Kitabın Adı
:
ABD.’nin “Büyük Ortadoğu Projesi”, Alfa-Kaos-Omega-Tapınak
Kitabın Yazarı :
Yüksek Mühendis Kemal EVCİOĞLU
Yayınevi
Umay Kitabevi
:
Yayın Yılı
: 1’nci baskı Eylül 2005, 2’nci baskı Aralık 2005
İNCELEME: a.
Kitap, Önsöz ve Giriş bölümü
ile 11 Bölüm ve Sonuçtan meydana gelmektedir. Toplam
478 sayfadır. b.
Kitabın Yazarı Yüksek Mühendis Kemal EVCİOĞLU, 1986 yılında Deniz Harp Okulundan
mezun olmuştur. 1986-2000 yılları arasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığının çeşitli muhrip ve firkateynleri ile Karamürselbey Eğitim Merkezi Komutanlığında görev yapmıştır. 2001-2005 yılları arasında Gölcük Tersanesi Komutanlığı’nda Suüstü ve Uçaksavar Silah Sistem Şefliği önemli görevleri arasındadır. Yazar, 2003 yılında başladığı Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalında yüksek lisans eğitimi almış ve Ortadoğu uzmanı olarak mezun olmuştur. Görevindeki süreçte Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan 7 kez üstün hizmet ödülü/takdir almıştır. İngilizce, Almanca ve İtalyanca bilmektedir. c.
Kitap, konu kapsamına giren çeşitli kitap, dergi, makale, muhtelif dokümanlar yabancı
yayınlar, siyaset bilimcileri tarafından yapılan incelemeler ve özellikle ABD yönetiminde bulunan ve halen görevde olan devlet başkanları, bakanlar ve diğer siyasetçilerin güncel açıklamaları ve uygulamaları dikkate alınarak bilimsel bir yöntem izlenerek yazılmıştır. Kitap bölümlerinin özeti sırasıyla aşağıda sunulmuştur. GODKA Projesi kapsamında, ABD’nin Dünya egemenliğini hedefleyen söz konusu proje çerçevesinde, Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu bölgedeki 23 ülkenin 11 Eylül’den itibaren küreselleşme boyutunda kaosa dönüşebilecek bir dönüştürme sürecine sokulduğu ve Türkiye’nin de bu süreç içerisinde yaşamakta olduğu olumsuz gelişmeler anlatılarak alınması gereken tedbirler vurgulanmaktadır. 1
Bölgede devletlerarası ilişkilerin meşru politika araçlarıyla yürütülmesi ve kurumsallaşmış güvenlik ve işbirliği sistemine oturtulması, Türkiye’nin bölgeye yönelik siyasetinin başlıca hedefidir. Ancak Türkiye, son dönemlerde artan bir şekilde dönüşüm göstermekte olan Müslüman ülkelere "Ilımlı İslam" modeli olarak örnek gösterilmektedir. Türkiye’yi Müslüman ülkelerden farklı kılan asıl değeri ise; laik devlet ve toplum yapısıdır. Türkiye, bölge ülkelerine ancak laik, demokratik ve hukuk devleti niteliği ile örnek oluşturabilecektir. Yazar Kemal EVCİOĞLU, somut verilere dayalı olarak ileriye yönelik genel bir analiz yaparak “GODKA” projesinin ABD dahil, dünyayı belirsizliğe ve kaosa sürükleyebilecek bir potansiyel taşıdığını; söz konusu proje ile esasen “Kaostan Düzen” teorisinin hayata geçirildiğini; bu proje kapsamında Türkiye’de yaşanmakta olan olumsuz gelişmeleri ve böyle bir süreçte Türkiye’nin “Atatürkçü Akılcılık” temelinde var olan gücüne uygun politikalar geliştirerek uygulamasının kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu vurgulamaktadır. d.
Kitabın Özeti: (1)
Giriş:
Yazar, 13 sayfadan oluşan “Giriş” bölümünde, kitapta yer alan önemli hususları vurgulamış, somut verilere dayalı genel bir analiz yaparak “GODKA” projesinin ABD dahil dünyayı belirsizliğe ve kaosa sürükleyebilecek bir potansiyel taşıdığını ve Türkiye’nin genel olarak bu ortam içerisindeki konumunu ortaya koymaya çalışmıştır. Bu kapsamda dikkat çeken değerlendirmeler aşağıda sunulmuştur: ABD, 11 Eylül sonrası büyük önem verdiği terör tehdidine karşı, “Önleyici Vuruş” doktrinini ortaya atmıştı. Terörün ve Kitle İmha Silahlarının yayılmasının önlenmesinin en sağlam yolu olduğu açıklanan doktrin, ABD’nin 2002 yılında Başkan Bush tarafından açıklanan “Ulusal Güvenlik Stratejisi”ne de yansımıştır. “Terör” tehdidinin kaynağı olarak gördüğü Ortadoğu’da eskimiş ve köhneleşmiş olan yönetimlerin değişmesi, kadın haklarının geliştirilmesi, okuryazarlık oranının yükseltilmesi gibi amaçlarla “Büyük Ortadoğu Projesi”ni ortaya attığını öne süren ABD, Moritanya’dan Çin’in doğusuna uzanan bölge olarak tanımladığı Büyük Ortadoğu’da “batı standartlarında demokrasiler kurmak ve özgürlük yaymak” gerekçesiyle yola çıkmıştır. Soğuk savaş sonrası imparatorluğunu korumak isteyen ABD, uluslararası oluşumların etkisinde “Yeni Dünya Düzeni” olarak belirtilen sisteme yöneltilmiştir. “Yeni Dünya Düzeni”nin en büyük aracının küreselleşme olacağı söylenmiştir. “Küreselleşme”, Yeni Dünya Düzeni’nin bir aracı olarak kullanılmakta, uluslararası güçlerin çıkarlarına yaramaktadır. BOP, ABD’nin çıkarlarına uygun bir projedir.
2
BOP’un İsrail’in Büyük İsrail Projesi ile de yakın ilişkisi olduğu ileri sürülmektedir. Amerikan ve İsrail politikalarının iç içeliği ve yaşananlar bu görüşe tam destek vermektedir. Bir görüşe göre “Dünya Krallığı” kurulmaktadır ve bu krallık Kudüs merkezli olacaktır. Söz konusu proje varolan inişi yumuşatma çabası olarak ta nitelenebilir. BOP, ABD’ni giderek çıkmaza götürecek bir projedir. Çünkü ABD, hedeflerine ulaşamadan ortaya çıkacak maddi ve manevi maliyetleri üstlenememe tehlikesi ile karşı karşıyadır. ABD, İslam dünyasındaki köktendinci oluşumları hedef seçtiğini, “Büyük Ortadoğu Bölgesi”ni özgürleştireceğini resmi söylem yapmıştır. Ancak daha işin başında Irak’ın nasıl özgürleştirildiği görülmüştür. Irak, ”Terörizme Karşı Ön Alma” ve “Kitle İmha Silahlarını yok etme” gerekçesine dayanarak işgal edilmiştir. Irak’ın işgali, Soğuk Savaş sonrası dönemin stratejilerinin bir sonucu olarak gerçekleştirilmiştir. 11 Eylül olayı ve sonrasında Afganistan’ın ve Irak’ın işgalinin birbirinin ardınca sürmesi bütünleşik bir süreçtir. Dünya egemenliğini hedefleyen ve jeostratejik çıkarlarını “Batı ve Öteki” düzleminde ele alan anlayış, uluslararası güçlerin güdümünde dünyada “Kaostan Düzen” ile “Yeni Dünya Düzeni” hedefine kilitlenmiştir. Kurgunun ilk aşamasında (Alfa) ise Ortadoğu odaklı olarak tüm dünyada kaos vardır. AB’ne katılma süreci manipüle edilen Türkiye Cumhuriyeti, böylesi riskli döneme önemli sorunları olan bir ülke olarak girmektedir. Türkiye’nin de “Dönüştürülme Stratejisi”nin bir parçası olması endişe vericidir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk’ten bu yana kazandığı 80 yıllık Cumhuriyet mirasının reddi söz konusudur. Türkiye Cumhuriyeti, 20’nci yüzyılın başında emperyalizme direnebilmişti. Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet, aslında yüzyıllardır yaşanmakta olan uygarlıklar çatışması tezini önlemekle kalmamış ve başta mazlum Doğu ülkeleri olmak üzere tüm dünyanın örnek aldığı çağdaş ve sağlam bir ülke olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, önündeki birkaç kritik yılı da atlatmak zorundadır. Daha sonra da, yüzyılın en büyük güçlerinden biri olmaya adaydır. (2)
1’nci Bölüm: Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni:
Yazar bu bölümde, “Yeni Dünya Düzeni”nde küreselleşme ve ABD’nin stratejik girişimlerindeki önemini, küreselleşme sürecinin uluslararası güçler tarafından yeni yüzyılda kaosa yol açacak dönüşümlere olanak sağladığını ve ABD’nin “küreselleşme”yi dünya egemenliğini sürdürme arayışında bir araç olarak kullanıldığını anlatmıştır. Bu bölümde yer alan önemli değerlendirmeler: (a)
Yazara göre küreselleşme; askeri, kültürel, mali, ekonomik, hukuksal, siyasal ve
sosyal yönlerden, özetle tüm açılardan, “dünyaya egemen olma mücadelesinin”, bir başka deyimle “tam egemenlik sağlama” çabasının adıdır. Küreselleşme sürecinin ortaya çıkmasında çok sayıda faktörün etkisi olmuştur, bunları üç grup altında toplamak mümkündür. Birincisi teknolojik,
3
ikincisi ideolojik, üçüncüsü ekonomik faktörlerdir. İletişim ve bilişim, küreselleşme devriminin en önemli dinamiklerini oluşturmaktadır. (b)
Küreselleşmenin
gelişmesini
yönlendiren
en
önemli
etken
uluslararası
sermayedir. Uluslararası sermayenin hedefi ticaretin serbestleşmesidir. Soğuk savaş sonrası dünya sistemi tek kutuplu olurken denge yok olmuş, yeni bir düzen oluşturma arayışı zorunlu hale gelmiştir. Batı bu arayışı, hem uluslararası sermayeden hem de kurduğu değerler sisteminden yararlanarak “Küreselleşme” ile yönlendirmek istemektedir. İnsan hakları söylemi de küreselleşmenin taşıyıcı unsurları arasındadır. (c) olup, bu olgu
Küreselleşme sürecinin en önemli sonuçlarından biri “kaos” ve “istikrarsızlık”
“Yeni Dünya Düzeni” söylemleri içinde de gündeme taşınmaktadır. “BOP” olarak
bilinen “Pandora’nın Kutusu” açıldıkça, küreselleşme sürecinin projeden etkileneceği ve “Yeni Dünya Düzeni”nin de belirginleşeceği beklenmektedir. “Küreselleşme”nin “Kültürsüzleştirme” boyutundaki saldırı, alt kimlik bilinci var olan bireylerin “aidiyet “ duygularını kolayca ortadan aldıracak potansiyel taşımaktadır. Gelişmiş ülkelerde küreselleşme sonucu ortaya çıkan kimlik ve kültür bozulması, nüfusun azalması ve sosyal dokunun göçlerle zarar görmesi, ırkçılığın yeniden ortaya çıkması gibi tehlikeli işaretleri dünyada kaosa gidişin önemli belirtileridir. (d)
Küreselleşme olgusuna neden bu kadar önem verildiği, ABD yönetimi tarafından
