Sami N. Özerdim: Atatürkçü'nün el kitabı

Page 1


••

••

••

ATflTORKÇo·"o" EL KiTABi •

Sami

N. ÖZERDİM


Yaşam boyu Atatürkçü, yazdıklarını okuyup benimseyenlerle, özümseyenlerle sonsuza kadar Atatürkçülüğü sürecek olan, Derneğimizin Kurucu Üyesi Sayın Sami Nabi Özerdim, Atatürkçü'nün El Kitabı adlı yapıtının yayınlanması hakkını Derneğimize verdi. Bu yapıtın, bitmez tükenmez Atatürk varsılığını anlamak, ölümsüzleştirmek isteyen herkesin; Atatürkçü düşüncede yürüyerek ülkemize yararlı olmak isteyen; herkesin yolunu aydınlatacağına, inancını pekiştireceğine inanıyoruz. Sayın Sami Nabi Özerdim'i bu özverili, anlamlı, yüce bağışını değerlendinnek Derneğimiz için bir onur olmuştur. Sayın araştınnacı yazar Sami N. ÖZERDİM ışıklar içinde yatsın.

Atatürkçü Düşünce Derneği

Not: Kitabın ilk baskılarındaki yanlış-doğru çizelgesini, kitap içinde düzeltme yaparak kaldırdık. Elimizden geldiğince yanlışsız bir baskı sağlamaya çalıştık. Sayın Yazarın izni ile ilk baskılarda yer alan Kaynakça ikinci baskıda kaldırılmıştı. Sayın yazarın önerisi doğrultusunda Atatürk'e ilişkin yüzbinlerin üstünde yapıt varken, bunun 100 kaynak kitaba indirgenmesine gönlümüz razı olmadığı için.. Atatürkçü okuyucularımızın sınırlı bir kaynak kavramına itilmemesi, sayın yazarımızın dileği. Bu dileği severek yerine getirdik.

G.M.K. Bulvarı No: 102/7-8 Maltepe -ANKARA Tel: 0.312 232 43 44 - 232 43 52 Belgegeçer: 0.312 229 60 66 e-ileti: addgenelmerkez@add.org.tr www.add.org.tr ISBN: 978-975-7216-23-0 Baskı Tarihi: Mart 2014 - 2. Baskı Baskı: Yorum Basın Yayın Ltd. Şti. İvedik Organize Sanayi Matbaacılar Sitesi 1341 Cd. (Eski 35. Cd.) No: 36 Yenimahalle 06370 ANKARA T: +90 312 395 21 12 F: +90 312 394 11 09 info@yorummatbaa.com www. yorummatbaa.com Sertifika No: 13651


İnsanlık idealinin aşık ve mümtaz siması Eşsiz kahraman Atatürk Vatan sana minnettardır. İSMET İNÖNÜ (21 Kasım 1938)

ARIN'a yarın için


İÇİNDEKİLER Sunuş. ... .. ... ... . ... .... . ... . .... . ... ... . .... .. . ......... ... ..... .. . .... .. ... .. ... .. ... .. .. .... . .... Önsöz ......... .... ..... ... .. . ... ...... . . . . ... ... ........ .. ... .. . . ... .. ... ..... .. . . . .. .... .... . ... . . . . Kısaltmalar, ayraçlar vb . . . ... . . ... ... . . ... ... .. ..... . . ... .. .. ... . . ......... . ... .. ... .... . . ı. Gİ Rİ Ş······················································································ il. ZAMAN Dİ Zİ N .. ... ....... ....................... ........................... ...... A. Atatürk'ün Yaşamı. .. .... . ... ... .. ... .. ... .. .. ... . ... ... .. . . .... .. .. ... .. ... .. . B. 1 9 1 9-1 938 Türkiyesi .. . . ........... .. .... . .. ... ... .. .. .. . . . . . . . ... ... .. ... .. . 111. ATATÜRK' ÜN SÖYLEDİKLERİ . . . . . ... .. ... ..... . .... .. . . . . . . . 1. Kurtuluş Savaşı ... .. ... ... . . ... .. ... ... .. .. ... .. .. ... . . ... ..... .. . . . . . . . . ... .. Durum .... ... . . . ... . . . . . . . ... ... ... .. ... .. . . ... ....... ................ . .. ... ... . . ... İzlence .. .. . . . . . . . ... .. .. ... ... .. . . . . . . . . . . ... .. . . ... . .... .. ... .. ... .. ... .. ..... ... .. Önder ..... ... .... . . . . . . . ... . . . ... .. .. ... .. ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... ... .. . ......... Ulus .. ... .. . . . . ... ... .. ... .. ... .. ... ... .. .. ... ............ ... .... . .. . . ... .. . . ... . .... Devlet adamları .. . . ... . .. . . . .. . . . .. . . . .. ... . . .. . . . .. .. ... .. . .. ..... .. .. ... . .. .. İzlenecek siyasa .. .. ... .. .. . .. .. . .. . .. .. . . . .. . . . . . .. . . . .. . .. ... . . .. .. . .. .. . .. .. Savaş ......... .. ... .. ... .. ... .. . .............. ... ..... .. .. . .... . . ... ... .. ..... .. ... . . Komutan . .. ....... ... . ..... ... . .. . ... ... .. . . ... ... .. .. ... .. ... .. ... .. .. ... ....... �� .ş�?mutan . ..... .. .......... . .. .. .......... .. . .. .. . .. ........ . . .. .. ... .. . .. .... Inonu Savaşları ... .. ... . ......... .. ... .. ... .. ... .. ... .. .. ... . . ... ..... .. ... .. . . Sakarya Savaşı .. . . . ....... . .... .. . .. ....... . .. .... . .. .. . .. ... .. .. . . . .. . .. .. . .. . Tam Bağımsızlık . ... ,........................... .......... .................... Son Utkuya doğru .. . ..... .. . . . .. .. . .. ... . . ... . . ......... . .. ..... .. ... .. . .. .. . Padişah .......... ....... ......................... . . . ..... . . . . . . . . . ....... ........... Saltanat .. . . .. . .. ... .... . . . .. . .. . .. .... . .. .. ..... .. . .. .. . .. .. . .. .. . .. .. . . . .. ... .. . .. Lozan Barışı .. . .. .. . . . .. ... .. . .. .. . . . ... . . .. . . . .. .. ... .. . . . .. . .. .... . .. ... .. . .. .. Halife ....... ... .. ... ... .. .. ... . . ... .. ... .. ... .. . . ... .. ... ....... ..... ... .. . .... . .... Siyasal çekişmeler ... .. . .. . . . . . .... . .. . . ... .. . . . .. . . . .. . . . .. ..... .. . .. .. . .. . . Gençliğe . .. .. . .. .. ... .. ... .. . .. . . . . . .. .. . .. . .. .... . .. .. ... .. . .. .. . .. ......... . .. . . 2. Bağımsızlık - Ulusal buyrum T.B.M.M. . ....... .. ..... . .. . . .. Bağımsızlık . .. ....... . .. .. . .. . . . . . .. . .. .. . .. .. ... .. .. . .. .. . .. .. . .. ..... .. ... ... . Kapitülasyonlar .. . . . .. . . . . . . .. .. ... .... . .... ... .. .. . ....... ..... . . ... .. . .. . .. . Ulusal egemenlik . . . . . ... .. . . .... . .. .......... . . . ....... . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . Ulus . ... ..... .. .. ... . ... .. .. . .. ... .. .. . . ... . ....... ....... .. ... ..... ... . ... . ........ Meclis-i Hükümet . ... .. ... .. . . ... .. . . . . . . . ... .. ... .. ... ... .. .. . .... ....... .. T.B.M.M. Hükümet.. .. ... .. . .... .. ... .. .. ... . .... ............... .. ... . ..... 3 . Devrim . . . . .... ..... . ..... ... ..... .. .. ... .. . .. .... ... .. ....... ...... .. ... . ... ... ... 4. Cumhuriyet . . . .. . . . .. .. ... .. ... . . . . . .. ... .. .. ..... . . . .. . . . .. . . ... .. . . . .. . .. ... ... 5. Ulusçuluk ... .. ... . .......... ... .... ... .. ... .. .. ..... ....... ......... ... ... . ..... Ulus ......... ... .. .. . . ... .. ... ... ... .. .. .. ... .. ..... . . . . . .. .. .. . .. . . . .. .. ........ ... . Ulusçuluk . . . .. . . . . . . . . ..... . ... ... ... . . .. ... .. .. . ... . ... ... . .... . .. . . . .... . ... ... Türk Ulusçuluğu ... ... .. ... .. .. ... .. . . . . . . . . . . . . . .... ... .. ..... ..... ... ... ... . ...

.

-

.

.

.

.

.

.

.

9 11 13 15 25 27 39 65 67 67 68 70 72 72 73 75 75 77 78 79 80 81 84 85 85 85 87 87 89 89 91 93 95 99 101 1 05 111 1 15 115 115 11S


Halkçılık . . .. .. . .. . .. .. .. . .. .. . . .. . .. . .. .. . .. . . .. .. . . . .. . .. . . .. .. . .. . . . . . .. .. . . . .. . Din Bağnazlık . . . . Tarikler . . Halifelik . . Din ile Devlet 8. Uygarlık . Kadın Kılık 9 . Kültür Bilim . Kültür . Bilim . . . Yazı . . . Dil Tarih . . .. . Müzik Tiyatro . . .... Yontu . . . Kitaplık, Müze . . 10. T üze . . . . Tüze devrimi . Adalet . . . 11. İç Siyasa Barış . Özgürlük . Devlet .. .. Halk-Hükümet Kamuoyu-Basın .. . Sınıflar . Siyasal partiler Komünizm Askerlik, Savunma . Havacılık . 12. Eğitim Öğretmen ......................................................................... Üniversite . Konservatuar . . Spor 6.

.

7. Laiklik

............................. ...............................................

................................................................................... ................................. ............

...... .. ................

........................... ................................... ............ ............... .................................. ............ ............ ..................................................................

..................................................... ......................

...............................................................................

..................... . . . . ........................................................ -

............................................. ....................

............................ ..................................................

....................................... .......................... ....... ....

....................................................... . . . . ....... .............

................................................................................... .................................. .. .... . .......... ........................ ............................................................................... ........................... ......... ...... . . . ..........................

....................... .............................. ............... ........ ........... ................ ....................................

........ ..................... ......... .......... ............................ ............ .......................................................

............... ..................... ........ ................................ ..........................................................................

..................... ................................... ........................

..................................... ....................................

.............................................................. . ......

......

................................................................. .........................

............ .......................

............................................................................

.................................................................

....................................................................... ..................... ....................................

............................................ .......................... . .

.............................................................................

...................................................................... .. ..................

.................. ..............................

.................................. ................................................

121 127 1 27 130 131 1 32 1 32 135 138 141 1 43 143 1 43 1 44 1 46 148 149 151 151 1 52 153 1 53 1 56 1 59 159 1 59 1 60 161 1 63 1 65 1 65 1 68 1 69 1 72 l 73 l 76 l 77 1 78 178


13. İktisat

.

. ....

.............. ............. .... ..... .

.

......................... .........

179

Maliye ... . ... . . . 182 Vergi . . .... ....... . .... ... .. 183 Sınıflar ....... . . ........ . . 183 Nüfus ..... . ....... . . ....... . . . 184 Devletçilik . . . . ...... . ........ . ... . . 184 Hayat pahalılığı . ... . ... . ...... . . . . .... . . 185 Kredi .. . ....... . .. 185 Tanın . ... ... ... . . . . 186 Köylü, Çiftçi . . ...... . . . .. 187 Kooperatifçilik .. ....... .. . 188 Toprak yasası .. .. ... .... ....... . . . ..... . 189 Orman . . . 189 Zanaat . . 190 Sanayi . . 190 Madenler .. ........... . .... 192 Ulaşım . .. . . ...... . . . 192 Denizcilik ....................................................................... 192 Çalışma .. ... . . .. ... . 193 Tutum . ... . . . .. . ...... . . . . 193 ....

. .

........................ ...

... .......... ............ ............

...........................

. . ....

..............................

................................ ......................... ........ ..

. .

.

.....

. ... .

. ....

. ... .....

. . .. . .

. ..

.. ..

. .. . . .

....................................... .

..... ......

.

.......... ..............

...........

........

.

. ..

..........

.

.......

...... .. .......

. .. . . .

........ .

. .. .....

.. ..... ..........

....... ..

.........

........ .

.

.... .. . .

.. ...

............................ .......... ...........................

.................

..... .. ................

. ... .

............. .......... .

............

............... ....... ......... ............................ .. .............. .......................................................... ............. ....

.................................... ........... ............................ ..........

...... .

.......................................

.. .

........................... .. ..............

...

. . . ..........

.

.......... . . ........... . ....... . . ... ....... . .

...... .

................ ...... . . .

. .........

.

. ................

. . .... . ..........

14. İ nsanlık Ülküsü, Dış Siyasa ............................................ 195 İnsanlık dünyası Savaş . .. Dış siyasa Barış İleriyi görüş .... ...

.

.. ...............................

... . . . .

195 198 ....... .. . .. 199 . .. . 199

. . . . . ................

.. .

......................... . .. ......................................

.

............... ......................................

.

..................................................... ...... ...

..

.. ..

............. .

.

................................................................. ...

200

15. Gençlik ........................................................................... 203 Gençliğe bırakılan 16.

.

.

.

.... ..... ........................................... .....

208

Kendisi ............................................................................ 211

Bitirirken 217 Kısa Sözlük ...................................................................................... 219 ...................................................................... ...................



SUNUŞ Atatürkçü Düşünce Derneği, şimdiye kadar yazılmış olan en iyi Atatürkçülük el kitabının üçüncü basımını günümüzün Atatürkçülerine sunmaktadır. Türkiye'nin önde gelen Atatürkçü yazarlarından Sami Nabi Özerdim, aynı zamanda Milli Kütüphanenin kurucularından birisi olarak, Atatürk ile ilgili resmi arşivi düzenlemiş ve Milli Kütüphanede bir Atatürk belgeliği bölümü hazırlamıştır. Atatürk'ün bütün sözlerini, düşüncelerini ve yazılarını en iyi bilen bir uzman olarak "ATATÜRKÇÜ'NÜN EL KİTABI" isimli yayını hazırlamıştır. Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi ile ilgili bütün belgeler ve yayınlar birbiri ardı sıra kamuoyuna yansıdıkça, Türk toplumu daha yakından Atatürk'ü ve yakın tarihi tanımaktadır. Ne var ki, böyle bir aşamada Atatürk ile ilgili bilgileri siyasal amaçlı olarak kullanmak isteyen ve bunları bazı yönlere çekerek gerçeklere aykırı bir çizgide yanlış Atatürkçülük yapan, ya da gündeme getiren çeşitli girişimler ortaya çıkmaktadır. Bu gibi yanlı ve siyasal amaçlı yaklaşımların, bugünün cumhuriyet kuşaklarına Atatürk'ün anlatılmasında zarar verdiği, zihinsel karışıklıklar yaratarak, Türkiye'deki Cumhuriyetçi ve Atatürkçü birikimin farklı noktalara çekilmesine yol açtığı üzülerek görülmektedir. 2 1 . Yüzyıl Türk Gençliğine Atatürk'ün doğru tanıtılması, söz ve düşüncelerinin bilimsel boyutlarda ele alınması gerekmektedir. Değişen dünya koşullarının yeniden kavranmasında, bugünün koşullarına uygun bir Atatürkçü yaklaşımın oluşturulmasında, gene çıkış noktası devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olacaktır. Yirmibirinci yüzyılda, değişen dünya koşullarında kurucumuz Atatürk'ün söz ve düşüncelerinin iyi bilinmesi gerekmektedir. Atatürk'ün söyledikleri bir kurucu önder olarak Türk Ulusuna yön gösterirken, düşünceleri de içinde bulunulan siyasal çıkmazdan kurtulma yolunda gene Türk toplumuna temel dayanak olacaktır.


Ulusal Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyetin temel ilkeleri ve önemli konularda Atatürk'ün düşüncelerini bu el kitabında, tüm Atatürkçülere, kurucu önderimizi iyi tanımaları için yeniden yayınlıyoruz. Kurucu iradenin giderek önem kazandığı bir aşamada, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucu Devlet Başkanı Atatürk'ü doğru anlamak üzere bütün Atatürkçülerin bu el kitabından yararlanmaları gerektiğini de bir kez daha vurgulayarak, Cumhuriyetçi ve Atatürkçü kamuoyuna Sami Nabi Özerdim'in eserini üçüncü kez sunuyoruz.

Tansel ÇÖLAŞAN Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan


ÖN S ÖZ Atatürkçünün El Kitabı, O'nun sözlerinden yapılan seçmelerin bir düzen içinde sıralanmasından ortaya çıkmıştır. Böylelikle; Atatürkçülük ya da daha sonra somut bir terimle: Kemalizm'in ilkeleri ve izlencesi, kendi anlatımı ile belirlemeye çalışmıştır. Başlıca kaynaklar, büyük NUTUK (SÖYLEV) ile Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri; ayrıca, bunlara eklenen bir iki derlemedir. SÖYLEV Türk Dil Kurumu'nun yayımındaki özleşmiş diliyle; Söylev ve Demeçler ise bizim elimizle sadeleştirilerek, seçmeler bu derlemeye aktarılmıştır. Atatürk'ün bütün kitap ve yazıları ki 15 cildi aşar - özetlenir, daha doğrusu seçmelerle sunulurken O'nun bütün düşünceleri tam ve kesin olarak saptanmıştır gibisinden bir savda bulunamayız. Nitekim, daha önce yapılmış başka seçmeler de, birbirine yüzde yüz uygunluk göstermez. Bu bakımından, Atatürk'ü inceleyerek olanların, bütün yazı ve sözlerini gözden geçirmeleri gerekir. Elinizdeki küçük kitap ise, böyle bir çaba için yüreklendirme görevini yaparsa ne iyi! Ancak, Atatürk'ün bütün yazı ve sözlerini okuyup incelemeye zaman ve olanak bulamayan, bu arada gerek görmeyenler için, bu kitap, Kemalizm'in ana çizgilerini, yöntem ve izlencesini çok kısa da olsa verebilecektir. Kitabın başına Atatürk'ün yaşamı ile, 1919-1938 Türkiye'sini tanıtacak, özetlenmiş zamandizinler konulmuş; sonunda da, yüz kitapla sınırlanan bir yardımcı okuma kaynakçası eklenmiştir. Ne var ki, Atatürk ve Devrimi üzerine eğilecek olanlar, bu kaynakçayı da aşarak yayılmak, 198l 'de çıkacak yeni yayınları, dergi ve gazete yazılarını izlemekle yükümlüdürler. Atatürk'ün 1938'den bu yana pek çok savsaklanmış olduğu, son yıllarda başka ideolojilerin O'nu ve Devrimini unutturmayı büyük ölçüde başarmış olmalarından anlaşılır. Bilimde küçümseme yoktur. Küçümsemeler sonucu, Atatürk'le ilgili en yalın bilgilerde bile yanlışlar yapılmış, bu yanlışlar yerleşmiş, giderek yapışmış, donmuştur. E n kötüsü, Atatürk, bugünün geçliğine; küçümsenmemesi, ele alınmaması, okunmaması, giderek düşünülmemesi; salt ülkeye dokuncadan başka bir şey getirmemiş bir kişi olarak görülmesi, gösterilmesi gereken bir olay olarak tanıtılmıştır.


1981, Atatürk'ü Devrimini yeniden incelemek, kurmak için başlangıç yılı olmalıdır. O'nu ve yapıtını anlatmak için, törenlerle kalınmamalı; sözleri ve yaptıkları ile tanıtılmalı : O'ndan bugüne nelerin geldiği , yarınlara nelerin götürüleceği düşünülmeli, saptanmalıdır. Yoksa, bir başka törensel yıla değin daha pek çok şey unutulur, yanıltıcılar daha pek çok şey yapabilirler. Atatürk, bu ülkenin geleceği için bir güvence, bir mutluluk güvencesidir. Ankara, 30 Aralık 1980 (*) S.N.Ö

* Bu önsöz TÜRK DİLİ KURUMUNCA YAYINLANAN birinci basımda yer almıştır. Şimdi gerçekleştirdiğimiz üçüncü baskıdır.


Kısaltmalar, ayraçlarvb. • Türk Dil Kurmu'nun SÖYLEV'i 1978 baskısıyla ele alınmış, seçmelerin altında, basım yılı ve sayfa sayısı verilmiştir. • Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri'nden son ikisi (4. ve 5 . ciltler)'nin adları daha uzundur. Bunları da, ilk üç cilt gibi: ASD olarak kısaltılmış biçimleriyle andık; ciltleri, basıldıkları yılları (çünkü, 1-3 ciltler iki kez basılmıştır), sayfa sayılarını verdik, Başka kaynakların adları daha ayrıntılı olarak verildi. Sondaki kaynakçanınAtatürk'ün söz ve yazılarını gösteren ilk bölüğünde, daha çok bilgi bulunmaktadır. • Her seçilmiş parçanın başında, Atatürk'ün bu sözleri hangi nedenle söylediği, günü ile birlikte yazılmış; alt notlarla tamamlayıcı bilgiler verilmiştir. • Sadeleştirme yapılırken, bizim eklediğimiz açıklamalar, köşeli ayraç içinde gösterilmiştir. Sonda, kısa bir sözlük verildi. • Genel bölüm başlıklarından başka, iç başlıklarda ve konuşmaların içinde geçen kavramlar için bir dizin eklenmiştir; çünkü, konuşmalardan alınan parçaların daha çok bölünmesi uygun görülmemiştir. • Konuşmalarda ara sıra görülen anlatım aksaklıkları; Arap harfli metinlerin yanlış okunmasından, yabancı gazetecilere verilen demeçlerin iki kez çevrilmiş olmasından, kimi zaman da doğaçtan konuşmaktan ortaya çıkmıştır.



1

GİRİŞ



Atatürkçü'nün El Kitabı

17

ı.

Kurtuluş Savaşı'nı giriştiğinde, Mustafa Kemal'in çıkış noktası: tam bağımsızlıktı. SÖYLEV'in başında, ileriki sayfalarda göreceğiniz üzere: "... tek bir karar vardı. O da, ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak" sözleriyle, izlencesinin ilk öğesini ortaya koymuş oluyor. Bu tam bağımsızlık; sadece siyasal değil, yine SÖYLEV sayfalarından aktardığımız gibi, iktisattan kültüre değin, her alanda bağımsızlığın eksiksiz olmasını amaç edinen bir ilke idi. Yeni bir Türkiye doğacaktı. Sınırları aşağı yukarı Misak-ı Milli (Ulusal Ant) ile çizilmişti. Daha, 1918 mütarekesinden birkaç gün önce; Birinci Dünya Savaşı'nın Güney Cephesinden saldıran İngilizlerden kurtardığı birlikleri, Halep'in kuzeyinde bir çizgi üzerinde geriye toplamış olan 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal, 1920 başlarında açılan İstanbul'daki son Osmanlı Meclisi'ne seçilen milletvekillerinden bir kesimini Ankara'ya çağırarak onlarla görüşmüş; Erzurum ve Sivas Kongresi'nin kararları temelinde, Misak-ı Milli'nin ana çizgilerini belirlemişti. Misak-ı Milli, Osmanlı Meclisi'nde görüşüldü, saptandı; sonradan T.B.M.M.'inde de benimsendi. Yukarıda aldığımız tümcesinde, kurulacak bağımsız devletin "ulus egemenliğine" dayandığı da vurgulanmıştır. Böylece: tam bağımsızlık, Misak-ı Milli'nin çizdiği sınır, ulusal egemenlik; girişilen savaşımın başlangıç öğeleri olmuştur. 2.

Atatürk'ün Devrimi, bir öğreti (doktrin)ye dayanır mı? Bu konu çok tartışılmış; kimileri, öğretisizliği bir eksiklik, kimileri ise bir özellik saymış; başkaları, yoruma göre Kemalizmin bir öğreti sayılabileceğini de ileri sürmüştür. Ancak; Atatürk'ün kendisi, yakın arkadaşlarına, öğreti'den kaçınmak gerektiğini, donup kalmanın doğru olmayacağını, sırasında belirtmiştir. Atatürk, devrimini masa başında hazırlamış değildir. Buna ne zamanı, ne de olanağı vardı; ülkenin içinde bulunduğu koşullar da buna elverişli değildi. Ancak; ne olursa olsun, belki Harp Okulu günlerine değin gerilere giden bir hazırlığı olduğu kuşkusuzdur. Bir öykücük (anekdot), onun 1907 sıralarında, ileride kurulacak yeni devletin niteliklerini düşünüp saptadığını gösterir. Bulgar Türkoloğu Manolofa Selanik'te anlattıkları, Arif Necip Kaskat'nın kalemiyle, 19.8. 1948 günlü Cumhuriyet gazetesinde görülebilir:


Atatürkçü'nün El Kitabı

18

Batı uygarlığı; saltanatın yıkılması; laiklik; kılık kıyafet Latin yazısının alınması, kadın hakları vb. Erzurum Kongresi'nin sona erdiği gün-ileriki sayfalarda görülecektir. Heyet-i Temsiliye (Temsilciler Kurulu) üyesi Mazhar Müfit (Kan-su)'in defterine yazdırdığı izlence cumhuriyet ilkesini de içererek, hemen özdeş düşünceleri kapsar. Atatürk'ün zamanı ve olayların gidişini önceden hesapladığı anlaşılıyor. Düşündükleri, işin başında, başkalarınca, olmayacak işler gibi görülmüştür. Ama, hemen hepsi gerçekleşmiştir. Kemalizm; düşünce dizisini, olayların içinde geliştiren bir dizgedir. Öğreti değildir; gerçekçi bir izlencedir.

3. 1923'te, Kurtuluş Savaşı cumhuriyete ulaşınca; asıl iş o günden sonra başlayacaktır. Tam bağımsızlık elde edilmiş, yeni devletin sınırları dünyaya benimsetilmiş,

ulusal buyrum

egemen kılınmıştır.

Şimdi,

Devrimin

toplumsal yönü başlayacaktır. Atatürk, her alanda dışa bağımlılığı geriye çeviren, başka ulusların haklarına saygılı, saldırganlık niteliğinden uzak, bağnaz olmayan bir ulusçuluğun kurucusudur. Buna, Atatürk ulusçuluğu diyoruz. İnsancı bir ulusçuluktur bu. Bu ulusçuluk, bir ülkenin içindeki insanları birbirine yaklaştırır. Halkın gönenmesini amaçlar. Dolayısıyla halkçılıkla kaynaşır. Yapılacak

her

iş,

ulusun

ya

da

halkın

yararınadır,

izlencenin

gerçekleştirilebilmesi için de siyasal özgürlüklerin kötüye kullanılmaması; halkın aldatılıp, yıkılan saltanatın yerine, politikacıların yararına işleyecek yeni bir tür saltanatın kurulmasını engellemek gerekir. Gazi Mustafa Kemal, 1922'yi 1923'e bağlayan günlerde kurmak için girişimlerde bulunduğu siyasal partinin, ayırıcı değil, birleştirici olmasını ister.

O günlerin toplum katmanları da buna elverişlidir, koşullar bunu

buyurur. Parti, bütün ulusu içerecektir. Türk Devrimi sürecinde; düşünceler ne denli önde gelse, olaylar ve ortamın istekleri dikkatten uzak tııtıılamazdı. Atatürk'ün gerçekçiliği, düşünce adamlığı yanında eylemci kişiliği de büyle davranılmasını gerektirdi. l 924'te, 1930'da tek parti dizgesinden bir süre için ayrı kalındı. Ancak, Devrimi kemirmeye başlayan politika tııtkulan, yeniden tek parti dizgesine dönülmesini gerektirdi. Atatürk'ün yaşamı kısadır. 1923 ile 1938 arasındaki on beş yıl, sınırlı bir zaman parçasıdır. Kaldı ki, 1945-1980 yılları arasındaki daha uzun zaman şeridi, siyasal denemelerin,

Devrimin


Atatürkçü'nün El Kitabı

19

dokuncasına işlediğini, bir kararlılığa varılamadığını tanıtlamıştır. Atatürkçülüğün, tek parti dizgesi ile başladığını, ancak, bu dizgede kalmayacağını, olaylar göstermiştir. Atatürk'ün siyasal özgürlükten önce toplumsal özgürlükleri önce sürdüğü, Devrimin de bunu gerektirdiği, hiç değilse O'nun yaşamı boyunca yaşanmış bir gerçektir. 4. Atatürk Devriminin temeli, çağdaşlaşmadır. Buna, zaman zaman Batılılaşma adı da verilmiş; son yıllarda Batılılaşma kavramı, siyasal bir anlama dönüştürülerek eleştirilere uğradığı için olacak, bu kavramı an­ maktan çekinilir olmuştur. Çağdaşlaşmanın, uygulamadaki adı: laiklik olarak vurgulanır. Saltanattan cumhuriyete geçmekle Devrim tamamlanmış sayılmazdı. Eski kuruluşları yıkarak yerine yenilerini koymayı, devrim'in tanımı olarak veren Gazi Mustafa Kemal'in, en az 1907'den beri düşündüklerini gerçekleştirmek için, cumhuriyete varan, saltanatı da kaldıran Kurtuluş Savaşı bir görkemli önsöz sayılabilirdi. Halifeliğin bir süre daha yaşamasına katlanıldı. Halife'nin davranışları, T.B.M.M.'ndeki bir kesim politikacının, dahası Gazi'nin kimi yakın arkadaşlarının kışkırtması ile çığırından çıkınca, bu katlanış süresinin, Hilafetin kaldırılması için gerekçe hazırladığı da görülüyor. 3 Mart 1924 günü; Türkiye'de laikliğin başladığı gün olarak saptanabilir. Gerçi, 1924 yılı Nisan ayında çıkarılan yeni Anayasa'nın bir maddesi, henüz Türkiye devletinin resmi bir din'i olduğunu gösterir. Anayasa'nın bu maddesi 1928 yılının yine Nisan ayındaki bir değişiklikle kaldırılmıştır. Ne var ki, uygulama 3.3. l 924'te başlamış, o gün, hem Hilafet kaldırılmış, hem medreseler kapatılarak ikili öğretime son verilmiş, laik öğretim yerleştirilmiştir. Yine o gün, hükürnette bulunan Seriye ve EvkafVekaleti de kalkmış; yerini Diyanet işleri Başkanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne bırakmıştır. Açıkçası, din, hükümetten, siyasadan ayrılmış, kendi alanında kalmıştır. Bundan sonra yapılanlar, diyebiliriz ki, hep bu 3 Mart 1924 başlangıcına bağlanır. Yine 1924 yılı Nisan ayında, Şer'i mahkemeler kaldırılarak, adalet sadece laik yargı ile yürütülmeye başlanmıştır. 1925 yılında Tarikatları tarihe göçüren, Şapka ve kılığın uygarlaşmasını sağlayan yasalar çıkarıl­ mıştır. O yılın sonunda takvim ve saat değişikliği yapılmıştır. 1926'da benimsenip yürürlüğe konulan Medeni Kanun, dinsel tüzenin yerine uy­ garlığın yasalarını getirmiştir. 1928 yazı devrimi de, bir açıdan laik ezan,


20

Atatürkçü'nün El Kitabı

Türkçe Kur'an; din adamlarının sokaklarda dinsel kılıklarla gezemeyeceği gibi uygulamalar ve yasalar gelmiştir. Kadının, toplumda erkekle eşit olmasını sağlayan yasa ve önlemler, 1930'da belediye, 1934'te genel seçimlere katılmasını, seçme ve seçilme hakkını kazanmasını, toplumun her alanında edimli olarak çalışmasını, etkili olmasını öngörmüştür. 5. Çağdaşlaşma, ancak çağdaş bilim anlayışı ile yürütülebilirdi. Atatürk Devrimi'ne son yıllarda Kültür Devrimi adı da veriliyor. l 924'te. yaşamda en gerçek yol göstericinin bilim olduğunu söylerken; bilimin çağdaş gelişmelerini belirtmiş binlerce yıl önceki bilim anlayışıyla yola çıkılamayacağını da vurgulamayı gerekli görmüştür. Laiklik ilkesine bağlanmadan, bilimi ön sıraya almanın olanağı da yoktu. Eğitim ve öğre­ time, laik temel üzerinde yeniden başlamak gerektiği gibi; 1862'den beri, yazımını bir düzene sokma çabalarına karşın bir sonuca varılmamış olan eski yazının atılması ile, okuma yazma kolaylaştırılmış, halka değin yayılmıştı. Bu yazının getireceği sorunlardan biri de yeni toplumun yeni bir dile kavuşturulması idi. 1932'de Türk Dil Kurumu'nun kurulmasıyla başlayan eylem, bugün bütün durdurma çabalarına karşın yürümektedir. Tarihi Osmanlı devletinin kuruluşu ile başlatan, ancak İslam tarihi çerçevesinde genişletebilen anlayışa karşı, 1931'de kurulan Türk Tarih Kurumu ile açılan yeni tarih görüşü; Türklüğü bir yandan İslamdan önceki uygarlıklarına bağlarken; öte yandan, son durak yerimiz olan Anadolu'nun alt katmanlarındaki uygarlıklara sahip çıkmamızı sağlamıştır. Müziğin toplumdaki yeri, Konfüçyüs'ten beri önem kazanmıştır. Atatürk, kendisi esk müzikle yetiştiği halde, müzikte de devrim anlayışı uygulamış; bugün bile kesin sının çizilemeyen "alaturka" müziği topluma salık vermeyerek: müziğimizin kökünü Anadolu ezgilerine bağlamış, yöntem olarak da Batı müzikçiliğini göstermiştir. Bugün; eskiye bağlı olanların yanında, ileri görünüşe bürünmüş kesimlerde de, Atatürk'ün kültür devrimine karşı çıkışlar yayılmaktadır. Yazı ve dil devrimlerinin, "eski kültürümüzle" ilişkimizi kestiğini, gerçek müziğimizin eski divan müziği olduğunu ileri sürenler, aslında çelişki içindedirler. Yazını ile, müziği ile, başka bilim ve sanat ürünlerimizle, eski kültürümüz, sadece tarihsel bir değer taşır. Eski ürünleri bugünkü anlayış ve uygulayımla yaşatıp yürütme çabalan sonuçsuz kalıyor. Bunun ötesinde; Atatürk döneminden beri, eski kültürün bir araştırma alanı olarak


Atatürkçü'nün El Kitabı

21

kullanılması olanakları d a yerinde bırakılmıştır. Gericilerle ilerici gösterişindekilerin eskiye dönüş çabaları, her iki yan için de, gericilik; ve Atatürk kültür devriminin yerine başka dizgileri koyma amacına yöneliktir. 6.

Atatürkçülük, eski "köhne" tüzenin, yerine çağdaş, laik tüzeyi getirmekle, çağdaşlaşma çabalarını, yaptırım altına almıştır. Tüzede değişim, başlı başına bir devrim; ya da devrimin bir güvencesi olarak nitelenebilir. İç ve dış siyasa; 1930'da seçim bildirisinde belirtildiği gibi: Yurtta barış, Dünyada barış temeline dayandırılmıştır. Laikliğin uygulanma alanına yayılması; Türkiye'de mezhep çatışmalarını önlemiştir. İlk siyasal parti denemelerinin iç kavgaları körüklemesi de, Devrim ilkesinin bunların üstünde tutulması ile denetim altına alınmıştır. Kemalist Devrimin, yerleşinceye değin, yabancı ideolojilere de, ancak belirli bir sınır içinde ve düşün düzeyinde olanak tanıyacağı doğaldı. Atatürk dönemindeki ölçülü, dengeli özgürlük, örneğin l 950'den sonra, düşün ve yazını bir yasak çemberi içinde tutan anlayışsızlık içinde, eriyip gitmiştir. Atatürk, Kurtuluş Savaşı içinde başlattığı Rus dostluğuna yaşamının sonuna değin bağlı kalmıştır. Ancak, Kurtuluş Savaşının olanaksızlıkları içinde bile, Rusya'nın içişlerimize karışmasına izin vermemiştir. Komünizm, Bolşeviklik konusundaki resmi demeçlerinde her zaman ölçü egemendir. Atatürk Kemalistti; pek doğal olarak, Türkiye'de başka idolojilerin egemen olmasını önleyecekti. Özellikle, Kemalist devletin kurulduğu o yıllarda böyle davranması yadırganmaz. Ne var ki, sonradan gelen başta şiir olmak üzere kimi yasaklar, O'nun döneminde görülmemiştir. 7.

Dış siyasaya yeniden değinmeye belki gerek yoktur. Bu siyasa, Kurtuluş Savaşı'nda başladığı noktadan, belirli bir çizgi üzerinde yürümüştür. Türkiye'ye saldıran güçlere karşı sert bir ulusçu olan Mustafa Kemal, her zaman dünya barışının sözle ve eylemle savunucusu olmuştur. İnsanlık anlayışını yansıtan sözleri-ileride okunacaktır-yer yer ve zaman zaman bir barışçılık felsefesine dönüşmektedir. Türk Kurtuluş Savaşı'nın bir amacın da, tutsak ve kıyıma uğramış ulusların davasına yönelik olduğunu belirtmekten hiçbir zaman geri kalmamıştır, ileriyi görme yetisiyle, dünyanın nereye götürüldüğün gördüğü anlarda! bunu yabancı gazetecilere, devlet adamlarına açıklamış; hep


22

Atatürkçü 'nün El Kitabı

"kin, haset ve açgözlülük" gibi erdemsizliklere karşı çıkmış; bütün dünyayı bir beden, ulusları da bu bedenin örgenleri saymış; insanları birbirine kırdırmakla, onların mutlu edilemeyeceğini söylemiş; Dünyada barış istemiş, bunun için evrensel çabalara girmiştir. 8. Kurtuluş Savaşı'na girişen ve bunu başarı ile sonuçlandıran askerlerin, başta Gazi Mustafa Kemal'in geniş bir iktisat bilgisine sahip oldukları düşünülemez. Atatürk'ü bu açıdan eleştirenler, yetişme koşullarını dikkate almayarak, başkalarının da dikkate almasını önleyerek, O'nu bu yönden eleştirip yıpratmak isterler. Kurtuluş Savaşı sıralarında, devletçilik ilkesi, sözle ve işle yürürlükte olmuştur. Daha cumhuriyet kurulmadan, Şubat 1923'te İzmir'de, Kazım Karabekir Paşa'nın başkanlığında toplanan İktisat Kongresi'ndeki gidişin, alınan kararların; bir kesimce nasıl yorumlandığı biliniyor. Ama, kimse, bu Kongreyi açan Gazi'nin, konuşmasında iktisata verdiği önemi ele almaz. Cephelerden gelen Başkomutan, askerlik utkusunun yetmediğini, tarihin hiçbir döneminde yetmemiş olduğunu iyi anlamış ve anlatmıştır. Türkiye, özellikle iktisat alanında birtakım deneyimlerden geçecekti. Bu Kongreden sonra da devletin girişimleri olmuştur. Yabancı şirketlerin devletleştirilmesi, fabrikalara devlet elinin girmesi, demiryollarının devletçe yapılması ya da bulunanların yabancılardan satın alınması; l 930'1arda düşünülen, 193 l 'de parti izlencesine alınan 1937'de Anayasının malı .olan Devletçilik ilkesinin, önceliğini tanıtlar. Bunu, Zamandizin dizelgesinden izlemek olanağı vardır. 9. Atatürkçülüğün temeli l 93 7'de Anayasaya giren altı ilkeyle saptanmıştır. Bunların sırası şöyledir: Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik (o günkü terimle: İnkılapçılık). Kimi düşünürler, bu altı ilkeye: Tam bağımsızlık'ı eklemek isterler. Oysa bu ilke, bizce ulusçuluk ilkesinin içeriğinde vardır. Çünkü,Atatürk ulusçuluğu savunucu, koruyucu, bağımsızlığına, karşıtı ancak ölüm olan bir yolda bağlı bir ulusçuluktur. Kemalizm; saltanatı yıkarak yerine cumhuriyeti, ulusun egemenliğini koyan, halkın mutluluğunu amaçlayan Cumhuriyetçi, Halkçı bir dünya görüşüdür. İktisat anlayışı, Devlete öncelik verir; Devletçiliği Anayasaya değin götürmüştür. Atatürkçülük Devrimciliğe süreklilik tanır; bunun


Atatürkçü'nün El Kitabı

tersi düşünülseydi, bu ilke Anayasaya yerleştirilmezdi.

23

Devrim ise

çağdaşlaşma, Laiklik temeli üzerine oturtulmuştur. Bütün bu ilkeler Atatürkçülüğün anlattığı ulusçulukla birlikte, hep ileriyi amaçlar, ilerici bir bütün oluşturur.

10. Atatürk, cumhuriyeti, Türk Devrimini Gençliğe bırakmıştır. Bu, doğa yasalarına uygun bir davranıştır. İnsan yaşlanır, durur. Gençlik kavramı ise sonrasızdır. Ne yazık ki, son yıllarda, bu büyük anlam da küçültülmüş, unutturulmaya çalışılmıştır. Bu unutturuş, iki yanlı olmuştur. l 950'den sonra; başta Laiklik ve Devletçilik olmak üzere, Atatürk Devriminin temel ilkeleri - hem de devlet eliyle - yıkılmak istenmiştir. Aslında yıkım büyük olmuştur; ne var ki, temel sökülememiştir. Uygulamada girişilen geriletmeler, temeldeki ilkelere erişememiştir. Atatürkçülüğün Devrimcilik tözü yaşamını sürdürmüştür. Atatürkçülüğün, bütün bu yıkımlara karşı, hemen on yılda bir, yeniden suyun yüzüne çıkarak - Türkiye'de ve dünyada - güncel olması, elbette onun temeldeki sağlam dünya görüşüne bağlanır. Son on onbeş yılda, gençliğin, bu kez başka bir yönden ele geçirilmeye çalışılması, Atatürk'ün güvendiği bu canlı varlığın bir süre için yitirilmesini sağlar görünmüştür. Ancak, 1980 yılında önlenen kanlı girişimleri izleyen 1981 (100. Yıl). Kemalizmi yeniden araştırmaya, bulmaya yol açmıştır. Açmalıdır.



il ZAMANDİZİN

A. Atatürk'ün yaşamı, B. 1919- 1938 Türkiyesi, Bu zamandizin kısa çizgilerle verilmiştir. Yasa ve kuruluş adlarının kimisi, eski sözcüklerle tüm olarak, kimisi ise anlama göre kısaltılarak yazılmıştır.



Atatürkçü'nün El Kitabı

27

A. ATATÜ RK'Ü NYAŞAMI 1881 -19 Mayıs 1919 1880/1 881. Atatürk Selanik'te Ali Rıza ve Zübeyde'nin oğlu olarak doğdu. Eski nüfus cüzdanında Rumi-Mali yıl ile 1296 yazılıdır. 1296 yılı 13 Mart 1880 - 12 Mart 1881 arasını kapsadığı için, doğum ay'ı ve günü de bilinmediğinden, kesin yıl da bilinmemektedir. 1934 yılına değin, doğum yılı 1880 olarak yazılırdı. 1934'te çıkarılan yeni nüfus cüzdanında doğum yılı 1881 olarak değiştirildi. 1936'da, kutlamak için doğum gününe öğrenmek isteyen İngiltere Kralına. Atatürk'ün isteği üzerine 19 Mayıs günü bildirilmiştir. 1893 ya da 1894. Mustafa, Selanik Askeri Rüştiyesi (ortaokul karşılığı) ne yazıldı. Daha önce, eski yolda öğretim yapan bir mahalle okuluna, sonra çağdaş öğretim düzenini uygulayan Şemsi Elendi Okulu'na, daha sonra mülki (sivil) Rüştiye'ye yazılmıştır. 1895 ya da 1896. Askeri Rüştiye'de Mustafa adlı öğretmeninin kendisine Kemal adını verdiği M. Kemal, Manastır Askeri İdadisi (lisesi) ne geçti. 13 Mart 1899, M. Kemal, İstanbul'da Harbiye (Harp Okulu) piyade sınıfına girdi. 1902. M. Kemal, Harbiye'nin Erkanıharbiye sınıfına (Harp Akademisi) geçti. 11 Ocak 1 905. M. Kemal, Erkanıharp (kurmay) yüzbnşısı olarak Akademiyi bitirdi. 5 Şubat 1905. M. Kemal, Şam'daki 5. Orduya atandı. Ekim 1906. Arkadaşlarıyla Vatan ve Hürriyet adlı gizli derneği kurdu. 20 Haziran 1907. Kolağası (kıdemli yüzbaşı) oldu. 20 Eylül 1907. Selanik'teki 3. Orduya atandı. 22 Haziran 1908. Ek görev olarak Selanik - Üsküp Şark Demiryolları müfettişliğine atandı. Eylül 1908. Meşrutiyet'i kuşku ile karşılayan M. Kemal Trablusgarb'a (Libya) gönderildi. 14 Nisan 1909. İstanbul'da 13 Nisan (Rumi: 31 Mart) gericilik ayaklanması üzerine Selanik'te hazırlanan, adını verdiği Hareket (operasyon) Ordusunun Kurmay Başkanı olarak istanbul'a doğru yola çıktı.


28

Atatürkçü'nün El Kitabı

1909. Litzmann'dan çevirdiği kitapçığı yayımladı: Takımın Muha rebe Talimi, (Bölüğün Muharebe Talimi çevrisi, 1912'de çıktı). Bu yıl Selanik'te; Cumalı Ordugahı adlı kitapçığı da basıldı. 13 Ocak 191 0. Selanik'te 3. Redif Fırkası (tümeni) Kurmay Baş­ kanlığına atandı; 4 Eylül'de 3. Ordu Subay Talimgahı Komutanlığı da ona verildi. 1910. Mahmut Şevket Paşa'nın Kurmay Başkanı olarak Arnavutluk harekatına katıldı. O yıl, Fransa'da Picardie manevralarını izlemeye gitti. 13 Eylül 1 91 1 . İstanbul'da Erkanıharbiye (Genelkurmay)'de görev­ lendirildi. 27 Kasım 1 911. Binbaşılığa yükseldi. 8 Aralık 1911 (?)'den 24 Ekim 1912'ye değin, Bingazi - Tobruk-Deme (Libya) bölgesinde, Türk-İtalyan savaşı üzerine geldiği bu bölgede Tobruk ve başka savaşlara katıldı. 9 Ocak l 9 l 2'de Tobruk savaşı. 1911. Selanik'te: Tabiye Tatbikatı Seyahati adlı kitapçığını yayımladı. 25 Kasım 1 912. Bahrısefit Boğazı (Çanakkale Boğazı) Kuvayi Mürettebesi Harekat Şubesi müdürlüğüne atandı. 27 Ekim 1913. Sofya ataşemiliterliğine atandı. 11 Ocak 1914te ek görev olarak Bükreş ve Çetine (Yunanistan'da) ataşemiliterlik görevlerini de üzerine aldı. 1 Mart 1 914. Kaymakamlığa(yarbaylığa) yükseldi. 4 Ağustos 1 914. Sırbistan ataşemiliterliğine atandı. 2 Şubat-10 Aralık 1915. Çanakkale savaşlarında. 20 Ocakta Tekirdağ'da 19. Fırka (tüen) komutanı. 6/7 Ağustos'ta Birinci Anafartalar Savaşı, 8/9 Ağustos'ta Anafartalar Grubu Komutanı. 10 Ağustos'ta Conk­ bayın, 16/17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21/22 Ağustos'ta İkinci Anafartalar Savaşı. 25 Nisan -17 Mayıs 1 915. Anburnu Kuvvetleri Komutanı. 18.5.191S'te yeniden 19. Fırka Komutanı. 1 Haziran 1915. Miralaylığa(albaylığa) yükseldi. 14 Ocak 1 91 6. Edirne'de 16. Kolordu komutanlığına atandı. Kolordu'nun Diyarbakır'a aktarılması üzerine 27 Mart'ta oraya varıldı. 1Nisan1916.Mirlivalığa(tuğgeneral-tümgeneral) yükseldi. 7-25 Nisan 1 916. Doğu'da Rusların saldırısını püskürttü.


Atatürkçü'nün El Kitabı

29

6-7Ağustos 1916. Birlikleri, Muş ile Bitlis'i kurtardı. 7 Kasım-25 Aralık 1916. Günlük tuttu. Yaveri Şükrü (Tezer)ye verdiği bu günlük, onun anıları içinde, l 927'de Türk Tarih Kurumu'nca yayımlandı: Atatürk'ün Hatıra Defteri. 17 Şubat 1917. Atandığı Hicaz Kuvvei Seferiyesi Komutanlığını kabul etmedi. 1 Mart 1917. 2. Ordu Komutan Vekilliğine atandı. 5 Temmuz 1917. Karargahı Suriye'de bulunan 7. Ordu Komutan­ lığına atandı. 20 Eylül'de ülkenin durumunu bildiren ünlü raporunu yaza­ rak İstanbul'a gönderdi; 24 Eylülde ikinci bir raporu. (ASD, iV cilde bak). 6 Ekim 1 91 7. İstifa etti, arkasından İstanbul'a döndü. 15 Aralık 1917-4 Ocak 1918. Velihat Vahdettin'le birlikte Almanya'da cepheleri dolaştı. Haziran-Ağustos 1918 aylarında tedavi içinViyana'ya gittiğinde 30.6.-27 .7.1918 günleri, Karlsbad Defterleri adıyla anılan anılarını yazdı. 7Ağustos 1918. Yeniden 7. Ordu komutanlığına atandı. 26 Ekim 1918. Düşmanı, Halep'in kuzeyinde, bugünkü sınırlarda durdurarak Misakı Milli (Ulusal Ant) sınırlarını belirledi. 3 1 Ekim 1918. Y ıldırım Orduları Komutanlığına atandı. 7 Kasım'da bu Grup ile 7. Ordu karargahı kaldırıldığı için 1O Kasım'da İstanbul'a döndü. 13 Kasım 1918. İstanbul'a geldi. 17 Kasım 1918. Minber gazetesinde kendisiyle bir konuşma ya­ yımlandı. 18 Kasım'da Vakifıo. bir konuşma. 20 Aralık'ta Söz Gazetesinde, Teceddüt Fırkası'na gireceğine ilişkin haberi yalanladı. 1918. Zabit ve Kumandan ile Hasbıhal adlı kitapçığı yayımlandı. 5 Mayıs 1919. 30 Nisan 19 19'da, 9. Ordu'ya atanma buyruğu çıkmış, bu gün ise Takvimi Vekayi (devletin resmi gazetesi)'de yayınlanmıştır. 1 5 Mayıs 1919. Vahdettinile son kez görüştü. 16 Mayıs 1 919. Karargahı ile Bandırma vapuruna binerek yola çıktı. (M. Kemal, İstanbul'dan ayrılmadan önce, başta İsmet «İnönü» olmak üzere kimi yakın arkadaşlarıyla görüşerek, Samsun'a bir amaçla çıktığını belirtmiştir.) 19 Mayıs 1919. Karargahıyla birlikte, sonradan 3. Ordu sayısını alan 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun'a ayak bastı.


Atatürkçü'nün El Kitabı

30

2 1 Mayıs. Erzurum'da 15 . Kolordu komutanı bulunan Kazım Karabekir Paşa'ya kapalı tel ile düşüncelerini bildirdi. 23 Mayıs. Ankara'da 20.Kolordu komutanı Ali Fuat (Cebesoy)Paşa'ya Samsun'a geldiğini bildirdi. 25 Mayıs. Samsun'dan Havza'ya geçti. 28 Mayıs'ta yüksek görevlilerle komutanlara, Yunan işgallerini protesto eden gösteriler düzenlemelerini yazdı. 6 Haziran. İngiliz Karadeniz Orduları Başkomutanı General Milne, M.Kemal'in geri çağrılması için Harbiye Nezaretine yazı yazdı. Harbiye Nazın, M.Kemal'e İstanbul'a dönmesini 8 Haziran'da yazı ile bildirdi. 13 Haziran. Havza'danAmasya'ya geçti. 17 Haziran. İstanbul'daki İngiliz Y üksek Komiseri Amiral Calthorpe, M.Kemal'in geri çağrılması için Harbiye Nezaretine yazı yazdı. 18 Haziran . Trakya'da bulunan Albay Cafer Tayyar (Eğilmez) düşüncelerini bildirdi. 21 Haziran. İstanbul'da bulunan tanınmış kişilere yazı yazarak, İstanbul'un artıkAnadolu'ya uyması gerektiğini bildirdi. 2 1122 Haziran. Amasya Genelgesini yayımladı. 26 Haziran. Amasya'dan yola çıktı. 27 Haziran. Sivas'a geldi. 28 Haziran. Sivas'tan yola çıktı. 3 Temmuz. Erzurum'a geldi. 8/9 Temmuz. İstanbul hükümeti, 3. Ordu Müfettişliği görevine son verdi. O da askerlikten ayrıldığını bildirdi. 23 Temmuz. Konuşmasıyla açılan Erzurum Kongresine başkan seçildi. 9 Ağustos. M.Kemal'in askerlikten çıkarılması, nişanlarının geri alınması, padişahın onursal yaverliğinin sona ermesi konusunda padişah buyruğu. 29 Ağustos. Erzurum'dan ayrıldı. 2 Eylül. Sivas'a geldi. 4 Eylül. Sivas Kongresi'ni bir söylevle açtı, başkan seçildi. 11 Eylül. Anadolu ve Rumeli Müfdafaai Hukuk Milliye Cemiye-ti'nin kuruluşuna ilişkin olarak Sivas valiliğine dilekçe verdi. Heyeti Temsiliye'ye başkan oldu.


Atatürkçü'nün El Kitabı

31

22 Eylül. Amerikan kurulu başkanı General Harbord'la görüşerek, kurtuluş savaşımını anlattı. 16 Ekim. Arkadaşlarıyla, Sivas'tanAmasya'ya doğru yola çıktı. 18Ekim.Arkadaşlan (Heyeti Temsiliye) ile Amasya'ya geldi. 20-22 Ekim. Amasya'da, İstanbul hükümeti temsilcisi Bahriye Nazırı Salih Paşa ile buluştu; aralarında protokollar imzalandı. 27 Ekim. Tokat'ta, Ertesi gün yola çıktı. 7 Kasım. Erzurum'dan son Osmanlı Meclisi'ne üye seçildi. 16-27 Arahk. Heyeti Temsiliye ile birlikte yola çıktı; yolda çeşitli kentlere uğradı. 27 Arahk . Ankara'ya geldi, karşılama törenleriyle kente girdi. 29 Arahk. İstanbul'da bakanlar kurulunun, M. Kemal'in istifa ettiği, atılmadığı, nişanlarının geri verildiği konusunda karan. (Ekim başından beri, İstanbul'da düşürülen Ferit Paşa'nm yerine Ali Rıza Paşa iktidardadır). 1920 16 Mart. İstanbul'un İngilizlerce resmen işgali üzerine, ulusa bir bildiri yayımladı; yabancı devletler temsilcilerine, dışişleri bakanlıklarına, parlamentolara protesto yazılan yazdı; vali ve komutanlara yazı yazarak gösteriler düzenlemesini istedi; İslam dünyasına 17 Martta ayn bir bildiri yayımladı. 19Mart. Ankara'da toplanacak Meclise milletvekilleri seçilmesi yolunda illere, komutanlara yazı yazdı. (İstanbul Meclisi, 18 Mart'ta dağıtılmıştı). 22 Nisan . İllere yayımladığı bildiride, açılacak T.B.M.M.'nin tek başvurulacak yer olduğunu belirtti. 23 Nisan. T.B.M.M. açıldı. 24 Nisan'da, M.Kemal başkanlığa seçildi. Geniş bir konuşma ile 1918 Mütarekesinden beri geçen olayları anlattı. 30 Nisan. T.B.M.M'in açıldığını, yabancı devletler dışişleri bakanlıklarına bildirdi.

5 Mayıs. T.B.M.M'nce 3 Mayıs'ta seçilen ilk hükümet M.Kemal'in başkanlığında toplandı. 11 Mayıs. İstanbul Divanı Harbi, M.Kemal ile arkadaşlarını idamla yargıladı. (Daha sonra: Fevzi (Çakmak), İsmet (İnönü) için idam yargısı). 21 Haziran. Eskişehir'de Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ile görüştü. (Yıl içinde: Konya, Pozantı, Afyon, Kütahya'ya gitti.)


Atatürkçü 'nün El Kitabı

32

13 Eylül . M .Kemal'in sonradan 1 92 1 Anayasasına dönüşen Halkçılık Programı, Meclis'te onaylandı. 4 Ar alık . Eskişehir'de, İnönü ile Çerkez Ethem arasındaki anlaşmazlığı çözmek için M.Kemal, İsmet İnönü, Çerkez Ethem'in ağabeyi milletvekili Çerkez Raşit arasında görüşme yapıldL 5 Ar alık . İstanbul'dan gelen nazırlar (bakanlar, Ahmet İzzet ve Salih paşalarla) Bilecik buluşması . 192 1 10- 1 5 Şub at . M.Kemal'in cepheyi denetimi. 12 Nis an . Anadolu'daki Yunan kıyıcılıklarını protesto niteliğinde, dünyaya bildiri yayımladı. 10 M ayıs . T.B.M.M.nde arkadaşlarıyla Müdafaai Hukuk Grubu'nu kurdu. 1 6 Temmuz . M.Kemal, Ankara'da toplanan Maarif (eğitim) Kongresini açtı. (Bu ay içinde Yunanlılar saldırıya geçmiş, Türk ordusu çekilmiştir.) 18 Temmuz . Yunan gücü karşısında gerileyen Türk birliklerine, Sakarya berisine çekilmeyi salık verdi. 5 Ağustos . T.B.M.M., M . Kemal'e üç ay için Başkomutanlık yetkisini veren yasayı kabul etti. Bu yasa 3 1 Ekim 1 92 1 ; 4 Şubat, 6 Mayıs I 922'de üçer ay, 20 Temmuz 1 922'de süresiz uzatıldı. 7-8 Ağustos . On tane ulusal vergi buyruğu yayımlayarak, halktan ordunun gereksindiği gereçleri topladı. (Tekalifi Milliye emirleri). 14 Eylül . Genel seferberlik ilan etti. 19 Eylül . T.B.M.M. Sakarya utkusu üzerine kendisine Mareşal aşaması ile "Gazi" sanı verdi. 24 Eylül . Daha önce HazirandaAnkara'ya gelmiş olan Fransız diplomatı Franklin-Bouillon ile görüşmelere başladı. 20 Ekim'de Ankara Anlaşması imzalandı.

1 922 4 M art . Cepheyi denetlemeye gitti. 1 8 H azir an . İzmit'te Fransız yazarı Claude Farrere ile buluştu. 14 Temmuz . Ankara'da Fransız temsilciliğinde, Fransa ulusal bayramı toplantısında konuştu.


Atatürkçü'nün El Kitabı

33

16 Temmuz. Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuki Milliye Grubu'na doğal başkan seçildi. 23 Temmuz. Akşehir'deki cephe karargahına geldi. 6 Ağustos'ta döndü. 20 Ağustos. Akşehir'de Batı Cephesi karargahına geldi; 26 Ağustos Büyük Taarruz buyruğunu verdi. 1 Ey iül. 30 Ağustos Başkomutan Savaşı'nın utku ile başarılması üzerine, Türk ordularına "İlk hedefınizAkdeniz'dir. İleri! buyruğunu verdi. 10 Eylül. Ordunun arkasından İzmir'e geldi. 11

14 Eylül. İzmir Belediyesi M. Kemal'e hemşehrilik verdi. 29 Eylül. İzmir'den ayrıldı. 2 Ekim'de Ankara'ya geldi. 5 Ek im . Ankara hemşehriliğini kabul etti. 16 Ekim. Bursa'ya gitti. 29 Ekim'de Ankara'ya döndü. 26 Ek im. Kendisine onursal profesörlük vermiş olan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne teşekkür etti. 27 Ekim. Bursa'da öğretmenlerle konuştu. 6 Aralık. Ankara gazetelerine bir Halk Fırkası (C.H.P.) kuracağını açıkladı. 1923 14 Ocak. Annesi Zübeyde Hanım İzmir'de öldü. 14 Ocak - 20 Şubat. Batı Anadolu gezisi. 16/17 Ocak. İzmit'te gazetecilerle basın toplantısı. 29 Ocak. İzmir'de Uşşakizade Muammer'in kızı Latife ile evlendi. (5.8. 1 925' te ayrıldılar). 17 Şubat. İzmir'de İktisat Kongresi'ni bir konuşma ile açtı. 28 Şubat. İstanbul Belediyesi kendisine onursal hemşehrilik verdi. 16,20,21 Mar t. Adana'da esnaf ile, Konya'da gençlerle, Konya'da kadınlarla yaptığı konuşmalarda ünlü sözlerini söyledi. 8 N is an. Seçim bildirgesi niteliğinde 9 ilkeyi yayımladı. 13 Ağustos. T.B .M.M.'nin ikinci dönemi başlarken, yeniden başkanlığa seçildi. 18 Ağustos. İzmir'den de seçilmiş olan M. Kemal Ankara millet vekilliğini kabul etti. 29 Ekim. Cumhuriyet ilan edildi. Cumhurbaşkanlığına seçildi.


Atatürkçü'nün El Kitabı

34

1924 1 Ocak. İzmir'e gitti. 23 Şubat'taAnkaraya döndü. 30 Ağustos . Dumlupınar'da, Başkomutan Savaşı'nın ikinci yıldö nümünde ünlü konuşması. 31 Ağustos-17 Ekim. Yurt gezileri. 22 Eylül. Samsun'da İstiklal Ticaret Okulunda: " mürşit ilimdir"sözünü içeren konuşması.

en hakiki

1925 1 Ocak - 2 Şubat. Yurt gezileri. 23 Ağustos - 1 Eylül. Şapka ve tekkelerin kaldırılması konuların da gezisi, 24 ve 30 Ağustos Kastamonu'da uygarlık ve tekkeler, 27 Ağus tos'ta İnebolu' da kılık ve kadın hakları konuşmaları. 13 Eylül. Elazığ İstiklal Mahkemesinde yargılanan gazetecileri bağışladı. 21 Eylül - 22 Ekim . Yurt gezileri. 1 Ekim. İzmir Erkek Öğretmen Okulunda, "ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir" konuşmasını yaptı. 5 Kasım. Ankara'da Hukuk Mektebi (bugünkü: Fakülte) nin açış konuşmasında tüze devrimini anlattı. 1926 13/14 Mart. Anıları, Ankara'da Hakimiyeti Milliye, İstanbul'da Milliyet gazetesinde yayımlanmaya başladı. (Son biçimi ile l 965'te T. İş Bankası'nca yayımlandı. Falih Rıfkı Atay: Atatürk'ün Hatıraları 1 9 1 4- 1 9 1 9 .) 7 Mayıs - 9 Temmuz. Yurt gezileri. 15 Haziran. İzmir'de kendisini öldürme girişimi ortaya çıkarıldı. 1 9 Haziran: "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." (İstiklal Mahkemesi İzmir ve Ankara'da çalışarak girişimcileri cezalandırdı. İdamlar.) 3 Ekim. M. Kemal'in ilk heykeli, Saraybumu'nda açıldı. (Heykelci: Krippel). 2 1 Aralık. Kastamonu'da.


Atatürkçü'nün El Kitabı

35

1927 30 Haziran. Askerlikten emekliye ayrıldı. 1 Temmuz.16.5. l 9 1 9'da ayrıldığı İstanbul'a ilk kez geldi. 1 Ekim. Bursa'da, 1 O Ekim. Ankara'da (İstanbul'dan dönüşü). 15-20 Ekim. C.H.P. İkinci kurultayında, NUTUK/SÖYLEV adlı büyük kitabını okudu. Kitap, iki cilt olarak bu yıl yayımlandı . (Kaynakçaya bak.) 1 Kasım. İkinci kez cumhurbaşkanlığına seçildi. 4 Kasım. Ankara'da Zafer Alanı ile Etnografya Müzesi önündeki heykelleri açıldı. (Heykelci: Canonica). 24 Kasım. Ulus Alanındaki heykeli açıldı. (Krippel). 1928 4 Haziran. İstanbul'da. 8 Ağustos. İstanbul'da Taksim'deki Atatürk anıtı açıldı. (Heykelci: Canonica). 9 Ağustos. İstanbul'da Saraybumu parkı gazinosunda, halka latin harflerinin kabul edileceğini açıkladı. Müzik konusundaki düşüncelerini söyledi. 21 Ağustos - 21 Eylül. Tekirdağ ile başlayan, Anadolu'da süren Türk harfleriyle ilgili yurt gezileri. 21 Eylül. Başbakanlığa, yeni Türk harflerinin uygulaması konusunda yazısı. 1929 5 Ağustos

-

1

Ekim. Yurt gezileri.

