Muammer Yaşar: Paşalar Politikası

Page 1


İSBN

975-478-046-3

Paşalar

Politikası,

Muammer

Yaşar

/

3.

Basım

1990 /Kapak, Erkal Yavi /Kapak Baskısı, Özyılmaz Matbaası / Dizgi-Baskı, Yaylacık Matbaası

/ Cilt,

Tekin Ticaret / Kitabı Yayımlayan, Tekin Yayınevl, Ankara Cad. No. 43 - İst. Tel. :

527 69 69 - 512 5g 84


MUAMMER YAŞAR

PAŞALAR POLiTiKASI

ÜÇÜNCÜ BASIM

TEKİN YAYINEVİ



PAŞALAR POLİTİKASI 12 Eylül askeri darbesi de öncekiler gibi şiddetli bir fırtına biçiminde esti geçti. Esip geçerken bir cok ağaçlar devrildi. Dallar kırıldı.

27 Mayıs. 12 Mart ve 12 Eylül'de benzer özellikler «düzen­ leyici» olma niteliğinde birleşiyordu.

27 Mayıs'ı yapanlar «düzenledikten» sonra kalıcı et­ kiler yaratamadılar.

Devleti düzeltip,

«düzenleme»

arzu­

larını bir ölçüde gerçekleştirdiler. Ama, siyaseti istedikleri gibi yönlendiremediler.

12 Mart'ta askerler tümden ortaya çıkmadılar. Mec­ lis'i,

partileri, siyasetçileri kullandılar.

Partileri kapatma­

dıkları için siyaset çok kısa zamanda yine kendi doğası içinde şekillenip yürüdü.

12 Mart'ın kalıcı olma arzusu yoktu. Özde de kalıcı olmak isteyenlere karşı yapılmıştı. Askerin kendi içindeki bir hesaplaşması idi.

12

Eylül, düzeltme, düzenleme ve ye­

niden yapma planlarında öncekilere oranla çok ileriye gU­ ti.

12 Eylül'de sadece devlete değil siyasal hayata da

müdahale edildi. Siyasi partilerin belirli kalıplar içinde şe­ killenmesi amaçlandı. Bu yöndeki katı uygulamalar yüzün­ den siyasetin doğasına ters düşen fiili bir durum ortaya çıkarıldı. Paşaların ince politikalarına göre, 12 Eylül belirli bir sürenin sonunda çekilecek, fakat kurulan siyasi düzen en az on yıl devam edecekti. Planlar uygulandı, fakat kurulmak istenilen siyasi dü­ zen politikanın başında öngörülen kişi ve ekiplerin elin­ den cıktı. istenmeyen kişi ve ekiplerin eline geçti. Sonun-

5


do öyle bir durum meydana geldi ki Paşalar Türkiye'yi Turgut Özal'o teslim edip gittiler. Paşalar politikasının en büyük sorumlusu Kenan Ev­ ren Cumhurbaşkanlığından ayrılıp Marmaris'in Armutalon köyüne giderken, bir zamanlar sadece MSP oylarını ola­ bileceği hesap edilen ve ancak yüzde onlarda kalacağı sanılan Turgut Özal Conkoya'ya cıktı. Bu sonuç

Paşalar

politikasının

siyasal hayatı belirli

bir kalıp içinde zoraki şekillendirme hesaplarının iflası idi. Askerlerin «hiza ve istikamet» anlayışının siyasette asla geçerli olamayacağı bir kez daha anlaşıldı. yıs, ve

Ben, 1 954 yılından bu yana gazeteci olarak 27 Ma­ Mart ve 12 Eylül'de üç hükümet darbesi, 22 Şubat

12 21

Mayıs'ta da iki darbe girişimine tanık oldum. Bu

olayları izlerken içinde yaŞ adım.

Bu kitapta anılarımı yazmıyorum.

12

Eylül fırtınosıy­

ı,.. sınırlı olmak üzere, gördüklerimi, bildiklerimi ve tanık­ lardan dinlediklerimi anlatıyorum. Gazete sabah doğuyor, akşam ölüyor. Yazılanlar bir günün sonunda sadece arşivin malı oluyor. Gazete sütun­ ları,

köşeler gazetecilerin bildiklerini, gördüklerini,

duy­

duklarını yazmasına yetmiyor. Oysa, tanığın, yani gazetecinin yazmak, anlatmak gi­ bi bir görevi var. Her gazeteci halkına karşı bu görevin sorumlusu olduğunu bilir. Fakat, günler, aylar, yıllar ge­ çer oturup yazmaz. Şartlarını zorlayamaz, ya da kararsız­ lık çemberini kıramaz. Son yıllarda, günlük . çalışma şartlarını zorlayan, ka­ rarsızlık çemberini kıran gazeteciler çok değerli ilgi çeki­ ci eserler ortaya koydular. Kitap yazan gazeteciler çığırı böylece açıldı. Halkımız gazete sütunlarına sığmayan bir çok siyasal gerçeği bu kitaplardan öğrendi. Ben burada bu yolun üzerinde yürüyorum. Gazeteci olarak görevimi yapıyorum. Kitabımın

sınırını

12

Eylül olarak çizdim.

Fırtınanın

perde arkası olaylarını, paşalar politikasını anlatacağım.

11

Mart

1 980

akşamı Genelkurmay Başkanlığı bina-

6


sında o geceyi yaşadım. 1 2 Mart 1 971 günü sarı zarfı eli­ ne alan ve darbe muhtı rasını Türkiye'de ilk kez okuyan üc kişiden biri bendim. ö nce 12 Mart'ta yaşadığım çok ilgine bir kac saati özetle an latayım. Sonra 1 2 Eylü l'e geçelim.

1 971 yılının Mart ayında TRT'de Merkez Haberler Mü­ dü rü idim. Kaderlerini biribirine bağlamış bir avuç ınsan TRT Haber Merkezinin kuruluşunda görev a lmıştı k. Doğan Kasaroğlu Haber Müdürü idi. Zeki S özer televizyon ha­ berlerinin sorumluluğunu yüklenmişti. Yanında Ertan Ka­ rasu va rd ı. Hüsamettin Celebi Meclis Haberleri Bürosunun başında bu bölümün müdürlüğünü yapıyord u . Olayları çok yakından izliyorduk. Mikrofona ve ekra­ na yansımayan bir çok haber soğ umadan bize ulaşıyordu. Ordunun h uzursuz olduğunu biliyorduk. Üstte de altta da manzara iyi deği ldi. Darbe yapılacağına dair yaygın söy­ lentiler vard ı. Darbe yapılacaktı, ama ne' zaman? Bu belli değildi. 1 2 Mart günü Genelkurmay'dan TRT Haber Merkezi­ ne telef6n edildi: «- Bir bildirimiz var, yayınlanmasını istiyoruz.» Böyle telefonlar olağandı. Genel kurmay görev alanı­ na giren konularda zaman zaman açıklamalar yapar, bil­ diriler yayınlard ı . İ lgili subaylar resmi bülteni gönderme­ den önce işi sağlama almak için bizi uyarırlardı. Bu kez de olağan bildirilerden biri geliyor sandım. Üze­ rinde fazla durmadım, ama, Haber Müdürü Doğan Kasar­ oğlu'na bilgi verdim. « - Genelkurmay'ın bir bildirisi varmış. Getirecekler .. » Saat 12.00 sıralarında Kasaroğ lu'nun odasındaydım . .. O zaman TRT Genel M üdürlüğü M ithat Paşa Caddesin­ deyd i . Binanın ikinci katında bizim Haber Merkezi vard ı . Haber Müdürü'nün odasından caddenin bir kısmı görü­ nürdü. Biz odada günün olaylarını-konuşup saat 1 3.00'de rad7


yoda yayınlayacağımız haber bülteninin çatısını kurarken binanın önünde siyah bir askeri makam arabasının durdu­ ğunu görd ük. Bir kaç dakika sonra zemin kattaki müra­ caattan haber verdiler. «- Genelkurmay''dan bir paşa geliyor.»

Sonradan Musa Öğün olduğunu öğrendiğimiz Tümge­

neral

Doğan Kasaroğlu'nun odasına girdi. Arkasında

bir

hava bir de deniz albayı vardı. Denizci Kurmay Albay'ın

idi. General ted irgin ve gergindi. Gösterdiğimiz kanepe­ oturmadan elindeki sarı zarfı, yetkilinin kim olduğunu

adını öğrenemedik. Havacı Kurmay Albay Tunusluoğlu ye

öğrendikten sonra Doğan Kasaroğlu'na verdi.

«- Bu zarfın içindeki bildiri bugün saat 1 3.00'de rad­ yoda okunacak.» dedi. Çok dramatik bir andı. O sırada odaya giren Zeki Sö­ zer ve ben dikkatle Kasaroğlu'nun kağıt açacağ ı ile açtı­ ğı sarı zarfın içindeki bildiriye bakıyord u k. Tümgeneral Musa Öğün de bizim kadar d i kkat li ve heyecanlı idi. Albaylar da öyle . O anda anladım ki, Paşo ve albaylar da sarı zarfın içinde ne getirdiklerini bilmiyor­ lar. Paşa, Kasaroğl u'na «Hele oku » dedi. Kasaroğlu bil­ diriyi okudu. Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutan­ ları bildiriyi madde madde yazıp, sivil yönetime taksit tak­ sit müdahale ediyorlardı. Pa rla me ntod an i stekleri vardı. Ne yapılması gerektiğini yazıyorlardı. Meclis acık kalacaktı, fakat paşa ların istediklerini yapacaktı. Askerler yönetime 27 Mayısta olduğu gibi bütünüyle el koymuyorlar, Meclisi acık tutup hükümeti deviriyorlardı. Kasaroğlu bildiriyi okuduktan sonra, M usa Paşa aldığı emri tekrarladı: «- Saat 13.00'de yayınlanaca k» . Kasaroğlu, « Merak etmeyin yayınlanacak» dedi. Ben o anda kendimi tutamajJp gül meye başladım. Bel­ ki de aşırı gerginlikten ya da "lfcıvayı yumuşatmak icin Şimdi nedenini bilmiyorum. Ama, gülüyordum. Paşa kızdı. c - Ne gülüyorsun?» ..

.•

8


«- Paşam, müdahale yapılacağını aşağı yukarı bili­ yorduk. Ama, böyle ta ksitle yapılacağını bil miyorduk. Şu şöyle yapılmazsa, böyle yapacağız, öyle olmazsa böyle olur, gibi yazılmış.» Paşa bu sözlerime gülümseyerek karşılık verd i. Ger­ ginliği üzerinden atmıştı. Samimi sözlerim hoşuna gitti. Kend isine ve albaylara birer ıhlamur söyled i k. Bu sırada Havacı Albay aniden ayağa kal ktı. Bildiri metninden ve şaka yol lu söylediğim sözlerden etkilenmiş olacak ki sinirl i bir bicimde konuştu: «- Paşam bu böyle olmayacaktı.» M usa Paşa, Albay Tunusluoğ lu'na çok sert baktı: «- Nasıl olaca ktı ya .. Otur yerine albayım.» Albay, fırçayı yedi. Yerine oturd u. Hic konuşmadı . De­ nizci geldiği dakikadan itibaren bir kaç nezaket cümlesi dışında bir şey söylememişti. Gidinceye kadar ikisi de bir daha konuşmadılar. Havacı Albay, boşa yere « Bu böyle olmayacaktı» de­ medi. Albay zarfın içinden böyle bir bildiri çıkmasını bek­ lemiyordu. 12 Mart'ın öncesinde ordunun bir kesimde idareye ta­ mamen el konul ması fi kri hakimdi. Bunlara «Tepeden ln­ mecilenı deniliyordu. Yü ksek komuta kademelerinden al­ baylar düzeyine kadar orduda i ktidar kavgası sürüp gidi­ yord u . Sonunda kuvvet komutanları arasında varılan uz­ laşmayla 12 Mart'ta uygu lanan müdahale formülü bulun­ du. Tü mgeneral M usa Öğü n'e zarf verildiğinde iceriği açıklanmamış, sadece TRT'de yayınlatması istenmişti . Sa­ rı zarfı bize verdiğinde içinde ne olduğunu o da albaylar gibi b i lmiyordu. Havacı Albay «Bu böyle olmayacaktı» derken idareye tamamen el konulma masına itiraz ediyordu . Ama, Musa Paşa'nın sert tavrı karşısında sustu . Disipline uydu. M isafirler ıhlamurlarını içerken Doğan Kasaroğlu ile gözgöze geldik. Ben bildiriyi aldım. « - Gidip bü ltene koyalım. Hazırl ı k yapalım.» dedim.

9


Paşa, gerginliği üzerinden attı. Ama, ba kışlarından bi­ ;ze pek güvenmediği belli ol uyordu. «Ya bunlar bir oyu n eder d e bildiriyi yayınlamazlar­ ·sa .. » Paşanın gözlerinde böyle bir tereddüt ifadesi vard ı . «$imdi hemen geliyoru m » dedim. Bild iriyi haber bülteni­ · nin te ksir edildiği odaya götürüp bir kac fotokopi çektir­ d i m . Asl ını getirip Haber M üdürü ne verd i m. M usa Paşa bildirinin sesi etkileyici olan bir spiker ta­ rafından okunmasını istedi. Bu spiker kadı n olmamalıydı. O günlerin en yetenekli erkek spi kerleri Zafer Cilasun i le Çetin Çeki idi. Zafer öğleden sonra gelecekti. Çetin'i bulmamız ko1ayd ı . Hemen evine bir adam gönderd i k. Nöbet sırasında olmayan Çetin Çeki on beş daki ka sonra geldi. B u sırada Doğan Kasaroğlu Genel Müdür Adnan Öz­ trak'ın yanına g idip durumu a nlattı. Bildirinin fotokopisini ·verdi. Yapılacak hic bir şey yoktu. Bildiri yayınlanacaktı. Çe­ tin Çeki saat 1 3.00'de Silahlı Kuvvetlerinin bildirisini birin­ ·Ci haber olara k okudu . O gün saat 1 3.00'den itibaren Türkiye'de yeni bir dö ­ n e m başladı. 12 Mart dönemi .. Askerler bu operasyonu yaparken TRT Genel Müdür­ lüğünün çevresinde en ufa k bir önlem bile almadılar. So­ kaklarda ihtilal havası hissedilmed i. Yapılan nev' i şahsı­ n a mahsus üzeri örtülü bir askeri müdahale idi. Ama, 12 Eyl ül öyle mi? Askerin gözü iyi bakmıyor..

1 980 Temmuzunda TRT Genel M üdürü Doğan Kasar­ ·Oğ lu'nun dördüncü kattaki makam odasına girdim. Orada ne işim oldu ğ u sorulabilir. O sırada ben TRT Genel Müdür Yardımcısıyım. Rad10


yo ve televizyon haberlerinden ve siyasi yayınlardan so­ rumluyum. 1 980 Temmuzunda hava yine iyi değil. Bil inen, sık sık hatırlatılan 1 2 Eyl ül öncesi günler.. Genel Müdür'e dedim ki: «- Doğan ağabey askerin gözünü iyi görmüyorum.• Gözlüğünün a ltından şöyle bir baktı : «- Ke·nan Paşa ihtilal yapmaz. Sakin oı.. dedi. 12 Mart öncesinde ve sonrasında çok badire geçir­ d iğ imiz için aramızda çağrışım yapan ifadeler kullanırdık. «Askerin gözü nü iyi görmüyorum.• demek, asker bir hazırl ı k içinde demekti. En azından tedirgindi. içinde rahat değildi. Bir ta kım oluşumlara gebe idi. Kasaroğlu mesajı a ldığında güvenle konuştu. « Kenan Paşa ihtilal yapmaz.• Kenan Paşa, ordu içinde sessiz yü kselen bir general­ di. Yukarıya tırmanmak için arzu yada ihtiras d uyduğunu hiç belli etmemişti. Kurmay a lbayken bekleme süresinin sonuna geldiğin­ de « Eh artık beni emekli ederler» dediği g ü nlerde general olmuştu. Sonra merdiveni ağır ağır çı kmıştı. Kenan Evren'in adı Genelkurmay İ kin ci Başkanlığın­ da kamuoyu nda duyuldu. Askerler bilirdi, ama, sivil kesim Kenan Paşa'dan yayg ın olara k haberdar deği ldi. Korgeneral Musa Öğün 'le birlikte Kızılordu'nun ma­ nevralarını izlemek üzere Sovyetler Birliğine gittiği nde adı ilk kez kamuoyunda ilgi uyandırdı. Çünkü , çok uzun bir aradan sonra Sovyetler Birliğine giden ilk yü ksek rütbeli subay Genel kurmay i kinci Başkanı Orgeneral Kenan Ev­ ren idi. Kenan Evren Ege Ordu Komutanlığına atandıktan sonra basında ve televizyonda görü nmeye başladı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı sırasında ise protokolün üst dü­ zeyine cıktı. 1 970'1erin, 1 980'1erin generalleri, 1 960'1arın yarbay ve a l bayları idi. Bir çoğu şura sı ndan burasından ya 27 Ma­ yıs'a, ya 12 Mart'a bulaşmışlard ı . Siyasetçiler, basın ve ayd ı nlar bu kadroya süre kli tereddütle bakarlardı. -

11


Kenan Paşa siyasi işlerin dışında kal mıştı. l<ara Kuv­ vetleri Komutanlığı sırasınd a demokrasiye yürekten bağlı bir general olara k isim yapmıştı. Ecevit'i n Başbakanlığı döneminde Genel kurmay Başkanı olunca kimliğini götü­ rüp Ecevit'e imzalattığ ı söyleniyordu. Paşa'nın bu davra­ nışı onun demokrasiye bağlılığını gösteren bir işaret gibi değerlendiril iyordu. Kasaroğ lu da aynı kanaatte idi. Ben TRT'de istihbaratı toplayıp ayı klayan ve haberle­ ri yayınlayan soru mlu kişi olarak Genel Müdüre sadece sezgimi değil. aldığım havayı da a ktardım. « - Evet Kenan Paşa demokrasiye bağlıd ı·r. Ama, sen bizim asker ocağını bilirsin. Paşalar aşağıdaki yangının üst kata çı kacağını hissederlerse hare kete geçerler. Ke n­ d i iktida rlarını alt katlara vermezler.» Bunu söylerken, 12 Mart müdahalesinden sonra TRT'­ ye Genel Müdür olara k atanan Tümgeneral M usa Öğün'ün bir sözü nü hatırlamıştım . TRT'de iki yıl birlikte çal ıştığımız M usa Paşa bizim­ le dost olduktan sonra bir gece sohbetinde şöyle demişti : «- 27 Mayıs'ı yüzbaşılar, bi nbaşılar, a lbaylar yaptı. Generaller çok ezi ldi. Bunun acısını ordu çok çekti. Bun· dan dolayı 1 2 Mart'ı generaller yaptı. Emir komuta bozul­ madı.» Benzer bir değerlendirmeyi de rah metli ismet Paşa'­ dan dinlemiştim. i smet İnönü'nün Başbakanlığı döneminde Harp Oku­ l u Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir rahat durmu­ yordu. 1 962 yılının kış aylarında An kara'da herkes Albay Ta­ lat'rn ne zaman darbe yapacağını konuşuyordu. 27 Mayıs müdahalesinde komiteye giremeyen, ancak ord u içinde çok etkili olan Aydemir, 1 961 seçimleri nden sonra sivil yö­ netime geçildiği halde cuntasını dağıtmadı . Eline geçir­ diği Harp Okulu Komutanlığını darbe planlarının yapıldığt bir karargôh haline getird i . AP - CHP koalisyon Hü kümetinin Başbakanı olan is­ met l nönü Albay Aydemir'in d isipline uymaz davranışların12


dan cok şi kayetçi idi. Al bay da orada burada Başbaka n'ın aleyhinde konuşuyordu. Basından bazı kişiler de maalesef Al bay'ı parlatıyorlardı. işte o günlerde, Al bay Aydemir 2 2 Şubat darbesine hazırlandığı sırada Başbakan İ smet Paşa gazetelerin An­ kara temsi lcilerini makamına çağırdı. Ben de Tercüman Gazetesinin An kara Te msilcisi olarak g itti m . İsmet Paşa kend i ne ha s üslubu içinde bize Aydemir'in çalışmalarından dolaylı bir bicimde söz etti. Küçük rüt­ beli subayların ihtilalciliğe heves etmesinin memlekete büyük zararlar vermiş olduğunu geçmişten örnekler göste­ rerek anlattı . 1 91 3'de Bab-ı al iyi basan Yarbay Enver'i h atı rlattı. Rütbeleri zıplayara k çıkan ve gene yaşta Baş­ komutan Vekili olarak İmparatorluğu savaşa sokan Enver Paşa'yı eleştiren ismet Paşa şöyle ded i : « - Enver Bey ge n e subaylarla ihtilal yçıptı. Hep on­ Jara borçlu kaldı . Orduda nizamı bozdu. Devlet yıkıldı git­ ti. Biz, Kurtuluş Savaşı şartları içinde M ustafa Kemal Pa­ şa ile ihtilal yaptık. O şartlarda .ordunun n izamını bozma­ d ı k.» O günü hiç unutmuyorum . İsmet flaşa bize cok cidd i bir durumu anlatıyor. Uyarıyordu. Darbeci Talat'ı parlat­ mayın, demek istiyordu. Di kkat ettim. Paşa, o gün «En­ ver Paşa'dan söz ederken . Ağzından paşa kel imesi çık­ madı. Atatürk'ü, vurg ulayarak, Mustafa Kemal Paşa diye anan İsmet Paşa, Enver Bey'in paşalığını kabul etmiyor­ d u . Aradan yarım yüz yıl geçmiş olduğu halde .. Eğer, askerler müdahale edeceklerse hareket bu kez yine 12 Mart'ta old uğu g i bi yukarıdan gelecekti. 27 Ma­ yıs'ı yarbay, albay olara k yaşayan genera llerin hiç biri ka­ falarını a lbayların, binbaşıları n önüne koymayacaktı. Genel Müdür Kasa roğlu 'na «Caresiz ka lırsa Kenan Paşa da ihtilal yapar.» dedim. Kasaroğlu güldü. «- Çaresiz ka l ı rsa yapar. Elle gelen düğün bayram. O nlar i htilal yaparsa biz de burayı bırakır gideriz.» Genel Müdür Doğan Kasaroğlu, ben ve TRT'nin prog­ ram yayınlarından sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Er13


tan Karasu, bu olaydan sonra bir kaç kez daha durum de­ ğerlendirmesi yaptık. Bazı belirtiler dışında askerin mü­ dahale edeceğine dair çok somut işaretler yoktu. Kuşku­ larımız ise dağılmış değ ildi. Sayısı yetmediği halde tek başına hü kümet kurmuş olan Başbakan Süleyman Demirel, hemen her gün mi lle­ te moral vermeye çalışıyordu. Çok sık toplanan Bakan­ lar Kurulu öncesinde gazeteciler soruyorlard ı: « - Beyefendi Bakanlar Kurulu toplantısının günde­ minde ne var?» « Türkiye'nin g ü ndeminde ne varsa, Bakanlar Ku­ ru lunun gündeminde de o var .. Anarşi ve terörle mücade­ le .. Enflasyon canavarı ile mücadele .. Türkiye'nin gü nde­ mi bu . . Türkiye'yi yangından kurtarıyoruz.» Başbakan Demirel, Turgut Öza l'ı Başbakanlık Müs­ teşarlığına getirip DPT Müsteşar Vekilliğini de vererek kurduğu takımla ekonomik d urumu düzeltmeye çalışırken Türkiye'nin bir çok yerinde sıkıyönetim devam ediyordu. Ancak, askerler anarşi ve terörle mücadelede pek başa­ rıl ı değillerdi. Başbakan, komutanların olayların üzerine gerektiği gibi g itmemelerinden şikayetçi idi. Kurtarılmış bölgelere g i ri lemiyordu. Bazı yerlere yeterli kuvvet gönderilemiyor­ du. Demirel topla ntılarda sürekli uyarı larda bulunuyor, fa­ kat bekled iği sonucu alamıyordu. Genel kurmay Başkanı ise sürekli yetkisizlikten şika­ yet ediyordu. 1 980 yılının Şubat ayı ortasında Erzurum'un Laleli bölgesinde kış tatbikatı yapıldı. Genelkurmay Baş­ kanı Orgeneral Kenan Evren ve komutanlar orada idi. Ev­ ren, tatbikatın sonunda 1 5 Şu bat günü yaptığı konuşma­ da yine yetki sorununa değindi. Şöyle dedi: «- Sıkıyönetim komutanlarına yetki vermişiz, fakat yetkilerini kısıtlamışız. Elindeki yetkileri kısıtlanmış veya cok az yetki verilmiş bir komutan görevini layıkıyla başa­ ramaz. Onun icin bu memlekette ve hemen hemen bütün d ü nyada cereyan etmekte olan anarş i k olayların bir a n evvel kaldırılması için sıkıyönetim komutanlarımıza bazı -

14


ilave yetkileri n veri lmesini ve cezaların da biraz artırılma­ sını istemekteyiz.» Ben Kenan Paşa'nın bu konuşmasını tatbi katı izleyen TRT'nin M i l l i Savunma Muhabiri Tevfik Fi kret Dinçer'in küçük teybinden dinledim. Bu konuşma TRT'nin haber bül­ tenlerinde de yer aldı. Bakınız o günlerde Türkiye ne halde? Meclis'ten güven almış bir Hükümet var. Ama, Genel­ kurmay Başkanı sıkıntısını bu meşru hü kümetin başında­ ki Başbakan'a söylemiyor, askeri tatbi katın sonunda mey­ dan konuşması yapar gibi açıklıyor. Tevfi k Fikret Di nçer'le birli kte teybi dinledi kten son­ ra sordum: «- Nasıldı Kenan Paşa? Konuşması iyi mi idi?ıı «- Konuşmasını yaptıktan sonra bana dedi ki: Ben böyle yazılı konuşma yapamıyorum. Kü rsüye çıkıp irtica­ len konuşsam, daha iyi konuşurum.» Bizim papyonlu Milli S avunma M uhabiri Tevfik Fik­ ret böyle konuşunca içimden bir ses duyar gibi oldum: Acaba, Kenan Paşa meydanlarda konuşmaya mı hazırla­ nıyor? Sonra bu sesi hemen zihnimden uzaklaştırmaya çalış­ tım. Yok canım .. Kenen Paşa ihtildl yapmaz. 12 Eylülün üzerinden aylar geçtikten sonra Demirel ve Ecevit ile geçmişe dönük olayları konuşmak imkanını bulduğumda, Ecevit'e Oran'daki evinde ded im ki: «- Sizin Başbakanlığınız döneminde asker anarşi ve terörle mücadelede verdiğiniz emri yaptı mı?» «- Hayır, yapmadı», dedi Ecevit. «Onlar Mustafa Muğlalı kompleksi altındaydılar.» Ecevit'le 1 981 'de konuşmuştum. Aynı günlerde Güniz Sokak sohbetlerinden biri nde aynı soruyu Demirel'e sor­ dum. u Verdiğim emirleri yerine getirmediler.> dedi. Demirel, sürekli olarak, Genelkurmay Başkanı Orge­ neral Kenan Evren'in 1 2 Eylül öncesinde görevini yapma­ dığını söyledi. Bundan hep şi kdyetçi oldu. Evren ise zo-

15


man zaman Demirel'in bu eleştirilerine cevap '.ıerdi. Son kez bu tartışma 1 989'da alevlendi. Tartışma sırasında, Demirel, bizim 1 980'de bilmedik­ lerimizi açıkladı. Başbakan Demirel, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Evren'le komutanları topluyor. Şöyle diyor: « Ne isterseniz vereyim, ama, şu terörü d urdurun. Kanun isteyin vereyim. İm kan isteyin vereyim. Yalnız ben­ den dört kanun istemeyin. isti klal Mah kemeleri Kanunu, Sürgün Kanunu, Dersim. Kanunu, Ta krir-i Si'� kun Kanunu .. Bu nlarla ka n dökülmesi n i önleyecel<seniz ç ok pahalıya mal olur. Bu nların dışında olsun. demokratik olsu n.» Dem irel, 12 Eylül öncesinde yetki meselesinde Paşa­ ların görüşlerini paylaşmıyordu . Yeterli yetkileri vard ı . Kal­ dı ki 1 980 Şubatında güç de olsa bir takım kanu nlar Mec1is'ten geçirilmiş ve sı kıyönetim yetkileri genişleti lmişti. 12 Eylül'den sonra anlaşıldı ki, yetkisizli k iddiası te­ rörü söndürememeni n tek nedeni değ ildi. Burada bizim asker ocağının geleneksel mantığının rolü büyü ktü. Komutanlar devleti koruyup kollamanın ordunun yü­ ce bir görevi olduğuna inan ıyorlardı. Ancak, devleti ku rta­ rırken işin başına kendileri geçmek istiyorlardı. 1 2 Mart'ta meşru bir h ü kümet görevdeyd i, ama. ko­ mutanlar o meşru hükümetin emrinde terörü önlemediler. Önce, h ü kü meti devirdiler. Kendi istedi kleri gibi bir h ü kü­ met kurdurdular, yönetime resmen el koymadan hakim ol­ d u lar, sonra temizliğe g iriştiler. 1 2 Eylül öncesinde Ecevit Hükümeti işbaşında idi . Ecevit d e terörle mücadele ed iyordu. Ama, komutanlar ya­ nında değildi. Askerler 12 Eylül'de darbe yaptılar. Kendi yönetimle­ rin i kurdular. Hemen d u ru ma hakim olup terörü durdurdu­ lar. 1 980'de gü nler a kıp g iderken, biz papyonlu Tevfik Fik­ ret ile Kenan Paşa'nın politi kasına teşhis koymaya çalı­ şırken perdenin a rkasında olup bitenleri çok net bil­ miyord uk. Sadece istihbarat kırı ntılarını öğreniyorduk. Ama, sezgilerimiz bir şeyler olacağını söylüyordu . -

16


«Ben Vericllerdeyim, Sen de hazırlan»

« Doğan Ağabey askerin gözünü iyi görmüyorum» de­ d iğim günün üzerinden bir kaç ay geçti. Eylül'e geldik. O günlerde benim aklı mda ne darbe var. Ne de böy­ le bir ihtimali aramızda konuşuyoruz. Bu konu o sırada gündemimizde değil. 1 1 Eyl ül 1 980 günü öğleden sonra Genel Müdürü a rad ım. Aramızda dinlenmesi mümkün olmayan doğrudan bir telefon kanalı var. Devamlı haberleşiyoruz. Oradan ara­ dım. Sekreteri «İki saattir yok. Cıktı dönmed i» dedi. Genel M üd ür genellikle çıkarken bana haber verir. Nerede olduğunu bilirim. Her an bir olay çıkabilir, bir ge­ lişme ola bilir, haber yayınından önce konuşmalıyız. Böyle bir uygulamamız var. Genel Müdür haber ver­ mediğine göre demek ki çabuk dönecek, d iye d üşündüm. Çalışırken zaman a kıp g itmiş. O gün, Başbakan, Ba­ kanlar Kurulunu toplamış. İçeri girerken yine «Türklye'nin gündeminde ne varsa Bakanlar Kurulunun gündeminde de o var» demiş. Bir süre sonra Başbakan'ın Bakanlar Kurulu toplan­ tısından sonra yaptığı konuşma önüne geldi. Haber Müdürü Mehmet Bican, Demirel'in konuşma­ sından haber özetleri için bir başlık çı karmış: « Ba kanlar Kurulu Başbakan Demirel'in başkanlığın­ da yaklaşık üç saat süren bir toplantı yaptı. Başbakan De­ mirel, anarşi, terör ve bölü cü l ü kle amansız bir mücadele yürütüldüğünü ve mutlaka netice alınacağını söyledi.» Mehmet Bican'ın saat 1 9.00'da radyoda yayın lanacak h aber bülteninin özetler bölümünde beşinci sıraya aldığı bir h a be rin özeti de şöyle idi: « Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Şahlnkaya Bir­ leşik Amerika'ya yaptığı resmi geziyi tamamlayarak An­ kara'ya döndü. Bültenin başında da özetsiz verilecek bir protokol ha­ beri yer a lıyordu: «Cumhurbaşkanı Vekili Ihsan Sabri Cağlayangil Ge­ nelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren'i saat 1 7.00'de •

17

F. : 2


Çankaya Köşkünde kabul etti. Cumhurbaşkanı Vekili Çoğ­ l ayongil'in Genelkurmay Başkanı Orgeneral Evren'le haf­ tal ı k görüşmesini yaptığı bildirildi.» O gün zihnimde asla darbe kuşkusu yok. Daha önce, aylarca önce Genel Müd üre bilgi veriyorum, fakat o gün böyle bir şey aklıma gelmiyor. Böyle olunca, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın 1 1 Eylü l günü Amerika'dan Türki­ ye'ye dönmesi benim için doğal bir hadise. Orgeneral Şa­ h in kaya, Amerika'da Hava Kuvvetleri Komutanı Orgene­ ral Lew Allen'le görüşmüş. Türk Hava Kuvvetleri nin geliş­ tirilmesi için bazı önemli kararlar alınmış. Şahinkaya bu konuda Birleşik Amerika Genelkurmay Başkanı Orgene­ ral Jones'dan da yakın ilgi görmüş. Haberde bunlar var. Okudum. Şimdi aynı haber bül­ teni n i a rşivimden çıkarıp tekrar okuyorum. Bende hala tatmin edilmemiş şüpheler var. 12 Eylül'den sonra, Tahsin Şahinkaya'nın müdahale öncesinde Amerika'ya g itmesi pek çok yakıştırmalara ko­ nu oldu. Generalin Amerikan makamlarıyla belki de as­ kerleriyle Türkiye'de yapı lacak müdahaleyi konuştuğu, Amerika'nın böyle bir d urum u nasıl karşı layacağını a raş­ tırdığı iddia edi ldi. B u türden yorum ve iddialar Evren Paşa tarafından sert tepki gördü. Evren'i n bu söylentilere çok kızd ığını 1 2 Eylülden sonraki günlerde d uyduk. Cumhurbaşkanı Kenan Evren son dış gezisini 1 989 yılının Şubat ayında yaptı. 16 Şubat günü Ankara'dan Pa­ kistan'a giderken uçakta bu konu açıldı. Evren, Şahinka­ ya'nın Amerika gezisini şöyle anlattı: «- ABD Hava Kuvvetleri Komutonı'nın Orgeneral Şa­ hin kaya'yı daveti 30 Temmuz 1 980'de kabul edildi. Genel­ kurmay kararname çıkarılması için 22 Temmuz'da Milli Savunma Bakanlığına yazı yazdı. Ziyaret ta rih leri olarak 6 ilô 1 4 Eylü l tarihleri bildirildi. Davet. 7 i lô 1 3 Eylü l tarihleri orasında idi. Tabii birer g ü n yol konuldu. 26 Ağustos günü toplandık. Harekatın 1 2 Eylül'de ya­ pılmasına karar verd i k. Tahsin Şahinkaya dedi ki: 12 Ey18


lül'de hare kat yapılaca k ben Ameri ka seyahatini iptal ede­ yim .. Ben, Hükümete karşı n e d iyeceğiz? Kararnameye yaz­ mışız, darbe yapacağız mı d iyelim? dedim. Olmaz öyle şey. Sen g ideceksin, erken dön, dedim. Bunun üzerine Şahinkayanın kararnamesi 1 1 Eylül olara k değiştirildi. Tahsin Paşa do Amerika'da karımın ameliyatı var. Onun için erken döneceğim demiş. Şimdi tuttular, Hava Kuvvetleri Komutanı Şahinkaya Amerikan Hü kümetine haber vermek için g itti, müsaade almak için g itti, filan dediler. Biz böyle bir şey yok, dedik. İnandıra mıyoruz . » Bel ki gerçek Cumhurbaşkanı Evren'in a nlattığ ı gibiy­ di, ama, böyle olduğuna Evren'in söylediği gibi kimse inanmıyordu. Amerika'nın 1 2 Eylül'ü hemen kuca k laması, a skeri yönetimi olabildiği kadar acık ve sıcak destekle­ mesi Türkiye'de düşünen insanları böyle yorumlara zorlu­ yordu. 1980'de Amerika'nın dünyaya bakışı cok değişmişti. 1 950'1erde Washington demokrasilerle işbirliğine önem ve­ rirdi. Dostları ve müttefikleri demokrat ül kelerdi. Amerika, i l işkide bulunduğu yönetimleri demokrasiye a cıtmaya zor­ lard ı . 1 980'de ise Amerika büyük bir strateji değişikliği yap­ tı. İlişkide bulunduğu ülkenin rejimi ne olursa olsun ken­ d i öz çıka rını d üşündü. 1 980'e gelindiğinde, Amerika Afganistan'ı kaybetmiş­ ti. Önce yanlış politikaları yüzünden bu ü l kenin Sovyet­ ler'e kaymasına seyirci kalmıştı. Sonra da Sovyet işgalini önleyememişti. Bu olayın arkasından Şah'ı n j ran'ı elinden g itti. Amerika'nın petrol bölgesi Basra Körfezindeki çıkar­ ları tehli keye düştü. Ortadoğu'da Körfez g üvenliği yönün­ den tek sağlam müttefiki kaldı, Türkiye.. Artı k, Amerika için Türkiye'deki rejimin demokratik olup olmaması önemli değildi. Söz dinlemez adamları n yö­ netimindeki demokrat Türkiye yerine hiç kuşku d uymaya­ cağı askeri yönetim altındaki Türkiye çıkarına daha çok uygun değil mi idi? .

19


İşte, 1 2 Eylül ile Amerika a rasında bu yüzden ilişki ku­ ruluyord u ve bu yüzden kuşkular vard ı . Düşünen insanlar «Herhalde» d iyordu. «Bizim askerler Amerika ile ilişkilerin bozulmayacağı yolunda Washington'dan bir yeşil ışık yandığını gördüler.» Amerika'nın bir dönemde Ecevit'ten, bir dönemde de Demirel'den hiç memnun olmadığını biliyorum. Washing­ ton onların ne ekonom i k politikalarını sevdi, ne de Türki· ye'de uyguladı kları milli sanayi pol itikalarını .. Birisi solda, d iğeri sağda olmalarına rağ men, her ikisi de Amerikan iş ve sermaye çevrelerinin al kışlayacağı politikaları ü retme­ d iler. 1 2 Eylü l'den sonra kurulan yönetim Batı Avrupa tara­ fından dışlanırken Ameri ka tarafından övüldü. Bu yöneti· min Başbakan Yardımcısı Özal Amerikan iş çevreleri ve basını tarafından desteklendi. Cumhurbaşkanı Evren, Hava Kuvvetleri Komutanı Or­ genera l Tahsin Şah inkaya'nın resmi davet üzerine Ame­ rika'ya g ittiğini söylüyor. Orada ne konuşulduğunu kimse bilmiyor. Tabii Hava Kuvvetleri Komutanı, «Biz ihtilal ya. pacağız, siz ne dersiniz» d iye sormak üzere Türkiye'nin en büyü k müttefikinin kapısını çalmaz. Ama, orada resmi görevinin gereğini yerine getiri rken, kendisine bazı soru­ lar yöneltilir. Dost ü l kenin bazı yetkili i nsanları Türkiye'· nin durumunu konuşurlar. Sondaj yaparlar. ***

Şu a nda TRT'nin 1 1 Eylül 1 980 tarihli haber bülteni masamın üzerinde . . . O gün, Cumhurbaşkanı Vekili İhsan Sabri Cağlayan­ gil'in Genelkurmay Başkanı'nı Çankaya köşkünde kabul edip görüştüğünü dört satırlık bir haber halinde yayına hazırlarken, Kenan Paşa'nın o gece Bayrak Hare katı ola­ rak isimlendirilen darbeyi başlatacağını nereden bilecek­ tim. Oysa o sırada Başbakan Demirel'e bir takım kuşku dolu h aberler gelmeye başlamıştı. Bu bilgiler üzerine Baş20


bakan Cumhurbaşkanı Vekilini telefonla aramış, görüş­ müştü. i hsan Sabri Çağlayangil Çankaya köş künde ça lışıyor, tokat a kşam olunca köşke çok yakın olan Şehit Ersan Caddesindeki evine geliyordu. Demirel Çağlayangil'i ora­ da buldu. Kendisine gelen bilgileri, kuşkularını iletti. Bir kaç saat önce Genelkurmay Başkanı Evren'le görüşmüş olan Cumh urbaşkanı Vekili şöyle dedi: «- Biraz önce geldim. Ş u qnda gazete leri okuyo­ rum. Evren'le mutad görüşmeyi yaptı k. Gayet saygı l ı idi., Başbakan Demirel, sanki birşeyler olacağını çok ön­ ceden hissetmiş yada öğrenmiş gibi, o gü n saat 1 1 .45'de toplanan ve üç saat çalışan Bakanlar Kurulundan son­ ra Türkiye'nin durumu hakkı nda genel bir değerlendirme yaptı. Çiftçiye olan borçlar ödeniyordu. Vatandaş devlete güvenmeliydi . S igara ve cam d ışında hiç bir maddenin yokluğu söz konusu değildi. Fa bri kalar büyük ölçüde ça­ lışır duruma getirilmişti . Enflasyonu n hızı büyük ölçüde kesilmişti. Demirel, uzun uzun bunları a nlattıktan sonra şöyle di­ yordu : «- Ted birler tamdır. Yani soğuk bir kışa gitmiyor Türkiye. Yakacağı, yiyeceği ve giyeceği olan bir kışa gi­ d iyor. Herşeyi olan bir Türkiye'nin kışın d a herşeyi ola­ cak.» Başbakanlık binasında Demirel'le kon uşan gazeteciler çok sık te kra rlanan bir soruyu yine soruyorlardı. Soru er­ ken seçimle ilgili idi. Başbaka n bu soruya şöyle karşıl ı k veriyordu : «- Hakikaten Türkiye'nin Cumhuriyet Halk Partisi ik­ tidarı ile meselelerin i çözebilecekleri ne güveniyorlarsa mahcup davra nmasınlar. Perdenin arkasına da saklanma­ sınlar. Gelsinler seçime gidelim.» Başbakan, bu sözleri söylediği sırada ta nkların Eski­ şehir yol undaki Merkez Komuta nl ığı Kışlasının geniş ta21


lim olanında bekletildiğini, Genelkurmay Başkanı ve ko­ mutanların darbeyi başlatmak için son hazırl ı kları gözden geçird i klerini ve benim arayıp da yerinde bulamadığım TRT Genel Müdürü Doğan Kasaroğlu'nun Genelkurmay binasında komutanların konuğu olarak kahvesini içtiğini nereden bilecekti. Ben de bilemezd im. Akşam üzerj henüz hava karar­ madan herşeyi öğrendim. 1 2 Eylül fırtınası esmek üzere idi. Sekreterim Canan telefonu bağladığı sırada saat sanırı m 1 8.00'e geliyordu. «- Doğan Bey d ışardan arıyor.» « Nerede imiş,» « - Bilmiyorum, söylemedi. Bağlıyorum.» Telefonda Kasaroğlu'nun sesini d uydum. Aynen şöy­ le dedi : «- Ben vericilerdeyim. Seni evden aldıracağım. Er­ 'kın'ı (Karasu) yanına al. Ertan'ın kızı sizin eve gitsin. Ora­ ya telefon edeceğim.» Genel Müdür, «Vericilerdeyim» derken bana bir me­ &aj vermek istiyor. Ama, ben o anda başka işlerle meşgu­ lüm. Aklımda darbe, ihtilôl yok ki. Radyo haberleri i le, bir kac saat sonra başlayacak televizyon habe r b ülteni ile uğ­ raşıyorum. Genel Müdür beni m mesajı almadığımı anladı . Veri­ ciler TRT'nin en duyarlı kesimidir. Yayın stüdyo binaların­ d a hazırlanır, ama, verici antenler şehir dışındadı r. B i r müdahalede askerler önce oraya el koyarlar. Yada b i r kargaşada önce vericiler güvenlik altına a1ınır. Kasaroğlu, « Ben veri cilerdeyimıı d iyor. Telefonda ra­ hat konuşamıyor. Araya bir kac kel ime daha sıkıştırınca anladım. Benim Temmuz'da «gözünü iyi görmediğimi» söy­ lediğim a sker Eylül'de darbe yapıyordu . Gözleri min önünden şeritler geçti. 1 2 Mart gün ü öğ­ le vakti M usa Paşa geliyor, bildiriyi getiriyor. Şimdi de yi­ ne böyle bir olayla karşı karşıyayız. «Tornam» dedim. Burada işi bitirip bizim eve gidece-

22


ğ iz. Ertan'ın kızını, Ayça'yı da götüreceğiz. Senden tele­ fon bekl iyorum.» «- Ben seni eve a raba gönderip Ertan'la birlikte al­ d ı racağım. Gözlerinden öperim.» « - Ben d e öperim.» Telefonu kapattım. Hızla düşünmeye boşladım. Darbe geliyordu. Ama darbeyi kimler yapıyor? Başta kim va r? Bilmiyorum. Genel Müdürü n kimlerin yan ında olduğunu da bilmiyorum. Bu gece bizi de Doğan Kasaroğlu'nun ya­ nına götürecekler. Genel Müdür cEve araba gönderip Er­ tan'la birlikte aldıracağı m» dediğine göre, demek ki bu­ lunduğu yerde durumu kötü değil. TRT Genel Müdürlüğü Kavaklıdere'de Amerikan Bü­ yükelciliğinin karşısındadır. Binanın bodrum katlarında televizyon stüdyoları vardı r. Yayın oradan yapılır. Radyo­ n u n haber stüdyoları da alt kattadır. Zemin katın üzerinde TRT Haber Merkezi var. Radyo ve televizyon haberleri bu katta hazırlanıyor. Tüm haber ekibi bu katta çalışıyor. Zihnimden hızla gecen şeritleri d urdu rd u m. Zaman zaman yaptığım gibi uzun koridora çıkıp yürüdüm. Hü­ kümlü voltası atar gibi bir kaç kez gidip geld i m ve düşün­ düm. Bu gece darbe yapılacak. Biçimi ve yöntemi ne olur­ sa olsuiı yönetime askerler gelecek. Ben yapmalıyım? Hazı rladığımız haber bülteni aynen kalmalı mı? TRT'­ de nasıl bir önlem· alınmalı. Askerler müdahale ettiklerin­ de önce radyo ve televizyonu kontrol altına alırlar. Rad­ yoda marşlar ça lınır. Sonra i htilôl bildirileri okun u r. Önce radyonun, sonra televizyonun yayına başlamasını isterler. Bunun için tedbir almak gerekir. 27 Mayıs sabahı ihtilôl b ildirilerini Al bay Alpaslan Türkeş okumuştu. «Silôhlı Kuvvetlere inanınız, g üveniniz» diye vurg ulaya vurgulaya bildirileri tekrarlamıştı. 22 Şubat'ta Albay Talôt Aydemir'in ilk işi Ankara Rad­ yosunu işgal etmek old u . O da bildirilerini Tank Üsteğme­ ni İlha n Baş'a okuttu. Ama, Kurmay Al bay Ali Elverdi kü23


cük bir kuvvetle gelip Talôt'ın adamlarını dağıttı. Üsteğ­ men ilhan Baş'ı kovaladı. Geçti mikrofonun başına ken­ disi acele yazılan karşı bildiriyi okumaya başladı . Albay A l i Elverdi'nin elindeki kôğıtta «Talôt Aydemir'­ in üç beş adamı bu işi yapamaz. Ord u bütün ü ile d uruma hakimdir» yazıyordu. Albay Elverd i . Üç beşi, ra kamla yazıl­ dığı için üç buçuk sanmış. Öyle okudu. Ta lôt'ın üç buçuk adamı bu işi yapamaz» diye seslendi. Başba kan ismet Paşa. o sırada Hava Kuvvetleri Ko­ muta n lığında Talôt Aydemir'i n darbe girişimini bastırmak için uğraşan generallerle birlikteydi. Albay Ta lôt darbeyi başaramadı. Tesl im oldu. Şimdi nasıl olacaktı acaba bu iş? TRT Genel Müdürü bana telefon ediyor. Darbe yapı­ lacağını haber veriyor. Belli ki askerlerin yanında. Belli ki bulunduğu yer askeri bir karargôh. Böyle olmasa Doğan Kasaroğ lu'nun Cuntacıları n yanında ne işi olabilir? Koridorun sonundaki Televizyon Haberleri M üdürlü­ ğüne g ittim. Uzun masanın üzerine sıralanan haberleri kontrol ettim. Önemli bir değişiklik yapmadım. Sadece. gü­ nün şartları içinde uygun d üşmeyecek b i r i ki küçük ha­ beri çıkardım. Heyecanım yatışmıştı . Son u nda ne olabilirdi? Asker­ ler ya bizi mevcut yönetimin adamları sayarak tutuklaya­ caklar yada «Haydi işiniz bitti. TRT'den güle güle» diye­ ceklerdi. Kafamı en kötü ihtimallere hazırladı ktan sonra rahat­ ladım. Telefon edip TRT'nin Büyük Ankara Otelinin ya­ nındaki ikinci binasında çalışan Ertan Karasu'yu aradım. «- Acele bana gel. Doğan ağabey telefon etti. Cid­ di işler var. Durum iyi değil. Ayca'yı da bize gönder.» Ertan'ın eşi Antalya'daydı . Kızı Ayca evde yalnızdı. Ertan, « Durum iyi değil. Ayca'yı bize g önder.» sözle­ rinden arada bir aklımıza gelen ve a ra mızda konuştuğumuz olayın patlamak üzere olduğunu kavrad ı. «- Gel iyorum, dedi . » Beş dakika sonra odada başbaşa idik. Kendisine Ge­ nel Müdür'le yaptığım telefon konuşmasını anlattım. Du24


ru mu değerlendirdik. Ki mseye bir şey söylemeyecektik. Ancak, bazı hazırlıkları da yapacaktık. Haber Dairesi Başkan Yardımcısı Özden Vardan ça­ ğırd ım. «- Özden, bu gece büyük çapta bir operasyon ola­ bilir. Sı kıyönetim galiba arama tarama ya paca k . Ne olur ne olmaz, sen bir hazırl ı k yap. Bu gece göreve çağırabi­ leceğimiz kameramanların adreslerini çıkart. özellikle ev­ lerinde telefon olanları tercih et. Özden bu sözlerimden pirelendi. «- Neler oluyor? Benim bilmediğim bir şey mi var?» «- Hayır. Senin bilmediğin ne olacak? Söylediğim gibi sı kıyönetimin operasyonu bekleniyor. Bize haber ver­ d ikleri zaman hazır ola lım.» Özden pek tatmin olmadı, ama, olmuş göründü. Gö­ revi yapmak üzere gitti. Mehmet Bican hiç bir şeyden habersiz saat 1 9.00'da yayına sunulacak bültene son şekl i n i vermek için çalışı­ yordu. «- Bican gel biraz konuşalım.» «- Hay hay ağabey .. » Mehmet Bican'la koridora çıktık. Hükümlü voltasına başladık. «- Bican bu gece tedbirli ol .. Sı kıyönetim geniş bir arama tarama yapacak galiba .. Özden kameramanları ha­ zır tutacak. Sen kimseye bir şey söyleme. Acele çağıra­ bileceğimiz muhabirlerimizin bu gece nerede olabilece k­ lerini belirle.» «- Ağabey ne var?» «- Hiç bir şey yok B ican .. Bu büyük bir olay. Bu ola­ yı atlamayalım. Doğru dürüst verelim. Bu gece burada nö­ betçi müdür kim?» «- Ben kalacağım.» «- Çok iyi Bican. Gece ben seni telefonla arayaca­ ğım.» Odama geldim. Evde n Hanım telefonla arıyor. «- Ayca bize gelmiş. Çok iyi. Ama, ne var? Neden Ayça'yı gönderdiniz?» 25


«- Hiç bir şey yok. Ertan'lo birlikte biraz sonra ge­ �eceğiz.» Bir saat sonra Ertan Karasu ile birl i kte TRT'den çık­ tık. Odamdan ayrılmadan önce askerler arama yaptıkla­ rı sırada beni zor duru ma düşürebilecek herhangi bir not yada belge olup olmadığını düşündüm. Ben bir gazeteci idim, a ma, aynı zamanda da devle­ te h izmet eden bir kamu görevlisi idim. Bir kamu görevli­ sinin devletinden saklayacağı bir şey olamazdı. Odamdaki -dosyalar belgeler devletten glzli şeyler değildi. 1 9.00 haber bülteni radyoda okunduğu sırada eve gel­ miştik. Hanım'a bu gece öneml i bir görev için Ertan'la bir­ l i kte Doğan Kasarağlu'nun yanına gideceğimizi, belki bir sıkıyönetim tatbikatı olabileceğini söyledim. Gazeteci eşi olara k bizim Hanım böyle işlere alışık. �tiraz etmedi . Ancak, bir mi ktar şüphelenir gibi oldu. c - Nedir bu iş böyle, önemli bir iş mi?» diye sordu. önemli olabileceğini, merak etmemesini, Genel Mü­ dür'ün bize araba göndereceğini söyledim. Hafif bir yemek yedik. Bire r kahve içtik. Beklediğimiz telefon geldi. Genel Müdür şöyle dedi: «- Ben şimdi Genelkurmay'dayım. Size benim ara­ bamı göndereceğ im. İçind e bir subay olacak. Sizi alacak, ·buraya getirecek. Hiç kimseye bir şey söylemeyin. «- Tamam arabayı bekliyoruz.» Bu telefon konuşmasıyla d uru m biraz daha aydınlan­ dı. Demek ki darbe tepeden geliyordu. Genel Müdür Ge­ nelkurmay'da bulunduğuna göre harekatı komutanlar ya­ pıyorlardı. Bizim Genel Müdür oraya nasıl g itmiş? Nas ı l götü­ rü l müştü acaba? Bu olayın hikayesini daha sonra öğ rendim. An kara yakınlarında bir elektronik dinleme üssü var. Askeri düzendeki adı Bayra k Garnizonu'd u r. O günlerde· Bayrak Garnizonu'nun komutanı Tümge­ neral Servet Bilgi idi. Biz kendisini tanımıyord uk, ama adı­ nı biliyord uk. Askerler kadar siviller arasında da çevresi -olan, sevilen sayılan b i r general olduğunu işitiyorduk. 26


1 1 Eyl ül günü öğleden sonra Servet Paşa Doğan Ka­ saroğlu ile buluşuyor. «Sana bizim televizyon stüdyosunu göstereyim,» diyor. ıı:Genelkurmay Başkanımız <la seninle görüşmek istiyor,» d iyor. Böyle tatlı uyutmalarla Kasar­ oğlu'nu Genelkurmay Başkanlığı'na götürüyor. Servet Paşa ve TRT Genel Müdürü orada paşalarla oturup konuşuyorlar. Tam uygu n zamanda paşalar Do­ ğan Kasaroğluna ordunun yönetime müdahale edeceğini söylüyorlar. «Kusura bakma bizim misafirimizsiniz. Hare­ kat başlayıncaya kadar burada ka lacaksı n ın diyorlar. Doğan Kasaroğlu sıradan bir kalem efend isi değil.. Çeşitli gazetelerde çalışmış, muhabirlikten TRT Genel Mü­ dürlüğüne kadar yü kselmiş, yetenekli bir gazeteci. Ü stelik, Türkiye'nin en kriti k günlerinde yıllarca Haber Müdürü ola­ rak TRT Haber Merkezini yönetmiş. 12 Mart müdahalesin­ de bu görevde bulunmuş. 27 Mayıs'ı, Talôt Aydemir olay­ ları n ı yaşamış, izlemiş bir kişi. TRT Genel Müdürü askerlerin ne için kendisini ha­ rekattan önce Genelkurmay'a getirdikleri ni hemen anlıyor. Saati gelince radyo ve televizyonu n yayına geçmesini is­ teyecekler. Askerlere diyor ki : 1t- inşallah hayırlı olur. Ben burada oturarak radyo ve televizyonu yayına sokamam. Yard ımcılarımın buraya getiril mesi gerekli. Onlara telefon edeyi m.» «- Hayır olmaz. Telefon edemezsiniz.» tı - Paşam, ben usulü ile kon uşurum.» Kasaroğlu ile kon uşan general tartışmanın sonu nda bakıyor ki TRT Genel Müdürü haklı. «Telefon edin, ama, Doğan Bey rica ederim hiç bir şey söylemeyi n .» diyor. Doğan Kasaroğ lu genera l i n gözetiminde bize telefon ediyor. İkinci telefondan sonra da bize arabasını gönde­ riyor. Evim Cankaya'da Basın S itesinde . . . Arabalar park ye­ rine kadar girebiliyorlar. Biz Ertan Karasu ile beraber ikin­ ci katta bulunan evimin pencerelerinden parka bakıyoruz. Genel Müdür'ün arabasını bekliyoruz. Saat 20.00'den önce Kasaroğlu'nun eski model ma 27


kom Fordu geldi. Aşağıya baktık. Birisi d ireksiyonda, biri­ si yanında iki kişi seçiliyor. Ara banın yanına inince görd ü k ki şoför Ali'nin yanın­ da bir yüzbaşı oturuyor. Şapkasını çıkartmış. Yakasında­ k i işaretlerden muhabereci olduğu anlaşılıyor. Erta n Karosu ile arka koltuğa oturd u k. Yüzbaşı adı­ n ı söyledi. «Sizi götüreceğim» dedi. «- Nereye g ideceğiz yüzbaşım?» «- Gid ince görürsü nüz? Açıklama yapamam. Bana sizleri g ideceğimiz yere götürmem için emir verildi. Ba­ kınız, şapkamı çıkardım. Askeri araçla bile gel memiz sakıncalı bulundu.» «- Pekiyi Yüzbaşım gidelim öyle ise .. » Cinnah Caddesinden aşağı indik. O gün lerde hızlı si­ g ara tiryakisiyim. Birden dostum Oktay Ekşi'nin bir sö­ zünü hatırladım. Yıllarca önce Oktay'la birlikte bir olay ta kip ediyor­ duk. Oktay bürodan çıkarken ceplerini yokladı . «Sigara var. Basın kartı da cebimde. Tamam. Para bile önemli değ i l» dedi. . Ceplerimi yokladım. Artık basın kartının hükmü bu gece geçmez ama, sigara gerekli .. Ben i m Samsun pa keti yarıya inmiş. «- Yüzbaşım TRT'ye uğrayıp bir kaç paket sigara alabilir miyiz?» «- Hayır. Hiç bir yerde dura mayız. Gideceğiniz yer­ de bol bol sigara var.» Gerçekten gittiğimiz yerde bol bol s igara vard ı . istih­ barat Dairesi Başkan Vekili Koramira l Doğan Toktamış'ın odasındaki kristal tabağı n içinde her çeşit sigara vardı� Amerikan sigarası dahi l .. M u habere Yüzbaşısı bizi Genelkurmay Başkanl ığı'nın g üney kapısına getirdi. O zaman Hava ve Deniz Kuvvet­ leri bu kapının tam karşısında aynı binayı paylaşırlardı. Yüzbaşı arabadan indi. N izamiyede görevli subayla­ ra birşeyler söyledi. Belki parolayı verd i . Genelkurmay Başkanlığı binasının iki ana caddeye bakan iki yüzü ka28


ran l ıklar içindeydi. Güney tarafı ise pırıl pırıldı. Caddeden geçenler gece binada ça lışıldığını göremezlerdi. Yüzbaşı bizi kolayca nizamiyeden geçirdi, arka kapı­ da yapı lan ikinci kontrolden sonra ana binaya giri p i ki kat çıktık. Bizi orada Koramiral Doğan Toktamış'ın odasına teslim etti . İçeri gird ik. Tanıdığı mız tan ı madığımız çok sayıda ge­ nera l orada. İlk gördüğüm Genelkurmay Genel Sekreteri Tuğgeneral Fikret Küpeli oldu . Sonra Bayrak Garnizonu Komutanı Tümgeneral Servet Bilgi ile tanıştık. Tokta mış Paşa bizi gayet nazik karşılad ı . Hemen çay ikram edildi. Paşalardan bir kaç kez aynı cüml eyi işittik: «- Hayırlısı ile bu gece harekôt olacak. Şimdi şu saatte bunu bilen sivil ler sadece sizlersiniz.» Paşaların «Bunu bilen siviller sadece sizlersiniz» de­ d i kleri siviller, TRT Genel Müdürü "Doğan Kasaroğ lu, ben, Ertan Karasu· ve Kasaroğlu'nun yanında sessizce oturan PTT Genel Müdü r ü idi. Onu da Kasaroğ lu'na uyg u lanan form üle benzer bir yöntemle getirmişlerdi. TRT Genel Müdürü bizi karşısı nda görünce çok se­ vindi. Birbirimize sarıldık. Biz de paşa lar gibi «Hayırlı ol­ sun ,» dedik. Şöyle çevreme bakındım. Generaller g i rip çıkıyor. Or­ tada hiç alt rütbede subay yok. Belli ki onlar başka oda­ larda görev başında. Bir a ra iki koltuk boşaldı . Birine ben, ötekine Ertan oturd u k. Genel kurmay isti hba rat Dairesi Başkan Vekili Doğan Toktamış Paşa, «Arkadaşlar. Şu a nda Türkiye'de bu harekô­ tı bilmeyen bir çok general var. Bu harekôtın bu gece baş­ layacağını görevli olan sınırl ı sayıda subaylar biliyor. Şim­ d i de siz öğrendiniz. Lütfen telefon etmeyiniz.» dedi. Bunu söylerken Ertan Karasu ile benim aramda sehpa n ı n üze­ ri nde bulunan telefonu gösterd i . Biz « Evet Paşam» g i b i bir şeyler söyledik. Kasaroğl u i s e gayet rahat Paşa ile sohbette. Eskiden tanıştıkları için dostça konuşuyorlar. Bir süre önce paşalar TRT Genel Müdü rünü yemeğe alm ışlar. Herkes birbirinin kişiliğini tartmış. 29


Anlattığım b u görüntüler bir kaç dakika içinde tanık olduğu muz manzaraların parçaları. Doğan Kasaroğl u bu manzara içinde çok asık bir yüzle koltu kta oturuyor. Do­ ğan Paşa ile konuşuyor ama, havası yok. «- Doğan ağabey neler ol uyor?» «- Arkadaşlar ihtilal yapıyor. Biz de onun için bura­ dayız.» Kasaroğ lu bu sözleri Koramiralin önünde, odada o sı­ rada tanımadığımız paşaların arasında öyle bir ifade ile söyledi ki kaynar sular başımdan aşağıya dökü ldü. İfadesinde, olayı reddeden, ağır, kırıcı bir ses tonu vard ı . Ertan'la birbirimize bakıştık. Hemen müdahale edil­ mesi lözım. Hemen .. Biz yirmi beş yıllık arkadaşımızı, kader birliği ettiği­ m iz i nscin ı çok iyi tanıyoruz. Bu sözlerinin arkasından da­ ha ağırları gelecek ve paşa ların bizi nereye gönderecek­ leri bel l i değil. Hemen yanına gittim. «- Doğan Ağabey, Allahını seversen ne yapıyorsun? Baksana resmen i htilôl oluyor. Senin sözlerinden başka anlamlar çıkarırlar. Aman . .. Bu işin şakası olmaz.. ,. Ben yavaş bir sesle bunları söylerken Ertan yanım­ d aydı. Bir kaç yumuşak cümle ile o da müdahale etti. Genel kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, rad­ yoların sabaha karşı saat 04'de yayına başlamasın ı isti­ yordu. Televizyon da gündüz yayını yapacaktı. Hareket saat 03.1 5'de başlayacaktı. Önce Genel Müdür sonra biz generallerden arkadaş­ larımıza telefon edip buraya çağırmak için izin vermeleri­ ni istedik. Yayın ekipleri ile tekn i k ekipler görevlendiril­ meden ne radyolar açılabilirdi ne de akşam yayın yapan televizyon istasyonları gündüz yayınına hazırlanabilirdi. Orada o güne kadar dikkat etmemiş olduğum bir in­ celiği gördüm. Asker kendisine a k l a uygun bir şe y söyle­ n i ld iğ inde d inliyor ve aklı yatarsa kabul ediyordu. Bizi d inledikten sonra. telefon yasağını kaldırdılar. An­ cak, kimseye ihtilôl yapılacağı söylenmeyecek. Gereksiz 30


kişiler aranmayacak. Sadece yayını boşlatmak için gerek. g örülen personele telefon edilecekti . Doğan Kasaroğlu Teknik Genel Müdür Yardımcısı Yük­ sek M ühendis Doğan Erden'i getirtmişti. Daha sonra An­ kara Radyosu Müdürü Gökçen S olak, bildirileri okuyacak olan spiker Mesut Mertcan ve bazı arkadaşları Genelkur­ may'a topladık. Yöntem bize uygu landığı şekilde işledi . Evlerine te­ lefon ettiğimiz arkadaşlara «Bu gece önemli bir toplantı var. Genel Müdür sizi istiyor. Araba gelip alacak» diyoruz. Yayıncılar ve teknik personel gece g ü ndüz göreve çağ­ rılmaya alışık olduğu için hemen giyinip kapısının önüne çıkıyor. Sı kıyönetim var. Caddeler boş. Giden araba da­ vet edileni alıp geliyor. Geceyarısına kalmadan . ekip toplandı. Özden Vardar da kameramanları önceden belirlediği listeye göre arama­ ya başladı. Harekatın saat 03. 1 5'de başlayacağını biliyoruz, an­ cak nasıl yapılacağından haberimiz yok. Fikret Paşa da· Servet Paşa da bir şey söylemiyorlar. Doğan Paşa gayet sakin, «Bekleyin» d iyor. Bir ora, tanımadığım bir general odaya g i;-di. M asa­ nın üzerinde bulunan kalın klasörlerden birini Ertan Ka­ raau ile bana uzattı. c Bunu okuyunuz. Sizin göreviniz burada yazılı.• Klasörü açtık. Okumaya başladık. Aman Allahım. Bayrak Harekatı adı verilen darbe ha­ rekatının bütün planlaması klasördeki dosyaların içinde .. Askeri emirler. ilk gün okunacak bildiri. Parti l iderleri nin güvenlik için gözetim altına alındıkları .. Her şey, tüm se­ naryo yazılmış, teksir ma kinesinde çoğaltılmış. Bir sureti de bizdeki klasörde. Ne zaman ne yapılacağı savaş harekatı gibi inceden inceye hazırlanmış, emirlere bağlanmış. Genelkurmay so­ nuçtan o kadar emin ki, l iderler evlerine gidilip alındıktan sonra radyoda okunacak bildiri bile ambargolu olara k ya­ zılmış. Bir yandan klasörün içindeki dökümanları inceliyo-

