Yunus Nadi: Ali Galip hadisesi

Page 1


Nurer UGURLU başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanmıştır.

Dizgi - Yayımlayan: Yeni Gün Ha�r Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Baskı: Çağdaş Matbaacılık ve Yayıncılık Ltd. Şti. Mayıs 2000


YUNUS NADİ

Bab-ı Ali'nin Mim Hareketi Dağıtmak ve Mustafa Kemal'i Tevkif Etmek Teşebbüsü

ALİ GALİP HADİSESİ

Cumhuriyet GAZETESİNİN OKURLARINA ARMAÖANIDIR.



HATIRALARA GİRİŞ Ali Galip 1919 Haziranında Elaziz'e gitmek üzere Sivas'tan geçerken vali Reşit Paşaya azledilmiş olan Mustafa Kemal'in tevkifini tavsiye ediyor! Mustafa Kemal'le yüzyüze

1 9 1 9 Haziranının ikinci yarısı içinde ve Sıvas'tayız. Sı­ vas' a yeni gelmiş ve haziranın onbirinde işe başlamış bir vali var: Reşit Paşa. Reşit Paşa Sıvas' a vakıa, yeni gelmiştir; fakat eski ve tecrübeli bir devlet adamıdır. Birçok valiliklerde bulunmuş, namuskarlığı, vatanperverliği ile tanınmıştır. Reşit Paşa o günlerde bir yandan Dahiliye Nazırı Ali Kemal'den Mus­ tafa Kemal' in azledildiğine dair telgraf almış, öte yandan bizzat Mustafa Kemal'den Sivas Kongresinin hazırlıkları­ na başlamak emrini telakki etmiştir. İstanbul paşanın azle­ dildiğini, hiçbir sıfat ve selahiyeti kalmadığını bildirirken, Mustafa Kemal 'in üçüp.cü ordu müfettişi sıfat ve selahiyet­ leriyle emirler vermekte olması Reşit Paşayı hakikaten şa­ şırtmış ve derin derin düşündürmüş bulunuyordu. 5


O tarihten itibaren Milli Hareketin teessüs ve inkişafı yolunda pek çok hizmetler yapmış ve Mustafa Kemal'in takdir ve sevgisini kazanmış bulunan Reşit Paşa doğru yo­ lun intahabında (seçiminde) yanılmamış ve Mustafa Ke­ mal'in emrine girmekte tereddüt etmemiştir. Reşit Paşa Babıalinin ve Mustafa Kemal'in yekdiğeri­ ne zıt emirleri karşısında idraki ile vicdanı arasında muha­ kemeler yaptığı böyle bir sırada idi ki Babıalinin Elaziz va­ liliğine tayin ettiği Ali Galip Sivas'a gelmiş bulunuyordu. Ali Galip'in daha İstanbul'dan ayrılmadan Milli Hare­ keti bastırmak üzere talimat aldığı, Sivas'tan geçişi sırasın­ daki hareketleri ve Mustafa Kemal'i tevkif etmesi için Re­ şit Paşa üzerinde yaptığı baskıdan anlaşılmaktadır. Ali Ga­ lip'in hainane teşebbüsüne tekaddüm eden bu Sivas günle­ rini Yunus Nadi'nin hatıralarını okumadan evvel öğren­ mek, hatıraları takip edecekler iin pek faydalı olacaktır. O günleri bizzat yaşamış olan Vali Reşit Paşa hatıralarında Ali Galip'in Sivas temasları ve kendisi ile görüşmeleri hakkın­ da bol bol malumat vermiştir. Reşit Paşa, Ali Galip'in ken­ disini ziyaretini şöyle anlatmıştır: "- Sivas'a Ali Galip Bey isminde bir zat geldi. Ayağı­ nın tozuyla hükümet konağında beni görmek nezaketini veya tehalükünü (isteğini) gösteren bu yolcu, Elaziz vila­ yet valisi olup, İstanbul'dan henüz geliyordu, yanında bir­ kaç da memur bulunduruyordu. Ali Galip Bey mülkiyeli değildi, askerdi, erkanıharp miralay lığından mütekaitti (emekliydi). Kendini bana tak-

6


dim eder etmez, ismini hatırladım. Çünkü Balkan Harbi­ ne tekaddüm eden günlerde yapılan mebus intihabında (seçiminde) bu zat -İttihat ve Terakki kuvvetine galebe ederek ve o kuvvetin vücude getirdiği birçok engelleri ye­ nerek- Kayseri'den kendini seçtirmek imkanını bulmuş­ tu. Ömrü pek kısa süren o mecliste, gerçi Hürriyet ve İti­ lafa mensup olduğunu açıkça itiraf etmeyip, müstakil (ba­ ğımsız) bir mebus vaziyeti takınmağa yeltendi. Lakin Hürriyet ve İtilafçı bir ruh taşıdığını hissettirmekten ge­ ri kalmadı. Umumi harp yıllarında onun nerede olduğunu ve ne­ ler yaptığını bilmiyorum. Adı, sam işitilmez olmuştu. O se­ beple ve Sivas' a komşu bir vilayetin valisi sıfatıyla yüz yü­ ze gelince, bir hayret dakikası geçirmemek elimden gelme­ di. Aynı zamanda Babıaıinin böyle siyaset ve entrika düş­ künü kimselere el uzatmasını manalı buldum. O, ağzı kalabalık bir adamdı. Çok konuşuyor, lakin bir şey söylemiyordu. Sözlerinin yüzde altmışı övünmekten, yüzde otuzu İttihat ve Terakki aleyhine küfürden ibaretti. Üst tarafından ise müsbet bir mana ve maksat çıkarmak imkansızdı. Ben -Biraz mütehayyir (şaşkın), biraz da muztarip (sı­ kıntılı)- bu yaveleri dinlerken o, tavrını değiştirdi: - Aman Paşam, dedi, ben İstanbul'dayken Mustafa Ke­ mal Paşa'nın azli derdestti. Hatta Divanıharbe sevki de dü­ şünülüyor, konuşuluyordu. Resmi bir işar (haber) var mı? Dahiliye Nazınnın telgrafım kendisine gösterdim. Dik7


katle okudu, garip bir bakışla beni tepeden tırnağa kadar süzdü, sonra sordu: - Ne yapmak fikrindesiniz? İhtiyatsız dudaklarımdan bir kelime düştü: - Hiç! Ve bu cevabın birçok şüpheler uyandıracağını, komşu vilayet valisinijurnale ılığa sevkedeceğini düşünerek hemen ilave ettim: - Nezaret bize sadece o zatın azledildiğini ve kendisi­ le temastan içtinap etmekliğimizi (çekinmemiz gerektiği­ ni) bildiriyor. Hatta İstanbul'a celbin Harbiye Nezaretine ait·olduğunu da tasrih ediyor (bildiriyor). O halde ne biz­ ce, ne sizce yapılacak bir muamele olmasa gerek. Ali Galip Bey, kopmuş bir zemberek hızıyla yerinden fırladı, sol elinin baş parmağını yeleğinin koltuk kesimine geçirdi: - Muhterem Paşa Hazretleri, dedi, her vazife mafevk (üst) makamdan tebliğ edilmez. Çok kere hadiselerin gidi­ şinden vazifeler vücude gelir. Mustafa Kemal Paşa mese­ lesi de, o kabildendir. Çünkü bu zat, her idare memurunu kendi şahsile alakadarlandıracak ve devlet menfaati noktai nazarından halü kalini şüpheli gösterecek takımdandır. Ni­ tekim Dahiliye Nezareti de onun bu vaziyetini tespit edip, size bildirmiştir. Zatıaliniz nasıl olur da, maslahatın (cemi­ rin) icabını ifade (yerine getirmede) müsamaha edersiniz? Onun telaşına, heyecanına, faveranına iştirak etmeye­ rek sükun içinde sordum:

8


- Maslahatın icabı ne olabilir? - Devlet aleyhine kıyam etmeği tasarladığı sabit olan Mustafa Kemal Paşayı hemen yakalatmak, mahfuzen (tu­ tuklu olarak) İstanbul'a yollamak. Maslahat bunu icap et­ tiriyor. - Ne hakla! Herif gazaba gelir gibi oldu, enikonu köpürdü. Lakin yaşta ve yolda kendinden büyük bir adama karşı sert dil kul­ lanamayacağını, zeminin ve zamanın da böyle bir taarruza müsait olmadığını hatırlamış olacak ki gazabını çabuk yen­ di, sesini mülayimleştirdi: - Galiba, dedi, latife (şaka) buyuruyorsunuz. Çünkü bir vali, hele sizin gibi birçok vilayetler idare etmiş tecrübeli bir vali, şahsi şakavetler (haydutluk) gibi, siyasi şakavetle­ rin de hemen giderilmesi lazım olduğunu biz mevkide na­ ciz çömezlerden duymaya ve öğrenmeye muhtaç değildir. - Fikrinize hiçbir suretle iştirak etmiyorum. Fakat mü­ nakaşamızı mantıki bir surette bitirmiş olmak için, iştirak eder görünerek, anlamak istiyorum: Mustafa Kemal Paşa­ yı siz benim yerimde olsanız tevkife teşebbüs eder misiniz? - Tereddütsüz! - Hangi kuvvetle? - Polis, jandarma ve icabında asker kuvetleriyle! Bu zatın Anadolu'da, harp sonundan beri, hüküm sü­ ren zihniyetin ve yurt endişesiyle gönüllerde yer alan he­ yecanın azametinden (büyüklüğünden) bihaber olduğunu görüyordum. Mustafa Kemal Paşanın otuz, otuzbeş gün

9


içinde halk tabakalarını kendi şahsiyetile nasıl alakalandır­ dığını ise komşu vilayet valisi muhakkak ki sezmiş değil­ di. Bundan dolayı, zavallı adamı tenvir etmek (aydınlatmak) ve böyle fevkalade zamanlarda çok dikkatli davranmak la­ zım geldiğini söylemek istedim. 1908 inkılabı hazırlanır­ ken padişahın kuvvetle itimat ettiği Şemsi Paşanın nasıl or­ tadan kaldırılıverdiğini ve padişahı mabut sayan Arnavut­ ların o mabut aleyhine ne suretle döndürüldüklerini hatır­ latarak Ali Galip Beye yükseklerden atmamasını, milletin düşüncelerine, duygularına, dileklerine -uzaktan olsun- ala­ ka göstermesini ihtara hazırlandım.

İtilafçılar İşe Karışıyor Fakat ağzımı açmadan odaya Hürriyet ve İtilaf fırkası reisi Halit Beyle Belediye Reisi Zihni Efendi girdi. Ben i­ ki vali arasında cereyan edecek bir münakaşayı bu efendi­ lerin duymasını nahoş bulduğumdan bahsi kapamış görün­ düm, gelenleri Ali Galip Beye prezente etmeğe (tartışma­ ya) kalkmıştım. O, gevrek gevrek güldü: - Beyefendiler, dedi, otelde teşerrüf etmiştim. Burayı teşrifleri de nimet oldu. Kendisini münakaşamıza hakem yapalım. Ve cevabımı beklemeden, onlara ne konuştuğumuzu uzun uzun anlatmaya girişti. Ne yalan söyleyeyim, kızma­ ya başlamıştım. Ali Galip Beyi terslemek üzereydim. La­ kin Hürriyet ve İtilafa candan bağlı bir vali ile o fırkayı ko-

10


ca bir vilayet merkezinde temsile yeltenen bir zatın çok çapraşık bir vaziyette ne gibi cevherler yumurtlayabilecek­ lerini, renksiz bir biçare olduğuna kanaat taşıdığım Bele­ diye Reisinin de o cevherlere karşı nasıl bir tavır takınaca­ ğını merak ettiğimden Elaziz valisinin sözü ayağa düşür­ mesine ses çıkarmadım, nefsimi zorlayarak muhavereyi (konuşmayı) dinlemeye koyuldum. Halit Beyin Dahiliyeden gelen telgraftan haberi yok­ tu. Ali Galip'ten müjdeyi alır almaz böbürlendi: - Ben yazmıştım, dedi, eğer kuvvetli telkinlerimle İs­ tanbul'dakileri cesaretlendirmeseydim, Mustafa Kemal Pa­ şa mutlak ensemizde boza pişirirdi. Ve yüzünü bana çevirerek şöyle ihtarda bulundu: - Davulu biz çaldık amma, parayı siz toplayacaksınız. Çünkü sabık (eski) ordu müfettişini yakalatmak şerefi si­ ze nasip oluyor. Ali Galip Beye söylediklerimi bu şöhretli ayyaşa da tekrar ettim, Mustafa Kemal Paşanın tevkifi için hiçbir ma­ kamdan emir almadığımı ve böyle bir şeyin benim yanım­ da mevzuubahis (söz konusu) olamayacağını anlattım. Kı­ zıl kıyamet işte o zaman koptu. Halit Bey küplere bindi, be­ nim vatana ihanetle itham edileceğimi (suçlanacağımı) küs­ tah bir lisanla söylemeye yeltendi, benden çok yukarı sevi­ yede bir mafevkmiş (üstmüş) gibi davranarak tekdirlere, tevbihlere (azarlamalara) kalkıştı. Ali Galip Bey de halile, tavrıyla onu teyit ediyor gibiydi. Bunun üzerine zati ve iza­ fi şerefimi muhafaza etmek icap etti:

11


- Efendi, dedim, daha bir kelime söylerseniz sizi kapı dışarı ederim. Ali Galip Beye de gerekli olan ihtarı yaptım: - Beyefendi, dedim, manasız konuşuyorsunuz. Sizde bana yol göstermek, vazife vermek hakkı ve kuvveti yok­ tur. Mustafa Kemal Paşayı hapsetmek size lazım ve bilhas­ sa kolay görünüyorsa, onun kendi vilayetiniz hudutları için­ de cevelan edeceği (dolaşacağı) günleri bekleyiniz. Halit Bey, vali sillesinin ne demek olduğunu sınamış kimselerdendi. Garip bir yüz ekşiliğiyle susuyordu. Fakat Ali Galip, yüzünedüşen tükrüğü rahmet sayanlardanmış ki gücenecek ve defolup gidecek yerde benimle münakaşaya girişmek istedi, vatani vazifelerin ifasında müsamaha gös­ terenlerin uyanıklığa sevkedilmesi lazım geleceğini söylet­ mekten tutturarak birtakım hezeyanlara başladı. Sözünü kabaca kestim: - Birbirimize dedim, rehberlik etmek hakkına malik de­ ğiliz. Onun için susalım. Elime bir de kağıt aldım ve kendilerini istiskal ettiği­ mi (önemsemediğimi) anlattım. Ali Galip Bey ancak bu mu­ ameleden sonra odamı terke rıza gösterebildi. Halit Bey de kendisini takip ediyordu. Galipa Allahaısmarladık bile de­ mediler. Yahut da ben duymadım. Yalnız Zihni Efendinin eliyle tuzlama işareti yaparak onları arkalarından tezyif et­ tiğini (alay ettiğini) gördüm. Bu zat, yine işaret usulüyle be­ nim tutumumu alkışlıyor ve elimin öpülmeye layık oldu­ ğunu anlatmaya savaşıyordu.

12


Ona da yüz vermedim. Kaşlarımı çatarak maskaralık­ tan hoşlanmadığımı hissettirdim. Fakat kabıma sığamaya­ cak bir haldeydim, zulmetler (karanlıklar) içinde yüzüyor­ muşum gibi muztariptim, bir zerre nur (parça ışık) arıyor­ dum ve candan bir dostla hasbihal etmek, dertleşmek ihti­ yacıyla için için kıvranıyordum.

Sokaklara Asılan Yaftalar Bu vaziyette ne kadar kaldığımı bilmiyorum. Herhal­ de bir iki saat dalgın dalgın oturmuşum ve tesadüf bu ya, kimse tarafından da uyanıklığa icbar edilmemiştim. Ancak ikindiden soma benliğimi saran elem haleti zail oldu (du­ rumu yok oldu) gözüm ve gönlüm açıldı, harici eşya ile his­ siyatım arasında alaka başladı. İşte bu sırada eşraftan Emir Paşa (*) ile isimlerini şimdi hatırlayamadığım dört kişi zi­ yaretime geldi. Emir Paşa Sivas'ın eski hanedanından Mehmet Ali Efendiye -refikasından (eşinden) dolayı- karabeti (yakın­ lığı) olan bir Çerkezdir. Enişte dediği Mehmet Ali Efendi­ nin çocuğu olmadığından hayli bir yekün tutan malı, mül­ kü haremine (karısına), ondan da Emir Paşaya kalmış. Fa­

kat Emir Paşa bu umulmaz mirasın içinde yaşamayı az bu­ larak tegallüp (çoğaltma) yoluna sapmak istediğinden yir­ mibeş yıl evvel valilerden Halil Beyin tokadını yemiş. Di­ yarıbekir'e sürüle yazmış. Esliifımdan (memurlarımdan) Reşit Akif paşa ise kendisini hazineye borcundan dolayı

13


hapsettirdiği gibi etliye, sütlüye karışmaya tövbe edecek de­ recede de tazyik (baskı) altında bulundurmuş. Bu zatın paşalığı da Abdülhamit devrinde Babıseras­ keri Masarifat Nazırı Sadettin Paşaya yolladığı bir halayı­ ğın saraya kabul edilmesinden ve bir şehzade doğurup göz­ deler arasına girmesinden dolayıymış. Meşrutiyetten sonra Emir Paşanın yine şu işe, bu işe parmak sokmaya başladığını bana söylemişlerdi. Hatta Hür­ riyet ve İtilafın ilk kuruluşunda Sivas şubesini açan politi­ kacının da o olduğunu duymuştum. Hadiselerini kaydetti­ ğim günlerde bu fırkaya alakadar görünmek şöyle d ursun, Halit Beyin şiddetle aleyhinde bulunmak (yoluyla) belki fır­ kanın aleyhinde bir vaziyet almaya meylediyordu. (yöneli­ yordu). Lakin Halit Beyle geceleri birleşip kadehdaşlık ve entrika zeminleri hazırlatmakta yoldaşlık ettikleri de riva­ yet olunuyordu. İşte Abdülhamit'ten mirül'ümeralık denilen ve sahibi­ ne paşalık unvanı getirmekle beraber göğsü sırmalı bir üni­ forma temin edemeyen rütbeyi almış ve 1908 inkılabından sonra Sivas 'ta hayli harman savurmuş olan bu zat, küçücük maiyetiyle edaya girer girmez telaşla sordu: - Mustafa Kemal Paşa azil mi edildi? - Bilmiyorum! Bu cevabı düşünmeden vermiştim. Lakin cevap dudak­ larımdan düştükten sonra nedamet (pişmanlık) duymadım,

(*)Birini BM meclisinde Sivas Mebusu.