30 Kasım. Alman tarih yazarı Emil Ludvvig'le çeşitli konularda görüşmesi. 7 Aralık -17 Aralık. İstanbul'da. 1930 27 Şubat -13 Mart. İzmir'de ve bölgede gezisi. 22 Mayıs. T.B.M:M . kendisine altın bir Türk harfleri levhası sundu. (Anıt - Kabir Müzesi'ndedir). 3 1 Mayıs - 20 Eylül. İstanbul ve yurt gezileri.


A tatürkçü'nün El Kitabı

36

2 Eylül . Sadri Maksudi (Arsal)'nin: Türk Dili İçin adlı kitabına verdiği yazıda: "Ülkesini, istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır. " 27 Ekim . Yunan başbakanı Venizelos ile görüştü. 20 Kasım - 2 1 Aralık . Yurt gezileri. 1931 26 Ekim . İkinci Balkan Konferansında, insanlık ülküsü ile ilgili konuşması. 1 Kasım . Üçüncü kez cumhurbaşbakanlığına seçildi. 1932 12 Ocak - 5 Mart . İstanbul'da. 15 Ocak . Samsun'da Atatürk anıtı açıldı. (Krippel). 12 Haziran . Hicaz Genel Valisi Emir Faysal'la görüştü. 27 Temmuz . İsmet (İnönü) İzmir'de Atatürk'ün heykelini açtı. (Canonica). 3 1 Temmuz - 3 1 Ekim . İstanbul'da. 27 Ekim . General McArthur ile görüştü. (Konuşması, 1 95 1 'de Caucasus dergisinde açıklandı.) 1933 15 ocak - 27 Şubat . Yurt gezileri. 6 Şubat Bursa'daki gericilik (Türkçe ezana karşı tepki) olayı üzerine buraya gelen Atatürk resmen açıklanmamış olan "Bursa nutku"nu söyledi. 7 Şubat'ta resmi bildiri yayımlandı. 5 Mayıs - 8 Eylül . İstanbul ve yöresinde. 27 Temmuz . Afgan kralı Amanullah ile İstanbul'da görüştü. 26 Eylül . İstanbul'da Venizelos ile görüştü. 4 Ekim . İstanbul'da Yugoslavya KralıAleksandr ile görüştü. 29 Ekim . Cumhuriyetin Onuncu Yılı kutlanırken ünlü konuşmasını yaptı: "Ne mutlu Türküm diyene." 4 Kasım . Selanik'te doğduğu eve Yunan hükümetince bir levha konuldu.


Atatürkçü'nün El Kitabı

37

1934 2 Şubat -16 Nisan. Yurt gezileri. 1 Mayıs - 8 Temmuz. İstanbul ve yöresinde; İran Şahı ile İzmir ve yöresinde gezileri. 16 Haziran. İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, Ankara'da Atatürk'le buluştu. (Birlikte gezileri, yukarıdaki maddede). 16 Temmuz - 2 1 Eylül. İstanbul ve yöresinde. 3 Ekim. İsveç veliahtı GustavAdolf, Atatürk'ü ziyaret etti. 24 Kasım. Atatürk'e bir yasa ile soyadı verildi. ( 1 9 Eylül 1 92 1 'den beri Gazi Mustafa Kemal olarak anılıyor, imzasını atıyordu). 1 7 Aralık'ta, yasa ile, bu soyadı ve benzerini başkasının kullanamayacağı belirtildi. 26 Kasım. İsmet Paşa'ya, Atatürk'ün yaraşık gördüğü "İnönü" soyadı açıklandı. (Atatürk'ün bu konu ile ilgili mektubu 1 5 Kasım'da yazılmıştır). 1935 22 Ocak - 28 Şubat İstanbul ve Ege gezisi. 1 Mart Dördüncü kez cumhurbaşkanlığına seçildi. Kayseri'de Atatürk anıtı açıldı. (Kenan Yontunç). 3 Mayıs. Türk Kuşu, Atatürk'ün konuştuğu bir törenle açıldı. 18 Mayıs - 4 Haziran. İstanbul'da. 2 1 Haziran. Amerikalı kadın gazeteci Gladys Baker'le konuştu: "Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir." 28 Haziran - 22 Eylül. İstanbul'da. 1936 1 Şubat, 9 Şubat -11 Mart. İstanbul'da. 17 Mayıs - 9 Haziran. İstanbul ve yöresinde. 16 Haziran - 29 Temmuz. İstanbul'da. 3 Ağustos - 7 Ekim. İstanbul'da. 1 Eylül. İzmir Fuarı'nı açan Başbakan Celal Bayar'a yazısında, Devletçilik konusundaki görüşünü bildirdi. 4-6 Eylül. İngiltere kralı VIII. Edward, Atatürk'ü İstanbul'da ziyaret etti. 1 Kasım. T.B.M.M. konuşmasında toprak yasasına değindi. 31 Aralık. İstanbul'da.


Atatürkçü'nün El Kitabı

38

1937 31 Aralık 1 936 - 8 Ocak 1 937. Eskişehir, Konya gezisi. 10 Ocak - 10 Mart . Eskişehir'de, İstanbul'da. 12 Şubat . Selanik'te doğduğu ev, buranın belediyesince satın alınarak Atatürk'ün buyruğuna verildi. 17 Mart . Ankara Palas'ta, Romanya Dışişleri Bakanı Antonescu'ya, insanlık ülküsünü belirten ünlü konuşması. 8 Haziran - 17 Eylül . İstanbul, Karadeniz gezileri, 1 9 Eylül - 4 Ekim, İstanbul'da. 20 Eylül . Dolmabahçe'de ilk resim - heykel müzesini açtı. 9 Ekim -13 Ekim . Ege gezisi. 9 Ekim. Nazilli'de basma fabrikasını açtı. 12-20 Kasım . Doğu gezisi; Adana yöresinde gezisi. 1938 22 Ocak - 25 Şubat . İstanbul yöresinde. 1 Şubat.Gemlik Sun-iİ pek Fabrikasının açılışında bulundu. 2 Şubat . Bursa Merinos Fabrikasını açtı. Bursa Belediye Başkanı'na mektubunda, Çelik Palas'taki payı ile köşkünü Belediyeye bağışladı. 30 Mart Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Atatürk'ün sağlığı konusunda ilk raporu yayımladı. 11 Mayıs - 1 1 Haziran . Bütün çiftliklerini ulusa bağışladı. İlgili yasa 7. 1 . 1 93 8 de çıktı. 20 Mayıs - 24 Mayıs . Güneyde, Hatay sorunu nedeniyle gezisi. 27 Mayıs - 25 Temmuz . İstanbul'da, Savarona yatında kaldı; Dolmabahçe Sarayı'na geçerek ölümüne değin orada yattı. 19 Haziran . Romanya kralı il. Carol, onu Savarona yatında ziyaret etti. 5 Eylül . Atatürk, vasiyetnamesini yazdı. 17 Ekim . İlk ağır komaya girdi. Sağlığı ile ilgili bildiriler yayımlanmaya başladı. 29 Ekim . Türk ordularına, 1 5 . yıl bildirisini yayımladı. 1 Kasım . Bu yılki T.B.M.M. açış konuşmasını, Başbakan Celal Bayar okudu. 10 Kasım . İstanbul'da, Dolmabahçe Sarayı'nda 9.05'te öldü. (Son komaya 8 Kasım'da girmişti.)


Atatürkçü'nün El Kitabı

39

14 K asım. T.B.M.M. Atatürk'ün cenaze giderleri için yasa çıkardı. 1 6-19 K asım. Dolmabahçe'de Atatürk'ün katafalkı halka açık bulunduruldu. 20 K asım. İstanbul-İzmit arasında Yavuz savaş gemisiyle, ondan sonra trenle yapılan yolculukla cenazesi Ankara'ya getirildi. Eski Meclis önünde katafalka konuldu. 21 K asım. Ankara'da Etnografya Müzesi'nde Geçici Kabir'e konuldu. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Atatürk için bir bildiri yayımladı: "Eşsiz kahraman Atatürk, vatan sana minnettardır.» 28 K asım. Vasiyetnamesi açıldı. Yakınlarına, i. İnönü'nün çocuklarına ayırdığı paralar dışında, parasal varlığını C.H.P. ile Türk Dil ve Tarih kurumlarına bıraktı. 26 Ar alık. C.H.P. Olağanüstü Kurultayı'nda Atatürk, "Partinin Ebedi Başkanı" olarak benimsendi. 1951-1953 25 Temmuz 1 951. Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlar Hakkında Kanun T.B.M.M.'nde kabul edildi. 1 O K asım 1953. Atatürk'ün naaşı, Anıt Kabir'e taşındı. (Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Arda'nın kazandığı proje, yerli yabancı 49 proje arasında, değişiklik yapılması koşulu ile beğenilmiş, 9 Ekim l 944'te temel atma töreni yapılmıştı.) B. 1919- 1938 TÜRKİYESİ 1918 30 Ekim. Osmanlı Devleti'nin Almanya-Avusturya-Macaristan­ Bulgaristan kanadında katıldığı ( 1 9 1 5) Birinci Dünya Savaşı, bu kümenin yenilgisiyle sona erince, Mondros Mütarekesi imzalandı. Osmanlı ülkesi, İtilaf kuvvetlerince yer yer işgal edilmeye başladı. 1 3 Kasım'da İtilaf donanmaları İstanbul'a geldi. 1919 5 Şub at. İstanbul'da, 1 908 Meşrutiyeti üzerine kaldırılmış olan sansür yeniden yürürlüğe girdi. 14 M art. Yunanlıların işgal planını İngiltere, fransa, İtalya başbakanları, A.B.D. başkanı kabul eltiler. 15 M ayıs. 1 O Mayıs'ta Paris Barış Konferansı'nın kabulü ile, Yunanlılar İzmir'e asker çıkardı. O günden sonra, Ege bölgesine yayılmaya başladı.


Atatürkçü'nün El Kitabı

40

1 9-20 M ayıs. İstanbul' da İzmirin işgalini protesto mitingleri. 24 M ayıs. Manisa; (26 Mayıs) Aydın ve bu yörelerin Yunan işgaline girmesi 29 Mayısta Yunanlılar Ayvalık'ta. 28 M ayıs. Ayvalık'ta, Ali (Çetinkaya) komutasında Yunanlılara karşı direnme başladı. Ankara'da, izmir'in işgalini protesto mitingi. Bu mitingler, yurda yayıldı. 18 H azir an. istanbul'da Dahiliye Nazırı Ali Kemal, Müdafaai hukuk, Reddi ilhak gibi, yurda yayılan direnme derneklerinin yasaklanmasını illere bildirdi. 21/22 H azir an.M, Kemal'inAmasya genelgesi: "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.» 23 Temmuz 7 Ağustos. Erzurum Kongresi. (Bu Kongre'yi Vilayatı Şarkiye Müdafaai Hukuki Milliye Cemiyeti doğu illeri için düzenlemiştir.) -

4-11 Eylül. Sivas Kongresi. Bu kongre ile ulusal savaşım bütün yurda yaygınlaştırılmış, 1 1 Eylül'de, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. 14 Eylül. Sivas'ta İradei Milliye gazetesi yayma girdi. 27 Eylül - 4 K asım. Birinci Bozkır ayaklanması. 2 Ekim. İstanbul'da, Damat Ferit hükümetinin yerini Ali Rıza Paşa hükümeti aldı. (Bu başarı, Sivas Kongresi'nde seçilen, başında M. Kemal'in bulunduğu Heyeti Temsiliye'ye bağlanır.) 20-22 Ekim. M . Kemal ve Heyeti Temsiliye ile İstanbul hükümeti nin temsilcisi Bahriye Nazırı Salih Paşa'nın Amasya'da buluşması, görüşmesi, protokollar imzalanması. 20 Ekim 4 K asım. İkinci Bozkır ayaklanması. -

23 Ekim. Karadeniz bölgesinde bir Rum devleti kurulmasını amaçlayan, Ankara hükümetini 1 923 yılına değin uğraştıran Pontus eylemi için istanbul'un merkez olması Rumlarca kabul edildi. 25 Ekim 30 K asım. Manyas bölgesinde Birinci Anzavur ayaklanması. (Anzavur, kendisine Vahdettin'ce paşalık niteliğinde bir san verilen iç ayaklanmadır). -

26 Ekim lanması.

-

24 Ar alık. B ayburt'un Hartbucağında Şeyh Eşref ayak­

29 Ekim. Heyeti Temsiliye, Ali Rıza Paşa hükümetini destekleme kararı aldı.


Atatürkçü'nün El Kitabı

41

3 Kasım. İzmir cephesinde, Türk v e Yunan birlikleri arasında saptanan Milne Hattı, İstanbul'da Harbiye Nezaretine bildirildi. 1920 9 Ocak. Mustafa Kemal'in buyruğundaki kuvayi milliyeci Yahya Kaptan, Tavşancıl'da İstanbul hükümetinin gönderdiği birliklerce öldürül dü. 10 Ocak. Ankara'da Hakimiyeti Milliye gazetesinin ilk sayısı çıktı.

( 1 934 Kasımında adı, Atatürk'çe Ulus olarak değiştirildi.) 12 Ocak . İstanbul'da son Osmanlı Meclisi açıldı. ( 1 8 Mart'ta dağıldı.) 12 Ocak. İstanbul'da, Sultanahmet alanında, İstanbul'un Türk kala­ cağına ilişkin gösteri. 21 Ocak -11

Şubat .

Maraş'ta savaşlar. (Sütçü İmam adlı bir yurtsever,

daha önce direnip dağa çıkmıştır.)

1 1/ 1 2

Şubat'ta Fransızlar çekildi. Maraş

kurtuldu. 26/27 Ocak. Köprülülü Hamdi Bey, Marmara'nın Avrupa yakasında Fransızların koruduğu Akbaş cephaneliğini birliğiyle basarak gereçleri Lapseki'ye taşıdı. (Hamdi B ey,

18

Şubat'ta Anzavur birliklerince şehit

edildi). 28 Ocak. İstanbul Meclisinde "Misakı Milli" (Ulusal Ant) kaleme alındı.

27 Şubat'ta dünyaya yayılması benimsendi. 6

Şubat .

Osmanlı Meclisinde, Anadolu'cuların "Felahı Vatan Grubu"

kuruldu. 16

Şubat

- 16 Nisan. Manyas, Gönen yöresinde ikinci Anzavur

ayaklanması. 8

Mart .

İstanbul'da, Ali Rıza Paşa'nın istifsı üzerine Salih (Hulusi

Kezrak) Paşa hükümeti kuruldu. 16 Mart . İngilizler, kanlı olaylarla istanbul'u resmen işgal etti. 1 Nisan - 8 savaşları,

(2 1

Şubat

1921. Antep (Ayıntap)'te Fransızlara karşı direnme

Mart'ta

Sait

«Şehit»

Şahin,

Fransızlarla

savaşırken

şehit olmuştu).

3 Nisan. İsmet Bey (İnönü) ve arkadaşları Ankara'ya geldi.

5 Nisan.

Salih Paşa'nın

2

Nisan'da çekilmesi üzerine Damat Ferit Paşa

dördüncü kez sadrazam oldu. 6Nisan. AnadoluAj ansı kuruldu (Ankara) .


A tatürkçü'nün El Kitabı

42

11 Nisan. İstanbul'da Şeyhülislam Dürrizade Abdullah'ın Anadolu savaşçılarını "kafir" sayarak öldürülmeleri gerekli olduğuna ilişkin fet­ vası Takvimi Vekayi'de yayımlandı. Fransızlar Urfa'dan çekildi. Urfa kur tuldu. Vahdettin, osmanlı Meclisini feshetti (dağıttı). 13

Nisan - 31 Mayıs. Birinci Düzce ayaklanması.

16 Nisan. Ankara Müftüsü Rifat (Börekçi)

ile Anadolu din adamlarının, Şehyülislam'm fetvasına karşı - fetvaları. (Anadolu eylemini haklı göstermişlerdir). 18 Nisan. İstanbul hükümeti, Anadolu'ya karşı "Kuvvayi Inzıbati-ye"yi kurdu. (Hilafet Ordusu). 23 Nisan. Ankara' da Türkiye Büyük Millet Meclisi törenle açıldı. 23 Nisan. T .B.M.M. Muvakkat İcra Encümeni adıyla geçici yürütme kurulunu kurdu. 27 Nisan. Fevzi Paşa (Çakmak) T.B.M.M.'ne katıldı. 29 Nisan. T.B.M.M. Hıyaneti Vataniye Kanunu (yurda hiyanet yasası)nu kabul etti. 3 Mayıs. T.B.M.M.nde, 2 Mayısta kabul edilen yasaya dayanılarak, ilk İcra Vekilleri Heyeti (bakanlar kurulu), M. Kemal'in başkanlığında kuruldu. 5 Mayıs'ta toplandı. 14 Mayıs ayaklanma.

- 27

Ağustos. Sivas'ın Yıldızeli İlçesi Kaman köyünde

19 Mayıs. T.B.M.M.'nde Damat Ferit ile arkadaşlarının yurttaşlıktan çıkarılmasına ilişkin karar alındı. 30 Mayıs. Fransızlarla yirmi günlük ateşkes yapıldı. 617 Haziran.

Zile' de ayaklanma.

7 Haziran. Sivas'ta geçici Temyiz Heyeti (Yargıtay), Ankara' da Matbuat ve İstihbarat (basın ve haber alma) Müdürlüğü kuruldu. Garzan'da ayaklanan Cemil Çeto teslim oldu. 1 6 Mart 1 920'den başlayarak, İstanbul hükümetince yapılan bütün sözleşme, antlaşma vb. nin geçersiz sayılacağına ilişkin T.B.M.M. kararı. 8 Haziran. Doğu bölgesinde Ermenilere karşı seferberlik ilan edildi. 8-26 Haziran. Doğuda Milli Aşireti ayaklanması. 13-24 Haziran. Yozgat'ta Çapanoğulları ayaklanması. 15 Haziran. 1 5 . Kolordu Komutanlığı, Doğu Cephesi Komutanlığı adını aldı.


Atatürkçü'nün El Kitabı

43

2 1 Haziran. Çivril baskını, Çopur Musa ayaklanması. 22 Haziran. Yunan kuvvetleri Milne Hattını aşarak genel saldırıya girişti. 20 Haziran'da, Balıkesir, 8 Temmuz'da Bursa, 29 Ağustos'ta Uşak ve yörelerinde birçok kasaba işgal altına girdi. 24/25 Haziran. Batı Cephesi kurularak komutanlığına Ali Fuat (Cebesoy)Paşa atandı. 14 Temmuz. İstanbul Divanı Harbi, M.

Kemal'e katılan subayları idama yargıladı. Gizli komünist partisi kuruldu. (Sol - İslamcı Yeşil Ordu örgütü ve başka benzeri örgütler de kurulmuş, 1 920 sonralarında ortadan kaldırılmıştır.) 18 Temmuz. T.B.M.M.'nin gizli oturumunda Misakı Milli üzerine ant içildi. 20 Temmuz. Yunanlılar Tekirdağ'ı, 25 Temmuz'da Edime'yi, 26 Temmuz'da Kırklareli'ni, 4 Ağustos'ta Gelibolu ve yörelerini işgal ettiler. 20-25 Temmuz' da Doğu Trakya savaşları. 22 Temmuz. İstanbul'da toplanan Şurayı Saltanat, Sevres tasarısını benimsedi. Topçu Rıza Paşa karşı çıktı. 24 Temmuz 25 Ağus tos. Bekir Sami başkanlığındaki kurulun Moskova'daki görüşmeleri. -

8 Ağus

tos

-

23

Eylül. İkinci Düzce ayaklanması.

Ağus tos. Sevres Antlaşması Paris'te, Damat Ferit başkanlığındaki kurulca imzalandı. Bu antlaşma Anadolu'da benimsenmemiş ve hiçbir zaman uygulanmamıştır. 10

19 Ağus tos. Şurayı Saltanat'ta olumlu oy kullananlarla Sevres Antlaşmasını imza edenler T.B .M.M.'nde yurt hayım sayıldı, bak. 22 Temmuz. 24 Ağus

tos

-

7/8 Eylül. Milli Aşiretinin ikinci ayaklanması.

5 Eylül 30 Aralık. İkinci Yozgat ayaklanması. -

Eylül. Doğu cephesinde Ermeniler saldırıya geçti. 27/28 Eylül'de birliklerimiz karşı saldırıya başladı. 24

2/3 Ekim -15 Kasım. Konya'da Delibaş ayaklanması. 21 Ekim. 17 Ekim'de çekilen Damat Ferit yerine Tevfık (Okday) Paşa sadrazamlığa getirildi. 24 Ekim. Batı cephesinde birliklerimizin başarıya ulaşamayan Gediz saldırısı.


Atatürkçü'nün El Kitabı

44

27 Ekim.

Bursa cephesinde Yunan saldırısı.

8 Kasım. Ali Fuat (Cebesoy) Paşa. Batı Cephesi komutanlığından alınarak Moskova büyükelçiliğine atandı. 9 Kasım. Batı cephesi ikiye ayrılarak İsmet (İnönü) Bey Batı, Refet (Bele) Bey ise Güney cephesi komutanlıklarına atandılar. 18 Kasım. T.B.M.M. emperyalizme karşı bildiri yayımladı. 29 Kasım. T.B.M.M.

İstiklal Madalyası yasasını kabul etti.

2/3 Aralık. 29, 30 Ekim'de Sarıkamış ve Kars ile yöresi geri alındı. Ermenilerle Gümrü barış antlaşması imzalandı. Oltu da bize bırakıldı. 5 Aralık. Bilecik'te, İstanbul'dan gelen kurul ile görüşmeler. (Bu kuruldaki nazırlar: Ahmet İzzet ve Salih paşalar, bir süre Ankara'da alıkondu). 24 Aralık. 4 Aralık'ta Eskişehir'de, Çerkez Ethem'in düzenli orduya karşı davranışları üzerine yapılan görüşmede sonuç alınamadığı için, bu kez Kütahya'ya milletvekillerinden oluşan bir öğüt kurulu gönderildi. 29 Aralık'ta, Kütahya, birliklerimizce işgal edildi. 1 92 1

Ocak. Çerkez Ethem ve birlikleri, T.B.M.M. birlikleri karşısında tutunamayarak Yunanlılara sığındı. İç ayaklanmaları bastırmada büyük yararları görülmüş olan Çerkez Ethem ve Kuvayi Seyyare (Gezici kuvvetler) adındaki birliklerinin ayaklanması bastırılmış oldu. (Ç. E.'nin Yeşil Ordu ile de ilişkisi vardı.) 5

6 Ocak. Yunan ordusu Bursa üzerinden saldıraya geçti. 9110 Ocak. Ordumuzun başarısı ile sonuçlanan Birinci İnönü Savaşı. 20 Ocak. T.B.M.M.'nde birinci Anayasa kabul edildi. (Teşkilatı Esasiye Kanunu). 24 Ocak. Fevzi (Çakmak) Paşa, İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) başkanı seçildi. 8 Şubat. Yiğitçe dövüştükten sonra teslim olmak zorunda kalan Ayıntap'a T.B.M.M. yasa ile Gazi sanını verdi. Kent, 9 Şubat'ta teslim oldu 21 Şubat 12 Mart. Londra Konferansı. Birinci İnönü Savaşı üzerine, İtilaf Devletleri İstanbul ve Ankara hükümetlerini konferansa çağırdı. Konferansta, Sevres Antlaşması doğrultusundaki öneriler nedeniyle sonuç alınamadı. -


A tatürkçü 'nün El Kitabı

45

22 Şubat. T.B.M.M. hükümeti, Ardahan, Artvin ve Batum'un bo­ şaltılması için Gürcistan'a ültimatom verdi. Gürcüler çekildi. Ardahan, Artvin birliklerimizce geri alındı. 28 Şubat. T.B.M.M.'nde bütçe kabul edildi.

6 Mart - 17 Haziran. Sivas-Erzincan dolaylarında Koçkiri ayaklanması 1 2 Mart. Mehmet Akif (Ersoy)'in "İstiklal Marşı" sözleri T.B.M.M.'nde kabul edildi. 16 Mart. Moskova'da Türk - Rus dostluk antlaşması imzalandı. Mart. Yunanlılar Bursa, Uşak cephelerinde saldırıya geçti. 25 Martta Adapazarı işgal edildi . 23

3 1 Mart. /1 Nisan. İkinci İnönü Savaşı birliklerimizin utkusuyla sona erdi. M. Kemal'in, İsmet Paşa'ya (Birinci İnönü Savaşm'dan sonra general olmuştur): "Siz orada yalnız düşmanı değil, Türk'ün makus (ters) talihini de yendiniz! " tümcesini içeren yazısı. (25 Mart'ta Aslıhanlar, 1 3 Nisan'da Dumlupınar savaşları). 15 Nisan. AhmetAnzavur, Bandırma yakınlarında öldürüldü. 23 Nisan. 23 Nisan'ın ulusal bayram sayılmasına ilişkin yasa kabul edildi. ( 1 927'de Çocuk Bayramı niteliğini aldı). 23 Mayıs. Ankara'ya Hint müslümanları temsilcisi yalancı niteliğiyle gelmiş olan İngiliz casusu Mustafa Sagir idam edildi. M. Kemal'i öldürmekle görevliydi.

1 Haziran. İtalyanlar, 25 Mayıs'ta Marmaris'ten sonra, Antalya ve yöresini boşalttılar. 10 Haziran. Himayet'i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu) kuruldu. 21 Haziran. Fransızlar Zonguldak'ı boşalttı. 10 Temmuz. Yunan kuvvetleri genel saldırıya geçti. 25 Temmuza değin süren Kütahya-Eskişehir savaşlarında birliklerimiz geriledi. M. Kemal'in öğüdü üzerine Sakarya berisine çekildi. 1 3 Temmuz'da Afyon, Bilecek, l 7 Temmuz'da Kütahya, 20 Temmuz'da Eskişehir ve yöreleri işgal altına girdi. 16 Temmuz. Ankara'da Maarif Kongresi, M. Kemal'in konuşması ile açıldı. 5 Ağustos. M. Kemal'i Başkomutanlığa atayan yasa T.B.M.M.'nde benimsedi.


46

A tatürkçü 'nün El Kitabı

23 Ağustos-13 Eylül . Birliklerimizin utkusuyla sonuçlanan Sakarya Meydan Savaşı. 13 Ekim . Kafkas devletleriyle Kars Antlaşması imzalanarak, Moskova Antlaşmasının bu devletlerle ilgili yönleri saptandı. 20 Ekim . Türk-Fransız Ankara anlaşması (itilafnamesi). (Daha Haziran'da Ankara'ya gelmiş, 24 Eylülde yeniden Ankara'da bulunmuş olan Franklin - Bouillon'la yapılan görüşmeler sonunda, bu anlaşma imzalanmış, güney illerimiz, Fransızlardan savaşsız geri alınmıştır.) 23 Ekim . Malta'daki Türk tutsakların değiştirilmesi konusunda İngilizlerle, İstanbul'da Ankara'nın temsilcisi Hamit (Hasancan) anlaşma imzaladı. 1 2 Aralık . General Frunze başkanlığında Ukrayna kurulu Ankara'ya geldi. 2 Ocak l 922'de dostluk antlaşması imzalandı. 1 922 4 Ocak . Fransızlar Adana'yı boşalttı; Türk birlikleri 5 Ocakta kente girdi.

(Öteki kentler, aralık sonunda kurtuldu; bu gün Mersin de kurtulmuştur.) 28 Ocak . Sovyet elçisi Aralov Ankara'ya geldi. 22-26 Mart . İtalyanlar Söke yöresini boşaltmaya karar verdi. Sonradan Yunanlılar işgal etti. 1 2 Temmuz . Malta'dan dönmüş olan Rauf(Orbay), icra Vekilleri Heyeti başkanlığına seçildi. 16 Temmuz . M. Kemal, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Grubu doğal başkanı oldu. Misakı Milli temel ilke olarak benimsendi. 17 Temmuz . İran elçisinin Ankara'ya gelişi dolayısıyla, M. Kemal, doğu uluslarının davasını da benimsediklerini anlattı. 3 1 Temmuz . T.B.M.M. İstiklal Mahkemeleri yasasını kabul etti. 27 Ağustos . Büyük Taarruz (saldırı) başladı. 27 Ağustos'ta Afyon kurtuldu. 30 Ağustos . Başkomutan Savaşı. Büyük utkunun kazanılması. Kütahya ve yöresi kurtuldu. 1 Eylül . Gazi M. Kemal'in Türk ordularına, ilk ereğin Akdeniz olduğunu bildiren yazısı. 2 Eylülde Eskişehir, 5 Eylülde Bilecik, 7 Eylülde Aydın, 8 Eylülde Manisa, 9 Eylülde İzmir, l O Eylülde Bursa (geceyarısı), l 4 Eylülde Bergama, 1 5 Eylülde Ayvalık, 1 7 Eylülde Bandırma ve yöreleri kurtuldu.


Atatürkçü'nün El Kitabı

47

6 Eylül . Bursa'nın işgal edildiği gün Meclis kürsüsüne örtülmüş olan kara örtü kaldırıldı. 7 Eylül. İtilafDevletleri ateşkes istedi. 9 Eylül . Türk birlikleri İzmir'e girdi. 10 Eylül. İstanbul hükümeti, M. Kemal'i kutladı. T.B.M.M., M. Kemal ile orduya şükranlarını bildirdi.

1 1 Eylül.

18 Eylül . Anadolu Yunanlılardan temizlendi. *Fransız Yüksek Komiseri General Pelle İzmir'e gelerek M. Kemal ile görüştü. *İtilaf Devletleri, Boğazlarda yansızlığa uyulması konusunda Ankara'ya nota verdi. *23 Eylül'de ateşkes önerdiler.

22 Eylül . Damat Ferit yurt dışına kaçtı. ( 1 926'da Nice'te öldü). * 23 Eylül, Türk birlikleri Çanakkale'de yansız bölgeye girdi; 24 Eylül. İngilizler buradan geçildi. 3-11 Ekim. Mudanya Konferansı İsmet Paşa'nın başdelege bulunduğu bu Konferansta Trakya'nın Yunanlılarca,boşaltılması sağlandı.

19 Ekim. Trakya'yı teslim almakla görevlendirilen Refet (Bele) Paşa İstanbul'da gösterilerle karşılandı. Lloyd George, İngiltere başba­ kanlığından düştü. İstanbul birliklerince Gebze'de şehit edilmiş olan ku-vayi milliyeci Yahya Kaptan'ın ailesine aylık bağlandı.

26 Ekim. İsmet (İnönü) Paşa, Dışişleri Bakanlığına seçildi. (T.B.M.M.'nde bakanları Meclis seçerdi). 30 Ekim . Osmanlı İmparatorluğunun sona erdiği, T.B.M.M. Hü­ kümetinin oluştuğu yolunda T.M.M.M. kararı. İstanbul'da Heyeti Vükela (bakanlar kurulu)'nun son toplantısı. 3 1 Ekim. Doğu Trakya teslim alınmaya başlandı. 1 O Kasımda Kırklareli, 1 3 Kasımda Tekirdağ, 25 Kasımda Edime, 26 Kasımda Gelibolu kurtuldu.

1 Kasım. Saltanatın kaldırılmasına ilişkin T.B.M.M. kararı. 4 Ka sımda İstanbul'da Tevfık Paşa hükümeti işe başladı. Osmanlı Devletinin resmi gazetesinin son sayısı yayımlandı. ( 1 8 3 1 'den beri çıkmakta idi). 5 Kasım. İsmet (İnönü) Paşa başkanlığındaki kurul Lozan'a gitınek üzere Ankara'dan ayrıldı.

6 Kasım. T.B.M.M.'nin yasaları İstanbul'da uygulamaya konuldu. 1 0 Kasım. Vahdettin'in son Cuma selamlığı (töreni). 17

kaçtı.

Kasım. Vahdettin, İngilizlere sığınarak, Malaya gemisiyle yurttan


Atatürkçü'nün El Kitabı

48

1 7 Kasım. T.B.M.M. Vahdettin'i Halifelikten düşürdü. Abdülmecid'i Halifeliğe seçti. 26 Kasım. Çanakkale' de sivil yönetim T.B .M.M. hükümetine geçti. 28 Kasım. İsviçre'nin Lausanne kentinde Lozan Konferansı açıldı. 30 Kasım. Trakya'nın Türk hükümetine teslim işlemi sona erdi. 2 Aralık. Üç milletvekili, M.Kemal'in milletvekilliğinden düşürül­ mesini amaçlayan bir yasa önerdiler. M. Kemal bu konuda konuştu.

16 Aralık. T.B.M.M. hükümetinin İstanbul temsilciliğine atanan Dr. Adnan (Adıvar), görevi Refet (Bele) Paşadan teslim aldı. 1923 4 Şubat. Lozan Konferansı, anlaşmazlıklar yüzünden yarıda kesildi. 17 Şubat- 4 Mart. İzmir'de İktisat Kongresi, 2 Mart. Kongre'de Latin harflerinin benimsenmesi konusunda verilen önerge, kongre başkanı Kazım Karabekir Paşa'ca geri çevrildi. 23 Nisan. Lozan Konferansı'nın yeni dönemi başladı. 23 Temmuz. Türkiye - Polonya dostluk antlaşması imzalandı.

Temmuz. Lozan Antlaşması imzalandı. 23 Ağustos Antlaşma, T.B.M.M.'nde onaylandı. 24 11

Ağustos. T.B.M.M.'nin ikinci dönemi başladı.

14 Ağustos. Rauf (Orbay)'un çekilmesi üzerine boşalan bakanlar kurulu

bakanlığınaAli Fethi (Okyar) seçildi. 9 Eylül. C.H.P. Halk Fırkası adıyla kuruldu. 20 Eylül. Kapitülasyonların ürünü olan İstanbul'daki yabancı postaneler kapatıldı. 6 Ekim. 2 Ekim'de, İtilaf Devletleri askeri birliklerinin bayrağımızı selamlayarak ayrıldığı İstanbul'a Şükrü Naili (Gökberk) komutasındaki Türk birlikleri girdi. (İstanbul'un kurtuluş günü, bu gündür). İngilizler Çanakkale'den ayrıldı. İstanbul'da sansür 4 Ekimde kaldırıldı. 13 Ekim. Ankara'nın başkent olmasına ilişkin yasa T.B.M.M.'nde kabul edildi. (O günkü yasa terimiyle: hükümet merkezi). 27 Ekim. Fethi (Okyar) hükümetinin, cumhuriyetin ilanını hazırlayan bunalıma neden olan çekilmesi. 29 Ekim. Cumhuriyet ilan edildi; Gazi M. Kemal Cumhurbaşkanı seçildi.

Ekim. Cumhuriyet hükümetinin ilk bakanlar kurulu İsmet (İnönü) Paşa başkanlığında kuruldu. 30


Atatürkçü'nün El Kitabı

49

3 1 Ekim. Seferberlik, 1 Kasımdan geçerli olmak üzere, kaldırıldı. 1 Kasım. Ali Fethi (Okyar), T.B.M.M. başkanlığına seçildi. 20 Kasım. Halk fırkası, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti örgütlerini kendi yapısı içinde topladı. Gazi M. Kemal, bir gün önce, Parti'nin başkanvekilliğini İsmet Paşa'ya devir etti. 24 Kasım. Hindistan'da İsmaililerin başkanı Ağa Han ve Emir Ali, Halifenin siyasal durumunun korunmasını isteyerek, Başbakan İsmet Paşa'ya, sorunlar yaratan bir mektup gönderdiler. 1 O Aralık . Türkiye - Arnavutluk dostluk antlaşması imzalandı. 23 Aralık. Utku ve barış onuruna genel afyasası çıkarıldı. 1924 2 Ocak . Hafta Tatili yasası çıkarıldı. 28 Ocak . Türkiye - Avusturya dostluk antlaşması imzalandı. 7 Şubat.

İstanbul'da Türk Kadınlar Birliği kuruldu.

15-22 Şubat. İzmir'de savaş oyunları. Hilafetin kaldırılması bu sırada kararlaştırıldı. 3 Mart . T.B.M.M.'nde: Hilafetin kaldırılması; medreselerin kaldırılarak öğretimin birleştirilmesi; Şer'iye (Dinişleri) ve Evkaf, Erkanıharbıye Umumiye bakanlıklarının kaldırılmasına ilişkin yasalar kabul edildi. Halife ve yakınları o gece yurt dışına çıkarıldı. Diyanet İşleri Riyaseti (başkanlığı) kuruldu. Genelkumıayın hükümette bakanlık olarak bulunması durumu sona erdi. Türkiye-Almanya dostluk antlaşması imzalandı. 1 8 Mart . Köy Kanunu kabul edildi. 30 Mart. Ankara müftüsü Rifat (Börekçi) Diyanet İşleri başkanlığına getirildi. 1 Nisan . Ergani bakır madenlerinin devletçe işletilmesine ilişkin yasa kabul edildi. 8 Nisan. Şer'i (Dinsel) mahkemeleri kaldırarak yargıyı birleştiren yasa kabul edildi. 16 Nisan. Kurtuluş Savaşı'nda işlenen kimi suçlar için genel af yasası çıkarıldı. 20 Nisan . 1 924 Anayasası kabul edildi. (Değişiklikleri için, S. N. Özerdim'inAtatürk Devrimi Kronolojisine bakınız).


Atatürkçü'nün El Kitabı

50

22 Nisan. Anadolu deıniryollannın satın alınmasına ilişkin yasa kabul edildi. 7 Mayıs. İstanbul'da, Yunus Nadi Abalıoğlu, Cumhuriyet gazete sini çıkarmaya başladı. 31 Mayıs. Türkiye - İsveç DostlukAntlaşması imzalandı. 1 Haziran. Lozan Antlaşmasına bağlı genel afbildirisinin dışında kalan, Kurtııluş Savaşı'na karşı çalışmış 1 50 kişinin (Yüzellilikler) yurt dışına çıkanlmasına ilişkin Bakanlar Kurulu karan. ( 1 938'de bağışlandılar.) 6 Haziran. Papa Eftim (Erenerol) başkanlığında bağımsız İstanbul Türk Ortodoksları Kilisesi kuruldu. 8Ağustos. LozanAntlaşması yürürlüğe girdi. 16 Ağustos. Türkiye-Hollanda Dostluk Antlaşması imzalandı. 26 Ağustos. Türkiye İş Bankası kuruldu. 1 Eylül. Ankara'da Musiki Muallim Mektebi (öğretmen okulu) kuruldu. (Devlet Konservatııvan'nın çekirdeğidir). 28 Eylül. Türkiye- İspanya Dostluk Antlaşması imzalandı. 22 Ekim. Türkiye-Çekoslavakya Dostluk Antlaşması imzalandı. 26 Ekim. Komutanların, aynı zamanda milletvekili olmalarında, milletvekilliğini seçerek orduları başsız bırakmalarından doğan bunalım. 1 Kasım. Bugüne değin, T.B.M.M. 'nin toplanma yıllan Mart'ta başlardı; bu yıl Kasım'a dönüştü. 1 O Kasım. Halk Fırkası, Cumhuriyet H. F. adını aldı. 17 Kasım. Gazi M. Kemal'den ayrılan yakın arkadaşları Terakki perver Cumhuriyet Fırkasını kurdu. (3.6. 1 925'te kapatıldı.) 21 Kasım. İsmet Paşa başbakanlıktan çekildi. 22 Kasım, Ali Fethi (Okyar) başbakan oldu. 1 Aralık. Türkiye -Esetonya, 9 Aralık, Türkiye - Finlandiya Dostluk antlaşması imzalandı. 17 Aralık. Kırklareli'nin eski adı Kırkkilise kaldırıldı. 1925 3 Ocak. Türkiye-Letonya dostluk antlaşması imzalandı. 26 Ocak. Türkiye Danimarka dostluk antlaşması imzalandı. 11-15 Şubat. Doğuda Şeyh Sait ayaklanması, (Sıkıyönetim ilan edilmiş, savaşa geçilmiş, 14 Mayısta yargılanma başlamış, 29 Haziran'da cezalar yerine getirilmiştir).


Atatürkçü'nün El Kitabı

51

16 Şubat. Türk Tayyare Cemiyeti (Hava Kurumu) kuruldu. 17 Şubat. Köylüye ağır bir yük olan Aşar vergisi kaldırıldı. 1 Mart. Fransız şirketince yönetilen Tütün Rejisinin kaldırılması ile Tütün Tekeli kuruldu. 3 Mart. Fethi (Okyar)'nin bir gün önce çekilmesi üzerine hükümeti İsmet Paşa (İnönü) kurdu. 4 Mart. Doğu ayaklanması ile ilgili olarak Takriri SükUn (dirliği koruma) yasası çıkarıldı. 5 Nisan. Şeker fabrikalarını kuran yasa kabul edildi. 1 7 Nisan. Ankara-Yahşihan (20 Kasım'da: Yahşihan-Yerköy) demiryolu işletmeye açıldı. 19 Nisan. 29 Ekim'in Ulusal Bayram sayılmasına ilişkin yasa kabul edildi. Türk Sanayi ve Maadin (madenler) Bankası kurulmasına ilişkin yasa kabul edildi. 22 Nisan. Kadastro yasası çıkarıldı. Ticaret ve Sanayi Odaları yasası kabul edildi. 2 Mayıs. Türkiye-Norveç Dostluk Antlaşması imzalandı. 5 Mayıs. Ankara'da Gazi Orman Çiftliği'nin kurulmasına girişildi. 1 Eylül. Ankara'da Birinci Türk Tıp Kongresi açıldı. 4 Eylül. İstanbul'da bir baloda Türk kadınları ilk kez güzellik ya rışmasına katıldı. 19 Eylül. Türkiye - İsviçre DostlukAntlaşması imzalandı. 1 Ekim. Bursa Dokuma Fabrikası Gazi M. Kemal eliyle açıldı. 18 Ekim. Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşması imzalandı. 28 Ekim. Türkiye - Yugoslavya Dostluk Antlaşması imzalandı. 5 Kasım. Ankara Hukuk Mektebi, Gazi M. Kemal'in bir konuşma sıyla açıldı; tüze devriminde bir adım atıldı. 23 Kasım. Şurayı Devlet (Danıştay) yeniden kuruldu. 25 Kasım. Şapka giyilmesini öngören yasa kabul edildi. 30 Kasım. Tekke ve türbelerin kapatılmasını, tarikatların kaldırılmasını, falcılık-büyücülük vb. eylemlerin yasaklanmasını buyuran yasa çıkarıldı. T.B.M.M. kürsüsü arkasına "Hakimiyet milletindir" levhası asıldı. 9 Aralık. Yerli kumaştan elbise giyilmesine ilişkin yasa kabul edildi.


Atatürkçü'nün El Kitabı

52

1 7 Aralık. Türk - Sovyet Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması Paris 'te imzalandı. 23 Aralık. Bugünkü takvim ve saati ( 1 926 başından geçerli olmak üzere) kabul eden iki yasa T.B .M.M. 'nde çıkarıldı. 1 926 30 Ocak. Türkiye - Şili DostlukAntlaşması imzalandı. 1 1 Şubat. İstanbul'da Mahmut (Soydan) Milliyet gazetesini çıkar maya başladı. (Ali Naci Karaca'nın kurduğu bugünkü Milliyet 1 950'de yayına girdi). 1 7 Şubat. Türk Kanunu Medenisi (Medeni Kanun - Yurttaşlar Yasası) kabul edildi: 4 Ekim l 926'da yürürlüğe girdi. 1 Mart. Türk Ceza Kanunu kabul edildi. 1 7 Mart. Demir sanayiine ilişkin yasa kabul edildi. 22 Mart. Memurin (memurlar) Kanunu; MaarifTeşkilatına Dair Kanun kabul edildi. 24 Mart. Türkiye'de petrol arama ve işletilmesinin Devletçe yürü­ tülmesine ilişkin yasa kabul edildi. ( l 954'te: Petrol Kanunu). 1 Nisan. 30 Ağustos'un Zafer Bayramı olarak kutlanmasına ilişkin yasa kabul edildi.

10 Nisan. İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun kabul edildi. 22 Nisan. Borçlar Kanunu kabul edildi. Türk - İran Dostluk Antlaşması imzalandı. 23 Nisan. Samsun-Kavak demiryolu işletmeye açıldı. 13 Mayıs. Sıtma Mücadelesi Kanunu kabul edildi. 22 Mayıs. Emlak ve Eytam Bankası Kanunu kabul edildi. 30 Mayıs. Türkiye - Suriye Dostluk Antlaşması imzalandı. 31 Mayıs. İskan Kanunu kabul edildi. 2 Haziran. Genel nüfus sayımı ile ilgili yasa kabul edildi. 5 Haziran. İngiltere ve Irak'la Ankara'da sınır antlaşması imzalan dı. (Lozan'da çözülemeyen Musul sorunu. Milletler Cemiyeti'nin 1 6. 1 2. 1 925 günlü, Musul'u lrak'a bırakan kararına uyulmuştur.) 29 Haziran. Türkiye - Arj antin Dostluk Antlaşması imzalandı.


Atatürkçü 'nün El Kitabı

53

1 Temmuz. Kabotaj bayramı. 1 9 Nisan'da kabul edilen, Lozan Antlaşmasının kabotaj hakkını bize tanıyan kararına dayanarak; yabancı­ ların Türk sulannda özgürce gemi işletmesi hakkını kaldıran yasanın yü­ rürlüğe girdiği gün. 11 Eylül. Ankara'da otomatik telefon çalışmaya başladı. 6 Ekim. Kayseri'de Uçak Fabrikası açıldı. 26 Kasım. Alpullu Şeker Fabrikası işletmeye açıldı. 1 7 Aralık. Uşak Şeker Fabrikası işletmeye açıldı. 1927 10 Nisan. Yerköy - Kayseri demiryolu işletmeye açıldı. 29 Mayıs. Ankara - Kayseri demiryolu açıldı. 25 Mayıs. Türkiye - Meksika DostlukAntlaşması imzalandı. 28 Mayıs. Teşviki Sanayi (sanayii özendirme) Kanunu kabul edildi. 1 Haziran . Devlet Demiryolları ve Limanlan yönetimi kuruldu. 18 Haziran. Hukuk Usuli Muhakemeleri (yargılama yöntemleri) Kanunu çıkarıldı. 20 Haziran. Tarım okulları kurulması konusunda yasa çıkarıldı. 20 Haziran. Küçükleri dokuncalı yayınlardan koruma yasası; Askerlik yasası kabul edildi. 25 Haziran. Ali (yüksek) İktisat Meclisi kurulmasına ilişkin yasa kabul edildi. 27 Haziran. Genel Müfettişlikler yasası kabul edildi, ( 1 952 yılın da kaldırıldı.) 2 Ağustos. Milletlerarası Adalet Divanı (Lahey'de,) Bozkurt - Lo tus davasına bakmaya başladı. Bozkurt vapurumuz, 2.8. l 926'da Lotus adlı Fransız gemisinin çarpmasıyla batmıştı. 2.9. l 927'de davayı biz kazandık. Türkiye'yi Dr. Mahmut Esat (Bozkurt) temsil etti. 8 Eylül. Türkiye - Brezilya Dostluk Antlaşması imzalandı. 9 Eylül. Samsun- Havza demiryolu açıldı. 2 1 Kasım. Samsun -Amasya demiryolu açıldı. 12 Ekim. Amerika Birleşik Devletleriyle ilişki yenilenerek, ilk büyükelçi J. M. Grew, Gazi M. Kemal'e güven mektubunu sundu. 5 Kasımda Türkiye'nin A. B. D. büyükelçisi Muhtar da güven mektubunu başkana sunmuştur.


A tatürkçü'nün El Kitabı

54

28 Ekim. Türkiye'de ilk nüfus sayımı yapıldı. Sonuç: 1 3.648.270 ( 1 93 5'ten başlayarak her beş yılda bir sayım yapılmaktadır.) 6 Kasım. Bünyan dokuma fabrikası açıldı. 25 Aralık. İlk kadın avukat Süreyya (Ağaoğlu) göreve başladı. 1928 31 Ocak. Türk MaarifCemiyeti (T. Eğitim Derneği) kuruldu. 3 Şubat. İstanbul'da camilerde hutbe Türkçe okunmaya başladı. 9 (10 olarak geçer) Nisan. Anayasada dinle ilgili maddeleri çıkaran yasa kabul edildi. ( l 924 Anayasasındaki "Türkiye Devletinin dini, dini İslamdır" maddesi, dinsel ant içme vardı.) 19 Mayıs. Yüksek Mühendis Mektebi Kanunu kabul edildi. ( l 944'te İstanbul Teknik Üniversitesi, bir yasa ile kuruldu.) 20 Mayıs. Dil Encümeni (Kurulu), Türk Dil Kurumu'nun çekirdeği olarak kuruldu. 22 Mayıs. Türkiye - Afganistan Dostluk Antlaşması imzalandı. (Türkiye'yi ilk tanıyan devlet olarak, ilk antlaşma 1 .3 . 1 92 l 'de imzalan­ mıştır.) 24 Mayıs. Bir yasa ile Latin sayıları kabul edildi. 28 Mayıs. Türk Vatandaşlık Kanunu kabul edildi. 9 Ağustos. Gazi M. Kemal'in İstanbul'da Saraybumu parkı gazinosunda halka Latin yazısını açıklaması, bk. 1 . l l . l 928. 11 Ağustos. Dolmabahçe'de Latin harfleri dersi verildi. 25 - 29 Ağustos'ta yinelendi. 25 Ağustos. Ankara'da toplanan Dördüncü Muallimler (öğretmen­ ler) Birliği Kongresi'nde yeni Türk Harflerini öğretecekleri yolunda and içildi. 2 Eylül. Kütahya - Tavşanlı demiryolu açıldı. 13 Eylül. İsmet Paşa, Malatya'ya doğru yola çıkarken, Latin harflerinden söz eden bir konuşma yaptı. 1 Ekim. Türk Harfleriyle ilk haftalık gazete çıktı: Türkçe Gazete, (Dünkü Cumhuriyet'te Zeki (Üngör)'nin bestelediği Türk Harfleri Marşı yayımlandı). 1 Kasım. Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki (uygulaması) Hakkında Kanun, Gazi M. Kemal'in bu konuya da değinen Meclis açış konuşmasından soma kabul edildi. l 1 Kasımda Millet Mektepleri yönetmeliği yayımlandı.


A tatürkçü'nün El Kitabı

55

l Aralık'tan başlayarak süreli yayınlar, tabela, levha, el duyurulan vb. Yeni harflerle çıktı ya da yazıldı. 29 Aralık. Anadolu ve Mersin - Tarsus Adana demiryollarının devletçe satınalınmasına ilişkin anlaşma, bir yasa ile onaylandı. 1929 1 Ocak. Türk harflerinin kesin uygulaması başladı. Halka bu yazıyı öğretmek için Millet Mektepleri açıldı. Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati öldü. 4 Ocak. Türkiye - Uruguay Dostluk Antlaşması imzalandı. 17 Şubat. İsmet Paşa, İlmi Istılahlar Encümeni (Bilimsel Terimler Kurulu)'nde konuştu. 4 Mart. 1 925'te kabul edilmiş olan Takriri Sükun (dirliği koruma) Kanunu kaldırıldı. 9 Nisan. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu kabul edildi. 24 Nisan. İcra ve İflas Kanunu kabul edildi. 13 Mayıs. Ticaret Kanunu kabul edildi. 1 Haziran. Arap harfleriyle işlem yapılması süresi sona erdi. *Zirai (tarımsal) Kredi Kooperatifleri Kanunu kabul edildi. 1 O Haziran. Yol ve köprü yapımına ilişkin yasa kabul edildi. 3 Ağustos. Türkiye- Suudi Arabistan arasında Dostluk Antlaşması imzalandı. 1 Eylül. Maarif Vekaleti (M. Eğitim Bakanlığı) liselerden Arapça ve Farsça derslerini kaldırdı. 2 Eylül. Cumhuriyet gazetesinin girişimi ile Tükiye'de ilk kez güzellik kraliçesi seçildi (Feriha Tevfık). 9 Eylül. Fevzipaşa - Gölbaşı demiryolu açıldı. 1930 30 Ocak. Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti (Ulusal Ekonomi ve Artırma Kurumu) kuruldu. 1 Şubat. Kayseri-Şarkışla demiryolu açıldı. 1 926'da Müdürlük olarak kurulan, 1 962'de Enstitü adını alan İstatistik Umum Müdürlü ğünün görev ve yetkileri yasası çıkarıldı. 20 Şubat. Türk parasının değerini korumayı amaçlayan yasa kabul edildi.


A tatürkçü'nün El Kitabı

56

31 Mart. Afet (Prof. Dr. Afet İnan), partiye yazılan ilk kadın üye. 3 Nisan. Türk kadınına seçme ve seçilme hakkını da tanıyan Belediye Kanunu kabul edildi, bak. 5 Aralık 1 934. 24 Nisan. Genel sağlığı koruma konulu yasa kabul edildi. 29 Nisan. Bugünkü Hakimiyeti Milliye gazetesi, İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitiren Nezahet (Göreli) ile Beyhan hanımların Asliye Mah­ kemesi üyeliklerine atandığını yazdı. 22 Mayıs. Askeri Ceza Kanunu kabul edildi. 9 Haziran. Tütün İnhisarı (Tekeli) Kanunu kabul edildi. 1 1 Haziran. T.C. Merkez Bankası Kanunu kabul edildi. 20 Haziran. 1 930 Doğu gericilik olayı. 1 8 Temmuz. Ankara Etnografya Müzesi açıldı. 12 Ağustos. Fethi (Okyar) önderliğinde, liberal eğilimli Serbest Cumhuriyet fırkası kuruldu. ( l 7 Kasım'da, Parti kendisini kapadı.) Ada­ na'daAhali Cumhuriyet Fırkası 29 Eylül'de kuruldu; sonradan kapandı. 30 Ağustos. Ankara - Kayseri - Sivas demiryolu. Sivas'ta İsmet Paşa'nın konuşmasıyla açıldı. İsmet (İnönü), ilk kez bu konuşmasında Devletçilik'ten söz etti. 1 7 Ekim. Türkiye - Litvanya Dostluk Antlaşması imzalandı. 23 Aralık. Menemen'de, gerici dervişler kenti basarak Yedeksubay öğretmen Fehmi Kubilay'ı ve iki bekçiyi şehit ettiler. l . 1 . l 93l'de kurulan Divanı Harb (Savaş mahkemesi) 3 Şubat'ta 28 kişinin asılmasıyla sonuçlandı. 1931 15 Mart. Gölbaşı - Malatya demiryolu açıldı. 16 Mart. 1 6 Mart günlü Vakit gazetesi, Dr. Suat (Hanım)'ın önceki gün Haseki Nisa (kadın) Hastanesinde sınav vererek operatörlük belgesi aldığını yazdı. (20 Temmuz 1 926 günlü Cumhuriyet gazetesi, ilk kadın dişçi Şaziye (Hanım)'nin öğrenimini tamamladığını yazmıştır.) 23 Mart. Türkiye'de öğrenim görecek Türk çocuklarının Türk okullarında okuyacaklarına ilişkin yasa kabul edildi. 26 Mart. Ölçüler yasası kabul edilerek, eski ölçüler yerine metre, kilo birimleri benimsendi. 1 O Nisan. 1 9 1 1 'de kurulmuş olan Türk Ocakları C.H.P. 'ne katıldı .


Atatürkçü'nün El Kitabı

57

15 Nisan. Türk Tarih Kurumu, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti adıyla kuruldu. 10-18 Mayıs. C.H.P. 'nin Üçüncü Büyük Kurultayı'nda, Devletçilik ilkesi Parti izlencesine alındı. 1 Haziran. Mudanya - Bursa demiryolu devletçe satın alındı. 25 Temmuz. Matbuat (basın) Kanunu kabul edildi. 1932 22 Ocak. İlk Türkçe Kur'an, İstanbul'da Yerebatan Camisinde okundu. 28 Ocak. Balkan Konferansı İstanbul'da açıldı. 1 Şubat. Malatya-Fırat demiryolu işletmeye açıldı. 19 Şubat. Halkevleri açıldı. ( l 95l'de, Demokrat Parti İktidarınca bir yasa ile kapatıldığında 478 Halkevi, 4322 Halkodası, Londra'da bir Halkevi vardı, halkevlerinin dergileri, yayınları bir bibliyografya dolduracak denli artmıştı). 1 Mayıs. Ankara'da Milli Sanayi Sergisi açıldı. 12 Temmuz. Türk Dil Kurumu, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla kuruldu. 18 Temmuz. Diyanet İşleri Başkanlığından İstanbul Müftülüğüne yazılan bir yazı ile, ezan'ın önümüzdeki aylarda Türkçe okunacağı bildirildi. (Türk Ceza Kanunu'nda buna ilişkin ceza, 1 95 1 'de Demokrat Parti iktidarınca kaldırılarak Türkçe ezan okunmasına son verildi.) Türkiye Cumhuriyeti, Milletler Cemiyeti'ne üye oldu. 31 Temmuz. Türkiye güzeli Keriman Halis (Atatürk'ün verdiği soyadı: Ece Belçika'da yapılan yarışmada Dünya güzeli seçildi. 31 Kasım. İlk kadın hükümet hekimi, (Cumhuriyet gazetesinde: Dr. Müfide Kazım). 30 Kasım. Ulukışla - Niğde demiryolu, 1 6 Aralık. Samsun-Sıvas demiryolu açıldı. 12 Aralık. Akşam gazetesi ilk kadın dışişleri görevlisi Adil Maksudi (Arsal, sonra: Ayda)'nin adını vermektedir. 1 933 3 Şubat. İstanbul - Ankara arasında uçak seferleri denemesi yapıldı. 7 Şubat. İstanbul'da Evkaf müdürlüğü, bütün camilerde ezan'ın Türkçe okunacağını bildirdi, (bak. 1 8 Temmuz 1 932). 6.3. 1 933. Diyanet İşleri Başkanlığı bildirisi ile Salanın Türkçe okunacağı,


58

A tatürkçü 'nün El Kitabı

25 Şubat. İstanbul üniversite gençliği, Vagon - Lit görevlilerinden birinin Türk dilini küçümseyen davranışı üzerine gösteri yaptı. 15 Nisan. Samsun - Çarşamba demiryolu işletmeye açıldı. 27 Nisan. Devletçe satınalınan Adana - Fevzipaşa demiryolu açıldı. 2 Mayıs. Niğde Boğazköprü demiryolu açıldı.

20 Nisan. İstanbul'da Üniversite gençliği, Razgad'ta Bulgarların Türk mezarlığına saldırmaları üzerine, İstanbul Bulgar mezarlığına çelenk koydu. 22 Nisan. Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı Düyunu Umumiye (Genel dış borçlar) yönetimi arasında imzalanan anlaşma ile Osmanlı borçlan arıtıldı. 3 Haziran. Sümerbank kuruluş yasası kabul edildi. 8 Haziran. Halk Bankası kuruluş yasası kabul edildi. 10 Haziran. Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü Kanunu kabuledildi.(Bu enstitü o güz öğretime başladı; l 948'de Ziraat ve Veteriner fakülteleri olarak Ankara Üniversitesi'ne katıldı.) 10 Haziran. Belediyeler Bankası Kanunu, Cumhuriyetin onuncu yılını kutlama yasası kabul edildi. 12 Haziran. İzmir Rıhtım Şirketi'nin devletçe satınalınmasına ilişkin yasa kabul edildi. 14 Eylül. Türk - Yunan dostluk antlaşması imzalandı. 20 Eylül. Ulukışla - Kayseri demiryolu açıldı. 26 Ekim. Türk kadınına muhtar, köy ihtiyar kurulları üyesi olma hakkını vermek üzere, Köy Kanunu'nda değişiklik yapan yasa kabul edil di. Af Kanunu çıkarıldı. 29 Ekim. Cumhuriyetin onuncu yılı bütün yurtta, Ankara'da yabancı konukların da katılmasıyla kutlandı. Behçet Kemal (Çağlar) - Faruk Nafiz (Çamlıbel)'in yazdığı Cemal Reşit (Rey)'in seslendirdiği; Onuncu Yıl Marşı. 1 Aralık. İktisat Vekiileti'nin hazırladığı Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı

Başkanlığa sunuldu. (Prof. Dr. Afetinan, 1 973 'te Türk Tarih Kurumu yayınlan arasında bu izlenceyi bastırdı). 5 Aralık. Eskişehir şeker fabrikası açıldı.

27 Aralık. Şehit Kubilay'ın annesine aylık bağlanması için yasa çıkarıldı.


Atatürkçü'nün El Kitabı

59

1934 9 Şubat. Atina'da, Türkiye - Romanya - Yunanistan - Yugoslavya arasında Balkan Antlaşması imzalandı. 4 Mart. İstanbul Üniversitesi'nde ilk Devrim tarihi dersini Milli Eğitim Bakanı (ord. Prof.) Yusuf Hikmet Bayur verdi. (22 Kasım l 925'te, Edebiyat Fakültesi böyle bir ders için karar almış; 20 Haziran l 933'te Milli Eğitim Bakanlığı, bu dersler için karar vermişti.) 20 Mart. Başbakan İsmet (İnönü) Ankara Halkevi'nde Devrim tarihi dersi verdi. 4 Nisan. Türkiye - Çin dostluk antlaşması imzalandı. 27 Nisan. Menemen-Bandırma-Manisa demiryolu; 25 Mayıs'ta Basmane (İzmir) - Afyon demiryolu devletçe satınalındı. 3 Mayıs. kara'ya uçtu.

Kayseri uçak fabrikasının yaptığı ilk uçaklardan biri An-

14 Mayıs. İskan Kanunu kabul edildi. 16 Haziran. Divanı Muhasebat (Sayıştay) yasası çıkarıldı. 21 Haziran. Soyadı Kanunu kabul edilerek, bütün ailelerin soyadı almaları gerçekleştirildi. 30 Haziran. Demiryolu Elazığ'a ulaştı. 2 Temmuz. Basma Yazı Ve Resimleri Derleme Kanunu kabul edilerek, Türkiye'de yayımlanan kitap, gazete, dergi, harita, afiş, resim vb.nin beş kitaplığa verilmesi, kurulan B.Y.R.D. Müdürlüğü'nce bir de, derlemeleri içerecek Türkiye Bibliyoğrafyası'nın çıkarılması öngörüldü. 13 Ağustos. Bakırköy Bez Fabrikası açıldı. 30 Eylül. Keçiborlu kükürt, İsparta gülyağı fabrikaları açıldı. 19 Ekim. Turhal Şeker Fabrikası açıldı. Lozan'da imzalanan antlaşma üzerine, Türkiye ile Yunanistan arasında halk değişimini sağlayacak olan, 7. 1 0. l 923'te işe başlamış bulunan Muhtelit Mübadele (karma değişim) Komisyonu çalışmalarını bitirdi. 1 Kasım. Ankara'da Kızılay'da Güven Anıtı açıldı. Üzerindeki yazı: "Türk, Öğün, çalış, güven". Heykelci: Hanak). 20 Kasım. Konya Ereğli Bez Fabrikası açıldı. 26 Kasım. Efendi, bey. paşa vb. ile; ağa, hacı, hafız, hoca, molla, beyefendi, hanımefendi, hazretleri gibi lakap ve sanlar bir yasa ile kaldırıldı. 3 Aralık. Tapınaklar dışında dinsel giysi giyilemeyeceği, sarık sarılamayacağı, bir yasa ile saptandı.


