Envar Paşa, şu söz­ leri söylemiştir: ''Almanların intikamına uğrayacağımızı pekala biliyo­ ruz. Fakat Türkiye bundan korkmaz. Hatta Almanya hare"

1 09


kete geçecek olsa bile aramızda müşterek sınır yoktur. A l­ manlar 'ın bize zarar vermeleri zordur. Denizlerde "sevki­ yat " eşya getirip göndermek meselesine karşı da ne yolda müdafaa gerekeceğini savaş sahnelerinde öğrenmiş bulu­ nuyoruz." "General Leontiev 'e bu anlaşma işinin sonuçlandırıl­ masının mümkün olabileceğine kesin kanaat gelmiştil: En­ ver Başkumandan vekili olduğundan bütün kuvvetler de elinde." ( 1 ) Ne var ki İngiltere, Rusya ve Fransa, bir yandan Tür­ kiye'deki Alman subaylarının gitmesini sağlamaya çalışır­ ken, öte yandan Türkiye'yi parçalama planlarından vazgeç­ miş değillerdir. Öyle ki Ruslar, Enver Paşa ile konuşurken, Bulgarlara da Türk topraklarını peşkeş çekmekte sakınca görmemektedirler. Boğazlar'ın peşindedirler. İngiltere Kra­ lı Beşinci George, Londra 'da bulunan Rus Elçisine, "İstan­ bul sizindir" demektedir. Bu ikiyüzlülük, anlaşma ihtima­ lini çok azaltmaktadır. Bundan başka, böyle bir anlaşma gerçekleştirilebilse dahi, Alman subaylarını Türkiye 'den uzaklaştırmak müm­ kün olabilecek miydi? Almanların Türkiye'yi birtakım ol­ du bittilerle Dünya Savaşı 'na sürükledikleri hatırlanırsa, bunun kolayca başarılabileceğini söylemek güçtür. İNGİLİZCİ MUHALEFETİN İHANET PROJELERİ Birinci Dünya Savaşı, İttihatçı iktidarının sonu olacak( 1 ) Ben de Yazdım,

1 10

s.

1 324


tır. İngilizlerin yenmesiyle birlikte, İngilizci Hürriyet ve İti­ lafçılar iktidara gelecektir. Bu partinin işbirlikçi liderleri, 1 9 1 3 'ten soma yurtdışına dağılmışlar, fakat Türkiye aley­ hindeki çalışmalarını sürdürmekten vazgeçmemişlerdir. Hürriyet ve İtilaf Partisi Paris 'te yeniden kurulmuş, Şerif Pa­ şa, Albay Sadık ve Gümülcineli İsmail Hakkı gibi vatana sü­ rekli hıyanet halinde bulunan kişiler, partinin yöneticiliği­ ne getirilmiştir. Bu yöneticilerin yaptıkları ilk iş, Osmanlı hükümetini cezalandırmak için Rus çarına, İngiltere kralı­ na ve Fransa cumhurbaşkanına şikayet telgrafı çekmek, memleketin içişlerine karışmalarını istemek olmuştur. Savaş sırasında bunlar, İngiliz ve Rus parasıyla çeşit­ li hükümet darbeleri projeleri hazırlamışlardır. Bu projeler­ den birini Rus belgelerinden öğrenmekteyiz. Bern'deki Rus elçisinin Başvekil Sturmer' e Ağu�tos 1 9 1 6 'da gönderdiği telgrafta şunlar yazılıdır: " Türk muhalefet partisinin lsviçre 'deki üyeleri Kemal Mithat ve A li (Haib), Fransız ve lngiliz elçilikleriyle, elçi­ liğimize, 'Jön Türk hükümetini ' devirmek tasavvurunu ih­ tiva eden gizli bir muhtıra tevdi etmişlerdir. Bu tasawur, mu­ halefet partisinin mutlak çoğunluğu tarafindan kabul edil­ miş olup, Paris 'te geçici bir komitenin idaresine verilecek­ tir. Bu istihbarat şubesi. Cenevre 'de çalışacak ve gizli ku­ riyeler vasıtasıyla devamlı surette Türkiye ile temasta bu­ lunacaktır. Ayrıca Selanik 'te teşkil edilecek bir şube de. bil­ hassa propaganda işlerini görecektir. Planın hedefi, Tür­ kiye 'de Jön Türkler 'in boyunduruğundan kurtulmak için .fırsat bekledikleri sanılan halk ve ordu arasında bir ayak­ lanma meydana getirmektir. Bu maksatla lngiltere ve Fran111


·

sa aa bulunan Türk göçmen ve esirlerinden bir seferi kuv­ vet teşkili öne sürülüyor. Eğer böyle bir çıkartma muvaffak olursa, Türkiye 'de Osmanlı hanedanından bir prensin baş­ kanlığında (1) geçici bir hükümet kurulacak ve hükümete, muhalefete sempati besleyen bazı belediye başkanları der­ hal iltihak edeceklerdir. Bu yeni hükümet, yerleşip kuvvet­ lenince, derhal itilafdevletleriyle sulh akdine girişecektir. Seferi kuvvetin teşkili, muntazam şekilde işleyecek. is­ tihbarat ve propaganda cihazlarının kurulması, tabiatıyla, masrafi gerektireceğinden plan kabul edildiği takdirde, mu­ halefet ve masrafları müttefiklere yükleyecektir. İngiliz ve Fransız elçilikleriylefikir teatisinde bulunur bulunmaz, onların bu meseleler hakkındaki görüşlerini si­ ze bildireceğim. Buna intizaren, hiç olmazsa istihbaratın intizamı için, muhalefeti kullanmanınfaydası üzerine veka­ letin dikkat nazarını hürmetle celbetmeyi vazife bilmekteyim. Bir müddetten beri, Türk hükümetinin Türkiye 'den ls­ viçre ye hususi şahısların seyahatlerini çok sıkı kontrole ta­ bi tutması, Türkiye ae olup bitenler hakkında malumat el. de edilmesini son derece güçleştirmiştir. Bu itibarla lsviç­ re 'den Türkiye �ve gizli ajanlar gönderebilmek için elçilik emrine bir an evvel tahsisat verilmesini istirham etmekte­ yiln." (2) Bu ve benzeri teşebbüsler, başarısız kalmıştır. Fakat olay, muhalefetin İngiliz, Fransız ve Rus parasıyla Türkiye aleyhin­ de nasıl çalışıldığını göstermeye yeterlidir. İşte bu tip kişiler, savaşın kaybedilmesiyle, İstanbul 'da iktidarı ele almıştır. ( 1 ) Bunun Prens Sabahattin olması kuvvetle muhtemeldir. ( 2 ) Ben de Yazdım. S. 1 1 6

1 12


LLOYD GEORGE, D ÜRRİZADE 'DEN FETVA İSTİYOR Hürriyet ve İtilaf Partisi, Sultan Vahdettin 'in arzusu ve Damat Ferit Paşa'nın teşebbüsü ile 1 9 1 8 yıllarının sonları­ na doğru İ stanbul 'da tekrar kurulacaktır. Partinin genel sek­ reteri, kurtuluştan sonra İzmit'te linç edi lecek olan Ali Ke­ mal 'dir. Artık Türkiye'yi yöneten Babıali değil, İngilte­ re'dir. İngiliz belgelerinde belirtildiği üzere, Sultan Vahdet­ tin' in hizmetinde bulunduğu İngiltere'den istediği, bu sö­ mürgeci ülkenin, Türkiye 'yi doğrudan doğruya yönetme­ sidir. Vahdettin 'in 4 Mart 1 9 1 9 tarihli teklifi özetle şöyle­ dir: "- İngiltere, bağımsızlığımızı korumak için, 15 yıl bo­ yunca Türkiye 'nin gerekli gördüğü yerlerini işgal edebile­ cektif: - Osmanlı nezaretlerine, İngiliz müsteşar/ar atanacaktu: - Her Osmanlı vilayetinde, valiye müşavirlik edecek bir İngiliz başkonsolosu bulunacaktu: - Mahalli seçimlerle milletvekili seçimleri İngiliz de­ netiminde yapılacaktu: - Maliyeyi İngilizler denetleyecektiı: Fakat Sultan, İmparatorluğun dış politikasını yönet­ mekte kesinlikle hiir olacakt11:" (1) İngilizler' in emrindeki bu işbirlikçi ekip, Mustafa Ke­ mal ' in çok geçmeden başlatacağı Kurtuluş Savaşı 'nın kar( l ) H iknıet Bayur. Atatürk.

s.

270- 72

1 13


şısına dikilecektir. İngilizler'in direktifiyile dini, milli ha­ reketi bastırmak için bir silah olarak kullanacaklardır. Lly­ od George'un ısrarı üzerine Şeyhülislam Dürrizade, Mus­ tafa Kemal ve arkadaşlarının "Katli vaciptir " fetvasını ya­ yımlayacaktır. İngiliz ajanlarıyla birlikte ve Hürriyet ve İti­ laf Partisi mensuplarının öncülüğüye, "gavur" ve "bolşe­ vik" ilan edilen millicilere karşı, Anadolu'da çeşitli isyan­ lar düzenlenecektir. Dikkat çekici bir nokta şudur: İttihatçıların hemen hep­ si milli kurtuluş hareketi saflarında toplandığı halde, İtilaf­ çıların hemen hepsi milli harekete karşı çıkacaktır. Bu da göstermektedir ki, bazı sosyalist üniversite hocalarının, İt­ tihatçılardan " solcu" ve " İslamcı halk cephesinin temsil­ cileri" saydıkları, Hürriyet ve İtilaf, aslında emperyalizmin partisidir. Bu partinin şeriatçılığı ve dindarlığı, emperya­ lizmin üzerine örtülmüş, yeşil bir şaldan ibarettir. Cumhuriyetten sonra kurulan Terakkiperver ve Serbest F ırkalar, liderlerinin iyi niyetlerine rağmen Hürriyet ve İti­ laf doğrultusunda bir gelişme istidadı göstermişlerdir. Ya­ bancı sermaye taraftarlığı ve din istismarcılığı, ürkek ifade­ lerle de olsa, her iki partinin programında yer almışıtır. DP ve AP daha geniş biçimde Hürriyet ve İtilaf doğrultusunda­ ki gelişmeyi sürdürmüşlerdir. Bir yandan emperyalizme karşı Türkiye'nin kapıları ardına kadar açılırken öte yandan din istismarcılığı ve şeriatçı akımlar, kitlelerin oyunu almak ve komprador düzeni sürdürmek için teşvik edilmiştir. ÜÇÜNCÜ 3 1 MART DENEMESİ Mustafa Kemal ve arkadaşları, içerideki muhalif çev114