14


beni sıfatsız ve selahiyetsiz isticvaba (sorgulamaya) kalkı­ şan mirül 'ümeraya bu suretle karşılık verdiğime memnun oldum, ne yazık ki, bu memnuniyet çok sürmedi ve Emir Paşanın şu sözleriyle zihnim alt üst oldu: - Siz bilmiyorsunuz amma halk biliyor. Hatta sizin gi­ bi henüz bu işi duymayanlar varsa duysunlar, diye duvar­ lara yaftalar yapıştınlıyor! Meğer Halit Bey benden hınç çıkarmak ve İstanbul'a yaranmak için olacak, yanımdan ayrılır ayrılmaz Mustafa Kemal Paşa'nın azlolunduğuna, yakalanıp İstanbul'a gön­ derilmesinin bir gün meselesi bulunduğuna dair iki yafta yazıp şehrin kalabalık yerlerine astırmışmış. Emir Paşadan bu haberi alınca polise emir verdim, yaf­ taları arattırdım. Garip bir şey olmak üzere buldurtmadım. Onların bir iki yere yapıştırıldığı sahihti (gerçekti). Lakin duvarlara asılmalarıyla beraber kendi eserlerinin yine ken­ di elleriyle yok edilmeleri bir olmuş. Acaba neden? bu işe memur ettiğim kimseler muam­ manın anahtarım bulamıyorlardı. Ben de hakikati keşfede­ mi yordum. Çünkü yaftaları yapıştıranların biraz sonra bu münasebetsiz hareketten pişman olarak kendi eserlerini yi­ ne kendi elleriyle yok etmeleri mümkün olduğu gibi İbra­ him Tali veya Mebus Rasim Beyle temasta bulunup da Mustafa Kemal Paşaya yardımı kabul edenlerin de o küs­ tahlık vesikasını ortadan kaldırmış olmaları muhtemeldi. Emir Paşa, bereket versin, duyduğunu söyledikten ve memleketin asayişine her zamandan ziyade (çok) dikkat 15


olunmasını ihtar ettikten sonra gitmişti. Beni mülahazala­ rımla (düşüncelerimle) başbaşa bırakmıştı. Vakit de zaten geçti. Hükumetten çıktım. Kabak yazısına doğru bir gezin­ ti yaptım ve zihnimi kargaşalıktan kurtaramaksızın evime döndüm. Bütün düşüncem yafta işinden dolayı Halit Beye ka­ nuni bir darbe indirmek esasına istinat ediyordu (dayanı­ yordu). Lakin onu sıkıştırmak, polisçe isticvap ettirmek, mahkemeye vermek, İstanbul'daki Hürriyet ve İtilaf ko­ mandolarını aleyhime ayaklandırmak demek olacaktı. Çün­ kü onlar o uğursuz politikacılar şahsi suçları da fırka hesa­ bına kaydedecek kadar siyasi terbiyeden mahrum kimse­ lerdi. Onun için Halide ilişmedim. Fakat bu nahoş hadiseler arasında Dahiliye Nazırı Ali Kemal Beyin telgrafını mülhakata (merkeze bağlı yerlere) tebliğ etmeyi unuttum. Şu iltizamı nisyan (bilerek unutma) Mustafa Kemal Paşanın azli haberini Tokat, Amasya, Şe­ binkarahisar mutasarrıflarıyla yirmi küsur kaymakamın ben­ den duymalarına mani oldu. Hürriyet ve İtilafçıların yafta­ larına böyle bir mukabeleden (karşılıktan) vicdanımın mah­ zur kaldığını söylemekten kendimi şimdi de alamıyorum.

İbrahim Tali'nin Fikri Halit Beyle Emir Paşanın ve arkadaşlarının beni ziya­ retleri, yafta yapıştırma kepazeliği 24 Haziran 3 3 5 ' te (19 1 9) vukua gelmişti. 25 Haziran sabahı Miralay İbrahim Tali

16


Bey daireye geldi, aynı mevzular üzerinde benimle uzun bir muhavere (konuşma) ve müşavere (görüşme) yaptı, Sivas' ın Hüdayi nabit politikacıları, o Halitler ve Emirler gibi ko­ nuşmaktan tabiatıyla pek uzak bulunan bu pek değerli za­ tın hem hekim, hem hakim olduğunu görerek derin bir in­ şirah (rahatlık) duyuyordum. Muhterem Miralay bana ilkin şöyle bir mülahaza mevzuu (düşünce konusu) verdi: - Dahiliye Nazın Ali Kemal Bey bir zamanlar edebi­ yatta yaptığını, şimdi siyasette yapmayı emel edinmiş ga­ liba. Malum ya o, Abdülhamit devrinde bir müddet İkdam gazetesinin Paris muharrirliğini yapmıştı. Gönderdiği mek­ tuplarda bazan bir resim salonunun açılma merasiminde, yahut Elizede verilen bir ziyafette hazır bulunduğunu bil­ dirir ve o merasimle ziyafet hakkında uzun uzun tasvirler çiziktirirdi. Servetifünun edebiyatı üstadlarından Hüseyin Cahit Bey bir gün onun teselsül edip giden yalanlarını açı­ ğa vurdu, bütün o merasim ve ziyafet haberlerinin Fransız gazetelerinden aşırma olduğunu ispat etti. Bana öyle geli­ yor ki Mustafa Kemal Paşanın azlini de o uyduruyor, bir emrivaki husulüne (oluşumuna) yol açmak istiyor. Ben böyle bir hareketin imkansız olduğunu söyleyin­ ce, hakim hekim düşüncesini izah etti: - Kolorduya böyle bir işar (bildirim) yok. Halbuki siz­ den önce Kolordu kumandanlarının bu mühim haberleri al­ maları lazım gelirdi. Vaziyet gözüme büsbütün karışık görünmeye başladı. Devlet adamı olarak doğmamış, devlet adamı terbiyesiyle 17


büyümemiş ve bilakis maceralar peşinde koşup tozmuş olan bir adamdan, ikdam'ın meşhur Patis muhabirinden

böyle bir hareket beklemek -benim iddiama rağmen, hiç de yanlış olmazdı. Onun için İbrahim Tali Beye hak verdi, ka­ bilse Ankara ve Erzurum kolordularından işin hakikatini araştırmasını rica ettim. Bu zat Mustafa Kemal Paşanın Sivas mümessili vazi­ yetindeydi. Müdafaai Hukuk işlerini ve teşkilatını berabe­ rinde bulunan Topçu Binbaşısı Kemal Bey vasıtasiyle ida­ re ediyor ve ettiriyordu. Rasim Bey de kendisiyle ve Ke­ mal Beyle sıkı sıkı temasta bulunuyordu. Fakat bunların harici ve dahili siyasetten, milletin ve memleketin mukad­ deratından bahsedişleriyle öbür takımın, Halit Beyin ve benzerlerinin aynı mevzuda konuşmaları arasında dağlar kadar, deryalar kadar fark vardı. İbrahim Tali Bey ve ar­ kadaşları en küçük şahsi bir menfaat endişesine kapılma­ dan "yarın"ı tahlil ediyorlar ve milletin yaman bir imti­ han geçirmekte olduğu neticesine vararak bu imtihanın muvaffakiyetle bitmesi için her fedakarlığı yapmak lazım geldiğini söylüyorlardı. Berikiler, düşmanların merhame­ tine sığınmayı düşünüyorlar ve bu işi Zeynelabidin, Mus­ tafa Sabri ve Vasif hocalarla Damat Ferid' in mükemmel surette başaracağına inanıyorlardı. Ben de İbrahim Tali Beyle arkadaşları gibi düşünüyor­ dum. Lakin valiydim, isyana ve ihtilale açıktan taraflar ola­ mazdım, hatta Dahiliye Nazın Ali Kemal Beyin emirlerine uluorta karşı koyamazdım. Nitekim İbrahim Tali Beye de

18


kanaatlerimi izhar (göstermek) d<;!ğil ihsas (sezdirme) dahi etmedim. Mahut telgrafı sancaklara ve kazalara tamim et­ mediğimi bile söylemedim. Yalnız yafta meselesini, Ali Ga­ lip'in hezeyanlarını -teessürüme mağlup olarak- anlattım. Zaten o da bu iki vakıanın sıhhatini öğrenmek için gelmiş­ miş. Sözlerinden memnun oldu ve ayrıldı. Meğer, Amas­ ya'da bulunan Mustafa Kemal Paşaya duyduklarını yazma­ ya gidiyormuş. Bunu nasıl anladığımı sırası gelince hikaye edeceğim. Şimdi hadiselerin seyrini bozmak istemem.

Ali Kemal'in İstifası

3 üncü Ordu Sıhhiye Müfettişi Miralay İbrahim Tali Beyin beni ziyaret ettiği günün ertesinde, fakat geç vakit Ali Kemal Beyin Dahiliye Nazırlığından çekildiğini haber aldım, şaşırıp kaldım. Adamcağız, Mustafa Kemal Paşanın azlini bize yazdıktan sonra acaba bu işarının sakatlığını anlayarak mı istifa etti, yoksa böyle bir işin vukuunu iltizam edişinden ağır neticeler çıkacağını görerek mi mevkiini bıraktı? Benim için ne hazin haldir ki, bu mühim mevzuun mü­ nakaşasını benimle yapanlar yine Ali Galip ve Halit beyler oldu. Çünkü onlar Ali Kemal'in yıkılmaz bir kuvvet oldğu­ na kana�t besliyorlardı. Mustafa Kemal Paşanın azlini onun temin ettiğinde de şüpheler olmadığında herife muhabbet­ leri bilhassa çoğalmıştı, O sebeple istifasını inanılmaz bir ha­ dise gibi telakki etmişler ve koşa koşa yanıma gelmişlerdi. Sersemlemişlerdi. Ancak yiğitliğe kir sürmemek için

19


yine yüksekten atıyorlardı, akıl ve hayale sığmaz şekilde konuşuyorlardı. Bu politika düşkünlerinin o sıradaki söz­ lerine bakılırsa Mustafa Kemal Paşayı tevkif etmek ve İs­ tanbul' a yollamak evvelce vacip ise, şimdi farz halini al­ mıştı. Çünkü böyle bir muamele ile Ali Kemal'in -siyasi bir sükut olduğu sezilen- istifasından doğabilecek üzüntü­ ler -Hürriyet ve İtilaf fırkasına münhasız (bildirilmemiş) üzüntüler- giderilmese bile azaltılmış olacaktı. Odamda baş gösteren bu tatsız münakaşadan son de­ rece sıkılıyordum. Lakim heriflerle istihza (alan) etmek­ ten de geri kalmıyordum. Bir aralık 3 üncü Ordu müfetti­ şinin yakalanması keyfiyeti üzerinde dönmeye başladı. Ali Kemal unutulmuş ve yalnız bu meselenin münakaşasına girilmişti. Ben bu fırsatı kaçırmadım, evvelki karşılaşma­ mızda yaptığım gibi yine ciddi bir tavır aldım. Ali Galip Beye sordum: - Ne haklı? O en hassas bir yerine çuvaldız sokulmuş gibi yerin­ den fırlarken ilave ettim: - Ve hangi kuvvetle! Yine her kafadan bir ses çıkıyordu. En üst perdeden Elaziz valisinin sesi dolaşıyordu. Hiddetinden yerinde otu­ ramaz olan Hürriyet ve İtilafçı vali birtakım gülünç jestler alarak bana tavsiyelerde, ihtarlarda,tehditlerde ve bazen de kendini toplayıp ricalarda bulunuyordu. Altımdaki sandal­ yenin bile hicap duyarak ve harekete geçerek bu işi yapma­ sına intizar edileecğini anlatıyordu. 20


Onun kısa sükutundan istifade ettim. Şöyle bir sarih (açık) sualde bulundum: - Geçen gün buyurmuştunuz ki, vilayetim hudutları dahilinde, müsamaha etmem, bu işi yaparım. Hastalandı­ ğımı ileri sürerek sizi yerime vekil bıraksam o hülyanızı bu­ rada da tahakkuk ettirmeye çalışır mısınız? Adamcağız hançeresinin bütün kuvvetiyle bağırdı: - Dediğimi vallahi yaparım, billahi yaparım, parol do­ nör yaparım! Halit Bey, büyük bir siyasi muvaffakiyetin şerefini ka­ çırmaktan korkuyormuş gibi yerinden sıçradı: - Harput valisi, dedi, bir yana dursun. Bu işi ben bile yaparım. Yalnız siz bana küçük bir pusula ile selahiyet ve­ riniz. Üst tarafını düşünmeyiniz. İşte bulunduğumuz vaziyetin bütün Osmanlı tarihinde eşi ve örneği bulunmadığını bilmekliğime rağmen "teşbih­ te hata olmaz" meselesinden cüret alarak ve içi boş kafala­ ra inandırıcı darbeler indirmek isteyerek şu cevabı verdim: - Alemdar Mustafa Paşayı, büyük işler düşündüğü an­ laşılmışken Sadrazam Çelebi Mustafa Paşa, hatta Dördün­ cü Sultan Mustafa niçin tevkif ettiremediler de onun yata­ ğanı altında mevkilerini kaybettiler? Görünüşte Yeniçerili­ ğe husumet izhar, hakikatte ise İstanbul'un siyasi ve içti­ mai rezaletleriyle mücadeleyi tasavvur eden Abaza Meh­ met Paşayı yine burada, Sivas şehrinde Kalavun Yusuf Pa­ şa, niçin tevkif edemedi. Tarihi karıştırırsak yakın sayıla-

21


cak mazi içinde halkın muhabbetine ve muzaharetine gü­ venerek herhangi bir sebeple ileri atılanların kolay kolay mağlup edilemediklerini görürüz. Onun için makul olalım, sükünetle konuşalım. Bağrı yanık vatana yeni bir yara da biz açmayalım. Vay efendim vay. Sen misin tarihten bahseden, sen mi­ sin sükunet tavsiye eyleyen. Artık ne İttihatçılığını kaldı, ne isyan çıkarmak isteyenlere yardakçılığını. Y üzüme kar­ şı bu töhmetleri (suçlamaları) tekrar ede ede, tazeliye taze­ liye söylüyorlardı ve muhtelif kelime kalıpları kullanarak; gününe hazır ol, demek istiyorlardı.

Mustafa Kemal Geliyor Ben bir yandan güler görünerek onları kızdırıyor, bir yandan da kendilerini yanımdan uzaklaştırmak yollarını arıyordum. İşte bu sırada Sivas Merkez Telgraf Müdürü alı al, moru mor bir biçimde odaya girdi, titrediği hissolunan elleriyle adeta sımsıkı tuttuğu şu telgrafı bana uzattı: Sivas Valisi Reşit Paşa Hazretlerine Şimdi Tokat'tan Sivas'a müteveccihen hareket olundu­ ğunu ve zatı devletlerile teşerrüf imkanının takrüp ve ta­ hakkuk etmek üzere bulunmasından dolayı samimi surette mütehassis bulunduğumu arzeylerim. Üçüncü Ordu Müfettişi Mustafa Kemal

22


Bu umulmayacak haberi alır almaz ilk düşündüğüm şey, İbrahim Tali Beyin Dahiliye Nazırı hakkında söyledi­ ği sözlerdi. Hakim hekim, gazete muhabirliğinde yalan söy­ lemeye, alışan Ali Kemal Beyin büyük bir siyasi dolay çe­ virmek hülyasıyla nezaret sandalyasında da yalancılıktan çekinmeyeceğini ve "gayri vakii " göstermeye kalkışacağı­ nı söylemişti. 23 Haziranda azledildiği bize bildirilen Mustafa Ke­

mal Paşanın 27 Haziranda (3 üncü Ordu Müfettişi) unva­ nını kullanmakta devam etmesi ve müfettişlik mıntakası da­ hilinde seyyahata çıkması o hükmün doğruluğunu isbat ediyordu. İkinci düşündüğüm şey de, Harput valisiyle Hürriyet ve İtilafın Sıvas mümessili tarafından tevkif edilmesi iste­ nilen zatın Sivas'a gelmek suretiyle nefsine karşı gösterdi­ ği itimat idi. Ben bilhassa bu düşünceden aldığım şevkle telgrafı bir daha ve bir daha okuduktan sonra Ali Galip Be­ ye uzattım: - Buyrum, dedim, okuyun. Sonra kalkın, tertibat alın, 3 üncü Ordu Müfettişini yakalayın.

Ali Galip Beyin telgrafa kapanan gözlerinin nasıl bir değişiklikle açıldığını, renginin nasıl sarardığını, dudakla­ rinın nasıl titrediğini tarif edemem. Teklifsizce, fakat telaş­ la telgrafı kaparak gözden geçiren Halit Beyin de vaziyeti onunkinin aynı olup !?ierçekten gülünçtü. Ben uzun bir za­ mandan beri canımı sıkan bu iki ayak politikacısından hınç çıkarmak için kaşlarımı çattım: 23


- Beyefendi, dedim, bir şey söylemiyorsunuz. Üç, dört saat sonra, Mustafa Kemal Paşa Sivas'ta bulunacak. Bura­ da niçin oturuyorsunuz, düşündüklerinizi yapsanıza! Ali Galip Bey, mahcup ve muztarip, telgrafa bir daha göz attı, sonra silkinir gibi oldu, hayretle ve dikkate! satır­ ları muayeneye girişti, saatine baktı: - Geliyor değil, geliyor değil, dedi, gelmiş. Sıvas 'a he­ men hemen girmiş. Çünkü telgrafın keşide saati üzerinden altı saat geçmiş! Ben bu kaydın farkında değildim. Telgrafı alarak tet­ kik ettim. Eiaziz valisinin keşfinde isabet gösterdiğini an­ ladım ve cevap verdim: - Ben, Paşayı karşılamaya gideceğim. İsterseniz siz Halit Beyin temin edeceği kuvvetle kendisini tevkif ediniz. Ali Galip Bey, bir gafletten uyanıyormuş gibi başını kaldırdı: - Onunla Harput'ta karşılaşsaydık, dediğimi mutlak yapardım. Lakin burada mesuliyet size aittir! Sıvas Valisi İstikbale (Karşılamaya) Hazırlanıyor

Ciddi söylemiştim. Mustafa Kemal Paşayı istikbale (karşılamaya) çıkacaktım. Lakin onun Sivas'a geleceğini Erzurum 'da bir kongre açılacağını bildiğimiz halde- tahmin etmediğimizden, yahut hadiseler bizi şaşırttığından hiçbir hazırlığımız yoktu. Telgraftaki saat kaydına göre, şuna bu­ na haber yollamaya da vakit müsait değildi. Bu sebeple, yal24


nız İbrahim Tali Beyi davet ettim, telgrafı gösterdim. Ha­ ber var olduğunu hissettiren bir tavırla sadece sordu: - İstikbale çıkacak mısınız? - Tabii. Yalnız vilayet erkanını Paşanın gelişinden haberdar edebilmek ve onları da istikbale çıkarmak için, bi­ raz vakit kazanmak lazım. Sizden çok rica ederim. Nümu­ ne Çiftçiliğine teşrif buyrunuz. Mustafa Kemal Paşa henüz oraya gelmemişse, kendini bekleyirıiz, bizler gelinceye ka­ dar da çiflikte istirahat etmelerini temin ediniz. Şöyle der­ lice topluca istikbale çıkmazsak ayıp olur. İbrahim Tali Beye Harput valisiyle Hürriyet ve İtilaf şube reisiyle yaptığımız münakaşaları da -yürekte elemle­ ri paylaşmış olmak için- anlatmaktan geri kalamadım. Muh­ terem miralay mütefekkir, fakat mütebessim bir tavırla söz­ lerimi dinledi, "Eğlenceli bir muhavere! " (konuşma) de­ yip bahsi kesti ve veda edip ayrıldı. Bende Mustafa Kemal Paşanın Sivas' a gitmek üzere bulunduğunu, münasip zevatı toplayarak, istikbale çıkma­ sını Rasim Beye bildirdim. Bir yandan Tokat Mutasarrıfı ve Yenihan Kaymakamıyle makine başında konuşarak, Pa­ şanın o merkezlerden ne vakit ayrıldığını öğrenmek üzere Telgraf Müdürünü harekete geçirmiştim. Aldığım cevap­ lardan aziz yolcunun henüz Yenihan'la Sivas arasında bu­ lunup Nümune Çiftliğine varmadığını anladım, neşeyap (sevdim) oldum ve hesaplı davranıp, tam zamanında yani müşarünileyhin istirahat noktası olarak kabul ettiğimiz Nü25


mune Çiftliğine yaklaştığına hükmettiğim anda otomobi­ lime bindim, yola çıktım. İçimde -garip bir seziş olabilir, fakat- hem helecan, hem heyecan vardı. Helecan dediğim yürek çarpıntısı bü­ tün Anadolu'yu kendi adı etrafında toplamak istidadını,

kabiliyetini ve kudretini hissettiren Mustafa Kemal Paşayı şanına layık surette karşılayamamak endişesinden doğuyor­ du. Heyecan dediğim halet (durum) ise, bana bir başka alem gibi görünen o mühim zatla yüzleşmek üzere bulunuşum­ dan ileri geliyordu. Nümune Çiftliği, Sivas' a pek yakındı. Otomobille ora­ ya on, onbeş dakikada gidilebilir. Fakat bu kısa mesafe o gün bana pek uzun geldi. Her dakika, bir saat uzunluğu his­ settiriyordu ve bu vehmi duygu, enikonu bir üzüntü men­ baı oluyordu. Nihayet çiftlik göründü, bende de bir çocuk sevinci yüz gösterdi. Bu satırlar, ölümümden ve belki Mustafa Kemal Paşanın da ebediyete intikalinden sonra, neşrolunacağı için sözlerimin riyakarlığa hamlolunmayacağını umuyorum. Uzun ve samimi bir iştiyak (özlem) devresinin sonuna, has­ reti çekilen mahbup ve maşukun huzuruna varılmış gibi, ru­ hi ve pek tatlı bir sarsıntı geçiriyordum. Fakat çiftliğin önü­ ne ulaştığım zaman Paşayı, yanındakilerle birlikte otomo­ billere binmeğe hazır bir vaziyette buldum. Halbuki geri­ dekilere hazırlanmak, araba ve at bulup istikbale (karşıla­ maya) çıkmak fırsatı verebilmek için Paşanın -en az bir sa­ at çiftlikte kalması lazımdı.26