Atatürkçü'nün El Kitabı

60

5 Aralık. Kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkını veren yasa kabul edildi, bak. l Mart 1 935. 1935 1 Ocak. İstanbul Rıhtım Şirketi devletçe satınalındı. 2 Şubat. Ayasofya camisi Müze durumuna getirilerek halka açıldı. (24. 1 1 . 1 934 günlü Bakanlar Kurulu kararı ile.) 1 Mart. T.B.M.M.'nin Beşinci Dönemi açılırken, Meclis'e 17 (sonra 1 8 oldu) kadın milletvekili katıldı. Meclisin o zamanki üye sayısı: 395'ti. 9 Nisan. Bir kararname ile ordudaki aşama (rütbe) adlan bugünkü biçimleriyle saptandı. 18 Nisan. İstanbul'da Milletlerarası Kadın Konseyi toplandı. 1 Mayıs. Aydın demiryolunun hükümetçe satın alınmasını sağlayan sözleşme imzalandı. 3 Mayıs. Türkkuşu hizmete açıldı. 25 Mayıs. Ankara'da Birinci Basın Kongresi toplandı. (İkincisi: 1 975). 27 Mayıs. Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ka bul edildi. (Bu yasa ile, Cuma günleri yapılan hafta tatili Pazar'a alınarak Cumartesi öğleden sonra başlatıldı.) 14 Haziran. Diyanet İşleri Başkanlığının örgüt ve görevlerine ilişkin yasa kabul edildi. Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (M. T.A.) kurulmasına ilişkin yasa çıkarıldı. Etibank Kanunu kabul edildi. Elektrik İşleri Etüt İdaresi Kanunu çıkarıldı. 5 Ağustos. Fevzipaşa-Ergani demiryolu; 1 5 Eylül. Ergani-Osmaniye demiryolu işletmeye açıldı. 16 Eylül. Kayseri Bez Fabrikası açıldı 13 Ekim. Türkiye Mason Locaları, içişleri Bakanlığınca kapatıldı. 22 Kasım. Fevzipaşa-Diyarbakır demiryolu açıldı. 26 Kasını. De­ miryolu İsparta'ya ulaştı. 23 Kasım. Çalışmalarına son veren İstanbul Haliç Şirketi işletmesi Belediyeye geçti. 29 Kasım. Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası açıldı.


Atatürkçü 'nün El Kitabı

61

1936 9 Ocak. Ankara'da Dil ve Tarih-Coğıafya Fakültesi öğretime başladı. ( 1 946'daAnkara Üniversitesi'ne katıldı.) 20 Ocak. Ankara'da toplanan Endüstri Kongresi'nde İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı'nın ilkeleri benimsendi. (Uygulanamayan bu izlence, Prof. Dr. Afet İnanın çabası ile 1 973'te Türk Tarih Kurumu'nca bastırıldı). 25 Ocak. İstanbul'da Vapurculuk Şirketi ile yapılan sözleşme, bütün Kabotaj hakkının Denizyolları yönetimine geçmesini sağladı. 21 Şubat. İzmir Havagazı Şirketi devletçe satınalındı. 24 Mart. Afyon Zafer Anıtı açıklı. 25 Mart. Afyon-Karakuyu, Bozanönü-lsparta demiryolları işlet­ meye açıldı. Filyos-Çatalağzı demiryolu açılarak, ilk kömür treni Ankara'ya vardı. 9 Nisan. İstanbul Telefon Şirketi devletçe satınalındı. 6 Mayıs. Ankara'da Devlet Konservatuarı kuruldu. 29 Mayıs. Türk Bayrağı yasası çıkarıldı. 1 Haziran. Bankalar Kanunu çıkarıldı. 8 Haziran. İş Kanunu kabul edildi. 20 Temmuz. Montreux (İsviçre) kendinde, Türk Boğazlan ile ilgili Montreux Sözleşmesi imzalandı. İstanbul ve Çanakkale boğazlarını asc kersiz bölge olarak saptamış olan Lozan Antlaşması'na karşı; bu sözleşme ile, Boğazlarda Türk egemenliği sağlanmış oluyordu. 3 Kasım. Ankara'da Çubuk Barajı açıldı. 6 Kasım. İzmit'te Birinci Kağıt ve Karton Fabrikası açıldı. 28 Kasım. Ereğli kömür şirketinin devletçe satınalınmasına ilişkin sözleşme imzalandı. 29 Kasım. Ankara Hukuk Fakültesi'nde Devrim tarihi dersleri başladı. 8Arahk. Zonguldak'ta TürkAntrasit Fabrikası açıldı. 1937 1 Ocak. Şark Demiryollan (Sirkeci-Edime) satınalındı. 4 Şubat. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi açıldı. 5 Şubat. Altı Ok (altı ilke: "Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılapçıdır) Anayasaya girdi. Buna ilişkin yasa benimsendi.


Atatürkçü'nün El Kitabı

62

8 Şubat. Orman Kanunu kabul edildi. 28 Şubat. Meteoroloji Genel Müdürlüğü kuruldu. 3 Nisan. Karabük Demir ve Çelik Fabrikası'nın temel atma töreni yapıldı. 4 Nisan. Ereğli Bez Fabrikası açıldı. 7 Nisan. Türkiye-Mısır Dostluk Antlaşması imzalandı. 1 5 Nisan. Sala'nın kaldırıldığı, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yazısı ile illere bildirildi. 25 Mayıs. Malatya Bez Fabrikası'nın temeli atıldı. 4 Haziran. T.C. Ziraat Bankası Kanunu kabul edildi. 6 Haziran. Ankara'da bir Tıp Fakültesi kurulmasına ilişkin yasa kabul edildi. 1 7 Haziran. İstanbul Kadıköy Su Şirketinin devletçe satınalınmasına ilişkin sözleşme imzalandı. 1 Temmuz. Fevzipaşa-Meydanıekbez, Toprakkale-İskenderun demiryolu devletçe satınalındı. 8 Tem muz. Tahran'da Türkiye-Irak-İran-Afganistan arasında Sadabat Paktı imzalandı. 1 2 Eylül. Tunceli'nde ayaklanan Seyit Rıza ve arkadaşları teslim oldu. 1 5 Kasım'da asıldılar. 1 Ekim. Irmak (Çatalağzı - Zonguldak) demiryolu açıldı. 9 Ekim. Nazilli Basma FabrikasıAtatürk'ün eliyle açıldı. 25 Ekim. İsmet İnönü başbakanlıktan ayrıldı. Celal Bayar başbakanlığa getirildi. 23 Aralık. Denizbank Kanunu çıkarıldı. 1 938 24 Ocak. İzmir Telefon Şirketi devletçe satınalındı. 1 Şubat. Gemlik Suni İpek Fabrikası Atatürk'ün de bulunduğu törenle açıldı. 4 Şubat. Bursa Merinos Fabrikası, Atatürk'ün eliyle açıldı. 1 1 Nisan. Üsküdar ve Kadıköy (İstanbul) Su Şirketi devletçe satın alındı. 23 Mayıs. İstanbul Elektrik Şirketi devletçe satınalındı. 1 Haziran. Devletçe satınalınan Savarona yatı İstanbul'a geldi. (Atatürk hastalığını bu yatta geçirmiştir. Yat, 1 980'e kadar okul gemisi olarak kullanıldı. Şimdi bir şirket işletiyor.)


Atatürkçü'nün El Kitabı

63

16 Haziran. Kadın havacımız Sabiha Gökçen, tek başına uçakla Balkan turnesine çıktı: 2 1 Haziran'da İstanbul'a döndü. 20 Haziran. Ulusal bayramlar ve genel tatillere ilişkin yasaya bir ek yasa çıkarılarak 1 9 Mayıs günü, Gençlik Bayramı olarak benimsendi. 24 Haziran. Toprak Mahsulleri Ofısi'ni kuran yasa çıkarıldı. 28 Haziran. Cemiyetler Kanunu kabul edildi. 24 Ağustos. Demiryolu Kemah'a ulaştı. 8 Ekim'de Erzincan'a vardı. 2 Eylül. Bağımsız Hatay Devleti'nin Millet Meclisi ilk toplantısını yaptı. ( l 9 l 8'de Fransızlarca işgal edilen bu bölgenin bağımsız bir devlet olmasını sağlamak için Türkiye, Fransa ile Milletler Cemiyeti'ne başvurmuştu. Bağımsız Hatay Devleti, Fransızlarla yapılan anlaşma ile 30.6. l 939'da Türkiye'ye katıldı. 7. 7. l 939'da bir yasa ile Türkiye'nin bir ili oldu). 28 Ekim. Ankara Radyosu yayına başladı. (Türkiye'de ilk kez 1 927'de İstanbul ve Ankara'da radyo yayınları başlamış, 9.6. 1 937'de Telsiz yasası çıkarılmıştı). 1 O Kasım. Atatürk, İstanbul'da öldü. 1 1 Kasım'da İsmet İnönü cumhurbaşkanlığına seçildi. 23 Kasım. Demiryolu Erzincan'a vardı.



ili ••

••

ATATURK'UN ••

SOYLEDIKLERI



Atatürkçü'nün El Kitabı

1.

67

KURTULUŞ SAVAŞI

SÖYLEV'in ilk sayfası Durum 1 9 1 9 yılı Mayısının 1 9'uncu günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve görünüş: Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu topluluk, Genel Savaş (Birinci Dünya Savaşı)'ta yenilmiş, Osmanlı ordusu her yandan zedelenmiş, koşullan ağır bir "Ateşkes Anlaşması" imzalanmış. Büyük Savaşın uzun yıllan boyunca, ulus yorgun ve yoksul bir durumda. Ulusu ve yurdu Genel Savaşa sürükleyenler, kendi başlarının kaygısına düşerek, yurttan kaçmışlar. Padişah ve Halife olan Vahdettin, soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini düşlediği alçakça önlemler araştırmakta; Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak, yalnız Padişahın isteklerine uymuş ve onunla birlikte kendilerini ayakta tutabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş. Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta... İtilaf devletleri, Ateşkes Anlaşması hükümlerine uymaya gerek görmüyorlar. Birer uydurma nedenle, İtilaf donanmaları ve askerleri İs­ tanbul'da. Adana iline Fransızlar; Urfa, Maraş, Antep'e İngilizler girmişler. Antalya ile Konya'da İtalyan birlikleri, Merzifon'la Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her yanda yabancı devletlerin subay ve görevlileri ve özel adanılan çalışmakta. Daha soma, sözümüze başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 1 5 Mayıs 1 9 1 9'da İtilaf devletlerinin uygun bulmasıyla Yunan ordusu İzmir'e çıkarılıyor. Bundan başka, yurdun dört bir bucağında Hristiyan azınlıkları, gizli, açık, özel istek ve amaçlarının elde edilmesi, devletin bir an önce çökmesi için çalışıp duruyorlar. Bundan sonra, azınlıkların kurul ve dernekleri; bölgesel kurtuluş çabaları, ulusal kuruluşlar; dokuncalı Kürt ve islam dernekleri, ingiliz Dostları Derneği, Amerikan güdümü isteyenler üzerinde bilgi veren, ordunun durumunu açıklayan M. Kemal; ingiliz koruyuculuğu, Amerikan güdümü, bölgesel kurtuluş yolları un/arlarına karşı kendi kararını açıklıyor:


Atatürkçü'nün El Kitabı

68

İzlence . . . Bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da, ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak. Bu kararın dayandığı en sağlam düşünüş ve mantık şu idi: Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve saygın bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne denli zengin ve gönenmiş olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar toplumlar karşısında uşak durumunda kalmaktan öteye gidemez. Yabancı bir devletin koruyuculuğunu ve kolaycılığını istemek insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağılık duruma düşmemiş olanların, isteyerek başlarına yabancı bir buyurman getirmeleri hiç düşünülemez. Oysa, Türkün onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyidir. Öyle ise, ya bağımsızlık, ya ölüm! İşte gerçek kurtuluşu isteyenlerin parolası bu olacaktır. Bir an için bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranılacağını düşünelim. Ne olacaktı? Tutsaklık. Peki efendim, öteki kararlara uymakla da sonuç bu olmayacak mıydı? Şu ayrımla ki, bağımsızlığı için ölümü göze alan ulus, insanlık onur ve şerefinin gereği olan her özveriye başvurduğunu düşünerek avunur ve kuşkusuz, tutsaklık zincirini kendi eliyle boynuna geçiren uyuşuk, onursuz bir ulusla karşılaştırılınca, dost ve düşman gözündeki yeri çok başka olur. Sonra Osmanlı soyunu ve egemenliğini sürdürmeğe çalışmak, kuşkusuz Türk ulusuna karşı en büyük kötülüğü yapmaktı. Çünkü ulus, her türlü özveriye başvurarak bağımsızlığını sağlasada padişahlık sürüp giderse bu bağımsızlık güvenli sayılamazdı. Artık yurtla, ulusla hiçbir gönül ve düşünce bağı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve ulus bağımsızlığının ve onurunun koruyucusu durumunda bulundurulması nasıl uygun görülebilirdi? Halifeliğe gelince, bunun bilim ve tekniğin ışığa boğduğu gerçek uygarlık dünyasında gülünç sayılmaktan öte bir yanı kalmış mıydı? Görülüyor ki, verdiğimiz kararın uygulanmasını sağlamak için ulusun da alışmadığı sorunlara el atmak gerekiyordu. Kamunun diline düşmesinde


Atatürkçü'nün El Kitabı

69

büyük sakıncalar bulunacağı düşünülen noktaların söz konusu edilmesinde kesin zorluklar vardır. Osmanlı hükümetine, Osmanlı Padişahına ve Müslümanların halifesine başkaldırmak ve bütün ulusu ve orduyu ayaklandırmak gerekiyordu. Türk ata yurduna ve Türkün bağımsızlığına saldıranlar kimler olursa olsun, onlara bütün ulusça silahlı olarak karşı çıkmak ve onlarla savaşmak gerekiyordu. Bu önemli kararın bütün gereklerini ve isterlerini ilk gününde açıklamak ve söylemek, kuşkusuz yerinde olamazdı. Uygulamayı birtakım evrelere ayırmak ve olaylardan ve olgulardan yararlanmak, ulusun duygu ve düşünceleri üzerinde işlemek ve adım adım ilerleyerek amaca ulaşmaya çalışmak gerekiyordu. Nitekim öyle olmuştur. Ancak dokuz yılda* yaptıklarımız bir mantık zinciriyle düşünülürse, ilk günden bugüne dek izlediğimiz genel gidişin, ilk kararın çizdiği çizgiden ve yöneldiği amaçtan hiç ayrılmamış olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. Burada, kafalarda yer tutabilecek kimi duraksama düğümlerinin çözülmesini kolaylaştırmak için bir gerçeği hep birlikte gözden geçirme­ liyiz. Beliren ulusal savaşın tek amacı yurdu dış saldırıdan kurtarmak olduğu halde bu savaşın, başarıya ulaştıkça ulusal egemenliğin bütün ilkelerini ve kurumlarını evre evre bugünkü döneme değin gerçekleştirmesi olağan ve kaçınılmaz bir tarih akışı idi. Bu kaçınılmaz tarih akışını, gelenekten gelen alışkanlığı ile, hemen sezinleyen padişah soyu, ilk anda başlayarak ulusal savaşın amansız bir düşmanı oldu. Bu kaçınılmaz tarih akışını, ilk anda ben de gördüm ve sezinledim. Ama, baştan sona bütün evreleri kapsayan sezgilerimizi ilk anda bütünüyle açığa vurmadık ve söylemedik. İleride olabilecekler üzerinde çok konuşmak, giriştiğimiz gerçek ve maddesel savaşa boş kuruntular niteliği verebilirdi; dış tehlikenin yakın etkileri karşısında üzüntü duyanlar arasında göreneklerine, düşünme yeteneklerine, ruhsal durumlarına uymayan olasılık içindeki değişikliklerden ürkeceklerin ilk anda direnmelerine yol açabilirdi. Başarı için kestirme ve güvenli yol, her evreyi zamanı geldikçe uygulamaktı. Ulusun gelişmesi ve yükselmesi için, esenlik yolu bu idi. Ben de böyle yaptım. Ancak tuttuğum bu kestirme ve güvenli başarı yolu; yakın çalışma arkadaşım olan tanınmış kişilerden kimileriyle aramızda, zaman zaman ilkelerde, davranışlarda, yapılan işlerde özle ve ayrıntıyla ilgili birtakım anlaşmazlıklar, kırgınlıklar ve dahası • 1 9Mayıs 1919'/tı, NUTVKun söylendiği 15-20Ekim 1927arasındakidokıı:ytl. (SNÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

70

ayrılıklar çıkmasının nedeni ve açıklaması olmuştur. Ulusal savaşa birlikte başlayan yolculardan kimileri, ulusal yaşamın bugünkü cumhuriyete ve cumhuriyet yasalarına değin uzayan gelişmelerde; kendi düşünce ve ruh yapılarının kavrama sınırı bittikçe, bana direnmeye ve karşı çıkmaya başlamışlardır. Bu noktaları, aydınlanmanız için, kamuoyunun aydınlanmasına yararlı olmak için, sırası geldikçe, birer birer göstermeğe çalışacağım. Bu son sözlerimi özetlemek gerekerse diyebilirim ki ben, ulusun vicdanında ve geleceğinde sezdiğim büyük gelişme yeteneğini, bir ulusal sır gibi vicdanımda taşıyarak yavaş yavaş bütün toplumumuza uygulamak zorundayım. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 9- 1 2) 21122. 6. 19'19'da Amasya 'da yazdırdığı genelgenin 3. maddesi: Ulusun bağımsızlığını yine ulusun kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 22) Önder 3. 7. l 9l 9'da, Erzurum 'a geldiğinde, çevresindekilerle konuşmasından: Ulusal amaçlarla ortaya atılacakların yok edilmesini düşünenler bugün yalnız Saray, İstanbul Hükümeti ve yabancılardır. Ama bütün halkın aldatılabileceğini ve bize karşı duruma çevrileceği olasılığını da düşünmek gerekir. Önder olacakların, her ne olursa olsun, tutulan yoldan dönmemeleri, yurtta barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye değin amaç uğrunda özveriyi sürdüreceklerine işin başında karar vermeleri gerekir. Yüreklerinde bu gücü duymayanların işe girişmemeleri çok daha iyi olur. Çünkü, böyle bir durumda hem kendilerini ve hem de ulusu aldatmış olurlar. Bir de, söz konusu görev, resmi makam ve ünformaya sığınarak el altından yapılamaz. Böyle bir tutum bir ölçüye değin yürüyebilir. Ama, artık o dönem geçmiştik. Açıkça ortaya çıkmak ve ulusun hakları adına yüksek sesle bağırmak ve bütün ulusun, bu sese katılmasını sağlamak gerekir. Benim, görevden çıkarıldığım ve her türlü sonuçla karşı karşıya bulunduğum kuşku götürmez. Benimle açıkça işbirliği yapmak, o sonuçları şimdiden kabul etmektir. Bundan başka, söz konusu ettiğimiz durumun istediği adam, daha birçok bakımlardan da, ille ben olabilecekmişim gibi bir sav yoktur. Yalnız, her halde bu yurt çocuklarından birinin ortaya atılması


Atatürkçü'nün El Kitabı

71

zorunlu olmuştur. Benden başka bir arkadaş da düşünülebilir. Yeter k i o arkadaş, bugünkü durumun gerektirdiği yolda yürümeyi kabul etsin. (TDK: SÖYLEV, 1 978, 32-33) İstanbul hükümeti, Samsun'a gönderdiği M.Kemal'in, kendi amacına yönelerek bir kurtuluş savaşımına giriştiğini anlayarak onu geri çağırmış, gelmeyince, 8. 7. 1919'da 3. Ordu Müfettişliği görevine son vermişti. M. Kemal de, 819 Temmuz gecesi, göreviyle birlikte askerlikten çekildiğini İstanbul'a bildirmiştir. Bunun üzerine diyor ki: Durumu ordulara ve ulusa kendim bildirdim. O günden sonra resmi görev ve yetkiden ayrılmış olarak, yalnız ulusun sevgisine, cömertliğine ve yiğitliğine güvenerek ve onun bitmez verimlilik ve yaratıcılık kaynağından esin ve güç alarak vicdanımızın gösterdiği yolda görevimizi sürdürmeye koyulduk. (TDK: SÖYLEV: 1 978, s. 3 5) Erzurum Kongresi sırasında, Temmuz 1919: . . . . Tarih, söz götürmez bir biçimde ortaya koymuştur ki, büyük işlerde başarı için gücü ve yeteneği sarsılmaz bir başkanın varlığı çok gereklidir. Bütün devlet büyüklerinin umutsuzluk ve güçsüzlük içinde, bütün ulusun başsız olarak karanlıklar içinde kaldığı bir sırada, "yurtseverim" diyen bin bir çeşit kişinin, bin bir türlü davranış ve inanç gösterdiği kargaşalı bir zamanda, danışmalarla, birçok saygın ve erkli kişilerin sözlerine uyma zorunlıığuna inanmakla: korkusuz, kuşkusuz ve hele sert yürünebilir mi ve en sonunda ulaşılması çok güç olan amaca varılabilir mi? Tarihte böyle ereğe ulaşmış bir topluluk gösterilebilir mi? İkincisi, ( ...) ulus, yurt, siyasa ve ordu yöneticiliğinde hiç bulunmamış ve bu alanda değeri belirmemiş ve denenmemiş gelişigüzel kişilerden, örneğin Erzincanlı bir Nakşi Şeyhi ve Mutkili bir aşiret başkanı gibi acınacak durumdaki kişilerden de kurulabilecek herhangi bir temsilciler kuruluna söz konusu durum ve görev bırakılabilir miydi? Bırakıldığında "yurdu ve ulusu kurtaracağız" dediğimiz zaman, ulusu ve kendimizi aklatmış olmak gibi kötü bir yanılgıya düşmeyecek miydik? Bu nitelikte bir kurula, perde arkasından yardım edilebileceği düşünülse bile bu yöntem, güvenceli sayılabilir miydi? (TDK: SÖYLEV. 1 978. s. 5 1 )


A tatürkçü 'nün El Kitabı

72

Ulus Sadrazam Damat Ferit Pasa 'ntn, Paris'ten, itilaf Devletleri'nce nerdeyse aşağılanmış olarak dönüşünden sonra. kendisini, 1 6.S. lVIV'dayazdığıyazıdan: Doğrusu şu ki, yurdun ve ulusun yazgısı için içeride ve dışarıda sözü geçer olmak kuşkusuz ulusal buyruma dayanmaya bağlıdır. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 54) Amerika hükümetinin, yurdumuzda ve Kafkasya'da inceleme yapmak üzere gönderdiği kurulun başkam General Harbord'la 22. 9.1919 nünü Sivas'ta yaptığı konuşmada, ulusal eylemlerin amacını anlatırken. Harbord, bütün gi­ rişimlere karşın başarı elde edilemezse ne yapacaksınız, yolunda biı soru sormuş. M. Kemal şu yamtı vermiştir: Bir ulus varlığını ve bağımsızlığını korumak için düşünülen girişim ve özveriyi yaptıktan sonra başarır. Ya başaramazsa demek, o ulusu ölmüş saymak demektir. Öyle ise ulus yaşadıkça ve özverili girişimlerini sürdürdükçe başarısızlık söz konusu olamaz. (TDK: SÖYLF.V. 1 978. s. 125) Devlet Adamları 1919 Ekim ayında sadrazam olan Ali Rıza Paşa ve benzerlerini eleştirirken: Devletin içine düştüğü dağılış durumunun derinliğini ve korkunçluğunu göremeyen mutsuzlar, doğal olarak gerçek ve güvenilir çareyi görmemek için gözlerini yumarlar. Çünkü, o gerçek ve güvenilir çare, kendilerini daha çok korkutur. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 1 63) Sivas Kongresi 'nde seçilen Temsilciler Kurulu, 2 7. 12. l 919'da Ankara 'ya taşınmıştı. 15. Kolordu Komutam Kazım Karabekir Paşa 'nın, Ankara'ya gidilmesine karşı oluşu üzerine; ... Yol ve yöntem odur ki, işleri bütünü ile yönetip yürütme sorumluluğunu yüklenenler, en önemli hedefe ve en yakın tehlikeye, elden geldiğince yakın yerde bulunurlar. Yeter ki yaklaşma, genel durumu gözden uzak bırakacak ölçüde olmasın! Ankara bu koşulları üzerinde toplayan bir noktaydı. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 242) * Nakşibendi tarikatinden Şeyh Fevzi ile Mutki aşireti başkanı Hacı Musa. Erzurum ve Sivas kongrelerinde Temsilciler Kurulu (Heyeti Temsiliye)na seçilenler arsında idiler. Toplantılara katılamamışlar. Temsilciler Kurulu kararlarına katkıda bulunamamış/ardı. (SnÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

73

İtilaf Devletlerinin Karadeniz Başkomutanı General G. Milne 'in, 3. ll.1919'da İstanbul hükümetinin Harbiye Nazırına yolladığı işgal bölgesine bir sınır çekilmesi yolundaki buyrukniteliğindeyazısı üzerine: Korkmamak için, insanlık onuruna ve ulusal onura dokunulmayacak bir çevrede

ve

öyle

koşullar

içinde

bulunmak

gerekir.

Buna

önem

vermeyenlerin, aslında bir insan için, bir ulus için dokunulmaz olarak kal­ ması en büyük namus ülküsü olan kutsal kavramlar üzerinde, çoktan say­ gısız ve duygusuz oldukları yargısına varmakta yanlışlık yoktur. (TDK:

SÖYLEV, 1 978,

s. 257)

1920 kışında, Bilecik buluşmasından sonra Ankara 'ya getirilen, İstanbul hükümeti nazırları Ahmet İzzet ve Salihpaşaları eleştirirken: Sırası gelmişken, saygıdeğer ulusuma şunu öğütlerim ki: bağrında yetiştirerek

başının

üstüne

dek

çıkaracağı

adamların

kanındaki,

vicdanındaki öz mayayı çok iyi incelemeye dikkat etmekten, hiçbir zaman geri kalmasın! (TDK:

SÖYLEV, 1 978,

s. 445)

İzlenecek Siyasa T.BM.M. açıldıktan sonra, 24.4. 1 920, Türk ulusunun izleyeceği siyasayı açıklarken: Bilirsiniz ki yaşam demek, savaş ve çarpışma demektir. Yaşamda başarı, yüzde yüz savaşta başarı kazanmakla elde edilebilir. Bu da maddesel ve tinsel güce dayanır. Bir de, insanların uğraştığı bütün sorunlar, karşılaştığı bütün tehlikeler, elde ettiği başarılar, toplumca yapılan genel bir savaşın dalgaları içinde doğagelmiştir. Doğu uluslarının B atı uluslarına saldırısı tarihin belli başlı bir evresidir. Doğu ulusları arasında Türklerin başta ve en güçlü olduğu biliniyor. Gerçekten Türkler, Müslümanlıktan önce ve sonra saldırılar yapmışlar ve Avrupa içerisine girmişlerdir. Batıya saldıran ve İspanya'ya gidip Fransa sınırına değin yayılan Araplar da vardır. Ama ( . . . ) her saldırıya, her zaman bir karşı saldırı düşünmek gerekir. Karşı saldırıya uğranılabileceğini düşünmeden ve ona karşı güvenilir önlem bulmadan eyleme geçenlerin sonu, yenilgi ve bozgundur, silinip gitmektir. (TDK:

SÖYLEV. 1 978,

s.

322)


74

A tatürkçü 'nün El Kitabı

. . . Dış siyasanın en çok ilgili bulunduğu ve dayandığı temel, devletin iç örgütüdür. Dış siyasanın, iç örgütle uyarlı olması gerekir. Batıda ve doğuda yaratılışı, kültürü ve ülküsü başka başka olan ve birbirleriyle bağdaşamayan toplulukları tek sınır içine almış bir devletin iç örgütü, kuşkusuz temelsiz ve çürük olur. Bu durumda dış siyasası da köklü ve sağlam olamaz, böyle bir devletin, özellikle iç örgütü ulusal olmaktan uzak olduğu gibi, siyasal yöntemi de ulusal olamaz. Buna göre Osmanlı Devletinin siyasası ulusal değil; ancak, kişisel, bulanık ve kararsız idi. Değişik ulusları ortak ve genel bir ad altında toplamak ve bu değişik ulus topluluklarını eşit haklar ve koşullar altında bulundurarak güçlü bir devlet kurmak, parlak ve çekici bir siyasal görüştür. Ama, aldatıcıdır. Dahası, hiçbir sınır tanımayarak, dünyadaki bütün Türkleri de bir devlet olarak birleştirmek, ulaşılamayacak bir amaçtır. Bu yüzyılların ve yüzyıllarca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı olaylar ile ortaya koyduğu bir gerçektir. İslamcılık ve Turancılık siyasasının başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanamamaktadır. Soy ayırımı gözetmeksizin, bütün insanlığı kapsayan tek bir dünya devleti kurma tut­ kularının sonuçları da tarihte yazılıdır, "baskıncı ve yağmacı" olmak he­ vesleri, konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü özel duygularını ve bağlantılarını unutturup, onları kardeşlik ve tam eşitlik içinde birleştirirek, insancıl bir devlet meydana getirme kuramının da kendine özgü koşulları vardır. Bizim aydınlık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasal yöntem, "ulusal siyasa" dır. Dünyanın bugünkü genel koşullan ve yüzyılların kafalarda ve özyapılarda yerleştirdiği gerçekler karşısında düşçü olmak kadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin dediği budur; bilimin, aklın, mantığın dediği böyledir. Ulusumuzun güçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle ulusal bir siyasa gütmesi ve bu siyasanın ör­ gütlerimize tam uyumlu ve dayalı olması gereklidir. Ulusal siyasa demekle anlatınak istediğim şudur: Ulusal sınırlarınız içinde, her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup ulusun ve yurdun gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak; gelişigüzel, ulaşılamayacak is­ tekler ardında ulusu uğraştırmamak ve zarara sokmamak; uygarlık dün­ yasının uygarca ve insanca davranışını ve karşılıklı dostluğunu beklemektir. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 322-323)


Atatürkçü'nün El Kitabı

75

Savaş Haziran l 920'de, ilk genel Yunan saldırısı üzerine, Mec-lis'teki tartışmalar dolayısıyla: Tarihte yarılmamış ve yarılmayan cephe yoktur. Özellikle, söz konusu olan cephe, savunmaya ayrılan kuvvetle orantılı dar bir cephe olmayıp da böyle yüzlerce kilometre uzunluğunda olursa, bu cephenin şurasında burasında bulunan yetersiz bir kuvvetin savunmayı sürdürüp gideceğini kabul etmek, bütün tasarım ve düşünceleri yanılgıya götürür. Cepheler delinebilir; buna karşı önlem, delinen kesimi hemen kapamaktır. Bu ise üzerindeki kuvvetlerden başka, geride, yedekte güçlü destekler bu­ lundurmakla olabilir. Savaş hatlarına yakın köyler halkının yapabileceği savunmadan, düşsel sonuçlar beklemek doğru olmaz. Yurdun bütün kuvvet kaynaklarından yararlanma koşul ve yetkilerini elde ettikten sonra bile, sağlam bir askerlik örgütü kurabilmek ve bunda haşan sağlayabilmek için zaman ister. (TDK: SÖYLEV. l 978, s. 1 34) Komutan 1920yazında, Trakya'daki kolordunun başarısızlığı üzerine* ... Komutanlar, askerlik görev ve gereklerini düşünürken ve uygularken, kafalarını siyasa düşüncesinin etkisi altında bulundurmaktan sa­ kınmalıdırlar. Siyasal durumun gereklerini düşünen başka görevliler bu­ lunduğunu unutmamalıdırlar. Komutanların, buyruklarına verilen ulus çocuklarını, yurt araçlarını düşmana, ölüme sürerken düşünecekleri tek nokta; ulusun kendilerinden beklediği yurt görevini ateşle, süngü ile ve ölümle yapmak ve sonuç­ landırmaktır. Askerlik görevi ancak bu anlayış ve inançla yapılabilir. Lafla, siyasayla, düşmanın aldatıcı sözlerine kulak vermekle askerlik görevi yapılamaz. Komutanlık görev ve sorumluluğunu yüklenecek ölçüde omuzlarında ve özellikle kafasında güç bulunmayanların acıklı sorunlarla karşılaşmalarından kaçınılamaz. . . . Bir komutanın tutsak olması da suç sayılmayabilir; ancak, askerlik görev ve gereklerini yapıp uygulamakla elindeki kuvveti sonuna dek kullandıktan sonra kanını akıtmak fırstını bulmaksızın düşman eline düşerse... * Tutsak olan CaferTayyar {Eğilmez) 'dı r. (SNÖ).


76

Atatürkçü'nün El Kitabı

. . . Bütün ordusu, üstün düşman ordusu karşısında yenilip kendiliğinden geri çekilirken, kılıcını çekip tek başına atını düşman başkomutanının çadırına sürerek ölüm arayan Türk komutanları görülmüştür. Bir Türk komutanının ordusunu kullanmaksızın, herhangi kötü bir raslantı ve umutsuzluk sonucu da olsa, düşmana tutsak olmasını biz suç saymasak da, tarih bunu hiç bağışlamaz ve bağışlamamalıdır. Türk Devrim tarihinin gelecek kuşaklara ileteceği sözler ve uyarmalar işte budur! (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 363-364) 1920 yılı sonunda ayaklama Çerkez Ethem 'in kuvvetleriyle kaçıp Yunan ordusuna katılması, Yunanlılarla birlikte kuvvetlerimize saldırmasına karşı Refet (Bele) Paşa 'nın davranışlarındakiyanılgıları eleştirirken: . . . Savaş alanında, top ve tüfek sesine gelen her bir kuvvetin, bir tek tüfek bile olsa, kendinden olan ve savaşan bir kuvvetin yenilmesini bekleyip ondan sonra iş görebileceğini sanması, yalnız asker olanların değil, en kısa görüşlü insanların bile usa yatkın bulacağı bir düşünce değildir. Görev ve özveri, savaşan birliklerin, yenilmeden ve çekilmeden başarısını sağlamaya çalışmakla yapılır. Arkadaşı savaşırken ve yardım beklerken seyirci kalmış komutanlar, arkadaşının yenilmesine tanık olabilirlerse de, tarihin ezici yergisinden ve suçlamasından hiç mi hiç kurtulamazlar. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 405) Nurettin Paşa 'nın eleştirildiği bölümden:

Komutanlar, buyruk vermiş olmak için buyruk vermezler. Gerekli ve yapılabilecek işleri buyururlar. Buyruk verirken kendini, o buyruğu yürütecek olanın yerine koymak ve buyruğun nasıl uygulanıp yürütülece­ ğini düşünmek ve bilmek gerektir. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 543) Ağustos 1 92l 'de, T.B.M.M. 'ndeBaşkomutanlık Yasası tartışmalarında: Gerçi temel olan ulustur, toplumdur. Onun da genel buyrumu Meclis'te belirir. Bu, her yerde böyledir. Ama, bireyler de vardır. Meclis, yurt ve devlet işlerini bireylerle, kişilerle yürütmektedir. Her devletin işlerini yöneten kişi ve kişiler gözlerimizin önündedir. Gerçeği, anlamsız kuramlarla yadsımanın yeri yoktur. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 48 1 )


Atatürkçü 'nün El Kitabı

77

Başkomutan 1921 yılı Temmuz'unda Yunan saldırısı, geri çekilen ordumuzun bu durumu karşısında. Başkomutanlık yetkisi 5. 8. 1921 günü T.B.MM 'nde üç ay süre ile M Kemal'e verilmişti. 6. 5. 1922 gizli oturumunda bu yetki süresi yeniden uzatılırken yapılan tartışmalar sırasında: Kara Vasıf Bey'in*komutanların görev ve yetkilerini belirtip sı­ nırladığını bildirdiği, Askeri Ceza Yasası ile ve İç Hizmet Tüzüğü ile bağlanıp kalması gereken bir komutan değildir. Kara Vasıf Bey'in "bilim belirler ve saptar" dediği şey, büsbütün başkadır. Askerlik bilim ve tekniği, askerliğin ne olduğunu ve başkomutan olacak kişide bulunan nitelikleri anlatır, açıklar ve öğretir. Yoksa, insanları başkomutanlığa, komuta edilecek ordunun gerçek iyesi, ya da yasal vekilleri getirir. "Başkomutanlık niteliği bende vardır" diyen her adamın o kata kendiğilinden gelebilmesinin ise anlamı büsbütün başkadır. Kara Vasıf Bey bir demiş ki: "Başkomutan, cephenin gerisindeki işlerle uğraşmasın." Bu düşünce yanlıştır. Cephenin insan sayısıyla, bunların yiyeceği, giyeceği, silahı, cephanesi ile ve başka eksikleriyle ilgili bulunan başkomutan, kuşkusuz bütün bunların gerideki kaynaklarıyla da ilgilidir. Kara Vasıf Bey, bu ileri sürdüğü düşünceyi hangi kitapta, hangi bilimde, hangi yerde görmüş? Gerçi hem cepheyle hem de geride birçok işlerle uğraşmak güçtür. Bu adam hem cepheye komuta edecek, savaş yönetecek, hem de bu işlerle birlikte geri bölgelerde birçok şeylerin yapılmasını sağlayacak! Bunu bir adam nasıl yapabilir? Hiç kuşku yok, yapar. Ama "yapar" dediğim zaman bu: "Başkomutan, şimdi cepheye komuta eder; sonra oradan kalkar filan yere gider, yiyecek işini yoluna koyar; filan yere de gider, ordunun başka eksiklerini tamamlar" demek değildir. Üzerine büyük işler yüklenmemiş adamların bu konudaki du­ raksamaları çok görülmemelidir. Bakınız, size bir örnek vereyim: Ben çok toy komutanlar gördüm. Örneğin, bir alay komutanı yeni tümen komutanı olmuş, ya da tümen komutanı yeni kolordu komutanı olmuş; biraz da bilgisi, görgüsü kıt. Daha bilgi, görgü edinmeye zaman bulamadan güç durumlar karşısında kalmış. Görev yaptığı süre içinde bir tümene alışmış iken, düşman karşısında iki ya da üç tümene birden komuta etmek zorunda kalınca doğallıkla duraksayacak ve güçlük çekecektir. Bir tümene komuta ettiği zaman, tümenin bütün birliklerini, olabildiğince, gözü altında birleştirip • milletvekili. (SNÖ)


Atatürkçü 'nün El Kitabı

78

birleştirip yönetebilen toy bir komutan, gözden uzak dayangalarda bulunan iki üç tümenin savaşını yönetmek zorunda kalınca kendi kendine: "Ben hangi tümenin yanında bulunayım, onun mu bunun mu? Orada mı, burada mı?" diye sorar. Hayır! Ne orada bulunacaksın, ne de burada! öyle bir yerde bulunacaksın ki, hepsini yöneteceksin! O zaman: "Ben hiçbirini gereği gibi göremem!" der. Kuşkusuz göremezsin, kuşkusuz gözlerinle göremezsin! Aklınla ve anlayışınla görmen gerekir. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 483-484) 20. 7. 1922 günü, T.B.M.M. 'nde Başkomutanlık Yasasının uzatılması görüşmelerinde; ülkenin kurtulacak bölgelerini sayarken: Başkomutanlık görevi, olsa olsa Ulusal Andımızın* özüne uygun kesin sonuca ulaşacağımız güne değin sürer, mutlu sonuca güvenle ulaşacağımıza kuşku yoktur. ( ...) o mutlu gün gelince, bütün ulusla birlikte, en büyük mutluluklara ermekle onur kazanacağız. Benim başkaca, ikinci bir mutluluğum olacaktır ki, o da, kutsal savaşımıza başladığımız gün bulunduğum duruma yeniden dönebilmeme yol açılmasıdır. Gerçekleri bilen, gönlünde ve özünde ruhsal ve kutsal tatlardan başka tat bulunmayan kişiler için, ne denli yüksek olursa olsun, oturulacak katların hiçbir değeri yoktur. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 485 İ nönü Savaşları 13. 1.1921 gunu, T.B.M.M. 'nde Birinci İnönü Savaşı 'na değinen konuşmasının sonu: Ulusumuz bugün bütün geçmişinde olduğundan daha çok ve atalarından daha çok umutludur. Bunu anlatmak için şunu söylüyorum. ( ...) rahmetli [Namık] Kemal demişti ki: Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini [annesini]? işte bu kürsüden bu yüce Meclis'in başkanı olarak, yüce kurulunuzu oluşturan bütün üyelerin her biri adına ve bütün ulus adına diyorum ki: Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini * * (ASD.I, 1 945. s . 1 50) • Misakı Milli (SnÖ) ** M. Kemal, Namık Kemal'in dizelerini değiştirirken aruz ölçüsünü bozmamıstır (SNÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

79

11. 1 . 1 925 günü, Birinci İnönü Savaşı 'nı anmak için Konya 'daAlaettin Tepesi'ndeyapılan törende: Bu meydan savaşının evreleri öyle olayların ortaya çıkmasına alan oldu ki, o gerçekleri kısaca anlatmak için, diyeceğim ki, utku "utku benimdir" diyebilenindir; başarı "başaracağım" diye başlayanın ve "başardım" diyebilenindir. Bilirsiniz ki savaş, sürekli savaşım durumunda bulunan göze görünmez güçlerin göze görünür biçim ve görünüş almasıdır. Onun için, Birinci İnönü savaş alanında çevrenlerden yükselen utku güneşi, Türk ulusunun yüksek erdem ve tinselliğinin, belirlemesidir. Bir doğuş karşısında büyük bozgunluklar oldu. . . (ASD Il, 1 952, s. 208) İkinci İnönü Savası 'nın kazanılması üzerine, Batı Cephesi komutanı İsmet (İnönü) Paşa 'ya yazısı: Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Savaşlarında yüklendiğiniz görev ölçüsünde ağır bir görev yüklenmiş komutanlar pek azdır. Ulusumuzun bağımsızlık ve varlığı, çok üstün yönetiminiz altında şeref­ le görevlerini yapan komuta ve silah arkadaşlarınızın duyarlığına ve yurt­ severliğine büyük bir güvenle dayanıyordu. Siz orada yalnız düşmanı değil, ulusun kara yazgısını da yendiniz. Düşman çizmesi altındaki kara yazılı topraklarımızla birlikte bütün yurt bugün, en kıyıda köşede kalmış yerlerine dek utkunuzu kutluyor. Düşmanın yurdumuzu ele geçirme tutkusu, dayancınızın ve yutseverliğinizin yalçın kayalarına başını çarparak paramparça oldu. Adınızı tarihin övünç yazıtları arasına geçiren ve bütün ulusta size karşı sonsuz bir saygı ve bağlılık duygusu uyandıran büyük savaşınızı ve utkunuzu kutlarken, üstünde durduğunuz tepenin, size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir şeref alanı gösterdiği kadar, ulusumuz ve kendiniz için yükseliş pırıltılarıyla dolu bir geleceğin çevrenini de gözler önüne serdiğini söylemek isterim. (TDK: SÖYLEV, 1 978,s.426) Sakarya Savaşı Sakarya Savaşı 'nda (Ağustos-Eylül 1921) koyduğu kural: Savunma çizgisi yoktur, savunma alanı vardır. O alan bütün yurttur. Yurdun her karış toprağı, yurttaşın kanıyla ıslanmadıkça düşmana bırakılamaz. Onun için, küçük büyük her birlik ilk durabildiği noktada yeniden düşmana karşı cephe kurup savaşı sürdürür. Yanındaki birliğin


80

Atatürkçü'nün El Kitabı

çekilmek zorunda kaldığını gören birlikler ona uyamaz. Bulunduğu dayangada sonuna dek dayanmak ve direnmekle yükümlüdür. (TDK: SÖYLEV. 1 978, s. 453) Sakarya Savaşı dolayısıyla: Bilirsiniz ki, savaş ve çarpışma demek, iki ulusun; yalnız iki ordunun değil, iki ulusun bütün varlıklarıyla, bütün mallarıyla, bütün maddesel ve ruhsal güçleriyle karşılaşması ve birbiriyle vuruşması demektir. Bunun için, bütün Türk ulusunu cephedeki ordu kadar, düşüncesi ve duygusuyla ve edimli olarak savaşla ilgilendirmeliydim. Ulus bireyleri, yalnız düşman karşısında olanlar değil, köyde, evinde, tarlasında bulunan herkes, silahla vuruşan savaşçı gibi kendi görevini bilerek, bütün varlığını savaşa verecekti. Bütün maddesel ve ruhsal varlığını yurt savunmasına vermekte ağır davranan ve titizlik göstermeyen uluslar, savaşı ve çarpışmayı gerçekten göze almış ve başarabileceklerine inanmış sayılamazlar. Gelecekteki savaşların biricik başarı koşulu da en çok bu söyle­ diklerimin kapsamı içindedir. Avrupa'nın askerlikçe ileri büyük ulusları daha şimdiden bu tutumu yasalaştırmaya başlamışlardır. (TDK: SÖYLEV. 1 978, s. 454) Tam Bağımsızlık 91611921 günü Ankara'ya gelen, Sakarya Savaşı 'ndan sonra Gazi M. Kemal ile, Fransa adına görüşmelere girişen Fransız diplomatı Franlin-Bouillon 'a, tam bağımsızlık anlayışı konusunda söyledikleri: Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız görevin özüdür. Bu görev, bütün ulusa ve tarihe karşı yüklenilmiştir. Bu görevi yüklenirken ne ölçüde yapılabileceği üzerinde hiç kuşkusuz çok düşündük. Ama sonunda edindiğimiz kanı ve inanç, bunda başarı sağlayabileceği­ miz yolundadır. Biz, işe böyle başlamış kişileriz. Bizden öncekilerin yaptıkları yanlış işler yüzünden ulusumuz, sözde bağımsızdı, ama gerçekte bağımlı bulunuyordu. Şimdiye değin Türkiye'yi uygarlık dünyasında kötü gösteren neler düşünülebilirse hep bu yanlışlıktan ve hep bu yanlışlığı sürdürmekten doğuyor. Bu yanlışlığı sürdürmek, yüzde yüz, ülkenin ve ulusun bütün onurundan ve bütün yaşama yeteneğinden uzaklaşması ve yoksun kalması sonucunu doğurabilir. Biz, yaşamak isteyen, onuru ve şerefiyle yaşamak isteyen bir ulusuz. Bu yanlışlığı sürdürmek yüzünden bu niteliklerden yoksun kalmaya katlanamayız. Bilgin, bilisiz, bütün ulus bireyleri, hepsi, belki işin içindeki güçlükleri iyice kavramaksızın, bugün


Atatürkçü'nün El Kitabı

81

yalnız bir nokta çevresinde toplanmış v e sonuna dek kanını akıtmaya karar vermiştir. O nokta, tam bağımsızlığımızın sağlanması ve sürdürülmesidir. Tam bağımsızlık demek, kuşkusuz siyasa, iktisat, adalet, askerlik, kültür. .. gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ül­ kenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir. Biz, bunu sağlamadan ve elde etmeden barışa ve esenliğe erişeceğimiz kanısında değiliz. Görünüş ve yöntem bakımından barış yapabiliriz, anlaşma yapabiliriz; ama tam bağımsızlığımızı sağlamayacak olan bu gibi barışlar ve anlaşmalarla ulusumuz, hiçbir zaman canlılığa ve esenliğe erişemeyecektir. Belki, silahlı çarpışmasını bırakarak yıkıma sürüklenmeye yol açmış olacaktır. Eğer ulusumuz bunu kabul etseydi, bunu kabul edecek nitelikte bulunsa idi, iki yıldan beri savaşmak hiç de gerekli değildi. Daha Ateşkes Anlaşmasının ertesinde durulgun bir duruma geçebilirdi. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 457-458) Not. Fransız diplomatıyla yapılan bu görüşmelerin sonunda, 20. 1 0. 1 921 'de imzalanan Ankara Anlaşması ile, Fransız işgalinde bulunan güney illerimiz savaşsız alındı) Son Utkuya Doğru Sakarya Savaşı ile Büyük Taarruz (26. 8. 1922) arasındaki zaman içinde, Meclis'le, ordunun kımıldayamayacağı görüşünde olanlar, bu uzun bekleyişten umutsuzluğa düşenler, tartışanlar, sataşanlar dolayısıyla: Sinir gevşetıcı sözlere, öğütlere önem verilmemeli ve bel bağlan­ mamılıdır. Osmanlı yönetim ve siyasasının yarattığı bu türlü anlayış kötü görülmelidir. "Orduyla, savaşla, direnmeyle bu işin içinden çıkılmaz." biçimindeki, kaynağı dışarıda bulunan öğütlere uymakla bir yurt ve bir ulus bağımsızlığı kurtarılamaz. Tarih, böyle bir olay yazmamıştır. Bunun tersini düşünerek iş göreceklerin acıklı sonuçlarla karşılaşacaklarına kuşku yoktur. İşte böyle yanlış görüşlü, yanlış anlayışlı kişiler yüzünden Türkiye her yüzyıl, her gün, her saat biraz daha gerilemiş, biraz daha çökmüştür. Bu çöküş, yalnız maddesel olsaydı hiçbir önemi yoktu. Ne yazık ki çöküş, aktöre ve ruh değerlerini de kapsamış bulunuyor. Hiç kuşku yok ki, bu büyük ülkeyi, bu koca ulusu dağılıp yok olma uçurumuna sürükleyen başlıca etmen bu olmuştur. Maddesel ve ruhsal çöküş, korkuyla, güçsüzlükle başlar. Güçsüz ve korkak insanlar, herhangi bir yıkım karşısında ulusun da duraklamasına ve


82

Atatürkçü'nün El Kitabı

öylesine ileri giderler ki, sanki kendi kendilerini alçaltırlar. Derler ki "Biz adam değiliz ve olamayız! Kendi kendimize adam olmamıza olanak yoktur, biz varlığımızı, sınırsız ve koşulsuz olarak bir yabancının eline bırakalım! Balkan Savaşı'ndan sonra ulusun, özellikle ordunun başında bulunanlar da, başka biçimde ama gene bu anlayışla iş görmüşlerdiTürkiye'yi, böyle yanlış yollarda dağılma ve yok olma uçurumuna sürükleyenlerin elinden kurtarmak gerekir. Bunun için bulunmuş bir gerçek vardır, ona uyacağız. O gerçek şudur: Türkiye'nin düşünen kafalarını büsbütün yeni bir inançla donatmak. Bütün ulusa sağlam bir içgücü vermek. Şimdi ( . . .) düşmana saldırmak için verilmiş olan kesin kararımızı uygulamaya başlamadan önce, hazırlamak ve tamamlamak zorunda bu­ lunduğumuz savaş araçlarının ne olduğunu söyleyeyim: Tam üç aracın hazırlığının yeter ölçüde olduğunu görmek istiyorum. Onlardan birincisi, en önemlisi ve temel olanı doğrudan doğruya ulusun kendisidir; ulusun, varlığı ve bağımsızlığı için gönlünde, vicdanında beliren ve gelişen istek ve dileklerin sağlamlığıdır, ulus bu içten gelen isteğini ne denli güçlü gös­ terirse, bu istek ve dileğinin gerçekleşmesi için ne denli çok dayanç ve inanç gösterirse, düşmanlara karşı başarı sağlamak için o denli güçlü bir aracımız olduğuna inanırım. İkinci araç, ulus adına iş gören Meclisin, ulusal isteği belirtmekte ve bunun gereklerini, inanarak uygulamakta göstereceği dayanç ve yiğitliktir. Meclis, ulusal isteği ne denli çok dayanışma ve birlik içinde belirtirse düşmana karşı o denli güçlü bir üstünlük aracımız olur. Üçüncü araç ulusun silahlı yavrularından meydana gelip düşman karşısına çıkarılmış bulunan ordumuzdur. . . . Bu üç türlü araç ya da kuvvetin düşmana karşı oluşturduğu cepheler iki nitelikte düşünülebilir. Kolay anlaşılmak için şöyle diyeyim: İç cephe, dış cephe. Temel olan iç cephedir. Bu cephe bütün yurdun, bütün ulusun meydana getirdiği cephedir. Dış cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, yenilebilir; ama bu durum; hiçbir zaman bir ülkeyi, bir ulusu yok edemez. Önemli olan ülkeyi temelinden yıkan, ulusu tutsak kıldıran iç cephenin çökmesidir. Bu gerçeği bizden daha çok bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne dek başarı da sağlamışlardır. Gerçekten, "kaleyi içinden almak" dışından zorlamaktan çok kolaydır. Bu amaçla içimize dek sokulabilen bozguncu mikropların, araçların bulunduğunu ileri sürmek yersiz değildir.


Atatürkçü'nün El Kitabı

83

Meclisin anlayışı, yürütümü ve durumu düşmana umut vermedikçe iç ve dış cephelerimiz hiçbir zaman yerinden oynatılamaz. Meclis'te bir ya da birkaç üyenin karamsarlık aşılayan sözlerinden bile bize karşı yararlanma yolları aranmakta olduğundan kuşku duyulmamalıdır. Dışiş leri Bakanlığının dosyaları, bunlarla ilgili belgelerle doludur. Kesinlikle bildiririm ki, istemeyerek de olsa, düşmanlara umut verecek en küçük bir belirti gösterildiği sürece, ulusal amaca ulaşmamız gecikir. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 467-469) Kurtuluş Savaşı boyunca, İtilaf Devletleri, ciddi sayılmayacak birkaç barış önerisinde bulunmuşlardı. Buna değinerek: Yurdumuzda bulunan düşmanları silah gücüyle çıkarmadıkça, ya da çıkarabilecek varlığımız ve ulusal gücümüz bulunduğunu edimli olarak tanıtlamadıkça siyasa alanında umuda kapılmanın yeri olmadığı yolundaki inancımız kesin ve sürekli idi. En doğru inancın da bu olduğunu, bu olacağını doğal olarak kabul etmek gerekir. Gerçekten, bugünün yaşama koşulları içinde bir birey için olduğu gibi bir ulus için de gücünü ve yeteneğini iş ile gösterip tanıtlamadıkça kendisine önem verilmesini ve saygı gösterilmesini beklemek, boşunadır. Güçten ve yetenekten yoksun olanlara yüz verilmez. İnsanlık eşitlik, yiğitlik gereklerini; bütün bu nite­ liklerin kendilerinde bulunduğunu gösterenler isteyebilir. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 472-473) 1.3. 1 992 günü, T.B.M.M. 'nin Üçüncü Toplantı Yılı açış konuşmasının sonu: Sonsuz bir kesin karar ve inançla donanmış olarak (yeni yıla) giriyoruz. Bizim için yaşam ışığı ve gelecek kuşaklar için kurtuluş umudu olan kutsal amacımıza dinlenmeden yürüyeceğiz; ancak, Tanrı yardımıyla kesinlikle başarı sağlayacağız. Ölmez bu vatan, farzı muhal ölse de hatta Çekmez kürenin sırtı o tabutu cesimi. * (ASD 1, 1 945, s. 238)

• Mithat Cemal (Kuntay) 'in "Vatan Hisleri" (kendisi, Türkün Şehnamesinden adlı kitabına: "Yurt Duyguları" adıyla almıştır) adlı iki şiirinden ilkinin son dizeleri. Bu yurt ölmez, hatta olamaz ya, ölse de, yeıyüzünün sırtı o büyük tabutu çekmez.


Atatürkçü'nün El Kitabı

84

31.8. 1924 günü, Dumlupınar'da, Başkomutan Savaşı'nı ikinci yıl dönümünde yaptığı konuşmada, savaşın son anlarını anlatırken: Güneş batıya yaklaştıkça, ateşli, kanlı ve ölümlü bir kıyametin kopmak üzere olduğu bütün ruhlarda seziliyordu. Bir an sonra evrende büyük bir çöküş olacaktı. Ve beklediğimiz kurtuluş güneşinin doğabilmesi için bu çöküş gerekliydi. Karanlıklar içinde bu çöküş olmalıydı. Gerçekten göklerin karardığı bir dakikada Türk süngüleri düşman dolu o sırtlara saldırdılar. Artık karşımda bir ordu, bir güç kalmamıştı. (ASD 1 1 , 1 952, s. 1 78) Padişah Padişah Vahdettin 'in, l 7. JJ. 1922 gunu İngilizlerin koruyuculuğuna sığınarak bir İngiliz gemisi ile kaçması üzerine: Beceriksiz, aşağılık, duygu ve anlayıştan yoksun bir yaratık, kendisini kabul eden herhangi bir yabancının kanadı altına sığınabilir; ama, böyle bir yaratığın, bütün Müslümanların Halifesi kimliğini taşıdığını söylemek, kuşkusuz uygun düşmez. Böyle bir görüşün doğru olabilmesi, her şeyden önce, bütün Müslüman toplumların tutsak olmaları koşuluna bağlıdır. Oysa, dünyada gerçek böyle midir? Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca özgürlüğe ve bağımsızlığa bayrak olmuş bir ulusuz. Değersiz yaşamlarını iki buçuk gün daha alçakçasına sürükleyebilmek için her türlü düşkünlüğü sakıncasız bulan halifeler oyununu da sahneden kaldırabildiğimizi gösterdik. Böylece devletlerin, ulusların birbirleriyle olan ilişkilerinde, kişisel, özellikle kendi devletinin ve ulusunun dokuncasına da olsa kişisel durumlarından ve canlarından başka bir şey düşünemeyecek aşağılık kişilerin önemi olmayacağı yolundaki herkesçe bilinen gerçeği bir kez daha doğruladık. Uluslararası ilişkilerde korkuluklardan yararlanma yönteminin be­ ğenildiği bir döneme son vermek, uygar dünyanın içten gelen bir dileği olmalıdır. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 507-508)


Atatürkçü'nün El Kitabı

85

Saltanat 1. 11. 1922 günü saltanat kaldırılmıştır. Saltanatın halifelikten ayrılması konusunda Meclis'te üç yarkurul bir araya gelerek kon uyu görüşmeye başlamış, ancak, din adamı milletvekilleri bir türlü çözüm yolu bulamamışlar, bunun üzerineM Kemal, birsıranın üstüne çıkarakşunlan söylemiştir: ... Egemenliği hiç kimse, hiç kimseye bilim gereğidir diye, görüşmeyle tartışmayla veremez. Egemenlik, güçlü, erkle ve zorla alınır. Os­ manoğulları, zorla Türk ulusunun egemenliğine elkoymuşlardı. Bu yol­ suzluklarını altı yüz yıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk ulusu bu saldırganlara, artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak egemenliğini kendi eline almış bulunuyor. Bu, bir oldubittidir. Söz konusu olan, ulusa egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorunu değildir. Sorun, olmuş bitmiş bir gerçeği yasa ile saptamaktan başka bir şey değildir. Bu kesinlikle yapılacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes, sorunu doğal bulursa, sanırım ki uygun olur. Yoksa, yine gerçek, yöntemine göre saptanacaktır; ama, belki birtakım kafalar kesilecektir. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 505) Lozan Barışı Lozan Barış Antlaşması 'm, Sevres tasarısı ve 1921, 1922 barış önerileriyle karşılaştırdıktan sonra: . . . Lozan Barış Antlaşmasındaki hükümleri, öbür barış önerileriyle daha çok karşılaştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. Bu antlaşma Türk ulusuna yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevres Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış, büyük bir öldürünün yıkılışını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasal utku yapıtıdır! (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 561) Halife Başbakan İsmet (İnönü) Paşa 'nın, Halife Abdülmecid'in üzüntüleri, Halifelik hazinesi konusunda yazdığı 22. 1 . 1 924 günlü kapalı tele yanıtı .. : Halifelik katı ve Halife ile ilgili yanlış anlamalar ve kötü yorumlar, Halifenin kendi katı ve davranışından doğmaktadır. Halife iç ve özellikle dış yaşayışla ataları olan padişahların yolunu izler gibi görünmektedir. Cuma alayları, yabancı devlet temsilcileri yanına görevliler göndererek ilişki kurmak, gösterişli gezintiler, saray yaşayışı, sarayında yedek subaylara varıncaya dek kabul etmek ve onların yakınmalarını dinlemek ve onlarla birlikte ağlamak gibi davranışlar bu arada sayılabilir. Halife, Türkiye


86

Atatürkçü'nün El Kitabı

Cumhuriyeti ile Türkiye halkı karşısındaki davranışında İngiltere Krallığı ile Hindistan Müslüman halkı, ya da Halife ile Afgan devleti ile Afgan halkı karşısındaki durumu bir ölçü olarak almalıdır. Halife ve bütün dünya kesin olarak bilmelidir ki bugün var olan ve korunmakta bulunan Halifenin ve halifelik katının, gerçekte ne din ne de siyasa bakımından varlığının hiçbir anlamı ve gerekçesi yoktur. Türkiye Cumhuriyeti, varlığını ve bağımsızlığını boş inanlar yüzünden tehlikeye atamaz, halifelik katı bizce, olsa olsa, tarihsel bir anı olmaktan öte bir önem taşımaz. Türkiye Cumhuriyeti ileri gelenlerinin, ya da resmi kurulların kendisi ile görüşmesini istemesi bile Cumhuriyetin bağımsızlığına açık saldırıdır. Başmabeyincisini Ankara'ya göndererek, ya da güvenilir bir kimseyi kendi yanına getirerek, Hükümete duygu ve dileklerini ulaştırmak istemesi de Cumhuriyet Hükümeti ile karşı karşıya durum alması demektir. Buna da yetkisi yoktur. Kendisiyle Cumhuriyet Hükümeti arasındaki yazışmalarda Başyazmanını aracı kılması da yersizdir. Başyazman Bey'in, böyle saygısızca davranıştan sakınması gerektiği, kendisine bildirilmelidir. Ha­ lifenin dirliği ve geçimi için Türkiye Cumhurbaşkanının ödeneğinden daha aşağı bir ödeneğin yetmesi gerekir. Halifeye verilecek ödenek, yaldızlı ve gösterişli yaşamak için değil, insanca yaşamak ve geçim sağlamak içindir. "Halifelik hazinesi" sözünden ne amaçlandığını anlayamadım. Halifeliğin hazinesi yoktur ve olamaz. Kendisine böyle bir hazine atalarından kalmış ise resmi ve açık olarak bilgi alınmasını ve bana bildirilmesini rica ederim. Halifenin aldığı ödenekle karşılanamayan yükümler neler imiş ve 1 5 Nisan 1 923 günlü bildirimle Hükümet nelere söz vermiştir? Bunu bildirmek iyiliğinde bulununuz. Halifenin konutunu belirtip saptamak, Hükümetin şimdiye değin yapmış olması gereken bir ödev idi. İstanbul'da, ulusun boğazından kesilen paralarla yapılmış birçok saraylar ve bu sarayların içindeki birçok değerli eşya ve gereçler, Hükümetin bu yolda bir karar almaması yüzünden yok olup gidiyor. "Halifenin yakınları, sarayların en değerli gereçlerini Beyoğlu'nda, şurada burada satıyorlar" diye söylentiler vardır. Hükümet bunlara hemen el koymalıdır. Satılmak gerekiyorsa, Hükümet satmalıdır. Halifelik örgütü iyice incelenip düzene sokulmalıdır ki, başmabeyincilerin ve başyazmanların varlığı Halifeyi daha da egemenlik kuruntusu içinde uyutmasın. Fransızlar, kral soyundan olanları ve yakınlarını Fransa'ya sokmakta, bağımsızlıkları ve egemenlikleri için yüz yıl sonra, bugün bile sakınca görüp dururken; her gün çevrenden kendileri için egemenlik güneşi doğmasına duacı bir padişah soyuna ve yakınlarına karşı davranışımızda, Türkiye Cumhuriyetini inceliğe ve boş şeylere kurban


Atatürkçü'nün El Kitabı

87

edemeyiz. Halife, kendinin ve katının ne olduğunu açık olarak bilmeli ve bununla yetinmelidir. Hükümetçe sağlam ve köklü önlemler alınarak bildirilmesini rica ederim efendim. (TDK:

SÖYLEV,

1 97 8 , s.6 1 8-6 1 9)

Şubat /924'te Hilafetin kaldırılması kararı verilmiş, buna karşı Halifeliğin korunmasında dinsel ve siyasal yarar ve zorunluk görenler ise, bu görevi M Kemal'in üzerine almasını istemişlerdi: . . . . Açık ve kesin söylemeliyim ki, Müslüman halkı bir halife korkuluğu ile

uğraştırmayı

sürdürmek

çabasında

bulunanlar,

yalnız

ve

ancak

Müslümanların ve özellikle Türkiye'nin düşmanlarıdır. Böyle bir oyuna kapılmak da ancak ve ancak bilisizlik ve aymazlık belirtisi olabilir. (TDK:

SÖYLEV,

1 978, s. 62 1 )

Siyasal Çekişmeler Ekim 1924 içinde, Tanin gazetesinin bir yazısındaki eleştiriye değinirken: . . . B izim yüzümüz her zaman ak ve temizdi, her zaman da ak ve temiz kalacaktır. Yüzü çirkin ve

gönlü

çirkinliklerle

dolu

olanlar,

bizim

yurtseverce, insanca ve namusluca davranışlarımızı, bayağı ve çirkin tut­ kuları yüzünden, çirkin görmeye kalkışanlardır. (TDK:

SÖYLEV, 1 978, s. 645)

Gençliğe NUTUKISÖYLEV'in son sayfalarını oluşturan, Gençliğe sesleniş bölümünün girişi: . . . Sizi günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir çağın öyküsüdür. Bunda, ulus için ve yarınki çocuklarımız için dikkatli ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım . . . . Bu söylevimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu Türk gençliğine kutsal bir armağan olarak bırakıyorum.

