Adnan Tüfekçi - Hüseyin Tunçay - 2019

Page 1



BOLU’DA İZ BIRAKANLAR 3

Yaşadığı Topraklara Aşık Bir Adam

ADNAN TÜFEKÇİ HÜSEYİN TUNÇAY

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkıları ile Bolu Belediye Başkanlığı tarafından bastırılmıştır.


BOLU BELEDİYESİ YAYINLARI BOLU’DA İZ BIRAKANLAR SERİSİ-3 Hüseyin TUNÇAY EDİTÖR Ercan YAVUZ SAYFA TASARIM - KAPAK Yasin VARIŞLI YAYIN KURULU Emine DAVARCIOĞLU - Bolu Belediye Başkan Yardımcısı Güler MERT - Kültür ve Sosyal İşler Müdürü İsmail ŞENTÜRK - Bolu Araştırmaları Merkezi Sorumlusu YAYINA HAZIRLAYAN

Tunçay Yayıncılık Basım Reklam Danışmanlık Organizasyon Ltd. Şti. Ahmet Rasim Sokak 33/A Çankaya/ANKARA (0312) 442 25 30 e-posta: tuncayyayincilik@yahoo.com 1. BASKI Temmuz 2017 BASKI ............

ISBN …………………………… BOLU BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYINIDIR, ÜCRETLE SATILAMAZ. KAYNAK BELİRTİLEREK ALINTI YAPILABİLİR.


İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ..................................................................................................5 TEŞEKKÜR.............................................................................................7 BAŞLARKEN…......................................................................................9

BÖLÜM 1 DEMİR-ÇELİK DÜNYASINDA BİR ÇOCUK ADNAN’IN MERCEDES HAYALİ......................................................... 23 ADNAN’IN YATILI OKUL YILLARI ...................................................... 25 DR. ÖRNEKOL: “İÇİMİZDEN BİR ADNAN GEÇTİ…”.......................... 29 BOLU’YLA TANIŞMA ......................................................................... 30 GENÇ ADNAN MÜHENDİS OLUYOR ............................................... 33 YEDEK SUBAY ADNAN...................................................................... 34

BÖLÜM 2 YAŞADIĞI KENTE ADANMIŞ BİR HAYAT AVUSTURYA’DAN BOLU’YA FABRİKA TAŞIMAK….......................... 40 BOLUSPOR FANATİĞİ BİR ÇORUMLU............................................... 42 ADNAN TÜFEKÇİ EVLENİYOR........................................................... 44 BOLU’YA DEPREM DARBESİ ............................................................. 46 RUSYA’DA PATRON OLMAK….......................................................... 48 İŞÇİ DOSTU BİR PATRON................................................................... 51

BÖLÜM 3 EMEKLİLİK EMEKLİLİK VE BUNALIMLI YILLAR................................................... 59 DEPREM GİBİ ÖLÜM…...................................................................... 62

3


BÖLÜM 4 TÜFEKÇİ’NİN ARDINDAN... BAŞKAN YILMAZ’IN EN ZOR GÜNÜ….............................................. 67 TEK MUMU VARDI, SÖNDÜ…........................................................... 69 BOLUSPOR BAŞKANI ÇARIKÇI: ‘DEPLASMANA BİLE GELİRDİ’....... 71 HAYRİ İNCEAYAN: “BOLULULARDAN FAZLA BOLULUYDU”........... 75 “YA SEN FAZLASIN BURADA YA BEN…” .......................................... 76 “İŞÇİ ÇIKARMAK ZORUNDA KALDIĞINDA AĞLARDI”..................... 79 “İŞ HAYATINDA BAŞARININ SIRRINI ONDAN ÖĞRENDİM”............. 80 ADNAN TÜFEKÇİ’NİN ALBÜMÜNDEN.............................................. 87 KAYNAKÇA........................................................................................ 96

4


ÖNSÖZ Adam gibi adam… Aslen Çorumlu olan Adnan Tüfekçi, babasının memuriyeti sebebiyle tanıdı Bolumuzu. Ve öyle çok sevdi ki Bolu’yu, kalan ömrünü bu şehre, bu topraklara adadı. Ama bu öyle bir adanmışlıktı ki, futbol takımının fanatiği bile olmuştu. Bolusporumuzun deplasman maçlarını dahi kaçırmazdı. Adnan Tüfekçi, hayatının ilkelerini, kurallarını kendi belirlemiş, sınırlarını kendisi çizmişti. O sınırlar içinde yaşadı… Bu nedenle de sınırlı sayıda insanla samimi ilişkiler kurdu. Elhamdülillah ben de onlardan biriydim. İşadamı değildi, ama Bolu’nun en büyük istihdam sağlayanlarından biri oldu uzunca bir süre. ARDEM ve ARÇELİK fabrikalarında görev yaptığı dönem boyunca yan sanayi ile birlikte 5 bine yakın hemşehrimiz onun sayesinde evine ekmek götürdü. Ciddi adamdı Adnan Tüfekçi. Ama bu ciddiyetin altında, muzip bir sıcaklık vardı. Onun bu yüzünü ancak yakın dostları görebilmiştir. Dürüstlüğü ve açık sözlülüğü ile kendisini yakından tanıyan herkesi büyüleyen adam gibi adamdı. Belediye başkanı seçildikten sonra ilk işçi çıkartmak zorunda kaldığımda sendikalar ve muhalefet partileri belediye binasını basmıştı. O zaman Adnan’ın fabrikasına gittim, Adnan bizi sakladı. Sevgili Adnan ağzından çıkan ile yaptığı birbirini tutan, sırtımı rahatlıkla dönebildiğim bir adamdı. Siyaseten farklı dünyaların insanıydık Adnan ile. “Ben sana oy vermem Başkan. Zaten benim oy verdiğim partiler başarılı olmuyor” diyecek kadar açık sözlüydü. Gözünü budaktan esirgemez yapısı yüzünden sevmiştik kendisini. İşçi dostuydu. İşten adam çıkarmanın da, işe adam almanın da hünerlerini bilir, insani yönleri göz ardı etmezdi. Adnan’ın bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjisi vardı. Çalışmak, onun için bir ibadetti adeta. Sahip olduğu bu enerjiyi yaşadığı topraklara yansıtmak için de elinden geleni yaptı hayatı boyunca. 1999 yılında yaşadığımız deprem felaketinin ardından fabrikanın Bolu’dan gitmemesi için çabalarına tanık olduk. Bolu’da istihdam yaratma, bu topraklar için katma değer oluşturma arayışında oldu hep Tüfekçi. Koç Holding’in Avusturya’dan satın aldığı fabrikayı Bolu’ya getirmesi aşamasında samimi olduk onunla. Onun gayretinin sonucudur; 2 bin 200’ün üzerinde çalışanı ile Avrupa’nın en büyük, dünyanın ikinci büyük ısıtıcı ve pişirici cihazlar fabrikasının Bolu’da olması. Adnan Tüfekçi, Bolu’nun bir sanayi şehri olmasının önderliğini yapmıştır.

5


Emekli olduktan sonra kendisine bizimle çalışmasını teklif ettim. ‘Seninle geçinemeyiz Başkan!’ diyerek teklifimi geri çevirdi. Böylesine ciddi ve proje adamı olan biriyle çalışma imkânımız olsaydı Bolu’ya yaptığımız hizmetlerin katlanarak artacağına inanıyordum. Çünkü onunla siyaseten farklı dünyaların insanı olmamıza rağmen kafa yapımız aynıydı. Ölüm haberini aldığım gün babamı kaybetmiştim. Babamın acısı kadar büyük bir acıydı Adnan’ın ölümü. Yeri doldurulamayacak bir adam. Bolu için büyük kayıp. Mekanı cennet olsun.

Alaaddin Yılmaz Bolu Belediye Başkanı Temmuz 2017 /Bolu


TEŞEKKÜR Bolu Belediyesince hazırlanan “Bolu’da İz Bırakanlar” serisi içinde kardeşimiz T. Adnan Tüfekçi’ye değer verilmiş olması bizi son derece duygulandırdı. Bu kıymet bilirliği için Belediye Başkanımız sayın Alaaddin Yılmaz’a sonsuz teşekkürler.... Bu kitabın hazırlanmasında emeği geçen, eli değen herkese de ‘sağolun, varolun’ diyoruz. Sevgili kardeşimiz T. Adnan Tüfekçi’nin 1969 sonunda babamızın tayini ile başlayan Bolu sevdası onu kaybettiğimiz güne değin artarak sürdü. Tüm bilgi birikimini ve gücünü bu şehir için kullandı. Bu zaman içinde onu tanıyan, anlayan, seven, değerini bilen, hayatına dokunan ve duygularını dile getirerek bu kitaba katkı veren herkese ne kadar teşekkür etsek az! Adnan’ı sonsuzluğa uğurlarken de hep bizimle beraberdiler. Hayatı doya doya yaşamak böyle duyarlı ve dost insanlarla güzel. Gördük ki, kardeşimiz hoş bir seda bırakmış bu kubbede, ne mutlu ona.

Ağabeyi Attila Tüfekçi Ablası H. Ayten Yavuz

7



BAŞLARKEN… Adnan Tüfekçi; ilkeleri, kuralları, kendine has üslubu ve yaşam biçimi olan biriydi. İş adamı değildi ama Bolu’nun en fazla istihdam sağlayanlarından biri, diğer bir deyişle ‘iş kapısı’ydı. Ardem ve Arçelik fabrikalarında görev yaptığı dönem boyunca 5 bine yakın Bolulu, onun çabaları sayesinde evine ekmek götürdü. Halen de götürmeye devam ediyor. Ünlü Alman şair-yazar ve düşünür Wolfgang von Goethe; “Her yer­ de yararlı olmanın yolunu arayın, hiçbir yerde yabancı olmazsınız” sözünü Adnan Tüfekçi için söylemiş sanki. Kendisini doğduğu topraklara değil, çalıştığı, ürettiği ve karnını doyurduğu topraklara adayan bir isimdi Adnan Tüfekçi. Ama o öyle bir adamdı ki, bu şehrin futbol takımının bile fanatiği olacak kadar ileri götürmüştü Bolu sevdasını. Adnan Tüfekçi’yi tanıyanlar onun ciddiyetini, bu ciddiyetin beraberinde getirdiği vakarı birlikte anlatıyor. Sadece işini değil, hayatı da ciddiye alan biriydi Adnan Tüfekçi. Dinmek bilmeyen bir enerji ile işine asılıyor, işinin hem patronu hem de işçisi olmasını biliyordu. Bu yüzden işçi dostu bir yöneticiydi. Fabrikasında iş kazasına uğrayan hiçbir işçisini hastane sürecinde yalnız bıraktığı görülmemişti. İlkelerini ve kurallarını sadece insani nedenlerle esnetiyordu.

Çalışanlarıyla

Hz. Ali ‘Çalışanlar, kötülük düşünmeye vakit bulamazlar. Çalışmayan­ lar ise, kendilerini kötülükten kurtaramazlar’ diyordu ya, Adnan Tüfekçi de öyle yapıyordu. Çalışmanın can sıkıntısını da kötü alışkanlıkları da yoksulluğu da sona erdireceğini biliyordu. Bu nedenle Bolu’nun kalkın9


ması gelişmesi için elinden geleni ardına koymadı. Az gelişmiş toplumların, her türlü kötülüğe açık bir yara misali mikrop kapacağını biliyordu. Ona göre çalışmayan, üretmeyen bir toplumun geleceği olamazdı zaten. Çorum’un Sungurlu ilçesinden bir ailenin çocuğu olan Adnan Tüfekçi, babasının memuriyeti sebebiyle ilkokulu bile Türkiye’nin 4 farklı yerinde bitirmek zorunda kaldı. Buna rağmen, çalışkanlığı ve zekası sayesinde ortaöğretimini ve üniversiteyi başarı ile bitirerek hedeflediği gibi makine mühendisi oldu. Türkiye’nin siyaseten en karışık yıllarında öğrenimini görmesine rağmen, bu siyasi rüzgarlar mühendis olma sevdasının önüne geçemedi. Adnan Tüfekçi, işini ciddiye almasının yanı sıra, dürüstlüğü ve açık sözlülüğü ile de Bolu’da onu tanıyan herkesin gönlünde taht kurdu. “Dürüstlük pahaIı bir müIktür, her insanda buIunmaz” diyen Hz. Ömer gibi, dürüst ve açık sözlü olmak Adnan Tüfekçi’ye fazlasıyla yakışıyordu. Disiplin ve çalışkanlıkları ile dünyayı kendilerine hayran bırakan Japonları kendisine örnek alan Adnan Tüfekçi, onların ‘DürüstIük, en iyi siya­ settir’ sözünü de hayat felsefesine öylesine uyarlamıştı ki, siyaseten yan yana gelemeyeceği insanları bile etkilemeyi başarıyordu. Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz’la Bolu’nun gelişmesi ve kalkınması için pek çok projede ortak çalışma yapmalarına rağmen, ‘Ben sana oy vermem Başkan!” diyecek kadar cesurdu. İngilizlerin ünlü şair ve hitabet ustalarından George Herbert, “Dü­ rüst oIma cesaretini gösteren kimse, hiçbir zaman yaIan söyIeme ihtiyacını duymaz” diyordu ya, Adnan Tüfekçi de yalan söylememek için biraz asık suratlı görünse bile dürüst olmayı tercih ederek baskılardan kolayca kurtulabiliyordu.

Beko’nun Rusya’daki fabrikasının açılışından 10


Şakacıydı Adnan Tüfekçi. Ama zekâ dolu esprilerini anlayabilecek ortamlarda bu maharetini ortaya koyardı. Yardımseverdi. Ama yaptığı yardımların bilinmesini arzu etmezdi. Asık suratlı bir patron edasında dolaşmasına rağmen, çalışanlarına karşı merhametliydi. Onlarla ast-üst ilişkisi içinde değil, babacan bir tavırla mesai arkadaşı olmaya çalışırdı. Bolu’nun ‘iş kapısı’ Adnan Tüfekçi, dürüstlüğü ve çalışkanlığı sayesinde Koç Grubu tarafından Rusya’da kurulan Beko LLC’nin genel müdürlüğünü de yaptı. Bu ülkede sıfırdan kurduğu fabrikanın ardından istediği yere gidebilecekken, yine Bolu’ya dönmeyi tercih etti Tüfekçi. Çalışanlarına 60 yaşında zorunlu emeklilik kuralını uygulayan Koç Grubu, Adnan Tüfekçi’yi kaybetmemek için bu kuralını bile esnetti. Ancak bir noktadan sonra emekli olmak zorunda kaldı Tüfekçi.

Hayatını Bismarck’ın deyimi ile ‘Çalışmak, çalışmak, çalışmak’ üzerine kurmuş biri olan Adnan Tüfekçi, emekliliğe bir türlü adapte olamayarak erken denebilecek bir yaşta yaşama veda etti. Kalbi iş hayatından sonra oluşan boşluğu kaldıramadı. Dürüstlüğü, açık sözlülüğü, Boluspor sevdası ve Bolu’ya adanmış hayatı sayesinde, Bolu’da onu tanıyan herkesin gönlünde taht kurdu Adnan Tüfekçi. İki farklı dünyanın insanı olmalarına rağmen Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz da Tüfekçi’nin “Bolu’da İz Bırakanlar” serisi içinde hayatının kaleme alınmasını istedi. İyi okumalar dileğiyle…

11



BÖLÜM 1 DEMİR-ÇELİK DÜNYASINDA BİR ÇOCUK

13



Adnan Tüfekçi, 1 Şubat 1954 tarihinde pazartesi günü saat 19.45’te Mehmet Fethi Tüfekçi ile Meliha Tüfekçi’nin üçüncü ve son çocuğu olarak Karabük’te dünyaya geldi. O yıllarda Karabük, Zonguldak’a bağlı bir ilçeydi ve babası Fethi Tüfekçi bu ilçedeki Ziraat Bankası’nın müdürüydü. Herkesin güvendiği, sözü dinlenir ve kendi halinde bir memurdu Fethi Bey. Fethi Tüfekçi ile Meliha Tüfekçi, aslen Çorum’un Sungurlu ilçesindendi. Ailenin şeceresi Türkmen boylarına kadar uzanıyordu. Meliha Hanım’la evlenmeye karar verdiklerinde takvimler 16 Eylül 1942 yılını gösteriyordu. Dünya ve Türkiye İkinci Dünya Savaşı’nın en hararetli günlerini yaşıyordu. Meliha Hanım Sun­gur­ lu­ ’nun eski belediye baş­ kan­la­rından Hacı Mehmet Bö­l ük­b aşı’nın torunuydu. Me­li­ha Hanım’ın ailesi Sun­ gur­lu’daki Başpınar Mahal­ le­si’nde Bölükbaşılar olarak bi­linen köklü bir aileydi. Her Bebekliği iki­si de ailelerinin en büyük ço­cuklarıydı. Cumhuriyetin ilk yıllarında belediye başkanlığı yapan Hacı Mehmet Bölükbaşı, Sun­ gur­lu’nun önemli eşrafından biriydi. Yıllarca Sungurlu’da ticaret yap­ mıştı ve ticaretin her alanına girip çıkmışlığı vardı. M. Fethi Tüfekçi’nin ailesi ile Meliha Hanım’ın aileleri Sungurlu’da aynı mahallede oturuyor ve yakinen birbirlerini tanıyordu. Hacı Necipler olarak bilinen ailenin adı da Fethi Tüfekçi’nin dedesi Hacı Necip Bey’den geliyordu. Henüz soyadı kanununun çıkmadığı dönemde Hacı Necip Bey, Sungurlu’da nüfus müdürü olarak görev yapıyordu. O yıllarda kamuda görev alan ‘eğitimli bir memura’ kız vermek herkes için cazipti. Hacı Necip Bey’in eşi Aliye Hanım da aynı ilçedendi. Ailenin kökeni Çorum Sungurlu’ya dayanıyordu. Hacı Necip Bey’in üç oğlu, iki de kızı olmuştu. Bunlardan Hacı Tevfik Tüfekçi, uzun yıllar Sungurlu’da zahirecilik yaptı. Necip Bey’in diğer oğulları ise Ömer ve Mustafa Tüfekçi’ydi. Mustafa 1. Dünya Savaşı sırasında şehit düşmüştü. Necip Bey’in İsmet ve Zemzem adında iki de kızı bulunuyordu.


Necip Bey’in oğlu Hacı Tevfik Tüfekçi, kendi ilçesinden Hatice Hanım’la evlendi ve onun da dört çocuğu oldu. Üç erkek bir kız evlat sahibi olan Hacı Tevfik - Hatice Tüfekçi çifti çocuklarının iyi bir eğitim alması için büyük uğraş verdi. Tevfik Bey’in en büyük çocuğu Adnan Bey’in de babası olan Mehmet Fethi’ydi. Bunun yanında Rafet, Necip ve Necla adlı çocukları da bulunuyordu. Ailenin en büyük çocuğu alan Fethi Tüfekçi, genç yaşta memuriyete atılarak Sungurlu’dan ayrılmak zorunda kaldı. Anadolu’nun pek çok yerinde kamu görevinde bulunan Fethi Bey, mümkün olduğu kadar Çorum’a yakın şehir ve ilçeleri tercih ederek, ailesinden uzaklaşmamaya özen gösterdi. Bu nedenle en fazla görevi de Batı Karadeniz Bölgesi’nde yaptı. Askerlik görevini yaptıktan sonra, yaz tatili için gittiği Sungurlu’da 16 Eylül 1942 tarihinde Belediye Evlendirme Memurluğu’nda sade bir törenle Meliha Hanım ile evlendi Fethi Tüfekçi. Törenin bu denli resmi ve sade kalmasının nedeni Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanıyordu. Çünkü 1942 yılı kıtlık, yokluk günleriydi. Ekmeğin karneye bağlandığı, çiftçinin ürünlerinin bir bölümüne devletin el koyduğu, İkinci Dünya Savaşı’nın en sıkıntılı günleriydi. O günkü dünya ve Türkiye koşulları Fethi Bey ve Meliha Hanım’ın çocukları üzerinde de derin izler bıraktı. Polonya’nın işgali ile İkinci Dünya Savaşı’nın fitilini ateşleyen Adolf Hitler yönetimindeki Almanya, Türkiye’nin de kendi saflarında savaşa katılması için her yolu deniyordu. Alman orduları Balkanların tamamını, Kuzey Afrika’yı işgal etmiş, Moskova kapılarına kadar dayanmıştı. Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya ile kurulan ittifakın bedelini ağır ödeyen Türkiye’nin yeni bir savaşı kaldıracak ne gücü ne de imkânı vardı. Ülkenin başındaki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Türkiye’yi bu savaşa sokmamak için her yolu denerken, içerde de halk kemer sıkmaya devam ediyordu. 17 Ocak 1942 tarihinde ekmek bile karneye bağlandı. Ağır işçilere günde 750, büyüklere 300, çocuklara 150 gram ekmek verilmesi yasal dayanağa alınıyordu. Ülkenin her an bir oldu bitti ile savaşa girmek ihtimaline karşı her şeyden tasarruf edinilmesi kaçınılmazdı. Bu nedenle kömür tasarrufu için pek çok tren seferi de iptal ediliyordu. Almanya’dan başka, onun karşısındaki blok olan müttefik ülkeler de Türkiye’yi bu savaşta saflarına çekebilmek için her yolu deniyordu. 25 Şubat 1942’de Çankaya Motoru’nun Karadeniz’de kimliği meçhul bir denizaltı tarafından batırılması, hemen ardından Muğla’nın Milas ilçesinin İngiliz uçakları tarafından bombalanması bile Türkiye’yi kendi safına katma çabasından başka bir amaç taşımıyordu.