relerin ve emperyalizmin, din istismarcılığını ve şeriatçılı­ ğı, milliyetçi Kemal ist Türkiye'yi yıkmak için kullanmaya kalkışacaklarının farkındadırlar. İnönü 'nün sözleriyle, " Türk milletinin selameti, bağımsızlığı, ilerlemesi için yapılan her çaba, tarihimiz boyunca iç ve dış düşmanlarca "küfür " ilan edilmiştiJ: Öteden beri, Osmanlı devrinde ve her devirde Tiirkleı; kendi içerde ve dışarda bulunan düş­ manları tarafından "kafir " ilan edilerek nifaka düşürülmek istenmiştir. Bundan, tabii bizim nesil de kurtulamadı. Mil­ letin ölüm dirim savaşında, bütün çabalamnzz esnasında Şeyhiilislamm fetvasınz üzerimizde taşıyarak çalıştık." (1) N itekim Cumhuriyete karŞı ilk büyük tehdit, " şeriat" adına yapılan ve İngilizlerce körüklenen Şeyh Sait isyanıy­ la gelmiştir. Şeriatçı Şeyh Sait isyanı, üçüncü bir 3 1 Mart denemesi sayılabilir. Büyük ölçüde, bu nedenle, Atatrük, vatandaşın dinine ve ibadet hürriyetine saygılı kalmakla birlikte, din istismarcılığına ve şeriatçı akımlara şiddetle karşı çıkmıştır. Tarikatçılığı yasaklamıştır. Öğrencisiz ka­ lan imam hatip okulları kapanmıştır. Ne var ki, Atatrük'ün laiklik anlayışını benimsemiş güçlü kadrolar yetişmekle birlikte, ekonomik temelde köklü dönüşümler gerçekleşti­ rilmediği için irticaın kökü kurutulamamıştır. Nitekim em­ peryalist ülkelerle sıkı ilişkiler kurulurken girişilen çok partili hayat denemesi, dini irticanın yeniden fışkırmasına yol açmıştır. Kuran kursları, imam hatip okulları, İ slam enstitüleri, aydın din adamı yetiştirme edebiyatına rağmen, dini irtica saflarını güçlendiren kaynaklar olmuştur. Süley( 1 ) Ulus. 7 Mayıs 1 969, İnönü'nün Meclis konu�nıası.

1 15


mancılık, Nurculuk gibi tarikatlar almış yürümüş, devleti ele geçirme çabalarına girişmiştir. Çok partili sistemi, Tür­ kiye 'ye getiren İnönü, irticanın bu ölçülere ulaşacağını dü­ şünemediğini itiraf etmiştir. 1NÖN0 " YANILDIM " DiYOR İnönü' nün Cumhuriyette yayımlanan itirafı şöyledir: ··- Ben demokrasiye giderken arkadaşlarımdan çok ür­ ken olmııştw: Saracoğlu gibi olgun bir arkadaş bile bana: - lrticaa gideceklerdiı; ben irticadan korkarım, demiş­ tiı: Saracoğlu, haklı çıktı. Ben irticanın bu ölçüde istismar edileceğini tahmin etmemiştim. Gerçi aşırı sağdan korka­ rım. Ama işin oraya vardırılacağını, hakikaten diişiineme­ mişimdiJ:" (1) Aslında bunun başka türlü olması kolay değildi. Em­ peryalizm, 1 908 Türkiye'sinde olduğu gibi, 1 946 sonrası Türkiye'sinde de, irticadan yararlanmaya kalkışacaktı. Çok partili hayatla birlikte, egemen duruma gelen çıkar çevre­ leri, aynı yola gidecekti. Nitekim içerideki tefeci, ağa, komprador gibi gerici ve işbirlikçi unsurlar, politik temsil­ cileriyle birlikte mevcut sömürü düzenini sürdürebilmek için, şeriatçı akımları ve irtiacı geliştirmişlerdir. Emperya­ lizm, solcu milliyetçiliğe ve sosyalizme karşı, dünyanın her yerinde olduğu gibi, Türkiye'de de, dini irticadan yararlan­ maya koyulmuştur. Emperyalizm ve işbirlikçileri, sol mil­ liyetçilik güçlendiği ölçüde, din istismarcılığına ve irticaa ( l ) Ş. S. Aydemir. Menderes'in Dramı , Cumhuriyet, 22.4. 1 969

1 16


daha büyük çapta yaslanmaya yönelmişlerdir. Rabitat-ül­ A lem-ül-İslam gibi petrol ve dolar kokan dernekler, devlet ve daha bilemediğimiz çeşitli kaynaklar, büyük paralar har­ cayarak, irticayı beslemeye koyulmuşlardır. Güvenlik ser­ vislerimizde uzun yıllar çalışmış bulunan General Sarım Er­ man'ın deyişiyle " Teşkilat (Rabitat-ül-Aleın-iil-İslam) ya­ rı'nı yüzyıl önce, Hazreti Muhammed 'in türbesini savunan Türk askerlerini arkadan hançerleyen kanlı eller tarafindan yönetilmektedif: Yarım yüzyıl önce olduğu gibi, bugün de, bu kirli avuçlar, Hıristiyan parası tııtmaktadırlaı: Altmış yıl önceki İngiliz servisinin çabaları bugün A ramca tarafindan yiirütiilmektedb: Rabitat-iil-Alem-iil­ .f<;fam da, İttihat-ı Muhammedi 'nin altmış yıl önce yaptığı gibi, Türkiye �ve kancasını atmıştu: (1) Emperyalizm, daha çok çeşitli kanallardan, irticayı ge­ liştirmektedir. Amerikalı Profesör Paul Baran ' a göre, Ford Vakfı gibi teşekküller, Budist, Müslüman vb. dinsel teşeb­ büslerin finansmamnı cömertçe sağlamaktadır ve ABD hü­ kümeti din duygularının sömürülmesine yardımcı olmak­ tadır. Prof. Baran, "Az gelişmiş ülkelerde, aç kitlelerin zih­ ninde dinsel batıl inançların baskısını arttırmak için her türlü çabayı gösteren hakim sınıfları, ABD geniş ölçüde des­ teklemektedir " demektedir. ( 2 ) Rabitat-ül- Alem-Ül-İslam ' ın beslediği başyazardan öğrenmekteyiz ki, Washington 'un, Müslümanlığı benimse­ miş Amerikalı "Misyoner" vatandaşları da vardır. Bunlar( l ) Akşam, l 7 .5 . 1 969 ( 2 ) The Political Economy of Growth,

s.

253-254

1 17


dan New York'lu Meryem Cemile, The Creterion dergisin­ de, "Bediiizzaman Said Nursi, A tatürk Türkiye 'sini İslama kazandıran adam " başlıklı incelemeler yayımlamaktadır. Aramco' cu başyazar da, müritlerine, "İngilizce öğrenin " çağrısında bulunmaktadır: "İslam medeniyeti, maalesef"gerilediği için lngilizce gibi yabancı bir dil, bütün dlem-i is lamda müşterek bir ifa­ de vasıtası haline gelmiştir. Birçok lslam iilkelerini12 mü­ nevverleri İngilizce konuşuyor ve yazzyorlm'. Onlarla konu­ şabilmek, bu dil ile çıkan İslami neşriyatı okuyabilmek ve dlem-i lslamz gezerken anlaşabilmek için lngilizce bilmek faydalıdu: "(J) ABD ayrıca, Türk hükümetiyle kurduğu sıkı ilişkiler sayesinde, okullarda dinsel eğitime yönelinmesinde etkili olmuştur. Amerikan uzmanlarına göre, Atatürk pozitiviz­ mi metaryalist niteliktedir ve sol akımlara etkili biçimde karşı koyamamaktadır. Bu nedenle din eğitimi geliştirilme­ li, İslamiyet solculuğa karşı ideolojik bir silah olarak kul­ lanılmalıdır. Harbiyenin kapılarını, imam hatip okulu me­ zunlarına açma teşebbüsü, bu düşüncelerin nerelere kadar uzandığını göstermektedir. SONUÇ

İrticanın, bir kez daha ülkemizin çağdaş uygarlığa u­ laşma çabalarını engellemesini önleyebilmek için, onun ( 1 ) B>ıgün, 1 7. 5 . 1 969

1 18


yalnız yüzeydeki belirtilerini değil, kaynaklarını da kurut­ mak gereklidir. Her şeyden önce, Atatrük'ün laiklik politi­ kası, yeniden canlandırılmalıdır. Fakat bu kadarı, irticanın kaynaklarını kurutmaya yeterli değildir. Emperyalizmin kendi çıkarları uğruna içeride irticanın körüklenmesini dur­ durmak için, emperyalizmle iç içe olmaktan, yabancı ser­ maye sömürüsünden ve dış yardım dilenciliğinden en kısa sürede kurtulunarak, politik, ekonomik, kültürel vb., her planda tam bağımsızlık gerçekleştirilmelidir. Bu başarılma­ dıkça, dün nasıl Intelligence Service yeşil şala bürünmüş 3 1 Mart'lar tezgahladıysa, bugün de CIA, Rabitat-ül-Alem-ül­ İslam kisvesiyle karşımıza dikilecektir. Türk köylüsünün 65 bin dağınık köyde, kapalı ekonomi ve sefalet şartları içinde, tecrit edilmiş olarak yaşaması, şe­ hirlerde de ufak üreticiye dayanan bir yapının egemen olma­ sı, şeriatçı akımlara elverişli bir ortam yaratmaktadır. Tarım­ da, köylüye şehir hayatının bütün olanaklarını getirecek bi­ çimde, büyük kooperaitf çiftliklere dayanan bir ekonomik yapının kurulması, şehirlerde ağır sanayi temeline oturtulmuş gerçek bir sanayinin inşası, yalnız kalkınmak için değil, irti­ caın kesinlikle tasfiyesi için de zorunludur. Sıtmanın önlen­ mesi nasıl bataklıkların kurutulmasını gerektirmekteyse, ir­ ticaın tasfiyesi de, ekonomik yapının değiştirilmesini zorun­ lu kılmaktadır. Böyle bir ekonomik yapı içinde laik eğitim ve Atatürkçü laik politika, en büyük meyvelerini verecektir: "Atatürkçü laik politika, bağımsızlık ve kalkınma" ir­ ticaın kesin ilacıdır. Bunlar gerçekleştirilmedikçe, Türki­ ye'mizin, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin körükle­ yeceği yeni yeni 3 1 Mart'larla yok olup gitmesinden, ne ka­ dar korkulsa yeridir.

