İZ BIRAKAN BOLULULAR 4
Bolu’ya Adanmış Bir Ömür:
MUZAFFER IŞIN HÜSEYİN TUNÇAY
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkıları ile Bolu Belediye Başkanlığı tarafından bastırılmıştır.
BOLU BELEDİYESİ YAYINLARI İZ BIRAKAN BOLULULAR SERİSİ-4 Hüseyin TUNÇAY
YAYIN KURULU Emine DAVARCIOĞLU - Bolu Belediye Başkan Yardımcısı Güler MERT - Kültür ve Sosyal İşler Müdürü İsmail ŞENTÜRK - Bolu Araştırmaları Merkezi Sorumlusu
YAYINA HAZIRLAYAN Tunçay Yayıncılık Basım Reklam Danışmanlık Organizasyon Ltd. Şti. Ahmet Rasim Sokak 33/A Çankaya/ANKARA (0312) 442 25 30 e-posta: tuncayyayincilik@yahoo.com 1. BASKI Ocak 2017 BASKI ………………………………………. ……………………………………… ISBN …………………………… BOLU BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYINIDIR, ÜCRETLE SATILAMAZ. KAYNAK BELİRTİLEREK ALINTI YAPILABİLİR.
İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ..................................................................................................7 TEŞEKKÜR.............................................................................................9 BAŞLARKEN....................................................................................... 11
BÖLÜM 1 YAŞAMI MUZAFFER SÜREYYA DÜNYAYA GELDİĞİNDE................................ 15 SOYADI FARKI.................................................................................... 16 ATATÜRK’ÜN TAVSİYESİ ................................................................... 16 OKUL DÖNEMİ, ÇOCUKLUK.............................................................. 17 Lakabı ‘’İmam Muzaffer’’................................................................................. 18 Okul Yılları........................................................................................................... 18 BJK’de Futbol Oynadı ..................................................................................... 18 MEMURİYET....................................................................................... 20 ASKERLİK .......................................................................................... 20 EVLİLİK.............................................................................................. 20 BÖLGE ŞEFİ ....................................................................................... 23 Keçilere Af!.......................................................................................................... 23 Silahla Vurulma ve Memuriyeti Bırakış..................................................... 26 KERESTECİLİK VE ABANT PARKE...................................................... 27 SİYASETE GİRİŞ VE CHP..................................................................... 28 60 İhtilali ve CHP ile Başlayan Soğukluk .................................................. 29 BEDEN TERBİYESİ GENEL MÜDÜRÜ................................................. 32 SİYASET, YENİDEN…......................................................................... 32 TİCARET ODASI BAŞKANI ................................................................ 35
BÖLÜM 2 SİYASET BOLU’NUN KADİM REİSİ… .............................................................. 39 Bolu Sağlık Merkezi Olmalı........................................................................... 41 Tabaklar Hamamı’nın Önündeki Sundurmanın Yıkılışı....................... 47 İlk Dönemin Diğer Çalışmaları..................................................................... 48 2. BAŞKANLIK DÖNEMİ .................................................................... 49 Bolu’nun İlk Katlı Otoparkı............................................................................ 51 Kökez Suyu Şişeleme Tesisi........................................................................... 52 Belediye Sarayı.................................................................................................. 52 3
Japonya Gezisi Şehirciliğe Bakışını Değiştirdi........................................ 54 Borazanlar Deresi’nin Islahı........................................................................... 55 Hal ve Açık Pazaryeri İnşaatı......................................................................... 55 Belediye Borcunu Ödeyemeyince… ........................................................ 56 Seçime Doğru Yatırımlar Meyvesini Veriyor ........................................... 57 Kanalizasyon İçin Seferberlik ...................................................................... 57 Yeni Su Kaynakları............................................................................................ 62 Su Depoları......................................................................................................... 63 Vilayet Önü Düzenlemeleri ve Anıtpark................................................... 63 Darbeye Doğru…............................................................................................. 64 Bolu’ya Asfalt Şantiyesi................................................................................... 65 Asfalt Şantiyesine Nasıl Para Buldu?.......................................................... 66 Terminal Binası.................................................................................................. 67 80 İhtilali ve Geri Çekilme ............................................................................. 68 ANAP’LA YENİDEN BAŞKANLIK ...................................................... 71 Başkanlıkta Yeni Dönem................................................................................ 73 Toplu Taşımaya Takviye.................................................................................. 74 İçme Suyu Çalışmaları..................................................................................... 75 İşçi Elbiseleriyle Gece Yarısı Eve Gelince................................................... 75 Tehditlere Kulak Asmazdı…......................................................................... 76 Yeşil Alanlara Özel Önem............................................................................... 76 Özal’la Halının Üzerinde Proje İnceleme ................................................. 77 Senin Gibi Çocuktan Bakan Olursa…........................................................ 78 Kırgın Ayrıldı....................................................................................................... 79 Kırgınlığı, Bakanı Koltuğundan Etti............................................................ 79 Eğitim Atağı Yarım Kaldı................................................................................. 80 Bolu-Düzce Rekabeti....................................................................................... 81 Bolu ve Termalizm............................................................................................ 82 Sanayi Bölgelerinin Seçimi ........................................................................... 84 İzzet Baysal’a Vefa............................................................................................. 86
BÖLÜM 3 AKTİF SİYASET SONRASI Sen Benim Seçmenime Böyle Söyleyemezsin....................................... 92 Herkesin Başkanıydı…................................................................................... 93 Maddiyata Önem Vermezdi…..................................................................... 93 Amerikan Araba Merakı................................................................................. 94 Kuşları ve Tavlayı Severdi............................................................................... 96 Bülent Ersoy Şarkı İsteğini Anlamayınca…............................................. 96 Evde Sert ve Disiplinli Ama Adildi…......................................................... 96 Çocuklarının Evlilikleri .................................................................................100 Balıkesir’de Kara Saplanan Otobüs .........................................................102 Yarım Kalan Projeleri.....................................................................................103 4
Necdet Gören’e: ‘’Beni Unuttur’’ ................................................................104 Siyaset Sonrası Hastalıkla Boğuştu..........................................................104 Torun Sevgisi....................................................................................................105 Boluspor............................................................................................................107 SONUÇ............................................................................................. 108 Kaynakça...........................................................................................................113
5
6
ÖNSÖZ Bolu, bugün Türkiye’nin en yaşanabilir kentleri arasında ön sıralarda yer alırken, dünya sıralamasında da en üst basamağa çıkmak için gün sayıyor. Bolu Belediyesi olarak alt yapının yanında kentin tarih ve kültürüne de sahip çıkıyoruz. Doğal güzelliklerine ek olarak, dünyanın sayılı şehirlerinden biri olan kentimizi bugünlere getirenleri, onun tarihine, kültürüne, ekonomisine ve sosyal hayatına katkıda bulunanları unutmadık, unutamayacağız. Bu nedenle Belediye olarak, hem geçmişimize ışık tutmak hem de kentimizi bugüne getirenlere vefamızı göstermek adına; ‘’Bolu’da İz Bırakanlar’’ ve ’’İz Bırakan Bolulular’’ serilerini yayınlamaya başladık. ‘’İz Bırakan Bolulular’’ serisi kapsamında, şimdiye dek ‘’Modern Bir Köroğlu ve Ayvaz Hikayesi: İzzet Baysal &Ahmet Baysal’’, ‘’İlklerin Adamı: Şerafettin Erbayram’’ kitaplarını basarak sizlerle buluşturduk. Bu serinin dördüncü kitabı olan ve Bolu’nun seçilmiş belediye başkanları içinde en uzun süre görev yapan Muzaffer Işın’ın hayatı ve Bolu’ya kattığı değeri anlatan bu kitabı siz değerli hemşehrilerime sunmaktan onur duyuyorum. Bolu’nun bugünkü haline gelmesinde büyük katkısı olan, başkanlık yaptığı dönemde bugünkü Bolu’nun temel taşlarını döşeyen Muzaffer Işın’ın hayata nasıl başladığını, hangi aşamalardan geçerek Belediyeyi yönetmeye talip olduğunu göreceksiniz. Kitapta, 4 kez seçilerek halkın sevgisine mazhar olduğu görülen Işın’ın bu kent için gösterdiği çabalara, bugün artık büyük kısmı gerçekleşmiş olan hayallerine, o günlerden bugünkü Bolu’ya bakışına şahit olacaksınız. Bolu’da yeni yollarından yapılması için geniş istimlaklardan, asfalt şantiyesine, büyük kanalizasyon yatırımlarından trafik sorunun çözümü için ilk otoparkı kurmasına, Belediye Sarayı’nın yapımından bugünkü Pazar yerinin kuruluşuna onun Bolu için yaptıklarını da bu kitapta bulacaksınız. Seçilmiş bir belediye başkanı olarak halkla birlikte tam 17 yıl görev yapan, gerektiğinde gözünü budaktan sakınmayan, Bolu için yararlı olduğuna inandığı görüşlerini her platformda anlatmaktan çekinmeyen Işın’ın yaptıklarını hayırla yad ediyor ve gani gani rahmet diliyoruz. Bolu’nun güzelliğinin ortaya çıkarılması, daha yaşanılabilir bir kent olmasında önemli rol oynayan kişilerden biri olan Muzaffer Işın’ın hayatından bölümler ortaya koyan bu çalışmanın hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ederim. Saygılarımla. Alaaddin Yılmaz Bolu Belediye Başkanı Ekim 2016 /Bolu 7
TEŞEKKÜR
..... Temmuz 2016
9
BAŞLARKEN Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in; ‘Devler gibi eserler bırakmak için karıncalar gibi çalışmak lazım’ sözü Muzaffer Işın için söylenmiş sanki. O da Bolu’da seçilmiş belediye başkanları içinde en uzun süre görev yapmış biri olarak, dev eserler bırakmış doğduğu topraklara ve kendinden sonraki kuşaklara. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında küçük bir kasaba görünümündeki Bolu’nun bugünkü modern yüzüne kavuşmasında önemli katkı sunanlardan biri olan Muzaffer Işın, Sokrates’ın ‘Bir şeyler değiştirmek isteyen insan önce kendinden başlamalıdır’ felsefesini hayatına uyarladıktan sonra bu büyük değişimi başarmış biri. Siyaseten önceleri sol bir dünya görüşüne sahip olmasına rağmen, Türkiye’deki sosyal demokrat felsefenin kuşatılmış ve bir avuç elitist grup tarafından ele geçirilmiş olduğunu düşünmeye başladığında, değişime kendisinden başlamış Muzaffer Işın. Cumhuriyetle birlikte dünyaya gözlerini açan ve cumhuriyetin kuruluş manifestosuna sıkı sıkıya bağlı bir ortamda büyüyen Muzaffer Işın, gittiği her yere değişimi ve reformu beraberinde götürmüş adeta. 1940’lı yılların Bodrum’unda köhnemiş bürokratik yasaları ve teamülleri bir kenara bırakarak halkın adamı olmakla memuriyete başlayan Muzaffer Işın, Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile birlikte yaptığı başarılı çalışmaların ödüllendirilmesini beklerken, sürgüne maruz kalınca bırakmış memuriyeti. Demokrat Parti mağduru biri olmasına rağmen devlet adamlığı ile halk adamlığı arasında sıkıştığını ise 27 Mayıs 1960 darbesi ile anlamış. Cumhuriyeti kuran iradenin halktan ve halkın değerlerinden kopmaya başlaması ile birlikte O da, bir halk adamı olarak koparmış eski partisini ile bağlarını. ‘Ne en güçlü olan tür hayatta kalır, ne de en zeki olan… Değişime en çok adapte olanlar hayatta kalır’ diyen Charles R. Darwin gibi halkın değerler sistemine göre belirlemiş bundan sonraki hayatını. Yassıada’daki yargılamaların tam bir rezalete dönüştüğü bir dönemde, eski partisi ile yollarını ayırma zamanının geldiğini anlayarak, darbe sonrası kurulan ve Demokrat Parti’nin devamı sayılan Süleyman Demirel önderliğindeki Adalet Partisi saflarında bulmuş kendini. 1963 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nden, Bolu’nun seçilmiş ilk belediye başkanı olan İsmail Özer’in karşısına bir dönem sonra yani 1968’de, Adalet Partisi de eski bir CHP’li olan Muzaffer Işın’ı sürmüş. Bu kritik yarışı sadece 12 oy farkla kazanan Muzaffer Işın, 1989 yılına kadar tam 4 dönem Bolu’nun en uzun süreli belediye başkanlığı yapmış. 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül darbesi derken, 1980 sonrası bu kez değişimin öncüsü ANAVA-
11
TAN Partisi ile yolları kesişmiş Muzaffer Işın’ın. Yine değişimi takip etmiş yani. Muzaffer Işın’ın devlet adamlığı ile halk adamlığı arasındaki tercihi Konfüçyüs’ün; ‘Sevdiğiniz mesleği seçin. Böylece bir gün bile çalışmak zorunda kalmazsınız’ sözünün kendi hayatına uyarlaması sanki. Halk adamlığı tercihi, halka hizmet arzusu bu denli yoğun birinin yorulduğu da görülmemiş 4 dönemlik belediye başkanlığı süresince. Yol yaparken kazma- kürek almış eline, su ararken çizmesini giyip dağları, dereleri arşınlamış. Ve bugünkü modern Bolu’nun alt yapısını hazırlamış. ‘Bir adamın büyük olup olmadığını, onun alçak gönüllüğünden anlayabilirsiniz’ sözünü hayat felsefesi yapmış Muzaffer Işın. Cumhurbaşkanları, başbakanlarla aynı sofralarda oturmasına rağmen, halktan ve halkın değerlerinden kopmamış bir gün bile. Makam arabası kullanmamış, belediyeden tek kuruş harcırah almadan yurtiçi, yurtdışı tüm seyahat masraflarını kendi cebinden karşılamış yıllarca. Demirel den, Özal’dan milletvekili, hatta bakanlık teklifi almasına rağmen O; J. Sezar gibi, Roma’da ikinci adam olmaktansa doğduğu topraklarda birinci adam olmayı tercih etmiş. Bir köy görünümündeki Bolu’ya şehir görüntüsü kazandırmak elbette kolay olmamış. Özellikle istimlak süreçlerinde onun yaptıklarını anlamayanlar direnmiş yıllarca ona karşı. Ama O, ‘Orkestrayı yönetmek isteyen sırtını kalabalığa dönmelidir’ diyerek, Belediyenin hizmet orkestrasını büyük bir ahenk içinde yönetmiş 17 yıl boyunca. Bu kitapta Bolu’nun ‘Kadim Reisi’nin hayat hikâyesini okuyacaksanız. Yarım asır önce modern ve daha yaşanabilir bir Bolu hayaliyle yola çıkmış bir adamın hikâyesini. 50 yıl önceki projeleri bile halen takdirle anılan Kadim Reis’in, Bolu’yu termal, sağlık turizmi başkenti ve üniversiteler merkezi yapma düşlerine tanık olacaksınız. Kendisinden sonra belediye başkanı seçilen Necdet Gören’e görevi devrederken ‘beni unuttur’ diyecek kadar cesur ve mütevazi bir adamın hikayesi bu. Bolu kazandırdığı eserleri ise saymakla bitecek gibi değil. Bu nedenle Bolu’nun ve Boluların Muzaffer Işın’ın unutmaları çok zor görünüyor. Çünkü Muzaffer Işın, Bolu halkına ikram ettiği Kökez Suyu gibi unutulmaz bir damak tadı bırakmış hafızalarında.
12
BÖLÜM 1 YAŞAMI
13
14
MUZAFFER SÜREYYA DÜNYAYA GELDİĞİNDE Genç Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden doğarak kurulduğu ve Cumhuriyeti ilan ettiği yıl olan 1923 yılında doğdu Muzaffer Süreyya Işın. Cumhuriyetin ilk çocukları olan bu nesil, yeni Türk Cumhuriyeti’ni ayağa kaldırmak için canını dişine takacak, ülkesi için elinden ne gelirse yapmaktan geri durmayacaktı. Muzaffer Işın, Bolulu Asadarlar, Ateşliler, Mumcular ve Nazırlar Sülalesinden olan annesi Şükriye Hanım ile Harputlu Hüseyin Ağa’nın oğlu eski ağır ceza reislerinden Mehmet Zeki Bey’in 4. çocuğu olarak babasının hakim olarak görev yaptığı olan Balıkesir’de dünyaya geldi. Babası Harputlu Mehmet Zeki Bey’in hakim olarak Elazığ’dan Bolu’ya tayin olmasıyla, aslen Kafkas Çerkezi olan annesi Şükriye Hanımın evliliği 1909 yılında gerçekleşmişti. Küçük Muzaffer ailenin 5 erkek, 3 kız kardeşinden biriydi. Babasının ilk evliliğinden Munise, Fecri ve bugün adı hatırlanamayan 3 çocuğu vardı. Evlendiklerinde Muzaffer Işın’ın annesi Şükriye Hanımın da ilk evliliğinden Fahri isimli bir oğlu bulunuyordu. Yeni evlilikten ilk olarak 1911 yılında Tarık Ziya doğar. Ondan bir yıl sonra doğacak çocukları Şebinkarahisar’dayken 1915 yılındaki Ermenilerle yaşanan hadiselerde daha 2 yaşındayken hayatını kaybeder. Mehmet Zeki Bey Şükriye Hanım çiftinin 3. çocukları Nevber olur. Daha sonra öğretmenlik yapacak olan Nevber Hanım’ın ardından son çocuk olarak Muzaffer Süreyya dünyaya gelir. Küçük Muzaffer’in anne tarafından dedesi Hacı Yakup Efendi de Bolu’nun ilk müfttülerindendir. Henüz cumhuriyetin ilan edilmediğinden ismi önce Süreyya konulur. Ama zafer kazanılınca dede Hacı Yakup Efendi isminin Muzaffer olmasını ister. Muzaffer Işın yıllarca bu iki ismi taşıyacak, 1980’li yıllara gelindiğinde ise siyasette iki ismin sıkıntı yarattığı düşüncesinden hareketle Muzaffer Süreyya Işın yerine, Muzaffer Işın adını kullanmayı tercih edecekti. Babası Mehmet Zeki Bey çeşitli yerlerde görev yaparken, geçirdiği mide rahatsızlığı sonucunda, 1928 yılında, 66 yaşındayken Bursa’da ağır ceza reisliği görevi sırasında vefat edince, küçük Muzaffer daha 5 yaşında yetim kalacaktı. Mehmet Zeki Beyin kabri Emir Sultan Hazretlerinin kabrinin yanı başında bulunuyor ve hala torunlarınca da ziyaret ediliyor. Eşini kaybeden Şükriye Hanım çocuklarını toplayıp 1928 yılında Bolu’ya dönecek, bundan sonra hayatını çocuklarının iyi bir eğitim almasına adayacaktı. Bu arada Muzaffer Işın’ın büyük abisi, şiirleri de güfte olarak şarkılara konu olan Tarık Ziya Işıtman (Işın). Işıtman’ın Muzaffer Işın’ın doğduğu yılın Bolu’suna yazdığı şiir şöyle:
… İnsanlarla beraber Her şeyi uyuklar gibi sessiz yaşar Bolu denen şehrin yalnız adı var Yaylı arabalar 3 günde sallana sallana Varır Adapazarı’na Ümitsiz yüzler sarardıkça sararır, Karanlık şehir gönüller gibi yaslı Cumhuriyet’ten önce budur işin aslı
SOYADI FARKI Soyadlarının farklı olmasının da ayrı bir hikayesi var Tarık Ziya Işıtman’la diğer Işın kardeşlerin. 1934 yılında soyadı kanunu çıktığında Türkiye’de iletişim hayli kısıtlıdır. Tarık Ziya Işıtman o zamanlar İzmir Bergama’da öğretmenlik yapmaktadır. O Işıtman soyadını alır ve aileye bildirir. Ancak Bolu’daki aile aldığı soyadının ‘’Işın’’ olduğunu zannederek bu soyadını alır. Tarık Ziya’nın soyadı Işıtman olarak kalır. Ancak hayatının son yıllarında o da soyadını Işın olarak değiştirecektir. Tarık Ziya Işın öğretmenliğinin yanında şairdir ve 3 şiir kitabı vardır. Şiirlerinin bir kısmı da bestelenmiştir. Özellikle, Selahattin Pınar, Sadettin Kaynak tarafından. ‘’Yine Dumanlar, Yollar geçilmez oldu’’ Sadettin Kaynak tarafından bestelenmiş. ‘’Aşkın susuz bağında pınar gibi çağlarım’’ şiiri de şarkı olarak bestelenmiştir. O dönemlerde güfte yazarı belli olmadığı için şarkılar daha çok bestekarları ile anılırken, sonradan bir şiir yarışması ya da güfte arayışı içinde olan TRT’ye 1942 yılında Bolu’dan bazı arkadaşlarının Tarık Ziya Beyin kitaplarını götürmeleri ile TRT onun güfte sahibi olduğunu görecek ve ondan sonra güfte sahibi olarak bahsetmeye başlayacaktı Tarık Ziya Işıtman’dan. Yeğeni Haluk Işın, amcasının güfte sahibi olduğunu radyodan duyduğunda öğrenmiş, bunu duyduğunda yaşadığı heyecanı, ‘’Bir gün yolda gelirken radyoda ’Şimdi Sadettin Kaynak’ın ölümsüz eserlerinden, güfte yazarı Tarık Ziya Işıtman’ deyince benim tüylerim diken diken oldu’’ diye anlatıyor.
ATATÜRK’ÜN TAVSİYESİ Muzaffer Işın’ın ağabeyi Tarık Ziya Bey, cumhuriyetin yolunu gözlediği aydınlık nesilden ve bizzat Atatürk’ün yön verdiği gençlerden biri olacaktı.
16
Atatürk
Tarık Ziya’nın Atatürk ile karşılaşma hikayesi de oldukça ilginç. Tarık Ziya, Bursa’daki öğretmen okulunda okurken, bir piyeste başrol alır. Ve tesadüfen piyesi Atatürk de seyretmektedir. Piyesin sonunda, ‘’Bu çocuk kim, çağırın bana’’ der Gazi Mustafa Kemal. Ve Tarık Ziya’ya hayatına yön verecek direktifi verir: ‘’Sen mutlaka burayı bitiyorsun ve sana emrediyorum, Gazi Terbiye’ye gideceksin.’’ Eğitilmeyen bir milletin millet vasfını kazanamayacağını bildiği için o zamanlar Atatürk’ün eğitim konusunda büyük ısrarı vardır. Tarık Ziya da Atatürk’ün direktifine uyacak ve öğretmen olarak cumhuriyete aydın kuşaklar yetiştirmeye kendini adayacaktı. Muzaffer Işın’ın bir diğer kardeşi de Meliha Nevber Hanım’dır. Atatürk döneminin çocukları olan Meliha Nevber Hanım da öğretmendir.
OKUL DÖNEMİ, ÇOCUKLUK Muzaffer Işın’ın annesi eğitimi olmamasına rağmen dirayetli bir kadındı. Tüm çocuklarının eğitim almasını sağlayacaktı. Küçük Muzaffer Süreyya İlkokulu Bolu’da Gazipaşa’da okuyacaktı. Bu yaşlarında Muzaffer ele avuca sığmaz yaramaz bir çocuktu. Annesi onunla başa çıkamayacağını anlayınca, Bergama’daki abisi Tarık Ziya’nın yanına gönderecekti. Abisini babası gibi seven Muzaffer, ortaokulu onun yanında bitirmişti. Kendinden 12 yaş büyük olan ağabeyine büyük bir saygısı vardı ve ona karşı hayatı boyunca aşırı bir hürmeti devam edecekti.
17
Lakabı ‘’İmam Muzaffer’’ Muzaffer Süreyya’nın çocukluğuna dair güzel bir anı da var. Çocukluğunda annesi küçük Muzaffer’e sürekli takke giydirdiğinden, onun mahalledeki lakabı ‘’İmam’’ dır. Babasının lakabına ilişkin oğlu Haluk, şu anekdotu hatırlıyor: ‘’Bir gün Bolu’ya annemin akrabaları geliyor. Otobüsten iniyorlar, sene 48-49 ve ‘Muzaffer Bey’ diye soruyorlar, kimse tanımıyor. Sonra adamın biri, ‘orta boylu, tıknaz biri mi?’ diyor, onlar da ‘tamam’ deyince, ‘ya, bu bizim imam Muzaffer’i soruyor’’ diyor. Akrabalar babamı öyle bulabiliyor. Çünkü o zamanlar herkes babamı öyle tanıyor.’’
Okul Yılları O yıllarda hem annesi artık onun yaramazlıklarıyla baş edemediğinden hem de Bolu’da doğru dürüst okul bulunmadığından Muzaffer Süreyya, öncelikle Kastamonu Lisesi’ne gönderilir. Burada bir yılık eğitimin ardından Bolu’da açılan Orman Okulu’nun imtihanını kazanınca memleketine döner tekrar Muzaffer Süreyya. Buradan Orman Mühendis Muavini olarak mezun olan genç Muzaffer hayata atılmaya hazırdır artık. Kendi özgeçmişinde ‘’Nüfus kağıdının arkasında yazılı bulunan 575 kuruş maaşla, 1935’lerde hayat mücadelesi vermeye başladığını’’ aktarıyor Muzaffer Işın.