yapılan tanımdan anlaşılmaktadır. Bu tanıma göre; “Küreselleşme; ekonomik, teknolojik, kültürel ve siyasal bütünleşmeyi hızlandıran, tüm kıtalardan insanları birbirine yakınlaştıran, fikirlerini, mallarını ve bilgilerini paylaşmalarına sağlayan bir süreçtir.” (e)
11 Eylül, “kazananlar” ve “kaybedenler” arasında büyüyen uçurumun artık
sürdürülemez bir boyuta geldiğinin açık göstergesidir. Bu noktada, küresel gönenç düzeyini yükseltmenin yanı sıra sosyal ve ekonomik adaletsizliği de önlemeyi hedefleyecek yeni bir kalkınmacı yönteme yönelme gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Küresel “terörizm”in önünün alınması ise onu besleyen bataklığın uygun yöntemlerle kurutulmasına bağlıdır. (3)
2’ni Bölüm: Yeni Amerikan Yüzyılında ABD’nin Küresel Güvenlik Vizyonu ve
Büyük Ortadoğu Stratejisi: Yazar bu bölümde, özellikle ABD’nin küresel egemenlik arayışının teorik zeminini incelemiştir. Bu kapsamda dikkat çeken hususlar: (a)
ABD’nin siyasi tarihinde realizm ve çatışmayı önleyici özgürlükçü düşüncenin
ideolojisi olan liberalizmin önemli bir yeri bulunmaktadır. Ancak, ABD’nin Soğuk Savaş Sonrası geliştirdiği küresel stratejik vizyonu yarış ve çatışmaya dayanmaktadır. ABD’nin “Büyük Orta Doğu Projesi”nin yalnızca çatışma teorilerinden klasik realist yaklaşımı temel alarak başarılı olması olanaklı gözükmemektedir. 4
(b)
ABD’nin küresel politikasında , “Pax Americana”yı oluşturmak için yoğun mal
değişiminin gerekliliği ve uluslararası serbest ticaretin savaşları önleyeceği inancı bulunmaktadır. Bu inanca “Küreselleşme” ile yaşam veren ABD, zamanla küresel ölçekte bir imparatorluk yaratmıştır. Bütün hegemon güçler, tek taraflı da olsalar en azından kendi kamuoylarını ikna edebilmek için bir tür “meşruiyet“ bulmak durumunda kalmışlardır. ABD, “Büyük Ortadoğu Projesi”ne, “meşruiyet” kazandırmak amacıyla “demokrasi ve özgürlük” söylemini kullanmaktadır. Soğuk savaşın hemen ardından ABD başkanlarının konuşmalarında özellikle demokrasi, özgürlük ve hukuk gibi barışçı kavramlara çok sık yer verilmiştir. ABD, “özgürlük ve demokrasi” kavramını stratejilerin ve söylemlerin temeli olarak benimsemiştir. ABD’nin politikası, tek süper güç olarak korunması üzerine kurulmuştur. (c)
11 Eylül küresel anlamda “terör” yüzyılını başlatmıştır. Başkan Bush, aynı tarihte
yaptığı konuşmada; söz konusu terör eyleminin aslında ABD’ye karşı açılmış bir savaş olduğunu söylemiş ve müteakip süreci “Haçlı Seferi” olarak adlandırmıştır. Bu durum dil sürçmesi bile olsa incelemeye değer bir açıklamadır. Ayrıca 6 Kasım 2001’de “Terörizmle Mücadele Konferansı”nda hiçbir ulusun bu savaşta tarafsız olamayacağı öne sürülmüştür. (d)
2002 tarihli “ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi”nin (NSS) ana çizgileri: -
ABD’nin değer ve çıkarlarının birlikteliğini yansıtan açık bir Amerikan
-
Dünyanın daha güvenli ve gönençli kılınması,
-
Siyasal ve ekonomik özgürlüğün desteklenmesi,
-
Diğer devletlerle barışçı ilişkilerin geliştirilmesi,
-
İnsanlık onuruna saygı duyulması,
uluslararasıcılığı,
Bu amaçlara ulaşmak için ABD’nin temel inançları bulunmaktadır. Bunlar: “Hukukun egemenliği, devletin gücünün sınırlandırılması, ifade özgürlüğü, ibadet özgürlüğü, kanun önünde eşitlik, kadınlara saygı, dinsel ve etnik tolerans, özel mülkiyete saygı” “ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi (Bush Doktrini)” analiz edildiğinde, dokümanın genelinde “tüm dünyada olup biten benden sorulur” mesajı verildiği ve özellikle, Ortadoğu’da İsrail-Filistin sorununun kesinlikle çözülmesi gerektiği belirtilirken, Ortadoğu bölgesinin ABD’nin diğer küresel öncelikleri için çok önemli olduğunun vurgulandığı anlaşılmaktadır. Bu belge ABD’nin küresel egemenlik arayışının bir belgesidir. Önceliği de doğal olarak ABD’nin çıkarları çerçevesinde “Pax Americana” arayışı olan bir belgedir. Başka bir deyişle, ABD’nin küresel gücü ile yarışabilecek bir oluşumun ortaya çıkmaması ana amaçtır.
5
(e)
İslam ülkeleri için ılımlı İslam modeli seçenek gösterilmektedir. “Büyük Ortadoğu
Projesi”nin temel argümanlarından olan, demokrasinin ve insan haklarının dünyanın her tarafında gelişebilmesi için gereken her türlü eylemde bulunmayı planlayan ABD, İslam ülkelerini demokratikleşme hedefinin odağına almıştır. (f)
ABD’nin yeni stratejisi, çok kutupluluktan tek kutuplu dünyaya geçişin bir sonucu
olarak, Amerikan üstünlük teorisini yansıtmayı sürdürmektedir. Tarihin geri kalanını yazacağını öne süren ABD, birbirinden uzak iki deniz aşırı alanda eş zamanlı olarak harekât yapabilecek yetenektedir. Ancak ABD, amaçlarına ulaşmak için gerekli askeri güce sahip olmasına karşın artan maliyetlerin baskısı altındadır. Bu nedenle, 11 Eylül sonrasında askeri gücünü daha az maliyetle sürdürebilmenin arayışı içine girmiş ve “Büyük Ortadoğu Projesi”, de bu arayışın uzantısı olarak ortaya atılmıştır. Söz konusu projeyi ”ABD’nin yeni güvenlik stratejisi”
çerçevesinde ele almak
gerekmektedir. “Yeni Amerikan Yüzyılı (PNAC)”na ilişkin söylemlerde ve açıklamalarda, ABD’nin ana hedefinin 21’inci yüzyılda “Pax Americana” nın sürdürülmesini sağlamak olduğu resmen yer almaktadır. (4)
4’ncü Bölüm: Amerika Birleşik Devletleri’nin Resmi Söyleminde Büyük
Ortadoğu Projesi: Yazar bu bölümde “ABD’nin Büyük Ortadoğu Girişimi” kapsamında resmi plan ve stratejileri ile bu çerçevede projeye bakış açısını ele almıştır. Önemli görülen bazı değerlendirmeler aşağıda sunulmuştur: (a)
ABD tarafından, söz konusu projenin resmi olarak ilan edilen ana amacının
“özgür olmayan geri kalmış bölgelere demokrasi getirmek” olduğu açıklanmıştır. Bşk. Bush’a göre; Ortadoğu, özgürlüğün yeşermediği yer olarak kaldığı sürece, bölgede durgunluk, gücenme sürecek ve şiddet, ihraç edilmek üzere her zaman var olacaktır. Büyük Ortadoğu Projesinin mimarlarından olan Dick Chaney’e göre demokrasiye giden yolda kilometre taşları şunlardır: “Sınırlardaki hukuk ihlallerini önlemek; Dinsel ve ulusal azınlıkların kendi yazgısını belirlemesini ve bütün bölgeyi zehirleyen yanlış ideolojileri bastırmak için eğitimdeki büyük ilerlemeyi sağlamaktır.” (b)
ABD’ye göre, BOP kapsamında bulunan -içerisinde Türkiye’nin de bulunduğu-
bölgede yer alan ülkeler (23 ülke), coğrafya, nüfus, ekonomi ve politik durum açısından incelendiğinde Ortadoğu’nun iyi yönetilmediği görülmektedir. ABD’nin resmi görüşünü ifade eden Cheney, yüzey alanı ve nüfusu açısından “Büyük Ortadoğu bölgesi”ni bir dev alan olarak görmekte, ancak ekonomik olarak tersi olduğunu belirtmektedir. Cheney; gelecekte nükleer füzyon ve elektrikle işleyen arabaların, petrolü tahtından indirmesini beklediğini, buna karşın Ortadoğu’nun 2050 yılına kadar stratejik etkisini sürdürmesinin beklendiğini öne sürmektedir. (c)
Cheney’e göre; 6
“Büyük Ortadoğu Bölgesi”nin iki yumuşak karnı bulunmaktadır. Bunlardan ilki taze su kaynakları meselesi; ikincisi ise, bölgenin giderek daha fazla yiyecek bağımlısı olmasıdır. Bölgede 23 ülke arasında yalnız Türkiye ve İsrail’de demokrasi bulunduğu görülmektedir. Demokrasi eksikliği ikinci büyük sorun alanını oluşturmaktadır. “Siyah Afrika ile birlikte en az demokratik bölge Ortadoğu’dur”. “Ortadoğu uygarlığı” ciddi bir mental hastalık içindedir. Ortadoğu’nun vizyonu gerçekle örtüşmeyen bir vizyondur. Özetle Cheney, Ortadoğu’da kimlik bunalımı yaşandığını ve başarısızlıkların aşağılık duygusu yarattığını öne sürmektedir. (d)
“Büyük Ortadoğu Projesi”, Ortadoğu’da inanılan şekliyle dini, toplumun
ilerlemesinin önünde bir engel olarak görmektedir. Bölgede, İslam dinine inanç ve itikat açısından çok sayıda farklı yaklaşım bulunmaktadır. Bu yaklaşımlar arasında birbiri ile çelişen konular ilerlemenin önünde bir engel olduğu gibi bölgenin anarşik ve kaotik yapısının nedeni olmaktadır. (e)
Cheney, “Kürt Sorunu”nun da çözümsüz kaldığını öne sürmektedir. Ona göre
benzer şekilde, Irak’taki Şii azınlık, Kuzey Afrika’daki Berberiler ve Sudan’daki Hıristiyanlar gibi baskı altında kalmış, bu azınlık sorunu da çözümsüz kalarak bugüne dek Ortadoğu’da huzursuzluğun ve öfkenin kaynağı olmuştur. (f)
Cheney’e göre; “Bölgede demokrasiye giden yolda iyi ve kötü devletler ayrılmalı;
Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek amacıyla, kendi kendini yönetme ilkesi yeniden göz önüne alınmalı; eğitim geliştirilmeli ve bir kısım özgürlükçü önlemler yürürlüğe konulmalıdır. Bölgede iki kategori altında toplanan ülkeler vardır. Bunlardan birincisi batıya katılmak arzusunda olup ta ülkelerindeki İslamcı karşıtlık tarafından tehdit edilen ülkelerdir. Bu ülkeler arasında Fas, Tunus, Mısır, Ürdün, küçük Körfez ülkeleri ve Pakistan bulunmaktadır. İkinci kategorideki ülkeler İsrail ve Suriye gibi halihazırda demokratik ülkelerdir. Bunlar da ABD’nin ortaklarıdır. ilk kategorideki ülkelere, askeri yöntemlerle veya diplomatik antlaşmalara dayanarak, ikinci kategorideki ülkelere de demokratik süreçler içinde yardımcı olunmalıdır. (g)
Araplar, “Büyük Ortadoğu Projesi” çerçevesinde bir krallık kurabileceklerdir.