Gençliğe seslenişin tümünü, kitabın sonunda bulacaksınız. (TDK:

SÖYLEV,

1 978,s.656)



Atatürkçü'nün El Kitabı

2.

89

BAGIMSIZLIK - ULUSAL BUYRUM T.B.M.M. ve HÜKÜMETİ

Bağımsızlık 24.4. 1 920 günü, T.B.M.M. 'nde. Mütareke'den Meclis'in açıldığı güne değin olanları anlatırken: istanbul'un işgali (16.31920) ile Osmanlı Meclisi düşürülerek yasama gücü yok edilmiş; ikincisi, yürütme gücü siyasal tutsaklık altına alınmıştır. Bundan başka: Üçüncü olarak, Devlet durumunda oluşmuş bir insanlık topluluğunun anayasasında, adalet gücünün b ağımsızlığının önem i , açıklamaya gereksinme göstermez. Ulusların yargılama hakkı bağımsızlığımızın birinci koşuludur. Adalet gücü bağımsız olmayan bir ulusun devlet olarak varlığı kabul olunamaz. (ASD I, l 945, s. 55-56) 24.4. 1 921 günü, Hakimiyeti Milliye gazetesi yazarıyla konuşmasında: Özgürlük ve bağımsızlık benim özyapımdır. Ben ulusumun ve bütün atalarımın en değerli kalıtlarından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. Çocukluğumdan bugüne değin aile, özel ve resmi yaşamımın her evresini yakından bilenlerce, bu aşkım bilinmektedir. Bence bir ulusta onurun, saygınlığın, namusun ve insanlığın var olması ve kalıcı olabilmesi kesinlikle o ulusun özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla olanaklıdır. Ben, kişi olarak, bu saydığım niteliklere önem veririm ve bu niteliklerin kendimde var olduğunu ileri sürebilmek için ulusumun da özdeş nitelikleri bulunmasını koşul ve ilke bilirim. Ben yaşayabilmek için kesinlikle bağımsız bir ulusun çocuğu kalmalıyım. Bu nedenle ulusal bağımsızlık bence bir yaşam sorunudur. Ulus ve ülkenin çıkarları gerektirdiğinde insanlığı oluşturan uluslardan her biriyle uygarlık gereği olan dostluk ve siyasa ilişkilerini büyük bir duyarlıkla değerlendiririm. Ancak benim ulusumu tutsak etmek isteyen herhangi bir ulusun da bu isteğinden vazgeçinceye değin amansız bir düşmanıyım. (ASD III. l 954. s. 24-25)) 1. 3. 1922 günü T.B.M.M. 'nin üçüncü Toplantı Yılını açarken: İç siyasamızda olduğu gibi dış siyasamızda da temel ilkemiz ulusal Ant maddeleridir. Ulusal Ant'ı kabul ederek, madde ve tinsellik alanında tam bağımsızlığımızı onaylayanları hemen dost sayıyoruz. Tam ve gerçek


90

Atatürkçü'nün El Kitabı

bağımsızlığımızı açık ve özden, en önce doğru bularak bize dostluk elini uzatan Rus Sovyetler Cumhuriyeti ile kardeşçe bağlarımızın güçlendirilmesi, dış siyasamızın temelidir. Bu temel tam bağımsızlığımızı onaylayacak herhangi bir devletle ilişkilerimizi yenilememize doğaldır ki engel oluşturamaz. ... Dış siyasamızda başka bir devletin haklarına saldırmak yoktur. Ancak hakkımızı, yaşamımızı, ülkemizi, namusumuzu savunuyoruz ve savunacağız. İnsanlığın bugünkü uygarlığının uluslararası ilişkilerde ortaya attığı ve en yüce, aksoylu dileklerin ve düşüncelerin bir özü demek olan "Her ulusun kendi alınyazısına kendisinin egemen olması" hakkını biz yer yüzünde yaşayan ulusların tümü için tanıyoruz; bizim de bu hakkımızın bağsız koşulsuz tanınmasını istiyoruz. (ASD

il,

1 952, s. 3 5))

18. 6. 1 922 günü İzmit'e gelmiş olan Fransız yazarı Claude Farrere 'leyaptığı konuşmadan: .. . Türkiye halkı yüzyıllardan beri özgür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı yaşamsal bir gereklilik saymış bir ulusun yiğit çocuklarıdır. Bu ulus bağımlı yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır. (ASDII, 1 952, s. 35)) 24. 1 0. 1 922 güü UnitedPress muhabirine demecinden: Amerika, Avrupa ve bütün uygarlık dünyası bilmelidir ki, Türkiye halkı her uygar ve yetenekli ulus gibi, bağsız koşulsuz özgür ve bağımsız yaşamaya kesinlikle karar vermiştir. Bu yasal kararı bozmaya yönelik her güç, Türkiye'nin sonsuza dek düşmanı kalır. Bu konuda insanlık ve uygarlık dünyasının öz vicdanı kesinlikle Türkiye ile birliktir. Ülkemizin kıyıcılıkla uğradığı yıkımları bayındırlaştırmak ve yıllardan beri türlü türlü engeller altında baskıda kalmış iktisadımızın yasal ferahlığını sağlamak, teknik ve kültür içinde çalışkan bir yaşama kavuşmak barış ilkemizdir. (ASDIII, 1 954, s. 48)) 13.8. 1923 günü; T.B.M.M. 'nin İkinci Dönemini açış konuşmasından; Türkiye devletinin bağımsızlığı kutsaldır. O, sonuna değin güven altında ve dokunulmaz olmalıdır. Devletin bağımsızlığının, ulus ve ülke yaşamının biricik bekçisi ise yiğit ordumuzdur. Bundan dolayı, askeri örgütümüzün özel bir özenle düzenlenmesi ve yüceltilmesi en önemli ilkelerdendir.


Atatürkçü'nün El Kitabı

91

... Bugün ulaştığımız barışın, sonrasız bir barış olacağına inanmak, elbette safyüreklilik olur. Bu, o denli önemli bir gerçektir ki ondan bir an bile aymazlık, ulusun bütün yaşamını tehlikeye atar. Kuşkusuz, haklarımıza, onurumuza ve saygınlığımıza saygı gös­ terildikçe, karşı saygıdan geri kalmayacağız. Ancak ne çare ki arık olanların haklarına saygının eksik olduğunu ya da hiç sayg gösterilmediğini çok acı deneyimlerle öğrendik. Onun için ( ...) bütün olasılıkların isteyeceği hazırlıkları yapmakta hiç gecikemeyiz. (ASD 1, 1 945, s. 306 Kapitülasyonlar 2.11 . 1 922 günü, Petit Parisien muhabirine Bıırsa 'da verdiği demeçten: Bana Avrupalıların ve özellikle Fransızların Doğudaki çıkarlarından söz ediyorsunuz. Her şeyden önce şurası bilinmek gerekir ki, Büyük Millet Meclisi Hükümeti kapitülasyonların bırakılmasını hiçbir zaman kabul etmeyecektir. Eğer yabancı uyruklular eskiden olduğu gibi, bundan sonra da kap itülasyonlardan yararlanmayı düşünüyorlarsa aldanıyorlar. Kapitülasyonlar bizim için yoktur ve hiç olmayacaktır. Türkiye'nin ba­ ğımsızlığı her alanda tümüyle ve toptan olarak onaylanmak koşulu ile ka­ pılarımız bütün yabancılara genişçe açık kalacaktır. (ASD III, 1 954 s. 56-57) 25. 12. 1992 günü, Le Journal muhabiri Paul Herriot'ya demecinden: ... Şimdiye değin Lozan (Konferansı) bize şaşılacak ve yadırganacak görümler de hazırlamaktan geri durmadı. Kapitülasyonların Konferans'ta birçok toplantıları uğraştırmış olmasının nedenini bir türlü anlayamıyoruz. Bu sorunun sözkonusu olması ve görüşülmesi bile ulusal onurumuza yöneltilmiş bir aşağılamadır. Kapitülasyonların Türk ulusu için ne kerte tiksinç bir şey olduğunu size anlatacak güçte değilim. Bunları başka biçim ve anlamlar altında gizleyerek bize benimsetmeyi başaracaklarını düşünüyor ve düşlüyorlarsa bu konuda çok aldanıyorlar. Çünkü, Türkler kapitülasyonların sürdürülmesinin kendilerini pek az bir zamanda ölüme götüreceğini pek iyi anlamışlardır. Türkiye, tutsak olarak yok olmaktansa, son soluğuna değin savaşımda ve mücahedede (kutsal savaşım) bulunmaya kesin kararlıdır. (ASD

111.

1 954 s. 56-57)


92

Atatürkçü'nün El Kitabı

7.2. 1923 günü, Balıkesir'de Paşa Camiisinde halkla konuşmasından. Lozan Konferansı 'nın birsüre için kesilmesi üzerine: Biliyoruz ki Lozan'da İtilaf (Devletleri) delegeler kurulu aylardan beri süren çalışmadan sonra bize bir barış tasarısı vermişlerdir. Bu tasarı kapitülasyonlar konusunda içerdiği maddelerden dolayı ulusumuzca ke­ sinlikle benimsenemez. Kapitülasyonlar bir devleti kesinlikle batırır. Os­ manlı Devleti ile Hindistan Türk ve İslam imparatorlukları bunun en iyi kanıtıdır. ( ...) Biz yasal ve yaşamsal haklarımızı uygarlık ve insanlık dünyasına onaylatmak ve doğruluğunu benimsetmek için çalışıyoruz. Bunu onaylatmak ve doğruluğunu benimsetmek için gerekli her türlü önlemlere sarılmakta duraksamayacağız. Ulusun gerçek buyrumunun bu durumda olduğu kanısındayım. (ASDII,

1 952,

s.

96)

1 7.2. 1923 günü, İzmirİktisat Kongresi'ni açış konuşmasından: Hepiniz anımsayabilirsiniz: Kanuni Sultan Süleyman zamanında Venediklilerle tecim antlaşması yapılmıştı. Ancak Padişah, Venediklilerle tecim antlaşması yapmayı kendi onuruna ve özsaygısına aykırı buldu. Çünkü onun anlayışına göre antlaşma, birbirine eşit uluslar arasında yapılırdı. Oysa Venedik o zaman Osmanlı Devletine eşit olmak şöyle dursun, onun doğrudan doğruya vasiliği* altında idi. Bundan dolayı padişah böyle bir hükümetle antlaşma yapamazdı. Ama ona izinler verebilirdi. Ve izinlerde bulundu. İşte müsaade sözcüğü kapitülasyonlar sözcüğü ile dilimize çevrilmiştir. Oysa, biliyorsunuz, kapitülasyon sözcüğü; bir kale içinde sarılmış bulunan, savunma gereklerini ve araçlarını kullandıktan sonra teslim olmak zorunda kalanlar için kullanılan bir sözcüktür. İşte böyle bir sözcüğü, padişahların iznini dilimize çevirirken kullanmış bulundular. Bu küçük ayrıntıyı iki noktadan yineleyeyim: Ulus yaşamsal nedenleriyle uğraşmaktan alıkonularak ülke ülke dolaştırılıyor ve bu yeni ülkeler halkı bir çok ayrı tutmalara, ayrıcalıklara sahip olarak çalışıyordu.Yani fetihçiler, temel öğeyi arkasına takarak kılıçla fetihler yaparken, kılıç sallarken, zorla alınan ülkelerin halkı, kazandıkları ayrıcalıklar, üstün tutulmalarla sapana yapışıyorlar; toprak üzerinde çalışıyorlardı. (ASD II,

* Bir öksüz ya da us açısından yetersiz kimsenin malını yöneten (SNÖ).

1 952,

s. l 02)


Atatürkçü'nün El Kitabı

93

Ulusal Egemenlik 7. 2.1 923 günü Balıkesir'de Paşa Camisinde halkla konuşmasından: . .. Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler söz dinlemek ve ibadet ile birlikte din ve dünya için neler yapılmak gerektiğini düşünmek, demek ki danışmak için yapılmıştır. Ulus işleri için her bireyin anlama gücü başlı başına çalışmalıdır. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşüdüğümüzü ortaya koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepimizin düşündüklerini anlamak istiyorum. Ulusal istekler, ulusal buyruk yalnız bir kişinin düşünmesinden değil, bütün ulus bireylerin isteklerinin, dileklerinin elde edilen sonucudur. (ASD

il.

1 952, s. 94)

Özdeş konuşmasından: Dünya yüzünde Osmanlı Devletinin çöküşünden sonra bir Türkiye Devleti oluşmuştur. Bu devlet İran ve Afganistan gibi bağımsız ve müs­ lümandır. Yeni Türkiye devletini ulusun vekillerinden bileşik olan Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetir. Bu koşullar içinde halifeye, yalnız Türkiye devleti adına ve hesabına özel yasa ile verilmiş olduğundan başka bir hak ve yetki verilmek gerekirse, ulusun egemenliği bağlanmış ve bunun sonucu bu egemenlik bölünmeye uğratılmış olur ki, bu eski durumun geriye gelmesinden başka bir şey olamaz. (ASD

II,

1 952, s. 96)

1.3. 1923 günü, T.B.M.M. 'nin Dördüncü Toplantı Yılını açış konuşmasından: Hiç kuşku yok, devletimizin sonsuza dek yaşaması için, ülkemizin güçlenmesi için, ulusumuzun gönenç ve mutluluğu için yaşamımız, namusumuz, onurumuz, geleceğimiz için ve bütün kutsal varlıklarımız ve sonunda her şeyimiz için, ne olursa olsun en kıskanç duygularımızla, açık uyanıklık ve aymalarımızla ve bütün gücümüzle ulusal egemenliğimizi koruyacak ve savunacağız. (ASDI, 1 945, s. 298) 20.3. 1923 günü, Konya 'da hükümet binasında esnaf ve tüccarla konuşmasından: Dış düşman artık bizim için, bir düşman olmaktan çıkmıştır. Ba­ ğımsızlığımızı yok etmeye çalışanlar artık bizim için korkunç değildir. Onun tehlikeli olmaması için gereken önlem alınmıştır. Biz dış düşmanı bu


94

A tatürkçü'nün El Kitabı

duruma, ulusun birliğiyle getirdik. Ancak, düşman sadece dışarıda değildir. İçte de bu ulusun yaşamıyla oynamak isteyen düşmanlar var. Dış düşmana karşı aldığımız önlemleri, gösterdiğimiz birliği iç düşmana karşı da daha sertlikle, daha uyanıklıkla göstermeliyiz. Süngü ile, silahla, kanla elde ettiğimiz utkudan sonra kültür, bilim, teknik, iktisat gibi alanlarda utkan olmak için çalışacağız. Ulusu gönenç ve mutluluğa götürecek bu alanlarda güvenle, başarıyla yürüyebilmek ise, yalnız bir koşula dayanır. Bu koşul bulunmazsa o alanlarda başarımız olanaksızdır, bu koşul şudur: Ulusun doğrudan doğruya kendi egemenliğine kendinin sahip olmasıdır. Üç buçuk dört yıldan beri uygulanarak ulusu kurtuluşa erdiren, bundan sonra sonsuza dek uygulanınası ile ulusu mutluluğa götürecek olan bu yönetim biçimi için tehlikelerin hepsi ortadan kalkmış değildir. Ancak egemenliğine doğrudan doğruya sahip olmanın değerini pek iyi anlayan ve pek iyi bilen ulus, bu kutsal egemenliğine karşı baş gösterecek her tehlikeyi yok edecektir. (ASDII, 1 952, s. 1 35)

1.4. 1 923 günü, seçimin yenilenmesi nedeniyle T.B.M.M. ' deki kionuşmasından: . . . Türkiye Cumhuriyetinde ve Türkiye devletini kuran Türkiye halkında taçlı yoktur, diktatöryoktur. Taçlı yoktur ve olmayacaktır. Çünkü olamaz. (ASD

1,

1 945, s. 300)

23. 3 . 1 923 günü, Afyon Türk Ocağı 'nda gençlerle konuşmasından: Ben sanıyorum ki, ulus bireylerinin hiçbirinden artık bir yüksekliğim yok. Bende çokça girişim görüldüyse bu benden değil, ulusun bileşkesinden çıkan bir girişimdir, sizler olmasaydınız, sizlerin vicdan eğilimleri bana dayanak noktası oluşturmamış olsaydı; bendeki girişimlerin hiçbiri olamazdı. Ulusa ilişkin nitelikleri yalnız kişilere yükleyen anlayış, eski yönetimlerin dizge ve yöntem sorunundan doğuyordu. Vaktiyle var olan devlet ve devletlerin oluşuma niteliği salt bir kişinin çıkarlarını ve isteklerini doyurmaya yönelikti. Kişilerin bu istek ve dileklerine hizmet eden ulus, gösterilen büyüklüklerin onurundan kesinlikle pay alamaz, ancak yanlışlık ve beceriksizlik olursa onlar ulusa yüklenir, bugün bu durum yok ise, ulus kendi büyüklüğünü olduğu gibi dünyaya göstermişse, fazlalık bende değil, bugünkü biçimin nteliğindedir. Bu biçim var oldukça, bu yere çıkacak herkesin yapacağı şey bundan başka türlü olamaz. (ASD il, 1 952, s. 1 60)


Atatürkçü 'nün El Kitabı

95

29. 10. 1923 günüFransızyazanMaııricePemot'ya demecinden Aldığımız bütün önlemler bir tümce ile özetlenebilir: Ulusal egemenliği kurduk. Sözcükler üzerinde oynamayalım. Bugünkü Türk hükümeti az çok cumhuriyettir. Bu bizim hakkımızdır, kötülük nerede? Kökenlerimizi anımsayalım. Tarihimizin en mutlu dönemi, hükümdarlarımızın halife olmadığı zamandır. Bir Türk padişahı halifeliği her nasılsa kendi malı yapmak için sözügeçerliğini, alışkanlığını, varsıllığını kullandı. Bu salt bir rastlantıdır. Peygamberimiz, öğrencilerine dünya uluslarına müslümanlığı benimsetmelerini buyurdu, bu ulusların hükümeti başına geçmelerini buyurmadı. Peygamberin kafasından hiçbir zaman böyle bir düşünce geçmemiştir. Halifelik demek, yönetim, hükümet demektir. Gerçekten görevini yapmak, bütün Müslüman uluslarını yönetmek isteyen bir halife, bunu nasıl başarır? Açıkça söyleyeyim ki, bu koşullar içinde beni halife atasalar, hemen çekilirim. (ASDIII, 1 954, s. 69) Ulus 2. 11.1922 günü Petit Parisien mulıabirine Bursa 'da verdiği demeçten: Yeni Türkiyenin eski Türkiye ile hiçbir ilgisi yoktur. Osmanlı hükümeti tarihe geçmiştir. Şimdi yeni bir Türkiye doğmuştur. Gerçi ulus değişmemiştir. Özdeş Türk öğesi bu ulusu oluşturuyor. Ancak, yönetim biçimi değişmiştir, istanbul'da bir sultan ve bunun bir hükümeti vardı. Ulus, ülkenin işlerine, görevi yasa yapmaktan öteye geçmeyen bir Meclis aracılığıyla katılabiliyordu. Bu hükümet biçimi, ulusa özlediği bağımsızlık ve özgürlüğü vermek için yeterli değildir. Bu hükümet biçiminin verdiği kötü sonuçlar ortadadır. Ulus ölmek istemiyor, yaşamak ve bunun için de ne gerekirse onu yapmak istiyordu, işte bunun içindir ki, üç yıldan beri yönetim biçimini değiştirdi, yukarıda açıkladığım bir meşrutiyet hükümetine karşılık, doğrudan doğruya ulustan çıkan bir hükümeti benimsedi. (ASD III, 1 954, s. 50-5 1 ) 5.2. 1 924 günü İzmir'de, savaş oyunlarını izlemeye gelen gazetecilere demecinden: Sultanların boğdukları sanılan ulus ruhu, saltanat tahtı ve tacı par­ çalanarak canlandırıldı. Ulusun uyanışına, ulusun ilerleme ve gelişmesine, yeteneğine güvenerek, ulusun kararından hiçbir zaman kuşkulanmayarak cumhuriyetin bütün gereklerini yapacağız. (ASD D, 1 952, s. 1 67)


96

Atatürkçü'nün El Kitabı

30.8. 1924 'te, Başkomutan Savaşı'nın ikinci yıldönümünde Dumlupınar'da yaptığı konuşmadan: Türk yurdunu fethetmek düşüncesini, Türkü tutsak etmek düşünü genel, ortaklaşa bir düşün durumuna koymaya çalışanların da yaraşır oldukları sondan kurtulamamış olduklarını gözlerimizle gördük. ( ... ) Kendilerine bir ulusun talihi emanet edilen adamlar, ulusun gücünü ve erkini yalnız ve ancak yine ulusun gerçek ve elde edilebilir çıkarları yolunda kullanmakla yükümlü olduklarını bir an unutmamalıdırlar. Bu adamlar düşünmelidirler ki, bir ülkeyi zorla ele geçirmek ve işgal etmek o ülkelerin sahiplerine egemen olmak için yeterli değildir. Bir ulusun ruhu ele geçirilmedikçe, bir ulusun direnç ve buyrumu kırılmadıkça, o ulusa egemen olmanın olanağı yoktur. Oysa yüzyılların doğurduğu ulusal bir ruha, sağlam ve süreli bir ulusal buyruma hiçbir güç dayanamaz. Tutsak* olmak istemeyen bir ulusu tutsaklığı altında tutabilecek denli güçlü zorbalar artık bu dünya yüzünde kalmamıştır. Türk ulusu son savaşımlanyla, özellikle burada kazandığı utku ile, gösterdiği direnç ve irade ile, bilinen bu gerçekleri de bir kez daha tarihe çelik kalemle kazımış bulunuyor. .. . Bu ulus utkunun çeşitli etkenleri üstünde en önemli ve yücesi Türk ulusunun bağımsız koşulsuz egemenliğini eline almış olmasıdır. Bu olayın tarihimizde ve bütün dünyada ne büyük, ne verimli bir devrim olduğunu açıklamaya gerek görmem. Ulusal egemenlik öyle bir ışıktır ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtalar yanar, yok olur. Ulusların tutsaklığı üzerine kurulmuş kuruluşlar her yanda yıkılmaya yargılıdırlar. Avrupa'nın ortasından ta doğunun öbürtjucundaki binlerce yıllık ülkelere bakacak olursak, Osmanlı İmparatorluğunun hak ettiği talihi daha güzel anlayabiliriz . ... Saraylarının içinde Türkten başka öğelere dayanarak, düşmanlarla bağlaşıklık kurarak Anadolu'ya, Türklüğe karşı yürüyen çürümüş gölge adamlarının Türk yurdundan kovulması, düşmanların denize dökülmesinden daha kurtarıcı bir eylemdir. Türk ulusunun kutlu atalar emaneti olan bu topraklarda tam anlamıyla efendi olarak yaşaması, o gereksiz ve anlamsız olduktan başka, varlıkları salt dokunca ve yıkım olan makamların ortadan kaldırılmasıyla olanaklı olabilirdi . ... Yüzyıllardanberi Türkiye'yi yönetenler çok şeyler düşünmüşlerdir; ancak yalnız bir şeyi düşünmemişlerdir: Türkiye'yi. Bu düşüncesizlik * Aslı: Mahkum. (SNÖ)


Atatürkçü'nün El Kitabı

97

yüzünden Türk yurdunun, Türk ulusunun uğradığı dokuncaları ancak bir yolda giderebiliriz: o da artık Türkiye'de Türkiye'den başka bir şey düşünmemek. Ancak bu anlayışla davranarak her türlü esenlik ve mutluluk ereklerine ulaşabiliriz. (ASDII, 1 952, s. 1 79-1 82) 16. 9. 1924 günü, Trabzon 'da C.H.Pİllerle konuşmasından Arkadaşlar; ulusun sevgi ve inanma güvenerek üzerinde bulunduğumuz uygarlık, ilerleme ve yenileşme anayolunda dirençli, duraksamasız yürüyelim. (ASDII, 1 952, s. 1 92) 28.8. 1925günü, Şapka devrimi gezisinde İnebolu Türk Ocağı 'ndaki konuşmasından: Ey ülkesini seven ve ülkesi, ulusu için yaşamını gözden çıkarmaktan çekinmemiş bulunan değerli yurttaşlar! Hep birlikte bütün dünyaya açıkça belirtelim ki, bunca devrimlerin bilinçli yiğidi olan bu ulus uygarlık güneşinin sıcaklığını almıştır. Kuşkulanmaya yer var mıdır ki, bu sıcaklığın verimleri elbette olup bitti olarak gürlükle fışkırmaktadır. Saygıdeğer arkadaşlar, gerçi çok kısa zamanda hızlı ve yoğun denilecek denli siyasal, yönetimsel, toplumsal devrimler yaptık. Bu yaptıklarımızın hızından ve yoğunluğundan ancak sevinçle ve mutlulukla söz edilebilir. Çünkü, bu böyle olmasaydı, kurtuluş olasılığı tehlikeye düşebilirdi. Güvenmek uygun olur ki ve böyle yapmak zorunluluğu olduğu içindir ki, böyle yaptık. Artık bugün herşeyi anladığı kanısına vardığım sayın yurttaşlar, size soru biçiminde kimi seslenişlerde bulunacağım. Egemenliğine sahip olan bu ulusun başında bir dakika bile olsun bir sultanı bırakmak olabilir miydi? Bunu sizden soruyorum. (Hiçbir zaman, kesinlikle sesleri). Sevgili kardeşlerim, düşünce ve anlayış sahibi olduğunu büyük olaylar ile kanıtlamış olan bu ulus, Tanrının gölgesi, Peygamberin vekili olduğunu savlamak küstahlığında bulunan halife sanındaki aymazlara, bilgisizlere, ikiyüzlülere yurdunda, vicdanında yer verebilir miydi? Bunu size soruyorum. (Hiçbir zaman, kesinlikle sesleri). Büyük ulus, dünya uygarlık ailesinde saygılı bir yeri olmaya yaraşık Türk ulusu, çocuklarına vereceği eğitimi okul ve medrese adında birbirinden büsbütün başka iki tür kuruluşa bölmeye bugün katlanabilir mi? eğitim ve öğretimi birleştirmedikçe* özdeş düşüncede, özdeş anlayışta bireylerden bileşmiş bir ulus yapmaya olanak aramak saçma ile uğraşmak olmaz mıydı? (ASDi l , 1 952, s. 2 1 1 -2 1 2) • Bunu sağlayan yasa, 3.3. 1 924 günü gerçekleşmişti. (SNÖ)


98

Atatürkçü'nün El Kitabı

28.9. 1925 günü Bursa 'da, köşkün önünde Türk Ocağı temsilcileriyle konuşmasından: Bir zamanlar bu ulusun başına fes giydirebilmek için şeyhülislamlar değiştirildi, fetvalar çıkarıldı. Övmeye değer ki bugün ulusumuz böyle duygusuz, anlamsız, mantıksız araçların hiçbirine gereksinme göstermiyor. Bu gibi yol göstermelere gereksinme göstermiyor. Bizim yol gösterme [gereksinmemiz] ise ulusumuzdan aldığımız esinden başka bir şey değildir ve olamaz. (ASDII, 1 952, s. 222) 14.10. 1925 günü İzmir Kız Muallim Mektebi'nde, öğrencilere sorulan sorular üzerinde konuşmalarından: Ulusal savaşımı yapan doğrudan doğruya ulusun kendisidir, ulusun çocuklarıdır, ulus analarıyla, babalarıyla, kızkardeşleriyle savaşımı kendisine ülkü edindi. Biliyorsunuz ki, yüzyıllarca olmuş savaşımlar ve bunların sonuçları olarak da yüksek tarihsel utkular vardır. Ama, o utkuları yapanlar, kendi ülküleri olarak değil, şunun bunun tutkusu ardında kul köle olarak bulunmuşlardır. Oysa ulusal savaşımda kişisel tutku değil, ulusal ülkü, ulusal onur gerçek neden olmuştur. (ASDII, 1 952, s. 234) 18. 1 0. 1 925 günü, Konya 'da Muallimler Birliği'nde konuşmasından: Ülke ve ulus hizmetlerinde önder olmak isteyenlerin esin kaynağı, ulusun gerçek duyguları ve dilekleridir. Bizim anılmaya değer bir davra­ nışımız varsa, o da, ulusun duygu ve eğilimlerinde, varlığına değinmeye çalışmaktan öteye geçmez. Her türlü basan gizinin, her çeşit gücün, erkin gerçek kaynağının, ulusun kendisi olduğuna inancımız tamdır. Şimdiye değin bu tür davranışta hiç aldanmadık. Bundan sonra da özdeş yolda eylem sürdüreceğimize kuşku yoktur. Sayın arkadaşlar, yürümekte olduğumuz yenileşme, olgunlaşma ve uygarlık yolunda sizlerden bileşmiş bir Türk ordusuna dayandıkça ne olursa olsun başarı kazanacağımıza inancım kesindir. Şimdiye değin olduğu gibi birbirimize dayanarak ve hep birlikte ulusun buyrumuna dayanarak yürümeyi sürdüreceğiz. Ulusumuzun almak zorunda olduğu aşamalar büyüktür. Erişilmesi zorunlu olan erekler çoktur. Ne olursa olsun bu aşamalar alınacak, en ışıklı ereklere varılacaktır. Onun için birbirimize vereceğimiz işaret ileri, ileri, hep ileridir! (ASD II, 1 952, s. 237)


Atatürkçü'nün El Kitabı

99

1 . 7. 1 92 7 gunu, İstanbul'a, Kurtuluş Savaşt'ndan sonra ilk kez geldiği gün, Dolmabahçe Sarayında yaptığı konuşmadan: . . . Yurdun bayındırlaşması, ulusun gönenci, daha çok çaba ve çalışma istenmektedir. Duygulan ve vicdan kavrayışlarını bilim ve teknikle yetiştirerek ve eğiterek toplumumuzun gerçek dirlik ve mutluluğuna çalışma yüce bir görüş açısıdır. Bu görüşü size, sevgili İstanbul halkına, sekiz yıl öncesine değin içinde yedi evliya gücünde bir korkunç hayal düşündürülmek istenen bu sarayın içinde söylüyorum. Yalnız artık bu saray, Tanrı gölgelerinin* değil, gölge olmayan, gerçek olan ulusun sarayıdır. Ve ben burada ulusun bir bireyi, bir konuğu olarak bulunmakla mutluyum. (ASD

il-

1 952, s. 249-250)

Meclis-Hükümet Kazım Karabekir Paşa 'nm 8. 1 0. 1919'da yazdığı bir tele yanıtından: Herşeyden önce, yurtta, ulusun varlığını ve buyrumunu göstermek ve bunu sarsılmaz bir biçimde Millet Meclisi'nde temsil etmek gereklidir. Bu da, yurtta ulusal bir ülküye bağlı güçlü bir örgüt kurmak ve Mecliste bu örgüte dayanan bir grup bulundurmakla olabilir. En etkili kişilerin amacı bu olmalıdır. Oysa, şimdiye değin görüldüğüne göre, temel olan bu yöne önem verilmeksizin, az çok kendinde değer görenler, hemen hükümete geçmek isteğinde ve tutkusuna kapılıyorlar. Böyle kimselerin kurduğu hükümetlerin dayanakları, Mecliste ulusal örgütlere bağlı güçlü bir grup olamayınca, yalnız padişahlık ve halifelik katı kalıyor. Bu yüzden, Millet Meclisi, ulusal onuru ve ulusal gücü temsil edemiyor; ulusal istek beliremiyor ve gereği yapılamıyor. Bundan dolayı, bizim için ilk ve en köklü ilke, önce yurtta ulusal örgütleri kurmak; sonra da gücünü bu örgütlerden alan bir grubun başında, Mecliste çalışmak olmalıdır. Hükümet kurmaya, ya da kurulacak herhangi bir hükümete girmeye kalkışmakta yarar yoktur. Çünkü bu nitelikte bir hükümet, yurda ve ulusa hiçbir köklü hizmette bulunamadan, hemen düşmek; ya da Padişaha dayanarak Meclise karşı ve dolayısıyla ulusa karşı bir durum almak zorunda kalacaktır ki, birincisinde kararsızlık gibi büyük bir sakınca sürüp gidecek; ikincisinde de ulusal egemenliğin yavaş yavaş yok sayılacak bir duruma getirilmesine hizmet edilmiş olacaktır. * Zılullah, (Tanrının gölgesi). Halife'nin sıfatıdır. (SNÖ).


1 00

Atatürkçü'nün El Kitabı

Yine bu konuda yorumu: . . . Kazım Karabekir Paşa'nın bu düşünce önerisi yersizdi. Telyazılarının sonunda söyledikleri gibi, yurdun ve ulusun kurtuluşu söz konusu olduğu bir zamanda ve benim açıkladığım üzere, daha yurtta hiçbir örgüt ve Meclis yok iken ve Meclis toplandığı zaman da Mecliste böyle bir örgüte ve ulusal güce güvenir ülkücü bir grup varlığını gösterememişken, her ne yol ile olursa olsun, hükümet kurmaya ya da kurulacak hükümete girmeye isteklenmek kuşkusuz doğru olamazdı. Böyle bir davranışta, yurt ve ulus yararına hizmet isteğinden çok, kişisel tutku ve çıkar, ya da hiç olmazsa bilgisizlik damgası vurmakta yersizlik olmadığı inancındayım. Ancak ( . . .) Kazım Karabekir Paşa'nın dediği gibi, hükümetin biçimi, kuruluşu ve üyelerinin değeri ve kimliği ne olursa olsun, Mecliste kurulmuş siyasal bir grubun en sözü geçer yüksek üyelerinin her zaman Meclis içinde etkili ve denetleyici kalması, en önemli bir başarı olayı ve uygulanması en gerekli bir karar sayılamaz. Gerçekten, ulus egemenliği ilkesine göre yönetilen uygar devletlerde kabul edilen ve geçerlikte olan temel kural, ulusun genel isteklerini en çok temsil eden ve bu isteklerin gereklerini en yüksek güç ve yetki ile yapabilecek olan siyasal grubun, devlet işlerinin yönetimini üzerine alması ve bunun sorumluluğunu en yüksek önderinin omuzuna yüklemesi ilke­ sinden başka bir şey değildir. Aslında bu koşulları kazanamayan bir hükümet, görev yapamaz. Meclisin güçlü grup üyeleri arasından, ama birinci derecede olmayanla­ rından güçsüz bir hükümet kurmak ve onu partinin birinci önderlerinin yönerge ve öğütleriyle yürütmeye kalkışmak kuşkusuz doğru değildir. Bunun acıklı sonuçları, özellikle Osmanlı Devletinin son günlerinde görülmüştür. İttihat ve Terakki önderlerinin elinde oyuncak olan sadrazamlardan ve onların hükümetlerinden, ulusa gelen zararlar sayılamayacak kadar çok değil midir? Mecliste çoğunlukta olan partinin, hükümet kurma işini, azınlıkta bulunan bir karşı partiye bırakması ise kesinlikle söz konusu olamaz. Kural ve yöntem gereğince ulusun çoğunluğunu temsil eden ve özel amacı belli olan parti, hükümeti kurma sorumluluğunu üzerine alır ve kendi amaç ve ilkelerini yurtta uygular. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 1 60- 1 6 1 )


Atatürkçü'nün El Kitabı

101

İstanbul'da toplanacak olan son Osmanlı Meclisinin üyele­ rinden bir kesiminin M. Kemal'ce Ankara'ya çağrılarak görüşmeler yapılması isteği, İstanbul'da Harbiye Nazırı Cemal Paşa 'nın 1.1. 1920günlü telyazısı ile eleştirildiğinde: Bir derneğin [burada: Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuki Milliye Cemiyeti] üyeleri, milletvekilleri oldukları halde bile, derneğin önderleriyle görüşerek en sonunda saptanacak programa göre iş görmek zorunda değil midirler? Dünyanın her yerinde, bütün uygar toplumlarda bu, böyle değil midir? (TDK: SÖYLE V, 1 978, s. 247) Ankara 'da kimi milletvekilleriyle görüştükten sonra, topla­ nacak Osmanlı Meclisinde güçlü bir grup kurulmasının zorunluluğunu onlara anlatır: Ulus, ancak devletlerin yıkılma ve çökme kargaşaları içinde bulunduğu zamanlarda tarihin yazdığı çok önemli ve korkunç günler yaşıyordu. Böyle günlerde alınyazısını kendi eline almak uyanıklığını gösteremeyen ulusların geleceği karanlık ve korkuludur. Türk ulusu bu gerçeği anlamaya başlamıştı. Bu anlayış sonucuydu ki, kurtuluş umudu veren her içten çağrıya koşmakta idi. Ancak, uzun yüzyılların uyuşturucu yöntem ve eğitiminin etkisinden bir toplumun, bir günde, bir yılda kurtulabileceğini düşünmek ve kabul etmek doğru değildir. Böyle olduğu için, durumu ve gerçeği bilenler, elinden geldiği ölçüde kendi ulusunu uyarıp, aydınlatarak kurtuluş yolunda ona kılavuzluk etmeyi en büyük insanlık ödevi bilmelidirler. {TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 260-26 1 ) T.B.M.M. Hükümeti 13. 9. 1920 guıuı T.B.M.M. 'ne sunduğu Teşkilatı Esasiye Kanunu Layihası (Anayasa Tasarısı) 'ndan: Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, yaşamını ve bağımsızlığını kurtarmayı tek amaç ve ereği bildiği halkı, emperyalizm ve kapitalizm zorbalık ve kıyıcılığından kurtararak yönetim ve egemenliğinin gerçek sahibi kılmakla amacına erişeceği inancındadır. T.B.M.M. Hükümeti, ulusun yaşam ve bağımsızlığına kıymaya kalkan emperyalist ve kapitalist düşmanların saldırısına karşı, savunmak ve dış düşmanlarla işbirliği yaparak ulusu aldatmaya ve karıştırmaya çalışan iç hayınları yola getirmek için orduyu berkitmeyi ulusal bağımsızlığın dayanağı bilmeyi boyun borcu sayar.


102

Atatürkçü'nün El Kitabı

T.B.M.M. Hükümeti, halkın karşı karşıya kaldığı yoksulluk etkenlerini ortadan kaldırma ve mutluluk ve gönencinin önlem ve araçlarını sağlamayı temel ilke ve bundan dolayı toprak, eğitim, adalet, iktisat ve genellikle toplumsal sorunlarda yüzyılın isterine ve halkın gerçek gereksinmesine göre gerekli yenilikleri ve kurumları oluşturmayı başlıca görev sayar. Ancak, T.B.M.M. Hükümeti amaçlarını sağlamak için bütün çalışmalarında ve işlerinde ulus ve ülkenin karşı karşıya bulunduğu saldırılar ve azdırmalara karşı ulusun birlik ve dayanışmasını bozmaktan ve savunma ve kutsal savaşım gücünü ve erkini eksiltmekten önemle kaçınır. Siyasal, toplumsal ilkelerini ulusun ruhundan almaya önem veren T.B.M.M. Hükümeti bu ilkelerin uygulanmasında ulusun gerçek eğilim ve gereksinmelerini dikkatte bulundurur. (İsmail Arar: Atatürk'ün HalkçılıkProgramı, 1963, s. 33-34) T.B.M.M 'nin 29. 1 . 1 921 günlü toplantısında yaptığı konuşmada, Londra Konferansı dolayısıyla, Sadrazam Terfik Paşa ya yazdığı yazıda geçen sözleri: Ulusal egemenliğe dayanarak Türkiye'nin yazgısına elkoymuş olan tek yasal ve bağımsız egemen güç Ankara'da sürekli olarak toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye'ye ilişkin bütün sorunların çözülmesiyle görevli ve her türlü dış ilişkilerde kendisiyle konuşulacak olan ancak bu Meclis'in hükümetidir. (ASDV. 1 972, s. 1 2) 1. 12. 1 921 günü, Bakanlar Kurulunun görev ve yetkisini belirleyenyasa tasarısı üzerinde konuşurken: . . . Ulus bizi buraya gönderdi. Ancak, yaşam boyu biz burada ve bu ulusun yönetimini ve egemenliğini bize bırakılmış kalıt gibi temsil etmek için toplanmış değiliz. Ve bizi toplamak ve dağıtmak hakkına hiç kimse sahip değildir. Ulus bilmelidir ki bir günde vekillerini toplar ve gönderir. Burayı hiç kimsenin kayıt altına almaya hak ve yetkisi yoktur ve olmamalıdır. (ASDİ, 1 945. s. 1 85) 5. 12. 192lgünü, Adana 'nın geri alınması üzerine Adana halkına bildiriden: Türkiye Büyük Meclisi Hükümeti bir Halk Hükürnetidir. Ülke çıkarlarına ilişkin konularda ulus bireyleriyle hükümet arasında görev bakımından ortaklık vardır. (ASDIV, 1 964, s. 42 1 )


Atatürkçü'nün El Kitabı

103

24.9. 1922 günü İzmir'de İkdam gazetesi yazarı Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) ye demecinden: . . . Türkiye'yi yöneten, halkının alınyazısına kendisinin elkoymuş olmasıyla oluşmuş bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetidir. Ve açık olarak herkesin bilmesi gerekir ki, bugünkü Türkiye halkı yüzyıllarca kendi buyrumunu ve kendi yönetimini başkalarının elinde görmeye katlanan halk değildir ve asıl bilinmesi gereken de, bugünkü Türkiye halkının ve hükürnetin olmayacak dilekler ardında koşup kendi evini unutan ve yıkım içinde bırakan serüvenci insanlardan olmadığıdır. Bundan dolayı, tam bir kesinlikle söyleyebilirim ki, hükümetimiz utku coşkusuyla gerçek ve yaşamsal çıkarlarını unutacak kadar kendinden geçmemiştir. (ASD III, 1 954, s. 4 1 ) 16.1.1923 günü İzmit'te İstanbul gazetecilerine yaptığı konuşmadan: Hükümetimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, ulusaldır; tümüyle maddeseldir, gerçekseverdir. Kuruntu ülküler arkasında, o ülkülere erişebilmek için değil, ancak eriştirmek düşüyle ulusu kayalara çarparak, bataklıklara batırarak en sonunda kurban ederek yok etmek gibi cinayetten kaçınan bir hükümettir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bütün izlencelerinin ilkesi şu temeldir: Tam bağımsızlık, bağsız koşulsuz ulusal egemenlik. Birinci maddenin anlattığı Ulusal Ant'tır. İkinci ve yaşamsal olan ilkesinin anlatımı Anayasa'dır. Ulus, Ulusal Ant'ın anlamını seçkin çocuklarından oluşturduğu yiğit ordularıyla edimli olarak çıkarmıştır. Bunun yöntem açısından ve siyasa bakımından anlatılacağına kuşku yoktur. Anayasa'nın temel ruhu ise, bu yasanın kitaplara geçmesinden önce ulusun beyninde ve vicdanında birikmiş olmasıyla ve anca! bunun anlatımı olmak üzere kurduğu Meclise verdiği temel görev ile yıllardan beri yargılarını edimli olarak uygulayagelmekte olmasıyla ve en sonunda yasa biçiminde dünyanın gözleri önüne koymasıyla gerçekleşmiştir. Egemenlik, bağsız koşulsuz ulusundur. Ulusal gerçek istek ve buyrumu uygular ve ancak bu yolla ulusun yazgısına sahip olur. (ASD

il-

1 952, s. 5 7-58)


1 04

Atatürkçü'nün El Kitabı

13. 8. 1923 günü, T. B.M.M. 'nin İkinci Dönemini açarken: Türkiye tarihinde her zaman yüksek yerini koruyacak ve gelecek kuşakların beğenilerini kazanacak olan ilk Meclisimiz* ulusun kendi alın yazısına kendisinin elkoyduğunu duyurdu. Ulusal egemenlik temellerini eylemlerinin ilkesi kabul etti ve güçlü bir halk hükümetinin temelini attı. (ASD I, 1 945, s. 304) 1.3. 1924 günü, T.B.M.M. 'nin İkinci Dönem Birinci Toplantı Yılını açarken: Geçen yıl içinde Büyük Millet Meclisi, Türk ulusunun gerçek eği­ limlerine uyarak devlet biçimini, cumhuriyet biçiminde kesinlikle karara bağladı. Yönetimde cumhuriyet ülkede en ıssız bucağa değin sıcaklık ve coşkuyla benimsendi. Ulus, cumhuriyetin, Türk yurdunu, yüzyılların bi­ rikmiş yönetim kötülüklerinden kurtaracak ve ülkenin hakkı olan onur ve saygıyı koruyup yükseltecek biricik yönetim biçimi olduğuna kanısını en belirli bir biçimde gösterdi. Ulus, cumhuriyetin bugün ve gelecekte bütün saldırılara karşı kesinlikle ve sonsuza değin dokunulmazlığını istemektedir. Ulusun isteği, cumhuriyetin denenmiş ve olumlu olan bütün ilkelere bir an önce ve tümüyle oturtulması biçiminde anlatılabilir. Yüce Meclisin tam bir önemle uğraştığı Anayasa'da, ulusun isteğini tutum olarak almak hepimizin görevidir. Öte yandan, hükümet için, çağdaş ve uygar yönetimin bütün gereklerini yalın ve hızlı bir biçimde uygulamak ve geliştirmek gerekir. (ASDI, 1 945, s. 3 1 4-3 1 5) 1. 11. 1927 günü, T.B.M.M. 'nin Üçüncü Dönem Birinci Toplantı Yılını açarken: Büyük Millet Meclisi, Türk ulusunun yüzyıllar süren arayışlarının özeti ve onun kendi kendisini yönetmek bilincinin canlı simgesidir. Türk ulusu; alınyazısını Büyük Millet Meclisi'nin yeterli ve yurtsever eline bıraktığı günden başlayarak karanlıkları sıyırıp kaldırmış ve umutları boğan yıkımlardan ulusların gözlerini kamaştıran güneşler ve utkular çıkarmıştır. (ASDI, 1 945 s. 340-34 1 )

* ilk Meclis, 1920 yılının 23 Nisanında açılarak, birinci dönemini 1923 Nisanında bitiren Mec/is'tir.


Atatürkçü'nün El Kitabı

105

3. DEVRİM Devrim Türk ulusunun son yüzyıllarda geri bırakılmış olan kurumları yıkarak yerlerine, ulusun en yüksek uygarlık gereklerine göre ilerlemesini sağlayacak yeni kurumları koymuş olmaktır. ( 1 93 3). Devrim, ulusu ve toplumsal çevreyi hazırlayarak yapılır. Devrim eylemlerinde dikkat edilecek nokta, insan toplumlarının dileklerini, düşüncelerini tanıdıktan soma, onlara yenilikleri benimsete­ bilmektir. Devrimi tamamlamak gerekir. "Sizce en büyükyapıtınız hangisidir? " sorusuna yanıt: Benim yaptığım işler biri ötekine bağlı ve gerekli olan şeylerdir. Ama bana yaptıklarımdan değil yapacaklarımdan söz ediniz. (Prof. Dr. Afelinan: M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, 1 97 1 , s. 35,37).

12.12. 1922 günü, Vakit gazetesi mulıabirine demecinden. Yazar 10 Temmuz* (il. Meşrutiyet, 1908) ile 1.11.1922 (Saltanatın kaldırılması) arasındaki ayrımı soruyor: Bu iki devrim arasındaki ayrım anlatılamayacak kerte büyüktür sanırım. Birincisi, ulusun doğal olarak aradığı özgürlük havasını solukladığını sandıran bir eylemdir, ama ikincisi, ulusun özgürlük ve egemenliğini edimli olarak ve madde olarak saptayan ve duyuran mutlu bir devrimdir; ve kuşku yok, yalnız Türkiye'de değil, bütün dünyada önemle gözönüne alınmaya yaraşır bir yenileşmedir. 1 O Temmuz (23 Temmuz 1 908) devrimi zorba bir hükümdarla ulus arasında en sonunda bağlar ve koşullar ile denge arayan bir anlayışı elde etıneye yönelikti; oysa son devrim, Meşrutiyet yöntemini de ulusun öz­ gürlük ve bağımsızlığı için yeter göremez ve bağsız koşulsuz ulusal ege­ menliği ulusun sorumluluğunda tutan temelli bir ilkeye dayanır. Bu ilkenin ilişki biçimi hiçbir vakitte eski biçimler ile karşılaştırılamaz.

Bugün Türkiye devleti doğrudan doğruya bir Meclis, bir danışma hükümeti ile yönetilir; ve sonsuza değin böyle yönetilecektir. (ASD İÜ. 1 954, s. 52, 53)

*

1 0 Temmuz (Rumi) : 23.7.1 908. (SNÖ).


106

Atatürkçü'nün El Kitabı

22. 1.1923 günü, Bıırsa 'da Şark Sineması 'ndaki halkla konuşmasından: Ulusumuz, üç buçuk yıllık bir zamana sıkıştırılması olanağı bulunmayan çok büyük bir devrim yapmıştır. Gerçekten, yüzyıllardan beri baş eğmeye alıştığımız bir yönetim biçiminin dışına çıkarak dünyada benzeri bulunmayan bir devlet kurduk. Ancak bu yeniliğin kesinlikle ters bir eylemi gerektireceğini hatırımızdan çıkarmamak gerektir. Bu eyleme, özel deyimiyle gericilik derler. Yaptığımız işler ve aldığımız sonuçlara göre bu gibi gericilikler her zaman beklenebilir. Kan ile yapılan devrimler daha sağlam olur, kansız devrim sonrasızlaştınlamaz. Ama biz bu devrime ulaşmak için gereğince kan döktük. Bu kanlarımız, yalnız savaş alanlarında değil, aynı zamanda ülkenin içinde de döküldü. biliyorsunuz ki Hendek'de Bolu'da, Konya'da, Yozgat'ta vb. yerlerimizde birçok ayaklanmalar çıktı. Ve bunların hepsi bastırıldı. Dileyelim ki, bu dökülen kanlar yetsin, ve bundan sonra kan dökülmesin. Mutlu devrimimize karşıt düşün ve duygu taşıyanları aydınlatmak ve onlara doğru yolu göstermek aydınlara düşen ulusal görevin en önemlisi ve en birincisidir. (ASD 11- 1 952, s. 68) 1 7.2. 1923 günü, izmir İktisat Kongresi'n i açış söylevinden: Arkadaşlar, kişisel saltanatta her konuda taçlıların isteği, buyrumu ve dileği egemendi. Söz konusu olan yalnız odur. Ulusun dilekleri, istekleri, gereksinmeleri sözkonusu olmaktan çok uzaktır. Bütün ulus, dilek ve buyrumlarından soyutlanmış bulunuyordu. Çünkü taçhlar kendilerini Tanrı yönünden gönderilmiş bir kişilik sayarlardı. Bir de taçlıların çevresini alan çıkarcılar vardı. Onlar da padişahların anlayışları ile anlayış birliği eder, padişahın bu anlayışını, bu isteğini göksel bir gerek ve Kur'an gereği gibi herkese aşılarlardı. Bu çok koyu ve sürekli aşılamalar karşısında gerçekten bir gün bütün halk bu istek ve buyrumların yapılması gereken ve bağsız koşulsuz gereken göksel buyrumlar gibi olduğuna inanırlardı. Böyle buyrum ve egemenlikten soyutlanmaya boyun eğen bir ulusun sonu elbette yıkımdır, elbette beladır. (ASDi l - 1 952. s. 103-104)


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 07

1611 7.3.1923 gunu İzmit'te gazetecilerle yaptığı basın toplantısında sorulara yanıt verirken: Eğer bugün Lozan Konferansında ve dünyada yeni Türkiye'nin bir saygınlığı varsa o da eski biçimi kaldırmamızdn doğmuştur. Bizim devrimimiz eğer Meşrutiyet devrimi gibi yalnız yüzeyde olsaydı kimse önem vermezdi . . . . Biz bir devrim yaptık. Bunu sürdürüyoruz. Biliyorsunuz ki Fransız büyük devrimi hemen yüz yıl sürmüştür. Üç yılda temelli devrimin biteceğini varsaymak yanılgı olur. Hocaları sevindirelim, İslam dünyasını sevindirelim, herkesi sevindirelim dersek, olanaklı olsun hepsi sevinsin, ama bir amacı sağlamış olmayız. Oluruna bağlayanlar (İdare-i maslahatçılar) temelli devrim yapamaz. (İ. Arar: Atatürk'ün İzmir Basın Toplantısı, 1 969, s. 55)

Özdeş basın toplantısında: Devrimin yasası, eldeki yasaların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki akımı boğmadıkça başladığımız devrim ve yenilik bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki dönemlerde de böyle olacaktır. (I. Arar: a.g.y. s. 56) 21.3. 1 923 günü Konya Sultanisi (Lisesi) 'nde öğretmenlerle konuşmasından: Böyle toplu olarak yapacağımız kurtuluş ve devrim eyleminin de düşmana karşı yaptığımız bağımsızlık eylemi gibi ne olursa olsun başarıyla sonuçlanacağına kuşku yoktur. Bu ikinci amacımıza da her gün daha çok başarıyla varmak için herkesin, her ulus bireyinin ruh ve vicdanında şu kanı, sarsılmaz biçimde yerleşmelidir ki, artık bu ulus geçmişte olduğu gibi şunun bunun heveslerini ve tutkularını, şan ile onurunu, kinlerini ve çıkarlarını doyurmak: için değil, ancak kendine ilişkin çıkarlar için, kendisine gerekli ve yararlı gördüğü şeyler için yürüyecek ve bu ulus artık ancak bu anlayışla ilerleyecektir. (ASDi l - 1 952. s. 1 57) 2 7.9.1923 günü, Neue Freie Presse gazetesi muhabirine demecinden: Yeni Türkiye başkenti sorununa gelince, bunun yanıtı kendiliğinden belirir: Ankara, Türkiye Cumhuriyetinin başkentidir.* (ASDIII, 1 954, s. 64) • Ankara. bu demecinden onaltı gün sonra, 13.10.1923 günü bir yasa ile başkent olmuş, cumhuriyet ise 16 gün soıuı kurulmuştur (29.10.1923). M. Kemal; Sivas Kongresinden sonra Ankara'ya 1919 sonunda gelip yerleşmiştir; o günlerde de. Ankarayı Heyeti Temsiliye'nin merkezi yapmasına karşı olanlar bulunmuştu. (SNÖ). '


1 08

Atatürkçü'nün El Kitabı

1 1 . 1 0. 1 924 günü Bursa 'nın kurtuluş yıldönümünde konuşurken: . . . Siz, cumhuriyetin onsuz olamayacağı uygarlık ve yenileşme yolunda yüksek yapıtlar ortaya koyacaksınız. Böylece cumhuriyeti her gün daha çok güçlendiren ve sağlamlaştıran öğelerin hep ileri sıralarında bulunacaksınız. Bundan hiç kuşku duymuyorum. Arkadaşlar; devrimimiz Türkiye'nin yüzyıllar için mutluluğunu üzerine almıştır. Size düşen onu algılamak ve değerlendirerek çalışmaktır. (ASD l l- 1 952, s. 1 89) 28. 8. 1 925 günü, Kastamonu 'daki konuşmasından: İnebolu'da ve kimi başka yerlerde söyledim. Bugünün sorunu gibi düşünüleceğinden burada da sözünü etmek isterim. Her ulusun olduğu gibi bizim de ulusal bir kılığımız varmış, ancak, yadsınamaz ki taşıdığımız kılık o değildir. Dahası, ulusal kılığımızın ne olduğunu bilenler içimizde azdır bile. Örneğin, karşımda kalabalığın içinde bir kimse görüyorum. Başında fes, fesin üstünde bir yeşil sarık, sırtında bir mintan, onun üstünde benim sırtımdaki gibi bir ceket, daha alt yanını göremiyorum. şimdi bu kılık nedir? Uygar bir insan bu çok tuhafkılığa girip dünyayı kendine güldürür mü? Devlet görevlileri bütün ulusun kılığını düzeltecektir. Teknik, sağlık bakımından kullanışlı olmak yönünden, her görüş açısından denenmiş uygar kılık giyilecektir. Bunda duraksamaya yer yoktur. Yüzyıllarca sürüp giden aymazlığın acı derslerini yinelemeye güç yoktur. Bir adam olduğumuzu, uygar insan olduğumuzu tanıtlamak ve göstermek için gerekeni yapmakta direnmek adamlıkla bağdaşamaz. (ASDII- 1 952,

s.

2 1 9)

30. 8. 1925 günü. Şapka devrimi dolayısıyla çıktığı gezide, Kastamonu 'da C. H. P binasında partililerle yaptığı konuşmasından: Gerçek devrimciler onlardır ki, ilerleme ve yenileşme devrimine yürütmek istedikleri insanların ruh ve vicdanlarındaki eğilimi hakkıyla işlemesini bilirler. Bu nedenle sunuda söyleyeyim ki, Türk ulusunun son yıllarda gösterdiği tansıkların, yaptığı siyasal ve toplumsal devrimlerin gerçek sahibi kendisidir. Sizsiniz. Ulusumuzda bu yetenek ve olgunlaşma olmasaydı, onu yaratmaya hiçbir güç ve erk yetmezdi. Herhangi bir gelişim durumunda bulunan bir insanlık yığınını, bulunduğu durumdan kaldırıp damdan düşer gibi filan gelişim aşamasına götürmenin olanaksızlığı, doğaldır ki açıklamayı gerektirmez.


Atatürkçü 'nün El Kitabı

1 09

... Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tümden çağdaş ve bütün anlam ve biçimleriyle uygar bir toplum durumuna getirmektir. Devrimlerimizin temel ilkesi budur. Bu gerçeği benimseyemeyen anlayışları darmadağın etmek zorunludur. Şimdiye değin ulusun beynini paslandıran, uyuşturan bu anlayışta bulunanlar olmuştur. Herhalde anlayışlarda bulunan boşinanlar tümüyle kovulacaktır. Onlar çıkarılmadıkça beyine gerçeğin ışıklarını geçirmek olanaksızdır. (ASDil- 1 952, s. 2 1 7) Özdeş konuşmadan: Arkadaşlar, Türk ulusu çok büyük olaylarla tanıtladı ki, yenilikçi ve devrimci bir ulustur. Son yıllardan önce de ulusumuz yenileşme yolları üzerinde yürümeye, toplumsal devrime girişmemiş değildir. Ama gerçek verimler görülemedi. Bunun nedenini araştırdınız mı? Bence neden, işe kökünden, temelinden başlanmamış olmasıdır. (ASD

il-

1 952. s. 2 1 9. Bu sözleri, kadın hakları konusuna bağlanır, bak. Bu kitapta s. 1 45 - 1 48)

7 (8).3. 1928 günü, Le Monde gazetesi muhabirine demeci: Fransa Devrimi bütün dünyaya özgürlük düşüncesini yaymıştır ve bu düşüncenin bugün temeli ve kaynağı bulunmaktadır. Türk demokrasisi Fransız Devriminin açtığı yolu İzlemiş, ancak kendisine özgü ayırdedici nitelikle gelişmiştir, çünkü her ulus devrimini toplumsal ortamının baskı­ larına ve gereksinmesine bağlı olan ve durumlarına, bu devrimin* olduğu zamana göre yapar. Her zaman ve her yerde özdeş olayın yinelendiğine tanık değil miyiz? Her ne denli ulusların ve demokrasilerin işbirliği yapmaları gerekli ve olanaklı ise de, işbirliği ancak bir tek amaca, kısacası barışa yönelik ise olanaklı ve yararlı olur. Bu noktayı algılamayan ve anlamayanlar yarattığımız yapıt üzerinde bir düşün ve yargı ortaya koyamazlar. (ASDİII, 1 954, s. 80) 25. 3. 1 931 günü, Hakimiyeti Milliye muhabirine, Türk Ocağı 'mn * C.H.P içinde erimesi kararı üzerine demecinden: Ülkenin ve devrimin içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün ulusçu ve cumhuriyetçi güçlerin bir yerde toplanması gereklidir. (ASD III, l 954, s. 88) * İhlihıl v e inkılap 1. v e 3 . satırlarda: ihtilal. (SNÖ)


Atatürkçü'nün El Kitabı

110

6.2. 1933 günü, Bursa olayı üzerine Anadolu Ajansı eliyle verilen resmi bildiri: Bursa'ya geldim. Olay konusunda ilgililerden bilgi aldım, olay aslında çokça önemli değildir. Herhalde bilgisiz gericiler Cumhuriyet adaletinin pençesinden kurtulamayacaklardır. Olaya dikkatimizi özellikle çe­ virmemizin nedeni dini, politika ve herhangi bir kışkırtmaya neden yapmaya hiçbir zaman göz yummayacağımızın bir daha anlaşılmasıdır. Sorunun niteliği aslında din değildir, dildir. Kesin olarak bilinmelidir ki Türk ulusunun ulusal dili ve ulusal benliği bütün yaşamında hizmet edici ve temel olarak kalacaktır.* * (ASD iV, 1 964, s. 554)

9.5. 1935 günü, C.H.P. 'nin 4. BüyükKumltayı 'nı açarken: Uçurum kenarında yıkık bir ülke . . . Türlü düşmanlarla kanlı bo­ ğuşmalar... Onda sonra, içerde ve dışarda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete*,yeni devlet ve bunları başarmak için arasız, devrimler... İşte Türk genel devriminin bir kısa diyemi. ... (ASD 1, 1 945. s. 365. Dili olduğu gibi bırakılmıştır).

14. 7. 1922 günü, Fransız Devriminin yıldönümü nedeniyle Ankara 'da Fransa temsilcisi Albay Mougin'in düzenlediği törendeki konuşmasından: Düşünceler, zorlama ve sertlikle, top ve tüfekle hiçbir zaman öldü­ rülemez. (Hakimiyeti Milliye 1 6.7. 1 922. ASD'ne henüz girmeyen bu konuşmanın tümü için bak. S. N. Özerdim: Bilinmeyen Atatürk. 1 976, 1 980 basımları s. 74-80)

*

191 l'de kurulmuş vegörevini tamamlamış olan Türk Ocakları 193 J 'de kapandı. (SNÖ).

1.2.1933 günü Bursa 'da Türkçe ezana karşı bir ayaklanma olmuş. İzmir'e gitmekte olan Atatürk, dönerek Bursa 'ya gelmiş, Bursa Nutku diye bilinen konuşmasını yapmıştı. Bu konuşma üzerindeki tartışmalar bugüne değin sürüp gelmiştir. Bu konuşmayı yaptığı, ancak onun yerine yukarıdaki bildirinin yayımlandığı yakınında bulunanlarca doğrulanmıştır. Bu kitabın 226. sayfasına bak. (SnÖ). * "toplum" anlamında. (SNO).