BJK’de Futbol Oynadı Bu arada, futbola ilgisi ve yeteneği de çoktur genç Muzaffer’in. Güçlü kuvvetli bir delikanlı olduğundan, daha Bolu’da okurken 1937 yılında, yani 14 yaşında futbol hayatı başlar. Bolu Gençlik’te oynar önceleri, çok ciddi bir futbol sevgisi vardır Muzaffer’in. Güçlü vücut yapısı ve futbol kabiliyetiyle kısa sürede Bolu’da sivrilir Muzaffer. O sırada Beşiktaş da transfer etmek ister bu yetenekli delikanlıyı. 1930’lu yıllardaki iletişimin azlığı düşünüldüğünde büyük bir olaydır bu. Genç Muzaffer’i parayla transfer edip İstanbul’a götürürler. Henüz 18’ine bile girmemiştir daha. Beşiktaş’ta kısa bir süre top oynayan Muzaffer’in bu kez okul hayatı tehlikeye girer. Bir yandan okul, bir yandan futbol derken, zor da olsa okulunu bitirir. Aslında futbol ateşi sönmemiştir hala bu delikanlıda. Ancak babasının olmayışı ve hayata bir an evvel atılma zorunluluğu onu çalışmaya zorlar. Bir ara askerdeyken, İzmir’de Göztepe’de de top koşturur Muzaffer Işın. Kornerden attığı golleri ile meşhurdur ve o zaman tanıyanların anlattığı kadarıyla müthiş bir sol açıktır genç Muzaffer. Ancak Muzaffer Işın’ın futbol hayatı hiç de ummadığı bir son ile bitecekti. Oğlu Haluk Işın, babasının futbol hayatına ilişkin şunları anlatıyor: 18
Gençlik yılları
‘’Şimdi olsaydı 10 milyon euroya satılırdı derler hep. Çok seri bir futbolcuymuş, sol açık. Solaktı, çok güçlü bir vücudu vardı. Kornerleri çok meşhurdu, ters 90’dan hep gol atarmış. Hatta Düzce’de bir maç var. 1-1 devam ederken, iki takım birbirine çok zıt ve maç Düzce’de. Son dakikada babam kornerden gol atıyor. Gol olduğu anda babam sevinci yaşayamıyor, hastanede gözünü açıyor, zira sırtından 19
bıçaklamışlar. Neyseki ciğerlerine felan girmemiş. 5-6 santim kadardı yara izi ve sırtında dururdu.’’
MEMURİYET Bu ele avuca sığmaz delikanlı artık çalışmak zorundaydı. Futbol hayatı nedeniyle okulu zar zor da olsa bitirmişti, ancak çok zekiydi. İlk devlet hizmetine Karabük Numune Orman İşletmesinde Bölge şefi olarak başladı. Bu arada, meteoroloji uzmanı olmak için açılan sınavlara da girerek kazanan Muzaffer Işın’a devlet bursu ile Avrupa’ya gitmenin yolu da açılacaktı. Ancak zor yıllardı o zamanlar. 2. Dünya Savaşı’nın patlaması, yurtdışında eğitim görmesine mani olacaktı. Nasıl olmasın ki Avrupa yanıp kavruluyor, bu ateşten kendini korumaya çalışan Türkiye de tedbirlerini artırıp sınırlarını kapatıyordu.
ASKERLİK Yurtdışında eğitim hayalleri suya düşen Muzaffer Işın, 1943 yılında, yani 2. Dünya Savaşı’nın en sıcak dönemlerinde askere gidecekti. Yedek Subay olarak görev yapan Işın’ın askerliği savaşın bitiminden sonraya dek sürecek, yani 1946’da askerliğini bitirecekti. Askerlik sırasında yaşanan hoş bir raslantı ise genç Muzaffer’in gururunu ortaya koyuyor. Muzaffer Işın’ın baba bir anne ayrı Fecri isminde bir ağabeyi vardı. Muzaffer askerliğini İzmir’de yaparken, o da Bergama’da tugay komutanıydı. Muzaffer, Garnizon Komutanı’nın emir subayıydı ve ağabeyi Fecri’nin bundan haberi yoktu. İzmir’de bir gece düzenlenen yemeğe katılan ağabey Fecri, garnizon komutanı ile gelen kardeşini görünce, hemen onu yakalar ve sorar; ‘’Ne işin var senin burada?’’ Tabi Muzaffer de selam verip, durumu anlatır. Ağabeyinin orada askerlik yaptığından haberi yoktur, gururuna düşkün genç adam her hangi bir iltimas olmasın diye ağabeyini devreye sokmamak için durumu anlatmamıştır. O sırada İzmir Garnizon Komutanı, Fecri Bey’e; ‘’Sen nereden tanıyorsun bunu’’ diye sorunca, o da ‘’Bu benim kardeşim’’ karşılığını verir. Komutan bunun üzerine ‘’Al götür öyleyse’’ der ve sonuçta genç Muzaffer ağabeyinin yanına Bergama’ya gider ve yedek subaylığının ilk bölümünü burada tamamlar.
EVLİLİK Askerlik dönemi genç Muzaffer’in hayatının en önemli dönüm noktalarından birini oluşturacaktı. Zira hayat arkadaşı Güzin Hanım’la da Bergama’da yolları kesişecekti. 20
Muzaffer Işın ve Eşi Güzin Hanım
Genç Muzaffer ağabeyi ile karşılaşmasının ardından Bergama’da askerliğini yaparken, Bergama Ağır Ceza Reisi de Fecri Beyin arkadaşıydı. Orduevinde sık sık biraraya geliyor, bazen briç oynuyor, sohbetlerde de 21
ayrılmıyorlardı. Daha sonra eşi olacak Güzin Hanım, ağır ceza reisi olan dayısının yanına gelince Muzaffer ile tanışıyor, böylelikle mutlu bir evliliğin temelleri atılıyordu. Oğlu Tarık Işın, anne ve babasının tanışma ve evlenme hikayesini şöyle aktarıyor: ‘’Babam askerdeyken, 1946 yılında evleniyorlar. Annemin sağlığı pek iyi değilmiş o sırada, hava değişimi için Bergama’ya ağır ceza reisi olan dayısının yanına gönderiyorlar, babamla orada tanışıp, evleniyorlar.’’
Eşi ile 22
BÖLGE ŞEFİ Muzaffer Işın askerliğini İzmir’de tamamlayarak, 1946 yılında Bodrum Müstakil Orman Bölge Şefi olarak tekrar memuriyet hayatına geri döndü. Artık evliydi ve sorumluluğu vardı. Bodrum’da 5 yıl kalacak olan çiçeği burnunda bölge şefi, burada birçok yeniliğe imza atarak kişiliğini bulacak, ancak ‘eski köye getirdiği yeni adetler’ başına iş açacaktı. Bugün turizmin gözde merkezlerinden olan Bodrum’da, 1946’larda bugünkü durumdan eser yoktu. Yörede ne doğru dürüst yol, ne yapılacak iş, ne de insanların para kazanılabileceği düzgün bir iş alanı vardı. Ama yeni bölge şefi ne de olsa cumhuriyetin ilk kuşaklarından birini temsil ediyordu ve halkın nabzını tutmaya çalışıyordu. Muzaffer Işın Bodrum’a geldiğinde öncelikle vatandaşla devleti barıştırmaya çalıştı. Zira vatandaş geçimini ormana bağlamış, başka bir yerde de çalışamıyor, ama böyle olunca da ormanın sahibi olan devletle sürekli karşı karşıya geliyordu. Genç Bölge Şefi bu sorunu çözmeye karar vermişti. Yöreye geldiğinde, 2 bin 350 dava dosyası vardı Orman’ın vatandaşa açtığı. Bunların çoğu da 1-2,5 TL arası küçük rakamlar için açılmış davalardı. Vatandaş eşeği ile odun getirirken, ormanda keçisini otlatırken yakalanmış, kesilen cezaları da ödeyemeyince de devlet ile davalı duruma düşmüştü. Buna bir çözüm yolu arayan Muzaffer Işın, Bodrum hakimi ile görüşmeye karar verecekti. O zamanların Bodrum hakimi, ileride de karşısına çıkacak ve ona yardımcı olacak Cezmi Bey’di. Hakime giden Bölge Şefi Muzaffer Bey, onun iş yükünü hafifletecek, vatandaşı da ağır bir yükten kurtaracak bir teklif yapacaktı. O zamanlar bölge şefleri davalarda müdahil olarak savunma yaptığından Muzaffer Işın, ’Cezmi Ağabey, burada 2,5 liraya kadar ne kadar dava varsa ben müdafaa etmeyeyim, sen de bu davaları düşür. Çünkü, yazık, günah, kağıt parasına değmez bu davalar, hem vatandaşa hem de bize yük’ der. Bodrum Hakimi de buna olumlu yaklaşınca, davalar bir bir düşer ve halk bu davalardan kurtulur. Muzaffer Işın halkın gözünde büyümeye başlar, ama daha yörede sevilmesi için yapılması gerekenler vardır.
Keçilere Af! Görev yaptığı ikinci yıl tam 72 orman yangını çıkar Bodrum yöresinde. Neredeyse her gece yangına gitmektedir bölge şefi, o zamanın kısıtlı imkânlarıyla tek yapabildikleri de yangının istikametindeki ormanı keserek yangını durdurmak veya üzerine toprak atmaktır. Çaresizdir 23
genç bölge şefi. Bir yandan ülkenin hazinesi yanan ormanlara üzülürken, bir yandan da canını dişine takıp bunları söndürmeye çalışmaktadır. Bir yandan da bu yangınların nasıl durdurulabileceğine kafa yorar Muzaffer Işın. İlk çocuğu Tarık doğmuştur bu arada, ama neredeyse evine gidememektedir yangınlardan. O sıralarda ormanda sık sık geziye çıkarak, durumu kontrol etmeye çalışır genç bölge şefi. Ancak bir gün ağacın birinde gördüğü yazı kafasını karıştırır Muzaffer Işın’ın. Yazıda , ‘’Ya keçilerin affı, ya da ormanların mahvı’’ yazmaktadır. Bunun ne anlama geldiğini anlayamasa da kısa sürede yöredeki bütün muhtarları o ağacın dibine toplar Genç Bölge Şefi ve ‘’Anlatın bana bunu’’ der, ‘’bu yazı ne demek, ne anlama geliyor?’’ Muhtarlar önce bir şey söylememeye çalışsa da sonuçta dayanamazlar, ‘’Şef, orman bize, biz de ormana bakıyoruz. Biz ne yiyip ne içeceğiz, keçi de yasak. Keçi bizim hayatımız. Sütünü içiyoruz, peynirini yiyoruz, kılından, tüyünden çorabımızdan hırkamıza kadar örüyoruz, derisinden çarık yapıyoruz, etini yiyoruz. Bizim hayatımız keçi, devletse ormanı yasaklıyor, biz ne yapacağız?’’ diye sorarlar. Durumu anlayan Bölge Şefi çare aramaya başlar ve hemen orada kararını verir; ‘’Ben size bu alanda keçi otlatmayı serbest bırakacağım. Orman vasfını kaybetmiş bir arazinin etrafını taşla çevireceğiz, sadece orada otlatacaksınız, dışına çıkarmayacaksınız, var mısınız?’’ diye sorar. Köylüler de şaşırmıştır bu duruma, ‘’Tamam’’ derler. Ama yine de ‘bu işte bir bit yeniği var mı?’ diye düşünürken, devletin yarın ne yapacağı belli olmaz diye de kendilerini garantiye almaya çalışırlar. ‘’Tamam, ama yarın sen gidersin, onun için bize imzalı kağıt vereceksin, eğer onu verirsen kabulüz’’ derler. Bölge Şefi Muzaffer Işın da onların belirlenen alanda keçi otlatabileceğine ilişkin imzalı bir evrak verir, ardından bozuk orman vasfında bir yer belirlenip, etrafı köylülerle birlikte taşlarla çevrilir. Bu çareden herkes memnundur, genç bölge şefi de köylüler de. Bu çalışmanın yansıması da inanılmaz olur, ertesi yıl yangın sayısı sadece 2’ye düşer. Bölge şefi başarısından memnun tam da bu işin tadını çıkaracakken, bu kez ‘mevzuat hazretleri’ dikilir karşısına. Tam da filmlere konu olacak cinsten devlet bu kez de neden yangın çıkmadığının peşine düşer. Bakanlıktan sürekli telgraf gelmeye başlar, ‘’yangınları neden bildirmiyorsunuz?’’ diye. Muzaffer Işın, başarısından emin, hatta biraz da takdir bekleyerek ‘’yangın yok ki, neyi bildireyim?’’ diye cevaplamaya başlar telgrafları. Birkaç ay aynı durum tekrarlanınca Ankara ikna olmaz ve Bodrum’a müfettiş gönderir. Oğlu Haluk Işın, o dönem yaşananları, babasının anlatışından yola çıkarak şöyle aktarıyor: ‘’Müfettişle, görevlilerle birlikte atla ormanı dolaşıyor Muzaffer Işın. Hakikaten yangın felan da yok. Ama bu arada müfettiş bir gün ormanda tek başına gezerken bakıyor ki orada keçiler otluyor. He24
men jandarmaya haber veriyor müfettiş, köylülerin tutuklanmasını istiyor. Bu arada köyün muhtar koşup geliyor ve diyor ki ’Sen hiçbir şey yapamazsın, biz belgeli otlatıyoruz burada’ diyor. Müfettiş ‘’Ne belgesi’’ diye sorunca, genç bölge şefinin imzası ile devletin mührü olan, keçi otlatmalarının serbest olduğuna dair belgeyi gösteriyor. Bunun üzerine hemen şehre inen müfettiş, Muzaffer Işın’ı bularak, belgeyi suratına dayayıp, ’Sen ne yaptın?’ diye soruyor. Genç bölge şefi takdir beklerken, böyle bir davranışa şaşırıyor tabi. ’Benim taşla çevirdiğim yer orman mı gerçekte? Hangisi iyi, 72 yangın mı yoksa 2 yangın mı?’ diye cevap veriyor. Aslında köylülerin keçilerini otlatmaları için ayrılan alan çayırlık ve üç beş maki türünde ağaç varmış.’’ Ama müfettiş dinlemez bile genç bölge şefini. Mevzuat vardır, ve halkın ve devletin yararına da olsa mevzuat değişmez. ‘Yapamazsın bu işi, burası haritada orman. Sen devletin nizamına aykırı emir veriyorsun’ der ve jandarmaya emir vererek hemen orada gözaltına aldırır Muzaffer Işın’ı. Takdir beklerken, devletin ceberrut yüzü ile karşı karşıya kalan genç bölge şefi, elleri kelepçelenerek, Muğla Ağır Ceza reisliğine gönderilir. Suçlama çok ciddidir, ’devletin nizam ve itibarını yok etmek.’ Görevinin 3. yılındadır, Muzaffer Işın, çocuklarından Tarık 2 yaşında, Haluk ise 1 yaşındadır sadece. İlk gece nezarette yatırırlar genç bölge şefini, ertesi sabah hakim karşısına çıkacaktır. Ancak yine de burada talih Muzaffer Işın’ın yüzüne gülecekti. Tesadüfen Muğla Ağır Ceza Reisi, görev başladığı ilk yıl Bodrum’da vatandaşın cezalarını birlikte düşürdükleri Cezmi Bey’dir. Hakim, genç bölge şefini merdivenlerde görür, hemen ‘’Ne bu?’’ diye sorar, ardından da ‘’Bu adam devlet memurudur. Hemen kelepçelerini çözün ve benim odama götürün’’ diye emir verir. Muzaffer Işın ferahlamıştı, hakim Cezmi Bey’in odasında olanları anlattı bir solukta. Ancak Hakim Cezmi Bey onun iyi niyetinden emin olsa da ‘’Oğlum deli misin sen?’’ diye sorar, ‘’Devlete karşı geliyorsun. Tabi ki sen burada haklısın, ama devletin bir nizamı var, o nizama aykırı hareket ediyorsun’’ der. Ancak yine de Muzaffer’den emin olduğundan bir çıkış yolu düşünmeye başlar. Genç bölge şefine, ‘’Sen burada otur, dışarı çıkma’’ der ve davaya girer. Davada Ankara’dan gelen müfettişler müdahil olarak hazırdır ve Işın’a devlete ihanet suçunu isnat ederler. Ama hakim Cezmi Bey, bu genç bölge şefine inanmıştır ve onun iyi niyetinden kuşku duymadığından, tarihe geçecek bir karar imza atar; ‘’Karar: Bölge şefi devletin nizam ve intizamına aykırı hareketten suçlu bulunmuştur, ancak fiilin sonucunda devletin menfaati olduğundan beraatine…’’
25
Muzaffer bu kez şansı ile kurtulmuştu, ancak övgü beklerken, devlete ihanetle suçlanmak da ağırına gitmişti doğrusu. Ama bu durum onu köylülerin gözünde bir kahraman yapmaya da yetmişti. Oğlu Haluk Işın, yöre insanının babasını ne kadar sevdiğini yıllar sonra Bodrum’a yaptıkları bir seyahatte yaşadıklarını ile anlayacaktı: ‘’Babamın orada çok enteresan bir hayatı olmuş. 1974 yılında Bodrum’a gittik tekrar. Doğru dürüst yol yok zaten o zamanlar. Babam kullanıyor arabayı, derken yanlış bir yola girdi. Tam fark ettiğinde arkamızdan bir cip geldi, şoförü açtı kapıyı, baya da uzak aramız. ’Muzaffer Ağabey, yanlış yola girdin, bizi takip et’ dedi. Sonra da bastı gaza, tozu dumana katıp gitti. Babam bir yandan; ‘’hem beni tanıdı, neden bir selam vermeden çekip gitti hem de beni nasıl bu kadar mesafeden tanıdı’’ diye kendine sorarak onların gösterdiği yoldan gitmeye çalışıyor. Meğerse adam önden hızla gidip ne kadar köy varsa, ‘şef geliyor’ diye haber vermiş. Yemekler çıkıyor, kurbanlar kesiliyor, bütün köyler yola inmiş, nasıl sarılıyorlar, ağlaşıyorlar anlatamam. Şok olduk hepimiz. Orada biri beni kenara çekti dedi ki; ‘’Baban buranın kralıydı.’’ Bölge şefinin Bodrum’da yaptıkları bunlarla da kalmayacaktı. Eski köye yeni adet getirmek onun kanında vardı adeta. Ormanı korumak için önce köylüyü korumanın, yani onun karnını doyurmanın gerektiği bilincine varan Muzaffer Işın, onlara nasıl para kazandırabileceği üzerinde kafa yormaya başlayacaktı artık. Bölge şefi bu kez de ormandaki yabani zeytin ormanlarını insanların kullanımına sunacaktı. Bunları aşılatıp zeytin verir hale getirecek ve her ağaçtan sorumu kişileri de belirleyecekti. İnsanların nasıl muhtaç durumda olduklarını görüp, devletin yabani zeytinlerini vatandaşa dağıtacak ve onları az da olsa bir gelir sahibi yapacaktı.
Silahla Vurulma ve Memuriyeti Bırakış Köylülerin gözünde artık o bir kahramandı. Ancak, ormana sadece köylüler zarar vermiyordu. Kaçakçılarla da hep başı dertteydi Orman İdaresi’nin. Ormanda kaçak ağaç kesip, bunu kereste haline getirip, motorlarla denizden Yunanistan’a gönderiyorlardı. Burada Yunanlı kaçakçılarla Türkler ortak hareket ediyorlar, ülkenin hazinelerinin küçük paralar karşılığı başka ellere geçmesine sebep oluyorlardı. İdealist bölge şefinin böyle bir şeye göz yumması beklenemezdi. Yummadı da. Bir gece kaçakçıları basmaya gittiklerinde, çatışma çıkacak ve Muzaffer Işın elinden, yüzük parmağının elle birleştiği yerdeki kemiği parçalanarak, kötü bir biçimde yaralanacaktı. Doktorların kangren olacağı gerekçesiyle parmağı kesme isteğine karşı çıkar Muzaffer Bey. ‘’Kesmeyin, bir hafta müsaade edin’’ der, şans eseri parmağı kangren olmaktan kurtularak
26
iyileşecek, ama hayatı boyunca orada kemik olmadığı için o parmağı istediği yöne dönecek ve o çatışmanın izini taşıyacaktı. Önce devlete ihanet suçlaması, ardından yaşadığı bürokratik engeller ve son olarak da devlet için girdiği çatışmada vurulması ve ona sahip çıkılmaması genç Işın’da bir kırgınlığa neden olmaya başlar. Henüz hayatın başındadır ve 5 yıllık evli, çocuklarının biri 3 biri de 4 yaşındadır. Kendisi orada vurulup ölse devletin onlara sahip çıkacağından artık emin değildir. Mevzuatla kavga etmenin, devletle karşı karşıya gelmenin sonu olmadığına karar verir sonuçta.
Ailesiyle
Buna bir de siyasi nedenlerle Gümüşhane’ye tayin kararı eklenince Muzaffer Işın devlet memurluğunu bırakmaya karar verir. Takvimler 1951 yılını gösterirken Muzaffer Işın, çok sevdiği memuriyetten ayrılarak, Bolu’ya döner. Aslında Bodrum halkı; ‘’Ne yapacaksan burada yap. Sana bedelsiz arazi verelim’’ der ama Muzaffer Işın böyle bir öneriyi kabul edecek yapıda biri değildir .
KERESTECİLİK VE ABANT PARKE Muzaffer Işın, Bolu’ya döndüğünde hayatını sürdürebilmek ve çocuklarına iyi bir eğitim verebilmek için bir şeyler yapması gerekiyordu. Bunun için bildiği bir alana ağaç sanayiine döndü ve Gölyüzü Mahallesi’nde kerestecilik yapmaya başladı. Yaklaşık 1 yıl bu işi yapan Muzaffer Işın, bir yandan da ağaç sanayi konusunda incelemeler yapar, özellikle Avusturyalılara ait Sinop Ayancık’taki fabrikada yaptığı ince27
lemelerin ardından parke üretimi yapmaya karar verir. Bir ön fizibilite hazırlayarak, Sınai Kalkınma Bankası’na müracaat eder. Sınai Kalkınma Bankası’nın başında o dönemler Von Baron adında bir Alman vardır. Bankadan temin ettiği uzun vadeli kredi ve eşinin ailesinin yardımı ile 1952 yılında Bolu’da şimdiki Beşkavaklar’daki Migros’un olduğu yerde arazi alıp, bir parke fabrikası kurar. Makinaları Almanya’dan kendi getirir Muzaffer Işın. İşinde titizdir ve teknolojiyi takip etmektedir, sonuçta parke üretimine başladığında öyle bir taleple karşı karşıya kalır ki; an gelir kıramayacağı müşterilerden kaçmaya başlar. Türkiye’de o dönemler parkeye talep büyüktür ve kurduğu Abant Parke’nin kaliteli ürünleri kısa sürede en çok aranan ürünler içine girmeyi başarır. İnsanlar Muzaffer Işın’dan parke alabilmek için sırada beklemekte ve sıra beklemek istemeyenler ise araya hatırlı dostları sokmaktadır.
SİYASETE GİRİŞ VE CHP Muzaffer Işın Bolu’ya gelişi ile birlikte siyasetle de uğraşmaya başlayacaktı. Siyasi nedenlerden dolayı tayin olmuş, bu nedenle sevdiği işini bırakmak zorunda kalmıştı. Bolu’ya geldiği 1951 yılında kentin eğitimli insan kaynağı sınırlı idi ve girişimci ruhu onu ön plana çıkaracaktı. Bu hareketli, sosyal yönü güçlü adamı çevresindekiler rahat bırakmayacak ve devamlı olarak siyasete girmesi için baskı yapacaklardı. Bunun sonucunda siyasete CHP’den başladı Muzaffer Bey, kişisel ve siyasi ilişkilerdeki ataklığı ve sorunların çözümündeki gözü pekliği pek çok kişi tarafından beğeniliyor, yakın gelecekte siyasette daha yükseklere tırmanacağı o günlerden belli oluyordu.
Ailesiyle 28
Küçük oğlu Haluk Işın, bu konuda şunları anlatıyor: ‘’Babam, tam bir çılgın insandı, İsmet Paşa’nın yatak odasına girecek kadar. İsmet Paşa Pembe Köşk’te rahatsız yatıyor. Babam randevusuz, onun yatak odasına girecek kadar, orada Bolu’nun meselelerini anlatabilecek kadar samimiydi. Merkez ilçe başkanıydı o zamanlar.’’ Bu arada, Muzaffer Işın 1956 yılında yeniden baba olmanın zevkini tadacak ve çok sevdiği kızı Sema doğacaktı.
60 İhtilali ve CHP ile Başlayan Soğukluk Demokrat Parti hükümeti döneminde muhalefette siyasete ısınan Işın, Türkiye’nin meseleleri üzerine kafa yoruyor, Bolu’nun sorunlarının nasıl çözümlenebileceğini düşünüyordu. Ancak Türkiye karanlık bir sona doğru hızla ilerliyordu. 27 Mayıs 1960 darbesi, 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin (DP) Türkiye’yi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki bir grup subayın 27 Mayıs sabahı ülke yönetimine tamamıyla el koyması sonucu gerçekleşmişti. Demokrat Parti, Türkiye’deki çok partili gerçek ilk seçim olan 1950 seçimlerinden itibaren seçimleri düzenli olarak kazanmış ve 10 yıl boyunca tek başına iktidarda kalmıştı. Bu süreçte, erken seçim ve yoğun muhalefete rağmen, Adnan Menderes’in başbakanlığında kurulan son hükümet; 27 Mayıs 1960’ta ordunun yönetime el koymasıyla devrilecekti.