16


16 Mayıs 1942’de hükümet aldığı bir kararla, tüm üreticilerinin ürünlerine el koymaya başladı. Zahirecilikle geçimini sağlayan Fethi Tüfekçi’nin babası Hacı Tevfik Tüfekçi, çocuklarına verecek buğdayı bile olmayan bir tüccardı artık. Devlet tüm üretici ve tüccarlardan topladığı tahılı karne ile halka istihkak halinde dağıtmak zorunda kalmıştı. İşte ekmeğin bile karneye bağlandığı bu kararların çıkarıldığı günlerde evlendi Fethi Bey ve Meliha Hanım. Bu nedenle aile arasında ve resmi dairede kıyılan nikâhtan başka yapılabilecek fazla bir şey yoktu. Evlendikten sonra eşini yanına alarak Bartın’daki görev yerine döndü Fethi Tüfekçi. Bartın’da Ziraat Bankası’nda memuriyetinin ilk yıllarını yaşıyordu. Bartın o yıllarda Zonguldak’a bağlı bir deniz kasabasıydı. Mutlu sakin bir evlilikleri vardı. Ama ülkenin içinde bulunduğu koşullar onlara hayatlarının en büyük acısını o yıllarda yaşattı. İlk çocukları Cengiz, 20 Ağustos 1943 tarihinde dünyaya geldi. 5 ay sonra boğmacaya yakalanan ilk çocukları 20 Ocak 1944 tarihinde hayatını kaybedince Fethi- Meliha Tüfekçi çifti evlat acısını evliliklerinin daha ilk yıllarında yaşamak zorunda kalmıştı. İlaç sıkıntısı küçük yavrunun ölümünü beraberinde getirmişti. Fethi- Meliha Tüfekçi, ilk çocuklarını kaybettikten bir yıl sonra ikinci çocukları Attila Tüfekçi’ye kavuştuklarında acıları biraz olsun hafiflemişti. Attila’yı kaybetmemek için kılı kırk yarıyorlardı. Fethi Bey, Bartın’daki görevini tamamladıktan sonra banka müdürü olarak Kurşunlu’ya atandı. Fethi Bey 1949-1951 yılları arasında Çankırı ili Kurşunlu ilçesinde, 1951 sonu ile 1952 yılı ekim ayları arasında Safranbolu ilçesinde, 1952 yılı ekim ayından itibaren de Karabük’te banka müdürü olarak görev yaptı. Karabük o yıllarda, 1937 yılında Sümerbank’a bağlı olarak kurulan Demir Çelik Fabrikaları Müessese Müdürlüğü adı altında Türkiye’nin ve Cumhuriyetin sembol sanayileşme hamlelerinden birine ev sahipliği yapıyordu. Adnan Tüfekçi’nin doğumundan bir yıl sonra ise Türkiye Demir Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı bir Kamu İktisadi Teşekkülüne (KİT) dönüştürülecekti. Bu arada İkinci Dünya Savaşı bitmiş, Türkiye; savaşın bittiğini hisseder hissetmez, ABD- İngiltere- Fransa ve Rusya’nın bulunduğu müttefikler safında yer alarak, Almanya- İtalya ve Japonya’nın başını çektiği devletlere sembolik olarak savaş ilan etmişti. Savaş bittiğinde dünya, tarihinin en büyük enkazı ile karşı karşıya kaldı. 1939-1945 yılları arasında hem dünyada hem de Türkiye’de büyük acılar yaşanmıştı. Savaşta 27 milyona yakın vatandaşını kaybeden Rusya’nın savaştan kaçtıkları gerekçesiyle 130 bin vatandaşını Stalin’in emri ile öldürmesi bile bu savaşın korkunçluğunu anlatmaya yetiyor17


du. İnsanlık tarihinin en kanlı savaşında 65 milyona yakın insan hayatını kaybetmişti. Fethi - Meliha Tüfekçi’nin üçüncü çocukları Ayten de 1948 yılında Bartın’da dünyaya geldi. Yıllar sonra okuyup eczacı olacak ve küçük kardeşi Adnan’ın koruyucusu olarak ona kol kanat gerecekti.

Tüfekçi ailesi

Adnan, Tevfik ve Meliha Tüfekçi çiftinin en küçük ve son çocuğu olarak 1 Şubat 1954 tarihinde, Karabük’ün demir ve pas kokan ortamında dünyaya gözlerini açtı. Günlerden pazartesiydi. Küçük kardeşinin dünyaya geldiğini ağabeyi Attila Tüfekçi babasına müjdeledi. Attila Tüfekçi, o anı hala dün gibi hatırlıyordu: “Adnan’ın doğumu öncesi, eve bir kardeş geleceği için tatlı bir telaş vardı. Hepimiz merakla gelecek yeni çocuk ve kardeşi bekler durumda idik. Adnan, babamın Ziraat Bankası Müdürü olarak görev yaptığı Karabük‘te İstasyon Caddesi üzerinde, bankanın üstünde bulunan lojmanda, 1 Şubat 1954 tarihinde, pazartesi günü saat 19.45’te dünyaya geldi. Annem evde doğum yapmıştı. O saatte babam bankada çalıştığı için, babama bir oğlu daha olduğu müjdesini vermek bana nasip oldu. Adnan’ın tam adı Tevfik Adnan Tüfekçi‘dir. Bu ismin konulmasının bir hikâyesini bilmiyorum. Yalnızca ilk ismi dedemin adıdır. İkinci ismi ise zan­ nederim, bizlerin ismi “A” harfi ile başladığı için Adnan olarak konmuş ola­ bilir. Babamın evlenme cüzdanına yazmış olduğu bilgiye istinaden, ismi 5 Şubat 1954 tarihinde konmuş. Yani bu tarihte nüfusa kaydettirilmiş.” 18


Adnan Tüfekçi’nin dünyaya geldiği yıllarda, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 23 yıllık tek parti iktidarı sona ermiş, Demokrat Parti’nin tek başına 3 dönem iktidar olacağı yıllar başlamıştı. CHP’nin ve Cumhuriyetin kurucu kadrolarının Türk insanının hayatına soktuğu kurum ve kuruluşlar birer birer kapatılıyordu. Adnan Tüfekçi, dünyaya gözlerini açtığında Demokrat Parti’nin ikinci dönem iktidarı başlamış, ancak daha 6-7 Eylül olayları yaşanmamıştı. Adnan 1,5 yaşına geldiğinde başlayacak bu olaylar sebebiyle ülkede sıkıntılı günler başlamıştı. Banka müdürü olan babası Fethi Bey, ülkedeki kargaşadan büyük endişe duyuyordu. Adnan Tüfekçi ise olan bitenden habersiz bir çocuktu daha. Bu olayların gençlik yıllarında fikirlerine yön vereceğinin henüz farkında değildi. Adnan Tüfekçi dünyaya geldiği sırada ağabeyi Attila 10 yaşındaydı. Ablası Ayten ise 7 yaşından gün almaya başlamıştı. O dünyaya geldiğinde ağabeyi Attila, TED Koleji’ne başlamak üzere Ankara’nın yolunu tutmuş, ablası Ayten ise Karabük’te ilkokula başlamıştı. Ablası Ayten Hanım o günleri aklından bir an olsun çıkarmıyor ve o günlere ilişkin şunları hatırlıyor:

Dedesi ve babaannesiyle

“Adnan’ın doğduğu yıl ilkokula başladım. Aramızda 7 yaş fark vardı. Ağabeyim de aynı yıl TED Koleji’ne başlamak üzere Ankara’ya gitti. Biz Adnan’la birlikte büyüdük. O yıllarda bebek pusetleri vardı, onun için bir 19


puset alındı. Ama o hiç bu bebek arabasına binmedi, hep annemin kuca­ ğında dururdu. Bana da boş bebek arabasını sürmek düşerdi. Bisiklete bin­ diğinde arkasından koşturan bendim, sokakta oynarken gözetleyen ben­ dim. Ufacık, tefecikti…’’ Adnan Tüfekçi, 6 yaşında ilkokula başladı. Ağabeyi Attila Tüfekçi, onun ilkokula başlangıç tarihini de ilk öğretmenini de hatırlıyor hala. “Adnan, ilkokula 26 Eylül 1960 tarihinde Karabük‘te, Atatürk İlk­ okulu’nda başladı. İlk öğretmeni Neriman Tanyeli Hanım’dı. Okulu çok sevmişti. Kardeşim Ayten ile bir yıl beraber gidip geldiler okula.” Ablası Ayten de o günlere ilişkin şunları söylüyor:

İlkokulda

‘’Okul dönüşünde çantasını hep ben taşırdım. Çantasına her şe­ yi doldururdu, o gün o ders olsun ol­ masın tüm kitapları o çantada olur­ du. Kendinden büyük çantası var­dı...” Fethi Tüfekçi, Ziraat Bankası Karabük Şube Müdürü olmasına rağmen, o yıllarda tüm çocuklarını özel okullarda okutacak güce sahip değildi. Bunun için çocuklarını parasız yatılı okutmaktan başka çaresi kalmamıştı. Bir de memuriyeti sebebiyle Türkiye’nin dört bir yanını dolaşmak zorunda kalıyordu. Ablası Ayten’in küçük kardeşi ile pek çok anısı bulunmasına rağmen ağabeyi Attila Tüfekçi’nin Adnan’ın çocukluk yıllarına ilişkin hatıraları daha sınırlı. Çünkü Adnan Tüfekçi dünyaya geldiğinde ağabeyi Attila TED Koleji’nde okumak için Ankara’ya gitmişti. Attila

İlkokulda babasıyla 20


Tüfekçi, o yıllara ilişkin sadece yaz tatillerine ilişkin hatıraları olduğunu üzülerek anımsıyor: “Adnan ile aramızda on yaş var. Onun gelişme yaşında ben ilkokuldan sonra yatılı olarak Ankara’da öğrenim gördüğüm için, Adnan’la ancak yaz tatillerinde birlikte zaman geçirme fırsatımız oluyordu. Bu nedenle ilk ço­ cukluğuna ilişkin hatıralarım çok az. Adnan’ın çocukluk dönemlerinde ve genç yaşlarında birbirimizi kısa süreli olarak gördüğümüzden bu konuda fazla bilgim yok. Ben 1956-57 öğrenim yılından itibaren Ankara Koleji’ne gitmem sebebiyle, beni aradığını, trenleri görünce evin camlarını tırmala­ dığını annemden duyardım. Bu da bana olan düşkünlüğünü göstermek­ tedir. Eve geldiğimde bir bayram havası yaşanırdı. Onla en fazla kardeşim Ayten ilgilendi. Adnan, hırslı, zeki ve çalışkan bir çocuktu. Afacanlıkları da tabii ki vardı. Evden uzakta öğrenim görmemiz sebebiyle yaz tatillerinde bir araya geldiğimizde hepimiz günlerimizin ve tatilimizin dolu dolu geç­ mesi için çaba gösterirdik. Kardeşler olarak birbirimizi anlamaya çalışırdık.” Fethi Bey’in memuriyeti yüzünden bir yerde yerleşik hayata geçmesi uzun yıllarını aldı. Bu nedenle her bir çocuğunu Türkiye’nin farklı köşelerinde okutmak zorunda kaldı. Hatta en küçük oğlu Adnan, 5 yıllık ilkokulu bile 4 farklı yerde okumak zorunda kalmıştı. Ayten Hanım, küçük kardeşi Adnan’ın ilk eğitimi ile ilgili şu bilgileri veriyor: “Adnan 7 yaşına basıncaya kadar Karabük’te yaşadık. İlko­ kul birinci sınıfı Karabük’te, iki ve üçüncü sınıfları Van’da, dör­ düncü sınıfı Yozgat Yerköy’de, beşinci sınıfı Manisa Turgutlu’da bitirmesine rağmen, parasız ya­ tılı sınavında o denli yüksek bir puan tutturdu ki, Bornova Ana­ dolu Lisesi’ne gitti. Çok zeki ve çalışkan bir öğrenciydi. Hayatı boyunca bu disiplinde oldu.” Fethi Tüfekçi, doğu görevi sebebiyle Van’a tayini çıktığında şehir doğal ve tarihi özellikleri olan bir ilimizdi. Çocuklarını doğduğu topraklara veya oraya yakın bir bölgeye yerleştirmenin yollarını aramaya başladı. Adnan Tüfekçi’nin de Karabük’ten sonra Van’a alışması hayli zoruna gitmişti.

21


Evlendikten sonra Yavuz soyadını alan ablası Ayten Hanım, kardeşinin Van’a bir türlü adapte olamamasının hikayesini şu şekilde anlatıyor: “Karabük’ten ayrılacağımız zaman Adnan’ın sünnet düğünü olmuştu. O zamanlar altın, para falan takılmazdı. Genelde, saat, kitap, albüm gibi hediyeler verilirdi. Adnan da gelen hediyeler arasından birisini seçti. Ken­ dinden büyük bir saati koluna takındı. Saate bakmayı öğrendi. O arada Van’a tayin olduk. Bir gün okula kolundaki kocaman saati ile gitmiş. O çev­ redeki çocuklar soruyor, ‘O ne?’ diye. Herkesin garibine gidiyor; kocaman bir saat, küçücük bir çocuk. ‘Bakmasını biliyor musun?’ diyorlar, Adnan da ‘biliyorum’ diyor. ‘Söyle bakalım saat kaç?’ diye soruyorlar. Adnan söylüyor, bu kez de ‘nereden biliyorsun’ diyorlar. Öbür teneffüs gelip yine soruyorlar ‘Saat kaç’, bu kez kızıyor Adnan; ‘bilmiyorum’ deyince, çocuklar da ‘madem bilmiyorsun niye takıyorsun’ diye takılıyorlar ona. O sorgulamadan sıkı­ larak geldi eve, ‘Takmayacağım artık bunu’ dedi ve bir daha da takmadı. Van’daki bu sorgulamalar onu rahatsız etmişti. Biz her sene memlekete giderdik babamın izni süresince ve bitince tekrar Karabük’e dönerdik. Van’dan sıkılmıştı. Tutturdu ‘Karabük’teki evimize dönelim’ diye, ilkokul ikinci sınıftaydı daha. Tabi öyle bir şansımız yok. 1961-62 gibi. Adnan’ın Ka­ rabük özlemi uzun süre geçmedi. Sonradan unuttu.” Karabük’te geçirdiği yıllar gerçekten de Adnan Tüfekçi’nin hayatında derin izler bıraktı. Babasının banka müdürü olması sebebiyle oturup kalktığı, muhatap olduğu insanlardan da fazlasıyla etkileniyordu küçük Adnan. Ablası Ayten Hanım, bu etkilenmenin izlerini yıllar sonra şu şekilde anlatıyor:

Attila, Adnan ve Ayten Tüfekçi

22

“Karabük’te çocukluğu­ muzda çok demir tüccarı vardı, yeni bir burjuva sınıfı doğuyor­ du o zamanlar. O dönemde oradaki demir tüccarlarının bi­ rer Mercedes’i olurdu. Demek ki bizimkinin de aklının köşesinde kalmış o zamanlardan. İhsan Kes diye bir demir tüccarı vardı. Babamın çalıştığı bankaya sık gelir giderdi. Adnan da tüm boş zamanlarında babamla birlikte bankada olurdu. Yeni makine­ ler gelirdi bankaya o zamanlar, kocaman kocamandılar; onları izlerdi. İhsan Kes Adnan’a takı­ lırmış ve ‘Tüccarlar içinde İhsan Kes, arabalar içinde Mercedes’ dermiş hep. Adnan’ın bilinçal­ tına yerleşmiş bu sözler. Bu ne­


denle daha çocukluğundan beri bir Mercedes hayali vardı. Emekliliğine kısa bir süre kala bir gün geldi, ‘Çocukluk hayalimdeki arabayı aldım’ dedi.”

ADNAN’IN MERCEDES HAYALİ Ayten Hanım, Adnan Tüfekçi’nin büyük hayali ile ilgili sonraki süreci şu şekilde anlatıyor: “Çocukluk hayali olan Mercedes’in Düzce’de siparişini vermiş, bir za­ man sonra arabası geldi. Büyük bir mutlulukla anlatmıştı. O arabayı alıp garaja koydu ABD’ye gitti emekli olunca. Dönüşünde de 6-7 ay kullandı kullanmadı zaten… Bir Yozgat türküsü vardır, ‘Çamlığın başında tüter bir tütün. Acı çek­ meyenin yüreği bütün. Ziya’mın atını pazara tutun, gelen geçen Ziyam öl­ müş desinler…’ diye. Hoş ama acı bir türküdür. Bunun gibi Adnan’ın ‘atı’ o ölünce pazara tutuldu. Büyük hayalinin tadını tam da çıkaracaktı ki, çekip gitti işte…” Adnan Tüfekçi, 7 yaşına kadar, yani 1961 yılına kadar Karabük’te yaşadı. İlkokul birinci sınıfı Karabük’te tamamladıktan sonra babasının tayini Van’a çıktı. İkinci ve üçüncü sınıfları Van’da okumak zorundaydı artık. Babası M. Fethi Bey, uzun uğraşlardan sonra tayinini Çorum’a olmasa da bu şehre en yakın il olan Yozgat’a aldırmayı başardı. Yozgat Yerköy Ziraat Bankası Müdürüydü, ama burada da çok kalacak gibi değildi. Bir yıllık bir görev süresinin ardından bu kez tayini Manisa Turgutlu’ya çıktı. Adnan Tüfekçi, 5 yıllık ilkokul eğitimini 4 farklı yerde tamamlamasına rağmen sınıfının en başarılı çocuklarından biri oldu. Babası banka müdürü olmasına rağmen Adnan’ı da parasız yatılı okul sınavları bekliyordu.

23


Ablası Ayten Yavuz, Adnan Tüfekçi’nin bu kadar yer değiştirmelerine rağmen okula uyum sorunu yaşamamasını onun zekâsına bağlıyor:

Adnan Tüfekçi ve ablası Ayten Yavuz

“Adnan 7 yaşına basıncaya kadar Karabük’te yaşadık. İlkokul zamanı çok ufak tefek ve sevimli bir çocuktu. Çantasını bile zor taşırdı. Ama içine her şeyi doldururdu. Bütün dünya o çantaya dolar, okula öyle gidilirdi. İh­ tiyacı olsun olmasın, o gün o dersi olsun olmasın her şey o çantanın içinde olurdu. Okul dönüşü ben onu karşılamaya giderdim, çantasını taşımak amaçlı. İlkokul birinci sınıfı Karabük’te, iki ve üçüncü sınıfları Van’da, dör­ düncü sınıfı Yozgat Yerköy’de, beşinci sınıfı Manisa Turgutlu’da bitirmesine rağmen, parasız yatılı sınavında o denli yüksek bir puan tutturdu ki, Borno­ va Anadolu Lisesi’ne gitti.Çok zeki ve çalışkan bir öğrenciydi. Sürekli okul değiştirmesine rağmen hiç uyum sorunu yaşamadı. Hayatı boyunca bu disiplinde oldu.” Ağabeyi Attila Tüfekçi, kardeşinin ilkokul yıllarında Ankara’da okuduğu için sadece yaz tatillerinde kendisi ile birlikte olabiliyordu. Bu nedenle Attila Tüfekçi’nin küçük kardeşi ile ilgili hatıralarının büyük bölümü yaz tatillerine ilişkin. “Adnan, hırslı, zeki ve çalışkan bir çocuktu. Afacanlıkları da tabii ki vardı. Adnan’la ilgili olarak ilk anımsadığım olay, 1954 yılı yazında yanıl­ mıyorsam dini bayramlardan birisinde babamın kısa süre görev yaptığı Safranbolu’ya bayram ziyareti için gideceğimiz gündü. Hatırladığım Saf­ ranbolu otobüslerinin kalktığı sokakta inşaatı devam eden bir binanın temel çukuruna, babamın kucağında Adnan’la birlikte düşmeleridir. Bu 24


olaya çok üzüldük. Babam düşerken Adnan’ı temel çukurunun üstüne bı­ raktığı için ona bir şey olmamış, ama babamın kaburga kemikleri kırılmıştı. Bir de babam annemin Adnan’ı rahatlıkla taşıyabilmesi için İstan­ bul’dan bebek arabası getirtmişti. Çünkü bayağı kilolu bir bebekti. Ama Ad­nan gezmeye çıkıldığında bu arabaya binmemek için direnir ve bizlerin ku­cağında gitmeyi daha uygun görürdü.”