119



BELGELER



BELGE: I . 31 MART İRTiCA OLAYI KONUSUNDA SIKIYÖNETİM MAHKEMESİNİN HÜKÜMETE SUND UGU RESMİ RAPOR (sadeleştirilmiştir. ) İstanbul 'da meydana gelen askeri ayaklanma, Hareket Ordusu'nun kesin başarısı sayesinde bastırıldığından, bu ayaklanma ve irticanın meydana geliş nedeni hakkında so­ ruşturma ve inceleme yapılarak, ayaklanmayı düzenleyen ve yapanların yargılanmaları ve cezalandırılmaları hakkın­ da İstanbul ve civarında sıkıyönetim ilan olunarak üç sıkı­ yönetim harp divanı ve beş soruşturma kurulu kurulduğun­ dan birçok neden ve maksatlardan dolayı ortaya çıkan ayak­ lanma ve irticanın, muhakeme sonucunda beliren nedenle­ rini ve gelişmesini anlatmazdan önce meydana gelişi ve so­ nucu aşağıda arzedilir: 3 1 Mart Salı gecesi sata 08.00'e doğru Taşkışla'da bu­ lunan I V Avcı Tabur ve erleri, subaylarını uykuda iken oda­ larında hapsederek, silahlı olarak Ayasofya Meydanı 'nda ve Mebusan Meclisi önünde toplanmış ve o gece kendilerine katılmalarını sağladıkları bazı askeri birlikleri ve ayaklan­ madan haberi olmayan diğer askeri kıtaları isyana katmak için çeşitli kışlalara askeri birlikler sevketmiş ve bu askeri birliklerin ayaklandırdıkları başka asi kıtaların yavaş yavaş gelmesiyle sayıları artan ve kuvvet bulan asilerin arasına er kıyafetinde kadro dışı edilmiş subaylar, sarıklı ve fesli bir­ çok fesatçılar karıştıkları için, önce "şeriat isteriz" diye is­ yan eden askerlerin ağızlarında, Bakanlar Kurulu'ndan, mil1 23


letvekillerinden bazılarının isimleri müthiş bir kinle dolaş­ maya başlamış, öğleye doğru halktan büyük bir grubun, sof­ ta kıyafetli adamlarla birlikte Harbiye Nezaretinin Beyazıt Kapısı önüne gelerek Hassa Ordusu'nun emre itaat eden bir­ liklerini de şeriat adına kandırıp isyana teşvik ettiğinden or­ du kumandanı Mahmut Muhtar Paşa hazretleri isyana katıl­ mamış bulunan süvari ve piyade kıtalarıyla Beyazıt Meyda­ nı 'nı boşalttırınış, Ayasofya Meydanı 'ndaki asker yeter de­ recede kandırıldığından Adliye Nazırı N azım Paşa ve Laz­ kiye milletvekili Emir Arslan Beyi öldürmüşler ve Bahriye Nazırı Rıza Paşa'yı da yaralamışlardı. Asi askerlerin galeyanı böylece en buhranlı noktada bulunduğu bir gün, Mebusan Meclisi binası kurşunlarla ze­ delendiği halde, asilerin cezalandırılması yolunda şiddetli tedbirler alınmaması nedeniyle, asi askerler Mebusan Mec­ lisi 'ne girmişler ve isteklerini silah gücüyle elde etmek hu­ susundaki kararlarını tehdi Ve bildirmişler ve böylece Me­ busan Meclisi, asi askerlerin ve onlara, fesada sevkedecek biçimde katılmakla, asi askerlerin vekili oldukları ididasıy­ la arzularını ortaya atarak kabul ettirmek isteyen kadro dı­ şında kalmış bazı ümera ve subaylar ile sarıklı ve fesli teş­ vikçilerin yönetiminde kalmıştı. Saat 8 sıralarında Kabine'nin değiştirildiğine, şeriatın hükmü, -sanki eskiden yerine getirilmiyormuş gibi- yerine getirileceğine ve isyan eden askerin istekleri gereğince ha­ reketleri affolunduğuna dair eski Mabeyin Başkatibi Cevat Bey' in getirdiği irade asi askerlere bildirilmiş. Akşama doğru Hassa Ordusu kumandanının azli ve müşir Ethem Paşa'nın Padişahın arzusuyla Harbiye Neza1 24


retine tayini, hüküm ve kuvvetin yeniden Yıldız'ın eline geçtiğine delil teşkil ettiği için can ve gönülden irtica ta­ raftan olan casusların ve istibdat taraftarlarıyla "şeriat is­ teriz" nidalarının dindar bir emele dayandığını sanan saf insanlar ve her nümayişe bilmeyerek, anlamayarak katılan aptal kimseler büsbütün Meşrutiyet aleyhine dönen bu is­ yana katılmışlar ve gündüz saat 09.00'a kadar I . Nişancı Ta­ buru ile l. Alayın I . Merkez Taburu, I I I. İtfaiye Taburu ve aldığı emir üzerine Fatih'ten halkın galeyanı arasında sün­ gülerle kendisine yol açarak Harbiye Nezaretine gelen I . Alayın Fatih Karakolu'ndaki I I . Taburu ve iki süvari alayı ile iki mitralyöz bölüğü Hassa ordusu kumandanının emri­ ne bağlı kalmışlardı. Geceye kadar isyana katılmayan ve Harbiye Nezare­ tinde bulunan 1. Nişancı Taburu, Kabine ve Hassa Ordusu Kumandanı 'nın değiştirilmesi üzerine asilerle birleşmiş ve böylece Hassa birlikleri hemen tamamen isyana katılmış ve gece sabaha kadar yaylım ateşleriyle zaferi ilan eden asi as­ kerlerin bu gösterisi, İstanbul halkını daimi bir heyecan içinde bırakmıştı. Asi askerlerin gayız ve şiddetleri, aral­ arına karışan fesatçıların kötü maksatlı teşvik ve tahrikle­ riyle, İttihat ve Terakki cemiyeti üyeleri ve mektepli subay­ ların aleyhlerine çevrildiği için salı ve ondan sonraki gün­ lerde birtakım genç ve zeki mektepli subaylar, vahşi bir bi­ çimde öldürüldükleri gibi perşembe günü da kara ordusu askerlerinin isyanına benzer bir biçimde deniz askerlerinin de bir kısmı Asar-ı Tevfik Süvarisi binbaşı Ali Kabuli Bey'i, Yıldız Sarayı önünde Ve tahttan indirilmiş olan Padişahın memnuniyet nazarları altında denebilecek biçimde öldür1 25


dükten sonra bir ağaca asarak vahşetin emsalsiz bir levha­ sını vücuda getirdik::-. B irbirini izleyen bu kanlı faciaların ve asi askerlerin, sivillerin boyunbağlarına ve kahvelerde oynanan tavlalara kadar müdahaleleri ve mektepli subayları idam için semt ve evlerinde aramaları ve Topçu, Bahriye, Sanayi alayları asi erlerine, depolar kırılarak asiler eliyle silah ve cephane verilmesi ve cuma günü her yerde silah atılması, subayla­ rın görevlerini yerine getirmek şöyle dursun, polis ve jan­ darmadan hemen hepsinin fiilen katılmaları, bazılarının bizzat tahrik ve teşvik edici olmaları, hükümet merkezinin güvenliğini tamamen ihlal ettiğinden devlet ve millet he­ men pek büyük bir tehlikeye düşmek üzere iken hareket or­ dusu hazeri kuvvetiyle yetişerek Meşrutiyet' i yeniden kur­ muş, milleti mutlak bir esaretten ve devleti muhakkak bir yıkılmadan kurtarmış olduğundan evvelce bildirildiği gibi bu müthi ş askeri ayaklanma ile bunun belli bir sonucu olan irticanın ortaya çıkışı ve yayılışı böyle olmuştur. İrtica Olayının Askeri Bakımdan Nedenleri

I I I . Ordudan getirilen Avcı Taburları 'nın hükümet mer­ kezinin güvenliğine ait mülki ve askeri eylemde zorunlu olarak özellikle kullanılmasının öteki askeri birliklere kar­ şı sağladığı üstünlüğün, öteki birliklerin ayaklanmaya ka­ tılmaları hususunda ayrıca bir etkisi olması. . . İstanbul'da kumandayı üzerine almış olan subaylar ta­ rafından erlerin maddi eğitimler ve talimleriyle yetinilerek manevi eğitimlerine lüzumu derecesinde önem verilmeme-

1 26


si, yani silahlı erlerin psikolojilerine yeter surette anlayış gösterilerek kalbi duygula:-ına nüfuz edilememesi . . . Erler i l e talim zamanının dışında temasa değer veril­ meyerek hal ve hareketlerinin teftiş edilmemesi nedeniyle Yıldız Sarayı tüfekçileriyle IV. Avcı çavuşlarından bazıla­ rının ilişkileri gibi bazı uygunsuz durumların meydana gel­ mesine fırsat verilmesi ve hatta subayların, silahlı erlerin elbiseleriyle askeri koğuşlarda fesatlıkta bulundukları hal­ de, farkına varılmamış olması ve askeri kıtalar arasına ve kışlalara asker olmayan kimselerle birtakım sarıklıların gir­ meleri ve telkinlerde bulunmaları . . . Volkan v e ona benzer öteki zararlı gazeteleri erlere okutturmaları. . . Yıllardan beri boş oturan askeri heyetin, Anayasanın ilanından sonra talim ve intizam hususunda haklı olarak gösterilen faaliyetten hoşnut kalmamaları . . . Hassa Ordusu'ndan v e çeşitli ordulardan tensikat ge­ reği olarak açığa çıkarılan birçok erkan, ümera ve subayla­ rın İ stanbul 'da işsiz bir halde toplu bulunması. . . Sürgünden gelenlere ve istibdattan zarar görenlere ge­ reken yardımın yapılmaması. . . Hasılı, subayların, içlerinde büyük rütbelilerden teğ­ menlere varıncaya kadar kıraathanelerde ve özellikle Har­ biye Nezareti'ndeki kıraathanede birçoğunun kanuna aykı­ rı olarak mitingler yapmaları . . . Zararlı yayınlara. imzaları altında tenkit edici makale­ ler, şikayetnameler yazmaları . . . Şikayette bulunanların şi­ kayetleri incelenmediği için hoşnut olmayanların bu yol­ dan da çoğaltılması. . . 1 27


