Dizgi - Baskı - Yayımlayan: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Eylül 1997
MİLLİ MÜCADELE (BÜYÜK TAARRUZ'DAN İZMİR'E)
SABAHATTİN SELEK
Cumhuriye( GAZETESİNİN OKURLARINA ARMAÖANIDIR.
SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ
M. KEMAL PAŞA BAŞKUMAN DAN 1 921 yılı Temmuz ayı başında başlayan büyük Yunan taarruzu hedefine ulaşamamış ve Türk ordu su Sakarya gerisine çekilmişti. Şimdi Yunanlılar ne yapacaklardı? Yunan Başbakanı ve Harbiye Nazırı, Türk ordusunun Kütahya-Eskişehir muharebelerini kaybederek geri çekilmesini büyük bir başarı sayı yor ve bu başarının meyvelerini toplamak için An kara üzerine yürümeyi i stiyorlardı. B aşkumandan Papulas ise elde edilen kazançla yetinmek ve daha fazla tehlikelere girmemek fikrinde idi. Fakat askeri bir deha olarak kabul edilen Albay Sarıyanis ve Baş kumandanın Kurmay Başkanı Albay Pallis, Başku mandan ile aynı fikirde değillerdi. Harbiye Nazırı, kendi görüşünü kumandanlara şöyle açıklamıştı:
"Düşman her ne kadar şimdilik tamamiyle imha edilmemiş ise de, ciddi bir surette sarsılmıştır. Bu sebepten, bizim mevcut kuvvetlerimiz harekata de vam etmeye kafidir. Ankara üzerine akın yapacağız." Yunan ordusunun bundan sonra ne yapacağı ko nusu böylece bir sü . re tartışılmış ve kurulan "Harp Meclisi" nde bir karara varılmıştır. Bu tartışmalar sı rasında Yunan Başbakanı Gonaris, tartışmaya katıl5
mayıp susan Başkumandanın Kurbay Başkam Albay Pallis' e aşağıdaki üç soruyu sormuştur: 1 - Bundan sonra ordumuz, işgal edilmiş olan arazide emniyet içinde ve taciz edilmeden kalabilir mi? Düşman kuvvetleri bize bu imkanı verecek ka dar tahrip edilmiş midir? 2- Şimdiki durum, silah altındaki yedek sınıfla rın kademeli bir şekilde terhis edilmelerine müsaade eder mi? 3- Yukarıdaki sorularımın cevabı olumsuz ise ordu başkumandanlığının teklif edeceği yeni hareket nedir? Kurmay Başkam Pallis, gerçekten ilk iki soruya olumsuz cevap vermiş ve gelecekte yapılması düşü nülen hareketi şöyle açıklamıştı: "Düşmanla temas kuruluncaya kadar ileri hare kete devam edilecek, eğer düşman Ankara'dan daha uzaklara, Sıvas veya Kayseri'ye doğru çekilecek olursa, ordu, onun hükümet merkezine girecektir. Fakat Türk ordusu çekilmez ve bulunduğu yerde ka lırsa, ona taarruz edeceğiz. Bu takdirde zaferi kaza nacağımızdan hiçbir şüphemiz yoktur." Albay Pallis bunları söyledikten sonra, büyük mesafelerin katedilecegini belirterek Başbakan'dan ulaştırma araçları ve özellikle kamyon istemiş, bun lar verilmedikçe bir şey yapılamayacağını belirtmiş ti. Başbakan da istenilen imkanların sağlanacağını vaat ettiğinden, "Ankara üzerine akın" kararına va6
. rıJmı_ş_t1r. Kralın huzurunda yapılan bu konuşmada Başkumandan herhangi bir fikir beyan etmemiş ve sürekli olarak susmuştu. Orduyu sevk ve idare ede cek olan Başkumandanın bu davranışı, Yunan ordu sunun gelecek taarruzda bir zafer kazanamayacağı nın en büyük delili idi. Bir savaşı kazanmak için, her şeyden önce o savaşın kazanılacağına inanmak gere kir. Halbuki Yunan Başkumandanı zafere inanmı yordu ve böyle bir taarruza taraftar değildi . Sırf mevki uğruna, Başkumandanlığı kaybetmemek ba hasına, inanmadığı bir tartışmaya katılmamıştı . Ar tık bundan sonra olayların içinde sürüklenmeye mahkumdu. Nitekim, Kurmay Başkanının hükümete sunulmak üzere hazırladığı 28 Temmuz 1 92 1 günlü raporu imzaladı : " 1 - Eskişehir' in işgali ve Eskişehir-Afyon cep hesinde düşmanın parçalanması ile seferin birinci dönemi sonuçlanmıştır. 2- İkinci dönemin hedefi, Kemal kuvvetlerinin bir daha Eskişehir önünde tekrar toplanmalarını im kansız kılmaktadır. 3- Bu hedefi elde etmek için ordu, Ankara üze rine akınlar yapmaya mecburdur. Bu akınlar sırasın da düşman kuvvetleri ile temasa gelecek olursak, bu kuvvetleri ezmek ve Ankara'da biriktirilmiş olan düşmana ait malzemeleri tahrip etmek icabeder. Düşman, bundan sonra da teslim olmayacak olursa, Ankara'da uzun süre kalmakta bir fayda olmadığın7
dan, ordu, demiryolunu tamamıyla tahrip ettikten sonra Eskişehir' e geri çekilmelidir. 4- Bu akından sonra Kemal' in büyük bir kuvveti elde bulundurulması ve ona bir hareket kabiliyeti sağlaması ihtimali kalmayacaktır. 5- Başkumandanlığın şimdiye kadar yaptığı in celemelere göre ordumuzun, Sakarya'nın doğusuna kadar ilerlemesinin mümkün olduğunu göstermiştir. 6- Eğer bu akın sırasında ordu, düşmana rastlar ve onu ezerse, kuvvetinin bir kısmı ile Ankara üzeri ne yürümekte bir güçlükle karşılaşmayacaktır. Fakat bunun aksine olarak düşman Sakarya'nın doğusuna çekilmiş ise o zamanki şartlara göre karar verilerek ya ileri harekata devam edilecek, yahut harekat dur durulacaktır." Bu harekata başlamak için 20 günlük bir hazır lanma zamanına, 20 günlük de bir sonuç alma zama nına ihtiyaç olduğu sanılıyordu. Yunanlıları böyle bir hayale sürükleyen başlıca sebep, rahat bir du rumda olmayışlarıdır. Gerçi Sevr Antlaşması ile kendilerine Batı Anadolu'da bir bölge bağışlanmıştı. Bu bölgeyi daha da genişletmek istiyorlardı. Fakat elde edecekleri araziye sahip çıkabilmeleri, Türkle rin buna razı olmasına bağlı idi. Halbuki Türkler bu duruma boyun eğecek gibi görünmüyorlardı. Türk ordusu yok edilmedikçe, Yunanlıların Anadolu'da kendilerine terk edilen bölgede rahatlıkla barınmala rı ihtimali yoktu. Beri yandan, Yunanistan'da büyük 8
bir huzursuzluk hüküm sürüyordu. Herkes savaşın bir an evvel bitmesini istiyor ve Anadolu 'daki asker ler, aynı sebeple terhis edilerek evlerine dönmek için can atıyorlardı. Eskişehir-Kütahya muharebelerinde alınan sonuç, yeni taarruzla daha büyük bir zafere ulaşamadığı takdirde, 1 92 1 yılı yazı bitecek ve Yu nan ordusu Anadolu'da bir kış daha geçirecekti . Bü tün ümitler, Türk ordusunun ezilmesinde ve Anka ra'nın ele geçirilmesinde idi. Yunanlıları yeni bir taarruza zorlayan başka bir sebep de İngiliz Başbakanı Lloyd George'un tutumu idi . İngiliz Başbakanı, Eskişehir-Kütahya muharebe lerinden sonra şöyle demişti:
"Yunanistan, artık Sevr Antlaşması ile kendisine verilenle yetinemez; üste daha büyük bir taviz alma lıdır." Bu teşvik edici sözlerin etkisi ile Yunan ordusu 1 4 Ağustos 1 92 1 'de ileri harekete başlamıştır.
YUNAN ORDUSUNUN KURULUŞU VE KUMANDANLARI Ankara'ya karşı büyük bir sefere girişecek olan Yunan ordusunun kuruluşu ve kumandanlarını aşa ğıda veriyoruz: 1 . Kolordu Kumandanı: General Kondilis. 1. Tümen Kumandanı: Albay Franko. 2. Tümen Kumandanı: Albay Valetas. 9
12. Tümen Kumandanı: Albay Kalidopolos. II. Kolordu Kumandanı: Prens Andrea. 5. Tümen Kumandanı: Albay Triliyos. 9. Tümen Kumandanı: Albay Kalineski. 1 3 . Tümen Kumandanı: Albay Diyenis. Süvari Tugay K.: Albay Nikolidis. III. Kolordu Kumandanı: General Polimenakos. 3. Tümen Kumandanı: Albay Nikolaidis. 7. Tümen Kumandanı: Albay Pelatis. 1 O. Tümen Kumandanı: Albay Samilas. Güney Grubu Kumandanı: General Trikopis. 4. Tümen Kumandanı: Albay Dimaras. 1 1 . Tümen Kumandanı: Albay Klades. Yunan ordusunda bu 1 1 tümenden ayn olarak 5 müstakil piyade alayı mevcuttu. Bütün Yunan kuv vetleri: 1 20 piyade taburu 876 ağır makineli tüfek 23 süvari bölüğü 284 top 8 tayyareden ibaretti. Yunan ordusunun bütün mevcudu 1 22. 1 64 kişi olup, bunun 85.000'i savaşçı er, 4.364'ü subay idi. Görülüyor ki, Yunan ordusu Eskişehir-Kütahya muharebeleri başlangıcına nazaran sayıca ve silahça takviye edilmiş ve tümenlerin isimleri kaldırılarak numaralanmıştır. Ayrıca, kumandanlar arasında da bazı değişiklikler yapılmıştır. 10
TÜRK ORDUSUNUN KURULUŞU VE KUMANDANLARI Temmuz ayı başlarında büyük Yunan taarruzunu karşılayan ve Eskişehir-Kütahya muharebelerini ve ren Türk ordusu, bilindiği üzere 1., II., iV ve Xll. gruplardan müteşekki_ldi. Süvari tümenleri, gruplar emrine dağılmıştı. Muharebeler kaybedilip ordu Sa karya gerisine çekilirken, yeniden gruplar teşkil edilmeye başlanmış ve ordunun kayıpları telafi edil mek için Batı Cephesi emrine takviye kuvvetleri ve rilmesine çalışılmıştı. 14 ağustosta Yunan ordusu ta arruza geçtiği zaman, Batı Cephesi Kumandanlığı emrinde yeniden teşkil edilmiş bulunan kuvvetler şöyle idi: Mürettep Kolordu Kumandanı : Albay Kazım (Özalp). 1. Grup Kumandanı: Albay İzzettin (Çalişlar). il. Grup Kumandanı: Albay Selahattin Adil. ili. Grup Kumandanı: Albay Arif. iV Grup Kumandanı: Albay Kemalettin Sami. V Grup (Süvari Grubu) Kumandanı : Albay Fah rettin (Altay). İ htiyat Grubu Kumandanı: Yusu İzzet Paşa. Batı Cephesi Ku _ mandanlığı'na bağlı olan müs takil tümenler de şunlardır: 1 5., 6. piyade tümenleri, 3 . süvari tümeni ve mürettep piyade tümeni. 11
Türk kuvvetlerinin tamamı 16 piyade tümeni, 4 süvari tümeni ve 1 süvari tugayından ibaretti. Kütahya-Eskişehir muharebelerinde Türk ordu su kuvvetinin önemli bir kısmım kaybetmişti. Ordu, Sakarya gerisine çekildikten sonra mevcudun arttı rılması için aralıksız çalışılıyordu. Geniş çapta bir seferberlik ilan edilerek, Doğu Cephesi'nin ve Mer kez Ordusu'nun hemen hemen bütün kuvvetleri Batı Cephesi'ne gönderilmeye başlanmış ve yeniden as kere alınanlarla bunların yerine yeni birlikler teşkil olunmuştu. 5 Ağustos 1 92 1 günü Batı Cephesi'nin savaşçı er sayısı 46.228 'e yükselmiş ve bu tarihte makineli tüfek ve top sayısı da aşağıdaki miktarları bulmuştu: 5 1 5 ağır makineli tüfek. 255 hafif makineli tüfek. 1 67 top.
M. KEMAL BAŞKUMANDAN OLUYOR Türk ordusunun Kütahya-Eskişehir muharebele rini kaybetmesi, İstiklal Harbi'ni en tehlikeli nokta sına getirmiş bulunuyordu. Ordunun büyük kayıp larla Sakarya gerisine çekilmesi, Ankara'da gizlen mesi mümkün olmayan bir sarsıntı yaratmıştı. Bu sarsıntının en şiddetli devresi 23 Temmuz 1 92 1 ve 5 Ağustos 1 92 1 tarihleri arasına rastlar. 12
Büyük Millet Meclisi 23 temmuz günü, ilk üçü gizli olmak üzere dört oturum yapmıştı. Adana Mil letvekili D amar Arıkoğlu, bu gizli oturum görüşme lerini şöyle nakletmiştir: " . . . Böyle bir tatsız günde, İcra Vekilleri ve Er kanı Harbiye Umumiye reisi Fevzi Paşa Meclisten hükümet namına gizli bir celse talep etti. Derhal giz li celseye geçildi. Kürsüye çıkan Fevzi Paşa'nın ren gi uçmuş, tıraş olmamış, kimbilir kaç gündür uyku suzluktan gözlerinin etrafı halka halka, elbisesi toz, toprak, perişan kıyafetle söze başladı. Mebusların hiçbirinde ses yok, dikkatle onun ağzından çıkacak kelimeleri sabırsızlıkla bekliyorlardı. Fevzi Paşa de di ki: Arkadaşlar tarihi günler yaşıyoruz. Yunanlıla rın çok üstün kuvvetle yaptıkları taarruza karşı asker ve subaylarımız insanüstü bir gayretle kahramanca çarpıştılar. Harp çok kanlı oldu. Ağır zayiata uğra dık. Biz şehir, bölge harbi yapmıyoruz; hedefimiz nihai zaferdir. Ordumuz stratejik bakımdan en mü sait yerde harbe devam edecektir. Zaafa düşürecek yerlerle hiçbir alakamız yoktur. Askeri noktadan en emin yerde harbedeceğiz. Hükümetimiz namına An kara 'yı bir hafta zarfında tahliye etmeye, hükümet merkezini Kayseri'ye nakletmeye karar verdik. Şim diden hazırlığa başlamanızı rica ederim. Hükümet namın_a İcra Vekilleri Reisi'nin bu be yanatı Meclis 'te top gibi patladı. Zaten sinirler ger gin. Kürsüye çıkan çıkana. Müteaddit celseler akte13
dildi. Kürsüye gelen mebusların hemen hepsi aynı cesaret, fedakarlık havası içinde konuştular. Açık, gizli ne varsa hepsini ortaya döktüler. Ömründe ye min merasiminden başka kürsüye çıkmayan, hususi meclislerde bile az konuşan Dersim mebusu Diyap Ağa da söz aldı." Diyap Ağa, "Efendiler biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa kavga ederek ölmeye mi geldik?" de mişti. Bu sözler, Arıkoğlu' nun belirttiğine göre Meclis'i bir kat daha heyecana getirmiş, sürekli al kışlarla karşılanmıştı. Meclis 'te iki eğilim belirmiş bulunuyordu: Ankara'yı harpsiz terk etmemek ve orduyu bu hale getiren kumandanları cezalandır mak. Ankoğlu, bu noktaya gelen görüşmeleri şöyle naklediyor: " . . . Orduyu ne ile besleyeceğiz diye bağıranlar vardı. Fevzi Paşa bütün hatiplerin ateşli nutuk ve ko nuşmalarını dinledikten sonra kürsüye geldi. Bu şid detli taleplere nasıl bir cevap vereceğini merakla bekliyorlardı. Dedi ki: Memleket müdafaasında ta mamen sizinle aynı fikirdeyim. Stratejik kumanda hatasına gelince; Erkanı Harbiyei Umumiye Reisi olmakla bizzat ben mesulüm. Hiçbir kumandan bun dan mesul tutulamaz. Vereceğiniz cezayı şahsen şimdiden kabul ettiğimi arz ederim." " . . . Halbuki Meclis' e akseden mah1matta, Fevzi Paşa'nın hiçbir kusuru yoktu. Fevzi Paşa'nın böyle açık, mert ve samimi konuşması Meclis üzerinde 14
büyük bir yumuşama havası yarattı. Bu hususta hiç kimse söz alıp kürsüye çıkmadı." Meclis'in bu gizli oturumunda yapılan görüşme ler aşağıdaki dört kararın alınması ile sonuçlanmıştı: 1 - Cepheye Meclis'ten bir heyet göndermek, 2- Ankara'nın savunulması için şimdiden gerek li askeri hazırlıkları yapmak, 3 - Evrak ve ağırlığını Kayseri 'ye nakletmekte hükümete serbesti tanımak, 4- Meclis çalışmalarına ara vermeden devam et mek. Kütahya-Eskişehir muharebelerine ayırdığımız bölümün son kısımlarında da belirttiğimiz üzere, Meclis'in 23 temmuz günü yaptığı açıkoturumda, "Meclis'in Orduya güvenini ve minnetlerini göster mek, selamlarını götürmek maksadıyla " bir heyet seçilmesi kararlaştırılmış ve heyet 24 temmuz günü seçilerek cepheye hareket etmişti. Bu heyet üzerinde duruşumuzun sebebi şudur: Kütahya-Eskişehir muharebeleri yenilgisi, kay bedilen topraklar ve şehirler, tehlikenin Ankara'nın yakınlarına kadar gelmiş olması, Meclis'in sorumlu aramasına yol açmıştı. Diyebiliriz ki, Mustafa Ke mal Paşa'ya karşı gösterilen muhalefetin en çok şid det bulduğu günler yaşanıyordu. Mustafa Kemal Pa şa 'yı sevmeyenler, o_toritesini kırmak ve yıkmak is teyenler kolladıkları fırsatın ayaklarına geldiğini sanmakta idiler. Mustafa Kemal Paşa bugünlerde 15
harcanabilirdi. Durum, muhalifler açısından böyle bir manzara göstermekte idi. Diğer yandan Mustafa Kemal Paşa ile görülecek hiçbir hesabı olmayanlar, hatta onu samimiyetle destekleyenler, böyle kritik bir zamanda duruma Mustafa Kemal Paşa'nın hakim olabileceğine inanmaktaydılar. İki tarafın niyeti bir noktada birleşiyordu: Olağanüstü tedbirler alınması zorunluğu. İşte bu olağanüstü tedbirler cepheye gidip dönen heyet tarafından ortaya atılmış ve konu, sonunda Mustafa Kemal Paşa'nın bütün sorumluluğu yüklen mesi hususunda düğümlenmiştir. Meclis ' in 2 Ağustos 1 92 1 tarihli toplantısının birinci oturumunda, cephede gördüklerini anlatan heyet üyeleri birtakım hamasi sözler söyledikten sonra gizli oturuma geçilmiş ve iki celse yapılmıştır. Gizli oturumlarda durum bütün açıklığı ile ortaya dökülüp tartışıldıktan sonra cepheden dönen heyetin verdiği bir teklif kabul edilerek, Dahiliye, Maliye ve Müdafaai Milliye Vekillerinin de katılması ile bir kanun tasarısı hazırlanması kabul edilmiştir. Komis yonca bir gün içinde incelenip tasan haline getirilen teklif, Meclis' in 4 ağustos tarihli toplantısında bir hayli görüşülüp tartışıldıktan sonra, henüz bir sonu ca varılmadan on beş imzalı bir önerge üzerine tek r<J.r gizli oturuma geçilmiştir. Mustafa Kemal Pa şa'nın olağanüstü yetkilerle Başkumandanlığa geti16
rilmesinin kararlaştırıldığı bu gizli oturum üzerinde durmadan önce, bu fikri ilham eden.kanun teklifine kısaca göz atmak faydalı olacaktır. Cepheden dönen heyetin teklif ettiği kanunun 1 . maddesi şöyledir: "lcabatı ahval dolasıyısıyla aşağıda gösterilen mıntıkalara geçici olarak Büyük Millet Meclisi 'nce seçilmiş bir umumi müfettiş gönderilir." Tasarının 3 . maddesine göre, umumi müfettişle rin vazifeleri, memleketin maddi ve manevi kaynak larını memleket savunmasının gereklerine göre tah rik etmek ve kullanmaktır. Müfettişi umumiler bu lundukları vazifelerde askeri, mülki ve adli idarenin bütün şubelerini teftişe, halkın hukukunu korumaya ve lüzum gördükleri takdirde diledikleri en yakın İs tiklal Mahkemesi 'ne vermeye yetkili olacaklardı . Tasarının bir başka maddesine göre de her yerde mülki, askeri ve adli bütün memurlar umumi müfet tişlerin emirlerini yapmaya mecbur tutulacaklardı. Harp alanı sayılan bölge ile bölgenin gerileri ta sarıda 7 mıntıkaya ayrılmıştı. Bu hükümlerden ve görüşmelerden anladığımı za göre, milletvekillerinde aşağıdaki gerçekler üze rinde birleşmeye doğru kuvvetli bir eğilim belirmiş ti: 1 Harp durumu son derece tehlikeli bir hale gelmiştir. -
17
2 - Düşman taarruzunu durdurabilmek için memleketin bütün kaynaklarını harekete getirmek şarttır. 3 Düşmanın yeni taarruzunu karşılayabilecek tedbirlerin alınmasına ve kaynakların harekete geti rilmesine normal hükümet teşkilatının gücü- yetme yecektir. Bunun için Büyük Millet Meclisi'nin mut lak otoritesinin ve yetkilerinin harp alanına giren bölgelerde işlemesi gereklidir. Gerçi, yeniden üç İstiklal Mahkemesi kurulma sına karar verilmiş ve mahkeme üyeleri seçilmişti. Fakat bu olağanüstü mahkemeler nihayet kazai bir fonksiyon görmekte idiler. İcra da aynı kuvvet ve sür'atle işlemeli idi. Söz konusu tasarının görüşülmesi yanda bırakı lıp gizli oturuma geçilince, yukarıda tespit ettiğimiz esaslar değişmeksizin Meclis 'te yeni bir hava esme ye başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa, Başkumandanlığı kabul etmesi ile sonuçlanan bu gizli celse konuşmalarını şöyle anlatmaktadır: " ... nihayet Mersin Mebusu Selahattan Bey kür süden benim ismimi telaffuz ederek; ordunun başına geçsin! dedi. Bu teklife iştirak edenler çoğaldı. Buna muarız olanlar da vardı." " ... Bir defa, benim fiilen ordunun başına geç mem teklifinde bulunanların fikir ve maksatlarını ikiye ayırmak mümkündür. Benim ve benimle bera-
18
her birçoklarının o zaman anladığımıza göre, bir kı sım zevat, artık ordunun tamamen mağlup olduğuna, vaziyetin iadesine imkan kalmadığına, binaenaleyh, davanın, takip ettiğimiz milli davanın kaybolduğuna hükmetmişlerdi. Bu sebeple duydukları hiddet ve şiddeti benim üzerimde teskin etmek istiyorlardı. İs tiyorlardı ki, kendi tasavvurlarına göre, hezimete uğ ramış ve hezimete devam edecek olan ordunun ba şında benim de şahsiyetim hezimete uğrasın! Diğer bir kısım zevat, diyebilirim ki ekseriyet, bana olan emniyet ve itimatlarından dolayı samimi olarak or dunun fiilen başına geçmemi arzu ediyorlardı. Henüz fiilen kumandanlığı deruhte etmemi mahzurlu görenlerin de mütalaası şu idi: Ordunun bundan sonraki herhangi bir muhare bede muvaffak olmaması, tekrar ric' at etmesi uzak bir ihtimal değildir. Bu vaziyetlerde ben, fiilen ordu nun başında bulunursam, umumi anlayışa göre son ümidim de zeval bulmuş olduğu gibi bir inancın doğması ihtimali vardır. Halbuki henüz umumi du rum son tedbir, son çare ve son kuvvetlerin feda edilmesini gerektirecek mahiyette değildir. Binaena leyh, umumi efkarda son ümidin saklanması için be nim şahsen askeri harekatı idare etmek zamanı gel memiştir." Kendisinin de söylediği gibi, Meclis 'te büyük çoğunluk, iki ayrı sebeple Mustafa Kemal Paşa'nın ordunun başına geçmesini şiddetle istemekte idi. 19
Durumu o kadar vahim görmeyen ve Mustafa Ke mal Paşa'nın itibarını tehlikeye atmanın şimdilik lü zumsuz olduğuna inanan milletvekilleri azınlığı teş kil ediyorlardı. Mustafa Kemal Paşa'nın da bu riski o sırada göze almaya pek niyeti olmadığı anlaşıl maktadır. Fakat, görüşmeler uzayıp gittikçe başka çare olmadığına kanaat getirerek, Başkumandanlığı Meclis'in bütün yetkilerini kullanmak şartı ile kabul edeceğini belirten bir önerge verdi. Milletvekillerinin bir kısmı, özellikle muhalefet cephesinde bulunanlar, Mustafa Kemal Paşa'nın bu ölçüde geniş bir yetki ile Başkumandan olmasına iti raz ettiler. Aslında Mustafa Kemal Paşa'nın diktatör olmasından endişe eden bu milletvekilleri, geçici bir süre için dahi olsa Meclis 'in yetkilerinin kendisine verilmesini tehlikeli buluyorlardı. Halbuki, cephe den dönen heyetin ileri sürdüğü olağanüstü tedbirler ve Meclis'e verdiği kanun teklifi vesilesi ile yapılan görüşmeler, ordunun beklenen düşman taarruzuna karşı hazırlanmasında görev alacak kimsenin veya kimselerin Meclis'in yetkileri ile teçhiz edilmesi fikrine, milletvekillerini büyük ölçüde hazırlamış bulunuyordu. Gizli oturumda Mustafa Kemal Pa şa'nın Başkumandanlığı konusunda kesin bir karara varılamamış, fakat hava elverişli bir hale gelmişti. Ertesi gün (5 Ağustos 1 92 1 ), Sinop milletvekili Rıza Nur Bey ile 9 arkadaşının imzasını taşıyan Başku mandanlık kanunu teklifi, müstaceliyet kararı ile ve 20
isim tayini ile reye konulmuş ve alkışlar arasında oy birliği ile kabul edilmiştir.