ADNAN’IN YATILI OKUL YILLARI Adnan Tüfekçi, ilkokul son sınıf­ta girdiği devlet parasız yatılı okul sınavlarından başarı ile ayrıldı. Borno­va Anadolu Lisesi’ni kazandı. O yıl­lar­da Bornova Anadolu Lisesi, Tür­ki­ye’nin prestijli okullarından biriydi. Bu­ra­da bir yıl okuduğu İngilizce saye­sinde hayatı boyunca rahat etti. O yıllarda Türkiye’de dil bilmek büyük avantajdı. Ablası Ayten Hanım, Adnan Tü­ fek­çi’nin yabancı dilin faydasını da­ ha çocukluk yıllarında gördüğünü şu şekilde anımsıyor:

Adnan Tüfekçi ve ailesi 25


“En enteresan tarafı, Bornova Anadolu Lisesi’ne başladı, orada 1 yıl hazırlık okudu. Çok iyi bir İngilizcesi vardı. Memleketimiz Sungurlu, Boğaz­ kale yani Hattuşaş’ın merkezi. Çok yoğun turist gelir oraya. O insanlar da çarşıda, pazarda konuşacak dertlerini anlatacak birilerini ararlar. Öyle bir turist grubu çarşıda dolanıyormuş. Bizimki de dedemin bağdan bahçeden meyve taşıdığı eşeğine binmeye çok meraklıydı. Eşeğin sırtında bağdan geliyor. Turistlerin çaresizliğini görünce eşekten inip onların yanına yakla­ şıyor, yardımcı olmak için. 11-12 yaşında, ama hala küçük. Turistler bakıyor küçük ama onlar gibi konuşuyor, dertlerini anlatmışlar. Ama bizimki eşeği de bırakamıyor, eşeği arkasına alıp, kendisi ön planda onlara cevap verip yardımcı oluyor. Turistler hayran kalmışlar. Böyle değişik şeyleri yaşadı hep.”

Yıllar sonra yeniden ‘Lise Hatırası’ 26


Adnan Tüfekçi ve ailesi

Bornova Anadolu Lisesi’ndeki yıllığında yazılanlar da Adnan Tüfekçi’nin nasıl bir kişilikle yetiştiğini ele veriyor. Genç Adnan’ın Bolu­ spor tutkusu o zamanlarda bile arkadaşları tarafından fark edilerek yıllığa kadar girmiş durumda: “Altıncı sınıfların topaç gibi delikanlısı Adnan, İzmir Koleji’nin Bolu Mümessilliğini başarı ile yürütür. Dolabında her çeşit ilaç bulunduğu için, altıların ecza deposu sıfa­ tını almıştır. Her ne kadar ağırbaşlı görünse de saman altından su yürütür ve haberimiz olmadan çok kişilerin kalplerini çalar. Altıların sayılı “bilen’’ şoförlerindendir, çok iyi araba kullandığı söylenir. Şu yol­ lardaki direkler olmasa daha iyi sürecek ya çocuk… Yatakhanelerde cereyan eden manevralara kulağı kapalı olan Adnan en geç 10.45’te uyumuş olur. Son zamanlar uykusunda attığı nefis nutukları yedi yıl zevkle dinledik.

Lise yıllarında genç Adnan

27


Lise yıllığındaki karikatürü

Futbol maçlarının aranan siması olan Adnan altı pasta topu taca at­ ması ve kendi kalesine kaydettiği akıl almaz güzellikteki gollerle bu alanda yıldızlaşmıştır. Osman ve Suat’la giriştiği iddialar sonucu bu şahısların Co­ ca-Cola ağacı olmuş, bunların acısını başkalarından çıkarmış, neticede bu işten en kazançlı çıkan Kantinci İsmail olmuştur. Hazırlıktan beri sistemli çalışmasıyla sınıflarını rahat geçen Adnan, bu çalışma temposuyla rahat haziran mezunu olur. Kendisi Habibe ve Sıdıka Hanım’ın sevgili öğrencilerinden olup özellik­ le kimyaya olan sevgisini her şeyin üstünde tutar. Çok sevdiği uykuyu tarih derslerinde de ihmal etmemiş, fakat horlamalarının Sıdıka Hanım tarafın­ dan duyulması üzerine bu sevdadan vazgeçmiştir. Bu yıllığın elimize geç­ mesi için çok çalışan arkadaşımıza sonsuz kere teşekkürler. İdeali Hacet­ tepe Tıp olan Adnan’a yaşamı boyunca mutluluk ve başarılar dileğiyle… Sevdikleri: Boluspor, Suat’ın kendisine Fruko ısmarlaması Sevmedikleri: Altay, çürük kaytanlar Hayat Felsefesi: Work hard, play hard.” 28


DR. ÖRNEKOL: “İÇİMİZDEN BİR ADNAN GEÇTİ…” Bornova Lisesi’ndeki okul arkadaşlarından Diş Hekimi Dr. Türker Örnekol, Adnan Tüfekçi’nin gençlik yıllarının en can alıcı tanıklarından biriydi. Aynı zamanda Ankara’daki üniversite yıllarında da Adnan Tüfekçi ile aynı evi paylaşan Dr. Örnekol, o yıllara ilişkin hatıralarını şu şekilde anlatıyor: “Adnan ile ortaokul birinci sınıfta tanıştık. Mecburen, çünkü aynı sınıf­ ta idik. İzmir Bornova, Maarif Koleji’nde yatılı okuyorduk. Yatılı okul arka­ daşlığı, özellikle bizim gibi çocuk yaşlarda başlarsa, kardeşlik gibidir. Dersler 16.30’da biterdi. Bir iki saat boş kalır, çocukluğumuzu yaşar­ dık. Spor yapar, gezinir, sohbet eder, çeşitli şekillerde, bu saatleri sanki aynı evde yaşar gibi geçirirdik. Kaynaştığımız, birbirimizi kardeş bellediğimiz ve birçok ortak anı oluşturduğumuz anlar çoğunlukla bu saatlerdi. Sonra yemek yenir ve arkasından akşam etüdü başlardı. Ödevler yapı­ lır. Sınavlara hazırlanılır. Zaman zaman ciddileşirdik, zaman zaman ise öğ­ retmenlerimizi delirtecek şekilde yaramazlık/gürültü yapardık. Ve, yatak­ hane… Kuraldır, her gece mutlak ayaklar yıkanır, dişler fırçalanır. Dolapta kişisel stok varsa, yatmadan hafif bir şeyler atıştırılırdı. Büyüdükçe, lise son sınıflara doğru, bu anların içine kaçak “sigara iç­ meler” katılırdı. O yıllar öğrenci harçlığı ile ancak “Birinci veya Bafra” siga­ rası alınırdı. İçiyorsan bu gruplardan birine dâhil olursun. Adnan da arada sigara içerdi. Sonraki yıllarda “tiryaki” oluşunun temelleri öğrencilik yılla­ rında atılmıştı sanırım. Esprili ve renkli bir kişiliği vardı Adnan’ın. Sevilirdi, aranırdı ve o hiç eksik olmazdı. Sohbetlerin, gürültünün (biz “mavro” derdik), kargaşanın hep ortasındaydı... Ona “Topaç” takma adını takmıştık. Yuvarlak bir kafa, yüz, biraz ince bir vücut ve ortaokul arkadaş muzipliği işe katılınca “Topaç” ortaya çıkıvermişti. Herkesin bir tane takma ismi vardı. Bazı takma isimler sahiplerini kızdırırdı, söylenmesinden hoşlanmazlardı. Adnan ise buna hiç aldırmaz ,”Topaç” dediğimizde “ne var ulan“ derdi. Dersleri ortalamanın üstündeydi. En iyiler grubunda değildi, ancak hiç zorlanmadan hemen tüm derslerden geçer not alırdı. En sevdiği dersin kimya olduğunu sanıyorum. Beden eğitimi de en sevmediği... Son yıllarda, genç kimya hocamız Habibe Hanım’ın gözdelerindendi. Dersler konusun­ da kararlıydı ve belirlediği hedefe ulaşmak için sıkı dururdu. Lise bitince, sınavlarda, Ankara’da, makine mühendisliği bölümünü kazanmıştı. Kolay­ ca mezun oldu. Bunu biliyorum, çünkü Ankara’daki ilk yılımızda aynı evde bir süre beraber yaşamıştık. Ben yurtta kalıyordum aslında. Üniversite öğ­ rencilerinin yoğun politize olduğu 70 yılların başındaydı. Yurttaki güvenli olmayan ortamdan mümkün olduğunca uzaklaşır, Adnan ve arkadaşları­ nın evinde kalırdım. Adnan, aileden gelen ilgi ile de CHP’ye ilgi duyardı. Bu konuda özellikle ablasının etkisi çok belirgindi. Ondan övgü ile söz ederdi. 29


Yıllar, “Bolu’ya neden gelmiyorsunuz, buralar çok güzel” cümleleriyle geçti. Herkes okullarını bitirip mesleğini seçmiş, evlenmiş, aile düzenine geçmişti. Yatılı okul arkadaşlığı “kardeşlik” gibidir. Yıllarca görüşmeseniz bile karşılaştığınız anda, son bıraktığınız yerden devam edersiniz. Biz de öyle yaptık. Birkaç yılda bir yemekli toplantılar, özel randevulaşmalar, aile­ lerin tanışması, hep sürdü... Ben daha sık görüyordum Adnan’ı. Kendisinin ve aile fertlerinin diş tedavileri için, Bolu’dan İstanbul’a bana gelirlerdi. Fır­ sattan faydalanır, açığı kapatır, haberleri değişirdik. Suat’tan, Osman’dan, Süleyman’dan ve diğer arkadaşlardan bahsederdik. 40. lise mezuniyet top­ lantımızda çakma okul cübbelerimizi giyip, aradaki zamanı yok etmiştik. 50. mezuniyet yılı toplantımızı nerede yapacağımızdan, 60. yılda kimlerin olacağı, kimlerin olmayacağından bahseder olmuştuk. Hayat olağan gidişinde akıyordu. Ve bir anda Adnan tarafından dur­ duruldu. Bu kabul edilemez bir durumdu ancak elden bir şey de gelmiyor­ du. Yaşanmışlıkları anımsamak, güzel anların tadını tekrar yaşamak en doğrusu gibi. Yaşamımızdan bir Adnan geçti, Topaç gibi döne döne, koca­ man yüreği ile güle oynaya. Biz ne şanslıydık.”

BOLU’YLA TANIŞMA Fethi Tüfekçi, Ziraat Bankası’nın pek çok şubesinde görev yaptı. Ancak Batı Karadeniz topraklarını çok sevmişti. Bu arada Fethi Bey, siyasi rüzgârlara karşı hep dik durdu. Çocuklarını da hiçbir ideolojiye körü körüne bağlanmaması için uyarıp durdu. Ancak aile Cumhuriyetin kuruluş felsefesini özümsemiş bir aileydi. Attila Tüfekçi, kardeşi Adnan’ın yetiştiği ortamı, babasının siyasetteki duruşunu şu sözlerle anlatıyor: “Ailemizde her Türk ailesi gibi aileyi ilgilendiren konular, günlük olay­ lar konuşulurdu. Siyaset ve ekonomi ile ilgili hususlardan bahsedilmezdi. Ailemizde siyasetçi yoktu. Babam, bankacı olarak hayatını kazanırdı, baş­ ka bir ek gelirimiz yoktu. Türkiye şartlarında memur maaşı ile geçinen bir aile idik. Babam, hayatı evi ve işi arasında geçen, kendi halinde bir aile re­ isiydi. İyi karakterli, çalışanı gözeten ve hakkını veren bir kimse idi. Elinden geldiğince aileye ve dostlarına yardımcı olmaya çalışırdı. Emekli olduktan sonra da, kardeşimin eczanesinde vakit geçirirdi. Adnan, ben yöneticiliği babamdan öğrendim derdi.” Attila Tüfekçi, aile ortamı ile ilgili de şunları anlatıyor: “Annem vefakar ve fedakar bir kişiydi. Evine bağlı, çocuklarını seven, büyüklerine karşı saygılı, misafirperver, iyilik dolu, akrabaları ve herkesle çok iyi geçinen örnek bir insandı. Hayattan hiç kopmamış, günlük olayları yakından takip eden ve ekonomik yönden babamın geliri ile ailemizi çok iyi idare eden bir kimseydi. Adnan’ı en küçüğümüz olarak korur, kollar, çok severdi. Hepimizin üzerine titreyen bir anneydi. Annem ve babam daima birbirlerine karşı saygılı ve birbirlerini seven kimselerdi. Annem ve babamın 30


aileleri ile olan ilişkileri de çok iyiydi. Her ikisi de büyüklerini kırmamaya özen gösterir, maddi ve manevi her türlü yardımda bulunurlardı.”

Adnan Tüfekçi, Devlet Parasız Yatılı Okulu olarak hizmet veren İzmir Bornova Koleji’nden ortaokul ve lise diplomalarını aldıktan sonra üniversite sınavlarına girdi. Doktor olmak hevesiyle girdiği sınav sonunda Ankara’da Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi’ni kazandı. Doktor olamayacak, makine mühendisi olarak hayatını kazanacaktı artık. Ağabeyi Attila Tüfekçi, kardeşinin başarılı eğitim hayatı ile ilgili şu bilgileri veriyor: “Bütün tahsil hayatı boyunca iyi ve çalışkan bir öğrenci idi. Aileyi üzme­

Arkadaşlarıyla 31


di, okudu ve her okulunu başarı ile bitirdi. Kendisi de benim gibi ilkokul­ dan sonra evden uzakta, yatılı ve yalnız başına eğitimini sürdürdü. Küçük yaşlardan itibaren kendi ayakları üzerinde durmayı öğrendi. İlk başlarda doktor olma arzusunda olduğunu biliyorduk, ama lise son sınıftan itibaren mühendis olmayı da kafasına koymuştu. Mühendis olmak kendi arzusu idi. Adnan’ın hayatta rol modeli olup olmadığı konusunda bir bilgim yok. Be­ nim bile üzerinde fazla etkimin olduğu söylenemez. Adnan’ın kendine has özellikleri vardı.” Adnan Tüfekçi’nin babası Fethi Tüfekçi’nin tayini 1969 yılında Turgutlu’dan Bolu’ya çıkınca tüm aile rahatlamış oldu. Çünkü, Batı Karadeniz Bölgesi dışında görev yaptığı hiçbir yerde mutlu olmamıştı Fethi Bey. Bu sırada 3 çocuğu da Türkiye’nin üç büyük şehrine dağılmış durumdaydı. Kızı Ayten, İstanbul’da eczacılığı bitirmek için gün sayıyor, oğlu Attila Ankara’da Hukuk Fakültesi’nde okuyor, Adnan ise Bornova Lisesi’nde eğitim görüyordu. Kızı Ayten Hanım, erken yaşta evden ayrıldıkları için babasının hepsi ile bir araya gelmek istediğini, bu nedenle okulunu bitirenin eve döndüğünü ve ailenin böylelikle Bolu’da toplandığını anlatıyor o günlere ilişkin. Fethi Bey, 1978’e kadar Bolu’da görev yaparak emekli olacaktı. Adnan Tüfekçi, Bolu’ya adapte olmakta hiç zorlanmadı. Zaten bıyıkları yeni terlemeye başlamış bir lise öğrencisiydi hala. Bolusporla tanışması ve bu tanışmanın bir fanatizme dönüşmesi de bu yıllarda oldu.

Tüfekçi kardeşler 32


GENÇ ADNAN MÜHENDİS OLUYOR 1960’lı yılların sonu Ad­ nan Tüfekçi’nin siyasi ve dün­ ya görüşlerinin şekillendi­ği yıllardı. Ankara’nın siyasi kas­v etine ilaveten Devlet Mi­m ar­l ık ve Mühendislik Aka­d e­m i­s i’ndeki atmosfer de Adnan Tüfekçi’nin görüşlerinde belirgin izler bırakıyordu. Türkiye’nin çalkantılı yılları olan 1970’lerde gençli­ğini yaşayan Adnan Tüfekçi, kendisini Cumhuriyetçi ve Ata­türkçü biri olarak tanımlıyordu. Ağabeyi Attila Tüfekçi, kar­deşinin gençlik yıllarında­ ki görüşlerini şu şekilde özetliyor:

Üniversite yılları

“Adnan, yüksek öğrenimi­ ni 70’li yıllarda tamamladı. Bu dönem ülkeyi ve siyaseti düşünerek kendi görüşlerinin şekillendiği ilk yıllardı. Atatürkçü ve sosyal demokrat bir kişiy­ di. Siyasi fikri ve faaliyetleri de hep bu paralelde olmuştu. Adnan, sosyal kimliğe sahip bir kişiydi. Gerek öğrenimi ve gerekse çalışma hayatında bir­ çok sosyal faaliyetlere katılmıştır. Adnan’ın dünyaya bakışı zaman içinde gelişti, ancak değişmedi. Hep Atatürkçü ve sosyal demokrat bir çizgide kaldı. Yaşamı boyunca, çalışıp, daha iyi bir noktaya gelmeye ve bunu yaparken de hem yakın çevresine hem de ülkeye bir şeyler katmaya çabaladı.” Adnan Tüfekçi, Cumhuriyet değerlerine sonuna kadar bağlı ve Atatürkçü bir dünya görüşüne sahipti. Üniversite yıllarında sağ-sol kutuplaşması içinde kendisini solda görmesine rağmen, öğrenci olaylarının içine düşmemeye de özen gösteriyordu. Ankara Devlet Mimarlık Akademisi’nde okuduğu yıllarda, Bahçelievler semtinde birkaç arkadaşı ile birlikte ev tutmuşlardı. Sağ-sol diye safların net bir şekilde çizildiği bir atmosferde eğitim hayatını sürdürmek gerçekten zordu. O yıllarda üniversite öğrencilerinin yoğun yaşadığı bir semt olan Bahçelievler’de 7 TİP’li öğrenci kendilerini Ülkücü olarak tanımlayan Haluk Kırcı ve arkadaşları tarafından boğularak öldürülmüşlerdi. Adnan Tüfekçi, işte tam bu olayların ortasında bulunan semtteki bir evde kalıyordu. Okul çıkışlarında izlendiğini hissettiği veya eve gi33


demeyeceğini düşündüğü takdirde evine gitmeyip, otobüs terminaline yönelip doğrudan Bolu’ya döndüğü zamanlar oluyordu Adnan’ın. 1978 yılında mezun olana kadar da bu huyundan vazgeçmedi. Onun tek derdi iyi bir mühendis olup, para kazanmaktı. 1978’de mezun olduğunda Türkiye, sağ-sol öğrenci olayları ile çalkalanıyor, ülke hızlı bir şekilde 12 Eylül darbesine gidiyordu.

YEDEK SUBAY ADNAN Bu cendereden canını zor kurtarıp mühendis diplomasını alan Adnan Tüfekçi, bir an önce iş hayatına atılmak ve kendi parasını kazanma arzusuyla doluydu. Devlette bir görev üstlenmeyi aklına bile getirmedi. Ancak özel sektörde çalışmasından önce vatani görevini yapıp, iş hayatına kesintisiz bir şekilde adım atma arzusundaydı. Ablası Ayten Hanım, hayatı boyunca küçük kardeşinin en yakın takipçisi ve destekçisiydi. O yılların da tanığı yine Ayten Hanım’dı. “Makine mühendisi olmak tek hayaliydi. Ankara’da 1976-1977 ve 1978’de her türlü öğrenci olaylarının içinde uçarak, kaçarak eğitimini ta­ mamladı. İzmir’de İstihkam Birliğinde önce acemiliğini yaptı, ustalığında da orada eğitim subayı olarak kaldı. Kamuda çalışmak istemedi. Özel sektörde ve üretimde çalışmayı he­ defledi. Askerlik sonrası 1 yıl Konuralp’te bir radyatör fabrikasında çalıştı. Bu sırada Bolu’da yeni fabrikalar kuruluyordu. ARDEM Firması’nın Yukarı Soku’da kurmaya başladığı fırın fabrikasında, henüz fabrika inşa halin­ deyken çalışmaya başladı. 1980-2015 yılları arasında 35 yıl çalışma hayatı sonunda buranın işletme müdürü olarak emekli oldu.” Türkiye’de sağ-sol kardeş kanının oluk oluk aktığı günlerde Adnan Tüfekçi askerlik görevini yapıyordu. Okulundan makine mühendisi olarak mezun olmuş, askerlik sonrası özel sektörde kendisine yer edinmek istiyordu. Askerlik dönüşü Bolu’da yeni bir fabrika kurulduğunu öğrenmişti. 7 Nisan 1980’de proje mühendisi olarak Bolu’daki Ardem Fabrika­ sı’nda işe başlayan Adnan Tüfekçi, karmakarışık bir Türkiye atmosferinde işe girmişti. Birkaç ay sonra Türkiye tarihinin ikinci büyük askeri darbesi ile yüzyüze kalacaktı. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren komutasındaki kuvvet komutanları 12 Eylül’de ‘Milli Güvenlik Konseyi’ni kurarak, ülke yönetimine el koydu.

34


BÖLÜM 2 YAŞADIĞI KENTE ADANMIŞ BİR HAYAT

35



Adnan Tüfekçi, Arçelik ve Demirdöküm iştiraki olan Ardem’de çalışmaya başladıktan sonra kariyer basamaklarını hızlı tırmandı. Çalışmaktan daha çok zevk aldığı bir uğraşı yoktu adeta. Proje mühendisi olarak işe başlamış olmasına rağmen kendisini şirketinin büyümesine adamıştı. Bir yandan da iş dünyasında hızlı yükselişine paralel olarak, kendisini yaşadığı kente adeta vakfetmeye başladı Adnan Tüfekçi.