Hürriyet'in ilanından sonra tiyatro ve konserlerde su­ bayların ve askeri okul öğrencilerinin oyun oynamaları ve askeri kıtaların silahlı olarak resmi geçit yapması ve bu ve­ sile ile askeri terbiyenin bozulması. . . Askeri hiçbir değerleri olmadığı halde Anayasa'nın yayımlanmasından sonrn çeşitli sınıflardan iki bine yakın çavuşun açıktan üsteğmenliğe terfi ettirilmesi . . . Eski istibdat yönetiminde tezkere istemek bahanesiy­ le başkaldırmaya alışmış olan askerlerin meşrutiyetin ila­ nından sonra o eski alışkanlık nedeniyle tezkere istemek, talime çıkmamak, subay istememek, terfi arzusunda bulun­ mak gibi gösterdikleri itaatsizlik ve ayaklanma çıkartmak­ ta teşvik ve tahrik edenlere kanuni cezaların tamamen uy­ gulanmaması. . . Dernekler ve Partiler İttihat ve Terakki Cemiyeti 'nin, milleti esirlikten kurta­ rıp hürriyet ve meşrutiyete ulaştırması hususundaki hizmet­ leri her türlü övgünün üstündedir. Fakat bu Cemiyet' e evvel­ ce mensup olanların tekrar Cemiyet' e kabul edilmemelerin­ den gücenmiş olmaları, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin İs­ tanbul merkezi üyelerinden bazılarının hükümet işlerine ka­ rıştıkları hakkında doğru, yanlış birtakım dedikoduların ya­ yılması, sayısız siyasi sürgün ve mağdurların istedikleri yar­ dım ve dostluğu görmemeleri nedeniyle Cemiyet'e ve Ce­ miyet'in destek olduğunu sandıkları hükümete düşman ol­ maları, muhalif parti ve cemiyetlerin doğmalarına sebep ol­ muştur ki, bu muhalif parti ve cemiyetlerin birbirini kıskan1 28


malan ve rekabetleri ve hükümetin hiçbir nizam ve kanuna bağlı olmayarak kurulan bu cemiyet ve partilerin zararlı hal ve hareketleriyle, ayaklanma çıkarma tehditlerine seyirci kal­ masının, ayaklanmanın ve bunun üzerine irticaın hazırlanıp meydana gelmesine sebep teşkil etmesi . . . Basın Zihinleri bulandırmakta, unsurlar arasındaki ahengi bozmakta, gazetelerin hadsiz hudutsuz basın hürriyetini kö­ tüye kullanarak yaptığı meşum etki herkesçe bilinmektedir. Yargılama sırasında <>uçluların, kalem sahiplerine so­ ru fırsatını veren gazeteler münderecatının hükümeti kötü­ leme ve küçük düşürmeye ve ordunun kumanda heyetini alaya almaya hasredilmiş olduğunu göstermesi ve bir kısım yazı sahiplerinin gereğinde kullanılmak üzere, maddi bir kuvvet biçiminde bulunan halkı kendilerine çekmek için halkın bağnazlığından faydalanmak maksadıyla gerçek ol­ mayan önemli yayınlara serbestçe devam etmeleri ve gaze­ telerin şahsiyat ile uğraşmalarının kendilerine verdiği tahak­ kümle, hükümet kararlarını özel surette etkilemeleri ve hü­ kümetin, basından akan bu coşkun saldırganlık ve hakaret seline karşı aciz kalarak boyun eğmekten başka bir tedbir alamaması. . . Mitingler Konser, konferans ve mitinglerde ölçüsüz, mikyassız saldırgan nutuklar verilmesi, tahrik edici demeçlerin veril1 29


mesi, hiçbir kayıt ve nizama bağlı olmayan bu toplantılara Mebusan Meclisi'ne ve Meclis' in güvenini kazanan meş­ ruti bir hükümete yöneltilen saldın ve hakaretlerin yalnız sükutla karşılık görmesi . . . Halk Halkın, bazı fesatçıların kötü niyetli anlaşmalarına, düşünmeden uyarak, ne taraftan bir rüzgar esmişse ona bağlı olarak hareket etmiş olduğu ve Hareket Ordusu'nun İstanbul 'u işgali sıralarında şüphe üzerine tevkif edilenle­ re yöneltilen sorularla, yapılan inceleme sonucundan anla­ şılmış olmasına rağmen, ne yazık ki hükümetçe hiç bir ted­ bir alınmamış olması nedeniyle halktan büyük bir kısmı­ nın açık bir biçimde fikirlerinin bozulmasına meydan ve­ rilmiş olması. Zabıta Memurları Memleketin güvenliğini korumakla görevli olan polis ve jandarmaların asilerle birleşmeleri ve harekete katılmış olmaları . . . iller İstanbul'da meydana gelen irtica hareketinin taşralara da yayılması için fesatlık ve hazırlıklarda bulunulduğu, Er­ zurum ve diğer yerlerde, İstanbul olayından hemen sonra or­ taya çıkan irtica olayı ile tespit edilmiş olup, bu hazırlık ve 1 30


teşebbüsleri sağlamaya da meşru ve gayrimeşru kişisel çı­ karlarını düşünmekten başka bir şey düşünmemeye alışmış olan eşraf ve ileri gelenler ve büyük küçük iller memurla­ rından bazılarının Meşrutiyet'ten hoşnut olmamaları . . . Hüküm et Yukarıda açıkça anlatılan duruma ve bu yolsuzluklara , karşı hükümetin, Meşrutiyet' in başlangıcından beri gerek­ l i ve etkili tedbirler almakta bir kudret göstermemesi ve ayaklanma hareketinde, yani devletin pek tehlikeli olan za­ manında elde bulunan ve hükümete bağlı askeri güçlerin Meşrutiyeti koruma uğrunda kullanılmış olmaması. Tahtan indirilen A bdülhamit Otuz üç yıllık saltanat süresi, ciltler dolduracak çeşit­ li facia ile dolu bulunan Abdülhamit'in müstebit eylem ve isteklerine uymayan hamiyetli insanları ve hürriyet taraf­ tarlarını yok etmede ve uzaklaştırmada ve İslam dininin kut­ sal kitaplarını ortadan kaldırmakta ve yakmakta, devletin ordu ve donanmasını tahrip ve işgörmez bir hale koymak­ ta, milli ahlakı, casuslukla, rüşvetle bozmakta, milletin gö­ zünün bilgi ışığı ile aydınlanmaması için eğitim düşmanlı­ ğında izlediği kötü yol herkes tarafından bilindiğinden ve Sıkıyönetim Harp Divanları da esasen 3 1 Mart 1 325 ( 1 3 Ni­ san 1 909) askeri ayaklanmasıyla meşgul bulundukların­ dan, o meşum mazinin çirkin tafsilatına girişmeye lüzum görülmemiştir. 131


l l Temmuz 1 324 (24 Temmuz 1 908) 'de Anayasayı ka­ bul ve Meşrutiyet' e sadık kalacağına yemin ettiğini yayım­ layan Abdülhamit vatanı tahripte ve istibdadı kuvvetlendir­ mede en dehşetli silah olarak kullandığı hafiyeliğin orta­ dan kaldırıldığını ilan etti. 1 2 Temmuzdan itibaren yine hafiye jurnalleri aldığı, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Selanik'te toplanan kong­ resiyle İstanbul 'daki büyük konferans ve toplantılara hafi­ yeler gönderdiği, padişahın adamlarının dinlenen beyanla­ rından ve elde edilip de Sıkıyönetim Harp Divariı 'na veri­ len mevcut jurnallerden anlaşıldığı gibi hafiyeliği devam ettirdiğinin duyulmasından kaçınarak güya Meşrutiyet pa­ dişahı olan Abdülhamit' in fesat tertibi için birisiyle konuş­ tuğunu, diğerine işittirmemek gibi ihtiyat tedbirlerine uy­ muş olduğu, Mabeyin tütün kıyıcısı Mustafa'yı, 25 yıldan fazla Çırağan Sarayı muhafızlığı yapan Birinci Musahip Cevher Ağa 'yı, en kanlı gizli işlerde kullandığı tüfekçiler­ den Albay Halil Bey ' i kötülük aracı olarak seçmiş ve bun­ ları ünlü hafiyelerden ve Şı1ray-ı Devlet eski üyelerinden Tayyar, Maarif Vekaleti eski Teftiş ve Muayene encümeni üyesinden Nadiri Fevzi ve eski Gümrük İdaresi İstatistik Kalem müdür muavini Tevfik Beyleri temasta bulundurmuş olduğu ve sarayının içinde ve dışındaki arkadaşlarından bu müfsitlerin çalışmasına birikmiş servetini de katarak Meş­ rutiyet' in aleyhinde sırf şeytanet ve faaliyette kusur etme­ miş bulunduğu ortaya çıkmıştır. Askeri ayaklanmadan önce, Volkan gibi zararlı bir ga­ zeteye Musahip Cevher Ağa eliyle birçok kez para verme­ si, " Serbesti" gazetesinin kendi aleyhindeki yayınından

1 32


pek üzüldüğünden, imtiyaz sahibi Melanzade Rıfat Bey'in öldürülmesi için Albay Halil Bey'i görevlendirmesi ve Ha­ lil Bey ' in de bu cinayeti Tütün kıyıcısı Mustafa da hazır ol­ duğu halde Tayyar'ın Feneryolu'ndaki evinde, vasıta sağ­ lamayı Tayyar'a teklif etmiş olması ve onun da üç bin lira istemesi ve daha sonra " Serbesti" gazetesi başyazarı Ha­ san Fehmi Bey'in Köprü'de öldürülmesinin söz konusu te­ şebbüsün yerj11e getirildiği kanısını vermesi ve Abdülha­ mit' in elyazısıyla yazılmış olarak Tütün kıyıcısı Musta­ fa'ya duruma dair jurnal vermesini bildiren pusulayı, ası­ lacağı gün Mustafa gizli bir yerinden çıkararak teslim et­ tikten sonra, asılmazdan biraz önce vasiyetnamesini yazdı­ rırken bütün o işlerin Abdülhamit' in başı altından çıktığı­ nı söyleyerek: · " Eğer bu Harp Divanı, tahttan indirilen Sul­ tanı da idam etmeyecek olursa ahirette beş parmağım ya­ kanızda kalsın. Ben bir yaptımsa o bin yapmıştır" demesi, _ Padişahın öteden beri izlediği kendine özgü, insanları bir­ birine katıcı ve yok edici gizli araçlar kullanmakta devam ettiğini gösterir. Özellikle 3 1 Mart 1 325 'te ve bunu izleyen ayaklanma günlerinde asi askerlerin öldürdükleri bazı ümera ve subay­ ların şehit kanları bir taraftan akıp dururken, subaysız ve isyan halinde Yıldız'a giden asi askerlere, -bu asi askerler tabur tabur geldikçe- Harem Dairesi 'nden özel surette ara­ ba ile Mabeyin' e gelen Abdülhamit'in bizzat iltifat göster­ mesi, asi ve katil silahlı erleri bizzat yanına çağırarak Hi­ lafet makamının, Osmanlı sülalesi tahtının kutsal şeref ve adaletini düşünmeyerek onlarla konuşması ve özellikle "Asar-ı Tevfik" süvarisi Binbaşı Ali Kabuli Bey ' i ayaklan1 33