HALK HER ŞEYİNİ ORDUSUNA VERİYOR Mustafa Kemal Paşa Başkumandan seçilir seçil mez, orduya ve millete bir beyanname ile büyük tehlikeyi duyurmuş ve herkesi vatan savunmasına çağırmıştır. Sakarya önünde verilecek meydan mu harebesinin kazanılması için yapılması gerekli bü yük fedakarlık, halka ve orduya düşüyordu. Kurtu luş Savaşı, en tehlikeli dönemece gelmişti. Ankara, büyük bir heyecan içinde bulunuyordu. Türk Kurtu luş Harbi'nin bu dönemini, yalnız Ankara bakımın dan gereği gibi verebilmek için sayfalarca yazmak lazımdır. Burada buna imkan olmadığından o günle rin havasını özetle verebileceğiz. Olayları kronolojik sıra ile anlatırken hem cephede olup bitenleri hem de milli hareketin sözcüsü " Hakimiyeti Milliye" ga zetesinin haberlerini takip edeceğiz. 6 Ağustos 1 92 1 " Haakimiyeti Milliye" gazetesinin bugünkü nüshasında birinci sayfanın başlığı şöyledir: "Mustafa Kemal Paşa Hazretleri dün Büyük Millet Meclisi tarafından Başkumandanlığa intihap edildiler." Resmi tebliğ: "Cephelerde sükunet var." ·
21
7 Ağustos 1921 Gazetenin manşeti: "Başkumandanzmızın ordu ve millete beyanna mesi". Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'nın yüklen diği sorumluluğu müdrik olarak işe nasıl azim ve imanla sarıldığını, her şeyden önce millete ve ordu ya heyecan aşılamak istediğini gösteren bu beyanna meyi aşağıya aynen alıyoruz: "Orduya ve Millete! Büyük muharebeden çıktığımız en zayıf bir za manımızda, tekmil mem leketi çiğnemek ve bütün ahaliyi mahveylemek için üzerimize hücum eden düşmana karşı milletçe birleştik ve pek kıymetli or dular vücuda getirdik. Muhtelif ve müteaddit cephe lerde emsalsiz fedakarlıklarla m illet hukukunu mü dafaa eden ve en önde Yunanistan 'ın istila orduları nı iki defa tepeleyen bu milli ordularımız, o kadar yüksek bir azim ve iman ile muharebe ettiler ki, düş manlar yalnız garp cephemizdeki ordumuza karşı kralları başlarında olduğu halde tekmil Yunan ordu sunu Anadolu ya getirmeye mecbur oldular. Bütün kahramanlık meziyetlerini ve yüksek va siflarını en mühim muharebe meydanlarında tanıdı ğım ordumuzun tedbirli ve yüksek kumanda heyeti ile fedakar subaylarına ve kahraman erlerine, cedle rimizden tevarüz edilen mümtaz hasletleri ile müte mayiz bütün m illet fertlerine hitap ediyorum: 22
Millet kaderine el koymuş bulunan Büyük Millet meclisi bugün beni ordunun başarısını sağlayacak bütün tedbirleri almak üzere tam yetki ile donatarak Meclis Başkanlığı 'ndan başka bütün ordular Başku mandanlzğına memur eyledi. Sizlere bu beyannameyi yazdığım dakikadan iti baren Allah 'ın yardımına dayanarak ve öğünerek, bu büyük ve şerefli görevi yapmaya başlamış bulu nuyorum. Bana bu vazifeyi vermiş olan Meclis ve Mec lis 'te temsil edilen kesin millet iradesi, hareket tarzı mın mihrakım teşkil edecektir. Hiçbir sebep ve suretle değiştirilmesine imkan olmayan bu kesin irade, behemehal düşman ordusu nu yok eylemek ve bütün Yunanistan 'in silahlz kuv vetlerini içine alan bu orduyu Anayurdumuzun hari mi ismetinde boğarak kurtuluşa ve istiklale kavuş maktır. Memleket ve milletin maddi bütün kuvvetlerini bu sonucun alınmasına yöneltmek için, hiçbir tedbir ve teşebbüste müsamaha edilmeyecek, ne yer ve za manla ve ne de mefhumu karşısında teferruattan ibaret olan diğer mülahazalarla kayıtlı olmayarak, düşman ordusunun yok edilmesinden biaret olan bu gayenin elde edilmesi için gereken her şey yapıla caktır. Yardım Allah 'tandır. Bu bildirinin ta erlere kadar bütün ordu men23
sup/arı ile bütün memurlara ve ahaliye duyurulma sını rica ederim." 9 Ağustos 1 92 1 Bugün ilk defa halktan fedakarlık istenmekte idi . Hakimiyeti Milliye gazetesinin 1 . sayfasında "Hamiyetli Halkımıza" başlığını taşıyan bir bildiri yayımlanmıştır. Bildiri "Ordunun iaşe ve giyimi için teşekkül eden Ankara Tekalifi Milliye Komisyonu aşağıdaki kararları ilan eder" cümlesi ile başlıyor du. Bildirinin 1 . ve 2. maddelerinde, akla gelen bü tün yiyecek maddeleri ile, çarık derisinden kundura çivisine, tiftik ve yapağıya kadar giyim kuşama ya rayacak bütün maddeler sayılıyor ve 3 . madde, hal kın ve tüccarın, bunlardan ellerinde ne miktar bu lunduğunu bir beyanname ile komisyona bildirmele ri tebliğ olunuyordu. "Tekalifi Milliye Komisyonu Reisi İhsan" imzasını taşıyan bildiri şu satırlarla so na ermekte idi: ". . . Beyanname vermeyenlerin mallarının müsa dere ve kendilerinin hıyaneti vataniye cürmü ile tec ziye edileceği beyan olunur." 1 O Ağustos 1 92 1 Hakimiyeti Milliye, bugünkü nüshasının ikinci sayfasında "Harb silahlarını teslim ediniz" başlığı ile yeni. bir bildiri yayımlamıştır. Bu bildiride, tesli mi istenilen silah ve cephanenin cinsleri sayılmakta ve gerektiğinde her yerde silah araması yapılacağı şiddetli bir dille bildirilmekte idi. 24
Bu bildirinin hemen altında "1 Numaralı Tektili fi Milliye Emri" başlığı ile başka bir bildiri yer al maktadır. Bundan sonra yayımlanacak Tekalifi Mil liye emirlerini nakletmeyeceğinizden, örnek olmak üzere 1 numaralı emri aşağıya alıyoruz: "5. 6. 1 921 tarih ve 908 numaralı Heyeti Vekile kararının 2. maddesi mucibince bazı mübayalar için en büyük mülkiye memurunun riyaseti altında en bü yük maliye ve askeriye memurları ile meclisi idare ve Belediye, Ticaret odasından (mevcut olan yerler de) ikişer azadan mürekkep bir komisyon kurulması emir buyunıluyordu. Bu komisyonlar derhal her ka za merkezinde teşekkül edecek ve ilaveten kazalar Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heye ti Merkeziyesi ve idarelerinden 2 aza da mezkur ko misyona aza sıfatiyle dahil olacaklardır. Bu komis yonların ismi Tekalifi Milliye Komisyon/arıdır. 1 Komisyonlar 1 1 . 8. 1 92 1 'den itibaren daimi toplantı halinde bulunacak ve komisyon 2 ay müd detle askeri hizmetten tecil edilmek üzere ikişer ka tip, ayrıca dörder memur istihdam edeceklerdir." Bu teklifi Milliye Emri'nin ikinci, üçüncü ve dördüncü maddeleri, komisyonların nasıl çalışacak larını ve toplanacak malların hangi cephelere gönde rileceğini gösteriyordu. 5 . maddesi ise, komisyon üyelerinden ihmal ye tekasül gösterenlerin hıyaneti vataniye cürmü ile cezalandırılacaklarını belirtmek te idi. -
25
Tekalifi Milliye emirleri hemen daima gazetenin 2 . sayfasında belli bir yerde yayımlanmıştır. B u emirlerin yayımlandığı yerin bitişiğindeki sütun, İs tiklal Mahkemeleri kararlarına ve infazlara ayrılmış tı. Bu sütunda genellikle şu gibi haber başlıklarına rastlanmakta idi: "İdam ", "Kurşuna dizildiler", "Dün asılanlar ", "Amasya 'da bir idam ". Yine aynı sütunda, orduya yapılan bağışlara ve yardımlara ait haberlere de bilhassa yer verilmekte idi. 1 1 Ağustos 1 92 1 Bugün Başkumandanlık bildirilerinin yayımlan maya başladığını görmekteyiz. İlk bildiri "Büyük Ordumuzun Teçhizi İçin" başlığını taşımakta idi . Bu bildirileri birer birer yazmamak için halktan neler is tendiğini belirtmekle yetineceğiz. Her evden birer kat çamaşır, birer çift çorap ve çarık. Parası sonra ödenmek üzere tüccar ve halkın elinde bulunan giyim kuşama ait bütün maddeler. Yiyecek maddelerinin yüzde kırkı (parasını son ra ödemek üzere). Halkın elinde bulunan ulaştırma araçlarının, yük ve koşum hayvanlarının yüzde yir mısı. 14 Ağustos 1 92 1 Eskişehir ve Seyitgazi doğusunda bulunan üç kolordudan ibaret Yunan Kuzey G:rnbu ve Afyon 26
bölgesinde bulunan bir kolordu kuvvetindeki Güney Grubu, bugün sabahın erken saatlerinde harekete geçmiştir. Türk ordusunun büyük kısmı Sakarya Nehri 'nin doğu ve batısında bulunuyor ve düşmanın karşısında süvari tümenleri ve müstakil süvari alay ları örtme vazifesi görüyorlardı. Türk süvarileri, Yu nan ordusu karşısında oyalama muharebeleri vererek çekilmişler ve çok kritik durumlar geçirmişlerdir. Bir süvari alayı, arkası düşman tarafından kesilmiş olduğu halde, güçlükle çemberden kurtularak esir olmaktan veya imha edilmekten kurtulmuştur. 1 5 Ağustos 1 92 1 Düşman ileri harekatı devam etmiş ve Türk sü varileri düşmanla teması muhafaza ederek çekilmiş lerdir. Yalnız bugün süvarilerimiz, ilerleyen düşman kuvvetlerini taciz etmişler ve bunda etkili olmuşlar dır. Yunan kolordu kumandanlarından Prens Andrea, şöyle demektedir: " Düşman süvarisi tarafından ya pılan devamlı tacizler, taarruzların def'i için kıt'ala rımızın sürekli olarak açılmasını gerektiriyordu. En aşağı üç tümene çıkan düşman süvarisinin taarruzla rını süvari tugayımız yalnız başına defetmeye kafi gelmiyordu. Düşman süvarisi, kullandığı yerli, kü çük atlara borçlu olduğu hareket kabiliyeti sayesinde her dakika başımızın üstünde idi. Bizim süvarimizin hareketsizliğinin kaçınılmaz bir sonucu olarak ko lordum, her zaman kendisini kalabalık düşman sü varisi tarafından tamamiyle sarılmış buldu. Bu süva27
ri, kolordunun ve bilhassa ikmal birliklerinin hare ketlerini taciz etti." 1 6 Ağustos 1 92 1 Düşman ciddi bir mukavemete uğramadan ileri hareketine devam etmiştir. 1 7 Ağustos 1 92 1 Yunanlılar, yürüyüş istikametini değiştirerek Sa karya güneyine sarkmaya başlamıştır. Türk cephe kumandanlığı da bunu sezmiş ve cephenin sol kana dına kuvvet kaydırmaya girişmiştir. Bugünkü hare kette düşman ilerlemesi bazı yerlerde Türk mukave meti ile karşılaşarak yavaşlamıştır. Batı cephesinin takviyesi için bugün Meclis Muhafız Taburu iki topla Ankara'dan trenle hareket ettirilmiş, Düzce 'deki bir süvari alayı ile Mudur nu'da yeni teşkil olunan bir tabur, cephe emrine gir mek üzere harekete geçirilmiştir. Bilecik jandarma taburu birinci süvari tümeni emrine verilmiştir. 1 8 Ağustos 1 92 1 Düşman kuvvetleri bugün Porsuk suyu kuzeyin de ve Sakarya Nehri güneyinde ileri hareketlerine devam etmişlerse de, merkez kısmında ve Porsuk suyu ile Sakarya arasındaki hareketi ağırlaşmıştır. Türk süvarileri, düşmanla sıkı temasta bulunarak, düşmanı cepheden ve yanlardan taciz ederek doğuya doğru düşmanla birlikte harekata devam eylemiştir. 1 9 Ağustos 1 92 1 Düşman ileri hareketi devam ederek büyük kuv28
vetlerle Türk cephesinin sol kanadı hizasına ulaş mıştır. Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa bu gün cepheye gelerek sol kanat mevzilerini gezmiştir. "Hakimiyeti Milliye" gazetesi, ikinci sayfasın da bugün aşağıdaki resmi tebliği yayımlamıştır: "Düşman kıt 'a/arı sağ kanadımızla temas et mişlerdir. Afyon mıntıkasında kayda değer bir şey yoktur. Karadeniz 'de düşman Gerze 'yi bombardıman etmiş ve bir kadın ile üç çocuk şehit olmuştur." 20 Ağustos 1 92 1 Türk süvarileri, cephenin sol kanadı açığına çe kilerek buradaki düşman ilerlemesini önlemeye ça lı şmı ştır. Süvari grubu (5 . Gurup), günlerden beri gündüz muharebe ederek, gece uzun yürüyüşler ya parak büyük feragat ve fedakarlık göstermektedir. Arada parça parça birkaç saatlik molalarla susuz bir çölde yakıcı ağustos sıcağı altında her saatini hare ket halinde geçiren süvari grubu, topu topu 1 1 50 at lıdan ibaretti. Süvarilerin çoğunun kılıcı ve süngüsü yoktu. Bir gün evvel son kanat mevzilerini gezen Ge nelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, bugün intibalarını Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa'ya şöyle ifade etmiştir: "Mevzileri ve kıtalarımızın manevf kuvvetlerini iyi buldum, tahkimata devam edilmektedir. Meydan 29
muharebesini kazanacağımıza ümidim çoktur. Mu vajfakiyet Allah 'tandır." Hakimiyeti Milliye gazetesinde bugün ile ilgili önemli bir haber ve resmi tebliğ yok.
2 1 Ağustos 1 92 1 Düşmanın sol kanadımıza yapacağı taarruz için Sakarya güneyine kuvvet kaydırması bugün tamam lanmış ve Türk Başkumandanlığı ile Cephe Kuman danlığı ve Genelkurmay Başkanlığı, düşmanın niye tini kesin olarak tespit etmiştir. Bu maksatla bugün Musatfa Kemal Paşa (Ankara'da), Fezvi Paşa (Cep henin sol kanadında) ve İsmet Paşa arasında aralık sız telgraf yazışmaları olmuştur. Düşman kuvvetleri önemli bir harekete girişmemiş ve taarruz hazırlığı içinde kalmıştır.
22 Ağustos 1 92 1 Sakarya güneyine (Türk cephesinin sol kanadı) intikal eden Yunan ordusu, taarruz hazırlıkları ile meşgul olmuştur. Batı Cephesi Kumandanhğ1'nm 20
Ağustos 'tan beri devam eden, kuvvetlerin büyük kısmını sol kanada kaydırma hareketi de bugün ta mamlanmıştır. İki taraf da taarruz ve savunma için ağırlık merkezlerini bu bölgede toplayarak keşif fa aliyetlerinde bulunmuşlardır. Süvari grup, kumanda nı Fahrettin (Altay) Paşa'nın emrinde serbest bıra kılmıştır. Bu süvari tümenleri muharebe alanına 30
bağlı kalmaksızın düşman yan ve gerilerinde hareket serbestisi almışlardır. Hakimiyeti Milliye gazetesinde bugün şu kısa resmi tebliğ yayımlanmıştır: "Batı Cephesinde sağ kanat ve merkezde önemli bir şey yoktur. Sol kanatta düşmanın keşif faaliyetle ri ateşimizle geri atılmıştır."
31
a. Meydan Muharebesi Başlıyor 28 Ağustos 1 92 1 Gazetenin birinci sayfasında "Büyük muharebe ler elan başlamadı" başlıklı kısa bir haber yer al maktaydı . İkinci sayfadaki resmi tebliğ de önemli bir şey söylemiyordu: "Batı cephesinde, cephede keşif kolu faaliyeti olmuş ve düşmanın cephe gerisinedik köyleri yaktığı görülmüştür." 24 Ağustos 1 92 1 Sakarya Meydan Muharebesi bir gün önce (23 Ağustos) başlamış bulunuyordu. Fakat bugünkü Ha kimiyeti Milliye gazetesinin 1 . sayfasında yer alan harp ile ilgili haber "Dün bütün cephelerde sükunet vardı" başlığını taşımaktadır. Buna karşılık, 2. saf yadaki resmi tebliğden muharebelerin başladığı se zilmektedir. Tebliğ şöyledir: "Batı Cephesinde sol kanadımıza düşmanın ta arruz hareketleri gelişmektedir. Bir kısım kuvvetleri miz Aziziye 'deki iki tabur muhafazasında bulunan bir düşman kafilesine yaptığı baskın ile düşmana 7 'si subay olmak üzere 1 00 'den fazla ölü verdirmiş ve birçok silah, cephane ve erzak elde etmiştir." 25 Ağustos 192 1 Hakimiyeti Milliye, Sakarya muharebelerinin başladığını nihayet bugün " Sakarya güneylerinde muharebe başladı " başlığı ile vermiştir. Gerçekten 33
Yunan taarruzunun asıl Türk mevzilerine çattığı ve Meydan Muharebesinin ciddi olarak bütün cephede başladığı gün, 24 Ağustos günüdür. Bugünün muha rebelerini bildiren resmi tebliğde şöyle denilmekte idi: "Batı Cephesinde dün (23 Ağustos kastediliyor) sol kanadımızda ileri mevzi çarpışmaları olmuş ve bugiin (24 Ağustos kastediliyor) düşman, taarruzu na devam etmiştir." 26 Ağustos 1921 Gazetenin 1 . sayfası geniş ölçüde muharebeye ait haberlerle doludur. Manşette şöyle denilmekte dir: "Bütün cephelerde şiddetli muharebeler olmak ta ve ordumuz büyük bir kahramanlık göstermekte dir." Yine birinci safyada, aşağıdaki haber başlığına rastlanmaktadır: "Düşmanın mühim kuvvetler ile Beylik köprü den taarruzunu müteakip muharebe bütün cephelere sirayet etmiştir." Gerçekten 25 Ağustos günü, gündüz ve gece de vam etmek üzere 80 kilometreyi bulan bütün cephe boyunca Yunanlıların genel taarruzu ve Türklerin karşı taarruzları ile geçmiştir. Bugünün muharebeleri hakkında Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa'nın Başkumandan Mustafa Ke mal Paşa'ya verdiği şu kısa rapor durumu özetle mektedir: 34
"Bugünkü muharebeleri Alancık şimal sırtların da takip ettim. Türbe Tepeye yapılan taarruzumuz muntazam cereyan etmiştir. Il. ve daha sonra ili. Gurup Kumandanları ile temas ettim. Onlar da vazi yeti iyi görmektedirler. !. Gurubun karşısındaki vazi yet emindir. Bugünkü muharebelerin tamamıyle lehi mize olduğu ve bundan sonrakilere de emniyetle ba kılacağı kanaatindeyim. Yalnız bu müsait vaziyeti devam ettirebilmek için cephane ve efrat ikmali işle rinin alakalı makamlarca yakından takip edilmesi şarttır." Hakimiyeti Milliye gazetesinin 26 Ağustos gün lü nüshası yukarıda da belirttiğimiz üzere baştan aşağı muharebe haberleri ile dolu idi. Gazetenin 2. sayfasında " Son havadisler"in başlıkları şöyledir: "Süvarilerimizin pek önemli başarıları" "Tarihin en parlak levhaları " "Haymana Meydan Muharebesinin ilk günü" Resmi tebliğde ise, bütün cephede muharebeler olduğu, muharebelerin aralıksız 24 saat devam ettiği ve sonuçta mevzilerimizin elimizde kaldığı, düş mandan bir miktar esir ve 2 otomobil ile 200'den fazla deve ve mekkare iğtinam edildiği belirtilmekte idi. Muharebeler 26 ve 27 Ağustos günlerinde Türk Ordusunun sevk ve muharebe üstünlüğü ile geçmiş tir. Yine kronolojik sıraya göre fakat resmi tebliğlere bağlı kalmaksızın günü gününe olayları takibe de vam edelim: 35
27 Ağustos 1921 Bugün de şiddetli muharebeler devam etmiştir. Türk ordusu yüksek kumanda heyetinin, savunma gücünü kamçılayacak tedbirler aldığı görülmektedir. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa bu maksatla aşa ğıdaki emri vermiştir: "1- Bugün 2 7 Ağustos muharebesi bütün cephe de emniyet verici bir şekilde cereyan etmiştir. 2- Bütün gruplar şimdiki mevzilerini son nefes lerine kadar müdafaa edeceklerdir. Bundan evvel düşmanın ötede beride kazandığı tektük mevzii mu vaffakiyetler fırtınalı ve karanlık gecelerde vazifele rimiz arasındaki anlaşamamazlıktan ileri gelmiştir. Düşman kendi kuvvetine dayanarak henüz ciddi bir muvajfakiyet kazanmış değildir. Bunun içindir ki, sükunet ve metanetle mevzilerimizi müdafaa ederek düşmanı pek yakında kat 'i hezimete uğratacağımıza şüphe edilmemelidir. 3- Bugün; gün battıktan sonra cephede sükunet başlamışsa da, dün gece olduğu gibi bu gece de düş manın baskınlarını ve gece hücumlarını beklemeli ve bütün kıtalar buna göre uyanık bulunmalıdır. Düşmanın gece baskınları behemehal süngü hücu mu ile püskürtülecektir." Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa da şu emri vermiştir: "Bugün 2 7 Ağustos; görülen düşman hareketle rinden akşama kadar cephemize sokularak dünkü gibi akşam ve geceleyin mevzilerimize hücum edece36
ği anlaşılmaktadır. Kıtalarımızın da buna göre ha zırlanarak düşman piyade hücumlarına ateşle karşı koymakla beraber süngü hücumu yapılmak üzere ge rilerde münasip kuvvette kıtalar bulundurulması la zımdır. Düşmanın bugünkü taarruzu durdurulursa kat 'i neticiye kazanacağız." Batı Cephesi Kumandı İsmet Paşa da cephe em rinde şöyle diyordu: "2 7 Ağustosta kat 'i neticenin tarafimızdan alın ması beklenir. Ordu bulunduğu mevzileri kat 'i ola rak müdafaa edecektir." 28 Ağustos 1921 Bugün de bütün cephede şiddetli muharebeler ve mevzii boğuşmalar olmuştur. Türk ordusu Başku mandanından erine kadar büyük bir azimle diren mektedir. Düşman ise, son kozunu oynadığının far kında olduğu için, bütün gücü ile gece ve gündüz Türk cephesinin sol kanadını çökertmeye ve Ankara yolunu açmaya çalışmaktadır. İki taraf da ağır zayi ata uğramaktadır. Türk ordusunun özellikle subay zayiatı büyüktür. Buna örnek olmak üzere bir tümen kumandanının, grup kumandanı albay İzzettin (Ça lışlar) beye 28 Ağustos günü verdiği bir muharebe raporunu aşağıya aynen alıyoruz: "1- Tümene verilen savunma cephesi geniştir. Bu gece tümen cephesini merkezde muhafiz taburu, sağda 23. tümendelJ bir alay, solda Osman Ağa mi lisleri olmak üzere tesbit ettim. Tümenin diğer katı lan dün ikmal eratı almıştır. Cephenin bir düşman 37
taarruzuna ka rşı tespiti için en m untazam bir kıt 'anın vücuduna ihtiyaç vardu� 2- Subay zayiatı fazladır. Hücum taburunun yal nız 2 subayı kalmıştır. 42. alayda kumandanlık veka leti bir yedek teğmenin elindedir. Zayiat noksanının sür 'atle kapatılmasına çalışılmasını rica ederim. 3- Tümen cephanesizdir." 29 Ağustos 1921 Sakarya Meydan Muharebesi bütün şiddeti ile bugün de devam etmiştir. Yalnız Yunan ordusunun takati azalmak üzeredir. Yunan Kolordu Kumandan larından General Prens Andrea'nın hatıralarında be lirttiği üzere, Yunanlılar, 24-29 Ağustos günlerinde bütün kuvvetlerini birinci hatta sokarak geceli ve gündüzlü muharebelerle ve bol cephane sarfederek ancak 15 kilometre ilerleyebilmiştir. Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa bugünkü emirkrinde de " Ordu tuttuğu mevzileri kat'i surette müdafaa ve muhafaza edecektir" diyordu. 3 0 Ağustos 1921 Bugün de Yunan ordusuna pahalıya mal olan ta arruzlar ve Türk ordusunun karşı taarruzları ile geç ti. 3 1 Ağustos 1921 Yunan Kolordu Kumandanlarından General Kondili s ' in itiraf ettiği üzere, 3 1 Ağustos, Yunan Ordusunun ağır zayiat günüdür. Türk savunması bu güne kadar hiçbir zaaf göstermemiştir. Cephe Ku mandanı İ smet Paşa, bugünkü, 3 1 sayılı emrinde 38
günlerden beri tekrarlanan formülü bir kere daha yazmaktadır: "3 1 Ağustosta ordu, elinde bulundurduğu ve ye niden tutacağımız mevkileri kat 'i olarak müdafaa ve muhafaza edeektir." Sağ ve sol kanadındaki tümenlerin geri çekilme leri karşısında grubunu geri çekerek cepheyi düzelt mek teklifinde bulunan il. Grup Kumandanı Albay Selahattin Adil Bey'e İsmet Paşa şu cevabı vermişti: "Düşman ile temastan evvel çekilmekten bahse dilmez. Komşu kıtalara yardımı düşünün!" Bugün, Yunanlılar, Çal Dağı 'ndaki Türk cehe sinde bir gedik açtıkları halde taarruz güçlerini kay bettiklerini iyiden iyiye anlamışlardı. Yunan Kolor du Kumandanlarının hatıralarından anlıyoruz ki, Yu nan ordusu imkansızlıktan, açlıktan, mütemadi taar ruzların verdiği ağır zayiattan sonra artık, bugünden (31 Ağustos) itibaren planlı ve hakim taarruzlar de ğil, taarruz yapmış olmak için taarruz ediyordu. Yu nan Genelkurmay İkinci Başkanı Albay Sarıyanis' in dediği gibi: "Yunanlılar oyunu kaybetmişlerdir." Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'nın Sakarya Meydan Muharebesi'nin gösterdiği duruma koydu ğu teşhis ise 3 1 Ağustos günü Milli Müdafaa Vekili Albay Refet (Bele) Bey'e yazdığı aşağıdaki emirden anlaşılmaktadır: ''Anadolu müdafaası 1-2 günlük meydan muha rebesi şeklinden çıkarak devamlı yıpranma seferi haline girmiş sayılabilir. Bu halde muvajfakiyet da39
ima ikmal kakbiliyetine bağlıdır. Bugün için top ve tüfek ile bunların cephane ihtiyaçlarını daha geniş mikyasta düşünmeye mecburuz. . . . inatlı ve devamlz muharebeler Batı aleminin bizi yenemeyeceğini ve en inatlz mevzi muharebele rinde bile dayanak kudretinde olduğumuzu göster miştir. Bu bizim için en büyük bir kuvvet ve metanet alameti sayılmalıdır." 1 Eylül 1921 Türk ordusu bakımından bugün muhare'benin en kritik günlerinden biridir. Yunan taarruzu.. Haymana ve Çal Dağı yönlerinde önemli gelişme kaydetmiştir. Türk Başkumandanlığı bütün ihtiyat kuvvetlerini de bu bölgede mahurebeye sürmüştür. Muharebe, taar ruzlar, karşı taaruzlar ve mevzilerin el değiştirmesi şeklinde oynak bir şekilde sürüp gitmiştir. Özellikle Haymana'nın elden çıkarılmaması için kanlı muha rebeler yapılmıştır. Yalnız bu noktadaki muharebede Türk ordusu üç alay kumandanı, 5 tabur kumandanı, 900 er ve 8 2 subay kaybetmiş ve taburlar teğmenle rin idaresinde kalmıştır. Çal Dağı bölgesinde ise çok buhranlı anlar yaşanmış, büyük cephane sıkıntısına maruz kalım:nıştır. Alınan esirlerden öğrenildiğine göre, Yunanlılar da bitkin bir vaziyette idiler. Kayıp ları çok fazla idi. Bölük mevcutları 3 0 ere inmişti. Açlık sıkıntısı çekmekte idiler. Muharebeye karşı bıkkınlık duyulmaya başlanmıştı. 2 Eylül 1921 Türk cephesinin bir kilit noktası sayılan Çal Da40