Ardem günlerinden

İşte tam da o yıllarda Ardem’e yan sanayi olarak çalışan firmalardan Ermak’ın sahibi ve yöneticisi Bahadır Yüce ile tanıştı Adnan Tüfekçi. Bahadır Yüce, yıllarca kendisine en büyük desteği veren arkadaşının ilk iş yıllarını gazeteci Nilgün Özerdoğan’a şöyle anlatıyordu: “Adnan Bey’in o kadar çok hatırası var ki, anlat anlat bitmez. Ad­ nan Bey’i 1981 yılından beri tanıyorum. Bu tarihten emekli olana kadar Arçelik’in yan sanayisi olarak çalıştık. Pres atölyesi şefliğinden ölene kadar çok iyi ilişkilerimiz oldu. Altında kot pantolonu, buruşmuş mavi iş elbisesi ve yağ içindeki ayakkabıları ile bir bakarsınız makinenin altında, bir bakar­ sınız makinenin üstünde çalışır ve makinenin arızası olup olmadığını kont­ rol ederdi. Zaman mefhumu yoktu, bayram, tatil, gece, gündüz ne olursa olsun önemli değildi, o iş mutlaka yapılacaktı. Tüm projelerde, fırın, ocak, aspiratör gibi üretimlerde, kapasiteyi en yüksek miktarlara taşıyabilen bir yapısı vardı. Pres atölyesi şefliğinden sonra teknik büro müdürü oldu. İşini not al­ maya bile gerek duymadan müthiş derecede takip ve kontrol ederdi. Hiçbir şeyi unutmazdı. İşini iyi yapacak, takip edecek insanlarla çalışmak isterdi. 37


Siz de onun karşısında veya yanında olan biri olarak çok düzgün konuşma­ nız lazımdı. Eksik veya yanlış bilgi verdiğinizde mutlaka geriye dönüşünü sorar ve işin yapılıp yapılmadığını takip ederdi. Çalıştırdığı ekibini korur, her türlü sorunu ile ilgilenirdi. Arçelik’ten başka birimlere ve başka kurumlara giden ne kadar insan varsa hepsini o yetiştirmiştir. Yetiştirdiği insanlar bugün, fırın, ocak ve ısı­ tıcılar konusunda üretim yapan firmalarda en üst düzey konumdalar. Buradaki başarının en büyük sebebi, ekibine ve çalıştırdığı insanlara, teda­ rikçilerine güvenmesi ve kimin ne yapabileceğini çok iyi bilmesidir. Öyle ki İstanbul’da bulunan genel müdür bile sorulduğunda, ‘Şu saatte şuradadır’ diyebilecek kadar bilirdi. Boş vakitlerinde ambar sorumlusu olan arkadaşı Arif Gökyıldız’ın ya­ nına çay içmeye gelirdi. ‘Şurdan bir çay ver’ derdi. İşten atmak zorunda kaldığı kişilerin, aileleri veya eşi bunun sebebini sorduğu zaman mutlaka cevap verirdi. O kişiye o anda ulaşamamışsa bile daha sonra arar, neden işten çıkarıldığını açıklardı.” Bahadır Yüce’nin eşi Emine Hanım ise sıkıntılı dönemlerde Adnan Tüfekçi’nin Bolu’da bir fabrikanın daha kapanmaması için verdiği çabayı ise şu şekilde ifade ediyor: “Bizim sıkıntılı dönemlerimizde Adnan Ağabey sürekli telefonla beni arardı. İşlerimizi ne yaptığımızı, problemlerimizi çözüp çözmediğimizi, iş­ lerimizin durumunu sorardı. Bahadır’ın kendisine zarar vereceğinden kor­ kardı. Bana devamlı olarak ‘Bahadır’a dikkat et, ona göz kulak ol’ derdi. Tembelleri hiç sevmezdi, çalışkan insanları çok severdi. Sürekli olarak, ‘Bolu Arçelik’in nimetlerinden yararlanmalı, yan sanayilerimiz kalkınmalı. Bolu üretirse kalkınır’ derdi.” Bolu’nun tanınmış isimlerinden Mali Müşavir Sabahi Demirbaş da Adnan Tüfekçi’nin 1980’li yıllardan itibaren tanıdığı, dostluğunu kazandığı isimlerden biriydi. Sabahi Demirbaş, Adnan Tüfekçi’nin Ardem’deki ilk iş günleri hakkında şu bilgileri veriyor: “1980 yılında tanıştık Adnan Tüfekçi ile. Babası ile falan ailecek tanı­ şılırdı, ama o dönemlerde Adnan İzmir’de okuldaydı. Öncesinde tanışıklık var, ama dostluk 1980’de Ardem’de başladı. Aynı yıl Ardem’de önce proje mühendisi olarak çalışmaya başladı. Fabrika üretime geçtiğinde mekanik atölyesi şefi oldu. Bir süre sonra da teknik müdür oldu. Çok çalışkandı, kısa süre sonra da teknik müdürlükten teknik genel müdür muavini oldu. Bu arada fabrikadaki yatırımlardan sorumlu olduğu için fabrikanın gelişimi, Bolu’da yatırımın büyümesi ve Bolu’da büyük bir yatırım sahası olması için çok mücadele verdi. Ben de orada inşaat firmasında çalışıyordum. Onun işe ilk girişiydi. İnşaat firması bitince Ardem’de çalışmaya başladım; 1981 sonrası. 2012 yılına kadar birlikte çalıştık. Ben emekli oldum 2012’de.

38


Bir toplantı çıkışından

1999 yılında Arçelik-Ardem birleşmesi oldu. Bu zamana kadar firma­ nın ismi Ardem idi. Birleşmeden sonra 1999 temmuz ayında Adnan Tüfekçi, Arçelik Bolu İşletmesi ürün direktörü oldu. 12 Kasım 1999 tarihinde deprem meydana geldi. O yıkıntıda gecesini gündüzüne kattı. Bir an önce insanla­ rın işine dönmesi ve Bolu’nun ayağa kalkması için gece gündüz çalışarak bir hafta gibi kısa zamanda tekrar fabrikanın üretime geçmesini sağladı. İşler normale döndü.” Ağabeyi Attila Tüfekçi, kardeşinin kendisini işine nasıl adadığını şu sözlerle ortaya koyuyor: “İş hayatında başarılı bir çalışma göstermiş ve üstlerinin takdirini ka­ zanmıştı. Bolu’da Arçelik’e ait fabrikada çalışmaya temelinin atılmasından itibaren başlamış, fabrikada çalışması ve azmiyle en üst seviyeye kadar çık­ mıştı. Hatta 3 yıl, kendisi Koç ailesi tarafından Rusya‘da satın alınan ısıtıcı ve pişirici fırınlar üreten fabrikanın başına genel müdür olarak atanmış ve burada da verimli ve karlı işler başarmıştı. Daha sonra Bolu’daki görevine tekrar döndü ve emekli olduğu tarihe kadar burada çalışmasına devam etmişti. En çok üzüldüğü zamanlar, fabrikada işçi çıkarılma zamanları ol­ muştur. Çalışanlarına kıymet vermiş, onların sevinci ile sevinmiş, üzüntü­ leri ile üzülmüştür. Onların birçok dertlerinin çözümlenmesinde yardımcı olmuştur. Adnan ile aramızdaki bağ, iyi bir ağabey kardeş ilişkisiydi; birbi­ rimizi hep sevdik ve saydık. Kendisinin vakitsiz ölümü ailemizi acılara gark etti. Bu acıyı tarif etmek ve anlatmak mümkün değil. Cenaze töreni Bolu’da birçok kişiyi bir araya getirmiştir. Hala yatak odamda başucumda cenaze­ sine gönderilen çelenklerden aldığım karanfil çiçeği ve ölüm günü dağıtı­ lan fotoğrafı başköşede yer almakta ve her gün her dakika hatırlamama vesile olmaktadır. Allah taksiratını affetsin, nurlar içinde yat benim canım kardeşim.” 39


AVUSTURYA’DAN BOLU’YA FABRİKA TAŞIMAK… Adnan Tüfekçi, yaşadığı şehrin her sorunu ile yakından ilgilenen, halkın dertleri ile dertlenen bir kişiliğe sahipti. En büyük arzusu Bolu’da istihdam yaratmaktı. Bunun yolu daha fazla işyerinin Bolu’da faaliyet göstermesi, daha fazla fabrikanın kurulmasına ön ayak olmaktı. Adnan Tüfekçi bu bilinçle 2004 yılında, yaşadığı kente özel çabaları neticesinde bir fabrika kazandırdı. Bolu’da pişirici ve ısıtıcı cihazlar, fırın, ocak, aspiratör yapan Ardem, Arçelik ve Demirdöküm firmalarının ortak şirketiydi. Arçelik’in Bolu’da şofben ve termosifon fabrikaları vardı o yıllarda. Ancak takvimler 1994 yılını gösterdiğinde Koç Grubu şofben ve termosifon fabrikalarını Demirdöküm’e sattı. Fabrikada 500’den fazla işçi çalışıyordu. Demirdöküm firması ise bu tesisleri Bolu’dan taşıdı. Böylelikle 500 işçiden önemli bir bölümü yaşadığı kenti bırakıp gitmeyi göze alamadığı için işsiz kaldı.

Arçelik Bolu fabrikasında - 2002

Koç Grubunun aldığı karardan sonra Adnan Tüfekçi kara kara düşünmeye başladı. Bu fabrikanın yerine yeni bir fabrikanın konması gerekiyordu ki, işsiz kalan işçiler yeniden evine ekmek götürebilsin. İşte bunlar yaşanırken Koç Grubu Avusturya’dan yeni bir fabrika satın aldı. Grup bu fabrikayı başka bir yere taşımayı planlıyordu. Ancak Demirdöküm’ün taşınması nedeniyle Bolu’nun yaşadığı sıkıntıyı bilen Adnan Tüfekçi, Avusturya’dan satın alınan fabrikanın Bolu’ya getirilmesi için devreye girdi. Adnan Tüfekçi öncelikle, o sırada AK Parti Bolu İl Başkanlığı görevinde bulunan şimdiki Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz’a giderek, bu konuda siyasi iradenin devreye girmesini istedi. Farklı dünya40


ların insanları olmalarına rağmen Yılmaz ve Tüfekçi kafa kafaya vererek Avusturya’dan alınan fabrikanın Bolu’ya taşınması için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ulaştı. Amaçları yaşadıkları kente yeni bir değer katmak, en azından giden yatırımları geri getirmekti.

Fabrikada -2002

Başbakan Erdoğan’ın da devreye girmesiyle birlikte fabrika Bolu’ya taşındı. Böylece 500-600 kişilik yeni bir istihdam da ortaya çıkmış oldu. Birkaç yıl sonra fabrikada çalışan sayısı 2200 kişiye çıktı. Çünkü kurulan tesis ısıtıcı ve pişirici cihazlar alanında Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise 2. büyük tesisi olacaktı. Bolu’da yaşayan herkes bu fabrikanın Adnan Tüfekçi sayesinde Bolu’ya geldiğini bilerek Tüfekçi’nin hakkını vermeyi ihmal etmiyordu artık. Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, o günlere ilişkin şunları hatırlıyor: ‘’Adnan Bey, bir gün ben il başkanıyken bana gelerek dedi ki; ‘Bizim şirket Avusturya’dan bir fabrika satın aldı, o fabrikayı Romanya’ya kurmak istiyor, ben de Bolu’ya kurulsun istiyorum, ama bunun için bir karar lazım.’ ‘Hay hay’ dedim ben de ‘hemen çıkartırız kararı’. Kararın ne olduğunu ve ciddiyetini bilmiyorum işin. Ama Adnan kurucu il başkanı olmam dola­ yısıyla bana güvendi ve firmasını ikna etti. İşin ehemmiyetini sonradan öğrendik. Milletvekili Mehmet Güner’e dedim ki ‘ben böyle bir söz verdim,’ o da ‘hallederiz’ dedi. Biz hepimiz yeni politikacı olduğumuz için ne oldu­ ğunu bilmiyoruz. Meğer yurtdışından Türkiye’ye 5 yıldan yaşlı makinenin girmesi yasakmış kanun gereği. Bu ise 50 yıllık bir fabrika, 50 yıllık makine bile var. Adam kapatmış her şeyiyle fabrika buraya gelecek. Böyle bir izin 41


ancak Bakanlar Kurulu Kararı ile çıkartılabilirmiş. Ve bu da normalde ba­ zen birkaç yılı bulabilirmiş. Sağolsun Mehmet ve benim çabalarımla Tayyip Bey’le görüşerek 6-7 ayda kararı çıkarttık ve o fabrika buraya geldi. Tabi gelmesiyle ne oldu? O zamanlar 700 işçisi vardı fabrikanın, şu an 2.200’ün üzerinde. Yan sanayi de 3 misli arttı, büyüdü. Aslında Demirdöküm de bu­ radaydı, ama gitti. Demirdöküm dolayısıyla Bolu olarak çok büyük bir kay­ ba uğradık biz. Bolulular farkında değil işin. O kaybı Arçelik’in yurtdışından aldığı bu fabrikayla giderdik. Böyle olunca ne oldu? Arçelik’in Bolu’daki fırın fabrikası Avrupa’nın en büyüğü, dünyanın 2. büyük fabrikası oldu. Onunla birlikte ciddi bir yan sanayi gelişti ve Arçelik’e çalıştığı için de kalitesi çok yüksek. Şu an Bolu’nun bir sanayi şehri olmasını sağladı Arçelik’in olması. Dolayısıyla bunların öncülüğünü de Adnan Tüfekçi yapmıştır.‘’

BOLUSPOR FANATİĞİ BİR ÇORUMLU Arçelik denince Bolu’da artık sadece Adnan Tüfekçi’nin adı zikrediliyordu. Kendisini ekmeğini kazandığı topraklara öylesine adamıştı ki, değme Boluluları kıskandırıyordu. Boluspor sevdası ile dillere destan bir hal almıştı. Kelimenin tam anlamıyla bu takımın fanatiğiydi artık. Boluspor’un o yıllarda yıldızı da bir hayli parlaktı ve Türkiye Birinci Ligi’nde fırtınalar estiriyordu. Boluspor’un bu başarısında elbette Adnan Tüfekçi’nin katkıları da vardı.

Dönemin Belediye Başkanı Yüksel Ceylan ile 42


Bu arada, fabrikada çalışacak isimlerin büyük bölümünü Bolulu işsizler arasından seçmeye özen gösteren Adnan Tüfekçi, bir anda şehirdeki insanların en büyük iş kapısı haline gelmişti. Ona sokakta rastlayanlar bile oğluna, kızına iş ister hale gelmişti. Ama o profesyonelliğine hiçbir zaman duygusallık katmamaya özen gösteriyordu. “Bolu’da İz Bırakanlar’ kitap serisinin hazırlanmasının mimarı olan Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz da Adnan Tüfekçi’nin hayatının mutlaka bir kitaba dönüştürülmesini isteyen isim. Başkan Yılmaz’ın yakinen tanıdığı Adnan Tüfekçi hakkındaki görüşleri ise hayli duygusal ve saygı dolu: “Farklı görüşte olmamıza rağmen birbiriyle görüşebilen ve anlaşabi­ len iki kişiydik. Ortak noktamız şehir sevgisiydi. Hayatını verimliliğe adamış biriydi. Hiç kimseye yanlış yapma ihtimali olmayan biriydi o. Adnan Tüfekçi ile çok eskiden Teknik Elemanlar Lokalinde tanıştık. Çok ideolojik kavgala­ rımız olmuştur. “

Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz

Başkan Yılmaz, Adnan Tüfekçi’nin Bolu’ya katkılarının yanı sıra siyasette farklı dünyalarda iki insan olmalarına rağmen saygı ve sevgi çerçevesinde iyi bir dostluk kurduklarını ise duygusal ve esprili bir dille şu şekilde ortaya koyuyor: “Bana hiç oy vermemiştir. ‘Ben kime oy versem kazanamıyor’ derdi. Ben de ‘Aman bana oy verme’ diye takılırdım. Bolu’ya çok şey kazandırdı. Benim yanımda asla kimse onun aleyhine konuşamaz. Sabah 06.00’da kalkar, 07.00’de iş başı yapardı. Giderleri azaltmak, gelirleri çoğaltmak için çalışırdı. Eve gidince pelte gibi olurdu. O sıradan bir adam değildi. Bolu’ya 43


katkısı devam etsin ve birikimini boşa harcamasın diye beraber çalışmayı çok arzu ederdim. Kendisi ile tamamen zıt görüşte olmamıza rağmen çok iyi anlaştığım, saygı ve sevgi duyduğum biriydi. Sıkıntıya, dara düştüğüm­ de dertleştiğim bir adamdı. Konuştuklarımızı asla başkalarına anlatma­ yan biriydi. Koç bünyesinde en uzun çalışanlardan biriydi. Koç’ta çalışanlar çok kibardırlar, boş konuşmazlar, boşa vakit harcamazlar. Üslubu ve edası çok zor bir adamdı Adnan. Bu bakımdan Koç’un yapısına uymayan, rahat ko­ nuşan, hatta küfür edebilen bir adamdı. Demek ki öyle değerli bir insandı ki, Koç ile anlaşabildi. Hatta Koç çalışma süresini uzattı ve sonuna kadar onunla çalıştı. Dünyanın en büyük sıkıntısı yetişmiş eleman sıkıntısıdır. Türkiye’nin de sıkıntısı budur. İddia ediyorum; yanımda Adnan kalitesinde bir adam olsaydı, Bolu’yu ikiye katlardım. Çok güvendiğim biriydi. Ben belediye başkanı olup da ilk işçi çıkarttığımda Bolu Belediyesi’ni bastı herkes. Sendikalar, CHP falan. Biz Adnan’ın fabrikasına gittik, orada saklandık yani. Adnan bizi sakladı. Adnan ağzından çıkan ile yaptığı bir­ birini tutan yani sırtını rahatlıkla dönebileceğin bir adamdı. Depremden sonra fabrikayı hemen harekete geçirerek ekonomik hayata katkı sağladı.’’ Başkan Yılmaz, Tüfekçi’nin Bolu için önemini ise şu sözleriyle ortaya koyuyor: ‘’Öncelikle 1999 depreminden sonra yaptıkları ile sosyal hayatı hare­ kete geçirmiştir Bolu’da. İki, yurtdışından fabrikanın Bolu’ya gelmesini sağlayarak bu alanda dünyanın 2. büyük fabrikasının bu şehirde olmasını sağlamıştır. Emekli olduktan sonra boş kalınca benimle çalışmasını istemiştim, ‘Geçinemeyiz’ demişti. Belki biraz daha üzerine gitseydim ikna edebilirdim. Çünkü kafa yapımızın çalışma mekanizması aynıydı. Bolu için büyük ka­ yıptır…’’

ADNAN TÜFEKÇİ EVLENİYOR Adnan Tüfekçi, iş hayatına atıldıktan sonra hayatını tamamen düzene soktu. Titiz, mükemmeliyetçi yapısını işine yansıttıkça başarı kaçınılmaz olarak geliyordu. Kendisini şirketine ve ekmek yediği topraklara öylesine adamıştı ki, artık para kazanmaya da başladı. Eli para tutmaya başladığında da evlenmeye karar verdi. Adnan Tüfekçi, 1982 yılında, aynı apartmanda oturan Handan Yücetürk ile evlendi. Handan, Bolu’nun yetiştirdiği önemli değerlerden ressam Mehmet Yücetürk’ün kızıydı. Evliliklerinin ikinci yılında 24 Nisan 1983 tarihinde ilk çocukları Aslı dünyaya geldi. Adnan Tüfekçi, ilk evladına kavuşmanın sevinci ile be44


karken işte geçirdiği zamandan çalarak artık eve daha fazla vakit ayırmaya başladı. Kız babası olmak çok hoşuna gitmişti doğrusu.

Nikah töreninden

Adnan Tüfekçi’nin hayatındaki en büyük acılardan ilki 1988 yılında kapısını çaldı. Evin en küçük çocuğu olan Adnan Tüfekçi, babası Fethi Bey’i 20 Aralık 1988 yılında kaybetti. Acısı büyüktü. Babasına hayli düşkündü çünkü. Bu ilk sarsıntıyı atlatması iki yılını aldı. İki yıl sonra 20 Ekim 1990’da oğlu Fethi Semih dünyaya geldi. Belli ki, babasına duyduğu özlemi giderme arzusundaydı. Bu yüzden oğluna babasının adını verdi. Adnan ve Handan Tüfekçi çifti iki çocuklu bir aileydi artık. Annesi Meliha Hanım ise 7 Eylül 2013 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuşacaktı.

45


BOLU’YA DEPREM DARBESİ 1999 yılında Arçelik-Ardem birleşince Adnan Tüfekçi için de iş hayatında yeni bir fırsat penceresi açılmıştı. Ancak bu birleşmeyi ‘sabote edecek’ gelişme yer altından geldi. 17 Ağustos 1999’da Marmara depreminden fazla zarar görmeyen Bolu, 12 Kasım 1999’daki depremden kaçamadı. Bölgenin tamamına ölü toprağı serpilmişti.