Cheney’e göre, bu krallık “Haşimi Krallığı” adı ile kurulacaktır. Haşimiler tarafından yönetilecek krallığın Sünni, homojen bir devlet olması ve azınlıkların sorunlarını çözme yeteneği taşıması gerektiği düşünülmektedir. Bu kapsamda ilk olarak “Irak Kürdistan”ı ile bir Kürt Devleti yaratılacak, bu devletin sınırları Suriye ve İran’ın içine uzanacaktır. İsrail, olması gereken sınırlarına genişleyecektir. Arap göçmenler (Filistinliler), Arap Krallığı sınırları içerisine yerleşecektir. İsrail’in sınırları içinde uzun süredir yerleşik olan bir kısım Araplar İsrail’de kalabilecekler ve Arap Krallığı’nın vatandaşları olabileceklerdir. 7
(h)
Ortadoğu’da sorun yalnız başına İslam değildir. Ortadoğu’ya özgü yanlış, din ile
tarihin karışımıdır. Bu anlamda Türkiye, demokratik örnek olarak gösterilmektedir. Ancak Türkiye’deki durumun da İslamcı kesimin etkisiyle değişebileceği uyarısı öne sürülmektedir. BOP, Ortadoğu’da demokrasi uygulamasını hedeflemekle birlikte, uygulamanın İslamcı iktidarları yönetime getirmesi konusunda önemli bir endişe bulunmaktadır. Diktatörler, iktidardan indirildiğinde yapılacak demokratik seçimler sonucunda iktidara İslamcı liderler gelebilir. (ı)
Ortadoğu bölgesinde uygulanacak liberal reformlarla, tüccarlar, ticari oda üyeleri
gibi orta sınıfın güçlenmesi sağlanmalıdır. Uygulanacak liberal reformların etkin demokrasiden önce gelmesi gerektiği savunulmaktadır. Chaney, bütün reform düşüncelerini Atatürk’ün yaptığı reformlar ile özdeşleştirmektedir. Ona göre Atatürk’ün yaptığı reformlar bütün bölgeye yayılmalıdır. (i)
Irak İşgalinin ikinci yılında Başkan Bush ırak işgalini savunmuştur. Bu bağlamda,
“bizim topraklarımızda özgürlüğün sürmesi öteki ülkelerdeki özgürlüklere bağlıdır. Bu yüzden, iki yıl önce Irak’ı özgürleştirme operasyonunu başlattık. ABD’ye yönelik tehditlere, gerçekleşmeden karşı koymalıyız” şeklindeki açıklamasıyla ABD’nin yeni doktrinini dile getirmiştir. “Önleyici Saldırı” veya başka bir deyişle “Önleyici Vuruş”. ABD’ye göre, Irak harekâtının aşağıdaki hedefleri de aynı çizgidedir: -
Irak’ özgürleştirmek,
-
Kitle imha silahlarını bulup yok etmek. (5)
4’ncü Bölüm: Büyük Ortadoğu Girişiminin İlk Yankıları:
Bu bölümde yazar, genel olarak medya ve bazı düşünce kuruluşları tarafından yapılan yorum ve değerlendirmelere ağırlık vermiştir. Bu çerçevede dikkat çeken hususlar: (a)
ABD, Türkiye’yi Müslüman ama demokrat karakterini ön plana çıkartarak kendi
istediği gibi tanımlamaktadır. Dün Afganistan’ı Sovyetlere karşı kullanan ABD, bugün de radikal İslam’a karşı Türkiye’yi örnek göstermeye çalışıyor. Buna göre söz konusu projede Türkiye merkez konumunda olacak, Ortadoğu’ya din adamları gönderecek, ayrıca demokrasi ve serbest piyasa ekonomisine özendirme sağlanacaktır. (b)
Ortadoğu, kimliksiz ve kişiliksiz bir maceraya sürüklenmektedir. Bu gerçek
ışığında, Ortadoğu’nun yabancı unsurlardan arındırılması konusunda işbirliği ve karşılıklı desteğin önemi, geçte olsa başta İran ve Suriye olmak üzere tüm bölge devletleri tarafından anlaşılmaktadır. Türkiye bölgede saygın, kişilikli ve sabırlı bir politika uygularken komşularının toprak bütünlüğünün korunmasını önemle vurgulamaktadır. Bu nedenle, Irak’ta Kürt oluşumu ve Kerkük’teki gelişmelerin yakından izlenmesi Türkiye için yaşamsal önem taşımaktadır. (c)
Bütün süper güçlerin iki hedefi olmuştur: 8
-
Doğal kaynaklara sahip olmak veya onları kontrol altında tutmak,
-
Doğal kaynaklara ulaşan yolları kontrol altında tutmak.
Konu bu açıdan ele alındığında “BOP” aslında yeni ortaya atılmış bir proje değildir. (d)
Türk dış politikasının güncel üç sorunu; Kıbrıs, Irak ve AB üyeliğidir. Türk dış
politikasına egemen olan mevcut durumun değişmesi gerekir. Yeni bir vizyon ve misyon oluşturulmalıdır. (e)
28-29 Haziran 2004’te İstanbul’da yapılan toplantı, NATO tarihinin en önemli
doruklarından biridir. ABD, NATO’yu Ortadoğu’da kullanmak istemektedir. Bu da NATO’ya yeni üyeler
alınarak,
yeni
sorumluluk
alanları
belirlenerek
ve
yeni
sorumluluklar
yüklenerek
gerçekleşecektir. (f)
Büyük Ortadoğu Projesinin hedeflerinin, “gerekirse zorla, dönüşümle sağlanmak
istenmesi” yanlışın özünü oluşturmaktadır. Gerçekte “dönüşüm” içsel bir süreç olmalı ve dönüşüm için mutlaka özgün, hukuksal, evrensel ve barışçı yöntemler kullanılmalıdır. Bu temel yanlış, ABD’nin bölgeyi, demokrasi getirmek için değil küresel çıkarlarını elde etmek amacıyla işgal etmekte olduğunun başta gelen göstergesidir. (g)
Prof.Dr.
Ahmet
DAVUTOĞLU
(Başbakanlık
Başdanışmanı):
“Balkanlar,
Kafkaslar ve Ortadoğu’dan güç alacak Türkiye, ABD ve AB ilişkilerini dengede tutarak büyük sıçrama yapma şansına sahip olabilecektir.” İbrahim KARAGÜL (Yenişafak): “Atatürk döneminde olduğu gibi, Balkan, Kafkas ve Ortadoğu ülkelerini arkasına alıp Batı’ya karşı durmak ile Batı’yı arkasına alıp, Balkanları, Kafkasları ve Ortadoğu’yu karşısına almak arasında 180 derecelik fark vardır. ABD’nin her türlü tezine şiddetli bir şekilde tepki gösterildiği bir dönemde, Türkiye’nin ABD adına İslam Dünyası’nı terbiye etmeye girişmesi ne kadar destek görebilir? (h)
Ortadoğu’da bugün yaşananlar çok uzun bir süredir var olan sosyo politik
ataletin sonucunda çıkagelmiştir. Ortadoğu’nun atalet içinde kalmasının nedenlerinden biri de yüzyıllarca değişime direnmek olmuştur. Dolayısıyla, bugün değişim gereksinimi okyanus ötesinden çıkagelen yabancı unsurlar tarafından yerine getirilmek istenmektedir. (6)
5’nci Bölüm: Büyük Ortadoğu Projesi’nin Stratejik Arka Planı:
Bu bölümde yazar tarafından Büyük Ortadoğu Projesi”nin stratejik zemini incelenmiştir. Bazı değerlendirmeler özetle şöyledir: (a)
Başta petrol/enerji olmak üzere ABD’yi söz konusu projeye yönlendiren önemli
etmenlerden birinin de İsrail etmeni olduğuna inanılmaktadır. Proje, bütün boyutlarıyla İsrail’in çıkarlarına uygun, İsrail’in yaşam alanını genişleten bir proje olarak düzenlenmiştir. 9
(b)
BOP için öne sürülen gerekçeler bir ana vektörün bileşenleri gibidir. Bu
bileşenler, ekonomik, kültürel, siyasal ve askeri bileşenler olarak “Büyük Ortadoğu Projesi”nin boyutlarını simgelemektedir. Bileşke vektör, “Yeni Dünya Düzeni”nin hedeflerine yönlendirilmiştir. Bu bileşke vektör, küreselleşme ile yaşam bulmaktadır. Küreselleşme, ABD’nin egemenliğinin sürmesini “Yeni Dünya Düzeni”nin kurulmasını sağlayacak önemli bir araçtır. Bu nedenle Küreselleşme ve BOP sıkı ilişkidedir. (c)
ABD, İslam dünyasındaki köktendinci oluşumları hedef seçtiğini, “Büyük
Ortadoğu Bölgesi”ni özgürleştireceğini resmi söylem yapmıştır. Ancak, daha işin başında Irak’ın nasıl özgürleştirildiği görülmüştür. Ekonomik özgürlüğe nasıl katkıda bulunacağını bu projeden ayrı tutan ABD’nin “Büyük Ortadoğu” olarak ilan ettiği bölge, bu coğrafyaya ve zenginliklerine fiilen el koymak istemesi olarak yorumlanmaktadır. Kimi görüşler de ABD’nin, dünyanın kaosa sürüklenmesi ve daha sonra da “kaostan düzen” teorisinin yaşama geçmesi için taşeron olarak kullanıldığını öne sürmektedir. (d)
Uzun bir süre kamuoyunda propagandası yapılan, “Türkiye’nin bağımsız olarak
çağdaş hedeflerini yakalaması, üniter, ulusal bölgesel bir güç olmayı sürdürmesinin, ABD’nin de desteklediği yaşamsal strateji olduğu” iddiası gerçeklerden uzaktır. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet içten ve dıştan kıskaca alınmıştır. “Emsali görülmemiş” bir saldırı sürmekte, topsuz, tüfeksiz hedefine yürümektedir. Türkiye’nin stratejik ve yakın müttefik gördüğü ABD ve İsrail’in, “Kürt Devleti” gibi Türkiye’nin çok duyarlı olduğu bir konunun üstüne gittiği görülmektedir. Kürtlerin, ABD ve İsrail’de eğitildiği öne sürülmektedir. Kürtlerin içinde, aslı Yahudi olan aşiret lideri yöneticilerin olması, Kürt kimliği ile Yahudi kimliğinin tarihsel planda örtüştürülme çabası, Irak’ın kuzeyinde toprak satın alınması gibi iddialar sık olarak gündeme gelmektedir. (e)
ABD için Avrasya, ekonomi-politik egemenliğin mekansal odağıdır. Soğuk Savaş
sonrasının jeopolitik merkezidir. ABD’nin olası rakiplerinin topraklarıdır. Dünyanın en zengin enerji/doğal kaynaklarının anavatanıdır. Yeni Pazar alanıdır. Yani mücadele sahasıdır. (f)
BOP kapsamında egemenlik arayışı, ülkelerin dönüştürülmesi sırasında
çözülme arayışı, ülkelerin iç dinamiklerinin işbirlikçilerle harekete geçirilmesi, gerçeklerin önüne sis perdesi çekilmesi için medyatik dezenformasyonun sürdürülmesi gibi yöntemlere ihtiyaç duyacaktır. ABD, Türkiye’yi proje için model ülke göstermiştir ve bölge ülkeleri için de bir “ılımlı İslam” türetmiştir. Ilımlı İslam, aslında dinsel değil siyasal bir nitelemedir. AB’nin NATO yeteneği ile kontrol altına alınması da diğer amaçlardan birisidir. Tehdit olarak, “terörizm” ve “kitle imha silahları” öne sürülmüştür.