ğı bugün Yunanlılar tarafından zaptedilmiş, cephe nin diğer noktalarında da Yunan taarruzu devam et miştir. Muharebe kurallarına göre Çal Dağı ' nın düş man eline geçmesi muharebenin Türk ordusu aleyhi ne döndüğünü göstermektedir. Fakat Mustafa Kemal Paşa bu olayı şöyle değerlendirmiştir: "Daima cephelerini muhafaza eden, aklını ve ferasetini muhafaza eden bir ordu için mevziin ehemmiyeti yoktur. Bir asker her yerde muharebe eder. Tepenin üs tünde, tepenin altında, derenin içinde de muharebe eder." Yunan taarruzunun gelişmekte olmasına rağmen Yunan ordusunun bitkinliğini yukarıda belirtmiştik. Bu durumu şimdi Yunan Kolordu Kumandanların dan Kondilis ve Prens Andrea' nın hatıralarından alacağımız parçalarla tespite çalışalım. General Kondilis "Anadolu Seferi" adlı hatıra larının 5 19. sayfasında 2 Eylül gününü anlatırken şöyle der: "Bugüne kadar cephemizde devam eden muha rebeler pek çekin olmuştu; cephanemiz pek az kal mıştı. Erler günlerden beri açtı. Biraz kaynamış buğday ile nefislerini körletiyor/ardı. Mücadele gece gündüz devam etmekte olduğundan, istirahat için gece bile vakit yoktu. Düşmanın direnmesi günden güne artmakta cJ.evam ediyordu ve bundan da muha rebenin daha fazla şiddetle devam edeceği anlaşılı yordu." 41
General Prens Andrea ise "Felakete Doğru" ad lı eserinin 129. sayfasında 2 Eylülü şöyle anlatır: "Son dört gün zarfında ekmek istihkakının yal nız 114 'ü ve pek az cephane gelmişti. İstihkak yalnız etten ve kaynamış buğdaydan ibaretti. Bu da odun ve ateş tedarik edilemediğinden, güçlükle hazırlana biliyordu. Bu mahrumiyetler yüzünden durum gün den güne kötüleşmekte ve çok zayiat vukua geldiği, erzak ve cephanenin tükendiği hakkında erler ara sında yayılan şayialar yüzünden pek ziyade endişe edilmekte idi. Bu şayia ve hikayeler erlerin mecburi olan hareketsizlikleri yüzünden artıyor ve düşünce sizce yapılan caniyane propagandalar büsbütün alevleniyordu. Gerçek şudur ki, biz artık umumi bir çıkmaza saplanmıştık. Ordu Başkumandanı düşmanın kudret ve kuwetini tamamiyle istihdaf ederekharekete baş lamış ve orduyu içine sürükledikleri memleketin ve arazinin tabiatını veyahut kıtaları ikmal etmek için lüzumlu olan vasıtaları yeteri kadar hesap etmemiş tik. Daha şimdiden zayiat pek ciddi, kıtaların hare ket kabiliyetleri nakliye güçlüklerinden pek azalmış, erlerin maneviyatı evvelkinden pek farklı, düşmanın aksine olarak karar, cesaret, hareket kabiliyeti vasıf Zarına malik olduğunu göstermiştir. Zaafımız o dereceydi ki, Ankara ya girsek bile kışın yaklaşmasından evvel de düşman tarafından ciddi bir surette hırpalanmak ve yıpratılmaktan kur tulmak için bu şehri bırakmak ve Eskişehir'e dön mek mecburiyetinde kalırdık." 42
3 ve 4 Eylül 192 1 Yunan Ordusu yukarıda belirttiğimiz gibi güç süz duruma düştüğünden ve yüksek sevk ve idare zaafından dolayı 2 Eylüldeki başarılarından faydala namamıştır. Bu sebeple 3 ve 4 Eylül günlerinde Yu nan harekatının durduğunu görmekteyiz. 5 Eylül 1921 Yunanlılar genel bir taarruza geçmişler ve mev zii bazı hareketlere teşebbüs etmişlerdir. Bugüne kadar Batı Cephesi Kumandanlığı 'nca verilen emirlerde birl iklerin bulundukları mevzileri sonuna kadar savunmaları sık sık tekrarlanan for müldü. Artık muharebenin seyri Türk Ordusu lehine döndüğünden, emirlerde yeni bir formülün ileri sü rüldüğü görülmektedir. Batı Cephesi Kumandanı 5 Eylülde yazdığı bir emirde, "Ordu, bulunduğu mev zileri kat'i surette müdafaa edecektir" formülünü tekrarladıktan sonra yeni formülü şöyle ifade etmiş tir: "Bundan böyle düşen her nokta karşı taarruz larla geri alınacaktır." 6 Eylül 1921 Yunan ordusu bugün de hareketsiz kalmıştır. Kuşkulu ve ürkek halinden anl aşıldığına göre bir Türk taarruzu beklenmektedir. Artık muharebenin kaderi iyiden iyiye belli olmuştur. Türk ordusunun morali yüksektir. Bat1 Cephesi Kumandanı İ smet Paşa'nın, bugünkü tarihle Gurup Kumandanlıklarına yazdığı bir tebliğin ikinci maddesinde şöyle denil mektedir: 43
"fstanbul 'dan bugün gelen bir raporda düşma
nın 3 0. 000 zayiat verdiği ve bundan başka Yunan ordusu için Malarya hastalığının hüküm sürmekte olduğu ve ric 'at etmekte olduğu bildirilmektedir. 1-2 gün evvel yine lstanbul 'dan gelen malumattan ordu muzun iyi müdafaa ettiği ve neticenin lehimize ola cdğı lngiliz ricali tarafından ifade edildiği bildiril mektedir. Bu.ndan başka, Fransız hükümeti evvel An kara ya gelmiş olan Franklin-Bouillon 'u kat 'i tali mat ve yeter selahiyet ile Ankara ya gelmek üzere yola çıkarmıştır." 7 Eylül 1921 Bugün her iki taraf için de mevzi düzeltilmesi, tertip, tanzim, tahkim ve keşif günü olmuştur. Türk Yüksek Kumanda heyeti, bugün Sakarya Meydan Muharebesi'ni zaferle bitirecek önemli bir karara varmıştır. Bu kararın nasıl alındığını Batı C ephesi Kumandanlığı Kurmay Başkanı Albay Asım'dan (Emekli General Gündüz) ve Sakarya'dan cephenin sağ kanadını tutan mürettep kolordu ku mandanı Albay Kazım'dan (Emekli General Özalp) dinledik. Her iki generalin anlattıklarını özel olarak nakledeceğiz. Asım Paşa şöyle anlattı: "Karargahta bir gün Başkumandan Mustafa Ke mal Paşa bana dedi ki: - Düşmanın takati kalmadı, yiyecek ekmek bula mıyor. Şimdi en zayıf zamanında. Asım Bey; cephenin sol kanadından üç tümen 44
alıp bu gece cebri yürüyüş ile sağ kanada götürsen oradan düşmanın sol kanadına bir taarruz yapar ve işini bitiririz. Ben başüstüne yaparız, dedim ve gerekeni yap tım. Sonra Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa da beraber olmak üzere hep birlikte taarruzun yapılacağı sağ kanada gittik ve Başkumandanın de diği oldu." Kazım Paşa da sağ kanattan düşmana taarruz yapılması kararına nasıl varıldığını bize şöyle anlat tı: "Bir gün Fevzi Paşa benim karargaha geldi. Cephedeki durumu kendisine anlatırken muhabere nin tavsadığını, düşmanda gördüğüm hareketsizliği belirttim. Karşımdaki düşman zayıf, buradan bir şey yapabiliriz dedim. Fevzi Paşa bu sözlerime hak vere rek hemen Başkumandan Mustafa Kemal Paşa 'ya bir teklifte bulundu ve bu kanada birkaç tümen kay dırarak taarruza geçelim dedi. Sonra bu tümenler mıntıkama getirildi, benim emrime verildi ve Musta fa Kemal, Fevzi ve ismet Paşa 'Zarın da nezaret ettiği taarruzu idare ettim." Korgeneral B aki Vandemir' in " Sakarya 'dan Mudanya'ya Kadar" adlı kitabının birinci kısmında ise bu kararın Fevzi Paşa'nın aşağıdaki teklifi üzeri ne alındığı yazılıdır: "Düşmanın, mürettep kolordu ve IV Grup karşı sında çekilen emaraleri var. ihtiyattaki 1 5. ve 20. fırka/arımızı gece yürüyüşü ile mürettep kolordu 45
bölgesine tahrik etmeliyiz. En çok obüs toplarımızla kafi topçu cephanesi yığarak, 4 tümen ile doğudan ve kuzeyden Dua Tepe ye taarruz yapılmalıdır." 8 Eylül 1 921 Muharebe faaliyeti olmamıştır. Fakat Türk Or dusu yukarıda sözünü ettiğimiz taarruzun hazırlığı na girişmiştir. Yunan ordusu Başkumandanı Papu las ' ın morile son derece bozuktur. Alelacele mütare ke yapılmazsa Yunan ordusunun kötü duruma düşe ceğini düşünen General Papulas, bursa'da Harbiye Nazın Teotakis'e aşağıdaki raporu göndermiştir: " 5 15 4 numaralı raporumun devamı olmak üzere ciheti arz ederim ki, taraflar arasındaki kuvvetlerin eşitliği sebebi ile muharebe, bir siper muharebesi şeklini almaya yönelmiştir. B öyle bir muharebe, kendi zayıf noktalarını sürekli olarak düzeltme ve arazisini tahkim ve takviye etmekte olan düşmanın faydasına olacaktır. Harekatın devamı tehlikeli gö rülmektedir. Ordu yapabileceğini yapmıştır. Anka ra'nın işgalinden maksat yalnız düşman demiryolla rının tahribi idi. Bu hususu, bugün buradan Eskişe hir' e kadar, daha küçük mikyasta olarak yaparız. Bulunduğumuz mevkide kalmak keyfiyeti, hüküme tin müzakerat esnasında mevkiini belki takviye ede bilir. Lakin bir şartla ki, müzakerat pek uzamasın. Aksi halde keyfiyet efradımızın mukavemet hudu dunu aşmış olur. Bugüne kadar elde edilen başarıla ra dayanarak çabuk bir mütareke istihsali, gerek ma nevi tesiri, gerek ordunun askeri tebrileri almak üze46
re hükümetin bu husustaki fikrinin bildirilmesini ri ca ederim." 9 Eylül 1921 Türk Ordusu, sağ kanattan yapacağı taarruzun hazırlıkları ile meşgul olmuştur. 10 Eylül 1921 Türk Ordusu taarruza geçmiştir. Bu taarruzun karşısında korktuğu akıbete uğrayan Yunan Başku mandanı General Papulas, Harbiye Nazırı'ndan bek lediği cevabı ancak bugün alabilmişti. Fakat, iş işten geçmiş bulunuyordu. Harbiye N azırı, telgrafında şöyle demekte idi: "işgalimiz altında bulundurmak mecburiyetinde olduğumuz hat, barış görüşmeleri sırasında ilhakını isteyeceğimiz hattan mümkün olduğu kadar ileride bulunmak iktiza eder. Gerek 4 Eylül 19 21 tarihli ra porunuzda, gerekse düşman kuvvetleri hakkında göndermiş olduğunuz telgrafta belirttiğiniz malum tedbirler, muhik ve makul olmakla berabeı; bütün si yasi mülahazalardan sıyrılarak, münhasıran ordu nun menfaatlerini düşünerek icraat ve kararlarınız da yalnız bu ciheti ittihaz etmenizi tavsiye ederim. " 11 Eylül 1921 Dün başlayan Türk taaruzu bütün cephe boyun ca, bugün de devam etmiştir. Asıl sonuç alınacak ha reket, sağ kanatta mürettep kolordunun Dua Tepe'ye doğru yaptığı taarruzdur. 12 Eylül 1921 Yunan ordusu, sol kanadında uğradığı taarruzun 47
tesiri ile sağ kanattaki kuvvetlerini kurtarmak için çekilmeye başlamıştır. 1 3 Eylül 1921 Sakarya'nın doğusunda bugün tek bir Yunan eri kalmamıştır. Bütün cephe boyunca, Yunan ordusu, geldikleri yönlerde ve karmakarışık bir şekilde çe kilmeye devam etmektedir. Kolordu Kumandanı Ge neral Frens Andrea, hatıralarında, Yunan ordusunun Sakarya'dan çekilişini şöyle anlatır: "Zaman çok dardı. Karanlık zifiri idi. Kolordu nun birlikleri, ağırlıklarına ve birbirlerine karışmış tı. Esasen yok denilecek kadar mahdut karayollarını kıtalar, kollar kaybetmişler, yığınlar halinde inti zamsız, her çeşitten, her kıtadan karışık kümeler ke sif bulutlar ve birer kabus içinde şaşkın gidiyorlar. Bunların arasında kendimi buldum. Korkunç inti zamsızlık, tam bilgisizlik içinde gelişigüzel gidiyor duk. Umumi karışıklık sonucu olarak, 1. Kolordudan bile Kavuncu 'ya geçerek gece serseri dolaşan 12. Tümene mensup birliklerin, 9 tümene mensup birlik ler ile birlikte Sakarya batısında Demirci köyüne girdiklerin gördüm. Bu tümeni müşkülatla toplaya rak Saçıklar köyüne gönderdim. Gecenin karanlığı içerisinde, Sakarya batısında h içbir kıta kendisine gösterilen mevzileri tutamamıştı. Çok şükür ki, Sakarya 'dan bu geçişimizi düşman bilmiyordu. Eğer bunu anlamış olsaydı ve nehrin kendi tarafındaki kıyısında yalnız topçu değil, ufak 48
birkaç makineli tüfek indirmiş bulunsaydı, hareketi miz panik olmasaydı bile, kaçışa dönmüş ve mağlu biyet kesin ve tamam olmuş olurdu. Eğer düşman gece bizi birkaç avcı ile takip etmiş olsaydı dahi çe kilmemiz kolayca bir kaçış haline gelirdi. Ne kadar yorgun olursa olsunlar, Yunan ordusunun tam ma nası ile dağılmasını mucip olacak olan bu durum dan istifade etmeye gayret etmemesi, düşman için imkansızdır." SAKARYA MUHAREBELERİ HAKKINDA GÖRÜŞLER Sakarya Meydan Muharebesi böylece bitmiş oluyordu. Prens Andrea'nın yukarıda çizdiği tabloyu Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, daha önce ha yalinde canlandırmış ve Yunan ordusunun Sakar ya 'da boğulacağını ve batıya geçemeyeceğini um muştu. Grup Kumandanlarından İzzettin Çalışlar, Polatlı istasyonunda Başkumandanı bu sıralarda zi yaret etti. Mustafa Kemal Paşa, İzzetin Beye: İzzettin Bey; Sakarya düşman cesetleri ile dol du; sular durdu değil mi?" demiştir. Mustafa Kemal Paşa'nın umudu bu defa gerçek leşmemişti. Fakat bir yıl sonra Yunan ordusunu Sa karya'da değil, ama başka bir meydanda yok ede cekti.
Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, 1 4 Eylül 1 92 1 günü harp karargahında yazdığı bir bildiriyi 49
yayımlattı. Meclise de gönderildiğinden, 15 Eylül günü Meclis 'te okunan bu bildiri "Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığı 'na ve Millete Bildiri " başlığını taşıyor ve şöyle başlıyordu: "Kutsal topraklarımızı çiğneyerek Ankara 'ya girmek ve memleket istiklalinin fedakar bekçisi olan ordumuzu yok etmek isteyen Yunan ordusu, 21 gün süren pek kanlı muharebelerden sonra Allah 'ın yar dımı ile mağlup edilmiştir." Sakarya muharebelerini, düşmanın Sakarya'nın doğusunda imha edilen kuvvetlerini, düşmanın nasıl kaçtığını ve nasıl takip edildiğini, Türk milletinin ve ordusunun taşıdığı vatan sevgisini, zafere olan inan cını duygulu sözlerle anlatan bildiri şöyle devam ediyordu: "Milletimiz düşman hazırlıklarına mukabele için hiçbir fedakarlıktan çekinmedi. Ordumuzu tak v(ye için para, insan, silah, hayvan, araba velhasıl her ne lazımsa kemali hahiş ile ibzal etti. Avru pa 'nın en mükemmel araçları ile teçhiz edilmiş olan Konstantin ordusundan ordumuzun teçhizat itibar(y le de geri kalmaması ve hatta ona üstünlük edebil mesi gibi inanılmaz bir mucizeyi Anadolu halkının fedakarlığına borçluyuz." Bildiri, Türkiye'nin hür ve müstakil yaşamaktan başka bir amacı olmadığını ve bu meşru amacın ni hayet bütün dünya tarafından kabul edileceğini be lirttikten sonra şöyle sona ermektedir: "Ancak, silahlarımızı, amacımızı tamamen elde 50
ettikten sonra bırakacağımızdan, son derece gayret ve fedakarlık göstermesini bekleriz." Sakarya Meydan Muharebesi'nin azametini, as keri teknik bilgilere girmeksizin canlandırmaya ça lıştık. Fakat, Türk ordusunun ve dolayısıyla Türk Milli Hareketi 'nin bu muharebede atlattığı büyük tehlikeyi kavrayabilmek için bir iki hususa daha kı saca dokunmak gerekir. Düşman, batıdan doğuya doğru, Ankara yönün de taarruza geçmişti. Türk cephesi Sakarya'yı önü ne, Ankara' yı arkasına alarak batıya doğru düzen lenmişti. Fakat, Yunanlılar Türk ordusunu imha et mek istedikleri için, tıpkı Kütahya-Eskişehir muha rebelerinde olduğu gibi büyük kuvvetlerini Türk cephesinin sol kanadına doğru yöneltmişlerdir. Buna karşı bir tedbir olarak Türk başkumandanlığı da cep henin sol kanadını batı-doğu i stikametine kırarak düşman sola kaydıkça cephenin sol kanadını aynı bi çimde sola doğru uzatmıştır. Ve nihayet muharebe nin ilk birkaç gününden sonra, Türk cephesi, büyük kuvvetleri ile güneye doğru çevrilmiş oldu. Eğer bu muharebe kaybedilseydi, Türk ordusunun doğuya doğru, daha gerilere çekilmesi ihtimali bile çok za yıflamış, şüpheli bir hale gelmiş olacaktı. Bu takdir de ordu, kuzeyde, Kastamonu dağlarına doğru çekil mek ve muhtemelen dağılmak durumuna düşecekti. Görüştüğümüz kimselerden, kumandanların bu teh likeyi her an hissettiklerin öğrenmiş bulunuyoruz. Nitekim, bir gün bir grup kumandanının karargahına 51
uğradıktan sonra Mürettep Kolordu Kumandanı Ka zım (Özalp) Paşa'nın yanına gelen Mustafa Kemal Paşa, pek kızgın bir eda ile grup kumandanından söz etmişti. Grup kumandanının Mustafa Kemal Pa şa'yı kızndıran sözleri şunlardı: "Paşam, kötü bir ihtimale göre hangi istikamet lere çekileceğimize dair direktifleriniz ne olacak tır ? " Mustafa Kemal Paşa, böyle bir soruya muhatap olduğu için kızmakta pek de haklı sayılamaz. Nite kim, Mürettep Kolordu Kumandanı Kazım Paşa, kendisine a�ağıda nakledeceğimiz sözleri söylediği halde bunu makul karşılamıştır: "Ben, artık geri gitmem. Sakarya 'nın batısına geçip, Mihalıççık ormanları ve Nahllıhan bölgesin de gerilla harbi yaparım." Mustafa Kemal Paşa bunun üzerine: "Evet, Yunan ordusunun bir yanında böyle_ oy nak kuvvetlerin bulunması, onların durumunu güç leştirir " demişti. Kazım Paşa'nın bize naklettiğine göre, Meclis Muhafız Tabur Kumandanı İsmail Hakık Bey' e, Mustafa Kemal Paşa, böyle bir ihtimalde gerilla har bi yapacak olan Kazım Paşa'nın emrine gireceğini söylemiştir. Sakarya Meydan Muharebesi'ni, özellikle sivil okuyucular gözünde daha iyi canlandırmak maksadı ile, Emekli Orgeneral Ali Fuat Erden' in "Atatürk" adlı kitabından iki paragrafı aşağıya aynen alıyoruz: 52
"Türkler bir düziye kaydırmalarla cepheyi bite viye uzattılar. Kuşatma tesirli olmadı ve daima cep he muharebesine inkılap etti. Düşman, son güne ka dar, hep bir müdafaa koltuğuna çarptı. Türk cephesi ilkin batıya karşı iken kaydırmalar sonunda güneye çevrildi. Meydan muharebesi yirmi iki gün, yirmi iki ge ce sürdü. Bu zaman zarfında, Yunanlılar, Türkleri ancak 20 kilometre itebildiler. Muharebenin başlagı cındaki birinci hat ile muharebenin sonuncu günkü birinci hat arasındaki mesafeler yani geri çekilme dereceleri sağ kanatta 20 kilometredir." Başkumandan Mustafa Kemal Paşa da kendi idare ettiği Sakarya Meydan Muharebesi'ni aşağıda ki satırlarda gayet güzel özetlemiştir: " Düşman, ordumuzun sol kanadını çevirmek suretiyle çabuk ve yok edeci bir sonuç almak isti yordu.Düşmanın bu strateji harekatını iptal ettik. Düşmanı taktik alandan muharebeye zorlamak sure tiyle, önce strateji bakımından yendik. Muharebeyi, · cephe muharebesi şekline soktuk. Ondan sonra mer kezimizi yarmak istedi, bunda da başarı göstereme di. Daha sonra savunma yapmaya karar verdi. Taar ruzlanmızla buna da engel olduk ve böylece 21 gün gecesi ile beraber sürmek üzere, Sakarya Meydan Muharebesi kahraman ordumuz tarafından kazanıl dı." Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisi'nin 19 Eylül 1921 günlü toplantısında Sakarya Meydan 53
Muharebesi 'ni anlatan uzun nutkunun sonlarında, Fevzi Paşa hakkında güzel sözler söyledikten sonra, şöyle devam etmiştir: " Subaylarımızın kahramanlıkları hakkında söy leyecek söz bulamam, yalnız ifade isabet edebilmek için diyebilirim ki, bu muharebe subay muharebesi olmuştur." "Erlerimiz hakkında yeni bir şey söylemek iste rim. Kahraman Türk eri Anadolu muharebelerinin manasını anlamış, yeni bir ülkü ile muharebe etmiş tir." " Mi lli Müdafaa Vekili Refet Paşa Hazretleri, muharebenin başlangıcında ve bütün muharebe sü resince ordunun ihtiyaç gösterdiği ve göstermediği her şeyi başarı ile ve zamanında yetiştirmiştir. Ve zaferin elde edilmesinde birinci amillerdendir." "Kral Konstantin bazı hükümetlerin hoşuna git mek için Venizelos tarafından açılan sefere daha bü yük bir germi vermek istediği zaman, bu gasp ve is tilft seferine gayet derin bir dini taassup ile girişmiş ti. Ehlisalibin yüzyıllarca önce güttüğü dini gayele ri ihya etmek için, İsa tarafından kendisini bu işe memur edilmiş zannetmişti. İzmir'de ilk karaya çık tığı zaman, İzmir şehrine değil, vaktiyle ehlisalibin çıktığı yeri seçerek oraya çıkmıştır. O yerin, Eskişe hir'in ve diğer Müslüman-Türk şehirlerinin isimleri ni değiştirdi . Kral Konstantin, Mareşal Foş ve Fene ral Guro gibi askeri kıymet ve şöhretleri bütün dün54
yaca tanınmış büyük kumandanların faydalı nasihat lerini gururla reddetti. Kral Konstantin' in arzusu Ehlisalip kahramanları sırasında geçmek ve eski müstevli zalimleri taklid etmekti. Avrupa bu serseri likleri uzaktan seyretti." Mustafa Kemal Paşa'nın beyanatı, bilhassa Av rupa'ya duyurmak istediği şu sözlerle bitiyordu:
"Efendiler, bütün dünyanın bilmesi lazımdır ki; Türk halkı, Büyük Millet Meclisi ve onun hüküme ti, uşak muamelesine tahammül edemez." " . . . Biz cenkçi değiliz. Barışseveriz. . . Biz cenk değil, barış istiyoruz. Barış yapmaya hazırız ve ben ce buna engel olacak hiçbir sebep yoktur." " . . . Lloyd George, 1 6 Ağustosta, Avam Kamara sı 'nda verdiği nutukta; başarılı bir harbi göze almış olan memleketin lehinde muamele etmek lüzumunu kabul ediyordu. O halde bu başarıyı, bu zaferi gös teren Türkiye olmuştur. Buna göre Lloyd Geogre 'un sözünden dönmeyeceğini ümit etmek isterim." "Efendiler, askeri hareketlerimiz hakkında son bilgiyi ve son sözü söylemiş olmak için arz ederim ki: Ordumuz vatanımız içinde bir tek düşman askeri bırakmayıncaya kadar takip, tazyik ve taarruzuna devam edecektir." Mustafa Kemal Paşa konuşmasını bitirdikten sonra Meclis Başkanlığı'na birçok önerge verilmiş tir. İlkin okunup kabul edilen önergeye göre, " iki yıllık milli isteklerin açık ve kesin bir ifadesi demek olan" bu konuşma, hem Türkçe, hem de Fransızca 55
olarak bastırılıp bütün dünyaya duyurulacaktı. Diğer önergeler, Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'ya gazilik unvanı ve mareşallik rütbesi verilmesi hak kında idi. 1 41 1 5 Eylül gecesi Batı Cephesi Kararga hı'ndan yazılmış olan bir önerge aynen şöyle di: " Bizzat muharebe meydanındaki tedabir ile mu azfferiyetin amil ve müessiri olmuş olan Başkuman dan Mustafa Kemal Pa� hazretlerine müşirlik rüt besi ve gazilik unvanı t�vcihini teklif ve istirham ederiz. Büyük Millet Mecllsi'nin bu tevcihini mille timiz tarafından doğrudan doğruya bütün orduya müteveccih bir eser-i takdir ve taltif olacağı kana atinde bulunduğunu arz eyleriz. . . Genelkurmay B aşkanı ve Kozan Milletvekili Fevzi paşa ile Batı Cephesi Kumandanı İsmet Pa şa'nın imzalarını taşıyan bu önergeden başka, Saru han Milletvekili Süreyya (Yiğit) ve 62 arkadaşı tara fından da aynı maksatla bir önerge daha verilmişti. O gün, i.vedilikle görüşülüp, hiç tartışılmadan kabul edilen 1 59 sayılı kanunla, Büyük Millet Mec lisi Başkanı Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, "Gazi" ve "Mareşal" Mustafa Kemal Paşa oldu. Sakarya Meydan Muharebesi' nde, bütün ordu, Başkumandanına yaraşır bir feragat ve cesaretle dö ğüşmüştür. Türk ordusunun niçin kazandığını, Ankara Ant laşması 'nı Fransa adına imzalayacak olan Franklin Bouillon'un bir cümlesiyle belirtmek isteriz. Franklin Bouillon, Anadolu'ya ilk gelişinde (Sa"
56
karya Muharebesi'nden önce) cepheyi ve Yunan zu lümlerini göstermek üzere Batı Cephesine gönderil miş ve mihmandar olarak refaketine verilen Kurmay Subay Baki (General Vandemir) Bey ile Eskişehir civarında bir uçağımızı gördüğü zaman hayrete ka pılmıştır. Çünkü, Gnom motorlü, Albatros kanatlı, patates emayeli uçak, gerçekten şaşılacak acayiplik te idi. Franklin Boullin uçağı görünce hayretini ve takdirlerini şöyle ifade etmiştir: "Ne delice kahramanlık! Elbet kazanırsınız azi zim." ANKARA
Memleketin kaderine el koyduğunu, kararların da ve yaptığı kanunlarla birçok defa ilan eden ve bü tün kuvvetleri (yasama, yürütme ve yargı) nefsinde toplayan Büyük Millet Meclisi, İstiklal Harbi'nin en çetin muharebeleri Ankara yakınlarına intikal edin ce, umulmayacak ölçüde sarsılmıştır. Bu tehlikeli dönemeçte, Meclis ' in dağıtıldığı söylenemez. Fakat gereği gibi çalıştığını, heybetli görüşünü muhafaza ettiğini söylemek de mümkün değildir. Büyük Meclis, ilk defa böyle bir duruma düşüyordu. Mustafa Kemal Paşa, Başkumandanlığı kabul etmek için Meclis' in yetkilerini isterken, bu ihtimali düşündü mü, bilmiyoruz. Yalnız açıkça belli oluyor ki, Sakarya muharebeleri sırasında ve mem leketin kaderini tayin etme sorumluluğu yalnız Mus57
tafa Kemal Paşa'nın omuzlarına yüklenmiştir. Kü tahya-Eskişehir muharebelerinde ordunun uğradığı yenilgi ile Meclis 'te ilk gevşeme başlamıştı. Gizli oturumlarda söylenen ateşli nutuklara ve açıkotu rumlarındaki soğukkanlı, azimli görünüşe rağmen, birçok milletvekili, her şeyin bittiği kanısına varmış ve kişisel duygulara düşmüştü. Yunan ordusu henüz Sakarya'ya doğru yürüyüşe geçmeden Ankara bir göç hazırlığına koyulmuş bulunuyordu. Bu havanın yaratılmasında ve benimsenmesinde, telaşlı millet vekillerinin davranışı başılca rolü oynamıştır. Hükü met zorunlu bir tedbir olarak bazı dairelerini, evrak ve ağırlıklarını Kayseri 'ye taşırken, Büyük Millet Meclisi kendi üyelerine hakim olamamıştı. Şüphesiz taşınması içinde tedbirler alınması gerekliydi. Kay seri Lisesi Meclis binası olarak ayrılmıştı. Kayseri valisi, milletvekillerine ev bulmakla meşguldü. Bazı milletvekilleri ailelerini şimdiden Kayseri 'ye veya memleketlerine göndermişlerdi. Fakat, Meclisin üye sayısı da günden güne azalıyordu. Kimi izinli, kimi izinsiz olarak çok sayıda milletvekili Ankara'yı çok tan terk etmişti. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun, "Milli Müca dele Hatıraları "nda o günlerin Ankarası çok ilgi çe kici bir şekilde tasvir edilmiştir. Yazar, henüz on beş gün öcne Ankara'ya gelmiş olan Ziya Gökalp ' ın Di yarbakır, Ahmet Ağaoğlu'nun Erzurum yollarını na sıl tuttuklarını hem hüzün verici hem güldürücü bir dille anlatır. 58