31


rum, bir yandan benim için ele geçmez bu gazetecilik fır­ satını değerlendiri p okuduklarımı hafızama yazmak isti­ yorum. «- Lütfen o dosyayı verir misiniz efendim?» Bize klasörü veren genera l geri alıyord u . «Size yan­ lış dosyayı vermişiz. Sizi nki bu .. » dedi. Ka lın klasörü aldı. İnce bir klasör verd i. Açıp baktı k. Ta limat TRT ile ilgiliyd i. Radyolar nasıl açı lacak. Ne­ ler yapılaca k? Bunlar yazıl mış. Biz dosyaya bakarken Genelkurmay Genel Se kreter­ l iğinde görevli Kurmay Albay Tu ncer Ayber geldi. El inde bir ta kım kdğıtlar vardı. Al bay Tuncer Ayber'i tanıyoruz. O da bizi tanıyor. Elindeki kdğıtlar radyo programı imiş. Albay çalışmış, 12 Eyl ü l sabaha karşı radyolar yayı­ na başladıktan sonra neler yapılacağını programa bağ­ lamış. Albayın programına baktı k. Yayınla programla uzak­ tan yakından ilgisi yok. Ama, a nlaşılıyor ki Albay bu iş­ lere meraklı. 1 2 Eylü l'den aylar sonra, biz TRT'ye veda edip çık­ tık. Albay Tuncer Ayber TRT Genel Sekreteri oldu. Me­ raklı olduğu işte çalıştı . i ki yüze yakın TRT personelini kurumdan uza klaştırdı. Komutanlarına çok başarıl ı işler yaptığını a nlattı. Daha sonra da genera lliğe terfi etti. Şim­ di, görevde midir? Emekli mi oldu? Bilmiyorum . İşte bu Albay o gece e linde kdğ ıtlar radyo programı yapıyor, bize de soruyor. Elinde de bir long play plak var. «- Ne olacak bu plak Albayım?» «- Bu pla kta marşlar var. Arasında İstikldl Marşı var. Bunu radyo açılınca marşlarla birl i kte çalacağız. » «- Bu iş böyle olmaz Albayım. Radyolarda olağan­ üstü hallerde kullanılmak üzere hazırlanan bir bant var­ dır. O ba ntta istiklôl Marşı da var. Askeri marşlar da .. Ya­ yın başladıktan sonra bu bant yayına veril ir. O lağanüstü hôl · bandı özel bir dolapta kilitlidir. Görevliler yerini bilir.» Tuncer Albay'la konuşmamızı Fikret Paşa d i nliyor32


m uş. «Sen bırak bu işi» dedi. «Arkadaşlar işlerini yapar­ lar.» Tuncer Ayber long playini ve kôğıtlarını aldı, odadan ç ı ktı. O sırada Servet Paşa geld i. « - Çocuklar, bizim garnizonu n yanındaki köyden ta­ ze gelmiŞ koyun sütü var. S ize birer nestcafe yaptırayım. » «- Aman paşa m çok makbule geçer. Cay içe içe öl­ d ü k.» Biz bir yandan te lefon la adam toplama operasyonu­ na devam ed iyoruz, bir ya ndan da Mesut Mertcan'ı arı­ yoruz. Bazı paşa lar ihtilôl bildirisini Devlet Tiyatrosu Sa­ natçılarından birine okutmayı teklif etti ler. Doğan Kasor­ oğlu sinirlendi. «Bu olağanüstü durumda elden geldiği ka­ dar olağanüstü yöntemler kullanmama k gerekir. Normal yayın ne ise onu yapmalıyız. Halk paniğe kapı lmamalı. B i ld irileri TRT'nin spikerleri okurları> dedi. lhtilôl bildirilerin i Devlet Tiyatrosu Sanatçılarının oku­ ması fikri hemen orada terk edildi. Ben Mesut Mertcan'ın evini tekrar aradım. Mesut harika b ir haber spi keri idi. Ama, içkiye aşırı tutkunluğu vard ı . O gece de bir yerlerde içmiş, evine geç g itmiş. Ben telefon edince önce şaşırdı. «- Buyur M uammer Ağabey ne var?» «- Mesut bu gece bir görev var. Seni Genel M üdür istiyor. Bir a raba göndereceğiz lütfen kapıda bekle. He­ men seni getirece kler. » «- Hemen M uammer ağabey . . Hemen .. Bekl iyoru m . » Mesut M ertcan sonradan anlattı . Hikôye ç o k komik. Mesut dumanlı kafa ile benim telefonda ne söylediğimi pek iyi a n layamamış. Eşin i uyandırmış. «- Kal k Hanım. M uammer ağabey telefon etti. Genel M üdür Doğan ağabey ile bize geliyorlarmış. Hemen bir­ şeyler hazırla. Kalabalık bir yerden telefon ettiler. Herha l­ de bir yerde eğleniyorlar.» Mesut hanımı mutfağa gönderirken, kendisi de bar­ dağa bir d uble rakı doldurmuş içmeye başlarnış. Belirli bir süre çıeçip de gelmeyince Mesut'un evine 33

F. : 3


tekrar telefon ettik. Kapısını n önüne indirdik. Giden a ra­ ba alıp getirdi. Mesut o günlerde her gün e kranda haber okuyor. Çok ünlü bir isim. Genel kurmay'a gelince paşalar özel bir ilgi gösterdiler. Ama, Mesut ağzını açıp konuşamıyor. Ertesi gün bana şöyle dedi: «- Muammer ağabey, nasıl konuşayım. Ağzımı aç­ sam ra kı kokacak. Ben bu halde ihtilôlin içine düşmüşüm. Genel kurmay'a getirilince neye uğradığımı şaşırdım.» Mesut da göreve hazır d u ruma gelince, Servet Paşa açıklama yaptı: «- Harekôt başladı ktan sonra biz buradan radyoya gideceğiz. Doğan Bey benim yanıma kimi vereceksiniz?» «- Paşam sizinle Ertan Bey gelecek. Radyolar ken­ disine bağlıdır. Orada yayını başlatır.» «- O halde Doğan Bey size de TRT Genel Müdürlü­ ğüne g idersiniz değil ıTli?» «- Tabii paşam. Daha sonra orada görüşürüz.» Servet Paşa mizacı itibariyle kibar bir i nsan . Bize d e aşırı nezaketle davranıyor. Tabii o sırada b i z o n u n TRT'­ den sorumlu paşa olduğunu b il miyoruz. Sonradan öğren­ d i k. Servet Paşa'ya TRT sorumluluğ u veri l miş. Paşa TRT'­ de yayını başlatacak, daha son ra ihtilôl idaresinin isted i­ ğ i şekilde yayın yapacak, daha doğrusu yaptıracak. Biz teknik işleri a ramızda konuşurken Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren'in televizyon un 12 Eylül günü mutlaka yayın yapmasını i sted iği bir kez daha teyid edildi . Komutan hem radyoda hem televizyonda hal ka h i ­ t a p edecekti. Genel Müdür Kasaroğ lu, telefonla Haber Me rkezine b i r talimat yazdırd ı. Bu tali mata göre radyoların tümü 1 2 Eylül Cuma g ü n ü saat 0.4.00'de An kara Radyosuna bağ l ı olarak yayına başlayacaktı. Yayının erkene alınması yeni yayın dönemiyle ilgili bir deneme tatbikatı idi. Genel Müdür acilen bir deneme tatbikôtı yapıyormuş gibi talimatını Haber Merkezi a racılığı ile bütün radyo mü­ dürlü klerine telexlerle u laştırdı. Radyolardaki nöbetçi me­ murlar telex mesajlarını radyo müdürlerine bildirdiler. Ay34


nı kanallardan televizyon verici istasyonlarındaki nöbet­ çilere yada bekçilere de televizyonu n gündüz yayın ya­ pacağı, tekni k personelin sabah işbaşında bulunması ta­ limatı verildi. Radyo ve televizyon yönünden hazırlı kta bir e ksi klik yoktu. Hepimiz hare kôt saatinin gelmesini bekliyord u k. Harekôt, M erkez Komutanlığı kışlasında park etmiş d urumda bekletilen tankların şehre hareket etmesiyle baş­ layacaktı. Ta n klarla birli kte görevlendirilen timler belirli yerleri işgal edecek, belirli yerlerde güvenlik önlemleri a lacaktı. Bulunduğumuz odada, «Hôlô, ş u a nda Türkiye'de ve d ünyada bu harekôt.ı bilen yok. Burada bulunan siviller­ den başka hiç bir sivilin de bu işten haberi yok» şeklinde konuşmalar ol uyordu. Sözün ortasında bir Tuğamiral içe­ ri gi rd i. Şakacı bir adam olduğu her hali nden bel l l idi. Da­ ha önce de sohbete katılmış, bazı subaylarla gırgır geç­ mişti. Ded i ki: «- Siz daha ihtilôli kimse bilmiyor deyin. Az önce ga­ zeteci Cüneyt Arcayürek nöbetçi a mirliğine telefon etmiş. «Neler oluyor? l htilôl mi var?ı d iye sormuş. Tuğamiral bunları söyledi. Bir kahkaha patlattı. Cıktı. O sırada saat 02.00'yi geçmişti. Paşalar Cüneyt Ar­ cayürek'in ihtilôli haber almasını çok öneml i bir hadise gibi karşı lamadılar. Şunun şurasında bir saat kalmıştı. Olan olmuştu ve oluyordu .. Sadece Türkiye'yi deği l bütün dünyayı ayağa kaldı­ racak tarihi bir olayın içindeydik. Bunun belgelenmesi ge­ rekmez miydi? Genel M üd ü r'e «Paşalarla konuşsak. Bizim kamera­ manlar tanklar ha rekete geçince bunları filme çekseler. Sonra liderlerin d urumu var. O nları da görüntülesek ı Genel Müdür «Tabii» dedi. « Bu n u yapmal ıyız.» Paşalarla konuştuk. Kabul ettiler. Telefonla TRT Ha­ ber M erkezine u laştık. Bir kamera ekibinin Merkez Kom utanlığı kışlasına gidip çekim yapmasını istedi k. Saati söyledik. Bizim çocuklar hôla sı kıyönetim tatbikatı yapılacağını ..

35


sanıyorlar. Haber Merkezinde bekl iyorlar. Özden Vardor ekipleri çağırmış. Bizden işaret a l ı nca gönderecek. Saat 03.00'e yaklaşırken Merkez Komutanlığında bulunan harekatın sorum lusu general telefon etti. Doğan Toktamış Paşa konuştu. General diyormuş ki, «TRT'nin kamera ekibi gelmedi. Ben beklemem. Ta m saatinde hare­ kötı başlatır ta nkları çıkarırım.» General tankların ı tam saatinde çıkard ı . Genel kur­ may'ı n Güney N izamiyesinin bulunduğu caddeden gece­ n i n karanlığında arkalarındaki geniş egzostlarından ateş­ ler saçan tan klar geçmeye boşladı. Belki e lli belki altmış kadar tan k cehennem gürü ltü leri ile başkentin içine akı­ yord u . Koridora ç ıkıp ış ık yakı lmayan odaları n pencerelerin­ den bu ateşli, g ürü ltü l ü manzarayı seyretmeye başladı k. Paşalar «Hayırl ı olsun» diyerek birbirlerin e sa rıldılar. Olayı kutladı lar. Servet Paşa, «Haydi biz yola çıkalım» dedi. Erta n Ka­ rasu, Mesut M ertcan ve bazı arkadaşlar Servet Paşa ile birlikte Genelkurmoy'da n An kara Radyosuna g ittiler. Türkiye radyoları tam saatinde yayına başladı. Biz de koruma altında TRT Genel M üdürlüğüne geld ik. Bir kaç subay Haber Merkezinde görevlendirildi. TRT personelin­ den çal ışması gerekli olanları n isimlerini ve adreslerini bu subaylara verdik. Bir iki saat içinde tü münü getird iler. Bu sırada haber spi kerlerinden Tuna Huş'u da çağır­ mıştı k. Tuna'ya dedim ki: «- Siyasi partileri n liderlerini Etimesgut'ta n askeri uçakla İstanbul'a , oradan da helikopterle Hamza koy'a gö­ türeceklermiş. Sen gidip bir röportaj yapsan. Hazırlan. Ama, önce ben Genel Müd ü rle konuşayım.» Genel Müdür, «Cok iyi olur. Askerlerden izin alalım. fzin al madan bize bu çekimi yaptırmazlar. Sokağa da çı­ karmazlar.» Genel kurmay Genel Sekreteri Fikret Poşa'yo u laştım. 1 «- Paşam, l iderlerin An kara dan gidişleri n i f i l me ola­ ·

·

lım.»

«- Bunda bir yorar görüyor musun?» 36


«- Paşam siz bize bu askeri harekatın hiç kimseye karşı olmadığını, kan dökül meyeceğini, Tü rkiye'nin uçu­ rumdan kurtarı l ması için yapıldığını söyledi niz. Şimdi, va­ tandaş merak eder. Bildirilere i nanmayan çok insan var­ d ı r. Demirel'e, Ecevit'e bir şey oldu mu? Hayatta mıdırlar d iye end işe başlar. S öylenti ler çı kar. Televizyonda gösteri lirse bütün bunlar ortadan kal­ kar. Bir hizmet yapmış oluruz.» Fikret Paşa önerimizi hemen kabul etti. «Ben seni a rarım.» dedi. Az sonra a radı. «Ta mam. TRT ekibi Eti­ mesgut'ta çekim yapabilir.» Hemen Tuna Huş bir kamera ekibi ile birlikte Etimes­ g ut'a , g itti. Bir kaç saat sonra geldi. «- Neler oldu Tuna?» «- M ua mmer ağabey çok zor bir görev old u . Ecevit ve Dem irel eşleri ile birl i kte geldiler. Biz on lardan önce Etimesgut Havaalanına yetişmiştik. Şeref salonu gibi bir yer, orayı bilirsin. Başba kan Demirel'i, Nazmiye Hanımı, Ecevit'i, Rahşan Hanımı oraya aldılar. Dem i re l ve Ecevit ayrı ayrı yerlerde oturdular. Galiba ilk karşılaştı kları vakit baş selamı gibi bir şey oldu. Ecevit hiç konuşmadı. Demirel çok sinirli idi. Salona g irince elindeki pardesüsünü hışımla koltuğun üzerine at­ tı . Ben yaklaştım. « Beyefendi, bir şey söylemek ister mi­ siniz» , d iye sordum. Bana çok kızdı. «Ne söyleyeceğim kordeşim» dedi. Başka bir şey söylemedi. Çekimleri yap­ tık, geldik. Tuna Huş'un getirdiği filmlerin ta rihi belge old uğunu biliyordum. Yayınlanmasa bile a rşive koyar sa klar. vakti gelince yayınlardık. Yada bizden sonra bu işleri yapacak olanlar bu belgeleri değerlendirirlerdi. Genel M üd ü re doğrudan hattan telefon ettim. Olayı anlattım. S esinden iyi d u ru md a olmadığını anladım. O gün­ lerde televizyon renkli yayına henüz geçmemişti. Video kameralar da yoktu. Geri bir teknoloji ile çalışıyorduk. Filmleri banyoya gönderdikten sonra Genel Müd ürü n ya­ nına çıktım. iki genel müdür yanyana oturuyordu. Birisi bizim Ge37


net Müdür Doğan Kasaroğlu, öteki sempatik Servet Pa­ şa .. Biz Haber Merkezinde günün olayı ile uğraşırken Ser­ vet Bilgi Paşa, TRT'ye g iriş . çıkış için personele belirli miktarda kart dağıtmış. Kartın a ltında &Tümgenera l Ser­ vet Bilgi TRT Genel Müdürü» yazıyor. Kosaroğlu görevinden alınmamış, Servet Paşa res­ men TRT'ye atanmamış, fakat fiilen Genel Müdür olmuş. Bu nasıl iş? TRT'nin bir yasası var. Kim nasıl ata­ nır, nasıl görevinden alınır bel l i . ihtilal olunca Cumhuriye­ tin bütün yasaları yürürl ü kten kal kmıyor ki. İhtilôl Konseyi bir bildiri ile yasayı değiştirmedikçe Doğan Kosaroğlu Genel Müdür.. Pe kiyi Servet Paşa ne olacak? Çifte genel müdürlü yönetim bir iki g ü n devam etti. Servet Paşa nezaket gösterip Doğan Kasaroğlu'nun ma­ kamında oturmadı. Yandaki odaya yerleşti. Bitişiğine de kendi kurmaylarını getird i . Bir Kurmay Muha bere Albayı, bir Deniz Yarbayı, bir yarbay daha TRT'nin denetçileri olarak çalışmaya başladılar. Servet Paşa iki g ü n geçmeden dağıttığ ı kartları top­ lad ı . «S ize güvenimiz var. Burayı bildiğiniz gibi idare edin» dedi. Sonradan öğrendik. Genelkurmay Başkanı ve ihtila­ lin Lideri Kenan Paşa, «Doğan Bey görevine devam etsin, işlerine fazla karışılmasın» demiş. S ervet Paşa TRT'de fazla kalmadan görevinin başına döndü . Getirdiği kur­ mayla r do işlerimize çok fazla müdahale etmediler. Bir süre sonra askeri denetim ekibi TRT'den ayrıldı. Radyo ve televizyon ana politikalarda sıkıyönetimin ve M i l l i Güvenlik Konseyinin istihbarat bölümünün deneti­ mine g i rdi. Biz bu şartlarda ne yapacaktık? Askerler bize yumuşak davranıyorlard ı , ama. istedi k­ lerini de yaptırıyorlard ı . Eti mesgut'ta çeki len filmleri ya­ yınlotriıamışlardı. 1 2 Eylül akşamı televizyonda yapılacak haber yayı­ nının en ilgi çekici görüntüleri Demirel ve Ecevit'in An­ kara'dan ayrılışları idi. Erbakan Uzunada'ya gönderilmiş38


ti. Türkeş yaka lanamamıştı. Bu haberler ve bildiriler te­ levizyonda veril irken Etimesgut görüntülerini de yayınla­ yaca ktı k. Fikret Küpeli Paşa TRT Haber Merkezine geldi . Yı­ kanmış, monta jı yapıl mış filmleri montaj stüdyosunda sey­ retti. Aldığı talimat gereği filmlerin tümünü Gene l kur­ may'a götürdü. Bu filmler bir daha geri veri l medi. Tabii yayın da yapı lamadı . Ben bu olaya bir ha berci g i bi bakmıştım. Ama, Paşa­ ların öyle bakmadıkla rını aylarca sonra öğrendim. Bir ge­ neral dostum. Bu konuda bana bilgi verirken şunları söy­ ledi: «- Alınan karar, eski liderlerin unuttu rulmasıdır. Hiç b i r şekilde onlardan söz edilmeyecektir. Hal kın bunları unutması isteniyor. Sen. de tutmuşsun, ilk gün Ankara'dan götürülüşlerini yayınlayacaksın. Yaptığın işe bak.» Unutturma pol itikası böylece ilk gü nden başladı. Da­ ha sonra ki aylar yıllar içinde bu politikanın nasıl gelişti­ rildiğini görd ük. Erbakan ve Türkeş 12 Eylü l 'e neden olan insanların arasında baş sorumlular olarak suçlanıyordu. Demirel ve Ecevit'e bakış farklı id i. Ecevit muhalefet partisinin l ideri idi. 1 2 Eyl ül'de ,ikti­ dar sorumluluğu yoktu. Demirel ise zor şartların içinde mücadele eden bir insan olara k görü lüyordu. Asker i kisini de işin başında açıktan suçlamadı. Üsteli k, 1 2 Eylül'ün çok kısa zamanda be lli olan çizgisi A P'nin çizgisine çok ya­ kındı. Paşa lar halk içindeki güçlerini ta m ölçmeden Demi­ rel v e Ecevit'in acı ktan üzerine gitmedi ler. Am a , unuttur­ ma politikasını adım adım uyg u lad ılar. Askeri yönetim d uruma hakim olup sivil bir hü kümet kurma ça lışmalarına g iriştiğinde Ertan Karasu ile bir du­ rum muhakemesi yaptık. Bizim d urumumuz ne olaca k? Biz devletin düz bürokratı değiliz ki.. Gazeteciyiz ve TRT'de hizmet yapıyoruz. Tara fsız radyo televizyona şa rt­ lanmışız. Burada artık tarafsız radyo televizyon yok. As­ kerin koyduğu şartlara göre çalışan radyo ve televizyon ·

39


var. Bizim görevim iz bu şartlarda en iyisini, d inleyici ve seyircinin beğend iğ ini yapmak. Askerler bizi seviyor. Cünkü, profesyoneller olarak işi­ mizi bil iyoruz. Genel Müdür Doğan Kasaroğ lu 12 Eylül Cu­ ma günü sokağa çı kma yasağı konulunca televizyonu mümkün olduğu kadar erken yayına başlattı. Sanki ül­ kede ihtilôl olmamış gibi o gün televizyonda konulu sine­ ma filmi yayınlattı. Televizyonun normal yayın yapması ü l kede tansiyonu d üşürdü. Kenan Paşa ve Paşalar televizyonda aksilik çı kma­ masından memnun kaldılar. « Doğan Bey görevinde kal­ sın.» ta l imatı verildi. Askerler bizden memnun ama, biz askerlerle nasıl yaşayacağız, onu düşünüyoruz. Biz daha önce böyle bir denemeden geçtik. 1 2 Mart'­ ta Tümgeneral Musa Öğün TRT Genel Müdürü oldu. Onun­ la birl i kte çalıştık. Ama, 12 Mart siyasi partileri kapatma­ mıştı. Meclis acıktı. Siyaset yasağı yoktu. Sı kıyönetimin basına da uyguladığı yasaklar dışında TRT i lkelerine uy­ gun yayın yapabiliyorduk. O günlerde, Ecevit CHP Genel Sekreterliğinden istifa ettiğinde Hüsa mettin Celebi kendisiyle bir mülakôt yap­ m ıştı. Ecevit Celebi'nin soru larına cevap verirken « 1 2 Mart bana karşı yapıldı,» dedi. M ü lakôt bu oölüm dahil hiç kı­ sılmadan hem radyoda hem televizyonda yayınlandı. Bu kez şartlar 1 2 Ma rt'ta hiç benzemiyordu. Asker­ ler g idere k yerleşecekler ve bir süre gitmeyeceklerdi. Ertan'la d urum muhakemesi yaptık. «Gidelim Genel Müdürle konuşa lım. istifa edelim.» dedik. Meclis kapatılmış. Siyasi partilerin faali yeti durdu­ rul muş. Liderler gözetim a ltında. Bizim TRT'de ne işimiz var? Bindik asansöre dördüncü katın düğmesine bastık. Doğruca Genel M üdürün odasına g ird ik. Oooo, Genel Müdür çok neş'eli. « Beyefendi ile ko­ nuştum» ded i. «Süleyman Bey çok iyi. S izlerin de gözle­ rinizden öpüyor. Bir emri olup olmadığını sordum.» Doğan Kasaroğl u Demirel'in gözetim altında bulun40


duğu Hamzakoy Askeri Dinlenme Tesislerinin telefon nu­ marasını bulmuş, aramış, konuşmuş. Dem irel ile bizim aramızda ayrı bir hukuk var. 1 960'· ıarda biz TRT'de alt kademelerde çalışırken Demirel Baş­ bakandı. TRT' nin özerk olduğu dönemde Başbakanlık yap­ tı . Herkesin sandığının a ksine, Başbakan Demire l TRT'ye pek az müdahale etti. Haber yayınlarına ve siyasi yayın­ lara karşı aşırı d erecede hazımlı idi. «Benim hakkımı ve­ rin. Muhalefet partilerini şöyle vermişsiniz, böyle vermiş­ siniz, hiç önemli değil» derdi. Dış politika ve milli güven­ l i k konu ları d ışında Demirel'in TRT'yi yönetmek ve yön­ l endirmek g ibi özel bir çabası ol madı. Özel istekleri de .. A P'n in en g üç lü olduğu yıllarda zaman zaman bazı milletvekil leri, aşırı particiler üzerimize gelirlerd i . Bizi sol­ culukla, komünistli kle suçlarlardı. Sol muhalefet de bizim faşist olduğumuzu iddia ederdi. Coğu kez AP'liler TRT olayını Meclis Grubunda ta rtışırlard ı . Başbakan Demirel böyle olaylarda bel l i etmeden bizi desteklerd i. « Bu çocuk­ lar işlerini biliyorlar» dediğini işitirdik. Dem irel, bize sert bakmadığı g ibi TRT'nin i l k Genel Müdürü Adnan Öztrak'a da belirl i bir düzeyin üzerine say­ gı gösterirdi. 1 2 Mart fırtınasından sonra Adnan Öztrak istifa etti. Bir çok genel müdür geldi geçti. Demirel, 1 979'da tekrar Başbakan olunca Doğan Kasaroğlu'nu TRT'nin başına ge­ tird i . Bizi profesyonel bir ekip olduğumuz için destekledi. Devletin çok ciddi sorunları olduğunda rahatça telefon edi p Başbaka n'ı bu lu r, konuşurd u k. Olayların içyüzünü bi· rinci elden sorup öğrenme imkônını bize sağlamıştı. TRT Genel Müdürlüğünden önce üç yıl Basın Yayın Genel Müdürlüğü yapan Doğan Kasaroğlu'nun Başba­ kan'a karşı amir-memur i l işkisi d ışında özel bir bağlılığ ı vard ı . Askerlerin telefonları dinlediğini bildiği halde Ham­ zakoy'a telefon edip Demire l'le konuşmaktan çekinmi­ yordu. «- Şimdi senin konuşmanı banda almışlardır.» «- Alsınlar. Düne kadar Demirel Başbakan deği l miy41


d i ? Biz bir bakıma onun emrinde çalıştık. Şimdi herşeyi inkôr mı edelim?» «- Başbakan'ı ara makla çok iyi etmişsin. Nasıl, tele­ fonda bir şey hissettin mi? Durumu nasıl acaba?t «- Çok iyi idi. Rahat konuştu.» Ertan Karasu ile birbirimize bakıyoruz. istifa konu ­ sunu açacağız, a ma nasıl? Kasaroğl u istifa etmek niye­ tinde değilse, onu kırarız endişesi içindeyiz. Ucundan kıyısından konuya yaklaştık. Ben söze g ir­ dim. «- Doğan ağabey, görüyorsun. Bu defa durum çok başka. Askerler bir süre yerleşip kalacaklar. Biz onlarla birl ikte TRT işini yapamayız. Onların olaylara bakışı, man­ tığ ı cok başka. Biz Ertan'la d üşündük. İstifa etsek nasıl olur acaba? İstifa edip g idelim.» Genel M üdür ne hayret etti. Ne de cBunu şimdi nere­ den çıkarıyorsunuz?» dedi. Kısa bir süre düşündü. Cevap verd i: « - B iz şimdi istifa edemeyiz. Askerler şimdi bize gü­ veniyor görünüyorlar. Belki de bizi deniyorlar. Ama, işle­ .r in a ksamadan yürüdüğünü görüyorlar. Askerlerle birlik­ te burada çalışmanın çok zor olduğunu ben biliyorum. Şim­ di, ayrı lıp gidersek, bunu toplu bir d i reniş sayarlar. İyi ol­ maz. Büyük sorumluluk aldılar. Evet, istifa edip gidelim, ama zamanını iyi seçelim. İstifamızın görünür bir sebebi olsun. Ben de kalma k niyetinde değilim.» Genel Müdür akılcı şeyler söylüyordu. Hem beni hem Ertan'ı tatmin etti. İstifayı gelecek günlere bırakıp işe sı­ vandık. Ü l kede yeni bir dönem başlamıştı. Bu dönemin adı 1 2 Eylü l dönemi idi. İhtilalin Lideri Genel kurmay Başkanı Or­ genera l Kenan Evren Devlet Başkanı olm uştu. Evren, Ka­ ra Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Hava Kuvvet­ leri Komutanı Orgeneral Tahsin Şa hinkayo ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan Mil­ li Güvenlik Konseyi'nin de başkanı idi. M i l l i Güvenlik Konseyi yasama ve yürütme güçlerini 42


birlikte kullanıyordu. Hükü metin en kısa zamanda kurula­ cağı söyleniyordu. Kenan Paşa bir n u mara lı ihtilal bild irisinde, «ülke bü­ tünlüğünü korumak, m i l l i birl i k ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, d ev­ let otoritesini ve varlığını yeniden tesi s etmek ve demok­ ratik düzeni n işlemesine mani olan sebepleri ortadan kal­ d ırma k» için müdahale etti klerini açıklad ı. Evren, 1 2 Eyl ül'den dört gün sonra d üzenlediği basın toplantısında önemli mesajlar verd i . « Ku rucu Meclisı adıy­ la bir meclis kurulacağını, bu mecl is'in Anayasa'yı hazır­ layacağını, secim kanunu ile siyasi partiler kanunu çıka­ rıldıkta n sonra da secime gidileceği n i bildird i . Kenan Paşa hedefleri gösterdi, fakat tarih vermedi. Hükümetin bir hafta içinde kurulacağını söyledi. Emekli Oramira l Bülent U lusu Başkanlığı ndaki hükümet 21 Eylül g ü nü i la n ed ildi. Başbakan Demirel'in Başbakanlık Müs­ teşarı Turgut Özal bu hükümette Başbakan Yardımcısı ol­ du. U lusu'nun Başbakanlığa getirilmesi ne tesadüftü, n e de bazı kişilerin söylediği g ibi Turgut Özal'ın hatırlatma­ sı üzeri ne Başbakan oldu. Oramira l Bülent U lusu 30 Ağustos 1 980 tarihine ka­ d ar Deniz Kuvvetleri Komutanı idi. Süresi dolduğu için e mekl iye ayrı ldı. Yerine Oramiral Nejat Tümer getiri ldi. Bü lent Paşa emekli oluncaya kadar ihtilal hareketinin için­ deydi. Genel kurmay Başkanı Evren'in beğen ip takdir etti­ ği bir i nsand ı. Başbaka n Demire l U l usu'yu emekl i olduktan sonra göreve başlamak üzere Roma Büyükelciliğine ata mıştı. İtalya Hükümeti agremanını göndermiş, kararnamesi çık­ m ıştı . 12 Eyl ül müdahalesi ol masaydı yada Ulusu Başba­ kanlığı kabul etmeseydi kararname uygulanacak ve Ro­ ma'ya g idecekti. Hükümet l istesi nin ilan ından üç gün öncesine kadar, faal iyeti öteki parti lerle birlikte d urd urulan Güven Parti­ sinin Genel Başkanı Profesör Turhan Feyzioğ l u Başba­ kan adayı idi. Ke nan Paşa. Başbakanlığı ona vermek is43


tiyordu . Bu konuda paşalar arasında tam bir fikir birliğine varılamadı. Parti liderleri gözetim a ltında i ke n bir parti­ nin l iderine Başbakanlık verilmesinin halka izah edileme­ yeceği söylendi. O g ünlerde ba kanlık tekl ifi a l mış olan Turgut Özal d a aynı görüşü savundu. Savunmakla kal mad ı. Feyzioğ l u aleyhinde kulis yaptı. Başba kan ve AP Genel Başka n ı Sü leyman Demire l Hamzakoy'da gözetim altında tutulurken ona «Ağabey» d i ­ yen Turgut Özal'ın askerlerin yanına koşması çok ilginç­ tir. Özal'ı siyasi kişi olara k sahneye 1 2 Eylül çıkardı. Ona o imkônı paşalar ve rd i . Ama, eğer Demirel, 1 979'da tekrar Başba kan olduğunda Özal'ı yanına alıp parlatmasaydı, 1 2 Eylül'ü yapan paşalar adını bile hatırlamayacaklardı. «Ağabey yardım et

. . .

»

1 2 Mart 1 971 'de askerlerden darbe yiyenlerden biri Özal'dı. Askerlerin kurdurduğu Nihat Erim Hükümeti işe başlar başlamaz Devlet Planlama Teşkilatı M üsteşarı Tur­ g ut Özal'ı görevinden aldı. Başbaka n l ı k müşavirliğine ge­ tirilen Özal devlet kapısının kendisine kapalı olduğunu kı­ sa zamanda anladı. Bir kaç kez konuştuğu Başbakan Yar­ d ımcısı Emekli Kurmay Albay Sadi Koçaş'tan hiç hoşnut kalmad ı. O günlerde Dünya Ban kasından kendisine iş teklifi geldi. DPT Müsteşarlığı yaparken Amerikal ı larla kurduğu iyi i l işki lerin meyvası önüne uzatılmıştı . Biletini alıp Ye­ şil köy Havaalanında uçağa binip gidecekti. Fakat g ide­ medi. Eski DPT M üsteşarını, «Bu pasaportu kul lanamaz­ sınız» d iyen pol is uçağa bind irmedi . Özal'ın elinde DPT M üsteşarı i ken aldığı resmi pasa­ portu vard ı. Bu pasaport ancak görevle yurt dışına g i­ derken kullanılabilirdi. Özal, kurallara fazla aldırış etme­ diği için resmi pasaportunu geri verip vatandaş pasaportu a lmamıştı . Bu yüzden de başına bu sevimsiz iş gelmişti. 44


Bu olayı bir konudan çağrışım yapara k Demi rel'e sor­ dum. « Evet olay doğ rudur» dedi ve a nlattı. «- Turgut Bey'i uçaktan indirmişler. Beni telefonla a radı. «Abi benim yurt dışına çıkma ma izin vermedi ler!» dedi yardım istedi.» Turgut Öza l yard ı m isted iği sı rada Demirel AP Genel Başkanı olarak bir ucundan Erim H ü kümetine kerhen des­ tek verm işti. Hükü mette AP' l i bakanlar vardı. « Eski Müsteşarının kötü bir muame leye maruz kal­ masına çok sinirlenmiş .. » Böyle dedi. Hemen kendi baka n­ ları nı aramış. « Bu yapılan ayıptır. Devlete h izmet etmiş bir adama bu ya pılır mı?» demiş. Bu olaydan sonra Özal Amerika 'ya g itti. Bir süre son­ ra Semra Hanımı ve çocu kların ı da götürdü. Uzunca bir süre kald ı . Dünya Ban kasında çal ıştı. Öza l ' ı n tekrar devlete dönüşü 1 979 yılında oldu. Ge­ çen süre içinde Turgut Özal özel sektörde çalıştı. Kendi ifadesiyle iyi para kazandı. 1 977 seçimlerinde MSP'den İz­ mir adayı oldu, fa kat mil letvekili seçi lemedi. İlk siyasi denemesini İzmir'de yapa n Turgut Özal se­ cim gezilerinde MS P Genel Başkan ı Necmettin Erba kan'­ ın fikirlerini çok g üzel seslendirdi. Necmettin Hoca Özal'ı beğendiği için kendisine 27 Mayıs 1 977 günü radyoda M S P'ye ayrılan saatte konuşma i m kdnı verdi. Turgut Özal seçim propagandası yaparken, <(MSP kadrolarının Türkiye'nin meseleleri ni en iyi bilen, e n güç­ l ü teknik kadro olduğunu» söyledi. « M i l l i görüşün bütün halkımızca benimseneceğ ine ve destekleneceğine kal pten i na ndığını» bildi rd i. Özal'a 1 977'de neden MSP'den milletvek ili adayı ol­ duğu çok soru ldu. Özel sohbetlerinde gazetecilere, A P'den milletvekili olma k istediğini, fakat Demirel'in kendisine böyle bir imkd n vermediğini, biraz da zorunlu olarak MSP'­ den adaylığını koyduğunu a nlattı. Siyaseti bilenler ise olayı böyle izah etmiyorlar. 1 970'­ lerde M SP'de N ecmettin Erbakan'a ka rşı ciddi bir h izip hareketi va rdı. Turgut Özal'ın MSP'li kardeşi Korkut Özal 45


da liderlik mücadelesi yapıyordu. Turgut Özal'ı aday ol­ maya kardeşi Korkut ikna etti. Eğer Turgut Özal kazan ­ saydı birl i kte mücadele edece klerdi. Liderliğe oynuyorlar­ d ı . Korkut yada Turgut, birisi MSP'nin başına geçe.cekti. Bu, MSP kulislerinde kalmış bir hadise. Gerçek şu ki, Turgut Özal İzmir'de seçilemedi ve bu olay onu hem bir miktar Demirel'den uzaklaştırdı, hem de kişisel işlerini dü­ zene sokmasını zorlaştırdı. Özal Demirel'e ağabey derdi, ama, ilişkileri sanıldığı gibi samimi değildi. Demirel, siyaset a rkadaşları ile bü­ rokraside beraber olduğu kişileri ayrı ayrı yerlere koyar. Özal hiç bir zaman on un siyaset a rkadaşı olmad ı. Bunu kendisi de söyler. Aralarındaki ilişki Başbakan'la Müsteşar arasındaki ilişki ne ise odu r. Demirel, Özal'a güvenere k iş yaptırır. Çerçeve bunun dışına çıkmamıştır. Maliye eski Bakanı ismet S ezgin bir olay anlattı. Demirel'in son hü kümeti döneminde üzüm fiyatları konuşul uyor. Başba kan bakanların görüşlerini a l ıyor. Son­ ra DPT Müsteşarı Özal'a soruyor. Müsteşar, aykırı fi kir­ ler söylemeye başlayınca, Başbakan « Plancılar çıksın» d i­ yor. Özal takımını alıp Bakanlar Kurulundan çıkıyor. Ağabey - kardeş i l işkisi deniler:ı i liş ki işte böyle. Demi­ rel Turgut Öza l'la değil, devlet ve siyaset hayatında kim­ s e ile samimi olmaz. Ama, kardeşi Şevket Demirel ile Tur­ gut Özal daha samimi a rkadaşlık etmişlerdir. Özal kendi­ si gibi mühendis olan ve aynı dönemde Teknik Ü n iversi­ tede beraber okudu kları Şevket Demire l'den cok iyi l i k gör­ müştür. 1 979 yılında ü l kede yokluklar, kuyruklar halkı canın­ dan bezd irdiği, terörün her gün sokaklarda on beş yirmi cana kıydığı günlerde Ecevit Başbakan, Demire l de Ana­ muhalefet Partisi AP'nin Genel Başkanı idi. Turgut Özal, eski Başbakan'ı, ağabeyi Dem irel'i ziya­ ret etmek için Güniz Sokağa geldi. Yanında Şevket De­ m irel vardı. MSP adaylığı gibi olaylarla a raya bir hayli me­ safe girmişti. Turgut Özal'ın Güniz Sokağa gelmesi için 46


bir vesile olması gere ki rdi. Bunu Şevket Demirel yarattı.. Ona bu kolaylığ ı sağladı. Görüşmede Türkiye'nin içinde bulunduğu duru m ko­ nuşu l u rken Özal bir yerine getirdi, MSP adaylığını izah etti. Bir tür pişmanlık havasında Necmettin Erbakan'ı e leş­ tirdi. Özal bu sözleriyle mesafeyi kapatma k istedi. Aradan zaman geçti. 1 979 Ekiminde yapılan millet­ vekili ara seçimleriyle Senato yenileme seçiminde CHP ağır bir yenilgiye uğradı. AP tırmandı. Bunun üzerine Ece­ vit, milletin A P'ye eğilim gösterdiğini söyleyerek istifa etti. H ü kü meti Demire l kurdu. Başbakan Demi rel'in «yangını söndürmeye calışıyo­ ruzı dediği günlerde Turgut Ö zal Şevket Demirel'i istan ­ bul'da ziyaret etti. Ankara'ya gidip Demirel i l e görüşme k istediğini söyledi. Şevket Demirel, bir kaç g ü n için lspar­ ta'ya gidip döneceğini, beklemesi gere ktiğini bildirdi. Özal, Şevket Demirel'in lsparta'dan dönmesini bekle­ meden Ankara'ya gidip Başbakan Demirel'i ziyaret etti. Başbakan'dan Merkez Bankası Başkanlığı tekl ifini aldı. Karşı teklif olara k da Başbakanlık Müsteşarlığını istedi. DPT'ye de vekôleten bakması gere ktiğini bildirdi. Turgut Özal'ın tekrar devlete dönmesinde' ince bir· nokta var. Kendisi s ı k sık gazetecilere beni m de bulun­ duğum yerlerde, Demirel'in çağrısı üzerine görev kabul ettiğini söyler. Ancak, Başbakan'a iskele uzattığını anlat­ maz. Şevket Demirel'den a racılık istediğini açıklamaz. Gerçek şu ki, yeniden güç olmak isteyen Özal yaklaşmış, Demirel de iş yaptırabi leceği bir adama önemli görevler vermiştir. Geçmişe bakılınca, Özal'ların hep Demirel tarafından korunup kollandığını görüyoruz. AP'nin en güçlü olduğu 1 960'11 yıllarda Turgut Özal DPT M üsteşarlığı yaparken kardeşi Korkut Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Genel M üdürü idi. Yusuf Özal da devlet imkônından yararlanıp yurt d ışında eğitim görüyordu. O günlerde A P M eclis Grubunun içindeki l i bera l ler, örneği n Aydın Yalcın. «Tckunyalılar11 d iye isimlendirilen Turgut ve Korkut takımını çok eleştiriyorlardı. 47


Her ikisi de bulundukl arı yerlerde kendi zihniyetleri­ ne uyg un adamlara görevler dağıtarak bürokrasi içinde örgütlen iyorlardı. Bunların bir kısmı İ l i m Yayma Cemiye­ ti'nden, bir kısmı Aydınlar Ocağı'ndan bir kısmı da MSP'­ nin babası olan M i l l i N izam Partisi'nden deste kli idi. Bu ta kım o dönemde bürokrasi icinde dinle tarikatla karışık bir ekol yaratmışlard ı . Yıllar sonra bu zihn iyetin t�msil­ cilerini Anavatan Partisinde siyaset yaparken gördük. Yasaklı yıllarda gazeteciler Güniz Sokağa çok sık gi­ d iyorduk. Bir çok konuyu konuşuyor, fakat sı kıyönetim yasa kları dolayısıyla yazamıyorduk. Demirel'in demeç ver­ mesi, siyasi yorum yapması yasaktı. O gü nlerin birinde, sanıyorum Özal ismi kam uoyun­ d a d i kkatle izlendiği sırada De mirel'e sordum: «- Turgut Özal sizi a rıyor mu?» c - Hayır a ram ıyor. Hamza koy'dan döndükten sonra telefon etti. Geçmiş olsun, dedi. Sonra aramadı . Asker­ ler ikaz etmişler. 'Hem bizimle Başbakan Yard ı mcısı ola­ rak çalışıyorsunuz, hem de Demirel'e telefon ediyorsu­ nuz. Olmuyor. Lütfen i lişkinizi kesiniz' demişler. Böyle söz­ ler kulağıma geldi. Bunlar doğru ki beni a ramıyor. Ara ­ ması da ônemli değil.» Olaylar hızla aktı geçti. Turg ut Özal Başbakan old u. Demirel yasağı kaldırmak için kolları sıvadı. Yasağı de­ vam ettirmek isteyen Özal'a karşı mücadeleye g i rişti. O g ü nlerde, bir gazetede Demirel'in geçmişte bir g rup top­ lantısında Özal için dahi ded iğ i yazıldı. Bunu da sordum. «- S iz Özal'a dahi dediniz mi?» «- AP'nin bir Grup toplantısında, Turgut Bey sözko­ n usu olu nca ben kendisi için (Genii) dedim. Aydı n Yalcın da Özal kardeşleri eleştird i, «takunyalı lar» dedi. Korkut çok seyahat ed iyor diye eleştiriler vard ı . Ben de onları sa­ vundum. Turgut Bey de Korkut da benimle çalışan arka ­ daşlard ır. i ddia edildiği gibi «dahidi r» demedim. «Geniiıı dedim. Bunun karşılığı olarak d a zeki i nsanlardır, dedim. Turgut Bey bıra ktığı m yerde akıllıydı . Her şey netice ile ölçülmüyor mu? işte netice » ..

48


Dem irel, 1 960'1arda böyle savunduğu DPT Müsteşa­ rı nı, devlet için u nutu lan bir adam d urumunda iken özel sektörden alıp tekrar göreve getird i ve parlattı. Özal neden « iyi para kazandığınrn söylediği özel sek­ törden devlete gelip Başbakanlık Müsteşarlığını kabul etı. t'? Özal özel se ktörde para kazandı. Yeniköy'de güzel bir ev ald ı. Side'de, Bodrum'da yazlık sahibi oldu, fa kat güç olamad ı. Oysa o güç olm a k istiyordu . Bu nu da ancak Demirel'­ in yanında yapabilirdi . MSP denemesi tutmamıştı. Dem i­ rel'le ça lışırsa devlette ve siyasette bir yerlere mutlaka gelebilirdi. Bürokrasiden siyasete geçebilir, bakan, olabi­ lird i . Belki de AP'de Demirel'e halef durumuna gelebilird i . De mirel önünü açınca, Öza l 2 4 Oca k kararlarının ilôn edilmesi ile birl ikte gerc�kten güçlü bir adam oldu. Kısa zamanda isminin çevresinde olumlu bir kamuoyu meyda­ na geldi. Öza l, ekonomiyi biliyordu. Demirel enflasyon la mücadelede ondan yararlanıyordu. Yurt d ışında iyi i l işki­ leri olduğu söylen iyordu. Alınan önlemler sayesinde kuyruklar ortadan ka lkıp d a ihtiyaç malları piyasaya cıkınca Başbakan Demirel'le birl i kte Özal da prestij kazandı. İşte bu sırada askerler Özal'a di kkat etmeye başlad ı la r. Dem irel onu «Askerlere ekonomik önlemleri a nlat» d iye Gene lkurmay'a gönderin­ ce d ikkatleri daha çok arttı. Başba ka n l ı k Müsteşarı Turgut Öza l Genelku rmay'a g itti. Orada toplantı halinde bulunan Genelkurmay Baş­ kan ı Orgeneral Kenan Evren'e ve genera llere a l ı nan ön­ lemleri an lattı . Ekonominin iyiye gittiğ ini söyledi . iyi ufuk­ lar gösterdi. Askerler, Öza l'dan etkilendiler. Bir gün Demirel'e sordum: «- Siz Müsteşa rınızı askerlere gönderiyorsunuz. On­ lara ekonomiyi anlatıyor. Tabii o arada ilişkiler kurulu­ yor. Akı llarında müdahale fi kri bulunan askerler de herhalde 'Özal bize lôzım olur' d iye düşünüyorlar. Acaba Özal o za man bir müdahale yapı labileceğlni sezmiş ola­ bilir mi? 49

F. : 4


«- Bu konuda bir fi krim yok. Sanmıyorum . » Demirel böyle söylüyor, ama, askerlerin Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal'ın üzerine bir nokta koydukları ke­ sin .. Böyle olmasa, 1 2 Eylül sabahı hemen çağırıp «Göre­ vi.n ize devam ed iniz» tal i matını verirler miydi ? Paşalar Politikasına Doğru

Bülent Ulusu Hükümeti ilen edilmeden önce devletin önemli işleri Genelkurmay Başka nlığında yürütülüyordu. Konsey Başkan ı Orgeneral Kenan Evren Genelkurmay'da çalışıyordu. Orgeneral Haydar Saltık Milli Güvenlik Kon­ seyi'nin sekreterliğini kuruyordu. O g ünlerde Genelkurmay İ kinci Başkan ı Orgeneral Necdet Öztorun işleri en yoğun olan askerdi. İ htildl yöne­ timi rayına oturuncaya kadar sivil sektöre dönük işleri de koord ine etmek görevini yürütüyord u . Orgeneral N ecdet Öztorun Harp Okulundan ve Harp Akademisinden sonra İktisat Fakü ltesini bitirmişti. Eko­ nomik konuları sıcak ta kip ediyordu. Başbakanl ı k Müste­ şarı Özal'la s ı k s ı k görüşüyordu. Konseyde Hükü meti Bülent U l usu'nun kurmasına ka­ rar veril ince, Orgeneral Öztorun, Turgut Özal'ı Maliye Ba­ kanlığına aday gösterdi. Konsey üyesi komutanlara bu yolda öneride bulundu. Özal Maliye Bakanı olmadı, ama, Başbakan Yardım­ cılığını kabul etti . Bu konuda çok yazı yazıldı. Özal do bir kaç kez konuştu. Bilinmeyen noktası kalmadı. Özal askerlerle hükümet pazarlığı yaparken alttan al­ mad ı . Yüksekten uçtu. Bürokraside d e siyasette d e Özal bu yöntem i çok kulla nmıştır. Kendi ne aşırı derecede gü­ vendiği v e aşırı derecede kendisini beğend iği için talep­ leri yüksektedir. Özal, ekonomiyi kontrol edebileceği bir kaç baka nlı­ ğ i birden isterken, askerler, e konomiyi düzeltebileceğine, yada başlanı lan işleri götürebileceğ ine inand ı kları tek ki­ şi olduğu için onun pazarlık gücü.nü kıramadı lar. O iste-

50


diği için Başbakan'ın hemen yanınd a tüm ekonomiyi kont­ rol edebileceği bir görevi verd i ler, hem de Mal iye Bakan­ l ığına Kaya Erdem'i getird iler. Ulusu Hükümeti, Turhan Feyzioğlu'nun askerlere tek­ lif ettiği isimlerle buna eklenenlerin bir karması oldu. Ka­ ya Erdem'den önce Maliye Bakanlığına düşünülen . isim Maliye Bakanlığı eski M üsteşarı Sebahattin Alpat idi. 21 Eylü l günü M i l l i Güvenlik Konseyi Genel Sekrete­ ri Orgeneral Haydar Saltık Bülent U l usu başkanlığında ku­ rulan hü kümetin l istesini TRT Haber Merkezine gönderdi. 21 Eylül günü öğleye doğru TRT'ye u laşan liste e l ya­ zısı i le yazılmıştı, bunun saat 1 3.00'de okunması isteniyor­ du. Listede ilgine bir d üzeltme d i kkatimi çekti. Maliye Ba­ kanı ibaresinin tam karşısına «Sebahattin Al pat» yazılmış. sonra üzeri çizil mişti. Çizginin hemen üst kısmında Kaya Erdem adı okunuyordu. Emekli Orgeneral Bü lent Ulusu hem askerdi hem si­ vil. S ivil el bisesi içinde askerden ç o k kıdemli ve uysal bir bürokrat izlenimi veren Bülent Paşa'nın başkanlığındaki hükümet d ışa karşı sivil hükümet gibi görünüyordu. Ama, akşam olunca Devlet Başkanı ve Konsey üyeleri bira raya geliyorlar ve Başbakan U lus u da aske r olarak aralarına katılıyordu. Herşeyi çok rahat, hiç çekinmeden konuşu­ yorlardı. Güvensizli k asla sözkonusu değildi. Bülent U lusu her ne kadar bazı yakınlarına «Bu h ü ­ kümeti kurdular beni de şapka gibi başına getirdiler» di­ yorsa da paşalarla çok uyumlu çal ışıyordu. Feyzioğl u ya­ d a bir başka sivil Başbakan olsaydı, askerler bu kada r güven d uymayacaklardı. B u kadar u y u m içinde çal ışa­ mayacaklardı. U lusu Başbakan lı k binasına ye'rleşti. Bakanlar görev­ lerinin başın a g ittiler. Konsey de Büyük Millet Meclisi bi­ nasının Senato kanadını karargôh hali ne getirerek orada çalışmaya başladı. Biz radyo ve televizyonda Konsey'den verilen haber­ l eri, yapılan açıklamaları yayın l ıyord u k. 22 Eylül'de Evren Paşa Devlet Başkan ı olarak Çankaya Köşkü ne yerleşti. 27 Eyl ü l'd e h ü kü met programının okunacağı açıklqndı. 51


27 Eyl ül günü talimat üzerine televizyon kameralarını Milli Güvenlik Konseyine gönderd i k. Akşam yayınlana n sahl'leler ç�k ilginçti. Başba kan U'l usu, Konsey üyelerinin önünde progra­ mını okuyor. Büyük M il let Meclisi'nin yerini alan beş ge­ nera l yasama organı olara k d inliyor. Hü kümet programının okunmasından sonra iki tam gün geçecek, güven oylaması yapılaca k. Sanki, Meclis var, partiler var da, milletvekil lerine ' düşünme, tartışma için süre veriliyor. Paşalar kurd ukları hü kü metin programını dinliyorlar. Aslında programda ne olduğunu biliyorlar. Ama, televiz­ yonda demokratik bir manzara serg ilemek istiyorlar. İki ta m gün geçecek, oylama pazartesi günü yapıla­ cak. Devlet Başkanı Evren sözlü öneride bulunuyor. Gü­ ven oylamasının salı günü yapıl masını istiyor. «- Kabul edenler .. » «- Kabul etmeyenler.» ·«- Kabul ed ilmiştir.» Güven oyla masının salı günü yapılması kabul ediliyor. Bu sahneler aynen böyle televizyonda yayınlandı. Paşalar resmen ve fiilen politi ka oyununun içine girdiler. Bu Meclissiz, partisiz, tek kale bir oyundu. Paşalar pol itika­ sı idi. Paşalar politika yaparken tabii alt kademe d e dur­ muyordu. Hemen her gün albaylar, binbaşılar, Türkiye 'nin sorunlarına ilişkin görüş ve öneriler ü retmeye başladılar. Bunlara en ço k Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Necdet Öztorun muhatap oluyord u . Öztorun b u n u e n kısa zamanda önledi. Genelkurmay karargôhında kendisine öneri getiri lmesini yasakladı. «Konsey var. Konular orada görüşü lür. Kararlar orada alı­ nır. Biz burada askerl ik yapacağızıı dedi. İlk g ünlerin kargaşasından sonra alt kademenin işe karışma, görCış bildirme hevesi kırıldı . Devlet Başkanı Or­ general Evren ve Konsey üyeleri yönetime ilişkin konu­ larının tümünü Konsey karargôhına çekerek siyasetin su52


baylar arasında dal budak salmasını önlemek için bü­ yü k caba harcadılar. Orgeneral Evren, 30 Eylül günü Harp Okulunda yap­ tığı konuşmada subay adaylarına seslenerek şunları söy­ ledi: «- Sakı n ola ki pol itikaya bu laşmayın ... Bizim yap­ tığımız bu harekôtı kendinize misal alarak sakın ola l<i politikanın içine atı lmayın . . . Di kkat ederseniz, beş kişilik bir emir komuta kademesiyle işleri yürütüyoruz. Bizim al­ tımızdaki kademelere bulaştırmamak için de her türlü ca­ bayı sarf ediyoruz. Şuna kararlıyız ki en kısa zamanda memleketimizi hakiki demokrati k ka ideler üstüne otu rttuktan sonra görevi mizin başına döneceğ iz.» Askerler Orgeneral Evren'in söylediği gibi memleketi hakiki demokratik kaideler üzerine oturttuktan sonra gö­ revlerinin başına döneceklerdi. Ama, bu hakiki demokra­ tik kaideler nasıl olaca ktı? Memleket bu kaidelerin üstü­ ne nasıl oturtulacaktı? Bu işin pol itikasını paşa lar düzen leyeceklerdi. Düzen­ lediler de. ·

Müşerref Hanım'an Türkiyesi

Dört ay askerlerle birlikte TRT'de çalıştık. Bize Hü­ kümetten ziyade Konsey'deki görevliler muhatap oluyor­ du. Tel kin ve tavsiyeler oradan geliyordu. Psikolojimiz yüzde doksan gazetecil iğe, yüzde on me­ murluğa göre oluşmuş. TRT'ye yazılı basından gelmişiz. 1 964'ten bu yana radyo ve televizyon gazeteciliğini geliştirmek için çalışmışız. . Konsey'e gidiyoruz. istihbarat Dairesinin başında bir Hava Tuğgenerali var. Yanında da bir kaç albay çalışı­ yor. Bizim rahat konuşmamız, serbestçe ta rtışmamız Tuğ­ generalin pek hoşu na gitmiyor, ama sert davranmıyor. istedi klerini yumuşak yumuşak yaptırmak istiyor. Hakkı­ mızda bir yığın ihbar var. Bunları biliyoruz. Genera l bu ih­ barlar yüzünden bize fazla güvenmiyor. 53


Haftanın belirli g ünlerinde Ertan Karasu televizyon programları için Konsey'e gidiyor. Haber yayınları iciri be­ ni çağırıyorlar. Her gecen gün iş daha cok tatsızlaşıyor. Askeri yönetimin görüntüde yüzü g ü lüyor, ama arkası öy­ le değil. Genel M üdür de sı kıntıda biz d e sıkıntıdayız. İşte o günlerd e önemli bir komutan telefon etti. Kibar bir adam. Tanışıyoruz. Sözü evirdi çevird i . Sonunda Müşerref Akay Hanıma getirdi. O zaman Müşerref Hanım'ın soyadı. Tezcan. Kocası da menajerliğini yapıyor. Bunlar tutmuşlar, «Türkiyem» isimli bir şarkı d üzenlemişler. M üşerref Hanım kırmızı bir kıyafet g iyiyor. Başında kırmızı bir kalpak. Kalpağın önün­ de, M üşerref Hanımın tam a lnının üzerinde bir yaldızlı ay yıldız. Müşerref Tezcan (Akay) Türk bayrağı gibi bu e lbise­ yi g iyip «Türkiyem Türkiyem . . ı. şa rkısını söylüyor. Bu şarkıyı istek üzerine · televizyonda bir programda yayınladı k. Askerler cok beğenmişler. Aynı şarkı aynı mi­ zansen içinde her gün yayınlanamayacağına göre prog­ ramcılar bandı a rşive kaldırmışlar. Telefon eden General, bizden «Türkiyem» şarkısının tekrar yayınlanmasını istiyor. Pazar günü TRT'de Ertan'la beraberiz. General öyle bir konumda ki rica yerine emir verip şarkıyı yayınlatabilir. Yayınlamazsa k bizi hemen tu­ tuklptabilir. M üşerref Hanım'ın kocası Mahmut aşırı beceri kli bir adam. Eşinin reklamı icin yapmayacağı yok. Orada bura­ da i Müşerref'i ben meşhu r ettim» d iye öğün üyor. Eskiden Yıldız isminde bir türkücü ile evli imiş, onu meşhur etmiş, Yıldız Tezcan'ı bıra kmış M üşerrefi desteklemiş. Belli ki Mahmut, paşalardan birine kuvvetli bir torpil yapmış. Hava Paşası mı? Deniz Paşası mı, bu torpili, bil­ m iyoruz, a ma, bize telefon eden General önemli bir gö­ revde. Bel l i ki ona da telkin yu kardan geliyor. Telefon görüşmesi bitince durumu Genel Müdüre ha­ ber verd i k, Sinirlendi. «Olmaz öyle şey» dedi. M üşerref Hanım Türkiyem şarkısını söyleyemedi. . . •

54


Aradan on beş yirmi dakika geçti. Yine telefon. Gene­ ral de müdahale ettiği olaydan sı kıntıda ama, istek kuv­ vetli yerden gel iyor. Talimatını bir daha tekrarladı. Dost­ ça konuştu. Sonuçta M üşerref Hanım, Türk bayrağı elbi· sesiyle ekrana geldi. Şarkısını söyledi. General bize yaptırdığı işten çok rahatsız olduğumu­ zu anla mış olaca k ki, üçüncü telefonunda makamına ça­ ğ ı rd ı . Ertan Karasu ile birlikte g ittik. Olaya hiç değ inme­ den gönlümüzü almaya çalıştı. Görev alanına g i ren konu­ larda yaptığ ı çalışmaları anlattı . Birlikte cay içtik. Dost olduk. Ama, bu işler dostlu kla yapılacak işler değildi. Bir an önce kend imizi TRT'nin d ışına atmanın çarelerini arıyor­ duk. Zamanlamayı Genel Müdür yapacaktı. Burada ülke­ -de çok önemli gelişmeler oluyordu. Perdenin önü ve arkası. . . 1 2 Eyl ül'den bir ay sonra Demirel ve Ecevit Hamza­ koy'dan Ankara'ya getirildiler. Ecevit 30 Ekim'de CHP Ge­ nel Başkanlığından istifa etti. Uzunada'dan Ankara'ya ge­ tirilen Erbakan ve Türkeş tutukland ı . M i l l i Güvenli k Kon­ seyi yasal düzenlemelere başladı. Devlet Başkanı Orge­ neral Kenan Evren fırsat buldukça yurt gezilerine çı kıyor­ du. Siyasi pa rtiler henüz kapatılmam ıştı, ama, siyasi faa­ l iyet yasa klandığı için devletin atadığı kayyu mlar parti­ lerin idari işlerini yürütüyorlard ı . Memleketteki genel havaya göre, askerler terqrü sön­ dürdükten sonra partilerin faaliyetini açacaklardı. Hakla­ rında adli kovuşturma yapılmayan AP ve CHP vakti gelin­ ce secime girecekti. 1 2 Eylül'ün i l k günlerinde Demirel ve Ecevit'e karşı paşalardan bir suçlama gelmemişti. Yayın­ lanmış olan bildiriler, Evren'in konuşmaları genel nitelik· te idi. Bizimle konuşan paşalar, Evren'in, 12 Eyl ül'den önce bir ara müdahale yapılacağını Başbakan Demi rel'e bildir­ meyi düşündüğünü, fakat bundan vazgeçtiğ ini söylüyor55


lardı. Bu olayı da Devlet Başkanının hem Ecevit'e hem De­ m i rel'e karşı saygılı olduğunu belirtmek için özellikle an­ latıyorlardı. Ama, olaylar öyle gelişmedi. Çok kısa bir süre sonra, Devlet Başkanı Evren, l iderleri ve politi kacı ları sert bir bi­ cimde s uçlamaya yöneldi. Paşalar politi kasının i ki önemli aşaması vardı. Bir ko­ ruma ve dü2:enleme aşaması. İki, geçiş dönemi. Koruma ve düzenleme aşamasında başta Anayasa ol­ ma k üzere tüm gerekli yasal düzenlemeler yapılacak. Tür­ kiye'yi 12 Eyl ül'e getiren tehl i keler ortadan kald ırılaca k, gerekli «temizl ik» yapılacaktı. Sonra, gerçekleştiri len ko­ ruma ve d üzenleme zemininde secime gidilecekti. Bu iki aşamada da askerler siyaset adamları ile per­ denin arkasında çatıştılar. Bu çatışmada perdenin önün­ de sürekli kalan kişi Orgeneral Kenan Evren'di. Çatışmanın ilk işareti Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Haydar Saltık'ın kaleminden cıkan « Genel Sek­ reterli k Bild irisinde» görüldü. Orgeneral Haydar Saltı k 28 Ekim'de bir basın toplan­ tısı yaptı. Yabancı basın için d ü zenlenen b u toplantıda ba­ zı sorulara verdiği cevaplar, Demirel ve Ecevit lehine yo­ rumlandı. Gazetelerde, iki l iderin gelecekte yine partileri­ nin başı nda secime girebilecekleri yazıldı. Manşetler böyle verildi. Bu durum Konsey'de ciddi telaş uyandırdı. Yayınla­ nan bildiride bu izlenimlerin doğru olmadığı vurgulandı. Ecevit'ten « Bay Ecevit» , Dem irel'den « Bay Demirel» diye söz edildi . Sayın kel i mesi ku llanılmadı. S iyası pa rtiler ya­ sası yeniden hazırlanırken lide rlerin bel i rl i sürelerden faz­ la görevde kalmalarının önleneceğ i acıkça ifade ed ildi. Ecevit, « Bay Ecevit'li, Bay Demirel'li» Konsey bildiri­ sinin yayınlanmasından bir gün sonra CHP Genel Başkan­ lığından istifa etti. Bu sırada partiler henüz kapatılma­ mıştı. Gelecek günlerde Ecevit bu tutumundan dolayı cok ağır şekilde eleştirilecek, istifa ederek askerlerin parti ka­ patma kararı almalarını kolaylaştırd ığ ı söylenecekti. 56


Demirel'e gelince.. Demirel, Güniz Sokaktaki evinde sabı rla dantel örer gibi mücadelesini sürdürüyordu. Askerler «eskiler» diye isimlend ird ikleri pol itikacılar­ dan ve l iderlerden kend ilerini deste klemelerini, hiç olmaz­ sa uysal bir tavır takınmalarını istiyorlard ı . Bu böyle ifa­ de ed i lmiyordu, ama, beklentinin bu yönde olduğu acıkça anlaşılıyordu. Politikacılar 1 2 Eylü l 'den sonra uzun bir süre sessiz kaldılar. Sislerin dağılmasını bekleyip askerlerin gerçek niyetlerini öğrenmeye çalıştı lar. İşte o günlerde Devlet Baş­ kanı Orgeneral Kenan Evren Konya'ya g itti ve orada yap­ tığı konuşmada paşalar politikasının nasıl bir rüzgdr es­ tireceğ ini gösterdi. Evren 1 5 Ocak 1 981 günü Konya'da şöyle konuşuyordu: «- Bize Allah razı olsun, bunları düzeltiyorsunuz di­ yeceklerine, acaba ne zaman g idecekler bunları> d iye dört gözle bakıyorlar. Gideceğiz.. Gideceğiz.. Onlar tencereyi pislemişlerdi. B iz temizledik. Yeniden tencereyi verelim, yeniden pislet­ sinler .. istedikleri bu .. » Devlet Başkanı Evren kürsüde konuşurken Türk hal­ kı ilk kez bu düzeyde bir asker-politikacı görüyord u . 2 7 Mayıs'ta da askerler özellikle Anayasa'ya evet kampanyasında yurdu gezip politik konuşmalar yapmış­ lard ı , fakat bu olay sınırlı kalmıştı. Şimdi, Devlet Başkam olan Orgeneral Evren en yü ksek iradeyi temsi l eden ve kullanan kişi olarak ünlformasıyla halkı meydana topluyor ve siyasi konuşma yapıyordu. Evren Konya'da Milli Güvenlik Konseyi'nin uygulaya­ cağı pol itikayı çok net bir bicimde ortaya koydu. Politika­ cılar ve liderler bekled i kleri mesa j ı ald ılar. Kurucu Meclis, Anayasayı yapacak, seci m kanunu ile siyasi partiler kanunu yeniden hazırlanacaktı . Evren, « Memleketin bir daha bu hale düşmemesi için çıkarılması ldzım gelen bütün kanunları .ç ıkartacağız. Ondan sonra Atatürk i l kelerine bağ l ı bir yönetime devredeceğ iz.» diyor­ du. 57


Kurucu Mecl is'e partil i üye alınmayacaktı. Devlet Başkanı bunu önemle vurgu ladıktan sonra gazetelere bü­ yük harflerle manşet olan sözleri söyledi : « - Heveslen mesinler. Memleketi bu h a l e getirenlere tekrar memleketi teslim etmeyiz. Efendim, politika cı zor yetişirmiş, kolay yetişmezmiş. Bu memlekette çok büyük pol itikacılar daha yetişir. Bu memleketten çok büyü kler çıkmıştır. Merak etmeyin.» Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Evren'in bu konuşmasından sonra Tü rkiye'nin siyasi hayatının nasıl şekilleneceği aşağı yu ka'rı belli oldu. Yeni Anayasa ile yeni bir demokratik d üzen kurula­ caktı . Bu Anayasaya g öre yeni demokrati k hayat başla­ yaca ktı. Bunun 12 Eylül'ün devamı olacağı, en azından izlerini taşıyacağı anlaşılıyordu. Yeni demokrati k düzenin sorumluluğunu yeni partiler, yeni politikacılar üzerine ala­ caktı. Ta bii yeni partiler, yeni politikacılar ortaya ç ı karı­ l ırken yeni liderler de hazırlanacaktı. Evren, Konya'da « Memleketin Atatürk i l ke lerine bağlı bir yönetime devredileceğini» söylerken a klında ne Tur­ g ut Özal vardı, ne de Turgut Sunalp .. Askerler siyaseti is­ tedi kleri gibi planlamaya hazırlanırken i ktidar olacak si­ yasi pa rtinin liderini de tayin edeceklerd i . Y ı llar sonra Demirel'le konuşurken Evren Paşa'nın Konya konuşması üzerinde sorular sordum. «- Sayın Demire l, 1 1 Ekim 1 980'de Ha mzakoy'dan Ankara'ya döndünüz. Evinizde oturuyorsunuz. Anayasa oylamasına kadçır askerlerle bir temasınız oldu mu?ıı «- Hayır. Askerlerle temasım olmamıştır. Yal nız, Baş­ bakan Bülent U l usu, Gel ibolu'dan ( Hamzakoy) geldiğim 1 1 Ekim günü beni telefonla aradı. « Hoş geldiniz» dedi. «- Sayın İhsan Sabri Çağlayangil'in üst düzeyde bir teması oldu değil mi?» «- İ hsan Sabri Bey'in Evren'e ziyareti Nisan 1 98 1 ',_ dedir. İ hsan Sa bri Bey Evren'le konuştu, kendisine bir mektup bıraktı. Söylediği şudur: Askeri idarenin içinden bir an evvel çıkarın rejimi, bir an evvel normal hale geti­ rin. Bizim en büyük korkumuz askeri uzun süre siyasetin 58


içinde tutmaktı. Böyle olursa asker yıpran ır. Parçalanır. İhsan Sabri Bey'in . mektubunun özeti; Bir an evvel bu işin içerisinden çıkın .. Bunu söyled i. «- Siz 15 Ocak 1 981 'de Evren'in Konya konuşmasını nasıl değerlendirmiştiniz?» j( 12 Eyl ül beyannamesinde siyasi partilere karşı, siyasi partilerin mensuplarına karşı bir h usumet yoktu. Fakat, Evren, Konya konuşmasıyla husumet ilôn etmiştir.» «- Neden acaba?» «- Asker geliyor, ' Ben anarşiyi durduracağım. Dev­ l eti yeniden işler vaziyete getireceğim, kanunları d üzelte­ ceğim. Görevimin başına döneceğim' d iyor. Söylenen hep böyle .. Ama, tüpten ç ı ka n macun yerine g irmiyor. Yavaş yavaş oturduğu yere ısınacak, Makyavel'in ded iğini hatır­ layaca ktır. Kenan Paşa'nın M a kyavel'in dediğini okumuş olması şart değil. Olayın tabiatı onu oraya götürüyor. Ma kyavel diyor ki: 'Zaptettiği şehri yı kmayan kendi felaketini bek­ lemelidir.' Yeniden secim olacakmış da, kim seçilirse ona idare teslim edi lecekmiş de . . . Bu sözler bir ta kım iyi niyetli in­ sanları kandırmaktan başka işe yaramaz. Rahmetli Celal Bayar bana demişti ki, 'Bu ihtilôllerin hepsi i ki yüzlüdür.' ' Neden', dedim. ' Dediğinin a ksini yapar da ondan' de­ di. 'İhtilôlci de i ki yüzlüdür' dedi. Ne yapacaklar. İ ktidarı devirmişler. Bunu tahrip ede­ cekler. Yani Makyavel ' i n ded iği gibi.. Bu tahrip 27 Mayıs'taki g ibi asmakla ol uyor. 12 Ey­ l ü l.' de olduğu gibi kafese koyma kla ol uyor. üzeri ne husu­ met çekme, unutturma yöntemleriyle oluyor. Bize bunu uyguladılar. Devletin te levizyonunu bize tevcih edi len hu­ sumetin aracı olara k kullandılar. Adımızı, resmimizi sil­ meye çalıştılar. Yasak koydu lar, hesap on i ki sene idi, biz, yedinci senede zinciri anca k kırabild ik. 15 Ocak 1 981 Kon­ ya konuşması işte bu pol itikanın deklerasyonuduu -

'

59


«Maalesef Paşam

. . .