10
Ancak, ABD’nin projesi, giderek sevimsiz olmakta, karşıtlarını çoğaltmaktadır. Oysa, etik boyuttaki eksiklikleri giderilmeksizin hiçbir projenin silah zoruyla başarıya ulaşması mümkün görülmemektedir. (7)
6’ncı Bölüm: ABD’nin Yeni Ortadoğu Perspektifinin Enerji Boyutu:
Bu bölümde, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde enerji ve enerji yollarının kontrolünün jeopolitik teorilere uygunluğu ve ABD’nin 21’nci yüzyıldaki egemenliğine katkısı incelenmiştir. Dikkat çeken değerlendirmeler aşağıda sunulmuştur: (a)
Petropolitik, ABD’nin küresel güvenlik stratejisinde önemli bir yer tutmaktadır.
Çünkü ABD’nin potansiyel rakiplerinden AB, RF üzerinden ABD’nin denetimi olmaksızın enerji elde etmeye çalışmaktadır.
ABD, 21’nci yüzyıldaki rakiplerinin enerji yollarını kontrol altında tutmak
istemektedir. ABD’nin Avrasya stratejisinin egemen düşüncesi budur. (b)
ABD’nin “BOP” ile aktif bir tutum içine girmesi, Ukrayna, Gürcistan gibi Rusya’nın
kendi arka bahçesi gördüğü alanlara el atması, Çin’in ve AB’nin çıkarlarının önünü kesme arayışı, bu gelişmelerin ABD’nin tek kutupluluk iradesine karşı bir başkaldırı olarak algılanmasından kaynaklanmaktadır. (c)
Avrasya eksenli Petropolitik riskler, önümüzdeki dönemin sancılı geçeceğini
göstermektedir. Dolayısıyla; geniş bir perspektiften bakıldığında “Büyük Orta Doğu Projesi”nin başta petrol olmak üzere enerji ile çok sıkı ilişkisi bulunduğu görülmektedir. Enerjinin ve enerji yollarının kontrolü ABD’nin küresel egemenliğini destekleyecek en önemli faktörlerdir. (8)
7’nci Bölüm: ABD’nin Yeni Ortadoğu Perspektifinin Dinsel Boyutu:
Bu bölümde yazar tarafından ABD’nin yeni Ortadoğu perspektifinde “din” boyutunun ağırlığı ile yeni politikasının dini anlayışla olan sıkı ilişkisi ortaya konmaktadır. Kayda değer değerlendirmeler aşağıda sunulmuştur: (a) ABD’nin iç ve dış politikalarında din etmenine giderek daha fazla yer verilmektedir. ABD yönetimi üzerinde özellikle Evanjelizmin etkisi son dönemde giderek artmaktadır. Bu inancın önemli unsurlarından biri de “Kutsal Topraklar” olarak bilinen Nil Nehri’nden Fırat Nehri’ne kadar olan yerlerin Yahudilere ait olduğuna dair inançtır. Yahudiler için olan planın hedefi, kutsal topraklarda egemenlik kurmak, bu yolla dünya egemenliğine ulaşmaktır. (b)
Başkan Bush’un manevi önder olarak kabul ettiği ünlü Protestan vaiz Billy
Graham, Bush’un başkanlık töreninin duasında “İslam’ı çok şerir ve günahkâr bir din” olarak ilan etmiştir. Bu tür dinsel yaklaşımların Amerikan kamuoyunu ve dindar Hıristiyanların tamamının görüşü olduğunu söylemek doğru değildir. Ancak kendisinden küresel barış ve adalet beklenen bir süper gücün elit din adamlarının, askerlerinin arasında bile bu inançlara sahip kimselerin bulunması üzüntü vericidir. Bu tarz açıklamaların “dinler savaşı” gibi istemleri kışkırtıcı nitelik taşıdığı bir gerçektir. 11
(c)
11 Eylül’den sonra sahneye konan uygarlıklar kutuplaşması giderek hedefine
ulaşmaktadır. 11 Eylül fanatik bir grubun saldırısı bile olsa tüm İslam Dünyasını “terörist zanlısı” yapmak bugün için stratejik anlamda kazanç olarak değerlendirilebilir. (d)
Diğer bir gerçek te; ABD dahil tüm Batı’nın, kendi halkınca giderek daha fazla
nefret edilen “ötekiler” in yaşadığı coğrafyayı, buradaki insanları kitlesel olarak, sosyolojik bir bütün olarak görmesidir. Bu tehlikeli bir durumdur. (e)
Laikliği benimsemiş ve sindirmiş, tarihsel arka planında hoşgörü bulunan bir
milletin söz konusu yeni dinsel paradigmayı kolayca kabullenmesi mümkün değildir. Batı’da giderek Soğuk Savaş dönemini bile aratan yeni tip algılamaya karşı insancıl ve yumuşak bir tavır sergileyen ve dış politikasını Büyük Atatürk’ün çizgisinde barışçı temellere oturtan laik Türkiye Cumhuriyeti; Avrupa’ya ve Amerika’ya giderek egemen olan köktendinci yaklaşımları şaşkınlıkla izlemektedir. (9)
8’nci Bölüm: Küresel ve Bölgesel Oyuncuların Büyük Ortadoğu Projesi’ne
bakışları: Bu bölümde “Büyük Ortadoğu Projesi”ne kendi pencerelerinden bakan küresel ve bölgesel oyuncuların çeşitli tepkileri incelenmiştir. Bazı tespitler aşağıda sunulmuştur: (a)
Birleşmiş Milletler’in bir zamanlar olduğu gibi Milletler Cemiyeti’nin yazgısına
benzer bir yazgıyla baş başa olduğu görülmektedir. NATO, BM’nin üstlenmesi gereken görevleri üstlenme yolundadır. NATO, yeni tehdit algılaması olan “terör” ve “Kitle İmha Silahları”nı ele alarak teşkilatını yeniden yapılandırmaktadır. NATO, ABD’nin küresel perspektifini kabul etmiş gözükse de Avrupalı ortakları arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır. (b)
AB, ABD’nin Ortadoğu girişimine destek çıkmıştır. Ortak bildiride,
Büyük
Ortadoğu ve Akdeniz’de barış, ilerleme ve reformlara destek verilmiştir. ABD, “Büyük Ortadoğu Projesi” için başlangıç girişimi sürecinde, isteklerini G-8 zirvesinde, AB ile yapılan görüşmelerde ve NATO doruğunda büyük ölçüde elde etmiştir. (c)
İsrail’in Ortadoğu’daki hedeflerini gerçekleştirmek için verdiği savaşın, “terörizm”
e karşı ve “güvenlik” amacıyla olduğu açıklanmıştır. Ancak şimdiki İsrail Hükümeti’nin güvenlik anlayışı, barışa giden yolu tıkamaktadır. (d)
Bugünkü “Siyonist Diaspora”, dünyada büyük bir etkiye ulaşmayı başarmıştır.