A tatürkçü'nün El Kitabı

111

4. CUMHURİYET Cumhuriyet yönetim biçimi demek demokrasi dizgesi ile devlet biçimi demektir. Biz cumhuriyeti kurduk, o on yaşını doldururken demokrasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır. Kadın haklarını tanımak da bunun bir gereği olacaktır. ( 1 933). . . . Demokrasi ilkesinin en çağdaş ve mantıklı uygulamasını yapan hükümet biçimi, cumhuriyettir. (Prof. Dr. Afet İnan: M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, 1 97 1 , s. 37, 73) 14. 10. 1923 günü, İzmir Kız Muallim Mektebinde öğrenci­ lere sorulan sorular nedeniyle: Cumhuriyet aktöre erdemlerine dayanan bir yönetimdir. Cumhuriyet erdemdir. Sultanlık, korku ve korkutınaya dayalı bir yönelimdir. Cumhuriyet yönetimi erdemli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık korkutmaya, korkuya dayalı olduğu için korkak, aşağılanmış, düşkün, alçak insanlar yetiştirir. Aradaki ayrım bunlardır. (ASD il 1 952, s. 234)

3 1 . 1 0. 1 924 günü demecinden:

Vakit gazetesi muhabirine

Türk ulusunun doğasına ve ayırıcı niteliğine en uygun olan yönetim: cumhuriyet yönetimidir. Bir yıllık yaşam, bu gerçeği bütün açıklığıyla tanıtlamıştır. Türk ulusu egemenliğini en yaygın biçimde belirten yeni yönetime kavuşuncaya değin hep eldeki siyasal kurumlara yabancı kalmıştır. Bunda ne denli haklı olduğumu anlamamış kimse yoktur, sanırım. Çünkü, geçmişin kurumları başından sonuna değin ulusun başında yumruk tutan bir sürü zorbalar kadrosundan başka bir şey değildir. (ASD III, 1 954, s. 74)

1 8. 1 2. 1 93 0 günü. İstanbul Türk Ocağı 'ndaki konuşmasından: Cumhuriyeti, onun gereklerini yüksek sesle anlatınız. Cumhuriyet ilkelerini sevdiriniz. Bunu yüreklere yerleştirmek için hiçbir fırsatı sav­ saklamayınız. (ASD

il,

1 952. s. 287)


Atatürkçü'nün El Kitabı

l l2

1 . 11. 1931 günü, TB.M.M. 'nin Dördüncü Dönem Birinci Toplantı Yılını açarken: İç Siyasada gerçekleştirdiğiniz güven ve dirlik yurttaşları verimli çalışmalarında iç dirliğine kavuşturmuş ve güvendirin iştir. Cumhuriyet yasalarının ve cumhuriyet güçlerinin saygı ve saygınlığının, ülke için temel dayanak ve yaptırımcı olduğu bir daha saptanmıştır. (ASD

1.

1 945, s. 3 55)

ONUNCU YIL SÖYLEVİ 29. J 0. 1933 günlü törende Ankara 'da yaptığı konuşma: Türk ulusu! Kurtuluş Savaşına başladığımızın 1 5 inci yılındayız. Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun! Bu anda büyük Türk ulusunun bir bireyi olarak, bu kutlu güne ka­ vuşmanın en derin sevinci ve coşkusu içindeyim. Yurttaşlarım! Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk yiğitliği ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki başarıyı Türk ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve birlik olarak dirençle yürümesine borçluyuz. Ancak, yaptıklarımızı hiçbir zaman yeter görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunda ve kararındayız. Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve en uygar ülkeleri düzeyine çıkaracağız. Ulusumuzu en geniş gönenç araç ve kaynaklarına sahip kılacağız. Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyine çıkaracağız. Bunun için bizce zaman ölçüsü geçmiş yüzyılların gevşetici anlayışına göre değil, yüzyılımızın hız ve devinim kavramına göre düşünülmelidir. Geçen zamana oranla daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da başarıya ulaşacağımıza hiç kuşkum yoktur, çünkü, Türk ulusunun özyapısı yüksektir, Türk ulusu çalışkandır. Türk ulusu zekidir. Çünkü Türk ulusu ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk ulusunun yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet bilimdir. Şunu da önemle belirtmeliyim ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk ulusunun tarihsel bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Onun içindir ki, ulusumuzun yüksek özyapısını, yorulmaz çalışkanlığını,


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 13

yaratılıştan kavrayışını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik duygusunu durmadan ve her türlü araç ve önlemlerle besleyerek geliştirmek ulusal ülkümüzdür. Türk ulusuna çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün insanlıkta gerçek dirliğin sağlanması yolunda, kendine düşen uygarlık görevini yapmakta başarıya eriştirecektir. Büyük Türk ulusu; on beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde başarı vaadeden çok sözlerimi işittin. Mutluyum ki, bu sözlerimin hiçbirinde ulusumun, bana karşı olan güvenini sarsacak bir yerindesizliğe uğramadım. Bugün, özdeş inan ve kesinlikle söylüyorum ki, ulusal ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk ulusunun büyük ulus olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda bir kez daha tanıyacaktır. Hiç kuşkum yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar niteliği ve büyük uygar yeteneği, geleceğin uygarlık çevreninde yeni bir güneş gibi doğacaktır. Türk ulusu, Sonsuzluğa akıp giden her on yılda, bu büyük ulus bayramını daha büyük onurlarla, mutluluklarla dirlik ve gönenç içinde kutlamam gönülden dilerim. Ne mutlu Türküm diyene! (ASDII. 1 952, s. 2 7 1 -272) 1. 11. 1933 günü, TB.M.M. 'nin Dördüncü Dönem İkinci Toplantı Yılım açarken: Bu yıl Cumhuriyetin Onuncu yılını kutlamakla mutlu olduk. Ulusumuzun gösterdiği taşkın sevinçler, gönüllerimizi övünçle doldurdu. Cumhuriyetin verimleri, ülkenin her bucağında canlandırıldı. Ulus, geçen on yıllık cumhuriyet yapıtlarını, topluca gözden geçirdi ve gerçekten sevinmeye, övünmeye hakkı olduğunu gördü. Geçen on yıl gelecek dönemler için bir başlangıçtan başka bir şey değildir. Bununla birlikte, eski dönemlerin tarihi karşısında, cumhuriyetin bu on yılı, eşi görülmeyen bir diriliş ve göz kamaştırıcı bir ileri atılış anıtıdır. (ASDI. 1 945. s. 359) 1. 11. 1936 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem İkinci Toplantı Yılını açarken: Cumhuriyet, yeni ve sağlam ilkeleriyle Türk ulusunu güvenilir ve dayanıklı bir gelecek yoluna koyduğu denli, asıl düşüncelerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik açısından, büsbütün yeni bir yaşamın muştucusu olmuştur. (ASDI. 1 945. s. 372)



Atatürkçü 'nün El Kitabı

5.

115

ULUSÇULUK

Ulus .. . Ortak ulusal düşüncenin, aktörenin, duygunun, coşkunun, anı ve geleneklerinin ulus bireylerinde ortaya çıkmasını ve kökleşmesini sağlayan ortak geçmişin, birlikte yapılmış tarihin, vicdanları ve anlayışları doğrudan doğruya birleştiren ortak dilin, ulusların oluşmasında en önemli etkenler olduğunu bir kez daha belirttikten sonra, ikinci basamakta öğeleri dikkate almayarak olabildiğince her ulusa uyabilecek bir tanımı da biz yapalım: a) Varsıl bir anı kalıtına sahip bulunan; b) Birlikte yaşamak konusunda ortaklaşa istek ve onamada özden bulunan; c) Ve sahip olunan kalıtın korunmasını birlikte sürdürme yolunda buyrumları ortak olan insanların birleşmesinden oluşan topluma ulus adı verilir. (Prof. Dr. Afet İnan: M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, 1 97 1 , s. 57-58)

Ulusçuluk Bir ulusun öteki uluslara oranla doğal ya da edinilmiş özel özyapılara sahip olması, öteki uluslardan ayrımlı bir örgen oluşturması, çoğunlukla onlardan ayrı olarak, onlara koşut gelişmeye neden bulunmasına ulusçuluk ilkesi denir. (Prof. Dr. Afet İnan: M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, 1 97 1 , s, 5 8-59) Türk Ulusçuluğu Türk ulusçuluğu, ilerleme ve gelişme yolunda ve uluslararası değinme ve ilişkilerde, bütün çağdaş uluslara koşut ve onlarla bir uyumda yürümekle birlikte Türk toplumunun özel özyapısını ve başlıbaşma bağımsız niteliğini saklı tutmaktır. (Prof. Dr. Afet İnan: M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım 1 9 7 1 ,

s.

59)

23. 7. 1919 günü Erzurum Kongresi'ni açış konuşmasından: ... Bilinen gerçeklerdendir ki tarih, bir ulusun kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman yadsıyamaz. Bundan dolayı böyle bir çürük örtünün arkasından yurdumuz ve ulusumuza karşı verilen yargılar, kanılar kesinlikle batışla sonuçlanır. Ve işte bütün bu tiksinç kıyımcılıklardan ve bu mutsuz güçsüzlüklerden, tarihimize karşı yaraşık görülen haksızlıklardan etkilenen ulusal vicdan sonunda uyanış haykırışını yükseltmiş ve Müdafaai Hukuki Milliye (Ulusal Haklan Savunma), Muhafazai Hukuki Milliye (Ulusal Hakları Koruma), Müdafaai Vatan (Yurdu Koruma) ve Müdafaai Hukuki


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 16

Milliye* (Ulusal Hakları Savunma) ve Reddi İlhak (Yunanistan'a katılmaya karşı koyma) gibi çeşitli adlarla, ancak özdeş kutsallıkların korunmasını sağlamak için beliren ulusal akım, bütün yurdumuzda artık bir elektrik ağı durumuna girmiş bulunuyor. (NUTUK 1 1 1 , 1 934, s. 27-28) 29130. 9. 1919 günlü, 1. Tümen komutanı Asım B. e yazısından: Hakkını zorla elinden aldıran ve onurunu, varlığını aşağılatanlara hak ve onur verebilecek hiçbir gönlü yüce düşman yoktur. (NUTUK 1 1 1 , 1 934, S. 1 44) 2 7. 12. 1919 günü Ankara'ya gelen M Kemal'in ertesi gün halkla yaptığı konuşmadan: Her halde dünyada bir hak vardır. Ve hak gücün üstündedir. Şu kadar ki, ulusun, haklarını bilerek savunma ve koruması yolunda her türlü özveriye hazır olduğuna ilişkin olarak dünyayı inandırması gerekir, işte düşmanlarımızın bu eylemi, ulusumuzu bu bilişten ve bu özveri duygu­ sundan yoksun sanmalarından doğmuştur. . . . Bir ulus varlığı ve hakları için bütün düşün ve madde gücüyle ilgilenmezse, bir ulus kendi gücüne dayanarak varlık ve bağımsızlığını sağlamazsa şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Ulusal yaşamı­ mız, tarihimiz ve son dönemde yönetim biçimimiz buna en güzel kanıttır. Bu nedenle örgütlerimizde ulusal güçlerin * etken ve ulusal buyrumun egemen olması ilkesi benimsenmiştir. Bu gün, bütün dünyanın ulusları yalnız bir egemenlik tanırlar: ulusal egemenlik... Örgütlerin öteki ayrıntılarına bakacak olursak, işe köyden ve mahalleden ve mahalle halkından, kısacası bilmedikçe yığınlar istenilen doğrultulara güdülebilirler. Kendini kurtarabilmek için her bireyin alın yazısıyla kendisinin ilgilenmesi gerekir. Aşağıdan yukarıya, temelden çatıya doğru yükselen böyle bir kurum elbette sağlam olur. Kuşku yok, her işin başlangıcında aşağıdan yukarıya doğru olmaktan çok yukarıdan aşağı olması zorunluluğu vardır. Birincisinin belirmesinde bütün insanlık için amacı erişmek kolaylaşmış olurdu. Böyle olmanın uygulanabilir ve maddesel olanağı henüz bulunamadığından kimi girişimciler, ulusa verilmesi gereken doğrultunun sunulmasında yol göstericilikte bulunuyorlar. Bu yolda yukarıdan aşağıya örgenlendirilebilinir. (NUTUK lll, 1 934, s. 257-258,259) *

Yineleme var. (SNÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 17

30. 8. 1928 günü, Büyük Utkunun yıldönümünde basın temsilcilerine: 30 Ağustos'ta yönettiğim savaş, Türk ulusunun yanımda bulunduğu halde yönettiğim ilk ve son savaştır. Bir insan kendini, ulusla birlikte duyduğu zaman, ne denli güçlü bulunuyor bilir misiniz? Bunu anlatmak güçtür. (ASDIII, 1 954, s. 82) 30.11. 1929 günü * Alınan tarih yazan Emil Ludwig'le konuşmalarından Daha önce tutku sorununu anmıştır. Gerçekte onsuz büyük bir iş yapılamaz. Ama, onun, her halde, ulus yolunda bir hizmet amacına yönelik olması gerekir. Başkan olan kimsenin, ulusun ülküsüne göre davranması ve ulusun ruhuna girdikten sonra, o ulusun eğilimine bağlı olması gerekir. Ben de, padişahlardan kurtuluşumuz tamam olmadan, önce, hemen Meclisi seçimlere çağırdım. ( ... ) Egemenlik tümüyle ulusundur. ( ... ) Yönetim işlerine sizin sandığınız denli karışmıyorum. (ASDi l l, 1 954, s. 86) 18. 12. 1930 günü. İstanbul'da Türk Ocağı 'nda yaptığı konuşmadan: Siz ulusçular, halk ile konuştuğunuzda yüksek sesle söylemeyi unutmayınız. Yüksek ses, inancın anlatımı olduğu vakit, etki yapmaktan geri kalmaz. Yolunda çalıştığımız büyük ülküyü halkın yüreğinde bir dü­ şünce durumundan bir ses durumuna geçirmelisiniz. Demokrasinin ne ol­ duğunu halka anlatmak özellikle sizin görevinizdir. Birtakım sözcülük vardır ki, sık sık söylendiği halde, dahası aydınlarımız arasında, onu tü­ müyle anlayan çok değildir. Halkçılığımızın ne olduğunu, ilkelerin nelerden oluştuğunu, halkçıların halka karşı ne gibi ödevler yüklenmek zorunda kalacaklarını bölüm bölüm açıklamak gerekir. (ASD II, 1 952, s. 287) 20.3. 1923 günü Konya Türk Ocağı 'nda gençlerle konuşmasından: Arkadaşlar, bu ulusun namuslu bir varlık, ve saygıya değer bir yeri olması için, o ulusun yalnız bilgili ve teknikçi olması yeterli değildir. Her bilimin, her şeyin üzerinde bir özgülüğü olması gerekir ki, o da o ulusun belli •

Kuvayi Milliye. (SnÖ).


1 18

Atatürkçü'nün El Kitabı

ve olumlu bir özyapıya sahip bulunmasıdır. Böyle bir özyapısı olmayan bireyler ve böyle bireylerden bileşmiş uluslar hiçbir dakika gerçek bir devlet kuramazlar. Böyle uluslar birer fesat ocağı olurlar. Benim bildiğime göre ülkemizde çok yıllardan beri açılmış ve bugün de kutsal ateşlerle yanan, ve alevi ona her bağlı bulunan yürek ve vicdanı aydınlatan Türk Ocaklarının temel amacı ulusa böyle olumlu bir özyapı vermektir. Türk Ocakları ulusun kültürü üzerinde önemli etkiler yapmalıdır. Aslında bunu yapıyorlar ve daha çok yapacaklardır. Biz ulusçuluk düşüncelerini uygulamakta çok gecikmiş ve çok gevşeklik göstermiş bir ulusuz. Bunun dokuncalarını çok çalışarak gidermeliyiz. Bilirsiniz ki, ulusçuluk kuramını, ülküsünü çözülmeye götüren kuramların dünya üzerinde uygulama alanı bulunamamıştır. Çünkü, tarih, olanlar, olaylar ve gözlemler hep insanlar ve uluslar arasında, hep ulusçuluğun egemen olduğunu göstermiştir ve ulusçuluk ilkesine karşı olan büyük ölçüde edimli deneylere karşın yine ulusçuluk duygusunun öldürülemediği ve yine güçlü olarak yaşadığı görülmektedir. Özellikle bizim ulusumuz, ulusçuluğundan aymazlığın çok acı cezalarını gördü. Osmanlı İmparatorluğu içindeki çeşitli uluslar hep ulusal inançlara sarılarak, ulusçuluk ülküsünün gücüyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu sopa ile içlerinden kovulunca anladık. Gücümüzün arıklığa uğradığı anda bizi küçük gördüler, aşağıladılar. Anladık ki, suçumuz kendimizi unutmaklığımızmış. Dünyanın bize saygı göstermesini istiyorsak önce bizim kendi benliğimize bu saygıyı duygu ile, düşünce ile, edimli olarak bütün iş ve davranışımızda gösterelim; bilelim ki, ulusal benliğini bulmayan uluslar başka ulusların avıdır. Ulusal varlığımıza düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı bir Türk ozanının dediği gibi: Türküm ve düşmanım sana kalsam da bir kişi* diyelim. Düşmanlarımıza bu gerçeği anlattığımız gün, inancımıza, ülkümüze, geleceğimize yan bakan her bireyi düşman saydığımız gün, ulusal benliğe uzanacak her eli sertlikle kırdığımız, ulusun önüne dikilecek her engeli hemen devirdiğimiz gün, gerçek kurtuluşa ulaşacağız. Ve sizler gibi aydın, kesin kararlı, inançlı gençler desteğinde bu kurtuluşa erişeceğimize güvenebiliriz. (ASD il, l 952, s. l 43- l 44)

* Emin Bülent Serdaroğlu'nun "Kin " adlı şiirinden. (SNÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

119

1 . 11. 1 92 7 gunu, ikinci kez cumhurbaşkanlığına seçilişinde ulusa bildirisinden: Dünyanın gidişinde soylu ulusumuza düşen yüce görevlerin yerine getirilmesine çalışacağız. Bu görevler uygarlık ve insanlık ailesinde Türk ulusunun yaraşık olduğu yüksek saygınlığını ve yerini korumasına ve yükseltmesine hizmet edecektir. Gereğinde yurt için bir tek birey gibi bütün halinde kesin karar ile çalışmasını bilen bir ulus elbette büyük geleceğe hak kazanmış ve aday olan bir ulustur. (ASD iV, 1 964, s. 536) 4.2. 1935 günlü, seçim dolayısıyla ulusa bildirgesinden: Bir yurdun en değerli varlığı, yurttaşlar arasında ulusal birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve yeteneklerinin olgunluğudur. Ulus var­ lığını ve yurt erginliğini korumak için bütün yurttaşların canını ve her şeyini hemen ortaya koymaya karar vermiş olmak, bir ulusun en yenilmez silahı ve koruma aracıdır. Bu nedenle, Türk ulusunun yönetiminde ve korunmasında ulusal birlik, ulusal duygu, ulusal kültür en yüksekte göz diktiğimiz ülküdür. (ASD iV, 1 964, s. 573) 11. 12. 1935 günü S.B. O'nun (S.B.F.) kuruluş yıldönümünde gönderdiğiyazıdan: Her Türk bireyinin son soluğu, Türk ulusunun soluğunun sönmeye­ ceğini, onun sonrasız olduğunu göstermelidir. Yüksel* Türk, senin için yüksekliğin sınırı yoktur, işte savsöz budur. (ASD iV, 1 964, s. 576) 1. 11. 1936 günü, T.B.MM. 'nin Beşinci Dönem ikinci Toplantı Yılını açarken: Yıllar geçtikçe, ulusal ülkü verimleri, güvenle çalışmada ilerleme isteğinde ulusal birlik ve ulusal buyrum biçiminde, daha iyi gözlere çarp­ maktadır. Bu; bizim için önemlidir; çünkü biz, aslında ulusal varlığın te­ melini, ulusal bilinçte ve ulusal birlikte görmekteyiz. (ASD 1, 1 945. s. 372)

* Bu konuşma. ETKabes adlı Arapça derginin 21-24. 3. 1 930 sayılarından çevrildiği Un, kaynakta, bu günler konuşma günleri olarak gösterilmiştir. Atatürk, Emil Ludwing'le 30. 11.1929 günü görüşmüştür. bak. Avın Tarihi, 73. sayı. Nisan l930,s. 604S-b055. (SNÖ). * Metinde "Yüksek Türk" olarakyazılıdır; bu türlü olması gerekir. (SNÖ).



Atatürkçü'nün El Kitabı

6.

121

HALKÇILIK

24125. 1 0. 1919 günü Amasya 'da Tasviriejkiir gazetesi muhabiri Ruşen Eşref (Ünaydm) 'e demecinden. Amasya pa­ nayırındaki halkın alkışlan karşısında: Bak kardeşim, böyle ulustan nasıl ayrılırsın! Bu paçavraların içinde darmadağınık gördüğün insanlar yok mu? Onlarda böyle yürek, öyle töz vardır ki olmaz şey! Çanakkale'yi kurtaran bunlardır. Kafkasya'da, Galiçya'da şurada burada arslan gibi çarpışan, yoksunluğa aldırmayan bunlardır. Şimdi bu adamcağızların düzeyini toplumsal açıdan yükseltmek herhangi bir hükümetçilik koltuk tutkusundan daha iyi değil midir? Bu insancı savaşımların yanında siyasal savaşımlar bayağı kalırlar, değil mi? Siyasal kavgaların çoğu boşunadır. Ama toplumsal çalışma her vakit için verimlidir. Bizim aydınlar buna çalışmalı. Neden Anadolu'ya gelip uğraşmazlar? Neden ulusla doğrudan doğruya değinmezler? Ülkeyi gezmeli, ulusu tanımalı. Eksiği nedir görmeli. Ulusunu sevmek böyle olur. Yoksa lafla sevgi yarar vermez. (ASD Ill. 1 954, s. 9 } 14.8. 1920 günü, T.B.M.M. 'nde Doğu Cephesi konusunda milletvekillerinin soruları üzerine: . . . Her sırası geldiğinde söylemiştim ve şimdi sırası geldiği için bir kez (daha) yinelemek ve doğrulamak isterim ki. biz ülke ve ulusumuzun varlığını ve bağımsızlığını kurtarmak için karar verdiğimiz zaman kendi görüşlerimize bağlı bulunuyorduk ve kendi gücümüze dayanıyorduk. Hiçbir kimseden ders almadık, hiç kimsenin aldatıcı söz vermelerine aldanarak işe girişmezdik. Bizim görüşlerimiz, bizim ilkelerimiz, herkeşçe bilinir ki, Bolşevik ilkeleri değildir, ve Bolşevik ilkelerini ulusumuza benimsetmek için de şimdiye değin hiç düşünmedik ve girişmde bulunmadık. Bizim inancımıza göre, ulusumuzun yaşamının ve yükselmesinin sağlanması kendi sindirme yeteneğiyle orantılı olan bir görüştür. Ancak, aslında, incelenirse bizi görüşlerimiz - ki halkçılıktır-gücün, erkin, egemenliğin, yönetimin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır. Yine kuşku yok ki, bu dünyanın en güçlü bir temeli, bu ilkedir. ( . . . ) Gerçi bize ulussever derler. Ancak, biz öyle ulus severleriz ki, bizimle işbirliği yapan bütün uluslara saygı besler ve onlara önem veririz. Onların bütün ulusçuluklarının gereklerini tanırız. Bizim ulusçuluğumuz herhalde bencil ve büyüklenen bir ulusseverlik de değildir. (ASDI, 1 945, s. 97-98)


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 22

1.3. 1921 günü, T.B.M.M. 'nin İkinci Toplantı Yılını açarken: İç siyasamızda yolumuz olan halkçılık, kısacası ulusu kendi yazgısına kendisini egemen kılmak ilkesi Anayasamızla* saptanmıştır. Bu yasayı ve bu yasadan dallanmış yasaları bir an önce çıkarak iyi uygulamaya çalışacağız. (ASDI, 1 945, s. 1 6 1 ) 1. 12. 1 921 günü T.B.M.M. 'de, Bakanlar Kurulu 'nun görev ve yetkisini belirten yasa dolayısıyla konuşmasından: . . . Bizim hükümetimiz demokratik bir hükümet değildir, sosyalist bir hükümet değildir. Ve gerçekten kitaplarda bulunan hükümetlerin, bilimsel niteliği bakımından, hiçbirine benzemeyen, bir hükümettir. Toplumbilim açısından bizim hükümetimizi anlatmak gerekirse"halk hükümeti"deriz. Anayasamızın birinciden dördüncüye değin olan maddeleri hükümetin ne olduğunu, kimin eliyle yönetildiğini, yöneten kurulun gücünü ve yetkisini açıklamıştır. Biçim ve yüzü saptanmıştır. Ancak öğreti bakımından da düşündüğümüz zaman, biz yaşamını, bağımsızlığını kurtarmak için çalışan emekçileriz, zavallı bir halkız! Niteliğimizi bilelim. Kurtulmak, yaşamak için çalışan, çalışmak zorunda olan bir halkız. Bundan dolayı hepimizin hakkı vardır, yetkisi vardır. Ancak, çalışma yardımıyla bu hakkı kazanırız. Yoksa arka üstü yatmak ve yaşamını çalışmadan geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuz içinde yeri yoktur, hakkı yoktur! O halde söyleyiniz! ( ...) Halkçılık, toplumsal düzenini çalışmasına, haklarına dayandırmak isteyen bir öğretidir. ( . . .) Biz bu hakkımızı saklı bulundurmak, bağımsızlığımızı güven altında bulundurmak için tümümüzce, ulusumuzca bizi yok etmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı ulusça savaşmayı uygun gören bir yolu izleyen insanlarız. Bundan dolayı, bu ya da bu gibi yüreklendirmelerle ve açıklamalarla hükümetimizin dayandığı temelin, toplumbilime dayalı bir temel olduğunu belirli bir biçimde görürüz. Ama ne yapalım ki, demokrasiye benzemiyormuş, sosyalizme benzemiyormuş, hiçbir şeye benzemiyormuş ! ( ... ) Biz benzememekle ve benzetmemekle övünmeliyiz çünkü biz bize benziyoruz ( . ) ! .

.

(ASDF, 1 945, s. 1 90- 1 9 1 )

• Teşkilatı Esasiye Kanunu. (SNÖ).


Atatürkçü 'nün El Kitabı

1 23

1 6. 3 . 1 923 günü Adana Türk Ocağı'nda çiftçilerle yaptığı konuşmadan:

. . . Onur hiçbir zaman bir adamın değil, bütün ulusundur. Yapılan işler önemliyse, gösterilen başarılar belirginse, devrimler dikkati çekici ise her birey kendisini kutlamalıdır. Çünkü böyle büyük şeyleri ancak çok yetenekli olan büyük uluslar yapabilir ve bu ulusun her bireyi böyle en yetenekli ve büyük bir ulustan olduğunu düşünerek kendini kutlasın. Üç dört yıl önce, girişimlerimin başında, güçlü sözler söylemiştim. Bu ulusun yetenek kertesini yakından ve içinden görmek bakımından güçlü sözler söylemiştim. O zaman onları hafiflik sayan hafif beyinli kimseler vardı. Ama salt ulusumuzun ruhundaki büyük yeteneğe güvenerek oluşundan Önce söylediğim o sözlerin, gerçekler ve işler ile madde olarak doğrulandığını görmekle mutluyum. Hiçbir sözümde ulusuma karşı gerileme durumunda kalmadım. Onları söylerken bir düşsever gibi, düşler şakıyan bir ozan gibi değil, onları söylemekliğim bu ulustaki yetenek öğelerini bilmekliğimdendi. Yine özdeş öğelere güvenerek siz saygıdeğer çiftçilere kesinlikle söylüyorum ki, geleceğe ilişkin söylediklerim de kolaylıkla olabilir ve olacaktır. Yeter ki birbirimize olan güven ve inan kopmuş olmasın. (ASDII. 1 952. s. 1 23 - 1 24) 20. 3. 1923 günü Konya Türk Ocağı 'nda gençlerle konuşmasından: Bizim halkımız, çok temiz yürekli, çok soylu ruhlu, ilerlemeye çok yetenekli bir halktır. Bu halk bir kez karşısındakilerin özdenlikle kendile­ rine hizmet ettiklerine inanırsa her türlü eylemi hemen benimser. Bunun için gençlerin her şeyden önce ulusa güven vermeleri gerekir. (ASDII, 1 952. s. 1 42) 13.8. 1923 günü, T.B.M.M. 'nin ikinci dönemini açarken: Sayın arkadaşlar! Sözlerime son vermeden önce hepinizi büyük bir görevin yerine getirilmesine çağırmak istiyorum. Geçirdiğimiz bunalımlı günlerin onurlu yiğitlerini hep birlikte kutsayalım. Onlar arasında savaş alanlarında düşman silahıyla göğüsleri delinmiş mutlular olduğu gibi yangınlarda, ateşlerde yakılmış mutsuz çocuklar, kadınlar ve yaşlılar vardır. Onlar arasında namuslarına saldırılmış, sonsuza değin ağlamaya yargılı genç kızlar da vardır.


1 24

Atatürkçü'nün El Kitabı

Onlar arasında yurtlarını yitirmiş aileler, çocuklarını gömmüş analar vardır ve yine onlar arasında savaştaki namus ödevini onurla yerine getirerek bugün yurduna dönmüş gaziler vardır. Onlardan şehitlik kadehini içmiş olanların ruhlarına Fatihalar sunalım.. . . . Bugün hakkıyla övünebileceğimiz bütün başarıların gizi yeni Türkiye devletinin yapısındadır. Gerçekten Türkiye devletinin, bu yeni kuruluşun dayandığı temeller, nitelik bakımından kendinden önceki tarihsel kuruluşların temellerinden başkadır. Bunu bir sözcük ile anlatmak gerekirse diyebilirizki, yeni Türkiye devleti bir halk devletidir. Geçmişin kuruluşları ise bir kişi devleti idi, kişilerin devleti idi. Bir ulusun dünya alanından tümüyle silinınesi için, bir ulusun insanlık topluluğunda tümden dağıtılabilmesi için Nuh tufanı gibi olağanüstü büyük belalar ve olaylar gerektir. Ama kişiler kendiliğinden tükenip gider. Bundan dolayı halk kuruluşu ile kişi kuruluşu arasında yaşam ve tükenme oranları da bunun özdeşidir. . . .Dünyanın belli başlı uluslarını tutsaklıktan kurtararak egemenliklerine kavuşturan büyük düşünce akımları, eskimiş kuruluşlara umut bağlayanların çürümüş yönetim yöntemlerinde kurtuluş gücü arayanların amansız düşmanıdır. Avusturya, Alman, Rusya ve dahası dünyanın en tutucu bir uygarlığa bağlı Çin imparatorlukları o büyük düşünce akımlarının yok edici vuruşlarıyla gözlerimizin önünde devrilmiştir. İşte ( . . . ) yeni Türkiye devleti, evrene egemen o büyük ve güçlü düşüncenin Türkiye'de belirmesidir, gerçekleşmesidir. Dünyanın toplumsal ve siyasal gereklerinden doğan ve binlerce yıllık Türk tarihinin olgunlaşmasının sonucu olan devletimiz, sürekliliğin ve kararlılığın bütün niteliklerini ve koşullarını taşımaktadır. (ASD

1,

1 945. s. 308-309)




Atatürkçü'nün El Kitabı

7.

1 27

LAİKLİK

Din T.B.M.M. 'de gerici milletvekilli Şükrü Hoca sorunu üzerine, her yerde halkı aydınlatan M. Kemal, Wells 'in yazdığı tarihe değinerek: Bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşünüşte yükselip olgunlaşması, Hristiyanlıktan, Müslümanlıktan, Budizmden vazgeçerek yalınlaştırılmış ve herkes için anlaşılacak bir duruma getirilmiş katkısız ve lekesiz bir dünya dininin kurulması ve insanların, şimdiye değin, kavgalar, pislikler, kaba istek ve eğilimler arasında bir bataklıkta yaşadıklarını kabul ederek, bütün gövdeleri ve uslan ağılayan kötülük etkenlerini ortadan kaldırmaya karar vermesi gibi koşulların gerçekleşmesini gerektiren "Birleşik Dünya Devleti" kurma düşünün tatlı bir düş olduğunu yadsıyacak değiliz. Türkiye'ye asılgan olmamaları koşuluyla halifecilerin ve Müslüman birliği kurmak isteyenlerin gönüllerini hoş etmek için bizde de az çok buna yakın bir kuram ortaya atılmıştı. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 520) 16.3. 1923 günü Konya hükümet binasında esnafve tüccarla konuşmasından: Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Kimi kimseler çağdaş olmayı kafir olmak sanıyorlar. Asıl dinsizlik onların bu sanısıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslamların kafirlere tutsak olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir. (ASD il, 1 952, s. 1 28). 20. 3. 1923 günü Konya Türk Ocağında gençlerle yaptığı konuşmadan: Her şeyden önce şunu en önde gelen bir dinsel gerçek olarak bilelim ki, bizim dinimizde özel bir sınıfyoktur. Ruhbaniyeti* geri çeviren bu din tekel benimsemez. Örneğin, din bilginleri. Ne olursa olsun aydınlatma görevi din bilginlerine değgin olmadıktan başka dinimiz de bunu kesinlikle engeller. O halde biz diyemeyiz ki, bizde özel bir sınıf vardır. Ötekiler din bakımından aydınlatmak hakkından yoksundur. Böyle anlarsak suç bizde, bizim bilgisizliğimizdedir. Hoca olmak için, kısacası dinsel gerçekleri aşılamak için, kesinlikle din adamı giysisi koşul değildir. Bizim yüce dinimiz her • Ruhbaniyet: rahiplik, din adamlığı, İslam dininde, tapınma için din adamının yol göstericiliği koşul değildir. Bu, anlatılmak isteniyor. (SnÖ).


128

Atatürkçü 'nün El Kitabı

müslüman erkek ve kadına bilimi aramayı farz* * kılıyor ve her müslüman erkek ve kadın, ümmeti aydınlatmakla yükümlüdür. . . . Bir düşünceyi daha aydınlatmak isterim. Ulusumuzun içinde gerçek din bilginleri,* * * din bilginlerimiz içinde ulusumuzun hakkıyla övünebileceği bilginlerimiz vardır. Ancak, bunlara karşılık bilim giysisi altında gerçek bilimden uzak, gereğince öğrenememiş, bilim yolunda ya­ raşığınca ilerleyememiş hoca kılıklı bilgisizler de vardır. Bunların ikisini birbirine karıştırmamalıyız. Gezilerimde birçok gerçek aydın din bilginimizle konuştum. Onları en yeni bilimsel eğitim almış, sanki Avrupa'da öğrenim yapmış bir düzeyde gördüm. İslamlığın ruh ve gerçeğini iyi bilen din bilginlerimizin hepsi bu yetkinlik aşamasındadır. Kuşkusuz ki, bu gibi din bilginlerimizin karşısında inançsız ve hayın din bilginleri de vardır, ama bunları onlarla karıştırmak doğru olmaz. (ASDI I , 1 952, s. 144- 1 45) İslam tarihinden örnekler vererek: . . . Şurayı düşünen bakışlarınıza sunarım ki, böyle bayağı ve düşük hilelerle hükümdarlık yapan halifeler ve onlara, dini araç yapmaya değin inen yalancı ve inançsız bilginler tarihte her zaman rezil olmuşlar, rezil edilmişler ve hep cezalarını görmüşlerdir. ( ....) Dini kendi tutkularına araç yapan hükümdarlar ve onlara yol gösteren hoca sanlı hayınlar hep bu sona uğramışlardır. Böyle yapan halifeler ve din bilginlerinin isteklerinde başarıya ulaşamadıklarını tarih bize sonsuz örneklerle açıklamakta ve tanıtlamaktadır. Artık bu ulus öyle hükümdarlar ve öyle bilginler görmeye katlanamaz, bunun olanağı yoktur. Artık kimse öyle hoca kılıklı yalancı bilginlerin yalan dolanma önem verecek değildir. En bilgisiz olanlar bile o gibi adamların niteliğini pek güzel anlamaktadır. Ancak bu konuda tam bir güven sahibi olmaklığımız için bu uyanıklığı, bu aymayı, onlara karşı, bu tiksinmeyi gerçek kurtuluş anına değin bütün gücüyle, dahası artan bir dirençle korumalı ve sürdürmeliyiz. Onlara karşı benim kendimden bir şey anlamak isterseniz, derim ki, ben kendimce onların düşmanıyım.

•• Kaynakta: amme taharrisi diye geçen deyimin aslı: İlim taharrisi olmalıdır. Yukarıdaki satırlar da bunu kanıtlıyor. Farz: Tanrının, yapılması koşul, bırakılması günah olan buyrukları. (SNÖ). ••• Ulema: bilginler anlamına gelir; Arapça bilgin anlamındaki alim'in çoğuludur. Din bilginleriyle birlikte, din konusunda bilgisi olanlara da sırasında: ulema denilmiştir. (SNÖ)


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 29

Onların olumsuz doğrultuda atacakları bir adım, yalnız benim kişisel inancıma değil, yalnız benim amacıma değil, o adım benim ulusumun yaşamıyla ilgili, o adım ulusumun yaşamına karşı bir kasıt, o adım ulusumun yüreğine gönderilmiş ağılı bir hançerdir. Benim ve benimle özdeş düşüncede olan arkadaşlarımın yapacağı şey kesinlikle ve kesinlikle o adımı atanı tepelemektir. Kuşku yok ki, arkadaşlar, ulus birçok özveri, birçok kan değerine, en son elde ettiği yaşamsal ilkesine kimseyi saldırtmayacaktır. Bugünkü hükümetin, Meclisin, Anayasanın niteliği ve nedeni hep budur. Sizlere bunun da üstünde bir şey söyleyeyim. Olamaz ya, bunu sağlayacak yasalar olmasa, bunu sağlayacak Meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma yalnız kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm. (ASD

il,

1 952, s. 1 46- 1 47)

29. 10. 1923 günü Fransızyazan Maurice Pernot'ya demecinden: Türk ulusu daha dindar olmalıdır, kısacası bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, gerçeğin kendisine nasıl inanıyorsam, bunu da öyle inanıyorum. Bilince karşıcı!, ilerlemeyi engelleyen hiçbir şey içermiyor. Oysa, Türkiye'ye bağımsızlığını veren bu Asya ulusunun içinde daha karışık, yapma, boşinanlardan öteye geçmemiş bir din daha vardır. Ama bu bilgisizler, bu güçsüzler sırası gelince aydınlanacaklardır. Onlar ışığa yaklaşamazlarsa, kendilerini yok etmiş, yargılamışlar demektir. Onları kurtaracağız. (ASD III, 1 954, s. 70) 30.8. 1924 günü, Dumlupınar'da Başkomutan Savaşı 'nın ikinciyıldönümünde konuşmasından: . . . Bizim ulusumuz yurdu için, özgürlüğü için, özgürlüğü ve egemenliği için özverili bir halktır; bunu kanıtladı. Ulusumuz yaptığı devrimlerin kıskanç savunucusudur da. Benliğinde bu erdemler yerleşmiş bir ulusu yürümekte olduğu doğru yoldan hiçbir kimse, hiçbir güç alamaz . . . . Artık bugün yaşam ve uygarlık gerekleri bütün gerçekliğiyle be­ lirmiştir. Bunlara aykırı olan söylentiler aktöreye boş inana temel olamaz. Gerçek belirince yalan ortadan kalkar. Saçmalar, boşinanlar kafalardan çıkmalıdır. Her türlü yükselme ve yetkinliğe yetenekli olan ulusumuzun toplumsal ve düşünsel devrim adımlarını kısaltmak isteyen engeller, ne olursa olsun ortadan kaldırılmalıdır. (ASD il, 1 952, s. 1 82- 1 84)


Atatürkçü 'nün El Kitabı

1 30

30. 11.1929 günü Alman tarih yazarı Emil Lııdwig'le konuşmalarından: Son günlerde Kur'an'ın çevrilmesini buyurdum. Bu da ilk kez olarak Türkçeye çevriliyor. Muhammed'in yaşamöyküsüne ilişkin bir kitabın çevrilmesi için de buyruk verdim. Halk, yinelenmekte bulunan bir şey var olduğunu ve din adamlarının kendi derdinin ancak karınlarını doyurup, başka bir işleri olmadığını bilsinler. Camilerin kapanmasına hiçbir kimsenin yandaş olmamasına karşın, bunların böylece boş kalmasına şaşmıyor musunuz? Çobanlar, güneş, bulut ve yıldızlardan başka bir şey bilmezler. Yeryüzündeki köylüler de ancak bunu bilirler, çünkü, ürünler havaya bağ­ lıdır. Türk yalnız doğayı kutsar. (ASD III, 1 954, s. 84) Bağnazlık 27. 1 0.1922 günü, M. Kemal'in büyük utkusunu kutlamak için istanbul'dan Bursa ya gelen öğretmenlere konuşmasından: Bir toplumun sayrılığı ne olabilir? Ulusu ulus yapan, ilerleten ve yükselten güçler vardır: Düşünce güçleri ve toplumsal güçler... Düşünceler, anlamsız, mantıksız saçmalarla dolu olursa, o düşünceler sayrıdır. Bunun gibi, toplumsal yaşam us ve mantıktan uzak, yararsız ve dokuncalı birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa inmeli olur. (ASD il. 1 952, s. 43) 3 1 . 1 0. 1 924 günü, demecinden:

Vakit gazetesi m uhabirine

Türkiye'de aslında gerici yoktu ve yoktur. Kuruntu vardı, işkil vardı; cumhuriyetin kurulması ve onun zorunlu gereklerinden olan gereksiz kurumların kaldırılması üzerine herkesin açıkça gördüğü görünüm o kuruntulu ve ilişkiler için de yüreklerinin açılmasına neden olmuştur. Bundan sonra, yalnız bir şey usa gelebilir. O da, kimi bayağı poli­ tikacıların, aşağılık çıkarcıların o kuruntu ve düşü uyandırmaya çalışması, o yüzden tutku ve çıkar doyurma düşüncesinden başka bir şey değildir. Sizi inandırayım, bütün varlığımla sizi inandırırım ki, bu gibiler her ne biçim, görünüş ve nedenle olursa olsun, varlıklarını sezdirdikleri gün, Türk ulusunun amansız yok edişine amaç olmaktan kurtulamayacaklardır. Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa, kendilerine başka yerlerde sahne arasınlar.


Atatürkçü'nün El Kitabı

131

Geçmişin aymazlıkları, paslı üşengenlikleri, Türkiye halkının beyninden silinmiş olduğundan kuşkuya, duraksamaya yer yoktur. Eriş­ tiğimiz mutlu durumdan bir adım geriye gitmek, kimsenin söz konusu et­ meye bile yetkili olmadığı kesin bir gerçektir. (ASD III-954, s. 74 75) -

Hoşgörü o kimsede vardır ki, yurttaşının ya da herhangi bir insanın vicdan inanışlarına karşı hiçbir kin duymaz; tersine saygı gösterir. Hiç olmazsa, başkalarının kendininkine uymayan inanışlarını bilmemezlikten duymazlıktan gelir. (Prof. Dr. Afet İnan: M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, 1 97 1 . s.99)

Tarik'ler 28.8. 1 925 günü Şapka devrimi için çıktığı gezide, Kastamonu 'da C.H.P. binasında yaptığı konuşmadan: Ölülerden yardım dilemek uygar bir toplum için ayıptır. Bugün var olan tarik'lerin amacı, kendilerine bağlı olan kimseleri dünyasal ve manevi yaşamda mutluluğa eriştirmekten başka ne olabilir? Bugün bilimin,tekniğin,bütün kapsamıyla uygarlığın ışık saçan varlığı önünde filan ya da falan şeyhin yol göstericiliğiyle maddesel ve tinsel mutluluk arayacak denli ilkel insanların Türkiye uygar topluluğunda var­ lığını hiç mi hiç kabul edemiyorum. Efendiler ve ey ulus,iyi biliniz ki,Türkiye Cumhuriyeti şeyh­ ler,dervişler,tarikat öğrencileri ve kapılanmışları ülkesi olmaz.En doğru ,en gerçek tarikat,uygarlık tarikatıdır.Uygarlığın,buyurduğunu ve istediğini yapmak insan olmak için yeter. Tarikat başkanları bu söylediğim gerçeği bütün açıklığıyla algılayacak ve kendiliklerinden hemen tekkelerini kapatacak, öğrencilerinin artık olgunlaştıklarını elbette kabul edeceklerdir. Cumhuriyet Hükümitimizin bir Diyanet İşleri Başkanlığı katı vardır. Bu kata bağlı müftü, hatip (camide hutbe okuyan), imam gibi görevli birçok kimseler bulunmaktadır. Bu görevli kişilerin bilimleri, erdemleri kertesi bilinmektedir. Ancak, burada görevli olmayan birçok insanlar da görüyorum ki, özdeş giysileri giyinmeyi sürdürüyorlar. Bu gibiler içinde çok bilgisiz, dahası okuma yazmasız olanlarını gördüm. Özellikle bu gibi bilgisizler kimi yerlerde halkın temsilcileriymiş gibi onların önüne düşüyorlar. Halkla doğrudan doğruya değinmeye nerdeyse bir engel oluşturma sevdasında bulunuyorlar. Bu gibilere sormak istiyorum. Bu durum ve yetkiyi kimden, nerden almışlardır? Bilindiği gibi ulusun temsilcileri seçtikleri milletvekilleri ve onlardan oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve


Atatürkçü'nün El Kitabı

132

Meclisin güvenini almış Cumhuriyet hükümetidir. Bir de yerel seçilmiş belediye başkanları ve kurulları vardır. Ulusa anımsatmak isterim ki, bu saygısızlığa kesinlikle izin verilemez. Her halde yetkileri bulunmayan bu gibilerin görevli olan kişilerle özdeş giysiyi taşımalarındaki sakıncayı hükümetin dikkatine sunacağım. (ASDU, 1 952, s. 2 1 7-2 1 9) Halifelik Milletvekillerinden Şükrü Hoca (İsmail Şükrü Çelika­ lay)nın, 1923 'te yayımladığı Hilafeti lslamiye ve Büyük Millet Meclisi adlı kitapçık ile Mecliste "Halife Meclisin, Meclis Halifenindir" savsözünün ortaya atılması üzerine: Bu denli bilgisiz, dünya durumu ve dünya gerçekleriyle bu denli ilgisiz olan Şükrü Hoca ve benzerlerinin ulusumuzu aldatmak için "Müs­ lümanlık kuralları" diye yayımladıkları uydurmaların, gerçekte yinelemeye değer bir yanı yoktur. Ama, bunca yüzyıllarda olduğu gibi, bugün de ulusların bilgisizliğinden ve bağnazlığından yararlanarak binbir türlü siyasal ve kişisel amaç ve çıkar sağlamak için dini araç olarak kullanmaya kalkışanların yurt içinde ve dışında bulunuşu bizi bu konuda söz söy­ lemekten, ne yazık ki, şimdilik alıkoyamıyor. İnsanlıkta din duygu ve bilgisi, her türlü boş inanlardan sıyrılarak gerçek bilim ve teknik ışığıyla arınıp olgunlaşıncaya değin, din oyunu oyuncularına her yerde raslana­ caktır. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 5 1 7-5 1 8) 1923 'te, Halifeliğin sorun olmaya başlaması üzerine: Halka şunu da anımsattım: kendimizi dünyanın egemeni sanmak aymazlığı artık sürüp gitmemelidir. Dünyanın durumu, dünyadaki gerçek yerimizi tanımamak aymazlığı ile ve bilgisizlere uymakla ulusumuzu sü­ rüklediğimiz yıkımlar yetişir. Bile bile bu acıklı durumu sürdüremeyiz. (TDK: ŞÖYLEV, 1 978, s. 520) Din ile Devlet 1 6/1 7. 1 . 1 923 'te İzmit'te gazetecilerle yaptığı görüşmede, kendisine, devletin bir dini olacak mı gibi bir soru sorulmasına değinir: Açıkça söyleyelim ki, bu soruyla karşılaşmayı hiç de istemiyordum. Çünkü, pek kısa olması gereken yanıtın o günkü koşullara göre ağzımdan çıkmasını da istemiyordum. Çünkü, uyrukları arasında çeşitli dinlerden


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 33

topluluklar bulunan ve her dinden olanlar için adaletli ve eşit işlemler yapmak ve mahkemelerinde adaleti, kendi uyruğuna ve yabancılara eşit olarak uygulamakla yüklümlü olan bir hükümet, din ve düşünce özgürlüğüne saygı göstermek zorundadır. Hükümetin bu doğal niteliğini, ikircikli anlam çıkmasına yol açacak niteliklerle sınırlamak kuşkusuz doğru değildir. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 523)



Atatürkçü'nün El Kitabı

135

8. UYGARLIK Büyük devletler kuran atalarımız büyük ve yaygın uygarlıklara da sahip olmuştur. Bunu aramak, incelemek Türklüğe ve evrene bildirmek bizler için bir borçtur*. (Prof DR. Afet İnan: Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 1959, s. 297) Biz Batı uygarlığını bir öykünmecilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi kendi yapımıza uygun bulduğumuz için, dünya uygarlık düzeyi içinde benimsiyoruz. (Prof Dr. Afet İnan: M. KemalAtatürk'ten yazdıklarım, 1971, s. 3 7) 2 7. 1 0. 1 922 günü, Büyük Utku 'yu kutlamak üzere İstanbul'dan Bursa'ya gelen öğretmenlere: Gözlerimizi kapayıp soyutlanmış yaşadığımızı varsayamayız. Ülkemizi bir çember içine alıp evren ile ilgisiz yaşayamayız. Tersine, ileri, uygar bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız. Bu yaşam ancak bilim ve teknik ile olur. Bilim ve teknik nerde ise oradan alacağız ve her ulus bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve teknik için bağ ve koşul yoktur. Hiçbir mantıklı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında direnen ulusların ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz, ilerlemede bağları ve koşulları aşamayan uluslar, yaşamı usa dayalı ve uygulamalı olarak gözlemleyemez. Yaşam felsefesini geniş gören ulusların egemenliği ve tutsaklığı altına girmeye yargılıdırlar. (ASD il, 1 952, s. 44) 4. 12. 1923 günü, Tercümanı Hakikat başyazarına demecinden: Ülke kesinlikle çağdaş, uygar ve yenileşmiş olacaktır. Bizim için bu, yaşam davasıdır. Bütün özverimizin verimli olması buna bağlıdır. Türkiye, ya yeni düşünceyle donanmış namuslu bir yönetim olacaktır, ya da olmayacaktır. Halk ile çok değinmişimdir. O temiz yığın, bilmezsiniz, ne denli yenileşme yanlısıdır. İşlerinizde hiçbir zaman engeller, bu yoğun katmandan gelmeyecektir. Halk gönençli, bağımsız, varsıl olmak istiyor; komşularının gönencini gördüğü halde, yoksul olmak pek ağırdır. Gerici düşüncelerle yetiştirilmiş olanlar belirli bir sınıfa dayanabileceklerini sanıyorlar. Bu kesinlikle bir *Cumhuriyetten sonra, Atatürk'ün önderliği ile geliştirilen tarih tezinin özü bu tümcededir. (SnÖ).


136

Atatürkçü'nün E l Kitabı

kuruntudur, bir sanıdır. İlerleme yolumuzun önüne dikilmek isteyenleri ezip geçeceğiz. Yenileşme alanında duracak değiliz. Dünya korkunç bir akımla ilerliyor. Biz bu uyumun dışında kalabilir miliyiz? (ASD III, 1 954, s. 7 1 ) 30.8. 1924 günü Dumlupınar'da Başkomutan Savaşı 'nın ikinciyıldönümünde verdiği söylevden: . . . Ulusumuzun ereği, ulusumuzun ülküsü, bütün evrende tam anlamıyla uygar bir toplum olmaktır. Bilirsiniz ki, dünyada her ulusun varlığı, değeri, özgürlük ve bağımsızlık hakkı, sahibi olduğu ve yapacağı uygarlık yapıtlarıyla orantılıdır. Uygarlık yapıtı yaratmak yeteneğinden yok sun uluslar, özgürlük ve bağımsızlıklarından soyutlanmaya yargılıdırlar. İnsanlığın tarihi baştan başa bu dediğimi doğrulamaktadır. Uygarlık yo­ lunda yürümek ve başarılı olmak, yaşamın koşuludur. Bu yol üzerinde duraklayanlar ya da bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak bilgisizlik ve aymazlığında bulunanlar, genel uygarlığın coşkun seli altında boğul­ maya yargılıdırlar ... Uygarlık yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Toplum yaşamında, iktisat yaşamında, bilim ve teknik alanında başarılı olmak için biricik gelişim ve ilerleme yolu budur. Yaşam ve geçime egemen olan yargıların zaman ile değişmesi, gelişmesi ve yenileşmesi zorunludur. Uygarlığın buluşları, tekniğin tansıkları evreni dönüşümden dönüşüme götürdüğü bir dönemde, yüzyıllık eskimiş anlayışlarla, geçmişe bağlılıkla varlığını korumak olanak dışındadır. Uygarlıktan söz ederken şunu da kesinlikle açıklamalıyım ki, uygarlığın temeli, ilerlemenin ve gücün temeli, aile yaşamındadır. Bu yaşamda kötülük, kesinlikle toplumsal, iktisadi, siyasal güçsüzlüğü gerektirir. Aileyi oluşturan kadın ve erkek öğelerin doğal haklarına sahip olmaları, aile ödevlerini yönetme yeteneğinde bulunmaları gereklidir. (ASD Il, 1 952. s. 1 83) ... Artık bugün yaşam ve insanlık gerekleri bütün gerçeğiyle belirmiştir. Bunlara aykırı olan söylentiler aktöre ve inanca temel olamaz. Gerçek belirince yalan ortadan kalkar. Saçmalar, boş inanlar, kafalardan çıkmalıdır. Her türlü yükselme ve yetkinleşmeye yetenekli olan ulusumuzun toplumsal ve düşünsel devrim adımlarını kısaltmak isteyen engeller ne olursa olsun ortadan kaldırılmalıdır. (a.g.y.s. 1 84)


Atatürkçü'nün El Kitabı

137

31. 1 0. 1 924 günü Vakit gazetesi muhabirine demecinden: Ülküyü beyninde her zaman canlı bulunduranların attığı güçlü ve maddesel adımlar verimsiz kalmamıştır. Ama her adımı kısa ve yetersiz görmek, her an daha uzun ve aralıksız temelli adımlarla ileriye yürümek bütün yurttaşlarca temel iş sayıldıkça, harcanan uzun yüzyılların, bunlara göre az zamanda giderilmesinin olanaklı olacağı kanısındayım. (ASD III, 1 954, s. 74) 24.8.1925 günü, Kastamonu 'da halkla konuşmasından: Acılar gördük. Bunun nedeni, dünyanın durumunu anlayamadığı­ mızdır. Düşüncemiz, anlayışımız uygar olacaktır. Şunun bunun sözüne önem vermeyeceğiz. Uygar olacağız. Bununla övüneceğiz. Bütün Türk ve İslam dünyasına bakınız. Anlayış güçleri uygarlığın buyurduğu kapsam ve yükselmeye Uyamadıklarından ne büyük yıkımlar, ne acılar içindedirler. Bizim de şimdiye değin geri kalmamız ve sonunda son yıkını çamuruna batışımız bundandı. Beş altı yıl içinde kendimizi kurtarmışsak, bu anlayışımızdaki değişikliktendir. Artık duramayız; ne olursa olsun ileriye gideceğiz. Geriye hiç gidemeyiz. Çünkü ileri gitmek zorundayız, ulus açıkça bilmelidir; uygarlık öyle bir güçlü ateştir ki ona aldırmaz olanları yakar ve yok eder. İçinde bulunduğumuz uygarlık ailesinde yaraştığımız yeri bulacak ve onu koruyacak, yükselteceğiz. Gönenç, mutluluk ve insanlık bundadır. (ASD II, 1 952, s. 209-2 1 0) 28.8. 1 925 günü, Şapka devrimi dolayısıyla çıktığı gezide, İnebolu Türk Ocağı 'nda yaptığı konuşmadan: . . . Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkı uygardır. Tarihte uygardır, gerçekte uygardır. Ancak, ben sizin öz kardeşiniz, arkadaşınız, babanız gibi uygarım diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı; düşüncesiyle, anlayışıyla uygar olduğunu tanıtlamak ve göstermek zorundadır. Uygarım diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı aile yaşamıyla, yaşayış biçimiyle uygar olduğunu göstermek zorundadır. Kısacası, uygarım diyen Türkiye'nin, gerçekten uygar olan halkı, başından aşağıya dış biçimiyle de uygar ve yetkin insanlar olduğunu edimli olarak göstermek zorundadır. Bu son sözlerimi açıkça anlatmalıyım ki, bütün ülke ve dünya ne demek istediğimi kolaylıkla anlasın. Bu açıklamamı yüce kurulunuza, hepinize bir soru ile yöneltmek istiyorum. Soruyorum. Bizim kılığımız ulusal mıdır? (Hayır sesleri). (ASD II, 1 952, s. 2 1 2)


Atatürkçü 'nün El Kitabı

138

I O. I 0.1925 günüAkhisar'da Türk Ocağı 'ndaki konuşmasından:

Devrimin temellerini her gün derinleştirmek, güçlendirmek gere­ kecektir. Saygıdeğer halk, birbirimizi aldatmayalım. Uygar dünya çok ileridedir. Bunu yetişmek, o uygarlık çemberine girmek zorundayız. Bütün saçmaları ortadan kaldırmak gerekir. Şapka giyelim mi, giymeyelim mi gibi sözler anlamsızdır. Şapka da giyeceğiz. Batının her türlü uygarlık yapıtlarını alacağız. ( . . . ) Uygar olmayan insanlar uygar olanların ayaklan altında kalmak durumundadırlar. (ASD il, 1 952, s. 226) Kadın 31.1. 1923 günü İzmir'de halkla konuşmasından: Bilirsiniz ki, her alanda olduğu gibi toplum yaşamında da görev bölümü vardır. Bu genel görev bölümü arasında kadınlar kendilerine ilişkin olan görevleri yapacakları gibi aynı zamanda toplumun gönenci, mutluluğu için çok gerekli olan genel çalışmaya da gireceklerdir. Kadının ev görevleri en ufak ve önemsiz görevidir. Kadının en büyük görevi analıktır, ilk eğitim verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu görevin önemi yaraşık olduğu biçimde anlaşılır. Ulusumuz güçlü bir ulus olmaya karar vermiştir. Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı, kadınlarımız da bilgin ve teknikçi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğrenim basamaklarından geçeceklerdir. Sonra kadınlar toplumsal yaşamda erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcı ve destekçisi olacaklardır. Efendiler, bağışlayınız. Bir konuyu açıklamak için bir an duracağım. Efendiler dediğim zaman hanımefendiler ve beyefendiler demektir. Kolaylık olsun diye ve bayanlarla bayların tam birliğini anlatmak için bu yolda seslenmeyi uygun gördüm. (ASDH, 1 952, s. 85) . . .. Ülkemizde bilgisizlik varsa geneldir, yalnız kadınlarımızda değil, erkeklerimizde de yaygındır. Başka bir görünüme kasabalarda, kentlerde raslıyoruz. Bu da çoğunlukla yabancı romanlarında okunan kafes masallarıdır. Kuşku yok ki bu bozuk adetleri yayan saraylar olmuştur. (ASDH, 1 952, s. 86)


Atatürkçü'nün El Kitabı

139

21.3. 1 923 günü Konya Kızılay şubesinde kadınlarla konuşmasından Daha esenlikle, daha doğru olarak yürüyeceğimiz yol vardır. Büyük Türk kadınını, çalışmamızda ortak kılmak; yaşamımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını bilimsel, aktöresel, toplumsal, iktisadi yaşamda erkeğin ortağı, yardımcısı ve destekçisi yapmak yoludur, Çok büyük bir iyilik bilme ile görüyoruz ki, her yerde bayanlarımız erkeklerle düşün ve ışık yolunda yarışırcasına yürüyorlar. Yine iyilik bilme ile söylemek gerekir ki, hiçbir yerde kadınlarımız erkeklerden aşağı değildir. Hemen her yerde kadın ve erkek düzeyi arasında bir denk gelme görmekteyim. Bu durum övünmeye değer. Kadınlarımızın, daha kötü koşullar altında erkeklerden geri kalmayışı ve belki özdeş koşullar altında erkeklerden ileri gidişi övüncü gerektirir. Şunu da ekleyeyim ki,kadınlık sorununda biçim ve dış görünüş ikinci kertededir. Asıl savaşın alanı, kadınlarımız için biçimde ve kılıkta başarıdan çok, asıl üstün olunması gereken alan, ışık ile, gerçek erdemle süslenmek ve donanmaktır. Ben saygıdeğer kadınlarımızın, Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, tersine pek çok yönlerde onların üstüne çıkacak ışık ve kültürle donanacaklarına kesinlikle kuşku duymayan ve buna kesin olarak inananlardanım. (ASD II, 1 952, s. 1 5 1 , 1 55 - 1 56) 28.8. 1925 günü inebolu Türk Ocağı 'ndaki konuşmasından: . . . Toplumsal yaşamın başlangıcı aile yaşamıdır. Aile, açıklamaya gerek yoktur ki, kadın ve erkekten bileşiktir. Kadınlarımız üzerinde, erkekler üzerinde söz söylediğim denli çok açıklamada bulunmayacağım. Bu yüce varlığı özellikle onların önünde göz yumarak geçemem. İzin verilirse bir iki sözcük söyleyeceğim ve siz söylemek istediğimi kolaylıkla anlayacaksınız. Gezim sırasında, köylerde değil, kasaba ve kentlerde kadın arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok yoğun ve özenle kapamakta olduklarını gördüm. Özellikle bu sıcak mevsimde bu tutumun kendileri için kesinlikle işkence ve sıkıntıyı gerektirdiğini oranlıyorum. Erkek arkadaşlar, bu bizim bencilliğimizden geliyor. Çok temiz ve dikkatli olduğumuzun gereğidir. Ancak sayın arkadaşlar, kadınlarımız da, bizim gibi anlayışlı ve düşünen insanlardır. Onlara aktörenin kutsallıklarını aşılamak, ulusal aktöremizi anlatmak ve onların beynini ışık ile, ruh arılığı ile donatmak ilkesi üzerinde bulunduktan sonra çokça bencilliğe gerek kalmaz. Onlar yüzlerini dünyaya göstersinler; ve gözleriyle dünyayı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur. (ASDH, 1 952, s. 2 1 3-2 1 4)


140

Atatürkçü 'nün El Kitabı

30.8. 1 925 günü, Şapka devrimi için geldiği Kastamonu 'da, CHP departililerleyaptığı konuşmadan: Arkadaşlar; Türk ulusu çok büyük olaylarla tanıtladı ki, yenilikçi ve devrimci bir ulustur. Son yıllardan önce de ulusumuz yenileşme yolları üzerinde yürümeye, toplumsal devrime girişmemiş değildir. Ancak gerçek verimler görülemedi. Bunun nedenini araştırdınız mı? Bence neden, işe kökünden temelinden başlanmamış olmasıdır. Bu konuda açık söyleyelim. Bir toplum, bir ulus, erkek ve kadın denilen iki tür insandan bileşmiştir. Olanaklı mıdır ki, bir yığının bir parçasını ilerletelim, ötekine göz yumalım da yığının tümü ilerlemiş olabilsin? Olanaklı mıdır ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, öteki kesimi göklere yükselebilsin? Kuşku yok, ilerleme adımları, dediğim gibi iki türce birlikte, arkadaşça atılmak, ilerleme ve yenileşme alanında birlikte aşamaları aşmak gerektir. Böyle olursa devrim başarıya erişir. Sevinerek gözlemlemekteyiz ki, bugünkü gidişimiz gerçek gereğe yaklaşmaktadır. Her halde daha yürekli olmak gereği apaçıktır. Kimi yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir bez ya da peştemal parçası ya da buna benzer bir şeyler atarak yüzünü gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir ya da yere oturarak yumulur. Bu davranışın anlam ve kanıtı nedir? ( .. .) Uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşılacak biçime, bu yaban duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünümdür.Hemen düzeltilmesi gerekir. .