»

İ htilôlin üzerinden üç ay geçtikten sonra, artık Milli Güvenlik Konseyi yerine ısınmaya başlamıştı. İlk günlerin tedirginliği yoktu. Cunta adı konulmadan oluşmuştu. Günlük işleri Ulusu'nun başkanlığındaki h ü kümet gö­ türüyor. Başbakan Yardı mcısı Turgut Özal da Başbakan'­ la ve askerlerle çok uyumlu çalışıyordu. Özal yerine ısın­ mış ve hatta sevmişti . Ama, gözü yü kseklerdeydi. Şartlar kendisini siyasete doğru götürüyordu. Birinci planda siyaset yapan kişi Devlet Başkanı Ke­ nan Evren'di. Evren il il dolaşıyor, halkı toplayıp konuşu­ yord u . Yapaca kları işleri anlatıp kamuoyu yaratıyor ve bu işte çok başarıl ı oluyordu. Başba kan Bülent U l usu kamuoyunun karşısına çık­ maya istekli deği l di. Mecbur kalmazsa konuşmuyordu. Ev­ ren'le birli kte çıktığı gezilerde i kinci planda kalıyor, tele­ vizyonda da çok sı k görünmüyordu. Televizyonu en iyi kullanan Özal'dı. Başbakan Yar­ d ımcısı e konomik içerikli toplantılara katılıyor. Yurt d ışı­ na gidiyor, seminerlerde konuşuyor, adını g idere k kitle­ lere benimsetiyord u . «Türk e konomisini kurtaran adam» rolünü çok iyi oynuyordu. Turgut Özal askerlerle birli kte çalıştığından, Türki­ ye'de siyasi yapının gelecekte nasıl olabileceğini birinci elden öğreniyordu. Artı k, eskiler ol mayacaktı. Ecevit, De­ mirel partilerinin başında bulunmayacaktı. Halkın siya­ setçi olarak tanıdığı, peşi nden g idebileceği ne kadar in­ san varsa saf dışı. kalacaktı. İ kinci üçüncü sırada adam olmayı hiç bir zaman ken­ dine yedirememiş olan Turgut Özal'a Tü rkiye'de yeni ufu k­ lar açılıyordu. Askeri Hükümet'in Başbakan Yardımcısı köprüyü geçinceye kadar herkesi idare ediyordu. İslômi politikayı çok iyi bilenler dciha sonra, Özal'ın politi kasının «Takiyye» gereği olduğunu söyleyeceklerdi. E konominin kaptanı olara k elinde çok geniş imkôn­ lar vard ı . Siyaset açıldığında sermaye çevrelerinden kim­ lerin kendisine destek olacağını iyi biliyordu. Bir çoğu jle 60


eski dostlukları sürüyordu. Hem dostları hem yeni tanıdığı kişiler· gelecekteki sorunlarını çözmek için kapısında bekli­ yorlardı. Bize gel ince, biz TRT'de olayların tam ortasında ge­ l işmeleri hem de basına yansımayan yönleriyle izl iyorduk. Takvim dol muştu . Görevlerimizden ayrılmak için hazırl ı k yapıyorduk. Kasım ayı sonunda Genel Müdür Doğan Kasaroğ lu beklediği fırsatı yakaladı . Hü kümet, askerler istediği için televizyon yayınlarının gece geç saatlere kadar devam et­ mesine karşı çıktı . Başbakan Ulusu Konsey'in önerisini ta limat haline getirerek televizyonun saat 22.30'da kapa­ tılması nı istedi. Kasaroğl u ise buna itiraz etti. Televizyon a l ıcı cihazlarının enerji tasarrufuna zara r verecek ölçüde elektrik çekmediğini bildirdi. Bunu Hü kümete söylemekle kalmad ı, basına da yansıttı. Televizyon halkın tek eğlencesi idi. Hiç olmazsa yayın saat 24.00'e kadar' sürmeliyd i . Halk bunu istiyordu. Bası n d a hal kın isteğini seslendiriyordu. Tartışma uzadı . TRT Genel Müdürü hem samimi gö­ rüşünü savundu, hem de TRT' nin haklı olduğu .bir tek nik meselede işi bilmeyenlerin karar almasına şiddetle karşı koydu. Mesele o kadar alevlendi ki, sonuçta, askerler, «Kim bunlar? Bizim kararımıza nasıl karşı çı karlar?» di­ ye kızdılar. işte bu noktada TRT'nin askerlere teslim ed ilmesi gö­ rüşü ağır basmaya başladı. TRT Genel Müdürü Doğan Kasaroğ lu, istifa etti. O günlerde Başbaka nlı k'ta bir resmi bir de fiili M üs­ teşar vardı. Resmi M üsteşar, İzmir eski Valisi, rahmetli ismet Paşa'nın Başba ka nlığı sırasında Özel Kalem Mü­ d ürl üğünü yapan Necdet Ca lp'tı . Fiili müsteşarl ığı da Müs­ teşar Yardı mcısı Erdoğan Amiral yapıyordu. Bu Erdoğan Amiral Ulusu'nun itimadını kazanmış emekli bir askerdi. Başbakanlık M ü steşarl ığına bu emekli Amiral neden getirilmedi bilmiyorum. Belki de görüntü sivil olsun d iye Necdet Calp uygun görü ldü. İşler Amirale yaptırıldı. 61


Necdet Calp'ın müsteşarlığa nasıl atandığını görev­ den ayrılmadan bir ay önce Cankaya'da Cumhurbaşkan ı Evren'e sormuştum. Bana şöyle dedi: «- Bülent U l usu bana geldi. Necdet Calp'ı müsteşar yapacağını söyledi. Ben ,de soldadır, ama iyi insandır. Yap dedim.» Necdet Ca lp Müsteşar oldu, ama, Başbakanlıkta müs­ teşarın yapacağı işleri Erdoğan Amiral yetkili olarak yü­ rütüyor, Calp'e fazla iş d üşmüyordu. TRT Genel Müdürü'nün istifa mektubunu alıp Başba­ kanlığa g ittim, Erdoğan Amiral'e verdim. Amira l beni nezaketle karşıladı. « Ne olacak bu?• · di­ ye sordu. «- Sayın Amira lim, TRT Genel Müdürü yasal olara k Başbakan'ın emrinde değildir. Ama , · TRT Kurumu i l e iliş­ kiyi Başbakanlık sürdürür. Şimdi, TRT Genel Müd ürü isti­ fa ettiğine göre, Başbakan mektubun altına . « uygundun ibaresini yazacak bana verecek. Ben d e TRT Personel Dairesine vereceğim. TRT Genel M üdürü aynı zamanda emekliliğini talep ettiğinden işlemi Emekli Sandığı Genel M üdürlüğü yapacak.» . A miral mektubu alıp Başba kan U l usu'ya götürdü. On dakika sonra geldi. Ulusu kôğıdın a ltını imzalamıştı. İş bitti. Hemen arabaya binip TRT'ye geldim. Üze­ rine «derkenar» düşülmüş istifa mektubunu Genel Müdü­ re verdim. Daha önce kararlaştırdığımız gibi istifamı yaz­ d ı m . Genel Müdür görevden ayrıl madan önce, benim ii­ tifamı yü rürlüğe koydu . Benden sonra Ertan Karasu Ge­ nel Müdür Yardımcılığ ından ayrıldı. 20 Ocak'ta Emekli Tümgeneral Macit Akman'ın TRT Genel M üdürlüğüne atandığına dair Bakanlar Kurulu ka­ rarnamesi Resmi Gazetede yayı nlandı. Bir kaç saat sonra bir telefon.. Genel Müdür Macit A kman Paşa TFjT'ye gelecek .. «Buyursun gelsim dedik. Paşa geldi. M uhabere subayı olarak yetiştiği için rad­ yo ve televizyonla uzmanlık i lişkisi vardır d iye düşünül­ müş herhalde. Bir kaç yıl önce emekli olmuş. Aklında bu 62


iş hiç yokken bir süre önce kendisine « Hazır ol. TRT Ge­ nel M üdürlüğüne atanaca ksın» demişler. Paşa hazırl ı k yapmış. TRT'de kimler var? Kim ne iş yapar? Bunları soruşturmuş. İlk bilgileri almış. Bize bun u söyledi. Doğan Kasaroğltı d a kendisine b i r kahve ısmar­ ladı. Bizleri tanıttı. «Genel Müdür Yard ı mcıları arkadaşla­ rımız, M uammer Yaşar Bostancı ve Ertan Karasu» dedi. Macit Paşa güler yüzle bana ba ktı. «- Beraber çal ışacağız» . «- Hayır Paşam, kusura bakmayın. Maalesef bera­ ber çalışamayacağız. Ben istifa ettim. Şu anda nezaketen burada bulunuyorum. Siz gel irken burada olma k istedim.» Macit Paşa kendisini hazırlamış. Genel Müdürlüğe oturacak, işi biz yapacağız. O aldığı talimatı bize iletecek. Başarı onun olacak, sorumluluk bizim. « Beraber çal ışamayacağız» deyince, Paşa şok oldu. Çok bozuldu. Henüz bu şoktan çıkmadan Ertan Karasu'ya döndü. «- S izinle çalışacağız değil mi Ertan Bey?» «- Maalesef Paşam. Ben çok yoruldum. Genel Mü­ dür Yardımcılığından i stifa ediyorum.» TRT'nin yeni Paşası beklemediği bir olayla karşı kar­ şıya kalınca şaşırdı. Yaptığı zihni hazırlı k suya düştü. Ertan'la birlikte Paşa'yı Doğan Kasaroğ lu'nun odasın­ da bıra kıp çı ktı k. Nozaket konuşmasın ı bitiren Kasaroğlu da kısa bir süre sonra bize katıldı. S abah kapının önüne park ettiğimiz kendi a rabalarımıza binip evlerimize gittik. TRT'den istifa ederken hiç bir hazırlığımız yoktu. İş bağlantısı da yapmamıştık. Çeyrek yüzyıl ı aşan gazeteci­ l i k hayatımızın on yedi yılı inişlerle çıkışlarla TRT'de geç­ m işti. lhtilôl fırtınası yıkıp dökerken, rüzgôrı ucundan kı­ yısında n herkese dokunuyordu. Günlerce sonra TRT Genel M üd ü rü Macit Akman'ın bizim istifalarımızı askeri çevrelerde d ireniş olarak değer­ lendirdiğini öğrendik. Devlet Başkanı Evren'e kadar git­ miş, direniş yaptığ ımızı söylemiş. Veda ziyaretine g ittiğimde bana bu konuyu Konsey'­ deki askerler intikal ettird iler. «Nasıl bıra kır g idersiniz» gi63


bi sorular yönelttiler. istihbarat Dairesinin Başkanı olan Havacı Tuğgenera l de aynı eleştirileri yaptı. Onlara gaze­ tecil i k mesleğinin öze lli klerini anlattım. Bizim mesle ki bir kamuoyu içinde ça lıştığımızı. görüntümüz zed.e lenince güç duru mda kalacağımızı söyledim. «En iyisi» dedim. «Aske­ rin kendi bildiği gibi yapması. Onu da a nca k askerler ya­ pabilir. Bizim TRT'de göreve devam etmemiz normal de­ ğ ildi. Normali orayı da bir paşanın idare etmesidir.» Macit Paşa TRT'yi sivil yönetim işbaşına gelinceye kadar idare etti. Ertan Karasu'nun yerine Behçet Devay adında bir emekli tuğgeneral atandı. Genel Sekreterliğe de Albay Tuncer Ayber geldi. İ kisi emekli, biri muvazzaf üc asker yayıncı oldular. O dönemde Anadol u Ajansı ile Basın Yayın Genel Müdürlüğü de i ki emekli generalin emin ellerindeydi. TRT Genel Müdürü Macit Akman, şimdi «Yorgun Sa ­ vaşçı» adlı filmi yakan kişi ola ra k hatırlanıyor. TRT'den istifa ettiğim basın çevrelerinde duyulunca, Yeni Asır'ın Yazı İşleri Yönetmeni Güngör Mengi telefon etti. Bana gazetenin An kara Temsilciliğini verme k istedik­ lerini söyledi. Kısa bir süre sonra işe başladım. TRT'de sı kıyönetim şartlarında sınırlı gazetecilik yap­ ma i m kônı vard ı. Yeni Asır'da ise beni sadece yasaklar ve sorumluluğum sınırlayacaktı. Sı kıyönetim şartları tüm ba­ sın için sözkonusu idi. «Orgeneral Üruğ not gönderiyor: Ağabey . .

.

»

1 1 Eylül'ü 1 2 Eylül'e bağlayan gece ilerleyen saatler­ de, ista nbul'da Gazeteci M ehmet Tü rker Emekli Orgene­ ral Turgut Sunalp'in evine telefon etti: «- Paşam ihtildl olacak.» Böylece Sunalp Paşa ihtildl olacağını öğrendi. Kar­ deşi kadar yakını olan Orgeneral Necdet Üruğ istanbul'da Birinci Ordu ve Sı kıyönetim Komutanı idi. Birbirlerini çok severlerdi. Ü ruğ Paşa. rahmetli Faru k Gürler Paşa'nın yeğeni idi. 64


Sunalp Gürler'e « Fa ru k ağabey» derd i . Necdet Üruğ da kend isini «Turgut ağabey» diye çağ ırırd ı . Necdet Paşa, harekatı bildiği halde Sunalp Paşa'ya -söylememişti. Normal karşıladı. Çeşitli birl ik ve karargôh­ larda, bu arada Kıbrıs'ta beraber çalıştıkları Necdet Pa­ şa'nın ağzının ne kadar sıkı olduğunu bil iyordu. Turgut Su nalp Ege Ordu Komutanlığından emekli ol­ <l u ktan sonra istanbul'a gelmiş, eşi nin Moda'da ki denize nazır apartma nının altıncı katındaki dairesine yerleşmişti. Ü ç ayrı özel kurul uşta yönetim kuru iu üyeliği yapıyordu. Eşi dairelerinin kirasını topluyordu. Hic bir maddi sıkıntı­ sı yoktu. iki yıl lstanbul'da Harp Akademileri Komutanlığı yaptığı için her çevrede tanıdığı vard ı . Halinden şi kayet etmeden a ktif bir emekl i l i k hayatı yaşıyordu. 1 2 Eyl ül 'den on g ü n kadar sonra Boğaz kıyısındaki Garaj lokantasında eşi S uzan Hanım'la birl i kte a kşam ye­ meğine davetli idi. Sokağa çıkma yasağı başlamadan ön­ ce Moda'ya döndü. Arabasından inerken baktı ki evinin bulunduğu Atıfet Soka k polis ve asker tarafından tutul­ muş. Turgut Paşa'yı göre n bir subay koşarak geldi . «-:- Paşam size Devlet Başkanından b i r mesa j var. Onu getirdim.» Paşa subayın uzattığ ı zarfı aldı. Teşekkür etti. Asan­ -söre binip eşiyle birli kte dairesine cıktı. Zarfı Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Oruğ g önderiyordu. Üruğ Paşa şöyle yazmıştı: «Ağabey, bugün Kenan Paşa'dan bir not aldım. Seni Ottowa'ya büyükelçi tayin ediyorlar. Senden cevap isti­ yorlar. Benim fikrimi sorarsan g itmeni tavsiye ederi m.» Paşa gelen mesa j ı Suzan Hanım'a i letti. Suzan Ha­ nım «Aman Paşam istanbul'un suyu mu cıktı? Ne yapa­ cağız Kanada'da,» d iye itiraz etti. Paşa da Suzan Hanım da dış görevin ne olduğunu bilirlerdi. Kı brıs'ta Türk alayını kuran ve i l k komutanı olan Turgut Sunalp'in askerl ik hayatı nın bir kısmı yurt dışı gö­ revlerde geçmişti, Amerika'da Harp Akademisini bitirmiş, ·

65

F. : 5


askeri ataşelikler yapmış, NATO görevlerinde bulunmuş, NATO'da Askeri Temsilci olara k çalışmıştı . S u nalp, eşine, « Düşünelim bakalım.» dedi. Sonra, şa­ ka yoll u ta kıldı, « Fena mı olur? Sen de sefire lik yapar­ sın . . » Sunalp Paşa'nın büyü kelciliği emekli olduğunda bir kez daha karşısına gel mişti. 1 976 Ağustosunda Sunalp Ege Ordu Komutanlığından emekliye ayrılırken İzmir'de veda yemekleri d üzenleniyor­ du. Golf Kulüpte verilen böyle bir yemekte Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sabri Süphandağl ı yaptığ ı konuşmada şöyle demişti: «- Sevgili komutanımız izmir'den ayrılıyor. Tabii üzü­ l üyoruz. Ama, bir yandan da seviniyoruz. Kendisi Porte­ kiz'e büyükelci oluyor.,. Sabri Süphandağlı protokol kon uşmasında bu açıkla­ mayı yaptıktan sonra Paşa'nın yanına gelmiş ve « Paşam ben bugün Ankara'dan geldim. Bana sizin büyükelci ola­ cağı nızı Başbakan Demire l söyledi.» ded i . İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başka n ı Sabri Süphandağ­ lı'nın getirdiği bu haber gerçe kleşmed i. Daha sonra Pa­ şa, o günkü koalisyon hü kümetinde buluna n MSP'li ba­ kanların bu atamaya karşı cıkmış olduklarını öğrendi. Şimdi, dört yıl sonra yine büyükelci li k sözkonusu idi. Turgut Sunalp, Ü ruğ Paşa'dan mektup gelmeden önce Ü çüncü Ord u Komutanı Orgeneral Selahattin Demi rcioğ­ l u'ndan bir işaret almıştı. Demircioğl u şöyle demişti: «- Turgut Paşam, Devlet Başkanı Evren Paşa ordu komutanlarını topladı. Çeşitli kon ular görüşüldü. Bu a ra­ d a sizin durumunuzu da görüştük. Size gayet iyi bir gö­ rev düşünülüyor.,. «- Paşam ne görevi.» «- Büyükelci lik paşam. Büyü kelci olaca ksınız.» Turgut Sunalp Oruğ Paşa'nın mektubunu aldıktan bir kaç gün sonra kendisiyle . ilgili tüm hiköyeyi öğrendi. Sunalp'in görevde buluna n orgenera llerden tümgene­ rallere kadar paşalar arasında cok yakın ilişkide bulun­ duğu arkadaşları vardı. Paşa 36'1ı idi. Orgeneral Evren. 66


Orgeneral Ersin, Orgeneral DemircioQl u gibi Kuvvet ve Ord u Komutanları 38'1 i yada bir kaç yıl daha kıdemsiz idiler. Harp Akademilerinde öğretmenl i k yapan Sunalp ge­ nera llerin bir çoğunun hocası idi. Bir çoğunun general ol­ masında rol oynamıştı. Bazıları ile birlik.te çalışmış, ko­ mutanlı klarını yapmıştı. Kenan Paşa ordu komutanları ile yaptığı toplantıda Sunalp Paşaya büyükelcilik vermeyi düşünürken, Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Oruğ, «Efendim, Turgut Paşa Kuzey ülkelerini sever. İsveç yada Norveç'i verin.» de­ mişti. S unalp bunu öğrendi. Kendi kendine « Necdet Paşa hem toplantıda bulunuyor, hem de bana emir a l madan söylemiyor.» d iye gülümsedi. "' Komutanlar Turgut S unalp' i n büyükelci olmasına iti­ raz etmeyince, Kenan Paşa Dışişleri Bakanı lıter Türk­ men'i çağırıyor, Turgut Paşa'nın iyi bir yere büyükelçi ya­ pılmasını emrediyor. Türkmen, askerj yönetimin bir askeri Avrupa'ya büyükelçi olara k göndermesini uygun görmü­ yor. Kanada'yı öneriyor. Kenan Paşa d a onaylıyor. He­ men agreman istiyorlar. Burada zihinlere bir soru takılıyor? Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren, 1 2 Eylül'ün i l k gü nlerinde onca yoğun iş arasında neden Turgut Sunalp'i düşünüyor? Bu soruya cevap ararken, geçmişte Kenan Evren Turgut Sunalp ilişkisinin nasıl olduğuna bakmak gereki­ yor. 1 2 Mart öncesinde ve sonrasında ordu üst kademe­ l erinde kamuoyuna yansımayan bir yığın çekişme, itişme oldu. Bu itişmeler, çekişmeler bir ucundan siyasetle ilgi­ liydi, bir ucundan da paşalar kendi iktidarları için müca­ dele ediyorlardı. Orgeneral Faruk Gürler Genelkurmay Başkanı i ken 1 972 Ağustos'unda orgenera l liğe yükselen Turgut Sunalp Genelkurmay İkinci Başkanı oldu . S unalp, Gürler'in Cum­ h u rbaşkanlığı macerası n ı baştan sona yaşadı. Cevdet Sunay'ın süresi dolunca Genelkurmay Baş67


kanı Gürler kontenjan senatörlüğü nden Cumhurbaşkanı seçilecek, yerine Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral M uhsin Batur gelecekti. Batur, Genelkurmay Başka nı ola­ cağına inandığı sürece bu formülü destekled i. Gürler se­ natör ol unca Genelkurmay Başkanlığ ına Batur yerine Ka­ ra Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Semih Sancar getiril­ di. Demirel ve Ecevit, Sancar'ın desteğini alara k Gür­ ler'in Cumhurbaşkanı seçilmesini önlediler. 1 2 Mart mü­ dahalesini yapan paşaların planları nı son anda bozdular. Turgut S unalp ordu komutanlığına doğal aday old u­ ğu halde 1 973 Haziranında Harp Akademileri Komutanlığı­ na atandı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih San­ car, adı Gürlerci'ye çıkan generalleri ya emekliye sevk ediyor ya da pasif sayılabilece k yerlere atıyordu. Orgeneral Turgut Sunalp. 30 Ağustos beklenmeden ani bir operasyon şeklinde yapılan b u atama gereğince Ankara'dan İstanbul'a g idip Harp Akademileri Komutan­ lığında g öreve boşladı. Bir süre sonra ordu komutanlığına ata nmasını bekli­ yordu. Ordu Komutanı olursa önü açılacaktı. Kara Kuv­ vetleri Komutanı olabilirdi. Genelkurmay Başkanlığına ge­ lebilird i. Sunalp Harp Akademilerinde iki yıl kaldı . Bu süre içinde askerler ara sında yürütü len kuliste «Turgut Paşa'­ ya ordu verilmeyecek» sözleri dolaşıyord u . 1 975 baharın­ da bu sözler daha cok yoğunlaştı. Kuliste, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Eşref A kı ncı'nın Turgut Paşa'nın Birinci Ord u Komutanı olma­ sını istediği, fakat Genelkurmay Başkanı Orgeneral Se­ mih Sancar'ın yan çizdiği, «Turgut bu işi bana bıra ktı. Ben halledeceğim» dediği konuşul uyord u . Sonunda, Sancar. Turgut S unalp'i üc ordudan birine değil, yeni kurulacak bir orduya, Ege Ordu'ya komutan olarak atadı. B u atama orgenera l ler d üzeyinde Turgut S unalp'e açıktan bir kazık sayılıyordu. O rtada ordu yok, karargôh yok. Sunalp ordu komutanı oluyor . . . 68


Bu sırada Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Baş­ kanı olan Korgeneral Kenan Evren bu olayları sessizce iz­ l iyordu. Turgut Su nalp gibi ordu içinde değer verilen as­ keri bilgisi yü ksek bir komutana yapılan bu muame leyi hoş karşılamıyordu. Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Turgut Suna lp, Ege Ordu Komutanlığına atama emrini almak ve gerekli görüşmeleri yapmak üzere 1 975 yılının Haziran ayında ara­ ba ile istanbul'dan Ankara'ya hareket ediyor. Ordu için­ deki ku lise göre, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Akıncı da Sunalp'e yapılanı içine sindiremiyor. Sunalp Pa­ şa'nın Ankara 'ya geldiğinde Genelkurmay Başkanı Orge­ neral Sancar'a sert bir davranışta bulunmasından endişe ediyor. Cünkü, bir gün çıkan bir tartışmada Sunalp'in San­ car'a « Ben senin bildiğin orgenerallerden değilim. intihar etmem, a rkamdan bıça klanırım.» d iyor. Sunalp Paşa An kara'ya hareket ederken Eşref Paşa, Kenan Paşa'yı çağ ırıyor. «Turgut Paşa'yı karşılarsan iyi olur.» diyor. Kenan Paşa. Turgut Paşa'yı karşılamak ve yatıştır­ mak göreviyle Ankara - İstanbul yolunda bekl iyor. Turgut Su nalp'in ara basını 40. kilometrede durduru­ yorlar. Kenan Evren, Orgenera li itibar göstererek saygı ile karşı lıyor. Ayn ı ara baya binerek şehre hareket ediyor­ lar. Evren, gayet yumuşak konuşara k Ege Ordu Komutan­ l ığına atandığı için öfke dolu olan Sunalp'i yatıştırmaya uğraşıyor. «- Canınız sıkılıyor mu efendim? «- Hayır, çok memnunum. Ben Cumhuriyet devrinde i l k defa kurulaca k bir ordunun başı na g id iyorum.» S u nalp, artık kızgınlığı üzerinden atmaya karar veri­ yor. Madem ki ona bu görevi vermişler, kazık da olsa en iyisini yapacak, Sancar'ı mahcup edecek. Kenan Evren 1 975'de Genelkurmay İkinci Başkanı oluyor ve 1 976 Ağustosunda Ege Ordu Komutanlığına ata­ n arak görevi emekl iye ayrılan Sunalp'ten devir alıyor. Böylece Turgut Sunalp ile Kenan Evren Ege Ordu Komu­ tanlığında halef-selef ol uyorlar. 69


Kenan Paşa'nın eşi rahmetli Sekine Hanım Ordu Ko­ mutanı eşi olara k izmir'e g ittiğinde «Turg ut Paşa çok iyi bir ordu kurmuş. Bize herşeyi hazırlamış. Çok güzel işler yapmış» diyor. Ordu Komutanı Evren de aynı d uygu lar içinded ir. Sunalp Paşa ista nbul'a gelip evine yerle �ti kten iki ay sonra Kenan Evren'e bir mektup yazıyor. iyi d i le klerini bildiriyor. Ege Ordu Komutanı hemen cevap gönderiyor. « Uzun süre sizden haber a lamamak beni acaba ayrılır­ ken bir hata mı yaptım endişesine düşürdü. Mektubunuzu a l ı nca çok memnun oldum.» d iye yazıyor. Kendisinden kıdemli bir orgenerale böyle nezaketle davranan Evren Ege Ord u Komutanlığı görevini tamam­ layınca önce Kara Kuvvetleri Komutanlığına gel iyor, son­ ra d a Genelkurmay Başkanı oluyor. Sunalp Paşa, cok sa­ mimi olmadığı, fakat beğendiği bir a skerin yükselmesini memnuniyetle izliyor. 1 979 yıl ında Evren Genelkurmay Başkanıd ır. Harp Akademilerinin yıldönümü dolayısıyla düzenlenen törene katılıyor. Gözleri Turgut Sunalp'i arıyor. S unalp Paşa yok. « Neden gelmedi?» diye soruyor. Doğru cevap vere­ miyorlar. « Gecen yıl düzenlenen törende bir protokol ha­ tası old u. Turgut Paşa s inirlendi . Bu yüzden bu yıl daveti­ yeyi kabul etmedi» d iyemiyorlar. Bir yıl sonra, 1 980'de, bu kez Harp Akademilerinin Ko­ mutanı Orgeneral Bedrettin Demirel'd i r. Turgut Paşa'ya telefon ediyor. «- Paşam, bu yıl mutlaka gel. Genelkurmay Başka­ nı Evren Paşa telefon etti. Bana Turgut Paşa'yı m utla ka getir dedi. Sen gelmezsen ben gelip seni a lacağım.» S unalp törene gidiyor. Orada Kenan Paşa ile konuşuyor. Genel kurmay Başkanı, «Turgut Paşam, yemeğe gi­ d iyoruz. Beraber g idelim.» d iyor. Ege Ordu'nun ha lef-selef i ki komutanı arabada ko­ nuşmaya devam ediyorlar. Hemen Türkiye'nin içinde bu­ lunduğu d urum g ündeme geliyor. Sunalp şöyle diyor: «- Halkta büyük h uzursuzlu k var. Bize gel iyorlar, ne zaman asker müdahale edecek d iye soruyorlar.» 70


Kenan Evren bu sözleri dinliyor. Hafif hafif gülüyor. «Biz icabına bakarız Turgut Paşam» d iyor. Kenan Evren ile Turgut Sunalp'in geçmişteki iliş.kile­ rine bakarak şöyle bir yoruma varmak mü mkün .. Kenan Paşa, Turgut Paşa'nın orduda hakkını a lama­ d ığ ı inancında. Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirilmeyip Ege Ordu Komutanlığından emekliye ayrılmasını haksızlı k sayıyor. Şimdi eline g ü ç v e imkôn geçtiğine göre, Turgut S unalp'e yapılan bu ha ksızlığı onarmak lôzımdır. Bunun için büyü kelçiliğe atıyor. Yorumu böyle yapmayıp, aşırı gidenler de var. Diyor­ lar ki, askerler Turgut Paşa'nın emekli de olsa ağırlığın­ dan çekindiler. Konuşabilir, kendilerini eleştirebilird i . Ba­ zı etkileri olabil i rdi. Paşalar, Turgut Sunalp'in konumundan rahatsızlı k d uya bilirlerdi. Doğrusu, Turgut Sunalp, Kanada Büyükelçiliğinin üze­ rine mal bulmuş gibi atlamadı. Üruğ Paşa'ya, « Necdet ya­ şım 63. İ ki yıl için gidiyorum. Burada evi dağıtacağım. Pek i stekli deği l im.» d iyordu. Bir süre sonra Ü ruğ Paşa'yı aradı. « Kabul ediyorum» dedi. Üruğ Paşa da bunu Devlet Başkanına bildirdi. Üruğ, Kenan Paşa ile konuşurken, Kenan Paşa, «Tur­ gut Paşa pek memnun olmadı galiba» dedi. Ü ruğ da Su­ nalp' i n kendisine söylediklerini nakletti. Evren cevap ver­ di : «- Canım Turgut Paşa hele bir g itsin. Sonra d üşü­ nürüz.» Turg ut Sunalp, istanbul'dan bir mektup yazarak Ev­ ren'e teşekkür etmedi . Ankara'ya gidip kendisini ziyaret etti. Teşekkürlerini bildird i . Sonra Güniz S okağa gitti. De­ mirel'i ziyaret etti. Çiçek götürd ü . Kanada Büyükelçisi ol­ duğunu bildirdi. Fikirlerini aldı. Sunalp, Ankara Orduevinde Demirel'i ziyarete gide­ ceğini söyled iğinde çevresinde bulunan paşalar, «Sen ne yapıyorsun Paşam? Böyle şey olur mu?» d iye şaşırd ılar. Sunalp, « Ben böyle şeylere aldırış etmem. Giderim. Hatı­ rı nı sorarım.» dedi. •

71


1 980 yılının Kasım ayında lstanbul'dan yola çıkan Tur­ gut Sunalp'in kulağında Evren'in bir cümlesi takılı kalmış­ tı . Evren «Sizi büyükelçiliğe göndermemek büyük bir hak­ sızlık olurdu.» demişti. Sunolp, 1 9 Temmuz 1 982 günü görevini ta mamlaya­ ra k Konada'dan İstanbul'a döndü . S iyasete girdi. Ama, «Ben böyle şeylere aldırış etmem. Giderim. Hatırını sora­ rım» dediği Demirel'le konuşmadı. Bu olayın hikôyesini de yeri geldiğinde an latacağım. «Yukarısı rahatsız oluyor»

Devlet Başkanı Kenan Evren'in ünlü Konya konuşma­ sından sonra olaylar paşaların d üşündükleri yeni stratejiye göre gelişmeye başladı. Milli Güvenlik Konseyi genel çizgi olara k demokratik sağda bulunan vatandaşlar tarafından destekleniyordu. Bu g e niş kitlenin partisi AP i d i . AP'liler ilk kez askerlerle aynı siyasi zeminde buluşmuşlardı, ama, askerlerin niyet­ lerini öğrendikçe içine d üştükleri çelişkiden rahatsız olmaya boşladılar. Kenan Paşa, 1 981 yılının başında, Kurucu Meclis'in Haziran ayında çıkarılaca k bir kanunla kurulacağını açık­ ladı. Ancak, partili kişilerin bu meclise alınmayacağını bil­ d irdi. Askerler «Siyaset, parti, politikacı» sözlerinden aşı­ rı derecede rahatsız oluyorlard ı . O günlerde havayı ç o k iyi koklayan politikacılardan biri olan Dr. Sadettin Bilgiç, « Kendileri politika yapıyorlar, oma, bizim eski arkadaşlarımızla konuşmamızdan bile hoş­ lanmıyorlar» d iyordu. Dr. Bilgiç de Demirel gibi askerlerin bu kez kısa za­ manda demokrasiye dönmeyeceklerini görüyordu. Bazı yollardan askerlerin nabzını tutmaya çalışıyor, fakat aldı­ ğı sonuçtan hiç memnun kalmıyordu. Geçmiş günleri konuşurken sordum: «- Siz o g ünlerde Necdet Ü ruğ ile konuşmuştunuz? N e zaman oldu bu konuşma? Neler konuştun uz?» 72


«- Ben Milli Savunma . Bakanlığı yapmış olduğum için paşaların bir kısmını tanırım. Demirel Ha mzakoy'da iken Birinci Ordu Komutanı Necdet Üruğ'un ziyaretine gittim. Randevuyu Turgut Sunalp Paşa aldı. Necdet Paşa beni 'Ne söyleyeceksen söyle' havasın­ da karşıladı. Kendisine bir kahve içmeye geldiğimi söyle­ dim. Tü rkiye'deki genel durumdan bir kaç cümle ile ko­ n uştuk. istanbul'daki terörden söz ettik. Havasını pek uy­ gun görmedim. Esas söylemek istediklerimi söylemed im.» AP'liler gibi CHP'liler de ted irgin ve üzgündü. Birara­ ya gelip konu�mıyorlard ı . Ecevit istifa ettiği için başsız kalmışlard ı . Partilerin, siyasetin geleceğini pek aydınlık görmüyorlard ı. Eski Genel Sekreterlerden Şeref Bakşık ye­ mek daveti altında arkadaşlarını toplamak istedi, haber basında çıkınca sıkıyönetim komutanlığı müdahale etti. 1 981 yılının bahar aylarında AP ve CHP'de hissedilen kı­ pırdanmalar üzerine ünlü 52 sayılı bildiri yayınlandı. Bu bild iri ile politikacıların demeç vermeleri, yazı yaz­ maları yasaklandi. Arayış Dergisini çıkararak gazeteciliğe döndüğünü söyleyen Bülent Ecevit'in de işi zorlaştı. Bir süre sonra Ecevit dergiden ayrılmak zorunda kald ı . Ece­ vit'siz Arayış'ın ömrü uzun sü rmedi . O gün lerde zaman zaman Oran 'a g idere k Ecevit'i evin­ de ziyaret edip konuşuyordum. Ecevit, askerleri önce dur­ durmak, sonra geriletmek için aktif politi kalar üretmek gerektiğini söylüyordu. Arayış'taki yazıları ile askeri ya­ sakları delmeye çalışan Ecevlt, Demirel ile i l işki kurmak istedi. Bazı aracılar kanalıyla mesajlar gönderdi. iki lider aynı çizgide birleşip d i renirlerse askerleri du rdurabilirler­ di. Ecevit böyle düşünüyordu. Demirel, Ecevit'ten gelen bu gayriresmi ve dolaylı me­ sajla rı sevmedi. Güniz Sokaktaki evinde ol uşturduğu yeni tarz siyaseti tek başına israrla yü rüttü . Demirel, evinin zemin katındaki salonda Türk,i ye'nin çeşitli yerlerinden gelen insanları kabul ediyord u . Büyük bir kısmı AP'li arkadaşları, örgüt temsilcileriydi. Bunların arasında her kesimden vatandaşlar da geliyordu. Öğleye kadar rondevu alıp gelenleri kabul eden De-

73


m irel , öğleden sonra kapısını acıyordu. Demirel, bu kabul­ lere «Muhabbet toplantıları» d iyordu. M uhabbet toplantıları nda Türkiye'nin tüm sorunları konuşuluyordu. Demirel görüşlerini çekinmeden anlatıyor, s ı k sık çalan telefonlara cevap veriyor. Yaptığı konuşma­ lar bir iki gün içinde il g i duyan herkese ulaşıyordu. Gü niz Soka k görüşmelerinden aske rler çok rahatsız oldular. Devlet Başkanı Evren, önüne konulan dakti l o ed il­ m i ş telefon konuşmalarını hiç beğenmedi. İlgililer Demirel'in telefon konuşmalarını dinliyor ve banda al ıyorlardı. Bu uygulama 1 2 Eylül'de Demirel Ham­ zakoy'a gidince başlamış, Ankara'ya döndükten sonra da devam etmişti. Demirel, telefonunun d inlendiğini bildiği için, Kenan Paşa'ya ve öteki paşalara söylemek istediklerini kendisi­ ne telefon edenlere anlatıyor. Yada hatır sormak isteyen bir gazeteciye demeç verir g ibi konuşuyord u . Bu konuş­ malarda acık eleştiriler vardı. Zaman zaman «Gelinim sa­ n a söylüyorum, kızım sen anla» türünden a nlattığı h i kô ­ yelerden a ğ ır anlamlar çı kıyordu. Paşalar Demirel'in Güniz Sokak görüşmelerine engel olmak istediler. Eski Başbakan 1 981 yılının Mart ayında An kara Sıkıyönetim Komutanlığına çağrıldı. O gün Demirel'in sı kıyönetime g ittiği, usulüne uygu n b i r bicimde uyarıldığı basında yer almadı. Olayı öğrenen gazeteciler Demirel'i a radılar. Demirel, «S ıkıyönetimden davet ettiler. Gittim. Geldim» dedi. 1 987 seçi mlerinde Anavatan Partisinden Kayseri M il­ letvekili secilen emekli Orgeneral Recep Erg un 1 98 1 'd e Ankara Sı kıyönetim Komutanı i d i . O zaman Korgeneral olan Ergun 12 Eylül'den kısa bir süre önce bu göreve atan­ m ıştı . Başbakan Demirel, 1 2 Eylü l öncesinde, Genel kurmay Başkanı Orgeneral Evren'den Ankara, Diyarbakır ve Ela­ zığ S ı kıyönetim komutanlarının değiştiri l mesini istemişti. Kenan Paşa Başbakan'ın isteğine olumlu yaklaşmı­ yordu. Ankara Sı kıyönetim Komutanı Korgeneral Nihat Özer için «Ankara Komutanı iyidir.» d iyordu. 74


Başbakan Demire l, sıkıyönetim komutanlarının yeterin­ ce enerj i k davranmad ı klarını söyledi. Şöyle konuştu: « - Kenan Paşa, ben Ankara Kcmutanı kötüdür de­ miyorum. Siz tabya dersinde okutursunuz dersiniz ki, 'Ko­ mutan yalnız yaptıklarından değil, yapmadı klarından da sorumludur.' Kim sorumludur? Komutan sorumlu değil mi? Olmuyor, yürümüyor, Hizmet yapılamıyor. Paşam, Türk ordusunda kaç korgeneral var? 29 de­ ğil mi? Bunların hepsi değerlidir. Değerli olmasalar o nok­ ta lara gelemezler. Ama, bunların içerisinde en değerlisi kim? Onu Güneydoğu'ya koy.» Demirel'in konuşması etkili oldu . Genelkurmay Baş­ kan ı Orgeneral Evren, Korgeneral Kemal Yamak'ı Diyar­ bakır Sı kıyönetim Komutanlığına atadı. Dem irel, benim bu konudaki sorularımı cevaplandırır­ ken, An kara ve Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanları ya­ r:ıında neden Elazığ Sıkıyönetim Komutanı'nın değiştiril­ mesin i istediğini şöyle açıklad ı : Korgeneral Talôt Çetinel görev yapı­ «- Elazığ'da yordu. Kendisine bazı sorular sordum. Bana, 'Biz TunceU'­ de o kadar güçlü değiliz' diye cevap verd i . Sıcak sular kafama dökü ldü. Ba kınız, Tunceli'de olaylar var. Komu­ tan bana 'Biz Tunceli'de o kadar güçlü değiliz' diyor. Ev­ ren Paşa'ya dedim ki: Bu Komutanı da değ iştireceksi­ n iz . . . » Başbakan Demire l, bu kon uyu Genel kurmay Başkanı ile 1 980 yıl ı nın Ağustos ayında konuşuyor. Konu bir kaç kez g ündeme gelip g idiyor. Son konuşmayı 1 0 Ağustos ge­ cesi yapıyorlar. Demirel, M i l l i S avunma Bakanı Ahmet İ hsan Birinci­ oğlu'na « Bu akşam Genel kurmay Başkanını çağır. Ko­ n ut'u teşrif etsinler. Sen de gel.» d iyor. Demirel o gün Afyon'dan Ankara'ya gelmiş. Saat 23.00'de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Evren ile M i l l i Savunma Bakanı Ahmet İhsan Biri ncioğlu'nu kabul edi­ yor. Görüşme çeşitli konular üzerinde i ki saat sürüyor. Demirel, sözü Ankara Sı kıyönetim Kom utanına getiriyor. 75


11Ankara Komutanını aeğiştirmezsen hiç bir şeyin yararı yok.» d iyor. Ertesi gün saat 9.00'da M i lli Savunma Bakanı Birin­ cioğ l u Demirel'in evine gel iyor. Evren Paşa ile konuşmuş­ lar. « Recep Ergun Paşa An kara'ya olur mu?» d iye soru­ yor. Başbakan, «Olu r. Getirsi nler.» diyor. Kısa bir süre sonra Korgeneral Recep Ergun Ankara Sı kıyönetim Komutanlığına atanıyor. Korgeneral Ergun'un Ankara Sı kıyönetim Komutanl ığına gelişinin hikayesi kı­ saca böyle . . . 1 981 yılının bir Mart günü Recep Ergun Paşa'nın emir subayı Demirel'in telefonu cevi rdi: «- Efendim, sayın Komutan sizinle görüşmek isti­ yorlar.» Demirel, Mamak yolu üzerindeki An kara Sıkıyönetim Komutanlığına gitti. Recep Paşa kend isini iyi karşıladı, saygıda kusur etmed i. istemediği bir görevi yapar gibiydi. « - Efendim, çok ziyaretçiniz geliyormuş.» «- Gelirler. . . » «- Bundan rahatsız oluyorlar.» «- Kim rahatsız oluyor.» «- Yukarılar. . . Bunu ben söylemiyorum. Yukarısı söyl ed i ğ i için size bildiriyorum.» «- Paşam, ben beni m kapıma geleni çevirmem. Siz kapıya bir adam koyun. Bir kısmını içeri alsın, bir kısmını almasın.» Demirel, yukarıdaki zora sokmak için böyle konuşu­ yor. Kapıya bir adam koysalar, gelenlerin içeri girmesine engel olsalar büyük rezalet çıkacak. Recep Paşa, Demirel'in tarizde bulunduğunu hemen anlıyor. «Biz bunu yapamayız» diyor. Demire l devam edi­ yor: «- O zaman, Paşam, sen rahatsız ol uyorlar dediğin yerlere söyle, ben yıllarca siyaset yaptım. Başbakanlık yaptım. Bir büyük ailenin başıyım. Benim Türkiye'de pek çok dostum arkadaşım vardır. Hem bir insanın aranıp so­ rulmasından gocunmaya gerek yoktur. Biz meşruiyetçi­ yiz. Gayrimeşru hiç bir işin içinde olmam.» ·

76


Recep Paşa o g ü n alabileceği mesaj ı aldı. Bunlar De­ mirel'in telefon konuşmaları nda söylediklerinden, raporla­ ra gecen sözlerinden farklı değildi. Korgeneral Recep Er­ g u n Demirel'i kapıya kadar uğurladı. Demirel, Güniz S oka k'ta muhabbet konuşmalarına devam etti. Gelen lerin sayısı giderek a rttı. Bazı günlerde dönüşümlü olarak iki yüz kişiyi kabul ediyordu. Zaptettiği şehri yıkmayan asker . . .

Askerler 1 981 yılında gelecekteki siyasi düzenleme­ nin yığınağını yapmaya başladılar. Haziran ayı sonunda Kurucu Meclis Yasası yürürlüğe gird i . Meclisin i ki dalı olacaktı . B irincisi Danışma Mecl isi, iki ncisi Milli Güvenlik Konseyi. Da nışma Meclisi Anayasa ile Secim Yasası ve S iyasi Partiler Yasasını yapaca k, Milli Güvenlik Konseyi son şek­ li verecekti. Kesin karar Konsey'e aitti. Danışma Meclisi üyelerinin belirlenmesinde, sıkıyöne­ tim komutanları ile valiler adaylık başvurularını d ikkate alara k ön elemeleri yaptılar. Kesi n secim M i l l i Güvenlik Konseyinde old u. Ağustos ayı nda bu çalışmalar devam ederken M illi Güvenl i k Konseyi Genel Sekreteri Orgene­ ral Haydar Saltık'la Biri nci Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ yer değiştird i ler. M i lli G üvenlik Konseyi yasa çalışmasında da yöne­ timde de tek söz sahibi idi. Genel Se kreter Saltı k Büyük M illet M eclisi'nin Senato kanadındaki bürolara yerleşen Konsey Genel Sekreterliğini çeşitli komisyonlar halinde çalıştırıyordu. Subayları n görev aldığı bu komisyon lar dai­ relere bağ lanmıştı. Bunların başında da tuğgeneral ve tuğ­ a miraller, kurmay albaylar vard ı . Komisyonlarda hazırla"n an yasa tasarıları Devlet Baş­ kanı ve Genel kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ile kuvvet komutanı dört orgeneralden oluşan Konsey'in önü­ ne gidiyordu. U l usu Hükumetinin hazırladığı kararnameler, önemli 77


yönetmelikler de önce Konsey Genel Sekreterliğin­ den geçiyordu. Kimse · telaffuz etmiyordu, a ma, M i l l i Gü­ ven l i k Konseyi Genel S ekreterliği nereden bakı l ırsa bakı l­ sın Cunta'nın merkeziydi. Genel Sekreter Saltık konumu itibariyle Başbakan'­ dan daha etkili idi. Orgenera l Saltı k, ünlü « Bay Ecevit ve Bay Demirel» bildirisinde yaptığı hatayı bir kez daha yap­ madı . Sessiz kaldı. Ancak, etkisini herkes biliyordu. Orgeneral Necdet Üruğ istanbul'dan Ankara'ya gelip göreve başladı ktan sonra Konsey Genel Sekreterl iğindeki havayı değiştirdi. Genel Sekreterliğin U lusu Hü kümeti üze­ rindeki etkisini oldu kça azalttı. Yukarıdan talimat gelme­ dikçe Konşey yönetiminin sivil kanadı sayılan hükümete m üdahale etmed i. 1 5 Ekim 1 981 günü 1 60 üyeli Danışma Meclisi top­ landı. 1 20 üye il lerin temsilcileri olarak seçilmişti. Konsey de kendi kontenjanından 40- üye atadı. İ leride siyasete gi­ recek pek çok kişi bu 1 60 üye arasında idi. Türkiye'de Danışma Meclisi açılırken ben Yunanis­ tan'da yapılan milletvekili seçimlerin i izlemek için Atina'­ dayd ı m. Ünlü King Goerge Otelinin büyük balo salonu basın merkezi haline getirilmişti. Dünyanın çeşitli yerlerinden ge­ len en az dört yüz gazeteci bu merkezde toplanmıştık. Ha­ berleri burada izliyorduk. Son seçimde yüzde 23 oranında oy alan PASOK Li­ deri Papandreu ile i ktidarda bulunan Veni Demokrasi Par­ tisi Lideri Başbakan Rallis yarışıyorlardı. Bir yabancı gazeteci bulunduğum masaya geldi. Elin­ de Associated Press ajansının teleksinden koparılmış bir haber vard ı . Bana uzattı. «- Türkiye'de siyasi partiler kapatılmış» dedi. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Haber bomba gibi pat­ ladı. Basın merkezindeki tüm yabancı gazeteciler Türk ga­ zetecilerinin çevresini sardı. Soru bombardımanına baş­ ladılar. O gün 16 Eylü l 1 981 idi.. Soruyorlard ı: 78


«- Parti ler neden kapatıldı? Askerler sürekli mi ka­ lacak? Türkiye'de neler oluyor?» O sırada Altan Öymen'i gördüm. Öymen 12 Eylü ! 'den önce An kara M illetvekili ve CHP Genel Sekreter Yard ı m ­ c ı s ı i d i . 1 2 Eylül sabahı m illetvekilliği kalmadı, ama, Genel Sekreter Yardımcı lığı devam ediyordu. Cumhuriyet Gaze­ tesi yazarı olara k Atina'da secim ta kip ed iyordu. Altan Öymen bomba haberi henüz d uymamış, basın merkezinin kapısından içeri giriyordu. Yanına g ittim. «- Altan ağabey sen artık CHP Genel Sekreter Yar­ d ımcısı değilsin. Benim gibi d üz gazetecisin .. Altan Öymen bir g azeteci muzipliği ile karşılaştığım sanarak zihninde önlem alırken olayı açıkladım. Az önce e rime gecen teleks haberini gösterd im. «- Cok yazık. Cok kötü. Cok gere ksiz bir karar,.,. dedi. On gün önce ben Türkiye'den ayrıldığımda 1 2 Eylül'­ d e faaliyeti durdurulan siyasi partilerin kapatılacağına dair bir esinti yoktu. Kulislerd e bile konuşu l muyordu. M SP ve MHP haklarında dava acıt mıştı. Liderleriyle yöneticileri yargılanıyordu. CHP ve AP Genel Merkezleriy­ le il ve ilce binalarına h i ç bir partili g irip çıkmıyordu. Bu partilerin lider ve mensupları, kademe yöneticileri siya­ set yapamıyor, -siyasi demeç veremiyord u . Konsey'in açıkladığı hazırl ı klar tamamlandıktan son­ ra siyasi faaliyete izin verileceği, partilerin bünye lerin i yeni yasalara göre d üzenleyeceği ve secime gireceğ i sa­ n ılıyordu. Olay sadece Atina'da King George Ote l indeki basın· merkezinde değil, Türkiye'de de bomba g i bi patladı. Hür dünyada olumsuz etki yarattı. Yıllar sonra, 13 Mayıs 1 988 günü Doğru Yol Partisi· Genel Başkanı Demire l Çankaya Köşkünde Cumhurbaş­ kanı Evren'e sordu: - Siyasi partileri neden kapattınız? Adalet Partisini· neden kapattınız? - Danışma Meclisi kuru lmuştu. Bu Meclis siyasi par79


tilerin, Adalet Partisinin etkisinde kalabil i rd i . Onun için kapattık. An kara'ya döndükten sonra kulislerde konuşulanları öğrend im. Askerler Danışma Mecl isini kurarken belirle­ necek kişilerin siyasi partilere üye olmaması şa rtını ge­ tirmişlerd i . Böyle olduğu halde özellikle AP ve CHP'nin bir ta kım ilişkilerle üyeleri etki leyebileceğini düşündü ler. Paşalar arasında yapılan konuşmalarda şöyle görüş­ ler ileri sürül üyordu: « Politikacılar Danışma Meclisi üyelerine kendi par­ ti leri nden milletvekilliği vaad ederler. istediklerini yaptı­ rırlar. O ta kdirde Dan ışma Meclisi Konsey'le uyum içi nde çalışamaz. Partilerin faaliyeti durdurulduğu halde pol iti­ kacılar durmuyorlar. Hepsi faal iyet halinde .. » Bu değerlendirmeler ve Kenan Paşa'nın yıl lar sonra Demirel'e söyled i kleri olayın esas nedeni değildi. Böyle basit nedenlerle ü l kenin iki köklü siyasi partisi kapatılamazd ı . Paşaların zihninde siyasi parti kurma fi kri filizleni­ yordu. Bu arada bir takım adamlar, bir zamanlar siyasete soyunmuş eski askerler, CHP ve AP'n i n kapısından g ire­ b i l me şansını yitirmiş bazı politikacılar paşalara gidip par­ ti lerin kapatılmasını tel kin ediyorlard ı. Örneğin, emekli Or­ general Hava Kuvvetleri eski Komutanı M uhsin Batur Dev­ let Başkanı Kenan Evren'e «Ayni liderleri bırakırsanız, i ler­ d e aynı şeyler ol un> diyordu. Acaba, askerler kendi parti leri n i kurmak için mi si­ yasi parti leri kapattılar. Yoksa, gerçekten neden sadece partilerin Danışma Mecl isini etkileyeceği endişesi mi idi? 1 2 Eyl ül'den dokuz yıl sonra 1 2 Eylü l 1 989 günü öğ­ leden sonra Çankaya Köşkünde Cumhurbaş kanı Evren'in odasındaydım. «- Sayın Cumhurbaşkanım, siyasi partileri neden ka­ pattınız?» «- Siyasi pa rtilerin kapatılması nı bana 12 Eylü l'den hemen sonra te klif ettiler. Kabul etmed im. Siyasi partile­ rin faal iyeti durdurulduktan sonra Demire l ve Ecevit siya·

80


si faal iyete devam ettiler. CHP Ankara'da bir toplantı bile yaptı. (Şeref Bakşı k'ın yemek daveti) Politikacılar bize yard ı mcı olmad ılar. Partiler böyle devam ederse Danışma Meclisini çalıştıramazsınız denil­ di. Yü ksek Askeri Şurayı topladık. Yüzde doksan siyasi partilerin kapatılması yönünde karar cıktı. Ben de görüş değiştirdim. Kapatı lsın, ded im.» Ayn ı konuyu siyasi partilerin kapatıl masından bir sü­ re sonra Demirel'le konuşmuştum : Demirel, olaya Devlet Başkanı Kenan Evren ve Kon­ sey üyelerinin ba kış acısından yaklaştı. Şöyle ded i : «- Mesele Makyavel'in dediğine geliyor. Kend ilerini ayakta tutmak için zaptettikleri şehri yıkacaklar. Siyasi partilerle birlikte siyasi kadroları da ta hrip etmeleri lôzım. Böyle yapmazlarsa kendi pa rtilerini kuramazlar. 15 Ocak'ta Kenan Paşa Konya konuşmasıyla parti­ lere ilônı harp etti. Sonra yasaklar getirdi . Daha sonra siyasi partileri kapattılar. Adım adım gidiyorlar » Siyasi pa rtiler kapatıldığı nda Ecevit CHP Genel Baş­ kanı değildi. Partisiyle bağlarını kesmişti. Dergisinin adın­ dan da anlaşılacağı gibi yeni bir siyasi arayış içindeydi. CHP'yi bıra kmış. fa kat pol iti kayı bıra kmamıştı. O ran'a gidip Ecevit'e d urumu nasıl değerlendird iğini sordum. CH P'nin eski lideri askerlerin tutu mları nı şöyle görü­ yord u : «- Askerler savaşırken taarruz ederler, b ir mi ktar giderler, sonra duru p d urumlarına ba karlar, toparlanır tekrar taarruz ederler. Bunu s iyasette uyg u luyorlar. İ lerliyorlar, durup bakıyorlar. Bir engel görmedi kleri için tekrar ilerliyorlar. Sayın Demirel'le birlikte d i rene gösterebilseyd ik askerlerin ilerlemesini önleyebilird ik.» Ecevit, bu sözleri başka gazetecilere de söylemişti. Demirel mesaj ı almış, a ncak, Ecevit'le birl i kte hareket et­ meyi hiç düşünmemişti.. Askerler gerçekten Ecevit'in dediği gibi engelleri tek tek kaldırarak ilerl iyorlard ı. Paşaların zihinlerinde dola­ şan parti kurma fikri artık Ankara kulislerinde konuşulu. . .

81

F. : 6


yordu. Konsey bir devlet partisi kurduracaktı. Bu parti se­ cime sokulacak ve i ktidara gelecekti. Demirel, Ecevit gibi l iderlere, eski politikacıları n bir kısmına siyaset yolu ka­ panacaktı. Bunun formü l ü bilinmiyordu, ama, askerlerin aralarında yaptıkları konuşmalar üç beş g ü n sonra türlü yollardan hem basına hem ileri gelen politikacılara ulaşı­ yordu. Askerlerin bir siyasi parti kurmak için harekete geç­ ti klerini An kara'da en erken öğrenen siyaset adamı De­ mire l oldu. Çünkü, paşalar pa rtilerinin AP' nin temsil ettiği kitle üzerine oturmasını, bu partiyi eski AP'l ilerin destek­ lemesini istiyorlardı. Böyle olu nca, uygun yollardan önce Güniz . Soka kta oturan ve her gün muhabbet toplantılan yapılan adamın kapısı çalınacaktı. Demirel'in kapısına geld iler. Ama nasıl? «Başka Parti Kurulacak mı Amiralim?»