manın üçüncü perşembe günü, asi bahriye erleri çeşitli teh­ dit ile Yıldız'a götürdükleri vakit, Abdülhamit ' in içeriden Mabeyin' e ve pencere önüne gelerek, asilerden ikisini, eliy­ le işaret ederek çağırması ve Mabeyin eski Başkatibi Ce­ vat Bey'in tekrar tekrar ihtar ve ricasına rağmen her ikisiy­ le de ayrı ayrı ve pencere önünde lakırdı etmesi ve Cevat Bey'in: "Bunlarla görüşmek Zat-ı şahanelerine yakışmaz" ihtarına: "Bizi yatağımızda yatarken, niçin yaksınlar, sor­ mayalım mı? " demesi ve daha sonra adı geçen Ali Kabuli Bey'in, gözü önünde feci bir surette asiler tarafından sün­ gülenerek şehit edilmesi ve sonra sürüklenerek Saray civa­ rında bir ağaca asılması. .. Ve asi silahlı bahriye taburunun evvelce sancağında asıllı olan Birinci Mecid nişanını adı geçen tabur subayları, ayaklanan askerin, birinci günü san­ cağı, asiler kışladan zorla aldıkları esnada çıkarmış olduk­ ları halde, padişahın bu asi askerlerin elinde bulunan san­ cağa yeniden ve sarayının kapısı önünde aynı rütbeden ni­ şan taktırması, Yıldız Sarayı civarında oturan Süvari Ertuğ­ rul Alayı ' ndan dört beş genç mektepli subayın vahşi bir bi­ çimde öldürülmeleri bu ihtilalin teşvikçi ve tahrikçisi ol­ duğuna bir delil teşkil eder. Askeri ayaklanmanın ve böylece irticaın nedenlerini ve meydana çıkış ·biçimlerini özet olarak açıklayan bu rapo­ run sunulmasından maksat, durumu herkesin inceleyebil­ mesi ve ders alması için göz önüne koymak ve bununla bir­ likte bu kadar facialara ve idamlara sebep olduğu, yapılan duruşmalarla hakkında yeter derecede vicdani bir kanaat ha­ sıl olan Abdülhamit' in dahi yargılanmasını istemek ve tek­ lif etmekten ibarettir. Kamuoyu tarafından karar ve hüküm1 34


leri son derece dikkatle incelenmekte ve izlenmekte olan heyetimizin, hak ve adaleti sağlamaktan başka bir hareket­ te bulunmamış olduğunu göstermek için bu raporun aynen yayımlanmasına müsaade edilmesini istirham ederiz. 8 Haziran 1 325 (2 1 Haziran 1 909) Birinci Divan-ı Harb-i Örfi Başkanı Tophaııe-i Amire Nazırı Birinci Ferik (Orgeneral) Hıırşit M iralay (Albay) Hasan Rıza

Mirliva (Tuğgeneral) Nazif

Mirliva Ferit Ferit

M iralay H üseyin Hüsnü

Kaymakam Muhittin

Kaymakam Mehmet Emin

Kaymakam Halil

Binbaşı Hakkı

Binbaşı Ahmet M uhtar

Binbaşı Akif

Binbaşı Yusuf

Binbaşı

B inbaşı İ smail Hakkı

Kolağası ( Önyüzbaşı) Celal

Kolağası Sadık

Kolağası Hasan Hüsnü

Kolağası Recep

Kolağası Cemal

Kolağası Mehmet Hulusi

Yüzbaşı I hsan

Yüzbaşı Ali

Yüzbaşı Halil

Fırkateyn Katibi Ahmet Sami

Mülazım (Teğmen) Eşref

Mülazım I hsan

135


Not: Yukarıdaki rapor. Hareket Ordusu Kumandanı Mah­

mut Şevket Paşa ehvle Harbiye Nazm Salih Paşa '.va verilmiştir. Salih Paşa, raporu Bakanlar Kurulu 'nı111 toplu halde bulundu­ ğu bir sırada Sadrazam Hüseyin Paşa 'ya şu sözlerle sunmuştur: ' 'Buyurunuz! Sultan A bdülhamit 'in 3 J Mart askeri ihtilaline ka­ rıştığını, alakası ve methuli olduğunu (parmağı bıılunduğunıı) gösteren rapordur.

· '

Bakanlar Kurulu, H üseyin H i lm i Paşa Kabi nesi ' n i de ağır biçimde suçlayan raporun, yalnız eski padişahı ilgilendiren kıs­ mı üzerinde dunnuştur. i lk sözü Şeyh ü l i slam Sahip Molla almış ve şunları söylemiştir: " Abdülhamit' i n en büyük zulüm ve düş­ manlığına uğrayan benim. Fakat

30 bu kadar yıl

Saltanat ve H i ­

lafet makamında bulunan bir zatın, şer ' i fetva i l e ve erbab-ı hal ve akdin (devlet işlerinin görülmesi , yürütülmesi ve sonuçlandı­ rılması ile görevli kimselerin) reyi ile tahttan indirildikten son­ ra, hakkında yapılacak bir muamele tasavvur edemem . ' ' Adliye Nazırı Necmettin Molla d a aynı yönde konuşmuş­ tur. Bunun üzerine S adrazam H üseyin Hilmi Paşa konuşmuştur: " Raporun resmi bir tezkere ile gönderil meyip Harbiye Nazırı ta­ rafından H eyette okunmak üzere hususi surette elden verildiği­ n i ve vekillerin de Şeyhül i s l am ve Adliye Nazırı 'nın reylerine i ş­ tirak edeceklerinden emin bulunduğunu söleyerek m üzakereye son verdi. Raporu da Harbiye Nazırı ' n a iade etti . ' ' Abdülhamit'in yargılanması sorunu böyle kapanmış oldu.

1 36


BELGE: II. RABiTA T-ÜL-ALEM- ÜL-İSLAM Dev Amerikan petrol şirketlerinin bir ortaklığı olan Aramco'nun geniş yardımları sayesinde 500 milyon lirayı aşan bir bütçeye sahip bulunan Rabitat-ül-A lem-ül-İslam, şeriatçılık esası üzerine, bir İslam devletleri birliği kurma amacını gütmektedir. Teşekkülün Hicri Recep 1 383 'te Mek­ ke'de basılan tüzüğünde şu amaçlar yer almaktadır: - Müslüman memleketlerinde İ slamiyetle hükmetme­ ye çalışmak. - Yeryüzünün çeşitli ülkelerinden hacca gelenler ara­ sında, "dilden kuvvetli ve olgun uyarıcılar" seçmek, bunları "İslam misyoneri" olarak yetiştirmek ve ken­ di ülkelerine salmak (Türkiye'de son yıllarda çoğa­ lan " İ slam misyonerleri"nin kaynağının, Aramco parasıyla beslenen Rabitat-ül-Alem-ül- İslam olduğu düşünülebilir. ) - Birkaç Arap ve İ slam gazetesini seçip onları, daha geniş bir şekilde dağılmaları ve vazifelerini lftyıkıy­ la yapabilmeleri ve ona inanacak bir okuyucu kitle­ si hazırlamaları için, maddi ve edebi bir surette des­ teklemek (Türkiye'de şeriat devleti Suudi Arabis­ tan' a övgüler düzen ve şeriatçılığı savunan yayın or­ ganlarının, Rabitat-ül-A lem-ül-İslam tarafından "maddi ve edebi surette " desteklendiği tahmin edi­ lebilir. Milli güvenlik servislerinin istihbaratına gö137


re, mahkum olunca, Suudi Arabistan'a �ığınan Bu­ gün gazetesi başyazarı, orada Rabitat-ül-A lem-ül­ İslam tarafından beslenmektedir. Teşekkül, rahatça çalışabilsin diye, başyazarın altına son model siyah bir otomobil çekmiştir. Aramco tesislerini gezen baş­ yazar bir zamanlar Derviş Vahdeti'nin "Küçük İs­ viçre " diye Kıbrıs'taki İngiliz kalkınmasını övmesi­ ni hatırlatır biçimde, Orta Doğu'nun bu Aramco ege­ menliğindeki en geri ülkesinde gerçekleştirilen bü­ yük kalkınma hareketini göklere çıkarmaktadır: " Su­ udi Arabistan hızla kalkınıyor. Dünyanın en modern petrol tasfiyehaneleri orada . . . Ülkenin refahı gün geçtikçe artıyor." (Bugün, 30 Mayıs 1 969). Rabitat-ül-A lem-ül-İslam'ın bir " İslami Kültür Da­ iresi" vardır. Daire, şu işleri yapmaktadır: - Vazedilmiş bazı kanunların ( * ) İslam ülkelerine ge­ tirdiği eziyet ve ayrılığı izah etmek, hükümetleri ve heyetleri İslamiyetin geniş ve müsamahalı ahkamı­ na davet etmek - Kuranıkerim ' in manalarını güvenilir bir tefsirden anlayış kabiliyetleri ne olursa olsun herkesin hakiki İslam emirlerini kolaylıkla anlayacakları bir üslupla bütün dünya dillerine çevirmek. .. - Bir Müslüman Devlet Başkanları toplantısı düzen­ lemek (ABD ve İngiltere'nin telkiniyle Suudi Ara­ bistan' ın öncülüğünü yaptığı İslam paktı teşebbü­ süyle, bu amaç sıkı sıkıya ilgilidir). * Medeni Kanunumuz gibi.