Bu hatıralardan, Ankara'nın içine düştüğü ıssız lığı ve sonra, yaralı akınını canlandıran bazı parçala n aşağıya alıyoruz: "Bununla beraber, gerek Ağaoğlu'nun kağnısı, gerek Tevfik Hadi ' nin atı, o günlerde Ankara'da bu lunabilecek nakil vasıtalannın sonuncusu idi . . . On dan sonra bir uyuz eşek bile küheyla kadar kıymetli olmaya başladı. Buna rağmen yine giden gidene idi. Nasıl? Ne suretle? Buna Ruşen Eşref'le ben şaşırıp kalıyorduk. Zira, biz şehirden Çankaya'ya, Çanka ya'dan şehre bile inip çıkmanın imkanını bulamıyor duk. Ara sıra nereden tedarik ettiğimizi hatırlayama dığımız bir araba beygiri vardı ki, ona kah Ruşen Eşref binip, ben inmek ve kah ben binip Ruşen Eşref inmek suretiyle yol alarak giderdik." " . . . Millet Bahçesi 'nde hava almaya giderdik. Bu bahçe, boşalmış Ankara'nın içinde akşam üstleri birkaç eş dosta rastgelmek ve baş başa verip hasbı hallere dalmak imkanını bulduğumuz yegane yerdi." " Hükümet erkanı için zaten Meclis'le buradan gayri buluşup toplanacak yer kalmamıştı. Vekaletler şimdi boş bir oda ortasında birer tahta masa ile birer hasır iskemleden ibaretti . Daireler, bütün memur kadrolan, dosyaları ve eşyaları ile beraber çoktan Kayseri 'ye nakledilmiş bulunuyordu. Vekili yanında kala kala ya bir müsteşar, ya bir hususi kalem müdü rüyle bir iki hademeden başka kimse kalmamıştı. Kendisi de zaten bu birkaç kişilik maiyetiyle her an harekete hazırdı . Vekillerden çoğunun Kayseri 'ye 59
göç eden yalnız memurları değildi. Çoluk çocukları da aynı gurbet yolunu boylamışlardı." " . . . Sakarya Meydan Muharebesi 'nin on beşinci gününe doğru Ankara' nın içi yaralılarla tıklım tık lım dolmaya, harbin ne kadar elem verici tarafları varsa burada belirip serilmeye başladı. Kızılay ' ın sıhhi imdat vasıtaları, hastaneleri, yene yeni tesis edilen pavyonlar bu insani faciayı güçlükle karşıla yabiliyor ve yegane cerrah M. Kemal Bey ' in bazı günler tek başına yirmi, otuz yaralıya neşter vurdu ğu oluyordu. Bu arada birkaç hava hücumuna da maruz kal dık. Gerçi, bu hava hücumlarının İkinci Cihan Har bi 'ndekiler gibi dehşet salıcı tarafı yoktu. Güney yö nünden, üç dört tayyare uçup gelerek istasyon civa rına birkaç bomba atıyor, şehrin üstünde bir daire çevirdikten sonra uzaklaşıp gidiyordu. Bir gün istas yona atılan bu bombalardan biri boş bir vagona değ di ve vagonu tahrip etmekle kalmayarak içinde bulu nan bir şimendifer memurunun ölümüne de sebep oldu. Bir başka gün, hatırladığıma göre diğer bir bomba Akköprü taraflarına düştü. Bunun üzerine Ankara'daki aileler arasında ikinci bir göç hareketi başgösterdi." 11 Ağustos 1921 günü, Büyük Millet Mecilsi, 4 günlük Kurban Bayramı'nı vesile ederek 22 ağustos ta toplanmak üzere tatile girmişti. Meclis bundan sonra ikişer, üçer günlük aralarla ve hiçbir önemli mesele ile meşgul olmaksızın, 22, 25, 27, 29 Ağus60
tos, 1, 3, 5 , 8, 10 ve 1 2 Eylül günlerinde toplanarak kısa süren oturumlar yaptı. 1 2 Eylülde ya sabırları taştığı, ya da Sakar ya'dan zafer kokusu aldıkları için, bazı milletvekille rinin, Ankara'dan uzaklaşan arkadaşlarından hesap sorduklarını görmekteyiz. Bugünkü ilk oturum açı lıp yoklama yapıldıktan sonra Karesi (Balıkesir) Milletvekili Vehbi Bey söz alarak şöyle demiştir: "Efendim, Yüksek Meclis' in yirmi dakika, ya rım saati zayi oldu. Bu alelusul yoklamadan hiçbir fayda olmayacaktır. Biliyoruz ki, içimizden izinsiz olarak Meclis ' e devam etmeyenler vardır. Bu gibi gaibi gayrimezunlar hakkında Riyaset Divanı'nın ne yaptığını, bu yoklamadan bir fayda olup olmadığını öğrenmek istiyorum." Aynca bu konu ile ilgili olarak Başkanlığa veri len aşağıdaki önerge okunmuştur: "Meclis ' in tarihi anlarında Meclis'in karan hi lafına gaib-i gayr-i mezun arkadaşlar bulunmasından dolayı açık celselerde saatlerce çalınan çıngırağa ve koridorlarda hademenin dolaşmalarına mukabil an cak ekseriyeti mümküne hasıl olabilmektedir. Şu ha le karşı aşağıdaki maddelerin karar altına alınmasını tekif ederiz: 1- Gaib-i gayr-i mezun olarak Meclis'ten ayrılan arkadaşların iki gün içinde tahkik ettirelerek isimle rinin açık celsede okunması, 2- Gaib-i gayr-i mezun arkadaşların hemen Meclis' e katılmaları· için kendilerine telgraf verilme sı, 61
3- Gaybubet ettikleri günler için tahsisatlarının kesilmesini teklif ederim." Bu önerge üzerine yapılan görüşmeleri Meclis tutanaklarından takip edelim: Mehmet Şükrü B. (Karahisan Sahih) - Arkadaş lar, hepiniz hatırlarsınız ki; biz harbin en buhranlı zamanında Meclis ' in buradan kımıldamayarak ordu nun arkasında bulunmasına ve hiçbir kimsenin biz den izin almadan gitmemesine karar verdik. Bunun hilafına maalesef bazı zayıf kalpli arkadaşlarımız zuhur etti. Bunlar Divanı Riyaset'ten de, Meclis'ten de izin almayarak gittiler (doğru sesleri). Binaena leyh bugüne kadar bu iş böyle gitti, Şimdi Meclisten mezuniyet alan arkadaşlarımız bulundu. Bunların mazaretlerini dinledik ve izin verdik. Bunun haricin de Divanı Riyaset'ten birer hafta mezuniyet alarak gidenler ve bunu tecavüz ettire.rek, on, on beş gün kaldıktan sonra gelen arkadaşlarımız bulunmuştur. Binaenaleyh bendenizin bu takriri vermekten mak sadım o tarihten bugüne kadar bilamezuniyet gaybu bet edenlerin veyahut Divanı Riyaset'ten aldığı me zuniyetle gidip müddetini tecavüz ettiren arkadaşla rın isimlerinin belli olması ve zapta geçmesidir. Ta rihi bir karar karşısında vazifesini ifa etmeyenlerin zabıtta görülmesidir. Maksadım budur (bravo sesle ri). Konunun fazla deşilmesini istemeyen Sinop Milletvekili Hakkı Hami Bey'in konuşması üzerine İzmit Milletvekili Sırrı Bey: 62
·
" Geriye giden arkadaşlarımız orada kahraman lık manzumeleri yazıyorlar" diye söylenmiş ve gö rüşmeler şöyle devam etmiştir: Durak B. (Erzurum) - Efendiler, bu mesele tarihi bir meseledir. Nizamname meselesi değildir. Geçir diğimiz tarihi günlerde burada zayıf kalplilik göste ren arkadaşlara tarihi bir muamele yapmalıyız. Efendiler, bugün millet bize istinat ederek, bizim için hayatını veriyor, malını veriyor. Biz burada bir parça mal için her şeyi yapıyoruz. Ailemiz peşinde, eşyamız peşinde oraya buraya koşuyoruz (Doğru, doğru sesleri). Bugün nizamname günü değildir. Doğru görelim, doğru muhakeme edelim, doğru muamele yapalım. Cepheden bir asker kaçmış olsa derakap idam karan veriyoruz ve kurşuna diziyoruz. Bizim vazifemiz ondan aşağı mıdır? O cephede bu lunan efrat ve zabitanın vazifesinden daha mühim dir. Zannetmiyorum ki, bizim vazifemiz ondan daha ağır olsun, çünkü o askerin karargahı mihveri aske risi burasıdır (Aferin Durak Bey sesleri). Nizamna meyi tadil edelim rica ederim, efendiler. B iz hala tehlike karşısındayız. Belki daha pek mühim günler geçireceğiz, bizim düşmanlarımız çoktur, bizi dağıt mak isteyenler çoktur, böyle zamanlarda ihtimal ki, aramıza propaganda sokup bizi dağıtacak haller olur. Biz henüz mühim günleri geçirmedik, atmadık. Belki böyle mühim devre karşısında bulunacağız. Biz bunları gözümüzün önüne getirerek vazifemize devam etmeliyiz. Çok söyleyeceğim, söylemek iste63
miyorum. Bunun için çok rica ederim, mühim bir karar ittihaz edelim, bundan sonra herkes burada bilhakkın vazifesini ifü etsin. Yoksa efendiler, bu Meclis herhalde dağılır. Tunalı Hilmi Bey (Bolu) - Durak Bey emin ol sun ki, dünya tuz-buz olur, fakat Meclis dağılmaz. Vehbi Bey (Karasi ) - Efendim, Büyük M illet Meclisi aza olup gelen arkadaşlar ve bunu kabul eden ve bunun şerefini rüfekayi muhteremin en teh likeli anlarda bütün mesuliyetleri üzerinde taşımayı deruhte etmişlerdir. Bundan herhangi surette vaki olursa, bunun cezası bendenizce, tahsisatından kes mek veyahut gazete ile ilan etmek değildir. Bu me selenin şurada müzakeresi, lazım gelen için kafidir. Ruznameye geçmemiz daha muvafıktır. Bu ceza bendenize tatbik edilse, zannederim burada çıkıp ya şayacağıma kani değilim. Tahsin B. (Aydın) - Efendim, bugün yarım saati yoklama ile geçirdik, bir saat de azanın devam me selesine taalluk eden mesele ile meşgul olduk. Bu itibarla azaların devamını meselesini temin için bir celse bize dört bin liraya mal olacak. Efendiler, as kerlerimizin yedikleri taşlı topraklı ekmeklerini gö rüyoruz. Garp Cephesinde matarasızlıktan 3usuz harbeden bu millet evladını, kardeşini, damadını as kere verdiği, güneş altında akşamdan sabaha kadar harp ettiği halde bize her ay ikişer yüz lira veriyor lar. Harpte ayağında çarığı, sırtında elbisesi olmayan bu millet bize ayın yirmisinde bu maaşı burada veri64
yor. Buna mukabil hiç olmazsa haftada iki defa bir adamın içtimalarda ispatı vücut etmemesi ne kadar ayıptır. Binaenaleyh, tarih ve millet muvacehesinde ve böyle kanlı zamanlarda, tehlikeli günlerde Mecli s ' i terkedip bila muzeniyet kaybolan arkadaşlar teş hir edilmeli, gazetelerde ilan edilmelidir. Bundan sonra görüşmenin yeterliliği ve yapıla cak işlem hakkında başkanlığa önergeler verilmiş ve görüşmeler başkanın şu sözleri ile sona ermiştir: "Eğer müsaade ederseniz, meseleyi Riyaset Di vanı'nca tetkik edelim, size bildirelim."
ATLATILAN TEHLİKE Türk ordusu, Sakarya'da tutunmasa idi, Anadolu Milll Hareketi büyük bir tehlikeye düşmüş olacaktı. Bu takdirde, ordu, ancak Kızılırmak gerisine çekile bilirdi. Geri çekilme bir bozguna dönmese bile, yeni cephenin ilerisinde kalacak bölgeye (Sinop, Kasta monu, Çankırı ve Ankara) mensup askerlerin büyük ölçüde dağılması mukadderdi. Ayrıca, Ankara'nın Yunanlılar tarafından işgalinin, Milli Hareket için, siyasi bakımdan telafisi güç, ağır bir darbe teşkil edeceği muhakkaktı. Yunan Ordusuna sonsuz bir güven besleyen Lloyd George, İngiliz Genelkurmayı karşısında bir kere daha haklı çıkacak ve bu durum Fran sızları da tereddüde sevkedecekti . Moskova Antlaşması 'na rağmen, Rusya'nın Ankara hüküme tine karşı henüz pekişmemiş olan güveni sarsılacak, tutumunu değiştirmesi gerekecekti. 65
En iyimser bir tahmin ile Büyük Millet Mecli si ' nin, çoğunluk sağlayabilecek bir üye sayısı ile Kayseri ' ye yerleştiğini kabul edelim. Sakarya'nın mağlup Başkumandanı Mustafa Kemal Paşa'nın bu Meclis karşısındaki durumunu kestirmek güç değil dir. Tahammül edilemeyecek hale gelen Mecl i s ' i , Mustafa Kemal Paşa dağıtabilir miydi? Böyle bir hareket nasıl bir sonuca ulaşırdı? Tutumu ne olacak tı? Bütün bu ihtimaller, kaybedilecek bir meydan muharebesinin arkasında yatmakta ve muharebe de vam ederken bazı hazırlıklar yapılmakta idi. Pusuda duranlar için, Kütahya-Eskişehir yenil gisi ilk işaret oldu. 25 Temmuz 1 92 1 'de Türk Ordu su Sakarya gerisine çekilmişti. Enver Paşa 28 Tem muzda Sovyet Hariciye Komiseri Çiçerin ile gizli bir görüşme yaparak 3 0 Temmuzda Moskova'dan Kaf kasya'ya hareket etti. Enver Paşa'nın niyetini daha iyi anlayabilmek için, Moskova'dan ayrılmadan ön ce, Mustafa Kemal Paşa'ya yazdığı 1 6 Temmuz ta rihli mektubun şu son kısmına göz gezdirmek gere kir: " Şimdi bütün açıklıklara rağmen siz karşınızda bir hasmınız varmış gibi hareket ediyorsunuz. Ev velce de dediğim gibi ben ve arkadaşlarım iki sene den beri takip ettiğimiz memleketin ve İslamın halas emelini güdüyoruz. Bununla beraber memlekette halka müstenit ve cidden onun menfaatini düşünür bir fikirle çalışmak taraftarıyız. Eğer zatıaliniz bizi rakip telakki ediyorsanız, yanılıyorsunuz. Bu aklı66
mızdan geçmemiştir. Bizce memleketin kurtulması esastır. Değil bunu sizin gibi uzun seneler beraber çalıştığımız bir arkadaş, belki Ferit Paşa gibi bir ha ris ihtiyar yapabilseydi, ona karşı da hürmet ve mu vaffakiyetine yardım ederdik. Cenabı Hakkın şimdi ye kadar size yaver kıldığı talihinize biz de hürmet · ederiz. İktidarınızı ise bundan evvel takdir ettiğim den Harbiye Nezaretim ve ondan sonraki hareketimle belli olduğundan buna dair fazla bir şey söyleye mem. Yalnız bir ricam var, lüzumsuz vehim ve hisle re kapılmayınız. Sizden, cidden sizi seven bir kardeş gibi rica ediyorum. Şimdi mevkiinize bakarak sizi iğva edenlere memlekette bir şahsın ve yalnız bir kısmının tahakkümüne doğru gitmeyiniz. Yoksa ge ne lüzumsuz tazyikler ve bunların neticesi feveran lar zuhur edebilir. Bugün emin ol ki, bütün vatanı seven herkes, olan biten her şeye rağmen sizin muvaffakiyetinize çalışıyor. Çünkü senin muvaffakiyetin Anadolu'nun muvaffakiyeti demektir. Fakat eğer, siz şimdiden ka nunsuz hareketler ve lüzumsuz şiddetlere giderseniz, korkarım ki, hayırlı bir netice vermez. Millet, Sultan Hamit idaresi zamanındaki Millet değildir. Artık ta hakküme fazla dayanamaz. Bak, seni bütün arkadaş larım namına temin ediyorum. Bizim hiçbir mevki de ve memuriyette gözümüz yoktur. Bana gelince, ben yalnız ideal tak!p edeceğim. O da İslamı ezen Avrupa canavarı ile pençeleşmek için Müslümanları harekete getirmek. Bunun için benden çekinmeyin. 67
Vehme düşerek böylece düşmanlarımıza memlekette yeni bir mücadele çıkacak ümitlerini vermeyin. Lü zumsuz şiddeti bırakın. Bekir Sami Bey ve diğer ar kadaşlarla gönderdiğiniz haberlerden memlekete gelmemizi istemediğinizi anlıyorum. Eğer bunun Halil' e de şümulü olduğunu bilseydim, memleketin . hatırı için onun da veremden ölmesine katlanır ve göndermezdim. Şimdi sen, ben başta olmak üzere arkadaşların gelmemesini istiyorsun değil mi? Sebep de güya bi zim gelmemizle memlekette ikilik çıkacak, diyorsun değil mi? Halbuki ben ve arkadaşlarım o kanaatte yiz, eğer memlekette bulunsaydık, belki de bugün devam eden lüzumsuz tazyiklere hiç hacet kalmaya caktı . Çünkü herkes görecekti ki biz tazyik edilenle ri aleyhinize değil, teskin edecek ve daha kolaylıkla yürütecektik. Maamafih şimdi lik Moskova'da bulu narak hariçten memleketimize yardım etmemize de vanı ettiğimizden gelmiyoruz. Fakat bunu da itiraf etmemiz lazım gelirki, hiçbir sebebi kanuni olmaya rak memleket haricine nefiy şekl indeki arzunuza ilelebet tahammül bize hakikaten pek ağır ve sefila ne gelir. Maamafih vatan için şimdi buna da katlanı yoruz. Binaenaleyh hariçte kalmamızın maksadı umuminıiz olan başta Türkiye olmak üzere kurtar maya çalıştığımız İslam alemi için faydasız ve belki tehiikeli olduğunu hissettiğimiz anda memlekete ge leceğiz. . . lşte o kadar. Şimdi gene kemali hürmetle gözlerinizden öper, 68
Cenabı Haktan senin için yücelikle ve İslam ve vata na nafi büyük büyük muvaffakiyetler dilerim." Ankara, Enver Paşa'nın faaliyetini dikkat ve en dişe ile izliyordu. Ağustos ayı içinde Enver Paşa'nın Moskova'da görülmemesi bir kuşku yaratmıştı. Ba tum Başşehbenderliğine "izi Rusya 'da kaybedilmiş olan Enver Paşa'nın bulunduğunun tahkiki" bildiril di. Ve öğrenildi ki, Sakarya muharebelerinin devam ettiği bu sırada, Enver Paşa Batum 'da bulunmakta ve Zinoviyev' in sayfiye köşkünde misafir edilmektedir. Çeşitli bakımlardan Enver Paşa'dan faydalanma yı düşünen Sovyet liderleri, Türk Milli Kurtuluş ha reketinin başarıya ulaşması için Mustafa Kemal Pa şa üzerine oynamakla beraber, Enver Paşa'yı da ye dek olarak elde bulundurmakta idiler. Anadolu har binin tehlikeli bir safhaya girmesi üzerine Enver Pa şa'yı Anadolu sınırlarına, Kafkasya'ya sürdüler. Bir bozgun halinde, Enver Paşa, Anadolu ' ya geçerek Mustafa Kemal Paşa'nın yerini alacaktı. Sovyet Hariciye Komiseri Çiçerin, 1 7 Ağustos 1 92 1 günü, Anadolu'nun Moskova sefiri Ali Fuat (Cebesoy) Paşa'ya söyle demiştir:
"Türkiye Batı Cephesi 'ne bir Rus ordusunun sevkedilmesi suretiyle T ürkiye ye fiili bir surette yardım etmeyi düşünüyorsak da, Rusya için böyle bir teşebbüsün maddeten imkfinı olmadığı gibi, Tür kiye 'nin de bunu arzu etmeyeceğini biliyoruz. Acaba Enver Paşa 'nın temin edebileceği Müslü man kuvvetleriyle Anadolu ya geçmesi mümkün ola69
maz mı? Vaadettiğimiz harp malzemesini sür 'atle ve kamil en T ürkiye 'ye gönderdikten sonra, daha da fazla yardımda bulunabileceğimizi sanıyorum. Türk Rus Andlaşmasının Meclis 'ce tasd(k edilmesi üzeri ne, mecut para yardımının bu seneye ait mütebaki kısmını altın azlığına ve ihtiyacına rağmen pek ya kında gönderebileceğimizi tahmin ediyorum." Çiçerin böyle bir zemin yoklaması yaparken, Enver Paşa, Batum 'da faaliyete geçmiş bulunuyordu. Enver Paşa'ya göre, İttihatçıların artık kimlikleriyle ortaya çıkacakları günler gelmiştir. İttihat ve Terak ki' nin takma adlar altında çalışmasına son verilmeli dir. Bu maksatla 5 Eylül 1 92 1 'de Batum 'da bir kong re toplamıştır. Büyük Millet Meclisi 'nde 40 kişilik bir grup teşkil ettiklerini daha önce belirttiğimiz Enver Paşa cı İttihatçılar da boş durmuyordulardı. Enver Pa şa'nın Batum'a geldiğini öğrenmişler ve kendisiyle irtibat kurmuşlardı. Ayrıca Trabzon Milletvekili Ha fız Mehmet Bey, Ağustos sonlarında Batum' a gide rek Meclis'teki İttihatçılar adına Enver Paşa ile gö rüşmüştür. " 5 Eylül Kongresi " toplandığı zaman Sakarya Meydan Muharebesi ' nin Türk Ordusu lehine gelişti ği de Batum'da öğrenilmişti. Enver Paşa'nın Anado lu'ya girerek idareyi ele geçirme planı böylece suya düşmüş bulunuyordu. Bu sebeple, " İttihat ve Terak ki "yi tekrar iktidara getirmenin uzun bir siyasi ça lışmaya ihtiyaç gösterdiği anlaşılmış ve kongre, bu 70
yolda çareler araştırmıştır. Bir mektupla Büyük Mil let Meclisi 'ne bildirilen kongre kararlarından öğre niyoruz ki, Enver Paşa, şu iki hususun kabulü için Mustafa Kemal Paşa'ya baskı yapmak istemektedir: 1 - Bütün İttihatçılara Anadolu kapılarının açık tutulması. 2- İttihatçıların Anadolu'da serbestçe faaliyette bulunmalarına ve parti kurmalarına engel olunma ması. Halbuki, Mustafa Kemal Paşa, Sakarya'da Türk Milletinin " makus talihini " yenmiş ve Ankara'ya büyük bir zaferle dönmüş bulunuyordu. Artık Enver Paşa'nın karşısına daha büyük bir cüretle dikilebilir di. Fakat, Sakarya Muharebesi kaybedilseydi, Enver Paş�'yı Anadolu'ya geçmekten kimse alıkoyamaz ve büyük ihtimalle Anadolu bir iç harbe sürüklenir di. Enver Paşa, Batum'da şansını son defa denen dikten sonra, Türkiye 'de kendisine yer kalmadığını anl ayarak, memleketin ve İttihatçı l arın kaderini Mustafa Kemal Paşa'nın ellerine terk edip 1 9 Eylül günü Batum 'dan ayrıldı. Bu yolculuk ve bu son ma cera Orta Asya'da son bulacaktı.
SAKARYA MUHAREBESİ'NİN BİLANÇOSU Türk Kuvvetleri, Sakarya'dan çekilen Yunan Or dusunu 14 Eylülden itibaren takibe başladı. Takip 71
hareketi ve muharebeleri 8 Ekim 1 92 1 günü sona er di. Yunanlılar 1 92 1 yılı yaz taarruzuna 9 Temmuz da başlamışlardı. Bu tarih ile, Türk ileri harekatının durduğu 9 Ekim arasındaki üç aylık zamanı Türk Yunan harbinin en uzun muharebe dönemi olarak kabul etmek gerekir. Bu dönemde yalnız ordular de ğil, Türk ve Yunan milletleri de çetin bir imtihan ge çirmiş oldular. Harbin gidişatı tamamen değişti. Yu nan Başkumandanı Papulas, Sakarya'dan çekiliş sı rasında, Bursa'da Harbiye Nazın'na yazdığı 2 1 Ey lül günlü bir raporda şöyle diyordu:
"Ordu kumandanlığının fikrince, bu askerden daha fazla fedakarlık istemek akıl karı değildir. Bi neanaleyh, herhalde Anadolu seferi mümkün olduğu kadar çabuk son bulmalıdır. Buna mecburiyet var dır." Artık insiyatif Türklere geçmişti. Türk Başku mandanı Mustafa Kemal Paşa da, Sakarya zaferinin kesin sonucunu almak için, kış gelmeden ve Yunan Ordusu kendisini toparlamadan taarruza geçerek harbi sona erdirmek istiyordu. 6 Ekim günü, Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa ile aralarında bu hu susta bir yazışma geçti. Fakat İsmet Paşa cephane durumunu ve zaman meselesini ileri sürerek, Başku mandanın bu fikrine taraftar olmadı. Gerçekten Sa karya 'dan sonra, Türk Ordusu kesin sonuç alacak durumda değildi. Kazım (Özalp) Paşa'nın bize anlattığına göre, 72
1 3 Eylül günü Mürettep Kolordu topçularının cep
hanesi sıfıra inmişti. Ve askerler birbirlerinden mer mi istemekte idiler. Takibe memur birliklere 3 00 atımlık topçu mermisi verebilmek için tümen topçu larından mermi toplamak zorunda kalınmıştı. İki taraf da, Sakarya Meydan Muharebesi'nden çok büyük kayıplarla çıkmıştı. Bu kayıpların önemi ni ölçebilmek için, önce tarafların Sakarya Muhare besi başlangıcındaki kuvvetine bakalım:
Türk Kuvvetleri Yunan Kuvvetleri
Tüfek
46.228 85.000
Ağır Makinalı
515 876
Top
1 67 248
Yunan ordusunun bütün insan mevcudu 1 22. 1 64 kişi ve subay sayısı 4364 idi. Türk ordusunun asker mevcudu daha az olmakla beraber, subay sayısı Yu nan ordusunun subay sayısına aşağı yukarı denk du rumda idi. İki tarafın kayıplarına gelince: Türk ordu su subay ve er olmak üzere 3282 şehirt, 1 3 6 1 8 yaralı vermişti. Yalnız subay olarak şehit sayısı 345, yaralı sayısı 1 2 l 7 'dir. Yunan ordusunun kayıpları çok daha ağırdır: Subay ve er olarak 1 5 .000 ölü, 25 .000 yaralı. Türk Ordusunun Sakarya Muharebesi'nden son ra, 20 Eylül günü, Batı Cephesi Komutanlığı ' nca tesbit edilen kuvveti ise şöyledir:
4.864 92.660
Subay Er 73
47.342 480 379 1 65
Tüfek Ağır makinalı tüfek Hafif makinalı tüfek Top
Bütün gayretlerle mevcudu yüz bine çıkarılan bu ordunun ilkbahara kadar beslenip elde bulundu rulması, Sakarya muharebelerinin ortaya koyduğu bir problem idi. Bunun için, Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, kesin sonuçlu bir taarruz üzerinde ıs rarla duruyordu. Bir sonbahar taarruzu hazırlığına girişildi. Fakat, gerekli silah, cephane ve araçların sağlanması mümkün değildi . Havalar iyice soğu muştu. Taarruz, bahara bırakıldı. Sakarya Zaferi'yle insiyatif Türk Ordusuna geç mişti. Gerçi ilkbahar taarruzu da yapılamıyacaktı. Ama, artık bir Yunan taarruzu beklenemezdi. Sakar ya muharebeleri, Türk Ordusunun moralini ne kadar yükseltmiş ise, Yunan ordusunun moralini de o de rece kırmıştır. Yunan hükümeti sonsuz bir umutsuzluğa düştü. Siyasi, iktisadi ve mali sıkıntı son haddini bulmuştu. Yunanistan, artık dayanacağı bir büyük devlet kal madığını da anlamaya başladı. 20 Ekimde Anka ra'da imzalanan Türk-Fransız anlaşması, Türklere şerefli bir barışın kapılarını açarken, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Gürzon, Yunan Başbakanı Gonaris ' e 27 Ekimde barış zorunluğundan söz ederek " İngilte re 'nin Türkiye ile barış yapması gereklidir" diyordu. 74
Açıkçası, Yunanistan'a başının çaresine bakması ha tırlatılmış oluyordu. Lloyd George da " Yunanistan ' a müsbet bir yardım yapılamayacağını" söylemişti. Avrupa 'da yaptığı temaslardan eli boş dönen Gonaris, Genelkurmay Başkanı Stirakikos'a gözyaş larını tutamayarak, şöyle diyordu:
"Küçük Asya 'yı terk etmemiz gerekiyor. Kış olanca şiddeti ile ilerliyor. Askerlerimiz yorulup zahmet çekiyorlar; az zaman sonra onlara bakacak paramız kalmayacak, yabancı devletler bizi sergü zeşt/erle dolu olan bu siyasete sevk ve tahrik ettik ten; zavallı halkı milletlerin hürriyet vs. hakkındaki vaadleri ile tehlikeye maruz bıraktıktan sonra, şim di artık yalnız kendi menfaatlerini temine uğraşıyor lar, vaadlerini unutuyorlar, beşeri tesanüt ve tekafa lü unutuyorlar ve bizi terk ediyorlar. Büyük harp Avrupa 'nın ahlakını o derece bozdu ki, her türlü asil duygular tamamıyla sönmüştür, ta ahhüdünü namuskarane ifa hususunda her türlü duygu ortadan kalkmıştı. Zira Hıristiyan ahaliye ta kayyüt ve ihtimam gösterilmesi Avrupalılar için bir namus borcu olması lazımdı." Ve arkasından ilave ediyordu:
"Oradan çekilip gitmemiz lazım geliyor."