Danışma Meclisinin açılması askerleri büyük ölçüde rahatlattı. Profesör Sadi l rmak'ın başkanı olduğu Mec­ lis'te bir Anayasa Komisyonu kuru ldu. Bu komisyonun Başkanı Profesör Orhan Aldı kactı Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni Anayasasını paşaları n istediği şekilde hazırlamaya başladı. Anarşi ve terör önlenmiş, gizli örgütler ortaya çıka­ rılmıştı . Sanıklar sıkıyönetim mahkemelerinde yarg ılanı­ yorlardı. Başbakan Yardı mcısı Turgut Özal 24 Oca k ka­ rarları nı bir takım yeni önlemler de katara k uyguluyordu. Enflasyonun hızı kesi lmiş, ihracatta cidd i artışlar başla­ mıştı . Devlet Başkanı Kenan Paşa Türkiye'de siyaseti tek ba­ şına yapıyordu. Ü l kedeki genel havanın etkisinde kalan ve depolitize olan halk Devlet Başkanını her yerde büyük ka­ laba l ı klar halinde karşılıyor, konuşmçıları nı meydanları doldurarak dinliyordu. Val iler Kenan Paşa'nın yurt gezile­ rinin sönük geçmemesi için e llerinden geleni yapıyorlar­ dı. Toplananlar genelde sun'i kalabalıklar değildi. 82


Halk Kenan Paşa'ya sempati ile bakıyordu. Devlet Başkanı yurt gezilerinde ve televizyon konuşmalarında büyük prest ij topladı. Arkasında halkın desteğini hissedin­ ce kendi çevresinde de güç kazandı. Milli Güvenlik Kon­ seyindeki beş general arasında halkın gözünde tek kişi vard ı o da Kenan Paşa .. Kenan paşa tel evizyona çıktığında yada yurt gezile­ rinde m i krofonun karşısına geçtiğinde herkes ne diyecek d iye merakla !:>ekliyordu. En büyük merak konusu ise se­ cim tarihi idi? Seçimler ne zaman yapılacaktı? Kenan Paşa bir kaç kez seçimlerin Danışma Meclisi­ nin çalışmasına bağlı olduğunu söylemişti. 1 981 yılı 1 982 yılına devrilirken Devlet Başkanı Kenan Evren'in televizyonda bir konuşma yapacağını, yeni yıl me­ sajında da secim tarihi konusunda işaret vereceğini öğ­ rendim. Özel kaynakları yokladım. Kenan Paşa'nın yeni yıl mesajının önemli böl ümlerini bir gün önce öğrendim. Otur­ d u m, bir yorum - haber yazdım. Ertesi g ü n Yeni Asır'da erka n haberin başlığı şöyle idi: Seçimler 1 983 sonbaha­ rında yapı lacak. 3 1 Aralık gecesi Kenan Paşa ye ni yıl mesajında aynı açıklamayı yaptı. Ama, beni sıkıştırd ı lar. Bir gün sonra Milli Güvenlik Konseyi istihbarat Daire­ si Başkanı olan Tuğgeneral telefon etti: «- Bu haberi nereden aldığınızı soruyorlar. Üst mO­ kamlar merak ediyor. Kim verdi size bu haberi?» Ben 1 983 sonbaharında secim yapılacağını yazarken, olayı bir yorum gibi, bir siyasi tahmin gibi ele almıştım. Tuğge neral'e bunu a nlattım. «- Paşam, seçim 1 983 sonbaharında yapılmaz da ne zaman yapılır? Anayasa çalışmaları yılın sonu na kalma­ dan bitecek. Secim kanunu ile siyasi partiler kanunu da hazırlanıyor. Konsey hangi gerekçe ile seçi mi ileriye ata­ ca k? Düşündüm, gelişmeleri ü st üste koydum. Yorumumu yazdım.» ·

·

83


«- Bono bu konuda bir not gönderir misiniz?» «- Gönderirim.» Telefonda söyledi klerimi not halinde yazdım. Yeni Asır'do çıkan yorumun fotokopisini de ekled im. Gönder­ dim. Benim Kenan Poşo'don bir gün önce böyle isabetli bir tahmin yapa bileceğ ime inan madılar, fakat fazla da üzerimize gelemediler. Kenan Paşa aylarca sonra bir ve­ sile ile «Yeni Ası rı'n istihbaratı çok iyi.» dedi. * * *

1 982 yılı Tü rkiye'de siyasetin ileriye dönük şekillen­ mesinin hazırl ı k yılı oldu. Danışma Meclisi askerlerin verdiği görevi yerine ge­ tirmek için çalışırken Başba kanlık binasının üç ayrı oda­ sında üç kişi parti l iderliğine hazırlanıyordu. Başbakan Bülent U lusu, Başbakan Yard ımcısı Turgut Özal ve Baş­ bakanlık M üsteşarı Necdet Calp. 1 983 sonbaharında secim yapılacağı açıklandıktan sonra, 1 982'nin başında, geleceğe dönük siyasi projeler Kenan Paşa'nın başkanlığında toplanan Yüksek Askeri Şu­ ra'da konuşuldu. Kenan Paşa bir yöntem geliştirmişti. Cok önemli gör­ düğü konuları sadece Konsey kararına bağlamayı uygun görmüyordu. Bütün ordu komutanlarını topluyor, zaman zaman kolordu komutanları da çağrılıyor ve konular ge­ nişletil miş Şura'da konuşuluyordu. Devlet Başkan ı ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Şura toplantısında siyasi partilerin nasıl ku­ rulabileceği konusunda a rkadaşlarını n görüşleri ni sordu. Kimse açı ktan ifade etmiyordu, ama, hemen herkes de­ mokrasiye geçişi n kontrollü olması gerektiğini çeşitli şe­ killerde an lattı. Şurada belirlenen görüşe göre, Devlet Partisi olarak isimlendirilen partiyi kuracak kişi emekli bir asker olma­ lıydı. Ancak kıdem itibariyle Konsey üyelerinden ilerde bir 84


emekli asker seçilmemeliyd i . Partinin genel başkanı Kon­ sey üyeleri ile uyum hali nde çalışabilmeliydi. Yü ksek Askeri Şura toplantısına katılan paşalar de­ mokrasiye arızasız geçilmesini, yumuşak iniş yapıl masını savundu lar. Bunu söylerken g izledikleri bir ·d uyguyu açı­ ğ a vurmak istemediler. Bu duygu güvenlik duygusu id i. Herkes ve özellikle Konsey üyesi orgenera l ler kendi g ü­ venlikleri ni ve geleceklerini düşünüyorlardı. Konuşmalar sonunda kuru lacak partinin l ideri fotoğ­ raf olarak ortaya cıktı. Bu fotoğrafta Emekli Oramiral Baş­ bakan Bülent U l usu görü nüyordu. Şura U l usu'nun parti kurmasına, b u. konuda teşvi k ed ilmesine karar verdi. Bu gayri resmi bir temenni kararı idi. Cumhurbaşkanı Evren demokratik rej ime dönüldük­ ten sonra zaman zaman bizimle yaptığı sohbetlerde, yurt d ışı gezilerde geçmişe dönük olaylara i lişkin sorularımı­ za cevap verirdi. S iyasi parti lerin kurulmasından önceki telkinler, teş­ vikler konusundaki bir soruya 1 6 Şu bat 1 989 günü Anka­ ra - İslamabat hava yolunda uçarken şu cevabı verdi: «- Askeri darbeden sonra yumuşak iniş lazımdı. Uçağı n piste yumuşak iniş yapması gibi. Pilotlar da öyle yumuşak inmiyorlar mı?» Kenan Paşa Devlet Başkanı ve i htilali n lideri olara k askeri yönetimden demokrasiye geçişte Türkiye'ye yumu­ şak iniş yaptırırken kendisini kaptan pilot g i bi görüyor­ du. Ulusu'nun kuracağı parti iktidara gelecek, sonra beş yıllık bir geçiş dönemi yaşanacaktı. Bazı askerler bu par­ tinin bir secim daha kazanması halinde sürenin on yıl ola­ bileceğini hesaplıyorlard ı . Yumuşak inişte kaptan pilot Kenan Paşa'nın en bü­ yük yard ımcısı yeni partinin l iderliğine gelecek olan Bü­ lent U lusu idi. Kenan Paşa ve Milli G üvenlik Konseyi üyeleri U l usu Paşa'ya parti kurma görevini verdiler. Ulusu paşa parti kurma çalışmalarını kimseye belli etmeden gizli gizli yürütürken Türkiye'de önemli gelişme­ ler oldu. Danışma Meclisi'nin hazırladığı Anayasa Milli 85


G ü venlik Konseyinden geçti. Kasım ayında halkoyunda yüzde 92 oranında oyla kabul ed ildi. Aynı oyla mada Dev­ let Başkanı Kenan Evren otomatikman Cumhurbaşkanı se­ çildi. Anayasaya eklenen geçici 4. madde ile başta l iderler olma k üzere, 12 Eylül ö·ncesinde parlamentoda bulunmuş olan tüm politikacılar ve partilerin üst yöneticileri büyük bir d arbe yediler. Liderlere ve yöneticilere on yıl, millet­ vekili ve senatörlü k yapmış olanlara beş yıl yasak geldi. Halk 6 Kasım 1 983 günü Anayasaya oy verirken aynı zamanda siyaset adamları için konulan yasağa ve Kenan Paşa'nın Cumhurbaşka nlığına da oy verd i . Paşalar, demokrasiye geçerken, yeni partiler kuru­ l urken eski politikacılarla uzlaşmak gibi bir yolu çoktan terk etmişlerdi. Bu yüzden böyle ağır bir yasağı koymak­ tan çekinmediler. Halk, Anayasaya yüzde 92 oranında evet oyu verince paşalar tüm politik kararlarının onaylandığı­ na i nandılar. Böyle olunca kurduracakları partinin başa­ rılı olacağından asla kuşku d uymadılar. ***

Başbakan Bülent U lusu'nun dünürü ·işadamı Burha­ nettin Balkanoğlu'nun Adalet Partililer arasında yakın dostları vard ı . Bunlardan biri de kapatılan AP'nin. Genel Başkan Yard ımcısı Dr. Sadettin Bilgic'ti. Anayasa'nın halkoyunda kabul ed i lmesinden iki ay kadar sonra Burhanettin Balkanoğlu Dr. Bilgic'le konuştu. Başbakan Ulusu'nun kendisiyle görüşmek isted i� ini söy­ ledi. Bana bu bilgileri a ktarırken Dr. Bilgiç'e sordum: «- Doktor Bey, Bülent Paşa sizinle görüşmek istiyor. Siz de gidiyorsunuz. Daha önce askerlerle, Kenan Paşa ve Konsey kanadı ile buna benzer temaslarınız oldu mu?» «- Süleyman Bey Hamzakoy'da i ken Turgut Paşa'­ nın a racı lığı ile istanbul'da o zaman Biri nci Ordu Komu­ tanı olan Orgeneral Ü ruğ ile görüşmüştüm. Bizim Turgut Paşa i l e Kanada elcisi olmadan görüş86


melerimiz oldu. 1 2 Eylül'den bir i ki ay sonra sanıyorum .. Tarihi p ek net hatırlayamıyoru m. O zaman kendisine, 'Pa­ şam bu hareket AP'ye karşı değildir, d iyorlar. Askerler böyle konuşuyor. Adalet Partisin i n l ideri Sü leyman Demire l Hamzakoy'da i ken biz bunu halka nasıl izah edeceğiz? Adalet Partisine oy veren milyonlarca vatandaşa ne d iye­ ceğiz.' dedim. Turgut Sunalp ista n bul'da Diva n otelinde yaptığımız bu görüşmede beni d ikkatle d i n ledi. Söylediklerime hak ver­ di. San ırım bunları askerlere anlatmıştır. Sunalp Paşa gö­ revde bulunan paşa ların arkadaşı idi. Onların üzerinde de müessir olabilecek bir kişi idi. Sa nırım ki Ha mzakoy ha­ d isesinin haksızl ığını askerlere söylemiş olabilir.» «- Başba kan U lusu ile parti meselesinden önce ko­ nuşmad ınız mı?» «- Konuştu k. Bizim kendisiyle eskiden gelen bir dost­ l uğumuz vard ı . Rahatça konuşabilirdim.» Dr. Sadettin Bilgiç, 1 977 yılında Demi re l Hükü metinin M i l l i S avunma Bakanı idi. Oramira l Bülent U lusu d a Milli Savunma Bakanlığı Müsteşa rlığı yapıyordu. 1 977 yılı Ağustosunda De niz Kuvvetleri Komuta nlığı­ na yapılacak atamada kamuoyuna yansımayan küçük çap­ ta bir kriz yaşandı. Genelkurmay Başkan ı Orgeneral Semih Sancar, De­ niz Kuvvetleri Komutan ı Oramiral Hilmi Fırat'ın görevden ayrı lması nı, yerine de Oramira l Bülent U l usu'nun atanma­ sını istiyordu. Başbakan Demirel ve M i lli Savu nma Ba­ kanı Dr. Bilgiç de bu düşünceyi uygun görüyorlardı. Bulunan formüle göre Hilmi Fırat gönüllü olara k emek­ liliğini isteyecek, boşala n yere U l usu gelecekti. Genelkur­ may Başka nı ile Deniz Kuvvetleri Komuta n ın ın a rası acık­ tı . Hilmi Fırat « Ben emekli olmam» diye dire nmeye başla­ dı. Dr. Bilgiç araya gird i. Oramiral Hilmi Fırat çekildi. Bü­ lent U l usu Deniz Kuvvetleri Komutanlığına geldi. U l usu, Deniz Kuvvetleri Komuta nı olmasında Dr. Bil­ gic'in yaptığı yardımları, Başbakan Demirel 'in yakın des­ teğini hiç bir zaman un utmadı . Dr. Bilgiç'in U l usu i l e Dan ışma Mecl isinin kuru l ma87


sındon önce ve sonra yaptığ ı bir koç görüşme fazla siyasi içerikli değildi. Bilgiç askerlerin yanlış yaptığını gördüğü bazı işleri söylemek için Boşbokon'o g itmişti. Bu kez siya­ si bir konuyu görüşeceklerdi. Başbakan Ulusu ile Sadettin Bilgiç Başbakanlık Ko­ nutunda buluştular. Başbakan doğruca konuya girdi . «- Ben b i r parti kurma k istiyorum bana müzahir (yardı mcı) olur musunuz?» «- M üzahir olalım Paşam, ama, bana tarzı biraz ga­ rip geliyor. Başbakanlık uhtenizdeyken parti kurmanız sı­ kıntı getirir. Seçime g iderken, konseyin üç yıllık tasarruf­ ları ndan dolayı vatandaş sizi sorumlu tutar. Sizin dışınız­ da i ki nci bir sağ parti kurulursa vatandaşı sizin etrafınız­ da toplamak zor olur. Bu durumda biz de size müzahir olsak netice olamayız.» Bülent U l usu, eski başbaka nlardan esl<i CHP'li Ferit Melen'le konuşmuş. Melen, Başbakanlık görevi ni bırakmadan parti kurabi leceğini söylemiş. U lusu Melen'in bu görüşünü aktardıktan sonra, Bil­ giç'e, «- Başbakanlar partilerinin başında secime gidiyor­ lar,» dedi. Başbakan üzerinde konuştukları siyasi olayı n inceli­ ğini göremiyordu. Başbakanlar pa rtilerinin l ideri olarak se­ çime gidiyorlardı. Secimi kazanıp tekrar Başbakan olu­ yorlardı. Parlamenter demokrasinin icaplarıyd ı bunlar.. Ulusu askeri hükümetin Başbakanı idi. Bu sıfatla parti ku­ racak ve secime gidecekti .. Sadettin Bilgiç yılların verdiği siyasi deneyimle ko­ nuştu: «- Amiralim, müsaade ederseniz size bir soru soru­ yorum. S izin kuracağınız partinin dışında sağda bir başka parti kurulması na izin verilecek mi? Eğer verilirse, tekrar edeyim, ben de Sayın Demirel de destek versek netice ala­ mazsınız. Bir sorum daha var, Başbakanlıktan ayrılıp parti ku­ rarsanız, hükümet ve askeri yönetim size yard ımcı olacak mı? ·

88


Başbakan U lusu Dr. Bilgic'in soru larına net cevap ve­ remedi. « Ben parti kurarsam başka sağ parti kurulması­ na izin verilmeyecek» diyemedi . « İzin verilecek» de diye­ medi . Bilg iç, U lusu'nun tereddüt içinde olduğunu gördü. Bilgiç Çankaya'daki Başbakanlık Konutundan dönün­ ce Demirel'i aradı. Demirel, « Bu gece gel Doktor. Bizim evde konuşalım» dedi . Gece konuşmalarının saatini Bilgiç bilirdi. Demirel önemli konuklarını saat 22.00'de kabul ederdi. Öneml i gö­ rüşmelerini genellikle gece yapard ı . Yasa klı lider Süleyman Demirel. askerlerin Ulusu'ya parti kurd u raca klarını, U lusu'nun uzun süredenberi bazı temaslar yaptığ ı nı, lsta nbul'd a Tercüman Gazetesi Sahibi Kemal l l ıcak ve gazeteci Uğur Reyhan ile konuştuğunu bi­ liyordu. Ulusu ista nbul 'da eski politikacılardan Kemal Satır'lo do konuşmuştu . Eski CHP'li ve Ecevit karşıtı olan Kemal Satır, kendisinden destek isteyen Bülent U l usu'yo «Bu iş tutmaz.» demişti. Satır daha sonra, parti kurduğu takdir­ de Ulusu'nun başına gelebilecek olayı çok güzel özetle­ yen bir söz söylemişti: «- Bizim millet askeri böyle işler yaptığ ı zaman al­ kışlar. iş secime, oya geldiğinde oy vermez.» Bu olayı · Satır 1 961 seçimlerinde CHP'nln önde gelen yöneticilerinden biri olarak İsmet Paşa'nın yanında yaşa­ mıştı. CHP. 1 961 seçimine 27 M ayıs'ı yaptıran, askerleri des­ tekleyen parti görünümünde g i rmiş, çok acele kurulan ve DP'ni n devamı olan Adalet Partisinin karşısında tek ba­ şına iktidara ge lememişti. AP ile koalisyona m uhtaç ol­ m uşlardı. Satır işte bu olayları yaşadığı için. «Bizim mil let as­ keri alkışlar, fakat oy vermez» d iyordu. Demi rel ve Bilgiç, o gece, Güniz Soka k'ta bildikleri­ n i gözden geçirip, gelen haberleri değerlendirerek olaya ba ktılar. Dr. Bilgiç, Ulusu ile yaptığı kon uşmayı anlattı . Demirel, Bülent Paşa'nın kuracağı partinin tutmayacağı, 89


vatandaştan oy a lamayacağı konusunda Bilgiç'in ileri sür­ d ü ğ ü görüşlere hak verdi. Demirel, eski parlamenter S üleyman Çağlar'ın Kenan Paşa ile olan temaslarından askerlerin niyetlerini belki d e b i r ç o k kişiden önce öğrenmişti. Süleyman Çağlar Kenan Paşa'nın hemşehrisi idi. Eskiden gelen dostlu kları vardı. Arada bir Çankaya'ya g id iyor, Cumhurbaşkanı ile konu­ şuyordu. Zaman zaman Bilgiç'e gelen Sü leyman Çağlar ,. Evren'e atfen bir takım bilgiler getiriyordu. Demirel ve Bilgiç, yasak dışı nda kalan a rkadaşlarını hare kete geçirerek AP'yi yeni bir isim a ltında tekrar kur­ manın en doğru iş olduğunu konuya açıkta n yaklaşmaya­ rak ifade ettiler. Durum pek net görünmüyordu. Henüz si­ yasete izin veril memişti. Ortada yasal bir zemin yoktu . Bu yasal zemin hazır olunca Demirel gere keni yapacaktı. Bilgiç, Demirel'in de ayni şeyi düşündüğünü bilerek .G üniz Sokak'tan ayrıldı. Perde Arkasındaki Olaylar

İ lhan Evliyaoğlu, U lusu Hükümetinde Tu rizm Bakanı 'id i. Daha önce Turizm Ba kanlığı Müsteşarlığı, kısa süreli Sadi I rmak Hükümetinde Tu rizm Bakanlığı yapmıştı. Baş­ ·bakan U l usu ile çok iyi ilişkiler içindeydi . Başbakan Ulusu Dr. Bilgiç i l e görüşmeden b i r a y ka­ d a r önce İlhan Evliyaoğlu'nu çağı rd ı . Başbakanlı kta başbaşa konuşmaya başlarken Ulusu d üşüncesini açı kladı: «- Parti kuracağ ız. Ben seni çok severim. Benim ya­ n ı mda olacaksın. Bir orta sağ parti kurulacak. Bir de sol parti. Siyasette ikili sistem olacak.» Başba kan ,bu girişle söze başlayıp, askerlerin düşün­ celerini anlattı . Beş yı l l ı k bir geçiş dönemi planlanıyordu. O rta sağdaki parti secimi kazanarak beş yıl i ktidarda ka­ lacak ve yumuşak inişi, yumuşak geçişi sağlayacaktı. Or­ ta soldaki parti ise muhalefet görevini yapacaktı. Turizm Bakanı İlhan Evliyaoğlu, parti çalışmasına ka90


tılacağını, elinden geleni yapacağını söyledi. Bildikleri n i Başbakan'a a nlattı. Turizm Bankası yönetim kuru lu üyesi olan Emekli O r­ genera l Ali Fethi Esener bir takım te maslar ici ndeydi. Po­ l itikacılar Paşa'yı görmek için Turizm Bankasına gelip g i ­ d iyorlardı. Evliyaoğlu, Ali Fethi Esener' i n de orta sağda bir par­ ti kurabileceğini, AP'l ilerin kend isine destek verebi lece­ ğ in i düşünüyord u. Bu kuşkularını Başbakan'a uygun bir d il le a nlattı. Turizm Bakanı'nın Ali Fethi Esener'e d ikkatle bak­ masının bazı nedenleri vardı. Paşa, görevde bulunduğu sı­ rada Demirel'e yakındı . Demirel de kendisini severdi. Eğer bir ta lihsizlik olma saydı, belki de Ali Fethi Esener 3. Ord u Komutanlığından emekliye ayrılmayacak, Kenan Evren'in yerine Genel kurmay Başkanlığına atanacaktı . 1 977 yılı Ağustos ayında Kara Kuvvetleri Komutanlı­ ğ ı boşalıyordu. Adaylardan biri Ege Ordu Komutanı Orge­ neral Kenan Evren, öteki 3. Ordu Komutanı Orgeneral A l i Fethi Esener'di. Başbakan Demirel Kara Kuvvetleri Komutanlığına Or­ general Esener'in getiril mesini istiyordu. Genel kurmay Başkan ı Orgeneral Semih Sa ncar ise bu fikre karşı çıkı­ yordu. Sancar'ın adayı Orgeneral Evren'di. Genelkurmay Başkan ı Orgeneral Sa ncar Başbakan'a açıktan, «Olmaz» demedi , Ali Fethi Esener'in Kara Kuv­ vetleri Komutanlığına ata ma kararnamesini hazırladı, fa­ kat Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e bu atamaya razı ol­ madığını bildirdi. Başbakan Demirel kararnameyi Cankaya'ya gönderdi. Cumhurbaşkanı Korutürk imzçılamadı. Korutürk Esener' in atanmasına karşı cı karke � ilg ine bir gerekçe gösterdi, «Bi­ rinci ve i kinci ordu komutanları emekl iye ayrılırken neden üçü ncü ordu komutanı Kara Kuvvetleri Komutanlığına ata­ nıyor?» d iye sordu. Başbakan Demirel Korutürk'e bir kac kez bu meseleyi actı. Konu üzerindeki son görüşmesin i Ağustos son unda Florya'daki deniz köşkünde yaptı. Cumhurbaşkanı Genel91


kurmay Başkanı S ancor'ı n telkinine uydu ve « Evet» de­ medi. Bunun üzerine Başbakan Demire l ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sancar Ege Ordu Komutanı Orgeneral Evren'in Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirilmesine ka­ rar verdi ler. Bu olayı zamanın Milli Savunma Bakanı Dr. Sadettin Bilgiç'e sordum. «Evet, anlattığ ınız gibi oldu. Demirel. Can­ kaya'dan onay çı kmayınca bana 'bir de sen git konuş' d e­ d i . Ben de Cumh urbaşkanı ile konuştum. Maa lesef görü­ şünü değiştirmedi.» dedi. Ali Fethi Esener emekl i olduktan sonra AP'l ilerle iyi ilişkilere g irdi. Zaman zaman politikaya katılma arzusun­ da old uğunu açıklama kta n geri kalmadı. Şimdi, Turizm Bankası'ndaki odasında yavaş yavaş ısınma hareketleri yapıyordu. Başbakan Ulusu ile Turizm Bakanı İlhan Evliyaoğlu'­ nun başbaşa çok özel çerçevede parti işini konuştukları g ünlerd e Ali Fethi Esener'in yada bir başkasının parti kur­ mak istemesi, bu olaya soyunması pek o kadar önemli de­ ğ ildi. Girişimin kıymet-i harbiyesi yok't u. Cünkü, tüm olay­ ları kontrol a ltında tutan ve siyaseti yönlendireceği açık­ tan bel li ola n Milli G üvenlik Konseyi izin vermezse ateş yanmadan sönerdi. Başbakan Ulusu bunu biliyordu. Bu yüzden Evliyaoğ­ lu'nun verd iğ i bilgileri dikkatle dinledi, a ma, çok fazla da önem vermedi. Evliyaoğlu, bildiklerini anlatırken sol kanattaki hazır­ lı klara da di kkati çekti. « Müsteşar Necdet Calp Bey'in d e solda b i r parti kurmak için hazırlıkları var» dedi. Başba­ kan Ul usu g ülümsedi : « - Calp'i biliyorum . Parti kurmak istiyor,ı> dedi. Başbakan Ulusu, Başbakanl�k çatısı a ltında sol par­ tinin Calp tarafından örgütlendiğini, paşaların bu işten ha­ berleri olduğunu, ismet Paşa'nın Özel Kalem M üdürünü teşvik ettiklerini biliyordu. Orta sağda kendisi olacaktı. Orta solda da Müsteşarı. Ya Başbakan Yard ı mcısı ne yapacaktı? Turgut ôzal nerelerdeydi? 1 4 Temmuz'da Maliye Bakanı Kaya Erdem'92


le birl i kte istifa etmiş olan Turgut Özal siyasetin tam gö­ beğinde gizli gizli çalışmalarını sürdürüyor. Paşalar tara­ fından da dikkatle izlen iyordu. Ulusu, eski yardımcısının n iyetlerini çok iyi bil iyord u . İ l han Evliyaoğlu Başbakan'ın parti kuracağını öğren­ diği gün içinde bulundukları siyasi durumu değerlendirir­ ken, «Sayın Başba kanım siz de ben de politikayı bilme­ yiz. Bazı arkadaşlara ihtiyacımız olacak. Ne yapalım?» di­ ye sordu. Ulusu bazı isimler sıraladı. Sanayi Bakanı Mehmet Turgut, Türkiye Odalar Birliği Başka nı Meh met Yazar, bazı AP'l iler bu isimler arasındaydı. Daha sonraki günlerde Başbakan U l usu, Sanayi Ba­ kanı Meh met Turgut . ve Turizm Bakanı İlhan Evl iyaoğ l u üçlü b i r çekirdek kadro ol uşturdular. Mehmet Turgut uzun süre önce AP'den kopmuş, De­ mokratik Parti hare ketinde yer almıştı. U l usu 'ya yardım etmeye karar verince Demokratik Parti h izbindeki eski AP'lileri çevresine toplamaya başladı. Bir süre sonra es­ ki Bakanlardan Ahmet İhsan Kırımlı devreye gird i. Pa rti kurma çalışmaları devam ederken Bülent U lusu bir gerçeği çok net olara k gördü. Bu Parti Ada let Parti­ sinin boşluğunu doldurmalıyd ı . Belki ılımlı eski CHP'liler­ den de oy alabilirdi, ama, esas olara k AP' l i kitle tarafın­ dan desteklenmeliyd i . Bunun yolu da Güniz Sokak'tan ge­ çiyordu. Demirel, U lusu'nun l iderliğinde kurulaca k partiye evet demeliyd i. Turizm Bakanı İlhan Evliyaoğlu ile Süleyman Dem ire l bir n i kah töreninde karşılaştılar. Evl iyaoğlu Demirel 'in ya­ nma g iderek kendisini selamladı. Saygılarını sundu. Ne­ za ket cümle lerinden sonra Evliyaoğlu bir soru sordu: «- Sayın Başbakanım, neden Anayasa'ya karşı çıkı­ yorsunuz? Sizin istediğiniz her şey var bu A nayasa'da .. » «- İlhan Bey Anayasa'ya konulan e k madde ile Cum­ hurbaşkanlığı seçildiği nerede görülmüştür?» Evliyaoğlu, Demirel'in bu tavrından paşalara hiç de iyi bir gözle bakmadığını, onları n yapaca kları siyasi pla n·

93


lamalara razı olmayacağını anlad ı . Bu sırada U lusu bir ta­ kım aracıların yardımı ile Demirel üzerinde g irişimleri n i sürdürüyordu. Ulusu, İlhan Evliyaoğlu'nun, «Paşam Sü­ leyman Bey'in onayını almadan biz bu parti işini yürüte­ meyiz» şeklindeki kanaatine kesinlikle katılıyordu. Çe kir­ dek kadronun üçüncü üyesi Sanayi Bakanı Mehmet Tur­ gut ise, «Sü leyman Bey hic b ir zaman bize bu icazeti ver­ mez» d iyordu. Süleyman Demirel, Sanayi Bakanı Mehmet Turgut'un U lusu'nun yanında yer alarak pa rti kurma calışmalarına katıldığını biliyordu. Bir gece arkadaşlarıyla konuşurken şöyle dedi: «- Mehmet Turgut'a bakın. Bu arkadaş 1 960'da as­ keri rejime isyan ederek siyasete girmiştir. Şimdi ise as­ kerlerin a kı l hocası .. » Bir g ün konu açıldığında, Demirel'e U l usu'nun a racı­ larının kimler olduğunu sordum. Aracılar ekibinde ayrı bir g ru p olarak Tercüman Gazetesi Sahibi Kemal llıcak ve gazeteci Uğur Reyhan'ın bulunduğunu doğruladı. Eski par­ lamenter Süleyman Çağlar da arada dolaşıyordu. Meh­ met Yazar'ın hareketleri ölçülüydü. Kemal l lıcak Bü lent U l usu'nun dostu idi. Ulusu İstan­ bul'a gittiğinde, l l ıcak An kara'ya geldiğinde konuşuyor­ lard ı . Kemal l lıcak Bülent Paşa'nın bir parti kurarak kapa­ tılan Adalet Partisine sahip olabileceğine inan ıyordu. De­ mire l ve arkadaşları yasaklı olduğuna göre bunu carelerden biri olarak görüyord u . Kemal ll ıcak'ın can dostu gazeteci Uğur Reyhan An­ kara'ya bir kac kez geldi. Güniz Sokak'la Başbakanlık ara­ sında mesajları taşıdı . Dem irel görüşlerini söylüyor U ğ u r Reyhan d a not ed ip Ulusu'ya anlatıyord u . Demirel'in olaya bakışı şöyle orta­ ya cıkıyordu: «- Bir zamanlar ordu artı CHP eşitti r i ktidar, propa­ gandası yapıldı. Biz bunun ka rşısına cıktı k. Mücadele et­ tik. Şimdi, Ulusu parti ku racak biz de kendisine destek vereceğiz .. Bu, Ordu artı AP eşittir i ktidar olur. Buna razı olamayız. _

94


Bülent Paşa Başbakan olara k parti kuracak. Orcı u ­ dan destek a laca k. Bu olmaz. Böyle bir şey mümkün de­ ğ i ld ir. Bülent Ulusu Başbaka n l ı ktan istifa eder de tama­ men siyasi bir kişil i k olarak ortaya çıkarsa düşünürüz.ıt «- Pekiyi, efendim, Ulusu'nun parti kurma çalışma­ larında M ehmet Yazar'ın rolü ne oldu?» «- Mehmet Yazar o g ü nlerde bizimle konuşuyor. Bi­ zimle beraber olan bir arkadaştı .» Demirel'in « Bizimle beraber olan bir a rkadaştı» dedi­ ğ i Mehmet Yazar askeri yönetim sırasında d i kkatleri üze­ rine toplamış pota nsiyel bir lider adayı gibi görünüyordu. Uzun süre siyasi hayat kapalı kalmış. S iyasi liderler konuşam ıyor. Yasa klar konulm uş. Sivil kesimden sesi yük­ selen bir kaç kişiden biri d e Türkiye Odalar Birliği Başka­ nı Meh met Yazar.. Mehmet Yazar'ı herkes sağda ve AP'ye çok yakın bir işadam ı olara k tanıyor. Tü rkiye Odalar Birliği Genel Baş­ kanlığına seçilmesinde de Demirel ve ekibinin etkili ol­ duğu bilin iyor.. Mehmet Yazar o günlerde konumunun elverdiği ölçü­ de siyasi faaliyete benzer bir çalışmanın içinde görü ndü. Turgut Özal'ın ekonomik konulardaki uygulamalarını açık­ tan eleştird i. Toplantılarda konuştu. İşadamlarının önün­ de d i k kati çeken bir tutum serg iled i. Bir takım beklentilerin içinde bulunan insanlar Meh­ met Yazar'ın siyasete gireceğine, parti kuracağına ina­ nıyorlard ı . Başbakan U l usu parti çal ışmasında Yazar'la birlikte olmak istedi. Siyasi faaliyete izin verilmeden uzun bir süre önce onu çağırd ı ve kon1.>ştu. «- Mehmet Bey artık siyasi faal iyet paşlayacak. Si­ zin gibi arkadaşlarla birşeyler yapmak lôzım . » «- Sayın Başbakanım, b e n siyasi b i r partide görev al mayı şu aşamada düşünmüyorum. Ama sağı n bütünleş­ mesi için elimden geleni yaparım.» Bü lent Ulusu, Yazar'la net konuştu. Kendisinin parti kurmaya kesin karar vermesi için Demirel ve ekibi ile uz­ laşması gerektiğini söyledi. Yazar da aynı görüşteydi. 95


«- M ehmet Bey, siz Ulusu ile görüştükten sonra dev­ reye nasıl girdiniz? Sayın Demirel'le görüştünüz mü?ı1 Yazar, yıllar sonra bu soruma cevap verirken, cc Evet» d edi. «İki taraf uzlaşma noktasına va rabilir mi diye dev­ reye g i rdim». Yazar'ın An kara'da işadamı bir arkadaşı vardı, Alaad­ din Ceceli.. Mehmet Yazar, Ceceli" ile görüştü ve onu De­ mire l 'e gönderd i. Ceceli bir kaç kez Demirel'e gitti. Ulu­ su'nun çalışmalarını an lattı. Tekliflerini i letti. Başba kan kuracağı parti için Demirel'den bazı isimler istiyordu. Eğer Demirel isim verirse bu arkadaşları partinin ku rucu liste­ sine koyabilirdi. İstanbul'da Çifte Havuzlar'da ki villasında oturan yüz yaşındaki Celal Bayar Ankara'da perde arkasında devam eden siyasi çalışmalardan ha bersiz değildi. Bazı kişiler Bayar'a gidip U l usu'nun kuracağı partiye yeşil ışık yak­ masını istiyorlardı. Mehmet Yazar istanbul'da Celal Bayar'la konuştu, Başbakanın nasıl bir parti kurmak istediğini anlattı. Ba­ yar'ın tavrın ı ölçmeye çalıştı. Bayar Başbakan U l usu'nun, askerlerin teşviki ile par­ ti kurmasına menfi ba kmıyordu.. Yazar'ı dinlerken acık ça­ yını içti. Kurabiyelerini tadına vararak zevkle yed i. Şu ce­ vabı verd i: «- Sağ ın bütünleşmesine b e n de bütün kalbimle va­ rım. Demokrasilerde ihtilal istenmez a ma bu defa mutlu­ yum.» De Gaulle gibi yapmadığına pişmandı . . .

Bayar gerçekten 1 2 Eylü l 'de mutlu idi. 1 981 yı lı, Atatürk'ün yüzüncü doğ u m yıldönümü do­ layısıyla Atatürk yılı ildn edilmişti. Askerler, 12 Eylül ha­ re katını bir anlamda «Atatürkçülüğe dönüş» olara k de­ ğerlendiriyorlard ı. Bu yüzden yüzüncü yılı Atatürkçülüğün a nlatılması için fırsat saydılar. Törenler, toplantılar yapıl­ dı. Devlet Başkanı Kenan Evren, askerlerin 27 Mayıs sa96


bahı süngü gücü ile düşürdü kleri eski Cumhurbaşkanı Ce­ lal Bayar'ı törenlere davet etti. Bayar Ankara'ya geldi, yir­ m i yıldan sonra ilk kez devlet katında kendisine saygı gös­ terildi. Devlet Başkanı Evren'le eski Cumhurbaşkanı Bayar yanyana resim çektird iler. Görüntüleri televizyonda yayın­ landı. Eski Cumhurbaşkanı'na itibarı iade edildi. Kenan Evren o yılın Mart ayında 27 Mayıs'ı bayram olmaktan çı­ kard ı . Celal Bayar bu olaya çok sevind i. Yıllarca beklemiş n ihayet muradına ermişti. Celal Bayar'a gösterilen ola­ ğanüstü itibar ve 27 Mayıs bayramının kaldırılması Bayar yönünden çok önemli idi. işte, olayın üzerinden yirmi yıl geçtikten sonra hem devlet hem ordu 27 Mayıs'ı reddediyordu. Bu olay, Celal Bayar'ı Kenan Evren'e çok ya klaştırd ı . 1 2 Eyl ül ihtilalinin l iderine istanbul'dan bir mektup göndererek samimi d uy­ g ularını bildirdi. Tabii desteklediğini de söyledi. Bayar. Mehmet Yazar'a « Demokrasilerde ihtilal isten­ mez ama bu defa mutluyum» derken paşa ların pol itikası­ nı onaylıyor, onların asker kökenli Başbakan U l usu'yu teş­ vik edere� siyasi bir parti kurdurmalarını yadırgamıyordu. Demirel, Bayar'ın bu tutu munu uzaktan izliyor. fakat a sla beğenmiyordu. AP'liler, «Boyar şahsi itibarını kurtar­ mak peşi nde. Nihayet iadei itibar etti, fakat bunu paşa­ larla uzlaşara k yaptı» d iyorlardı. Devlet Başkanı Orgenera l Kenan Evren, Celal Bayar'ı çok sevdiği için yada olaya d uygusal baktığı için bu pol i­ ti kaya yaklaşmadı. 27 Mayıs askeri darbesi nde Albay Kenan Evren ihtilô­ lin içinde değildi. Olayların içinde rol almak da iste medi. 27 Mayıs Evren'in içine sinen bir hadise değildi. O dönem­ de asker olarak görevi ne ise onu yaptı. Evren, 27 Mayıs'ta halkın CHP'li ve DP d iye i kiye ay­ rıld ığını. askerlerin DP'lilere hoş olmayan davranışlarda b u lunduğunu, halkın bunu tasvip etmed iğini çok iyi bili­ yordu. Devlet gücü eline geçince Celal Bayar'ın itibarını ia­ de ederek hem eski kırgınlıkları ortada n kaldırmak hem 97

F. : 7


d e eski DP'lilerin ve onları n devamı olan AP'lilerin gön­ lünü kazanmak isted i. Kenan Paşa ve Paşaların da seç­ menin oyuna ihtiyaçları vardı. Zemini böyle hazırlamadall yeni Anayasayı nası l halk oyuna sunup kabul ettirebile­ ceklerdi? Doğrusu Anayasa oylamasından önce zemini çok gü­ z e l hazırladılar. M esajları sürekli geniş kitlelere, özellikle sağ seçmene gönderd i ler. Anayasa halka sunulduğunda umd u klarından daha fazla oy aldılar. Acaba, şimdi, Türkiye siyasi hayatın tekrar açılacağı g ü nl ere yaklaşırken halk yine Evren Paşa ile öteki paşa­ ları n isted iklerini yapacak mıydı? Paşaları n Ul u su üzerinde yoğunlaşan planlarını bir ki­ şi bozuyordu. Güniz Sokak'ta oturan ve günün yasaklı şartlarında kendine has bir politika yürüten, bunda da çok etkili olan Demirel.. Başbakan Bülent Ulusu Güniz Sokak'ta Demirel'in ka­ pısını yoklarken hemen red cevabı almadı. Çalışmalarım d a uzun süre g izleyemedi. Anayasa halk oyuna sunulma­ dan önce basında « Devlet Partisi» söylentileri haber mal­ zemesi olmaya başlad ı . Ulusu, Anayasa'nın kabulünden on gün kadar sonra gazetecilerin israrlı soruları üzerin& «S i yasi parti kurmak için bana görev d üştüğüne ina nır­ sam teşebbüs ederim» dedi. Ulusu bazı kişilerle kendisi d oğ rudan konuştu. Bazı kişilerle aracı olan arkadaşları ilişki kurdu. Bu konuşma­ lardan kendisini kesin karara götürecek bir izlenim ala­ mad ı . O g ü nlerde bir a kşam üzeri Güniz S okağa g ittim. Demirel'in misafir kabul ettiği salon ta mamen doluy­ du. Günün konu ları, Türkiye'nin sorunları konuşuluyordu. Siyasi kulislerde Başbakan Ulusu ile Demirel'in görüşe­ ceklerine dair söylendiler vard ı . O gün, Demirel, siyasi partilerin yeniden kurulması ve Ulusu'nun bu işte rol alması konu larına çok dolaylı de­ ğindi. Şöyle ded i : «- Biz bir i ktidar kavgası içinde değiliz. Yasaklıyız, elimiz kolumuz bağlı. Bu duvarların arasında konuşabili98


yoruz. Bizim kavgamız rej i m kavgasıdır. Biz demokratik re j i m otursun, sistem otursun istiyoruz. Demokratik rejimi bir kenara iterseniz o zaman işin içine entrika girer.» «- Beyefendi, Başbakan U l usu sizinle görüşmek mi istiyor? Görüşecek misiniz?» B u soru bir i ki gündenberi Demirel'e soruluyordu. Ga­ zeteciler sürekli telefon ediyorlardı . O gün ben de sordum. « - Başbakan benimle görüşmek isterse acıkcGJ gö­ rüşürüm. Başbakanlığa g ider görüşürü m. Cı kınca da ga­ zetecilere ne görüştüğümü söylerim.» Aracılarla gelen bilgilerden U l usu tatmin ol mamıştı. Belki Demirel'le yüzyüze görüşürse belirli konularda uz­ laşma olabilir d iye düşünüyordu. Ama, bu görüşme hic bir zaman gerçekleşmedi. Ya, Demirel'in, «Gider konuşurum çıkarken de ne görüştüğ ü mü gazetecilere söylerim• de­ mesi Ulusu'yu caydırd ı . Ya da Kenan Evren ve Paşalar Ulusu'nun Demirel ile görüşmesi n i engellediler. Olayın açığa çı kmayan pek cok gizli noktası var. Bu nokta da çok net olara k öğrenilemedi. Bülent Ulusu Demirel'den i stediği desteği alamayın­ ca ciddi bir sı kıntının içine girdi. Görevi özel olarak yük­ lendiği günün üzerinden gecen dört ay boyunca araştır­ malarına titizlikle devam etmişti. O kadar ki adı konulma­ mış partinin tüzük taslağı bile hazırdı. «Tüzük nasıl yapı­ lacak» sorusu gü ndeme geldiğinde eski AP'lile r «Cengiz Ekinci bu işleri çok iyi bilir» dediler. Cengiz Ekinci bir dönem AP listesinden Kars millet­ vekilliği yapmıştı. Slyasi partiler mevzuatını ve bürokratik işlemleri cok iyi bilird i . Kapatıl madan önce AP Genel Mer­ kezinde görevli idi. Başbakan U lusu g izlice haber gönderip Cengiz Ekin­ ci'yi Başbakanlığa çağırdı. Ekinci geldi, konuştular. Ulusu: «- Cengiz Bey bana bir parti programı ile bir tüzük taslağı hazırlayın.» «- Hay hay efendim, hazırlayayım, ama, bu parti na­ sıl bir parti olacak? Siyasetteki yeri neresi olacak?» «- Cengiz Bey siz Adalet Partisini örnek alarak onun g ibi bir parti nin program ve tüzüğünü hazırlayın. » .

99


Cengiz Ekinci hazırlığını yaptı. Götürdü Başbakan'a verdi. Ama, parti kurmak, tüz ü k ve program taslağını ya­ zıp bir naylon dosyanın içine koymakla tamamlanamıyor­ du. 1 983 yılının Mart ayında Turizm Bakanı İlhan Evliya­ oğlu'nu makamında ziyarete g ittim. Konumuz turizm değildi. Doğruca kurulaca k partiye ilişkin sorular sormaya başladım. İlhan Evliyaoğlu, g üle­ rek masasının sol yanında bulunan etajerin üzerindeki nay­ lon dosya ları işaret etti. « Bazı notlar burada. Sana g öste­ remem. Bunlar şimdilik basına kapalı» dedi. «- Amiral pa rtiyi kurabilecek mi? «- Bilmiyorum. Kararsız görünüyor.» Emekli Oram iral Bülent U lusu, Devlet Başkanı'nın teşviki ile parti kurma işine g i rmişti, ama, baştanberi ola-. ya gönül vererek heyecanla sarıl ma mıştı. Engeller çoğa­ lınca, arada bir Kenan Evren'e g id ip dert yanıyordu. « Ko­ mutanım bu ağır bir yük» d iyordu. Kenan Evren kendisi­ ne moral veriyor. Başarılı olacağını söylüyordu. Ulusu sadece karşısına çıkan . siyasi engellerden ra­ hatsız değildi. Etkili paşalar arasında da tümden destek gördüğü izlenimini edinemiyordu. Örneğin Konsey Genel Sekreteri Orgeneral Üruğ parti kurmasına, gelecekte de Başbakanlığı sürdürmesine pek samimi bakmıyordu. Yada Ulusu bu izlenimi alıyordu. Orgeneral Ü ruğ bir süre son­ ra Kara Kuvvetleri Komutanı, daha sonra da Genelkur­ may Başkanı olacaktı. Başbakan U lusu gelecek g ü nlerin hesabını yaparken bunları da düşünüyordu. Sadece Evren Paşa'nın desteği yeterli olmayacaktı. Amiral çevresine bakıyordu, gelenlerin hepsi AP'den dışlanmış, Demi rel'den kopmuş insanlard ı . Bir süre son­ ra Mehmet Turgut da geri çekilmişti. Eğer Mehmet Ya­ zar bütü n gücüyle kendisine destek olabilseydi, partinin kurucuları arasında yer alabi lseydi U l usu belki de bir m i k­ tar daha cesaret bulabilecekti. Yakın çevresine, «.Parti çalışmasında benim yanımda bulunacak, kurmay başkanlığımı yapacak bir arkadaş bu1 00


lamadım» diyordu. Mehmet Yazar'ı bu görev icin d üşün­ müştü, ama, Yazar Mart sonunda Ulusu'ya gitmiş, «Ben g örev almayacağım·, beni bağışlayın» demişti. Nisan başında Başbakan U lusu, parti kurma çalış­ masından geri çe kildiğini Cumhurbaşkanı Evren'e söyle­ di. Cumhurbaşkanı Evren, aylardanberi çalışmalarını sür­ düren Başba kan'ın sonunda gelip «yapamayacağım» de­ mesinden hiç memnun kalmadı. Ben bu olayı Cumhurbaşkan lığ ından ayrılmadan ön­ ce Evren'e sordum. Acı kça anlattı. Şöyle ded i : « Bülent Paşa parti kurma görevini üzerine alacak en uygun arkadaşı mızd ı . Hepimizin yakını idi. Nihayet 1 2 Eylül müdahalesi nin içinde bulunmuş, müdahal�den kısa bir süre önce emekli olmuştu . Bizim kendisini teşvik et­ memiz gayet tabii idi. Bana gelip partiyi kura mayacağını söyled iğinde ar­ tık vakit cok geçmişti. Anayasa kabul edilmiş, Cumhurbaş­ kanı seçilmişti. Biz yanlış yaptık. Keşke biz parti kursaydık. General D e Gau lle g ib i parti kurar secime girerd i k. Cumhurbaşka­ nı seçimini de sonra yapard ık. Anayasa oylanmış, ben Cumhurbaşkanı olmuşum. Artık cok geç.. U l usu, bana 'Sağlığım bu işe hiç m üsait değil', d iyordu. Ta nsiyonu 1 9'a kadar çı kıyormuş. Bunları an lattı. Ben arkadaşlara durumu intikal ettirirken. 'Arkadaş­ lar, Bülent Paşa'nın taşikardisi ( kalp çarpıntısı) var. İsrar edelim de arkadaşı mızı öldürelim m i ? ' dedim. 'Sağ lığı el­ verişli değ il, yapmasın,' dedim.» Cumhurbaşkanı Evren, Çan kaya Köşkünde beni ka­ bul edip geçmiş olaylar üzeri nde sorularımı cevaplandırır­ ken, U lusu' nun yerine Turgut S unalp'in nasıl tercih edil­ diğini sordum. Evren anlattı: «- Biz Yü ksek Askeri Şurada parti kurma mese lesini konuşu rken a rkadaşlar, parti l iderinin asker orjinli olma­ sını istediler. Ben de seçilecek emekli asker bizden kıdem­ li olmasın, dedim. Bizden kıdemsiz olup da bu işi yapabi-

1 01


lecek e mekli general bulamadı k. Bedrettin Demirel Paşa ' be n olayım', dedi. 'Sen bu işi yapamazsı n', dedim. Bed­ rettin Demirel'i cok iyi tanıyordum. Arkadaşımdır. Yapa­ mayacağını biliyordum. Bu yüzden olmaz, dedim. Selahat­ tin Demircioğ lu Paşa'yı teklif ettiler. O da uygu n bulun­ madı . » «- Sayın Cumhurbaşkanım: Partiyi kurmasını teşvik edeceğiniz generalin neden sizlerden kıdemli olmamasını düşünüyordunuz?» «- Kıdemli bir asker parti l iderliğine gel ince iş zor­ laşır. Ne de olsa geçmişte ağabey d urumunda bulunmuş. Yine öyle bir d urum olaca ktı . Zor olurdu.» «- Turgut Paşa parti kurdu, a ma sizlerden kıdemli idi. Sanırım o 36'1 ı . Siz 38'1isiniz. Konsey üyeleri sizden ge­ ride . . . » «- Evet, ama, Turgut Paşa'nın vasıfları çok iyi ipi. O n u istanbul 'da parti kurmak i ç i n zorluyorlardı. Baskı al­ tında idi. Ege Ordu Komutanlığı yaparken tanışıyorduk. İyi bir insandı. Turgut Sunalp Paşa'nın parti kurmasında bir sakınca görmedik.ıı O gün Çankaya'dan ayrılırken Evren'in Generdl De Gaulle örneğini vererek ne demek istediğini çok iyi anla­ dım. Anayasa halk oyuna sunulmadan önce bir ara Evren' in bir parti kurup başına geçmek ve seçimlere g irme k fik­ ri zihninde yer etmişti. Fra nsa'da General De Gaulle böy­ le yapmıştı. Parti kurup seçimlere girmiş, kazanmış. Dev­ let Başkanı olara k kendi pol itikasını uygulamış. Fransayı yönetmişti. Evren böyle yapmadığına pişmandı. Bülent Paşa'nın parti kurup başarılı olacağına inanmıştı . Tam yol un ya­ rısında gelip yapamayacağını söyleyince Paşalar politika­ sı a lt üst olmuştu. Eğer, Evren, o gü nlerde De Gaulle gibi kendi partisi­ ni kurup secime g itseydi, belki de siyasi şekillenme bu­ günkü manzarada ortaya çıkmayacaktı. Belki de Anap hic ol mayacaktı. Özal'a parti kurma izni vermeyeceklerdi. Ta1 02


bii böyle olunca Özal ne Başbakan olacaktı nede Cum­ hurbaşkanı .. Çankaya Köşkünden ayrılırken, Evren'in General De Gaulle gibi davranmadığı için pişmanlık duyduğunu gör­ düm. «Adalet Partisi dul karı mı ki . . . »

Bülent U l usu parti kurma ktan caydığını Kenan Paşa'­ ya bildird i kten sonra hemen basına açı klama yapmadı. Askerlere durum muhakemesi yapmak ve yeni çareler bul­ mak için vakit kazandırd ı . En ya kınında bulunanlar bile Başbakan'ın parti işini bıra ktığını geç öğrendiler. Nisan ayının i l k haftası içinde Başbakan U lusu Tu­ rizm Bakanı i lhan Evllyaoğ lu'na telefon etti. «- İlhan Bey yarın arkadaşları Konut'ta toplayıp bir görüşsek .. » Parti kurma çalışmalarında bir tür genel sekreterl i k g örevini yürüten İlhan Evliyaoğ l u Başbakan'ın «a rkadaş­ lar» ded iği g ru ba telefon etmeden önce Necdet Üruğ Pa­ şa 'nın oğlu Hadi üruğ ile karşılaştı . Hal hatır sorma ve karşılıklı nezaket ifadelerinden sonra herkesin zihninde olan konuyu ele aldılar. «- i lhan Bey nasıl gidiyor parti işleri. . . » «- Çalışıyoruz .. Baka lım .. Karar Sayın Başbakan'ın . . » Hadi Üruğ İlhan Evliyaoğlu'nun söyled i klerini dinledikten sonra, bomba gibi bir haber verd i : «- İlhan Bey gal iba Bülent Paşa parti kurma ktan ca­ yıyor. Yukarıya yapamayacağını söylemiş. Onun yerine Turgut Paşa (Sunalp) geliyor.» Turizm Bakanı İ lhan Evliyaoğlu bu haberi a lınca doğ­ ruluğundan hiç şüpheye d üşmedi. Hadi üruğ, askeri hiye­ rarşide önemli bir yeri olan Orgeneral Necdet Üruğ'un oğ­ lu idi. Babası M illi Güvenl i k Konseyi ve Cumhurbaşkanlı­ ğ ı Genel Se kreteri idi. Evren'le her gün doğrudan teması va rd ı . Hadi bu bilgiyi ya babasından yada babasının çev­ resinden almıştı. 1 03


Evliyaoğlu acele Başbakan Ulusu ile temasa geçti. Başbakan « İlhan Bey yarın ki toplantıyı iptal edelim. Ben parti işinden vazgeçtim. Turgut S unalp bu işi yürütecekı> ded i . Evliyaoğlu «arkadaşlara» te k tek telefon etti. Başba­ kan Ulusu'nun parti kurma çalışmasını durdurduğunu, bu işten kesinlikle cayciığını söyled i. Telefondan mesa jı alanlar şaşırdılar. Haber bazılarında ,şok etkisi yarattı. , Perde a rkasında bu gelişmeler ol urken henüz ka mu­ oyu büyü k olaydan ha bersizdi. Bombayı Türk basınında ilk kez Milliyet Gazetesinin An kara Temsilcisi Orhan To­ katlı patlattı. 12 N isan günü g azetesinde U lusu'nun parti kurma ktan caydığını bildirdi. Orhan Tokatlı haberini güvenilir kaynaklara dayana­ rak yazıyord u . Ama, aslında g üvenilir kaynak bizzat Baş­ bakanın kendisi idi. Tokatlı Ulusu ile telefonla konuşmuş. Başbakan parti kurmaktan caydığını açıklarken, bunu res­ men ifade etmed iğini söylemişti. Başbakan demeç olarak yazıl maması kaydıyla Tokatlı'ya şöyle d iyordu: «- İki karpuz bir koltuğa sığmıyor. Benim gücüm an­ cak Başbakan l ı k görevini sürd ürmeye yetiyor. Bu görevi yürüteceğim.» Orhan Tokatlı Başbakan U l usu ile konuşup haberini Milliyet'e ulaştırdığı gün bir yerlerden bazı fısıltılar bana da ulaştı. Aldığım bilgiye göre Ulusu'nun yerine partiyi kuraca k yeni bir aday aranıyordu. Tepelerde fikir ayrılığı vard ı . Başbakan bu işi bırakabilirdi. Ald ığım bilgiler çok net değildi. Gazeteye telefon edip Yazı İşleri Yönetmeni Güngör Mengi'ye bu bilgileri aktar­ dım. Bir kaç saat sonra, haber kaynakları evlerine gittik­ ierinde olayı tahkik etme imkanını bulacağ ımı söyledim. Saat 1 9.00'do bir dostumun evinde Yunon iston'don ge­ len bir konuk şerefine bir kokteyl düzenleniyord u . Oraya g ittim bir koç gazeteci daha vardı. Aralarında Orhan To­ katlı 'yı görd ü m. «- Tokatlı neler oluyor?ıı «- Hiç bildiğin işler, Önemli bir şey yok .. » Bir taş atayım, bakalım ne olacak, d iye düşündüm. 104


«- Tokatlı , Başba ka n bu partiyi kuramayacak galiba .. Bana bugün b irisi U l usu'nun vazgeçeceğini söyledi.» c - Yazdın mı?» «- Yazmad ı m ama, buradan çıkıp yazacağım .. » «- Bana bak, anladım sen bu haberi almışsın. Sana doğrusunu söyleyeyim. U lusu işi bıra kıyor. «- Senin haber sağlam mı?» «- Sen ne d iyorsun? Ben bugün Başbaka n'la konuş­ tum. Telefon ettim . Doğruladı. Ama, açıklama yapmadı.1 Kokteylden acele çıktım. Eve gelip, o saatte işlerin­ den dönmüş olan dostlarımı aradım. Haber doğru idi. Ama, sakıncalı bir durum vard ı . işler başka türlü çı karsa sıkı­ yönetim bu haberi veren gazeteleri kapatabilirdi. lzmir'i aradım. Haberimi tam tabiri ile «dört başı ma­ mu r>> yazdırdım. Benim h a ber de Tokatlı'nın haberi gibi güvenilir kaynaklara dayanıyord u . işin sıkıyönetim yönünü hiç düşünmüyordum. Bu · bomba haber yarın sadece iki gazetede çıkacaktı. M i l liyet'te ve Yeni Asır'da .. « Başbakan Ulusu Parti kurmaktan caydı» haberi er­ tesi gün tüm yurda yayılınca artık, U l usu kararını daha fazla saklayamadı. 13 N isan'da yaptığı acıklamada, « Parti l ideri ol mayacağım. M i l letve kili seçimlerine gireceğim. Onun ötesinde şimdiden bir şey söyleyememı> dedi. Başbakan'a , «neden caydı nız?ıı sorusu soruldu. Ulusu şu cevabı verdi: «- Ben meşgul bulunduğum sırada, yada işin başın­ da bulunmadığımda partinin işlerini çekip çevirecek kur­ may başkanı tipinde bir ikinci insan bulamadım.» Başbakan Bü lent U lusu paşaların tüm teşviklerine rağmen parti kurmaktan neden caydı? Evren Paşa'ya söylediği g i bi taşikardi rahatsızlığın­ dan dolayı mı? Yoksa gerçekten kurmay başkanını bulama­ maktan dolayı mı? Hayır. U lusu'nun kararını etkileyen en önemli unsur Demi­ rel'in istediği desteği vermemesiyd i . Ulusu'nun cevresinl alanların hemen tümü 12 Eylü l 'den aylarca yıllarca önce Dem irel'den de AP'den de uzaklaşmış insanlard ı . Örne1 05


g ı n, Mehmet Ünaldı, gibi, örneğin Mehmet Turgut gibi.. Ahmet İ hsan Kırımlı bile Demirel'e yakın değildi. Kırımlı U lusu ile temasa geçtikten bir süre sonra bir kaç kez De­ mirel'in evine geldi, g itti, fakat umduğunu bulamadı. Demirel'in bu işe destek vermemesi U l usu 'ya yardım­ cı olmak isteyen insanların tutumunu da olu msuz yönde et­ kiledi. Örneği n Mehmet Yazar Yazar b u işin tutmayacağını çok kısa zamanda gör­ d ü . U l usu, Odalar Birliği Başkanı Yazar'ın i stifa edip ya­ n ı na gelmesini ve gerçek anlamda partinin i kinci adamı, y a n i askeri deyimle kurmay başkanı olmasın ı istiyord u. U l usu askeri yönetim süresince Başbaka n l ığa devam edecek, parti işlerini Mehmet Yazar yürütecekti. Seçim­ den sonra da U lusu partin i n tüm işlerini Yazar'a bırakmak istiyordu. M ehmet Yazar özü r d ileyince U lusu yarı yolda kaldı­ ğ ı n ı h issetti. Yazar herha ngi bir g üvence vermemiş olma­ sına rağmen böyle bir duyguya kapıldı. Paşalar, U l usu'yu Demire l ile görüştürmediler. Yazar görev kabul etmedi. Konsey Genel Sekreteri Üruğ U l u ­ su'ya sıcak bakmıyor. AP'liler çevresinde değil. Basın « Devlet Partisi» olayını eleştiriyor. Şimdi bu kitabı yazarken o günkü notlarıma bakıyo­ rum. Notlarım a rasında şöyle bir cümle var: «Askerlerin tümü Ulusu'nun pa rti kurmasını içine sindirmedi. Mesela, Necdet Paşa .. Necdet Ü ruğ, boştan beri olaya olumlu bak­ madı.» Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Orgenera l Nec­ det Ü ruğ , Bülent U lusu'nun mizacı itibariyle parti l iderliği gibi bir görevi omuzlarına alıp götü rebileceği kanaatinde değildi. Görevi aldıktan sonra olaya dört elle sarılama mış­ tı. Yaptı ğı temasları paşalara a nlatırken karşılaştığı poli­ tikacılara güvenemediğini söylüyordu. Necdet Üruğ, U l usu'nun çalışmalarında başarıl ı ola­ mayacağını bir kaç kez Cumhurbaşkanı Evren'e anlattı. Bülent Paşa'nın bu işi yapamayacağını usül ve uslubuna uygu n olarak bildirdi . «Sayın Cumhurbaşkanım, parti ku­ rulacaksa vakit çok önemli. Vakit kaybediliyor» dedi. • . .

1 06


Orgeneral Üruğ, Cumhurbaşkanı'nı gelişmelerden ha­ berdar ederken, işin başında Ulusu'ya deste k veren bir gazete sah ibi de görüş değiştirmişti. O da şimdi, « Bülent Paşa bu işi yapamayacak,» demeye başlamıştı. Aynı gün­ lerde U l usu'nun «Allah belasını versin bu işin .. Nefret et­ tim şu politikadan. Bu işi yapamayacağım» d iyordu. Üruğ, bunları da Cumhurbaşkanı'na i letiyord u . Başbakan Ulusu, parti kurma görevini bıra kınca cok rahat bir nefes a ld ı. Aylar sonra Turizm Bakanı İ lhan Ev­ l iyaoğlu'nun bana söylediği gibi « işe gönülsüz başlamıştı. istemeye istemeye girmişti. Belki de kişisel olarak en doğ­ ru kararı vermişti.» U lusu cayıp da iş bozulunca paşaların bir kısmı ve özellikle Evren Demirel'in tutumuna büyü k tepki gösterdi. Paşalar, Demirel'in işi bozacak kadar güçlü olduğunu san­ mamışlard ı. Ulusu'ya geçmişteki i lişkileri dolayısıyla yu­ m uşak bakacağını en azından sempati göstereceğini um­ muşlardı. Paşalar, kendi aralarındaki sohbetlerde, a kşam ye­ meklerinde «Gördünüz mü? Demirel Bülent Paşa'yı oya­ ladı. Sonra da öylece bıra ktı» d iyorlard ı. «Bu memleket Demirel'in tapulu mülkü mü idi?» ICTapulu mülk» sözü Demirel'in evinde gecen bir ko­ n uşmanın d ışarı sızmasıyla a levlenen bir olayın simgesi oldu. Ulusu henüz görevi bıra kmadan önce Anka ra ve İs­ tanbul kulislerinde eski Başbakanlardan Naim Talu'nun AP'nin yerine kurulacak partinin başına getirileceği, söy­ lentileri vard ı . Bu söylentiler yayıl ınca ben bizim gazete­ den arkadaşımız Türker Sanal'a rica ettim: «- Türker, Demirel'le senin ilişkilerin ileridir. Lütfen cok acele Gü niz Sokağa g it. Naim Ta lu meselesini sor. Belki de doğrudur. Naim Tal u 12 Mart'ın başbakanların­ dan biri . . Asker tekrar göreve getirmek isteyebilir. Baka­ lım Demirel ne d iyor? Türker Sanal Güniz Sokağa gitti. İki saat sonra gel­ d i. Anlattı. «- Süleyman Bey'in evi cok kalaba l ı ktı. Gelenlerin 1 07


bir kısmı salonda yer olmadığı için Hayrettin Bey'in oda­ sında bekliyorlard ı. Bir fırsatını buldum. Sord u m. Dedim ki: - Beyefendi, Naim Talu da parti kuracakmış. AP'nin yerine yerleşecek bir parti olaca kmış bu .. Demirel, çok kızdı. Bu soruyu neden sorduğuma de­ ğil, Naim Talu'nun parti kurma teşebbüsüne yada bu söy­ lentileri çı karanlara sinirlendi. Aynen şunla rı söyled i: «- Bu Adalet Partisi dul karı mı ki her gelen bir şey istiyor. Ada let Partisinin arsası üzerinde hiç ki mse bir şey kurmaya kalkmasın. Ben orada gecekondu yaptırtmam. Naim Talu'dan bize ne.. Naim Bey'in başbakanlıktaki başarısızlığı bize 1 973'de secim kaybettird i . O nun yap­ tıklarının hesabı bizim partiden soruldu.» Demirel'in bu sözleri yasaklar dolayısıyla yazılamadı. Ama orada bulunanlar tarafından yayıldı. Bir kaç gün için­ de siyasete meraklı insanlar tarafından öğren ildi. Askerler bunu duydu klarında kelimenin tam anlamıy­ la bozu ldular. Bu olaydan sonra Kenan Paşa'nın yurt ge­ zilerindeki konuşmalarında eski politikacılara dönük suç­ lamalarında doz bir hayli arttı. Paşalar politikasına karşı Güniz Soka k politikası yü rüten Demire l, U l usu'nun aske­ rin desteği ile kurulacak partinin başına geçmekten cay­ masını memnunlukla karşılad ı . 1 983 yılına a i t istihbarat defterimi (a janda) açıyorum. Sayfa, 16 Nisan Cumartesi.. «Saat 22.00'de G üngör Mengi ile birli kte Demirel'i zi­ ya ret ettik. Erdoğan Örtülü ve Türker Sanal da bizimle beraber. Demirel, U lusu'nun parti kurmaktan vazgeçmesinden son derece memn un. Şöyle diyor: Ben şahsen şimdi siyasi hakkım iade edilsin diye bir talepte bulun muyorum. Arkadaşlarım da bulunmuyorlar. Bunlar çok sonra, zamanı gelince düşünü lecek konu lar­ d ı r. Biz askerin parti kurması fikrine karşı idik. Bunu söy­ l üyord u k. S iyaseti siyasi pa rtiler yapsın. S iyasi partiler serbestçe kurulsun d iyoruz. Ben burada otu rup parti ida­ re etmek hevesinde değilim. Ku rulacak olan partiler Can1 08


kaya ile muharebeye mi g i recektir? Anayasa oylaması ile i ktidar zaten yüzde sekse ni ile Cankaya'ya aittir. Geriye kalan yüzde yirmiyi partiler kullanaca ktır.» Demirel'in « İ ktidarın yüzde yirmisini kullanacaklar» dediği siyasi partilerin kuruluş hazırlıkları 24 N isan'don iti­ baren resmen boşladı. O g ü n Siyasi Partiler Yasası yü­ rürlüğe g irdi ve konseyin 76 sayıl ı bild irisi yoy1ı1londı. Bu bildiri ile siyasi faaliyette bulunma yasağı kaldırıl­ d ı . Yasaklı olan eski pol itikacılar d ışında herkes parti kur­ ma çalışmasına katılabilecek, partilere üye olabilecekti. Ancak, geçmiş dönem hiç bir şekilde tartışılomayocaktı. Ne övülecek, ne verilecekti. Tabii, askeri yönetimin icraa­ tını eleştirmek de yasaktı. Cumhurbaşkanı Evren bu ya­ sakların tamamen d ışında idi. Paşalar politi kasını seslen­ d irirken geçmiş dönemi ve eski liderleri istediği gibi eleş­ tirebiliyordu. Evren göreve geldiği g ü nden itibaren zaman zaman gazetelerin sahipleriyle ve üst d üzey yöneticileriyle gö­ rüşmeler yapıyordu. Mayıs ayı başında d a böyle bir gö­ rüşme yaptı. Siyasi faaliyetin açılmasına denk gelen bu görüşmede Evren basına yansımayan ilgine sözler söyled i. «- Kimse bize sözlerin i tutmadılar d iyemez. Hata ola­ bilir. Bugü ne kadar en az hata yapan biziz.» «- Ekonomide başka ü l kelerde de durgunluk görü­ nüyor.»; «- Gazetelerin esas görevi doğru dürüst haber ver­ mek olmalıd ır. Gazetelerin siyasi görüşlerinin bir sınırı ol­ ması lazım gelir. Yoksa propaganda broşürü olur. Son on beş günlük yayınlara bakıyorum. Vatandaşlar tekra r kamp­ lara itil iyor .Yönetime karşı h usumet yaratılıyor. Siyasi ya­ saklılar sanki yönetime hakimmiş gibi bir hava yaratılı­ yor. Konsey'in varlığı u nutuluyor. Yazarlar politikacılardan daha çok politikacı oldular. Bir kurucu heyetin tabanının olup olmaması gazeteleri neden ilgllendiriyor. » «- Demokrasiye sükunet içinde geçmek benim gö­ revimdir. Aksi tutumlara müdahale ederim. Ben olumsuz­ l u klar meydana gelmeden önce müdahale ederim. Bu iş1 09


leri d üzenlemek eskilerin mi görevi? Tapulu araziye g e­ cekondu yaptırmam, ne demektir?» «- M i llet parlamento kurulduktan sonra bu devri ara­ mamalıd ır. Asker gelsin bizi idare etsin dememelidir.ıı «- Bazı yazarlar dedikodu ları yazı konusu yapıyor­ l ar. Bakanlar Kurulu toplantılarında konuşulanları yazı­ yorlar. Ba kanlar Kurulu gizli olmasa acık sahada toplan­ tı yapard ı . » «- Memleket h e p zayıf hükümetler, koalisyon hükü­ metleri zamanında sıkıntı çekmiştir, Kuvvetli hükü metler zamanında sıkıntı çekilmemiştir. Koalisyon geleceğine ko­ münist gelsin, hiç olmazsa onun programı var.» «- Herkes parti kurabil ir, ama parti kurmak için bir sebep olmalıdır. Aynı felsefeye inanan i nsanlar bir araya gelmeyip de ayrı ayrı pa rti kurmak istiyorlarsa i ktidar hırs­ ları var demektir. Parti lerin başında asker olsun, sivil ol­ sun d iye bir tercihimiz olmamıştır.» Paşalar PolitikCISlnı delen adam . . .