Mustafa Kemal'le Y üzyüze

Bu sebeple hemen otomobilden indim, insan kılığına temessül etmiş (girmiş) dehadan başka bir şey olmayan Pa­ şayı candan gelen sevgi ve saygıyle selamladım: - Hoş geldiniz ama, dedim, şehre gitmekte acele bu­ yuruyorsunuz. İlk kahvemizi burada içmek tenezzülünde bulunmaz mısınız? iğrirannı hissettirmek isteyen deha, ne de sert konuşur­ muş? Benim, en halis bir hürmetle arz ettiğim bu niyaza, Mustafa Kemal Paşa, idraki şaşkınlatan sesle cevap verdi: - Hayır, hayır. Kahveye lüzum yok. Hemen hareket edeceğiz. Ve bana kendi otomobilini göstererek ilave etti: - Siz de yanıma buyrunuz. Onunla yanyana bulunmaktan hem şeref alacaktım, hem -vaziyetimi tesbite yaraması mümkün- istifadeler el­ de edecektim. Lakin, Amasya'dan beri, Paşaya otomobilde refakat eden eski Bahriye Nazırı Rauf Beyin geride kalma­ sını nezakete uygun bulmayarak, itiraz etmek istedim: - Rauf Beyfendiyi, dedim, zatıalinizden ayırmak iste­ mem. Ben müsaadenizle, kendi otomobilime bineyim. - Olmaz, yanıma geliniz. Sesi o kadar hakiki ki, ihtiyarsız boyun kırdım ve ira­ desiz izinde yürüyüp,.otomobiline bindim. Bir neferle bir başkumandan vaziyetindeydik. kendimle onun arasında o kadar büyük bir mesafe görüyordum. Tabii sürur (sevinç) 27


ve gurur içindeydim de. Paşanın beni ısrarla yanına davet etmesinden iftihar duyuyordum. Fakat bu sevinç, çok sür­ medi ve Paşanın iltifat için değil de, ağır bir şüphenin hal­ li için beni otomobiline aldığı çabuk meydana çıktı. Ömrümün en acı dakikalarından birini teşkil ettiği ci­ hetle, bu vakıayı kaydetmek isterim. Otomobil şehre doğ­ ru hareket edince ben, -içimi kaplayan neşenin zoruyla- bir şeyler söylemek ve Paşayı da söyletmek arzusuna kapıldım: - İnşallah, dedim, yolculuğunuz iyi geçti: O, ruhumu okumak ister gibi, derin derin yüzüme bak­ tı, en inatçı dimağlara her sırrı itiraf ettirecek bir sesle şu cevabı verdi: - Sen, onu bunu bırak da Sivas'ta yapılan hazırlıkları anlat: Beni tevkif etmek için kaç kişi bulabildin ve bunla­ rı nerede pusuya yatırdın? "Aman Paşam, bu nasıl söz?" demekten başka bir karşılık bulamayacak kadar şaşırmıştım ve bu ağır bühta­ nın (irtiranın) töhmetin ruhuma hissettirdiği eza altında bu­ nalmıştım. O ıstırabımı anladı, gözlerinde beliren bir tebessümle idrakimi şevke getirdikten sonra -ciddiyetini bozmadan­ anlattı: - Ali Galip 'le yaptığınız münakaşalardan haberim var. Fakat beni N ümune Çiftliğinde alıkoymak için İbrahim Ta­ l i Beyi memur edişinizden, şahsen de aynı teklifte bulun­ manızdan şüphelendim. Ali Galip'in sizi de kendine uydur­ muş olmasına ihtimal verdim. Sizi otomobilime alışım da, 28


bu şüphe yüzündendir. Yanımda rehine gibisiniz. Şayet bir pusu varsa sizin, belki de benden önce, kurban gitmeniz mu­ hakkaktır. Gözlerim yaşarıyordu. Gülümseyerek ilave etti: - İhtiyat iyi şeydir. Size de tavsiye ederim ve bu mace­ rayı unutmanızı isterim!

Ali Galip Mustafa Kemal'in Huzurunda Beş dakika sonra, 3 'üncü Kolordu Komutanlığı daire­ si önünde otomobilden iniyorduk ve ben, Paşanın bir zabi­ te şu emri verdiğini duyuyordum: - Burada bulunan Harput Valisi Ali Galip'le onun İs­ tanbul'dan beraber getirdiği kimseleri hemen buldurun, bu­ raya getirin! Vakıanın sonu ibrete layıktır, anlatayım: Ali Galip Bey -Birlikte getirdiği memurlarla beraber­ adeta tahtelhıfz (toparlanarak) Mustafa Kemal Paşanın hu­ zuruna çıkarılmıştı. Paşa, kaşları çatık ve çehresi asık bir vaziyette onları kabul etti. Bir müddet ayakta tuttu, sonra oturmalarını emretti ve Ali Galip'i muhatap tutarak, ağır bir tevbih (paylama) nut­ ku irat eyledi. Kelimelerin silleden farkı yoktu. Fakat bu utandırıcı, harap edici nutuk, sade bir hakaret yağmuru de­ ğildi. Ali Galip'in Siv�s'ta günlerce oturarak saman altın­ dan su yürütmeye çalışmasını "bayağılıkla" tasvir ve ken­ disini hem tekdir, hem tahkir etmekle beraber, -hayrete de29


ğer münasebetler düşürerek- milli hareketinmahiyeti, he­ defi ve kudsiyeti hakkında da irşatları ihtiva ediyordu. Süt dökmüş kedi, Ali Galip Beyin o sıradaki vaziyeti yanında aslan yavrusu sanılabilirdi. Bedbaht adam, o dere­ ce perişandı, boyuna ter döküyor, boyuna yutkunuyordu. Mustafa Kemal Paşa, belki yirmi dakika sert hitabesini de­ vam ettirdi. Sonra elinde tuttuğu iri taneli bir tesbihi yanı­ başındaki sehpaya attı: - Askerler, dedi, mert olur. Türk askeri ise mertlerden mert ve pek civanmert olur. Siz cihanın kabul ettiği bu ka­ ideye istisna mı teşkil ediyorsunuz? Yoksa ordudan ayrıl­ makla Türk askerine mahsus bütün kıymetlerden de uzak mı düştünüz? Nedir bu yaptığınız? Kime ve kimlere hiz­ met, yahut kime ve kimlere ihanet ediyorsunuz? Hiç düşün­ dünüz mü? Ali Galip Bey, birkaç kelime söylemek istedi, fakat Mustafa Kemal Paşa müsaade ve müsabaha göstermedi, kızgın kızgın ayağa kalktı; - Size, dedi, daha ağır muamelede bulunabilirdim. Mü­ tekait (emekli) bir asker olduğunuza hürmet gösterip, bu ka­ darla iktifa ediyorum (yetiniyorum). Şu kadar ki, aklınızı başınıza almaz, haddinizi tanımaz, dilinizi de kısmazsanız, akıbetiniz vahim olur. . . Haydi buyrun, yerinize gidin. De­ rin derin düşünün. Harput' a mı gitmek, geri İstanbul ' a mı dönmek Hızım olduğunu kararlaştırın. Yalnız şunu unut­ mayın ki, Anadolu'da sizin gibilerin ve efendilerinizin dü­ düğü ötmez, ötemez. 30


Ali Galip'in Mahrem Maruzatı

Ali Galip Beyin ertesi gün bavullarını alıp, İstanbul'a döneceğini tahmin ediyordum. Halbuki o, tepeden tırnağa kadar ıslatıldığı günün gecesinde, Mustafa Kemal Paşanın konukladığı yere geldi. Pek mühim maruzatta bulunacağı­ nı haber verdirerek, mülakata kabul edilmesi ricasında bu­ lundu. Rauf ve İbrahim Tali Beylerle ben, Paşanın nezdin­ de (yanında) bulunuyorduk. Harput valisinin gerçekten mühim ve mahrem şeyler söylemek istediğini sanarak odadan yavaşça çıktım. Ali Galip, sofada -ceketinin düğmelerini iliklemiş olarak- en­ dişeli bir tavırla dolaşıyordu. Fakat uzunca konuşmamıza zaman kalmadı. Paşanın yaveri geldi, "Buyrun" diyerek onu içeri götürdü. Ali Galip Beyin neler söylediğini, ne tavırlar aldığını bilmiyorum. Yalnız Paşanın -uzun bir muhavereden sonra­ onun Harput'a gidip işe başlamasına müsaade ettiğini öğ­ rendim. Nitekim ertesi sabah, Mustafa Kemal Paşa Erzin­ can istikametinde yola çıkarken Ali Galip Bey de Malat­ ya'ya doğru hareket etmiş bulunuyordu. *

Atatürk Anlatıyor Rahmetli Reşit Paşanın hatıralarında, Ali Galip'in Si­ vas teşebbüsüne ait kısım burada nihayet bulmaktadır. Bu 31


kısmı tamamlamak için Atatürk'ün büyük nutkunda, Ali Galip'e kendisi arasında geçen konuşmaya ait parçayı ay­ nen almak doğru olacaktır: "Efendiler, bu Ali Galip gördüğü kötü muameleden sonra, mahrem beyanatı olduğunu söyleyerek gece, yalnız olarak yanıma gelmek istedi. Kabul ettim. Hareketlerimin dış görünüşüne ehemmiyet vermememizi rica ile Mamu­ retülaziz (Elazığ) vilayetini kabul ederek gelmekten mak­ sadının, benim noktai nazarıma hizmet etmek bulunduğu­ nu ve Sivas'ta bekleyişi, benimle buluşup bizzat talimat al­ mak için olduğunu izah ve bin türlü delillerle ispata çalış­ tı ve bizi sabaha kadar işgal etmek suretiyle, muvaffak da­ hi olduğunu itiraf etmeliyim." *

32


ALİ GALİP VAK' ASI YUNUS NADİ

33



Babıali Ali Galip'i Sivas Üzerine Yürümeye ve Mustafa Kemal'i Tevkife Memur Ediyor Babıalinin tasavvur ve tasmim ettiği (tasarladığı) cina­ yet şöyle tatbik ve icra olunacaktı: Eiaziz valisi Galip ne yapmak istediğini ve nereye git­ tiğini, hatta evdeki haremine varıncaya kadar hiç kimseye söylememek suretiyle, Kürt aşiretlerinden alacağı birkaç yüz silahlı atıyla Sivas üzerine yürüyerek bir gün ansızın şehri basacak ve orada bulacağı Mustafa Kemal Paşa ile arkadaşlarının işini bitirecekti. Babıali de böylelikle ken­ disi için korkunç bir heyet teşkil eden şu Mustafa Kemal Paşa cemiyetinden katiyen kurtularak derin bir nefes al­ mış olacaktı. Babıalinin bu tertibatı, Mustafa Kemal Paşa, Sivas'a geldikten sonra haber alınmış olmakla beraber, ga­ riptir ki daha Erzurum'daki ikametinin son günlerinde, şu Mamuretülaziz (Elakzığ) valisinin münasebetsiz bir adam olduğunu sezen arkadaşlar olmuştu. Hatta bundan gözü pek birkaç kişi, kendi aralarında aldıkları bir kararla Ela­ ziz' e bir iki fedai göndererek vaziyeti yakından gözleme­ yi kurmuşlar ve bu kararını tatbik ve icra mevkiine dahi 35


koymuşlarken, nasılsa keyfiyeti haber alan bazı ileri ge­ lenler, yola çıkarılanları geri çevirmek için ısrar etmişler ve öyle de yapılmıştır. Mustafa Kemal Paşa Sivas'a vardığı zaman Babıali, ya­ ni Dahiliye Nazın Adil, Elaziz Valisi Galip'le muhabere ha­ linde bulunuyordu. Bu muhaberat gözden geçirildiği za­ man, Dahiliye Nazın Adil'le Ali Galip'in bir ipte oynama­ ya çalışan iki hokkabaza benzediklerine hükmetmemek el­ de olmaz. Eldeki vesika kopyalarına göre Babıali ile Ali Galip arasındaki muhaberenin 1331 (1919) Ağustosunun 29 ve­ ya 30'unda başladığı ve ilk tergrafın Dahiliye Nazırı Adil tarafından Ali Galip'e, kendisi için feyir ve yükselmeyi mecip mühim bir vazife verileceği ifadesiyle çekildiği an­ laşılıyor. Ali Galip'in bu telgrafa cevabı 31 Ağustos tarih­ li olup, bu tarihten eylülün 3'üne kadar Babıali ile Ali Ga­ lip arasında belki yirmibeş otuzdan fazla telgraf gidip gel­ miştir. Bunların hepsi makine başında yapılmış rnuhaberat olup yazılış tarzları cinayet tasavvur ve tasmimiyle (tasar­ lanmasıyla) ala.ki düşkünlüğün en iğrenç şekillerini açığa vurmaktadır.

Dersim 'den çektiği ilk cevap telgrafında Ali Galip tek­ lif olunan hizmete mukabil ileri süreceği isteklere yol aç­ mak için, kendisini göklere çıkaran medihlerle bir iki say­ fa doldurmuş bulunuyor. Bu telgrafa nazaran o sıralarda Dersim Kürtleri, mu­ tat üzere, Çemişgezek, Eğin, Kemah, Erzincan ve Harput 36


köylerine saldırarak hayvan yağmasına başlamışlar, hatta Eğin'de Elaziz-Erzincan postası vurulmuş. Malları ellerin­ den alınanlar, İ tilaf mümessillerine müracaat edecekleri tehdidiyle vilayeti, haklarının alınmasını davet edenler var­ mış. (Miktarı noksan, kifayeti aciz bir jandarmadan başka hiçbir kuvveti olmayan Ali Galip ne yapsın? O yapacak şe­ yi bulmakta müşkilat (zorluk) çekmemiş, binmiş atına ve düşmüş dağlara!... Öyle ki, eşkiyanın dolaştığı yerlerde gezmeye kadar ileri gitmiş. Aşiretlerle samimi temasa ge­ lerek f ikirleri ve sırlan anlamış. görmüş ki durum pek fe­ nadır. Şimdiye kadar hiç çapulculuğa gitmeyenler bile, bu günlerde birçok kelepir topluyor ve hayvan getiriyorlar­ mış. Aşiretler birbirine bakıp imrenerek taraf taraf ve oluk oluk kelepir getirmeye koşuyormuş. İ leri gelenler bu tema­ yülleri önleyemiyormuş; çünkü ahali, kuvvetsiz, önleme­ ye ve cezalandırmaya iktidarsız saydıkları Osmanlı hükü­ meti idaresinden, yakında başka bir idareye geçecekleri f ikrine düşmüşler; yeni hükümetin eskiden gasp edilenle­ ri aramayacağına ve bu itibarla yaptıkları yanlarına kalaca­ ğına iman etmişler!...) Bu gidişle şu fena vaziyetin süratle genişleyerek vahim bir şekil alacağını anlayan ve şu hale nazaran mahalline tam vaktinde yetişmiş olan Ali Galip Be­ yefendi Hazretleri bütün konuşma kudretiyle ortalığa sihir

ve efsun saçmaya ve erifleri yola getirerek, bundan sonra uslu oturacaklarına dair mukaddesata yeminler ettirerek durumu düzeltmekle meşgulken bir de Dahiliye Nezareti-

37


nin emrini alıyor. Şimdi ne yapsın? Uzun telgrafnamesinin sonlarında aynen diyor ki: " . .. Eğer eski ve malum şöhretimin naciz konuşma ka­ biliyetime verdiği kuvvetle, sihir dolu işler görmekte oldu­ ğum şu nazik zamanda vilayetten aynlmaklığım doğru ise ve yerime aciz kullan gibi ölümle alay ederek, malını mül­ künü de ortaya koyarak aşiretlere, hayran kaldıkları secaat ve sevahet numuneleri gösterecek diğer bir valiyi uçakla u­ laştırmam mümkünse ve bir de hemen kurmay albaylığa ve az sonra da tümgeneralliğe terfiim yapılacak olursa ve hü­ kümetin verdiği yeni vazifeler daha büyük fedakarlığı ilti­ zam ediyorsa, memuriyeti, geçim vasıtası ittihaz mecburi­ yetinde olduğumu, vatan vazifesinden de kaçmayacağımı arzederim." Bununla beraber aynı telgrafta Ali Galip, vurulan pos­ tadan gaspedilenlerin bir kısmının geri alınabilmesi ihtima­ linden bahisle yeni vazifesinin birkaç gün geri bırakılması

lüzumunu da arzediyor. Babıali müsait bulduğu bu ilk zeminden istifade ede­ rek, Ali Galip'e, askeri rütbesinin iade olunacağını ve pa­ dişahın ihsanlarına gark olacağını, daha hatır ve hayale gel­ mez mükafatlara mahar olacağını, bol harcırah verileceği­ ni müjdeleyerek, posta vurgunuii�esaireden vazgeçe­ rek hemen teklif olunan yeni hizmet için muvafakat ceva­ bı vermesini istiyor. Dikkate layıktır ki, henüz ortada görülecek hizmetin

nev'i mahiyeti belli değildir. Dahiliye Nazın yalnız görü-

38


lecek işi, Ali Galip'in beraberine alacağı yüzelli ikiyüz ki­ şilik bir suvari kuvvetiyle Sivas tarafından görülecek bir iş olmak üzere anlatmış olduğuna göre, Ali Galip de onun el­ bette mahiyetine intikal etmiş bulunuyordu. Binaenaleyh kendisini mümkün olduğu kadar naza çekecektir.

Telgrafla pazarlık Sivas' ı basarak orada bulacağı milli önderle arkadaş­ ları üzerine bir cinayet ve şakavet çetesi halinde çullanma­ sı tasavvur olunan Elaziz valisi Ali Galip 'le Dahiliye Na­ zırı Adil arasındaki pazarlık muhabereleri - makine başın­ da devam ediyor. Ali Galip cevabında diyor ki: Dahiliye Nazırı Beyefendi Hazretlerine, Dersim: 1 Eylül Bu da bir vatan vazifesidir. Tabii aciz maruzatım mü­ talea ve buradaki vazife ile mukayese edildikten sonra ve­ rileceğine nazaran, deruhte etmek hamiyet vazifesidir. Yal­ nız muvaffakiyet temini için bazı hususları bilmek ve bazı şartlar ileri sürmek isterim. İki gün sonra Elaziz'den muha­ bereye müsaade buyrulmasını temenni ederim. Elaziz Valisi Galip "Vali Galip Bey' e, Babıali:

1 Eylül �

Alelacele hareketin lazımdır. Yarın sabah

yüksek mü� 39


talealannı bildirmenizi bekliyorum. Mümkün olursa yann akşam da hareket etmeniz münasip olur. Nazır Adil" İş bu kerteye girdikten sonra beklemeye hiç de hacet yoktu. Ali Galip derhal şu telgrafla mukabele ediyor: Dahiliye Nezaretine, Dersim: 1Eylül1 331 (1919 )0nsekizi:ı;ıci tümen komutanı ve kurmay başkanı bu­ lunduğum sırada, subayların siyasetle uğraşmalarını yasak etmem üzerine husumetle karşılaşmış ve 1911 senesi ba­ şında istifaya mecbur kalmıştım. Sekizbuçuk senedir tica­ ret ve ziraatla meşgul oldum. Bu müddetlerin kıdemime ek­ lenmesiyle hemen kurmay albaylığa veElaziz'den hareke­ tim sırasında da tümgeneralliğe terfiim yapılmazsa, akran v eemsalime nazaran daha aşağı bir rütbe ile askeri vazife kabul etmiş olacağım. Bu rütbenin başarı bakımından ehemmiyeti vardır. Bundan başka ailem efradından onbir nüfusu buraya getiripElaziz'de bir sürü ev eşyası da aldım. Nakliye mas­ rafı da çok fazladır. Yolluklar da yetişmemektedir. Geleli i­ ki ay olmadığından henüz tam maaş da alamadım. Ziraat ve ticaret işlerimi dağıtıp, hamiyet vazifesi olarak şuraya gelişimin perişanlığımı mucib olmaması için yolluktan baş­ ka tazminat da isterim. Elaziz Valisi Ali Galip" 40


Babıalinin Cevabı "Babıali: C Askeri rütbenizin yükseltilerek geri verilmesine karar verilmiştir. Beklenen başarınız üzerine padişahın atıfetine ( armağanına) de kavuşmanıza ara olacağımıza şüphe yok­ tur.