75
b. Barış Teklifi Sakarya Zaferi, Türkiye ve Yunanistan'ı iç poli tikaları bakımından büyük ölçüde etkilediği gibi, dış ilişkilerde de yeni siyasi gelişmelere yol açmıştır. Türkiye bakımından bu siyasi gelişmelerin en önem lisi, 20 Ekim 1 92 1 tarihinde Fransa ile yapılan An kara Antlaşması 'dır. 1 6 Mart 1 92 1 günü Sovyet Rus ya ile yapılan dostluk ve yardım antlaşmasından sonra ilk defa, savaş halinde bulunduğumuz bir Ba tılı büyük devletle savaş haline son veriyor ve kendi mizi resmen tanıtmış oluyorduk. Fransa'nın Türkiye politikasını zamanla değiştirdiği sezilmekte idi. Ni tekim Londra Konferansı'na giden Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey, 1 1 Mart 1 92 1 'de Londra'da Fransa Dışişlcri Bakanı Briand ile bir anlaşma imzalamıştı . Fakat Mustafa Kemal Paşa bu anlaşmayı bağımsız lık ilkeleri ile bağdaşmadığı gerekçesi ile kabul et memiş ve Büyük Millet Meclisi 'ne reddettirmişti . Bununla beraber, 1 92 1 yılı Martı 'nda beliren bu an laşma eğilimi, Türk-Fransız harbini fiilen sona er dirmiş, Fransa'nın Türkiye ile bir anlaşma yapmak isteği daha da artmış, eski bakanlardan Franklin Bo uillon bu maksatla Ankara'ya gönderilmişti. 9 Hazi ran 1 92 1 'de Ankara'ya gelen Bouillon, anlaşma ze minini hazırlamış, fakat kesin bir sonuca varılma mıştı. Ancak, Sakarya Zaferi 'nden sonra, Fransa'nın tere ddütl eri tamamen z a i l o l m u ş ve 2 0 Ekim 1 92 1 'de Ankara'da, Türk-Fransız Antlaşması imza lanmıştı. 77
Fransa, İngiltere ve İtalya üçlü ortak olarak Sevr Antlaşması' na bağlı oldukları halde, Fransa'nın, or taklarına danışmadan Türkiye ile ve hele Ankara hü kümeti ile bir barış yapması, İngiltere 'yi endişelen dirmiş ve kızdırmıştı. İki devlet arasında birçok ya zışmalara sebep olan bu gerginlik bir süre sonra ka patılmış ve olayların seyri kendi haline terk edilmiş tir. Ankara Antl aşması ile Türkiye ' nin sağladığı faydalar son derece önemli sayılmak gerekir. Evve la, kendisini ortadan kaldırmak isteyen sömürgeci devletleri bölmüş, birbirinden ayırmış oluyordu. İkinci fayda, bir savaş cephesi kapanıyor, Klikya gi bi verimli topraklara tekrar kavuşuluyor ve Türki ye'nin güney sının çizilerek güvenlik altına alınıyor du. Bütün bunlardan ayn olarak, Fransa, Klikya'dan kuvvetlerini çekerken, birçok silah, cephane ve mal zeme bırakmıştı. Türkiye, bunların bir kısmının pa rasını ileride ödeyecek ve satın almış olacaktı. Geri kalanı hediye olarak verilmişti. Hediye olarak veri len silah ve malzeme arasında 1 0 uçak; 4.484 tüfek vardı. 1 92 1 yılı sonuna yaklaşırken, İtilaf devletlerinin yakında bir " Şark meselesi konferansı" toplayacak ları hakkında bazı söylentiler duyulmaya başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa, gerek bu söylentileri, ge rekse Ankara Antlaşması gibi önemli siyasi geliş meleri nazarı dikkate alarak, bir barış teklifi ile de karşılaşmak ihtimalini düşündüğünden, Dışişleri Ba78
kanı Yusuf Kemal (Tengirşenk) Bey ' i nabız yokla mak üzere Avrupa'ya göndermişti. Yusuf Kemal Bey'le bu konuda bir konuşma yapmıştım. Bana şunları anlattı : "Hariciye Veki l i olarak Londra'ya gidecektim. Büyük Millet Meclisi bana kendi yetkilerini vermiş ti. Hareketime yakın günlerde Mustafa Kemal Pa şa'da bazı tereddütler sezdim. Nitekim bir gün bana dedi ki:
- Neden Halep üzerinden gitmiyorsun da, lstan bul üzerinden gitmek istiyorsun? Cevap verdim:
- lstanbul 'a uğrarsam, onlarla anlaşıp orada kalacağıma mı ihtimal veriyorsunuz? - Evet! dedi ve ilave etti: - Padişahla görüşeceksin, değil mi? - Evet Paşam, fakat maksadım başka. Eğer lstanbul hükümetini razı edebilirsem, A nkara hüküme tinin Hariciye Vekili bizim adımıza da konuşmaya yetkilidir, dedirtebilirsem bu, büyük bir faydadır. ls tanbul üzerinden bunun için gitmek istiyorum. Eğer izin verirseniz böyle olsun. Fakat söz veriyorum, ta limatınızı harfiyen yerine getireceğim. Görme dedi ğiniz kimseleri görmeyeceğim.
Kabul etti. Mustafa Kemal Paşa'nın bana verdi ği talimat şöyle idi:
- Yalnız Tevfik Paşa yı (Sadrazam) ve padişahı göreceksin. - Nazırlardan ziyaretime gelenler olursa ziyaret lerini iade edebilir miyim? 79
- Hayır, Başka kimseyi görmeyeceksin. Padişah ile yapacağım görüşme için de şu tali matı verdi :
- Ona diyeceksin ki: Büyük Millet Meclisi, Ma kamı Hilafeti tanıyor. Makamı Hilafetin de Büyük Millet Meclisi 'ni tanımasını istiyor. İstanbul ' a gelir gelmez Sadrazam Tevfik Pa şa'yı ziyaret ettim. Yanında Hariciye Nazın Ahmet İzzet Paşa da vardı. B arış imkanlarını yoklamak üzere Avrupa'ya gidiyorum, sizin adınıza da konu şabilir miyim diye sordum. Tevfik Paşa hemen ka bul etti. İzzet Paşa'ya da tasdik ettirdi. Bana, Zat-ı Şahaneyi görecek misin? dedi . İrade buyurulursa göreceğim, cevabını verdim. Ertesi gün Fransız Generali Pele ziyaretime geldi. Söz arasında " İzzet Paşa da Londra'ya gidiyor" dedi. Hemen Tevfik Paşa'ya koştum. "Evet! Sefaret ler istediler! " diyerek bu haberi doğruladı. Tevfik Paşa'nın yanından ayrıldıktan sonra Fransız sefaret hanesine gidip Pele 'yi gördüm ve durumu anlattım. Dedi ki:
- Biz İstanbul 'da tek namuslu adam olarak Tev fik Paşa 'yı görüyorduk. Bunda da mı aldınmışız? Böyle bir şey yok, kendileri müracaat ettiler. General Pele'ye bu açıklamasını Sadrazam Pa şa'ya söylememe izin verip vermiyeceğini sordum. "Söyleyebilirsiniz " dedi. Tekrar Sadrazam'a gittim.
"Sefaretlerin böyle bir daveti olmadığını Pele 'den öğrendim. Neden öyle yapıyorsunuz" dedim. M üte80
essir bir şekilde, sadece "bir zaruret var ki, böyle ol du" dedi. Anladım ki, padişah böyle istemiş. Bir akşam üzeri İzzet Paşa kaldığım yere geldi. Padişahın beni kabul edeceğini söyledi . B eraber gittik. Tevfik Paşa da yanında idi. Beni de oturttu. Mustafa Kemal Paşa' nın sözlerini naklettim. Beni dinlerken gözleri yere dikilmiş, başını öne doğru sallayıp durdu. Tek kelime söylemedi. Ziyaret bitti. Kalktım, çıktım." Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisi'nin üçüncü toplantı yılının başlaması münasebetiyle 1 Mart 1 922 günü verdiği açış nutkunda, iç ve dış me selelere geniş ölçüde temas etmişti. Dış politika ko nularına daha çok önem veren Mustafa Kemal Paşa, bu konuşmasında önce Rusya ve Doğu milletleri ile olan ilişkileri ve yapılan antlaşmaları özetledikten sonra sözü Türkiye'nin Batı devletleri karşısındaki durumuna intikal ettirmiştir. Mustafa Kemal Paşa'ya göre, Fransızlar ile Ankara'da imzalanan 20 Ekim 1 92 1 tarihl i antlaşmanın değeri; Sevres Antlaşma sı ' nı hazırlayan İtilaf devletleri grubunun en önemli bir rüknü olan Fransa'nın, bu antlaşmanın tatbik ka biliyeti kalmadığını fiilen ve hukuken kabul etmiş olmasındadır. Mustafa Kemal Paşa, İngiltere ile Tür kiye arasında, bugüne kadar cereyan eden tek olum lu olayın, esir mübadelesi antlaşmasından ibaret bu lunduğunu ve İtalyau ile yapılan neticesiz görüşme leri belirterek, Türkiye 'nin takip etmekte olduğu dış politikanın esasını şu sözlerle ortaya koymuştur: 81
" . . . Rus Şuralar Cumhuriyeti ile dostluk bağları mızın kuvvetlendirilmesi dış politikamızın esasıdır. (Sürekli, şiddetli alkışlar). (Çok doğru, yaşasın dost larımız sesleri.)" Bu kesin ifadenin arkasından da şu tamamlayıcı sözleri söylemiştir:
"Bu esas, istiklali tammımızı tasdik edecek her hangi bir devlet ile münasebetlerimizi yenilememize bittabi mani teşkil etmez." M ustafa Kemal Paşa, 1 M art günü M ecli s ' e
okuduğu bu nutkunda, henüz söylenti halinde olan barış görüşmelerinden de şöyle söz etmişti:
"Son zamanlarda bir Şark Meselesi Konferan sı 'ndan bahsolundu ve olunmaktadır. Bu konferan sın ne dereceye kadar ciddi maksatlarla ve ne vakit vuku bulacağı hakkında henüz inanç verici bir işaret yoktur. Şark Meselesi Konferansı 'nın, ordularımızın hareket sahasında akdine intizar olunduğunu kabul etmek en ihtiyatlı bir telakki olur (Bravo sesleri). "Hazır ol cenge, eğer ister isen, sulh ü salah" haki katını bir an hatırdan çıkarmamak milli davamızın istediği şartlardandır. Bu açıdan dikkatli ve hazır bulunmaktan ibaret olan prensibimize uymaya de vam edeceğiz, arkadaşlar." Yusuf Kemal Bey, önce Paris ' e gitmiş, sonra Londra'ya geçmişti. İngiliz ve Fransız hükümetleri, Yusuf Kemal Bey ' in bu seyahatini fırsat bilerek Do ğu meselesini halletmek üzere bir kere daha teşeb büse girişmişlerdir. İngiltere hükümeti, bir barış 82
konferansı toplanmadan önce Türkiye ile Yunanis tan arasındaki savaşa son vermek üzere bir mütareke yapılmasını istiyordu. Türk Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey ise, Londra'da Lord Curzon ile yaptığı görüşmelerde, Yunanlılar Anadolu'yu tahliye etme den önce, barış görüşmelerine geçilmesinin bir fay da sağlamayacağı fikrini savunmuştu. Fakat, İtilaf Devletleri, 22 Mart 1 922 tarihinde Türkiye ve Yuna nistan' a verdikleri nota ile mütareke şartlarını bildir diler. Mütareke teklifinin esasları özet olarak şöyle idi: Türk ve Yunan kıtaları arasında 1 O kilometre eninde boş bir kordon bırakılacaktır. İki taraf da ordularını takviye etmeyeceklerdir. Taraflar ordularının konuş durumunu değiştir meyecekler, bir yerden bir yere malzeme bile naklet meyeceklerdir. İtilaf Devletleri mümessilliklerinden kurulu as keri komisyonlar, mütareke şartlarının uygulanıp uy gulanmadığını kontrol edeceklerdir. Bu komisyonla rın hakemliğini iki taraf da kabul edecektir. Taraflar arasındaki muhasemat 3 ay süre ile tatil edilecek ve barış yapılıncaya kadar bu üç aylık süre kendiliğinden üçer ay uzamış olacaktır. Taraflardan herhangi biri tekrar harekata geç mek isterse, mütareke süresinin sona ermesinden en az 1 5 gün önce diğer tarafa ve İtilaf Devletleri'ne haber verecektir.
83
TÜRK ORDUSU HAZIRLANIYOR B atı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa, Sakarya Meydan Muharebesi 'nden sonraki günleri ve düşün celerini bana şöyle anlatmıştır: " Sakarya Muharebesi ' nde seferberlik ilan et miştik. Bu suretle seferberlik ve büyük muharebe hazırlığı devrine girmiş olduk. İçinde bulunduğu muz bu günlerde, Kars 'ta düşmandan elimize geçen büyük toplan, malzemeyi, ambarlarda ve depolarda bulduğumuz her şeyi ayn ayrı ayıklayıp, zayi olma dan kağnı sırtında karıncalar gibi cepheye taşımak safhasındayız. Sakarya Muharebesi ' nden sonra, artık, bizim büyük karşı taarruzumuzun zamanı gelmiş olduğu kanaatindeydik. Buna karşılık Yunan ordusu, bizi söktüremiyeceğini anlayıp geri çekildikten sonra, haydi bakalım düşman ordusu bizi Anadolu 'dan çı karsın, nasıl çıkaracakmış, buna imkan yoktur, diye rek Eskişehir ve Afyon mıntıkasına geldi ve bizim taarruzumuzu beklemeye başla<h . Daha önceki buhranlı devirlerde olduğu gibi, Sakarya 'dan sonra da kötümser bir hava esmeye baş ladı. Zaten siyasi fitne ve siyasi çekişme hiçbir an durmamıştır. Her büyük muharebeden, her büyük askeri buhrandan az bir müddet sonra, ümit devri geçer geçmez, yeniden ümitsizlik hakim olur. Bu ümitsizlik havası, içerden, dışardan, her vasıta ile tahrik edilir. Şimdi yine böyle ümitsiz bir atmosferin 84
içine düştük. Her tarafta şöyle konuşuluyor: Hedef şu, anladık ama, Anadolu ortasına kadar gelen düş manı bir muharebe meydanında mağlup ederek memleketten çıkaramayız. O halda bunun bir çaresi ni bulmak lazımdır. Siyasi çare, askeri çare, uyuşma çaresi, düşmanla anlaşma çareleri aramalıyız. Bir meydan muharebesini kazandıktan hemen sonra böyle bir devir başladı. Mustafa Kemal Paşa Ankara'da bu menfi havayı yenmeye çalışıyor. Ben, düşman takip eden ordunun harekatına uyarak ka rargahımla seyyar bir haldeyim. Ordu son vaziyetini alıncaya kadar bu böyle devam etti. Nihayet, Garp Cephesi Karargahı 'nı Akşehir' e naklettim. Orada çalışmaya başladım. İlk esaslı vazifem, orduyu hazırlamak. Ordu ha zırlığında, benim, Birinci Cihan Harbi 'nden kalmış kanaatlerimi var. Bir defa, ağır top isterim. Ağır top olarak benim elimde 7 tane 15 'lik obüs vardı. Bun ları, silahlar teslim olurken, muhtelif depolarda terk edilmiş bulmuştum. Kamaları alınmış, boru halinde duruyorlardı . B u obüslerin kamalarını yaptırmak için iki sene uğraşmışımdır. E skişehir demiryolu atölyesinde toplanıp kamalarını yaptırdım ve Sakar ya'da kullandım. Şimdi ağır top sayısını yükseltme ye çalışıyorum. Doğuda Kars Kalesi'nde büyük çap lı toplar var. Modelleri eski ama büyük top. Fakat ta şınması güç. K ars K a l e s i ' ndeki ağır t o p l arın öküzlerle Kars'tan cepheye taşınması için aylar geçiyordu. 85
Seyyar bir ordu olan Yunan ordusunda büyük çaplı top kullanma fikri yoktu. Anlaşıldığına göre, buna cesaret de edemiyorlardı . Sahra topu ile ve o çapta malzeme ile bizim cephemizi sökmeye çalışıyorlar. Ben istiyorum ki, Yunan ordusunda bulunmayan bir silaha sahip olayını. Bunun için çabalıyorum ve ağır top sayısını arttırmaya uğraşıyorum. Taarruz eder ken bu toplan kullanacağım. Yeni karargahıma gediğinı zaman, bir de süvari kuvveti teşkil etmiştim. Bunu daha ziyade kuvvet lendirip, daha canlı hale getirmek lazımdı. Taarruz için hareket kabiliyeti kazanmak istiyordum. Oto mobil tedarik edip satın almaya büyük ehemmiyet veriyordum. Fakat otomobil temini için imkanımız mahduttu. Fransızlarla münasebetimiz düzelip, An kara İtilafnamesi imzalandıktan sonra, muharebede kullanmak için Fransızlardan mahdut sayıda otomo bil satın alabildik. Bu kadar yokluk içinde siper muharebesi yapa rak mütemadiyen cephane sarfetmeye imkanımız ve takatimiz yok. Düşünüyorum ve şu neticeye varıyo rum: Biz öyle hazırlanmalıyız ki , ileride meydan muharebesinde kesin netice alalını. Ve bir defa neti ce aldık mı, eğer sık takip edersek, Yunan ordusu her taraftan düşman bir halkın içinde olarak, mutla ka intizamını ve moralini kaybeder, bir daha toparla namaz. Yoksa Anadolu ortasında, muntazam bir su rette cepheden cepheye gidebilecek takatte bir düş manı atmak için, çok uzun zaman ve insanın arka86
sında hesapsız fabrikaları olmak lazımdır. Bu tak dirde, silahlan yenilemek, cephaneyi ikmal etmek ve her türlü malzemeye tamamlamak için ne bekle meye tahammülümüz, ne de imkanımız var. Dernek ki, bir meydan rnuharabesi vereceğiz; bu muharebe yi kesin olarak kazanmalıyız. Kazandıktan sonra, düşmana hiç nefes aldırmadan İzrnir'e gireceğiz. Böyle yapabilirsek kurtulmak mümkündür. Bu basit muhakeme ile vardığım esaslan göre, ana muharebe tertibi ile hazırlığa başladık."
MÜTAREKE TEKLİFİ REDDEDİLİYOR Mütareke teklifinin alındığı gün cephede ordu ları teftiş ile meşgul bulunan Mustafa Kemal Paşa, hükürnet ile telgraf başında, anlaşmanın verdiği güç lük sebebi ile Vekiller Heyeti Sivrihisar'a davet edil miş ve 24-25 Mart gecesi İtilaf Devletleri'ne verile cek cevabın hazırlığına girişilmişti. Fakat Türki ye'nin cevabını bildirilmesine vakit kalmadan, Pa ris'te toplanmış bulunan İtilaf Devletleri Hariciye Nazırları, 26 Mart 1 922 tarihli ikinci notaları ile ba rış teklifinde bulundular. 1leri sürmen barış şartları na göre; Yunanistan, Anadolu ' yu tahliye edecek, Trakya'da Tekirdağ Türklerde, Kırklareli, Babaeski ve Edirne Yunanlılarda kalacak, doğuda bir Ermeni yurdu teşkil edileceJ<:, Boğazlar silahsız bölge ola cak, barışın imzalanmasını müteakip İtilaf Kuvvetle ri tarafından İstanbul tahliye edilecek, Sevres An87
tlaşması ile 50.000 kişi olaraka tespit olunan Türk silahlı kuvvetlerinin mevcudu 8 5 .000' e yükseltile cek ve Türk Ordusu ücretli askerlerden kurulacak, adli ve iktisadi kapitülasyonlarda değişiklik yapıla caktı. Milli hükümet mütareke teklifini prensip olarak kabul etmişti. Ancak, 5 Nisan 1 922 tarihinde İtilaf Devletleri 'ne bildirilen karşı teklifte bazı şartlar ileri sürülmüştü. Bu şartların en önemlisi, Yunan ordusu nun, mütarekenin imzalanmasından başlayarak, ilk 1 5 gün içinde Eskişehir-Kütahya-Afyonkarahisar hattından, 4 ay içinde de İzmir dahil olmak üzere bütün Anadolu'dan çekilmesi şartı idi. Bu husus ka bul edildiği takdirde, barış şartlarını incelemek üze re 3 hafta içinde Türk delegasyonunun kararlaştırı lacak şehre gönderileceği bildirilmişti. İtilaf Devletleri, 1 5 Nisan 1 922 tarihli cevaplan ile Türkiye'nin teklifini reddetmişlerdir. 22 Marttan 22 Nisana kadar süren bir aylık siya si temaslar hiçbir sonuç vermeden kapanmış bulu nuyordu. Artık bundan sonra siyasi görüşmeler ile barışa ulaşmanın imkansızlığı kesinlikle anlaşılmış tı. Söz yine silahlara bırakılmıştı. Mütareke ve barış teklifinin reddedilmesi, şüp hesiz, şartların Türkiye' ye tam bir bağımsızlık sağ lamayışı sebebine dayanmakta idi. Fakat teklifler reddedilirken, boş hayallere dayanılmamıştı. Musta fa Kemal Paşa Türk ordusuna ve Türk halkına güve88
niyordu. Ayrıca, dünya şartları da bu güvene elveriş li bir durumda idi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında dünyaya yeniden şekil vermek isteyen Avrupa em peryalist devletleri {İngiltere, Fransa ve İtalya), an laşmazlığa düşmüş bulunuyorlardı. Üç büyük devlet arasındaki menfaat çatışmaları, ittifakı işlemez hale sokmuştu. Zaferin büyük payına el koyan İngiltere, Fransa ve İtalya'nın birçok konuda -başta Türkiye meselesi olmak üzere- kendisine karşı direnmelerine ve ayrı bir politika takip etmelerine sebep olmuştu. Bunun açık delilini Ankara Antlaşması teşkil ediy rodu. Son defa Avrupa'ya gönderilen Dışişleri Ba kanı Yusuf Kemal Bey de yaptığı temaslardan bu kanaati kuvvetlenedirecek izlenimlerle dönmüştü. Yusuf Kemal Bey, izlenimlerini bana şöyle anlat mıştır: " Paris'te Briand' ı köyünde ziyaret ettim. Beni öğle yemeğine alıkoydu. Ona Londra' ya gitmekte olduğumu söyleyerek İngiliz nazırları ile konuşur ken nasıl bir tavır takınmam gerektiğini sordum. 'Doğu 'da artık tek kuvvet olarak siz kaldınız ' ceva bını verdi. 'lngiliz nazırları da acaba bunun farkın da mıdırlar ' diye sordum. ' Onlar bunu benden daha iyi bilirler ' şeklinde cevap verdi. Londra Konferansı'ndan dönüşte Fransa Başba kanı Poincare beni kabul etti. Aramızda şu konuşma geçti: - Alelacele gidişinizin sebebi nedir? - Fazla kalmakta bir fayda görmüyoruz. 8.9
- Mütareke şartlarını mı beğenmediniz? - Evet. - Fakat unutuyorsunuz ki, vatanınız düşman işgali altındadır. - Evet biliyorum, fakat çıkacaklardır. - Ne zaman? - Onu ben bilmem. Genelkurmay bilir. Vatanımda tek düşman askeri kalmamalıdır. Mütareke o akit olur. Bugün elimizdeki şartları Büyük Millet Meclisi kabul etmez. Mustafa Kemal Paşa kabul etmek şöyle dursun, meyyal görünce, Meclis, onu Meclis 'in ka pısı önünde asar. - Meclis 'e hürmetlerimi söyleyin. Mütareke şart larını da kabul etmeyin. Fransız hudutlarından çı kıncaya kadar bütün seyahat kolaylıklarınızın sağ lanması için gerekli emri vereceğim." BARIŞ TEKLİFİNİN YARATTIGI HUZURSUZLUK Sakarya Meydan Muharebesi'nin şiddetle başl dığı günler ile, büyük Türk taarruzunun başlangıcı arasında tam bir yıllık zaman vardır. Bu dönem, iç ve dış politika bakımından çok hareketli, harp hare katı bakımından ise çok sakin geçmiştir. Askerlik alanına giren faaliyet, yalnız hummalı bir hazırlık çalışmasına inhisar etmektedir. Dış politika olayları nı ve gelişmelerini yukarıda gözden geçirmiştik. Bu olaylar ve gelişmeler, tabii olarak, iç politikaya bir 90
canlılık getirmiştir. Özellikle, 22 ve 26 mart tarihli mütareke ve barış teklifleri, bütün memlekette en çok üzerinde durulan bir konu olmuştur. Umulmadık bir zamanda kazanılan Sakarya Zaferi'nden ve onun siyasi sonuçlarından sonra, şu veya bu suretle harbin bitmesi dileği, şühhesiz bütün gönüllerde uyanacak tı. Bu dilek, ortaya iki mesele çıkarıyordu. Dış poli tika ustalıkla yürütülerek barışın sağlanması, ya da ordunun bir an önce taarruza geçirilmesi. Mustafa Kemal Paşa'nın iki yolu da büyük bir gayretle zorladığını görmekteyiz. Çünkü, barışı her kesten çok samimiyetle o, istemekte idi. Sakarya Muharebesi'ni anlatan bölümde de belirttiğimiz gi bi, Mustafa Kemal Paşa, on günlük bir hazırlıktan sonra Yunan ordusuna taarruz ederek kesin sonuç almak üzere gerekli emri vermişti. Fakat, Batı Cep hesi Kumandanı İsmet Paşa'nın haklı direnmesi ve Mustafa Kemal Paşa'nın bizzat cephede yaptığı in celemeler sonunda taarruz teşebbüsü geri bırakıldı. On günlük değil, bir aylık hazırlık da yetmeyince, 1 92 1 Sonbaharı 'nda ve bütün kış boyunca yapılan çalışmalara rağmen, 1 922 ilkbaharında bile taarruza geçilemedi. İngiltere, Fransa ve İtalya'nın müştereken yap tıkları mütareke ve barış teklifleri, kayıtsız ve şartsız kabul edilemezdi. Büyük bir iyi niyetle, uzlaşma im kanlarının yaşatılmasına gayret edildi. Milli hükü metin, TBMM'nin tasvibini de alarak, İtilaf Devlet leri 'ne gönderdiği 22 nisan tarihli son notaya, karşı 91
taraf cevap bile vermedi. Zaten Türk kamuoyu, mü tareke şartlarını beğenmemişti. TBMM'ye, yurdun her yerinden gelen telgraflarda "Misakı Milli 'den fedakarlık edilmemesi isteniyordu. Bu durumda, dış politikanın hatalı yürütüldüğü veya daha başka bir politik tutumla barış kapısının açılabileceği söylene mez. Ne yazık ki, TBMM'nin bir kısım üyeleri, bu gerçekleri görmezlikten gelerek her şeyi söylüyor lardı. M. Kemal Paşa, en haksız, en insafsız tenkitle re hedef, dedikodulara konu oluyordu. Sakarya Za feri 'nden sonra ona mareşallik rütbesi ve gazilik un vanını veren, zaferini alkışlarla karşılayan Meclis 'te, ikinci grup, şimdi Mustafa Kemal Paşa idaresine karşı amansız bir muhalefete koyulmuştu. 23 Ekim tarihli esir mübadelesi anlaşması üzerine İngilizlerin tamamen serbest bıraktıkları Malta esirleri (İttihatçı lar), ikinci grubu takviye ve organize etmişlerdi. Dış politikada hataya düşüldüğü açıkça söylenmi yordu, fakat askerlik konularında uluorta tenkitler yapılıyordu. Ordunun niçin taarruz etmediği sorulu yor ve "Çünkü ordunun taarruz kabiliyeti yoktur! " diye, yine kendileri tarafından cevaplandırılıyordu. Bu dönemde Mustafa Kemal Paşa'nın nasıl bu naldığını, Nutuk'tan ve TBMM zabıt ceridelerinden anlıyoruz. Başkumandanlık süresinin uzatılması, ic ra vekillerinin seçim usullerinin değiştirilmesi, Mer kez Ordusu Kumandanı Nihat (Anılmış) Paşa hak kında verilen önergeler, muhalefet grubunun M. Ke mal Paşa idaresini yıpratmak için kullandığı eşsiz 92
fırsatlar olmuştur. İkinci grup, bu dönemde, gerçek ten ağır basmış ve en büyük başarısını 8 Temmuz 1 922 tarih ve 244 sayılı "İcra Vekilleri Sureti İntiha bına Dair Kanun" un çıkarılmasını sağlayarak ka zanmıştır. Bu kanun, vekaletler için Meclis' e aday gösterilmesi hakkını M. Kemal Paşa'nın elinden al mış ve icra vekilleri reisinin de Meclis tarafından se çilmesi usulünü getirmiştir. Yeni kanunun kabulünü takip eden oturumda ( 1 O Temmuz 1 922), vekiller, eski usule göre aday gösterilmek suretiyle seçildik leri gerekçesiyle teker teker istifa etmişlerdir. 1 2 temmuzda, vekiller ve hükümet reisi gizli oy ile Meclis tarafından seçilerek, Rauf Bey'in başkan lığında teşekkül eden yeni hükümete, birkaçı hariç, eski vekillerin hepsi girmişti. Nutuk'ta belirtildiğine göre, Rauf Bey' i, hükümet rei sliğine ikinci grup seçtirmek istemiş ve M. Kemal Paşa da, bunu önce den sezerek, taraftar görünmüştü. Başkumandanlık Kanunu'nun süresinin 3 ay da ha uzatılması vesilesiyle, 5 Mayıs ve 6 Mayıs 1 922 tarihlerindeki gizli oturumlarda yapılan ve M. Ke mal Paşa'nın deyimiyle " adeta mübareze tarzında cereyan eden münakaşalar " ı Nutuk 'tan okumak mümkündür. Burada, yalnız şu noktaya işaret etmek istiyoruz ki, M. Kemal Paşa, Büyük Millet Mecli si 'ne karşı en sert çıkışını o günü yapmıştır. Başku mandanlık için "Bırakmadım, bırakamam ve bırak mayacağım" sözleriyle Meclis'in karşısına dikilme si, yukarıdan beri belirtmeye çalıştığımız olayların 93
bir iç buhrana sürüklenme istidadında olduğunu gösteren ilginç bir davranıştır.