(ASDH, 1 952; s. 221 -222) 14. 10. 1 925 günü İzmir Kız Muallim Mektebi'nde öğrencilere sorulan sorular üzerine: Türk kadını dünyanın en aydın, en erdemli ve en ağır kadını olmalıdır. Ağır, yükte değil; aktörede, erdemde, ağır, onurlu bir kadın olmalıdır. Türk kadınının ödevi; Türkü anlayışıyla, pazısıyla, direnciyle korumaya ve savunmaya gücü yeter kuşaklar yetiştirmektir. Ulusun kaynağı, toplumsal yaşamın temeli olan kadın, ancak erdemli olursa ödevini yerine getirebilir. Her halde kadın çok yüksek olmalıdır. Burada (Tevfik) Fikret rahmetlinin herkesçe bilinen bir sözünü anımsatırım: Elbet sefil olursa kadın alçalır beşer (insanlık). (ASD II, s. 234-235)


Atatürkçü'nün El Kitabı

141

22.4. 1935 günü, İstanbul Yıldız'daki Uluslararası Kadınlar Kongresi 'nin telineyanıt: Kadınlara oy hakkı sağlanması için toplanan Arsıulusal Kadınlar Birliği l 2. Kongresi'ne, Yıldız-İstanbul. Bana yollamış olduğunuz güzel sözler için size teşekkür ederim. Siyasal ve toplumsal hakların kadınlarca kullanılmasının, insanlığın mutluluğu ve saygınlığı bakımından çok gerekli olduğuna inanıyorum. Kongre çalışmasının verimli sonuçlara ulaşmasını dilerim. (ASDV, 1 972, s. 1 8 1 ) Kılık 28.8. 1925 İnıebolu'da Şapka devrimi dolayısıyla konuşmasından: Bizim kılığımız uygar ve uluslararası mıdır? (Hayır sesleri) Size katılıyorum. Deyimimi hoş görünüz. Altı kaval üstü şişhane diye anlatılabilecek bir kılık, ne ulusaldır ve ne de uluslararasıdır. Öyleyse kılıksız bir ulus olur mu arkadaşlar? Böyle nitelenmeye razı olur musunuz arkadaşlar? (Hayır, hayır, kesinlikle sesleri). Çok değerli bir taşı çamurla sıvayarak dünyanın gözüne göstermekte anlam var mıdır? Ve bu çamurun içinde değerli taş gizlidir, ama anlayamıyorsunuz, demek doğru mudur? Değerli taşı gösterebilmek için çamuru atmak çok gereklidir, doğaldır. Değerli taşın korunması için bir koruncak (mahfaza) gerekirse onu altından ya da platinden yapmak gerekmez mi? Bu denli açık gerçek karşısında duraksamak olabilir mi? Bizi duraksatanlar varsa onların bönlüğüne, aptallığına hüküm vermekte bugün de duraksayacak mıyız? Arkadaşlar, Turan kılığını araştırıp canlandırmaya yer yoktur. Uygar ve uluslararası kılık bizim için de çok değerli, ulusumuza yaraşır bir kılıktır. Onu giyineceğiz. Ayakta iskarpin ya da potin, bacakta pantalon; yelek, gömlek, kıravat, yakalık, ceket ve doğaldır ki bunların bütünleyicisi olmak üzere başta güneşlikli başlık* . Bunu açık söylemek isterim; bu başlığın adına şapka denir. Redingot gibi, bonjur gibi, smokin gibi, frak gibi ... İşte şapkamız diyenler vardır. Onlara diyeyim ki çok aymazsınız ve çok bilgisizsiniz ve onlara sormak isterim: Yunan başlığı olan fesi giymek doğru olabilir de şapkayı giymek neden olmaz ve yine onlara, bütün ulusa anımsatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve Yahudi hahamlarının özel giysisi olan cübbeyi ne vakit, ne için ve nasıl giydiler? (ASDII, 1 952, s. 2 1 3 ) * "Şapka " sözünden ürkenler, "güneşe korumalı başlık" anlamına "siperi şemsi serpuş" terimini kullanırlardı. Şapka Kanunu. 25.11.1925 günü çıktı. (SNÖ).


A tatürkçü'nün El Kitabı

143

9. KÜLTÜR-BİLİM Kültür Uygarlığın ne olduğunu başka başka tanımlayanlar vardır. Bence uygarlığı kültürden (harstan) ayırmak güçtür ve gereksizdir. Bu görüşümü açıklamak için kültür ne demektir, tanımlayayım: a) Bir insan toplumunun devlet yaşamında, b) düşün yaşamında, kısacası bilimde, toplumbilimde ve güzel sanatlarda; c) İktisat yaşamında, kısacası tarımda, zenaatta, tecimde, kara, deniz ve hava ulaşımcılığında yapabildiği şeylerin elde edilen bileşimidir. Yüksek bir kültür, onun sahibi olan ulusta kalmaz, öteki uluslara da etkisini gösterir. Büyük anakaralara yayılır. Belki bu bakımdan olacak, kimi uluslar yüksek ve yaygın kültüre uygarlık diyorlar. (Prof. Dr. Afet İnan: M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, 1 9 7 1 ,

s.

43. 45)

Bilim 25126. 1. 1 923 günüAlaşehir'de halkla konuşmasından: Arkadaşlar! Bundan sonra pek önemli utkulara kavuşacağız. Fakat bu utku süngü utkuları değil, iktisat, bilim ve kültür utkuları olacaktır. Ordumuzun şimdiye değin elde ettiği utkular ülkemizi gerçek kurtuluşa götürmüş sayılamaz. Bu utkular ancak gelecekteki utkumuz için değerli bir ortam hazırlamıştır. Askerlik utkularımızla büyüklenmeyelim. Yeni bilim ve iktisat utkularına hazırlanalım. (ASDII, 1 952, s. 7 1 ) 22.9. 1924 günü Samsun 'da İstiklal Ticaret Mektebi'nde öğretmenlerleyaptığı konuşmadan: Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir (teknik).* Bilim ve tekniğin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, bilgisizliktir, doğru yoldan sapmadır. Yalnız; bilimin ve tekniğin yaşadığımız her dakikadaki evrelerinin evrimini algılamak ve işleyişlerini zamanla izlemek koşuldur, bin, iki bin, binlerce yıl önceki bilim ve teknik dilinin çizdiği ilkeleri, şu kadar bin yıl sonra bugün, olduğu gibi uygulamaya kalkışmak elbette bilim ve tekniğin içinde bulunmak değildir. Çok mutlu bir duygu ile anlıyorum ki, karşımdakiler bu gerçeklerin içine girmişlerdir. (ASD II, 1 952, s. 1 97)



A tatürkçü 'nün El Kitabı

144

4.2. 1935 günlü, seçim dolayısıyla ulusa bildirgesinden: Yüksek ve devrimci bir kültür düzeyine varmak için, önümüzdeki yıllarda daha çok emek vereceğiz. Müspet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, düşün eğitiminde olduğu denli beden eğitiminde yeteneği artmış ve yükselmiş olan erdemli, güçlü bir kuşak yetiştirmek, ana siyasamızın açık dileğidir. (ASD

iV,

1 964, s. 573)

Yazı 9.8.1928 akşamı, İstanbul'da Sarayburnu parkı gazinosunda lıalkla yaptığı konuşmadan: Sevgili Kardeşlerim, Yanınızda ne denli mutlu olduğumu anlatamam. Duyduklarımı tek sözcüklerle anlatacağım: Sevinçliyim, duygulandım, mutluyum. Bu durumun bana esinlediği duygulan karşınızda ufak notlarla saptadım. Bunları içinizden bir yurttaşa okutacağım. Notları birgence verdikten sonra: Yurttaşlar, bu notlarım asıl gerçek Türk sözcükleri, Türk harfleriyle yazılmıştır. Kardeşiniz bunu hemen okumaya girişti, biraz çalıştıktan sonra birden bire okuyamadı. Kuşkusuz, okuyabilir. İsterim ki, bunu hepiniz beş on gün içinde öğrenebilesiniz. Arkadaşlar, Bizim uyumlu, varsıl dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıllardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak zorundayız.* Anladığımızın izlerine yakın zamanda bütün evren tanık olacaktır. Buna kesinlikle inanıyorum. Yeni Türk abecesiyle yazdığım bu notları bir arkadaşa okutacağım, dinleyiniz. Bolu milletvekili Falih Rıfkı (Atay) notları okur: İstanbul halkının bu geceki toplantısına benim de katılmamı sağladığınız için çok teşekkür ederim. Her zaman, her yerde olduğu gibi, bu gece burada da halk ile karşı karşıya geldiğim anda, büyük, ulu bir gücün etkisi altında kaldığımı duydum. Bu güç nedir? • Fen : teknik, uygulayım anlamına gelir. Ancak burada daha geniş bir anlamda; fizik, kimya, matematik, biyoloji bilimlerinin tümü için kullanılmıştır. (SNÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

145

Türk harflerinin, Türk toplumunu oluşturan yüksek insanların, yürek kaynaklarından yükselen duyguların, isteklerin, coşkuların, amaçların bir noktada, bir erekte birleşmesidir. Bu gücün bu denli ortaklaşa olabilmesi, onun çok temiz, çok soylu olması ile olanaklıdır.Bu benim ve bütün dünyanın gördüğü güç, kesindir ki en yüksek niteliklerle belirgindir. Bir ulus, bu nitelikte bir güç ve canlılık gösterdiği zaman, o ulusun insanlık tarihinde yepyeni bir evre açmakta olduğundan kuşkulanmamalıdır. Halk arasından bir yurttaşın Gaziye coşkulu bir biçimde seslenmesi üzerine: Yurttaşlar, arkadaşlar! Çok söz, uzun söz bir şey için söylenir: Gerçeği anlamayanları gerçeğe getirmek için ... Ben bu dönemleri geçirdim. Şimdi sözden çok iş zamanıdır. Artık benim için, hepiniz için çok söz söylemeye gereksinme kalmadı, kanısındayım. Bundan sonra bizim için çalışma, eylem ve yürümek gerektir. Çok işler yapılmıştır, ama bugün yapmak zorunda olduğumuz son değil, ancak çok gerekli bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmelidir. Yurttaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu yurtseverlik ve ulusseverlik ödevi biliniz. Bu ödevi yaparken düşününüz ki, bir ulusun, bir toplumun yüzde onu okuma yazma bilir, yüzde sekseni bilmez türdendir. Bundan insan olanlar utanmak gerekir. Bu ulus utanmak için yaratılmış bir ulus değildir; övünmek için yaratılmış, tarihini övünçle doldurmuş bir ulustur. Ancak, ulusun yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa bu yanılgı bizde değildir. Türk'ün özyapısını anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır. Artık geçmişin yanılgılarını kökünden temizlemek zamanındayız. Yanlışları düzelteceğiz. Yanlışların düzeltilmesinde bütün yurttaşların çalışmasını isterim. En son bir yıl, iki yıl içinde bütün Türk toplumu yeni harfleri öğrenecektir. Ulusumuz yazısıyla, kafasıyla bütün uygarlık dünyasınınyanında olduğunu gösterecektir. (ASDII, 1 952, s. 253-256) 25. 8. 1928 günü, Anadolu Ajansı muhabirine Tekirdağda verdiği demeçten: Az zaman sonra, yeni Türk harfleriyle gözler kamaştırıcı Türk tinsel gelişmesinin erişebileceği güç ve saygınlığın uluslararası düzeyini gözlerimi kapayarak şimdiden o denli parlak görüyorum ki, bu görünüm beni kendimden geçiriyor. (ASD III, 1 954, s. 8 1 )


Atatürkçü'nün El Kitabı

146

1. 1. 1928 günü, T.B.M.M. 'in Üçüncü Dönem İkinci Toplantı Yılını açarken: Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla Türk harflerinin (Latin harfleri) kesinlik ve yasallık kazanması bu ülkenin yükselme savaşımında başlı başına bir geçit olacaktır. Uluslar ailesine aydın, yetişmiş büyük bir ulusun dili olarak elbette girecek olan Türkçeye bu yeni canlılığı kazandıracak olan Üçüncü Büyük Millet Meclisi, yalnız sonrasız Türk tarihinde değil, bütün insanlık tarihinde seçkin bir varlık olarak kalacaktır*. (ASDİ, 1 945, s. 345-346) Dil Sadri Maksııdi (Arsal) 'nin 1930'da basılmış olan kitabı için yazdığı: Ulusal duygu ile dil arasındaki bağ çok güçlüdür. Dilin ulusal ve zengin olması ulusal duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki dil, bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. (S. M. (Arsal): Türk Dili için, 1 930. başa eklenen yaprakta)

1. 11. 1932 günü, T.B.M. M. 'nin Dördüncü Dönem ikinci Toplantı Yılını açarken: Türk dilinin kendi benliğine,aslındaki güzellik ve zenginliğine ka vuşması için, bütün devlet örgütümüzün dikkatli, ilgili olmasını isteriz**. (ASD 1. 1 945, s. 3 58) 2 7.3.1933 günü, İstanbul'da Milli Türk Talebe Birliğine, öz Türkçeyolundaki başarılarından dolayı gönderdiğiyazı: Ulusal ülküye ulaştıran öz dil yolunda durmadan şaşmaz büyük adımlarla yürümeye verdiğiniz değerden dolayı sizi överim. Yürekten sev­ giler, çocuklarım. (ASD IV, 1 964, s. 554)

* Latin yazısı temeline dayanan Türk Abecesi, bu konuşmadan sonra, o gün Meclis'te kabul edilmiştir. Ancak, Gazi'nin 9.8. 1 928 akşamı İstanbul'da Saraybumu parkı gazinosunda yaptığı konuşmadan, yasanın çıkarıldığı güne değin. ülkede yaygın bir duruma erişmiştir, bak. S.N. Özerdim: Yazı Devriminin Öyküsü. 2. basım. Ankara 1978 Türk Dil Kurumu. (SnÖ). ** Gazi, Türk Dil Kurumu'nu, o yıl 1 2 Temmuz'dakurmuştur. (SNÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

147

1. 11. 1934 günü, T.B.M.M. 'nin Dördüncü Dönem Dördüncü Toplantı Yılını açarken: Kültür işleri üzerine, ulusça gönüllerimizin titrediğini bilirsiniz. Bu işlerin başında da, Türk tarihini, doğru temelleri üstüne kurmak; öz Türk diline değeri olan genişliği vermek için candan çalışılmakta olduğunu söylemeliyim. Bu çalışmaların göz kamaştırıcı verimlere ereceğine şimdiden inanabiliriz. (ASD 1, 1 945, s. 363. Gazinin söylediği gibidir, diline dokunulmamıştır). 1. ll. 1936günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem İkinci Toplantı Yılını açış konuşmasından: Bu iki ulusal (Tarih ve Dil) kurumun, tarihimizin ve dilimizin karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini, dünya kültüründeki analıklarını, geri çevrilemez bilimsel belgelerle ortaya koydukça, yalnız Türk ulusu için değil, bütün bilim dünyası için, dikkat ve uyanıklığı çeken, kutsal bir görev yapmakta olduklarını güvenle söyleyebilirim. Birçok Avrupalı bilginlerin katılmasıyla toplanan son Dil Kurultayı'nın ışıklı sonuçlarını kendim görmüş olmakla çok mutluyum. Bu ulusal kurumların az zaman içinde ulusal akademiler durumuna gelmesini di­ lerim. * Bunun için çalışkan tarih ve dil bilginlerimizin, bilim dünyasınca tanınacak, özgün yapıtlarını görmekle mutlu olmamızı dilerim. (ASD

1,

1 945, s. 373)

1. 11. 1938 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem Dördüncü toplantı Yılını açış konuşmasından, Başbakan C. Bayar'ca okunmuştur. Atatürk o.günlerde sayrıdır): Dil Kurumu en güzel ve verimli bir iş olarak türlü bilimlere ilişkin Türkçe terimleri saptamış ve böylece dilimizi yabancı dillerin etkisinden kurtarma yolunda temelli adımlar atılmıştır. Bu yıl okullarımızda öğretimin Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür yaşamımız için önemli bir olay olarak belirtmek isterim.* (ASDİ, 1 945, s. 3 95). Öz dilimizde henüz bir kararlılığa varamadık. Daha çok ve daha pek çok çalışmak gerekir. ( 1 938). (Prof. Dr. Afet İnan: M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, 1 97 1 , s. 39) • Tutucuların, Türk Dil Devrimini yıkmak için ortaya attıkları "akademi" tasarısı ile Atatürk 'ün anlatmak istediği akademi" kavramı özdeş olamaz. (SNÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

148

Tarih Ağustos 19 31. Türk Tarihi Kurumu 'na mektubundan: Tarih yazmak tarih yapmak denli önemlidir. Yazan yapana bağlı kalmazsa, değişmeyen gerçek insanlığı şaşırtacak bir nitelik alır. (E. Z. Karal: Atatürk'ten Düşünceler, 1 956, s. 85) Gelişigüzel bir yapıt ortaya koyarak arkasından pişman olmaktan ise hiçbir yapıt ortaya koymamak, güçsüzlüğünü açıkça söylemek daha iyidir. Biz tarih yazarken işlerin ve olayların sahibini arayan adamlarız. Ve bunları bulamazsak bilinmezi ve bu bakımdan bilgisizliğimizi açıkça söylemekten çekinmeyelim, izlemci** yaratmaya kalkışmayalım. Bizim tuttuğumuz yol bu değildir. Biz her zaman gerçeği arayan ve onu buldukça ve bulduğumuz kanısına vardıkça yüreklilik gösteren adamlar olmayız. (Karal: a.g.,. s. 85) 1. 11. 1936 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem ikinci Toplantı Yılını açarken: Başlarında değerli Milli Eğitim bakanımız bulunan Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu'nun, her gün yeni gerçeklik çevrenleri açan, gerçek ve sürekli çalışmasını beğeniyle anmak isterim. Bu iki ulusal kurumun, tarihimizin ve dilimizin karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini, dünya kültüründeki analıklarını, geri çevrilemez bilimsel belgelerle ortaya koydukça, yalnız Türk ulusu için değil, bütün bilim dünyası için, dikkat ve uyanıklığı çeken kutsal bir görev yapmakta olduklarını bilimsel belgeler ortaya koydukça, yalnız Türk ulusu için değil, bütün bilim dünyası için, dikkat ve uyanıklığı çeken kutsal bir görev yapmakta olduklarını güvenle söyleyebilirim. Tarih Kurumu'nun Alacahöyük'te yaptığı kazılar sonucunda ortaya çıkardığı beş bin beş yüz yıllık maddesel Türk tarihi belgeleri dünya kültür tarihini yeni baştan incelettirecek, derinleştirecek niteliktedir. (ASDİ, 1 945, s. 3 73) 1. 11. 193 7günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem Üçüncü Toplantı Yılını açarken: Türk Tarih ve Dil kurumlarının, Türk ulusal varlığını aydınlatan çok değerli ve önemli birer bilim kurumu niteliğini aldığını görmek, hepimizi sevindirici bir olaydır.

• Atatürk, 19361193 7 kışında, Fransızca kitaplar getirterek bir Geometri kitabı yazmış, o zaman basılan bu kitabı Türk Dil Kurumu 197l 'de tıpkıbasım olarak yinelemiştir. Bu kitaptaki bilimsözleri (terimler) Atatürk'ün buluş/arıdır. Yeni kışımın önsözüne bak. •• Apatre, havari. (SnÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

149

Tarih Kurumu; yaptığı kongre, kurduğu sergi, yurt içindeki kazılar, ortaya çıkardığı yapıtlarla bütün bilim dünyasına kültürel görevini yerine getirmeye başlamış bulunuyor. (ASD

1,

1 945, s. 3 86)

Üçüncü J. ll. 1938' günü T.B.M.M.nin Beşinci dönem Toplantı Yılını açarken: Türk Tarih ve Dil kurumlarının çalışmaları övülmeye yaraşır değer ve nitelik göstermektedir. Tarih tezimizi geri çevrilmez kanıt ve belgelerle bilim dünyasına tanıtan Tarih Kurumu ülkenin çeşitli yerlerinde yeniden kazılar yaptırmış ve uluslararası toplantılara başarıyla katılarak yaptığı bildirilerle yabancı uzmanların ilgi ve beğenilerini kazanmıştır. (ASDI, 1 945, s. 395) Müzik J 4. J 0. 1923 günü, İzmir Kız Muallim Mektebi'nde öğrencilere sorulan sorular üzerine: Yaşamda müzik gerekli midir? Yaşamda müzik gerekli değildir; çünkü yaşam müziktir. Müzik ile ilgisi olmayan yaratıklar insan değildirler. Sözkonusu olan yaşam insan yaşamı ise müzik ne olursa olsun vardır. Müziksiz yaşam aslında var olamaz. Müzik yaşamın sevinci, ruhu, neşesi ve her şeyidir. Yalnız müziğin türü üzerinde durulmaya değer. (ASD II, 1 952, s. 235) 9.8. 1928 akşamı, İstanbul'da Sarayburnu parkında, Latin harflerini halka anlattığı akşam, orada şarkı söyleyen Mısırlı Müniretül Melıdiye'yi dinledikten sonra: Bu gece burada güzel bir rastlantı sonucu olarak Doğunun en seçkin iki müzik topluluğunu dinledim. Özellikle sahneyi birinci olarak süsleyen Müniretül Mehdiye Hanım sanatçılığında basan gösterdi. Ancak, benim Türk duygularım üzerinde artık bu müzik, bu yalınkat müzik, Türk'ün çok gelişmiş ruh ve duygusunu doyurmaya yetmez.* Şimdi karşıda uygar dünyanın müziği de işitildi. Bu ana değin Doğu müziği denilen şakımalar karşısında kansız gibi görünen halk, hemen kımıldadı, devinime geçti. Hepsi oynuyor ve şen, sevinçlidirler; doğanın gereklerini yapıyorlar. Bu pek doğaldır. Gerçekten Türk, yaradılıştan şen, neşelidir. Onun bu güzel huyu bir zaman için ayırt edilmemişse kendisinin suçu değildir, yanlış davranışların acı yıkımlı sonuçları vardır. Bunu ayırt etmemiş olmak, suçtu. •

Tümce, eksiktir. (SNÔ).


1 50

Atatürkçü 'nün El Kitabı

İşte Türk ulusu bunUN için kederlendi \Ama artık yanlışlarını kanı ile düzeltmiştir; artık içi rahattır; artık, Türk şendir, yaradılışında olduğu gibi, artık Türk şendir. Çünkü ona ilişmenin tehlikeli olduğunu yeniden tanıtlamak istemez, kanısındadır. Bu kanı aynı zamanda dilektir. (ASD II, 1 952, s. 254-255) 30. 11. 1929 günü* Alman tarih yazarı Emil Ludwig'le konuşmasından: Montesquieu'nün "bir ulusun müzikçilikteki eğilimine önem verilmezse, o ulusu ilerletmek olanaksızdır" sözünü okudum, onaylarım. Bunun için müzikçiliğe pek çok özen göstermekte olduğumuzu görüyorsunuz. E. Lndwig 'in Doğu müziğini Batının yadırgadığı yolundaki sözleri üzerine: Bunlar hep Bizans'tan kalma şeylerdir. Bizim gerçek müziğimiz Anadolu halkında işitilebilir. E. Ludvvig'in, bu ezgilerin iyileştirilmesi, ilerletilmesi ola­ naklı değil midir. sorusuna: Batı müzikçiliğinin bugünkü durumuna gelinceye değin, ne kadar zamanlar geçti? E. Lııdwing: Dörtyüzyıl kadargeçti. Bizim bu kadar zaman beklemeye vaktimiz yoktur. Bunun için, Batı müzikçiliğini almakta olduğumuzu görüyorsunuz. (ASD III, 1 954, s. 88) 1. 11. 1934 günü, T.B.MM 'nin Dördüncü Dönem Dördüncü Toplantı Yılını açarken: Güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğimi bilirsiniz. Bu, yapılmaktadır. Ancak, bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk müziğidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, müzikte değişikliği alabilmesi kavrayabilmesidir. Bugün dinletilmeye yeltenilen müzik, yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan; yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son müzik kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak, bu güzeyde (sözcük Atatürk'ündür), Türk ulusal müziği yükselebilir, evrensel müzikte yerini alabilir.


Atatürkçü'nün El Kitabı

151

Kültür İşleri (M. Eğitim) Bakanlığının buna değerince özen vermesini, kamunun da bunda ona yardımcı olmasını dilerim. (ASD I, 1 945, s. 363. Bu satırlarda musiki=müzik değişikliği dışında. Atatürk'ün sözlerine dokunulmamıştır.) 1. 11. 193 6 günü, T.B.M.M. 'ıün Beşinci Dönem İkinci Toplantı Yılını açarken: Güzel sanatlara da ilginizi yeniden canlandırmak isterim. Ankara'da, bir Konservatuvar ve bir Temsil Akademisi* * kurulmakta olmasını anlamak, benim için bir sevinçtir. Güzel sanatların her dalı için, Kamutay (T.B.M.M.)'ın göstereceği ilgi ve emek, ulusun inancı ve uygar yaşamı ve çalışkanlık veriminin artması için çok etkilidir. (ASD I, 1 945. s. 372-273) Tiyatro 11.4. 1930 günü, Türk Ocağı tiyatrosunun açılısı nedeniyle, Ankara 'da Marmara Köşkünde sanatçılarla birlikte bulunduğunda: Efendiler; hepiniz milletvekili olabilirsiniz; bakan olabilirsiniz; dahası, Cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Ama sanatçı olamazsınız. Yaşamlarını büyük bir sanata adayan bu çocukları sevelim. (Kemal Arıbumu: Atatürk'ten Anılar, 1 976 s. 225. Muhsin Ertuğrul'un, Cumhuriyet gazetesinin 1 4.4. 1 963 günlü sayısındaki yazısından.) Yontu 21.1. 1923 günü, Bursa 'da Şark sinemasında halkla konuşmasından: Dünyada uygar, ilerlemiş ve yetkinleşmiş olmak isteyen herhangi bir ulus ne olursa olsun yontu yapacak ve yontucu yetiştirecektir. Anıtların şuraya buraya tarihsel anılar olarak dikilmesinin dine aykırı olduğu savında bulunanlar, dinsel yargıları yaraşığınca araştırıp incelememiş olanlardır. Aydın ve dine bağlı olan ulusumuz ilerlemenin nedenlerinden biri olan yontuculuğu en büyük kertede ilerletecek ve ülkemizin her köşesi

* Kaynak gösterilen 21-24. 3.1930 günleri, bu konuşmanın dilimize çevrildiği El'Kabes dergisinin çıktığı sayılardır, bak. Avın Tarihi. 73. savı, 30.4. 1 926, s. 6045-6055. (SnÖ). * * Konservatuarın Tiyatro bölümü... (SnÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 52

atalarımızın ve bundan sonra yetişecek çocuklarımızın anılarını güzel yontularla dünyaya duyuracaktır. * (ASDi l , 1 952, s. 66) Kitaplık, Müze 1.3. 1923 günü, T.B.MM 'nin Dördüncü Toplantı Yılını açarken: Uygulamalı ve yaygın bir eğitim için yurt sınırının önemli mer­ kezlerinde çağdaş kitaplıklar, bitki ve hayvanlar bahçeleri, konservatuvar­ lar, işlikler, müzeler ve güzel sanat sergileri kurulması gerektiği gibi, özellikle şimdiki sivil örgüte oranla ilçe merkezlerine değin bütün ülkenin basımevleriyle donatılması gerekmektedir. Bütün bu güzel şeylerin bir an içinde var edilmesi olanaksız bulunmakla birlikte elden geldiğince az zaman süresinde bu sonuçların elde edilmesi önemle istenmeye değer. Kitap yazma ve çevirme işleri ulusal egemenliğin dayanağı ve ulusal kültürün en önemli yayma aracıdır. ASD 1 ,s.288,289)

* İlk resim-heykel müzesi 20.9. 1937 günü Atatürk 'ün eliyle Dolmabahçe sarayında açılmıştır. Atatürk'ün yazın ile olan ilişkisi için, Sadi Borak'ın : Atatürk ve Edebiyat (İstanbul 1972 Varlık Yayınları) adlı kitabına bak. Kitabımızın Cumhuriyet bölümünde aldığımız Onuncu Yıl Söylevi'nde. güzel sa-natlaıia ilgili sözlerini de anımsayınız. (SNÖ).


A tatürkçü 'nün El Kitabı

1 53

10. TÜZE Tüze Devrimi 5. 11. 1925 günü, Ankara 'da, bugünkü Hukuk Fakültesi'nin çekirdeği Hukuk Mektebi'ni açarken yaptığı konuşma: Cumhuriyetin yönetim merkezinde bir Hukuk Mektebi* açmak nedeni bugünkü toplantımızı hazırlamış oluyor. Bugün tanık olduğumuz olay, yüksek görevli ve uzman bilginler yetiştirmek girişiminden daha büyük bir önem taşıyor. Yıllardan beri süren Türk devrimi, varlığını ve anlayışını, toplumsal yaşamın yapısı olan yeni tüze ilkelerinde saptamak ve doğrulamak umarına sarılmıştır. Türk devrimi nedir? Bu devrim, sözcüğün hemen anlatmak istediği ayaklanma anlamından başka, ondan daha geniş bir değişmeyi anlatmak­ tadır. Bugünkü devletimizin biçimi, yüzyıllardan beri gelen eski biçimleri ortadan kaldıran en olgunlaşmış biçim olmuştur. Ulusun, varlığını sürdürmesi için, bireyleri arasında düşündüğü ortak bağ, yüzyıllardan beri gelen biçim ve niteliğini değiştirmiş, kısacası ulus, dinsel ve mezheple ilgili bağ yerine, Türk ulusçuluğu bağı ile bireylerini toplamıştır. Ulus, uluslararası genel savaşım, alanında yaşam nedeni ve güç nedeni olacak bilim ve aracın ancak çağdaş uygarlıkta bulunabileceğini, bir değişmez gerçek olarak ilke edinmiştir. Kısacası ( . . .) ulus, saydığım değişiklik ve devrimlerin doğal ve zorunlu gereği olarak genel yönetiminin ve bütün yasalarının ancak dünyasal gereksinmelerden esinlenmiş ve gereksinmenin değişmesi ve olgunlaşması temel olan dünyasal bir yönetim anlayışını yaşam nedeni saymıştır. Yalnız altı yıl önceki anılarımızı yoklarsak, devletin biçiminde, ulus bireylerinin ortak bağlarında gücün dayanağı olacak uygarlık yolunun izlenmesinde, kısacası bütün örgütlerini ve gereksinmelerini dayandırdığı yargılar açısından büsbütün başka ilkeler üzerinde bulunduğumuzu anımsayınız. Altı yıl içinde büyük ulusumuzun yaşamının akışında ortaya koyduğu bu değişiklikler herhangi bir ayaklanmadan çok artık, çok yüksek olan en ulu devrimlerdendir. Çok ulusların kurtuluş ve yükselme savaşımında öfkeli oldukları görülmüştür. Ama bu öfke Türk ulusunun bilinçli öfkesine benzemez.

* Mektup : Okul. (SNÖ).


1 54

Atatürkçü 'nün

El Kitabı

Sözünü ettiğim büyük devrim yolunda Türk ulusunun şimdiye değin harcadığı çaba; iç ve dış kasıtçılara karşı konulmaz, yıpranmaz savaşımlar içinde ve ulusal buyrumun karşı koymayı yokeden uygulaması alanında ve tüzeciler elinde bulunan yasaların ve dermelerin varlığını bilerek bilmezlikten gelip her şeyden önce Türk ulus ve devletinin yeni varlığının biçimini eylemle ortaya koymak uğrunda geçmiştir. Şimdi yaratılan bu büyük yapıtın anlayışını, gereksinmelerini doyuracak yeni tüze ilkelerini ve yeni tüzecileri yaratmak için girişimde bulunma zamanı gelmiştir. Sanırım ki Ankara Hukuk Mektebi ile, Cumhuriyet tüzesinin yalnız görünürdeki ve sözdeki biçimiyle değil, ama bilinçli ve usçu niteliğiyle, yasalarıyla ve tüzecileriyle açıklayacak ve savunacak önleme sarılmış oluyoruz. Cumhuriyet Türkiyesinde eski yaşam kuralları, eski tüze yerine yeni tüzenin yer almış olması bugün duraksama göstermez bir olupbittidir. Bu olupbitti sizin kitaplarınızda ve uygulanacak olan yasalarınızda anlatılacak ve açıklanacaktır. Öğrenci efendiler, tüzeci efendiler, Yeni tüze ilkelerinden, yeni gereksinmelerimizin istediği yasalardan söz ederken "her devrimin kendisine özü yaptırımı bulunması zorunludur" bilgeliğine, yalnız bu bilgeliğe işaret etmiyorum. Boşuna bir sitem eğiliminden kendimi çekindirerek, ama Türk ulusunun çağdaş uygarlığın niteliklerinden ve verimlerinden yararlanmak için en az üç yüz yıldan beri harcadığı çabaların ne denli acı dolu ve sıkıntılı engeller karşımda yok olup gittiğini bütün bir üzüntü ve uyanıklıkla göz önüne alarak söylüyorum. Ulusumuzu çöküşe yargılamış ve ulusumuzun verimli bağrında dönem dönem eksik olmamış olan girişimcileri, çalışma ve çaba sahiplerini, en sonda usandırmış ve bozguna uğratmış olan olumsuz ve ezici güç, şimdiye değin elinizde bulunan tüze ve onun özden izleyicileri olmuştur. Belki, ağır ve yüreklice olan tarihsel gözlemime seçkin kurulunuz içinde ve Cumhuriyet Hükümetinin bugün hizmetlerinden yararlanmakta bulunduğu değerli görevliler ve yargıçlarımız içinde, kimsenin şaşmayacağına inanıyorum, bununla birlikte biraz daha amacımı açıklamak için izin buyurmanızı dilerim. Uluslararası genel tarihin akışında Türklerin 1 453 utkusunu, demek istediğim İstanbul'un alınışını düşününüz. Bütün bir dünyaya karşı İstanbul'u sonsuza değin Türk topluluğuna kazandırmış olan güç ve erk aşağı yukarı o yıllarda var edilmiş olan basımevini Türkiye'ye kabul için tüzecilerin uğursuz karşı koyusuna göğüs germeyi başaramamıştır.


Atatürkçü 'nün El Kitabı

155

Eskimiş tüzenin ve bu tüzeye bağlı olanların, basımevinin ülkemize girmesine izin vermeleri için üç yüz yıl gözlemde bulunmaları ve duraksamaları yüzünden, ondan yana ve ona karşı pek çok güç ve erk harcamaları zorunlu olmuştur. Eski tüzenin çok uzak ve çok eski ve canlandırıcı gücü kalmamış bir dönemini ve o tüzeye bağlı olanları seçtiğimi sanmayınız. Eski tüzenin ve ona bağlı olanların yeni devrim dönemimizde bana çıkardıkları güçlüklerden örnek getirmeye kalksam sizi rahatsız etmek tehlikesine uğrarım. Ama bilesiniz ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşu sıra­ larında onun bugünkü niteliğini ve durumunu tüze ilkelerine ve bilim temellerine aykırı sayanların başında ünlü tüzebilirler bulunuyordu. Büyük Millet Meclisi'nde egemenliğin bağsız koşulsuz ulusta olduğunu belirten yasayı önerttiğimde, bu ilkelerin Osmanlı Anayasasına* aykırılığından dolayı karşı olanların başında yine eski ve bilimsel erdemi ile ulusu aldatan tanınmış tüzebilirler bulunuyordu. Dahası Cumhuriyet kurulduktan sonra geçen acıklı bir olayı da uyanık bakışlarınız önünde canlandırmak isterim. En büyük kentimizin bu ülkede belki Avrupa'da öğrenim görmüş yüksek uzmanlardan oluşmuş Baro kurulu, açıkça hilafetçi olduğunu duyuran ve duyurmakla övünen birisini kendisine başkan seçmiştir. Bu olay eskimiş tüzeye bağlı olanların Cumhuriyet anlayışına karşı içten ve gerçek olan durum ve eğilimini anlatmaya yetmez mi? Bütün bu olaylar devrimcilerin en büyük, ancak en sinsi can düşmanının, çürümüş tüze ve onun umarsız tüzecileri olduğunu gösterir. Ulusun ateşli devrim atılımları sırasında sinmek zorunda kalan eski yasa yargılan, eski tüzeciler; çaba sahiplerinin etki ve ateşi yavaşlamaya başlar başlamaz hemen canlanarak devrim ilkelerini ve onun özden izleyicilerini ve onlann sevgin ülkülerini yargılamak için fırsat beklerler. Bu fırsat eski yasaların varlığı ve eski tüze ilkelerinin geçerliği ile ve eski anlayışını içinden ve yürekten korumada direnen yargıcın ve avukatların varlığıyla sağlanmıştır. Bugünkü tüze çalışmalarımızın nedenini açıklamış oluyorum umudundayım. Büsbütün yeni yasalar ortaya koyarak eski tüze ilkelerini temelinden sökmek girişimindeyiz. Ve yeni tüze ilkeleriyle abecesinden öğrenime başlayacak bir yeni tüze kuşağını yetiştirmek için bu kuruluşları açıyoruz. Bütün bu işlerde dayanağımız ulusun yeteneği ve kesin buyrumudur. Bu girişimlerde arkadaşlarımız, yeni tüzeyi bizimle birlikte, sözünü ettiğim nitelikte anlamış olan tüzecilerimizdir. • Kanuni Esasi. (SNÖ).


Atatürkçü'nün

156

El Kitabı

Genel yaşamımızın yeni tüze ilkeleri kuram ve uygulama alanında belirinceye ve gerçekleşinceye değin geçecek zaman sağlayan, ulusumuzun kendisi ve onun devrimindeki yorulmaz ve yıpranmaz güç olacaktır. Öğrenci efendiler! Yeni Türk toplumsal yaşamının yapıcısı ve güçlendiricisi olmak savıyla öğrenime başlayan sizler; Cumhuriyet döneminin gerçek tüze bilginleri olacaksınız. Bir an önce yetişmenizi ve ulusun isteğini edimli olarak doyurmaya başlamanızı ulus sabırsızlıkla beklemektedir. Sizi yetiştirecek olan profesörlere düşen ödevi hakkıyla yerine getireceklerine inanıyorum. Cumhuriyetin yaptırım gücü olacak bu büyük kuruluşun açılışında duyduğum mutluluğu hiçbir girişimde duymadım ve bunu belirtmek ve anlatmaktan sevinç duyarım. (ASD II, 1 952, s. 240-243) Adalet 1.3.1922 günü, T.B.M.M. 'nin Üçüncü Toplantı Yılını açarken: . . . Yüzyılın ilerlemeleri, ulusların uygarlık gereksinmelerini genişletme, çoğaltma ve aydınlatmayı ve bu uygar gereksinmeler ile orantılı uygarlık haklarının varlığını gerektirir. Her devletin bağlı bulunduğu toplumun uygarlaşma derecesiyle orantılı yasaları vardır. Dünyadaki bütün uygar devletlerin yurttaşlık yasaları* hemen birbirine pek yakındır. Ulusumuzun ve hükümetimizin adalet düşünce ve anlayışı, adalet bakımından hiçbir uygar ulustan aşağı değildir. Belki tarih bu noktada yüksek olduğumuza tanıklık eder. Bundan dolayı, bizim de yasalarımızın uygar devletlerin yasa dermelerinden eksik olması doğru değildir. Savaşımlarımızın yönelik olduğu tam bağımsızlık kavramında adalette bağımsızlığımızın da bulunduğu doğaldır. Böylece, her bağımsız devletin bölünemez hakkı olan adalet dağıtımı görevine kimseyi karıştıramayız. (ASD 1, 1 945, s. 2 1 7-2 1 8) 1.3. 1924 günü, T.B.M.M. 'nin İkinci Dönem Birinci Toplantı Yılını açarken: Ulus, her uygar ülkede olan adalet ilericiliğinin, ülkenin gereksinmesine uyan ilkelerini istiyor; ulus, hızlı ve kesin adaleti sağlayan uygar yöntemleri istiyor. Ulusun istek ve gereksinmesine uyarak adaletimizde her türlü etkilerden yüreklilikle silkinmek ve hızlı ilerlemelere atılmakta hiç duraksamamak gerektir. Yurttaşlar tüzesi, aile tüzesinde izleyeceğimiz yol ancak uygarlık yolu olacaktır. Tüzede oluruna bağlama ve boş inanlara


Atatürkçü 'nün El Kitabı

157

bağlılık, ulusları uyanmaktan alıkoyan en ağır bir karabasandır. Türk ulusu, üzerinde karabasan bulunduramaz. (ASD I, 1 945,s. 3 1 7) 1.1. 1930 günü, T.B.M.M. 'nin Üçüncü Dönem Dördüncü Toplantı Yılım açarken; o yılın kurulmuş olan Serbest Cumhuriyet Fırkası 'na değinerek: Adliyemiz siyasal çalışmalar içinde yurttaşın güvenlik ve onurunu, cumhuriyetin soyluluk ve varlığını, hükümetin saygınlık ve etkinliğini savunma yolunda bir sınav geçirdi. Bunu önemle belirtmek isterim. Adliyemizin güvendiğimiz yüksek gücüyledir ki, cumhuriyet, yazgısı olgunlaşmayı izleyebilecek ve türlü biçim ve kılıktaki saldırılara karşı yurttaşın haklarını ve ülkenin düzenini dokunulmaz tutacaktır. (ASD 1, 1 945, s. 3 5 1 )

* Medeni kanunları. (SNÖ).



A tatürkçü'nün El Kitabı

1 59

11. İÇ S İYASA

Barış 20.4. 1931 günlü, seçim nedeniyle ulusa bildirgeden: Cumhuriyet Halk Partisinin yerleşmiş genel siyasasını şu kısa tümce açıkça anlatmaya yeter sanırım: Yurtta barış, dünyada barış için çalışıyoruz. (ASD IV, 1 964, s. 5 5 1 ) Özgürlük 1.3. 1923 günü, T.B.M.M. 'nin Dördüncü Toplantı Yılını açarken: . . . Toplumda en yüksek özgürlüğün, en yüce eşitlik ve adaletin yerleştirilmesini ve korunmasını sağlamak ancak ve ancak tam ve kesin anlamıyla ulusal egemenliğin kurulmuş olmasıyla sürekli olur. Bundan dolayı, özgürlüğün de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası ulusal egemenliktir. Toplumumuzda, devletimizde özgürlük sonsuzdur. Ancak onun sınırı, onu sonsuz yapan ilkenin korunmasıyla ayakta durur ve sınırlıdır. Bir insan belki kendi isteğiyle kişisel özgürlüğünü ortadan kaldırmak ister ; ama bu girişim koca bir ulusun yaşamına ve kurtuluşuna dokunca verecekse, sevgin ve onur dolu bir ulus yaşamı bu yüzden sönecekse ve o ulusun kuşakları ve çocukları bu yüzden yok olacaksa bu girişimler hiçbir zaman yasal ve benimsenmeye değer olamaz . . .. Sonsuz bir özgürlük düşünülemez. Hakların en büyüğü olan yabama hakkı bile salt değildir, kendine kıymaya karar veren bir adamın suçunun sonucu sınırı yalnız kendisi ile kısılmış olduğu halde polis ona engel olmakla yükümlüdür. Özdeş kişinin özdeş eylemini biraz daha büyük ölçüde tasarlar ve düşündüğümüz suçu bir kişi (den) bir aileye yayarsak girişimcinin yeri hemen kan içici bir katil görünümü gösterir. Bundan dolayı, ulusal egemenlik düşmanlığı, seçkin bir yücelik ve onur yeri bulunan bir ulusun her şeyine bir anda kıymak suçundan başka bir şey değildir. Özgürlük, insanın düşündüğünü ve dilediğini kesinlikle yapabilmesidir. Bu tanım, özgürlük sözcüğünün en geniş anlamıdır. İnsanlar,bu anlamda,özgürlüğe hiçbir zaman sahip olmamışlardır ve olamazlar. Çünkü, bilinmektedir ki, insan doğanın yaratığıdır. Doğanın kendisi de, kesinlikle özgür değildir; evrenin yasalarına bağımlıdır. Bıı nedenle insan, ilk önce doğa içinde, doğanın yasalarına, koşullarına. nedenlerine, etmenlerine bağlıdır.


A tatürkçü'nün El Kitabı

1 60

. . . Bireysel özgürlüğü düşünürken her bireyin ve sonunda bütün ulusun ortak çıkarı ve devlet varlığı göz önünde bulundurulmak gerekir. Anlaşılıyor ki, bireysel özgürlük saltık olamaz. Başkasının hak ve özgürlüğü ve ulusun ortak çıkan bireysel özgürlüğü sınırlar. Bireysel özgürlüğü sınırlamak devletin de hem temeli hem görevidir. Çünkü devlet, bireysel özgürlüğü sağlayan bir örgüt olmakla birlikte, aynı zamanda, bütün özel çalışmaları, genel ve ulusal amaçlar için birleştirmekle yükümlüdür. . . . Bireysel özgürlüğe sınır olarak, başkalarının özgürlük sınırını gösterirken bireysel özgürlüğün, ulusun genel çıkarının gerektirdiği kerte­ den daha çok sınırlanamayacağı benimsenmiş oluyor. Bu düşünce yalındır, ama uygulaması çok güçtür. Çünkü bireysel özgürlük kertesi, devlet çalışmalarını arıklığa düşürmemek gerekir. Devletsiz bir toplum ya da arık bir devlet yaşamının sonucu, herkesin herkese karşı savaşımıdır. Bu savaşım, çoğunluğun özgürlüğünü boğmayacak biçimde değiştirilmek gerekir. Bu değiştirme, bireyin sorumluluğunu, girişimini ve gelişimini bozacak kerteye götürülmemelidir. Yurttaşların girişim ve sorumluluk duyguları ne denli gelişirse,devlet için o kerte iyidir. Bireysel özgürlüğün ne kadarından vazgeçilmesi gerektiği, içinde bulunulan zamana ve ülkeye göre değişir. (Prof. Dr. Afet İnan: M . Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, 1 97 1 ,

s.

77,8 1 -82

Devlet Devletin görevleri: a) Ülke içinde güvenlik ve adaleti kurarak ve sürdürerek, yurttaşların, her türlü özgürlüğünü dokunulmaz bulundurmak. b) Dış siyasa ve öteki uluslarla ilişkileri iyi yöneterek, ve içte her türlü savunma güçlerini, her zaman hazır bulundurarak, ulusun bağımsızlığını güvenli ve saklı bulundurmak. (Prof. Dr. Afetinan: M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, 1 97 1 , s. 59-60) Bireyler, ortaklıklar, devlet örgütüne göre arıktırlar. Özgür çekişmenin toplumsal sakıncaları da vardır; arıklarla güçlükleri yarışmada karşı karşıya bırakmak gibi ... Ve sonunda, bireyler, kimi büyük ortak çıkartan doyurmak gücünde değildirler. Bu gibi işlerde, bireylerin kurma olanağı bulamayacakları geniş ve güçlü örgütler gerekebilir. Yalnız bu gibi işlerde bireyler yeterli çıkar elde edemeyecekleri için o işlerden vazgeçerler. Oysa, o işler ulusça yaşamsal bir önem taşır ve devlet onu yapmak zorunda kalır.


A tatürkçü 'nün

El Kitabı

161

Halk-Hükümet 2 7. 12. 1 91 9 günü Ankara'ya gelen M Kemal'in, ertesi gün halkla konuşmasından: .. . Hükümetlerin yaptığı işler olumsuz olup da ulus karşı koymaz ve hükümeti düşürmezse bütün eksiklikler ve suçlara katılmış olur. ( ...) Gerçekten şunun bunun oyuncağı olabilen uluslar haklarını bilmezler de­ mektir. Ve böyle bir ulus denetim altında bulundurulmaya hak kazanır. (NUTUK III, 1 934, s. 26 1 )1.12.1921 günü, Bakanlar Kurulunun görev yetkisini belir ten yasa görüşülürken, Erzurum milletvekili Hüseyin Avni (Ulaş) 'nin, hükümet biçimi dünyadaki hükümetlerin birine benzemelidir, sözü üzerine: Bilimsel olarak kesin anlamıyla ve tümden birine benzer iki hükümet yoktur ve olamaz. Hükümet yapısı toplumun doğasıyla orantılıdır. Onun için değişiklik ve çeşitlilik gösterir. Bundan dolayı hükümet yapısı sonsuz olarak değişiklik gösterir. Bilimsel olarak böyledir. Dünyaya bakınız ( ... ), bana gösteriniz! Dünyada birbirine yasaları ile, biçimleriyle tam benzerlikte iki hükümet gösteremezsiniz. (ASD 1 , 1 945, s. 1 98 - 1 99) 1 6.3.1923 günüAdana çiftçileriyle konuşmasından: Arkadaşlar, bir hükümet iyi midir, kötü müdür? Hangi hükümetin iyi ya da kötü olduğunu anlamak için, hükümetten amaç nedir, bunu düşünmek gerektir. Hükümetin iki ereği vardır. Biri ulusun korunması, ikincisi ulusun gönencini sağlamak. Bu iki şeyi sağlayan hükümet, iyi sağlayamayan hükümet kötüdür. Eski Osmanlı hükümeti bu amacı sağlamış mıdır? Bu soruya tam bir kesinlikle verilecek yanıt olumsuzdur. O hükümet bir kez ulusu koruyamadığı gibi, her zaman ve her zaman kırdırmıştır. Bilir misiniz ki, yalnız son kırk beş yıldan beri Yemen'de yok olan askerimiz ve dönmeyen çocuklarımızın sayısı birbuçuk milyona yakındır. (ASDII, 1 952, s. 1 22) 16.3. 1923 günü, Adana'da çiftçilerle konuşmasından (seçimle ilgili olarak): İçinizde ükeyi ve ulusu en çok seven, usuna, kavrayışına, vicdanına en çok güvendiğiniz insanları seçiniz. Ancak böylelikle Meclis sizin dileklerinizi yerine getirmeye, yaraşır olduğunuz gönenci sağlama gücüne sahip olacaktır. Bana gelince, ulus beni yeniden seçerse bu yeni Meclise


1 62

A tatürkçü'nün El Kitabı

girerim. O zaman görevimi güvenle yapabilmek için, bir Halk Partisi kurma dileğindeyim. (ASDII, 1 952, s. 1 24) 13.8. 1923günü, T.B.M.M. 'nin İkinciDönemini açarken: . . . Hükümetin varlık nedeni, ülkenin güvenliğini, ulusun dirlik ve rahatını sağlamaktır. Bütün ülkede yerleşmiş bir güvenliğin verimleri egemen olmalıdır. Ulus geniş bir dirlik ve güvenlik içinde, içi rahat bulunmalıdır. Ül­ kemizin herhangi bir bucağında halkın güvenliğini, devletin birlik ve gü­ venini bozmaya kalkışanlar devletin bütün güçlerini karşılarında bulma­ lıdırlar. Sonra ( . . .) Türkiye devletinin bağımsızlığı kutsaldır. O, sonsuza değin güven içinde dokunulmaz kalmalıdır. (ASD I, 1 945, s. 307) 20.4. 1931 günlü. seçim nedeniyle ulusa bildirgeden: Görüşlerimizi açık ve özden olarak sundum. Bunları ulusumuzun gücüne ve canlılığına güvenerek şimdiye değin olduğu gibi uygulamayı ve yerine getirmeyi başarabileceğimize güvenim vardır. Yapmaya gücümüzün yetmeyeceği işleri uyuşturucu, oyalayıcı sözlerle yaparız diyerek ulusa karşı gündelik siyasa izlemek ilkemiz değildir. (ASD IV, 1 964, s. 552) 1 7.3. 193 7 akşamı Ankara Palas'ta, Romanya Dışişleri BakanıAntonescu yayaptığı konuşmadan: Uluslar tasa ve kaygı bilmemelidir. Başların görevi, yaşamı sevinç ve coşkuyla karşılamak yolunda uluslarına yol göstermektir. (ASDII, 1 952, s. 277) Bir adam ki ülke ve ulusun mutluluğunu düşünmekten çok kendini düşünür, o adamın değeri ikinci kertededir. Asıl değeri kendine veren ve bağlı olduğu ulus ve ülkeyi ancak kendi kişiliği ile var sayan adamlar, uluslarının mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar. Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, uluslarını yaşamak ve ilerlemek olanaklarına kavuştururlar. Kendi gidince ilerleme ve eylem durur sanmak bir aymazlıktır. (ASD H, 1 952, s. 278)


A tatürkçü'nün El Kitabı

1 63

1. 11. 1937 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem Toplantı Yılını açarken:

Üçüncü

İleri hükümetçiliğin niteliği, halkı, erkine olduğu denli sevecenliğine de özdenlikle inandırabilmesidir. Büyük küçük bütün Cumhuriyet gö­ revlilerinde bu anlayışın en geniş ölçüde gelişmesine önem vermek çok yerinde olur. (ASD

1,

1 945, s. 378)

Kamuoyu, Basın Ulusal egemenlik temeline dayanan temsili * bir Hükümette Kamuoyu büyük bir rol oynar. Basın ve toplanma özgürlükleri olmadan ve topluma ilişkin işlerde geniş bir eleştiri alanı bırakılmadan kamuoyu görevini yerine getiremez. Ulusal egemenlik ve temsili hükümet düşüncesinin yayılması ve yükselmesi ancak kamuoyunun çalışması ile olanaklıdır. (Prof. Dr. Afet İnan: M. Kemal Atatürk'ten yazdıklarım, 1 97 1 ,

s.

92)

Tiyatro, sinema, gramofon ve radyo, telgraf da düşüncelerin yayılması ve genelleştirilmesi için çok önemli ve etkili araçlardır. Bir insanın herhangi bir yerde söylediği sözler orada kalır, etkisi ani ve sınırlıdır. Ancak, bu sözler radyo ile söylenirse bütün dünya işitebilir. Telgraf da düşüncelerin yayılmasında en hızlı araçtır. Ancak, söz bir gramofon plağına geçerse, özellikle, bir gazeteye, bir kitaba geçerse düşünce saptanmış olur, bütün dünyada okunur; doğallıkla gelecek kuşaklara aktarılır. Çeşitli araçlarla saptanan ve hızlı bir biçimde yayılan düşünceler, bütün insanlığın ilerlemesine ve tarihe büyük hizmet görür. (a.g.y. s.92) 1.3. 1922 günü, açarken:

T.B.M.M. 'nin

Üçüncü Toplantı Yılını

.. . Uluslar, kamuoyunu dünyaya tanıtmak zorundadır. Bütün dünya kamuoyunu öğrenmek ise, yaşam nedenlerinin düzenlenmesi için kuşkusuz gereklidir. Bu konuda eldeki araçların birinci ve en önemlisi basındır. Basın, ulusun genel sesidir. Bir ulusu aydınlatmada ve ona yol göstermede, bir ulusa gereksinme duyduğu düşün besinini vermekte, özetle bir ulusun mutluluk ereği olan ortak doğrultuda yürümesini sağlamakta basın başlı başına bir güç, bir okul, bir önderdir. Önemi ve yüceliği uygarlık dünyasında

*Meclisleyönetilen. (SNÖ)


164

Atatürkçü'nün El Kitabı

açıklığa kavuşmuş olan basına hükümetimizin birinci kerterde önem vermesi bu konuda harcayacağı çabayı ulusa yerine getirmekle yükümlü olduğu hayırlı hizmetlerin baş yanına koyması yüce Meclisin kesinlikle isteyeceği konulardandır. (ASD 1 , 1 945, s. 224-225) 5.2. 1924 günü İzmir'de gazetecilerle konuşmasından: Türkiye basını, ulusun gerçekses ve buyrumunun belirdiği ortam olan cumhuriyetin çevresinde çelikten bir kale meydana getirecektir. Bir düşün kalesi, anlayış kalesi. Basıncılardan bunu istemek, cumhuriyetin hakkıdır. Bugün ulusun özden olarak birlik ve dayanışma içinde bulunması zoruludur. Herkesin esenliği ve mutluluğu bundadır. Savaşım bitmemiştir. Bu gerçeği ulusun kulağına, ulusun vicdanına gereği gibi eriştirmede basının görevi çok ve çok önemlidir. (ASD II, 1 952, s. 1 67) 1.3. 1 924 günü, TB.M.M. 'nin İkinci Dönem Birinci Toplantı Yılını açarken: Basının genel yaşamda, siyasal yaşamda ve cumhuriyetin olgunlaşma ve ilerlemesinde sahip olduğu yüksek görevleri anmak isterim. Basının tam ve geniş özgürlüğü iyi kullanması, ne kerte ince bir durum olduğunu da açıklamaya gerek yoktur. Her türlü yasal bağlardan önce bir kalem sahibinin bilime, gereksinmeye ve kendi siyasal anlayışlarına olduğu denli yurttaşların haklarına ve ülkenin her türlü özel anlayışların üstünde olan yüksek çıkarlarına da dikkat etmek ve saygı göstermek manevi zorunluluğu, asıl bu zorunluluktur ki genel düzeni sağlayabilir; yine de bu yolda yanlışlık ve eksiklik olsa bile bu yanlışı düzeltecek etken ve araç; hiçbir zaman geçmişte olduğu gibi basın özgürlüğünü daraltan bağlar değildir. Tersine, basın özgürlüğünden doğan sakıncaların ortadan kaldırılması için araç, yine basın özgürlüğünün kendisidir, kanısındayız. (ASD I, 1 945. s . 3 1 7-3 1 8) 1. 11. 1925 günü TB.M.M İkinci Dönem Üçüncü Toplantı Yılını açarken; Basın özgürlüğünün sakıncalarını ortadan kaldırmanın, basın öz­ gürlüğünün kendisiyle olanak içine girdiğine ilişkin bu Büyük Meclisin yolgösterici ve arı duru alanında ululanan ilkeler cumhuriyetin ruhu olan erdemden yoksun kendini bilmezlere basının göğsünde eşkiyalık fırsatını verirse, aldatıcı ve saptırıcılara düşünce alanındaki uğursuz etkileri, tarlasında çalışan suçsuz yurttaşların kanlarını akıtmasına, yuvalarının


A tatürkçü 'nün El Kitabı

1 65

dağılmasına neden olursa ve en sonunda eşkiyalığın en dokuncalımı seçen bu türden saptırıcılar, yasaların özel izinlerinden yararlanma olanağı bulurlarsa Büyük Millet Meclisi'nin eğitici ve yok edici yönetiminin araya girmesi ve uyarması elbette gerekli olur. Kesindir ki, cumhuriyet döneminin kendi anlayış ve aktöresiyle donanmış basınını yine ancak cumhuriyetin kendisi yetiştirir. Bir yandan geçmiş dönemler gazetelerinin ve bu basından olanların düzelmesi olanaksız olanları ulusun gözünde belirirken öte yandan cumhuriyet basınının temiz ve verimli alanı genişlemekte ve yükselmektedir. Büyük ve soylu ulusumuzun yeni çalışma ve uygarlık yaşamını kolaylaştıracak ve yüreklendirecek; işte ancak bu yeni anlayıştaki basın olacaktır. (ASD 1, 1 945, s. 325-326) Sınıflar İmzasını taşıyan, 20.4. 1 931 günlü seçim bildirgesinden: Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan bileşmiş değil, ancak, bireysel ve toplumsal yaşam için işbölümü bakımından çeşitli çalışan kişilere ayrılmış bir topluluk saymak temel ilkelerimizdendir. a) Çiftçiler, b) Küçük sanat kişileri ve esnaf, c) Amele ve İşçi, d)Serbest meslekten olanlar, e) Sanayiciler, f) Tecimen, ve Devlet görevli leri, Türk topluluğunu oluştııran başlıca çalışma kümeleridir. Bunların her birinin çalışması ötekinin ve genel topluluğun yaşam ve mutluluğu için zorunludur. Partimizin bu ilke ile amaçladığı erek, sınıf çatışması yerine toplumsal düzen ve dayanışma sağlamak ve birbirini bozmayacak biçimde çıkarlarda uyum sağlamaktır. Çıkarlar, yetenek, ustalık ve çalışma derecesiyle denk olur. (ASD IV, 1 964, s. 550) Siyasal Partiler 14. 1 . 1 923 günü ileri gazetesi sahibi Celal Nuri (İleri) ye demecinden: Halk Partisi* üzerine gezim sırasında bulacağım fırsatlardan yarar­ lanarak kimi açıklamalarda bulunmak istiyorum. Benim parti kurmam ko­ nusunda kaygılı düşünceler ileri sürenleri aydınlatacağım. Ben öyle bir parti kurmayı düşünüyorum ki, bu partinin ulusun bütün sınıflarının gönenç ve mutluluğunu sağlamaya yönelik bir izlencesi olsun. Ulusumuzun koşulları buna elverişlidir. (ASD il, 1 952, s. 50) • O günlerde cumhuriyet daha kurulmadığı için partinin adı. sadece: Halk Fırkası'dır. (SNÖ).