Adnan Menderes 29
Darbeye giden yolda DP’nin iktidarı sırasında 1955’te gerçekleşen, 6-7 Eylül olayları da yaşandı. 27 Mayıs darbesi öncesi 1 Mayıs’taki sokağa çıkma yasağı nedeniyle evlerinde kalan İstanbullara rağmen, dışarıda iki protesto gösterisi düzenlendi. Başbakan Menderes, radyodan bir açıklama yaparak “Memleketimiz ne bir ihtilal karşısındadır, ne de ihtilalin sözde haklı sebepleri bu ülkede mevcuttur” dedi. Bunalımın aşılması için cumhurbaşkanının istifasını isteyen Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel’e iki ay zorunlu izin verildi ve izin sonunda emekliye ayrılacağı bildirildi. 5 Mayıs’ta Ankara Kızılay Meydanı’nda üniversite gençliği büyük bir protesto gösterisi düzenledi. Göstericilere hitap etmek isteyen Menderes itilip kakıldı. 6 Mayıs’ta İsmet İnönü NATO ülkeleri gazetecileriyle bir basın toplantısı düzenledi ve serbest seçimle iktidarın değişmesini istedi. Bu sırada gezilerine devam eden Başbakan Adnan Menderes, 15 Mayıs’ta İzmir’de, 17 Mayıs’ta Manisa’da konuştu. 21 Mayıs’ta Harp Okulu öğrencileri sessiz bir yürüyüş gerçekleştirdi. Bunun üzerine, Menderes, Yunanistan gezisini iptal etti. 22 Mayıs’ta Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı haberleşmeye sansür koydu. Gece 20:00’den sabah 05:00’e kadar sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 24 Mayıs günü muhalefet Meclis’i terk etti. Ülkenin içinde bulunduğu durumu açıklamak için yurt genelinde gezilere çıkan Menderes, 25 Mayıs’ta Eskişehir’de bir açıklama yaptı. Tahkikat Komisyonu’nun üç ay sürecek çalışmasını kısa sürede bitireceğini belirtti. Tahkikat Komisyonu, Nisan 1960’da oluşturulmuş ve Meclis’te İsmet İnönü’nün kuvvetli tepkisiyle karşılaşmıştı. Komisyon üyeleri, askeri adli amirler ile sorgu ve sulh hâkimlerine verilen yetkilerin tamamına sahip olarak, soruşturmanın yürütülmesi için her türlü yayını yasaklama hakkına sahipti. Komisyon, soruşturmaya itiraz edenlerin hapisle cezalandırılmasını öngörüyordu. İşte Menderes’in çalışmalarını erken bitireceğini açıkladığı bu komisyondu. (Darbe sonrası aynı komisyon üyeleri, Bakanlar Kurulu üyeleriyle birlikte Harp Okulu’na götürüldü. Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun da gözetim altına alındı.) 27 Mayıs saat 04:36’da Ankara Radyosu’ndan yapılan bir anonsla ordunun yönetime el koyduğu bildirildi. Başlangıçta kısa bir süre belirsizlik olsa da bir süre sonra ihtilalcilerin İstanbul ve Ankara’da yönetime el koydukları anlaşıldı. Aynı gün Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve o sırada Eskişehir’den Kütahya’ya geçen Başbakan Adnan Menderes gözaltına alındı. Girişimin lideri ilan edilen Orgeneral Cemal Gürsel, saat 16:00’da radyoya bir açık30
lamada daha bulundu ve ihtilal süresince Meclis yerine yasama organı şeklinde çalışması için kurulan Milli Birlik Komitesi’nin üyelerini açıkladı. Yeni bir anayasa hazırlanması istedi.
27 Mayıs 1960 Darbesi
28 Mayıs’ta Milli Birlik Hükümeti kuruldu. 30 Mayıs’ta İçişleri Bakanı Namık Gedik intihar etti. Darbecilerin hazırladığı Yassıada duruşmaları Ekim 1960’ta başladı ve Demokrat Parti yöneticileri yargılanmaya başladı. Duruşmalarda Celal Bayar ve Adnan Menderes’in de aralarında bulunduğu 15 kişinin idamı istendi. Duruşmalar sırasında kalp krizi geçiren Lütfi Kırdar öldü. 14 Ekim 1960’ta başlayan Yassıada davaları, 15 Eylül 1961’de karara bağlandı ve 15 sanık idam cezası alırken, 31’i müebbet hapisle cezalandırıldı. 418 sanık da çeşitli cezalara çarptırıldı. Başbakan Menderes, intihara kalkıştı. Cezaları onaylanan Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül günü sabaha karşı idam edildi. 17 Eylül’de de darbe idaresi, tepkilerden korkarak ülkenin seçilmiş Başbakan’ı Menderes’i apar topar idam etti. Tüm Türkiye gibi Muzaffer Işın da gelişmeleri izliyordu. Darbenin karanlık ortamında, demokrasi askıya alınmış, Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere birçok kişi idam edilmiş, hapse atılmış ya da sürgüne gönderilmişti. Aslında yaklaşık 10 yıldır hizmet ettiği CHP iktidara göz kırpmıştı, ama Muzaffer Işın’ın içinden bir şeyler de kopmuştu darbe ile birlikte. Oğlu Haluk, 1960 yılında yaşananlara ilişkin şunları hatırlıyor: “İhtilalin yaklaştığını hissettikten sonra, CHP’den bir soğukluk geldi ona. 1960 ihtilalinden sonra Türkiye’nin her yeri bayraklarla donatıldı, fener alayları, şunlar bunlar… Bizim fabrikanın işçileri de çok uzun bir çam direk bulup fabrikanın kapısının önüne diktiler, bayrak çekecekler. Babam 31
bayrak çektirtmedi. Biz de istiyoruz ki bizim de bayrak dalgalansın. 1 hafta, 10 gün geçti yok astırtmıyor bayrağı. İşçiler de bize söylüyor, ‘söyleyin de bayrağı asalım’ diye. Sonra bir akşamüzeri, ağabeyimle ikimiz yanına çıkıp, ‘’Baba, bütün şehir bayraklarla donanmış, sen niye mani oluyorsun?” dedik. Bize dedi ki; ‘Milletin yarısı kan ağlarken, bayrak asılmaz.’ Kendisi CHP’li olmasına rağmen, astırmadı bize bayrağı. Kızı Sema ise 1960 İhtilalinden sonra CHP İl Yönetiminin kurucu meclise temsilci göndermek için Bolu’da yapılan seçimde en çok oyu almasına rağmen başkasının yollanmasına büyük bir kırgınlığı olduğunu belirtiyor Muzaffer Işın’ın ve böylelikle CHP’den soğuduğunu anlatıyor.
BEDEN TERBİYESİ GENEL MÜDÜRÜ Siyasetle arasında kısa süreli de olsa bir soğukluk giren Muzaffer Işın, yine sevdiği başka bir işe girişti. 1960 yılında Beden Terbiyesi Bölge Müdürü olan Muzaffer Işın, adeta aşık olduğu spora hizmet imkanı bulmuştu. Bir yandan ticari hayatını devam ettiriyor, bir yandan da devlete hizmet ediyordu Işın. Görevi sırasında Bolu’nun ilk kapalı spor salonunu yaptıracak, stadın kapalı tribünlerinin yapılmasına da imza atacaktı. Ayrıca o zamana dek toprak sahaya sahip olan stat, çim saha haline getirecekti. Muzaffer Işın, yaptığı bu görev nedeniyle para almıyordu. 1962’ye kadar sürecek olan bu görev ilişkin oğlu Haluk şunları anlatıyor: ‘’Babam o dönem hem ticarete hem de o göreve devam etti, Bir para felan almazdı görevden dolayı. İlk kapalı spor salonunu yaptırdı babam. Stat toprak sahaydı, orayı çim saha haline getirdiler.’’
SİYASET, YENİDEN… Türkiye’de darbe sonrası dönemde siyaset yeniden ısınmaya başlayacak, Işın da siyasetten daha fazla ayrı kalamayacaktı. Işın, çevresinin ve sevenlerinin baskısıyla yeniden siyasete dönecekti, ama bu kez partisi farklıydı. Darbenin mağduru olan Demokrat Parti’nin devamı sayılan Adalet Partisi’nden siyasete devam etmeye karar verecekti Işın. Ancak bu kararı alması kendisi açısından ne denli zor oldu bilinmez ama çevresinde tepkilerle de karşılaştı Muzaffer Işın. Oğlu Haluk o günlere ilişkin şunları söylüyor: ‘’Halk Partisinden istifa edip, Adalet Partisi’ne (AP) geçti. Aslında CHP’nin ileri gelenleri babamın ayrılışına kızdılar. Ben memlekete hizmet etmek istiyorum’’ dedi. Böylece AP’ye katıldı.’’
32
1963 yılında İl Genel Meclisi üyesi olan Muzaffer Işın 5 yıl sürecek görevi sırasında İl Genel Meclisi Başkan Vekilliği, Bütçe Komisyonu Başkanlığı ve Encümen Üyesi olarak görev yapacaktı. Bu görevi sırasında köy kalkınmasının Türkiye’nin ana gündem maddesi olduğunu düşünüyordu Işın, bu nedenle köylere yol, su ve elektrik götürülmesi ile sosyal hizmetlerin sağlanması için İl Genel Meclisi’nde mücadele verecekti.
Ailesiyle
Bu arada, Büyük ve Küçük Kaplıca’nın son derece harap ve bakımsız oluşunu da sindiremez içine ve buranın yeniden restore edilerek bir otel yapımı için harekete geçer. Sonunda İl Genel Meclisi’ndeki arkadaşlarıyla birlikte, fizik tedavi hastanesi olarak kullanılan binanın otel haline gelmesi ve kaplıcaların restorasyonu işini başaracaktı.
Bolu Kaplıcalarının eski hali 33
Eşi ve kızıyla Anıtkabir’de
34
TİCARET ODASI BAŞKANI Muzaffer Işın, çok yönlü, yerinde duramayan bir kişiliğe sahipti ve aynı anda bir çok işi yapabiliyordu. 1966 yılında bir yandan ticari faaliyetine devam ederken, bir yandan İl Genel Meclisi çalışmalarına katılıyordu. Bunlara ek olarak 1 Aralık 1966 – 30 Ekim 1969 tarihleri arasında görev yapacağı Bolu Ticaret ve Sanayi Odası’na (BTSO) Başkan oldu. Ticaret Odası’nda başkanlık görevi 3 yıl devam edecek, 1968 yılında Belediye Başkanı seçildikten sonra da hemen görevini bırakmayacak, 1969 yılının sonuna dek bu görevi de yürütecekti.
Kızı ve eşiyle
Işın daha sonra Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde, 1 Aralık 1975 – 30 Ekim 1977 tarihleri arasında 2. kez BTSO Başkanlığı yapacaktı. 1980’de gerçekleşen 12 Eylül ihtilali ile Belediye Başkanlığından uzak kalan Işın, 1981-83 yılları arasında da (01 Aralık 1981 – 02 Ağustos 1983) yine BTSO Başkanlığı görevine geri dönecekti. Başkanlıkları döneminde yaptığı diğer hizmetlerin yanında, Bolu Çimento Fabrikası ve Bolu Süt Fabrikası’nın kuruluşunda katkı verecek ve bu tesislerin Bolu’ya kazandırılmasında önemli bir rol oynayacaktı. Ayrıca Suni tahta fabrikasının ve Üniversitenin kurulumda destekleri oldu Muzaffer Işın’ın. Fizik Tedavi Hastanesi’nin yapımında da büyük emeği geçti.
35
Kökez Şişeleme Fabrikası
36
BÖLÜM 2 SİYASET
37
38
BOLU’NUN KADİM REİSİ… Takvimler 1968 yılını gösterdiğinde hem Bolu’nun hem de Muzaffer Işın’ın hayatında bir dönüm noktası yaşanacaktı. 4 dönemde, toplam 17 yıl süreyle, seçilmiş belediye başkanları içinde, en uzun süre görev yapacak olan Muzaffer Işın’ın Adalet Partisi’nden adaylığını koyarak, Belediye Başkanlığı görevine başlangıç tarihiydi bu yıl. Aslında 1968 seçimlerinde çok da başarılı olamamıştı Işın, 1963 yılında Bolu’nun ilk seçilmiş Belediye Başkanı olan İsmail Özer ile yarıştı ve seçimi kazandığında ikisi arasındaki fark sadece 12 oy oldu. İki ismin de CHP kökenli olması yarışı bir hayli çekişmeli hale getirmişti. Ancak, Muzaffer Işın, bundan sonra görevi 12 Eylül 1980 darbesine kadar sürdürecek, aradaki 1973 ve 1977 yılındaki seçimleri rahatlıkla kazanmayı başaracaktı. Çalışma arkadaşlarından, Belediye Başkanı seçildiği dönemde Fen İşleri Müdürlüğü’ne getirdiği Bülent Dinçtürk seçimlere ilişkin şunları anımsıyor. ‘’1968 seçim kampanyası çok çekişmeli geçmişti. Muzaffer Işın, İsmail Özer ile yarıştı. Netice Sakarya Okulu’nda çıktı, Muzaffer Bey seçimi 12 oy farkla kazandı. İsmail Özer CHP’den, Işın ise Adalet Partisi’ndendi. Hatta eskiden Işın da CHP’liymiş de oradan AP’ye geçmiş. Belediye başkanlığı öncesinde il genel meclisi üyeliği de yapmıştı.’’ Bu arada, seçilmesi sonrasında o günlerde bugünlere örnek olacak bir davranış da sergiledi Muzaffer Işın. 1968 yılında seçimleri kazanarak Bolu Belediye Başkanı olduğunda, işlerini önce arkadaşlarına, ardından da oğullarına teslim etti. Belediye Başkanlığı görevi sırasında kendi işini de devam ettirmesinin etik olmayacağını düşünüyordu Muzaffer Işın. Işın 1968’de göreve geldiğinde Bolu Belediyesi’nin imkanları son derece kısıtlıydı. Onun kafasında ise modern bir Bolu vardı. Muzaffer Işın, Belediye Başkanlığı sırasındaki çalışmalarını ortaya koyduğu Belediye Bülteni’nde göreve geldiğinde mevcut manzaraya ilişkin, şunları anlatıyordu: ‘’Bu beldeyi bir kasaba hüviyetinden kurtararak bir vilayet merkezine yakışır bir hale getirebilmek, kısacası turizmde aranan bir belde, nadide bir yöre yaratabilmek düşüncesiyle 1968 seçimlerine girilmiş, sizlerin büyük itimatlarına mazhar olarak belediye başkanlığı uhdemize verilmiştir.’’ Kitapta, Bolu halkının son derece munis, sakin yapılı olduğunu anlatan Işın, ‘’Bir lokma, bir hırka’’ kabilinde hayatını sürdürdüğünün, haklı isteklerinin yapılmamasında bile boynunu bükmekten başka bir harekette bulunmayan bir yapıya sahip olduğunun altını çiziyordu o günlerde. 39
Bolu’nun 1950’lerden sonra sesini duyurmaya başladığını, ancak tam da hakkını alamadığını vurgulayan Işın, bunu kentin Ankara ve İstanbul arasında kalışına bağlıyordu. 1968-1973 dönemi için Belediyeyi teslim aldığında öncelikle envanter çıkarmakla işe başlayan çiçeği burnunda Belediye Başkanı, eldekilerle bir şeyin başarılamayacağını görünce, devlete ihtiyaçlarını fizibilite raporu şeklinde hazırlayarak sunacaktı. Bir yandan da ‘geçmişte neler yapıldı? Biz neler yapmalıyız?’ sorularına cevap arayacaktı Muzaffer Işın. Çalışma arkadaşı Bülent Dinçtürk, o günlere ilişkin şunları söylüyor: ‘’Kamil Bilgehan’ın dozerinin alırdık Belediye işleri için. Mazotunu koyar çalıştırırdık. İlk istimlakleri felan onun dozeri ile yaptık. Orman Mühendisi olduğu için Orman ile ilişkileri iyiydi Muzaffer Bey’in. Orman’ın araçlarını çok alırdık. Cumartesi, pazar bize çalışırdı Orman’ın araçları. Mazotunu koyar kullanırdık araçları. 1968’de Bolu gerçekten köydü. Muzaffer Bey Bolu’ya hizmet etmiştir, ama hizmetlerin çoğunu kendi şahsi gayretleri ile sağlamıştır.’’ nın.
Bu arada, Belediye Personeli ile de ilişkileri gayet iyiydi yeni Başka-
Belediye personeli ile
Bülent Dinçtürk, o günlere ilişkin; ‘’Personel disiplinliydi ve mesai kavramı bilinmezdi. Boluluydu çünkü genelde hepsi. Saate bakmadan çalışırdık. Başkanla dönem dönem sürtüşmelerimiz de olurdu. Örneğin inşa40
at ruhsatları konusunda o ‘verin’ derdi, biz vermezdik, böyle sürtüşmeler olurdu bazen. Sonradan tatlıya bağlanırdı’’ diye anlatıyor. O günlerde küçük bir kalfa olan mobilya ustası Burhan Adıgüzel ise Muzaffer Işın’ın halkla diyaloğu ile ilgili bilgi verirken, bir yandan da 70’li yılların gerginleşen ortamında sendikacılık ve diğer faaliyetler nedeniyle Işın’ın bazı personeli ile gerilen ilişkilerini şöyle hatırlıyor: ‘’Mobilyacı olduğumuz için Muzaffer Bey’in evinde bazı işler yapardık. Çok alçak gönüllü, sevecen, insanlara karşı çok duyarlı biriydi. Bir gün makam odasında mobilyalarını tamir ediyoruz. O dönemde grevler vardı. İleride birileri vardı. Bana birini gösterdi. ’Oğlum şu adamı görüyor musun?’ dedi parmağıyla işaret ederek. ‘Onu işe ben aldım, o bana şimdi parmağını kaldırarak konuşuyor, çok zoruma gitti bu durum’ dedi.’’
Bolu Sağlık Merkezi Olmalı Belediye’nin icraatlarının anlatıldığı, 1880-1989 dönemini kapsayan ve 1989 yılında basılan Belediye Bülteni kitabında Işın’ın, ‘’Bolu’nun gelecekte Türkiye’nin bir banyosu, sağlık dağıtan bir merkezi, dağ sporlarının yuvası, hatta üniversiteler şehrinin merkezi haline gelmesini’’ dilerken, bugünlerin hayalini daha o dönemlerden kurduğunu görüyoruz. 1968 yılında göreve geldiğinde Bolu’yu ‘’Küçük, sakin, kendi kaderine terk edilmiş ve bir avuç içine sığdırılmış, uyuyan bir şehir’’ olan gören Muzaffer Işın, öncelikle şehrin fiziki yapısına el atmakla işe başladı.
Eski Bolu’dan
41
Bolu’nun bir kasaba hüviyetinden kurtarılabilmesi ve çevreye zarar vermeden bir kente yaraşır hale gelebilmesi için kolları sıvadı Muzaffer Işın. Göreve geldiğinde şehrin doğru dürüst imar planı olmadığını, kanalizasyon, su ve yolların yeterli olmadığı tespitini yapacaktı çiçeği burnunda Başkan. İlk iş olarak imar planını düzenlemeye koyuldu Işın. Konuyu Teknik Üniversiteye aktararak, bağlantı kurdu ve Şehircilik Kürsüsü’nden Profesör Kemal Aruğ, Prof. Hande Süer, Prof. Aydan Çetiner, Prof. Ahmet Şeker ve asistanları Bolu’yu mercek altına aldı. Onlardan gelen raporu Belediye Meclisi’ne getirdi yeni Başkan Işın. Buradaki uzun tartışmaların ardından yapılan planlamanın doğru, yapılacak işlerinde zaruri olduğu kararına varıldı. Çalışma arkadaşı Bülent Dinçtürk, o günleri şöyle hatırlıyor: ‘’İmar planları için İller Bankası’na da müracaat etti. Oradan mimar ve mühendisler geldi. Epey uğraş verdik imar konusunda. O zaman İller Bankası genel müdürü daha sonra Doğru Yol Partisi’nden ( DYP) bakanlık yapacak olan Esat Kıratlıoğlu idi. Kendisine çok gittik geldik. Bize çok faydası oldu. Neyse sonuçta imar planı tasdik edildi, ardından hemen istimlaklara başladık.’’ Muzaffer Işın, Belediye Meclisi’nden aldığı kararın sonucunda hemen istimlaklara ve yeni yol açma çalışmalarına başladı. Ancak bunun için öncelikle Belediye’nin içini de düzenlemesi gerekiyordu. Çalışma arkadaşı Bülent Dinçtürk o günleri şöyle hatırlıyor: ‘’1965 yılında Fen İşleri Müdürlüğü’ne girdim. 1965’ten 68’e kadar Fen İşleri Müdür Muavini olarak çalıştım. 1968 de Muzaffer Bey seçilince, Kirkor Bilalyan adlı bir Ermeni kökenli vatandaş vardı, o müdürdü. Onunla geçinemediler. Beni çağırıp dedi ki; ‘Müdür sen olacaksın.’ Ben , ‘Boluluyum çok yıpranırım’ dedim. O ise, ‘Hayır sen olacaksın’ dedi. Tabii Bolulu olmam nedeniyle de günde 8 saat değil, 10-12 saat çalışırdım. Beni Fen İşleri Müdürü yaptıktan sonra bizi topladı dedi ki; “Çok çalışacağız.” Muzaffer Işın artık rotasını belirlemişti. İmar planı sorununu çözmüş, artık sıra yeni yolların açılmasına gelmişti. Onun hayalinde Belediye Meydanı’ndan bakıldığında valiliğin görülebildiği genişlikte bir yol vardı aslında. Işın işe, Bolu’nun ticari hayatının merkezi olan, E5’ten (D-100) Bolu’ya girişin, Gerede Caddesi, 27 Mayıs ve Hürriyet Caddelerini (Bugünkü İzzet Baysal caddesi) Belediye Meydanı’na bağlayacak 22 metrelik genişlikteki yol açılması ile başladı. Mevcut durumda bu yoldan iki araba bile bazen zor geçiyordu. 42
Bunun yanında 7 metre genişliğindeki Atatürk Bulvarı’nın da 22 metreye çıkarılarak şehrin sosyo ekonomik yapısında değişikliğe gidilmesini de hedefledi Muzaffer Işın. Ancak, bunları yapmak için Belediye’nin ne gerekli kaynağı ne makine parkı ne de yeterli insan gücü vardı. Üstelik Işın’ın da tecrübesi yoktu bu konularda. Bülent Dinçtürk, ‘’Başkanın ilk başta çok belediyecilik tecrübesi yoktu. Ben doğru bildiklerimi söyledim. Olayları şartları içinde değerlendirmek lazım. Bizim 1 dozer, 1 de greyderimiz vardı’’ diye anlatıyor o günkü durumu. Karayolları’ndan, Orman’dan, müteahhitlerden ödünç bulunan greyderler ile yollar açılıyor, çalışmalar, dönemin Bolulu Bayındırlık Bakanı Turgut Gülez ve Başbakan Süleyman Demirel tarafından da destekleniyordu. Çalışma arkadaşı Bülent Dinçtürk, o günlere ilişkin şunları söylüyor: ‘’Belediyeden doğu istikametine doğru yolun genişliği o kadar azdı ki iki kamyon bile yanyana geçemezdi o zamanlar. Hatta iki kamyon karşılaşırsa biri yukarıda beklerdi. Aşağıdaki çıktıktan sonra ancak geçebilirdi. ‘Süratle oranın istimlakına başlayalım’ dedi.
Belediye meydanı eski hali
Mevcut imar planına göre yol biraz daha güneydeydi. Ama Muzaffer Bey kuzeye kaydırdı biraz, daha ekonomik olacağı gerekçesiyle. Gece yarılarına kadar istimlak dosyalarını hazırlıyoruz. Bilirkişiler belirleniyor. Belediyeden itibaren Gerede caddesinde bulunan dükkanlara kadar olan 43
kısmın istimlakını bitirdik. Ardından bir projeyle Büyük Cami önünde dükkanlar, devamında da Hisar’ın önünde Belediye’ye ait dükkanlar inşa edildi. Muzaffer Işın zamanında Konuralp Caddesi, Karanfil Sokak, Lale Sokak yeni açıldı ve bütün oraları stabilize kapladık.’’ Bu arada, Muzaffer Işın, D 100’den bugünkü Belediye Meydanı’na doğru yolda genişletme çalışmaları başlarken, Yıldırım Beyazıt Camisi’nin etrafının açılması ihtiyacı doğacaktı. Çünkü caminin etrafı tamamen binalar tarafından sarılı durumdaydı. Bu işi de üniversiteye verdi Işın. Buradan gelen raporlar doğrultusunda Anıtlar Yüksek Kurulu’na gitti ve burada planın kabulü için mücadele etti. Belediye Meclisi’nde kapalı oturumda konu görüşüldü ve sonuçta buraların düzenlenmesi ve alt kısımlara da 40’a varan betonarme dükkanın yapılması kararına varıldı.
Büyük cami ve çevresi 44
Yapılan istimlaklarla hem bu alan yeni bir çehreye kavuşacak hem de belediyeye gelir getirecek 40 dükkan yapılmış olacaktı.