DERT BİR DEGİL Kİ Ankara'daki siyasi hava, ister istemez cepheyi de etkiliyordu. Cephe Kumandam İsmet Paşa, ordu nun siyaset dışı kalması ve siyasi çevrelere hakim olan menfi havadan uzak tutulması için bütün gücü ile çalışırken, bir yandan da kumandanların tabi atından gelen huzursuzlukla uğraşmakta idi. Birinci Ordu Kumandanı Ali İhsan (Sabis) Paşa gibi kendini beğenmiş, fesatçı kumandanının ordu içinde yarattı ğı bölücü faaliyetler ve Kemalettin Sami Paşa gibi dürüst, mert, cesur, fakat hırçın tabiatlı kumandanla rın tutarsızlıkları İsmet Paşa'yı güç durumlara soku yordu. Orduyu kesin sonuçlu bir taarruza hazırlar ken karşılaşılan bu güçlükleri belirtmek için, İsmet Paşa'mn bu konuda anlattıklarından bir kısmını bö lüm sonunda vereceğiz. Fakat burada İsmet Paşa'nın iV. Kolordu Kumandam Kemalettin Sami Paşa ile düştüğü bir anlaşmazlığın hikayesini nakledeceğiz: " Siyasi buhran içeriden, dışarıdan yürütülerek Mustafa Kemal Paşa aleyhine, kumanda heyeti aley hine ve ordu aleyhine körükleniyor, yürütülüyordu. Çeşitli tahriklerle yaratılan bu siyaset cereyanının maksadı, itimatsızlık yaratmaktı. Orduya arzu ettiği güne kadar hazırlık imkanını vermek ve onu her türlü müdahaleden, siyasi cere94
yanlardan koruyarak himaye etmek, müdafaa etmek vazifesini, Meclis'te ve memlekette Mustafa Kemal Paşa yapıyordu. Son derece güç ve ordu için son derece kıymetli bir çalışmaydı bu. Mustafa Kemal Paşa bunu büyük bir şevkle ve tam tesirle yapıyor, ordunun, Garp Cephesi ' nin ve kumandanlarının sevk ve idaresine güveniyordu. Bu devrede, bu bir sene içinde benim iki işim var. Biri, muharebe hazırlığını yapacağım, ikincisi, orduya siyaseti sokmayacağım. Fakat orduya siyase tin girmesi için bütün kapılar açık. Ordu kumandan larım şahsiyet sahibi, kendilerine çok güvenen, her kesle çok teması olan insanlardı . Ordu kumandanı olarak, Birinci Ordu Kumandanı Ali İhsan Paşa'nın idaresinde bidayette hiçbir güçlük çekmedim. Fakat orduya siyaset karıştırmak için yaratılan cereyanlar geliştiği ve bizim iyice hazırlanmak için gösterdiği miz takat, uzun sürdüğü için, bu devirde ihtilatlar ol du. Sakarya'dan hemen sonra kumandanlardan Ke malettin Sami Paşa ile aramızda bir küçük ihtilaf çıktı. Mesele aslında basit. Yeni bir tümen kumanda nının tayini meselesi olarak, iç meselemiz olarak ne gibi hallerle karşılaştığımızı, siyasi cereyanların, ku mandanlar arasındaki anlaşmazlıkların nasıl tehlikeli durumlar yarattığını anlatmak istiyorum. Bu bakım dan, Kemalettin Sami Paşa'nın kolordusuna inha et tiğim bir tümen kumandanını istememesi yüzünden kendisi ile aramızda çıkan anlaşmazlığa temas ettim. Ordu teşkili esnasında bizim bir usulümüz var95
dı. Kumandan tayin edilirken, kimin emrine verile cekse, ona kabul edip etmiyeceği sorulurdu. Şimdi meseleyi biraz daha açlk anlatayım: Milli Mücadele başladıktan sonra, birçok değre li insanlar Anadolu'ya gelememişler, İ stanbul 'da kalmışlardı. Milli Mücadele askeri safhada ilerledik çe, vakit vakit birtakım yeni subaylar ve generaller, gelip orduda hizmet etmek arzusunu gösteriyorlardı. Bunlardan küçük rütbeliler, kıtalara kolaylıkla yer leştiriliyor ve onlar kendilerinden evvel muharebeye katılmış olan arkadaşları arasında süratle kaynaşı yorlardı. Büyük rütbeliler ve generaller için vaziyet daha nazikti. Çünkü, deruhte ettikleri vazife büyük vazifedir. O zamana kadar Anadolu muharebelerin de bulunmuş olan insanlara, İstanbul 'dan sonradan gelerek kumanda etmek vaziyetine giriyorlardı. İşin nazik tarafı bu. Evvelce orduda tanınmış, itibar ka zanmış daima iyi şöhret yapmış böyle bir kumandan geldiğinde, siyasi herhangi bir kusuru yoksa, milli müdafaa, bu gibilerini almaya dikkat ediyor ve or duya kabul edeceği zaman Garp Cephesini 'nin ka bul edip etmiyeceğini soruyordu. Falan general gel di, filan tümene tayin etmeyi düşünüyoruz, mümkün müdür, kabul ediyor musunuz? diye bana soralardı. Ben de duruma göre, tümen kumandanı tayin edile cekse kolordu kumandanına sorardım. Alay kuman danı tayin edilecekse, kolordu kumandanı tümen ku mandanına sorardı. Yarbay, albay, general rütbesi her ne ise ve nereye tayin edilecekse böyle bir usul var dı, sorulurdu. 96
Kemalettin Sami Paşa'nın kolordusunda bir tü men kumandanlığı münhaldi. Bu tümenin kuman danlığına ben Salih Omurtak' ı tayin etmek istedim. Salih Omurtak o zaman yarbaydı. İstanbul 'dan gel miş, umumi karargaha almışlar. Benim yanımda bu lundu, sonra Fevzi Pa�a'nın yanında bulundu. Daha sonra Mustafa Kemal Paşa'nın yanında çalıştı. Ya nında çalıştığı amirlerinin itimatlarını kazanmış bir subay. Milli Müdafaa'ya sordum, bunu tümen ku mandanı olarak verir misiniz, diye. Tasvip ettiler, verdiler. Ben ondan sonra Kemalettin Sami Paşa'ya, böyle düşünüyorum, tümen kumandanlığına inha edeceğim, itimadınız var mı, diye sordum. Kemalet tin Sami Paşa çok memnun oldu. İhtiyacım var, çok istifade ederiz, dedi. 6 1 . Tümen Kumandanlığı 'na gelmesi ve onu toparlaması lazımdır, mütalaasında bulundu. Peki dedim, inhasını yaptım. Tayin ettiler. Salih Paşa Garp Cephesi Karargahı 'na geldi. Kendi sine talimat verdim. 6 1 . Tümene, Kemalettin Sami Bey 'in kumandasına gideceksin, dedim. O esnada bana Kemalettin Sami Paşa'dan bir telgraf getirdiler. Salih Paşa'yı istemem, diyor. Hadise böyle çıktı. Kemalettin Sami Paşa' ya cevap verdim. Sana sordum, ondan sonra inha ettim, geldi, oraya gönde receğim, bilinmeyen bir subay değil, muharebede bi zimle beraber bulunmuş, bunlar ciddi işlerdir, bir gün öyle, bir gün _böyle olmaz, dedim. Kemalettin Sami Paşa kabul etmemekte ısrar etti. Biz muhare beden çıktık, çok genç, bu vazifeyi yapamaz, diyor. 97
Ben cevap veriyorum: O da muharebeydi. Vazifeleri vardı . Amirleri vardı. Amirlerine söyledim. Saha sordum. Kendisi buraya geldi. Bu nasıl muamele? Hiçbir makul sebep olmaz. Alacaksın bunu, dedim. Bunun Uzerine, ısrar ederseniz istifamı kabul ediniz, diye cevap verdi. Ben, pekala istifanızı kabul ettim, dedim. Kumandayı Cemil Cahit Paşa'ya devredin, siz de buraya gelin. Onu gönderiyorum. Kemalettin Sami Paşa, istifa ettim dedi ve geldi. Salih Paşa'yı yerine, yani 6 1 . Tümen Kumandanlı ğı 'na gönderdim. Kemalettin Sami Paşa çok mütees sir bir haldeydi. Gördüğü muameleden üzülüyordu. Oturduk, konuştuk. Böyle bir muameleyi kendisine nasıl yaptığımı öğrenmek istiyordu. Senin yaptığın muamelenin izahı mümkün mü? Ben bu orduyu na sıl kuracağım? Orduyu hazırlıyacağız diye her taraf ta adam arıyorum, sen biraz istirahat et, diye kendi sini teselli etmeye çalıştım. Bir müddet istirahat etti. Son derece müteessir. Sonra bana geldi. Böyle bir mesele çıkardım diye beni bağışla, yaptım bir kere, dedi. Ben istifasını merkeze yazmıştım. Kendisini kolordunun başına göndereceğim. Fakat bu defa ben başladım yalvarmaya. Fevzi Paşa'ya, başkumandanı na yazıyorum, böyle böyle oldu, Salih Bey yerine gitti, bırakın Kemaletin Sami Paşa da yerine gitsin, diyorum. Nihayet onlar da razı oldular. Bu hadise, Kemalettin Sami Paşa'nın kulağında küpe kalmış. Hikayenin bir de eğlenceli tarafı var. Şimdi onu anlatacağım. 98
Ordu Kumandanı Ali İhsan Paşa, bir gün karar gahında kolordu kumandanlarını, bazı tümen ku mandanlarını toplamış. Konuşuyorlar. Havadan su dan bahsediyorlar. Fakat bugünlerde, Ankara kaynı yor. Herkes tutturmuş, ne olacağız, ne yapacağız, düşmanı yeneceğiz, hazırlanıyoruz. Şöyle yapaca ğız, böyle yapacağız diye sizi avutuyorlar tarzında konuşuluyor. Ankara'da hava böyle. Tam bu sırada Ali İhsan Paşa'nın karargahında toplanırlar. Her şey konuşulur, söz cephe kumandanına gelir. Onun hak kında da iltifat etmeye başlarlar. Kemalettin Sami Paşa söz alır: - Bana bakın, der. İsmet Paşa 'nın ne yapacağı belli olmaz. Ben bu söylediklerinizin hiçbirine işti rak etmem. Ordu içinde böyle dedikodular çıktığını duyarsa çok müteessir olur. Müteessir olursa ne olur, gibi sözler söylenir. Bunun üzerine Kem�lettin Sami Paşa: - Bana bakın, müteessir olursa ne yapacağını hiçbirimiz tahmin edemeyiz, hepimizi harcar, demiş. Nasıl, demişler. Ben bilirim, cevabını vermiş . Neyse, biraz gülüşmüşler veya vaziyeti ciddiye al mışlar ve sözü kapatıp dağılmışlar. Kemalettin Sami Paşa ile nihayete kadar dost kaldık. Harpten sonra Berlin'e sefir olup gitti. Ke malettin Sami Paşa, emsail bulunmaz bir kahraman dı. Fakat muharebede onu amir olarak idare etmek son derece güç bir iŞti. Fevkalade heyecanlı. Onu sü kCmete getirip, kabiliyetlerinden istifade etmek me99
seledir. Ama bana çok itimadı vardı ve anlattığım hadiseden sonra çok iyi geçindik."
MİLLETİN HAZIRLANIŞI M. Kemal Paşa, Büyük Taarruzun; milleti, Mec l i s ' i ve orduyu hazırlamakla mümkün olacağına inanmıştı. Nitekim, Sakarya'dan sonra yapılan çalış maların bu hedefi güttüğünü görmekteyiz. Yukarıda değindiğimiz gizli oturumlarda başkumandanın yap tığı konuşmalar, icra vekillerinin ve reisinin Meclis tarafından seçilmesini sağlayan kanunun kabulu, Rauf Bey ' in icra vekilleri reisliğine seçilmesi, müta reke ve barış ümidinin kırılması, aşağıda görüleceği üzere arka arkaya çıkarılan kanunlar vesilesiyle ya pılan görüşmeler, Meclis' i taarruz psikolojisine ha zırlamıştır. Bundan çok daha önemli olan, milletin ve ordunun hazırlanışı idi. Şimdi, bu iki husus üze rinde duracağız. On yıldır aralıksız sürüp gelen harplerin millette uyandırdığı bıkkınlığı, yılgınlığı ve yaptığı tahribatı tasvire girişmek, gereksiz bir gayret olur. Yalnız, son defa, Sakarya muharebeleri sırasında milletten iste nen fedakarlığı, tekalifi milliye emirlerini, aralaksız askere alınan ve ölmek üzere cephelere gönderilen insanları düşünmek yeniden girişilecek kesin sonuç lu bir büyük taarruzun gerektirdiği millet desteğini sağlamanın güçlüğünü anlamaya yeter. Karşı ihtilal hareketlerinin kanlı bir şekilde bastırılmasının, kü1 00
çük bölge ayaklanmaları karşısında gösterilen haklı şiddetin, İstiklal Mahkemeleri 'nce memleketin her tarafından verilen ağır mahkumiyet kararlarının, Milli İdare'ye karşı millet üzerinde yarattığı hoşnut suzluğu da aynca göz önünde tutmak gerekir. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, millet orduya yeniden as ker verecek ve yeni mali külfetlere katlanmaya davet edilecekti. Trakya'dan, İstanbul bölgesinden ve İzmit-Eski şehir Kütahya-Afyonkarahisar çizgisinin batısında kalan geniş bölgeden asker ve vergi alınamıyordu. Bütün yük Anadolu'nun fakir kısmına ve aşağı yu karı 7.000.000 insana düşüyordu. Hal böyle iken, 22 Mart tarihli mütareke teklifi nin millet üzerinde gevşetici bir etki yapması mu kadderdi. Bu sebeple, mütareke şartlarının millete iyice anlatılmasına ve etkisiz bırakılmasına çalışıl mıştır. O devrin imkanlarına ve şartlarına göre ger çekten güç olan ve propaganda alanına giren bu fa aliyet, kaçınılmaz bir zorunluk idi. Halkı uyarmak için, Müdafaai Hukuk Teşekkülleri, belediye reisle ri, eşraf harekete geçirildi. Her taraftan, mütareke şartlarının kabul edilmemesi için TBMM'ye telgraf lar yağmaya başladı. tık işaret Ankara Belediye Re isi Ali Bey ' in imzalarını taşıyan telgraf oldu. 3 1 Mart 1 922 tarihli bu uzun telgraf aşağıdaki cümle ile sona ermekte idi: ". . . Hükümetin bu hususta vaki olacak her türlü emirlerine ve yükleyeceği mükellefiyeti yapmaya ah101
dü peyman eylemiş olan muhterem halkımızın bu bapta da muhterem vekillerine zahir ve munin ol duklarını bir defa daha teyiden arzederim." Telgraf metinleri, başta " Hakimiyet-i Milliye" olmak üzere, gazetelerde yayımlatılıyordu. Mütare ke konusu, resmi olarak 22 nisanda kapandığı halde, telgraflar aralıksız 1 922 Haziranı 'na kadar sürmüş tür. Tespit edebildiğimiz son telgraf Bozanic eşrafın dan gelmişti. Meclis'te 3 Haziran günü okunan bu telgraf aynen şöyledir: "Sevgili lzmir, Edirne ve Bursa 'mıza saldıran hunhar düşmanın mavi paçavrasını istemeyiz, Mi sak-ı Milli haricinde yapılacak herhangi bir sulhu istemeyiz. Bu uğurda al bayrağın gölgesinde ·ölece ğiz. Yaşasın Misak-ı Milli, yaşasın hakkı uğrunda fe daya canı cana minnet bilen ulu Türk milleti." Kamuoyu ve hatta Meclis, harbin devamına bu suretle hazırlanırken, şüphesiz hükümet başka ted birler de almakta idi. Önemli olarak, çıkarılan af ka nunlarından bahsedeceğiz. Büyük Millet Meclisi, her zaman münferit af kanunları çıkarmıştır. Fakat Sakarya Muharebesi ile Büyük Taarruz arasındaki dönemde, münferit af ka nunlarının çoğalıp sıklaştığını görmekteyiz. Ayrıca, kısa aralarla üç önemli af kanunu daha çıkarılmışıtır. Ankara Antlaşması gereğince Meclis'in 8 Aralık 1 92 1 günü kabul ettiği umumi af kanunu, Fransızla rın tahliye ettikleri bölgede, işgal sırasında işlenmiş bütün suçları affediyor ve sözünü edeceğimiz af ka1 02
nunlarına bir başlangıç oluyordu. Diğerleri kabul edildikleri tarih sırasıyla şunlardır: 1 ) 1 9 Aralık 1 92 1 tarih ve 1 70 sayılı Hıyaneti Vataniye Mücrimlerinden Bir Kısmının Aflarına Da ir Kanun. Bu kanuna göre; vatanın bir kısmının bölünme sine veya yabancı bir devlete ilhaka çalışanlar, ca susluk edenler, halen yabancı bölgelerde veya işgal bölgelerinde bulunanlar, ihtilas ve rüşvetten mah kum olanlar dışındaki bütün hıyaneti vataniye mah kumları aftan faydalanmışlardır. İdama mahkum olanların cezası müebbet küreğe, müebbet küreğe mahkum olanların cezası 1 5 seneye iniyor ve diğer cezalar kalkıyordu. 2) 7 Ocak 1 922 tarih ve 1 79 sayılı af kanunu: Bu kanun ile şeni fiillerden mahkum olanlar ha riç, 1 70 sayılı af kanunu kapsamına girmeyen bütün mahkumlardan, cezasının, üçte birini tamamlamış olanlar faydalanmışlardır. Ayrıca, henüz sonuçlan mamış bazı takibat ve tahkikat, işgal edilmiş yerler kurtarılancaya kadar durdurulmuştur. (İşgalden önce ve işgal sırasında bulundukları yerlerde suç işleyen ler için). 3) 2 1 Ocak 1 922 tarih ve 1 83 sayılı Tecili Taki bat Hakkında Kanun: Bu kanun eşkıyalar için çıkartılmış olup, affın şekil ve şumülü şöyle belirtilmiştir: ' Şekavet erbabından olup da şimdiye kadar isti man etmemiş (yani hükümete sığınmamış) veyahut 1 03
işbu kanunun her kaza (ilçe) merkezinde ilanı tari hinden başlayarak bir ay içinde istiman edecek kim seler hakkında tecili takibat karan almaya ve gereği ne göre bu bapta bazı kayıtlar ve şartlar koymaya vekiller heyeti mezundur." Saydığımız af kanunlarından faydalanmayan mahkumlar için de iki kararname yürürlüğe konul muştur. Bunlardan birincisi (20 nisan 1 022 günü ve 1 525 sayılı), cezalarının bitmesine 2-3 ay kalmış olan mahkumların ziraat işlerinde çalışmak üzere kefaletle salıverilmelerini öngörüyordu. Diğeri (2 1 Haziran 1 922 gün ve 1 63 1 sayılı) ziraatle uğraşan ve toprağı olan mahkumları, üç ay süre ile geçici olarak salıveriyordu. Ekonomik ve politik mülahazalarla çıkarılan bu kararnamelerden umulan fayda ayrıca açıklanmaya lüzum bırakmayacak kadar meydandadır.
ORDUNUN HAZIRLANIŞI Ordunun büyük bir taarruza girişebilmesi için sayısız eksiği vardı. Bu eksiklerin tamamlanması her şeyden önce, yeteri kadar para bulunmasına bağ lı idi. Bu sebeple, bütün kaynaklar zorlanmış ve 1 922 yılı Mart ve Nisan aylarında birçok mali kanun çıkarılmıştır. Bunlardan bir kısmı, subayların duru munu düzeltmeyi, diğerleri de ordu ihtiyaçlarının karşılanması için yeni gelirler sağlamayı hedef gü düyordu. 1 04
M. Meclisi'nin iki oturumunda birbiri ardına ka bul edilen ve subayları ilgilendiren mali kanunlar şunlardır: 1 . Tayyarecilere verilecek müteferrika tahsisatı hakkında 9 Mart 1 922 gün ve 1 09 sayılı kanun: Bu kanunla, havacı subaylara ve öğretmenlere ayda sekizer lira, uçucu assubaylara ayda ikişer lira ek ödenek verilmesi kabul edilmiştir. 2 . Tahsisatı Fevkalade Kanununa ek 9 Mart 1 922 gün ve 200 sayılı kanun: 25 Ekim 1 920 gün ve 42 sayılı kanunla subayla ra ayda 1 O lira sefeberlik zammı ve 1 5 lira da cephe zammı verilmekte idi . 200 sayılı kanunla, bu iki zamdan önceki maaşlara, fevkalade tahsisat adıyla dört misli zam yapılmıştır. Yine bu kanun ile, evvel ce (42 sayılı kanun) er maaşlarına yapılmış olan zamlar (cephedekiler için 5, cephe gerisindekiler için 2 lira idi) kaldırılmıştır. 3 . Seferberlik ve Cephe Zammı Kanununu de ğiştiren 1 1 Mart 1 922 gün ve 20 1 sayılı kanun: Bu kanunla, 25 Ekim 1 920 gün ve 42 sayılı ka nun kaldırılmış, seferberlik ve cephe zamları yeni den düzenlenmiştir. 4 . Makam ve maaş müteferrikası hakkında 1 1 Mart 1 922 gün ve 202 sayılı kanun: Bu kanun, ordu kumandanlarna 30 lira, kolordu kumanlanna 20 lira, cehe ve ordu kurmay başkanla rına ve tümen kumandanlarına 1 O lira makam maaşı verilmesini öngörüyordu. Aynca, bir üst rütbede gö1 05
rev yapan subaylar, iki rütbe arasındaki maaş farkı nın yansını makam maaşı olarak alacaklardı. 5. Emireri ve seyis neferleri hakkında 1 1 Mart 1 922 gün ve 203 sayılı kanun: Subaylara birer emireri ve atı olanlara seyis ve rilmesini öngören bu kanunun açıklanacak bir yönü yoktur. 6. Seferberlikte, Mali Zati B inek Hayvanlarının İaşesine dair 1 1 Mart 1 922 gün ve 204 sayılı kanun: Kendi parası ile binek atı edinmiş olan subayla rın atlarını, bu kanuna göre hükümet iaşe edecekti. 7. 1 1 Mart 1 922 gün ve 205 sayılı kanun ile, rüt besi binbaşılığının altında olan subaylara yılda bir defaya mahsus olmak üzere elbise ve teçhizat bedeli olarak 48 lira verilmesi kabul edilmiştir. Bu yedi kanunla subaylara sağlanan imkanların o zamanın para değerine ve şartlarına göre, hükümet açısından büyük fedakarlık ve subaylar açısından ise tatmin edici bir destek olduğuna bilhassa işaret et mek isteriz. Ek gelir sağlamak amacı ile çıkarılan kanunlara geline: Fakirliğin sembolü olarak kabul edebileceği miz bu kanunlar, zamanın hükümetinin nasıl bir ça resizlik içinde bulunduğunu veciz bir şekilde ifade etmektedir. Şimdi, bu mali kanunları da sıra ile göz den geçirelim: 1 - 1 5 Nisan gün ve 2 1 5 sayılı kanun: Sigara ka ğıdı, kibrit ve kav kutularından alınacak istihlak vergisinin cezalarını yükseltmektedir. 1 06
2- 1 5 Nisan 1 922 gün ve 2 1 6 sayılı kanun: De niz taşıtlarından alınan rüsumu, daha yüksek bir ta rifeye tabi tutmaktadır. 3- 1 5 Nisan 1 922 gün ve 2 1 7 sayılı kanun: Şe ker, çay ve kahveden bir kararname gereğince alın makta olan istihlak vergisini arttırmakta ve pirinç, baharat, margarin, mum, adi sabun ve boş çuvalı is tihlak vergisine tabi tutmaktadır. 4- 1 6 Nisan 1 922 gün ve 2 1 8 sayılı kanun: Yine bir kararname gereğince av hayvanlarından alınan resmi arttırmakta ve kanuna bağlamaktadır. 5 - 1 6 Nisan 1 922 gün ve 2 1 9 sayılı kanun: Kon solosluklarda yapılan muamelelerden alınan resmi beş misli artırmaktadır. 6- 1 6 Nisan 1 922 gün ve 220 sayılı kanun: 3 0 Eylül 1 920 günlü kanunla kibritten alınan istihlak vergisini bir misli arttırmaktadır. 7- 1 6 Nisan 1 922 gün ve 2 2 1 sayılı kanun: Kib ritte olduğu gibi, sigara kağıdından alınan istihlak vergisini iki katına çıkarmaktadır. 8- 1 7 Nisan 1 922 gün ve 222 sayılı kanl;}n: Bü tün para cezalarını beş misline yükseltmekted�r. 9- 1 8 Nisan 1 922 gün ve 223 sayılı Askefi Nak liye Mükellefiyeti hakkındaki kanun: Taarruz hazır lığı yapılmakta olan ordunun en büyük ihtiyaçların dan birine cevap verdiği için son derece önemli ve geçici bir kanundur. Bu sebeple, kanunun niteliğini açıklayan birkaç maddesini aynen aşağıya alıyoruz: "Madde 1 - 1 922 mali yılına ve bir defoya malı1 07
sus olmak üzere aşağıdaki maddeler dairesinde as keri nakliye mükellefiyeti adıyla bir nakdi mükelle fiyet konulmuştur. Madde 2- Nakilye mükellefiyeti maktu ve nispi olmak üzere iki kısımdır. Maktu kısım: Her şahıs için seyyanen (eşit) olup köylerde, elli, şehir ve ka sabalarda yüz kuruştur. Nispi kısım: Emlak ve arazi ve temettü (kazanç) vergilerinin zamlarıyla birlikte ulaştığı miktara göre aşağıdaki nisbetler dahilinde tarh ve maktu kısma eklenerek alınır. A- Köylerde: 1 0 1 kuruştan başlayarak beher yüz kuruş ve küsuru için yüzde on. B- Şehir ve kasabalarda: 1 O 1 kuruştan başlaya rak beher yüz kuruş ve küsuru için yüzde yirmi. Madde 9- Kesin lüzum görülecek yerlerde men zil hatlarında belli zaman için Vekiller Heyeti kara rıyla mahalli raciye göre, peşin ücretle bilcümle na kil vasıtaları kullanılabileceği gibi, yetmediği halde menzil hatların elli kilometre mesafeye kadar civar olan köylerdeki nakil vasıtalarına da müracaat olu nur. Madde 1 2- İ şbu kanun dışında hiçbir kimse meccanen nakliyat yapmaya mecbur tutulamaz ve hilafına hareket edenler hizmeti vataniye emriyle İs tiklal Mahkemesi'ne ve olmayan yerlerde umumi mahkemelere tevdi olunurlar." 1 O- 20 Nisan 1 922 gün ve 224 sayılı kanun da önemlidir: 1 08
Düşman istilasından kurtulan yerlerden kaçan Rum ve Ermenilerin (adlan söylenmeksizin) malla rının paraya çevrilerek Hazine'ye gelir kaydedilme sini amaç güden bu kanun gizlenen "emvali metn1ke"yi ihbar edenlere, meydana çıkan malın bedeli nin yüzde onu nisbetinde mükafat verileceğini ön görmekte idi. Kanunda, söz konusu mal bedellerinin Hazine'ye gelir kaydedildiği ifade edilmemiş "ema net hesabına kaydedilmek üzere" ibaresi kullanıl mıştı. İlerde birtakım suiistimallere ve haklı dediko dulara yol açacak olan bu kanun, 1 5 Nisan 1 923 gün ve 233 sayılı kanunla yürürlükten kaldırılacak ve Bi rinci Dünya Harbi içinde İttihat ve Teraki Hükümeti tarafından çıkarılmış olan 1 3 Eylül 1 9 1 5 günlü geçi ci kanun, bazı maddeleri değiştirilerek yürürlüğe ko nulacaktı. 1 1 - 2 Mayıs 1 922 gün ve 228 sayılı kanun: As kerlikten tecil vergisi adıyla yeni bir vergi getirmek ve 1 Mart 1 922 gününden, ordunun hazar haline ge çişine kadar yürürlükte kalmak üzere çıkarılmış bu lunmaktadır. Son olarak, üç mali kanundan daha söz etmek istiyoruz. Bunlar: 6 Mayıs, 3 Temumz ve 2 1 Ağus tos günlü avans kanunlarıdır. Orduya harcanmak üzere Milli Savunma Bakanlığı 'na, Birinci Avans Kanunu ile 1 O milyon, İkinci Avans Kanunu ile 7 milyon, Üçüncü Avans Kanunu ile 5 milyon lira ödenek verilmiştir. Böylece, Anadolu'nun bütün maddi ve mali kaynakları santimine kadar zorlana1 09
rak, Büyük Taarruz'dan önce kullanılmıştır. Artık, bu alanda ne hükümetin, ne de halkın yapacak hiçbir şeyi kalmıyordu. Eğer ordu taarruzu başarıya ulaşa bilirse Türkiye kurtulacak, aksi takdirde, Milli Kur tuluş Hareketi mali bakımdan yeni bir çıkmazın içi ne düşmüş olacaktı.