Arçelik fabrikası da zarar gören yerlerdendi. İşçilerden bazılarının evleri hasar görmüş, bazıları yakınlarını kaybetmiş, hasar gören fabrikada da üretim durmuştu. Ancak firmanın taahhütleri vardı ve holding merkezinde fabrikanın başka bir yere kaydırılarak hızla taahhütlerin yerine getirilebilmesi için çalışmalara başlandı. Ancak Adnan Bey, holdingi ikna ederek kısa sürede üretime geçebilecekleri taahhüdünü verdi. Tüfekçi, gecesini gündüzüne katarak yıkıntılar arasında yaraların bir an önce sarılması için uğraş verirken, depremde hasar almış, üretimi kesilmiş fabrikayı 1 haftada yeniden çalışabilir hale getirdi. Ona göre üretim olmadan, hayatın normale dönmesi zaten mümkün değildi. O da üretimle insanlara yeniden iş, aş, ekmek vererek yaraları sarmaya çalıştı. Adnan Tüfekçi’nin Koç Grubu içinde kendisini fazlasıyla gösterdiği ve sivrildiği yıllardı. Koç Grubunun Bolu’daki aile babası gibi fabrikanın üretimini katladıkça katlıyor, Bolu’ya yeni fabrikalar kazandırmanın mücadelesini veriyordu.

46


Koç Holding yöneticileriyle

2001 yılında şirket ekonomik krizi gerekçe göstererek fabrikada işçi sayısında azaltıma gitmeye karar vermişti. Bolu’daki fabrikada 2000’den fazla işçi çalışıyordu. Yıllar sonra Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, işçi çıkarmak zorunda kaldığında Adnan Tüfekçi’nin ofisine sığınırken, onun bu konuda sığındığı isim ise 30 yıllık arkadaşı Hayri İnceayan idi. Hayri Bey o günlere ilişkin Adnan Bey’in sıkıntısını şöyle anlatıyor: “Depremden sonra Bolu’da tüm firmalar sıkıntıya girmişti. Çarklar dönmüyordu. Bir gün beni aradı, belli sıkıntısı vardı. Eve geldi, ‘Ne oldu’ deyince ‘ya beynim işçi çıkar, kalbim ise çıkarma diyor, ne yapacağımı bile­ miyorum. Çok sıkıştım. Bana yardım et’ dedi. Ben de ‘Sendikayı çağır, adam çıkaracağına onlara kısmi olarak ücretsiz izin ver’ tavsiyesinde bulundum. ‘Kabul etmezler’ dedi, ‘Etmezlerse bir çare düşünürsün o zaman’ dedim, on­ lar da kabul ettiler sanırım o teklifi. Zaten 1-2 ay sonra işler düzene girince, buna da gerek kalmadı. Çıkarmadı sonuçta kimseyi. Hepsi yeniden ekme­ ğini kazanmaya devam etti.” Arkadaşının tavsiyesi ile bulduğu çözümü 7 Nisan 2001 tarihli Bolu’nun Sesi gazetesi şu şekilde haberleştiriyordu: “Bolu’da üretim yapan Arçelik Pişirici Cihazlar Fabrikası’nda işçiler birer hafta aralıklarla ücretsiz izne çıkarılıyor. Fabrikada toplam iki binin üzerinde işçi çalışıyor. İşçi çıkarmamak için, kısa sürelerle işçilere ücretsiz izin kullandırdıklarını ifade eden Arçelik Pişirici Cihazlar A.Ş Genel Müdürü Adnan Tüfekçi, ‘ Türk Metal-İş Sendikası Bolu Şubesinin isteği üzerine işçi çıkarmak yerine bu yöntemi uyguluyoruz’ diye konuştu.

47


Tüfekçi açıklamasında, “Her yıl haziran ve temmuz aylarında 4 hafta­ lık izinlerimiz vardır, bunu toplu kullandırırız. Şu anda ise bu izinleri Nisan, Mayıs ve Haziran şeklinde birer hafta kullandırıyoruz. Mevcut krize rağmen ihracat ağırlıklı çalışıyoruz. Bunun için krizden dolayı fazla kesintiye uğra­ mış değiliz” dedi.” Fabrikanın Genel Müdürü Adnan Tüfekçi fabrikanın kapatılacağı söy­ lentileri için de ‘Kısa süreli ücretsiz izinler veriyoruz. Fabrikanın kapanması veya Bolu’dan taşınması söz konusu değil. İhracat ağırlıklı çalışıyoruz’ dedi.”

RUSYA’DA PATRON OLMAK… Hem işçinin hem patronlarının gönlünü hoş tutmayı başaran Adnan Tüfekçi, başarılı çalışmalarından sonra 2005 yılından itibaren Koç Grubunda daha üst bir göreve getirildi. Doğrusu Koç Grubu çok zor bir görevi Adnan Tüfekçi’ye teklif etti. Grup, Rusya’da kuracağı fabrikanın başına Adnan Tüfekçi’yi getirdi. Tüfekçi’nin fabrikayı en kısa sürede faaliyete geçirmesi istendi. Grup, 12 Kasım 1999 depreminde onun Bolu’da nasıl bir başarı öyküsü yazdığını biliyordu. O da zaten bir çalışma adamıydı.

Rusya’daki fabrikanın temel atma töreninden - 2005

Adnan Tüfekçi, Haziran 2005’te temeli atılan Beko LLC Buzdolabı ve Çamaşır Makinası Üretim Tesisleri ile Beko Elektronik LLC Televizyon Üretim Tesisleri’ni üretime soktu. Yaklaşık 3 yıllık zorlu çalışma sürecinde işçilerle birlikte şantiyede yatıp kalkan Tüfekçi, arkadaşlarının anlatı48


mıyla, neredeyse her gün yeni dikilen fabrika direklerini sayıyor ve kısa sürede üretime geçmek için elinden gelen çabayı gösteriyordu. Hatta genel müdür olduğu için kendisine tahsis edilen ev için; ‘Rusya’nın en pahalı kirasına sahip evi’ esprisi yapılıyordu. Zira çok rahat şartlarda yaşayabileceği, şirketin kendisine tahsis ettiği evini sadece ailesi geldiğinde kullandığından senede birkaç gün için kullanılan evin kirası da Rusya’nın en pahalı kirası durumuna geliyordu. O bu lüksü tercih etmek yerine, şantiyede arkadaşlarıyla zaman mevhumu gözetmeksizin çalışıyordu.

Aşırı soğuklarda, amansız bir çabayla kurulan fabrika, Moskova’ya 110 kilometre mesafedeki Vladimir şehrine bağlı Kirzaç’da düzenlenen törenle hizmete açıldı. Fabrikanın açılışı bizzat Koç Holding Şeref Başkanı ve Arçelik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç tarafından yapıldı. Koç Holding’in, Rusya’daki beyaz ve kahverengi eşyadaki imkânlarını ve uzun vadedeki potansiyeli gördüğü için Rusya’ya yatırım yapmaya karar verdiğini vurgulayan Rahmi Koç, şöyle konuştu: “Şu an, 80 yılını geride bırakan Koç Topluluğunun, tarihindeki en müs­ tesna günlerden biridir. Ne mutluyuz ki, Koç Topluluğu, yurt dışında iki fab­ rikayı aynı anda hizmete açıyor. Bu iki tesis, kendi planladığımız ve yurtdı­ şında inşa ettiğimiz ilk fabrikalarımızdır ve 90 milyon euroya mal olmuştur. Rakam pek büyük gibi görünmese de atılan adım çok büyüktür. Bu yatı­ rımların, uluslararası markamız olan Beko isminin daha da yayılmasına ve güçlenmesine yardım edeceğine inanıyorum. Türkiye’de, her evde en az iki, yurt dışında da 63 milyon hanede en az 1 Beko markalı ürün bulunmakta­ dır. İşte bu tablo, bizim en büyük övünç kaynağımız ve mutluluğumuzdur.” 49


Rahmi Koç’un bizzat tebrik ve takdir ettiği Adnan Tüfekçi’nin kadim dostlarından biri olan Mali Müşavir Sabahi Demirtaş, o yıllara ilişkin düşüncelerini şu şekilde anlatıyor:

Rahmi Koç ile 50


“2005 yılının haziran ayında Adnan Tüfekçi’yi Rusya’ya fabrika kurma­ ya gönderdiler. Rusya’nın Kirzaç şehrinde fabrika kuracaktı. Orada BEKO LLC Şirketi Genel Müdürü oldu. Fabrikayı sıfırdan kurarak 2008 yılında üre­ time geçirdi. Muhteşem bir başarı hikâyesiydi. Üretime geçiş planlaması daha uzun olmasına rağmen planlanandan daha önce fabrikayı tamam­ ladı. Kimsenin başaramayacağı bir sürede koca fabrikayı üretime soktu. Ancak 2008 yılının nisan ayında Bolu’ya dönebildi. Tekrar Arçelik Bolu Te­ sisleri ürün direktörü olarak görevine başladı.”

İŞÇİ DOSTU BİR PATRON Adnan Tüfekçi, onu yakından tanımayanların gözünde, asık suratlı, dost canlısı olmayan biriydi. Ancak tanıyanlar onun başarısının en büyük sırlarından birinin çalışma arkadaşları ile kurduğu mesafeli ilişki tarzı olduğunu biliyordu. Bu ilişkinin tanıklarından biri de Türk Metal Sendikası Bolu Şubesi Şube Sekreteri Hakan Gülen idi. Pek çok sendikacıya göre patronlar işçiye karşı acımasızdır ya, Hakan Gülen’in anlattıkları bunun tersi bir kişilik olduğunu gösteriyor Adnan Tüfekçi’nin. Hakan Gülen, 1997 yılında Ardem Fabrikasında mavi yaka elemanı olarak işe başlamış. 4 yıl montaj bantlarında, 12 yıl üretim planlama yönetiminde çalışmış, son 4 yıldır da insan kaynaklarında görev yapmış. Bununla yetinmeyen Hakan Gülen, Ardem’de iki yıl süreyle Türk Metal Sendikası işyeri baş temsilciliği, 4 yıldır da şube sekreteri olarak görev yapmış. Hakan Gülen’in, unutamadığı ilk anısı gün yüzüne çıkmamış bir sırrı da bünyesinde barındırıyor aslında. Gülen, gazeteci Nilgün Özerdoğan’a şunları anlatıyordu:

İşçileriyle bir sertifika töreninde 51


“Adnan Bey’in hem çalışanıydım, hem de benim babam gibiydi. Bunun yanında sırdaşımdı da. Sendika temsilcisi olunca, görev gereği günde 2-3 defa Adnan Bey’le görüşüyorduk. İşle ilgili, çalışanlarla ilgili sorunları her gün bir araya gelir, üzerinde çalışırdık. Kendisi çözüm üreticisiydi, çok ça­ buk karar verir, hızlı biçimde sorunları çözerdi. Anlatmakla bitmez yüzlerce olay yaşadım. Onunla ilgili çok güzel anılarım oldu. Ama bunlardan ikisi unutulacak cinsten değil.

Çalışanlarıyla

Ardem’de 8 yıldır çalışan bir arkadaşımız vardı. Kıdem tazminatını alıp ayrılmak istiyordu. Artık eskisi gibi değil, kanunlar değiştiği için, çalışan kendisi ayrılırsa, işveren kıdem tazminatını vermeyebiliyor ve vermek de istemiyorlar. Ayrıca çalışan kendisi işten ayrılıp kıdem tazminatını alırsa, diğer işçilere de kötü örnek oluyor. Bu sefer işçiler kıdem tazminatını alıp ayrılıyorlar, bu da işveren için çok sorun oluyor. Ama bu arkadaşımızın oğlunun sağlık sorunları vardı. Doktorlar, çocuğun deniz seviyesinde ya­ şaması gerektiğini söylüyorlardı. Babası çocuğu, tedavi için Gürcistan’da bulunan mağaralara götürüyordu. Çocuğun doktoru, deniz seviyesi oldu­ ğu için Antalya’da yaşamasını önermiş. Bu çalışanımız da tazminatını alıp, Antalya’ya gitmek istiyordu. Bu çalışan işyeri baş temsilcisi olarak bana geldi ve durumu anlattı. Ben de hemen Adnan Bey’in yanına gittim, konu­ yu ilettim. Adnan Bey, işi kendisi bıraktığı için ve diğer personellere de kötü örnek olur diyerek tazminat vermek istemedi. Ardem’den gelen talimat da böyleydi. Adnan Bey ürün direktörü olduğu için tazminat verme hakkını kullanabilirdi. Ben çalışanın çocuğu yüzünden ayrılmak istediğini, bu du­ rumda aslında çocuğu cezalandırmış olacağımızı söyledim. Adnan Bey’le birbirimizi çok seviyorduk, babam gibiydi, ama bu yüzden tartıştık ve ben kapıyı örtüp çıktım. 2-3 dakika sonra dahili hattan beni aradı ve ‘Çabuk yanıma gel’ dedi. İnsan kaynakları yöneticisini de çağırdı. İnsan kaynakları yöneticisine ‘İstanbul’u ara. Bu çalışanın haklarını verin. Kıdem tazmina­ 52


tı ve diğer haklarını benim verdirdiğimi söyleyin’ dedi. Arkasından da ‘Bu olayı üçümüzden başka hiç kimse bilmeyecek. Eğer başkaları duyarsa sana olan güvenim sarsılır’ diyerek tembih etti. Arkadaşımız bütün haklarını ala­ rak Antalya’ya yerleşti. Bunu hiç kimse bilmedi ve ben ilk defa şu anda açık­ lıyorum. Çalışanlarla ilgili böyle o kadar çok olay var ki. Kimsenin hakkını yemezdi, işyeri için de aynı hassasiyeti gösterirdi. Bir hakem gibiydi, hem çalışanın, hem de işyerinin hakkını korurdu.” Hakan Gülen’in ikinci unutamadığı anısı ise doğrudan kendisi ile ilgili. Ancak bu anı patron-işçi ilişkisi açısından da herkese örnek olacak cinsten. “Adnan Bey’in onu tanıyan herkesin hayatında bir izi vardır, ama be­ nim hayatımdaki iz kadar derin değildir. Eşim 2006 yılından beri rahatsızdı ve tedavi görüyordu. Pulmoner hipertansiyon (Sebebi bilinmeyen akciğer yetmezliği) hastasıydı. Tedavisi yok, ilaçla sadece ömrü uzuyor. Tek çözü­ mü akciğer organ nakliydi. Akciğer nakli ise yalnızca Amerika ve Avusturya Viyana’da yapılabiliyor. Adnan Bey benim eşimin rahatsızlığını biliyordu. Artık eşim oksijen makinesine bağlı olarak yaşamaya başlamıştı. Akciğer organ nakli olmazsa yaşamını kaybedecekti. Türkiye ve Avusturya’nın sağlık anlaşması varmış, 2011 yılına kadar Türk hastalar Viyana’ya gitmiş ve hastalara akciğer nakli yapılmış. 2011 yılında Avusturya Hükümeti bir yönetmelikle Türk hasta kabul etmemeye başlamış. Bu tarihten sonra Türkiye’den bu tip hastalar gidemeyince ya­ şamlarını yitirdiler. Biz de böyle bir umutsuzluk içinde bekliyorduk. Son­ rasında, bir ümit olur belki diye son çare olarak bir gün Adnan Bey’e mail attım, kendisi Amerika’daymış o sırada. Maile Arçelik Genel Müdürü Koç Holding CEO’su Levent Çakıroğlu’nu da koymuştum. İkisine de eşimin du­ rumunu hakkında bilgi verdim. Eşimin makineye bağlı olarak yaşadığını, eğer nakil olmazsa eşimi kaybedeceğimi yazdım. Viyana’da organ nakli ol­ ması için yardım istedim. İkisi de bir saat içinde bana cevap yazdılar. Adnan Bey, telefondan ‘Hemen araştırıyoruz, Viyana’daki nakille ilgili gerekli araş­ tırmaları yapıyoruz. Eşinin organ nakli için ne gerekirse yapacağız’ diyerek mesajla cevap verdi. CEO Levent Çakıroğlu da Adnan Bey ve Avusturya’da Koç Holding Ülke Müdürü Serdar Sezginoğlu’na, ‘Hakan Bey’in kıymetli eşi için tüm seçenekleri kullanın’ diye mail attı. Daha sonra 1,5-2 ay boyunca Avusturya ülke müdürü ile yazışmalarım oldu. Hastanenin bölüm başkanı, büyükelçilik resepsiyonlarına ‘Türk has­ tamızı kabul edin’ diye çağrıldı, ancak başkan hiçbir şekilde bu resepsiyon­ lara gelmedi. Koç Holding, çok uğraştı, nasıl yaptı bilmiyorum. İki ay sonra bana Türk Büyükelçiliği’nden ‘Hastane sizi kabul ediyor’ diye telefon geldi. Türk Büyükelçiliği’nde görevli Levent Bey de bana ‘Böyle bir şeyi nasıl ba­ şardın?’ diye defalarca sordu. Ama cevabını ben de bilmiyordum doğrusu. Viyana’daki hastane nakil için tarih verdi ve Sabiha Gökçen Hava­ alanı’na ambulansla gittik, oradan da yine bir ambulans uçakla Viya­ 53


na’daki hastaneye gittik. Hastanede 8-10 gün uygun organ bekledik. Or­ gan bulununca eşim çift taraflı akciğer naklini başarıyla oldu. Eşim 2013 yılında organ nakli oldu, 2011 yılından sonra organ nakli olan tek Türk has­ taydı. 2013 yılından bugüne kadar da hiç Türk hasta kabul edilmedi, halen de Türk hasta kabul etmiyorlar. Eşim yürüyemiyordu, nefes alamıyordu. Şimdi her gün tenis oynuyor. 7 km yol yürüyor. Bu nasıl oldu hala inanamıyorum. Adnan Bey’in ilgisi saye­ sinde eşim tekrar hayata döndü. Böylelikle sadece eşimin değil, kızımın ve benim de hayatımız kurtuldu. Eşimi kaybetseydim, ailece çökmüştük. Am­ bulansla giderken bile sürekli aradı, ‘Nasılsınız? Ne yaptınız? Paran var mı? Nerede kalıyorsunuz?’ diye sorup durdu. Organ beklerken de hastanede cep telefonumdan tam 28 defa aradı, hala kayıtlarını saklıyorum. Devam­ lı olarak, ‘Organ çıktı mı? Ameliyat oldu mu? Yoğun bakımdan çıktı mı? Necla’nın durumu nasıl? Her şey yolunda mı? Kalacak yerin, paran var mı?’ diyerek sürekli bizimle ilgilendi. Hastanedeki bölüm başkanı bile Adnan Bey sayesinde bizimle çok ilgilendi. Yine onun sayesinde hastanede özel bir hasta muamelesi gördük. Nakilden sonra 103 gün Avusturya’da hastane­ de kaldık. Bu sürede 3,5 ay boyunca benim maaşım tam olarak hesabıma yattı. Türkiye’ye dönünce eşimle birlikte imkânsızı başaran Adnan Bey’e te­ şekküre gittik. Adnan Bey ‘Senin durumunda çalışanlardan kim olursa ol­ sun aynı şeyi yapardım’ dedi. Şimdi 3 ayda bir 2-3 günlüğüne Avusturya’ya kontrollere gidiyoruz o kadar.”

Çalışanlarıyla bir sertifika töreni sonrasında

Adnan Tüfekçi, ciddiyetini asık suratlı bir adama dönüştürmemeye özen gösteriyordu. Bolululara iş ve ekmek kapısı olmanın yanı sıra o, “Yardımın makbulu gizli olandır’ felsefesinden hareketle gösterişten 54


uzak bir yardımseverdi. Fanatiği olduğu Boluspor’a yardım etmekle kalmaz, hatırının geçtiği herkesten de yardım toplardı. Bolu’da yeni yeni faaliyetlerine başlayan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne de çok ciddi yardımlar yapıyordu, fakir-fukara çocuklarının iyi bir eğitim alabilmesi için. Bolu’daki insanlara iş kapısı olmasına rağmen Adnan Tüfekçi, fazla insan içine çıkmayı sevmiyordu. Yakın dostları bu durumu, iş taleplerinden bunalmasına bağlıyordu. Oysa o; zor durumda gördüğü birine daha yardım edememenin ezikliğini duymamak için işinden evine gidip gelmekle yetiniyordu. 2.200 kişinin ekmek kapısı olan Arçelik’in Bolu’dan taşınması aşamasında da karşı duruşu ile Koç Grubunun kararını gözden geçirmesini sağlayarak fabrikanın yaşadığı şehirde kalmasını sağladı. İşçi sayısında azalmaya gidileceği zaman ise asık suratlı bir adama dönüşüyordu. Mecbur kalmadıkça, büyük baskılara maruz kalmadıkça işten çıkarmalara direnip duruyordu. Koç Grubu da onun ömrünü bu işe nasıl adadığını bildiği için mümkün oldukça inisiyatifi Adnan Tüfekçi’ye bırakırdı. Ekonomik kriz ortamlarında işten çıkarmaların kaçınılmaz hale gelmesi durumunda ise çocuğu okuyanları, birden fazla çocuk sahibi olanları korumaya özen gösteriyordu. Hayatını fabrika ile ev arasına sıkıştıran Adnan Tüfekçi’nin kendisini bu denli adadığı yaşadığı kent olan Bolu’da dış yaşamı ise yok denecek kadar azdı. İşten eve, evden işe bir mantıkla çalışıp duruyordu. Ailece görüştüğü insan sayısını da iş talepleri gelebileceği gerekçesiyle sınırlandırmıştı. Ancak çalıştırdığı işçilere karşı öylesine bir duyarlılığa sahipti ki, neredeyse her hastalanan işçisini ya hastanede ya da evinde ziyaret ediyordu. Fabrikadaki herhangi bir iş kazası durumunda ise işçisi ile birlikte hastaneye koşuyordu.