Belediye dükkanları inşaatından
Tabi bunları yaparken, ortalık ‘dikensiz gül bahçesi’ değildi. Yapılan istimlaklar ile insanlar rahatsız oluyor, ata yadigarı arazi ve evlerini kaybediyordu. Gerçi bu dönemde hiç tehdit almadı Muzaffer Işın. Zaten o gözü karaydı, pervasızdı. Dönemin Fen İşleri Müdürü Bülent Dinçtürk yaşananları şöyle aktarıyor: ‘’Çok tepki oldu, hatta kuzeyden mi gitsin, güneyden mi gitsin yol, ‘imar planını neden değiştiriyorsunuz’ filan diye. O zamanki Belediye Meclisi’nde CHP’liler çok itiraz ettiler. Çok büyük tartışmalar oldu, ama deve dişi gibi insanlardı hepsi de. Gerek AP, gerek CHP’li üyeleri ile gerçek bir Belediye Meclisi’ydi. Hepsi bilgili ve tecrübeliydiler. Sonuçta istimlakları bitirince ihaleleri yaptık. İhaleyi Fuat Öztekin aldı. Yeniçağlıdır kendisi, sonradan milletvekilliği de yaptı. Yeni Belediye Sarayı yaptık. Burayı da yüksek inşat mühendisi Oktay Tekemen yaptı. Orayı bitirdik. Hal pazarı, kanalizasyon inşaatları… Muzaffer Bey bu tepkilere karşın devam etti, yani yoluna yürüdü…’’ İstimlaklar bura ile sınırlı değildi elbet. Zaten, Muzaffer Işın görevi döneminde Bolu’nun modern bir çehreye kavuşabilmesi ve birazcık olsun nefes alarak gelişebilmesi için sık sık bu yönteme başvuracaktı. 45
Belediye Meydanı ve buradan D-100’e bağlanacak yol için yapılan istimlakların yanı sıra, şehrin Ankara istikametindeki girişinde de istimlaklar gerçekleştirilecekti. Karamanlı Mahallesi’nde Nergiz Sokak açılacak, mevcut su şebekesi ile Bayramışlar ve Kökez isale hatlarına da yeni hatlar döşenerek, ilaveler yapılacaktı. Bülent Dinçtürk, ‘’1969-70’te Sanayi Çarşısı’nın istimlaklerini de yaptık. Oraya terminali aldık. Toptancı halini oraya getirdik. Aşağı Soku, Çıkınlar, Ösenek ve Borazanlar köylerini belediye sınırları içine aldık. 8 olan mahalle sayısı 12’ye çıktı’’ diye sıralıyor ilk dönemde yapılan diğer işleri de. Bunun yanında Muzaffer Işın göreve geldiğinde TRT yeni kurulmuş, TV yayınlarının illere ulaştırılmasına çalışıyordu. Bolu’ya yayınların geç geleceği anlaşılınca, çiçeği burnunda Başkan, Bolulu Orgeneral Nazmi Karakoç ve Vali Ragıp Gerçeker ile birlikte TRT Genel Müdürü nezdinde girişimlerde bulunacak ve bu yayınların hızla Bolu’da seyredilebilmesini sağlayacaktı. Bolu da bu hareketlenmelerden nasibini alacak, 1968 yılında önce mahalle sayısı 8’den 12’ye çıkacak, dönem sonunda ise 18’e kadar yükselecekti. Yeni mahallelere Kültür, Sağlık, Beşkavaklar, Bahçelievler, Sümer ve Köroğlu isimleri verilecekti. Bu arada, özellikle Gölyüzü, Sağlık, Kültür ve Köroğlu Mahallelerinde su baskınlarının önlenmesi için Çizmeci Motel’den başlamak üzere İğnesi Deresi’ne kadar DSİ ile işbirliğinde drenaj yapılacak ve buralar su baskınlarından kurtarılacaktı. Burhan Adıgüzel, ‘’O zamanlar Gölyüzü Mahallesi’nde her yağmurda ördekler yüzerdi, büyük drenajlarla Muzaffer Bey bu sorunu çözdü’’ diyerek, drenaj yatırımı öncesi mahallelerin halini böyle tarif ediyor. 1972 yılında ise artan trafik sorununun çözümü için otopark işine yöneldi Muzaffer Işın, Saraçhane Cami ile İmaret Cami arasını istimlak ederek, çok katlı otopark ve ilçe minibüslerinin kullanacağı terminalin yapımı için kolları sıvadı. Kaplıca yolunun açılması için de istimlaklara girişen Başkan, Hükümet Konağı yanındaki veterinerlik binasını da yıkarak Mudurnu yolunun açılması çalışmalarına başladı. İlk göreve geldiğinde, elektriğin şehre doğru dürüst verilemediğini, düzgün ekmek fırınlarının olmadığını, iyi bir nikah salonunun bulunmadığını, itfaiye teşkilatının 1950’lerden kalma 2 vasıtasıyla temizlik hizmetlerinin giderilmeye çalışıldığını gözler önüne seren Işın, 1973 yılında bunların başarılmış olduğunu gururla açıklıyordu Bolu Belediye Bülteni’nde.
46
Tabaklar Hamamı’nın Önündeki Sundurmanın Yıkılışı Muzaffer Işın, yapacağı işin Bolu yararına olduğuna inandığında önünde hiçbir şey engel olamıyordu. Işın, bazen mevzuatın dışına çıkarak da olsa kentin yararına gördüğü işleri yapmaktan çekinmedi hiçbir zaman. Bunlardan ilk örnek Tabaklar Hamamı’nın önündeki sundurmanın yıkılması hikayesiydi. Hamamın sundurması yol genişletme çalışmaları sırasında ortada kalıyor ve hamam tarihi eser statüsünde olduğu için Işın sundurmayı bir türlü yıkamıyordu. Olayı Muzaffer Işın’dan dinleyen Burhan Adıgüzel şöyle aktarıyor: ‘’Yıkım için Anıtlar Yüksek Kurulu’ndan müsaade alamıyorlar bir türlü, tarihi eser olduğu gerekçesiyle. Ama hamamın sundurması da yolun ortasında kalmış. Kendisi ’Ben Bolu’yu Belediye’nin önünden baktığınızda valilik görünecek şekilde ayarladım kafamda’ derdi. Hamam buna uymuyor tabi. Yandaki binalar da buna göre yapılıyor ister istemez.
Tabaklar Hamamı 47
Bir gün çalışanlarını topluyor, ‘buna bir çare bulalım’ diye. İtfaiye müdürü ‘ben çaresini bulurum’ diyor. 1975-76 gibi yıllar. ‘Nasıl olacak?’ deyince; ’ben burayı bir gece yakacağım, itfaiyeyi geç çıkaracağım, size telefon gelecek, siz geleceksiniz, itfaiye de geç gelecek ama itfaiyenin hortumu kesik olacak’ diyor. Bunun üzerine, küçük bir yangın çıkarılıyor ve plan aynen uygulanıyor. Muzaffer Bey insanların önünde itfaiyeye kızıyor felan, hortum da kesik yeni hortum gelene kadar sundurma yanıyor zaten, böylelikle sorunu çözüyorlar.’’ İkinci olay ise Orta Hamam’ın yanında bulunan müştemilatların yıkımı işiydi. Belediye Meydanı’nın genişlemesiyle ortada kalan bu binaların yıkımı için de çözüm bulacaktı Muzaffer Işın. 1980 darbesi sonrası Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren’in Bolu’yu ziyareti sonrası, onun ‘’Belediye Meydanı’nda bu yapıların işi ne?’’ diye sorduğunu anlatacak, cumhurbaşkanının talimatını uygular gibi yıkımı gerçekleştirecekti. Doğru ya Cumhurbaşkanı’nın böyle deyip demediğini kim soracaktı o günlerde…. Bu yaşananları da damadı Attila Karaer’den dinleyelim: ‘’Belediye’nin karşısında Hamamın etrafında kaçak dükkanlar var, onları yıkmak istiyor Muzaffer Bey. Bir gün Cumhurbaşkanı Evren’in ziyaretinden sonra Muzaffer Bey dedi ki; ’Cumhurbaşkanı çok kızdı. Bu ne hal, ne biçim bir görüntü, bir Belediye Meydanı’na bu görüntü yakışır mı?’ diye sordu’, Halbuki öyle bir şey yok, burası sit alanı diye geçiyor. Sonuçta bir anda oraları yıktı, yani böylelikle iyi bir iş yapmış oldu.’’
İlk Dönemin Diğer Çalışmaları İlk döneminde yaptığı işler bunlarla sınırlı değildi tabi Muzaffer Işın’ın. Atılımcıydı, enerjikti, projeden projeye koşuyordu ve Bolu adeta bir şantiyeye dönmüştü. Bülent Dinçtürk Işın’ın çalışmalarına ilişkin şunları anlatıyor: ‘’Kapalı otoparkı yaptık. Etrafındaki binaları yıktık, esas oradan Belediye Meydanı’na bağlantı olacaktı, ama o binayı yıkamadık. Belediye’nin arkasında ilave inşaatlar yaptık. Yukarıdaki kültür merkezi bizim zamanımızda yapıldı. Atatürk Bulvarı’nı gerçek bulvar haline getirdik, asfaltladık, tretuvarlarını yaptık. Bu arada Sağlık Mahallesi ve Kültür Mahallesi’nde kanalizasyon ve su ile ilgili birçok çalışma yaptık. Değirmenözü Suyu’nu getirdik. 234 litre/saniye debisindeydi. Değirmenözü Bolu’nun köylerindendi. Suyu 4-5 km’den getirdik. Bayramışlar Suyu geliyordu, ancak debisi 10 litre/ saniyeydi. Kökez Suyu da yeterli değildi. Ardından kuyular açtık. Bolu panayırını fuar haline getirmek için uğraş verdik.
48
Bolu panayırından
Bana dedi ki; ‘1969’da panayırı fuar gibi yapalım.’ O zaman Fen İşleri’nden Erol Esen’le ikimize bir araba tahsis etti. 5 gün, gece gündüz fuarları gezdik. Samsun, İzmir, Bursa gibi birçok fuarı gezerek, oralardan alıntılar yaptık. Işıklar, havuzlar felan oradan görerek yaptık. 50 kiloya kadar düştüm, çünkü günde 20 saate yakın çalışıyorduk. Bitince teşekkür etti bana.’’
2. BAŞKANLIK DÖNEMİ Muzaffer Işın, ilk 5 yılda Bolu’nun çehresini değiştirmiş, şehirde bir kıpırdanma yaratmıştı. Türkiye bu dönemde 12 Mart 1971 muhtırasını da yaşadı. Bu tarihte Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bir muhtıra vererek, hükûmet istifaya zorlandı. Muhtıra ile Parlamento feshedilmedi, partiler kapatılmadı, Anayasa askıya alınmadı. Ama koşullar çok değişmişti. Askerler bir teknokrat hükümeti istiyorlardı. Eğer böyle bir tarafsız başbakan Meclis içinden çıkar da güvenoyu alırsa, sorun kalmazdı. Bunun için tarafsız bir milletvekili aranmaya başlandı. CHP Kocaeli milletvekili Nihat Erim ismi üzerinde anlaşıldı. Erim, 26 Mart günü CHP’den istifa etti. Böylece artık bağımsız başbakan olan Erim “partiler üstü reform hükümeti”ni kuracaktı. 49
Muzaffer Işın ise Bolu için yapabileceklerine bakıyordu. Bu durum Bolu halkının da gözünden kaçmıyordu. Nitekim 1973’te yapılan seçimlerde bu kez başkanlığı daha rahat alacaktı. Bolu halkı hizmetlerine onay vermişti. Yeniden kolları sıvadı Başkan. Bu kez daha tecrübeliydi, neler yapacağını da biliyordu.
Muzaffer Işın
Şehirde bir taraftan istimlaklar sürüyor, yıkımlar yapılıyor, yeni yollar açılıyor ve genişletiliyordu.
50
Halk, Muzaffer Işın’dan su sıkıntısını gidermesini, yetersiz elektrik sorunun çözümünü, kanalizasyon sorunun halledilmesini bekliyordu. Bunun için ikinci döneminde Başkan, Bolu’ya yeni bir suyun getirilmesi, kanalizasyon sorunun çözümü ve yollara devam kararı alacaktı. Çalışmalarda halkın da desteğini yanında gören Işın, Bolu’nun eski durumu itibariyle 35 km’lik bir şehir içi yol ağına sahip olduğu tespitini yapıyor, bu yolların da tamamının Arnavut kaldırımı, toprak ve stabilize durumda olduğunu ortaya koyuyordu. Bunların süratle geçici de olsa asfaltlanması için harekete geçti Muzaffer Işın. Bir yandan yokluğu hissedilen 600-800 kişilik bir düğün salonu yapımına da başladı.
Bolu’nun İlk Katlı Otoparkı Işın, trafik sorununa çözüm olarak gördüğü Katlı Otopark yapımı için 1973 yılında istimlakleri bitirmiş ve ihalesine çıkmıştı. 4 milyon 699 bin TL bedelle ihale edilen Katlı Otopark’ın maliyeti, Belediye’nin 1973 bütçesinin neredeyse yarısına denk geliyordu.
Katlı otopark
Tesis Bolu’nun trafik sorununa çözüm getirmesi amacıyla başlayacak, 1977 yılında da hizmete açılacaktı. 1979 yılında da kalorifer tesisatı yapılacak olan otoparkın alt katı ilçe minibüsleri için terminal olarak kullanılacaktı.
51
Kökez Suyu Şişeleme Tesisi Işın, Bolulular tarafından aranan bir tad ve içime sahip olan Kökez Suyu’nun şişelenmesi için bir fabrika kurulması amacıyla da harekete geçecekti. Tesisler için Almanya ve İsviçre’de incelemelerde bulunacaktı. 1974 yılında yapımına başlanan ve 1975 yılında hizmete giren, 9 bin 300 metrekare arsa üzerine yapılan bina için 10 milyon liralık yatırım yapılacak, işletmede 20 kişi istihdam edilecekti. Bu tesis için yapılan yatırım tutarı Belediye’nin 9 milyon liralık 1975 yıllık bütçesinin üzerindeydi.
Kökez şişeleme fabrikasından
Muzaffer Işın aynı yıl, 1964 yılında yapılan şehir enerji şebekesinin voltajının düşük olması nedeniyle ilave trafolarla elektrik sorunu da çözecekti. Işın, pazar yerinin değerlendirilmesi ve ihalenin İller Bankası tarafından yapılmasını da temin edecekti.
Belediye Sarayı Takvimler 1974 yılını gösterirken, Türkiye Kıbrıs’a Barış Harekatı düzenleyecek, temmuz ayının kavurucu sıcağında Türk askeri buradaki soydaşlarına yeni bir yaşam alanı hediye edecekti. 52
Belediye meydanı yapılmadan önce
Belediye sarayı inşaatından
Bolu’da ise katlı otoparkın temel, 1 ve 2. katlarının yapımı tamamlanmış, Belediye Meydanı’nın düzenleme çalışmaları sürüyordu. Yeni Belediye Sarayı yapımı için kolları sıvayan Işın, bunu da Belediye bütçesinin yarısına denk gelen 4 milyon 297 bin TL’ye ihale edecekti.
53
Başlangıçta 7 katlı olan bina, her türlü dekorasyon ve kalorifer tesisatı işi ile birlikte 7 milyon 100 bin liraya malolacaktı. 1977 yılında hizmete giren Belediye Sarayı’nın toplam kapalı alanı 2 bin 500 mekrekareyi buluyordu. Ayrıca Helvacılar Sokak’tan çarşı başına kadar dükkanların istimlakı da tamamlanarak yıkılacaktı.
Japonya Gezisi Şehirciliğe Bakışını Değiştirdi Muzaffer Işın, sadece belediyecilik alanında değil, her alanda faal bir insandı. İnsanlarla kolay iletişim kuruyor, kısa sürede organizasyon yapma becerisi gösterebiliyordu. Türkiye Belediyeler Birliği adına yurtdışına yapacağı bir seyahat onun ufkunu daha da genişletecek, şehircilik anlayışını değiştirecekti. Burhan Adıgüzel, o günleri ve yaşananları şöyle hatırlıyor: ‘’Sene 1975’ler. Muzaffer Işın, büyük, küçük kimseyi ayırt etmeden konuşurdu. Pazar günleri felan çalıştığımız yere gelirdi. Ben kalfa gibiyim o zamanlar, 16 yaşlarındayım. Orda konuşurdu. Türkiye’deki Belediyeler Birliği adına Japonya’ya gitmişler. Bana dedi ki; ‘Oğlum, adamlar öyle bir şehir yapmışlar, trafik ışığına neredeyse rastlamadık. Tokyo hep alt ve üst geçitlerle dolu. 70 km ise hız sınırı, herkes öyle gitmek zorunda. Zira 75’le gidersen önündeki arabaya dayanıyorsun, 65’le gidersen trafiği tıkıyorsun, onun için herkes aynı hızla gidiyor. Muntazam bir trafik akışı var orada. Ben buna hayran kaldım.’ Bir de örnek köylere gitmişler Japonya’da. ‘Yollar muazzam, çitler aynı hizada. Ben Bolu’ya böyle bir örnek köy düşünüyorum’ demişti.’’
Makamında arkadaşlarıyla 54
Borazanlar Deresi’nin Islahı Takvimler 1975 yılını gösterdiğinde Bolu Belediyesi’nin projeleri hayata bir bir geçmeye başlayacaktı. O yıl nikah salonu bitirilecek, katlı otopark inşaatı devam edecek, Büyük Cami önünden Fevzipaşa Caddesi’ne kadar imar planına göre düzenlenen dükkanların yapım ihalesi gerçekleştirilecekti. Bu yılda Muzaffer Işın’ın yapacağı en önemli işlerden biri de Borazanlar Deresi’nin ıslahı olacaktı. DSİ ile işbirliğine giden Belediye, gerekli istimlakları bitirecek, köprüler ve kenar betonlarını da yapacaktı. 1977de tamamlanan iş için 12 milyon TL harcanacaktı. Bu dönemde Bolu’ya sanayinin gelmesi için de büyük çaba gösterecekti Işın. Bülent Dinçtürk o günlere ilişkin şunları hatırlıyor: ‘’Bolu’ya süt fabrikasının kurulması konusunda büyük emekleri geçti. Kamil Bilgehan ile orada hisse aldılar. 1974 yılında açılan Çimento Fabrikası’nda da ikisi Bolu için büyük hisse sahipleriydi. Çok uğraşlar verdi. Yani Bolu’ya yatırım yapılmasını çok arzu ederdi. Suni Tahta Fabrikası’nın ve Üniversitenin kurulumunda destekleri oldu. Fizik Tedavi Hastanesi’nin yapımında büyük emeği geçti.’’
Hal ve Açık Pazaryeri İnşaatı Bu kez şehrin kuzeyine yönelecekti Muzaffer Işın. Toprak saha şeklinde olan hal ve pazaryerinin yapısı, kısmi bataklık gözüküyordu. Stadın bitişiğindeki pazar yeri için de istimlaklara başlanacak, kamulaştırma bedelleri 1975 yılında ödenecekti. Sağlıklı olmayan bu ortamın düzeltilmesi için de Muzaffer Işın kolları sıvadı. Ancak Belediye’nin teknik ve mali imkanları buranın yapımına izin vermiyordu. Hala Belediye’nin doğru dürüst iş makinası yoktu. Ama bu durum Muzaffer Işın’ı yıldırmadı, kentte makine gücü olan Kamil Bilgehan, Nazım Adasal gibi vatandaşlara ve Orman Ana Tamirhanesi ile DSİ’ye giderek, bedelsiz olarak iş makinalarını kiralayacak, çürük toprak zemini 6-7 metre derinliğe kadar inerek kazacak ve sağlam malzeme ile dolduracaktı. Ardından yapılan ihaleyle, burada 60 dükkan yapılarak halkın hizmetine sunulacaktı. Bülent Dinçtürk o günleri şöyle anlatıyor: ‘’Hal pazarı için istimlaklar yaptık. Muzaffer Bey Bolu tarihinin en fazla istimlakini yapan başkanıdır. Başka yerlerde de yaptık. Tabi unutuluyor bu yapılanlar zamanla. Muzaffer Bey, hep büyük şeyler, büyük atılımlar yapmak isterdi. Orman Parkı için büyük mücadeleler verdi. 127 dönümdü orası, Belediye’ye intikal ettirdi büyük uğraşlar sonucu.’’
55
Belediye Borcunu Ödeyemeyince… Hal pazarı yapımı sırasında ilginç bir olay da yaşanmıştı. Muzaffer Işın, Belediye adına İller Bankası tarafından yaptırılan pazaryeri inşaatındaki para ödemesinde yaşanan aksaklık için bile kendini sorumlu görüyordu. Oğlu Haluk Işın’ın anlattığı bu olay, onun nasıl bir sorumluluk duygusuna sahip olduğunu gözler önüne seriyor: ‘’O zamanlar Pazaryeri inşaatı Pekin İnşaat’a yaptırılıyordu. Beledi ye’nin parası yok, İller Bankası’ndan alınan paralarla yürüyor iş. Ama orada da işler düzenli gitmiyor ve şirkete para ödeyemiyorlar. Üstlenici firmanın sahibi Özkan Bey ile çok samimiydi babam. Özkan Bey babama yardımcı olmak için kendi imkanları ile devam ettiriyor inşaatı, fakat babam ona karşı mahcup olduğu için bir gün fabrikaya bana telefon etti. Kendisinin çok güzel bir Amerikan arabası vardı, hiç unutmam 1971 model Ford LTD Brookham modeli, sene de 1973. Özel yapım bir araçtı, 390 hp gücünde, içi siyah ipek döşeme, kontak anahtarı altından, inanılmaz bir araçtı. ‘Arabamı Belediye’nin önüne getiriver’ dedi. Getirdim, o arada Özkan Bey’le aşağı iniyorlar, sonra birbirlerine sarıldılar, ’Muzaffer Bey anlamsız ve gereksiz bir iş ama, sen böyle istediğin için kabul ettim’ dedi. Babam, ‘Özkan Bey’e anahtarı ver’ dedi, ben de verdim, gitti araba. Yani Özkan Bey’e Belediye’nin işi için mahcubiyetinden kendi arabasını verdi. Sonra alınmadı araba geri. Hediye etti ona, mahcubiyetinden dolayı.’’
Hediye ettiği arabası 56
Seçime Doğru Yatırımlar Meyvesini Veriyor Artık yeni seçim dönemi yaklaşıyordu. 1976-77 döneminde katlı otopark inşaatını bitirecek olan Muzaffer Işın, buraya bir kat daha ilave edilmesi için yeni bir ihaleye daha çıkacaktı. Belediye Sarayı inşaatında da sona gelinmiş, kalorifer ve dekorasyon işleri yapılıyordu. 27 Mayıs Caddesi üzerinde yapılan dükkanlardan 7’si bitirilerek kiraya verilecek ve diğerlerinin yapımı ise sürecekti.
Katlı otopark ve Belediye Sarayı genel görünüm
Hal ve açık pazar yeri için kamulaştırmalar tamamlanmış ve ihalesi de bu dönemde yapılmıştı.
Kanalizasyon İçin Seferberlik Bu dönemin en önemli konularından biri de kanalizasyon olacaktı. Göreve gelir gelmez Belediye’nin mevcut imkanlarıyla sorunu çözmeye çalıştı Muzaffer Işın. Ancak Bolu’nun hızlı gelişimi, sorunu daha da büyütüyor, Belediye’nin imkanları ile sorun çözüme bir türlü kavuşturulamıyordu. 1977 yılına gelindiğinde sorunu kökten çözmek için harekete geçti Bolu Belediye Başkanı. Bu arada Muzaffer Işın, belediye başkanlığı yaparken, bunu bir görev olarak değil adeta kendi işi gibi görüyordu. Maaşını yoksula, ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor, kendi cebinden hazırlattığı 57
hediyeleri Belediye adına gönderiyor, yolculuklarında harcırah vs de almıyordu.
Kanalizasyon çalışmalarından
Bu alışkanlık, Belediye’nin yaptığı işlerde Ankara ile ilişkileri kolaylaştıracak, Bolu’nun sorunlarının çözümünü hızlandıracaktı. Kanalizasyon sorununun çözümünde de bu durumu tüm açıklığıyla görüyoruz. Oğlu Haluk, babasının yaptırdığı kanalizasyon projesi konusunda şunları hatırlıyor: ‘’Babamın üst düzey bürokratlara, genel müdürlere, bakanlara felan hediye yollama alışkanlığı vardı. Bolu’nun kanalizasyonu yapılıyordu. Ben de o zamanlar ilçe 2. başkanıydım Adalet Partisi’nde. Belediye Meclisi’nde, Bolu’nun çevre kanalizasyonunun da merkezin kanalizasyonu ile birlikte, acil bir şekilde yapılması gerektiği, kanalizasyonun sadece Bolu Merkez’e yapılması durumunda bunun kısa sürede Bolu’ya bela olacağını belirtmişti. Ardından bunun projesi çıkarılıyor, ama o zaman görülüyor ki; tablo çok büyük. Bolu’nun çevresinde 127 köy var, buranın ahalisi o zamanlar gündüz şehirde yaşar, akşam da köylerine dönerler. Bu maliyet Belediye’nin bütçesinden karşılanamayacağı için Ankara’ya İller Bankası’na gidildi önce. Tesadüfen o gezide ben de vardım, babamla birlikte. O zaman İller Bankası Genel Müdürü Mazhar Haznedaroğlu diye bir zattı. ‘Muzaffer Bey, bu yaptığınız proje ve üzerinde durduğunuz konu çok doğru, ama bunu ancak 3-4 yıl sonraki bütçeye dahil edebilme imkanı olabilir. Siz bunu Maliye Bakanı İsmet Sezgin ile görüşürseniz iyi olur’ dedi. Babam teşekkür etti ve Maliye Bakanı’na gittik, konu anlatıldı. O da dedi ki; 58
‘Biliyorsunuz 10 milyon TL üzerindeki projeler patrona (başbakan) gidiyor.’ Hep beraber, Bolu Milletvekili Ahmet Çakmak da bizimle geldi, Başbakan Süleyman Demirel’in yanına gittik. Çok iyi karşıladı bizleri. Babam durumu anlatınca, dinledi, hatta o zaman Demirel’in de hocaları olan birkaç kişinin imzası vardı projede. Onlara baktı, açtı telefonu İller Bankası’na ‘’Bu konuyu acilleştirmeye çalışın’’ dedi. Biz yeniden döndük İller Bankası’na. Genel Müdür, ‘Ne yapıp edip gelecek yılın planlarına aldırmaya çalışacağım’ dedi.