Tahakkuk edecek sefer masraflarınız da verilecektir. Va­

kit geçirilmemesi için muvafakat cevabınızın hemen veril­ mesini bekliyorum. Bildirilen yere maiyetinizle birlikte bu akşam hareketiniz lazımdır. Aile sonra da noklolunabilir. Nazır Adil" Ali Galip, Sivas'ta Mustafa Kemal Paşa ile yanındaki­ ler üzerine bir baskın yapmak üzere kendisine yapılan tek­ lif in kabulünü pek pahalıya s atmaya karar vermiştir. Onun için, fırsat bu fırsattır. Buna binaendir ki, hala görülecek işin nev'i ve mahiyetini sormaksızın, derhal pazarlığa girişmiş­ tir. Neden sonra Babıali'ye: "Bunlar hep iyi ama, sanki gö­ receğim iş nedir?" diye soracaktır da. Sorduktan ve ceva­ bını aldıktan sonra, pazarlık piyasasını yükseltecektir. Aşa­ ğıda da görüleceği üzere, bunun kadar gülünç, feci, daha doğrusu menfur ve iğrenç hadise az bulunur. Babıali'nin telaşı, Ali Galip'i bir an evvel yola çıkara­ rak Sivas üzerine sevketmeye yönelmiş olduğu halde, Ali Galip'in maksadı, bu fırsattan istifade ederek mümkün ol­ duğu kadar fazla menfaat koparmak için ayak sürmektir. Bi­ naenaleyh hemen hareket emrine karşı daha evvel yapılan

41


telgraf muhaverelerinin ( görüşmelerinin)bağlantısına bak­ mayarak, şu cevabı veriyor: "C: 1Eylül 1. Maiyetimde Dersim jandarma taburundan sekiz su­ vari var. Bunların bu muhitten ayrılması doğru olmaz.Ela­ ziz'den döneceklerdir. Bir başka bir suvari tertibi ise kolay değildir. Bu vilayetin jandarması zaten ihtiyaca kafi olma­ dığı gibi, başka bir yere nakledilse, hemen firar ederler. Hat­ ta bir sancaktan ötekine nakledildikleri zaman bile aynı ha­

dise olur. Bunun başka vilayetlerde de çok defa tekerrür et­ tiğini Jandarma Umum Kumandanı da tasdik eder. Halkta jandarme mesleğine fazla rağbet yok. Firarilerden Jandar­ ma yazmaya kalksak bile, alayımızın boşluklarını doldura­ mayız.Esasen jandarma maaşlarının ödenmeyip askıda kal­ ması rağbeti büsbütün azaltmıştır.

2. Tahakkuk edecek sefer masrafım, evimin nakli ve eşyamın satılıp yenisini almak masrafını koruyamaz. Bu iti­ barla yolluktan başka en az yediyüz lira tazminat verilmez­ se mağdur olurum . 3 . Sekizbçuk sene istifada geçmiş askeri kıdemimin zammolunması elzem, iki derece terf i de hakkımdır. 4. Bu maruzatım ( dileğimin) yerine getirilmek şartiy­

le vazifeyi kabul ettiğim maruzdur. 11Eylül1 33 5 (1919 ) Elaziz Valisi Ali Galip" 42


Dahiliye Nazın bu telgrafa verdiği cevapta, bütün ta­ leplerinin hatta fazlası ile teminini taahhütle, yolluktan, se­ fer masraflarından başka şimdilik, yalnız kendi rey ve fik­ riyle 300 lira tazminatı kabul etmekte olduğunu ve fakat bir an evvel tertibat alınarak hareket lüzumunu alelacele bildi­ riyor ve rica ediyor. Yapılacak İş Nedir? Bütün bunlar iyi. Fakat asıl görülecek iş nedir? Pazar­ lık buraya kadar ilerledikten sonra, Ali Galip kendisine ve­ rilmek istenilen mühim vazifeyi Babıali'ye nihayet açıklat­ tırmaya lüzum görmüştür. Belki bu açıklamalardan sonra yeni pazarlık zeminleri açılabilir. Onun içindir ki, esasen kendisine verilmek istenilen vazifenin nev'i ve mahiyetini bildiği halde -bu kadar muhabereden sonra- onları hiç bil­ memezlikten gelerek Babıali'ye şu acaip telgrafı -tabii hep makine başında- çektiriyor: Nazır Beyefendiye, Dersim: 1Eylül

1. Yakalanmaları icap edenler, firar, saklanma, isyan ve ayaklanma hallerinden hangilerini işlemişlerdir? Arala­ rında hizmette bulunanlar var mı?

2. Aşiretlerden ve hemşerilerimden ne kadar para ile

ne kadar adam kullanabileceğim?

43


3. Başarı kazanabilmek için selahiyetimin derecesi ne

olacaktır? 4 . Halen kolordu komutanı veya vekili kimdir? Ceva­

bınızı makine başında bekliyorum. Elaziz Valisi Galip" Garabet ondandır ki, Dahiliye Nazın dahi verdiği ce­ vaplarda bir türlü Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını açıkça zikretmekten korkar gibi, işi hep rumuz ve işaretle ve maksadın etrafında dolaşmak suretiyle anlatmaya çalı­ şıyor. Makine başındaki muhaverelerde: - Canım bilmiyor musun, şurada kongre, burada içti­ me akteden (toplantı yapan) birtakım adamlar var, işte ya­ kalanıp bastırılmaları padişah tarafından istenen kimseler bu adamlardır, demek istiyor. Bu arada Babıali uslubunca telgraf kıyafetine sokarak uzunca verdiği belli başlı bir ifade şudur: "Şark vilayetlerinde bir gaile (sıkıntı) çıkarmaya çalı­ şanların tahriklerini önlemek ve karşı koyanların yakalana­ rak buraya gönderilmesi hususunu üzerinize aldığınız tak­ dirde, istediklerinizin hepsi yerine getirilebilir. Elaziz'de şimdilik itimat ettiğiniz birisini vekil bırakabilirsiniz. İti­ mat edeceğiniz aşiretlerden lüzumu kadarını maiyetinizde götürebilirsiniz. Masrafları hükümetçe ödenir ve görecek­ leri hizmetlere göre kendilerine padişah tarafından ihsan44


larda bulunulur. Yüksek dirayetiniz daha fazla tafsilata ih­ tiyaç göstermez? Artık kat'i kabul cevabınızı beklerim. Dahiliye Nazırı Adil" Ali Galip'e bu kadarı kafi değildir. O takip olunacak adamların devlet nazarındaki şer'i ve kanuni vaziyetleriy­ le diğer hususların izahını talep eden telgrafına madde mad­ de cevap istiyor. Kendisi meçhul üzerine yürümek itiyadın­ da değildir. Gideceği yolu etrafiyle ve üzerine yürüyeceği hedefleri tafsilatiyle bilmek ihtiyacındadır. Dahiliye Nazı­ rının bu mecburiyetle, hep aynı günde gönderdiği diğer bir mufassal (ayrıntılı) cevap telgrafının ifadesi şudur: "C: 1 Eylül 1 335 ( 1 9 1 9) 1 . Muti olduklarını iddia ettikleri halde, tahriklerine de­ vam ediyorlar. Kendileriyle aynı fikirde olan memurların göz yummasından istifade ederek, emin oldukları sahada serbestçe dolaşıyorlar. Bugün hiçbirinin sıfat ve selahiyet­ leri yoktur. 2. Emin olduğunuz kimselerden birkaç yüz suvariyle ansızın gidebilirseniz, oralarda tesadüf edeceklerinizi ya­ kalayıp gönderebilirsiniz; diğerleri tabii kaçacaklardır. Bir daha da oralara yanaşamayacaklardır. Bu suvarilere jandar­ ma tahsisatı verilebilir. 3 . Vali ve komutanlık selahiyetlerinin elinizde toplan­ ması başarıyı temin edecektir. 45


4. Kolordu Komutanı Selahattin adında bir albaydır. İs­ tanbul'dan yakında gönderilmiştir. 5. Kat'i cevabınızı hemen bildirmenizi rica ederim. 1 Eylül 1335 (1919) Nazır Adil" Nihayet vaziyet anlaşılmıştı. Artık Ali Galip yapılacak işi enine boyuna biliyor ve bunu kabul da ediyor. Yapıp yap­ mayacağı, başa çıkıp çıkamayacağı bahis mevzuu değildir.

O şimdilik vaziyeti anlamış ve vazifeyi kabul etmiş oluyor. Vardiği cevapta, Elaziz vilayeti dahilinde aşiret alayı olma­ dığından, başka yerdekilerin de seferber halde bulunmadı­ ğından, seferberlikleri ise vakte muhtaç olduğundan bah­ sediyor. Rütbe meselesinin müteakiben (daha sonra) halio­ lunmasına razıdır. 300 lira zamla da iktifa ediyor. Fakat is­ tifa halinde geçen sekiz buçuk senesi kıdemine zam olun­ mazsa, askeri hizmet kabul edememekte ısrar ediyor. Zam olunursa yeni vazifesine gitmek üzere hemen Elaziz'e ha­ reket edeceğini yazıyor, hatta yüz kadar atlı tedariki için şimdiden iktiza edenleri telgraf makinesi başına davet ede­ bileceğini de ilave ediyor. Fakat kıdem zammı şarttır. De­ diklerini kabul ettirmek için Dahiliye Nazın'nın ağzına aynen şu ifadelerle- bir parmak bal çalıyor: "Mesele o kadar müşkil değil. İnşaallah haşan kolay­ lıkla elde edilir. Bu havalide tanıdığım nizamiye ve jandar­ ma ile aşiretlerden yüz atlı maksada kafidir."

46


Ancak Ali Galip nazırdan bir haftalık bir mühlet isti­ yor, çünkü askeri elbisesi yoktur, atı da aksaktır. Bunları te­ darik ve tebdil (değiştirmek) lazımdır. Ali Galip Vazifeyi Kabul Ediyor

Göz önünde bulunan vesika kopyaları arasında, klişe­ si alınmış bir vesika vardır ki, bu defa aslı ile mukayesesi­ ne imkan elverdiğinden dolayı mana ve mahiyeti anlaşıl­ mıştır. Filhakika bu fotoğrafın aslı dibinde k urşun kalemiy­ le -yazılmıştır- kelimesinden sonra kağıdın epeyce aşağı­ larına doğru keza kurşun kalemiyle atılmış "30 Ağustos 35 tarihi vardır. Yukarıdaki tahminimize de uygun olarak Ma­ muretülaziz (Elazığ) valisi Ali Galip' e Sivas 'ta yaptırılmak istenilen baskısının ilk tebliği, işte bu telgrafla, 1 3 3 5 ( 1919) senesi Ağustosunun 30'uncu günü vaki olmuştur. Hususi surette fotoğrafı alınmış olduğuna göre, bu vesikanın ehem­ miyeti olmak lazımdır. Bu itibarla biz de onun aynen keza klişe ile alınmış bir kopyasını buraya koyuyoruz. Dahiliye Nazırı Adil'in el yazısiyle yazılmış, o zamanın Şeyhülis­ lam Mustafa Sabri'nin imzasıyla bu fesat başlangıcının metni aynen şudur: "Mamuretülaziz Valisi Ali Galip Beyefendiye, Şifre Gayet mahremdir, bi?:zat hallonuacaktır: 3. cü Kolordu Kumandanlığı inzimamıyle Sivas Va­ liliği'Ne tayininiz Heyeti Vükelaca tensip olduğundan ce47


vahı muvafakatınıza makine başında muntazırım. (bekli­ yorum). Dahiliye Nazın Adil Bu teklifi kabu etmenizi bilhassa temenni ederim. Şeyhülislam Mustafa Sabri Yazılmıştır

30 Ağustos 35"

İşte Ali Galip'e teklif olunan Sivas baskınının başlan­ gıcı, İstanbul'da tasarlanarak nihayet yukarıdaki telgrafta açıklanan şekil ve surette karar kılmış bir fesat kumkuma­ sından ibarettir. Hikayenin bu başlangıçtan

1 Eylüle kadar

geçirdiği safhaları malfimdur. Ali Galip 'le Babıali arasın­ da pazarlık esası üzerine bir sürü makine başı muhaveresi,

ki bunun en çoğu da bilhassa 1 Eylülde cereyan etmiş ve hemen bütün günü işgal eylemiştir. Nihayette her şey ka­ rarlaşmış olur gibi göründüğü halde, Ali Galip, askeri el­ bise tedariki (sağlamak) ve aksak olan atının tebdili (değiş­ tirilmesi) için bir hafta daha mühlet istemişti. Halbuki iş olur sahasına girdikten sonra, bu defa Babıali onun yakasını bı­ rakmak istememiş, Ali Galip sıcağı sıcağına harekete ge­ tirmekte ısrar ederek: - Bugünden tezi yoktur. İmkan varsa hemen bugün ha­ reket çaresine bakılması İstanbulca fevkalade memnuniye­ ti mucip olacaktır. İmkanı yoksa bile, imkansızlığı müm-

48


kün kılarak hemen hareket olunmasını rica ederiz, yollu naz ve niyaza koyulmuş olduğundan Ali Galip de "Oldu ola­ cak, bari şu işi sağlama bağlayayım" diye: "Bu iş böyle olabilmek için her şeyden evvel yeni me­ muriyetlerim için padişah emri çıkmak lazımdır." mukabe­ lesinde (karşılığında) bulunmuştur. Ali Galip'in bu son cevabı karşısında Babıalice, gere­ ğinin yapılacağı vaadiyle muhabereye geçici bir fasıla ve­ rilmiştir. Galiba Babıali icap eden merasimi yapmaya git­ miş, Ali Galip de bu bekleme devresinde, ufak tefek işle­ rini görmek üzere telgraflıaneyi terk etmiştir. Ancak ara­ dan bir iki saat geçtiği halde, hala İstanbul'dan cevap gel­ memekte olduğundan bu defa Ali Galip sabırsızlanarak Ba­ bıaliliye şu telgrafı çekmiştir: " Dahiliye Nezaretine, Dersim: 1 Eylül Güneşin batmasına dört saat kaldı. Mesafe de uzaktır. gece saat ikide mehtap da bitince, dağlık ve sarp yollarda seyahat edilemez. Kesin muvafakatınızı bildirerek bugün­ den de istifade edebilmek için cevabınızın çabuklaştırılma­ sını rica ederim. Dersim'de Elaziz Valisi Ali Galip" Babıali henüz meı;asimi bitirememiştir. Son şekillerin­ de, mesele bir daha Heyeti V ükela erkanı arasında hiç ol­ mazsa ayak üstü konuşulacak ve nihayet -Ali Galip'in pek

49


ehemmiyet verdiği- "İrade-i Seniye-i Cenab-ı Hazreti-i Pa­ dişahi " (!) alınacaktır. Bunun için en olsa üç beş saate ihti­ yaç vardır. Çaresiz alınacak padişah iradesiyle daha mufas­ sal (ayrıntılı) talimatın tebliği için yarına kadar beklemeye katlanmak lazım gelmektedir. Mamafih Dahiliye Nazın bu işin olmuş-bitmiş adidile Ali Galip'i bir an evvel işe başla­ mak üzere, mümkün olursa hemen yola çıkmaya, ısrarla ve rica ederek teşvik etmekte, Ali Galip ise, yeni memuriyet­ leri hakkında şimdi bilhassa padişah emrine ehemmiyet ver­ mektedir. Bu işe ait muhaberelerle yüklü olan 1 Eylül tari­ hinde Dahiliye Nazırının, Ali Galip' e çektiği telgraf şudur: " Mamuretülaziz Valisi Beyfendiye, C: Padişahın iradesi alınmak üzeredir. Fakat siz memu­ riyet mahallinize gidinceye kadar bunun gizli tutulması la­ zımdır. Maiyetinize alacağınız güvenilir suvarilerle müm­ künse yarın hareket edip bir an evvel yetişmeniz temenni edilir. Hareketiniz tarih ile yerinize tahminen ne zaman va­ rabileceğinizin bildirilmesi lazımdır. 1 Eylül 1 3 3 ( 1 9 1 9) Nazır Adil" Ali Galip ' in bu telgrafı üzerine, artık iradei-i seniye­ nin alınması üzerinde daha fazla ısrar etmeyerek Elaziz 'e doğru yola çıktığı anlaşılıyor. Tarihsiz ve çekildiği yer de meçhul olarak yalnız kopyası elde bulunan aşağıdaki telg­ rafın 2 Eylül akşamına doğru, eğer Hozzat'tan değilse Elil­ ziz'den çekilmiş olduğuna hükmetmek lazım geliyor:

50


" Bugün at üstünde dört saat yol yapıp Mutfa ve Ho­ zat'ta beş saat da mütemadiyen nutuk ( ?) ederek yorgun bir hale düştüm. Açlıktan da sersemleştim. Yemeğe gitmek üzere yüksek izinlerini beklediğimi arz ile cevabi emrini­ zin bildirilmesi. Galip" Nihayet Sarih ( Açık) Talimat Nihayet Ali Galip' inEHiziz 'e varışını Babıaliye, ora­ dan çektiği ve hala yeni memuriyetleri için padişah irade­ sinin teminini şart kıldığı bir telgraftan açıkça görüyoruz. Ali Galip 'çe fazla ehemmiyet verildiği anlaşılan bu telgra­ fın metni şudur: "Dahiliye Nezaretine, Gayet aceledir ve mahremdir ve gecikmesinden dola­ yı bütün telgraf memurları mesuldür.

C: Gece yarısı Hozat'tan hareketle sabaha karşıEJa­ ziz'e vardım İradeyi henüz tebellüğ etmediğim için, bura­ daki hazırlığıma tabii başlayamadım. Yoksa hazırlığın yar­ dı kalması ayıp olur. Tam ve kat' i malumat ve talimat al­ malıyım ki, gereğini tayin edebileyim. Hareket ve varış za­ manlan ona göre tayin edilecek ve emirlerinize cevaben ar­ zedilecektir. Elaziz Valisi 2Eylül 1335 ( 19 19 )

Galip" 51


İşte bilhassa bu telgraf üzerinedir ki, Babıali Ali Ga­ lip' e şu sarih ve mufassal ( ayrıntılı) talimatı veriyor: " Mamuretülaziz Elazığ) ( Valisi Galip Beyefendiye, Bizzat hallonulacaktır, gayet aceledir.