TARAFLARIN DURUMU Yunan ordusu Sakarya'dan çekildikten sonra Es kişehir-Afyon hattını tutarak bir savunma muharebe sine göre hazırlanmaya başlamış ve mevzilerini tahkime girişmişti. Başkumandan Papulas, öteden beri Anadolu içlerine akın yapmaya taraftar değildi ve Eskişehir-Afyon hattının savunulması ile yetinil mesini istiyordu. Şimdi olaylar onu istediği noktaya getirmişti. Fakat, Yunan ordusunun içinde bulundu ğu moral bozukluğundan ve Afyon bölgesinde giri şilecek bir Türk taarruzundan endişe duymakta idi. Papulas 'a bu endişelerinden dolayı hak vermek ge rekir. Çünkü Yunan ordusu gerçekten büyük bir mo ral bozukluğu içinde idi. Daha önce belirttiğimiz üzere, ordu içine girmiş olan siyasi akımlar büyük bir zaaf işareti idi. Sakarya Muharebesi ile neticele nen i leri harekat ve Sakarya 'da uğranılan yenilgi, sonra tekrar geri çekilme, orduyu hem yormuş, hem yıpratmıştı. Ağır zayiata uğrayan Yunan ordusunda savaş isteği en düşük seviyeye inmiş bulunuyordu. Üstelik başkumandanın morali daha da bozuktu. Hükümetine verdiği bir raporda şöyle diyordu: 1 10
"Bu askerden daha fazla fedakarlık beklemek akıl karı değildir. Herhalde Anadolu seferi, mümkün olduğu kadar çabuk son bulmalıdır." Papulas, İsmet Paşa'nın da belirttiği gibi, daima ordunun başında bulunan, karar verebilen fakat di renme gücü zayıf, morali çabuk bozulan bir kuman dandı. Yunan hükümeti de General Papulas' ın değe rini gereği gibi anlamıştı. 1 922 yılı Haziran ayında Papulas emekliliğini isteyince, bu isteği hemen ka bul edildi ve başkumandanlıktan ayrıldı. Papulas' ın yerine general Hacı Anesti, Anadolu ordusu başku mandanlığına tayin edildi. General Papulas ' ın Afyon bölgesinden büyük bir tehlike beklemesi ve bundan endişe duyması da makul sebeplere dayanıyordu. Bu bölge, İzmir'e gi den demiryolu ile diğer yolların başlangıç noktasını teşkil ediyordu. Afyon'un güneybatısına yapılacak büyük bir Türk taarruzu, bu yolları keserek Yunan ordusunun geri çekilme imkanlarını ortadan kaldıra bilirdi. Bu düşüncelerle daha Papulas zamanında Yunan ordusunun cephede yerleşmesi, bütün kuv vetlerinin Afyon bölgesinde toplanması şeklinde tespit edilmişti. Afyon'dan kuzeye, Eskişehir' e doğ ru uzanan ve 300 kilometreyi bulan geniş cephede daha az kuvvet bırakılmıştı. Türk ordusuna gelince; Sakarya zaferi, orqunun gelecek harekatını tayin etmiş bulunuyordu. Bu ha reket, büyük bir taarruzla Yunan ordusunu yenmek ve Anadolu'dan atmak şeklinde ifade edilebilir. ·
111
Türk ordusu başkumandanlığı, Sakarya Meydan Muharebesi 'nin zaferli sonuçlanmasından hemen sonra, ordu teşkilatında bir değişiklik yapmış ve grup teşiklatı kaldırılarak bunun yerine Kolordu teş kilatı kurulmuştur. Başkumandanlığın bu karan üze rine, Batı Cephesi Kumandanlığı 'nın birliklere yaz dığı cephe emrine göre, Batı Cephesi'ndeki kuvvet ler, 4 piyade ve 1 süvari kolordusu olarak teşkilatla nacaktı. Şöyle ki: 1 5 , 23, 57. tümenlerle 1. kolordu, 3 , 4, 7. tümenlerle II. kolordu, 1 , 4 1 . piyade ve 1 . süvari tümeni ile III. kolordu. 5 . Kafkas, 2, 6 1 . tümenlerle IV kolordu, 2, 3, 14. süvari tümenleri ile V süvari kolordusu teşkil ediliyordu. Diğer tümenler ve cephe emrindeki müstakil alaylar lağvediliyor ve bu birliklerin askerleri ve su bayları diğer tümenlere dağıtılıyordu. Aynca, bir piyade tümeni ile bir süvari alayı ve yeniden kurulacak birliklerle Kocaeli Grubu Ku mandanlığı kuruluyordu. Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa, 1 3 eylül günü verdiği cephe emrinde: "Tamamen Sakarya'nın batısına atılan düşma nın, nehrin batısında mukavemet edip edemiyeceği henüz şüphelidir. Ordunun vazifesi, durup tekrar düzenlenmesine meydan vermiyecek surette düşman ordusunu, bütün kuvveti ile aralıksız takip etmektir" dedikten sonra, 1 12
bu emrin ekinde yukarıda belirtilen yeni ordu teşki latını ekli olarak bildirmişti. Türk ordusunun baskısı altında Eskişehir-Afyon hattına çekilen Yunan ordusu, yeni mevzilerine yer leştikten sonra Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa'ya Yunan ordusuna yapılacak taarruz için gerekli planın hazır lanmasını emretti. Cephe kumandanının hazırlayıp 1 O Ekim 1 92 1 'de Başkumandanlığa ve Genelkurmay Başkanlığı 'na teklif ettiği taarruz planının adı " Sa'd Hareketi " idi . Hareketin ekseni üzerinde bulunan " Sandıklı 'nın Arapça ilk harfi olan " Sa'd" taarruz hareketini izlemek için planın adı olarak seçilmişti. Bu plana göre, Yuoan ordusunun Eskişehir-Afyon cephesinde iki kolordu bulunacak ve bu kolordular düşmanı cepheden tespit edecekti. Yakup Şevki Paşa emrindeki bu iki kolordudan kurulu 2. Ordu, düşma nı cepheden tespit ederken, Ali İhsan Paşa'nın em rindeki 1 . Ordu ile Afyon'un güneybatısından, kuze ye doğru, Afyon-Uşak hattına kesin sonuçlu bir taar ruz yapılacak ve düşman kuzeye atılarak İzmir'le ir tibatı kesilecekti. Taarruz planı, kesin sonuç almak bakımından son derece uygun bir plandı . Fakat başarı sağlanma dığı takdirde Türk ordusu için büyük tehlikeler yara tabilirdi . Bu sebepten dolayı, Batı Cephesi Kuman danlığı 'nca hazırlanmış olan taarruz planı, o zaman, kumandanlar arasıi1da büyük tartışmalara ve sonra da günümüze kadar ulaşan dedikodulara yol açmış1 13
tır. Tartışmalar, tabii planın başarısızlık halinde ya ratacağı tehlikelerden doğmuştu. Çünkü Türk ordu sunun büyük kısmı düşmanın güney kanadına taar ruz edecek şekilde ters bir cephe tutmuş oluyordu. Dedikodular ise, başarı sağlandıktan sonra taarruz planının kimin tarafından hazırlandığı tartışmaların dan çıkmıştı. Şimdi, taarruz planı hakkındaki tartış maları, bu planı hazırlayan Batı Cephesi Kumanda nı 'nın ağzından dinleyelim: " Şimdi, taarruz planını anlatacağım. Büyük ta arruz için planı Grap Cephesi karargahında biz ter tip ettik. Erkanı Harbiye'ye bildirdik. Onlar da fikir lerini söylediler. Bir hayli çalıştıktan sonra mutabık kaldık. Esas itibariyle tertip bizim tertibimizdir, yani cephenin tertibidir. Taarruzdan önce Türk ve Yunan kuvvetleri aşağı yukarı denk bir hale gelmişti. Cep he geniş. Bu cephenin her yerine taarruz ederek mu vaffak olmak ve kati neticeyi almak mümkün değil. Böyle bir hareket muharebeyi uzatacak. Halbuki ben, bu defa muharebeyi bitirmek istiyorum. Bunun için düşmanın sağ kanadına büyük kuvvetler topla yarak, güneyden kuzeye doğru taarruz ederek, düş manın çekilme istikametini keseceğim ve bir mey dan muharebesini ile düşmanı imha edeceğim. Plan bu. Yunan ordusunun Afyon 'dan Batı istikametine uzanan ve cepheyi güneye dönük olan sağ kanadı nın en uygun yerinde bir yarma hareketi yapılacak. Yarma bölgesi 25 kilometre genişliğinde. Buraya 1 14
toplayacağımız kuvvetler, karşımızdaki düşmandan dört misli fazla olacak. Şimdi, bu esasa göre yığınak yapıyorum. Kuvvetleri kaydırıyorum. Mühim olan husus, bu yığınağı, dolayısıyle taarruz p lanımızı düşmandan gizlemek. Buna başladığımız zaman, Yakup Şevki Paşa bir konuşmamız esnasında bana, yapamazsın, bu son derece zor bir harekettir, dedi. Yakup Paşa itirazını şöyle destekliyor: Ben bir tabu ru cephede yerinden oynatıyorum. Alıp başka bir yere getiriyorum. Ertesi günü düşman tayyaresi bu taburun bir eski yeri üzerinde, bir yeni yeri üzerinde uçuyor ve tam doğru malumatı alıyor. Düşmanın içi mizde haber alma teşkilatı var. En doğru malfımatı çok çabuk alıyor. Sen kolorduları cephenin bir ucun dan alıp, öbür ucuna götüreceksin ve düşman sezmi yecek. Bunun imkanı yok. Yakup Şevki Paşa'ya, böyle yapmaya mecbur olduğumuzu, yapabileceğimizi anlatmaya çalıştım. Yakup Şevki Paşa planı çok tehlikeli buluyor ve muvaffak olamazsak akıbeti çok fena olur, diyordu. Yakup Şevki Paşa'nın ısrarla savunduğu görüş şöy ledir: Kuvvetle:imizin büyük kısmını Afyon demir yolunun güneyine yığdık. Buradan kuzeye doğru, düşmanın sağ kanadına taarruz edeceğiz. Yapılan ta arruz muvaffak olmaz, düşman bunu durdurur ve mukabil taarruzla bizi ricata mecbur ederse arkamız tamamiyle denize yerilmiş olarak başımıza muhak kak bir tehlike geliri ve memleket bütün ordusundan mahrum kalmış olur. 115
Aramızdaki münakaşa o kadar ileri vardı ki, Ya kup Şevki Paşa itirazlarını bana yazı ile bildirdi. Ha rita başında şifahi olarak birçok defa görüştükten sonra işi yazıya döktü. Ve bu kadar esaslı hata yap mış olan kumandanların memleket başına çok bü yük felaketler getirmiş olduğunu, mülahazalarına müeyyide olarak ilave etmeyi esirgemedi. Ben yazılı itirazları aldıktan sonra, kendilerine tekrar tebligat yaptım: Kararımız katidir, kesin neticeli bir muhare be yapmak için ilk vuruşacağımız düşman kuvvetle rini imha ederek behemmehal saf dışı etmemiz la zımdır. Kuvvetlerimiz takriben müsavidir. Şimdiye kadar uğraşa uğraşa müsavi hale getirebilmişizdir. Şimdi müsavi halde iken büyük üstünlük temin ede rek düşmanı parça parça etmemiz lazım, dedim. Yakup Şevki Paşa' ya göre, bulunduğumuz cep henin her tarafında düşmanla karşı karşıya olarak muharebe ederiz ve düşmanı ricata mecbur bırakır sak takip ederiz. Ricata mecbur edemediğimiz yerde hazırlanır, tekrar taarruza geçeriz. Çok iyi . Ama benim bunu yapmak için ne ar kamda fabrikalar, ne altımda otomobiller var. Ben tehlikeli görünecek cesur tertiplerle kesin neticeler almaya mecburum, kanaatindeyim. Taarruzdan önce Başkumandan ve Fevzi Paşa cepheye geldiler. Bütün kumandanlar toplandık ve taarruz planını gözden geçirdik. Yakup Şevki Paşa bana şifahen söylediği ve yazı ile bildirdiği itirazla rını tekrarladı. Diyordu ki; bu tertibi yapanlar ileride 1 16
çok mesul olurlar. Sö:ktüremezsek her şey kaybolur gider. Bu tehlikeli plandan vazgeçelim. Fakat ben netice alacağımıza güveniyordum. Ta arruz muvaffak olmazsa bizi ricata icbar edecekler di. Bundan da korkum yoktu. Geniş bir memleket. Benim memleketim. Kuvvetlerimi nerede olsa topla yabilirim. Evet bu tertibin riski büyük. Yunanlılar İkinci Ordu Cephemiz'den Ankara üzerine yürüyebi lirler. Bu sefer şimalli, cenuplu muharebe ederiz. Muharebeyi kaybedersek kendime güveniyorum. Ben orduyu tekrar toplarım. Mesele, muharebeyi ka zanmak için bütün kuvvetimizi bir defa tereddüt et meden kullanalım. Tehlikeli tertip, ama kendi mem leketimizdeyiz. Şühesiz bu tertip düşman arasında olmaz. Cepheden taarruz edersek hiçbir riski yok ama netice alamayız, bu tertip harbi bitirmez diye düşü nüyordum. Münakaşalar devam ederken şöyle de dim: 'Beni dinleyin. Bizim arkamızda fabrikalar yok. Bir senedir uğraşıyoruz. Memleketin dört tarafında ne bulabilirsek getirttim. Bir büyük süvari kuvveti yaptım. Bir yerde düşmanı mağlup etmeye mecbu ruz. Ondan sonra nefes aldırmadan büyük süvari kuvveti ile taarruz edeceğiz ve sonuna kadar takip edeceğiz. lzmir 'e gideceğiz. Bizim tertibimiz başka türlü olamaz, başka çaremiz yoktur. ' Şimdi bir noktaya temas edeceğim. Bu anlattık larım, bilmiyorum, Erkam Harbiye 'de veya Harp Ta1 17
rihi Dairesi'n de var mıdır? Tabii sonradan politika ya girip de, muharebeleri eşmek, tahlil etmek politik bakımdan bana itibar bağlayacak şeyler olduğu için, bunlardan hiç bahsetmemeye, meskfü geçmeye ve unutturmaya ehemmiyet verdiler. Hakkımda söylen medeki şey kalmadı. Anadolu'ya vaktiyle gelmemi şim, yahut geç gelmişim. Onlar Kuvayi Milliye'de şöyle yaplışlar, böyle yapmışlar, velhasıl ithamın çe şitleri. Benim gizli kapaklı hiçbir şeyim yoktur. Mil li Mücadele'nin başından, Mütareke'den beri benim bir sabit fikrim vardı ki, bu iş önünde sonunda aske ri bir harekete müncer olacaktır. Kuvayi Milliye usu lü ile ilk zamanlarda görülen anarşi içinde netice alacağımızı kabul etmedim ve hiçbir zaman buna inanmadım. Taarruz planının hikayesi burada bitiyor. Görüş meler oldu, tartışmalar yapıldı, itirazlar üzerinde duruldu, fakat plan kabul edildi: Ben Başkumanda n' a fikrimi kabul ett;rdikten sonra, ordulara bunların tatbikini emrettim." Taarruz planının hazırlanmasında bir kurmay subay olarak emeği geçen ve bu hazırlıkları yakinen bilen emekli General Fahri Belen, plan hakkında şöyle demektedir: "Taarruz planının esasını 1 921 senesi sonbaha rında hazırlanan 'Sa 'd planı ' teşkil ediyordu. A ra dan geçen uzun zaman içinde, arazide yapılan tet kikler, düşman hakkında alınan bilgiler ve kuman danların mütalaaları neticesinde planda bazı deği1 18
şiklikler yaptldı. En mühim değişiklik, kuşatma ka nadının Uşak 'a kadar uzatılmayarak taarruzun kuv vetli bir sıklet merkezi ile AfYon güneybatısından ya pılması idi ki, kumandanların çoğu da bu fikirde idi ler. Bunların arasında Ali İhsan Paşa 'nın da bulun ması, hatıratında belirttiği gibi, O 'na planı kendine mal etmek hakkını kazandırmaz."
1 19
c.
BÜYÜK TAARRUZ
TAARRUZ ÖNCESİ Kesin bir sonuç alarak savaşı bitirmek isteyen Türk ordusu, bir taraftan asker sayısını arttırmaya çalışmış, bir taraftan da eğitime ve silah gücünün yükselmesine önem vermiştir. Bu üç yönlü çalışma yı kısaca gözden geçirceğiz: Son derece sıkı ve aralıksız bir çalışma ile su baylar ve erler, büyük taarruzun gereklerini yapabi lecek bir şekilde yetiştirilmişlerdir. Bu amaçla, bü tün birliklerde, her seviyede kurslar, talimgahlar açılmış, bol tatbikat ve manevralar yapılmıştır. Sa karya Meydan Muharabesi'nden sonra girişilen ta kip herakatının ve muharebelerin durduğu 1 O Ekim 1 92 1 'den 1 922 Ağustosu'na kadar geçen 1 0 aylık süre, eğitim için gerekli imkanı en geniş şekilde vermiş bulunuyordu. Zaten büyük bir harp tecrübe sine sahip bulunan subaylar ve kumandanlar, hem kendilerini hem de erlerini, bu süre içinde taarruza göre hazırlamışlardır. Taaruz edecek bir ordunun, karşısındaki düşma na, insan sayısı bakımından, üstün olması gerekir. Yunanlıların Anadolu'da 200.000 mevcutlu bir ordu ları bulunduğu bilipiyordu. Halbuki Türk Ordusu, harbin başından beri hiçbir zaman bir c ephede 1 00.000 kişi toplayamamıştı. Taarruz hazırlığı sıra121
sında, ordu teşkilat bakımından, yeniden düzenlenir ken tümenlerin mevcudu da arttınlıyordu. Tamamen kapanmış olan Doğu ve Güney cephelerinden getire rek ve bazı doğumluları askere alarak Batı Cephe si 'nde ordunun insan mevcudu 1 86.000' e yükseltil miştir. Daha önce belirttiğimiz ..üzere Sakarya'dan sonra, 20 Eylül 1 92 1 'de, Batı C ephesi ' nin insan mevcudu 92.660 idi. Demek ki, bu tarihten Büyük Taarruz' a kadar ordunun mevcudu yüzde yüz art mıştır. Böylece, Yunanlılara denk bir duruma gelin miş oluyordu. Türk ordusunda, çeşitli piyade tüfeği vardı. Aynı kurşunu atmayan bu tüfeklerin, birliklerde karışık bulunması, cephane ikmalini güçleştirdiği için, or dunun, ateş gücünü de azaltıyordu. Bunun için, Sa karya Meydan Muharebesi'nden sonra ilk iş olarak, her tümende aynı cins tüfek toplayacak şekilde deği şiklikler yapılmış ve mermesi bol olmayan tüfekler den kurulu tümenlerin ihtiyatta kullanılması karar laştınlmıştı. Çeşitli tedbirlerle (İstanbul depoların dan kaçırılma, Fransa ve İtalya'dan satınalınma ve Rus yardımı) ordunun silah gücü büyük ölçüde arttı rılmıştır. Yine Batı Cephesi 'nin 20 Eylül 1 92 1 günlü durumu ile karşılaştırırsak: Tüfek sayısının 47.342'den 98.956 'ya, ağır ma kineli tüfek sayısının 480 'den 839'a, hafif makineli tüfe k s ay ı s ı n ı n 3 7 9 'dan 2 0 2 5 ' e , top s ay ı s ının 1 65 'den 323 ' e yükseldiğini görürüz. Bütün gayretlere rağmen, süvari kuvvetleri ha1 22
riç, hiçbir bakımdan Yunan ordusuna bir üstünlük sağlanamamış, ancak bir denge kurulabilmişti. Mo ral faktörü hesaba katılmaksızın üstünlüğün elde edilmesi taarruz planına kalıyordu. !ki tarafın insan ve silah olarak güçleri şöyledir: Ağır
Hafif Top
Kılıç
insan
Tüfek
Mk.
Mk.
Türk ordusu
1 86.900
98.596
839
2025
323
5286
Yunan ordusu
195.000
130.000
1 002
3 1 25
344
3000
Büyük Taarruz' a girişecek olan Türk ordusu, 1 8 piyade, 5 süvari tümeni ile, takviyeli bir tümen gücünde, Kocaeli grubu ve 6 müstakil alay ve müf reze halinde teşkilatlandırılmıştı. Tümenler, 6 kolor duya bağlanmış ve kolordular 2 orduya taksim edil mişti. Batı Cephesi ' nin kadrosunu teşkil eden bu birliklerin kumandanları aşağıda gösterilmiştir.