Acaba Cumhurbaşkanı Kenan Evren, basının zirvede bulunan öneml i kişilerini toplayıp fırça çekerken, «Aynı felsefeye inanan insanlar biraraya gelmeyip de ayrı ayrı parti kurmak istiyorlarsa i ktidar hı rsı var demektir» sözle­ riyle ne demek istiyordu? Paşalar politi kasına ters düşen gelişmeler mi oluyor­ du? Paşaların kurduracağı parti i l e birleşme fi krinden uza k d u ra n eski Başbakan Yardı mcısı Turgut Özal iktidar hır­ sı ile mi suçlanıyord u? 1 983 Mayısından gerilere dönelim. Turgut Özal olayı­ nın i nce noktalarına bakmamızda yarar var. Doğrusu, Özal kendisini Cankaya'ya götüren yolu d antel g ibi ördü. Paşaların politikasını deldi geçti.. Başbakan Yard ımcısı Turgut Özal, 1 982 yılının Mart oyı sonunda Suriye'ye resmi bir ziyarette bulundu. Gezi e konomik ağırl ıklı idi. Özal, i l k kez yanına kala­ balık bir işadamları grubunu da aldı. Gazeteler geziye bü1 10


yük ilgi gösterdi. Çok sayıda muhabir aynı uçakla Şam'a: g itti. Siyasetçiler ve gazeteciler, Özal'a bakıp gelecek için bir takım tahminlerde bulunuyorlard ı. Bu tahminler Özal'ın potansiyel siyasi gücü üzerinde toplanıyordu. Yeni Asır, Ercan Deva'yı Özal'ın Suriye gezisini izle­ mekle görevlendirince ona şu telkinde bulundum: «- Erca n, Turgut Bey gelecekte parti kurmaya mec­ bur kalacak. Bunu hem kendisi isteyecek, hem çevresi zorlayacak. Etrafa bak. Kimse kalmadı. Askerler Demirel'e siyaset yaptırmayacaklar. Özal kim? Demirel'in Müsteşa­ rı .. Sağdaki seçmen bu resme i nanır. Sen bir fırsatını bul. U ça kta Özal'ın ya nına otur. Parti kurup kurmayacağını sor.» Türk Hava Yolları uçağı Ankara'dan Şam'a uçarken Ercan Deva Başbakan Yard ı mcısı Özal'ın yanına gidip ko­ n uştu. Soruları ve cevapları Şam'a i ner i nmez hemen te-­ leksle gazeteye ulaştırdı. Ercan'a verdiği cevaplara çıplak olarak bakıldığında, Özal parti kurma fikrine uzak duruyordu. Ama, arada öyle sözleri vardı ki, kaderinin kend isini oraya doğru götüre­ ceğini a nlatmak istiyordu. Bu olayın üzerine çok önemli bir nokta koyd um. Özal,. paşaları çok d ikkatle izliyordu. Ne yapacaklarını, siyaseti nasıl planlamak isteyeceklerini ölçüyordu. Kendisine im­ kôn doğduğu anda gerekeni yapaca ktı. Ben buna kesin­ l i kl e inanıyordum. Olayları yakından izleyen Ankara'daki öteki gazeteciler de bu i htimali hiç bir zaman gözden uza k tutmuyorlard ı. Özal arada b ir çıktığı yurt gezilerinde, çeşitli toplan­ tılarda yaptığı konuşmalarda hem e konomiyi hem memle­ ketin idaresini iyi bildiği izlenimini verecek bir tutum için­ d e görüyordu. Öyle görünmek hoşuna g idiyordu. Özel sek­ törün öneml i bir kısmıyla iyi d iyalog içindeyd i . Zaman zaman öyle konuşmalar yapıyordu ki, dinle­ y e n « Demek ki Demirel, bu a d a m olmasa hi ç bir şey ya ­ pamayacakmış» g ibi bir izlenim ed iniyordu. 1 982'de Odalar Birliği'nin düzenlediği bölge tOP,lantı111


s ı ıçın Malatya ve Elozığ'o g itti. Yanınd a eşi Semra Ha­ nım do vardı. Birl i kte Keban Barajını gezdiler. Keban, Başbakan Demirel'in 1 960'1ordoki en büyük eseri idi. «Yapılırdı, yapıl mazd ı . Ekonomikd i , değildi,» tor­ tışmolarinın sonunda gerçekleştirilmişti. CHP'liler, « Bu ka­ dar elektriği toprağa mı vereceksiniz?» d iye eleştiride bu­ lund u kları nda Demirel, « Keban da az gelecek. Yen ilerini yapacağız» demişti. Özal yanına Semra Hanım'ı alıp Keban Barajının üze­ rinde göle bakıp resim çektirirken gazetecilere, «Buraya az emeğimiz geçmedi» ded i. Askeri hükümette ekonominin kaptanı olan Özal aca­ ba siyasette de kaptan mı olmaya hazırlanıyordu? Özal banker fırtın ası kopuncaya kadar kamuoyunda görüntüsünü çok iyi götürdü. Hükümetin e konomik alan­ da yaptığı bütün iyi işler Özal'a bağland ı . Halkın şi kôyet ettiğ i uygulamaların sorumluluğu ise Konsey'in üzerine yüklendi. Bankerler faciasında ise duru m değişti. Bu facia vatandaşların oca klarını söndürürken paşa­ lar iki sorumlu buldular. Bir, Başbakan Yard ımcısı Turgut Öza l , iki Maliye Bakanı Kaya Erdem. Demirel Hükümetinin son aylarında Londra'ya maliye müşaviri olarak ata nan Kaya Erdem'i Ma liye Bakanlığına Turgut Özal getirtmişti. Askerlerle görev pazarlığı yapar­ ken Maliye Bakanı'nın kendisi ile uyum içinde çalışacak bir kişi olmasını şart koşmuş ve Kaya Erdem'in ad ını ver­ mişti. 24 Ocak kararlarının hazırlığı sırasında, Özal Başba­ kanlık Müsteşarı, Kaya Erdem Maliye Bakanlığı Hazine Genel Sekreteri idi. Çok uyumlu çalışmışlardı. Hükü mette de uyumlu çalıştılar. Ban kerler para ticaretini hızlandırdıkları g ü nlerde Ka­ ya Erdem Özal'ın gözüne bakıyor. Başbakan Yard ı mcısı olayı serbest piyasanın tabiatına uygun bir gelişme ola­ rak görüyordu. Başbakan Yard ımcısı ve Maliye Bakanı, bankerliği «Teşkilatlanmamış sermaye piyasası» olarak değerlendiriyorlardı. Turgut Özal Banker Kostelli ile özel görüşmeler yapmaktan çekinmiyordu. 1 12


Ateş bacayı sarıncaya kadar ne Özal ne de Kaya Er­ dem vatandaşları uyard ılar. Yüksek faize kanan yüz bin­ lerce kişi parasını bankerlere kaptırd ı . Bunlar arasında çok sayıda genera l ve subay da vard ı . Bankerler halkı do­ landı rı p batmaya başlayınca Hü kümet olaya müdahale et­ mek isted i, ama iş işten geçmişti. Parası batan vatandaş, bu arada çok sayıda general, a l bay, her rütbeden subay M il l i Güvenl i k Konseyi'nin ka­ pısına dayand ı. «Bizim paralar ne olacak» d iye sordu. Pa­ nik korkunçtu. Tam o sırada Kaya Erdem, «Vatan deş pa­ . rasını ba nkere yatırırken bize mi sordu» cü mlesini zihin­ lere çakan bir demeç verdi. Paşalar Maliye Bakanı Kaya Erdem'in Hükü metten ayrılmasına karar verd iler. Yönetimin itibarını ağ ı r şekil­ de zedeleyen bankerler faciası askerler arasındaki Özal a l eyhtarlarını güçlendird i . Cumhu rbaşkanlığı Dan ışmanı olan Adnan Başer Kafaoğlu olayı çok güzel kullandı. « Ben size söylemiştim. Bu adam e konomiyi düzeltemez demiş­ tim. İşte görüyorsunuz» d iye konuşmaya başladı. Özal, Mayıs ve Haziran aylarını rahat geçirmemişti . Ü l kede etkinliği arttıkça, kısaca «Konsey» denilen askeri bürokraside köste klemeler sı kça tekrarlanmaya başladı. Başbakan Yard ımcısı çevresinde bir güvensizl i k havası oluştuğ u n u seziyordu . Eğer ileride siyasete girecekse askeri yönetimin hal­ kın tepkisine neden olabilecek işlemlerine ortak olmama­ l ıyd ı. İşi tam tad ında bırakmalıydı. Kaya Erdem'in Hü kü­ metten ayrılması istendiğinde aradığı fırsatı buldu. 14 Temmuz günü Turg ut Özal ve Kaya Erdem istifa ettiler. Kaya Erdem'in yerine bu göreve aylardanberi ha­ zır bekleyen Adnan Başer Kafaoğlu atandı. Özal kendisini göreve getiren Kenan Paşa ile a rka­ daşlarına veda bile etmedi. İstifa mektubunu Başbakan'a gönderdi kten sonra özel bir arabaya binip Ankara'dan S l­ de've hareket etti. Özal'ın dostu Mehmet Yazar'ın Antalya'nın Kemer ka­ sabasında bir yazlığı vardı. Küçü k bir de tekne almışti. Fırsat buldukça eşi Kübra Hanım'la oraya kaçıp tekneye 113

F. : 8


binerler, balık avlarlard ı.. Özal, Yazar'ı severdi. Semra Ha­ nımla Kübra Hanımın da dostlukları vardı. Evlerinde bir­ likte oldukları bazı akşamlar Mehmet Yazar ud çalard ı . Turgut Özal d a eşi de alaturka müziği seviyorlardı. Yazar ud çalarken Semra Hanım hicazdan, n ihaventten başlar, şarkılar söylerdi. Sesi güzeldi. Şarkı söylemeyi de bil irdi. A rada bir Özal da şarkılara katıl ırdı. Sesi güzel olmasa da d inletirdi. Mehmet Yazar e ş i ile birlikte denizden dönmüş, rad­ yoyu açmıştı. Günlerden 14 Temmuzdu. Haber bülteni okunurken Başbakan Yard ımcısı Turg ut Özal ile Maliye Bakanı Kaya Erdem'in istifa etti klerini öğ­ rendi. İki gün sonra arabasına binip, Kemer'den yüz elli kilometre uza klıkta bulunan Side'ye doğru yola cıktı. Ora­ da Özal'ı bulacak, durumu öğrenecek, geçmiş olsun, diye­ cekti. Mehmet Yazar'a sordum: «- Side'de neler konuştunuz? Parti meselesi açıldı mı?» «- Hayır parti işi hiç konuşulmadı. Benimki bir geç­ miş olsun ziyareti idi. Gazeteciler Side'ye doluşmuştu . Tur­ gut Bey' i sürekli izliyorlardı. Turgut Bey o gün bana 'Meh­ met, burada bir süre dinleneceğim. Sana sonra anlatı rım.' dedi.» · Yazar bu ziyareti sırasında Özal'ın bir ta kı m zihni ha­ zırl ı klar içinde bulunduğunu sezdi. Ortam uyg un olmadığı için üzerine g itmed i . Görüşmeden sonra arabasına bindi. Kemer'e döndü. 1 6 Temmuz günü Kaya Erdem eşi Sevil Hanımla bir­ l ikte İzmir'den S ide'ye g itti. Eski Başbakan Yardı mcısı ile Eski Mal iye Bakanının S ide'de buluşmaları dostluğu bir kez daha perçinledi. İ kisi de Adnan Başer Kafaoğlu'nun tahrikleri sonucu görevlerinden ayrıl maya mecbur olduk­ larını biliyorlardı. Kaya Erdem'in canı Özal'dan iki kat faz­ la sıkılıyordu. Erdem, Maliye Bakanlığından istifa etme­ miş ettirilmişti. Özal'ın Başbakan Yard ımcısı olması askerlerin tümü­ nün içine sinmemişti. Onun 1 2 Eylül'ün ilk günlerinden 1 14


itibar�n hemen devreye sokulması, o sırada bul unabilecek en uyg un care olara k d eğerlendirildi. « Neden Özal da bir başkası değil,» d iye sorduğumda Emekli Orgeneral Necdet Öztorun bana şöyle dem işti: «- Komutanlar e konom i k durumun hemen kısa za­ manda düzelemeyeceğ i n i görüyorlardı. Alınmış olan e ko­ nom i k tedbirlerin devam edeceğini dış dü nyaya göstermek lôzımd ı . Radikal bir değişiklik ol mayacağına dış ekono­ mik cevreler inanmal ıyd ı. Sanırım ki özal'ın göreve çağ­ rı lmasının birinci nedeni buydu.» Turgut Özal , görevi belirli bir dönemde cok rahat yap­ tı. Askerlerin müdahaleleri pek fazla olmadı . Ama, zaman geçtikçe müdahaleler arttı. Onun gec.m işteki s iyasi ilişki­ leri, 1 977 seçiminde M SP'den aday olması gibi olaylar aleyhindeki kampanyada kullanıldı. Başbakan Bülent U lusu Özal'ı samimi şekilde destek­ ledi. Basına yansımayan i l k istifa olayında Cumhurbaşka­ nı Evren'in müdahalesini sağladı. Başbakan Yardımcısı'­ nın ayrıl masına engel oldu. O günlerde, · Ankara' da yazılamayan kulis olaylarını izlerken Turgut Özal'ın Konsey'le arasının pek iyi olma­ dığını, bazı askerlerin kendisine tepki d uyduğunu öğreni­ yord u k. Ben Başba kan Yard ı mcısının mutlaka bir parti kuracağına inandığım icin bir bahane bu lup görevden çe­ kileceğ ini tahmin ediyordum. Özal eğer pa rti kuraca ksa «Askerlerin odamı olarak» siyaset meydanlarına cıkamoyacoğını biliyordu. İşini çok dengeli bir şekilde götürmel iydi . Hem başına bir dert getir­ meden tepki gösterip ayrı l malı, hem de kamuoyu önünde haklı olmalıydı . Alınan karar üzerine Konsey Kaya Erdem'i istifa et­ tirince Özal hemen o gün görevden çekildi. özal'ın Baş­ bakan U lusu'ya gösterdiği gerekçe, Adnan Başer Kafa­ oğlu'nun Maliye Bakanı elmasıydı. Aradan zaman geçtikten sonra bu olayı konuştuğum askerler, bana, aslında Ulusu'nun d i renmesine rağ men ö zal'ın da paşalar tarafı ndan istifaya mecbur edildiğini söylediler. 1 15


«- Neden böyle bir yola g irdiler?» «- Özal e konominin d ü meninde yapacağı n ı yapmıştı . Askerler yeni bir şey üretemeyeceğini gördüler. Asıl önem­ l isi, kendi aralarında Özal'a büyü k tepki vard ı . Tarikatçı di­ yorlard ı . Eski MSP'li d iyorlard ı. ·'Bu adamı neden parlatı­ yoruz' serzenişleri vard ı . Eğer, Kenan Paşa Özal'ın kal­ masını isteseydi , Kaya Erdem'in yerine Kafaoğlu'nu ge­ tirmezd i. Özal'ın Kafaoğlu ile çalışmayacağını onu hiç sev­ mediğini biliyordu. Öyle bir hava yaratıldı ki Özal çekil de­ meye gere k kalmadan g itti . » Turgut Özal ile Kaya Erdem, Semra Hanım v e Sevil Hanım Side'de kumların üzerinde güneşlenip a kşamları gazinoda birlikte «Tapılacak kadınsın» şarkısını dinlerken, Ankara'da, Milli Güvenlik Konseyi'nin çal ıştığ ı binada bir takım kurmaylar ve sivil uzmanlar banker faciasının so­ rumlularını a rıyorlardı. Yukarıdan emir gelmişti. Facianın sorumluları araştı­ rılıyordu. Ankara'da fısıltılar dolaşıyordu. Konsey'de hem Turgut Özal hem Kaya Erdem hakkında soruşturma yapı­ lıyordu. Bir süre sonra fısıltıların doğru olduğu a nlaşıldı. Ku­ rulan komisyon ilk raporunu Kenan Paşa ile Konsey üye­ lerinin önüne koydu. Cumhurbaşkanı Evren'e, «Turgut Özal hakkı nda dos­ ya hazı rlandı. Özal'ın dosyası var, söylentilerin aslı nedir?» d iye sorduğ umda bana şu açıkla mayı yaptı: «- Ban kerler olayından sonra, Kaya Erdem ayrılsın, denildi. Erdem istifa etti. Kaya Erdem'i biz istifa ettird i k. Başbakan Yardı mcısı Özal da istifa etti. Biz de bu ban ker olayları· ned ir araştırılsın d iye talimat verd i k. Bir dosya ha­ zırlandı. Ba ktı k. Bir suç unsuru göremed ik. Olay budur. Özal hakkında dosya meselesi budur. Bu a raştırma sonun­ da Özal'ın Yüce Divana gönderilmesini gerektirecek bir şey çıkmad ı . » Cumhurbaşkanı Evren, bana yıllar sonra olayı böyle açıkladı. Özal hakkında araştırma yapılmış, fakat iş soruşturmaya kadar g itmemişti. Ama, Kaya Erdem hak­ k ında, istifasından bir ay sonra resmen soruşturma acıl1 16


d ı . Kurulan komisyon gerekli hazırl ı k soruşturmasını yap­ tı. Fakat. Kaya Erdem'in Yüce Divana gönderilmesini ge­ rektirecek derecede ağır bir suç işlemiş olduğuna karar vermedi. Başbakan eski Yardımcısı Turgut Özal hakkındaki so­ ruşturma dosyası kapandı. Ama, bu olayın hala gizli kal­ mış yönleri var. Paşaların son anda neden fikir değiştir­ di kleri tam anlamıyla çözü lemiyor. Seçime iki yada üç hafta kala, 1 983 yılının Ekim ayı ;çinde Başba kan U l usu, Devlet Bakanı hukuk profesörü İl­ h a n Öztrak'ı makamına çağ ırdı. « İ lhan Bey sıkıntıdayım. Sizinle bir mesele görüşmek istiyorum» dedi. Öztrak makamına gidince Başbakan Bülent U l usu sı..;­ kıntısını anlattı : «- Cumh urbaşkanı beni çağırd ı . Turgut Özal hakkın­ d a Konseyin ilgili komisyonunda yapılan soruşturma ta­ mamlanmış. Kenan Paşa dedi ki: ' Ben artı k bu soruşturma dosyasını burada (Cumhurbaşka nlığında yada M i l l i Gü­ ven l i k Konseyi Başkanlığında) tutamam. Sana (Başba­ kon lı�a) göndermek zorundayı m.' ilhan Bey çok sı kıntılı bir durum. Turgut Bey hakkın­ daki soruşturma bize gelince muamele yapmak gereke­ cek .. ııı 1 980'denberi Milli Güvenlik Konseyi yasama organı­ . n ı n yerin i almıştı. H ukuki işleyişe göre, bir ba kan yada es­ ki ba ka n hakkındaki soruşturma istemi Adalet Bakanlığı kanalı ile Boşbakanlıöa gelecek, Başbaka nlı k da Konsey'e ısunacaktı. Eğer, Konsey soruşturmayı yerinde görürse suçlanan kişi Yüce Divana (Anayasa Mahkemesine veri­ lecekti.) Eski bakan Mataracı hakkı ndaki işlem böyle ya­ pılmıştı. Şimdi, Cumhurbaşkanı Başbakan'a «Bu dosyayı tu­ tamam. Hükü mete göndermek zorundayım» d iyordu. Ulu­ su d a Özal hakkında işlem yapmak istemiyordu. Bunun siyasi sı kı ntısını görüyordu. Profesör ilhan Öztrak Başbakan'a ş u tavsiyede bu­ lundu : ı- S ayın Başbakanım, şurada secime sayıl ı günler 1 17


kaldı. Biz bu soruşturma dosyasını işleme koysak, Özal hakkında soruşturma açılsa, bunun doğru l uğuna kimse inan maz. Halk, «Askerle r seci m kaza nmaması için Özal'a bunu yoptılar» der. Kimseyi inandıramayız. Hiç bir yorar sağlamaz. Zarar getirir. Tam seçime gidilirken böyle bir şey yapılamaz. M emleket a ltüst olur.» o: Pekiyi, İlhan Bey ne yapalım?» «- Sayın Başbakanım, siz dosyanın üzerine 'Seçim­ den sonra kurulacak hükümetin Başbakanına tevd i edile­ cektir' d iye yazın. Dosya bu tal i mat gereği saklansın.» Başbakan Bülent Ulusu, Devlet Bakanı İlhan Öztrak'ı n bu tavsiyesini çok beğendi. Gereğini yaptı . . . Paşalar, acaba neden seçime çeyrek kala Özal hak­ kında soruşturma açma fikrini ortaya attılar? O günleri yaşayanların değerlendirmelerine göre, Tur­ gut Özal hakkında olumsuz görüşlere sahip olan bazı pa­ şalarda secim sonucuna ilişkin tedirginlikler başlamıştı. Onun secimi kazanıp Başbakan olmasını bir türlü kabul­ lenemiyorlardı. Paşalar a rasındaki tartışmanın bir sonucu olara k Cumhurbaşkanı Evren dosyayı Hü kümet'e gönder­ mek istedi.. Ama, Hükümet olaya sıcak bakmayıp soruş­ turmanın getireceği siyasi ol u msuzlukları ortaya serince dosya uykuya alındı. Pekiyi bu dosya ne oldu? Şimdi nerede? Seçimden sonra bu dosya Cankaya'da bazı kişilerin a klına geldi. Arandı. Fakat kopyası bulunamadı. Son­ ra, Cankaya'da bir yerde bulundu. Başbakanlıkta, Ulu­ su'nun üzerine «Seçimden sonra kurulacak hükü me­ tin Başba kanına tevdi ed ilecektir» diye yazdığı esas dosyanın ne olduğu bilinmiyor. Seçimden sonra Başbakan olan Turgut Özal'ın eline böyle bir dosya geçti mi? Yoksa Başbakanlığın yüzlerce eski dosyası arasmda kaybolup gitti mi? Belli değil.. Ca nkaya'daki dosya i s e Milli Güven­ lik Konseyi'nin bir çok gizli belgeleri arasında Genelkur­ may Başkanlığına gönderilmiş olabilir.. Evren, görevden ayrılmadan önce Konsey' in tüm evrakı Genel kurmay'a tes­ lim edildi. -

* * *

1 18


Turgut Özal ile Semra Hanım'ın Side gü nleri tam bir tatil havası içinde geçti. Dostları onları yalnız bıra kmadı. Başbakan Bülent U l usu da vefa gösterip S ide'ye gitti. 26 Temmuz a kşamı Bülent U l usu ile Turgut Özal S ide'de baş­ başa yemek yediler. Ulusu, Özal'ın askerler içinde en fazla yakınl ı k d uy­ duğu ve sevd iği insand ı . Side buluşmasında geçmiş olay­ larla birli kte geleceği de konuştular. U lusu, o gün Öza l'ın siyasete girmeye kararlı olduğunu sezdi. Özal 1 982 yazın ı kuracağı partinin zihni hazırlığını ya­ parak geçird i, bazı özel işlerini düzenleme k için fırsat bul­ du. Kendisini ziyarete gelenler parti kurması ve bu pa rti­ nin başına geçmesi için söz birliği etmiş gibi konuşmaya başladılar. Bu yolda telkin ve tavsiyede bulunanlar ara­ sında çok ya kınında olan yeğeni Hüsnü Doğan ve Başba­ kcin Yardımcısı iken danışmanlığını yapan Mehmet Keçe­ ciler de vard ı . Henüz parti kurmadan, parti kuracağı_nı resmen açık­ lamadan özal'ın çevresi nde onu teşvik eden bir ekip oluş­ muştu, bu ekibin doğal l ideri haline gelmişti. özal'ı, önce Side'de sonra istanbul'da ziyaret edenler « Patron bu işi yapacak» demeye başlamışlard ı . Özal kendisine yolun ne kadar açılacağını mera k edi­ yordu. Askerler söylendiği g i bi eskilere tüm geçitleri ka­ patacaklar mıydı? Ekim ayında hızlı gel işmeler oldu. Yeni Anayasa'nın tüm maddeleri bası nda açı klandı. Eski politikacılara yasa k geliyordu. Danışma Meclisi üyesi emekli Korgeneral Tev­ fik Fikret Alpaslan «Siyasilere konulaca k yasaklar huku­ k a aykırıdır» diye demeç verdiği günlerde Turgut Özal meydanın boşaldığına kesin olara k i nandı. Artık ne De­ mirel vardı. Ne Erbakan. Ne de Ecevit.. Bundan böyle sağ siyasette l iderliğe adaylığını koyabilirdi. Basın Te mmuz ayı ndanberi kul isi seslend irerek Tur­ gut Özal'ın parti kuracağını, siyasete gireceğini yazıyor­ du. Ama, Özal bu haberleri resmi bir açıklama ile doğru­ ·l amıyordu. Ekim ayı nda ufukları görmeye başlayınca ka119


rarını açı klad ı. « Kuracağım partin i n başında olacağım» de­ di. O günlerde Özal'ın eski öğre n cisi Gazeteci Emin Cöl­ aşan ile ilişkileri çok iyi idi. Cölaşan istediği zaman tele­ fonu açıp Ortadoğu Te knik Ü n iversitesindeki matemati k öğretmenine u laşabiliyor. Özal da ona güvenerek yazı l­ mamasını isted iği gizli konu ları, ol ayları bile anlatıyordu. Ekim ayında Özal'la ilk geniş mülakôtı Emin Cölaşan yaptı. iki ay önce ufak işaretler verip, «Şartlar uygun olur­ sa politikaya geçerim» d iyen Özal, 1 8 Ekim günü Mil liyet Gazetesi M uhabiri Cölaşan'ın sorularını artı k karar ver­ miş bir siyaset adamı olara k şöyle cevaplandırıyord u : Cölaşa n : Siyasete atılırsanız yeni b i r partinin lideri mi olursun uz? T. Özal : Herhalde, tam bir yu karı seviyede yapmamız icap ediyor. Liderli k diye bir şey diyemem. Partinin başt dersiniz. Lider kelimesinden de pek hoşlanmıyorum. EOer i leride bir partinin başında olu rsak bizden sonra gelecek­ lere mutlaka i mkôn vermek IOzımdır. Côlaşan: Siz kendinizde kitleleri peşinizden sürükle­ yecek l iderl i k yetenekleri görüyor musunuz? T. Özal: Daha o konuda bir kararım yok. Ama büyük ' vatandaş gruplarının bir sevgisi var. Bunu müşahede edi­ yorum. G ittiğimiz yerlerde bu adam doğru adamdır. ly1 adamd ır, diyorlar. Cölaşan: Pekiyi, eski partilerden temeliniz AP seçme­ ni mi olur? T. Özal : Vallahi, sağ seçmen d iyelim .. Tabii AP bun­ ların en büyüQüdür. Tabii önümüzdeki hadiseler d urumu gösterecek. Özal bu demecinde gerekli olan her yere mesajını ver­ d i . Askerleri de yokladı. O günlerde paşaların temel poli­ tikası sağda t ek parti kurulması i d i . Sağda parti kuracak olanlar bölünmemeli biraraya toplanmalıydı. Turgut Özal, «Kuracağım pa rtin i n başında olacağım» derken kurulacak partilerde hic k imsenin altında görev olmayaca�ını bildiriyordu. Demecin en önemli mesaı ı buy­ du. özal'ın çevresinde bulunanlar, •Patron kesinlikle l kln120


ci adam ol mayacak, U l usu'nun kuracağı partiye de girme­ yecek. Ben hep ikinci adam olamam, diyor. Semra Hanım da a rtık bundan sonra Turgut Bey başa geçer. Başka yer­ de işi yok, d iye konuşuyor> d iyorlard ı . Ka sım ayında yeni Anayasa halkoyuna sunulup ka­ bul ed ildi. Sonuç Özal'ın bekled iğ i gibi oldu . S iyasete gi­ recek yen i insanlar için arazi buldozerle ezilmiş gibi düm­ düz ed ildi. 1 2 Eyl ül öncesinde sahnede olan tüm poli­ tikacılara yasak getiri lmişti . Özal bu manzarayı gördü kten sonra kararını bir kez daha perçinledi ve S emra Hanım'ı yanına alara k hem sağ­ lık kontrolü nden geçmek hem de zayıflamak için Ameri­ ka'ya gitti . Özal ve eşi 1 982 yılının Aralık ayı ortasından 1 983 yılının Şubat ayının ilk haftasına kadar Amerika'da kaldılar. Özal, parti liderliğine Ameri ka'da hazırlandı..

Orgeneral Sahnede . . . . . . Demlrel - Sunalp i ll,kileri

Turg ut Özal ile Kaya Erdem'ln görevlerinden istifa ettikleri günün üzerinden beş g ü n geçmişti. 1 980 yılının Kasım ayı nda Kanada'ya büyü kelçi olarak giden Emekli O rgenera l Turgut Sunalp 19 Temmuz 1 982'de görevini ta­ mamlayara k letanbul'a döndü. Moda 'daki evine yerleşen Sunalp bir kaç gün sonra Ankara'ya telefon etti. İlgililere, Cumhurbaşkanı Evren'i ziyaret etmek isted iğini bildird i . Kendisine Cumhurbaşka­ nı'nın 10 Ağustos'ta beklediği haber verildi. 10 Ağustos'tan önce ista nbul'd a Harp Akademilerinde bir tören vardı. Sunalp da davetliydi . Evren ve Sunalp ora­ da karşılaştılar. Evren, «Turg ut Paşam hoş geldiniz. Sizi nle burada mı karşı laşaca ktık?> dedi sempati gösterdi . Turgut Paşa da c Ma kamınıza telefon ettim. Gezide bul unduğunuz için 1 0 Ağustos'a randevu verildi. 1 0 Ağuatos'ta Ankara'ya gele­ ceğim.> dedi. 1 21


S unalp 1 0 Ağustos'tan bir gün önce Ankara'ya gitti. Ama, ted irgin ve kendi deyimi ile «dikkatli» idi. Basınd a ismi etrafında çeşitli haberler dolaşıyordu. Başbakan olacağı, Dışişleri Bakanlığına getirileceği yo­ l tmdaki söylentiler gazetelerde yer alıyordu . Sunalp bu -haberlerden U lusu'nun rahatsız olacağını biliyordu. Tedir­ g i n liği bundan ileri gel iyordu. Çankaya Köşkünde Cumhurbaşkanı Evren ile S unalp Paşa samimi bir görüşme yaptılar. Sunalp, Türkiye'nin d ışardan nasıl göründüğünü an lattı. Kanada Savunma Ba­ kanı Tü rkiye'den ü l kesine döndüğünde «Türkiye şimdi bünyesine uygun elbiseyi d i kmekle meşgul» demişti. Ba­ kan'ın bu sözlerini nakletti . «- Paşam, o gün Cumh urbaşkanı Evren'le geleceğe dönü k işleri konuştunuz mu? Parti kurmak g i bi.. Yada si­ ze bir görev vermesi gibi..» Bu soruyu Sunalp Paşa'ya sorduğum zaman Moda'­ da, evinde oturmuş konuşuyord u k. Paşa bir yandan pen­ cereden görünen nefis deniz manzarasına bakıyor, bir yandan d a cevap veriyordu: «- Hayır. Kesinlikle böyle şeyler konuşmadı k. Ben kendisine Türkiye'ni n iç sorunları yönünden, 1 982'den son­ ra ekonomide gerileme olduğunu söyledim. Dış meselele­ ri, Ermeni meselelerini görüştü k. Evren e konomik konu­ lar üzerinde beni dinledi, a ncak görüş belirtmed i.» Sunalp Paşa ile M od a'da 1 989 yılının Ağustos ayın­ da konuştu k. Şimdi, 1 982 yılının Ağustos'una dönelim. 1 5 Ağustos 1 982 . . . An kara Orduevine telefon etti m. Turgut Paşa, «He­ men gel. İ ki saat boş va ktim var, konuşalım» dedi. Sunalp'in kaldığı genera l dairesine çıktığ ımda, eşi Su­ zan Hanım giyinmiş, gitmek üzere idi. «Ben sizi Paşa ile yalnız bırakayım. Bil iyorum, şimdi siz siyaset konuşacak­ sınız. Ben gid iyoru m.» ded i . Turgut Sunalp ile 1 960 yılında Kıbrıs'ta ta nışmıştık. Kurmay Albay Turgut S u nalp Kıbrıs'a giden i l k alay ko­ mutanı id i. Genel kurmayca özel olara k seçilmişti. Hem Kıbrıs Türk Silahlı Kuvvetleri Alayını kuracak, hem o za1 22


manki Kıbrıs Devleti'nin müşterek savu nma gücünün or­ ganizasyonunda yetkil i olacaktı. Lefkoşe ya kınlarındaki karargôhında bir grup gaze­ teci ve Turizm Bakanı Cihat Baban'la birl i kte ziyaretine gittik. Üzerimizde çok olumlu izlenimler uyandırd ı . Kur­ may Albay Turgut S u nalp sadece askeri konuları değil, dış siyaseti, Kıbrıs sorununu çok iyi bilen bir askerd i. Kıbrıs'ta başlayan dostluk çeşitli karşılaşmalarla, ko­ nuşmalarda sürdü. 15 Ağustos günü bana « Hemen gel» demesinde eski dostluğun hatırı vardı. Paşa'ya o gün açı ktan sordum. «- Bu yönetimde görev alacak mısınız? Mesela Da­ nışma Meclisi Başkanı olacağı n ız söyleniyor. Sadi Irma k istifa edecekmiş. Siz de bir boş üyeliğe atanıp Başkan se­ çilecekmişsiniz? Doğru mu?» « Bunlar bir takım söylentiler. Ben bu Meclis'te ne yapacağım. Meclis işin sonuna gel iyor. Böyle bir görev ben istemem. Başbakan olacağım, Dışişleri Bakanı olaca­ ğ ı m da doğru değil. Bunlar yol un yarısında olacak işler değildir.» «- Paşam siz siyasete gireceksiniz .. Bu konudaki ha­ berler çok güvenilir yerlerden geliyor.» «- Benim böyle bir kararım yok. Ancak, Kanada'dan döndüğüm gündenberi beni tanıyanlar eve gel meye baş­ ladı. Bazı teşvikler var. Eğer ben bir parti kurarsam mut­ laka AP' l i a rkadaşların reyini a lır öyle kura rım. Onlarla uzlaşmadan bu işin içine girmek doğru olmaz.» Sunalp Paşa o gün bana hem Adalet Partisi hem bu partinin lideri Demirel ha k kında günün atmosferine ters d üşen sözler söyledi. Günün atmosferinde eskileri eleş­ tirmek moda olmuştu . Sunalp'in bunun dışında kalması, Evren Paşa her fı rsatta eskileri suçlarken değişi k bir ba­ kışla değerlend irmeler yapması di kkatimi çekti. Gazeteye dönüp «Turgut Sunalp ve Yorumlar» baş­ l ı kl ı bir yazı yazdım. Bu yazının sonunda şöyle bir tahmin yapıyordum: «- Turgut Sunalp An kara'da b ir görev a rayışı içinde -

1 23


ol madı . ileride kendisini önemli siyasal görevleri n bekle­ diğini söylemek yanlış bir değerlen dirme olmayaca ktır.» Sunalp Ankara'd a bulunduğ u günlerde Yavuz Donat'la da konuştu. Donat'ın bir sorusu üzerine, Başbaka nlığa gel­ mesinin sözkonu su olmadığ ını söyledi, « U l usu çok sevdi­ ğim bir arkadaş ımdır. Benim Başbaka n olacağım yolun­ daki haberle ri çıkaran lar beni ve Ulusu 'yu sevmey enler­ dir» dedi. S unalp Paşa Yavuz Donat'a gerçeği ifade etmişti. An­ cak, sözlerin de küçük bir «politika » esnekliğ i yapıyord u. Ulusu, eski bir asker olan Sunalp' ın arkadaş ı idi ama, «Cok sevd iği bir arkadaş ı» değildi. Ulusu'n un da Sunalp' i pek fazla sevdiği söylene mezdi. Bunun böyle olduğun u gelecek günlerd e net olara k görecek tik. Kapatılan AP'nin yasaklı lideri Süleyman Demirel 1 982 yazında Tuzla'da idi. Yı lla rdanberi i l k kez Nazmiye Ha­ nım'la birlikte uzun süreli tatil yapıyorlard ı . Ama. bu yine Demirel usulü bir tatildi. Demirel , Tuzla'da Mercan iskelesi yakınında denize kıyısı olan yazlığını bir arkadaşının teşviki ile yaptırmıştı. Alt katında küçü k bir salonu, üst katında üç yata k odası bulunan iki katlı bir evdi. Bu evin en güzel yeri bahçesi idi. Çiçekler içindeki küçü k bahçe denize kadar uzanı­ yordu. Demirel, her gün çok erken saatte denize giriyor. Sonra hemen giyinip kravatın ı takıyor. Gelen misafirle­ rini evinin önündeki terasta ağırl ıyordu. Demirel, yuvar­ lak masanın başında, sağ yanında telefonu, önünde dos­ yaları, başbakanlıktan kalma a l ışkanlıkla resmi bir tavır sergiliyord u . Yaz gününde g iydiği ceketini zora gelmedi k­ çe çıkarmıyordu. Turgut Sunalp Ankara'dan İstanbul'a döndü kten bir kaç gün sonra eski AP'li Senatör Yiğit Köker telefon etti: «- Paşam, geçmiş olsun, siz bir a meliyat geçirmiş­ siniz. Çok geç haber aldık. Sayı n Demirel de sizi aramak istiyor. Bana Turgut Paşa'ya telefon et. yerinde ise bana haber ver ben arayacağım, dedi. Sunalp Paşa uzunca bir süre önce Kanada'da ameli1 24


yat geçirmişti. Önemli değildi. Demirel'in de arkadaşları­ n ı n da haberi olmamıştı. «- Yiğit Bey çok teşekkür ederim. Süleyman Bey'e hürmetlerimi sunarım. Evimdeyim,» dedi. Kısa bir süre sonra Demirel, S u nalp Paşa'yı aradı. Ameliyatın ı geç öğrend iklerini, bu yüzden arayamad ığını bildirdi. En kısa zamanda görüşmek isted iğini, Tuzla'da olduğunu söyledi. Sunalp « Ben Tuzla'ya gelip sizi rahat­ sız ederim» ded i . Demirel, çok memnun olacağını belirt­ ti. Telefon karşılıklı iyi di leklerle 'kapandı. Paşa'nın çevresindeki dostlarından Coşkun Bozok'un AP'lilerle ilişkisi vardı. S unalp, onu buldu. «Sü leyman Bey'­ in arkadaşları ile temasa geç. Bana bir randevu al. Tuz­ la'da ziyaretine gideceğim.» dedi. Randevu a lınd ı . Sunalp Paşa, Ağustos ayının son haf­ tası içinde bir gün Demirel'e g itti. Sunalp, geçmişteki olaylar dolayısıyla Demirel'e bir m i kta r kırılmış olsa bile sempatisini devam ettiriyordu. Birbirlerini çok iyi tanıyorlard ı . Orgeneral Turgut S u n a l p 1 975'de Ege Ordu Komu­ tanı i ken Başbakan S üleyman Demirel İzmir'e geld i. Başbakan'ın uçağı askeri alana inecekti. Kalabalık bir topluluk karşılamak için gelmiş, fakat güven l i k yüzün­ den içeri g iremiyord u. Orgeneral Sunalp, ilgililere emir verd i . «Halkı bir kenara alın. Başbakan indikten sonra hem halka ve partililere izin verin , gidip karşılasınlar» de­ di. Demirel'in uçağı inince Sunalp kendisini selômladı, «Halk sizi karşılamaya geldi. İzin verirseniz oraya kadar yürüyelim.» dedi. Başbakan, Sunalp'in bu yumuşak davranışından mem­ nun oldu. Kalabalığın önüne gitti . Halk kendisini alkışla­ dı. Demirel selamlad ı. Daha sonra şehre hareket etti. Ertesi gün Bornova'da belediyenin d üzenled iği temel atma töreni vard ı. Demirel de katıld ı . Ege Ordu Komutanı Orgeneral Sunalp törene g itti. Başbakan'a «Sayın Baş­ bakanım ben bu törene davetli değilim, a ma Garnizon Ko­ mutanı olara k görevimdir, geldim. Emrederseniz ziyaret1 25


lerinize katılırım.» dedi. Demirel, «Aman Paşam cok iyi olur. Memnun olurum.» cevabını verdi. O gün S unalp Pa­ şa, Başba kan'ın bütün temas ve incelemeleri ne katıldı. Demirel izmir'de i ken Pakistan Başba kanı Zülfikdr Butta da İzmir'e gelecekti. Demirel, Sunalp'e, «Paşam, Butta d ü nya pol itikasında önemli bir adamdır. Kendi mem­ leketinde de kral gibi nüfuzu vard ır. Karşılama töreninde top atışlarıyla selamlamak mümkün olur mu?» d iye sordu. Ortada bir ta limatname var. Karşılama törenlerinde kimler hangi durumlarda top atışı i le selamlanır, bunlar yazılmış .. Sunalp bir formül buluyor, diyor ki: «- Sayı n Başbakanım, bu talimatname meselesidir, ama, emir verirseniz, tal imat olur, biz de topları patlatı­ rız . . . » «- Paşam öyle ise patlatın . . . » Demirel ve Turgut Sunalp gül üyorlar. Ertesi gün Zül­ fikar Ali B utta İzmir'e indiğinde 21 pare top atışı ile se­ lamlanıyor. Gösterilen i lgiden son derece memnu n oluyor. Başbakan Demirel de, Gürler olaylarında hakkında olumsuz yargılara vardığı Orgeneral Turgut Sunalp'in kendisine karşı tutum ve davranışlarından dolayı memnun bir havada izmir'den An kara'ya dönüyor. Uçakta bazı ba­ kanlara, «Bu Turgut Paşa kabiliyetli bir asker. İyi bir ko­ mutan. Onu Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirelim» di­ yor. Demirel böyle düşünüyor, ama o za man Genelkurmay Başka n ı olan ve Gürler'in çalışma arkadaşlarını belirli bir süre içinde eriten Orgeneral Semih Sancar, Turgut Su­ nalp'in Kara Kuvvetleri Komutanlığına getiril mesini iste­ m iyor. 1 976 yıl ında Sunalp'i emekliye ayırmanın yol larını aramaya başlıyor. 3 0 Ağustos'tan önce kulisi hazırlıyor. Korgeneral M usa Öğün anlattı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sancar, Musa Öğün'ü çağırıyor. « M usa, sen İzmir'e git. Bu adama emekli ola­ cağını söyle» diyor. Arkasından da bilinen el işaretini ya­ pıyor: «- Naaah Kara Kuwetleri Komutanı olur.» «- Komuta nım, ben Turgut Ağabey'e nasıl sen Ka1 26


ra Kuvvetleri Komutanı olmayacaksın, Başka n seni iste­ miyor, d iyeyim?» «- Söyle.. Söyle .. O Kara Kuvvetleri Komutanı ola­ maz .. » O sırada Gene l kurmay Elektronik Muhabere Başkam olan Korgeneral Musa Öğün, haberleşme sistemlerini kontrol etmek bahanesiyle izmir'e gid iyor. Ege Ordu Ko­ mutanı Orgeneral Turgut Suna lp'i ziyaret ediyor. Ama, me­ sajı ta m veremiyor. Utana sı kıla birşeyler söylüyor. Semih Sancar ise sanki bu tezgôhı kendisi hazırla­ mamış gibi Turgut Paşa ile her görüşmesinde «Turgut biz seninle ağabey kardeşiz.» d iyor. Olayın hikôyesini anlatan Musa Öğün Paşa sadece ordu çevresinde kalan geçmişin olaylarını özetlerken il­ gine açıklamalar yaptı : «- Genelkurmay Başkanı Semih Paşa görevi uzatıla uzatıla uzun süre işbaşında kaldı. Son yıllarda sürekli içi­ yordu. Makamda da viski içerd i . Turgut Paşa'ya yüzüne gülüp arkasından kazık attı. Sonra beni emekl iye ayırdı. Beni Erzurum'a 9. Kolordu Komutanı olara k gönderir­ ken şöyle dedi: 'Musa sen benim ö z kardeşimden ilerisin. Erzurum'a git. Bir sene kal, oradan Orgeneral olara k, dön.' Erzurum'a gitti m. Görevi tamamladım. Askeri Şura toplanmadan önce Semih Paşa hakkımda tezvirata baş­ ladı. G ürler olaylarını tazeletti. Askeri Şurad an önce bu tezviratı yaptırıp, beni emekl iye ayırd ı . Turgut Paşa'nın Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanmamasında Başbakan Demirel'i de etkiled i. Demirel, 'madem ki cihet-i askeriye öyle istiyor, öyle olsun' deme k zorunda kaldı.» Turgut Sunalp emekliye ayrı ld ıktan sonra Ankara'ya gidip Başbakan Demirel'i ziyaret etti. Demirel, «Turgut Paşam gerçekten çok üzüntü lüyüm,» dedi. Sunalp «Bun­ lar olağan işlerdir, Sayın Başbakanım. Her şey bir gün bitecek. Ben size verdiğim kıymet dolayısıyla vedaya gel­ d im.ıt cevabını ve rd i . Birlikte kahve içtiler. Demirel Paşa­ yı itibar ederek uğurladı. Sunalp, emekliye ayrılmasından, ·

1 27


dolayı Demirel'e kırgındı, oma, kızgı n değildi. Esas oyu­ n u Soncar'ın çevirdiğini biliyordu. Bu olaylar gelip geçmişti. Şimdi, 1 982 yılının Ağ ustos ayı nda Demirel ile Turgut Paşa Tuzla'da karşı karşıya otu­ ruyorlardı. «- O gün neler konuştunuz, Paşam?» Sunalp hatırladı klarını a nlattı. cÖ gün Sayın Demire l ile ordu-siyaset i l işki leri üze­ rinde durduk. Genel anlamda konuştuk. Ben siyasetin or­ dunun görüş ve düşünce lerine ters gelecek bici mde dü­ zenlenmesinin sakıncalarını anlattım. Ordu Atatürk i l ke­ lerine çok bağl ıdır. Hı rsızlık, rüşvet gibi olaylar menfi te­ sir uyandırır. Orduyu küçümsemek gibi hare ketler d oğ ru d eğ i ldir. Bunları söyledim. Sayın Demirel 1 2 Eylül harekatından sonra ki geliş­ melerden şi kôyet etti. Kesinlikle be nim parti kurmam. On­ ların da bana destek olması gibi konular konuşulmadı. Görüşme, birbirlerini tanıyan iki insanın hatır gönül olma­ sı gibi geçti. Meselelere üst d üzeyde bakıldı » . 1 982 Ağustosunda Orgeneral Haydar Saltık İ stonbul'­ d a Birinci Ordu Komutanı idi. Orgeneral Necdet Oruğ do Ankora'da M illi Güvenl i k Konseyi Genel Sekreterliği ya­ pıyordu. Bir zamanlar olayların tam ortasında bulunan S a ltık istanbul'da askeri kon uların d ışında hiç bir işle meş­ gul olmadığı izlenimini veriyordu. Cihet-i askeriyede ki den­ gelerde ağırl ı k Haydar Saltık'tan Necdet Ü ruğ'o geçmiş­ ti. Sadece askerler değil konuya ilgi duyan sivil ler de bu­ nu böyle algılıyorlardı. Turgut Sunalp Tuzla görüşmesinden sonra kendisine siyasi bir yönelme olacağını anladı. Evine bir çok kişi gi­ d i p gel meye başladı . Bunlar arasında AP'liler çoğunl u k­ taydı. AP'nin tekrar başka isim a ltında canlandırılmasını isteyen bazı emekli paşalar da Sunalp'in kapısını çalıyor­ lard ı . Bunlar, Başbakan U l usu'nun parti kuramayacağını, kursa bile başarılı olamayacağını söyleyen i nsanlardı. Sunalp Paşa da arayış içindeydi. Uygun zemin olur­ sa siyasi hayata girecekti. Sonbahar görüşmelerle - ko­ n uşmalarla geçti. S u na l p kesin karar vermed i. Gelişmele1 28


ri bekledi. O günlerde siyaset kapalı idi. Karar verse de

bir yararı olmazd ı. Anayasa kabul ed ildikten b i r süre sonra Emekli Tüm­ general Nihat Yıldız Sunalp'i ziyarete geld i. «- Paşam, Hüsamettin Cindoruk sizinle görüşmek is­ tiyor.» dedi. N i hat Yıldız, Cindoruk'un neden görüşmek isted iğini a nlattı . AP'liler Turgut Suna lp Paşa'yı kendilerine yakın görüyorlard ı. «Beyefendinin de (Demirel) kendisine sevgi­ si saygısı vard ı. Bülent U lusu işi toparlayamayacaktı. Ulu­ su'nun kuracağı parti asker partisi gibi değerlendirilecek­ ti. Halk tasvip etmeyecekti. Ama, S unalp bir parti kurar da bunu da AP'nin ile ri gelenleri desteklerse seçimi mut­ l a ka kazanacaktı. Emekli Tümgeneral N i hat Yıldız, Turgut Paşa'ya bun­ l a rı anlattı. Bu konular üzerinde fikir yürüttü ler. Sunalp zamanın erken olduğu düşü ncesindeydi. Çünkü, henüz si­ yaset yapmak serbest bırakılmamıştı. Yasal engel vardı. « - Nihat, sen bunları a nlatıyor.s un, ama, siyasi top­ ia ntı yapmak bile yasak. Parti kurmak yasak. Siyaset açı l­ mad ı . Bu ortamda resmi bir faaliyet yapılamaz.» «- Aman çok rica ederi m Paşam, Hüsamettin Bey'le, bu insanlarla görüşün.» « - Görüşürsem, yazıhanelerde görüşmem. Bir takım dedikod ulara sebep olur. Böyle bir görüşme yapılacaksa sosyal bir vasatta olmalı .. » Nihat Yıldız, Paşa'dan görüşme için yeşil ışığı a lınca gerekli organizasyonu yaptı. AP kadrosuna yakın bir kişi olan Yener Selimoğlu'nun evinde verd iği bir yemekte bu­ �uştular. Masanın çevresinde Tu rgut Sunalp, Hüsamettin Cin­ doruk, Nihat Yıld ız, Yener Selimoğ l u ve eşleri vardı. Su­ naip Cindoru k'la daha önce tanışmamıştı . Yener Selimoğ­ l u 'nu da tanımıyordu. ikisi ile i lk kez b i ra raya gel iyordu. Siyasi durumu konuştular. Yeni siyasi yapılaşmanın nasıl olabileceğini görüştüler. Turgut Sunalp Ci ndoruk'un Demirel adına konuşup konuşmad ığını ölçmeye çalıştı. Sohbetin uygun bir yerinde Cindoruk şöyle ded i : 1 29

F. : 8


Liderimiz var. Biz <<- Paşam bizim teşkilatımız var. parti kurmayacağız, açacağız. Sizden ricamız gelin bizim genel başkanımız olun.» Sunalp, kendisine yapılan teklifin ne olduğunu hemen a nladı. Cindoruk «Gümüşpala modelini» teklif ediyordu. 27 Mayıs'tan sonra D.P. kapatılınca eski DP'liler Ada­ let Partisini kurmuşlar, başına da · emekli General Rag ıp G ümüşpa la'yı getirmişlerdi. Silahlı Kuvvetlerde saygınlığı � lan Gü müşpala AP'nin paratoneri olsun diye seçilmişti. işler durulunca Gümüşpa la'nın yeri ne sivil bir lider bu­ lu nacaktı . Güm üşpala üç yıl AP'nin başında kaldı. Öldükten son­ ra Sü leyman Demirel genel başkanlığa seçildi. Bu olayları çok iyi bilen Turgut Sunalp Cindoruk'a « Ben Gümüşpala değilim. Kendisine büyü k hürmetim var­ d ı r. Ama, ben Gümüşpala değilim» dedi. Sunölp, mizacı­ na uygun olmayan bir tekl ifle karşı karşıya kalmıştı. Ko­ n uşmasını şöyle sürdürdü: «- Ben bir siyasi partiye g irebilirim. Dördüncü adam da olabilirim. Ama, birinci adam postuna oturup ikinci adam rolü oynamam. Siz Ali Fethi'yi (Emekli Orgenera l Ali Fethi Esener) getirin. O yapar. S i z bu partiyi kuraca k­ s ı nız, ben de Can kaya'ya karşı paravan olacağım • «- Paşam, lider kendisini isbat ederek lider olur. Siz bugün parti genel başkanı olursunuz . Kendinizi isbat eder­ si niz lider olursunuz.» Ci ndoruk, Paşa'nın itirazına bu cevabı verdi. Sunalp meseleyi ortada bıraktı. Ne evet dedi. Ne hayır.. Turgut Sunalp istanbul'da Yener Selimoğlu'nun evin­ de Hüsa mettin Cindoruk'la buluştuğu günlerde Ankara'da Başbakan Ulusu henüz parti kurma fikrinden caymış de­ ğildi. Demirel kesin teşhisi koymuştu. Ulusu bu işi başa­ ramayacaktı . Ulusu dışında bazı alternatif isimler Demi­ rel'in zihninde oluşuyordu. Bir gece Demirel ve Mehmet Yazar bir dostun evinde biraraya geldiler. Değişmeyen konu yine konuşuldu. Par­ ti nasıl olacak? Bu partiyi kim kuracak? Demirel, cebinden küçü k bir kôğıt çıkardı. Yazar'o . . .

130


uzattı. Kağıtta üç isim va rdı: Turgut Sunalp, Bedrettin De­ m i rel ve Ali Fethi Esener. B u üç emekli orgenaralden Bedrettin Demirel de Kon­ sey'in gündemine gelen bir isimdi. Bir ara pa rtinin ona kurdurulması düşünülmüş, fakat yapamayacağı kanaatine v<!lrılmıştı. Ali Fethi Esener ise hem AP'ye yakındı, hem de kendisi böyle bir işe girmeye çok arzulu görünüyordu. Yazar Demirel'in alternatif isimler arasında kimin üze­ rinde durduğunu öğrenemedi . Ancak, artık U lusu işinin bittiğini anladı. Bu olaydan bir süre sonra Dr. Sadettin Bil­ giç, eski AP'li parlamenterlerden Ahmet Küçükel'in evin­ de Emekli Orgeneral Bedrettin Demirel i le buluştu. Bed rettin Paşa 1 974'de Kıbrıs Barış Harekatına katılmış, tankın üzerine binip Magosa'ya yürümüştü. Ord uda sevi­ len bir askerdi. Kenan Paşa'nın da yakın arkadaşları ara­ sındaydı. Emekli olduktan sonra Kenan Paşa onu Cum­ h u rbaşkanlığı danışmanlığına atadı. Ahmet Kücükel'i n evinde yapılan görüşmede Dr. Bil­ g iç, İ kinci Ordu'nun eski Komutanı Orgeneral Bedrettin Demirel'e kurulacak partinin genel başkanlığını teklif et­ ti. Bedrettin Paşa, böyle bir görevi üzerine alamayacağını söyledi özür d iledi. Bedrettin Dem irel çekil i nce Ada let Partililerin liste­ sinde iki Paşa kaldı, Tu rgut Sunalp ve Ali Fethi Esener. Aradan uzun süre geçtikten sonra, bu olayları konu­ şurken Demirel Turgut Sunalp'in o dönemdeki d urumunu şöyle değerlendird i: «- Turgut S u nalp'in adı ortaya cıkınca memnun o l­ d um. Çünkü, biz o günlerde bize yapılan muameleye rağ­ men kavga cıkartmak, işleri zorlaştırmak istemiyorduk. Bizim kitlemiz partinin başına emekli bir askerin geçme­ sine itiraz etmiyord u . Turgut Paşa 1 980'den sonra d ü rüst hareket etti. Gel­ d i beni ziya ret etti. Kimseden çekinmedi. Tuzla'da da zi-· yaretime geld i. Kanada Sefiri olunca geldi veda etti . Be­ nim de kendisine sempatim var. Açığını söyleyeyim gerçi G ü rler olayında 1 973'de itiş ka kış olmuştur, ama o başka mesele .. 1 975 sonrasında biz hü kümet oldu ktan sonra ga131


yet hürmetkôrdı. İyi yetişmiş, vazifeşinas bir kumandandı. Ben herşeye adilane bakarım, öyle değerlendi ririm.» Demirel ve AP'li ler sempati i le baktıkları Turgut Pa­ şa'yı kurulacak bir partinin başında görmek, kendisini de­ ğerlendirmek isterlerken acaba Çan kaya ne düşünüyor­ d u ? Cankaya'daki paşalar do Turgut Paşa'yı değerlendir­ mek istiyorlar mıydı? 1 983 yılı başında bir gün M i l l i Güvenlik Konseyi Ge­ nel Sekreteri Orgeneral Necdet Üru ğ- Ankara'dan Turg ut Paşa'ya telefon etmişti. Üruğ; bir çok kişinin Paşa'nın evi ­ ne gelip g ittiğini, siyasete mera klı i nsanların onu rahat bı­ rakmadı klarını bil iyordu. Sordu : «- Turgut ağabey politikayı ne yapıyorsun?» «- Necdet. gelen giden çok, ama, benim n iyetim yok. Bu işe girmeyi istemiyoru m.» Turgut Paşa o anda samimi duygularını ifade ediyor­ du. Ortalığı net görmüyord u . O günlerde Başbakan U l u ­ su'nun temaslarını biliyordu. Acıkca olaya çomak sokan adam olmak da istemiyordu. Şartların iyiye belirlenmesi­ n i bekliyordu.

KapaJı K apıların Arkasında . . .