2Eylül 1 9 1 9 tarihli tele cevaptır: Arzolunmuştur. İrade-i seniye bugün çıkacaktır. Bu itibarla kesinleşmiştir. Talimat şudur: Bildiğiniz gibiErzurum 'd a birkaç kişi kongre adı al­ tında toplanarak birtakım kararlar aldılar. Ne toplananla­ rın, ne de aldıkları kararların ehemmiyeti vardır. Fakat bu haller memlekette bir takım dedikodulara sebep oluyor. Av­ rupa 'ya ise çok mübalağalı (abartılı) aksettiriliyor ve bu iti­ barla çok fena tesirler ylaratıyor. Ortada ehemmiyete de­ ğer hiçbir kuvvet, hiçbir vaka olmadığı halde, sırf bu mü­ balağalar ve kötü tesirlerden endişeye düşen İngilizlerin, bugünlerde Samsun' a epeyce bir kuvvet çıkaracakları an­ laşılıyor. Hükumetin, umumi tamimleri arasında, size de yaptığı malum tebligata aykırı hareketler yine devam eder­ se, çıkarılacak yabancı kuvvetlerin Sivas'a ve oradan daha ilerilere yayılayarak birçok yerleri işgal etmeleri ihtimal­ den uzak değildir. Bu ise memleket menfaatlerine elbette ki aykırıdır.Erzurum'da toplanan malum şahısların yakın­ da Sivas 'ta toplanarak yeni bir kongre aktetmek istedikle­ ri, yapılan muhaberlerden anlaşılıyor. Böyle beş on kişinin orada toplanmasından bir şey çıkmayacağı hükumetçe ma­ lüindur. Fakat bunu Avrupa 'ya anlatmak mümkün değildir. İşte bunun için bu şahısların orada toplanmasına yer ver-

52


memek lazımdır. Bunun için de evvela Sivas 'ta hükfunetin tam güvenine sahip ve memleket selametine uygun olan hü­ kümet tebligatını harfiyen yerine getirecek azimli bir vali buludurmak lazım geliyor. Sizini onun için oraya gönderiyoruz. Gerçi Sivas'ta kongre aktetmek isteyen birkaç kişiye engel olmak o ka­ darg üç bir şey değilse de, Ordu büyüklerinden bazıları­ nın da bunlarla aynı fikirde oldukları anlaşıldığına göre, hükümetin alacağı tedbirleri ellerinden geldiği kadar ön­ lemek ve mah1m şahıslan mümkün olduğu kadar koruya­ cakları gözönünde bulundurularak Sivas'a, yanınıza gü­ venilir birkaç yüz kişiyle ansızın girmeniz haşan için uy­ gun görülmektedir. Bu itibarla, evvelce yazdığım gibi, oralardaki Kürtler­ den güvenebileceğiniz yüz yüzelli kadar suvariyi yanınıza alarak ve ne niçin, nereye gidildiği hiç kimseye sezdirilme­ yerek, Sivas' a, hiç kimsenin beklemediği bir sırada girip va­ li ve komutanlığı ele alacak ve oradaki jandarma ve asker miktarı az olmakla beraber, hüsnü idare edecek olursanız karşınızda başka bir kuvvet bulunmayacağı cihetle, hemen otorite kurup toplantıları önleyeceğiniz ve orada bulunan­ lar varsa hemen yakalayıp İstanbul'a gönderebileceğiniz aşikardır. Bu suretle elde edilecek hükümet nüfuz ve ikti­ darı içerde sertgüzeştçi hareketlere girişenleri yıldırarak bu gibi hareketlerin devamına engel olacağı gibi, dışarıda da çok iyi tesirler yaratarak asker çıkarmak ve oraları işgal et­ mek hususundaki tasavvurlarınddan sarfı nazar etmeleri 53


için hükfunetçe kuvvetli bir müracaat ve teşebbüs dayana­ ğı olacaktır. Zaten Sivas' ın ileri gelenlerinden bazılarından inanı­ lır şekilde öğrenildiğine göre ahali bu politikacıların tah­ riklerinden ve para toplamak için yapılan baskılardan nef­ ret etmiştir ve bunların önlenmesi için hükfunete her şekil­ de yardıma hazırdır. Orada jandarma için istenildiği kadar erat bulunabileceği ve adı geçen Sivas ileri gelenlerinin hu­ susi şekilde yardım edileceği temin edilmektedir. Bu suret­ le hükfunete sıkıca bağlı kafi miktarda jandarma kuvveti teşkil edildikten sonra birlikte götüreceğiniz suvarileri mü­ kafatlandırarak yerlerine geri gönderiniz. İşte yapılacak tedbirleri bundan ibarettir. Bu suretle işe başladıktan sonra ne vakit münasip gö­ rürseniz ailenizi ve eşyanızı Sivas' a aldırabilirsiniz. Şu ka­ dar ki, halen orada bulunan Reşit Paşanın valilikten azlo­ lunacağı ve yerine başkasının gönderileceği her nasılsa öğrenildi ve Reşit Paşa Nezarete başvurduğu ve isimleri malfununuz olan kimselerin kongre akti için Sivas'ta ya­ kında birleşmek istedikleri alınan haberlerden anlaşıldığın­ dan boş yere bir dakika geçirmeyerek bir an evvel hareket, bir saat evvel varmaya gayret etmenizde başarı için mü­ him ve lazımdır. Bu sebep ve düşüncelere göre ne vakit hareketle ve ne kadar müddetle varabileceğinizin hemen bildirilmesi lazımdır. Sivas 'ta göstereceğiniz telgraf şudur: 54


"Zatıalinizin Sivas Valisi ve Komutanlığı'na tayinleri hükı1met karan üzerine padişah-halifenin tasdikinden geç­ tiği için hemen hareketle bu telgrafı Sivas 'taki sivil ve as­ ker memurlardan icap edenlere göstererek vali ve komutan­ lığı da ele alıp vazifeye başlamanız ve keyfiyeti bildirme­ niz tebliğ olunur. Harbiye Nazın Dahiliye Nazın Süleyman Şefik" Adil Babıalinin Zihniyeti

Artık Babıali maskesini atarak kurduğu şakavet (hay­ dutluk) tuzağını işletmeye açıktan açığa atılıyordu. Dört beş gündenberi devam eden muhabere esasında Ali Galip ken­ disine verilmek istenilen cinayet vazifesinin nev'i ve ma­ hiyetini öğrenmiş olduğu halde, resmi surette henüz bu ka­ dar vuzuh ve sarahatla karşılaşmamıştı. Kendisi Babıaliden, kendisine yapılan müracaatın daha ilk gününde meseleyi anlamış, fakat her şeyden evvel bunu külah yapılacak bir vesile telakki ederek bütün gayretini o yola dökmüştü. Dolambaçlı müracaatlardan anlaşıldığı üzere kendisi en fazla bu fırsattan bilistifade Tümgeneral Ali Galip Paşa olabilmeyi kuruyordu. Nihayet bu da yapılacaktı. Fakat ne gariptir ki, Babıali uzun telgrafına, padişah iradesinin bu­ gün çıkacağı, yani henüz çıkmadığı ifadesiyle başlamışken, _ sonuna Sivas'ta gösterilecek emri sarih ve kat'ı olarak ila­ ve etmiş bulunuyor. Hoş, Ali Galip de bu telgrafı alır al55


maz yola çıkıverecek değil ya. . . Şimdiye kadar cereyan e­ den hal, pazarlık üzerinde geçmiş muhaverat ve muhabe­ rattan ibaretti. Şimdi sıra artık iş yapmaya gelmiş bulunuyordu. Ar­ tık yüz mü, ikiyüz mü ne kadar silfilılı adam bulunacaksa bulunacak ve onlarla Nazır Adil'in tarifleri içinde yola çı­ kılarak Sivas'a ansızın baskın yapılacaktı. Bu ise Nazır Adil 'in dediği kadar kolay iş değildi. Oraya kadar gidip mu­ etmek ihtimali de vardı. Bu son ihtimal Ali Galip için mu­ vaffak olamamak ve aksine kelleyi feda etmek ihtimali de vardı. Bu son ihtimal Ali Galip'i derin düşüncelere ve ucu bucağı gelmez vesveselere sevketmiştir.Zaten kendisinin böyle bir teşebbüse cüret edebilmek için şimdiye kadar kat'i bir azim ve karara sahip olduğu bile şüpheliyken, şim­ di bütün bütün tereddüt ve vehme düştüğü görülüyor. Yü­ zelli, ikiyüz kişiyle Sivas'a gidilecek. Oralardaki kimsele­ rin böyle bir hareketten haberli olacaklarını farzetmek, ih­ tiyat ve basirete daha muvafık olursa, ittihaz edecekleri mukabil korunma ve hatta tecavüz tedbirlerinin nelerden ibaret bulunacağını kestirmek kabil değil midir? Bahusus orada Mustafa Kemal Paşa vardır ve bu hareket bilhassa onu hedef tutan bir hareket olacaktır. Bu düşünceler önünde Ali Galip' in dizlerinin bağı çö­ zülmeye başlamış ve kendisi, kabul edip üzerine aldığı va­ zifenin gereklerine EHiziz'de başlamayarak Malatya'ya kadar yolculuk etmek zahmetine katlanmak zorunu his­ setmiştir. 56


Zaten böyle bir seyahat için yeni bir vesile de çıkmış bulunuyordu. Bir İngiliz zabiti olan Mac Novill, Bedirha­ nilerden bazı kimselerle o günlerde o taraflara gelerek bir hayli dedikoduya sebep olmuştu. 2 Eylülde Elaziz 'de izini kaybettiğimiz Ali

Galip' i dört

gün sonra, yani 6 Eylülde Malatya'da buluyoruz. O tarihle ve çok acele ifadesiyle, oradan Dahiliye Nezaretine yazdı­ ğı telgraf oldukça gülünçtür: "Malatya: 6 Eylül 1 335 ( 1 9 1 9) Besni postasını vuran eşkiyanın (?) emriniz gereğince behemahal yakalanmaları için lüzumlu olan kuvveti topla­ mak ve tertiplemek için Malatya'ya geldim. Soygunculuk yerine (?) hareket günü de bugün yarın tayin ve arzedile­ cektir. Yalnız bu uğurda sarfedilecek paranın nereden alı­ nacağının bildirilmesine emirlerinizi rica ederim. Vali Galip" Bu telgrafta Sivas'taki Mustafa Kemal Paşa ve arka­ daşları " Besni postasını eşkiya" ifadesiyle anlatılıyordu. Ali Galip'in " Sivas" dememek için " Soygunculuk yeri" ta­ birini kullandığı ise, kendiliğinden de anlaşılır. İşte Ali Ga­ lip' in Sivas baskını için yapılan tekliften sekiz gün sonra vaziyet bu merkezdedir. Halbuki iki üç gün sonra, kendisi baskına uğramak teh�ikesi karşısında, Kahta istikametinde kaçacak ve takip olunacaktır.

57


Binbaşı Novill Meselesi 1 335 ( 1 9 1 9) senesi Eylül başlarındayız. O zamana ka­ dar Mustafa Kemal Paşa aleyhinde nafile (boş)yere pek çok çareye başvuran Babıali, nihayet Sivas Kongresini olsun bo­ şa çıkarabilmek içinElaziz Valisi Ali Galip' in şahsında, şa­ kilik etmeye ve cinayet yapmaya ehil bir haydut hali farz ederek kendisine müracaat etmiş, o da birçok pazarlık so­ nunda bu vazifeyi kabul ederek tertibat ( önlem) almak du­ rumuyla karşılaşmıştır. Babıali'nin tasavur ettiği plan, Ali Galip'in birkaç yüz Kürt suvarisiyle ansızın Sivas'a bir baskın yaparak orada bulduğu milli şefleri kıskıvrak bağ­ lamak, yahut yok etmesidir. Ama bu badirede aksine Ali Galip mahvolabilirmiş. Orası Babıali'nin umurunda bile de­ ğildir. Babıali o tarafları düşünmüyor bile. Bilakis o, bir­ kaç yüz kişiyle yapılacak bu hareketin başarıyla neticele­ neceğinden emin görünüyor ve hatta bu ciheti açıkça ve üst üste birkaç defa yazarak Ali Galip'e de emniyet vermek yo­ luna girmiş bulunuyor. İlk pazarlık devirlerinde Ali Galip de yiğitliğine leke sürmemek üzere, "hele dedikleri yapılsın işin başarıyla ve hatta kolaylıkla neticelendirilmesinin mümkün olduğun­ dan" bahsedilip duruyordu. Fakat sıra meselenin tatbikat ve gerçekleştirilme sa­ hasına geldiğinde, Ali Galip hakikatin dehşeti önünde bi­ raz harita ve pusulayışaşırmıştır. 2 Eylülde Elaziz'de son ve kati em,ri tebellüğ eden Ali. Galip'i dört gün sonra Ma-

58


latya'da bulduğumuz malllmdur. Bu acaip seyahatin iki se­ bebi vardır: 1 . Sivas'ı basmak içni beraberine alacağı silahlı kim­ selerin oralardan temini, . Karanlık ve karışık maksatlarla yine o günlerde, be­ raberinde şüphe celbeden bazı şahıslar olduğu halde orala­ ra gelen Major Novill ismindeki İngiliz zabitinin meydan verdiği mesele. Ali Galip, bu İngiliz zabitinin oralara gelerek dediko­ duya meydan vermiş olmasını da Malatya seyahati için ve­ sile saymıştır. Bu İngilizin meselesi de Ali Galip 'le bera­ ber hallolunacağından, onun da hikayesinin yeri tam bura­ sıdır. Bu İngiliz zabiti Major Novill' i mütarekenin peşin­ den bir kere daha şark (doğu) vilayetlerinde ve bilhassa Di­ yarıbekir taraflarında dolaşarak İstanbul' a döndükten son­ ra, şimdi beraberine Bedirhanilerden Celalet ve Kamıran ve Cemil Paşazade Ekrem beyleri de alarak Elbistan ve Ar­ ga üzerinden Malatya'ya gelmiştir. Kendisi daha iyi ay evveline kadar Diyarıbekir taraf­ larında dolaşmış ve o zaman Türkiye aleyhinde hatta ale­ nen propaganda yaptığı mah1m olduğundan, bu defaki ge­ lişi hamiyet ve hasiret erbabını tekrar sinirlendirmiş ve da­ ha ziyade kuşkulandırmıştır. O zamanlar durumu pek na­ zik olan o havalinin e� dikkatli ve en hassas gözü Kolordu Kumandanlığı olup, Kolordu Kumandanı olan zat ile seya­ hatinde Major Novill'i hemen hemen adım adım takip et59


tirmiş ve onun hiç de iyi olmayan fikir ve maksatlarını ya­ kından öğrenmişti. Major Novill İstanbul'a döndükten sonra, Kolordu ku­ mandanı memleketin o havalisinden adeta bir kabus kalk­ mış ve defolup gitmişçesine memnun ve müsterih olmuş­ ken, aradan çok geçmeden Major Novill'in -bu defa bera­ berinde aynı muzır maksatlara hizmet eden diğer kimseler olduğu halde- çok miktarda İngiliz parasıyla tekrar o hava­ liye geleceğine dair haberler alarak, bunları ihtiyaten -dik­ kat ve basiret üzere bulunulması için- arka arkaya gereken­ lere tamim etmişti. Bu haberler filhakika doğru çıkarak, gü­ nün birinde Major Novill'in diğer üç yerli arkadaşıyla Ma­ latya'da meydana çıkması, mahiyetli kumandanın fevkala­ de hiddet ve asabiyetini mucip olmuştur. Bunun neticesi olarak Kolordu Kumandanı, bütün cid­ diyetiyle her tarafa keyfiyeti bildirmiş ve bu hadise karşı­ sında esaslı tedbirler alınması lüzumu üzerinde şiddet ve katiyetle ısrar etmiştir. 1 3 'üncü Kolordu Kumandanı bu meseleden dolayı "dakika tehiri büyük mesuliyeti mucip­ tir" ihtarıyla ve 4 Eylül 1335 ( 1 9 1 9) tarihiyle Harbiye Ne­ zaretine çektiği bir telgrafta, vaziyeti bütün tafsilatıyla ve bütün ehemmiyetiyle anlatıyor. Bu telgrafa nazaran (göre): "Major Novill'in gerek ilk ve gerek bu ikinci seyaha­ ti, İngiliz himayesi altında bir Kürdistan teşkili için propa­ gandalar yapmak maksadına dayanmaktadır. Evvelki pro­ pagandalarında major Novill' in teşebbüsleri önlenmişti. Şimdi çok miktarda İngiliz parasıyla ve daha kuvvetli si60


lfilılı olarak geldikleri anlaşılıyor. Bunlar Elbistan vle Ar­ ga üzerinden Malatya'ya gelmişlerdir. Malatya Mutasarrı­ fı Bedirhanilerden Halil Beydir. Onun tarafından karşılan­ mışlardır. Bu seyahatlerin propagandaya hemen oradan baş­ layacaklarını şüphesiz bulan kumandan, teslim edilmiş ve sabit olmuş hiyanetler karşısındadır. Seyahatlerin Malat­ ya'ya gelişleri, orada bulunan suvari

12. Alay Kumandanı

tarafından kolorduya bildirilmiştir. Major Bovill Alay Kumandanına, merkezi hükümetin izniyle Şark vilayetlerinde Türk, Kürt, Yahudi ve Ermeni nüfusunu anlamak üzere gezeceklerini söylemiştir." Kolordu Kumandanı Harbiye Nezaretine diyor ki: "Bendeniz bu konuda yüksek nezaretinizden bir tali­ mat almadım. Keyfiyeti Elliziz Valisine yazdım ve talimat almışsa bildirmesini rica ettim. Bendeniz merkezi hüku­ metin bunlara izin vermiş olmasına hiç ihtimal vermiyo­ rum. Major Novill'in ve arkadaşlarının Diyarbekir'de yap­ tıkları propagandalar hakkında genelkurmayda kafi malfı­ mat vardır... " Kumandanın bizzat Malatya mutasamfından şikayeti pek çoktur. Hakkında birçok iş' adarım İstanbul göz önün­ de bulundurmamış ve Elaziz valisi de müsamaha ile geçiş­ tirmekte bulunmuştur. Kumandan yine Harbiyeye yazılan mufassal telgrafının bir yerinde şunları söylüyor: "Malatya'ya gelen bu heyet, silahlı kimseler muhafa­ zasında gelmişlerdir. Bunun manası ne demektir? Eğer bi­ ze malilmat verilseydi, yanlarına icabında muhafız kuvvet

61


katılırdı. Nitekim Diyanbekir vilayetinde gezerken Major Novil'e asker ve zabit vermiştim. Bendeniz bu heyetin se­ yahat ve siyasetini gayet muzır (zararlı) görüyorum. Mıntı­ kanın sükı1n ve huzuru namına şu teklifi arza cüret ederim: 1 . Malatya mutasamfının derhal azli veya Anadolu içine tebdili, 2. Major Novill münasebetsiz bir adam olduğundan, İngilizlerce bu mıntıkada tetkikler yapılması lazımsa, bu­ nun Osmanlı hükfuneti aleyhindeki garez ve hiyaneti dola­ yısıyla, başka namuslu birisinin memur edilmesi ve Major Novill'in derhal geriye alınması, 3. Ekrem bura adliyesince takibe mahkumdur; bunun derhal tevkifi ve buraya gönderilmesi için Elaziz valisine şiddetle emir verilmesi, 4. Gizli maksatlara alet edilebildikleri pek kolay anla­ şılan şahıslara karşı dikkatli davranılması ve binaenaleyh Celalet ve Kamıran beylerin de tevkifleri için valiye şiddet­ le emir verilmesi." Bunlardan sonra kumandan, kurmay başkanının da ay­ nı fikirde olduğunu ilave ederek, eğer bu dedikleri yapıl­ mazsa ileride vicdani ve tarihi büyük bir mesuliyet altında kalmamak üzere, şimdiye kadar geceli gündüzlü çalışarak ifa ettiği vazifesine devamda maruz olacağını bildiriyor. Novill'in Karşı Tedbiri