1 38


- Milliyetçilik ve ırk anlayışlarıyle mücadele etmek. ( Emperyalizmi ve petrol şirketlerini, milliyetçilik, ko­ münizm kadar korkutan bir akımdır. Orta Doğu'da mil­ liyetçi hareketlerin petrol şirketlerini tehdit etmesi üze­ rine, emperyalizm, şeriatçılığa sarılmıştır. Rabitat-ül­ Alem-ül-İslam bu görevi yerine getirmektedir). Rabitat-ül- Alem-ül-İslam, enternasyonal bir kuruluş­ tur. Yönetimi, bir kurucu meclis tarafından yapılmaktadır. Bu bir İslam devletleri birliğinin Kurucu Meclisi 'dir. 4 1 ki­ şilik meclis üyeleri arasında, çeşitli İ slam ülkelerinden iş­ birlikçi şeyhler, hacılar ve çeşitli din adamları yer almak­ tadır. Akşam gazetesinin yazdığına göre, Rabitat-ül- A lem­ ül-İslam 'ın genel Sekreteri CIA hizmetinde bulunan, Su­ udi Arabistan'a yerleşmiş Malezyalı bir zengindir. (*) Kurucu Meclis'e Türkiye'yi, Hilftl dergisi sahibi Sa­ lih Özcan temsil etmektedir. Cumharbaşkanı Sunay'ın Su­ udi Arabistan ziyareti sırasında, Salih Özcan, Rabitat-ül­ A lem-ül-İslam' ın kurucularıyla birlikte, şeriat esası üzeri­ ne bir İslam devletleri birliği kurmayı amaç edinen bu te­ şekkül adına, Sunay ' ın huzuruna çıkmıştır. Rabitat-ül­ A lem-ül-İslam toplantısına katılan ikinci Türk, " Devletlu, Semahatlu ve Faziletlı1 Parlamento Heyeti Reisi ve Türk­ Suudi Arabistan Dostluk Cemiyeti Reisi Ahmet Gürkan 'dır. 1 950-57 yıllarında DP, 1 96 1 -65 döneminde AP milletve­ killiği yapan Gürkan, Rabitat-ül-A lem-ül-İslam Kurucu Meclis toplantısına, Başbakan Demirel' in direktifi üzeri­ ne katıldığını, mahkeme huzurunda söylemiştir. * Akşam.

8.2. 1 968

139



BELGE : III. /SLAMI KALKINMA HAREKETi VE ŞERiATÇILARIN DEVLETi ELE GEÇiRME PLA NLARI "Bugün " gazetesi başyazarı, Suudi A rabistan ve ben­ zeri ülkelerden yolladığı yazılarla, hareketlerinin amaçla­ rını açıklamaktadır. A maç. "Müslümanlığın icaplarına ", yani şeriata göre yaşamakt11: Bunun için bir "Kurtuluş Sa­ vaşı '' verilmektedir. "Bugün " ba�yazarı, aşağıda okuyaca­ ğınız yazılarda, I 960 'tan sonra bu yolda büyük mesafe alın­ dığını ileri sürmekte ve devleti ele geçirme planlarını açık­ lamakdır. 1

İSLA MI KALKINMA HAREKETİ Zaman zaman çalışmalarımızın bilançosunu yapmamız lazım. Başarılarımız nelerdir, başarısızlıklarımız nelerdir? . . Yapılanlar ile "yapılması gerekenler" arasındaki açıklık ne­ lerdir? "Nihai zafere" ulaşmak için daha ne gibi gayretler sarfetmeliyiz? Umumi stratej imiz; plan-programımız; iş ve amel siy"asetimiz -ana hatlarıyla- neler olmalıdır? . . Türkiye'nin iktisadi kalkınmasından bahsetmiyorum. Başvekil Sayın Demirel ve mesai arkadaşları, değerli plan­ cılarımız o işleri bizden iyi biliyorlar ve ellerinden geldiği kadar çalışıyor. Allah muvaffakiyet versin. 141


Benim bahsetmek istediğim şey İslami kalkınma mev­ zuu ile ilgilidir. Evet, iktisadi, zirai, mali, kültürel ve hatta -bazılarına göre- turistik kalkınma yanında elbette bir de İS­ LAMİ KALKINMA meselesi olacaktır. Laik olan devlet ve o devletin emrindeki politikacıla­ rımız bu dini kalkınma işine karışmayabi lirler. Ama biz politika dışı ve üstü- Müslümanlar pekala bu işlerle meş­ gul olabiliriz. Elhamdülillah uğraşıyoruz da zaten. . . Mesele çok geniştir. Uzun yazılsa 6 ay tefrika etmek icap eder. B inaenaleyh kısa ve özlü yazacağım. Bir de -emniyet mülahazasiyle- bazı meselelere hiç te­ mas etmeyeceğim. Ta ki, İslam düşmanları öğrenip istifa­ de edemesinler. Türkiye'de bir İslami Kalkınma Hareketi var mıdır? .. Vardır ve varlığı inkar kabul etmez. İslam düşmanı farma­ sonlar veya komünistler "irtica şahlandı... Gericilik aldı yü­ rüdü. . ." diye feryat ederken, işte bu İKH'ne temas ediyorlar. İKH'nin hızlanmasına ve kısa zamanda büyük bir güç kazanmasına en fazla faydası dokunan hadise 27 Mayıs baskını olmuştur. Ecnebi gazetecilerin de yazdıkları gibi, bu "devrim" in hakiki gayelerinden biri de Menderes dev­ rinde -yarım yamalak da olsa- İslamiyete tanınan hürriye­ ti boğmak ve İsrail aleyhine Ortaşarktaki İslam milletleri yakınlaşmasını durdurmaktı. Menderes devrinde -Celal Bayar' ın ve kafadarlarının menfi tutumu yüzünden- İslami çalışmalar fasit bir daire­ ye girmişti. Cami yaptırmaktan, şadırvan musluklarının sa­ yısını arttırmaktan, radyolarda bangır bangır siyasi mevlit­ ler okutmaktan vs.den öteye geçemiyorduk. 142


27 Mayıs hareketi bu fasit dairenin içinde bunalan Müslümanlara büyük bir şok yaptı. Tıp dilindeki " stress" (kamçılayıcı tesir) gibi bir şey oldu. Müslümanlar ilk gün­ lerde ağır hakarete, tazyike, işkenceye maruz kaldılar. Din adamları esir kamplarını, temerküz kamplarını andıran ha­ pishanelere dolduruldular (mesela Sıvas'taki . . . ), bazı yer­ lerde ulemanın sakalları traş ettirildi, Müslüman kadınla­ rın çarşafları zorla soyuldu, ( Refik Tulga'nın İstanbul Va­ liliği sırasında), Kayseri'de iki imamın sarıkları boyunları­ na dolandı, zavallı bir Müslümanın evinde, yeşil bez üze­ rine yazılı kelime-i tevhid levhası bulundu diye, Suudi Ara­ bistan bayrağı astığından dolayı adamcağız tevkif edildi. Müslümanlara bu hakaretler yapılırken, komünistler açıktan açığa veya el altından kışkırtılıyor, teşvik ve hima­ ye görüyorlardı. Bugünkü azgın komünizm tahriklerinin mesulleri 27 Mayıs'çılardır. 27 Mayıs'tan önce Türkiye'deki şuurlu İslamcıların sa­ yısı birkaç onbini geçmezdi. Evet halkı Müslümandı, fakat İslamcılık ideolojisinden bihaberdi . İslamiyetin ve Müslümanların maruz kaldıkları haka­ retler ve zulümler onları uyandırdı. Komünist ve dinsiz bir diktatörlüğe karşı tabii bir mukavemet ve dayanışma hava­ sı doğurdu. . Başta merhum Profesör A l i Fuad Başgil olmak üzere birçok fedakar ve idealist insanlar hapis, örfi idare zinda­ nı, karakuşi mahkemeler, rezilce tazyik, işkence ve haka­ retler pahasına da olsa İslamiyet için çalıştılar, Müslüman­ ları uyandırdılar. (Hürriyet ve adalet için yapıldığı ileri sürülen 27 Ma-

1 43


yıs devrimi, fikir ve kanaatlerinden ötürü Prof. A.F. Baş­ gil 'i örfi idarenin, yeraltı zindanlarına atmıştı. Başgil, o za­ man 70'ini aşkın, ak saçlı, ihtiyar ve üniversite kadrosun­ da muvazzaf bir ilim adamıydı. Gerçek suçu imanlı olma­ sı ve ezilen Müslümanları savunmasıydı. . . Sıddık Sami, Kubalı ve benzeri profesörleri baştacı edenler, Başgil 'e zin­ danı münasip görmüşlerdi. Onların kafaları ve vicdanları hürriyet ve adaleti böyle anlıyordu . . . ) 2 7 Mayıs Müslümanlara zulüm, gözyaşı, ıstırap getir­ mişti. Fakat vasıtalı olarak faydası dokundu. Menderes'in yılda bir sunduğu bir parmak bal ile, "Türkiye Müslüman­ dır, Müslüman kalacaktır! . ." gibi mest edici laflarla uyuş­ muş kalmış İ slam kütlesi birden neye uğradığını anlayama­ dı. . . İlk darbeler geçince hemen toplandı, pasif de olsa mü­ dafaa ve direniş çareleri aradı. 27 Mayıs' ı takip eden o karanlık günlerde, İslamcılık ideoloj isi zulmetleri aydınlatan bir nur meşalaesi gibi par­ lamaya başladı. Adalet Partisi' nin ilk kurucularına bakınız. Çoğu İs­ lamcı temiz insanlardır. (Büyük kısmı sonradan tasfiye edil­ di ve yerlerini profesyonel politikacılar aldı. ) 27 Mayıs 'tan sonraki devrededir ki, bir İslam matbu­ atı, bir İslam kitap neşriyatı, bir İslam maarifçiliği, bir İs­ lam gençlik hareketi, bir İslam kadın hareketi fikirleri mu­ vaffakiyetle fiiliyat sahasına dökülebilmiştir. 27 Mayıs 'ın kuvvetler düzeninde meydana getirdiği sarsıntıdan sonra, bugün Türkiye'de üç içtimai cereyan kal­ mıştır. 1 - İslamcılık 1 44


2- Komünizm ve sosyalizm 3- Atatürkçülük Bunlardan ilk ikisi dinamik ve aksiyoncudur. Üçüncü­ sü ise reaksiyon safuasına düşmüştür. Zaten ikinci cereyan, üçüncüden (belki de bir tatminsizlik sebebiyle) kopup ay­ rılmıştır. İlk iki cereyan devrimcidir. (İhtilal manasında değil, sosyal düzenin değiştirilmesi manasında .. ) Üçüncüsü mu­ hafazakardır. İkinci ile üçüncünün ittifakı veya bazı mefuumları be­ raberce istismar etmeleri veyahut da birinciye karşı düşman­ lıkta birleşmiş olmaları, gerçekten birlik olduklarına dela­ let etmez. Türkiye işte bu üç ideoloj inin savaş alanıdır. Tarihçeden sonra, yarınki yazımda İslami Kalkınma Hareketi faaliyetlerine kısaca ve eksik olarak temas edece­ ğim. (Devamı var) NOT Yanlış anlamak isteyeceklere peşin cevap olarak derim ki, Türkiye'de İslamcılık hareketi çok önceden vardır. Fa­ kat geniş bir çıkış yolu bulamıyordu. 2 7 Mayıs yıkımı ona bu meydanı sağladı . Birdenbire yayıldı, büyüdü ve gelişi­ verdi . . . (Bugün, 1 9.6. 1 969) Mehmet Şevket Eygi