Demirel ile
Babam, ‘’Mazhar Bey, ek bütçeler felan oluyor, aşağıda daire başkanlarında, oradan bir şey yapılamaz mı? ‘’deyince, Genel Müdür, ‘İsterseniz bir bakın aşağıya, daire başkanlarıyla da konuşun. İhalelerden artan paralar nedeniyle ellerinde bazen imkan olabiliyor’ dedi. Aşağı indik, daire başkanlığı yazan odalardan insanlar çıkmaya başladı, herkes ‘’Muzaffer Ağabey hoş geldin’’ diyor, ’Ben alayım diyor’ herkes dosyayı, dosya o odadan diğer odaya koşturuluyor tabiri caizse. Babama ‘Nedir bu durum?’ dedim, o da bana ‘Sus’ dedi. İnanmayacaksınız, bizim proje Resmi Gazete’nin o akşamki mükerrer sayısında ihaleye çıktı. Meğerse babam durumu biliyormuş, ‘Ama normal prosedürü uygulamazsan hemen iptal edilir, Yani ‘yukarı soralım’ derler ve iş sekteye uğrar, sen hediyelerin faydasını gördün mü ?’ dedi bana. O günlerde gelirimiz de iyiydi, yıllık 500-550 bin TL arasında hediye dağıtılırdı. Bu belediye kasasından felan değil, kendi cebimizden olurdu ‘Bu bizim aile şerefimiz derdi’ babam. Maaşını bile fakir fukaraya dağıtırdı, almazdı hiç.‘’
59
Damadı Attila Karaer de ‘’Veziroğlu firması arkadaşı idi. O büyük destek verdi ve bitirebildiler kanalizasyon işini, İller Bankası ile de diyaloğu çok iyiydi’’ diye anlatıyor kanalizasyon hattının yapımının hikayesini. Sık sık ziyaret ettiği mobilya dükkanında o zamanlar genç bir kalfa olan Burhan Adıgüzel’in de anıları var bu konuda: ‘‘Bize anlattığına göre, kanalizasyonun yapımı sırasında Başbakan Demirel’in yanına gidiyor, hem de arkadaşlarmış. Muzaffer Bey projeyi masasına yayıyor Başbakan’ın. ‘Bolunun altyapısı yıllarca kurtaracak bir proje bu, bunu imzalamanızı istiyorum’ diyor. Demirel, önce proje inceliyor sonra projeden başını kaldırıp; ‘Muzaffer Muzaffer bana bak. Benim memleketim Isparta, ben oraya bile böyle bir proje yapmadım’ diyor, ama sonuçta Muzaffer Bey başbakana imzalatmayı başarmış projeyi.’’ Sonuçta kanalizasyon işi 77 milyon TL’ye ihale edildi. Bolu Bele diyesi’nin 1977 bütçesinin 9 milyon, 1978 bütçesinin ise 11 milyon TL olduğu gözönüne alınırsa kendi bütçesinin yaklaşık 8 katı büyüklüğünde bir iş başarılmış görünüyordu.
Kanalizasyon çalışmalarından
60
Demirel ile
Tabi Bolu gelişimini sürdürdükçe kanalizasyon konusundaki çalışmalar da bitmeyecekti. 1982 yılında doğu yakası kolektörü, 1988 yılında ise batı yakası kolektörü devreye alınarak şebekeye dahil olacaktı. Şebekenin o dönemki büyüklüğü 350 km’yi bulacaktı.
Kanalizasyon inşaatından
Ayrıca, şehrin yeraltı suyunun fazla olduğu Gölyüzü-İhsaniye ve Beşkavaklar Mahallelerinde yer altı sularını almak için Kuruçay Deresi’nden başlayarak söz konusu mahallelere kadar 7 km drenaj yapılacaktı.
61
Yine Sümer, Karamanlı, Bahçelievler, Tabaklar, Semerkant, Aktaş Mahallelerine de yağmur suyu şebekesi yapılıyor, Sanayi Çarşısı’na da bu şebeke döşeniyordu.
Kanalizasyon çalışmalarından
Yeni Su Kaynakları Muzaffer Işın’ın görev süresi boyunca en fazla uğraş verdiği işlerden biri de şehre yeni su kaynaklarının temini olacaktı. Işın öncelikle, şehre artık yetmeyen Bayramışlar ve Kökez Suyu ana isale hatlarına Gölyüzü Mahallesi’nde 2. bir artezyen kuyusu açarak, takviye yapacaktı. Ayrıca, İller Bankası aracılığıyla Değirmenözü kaynağından çıkan 220 lt/saniye miktarındaki suyun şehre getirilmesi için Belediye’nin bir yıllık bütçesine tekabül eden 11 milyon liralık iş ihale edilecekti. Öte yandan, bugün Belediye’nin Bolu’ya kazandırmak için uğraş verdiği Karadere sularını bulan da Muzaffer Işın olacaktı. Bülent Dinçtürk bunu şöyle anlatıyor;: ‘’Muzaffer Bey, Karadere sularını da bulan kişidir. Akşamüzeri kendi arabamızla giderdik Karadere’ye ,kuşları doğayı çok severdi. Çele’nin altındadır, Çele’nin karları eridiği zaman gelen sulardır Karadere suları. ‘Yahu Bülent, biz bu suyu Bolu’ya nasıl getireceğiz’ diye sorardı bana, o zaman için çok zordu, ’Bizim gücümüz yetmez’ derdim. Hakikaten de yetmezdi, tünel gerekiyordu, biz ise boru bile bulmakta zorlanıyorduk. Muzaffer Bey görevi bıraktıktan sonra, ben haftada 2 gün evine giderdim, vefatından kısa süre önce gittim yine Karadere’yi sordu bana. Ben Alaaddin Bey’i çağırmasını tavsiye ettim, o da çağırdı ve konuyu anlattı ona. Bolu’ya gelince Karadere suları büyük hizmet olur.‘’ 62
Su Depoları Zamanla hızlı nüfus artışı ile birlikte kentte su sıkıntısı baş göstermişti. Az önce belirtildiği gibi yeni su arayışına girilmiş, bunlar peyderpey şebekeye eklenmişti. Ancak bunlar için depoların da yapımı gerekiyordu. Bunun için Hisar Tepesi’ne 900 tonluk depoya ilaveten yaklaşık 12 milyon TL’ye 1979 yılında ihale edilerek yapılan yeni depo 1980 yılında hizmete sokuldu. Ayrıca Bayramışlar’daki 300 tonluk depoya ek 10 milyon TL’ye ilave edilen depo da 1979’da ihale edilerek 1980’de kullanıma alındı. 1988 yılına gelindiğinde ise Salıbeyler ve Sarıcalar sırtları arasında 1.500 tonluk depo yapımına başlanacaktı.
Vilayet Önü Düzenlemeleri ve Anıtpark Bu arada Muzaffer Işın, şehrin güzelleştirilmesine de önem veriyordu. Modern ve sağlıklı bir kent için yeşil alanların yapılması gerektiğine inanıyordu.
Anıtpark
Bu çerçevede ilk olarak Atatürk heykelinin bulunduğu Anıtpark’ı da düzenleyecek, burayı tarla görünümünden kurtaracaktı.
63
Ardından, yapacağı çalışma ile vilayet önünde de yeşil alanlar oluşturacak, burayı da modern bir şehre yaraşır hale getirecekti.
Vilayet önü çevre düzenlemesinden
Darbeye Doğru… 1977 yılındaki yerel seçimlere bu çalışmalarıyla girdi Muzaffer Işın. Seçimi rahatlıkla kazanmıştı, ama 1980 yılında yapılacak darbe ile bu hizmet döneminin kesintiye uğrayacağından henüz haberdar değildi. Türkiye’de kardeş kavgası başlamış, karşıt görüşlü insanlar birbirine girmiş, ülkede terör almış başını yürümüştü. Siyaseten de istikrarsız bir dönemden geçiyordu ülke. Muzaffer Işın bir yandan ülkenin haline üzülürken, en azından kendi yapabileceklerini halka yansıtmak istiyordu, ne var ki Belediye’nin imkanları hala kısıtlıydı. Bülent Dinçtürk o günleri şöyle anımsıyor: ‘’Öyle bırakın korumayı felan makam arabası yoktu Muzaffer Bey’in. Yürürdü, her zaman halkın içindeydi. Şimdiki gibi kiralık makam arabaları gibi bir makam aracı hiçbir zaman olmadı. ‘’ 1977 yılında Bolu hala bir şantiye görünümündeydi. Şehirde katlı otopark, kanalizasyon, su şebekesi, pazaryeri-hal binası, pasaj ve 40 dükkan yapımı, şişeleme tesisi ve ekmek fabrikası konusundaki çalışmaları sürüyordu. 1977-80 döneminde bir yandan da hala yeni yollar açılmaya devam ediyordu Işın. YSE önünden başlayarak D-100 karayolunu kesecek şekil64
de Fevzi Paşa’ya bağlanan caddenin istimlakları, lise yoluna olan bağlantısı ve Tavil Mehmet Paşa Caddesi ile şimdiki İzzet Baysal Caddesi’nin düzenlemesi de gerçekleştiriliyordu. Karacasu Yolu genişletilerek 17 metreye çıkarılmış, şehir içi yol ağı 35 km’den 300 km’ye yükselmişti. Bu durum artık Bolu’ya bir asfalt şantiyesinin kurulmasını gerekli kılıyordu.
Bolu’ya Asfalt Şantiyesi Muzaffer Işın yine Belediye’nin boyundan büyük bir işe kalkışacaktı. O dönemde Türkiye’de asfalt şantiyesi olan belediye sayısı 4-5’i bulmuyordu. Bunlar da büyük belediyelerdi. Ama Muzaffer Işın kafaya koymuştu bu işi yapmayı ve hareke geçti. MTA ve teknik üniversitelere giderek öncelikle asfalt şantiyesi için yeterli malzemenin bulunup bulunmadığının analizini yaptırdı Muzaffer Işın. Yapılan fizibilite sonrasında yüksek kalitede malzeme olduğu ortaya çıkınca da harekete geçti. Sonuçta şahsi dostluklarını da kullanarak, bir İsviçre firması ile anlaşma sağlandı. 1977 yılında kurulan asfalt şantiyesi için harcanan para yine Belediye’nin bütçesinin neredeyse 10 katını buluyordu.
Işın Asfalt şantiyesi önünde
65
Bülent Dinçtürk, asfalt şantiyesinin kuruluşunu şöyle hatırlıyor: ‘’Yeni yollar açıldıkça asfalt ihtiyacımız oldu. Turgut Gülez Bayındırlık Bakanıydı, ama işler yine de rica minnet yapılabiliyordu. Bir asfalt plenti, 5 büyük kamyon, 1 dozer, 1 greyder, silindir felan alacağız; ihaleye çıktık. İsviçre firması ‘’Amman’’ kazandı. Ben heyet başkanıydım, 3 kişilik bir encümen heyetiyle gittik, araçları teslim aldık, tesisler kuruldu. Tüm sokakları caddeleri o zaman asfaltlamaya başladık. Ondan önce Arnavut kaldırımı, sonraları da parkeydi. 69-70’lerde çok parke yaptık. 73’de AP’den Belediye Meclisi’ne girdim. Seçim çalışmalarını da beraber yürüttük. Yine rakip İsmail Özer’di. 3 dönem birlikteydik, 80’e kadar gece gündüz beraberdik. İhtilal olduğunda da beraberdik, yasaklı hale geldik. ‘’
Asfalt Şantiyesine Nasıl Para Buldu? Bu projelere bakıldığında, Bolu Belediyesi’nin bütçesinin kat be kat üstünde olduğu görülüyor. Peki Muzaffer Işın, bu yatırımları yaparken bu parayı nasıl buluyordu, yani bu işin sırrı neydi?
Asfalt çalışmalarından
Bülent Dinçtürk’ün konuşması bize bu işin nasıl başarıldığını anlatıyor: ‘’Bütçemizin çok üstünde yatırım yapardık, para buluyorduk, nasıl bulduğumuzu da anlatayım. Örneğin bu asfalt tesislerinin kuruluşunda devlet bize destek olmadı. AP hükümetiydi oysa. Orayı alırken, İstanbul Bankası ve Pamukbank Belediye’nin altındaydı, İstanbul Bankası’nda Turgut Gülez murahhas azaydı. Ona rağmen oradan halledemedik, Pamukbank’ta rah66
metli Kemal Has’a gittik, İstanbul’a. Karaçayır’daki panayır yapılan yerleri ipotek ederek teminat mektubu aldık, o teminat mektuplarını İsviçre’ye verdik de o makinaları ancak öyle alabildik. Çok büyük yatırımdı o güne göre. Sonradan İller Bankası’na yıkabildik ödemeyi. Büyük bir cesaretti, müteselsil olarak hepimiz imza attık, Zekai Güneykaya, Mehmet Cop gibi, hepimiz imzaladık. O şekilde getirdik ki; bayram oldu Bolu’da. Düşünün ki kaldırım yapamayan bir Bolu’ya asfalt tesisleri getirdik.’’ Damadı Attila Karaer de asfalt şantiyesine ilişkin, ‘’En büyük hizmetlerinden biri asfaltlama şantiyesini kurması, biri de kanalizasyon hizmetleridir’’ diye bahsediyor. 1978 yılına gelindiğinde Değirmenözü Suyu şehir şebekesine ilave ediliyor, 21 dükkan daha tamamlanarak kiraya veriliyordu. 1978 yılının en önemli işlerinden biri olan kanalizasyon inşaatında ana taşıyıcı kolektörlerin inşası tamamlanıyor, Kaplıca Yolu’nu takiben Aktaş, Köroğlu Mahalleleri ve Çıkınlar Mahallesi’nde çalışmalar tamamlanıyordu. 1979 yılı ise Türkiye’nin terörle sınandığı yıllardı. Hükümet bunalımları ve terör üstüste gelse de Bolu’da yatırımlara devam ediyordu Muzaffer Işın. Hal-garaj ve açık pazar inşaatlarının sürdüğü bu yılda, pazaryerine istinat duvarı yapılıyor, hal binasının demir doğrama işleri de bitiriliyordu.
Terminal Binası Ayrıca imar planında belirtilen yere Terminal inşaasına da başlanarak aynı yıl bitiriliyordu.
Bolu şehirlerarası otobüslerin uğrak noktasıydı 67
Bolu’nun iki büyük şehrin arasında kalması ve Ankara İstanbul Karayolu’nun (Eski adı E-5, şimdi D-100) merkezden geçmesi nedeniyle ana durak görevi gören kente bir terminal kazandırılması gerekiyordu. Bu hizmeti gören binanın tam şehrin ortasında kalması nedeniyle trafik sorunun çözümü için 1979 yılında Küçük Sanayi Sitesinin yanına bir terminal inşa edilecekti. Ancak bu yatırım kısa sürede yetersiz kalmaya başlayınca, 1985 yılında da terminale 10 adet yazıhane ve 1 çay salonu eklenecekti.
80 İhtilali ve Geri Çekilme Bu arada, artık 12 Eylül darbesinin ayak sesleri de iyice duyulmaya başlamıştı. Işın’ın Belediye’de hizmet arayışı süredursun, Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi 1 Şubat 1979 gecesi İstanbul Maçka’daki evinin yakınlarında arabasında iken Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü. 3 Aralık 1979’da Fedai Dergisi sahibi MHP’li yazar Kemal Fedai Coşkuner İzmir Agora semtinde alışveriş yaptığı pazar yerinden dönerken kurşunlanarak öldürüldü. 7 Aralık 1979’da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Cavit Orhan Tütengil evinden üniversiteye giderken silahlı saldırıya uğradı ve öldürüldü. Tütengil uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde denemeler yazmıştı. 11 Nisan 1980’de TRT İstanbul Radyosu prodüktörlerinden Ümit Kaftancıoğlu, 1980’de evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. 27 Mayıs 1980’de MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, eşi ile gittiği bir ziyaretten dönüp, arabadan eşyalarını indirirken Devrimci Sol militanları tarafından çapraz ateşe alınarak öldürüldü. 24 Haziran 1980’de MHP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok evinde ve kızıyla birlikte öldürüldü. 15 Temmuz 1980’de CHP İstanbul milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu İstanbul Şişli’deki işyerinde öldürüldü. 19 Temmuz 1980’de eski Başbakan Nihat Erim İstanbul Dragos’taki evinin yakınında Mahir Çayan ve arkadaşlarının intikamının alınması adına Dev-Sol militanları tarafından suikaste uğradı. Bunlar sadece belli başlı suikastlerdi. Her gün onlarca kahvehane taranıyor, ülkenin dört bir tarafından her gün ölüm haberleri geliyordu. Türkiye bir girdaba doğru sürükleniyordu adeta. Suikastler bitmedi ve 22 Temmuz 1980’de Maden-İş Sendikası genel Başkanı Kemal Türkler İstanbul Merter semtinde silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Görüldüğü gibi, çatışmalar, sağ-sol kavgası derken, ülkede ihtilale giden yolun taşları döşenmeye başlamıştı. Güvenlik sıfır noktasında, siyaset istikrarsız, Meclis kilitlenmiş cumhurbaşkanı bile seçilemiyordu.
68
12 Eylül Darbesi
İşte böylesine gergin bir ortamda Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askeri müdahale ile yönetime el koydu. Dönemin Genelkurmay Başkanı, daha sonra yargılanması gündeme gelen ve birçok tartışmaya neden olan Kenan Evren’di... Evren,12 Eylül Darbesi ile birlikte Milli Güvenlik Konseyi Başkan lığı’nın yanı sıra Devlet Başkanlığı görevini de üstlendi. 12 Eylül 1980 Cuma günü saat 03.59’da Türkiye Radyoları (TRT) İstiklal Marşı’nın çalınmasıyla birlikte yayına geçti. Daha sonra anons yapılmadan Harbiye Marşı çalındı. Marşın bitiminde Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla yayınlanan Milli Güvenlik Konseyi’nin 1 numaralı bildirisi okunmaya başlandı. Bu bildiriyi 5 bildiri daha izledi. Girişilen harekatın amacının, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek, demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmak olduğu savunuluyordu, ama Parlamento ve Hükümet feshedilmişti. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştı. Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiş, sokağa çıkma yasağı başlamış, yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştı. Bu müdahale ile 6. Süleyman Demirel hükümeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi feshedildi, sendika ve derneklerin faaliyetleri durduruldu. Memleket yeniden bir karanlık dönemin içine girmişti. 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve bir askeri dönem başladı. Bu dönem sivilleşme ile birlikte yaklaşık 9 yıl sürdü. 69
12 Eylül 1980 darbesinin ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel için Hamzakoy Gelibolu adresi belirtilirken, Necmettin Erbakan’a ise Uzunada İzmir adres olarak gösterildi. Alparslan Türkeş evinde bulunamadığı için Milli Güvenlik Konseyi, 13 Eylül’de bir bildiri ile teslim olmaması halinde suçlu duruma düşeceğini belirtti. Bunun üzerine Türkeş 14 Eylül’de Ankara Merkez Komutanlığı’na teslim oldu ve Uzunada’ya gönderildi. Bu arada, yeni anayasa çalışmaları da başladı. Hazırlanan Anayasa 7 Kasım 1982 yılında yapılan halkoylamasıyla yüzde 92.7 evet oyuna karşılık, yüzde 8.6 hayır oyuyla kabul edildi. Oy kullanırken iki renk arasından birini seçmek gerekiyordu. “Mavi” renk hayır, “beyaz” renk ise evet demekti. Kenan Evren halkoylaması öncesi yaptığı konuşmalarla halka mavi oy vermemesi konusunda telkinde bulunuyor ve çeşitli gazetelere mavi renkle ilgili sansür uygulanıyordu. 12 Eylül Darbesi ile birlikte Muzaffer Işın da görevinden alındı. 1982 yılına kadar dönemin Valisi Adnan Darendeliler vekaleten Bolu Belediye Başkanlığı görevini yaptı. 1982-84 arasında ise İçişleri Bakanlığı’nın tayini ile emekli hava albayı Hasan Bülbül görev yaptı. Aslında ihtilali beklemiyordu Muzaffer Işın. Oğlu Haluk o günü şöyle hatırlıyor: ‘’Böyle bir şeyi beklemiyordu aslında. O sabah hep birlikte kahvaltı yapıyorduk. Radyodan haber aldık. Hiç panik yapmadı, sadece acil olan su, elektrik konularında nerelerde tedbir alınması gerektiğini tugaya iletti. Tutuklama felan olmadı, ama çok uğraşıldı onu biliyorum. 12 Eylül günü makamına gitmedi.’’ Bülent Dinçtürk de ‘’İhtilal öncesi memlekette bir sıkıntı olduğu belliydi, ancak Bolu’da pek sıkıntı yoktu. Yalnız 1977 seçimleri öncesi seçim çalışmaları sırasında beraberdik, tabanca atıldı. Alpağut Mahallesi’nden gelirken, ama bize, ama havaya ateş edildi, ardından gittik bir kahvede oturduk çay içtik. Protokol felan yoktu yani’’ diye hatırlıyor o günleri. Ancak Bolu’ya bu kadar hizmeti yapan Muzaffer Işın’ın gözü, ihtilal sonrasında da yaptıklarının heba olmaması için Belediye’nin üzerindeydi. Haluk Işın, ‘’O zaman Eşref Bitlis Paşa vardı Tugayın başında, babamı tanıdıktan sonra hiç bırakmadı kendisini, her konuda istişare etti’’ diye hatırlıyor darbenin karanlık günlerini. 1982 yılından sonra belediye başkanı olacak Hasan Bülbül de sık sık gelerek kendisine danışıyor, belediyenin işlerinde Muzaffer Işın’a söz söyleme imkanı tanıyordu. 70
Haluk Işın bu dönemi de ‘’İhtilalin ardından fabrikaya gelip gitmeye başladı babam. Halk çok yanına gider, gelirdi. Ama çok uzun sürmedi zaten. Askerin atadığı Belediye Başkanı Hasan Bülbül vasıtasıyla hep belediye işleri ile ilgilenirdi. O dönemde alınmış, belki de Türkiye’nin 4. asfalt tesisini Belediye satmaya kalktı, ‘gereksiz’ diye. Hemen babam Eşref Bitlis Paşa’ya gidip, anlattı durumu, ’Bu tesis 50-100 sene hizmet edecektir, bu tesisin korunması lazımdır’ diye, böylelikle satışı durdu. ‘Aradaki süre çok uzun, bu sürede belediye bir yara alırsa, toparlayamayız sonra’ diyordu babam, onun için geriden de olsa hep ilgilendi, ihtilal zamanında bile belediye işleri ile.’’ Ama bu dönemde her şey yolunda gitmiyordu. Işın, darbe sırasında kötü muamele görmese ve sadece birkaç kez çağrılıp bazı konularda bilgisi istense de ihtilal idaresi Muzaffer Işın’ın açığını arıyordu. Haluk Işın bu konudaki bir anısını şöyle naklediyor: ‘’Düzce’de Küçükler Parke’nin sahibi Muhittin benim çok yakın arkadaşımdı. İhtilalden 7-8 ay sonra, kafa komple traşlı, fabrikaya geldi. ‘Sana uğradım, ama anlatacaklarım var’ dedi, yazıhaneye gittik. Arkadaşımın anlattığına göre, ihtilal sonrası bir sürü Düzceli keresteciyi kaçakçılıktan dolayı içeri atmışlar. Arkadaşın sorgusu bittikten sonra, oradaki rütbeli biri diyor ki, ‘Şimdi biz bir tutanak yazacağız, ’aynı kaçakçılığı Bolu’da Abant Parke’nin sahibi, aynı zamanda Belediye Başkanı olan Muzaffer Işın da yapardı’ şeklinde, bunu imzala, seni şimdi serbest bırakacağım, saçını da kesmeyeceğim.’ Bizim Muhittin ise ’Değil saçımı, kafamı kessen böyle bir şeyi imzalamam, ben o adamı hiç görmedim’ demiş, arkadaşımla sarılıp, ağlaşmıştık bunları anlattığında. Bunun yüzünden 6 ay yatmış içeride. ‘’ Muzaffer Işın’ın bu dönemdeki ruh halini ise Haluk Işın, ‘’Tekrar geleceğini bekliyordu, ama sıkıntı yapmazdı öyle şeyleri kendine. Hayal gücü çok iyiydi. ‘Hayal etmek yapmanın yarısıdır’ derdi’’ diye anlatıyor.
ANAP’LA YENİDEN BAŞKANLIK İhtilalin yarattığı karanlık yavaş yavaş dağılmaya başlarken, anayasa oylamasının ardından gelen yıl olan 1983’te siyaset ısınmaya başlamış, yapılacak genel seçimler nedeniyle meydanlar hareketlenmişti. Türkiye darbenin etkisinden sıyrılarak, yeniden özgür iradesiyle kendini yönetecek olanları seçecekti. Ancak, askeri vesayet henüz tam olarak kalkmamış, darbenin ardından gelen bu puslu havada aday olmak bile sıkıntıydı. Genel seçimlerde aday olacaklar bir kısmı Milli Güvenlik Konseyi’nin vetosu ile karşı karşıya kalıyordu. Buna rağmen yine de halk bir nefes alacak, sivil bir idare ile artık kendisi de yeniden yönetimde söz sahibi olabilecekti. 71
1983 yılında yapılan genel seçimler askerlerin beklediği sonucu vermeyecekti. Darbecilerin işaret ettiği Turgut Sunalp yerine, sandıktan Anavatan Partisi’nin (ANAP) Genel Başkanı Turgut Özal çıkacak ve yönetim yarım da olsa sivil idareye teslim edilecekti. Zira darbenin lideri Kenan Evren anayasa oylaması ile Cumhurbaşkanı olarak köşke çıkmış durumdaydı.