1 3 'üncü Kolordu Komutanı Harbiye Nezaretine böy62


le yazmakla beraber, Novill ve arkadaşlarına karşı, onları yakından takip ederek ciddi tedbirler almaktan geri kalma­ mış ve hamiyetli kumandanın bu hareketleri, İstanbul 'u da Malatya 'yı da,Elaziz' i de şaşırtmıştır. İlk hayret ve hiddete düşenlerden biri, bizzat Major No­ vill' in kendisidir. Kolordu Kumandanının verdiği emirler ve talimat neticesi olarak Malatya'da hamiyetli ve vatansa­ ver teşkilatın vaziyetler alması üzerine, Major Novill açık bir telgrafla doğrudan doğruya İstanbul 'daki İngiliz fevka­ lade komiserliğine müracaat etmiştir. Kumandanın hakkı yok değildi. Çünkü bu telgrafın hiçbir şey söylemeyen cüm­ lelerinden büyük hakikatlere intikal etmek mümkündür. İş­ te telgrafın aynen metni şudur: İngiltere Devleti Fevkalade Komiserliği İstanbul Çok aceledir İstanbul 'dan hareket etmeden önce, seyahatimden ve gayesinden bütün sivil ve askeri makamlarına haber veri­ leceğini zannetmiştim. Buna rağmen Malatya'ya vardığım­ da, buradaki sivil ve askeri makamların bu hususta tama­ men habersiz olduklarını gördüm. Hatta yanımda bulunan Bedirhan Paşazade CeliidetAli ve Kamıran Ali'nin tevkif­ leri hakkında Diyarbakır'daki Kolordu Komutanlığından Malatya suvari Alayi Komutanlığına resmen emir geldiği63


ni hayretle haber aldım. Yanımda bulunarak bana verilen vazifeyi sonuna kadar yapmak hususunda vücutlarına son derece ihtiyacım olan seyahat arkadaşlarım hakkında yapı­ lacak bu gibi tevkif teşebbüslerinin devlet için vahim neti­ celer doğuracağının Osmanlı hükumetine bildirilmesini ve hükumetin, bütün sivil ve askeri makamlarına ben ve he­ yeti teşkil eden Bediran Paşazade Ali ve Kamıran Ali bey­ lerle Cemil Paşazade Ekrem Bey ve Hakkarili Osman Efen­ di' nin vazifelerini tamamlamakta gerekli yardımlarda bu­ lunmaları hakkında emir verilmesi için teşebbüslerde bu­ lunularak neticenin bildirilmesini rica ederim. Mark Tohle" Major Novill' in komiserliğe çektiği bu telgrafın altın­ daki "Mark Tohle" imzası, telgraflıanelerden geçerken yan­ lış zaptolma neticesi mi öyledir, yoksa o da kendisinin ko­ miserlikçe malum diğer bir ismi midir, orasını şimdi bil­ mek bittabi kabil değildir. Yalnız şurası varittir ki, komi­ serlik, Babıali'deki teşebbüsünü bu isim üzerine yazmış ol­ dpğundan, hep " Mark Tohle" diye yazmaktadır. Dahiliye Nezaretinin Elaziz valisine telgrafı 7 Eylül tarihli olup, bu sırada Elaziz valisi -hani şu baskını yapacak olan- Ali Ga­ lip ' in Malatya'da bulunduğunu biliyoruz. Ali Galip' in Si­ vas' a gidecek yerde Malatya' ya gitmesi ise, bu İngiliz me­ selesi de vesile teşkil eylemiştir. 64


Ali Galip ve Major Novill Ali Galip, Major Novill vle arkadaşları haklarında 9 Eylül tarihiyle Malatya 'dan Dahiliye Nezaretine yazdığı telgrafta diyor ki: "Y üksek Nezaretinizden verilmiş vesika ile Bedirha­ nilerden Celalet Ali ve Kamıran Ali, Diyarbekirli Cemil Pa­ şazadeEkrem ve Hakkarili Rahmi beylerle İngiliz Binba­ şısı Novill' in Malatya'ya geldikleri ve nüfus tahkikatına başladıkları mutasarrıflıktan ihbar olunarak yapılacak mu­ amelenin sorulması üzerine cevaben nezaretin emrinin ye­ rine getirilmesi bildirilmişti. Aynı zamanda bermutat (?) 1 3 'üncü Kolordu Kumandanlığından 1 1 'inci Kolordu As­

kerlik Şubesi Başkanlığına gelen şifrede keyfiyet izam edil­ miş ve Malatya'da bulunan Topçu Suvari alaylarındanEla­ ziz 'deki piyadelerin, mevcut hayvanlara bindirilmesi sure­ tiyle kuvvetlendirilmeleri ve bendenizle istişare edilerek ba­ zı hareketler tavsiye ediliyordu. Bu sırada 1 3 'üncü Kolor­ du Kumandanı tarafından Celalet ve Kamıran beylerin tev­ kif i için Malatya'daki Suvari Alayına emir verildiğinden ve bunun Osmanlı hüktlmetiyle tehlikeli neticeler doğurabi­ leceğinden ve seyahat maksadının vilayetlere tamim etti­ rilmesi lüzumundan bahsedip İstanbul 'daki İngiliz Mümes­ silliğine çekilen telgraf kopyasıyla yapılacak muamelenin sorusunu havi Malaty_a Mutasarrıflığından ikinci bir telg­ raf aldım ve derhal ahali hukukunun mahfuz ve bizzat as­ ker tevkif i (?) gayrı caiz olduğu sivil hükumetçe lüzum

65


gösterilmedikçe askeriyenin hiç kimsenin hürriyet hakkı­ na tecavüz edilemeyeceği, edilirse ahalinin hukukunu mu­ hafaza ile mükellef olan sivil hükumetin bu yoldaki vazi­ fesini ifadan çekinmeyeceği hakkında cevap verilmiş ve şu cevabın Mr. Novill ile suvari kumandanına da tebliği ilave olunmuştur. Bununla beraber Malatya yolculuğunda acele edildi ve bütün gece yol alınarak Malatya'da Mr. Novill ve arkadaşlarıyla görüşüldü. Seyahat maksadı hakkında ver­ diği izahatın hülasası, Kolordu Kumandanının telaşına yer olmadığını ispat ediyor." Ali Galip, Mr. Novill hakkında bu teminatı verdikten sonra beraberindeki dört Osmanlı gencine geçerek bunla­ rın da oralarda muzır işler göremeyeceklerini,g örmek is­ teseler ve hatta gizli gizli propagandalar yapsalar bile, bu­ nun "temelsiz tesirleri"ni hükümsüz bırakmanın güç bir şey olmayacağını ilave ederek Dahiliye Nezaretine şu nasihatı fırlatıyor: "Halen siyasi mesele çıkarılmasına lüzum yoktur. Bu vilayette gereğinin yapılmasında ihmal gösterilmeyeceği­ ne itimat ediniz! " Major Novill'in seyahati Babıalinin umurunda bile de­ ğildir. Hatta bizzat Nazır Adil, gerek Mr. Nçvill'e, gerek be­ raberindeki adamlara, ayn ayn vesikalar vermiş olduğu hal­ de, keyfiyeti Elaziz valisinden sorarken, bunları bile bilme­ mezlikten gelmektedir. Babıalinin bugün için ehemmiyet ver­ diği yegane şey, Ali Galip'e havale olunan ve onun tarafın­ dan kabul olunur gibi gösterilen Sivas baskını meselesidir. 66


Babıali Sivas baskınının muvaffakiyle neticelenmesi bahasına, bütün şark vilayetlerini değil, hatta daha fazlası­ nı feda etmeye hazırdır. Hatta Babıaliye yalnız, Kağıtha­ ne 'yi de içine alan Yıldız muhitinden ibaret bir İstanbul kal­ sa bu bile kafidir. Batan imparatorluğun Babıali tarafından temsil olunan son zihniyeti budur. Fakat o, yani Babıali, ba­ şında bulunduğu imparatorluk batarken dahi kan istiyor. İs­ tiyor ki Ali Galip, ne yapılacağını bilmeyen ikiyüz suvariy­ le Sivas'ı bassın ve oradan memleketi kurtarmaya çalışan millet timsali Mustafa Kemal'i kana boğsun. Babıali'nin son hırsı budur. Dahiliye Nazırı Adil'le Şeyhislam Musta­ fa Sabri buna muvaffak olsalar, belki bu alçak muvaffaki­ yet hesabına hayatlarını bile feda edeek kadar titreşiyorlar. Babıalinin Telaşı

Bu sebeple Dahiliye Nazırı Adil, sudan geçtiği Major Novill meselesini kolaylıkla ve süratle bir tarafa bırakarak Ali Galip'e soruyor: - Peki, ya Sivas? .. O ne olacak? .. Çok uzadı! . . Ne va­ kit gidiyorsun? .. Çabuk ol ve bildir! .. Ali Galip bu işi kabul ettiğine çok pişmandır. Mesele hiç de zannolunduğu kadar kolay değildir. Bunu itiraf et­ miyor. Fakat başlangıçtan beri muhaberat dikkatle takip olununca kendisinin bu işte yalnız külah kapmak yolunu tutarak ciddi tarafını hiç de ehemmiyetle göze almamış ol­ duğu açıkça anlaşılıyor. Malatya'ya gidiş daha ziyade iş67


ten uzaklaşmak manasına alınabilir. Bununla beraber ora­ dan "gayet aceledir" ibaresiyle Dahiliye Nazırına şu telg­ rafı veriyor: "C: 7 Eylül Malatya muhasebecisi jandarma havalesi kalmadığını tebliğ etti. Eşkıya takibi için sevkolunacak kuvvete sarf edilmek üzere bura muhasebeciliğine sözü edile tahsisat­ tan süratle onbin liralık havale yapılması. 8 Eylül 1 335 ( 1 9 1 9) Malatya'da Elaziz Valisi Galip" İzaha lüzum yoktur ki, takip olunacak eşkıya Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarından ibarettir. Dahiliye Nezare­ ti saati saatine cevap vererek istenilen havalenin fazlasıyle verildiğini bildiriyor ve artık hemen hareket etmek üzere Ali Galip' i sıkıştırıyordu. Şimdiye kadar Ali Galip'in her dediği şey yapılmış ve en son işte tahsisat isteği de dakikası dakikasına yerine ye­ rine getirilmiştir. Şimdi Babıali artık Ali Galip'ten her an Sivas'a doğru hareket hareket haberlerini beklemektedir. Fakat yağma mı var? Sivas'a gitmek kolay şey mi? Hem Babıali kim oluyor. Bir kurmay subay olan Ali Galip Babıaliye hareket haberi yerine derin düşünceler havi şu telgrafı veriyor: 68


"Malatya: 8/9 Eylül " Sivas ahvalinin tahkikatı için gönderdiğim adamdan henüz malfunat alamadım. Sivas'tan birkaç kişiyi de bil­ vasıta çağırarak oradaki fikirleri ve ahvali öğrenmek iste­ dim. Zira komitecilerin (?) bombalı erat (?) gezdirmekte bulunmaları ve ecnebilerden ne (?) yardım vaadile bunla­ rı teşvikte bulunanlar olması muhtemel olduğundan ona göre gereğince başvurdum. Böyle mühim teşebbüslerde en mühim muvaffakiyet vasıtası, kuvvetten ziyaret düşmana dair bilgilerdir. Bilinmelidir ki vatanım için hiçbir fedakarlıktan çekin­ mem. Ürkütmekten korkarak ahvalden haberdar etmek hu­ susunda ihtiyatkarlığa lüzum yoktur. Azmim sarsılmaz. Millet ve vatanı sergüzeştçilerin kılavuzluğundan ve elin­ den kurtarmak vecibesi karşısında başarısızlığın ölümden beter bir cahillik olmakla kalmayıp, maazallah kötü neti­ celer de doğurabileceğini düşünmeli ve ona göre gerekli ta­ mamlayıcı bilgiler verilmelidir. Kuvvetin miktanyle hare­ ket zamanını şimdiden kesin olarak tayin edemem. Mama­ fih bir hafta zarfında matlup (istenilen) istikamete doğru hareket kasdında olduğumu arz ederim." Elaziz Valisi Galip" Gelin siz Babıali olun da şu ukala valinin en sonunda çıkardığı bu özürlere kızmayın bakalım? Babıalinin bekle69


diği her an hareket haberiydi. Halbuki kendisine çok ümit bağlanan vali, şimdi ortaya yeni yeni sebepler çıkararak ade­ ta kaçınırcasına gecikiyor. Ali Galip'in son telgrafı üzeri­ ne Babıalide kendisi için hiç de hoş olmayan sözler söyle­ nilmiş olacağını pek kolay tahmin edebiliriz. Faket çare ne? .. Bu işe koşulacak başka bir adam bulmak imkanı ol­ madığına göre, her hırs ve hiddeti yenerek Ali Galip'in bir an evvel harekete getirmeye çalışabilmek ve bu neticeyi te­ min içinde durumu hiç de mühim göstermemekte devam etmek lazımdır. Babıalinin, ilk hiddetler geçtikten sonra Ali Galip' e vermeye koyulduğu cevap şudur: "Malatya'da Mamuretülaziz valisi Beyefendiye 8 Ey­ lül 1 33 ( 1 9 1 9) "Sivas'Ta günve layık vasıta olmadığı cihetle kafi ve doğru bilgi alınamamakta ise de ora ahalisinden burada bu­ lunan bir zatın söylediklerine ve başka yerlerden alınan umumi bilgilere nazaran ahali bu tahriklere taraftar değil­ dir. Sonra asker azınlıktadır. Bu hareketleri idare edenler malfun şahıslarla, komutan ve subaylardır. Bunlar işe mil­ li bir şekil vererek maksatlarını kabul ettirmeye çalışmak­ tadırlar. Halbuki millet bu işlere taraftar değildir. Orası da­ ha yakın olduğuna göre istediğiniz bilgileri daha kolay ala­ bilirsiniz. Bununla beraber gazeteler her nasılsa (?) oraya tayininizden bahsettikleri cihetle bir gün evvel hareketiniz daha ziyade ehemmiyet kazanmıştır. Birlikte bulunduraca70


ğınız kuvvet ne kadar çok olursa başarının da o nisbette bü­ yük olacağı aşikardır. Bu kuvvetin miktarıyla hareketini­ zin bir gün evvel tayini ile bildirilmesini bekliyorum. 8 Eylül 1 33 ( 1 9 1 9) Nazır Adil" Ali Galip' in bu telgrafı alıp almadığını okuyup oku­ yamadığını bilmiyoruz. Çünkü vaziyeti bilen hamiyet er­ babı, Major Novill'in serkeşane memuriyetinden ve vali­ nin buna karşı dahi boyun eğmesinden müteessir olarak, Malatya'da Ali Galip'e ve hempalarına taarruz ve kendili­ rini tevkifetmeyi kararlaştırmışlardır. Vaziyetin ciddiyet ve tehlikesini hisseden Ali Galip ise, Sivas 'a gitmek şöyle dur­ sun, Malatya'da dahi selamette olmadığını anlayarak hiç va­ kit geçirmeksizin, Major Novill ile gelen propagandacılar­ la beraber, palas pandıras tabirine tamamen uygun bir ace­ leyle Malatya'dan savuşmuştur. Bu bahse dair Sivas'a verilen raporun son fıkrasını şu cümle teşkil ediyor: "Ali Galip ve arkadaşları, yakalanacaklarını anlama­ ları üzerine Kahta istikametinde firar etmişlerdir." Ali Galip' in gidişi o gidiş olup bir daha Elaziz'de va­ lilik dahi yapamamış ve dağdan dağa aşmak suretiyle İs­ kenderun'dan İstanbul'a gelerek kendi canını kurtarabil­ miş olmayı canına minnet bilmiş ve Sivas baskını hadisesi de işte böylelikle layık olduğu akıbetinde karar kılmıştır. 71


Bu meselenin son safhalarını da kaydederek bu bahse ni­ hayet vereceğim.

Sivas'ın Mukabil (Karşı) Tedbirleri Babıalinin talimatı dairesinde birkaç yüz silahlı Kürt suvarisiyle Sivas üzerine baskın yapmak vazifesini üzeri­ ne almış olan Ali Galip'in böyle bir vazife ile tavzif kılın­ dığından vakit ve zamanıyla haber alınmıştır. Mühim olan bu haber almanın iki suretle vaki olduğu anlaşılıyor. Birincisi çok hamiyetli ve dikkatli olan telgraf memurlarının maharet ve marifetleriyle, ikincisi Malat­ ya'daki Suvari Alayı Kumandanı ve zabitlerinin rüzgardan nem kapan vatanseverlikleri sayesindedir. Bu münasebetle memleket ve milletin bütün hayırlı in­ kılaplarında ve büyük işlerinde daima çok fedakar hizmet­ leri geçmiş olan telgraf muhabere memurlarınızı burada şükran ve minnetle yad edebiliriz. Ta 1 324 ( 1 908) inkıla­ bından başlayarak Yunanlıları İzmir'de denize döken milli zafere kadar her inkılapta ve her büyük işte bu çok hamiyet­ li memurlarımızı heyecan ve dikkat içinde işleri başında gö­ regelmişizdir. Dahiliye Nazırının Ali Galip'le muhabere­ sinde de böyle olmuştur. Bu kadar sıkı muhaberelerin elbet bir hikmeti olacağını sezen telgrafçılar, geçen şifrelerden su­ ret alarak icap edenlere vermişler ve nihayet bunların halli­ ne muvaffakiyet nasıl olmak suretiyle Babıalinin örmeye ça­ lıştığı cinayet kumaşının mahiyeti meydana çıkmıştır. 72


Ondan başka Malatya'daki Suvarı Alayı Kumandan ve zabitleri dahi Ali Galip' in hal ve tavırlarından haklı olarak şüphelenerek kendisinin bazı adamlara gizli bir hizmet tek­ lif etmekte olduğu neticesine çabuk vasıl olmuşlar. Zaten İngiliz Binbaşısı Novill ile gelen diğer propagandacılar yü­ zünden asabi bir halde olduklarından, hepsini yakalayıp tevkif etmek için derhal tedbir almaya başlamışlardı. Ali Galip ise, külah kapmak için kabul ettiği bu me­ şum vazifenin kendisi için doğurabileceği fena akıbetleri düşünerek korku ve vesvese içinde olduğundan, kendisine yan bakan gözlerin manasını anlamakta gecikmemiştir. Bu itibarla o daha çabuk davranarak, vaziyetten haber verdiği diğer adamları da beraber alarak Eylülün9 'uncu günü Ma­ latya'dan savuşup gitmiş ve gidişi o gidiş olarak kendisi, son menzil olmak üzere soluğu İstanbul'da almıştır. O günler­ de Ali Galip' i İstanbul'da görenler, kendisinin hala bir kor­ ku içinde bulunduğunu farketmişlerdir. Ali Galip'le arkadaşlarının kaçışları hakkında Malat­ ya'dan verilmiş olan rapor aynen şudur:

" 1 . Vali Ali Galip Bey ilk defa Malatya'ya geldiğinde kışlaya gelerek Erzurum'da toplanan kongrenin, siyasi mak­ satla meydana gelmiş bir İttihatçı propagandası neticesi ol­ duğunu ve bu yüzden güya vatanı felakete sürükleyecekle­ rini ve idare edenlerin ehliyetsiz olduklarını söylemiş ve hatta pek yakından tanıdığım muhterem Kumandanımız Mustafa Kemal Paşa Hazretleri aleyhine bile söz söylemiş ve Rauf ve Refet Beyleri de ayrıca fenaladıktan sonra Alay

73


Kumandanı Cemal Beyla Topçu Kumandanı Münir beyle­ re kendisiyle beraber olmalarını teklif etmiştir. Cemal Bey kolorduya mensup olup, alacağı emre göre hareket edebi­ leceğini söylemek ve Münir Bey de (sizde adalet olursa, biz­ de de sükunet olur) şeklinde cevap vermek suretiyle mese­ leye nihayet verilmiştir. 2. Mutasarrıf doğrudan doğruya ve alenin Kürt propa­ gandası yapmakta ve hatta diğer propagandacıları da hima­ ye etmekte ve evinde bulundurmaktadır. 3. Bir Fransız binbaşısıyla valinin, fabrikatör Meh­ met Efendinin evinde vuku bulan buluşmasında, Paşa aleyhinde atıp tutmaya başlayan valiye karşı Fransız şu ce­ vabı vermiştir: - Biz Fransızlar vatanıyla alakadar olanları severiz. Pa­ şanın milli gösterileri, Versay sarayında Türkler aleyhinde­ ki vaziyeti hemen kamilen değiştirmiştir.Eğer vazifem ma­ ni olmasaydı Erzurum' a gidip hürmetlerimi arz edecektim. Valinin (eğer mıntakama girerse tevkif edeceğim) de­ mesi üzerine Fransız binbaşısı kiminle tevkif edeceğini sor­ muş ve jandarma ile askerlerin vatansever hislerle hareket ettiklerini söylemiştir. 4. Ali Galip ve arkadaşları, yakalanacaklarını anlama­ ları üzerine Kahta istikametine firar etmişlerdir."