İçinde Yahudilerin ve Siyonistlerin ağırlıklı olduğu tekelci şirketlerle birçok ülke “küreselleşmenin” yörüngesine sokulmuştur. Siyonizm, “tüm dünyada önce kaos sonra düzen” hedefiyle yola çıkmıştır. ABD de bu süreç içine sokulmuştur. ABD zamanı geldiğinde dağıtılmaya hazırlanmaktadır. Bu görüşe göre, büyük sermaye bile, ABD dışına göç etmeye başlamıştır. (e)
İsrail’in Irak’ın kuzeyi ile ilgisi: 12
İsrail’in, Irak’ın kuzeyi ve Kürtlere ilişkin ilgisinin çeşitli nedenleri vardır. Bunlardan biri ekonomiktir. Diğeri ise tarihi geçmişe dayanmaktadır. Bu bağlamda Irak kuzeyinde yaşayan Yahudilerle özel olarak ilgilenen İsrail’in, Kürtlerin bilinçaltlarına “Yahudi Kimliği” eklenmeye çalıştığı öne sürülmektedir. (f)
Önümüzdeki süreçte yaşanacak gelişmeler sonucu, Türkiye’nin de içinde
bulunduğu bölge ülkeleri; ekonomik, sosyal, askeri emrivaki ve manipülasyonlarla karşı karşıya getirilebilirler. Bu da, bölgede kırılma ve kutuplaşmayı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda nüfusun çoğunluğu Müslüman olan milletlerin içinde de kaçınılmaz olarak kaynamalara neden olur. (g)
Irak’ın kuzeyindeki Kürt hareketinin desteklenmesinin nedenlerini aşağıdaki
tabloda görmek gerekir: -
Eski SSCB nüfuzunun olduğu bölgelerden Ortadoğu’da da güvenlik açısından büyük bir
boşluk ortaya çıkmıştır. Filistin ile İsrail arasındaki çatışmalar azalacağına, artma eğilimi göstermiştir. Ortadoğu’da “yönetimlerden hoşnut olmayan” halk hareketleri başlamıştır. “terörizm”e yöneliş artmıştır. -
Ortadoğu enerji açısından stratejik bir bölgedir. ABD Soğuk Savaş öncesi stratejisini, enerji
kaynaklarının kontrolü üzerine kurarken, sonraki dönemde stratejisini, “mevcut zenginliklere doğrudan el koymak” yönünde yürütmeye başlamıştır. Bu nedenle Ortadoğu’ya ilgisi daha da yoğunlaşmıştır. (h)
ABD, Irak’ın kuzeyinde PKK varlığına izin vermeyeceğini resmen açıklamasına
karşın, uygulamada oyalama stratejisine yaşam vermektedir. Bu da,”Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında Kürtlerin, ABD’nin “dönüştürme” stratejisindeki en önemli kartlarından biri olacağının kanıtlarından biridir. Yani Kürtler de dönüştürülmektedir. Onlara bugün için verilen birçok söz vardır. Bu sözler Kürtlerle iş bitinceye kadar geçerlidir. Uluslararası ve bölgesel ortamda yeterli hareket sahası bularak, şimdilik ilan edilmemiş devletlerini kurmakta olan Kürtler bir araya gelmekte ve çarpık bir alt zeminden yapay bir ulusal bilinç yaratılmaktadır. AB vizyonu da, Türkiye’yi istenen şekilde “dönüştürmek” için kullanılmakta ve “Kürt Sorunu” konusu da, gerektiğinde demokrasi gibi “bir araç değer” olarak tek taraflı ele alınmaktadır. (ı)
“Büyük Ortadoğu Projesi”, ile tüm bölgenin; politik, ekonomik ve sosyal olarak
dönüştürülmesi hedeflenmektedir. Proje kapsamında bulunan Türkiye ve İsrail’in bölgedeki en demokratik yöntemler olarak kabul edilmesi nedeniyle, girişimdeki işlevlerinin önemli olacağı beklenmektedir. Türkiye bölge ülkeleri için “Yeni İslam” veya “Ilımlı İslam” için model olarak ele alınmaktadır. Resmi söylemlerde BOP’tan ayrı gibi gösterilse de, aslında BOP İsrail’in dinsel, siyasal, ekonomik hedeflerine katkı sağlayacak “Büyük İsrail Projesi” ile örtüşen bir projedir. İsrail’in bölgesel 13
hedefleri dönüşümün zarfını oluşturmaktadır. BOP, enerji alanı ve stratejik alanda ABD’ye bu olanakları sağlama amacını gütmektedir. (i)
G-8 ve daha sonra NATO zirvesinde, ABD’nin Ortadoğu’ya dayatmayı planladığı
sözde “demokrasi” tartışılırken, bölgenin en büyük sorunu olan Filistin Sorunu’nun sonuç olarak gündemde olmaması bir çifte standart oluşturmuştur. Batı’nın alışılagelmiş yaklaşımı incelendiğinde, AB ülkeleri de dahil, aslında İsrail’in dümen suyunda gidildiği izlenimi edinilmektedir. Bu gerçek, satır arası kalmış çok önemli bir olay olduğu gibi ayrıca, AB’nin küresel güç olma profilinden giderek uzaklaşmakta olduğunun kanıtlarından biridir. (j)
ABD’nin İslam Dünyası’nı ilgilendiren yeni önemli bir girişimi ise Halifeliktir.
Müslümanların başında, güdülen ve demokrasi için uygun bir halifeliğin yakın dönemde ortaya çıkacağına ilişkin şimdiden gündem yaratılmaktadır. Sonuçta geçici bir strateji olarak, bu coğrafyada, kontrolü Washington’da ve halifesi olan “Ilımlı İslam Modeli” yaratılmak istenmektedir. Bu nedenle Türkiye başta olmak üzere, politik oluşumlar, satranç tahtası üzerindeki oyunda, tüm güç vektörleri ile aynı amaca doğru yönlendirilmektedir. Türkiye’yi dönüştürme tezlerindeki önemli hedeflerin başında, Türk Silahlı Kuvvetleri gelmektedir. TSK, güçlü bir kuvvet olmasına karşın, dış odaklı çabalar sonucu yıpratılma sürecine sokulmuştur. İyi bir askeri güce sahip olan bir ülkenin asla yıkılamayacağının bilincinde olan “Dönüşümcüler”, TSK engelinin mutlaka aşılması gerektiğini bilmektedirler. Ancak TSK artık, dünya çapında başka ülkelerin yapamayacağı operasyonları yapabilecek dev bir güçtür. Siyaseten, ekonomik ve askeri olarak, her koşulda her göreve hazırdır. TSK’ nın yapacağı her görev ulusal çıkarlarla örtüşmektedir. Ne var ki özellikle ulus devleti ortadan kaldırmak için emellerde ortak olmuş güçlerin çabasıyla sinsice savaşçı personelin ekonomik desteği eritilmiştir. (k)
Türkiye AB yolunda giderken, Rusya ve İran ekseninden Avrasya’ya açılması da
önemlidir. Türkiye bir yönüyle Asya ülkesi olduğundan, strateji Doğu’ya sırtını dönmemesini gerektirmektedir. Dengeleyici olunmalı ve tek boyutlu olarak uluslararası ilişkiler kurulmamalıdır. Türkiye’nin bir Avrasya perspektifi olmalıdır. Giderek daha da duyarlı bir duruma gelen uluslararası dengeler içinde AB, ABD ve Avrasya seçenekleri arasında çelişki yaratan, çatışan unsurlar olmamalı ve tüm vektörel bileşenler Türkiye’nin çıkarlarını güçlendirmeye yönelik olarak geliştirilmelidir. Burada, “Atatürkçü Akılcılık” temelinde var olan güce uygun politikaların uygulanması, kaçınılmaz bir gereksinim olarak önümüzde durmaktadır. (l)
Türkiye, savunma refleksini şimdiden göstererek, yeniden tarihsel bir sıçrayışa
hazırlanmalıdır. Parçalanma senaryoları ve diğerleri, her ne kadar komplo olarak gösterilse de bunlara karşı önlem almak, Atatürk Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar sürmesi ve yeryüzünün en barışçı ve merhametli ulusunun daha az sıkıntılarla, bu sıçramayı göstermesine yardımcı olunmalıdır. Türkiye’nin barışçı ulusal dış politikası 21’nci yüzyılda da sürmelidir.
14
(10) 9’ncu Bölüm: Büyük Ortadoğu Projesinin Sahneye Konması-Genişletilmiş Ortadoğu’da Dönüşüm: Yazar bu bölümde, ABD’nin “BOP (GODKA Projesi)” kapsamında belirlediği 23 ülkede 11 Eylül’den sonra bir “dönüştürme” süreci başlattığını ve bu süreçteki önemli ülkelerde yaşanan gelişmeleri incelemiştir. Bu çerçevede, öncelikle Irak’ta ve Afganistan’daki gelişmelerin tamamen “Büyük Ortadoğu Projesi” çerçevesinde meydana geldiği vurgulanarak, bu ülkelerdeki bilinen gelişmeler, 11 Eylül’den itibaren Eylül 2005 tarihine kadar kronolojik sıra takip edilerek ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Ayrıca Filistin, Suudi Arabistan, Sudan, İran, Lübnan ve Suriye’de yaşanan olaylar ve gelişmeler de bilindiği şekliyle ifade edilmiştir. Türkiye ile ilgili dikkat çeken hususlar aşağıda sunulmuştur: -
ABD’nin, Büyük Orta Doğu Projesi”ni İstanbul’da Haziran 2004’te gündeme sokarak
resmen ilan etmesi bir rastlantı değildi. ABD’nin Irak’tan ayrılmayacağı, aynı tarihte yetkili ağızlarca açıklanmıştı. Buna muhalif olanlar da bulunmakla birlikte, Ortadoğu’yu ve daha sonra dünyayı birbirine katacak bir kaosun yaklaştığı açıktı. Böyle bir ortamda tehdit önceliklerini Türk ulusu belirlemekteydi. -
Yeni kurgu içerisinde, Türkiye’yi çevresinden iyice yalıtacak “terör” eylemleri, potansiyel
olarak Türkiye’yi dönüştürme mühendisliği çerçevesinde ele alınmakta ve çok önceden sahnedeki yerini almış gözükmekteydi. Bu kapsamda 10 Ağustos gecesi İstanbul Laleli’de patlayan bombalar, Türkiye’nin
huzur
ve
güvenliğini hedef
alıyor
ve
“terörün”
hedefi olacağı
konusundaki
değerlendirmeleri ne yazık ki doğru çıkarıyordu. Gelişmeler sonucunda son dönemde tırmanışa geçen PKK terör örgütünün de, El Kaide’nin de üstlendiği olay Türkiye için birbirine karşıt iki cepheden aynı hedefe saldırı yapıldığı şeklinde yorumlanıyordu. -
“Türkiye’yi Dönüştürme” operasyonunda, Sivil Toplum Kuruluşları, AB gibi İMF’de önemli bir
görev görmektedir. Türkiye’ye de, dış borç sarmalı içinde “sürdürebilir borç” zokası yutturulmak istenmektedir. -
Türkiye’de birtakım uluslararası kuruluşlar, BOP’u yaşama geçirmek için harekete geçmiştir.