1 45


11

DEMOKRASİ MEMOKRASJ Celal Bayar'ın ve eski demokrat arkadaşlarının siyasi affı meselesinde demokrasi bir kere daha şapa oturdu. Azın­ lık, hem de çok küçük bir azınlık kaba kuvvet tehdidine baş­ vurarak affı önledi. Devlet reisi de -selahiyetlerini aşarak- onlardan yana çıkınca siyasi çevrelerde büsbütün şafak attı. 27 Mayıs ihtilalinden beri hep böyle oluyor zaten. De­ mokrasi, anayasa, temel hak ve hürriyetler. . . Falan-filan di­ ye cart curt ediliyor. Sonra bir de bakıyorsunuz ki zinde kuv­ vetler işe karışmışlar: " - Gerici milletin ve o gericilerin temsilcisi olan hü­ kümetin dediği değil, bizim dediğimiz olacak . . . " Tabii demokrasi hapı yutuyor her defasında. *

Merhum Profesör Ali Fuad Başgil ' in reisicumhurluğu meselesinde de böyle olmuştu. 1 96 1 seçimlerinden sonra Samsun 'dan AP senatörü se­ çilen Başgil, milletin samimi arzu ve teşviki karşısında re­ isicumhurluğa adaylığını koymak istemişti. Serbest bir seçim yapılabilseydi muhakkak kazana­ caktı. Ama "kuvvetli azınlık" istemedi. Hocayı silahla ve çir­ kin metodlarla tehdit ettiler. "Reisicumhurluğa talip olur­ san postunu yüzeriz ha ! " dediler. *

Türkiye 'de hiç demokrasi yok demiyorum. Bugün gazetesi çıkabiliyorsa, ben şu satırları yazabiliyorsam elbet­ te birazcık demokrasi var demektir. 1 46


Ama dikkat buyurun, "birazcık" vardır. Evet, şu satıdan yazabiliyorum, ama nerede ve nasıl? Şimdi şu anda Türkiye 'den binlerce kilometre uzaktayım. Bulunduğum yerde 1 63 'üncü madde yok . . . Memleketimde olsaydım, fikir ve inançlarımdan do­ layı hapishaneye atılacaktım ve değil günlük makaleler, bir satır bile yazı neşretmeme müsaade edilmeyeckti. Bereket versin ki ellerinde gazete kapatmak selahiye­ ti yok. Bu mevzudaki kanunları çıkartırken henüz Müslüman gazeteler çıkmamıştı. Kanunları, komünist gazeteleri aza­ mi koruyacak şekilde hazırladılar. Eh şimdi biz de istifade ediyoruz. ( Dalavereli bir yoldan Bugün'ü kapatmak, matbaada bastırmamak için çevrilen çirkin dolapları biliyorsunuz). *

Son 9 senedir, hatta son 24 senedir Türkiye'de oynanan demokrasi komedyası, biz halkın artık gözünü açmalı ve aşağıdaki gerçekleri kafamıza dank ettirmelidir. 1 - Halk iradesi, halk hakimiyeti, çoğunluğun arzusu .. gibi laflar edebiyattır, boş sözlerdir. Hakim olan kuvvettir. Kim kuvvetliyse, kim zindeyse onun borusu öter. Kuru ka­ labalığın, millet çoğunluğunun kıymeti yoktur. Esas olan kemmiyet, yani sayı değildir. Esas olan keyfiyettir. Biz halk kuvvetleri kemmiyetçe çokluğuz, fakat keyfiyetçe azız, za­ yıfız; fazla bir değerimiz, ağırlığımız yok. 2- Siyasi hayatta birçok müesseseler vardır. Bunların en ehemmiyetli 1 3 tanesini sıralıyorum: - Meclisler. Tükenmezler ve kontenjanlar müstesna se­ çimle gelirler. 147


- Hükümet. Seçimle gelir. (Millet sandığa yeşil rey atar, hükümet gülkurusu olur o da başka ya . . . ) - Zinde kuvvetler. Seçimle gelmez. - Adliye teşkilatı. Seçimle gelmez. - Üniversite. Seçimle gelmez. - Maarif teşkilatı. Seçimle gelmez. - Sendikalar. Millet çoğunluğu tarafından seçilmez. - TRT. Seçimle gelmez. - Danıştay, Sayıştay, Yargıtay. Seçimle gelmezler. - Bankalar, borsalar, büyük mali-iktisadi ticari kuruluşlar. Millet iradesiyle ilgileri yoktur. - Matbuat ve fikir-sanat hayatı. Seçimle ilgisi yoktur. - Masonluk gibi kudretli gizli yeraltı teşkilatlan. Seçimle gelmezler. - Yüksek devlet memurları. Seçimle gelip gitmezler. Tam 1 3 kuvvetli müesseseden sadece 2 tanesi milletin reyiyle 4 senede bir değişiyor. Ötekiler lök gibi yerinde du­ ruyor. Bunların hemen hepsi halk çoğunluğunun inanç, fi­ kir ve temayüllerine karşıdır. Mutlu azınlık onlara hakim olmuştur. Temyiz reisi halkın iradesine göre seçilseydi, müte­ veffa İmran Öktem başa geçebilir miydi? Halka sorulsa TRT, bugünkü pespaye neşriyatını ya­ pabilir miydi? *

Demokrasi . . . Demokrasi . . . Ortamektep çocuklarını uyutmak için çıkarılan Yurt­ bilgisi kitaplarındakilere benzer martaval fikirleri bir tara­ fa bırakalım da gerçekleri görmeye çalışalım. 1 48


Hakim olabilmek, borusunu öttürebilmek, dediğini yaptırabilmek için kuvvetli olmak lazımdır. Siyaset sahasında kuvvetli olabilmek için de yukarıda sıraladığım 1 3 müesseseyi ele geçirmek lazımdır. 4 senede bir sandıklara ezici bir farkla canımızın iste­ diği kağıtları atmanın pek ehemmiyeti yoktur. Zinde kuvvetleri kendi davana kazanabiliyor musun? Temyizi kazanabiliyor musun? Matbuata, üniversiteye, sen­ dikalara hakim olabiliyor musun? Sen bana bunlardan haber ver. . . İşte o zaman, seçimleri İsmet Paşa veya Aybar bile ka­ zansa yine bizim borumuz öter. (Bııgiin. 1 7. 6. 1 969) Mehmed Şevket Eygi

149


111.

İSLAMİ KALKINMA HAREKETİ İslami kalkınma hareketi nedir? . . Bunu en kısa yoldan şu şekilde tarif edebiliriz: " İ slami kalkınma hareketi çeşit­ li sebeplerle zaafa uğrayan; içtimai ve kültürel esaret altı­ na düşen, zulme ve hakarete maruz kalan; hakları, hürri­ yetleri ve şerefleri tehlikeye düşen Müslümanların, düş­ manlarının baskı ve tasallutundan kurtulmak ve dinlerinin icablarına göre yaşamak için giriştikleri sulhçu bir Kurtu­ luş Savaşıdır." İslami Kalkınma Hareketi ezilen bir toplumun şahla­ nışıdır. İ slami Kalkınma Hareketi, zillet ve esaret faslının bi­ tip izzet ve hürriyet çığırının açılış safhasıdır. "islami Kalkınma Hareketi, dinamizm, aksiyonculuk ve hamle demektir. *

Bu hareket yeni bir şey değildir. İ slam tarihi böyle yüzlerce teceddüt hareketine şahit olmuştur. Her zaaf, gerileme ve düşkünlük devrinden sonra el­ bette bir uyanış, davranış ve rönesans başlayacaktır. Muhakkak ki, zorlukla beraber kolaylık da vardır. . . Madem k i İ s lamiyet son ve ekmel (en olgun) dindir; madem ki dünyanın sonuna kadar devam edecektir, onun için batış yoktur. Batış zannedilen hal, daha parlak bir doğuşun müjde­ sidir. Ay, güneş hangi gün sonunda bir daha doğmamak üze­ re battılar? 1 50


Evet, batıştan sonra doğuş vardır. Yusuf' u kuyuya atanlar, bi lmiyorlardı ki ilahi kader onu Mısır'a sultan yapacaktır. *

Türkiye 'de İ slami bir teceddüd bir ihya hareketi başlamıştır. Bunu durdurmaya hiçbir şer kuvvetinin gücü yet­ meyecektir. Durdurmayı deniyorlar ve çok şeyler yapma­ ya devam edecekler. Netice boştur. Zira Allah, işlerinde galiptir, onun iradesi karşısında hiçbir şey duramaz . . . İslami Kalkınma Hareketi 'nin düşmanları, dinamik ve mücahit Müslümanları siyasete karışmakla, dini siyasete alet etmekle suçluyorlar. Bunlar adi iftiralar, modası geçmiş ve işlemez silah­ lardır. Bir Müslümanın hayra ve hakka hizmet etmesi için politika denilen iki ucu da pis değneğe ihtiyacı yoktur. İslamiyet ulvidir, yücedir, muazzeh, mutahhar, terte­ miz, pak ilahi bir yoldur. Politika ise iğrenç bir çirkeftir. Yalan, hile, nifak, fe­ sad, emanete hıyanet, vaat edip yapmamak, milleti afyon­ layıp uyutmak, şahsi nüfuz ve menfaati uğrunda halkı al­ datmak . . . Velhasıl bütün kötülükler bugünkü pis politika­ dadır. İslamiyet gibi ulvi bir dini, politikaya alet etmek hiçbir aklı başında Müslüman ' ın tenezzül etmeyeceği bir iştir. İ slamiyet politikanın dışında ve üstündedir. Tarih boyunca gördüğümüz muvaffak olmuş İslami uyanış, yenileniş ve teceddüd hareketlerinin fikriyatı, lider­ leri ve hizmetkarları hep politika dışı kalmışlardır. 151