74


Sivas Kongresinin Reaksiyon

Ali Galip Siva baskını ile Elaziz'de ve Malatya'da ter­ tibat alırken, Sivas kongresi toplantı halinde bulunuyordu. Bu kongre sonradan tafsilatıyla yazıldığında görüleceği üzere (*) 1 335 ( 1 9 1 9) senesi Eylülün 4 üncü perşembe gü­ nü saat 1 5 'te perşembe günü saat 1 5 'te açılmıştır. Ali Ga­ lip ise, bir gün evvel Babıaliden Sivas baskını cinayetinin mufassal talimatını almış ve ertesi gün de Malatya istika­ metinde Elaziz'den ayrılmış bulunuyordu. Çok geçmeden Babıali - Vali muhaberesi bütün tefer­ ruatıyla elde edilerek, bir taraftan Ali Galip ve arkadaşla­ rının yakalanıp tevkif edilmeleri için tertibat alınmış, diğer taraftan da kongre tarafından millete şu beyanname neşro­ lunmuştur: Sivas, 9 Eylül 133 (1919)

Vatanın dışarıda taksime maruz olması ve içeriden de merkezi hükumet erkanının hıyaneti sebebiyle en büyük bir teslim tehlikesi altında bulunması ve bilhassa birbirini ta­ kip edip duran fiiller karşısında hükumetin, milli mukad­ desatı ayaklar altına alan düşmanla beraber seyirci kalma­ sı millet için kendi başının çaresine bakmaktan başka bir

(*) " Mustafa Kemal Paşa Samsunda" kitabımızda tamamlayıcı maluma­ tı bulabilirsiniz.

75


kurtuluş ümidi birakmamış ve Anadolu Milli Teşkilatı işte bu mukaddes ihtiyaçtan doğmuştu. Din ve devletimizi mahvetmek isteyenlerle işbirliği yapmaktan utanmayan merkezi hükumet bugüne kadar yal­ nız, milletin her türlü meşru hareketini alelade bir karışık­ lığa benzetmek ve bu hareketlere uyanları vatan haini şek­ linde itan etmekle kalmıyor aynı zamanda bunların birer suçlu gibi tevkif edilmeleri de emrediliyordu. Şimdiye ka­ dar bu hali gözönünde bulunduran millet, padişahına mü­ racaatla derdini anlatmak istemiş, fakat merkezi hükumet milletle padişahın temasına elinden geldiği kadar mani ol­ muştur. Hatta dün gece kongremiz tarafından yüksek hila­ fet makamına vaziyeti arz ve izah için tertiplenen telgraf, İ stanbul merkezinin padişah sarayı hattını kesmesi yüzün­ den padişahın huzuruna varamadı. Bugün telgrafhanedeki vatandaşlarımızdan aldığımız melanet vesikalarından iki­ sini milletin ibret görüşüne aynen koyuyoruz. (Dahiliye Nezaretinin evvelce kaydettiğimiz iki telgrafı). Bu iki şifre bu hükumetin, Osmanlı tarihinde misline tesadüf edilmemiş birtakım millet hainlerinden ibaret ol­ duğunu bütün açıklığı ve bütün katiyetiyle ispat ediyor. Na­ musuyla mukadderatının korunması sebeplerini hazırla­ maktan başka bir günahı olmayan millet aleyhine, merke­ zi hükumet bir müddettir. Harput valiliğine beta etmiş ol­ duğu Ali Galip namındaki hainle vicdan yerine İngiliz pa­ rası taşıyan diğer bir takım denileri sevkediyor ve bunların yanma bir Kürdistan teşkil ederek memmleketi parçalatmak 76


isteyen Novill adındakibir İngiliz binbaşısını katmaktan çe­ kinmiyor. Her türlü insanlık hislerinden mahrum ve tecrit edil­ miş olan bu denileri (alçakları) milli hareketin ve bilhas­ sa Sivas 'ta toplanan umumi kongre azasının tenkiline me­ mur eden Dahiliye Nazırı ve İngiliz Dostları Cemiyeti Re­ isi Adil bu hainlere bir takım masum ümmet-i Muham­ medin kandırılarak millet ve milli irade aleyhine sevkini emretmişti. Bu suretle şimdiki hükı1met, Müslümanları birbiri aley­ hine ayaklandırıp sırf işgal ettiği mevkii muhafaza etmek maksadıyla lüzumsuz yere kan dökülmesini ve neticede memleketin işgalini meydana getirmiş olacaktı. Fakat Al­ lahın inayetine dayanan millet bu denilerin (alçakların) hi­ yanetini keşfederek yakalanmaları cihetine (yönüne) gitmiş ve bundan sonra bu vatanda yerleri kalmadığını kendileri­ ne bildirmiştir. Bu vaziyet karşısında kaçmaktan başka bir çare bulamayan bu hainler Kahta 'ya doğru defolup gitmiş­ lerse de, millet takiplerine başlamı ş ve yakalanıp hakların­ da vatan haini muamelesi yapmaya karar vermiştir. Alla­ hın inayetiyle bu şahısların pek yakında ele geçecekleri muhakkak sayılabilir. Umumi Kongre Heyeti " Vali Ali Galip ve· hempalarının haince ve canice ter­ tiplerinin meydana çıkması ve muhaberelerinin yakalanma­ sı ve kongre heyeti tarafından saraya yazılan telgrafı çekil77


mesine mani olunması üzerine Mustafa Kemal Paşa H az­ retleri Dah iliye Nazırı Adil Beye şu telgrafı çekmiştir: "Milleti maruzatta bulunmaktan menediyorsunuz al­ çaklar, caniler, hainler! .. Düşmanlarla mil let aleyhinde ha­ ince tertiplerde bulunuyorsunuz. Milletin kudret ve iradesi­ ni takdirden aciz olduğunuza şüphe etmiyorum. Fakat va­ tan ve millete karşı haince ve alçakça harekette bulunacağı­ nıza inanmak istemiyordum. Aklınızı başınıza toplayınız . . . Galip Bey v e hempaları gibi eblehlerin ahmakça olan mevhum vaadlarına kapılarak ve Mr. Novill gibi milletimiz ve vatanımız için muzır olan ecnebilere vicdanınızı satarak giriştiğiniz denaatların, (kötülüklerin) milletçe tatbik olu­ nacak mesuliyetini dikkat nazarından tutunuz gönderdiği­ niz bu şahısların akıbetini öğrendiğiniz zaman kendi akı­ betinizle mukayeseyi unutmayınız. Mustafa Kemal " Babıiili ile Ali Galip arasındaki muhaberatın tutulma­ sı üzerine Sivas Valisi Reşit Paşa da Dahiliye Nazırı Adil'e yapılan azil ve tayin haberleriyle bunlara bağlı canice mak­ satların hesabını sormuştur. Dahiliye Nazırı Adil . Reşit Pa­ şaya verdiği uzun bir cevapta, o zamana kadar yaptığı ha­ rekatı aklınca tevil etmeğe çalışıyor ve bilhassa Sivas'a baskın tertibatına şu şekli veriyor: " . . . Siyasetin gereklerine, vatan ve milletimizin men­ faatlerini cidden tehlikeye sokabilecek hareketlerde ısrar edenlerin Galip Beye taarruza kadar ileri gitmeleri düşün­ cesi üzerine ve sırfböyle bir münasebetsizliği önlemek için

78


Galip Beyin lüzumu kadar muhafızla gitmesi ihtiyata uy­ gun görülmüştü ve birkaç muhafızla gitmek isteyen Galip Beye böyle bir taara ruz maruz kalmamak için muhafızla­ rını ihtiyaten yüz yüzelliye çıkarması tavsiye olunmuştu: Bu kadar az bir muhafız miktarı, maksadı açıkça tayine ka­ fidir. Bunu tefsir ve tevile imkan yoktur! ." Dahiliye Nazın Adil, kendisi gibi " eski bir millet hiz­ metkarına karşı" kullanılan tabirlerin ne kadar münasebet­ siz olduğundan şikayetle valiyi herhalde azil ve tayin hak­ kındaki padişah emrinin hükümlerine boyun eğmek lüzu­ muna davet ediyor. Nazırın bu telgrafına Vali Reşit Paşa şu cevabı vermiştir: "Dahiliye Nazın Adil Beye, Sivas 16 Eylül 1 335 ( 1 9 1 9) ­ C: 10 Eylül 1 33 5 ( 1 9 1 9) tele " Evvela ayrılmam hakkındaki padişah emrinin res­ men tebliğini rica ederim. İnanılır şekilde haber alındığına göre, yeni vali Galip, Sivas'a beraber getirmek üzere Ma­ latya'da birtakım eşkıya ve ipten, kazıktan kurtulmuşu ba­ şına toplamak ihanetinde bulunduğu görülmesi üzerine ma­ hallinde yakalanmasına teşebbüs olunmuş ise de, berabe­ rinde bulunan İngiliz binbaşısı Novill, Malatya mutasarrı­

fı Bedirhanilerden Ha il ve kolaylık görmeleri için tarafı­ nızdan ellerine vesika verilen Kamıran, Ceadet, Ekrem'le beraber Kahta istikametine kaçmışlardır. Halen takip edil-

79


mektedirler. Şu hale göre Galip'in buraya gelmesi zamana muhtaç ve belki de meskUk olduğundan bu gerçekleri pa­ dişaha arzettikten sonra azlim hakkında alınacak padişah emrinin güvene layık bir nazır tarafından resmen tebliğiy­ le beraber bundan sonra katiyen mesuliyet kabul edemeye­ ceğimden dolayı padişahın emrine uyarak işten çekilmek üzere vali vekilliğini kime vereceğimin de yine o nazır ta­ rafından bildirilmesine izninizi rica ederim." Sivas Valisi Reşit Zaten Ali Galip'in Sivas' ı basacak yerde canını kur­ tarmak üzere dağlara düştüğü, Babıalinin malfunu olduk­ tan sonra, İstanbul' ca yapacak bir şey kalmamış ve artık Re­ şit Paşa'ya da bir şey söylemek Babıalinin elilıden gelme­ miştir. Ali Galip Malatya'dan Babıali'ye çektiği son şifre telgraflarından birinde: "Bu ayın (yani 1 9 1 9 Eylülünün) 1 4'üncü günü kafi kuvvetle eşkıyanın takibi ve yakalanması için Malatya'dan hareket edecek şekilde gerekli tedbirler alınmıştır. Allahın yardımıyla müsademede başarılı netice alınacağına itimat buyurulsun" diyordu. Nazır Adil 'in teviline çalıştığı muhafız kuvvetin yapa­ cağı iş işte buydu. Halbuki Ali Galip telgrafı gönderdikten sonra, bir sabah, gün ışırken Malatya'dan kaçıp kurtulabil­ meyi canına minnet bilmiş ve bu hasabet (alçaklık) faslı da böylece kapanmıştır.

80


NUTUK'TAN GAZÄ° MUSTAFA KEMAL

81



111

-

M USTAFA KEMAUİN MUKABELESİ

Şimdi Efendiler, mücadele tarihimizde mühim bir vak'a teşkil eden Ali Galip meselesi hakkında, müsaade bu­ yurursanız biraz tafsilat vereyim. Efendiler, daha Temmuz başlangıcında, Erzurum 'da bulunduğum zaman Celadet ve Kamuran Ali isminde iki şahsın ecnebiler tarafından birçok paralarla İstanbul 'dan Kürdistan 'a gönderileceği, bunların tesvilat ve aleyhte tah­ riklere memur oldukları ve bir iki gün zarfında hareket et­ miş veya edecekleri haber alındı. Bu haber üzerine bunla­ rın gürültü çıkarılmadan tarassud edilerek yakalanmaları lü­ zumunu 3 Temmuz tarihinde Diyarbakır'da 1 3 ' üncü Kolor­ du Komutanına ve ayrıca Kurmay Başkanı olan Halid Be­ ye ve Canik Mutasarrıfına bildirdim.

20 Ağustosta, 1 3 'üncü Kolordu Komutanına verdiğim emirde, bahis mevzuu insanların İstanbul'dan hareket ey­ lediklerinin bildirildiğini ve alınacak tedbirler arasında bil­ hassa Mardin istasyonunda sıkı bir kontrol kurulmasının muvafık olacağını yazdım. Sivas Kongresinin ikinci günü, yani 6 Eylül tarihinde,

83


"Bedirhiini ailesinden Celadet ve Kamuran ile Diyarbakır­ lı Cemil Paşazade Ekrem adında üç şahsın, yanlarında vak­ tiyle Diyarbakır vilayetinde aleyhimizde propaganda yapan bir ecnebi subayı bulunduğu halde, silahlı Kürtler muhafa­ zasında olarak Elbistan ve Arga üzerinden Malatya'ya gel­ dikleri ve Mutasamf, Belediye Başkanı tarafından karşılan­ dıkları, 3 'üncü Kolordu Komutanının haberinden" anlaşı­ lıyor. l 5 ' inci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşanın 3 'üncü Kolordu Komutanlığına buna dair gönderdiği 6 Ey­ lül 1 9 1 9 tarih ve 529 numaralı şifresinde verilen bilgilerde "ecnebi subayının Türk, Kürt ve Ermeni nüfusunu tetkik etmek üzere merkezi hükumetin izniyle dolaştıklarını söy­ lediği, Malatya'da bulunan Suvari Alayı, mevcudu az oldu­ ğundan bunların derhal yakalanması için İstanbul'a müra­ caat edildiği, 1 3 'üncü Kolordudan bildirilmiştir. Bu adam­ ların ne maksat ve ne vazife için nereleri gezecekleri hak­ kındaki bilgilerini Harput valisine sordum" denilmekte i­ di. Harput viilisi Ali Galip Beydir. Bu adamların ne mak­ satla geldikleri 3 Temmuz tarihinden beri malumumuzdur. Beş on müsellah Kürt'e karşı bir Suvari Alayının mevcu­ du az görülmüş, yakalanmasına cesaret edilmemiş: asıl hay­ reti çeken cihet, bunların tevkifi için istanbul'a müracaat edilmiş olduğu haberidir! Bu küçük ve ehemmiyetsiz gibi görünen noktaları, o zamanki vaziyeti görüşte, şayanı dikkat telakki ve zihniyet farkları gösterdiği çin kayıt ve işaret ediyorum. Diyarbakır'da 13. Kolordu Komutanının hareket tarzı 84


şüpheli görüldüğünden, doğrudan doğruya bu kolordunun Erkfuııharbiye Reisine, 3 'üncü Kolordu Kwnandanının im­ zasıyla Eylül 1 91 9 tarihinde yazılan "Zata Mahsus" şifrede. ·�Memleket için pek zararlı hareketler yapmakla meş­

gul

oldukları gerçekleşen Vali Galip Bey, Malatya Muta­

sarrıfı ve Kamıran ve Celadet ve Ekrem Beylerle yanların­ da bulunan İngiliz binbaşısının behemehal yakalanarak Si­ vas 'a sevk edilmeleri için bizzat 1 5 'inci Alay Kwnandanı tıyas Beyin emrinde altmış kadar atlı ve katırlı suvarinin en geç olarak 9.9. 1 33 5 'te ( 1 9 1 9) Harput'tan MAlatya'ya ha­ reketi icap etmiş ve işin çabuklaştırılması için doğruca adı geçen Alay Kwnandanlığına tebliğ yapılmıştır. Bu müfrezenin süratle hareketinin teminini ehemmi­ yetle rica ederim. Yardım için yarın Sivas 'tan bir otomobil­ le bazı zabitler de gönderilecek ve müfreze için nakil vası­ tası bulmak için yapılacak masraf da buradan ödenecektir. 1 5 ' inci alaya verilecek emir suretinin acele bildirilmesini aynca rica ederim. Bu hususlara kwnandanınız muvafaka­ tı olmasa bile, yapılması elzemdir" denildi. Diyarbakır'dan Erkanıharbiye Reisinin 7/8 Eylül 1 9 1 9 tarihiyle bana yazdığı şifrede: " Tevkif hakkındaki arzuyu öğrendim. Bu yolda Ku­ mandan beyin emir vereceğini hiç zannetmiyorum.

Çünkü

askeri hassaslarını tam�en bilirim. Tarafımdan yapılacak tebligatı ise tamamen icrada tereddüt ederler. Bu yolda İs­ tanbul 'da muhaberedeyiz. Bu hale göre yapılacak işler yük-

85


sek reyinize kalmıştır. Şifre kaleminin 357 sayısıyla arze­ dilmiştir" denilmekte idi. Elaziz'deki Alay Kumandanı İlyas Beyden, 1 3 'üncü Kolordu Kumandanının emrine cevap olarak gelen 8.9 . 1 9 1 9 tarihli telgrafta da: "C: 8.9. 1 9 1 9 Şifreye. 1- Telgraf alınmış ve anlaşılmıştır.

2- Malatya buraya üç gün mesafededir. Orada suvari ve topçu alayları vardır. Hareket hazırlığım tamamlanmış ve kolordudan aldığım emir üzerine hareketim bırakılmış­ tır. Kolordunun izni olmadan buradan hareketim münasip olmayacağından, hareket emrinin kolordudan tebliğine ara­ cılık etmenizi sabırsızlıkla bekliyorum." (Ves. 58) denil­ mekte idi. Halid Beye derakab verdiğim cevap aynen şu idi: "Malum zevatın hıyanetleri anlaşılmıştır. Hükılmette bu hiyanette müşterektir. Oradan emir beklemek düşmana fırsat verecektir. Bu husustaki tebligatımızı da alınca hiç kimseyi tereddüde sevk etmeyecek surette hemen emir ver­ mek, vakit geçirmemek lazımdır. Komutanın tereddüt ede­ ceğini ihtimal veriyorsanız, yaptığınız tebligatı Elazığ ve Malatya'daki Alay Komutanlarına siz bildiriniz. Gerçek lü­ zum varsa komutayı uygun gördüğüğnüz Tümen Komutan­

larından birisi üzerine alsın. Teenni (Yavaş hareket etme) zamanı geçmiştir. İcraat cevabınızı bekliyoruz, kardeşim. Mustafa Kemal"

86


Alay Kumandanı İlyas Beye de aynı tarihte bizzat şu emri verdim: 'Malfun zatların hiyaneti gerçekleşmiştir. İstanbul'da­ ki merkezi' hükı1met de bunların hiyanetinde nıüşterektir. Kolordunuz kumandanının bu hususta izin istemesi ve ce­ vap alamaması hatıra gelebilir. Binaenaleyhp meselenin hallini ve teminini zatıalinizden beklerim. Cevabınızı bek­ liyorum efendim. Malatya'daki icraatınızdan sonra lüzum hasıl olursa, Sivas'ta bize iltahak edersiniz. Mustafa Kemal Şifre haricindeki imza da K. O. 3. Erkanı harbiye Re­ isi Zeki Beyindi. Malatya'da bulunan Suvari 12'nci Alay Kumandanını 7/8 Eylül gecesi bizzat telgrafbaşına çağırmış ve görüşmek­ te idim. Alay kumandanı Cemal Beyden vaziyet ve kuvve­ ti hakkında malfunat aldım. Gelenlerin beraberlerindeki si­ lahlı Kürtlerin "onbeş, yirmi kişi" kadar olduğunu ve ala­ yın da merkezde "ancak o kadar kuvveti" bulunduğunu söyledi. Ben kuvveti kafi gördüm. Hatta Suvari ve Topçu alayının yalnız zabitleri kafi gelebilirdi. Yalnız hususi va­ ziyet ve ruh haletini anlamak istiyordum. Bunun üzerine telgraf mükalemesi şöyle cereyan etti: (Muhabereye başlamadan evvel hüviyetini anlatması hakkında sorulan sual üzerine şu malumatı verdi: 1 3 1 1 (895) sonunda okuldaffçıkmış. Kafkas ve Suriye cephele­ rinde Suvari 2 'nci Fırkada, Aşiret İhtiyat Fırkası müretteb 87


Suvari Alay Kumandanlığında ve İran'da Suvari 2'nci Alay Kumandanlığımda bulunmuş, İstanbullu imiş). Sual - Muhaberemizin hiçbir noktasının hiçbir kimse­ ye söylenmeyeceğine dair yanınızdaki telgraf müdür ve memuruna yemin ettirmenizi rica ederim. Muhabereye de­ vam edeceğiz. Cevab - Yemin ettiler, kimse kalmadı. Yalnızız efen­ dim. Sual - Oraya, bir İngiliz binbaşısı gelmiş, ismini, ya­ nında kimler olduğunu bildiriniz. Cevab - Vesikasında Cobertin Novill'dir. Refakatinde­ kiler Bedirhanzade Kamıran ve Celadet Beylerle Diyarba­ kırlı Cemil Paşazade Ekrem Bey ve Diyarbakırlı Hilmi Efendi ve birtakım Kürtlerden ibarettir. Sual - Kürtler dediğiniz miktarı nedir ve o binbaşı cin­ sinden ne kadar kuvvet vardır? Cevab - Onbeş yirmi kişi kadar vardır. Bir çavuş bir neferi var. Başka yok efendim. Sual - 516 gecesi Elazığ valisi otomobille oraya gitmiş­ tir. Orada mıdır ve onlarla temasta mıdır? Cevab - Buraya gelmiştir. Novill ile görüşmüştür. Bu­ gün de ifadei ziyaret olmak üzere Novill valinin misafir bu­ lunduğu fabrikatör Mehmet Efendinin hanesine gidecektir. Diğerleriyle görüşüp görüşmediğini bilemiyorum. Sual - Alayımzın el altında mevcudu nedir? Cevab - Alayın bölükleri müteferriktir. Burada ancak bir kadro bölüğü vardır. Onun da bir kısım atları takibattadır.