Nisan 2004 içinde “İslam Ülkeleri Demokrasi Kongresi” yapılmıştır. BM, TÜSİAD, TESEV, Küresel Fırsatlar Fonu, Frederick Neumann Vakfı, Rockefeller Kardeşler Fonu gibi pek çok kuruluş ve dernek söz konusu kongreyi desteklemişlerdir. -
Türkiye, AB uyum yasaları altında “dönüştürülmektedir”. Verilecek ödünün sonu
görünmemektedir. Türkiye’nin AB’ne girme hedefi istismar edilmektedir. -
AB anayasasını okumadan imzalayanlar, bu belgenin içeriğine bakmadan nasıl da
kabullenebildiler? GAP konusu güzel bir örnektir. GAP’ta 26 civarında baraj bulunmaktadır. GAP,
15
tarafsız bir kurul tarafından denetlenecektir. Ne ilginçtir ki; ifadeye göre, İsrail ve komşularının hakları gözetilecektir. -
GODKA Projesi içerisinde, Türkiye üzerinde çok yönlü uygulanan dönüşüm stratejisinin bir
bacağı da daha önce fazla gündemde bulunmayan “Patrikhane” sorunudur. Ekümeniklik iddiasında olan Patrikhane, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzenine aldırış etmeksizin ve laik bir ülke olduğuna bakmaksızın pervasızca “ekümeniklik” meselesini gündeme taşımaktadır. ABD ise ekümenikliği tanıması için Türkiye üzerinde sürekli baskı yapmaktadır. -
Türkiye’deki misyonerlik eylemlerinin son dalgası, AB uyum yasalarının, özellikle 6’ncı
Uyum Paketi’nin desteği ile başlamıştır. AB uyum yasaları ile Türkiye’de kilise kurmak serbesttir. Ancak AB 2003 ilerleme raporunda bu durum bile yetersiz bulunmuştur. Din özgürlüğüne ilişkin olarak, “mülkiyet hakkı ve ibadethane açılması hakkındaki düzenlemeler” kabul edilmiştir. AB; “Bununla birlikte bu düzenlemelerin etkisi sınırlı kalmıştır” demektedir. -
Türkiye’de misyonerlik eylemleri, bir yandan son hızla devam ederken, resmi gündemde
bulunan konular içerisinde yer almamakta, bunun yerine Türkiye, medya aracılığı ile maddi ve manevi değerleri erozyona uğratan yapay gündemlerle oyalanmaktadır. -
2003 yılında çıkan yabancıların mülk edinme yasasından sonra, Musevilerin planlı ve hızlı
bir şekilde Güneydoğu Anadolu’dan toprak satın aldıkları, GAP bölgesinden 450 bin dönüm arazinin ele geçirildiği ifade edilmektedir. Bazı iddialara göre, Yahudiler, Filistin’den toprak satın aldıkları gibi şimdi de bu bölgeye,” vaat edilmiş topraklara sahip olma” idealiyle yönelmektedir. -
Kültür boyutunda yozlaştırılarak dönüştürme tüm hızıyla sürmektedir. Uygarlık ve kültürün
aracı olan Türk dili kısırlaştırılmış, bozulmuştur. Önemli bir kısım medya başta olmak üzere yabancı hayranlığı sürekli pompalanmakta, yabancı sözcüklerin Türkçeyi işgal etmesine destek olunmaktadır. -
Okullarda verilen eğitim, yaz-bozla sürekli tahrip edilmektedir.
-
Bilimsel araştırmalara yapılan yatırım düşük düzeydedir.
-
Halkın eğitim düzeyinin yükseltilmesine büyük katkı sağlayacak olan televizyon programları
reyting peşinde ve “planlı bozma” sürecinin destekçisi durumundadırlar. -
Dünyanın en sağlam aile yapısına sahip olan “Türk aile yapısı” da hedeftedir. Ekonomik ve
sosyal sorunlarla toplumun temelleri sarsılmaktadır. Türk ulusu kendi vatanında yoksul, yarınını düşünemeyen zavallı durumuna düşürülmüştür. -
Türkiye’nin AB hedefi içte ve dışta siyasal ve politik beklentilere malzeme olmuştur. Bitmez
tükenmez isteklerin olumlu yanıt bulduğu şımarık güçlerce şamar oğlanına çevrilmiştir. Oysa Türkiye’nin AB’ne girememesi dünyanın sonu olmayacaktır. Belki AB’nin sonu olabilir. -
Türkiye’yi dönüştürme projesinin merkezinde Saros Vakfı da rol almaktadır. 16
Bütün bunlar Türkiye’nin dönüşümünde ne derece yol alındığını ortaya koymaktadır. (11) 10’ncu Bölüm: Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye: Yazar bu bölümde, Türkiye’nin GODKA Projesi içerisindeki yeri ve söz konusu projeden nasıl etkileneceğini incelemiştir. Kayda değer değerlendirmeler aşağıda sunulmuştur: (a)
Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk zamanında Ortadoğu’ya da Batı’ya da sırtını
dönmemişti. Zamanın gerçeklerini göz önünde bulundurarak Hatay meselesini çözebilen, Balkan Antant’ını, Sadabat Paktı’nı oluşturabilen Cumhuriyet, köklerinden gelen büyük devlet geleneğine uygun olarak tartışmasız bir güç olan potansiyeline yeniden sahip olmuştu. Bu nedenle, her zaman emperyalizmin odağında yer almayı sürdürmüştür. Atatürk’ün vefatından sonra emperyalizmin çekim alanına giren yöneticilerin, “yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışını statükocu bir perspektifle ele alıp yorumlamaları, devletin ilgisinin Ortadoğu’dan olduğu gibi tüm dünyadan giderek uzaklaşmasına yol açmıştır. (b)
ABD, küresel konjonktürde çıkarlarının siyasal ve iktisadi temsilcisi olarak
“Büyük Ortadoğu Projesi”ni ortaya atmıştır. Bu projeye göre, mevcut Ortadoğu haritası değişecek ve Büyük Ortadoğu’da bulunan tüm ülkeler dönüştürülecektir. (c)
Projede “en az maliyetle en fazla kazanç” ilkesi doğrultusunda olası
yükümlülüklerinden biri de, İran’ın dönüşümü için gereken maliyetlerin paylaşılmasıdır. Bu nedenle, Türkiye’nin Suriye ve İran ile ilişkilerine ses çıkartılmamaktadır. ABD, olanaklıysa İran ve Suriye’yi yumuşak yöntemle yola getirmeyi ve en az maliyetli çözümü bularak gerekirse başkasına ihale etmeyi, bu gerçekleşmez ise, kendi askeri çözümlerini gündeme almak istemektedir. (d)
Yeni dönemde, daha önce Batı’nın ileri karakol görevini yürüten Türkiye için
biçilen rol terörizme karşı “cephe ülkesi” olmaktır. Önceden NATO’nun Güneydoğu kanadında SSCB’ye karşı NATO ittifakının ağırlığı taşıtılan Türkiye’nin, Saros’un söylediği gibi en iyi ihraç malı görülen askeri gücüne bu kez Büyük Ortadoğu Projesi’nde belirlenen yeni misyon yüklenmek istenmektedir. (e)
AB, içine almaksızın, sorunlarına tampon bir ülke olmasını istediği Türkiye’nin
kaynaklarından yararlanmak istemektedir. Ancak görünen odur ki AB, ya Türkiye’yi kullanamadan dağılacak ya da Türkiye yeni bir ittifak düzlemine ötelenmiş olacaktır. Borçlu ve zayıflatılmış olmasına karşın, Türkiye, çökertilemeyecek bir ülkedir. Ulusallıktan küreselliğe dönüştürülme yoluna sokulmuş olan Türkiye bu durumda bile, her zaman gereken çıkışı yapabilecek güçtedir. -
Türk Ulusu’nun bilinçli ve eskiden olduğu gibi değerlerine sahip çıkması sağlanmalıdır. Her
yönden bozulma yolunda ilerleyen bir ülkede, bu sorunlu durumun üstesinden gelmek üzere öncelikle yapılması gereken,”ulusal büyük buluşmanın” gerçekleştirilmesi, halktan ayrı kalınmaması ve bu 17
ülkede ulusal duyarlılık oluşturmak için kitlelerle bütünleşmeyi sağlayacak demokratik iletişim köprüsünün kurulması ve sağlam tutulmasıdır. -
Türkiye Cumhuriyeti, özgüvenini kazanmalı ve tarihi mirasına her zamankinden daha çok
sahip çıkmalıdır. İçeride kutuplaşmaya sürükleyecek oluşumların ülkeyi daha fazla oyalaması engellenmelidir. Bu da hoşgörü ve demokrasinin verdiği güçle yapılmalıdır. -
Aydınlarımızın önderliğinde, halkımızı yeniden sağlıklı düşünmeye ve yeniden üretmeye
yöneltecek çalışmalar yapılmalıdır. Bunun ekonomik dayanağı için dış ticaret teşvik edilmelidir. (f)
Artık Türkiye için, Soğuk Savaş döneminde alışılandan çok farklı, yeni tipte bir
stratejik önem söylemi vardır. 20’nci yüzyıla yön veren SSCB ve Türkiye ikilisinden SSCB, 20’nci yüzyıl kapanmadan "hal" edilmiş, sıra Türkiye'ye gelmiştir. Çabalar şimdilik başarı getirmiş, işbirlikçi iktidarlar yoluyla Türkiye'nin dış politikası ABD, iç politikası AB, ekonomisi IMF'ye bağlanmıştır. (g)
Geçmişe özendiren "Ilımlı İslam" söylemi ve stratejisiyle Doğu'yu Batı'dan, Batı'yı
Doğu'dan çevrelemek için "Büyük Ortadoğu Projesi" kapsamında bir dönüştürme stratejisi seçilmiştir. (h)
Türkiye, Ortadoğu'da "terörizme karşı cephe ülkesi" ilan edilmiştir. Müslüman’ı
Müslüman’a karşı kırdırarak kaosa giden düzenin önü açılmak istenmektedir. Baskılar vardır. "Büyük Ortadoğu" kapsamında, "Ortadoğu" ülkelerini "dönüştürmek" üzere İslam ülkelerinin karşı karşıya getirilmeleri söz konusudur. (ı)
Türkiye'de dönüşüm süreci her türlü güçlüğe karşın sürdürülmektedir.
Sabırlı
Türklerin direnci ölçülmekte, memleket içinde zaman zaman kışkırtmalarla suni gerginlikler yaratılmakta, gerçekler halkın gözü önünden kaçırılarak uyutma sağlanmakta, öte yandan bölücü ve gerici ayaklanma denemeleri yaptırılmaktadır. Bu amaçla; iç politikada önce irtica söylemi kurgulanmış ve öte yandan iç siyasal yapıda güçlü bir İslamcı yönetim yaratılarak, Laik-İslamcı kutuplaşması sağlanmıştır. Ülkeyi kaosa itebilecek her türlü askeri darbe, iç siyasal kutuplaşma, içte ve
dışta
çatışma
için
potansiyel
oluşturulmak
istenmektedir.