55



BÖLÜM 3 EMEKLİLİK

57



EMEKLİLİK VE BUNALIMLI YILLAR Adnan Tüfekçi, 60 yaşına adım attığında Koç Grubundan ayrılması gerekiyordu. Çünkü grup ilkesel bir karar alarak emekliliği gelen tüm personelini 60 yaşına basar basmaz emekli ediyordu. Sıra Adnan Tüfekçi’ye gelince Koç Grubu da bu kuralı bir miktar da olsa uzatmaya karar verdi. Bu grup açısından sık rastlanan bir uygulama değildi. Adnan Tüfekçi’ye bir yıl daha Arçelik’te çalışma izni verildi. Ancak bir yıl sonra Adnan Tüfekçi’ye de emeklilik yolu görünmüştü.

Ancak o emekliye ayrılır ayrılmaz çok önemli firmalardan iş teklifleri almasına rağmen hiç birini kabul etmedi. Kendisini öylesine Koç Grubuna adamıştı ki, gelen tekliflerin hepsini geri çevirip durdu. Adnan Tüfekçi, işi ile evi arasında sıkışıp kalmış bir hayata sahipti. Emekliye ayrıldıktan sonra büyük bir boşluğun onu beklediğini yakın dostları çok iyi biliyorlardı. Bu boşluğu bir şekilde doldurmak için seferber olmuşlardı. Ancak bir süre emekliliğin tadını çıkarıp, dinlenmesi için ona bir şans verdiler. Ekonomik problemi yoktu. Üstelik paraya pula fazla önem vermeyen bir yapısı vardı. Ama yine de büyük bir boşluk yaşayacağını biliyorlardı. Bunun en fazla farkında olanlardan biri Sabahi Demirbaş, yakın dostunun iş hayatındaki son günleri ve emeklilik dönemi ile ilgili şu bilgileri veriyor: “4 yıl kadar Rusya’da Beko LLC’nin genel müdürlüğünü yaptı, orada yeni bir fabrika kurdu. Dönüşte başka teklifler de aldı ama o Bolu’yu tercih etti yine. 2008 yılının nisan ayında Bolu’ya döndü. Tekrar Arçelik Bolu Tesis­ leri ürün direktörü olarak görevine başladı. Rusya’ya gitmeden önce, 59


Arçelik’in Avusturya’dan aldığı fırın fabrikasını Bolu’ya taşıdı. Avusturya‘da­ ki fabrika pazarlama sorunlarından dolayı satışa çıkarılıyor ve Arçelik de bu fabrikayı satın alıyor. Adnan Tüfekçi de çok başarılı bir şekilde fabrikayı nakletti ve 400 kişilik ek istihdam yarattı. Şu anda toplam mavi yaka, beyaz yaka 2.200 kişi çalışıyor. Bu kurum Bolu’ya hayat verdi, binlerce kişi geldi, geçti, çalışıp emekli oldu.

Arçelik’te hediye dağıtım töreninden

Ardem, Arçelik ve Demir­ döküm firmalarının iştirakin­ den doğmuştu. Sonra Arçelik’e dönüştü. Arçelik Pişirici ve Isıtıcı Cihazlar, fırın, ocak, aspiratör yapmaktadır. Halen de bu üre­ timlerine başarıyla devam et­ mektedirler. İlk önceleri Bolu’da Arçelik ve Ardem olarak ayrı ayrı faaliyet gösteriyorlardı. Arçelik daha sonra şofben ve termosi­ fon imalatı yapan bölümünü Demirdöküm’e sattı. Demir­ döküm de tesislerini Bolu’dan taşıdı. İşte Adnan Tüfekçi de bu boşalan yere büyük gayretlerle Avusturya’dan gelen fabrikayı monte etti. Avrupa’nın sayılı te­ sislerdendir.’’

Fabrika çalışmalarından 60


Sabahi Demirbaş, yakın dostum dediği Adnan Tüfekçi’nin çevreye duyarlı ve yardım sever bir kişiliğe sahip olduğunu anlatırken, zor durumdaki insanlara yardım edilmesi konusunda da sürekli bir arayış içinde olduğunu ifade ediyor. “Arçelik’in üst düzey yöneticileri ülkenin problemlerinden etkilenirdi. Adnan Bey de çok okuyan biriydi ve ülke sorunlarına kafa yoran biriydi. Başka insanlara da yardım edilmesi konusunda çevresini teşvik ederdi. Kendisi de yardım yapardı herkese. Ama onun kitabında yapılan yardımları başkalarının gözüne sokmak yoktu. Her zaman ulaşılabilir biriydi, çalışan, çalışmayan herkes ona ulaşabilirdi. 31 yıl iş hayatında birlikteydik. Pek in­ sanları kırmazdı, kırsa bile 10 dakika sonra gider gönlünü alırdı. Öyle bak­ tığı zaman insanlara sert mizaçlı gibi görünse de yardımseverdi. İşçilere avans gibi cebinden para verirdi o zamanlar. Hayır kurumlarına, okullara yardımda bulunurdu. Yardım yapmayı da severdi.

Mustafa Koç ile

2014 aralık ayında personel yönetmeliği gereği yaş haddinden emekli oldu. Emeklilik sonrası ABD’ye oğlunun yanına gitti. Öncesinde de konu­ şuyorduk; ‘emeklilik sonrası ne yapacağız?’ diye. Ben de ‘Benim büroda yer var, oturursun orada’ diyordum. Bir gün beni aradı ABD’den. Ofis için bir yer bakmamı, tutmamı ya da almamı istedi. Ben baktım, benimle aynı binada bir kiralık yer buldum ve orayı da Adnan’a tuttum. Yoğun bir hareketten sonra boşta kalmak zordu tabi. Gidip geleceği, bir adres lazımdı. Bora­ zanlar Mahallesi Hürriyet Caddesi Beyaz Saray Apartmanı’nda bulunan ofisi bu şekilde kiraladık. Büroyu da arkadaşları ile muhabbet etmek için kiraladı. Amerika’dan şubatta geldi, biraz malzeme aldık. Yine her sabah erken gelirdi 08.00 gibi, alışkanlık var tabi. Ben biraz daha geç gelirdim. Her gün görüşürdük. Birlikte yer içer, hasbihal ederdik. Burada mutfakta 61


otururduk çünkü sigara içerdi, onun için. Bir paket alır koyardı mutfağa, son sigarası da hala duruyor. Yaşamında hiç kimseyi kırdığını görmedim kolay kolay. İşte var gücüyle sonuç odaklı çalışan biriydi. Ben bu işi yapaca­ ğım dediğinde mutlaka bitiren biriydi. Birçok kişiye yardım etti, ancak bunu asla söylemezdi. Yardım etmeyi çok severdi. En büyük tutkusu ve sevdası Boluspor’du. 2011 yılında Boluspor’da yöneticilik de yaptık birlikte.”

DEPREM GİBİ ÖLÜM… Adnan Tüfekçi, Koç Grubundan ayrılmak zorunda kaldıktan sonra büyük bir boşluğa düşmüştü. Yakın arkadaşlarının onu hayatta tutmak için verdiği mücadeleye rağmen bir türlü bu boşluktan çıkamıyordu. Buna rağmen arkadaşları ona yeni uğraşı ve meşgaleleri aramaya devam ediyordu. Daha emekli olur olmaz, yurtdışına yaptığı geziler bile Adnan Tüfekçi’yi emeklilik hayatına alıştırmaya yetmedi. Sıkıntılar kalbindeki ağrıları tetiklese de o, dostlarından bu durumu saklamayı tercih ediyordu. Eşi Handan Hanım da dertlerine çare olamamıştı. Çocuklarının okuldan mezun olduktan sonra iş bulamamalarını kafaya takar hale gelmişti. Hele hele ODTÜ mezunu oğlu Fethi Semih’in istediği gibi bir iş bulamamasını fazlasıyla önemser olmuştu. ODTÜ gibi bir üniversiteden mezun olan birinin kendisine iş sahası bulamaması Adnan Tüfekçi’yi sıkıntıya sokuyordu. Belki farkında değildi ama Adnan Tüfekçi adım adım ölüme yaklaşıyordu. Bir tek arkadaşları ve dostları bu durumun farkındaydı, ama onların gösterdikleri çaba Adnan Bey’i bu uçurumdan kurtarmaya yetmeyecekti. 62


Ölüm Adnan Tüfekçi’yi, emekliliğini geçirmek üzere kiraladığı büroda yakaladı. Yakın arkadaşı Sabahi Demirbaş, olan bitenin en yakın tanıklarından biriydi: “Öldüğünde de olayın içindeyim. Hep birbirimizi arardık, nereye gitse mutlaka bana söylerdi, ‘ben buraya gidiyorum’ gibi. Öldüğü gün gayet iyiy­ di. Günlerden cumartesiydi. Benim ofise geldi. Birlikte çay içtik, sohbet et­ tik. Öğlen gibi beni aradı, ‘Ben başkanla (Necip Çarıkçı) Adapazarı’na gide­ ceğim. Arabayı burada görürsen merak etme’ dedi. Ben onu Adapazarı’na gitti zannediyordum. Hafta sonu da konuşamadık; yani pazar günü. Pazartesi günü arabayı gördüm, aradım, ama ulaşamayınca herhalde gelmedi diye düşündüm. Aslında onun bürosunun anahtarı da bende var. Bana güveni vardı. Anahtarını vermişti. Bir süre sonra ablası aradı, Adnan’a ulaşamadığını söyledi. Bunun üzerine aşağı indim, kapıyı çaldım yok, anahtarı aldım büromdan, ama açılmıyor kapı. Anladım ki bir sıkıntı var. Kayınbiraderi Güner Yücetürk, Necip Çarıkçı ve ablası Ayten Hanım’ı aradım. Bu arada Necip Çarıkçı Adapazarı’na hiç gitmediklerini söyleyince iyice şüphelendik. Birlikte çilingirle girince onun cansız bedeni ile karşılaş­ tık. Aynı gün Alaaddin başkanın babasının cenazesi de vardı. Hiçbir sıkıntı­ sı yoktu Adnan’ın aslında. Ama emekli olunca büyük bir boşluk oluşmuştu hayatında. Daha ölmeden iki gün öncesi ‘Boluspor maçı vardı, öncesinde ‘bir şey­ ler yiyip içelim’ dedi. Arçelik Lokali’ne gidiyoruz, orada kayınbiraderi falan birkaç arkadaşla buluşacağız. Giderken yolda beni aradı, ‘ben arabayı bı­ rakayım, dönüşte beni de al’ dedi. Lokale geçerken eski milli futbolculardan MHK Başkanlığı yapan Zekeriya Alp’e telefon etti. ‘Bize 2 bilet lazım, bir ar­ kadaşım ve çocuğu için’ dedi, Fenerbahçe’nin bir yurtdışı maçı vardı. Ama sonrasında, ‘Dur, Sabahi ile biz de geliriz maça, onun için sen 4 bilet ayarla’ dedi. Maç daha 20 gün sonrasında. Yani durumu gayet iyiydi, bir sıkıntısı da yoktu. İradesi güçlü bir adamdı. Tek sıkıntısı oğlunun yurt dışında iş iste­ ğiydi. Ona iş bulamadığı için sıkılırdı sadece. Görüntü kalp krizi… ” Sabahi Demirbaş, can dostum dediği Adnan Tüfekçi ile ilgili hatıralarını üzüntü içinde anlatırken, onun yeri doldurulamaz, örnek bir insan olduğunu söylüyor: “Son yıllarda gördüğüm en kalabalık cenazeydi. Arkadan konuşma­ yan, yalandan hoşlanmayan, söylemek istediklerini çekinmeden söyleyen biriydi. Dışarıdan ulaşılamaz sanılırdı, ancak çok yufka yürekli biriydi. İşçi­ ye karşı duyarlı, hassastı. İşçilerin problemlerini, işçilerin haberi olmadan, onlara yansıtmadan çözebilen biriydi. İşte onun profesyonelliği de burada yatıyor. Bu beyinlere çok ihtiyaç var. Büyük bir değerimizi kaybettik, çok üz­ günüz.” Çocukluğundan beri Adnan Tüfekçi’nin hem ablası hem koruyucusu hem de sırdaşı olmayı başaran Ayten Yavuz, ölüm haberini aldığında adeta yıkılmıştı. 63


Ablası Ayten Yavuz ile

“Çok istikrarlı bir aileydik. Hayatımızın en büyük golünü Adnan attı bize. İstedi gitti. Ne kadar oynasak gülsek de hiç aklımızdan çıkmıyor bu durum…” diyen Ayten Hanım onun ölümünün ardından Karabük günlerindeki hatıraların eseri olan Mercedes’ini sattıklarını belirtirken üzüntüsünü saklamıyor. ‘’Büyük hayalinin tadını tam da çıkaracaktı ki, çekip gitti işte. Ne istedi­ ğini bilen, amaçlarını doğru ortaya koyan ve tüm istediklerini gerçekleşti­ ren biriydi. O nedenle de ne istediyse yaptı. Çok çok özel ve güzel bir insan­ dı. Tüm hedeflerine ulaştığını düşünüyorum. Evladımı kaybetmiş gibiyim. Cenazesine katılanlara, onu hiçbir zaman yalnız bırakmayanlara, tanıyan­ lara, anlayanlara ve sevenlerine çok teşekkür ediyorum.”

64


BÖLÜM 4 TÜFEKÇİ’NİN ARDINDAN...

65



BAŞKAN YILMAZ’IN EN ZOR GÜNÜ… Adnan Tüfekçi’nin öldüğü gün Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz’ın en zor günüydü. Çünkü Adnan Tüfekçi’nin ölüm haberini aldığı sırada o da babasını toprağa veriyordu. Başkan Yılmaz, Bolu için böylesine büyük uğraş veren birinin erken yaşta hayata gözlerini yummasından fazlasıyla etkilenmişti. “Necip Çarıkçı, ‘Ağabey Adnan Tüfekçi’den haber alamıyoruz’ dediğin­ de hemen çilingir gönderdim. Necip; ‘Adnan Tüfekçi’yi kaybettik’ deyince yıkıldım. Onun acısı babamın acısının önüne geçti’’ diye anlatıyor o zor günde yaşadıklarını Alaaddin Yılmaz.

Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz

Başkan Yılmaz, Tüfekçi için şunları söylüyor: ‘’Keşke bu kadar çok sevildiğini ve cenazesine bu kadar çok kişinin katıldığını görseydi. Biz çok iyi konuşur, şakalaşırdık. Bazen kendisine ‘Ben ölürsem dört kişi bulunur, senin o da olmaz. Sana da Çorumlu iki kişi bulu­ ruz’ diye takılırdım. Ama cenazesinde binlerce kişi vardı. Kendisiyle dünya görüşlerimiz farklı olmasına rağmen çok takdir et­ tiğim bir insandı. Çalışma azmine ve iş ahlakına gerçekten hayrandım. Bolu’yu çok seven bir insandı. Kendisinin emekli olduktan sonra bir boşlu­ ğa düştüğünü hissetmiştim. Kendisine yeni kurduğumuz şantiyenin başına geçmesi yönünde teklif yapmıştım. Bana ‘Ben seninle geçinemem’ yönün­ de cevap vermişti. Ben ısrarlarımı sürdürünce ‘Bir bakarız’ demişti. Bu konu­ da daha fazla ısrar etmediğim için gerçekten pişmanım. Cenaze töreninde Bolu insanının ona ne kadar sahip çıktığını gördüm. Bu görüntüyü onun da 67


görmesini çok arzulardım. Bana hiç oy vermediğini söylemesine karşın onu çok sever ve takdir ederdim. Bolu halkı onu kucakladı, bağrına bastı. Ben de Bolu Belediye Başkanı olarak bundan gurur duydum. Allah rahmet eylesin, Nur içinde yatsın. Ruhu şad olsun.” Adnan Tüfekçi’nin ölümüyle yıkılan iki kişi daha vardı. Onlar kendilerine ikinci bir hayat sunan Türk Metal Sendikası Bolu Şubesi Şube Sekreteri Hakan Gülen ve eşinden başkası değildi. Onlar da o sırada Avusturya’da başarılı akciğer nakli ile ilgili 3 aylık kontrollerini yaptırıyorlardı. Hakan Gülen, ölüm haberini nasıl aldıklarını şu sözlerle anlatıyor: “Adnan Bey’in vefatı­ nı onun yardımıyla gitti­ ği miz Avusturya’daki has ta nede öğrendim. Markete gitmiştim, hasta­ neye döndüğümde eşimi hüngür hüngür ağlarken buldum. Konuşamıyordu, sadece ‘Adnan Bey! Ad­ nan Bey!‘ diyerek hıçkırık­ larla ağlıyordu. Eşim ve­ fatını internetten görmüş. O gece sabaha kadar uyumadık. Çok üzgünüm, baba yerine koyduğum bu çok değerli insanın ce­ nazesine, Avusturya’daki hastanede olduğumdan katılamadım bile. Şim­ di eşimle birlikte sık sık Adnan Bey’in mezarına giderek dua ediyoruz. Bu olaya Arçelik’te çalışan 2 bin kişi şahittir. Benim gibi diğer çalışanlarına da çok şeyler yaptı. Böyle onlarca örnek var, yaz yaz bitmez. Özellikle sağlık konusunda çok hassastı. İnsan hayatına çok değer verirdi ve ilgilenirdi. Sert görünüşünün arkasın­ da bir çocuk kalbi taşıyordu. İnsani tarafı çok yüksekti. Çalışma disiplini üst seviyedeydi, işten başka bir şey düşünmezdi. Bir yılbaşı eğlencesinde tüm çalışanlarına adeta vasiyet gibi bir konuşma yaptı: ‘İşinizi sevin, ama aile­ nize de vakit ayırın. Her birinizin birer hobisi olsun’ dedi. Nur içinde yatsın, onu hiçbir zaman unutmamız mümkün değil.” Arçelik’in yan sanayicilerinden ve Adnan Tüfekçi’nin dostlarından Bahadır Yüce de hatırladıkça gözlerinin yaşla dolduğu arkadaşı ile ilgili gazeteci Nilgün Özerdoğan’a şunları anlatmıştı: 68


“Arçelik’ten başka birimlere ve başka kurumlara giden ne kadar in­ san varsa hepsini o yetiştirmiştir. Yetiştirdiği insanlar bugün, fırın, ocak ve ısıtıcılar konusunda üretim yapan firmalarda en üst düzey konumdalar. Buradaki başarının en büyük sebebi, ekibine ve çalıştırdığı insanlara, teda­ rikçilerine güvenmesi ve kimin ne yapabileceğini çok iyi bilmesinden kay­ naklanmaktadır. Öldüğünü duyunca yıkıldım, günlerce kendime geleme­ dim. 5 ekim Rıdvan babamın doğum günüydü, aynı gün Adnan Ağabey’i kaybettik. Bize çok babalık yapmıştı. Tüm Bolu’nun başı sağ olsun.”

TEK MUMU VARDI, SÖNDÜ… Fatma Hatun Hastanesi’nin doktorlarından olan Dr. Ömer Polat da Adnan Tüfekçi’yi yakından tanıyan isimlerden biriydi. Ölümüne en fazla üzülenlerden biri de Dr. Ömer Polat idi: “Adnan Tüfekçi, Bolu’ya geldiğimizden beri ki, yaklaşık 10 yıl olmuş, ta­ nımaktan onur duyduğum insanlardandı. Adnan Ağabey’in şu anda ara­ mızda olmadığını düşünerek konuşmak bile insanın içini acıtıyor. Yüreği bu ülke için, bu kent için en alt ve en üst düzeyde emek harcayan herkesi içine sığdıracak kadar büyük bir adamdı. Bolu’da çalıştığı yıllar boyunca bu kent için yaptıklarına bizden önce şahitlik edecek çok insan var. Bizim dostluğumuz bir ağabey yakınlığı ve dürüstlüğünde idi. Ufku geniş, emeğe saygılı, Cumhuriyet’e bağlı, bu ülkenin ve bu kentin iyiliği için hayatının çok değerli zamanlarını seve seve verdiğine inanırım.” Dr. Ömer Polat’ın anlattıkları bununla da sınırlı değil. Onun emekli olduktan sonra yaşadığı bunalımla ilgili de şu bilgileri veriyor: “Adnan Ağabey’i kaybettiğimizi Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz’ın babasının vefatı nedeniyle camide kendisine başsağlığı dilerken öğren­ dim. Alaaddin Bey, tokalaştığım esnada ‘Adnan’ı kaybettik’ dedi. Arkam­ da da taziye için bekleyenler olduğundan anlayamadım, herhalde ‘Bak babamı kaybettim, bir başın sağ olsun’ demedi diye sitem ediyor sandım. Tekrar döndüm, Alaaddin Bey’e ‘Ne dediğinizi anlamadım’ deyince duru­ mu öğrendim. Oradan ayrılıp, yeni açtığı ofisine geçtim. Acı haberin ger­ çek olduğunu ofiste Adnan Ağabey’i görünce anladım. Emekli olduğunda hayatında büyük yer tutan Arçelik’ten kopmuştu. İş hayatının yerine, biz de bir şeyler koymak için çok uğraştık. Alaaddin Bey kendisinden Bolu Belediyesi’nde, bu kent için birikiminden faydalanmak istediğini belirterek çok ısrar etti. Bizim birlikte, ikimizin de meşgul olacağı bir iş yapmak kararı­ mız vardı. Yurtdışı seyahatinden sonra planlamıştık. İnsanların hayatında, hayatını aydınlatan birden çok mum olması gerektiğini söylerdi bir hocam. Aile, iş, spor, hobileri, müzik vb. birçok şey sayılabilir. Bu mumlardan bir ta­ nesi söndüğünde insanın tam karanlıkta kalmaması için diğer mumlara ihtiyacı vardır. Arçelik, Adnan Ağabey’in hayatında çok güçlü bir mum idi maalesef. 69


Zaman zaman aile yemekleri yer, sohbet ederdik. Ailesiyle ve yaşamıy­ la gurur duyan, başı bu nedenle dimdik, yaşadığı hayattan haklı olarak övünen biriydi. Hasta olduğu zamanlar bir telefon uzaklığında olduğumu­ zu bilirdi. Bu defa yardım istemedi veya isteyemedi. O anlar zor zamanıy­ mış, yanında olamadık. Çok üzgünüm. Ben ofisinde kendisini gördüğümde ve çalışma masasına yazdıklarını gördüğümde yüreğinin çok ciddi yük altında olduğunu, zor günler anlar yaşadığını, zaten var olan kan pıhtılaş­ ma hastalığı nedeniyle kalp krizi geçirdiğini düşündüm. Doktor olarak da ilk görünüşte kalp krizi geçiren insanın oksijen açlığı çekerek cam­pencere açma isteği ile hareket ettiğini bildiğim için yaşananların bir kalp krizi ol­ duğuna inandım. O kadar kararlı ve inançlı imiş ki, bu yaşamda yaptıkla­ rının doğru olduğuna ve yapmak istediği eksik kalan bir şey olmadığına, ‘Tamam artık’ hissine kalbi dayanamamış diye düşündüm.