Turgut Özal
Hükümetin kurulmasının ardından bu kez de yerel yönetimlerde normalleşme gerekiyordu. Bunun için de 1984 yılında yerel seçimler yapılacaktı. Bu arada, yapılacak yerel seçimler için hazırlanmaya başlamıştı Muzaffer Işın, ama kafası bu kez karışıktı. Askerlerden de teklif alacak olan Muzaffer Işın, ‘’Askerlerin yanında yer almam, çünkü bu demokrasiye saygısızlık olur. Halkın istediği olur, ben bekleyeceğim’’ diyerek bu öneriyi reddedecek ve demokrasiden yana olduğunu ortaya koyacaktı. Ancak, Muzaffer Işın’ın mensup olduğu Adalet Partisi kapatılmış, lideri Süleyman Demirel de yasaklı durumdaydı. Onun devamı olarak görülen Doğru Yol Partisi ise henüz umut vaad etmiyordu. Muzaffer Işın ilk kez ikilem içinde kalmıştı. İşte tam da o günlerde Turgut Özal bir İstanbul dönüşü, Muzaffer Bey’in Fabrikasına uğrayacaktı. Haluk Işın o günlere ilişkin, ‘’Özal’ın yanında Mazhar Murtezaoğlu da vardı. Kapının önünde konuştular, ’Ben içeri giremeyeceğim, yola devam etmem lazım. Muzaffer Bey sizden Bolu’yu toparlamanızı rica ediyorum’ 72
dedi Özal. Biz de yakınlarındayız, babam da ’Yüzde 99 uygundur, ben bu akşam arkadaşlarımla istişare edeyim, size yarın sabah bilgi verelim’ karşılığını verdi. Gece toplandılar siyasetteki yakın arkadaşlarıyla. Bu arada hemen Süleyman Demirel ile de konuştu, ama belki de telefonların dinleneceği şüphesi ile pek bir şey demedi O, sadece ‘’Muzaffer gereği neyse yapın, memleket hizmetidir’’ dedi.’’ Siyaseten aklı bu işe yatmış olsa da ilk kez çocuklarına da danışmayı ihmal etmedi Muzaffer Işın. Bundan önceki dönemlerde kararlarını kendi verirken, bu kez çocuklarına döndü. Haluk Işın şunu anlatıyor: ‘’Hepimizi topladı, ’Ben Adalet Parti’liyim, ama Doğru Yol Partisi’nin hiç şansı yok. Ben ANAP’tan aday olmak istiyorum ne dersiniz?’ dedi. Ondan önce sormazdı, son dönemde öyle oldu. Danışmazdı, danışsa başarılı olamazdı zaten, onun ufku ile bizimki aynı değil ki. Bunun ardından ANAP’a geçti Muzaffer Işın. Veysel Atasoy geldi Bolu’ya. Ben ve Atasoy, eski fabrikanın yazıhanesinde 10 gün kadar il teşkilatının kuruluşu konusunda çalıştık.’’ Bülent Dinçtürk de darbe sonrası yollarının ayrıldığını söylerken, ‘’80 sonrası ben DYP’ye, o ANAP’a geçti. Yollarımız siyaseten ayrıldı, bana da gel ANAP’a demişti, ama söz vermiştik birilerine’’ diye özetliyor o süreçte yaşananları.
Başkanlıkta Yeni Dönem Muzaffer Işın ANAP’a katılmaya karar verdikten sonra 1984 seçimlerinde belediye başkanlığı için aday gösterildi. Yaptığı çalışmaların ardından açıklanan seçim sonuçları Bolu halkının yaptığı hizmetlere hiç de kayıtsız kalmadığını gösterdi. Muzaffer Işın en yakın rakibinin yaklaşık 20 puan önünde yüzde 49’un üzerinde oranla seçimleri kazanmayı başardı. İhtilalle devrilen koltuğuna yeniden oturan tecrübeli başkan, tekrar çalışmalarına başladı. Öncelikle aradan geçen 4 seneyi telafi etmesi gerekecekti. Yeniden kolları sıvadı Muzaffer Işın. 1984 yılında 100. Yıl Atatürk Parkı yapımı ve istimlaklara başlayacak, pazaryerinde de vatandaştan arsa satın alarak genişletme yönüne gidecekti. Bir yandan da Işın, gecekondu affı çerçevesinde ruhsatsız olarak belirlenen 2 bin 326 yapıdan 1.479’una ruhsat verecekti. Şehrin 1. derecede deprem bölgesi olması nedeniyle şehrin imar planına büyük hassasiyet gösteriyordu Muzaffer Işın. Sanki yaklaşık 15 yıl sonra olacak 1999 depremini o günlerden görüyor gibiydi. 73
1985 yılına gelindiğinde yeniden şehrin imar planına tekrar el atacak olan Başkan Işın, şehrin gelişimi için Kasaplar, Kılıçarslan, Paşaköy, Sandallar, Alpağut, Alpağutbey, Çakmaklar, Ağaçcılar, Sarıcalar, Salıbeyler, Dodurga, Yukarı Soku Karaağaç köyleri ile Kaplıca tesisleri, fizik tedavi hastanesi, Karacasu, Büyük ve Küçük Berk’in imar planlarının yapımına başlayacaktı. İtfaiye için, altı garaj üstü lojman olacak şekilde bina yapımı da gerçekleştirilecekti Işın. Ayrıca kaplıca yolunun açılması ile Büyükcami etrafında kamulaştırmalara devam ederken, 1986 yılında 100. Yıl Atatürk Parkı’nı hizmete açacak, Kökez Suyu Şişeleme tesisi yanına da bir cam sera inşa edilecekti.
Toplu Taşımaya Takviye Bu dönemde Bolu’da hem nüfus artıyor hem de kent coğrafi olarak yayılıyordu. 1981 yılında kurulan otobüs idaresinin şehrin genişlemesine ve gelişimine ayak uydurabilmesi için otobüs filosunun takviyesi gerekiyordu. Muzaffer Işın araştırmalar başladı, ihtiyaç olan 8 otobüsün maliyeti yaklaşık 400 milyon lirayı buluyordu. Bu rakamın Belediye imkanları ile karşılanması mümkün gözükmüyordu. Işın, bu projesini hayata geçirmek için yol ararken, ummadığı bir yerden umut ışığı doğdu. Almanya’nın Weisbaden Belediyesi ile yapılan temaslar sonucunda 6 otobüs hibe alınarak toplu taşıma filosuna takviye yapıldı. 1987 yılında Hükümet Meydanı’ndan Paşaköy mezarlığına kadar olan kısımda yol genişletme çalışmaları yapılacak, asfalt çalışmalarına başlanacaktı. Ayrıca Belediye o dönemde sobalı evlere 20 bin ton, kaloriferli binalara 7 bin ton, odun ve kömür satışı yapan mahrukatçılara da 23,7 bin ton olmak üzere toplamda 50,6 bin ton kömür satışı yapacaktı. Tekel Binası’nın bulunduğu alan açık otoparka dönüştürülecek, Tekel önünden başlayıp Sümer Mahallesi Devlet Kuran Kursu’na kadar olan yol da 22 metreye çıkarılıp, asfaltlanacaktı. Gölyüzü Mahallesi’nde Ali Rıza Tekemen Caddesi’nden panayır alanına yol genişletme çalışmalarına devam edilecekti. 1987 yılında Belediye şehir içinde 45 km yol yapmış, Cumhuriyet, İsmetpaşa, Hastane, Paşaköy, Konuralp, Tavil Mehmet Paşa caddeleri ile, İhsaniye, Karamanlı, Bahçelievler ve Borazanlar Mahallelerindeki tüm yolların tretuvarları yeniden yapılarak düzenlemişti. Yağmur suları ve kar suları için Yağmur Suyu Şebekesi çalışmalarına da başlanırken, 4,8 km hat döşenecekti.
74
Ayrıca 1977 yılında başlanan kanalizasyon şebekesi inşaatı çerçevesinde toplam 350 km kanalizasyon hattının döşemesi de tamamlanacaktı. Muzaffer Işın, Türkiye’deki 1.873 belediyeden sadece 7’sinin kanalizasyon şebekesinin bitirilme noktasına geldiğini, bu belediyelerden birinin de Bolu olduğunu gururla duyuruyordu. 1987 yılında Belediye arkasındaki 38 dükkanın inşası sürüyordu. Bu dönemde, Belediye hizmetlerindeki gelişme nedeniyle hizmetlerin etkinleştirilmesi için telsiz sistemi de kurulacaktı. Ayrıca şehrin seslendirme şebekesi de yenilenecekti.
İçme Suyu Çalışmaları Muzaffer Işın’ın 1968’de görev gelişinden 1989 yılında görevi devredişine kadar özel önem verdiği işler vardı. Bunlardan biri içme suyu olacaktı. Bolu nüfusu, 1989’a gelindiğinde 100 bin kişiye gidiyordu. Bolu Belediyesi Bülteni kitabında, 1968 yılında görevi devraldığında içme suyunun yetersiz olduğunu, vatandaşın bu konuda her gün sıkıntı içinde kaldığını anlatan Işın, Değirmenözü’nden su getirilmeden önce şehrin büyük su sıkıntısı çektiğini, bunun için Sanayi Çarşısı’nın batısında otobüs garajının yanında 35 metre derinlikten su çıkarıldığını, 1975 yılında da Yedigöller Parkı arazisi içinden derin kuyulardan pompalarla şehre su verildiğini anlatıyordu. Işın öncelikle Bolu’nun su ihtiyacını karşılayan Bayramışlar suyunun yetersizliği yüzünden bunun yaklaşık 9 katı büyüklüğündeki Değirmenözü suyunu şehir şebekesine dahil edecekti. Bunların yanına 2 adet derin kuyu daha ilave ederek şehre günlük 20 bin ton su verebilecek kapasiteye erişilecekti. Başlangıçta Bayramışlar’dan şehre verilebilen su sadece 1.600 tondu. Ancak, şehir gelişmeye devam ediyor, ihtiyaç da günden güne artıyordu. Pompalar vasıtasıyla şehre su verildiğinden işletme masrafları da yüksekti ve günlük yaklaşık 2 bin tonluk kayıp kaçak vardı. Bunun için cazibe ile şehre gelebilecek Elmalık ve Asarderesi kaynaklarının şebekeye dahil edilebilmesi için İller Bankası’na bu işin etüt ve projesini yaptıracaktı Işın.
İşçi Elbiseleriyle Gece Yarısı Eve Gelince Bu arada, Işın, suyun bir an evvel şehre getirilebilmesi için işçileri birlikte dağlarda geziyor, onlarla birlikte çaba gösteriyordu. Kızı Sema Karaer, o günlerdeki çalışmalara ilişkin şu anısını aktarıyor:
75
‘’Bir gün dağlardan sular getiriyor. Oralar kazılıyor, işçilerin çizmelerini giymiş, hava soğuk. Gece 12’de kapı çalınmış, annem babamı tanımamış. İşçilerin berelerini giymiş, paltolarını ve çizmelerini giymiş. Yani işçi çalışıyorsa o da başında çalışacak. Öyle makamda oturmayı falan seven biri değildi. Aşkla çalışan biriydi. Biz de o tempoya ayak uyduruyorduk. Ve ‘hayır’ dedi mi babam, bitmiştir.‘’ Damadı Attila Karaer de Muzaffer Işın’ ilişkin, ‘’İkna gücü çok fazlaydı, mesela şahıslara ait bir suyu hibe yoluyla alarak Bolu’ya getirdi. Sonra bazı tepkilerle de karşılaştı. Köylüler biliyorsunuz kendilerine mal ederler suyu genelde, buna rağmen o suyu Bolu’ya kazandırdı’’ diyor.
Tehditlere Kulak Asmazdı… Öte yandan, bu kadar istimlak yapan, çevre köylerden su getirmeye çalışan Muzaffer Işın’ın tehdit almaması da imkansız gibiydi. Değirmenözü Suyu’nun getirilmesi sırasında oradaki suyu kullanan değirmencinin tehdidi sonucu müteahhit işi bırakacak, bunun üzerine işi Belediye yapmak zorunda kalacaktı. Bu aşamada Muzaffer Işın da aynı değirmenci tarafından tehdit edildi, ama o bu tehditlere göz yummadı. Oğlu Haluk Işın’ın deyişiyle O, ‘’Tehditlere kulak asmayan, pervasız’’ biriydi. Haluk Işın, ‘’Değirmenci tehdit etmiş su konusunda. Ama çok gözü pek bir insandı. Hiç tınmazdı öyle şeyleri. Çok korkusuz bir adamdı. Çılgındı yani’’ diye anlatıyor babası Muzaffer Işın’ı. Bülent Dinçtürk ise Değirmenözü Suyu’nun getirilişi sırasında tehdit aldıklarını söylerken, o günlere ilişkin şunları söylüyor: ‘’Değirmenözü Suyu’nu getirirken orada değirmen vardı, değirmenci bizi tehdit etti. Adem Gümüş DYP il başkanlığı felan yaptı, o silah aldı, iriyarıydı biraz da hep onunla gittik çalışmalara. Yoksa adam bizi hap gibi yutacak. Sonuçta işi bitirdik, Muzaffer Bey bir, iki kez Jandarmaya aldırttı onu felan, sonuçta konu kapandı. Aşağı Soku’nun suyunu alırken, 1968 yılında Mehmet Yıldırım oranın muhtarı, hem de Belediye Meclisi Üyesiydi. Çok kavgalar oldu onunla su yüzünden. Küfürler, bağırış çağırışlar, yumruklaşmaya kadar gitti. Çok direndi, ama sonra Aşağısoku’yu Belediye sınırları içine alınca artık sesini çıkartmadı.’’
Yeşil Alanlara Özel Önem Muzaffer Işın’ın modern bir kent için olmazsa olmazlarından biri de yeşil alanlardı. Işın döneminde, Hükümet Meydanı’nda bulunan yeşil alan, 1978 yılında Belediye imkanları ile düzenlenerek ağaçlandırılmış ve çimlendirilmiş, Anıtpark olarak Boluluların hizmetine sunulmuştu. 76
1984 yılında ahşap büfeler, 1986 yılında da saha aydınlatması yapılacaktı. Büyükcami Mahallesi’nde eski pazaryeri sahası olan ve Kültür Sitesi’nin doğusundaki 100. Yıl Parkı da 1984 yılında yapılacaktı. 1985 yılında da Anıtpark’ın karşısındaki özel idareye ait sahada da çocuk parkı kurulacaktı. 1988 yılında ise Gölyüzü mahallesinde 3.500 metrekarelik alan park olarak kullanıma sunulacaktı. Bunun yanında Belediye Meydanı, İzzet Baysal Caddesi bankalar önü de yeşil alan olarak düzenlenecekti.
Atatürk Orman Parkı
Işın ayrıca, bugün artık Atatürk Orman Parkı olarak Boluluların hayatında önemli bir yere sahip olan, o dönemde Orman Bakanlığı’na ait tomruk deposu sahasının şehir içinden kaldırılması işlemi için, Orman Bakanı Profesör Fikret Saatçıoğlu’nu ikna ederek, bu yerin bir park haline getirilmesi için imar planına işlenmesini sağlayacaktı.
Özal’la Halının Üzerinde Proje İnceleme Muzaffer Işın işine tutkun biriydi ve tam bir proje adamıydı. Karacasu’dan Gölcüğe bir hava otobüsü yapılması onun en büyük hayallerinden biriydi. İsviçre’ye yaptığı bir seyahatte bunu görmüş ve Bolu’nun da mutlaka hava otobüsüne sahip olması gerektiğine inanmıştı. Bunun için de hava otobüsü projesini hazırlatmıştı. 77
Muzaffer Işın, projesini hayata geçirmek için yol ararken, bir gün Başbakanın yolu Bolu’ya düşünce o da aradığı fırsatı, yani projesine destek şansını bulmuş olacaktı. lim:
Gerisini olayın şahitlerinden biri olan oğlu Haluk Işın’dan dinleye-
‘’Bir gün dönemin Başbakanı Özal Bolu’ya gelir, kalabalık bir heyet vardır onunla birlikte. Bunun yanında Başbakan’ı görmek veya derdini anlatabilmek için gelenler eklenince başkanın makam odasında 100-150 kişilik bir kalabalık oluşur. Ancak Muzaffer Işın’ın kafasında projesini Başbakan’a aktararak, destek almak vardır. Bunun için birlikte hava otobüsünün projelerini incelemeye başlarlar. Özal’la beraber masanın üzeri almadığı için planları yere sermişler, bu Bolu’da makamında oluyor babamın, ikisi de halının üzerinde dizlerinin üzerinde. Öyle dalmışlar ki etraflarında 100’lerce kişi var, ama babam anlatıyor Özal dinliyor, o anlatıyor, babam dinliyor. Hiç kimse umurlarında değil. O arada Devlet Bakanı olan Kazım Oksay geldi, bir gaf yaptı ki. ’Sayın Başbakanım bizim reis beyimizin de hayalleri baya geniştir’ dedi. Yani kendince matrak geçti. Özal gözlüklerinin üzerinden bakarak, dizlerinin üzerinden kalkmadan, ’Kazım, sen o işlerden anlar mısın, git işine’ dedi, kovaladı yani.’’
Senin Gibi Çocuktan Bakan Olursa… Muzaffer Işın bir işi yapmaya kalktığında onu çözmek için mutlaka sonuna kadar gayret eden ve bu yolda söyleyeceği sözden, atacağı adımdan çekinmeyen bir yapıya sahipti. Görevi sırasında E 5 (D-100) Karayolu’na paralel bir yol açar, ancak elektrik direkleri yol ortasında kalır. Elektrik İdaresi’ne birkaç defa bildirilmesine rağmen aylarca sorun çözülemez. Bu arada Bolu’ya Enerji Bakanı’nın yolu düşer, Muzaffer Bey’in sorununun çözümü ayağına gelmiştir. Ama işler hiç de tahmin ettiği gibi olmayacaktır. Direkler kaldırılsa da Muzaffer Işın’ın bakana söylediği söz ulusal basında manşetlere çıkacaktır. Oğlu Haluk Işın, olayı şöyle anımsıyor: ‘’E-5’e paralel bir yol açılmış ve çift yol yapılmış ama direkler var, ortada kalmış. Kaç kez Elektrik İdaresi’ne bildiriliyor, fakat bir türlü direkler alınmıyor yolun ortasından. Neyse rastlantı buya, Trabzonlu bir Enerji Bakanı vardı o Bolu’ya geliyor. Babam rica etti, ’Sayın bakanım, buraya çift yol açtık, direkler ortada kaldı, bunların acilen kaldırılması gerek, 3-4 ay oldu’ diye, Enerji Bakanı da bunun üzerine Genel Müdürüne dönerek; ’Gidip, bakıp tetkik edin, bana da bir rapor getirin’ dedi.
78
Muzaffer Bey bunun üzerine kızdı, bakanın bileğinden tutup; ’Bana bak bakanım, ne tetkik ettireceksiniz. Size diyorum ki yolun üzerinde direkler var, bunun neyini tetkik ettireceksin. Senin gibi çoluk çocuktan bakan olursa, devletin hali de bu olur işte…’ dedi. Bu sözleri ertesi gün Hürriyet’e manşet oldu. Tabi hemen kaldırıldı direkler, ama ortalık birbirine girdi. Tüm ulusal basın Bolu’ya yığıldı, çalıştırmıyorlar babamı. Babam Bolu’dan kaçtı, gitti İstanbul’daki eve. Sonrasında orayı da buldular, ama ‘röportaj vermeyeceğim’ dedi babam, sonrasında olay soğudu ve kapandı. Tabi olay ulusal basına çıkınca Başbakan’a da gitmiş. Turgut Özal olay üzerine, ‘’Haketmiştir, ama Muzaffer Bey biraz daha usturuplu yapsa daha iyiydi’’ demiş.’’
Kırgın Ayrıldı Muzaffer Işın 1989 yılında görev süresinin sonuna doğru gelirken, 66 yaşına girmişti. Artık yorulmuştu ve görevi gençlere devretmenin zamanı geldiğini düşünmeye başlamıştı. Ancak yine de bunca yıllık hizmetinin karşılığında siyaseten de olsa takdir bekler gibiydi. Oğlu Haluk, o günleri şöyle hatırlıyor: ‘’Aslında hep gençler gelsin istiyordu. 1984 seçimlerinde Necdet Gören ile yarıştı. Ben de il 2. Başkanıydım. Benim oturduğum evin altında muhalif partilerin ilçe teşkilatı vardı. Ben de bekarım, seçim bitmiş, eve gidiyorum yatmaya. Kalabalık, hararetli bir şekilde konuşuyorlar. Ben de seçimlerde başka bir kıyafet giyip halkın arasında dolaşırdım, onların ne konuştuğunu öğrenmek ve nabzını tutmak için. ‘Ya hepimiz bir kişinin üzerine oynasak bile yine olmuyor’ diyorlar. 5 adayın toplamı bile babamın aldığı oy kadar etmiyordu. 1989’da Kazım Oksay Devlet Bakanıydı ve babamla araları biraz soğuktu. Babam çılgın bir insandı ve çılgın projeleri vardı. Örneğin Hava otobüsü projesi vardı. Belediyeye krediyi verecek Fransız Bankası’nın yetkilisi de gelmişti. Buradan Gölcük, Alabarda, Kartalkaya ve Köroğlu üzerinden bir ringle 2 saatte Bolu’ya dönecekti hava otobüsü. İçinde cafe, lokanta olacaktı, hava otobüsü teleferik veya telesiyej değildi. Görev süresi bitti ve bunları yeni gelecek olan başkana teslim etti.’’
Kırgınlığı, Bakanı Koltuğundan Etti Bu arada Muzaffer Işın, artık aday olmayacağını açıklamış, ama çalışmalarına devam ediyordu. Ancak yine de 17 yıllık hizmetinin ardından partisinin kendi görüşünü almasını bekliyordu. Oğlu Haluk yeni aday belirleme sürecinde yaşananları şöyle hatırlıyor: 79
‘’Özal Bolu’ya geldi, Çizmeci Motel’de karşıladık kendisini. Orada Kazım Oksay’ı çağırıp ’Ne yaptınız’ diye sordu. O da ’Efendim, Muzaffer Bey istemiyor’ dedi. Özal, ’Ben sana Muzaffer Bey’in isteyip istemediğini sormuyorum, Muzaffer Bey’e gittiniz mi?’ diye sorunca Oksay, ’Efendim istemiyor, onun için çok iyi bir aday bulduk’ cevabını verdi. ’Ben sana hangi aday olduğunu sormadım, Muzaffer Bey’in ayağına gittiniz mi?’ deyince de ’Efendim siz hiç merak etmeyin biz seçimi alacağız’ dedi. Özal orada, ’Bak, bu adam senelerce bu seçimi kendi imkanları ile kazanmış bir siyaset duayeni. Kendisi girmiyorsa bile onun desteğini almazsanız bu seçimi kazanamazsınız. Ve bu seçimi kazanamazsan da seçimin ertesi günü öğleden sonra da altındaki kırmızı plakalı araba gider haberin olsun’ dedi Kazım Oksay’a. Hakikaten de seçim kaybedilince Oksay’ı görevden aldı.’’ Hakikaten Muzaffer Işın kırılmıştı. Partili arkadaşlarının gelmemelerine, gönlünü almamalarına üzülmüştü ve sonuçta açıkça desteklemedi kendi partisi olan ANAP adayını. Oğlu Haluk o günler için şöyle konuşuyor: ‘’Babam eğri, büğrü değil, dümdüz giderdi her zaman, tavrını ortaya koyardı. Karşı partiden olmasına rağmen Necdet Bey’i destekledi ve o aldı seçimi. ANAP’tan PTT Genel Müdürlüğü’nde bürokrat birini başkan adayı gösterdiler o dönemde, kimse tanımıyor tabi. Ben ‘Belediye başkanı nedir?’ deyince Sümer Mahallesinde bir amcadan ben çok ilginç bir cevap almıştım. Bana dedi ki ’ Belediye Başkanı dediğin adamın ben yolda giderken arkasından bakacağım, ‘aa başkan gidiyor’ diyeceğim, sonra da gidip kolunda tutup, çevirip, derdimi anlatacağım’ dedi. Bu o kadar iyi bir tespit ki, adamı yüzünden değil, arkasından yürüyüşünden tanıyor, kolundan tutuyor, bu da samimiyettir, bunlar özel şeyler. Minür Çağavi diye bir arkadaştı ANAP adayı, kimse tanımıyordu zaten.’’
Eğitim Atağı Yarım Kaldı Bu arada Muzaffer Işın, eğitim ve kültüre de büyük önem veriyordu. Belki de göreve devam etse üniversite çok daha öncesinde Bolu’ya kazandırılabilecekti. Oğlu Haluk Işın, Muzaffer Bey’in Bolu’da kurmak için uğraş verdiği okullara ilişkin şunları söylüyor: ‘’İsviçre’den asfalt tesisinin alınışı sırasında biri ile tanışıyor babam. Adam Avrupa Üniversitesi (European University) rektörüymüş. Bolu’nun İsviçre gibi bir yer olduğundan felan bahsetmişler ona. Babamla tanışıyorlar ve babam anlatıyor Bolu’yu, adamın ilgisini çekiyor tabi. Babam çok kıvrak zekalıydı, rektör olduğunu öğrenince ‘’Haydi aynı üniversiteyi Bolu’da kuralım’’ diyor, rektör de ‘’Neden olmasın. Bu konuda ne yapabiliriz?’’ diye soruyor.