Ocak, Şubat, Mart aylarında Turgut Özal sahneye iyice yerleşti. Anayasa Komisyonu Başkanı Profesör Or­ han Aldıkaçtı «Türkiye'de merkez partisi secim kazana­ maz. oyların yüzde 60'ı eski AP'nin, yüzde 40'ı da eski CHP'nin çevresinde toplanıyor» derken Amerika'da bulu­ nan Özal şöyle konuşuyordu: «- Tek arzum, beş, altı, yedi yıl, neyse artık, Allah ne verdiyse memleketime hizmet etmektir.» Ameri ka'da bulunan Türk gazetecileri Özal'la, Semra Hanımla konuşuyorlard ı . Türkiye'den telefonla arayanla­ ra özel demeçler veren Özal i smi etrafındaki havayı canlı tutuyordu. Bir buçuk ayda 21 kilo verdiğini, g ünde 1 30 gram tavuk yada bal ı k yediğini, 1 3 bardak su içtiğini an­ latıyordu. 1 32


Eski Başbakan Yardımcısı 1 983 yılının Şubat ayının i l k haftasında Amerika'dan yenilenmiş ve « hazırlanmış bir Özal » olarak döndü. Bir zamanların İlim Yayma Cem iyeti üyesi, MSP'nin İzmir adayı, Aydın Yalcın'ın «ta kunyalılar» diye suçladığı Özal gitmiş, onun yerine uygar görünüşlü bir Özal gel­ mişti. Gözlü klerinden sacının şekline, elbiselerine kadar herşeyi değ işmişti. Yüzünde Amerikalıların «Televizyon tebessümü» dedikleri bir ifade vard ı . Özal gazetelere, « İ kinci adam olmam. Hizmet edici şartlar olursa siyasi hayata girerim . Partimin başında olu­ rum.» gibi demeçler verdikçe en çok Maliye Baka nı Adnan Başer Kafaoğlu sinirleniyordu. «Turgut Özal siyasal ya­ tırım yapıyor» d iye konuşuyordu. Özal için Adnan Başer Kafaoğlu'nun bu sözleri söyle­ mesinin hiç kıymet-i harbiyesi yoktu. İ stanbul 'da iş çev­ re leri ile yaptığ ı temaslardan son derece memnundu. An­ kara'ya gitti. Orada Tü rkiye Odalar Birliği Başkanı Meh­ met Yazar'la görüştü. Özal, Başba kan Yardımcılığından istifa ettikten son­ ra Side'de ziyaretine gelen Yazar'a « Ben sana sonra an­ latırım» demişti. Ankara'da an lattı . Parti kuracağını söy­ ledi. U lusu gibi Özal da Yazar'a birl ikte çalışma teklifin­ de bulundu. Yazar o günlerde Özal gibi, .i'kinci, üçüncü adam ol­ mak istemiyordu. Kendisi ile konuşanlara «Ben sağın bü­ tü nleşmesi için çal ışıyorum. Başka amacım yok» diyordu. Özal'da böyle cevap verdi. Bekliyord u, şartların ne ola­ cağ ı n ı , askerlerin kimse nasıl davranacağını görmek is­ tiyordu. Özal kendisini ziyarete geldiğ inde Ulusu henüz sahneden çekilmemişti. Paşaların Özal'a izin verip verme­ yecekleri belli değildi. Yazar siyasete lider olarak girmek istiyordu, başka türlü değil .. Kenan Paşa, siyasete izin verilmeden bir takım in­ sanların siyasi çalışmalar yapmasına ç o k kızıyord u. ls­ tanbul'da Cindoru k'un Ankara'da Demirel'in, Dr. B ilgiç'in ve onların çevresinde bulunan AP'li lerin yoğun bir faal i­ yet içinde bulunduklarını bil iyorlardı. Bunlar hem U lusu'1 33


nun parti kurmasını köstekliyorlar, hem de g izli gizli ça­ l ışıyorlard ı. M i lli Güvenl i k Konseyi üyesi o l a n dört orgeneral bu d uru mdan çok şikayetçiyd i . Şi kayetlerin i Cumhurbaşkanı­ na sık s ı k söylüyorlard ı . Evren, Mart ortasında çıktığı yurt gezisinde konuşmalarının ağırlığını bu konu üzerinde yo­ ğunlaştı rdı. Eski politikacıların el altından çalıştıklarını söyledi. Sonra daha çok sertleşti : «- Tekere çom a k sokmak isteyenler var. Eski siya­ siler kend ilerine kul köle ola nlara parti kurd urma çalış­ malarına g i riştiler. Vaz geçmezlerse üçüncü yumru ğ u da yerler. Bu kişileri 12 Eylül'den ve 7 Kasım'dan önce i kaz ettik. Dinlemedi ler. İki kez yumruk yediler. Yine i kaz edi­ yorum. Onlara yardakçı l ı k edenler de bu yardakcı l ı ktan vazgeçsi nler. Ne siz ne de biz eski partilerin hortlatılma­ sına müsaade edemeyiz. Eğer buna müsaade etmiş olsak bu zamana kadar yaptı klarımız boşa gider. Eğer bı:ına ra­ zı iseniz biz gidelim, onlar gelsin.» Evren Paşa'nın Malatya ve Adıya man'd a yaptığı ko­ n uşmalar Ankara'da soğu k rüzgarların esmesine neden oldu . Paşalar, s iyasetin kendi i stedi kleri g ibi şekillenmesi­ ne çalışıyorlard ı . Sağdaki ve soldaki siyaset adamları n ı n , kendilerine destek olmaları n ı bekliyorlard ı . H e m onları sahneden sürüp çıkarıyorlar hem de destek bekliyorlar­ d ı . . Özellikle AP'den ve Demirel'den .. Paşalar pol itikasında solun pe k fazla yeri yoktu. Vak­ t i gelince solda bir parti kurd u rulaca k ve bu parti muha­ lefet olacaktı. Seçmen oyunun büyük bölümü sağda top­ landığı için paşalar politi kası da sağda yoğ unlaşıyordu. Planlarının uygula nmasını kolaylaştırmayan Demirel'e Ev­ ren Paşa büyü k tepki gösteriyord u . Evren 9 Nisan'da Aydın'da yaptığı konuşmada « 1 2 Eylül'e kadar sa brettik. E n sonunda murad ımıza erd i k» de­ di. Bu sözleri radyoda dinleyen Demirel'in kan beyn ine hü­ cum etti. O gün kendisini ziyarete gelenlere « Demek ki 12 Eylül'ü i ktidara gelmek için yapmışlar. Çan kaya için yap­ m ışlar» dedi. 134


31 Mart 1 983 Perşembe günü Turgut S u nalp Garanti Bankası Yönetim Kurulu toplantısındaydı. Saat 20.00'de Moda Atıfet Sokakta ki evine dönd ü . S uzan Hanım, «Seni Ankara'dan aradılar. Necdet Paşa ( Üruğ) telefon etti. Se­ ninle konuşmak i stiyor.» dedi. Paşa haberi alınca, ağzından farkında olmadan « Ey­ vah» sözü cıktı. Eşi şaşırdı. « - Neden eyva h diyorsun?» «- Bülent Paşa parti kuruyor. Bana 'gel secime ka­ dar Başba kanlık yap, o serbest kalsın,' diyebilirler. Yada ' U l usu yapamadı sen partiyi kur' d iyecekler. Suzan, bu­ nun i kisi de kötü . » Turgut Paşa telefonu cevirdi, M illi G üven lik Konseyi Genel Sekreteri Orgeneral Necdet ü ruğ'u evinde buldu. Oruğ mesa jı hemen verdi: «- Ağabey 2 Nisan günü Cumh urbaşkanı ile görü­ şeceksin. Sana Birinci Ordudan uçak biletini gönderecekler.» Ertesi gün Turizm Bakanı İ lhan Evliyaoğlu Esenboğa Havaalanında Necdet Üruğ'u gördü . Paşa sivil giyinmişti. «- Hayır ola Paşam, yolculuk mu var?ıı «- Turgut Ağabey İstanbul'dan geliyor, onu karşıla­ yacağım.» Necdet Paşa Turgut Paşa'yı şeref salonunda karşı­ ladı, doğruca Necdet Paşa'nın Çankaya'da komutan loj­ manlarının arkasındaki evine g ittiler. Genelkurmay İ kinci Başkanı Orgeneral Necdet öztorun da gelmişti. Bir süre oturup görüştüler. Turgut Paşa Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile görüş­ mek üzere davet edHdiğini biliyordu, ama, konu henüz kendisine bildirilmemişti. Üruğ şöyle dedi : «- Ağabey, seni neden çağırd ı klarını biliyorum. Ama şimdi sana söylemem doğru değil. İ srar edersen kıramam söylerim. Sana bir teklif yapacaklar, kabul edip etmemek senin bi leceğ in iş. Fakat, benim tavsiyem şudur: Hemen reddetme. Komutanlara menfi cevap verme. Düşü nme pa­ yı bırak.» .

·

1 35


«- Pekala, Necdet, konuyu söylemek istemiyorsan söyleme. Senin dediğin gibi davranırım.» Milli Güvenlik Konseyi üyesi olan . Kara Kuvvetleri Ko­ mutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komu­ tanı Oram iral Nejat Tümer, Hava Kuvvetleri Koaıutanı Or­ general Ta hsin Şahinkaya ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'un devlet lojmanı olan villaları Ca'n kaya'da Cumh urbaşkanlığı Köşkünün bahçesine biti­ şikti. Genelkurmay Başkanının villası da aynı yerdeydi. Evren, Cumhurbaşkanı seçilinceye kadar hem burada hem Cumhurbaşkanlığı köşkünde kalmıştı. Üruğ Paşa'nın loj­ manı ise komutan villalarının arkasında eski bir yapıydı. Komutanlar istedikleri zaman Çankaya Caddesine çıkmadan bahçeden Cumhurbaşkanlığı köşküne gidebili­ yorlard ı. Akşam saatinde Turgut Sunalp Üruğ'un evinden cıktı, bahçeden geçip Çankaya Köşküne g ird i. Böyle bir ra ndevudan paşa ların dışında kimsenin haberi yoktu. Ba­ sın, hepimiz olayı en geniş şekilde atlıyorduk. 2 Nisan Cumartesi a kşamı Kenan Paşa ile Turgut Pa­ şa başbaşa görüştüler. Önce nezaket ifadeleri, sonra sağ­ l ı k ve ailenin hatırın ı sorma.. Karşılıkl ı iyi dilekler.. Arka­ sından konuya g ird iler.. «- Turgut Paşam politika ile aranız nasıl?» «- Eve gelen giden çok. Arkadaşlarla konuşuyoruz. Ama ben im bir kararım yok.» «- Bülent Paşa parti kurmak için çalışmaya başladı. Fakat ol mad ı. Bir kaç defa gelip ayrılmak istediğini söy1ed i . Taşikardisi var. Bu sefer kesin ayrılma k istiyor.» Eyren Paşa, U lusu'nun görevi yapamayacağını böyle­ ce bildirdikten sonra yaptıkları çalışmalardan söz etti. 1 2 Eylül'ün hedeflerini sıra ladı. Demokrasiye geçildikten son­ ra huzur ve güvenin devam etmesin i n son derecede önem­ l i olduğunu bildird i. Yeni dönemde hangi partinin i ktidara geleceği çok önemli idi. Bu iş tesadüfe b ırakılamazdı. Sağda böl ünme olmamalı, koalisyon mecburiyeti ortaya çı kmamalı idi. Ya­ sak dışında bulunan insanları n da katılması ile sağda güc136


lü olacak bir parti kurulabilirse memleket bir beş yı l daha ra hat eder yarım kalan işlere devam ed ilirdi. Cumhurbaşkanı sözlerini tamamlarken sord u : «- Turgut Paşam, böyle b i r partiyi siz kurar mısınız?» «- Bu işte be nim durumum ne olacak, U l usu'nun durumu ne olacak?» «- Kabul ederseniz siz parti kurup seçimlere girecek­ siniz. Bü lent Paşa seçi mlere kadar Başbakanlığa devam edece k. Bazı bilgileri Ulusu'dan alabilirsin iz.» «- Efendim, ben şu anda parti kurma imkônım ol up olmayacağını bilmiyorum . Bana başka yerlerden çeşitli teklifler oldu. 12 Eyl ü l 'de harekat yaptı nız, 16 Eylül'de be­ nim büyükelçi olmama karar verdi niz. Şimdi s ize hemen hayır diyemiyorum. Hayır dersem, Kanada'ya giderken mama, şimd i bu görev çıkınca kama mı diyeceksiniz .. Ba­ na izin verin fizibilite testleri yapayım. Sonra size sonucu bildireyim. Başka a lternatifiniz varsa lütfen görevi ona ve­ rin iz.» Evren Paşa alternatif isim açı klamadı. Sonucu be kle­ diğini söyled i . Turgut Paşa Çankaya köşkünden çıktı. Gel­ d i ğ i yoldan, bahçeden geçip üruğ Paşa'nın evine gitti. Turgut Paşa yaptıkları görüşmeyi, an lattı . Necdet ü ruğ, «Ağa bey çok güzel.. Böyle cevap verme kle çok iyi etmişsin.» de.di. Ü ruğ Paşa parti kurma görevinin U lusu'dan alınıp Turgut Paşa'ya verilmesine çok memnun olmuştu. Ulusu'­ nun işi yapamayacağını baştanberi görüyordu. Bunu da Evren Paya'ya anlatıyordu. Turgut Sunalp M DP'yi burdu ktan sonra, bu olayın ar­ kasında Necdet Ü ruğ 'un old uğu söylend i. Bülent Ulusu'­ nun parti kurma görevinden alınması nda da yine Ü ruğ 'un büyük rol oynadığı kulislerde konuşuldu . Necdet Üruğ'un Turgut Sunalp'e parti ku rma göre­ vinin verilmesinde ne kadar etkili olduğunu bilmiyoruz. Ancak, üruğ , Bü lent U l usu 'nun parti başkanlığı yapama­ yacağına, seçimleri kazanıp Başbakan olamayacağına ina­ nıyordu. Başba kan olsa bile U lusu Türkiye'yi idare edecek yetenekte değildi. Necdet Paşa'nın kanaati böyle id i. 1 37


Turgut Sunalp'in ismi birdenbire ortciya çıkmad ı . Devlet partisini kuracak olan kişi asker olaca ktı, ka­ rar alabilecek yetenekte bulunacaktı, geniş kültürü ve çev­ resi, sivillerle iyi ilişkileri bulu nacaktı. Adalet Partisine oy vermiş kitlelere, sağa ters düşmeyecekti. Düşün ü ldü, emekli orgeneraller arası nda en uygunu Turgut Sunalp'ti. Cumhurbaşkanı'nı Kanada'da temsil eden bir kişi kıdemi ileri de olsa d urumu kabullenmiş sayılırdı. Turgut Paşa' n ı n Evren'den kıdemli olması o no ktadan en­ ge l görü lmüyordu. Başbakan Bülent U l usu'nun tam yol un yarısında par­ ti kuramayacağını gelip Evren Paşa'ya söylemesi, paşa­ lar arasında ciddi bir telaş uyandırmıştı. Ortada «Şimdi ne yapacağız?» endişesi vardı. Kenan Paşa, en uygun aday Turgut Paşa old uğu için onu seçti. Paşalar arasındaki «Şimdi ne yapacağ ız?» endişesi aslında halden çok istikballe ilgili idi. Onlar gelecek beş yılı on yılı düşünüyorlard ı . Hava Kuvvetleri Komutanı Or­ genera l Tahsin Şahinkaya Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Necdet Öztorun'a «Bu işleri düzeltmek için on sene görevde kalmamız lôzım» d iyordu. Öztorun da «Aman Komutanım nasıl olur? Böyle bir durumda birbirinize g i rersiniz» diyordu. Paşalar gelecek endişesi içlerini ya kmaya başladığın­ d a siyasetin · istedikleri g ibi d üzenlemeyeceğini artık an­ l ıyorlard ı . Yolun ortasında Ulusu'nun geri çekilmesi can­ •arını çok sıkmıştı. Şimdi Sunalp geliyordu. Acab�, Sunalp bu görevi yapabilir, seçimden sonra aradı kları g üven or­ tamını yaratabilir miydi? Çankaya köşkünde yaptıkları başbaşa görüşmeden iki gün sonra Cumhurbaşkanı Evren Konsey üyelerini akşam yemeğine çağırdı. Kara, Deniz, Hava ve Jandarma Komu­ tanları ile Konsey Genel Sekreteri Necdet Ü ruğ ve Turg ut Su nalp uzun masaya oturdular. Evren Paşa, «Tamam. Turgut Paşa kabul etti. Partiyi kuracak» dedi. Kuvvet komutanları askeri disiplin içinde b u açıkla­ mayı dinled iler. İtiraz eden olmadı. Belki de Evren onlarla ·

1 38


daha önce konuşmuştu. Konsey üyeleri, Turgut Paşa'nın bir kurmay başkanı gibi partiyi kuracağını, U lusu'nun se­ cime kadar Başbakanlığı yürüteceği n i biliyorlardı. Ama , acaba, bu kurmay başkanlığı ne kadar sürecekti? Yıllar sonra bana Turgut Sunalp o geceki yemeği şöy­ le anlattı: 4( Şöyle bir izlenim edindim: Konsey üyeleri Ul usu' nun Başbakanlığının seçimden sonra da devam edeceği g i b i bir anlayış içindeydi ler. Yani ben partiyi kuracağım seçimleri kazanacağım, U l usu da bu partiden milletvekili olacak, sonra Başbakanlığa ge lecek. Parti başkanlığını ben yapacağım. Kenan Paşa böyle bir şey söylemiyor, ama, o geceki konuşmal arından Konsey üyelerinin olaya böyle baktık­ ları gibi bir izleni me vardım. Daha sonra şahit old uğum olaylar da benim kanaatim i güçlendird i . Bazı arkadaşlarımız Janda rma Genel Komutanı Or­ general Sedat Celasun'a gidiyorlar. Sedat Paşa ben i m parti kuracağımı bildiği halde, gelenlere 'siz bir parti kur­ sanıza .. Biz U lusu için hala israr ed iyoruz, ama, kendisi bıraktı ,' diyord u . Sanki benim parti kurmam Konsey üye­ l erinin pek içine sinmemiş g ibi bir hava esti.» Turgut Paşa esen havayı yanlış algılamıyordu. Ulu­ su'nun parti kurması, secim kazanması ve tekrar Başba­ kan olması demek 12 Eylü l'de kurulan d üzenin devamı de­ mekti. Bu d üzende, Kuvvet Komutanları olan paşalar ve onların çevreleri en azından ge lecekleri yönünden güven­ l i k endişesi duymayaca klard ı . B i r çok ü l kede, bu arada Gü ney Amerika ü l kelerinde h ükümet darbeleri oluyor, halk i l k günlerde askerleri al­ kışl ıyordu. Sonra, normal d üzene geçildiğinde hesap sor­ ma dönemi başlıyordu. Cu nta üyesi olara k isi mlend irilen­ ler mahkemeye veriliyordu. Yunanistan 'da da böyle olma­ d ı mı? Siviller işbaşına geli nce Albay Papadopulos'la ar­ kadaşlarını yarg ıladılar. Cezaevine gönderdiler. Son olay Arjantin'de yaşandı. İ ngi ltere ile Fol kland savaşına g i ren Arja ntin'deki Cuntanın lideri yenilgiden sonra tutu klandı. Konsey üyesi komutanlar böyle olaylarla karşılaşmak -

1 39


istemiyorlardı. Kenan Evren Cumhurbaşkanı seçil mişti. 1 982 Kasımından itibaren yedi yılı g aranti idi. Ya kendile­ ri? Kendileri ne olacaktı? Turgut Suno lp'ın devreye girmesiyle zihinlerdeki dü­ zen bozuluyor, dengeler altüst ol uyordu. Turgut Su nolp Başbakan olacak, Orgeneral Necdet Üruğ Genelkurmay Başkanlığına gelecek. Bunlar Cumhurbaşkanı ile uyum içine girecekler. Konsey üyelerinin hiç bir gücü kal maya­ cak. Kul islerde o günlerde bütün bu yorumlar, değerlendir­ meler konuşul uyordu. Biz de sı kıyönetim yasa kları yüzün­ den bunları ileride yayınlamak üzere hatıra defterlerimize yazıyorduk. Benim o günlerde defterime yazdığım ilgine bir kaç satır var. «Sunalp Paşa'nın parti kurmak üzere yerini al­ ması, U lusu'nun da hoşuna g itmedi » d iye yazmışım. Bunu 1 989 yılının yaz aylarında Moda'daki evinde uzun konuşmalar yaptığım g ü nlerde Turgut Poşa'ya sordum. «- Paşam, Bü lent Paşa neden size karşı buruktu? Siz M DP'yi kurunca çok sıcak bakmadı . Adaylığı bile ker­ hen oldu. Seçildikten sonra do yasal bir boşluktan yarar­ landı, ' Ben bağımsızım' dedi. M DP'yi reddetti. Neden?ıı «- Ben U lusu'nun psikolojisine teşhis koyamam. Ken­ d ine göre sebepleri olabilir.» «- Evren Paşa size, 'Bilg ileri Bülent Paşo'dan alırsı­ n ız' dedi kten sonra ilk görüşmeniz nasıl oldu?» «- Başbakanlık konutunda Ulusu ile başbaşa görüş­ tü k. Elinde defter gibi, dosya g ibi bir şeyler var. Oraya bakıyor, bana bir takım isimler söylüyor. Bunlar, parti kur­ ma çal ışmalarında konuştuğu insanlar, yada kadrosuna almayı düşündüğü kişiler.. 'Veriniz, ben bakayım yaza­ yım,' diyorum .. Kem küm .. Vermek istemiyor. Bana verdi­ ği isimler a rasında Ah met İ hsan Kırımlı var. Bazı eski AP'­ liler var. Neden görevi bıraktığını sord u m, 'Taşikardim var' dedi. Ul usu öyle bir d urumda ki hem görevi yarı m bırakmış. hem de elindeki işi alınmış gibi tedirgin. Sanki oyu ncağı a lınmış çocuk gibi .. » 140


Turgut Sunalp Paşa, Ulusu ile görüşmesinden hiç memnun kalmadı. içine fazla sin meyen bir işe g i rmiş oln duğunu görüyordu. Ama, sonuna kadar gidecekti. «- Paşam, gerçeği konuşalım . Siz parti kurma gö­ revine hayır da d iyebil i rd i n iz. Neden kabul etti niz?» «- Şimd i acı k konuşalım. Bunlar benim arkadaşları m. Bana büyükelci l i k vermişler. Kenan Paşa b e ni Kanada'ya g öndermiş. Görevi yapıp gelmişim. Şimd i beni çağırıyor, parti kurmamı istiyor. Benim karakterim hayır demeye mü­ sait değil. Yani, mamaya koşacağım. Sonra Cumhurbaş­ kanı'nın sıkışık bir durumda i ken bana teklif ettiği işi red­ dedeceğim. Benim alışık olmadığım bir anlayış bu .. Bu ara­ da parti kurmak ve memle kete yararlı olmak, sağı topar­ lamak gibi fi kirler de beni zorluyordu. Bu d u rum da kara­ rımı çok etkiledi.» Turgut S unalp, Cankaya'da Konsey üyelerinin de bu­ lunduğu yemekte parti kurmayı kabul ettiğini söyled i kten sonra An kara ve lstanbul'da basının gözünden, kulağın­ dan saklı temaslara başladı. Ankara'daki temaslarından sonra lstanbul'a g itti. U l usu parti kurmaktan caydığını söy­ l ediği günlerde Turgut Suna lp'in devreye g irdiği kulis ha­ berlerinde yer almaya başladı. Paşa'nın 1 0 Nisan 1 983 Pa­ zar günü parti kurma k üzere An kara'ya geldiğini bütün gazeteler yazdı. Henüz siyasete resmen iz in verilmed iği için Sunalp temaslarını özel çerçeve içinde dost ve arkadaş görüş­ meleri biçiminde yürütüyordu. Kendisini telefonla aradım. Ü ruğ P::ışa'nın evinde buldum. Bana, «Siyaset açılmadan gazetecilerle konuşmam doğru ol maz. Yasalara sayg ı l ı ol­ mam gerekiyor. Şu kadarını söyleyeyim, toparlayıcı ola­ cağım» dedi. Benim telefonumdan önce Cüneyt Arcayü­ rek de kendisine ulaşmış, aynı sözleri söylemiş. Lider adayı Sunalp'in sözleri Yeni Asır'da manşetten verildiği gün havayı yoklamak için Güniz Sokağa gittim. Demirel son derecede neş'el i idi. Sağ tarafındaki kitap yığınının üzerinde Yeni Asır vardı. «- Beyefend i, Turgut Paşa'nın parti ku rmasına ne diyorsunuz?» 141


«- İlk demeci fevkalade olumlu . . » Salon kalabal ı ktı. Demirel konu üzerinde fazla konuş­ mak istemedi. Yanımda oturan ismet Sezgi n kulağıma fı­ sıldadı: «- Muammer, Biz Turgut Paşa'yı severiz. Bizimle te­ mas edeceğini söylemiş. Ankar,a 'ya gelince, Nahit Bey'le ( Menteşe) ismet Sezgin'le Turgut Toker'le görüşeceğim demiş. Ta bii Beyefendi ile temas eder. Belki buluşmazlar, temas bizimle olur.» Turgut Sunalp, Demirel'in küçük kdğ ıda isi mlerini ya­ zıp parti kurmasını isted iği üç emekli orgenera lden birisi idi. Şimd i, görevin ona verilmesinden d olayı memnundu. AP kitlesi Turgut Paşa'yı ben imseyebilird i . Dem irel ve arkadaşlarının Turgut Paşa'dan aldıkları mesaj hiç bir zaman gerçe kleşmedi. Sunalp ne Demirel'le nede yakın arkadaşları ile görüştü. Ben bu olayın nedenlerini o günlerde a raştırdım. Da­ ha sonra fırsat d üştükçe ilgililerine sord u m. Demirel, « Her­ halde Turgut Paşa'ya bizimle temas etmemesi için tel kin yapıldı.» dedi. Dr. Bilgiç de olayı, «Kenan Paşa, Demirel ile, yasaklı politikacılarla görüşmemesinin doğru olacağı­ nı Turgut Paşa'ya söylemiş. Biz o zaman böyle öğrendih şeklinde anlattı. Turgut S unalp ise kesin bir açıklama yapmadı, kimin söylediğini belirtmeden şöyle ded i : «- Bana Dem irel ile görüşmememi tavsiye ettiler. Bülent Ulusu'nun paçavrasını çı kardı. Sana da aynı mua­ meleyi yapar. 1 2 Eyl ü l de berbat olur, dediler.» Politi kanın içinde bul unan paşalar, böyle düşü nüyor-· tard ı ama, Demirel eğer yakınlaşmış olsaydı Sunalp'i d estekleyecekti. İlk günlerde hem Demirel, hem arkadaş­ ları Turgut Paşa'ya karşı olumluydu? Örneğin, İstanbul'dan Nazlı l l ıcak Demirel'i arayıp soruyordu: «- Beyefendi Sunalp'e ne d iyorsu nuz.» «- Olabilir .. » Nazlı l lıcak telefonu kapatıp, hemen Mehmet Yazar'ı arıyor ve Kanaatini çok kesin ifade ediyord u : 1 42


«- Mehmet Bey tamam. Ben az önce De mirel ile de konuştum. Lider Sunalp olaca k . » «- Aman Nazlı Hanım d i kkatli olun . . » «- Mehmet' Bey ben makalemi yazdım bile . » O günlerde Tercüman Gazetesi Sah ibi Kemer ll ıcak, eşi yazar Nazlı llıcak ve aynı kadrodan Uğur Reyhan s i ­ yasetin içinde sağın bütünleşmesi için çalışıyorlardı. Sunalp Paşa'nın çevresini alanlar a rasında çok sayı­ da eski AP'l i parlamenter vard ı . Ancak, bu insanları n bü­ y ü k bir kısmı yıllarca önce Demirel'den kopmuştu . Bir kıs­ mı da son 1 977 seçiminde milletve k ili adayı gösteri lmed i k­ leri için kırgın ve küskündü. Bunlar AP kapatılıp Demirel'e yasak kon ulunca kendilerine siyasi ikbal kapı larının açı­ lacağı n ı sandılar. Son Meclis'te bulunmadıkları için ya­ saktan da kurtulmuşlardı. Turgut Sunalp eski AP'lilerden bu takımla Büle nt Ulu­ su'nun kendisine verdiği liste sayesinde tanıştı. Bazı yeni isiml eri Orgeneral Ü ruğ kendisine sundu . Partinin kurucu kadrosu ile bizzat Kenan Paşa' n ın ilgilendiğine dair yay­ gın söylentiler vardı. Adı i leride Milliyetçi Demokrasi Partisi ( M DP) olacak partin i n kurucu adayları ile Turgut Sunalp arasındaki i l k görüşmeler Necdet Paşa' n ın evinde başladı. Bunların a ra­ sında Danışma Meclisi üyesi İ mren Aykut da vardı. İmren Hanım yeni pa rtinin programı üzerinde çalışaca ktı. Emekli Korgeneral Adnan Orel de Danışma Mecl isi üyesi idi. S unalp Paşa Orel'i hem partiye almak hem ge­ nel sekreterliğe getirmek istiyordu. Ankara'daki görüşme­ lerin bir kısmını Adnan Orel'in evinde yaptı. Bu arada es­ ki AP'li bakanlardan Ahmet İ hsan Kırımlı Ulusu kadrosun­ d a n Sunalp'in kadrosuna a ktarıldı. Kırımlı, parti çalışma ­ ların ı yürütmek üzere uygun bir yazıhane a ra maya başla­ dı. Turgut Paşa'nın Ankara'da ki asker a rkadaşları ara­ sında sevd iği bir kişi vardı, Emekli Korgeneral TRT eski Genel M üdürü M usa Öğün. Musa Öğün ne yapıyordu acaba? M usa Öğün eme kli old u kta n bir süre sonra Tusaş'ta . .

.

. .

1 43


yönetim kurulu üyeliğine atanmıştı. Başbakan Demirel ile iyi i l işkileri vard ı . Bu i l işkileri dolayısıyla Demirel ondan A P'nin savunma komisyonuna gi rmesini istemişti . Bu bir uzma nlık komisyon uydu . Musa Paşa kom isyonda çal ıştı . fakat partiye kayıt ol mad ı. 1 2 Eyl ül 'de ha la Tusaş'ta yönetim kurulu üyesi idi. 1 2 Eylü l 'ün heyecanlı g ü nleri geçtikten sonra bir g ü n Genel Sekreter Haydar Saltı k Musa Paşa'ya telefon etti. Araba gönderdi, Konsey'de oturup kon u ştular. Orgeneral Saltık, « Devlet Başkanı size gücend i . Siz­ den hiç tebri k gelmemiş .. » dedi. M usa Paşa ile Kenan Paşa'nın yıldızları eskidenberi barışık değildi. Kenan Paşa'nı n Genelkurmay İ kinci Baş­ kanlığı sırası nda birl i kte Sovyetler Birliğine resmi bir gezi yapmış olmalarına rağmen i l işkileri hep soğuktu . Paşa, Saltı k'ın söyled i klerine bir kaç nezaket cümle­ s i ile cevap verdi. Orgeneral Saltık sordu: «- Paşam sen AP'ye kayıtlı mısın?» «- Ben AP'ni n kayıtlı üyesi değ il im, ama o felsefe­ deyim .. » Bu konuşmadan sonra Haydar Saltık bir daha M usa Paşa'yı a ramadı. Paşa d iyor ki, «- Belki bana bir görev vermeyi düşündüler. Belki d e Haydar Sa ltık Evren adına benimle konuştu. Fakat, ben ' o cevabı verince aramadılar . . . » M usa Öğün, bu görüşmeden sonra Tusaş'ta ki göre­ vinden ayrıldı. Bir arkadaşının şirketinde danışman olara k çalışmaya başlad ı . 1 983 N isan ayı nın i kinci haftasında Turgut Paşa'nın parti kuracağ ı belli olduktan sonra Necdet Ü ruğ M usa Pa­ şaya telefon etti: «- Turgut ağabey geldi. Ankara'da.. Seninle konuş­ mak istiyor.» «- Memnu niyetle. Ben bu hafta Ankara'dayım.» Turgut Paşa. Bahçelievler Yeşi ltepe Kooperatifinde­ k i evine giderek M usa Paşa'yı ziyaret etti. Parti kurma k için çalıştığını söyledi. Öğün. «Turgut ağabey istersen ben gelip sana yardım ederim» ded i . 1 -14


M usa Paşa parti işinin arkasında Evren Paşa'nın bu­ �unduğunu biliyordu. Bu parti onun izn i ve teşviki ile ku­ ruluyordu. İ l işkilerinin pek iyi ol mad ığını Turgut Paşa da bilirdi. Onun için, hem partiye katılmak istiyor hem teredd ü t ediyordu. . Daha sonra i ki arkadaş bu konuyu tekrar kon uştular. M usa Öğün Turgut Sunalp'e şöyle dedi: «- Turgut ağabey, sen beni mle çalışacağ ını Kenan Paşa'ya söyledin mi?» «- Beraber yemekteyken konuştu k. Sen i nle beraber çal ışacağımı söyledim. Evren memnun olurum, dedi.» Turgut Sunalp v e Mu s a Öğün Gürler macerasını bir­ l i kte yaşam ışlardı. O zaman Genel kurmay İ kinci Başkanı olan Orgeneral Turgut Suna l p TRT Genel Müd ürü Tüm­ general Musa Öğün'le her gün temas halindeyd i . Sonra i kisinin de adı Gürlerciye çıktı. M usa Paşa bu olayı hatı rlayarak Turgut Suna lp'e uya­ rı ile karışık bir soru sord u : «- Ağabey, senin d e benim d e mazimiz var. Olma­ yacak bir işe girip bu maziyi bozmayal ı m . Bir Gürler ha­ d isesini yaşadı k. İkinci bir Gürler olayı ile karşılaşmaya­ lım » «- Musa yok öyle bir şey .. » M usa Öğün Turgut S unalp'e kesin evet demeden ba­ zı temaslarda bulundu. Necdet Ü ruğ, « Musa Paşam bu bir mem leket meselesidir. Bundan kaçamazsın. Turgut Ağa­ bey'i bıra kma» dedi. M usa Paşa ilk yoklama ları yaptıktan sonra Turgut Su­ nalp'ın yanında yerin i a l maya karar verd i . S u nalp'in Ankara 'daki temasları ndan önce lstanbul'­ da yapacağı işler vardı. Başkentten İstanbul'a gider git­ mez he men görüşmelerine başladı. İşadamları, üniversite hocaları ve bazı politikacılarla bir dizi konuşma yaptı. Ga­ zetecilerin görüşlerini aldı. Bunlar arası nda Necati Zincir­ kıran, Kemal l l ıcak, Nezih Demirkent de vard ı . Hem Zin­ cirkıran'ı hem . Demi rkent' i kuracağı partiye davet etti. İ ki­ si de gazetecilik mesleğine devam edeceklerini bildirerek Paşa'dan özür dilediler. ...

1 45

F. : 1 0


Turgut Sunalp'in istanbul'daki çekirdek kadrosundo i sta nbul eski Valisi Namık Kemal Şentürk ile Menderes'i n e konomi danışmanı Profesör Memduh Yaşa'nın v e eski bakanlardan gazeteci Cihat Baban'ın önemli rolü va rdı. Paşa çekirdek kadroyu evinde toplad ı . Ankara'dak� te ma,sla rını a nlattı. «- Parti kurma görevi almış bulunuyoru m. Bu parti­ ye ne dersiniz?» «- Katılırız. Parti kurmanıza yard ı mcı oluruz.» Çekirdek kadro Paşa'nın sorusuna böyle cevap verd i . Sunalp devam etti. «- Ben politikanın içinde değ ilim, ama yüzbaşılığım­ danberi memleket meselelerini takip ederim . Pol itikacıla­ rı tanırım. Hü kümette bütün ba kanlıkların çalışma saha­ ları hakkında fi krim var. Hakkından gelemeyeceğim te k bakanlık mal iye ba kanlığıdır. Türkiye'nin maliyesini, e ko­ nomisini düzeltecek Maliye Bakanını bulmadan partiyi kurmam.» Paşa'nın konu kları konuşmasını d i k katle d i n l iyorlard ı . Sunalp Mal iye Ba kanlığı konusunda end işe ifade ed ince Profesör Memduh Yaşa söze gird i . « - Paşam s e n merak etme. Bu mem lekette Mal iye Bakanı bulunur. Bulunmazsa· ben soyunurum. Ben Maliye Bakanı olurum.» Turgut Paşa, Memduh Hoca'nın sözlerinden sonra rahatladı. Profesörü seçkin bir bilim adamı olarak tanıyor­ du. Böyle bir teminat verince zihninde önemli bir soru nu · çözmüş gibi oldu. O günlerde Turgut Özal da İstanbul'da çalışmalarına. devam ediyordu. S u nalp'in ortaya çıkmasıyla kamuoyu dalgaland ı . Daha önce Özal üzerinde yoğunlaşan ilgi bir­ denbire yeni harekete kaydı. Herkes Turgut Paşa'n ı n ku­ racağı partiyi konuşuyordu. Özal o g ünlerde çok yakın çevresine, Ankara'da Cumh urbaşkanını ziyaret edip gö­ rüştüğünü, parti kurmasını engellemediğ ini anlatıyordu . . Özal Anap'ı kurup Başbakan oldu ktan sonra Evre!'l Paşa'dan nasıl izin a ldığını bir kaç defa gazetecilere açık­ ladı. 1 46


Parti kurmaya karar verince Cumhurbaşkanına gidi­ yor, «Siz izin verirseniz parti kuracağım. Siz izin vermez­ seniz y u rt d ışında görev alacağım. Belki Dü nya Bankası­ na gideceğim» diyor. Evren Paşa, sağın bölü nmemesi gö­ rüşünü öne sürüyor, buna rağmen Özal kendi partisi ni kur­ ma kta israrcı olacağını belirtiyor. Çan kaya Köşkünde yapılan görüşmede Özal'ın parti kurma önerisi ile kendisine geldiğini, g irişimini engelle­ mediklerini daha sonra Evren de basına açıkladı. Bu olayın şimdiye kadar basına yansımayan yönü Özal'ın Necdet Ü ruğ ile yaptığı görüşmed i r. Özal Amerika'dan döndü kten sonra askerin havasını yoklamak için önce M i l l i Güvenlik Konseyi üyesi döne­ min güçlü adamı Orgenera l O ruğ'la konuştu. « Paşam ben bir siyasi parti kurmak istiyorum. Si­ zin görüşünüz nedir?» «- Ben buna karışamam. isterseniz kurarsınız. İster­ seniz sağda kurulacak parti ile biraraya gel i rsiniz. Buna siz karar vereceksiniz. Ben bu teşebbüsünüzü Sayın Cum­ hurbaşkanına a rz ederim.» O rgeneral Ü ruğ hem M illi G üvenl i k Konseyi Genel Sekreteri hem de Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri idi. Bu görevi dolayısıyla Özal'la yaptığı konuşmayı Cumhur­ başkan ı Evren'e iletti. Evren, Özal'ı kabul ederken bunun bir nezaket ziyareti olmadığını, eski Başbakan Yardımcı­ i ı n ı n hangi amaçla kendisine geldiğini bil iyordu. Aynı günlerde Başbakanlık Müsteşarı Necdet Ca lp de harekete geçmişti. O da Cumhurbaşkanını ziyaret edip parti kurmak iç in izin istedi. Solda kurulacak ve muhale­ fet görevini yüklenecek olan partinin organizasyonunu Calp yapacaktı. Cumhurbaşkanı Evren, benim bu konulara i l işkim so­ rularımı büyü k bir açıklıkla cevaplandı rd ı . Aylarca önce beni Çankaya Köşkünde kabul ettiği nde Evren Paşa şöy­ le d iyord u : «- Sayın Özal bana geldi. Konsey ü yeleri de benim yanımda idi. O zaman B ü lent Ulusu parti kurma çalışma­ larına devam ediyordu . Siz Başbakan Yardımcılığı yaptınız. -

1 47


Size güvenmeseydik h ü kü mete almazdık. t'artinizi kura­ b i l i rsiniz. Ama, bakın, Sayın U lusu sağda bir parti kurmak istiyor. Beraber kurun, dedim. Özal, bana ben ayrı bir par­ ti kurmak istiyorum, eğer seçimde kazanamazsak Mec­ l is'te birleşiriz, dedi.» «- Sayın Cumhu rbaşkanım, Necdet Calp'ın size ge­ lişi nasıl oldu?» «- Necdet Ca lp Beyin parti kuracağını doğrusu ben hiç beklemiyordum. Bazı teşvikler olmuş . . Bana, gelip be­ ni tazyik ediyorlar, parti kurmamı istiyorlar. CHP'nin ye� rini a lacak partiyi ben kurmak istiyorum, dedi. Calp hak­ kında menfi bir düşüncem yoktu. İyi insandır. Madem ken­ d in ize güveniyorsunuz, partinizi kurun, dedim.» «Paşa Hazretleri . » ..

Turgut Sunalp istanbul'da önem verdiği temaslarını yü rütürken Özal henüz ilön edilmemiş siyaset sahnesine çı kmıştı . Necdet Calp de çıkmaya hazırlanıyordu. CHP' li­ ler Calp'le birleşmek yerine ayrı arayışlara girmişlerd i . Ecevit, eski arkadaşlarının h emen h epsini dışladığı için onlar kendilerine baş olabilecek bir isim peşi nde idiler, Demirel ise henüz AP'nin yerin i alaca k partiyi kurd u rme­ mıştı. S unalp'in ne yapacağını bekliyord u . Sunalp o günlerde henüz . Demirel ile görüşmeyi zihninden çıkarmamıştı. İ ki kişi ile görüşecekti . Bir, Celal Bayar, iki Sü leyman Demirel. Sunalp Ankara'da i ken Demirel'le yada arkadaşları ile görüşmemişti . Ama, bu görüşmeyeceği anlamına gelmi­ yordu. Güniz Sokak tarafında sabırlı bir bekleyiş havası vardı. ' Turgut Paşa Tercüman Gazetesi Sahibi Kema l l l ıcak'ı gazetesindeki bü rosunda ziyaret ettiğ inde, Celal Bayar'la görüşmek isted iğini söyledi. l lıcak, «Tu rgut ağabey Ba­ yar'la görüşmeyi bizim evde yap. Orada konuş» dedi. Celal Bayar'la Turgut Sunalp l lı cakların Yeni köy'de ki yal ısında bul uştular. 1 48


C. Bayar: Paşa Hazretleri · benim nereli olduğumu bi­ liyor musu nuz? T. Sunalp: Biliyoru m . Plevn1elisiniz. C·. Bayar: Bundan sonra birbirimizi destekleyeceğiz deği l mi? T. Sunalp: Evet efendim. Ben zatıalinizden herhangi bir talepte bulunmayacağım. Size bir i ki soru soracağım. Ben size arzettiğ im şekilde bu partiyi kurayım mı? C. Bayar: Paşa Hazretleri partiyi kurunuz. Cok lüzum­ ludur. T. Su nalp: Benim bu partiye genel başkan olmamı na­ sıl karşılarsı nız? C. Bayar: Çok iyi olur. Ben de zannettim ki bana ge­ nel başkanlık teklif edeceksiniz . . . Celal Bayar bu sözleri söylerken gül üyordu . . S uncilp'e tamamen yeşil ışık yaktı. Turgut Paşa, izin verirse damadı A h met Ihsan Gürsoy'u partisine almak istediğini söyledi. Bayar «Kendisi bilir. Bana sorarsa reyim müsbettir,» dedi. l l ıcaklar yalısındaki bu görüşmede Kemal llıcak ile Nazlı l l ıcak ve Ahmet İ hsan Gürsoy da vard ı . Celal Bayar konuşmasında Cumhurbaşkanı Kenan Evren'den övgü ile söz etti. « Memlekete hizmet ettiğini» söyledi. Turgut Sunalp o g ü n Celal Bayar'la yaptığı görüşme­ den çok memnun kaldı, ama, Nazlı l l ıcak'ın tutu munu ol­ d u kça yadırgadı. Nazlı Hanım, Paşa'ya olumlu bir gözle bakmıyordu. Damdan düşer gibi bir soru yöneltti: «- Turgut Paşam siz şimdi nasıl politikacılık yapa­ caksınız? Köylere filan gidip insanları öpemezsiniz ki . » Paşa bu sözlere çok sinirlendi. Belli etmed i. Nazlı Ha­ nım, istanbul'da kokteyl lerde, sosyetenin davetlerinde kar­ şılaştı ğ ı, iyi giyinen, pahalı pürolar içen, askerden çok d ip­ lomata benzeyen, toplu mun üst katında yaşıyor izlenimi veren Paşa'nın alt katlara i nemeyeceğini sanıyordu. Nazlı Hanım'ın « Köylere filan gidip insanları öpemez­ siniz» sözlerine Paşa hemen cevap verd i : « - Nazlı Hanımefendi, ben yed i yaşımdanbe ri aske­ rim . Asker olarak sürekli köylülerle beraberiz. Onları biz . .

1 49


eğitiriz. Ben köylüyü öperi m . Bakınız, Kemal müsait dav­ ranıyor dostça davranıyor onu öpüyorum . » Turgut Sunalp, istanbul'daki temaslarından olumlu iz­ lenimlerle Ankara'ya döndü. Artık kesin kararlı idi. Parti kuracaktı. Partisinin i ktidara geleceğine de inanıyord u . Başkente döner dönmez hemen Cumhurbaşkanı Ke­ nan Evren'i ziyaret etti. Gözlerden, kulaklardan uzak ya­ pılan görüşmede İstanbul temaslarını anlattı. Evren mem­ nun oldu. Sunalp Paşa, ertesi gün kendisine Ulusu'dan devredilen Ahmet İhsan Kırımlı ile görüştü. «Harekete geçelim» ded i. Ah met İ hsan Kırı ml ı Kızılay Genel Yönetim Kuru l u üyesi idi. Kemal Horzum adında Ankaralı b i r işadamı Kı­ zı lay'dan Afyon'daki maden suyu işletmesini «Yap-İşlet Devret» modelini teklif ederek almıştı. Kırımlı Horzum'u tanıyordu. Turgut Sunalp'e bir kaç yazıhane önerdi, bu arada Cinnah Caddesinde beş katlı mavi renkte bir apartmanın üçüncü katında boş bir yazıhane olduğunu, orada da ça­ l ışabileceklerini söyledi. Paşa sordu : «- Kimin bu yazıh ane?» «- Kemal Horzum isminde vergi rekortmeni An ka­ ra'lı bir işadamının.» «- Kimdir bu Horzu m?» «- Efendim, iyi bir işadamıdır. Şi rketinde i ki emekli general çalışıyor. Orhan Süerdem ile Mustafa Arda şir­ ketinde önem li görevdeler.» «- Orhan Paşa'yı tanırım. İ ki genera l orada ise bir sakı nca yok. Genel Merkez binasını buluncaya kadar ora­ da çalışalım.» Nisan ayı sonunda siyasi faaliyet serbest bırakıldığı g ü nlerde Turgut Sunalp Paşa kara rgôhını Mavi Evde kur­ du. Gazeteciler de evin önünde nöbet beklemeye başladı­ lar. Ankara'daki ilk gün lerinde Necdet Üruğ'un evinde mi­ safir kalan Turgut Sunalp ord uevinde bir daire ayırttı. Tur­ gut Paşa'nın Necdet Paşa'nın evinde kalması siyasi spe1 50


külasyonlara neden olmuştu. Bazı askerler «lşte yine el­ ele verdi ler. Bunlar i ktidara hazırlanıyor. Sunalp Başbakan olursa Evren'i de etkisiz hale getirirler» diye kuşkuyla dü­ şünüyorlard ı . Ya pılan ded ikoduları, çıkarılan spekülasyonu yakın­ dan izleyen S u nalp sadece siyasi alanda değ il, mensup olduğu ocağ ın içinde de kendisine engeller çı karılacağını <1nladı. Mavi Evde herşey hazırd ı . Büronun sahipleri göste­ -rişli bir sekreteri Paşa'nın emrine vermişlerdi. Kasada da bir mi lyon liral ı k bir bağış nakit olara k hazırdı. Ahmet İh­ .san Kırımlı « Paşam bu bağış bizim ilk hazırl ı k masrafları­ mızda kullanılacak» dedi. Turgut S unalp, ke ndisine hazırlanan odaya yerleştikten sonra Musa Öğün'ü n evine telefon etti: «- Musa, ben şimdi bürodayım. Sen buraya gel. «- Orası neresi ağabey?» Turgut Paşa Mavi Evin adresini verd i . Musa Öğün bir taksiye atlayıp yola çı ktı. Sunalp, emekli Korgeneral Musa Öğün'ü gönül rahat­ l ığ ı ile davet ediyordu. Çünkü, Cumh urbaşkanı Evren'den gerekli izni almıştı. Evren Paşa, Musa Paşa'ya müsbet bakmıyordu. Turgut Paşa isra r etti, « M usa istihbarat bilir. Benim yakınımdır. Bana lôzım.» ded i . Bunun üzerine Ev­ ren razı oldu. İ l k günden itibaren Sunalp Paşa Mavi Eve gelenlerle temasa başladı . Kırımlı, Mehmet Ünaldı, İskender Cenap Ege, Danışma Meclisi üyelerinden bazı ları, Abdurrahman Gü ler, Macit Zeren, bazı eski AP' liler çok sık gelenler ara­ s ı ndaydı. Turg ut Paşa pol iti kadan gelenlerle d ikkatli konuşu­ yor, Musa Öğün'e daha sıcak ya klaşıyordu. Gizli kalma­ sı gere ken konu larda Musa Paşa ile fikir tartışması yapı­ yordu. Sunalp şöyle konuşuyord u : «- Pa rtinin kurucular kurulu nda d i l bilen insanlar bu­ lunmalı. Hiç deği lse yed i kişi iyi dil bilmeli. Kabine parti· nin kurucu lar kurulundan çı kacak. Kurucu üyeleri ileride 151


bakan olabilecek kişilerden seçelim. Partide yetkili yer­ lerde fazla asker d üşünmüyorum. B i r sen olacaksın, bir d e Eşref Akıncı . Musa Öğün, TRT'nin eski Genel M üdürü Gazeteci Do­ ğan Kasaroğ lu'nu teklif etti. «- Paşam, Kasaroğ lu'nu getirelim mi? Çok yararh olur.» «- Evet, çok iyi olur. Hemen çağır.» Turgut Paşa bazı isimler üzerinde çok di kkatli idt. Hemen Necdet Ü ruğ'u aradı. Doğan Kasatoğlu'nu partiye almak ve genel sekreterliğe getirmek isted iğini söyledi. Ü ruğ bir süre sonra Sunalp'i aradı. Evren, Kasaroğl u için de yeşil ışık yakmıştı. Musa Öğün de Sunalp gibi partinin ancak A P tabanı­ na dayalı olursa secim kazanabileceğini biliyordu. Uygun bir ortam yakalad ı : « - Komutanım, senin Demirel i l e konuşman lôzım. Ağabey, bize AP'den destek olmazsa şansımız azalır.» «- Ben Demirel ile görüşece ktim. Ama, bırakmadıla r k i Musa .. Yukarısı istemiyor.» «Yukarısı» , Türkiye'nin yeniden siyasi yapılaşmasını düzenlerken çok değişik bir hava içindeydi. Anayasa'nın yüzde 92 oranında evet oyu ile kabul edilmesi bir çok çev­ rede halkın Evren'e ve Konsey'e duyduğu g üvene bağla­ nıyordu. Cumhurbaşkanı Evren de memlekette geniş bir siyasi tabanı olduğuna inanıyordu. Böyle olunca, Evren Paşa'nın teşvik ettiğ i sağ parti secimi kazanabilirdi. Eğer Demirel'in bir gücü olsaydı, Anayasa'ya hayır ded irtmek için elaltından yaptığı propaganda tutard ı . Böyle düşünen Evren Paşa, kendisini Demirel 'den güçlü hissediyord u. Suna lp Paşa da bunu seziyor. Evren'­ in desteği olunca secimi a labileceğine kanaat getiriyordu. Kenan Paşa ve a rkadaşları Demirel ile görüşmesini uygu n bul mayınca rayına girdiğini gördüğü işi bozmak istemedi.

1 52


«Bunlar ne kadar megaloman olmuşlar böyle

. . .

»

Sunalp, Özal. Calp, 26 Nisan'dan itibaren çalışmala­ rını hızlandırdıla r. Özal Ankara'ya gelip Auta İ nşaat Şirke­ tinin patronu Rıfat Diker'in Güvenevleri'nde emrine hazır­ ladığı daireye yerleşti. Ca lp solu toparlayacağını ilôn et­ ti. Eski CHP'liler Erdal İnönü'nün peşine düştü ler. Demi­ rel ve arkadaşları da Büyü k Türkiye Partisini kurmak için kolları sıvadı lar. Emekl i Orgeneral Ali Fethi Esener bu partinin genel başkanı olacaktı. Ali Fethi Paşa istanbul'­ da Hüsamettin Cindoruk'un yazıhanesine gitmiş, .: Bayrağı taşımaya hazırım» demişti. Cok istekli ve heyecanlı idi. S iyasetin hare ketli gün leri başlamıştı. S iyasi faaliyet perdenin arkasından perdenin önüne çıkmıştı . Musa Öğün beni telefonla aradı. Paşa, benden kurulacak partide basın danışmanlığı yapacak iyi bir gazeteci istiyord u . Böyle bir arkadaşım varsa hemen ismini vermemi bekliyordu. Burada bir soru­ su vardı. « Ertan gelir mi?» d iyordu. «- Paşam Ertan Karasu ile konuşayım. Gelirse ia­ dece basın danışmanı olmaz. Fiilen siyasete girer. Sizin­ le birli kte çalışır.» «- Çok iyi olur. Lütfen Ertan Karasu · ile konuş.» Ertan'a telefon ettim. Buluşup konuştu k. Siyaseti de­ nemek istiyordu. Musa Paşa da Turgut Paşa da tanıdığı insanlard ı. Ertan Karasu vakit geçirmeden Mavi Eve g itti. Musa Öğün'le görüştü . Sonra Turgut Paşa'nın odasına girdi ler. Karasu o gün g öreve başladı. Hem basın danışmanlığını yapaca k, hem de partinin yönetiminde çalışaca ktı. Turgut Sunalp ve arkadaşları henüz ismi belli olma­ yan partinin kuruluş çalışmalarını on gün kadar Mavi Ev'­ de yürüttüler. Kurucular kurulu seçkin kişilerden ol uşa­ caktı . Eski politikacılardan, Danışma Meclisi üyelerinden ve bürokrasiden üye alınacak, ayrıca U l usu Hükümetinde görevli bakanlardan bazıları istifa edip kurucu olacaklar­ dı. Hazırlı klar kôğı d a döküldüğü sırada Profesör Mem1 53


ouh Yaşa ile Namık Kemal Şentürk parti programı üzerin­ de çalışıyorlardı. İ sta nbul'dan Kemal l lıcak Turgut Suna lp'i aradı : «- Paşam, oturd uğun büronun Kemal Horzum'un ma­ l ı değ i l , kapatılan bir kumarhane olduğunu biliyor musun? ·Bu haber basına yayıldı » Paşa aldığı haberden memnun kalmadı. Gerçekten ·b urası eskiden kumarhane mi idi? Olay tah kik edildi. Kemal Horzum'un yazıha nesi d iye hazırlanan yer Ankara'da Kürt Ah met ismiyİe ünlü Ahmet Turg ut'un mülkü idi. Bir a ra daireyi kiralayanlar kumarha­ ne olara k işletmişlerd i . Kemal Horzum'la Kürt Ah met'in ortak old u kları söyleniyordu. Turgut Sunalp gerçeği öğrenince Mavi Evi terk etti. M usa Öğün'ün bulduğu bir şirketin bürosunda çalışmaya başladı . Bu sırada Nenehatun Caddesinde üç katlı bir bi­ na kiralandı. Basın kurulacak partinin genel merkezi ola­ cak bu binaya Beyaz Ev adını taktı. Sunalp Milliyetçi Demokrasi Partisini hızla kurdu. 1 6 M ayıs g ünü kuruluş dilekçesi n i götürüp İçişleri Bakanlığı­ na verdi. O gün toplanan Kuru cu lar Kurulunda yönetim ku­ rul u seçildi, Turgut Sunalp G enel Başkan, Ahmet İhsan Kı­ rımlı, S abri Keskin, Musa Öğün ve Davut Akça genel baş­ kan ya rd ımcıları oldular. Doğan Kasaroğlu da Genel Se k­ reterliğe getiri ldi. İ ki g ü n sonra Ertan Karasu ile Yılmaz Hocaoğl u genel sekreter yardımcıları olarak yönetimde yerlerini aldılar. Partide Sunalp ve Öğünden sonra üçü ncü asker Ka­ ra Kuvvetleri eski Komutanı ve Da nışma M eclisi üyesi Eş­ ref Akıncı idi. Akıncı hem kurucu oldu hem de yönetim k u ruluna seçildi. Turgut Paşa partide çok fazla askeri görüntü istemi­ yordu. Zaman zaman Can kaya'da Cumhurbaşkanı Evren'­ le yaptı kları görüşmelerde de bu konuyu dile getiriyor­ d u . Evren, Sunalp'e cok icten davran ıyordu . Ama . Sunalp Konsey üyeleri hakkı nda aynı yargıya varamıyord u . Bir a kşam Cankaya'da yemek masasında yaşadığı olayı asla ·unutamıyordu. . . .

154


Cumhurbaşkanı Sunalp'i Cankaya'da a kşam yemeği­ ne çağırmıştı. Konsey üyeleri de geleceklerdi. Bildirilen saatte Köşke g iden Turgut Paşa'yı yemek salonuna aldı­ lar. Cumhurbaşkanı'nın sağ yanında boş bir koltuk var. Konsey üyeleri kıdemlerine göre sıralanmışlar. Sunalp, yemek kend isine verildiği için doğal olara k Evren'in yanına otu racağını düşündü. Fa kat teşrifat gö­ revlisi onu aldı Ja ndarma Genel Komutanı Orgeneral Se­ dat Celasun'un yanına oturttu. Beş orgeneral arasında Jandarma Genel Komutanı sonuncu isimdi. Tümünden kı­ demli olan Sunalp Paşa'ya onun yanında yer ayrılması ici­ ne sinmedi. Yemek başlamadan bir kac dakika önce Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin geldi ve Kon­ sey'deki yerin e uyg un şekilde Evren'in yanına oturdu. O günlerde a nlatıldığına göre, Orgeneral Nurettin Er­ sin. Orgeneral Evren'den daha kıdemli imiş. Fakat. Evren Kore'ye g ittiği icin kıdem alıp öne cıkmış. Böylece bir yıl önce terfi etmiş. Oysa Evren Paşa Kore'ye g itmese belki de Nurettin Paşa Genel kurmay Başkanı olacakmış. Tabii öyle olsaydı şimdi de Cumhurbaşkanı olarak o masanın başında oturacaktı. Ankara'da siyaseti paşalar düzenlediği ve ülkeyi de paşalar yönettiği icin bu konular kulislerde cok konuşu­ l uyordu. Evren Cumhurbaşkanı olduktan bir süre sonra Genelkurmay Başkanlığından ayrı lınca Nurettin Ersin Ka­ ra Kuvvetleri Komutanlığından bu göreve geldi. Askerli k hayatının son altı ayını Genelkurmay Başkanı olarak ge­ çirdi. Evren ona bu imkônı verd i . O gece yemekte Turgut Paşa'nın bir hayli c anı sıkıldı. Belli etmemeye çalıştı. Yemekten sonra Necdet Ü ruğ'un evine gelince boşa ldı. «- Yahu, Necdet, bunlarla bizim işimiz var. Bunlar ne kadar megaloman olmuşlar böyle » dedi. Turgut Sunalp' in, i ktidarın megoloman haline getir­ diğini söylediği Konsey üyesi Orgeneral ler, M DP'yi ve Su­ naip Paşa'nın fa aliyetini büyük bir dikkatle izl iyorlardı. Başbakan Ulusu da M DP olayına olumlu bakmıyordu. Ba­ zı bakanların istifa edip partiye kurucu olarak katılması . . .

1 55


g ü ndeme geldiğinde, Ulusu istekli olmad ı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı araya g irdi. Onun talimatı ile Gümrük ve Tekel Bakanı Ali Bozer ile Adalet Bakanı Rıfat Beyazıt gö­ revlerinden ayrılıp MDP'ye geldiler. U lusu ile Konsey üyelerinin Turgut S unalp'e ve MDP'­ ye karşı sıcak olmayan tutumları seçimlere kadar sürdü. Kısaca « Havacı» olara k isimlendirilen Hava Kuvvetleri Ko­ muta nı Orgeneral Tahsin Şahinkaya ile kısaca « Denizci» olara k isimlendiri len Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, MDP'de sadece karacı genera l lerin görev al­ malarını da beğenmemişlerd i . Arala rındaki konuşmalarda «Partiye karacılar hakim ol uyor» d iye konuşuyorlardı. Bu eleştiriler hem Evren'e hem Sunalp'e ulaşıyordu. Sunalp, parti çal ışmalarında bir hayli mesafe alındığı gün­ lerde M usa Öğün'ü çağ ı rd ı . «- Ethem Ayan, Vecihi Ak ı n, Turgut Ku nter' i arayıp bulun. Bu a rkadaşların partiye kayıtlarını yapın. Bunlar da kurucu olacak.» «- Turgut ağabey hani fazla asker ol mayacaktı?» «- Yahu M usa, karacılar partiye hakim oldu diyor­ lar. Ben de bir denizci bir havacı aldım. Konseyden şika­ yet etmişler. Şimdi havacı da denizci de partiye giriyor.» Turgut Kunter Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı ve Donanma Komutanlığı yapmış, Koramiral i ken emekliye ayrıl mıştı. Emekli Hava Korgenerali Ethem Ayan da hava kuvvetlerinde sevilen saygın bir kişi idi. İ kinci Ord u Komuta nlığından emekliye ayrılmış olan Veci hi Akın ise M DP'ye davet ed ildiği günlerde Büyük Tür� kiye Pa rtisine girmek üzere idi. Vecihi Akın'a Büyük Tür­ kiye Partisine girmemesi tel ki n olundu. Vecihi Paşa bu telkine uyd u. BTP yerine M D P'ye g irdi. M DP . Genel Merkezinde bulunan yöneticiler tel kinin yüksekten, Evren'den geldiğini duymuşlard ı . 38'1 i olan Ve· cihi Akın Kenan Evren'in Harbiye'den sınıf arkadaşı idi. Sınıf birinciliğini kimseye kaptırmazdı. Evren de geriler­ den gel ird i. i l işki leri pek sıcak değild i. Ama, Evren Büyük Türkiye Partisine g i ri p rakip tarafta yer almasın ı istemeyince biraz do mecbur olarak onu M DP'ye gönderdi. 1 5ts


Ertan Karasu partiye gelen askerlerin isim lerin ka­ m uoyu na kurucu olara k ilan edilmesi nin siyasi ba kımdan yararlı ol mayacağını söylediğinde Sunalp Paşa, « Doğru» ded i . « Kayıtlarını yapın, ama, isimlerin i basına kurucu ola­ ra k bildirmeyin.» Orgeneral soruyor: Demirel bunları söyledi mi?