88


Sual - Şimdi bu anda, eliniz altında kaç silahlı nefer vardır? Cevab - Onbeş yirmi çıkarılabilir. Sual - Vali Galip Beyi ve İngiliz Binbaşısını ve Kamı­ ran, Celadet ve Ekrem beylerin hepsinin tedbirli tertipler­ le bu gece tevkifleriyle Sivas'a yola çıkarılmaları lazımdır. Vaziyetiniz bunu yapmaya müsait midir? Size buradan ve Harput'tan yardım yetiştirilecektir. Cevab - Valiyi de beraber mi? Sual - Bilhassa, evet. Cevab - Arzettiğim veçhile vaziyet ve kuvvetim buna müsaat değildir. Kamıran, Celadet ve Ekrem beylerin tev­ kifleri hakkında 3 . Kor. Komutanı ile muhabere cereyan et­ ti. Neticesinde şimdilik tevkifleri vaziyetin nezaketi hase­ bile muvafık olamayacağı hakkında emir de geldi. Artık bu zatın daha ziyade üzerine varılamazdı. "Ken­ dilerine hissettirmeksizin sıkı tarassudlarda (gözetlemeler­ de) bulundurunuz. Kolordunuzda emir gelecektir. Hareket ederlerse, hareket istikametlerini ve ne vasıta ile hareket ede­ ceklerini derhal bildiriniz" talimatını vermekle iktifa ettim. 8 Eylül günü Cemal Beydan şifre ile "malUm zatların hala orada olup olmadıklarını ve tarassud tertibatının em­ niyet derecesini" sordum ve "kendisine günde iki def' a ra­ por vermesini" emrettim. Halid Beye yazdığım tegrafa ertesi günü (8 Eylül 1 9 1 9) aldığım cevabda Elaziz'de Alay Kumandanı tlyas Beye emir verildiği ve bu emrin sureti bildiriliyordu:

89


"C

-

7.9. 1335 ( 1 9 1 9) Şifreye):

Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine:

1 5 . ci Alay Kumandanına yazılan şifre bilgi için aşa­ ğıda gösterilmiştir. " l . Malatya'daki heyetin, memleketin selameti bakı­ mından ne kadar muzir (zararlı) olduğu aşikardır. İki ay evvel Diyarbakır aşireti reisine (birbuçuk aya kadar bura­ larda Osmanlı hükumetinin memurları kalmayacaktır) di­ yen Musul vilayetinin bugünkü karışıklığına tek sebep olan Novill gibilerin hangi maksada hizmet edeceği mey­ dandadır. Buna ise ancak sizin gibi fedakar vatanseverler çare bulacaklardır.

2. 3 . cü Kolordu ile muhterem Kongre heyeti de mem­ leket için pek muzır (zararlı) hareketlerde bulunmakla meş­ gul oldukları gerçekleşen Val Galip, mutasarrıf Halil, Be­ dirhanilerden Celadet, Ekrem ve Binbaşı Novill' in behema­ hal yakalanarak muhafaza altında Sivas' a gönderilmeleri­ ni bilhassa rica etmektedirler. Bu maksatla, komutanız altında lı suvarinin en geç

60 kadar atlı ve katır­

9 Eylülde Elazığ'dan Malatya' ya hare­

ket ettirilmesi gerektiğini ve yardım için de bugün Sivas' tan otomobille bazı subayların gönderileceğini bildiriyorlar.

3 . Esasen Malatya'da suvari ve Topçu Alayları var. Fa­ kat Alay Komutanları beceriksiz ve o kadar güvenilir de­ ğildir. Vali, postayı vuranları bizzat takip fikriyle bütün Su­ vari Alayını istemiş, Alay yalnız Hasmansu'daki bölükle be­ raber topyekun

90

40

atlı vermiştir. Bu, maksatlarını elde et-


mek için Malatya'da kuvvet bulundurmaya matufbir plan­ da da olabilir. Alaya, zinhar fazla kuvvet verilmemesini yazdım. Valinin, eratı firara teşvik için cemiyet teşkil etti­ ği hakkında alınan halberlerde bu fikri teyit eder. Burada­ ki taburumuz yarın Elazığ' a hareket ediyor. Siverek'teki Su­ varı bölüğü de kestirme yoldan Malatya 'da alayına katılmak emrini aldı. Lüzumunda eratı hayvanlara bindirerek Malat­ ya'daki kuvveti süratle takviye etmeniz için, size kolordu­ dan evvelce emir verilmişti. Malatya vaziyetinin ehemmi­ yet kesbettiğini siz de hissettiğinizden, imkan nisbetinde ha­ rekatınızı gizleyerek 60 kadar katırlı suvarı ve iki makine­ li tüfekle Malatya'ya gidebilir ve kolorduya Malatya'ya geçtiğinizi yazarsınız. Oradaki subaylar ve Sivas 'tan gele­ ceklerle görüşerek

2. ci maddedeki arzuya göre gereğini

yapmanız, dini hamiyet ve vatansever gayretinizden bek­ lenmektedir. Vali gitmiş olursa ve İngilizlerin yakalanma­ sında büyük mahzur görürseniz, diğerleri hakkında gereği yapıla. Neticede Kolorduya Sivas'tan gönderilen müfreze tarafından yapılmış olduğunu söylersiniz. Herhalde bu yol­ da büyük maharet ve medeni cesaretle hareket edilmesini, hareket ve vanşınızı bana ve Sivas' a bildirmenizi, bu ko­ nuda gayet ketum davranılmasını, duruma göre tatbikatta mahzur ve imkansızlık bildirmenizi bilhassa rica ederim. Kolordu Kumandanı Cevdet Bey dahi, İlyas Beyin 52 katırlı suvari ve iki mitralyözle 9 Eylül sabahı hareket etti­ ğini ve 1 O Eylül akşamı Malatya'da bulunacağını bildirdi. 9 Eylül tarihli olan bu şifresinde "muhalefetlerle dolu bir

91


muhitte daha fazla icraat yapmamak hususunda kendisini mazur göreceğimi" de açıklıyordu. 9 Eylülde İlyas Bey müfrezesinden maada Aziziye 'den iki Suvari bölüğü, Siverek'ten Malatya'daki alaya mensub

bir bölük dahi Malatya'ya hareket ettirildi. Vali Ali Galip' in ve Bedirharulerle Cemil Paşazadenin yaptığı propaganda tesirini izale için Elaziz ve Dersim ha­ valisi ile alakası olduğu malfunum olan Kemah'ta bulunan Halet Bey (eski milletvekili) 9 Eylülde hareket ve Haydar Beyle irtibat kurmasını yazdım. (Ves.

65):

" İngiliz himayesinde müstakil bir Kürdistan teşkili maksadıyle propaganda yapmakta olan İngiliz binbaşıla­ rından Mr. Novill'in din ve milliyetlerini satmış Kürt bey­ lerinden Ekrem, Kamıran Ali, Celadetle Malatya'ya gel­ diği ve hükümetin fikirlerini güden yani millet ve vatan ha­ ini olan Elazığ valisinin de bunlara iltihak eylediği ve Be­ dirhanilerden Malatya Mutasarrıfı Halil ile beraber güya postayı vuran hırsızları takip bahanesiyle Kürtlerden adam toplamaya teşebbüs ettikleri haber alındı. Muzurluklannın önleninesi için bittabi askeri ve milli tedbirlere başvurul­ du. Şu kadar ki Kürtlerin mukaddes hilafet makamı ve va­ tana olan sadakat ve bağlılıklarını göstermek üzere bazı aşiretlerin bir miktar Kürt kuvvetiyle birlikte Malatya is­ tikametine hareket ve padişah ve millet aleyhinde İngiliz­ lerle işbirliği cesaret eden ve o civarın saf Kürtlerini (Pos­ ta hırsızlarını takip) yalanı ile toplayarak lüzumsuz yere asker tarafından öldürülmesine ve hadişaha, millete karşı

92


isyan etmiş bir şekle sokulmalarına sebep olaabilecek olan bu vatan hainlerinin alçaklıklarını, sözü geçen Kürtlere en sür'atli vasıtalarla tebliğ ederek, kendilerini yapılacak da­ veti reddetmelerini temine himmet etmeniz çok arzuya şa­ yandır. Mümkün ise hemen gereğini yaparak neticenin bil­ dirilmesini rica ederiz. Mustafa Kemal " Halit Bey ayın nihayetine doğru oraya vardı. Van valisi bulunan H aydar Bey'de Elaziz vi layetini üzerine almak üzere Erzurum'dan hareket ettirilmişti. Hay­ dar Bey 1 5 . Kolorduya mensup olup Mamahatun'da bulu­ nan bir suvarı alayı ile de irtibat kurarak icabında bu alayı Malatya cihetine hareket ettirecekti. Otomobi l ile bazı zabitlerin de Malatya'ya sevkedile­ ceğine dair bir kayıt vardı. Filhakika arkadaşlarımızdan Recep Zühtü Bey 3 . cü Kolordu yaveri zahiri sıfatıyle benden aldığı hususi talimat­ la yanında bazıları olduğu halde 9 Eylülde otomobil ile Malatya'ya hareket etti. Maalesef bindiği otomobil yolla­ rın bozuk ve çamurlu olmasından Kangal 'da kırılmış ve tam zamanında Malatya 'ya yetişememişti. Kangal 'da kırı 1mış sonra kah araba ve kah hayvanla gece gündüz olarak sivas 'tan hareketinin dördüncü öğleden sonra Malatya 'ya varabilmişti. Recep Zühtü Beyin verdiği raporlar vaziyetin aydınlanmasına çok hizmet etmiştir. 93


Efendiler, 1 5 Eylül günü geç vakit şu telgrafı aldık: " l . 10. 10. 1 9 1 9 saat 1 4 'de vukuatsız olarak Malatya'ya gelindi. 2. Malum zatların hepsi maalesef Kahta istikametine kaçmışlardır. Tafsilat daha sonra arz edilecektir. Alay 1 5 K. Bn. İlyas" Aynı günde ve fakat İlyas Beyin telgrafından sonra da şu telgrafı alıyoruz: Bu telgraftan az sonra, bir şifre daha geldi: " 1 . Harput valisi ile Malatya Mutasarrıfı ve İngiliz

Binbaşısı ve kendilerinden olan malum şahıslar, 1 5 . ci Ala­ yın Elazığ'dan hareketini ve kendilerinin tevkif edilecekle­ rini haber alır almaz, bugün sabahtan kaçmışlardır. Bunla­ rın Kahta'da Bedir Ağanın yanına gittikleri ve oradan top­ layacakları Kürtlerle burayı basmaya gelecekleri söylen­ mektedir. 2. Bunların ve Bedir Ağa aşiretinin fenalığa cesaret ettikleri takdirde, takibat yapılması için kolordudan emir alınmıştır. İzleri takip edilmekte ve netice ayrıca arzedi­ lecektir.

3. 1 5 . ci Alay Komutanı maiyetindeki kuvvetle bugün saat 14 de Malatya'ya gelmiştir. 1 2. ci Sv. A. K. Bn. Cemal" 94


Aynı tarihte yazılmış olan bu iki telgraf, yanyana ge­ tirilerek tetkik olunursa dikkate şayan bazı noktaların gö­ ze çarpmamasına imkan yoktur. Suvari Alay Kumandanı Cemal Bey tarafımızdan al­ dığı talimat veçhile malUm şahıslan sıkı ve emin bir süret­ te tarassud altında bulunduracak ve günde iki defa rapor verecekti. Bu şahıslar 1 O Eylül günü sabah sabah kaçtıkları hal­ de Cemal Bey bu bilgileri ancak İlyas Bey müfrezesinin va­ rışından ve İlyas Beyin raporundan sonra bildiriyor. Cemal Bey kaçakları İlyas Bey müfrezesinin Eliiziz'den hareket­ lerini haber aldıklarını söylüyor. Halbuki telgrafhane Ce­ mal Beyin tarassudu (gözetimi) altında idi. Sonra, kaçakların Kürtleri toplayıp Malatya'yı basa­ caklarının rivayet edildiğini de ilave ediyor. Bu noktalar Su­ van Alay Kumandanı hakkında şüphe ve tereddüdü celbet­ mekten hali (uzak) değildir. Bilahara alınan bilgilerden anlaşıldı ki Ali Galip ve ar­ kadaşları 9 Eylül akşamı haber almışlardır. Ali Galip gece­ yi uykusuz hükfunet dairesinde geçirmiştir. 1 O Eylülde ma­ iyetlerinde birkaç jandarma ve siliihlı Kürt olduğu halde, hükumet dairesinde toplanıyorlar, sandık emininin odası­ na giriyorlar, sandığı açıyorlar, beraber almak üzere altı bin lira sayıp bir kenara koyuyorlar ve sandığa koyulmak üze­ re de şu senedi yazıyorlar: " Mustafa Kemal Paşa ve avanesinin tenkili masrafı-

95


na karşılık olmak üzere, bu husustaki emre göre, altı bin lira alınmıştır. 1 0 EYLÜL 1 9 1 9 HALİL RAMİ

ALİ GALİP

tlyas Bey müfrezesinin Malatya'ya yaklaşmakta oldu­ ğu anlaşıldığı bir sırada Suvari Alay Kumandanı zabitlere, mutasarrıfın evini, hedef gösteriyor. Mutasarrıfın evini sa­ rıyorlar ve telefon tellerini kesiyorlar ve evi basıyorlar. Bu ameliyenin başladığını hisseden Halil Beyin ailesi, hüku­ met dairesine haber veriyor. Hükumet para almakla meş­ gul olan vali, mutasarrıf ve refikleri (arkadaşları) vaziyet­ ten haberdar olur olmaz korku ve telaş ile her şeyi unutup ayırdıkları parayı ve yazdıkları senedi olduğu gibi bırakı­ yorlar ve maiyetlerine birlikte hazır bulunan atlarına bine­ rek hemen kaçıyorlar. Suvari Alay Kumandanının ve Topçu Alay Kumanda­ nının valinin, geceyi hükılmet dairesinde geçirmekte oldu­ ğunu bilmedikleri kabul edilemez. Mutasarrıftan ziyade valinin tevkifi mühim olduğu da meydanda idi. Binaena­ leyh, malılm şahısların kaçışlarında müsamaha olduğu mu­ hakkaktır. En zayıf tefsire göre, malılm şahısların maiye­ tindeki beş on silahlıjandarma ve Kürt ile çarpışmaktan bü­ yük fenalık çıkabileceği vehmi Malatya'dakileri -endirekt­ tedbire sevketmiş ve bu şahısları ürküterek kaçırmayı ter­ cih ettirmiştir denilebilir. 96


1 0 Eylülde İlyas Beye verdiğim talimatta başlıca zik­ rettiğim noktalar: 1 . Kaçakların süratle yakalanmaları, 2. Kürtlük cereyanına asla müsait zemin bırakılma­ ması, 3. Malatya'da Mutasarrıflığın Jandarma Kumandanı Tevfik Bey tarafından deruhte edilmesi, münasib ve namus­ lu, hamiyetli bir zatın da Harput'ta vilayet makamını sür'at­ le işgal etmesi, 4. Malatya ve Harput'taki hükumet kuvvetlerini tama­ men ele alarak, millet ve vatan aleyhine hiçbir icraata mey­ dan verilmemesi, 5. Kaçaklara uyanların merhametsizcene ve aman ve­ rilmeden imha edileceğinin tamimi ve namuslu halkın ha­ kikatten haberdar edilmesi, 6. Milli mevcudiyetimizi tehlikeye sokacak olan ecne­ bi askerine de mukabele olunacağının göz önüne alınması ve tertibat ile tedbirlerinin bildirilmesinden ibaret idi. Efendiler, alınan tedbirler ve tertipler ve bilhassa gös­ terilen asabiyet ve şiddet sayesinde Ali Galip ve Halil Bey­ lerin iğfale çalıştıkları aşiretler dağılmış, ümitsiz kalan Ali Galip evvela Urfa'ya ve oradan Haleb'e kaçmıştır. Mr. No­ vill de nezaret altında ve müreffehen Elbistan üzerinden git­ miştir. Diğerleri de birer suretle kaçmışlardır. Bu safhaları daha ziyade izahta bir fayda görmüyorum. Bu hususlara da­ ir beyanatıma lahika olarak neşredilecek vesikaların okun­ masından, hal ve gelecek için intibaha şayan noktalar çıka­ rılabileceğini ümit ederim. 97



ALİ GALİP'İN AKIBETİ

Ali Galip ne oldu? Bu bahsi kapatmak için onun hak­ kında bilinenleri kısaca anlatmak faydalı olur: Ali Galip Malatya 'dan palas pandıras kaçtıktan sonra Beyrut üzerinden İstanbul' a gelmiştir. Dahiliye nezareti, Ali Galip'in, muvaffakiyetsizliğine rağmen, tekrar kullanma­ yı düşünmüş ve bir müddet sonra Anadolu 'ya yapılacak ye­ .ıi bir baskına memur etmiştir. Bu vazife Ali Galip' e İstan­ bul' un 1 6 Mart 1 920'de İngilizler tarafından işgalinden sonra verilmiştir. Vazife şu idi: Ali Galip İstanbul'da topla­ yıp teşkil edeceği ( 1 500) kişilik bir kuvvetle Antalya'ya çı­ kacak ve oradan Ankara üzerine yürüyecekti! Tabiatıyla Ali Galip ne bu kuvveti toplayabilmiş, ne de Antalya'ya çık­ mıştır. Sonradan çıkarılan rivayete göre Ali Galip sözde Sevr muahedesinin imzasından müteessir olarak böyle bir işe girişmekten vazgeçmiştir. Ali Galip'in bu eserde okun­ muş olan mazisine nazaran böyle bir harekette bulunduğu­ nu kabul etmek müşküldür. Ali Galip İstanbul 'un kurtuluşu üzerine yakalanmış ve Adapazarı harp divanına verilmiş ise de oradan (herhal­ de hareketi harb divanının mevzuu ile alakalı olmadığı için olacak) yakasını kurtarmış ve Ankara'ya gelmiştir. O sıra­ da başvekil bulunan RaufOrbay Ali Galip 'in Ankara'da do­ laştığını işitince BM Meclisi'nde bu zatın mazisi hakkın­ da izahat vermiştir. Bu izahat üzerine kendisi o sırada Lo­ zan muahedesine eklenmek üzere hazırlanmakta olan yü­ zellilikler listesine dah!l olunmuştu (alınmıştı). Bu suretle memleket dışına kaçmak zorunda kalan Ali Galip bir daha vatana dönemeyerek dışarıda ölmüştür. 99


CEPHEDEN DÖNÜYOR Cepheden Ankara'ya dönüşlerinde, Ankara'dan cepheye gidişlerinde her zaman çok candan karşılanır ve her za­ man hasretle beklenirdi. En ümitsiz, en karanlık günlerde Mustafa Kemal'i kar­ şılarında görenler, yarına daha emni­ yetle bakarlardı. İşte o günlerdeki bir­ kaç karşılama ve uğurlama sahnesi.

100


101



103



105



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.