Cenaze esnasında Ankara’dan bir dostum aradığında Adnan Ağabey’i kaybettiğimizi söyledim. Meğer 8­10 ay önce kendisine bahsetmişim. 70


Emekli olduğunda sıkıntı yaşarsa ne yapabiliriz diye kendisine danışmı­ şım. Hemen olayı hatırladı. ‘Hani şu sıkıntı yaşayacağından endişe ettiği­ niz mi?’ diye sordu. Yaşamda bazı şeylerin önüne geçilemiyor maalesef. Cenazeyi adli tıptan aldıktan sonra ne yapılacağı ile ilgili konuşurken Ar­ çelik Fabrikası önünde törenin Adnan Ağabey’e yakışacağı konuşuldu ve emeği geçenler sağ olsun, tören yapıldı. Kaybımız sonrasında ne kadar çok dostu ve seveni olduğunu gördük. Ailesi için her zaman gururla saygıyla anılacak bir insan olduğunu herkes gördü. Böylesi büyük bir acıya kolay dayanılmaz, sevenlerine sabır dilerim. Mekânı cennet olsun, ışıklar içinde yat Adnan Ağabey. Arçelik çalışanları-arkadaşları bir biyografi gibi video hazırlamışlar, görünce çok duygulandım. Türkü sadece onun için söylen­ miş gibiydi: Sigaramın dumanına sarsam saklasam seni…” Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz’ın hayatında da önemli bir yer tutan Adnan Tüfekçi’nin ani ölümünün ardından Belediye Meclisi Üyesi Ercan Üsküp, bir önerge vererek Adnan Tüfekçi’nin adının Bolu’da bir caddeye verilmesini istedi. Belediye Başkanı Yılmaz’ın da desteklediği önerge Belediye Meclisi’nden oy birliği ile geçti.

BOLUSPOR BAŞKANI ÇARIKÇI: ‘DEPLASMANA BİLE GELİRDİ’ Adnan Tüfekçi’nin en büyük tutkusu haline gelen Boluspor, onun için rahatlamanın, huzura kavuşmanın yoluydu. Her maç öncesi kulübe giderek teknik direktörden bilgi alır, maç ister kendi sahasında isterse deplasmanda olsun, işi elverdiğince hiçbir maçı kaçırmazdı.

Arkadaşı Boluspor Başkanı Necip Çarıkçı

71


Boluspor Başkanı ve İşadamı Necip Çarıkçı, Adnan Tüfekçi’nin 1995 yılından beri yakın dostuydu. Çarıkçı ile günde iki kez görüşmeden rahat edemiyordu. Onların arasındaki bu dostluk pek çok kişiyi kıskandıracak cinstendi. Boluspor Başkanı Çarıkçı, 22 yıllık bu dostu ile ilgili şunları söylüyor: “1995 yıllarında tanıştık. Tabi Bolu’da Ardem’in kurul­ masında fabrikanın gelişme­ sinde, 2004 yılında Avustur­ ya’daki bir fabrikanın buraya taşınmasında rol oynamış biri. Dostluk ilişkimiz vardı. Sa­ mimiyetimiz 2000’li yıllarla başladı aslında. Bize kızardı bazen, aramızdaki samimiyet­ ten tabi, damarına basardık onun. Biz espri yapar kızdırır­ dık onu. Boluspor’a 2004’te başkan oldum. O da Arçelik’in fabrika müdürü. Bir gün yanı­ na gittik. O bizim ağabeyimiz, Boluspor’u da çok sevdiğini bi­ liyoruz. Boluspor’un da durumu kötü o zamanlar. Para isteyeceğiz ondan. Durumu anlattık, ama biliyoruz ki örneğin verebileceği 50 milyar, ama biz onu kızdırmak için 150 istedik. Tabi bize hemen bir işaret yaptı ‘Alın’ dedi. Biliyoruz aslında veremeyeceğini, şaka için gülmek için yapıyoruz. Bayağı güldük, zaten bunu bekliyoruz. Boluspor’a hep destek verirdi. Her şey para değil, onun manevi desteği yeterdi. Benim bugüne dek Adnan Tüfekçi ile hiçbir işim olmadı. O bana niye gelirdi; çünkü ben ondan bir şey istemezdim. Çıkar olsa belki bana da gelmezdi. Çünkü onu her gören bir şey isterdi ondan. Çok sosyal bir adam değildi, her cumartesi günü saat 11.00’de benim şirketime gelirdi, sohbet ederdik. En fazla spor ve Boluspor konuşurduk. Belediyenin çalışma alan­ ları ile ilgili konuşulurdu. Çok fabrika veya para konuşmazdık. Deşarj olur­ duk yani. Onun sigara alanları, çekmecesi, çakmağı, özel kahvesi vardı. Çok prensipli bir adamdı. 1 saat dururdu. Öğle yemeği, berber saati, pazar saati bile belliydi onun. Desen ki; ‘Ağabey yarım saat daha otur kesinlikle oturmazdı, dakikasında olacaktı her şey. Gelemeyeceği zaman da söylerdi. Bize niye gelirdi? Çünkü ben ondan bir şey istemezdim.”

72


Peki Adnan Tüfekçi’nin Bolu tutkusu? Başkan Çarıkçı, en büyük hayali Boluspor’u yeniden Süper Lig’de görmek olan dostunun bu tutkusu ile ilgili şu bilgileri veriyor: “En büyük hobisi futboldu ve iş adamlığıydı. Başka bir hobisi yok. Hafta içi sabah erken fabrikaya gider, hafta sonu bana uğrar, Boluspor’un maçı varsa maça gelirdi, çok zevk alırdı, yılda da 1-2 gün ailesiyle tatil yapardı. Başka hiçbir sosyal hayatı ve hobisi yoktu onun. Boluspor maçları öncesin­ de de 2-3 saat önce bir araya gelir bir şeyler yer içerdik genelde. Emin Se­ mercioğlu başkanımız döneminde yönetiminde de yer almıştı Boluspor’un. Deplasmana giderdik, ailecek birlikte. Emekli olduktan sonra Boluspor yönetiminde yer alması için teklifte bulundum ama girmedi. Boluspor’dan zevk alırdı. Bir gün önce kulübe gider teknik direktörle görüşmeyi çok sever­ di. Futbol muhabbeti yapar, pazarları da maça gelirdi.”

Boluspor

Adnan Tüfekçi’nin emekli olduktan sonra büyük bir boşluğa düştüğünü tüm dostları ile kendisinin de gördüğünü ifade eden Başkan Necip Çarıkçı, başta Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz olmak üzere tüm dostlarının nasıl seferber olduklarını ise şu şekilde anlatıyor: “Koç Grubunda yaş haddi var. Emekli olmak zorunda kaldı. Çok ça­ lışkan bir insan bunun için boşluğa düştü bir anlamda. Emekli olduktan sonra her gün iki kez dükkâna gelirdi. Saat 09.00’da ve 13.00’te. Her gün iki kez kahve içmeye gelirdi. Saat 2-3 gibi de ben ona giderdim. Bir gün baktım ki işe ihtiyacı var. Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz’dan bu konuda yardım istedim. Başkan da onun bu durumunun farkındaydı zaten. Bizden önce düşünmüş bile. O sırada ‘Tabiatın Kalbi Projesi’ için genel müdür ihti­ 73


yacı vardı. Alaaddin Bey tereddütsüz; ‘Ne demek hemen ‘Tabiatın Kalbi’nin genel müdürlüğünü Adnan Bey’e verelim’ dedi. Ben bunu ilettim Adnan Ağabey’e. Ancak o görevi kabul etmedi. Çünkü Alaaddin Bey çok sevdiği bir insandı. Sırf ‘yarın bir gün Alaaddin Bey’le karşı karşıya geliriz’ kaygısıyla bu görevi kabul etmedi. Alaaddin Bey de doğal olarak kızdı. ’Benimle evlene­ cek halin yok, beni beğenmezsen boşarsın’ dedi ama yine de görevi kabul etmedi. Oysa Belediye Başkanımız büyük özveri göstermişti. Ona ne görev istese verecek kadar severdi kendisini.” Boluspor Başkanı Çarıkçı, Belediye Başkanı Yılmaz’dan gelen iş teklifini reddeden Adnan Tüfekçi’nin oldukça gururlu bir insan olduğunu anlatırken, ona kendi şirketlerinde iş teklifi edişini ise şu şekilde anımsıyor: “Sonra benim otelle ilgili projem başlayınca; ‘Sen benim ağabeyim­ sin, inşaattan anlarsın’ dedim. O da sağ olsun inşaat süresince geldi gitti, şantiye müdürlerimiz de ona sahip çıktılar. Burada onun özel kahvesi bile bulunurdu. Çünkü onun oyalanmak için de olsa işe ihtiyacı olduğunu bili­ yordum. İlk kez onun için ‘gün’ kurduk biz. Adnan Tüfekçi’yi seven 15 arkadaş. 100 dolar topluyorduk ve her 15 günde bir bir araya gelip yemek yiyor­ duk birlikte. Amaç onu mutlu etmekti. Deplasmana birlikte giderdik. Çok çalışkan bir insandı. Biliyorum oyalanmak için işe ihtiyacı var, amaç para kazanmak da değildi, benim arsalarım var. Ona bir inşaat şirketi kuralım ağabey deyince ‘Ne demek Necip?’ dedi. Amaç para kazanmak değil, 35 yıl hep aynı tempoda çalışmış hiç hobisi olmayan bir adam ne yapar? En sevdiği insanlara hep şunu söylerdi; ‘Herkesin bir hobisi olmalı. Be­ nim hobim olmadı, sizin hobiniz olsun. Bir gün emekli olacaksınız, benim gibi yapmayın. Çünkü müthiş bir şekilde Koç’a, işine bağlı bir insandı o. Emekli olduğu halde Arçelik’e iş yapan firmaların hiç birine gitmedi, yanlış anlaşılır düşüncesiyle. Böyle ince düşünürdü.” Başkan Çarıkçı’nın dostunun ölmeden bir gün önce de kendisi ile birlikte olduğunu şu şekilde anlatıyor: “Ölmeden yaklaşık 7 ay önce Kur’an-ı Kerim öğrenmeye başladı, oku­ yordu artık. Babam Fahri Çarıkçı onu çok severdi. Hayır anlamında babam ondan çok destek almıştır. Herhangi bir cami, hayır işi falan varsa mutlaka bir tuğla koymuştur Adnan Bey. Bu Bolu’da pek bilinmez. Yeniçağa’da bir­ kaç yerde hayır kurumlarına destek verdiğini biliyorum. Babama söyledim Kur’an-ı Kerim öğretmesini. Çünkü ben söylesem bana küfür ederdi. Ama babamı kıramazdı. ‘Sen görüş de Kur’an-ı Kerim öğrensin’ dedim. Çünkü bunalımda olduğunu bildiğim için, biraz rahatlasın diye önerdim. Boşlukta olduğunu biliyordum. Böylelikle öğrendi. Ölmeden 1 gün önce bize yemek verdi, o gün de maç vardı. Maçta Boluspor yendi herhalde, onun için de iyi bir akşamdı. Sanırım cuma akşamıydı, pazar günü de vefat etti.” 74


Adnan Tüfekçi’nin Boluspor sevdasının şahitlerinden Seçkin Kavarna ise düşüncelerini şu şekilde ortaya koyuyor: “Boluspor’a çok hizmet etmiş bir insandı. Arçelik vasıtasıyla onun dö­ neminde çok güzel şeyler gelirdi. Reklam vs. anlamda büyük kapılar açmış­ tık onun sayesinde. Değerli bir insandı. Çok fazla dostluğumuz yok ama 2 dönem Boluspor’da birlikte çalıştık.”

HAYRİ İNCEAYAN: “BOLULULARDAN FAZLA BOLULUYDU” Adnan Tüfekçi ile ister aynı görüşte, isterse farklı görüşte olsun onu tanıyan herkes, hakkında olumsuz tek bir intibaya sahip değil. Herkesin hayatında öylesine derin izler bırakmış biri ki, arkadaşı Hayri İnceayan da onu anlatırken kuracak cümle bulamıyor adeta. “Esas samimiyetimiz 1980 yılında başladı, eşlerimizden dolayı. Onun eşi ile benim eşim çocukluk arkadaşı. Evlendikten sonra samimiyet daha da arttı. Ben ticaret yapardım, o da mühendisti Ardem’de o zamanlar. Ama 75


ben Arçelik’e hiç iş yapmadım. 1985-86 gibiydi o zamanlar atölye şefiydi Adnan. ‘Gel seninle birlikte iş yapalım’ dedim, o da ‘Tamam nasıl olacak bu iş’ dedi. ‘Sen oradasın. Ben fabrikaya yan sanayi yaparım’ deyince ‘Olmaz, benim o zaman fabrikadan istifa etmem gerekir. Ben bunu kabul etmem’ dedi, böyle de düzgün bir adamdı. Haftada veya 15 günde bir toplanırdık evde ya da dışarda. Görüntü olarak soğuk, ama içi pırıl pırıl bir insandı. Ya­ lanı hiç sevmezdi, dürüst adamı severdi. Yanlış da yapsan ona ben yanlış yaptım demen gerekirdi. O yalan dolan bilmezdi. Yalnız ben fabrikaya pek gitmezdim insanlar yanlış anlar diye. Oğlu ODTÜ mezunu, kızı Koç Üniver­ sitesi mezunu. Hatta oğlu AR-GE’de çalışıyor Arçelik’te. Depremde bu fabrikanın taşınması gündeme geldi Kocaeli tarafları­ na. Çok uğraş verdi o. O günkü yetkililer, ‘20-25 günde fabrikayı faaliyete sokabilir misin?’ dediler, ‘en geç 10 günde geçiririm’ demiş. O şekilde fabri­ ka burada kaldı. Binlerce insan bugün bu fabrikadan sebepleniyorsa onun emeği büyüktür. Bolu’ya çok düşkündü. Bolulu değildi, ama bir Boluludan fazla Boluluydu.”

“YA SEN FAZLASIN BURADA YA BEN…” Adnan Tüfekçi, öylesine ilkeleri ve kuralları olan bir adamdı ki, kendi yakınlarına bile en küçük bir torpil ve tolerans göstermiyordu. Bunun en can alıcı örneğini yakın dostu ve arkadaşı Hayri İnceayan şu şekilde anlatıyor: “O yalanı bilmezdi. Ona de ki; ‘ben bugün çalışmak istemiyorum, kah­ veye gidip oyun oynayacağım’, ‘git’ der sana. Ama ‘hastayım’ der de kahve­ ye gidersen, yani yalan söylersen vay haline. Almanya’da bir firma ile iş yapıyorlar. Önceleri sipariş az, Alman bunu kapıda bekletiyor, 4-5 saat. Tabi gel zaman git zaman iş büyüyor, siparişler artınca Alman bu kez buraya geliyor, bu kez de Adnan onu bekletip, kendisi yerine astlarından biriyle görüştürüyor böyle bir adamdı. Yine iş yaptığı Almanlardan biri ‘Bay Tüfekçi bize hesap numaranızı verirseniz size yıl sonunda prim yatıracağız’ diyor, tabi Adnan ‘Benimkine gerek yok, primi fabrika hesabına yatırın’ diyor. Bunu üstlerine de söylemi­ yor. Bir gün hakikaten Alman parayı fabrika hesabına yatırıyor, soruyorlar Adnan’a ‘bu ne?’ diye o zaman ortaya çıkıyor durum. Böyle bir adamdı işte. Öyle huyları vardı. Dışı ile içi farklıydı onun. Öz kardeşim gibiydi, kara gün dostuydu. Çocukları benim çocuğum gibidir. Öyle bir aile dostluğumuz var. Kızının eşi burada fabrikada mühendisti. Nişan olunca damadına, ‘Bu­ rada iki kişi fazla, ya sen gideceksin ya da ben fabrikadan’ diyor, istifa etti çocuk. Bu kadar hassastı Adnan.” Hayri İnceayan, yakın dostunu gözleri dolu dolu hatırlarken sözlerini şu şekilde tamamlıyor: 76


Fabrika inşaatından

“Rusya’da iken ayağını kırdı. Telefonla görüşüyoruz, uçağa binmeden önce aramışım, bana da söylemedi. Annesi de rahatsızdı burada o dönem. Ben annesini ziyarete gittiğimde söylerim de o üzülür diye bize söylememiş. Meğer o ara Amerikan Hastanesi’ne gelmiş, ameliyat olmuş, ama annesi duymasın diye bize söylememiş. 1-1,5 ay yattı onun için. Hayırseverdi, ama göstermeden yapardı hep. Ama çok dik konuşurdu, Bolu için; Türkiye için, hepimiz için kayıptır. Çok güzel bir çocuktu Adnan. O benim, kara gün dos­ tumdu.” Adnan Tüfekçi’nin iş arkadaşlarından Kemal Varlık ise uzun yıllar birlikte mesai yaptığı Tüfekçi’nin ilkeleri, kuralları olan; sert görünüşlü ama duyarlı bir insan olduğunu belirtirken, esprilere de büyük tolerans gösterdiği şu sözlerle ortaya koyuyor: “Adnan Bey aslen Çorumludur. Ardem zamanında idari binanın üst katına bir server çıkarılması gerekiyor. Neyse biz bahçıvanları, bekçile­ ri topladık, 7-8 kişi. Ama bir türlü çıkaramıyorlar. Adnan Bey’le aşağıdan bakıyoruz. Burada da işçi pazarında güçlü kuvvetli ve iş bilen Çorumlu ta­ şıyıcılar var. Ben Adnan Bey’in Çorumlu olduğunu unutup; ‘Bir işi becere­ mediniz. Şurada şimdi 2 Çorumlu olsaydı, çoktan işi halletmişti’ dedim, ‘Ne demek istiyorsun sen’ diye çıkışınca yaptığım hatayı anladım. Güldük tabi birlikte sonrasında. Yani kendiyle çok barışık biriydi.” Adnan Bey’in iş kazasına uğrayan her işçiyle birlikte hastaneye gitme huyunun yanı sıra herkesin derdi ve kederi ile de yakından ilgilendi-