Ülkenin
önünün
açılması
engellenmektedir. Amaç hep enerji kaybettirmektir. (i)
Yapılmakta olan dönüşümün, "kaos" doğuracağı açıktır. Oysa, Ortadoğu'ya
demokrasi getirilmesi sözü verilmektedir. "Demokrasi, serbest pazar, self determinasyon" gibi söylemler, öteden beri gerçek anlamıyla değil hep aynı tarzda ve başkalarının iç işlerine karışmanın bir aracı olarak kullanılmaktadır. Gelecek için öngörü yapmak zor olsa da bugünkü felsefesinin incelenmesiyle "Büyük Ortadoğu Projesi"nin geleceği için başarısız olacağı söylenebilir. (j)
"Büyük Ortadoğu Projesi", özünde Amerika’nın küresel egemenlik hedeflerini
elde etmesini ve gerektiğinde zor kullanarak bölgeye girmesini hedeflemektedir. "Siyasal ve Ekonomik Reformlar" kılıfıyla bölge için tasarlandığı öne sürülen proje büyük tepki toplamaktadır. 18
(k)
ABD'li aydınlar, neyin çıkarına olduğu konusunda körleşmiş ve sağırlaşmıştır.
Bunun arkası "kaos"tur. Şimdiden bu akışı durduracak önlemleri hızla yürürlüğe sokmalıdır. Ortadoğu'ya zaman kazandıracak ve nefes aldıracak tezler bulunmalıdır. (l)
Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar gibi dünyanın en sorunlu bölgelerinin arasında
bir istikrar adası olan büyük çınar ağacı Türkiye'dir. Türkiye, bir yandan tarihsel kültürel nedenlerle Ortadoğu'daki çıkarlarını korumakta, öte yandan da Atatürk'ün "Yurtta Barış ve Cihanda Barış" ilkesini izleyerek Batı ile Doğu arasında köprü işlevini sürdürmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin ABD ile stratejik ortak olduğu konusuna vurgu yapılırken bu gerçekler göz önünde tutulmalıdır. (m) Türkiye'nin önümüzdeki dönemde yapacağı stratejik seçimler, yaklaşmakta olan "Büyük Kaos" için yapılacak hazırlıkların yönünü belirleyecektir. Türkiye, klasik "müttefiki" olan ABD ve son zamanlarda ilişkilerini geliştirdiği İsrail ile geleneksel bağlantısını zaman zaman sorunlu da olsa hala korumaktadır. Ancak "Kürt Sorunu" nedeniyle, stratejisini uzun süre uyguladığı "Bekle Gör" den, proaktif girişimlere çevirmekte olan Türkiye, kaynakları ve askeri gücü ile Batı Kapitalizmi tarafından tecrit edilmek istenen bir hedeftir. (n)
Türkiye, Bilgi Harbi'nin, dolayısıyla da, içinde ekonomik ve psikolojik harbin yer
aldığı post-modern bir Haçlı Seferi'nin odağında ve 1815 Viyana Kongresi'nden bu yana resmen seslendirilen
"Şark
Meselesinin" hedefindedir.
Türkiye
manipüle
edilerek
tüketilmekte
ve
dönüştürülmektedir. (o)
Türkiye, içeriden ve dışarıdan, her yönden ve türlü yöntemler kullanılarak
kuşatılmaktadır. -
Türkiye Cumhuriyeti, tüm kurum, kuruluşlarıyla ve milliyetiyle el ele seferber olarak şimdilik
resmen ilan edilmemiş bu kuşatmayı yarmalıdır. Yeniden büyük oyuncu olacak şekilde yapılanmalıdır. -
Genel doktrin olarak, "Parçalamaya Karşı Bütünleştirme Stratejisi" benimsenmeli, Türkiye
Cumhuriyeti'nin savunması ve gelecek nesillerinin gönenci için "bütün küre bir savunma alanı" ilan edilmelidir. Uluslararası hukuk ve hukuka saygı çerçevesinde teşkilatlanılmalıdır. -
Türkiye; artık çıkarının olduğu her yerde var olmalı, açık olmalı ve hukuk çerçevesinde
uygun yöntemler bulmalıdır. Konjonktürel fırsatların heba edilmesine izin verilmemelidir. -
Ulusal teknoloji, sanat ve kültür, her alanda Dünya ile yarışmalıdır. Hukuk zemininde
"Uygarlıklar Çatışmasından" uzak çözümlere yönelmeli, çağdaş ve barışı temsil eden gerçek güç olma yolunda ilerlenmelidir. -
Türkiye Cumhuriyeti’nin somut ve halkı tarafından bilinen hedefleri olmalı, halk bu hedeflere
gönülden inanmalıdır. Ortak vektörü oluşturmanın temeli inanç, güven ve çalışmada yatmaktadır. 19
Belirlenen hedefler doğrultusunda, Türkiye'nin dünya ile ilişkilerinde Şimdiye değin olduğunun aksine kararlılık ve tutarlılığı esas alınmalıdır. -
Türkiye'nin ulusal gücü, doğru yönlendirilmelidir. Ulusal Gücü, tıpkı Kurtuluş Savaşında
olduğu gibi, Türk Milleti'nin hedefleri doğrultusunda, açığa çıkarmak için tüm önlemler alınmalıdır. Bunun için ilk yapılacak olan, "özgüven"in yeniden imarıdır. -
Bu süreçlerden birisi de çıkarlara göre yorumlanan "insan hakları" konusudur. Uluslararası
yapıların, ortak araç olarak insan hakları hukukuna sarılması, dikkati çeken, sınırları ve vatandaşlık anlayışlarını aşındıran bir olgudur. Bu süreçlerin Türkiye'yi dönüştürmesine izin verilemez. -
Kimilerine
göre,
Irak'ta,
"Dördüncü
dünya
savaşı"
süreci
başlamıştır.
Türkiye
Cumhuriyeti'nin parçalanması ise, gerçek anlamda bir "Dördüncü dünya savaşı" demektir. Türkiye Cumhuriyeti için ivedi çözüm bulmayı gerektiren sorunlar katlanarak artmaktadır. Bu sorunların, ancak bölgesinde güçlü, devleti milleti bütünleşmiş bir ülkeyle üstesinden gelinebilecektir. -
ABD, bölgenin etnik ve dinsel farklılıklara göre haritasını yenilemektedir. Bölgenin haritası
değiştirilirken Türkiye açısından da önemi olan etnik guruplara verilmek istenen "kendi yazgısını belirleme hakkı" bölgeyi kanlı çatışmalara ve kaos ortamına sürükleyebilecektir. ABD'deki düşünce kuruluşlarının 2000'li yıllarda çeşitli yaklaşımlarında "Kırılgan Devletler" kategorisine alındığı gözlenen Türkiye Cumhuriyeti'nin, yeni bir Sevr yaşamaması için; demokratik, çoğulcu ve bütünleştirici çözümlere yönelmesinin, statükocu anlayışı terk ederek, uluslararası arenada "proaktif” olarak sorumluluk üslenmesini, bu kapsamda, şimdiki enerji tüketici ve "geri bırakımcı kapalı sistemden açık sisteme
geçilmesinin",
artık kaçınılmaz bir zorunluluk durumuna geldiği
değerlendirilmektedir. (ö)
Hassas
"terörizm"
oyununda,
ABD'nin
nerede
durduğu
çok
önemlidir.
"Terörizme" karşı başarısızlık, Amerikan ekonomisi için bir büyük savaşta, alınan yenilgiden daha ağır bedel ödetmek durumundadır. Şimdiki stratejisini sürdürmesi durumunda, ABD'nin 21’nci yüzyılda süper güç olarak ayakta kalabileceğini düşünmek zordur. (p)
ABD'nin, ne içinde ne de dışında olacağı, ulus devletlerden oluşan, İsrail'i de
içselleştiren bir Ortadoğu yapılanmasına destek vermek, "Pax Americana" için en uygun çözüm görünmektedir. Çünkü, ABD'nin projelerinin, kısa erimli ve hep sonu başarısızlıkla biten projeler olduğu konusunda yaygın bir inanış vardır. Bu yüzden, ABD'nin istikrar sağlayarak Ortadoğu'da kalabilmesi zor gözükmektedir. ABD, Ortadoğu'da eyaletleşme ve kabileleşme ile parçalanmayı desteklemek yerine, öncelikle, kalıcı bir Filistin-İsrail barışı gerçekleştirmelidir. BOP'un, Ortadoğu perspektifi dönüşüm yerine barış olmalıdır. Zor kullanım ve hukuksuzluk, sonuçta Büyük Ortadoğu Projesi içinde İsrail'i de yutarak küçülmeyle sonuçlanabilecektir. Bu da, ABD için "kesin çöküş" anlamına gelebilecektir. 20
(r)
Tarihsel stratejik gerçekler Ortadoğu'da bir "uygarlıklar buluşmasını" zorunlu
kılmaktadır. Ayrıca yeni bir tampon güce gereksinim bulunmaktadır. Söz konusu güç, diğer benzer yapılanmaları dengeleyebilecek, siyasal görüşü uygun bir "Ortadoğu Birliği" olmalıdır. (s)
İçinde bulunulan dönem, Türkiye'nin terörle mücadelesi açısından yıllardır aranıp
da bulunamayan fırsatlarla doludur. Terörizme karşı oluşan uluslararası kamuoyundan yararlanarak, Türkiye'yi tehdit eden teröre doğrudan ya da dolaylı destek veren ülkelere karşı diplomatik baskı uygulanmalıdır. (ş)
21inci yüzyıl başında, ABD halen bir süper güçtür, ama artık otoritesinin
zayıflama sürecinde olduğu ve sözünün daha az dinlendiği görülmektedir. Artık yeni güçler, yeni rakipler vardır. Bu güçlerin içinde, Avrupa Birliği başta olmak üzere sürekli büyüyen Çin ve yeni Rusya bulunmaktadır. 11 Eylül terör eylemi, bu güçlerin gelişimini kontrol etmek maksadıyla, jeopolitik ve jeostratejik fırsatlar yaratarak, ABD'nin küresel işgal projesinin yaşama geçmesini sağlamıştır. Asya'da, Şangay İşbirliği Örgütü ile gelişen süreç ise ABD'yi rahatsız etmiştir. Ne rastlantı ki, bu süreç 11 Eylül saldırısı sonrası, ABD'nin başlattığı süreç ile örtüşmüştür. (t)
Sonuçta ne olursa olsun Soğuk Savaş sonrası istikrarsızlık ve küresel belirsizlik
süreci sürecek, siyasal ve ekonomik yarış şiddetlenecektir. Bundan sonra, yeni ve büyük krizlerin doğması beklenmelidir. Küreselleşme, dünyaya yoksulluk ve mutsuzluk getirdiğinden, uluslararası terörizmi körükleyecek, terör yeni boyutlarıyla gelişerek önemli bir küresel tehdit olma konumunu koruyacaktır. (12) 11’nc Bölüm: Tarihin Sonu mu Çöküşün Başlangıcı mı? Amerikan Emperyal Gücüne Bir Bakış. Bu bölümde yazar tarafından, tarihte büyük güçlerin yükseliş ve düşüş dinamikleri ışığında, ulusal güç denklemleri temel alınarak, ABD'nin yeni yüzyıldaki ulusal gücü incelenmektedir. Dikkat çeken Bazı değerlendirmeler aşağıda sunulmuştur. (a)
Nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların önemli tehlikesi olduğu bugün de
potansiyel olarak dünyayı yıkıma götürebilecek bir savaş tehlikesi bulunmaktadır. "ABD'nin Ortadoğu Perspektifi" ile dünya güç dengesinde "Pax Americana"yı sürdürmek için ortaya koyduğu yaklaşım sonucu ortaya çıkan güç dengelerindeki değişimler, dünyada yeni bir bloklaşmaya gidileceği şeklinde işaretler sunmaktadır. Bu eğilimin bir göstergesi, ekonomik üretim ve stratejik güç düzeylerinde "sürekli değişim" yaşanmasıdır. (b)
Bir ülkenin uluslararası ilişkilerdeki göreceli ağırlığı ve gücü konusunda değişik
tanımlamalar yapılabilmektedir. Ahmet DAVUTOĞLU' nun güç denklemi soyut parametrelerin somut yansımalarını tanımlaması açısından önemlidir. Buna göre: Sabit veriler SV, tarih (t), coğrafya (c),
21
nüfus (n), kültür (k), potansiyel veriler (PV), ekonomik kapasite (ek), teknolojik kapasite (tk), askeri kapasite (ak) olarak gösterilirse bir ülkenin gücü: G= (SV+PV) X (SZ+SP+Sİ) SV= c+n+k PV= ek+tk+ak olarak tanımlanabilir. Burada SZ, SP, Sİ sırasıyla stratejik zihniyet, stratejik planlama ve siyasal iradeye karşılık gelmektedir. (c)
Askeri güç ile ekonomik güç arasında verimlilik döngüsü kuramayan dev
SSCB'nin çöküşü, dünya güç dengelerinin değişmesine yol açmıştır. ABD için SSCB önemli örnektir. 11 Eylül'den sonra yaşananlar, ABD üzerinde artık çöküş dinamiklerinin etkili olmaya başladığının delilleridir. ABD, uluslararası planda "otoritesinin karşılığı olması gereken saygıyı ve saygınlığı" giderek yitirmektedir. Bundan başka; psikolojik, ekonomik, askeri, siyasal, sosyal, teknolojik güç parametrelerine bakıldığında, Asyalı güçlerden Çin, Hindistan, Japonya, Rusya gibi devletlerin güç alanında göstereceği gelişmelerin, Pax Americana'yı, yeni yüzyılda erozyona uğratacağına dair kuvvetli işaretler vardır. SSCB'nin çöküşü sonrası tek küresel güç olarak kalan ABD'nin, şimdilik herhangi bir potansiyel rakibi tarafından tehdit edilmesi olası gözükmemektedir. Ancak bu durumun, "durağanlık" ve "sürekli üstünlük" olarak algılanması, tıpkı Roma'nın yaptığı hataya benzer bir hata olmaktadır. Zenginliğin ve bolluğun yarattığı eksiklikler, Amerikan egemenliğinin uzun süre sürmesine engel olma riski taşımaktadır. ABD, gücüne karşın, kültürel nedenlerden kaynaklanan zayıflıkları nedeniyle, etkin bir küresel otorite olmaktan giderek uzaklaşmaktadır. (d)
ABD, askeri gücüyle, BOP bölgesinde tüm enerji kaynaklarına el koymak
zorunda olduğuna inanmaktadır. "Büyük Ortadoğu Bölgesi"ni, kendi denetimine alarak, küresel ekonomik çarkları döndürecek şekilde düzenlemek istemektedir. Ancak ABD, "Büyük Ortadoğu Projesi" kapsamında; Ortadoğu'yu dönüştürmek isterken kendisi de bir dönüşüm süreci içine girmiştir. ABD’nin karşısına sürekli doğrusal olmayan ve kontrol edilemeyen etmenler ortaya çıkmakta, bu yüzden beklenti ve hesapları aksamaya mahkûm olmaktadır. (e)
21’nci
yüzyılda
büyük
güçler
arasındaki
ekonomik
rekabet
giderek
şiddetlenmektedir. 21’nci yüzyılın başındaki ekonomik yarış, 20’nci yüzyılın başındaki rekabeti andırmaktadır. ABD'nin ikinci büyük ekonomik rakibi, AB'nin başını çeken Almanya ve Fransa'nın tutumları da, ABD'nin geleceğine önemli ölçüde etki etmektedir. (f)
11 Eylül terörü ve sonrası yaşanan korku, ABD'nin kendi içinde "dönüşüm" ün
hızlanmasına neden olmuştur. ABD'nin sosyolojik dönüşüm dinamikleri içinde bulunan "çok kültürlü yapı", artık bir kazanım olduğu kadar tehlikeli de görülmektedir.
Bu yaklaşım nedeniyle, çok
kültürlülüğün yarattığı etkileşimin, yeni yüzyılda ABD başta olmak üzere AB'ni de etkilemesi 22
beklenmektedir. Bununla birlikte, 21’nci yüzyılın başında ve görünür gelecekte, Amerikanın üstünlüğüyle başa çıkmak çok zor olacaktır. Ancak, Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı en büyük tehdit, Roma İmparatorluğu'nda olduğu gibi kendi içinden gelecek gibi görünmektedir. (g)
Ekonomik, siyasal, sosyal-hangi açıdan bakılırsa bakılsın yeni yüzyılın başındaki
gelişmeler, ABD için alışılagelmedik ve süper güç olgusuyla tam uyuşmayan bir eğilim taşımaktadır. Gelişmeler, ABD'nin dönüşüm yaparken aslında dönüşüm geçiren ülkeler arasında olduğunu göstermektedir. (h)
ABD ürettiğinden fazlasını tüketmektedir. ABD'nin bugün dorukta olan gücünün;
stratejik zihniyet, kültürel, ahlaki, ekonomik vb. çeşitli yönlerden giderek daha çok erozyona uğramakta olduğu görülmektedir. ABD, sorunlu olan ekonomisini ayakta tutmak için, tarihteki diğer süper güçlerin yaptığına benzer şekilde ulusal gücünün askeri boyutuna çok daha fazla ağırlık vermektedir. 21’inci yüzyılın "Amerikan Yüzyılı" olarak sürmesi için küresel güç olmaya aday; Avrupa Birliği, Çin, Rusya Federasyonu, Hindistan'ın gelişmelerinin kontrol edilmesi gerekmektedir. Bu kontrol konsepti; kültürel, siyasal, ekonomik ve askeri boyutlarıyla yaşama geçirilmektedir. Yeni yüzyılın başındaki gereksinimler küresel egemenliğini sürdürmesi için ABD'nin yeni bir hegemonya projesi geliştirmesini zorunlu kılmıştır. Bunun adı da "Büyük Ortadoğu Projesi (GODKA)" olmuştur. (13) Sonuç Bölümü: (a)
"Büyük Ortadoğu Projesi" ile 23 ülkede dönüşüm yapılarak yaşama geçirilmesi
planlanmaktadır. Söz konusu projesinin ilanında sözü edilen "dönüşümün (transformation)" ilan edilmiş olduğu dönemde aslında çoktan başlamış olduğu görülmektedir. (b)
21’nci yüzyıl başında, ABD halen bir süper güç olmakla birlikte, artık otoritesinin
zayıflama sürecine girdiği ve sözünün daha az dinlendiği görülmektedir. Artık yeni güçler, yeni rakipler bulunmaktadır. Bu güçlerin içinde, Avrupa Birliği başta olmak üzere sürekli büyüyen Çin'in içinde olduğu ve Hindistan'ı içine almayı planlayan Şangay Altılısı vardır. 11 Eylül, bu güçlerin gelişimini kontrol etmek amacıyla, jeopolitik ve jeostratejik fırsatlar yaratarak ABD'nin küresel işgal projesinin yaşama geçmesini sağlamıştır. (c)
ABD, "Büyük Ortadoğu Projesi" 'ile, Büyük Ortadoğu'ya özgürlük getirmeyi ve
bölgeyi demokratikleştirmeyi hedef aldığını ileri sürmektedir. (d)
Irak harekâtı, yeni "Önleyici Saldırı" veya bir başka deyişle "Önleyici Vuruş"
doktrini uzantısında gerçekleştirilmiştir. Hedef, Irak'ı özgürleştirmek ve kitle imha silahlarını bulup yok etmek olarak açıklanmıştır. Bu hedefler, ABD'nin küresel güvenlik stratejisi içinde ele alınmaktadır.
23
(e)
"Büyük Ortadoğu Projesi"nin başta petrol olmak üzere enerjiyle de çok sıkı
ilişkisi bulunduğu görülmektedir. Enerji ve su kaynakları ile yollarının kontrolü, ABD'nin söz konusu stratejilerini ve küresel egemenliğini destekleyecek en önemli faktörlerdir. (f)
"Uygarlıklar Çatışması" ile kurgulanan yeni düzende, "post-modern gerici bir
dinler çatışması dönemi" başlatılmıştır. Bu ortamın yarattığı "terörizm", onu kurgulayanı da vuran bir silahtır. "Terörizm"', yakın erimde, devletlerin elindeki en tehlikeli askeri stratejik araç olma durumundadır. (g)
Türkiye, proje çerçevesinde "ılımlı İslam" ülkesi olarak görülmektedir. Bu
yaklaşım, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleneksel yapısına uygun değildir. Yıllarca NATO'nun Güneydoğu kanadında özverili bir şekilde Sovyet tehdidini göğüsleyen Türkiye'nin de BOP içinde "dönüştürme" stratejisinin odağında olması endişe vericidir. Bu durumda, Türkiye'nin Atatürk'ten bu yana kazandığı 80 yıllık Cumhuriyet mirasının reddi söz konusu olmaktadır. (h)
Şimdiki stratejisini sürdürmesi durumunda, ABD'nin 21’nci yüzyılda süper güç
olarak ayakta kalabileceğini düşünmek zordur. (ı)
Soğuk Savaş sonrası küresel belirsizliğin sürmesi, siyasal ve ekonomik yarışın
daha da şiddetlenmesi beklenmektedir. Bundan sonra, yeni ve daha büyük krizlerin doğması şaşırtıcı olmayacaktır. (i)
Irak'ın işgaliyle birlikte, "dördüncü dünya savaşı" süreci başlamıştır. Yeni
işgallerin önünü açan "Büyük Ortadoğu Projesi", ABD'nin üstünlüğünün sonunu getirecek, kaosa ve yeni sıcak savaşlara yol açacak bir "felaket" projesi gibi gözükmektedir.
24