166

Atatürkçü'nün El Kitabı

7.2. 1 923 günü, Balıkesir'de Paşa Camisi m inberinde konuşmasından: Bu ulusun siyasal partilerden çok canı yanmıştır. Şunu söyleyeyim ki başka ülkelerde partiler kesinlikle iktisadi amaçlar üzerine kurulmuş ve kurulmaktadır. Çünkü o ülkelerde çeşitli sınıflar vardır. Bir sınıfın çıkarını korumak için kurulan siyasal bir partiye karşılık başka bir sınıfın çıkarını koruma amacıyla bir parti kurulur. Bu pek doğaldır. Sözde bizim ülkemizde ayrı ayrı sınıflar varmış gibi kurulan siyasal partiler yüzünden tanık olduğumuz sonuçlar bilinir. Oysa, Halk Partisi dediğimiz zaman bunun içinde bir kesim değil, bütün ulus içerilmiştir.* * (ASD II, 1 952, s. 96-97) Halk Partisi, halkımıza siyasal eğitim vermek için bir okul olacaktır. (a.g.y. s. 97) 11. 12. 1924 günü, Times 'in İstanbul muhabirinin yazılı soruları üzerine: Ulusal egemenlik ilkesine dayanan ve özellikle cumhuriyet yönetimindeki ülkelerde siyasal partilerin varlığı doğaldır. Türkiye Cumhuriyetinde de birbiriyle yarışan partiler oluşacağına kuşku yoktur. Bu doğal olan durum karşısında Gazi Paşa'nın da durumu doğal olmaktan başka bir şey olmayacaktır. Gazi, Cumhuriyet Halk Partisinin genel başkanlığını bugün korumaktadır; ve bunu koruyacaktır. Yalnız, cumhurbaşkanlığına seçildiğinden beri oludğu gibi, Cumhurbaşkanlığı katında kaldıkça Partinin genel başkanlığı göreviyle edimli olarak uğraşmayacaktır. Bu görev, vekillikle, Partinin bir başka önderince yürütülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre, Cumhurbaşkanı olan Gazi, aynı zamanda milletvekilidir. Cumhurbaşkanlığı süresinin (Meclisin toplanma dönemiyle birlikte)* sona ermesinde partisinin başında edimli olarak çalışacaktır. (ASD III, 1 954, s. 76)

** 1923 'te tekparti işe başlanımş 1924 ve 1930 yıllarında başka partiler kurulmuş, kısa süre sonra kapatılmıştır. Atatürk'ün'partiler konusundaki sözleri ve eylemleri. Devrim koşulları açısından, olaylara göre incelenmelidir. Hemen bütün konuşmaları ASD dizisinde bulunmaktadır. Yukarıdaki alıntılar, örnek olarak verilmiştir. Gösterilen cilt ve sayfalarda tümü okunabilir. (SnÖ). * Ayraç, aslında vardır. (SNÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

167

29. 8. 192 7 günü, seçim nedeniyle ulusa bildirgesinden: Partimizle bize karşı olanların arasındaki başlıca anlayış ayrımı, bizim büyük Türk ulusunun eğilimlerini ve gereksinmelerini hakkıyla bulmakta yerindeliğimiz denli, Türk ulusunun canlılık ve gücündeki hazineyi de yaraşık olduğu gibi değerlendirebilmekteki yeterliliğimizdir. Bir ulusun siyasal yazgısında yer sahibi olabilmek için onun gereksinmesini gözlemlemek ve onun gücünü değerlendirmede yetki sahibi olmak birinci koşuldur. Milletvekili adaylarını sunarken geçmiş, deneyleri ve geleceğin istediği yüksek görevleri özellikle gözönüne aldım. Bana yaraşık gördüğünüz güven ve sorumluluğun dört yıl sonra yeniden temiz hesabını sunabilmek için çalışma arkadaşlarımın geçen deneylerden yararlanarak görevlerini iyi yapacaklarını ve özellikle milletvekilliğinin her düşünceden önce bir ulus vekilliği olduğunu ve bunun resmi ve özel yaşamda birçok tinsel ve kaçınılmaz yükleri bulunduğunu gözden uzak düşürmeyeceklerini kuvvetle umarım. (ASD IV, 1 964, s. 5 3 1 ,532) 1. 11. 1 930 gunu, TB.MM 'nin Üçüncü Dönem Dördüncü Toplantı Yılını açarken; o yılın yazında kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası nedeniyle: Sevgin arkadaşlarım; siyasal yaşamımızda yeniden partilerin ortaya çıkması, ülkede belediye seçimlerinden önceki yakın günlerde oldu. Bu ilişkiyle dikkate değer evrelere tanık olduk. Bu gözlemlerin verdiği deneylerden Türk ulusu, cumhuriyetin kalıcılığı ve gelişmesi için yarar­ lanmalıdır. Siyasa alanında karşılıklı çalışmaların verimli gelişmeleri ancak yurttaşlar arasında düşmanlık ortaya çıkmasına yer verilmemesiyle sağlanabilir. Bunun umarları, partilerin içine girebileceği ödensizlik ve gizli amaçlı öğelerin, yasanın üstünde sonuç isteyen kimselerin bütün ulusça tiksinç görülmesi ve bir de cumhuriyet temeli üzerinde çalışan partilerce bu gibilerin çabalarından her zaman uzak kalınmasıdır. Ülkede kalem özgürlüğünün de, demokrat bir yönetime yaraşık ağırbaşlılıkla kullanılmakta daha dikkatli bulunulacağını umarım. Özgürlüğün kötüye kullanılmasının doğurduğu birçok yıkımlar görmüş olan bu ülkede, bu özene gerek bulunduğu kanısındayım. (ASD I, 1 945, s. 3 5 1 -352)


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 68

2 7. 1 . 1 93 1 günü İzmir'de konuşmasından:

C. H. P

il kongresindeki

Bilirsiniz ki siyasal partiler, sınırlı amaçlarla kurulurlar. Örneğin: İzmir tecimenleri yalnız kendi çıkarlarını doyurabilmek için bir parti yapabilirler. Ya da yalnız çiftçilerden oluşmuş bir parti olabilir. Oysa bizim partimiz böyle sınırlı bir bakış izleyen bir kuruluş değildir. Tersine, her sınıf halkın çıkarlarını eşit biçimde, biri ötekine dokunca vermeden sağlamayı erek edinen bir kuruluştur. Bunu davranışımız tanıtlamaktadır. Bundan sonra da böyle olacaktır. Başka ülkelerde bu kuruluşun bir benzerini aramaya gerek yoktur* . (ASD II, 1 952, s. 263-264) Komünizm 6.2. 1 921 günü, Hakimiyeti Milliye muhabirine verdiği demeçten: Komünizm toplumsal bir sorundur. Ülkemizin durumu, ülkemizin toplumsal koşulları, dinsel ve ulusal geleneklerinin gücü Rusya'daki komünizmin bizce uygulanmasına uygun olmadığı kanısını doğrulayan bir niteliktedir. Son zamanlarda ülkemizde komünizm ilkeleri üzerine oluşan partiler de bu gerçeği deneyle algılayarak çalışmalarını durdurma gereğine inanmışlardır. Dahası, Rusların kendi düşünürleri bile bizim için bu gerçeğin tanıtlandığına inanmış bulunuyorlar. Bundan dolayı bizim Ruslarla olan ilişkilerimiz ve dostluğumuz ancak iki bağımsız devletin birleşme ve bağlaşma ilkeleriyle ilgilidir. (ASD Il l , 1 954, s. 2 1 ) 2. 11. 1922 günü, Bursa 'da Petit Parisien mulıabirine demecinden: Bu yeni hükümet, ulusça atanmış, aynı zamanda hem yürütme, hem de yasama gücünü taşıyan milletvekillerinden oluşur**. Bu milletvekillerinin kimileri yönetim işlerinin ayrıntılarını düzenlemek ve halk komiserleri görevini yerine getirmekle görevlidir. Gerçekte egemen olan ve her şeyi yöneten, başvurulacak yer, Millet Meclisidir. Sanırsam, yeryüzünde buna benzeyen başka bir hükümet de vardır. * 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası; 1930'da, kendisinin de yüreklendirmesiyle Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuşsa da, Devrimin yıkılmasını amaçlayan öğe/erin karıştırmaları çok partili siyasalyaşamınAtatii.rk'ün günlerinde gerçekleşmesine engel olmuştur. (SnÖ). ** 1921 Anayasası'na göre, T.B.M.M. Hiikii.meti'nin nite/iğigereği. (SNÖ).


Atatürkçü 'nün

El Kitabı

1 69

Şurasını unutmamalı ki bu yönetim biçimi Bolşevik dizgesi değil­ dir.Çünkü ne Bolşevikiz ne de Komünist;ne biri, ne de öteki olamayız. Çünkü biz, ulusçu ve dinimize saygılıyız. Özetle, bizim hükümet biçimimiz tam bir demokrat hükümettir. Ve dilimizde bu hükümet "halk hükümeti" diye anılır. (ASD

111.

1 954, s. 5 1 )

5.8. 1929 günü Eskişehir'de istasyonda konuşması: Türk ulusunun toplumsal düzenini bozmaya yönelik didinmeler bo­ ğulmaya yargılıdır. Türk ulusu, kendinin ve ülkesinin yüksek çıkarlarına karşı çalışmak isteyen karıştırıcı, düşük, vatansız ve milliyetsiz, beyin­ sizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli istekleri anlayamayacak ve onlara göz yumacak bir topluluk değildir. O şimdiye değin olduğu gibi doğru yolu görür. Onu yolunda saptırmak isteyenler ezilmeye, yok edilmeye yargılıdırlar. Bunda köylü, işçi ve özellikle yiğit ordumuz candan birliktir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. O zaman Eskişehir'de bulunan Yargıtay'ın üyelerine: Yargıç efendiler, siz yasa adamlarısınız. Ellerinize ulusun, yurdun her türlü hak ve çıkarlarını koruyan yasalar verilmiştir. Türk ulusunun büyük haklarını savunurken bu noktaları önemle hatırda tutmalıdır. (ASD Il. 1 952. s. 256) 21.6. 1 935 nünü Amerikan kadın gazeteci Chıdys Beker'le konuşmasından Türkiye'de Bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk Hükümetinin ilk amacı, halka özgürlük ve mutluluk vermek, askerlerimize olduğu denli, sivil halkımıza da iyi bakmaktır. (ASD III, 1 954, s. 97) Askerlik, Savunma 19.9. 1921 günü TB.MM 'nde. Sakarya Meydan Savaşı konusunda konuşurken: Komutanlarımızın herbiri* birbirleriyle yarışırcasına Özveri, yiğitlik ve kavrayış göstermişlerdir. Subaylarımızın yiğitlikleri üzerinde söyleyecek söz bulamam, yalnız anlatımda yerindelik bakımından diyebilirim ki bu * Bu sözlerden önce Genelkurmay Başkanı Feyzi (Çakmak) ile Batı Cephesi komutam ismet (inönü) paşaları övmektedir. (SNÖ)


1 70

Atatürkçü'nün El Kitabı

savaş subay savaşı olmuştur. Eratımızı övmekten çok yüksek görürüm. Aslında bu ulusun çocukları başka türlü düşünülemez. Bu ulusun çocuklarının özverileri, yiğitlikleri için birim bulunamaz. Eratımız üzerine yeni bir şey eklemek isterim: Yiğit Türk eri Anadolu savaşlarının anlamını anlamış, yeni bir ülkü ile savaşmıştır. (ASD I. 1 945, s. 1 7 8) 22.2. 1924 günü, İzmir'de orduevindeki konuşmasından: Türkiye Cumhuriyeti yalnız iki şeye güvenir. Biri ulus kararı, öteki en acı ve en güç koşullar içinde dünyanın beğenilerine hakkıyla yaraşık olan ordumuzun yiğitliği; bu iki şeye güvenir. Arkadaşlar! Komutanız altında bulunan ordular, gerçekten yiğitliğine güvenilir ordulardır. Bu ordular tarihte benzeri geçmemiş yiğitlikler, özveriler göstermiştir. Şanlı utkular kazanmıştır. Ulus ve ülkenin gerçekten gönül borcuna ve iyilik bilmesine hak kazanmıştır. (ASD il, 1 952, s. 1 72) 1 3 . 1 0. 1 92 5 gün ü, izmir 'de ordu ileri gelenleriyle konuşmasından: Ulusumuz tam bir kararla toplumsal ve düşünsel olgunlaşmasına çalışırken, onu yolundan alıkoyacak iç ve dış engellerin karşısında güçlü, erkli, yüce görevini anlamış yiğit ordumuzun hazır bulunduğunu düşünerek içi rahatlayabilir. (ASD il, 1 952, s. 232) 22.2. 1931 günü Konya 'da askeri toplantı yerinde (mahfil) yaptığı konuşmadan: Ulus ile yiğit çocuklarından bileşmiş ordu, o denli birbiriyle birleşmiştir ki: dünyada ve tarihte bunun örneği çok seyrek görülür. Bu ulusal görünüş ile her zaman övünebiliriz. Ordudan söz ederken bu ülkenin gerçek sahibi olan Türk ulusunun aydın çocuklarından söz ediyorum. Bu çocuklar içinde kuşku yok ki, yarının yiğitlerini yetiştiren eğitimcilerimiz de var. Gereğinde hemen giysisini değiştirerek gereken yerde başını veren ve ordu ile birlikte yürüyen öğretmen arkadaşlarımız da içindedir. Ben, yüksek ordumuzun subaylarından ve onlarla Türkün aydın çocuklarından söz ettiğim zaman, onlarla birlikte olan düşünce, vicdan, bilim bakımından ulusal yiğitliğe hazır Türk gençlerinden söz ediyorum. (ASD ll, 1 952, s. 266)


Atatürkçü'nün El Kitabı

171

1. 11. 193 7 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem Üçüncü Toplantı Yılını açarken: Ordu, Türk ordusu ! . . . İşte bütün ulusun göğsünü güven, ovunç duygularıyla kabartan şanlı ad! Onu, bu yıl içinde, kısa aralıklarla iki kez, büyük yığınlar halinde yakından gördüm. Trakya ve Ege büyük manevralarında.. . Düzenbağını, gücünü, subaylarının bilgili çabalarını, büyük komutan ve generallerimizin yüksek yönetme yeteneklerini gördüm. Derin övünç duydum, beğendim. Ordumuz, Türk birliğinin, Türk erk ve yeteneğinin, Türk yurtsever­ liğinin çelikleşmiş bir anlatımıdır. Ordumuz, Türk topraklarının ve Türkiye ülküsünü gerçekleştirmek için harcamakta olduğumuz dizgeli çalışmaların yenilmesi olanaksız güvencesidir. Büyük ulusal düzenbağı okulu olan ordunun, iktisadi, kültürel, toplumsal savaşlarımızda bize aynı zamanda en gerekli öğeleri de yetiştiren büyük bir okul durumuna getirilmesine, ayrıca özen ve çaba gösterileceğine kuşkum yoktur. (ASD

1,

1 945, s. 387)

29. 10. 1 938 günü, Ankara 'da Hipodrom 'da yapılan geçit töreninden önce, Başbakan Celal Bayar'ın okuduğu, Türkiye Cumhuriyeti ordularına seslenişinden: ve geçmişi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman utku ile Utkuları birlikte uygarlık ışıklarını taşıyan yiğit Türk ordusu! Ülkesini en bunalımlı ve güç anlarda kıyıcılık, yıkım ve belalardan ve düşman yayılmasından nasıl korumuş ve kurtarmış isen, cumhuriyetin bugünkü verimli döneminde de askerlik tekniğinin bütün çağdaş silah ve gereçleri ile donanmış olduğun halde görevini özdeş bağlılıkla yapacağına hiç kuşkum yoktur. Bugün, cumhuriyetin onbeşinci yılını durmadan artan büyük bir gönenç ve erk içinde algılayan büyük Türk ulusunun önünde yiğit ordu, sana yürekten teşekkürlerimi söyler ve belirtirken büyük ulusumuzun övünç duygularına da dilmaç oluyorum. (ASD II, 1 952, s. 282-283)


Atatürkçü 'nün

1 72

El Kitabı

Havacılık 8.6. 1 928 günü, Türk Tayyare Cemiyeti (Hava Kuru­ mu) 'nde verdiği demeçten: Türk ulusunun, hava kuvvetlerimizin güçlendirilmesi gereğini anlamış olması ve beğenilecek özveriler göstermesi, siyasal ve uygar erginliğinin en büyük kanıtıdır. (ASD I II, 1 954, s. 78)

1. 11. 1935 günü. T.B.MM. 'nin Beşinci Dönem Birinci Toplantı Yılını açarken: Uçak filolarımızı ortaya koymak için büyük ulusumuzun yüce ilgisini coşkuyla anmak borcumdur. Son arsıulusal* (uluslararası) olaylar, Türk ulusu için güçlü bir hava ordusunun yaşamsal önemde tutulmasına bir daha hak verdirdi. Çok emekle kurduğumuz canımızla korumaya and içtiğimiz kutsal yurdun, havadan saldırılara karşı güvenlik altında bulunması demek, bize saldıracakların, kendi yurtlarında bizim özdeş dokuncalan yapabileceğimize güvenimiz demektir. Bu güveni, her gün. artıracak araç bulmakta, büyük Türk ulusunun, ne göksel bir duyguyu yüreğinde taşıdığını her bireyinin yurt için tutuşan gözlerinde okumaktayız. Havacılığımız, bütün ordu ve donanmamız gibi yurdu korumaya anık* (hazır) yiğitlerdir. Büyük ulus bu soyak* (soylu) çocuklarıyla kendini mutlu sayabilir. (ASD 1. 1 945, s. 37 1 . Kimi sözcükler, bugün kullanılmayan, o günkü özleştirme ürünüdür.)

O Günlerin sözcükleri (SNÖ)


Atatürkçü'nün El Kitabı

173

12. EGİTİM 16. 7. 1 92 1 gün ü A nkara 'da Maarif Kongresini açış konuşmasından: * Yüzyılların yüklü olduğu derin bir yönetim savsaklamasının devlet yapısında açtığı yaraları iyileştirmeye harcanacak çabaların en büyüğünü hiç kuşkusuz kültür yolunda bol bol göstermemiz gerekir. Şimdiye değin izlenen öğretim ve eğilim yöntemlerinin ulusumuzun tarihinde en önemli bir etken olduğu kanısındayım. Onun için bir ulusal eğitim izlencesinden söz ederken, eski dönemin hoşinanlarından ve yaradılıştaki niteliklerimizle hiç de ilişkisi olmayan yabancı düşünce­ lerden, Batıdan ve Doğudan gelen bütün etkilerden tümüyle uzak. Ulusal özyapı ve tarihimize uygun bir kültür anlatmak istiyorum. Çünkü ulusal dehamızın tam gelişmesi, ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir. Herhangi bir yabancı kültürü, şimdiye değin izlenen kültürlerin yıkıcı sonuçlarını yineletebilir. Kültür ortamla orantılıdır. O ortam, ulusun özyapısıdır. İşte biz, bu kongrenizden yalnız, çizilmiş eski yollarda gelişigüzel yürüme yöntemi üzerinde düşünce alışverişinde bulunmayı değil. belki ileri sürdüğüm koşullara sahip yeni bir sanat ve bilim yolu bulup ulusa göstermek ve o yolda yürütmek için önder olmak gibi kutsal bir hizmet bekliyoruz. . . . Önünüzde v e ulus önünde ulusal eğitimimiz üzerindeki görüşümü anlatmaya olanak veren bu vesileden yararlanarak, gelecekteki kurtuluşu­ muzun saygıdeğer öncüleri olan Türkiye'nin kadın ve erkek öğretmenleri üzerindeki saygılı duygularımı anmak isterim. ... Silahıyla olduğu denli beyniyle de savaşım zorunda olan ulusu­ muzun, birincisinde gösterdiği gücü ikincisinde de göstereceğinden hiç kuşkum yoktur. (ASD II, 1 952, s. 1 6- 1 8) 27.10. 1 922 günü, Büyük Utkuyu kutlamak üzere, İstanbul'dan gelen öğretmenlere Bursa 'da Şark Tiyatrosu 'nda yaptığı konuşmadan: . . . İsterim ki, çocuk olayım ve sizin ışık saçan öğretim çemberinizde bulunayım, sizden verimleneyim, siz beni yetiştiresiniz. O zaman ulusum için, daha yararlı olurdum ( ...) Bu dileğimin yerine başka bir istekte bulunacağım: bugünün çocuklarını yetiştiriniz. Onları ülkeye, ulusa yararlı öğeler yapınız. • Temmuz 1921 'de büyük Yunan saldırısı üzerine Sakarya gerisine çekilmek zorunda olan birliklerimizin ve Meclis 'in en güç durumunda açılmış kurultay. (SNÖ)


A tatürkçü'nün El Kitabı

1 74

Düşünler anlamsız, mantıksız saçmalarla dolu olursa, o düşünceler sayrıdır. Bunun gibi, toplumsal yaşam akıl ve mantıktan uzak, yararsız ve dokuncalı birtakım inanç ve geleneklerle dolup taşmış olursa inmeli duruma gelir. Önce düşünce ve toplum güçlerinin kaynaklarını temizlemekle işe başlamak gerekir. ( ... ) Bilim ve teknik gereklidir. Bilim ve teknik girişimlerinin çalışma merkezi ise okuldur. Bundan dolayıdır ki, okul gereklidir. Okul adını hep birlikte saygıyla, ululayarak analım. Okul genç beyinlere, insanlığa saygıyı, ulus ve ülkeye sevgiyi, bağımsızlığın onurunu öğretir. Bayanlar, baylar; ülkemizin en bayındır, en güzel yerlerini üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı yenen utkunun gizi nerdedir, bilir misiniz? Orduların yönetiminde bilim ve teknik ilkelerini önder edinmektir. Ulusumuzu yetiştirmek için temel olan okullarımızın, üniversitelerimizin kurulmasında özdeş yolu izleyeceğiz. Evet, ulusumuzun siyasal, toplumsal yaşamında, ulusumuzun düşünsel eğitiminde de önderimiz bilim ve teknik olacaktır. . . . Eğitim işlerinde kesinlikle utku kazanmış olmak gerektir. Bir ulusun gerçek kurtuluşu ancak bu yolda olur. Bu utkunun sağlanması için hepimizin tek bir can, tek bir düşün olarak temelli bir izlence üzerinde çalışması gerekir. Bence bu izlencenin temel noktaları ikidir: 1 . Toplumsal yaşamımızın gereklerine uyması. 2. Çağın gereklerine uygun gelmesidir. . .. Bir yandan genel olan bilgisizliği ortadan kaldırmaya çalışmakla birlikte, öte yandan toplum yaşamında kendiliğinden etken, etkili ve verimli öğeler yetiştirmek gerekir. Bu da ilk ve orta öğretimin uygulamalı bir biçimde olmasıyla olanaklıdır. Ancak bu yolla toplumlar iş adamlarına, sanatçılara sahip olur. Doğaldır ki, ulusal dehamızı geliştirecek duygularımızı; yaraşık olduğu kerteye ulaştırmak için yüksek meslek kişileri de yetiştireceğiz. Çocuklarımızı da özdeş öğrenim basamaklarından geçirerek yetiştireceğiz. Bayanlar, baylar! Ordularımızın kazandığı utku, sizin ve sizin ordularınızın utkusu için yalnız ortam hazırladı... Gerçek utkuyu siz kazanacak ve sürdüreceksiniz ve kesinlikle başarı sağlayacaksınız. Ben ve sarsılmaz inanla bütün arkadaşlarım sizi izleyeceğiz, ve sizin karşılaşacağınız engelleri kıracağız. (ASDII, 1 952, s. 42-46)


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 75

1.3. 1 924 günü, T.B.M.M. 'nin ikinci Dönem Birinci Toplantı Yılını açarken: Ulusun genel oyunda saptanan eğitim ve öğretimin birleştirilmesi* ilkesinin bir an yitirmeden uygulanması gereğini görüyoruz. (ASD I. 1 945, s. 3 1 7) 22. 9. 1924 günü Samsun 'da İstiklal Ticaret Mektebi'nde öğretmenlere konuşmasından: . . . Eğitim sözcüğü yalnız olarak kullanıldığında herkes kendi amacına göre bir anlam çıkarır. Ayrıntılara girişilirse eğitimin erekleri, amaçları çeşitlenir. Örneğin dinsel eğitim, ulusal eğitim, uluslararası eğitim ... Bütün bu eğitimlerin erek ve amaçları başka başkadır. Ben burada yalnız yeni Türk Cumhuriyetinin yeni kuşağa vereceği eğitimin ulusal eğitim olduğunu kesinlikle belirttikten sonra, ötekiler üzerinde durmayacağım. Yalnız işaret ettiğim anlamı kısa bir örnek ile açıklayacağım. ... Yeryüzünde üçyüz milyonu aşkın İslam vardır. Bunlar ana, baba, hoca eğitimiyle eğitim ve aktöre almaktadır. Ancak, ne yazık, olayın gerçeği şudur ki. bütün bu milyonlarca insan yığınları şunun yada bunun tutsaklık ve alçalma zincirleri altındadır. Aldıkları tinsel eğitim ve aktöre onlara bu tutsaklık zincirlerini kırabilecek insanlık erdemini vermemiştir, veremiyor. Çünkü eğitim erekleri, ulusal değildir. .. . Ulusal eğitimin ne demek olduğunu bilmekte artık bir türlü karışıklık kalmamalıdır. Bir de ulusal eğitim temel olduktan sonra onun dilini, yöntemini, araçlarını da ulusal yapmak zorunluluğunu tartışma ola­ naksızdır. ulusal eğitim ile geliştirilmek ve yükseltilmek istenen genç be­ yinleri bir yandan da paslandırıcı, uyuşturucu düşsel gereksizliklerle dol­ durmaktan kaçınmak gerektir. (ASD II, 1 952. s. 200-20 1 ) 1. 11. 1936 günü, TB.M.M. 'nin Beşinci Dönem ikinci Toplantı Yılını açarken: İlköğrenimin yayılması için, sade ve kullanışlı önlemler almak yolundayız, llköğrenimde ereğimiz, bunun genel olmasını bir an önce gerçekleştirmektir. Bu sonuca varmak, ancak, aralıksız önlem almakla ve onu dizgeli uygulamakla olanak içine girebilir. Ulusun başlıca bir işi olarak, bu konuda direnmeyi gerekli görüyorum. Meslek ve teknik okullarına istek artmıştır. Bunu sevinçle söylerken, her türlü isteklendirmeyi arttırmak gerektiğini de eklemek isterim. (ASD I. 1 945. s. 372) • Medreselerin ortadan kaldırılarak öğretimin birleştirilmesi. 3.3.1924 günü çıkarılan bir yasa ile hemen gerçekleştirilmiştir. (SNO).


A tatürkçü'nün El Kitabı

1 76

Öğretmen 24.3. 1 923 günü Kütahya 'da lisede öğretmenlerle konuşmasından: Arkadaşlar, asker ordusuyla kültür ordusu arasındaki benzerliği ve uygunluğu anlatmış olmak için şunu da ekleyeyim; değerli bir yapıtla or­ dunun ruhu, subay ve kumanda kurullarıdır deniliyor. Gerçekten böyledir. Bir ordunun değeri subay ve komuta kurulunun değeri ile ölçülür. Siz öğretmen bayanlar ve öğretmen baylar, sizler de kültür ordusunun subay ve komuta kurulusunuz. Sizin ordumuzun değeri de sizlerin değerinizle ölçülecektir. (ASD il. 1 952. s. 1 66) 25. 7. 1 924 günü. Muallimler Birliği üyelerine Şehir Lokan­ tasında verilen cardaki konuşmasından: Öğretmenler, Yeni kuşağı, cumhuriyetin özverili öğretmen ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni kuşak sizin yapıtınız olacaktır. Yapıtın değeri, sizin ustalığınız ve özveriniz derecesiyle orantılı olacaktır. Öğretmenler! Erkek ve kız çocuklarımızın özdeş yolla bütün öğrenim basamaklarında öğretim ve eğitimlerinin uygulamalı olması önemlidir. Ülke çocuğu, her öğrenim basamağında iktisadi yaşamda etken, etkili ve başarılı olacak biçimde donatılmalıdır. Ulusal aktöremiz, uygar temellerle, özgür düşüncelerle beslenmeli ve güçlendirilmelidir. Bu çok önemlidir; özellikle dikkatinizi çekerim. Korkutma ilkesine dayanan aktöre, bir erdem ol­ madıktan başka güvene de yaraşık değildir. . . . Görüş açılarının, izlencelerin kesin ve açık seçik olması çok önemli olmakla birlikte verimli olması ve yapıt verebilmesi, onların güçlü, düşünen ve özverili öğretmenlerimizce okullarımızda çok büyük dikkat ve çaba ile uygulanmasına bağlıdır. İşte özellikle sizden dileyeceğim nokta budur. Sizin başarınız, cumhuriyetin başarısı olacaktır. Arkadaşlar; yeni Türkiye'nin birkaç yıla sığdırdığı askeri, siyasal, yönetimsel devrimler sizin, saygıdeğer öğretmenler, sizin toplumsal ve düşünsel devrimdeki başarınızla doğrulanacaktır. Hiçbir zaman hatırları­ nızdan çıkmasın ki, cumhuriyet sizden "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür"* kuşaklar ister. (ASD II, 1 952, s. 1 74) • Tevfik Fikret'in: Fikri hür, iifanı hur. vicdanı hür bir şairim dizesinden: Düşüncesi, kültürü, vicdanı özgür... (SNÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 77

14. 1 0. 1 925 günü, İzmir Erkek Muallim Mektebi'nde konuşmasından: Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir ulus henüz ulus sanını almak yeteneğini kazanma­ mıştır. Ona basbayağı bir yığın denir, ulus denemez. Bir yığın ulus olabilmek için kesinlikle eğiticilere, öğretmenlere gereksinme duyar. Onlardır ki bir toplumu gerçek ulus durumuna getirirler. Bizim ulusumuz elbette dünyanın beğenilerine yaraşıldık kazanmış bir topluluktur. Ancak, onu yaraşık olduğu onur aşamasına eriştirecek olan sizlersiniz. Ulus, ülke, cumhuriyet sizden yüksek hizmet beklemektedir. Siz çalışmaya giriştikten sonradır ki en büyük yeteneği işe dönüştürmüş olacaksınız. (ASD il, 1 952, s. 236) Üniversite 1. 11. 1 932 günü, T.B.M.M. 'nin Dördüncü Dönem ikinci Toplantı Yılını açarken: Arkadaşlar! Üniversite kurulmasına verdiğimiz önemi belirtmek isterim. Yarım önlemlerin kısır olduğunda kuşku yoktur. Bütün işlerimizde olduğu gibi eğitimde ve kurulan üniversitede de kökten önlemler yürütmek kesin kararımızdır. (ASD 1, 1 945, s. 360) 1. 11. 1937 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem Üçüncü Toplantı Yılını açarken: Büyük davamız, en uygar ve en gönençli ulus olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu, yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde temelli devrim yapmış olan büyük Türk devingen ulusunun ülküsüdür. Bu ülküyü en kısa bir zamanda başarmak için, düşünce ve eylemi birlikte yürütmek zorundayız. Bu girişimde başarı, ancak, türeli* bir planla ve en köklü biçimde çalışmakla olanak içine girebilir. Bu nedenle okuyup yazma bilmeyen tek yurttaş bırakmamak; ülkenin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik öğeleri yetiştirmek; ülke davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, kuşaktan kuşağa yaşatacak birey ve kurumları yaratmak; işte bu önemli ilkeleri en kısa zamanda sağlamak, Kültür Vekiiletinin (Milli Eğitim Bakanlığı) üzerine aldığı büyük ve ağır sorumluluklardır. İşaret ettiğim ilkeleri, Türk gençliğinin beyninde ve Türk ulusunun bilincinde her zaman canlı bir durumda tutmak, üniversitelerimize ve yüksek okullarımıza düşen başlıca görevdir. • Aslında böyledir. (SNÖ). "Yasal" anlamında.


Atatürkçü'nün

1 78

El Kitabı

Bunun için ülkeyi üç büyük kültür bölgesi durumunda düşünerek: Batı bölgesi için, İstanbul Üniversitesinde başlanmış olan düzeltme izlencesini daha kökten bir yolda uygulayarak cumhuriyete gerçekten çağdaş bir üniversite kazandırmak; merkez bölgesi için, Ankara Üniversitesini az zamanda kurmak gerektir. Ve Doğu bölgesi için Van Gölü kıyılarının en güzel bir yerinde, her daldan ilk okullarıyla ve sonunda üniversite sivil çağdaş bir kültür kenti yaratmak yolunda, şimdiden işe başlamalıdır. (ASD

1,

1 945, s. 386)

1. 11. 1938 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem Dördüncü Toplantı Yılını açış konuşmasından: Yüksek öğrenim gençlerini istediğimiz ve gereksindiğimiz gibi ulusal bilinçli ve çağdaş kültürlü olarak yetiştirmek için İstanbul Üniversitesinin gelişmesi, Ankara Üniversitesinin tamamlanması ve Doğu Üniversitesinin yapılan incelemelerle saptanmış olan ilkeleri içinde, Van Gölü çevresinde kurulması çalışması hızla ve önemle sürdürülmektedir. Geçen yıl deneylerinin umut verici nitelikte olduğunu belirttiğim eğitmen okulları çok iyi sonuçlar vermiş ve eğilim kadrosuna bu yıl 1 500 kişi daha eklenmiştir. Önümüzdeki yıllar içinde bu sayının artırılacağı kuşkusuzdur. (ASD

l.

1 945,

s.

394)

Konservatuvar Üçüncü 1. 11. 1937 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem Toplamı Yılını açarken: Geçen yıl Ankara'da kurulan Devlet Konservatuvarının, müzikte, sahnede, kendisinden beklediğimiz teknik öğeleri hızla verebilecek duruma getirilmesi için daha çok çaba ve özveri yerinde olur. (ASD 1. 1 945, s. 386-387) Spor 1. 11. 1938 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem üçüncü Toplunu Yılını açarken: Her çeşit spor çalışmalarını. Türk gençliğinin ulusal eğitiminin ana öğelerinden saymak gerekir. Bu işte, hükümetin şimdiye değin olduğundan daha çok gerçekçi ve dikkatli davranması, Türk gençliğinin, spor bakımından da ulusal coşku içinde özenle yetiştirilmesi, önemli tutulmalıdır. (ASD

1,

1 945, s. 387)


A tatürkçü'nün

El Kitabı

1 79

13. İKTİSAT

1.3.1922 günü, T.B.MM 'nin üçüncü Toplantı Yılını açarken: .. . Artık özgür ve bağımsız bir yaşama atılan Türkiye için iktisat yaşamını boğmakta olan kapitülasyonlar yoktur. Ve olamaz. İktisat yaşa­ mımızın belirli amaçlara yönetiltilmesi ve hızla olgunlaşıp ilerlemesi için alınacak önlemler arasında ülkemizde Avrupa çekilmesi yüzünden yok edilmiş ve şimdiye değin savsaklanagelmiş olan tarım sanayiimizi can­ landırmayı ve çağdaş iktisat araçlarıyla donatmayı önlemle dikkatiniz önünde tutacağım. Gerek tarım, gerekse ülkenin genel varsıllığı ve sağlığı bakımından önemi kesin olan ormanlarımızı da çağdaş önlemler ile iyi durumda bulundurmak, genişletmek ve en büyük yararı sağlamak temel ilkelerimizden biridir. İktisat siyasamızın önemli amaçlarından biri de genel çıkarları doğrudan doğruya ilgilendirecek iktisat kurumlarını ve girişimleri. parasal ve teknik gücümüzün elverdiği ölçüde devletleştirmedir. * Bunlardan; topraklarımız altında bırakılmış duran maden haznelerini de az zamanda işleterek, ulusumuzun çıkarına açık bulundurabilmek de ancak bu yöntem ile olanaklıdır. Bununla birlikte, salt iktisatça yararlanma amacıyla gerek madenlerimizde ve gerek başka iktisat konularımızda, bayındırlık işlerimizde kullanılmak istenen anamalın sahiplerine hükümetimizce her türlü kolaylığın gösterileceği kuşkusuzdur. Bu anamalların yasalarımıza bağımlı olması da doğaldır. Ülkenin iktisadi direkleri tarım ve tarım sanayii olmakla birlikte ülkede öteden beri var olan, örneğin: dokuma sanayii gibi sanayiin korunması ve canlandırılması ve kimi bölgelerde yeniden kurulabilecek olan başka sanayiin her yoldan korunması önemle dikkate alınacaktır. İktisat bakanlığımızın bir yıllık çalışması bu açıkladığım görüş açısı içinde olmuştur. (ASD

l.

1 945, s. 220)

13. 1.1923 günü, izmit'te İstanbul gazetecilerine demecinden; toplanacak İzmir İktisat Kongres'ni haber verirken: ... Yeni Türkiye devleti temellerini süngü ile değil, süngünün de dayandığı iktisat ile kuracaktır. Yeni Türkiye devleti dünyayı alan bir devlet olmayacaktır. Ama, yeni Türkiye devleti bir iktisat devleti olacaktır. (ASD II, 1 952, s. 56)

* Devletçilik ilkesi 193/'de C.H.P. iz/encesine, 193 7'de Anayasaya girmiştir. (SNÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 80

1 7. 2. 1923 günü İzmir İktisat Kongresini açış konuşmasından: . . . Tarih, ulusların yükselme ve düşme nedenlerini ararken birçok siyasal, askeri, toplumsal nedenler bulmakta ve saymaktadır. Kuşku yok, bütün bu nedenler, toplumsal olaylarda etkilidirler. Ancak bir ulusun doğrudan doğruya yaşamıyla, yükselmesiyle, çöküşüyle ilgili ve ilişkili olan ulusun iktisadıdır. Tarihin ve deneyin saptadığı bu gerçek, bizim ulusal yaşamımızda da tümüyle belirgindir. Gerçekten Türk tarihi incelenirse bütün yükselme ve çöküş nedenlerinin bir iktisat sorunundan başka bir şey olmadığı anlaşılır. ( . . . . ) Tarihimizi dolduran bunca başarılar, utkular ya da yenilgiler, dağılma ve yıkımlar, bunların tümü; oldukları dönemlerdeki iktisat durumlarımızla ilişkili ve ilgilidir. Yeni Türkiyemizi yaraşır olduğu aşamaya götürebilmek için, ne olursa olsun iktisadımıza birinci kertede önem vermek zorundayız. Çünkü çağımız tümden bir iktisat döneminden başka bir şey değildir. ( . . . ) Bir ulusun yaşamsal nedenlerini, gönenç ve mutluluğunu oluşturan iktisat ile uğraşmaması, uğraşamaması dikkati çeken bir olaydır. Ama biz açıkça söylemek zorundayız ki, iktisadımıza gereğince önem vermemiş bulunuyoruz. Bir ulusun doğrudan doğruya yaşamsal nedenleriyle uğraşamaması, o ulusun yaşadığı dönemler ile ve dönemleri saptayan tarihi ile çok ilgilidir. Şu halde, biz de uğraşamamış isek, gerçek nedenlerini, geçirdiğimiz dönemlerde ve özellikle tarihte arayabiliriz. Ancak, böyle bir inceleme yaptığımız zaman, ne yazık açıkça söylemek zorundayız ki, biz daha şimdiye değin gerçek, bilimsel, olumlu anlamıyla bir dönem yaşayamadık. Bundan dolayı ulusal bir tarihe sahip olamadık. .

. . . Kılıç ile fetihler yapanlar, sabanla fetihler yapanlara yenilmeye ve sonuç olarak yerlerini bırakmaya zorunludurlar. . . . Kılıç kullanan kol yorulur, sonunda kılıcı kına koyar ve belki kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya yargılı olur. Ama saban kullanan kol gün geçtikçe daha çok güçlenir ve daha çok güçlendikçe daha çok toprağa sahip olur. Siyasal, askeri utkular ne denli büyük olursa olsunlar, iktisat utkularıyla taçlanamazlarsa elde edilen utkular kalıcı olmaz, az zamanda söner. Bu bakımdan, en güçlü ve parlak utkumuzun da sağlayabildiği ve daha sağlayabileceği yararlı verimleri saptamak için iktisadımızın, iktisat egemenliğimizin sağlanması, ve sağlamlaştırılması ve genişletilmesi ge­ rektir. ( ....) Bu denli verimli ve bu denli güçlü olan yeni hükümetimizin, düşmansız kalacağını varsaymak doğru değildir. Bu güzel temellerin de içine kundak koyarak onu yıkmaya çalışacaklar olacaktır. Onun yaşamına, verimine karşı suikastlar düzenlemeye girişecekler bulunacaktır. Bütün


A tatürkçü 'nün El Kitabı

181

bunlara karşı e n güçlü silahımız iktisattaki genişlik, sağlamlık v e ba­ şarımız olacaktır. ( .... ) İçine girdiğimiz halk döneminin, ulusal dönemin ulusal tarihini de yazabilmek için kalemimiz sabanlar olacaktır. Bence halk dönemi, iktisat dönemi kavramı ile anlatılır. Öyle bir iktisat dönemi ki, onda ülkemiz gönençli olsun ve varsıl olsun. "El kanaatü kenzün 13.yüfna". Yetinme (kanaat) yi tükenmez hazine (kenzün 13.yüfna)* sanmak yoksulluğu erdem bilmek felsefesine de iktisat dönemi artık son versin . . . . Başarmak için çok çalışmak gerektiğini bilmeliyiz. İktisat diyoruz; ne var ki arkadaşlar, iktisat demek her şey demektir. Yaşamak için, mutlu olmak için, insanlık varlığı için ne gerekiyorsa onların tümü demektir. Tarım demektir, ticaret demektir, çalışmak demektir, her şey demektir. (ASD

il,

1 952, s. 99- 1 1 0 . arasından)

1 6. 3. 1 923 günü Adana Türk Ocağı 'nda çiftçilerle konuşmasından . . . Dünyada fetihler yapmanın iki aracı vardır. Biri kılıç, öteki saban. Başka yerde de söyledim ve burada bir daha yinelemeyi yararlı buluyorum: Utkusunun aracı yalnız kılıç olarak kalan bir ulus, bir gün girdiği yerden kovulur, rezil edilir, yoksul ve darmadağın olur. Öyle ulusların yoksulluğu, darmadağınıklığı o denli büyük ve acı olur ki, kendi ülkesinde bile yargılı ve tusak bir durumda kalabilir. Onun için gerçek fetihler yalnız kılıçla değil, sabanla yapılandır. Ulusları yurtlarında yerleşik kılmanın, ulusa kararlılık sağlamanın aracı sabandır, Saban, kılıç gibi değildir. O, kullanıldıkça güçlenir. Kılıç kullanan kol çok geçmeden yorulduğu halde sabanı kullanan kol zaman geçtikçe toprağın daha çok sahibi olur. Kılıç ile saban, bu iki fetihçiden birincisi, ikincisine her zaman yenilir. Tarihin bütün olayları ve olan işleri, yaşamın bütün gözlemleri bunu doğruluyor. Ulusumuz çok büyük acılar, yenilgiler, acıklı durumlar görmüştür. Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun gerçek nedeni şundadır: çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, öteki elindeki sabanla topraktan ayrılmadı. Ulusumuzun büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık. (ASD II, 1 952, s. 1 1 7 ) * El'kanaatü kenzün ldyüfna: Yetinme tükenmezbir hazinedir. Muhammed Peygamber'in ün/ti hir lwclı' 'ı. Peygamber sözü. (SNÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 82

30.8. 1 924 günü, Başkomutan Savaşı 'nın ikinci yıldönümünde Dumlupmar'dayaptığı konuşmadan: . . . Ulusumuz burada saptadığımız büyük utkudan daha önemli bir ödevin ardındadır. Utkunun elde edilmesi ulusumuzun iktisat alanındaki başarılarıyla olanak içine girecektir. Bilirsiniz ki iktisatça arık bir yapı, yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, gönenç ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal yıkımlardan yakasını kurta­ ramaz. Ülkenin yönetimindeki başarı da iktisadındaki kazançlar derecesiyle orantılı olur. Hiçbir uygar devlet yoktur ki, ordu ve donanmasından önce iktisadını düşünmüş olmasın. Ülke ve bağımsızlık savunması için varlığı gereken bütün güçler ve araçlar iktisadın açılma ve gelişmesiyle yetkinleşebilir. Ulusumuzun niteliği olan güçlü özyapı, sarsılmaz buyrum, ateşli ulusçuluğun iktisadi başarıdan fışkıracak verimlerle de yaraşır olduğu kertede güçlendirilmesi zorunludur. Yüzyıl vuruşmasında ulusumuzu ba­ şarıya eriştirecek bir iktisadi yaşam sağlanmasını amaçlayan genel kültür ve eğitim dizgelerimiz, her gün daha çok temellenecek ve elbette başarılı olacaktır. (ASD

II,

1 952, s. 1 83-1 84)

1. 11. 1932 günü T.B.M.M. 'nin Dördüncü Dönem ikinci Toplantı yılını açış konuşmasından: Biz iktisatta genişliğin temelini de, ancak her ulusun gönençle yaşamaya ve ilerlemeye hakkı olduğunu doğru bulan bir anlayışla, bütün ulusların birlikte çalışmaları yolunun bulunmasında görüyoruz. (ASD

I,

1 945, s. 357)

Maliye 1. 3. 1 922 günü, T.B.M.M. 'nin Üçüncü Toplantı Yılını açarken: . .. Bugünkü savaşlarımızın amacı tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın bütünlüğü ise ancak parasal bağımsızlıkla olanaklıdır. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca o devletin bütün yaşamsal dallarında bağımsızlık kötürümdür. Çünkü devletin her örgeni ancak parasal güçle yaşar. Parasal bağımsızlığın korunması için ilk koşul, bütçenin iktisat yapısı ile orantılı ve dengeli olmasıdır. Bundan dolayı; devlet yapısını yaşatınak için dışarıya başvurmaksızın ülkenin gelir kaynaklarıyla tutumu sağlama umar ve önlemlerini bulmak gerekli ve olanaklıdır. . . . En çoğuyla tutum, ulusal ilkemiz olmalıdır.


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 83

Bundan dolayı; maliyede yöntemimiz, halkı baskı altında tutmak ve ona dokunca vermekten kaçınmakla birlikte elden geldiğince dışarıya gereksinme duymadan ve el açmadan yeterli gelir sağlamak ilkesine daya­ nır. Şimdiki halde yararlanılmayan gelir kaynaklarından yararlanmak ve halkın vergi yükünü hafifletmek için kimi maddeler üzerinde tekeller koy­ mak gereklidir. (ASD 1, 1 945, s. 222) 1. 11. 1938 günü, T.B.M.M. 'ni açış konuşmasından: Maliyemiz denk bütçe, sağlam ödeme, vergi dizgelerini yükümlü yararına düzeltme, hafifletme ve ulusal paranın değerini koruma ilkelerini tam bir bağlılık ve basan ile izlemekte, uygulamaktadır. Halkın ve çiftçinin vergi yükünü hafifletmek yolunda öteden beri güdülen ilkenin olanak ölçüsünde uygulanması bu yıl da sürdürülmüştür. (ASD 1, 1 945, s. 393) Vergi 1. 11. 1936 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem İkinci Toplantı Yılını açarken: Vergi yöntemlerinin düzeltilmesi umarlarının aranması da önemle sürdürülmelidir. İyi yöntem ve iyi uygulamanın sevindirici sonuçlarını yurttaş, hiçbir işte vergi konusu denli duyarlıkla değerlendiremez. Öte yandan, yurttaşa hazineye karşı yükümlülüğünün, en önemli görevi olduğunu anlatmak için, yorulmamak gerekir. Kuşku yoktur ki, özellikle devletçi ve halkçı olan bir yönetim ve iktisat yaşamında, hazinenin gücü ve düzenli oluşu başlıca dayanaktır. Cumhuriyetin gücü de her alanda ve ulusal savunma alanında, gereksinmelerini karşılayan hazinesinin düzenli oluşundadır. Gelecek yıllar için hazinenin gücünü korumak, sizin en önemli işiniz olacaktır. Ulusal paramızın edimli olarak yerleşik olan değeri korunacaktır. (ASD

1,

1 945, s. 375)

Sınıflar 1 7.2. 1923 günü, İzmir iktisat Kongresi'nin açış konuşmasından: Eğitim izlencelerimiz gibi, devlet bölümleri için düşünülecek izlenceler de, iktisat izlencesine dayanmaktan kendini kurtaramazlar. Temelli bir izlence uygulamak ve bu izlence üzerinde bütün ulusu uygun bir biçimde çalıştırmak gerektir.


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 84

Bizim halkımız, çıkarları birbirinden ayrılır sınıflar durumunda değil; tersine varlıkları ve çalışma sonuçları birbirine gereken sınıflardır. Bu dakikada beni dinleyenler çiftçilerdir, zenatçılardır, tecimenlerdir ve işçilerdir. Bunların hangisi birbirine karşı olabilir. Çiftçinin sanatçıya, sanatçının çiftçiye ve çiftçinin tecimene ve bunların hepsine, birbirine ve işçiye gereksinir olduğunu kim yadsıyabilir? (ASD i l , 1 952, s. 1 1 1 - 1 1 2) Nüfus 1. 3. 1923 günü, TB.M.M 'nin Üçüncü Toplantı Yılını açarken: ... Nüfus sorunu bir ülkenin en önemli yaşamsal sorunlarındandır. Yönetimsel, askeri, parasal ve iktisadi sorunlarda ülke nüfusunun doğru niceliğini bilmek ne denli gerekliyse her yıl yapılacak istatistiklerle nüfusun artış ya da azalma niceliği anlaşılmadan artma nedenlerinin sürdürülmesi ve azalma nedenlerinin ortadan kaldırılması için önlemler almak olanağı bulunmayacağı bellidir. Bundan dolayı, yeniden nüfus sayımı ya­ pılmasında* pek ivedi ve kaçınılmaz bir gereğin varlığı kesindir. (ASD

1,

1 945, s. 277)

Devletçilik 27. 1. 1931 günü, izmir'de C.HP. il kongresindeki konuşmasından: Partimizin izlencesi, bir doğrultudan tümüyle demokratik, halkçı bir izlence olmakla birlikte iktisat görüş açısından devletçidir. Bu bakımdan, partimize dayanan cumhuriyet hükümetinin her açıdan yurttaşların yaşamıyla, geleceğiyle ve gönenciyle ilgilenmesi doğaldır. Halkımız ya­ radılıştan devletçidir, ki her türlü gereksinmeyi devletten istemek için kendisinde bir hak görüyor. (ASD il, 1 952, s. 262-263) 20.4. 1931 günlü, seçim bildirgesinden: Bireysel çalışma ve çabayı temel tutmakla birlikte, elden geldiğince az zaman içinde ulusu gönence ve ülkeyi bayındırlığa eriştirmek için ulusun genel ve yüksek çıkarlarının gerektirdiği işlerde, özellikle iktisat alanında devleti edimli olarak ilgili ve etkin kılmak. (ASD

iV,

1 964, s. 549-550)

* Cumhuriyeııensonra ilk nüfus sayımı 27Ekim 1927'de, ikinci 1935'teyapılmış, bundan sonra herşey yılda biryinelenir o/muştur. (SNÖ).


Atatürkçü 'nün El Kitabı

185

1935yazında İzmir Fuarı 'nın açılışı dolayısıyla: Türkiye'nin uyguladığı devletçilik dizgesi 1 9 uncu Yüzyıldan beri sosyalizm kuramcılarının ileri sürdüğü düşüncelerden alınarak çevrilmiş bir dizge değildir. Bu, Türkiye'nin gereksinmelerinden doğmuş, Türkiye'ye özgü bir dizgedir. Devletçiliğin bizde anlamı şudur: Bireylerin özel girişimlerini temel tutmak, ancak büyük bir ulusun ve geniş bir ülkenin bütün gereksinmelerini ve birçok şeylerin yapılmadığını gözönünde tutarak ülke iktisadını devletin eline alması ... Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türkiye yurdunda yüzyıllardan beri kendi girişimleriyle yapılmamış olan şeyleri bir an önce yapmak istedi. Ve görüldüğü gibi kısa bir zamanda yapmayı başardı. Bizim izlediğimiz bu yol liberalizmden başka bir dizgedir. * (Celal Kutay: Celal Bayar l , 1 939, s. 429) Hayat Pahalılığı 1. 11. 193 7 günü, T.B.M.M. 'nin BeşinciDönem Üçüncü Toplantı Yılını açarken: . .. . Daha önce de değindiğim gibi, ülkede, özellikle kimi bölgelerde, göze çarpacak önem alan yaşam pahalılığı ile uğraşmak. Bunun için bilimsel bir inceleme yaptırılmalı ve saptanarak nedenleriyle kökten ve planlı biçimde savaşım yapılmalıdır. (ASD

l,

1 945, s. 3 8 1 )

Kredi Özdeş konuşmadan: Küçük esnafa ve büyük sanayicilere gereksindikleri kredileri kolayca ve ucuzca verecek bir kuruluş ortaya koymak ve kredinin, olağan koşullar altında ucuzlatılmasına çalışmak da çok gereklidir. (ASD

l.

1 945, s. 3 82)

• 1930'da ortaokullarda okutulmak üzere bastırılan, Prof Dr. Afet İnan 'ın /969'da Türk Tarih Kurumu yayınları arasında yeniden bastırdığı: Medeni Bilgiler (ve M. Kemal Atatürk'ün Elyazı/arı) adlı kitapta, ayrıcaProf Dr. Afet İnan 'ın M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım adlı kitabında (s. 67): ... Türkiye Cumhuriyetini yönetenlerin, demokrasi ilkesinden ayrılmamakla birlikte Devletçilik ilkesine uygun yürümeleri, bugün içinde bulunduğumuz durumlara, koşullara ve zorunluk/ara uygun olur. Bizim izlenmesini uygun gördüğümüz Devletçilik ilkesi; bütün üretim ve dağıtım araçlarını bireylerden alarak. ulusu büsbütün başka ilkeler içinde düzenlemek amacı izleyen sosyalizm ilkesine dayalı kollektivizm ya da komünizm gibi, özel ve bireysel iktisat girişim ve çalışmasına yer bırakmayan bir dizge değildir. "Mutedil Devletçilik" teriminin, Medeni Bilgiter'in ilk basımından çıkarıldığını, ikinci basımına yeniden konulduğunu, Muzaffer Uyguner, Varlık dergisinin Şubat 1981 sayısındaki kitap tanıtma yazısında he/irıiı·ıır

(SNÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 86

Tarım 2 7.1.1931 günü izmir'de C.H.P. il kongresindeki konuşmasından: Bütün insanlığa tarımı, sanatı ilk öğreten Türk ulusu idi. Türk ulusunun dünyaya eğiticilik etmiş olduğuna artık gerçek bilginlerin kuşkusu kalmamıştır.* Türk ulusunun bundan sonra yaraşır olduğu kertede iktisat alanında yükseleceğine kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Partimizin görevi bu ereğe bir an önce erişebilmek için ulusa yol göstermek ve yardım etmektir. Bunu bir vicdan borcu, bir insanlık borcu biliriz. Borcumuza bağlıyız, hep bağlı kalacağız. (ASD

il,

1 952, s. 264-265)

1. 11. 1936 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem İkinci Toplantı Yılını açarken: Tarımda kalkınmayı kolay ve çabuk yapmak için koşullar, çok ilerlemiş ve hazırlanmıştır. Yeni yöntemde ve yeni makinalar kullanmakta, iyi örgütlerle yapılacak yardımların hızla verimli olacağını görüyoruz. Kooperatif örgütleri her yerde sevilmiştir. Kredi ve satış için olduğu denli, üretim araçlarını öğretip kullandırmak için de, kooperatiften yararlanmayı olanaklı görüyoruz. (ASD

I,

1 945, s. 374)

1. 11. 193 7 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem Üçüncü Toplantı Yılını açarken: Ulusal iktisadımızın temeli tarımdır. Bunun içindir ki, tarımda kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere değin yayılacak izlenceli ve uygulamalı çalışmalar bu amaca erişmeyi kolaylaştıracaktır. Ancak, bu yaşamsal işi, yerindelikle amacına ulaştırabilmek için, ilk önce ciddi incelemelere dayalı bir tarım siyasası saptamak ve onun için de, her köylünün ve bütün yurttaşların kolayca kavrayabileceği ve severek uygulayabileceği bir tarım yönetimi kurmak gereklidir. (ASD

1,

1 945, s. 379)

1. 11. 1 93 7 günü, T.B.M. M. 'nin Beşinci Dönem Üçüncü Toplantı Yılını açarken: Küçük büyük bütün çiftçilerin iş araçlarını artırmak, yenileştirmek ve korumak önlemleri vakit geçirilmeden alınmalıdır. Her halde, en küçük bir çiftçi ailesi, bir çift hayvan sahii kılınmalıdır; bunda, ülküsel olan öküz * Cumhuriyetten sonra oluşturulantarih anlayışının, tarih tezinin ilkelerinden. (SNÖ).


Atatürkçü 'nün El Kitabı

1 87

değil, beygir olmalıdır. Öküz, ancak kimi koşulların henüz sağlanması güç bölgelerde hoş görülebilir. Köylüler için genellikle pulluğu kullanışlı ve yararlı bulurum. Traktörler, büyük çiftçilere salık verilebilir. Köyde ve yakın köylerde, ortak harman m akinaları kullandırmak, köylülerin ayrılamayacağı bir alışkanlık haline getirilmelidir. Ülkeyi; iklim, su ve toprak verimi bakımından tarım bölgelerine ayırmak gerekir. Bu bölgelerin her birinde, köylülerin, gözleriyle görebilecekleri, çalışmaları için örnek tutacakları verimli, çağdaş kullanışlı tarım merkezleri kurulmak gerekir. (ASD 1 , 1 945, s. 3 79-380) Köylü, Çiftçi 1.3. 1922 günü T.B.M.M. 'nin Üçüncü Toplantı Yılını açış konuşmasından: Türkiye'nin sahibi ve efendisi kimdir? Bunun yanıtın hemen birlikte verelim; Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok gönenç, mutluluk ve varlığa hak kazanmış ve buna en çok yaraşık olan köylüdür. Bundan dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin iktisat siyasası bu yüce amacı elde etmeye yöneliktir. .. . Diyebilirim ki bugünkü yıkım ve yoksulluğun tek nedeni bu gerçeğin aymazı bulunmuş olmamızdır. Gerçekten; yedi yüzyıldan beri dünyanın çeşitli yönlerine sürdüğümüz, kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi yüzyıldan beri emeklerini ellerinden alıp savurduğumuz ve buna karşılık hep hor görerek, aşağılayarak karşılık verdiğimiz ve bunca özveri ve bağışlarına karşı nankörlük, utanmazlık, küstahlık, zorbalıkla uşak kertesine indirmek istediğimiz bu asıl sahibin önünde bugün bütün bir utanç ve saygı ile duruşumuzu alalım. .. . Ulusumuz çiftçidir. Ulusun çiftçilikteki çalışmasını çağdaş iktisat önlemleriyle en yüksek kerteye çıkarmalıyız. Köylünün çalışmasının sonuçlarını ve verimlerini kendi çıkan doğrultusunda en yüksek kerteye yükseltmek iktisat siyasamızın temel ruhudur. Bundan dolayı; bir yandan çiftçinin çalışmasını çoğaltacak ve verimli kılacak bilgiler, araçlar ve teknik aygıtların kullanılmasına ve yayılmasına ve öte yandan onun çalışmasının sonuçlarından yararlanmasını sağlayacak iktisat önlemlerinin alınmasına çalışmak gereklidir. (ASD

1,

1 945, s. 2 1 9)


Atatürkçü'nün

1 88

El Kitabı

Demiştim ki, bu ülkenin asıl sahibi ve toplumumuzun temel öğesi köylüdür. İşte bu köylüdür ki, bugüne değin bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bundan dolayı; bizim izleyeceğimiz eğitim siyasasının temeli önce bugünkü bilgisizliği ortadan kaldırmaktır. Ayrıntılara girmekten kaçınarak, bu düşüncemi birkaç sözcükle açıklamak için diyebilirim ki, genellikle bütün köylüye okumak yazmak ve yurdunu, ulusunu, dinini, dünyasını tanıtacak denli coğrafya, tarih, din ve aktöre bilgileri vermek ve dört işlemi öğretmek eğitim izlencemizin ilk ereğidir.( .... ) Bu ereğe ulaşma, eğitim tarihimizde kutsal bir aşama olacaktır. Bir yandan bilgisizliği ortadan kaldırmakla uğraşırken bir yandan da ülke çocuklarını iktisat ve toplum yaşamında edimli olarak etken ve verimli kılabilmek için en çok gerekli olan ilk bilgileri uygulamalı olarak vermek, eğitim yöntemimizin temelini oluşturacaktır. (ASD

1,

1 945, s. 223-224)

20. 4. 1 931 günlü, seçim bildirgesinden: Çiftçilerimizi, kredi, üretim kooperatifleri gibi iktisat kuruluşlarına kavuştrmak ve bu kuruluşları ilerletmek ve yetkinleştirmek amaçtır. Küçük sanatla uğraşanları, esnafı güçlükler ve arıklıklardan kurtarmak ve onları daha güçlü, güvenli bir duruma koymak için gereken kredi kuruluşları yaratmak düşündüğümüz temelli noktalardan biridir. Ulusçu Türk amelesi ve işçileri, varlıkları ve emekleriyle Türk topluluğunun değerli örgenleridir. Bu bakımdan amele ve işçilerin yaşam ve haklarını ve çıkarlarını göz önünde tutarız. (ASD iV, 1 964, s. 550) Kooperatifçilik 1.2. 1931 günü İzmir Ticaret Odası 'nda konuşmasından: Kooperatifçilik, genel olarak iktisat, alanında birleşme siyasası üzerinde, bundan yana ve buna karşı kimi düşünceler ileri sürüldü. Ayrıntılara girişmeyeceğim. Yapmak, maddesel ve tinsel güçleri, kavrayış ve ustalıkları birleştirmektir. Yoksa bir güçsüz ile bir güçlünün birleşme­ sinden söz etmiyoruz. Birleşmenin böylesi güçsüz olanın güçlüye tutsak olması demektir. Ege iktisat bölgesindeki bütün insanların ürünlerini ve çabalarını birleştirmesi, kesinlikle verimli sonuçlar verecektir. Türkiye'nin çalışma yaşam ve varlığı üzerinde düşününce birleşmeden doğan yarar ve çıkarların çok büyük olacağı kanısına varacağınızdan kuşkum yok. Böyle


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 89

bir girişim olurken birtakım yakınmacılar olabilir. Üreticilerin birleşmesinden kişisel çıkarlarının bozulacağını düşünenler doğaldır ki yakınacaklardır. Ama ülkemiz el değmemiş bir alandır. Görülecek çok iş vardır. Onları da doyuracak birçok uğraşlar bulunabilir. (ASD 1 1 , 1 952, s. 290) Toprak Yasası 1. 11. 1936 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem İkinci Toplantı Yılını açarken: Toprak yasasının bir sonuca varmasını Kamutay'ın (T.B.M.M.) yüksek çabasından beklerim. Her Türk çiftçi ailesinin, geçineceği ve çalışacağı toprağa sahip olması, kesinlikle gereklidir. Yurdun sağlam temeli ve bayındırlığı bu ilkededir. Bundan artık olarak, büyük toprakları çağdaş araçlarla işletip yurda daha çok üretim sağlanmasını yüreklendirmek isteriz. (ASD 1, 1 945, s. 374) 1. 11. 1 93 7 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem Üçüncü Toplantı Yılını açarken: Bir kez, ülkede topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın, hiçbir neden ve biçimde bölünmez bir nitelik alması. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri toprak genişliği, toprağın bulunduğu ülke bölgesinin nüfus yoğunluğuna ve toprak verim derecesine göre sınırlanmak gerekir. (ASDI, 1 945, s. 3 79) Orman 1 . 11. 1937 günü, T.B.M.M. 'nin Beşinci Dönem Üçüncü Toplantı Yılını açarken: Orman varsıllığımızın korunması gereğine ayrıca değinmek isterim. Ancak, bunda önemli olan, koruma ilkelerini; ülkenin türlü ağaç ge­ reksinmelerini sürekli olarak karşılaması gereken ormanlarımızı dengeli ve teknik bir yolda işleterek yararlanmak ilkesiyle usa yakın bir biçimde bağdaştırmak zorunluluğu vardır. Buna, büyük Kamutay'ın (T.B.M.M.) yaraşır önemi vereceğine kuşku yoktur. (ASD 1, 1 945, s. 380)


Atatürkçü 'nün

1 90

El Kitabı

Zanaat 3.4. 1922 günü Konya Nalbant Mektebinde yapılan diploma töreninde: Ülkemizin verimli topraklarından, sonsuz erdemlerinden, çeşitli ve varsıl kaynaklarından kimseye gereksinmeden hakkıyla yararlanabilmek için ve bundan dolayı ulusumuzu mutlu ve gönençli, ordumuzu tümüyle gereksinmeye doygun ve güçlü yaşatabilmek için sanat* çok gereklidir. Sanatın enyalınkatı, en onurlusudur. Kunduracı, terzi, marangoz, saraç, demirci, nalbant, askerlik yaşamımızda saygı ve onur katına en yaraşır sanatçılardır. (ASD II, 1 952, s. 32) 16. 3.1923 günüAdana 'da Türk Ocağı 'nda esnafla konuşmasından: Bir ulus sanat ve sanatçıdan yoksun ise tam bir yaşama sahip olamaz. ( ...) Sanatsız kalan bir ulusun yaşam damarlarından biri kopmuş demektir. * ( ...) Bir ulus sanata önem vermedikçe büyük bir yıkımla karşı karşıyadır. Birçok öğeler o yıkımın derecesini ayırt etmez. (ASD

II,

1 952, s. 125,1 26)

Sanayi 20. 3. 1923 günü, Konya 'da esnafve tecimen/erle konuşmasından: Babalarımız, babalarımızın babaları sanatla, ulusa yaşam ve mutluluk verecek alanlarla gereğince uğraştırılmamış, kendi evlerini ve kendi işlerini bırakmışlar; yabancıların bekçiliğini yapmışlar, Oysa, bizi yok etmek isteyenler sanatın her dalında ilerlemişlerdir. Bugünkü tezgahla Amerika ve Avrupa'ya karşı savaşımın payı yenilgidir. Bu gece ulusun gerçek katmanından siz esnaf ve sanatçılarla bir sofrada bulunmakla çok sevinçli ve mutluyum. Bu sevinç ve mutluluğum asıl siz sanatçıların ufak dükkanlarınız yerine görkemli fabrikalar yapıldığını gördüğüm gün, en gerçek ve en yüksekkertesini bulacaktır. (ASD II, 1 952, s. 1 28) 1. 11. 1933 günü, T.B.M.M. 'nin Dördüncü Dönem ikinci Toplantı Yılını açarken: Sanayideki girişimler de, özendirecek ve yüreklendirecek niteliktedir. Ancak, ülkenin vazgeçilmez sanayiinin kurulması bitmedikçe, ülkenin sanayie ilişkin donanımını tamamlamak için, büyük çaba ve dikkatinizi çekmeyi yerinde buluyorum. (ASD * Güzel sanatlar anlamında değil. B!! sözyanlışlıkla, güzel sanatlar için kullanılmaktadır. (SNÖ).