BATI CEPHESİ KUMANDANLARI Batı Cephesi Kumandanı: İsmet Paşa Kurmay Başkanı: Albay Asım (Merhum Ogr. Asım Gündüz). Birinci Ordu Kumandanı: Nurettin Paşa. Kurmay Başkanı: Albay Emin (Merhum Korg. Emin Koral). !. Kolordu Kumandanı: Kurman Albay İzzettin (Merhum Org. İzzettin Çalışlar). 1 23
Kurmay Başkanı: Binbaşı Muharrem Mazlum (Emekli Org. Muharrem Mazlum lskora). 1 5. Tümen Kumandanı: Kurmay Yarbay Naci (Emekli Korg. Naci Tınaz). 23. Tümen Kumandanı: Kurmay Yarbay Ömer Halis (Merhum Korg. Ö.H. Bıyıktay). 5 7. Tümen Kumandanı: Kurmay Albay Reşat (Çiğiltepe'de intihar etti). 1 4. Tümen Kumandanı: Kurmay Yarbay Çallı Ethem. TV. Kolordu Kumandanı: Kurmay Albay Kema lettin Sami (Merhum Korg. K.S. Gökçen). Kurmay Başkanı: Yarbay Ziya (Emekli Tümge neral). 5. T ümen Kuman danı: Kurmay Yarbay Halit (Eski Kastamonu mebusu merhum Dadaylı H. Ak mansü). 1 1. Tümen Kumandanı: Kurmay Yarbay Derviş (Merhum Korg. Derviş Paşa). 1 2. Tümen Kumandanı: Kurbay Albay Osman (Merhum Tümg. O. Koptagel). 8. Tümen Kumandanı: Kurmay Albay Kazım (Merhum Tümg. K. Sevüktekin). V. Süvari Kolordusu Kumandanı: Fahrettin Paşa (Emekli Org. Fahrettin Altay). 1. Süvari Tümen Kumandanı: Kurmay Albay Mürsel (Merhum Tümg. M. Baku). 2. Süvari Tümen Kumandanı: Kurmay Yarbay Zeki (Merhum Tümg. Zeki Soydemir). 1 24
14. Süvari Tümen Kumandanı: (Emekli Tümg. S. Kula). Birinci Ordu emrindeki müstakil tümenler: 6. Tümen Kumandanı: Albay Nazmi (Merhum Korg. N. Solok). 3. Süvari Tümen Kumandanı: Yarbay İbrahim (Merhum B ilecek Mebusu Çolak İbrahim). ikinci Ordu Kumandanı: Yakup Şevki Paşa (Merhum Org. Y.Ş. Subayı). Kurmay Başkanı: Albay Hüseyin Hüsnü (Mer hum Tümg. H.H. Erkilet). III. Kolordu Kumandanı: Kurmay Albay Şükrü Naili (Merhum Kurmay Korg. Ş.N. Gqkberk). Kurmay Başkanı: Yarbay Hayrullah (Merhum Tümg. H. Fişek). 1. Tümen Kumandanı: Yarbay Abrurrahman Na fiz (Emekli Org. A.N. Gürman). 4 1 . Tümen Kumandanı: Kurmay Yarbay Al:lattin (Merhum Tümg. Al:lattin). 61. Tümen Kumandanı: Kurmay Yarbay Salih (Merhum Org. S. Omurtak). VI. Kolordu Kumandanı: Kazım Paşa (Merhum Korg. K. İnanç). Kurmay Başkanı: Yarbay Nihat (Zaferden sonra kaza kurşunu ile şehit). 1 6. Tümen Kumandanı: Kurmay Albay Aşir (Emekli Tümg. Aşir Atlı). 1 7. Tümen Kumandanı: Albay Nurettin (Emekli Tümgeneral). 1 25
Mürettep Süvari Tümen Kumandanı: Albay Ha cı Arif. I/. Kolordu Kumandanı: Kurmay Albay Ali Hik met (Merhum Korg. A.H. Ayerdem). Kurmay Baş kanı: Yarbay İbrahim (Merhum Tümg. 1. Begen). 3. Tümen Kumandanı: Kurmay Albay Kazım (Merhum Org. K. Orbay). 4. Tümen Kumandanı: Albay Sabri (Merhum Tümg. Sabri Beşe). 7. Tümen Kumandanı: Albay Naci (Merhum Tümg. N. Eldeniz). Kocaeli Gurubu Kumandanı: Albay Halit (Mec lis 'te Kel Ali tarafından vurularak öldürülen Halit Paşa). Sakarya Meydan Muharebesi 'nden sonra Yunan ordusu kumanda kadrosunda bazı önemli değişiklik ler yapılmış ve bu arada Papulas' ın yerine, ordu ku mandanlığına General Hacı Anesti getirilmişti. Yeni ordu kumandam, büyük Türk taarruzu ile başlayan muharebeleri İzmir'den telsizle idare edecek ve bu yüzden kumandanlıktan azledilecekti. Yerine, kolor du kumandanlarından General Trikopis, ordu ku mandanlığına tayin edilecek, fakat bu talihsiz gene ral, ordu kumandanı olduğunu ancak esir düştüğün de Türklerden öğrenecekti. Halbuki Türk Ordusu Başkumandanı Gazi Mustafa Kemal, taarruz başla madan önce cepheye gelecek ve harekatı bizzat ida re edecekti. 1 26
TAARRUZ BAŞLIYOR Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, yanında Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa olduğu halde, Batı Cephesi Kumandanlığı karargahının bulunduğu Ak şehir' e gelmişler ve 20 Ağustos günü ordu kuman danlarının da iştiraki ile son bir toplantı yapmışlar dır. Taarruz planının tatbik tarzı ve kumandanların aldıkları tedbirlerin görüşüldüğü bu toplantıda taar ruzun günü ve saati kararlaştırılmıştır. Daha önce de ayrıntılı bir şekilde anlattığımız taarruz planı, büyük kuvvetleri ile Afyonkarahisar bölgesinde bulunan Yunan ordusunun sağ kanadına taa,rr.uz ederek, İzmir'le irtibatını kesmek esasına da yanıyordu. Plan uygulanabildiği takdirde, Yunan or dusu ya bu bölgede toptan imha edilecek veya kuze ye, Bursa yönüne atılarak dağıtılıp, parça parça yok edilecekti. Taarruzun başarıya ulaşması için Türk kuvvetlerinin büyük kısmının, düşmanın sağ kana dında toplanması ve güneyden kuzeye doğruya taar ruza geçilmesi kararlaştırılmıştı. Taarruz bölgesinde esaslı yol olarak yalnız Sandıklı 'dan Afyon' a giden yol vardı. Tınaztepe'nin batısından geçen bu yoldan da faydalanmak gerektiği için 1 2 kilometrelik bir sa-< ha asıl taarruz ve yarma bölgesi olarak kabul edil miştu. Bu 1 2 kilometrelik bölgede yarmanın başarı ya ulaşması için, Erkmen, Belen ve Tınaztepe'lerin süratle zaptedilmesi gerekiyordu. Buraya iki kolordu tahsis edilmişti. İzzettin Çalışlar ile Kemalettin Sa1 27
mi Paşa'nın kolorduları, taarruz edecekler ve düş man ihtiyatlarının yetişmesine fırsat bırakmadan cepheyi yaracaklardı. Ali Hikmet Paşa'nın kolordu su bunların gerisinde ihtiyatta bulunacaktı. Fahrettin Altay'ın kumanda ettiği Süvari Kolordusu ise, düş manın sağ kanadı açısından düşman gerilerine taar ruz edecekti. Taarruz planının başarı ihtimali fazla olduğu ka dar, şüphesiz tehlikesi de büyüktü. Çünkü Türk Or dusu kuvvetlerinin büyük kısmını Birinci Ordu em rinde olarak Afyon bölgesinde toplamış, fakat buna karşılık kuzeyden güneye uzanan ve 1 20 kilometre yi bulan asıl cephede mevcudu 50.000 kişiyi bulan İkinci Ordu bırakılmıştı. İkinci Ordu, kendisinden çok üstün olan Yunan ordusunu bu geniş cephede tutacaktı. Ankara yönünü kapayan İkinci Ordu, gö revini yapamadığı takdirde Yunan ordusunun yapa cağı başarılı bir karşı taarruz, büyük Türk kuvvetle rini Göller Bölgesi'ne ve Toroslar'a atabilirdi. Taar ruz, işte bu şartlar altında ve bu ihtimaller içinde başlayacaktı. Taarruzun başarıya ulaşması ve düşmanı gafil avlayabilmesi için bir baskın taarruzu şeklinde ya pılması şarttı. Bu maksatla, taarruz hazırlıkları bü yük bir gizlilik içinde yapılmıştı. Fakat alınan bütün gizlilik tedbirlerine rağmen, Yunan ordusu, kaçak birkaç Türk erinden Türk ordusunun taarruza geçe ceğini öğrenmişti. Ancak, Afyon bölgesinde topla nan Türk kuvvetleri nin gerçek sayısı ve taarruz gü1 28
nü tespit edilemediğinden, Türk taarruzu gene bas kın tarzında başlayabilmiştir. Cephe Kumandanlığı karargahı, Akşehir'den Şu hut kasabasına nakledilmişti. Bugünleri Muharebe Assubayı Hamit Ercan, yayımlamış hatıralarında şöyle anlatmaktadır: "Bir savaş hazırlığı, ayan beyan gözüküyor. Ak şam olduktan sonra Çay 'dan geçen askerin haddi hesabı yok. Toplar, cephaneler, askerler, nakliye kol ları sabahlara kadar Şuhut istikametinde yürüyorlar. Telgraf ve telefon muhaberesi o kadar çoğaldı ki, geçen kıt 'a/arın posta neferleri, kıt 'a/arına çıkacak telgrafları alıp götürmek üzere bekliyorlar. Bereket mevsim yaz, hava sıcak, nerede olsa yatılabiliyor. Çay telgrafhanesinin salonu büyük olduğundan, ge len posta neferlerini burada misafir ediyoruz. Kıta sına telgraf çıkan posta neferi, gece gündüz deme den telgrafı alıp kumandanına yetiştirmeye çalışıyor. Nihayet bizim telgraf bölüğü de Şuhut 'a hareket emri aldı. Ben, ikinci bir emre kadar takımımla Çay 'da kalacak, telgrafhaneyi idare edecektim. Bir kaç gün sonra ordu karargahı da Çay 'dan hareket etti. Karargah .Şuhut 'a gitti. Bana da Takımımla Şu hut 'a hareket emri verildi. 24 Ağustosta Şuhut 'tayız. Bizim telgraf bölüğü Şuhut 'tan Kocatepe 'ye kadar 1 4 hatlı bir muhabere tesisatı kurmuş. Demek ki Başkumandanlık karargahı Koca tepe 'de. Bize de Ko catepe ye gitme emri verildi. Yolda, kavaklık bir yer de Garp Cephesi Karargahı 'na rastladık 1 29
Kocatepe 'deyim. Bir zeminlikte büyük bir muha bere merkezi hazırlanmış. Bir tarafta telgraf maki naları bir tarafta telefon santralleri. Kolordu karar gahlarına telefon irtibatı yapılmış. Garp Cephesi muhabere subayı Binbaşı Nazmi Bey 'le karşılaş tım. Balkan Harbi 'nden beri benim bölük subayım. Beni görünce sevindi. Muharebenin çok sıkışacağını bildiğinden, beni takımımla bölükten istediğini söy ledi. Muharebe Kocatepe 'den idare edileceğine gö re, aşağıdaki santrallerden tepeye üç hat çektik ve buraya telefonlar koyduk. Kolordulardan ve diğer yerlerden gelecek haberleri, doğrudan doğruya Baş kumandanlığın öğrenmesi için gerekli bütün tesisatı tamamladık. 25 Ağustos 1 922. Anadolu 'nun bütün muhabere merkezleri, Kocatepe merkezi ile muhabere edebili yor. Çünkü artık Başkumandan Mustafa Kemal Paşa burada. İki telgraf makinesi yalnız Ankara ile muha bere ediyor. Gece hiç uyumadık. Muharebenin aksamaması için elimizden geleni yapıyoruz. Gece yarısından sonra, Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Çakmak, Garp Cephesi Kumandan İsmet Paşa, Bi rinci Ordu Kumandanı Nurettin Paşa ve bütün kur may başkanları ile görevli karargah subayları geldi ler. Sabah yakın. Tanyeri ağarmak üzere. Kemalettin Sami ve İzzettin (Çalışlar) Beyler Kocatepe 'deler. Son emri alıp kolordularına gittiler. Herkes heye . canda. Saat 5. 3 0 'da taarruz başlıyacak. 1 30
Saat 5. 30. Yer, gök inliyor. Topçular atışa başla dı. Top sesleri gök gürültüsü gibi geliyor. Bu gürül tü, aralıksız 4 saat sürdü. Biz muhabere merkezinin bulunduğu zemindeyiz. Kocatepe 'de bulunan arka daşlara telefonla soruyoruz. Bir şey görmediklerini, düşman mevzilerinin bir toz bulutu içinde olduğunu söylüyorlar. Çok geçmeden kolordulardan raporlar gelmeye başladı. Birliklerimiz düşman mevzilerine girmişler. Tepelerin birer birer düştüğünü bildiriyor. Akşam üzerine doğru, Tınaztepe 'nin de düştüğünü öğrendik." Cephe Kumandanlığı muhabere merkezindeki görevli Hamit Ercan, 26 ağustos sabahının heyecanlı havasını bize böyle nakletmektedir. Muhabere mey danını bizzat görmediği için, taarruzun gelişmesi hakkında verdiği bilgiler, tam gerçeği yansıtmamak tadır. Şimdi taarruzun nasıl geliştiğini askeri belge lere dayanarak ve özet halinde nakledeceğiz. 2 6 Ağustos 1 922 günü, gün ağarırken s aat 4.30'da Türk topçusu tanzim ateşine başladı. Mermi lerin hedef olarak seçilen yerlere isabetini sağlamak üzere yapılan bıı ateş bir saat sürdü. 5 .30'da daha ke sif bir şekilde tahrip ateşine geçildi. Alacakaranlıkta ilerliyen piyadelerimiz, bu ateşin himayesinde Yu nan mevzilerine 4-5 yüz metre kadar yaklaştılar. Sa at 5 . 3 0 'da Dördüncü Kolordu ' ya bağlı 5 . Tümen, Dadaylı Halit Bey'in tümeni, Kalecik tepesinin batı sındaki düşman birinci mevziine girmeye muvaffak oldu. Bunun solundaki Derviş Paşa'nın tümeni de 131
düşman ileri mevzilerinin önüne gelmişti. Bu iki tü mene, düşmanın ikinci mevzilerine taarruz etme emri verildi. Naci Tınaz'ın tümenine bağlı Yarbay İlyas Bey'in kumandasındaki 3 8 . Alay, saat 6.5 5 'de Tınaztepe'ye girmeye muvaffak oldu. Tümenin di ğer alayları hemen arkasınıdan Tınaztepe'ye girdi ler. Bu tümenin solundaki Ethem Bey'in tümeni de Kılıçaslan tepesini zaptetti. Tararuzun bu ilk saatle rindeki başarı, harikulade bir gelişme idi. Piyadele rimiz bu başarıları sağlarken, Fahrettin Paşa'nın ku mandasındaki süvari kolordusu da görevini üstün bir şekilde yapmakta idi . Süvari Kolordusu, 25/26 Ağustos gecesi 1 . ve 14. tümenleri ile Sandıklı'nın batısından Ahırdağı 'nı aşarak düşman gerilerine düşmek üzere harekete geçmişti. Kolordu, halktan temin edilimş kılavuzların yardımı ile, karanlıkta, sarp dereler, uçurumlar.kenarlarından, ormanlık böl gelerden büyük zorluklarla ilerleyerek sabahın ilk saatlerinde Ahırdağı 'nı geçmiş bulunuyordu. Kolor du'nun ikinci süvari tümeni de gündüz öğleye kadar Ahırdağı 'nı geçmi ş ve süvari kolordusu Ahırda ğı 'nın kuzeyinde toplanmıştı. General Fahri Belen, Büyük Taarruz'un bu ilk gününü şöyle anlatmaktadır: "Bugün saat yediye kadar elde edilen başarılar çok ümit verici idiler. Geniş cephelere taarruz et mekte olan 8 ve 57. tümenlerden ancak karşılarında ki düşmanı tespit etmek beklenebilirdi. Fakat yarma bölgesindeki tümenlerin bir an evvel hedeflerini el1 32
de etmeleri çok önemli idi. 5 . ve 1 5 . tümenler düş man mevziine girmişlerdi. 1 1 . tümenin duraklaması plan icabı idi. Ancak 23 . tümenin geç kalması doğru değildi. Ben de bu tümenin kurmay başkanı idim. Harp tarihini aydınlatmak için gecikme sebebi üze rinde biraz durmak isterim. 25-26 gecesi, 23. Tümen Belen Tepe 'ye, 2.5 ki lometre mesafede bulunan Solak sırtında hazırlık durumu almıştı. Buradan da düşman mevziine 400, 5 00 metre mesafeye kadar yaklaşılacaktı. Tümen Kumandanı Ömer Halis Bey, (Merhum Korgeneral Halis Bıyıktay) Eskişehir muharebesinde gece düş man mevziine sokulduğu halde yanlardaki tümenle rin yaklaşmamaları yüzünden "münferit durumda ka larak tümeni felakete uğratmıştı. Ömer Halis Bey bu acı hatıranın tesiri altında idi. Yanlarındaki tümenle re birer irtibat subayı göndererek onların ilerledikle rine kanaat getirmek istiyordu. Gecenin karanlığın da, dağlık arazide bu subaylar geciktiler. Geldikleri zaman da güneş doğmak üzere idi. B irliklerimiz ilerlemeye başladıktan sonra hava ağararak düşman ateşleri başladığı ve arazi çok sarp olduğu için taar ruz yavaş yavaş gelişmekte idi. Saat yedi buçuğa doğru avcı hatlarımız bin met reye kadar sokuldukları bir zamanda tümen komuta nı telefon başına çağrılarak tekdir edildi. Konuşma sırasında kumandanın sarardığını görüyorum. Ordu harekat şubesi müdürü Cemil Bey'den sonra öğren dığime göre Halis Bey'le telefonda konuşan Başku1 33
mandan Mustafa Kemal Paşa idi. Atatürk'ün Koca çimen'de çekilen meşhur fotoğrafının telefon başına giderken çekildiğini de yine Cemil Bey'den öğren miş bulunuyorum. Ertesi gün de Başkumandan bir harp hediyesi göndermek suretiyle Halis Bey ' i taltif etti. Birliklerimiz kahramanca ilerlemekte idiler. Ya pılacak bir şey olmadığı için, lüzumsuz tazyik yapıl masına meydan vermemek maksadiyle, benim ileri ye gitmemi Halis Bey'e teklif ettim. Ben ileri doğru giderken subaylarımızın ve erle rimizin büyük fedakarlıklarını, kahramanlık manza ralarını görüyorum. Belen Tepe ön yamaçlarındaki çalılıklar topçu ateşiyle yanarak üç, dört yüz metre lik bir saha ateş ve duman içinde kalmıştı. Avcıları mız bu ateş içinden geçmekte ve bir kısmı yanarak şehit olmakta idiler. Saat 8 'de 68. alayın ihtiyatı olan birinci taburun yanına gelmiştim. Bu taburun kumandanı Yüzbaşı Ziya Bey'di. Bunun ilerisinde taarruz eden tabur da düşmana 400 metre yaklaşmıştı. Daha sonra 69. ala yın da yakın mesafelere kadar ilerlediği görülüyor du. 68. Alay Kumandanı Yarbay Tevfik Bey'in daha sağdaki taburla beraber olduğunu öğrendim. Bu ta burun düşmanı kuşatmak gibi mühim bir vazifesi vardı . Telefon irtibatı da bulunmadığından, alay ku mandanıyla temas da mümkün olmad1 . Gaip edile cek zaman da yoktu. Derhal Ziya Bey'in ihtiyattaki 1 34
taburuyla i lerideki taburu takviye ederek iki taburu Belen Tepe'ye hücuma geçirdim. Neticede saat 9'da Belen Tepe süküt etti. Bugün düşman mevzi leri yanlmadığı takdirde ertesi gün düşmanın büyük ihtiyatlarının karşımıza gel mel eri veya mukabil taarruza geçmeleri çok muhtemeldi. Saat 9'da Belen Tepe'nin düşmesi, mü sait gelişmeler gösteren taarruz hareketine, yeni bir başarı daha eklemişti . Fakat bundan sonra durum nezaket kazanmaya başladı. IV. Kolordu Kalecik'teki düşman birinci mevzi i n i aldı ktan sonra düşmanın Erkme� sırtlarındaki i kinci mevzi ine taarruza başladı. Bu taarruz muvaf fak olamamıştır ki bunun sebebi üzerinde durmak isteriz. 5 . ve 1 1 . tümenlerin karşısında düşmanını bir alayı bulunuyordu. Birinci mevzii kaybeden düşman tümeni ihtiyatını süratle ikinci mevzie yetiştirdi. IV. Kolordu kumandam i l k mvvaffakiyetin neşe si içinde yarma sahasını genişletmek istiyordu. 5 . tü menin sağında düşmanın bir mevzi çıkıntısı vardı . Düşmanı buradan da atmaya karar vererek 5 . tüme nin ihtiyattaki alayı ile kolordu ihtiyatında diğer bir alayı büyük Kalecik kuzeyindeki mevzie taarruza geçirdi. Başarı ile devam eden bir taarruzu ihtiyat larla beslemek gerekirken yeni bir taarruz hedefi ya ratmak hatalı bir hareketti . Topçu ateşi de iki hedefe bölünerek daha ziyade zayıflamıştı. İşte duşmanm mühim takviye aldığı bir sırada, düşman birinci mevziini alan bir tümenin ih135
tiyatını elinden almak ve ihtiyatları muvaffakiyetleri genişletmek için değil, tali bir hedefe karşı kullan mak ve topçu ateşini de dağıtmak yüzünden iV ko lordunun taarruzu durmuştur. B irinci Kolordu cephesinde düşman mevziine giren ve muvaffakiyetle ilerleyen 1 5 . Tümen düşma nın mukabil taarruzuna uğrayarak saat 1 4'ten itiba ren çekilmeye başladı. Bu çekilmede Tınaztepe ' ye ilk giren 3 8. Alay Kumandanı Yarbay İlyas Bey'in yaralanarak alayın bu enerjik kumandanından mah rum kalması ve Tınaz'ın kuzey yamacına geçen bir liklerin topçumuz tarafından desteklenememesinin tesiri vardı. _Burada akşama kadar durum kritikti. Yalnız 5 6 . Alay iki tepeyi muhafaza ediyordu. 1 4 . tümenin Kırca Arslan tepesine giren birliği de geri ye çekilmişti. 1 5 . Tümen bölgesinde gelişen düşmanın muka bil taarruzu üzerine Sandıklı kuzeyinde ihtiyatta bu lunan 3 . Tümen Tıııaztepe istikametinde .yürüyüşe geçirildiği gibi Belen Tepe'yi zaptedip onun kuze yindeki Türkmen sırtlarına taarruza hazırlanan 23 . Tümene de tasarrufu mümkün olan bütün kuvvetiyle 1 5 . tümene yardım etmesi emrolundu. 23 . Tümen Türkmen Tepe'ye taarruza hazırlanı yordu. Bu son mevzi alındıktan sonra Tümen Sin canlı Ovası 'na inerek düşmanı tehlikeli bir duruma sokabi lirdi. Bu kanaatlerdir ki on beşinci tümene di rekt yardım emri aldığımız zaman, keyfiyet üst ma kama arz edildi. Fakat muvafık cevap alınamadı. 1 5 . 1 36
Tümen karşısında bir düşman alayı vardı. Bir alay da bunu takviye etmişti. İki alaylık bir mukabil taar ruz 1 5 . Tümeni sarsmış ise de bu kuvvet ordu cep hesinde tehikeli bir durum yaratmaya kafi değildi. Düşman 23. Tümen karşısına da yeni kuvvet getir mişti. 23. Tümen büyük kısmını toplayıp 1 5 . tümene yardım edinceye kadar da akşam olacaktı. Bu duru mu dikkate alan tümen kumandanı yalnız ihtiyatta bulunan 3 1 . alayla, Tınaztepe'ye ilerleyen düşmanın yanına taarruz etmeye karar verdi. Kendisi de alayla beraber hareket etti. Bundan maksadı da tasarrufu mümkün olan bütün kuvvetle emrin yapıldığını gös termek idi. Verilen raporda da kuvvet miktarı bildi rilmemişti. Fakat bu yoldaki muharebeler ve hazır lıklar bazı gecikmelere meydana vererek Türkmen Tepe'ye yapılacak taarruzu ertesi güne bırakmaya sebep oldu. Bir taraftan 23. Tümen müfrezesinin düşmanı yandan sıkıştırması, diğer taraftan akşama doğru ye tişen Üçüncü Tümenin kol başındaki 8. Alayı ile 1 5 . Tümen cephesinin takviye edilmesi düşmanın mu kabil taarruzunu kırdığı gibi, 1 5 . tümenin 56. alayı da gece yaptığı bir süngü hücumu ile durumu dü zeltmişti. Büyük zorluklarla Ahır Dağı'nı aşan süvari ko lordusu öğleye kadar Çayhisar güneyinde toplanmış tı. Kolordu Kumandanı Ayvalı, B akırcık sırtlarını tu tarak düşman ihtiyatlarının hareketlerini geciktir mek istiyordu. Birinci Ordu Kumandanı da, cephe1 37
deki taarruzun muvaffak olması için, süvarinin düş man mevziinin gerilerine taarruz etmesini emretmiş ti. Bu emri de dikkate alan kolordu kumandam ordu nun istediğini yalnız ikinci tümeni ile yaparak ona Kırka istikametinde taarruz etmek vazifesini verdi. Bu tümen kuvvetl i mukavemete uğrayarak zayiat verdi.Birinci süvari tümeni Ayvalı, 1 4. Tümen de Dü zağaç istikametinde ileri sürüldü. Birinci tümen, ak şama doğru Bal Mahmut istasyonundan gelen bir Yunan taburu ile karşılaştı. İ leri sürülen keşif kolu Küçükköy'de demiryolunu kesti. Bir piyade alayının ateş kudretine sahip olan za yıf süvari tümenlerinin müdafaa mevzilerine çatma yarak düşman geri lerine tesir yapmaları gerekirdi. Bu bakımdan kolordu kumandanının düşündüğü gi bi, süvarilerimizin yanlarda emniyet kuvvetleri bıra karak, topl uca kuzeye doğru ilerlemeleri uygun olurdu." Büyük Taa.rruz'un ilk gününü Cephe Kuman danlığı muhabere merkezinde görevli bir assubaya dan ve bir tümen kurmay başkanından dinledik. Şimdi de Cephe Kumandanı İsmet Paşa'nın ağzın dan Büyük Taarruz'un ilk günlerini nakledeceğiz: "En heyecanlı günümüz. O güne kadar düşma nın bizden ne kadar bilgi aldığını bilmiyoruz ve ya rın ortalık açıldığı zaman her şey meydana çıkacak. Tabii, beklenmesi kumandan için çok heyecanlı olan bir gece. Erkenden traş oldum. Şafakla beraber 26. 138
Ağustos'ta muharebeye başladık. Aynı saatte bütün cephede, B irinci Ordu , İkinci Ordu cephelerinde muharebe oluyor. Muharebe çok mükemmel hazır lanmış bir topçu ateşi ile başladı. Daha topçu ateşi muharebesi zamanında bir taraftan da piyade ileri harekete geçti. Topçu ateşi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'nın çok hoşuna gitmişti. Bana, topçu nun iyi hazırlanmış olduğundan çok memnun kaldı ğını muharebe meydanında tekrar tekrar söylemiştir. O gün akşama kadar bizim taarrumuzun, Af yon 'un şimalinde ve güneyinde düşmanı yakından baskı altında bulundurmakla geçti. Düşman siperler içinde ve kamilen tel örgü ile çevrilmiş bir halde. Sol cenahımızı teşkil eden Dumlupınar Cephesini uzaktan görüyoruz. Orada birçok ileri geri hareket ler oluyor. Cephenin bu kısmında İzzettin Paşa bulu nuyordu. Nurettin Paşa da ordu karargahı ile orada. İki taraflı olarak tarassut ediyoruz. Topçu ateşini, muharebenin idaresini ve ordu kumandanının tertip lerini yakından görüyor, takip ediyoruz. Topçu ateşinin başlamasından birkaç saat sonra piyadelerimiz yanaştı. Birinci Ordu cephesinde, bi zim muharebeyi idare ettiğimiz ve netice alacağımız yerde, topçu ateşi başladığı zaman Yunan topçusu da muharebe ediyordu. Bu birkaç saatlik muharebeden sonra Yunan topçusu sustu. Düşman topçu ateşi ta mamiyl e kesilmişti.. Bu andan itibaren yalnız biz ateş ediyoruz. Düşman siperlerini, tel örgülerini dö vüyoruz. 1 39
Taarruzun ilk günü ve ilk saatleri. Biz mütema diyen dövüyoruz, düşman topçusu cevap vermiyor. Bir türlü mana veremiyoruz. Düşman topçu ateşinin böylesine kesilmesi, bizde, ricata karar verdiler tesi ri yaptı. Taarruzun şiddetini arttırdık, cepheyi zorla dık, fakat son derece mukavemet ediyorlar. Düşman piyadesinde hiç ricat edecek bir hal yok. Gayet çetin ve inatçı olarak sebat ediyor. Bir seneden beri hazır lanmışlar. Tel örgüleri var, çeşitli makineler var. Muhtelif yerlerde hücum etmek için teşebbüsler yaptık. Düşman inadına yerinde duruyor, kıpırdamı yor. Hiçbir yerde düşman hatlarını söktüremedik, çözemedik. Topçusu da olmadığı halde, Yunan cep hesini akşam karanlık basıncaya kadar çözemedik. O gece biz muharebe meydanından Şuhud' a döndük. Gece Nurettin Paşa'dan aldığım raporda, düşmanın ric' at etmekte olduğunun hissedildiğine ve takip olunduğuna dair bilgi veriliyordu. Heyecan la hatları çözüldü ve bizimkiler düşman mevzilerini işgal ettiler, şafakla beraber Afyon' a girilecek ümi dine kapıldık. Böyle bir vaziyet hasıl olmuştu. Gelen raporlar bu havayı veriyordu. Biz Afyon' a girmeye kalktık. Taarruzun ilk günü düşman cephesi, yarılama mıştı. Bazı tepeleri zapdedebildik, süvari kolordu muz düşman gerilerine sarktı ve asıl neticeyi almak 27 ağustosa kaldı. 27 ağustos günü Tınaztepe, Çekil Tepe şiddetli muharebelerle işgal edildi. Yunan or dusunu bozmuştuk. Mevzilerini terk eden Yunanlı1 40
lar, Sincanlı Ovası'na düştü. Afyon'u işgal ettik. Sü vari kolordumuz cephedeki yarma hareketinin mu vaffak olduğunu görerek çevirme hareketini geniş letti. Biz, Afyon'a girmeden evvel tepelerden muha rebenin gelişmesini takip ediyoruz. Düşmanın Af yon 'dan çekilmiş olan kıtalarını bizimkilerin takibi görülüyor. Düşman Afyon 'un kuzeyindeki tepelere doğru kumandasız bir vaziyette dağınık olarak çeki liyor. Nihayet Afyon'a girdik. Şimdi benim zihnimi işgal eden başlıca muamma, Afyon'dan çekildikten sonra düşmanın nereye gideceği, hangi istikamette çekileceği meselesiydi. Benim kanaatimce düşma nın çekilmesi lazım olan istikamet Eskişehir istika meti idi. Afyon cephesinde bozulan Yunan ordusu Eskişehir' e çekilmeliydi. Muharebe başladıktan sonra, bizim bakımımız dan mühim olan bir mesele de, Eskişehir ile Afyon arasında bulunan Yunan ihtiyat kolordusunun hare ketidir. Bu kolordunun isabetli bir tarzda kullanıl ması muharebeyi büyük ölçüde etkileyebilirdi. Bu kolordunun karşısında bizim İkinci Ordumuz bulu nuyordu. İkinci Ordunun vazifesi, elinde çok zayıf kıtalar kaldığı halde, Afyon cephesine taarruz yapıl dığı zaman, o da Eskişehir-Afyon hattına gayet şid detle taarruz ederek düşmana asıl taarruz cephesinin orası olduğu kanatini vermek ve böylece iki ordu arasında bulunan düşman ihtiyat kolordusunu kendi cephesine çekmekti. EğerYunan ordusu bu cephede 141
ciddi bir muharebeye tutuştuğu kanaatini alır, tahrik olunarak ihtiyat kolordusunu İkinci Ordumuz cephe sinde muharebeye sokarsa, lıareketin yanlışlığı son radan anlaşılsa bile, oradan sıyrılıp cenup kolordu suna, yani Afyon cephesine yardım etmesi için çok geç kalmış olacaktı. Bu takdirde, bizim netice almak istediğimiz Afyon cephesindeki kolorduyu kurtara mazdı. İşte mühim olan meselelerden biri budur. Şimdi bu iki husustan sonra, bizi ciddi olarak düşündüren üçüncü bir mesele daha var. İkinci Or dumuz karşısındaki Yunan kuvvetleri ihtiyat kolor dusu ile beraber İkinci Ordumuz cephesine taarruz ederek, bizim iki ordumuz arasını yarıp Akşehir isti kametinde ilerlerse, Afyon ' un güneyinden taarruz eden asıl kuvvetlerimizin sağ yanını kuşatabilir ve bizim düşündüğümüz, aldığımız tertibi ters çevirebi lirdi. Böyle bir ihtimal var. Ben bir de bu ihtimale göre tertibat almıştım. Muharebe başladığı zaman İkinci Ordu, sağ cenahında bulunan 6 1 . tümen ile birlikte düşmana cepheden taarruza geçmişti.- Sağ kanadında 6 1 . Tümen, bu tümenle doğrudan doğru ya Yunanlıların ihtiyat kolordusunun işgal etmiş ol duğu cepheye taarruz ediyor, sol kanadında Birinci Ordu ile irtibatlı yakın kıtaları ile Afyon kuzeyine doğru taarruz ediyor. Yakup Şevki Paşa'nın emrinde bulunan 6 1 . Tümen, taarruz ettiği bütün düşman mevzilerini çöktürdü. Hepsini işgal etti. Bu haberleri aldık. Düşman 6 1 . Tümenin muvaffakiyetinden kuş kulandı. Oraya, pek çok kuvvetler topladı ve bizim 1 42
bu tümenimizi, işgal ettiği mevzilerden çıkardı. Ak şama kadar bu tümenle uğraştı, kabaha kadar uğraş tı. Muvaffak olduğu zanındadır. Halbuki öbür tarafta bizim yarma i stikametimizdeki cehpede bulunan Yunan kolordusu bu müddet zarfında yardımcısız kalarak tamamiyle ezilmiş bir vaziyete düştü." 28 ağustosta Yunan ordusunun asıl cephesi de yarıldı. Güneyden kuzeye dorğu ilerleyen Türk kuv vetleri ile doğrudan ilerleyen kuvvetler Yunan ordu sunu ikiye ayırmış ve büyük kısmım kuşatıcı bir du ruma girmişti. 29 ağustosta taarruz başarılı bir şekilde gelişti. Yunanlıları saracak çember, biraz daha belirli bir şekle girdi. 30 ağustosta Süvari Kolordusu ve diğer birlikler tarafından çekilme yolu kapanmış olan düşman kuv vetleri (5 tümen, 40-50 bin kişi), Başkumandanlık Meydan Muharebesi adı verilen bugünkü muharebe de kısmen esir, kısmen imha edilmişlerdir. M uharebeler 3 1 ağustos ve 1 eylül günleri de olanca şiddetiyle devam etti. Yunan ordusunun imhadan kurtulan kuvvetleri çeşitli yönlerde çekilmeye başlamışlardı. 1 eylülde Türk ordusu Uşak'a girdi. 2 eylülde Uşak yakınla rında Yunan Başkumandanı General Trikopis, II. Kolordu Kumandanı General Diyenis, Kurmay Baş kanı Albay Yuvanis., 1 3 . Tümen Kumandanı Albay Vandelis de dahil olmak üzere 3 00 kadar Yunan su bayı ile 500'den fazla er esir alındılar. 1 43
3 eylül günü, Türk ordusunun takip hareketi de vam etti. İnönü mevzilerinde şiddetli muharebeler oldu ve buradaki Yunan kuvvetleri de Bursa yönün de çekilmeye başladılar. 9 eylülde Türk süvarileri İzmir' e girdi. Takip boyunca çeşitli bölgelerde yapılan muharebelerde Yunanlılardan çok sayıda esir alındı. Kurtulan Yu nan birlikleri İzmir, Yalova, Bandırma gibi sahil şe hirlerine ulaşmaya çabalıyorlardı. 1 eylülden 1 7 ey lüle kadar süren takip ve çekilme harekatı sırasında İnegöl-Bursa bölgesinde, Kütahya'da, Mudanya'da önemli muharebeler oldu. Nihayet son Yunan asker leri, 1 7 eylülde Bandırma'da gemilere binerek Ana dolu'yu terk ettiler.
144