Askerlerin işin başı nda yaptıkları siyasi şablonu üc parti bozuyordu. Turgut Özal'ın Anavatan'ı, Erdal İ nönü'­ nün Sodep'i, ve Ali Fethi Esener'in (Demirel'in) BTP'si ( Büyü k Türkiye Pa rtisi) Şa blonda iki parti olaca ktı. Bir, paşaların partisi M DP, i k i Necdet Calp ' in kurduğu sol parti HP. (Halkçı Parti) . Oysa, M DP ve HP'nin arkasından öteki partiler de gün farkı ile kuru ldu. Askerler, Özal'ın kurduğu Anavatan Par­ tisinin fazla oy alabileceğ i kanısında değ illerd i . Özal'la yeşil ışık ya kılmasında bu değerlendirmenin de bir miktar etkisi oldu. «Nasıl olsa secimi kazanamaz, h iç değ ilse ola­ ya demokratik bir görü ntü katanı d iye düşünüyorlardı. Ama, İnönü'nün genel başkanı olduğu Sodep ile Büyü k Türkiye Partisi böyle değildi. Birisi H. P.'nin, öte ki M DP'n in önünü kesebilirdi. Buna izi n verilirse şablon delik deşik olaca ktı. Evren, Çan kaya Köşkünde Erdal İnönü'yü kabul etti­ ğ inde parti kurmasını hoş karşılamad ığını belli etti. «Biz s izin a i len ize çok saygı d uyarız. Sizin partin izin tabanını TKP ve onun paralelindeki örg ütler ele geçirece kler. Bunu bilin.» dedi. Aynı günlerde Emekli Orgeneral Ali Fethi Esener Can­ kaya'ya geld i . Evren ona da parti kurmamasın ı söyledi. İki genera l arasındaki konuşma hoş geçmedi. Ali Fethi Esener'e daha önce de bu · te lkinler yapı lm ıştı. Nurettin Ersin kendisiyle istanbul'da konuşmuş, pa rti kurmamasını söylemişti. Aslında Ali Fethi Paşa parti kurmuyordu. Ku­ rulan parti nin başına getiriliyordu. Cankaya'da Evren ken­ d isine, «Seni maşa olara k kullanacaklar» ded i . 1 57


Büyük Türkiye Partisi kurulunca MDP'nin hızı kesildi. 21 Mayıs günü İ hsoo S abri Coğloyongil ile yüz otuz üc eski AP'li parlamenter BTP'ye g irdi. AP'liler kendi parti­ lerinin devamının M D P değil BTP olduğunu anladılar. Bir kac gün içinde illerden ilçelerden yüzlerce kişi An kora'ya gelip BTP'n in önünde kayıt için kuyruklar oluşturdu. Bu olay sağ ı n bölünmesinden ziyade gücün BTP'de toplanması demekti. Büyük Türkiye Pa rtisinin olay durumuna gelen kuru­ luş fırtınasını Sunolp ve paşa lar gibi Turgut Özal do. ya­ kından izl iyordu. Partisini kurarken Demirel'e E krem Cey­ h u n aracı lığı ile haber göndermiş, «Süleyman Ağa bey ba­ na kadrosundan isted i klerini versin» demiş, fakat Demirel kabul etmemişti. Ağabeyi şimdi kendi partisini ku rduru­ yordu. Eğer bu parti yaşarsa Anovotan'ın e kmeği suyu kesilecek demekti. Ancak, Özal BTP'ni n yaşayacağı kanaatinde değildi. Paşalar politikasını en iyi o biliyordu. Ta işin başında ne demişlerdi? Eskiler politika yapamayacak, Yeni partiler kurulacak. Yeni düzende yeni siyaset yapılacak. Çok önemlisi olara k do 1 2 Eylül'ün ruh v e felsefesi devam edecekti. BTP'nin 1 2 Eylü l'e karşı olduğu kesin olara k belli i d i . Asker bunu yaşatmazdı. Özal hem çevresindeki a rkadaşlarına, hem de görüş­ tüğü gazetecilere, BTP'nin kapatılabileceğini söylüyor, « BTP kapatılı rsa en büyük parti biz oluruz» diyordu. Büyük Tü rkiye Partisinin Demirel'in organizasyonu ile kuru l ması, başına emekli bir orgeneralin getiril mesi paşa­ lar orasında kelimenin tam anlamı ile pa n i k yarattı. «Bü­ yük Türkiye» Demirel'in seçim meydanları nda kullarıd ı ğ ı slogan idi. Bu sloganı getirip _partiye i s i m yapmışlardı. Da­ ha ne olaca ktı yani . . . 1 983 yılının 20 Mayıs g ü nü kurulan BTP o n bir gün yaşad ıktan sonra 31 Mayıs günü Milli G ü venlik Konseyi'­ n i n 79 sayılı kararı ile kapatıldı. Ankara Emniyet Müdürl üğünden Birinci Şube M üdürü Azmi Derin, Şube Müdür Yardımcısı Cevdet Saral, Boş1 58


komser Ah met Okumuş, M i l l i G üvenlik Konseyinin kara­ rını ve bu kara r gereğ inde Sıkıyönetim Komutanlığının ha­ zırladığı kapatma emrini partiye geti rdiler. Genel Başkan Ali Fethi Esener'e tebliğ ettiler. Binanın kapısı mühürlen­ d i kten sonra Ali Fethi Esener «H ayırlı uğurlu olsun» dedi ve çıktı g itti. 79 sayıl ı kararla sadece Büyük Türkiye Partisi kapa­ tıl mıyord u. Paşalar politi kasını bozan, şablonu delmek is­ teyen AP'li lerle CHP'liler Zincirbozan'a gönderiliyorlard ı . AP'den Süleyman Demirel, Ali N a i l i Erdem, E krem Ceyhun, Sadettin Bilgiç, Nahit Menteşe, Yiğit Köker, İh­ san Sabri Cağlayangil, Büyük Türkiye Partisinden Hüsa­ mettin Ci ndoruk ve Mehmet Gölhan, CH P'den Sırrı Ata­ lay, Metin Tüzün, Celal Doğan, Deniz Baykal, Ferhat Ars­ lantaş, Süleyman Genç ve Yüksel Çakmur Canakkale'nin Zincirbozan mevkiinde bulunan eski bir radar üssünde mecburi i kamete tabi tutul uyorlard ı . M illi Güvenlik Konseyi 7 9 sayılı kararını b i r bildiri ile radyo ve televizyonda açı klarken ilgililerden 2 Haziran gü­ nü Zincirbozan'da hazır bulunmaları isteniyordu . De mirel'in 2 Haziran sabahı erken saatte araba ile yola çı kacağını öğrendim . Gü neş doğmadan önce Güniz Sokağa g ittim. İki gazeteci Yavuz Donat ve Türker Sanal da geldiler. Kısa bir süre sonra yirmi otuz kişi l i k bir ka­ bal ı k Demirel'in evinin önünde topland ı. Sokağın i ki ba' şında sivil polisler vard ı . 2 Haziran sabahı henüz güneş doğa rken Güniz So­ kakta üşüten bir saba h ı karşılıyord u k. Pol islerin bul undu­ ğ u yokuşun başında uzun boylu bir kişi gördüm. Ağ ı r ağır yürü yordu. Gelen Osman Bölükbaşı idi .. Bir zamanların is­ m i manşetlerden düşmeyen pol itikacısı, 1 946 mücadele­ sinin ünlü «Anadolu Fırtınası» Osman Bölükbaşı siyaset a rkadaşı Demirel'i uğurlamaya geliyordu. Güniz Soka kta toplananlar arasında Demirel'in son kabinesinde görev almış eski bakanlar, siyaset arkadaş­ larından bazıları vard ı . Sadettin Bilgiç, Nahit Menteşe.. Necmettin Cevheri, ismet Sezgin, o sabah selam laşıp ko­ nuştuğu muz eski dostlarımızd ı . 1 59


Demirel'i yolcu etmeye gelenler arasında o güne ka­ dar Güniz Sokak'ta görülmeyen tek sü rpriz isim Danış­ ma Meclisi üyesi Yıldırım Avcı idi. Demirel bizi i kinci katta hazırl ı k yaparken pencere­ den görmüş, bir görevli geldi. «Sizi Beyefendi içeri bek­ l iyor.» dedi. Demirel g iyinmiş, hazırlanmıştı. M isafirleri ni kabul et­ tiği zemin kattaki salona indi. On beş yi rm i dakika kadar oturduk. Çaylar içild i. Böl ü kbaşı geçmiş olaylardan bazı ç izg iler çizip o a nda yaşanan tatsız havayı dağıtma k iste- . d i. Dem irel, «Bu da geçece k>>. dedi. Üzgün g örünmemeye d i kkat ediyordu. Çay bardakları boşaldığı sırada ·salonda bulu nanlar­ d a n birisi saati hatırlattı . Vakit gelmişti. Demire l uğurla­ maya gelenlerle te k tek vedalaştı . Topl u ca d ışarı çıkıldı. B u sırada Nazmiye Hanım i ki nci kattan aşağ ı ind i. Eşini u ğurlad ı . Foto muhabirleri bu önemli anı yakaladılar. Naz­ miye Hanım ağlıyord u. Demirel eşinin elini sı ktı. «Allaha emanet ol Nazmi­ ye. Beni merak etme» dedi , şapkasını eline aldı, bahçeyi geçip kapının önünde d u ra n kırmızı Mercedes'e bindi. Zincirbozan'ın öteki yol cuları da başka arabalara bin­ d iler. AP'liler konvoy hali nde Çanakkale'nin yol unu tuttu­ lar. Demirel'in arabasında Necmettin Cevheri, Sadettin B i lgiç ve Nahit Menteşe vard ı . Ankara'dan Çanakkale'ye gidinceye kadar yeni pa rtinin nasıl kurulacağını konuştu­ lar. Demirel, yeni partinin adının Doğru Yol olmasını uy­ gun gördü. Arabanın içinde karar verildi. Arkadaşlarına h a be r salacaklar, Doğru Yol Partisi kuru la ca ktı. Demirel ve arkadaşları Zincirbozan'a g ittikten iki gün sonra Genel kurmay İ kinci Başkanı Orgeneral Necdet öz­ torun'un emir subayı telefon etti. «- Efendim, Sayın Komutanımız sizinle bir kahve iç­ mek istiyor. Acaba Genel kurmay'a gelmeniz mümkün mü? Bu tamamen bir özel görüşme olacak, sakın yanlış anlaşıl­ masın.» B u çağrı yanlış anlaşılabilirdi. İ kinci Başkan Orgene­ ral Öztorun dönemin güçlü i nsanlarından biri. Cumhurbaş1 60


kanı Evren'e çok ya k ı n . Aynı zamanda s ıkıyönetim komu­ tan l ıklarını da halin -i cabına göre koordine ed iyor. Böyle bir çağrının altında g a zete kapatma uyarısı yada fırça da çıkabi l i r. Emir subayı nazik bir kişi olduğu için «S akın yanıı ş anlaşılmasın» diyord u . Foto muhabiri miz Turgut Mantar Demirel'in Güniz So­ kak'tan uğ urlanışı sırasında çok güzel resimler çekmişti. Saba h ı n erken saatinde oraya gelen yirmi otuz kişi l i k ka­ labalı k , daha sonra biraz daha artmış, Demirel arabasına binip hareket ederke n , al kışlanmış�ı. Sı kıyönetim yasakları dolayısıyla bunla rı yazamad ı k, ama, Nazmiye Han ı m ' ı n Demirel'i uğ urlarken çeki len re­ simlerinden en zararsız bulduğumuz birin i Yen i Asır'da ya­ yınlad ı k. Genelkurmay Başkanlığ ına g iderken düşünüyordum, acaba beni askerlerin hoşuna gitmeyen - bu resim için mi çağırıyorlar? Hayır. Çağrının n edeni bu değildi. Genelkurmay İ ki nci Başkanı Orgeneral Necdet Özto­ run beni nezaketle karşı ladı. Kahve i kram etti. Önce ge­ nel konulardan söz açtı. Sonra esas konuya girdi. « - Demirel Zincirbozan'a giderken siz Güniz Soka k­ ta bulunuyormuşsunuz. » «- Evet efendim. Orada idim. Olayı izled im.» «- Size bir sorum olacak. Demirel evinden çıkma­ dan önce şöyle konuşmuş: Ben hayatta bulunduğum süre içinde bunlara secim yaptırmam. Bu doğru mu?» Necdet Öztorun Paşa'nın önünde bir defter vardı. Orada yazılı notlara bakarak bana bu soruyu soruyorau. Hemen a n ladım ki, Güniz Sokakta bulunan bir istihbarat­ çı abuk sabuk bilgiler getirmiş, paşaların zihnini karışmış .. Gördükleri mi olduğu g ibi anlattım. «- De mirel ve a rkadaşları zemin . kattaki salonda bu­ lundu klan sırada ben de orada idim. Benimle birlikte iki gazeteci daha vardı . Demirel, ' Ben hayatta bulunduğum süre içinde bunlara secim yaptırmam' gibi bir söz söyle161

F. : 1 1


medi. Kendisine yapılan muamelenın haksızlığını ifade et­ ti. Ama, secim sözü hiç geçmedi. Beni buraya çağırıp olayın doğrusunu öğrenmek iste­ diğinize göre ben bir noktayı da ilôve edeyim. Demirel se­ çim konusunda böyle bir sözü hiç söylemez. Seçim olma­ dan siyasetin yolu açılmaz. Yolun açılması için secim ge­ re kir. Demirel neden bunu engellesin?» Orgeneral Öztorun benim acık konuşmamdan mem­ nun oldu. Teşekkür etti. Bu olayın yazılmaması nı önemle istedi . Ben de yazmadım. Yazmak isteseydi m de yaza­ mazdım. Büyü k Türkiye Partisinin kapatılması, bu partiy! or­ ganize edenlerin Zincirboza n'a gönderil meleri, solda par­ ti kurma çabasını yoğun laştırıp H. P.'yi d ışlayan CHP' l i le­ rin de onların yanına katı lması askerlerin mantığına uy­ gundu. HP dışında CHP'nin yerini a lacak sol parti ile BTP hedefe g iden yol üzerinde engel teşkil ed iyordu. Asker hare ket sırasında ne yapar? Hedefe g iden yolda buluna n engelleri ortadan kald ı rı r. işte yapılan buydu. Pekiyi, tercih edi len parti olan MDP'nin ra kibi ANAP hedefe giden yol üzerinde engel değ il miyd i. Anap o günlerde ciddi bir engel sayılmıyordu. M DP'yi geçebileceği anlaşıldığı sırada ise askerler Anap'ı kapa­ tıp Turgut Özal'ı saf d ışı edebilecek duru mda değ i l lerdi. Çünkü , hem dışarda hem icerde çok değ işik rüzgarlar !3Si­ yordu. B i r sohbet sırasında Demirel'e şu soruyu sordum: «- Bir çok olay geride kald ı . Yasaklar kal ktı. S iz tek­ rar m i lletve kili seçilip Meclis'e gi rdiniz. Doğru Yol Partisi Genel Başkanı oldunuz. S izi Zincirbozan'a gönderen as­ keri yönetimin lideri Evren'le Çankaya Köşkünde yaptığı­ nız görüşmelerde geçmiş olaylara değindiniz mi,» «- 13 Mayıs 1 988 günü yaptığım görüşmede Evren Paşa'ya, 'Büyük Türkiye Partisini neden kapattınız' diy& sordum. Bana, ' Kapatmasaydı k secimi kazanı rdınız. İ kti­ dar olu:-c:Junuz. Bizden hesap sorard ınız. Böyle bir düşün1 62


ce hakim oldu' dedi. Ben de kendisine, 'biz acımızı içimize gömmeyi biliriz. Bizden intika m almak gibi bir hare ket bek­ lenmemeliydi,' d iye cevap verdim. Bu olayda mesele şudur: Asker ihtilal yaptığında, elin­ den i ktidarı aldığını yeş�rtmek istemez. İş yine Makya­ vel'!n dediğine geliyor. 'Zaptettiğ i şehri yı kmayan komu­ tan ke ndi fela ketini hazırlar.' Paşa ların endişesi budur. İktidarın istedi kleri gibi oluş­ masını planla mışlard ı . Daha sonra Turgut Özal askerlerin isted i klerini yapacağı n ı söyleyerek ortaya cıktı. Onlara 'Turgut Sunalp oy a lamaz. Biz oy alırız. Eskilerle ancak ben mücadele ederim. On ları n ha kkından ben gelirim' de­ di. Onlara böyle g üvence verdi.» Demirel'e sorduğum sorunun benzerini Cumhurbaşka­ n ı Evren'e de yönelttim. Ded im ki : «- Sayın Cumhurbaşkanım, Büyük Türkiye Partisini neden kapattınız. O partide diğerleri gibi yasal sınırlar için­ de kurulmuştu . . . » «- Biz işin başında Ali Fethi Esener'i uyard ı k. Ben kendisi ile Cumhurbaşkanlığında konuşurken Nurettin Er­ sin Paşa d a vardı. 'Seni ilk kongrede düşürürler. Parti ku­ rarsan bu partiye müsaade etmeyiz' dedim. Kapıdan çı­ karken aynen böyle söyledim. O da bana partiyi kuraca­ ğını söyleyerek ayrı ldı. Büyük Türkiye Partisine müsaade etseydi k sonuçta koal isyon olacaktı. İş çorbaya dönecek­ ti. Biz iktidarda bir parti olmasını istedik. «- Sayın Cumhurbaşkanım, Sodep'in de seçime gir­ mesine izin vermediniz,» «- Necdet Calp bana geldi. Burada konuştuk. Bana, 'Sodep'e izin verirseniz ben bu işi bıra kırım' dedi. Sodep'in seçime girmesine izin verseydi k sol da bölünecekti.» Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Büyük Tü rkiye Partisi kapatılıp Zincirbozan sürgününü karara bağlandıktan bir gün sonra Corum'a gidere k sert bir konuşma yaptı. Ora­ da BTP'nin neden kapatıldığını, eski politi kacıların neden Zincirbozan'a gönderildi klerini an lattı. 1 Haziran 1 983 a kşamı halk Evren'in konuşmasını te­ levizyondan şaşkınlıkla izledi. Evren bir süre önce üçün1 63


cü yumru ktan söz etmişti. Herhalde ücuncü yumru k buy­ d u . Herkes anladı ki demokrasiye gecilecekti. Ama, geciş d isipl inli, talimli ve paşaların istediği gibi olaca ktı. O a kşam televizyon başında toplananlar Cumhurbaş­ kanı'nın şu sözlerinin altını cizip kend i politikalarına yön verdiler: «- Anayasayı dahi reddettim.ek icin kapatı lan s iyasi partilerin bazı başkan ve yöneticileri az m ı gayret sarf et­ tiler?» «- Her gün evlerinde g ruplar halinde eski pa rtili mil­ letvekillerini il ve i lce başkanlarını, beled iye başkanları n ı . kabul etmekten v e haince planlar hazırlamaktan cekin­ med i ler.» «- Bu cirki n oyunu tezgôhlayanlar, iki sınıf arkadaşı orgeneralimizi karşı karşıya getirmek su retiyle, (Sunalp ve Ali Fethi Esener'i ) vaktiyle m il leti böl mekten cekinme­ d ikleri gibi, makam ve. i ktidar uğru na gerekirse milletini­ zin gözbebeği ve yegône g üvencesi silahlı kuvvetlerimizi dahi kamplara ayı rmaktan zerre kadar cekinmediklerini acıkca ortaya koymuşlardır.» «- Eğer aynı oyunu geride kalanlar oynamaya devam ederlerse onlara da bu gibi uygulamala rın geti rileceğini hatırlatmak isterim. Kuru lmuş veya kurulacak olan d iğer partiler de aynı şekilde hareket edece k olursa, aynı işle­ m i onlar icin de yapmaktan cekinmeyeceğimizi bütün Türk milleti önünde belirtmek isterim.» Büyük Türkiye Partisinin kapatılması, Zincirbozan ola­ yı ve Evren'in Çorum 'da yaptığ ı sert konuşma en cok M D P Genel Başkanı Turgut S unalp'i rahatsız etti. S unalp. ar­ kadaşla rı ile olayları değerlendirirken şunları söyled i : «- Biz M DP olarak hem ra kiplerle mücadele ediyo­ ruz heni de şimdiki yönetimin bütün sorumluluğunu taşı­ yan bir parti d urumunda görülüyoruz. Büyük Türkiye'ni n kapatılması. Süleyman Bey'in Zincirbozan'a gönderilmesi de bize bağlanacak. Bu olay bize çok oy kaybettirecek. Demirel ve a rkadaşları seçimden önce mutlaka serbest b ı rakılmalı .. » 1 64


Paşalar Sofrasında Siyaset . . .

Haziran ve Temm uz ayları siyasi çalışmalar yönünden çok yoğ un geçti. Siyasi pa rtiler ve seci m yasalarına göre M i l l i G üven­ lik Konseyi partilerin kurucularını ve seçimden önce be­ lirleyecekleri adayları veto etme yetkisine sahipti. ANAP. MDP ve HP belirli sayıda veto ile kurtulup kurucular ku­ ru llarını yasallaştı rd ılar. Sodep ve Doğ ru Yol Partisi ise çok sayıda veto yedi. Bir a ra DYP'n in kurucu sayısı dörde kadar düştü . Sodep'ten vetoya uğrayanlar arasında Genel Başkan İnönü de vard ı . M i l l i Güvenlik Konseyinin veto ettiğ i kurucu isimle­ rinin yeri ne partiler bel i rl i bir tarihe kadar yen i isimler bil­ d i rebi! iyorlardı. DYP ve Sodep bu isimleri Konsey'e ver­ diler. fakat onlar da veto edild i . Sonunda bu iki -parti, «S iz kurucularınızın isimlerini ilôn edilen tarihe kadar vereme­ d iniz» gerekçesi ile secime g irme hakkını elde edemediler. Konsey üç partiyi tercih etmişti. ANAP, M DP ve HP. Bazı çevrelerde Anap'ın kapatılacağı, Turgut Özal'ın veto edileceği kuşkusu vard ı . Ama, Özal bunları aşmasını bildi. Can kaya'da yaptığı görüşmelerde Evren Paşa'ya gü­ vence verdi, eski nin devamı olmayaca k bir parti kuraca­ ğını söyledi. Anap'a b i r kac ılımlı dışında eski politi kacı­ lardan kimseyi almadı. Kendisini güçlü göstermek isteme­ d i . Binlerce yıl önce yaşamış olan· Cinli General Sun Tu­ zu'nun savaş ta ktiğini kullandı. General Sun Tuzu d iyor ki: «Zayıf olduğun zaman düşmana kendini kuvvetl i göster. Kuvvetli olduğun zaman da zayıf g öster.» Özal Anap'ı ilk aylarda olduğundan daha zayıf gös­ terdi. 1 1 Eyl ül 1 989 günü, Özal partisin in Meclis Grubu toplantısında o günleri şöyle an latıyordu: «- Biz pa rtimizi kuracağımız sırada bize Amiral Ulu­ su'nun kuracağı partiye katılmamız için tazyi k yapıldı. Ka­ bul etmed im. Ben memlekette büyü k değişiklikler yapıl­ masını düşünüyordum. Statü konun devamının yararlı ola­ cağı kanaatinde değildim. Statükon un değişmesinin çok 1 65


zor olduğunu biliyord u m. Statü konun değişmesi yavaş ya­ vaş yapılmalıydı. Bunu biz yapabilird ik. Bu m.ın için bir baş­ ka parti ile biraraya gelemezd i k. 1 980 ile 1 982 arasında programı mızı tatbi kte güçlük çekmiştik. Biz ancak tam söz sah ibi ol ursak düşü nceleri­ mizi tatbik edebilirdik. 'Parti kurmamıza bir engel varsa biz teşebbüse girmeyelim.' dedik. 'Sizi reddedemeyiz. siz bizimle çalıştınız. Başbakan Yard ımcılığı yaptı nız' ded i . Evren Paşa bana 'MHP'lilerle MSP'lileri partiye almayın,' dedi. Biz aşırı i nsan değiliz, alımlı insanız. Onlar (paşalar) bizim seçimde alacağımız reyin yüz­ de onu geçmeyeceğ ini sanıyorlardı. Böyle söyleniyordu. İ stih barat raporları da öyle idi. Halk bize büyük gösteri yapmıyordu. Gösterilerden korkuyordu. Ama bizi tutuyor­ d u . Bunu anladım. Bizim parti mizin yüzde doksanı siyasete yeni giren arkadaşlardır.» Turgut Özal, 1 1 Eylül 1 989 günü Anap Meclis Gru­ bunda yaptığı konuşmada geçmiş anılardan çizgiler verir­ ken herşeyi açıklamadı. Özal Cumhurbaşkanı Evren'den dolayısıyla Milli Gü­ venlik Konseyinden izin aldıktan sonra, dönemin gerçek­ lerini çok çabuk görmüştü. Başbakan Ulusu, parti kurma görevinin kendisinden alı nıp Turgut Sunalp'e veri lmesini hiç sevememişti. Bu olay içine sin memişti. M i l l i Güven l i k Konseyindeki paşa lar S unalp üzerinde oybirl iği etmemişlerd i . Havacı, Denizci ve Jandarma Turgut Paşa'nın başarılı olmasını gönülden des­ teklemiyorlard ı. Anap'ı MDP ile yarıştıracaklardı. Turgut Özal bu gerçekler yanında önemli bir gerçeği daha görd ü . Konsey'deki Paşalar, Necdet Üruğ'un güç sa­ h i bi olmasını da istemiyorlard.ı. Üruğ Paşa'nın Turgut Su­ naip ile ilişkileri onları çok tedirgi n ediyordu. Bu d u rum, Özal'ın ve Anap'ı n önünün açılmasını kolaylaştırıyordu. Dışardan esen rüzgarlar da d i kenli yol lardan geçtiğ i g ünlerde Özal'ın çok işine yaradı. Özemkıe Amerika'dan esen rüzgarlar. Özal yolu n açıldığına iyice inandıktan sonra gücünü seferber ederek Anap'ın il ve ilce örgütlerini hızla kur1 66


maya başladı. Partinin Kurucular Kurulunda eski AP'li ler­ d e n önemli isimler yoktu, ama, örgütlerde siyaset yapa­ bilecek durumda bulunan çok sayıda AP'liye görev veril­ d i . Özal, örgütlen mede, AP' liler yanında, eski MS P ve M HP'l ilerle siyasi gelecek arayan, siyasette beklentisi olan ları birleştirip yeni bir hamur yoğurmak istiyordu. Ağ ustos ayına kadar MDP önde görül üyordu. Ağus­ tos başı nda vali lerden gelen raporlarda Anap'ın hızlandı­ ğ ı anlaşıldı. Bu bilgiler üzerine paşa lar MDP ile Anap'ın birleştirilmesi fikrini gerçekleştirmek istediler. O günler­ de Başbakan Ul usu'nun ismi tekrar ortaya atıldı. U l usu, birleşmeden sonra lider olacaktı. U l usu, Su­ nalp'in yeri ni alaca ktı . Sunalp görevi bırakacaktı. Böyle söylentiler uzun süre ortalığı dalgalandırd ı . Oy­ sa Ulusu böyle işlere girecek, başarı lı ol çi bilecek bir insan değildi. Türkiye'nin secim havasına girdiği Ağustos ayı so­ n u na doğru Cankaya'daki Genel kurmay Başkanlığı Köş­ künde bir toplantı yapıldı. Turgut Sunalp bir kaç gün önce Cumhurbaşkanı Ev­ ren'den randevu istemişti . Evren, randevuyu Genelkurmay Başkanı'nın köşkünde verdi. Turgut Paşa, Kenan Paşa ile Ulusu meselesi dahil bir çok konuyu konuşacaktı. Orta­ l ı kta gezinen «Birleşme» meselesini de kesip atmak niye­ tinde idi. O gece Necdet Ü ruğ Paşa'nın evinden cıktı, bahçede yürüyerek Genelkurmay Başkanı'nın köşküne geldi . Zili çaldı. Karşısına Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ne­ jat Tümer'in eşi Melahat Hanım cıktı. «- Aaaa paşa m siz m isiniz? Herhalde toplantıya gel­ diniz. Nejat biraz evvel Genelkurmay Başkanının köşküne g itti. » Sunalp, Genel kurmay Başkanı'nın e v i diye b i r önceki köşkün zilini ça ldığını anlad ı . Özür diledi. Oraya yöneldi. G iderken düşü ndü. Randevuyu Cumhurbaşkanı ile görüş­ mek için iste mişti . Deniz Kuvvetleri Komutanı da davet edildiğine göre toplantı yapılacağını anladı. içeri girince Cumhurbaşkanı ile Kuvvet Komutanları167


_

nın toplantı halinde kendisini bekled i klerini gördü. İçki ve kahve ikramı yapan hizmet eri salondan çıkarıldı. Paşalar siyasi durumu görüşmeye başladılar. Konsey üyelerinin konuşmalarından Turgut Paşa hiç hoşlanmad ı. Partilerin du rumundan, MDP ve Anap'ın se­ cim kazanma yeteneğinden söz edilirken Deniz Kuvvet­ leri Komutanı Oramiral Nejat Tümer sord u : « - Paşa m, aldığımız haberlere göre Anavatan Par­ tisi gücle niyormuş. Sizin icin birleşme olabilir mi? Birleş­ meye ne dersiniz?» «- Eğer ben birleşirsem DYP ile birleşi rim. Ada mlar partilerini kurdular nezaket gösterip bizi ziyarete geldiler. Turgut Özal ise birleşmem diye devamlı demeçler veriyor. Ayrıca, Anavatan ile birleşmemek için kendi me göre özel · nedenlerim var. » Turgut Sunalp orada özel nedenlerinin neler olduğu­ nu açı klamad ı . Ama, yakın çevresine, Öza l'ın Atatürkçü olmadığını, Nakşibendi tarikatına i nandı ğ ı nı. MSP zihni­ yetin i devam ettird iğini, bu zihniyetteki kişileri topladığını, fakat bunları askerlere karşı kamufle ettiğini söylüyordu. Deniz Kuvvetleri Komutanı Orami ral Nejat Tümer, bir­ leşme konusunda soru yöneltirken, « Neden birleşmiyorsu­ nuz, bi rleşin» havasındaydı. Başarının anca k birleşme ile sağlanabileceğini söylemek ister gibiydi? Turgut S unalp, Anavatan ile birleşme niyetinde olma­ dığını söyledikten sonra Deniz Kuvvetleri Komutanından bir soru daha geldi. «- Paşam, M usa Öğün ile Doğan Kasaroğl u partini­ ze mutlaka lazım mı?» M usa Öğün M DP'nin Genel Başkan Yardımcısı, Do­ ğan Kasaroğlu da Genel Sekreteri idi. İ kisi de Paşa'ya a rkadaş derecesinde yakındı. Konsey'deki Paşalar Doğan Kasaroğlu'nun Genel Sek­ reterli kte g üçlenmesinden memnun olmamışlard ı . Oysa, Sunalp, Kasaroğl u partiye gelmeden önce Evren'e bilgi vermişti. Kenan Paşa da « Doğan Kasaroğlu iyidir.» de­ mişti. Şimdi, Deniz Kuvvetleri Komutanı yapılan tezviratı seslendiriyordu. 1 68


Turgut Paşa M usa Paşa'ya neden itiraz edildiğini ça­ buk kavradı. Danışma Meclisi Üyesi eski Kara Kuvvetleri Komutanı Eşref Akıncı hem Evren'in hem Konseydekilerin komutanlığını yapmıştı. Yuka rıdan gelen istek üzerin e M DP'ye alınmıştı . Eşref Paşa siyaseti bilmez, sivil haya­ tı pek tanı mazdı. Buna rağmen üst . kattaki ilişkilerine da­ yanarak partide etkili olma k istiyordu . Bir ta kım adamla­ rı getirip üye yazdırıyordu. Bunları ileride milletvekili ada­ yı yapmak amacı ndayd ı. B i r gün Emekl i Orgeneral Eşref Akıncı, Emekli Kor­ general Musa Öğün'ün od asına geldi. Emir verir gibi, «Ya­ mı Dan ışma Meclisinden yirmi beş a rkadaş getireceğim. Bunlar için merasim yapılsın» dedi. Musa Paşa sinirlend i . Seçmenle il işkisi olmayan, ta­ banı bu lunmayan bir yığın adam milletvekil i olmak için partiye koşuyordu. MDP Danışma Mecl isinin deposu olu� yord u. « Paşam, bu kayıt işleri, merasimle r ben im işim de­ ğil..» «- Musa Paşa. bunlar pırıl pırıl adamlar.» « - Komutanım, bunlar pırıl pırıl adamlar değildi r, de­ miyoru m, bunlarla parti bir yere gidemez. Bunların taba­ nı yok, Sıkıyönetim komuta nları ile va lile r bu arkadaşları seçip Danışma Meclisine göndermişler. Biz ne yapa l ı m bunları . . . » Eşref Paşa. Musa Paşa'nın bu davranışına çok bo­ zuldu. Kendisi Orgeneral, ayrıca Kara Kuvvetleri Komu­ tanlığı yapmış bir paşa .. M usa Öğün Korgeneral. Olur mu hiç? Genel Başkan Yard ı mcısı olmuş, kendisini dinlemi­ yor. Korgeneral olduğ unu unutuyor. Emekli Orgeneral Eşref Akıncı hemen gidiyor, doğru­ ca Konsey'e, durumu anlatıyor. M usa Öğün'ü şi kôyet edi­ yor. ı Partiye adam almıyor. Geleni kovuyor.» diyor. Şi kô­ yet, Konsey'den Genel Başkan Sunalp'e ulaşıyor. Sunalp Paşa da Musa Paşa'yı çağırıyor. «Bak M usa Paşa. Kon­ sey'den şikôyet var, sen gelenleri kovuyormuşsun.» Turgut Sunalp, Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın, « Pa ­ şam, Musa Öğün v e Doğan Kasaroğlu partinize mutlaka -

1 69


lôzım mı» sorusundan. «Bunları görevlerinden a l » şek­ linde bir telkinde bulunduğunu anladı. «- Ben M usa Öğün ve Doğan Kasaroğ lu hakkında­ ki şi kôyetleri d uyuyoru m» dedi. Ben de ol masam, bu ar­ kadaşlar da olmasa M D P devam eder. Ama , Musa Öğün de Doğan Kasaroğ lu da bana lôzımdır. » Paşalarla Sunalp arasında gecen konuşma ları Cum­ hurbaşkanı Evren sessizce d i nled i . Turg ut S u nalp görüş· menin sonunda çok sinirlendi. Kestirip attı: «- Şimd iye kadar d inled iklerimden olumlu bir sonuç çıkarmadım. Yarın istifa edeceğim. Hemen yarın partiye bir genel başkan bulun.» Turgut Paşa'nın bu sözleri üzerine paşalar meclisin­ de buz gibi bir hava esti. Yolun sonunda Turgut Sunalp istifa ediyordu. Partiler ay sonu nda (Ağustos) adaylarını tesbit edeceklerdi. Turgut S unalp istifa tehd idi n i yada kararını Konsey üyelerinin önlerine koyarken en fazla Denizci ile Havacı'­ n ı n tutu mlarına karşı tavır alıyordu. Uzunca bir süre önce kulağına gelen haberl eri Cumhurbaşkanı Evren'e iletmiş ve şöyle demişti : «--- Evren Paşa m, 'Evren Cumhurbaşkan ı. Turgut Su­ naip Başba kan. Necdet Üruğ Genel kurmay Başkanı ola­ cak. Kara Cuntası kurul uyor.' diyorlar. Bu sözleri Deniz­ ciler çı karıyorlar. Aman di kkat ediniz .. » Sunalp, şimd i Evren'e söylediklerini tekrar hatırlıyor ve Denizci'nin üzerine gelmesini çok kolay izah edeb i l i­ yordu. M D P Genel Başkanı buz gibi havada sözlerine buz �ibi devam etti: «- 28 Ağustos'ta parti milletvekili adaylarının tesbi­ tine giriyor. Beş gün sürecek bir toplantı olacak. Bu top­ lantıya başka bir arkadaş genel başkan olara k girsin.» Konsey üyesi Nurettin Ersin Paşa havanın iyice ge­ rildiğini görünce Evren'den sonra e n kıdemli Paşa olarak müdahale bulundu. «- Turgut Paşam, rica ederi m. Ned en hemen hassas1 70


!aştınız? Biz burada bize u laşan bilgileri, kulağımıza ge­ lenleri söylüyoruz.» Turgut Suna lp Genelkurmay Başkanlığı Köşkünden is­ tifaya kararlı olara k çıktı. Ertesi gün partiye gelince dü­ şündü. Odasında uzun süre durumu muha keme etti. Son­ ra istifa etmek kararını geri aldı. - «- Neden istifa etmediniz paşam?» Bu soruyu evinde Turgut Sunalp'e sordum. «- istifa etseyd im önce M DP olayı çökerdi. Parti is­ yan ederdi. ö zal' ın ekmeğine yağ sürmüş olurdum. Özal'ın i ktidara gelmesini kesinlikle istemiyordum. Sol un i ktidar olmasını da istemiyordum. Zinci rbozan hadisesinin bize büyü k darbe vurduğunu bil iyordum. Partimize ilk aylarda büyük hücum vard ı. Herkes g itmek istiyordu. Teşkilôt kur­ mak için yarışıyorla rd ı . Bun ların çoğu AP'li idi. Demire l ve a rkadaşları Zi.ncirbozan'a gönderildikten sonra hızımızda bir miktar azalma oldu. Ayrıca, biz Hükü metin yaptığı bü­ tün işlerin sorumlusu gibi görül meye başlandı k. Bu faktörleri d i kkate a l ıyordum. Ama, istifa etmeyi, mücadeleyi bıra kmayı kabul edemezdim.» Ağustos ayında Ca nkaya'da paşa lar meclisinde ka­ palı kapılar arkasında konuşulan Ar:ıap ile M DP'nin bi rleş­ mesi fikri yeni değildi. Anap'ın bir miktar yol aldığı görül­ d ü kten sonra bir fikir aske rlerin zihnine yerleşmiş, gide­ rek kuvvet kazanmıştı. Bi rleşmeyi isteyenler aynı zamanda gelecek i ktidarın da şablonunu çı karıyorlard ı . Seçimden sonra Ulusu Baş­ bakan, S unalp Meclis Başkanı, Özal da Başbakan Yardım­ cısı olacaktı. Belki de görev veril meyecekti. Turgut Sunalp M eclis Başkanı seçilerek i ktidarda etkisiz hale getirile­ cekti. Bu hesabın a ltında da Konsey üyelerinin «Seçimden sonra biz ne olacağız» hesabı vardı? Necdet Üruğ Genel­ kurmay Başkanı olduğunda Başba kanlı kta Sunalp yerine Ul usu'nun bulunması kend ileri için güvence idi. Deniz Kuvvetleri Komutanı ile Hava Kuvvetleri Komutan ı'nın ü ruğ i le yıldızları hiç barışmamıştı. MDP ve Sunalp olayından sonra ilişkileri daha da soğ uk d u ruma gelmişti. 171


Cumh urbaşkanı Evren, hem Turgut Suna lp'e hem Tur­ gut Özal'a birleşmelerini tavsiye etti. Fakat, ikisinden de olumlu sonuç alamadı. Birleşme sözleri güç kazanır gibi olduğunda Özal hemen bir fırsatını bul uyor, «partisinin tek baş ına kendi g ücüyle secime gireceğ ini, ki mse ile bir­ leşmek istemediklerini» söylüyordu. Ku lislerde Özal'ın Ulu­ suyu partisine davet ettiği fakat b u davetin kabul edilme­ d i ğ i konuşu luyord u . Ağustos sonunda birleşme fikri tekrar alevlendiğin de a rtı k çok geç olmuştu . Partiler secim havasına girmiş­ ler, aday adaylarının başvuru larını kabul etmeye başla­ mışlardı. 16 Şubat 1 983 g ü n ü Evren'i Pa kistan'a götüren uçak­ ta bu konu açıld ı. O günlerde geçmişe dön ü k bazı de meç­ lerde Turgut Sunalp'in ve Özal'ın birleşmeyi istemed i kle­ ri. bu yüzden bu yoldaki gi rişimlerin gerçekleşmediği ifa­ de edilmişti. Cumh urbaşkanı Evren çevresinde bulunan gazeteci­ lere şunları söyledi: «- Biz birleşin demişiz de onlar birleşme mişler.. Bi­ ze Cunta d iyorlard ı . o zaman .. Biz Cunta idik. O zaman biz parti kurmayı n derd i k kurmazlardı . » Evren bu sözleriyle birleşme konusunda sadece fikir ileri sürdü klerini, bir zorlamada bulunmad ı klarını anlat­ mak isted i. .

icra Vekilleri Heyeti . . . Paşalar Kazığı . . .

Ağustos sonunda secime katılacak ü ç parti, M DP, Anap ve HP adaylarını belirleme çalışmalarının sonuna geldi kleri günlerde olayın rengi aşağı yukarı belli oluyor­ du. Sodep'in secime sokulmaması HP'nin sol parti olarak itibarını büyük ölçüde kırmış, askerlerin gerçek sol partiyi secime sokmayıp ta klidini halkın önüne koydu kları gibi bir izlen i m ortaya çı kmıştı. Büyük Tü rkiye'nin kapatılma­ sı, Doğru Yol'un secime sokulmaması da Özal'ın işine ya­ ramıştı. 1 72


Y ı l lar yılı Adalet Pa rtisine oy veren seçmen Anap'la M DP arası nda böl ünüyordu. Anap öne geçiyordu. işte o g ü n lerde bir gece telefonum çaldı. Doğan Ka­ saroğ lu arıyordu: «- Paşa i le konuşma k istemiştin. İstersen gel. Ko­ nuş. O da se ninle konuşmak istiyor. Saate baktım 24.00'e yaklaşıyor. Bu saatten sonra gi­ d ilebilir mi? «- Neredesinit?» «- Biz Ertan ve Paşam Orduevindeyiz. Sen buraya gel, Paşa'nın da iresine çı K.» Acele giyindim. Arabaya bindim, Atatürk Bulvarından hızla inerek Orduevine ulaştım . Ta limat veri l m iş. Beni bir görevli er aldı, ikinci kata çıkardı. Sunalp Paşa, Doğan Kasaroğ lu, Ertan Karasu o ge­ ce Paşa'nın dairesinde yemek yemişler. Bir kaç kadeh ra­ kı içilmiş. Sonra siyaset konuşmaya başlamışlar. Turg ut Sunalp beni g ü lere k karşı ladı. « Ne yapıyor­ sun, neler karıştırıyorsun? Gecenin bu vaktinde çağ ırd ığı­ mız için inşa llah bize kötü bakm ıyorsun.>ı dedi. Görüşmekten memnun olduğumu söyled im. O gece bir çok soru sordum. Suna l p Paşa, bir kısm ı na yazı lma­ m a k kaydı ile cevaplar verd i . « - Paşam, siz b u seçim i nasıl kazanacaksınız? «- Ben şimdi seçim i düşünmüyorum. Kuracağ ım ic­ ra Ve killeri Heyetin i (Bakanlar Kurulunu) düşünüyorum. Öyle insanlar milletvekili seçil meli ki, bu memleketi doğ­ ru dürüst idare edecek, ekonomiyi d üzeltecek bir icra Vek i lleri Heyeti kurabileyim.» Paşa seçimi kazanacağına samimi olara k inanıyor­ d u , ya da bir gazeteci ile dostça da konuşsa böyle söyle­ mesi gere kiyordu. Ben im kanaatim böyle değildi: MDP'nin seçimi kaza­ nabileceğ ini hiç sanmıyordum. Bir ara Sunalp Paşa, bir not almak için da iresindeki yatak odasına geçti. «- Doğan Ağabey, Paşa ne diyor? Siz bu seçi mi na­ sıl a lacaksınız?» ·

1 73


Doğan Kasaroğl u g ül meye başladı. Şöyle dedi: «- Bizim bu secim i nasıl kazanacağımızı bilmiyo­ rum. Bizim kazanmamız için anca!<. sandıktarın değişmesi lôzım . O da mümkün değ il..» Genel Sekreter Kasaroğlu gerçeği çok önce görmüş­ tü. Yükün M DP'ye yüklendiğini, kaymağın Anap'ın önüne konulduğunu anlamıştı . Bu yüzden «Sandıkların değişme­ si lôzımıı diyerek dalgasını geçiyordu. Orduevinde Sunalp Paşa'nın İcra Vekil leri Heyetin i düşünd üğ ü gecenin üzerinden dört beş g ü n geçti kten son­ ra M DP kurmayları An kara'da Ma rmara Ote linde kampa çekildiler. Bütün partiler Eyl ü l başında listelerine son şek­ li vermek ve bunları Milli Güven lik Konseyine sunmak zo­ rundaydılar. İ l k incelemeyi Konsey yapacak, veto edilme­ yenlerin isimleri Yüksek Seçim Kuruluna verilecekti. M DP'nin aday adayları listesinde bir yığın torpilli adam vard ı . Bir kısmını Konsey'den rica ile göndermişlerdi. Ba­ zılarını Cumhurbaşkanı tavsiye etmişti. M DP'liler Marma­ ra Otelinde beş gün beş gece listeler üzerinde çalıştılar. İ mkônlar ölçüsünde l iste başlarına secim kabiliyeti olan adayları yerleştird i ler. Kendi çevrelerinde sevilen kişileri listeyi sürü klemesi amacıyla birinci i ki nci s ıraya yazdılar. Anap, MDP ve HP, aday l istelerini 2 Eylül'de Milli Gü­ venl i k Konseyine teslim ettiler. Konsey gerekli inceleme­ sini yapacak, milletvekili seçilmesini uyg un bulmadığı aday­ ların isimlerini partilere bildirecekti. Açı klama yirmi gün sonra yapılacaktı. M DP Genel Başkanı S u nalp, partisinin veto fırtınası­ nı en az zararla geçiştireceğini sanıyordu. Doğrusu böy­ le düşünmekte de haklıydı. Bu görevi Evren ve arkadaşla­ rı kendisine verm işlerdi. Kurucuların seçiminde, adayların tesbitinde Cumhurbaşkanının telkin ve tavsiyelerini dikka­ te a lmışlard ı. U l usu Hü kü metinin bakanları MDP adayı id i. Başbakan Ulusu da aday oldu. Askeri yönetim ile ya kın ilişkiler içinde bulunan, Ke­ nan Paşa'nın manevi desteği altında olduğuna inanılan M DP'n in vetodan en az zararla çıkması kada r doğal ne olabilirdi. 1 74


Konsey'de aday listeleri üzerinde incelemeler devam ederken fısıltılar başlad ı . M DP'den bazı önemli kişilerin veto ed ileceği söylentileri cıktı. Turgut Sunalp Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşme­ lerden birinde veto olayına di kkatini çekmişti. «- Lütfen bizim listeleri n birinci, ikinci, üçüncü sıradakilerini veto etmeyin. Listeyi bunlar sürü kleyecek.» «- Paşam, bayramda burada değil misiniz?» «- Evet Kenan Paşam, bayramda Ankara'dayım.» «- Bayramda bir durum olursa konuşuruz.» Ku rban Bayramı 1 7 Eylül günü başlıyordu. Konsey bayram süresinde de çalışacak, vetolar bayramdan bir gün sonra açı klanacaktı. Turgut Sunalp, Evren'le yaptığ ı görüşmede kendisine on üc kişinin isimlerinin yazılı olduğu bir liste vermişti. Bu listede eski AP'li parlamenterlerin isimleri vardı. Örneğin, Haldun M enteşoğlu, Ahmet Buldanlı, Ah met İhsan Kırım­ lı, Sabri Keskin, İskender Cenap Ege g ibi .. Turgut Paşa, bu isimlerin veto edilmemesini Evren'den önemle rica etti. Bayra mdan önce Turgut Paşa'nın kulağına bazı ha­ berler ulaştı. Konsey, Doğan Kasaroğlu ile Musa Öğün'ü veto edecekti. MDP'den cok sayıda veto olaca ktı. Haberlerin cidd iyet derecesini yokladı ktan sonra Ka­ saroğl u ile Öğün'ün gerçekten veto edilecekleri n i öğre­ nen Turgut Sunalp hemen Cumhurbaşkanı ile görüşmek istedi . Başyaver Cevat Albayı aradı. Cumhurbaşkanı ile mutla ka konuşmak istediğini bild irdi. Ertesi gün Evren Su­ nalp'i a radı. Turgut Paşa çok sinirli idi. Aldığı bilgileri aktardı . Do­ ğan Kasaroğlu ile Musa Öğün'ün veto edileceklerini öğ­ rendiğini, böyle bir şey olursa istifa zorunda kalacağım bildirdi. « Bu şartlar a ltında seçimden çekilme k zorunda kalabil i rim» dedi . Sunalp Evren'le konuştu ktan sonra Antalya'da Kar­ puz Ka ldıran Kampında tatilde bulunan Kara Kuvvetlert Komuta nı Orgeneral Necdet Oruğ'u aradı. 1 983 yazı nda ordunun zirvesinde önemli değişiklikler olmuş, Cumhurbaşkanı Kenan Evren Genelkurmay Baş1 75


kanlığını Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Er­ sin'e bıra kmış, Ersin'in yerine Orgeneral Necdet Üruğ gel­ m işti. Orgeneral Ersin Genel kurmayda seci me kadar ka­ laca k, seçimden sonra Üruğ Genelkurmay Başkanı ola­ caktı. Turgut Sunalp Necdet Üruğ ile yaptığı telefon konuş­ masında vetoların üzerine geldiğini anlattı . « Hemen gel» dedi. Turgut Paşa Üruğ'un Ankara'ya gelip Konsey'le ko­ n uşmasını istiyordu. Aynı gün M usa Öğün de Ü ruğ'u ara­ dı. Durumu an lattı. Üruğ Antalya'dan gelmed i. Mu sa Öğün'e «Benim yapabileceğ im bir şey yok» ded i. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ü ruğ o sırada kendisini siyasetin tamamen dı şında bir konuma getirmek istiyordu. Bu konu mda M DP ile yada Turg ut Sunalp'le si­ yasi il işkide bulunuyormuş gibi bir görüntüye girmekten uzak d uruyordu. 21 Eylül günü vetoların bombası patlad ı. Bu bomba M DP'yi a ltüst etti. M DP'den 74, HP'den 89, Anap'tan 81 aday veto edil­ m işti. Musa Öğün ve Doğan Kasaroğl u vetodan kurtul­ m uşlardı, ama, M DP'nin seçim şansı olan liste birincile­ rinden 1 8, i kin cilerden 21 ve üçüncü lerden de 20 aday ve­ toya kurban edilmişti. Bir takım dedi kodular, asılsız söylentiler, torpiller ve­ tolard a etkili olmuştu. Eşref Akıncı tamamen kişisel bir nedenden dolayı Anadolu Ajansı eski Genel M üdürü Attila Onuk' u Konseye şi kôyet ederek veto ettirmiş, bazı Kon­ sey üyeleri torpi l l i isimler öne çıksın diye üst sıralardaki adayları silmişlerdi. Başta Genel Başkan Turgut Sunalp olmak üzere tüm M DP yöneticileri veto kararını Konsey'in kendilerine attığı b i r kazık olarak değerlendirdiler. Veto listesini eline alan Turgut Paşa morarmış d u rumda od asına çekildi. Se krete­ rine, kimsenin içeri alınmaması için tal i mat verd i . Genel Başkan Yard ımcısı Kars adayı M usa Öğün son derecede sinirli idi. «Bu kadar da ol maz» d iye bağ ırıyor­ du. Konsey üyesi Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nuret­ tin Ersin Mehmet Hazer için Diyarbakır'da üç kişiyi hor1 76


camıştı. M usa Paşa çevresinde bulunanlara listeyi göste­ rerek şöyle d iyordu: «- Bu Dan ışma Meclisi Üyesi Meh met Hazer Nuret­ tin Ersin'in sınıf arkadaşıdır. Hazer Kars'tan aday olmak isted i . Teşkilat kabul etmedi . Diyarbakır'a koyduk. Sırada beşi nci old u. Nurettin Paşa, Mehmet Hazer yukarı çıksın d iye listenin önündeki üç kişiyi . birden veto etti. Bize bu kazıkları atıyorlar, sonra secim kazanın diyorlar.» Genel Sekreter Yardımcısı Ertan Karasu, veto kararı açıklandı ktan sonra, aşağı yukarı üç ay önce bir korgene­ ra lin kendisine söyled i klerini hatırladı. Karasu. Haziran ayı başında ya kın · tanıştığ ı Korgene­ ral'le Cin Lokantasın ın kapısında karşılaşıp konuşmuştu . Korgeneral hal hatır sordu ktan son ra sözü siyasete ve MDP'ye getirerek şöyle demişti : «- Erta n'cığım ben Turgut Paşa'yı ç o k severi m. Seni d e çok severim. Di kkat ed iyorum, samimiyetle çalışıyor­ sunuz. Ama, bu olay Faru k Gürler olayına benzemesin, Rahmetl i Fa ruk Paşa'ya da söz verildi. Öne çıkarı ldı. Son­ ra ra h metli en yakın arkadaşlarından kazı k yed i. Ben bir­ şeyler seziyorum. Sunalp Paşa aleyhinde bir ta kım havalar var.» Ertan Karasu, ertesi gün partiye gelince doğru Su­ naip Paşa'nın odasına g itmiş ve ismini vererek Korgene­ ralin söyledi klerini anlatmıştı. Aradan bir süre geçti kten sonra Turgut Sunalp, Er­ tan Karasu ile konuşan Korgeneral'le bir kokteylde karşı­ laştı. «- Hassasiyetine çok teşekkür ederim . Ben kendi­ me kazık attırmam» dedi. Turgut Paşa kendisine de yukarıya da çok güveni­ yordu. Partiyi kurarken, işleri yürütürken Cumhurbaşkanı Evren'le gayet uyumlu çalışmışlard ı . Turgut Paşa'nın de­ yimi ile « Ne Evren siyasi konularda talimat verecek ka­ dar neza ketsizdi, nede kend isini talimat a lacak bir adam­ d ı » . Anca k, aralarında siyasi kon ularda nezaket içinde bir d iya log vard ı . Durum böyle olu nca, Turgut Sunalp yine kendi deyimi ile «Kazık» beklemiyordu. 1 77

F. : 1 2


Ama, kazık orta yerde d uruyordu. Turg u t Sunalp'in Evren'e özel rica ile verdiği on üç kişilik liste bile sağlam çıkmamıştı. Sunalp Paşa. Konsey'de M DP'ye karşı çok bü­ yük bir politika değişikliğinin başlamış olduğunu gördü. Veto kararının açı klandığı g ü ne kadar halk MDP'nin Cumhurbaşkanı Evren tarafı ndan deste klend iğine inanıyor­ du. M DP işbaşındaki askeri i ktidarın partisi olarak görü­ lüyordu. Anayasa oylamasında alınan yüzde 92 oranında­ ki oyların büyü k bir kısmının Kenan Evren'in kişisel pres­ tiji ile sağlandığı kanaati hakimdi. Böyle olu nca MDP'nin seçim şansı bir miktar a rtıyordu. M DP'nin farklı konumu işadamlarının. bürokrasinin ve bazı çevrelerin partiye bakışlarını etkiliyordu. Evren'i se­ venler MD P'ye olumlu yaklaşmayı adeta görev biliyorlar­ dı. Turgut S unalp hesabını yaparken « Evren fa ktörünü» halk desteği ile birli kte düşü nüyordu. Aramızdaki geçmiş hu kuka dayanarak arada bir Pa­ şa'ya şaka yapma imtiyazım vardı. M DP'ye g ittiğ imde «Pa ­ ş a m siz bu secimi nasıl kazanacaksınız?» d iye sorardım. Turgut Sunalp ya sorum u geçiştirir. yada şakayla karşıl ı k verird i . Bir gün yine aynı soruyu tekrarlayınca. « G el otur, sa­ na secimi nasıl kazanacağım ızı anlatayım . » ded i . «- Tabii k i geniş ha l k kitleleri oy verirse secimi ka­ zanacağız. Bak. gerçekçi ol. Evren Paşa'nın altı nda çok büyü k bir halk desteği var. Hal k onu seviyor. Bizim nasil bir parti olduğumuzu halk bil iyor. 12 Eylül'ün ruh ve felse­ fesini biz temsil ediyoruz. Bu durumda Kenan Paşa ile MDP arasında fikir birliği oluşuyor. Halk bunu görüyor.» M i l l i Güvenlik Konseyi'nin veto kararı Turgut Su­ nalp'in bu stratejisini de M DP'nin görüntüsünü de tahrip etti. Konsey, vetoları karara bağlarken M D P'yi koru ma­ mış. a ksine secim kazanabilecek, listeleri sürü kleyecek adaylarını biçmişti. Üç parti de aşağı yukarı eşit sayıda veto yemişti. Anap'a 81 veto gelirken MDP'nin 74 adayı veto edilmişti. Bu sonuç halka çok önemli bir mesaj veri­ yordu. Konsey, « Bizim için MDP ile Anap arasında hiç fark yok» d iyordu. ·

1 78


Veto kararı açıklandığı gün M DP Genel Merkezinde toplanan parti kurmayları d urumu bu şekilde değerlendir­ d i ler. Cumh urbaşkanı Evren'in ve iktidarı n desteğinin çe­ kildiğini anladılar. M DP Genel Başkanı Turgut Sunalp, odasına girip bir süre düşündükten sonra Başkanlık Divanını topladı. Gö­ rüşülecek konunun cercevesi bel li idi: «Şimdi ne yapaca­ ğ ız?» Genel Sekreter Doğan Kasaroğ lu, son anda vetodan kurtulmuştu. Buna rağmen, paşaların politi kasına ateş püskürüyordu. Şöyle konuştu: «- Bu şartlar altında daha fazla mücadele etmemize gerek yok. Durumtı görüyorsunuz. Bizi engelliyorlar. Bun­ lar ( Paşa lar) bizi i ktidar yapmak istemiyorlar. Biz bu se­ cime girmeyel im. Bir açı klama yaparak seçimden çekile­ lim.» . Başkanlık Divanı üyeleri, Turgut Sunalp, Mu sa Öğün, Ahmet i hsan Kırımlı, Sabri Keskin, Davut Akça, Ertan Ka­ rasu ve Yılmaz Hocaoğlu Doğan Kasaroğ lu'nun kesin ifa­ de ile söyled iği sözleri büyü k bir dikkatle d inliyorlardı. Doğan Kasaroğlu devam etti: «- Biz MDP olarak çekilirsek Konsey secimi ertele­ mek zorunda kalır. Secim tarihi ileriye alınır. O zaman bü­ tün parti ler secime girer. Bu daha iyid ir.» Kasaroğlu'nun konuşması etkili oldu. Başkanlık Diva­ nı toplantısından önce Genel İdare Kurulu üyeleri öğle ye­ meğ inde biraraya gelmişler, konuyu görüşmüşlerdi. Ye­ mekte, üyeler secime katıl mama yolunda görüşler ileri sürmüşlerd i . Genel eğilim seçi mden çeki lme yönü nde idi. M DP Genel Sekreteri, secime girmeme önerisini or­ taya getirirken bir kaç saat önce bel iren bu eğilimi dik­ kate alıyordu. Bazı Genel İdare Kurulu üyelerinin de katıldığı geniş­ leti l miş Başkanlık Divanı toplantısında Kasaroğlu'nun se­ çimden çekilme önerisi taraftar bulurken Sabri Keskin gi­ bi vetodan kurtulmuş, listedeki yeri garanti olanlar itiraz ettiler. Partin in seçimden kaçamayacağı görüşünü savun­ du lar. 1 79


Genel Ba�kan S unalp, konuşmaları d inledi kten sonra elini masaya vurd u : «- Partiyi seçimden çekip rejimi tehli keye atamayız. Biz g irmezsek bu seci m yapılmaz,» ded i . Paşa'nın b u sözleri üzerine hava birden değişti. Ka­ saroğlu'nun önerisi ortada kald ı. Turgut Sunalp, Başka nl ık Divanı üyeleri ni kışkırttığı iddiasıyla Kasaroğlu'na tavır koydu. Genel Başka n'la Ge­ nel Se kreter üç gün konuşmadılar. Üçüncü günün sonun­ da birl i kte yemeğe g ittiler. Durumu bir daha gözden ge­ çirdiler. Turgut Sunalp şöyle dedi: «- Doğan, ba k ben seninle acı k konuşuyoru m. Söy­ lediklerim burada kalacak. Ben bu adamları n bize kazık ataca klarını bil iyordum. Bizi bunlar i ktidara getirmek is­ temiyorlar. Ama, ben şimdi ortaya cıkıp silah arkadaşla­ rımla çatışan odam durumuna gelemem. Bunu taşı mış ol­ duğum üniformaya yed i remem. Ben şeref sözü verdim. Sonuna kadar secimi kozonocakmışım g i bi calışocağım. Ben şimdi M DP secime g i rmeyecek desem, partiyi seçimden çeksem , demokrasiye geçişi tehlikeye atarım. Rejim meselesi ortaya çıka r.» O layın üzerinden a ltı yıl geçtikten sonra, Turgut Su­ nolp o günü bana tekrar anlattı. Bazı i nce noktaları pa­ rantezin içine aldığ ı n ı , söylemed iğini sezd i m . Söyled i kle­ rini aynen not defterime yazdım: «- Vetolar acıkland ıkta.n sonra odama çe kilip düşün­ meye başladım. Konsey hem veto ediyor hem de yen i isim­ leri bildirmemiz için bize 36 saatl i k bir süre veriyor. Bir yandan yeni isimleri düşünüyorum, bir yandan da samimi olarak partiyi seçimden çekmeyi zihnimde ol uşturuyorum. M DP'nin seçimden çekil mesi Milli Güvenlik Konseyi yönünden skandal olurd u . Bunun altından kalkamazlordı. Ya seci mi erteleyeceklerd i yada seci m iptal olunacaktı. Bu durum beni çok düşündürdü. Olayı m i l l i bir mese­ le olarak gördüm. Kara rımı esas olara k bu nokta etkiledi. ikinci bir h usus, bizim partideki Kuru cu lar Kurulunun du­ rumu idi. Burada üye olanlar l istelerin iyi yerlerine yerleş­ mişlerd i . M illetvekili olmayı garanti görüyorlardı. Ben ce1 80


kilme kararını kendilerine götürdüğüm zaman itiraz ede­ ceklerdi. Bunu da d ikkate aldım. Sonunda bize yapılan emrivakiye katlanmak .zorunda kaldım.» «- Paşam, daha sonra bu veto olayını Cumhurbaş­ kanı Evren'le konuşmadınız mı? Neden bunu yaptınız d iye sormadınız mı?» «� Sordum, kendisine aynen, 'neden bu vetoları yap­ tınız? Neden parti nin kurucu üyelerini bile bile veto etti­ niz,' dedim. Bana, ' Mecbur kaldık. Çok d ikkatli hare ket etti k, partinin cok temiz olara k secime g irmesini istedi k,' dedi. Ta bii asla tatmin ol madım , ama öyle dedi.» Turgut S u nalp'in sorusuna benzer bir soruyu be n de Evren'e sordum. Şu cevabı verdi: «- Biz Konsey üyeleri olara k bayramda An kara dı­ şında Zir Askeri Atış Pol igonunda çalıştı k. Partilerin bü­ tün adaylarının durumu incelenmişti. Bize bilgiler geldi, bu bilgilere göre partiler arasında taraf tutmadan ayıklama­ ları yaptı k. MDP'de de bir hayli istenmeyen adam vardı.» «Macit Paşa, sen kendi kendine mi çıkarıyorsun bu işleri?»

Ekim ayı üc partinin seci me koştuğu, çalışmalarını yoğunlaştırdığı, Anap'ı n çizgisini yukarı doğru yükselttiği ay old u. HP, Sodep secime sokul madığı icin solda tek başına yürüyor, fakat bu partinin i ktidar olamayacağı biliniyordu. S iyasi havada secim sonucunda koal isyon çıkacağına dair tahminler vard ı . Turgut Özal bunları redded iyordu. Anap'ın i ktidara geleceğ ini söylüyor, «Ben bir gemide i ki kap­ tan olamayacağı icin Başbakan Yardımcıl ığından istifa et­ tim» d iyordu. Kaptanlık bekl iyordu. Turgut Sunalp ve gerçeği bilen arkadaşları iktidar olmaktan umutlarını kesmişler, durumlarını kurtaracak ka­ dar oy alıp Meclis'e etkili bir grup sokmaya çalışıyorlar­ d ı . Turgut Paşa'nın paşalarla ilişkileri artık soğumuştu. Geçmiş günlerdeki gibi sıcak temaslar yoktu. Kara Kuv1 81


vetleri Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ'un bile «Turgut Ağabey bu işi beceremedi» gibi sözler söylediği kulislerde konuşuluyordu. Milli G üvenlik Konseyi Dem irel ve Baykal ile bir g rup AP' l i ve CHP'liyi 2 Hazira n'da Zincirbozan'a gönderirken, Cumhurbaşkanı Evren, bu kişilerin seçimden sonra ser­ best bıra kılaca klarını açı klamıştı. Seçimler yapılacak, Mec­ lis toplanacak, Meclis Başkanlık Divanı kurulduktan son­ ra Zincirbozan tutuklul arı evlerine gönderileceklerd i . Se­ çimler 6 Kasım'da yapılacağı na göre, tahliye işleri ancak Aralık ayı başında gerçekleşebilecekti. Milli G üvenlik Konseyi'nin ani bir kararıyla, Zincirbo­ zan tutu kluları 1 22 gün gözetim altında bulundurulduktan sonra 1 Ekim 1 983 günü . serbest bırakıldılar. Zincirbozan olayı kamu vicda nında kabul edilmed i. Bu sürgünün faturasının kendisine çı kacağ ını Sunalp çok iyi anlad ı. Yapılanın d üzeltilmesi gerektiğini ilgililere, bel­ ki de Evren'e söyledi. Bel ki de onun bu g irişimleri sonu­ cunda tutuklular Ara l ı k ayı başına kadar orada bekletil ­ med i ler. Seçimden önce serbest bıra kı l malarının gerekçe­ si doğru olara k öğrenilemedi. Bunu Cumhurbaşkanı Ev­ ren'e sorduğumda, bana çok kısa bir açıklama yaptı: «- Bazı isimlerin Ankara'dan uzaklaştırılması gerek­ tiği söylendi. Demirel ve Saykal'la ötekiler iki taraftan da e ş i t olsun diye gönderild iler. Be n, şahsen siyasetçilerin Zincirbozan'a gönderilmesinden rahatsız oldum. Biliyorsu­ nuz, seçimden önce onları serbest bıra ktık. Paşaların Demire l ve arkadaşlarını, Baykal ve CHP'li­ leri 1 Ekim'de serbest bırakmaları yapılan hatayı tamir et­ medi. Demirel'in An kara'ya dönüşü bir zamanlar M DP et­ rafında toplanıp, sonra Zincirbozan olayı üzeri ne çözülen AP'lilerin fikrini değiştirmed i . AP'li seçmen çoğunluk ola­ rak MD P'den kopup Anap'a kaymaya başladı . Turgut Sunalp'le Konsey üyeleri v e Başbakan Ulusu arasında soğ uk rüzgarlar eserken TRT Genel Müdürü Ma­ cit Akman, televizyonda liderlerin katılacağı bir d izi acı k oturum yapılacağını basına haber verdi. Sunalp, « Bu da nereden cıktı?» diye d ü şündü. Mem1 82


nun olmad ı. Acı k oturumda karşısına Turgut özal'ı getire­ ceklerdi. Özal ya kın zamana kadar Hükü metin içindeydi. Her türlu işlemi biliyordu. Rakamları biliyordu. Bundan ya­ rarlanacak, kendini göstermeye çalışaca ktı . Turgut Paşa. « Bu işte bir tuzak mı var?» end işesine kapıldı. Artık, yukarıya güveni kalmadığı için acık oturu­ mun da yu ka rıdan gelen bir tal imatla yapılmakta olduğu kanaatine vardı. Ekim ayı başında TRT'nin emekl i Tümgeneral Genel Müdürü yanına Haber Dairesi Başkanı Ercan San'ı ala­ rak partilerin genel . merkezlerini dolaştı . Genel Başkanları b izzat acı k oturuma davet etti. Macit Paşa M DP Genel Merkezine gelip Turgut Pa­ .şa'nın oçlasına girdiğ inde ilginç bir manzara seyred ildi. TRT Genel Müdürü yaptıkları hazırlı kları an lattıktan sonra Sunalp Paşa azarlar gibi konuştu : «- Macit Paşa sen kend i kendine mi çıkarıyorsun bu işleri? Senin siyaset yapar gibi bir halin var. Bir yere ağ ır­ l ı k koyar gibi . . ıı «- Aman Komutanım, rica ederim.. istirham ederim komutanım .. » «- Pa rtilerin genel başkanları ile, bizimle konuşma­ dan acı k oturum yapılacağı n ı ilan ediyorsunuz. Bunu ka· muoyuna ilôn ediyorsunuz, şimdi gelip haber veriyorsu­ nuz. Nereden biliyorsunuz gelip katılacağımızı. . . » Turgut Sunalp, TRT'yi emirle yürüten M acit Akman'ın o günkü şartlarda kendiliğinden acı k oturuma karar vere­ meyeceğini, bir yerlerden talimat aldığını bil iyordu. Bu acık oturum işini hiç sevmed i. 6 Ekim a kşamı Bakanlar Kurulu üyeleri ile MDP yö­ neticileri Başbakan U l usu'nun konutunda yemek yiyecek­ lerdi. Daveti Başbakan U l usu yapmıştı, ama kerhen .. U l usu M DP'den lstanbul adayı olduğu halde hala olaya ısınama­ mıştı. M DP'l iler h ükü metin bir takım işleri nin kendilerine fatura edildiğini, hükü metten bazı istekleri olduğunu söy­ leyince, Cumh urbaşkanı Başbakan'dan böyle bir yemek d üzenlemesini istemişti. .

183


6 Ekim akşamı Başbaka nl ık Konutunda bakanlarla M DP'liler toplandılar. M DP'yi Genel Başkan Sunalp, Ge­ nel Sekreter Doğan Kasaroğlu , Genel Başkan Yard ı mcısı Namık Kemal Şentürk, Genel Başkan Yard ımcısı Musa Öğün, Genel Sekreter Yard ı mcısı Ertan Karasu temsil edi­ yordu. Masanın bir başına Başbakan Bü lent Paşa, öteki başına M D P Genel Başkanı Turgut Paşa oturdular. Aday olan bakanlar da M DP yöneticilerinin a rasına yerleştiler. Söze önce Turgut Suna lp başladı, sonra öteki MDP'­ liler devam etti ler. Bir yığın şi kayeti d i le getirdiler. Mavi Tren Harekatı adıyla bir harekat başlatılmış .. Köylerden baskı ile s i la h toplanıyor. Halka eziyet edili­ yor. Silahı ol mayan da para ile alıp jandarmaya veriyor. Böylece dayaktan kurtuluyor. M i l li Eğitim Bakanlığı bütün yaz durdu, sor:ıbaharda öğretmen tayinlerine başladı. Bütün öğretmenleri MDP'ye d üşman etti. Mal iye Bakanlığı vergi toplayacağım d iye esnafa aşırı baskı yapıyor. Tarım ü rü nlerini n paraları ödenmiyor. Halk M DP'den bu paraların ödenmesini istiyor. Sanki M DP i ktidara gel­ miş . . . Başbakan U lusu'ya b u şi kôyetler d uyuruld u . Turgut Sunalp sözü TRT'deki acık oturuma getirdi. «- Bülent Paşam, siz TRT Genel M üdürüne hakim değil misiniz? Bu acı k oturum u kendiliğinden mi yapıyor?» S unalp soruyu Başbakan U l usu'ya yöneltmişti. Baş­ bakan şaşırır g ibi old u . Devlet Bakanı İlhan Öztrak'a dön­ dü. «- TRT Genel Müdürü size bir şey söyledi mi ilhan Bey?» «- Hayır efendim, bana bir şey söylemedi.» Başba kan, Devlet Bakanı Öztrak'tan bu cevabı alın­ ca, Turgut Paşa'ya, «Bu ne bicim ebleh herif? En azından İlhan Beye söylemesi gerekird i.» dedi. Kon u geçtikten sonra soğ u k hava bir m i ktar g ideril­ :::l i. MDP adayı olan bakanlara pa rti rozetleri ta kıldı. Er­ tan Karasu, bana bu olayı yılla r sonra a nlatırken dedi ki: •

1 84


\(- Bizim yemek sanki bir devir tesl im töreni gibiydi. Sanki iktidara gelmişiz de görevini tamamlayan hükümet­ le devir tesl im yemeği yiyoruz .. »

«Kenan Paşa mutlaka istiyor.»