80
‘Lise kısmının binasını hemen veririz, üniversite kısmının binalarını da hemen yaparız, ben binaların vereyim Belediye olarak, siz de üniversiteyi organize edin’ diyor babam. Ertesi hafta Bolu’ya geliyor heyet, incelemelerde bulunuyorlar, her şey tamam. Tabi babam ‘artık seçime girmeyeyim’ deyince, durumu rektöre anlatarak, iyi bir Bolulunun görevi devralacağını ve işi bizzat takip edeceğini belirterek, onları geri yolladı. iki projeyi de yeni başkana emanet etmişti.
Bolu-Düzce Rekabeti Muzaffer Işın’ın başkanlık yaptığı dönemlerde Düzce daha il olmamıştı. Ve il ile ilçe arasındaki rekabet had safhadaydı. Genellikle ağırlıklı olarak milletvekilleri Düzce’den çıktığından, önce hizmetlerin Düzce’ye yapılması, eğer bu mümkün değilse; ‘Düzce’de olmayan Bolu’da da olmasın’ mantığı yerleşmişti. Muzaffer Işın, burada da Bolu’nun hakkını alabilmesi için olanca gücüyle çalıştı. Çalışma arkadaşlarından Bülent Dinçtürk, o günlere ilişkin şunları söylüyor: ‘’Turgut Gülez Bayındırlık Bakanı olmasına rağmen çok da destek vermedi bize. Düzce ile hep denge güderdi. Bolu-Düzce rekabeti de çok keskindi. Esat Kıratlıoğlu’nun bakanlığı döneminde asfaltlama yapılıyor Köy Hizmetleri’nin makineleri ile. Bolu Milletvekili (Düzceli) Necmi Hoşver, Bakana gidip makineleri çektiriyor. Tabi bize köylüler telefon edince ‘iş yarım kaldı, makineler gidiyor’ diye Muzaffer Bey’le gittik, hakikaten doğru. Oradan direk Ankara’ya Kıratlıoğlu’na gittik, ancak öyle çözdük sorunu.’’ Damadı Attila Karaer de Fizik Tedavi Hastanesi’nin Bolu’ya yapılmasının hikayesinin enteresan olduğuna dikkat çekerek, şunları anlatıyor: ‘’Biliyorsunuz Düzcelilerle Bolulular arasında daima bir çekişme vardı o zamanlar. Düzce’nin milletvekilleri var. Muzaffer Bey İl genel Meclisinde görev yapıyor o sıralarda, Meclis’te kavga çıkıyor, ‘Düzce’ye yapılsın, Bolu’ya yapılmasın’ diye. Delegelerin oyları eşit kalıyor. Bir delege durumu değiştirecek, onun için gidiyor, gece Kaynaşlı delegesinin evinde yatıyor. Düzce’ye oy vermesin diye. Neticede kavgalar sırasında gazoz şişesi atmışlar Muzaffer Bey’in başına, ama sonuçta Bolu’ya kazandırdı orayı.’’
81
Bolu ve Termalizm Muzaffer Işın’ın en önemli hedeflerinden biri de Bolu’nun termal şehri haline getirilmesiydi. Bunu ilk göreve geldiği 1968 yılından itibaren dile getirmeye başlamış ve bu yolda büyük gayret göstermişti. Muzaffer Işın, bu konuda Belediye bültenine yazdığı makalede görüşlerini şöyle aktarıyordu: ‘’Bolu’nun jeotermal enerjisinin tespiti düşüncesi ile bölgenin jeolojik ve tektonik yapısının incelemesini yapmış bulunan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hidroklomotoloji Kürsüsü İlmi Araştırmalar Bölümü ile Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Yer Bilimleri Bölümleri incelemelerindeki, ayrıca Bolu’yu doçentlik tezi olarak ele alan Baki Canik, sıcak su kaynaklarının hidrojeoloji incelemelerindeki, bu konuda uzun seneler çalışmalarda bulunduğu ve yine yer altı suları jeolojisi üzerinde Dr. K. Erguvanlı’nın incelemelerindeki neticelerden sıhhatli ve kesin olarak öğrenmiş oluyoruz. Bolu’nun tektonik ve jeolojik yapısı neticesi Bolu Çaygökpınar, Karacasu, Çepni, Akkaya, Ömerler, Mudurnu Sarıot… muhitlerinde bol miktarda, debisi yüksek ve son derece şifalı sıcak ve soğuk çok değerli maden sularının mevcut olduğunu görüyoruz. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hidro Milmatalojii Kürsüsü profesörlerinden Orhan Yenal’ın bu değerli madensel suların tıbbi değerlendirmesini de ele alarak incelemeleri neticesinde, içme ve banyo olarak istifade edildiği takdirde sayılmayacak derecede ve hayati öneme haiz şifalı sular olduğunu belirlemiş bulunmaktadır. Fakat bu suların halen mahalli halka dahi tam değeri ile sunulamadığı ve boşuna heder olup akmakta olduğunu ne yazık ki hem görüyor hem de hadisenin içinde bulunduğumuzdan üzüntü duyuyoruz. Orhan Yenal’ın Akkaya Boğazı… suyunun şifa bulmak için bir zamanlar Fransa’dan ithal etmiş bulunduğumuz dünyanın sayılı maden sularından olan Vişi ile boy ölçüşebilecek durumda olduğu ve bilhassa mineralizasyonu fazla bulunması dolayısıyla karaciğer ve safra kesesi hastalıklarına son derece faydalı olacağından şişelenerek dünya piyasalarında rakipsiz olacağımızı görmekteyiz. Ayrıca Pissin tatbiki suretiyle sağlık yönünden banyo olarak kullanıldığında dünyada rakipsiz olacağını yine belirlemektedir. Bu durumda: İnsanların istifadesine sunulması gerekli olan ve halen yer altı ve yer üstü boşa akarak heder olup, giden jeotermal enerjinin bildiğimiz
82
gibi tektonik sahalarda yer altı sularının ısınması neticesi büyük bir enerji potansiyelini ortaya getirdiğini, bu değerleri; a) Sıcak su B) Buhar C) Elektrik enerjisi olarak kullanabileceğimizi ayrıca tarımda seracılık ve tohum geliştirme işlerinde jeotermal enerji kullanılma neticesi ekonomik yönden son derece güzel bir netice elde edeceğimizi göstermektedir. Bu kısa bilgilerimizle görüyoruz ki; Bolumuz son derece önemli tabiat değerleriyle bezenmiş durumdadır. Bunlardan biri de insan sağlığında değer olan termalizm ve klimatilizmdir. Bu değerlerle hakiki manada ortaya getirilmesi karşında Bolumuzun sağlık turizmi dediğimiz termalizm ve klimatizmden dolayı iç ve dış dünyada hakiki değerini bulmuş olacaktır. Ayrıca Bolu’nun bu değerlere kavuşması suretiyle hem aranan bir bölge ve Bolu sakinleri için de sosyo ekonomik hayatında büyük bir gelişme gösterecektir. Demek istediğim şudur ki; Bolu halen ham bir bölge ve işlenmesi zaruri olan çok değerli bir muhitimizdir. Doçent Dr. Baki Canik’in merkez kaza içinde sıcak su kaynaklarının hidrojeolojik incelemelerinde Karacasu-Taşoluk-Hıdırşıhlar köyleri arasında bol miktarda sıcak suyun mevcut olduğu ve bu suların tıbbi incelemesi neticesinde insan sağlığında deri, göz, romatizma, karaciğer, safra kesesi, böbrek hastalıklarına ve kan deveranının tanzimine ve vücuttaki kireçlenmenin önlenmesine, insana büyük şifalar ve sağlık vereceği tespit verilmiştir. Netice: Bolu için geç kalınmış olsa dahi bu şifali suların vilayet öncülüğü ile kamu ve özel teşebbüs harekete geçirilerek bir şirket kurulmasına ve sıcak su sondajlarına gidilmesi, sondaj neticesi elimizi geçecek bu sıcak suların dış dünyaya hitap edecek şekilde tesisler kurulması için Ortak Pazar’a üye olmamız dolayısıyla termalizlm konusunda bilimsel teknik ve mali değerlendirme ve mimari proje hususlarında dünyaya hitap edebilecek geniş bir ufukla işe girilmesinin gerekli olduğunu ve böylece Bolu’ya yapılması lazım gelen hizmetlerden en mühimlerinden birinin başlatılması mutlaka ki diğer değerleri de teşvik edeceği için güzel bir değerli bir karar olmuş ve böylece büyük bir adım atılmış olur.’’
83
Sanayi Bölgelerinin Seçimi Muzaffer Işın, Bolu’nun gelişirken çevresiyle uyumlu bir kent olmasını istiyordu. Sanayi tesislerinin Bolu’ya kazandırılması için gösterdiği büyük çaba vardı, ancak Işın her ne pahasına olursa olsun sanayileşme taraftarı değildi. O, sanayi için yerler belirlenirken, tarım arazilerine, çevreye zarar verilmemesini, insan ve doğa sağlığına aykırı sanayi kollarının kurulmamasını istemekteydi. Bu konuda yazdığı makalede de görüşlerini açıklıkla dile getirecekti: ‘’Sanayileşme; turizm, şehirleşme bölgelerinin organizasyonlarının insan ve tabiata zarar vermeyecek şekilde düzenlenmesinin gerekli olduğu ve seçilme yerlerinin düzenlenmesindeki düşüncelerimiz; İleri batı memleketlerine bugün gıpta ile baktığımız herkesçe malumdur. Kurdukları büyük sanayi komplekslerinin, gelişmemiş veya gelişmekte olan ya da ileri olup sonradan geri kalmış memleketlerden ucuza hammadde alıp, karşılığında pahalı mamul madde sattıkları yine bildiğimiz hususlardandır. Zamanında Avrupa, ABD ve Japonya’nın bu ağır sanayileri kurarken bölgenin bakir durumu, insan, tabiat ve hayvan münasebetlerindeki esasları hiç nazarı itibara almadıkları, kurdukları sanayi komplekslerinin bölgeyi etkileyerek nefes alamaz hale getirdiklerini, insanın maddi ve manevi durumları ile tabiatın bütün varlığını imha ettikleri için bu yerleri ilk günkü bakir haline getirebilme mecburiyetiyle bütün tesisin gelirini, ayrıca devlet gücünü bu yönde kullanmak suretiyle bu gibi hataların düzeltilmesi cihetine tevessül ettikleri ve ilerde sözünü edeceğimiz bu komplekslerin kurulmasında gerekli olan hususları dikkate alarak şehircilikte kesinlikle gelişme göstermeyen kuzey bölgelere sanayilerini kaydırmaktadırlar. Bugün Türkiyemiz de de durum aynıdır. Açıkça ve cesaretle ifade etmemiz gerekir ki; bu sanayi kompleksleri kurulurken büyük kuruluş hataları yapıldığı ve bu hatalara devam edildiği, halbuki hataların başında işe müdahale edilmesi Türkiye için de hayati önem taşımaktadır. Bunu bir misalle açıklayalım: Karayollarımızın E-5 ağının hemen üstünde kurulmuş olan büyük tesislerin yalnız ekolojik insan tabiat münasebetleri değil, sosyo ekonomimizde ve turizmde de menfi etkenlerinin olduğu bir gerçektir. Ayrıca bu tür tesislerin kurulacağı toprak verimi, yani tarım geliri hiç nazarı itibara alınmadığı gibi ne acıdır en verimli toprakların göz göre göre heder edildiğini bizzat yaşamaktayız. 84
Bu gibi yerlerde kıymetli kültür arazilerini hem doğayı tahrip etmemek hem de tarımı sanayileştirmek en doğru yol olacaktı. Bu demek değildir ki; sanayi kurulmasın. Böyle bir şekilde kesinlikle düşünemeyiz. Ancak sanayi kurulurken devamlılık prensibi, hammadde, dışa bağlı olmamak, döviz temin edecek ve üstelik ekolojiye zarar vermeyecek tedbirler alınarak kurulmalıdır. Turizmde de durum aynıdır. İspanya’yı misal olarak alırsak bütçesinin yarısı, yani milyarlarca dolar turizmden geliri olan bu ülkenin kuruluş ve düzenindeki aksaklıklar neticesi ekolojik problemlerin turizmde faydaları hakkında tereddütler ve ileri dönemde hatta zararlar ortaya getireceği şüphe ve kuşkuyla bir çok mütehassıslarca belirtilmiş bulunmaktadır. Bunun için; sanayi kurulurken, işgücü, hammadde, enerji, pazar, nakliye kolaylığı vs yanında ekolojik problemlerin doğmaması için gerekli hususlara hassasiyetle dikkat edilmesi lazımdır.. Kuruluş yerinde sanayinin kükürdü az kömür kullanılması, hatta fosil yakıtlardan ziyade jeotermik enerji kullanabilecek yerlerde kurulması veya tabiatı kirletmeyecek yakıt kullanılacak durumda olması, Ayrıca, rüzgarlı mıntıkalarda kurulması, katı ve sıvı atıkların etrafa zarar vermeyecek şekilde yok edilmesi ve bazı sanayilerin insanlara ve tabiata zararlı olduklarının tespiti ile yasaklanması veya izinli bölgeler içinde kurulması gerekir. Örneğin, insanlara ve ekolojiye kesin zararlı olan antrekinon imalatı, akciğerlere zararlı olduğundan ve suya karıştığında da hayvanları etkilediğinden amyant imalatı ve akarsulara dökülmesi dolayısıyla sülfit artıklarından dolayı kağıt sanayi zamanla dekompoze olmadıklarından ve artan konsantrasyonların akarsu ve göllerdeki florayı yok ettiklerinden bir çok deterjanlar, boya yardımcıları, yıkayıcıların imalatlarının ABD, Avrupa ve Japonya’da da durdurulması düşünülmektedir. Açıkça belirtiriz ki; lanettayın, hiçbir teknik bilgi ve esasa dayanmadan Türkiye’mizde kurulan tesislerin de ilerideki yıllarda tabiat ve insan üzerinde yapacakları kötü tahribatın nasıl izole edilebileceğini ve ortaya gelen zararların telafisi ise gayri kabil olacağı için diyoruz ki; dünyadaki nadir ve değerli bölgelerimizin başında gelen Türkiyemizde de bu hususlara çok dikkat ve hassasiyet gösterilmesi gerekir. Bunun ufak bir misal teşkil eden çimento fabrikalarının kurulduğu muhitlere her gün tonlarca toz bulutu karıştığı ve o civarı insan ve tabiat olarak yaşanmaz hale getirdiği bir gerçektir. Ayrıca Sümerbank’a ait Suni Tahta Fabrikası da yıllardan beri tasfiye etmeyerek akıttığı zehirli sularını, bütün fabrika artıklarını, Bolu şehrinin bir zamanlar mesire yeri olarak kabul ettiği Büyüksu’ya bırakmak 85
suretiyle bu güzelim derede hiçbir flora kalmamasına ve hayvanların içmesinde, arazi sulanmasında kullanılan bir dereyi tamamen imha etmiştir. Ayrıca, Bolu’dan bir örnek vermeye çalışalım; Bolu Dağı’nın Koru Motel’den sonraki kısmında Atatürk ve İnönü Ormanı ismiyle anılan, zamanında Orman Bakanlığı’nca kuruluşuna girilen ve kuruluşu sırasında muhterem Mevhibe İnönü Hanımefendi ile Muhterem Profesör Afet İnan Hanımefendilerin de bulunarak orman dikimini izledikleri ve bakımları ile yetiştirilmeleri iyi yürütülen bu genç ormanların hemen altında ve isabetsizce kurulmuş sanayi tesislerinin tabiat ve insan münasebetlerini etkilediği ve üstelik Gölköy Göleti’ndeki yetiştirilmekte olan balıklara dahi etki yaptığı gibi bu civarın halkını da ızdıraba sürüklediği bir gerçektir. Bu örneklerimiz maalesef ki sanayi komplekslerinin kuruluşlarında gerekli hassasiyetin gösterilmediğinin açık delillerindendir. Ancak bu tesisleri kapatalım düşüncesi ile hareket fikrinde değilim. Yapılmıştır, ancak yeni kurulacaklara hassasiyet gösterilmesi ve bu gibilerin de tedbir almaları gerekir. Bu bakımdan sanayi bölgeleri maddi ve manevi yönden insan, hayvan ve bitkilere zarar vermeyecek şekilde birbirinden mesafeli kurulmalı ve tesisler arasında da geniş ağaçlıklar husule getirmek suretiyle o çevre kurtarılmaya çalışılmalıdır. ‘’
İzzet Baysal’a Vefa Büyük hayırsever İzzet Baysal’a vefayı da unutmadı Muzaffer Işın. Belediye icraatlarının yer aldığı kitabında, ‘’Sayın İzzet Baysal Beyefendiye Bolu’nun Şükranlarıyla’’ başlıklı yazısında öncelikle o güne dek yaptığı çalışmaları sıralıyor, ‘’…Muhterem İzzet Baysal’a Bolu halkı minnetlerini sunmuş bulunmaktadır, Bizlerin de zatı devletlerine ve Baysal Ailesine minnet ve şükranlarımızın sonsuz olduğunu ve sağlık dileklerimizi sunduğumuzu arz etmek isteriz’’ ifadelerini kullanıyordu.
86
87
88
BÖLÜM 3 AKTİF SİYASET SONRASI
89
90
Buraya kadar, Muzaffer Işın’ın Belediye Başkanlığı döneminde yaptıklarını ortaya koymaya çalıştık. Ancak 1968 yılında sadece 12 oy farkla Belediye Başkanlığını kazanıp, ardından 1973, 1977 ve 1984 yılında büyük farklarla seçimi kazanmasının ardındaki temel neden; yaptığı icraatların yanı sıra, halkla kurduğu sağlam diyalog gibi görünüyor. Muzaffer Işın, Bolu’da yeni yollar açtı, meydanlar yaptı, Belediye’ye bir çok dükkan ve Belediye Sarayını kazandırdı, ilk katlı otoparkı inşa etti, su ve kanalizasyon sorunun çözmeye çalıştı, yani kısacası kentin çehresini değiştirdi. Yaptığı istimlaklar ile tepki de çekti, çevre köylerden su getirirken tehdit de aldı. Ancak o kendini Bolu’ya ve Bolululara adamıştı. Bolu için doğru bildiklerini yapmaktan çekinmeyen, kentin sorunlarını aktarmak için her yolu deneyen, bazen kentin yararı için ‘yan yollara saparak’ da olsa olumlu sonuçlar ortaya çıkaran, Belediye için cebinden para harcayan, çok sevdiği arabasını bile Belediye’nin işi için hediye edecek kadar gönül adamı, çocukları ve dostlarının deyimiyle ‘’gözü pek, persavız, hiçbir şeyden korkmayan, gideceği yolda engellere aldırmayan, yardıma muhtaç olanlara dost’’ biriydi Muzaffer Işın. 1989’da Belediye Başkanlığı’nı bıraktığında da aslında tam olarak kopamamıştı siyasetten ve Bolu’nun sorunlarından. Görev yaptığı dönemde de zaten siyasi davranmazdı, kapısı herkese açıktı, yani hizmet adamıydı. Bülent Dinçtürk, ’’Biz Muzaffer Bey’le Ankara İstanbul veya başka bir yere gittiğimizde tüm masrafları cebinden yapardı. Hatta otel paramızı bile o verirdi. Yemek, yol masrafları asla Belediye’den karşılanmazdı. Biz harcırah, yolluk veya oturum hakkı gibi şeyleri hiç bilmiyoruz, hiç birimiz almadık. Muzaffer Beyin 17 yıllık başkanlığı döneminde sadece asfalt plenti alımı için gideceğimiz zaman İsviçre için uçak biletleri Belediye kasasından alındı. Onun dışında hiç bir görev ya da gezide harcırah ya da yolluk alınmadı’’ diye anlatıyor eski başkanını. Dinçtürk, birlikte çalıştıkları döneme ve Işın’ın iş ahlakına ilişkin şunları özetliyor: ‘’Çalışmalarımızda istimlakler konusunda çok çekişmeler yaşandı. Gölköy’ün yapımında, Arçelik’in gelmesine destek verdi, ama onlara da Belediye’ye bir itfaiye aracı hediye ettirdi. Yani kendi için değil. Gelene gidene fakir fukaraya sahip çıkardı. Onu için şöyle diyebiliriz, ’Seçildiği zamanki varlığıyla, Belediye’den ayrıldığı zaman ki varlığı arasında hiç artı olmamıştır. Hatta eski fabrikası borçlarından dolayı satılmıştır. Beşkavaklar’daydı eski yeri. Vakko, elbise ve tekstilde neyse parke konusunda da Abant Parke öyleydi. Orada da 1.
91
derecede kazancı değil, en sıhhatlisini, en sağlamını, en güzelini maliyetine dahi olsa yapmayı amaçlardı hep.’’
İlk torunu Serhat ile
Kızı Sema Karaer de babasının insanlarla ilişkilerini şöyle anlatıyor: ‘’Köylülerle diyaloğu çok iyiydi. Siyasi hareket etmezdi. Bolu’nun evlatlarını Bolu’ya kazandırma peşindeydi.’’ Damadı Attila Karaer ise daha esprili yaklaşıyor bu konuya: ‘’En büyük hayal kırıklığı da benim CHP’li olmamdı. ‘Bir solcuya, komüniste kızını nasıl veriyorsun?’ diye mektuplar yazmışlar’’ diye anlatacaktı evlilik sürecinde yaşananları. Ancak Muzaffer Işın’ın küçük kızını emanet ettiği damadı ile de gayet iyi bir ilişkisi vardı. Damadı Karaer, ‘’Ben ona sevgi ve saygı duydum her zaman için, o da beni evlatlarından ayırmamıştır. Bana hep değer vermiştir. ‘Senin gibi bir damadım olduğu için çok şanslıyım’ derdi. ‘Sen benim, hem evladım hem sırdaşımsın’ derdi. Bu da benim çok hoşuma gitmişti. Hiç birbirimizi incitmedik’’ diye anlatıyor kayınpederi Işın ile yaşadıklarını.
Sen Benim Seçmenime Böyle Söyleyemezsin Muzaffer Işın, Bolu halkı ve seçmenine karşı son derece koruyucu bir tavrı vardı. Damadı ile araları gayet iyi olsa da bir gün Attila Bey’in yaptığı harekete anında tepki vermekten çekinmeyecek bir karaktere sahipti O. Attila Karaer o anekdotu şöyle hatırlıyor:
92
‘’İsmet Sezgin çok yakın arkadaşıydı. Belediye başkanı adaylığında, işte seçim neticeleri takip ediliyor, toplanıldı bir yerde. İsmet Sezgin aradı, telefona ben baktım o anda. Muzaffer Bey ANAP’ta, İsmet Bey DYP’de idi, ama görüşürlerdi yine de. Durumu merak etmiş, o esnada da kalabalık var etrafında Muzaffer Bey’in, ’Kardeşim sussanıza’ dedim, ‘Bakın telefon var Ankara’dan İsmet Bey arıyor’ dedim. Muzaffer Bey bana döndü; ‘Sen benim seçmenime böyle söyleyemezsin, İsmet Bey değil, kim olursa olsun’ dedi. O zaman anladım ki oy almak kolay bir iş değilmiş.’’
Herkesin Başkanıydı… Bolu halkına ve seçmenlerine verdiği değeri anlatan bu anının dışında çocukları da ‘’Herkese değer verirdi. Başka patiden olmasına bakmaz, gerekli hizmeti yapardı’’ diye hatırlıyor babaları Muzaffer Işın’ı.
Eşi ve oğlu Tarık ile
Büyük oğlu Tarık Işın, bir anısını aktarırken şunları ifade ediyor: ‘’Babam hiç siyaset için çalışmadı. Birgün Demirel’e, bir düğünde kendimi tanıttım. Bana; ‘’Baban siyasetçi değildi’’ deyince, ben biraz bozuldum. Ama O, ‘’Baban siyasetçi değil, dört dörtlük bir hizmet adamıydı’’ dedi. ‘’İsteseydi, Bakan olurdu, bak milletvekili demiyorum bakan diyorum. Ama hiçbir zaman istemedi’’ dedi bana.
Maddiyata Önem Vermezdi… Küçük oğlu Haluk Işın ise babasının önemli bir özelliğini de ‘maddiyata önem vermemesi’ olarak tanımlıyor. Haluk Işın, ‘’Babam maddiyata 93
hiç önem vermezdi. Fabrikadan çıkan tüm odunlar, kırpıntılar Belediye’den bir liste gelirdi, oralara dağıtılırdı, belediyenin aracı yoksa onu da biz dağıtırdık. Belediye’ye kim bir şey istemeye gelirse, cebinden gizlice çıkarır verdirdi. Doğru dürüst maaş aldığını zannetmiyorum, o maaş hep dağıtılır giderdi’’ diye anlatıyor babasını. Bülent Dinçtürk de ‘’Ramazan ayında, parke fabrikası vardı kendisinin, giderdiniz, arabanızla veya yürüyerek giderdiniz, yakacak, kırıntı verirdi bedava. O zamanlar kömür yoktu, odunu da alabilen alırdı. Fakir fukarayı kollardı, kapısı açıktı her zaman. Herkes gelip derdini anlatabilirdi, gelemeyenin evine de giderdik, dinlerdi seçmenini’’ diye anlatıyor Başkan Muzaffer Işın’ı.