Yakın tarihimizde buna en büyük misal Bediüzzaman hazretlerinin açtığı çığırdır. Politikaya atılan ulema ve meşayih, siyasetin kanlı çarkları arasında parçalanıp gittiler. Fakat siyaset dışı ve üs­ tü çalışan Bediüzzaman muvaffak oldu. Risalei Nur talebesi olsun veya olmasın, iman ve İsla­ ma hizmet iddiasınJa olan her dinamik Müslümanın Bedi­ üzzaman'ın siyaset hakkındaki fikir ve davranışından ders alması lazımdır. İkinci Meşrutiyet sıralarında Bediüzzaman -İslama, imana, şeriata, millete hizmet maksadıyla- siyasi faaliyet­ lerde bulunmuştu. Sonra anladı ki siyaset boştur, şeytani­ dir, zararlıdır. Terketti. Ondan sonradır ki " İkinci Said" destanı yazıldı. Merhum Elmalılı Hamdi Efendi siyasete karıştı da ne oldu? İlmi, fazlı, edebiyatı, zekası, dehası, kuvvetli şahsiye­ ti ile merhum Şeyhülislam Mustafa Sabri hazretleri siyase­ te karıştı da ne yapabildi? . . Evet b u zaman siyaset zamanı değil, siyaset dışı v e üs­ tü kalarak iman, İslam, Kuran, sünnet, din, millet yolunda ihlasla ve fedakiirane, -dünyevi ücret istemeksizin- çalış­ ma zamanıdır. ·

*

Türkiye Müslümanları niçin zillete düşmüşlerdi? Bunun sebepleri çoktur: 1 - Kendi ihmalleri yüzünden gerilemeleri. İslami emir­ lere itaatsizlikleri. 2- Haçlıların ve Yahudilerin içten ve dıştan yıkma ha­ reketleri. 3- Müslümanların içinden çıkan birtakım soysuz mür1 52


ted ve mülhidleri halkı dinden uzaklaştırmak için ektikle­ ri zehirli propaganda tohumlarının filizlenip yeşermesi. Müslüman düşmanları kimlerdir: 1 - Açık düşmanlar: Komünistler, Yahudiler, müteca­ viz Haçlılar, farmasonlar. 2- Gizli düşmanlar: Nüfus kağıtlarında İslam ismi ta­ şıyan, ölünce iaşeleri camiye getirilen münafık, mürted, mülhid, materyalist, Kuran düşmanı kafir ve dinsizler. Bize en büyük düşmanlığı bu içimizdeki soysuzlar yap­ mışlar ve yapmaktadırlar. *

İslami Kalkınma Hareketi bugün ne safhadadır? Hareket yıldırım hızıyla ilerlemektedir. Dinamik ve aksiyon­ cu, İslamcı Müslümanların sayısı bugün milyonların üzerindedir. Yapılması gerekenlere göre yapılanlar henüz onda bir bile değildir. Fakat madem ki uyanış ve teceddüt başlamış­ tır. İnşallah her şey başarılacaktıı. Bugün Türkiye'de bir İslam basını, bir İslam maarifi, bir İslam yüksek tahsil gençliği vardır. İslamlaşma hareketi köylere kadar kol atmıştır. Komünizmin karşısında bir İslam cephesi vardır. Bu cephenin teşekkülü, hükümeti, nümayişlerle devirecekle­ rini zanneden kızıl sokak çocuklarına ve onları kışkırtan ser­ serilere hayli göz dağı vermiştir. *

İslami Kalkınma Hareketi 'nin düzenli bir teşkilatı, nizami liderleri, muayyen para kaynakları yoktur. Türkiye Müslümanları, Türkiye'de İslamiyet neyse o da odur. Başka bir şey değildir. . . Teşkilatsızlık ilk bakışta bir zaaf gibi görünürse de, ak­ sine bir kuvvet unsurudur. 1 53


Zira devlet, cemiyet ve teşkilat kurulmasını yasak et­ miştir. Ama teşkilatsız çalışmaları yasak edememektedir. . . Zaten Müslümanlar büyük bir cemiyettirler. Milyon­ larca azası, binlerce şubesi, 1 400 seneden beri bilinen bir kitabı, en küçük noktasına kadar incelenmiş kaideleri ile muazzam bir cemiyet ve teşkilat . . . İ slam cemaatine, İslam ümmetine mensup olan bir mü­ minin kendisine başka bir cemiyet aramasına lüzum yok­ tur ki . . . Yeter ki içinde yaşadığı denizden haberi olsun. *

İslami Kalkınma Hareketi 'nin ilerlemesi, bu harekete hizmet eden Müslümanların: 1 - İhlaslarına ve imanlarının kuvvetine, 2- Birlik olmalarına, 3- Entelektüel seviyelerine. Yani kültürce, bilgice mu­ asır dünya problemlerini kavrayıp, ona göre hareket etme­ lerine . . . 4 - Başarıya ulaşması mümkün ve müsait bir zihniyet ve çalışma programını tatbik etmelerine, 5- Cihad ruhuna sahip olmalarına. (Malca, paraca, ne­ fisce fedakarlık.) 6- Örnek Müslüman olmalarına, 7- Nazariyatçı değil, dinamik ve aksiyoncu amel ve iş zihniyetine sahip olmalarına. 8- Zorluklardan yılmamalarına. ( Sabır) 9- İslamiyetten katiyen taviz vermemelerine. 1 O- En az dinsizler kadar cesur ve atılgan olmalarına . . . bağlıdır. *

İslam i Kalkınma Hareketi'ne en zararlı şey, Müslü-

1 54


manlar arasındaki meslek, meşrep, mektep, mezhep ve sen­ ben çekişmeleridir. (Bu gibi ihtilaf ve çekişmelerde Diya­ net İşleri Başkanlığı'nın bitaraf, adil ve müşfik bir hakem olabilmesini candan temenni ediyorum.) *

İ slami Kalkınma Hareketi 'ni geciktiren en mühim amil, Müslümanların yanlış yatırımlarıdır. ( Bina tezyinatı­ nı durdurmak ve yatırımları entelektüel ve sosyo-stratejik sahalara akıtmalıyız. Üniversite gençliğini kazanmak, sen­ dikalarda söz sahibi olmak gibi . . . ) *

Cemaat-i Kübra ile kılınan ve küfür cephesi üzerinde müthiş bir moral bozukluğu doğuran sabah namazları, İs­ lami Kalkınma Hareketi 'nin muvaffak yönlerindendir. Bazıları bu namazları "siyasi nümayişler" olarak va­ sıflandırmışlar ve hatta hükümetçe önlenmesini talep ede­ cek kadar şaşırmışlardır. Bunların siyasetle alakası yoktur. Siyaset karışsa za­ ten muvaffak olunamazdı. Bunlara sıfat verilmek gerekiyorsa İslami hareket ta­ birinden başka bir şey söylenemez. Büyük cemaatle kılınan namazlar bizlere, metodumuz hakkında büyük ufuklar açmıştır. İslam, "sui generis" (=nevi şahsına münhasır) bir hayat niza­ mıdır. Her şeyi kendi içindedir. Dışarıdan bir şeye lüzum yoktur. Bazılarının basit gibi görüp ehemmiyet vermediği bir sabah namazı, muazzam bir kalabalıkla kılınınca İslamla­ ra kuvvet, küffara manevi çöküntü sebebi olmuştur. Evet, kurtuluşumuzu İslamda, İslamın metodlarında aramalıyız. *

1 55


Büyük cemaatle kılınan sabah namazları, küfre karşı, İslamın adem-i şiddet (=Non violence) metoduyla girişti­ ği son derece medeni, insani, ince ve zeki bir mücadeledir. Sadece bir mücadele değil, aynı zamanda bir kendine gelme, tanışma, birleşme ve -onların tabiriyle- "bilinçlen­ me" hareketidir. *

Komünistlerin ve İslam düşmanlarının toplu hareketleriyle Müslümanların toplu namazları mukayese edildiği takdirde aradaki seviye farkı derhal meydana çıkar. Komünistler sopayla, taşla, molotof kokteyl ile soka­ ğa fırlar. . . Cesaretlenmek için bazıları bir iki kadeh çekmiş­ lerdir. . . Ağızlarından salyalar akıtarak küfrederler, sağa so­ la saldırırlar. . . Polisleri yaralarlar, cam çerçeve kırarlar. . . Rusya'nın hesabına Amerika'ya çatarlar. . . Türkistan' ı umursamazlar da Vietnam diye yırtınırlar. . . Müslümanlar ise gecenin 3 'ünde sessizce bir camide toplanıverirler. Bakarsınız cemaat 40 bin, 50 bin olmuş . . . Çıt bile çıkmıyor. . . Sadece Kuran'ın sesi duyuluyor. . . Ku­ ran okunuyor, Kuran dinleniyor, Kuran yaşanıyor. . . Namaz biter ve o muazzam cemaat yine sessizce dağılır gider. . . Gü­ neş doğmamıştır daha . . . Aynı saatlerde kızıl yaygaracılar, bir gün önceki sos­ yalist yürüyüşünde eşek gibi yoruldukları için yataklara se­ rilmiş kabuslu rüyalar görmektedirler. *

Komünistler camiye bomba attılar da ne oldu? Bir Müslüman bile yerinden kıpırdamadı. . . Bombadan yarala­ nan kardeşlerimiz bile telaş etmediler. O büyük cemaate ila­ hi bir sekinet ve huzur inmişti. 1 56


İşte biz . . . İşte onlar. . . *

Son yılların ümit verici bir tarafı da, İslam kadınlığının şuurlanması ve imanla küfür arasındaki savaşta, yerini alması olmuştur. Müslüman Türk hanımlarının şahlanışı başlı başına bir destandır. Burada sadece zikretmekle geçiyorum. *

Türkiye'de İslamiyet yürümüyor, koşuyor artık; Allah'a hamd, Resul'e salat olsun ! Bugünleri de gördük. . . İnşallah ileride daha nurlu, daha aydınlık günler göre­ ceğiz. İstikbal İ slamındır, Müslümanlarındır. İ slamiyet için canla, başla, ihlasla çalışan her sınıf ve her daireden kardeşlerime binlerce selam olsun. Hangi meslek, meşrep ve mektepten olurlarsa olsun­ lar, esasta beraber olan bütün Müslüman kardeşlerime ses­ leniyorum: - İman, İslam, Kuran, din ve millet yolunda birleşiniz. Biz birleşirsek olmaz sanılan şeyler olacak ve İslamın zafer güneşi doğacaktır. (Bugün, 1 9.6. 1 969) Mehmed Şevket Eygi

1 57



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.