Yeni partileri ve yeni l iderleri ta nıtmak amacıyla te­ levizyonda düzenlenen acı k oturu mların ve basın toplan­ tısı programlarının ilki 21 Ekim gecesi yayı nlad ı. Basın, Sunalp'in çe kingen, Calp'in sin irli, Özal'ın pol itik old uğu­ nu yazdı. Bu acık oturumda halkın alışık olduğu siyasetçi ve lider tipine en fazla yaklaşan Turgut özal'dı. Sonradan Konsey'in talimatı ile yapıldığı öğrenilen televizyon prog­ ramlarından en kôrlı çıkan kişi Özal oldu. Anap Genel Başkanı, televizyonu çok iyi kullanarak, « Ekonom iyi ben bilirim. Enflasyonu indirecek tek kişi benim» havasını yay­ mayı cok iyi becerdi. Paşalarla ilişkileri bozulan, Cumhurbaşkanı ile artık gece görüşmeleri yapmayan M DP Genel Başkanı Turgut Sunalp Ekim ayında yurt gezi lerine hız verdi. Calp ve Özal g i bi seçim otobüsünün içinde hiç değilse prestijini kurtar­ mak için aralıksız çalıştı. Secim kampanyası sürerken An kara kulislerinde Cum­ hurbaşkanı Evren'le Turgut Sunalp'in aralarının a.ç ıldığı. Sunal p'in Cumhurbaşkanı ile görüşmek istemediği şekl in­ de söylentiler vard ı . «Deniz Kuvvetleri Komutanı i l e Hava Kuvvetleri Ko­ mutanı Sunalp için 'bu adam şimdiden bizi ta kmıyor. Yarın iktidara geli nce bununla çok işimiz olacak,' diyorlarmış.» «Ameri ka Turgut Özal'ın secime g irmesi ni istemiş. Pa­ şalar, Özal'ı bu yüzden veto edemem işler. Konsey'de, Ev­ ren'le Denizci ile Havacının arası iyi değilmiş . . . » Başkentte dolaşan bu söylenti leri o günün şartları içinde tah kik etmek, doğruyu bulmak zordu. Ancak, Ke­ nan Paşa'nın bu söylentilerden rahatsız olduğu, silah a r­ kadaşı Turgut Paşa ile arasının acık bulunduğu yolu ndakP söylentilere sinirlendiği biliniyordu. 1 85


Turgut Suna lp ve MDP ekibini taşıyan secim otobü­ sü 27 Ekim'de Gaziantep'den Maraş'a geçti. Orada Tur­ g ut Paşa'yı Ankara 'dan aradılar. Paşa, 29 Ekim'de d üzen­ lenecek törene katılacak mıydı? Su nalp parti merkezi a racılığı ile cevap verd i. 29 Ekim töreni için An kara'ya gel meyecekti. Bayramı Hatay'da kut­ lamak istiyordu. Bu cevap yerine ulaştı ktan sonra Cumhurbaşkanı Ev­ re n'den Sunalp'e bir mesaj geldi. Cumhurbaşkanı Turgut Paşa 'nın mutla ka An kara'ya gelmesini ve törene katıl­ ması nı istiyordu. Turgut Sunalp secim otobüsünden ayrıld ı . Hızlı giden bir arabaya bind i. Eşi Suzan Hanım'la birl i kte 28 Ekim a kşa m ı yola cıktı. Sütün gece yolculuk ya para k sabaha karşı An kara'ya yetişti ve Cumhurbaşkanı'nın yanı nda Cumhuriyet Bayramı törenine katıldı. O günlerde M DP'de kader birliği yaptığı insanlar Tur­ gut Sunalp'e « Efendim, görüyorsunuz, acı kça kazığı ye­ d i n iz. Madem öyle, siz de bırakın şu 12 Eylül'ün ruh ve felsefesini. Konsey'e karşı siyasi vaziyet alın.» diyorlardı. Sunalp, « Ben bunu yapamam. Hele Kenan Paşa aleyhinde hiç konuşamam» cevabını veriyordu. 29 Ekim günü Cumhurbaşkanı Evren Cumhuriyet Bay­ ramı tören lerinde Turgut Sunalp'le birl i kte oldu. Böylece, araları nın acık olduğu, birbirleriyle konuşmadıkları şek­ l indeki söylentileri bu görüntü lerle boşa çıkarmaya çalıştı. Neden 4 Kasım Konuşması? . . . «Mama Kandırdı. . . »

Ekim ayında artık siyasi manzara acı kça bell i idi. Anap birinci parti oluyordu. Koalisyon çok zayıf bir ihtimal ola­ rak görü nüyordu. Secim uzmanları yeni secim yasasının yüzde otuzlar dolayında oy alan partiyi bile i ktidara geti­ recek şekilde yapıldığını söylüyorlardı. M illi Güvenlik Konseyi'ne gelen ayl ı k istihbarat rapor­ larının sonuncusunda Anap'ın i ktidara geleceği bildiril­ m işti. MD P'ye şans verilmiyordu. HP'nin ise sol oyları ne 1 86


ölçüde toparlayacağın ı istihbarat elemanları bile tah m ı ı ı edemiyorlard ı . Ekim ayının sonuna gelindiğinde M DP hôlô Başbakan Ul usu ile ilişkilerini d üzene koyamamıştı. M DP İstanbul adayı olan Bülent Ulusu bakanlara «Biz secim mücadele­ sinde tarafsız kalalım» diyor, Başbakan'ın bu tutumu Tur­ gut Sunalp'i çok si nirlend iriyord u . Radyo v e televizyonda yapılacak secim konuşmaları­ nın ta kvi mi düzenlenirken Cumhurbaşkanı Evren Başbakan U lusu'nun M DP adına bir konuşma yapmasını isted i. Bu iş Ulusu'nun içine hiç si nmed i. Turgut S u nalp, hazı rl ığı öğ ­ renince «Bu da nereden çıktı?» d iye tepki gösterd i. Ama, bazı MDP'li ler, « Paşam, Ulusu bizim adayımız. Bakanlar bizden aday. Başbakan televizyonda konuşursa lehi mize olur. Hü kümet de MDP'yi destekliyor izlenimi uyan ını de­ diler. Sunalp bu sözleri beğenmed i. Ama, Başbakan'ın ko­ nuşmasını Cumhurbaşkanı ist�diği için evet ded i. MDP adına secim konuşması yapacak parti sözcüleri arasına Bülent Ulusu da a lındı. Başba kan U lusu Ça nkaya'dan ta limat geldikten son­ ra Devlet Bakanı İ lhan Öztra k'la konuştu. Şöyle ded i : «- Ben secim mücadelesinde tarafsız kalacağım. Ama, Cumhurbaşkanı israr ediyor. Konuşma yapmamı is­ tiyor. Ben öyle bir konuşma yapmak istiyorum ki tarafsız­ lığım bozulmasın .. İ l han Bey bana lütfen öyle bir konuş­ ma yaz.» Devlet Bakanı İ lhan Öztra k da M DP'den İstanbul ada ­ yı idi. U lusu Üsküdar bölgesinde birinci sıraya konulmuş, İlhan Öztrak i kinci sırada yer a lmıştı . Başbakan ö ztrak'a cok güvenird i. Bir çok önem li işi birlikte düşünüp karar­ laştırmışlardı. Ulusu M D P listesinden aday olmuş fakat partiye kay· d ı n ı yaptırmamıştı . Kendisini bağımsız milletvekili adayı gibi görüyordu. İ l ha n Öztrak, duyguları n ı cok i y i bildiği Bülent Utu­ su'nun 3 Kasım günü yapacağı secim kon uşmasını hazır1 87


lodı. Önceden kararlaştırıldığı şekilde MDP Genel Merke­ zine gönderd i. Genel Başkan Turgut S unolp, masası n ı n üzerine ko­ nulan konuşma metn ini okuyunca çok kızd ı . « B u konuş­ ma olmaz.» diye bağırdı. « Böyle şey olmaz. Hem bizden aday oluyor, hem de M DP lehinde iki cümle söylemiyor. Ulusu'nun bu konuşmayı televizyonda 'yapması n ı kabul edemem.» Partisinin secim şansı nın iyiye kırıldığını gören, ar­ tık paşalar politikasının kendisine büyü k zararlar verd iği­ ne inanan Turgut Sunalp sin irlerine hakim ol masa telefo­ nu açıp Başbakan'o ağzına geleni söyleyecekti . Ama böy­ le yapmadı, Genel Se kreter Doğan Kasaroğ lu'na « B u met­ ni okuyun, İlhan Öztrak'la konuşup yeni bir metin hazır­ lamasını isteyin» dedi. O sırada Başbo konlı k'to Başbakan Bülent U l usu ile Devlet Bakanı İlhan Öztrak Anap Genel Başkanı Turgut Özal'ın son konuşrrıalorını e leştiriyorlard ı . Özal. vetoları aşıncaya kadar siyasi konuşmalarını «Ortadan» götürmüş, askerteri kızdıracak sözlerden d i k­ katle kaçınmıştı . Gerçi kon uşmaları nın genel havasında « Herşeyi ben bilirim» böbürle nmesi vardı ama, korkunun izleri de seziliyordu. Secim meydanlarında kahve sohbet­ lerinde ölçüyü kaçırmıyordu . Mil letvekili aday listeleri kesinleştikten sonra Özal ki­ şiliğini tam anlamıyla yansıtan konuşmalar yapmaya baş­ ladı. 12 Eylül Hü kümetinde yapılan bütün başarılı işler Özal'ın eseri idi. Türkiye'de yapılmış büyü k eserlerin al­ tında imzası vard ı. Kendisi Başbakan Yardımcılığından ay­ rıldı ktan sonra ekonomi k önlemlerde de sapmalar boşla­ mıştı. Yirm i iki ay süreyle U l usu H ükümetinde görev yapmış olan Turgut Özal, bütün olumlu işlerden kendisine pay çı­ karıyor, ol umsuzlukları e leştiriyord u . Özal'ın bu tutumu kendisine h e p sempati ile bakmış olan Bü lent U lusu'nun bile can ı n ı sı kıyordu. Devlet Baka­ n ı İ lhan Öztra k ise Özal'o tavır a lınması fikrini savunu­ yordu . Başbakan Ulusu'ya bir öneri getirdi. 1 88


«- Efendim, Turgut Öza l ' ı n yaptığı bu konuşma lara cevap verilmelidir. Gerekirse ben cevap vereyim. isterse televizyonda açık oturum yapalım, söyled iklerinin cevabını a lsın. Bu böyle olmaz .. Ben kendisi ile herşeyi tartışmaya hazırım.» Başba ka n ö ztra k'ı di nled i . O ana kadar hiç kimsenin bilmediği bir gerçeği açı klad ı . «- İlhan Bey Cumh urbaşkanı kend isi konuşmak isti­ yor: Bu mesele aramızda sözkonusu oldu. Evren Paşa, ben konuşacağım, ded i. Herhalde uygun bir zamanda konu­ şacak . . . B iz bu meseleye artı k girmeyelim.» Gümrük ve Tekel Bakan lığından istifa ed ip M DP'den Ankara adayı olan Profesör Ali Bozer ile Doğan Kasaroğ lu µ ı usu'nun konuşma metnini değ iştirmek üzere Devlet Ba­ kanı İlhan Öztrak'ın evine g itti ler. Öztra k, M D P'l ilerin itirazlarını bazı noktalarda haklı buldu. M etnin düzeltilebileceğini söyled i . Üç MDP adayı birlikte genel bir durum değerlendirmesi yaptılar. Konu Özal üzerinde yoğunlaşınca İlhan ö ztrak Başbakan'ın söz­ lerini nakletti, «Cumhurbaşkanı bir konuşma yapacak» de­ di. Seçi min son haftasında Cumh urbaşkanı ne diyebilir­ di? özal 'ı övecek değildi. Herhalde eleştirece kti. Belki de ağır konuşaca ktı . A l i Bozer'le Kasaroğ lu MD P Genel Merkezine döner­ lerken a ld ı kları gizli bilgiden hiç memnun kalmamışlardı. Cumhurbaşkanı Kenan Paşa'nın yapacağı konuşma M DP'­ nin işine yarayabileceği gibi ters de tepebilirdi. Seçimden üç gün önce 3 Kasım günü Cumh urbaşkanı Atatürk Ba ra jının temelini attı. Orada Özal'a tarizde bulu­ nan Cumhurbaşkanı şöyle diyord u : «- Türk mil letinin gerçekleştirdiği eserlerin en büyü­ ğü olacak bu Atatürk Barajına biz sahip çıkmıyoruz. İlerde belki gene sa hip çıkanlar olabil ir. İmzam vardır, vesair di­ yerek .. Bu eserler Türk milletine aittir.» 6 Kasım Pazar günü h a lk sand ı k başına g idecek, 1 977 seçiminden bu yana geçen altı yıl sonra tekrar demokra1 89


tik bir secime katılacaktı. Ü l kede son hafta siyası tansi­ yon yükselmiş, halkı seçim heyecanı sarmıştı. Oy verme gününden iki gün önce, 4 Kasım'da, parti l iderleri secim otobüslerin in içi nde seferber du rumdaydı. Cumhurbaş kanı Kenan Evren'in bir hafta önce Başbakan Ulusu'ya yapacağını söylediği konuşma önce radyoda, son­ ra da televizyonda bomba g i bi patladı. Cumhurbaşkanı Evren, konuşmasında doğrudan Özal't hedef alan bir genel gi rişten sonra onu şu sözlerle eleşti­ riyor, «yalancıl ı kla» suçl uyord u : «- Ancak, üzü ntü veren taraf, 1 2 Eyl ü l'den sonra yö­ netimde görev alıp, görevde kaldıkları sürece bütün iyi kararları kendilerinin aldığını, Ekonomik Kurulu, Bakanlar Kuru l u'nu ve M i l l i Güve n l i k Konseyi'ni ortada yok kabul etmelerindedir. 12 Eylü l'den sonra alınmış bütün karar­ ların M i l l i Güvenlik Konseyi'nin tasvibinden geçtiğini, tas­ vip edilmeyenleri n yürürlüğe konmad ığını bildi kleri halde daha i ktidara gelmeden şimdiden bu şekilde h ilaf-ı haki­ kat beyanda bulunanların, bundan sonra ne yapabilecek­ lerini takdirlerinize sunmak i sterim.» Özal konuşmayı d inlediği nde hafif bir sarsıntı geçir­ di. Çabuk toparlandı. Askerlerin kendisi ni engelleyebilme­ leri artık mümkün değildi. Kenan Paşa'nın konuşmasının Anap'ın işine yarayacağını anladı, çevresine de bunu tel­ kin etti. O sırada M DP'nin secim otobüsü Bolu yolu nda idi. Turgut S u nalp ile Doğan Kasaroğ lu radyodan konuşmayt dinled i kten sonra aynı a nda «Eyvah» dediler. Korktu kları başlarına gelmişti. Evren'in bu konuşması M D P'ye önem­ l i ölçüde oy kaybettirecekti. Bu olay seçi mden sonra çok konuşuldu. Cumhurbaş­ kan ı Evren'in neden böyle bir konuşma yapmaya ihtiyaç duyduğu kesin olarak öğrenilemedi. Seçim atmosferine girild ikten sonra 'bir gün' Kenan Paşa ile Turgut Paşa Cankaya'da konuşuyorlarmış. Tur­ gut Paşa, « Kenan Paşam, ben bu partiyi kurdum. Ama, seçim şansını iyi görmüyorum.» demiş. Kenan Paşa ise ş u cevabı vermiş: 1 90


«- Sen h iç merak etme Turgut Paşam. Sen milletve­ kili adayları nı iyi bir hükümet kuracak şekilde sec .Ben gerekirse bir konuşma yaparım, işi bitiririm.» Acaba, gerçekten iki paşa arasında böyle bir konuş­ ma geçti mi? Bu soruyu Turgut Sunalp'e sordum. Bana şöyle ded i : «- Kenan Paşa i l e aramızda kesi n likle böyle bir ko­ nuşma geçmedi. Kenan Paşa, 4 Kasım'da böyle bir ko­ nuşma yapacağını bana söylemedi . » Aynı konuda Cumhurbaşkanı Evren de bana ş u açık­ lamayı yaptı: «- Turgut Özal'ın, herşeyi ben yaptım, gibi konuşma­ lar yapmasına s inirlend im. 4 Kasım'da yaptığım konuşma buna tepkid ir. Seçimden sonra bu h issiyatımı Turgut özal'a söyledim. ' Herşeyi sen yapmışsın g ibi takd im etmeye baş­ ladın, halbuki bütün kararlar M i l l i Güvenl i k Konseyinden ve Hükü metten çı kıyordu. Bizim tasvip etmed iğimiz karar­ lar uygu la nmıyordu. Sen böyle konuşunca canım sı kıldı' dedim.» Acaba, olayın izahı bu kadar basit mi? Acaba Cum­ hurbaşkanı Evren, sırf özal'ın konuşmalarına s i n irlendiği için mi böyle bir tepki gösterd i. Hem de seçimden iki gün önce . . . Ul usu Hü kümetinde görev alan bakanlarda n bazıları Cumhurbaşkanı Evren'in 4 Kasım konuşmasını yapmaya bir yerde mecbur olduğunu söylüyorlar. Özal'ın tırmanışıyla paşalar pol itikasının a ltüst oldu­ ğu Ekim ayı nda netleşmişti. Büyü k Türkiye Partisi ile Doğ­ ru Yol 'u ve Sodep'i secim dışı bırakan askeri yönetim Özal'ı durdura mamış, Anap'ın önü açıl mıştı. Dengelerin değişmekte olması tepelerde bazı kişileri memnun ederken bazı askerler, « Ne oluyor?» demeye başlamışlardı. Daha da i leri gidenler, «Anap'ı da gerekirse kapatırız» g i bi söz­ ler söylüyorlard ı. Oysa, a rtı k tren çoktan istasyonu geç­ mişti, M i l l i Güvenl i k Konseyi Anap'ı kapatacak güç birliği içinde değildi. Bu yolda bir zorlama büyük çatlamalara neden olabi lird i . Cumhurbaşkanı Evren, 4 Kasım konuşmasını yaparak, 1 91


hem Anap aleyhtarı olan paşaları tatmin etmek istedi, hem de samimi olara k M DP'ye destek vermeyi düşündü. Cumhurbaşkanından gelen bu büyü k tepki MDP'n in işine ya rad ı mı? Söylendiği gibi Anap'ın lehine mi c ldu? Bu noktalar h ic b ir za man cidd i olarak an laşılamad ı. Sa­ dece bir takım ta hminler, değerlendirmeler yapıldı. Anavatan Partisi, tahmin ed ilenin üzerinde milletve­ kili çıkarıp seçimi kazandıktan sonra Cumhurbaşkanı Ev­ ren parti liderlerini Çankaya Köşkünde kabul etti. Başbakan adayı Turg ut Özal kendisine yala ncı diyen Cumhurbaşkanı Evren'i kucaklayıp öptü . Da ha sonra­ ki günl erde HP Genel Başkan ı Necdet Calp'le MDP Genel Başkanı Sunalp davet üzerine Çan kaya'ya gittiler. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Sedat Güneralp Turgut S unalp'e telefon etti: «- Turgut Paşam, Sayı n Cumhurbaşka n ı n ı ziya rete gelmeyecek misiniz?» «- Ben neden geleyim? Secimi ben kazanmadı m ki. .. «- Efendim, usul böyle. Siz randevu isteyecek ve zi­ yarete geleceksiniz.» Turgut Sunalp Çankaya Köşküne gitti. Resimler çeki l­ di. Gazeteciler işlerini bitirdiler. i ki paşa başbaşa kaldılar. Ne ummuşlardı? Ne buldular? Siyasi hare kat mağlu­ biyetle sonuçlanmıştı . Evren sordu : «- Turgut Paşam, bundan sonra ne yapmayı düşü­ n üyorsunuz?» «- Mama kandırd ı . Bekdret elden g itti. Bundan son­ ra orospu lukta n başka yapacak bir şey yok. » Cumhurbaşkanı bu cevap karşısında ancak şöyle ·di­ yebildi: «-'Turgut Paşam siz hic değişmeyecek misiniz . . Ay­ .n en ordud a ki gibisiniz » . . .

Amerika . . . Amerika . . .

1 983 yılında Paşalar politikasın ın e n önemli olayı M DP'ni n kurulması değ il, Anap'ın ortaya çıkması ve Tur­ g ut Özal'ın yükselişi idi. 1 92


MDP beklenen bir lıôd ise idi. Askerler 1 2 Eylül'ün ruh ve felsefesini sivil yönetimde devam ettirecek bir parti­ tiyi kurmaya karar vermişlerdi. Bunu Ulusu kuramadı, Su­ naip kurdu. Turgut S unalp, Kenan Paşa'ya hayır deseydi, bir başkası bulu nacaktı. Ama, parti mutla ka kurulacaktı. Anap ise beklenmeyen hôdise id i. M i l l i Güve n l i k Konseyindeki beş general siyasi şab­ lonu yapm ış, bu konuda orgenerallerin de görüşlerini al­ mıştı. Sağda bir, solda bir parti olacaktı. Koalisyon yol u kapanacaktı. i ktidar seçimden sonra askerlere güven ve­ recek partiye, yani kendi partilerine devredilecekti. Askerler bu şablonu bozan bütün engel leri ortadan kaldırdılar. Büyük Türkiye Partisini kapattılar. Demirel'i, Baykal'ı, onlara pa rti kurma çalışmalarında yard ı m eden­ leri Zinci rbozan'a sürd ü ler. Büyü k Türkiye Partisinin yerine kurulan Doğ ru Yol' u secime sokmadılar. S iyasete g irmemesi yolundaki tel kin­ lere uymayan Erdal İnönü'yü veto ettiler. Sodep kurucusu olan İnönü, kurucu üye ol arak vetoya uğrayınca genel başka nlıkta n ayrılmak zorunda kaldı. 1 983 yılının Haziran ayında M i l l i Güvenlik Konseyi par­ tilerin kurucu larını incelerken, Sodep son çare olara k rah­ metli ismet Paşa'nın yaveri n i üye gösterd i. O da veto edil­ di.

Sodep ve Doğru Yol , hukuk acı kça göz göre göre çiğnenerek secim dışı bırakıldı. Soldaki şartlar Necdet Calp'ın Hal kçı Partisine göre düzenlendi. Necdet Calp, Paşalara gid ip, «Sodep'i secime sokarsanız biz seci me g i rmeyizı> ded i . · On lar da «Sen merak etme icabını yapa­ rız» dediler. Büyük Türkiye'yi kapatan , Doğru Yol'u ve Sodep'i se­ cime sokmayan, istedi kleri kişileri veto eden paşalar aca­ ba neden Anap'a yeşil ışık yaktılar? Neden? 1 983 yılının Haziran ayında partilerin kurucu ü yeleri­ nin durumları incelenirken Turgut Özal'ın çevresindeki ba­ zı kişiler veto edi ldi. Ama Öza l'a dokunulmad ı . Veto edi1 93

F. : 1 3


!enlerin yerine parti yeni isimler bildirdi. Liste onaylandı ve Anap yasallaştı. Anap ve Özal, MDP'nin ve Turgut S unalp'in rakipleri olduğu halde paşalar neden yolunu tı kamadılar? Sodep'i secim dışı bıra kacak kadar güçlü olan paşa lar sağın bö­ l ü nmesine nasıl izin verdiler? 1 983 yaz ayları nda sürekli olara k Özal'a M DP ile bir­ leşme tel kinlerinde bulunuyorlard ı . Özal bunu kabul et­ med i . Buna rağmen partisi secime sokuldu. Özal, 1 983 yı­ lının Eyl ül ayında milletvekilleri adayları veto süzgecinden geçerken yine kurtuldu. O g ü nlerde Milli Güvenlik Konseyinde kuru lan kom is­ yonl a rda adayların durumlarının i ncelendiği, Turgut Özal'­ ın veto edilmesi için te klif hazırlandığı, fakat bu teklifi Ev­ ren'in kabul etmediği söyleniyordu. Bu konuda bilgi istediğimde Cumhurbaşkanı Evren ba­ na «Hayır böyle bir şey olmadı. Ba na Özal'ın veto edilme­ si teklifi gelmedi> dedi. «- S ayın Cumhurbaşkanım, Büyük Türkiye'yi kapatı­ yorsunuz. Doğru Yol'u, Sodep'I secime sokmuyorsunuz. Ama. Özal veto edilmiyor. Anap secime sokuluyor. İki par­ ti ya nında neden Anap? Neden ötekiler değ il?» «- Turgut Özal bizimle birl i kte çalışmış. Başbakan Yardımcılığı yapmış. Geldi, pa rti kurmak isted iğini bild ir­ di. Kurabilirsin, dedik. Hü kü mette bizimle birli kte çalışmış bir kişiyi nasıl veto edebili rd i k?» Bu sözleri Cumhurbaşkanlığı makamında Evren'den dinledim, a ma hiç tatmi n olmadım. Cumhurbaşkanı, bana koymuş oldukları belirli i l keleri gerçekleştirmek uğruna se­ çim eşitliğini bozarken, hukuku bir yana bıra kırken Tur­ g ut Özal'a yapılan özel işlemin nedenlerini a nlatmadı. Bel­ ki de a nlatamadı. Bu konuya tekrar dönme k üzere Türkiye'den Kana­ da'ya g idelim. 1 981 yılı .. Emekli O rgeneral Turgut Sunalp Kanada'­ do Türkiye Büyükelçisi. Kanada'nın başkenti Ottowa'da görevli Amerikalı bir diplomat Türkiye Büyükelclsl Turgut Sunolp'le yakın dost1 94


l u k kurdu. Sunalp'in ismini vermek istemed iği bu Ameri­ kalı sı k sık Türkiye Büyü kelçiliğine geliyordu. Bir süre son­ ra Turgut Sunalp de Amerikalı'nın evine ziyarete g itme­ ye başladı. Kanada'lılar Ermeni olaylarına fazla ilgi göstermiyor­ du. Erme ni teröristlerinin tehli keli eylemlerde bulunabile­ ceklerini di kkate almıyord u . Amerikalı di plomat bu konu­ da çok duyarlı idi. Büyükelçi Sunalp Kanadal ı ları Ermeni tehl ikesine karşı uyarmada Amerikalı diplomatla işbirl iği yapıyordu. Dostluk ilerlerken Sunalp, Ameri kalı arkadaşı nın CİA mensubu olduğu kanaatine vardı. Öyle olmasa bile CİA ile i l işkisi olduğunu anladı. Turg ut Sunalp 1 982 Haziranında Türkiye'ye dönmek için veda ziyaretlerine başladığında Ameri kal ı diplomat «Saytn Generalim, benim ista nbul'da bir arkadaşım var. Dönünce gelip sizi ziyaret edecek. Tanışmanızı isterim» dedi. 1 982 yılının Ağustos ayında i stanbu l'daki Amerikalı Turgut S unalp'i ziyaret etti. O günlerde henüz siyasi faali­ yet yok. Sunalp parti kurma kararı içinde değil . . Sadece bir ta kım söylentiler dolaşıyor. «Sunalp parti kursa iyi olur» deniliyor. Kanada'daki Amerikalının arkadaşı Turgut Paşa ile başbaşa görüşmeye başladığında sözü hemen Türkiye'de yeni partilerin kurulması konusuna getirdi. «- Sayın General, siz bir parti kursanız, «Amerika beni destekler» d iye propaganda yapar mısınız?» «- Ben çıldırmış değilim. Ben milletin desteğini · is­ tersem, etrafıma topladığım i nsanlara, milletime ve ken­ dime güvenirim. Ben bir müttefi k ü l ke olara k Amerika'nın menfaatini d ikkate a lırım, bunu düşünürüm, ama, Türki­ ye'nin menfaatlerini birinci planda düşünürü m . Ne Ame­ rika'nın paltosunu tutarım. Ne de poposuna vurup denize ' otanm.» «- Sayın General, muhalefet lideri olursanız ne ya­ parsınız? » 1 95


«- Türkiye'de bir muhalefet l iderinin yapıcı bir mu­ halefet yapması d üşüncesindeyim.» istanbul'daki Amerikalı diplomat Turg ut Sunalp'le iki kez görüştü. Bir daha ziyaretine gelmedi. Sunalp Paşa, beni m bu konudaki sorularıma cevap verirken, «Amerikadaki bazı cevreler benim secim kaza­ nıp i ktidara gelmemi istemediler. Yabancı basın, hatta BBC, Ameri kanın Sesi gibi radyolar Türkçe yayınl arında benim aleyhimde çalıştı lar. Buna karşılık. bütün bu cev­ reler Turgut Özal'a büyü k ölçüde destek verdiler.» dedi. Gerçekten, Turgut Sunalp'in söylediği gibi Amerika'­ daki bazı cevreler Turgut Özal'a destek verd iler mi? Dış­ tan gelen tel kin ve tavsiyeler Özal'ın vetoları iki kez aş­ masında etki li oldu mu? 1 983 yılının Temmuzunda siyasi partiler bir yandan örgütleniyor, bir yandan da Konsey barajını aşmay@: uğ­ raşıyorlard ı. Büyük Türkiye Partisinin kapatılması Kon­ sey'in istediği a nda istediği partiyi kapatabileceği n i gös­ termişti. Anap'ın M DP'nin önünü kesebileceği anlaşıldığın­ da hemen kapatılacağı kuşkusu vard ı . Askerler, Anap'a seçimde başarılı olamayacağına i nandıkları icin izin ver­ mişlerdi. Şablonu bozacağını a nladıklarında kapatırlardı. An kara kul islerinde, Ankara'daki yabancı diplomatlar a rasında durum böyle değerlendiri liyordu. Ankara'daki el­ ciler, secimi generallerin desteklediği M DP'nin kazanaca­ ğını rapor ediyorlardı . Bu sırada ünlü Ameri kan gazeteleri nden The Wall Street Journal'de Ankara'yı karıştıran bir makale yayın­ l andı. Bu makale ABD yönetiminin görüşlerini ya nsıtıyor­ du, sadece altında «ABD Dışişleri Bakanlığı» imzası eksikti. Makalede Türkiye'de secime hazırlanan siyasi parti­ ler şöyle değerlendiril iyordu: «- Genera ller Milliyetçi Demokrasi Partisini destek­ lerken Halkçı Partiyi de resmi muhalefet partisi olarak görüyorlar. Ancak, Halkçı Partinin böyle bir ortamda sol­ d a muhalefeti nasıl yürüteceği ve gerçek bir muhalefet yapıp yapmayacağı ş u a nd a bell i değil. Secime katılan ·

1 96


üçüncü ve bizim hesaplarımıza en uygun parti ise eski Başbakan Yardımcısı Turgut Özol'ın l iderliğindeki Ano­ voton Partisidir. Şu onda generallerin Özol'ın kurmuş olduğu bu par­ tiyi veto ederek seçimlere sokmamak için· geçerli herhan­ gi bir nedenleri olduğunu sanmıyoruz. Türkiye'de şu o ndo yaygı n olan bir kanı do Özol'ın partisinin 6 Kasım seçimlerine katılmasının engellenebile­ ceğidir. Buna gerekçe olara k generallerin desteklediği Milliyetçi Demokrasi Partisinin varlığ ı gösterilmekte, bu partinin generallerce desteklendiği bilinmektedir. Özol'ın veto edilme ihtimaline bir başka gerekçe olara k do Askeri Konsey Başkanı Kenan Evren'in seçimlerin i ki parti ara­ sında geçmesini istemesi gösterilmektedir. Ameri kan d iplomasisinin Türk generallerinden bilme­ sini isted ikleri nokta şudur. Toplumda bir gerginlik yara­ tılmadan seçimlerde özol'ın partisinin kazanması demok­ rasiye erken dönüş için esen bir ümit rüzgôrıdır .Amerikan Dışişleri Bakanlığı bu işin üstesinden gelinmesini d ikkat­ le izlemektedir.» Amerikan Dışişleri Bakanlığı do bazı klôsik yöntem­ leri kullanır. ö rneğin, Sôvyetler bir konuda yarı resmi gö­ rüş ifade etmek istediklerinde Toss Haber Ajansını kulla­ nırlar. Toss'o yorum yaptırırlar, yada Pravdo bir yorum ya­ par. Bu yöntem hem Sovyet Hükümetin i resmen bağlamaz, hem de mesaj ı vermek istedikleri yere uloştrrmış olurlar. Amerikan Dışişleri Bakanlığı do yönetimin d üşünce­ lerini seslendiren bazı gazete ve dergi leri zaman zaman harekete gecii'ir; Wolt Street Journol bunlar orasındadır. Bu gazetede Özal lehinde çıkan bu makale ile Ame­ rikan yönetimi bizim paşalara söylemek istediğini çok acık bir bicimde söyledi. Amerikalılar, Ameriko'doki bazı iş çevreleri, bankacı­ lar Turgut Özol'ı cok iyi tanıyorlardı. Hasan Cemol'in �Öza l H i kôyesi» a d l ı kita bı nd a anlattığına göre, Turgut Özal par­ ti kurma aşamasında Türkiye'de önemli görevlerde bulu­ non Amerikalılarla görüşmüştü. ö rneğin, Büyükelci Hupe ve İsta n bul Başkonsolosu Doniel Newberry gibi.. 1 97


M r. Newberry Ankara'da ABD Büyükelciliği siyasi müsteşarı idi. 1 983 yazında İ stanbul Başkonsolosu oldu. Mr. Newberry 1 982 yılında Başbakan Yard ı mcılığından ay­ rılmadan Öza l'la görüşmüştü. Daha sonra istanbul'da bir­ araya geldiler. Başkonsolos'un açıklamasını «Özal Hikô­ yesi'nden >> alara k a ktarıyorum. «- istanbul'a başkonsolos olarak gönderilmem kesin­ leştiğinde temaslarımı, çalışmalarımı o yöne doğrulttu m. Özal'la ilişkilerimin gelişmesi o dönemde oldu. O g ü nler­ de h ü kü metten henüz ayrı lmamıştı. Ama, ayrılacağı yö­ n ü nde söylentiler vardı. Evinde ziyaret ettim ve cok ilgine bir sohbet yaptı k. Benim Özal'ın siyasi kariyeri ile bizzat ilgilenmeye başladığım dönem daha sonradır. Özal'ın bir parti kura­ cağı yolunda herkesin bildiği sır etrafta konuşulmaya baş­ lanınca, Büyükelcim parti kurma olasılıği olan siyasi şah­ siyetlerle meşgul olduğundan, İstanbul'a geldiğinizde mut­ laka Özal'la görüşmeniz gerek, tavsiyesinde bulundum. Özal'ı Ortaköy'deki evimde Büyükelci Strausz Hupe ile samimi bir yeme kte bir araya getirdim. Büyükelci gayet acık ve net olara k pldnlarını sordu, bağlayıcı olmayan ifa­ delerle Özal' ı n yolunun acık olmasını d iledi. Hepsi bu ka­ dardır. Bundan ileri bir taahhüt yoktur.» Mr. Newberry'nin söylediği gibi, Amerika Özal'a açık­ tan « i leri bir taahhütte.» bulunmadı. Ama, desteklediğini belli eden bir çok gelişme oldu . örneğin, ABD'nin eski Dışişleri Bakanı Alexandr Ha­ ig'in Türkiye'ye gelip Ankara'da temaslar yapması gibi. 12 Eylül yönetimi sırasında Haig Ankara'ya i ki kez geldi . Birinci ziyaretini Dışişleri Bakanı olarak yaptı. Eylül 1 983'de de eski Dışişleri Bakanı olara k geldi. ABD yöne· timin görüşlerini ilgililere ve yetkililere anlattı. 1 983 Eylü l ünde seçime katılacak partilerin adayları M illi. Güvenlik Konseyi'nde inceleniyord u . Eğer Turgut Özal'ın adaylığı veto edil miş olsaydı Anap biterdi. O gün­ ' lerde veto korkusu yanınd a kapanma korkusu da vardı. Gerçi Anap, kurucular yönünden Temmuz ayında vetoları -

198


aşmıştı, ama Büyük Türkiye Partisini kapatan güç her an Anap'ı da seçim d ışına itebilirdi. NATO'nun eski komutanlarında n . Kenan Paşa'nın dos­ tu Dışişleri eski Ba kanı General Haig An kara'ya gönderi­ l ince olay başka türlü yoru mlanmadı. ABD, Özal'ın başı­ na bir iş gelmemesini istiyordu. M r. Haig bunun için gön­ derilmişti. Ben bu soruyu sorduğ umda ( 1 989 Ocak ayı) Cumhur­ başkanı Evren olayı kabul etmedi. Yeni Asır'da General Haig'in An kara'ya yapmış oldu­ ğ u ziyaretle ilgili bir not yazmıştı m. B u yazı üzeri ne olay tazelend i. Cumhurbaşkanı beni bu konuyu konuşmak, yaz­ dığım bazı yazılar üzerinde görüşlerini söylemek için çağır­ mıştı. Bana şöyle ded i : «- Genera l Haig'le Türkiye'de ki partile rin durumunu görüşmed ik. Hele, Turgut Özal'ın veto edil memesi, parti­ sinin seçime sokulması gibi bir kon u hiç geçmedi. Esa­ sen, General Haig Tü rkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile bu konuları konuşa mazdı .» Evren o gün ç ok kesin konuştu. B e n sadece şunu söy­ �eyebildim: «- Sayın Cumhurbaşkanım, sizinle bu konuyu konuş­ madığına göre belki başka zeminle rde temas etmiştir . . » General Haig olayı zaman zaman zihinlere geldi gitti. Amerika'da bulu nan i ki değerli Türk gazetecisi Sedat Er­ g i n ve Ufuk Güldemir bu olayı bilenlerle konuştular. Özal'ın arkasındaki ABD destegj inin derecesini sökmeye uğraştı­ �ar. ABD, Ana.p'ın seçime soku lmasında ne derece etkil i olabild i? Bunu araştırdılar. S edat Ergin, Başkan Reagqn yönetiminin Dışişleri Ba­ kan Ya rdımcılarından Elllot Abrams'la konuştukların ı 1 989 yılının Mart çıyında Hürriyet'te yayı nladı. M r. Abrams şöy­ te d iyordu: «- Bizim korkumuz ordunun müdahale etmesi ve Özal'ın kazanmasının önlenmesiydi. Büyükelçiyi gönderip Anap'ı seçim dışı bırakmayın de.

199


medik. Nazik bir şekilde rekabete dayalı bir seçimin Tür­ kiye acısından çok iyi olacağı nı n bil inmesini ifade ettik.» Sedat Ergin, Elliot Abrams'a soruyor: «- Washington'un hissiyatını Ankara'ya ilettiniz . . . Hangi kanalları kullandınız?» Cevap: «- Yanlış hatırlamıyorsam, Büyükelcili k kana lları n ı ve ziyaretçileri kulland ı k. Tü rkler Wash i ngton'a geldiklerinde yada Amerikalılar, örneğ in Kongre üyeleri Türkiye'ye git­ tikJerinde .. Bu gibi durumlarda ziyaretçileri gitmeden doğ­ ru şeyleri söyleyecek şekilde programlamamız gerekir. • Sedat Ergln'in sorularına bu cevapları vererı ABD'nin Dışişleri eski Bakan Yardı mcısı M r. Abrams söylenebile­ cekleri d iplomati k üsluba dikkat ederek böyle açıkladı . Ufuk Güldemir de 1 989'un E k i m ayında ABD'nin An­ kara eski Büyükelcisi M r. Hupe ile konuştu. Yaptığı mü­ la kat Cumhuriyet'te yayınlandı. Mr. Hupe, Turg ut Özal'la Başkonsolos Mr. Newberry'­ nin Ortaköy'deki evinde yaptıkları görüşmeyi hatırlıyordu. O gün Özal'ın söyledi klerini Ufuk Güldemir'e şöyle anlattı: «- Kapıları sonuna kadar açacağız. İsteyen istediğ i yere yatırım yapacak, mülk de alaca k, ticaret de yapacak. (Yabancılar için bunları söylüyor) Serbest piyasanın ol­ madığı yerde demokrasi de olm uyor. Ancak serbest pi­ yasa ve . rekabet anlayışı gelişirse demokrasi gelişiyor. Bakın Batı'da serbest piyasa olmayan demokrasi var mı? Bu dediklerimiz g erçekleştirilirse Türkiye Ortadoğ u'nun Amerikası olur.» Anavatan Partisini kurup secimi kazanmaya ve Baş­ bakan ol maya hazırlanan Turgut Özal, 1 983 yılı yazında ABD Büyükelcisi Hupe'ye böyle söylüyordu. Görüşleri, tam Amerika'nın Türkiye'den beklediği, istediği şeylerdi. Tür­ kiye'nin kapıları sonuna kadar açılacak, yabancı sermaye­ ye cok büyük imkônlar veri lecek, yabancılar istedikleri gi­ bi ticaret yapacaklard ı . Özal, söyled iklerini ydpmadı mı? Seçimleri kazandık­ tan a ltı ay sonra Amerikan sigarasın ı n ithal ini serbest bı­ rakarak işe başladı. Amerikan sermayesi yıllar yılı uğraş.

200


mış, Türk hükümetleri Amerikan sigarasına kapıyı açma­ mışlardı. Özal geldi ve ded iğini yaptı. Artık olay yeteri kadar açı klık kazandı. ABD, 1 983 yı­ l ı nda özal'ın veto ed ilmemesi, pa rtisinin kapatılmaması yada secim dışı bırakılmaması için el inden geleni yaptı. Paşalar Ameri ka'dan esen rüzgôrın ağırlığını hissettiler. Bu arada Dışişleri Bakanı İ lter Türkmen de Anap'ın secim dışı kalmaması için yoğun bir caba harcadı . ABD'nin gö­ rüşlerini ve tel kinlerini en iyi bilen kişi Dışişleri Bakanı idi. Paşalarla çok yakın ilişkiler içinde bulunan Türkmen ağır­ l ığ ını Özal leh inde kullandı. Burada soru şu olma l ı: « Eğer, ABD, sırf demokrasinin Türkiye'de yerleş­ mesi ve seçimin demokratik kurallara göre yçıpılmas! için bu g irişim lerde bulunduysa neden Sodep'i ve Doğru Yol'u gözardı etti? Büyük Türkiye Partisi kapatılırken ABD ne­ rede idi?» ABD yönetimi hiç değ işmeyen çı karcı politi kasını uy­ g u lad ı . Çifte standart kullandı. Tü rkiye'de çoğulcu bir de­ mokrasi yerine general lerin görüşlerine yaklaşan bir de­ mokrasi modelini destekled i . Özal'ın partisini bu modelde secime sokma k için bütün · dolaylı yolları kullandı. Burada, çok açı k bir gerçeği sadece ABD'n in Türki­ ye'ye yönel ik o günkü politikaları ile izah etmek eksik olur. M DP'n in tek başına iktidara gelmesi, HP'nin sol zeminde tek başına koşturu lması gibi, sağ zeminde tek parti ola­ rak hedefe yürümesi paşalar politi kasında oybirliği ile kabul görmedi. Bir yandan paşaların kendi aralarındaki sorun lar, denge hesapları ve gelecek kaygıları, bir yandan ABD rüzgôrları planlarında revizyon yapmalarına neden oldu. -

Tutmayan siyaset oyunu . . .

Paşalar politikası yada paşa ların oynadığı siyaset oyunu tuttu mu? Ne diyordu Paşalar? 201


Türkiye'de i ktidar, Atatürk i l kelerine gönülden bağlı, 1 2 Eylü l ruh ve felsefesine i na nmış, bu felsefeyi devam et­ tirecek, ülkeyi belirli bir dönemde yumuşak şekilde de­ mokrasiye geçirecek bir siyasi partiye teslim edilecekti. Yeni Anayasa'nın kefili Kenan Evrendi. Kapatılan siyasi partilerin liderleri tekrar partilerinin başına geçeceklerini sanıyorlarsa a ldanıyorlardı. Evren Paşa, « M i lletin bunlardan kurtarıldığını» söylüyordu. Milli Güvenlik Konseyi tekere çomak sokturmayacaktı . Sağda bir parti, solda bir parti olaca ktı . Cumhurbaş­ kanı acı kça «Az ve öz parti istiyoruz» diyordu. Türkiye'nin bir daha 12 Eylü l öncesi günlere dönmemesi icin her tür­ lü tedbiri alıyorlard ı. �aşalar, Türkiye'yl Atatürk ilkelerine bağ lı güvenilir kadrolar yerine eski MSP milletvekili adayı Turgut Özal'a teslim ettiler. Özal'ın MHP ve MSP eğilimli yada o kökler­ den g elen adamları hem hü kü mette hem partide etkin rol­ ler üstlend iler. Veto edilen, secime sokulmayan kişil�r seçimden son­ ra devlet kadrolarında görev aldılar. Partide etkili oldu­ lar. Büyük Türkiye Partisinin kapatılması, Doğru Yol ve Sodep'in secime sokulmaması hic bir işe ya ramadı. Ame­ rika'nın a l kışladığı Türkiye'nin yeni model demokrasisi 1 983 Kasımında yapılan seçi mden sonra Batı Avrupa'da o layla . karşılandı. Turgut Özal bu talimli demokrasiyi içine sindiri p Baş­ baka n olurken siyasetteki sun'I yapılaşma rahatsızlı k ya� ratmaya başladı. Türk demokrasisi siyasi yasakların ağır­ lığını taşıyamadı. Paşaların politikası tutmadı . Hesapları doğru çı kma­ dı. Yanlış hesaplar, çel işkiler ve siyasetteki sun'i yapılaş� ma bir cok insanın haksız yere parlamasına neden oldu. Bazı insanlar hak etmedi kleri yerlere yükseldile r. Askerler «Yığınakta yapılan hatanın bütün bir sefer boyu sürdüğünü» söylerler. Paşaların yeniden siyasi yapılaşmadaki yığınak ha­ tası Özal'ı Cankaya'ya götürdü. 202


Yığınak hatasında seçim yasasının oyla sonuç ara­ s ı ndaki çelişkisi de vardı. Askerler, siyasetin zorla hizaya sokulamayacağını anladıklarında vakit çok geç olmuştu. S iyasi yasaklar Türkiye'ye asla iyilik getirmedi. Azı n ­ l ı ğ a d üşen iktidar partisi Anap'ın l ideri Cankaya'ya oturur­ ken geçmişte bir yığın hesap hatası yapmış olan paşalar mağlup durumda sahneden çeki ldiler. Özal ise hesa bını çok iyi yaptı. 1 987'de, yasaktan iki oy önce kurtu lan Demirel'e fırsat vermemek için erken se­ çime g iderken gözünü Cumhurbaşka n lığ ına dikmişti . Yüzde 36 oyla nisbetsiz bir biçimde Meclis'e 293 mil­ l etvekili getird ikten sonra önündeki i ki önemli engel i za­ man içi nde kaldırdı. Çankaya yol u nda birinci engel ülke­ de hölö presti ji yüksek olan Cumhurbaşkanı Kenan Evren, i kinci engel de « N ecdetler'di » . Özal, Kenan Evren'e zaman zaman görev süresini uzatma teklifinde bulunara k birinci engeli aşmaya çalıştı . Sürekli olara k Evren'in görevde kalıp kalmama yolundaki düşüncelerin i tarttı. Bu arada, memlekette, «Cumhurbaş­ kanının asker kökenl i olmaması» yolunda esen hava Ö zal'ın çok işine yaradı . 1 987 yılının Ağustos ayında Orgeneral Necdet Üruğ Genelkurmay Başka nlığından görev süresi dolduğu için ay­ rılıyordu. Yasal i mkön kullanıldığı ta kdirde Üruğ'un göre­ vini bir yıl uzatmak mümkündü. Orgeneral Üruğ uzatma formülünün uygulanmasını istemed i. En yakın arkadaşı Ka­ ra Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Necdet Öztorun'un önü­ nü tıkayıp onun emekliye sevk ed ilmesini içine sindirme­ di. Özal'la Üruğ ' u n ilişkilerinin pek iyi olmadığı bi lin iyor­ d u . Üruğ M illi Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri olduğu d önemde Özal'a soğ u k bakmıştı . . Özal da ona ya klaşma­ mıştı. Turgut Özal Başbakan olduğunda ordunun başında O rgeneral Üruğ vardı. Ü ruğ, geçmişteki değerlendirme­ sini bir yana bıra ktı, Özal'ı yasal demokratik rejimin Baş­ bakan'ı olara k gördü. Politikadan uzak durdu. Askeri yö­ netimden sonra göreve gelen i l k Genelkurmay Başkanı ola·

203


rak orduyu kışlasına çekti. Silahlı Kuvvetler sivil yöneti­ min hiç bir işine karışmadı. Başbakan Özal, 1 987 yılının Haziran ayı öncesinde Genel kurmay Başkanı ile olağan görüşmeleri nden birini yaparken, görev süresinin uzatılması tekllfinde bulundu. Necdet üruğ nezaketle reddetti. Teşekkür etti. Üruğ, Başbakan'ın getirdiği teklifin altında ne oldu­ ğunu bil iyordu. Bunu ertesi gün Kara Kuvvetleri Komuta­ nı Orgeneral Necdet Öztorun'a an lattı: « Başbakan sana bir şeyler hazırlıyor, bilesin. Be­ nim görevimin uzatılmasın ı istedi. Ben görevde ka lınca sen emekli olacaksın. Başba kan da bunu istiyor.» Orgeneral Üruğ görevde kalınca Kara Kuvvetleri Ko­ muta nı hizmet süresi dolduğu için emekli olacak, onun yerine bir başka orgeneral Kara Kuvvetlerine gelecekti. Necdet Üruğ da 1 988 Ağustosunda otomatikman emekliye ayrılacaktı. Cumhurbaşkanlığı secimi 1 989 Kasımında yapılacaktı. O zaman 12 Eylü l'ün kudretli genera llerinden iki Necdet de çoktan sivil hayata karışmış olacaklardı. Cumhurbaşka­ n ı secimi Türkiye'nin gündemine geldiğinde Genelkurmay'­ da herhangi bir engel ihtimali mevcut bulunmayacaktı. Özal hesa bını cok güzel yapıyordu. Ama, Ü ruğ uzat­ mayı kabul etmediği gibi, Orgeneral Öztorun'un Ağ ustos'­ tan önce Genel kurmay Başkanlığına atan masını sağla­ ma k üzere Hazira n ayında emekli olacağını açıklad ı . işte o günlerde kamuoyu bir ta kım haberlerle şişiril­ d i . Orgeneral Ü ruğ'la Orgeneral Öztorun sivil i ktidara kar­ şı bir tezgôh içinde gösterildi. Güneydoğ u'daki terör olay­ larının ta kip edilmediği gibi hassas bir konu Kara Kuvvet­ leri Komutanının eleştirilmesi için malzeme yapıldı. Sonun­ da Orgeneral Öztorun kamuoyunun da desteğini arkasına alan Başbakan Özal tarafından emekl iye sevk edildi . Son imza yetkisi Cumhurbaşkanı Evren'e aitti. Evren, Başbakan'ın getird iğ i kararnameyi geri çevirmeq i. Olayı yakından ta kip edenler Özal'ın Çan kaya yolunu a çtığını gördüler. Paşaların 1 2 Eylü l rejiminde düzenledi kleri po­ l itika bir kez daha boşa çıkıyordu. Başbakan Yardımcılı-

204


ğını bile içlerine sindiremedi kleri Turgut Özal Cumhurbaş­ kanlığına yürüyordu. Orgeneral Necdet öztorun Genelkurmay Başkanı ol­ saydı ö zal'ın Cumhurbaşkanlığına itiraz eder miydi? Or­ du gücünü bu işe bulaştırır mıydı? Bunu bilmiyoruz. Ama, Özal'ın engelleri grtadan kaldırmada her ihtimal i düşün­ d üğüne ve hesabını 12 Eylü l Paşaları ndan çok iyi yapmış olduğuna şüphe yok. Paşalar politikasını boşa çı karan, hesabını çok iyi ya­ pan bir kişi de Süleyman Demirel idi. 2 Ağustos 1 985 Cuma gecesi geç vakit Demirel Bü­ yükada'dan yatla Tuzla'ya dönüyordu. Büyü kada'daki Anadolu kulübü nde yasaklı lider De­ mirel ve eşi şerefine bir yemek d üzenlenmişti . Demi rel iki gazeteci ile birl i kte beni de bu yemeğe davet etti. Tuzla'­ d ak i Mercan iskelesine yanaşan bir yata bindik. Ada'ya g ittik. Yemek devam ederken Demirel'i sevenlerin emrine verdiği yat Anadolu Kulübünün iskelesinde bekledi. Gece geç vakit Tuzla'ya hare ket edildi. , Yaz gecesi hava çok g üzeldi. Ay ışığı denizi aydınla­ tıyor, yatta bulunanlar güvertede geceyi yaşıyorlardı. De­ mirel, teknenin a rka tarafına geçti. Beni yanına çağırd ı . Şöyle ded i : «- Bak sana burada söylüyorum. Ben bu Kenan Pa­ şa'nın yasağını deleceğim. O yasağı parça parça edece­ ğim . )> Demirel'in b u sözlerine i ki gazeteci, Erdal Şafak ve Türker Sanal tan ık oldular. Herkes mehtabın, denizin, adalar çevresindeki o gü­ zel gece manzarasının büyüsü içindeyken Demirel bana yasakları deleceği n i söylüyordu. Anladım ki orada bile bu işi düşünen adam sonunda istediğini yapar. Demirel 1 987 yılının Eylü l ayında yasağı deld i. Hem de halkoyu ile . . . Eski politikacılar üzerindeki yasaklar kalkarken hem Paşaların hem · Özal'ın hesabı bozuldu. Yasaklar 1 992 yılına kadar devam edece kti . Yani on .

205


yıl.. Sürenin sonunda bir secim yapılması halinde ise ya­ sak en az dört, beş yıl daha uzamış olacaktı . Çünkü, bu seçimde Demirel dahil on yıllı kların hiç biri milletvekili ada­ yı olup Mecl is'e girme şansını ele geçiremeyecekti. Özal, hayır kampanyasına çıkarak yasakları savundu. Fakat, başarıl ı olamadı. Cumhurbaşka n ı Evren, yasaklar­ dan yana tavır koymadı. Yaptıkları hatayı düzeltme g ibi bir tutu m izledi. Herhalde, «Özal Başbakan oldu ktan son­ ra bu insanlar neden yasaklı kalsın» düşü ncesi Evren'e hakim oldu sanırım. Turgut Özal, boş meydanda yarışa girip i ktidar olma­ sını Demirel'siz siyasete borçlu olduğunu biliyordu. Bu­ nun en az on yıl böyle devam edi p g ideceğini de bekliyor­ du. İ l k önemli hesap hatasını Demi.rel'de yaptı. Demirel ya­ sağı delince Özal'ın grafiği düşmeye başladı. Turgut Özal sun'i siyasi yapılaşmanın şartlarını ken­ d i kişisel politikası yönünde kurnazca değerlendirerek, bir iddiaya göre 1 980'den itibaren «Takiyye» yaparak Cum­ h urbaşkanı oldu. Ama, Türkiye'nin önemli hiç bir sorun u çözül med i. 1 2 Eylül paşa larının ü l keyi düzeltmek gere kçesiyle uy.. guladığı politikalar bugünkü Türkiye'yi yarattı . Eğer bugün Türk halkı . büyük çoğunluğu ile mutlu. ise, yada mutlu olabilme yolunda yürüdüğünü d uya biliyor.. sa paşa lar politikası doğrudur. Soruyorum: Doğru mu idi paşa lar politikası? Ara l ı k 1 989 - Ça nkaya/Ankara Teşekkür : Bu kitabın hazırlanmasında emeği gecen ga­ zeteci arkadaşım Cavit Tuna'ya teşekkürü bir borç bilirim. M . Y.

206


TARİHİ BİR BELGE Başbakanlık Müsteşan Turgut Özal, 12 Eylül sabahı göreve çağnldıktan sonra Pa­ şalar' a bir rapor sundu. Özal raporunda Türkiye'deki son eko­ nomik durumu ana çizgileri ile özetliyor ve paşalara alınması gerekli önlemler konu­ sunda tavsiyelerde bulunuyordu. 12 Eylül öncesindeki sivil yönetimin Baş­ bakanı Hamzakoy'da askerler tarafından gö­ zetim altına alınırken o yönetimin Başba­ kanlık Müsteşan Paşalar'a bu raporu veri­ yor ve hizmet kabul etmeye hazır olduğunu bildiriyordu.

Paşalar politikasında önemli bir yeri bu­ lunan raporu üzerinde herhangi bir yorum yapmadan bu kitaba ek olarak koymayı uy­ gun gördüm. (M. Y.J

2()7


Ankara, 1 2 Eylül 1 980 TÜRKİYE'NİN S ON -EKONOMİK DURUMU VE ı 12 EYLUL HAREKAT! SONRAS I ALINACAK TEDBİRLER ••

1.

MEVCUT EKONOM İK DU RUM

Türkiye 70'1i yıllarda siyasi istikrarsızlığın tesiri ve bu­ nun yanında dünya e konom isindeki köklü değişi klikler so­ nucunda ekonomi k bir bunalıma doğru itilmiştir. 1 974 yılında ham petrol fiyatlarının üç misli artışı, bu­ na karşın hiçbir ekonom i k tedbirin alınmayışı. Türkiye'nin bünyesine uymayan koalisyon idareleri e konomik buna­ lımı a rttırmıştır. 1 977 i kinci yarısından itibaren ve 1 978- 1 979 yıllarında d urumu sür'atle kötüleşmeye . devam etmiştir. Ayl ı k enf­ lasyon hızı 1 979 sonlarında yüzde 8 seviyesine yaklaş­ mıştır. (Yı l l ı k yüzde 1 50'ye eşdeğer) . Enflasyon hızının ar­ tışı ile beraber yatı rımlar azalmaya başlamış ve Türk e ko­ nomisi a rtan işgücünü karşılayamaz hale gelmiştir. Kara­ borsa ve çift fiyatlar neticesinde haksız kazançlar ve dev­ letin vergi kaybı büyük ölçeklerde artmıştır. 1 979 Kasım seçimlerinden sonra kurulan koalisyon­ suz azın lık hükOmeti büyük çapta yeni ve çok ciddi ted­ birler almak zorunda kalmıştır. Bunlar alınmamış olsaydı, bugün Türkiye'nin tam bir ekonomik çöküntüye gideceği ve· bunun da Devleti tahrip edeceği gayet açıktı r. 25 Ocak 1 980'de ilôn edilen ve Mayıs 1 980'de i lôvt: ­ lerle genişletilen yeni . ekonomi k programın ara hedefleri ile ana hedefi şöylece özetlenebilir: 208


Ara Hedefler : - Petrol bu nalımının aşılması: Ekonominin d üzene girmesinin i l k şartı sanayi, enerji, nakliye ve ta­ rımda büyük sıkıntılara sebep olan petrol darbo­ ğazının ortadan kaldırılmasıdır. Mart 1 980 sonun­ dan itibaren bu sorun çözümlenmiştir. - Çift fiyat ve kara borsanın önlenmesi: Bu a ra he­ defe de programın tatbikatından iki ay sonra va­ rılmıştır. - Yokluk ve darlıkların kaldırılması: Haziran 1 980 sonunda büyük çapta bu hedefe de varılmıştır. - Enflasyon hızının düşürülmesi: Nisan 1 960'den itibaren enflasyonun ayl ı k hızı d üşürülerek Tem­ muz, Ağustos'da % 2'nin a ltına i nd irilmiştir. - Tasarrufların arttırılması: Temmuz başından iti­ baren yurt içi tasarruflarının arttırılması için ban­ kacılık sistemine yeni esaslar getirilmiştir. Bu uy­ gu lama sonucu iki ay g i bi kısa bir sürede Banka­ larda süratli bir mevduat artışı sağlanmıştır. - Döviz transferleri: son üç yıldan beri yapılamayan veya uzun bekleyişle kısmen yapılabilen transfer­ ler 25 Ocak'tan bu tarafa devamlı iyileşerek, ha­ len günlük · işlem d uru muna yaklaşmıştır. Gerçekleştiril miş olan bu ara hedefler, sırasıyla ihra­ catın, üretimin ve yatırımın hızlandırılması için gerekli or­ tamın hazırlanmasının ön şartlarıdır. Bu yeni ekonomik programın ulaşmak istediği a n a he­ def, Türkiye'nin kendi g ücüyle ayakta duraca k sıhhatli bir e konomik bünyeye kavuşturulmasıdır. Bunu açıklayacak olursak, Türkiye'nin döviz geli rleri ile giderleri ve borçla­ rın ı karşılayacak seviyeye gelmesi en önemli mevzu ola­ rak ortaya çıkmaktad ır. Bu işlerli k şartı ya nında aynı dö­ nemde Türkiye'nin artan işgücüne yeni iş imkônları sağ­ layacak bir ekonomi k büyümeyi görmekteyiz. Yapılan incelemeler, bu hedefe varmak için ciddi ve devamlı gayretlerin en .az 4-5 yıl süreyle uyg ulanmasının 209

F. : 1 4


zorunlu olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun temini için bu sürede Türkiye'nin döviz darboğazın ın gen işletilmesi ve Türkiye'ye yapacağı gerekli hamleler için nefes alma süresinin kaza nd ırı lması mecburiyeti vardır. Bu da ancak gelecek beş yıla yığilmış bulunan borçların daha uzun ve ileri .vadeye ertelenmesi ile iyi şartlı yeni krediler al ınma­ sına bağlıdır. Gecen 7 ay icerisinde bu hayati konuda çok büyü k mesafe katedilmiştir. Özetle; - Gelecek üç yıl için , her yıl yaklaşık birer milyar dolar seviyesindeki borçlar uzun vadede ertelen­ miştir. Ayrıca i l g i l i devletlerden üç yılı müteakip iki yıla ait borçların ertelenmesi için de söz a l ı n ­ mıştır. - OECD, Dünya Bankası, I M F ve Suudi Arabistan'­ dan 4 milyar doların üzerinde iyi şart lı kredi alın­ mıştır. - Önümüzdeki yıl içi n ta kip ettiğ.i miz yeni e konomi k programın devamı halinde aynı şekilde kredilerin a l ı nacağı vaadi a l ınmıştır. ·

Y ukarıda kısaca açıklanan bu önemli operasyonun e n önemli noktası : I M F ile yapılan an laşmadır. Buna uyulması halinde bütün kredi ve borç erteleme anlaşmaları yürür­ lü kte kalacaktır. 1 1 - 12 EYLÜ L SONRAS I DURUM VE TEDBİRLER 12 Eylül harekôtın ın yumuşak ve sür'atl i olmasına rağ­ men, ekonomide başlangıçta bazı menfi tesirleri olabile­ ceği d i kkate alınmalıdır. Bunlar esas itibariyle ; Türkiye'de; - Bankolardan para çekilmesi, - Mal ve maddeler için gereksiz stok eğilimi ve - Fiyat artışları ve karaborsanı n hortlatı lması şeklinde görü lebilir. Bu hadise psi koloji ktir. Bunun karşısında paniğe kapılmadan hareket etmek lôzımdır. Halkın güveni · sağlanıncaya kadar malın ve para n ı n arzı kısıtlanmama­ lıdır. 210


Kanaatimizce, bu geçici bir sürede görülebilir. İ cabın­ d a ithalôt yaparak buna dayanmak lôzımdır. B u yapılırsa g üven kısa sürede teessüs edecektir. Türkiye dışında; - İ l işki kurduğumuz milletlerarası finansman mües­ seseleri bugü n Tü rkiye'ni n yeni idare altında na­ sıl bir ekonomik program uygulayacağını mes'ele edeceklerdir. 25 Oca k 1 980'den beri tatbik edilen yeni ekono­ mik program dış mali çevrelerde· çok büyük des­ tek görmüştür. Bu programın uygulanmasına de­ vam edileceğine dair güven verilmesi fevkalôde önemlidir. 1 2 Eylül harekatının ekonomiye hemen yapacağı müsbet etki, devam eden birçok g rev ve lokavtı çözüme kavuşturmasında olacaktır. Uzun süredir ideolojik maksatla ve zorbalıkla devam ettirilen grevlerin çözülmesine büyük işçi kitlesi memnun olacaktır. Bunun yanında ü retim ve i hracat ciddi ölçekte a rttırılabilecekti r. Yent ekonomik programın başa­ rısının devamı ve 4-5 seneden önce Türkiye'nin d üzlüğe çıkışı gecen devre parlômentoya sunulan başarılı olunamayan vergi reformlarının biran ev­ vel neticelendirilmesi suretiyle sağlanacaktır. TURGUT

21 1

ÖZAL



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.