II,

1 945, s. 359)


A tatürkçü'nün El Kitabı

191

1. ll. 1934 güııü, T.B.MM 'nin Dördüncü Dönem dördüncü Toplantı Yılını açarken: Ülkenin iktisadi kurumunu berkiterek genişletmek, en önde tuttuğumuz işlerdendir. Onun için, sanayi izlencemizi, durmadan yürütmekteyiz. Tasarlanan fabrikalardan çoğunun temelleri atılmıştır; hepsinin kurulup işletilmesi için, teknikçe, paraca gerekenler de bulunmuştur. Ülkenin en belli eksikliğini giderecek olan bu fabrikaları çok geçmeden kurup işletmek, hükümetin en önde göreceği işlerden olacaktır. (ASD 1, 1 945,

s.

362)

1. 11. 193 7 günü, T.B.M.M 'nin Beşinci Dönem Üçüncü Toplantı yılını açarken: Sanayileşmek, en büyük ulusal davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için iktisadi öğeleri ülkemizde bulunan büyük küçük her türlü sanayii kuracağız ve işleteceğiz. En başta yurt savunması olmak üzere, ürünlerimizi değerlendirmek ve en kısa yoldan, en ileri ve gönençli Türkiye ülküsüne ulaşabilmek için, bu bir zorunluktur. Bu inançla, beş yıllık ilk sanayi planının geri kalan ve bütün hazırlıkları bitirilmiş olan birkaç fabrikasını da, hızla başarmak ve yeni plan için hazırlamak gerekir. Sanayileşme karar ve eylemimize bakışık olarak bugünkü yasalarımızda düşünülecek değişiklikler ve eklenecek kimi yeni yargılar vardır. Bunların başlıcalarını şöyle özetleyebiliriz: Anamalın tümü ya da büyük parçası devlete ilişkin tecim-sanayi kurumlarının parasal denetim biçimini; bu kurumların yapılarına ve ken­ dilerinden isteyeceğimiz tecimsel yöntem ve anlayışla çalışma gereklerine hızla uydurmak... Bu gibi kurumların bugünkü yöntemlerle çalışabil­ melerine, gelişmelerine, olanak yoktur. (ASD

1,

1 945,s. 3 8 1 )

1. ll. 1938 günü, T.B.MM 'nin Beşinci Dönem Dördüncü Toplantı Yılını açış konuşmasından: Birinci beş yıllık sanayi planımız başarıyla bitmek üzeredir. Buna ek olarak, üç yıllık bir maden işletme izlencesi düzenlenmiş ve uygulanmasına başlanmıştır: Bu üç yıllık maden izlencesinin büyük bir kesimini içine almak ve şeker sanayiini de genişletmek yolunda makina, kimya, besin maddeleri, toprak ve su ürünleri, ev yakıtları sanayii ile liman inşasını ve ulaştırma araçlarının çoğaltılmasını ve deniz işleri için duyduğumuz


A tatürkçü'nün El Kitabı

1 92

gereksinmeleri içiren ve belirten dört yıllık üç sayılı yeni bir izlence yapılmış ve duyurulmuştur. (ASD I, 1 945, s. 392) Madenler 1. 11. 1937 günü, TB.M.M. 'nin Beşinci Dönem Üçüncü Toplantı Yılını açarken: Türkiyede devlet madenciliği ulusal kalkınma eylemiyle yakından ilgili önemli konulardan biridir. Genel sanayileşme anlayışımızdan başka, maden arama ve işletme işini, her şeyden önce, dış ödeme araçlarımızı, döviz gelirimizi artırabilmek için, sürdürmeye ve buna özel bir önem vermeye zorunluyuz. Maden Tetkik ve Arama Dairesi'nin, çalışmalarına en büyük gelişini vermesini ve bulunacak madenlerin, verimlilik (rantablite) hesapları yapıldıktan sonra, planlı biçimde hemen işletmeye konulmasını sağlamamız gereklidir. Elde bulunan madenlerin en önemlileri için, üç yıllık bir plan yapılmalıdır. (ASD I, 1 945, s. 382) Ulaşım 1.3. 1924 günü, T.B.M.M. 'nin ikinci Dönem Birinci Toplantı Yılını açarken: Ülkemizin gereksinme duyduğu demiryolları, hiçbir zaman gözlerimizden uzakta kalmayacaktır. Sivas demiryolunun* hemen yapılmasına başlanması kararını temelli bir gelişme önlemi sayıyoruz. Ülkemizde her araçla bir karış artık demiryolu yapmak, ancak durum ne olursa olsun bir gün geri kalmamak ilkesinin ulusun gerçek gereksinmesine tümüyle uygun olduğu kanısındayım. (ASDI, 1 945, s. 3 1 6) Denizcilik 1. 11. 1937 günü, TB.M.M. 'nin Beşinci Dönem Üçüncü Toplantı Yılını açarken: En güzel coğrafi durumda ve üç yanı denizle çevrili olan Türkiye; sanayii, ticareti, ve sporu ile, en ileri denizci ulus yetiştirmek yeteneğin­ dedir. Bu yetenekten yararlanmayı bilmeliyiz; denizciliği, Türkün büyük ulusal ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız. (ASD

1,

1 945, s. 382)

* Sivas'a demiryolu 30.8. 1 930 günü varmıştır. Öteki demiryollarının yapımını Zamandizin bölümünden izleyiniz. (SNÖ).


Atatürkçü'nün

El Kitabı

1 93

Çalışma 1 7.2.1923 günüİzmirİktisatKongresiniaçışlwnuşmasından: Bugün elimizdeki fabrikalarımızda ve daha çok olmasını dilediğimiz fabrikalarımızda kendi işçimiz çalışmalıdır ve bütün bu saydığımız sınıflar aynı zamanda varsıl olmalıdır ve yaşamın gerçek tadını tadabilmelidirler ki, çalışmak için güç ve erk bulabilsin. Bundan dolayı, izlenceden söz edildiğinde, hemen hemen denilebilir ki bütün halk için bir "Çalışma Ulusal Andı"dır. Ve böyle bir "Çalışma ulusal andı" niteliğinde olan izlence çevresinde toplanmaktan ortaya çıkacak siyasal biçim ise,basbayağı bir parti niteliğinde düşünülmemek gerekir ve barıştan sonra gerçekleşebilecek olan böyle siyasal biçimin şimdiye değin olduğu gibi ulusun kesin karan ve inancıyla, birlik ve dayanışmasının birbirine yardımcı olmasıyla başaracağı yolundaki inancım güçlü ve tamdır. (ASD il, 1 952, s. 1 1 2) Tutum 3. 1 0. 1925 günü, Türk lokantacı/arının Bursa 'da verdiği şölende: Anadolu içlerinde yaptığım gezilerimde gördüm ki, biz Türkler konuklarımızı ağırlamak için onlara verdikleri şölenlerde çok sayıda yemek yapıyoruz. Bu, tutuma aykırı olduğu gibi, kabul buyurunuz ki sağlığa da dokuncalıdır. Ulusumuzun konukseverlikteki bu geleneğini usa yakın bir kerteye indirmeyi hepimiz ödev saymalıyız. (ASD il, 1 952, s. 224)



Atatürkçü'nün El Kitabı

1 95

14. İNSANLIK ÜLKÜ SÜ, DIŞ SİYASA İnsanlık Dünyası 27. 12. 1919 günü Ankara'ya gelen M. Kemal'in, Ankara halkıyla ertesigün yaptığı konuşmadan: . . . Uluslar kapladıkları toprakların gerçek iyeleri olmakla birlikte insanlığın vekilleri olarak da o topraklarda bulunurlar. O toprakların zen­ ginlik kaynaklarından hem kendileri yararlanır ve dolayısıyla bütün in­ sanlığı yararlandırmakla yükümlüdürler. Bu ilkeye göre, bunda güçsüzlük gösteren uluslar kalıcı olma ve bağımsızlık hakkına yaraşık sayılmamak gerekir. (NUTUK III, 1 934, s. 255-256) 3.1. 1922 günü, Ukrayna kurulu başkanı General Frun­ ze'ninşöleninde: Yayılmacılar ve onların saldırgan orduları (Afrikalıları) hiç bir za­ man baskı altına almaktan uzak kalmadı. Ancak, bu baskı ne denli güçlü olursa olsun bu büyük düşünce eylemine karşı duramayacaktır, insanlığa yönelik düşünce eylemi ergeç başarıya ulaşacaktır. Bütün kıyılan uluslar kıyıcıları bir gün yok edecektir. O zaman dünya yüzünde kıyıcı ve kıyılan sözcükleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal duruma kavuşacaktır. Bizim uluslarımız, o zaman, bu amaca ulaşan uluslar ara­ sındaki öncülükleriyle gerçekten övünecektir. Bugün aralarında türdeşlik bulunduğunu gördüğümüz devletler, kıyılanları daha sıkı tutsaklık zinci­ rinde bulundurmak ve bu yoldan onların emeklerinden aldıkları yararlarla zevklerini doyurmak için aralarında birçok antlaşmalar yapmışlardır. Ancak bu antlaşmalar, değeri olmayan birer kağıt parçasından başka bir şey değildir. Hakka saldırma anlamına gelen kağıtların, dirençli ulusların üzerinde hiçbir etkisi olmayacaktır. Uluslarımız ancak bunları parçalamakla insanlığın mutluluğunun olanaklı olacağına inanmışlardır. Bu, kendileri için bir mutluluktur. (ASD il, 1 952, s. 29) 7. 7. 1922 günü, Rus elçisi Ara/ofun, İran elçisi Mümtazüd­ devle İsmail Han onuruna verdiği şölende: Türkiye'nin bugünkü savaşımı yalnız kendi adına ve hesabına ol­ saydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye çok büyük ve önemli bir çaba harcıyor. Çünkü, savunduğu bütün kıyıcılığa uğramış ulusların, bütün Doğunun davasıdır ve bunu sona erdirinceye değin Türkiye, kendisiyle birlikte olan Doğu uluslarının birlikte yürüyeceğine


1 96

Atatürkçü'nün El Kitabı

inanmaktadır. Türkiye şimdiye değin var olan tarih kitaplarının gereklerini değil, tarihin gerçek gereklerini izleyecektir. Gerçekten eldeki tarihlerin yazdığı olaylar, ulusların gerçek düşünceleri ve dilekleri, eylemleri değildir. (ASD l l , 1 952, s. 40) 16. 1 . 1923 'te Arifiye 'de konuşmasından: Biz kendimizi bilen kimseleriz. Olmayacak isteklerimiz yoktur. Bugün tutsaklık acıları içinde inleyen birçok dindaşlarımız vardır. Bunlar için de, kendi ortamlarında bağımsızlıklarını kazanmaları ve tam bir bağımsızlıkla ülkelerinin gönenç ve yükselmesine çaba harcamaları en büyük dileklerimizdendir. (ASD

il,

1 952, s. 53)

20.5.1928 günü Ankara 'da Ankara Palas 'ta, Afganistan Kralı Amunullah ile Kıra/içe Süreyya onuruna verilen şölende konuşmasından: Afganistan'ın değerli hükümdarı Amanullah Hazretleri, Geleceğin yüksek çevrenlerinden doğmaya başlayan güneş yüz­ yıllardan beri acı çeken ulusların talihidir. Bu talihin artık bir daha kara bulutlara bürünmemesi, ulusların ve onların önderlerinin özen ve özverisine bağlıdır. (ASD

il,

1 952, s. 253)

25. 10. 1 93 1 gunu İkinci Balkan Konferansı üyelerine T.B.MM. 'ndeyaptığı konuşmadan: Yüzyıllardan ve yüzyıllardan beri, zavallı insanlığı mutlu etmek için tutulan yolların, kullanılan araçların verdikleri sonuçların ne derece güven verici oldukları incelenmeye değer değil midir? Artık, insanlık kavramı, vicdanlarımızı arıtmaya ve duygularımızı yüceltmeye yardım edecek denli yükselmiştir. Durumları ve onların gereklerini uygar insan düşüncesiyle ve yüksek vicdan aydınlığı ile gözlemler ve üzerinde düşünürsek şu sonuçlara varırız: İnsanları mutlu edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlığa aykırı ve son kerte yazıklanmaya değer biz dizgedir. İnsanları mutlu edecek biricik araç, onları birbirine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddesel ve tinsel gereksinmelerini sağlamaya yarayan eylem ve erktir.


Atatürkçü 'nün

El Kitabı

1 97

Dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ülkü yolcularının çoğalması ve başarılı olmasıyla olanak içine girecektir. (ASD il, 1 952, s. 269-270) Mart 1933 'te, bir gece sabaha karşı Mısır Elçiliğinde konukluktan ayrılırken, Atatürk'ün söylediği aşağıdaki sözleri, Elçi, 1954'te açıklamıştır: * Bugün güneşin ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu uluslarının da uyanışlarını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak olan çok kardeş ulus vardır. Onların yeniden doğuşu, kuşkusuz ki ilerlemeye ve gönence yönelik olarak görülecektir. Bu uluslar bütün güçlüklere ve bütün engellere karşın yengin çıkacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerine uluslar arasında hiçbir renk, din ve ırk ayrımı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği egemen olacaktır. Size bu sözleri söyleyen Cumhurbaşkanı değildir, sadece Türk ulusunun bir bireyi olarak, Mustafa Kemal'dir. Buna özellikle dikkatinizi çekerim. (Dünya, 20. 1 2 . 1 954) 21.6. 1 935 günü, Amerikalı kadın gazeteci Gladys Baker'le konuşmasında. Milletler Cemiyeti konusunda sorduğu soruya yanıtı: Milletler Cemiyeti, henüz kesin ve etkili bir araç olduğunu ispat et­ memiştir. Öte yandan, Milletler Cemiyeti bugün, bütün ulusların, ortak amacın gerçekleşmesi için çalışabilecekleri biricik örgüttür. Şuna da inanıyorum ki, sürekli barış isteniyorsa, yığınların durumunu iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın tümünün gönenci, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya yurttaşları, kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak yolda eğitilmelidir. (ASD III, 1 954, * 97) 1 7.3. 193 7 günü, Türkiye'de bulunan Romanya Dışişleri Bakanı Antonescu 'ya Ankara Palas'ta yaptığı konuşmadan: Bugün bütün dünya ulusları aşağı yukarı yakındaş olmuşlardır ve olmak uğraşı içindedirler. Bu bakımdan, insan bağlı bulunduğu ulusun varlığını ve mutluluğunu düşündüğü denli, bütün evren uluslarının dirlik ve • Elçinin belleğinde kalan, ayrıca dilimize çevrilen bu sözleri öykücük (anekdot) saysak da, başka sözlerine koşutluğu yadsınamaz. (SnÖ).


Atatürkçü'nün El Kitabı

1 98

gönencini düşünmeli ve kendi ulusunun mutluluğuna ne denli değer veriyorsa bütün dünya uluslarının mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiğince çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar bu yolda çalışmakla hiçbir şey yitirilmediğini anlar. Çünkü dünya uluslarının mutluluğuna çalışmak, başka bir yoldan kendi dirlik ve mutluluğunu sağlamaya çalışmak demektir. Dünyada ve dünya ulusları arasında dinginlik, açıklık ve iyi geçim olmazsa, bir ulus kendi kendisi için ne yaparsa yapsın dirlikten yoksundur. Onun için ben sevdiklerime şunu tavsiye edeceğim: Ulusları yöneten, çekip çeviren adamlar, doğaldır ki, önce ve önce kendi ulusunun varlık ve mutluluğunun etmeni olmak isterler. Ama aynı zamanda bütün uluslar için özdeş şeyi istemek gerektir. Bütün dünya olayları bize bunu açıktan açığa kanıtlar. En uzakta sandığımız bir olayın bize bir gün dokunmayacağını bilemeyiz. Bunun için insanlığın hepsini bir beden ve bir ulusu bunun bir örgeni saymak gerekir. Bir bedenin parmağının ucundaki acıdan öteki bütün örgenler etkilenir. ... "Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne?" dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz. Olay ne denli uzak olursa olsun bu ilkeden şaşmamak ge­ rekir. İşte bu düşünüş, insanları, ulusları ve hükümetleri bencillikten kur­ tarır. Bencillik kişisel olsun, ulusal olsun her zaman kötü olarak anlaşıl­ malıdır. O halde konuştuklarımızdan şu sonucu çıkaracağım: Doğal olarak kendimiz için bütün gereken şeyleri düşüneceğiz ve gereğini yapacağız. Ama bundan sonra bütün dünya ile ilgileneceğiz. (ASD 11, 1 952, s. 278-279) Savaş 16.3. 1923 günü, Adana Türk Ocağı'nda Adana çiftçileriyle konuşmasından: Herhalde şu ve bu nedenler için, ulusu savaşa sürklemek yanlısı değilim. Savaş zorunlu ve yaşamsal olmalı. Gerçek görüşüm şudur: ulusu savaşa götürünce vicdanımda ezinç duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, "ölmeyeceğiz" diye savaşa girebiliriz. Ama, ulusun yaşamı tehlikeyle karşı karşıya kalmayınca savaş bir cinayettir. (ASD

il,

1 952, s. 1 24)


Atatürkçü 'nün

El Kitabı

1 99

21.6. 1 935 günü, Amerikalı kadın gazeteci Gladys Baker'le konuşmasından: Savaşın ağırlığını dikkate almayan kimi özdenliksiz önderler, saldırının araçları, "agent"ları olmuşlardır. Denetimleri altındaki ulusları, ulusçuluğu ve geleneği yanlış bir biçimde göstererek ve kötüye kullanarak aldatmışlardır. Bu bunalımlı saatlerde karmakarışıklığa engel olmak için, yığınların kendileri karar vermeleri ve sorumluluk yerini yüksek özyapılı ve yüksek aktöreli, bilinçli insanların eline emanet etmeleri zamanı gelmiştir. Bu, gecikmeden yapılmalıdır. (ASD III, 1 954, s. 95) Savaş, bir bomba patlaması gibi birdenbire çıkarsa uluslar, savaşa engel olmak için, silahlı karşı koymalarını ve parasal güçlerini saldırgana karşı birleştirmekte duraksamamalıdırlar. En çabuk ve en etkili önlem, olası bir saldırgana, saldırının yanına kar kalmayacağını açıkça anlatacak uluslararası örgütün kurulmasıdır. (ASD III, 1 954, s. 96) Dış Siyasa 1. 3. 1921 günü, T.BM.M 'nin (kinci Toplantı Yılını açarken: Dış siyasamızda ulus çıkarlarının gerektirdiği ilkeleri içeren tümden bağımsız ve özgür bir siyasa izlenmektedir. Meclisimiz ve Meclisimizin hükümeti savaşçı ve serüvenci olmaktan uzaktır. Tersine, barış ve esenliği yeğ tutar. Özellikle insancı, uygar ülkülerin ortaya çıkmasından pek çok yanadır, tşte bu ilkeler içinde gerek Doğu ve gerek Batı dünyalarıyla her zaman iyi ilişki ve dostça bağlar aralarlar. (ASD 1, 1 945, s. 1 6 1 - 1 62) Barış 1. 11. 1929 günü, Üçüncü Dönem Üçüncü Toplantı Yılını açarken: Dışişlerinde doğru ve açık olan siyasamız özellikle barış düşüncesine dayalıdır. Uluslararası herhangi bir sorunumuzu barış yollarıyla çözmeyi aramak bizim çıkar ve anlayışımıza uyan bir yoldur. Bu yol dışında bir öneri karşısında kalmamak içindir ki, güvenlik ilkesine ve onun araçlarına çok önem veriyoruz. Uluslararası barış havasının korunması için Türkiye Cumhuriyeti, gücü içinde herhangi bir hizmetten geri kalmayacaktır. (ASDI, 1 945, s. 347)


A tatürkçü'nün

200

El Kitabı

l. ll. 1935 günü, TB.MM'nin Beşinci Dönüm Birinci Toplantı Yılını açarken: Bizim barış ülküsüne ne denli bağlı olduğumuzu, bu ülkünün güvenlik altına alınmasındaki dileğimizin ne denli temelli bulunduğunu açıklamayı gerekli görmüyorum. (ASD I, 1 945, 369) İ leriyi Görüş 2 7129. 10. 1932 günü General McArthur ile yaptığı, 1951 'de açıklanan konuşmasından: İtalya, Mussolini'nin yönetimi altında kuşkusuz büyük bir kalkınmaya ve gelişmeye kavuşmuştur. Mussolini, gelecekteki bir savaşta, İtalya'nın görünüşteki gösteriş ve büyüklüğünü, savaş dışında kalarak yaraşığı gibi sömürebilirse, barış masasında başlıca rollerden birini oynayabilir. Ancak, korkarım ki, İtalya'nın bugünkü şefi, Sezar rolünü oynamak isteğinden kendisini kurtaramayacak ve İtalya'nın askeri bir güç yaratmaktan henüz çok uzak olduğunu hemen gösterecektir. * (ASD

III,

1 954,92-93)

Özdeş konuşmada, Sovyet Rusya için söyledikleri: Avrupa'da çıkabilecek bir savaşın başlıca yengini ne İngiltere, ne de Almanya'dır. Sadece Bolşevizmdir. Uyanan Doğu uluslarının anlayışlarını yetkin bir biçimde sömüren, onların ulusal tutkularını okşayan ve kinleri kışkırtmasını bilen Bolşevikler, yalnız Avrupa'yı değil, Asya'yı da korkutan başlıca güç durumunu almışlardır. (ASD III, 1 954, s. 93) 21.6. 1 935 günü.Amerikalı kadın gazeteci Gladys Baker'le konuşmasından: gazetecinin, savaş çıkarsa Amerika Birleşik Devletlerinin yansız kalıp kalmayacağı sorusunayanıtı: Olanağı yok, olanağı yok. Savaş çıkarsa, Amerika'nın uluslar top­ luluğunda kapladığı yüksek yer herhalde etkilenecektir. Coğrafya durumları ne olursa olsun, uluslar birbirine birçok bağlarla bağlıdırlar.

* Bu konuşma 195l'de The Caucasus dergisinde yayımlanmıştır. McArthıır'un, Atatürk'ün söyledik/erini hemen o gün yazdığı düşünülebilir. Yine de, sözcüğü sözcüğüne değil, anlam olarak yazılmış olmalıdır.

(SNÖ).


Atatürkçü'nün

El Kitabı

201

Birleşik Amerika Cumhuriyetleri (M. Kemal, ulusları bir apartmanda oturanlara benzetir) bu apartmanın en lüks bölüntüsünde oturmaktadır. Apartman, oturanların kimilerince ateşe verilirse, ötekilerin yangının etkisinden kurtulmasına olanak yoktur. Savaş için de özdeş şey geçerlidir. Birleşik Amerika Cumhuriyetlerinin bundan uzak kalması olanaksızdır. Bundan başka Amerika büyük ve güçlü, dünyanın her yerinde ilgisi olan bir devlet olduğundan kendisinin siyasa ve iktisat yönünden ikinci kertede bir yere düşmesine hiçbir zaman izin vermez. (ASD

III,

1 954, s. 96)



A tatürkçü'nün

El Kitabı

203

15. GENÇLİK 24. 5. 1918 günü, Ruşen Eşref (Ünaydın) 'e verdiğifotoğrafa yazdığı yazıdan: Her şeye karşı kesinlikle bir ışığa doğru koşmaktayız. Bende bu inancı yaşatan güç, yalnız, sevgin ülke ve ulusuma beslediğim sonsuz sevgim değil; bugünün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde salt yurt ve gerçek sevgisiyle ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdendir. (R.E. Ünaydın: Atatürk, Tarih ve Dil Kurumları, Hatıralar, 1954, kitabın başındakiyaprakta). Gençliği yetiştiriniz. Onlara bilim ve kültürün olumlu düşünlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Özgür düşünceler uygulamaya konulduğu vakit Türk ulusu yükselecektir. (Prof. Dr. Afet İnan: M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, 1 97 1 , s. 36)

20.3. 1923 günü Konya Türk Ocağı 'nda Konya gençleriyle konuşmasından: ... Asıl bizim ulusun, özellikle aydınların çok özenle, çok önemle dikkate alacağı bir neden (çöküşümüzün nedeni) vardır, ve bence bu neden şimdiye değin ilerleyemeyişimizin, en son basamakta kalışımızın unutmayalım ülkemizın baştan başa bir yıkıntı oluşunun asıl nedenidir. Çöküşümüzün bu ana nedenini şu nokta oluşturuyor: İslam dünyası iki sınıf ayrı kurullardan bileşiktir. Biri çoğunluğu oluşturan halk, ötekisi azınlığı oluşturan aydınlar. Bozuk anlayışlı uluslarda büyük çoğunluk başka ereğe, aydın denen sınıf başka anlayışa sahiptir. Bu iki sınıf arasında tam karşıtlık, tam karşıcıllık vardır. Aydınlar, temel yığını kendi ereğine götürmek ister; halk yığını ise bu sınıf aydınlara bağımlı olmak istemez. O da başka bir doğrultu belirlemeye çalışır. Aydın sınıfı aşılama ile, yol göstericilikle çoğunluk yığınını kendi amacına göre inandınnayı başaramayınca, başka araçlara sarılır. Dahası, zorbalığa ve büyüklenmeye başlar; halkı zorbalıkta bulundurmaya kalkar. Burada asıl çözümlenecek noktaya geldik. Halkı ne birinci yöntem ile, ne de baskı ve zorbalık ile kendi ereğimize sürüklemeyi başaramadığımızı görüyoruz. Neden? Arkadaşlar, Bunda başarı kazanmak için aydın sınıfla halkın anlayış ve eregı arasında doğal bir uygunluk olması gerektir.Kısaca, aydın sınıfmın halka aşılayacağı ülküler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalı. Oysa bizde böyle mi olmuştur? O aydınların aşılamaları ulusumuzun ruhunun derinliklerinden alınmış ülküler midir?


204

Atatürkçü'nün El Kitabı

Kuşkusuz hayır. Aydınlarımız içinde çok iyi düşünenler vardır. Ancak, genellikle şu yanılgımız da vardır ki, inceleme ve araştırmalarımıza ortam olarak çoğunlukla kendi ülkemizi, kendi tarihimizi, kendi geleneklerimizi, kendi özelliklerimizi ve gereksinmelerimizi almayız. Aydınlarımız belki bütün dünyayı, bütün öteki ulusları tanır, ama kendimizi bilmeyiz. Aydınlarımız ulusumu en mutlu ulus yapayım der. Başka uluslar nasıl olmuşsa onu da tıpkı öyle yapalım der. Ama, düşünmeliyiz ki böyle bir kuram hiçbir dönemde başarıya ulaşmış değildir. Bir ulus için mutluluk olan bir şey, başka ulus için yıkım olabilir. Özdeş neden ve koşullar birini mutlu ettiği halde ötekini mutsuz edebilir. Onun için bu ulusa gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü biliminden, buluşlarından, ilerlemelerinden yararlanalım; ama unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkartmak zorundayız. Ulusumuzun tarihini, ruhunu, geleneklerini doğru, sağlam, düzgün bir bakışla görmeliyiz. Açıkça söyleyelim ki, bugün de ve bugün bile aydınlarımızın gençleri arasında halka uygunluk kesin değildir. Ülkeyi kurtarmak için bu iki anlayış arasındaki ayrılığı durdurmak, yürümeye başlamadan önce bu iki anlayış arasındaki uygunluğu yaratmak gerektir. Bunun için de biraz halk yığınının yürümesini ivedileştirmesi, biraz da aydınların çok hızlı gitmesi gerekir. Ama halka yaklaşmak ve halkla kaynaş­ mak daha çok ve daha artık aydınlara yönelen bir ödevdir. Gençlerimiz ve aydınlarımız ne için yürüdüklerini ve ne yapacaklarını önce kendi beyinlerinde iyice kararlaştırmalı, onları halkça iyice sindirilebilir ve benimsenebilir bir duruma getirmeli, onları ancak ondan sonra ortaya atmalıdır. Ben çok mutluyum ki, gençlerimiz bunu yapacak kertede yetişkindir. Biliyorum ki, yaşlılarımız gibi gençlerimizin de deneyleri vardır. Çünkü ulusumuzun yakın yıllara ilişkin olarak gördüğü acı dersler, yakın yılların en yoğun olaylarla dolup taşmış oluşu, dönemimizin gençlerini eski dönemlerin yaşlıları denli ve belki onlardan çok olayların tanığı, bundan dolayı gençlerimizi yaşlılar denli deney sahibi yaptı. Herhangi gencimiz yaşadığı dönemde belki üç katı oranında olaylara tanık olduğu için her gencimizi üç katı yaş sahibi sayabilir, onları da yaşlılar gibi deney görmüş tasarlayabiliriz. Gençlerimizin gördükleri bu deneylerden yararlanarak, çalışkan, ülkeye hizmet eder ve dirençle, inançla donanmış olarak görevlerini hakkıyla yerine getireceklerine inanıyorum. Arkadaşlar, Bizim halkımız çok temizyürekli, çok soylu ruhlu, ilerlemeye çok yetenekli bir halktır. Bu halk bir kez karşısındakilerin özdenlikle kendilerine


Atatürkçü 'nün

El Kitabı

205

hizmet ettiklerine inanırlarsa her türlü devinimi hemen benimsemeye hazırdır. Bunun için gençlerin her şeyden önce ulusa güven vermeleri gerektir. Bunun için ülkümüzü açıklıkla söylemeliyiz. Onu inançla duymalı ve onu çok sözünde durarak izlemeliyiz. Kişisel çıkarlarımızdan, aşağılık isteklerimizden soyutlanmada ancak böyle canlı ve alevli ülkü yardımıyla başarı sağlayacağız. Gençlerin kardeşleriyle, babalarıyla, deney görmüş yaşlılarıyla, İslamlığın ruhunu bilen saygın bilginleriyle birlikte çalışmasında başarıya ulaşacağı kesindir. * (ASD

il,

1 952, s. 1 40- 1 42)

* Bursa Nutku 'nu da buraya alıyoruz. Bu konuşma, resmiyayınlara girmemiştir. Türk genci, devrimlerin ve yönetim biçiminin (rejimin) sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; yönetim ve biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu; bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır demeyecektir. Hemen araya girecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek; asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç: "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yıne düşünecek: "Demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre dü­ zenlemekgerek!" Onu hapse atacaklar. Yasa yolundan karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, İsmet Paşa {inönü, başbakan) 'ya, Meclis 'e telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayırıimasını istemeyecek. Diyecek ki: "Ben, inan ve kanı 'mın gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir!" İşte benim anladığım Türk genci ve Türkgençliği! (İlkyayımlanışı, Rıza Ruşen Yücer: Atatürk'e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra, İstanbul 1947) Şaka Basımevi, s. 5-6) Cumhuriyet gazetesinin 23.4. 1933 günlü sayısında, Türk Talebe Birliği sürekli delegelerine şu telini de buraya alıyoruz: Gençliğin çalışkan, duyarlı ve ulusçu yetişmesi temel dileklerimizdendir. Gençlik her türlü çalışmalarında, cumhuriyet yasalarına ve cumhuriyet güçlerinin yöntem ve kurallarına uymaya da dikkatli olmalıdır. Cumhuriyet hükümetinin ulusal sorunlarda görevini bilir olduğuna ve ulusal güçlerin adaletine güveniniz. Cumhurbaşkanı Gazi M. Kemal (S. N. Özerdim: Bilinmeyen Atatürk, 1976, s. 9 7) Bu yazı, 17 Nisan 'da Bulgaristan 'da Razgrad'daki Türk mezarlığının saldırıya uğraması üzerine, 20 Nisan 'da, Üniversite gençliğinin istanbul'da Bulgar mezarlığına çelenk koyması olayı üzerineyazılmıştır. Her halde. Bursa konuşması ile bu yazıya neden olan olayları inceleyerek, aradaki ayrımı belirtmek yararlı olur. (SnÖ). ADDnin notu: Atatürk 1923'te Konya Türk Ocağında yaptığı konuşmada: "... Artık kimse öyle hoca kılıklı yalancı bilginlerin yalan do/anına önem verecek değildir. .. Onların olumsuz doğrultuda atacakları bir adım sade benim kişisel inancıma değil, sadece benim amacıma değil, o adım ulusumun yaşamına karşı bir kasıt... . . Olmaz ya, bunu sağlayacak yasalar olmasa, bunu sağlayacak Meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşısında herkes çekilse, ben kendi başıma yalnız kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm ... » Yüzeysel bir bakışla Atatürk'ün gençliğe bu anlamda bir karışma öngördüğü söylenmiştir. Ama, tarih bakışı açısından durum böyle değildir. "... Yıne tepeler ve yine öldürürüm. . " diyen Atatürk yaşamının hiçbir


Atatürkçü'nün El Kitabı

206

30.8. 1 924 günü, Dumlupınar'a Başkomutan Savaşı'nın ikinciyıldönümü dolayısıyla yaptığı konuşmayı bitirirken: ... Son sözlerimi salt ülkemizin gençliğine yöneltmek istiyorum: Gençler! Yürekliliğimizi güçlendiren ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile, insanlık niteliğinin, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli simgesi olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yüceltecek ve sürdürecek sizsiniz. (ASD il, 1 952, s. 1 84) 24.8. 1925 günü Kastamonu 'da halkla konuşmasından: Genç düşünceli demek gerçek düşünceli demektir. (ASD il, 1 952, s. 209) 30. 9. 1 926 günü Çankaya köşkünde, Türkiye İdman Cemi­ yetleri (İttifakı Beden Eğitimi Dernekleri Birliği) temsilci­ leriyle konuşmasından: Türk ırkında geçmişin uğursuz, olumsuz, amansız izleri kalmıştır. Bunun tarihsel nedenlerini başka vesilelerle çok kez açıkladım. Yinelemeyeceğim. Yalnız görüyorsunuz ki, tarihimizde dünyalara egemen olmuş koskoca Türk ulusuna, bugünkü kuşağımız kalıtçı olduğu zamanda, bu koca ulusu biraz arık, biraz sayrı, cılız bulmuştuk. ... Gürbüz, yavuz çocuklar isterim. Bunları yetiştirmek önlemlerini ve sorumluluğunu üzerinize almış adamlarsınız. Bu sonuncu görmezsem size olan sevgim, inancım ancak o zaman ortadan kalkar. (ASD il, 1 952, s. 247)

döneminde yasadışı davranmayı benimsememiş, öğütlememiş. Anada/uya gelişinde İstanbul Hükümetine karşı gelirken bile ulusal güçleri birleştirip, yasal bir savunma ve savaş yolunu seçmiştir. Menemen olayında yobaz başkaldırısına karşı bile padişahlar gibi "uçurun kellelerini" dememiş, suçluların mahkeme önünde, yaraşır cezalar almasının güvencesi olmuştur. Bursa'daki yoz -yobaz kıpırtısına karşı gençlğin de aynı yolu seçmesi Atatürk'ün öğüdüdür. Bir hukuk devleti statüsüne (yapısına) kavuşturduğu ülkemizde 23.4.1933 tarihinde Türk Talebe Birliği delegelerine çektiği tel bu sağlam görüşün kanıtıdır. Atatürk, hiçbir dönemde, herkes haklıyım deyip ortaya atılsın, vursun kırsın istememiş, böyle düşünceyi düşünce sisteminde kabul etmemiştir. Aksaklıklar, bozukluklar karşısında ulusun çıkarına yaraşır bir bütünlükle çalışılması, bilinçle çalışılması, bilgiyle çalışılması, yurtseverce çalışılması yasalara saygılı olunması baş istemidir. ATATÜRK' ün görüşü, söylevin sonundaki gençliğe seslenişi içinde tüm boyutları ile belirgindir. Bu görüşü kitabın yazarı sayın Özerdim 'le de paylaştığımızı ve bu notu bir açıklama isteğiyle buraya koyduğumuzu belirtmek borcumuzdur.


Atatürkçü'nün El Kitabı

207

1.11.1934 günü, TB.M.M. 'nin Dördüncü Dönem Dördüncü Toplantı Yılını açarken: Ulusun, ulus gençlerinin sağlıkları, sağlamlıkları, gürbüzlükleri; üzerine düştüğümüz çok gerekli bir diriklik ister. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının bu yönden bize kıvanç verecek yolda çalışmakta olduğunu görmekteyiz. (ASD

1,

1 945, s. 363. Gazi'nin diline dokunulmamıştır).

26. 3.193 7 günü, Ankara 'da öğrenim yapan Bursa 'lı gençle­ rin Uludağgecesinde: Yorulmadan beni izleyeceğinizi söylüyorsunuz. Ancak, arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman bile durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni izlemektir. Yorgunluk her insan, her yaratık için doğal bir oluştur. Ancak, insanda yorgunluğu yenebilecek tinsel bir güç vardır ki işte bu güç, yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yeni Türkiye'nin genç çocukları, yorulsanız da beni izleyeceksiniz. Ben bu akşam buraya yalnız bunu size anlatmak için gelmiş bulunuyorum. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler hiç mi hiç yorulmazlar. Türk gençliği amaca, bizim yüksek ülkümüze durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Biz de bunu görmekle mutlu olacağız. Şimdi çocuklar, eğleniniz. (ASD

il,

1 952, s. 280)

"Dağbaşını duman almış. . 11 marşını söylemeleri üzerine: .

Arkadaşlar, Ben 1 9 1 9 yılı Mayıs içinde Samsun'a çıktığım gün elimde maddesel bir güç yoktu. Yalnız büyük Türk ulusunun soyluluğundan doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve tinsel bir güç vardı. Samsun'dan Anadolu içlerine kırık bir otomobille gidiyordum. Yanımda öteden beri yaverliğimi yapan Salih (Bozok) ve Cevat Abbas (Gürer)'tan biri bulunuyordu. O kırık otomobil Anadolu yollarında ilerlerken hep düşünür, subayıma şimdi sizin şakıdığınız şarkıyı söyletirdim. Ben Türk çevrenlerinden bir gün kesinlikle bir güneş doğacağına, bunun sıcaklığının* ve gücünün bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çıkacağına o denli inanmıştım ki, bunu nerdeyse gözlerimle görüyordum. O şarkıyı okutup yinelettirmekten amacım Türk'ün bu güneşi doğunca başarıya ulaşacağını anlatmaktı. Bu nedenledir ki, demin söylenen şarkı benim onsekiz yıllık bir anımı tazeledi. Bu şarkıyı söyletmeye önayak olan genç bayana teşekkür ederim. (ASD Kamakta "hareket'tir. "Hararet" olmalıdır. (SnÖ).

1,

1 952, s. 280-28 1 )


Atatürkçü'nün El Kitabı

208

Gençliğe Bırakılan SÖYLEV'in son sayfaları: Muhterem Efendiler; sizi günlerce işgal eden, uzun ve teferruatlı beyanatım, en nihayet, mazi olmuş bir devrin hikayesidir. Bunda, milletim için ve müstakbel evlatlarımız için dikkat ve teyakkuzu davet edebilecek, bazı noktalar tebarüz ettirebilmiş isem, kendimi bahtiyar addedeceğim. Efendiler, bu beyanatımla, milli hayatı hitam bulmuş farzedilen büyük bir milletin; istiklalini nasıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esaslarına müstenit, milli ve asri bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım. Bugün vasıl olduğumuz netice, asırlardan beri çekilen milli musibetlerin intibahı ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu neticeyi Türk gençliğine emanet ediyorum. Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk İstiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir, istikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevililerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı ! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda, mevcuttur! . (NUTUK il, 1 934, s . 336-337) SOYLEV'n son sayfaları: Sayın baylar, sizi, günlerce oyalayan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir çağın öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım.


Atatürkçü'nün El Kitabı

209

Baylar, bu söylevimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu, Türk gençliğine kutsal bir armağan olarak bırakıyorum. Ey Türk gençliği! Birinci ödevin; Türk bağımsızlığını, Türk cum­ huriyetini, sonsuzluğa değin korumak ve savunmaktır. Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en değerli güven kaynağındır. Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyen düşmanlar bulunacaktır. Bir gün bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan, ödeve atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir. Bağımsızlığına ve cumhuriyetine göz koyacak düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir utku kazanmış olabilirler.Zorla ve aldatıcı düzenlerle sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemileri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine düşman girmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acılı ve daha korkunç olmak üzere yurdunda, iş başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık hayınlık içinde olabilirler. Dahası, iş başında bulunan bu kişiler, kendi çıkarlarını, yurduna girmiş olan düşmanların siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir. Ey Türk geleceğinin gençliği !İşte, bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Bunun için sana gereken güç, damarlarındaki soylu kanda vardır. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s. 656-657)



Atatürkçü'nün

El Kitabı

211

16. KENDİS İ l 2. l. l 914'te, Sofya'dan Bayan Corinne'e mektubundan: Benim tutkularım var, hem de pek büyükleri; ama bu tutkular, yüksek katlara çıkmak, ya da büyük paralar elde etmek gibi maddesel isteklerin doyurulması ile ilgili değildir.

Ben bu tutkularımın gerçekleşmesini yurduma büyük yararları dokunacak, bana da yaraşırlıkla yerine getirilmiş bir görevin canlı iç rahat­ lığını verecek büyük bir düşüncenin başarısında arıyorum. Bütün yaşa­ mımın ilkesi bu olmuştur. Onu çok genç yaşımda elde ettim ve son soluğuma değin de onu koruyacağım. (Sadi Borak: Atatürk'ün Özel Mektuptan, 1 970, s.47) 24, 4. 1920 günü, T.B.M.M. başkanı seçildikten sonra: Yaşamının bütün evrelerinde olduğu gibi, son zamanların bunalımları ve yıkımları arasında da bir dakika geçmemiştir ki her türlü erinç ve dinlencemi, her türlü kişisel duygularımı ulusun esenliği ve mutluluğu adına gözden çıkarmaktan tad almış olmayayım. Gerek askerlik yaşamımın, gerekse siyasal yaşamımın bütün dönemlerini ve evrelerini kaplayan savaşımlarımda hep eylem ilkem, ulusal buyruma dayanarak ulusun ve ülkenin gereksindiği amaçlara yürümek olmuştur. (ASD 1, 1 945, s. 6 1 ) 24.4. 1921, Hakimiyeti Milliye gazetesine: Özgürlük ve bağımsızlık benim özyapımdır. (bak. bu kitabın 99. sayfası) 2.12. 1922 günü, T.B.M.M. 'nde, seçim yasasını değiştiren bir tasarı üzerine; bu tasarı, M. Kemal'i milletvekilliğinden düşürme amacını güttüğü için, yaptığı konuşmadan sonra milletvekillerinin konuşmalarına ilişkin olarak: Benim ayrık olduğuma ilişkin bir yasa yoktur. (ASD

1,

1 945, s . 273)

Kendisine "Senin apôtre'ların kimlerdir? " diye soran Ali Fuat (Cebesoy) Paşayayanıtı (1923): Benim izlemcilerim yoktur. Yurda ve ulusa kimler hizmet eder ve hizmet etme yaraşırlığını ve gücünü gösterirse izlemci * onlardır. (TDK: SÖYLEV, 1 978, s . 580) Apôtre: havari. İsa Peygamber'in 12 havarisi, yardımcısı. (SNÖ)


212

A tatürkçü'nün El Kitabı

23.3. 1923 günü Afyon 'da Belediye Meclisi üyeleriyle konuşmasından: Her zaman yineleme zorunda kalıyor ve yinelemeyi de yararlı gö­ rüyorum ki, ben ulusuma herhangi bir hizmette bulunmuşsam, ben herhangi bir girişimde önayak olmuşsam bu hizmet ve girişimin asıl kaynağı saygılar ve sevgilerle bağlı olduğum, bundan sonra saygı ve sevgiyle mutluluk ve yükselmesine varlığımı adayacağını sevgin ulusuma, sizlere dönüktür. ( ... ) Bir ulusta güzel şeyler düşünen insanlar, olağanüstü işler yapmaya yetenekli yiğitler bulunabilir; ama öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar, meğer ki, genel bir duygunun etmeni, anlatımı, temsilcisi olsunlar. Ben ulusumun düşünce ve duygularını yakından bilmekten, sevgin ulusumda gördüğüm yetenek ve gereksinmeyi anlatmaktan başka bir şey yapmadım. Onun bu yetenek ve duygularına olan bilgimle övünüyorum. Ulusumdaki bugünkü utkuları doğurabilecek niteliği görmüş olmak, bütün mutluluğum işte budur. (ASD II, 1 952, s. 1 62) Benim gücüm ve erkim, halkın bana gösterdiği güven ve inançtan öteye geçmez. Bu inanç sürdükçe ben de bu güvene yaraşır olmayı sürdürecek ve geleceğe bu karşılıklı güvenle hep birlikte yürüyerek Tanrının izniyle pek az zamanda ulusa gönenç ve mutluluk verecek olan büyük amacımıza varacağız. (ASD 11, 1 952, s. 1 64) 21.10. 1 925 günü, Afyon 'da konuşmasında; kendisine göre­ vinin bitmediğini anımsatan genceyanıtı: . . . Özellikle kendilerine bir konudan dolayı teşekkür edeceğim. O da, bana görevimin henüz bitmemiş olduğunu anımsatmasıdır. Görevimin bitmediğini, üzerime aldığım sorumluluğun yüksek ve çetin olduğunu algılıyorum. Arkadaşlar, bu görev bitmeyecektir. Ben toprak olduktan sonra da sürecektir. Ben seve seve, sevine sevine bütün varlığımı bu kutsal göreve adayacağım ve onun yüksek sorumluluğunu üzerime almakla mutlu olaca­ ğım. Görevimi başarıyla sürdürübileceğim. Çünkü, büyük ulusumun yü­ reğinde ve vicdanında, bana karşı sarsılmaz bir güven ve inan taşımakta olduğunu görüyorum. Bu benim için büyük güçtür, büyük yetkidir. (ASD II, 1 952, s. 239)


Atatürkçü'nün El Kitabı

213

19. 6. 1 926 günü, kendisine İzmir'de düzenlenen öldürme girişimi dolayısıyla Anadolu Ajansı 'na demecinden: Temeli büyük Türk ulusunun ve onun yiğit çocuklarından bileşmiş büyük ordumuzun vicdanında, us ve bilincinde kurulmuş olan cum­ huriyetimizin ve ulusun ruhundan esinlenmiş ilkelerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulacağını sananlar çok gevşek beyinli mut­ suzlardır. ( . .. ) Benim önemsiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, ancak, Türkiye Cumhuriyeti sonsuza değin yaşayacaktır. Türk ulusu güvenlik ve mutluluğunu üstlenen ilkelerle uygarlık yolunda duraksamasız yürümeyi sürdürecektir. (ASD III, 1 954, s. 79) 9.8. 1928 akşamı, İstanbul'da Sarayburnu parkı gazino­ sunda Latin harflerini anlattıktan sonra, kadehini halka doğru kaldırarak: Eskiden bunun bin katını süprüntülüklerinde gizli gizli içerek türlü fesatlıklar yapan ikiyüzlü sahteciler vardı. Ben sahteci değilim, ulusumun onuruna içiyorum. (ASD II, 1 952, s. 256) 9. 8. 1 92 9 günü, Ali Fethi (Okyar) 'nin İstanbul'da Büyükdere'deki yalısında, sağlığını merak ederek kendisini görmeğegelen halka konuşmasından: Beni görmek demek nasıl olursa olsun yüzümü görmek demek değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve duyuyorsanız bu yeter. . .. Sizin yararınız için sağlığını, yaşamını adamış olan adam sağlıklıdır ve sizin için çalışacaktır. O sizin için yaşıyor. Benim gücüm, benim size olan sevgim ve sizin bana olan sevginizdir. Bu ulus, bu ülke yeni yönetim biçimi üzerinde dünyanın en akla yakın bir varlığı olacaktır. Ben bunu kendi gözlerimle görmeden ölmeyeceğim. (ASD il, 1 952, s. 257) 30. 1 1 . 1 929 günü Alman tarih yazarı Emil Ludwig'le konuşmasından: Daha önce tutku sorununu anmıştım. Gerçekte onsuz büyük bir iş ortaya konulamaz. Ancak, onun herhalde ulus yolunda bir hizmet amacına yönelik olması gerekir. Başkan olan kimsenin, ulusun ülküsüne göre davranması ve ulusun psikolojisini iyice öğrendikten sonra o ulusun eğilimine uyması


214

Atatürkçü'nün

El Kitabı

gerekir. Ben de, padişahlardan kurtuluşumuz tamamlanmadan önce, hemen Meclisi seçime çağırdım. Ve başkanlık haklarından vazgeçerek, bağışlama bile kabul ettim. Egemenlik tümüyle ulusundur. Kısacası, seçilmiş olan milletvekillerinindir. Yönetim işlerine sizin andığınız denli karışmıyorum. * (ASD III, 1 954, s . 86) Özdeş konuşmasından: Kapıda duran nöbetçi bile benden korkmaz. İsterseniz kendisine sorunuz. Korku üzerine egemenlik kurulmaz. Toplara dayanan egemenlik kalıcı olmaz. Böyle bir egemenlik ve dahası diktatörlük, ancak ayaklanma çıktığında geçici bir zaman için gerekir. Üyeleri pek çok olan bir yarkurul, büyük işler ortaya getiremez. Ülkemize bakınız, dinginlik içindedir. Her zaman güvenlik ve esenlikten yanayız; asıl topraklarımızdan başka bir metre kare toprakta gözümüz yoktur. Çünkü, topraklarımız geniş olup, kendi halkına dar değildir. (ASD I 1 I. 1 954, s. 87) 21. 6. 1935 günüAmerikalı kadın gazeteci Ghıdys Baker'le konuşmasından: Ben diktatör değilim. Benim gücüm olduğunu söylüyorlar; evet, bu doğrudur. Benim isteyip de yapamayacağım hiçbir şey yoktur. Çünkü, ben zorla ve insafsızca davranmak bilmem. Bence diktatör, başkalarını buyrumuna boyun eğdirendir. Ben, kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarak egemen olmak isterim. (ASD

HI.

1 954, s. 98)

1 7. 3. 1937 günü, Ankara Palas'ta Romanya Dışişleri Bakanı Antonescıt'ya söylediklerinden: Vaktiyle kitaplar karıştırdım. Yaşam üzerine filozofların ne dediklerini anlamak istedim. Bir kesimi her şeyi kara görüyordu. "Değil mi ki hiçiz ve sıfıra varacağız, dünyadaki geçici yaşam sırasında sevinç ve mutluluğa yer bulunmaz" diyorlardı. Başka kitaplar okudum; bunları daha akıllı adamlar yazmışlardı. Diyorlardı ki: "Değil mi ki sonu nasıl olsa sıfırdır; bari yaşadığımız sürece şen ve şakrak olalım."

* Gazeteci/erle konuşmasında, hele yabancılara demeçlerinde çeviri de söz konusu olduğundan, sözcük sözcüğe, onun ağzından çıktığı gibi kôğıda geçtiğini düşünemeyiz. Ne var ki, sağlığında yayımlanmış olan demeçlere yalanlanmadığınagöre güvenilir. (SNÖ)


Atatürkçü 'nün

El Kitabı

215

Ben kendi yaradılışım bakımından ikinci yaşam anlayışını yeğliyorum; ama şu koşullar içinde: Herhangi bir kimsenin, yaşadıkça kıvançlı ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden soma gelecekler için çalışmaktır. . .. Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek kuşakların onuru, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle davranırken "Benden soma gelecekler acaba böyle bir ruhla çlıştığımı ayırt edecekler mi?" diye bile düşünmemelidir. Üstelik en mutlu olanlar, hizmetlerinin bütün kuşaklarca bilinmez kalmasını yeğleyecek özyapıda bulunanlardır. (ASD il. 1 952. s. 277,278) Özdeş konuşmadan Doğal olarak kendimiz için bütün gereken şeyleri düşüneceğiz ve gereğini yapacağız. Ama bundan soma bütün dünya ile ilgileneceğiz. Kısa bir örnek: Ben askerim. Genel Savaşta bir ordunun başında idim. Türkiye' de başka ordular ve orduların komutanları vardır. Ben yalnız kendi ordumla değil, öteki ordularla da uğraşıyordum. Bir gün Erzurum cephesindeki hareketlere ilişkin bir sorun üzerinde durduğum sırada emir subayım dedi ki: "Niçin size değgin olmayan sorunlarla da uğraşıyorsunuz?" Yanıt verdim: "Ben bütün orduların durumunu iyice bilmezsem kendi ordumu nasıl yöneteceğim?" Bir devlet ve ulusu yönetmek durumunda bulunanların her zaman gözönünde tutmaları gereken sorun budur. (ASD ll, 1 952, s. 279) Özdeş konuşmanın son sözleri: Ben düşündüklerimi sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gereği olmayan bir gizi yüreğimde taşımak gücünde olmayan bir adamım. Ben düşündüklerimi hep halkın önünde söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni yalanlar. Ama şimdiye değin bu açık konuşmada beni yalanladığını görmedim. (ASD

II,

1 952, s. 279)


Atatürkçü 'nün El Kitabı

216

13. 6. 1 93 7 günü. Çiftliklerini ulusa bağışlama kararını Başbakan ismet İnönü'yeyazdığı mektuptan: Anımsarsınız: Türk köylüsünün Türk'ün efendisi olduğunu söylediğini zamanı. Ben o efendinin istek ve buyrumu altında yıllardan beri çalışmış olan bir hizmet edenim. Şimdi beni çok coşturan olay Türk köylüsüne önemsiz de olsa da ufak bir görev yapmış olduğumdur. . .. Söz konusu olan armağan yüksek Türk ulusuna benim asıl vermeyi düşündüğüm armağan karşısında hiçbir değer taşımaz. Ben gerektiği zaman en büyük armağanım olmak üzere Türk ulusuna canımı vereceğim* . (ASD iV, 1 964, s. 589-590)

Çiftliklerin hazineye mal olması 1938 yazında tamamlamnıştır. Zaınandizine bakınız. (SNÖ)


Atatürkçü'nün El Kitabı

217

Bİ TİRİRKEN Bu kitaba, Atatürk'ün, söylendiği kesin olan sözlerini alırken öykücük (anekdot)lere yer vermedik. Yalnız, kitabı, aşağıdaki öykücük ile bitirmeyi uygun bulduk. Yaşanmış ya da yakıştırılmış da olsa, bu öyküde Atatürk ile gerçek­ leştirdiğiDevrim vardır: DERSE ÇALIŞACAKLAR! Yine özdeş [Bursa'daki] baloda ve yine bir aralık, dans eden bir çifte dikkatle baktı. Danstan sonra yanına çağırttı. İkisi de pek genç yaştaydılar. Önce kıza, hangi okulda okuduğunu sordu. Genç kız, bir yabancı okulun adını söyledi. Delikanlı da, ona benzer başka bir okulda öğrenciydi. Atatürk, ünlü sorularına başladı: Sakarya Savaşı ne zaman oldu? Ulusal savaşım kaç evre sürmüştür? Türk devrimlerinin temeli nedir?" Çocuklar, kem küm ederek: "Pek iyi anımsayamıyoruz" filan deselerdi, belki de sorun çıkmayacaktı. Ama kız: "Efendim, bize okulda yalnız Fransız Devrimini okuttular; Türk Devrimini hiç okumadık." der demez, Atatürk'ün güleç yüzü birden değişti. Ancak, o an için bir şey demedi. Çevredekiler, büyük bir fırtına bekliyorlardı. Atatürk, tersine, sessiz kaldı. Sonra, bir nedenle, kızla delikanlıyı yeniden çağırttı; ama bu kez buluşma büfede oldu. Uzaktan bakanlar, Atatürk'ün güler yüzlü bir çifte gönül okşayıcılıkla davrandığını sanıyordu. Oysa O, delikanlı ile kıza şunları söylüyordu: -Bütün bu şenlik ve bayram, ulusal savaşım ve Türk devrimleri ni yapanların, ya da bunlarda bir ölçüde çaba ve özveri payı bulunanların hakkıdır. Siz, o eylemlere katılmamış olabilirsiniz; yaşınız buna elveriş li değildir. Ama o işi yapmış olanların arasına girebilmeniz, onlar gibi eğlenmeniz için, en az, o işlerin nasıl yapıldığını kesinlikle ve ne olursa olsun bilmelisiniz. Emir subayına döndü: -Bayanla bayı evlerine götürsünler, dedi; derslerine çalışacaklarmış. Buyruk hemen, kimseye sezdirilmeden yerine getirildi! (Rıza Ruşen Yücer Atatürk'e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra. 1 047. s. 14).



Atatürkçü'nün El Kitabı

219

KISA SÖZLÜK Bu sözlükte, yeni sözcüklerin eski karşılıkları ile Osmanlıca kuruluş vb. adlarının anlamı verilmiştir.

abece: alfabe

bayındır: mamur

agent: görevli, aj an

berkitmek:

ağnam resmi: koyun vergisi

güçlendirmek

(Atatürkte de böyledir)

aktöre: ahlak

bildirge: beyanname (seçim)

algılama: idrak

bildiri: beyanname

altı kavak üstü şişhane:

altı üstüne

bileşke: muhassala, elde edilen sonuç bileşmiş: mürekkep

uymayan (giyim)

Anadolu ve Rumeli Müdafaai bilisiz: cahil Hukuki Cemiyeti: Sivas Kongresinde boş inan: hurefe, batıl inanç kurulan A. ve R. ulusal hakları buyrum: irade, istenç

savunma derneği

buyurman: efendi (buyuran)

Anakara: kıta

çevren: ufuk, etraf

arık: zayıf arsulusal: (o günkü dilde)uluslararası asılgan: musallat köylüden

alınmış bir vergi

müdevvenat,

derlenmiş

(yasalar)

ayzamlık: gaflet

devinim: hareket

ayraç: parantez

dilmaç: tercüman

ayrık: müstesna

dinginlik: sükun

ayrımlı: farklı

diriklik: (Atatürk'ün sözcüğü): canlılık

azdırma: tahrik, kışkırtma

Divanı Harb: Askeri malıkeme, savaş

bağlaşma: ittifak

malıkemesi

Bahriye Nazırı,-Nezareti:

bakışık: mütenazır

değgin: ait derme:

ayma: intibah, uyanma

Bakanlığı

dayanga: mevzi deney: tecrübe

aşılama: telkin

D o n an m a

Osmanlı

dayanç: azim

aşağılama: hakaret Aşar: 1 925'te kaldırılan,

devletinde

Dahiliye Nazırı,-Nezareti:

Devletinde İçişleri Bakanı,-Bakanlığı

Osmanlı

B aka n ı , ­

dizge: sistem doğaç:

çok

doğan düşünce

düşünmeden,

birden


Atatürkçü'nün El Kitabı

220

dokunca: zarar

ilelebet: sona değin

durulgun: sakin

incelik: nezaket

düzenbağı: disiplin

iradei milliye: ulusal buyrum

edimli: fiili, -olarak: fiilen

ister: icap, gerek

erek: hedef

işkil: vesvese

erinç: huzur

iye: sahip

erk: kudret, enerj i

izlemci:

Erkanıharbiyei U mumiy e:

Genel

havari,

İsa

peygamberin

yardımcılan, din yayıcılan

kurmay

izlence: program

etken, etmen: amil

kalıt: miras

evre: safha

karabasam: kabus

ezinç: azap

karşıcıl: muhalif. karşıcıllık: muhalefet

Felahı Vatan: sinde

1 920 İstanbul Mecli-

Anadoluya

bağlı

olanların

kurduğu yurdun kurtuluşu anlamına gelen, siyasal grup

karşıt: zıt kat: makam kavrayış: zeka kesim: kısım, bölüm, grup

gemilik: tersane

kıyıcılık: zulüm, kıyıcılar: zalimler; kıyılan: mazlum, zulüm görmüş

gereç: malzeme giz: sır

kıyın: gadir, haksızlık

gönenç: refah görkem: ihtişam güzey: (Atatürk'ün sözcüğü): saye (bu sayede)

kuram: nazariye, teori Kuvayi İ nzıba tiye :

sıkıdüzini

sağlayan güçler anlamında, Kurtuluş Savaşında

İ stanbul

hükümetinin

haham: Musevilerde din adamı

Anadolu üzerine gönderdiği Hilafet

halk komiserleri:

Ordusu

Sovyet Rusya'da o

zamanki bakanlar

Kuvayyi Milliye:

Harbiye Nazırı, -Nezareti:

anlamında,

Devletinde

Savunma

Osmanlı

B akan ı , -

Bakanlığı

güçler

S avaşında

düzenli ordu.

kuvvei mürettebe: sonradan kurulmuş

Heyeti Temsiliye: kongrelerinde

ulusal

Kurtu luş

Erzurum ve Sivas

kurulan

temsilciler

askeri birlik

Milletler Cemiyeti:

kurulu

l 945'te

hutbe: cuma ve bayram namazlarında

örgütüne

camide okunan öğüt

örgüt

yerini

1 9 1 9'da kurulmuş,

Birleşmiş

bırakmış

Milletler

olan uluslararsı


A tatürkçü'nün El Kitabı

Muallim Mektebi: öğretmen okulu

221

saygınlık: haysiyet, prestij

mümtaz: seçkin

sayrı: hasta

Müterake:

sevecenlik: şefkat

ateşkes. 30 Ekim 1 9 1 8'de

Türkiye'nin imzaladığı ateşkes

sevgin: aziz

naaş:

sonrasız, sonsuz: edebi

ölünün bedeni

naçiz:

değersiz

şeriat: Müslümanlık yolu

Nakşi, Nakşibendi: İslam tariklerinden birinin adı

Şer'iye ve Evkaf Vekaleti:

TBMM

hükümetlerinde, 1 924 Martına değin

Nazır: Osmanlı Devletinde Bakan

Dinişleri ve Vakıflar Bakanlığı

Nezaret: Osmanlı Devletinde Bakanlık

Şurayı Saltanat:

onama: muvafakat

Kurulu. Padişahın yüksek görevlilerle

Saltanat Danışma

topladığı meclis

onursal: fahri öğe: unsur

şükran : gönül borcu, teş ekkür talimgah: subay adayı yetiştiren or­

örgen: uzuv

du yeri.

özden: samimi

tanıtılmak: ispat etmek

özdeş: aynı

tansık: harika, mucize

özgülük: hassa

tapınma : ibadet

özgün: orjinal

tarikat:

özveri: fedakarlık

temsil eden dinsel örgütler

özyapı: karekter, ıra

tasarım: tasavvur

isliimlıkta, çeşitli anlayışları

payidar: sürekli, kalıcı

tecim: ticaret

reddi ilhak:

Kurtuluş

Savaşında

telyazı: telgraf

Yunanistan'a

katılmayı

reddetme

tiksinç: menfur; nefret edilen

anlamına ilke ve kuruluş adları

rediffırkası: yedek tümen sala:

cuma namazından önce, ya da

c enaze

kaldırıl ırken

minareden

tinsel: manevi; tinsellik: maneviyat, maneviyet töz: cevher

okunan çağrı

tutum: tasarruf

saltık: mutlak

türdeşlik: tecanüs

savaşım: mücadele

tüze: hukuk

savsaklamak: ihmal etmek

uğraş, uğraşı:

savsöz: parola

meşgale; meşguliyet,


Atatürkçü'nün El Kitabı

222

UlusalAnt: Misakı Milli

yıkım: felaket, büyük dokunca;

ulusçu: milliyetçi;

yıkımlar: tahribat

ulusçuluk: milliyetçilik

yontu: heykel

ulusseverlik: milliyetperverlik

yönerge: talimat, direktif

umar: çare

yürütüm : icra

utkan: muzaffer

zorbalık: istibdat

utku: zafer

Kimi karşılıklar, metin içinde ayraçla

uygulamalı, yaprak: varsıl: zengin;

pratik, ameli

varsıllık: zenginlik; servet veliaht: hükümdar tahtına aday kişi Vilayatı Şarkiye Müdafaai Hukuki Milliye Cemiyeti: Erzurum ve yöresi için kurulmuş, Doğu illeri ulusal hak­ ları savunma derneği

yakındaş: akraba yaptırım: müeyyide yaraşık, yaraşır: layık yargılamak:

mahkum etmek, muha­

keme etmek;

yargı: hüküm yarkurul: komisyon yasal: meşru, kanuni yaşamöyküsü: biyografya, yaşamsal: hayati

özgeçmiş

yayılma: istila ; yayılmacı: istilacı yengin: galip yerindelik: isabet ; yerindesizlik: isabetsizlik yeti: kabiliyet yetkin: mütekamil, olgunlaşmış; yetkinleştirmek: tekemmül ettirmek

verilmiştir.





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.