77


ğini belirten Kemal Varlık, babasını kaybettiği gün Adnan Tüfekçi’nin gösterdiği jesti ise hala unutamamış: “Babamı kaybettiğimde bizim evde okuma oluyor o gece. Kur’an-ı Kerim okunuyor. Adnan Bey gelmiş, kimseye kendini tanıtmadan, ses­ siz sedasız bir köşeye oturmuş, ben gördüm, kimseye söylememiş, acı­ mızı paylaşıyordu. İnsani yönü çok kuvvetliydi. Örneğin; işten dolayı bir yanlış yaptıysanız o an bağıran çağıran, ama 5 dakika sonra da ge­ lip, elinizden tutup gönlünüzü al­ mayı bilen bir insandı. O anlamda çok güzel şeyler yaşadık. Çok iyi öğ­ retileri oldu bizlere, özlüyoruz onu.” Kemal Varlık, bir Bolulu olarak Adnan Tüfekçi’nin kentlerine nasıl sahip çıktığını ve nasıl faydalı olduğunu ise şu şekilde ifade ediyor: “Bolu için çok faydalı bir insan­ dı. Örneğin 1999 depreminde fabri­ ka ciddi hasar almasına rağmen, üre­ timi aksatmamaya özen gösterdi. Ki o dönemde holdingin taahhüt edilmiş üretimleri vardı, burada gerçekleştiremeyeceğini düşünerek yurtdışındaki bir fabrikaya üretimi kaydırma teklifi olmuştu. Adnan Bey buna ciddi ola­ rak karşı çıktı ve çalışanlara bir konuşma yaptı. Yoğun bir çalışmayla dep­ remden 1 hafta sonra biz üretime geçtik. Ne bir kimse iş kaybına uğradı, ne mağduriyet yaşadı. Bu Bolu için büyük değerdi. İdari binamız yıkılmış fab­ rika içinde hasar vardı, ama buna rağmen üretim alanlarını hızla faaliyete geçirip üretime devam ettirdi. En büyük risk holdingin fabrikayı taşıma­ sıydı. Fabrika taşınsaydı binlerce insan işsiz kalacaktı. Fabrikanın bir daha Bolu’ya gelmesi de mümkün olmazdı.” Kemal Varlık, çalışma arkadaşının sadece Bolu’nun değil, çalıştığı kurumun da hak ve hukukunu sonuna kadar savunduğunu belirtirken, tüm hayatını adadığı Koç Holding’in de Adnan Tüfekçi’nin kıymetini bildiğini ifade ediyor: “Yanlış hatırlamıyorsam Koç Holding’te üstün başarı ile iki kez ödül­ lendirilmiş direktördür. Rusya’da çok zor şartlarda fabrikayı hayata geçir­ di. Ardem, Arçelik ve Demirdöküm’ün ortaklığıyla kurulmuş Koç Holding’e bağlı bir fabrikaydı. Adnan Bey mühendis olarak işe girmiş bir insan. Ta­ bandan başlayıp üst seviyelere gelmiş bir insan sonuçta. Yeri doldurula­ maz bir yöneticiydi.” 78


“İŞÇİ ÇIKARMAK ZORUNDA KALDIĞINDA AĞLARDI” Adnan Tüfekçi’yi tanıyan, ancak birbirlerinin varlığından haberdar olmayan pek çok arkadaşının söz birliği etmişçesine onun hakkında benzer cümleler kurması tesadüf değildi. Dostluklara büyük önem veren istikrarlı arkadaşlıkları tercih eden Adnan Tüfekçi’nin yakın arkadaşlarından Metin Kaya Alpsoy da düşüncelerini şu şekilde anlatıyor:

“Yaklaşık 15 yıllık geçmişimiz var. Fizik tedavi hastanesinde görev ya­ parken bir hasta ilişkisi ile başladı, Ayten Abla aracılığıyla tanıştık ve sa­ mimi olduk. Ortak paydalar fazla olunca ilişki dostluğa dönüştü. Samimi ortamımız oldu. Hatta Rusya’ya ailece gittik ona misafir olduk. Herkesle görüşmezdi, çünkü her görüştüğü insan çeşitli taleplerle geldiği için uzak dururdu genelde ilişkilerini sınırlı tutardı. Bunu söylerken soğuk ve asosyal değildi. Birçok örgütte görev alan ve onlara yardımcı olmaya çalışan bir yapısı vardı. Herkes onu sert ve disiplinli tanır, aslında çok yufka yürekli bir adamdı. Örneğin; ‘şu kadar kişiyi işten atın, ya da zorunlu izne ayır’ gibi emirler geldiği dönemlerde sabahlara kadar uyumazdı; ailede okuyan var mı başka çalışan var mı ona bakardı. Üniversitede okuyan varsa ailede çı­ karmazdı. İşten çıkartmak zorunda kaldığında ağladığı durumları bilirim, insan sevgisi ile dolu bir insandı. Adnan yukarının gözüne girmişti, onun için Rusya görevini ona verdiler. Çok yardımsever ve düzgün bir adamdı. 3-4 kez birlikte tatil yaptık, çok keyifli geçti. Yönetim kademesi ile iyi ilişkile­ ri vardı. Yanındaki insanların özel problemlerini çözmeye çalışan bir yapısı vardı. Çocukları Semih ve Aslı’ya çok düşkündü. Oğlu ODTÜ’yü kazandı­ ğında çok mutlu olmuştu. Hatta benim kızımın tercihlerini de o yapmıştı. Sıkıldığında çıkalım Gölcük’e derdi, orada bir şeyler yer, inerdik.” Arkadaşı Halil Başoğlu’nun Adnan Tüfekçi ile ilgili en önemli tespiti ise ‘Arkanı dönebileceğin adamdı’ sözünde saklı sanki: 79


“Rahmetli Adnan ile tahsil hayatında bir beraberliğimiz olmadı. Benim kendisini tanıdığım yıl Bolu’da fabrikayı kurduğum 1986 senesidir. Benim tanıdığımda rahmetli o zamanki Ardem’de teknik müdür idi. Sonra pek çok merdiven çıkarak en üst noktaya kadar ulaştı. Ailecek çok iyi dostluklar kur­ duk. Geride kalan aile fertleri ile halen aynı sıcaklıkta dostluğumuz devam ediyor. Benim kendisi için her zaman, her yerde söylediğim dıştan bakıldığı zaman çok sert, ama yakından tanıyınca mükemmel bir insan olduğudur. Amiyane tabir ile ‘Arkanı dönebileceğin bir kişiydi’ Allah’ım mekânını cen­ net eylesin.”

“İŞ HAYATINDA BAŞARININ SIRRINI ONDAN ÖĞRENDİM” Adnan Tüfekçi’yi yakından tanıyanlardan biri de arkadaşı Nadi Okur idi. Ancak Nadi Okur, Arçelik veya Ardem’in personeli değildi. Arçelik’e yan ürünler üreten Orim Cam Fabrikası’nda çalışıyordu. Adnan Tüfekçi’yi tanıdığında ise artık aynı sektörde faaliyet gösteren iki arkadaş oldular. Nadi Okur da tıpkı onu yakından tanıyan herkes gibi çok özel duygulara sahipti. İş hayatında başarılı ve kalıcı olmayı Adnan Tüfekçi’den öğrendiğini şu sözlerle ortaya koyuyor: “Ben Arçelik yan sanayiinde çalıştım. 1992 yılından beri onunla iş iliş­ kimiz vardı. Ama o Rusya’ya gidip geldikten sonra ben de burada Orim Cam’da yöneticiydim. Bir dostluğumuz oluştu. Adnan Bey dostluğa çok önem verirdi. Karşılıklı bir beklentinin olmadığını görünce dostluk oluştu. Haftada 2-3 gün akşamları birlikte olurduk. Onla olan dostluğumuz saye­ sinde hem iş hayatında hem de özel hayatımızda büyük faydalar sağla­ dık. Bir defa karşılıklı çıkar ilişkimiz yoktu. İkimiz de Boluspor sevdalısıydık. Hatta bir gün İzmir’e maça gittik birlikte. Benim oğlum da 12 yaşlarında o dönem, bizimle birlikte geldi. Otelde sabah bir kalktım benim oğlan yok. Aradım ‘Adnan Amca beni Bornova Lisesi’ne yani okuluna götürdü. Sen de inşallah iyi bir okul kazanırsın dedi’ diye anlattı, yani oğlumun da bir anısı var. Ondan iş hayatında yanlış da olsa bir karar vermeyi, detaylı düşünme­ yi, ama karar sürecinin kısa olmasını, aldığımız kararların arkasında durup hata yapsak da daha sonra o kararlardan ders çıkarmayı öğrendik. Bir de iş hayatında açık kartlarla oynamayı, aklınızdan geçeni anında söyleyip, tepkiyi alıp, ona göre yol haritanızı belirlemenizi, çalışanlarınızı her zaman sevmeyi, çünkü sizi bir yere taşıyanların onlar olduğunu Adnan Bey’den öğrendik.” Nadi Okur, dost ve arkadaşları arasında derin izler bırakan Adnan Tüfekçi ile ilgili unutamadığı anılarından birini ise şu şekilde anlatıyor:

80


“1995 civarı. Benim eşim de Arçelik’te bilgisayar sistemlerinde çalışı­ yor. Ben de Orim’de Kalite Yönetim birimindeyim. Yeni ürün ve numuneler üzerinde çalışıyoruz. Arçelik ürünlerine cam veriyor bizim şirket. Neyse o zaman internet falan yok, faks geçtiler şu ürünlerin numunelerini istiyoruz diye. Ben de ‘15 güne veririz’ diye yazdım. Hemen arkasından beni aradı telefonla, acayip şekilde fırçaladı beni. ‘Burada müşteriler bekliyor, 3 saate kadar gelmezse sen düşün’ diye. Neyse hazırladık o sürede ve ben gittim. Kapıdan beni görür görmez, zaten kıpkırmızı olmuş sinirden, saate baktı; ‘sonra görüşeceğiz senle’ dedi. Numuneleri, Afrikalılar vardı, onlara göster­ di. Ertesi günü gittik, yine beni acayip fırçaladı, ‘Ama kardeşim çok da tebrik ederim, bu kadar kısa sürede getirdin. Onlara numune göstermemiz gere­ kiyordu, onları mutlu ettik’ diye kahve söyleyip gönlümüzü de almayı bildi.” Adnan Tüfekçi’nin iş hayatında adeta başka bir kimliğe büründüğünü anlatan Nadi Okur, özür dilemesini bilen, kırdığı gönlü yeniden tamir eden yapısı sebebiyle onu her zaman takdir ettiğini şu şekilde ifade ediyor: “Bir gün yine kurban bayramı. Fırın camlarında bir problem var, beni çağırdı. Bayram falan önemli değil, neyse gittik, ürün geliştirmeden de ar­ kadaşlar var, ‘Ne yapın yapın, bunu çözün uygun bir şekilde’ dedi. Neyse onlarla birlikte 5-6 saatlik testlerin sonucunda sorunu çözdük. Gönül alma­ sını da bilirdi. Sonra bir toplantıda sizi onore edecek şekilde, ‘tatilde bile gelip çalışıyorlar, dolayısıyla onları iş ortağı olarak görüyoruz’ mealinde sözlerle gönlümüzü aldı.

81


Ardem’de üretim bandı

Onun için yaptığımız günde 100 dolar topluyoruz, ona çıktı gün pa­ rası. Ben toplayıp verdim, ama o gün hiç gülmüyor, tadı yok. ‘Ağabey 1500 dolar, birlikte yeriz falan’ deyince, ‘Paranın hiç önemi yok, bugün hiç keyfim yok. Beni eve bırakır mısın’ dedi. Çıkınca başka bir arkadaş gidiyormuş o bıraktı, tabi o anda bir sıkıntısı olduğunu düşünemiyorsunuz… İlk ofisini açtı emekli olunca. Gittik bizim genel müdürle ‘Sen kahveleri yap’ dedi bana. Ama birkaç kez gidince 2 ay sonra filan, baktım kendi kalkı­ yor masadan, kahveleri falan yapıyor, değişiyordu yani.”

82


Nadi Okur da Adnan Tüfekçi’yi yakından tanıyan pek çok arkadaşı gibi emeklilik sonrası onun yaşadığı boşluğa dikkat çekerken, bu boşluğun onun sonunu hazırladığını ifade ediyor: “Özellikle emekli olduktan sonra 1-2 ay ABD’ye gitti oğlunun yanına. Dönünce bana ‘senin de emekliliğin yakın ama seninle benim aramızda­ ki fark şu; senin sosyal çevren var, benim yok, senin hobilerin var, benim yok. Kardeşin olarak söylüyorum, mutlaka hobilerine devam et ve sosyal çevreni ihmal etme, çünkü sıkılıp boşluğa düşebilirsin’ dedi. Sonra Necip Bey’le düşündük ve 15 günde bir yemek fikri ortaya çıktı. En son ramazan­ da akşamları kahveye çıkıyorum, kağıt oynuyoruz falan, ama o kısa bir süre sonra sıkılıyor. Ölmeden 1 gün önce beni aradı. ‘Balık hazırlattım, gel’ diye, ama ben şehir dışında olduğum için katılamayacağımı söyledim. ‘O zaman maça gel, orada görüşelim mutlaka’ demişti, ama kısmet olmadı. Bizim maçta koltuklarımız yan yanaydı.” Adnan Tüfekçi’nin vefat haberini duyduğundaki anı da hiç unutamıyordu arkadaşı Nadi Okur: “Vefatını da Alaaddin Bey’in babasının cenazesinde öğrendik. Özellik­ le Bolu’da Arçelik’te çalışırken yan sanayinin gelişmesi için yaptığı katkılar nedeniyle çok iyi bir çevresi vardı. Bu konuda büyük çabalar sarf etti özel­ likle kriz dönemlerinde. Ticaret Odası Meclis Üyeliğini birlikte yaptık onunla. Birlikte seçildik. Seçim döneminde de gitmediğimiz kapı kalmadı. Bana ‘Nadi oğlum hiç bu kadar kimseye gitmemiştim. Bu seçim benim için onur meselesi, onun için bu seçimi almalıyız’ dedi. En küçük esnafa bile ulaştık ve seçildik de. Emek­ liye ayrılmadan önceki son yılıydı. Hatta seçim öncesi bir sanayici ağabe­ yimiz, ‘Adnan Bey’le seçime ben gireyim, sen çekilir misin?’ dedi. Bunu ona aktarınca Adnan Ağabey, ‘Ben seninle şubatta birlikte yola çıktım. Beraber yola çıktık, bırakmak yok’ dedi ve beraber devam ettik böylece. Seçilince de çok sevindi. Emekli olunca otomatik bitiyor göreviniz. Yeni bir arkadaşımız geldi onun yerine. Orim Cam’ın AR-GE müdürlüğünü yaptım uzun yıllar; ben de yılbaşında emekli olup ayrıldım. Ben emekli olunca Adnan Bey’in söylediklerini daha iyi anladım. Çünkü yapacak bir iş kalmıyor emekli olun­ ca, ama alıştım artık.” Adnan Tüfekçi hakkında anlatılanların ve yazılanların büyük bölümü Memleketim Bolu Gazetesi Köşe Yazarı Nilgün Özerdoğan’ın kaleminden çıktı bugüne kadar. Nilgün Özerdoğan, 10 Şubat 2016 tarihinden itibaren köşesini günler boyunca Adnan Tüfekçi’nin yaşam öyküsüne ayırdı. Onu tanıyan herkesle konuştu. Onun değerinin daha iyi anlaşılabilmesi için titiz bir çalışma yaptı. Ve en sonunda Adnan Tüfekçi konusunda da önemli bir kanaate ulaştı. Nilgün Özerdoğan, Adnan Tüfekçi ile ilgili böyle bir yazı dizisine neden ihtiyaç duyduğunu ve yazılardaki amacını şu şekilde anlatıyor: 83


“Adnan Tüfekçi çok seviliyordu onun için yazdım yazıları. Ben banka müdürüydüm ve onu ziyarete gitmiştim. Biraz soğuk ve ukala olarak bili­ yordum, ama bizi zarif ve kibar biri olarak karşıladı. Onun gerçek bir Ata­ türkçü ve çağdaş biri olduğunu bilmiyordum. Necip Bey son zamanlarda hep onun yanındaydı. Uzun uzun sohbet etmek isterdim kendisiyle, ama vefat edince bu yazıları yazmaya karar verdim. Keşke daha yakından tanı­ yabilseydim diye düşünüyorum. Ben Necip Bey’e gitmiştim o geldi. Ona ‘sizi ziyaret etmek istiyorum’ dedim. Yanımda bizim bölge müdürümüz vardı, ona ‘Arçelik bölge müdürü’ dedim. Adnan Bey de ‘Yok, emekli, tekaüt, artık kimse yüzüne bakmıyor’ dedi. Onun bu kadar insanların elinden tuttuğu­ nu bilmiyordum, öğrendikçe şaşkınlığım arttı. Sedat Turgay da çok üzüntü yarattı Bolu’da, sevilmese bu kadar olmazdı. Adnan Bey de öyle, büyük bu­ rukluk yarattı Bolu’da.” Adnan Tüfekçi, kendisini tanıyan hiç kimsenin pişmanlık duymayacağı türden bir insandı. Mevlana’nın dediği gibi, olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan biri değildi aslında. Görüntüsü aldatıcıydı. Dışardan bakıldığında soğuk, asık suratlı, asosyal ve donuk biriydi. Ama onu yakından tanıyanlar açısından durum hiç de böyle değildi. Soğukluğunun altında ince bir düşünce, asık suratının altında işini düzgün yapma kararlılığı, asosyal yapısının altında ise insan canlısı, sevecen ve şakacı bir adam vardı. Sözünü eğmeden, bükmeden savuruyordu karşısındakilere.

Adnan Tüfekçi, Halil Başoğlu, Zekeriya Alp ve Güner Yücetürk.

Kendini yaşadığı topraklara, karnını doyurduğu şehre adamış bir adamdı. O şehrin dertleri ile dertleniyor, sevinci ile neşeleniyordu. 12 Kasım 1999 depreminde şehrin yaralarının sarılması için gecesini gün84


düzüne kattı adeta. Bolu’daki en büyük özel sektör yatırımının kentten taşınmasını engelleyerek ve yeni bir fabrikanın buraya gelmesini sağlayarak, 5 bine yakın Bolulunun evine ekmek götürmesine vesile oldu. Adnan Tüfekçi, arkadaşlık ve dostluk seçiminde cimriydi. Herkese faydalı olamam kaygısı ile doluydu aslında. Ne kadar çok insan tanırsam, o kadar dert ve talep dinlemek zorunda kalırım endişesi taşıdı Bolu’da yaşadığı dönem boyunca. Herkese, iş, aş ve ekmek verememek onu kahrederdi. Bu nedenle dostları da arkadaşları da sınırlıydı. Çıkar odaklı ilişkiler kurmuyordu. Zaten bu yüzden olsa gerek dostları ve arkadaşları bir elin parmaklarını geçmiyordu. İş hayatında ciddiydi. Ama bu ciddiyetin altında da büyük bir sorumluluk duygusu ve adanmışlık hissi vardı. Patronları olan Koç Grubuna karşı son derece dürüst ve saygılı, çalışma arkadaşlarına ise merhametliydi. Ondaki bu sorumluluk duygusu ve çalışma azmi Koç Grubu tarafından da takdir edildi. Rusya’da sıfırdan bir fabrika kurup başına geçme onuru verildi ona. O da çok kısa bir sürede sıfırdan bir fabrika yarattı Rusya’nın steplerinde. İş arkadaşlarına karşı öylesine duyarlı, öylesine hassastı ki, iş kazası geçiren hiçbir işçisini hastane süreçlerinde yalnız bırakmıyordu. Yakınlarını kaybeden işçilerinin yanında ilk o yer alıyordu. İşten çıkarmanın kaçınılmaz hale geldiği kriz ortamlarında uykuları kaçıyor, gözyaşlarına boğuluyordu. Fabrikasındaki sendika temsilcileri bile onun hakkında kötü bir cümle kuramıyordu. İşten çıkarmak zorunda kalacağı işçilerin okuyan çocukları olup olmadığına, evinde hasta ve yaşlısı bulunup bulunmadığına bakarak son tercihini yapıyordu.

85


Adnan Tüfekçi, kendisini öylesine işine adamıştı ki, emekliliği geldiğinde büyük bir boşluğa düştü. 1980 yılında başlayan Koç Grubundaki macerası 2015 tarihinde son bulduğunda sudan çıkmış balık misali ortada kalmıştı adeta.

Koç Holding yöneticileri ile

Onu tanıyan dostları bu boşluğu doldurmak için her yolu denedi aslında. Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz başta olmak üzere tüm dostları ona yeni bir uğraş bulmak için seferber oldu. Ancak o hiç birini gururuna yediremedi, öteleyip durdu. Ancak o direndikçe kalbi bu durumu daha fazla kaldıramadı. Emekliliğini geçirmek üzere kiraladığı ofiste cansız bedeni bulundu. Geride onu büyük saygıyla anan dostlar bıraktı…

86


ADNAN TÜFEKÇİ’NİN ALBÜMÜNDEN

87


88


89


90


91


92


93


94


95


KAYNAKÇA 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29.

96

arsiv.ntv.com.tr/news/330935.asp arsiv.sabah.com.tr/2004/05/10/eko115.html www.balmed.org.tr/balmed/haber.asp?haber_id=1626 belgelerlegercektarih.com/tag/tek-parti-rejimi/ www.beysad.org.tr/News.php?do=Show&NID=71 www.bizbolulular.com/yazdir.asp?id=3183&q=2 www.boluekspres.com/icerik/haber.php?i=51173 www.bolugundem.com www.bolumuz.com/haber/804/17/ www.bolununsesi.com www.boluolay.com/bolu/tufekci-topraga-verildi-h30134.html www.bolutakip.com www.dha.com.tr ekonomi.haber7.com www.futbolumuz.com www.gzt.com www.haber3.com www.haberler.com www.hurriyet.com.tr › Hürriyet Arşiv www.iha.com.tr/etiket-adnan-tufekci/ www.koc.com.tr/tr-tr/koc-gundem/bizden-haberler-dergisi www.medya14.net www.memleketimbolu.com www.milliyet.com.tr www.ozgurbolu.com www.sanalbasin.com www.sessiztarih.net www.tariharastirmalari.com www.tdci.gov.tr/html/tarihce.html




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.