Amerikan Araba Merakı Muzaffer Işın’ın büyük Amerikan arabalarına merakı vardı. Her yıl yeni bir araba getirtiyor, onlara gözü gibi bakıyordu. Ama gerektiğinde de yukarıda gördüğümüz gibi onları hediye etmekten de çekinmiyordu.
Hediye ettiği arabası
Pazaryeri’nin inşaatını yürüten ve İller Bankası’nın ihale ettiği işten parasını zamanında alamayan şirketin sahibi Özkan Bey’e, sorumlu olmamasına karşın, aksaklıktan doğan mahcubiyeti nedeniyle hediye ettiği arabanın ardından yine bir Amerikan arabası olan ‘’Oldsmobile’’ marka araç getirtecekti Işın. 94
Muzaffer Bey, araçlarını genelde yurtdışından permi ile getirtiyordu. Onu merakını bilen yurtdışındaki Bolulular permi hakları olduğunda onu arıyor ve yeni bir araba almasına vesile oluyorlardı. Bülent Dinçtürk de Muzaffer Işın’ın bu özelliğini şöyle hatırlıyor: ‘’En büyük özelliği Amerikan arabalarını çok sevmesiydi. Ford, Cadillac, Pontiac, Chevrolet her sene değiştirirdi, onların en güzelini alır, kullanırdı. Zaten Ankara’ya felan gelirken de onun arabasıyla gelirdik, devletin arabası felan yok. Benzin parası da cebindendi.’’
Son arabası 95
Kuşları ve Tavlayı Severdi Muzaffer Işın’ın Amerikan arabalarından başka kuşlara da aşırı merakı vardı. Arkadaşı Bülent Dinçtürk’ten aktardığımız gibi kuşları görmek için gittiğinde görmüştü Karadere Sularını. Büyük oğlu Tarık’ın da babası Muzaffer Bey’in kuş sevgisine ilişkin unutamadığı bir anısı var: ‘’Babam kuşlara çok meraklıydı. Ben askere giderken beni Gerede’ye kadar uğurlamıştı. Orada bir kafes dolusu saka kuşunu havaya bıraktı. Benim için unutulmayacak olaydı. Şiir hem yazar hem söylerdi, bizim düğünümüzde şarkı söylemişti tangolardan, çok sosyal ve faal bir insandı. Evde de mırıldanırdı bazen’’ diye anlatıyor. Muzaffer Bey’in vazgeçemediği bir başka şey de tavlaydı. Tarık Işın, ‘’Boş zamanlarımızda tavla oynardık, babam çok iyi oynardı, ama yenilmeyi pek hazmedemezdi, gerçi zaten yüzde 90 o yenerdi’’ diye anlatıyor babasının bu oyuna olan ilgisini.
Bülent Ersoy Şarkı İsteğini Anlamayınca… Bülent Dinçtürk de Muzaffer Işın’ın ‘’insan yönüne’’ ilişkin bir anısını şöyle anlatıyor: ‘’Birlikte çalıştığımız dönemde haftanın 5 günü, 15 saat benimle geçerdi, ailesinden bile çok görürdüm onu. Garibana sahip çıkardı. Beraber İstanbul, Ankara’ya giderdik sık sık. Bir gün kongre içindi sanırım, Ankara’ya gittik. Akşam yapacak bir şey yok, Maltepe’deki Köşk Gazinosu’na gittik. Ben, Zekai Güneykaya, Mehmet Cop ve başkan varız. Bülent Ersoy varmış, sahnenin kenarında oturuyoruz. Muzaffer Bey şarkı isteyecek, saçları da beyazdı, habire elini saçlarına götürüyor felan, saçlarıyla oynuyor Bülent Ersoy farketsin, anlasın diye. Anlatamadı bir türlü, en sonunda garsonu çağırdı, ‘’Neden saçların beyazlanmış arkadaş’’ şarkısını istedi. Söyledi Bülent Ersoy, hatta jest olsun diye eğildi ona da mikrofon uzattı.”
Evde Sert ve Disiplinli Ama Adildi… Bolu Belediye ‘’reisi’ olduğunda herkese kapısını açık tutan, vatandaşlarla birebir ilgilenen Muzaffer Işın, evinde ise sert, disiplinli, ama adil biriydi. Bunun yanında evde iş konuşmayı sevmeyen, sıkıntılarını eve taşımayan biriydi o. Oğlu Haluk Işın, babasının evdeki durumuna ilişkin, ‘’Rahmetli, çok sert tabiatlı bir insandı, disiplinliydi. Hatayı hiç affetmeyen bir insandı. Evde de öyleydi. Asker disiplini vardı bize karşı. Ama anneme karşı öyle değildi, ona karşı sevecen bir eşti’’ diyor. 96
Büyük oğlu Tarık Işın ise o günlere ilişkin şunları söylüyor: ‘’Sert, ama adil bir Muzaffer Işın vardı evde. Hiç kimsenin, evde de hakkını yemeyen insandı babam. Ben ortaokulu İstanbul’da okudum. Önce Galatasaray Lisesi’ni kazandım, kayıt da yaptırdım. Ancak o yaz lisenin yatılı kısmı yandı. 1958-59 yıllarıydı. O zaman köprü yok, ‘vapurla gidip, gelecek dediler’, kaldı. O yıllarda Mühürdar’da Marmara Koleji’nin imtihanına girdim, orayı kazanıp, orada okudum. Tatilde yazları gelirdim. 1960 yılında orta 2’deyken anneannem kalp krizi geçirdi, dedem yaşlı. Ben Bolu’ya dönmeyi istedim ve anne babamı ikna ettim. Orta sonu Bolu Lisesinde okudum, liseyi de.’’
Oğlu Haluk, Kızı Sema ve Tarık Işın’ın eşi Nilgün ile
Kızı Sema ise evin küçük çocuğu olmanın avantajını yaşadığını belirterek, abilerine karşı sert olan babasının kendisine karşı son derece yumuşak olduğunu şu sözlerle ortaya koyuyor: ‘’Oturmuş bir müessesenin sahibi olarak, bizim aile beraberliğimiz çok kuvvetliydi, yaşantımız çok keyifliydi. Çocukluğumu çok hür yaşadım. Fabrikanın orada yazları gittiğimiz bir evimiz vardı. Benim için kışları bir hayaldi orası, zira bahçede çok güzel oyun oynayabiliyorduk. Babam sabah 07.30’da iş başı yapar, sonra kahvaltıya gelirdi. Migros’un yerindeydi fabrika. Eylül ayında şehre inerdik. Ben orta 2’deyken babam Belediye Başkanı oldu. Evde sert biri değildi. Dışarıda sert olduğu zamanlar da oldu tabi. Ben kız çocuk olduğum için bana çok düşkündü. Aramızdaki diyalog büyüdükten sonra da devam etti. Sıkı bir arkadaşlığımız vardı babamla.’’ Haluk Işın, o günlere ilişkin bir anısını şöyle anlatıyor: ‘’Enteresan bir insandı babam. Biz Moda’da otururduk. Anneannemin evi oradaydı. Ortaokulu felan da Marmara Koleji’nde, İstanbul’da okuduk. Ben İstanbul İktisadi İdari İlimler Fakültesi’nden den 1968 yılında mezun oldum. Babam da o sırada Belediye Başkanı oldu. 20 yaşındaydım mezun 97
olduğumda. Eve geldim Moda’da. ‘Annen, baban geldi, eve doğru yürüyüşteler’ dediler evdekiler. Tabi, biz sevine sevine abimle koşarak gittik, onları karşılamaya. Baktık yürüyerek geliyorlar. ‘Siz’ diye hitap ederdik babama, ‘siz’siz konuşamazdık. Yanına yanaştım, ‘’Hoşgeldiniz baba. Ben mezun oldum, bugün açıklandı’’ dedim. Bana döndü, ‘’Vazifen zaten’’ dedi, yürüdü gitti. Çok mesafeliydi.’’ Çocuklarının okuması için gerekli desteği veren ve bunun onların bir nevi görevi olarak gören Işın, onların nerede eğitim alacağına ise karışmadı.
Oğullarıyla
Oğlu Haluk, eğitim hayatına ilişkin şunları söylüyor: ‘’Babam çok zeki bir insandı. Bir yanlış varsa çevirir, doğruysa karışmazdı. Daha iyi eğitim için İstanbul’a gönderdi bizi. Ama hangi okulda okuyacağımıza karışmadı hiç, yönlendirmedi bizi ‘şunu ol, bunu ol’ diye.’’ Kızı Sema ise babasının eğitimi çok sevdiğini anlatırken, ‘’Çok severdi eğitimi. Ben Eğitim Enstitüsü’nü kazandım 1974 yılında, Afyon’da. O zamanlar terör artmaya başlamıştı. ‘Yollayamam seni’ dedi, ardından beni İngiltere’ye yolladı. Cambridge üniversitesine bağlı bir lisan okuluna gönderdi, 2 yıllıktı. Çok mutlu oluyordu ben İngilizceyi öğrendikçe. Ama 2. sene daha okulu bitirmeden eşimle evlendim’’ diye konuşuyor. Torunlarına da seçecekleri eğitim konusunda telkinde bulunmadı Muzaffer Işın, Kızı sema ‘’Yönlendirmezdi onları da. Sadece yurtdışında neler oluyor onları merak ederdi, hep sorardı’’ diyor babasının tavrı için.
98
Tüm bunlara karşılık Muzaffer Işın’ın, evde iş konuşmayı sevmeyen bir yapısı vardı. Kızı Sema, ‘’Sıkıntılarını hiç eve getirmezdi. Ender duyardık, kendisi halletmeyi severdi, evde hiçbir şey anlatmazdı. Biraz sinirli gelirse, üstüne varılmayacak o gün. Çok yoğundu hep’’ diye anlatıyor evdeki bu durumu. Ancak, Muzaffer Bey’in özellikle oğullarına karşı olan evdeki disiplini okul bitince de devam edecekti. Çocukları okuldayken, izin ve tatillerinde fabrikada çalışıyordu. Okul biter bitmez de fabrikaya döneceklerdi. Oğlu Haluk o günlere ilişkin şunları anlatıyor: ‘’Okul biter bitmez hemen fabrikaya dönerdik. Fabrikada çalışırdık. Zaten biz fabrikadan hiç dışarı çıkamazdık, sinemaya bile gidemezdik. Cuma günü okul kapandı mı ertesi sabah hemen fabrikadasınız. Okul kapandı yaz tatili, örneğin bu akşam kapandı, yarın sabah 07.30’da fabrikadasınız. Maaşımız da vardı 30 TL. Günlük 1 TL. İşçinin maaşı da 100 lira kadardı. Abimle 10 yaşındayız, okuldan çıkıp hemen makinenin başına geçerdik. Babam siyasete başlayınca bıraktı işi, fabrikaya hiç karışmazdı. Kararlara da karışmazdı. Biz akşamları olanları anlatırdık ona sadece.’’ Büyük oğlu Tarık da o döneme ilişkin, ‘’Boş zamanlarımızda fabrikada çalışırdık. Ta ki Haluk askerliğini, ben askerliğimi yaptım öyle ele aldık işi. 1972’de Eczacılık Fakültesi’ni bitirdim, 1976’ya kadar eczane açmadım ben, babamın fabrikasındaydık. Bolu o kadar küçüktü ki; fabrika paydos oluyor, ıssız bir şehir oluyor, yapacak bir şey yoktu. Dedik ki; ‘bir eczane açalım da biraz zamanımızı alsın’ ama öyle değilmiş, tüm zamanımı aldı eczane. Ama bu arada fabrikada çalışmaya da devam ettim.’’ Muzaffer Işın Belediye Başkanı olduğunda kaçınılmaz olarak bu durum evdeki ilişkilerine de yansıyacaktı. Kızı Sema bu durumu şöyle anlatıyor: ‘’Babam başkan olunca çok yoğun bir temponun içine düşmüş oldu. Hem fabrika hem Belediye… Çünkü abimler o zaman üniversitede okuyorlardı. Kendisinin birkaç orman mühendisi arkadaşı vardı, Emin Çetin ve Muzaffer Kıraç, onlar yürüttü işi bir süre. Ardından Haluk ağabeyim geldi okulu bitirip. Ama Emin Çetin ağabeyle devam etti uzun zaman. Büyük ağabeyim Tarık da eczacılığı bitirip geldiğinde o da fabrikaya çalışmaya gitmeye başladı. Eczanesini açtığı halde hep fabrikaya gelir giderdi o da.’’ Muzaffer Işın’ın Başkanlığı ile evde hava tamamen değişmiş, evin düzeni de onun işine göre kurulmuştu. Kızı Sema o günlere ilişkin şunları hatırlıyor: ‘’Babamın başkanlığı 4 devre, az iş değil. Çok çabaladı Bolu için. Çok az görürdük babamı, çok düşkündü işine, öyle bir bayram felan kaçacak, mümkün değil. Yalvarırdık, tatil için. ‘Hayır’ derdi.’’
99
Çocuklarının Evlilikleri Oğulları Tarık ve Haluk’u 1971 yılında evlendirdi Muzaffer Işın. Bülent Dinçtürk, “Tarık’a Haluk’a Ankara’dan Selahattin Nergiz (Nergiz ve Kavaklıdere Sinemalarının sahibi) iki kızı vardı onları aldı iki oğluna’’ diye hatırlıyor o günleri.
Büyük oğlu Tarık ve eşi Nilgün’ün nikah töreninde
Takvimler 1976 yılını gösterdiğinde Muzaffer Işın çok sevdiği kızı Sema’yı evlendirecekti. İngiltere’ye dil okuluna gönderdiği kızı Sema eğitiminin ikinci yılında, Bolulu olan diş hekimi Attila Karaer ile tanışacak, bu da ilişki de mutlu bir evlilikle sonlanacaktı. Ancak o zamanlar Muzaffer Bey’e bunu söylemek de bir o kadar zordu. Fakat damat adayının ağabeyi Muzaffer Işın’ın arkadaşıydı ve araya girecekti. Damadı Attila Karaer o günlere ilişkin, ‘’Ben Sema’nın ağabeylerinin arkadaşıyım. Diş hekimiyim. Sema bana bir dolgu yaptırmak için geldi, aramızda bir elektrik oluştu’’ diye anlatıyor. Sema Hanım ise ‘’Eşimin ağabeyi, babamın çok sevdiği ve saydığı valilerden Mustafa Karaer’di. Onunla arkadaşlardı. Çünkü Boluluydu. Babamdan beni istemek zordu tabi. Ama eşimin ağabeyi gelince kıramadı onu. 1976 yılında evlendim. Ağabeylerim zaten 1971 yılında evlenmişlerdi. Onlar evlenince de aynı apartmanda oturduk. Haşır neşirdik birlikte hep. Ama ben evlendikten sonra ayrı eve çıktım. Benim de bir kızım, bir oğlum oldu’’ diye anlatıyor kendi evliliğini.
100
Kızı Sema ve damadı Attila Karaer’in nikah töreninde
Eşi oğlu Tarık ve torunlarıyla 80’li yıllar
101
di:
Damadı Attila Karaer’in ağzından Muzaffer Işın’ın kişiliği ise şöyley-
‘’Lider vasfı, etkileyici bir yapısı vardı. Kim olursa olsun kişiliğinin etkisi altına alırdı. ‘Reis’ti lakabı. İhtilalde Köroğlu heykelini zamanın valisi aldı, Kültür Sitesi’nin bahçesine koydu. O dönem mektuplar geldi, mektupları bana da okudu. ‘Halkın parasıyla bir eşkıyanın heykelini nasıl yaparsınız?’ diyorlar. Halbuki Belediye’nin parası karışmamıştır hiç o heykele. Bağışlarla yapıldı. Eskiden zemin taştı, şimdi bir kaideye oturttular. Etrafında top felan vardı. Yani ‘silah icat oldu, mertlik bozuldu’ imajını veren bir kompozisyon vardı, onu bozdular. Aslında bir emek var, bir harcanmış para var. Tekrar belediye başkanı olur olmaz ilk işi heykeli yerine koymak oldu Muzaffer Bey’in.’’
Balıkesir’de Kara Saplanan Otobüs Muzaffer Işın’la yaptıkları bir yolculuk çocuklarının hiç hafızasından çıkmamış. Kızı Sema Balıkesir’e yapılan yolculuğu ve yolculuk sırasında yaşananları şöyle hatırlıyor: ‘’Ben ilkokul 3’teyken, babam daha belediye başkanı değildi o zamanlar. İzmir gezisi yapıldı, Bolu’nun tüm tanınan aileleri toplanıp 2 otobüsle Bolu’dan yola çıktık. Hava o kadar güzel ki ceketle binen bile oldu, oysa Şubat ayındaydı. Biz Balıkesir’e kadar gittik, orada kaldık, ertesi sabah kalktık o gün de bayram. Bayramlaşıldıktan sonra yola çıkılacak. Kar yağmaya başladı. 25 km gittikten sonra yol tamamen kapandı, kaldık. Haber verildi, greyder gelecek. Ama o da yolda devrilmiş. Tipi şeklinde yağıyor, bizi kimsenin kurtarması mümkün değil. Babamlar düşündü taşındı, 4 erkek yola çıkmaya karar verdiler (Turgut Hitit, Sabahattin Eratalar, Ayhan Tüzün ve babam). 10 km gittikten sonra 2’si kalmış, Turgut Hitit ile babam 15 km daha gitmişler. ‘Herkes soruyor tabancanız var mı?’ diye ‘Tabi’ diyor babam, aslında yok. Kimi zaman yol belli olmadığı için derelere inip çıkıyorlarmış, o havada güç bela Balıkesir’e ulaşmışlar. Öyle gözü pek bir insandı. Valiye gitmiş ilgilenmemişler, Tugay komutanına gidiyorlar, ‘sizi bir tek asker kurtarabilir ‘deyince. Giderken başlarına felan herkesten bir şeyler alıp sardılar. Tank kurtarıcıları geldi bizi kurtarmaya. Orada babamın gelişini hiç unutamam. Acaba öldü mü, kaldı mı? Bilmiyoruz. Gittiler ertesi gün akşamüstü oldu, biz otobüste bekliyoruz. Kapılar açılmıyor, dondu çünkü. Arka taraf tuvalet oldu, fırtınadan kimse çıkamıyor dışarı. Kurtarıldıktan sonra Tugay Komutanı bize bir kurtuluş gecesi düzenledi onu unutamam, hep anarız 4 şubat gününü. O zaman babamı da gördüğüme o kadar sevindimki…’’
102
Oğlu Haluk da olayı şöyle naklediyor: ‘’Toplam 25 km yürüyor o tipide geriye ve Balıkesir’e varıyor. Ramazan bayramıydı ve valilikte tebrikler kabul ediliyormuş. Balıkesir valisine, ‘Helikopter indirilebilirse, su ve erzakla bir kaç gün daha dayanılabilir’ diyor, vali de gülüyor, ‘’Vay beyim bir de helikopter istiyor’’ diyor. Bunun üzerine babam valinin kolundan tutuyor ve ’Bana bak, oradan bir kişinin kılına bir şey olursa seni vururum’ diyor. Bayram kutlaması var, her yer ana baba günü, o ortamda söylüyor bunu. Öyle cesur bir adamdı. O sırada bir subay çağırıyor babamı, ‘Sizi tugay komutanımız aşağıda bekliyor’ diyor. Tugay komutanı bunları eve götürüyor, üst baş değiştiriyorlar. Ardından Karayolları’ndan greyderlerin önüne tankları katıyor. Greyderler 3 km sonra devriliyor zaten. Akşamüzeri tanklar geldi, erzak getirdiler, 3. gün olmuştu artık. Tankı kullanan üsteğmen arabaya binemedi, zira arabanın tekerinin biri boşta ve altında 30-40 metrelik uçurum vardı. Biz de içindeyiz, inemiyoruz, sadece bir camı açabildiler oradan erzakları aldık. Tek kişi dağıttı erzağı, kimse yerinde kalkamıyor, araba kayacak diye. Neyse tanklar gittiler, ama durumun vehametini gördükleri için sabaha karşı yeniden geldiler. Bu kez tankların arkasında Cemse’ler de var 4 tekerine de zincir takılmış. Otobüsleri tanklarla kenara çektiler, Cemse’lere bindirip şehre götürdüler bizi.’’
Yarım Kalan Projeleri Muzaffer Işın’ın görevi sırasında yapmak istediği ancak tamamlayamadığı en büyük hayallerinden biri Bolu’dan Gölcük ve Kartalkaya’ya hava otobüsü yapılması diğeri de Bolu’ya üniversite kurulmasıydı.
103
Üniversite hayali bugün artık gerçekleşmiş olsa da Gölcük’e yapılacak teleferik ya da hava otobüsü konusunda bugün Bolu Belediyesi’nin çalışmaları sürüyor. Oğlu Haluk, Belediye Başkanlığı görevini bırakırken Muzaffer Işın’ın bu projeleri yeni başkan Necdet Gören’e emanet ettiğini belirtiyor ve şunları söylüyor: ‘’Karacasu’ya teleferik düşünürdü. Bolu’ya özel bir okul kurmak istedi. İsviçre’ye gitti, anlaşma imzalandı hatta. Koç Lisesi benzeri kaliteli bir okul istiyordu. Yukarıda Necdet Gören döneminde satılan bir bina var, orası okulun idari binaları olacaktı, ama kısmet olmadı. Belediye hissedar olacaktı, özel okul olacaktı. Panayır yerini fuar projesi vardı o da olmadı. İşadamları ile diyaloğu da çok iyiydi. Onun ufkunu tamamlayan bir durumdu bu. Babam Necdet Gören’e hava otobüsü ve üniversite yapımını emanet etmişti görevi devredenken. Muzaffer Işın, kendi ailesi için hep bir su işletmesi kurmak istemiş, ancak bu düşü de yarım kalmış. Kızı Sema; ‘’Gerçekleştiremediği hayali, aile için su işletmesi kuramaması. Ticari bakardı olaylarda. Bir su işletmesinin sahibi olmayı çok istemişti. Termal tesisleri Bolu’ya çok arzu etti. Kökez Suyu’nu şişeleyen kişidir’’ diye anlatıyor Işın’ın hayallerini. Sema Hanım, ‘’Babam ne zaman yurtdışına gitse her şeyi inceleyerek gelirdi ki çok yorgun olurdu’’ diye anlatıyor onun araştırmacı kişiliğini.
Necdet Gören’e: ‘’Beni Unuttur’’ Aslında Muzaffer Işın’ın ölene dek siyasetle ilgisi devam etti. Oğlu Haluk Işın, Muzaffer Bey’in görevi devredişini ve sonrasını şöyle anlatıyor: ‘’Babamın siyasetle ilgisi hep devam etti ölene değin, ancak aktif görev almadı 1989 sonrasında. Belediye’yi bırakırken makam odasında teslim etti görevi, ama aşağıda mahşeri bir kalabalık var. Neyse aşağı indiler Necdet Beyle birlikte, halkın arasına indiler. Babam orada Bolu halkından helallik istedi ve şöyle konuştu: ‘’Şimdi sizin huzurunuzda görevi yeni bir anlayışa ve belediye başkanına devrediyorum. Kendisine evladım diyeceğim, çünkü oğlumun sınıf arkadaşı. ‘Senden Bolu halkının huzurunda bir tek şey istiyorum (Necdet Gören’e). Yanlış duymadınız ondan tek bir şey istiyorum. Beni unuttur’ dedi.
Siyaset Sonrası Hastalıkla Boğuştu Kızı Sema da ‘’1989’da kendi isteği ile bıraktı siyaseti. Fabrikaya gitmeye başladı. Ama fabrika da ona dar gelmeye başladı, uzun yıllardan beri kopukluk yaşadığı için. Kabına sığamadı bir zaman, içine kapandı bir müd104
det sonra. Dışarı çıkıp gezmeyi sevmiyordu. Alanya’daki, Bodrum’daki yazlığımıza gidiyorduk, İstanbul’da evimiz vardı, oraya gidiyorduk. Triginemis Nevralji denilen kalıcı bir rahatsızlığa yakalandı. Yüz sinirlerinde şiddetli ağrı yapıyordu hastalığı, onun için o yıllarını çok tatsız geçirmeye başladı. Ağrı gelecek diye konuşmaya bile çekiniyordu’’ diye anlatıyor babasının siyaset sonrası yıllarını Damadı Attila Karaer de ‘’Bu hastalık elektrik çarpma şiddetinde olur ve çok acı verir. En sonunda bir doktor bulduk Yücel Kanpolat diye. O siniri öldürdü. Ancak bu kez de orada his kaybı oldu. Onun sıkıntısını yaşadı uzun süre, belki de o kapatıyordu kendisini dışa’’ diye anlatıyor Muzaffer Bey’in siyaset sonrasında kabuğuna çekilmesini. Bu arada, eski dostları ile de görüşmeyi sürdürüyordu Muzaffer Işın. Bülent Dinçtürk, ‘’Başkanlığı sonrası dönemlerde de birbirimize gelir giderdik. Tabi Muzaffer Bey gelince hemen Belediye’den başlardı söze. Kızı Sema Hanım; ’Baba belediyecilik artık bitti, Bülent Bey’de de bitti. Neden hala uğraşıyorsunuz ki bununla’ deyince, ’Kızım hastalık bu’ derdi. Bolu’yu ve belediyeciliği çok severdi. Her fırsatta Bolu’dan bahsederdik‘’ diye anlatıyor Muzaffer Beyin son günlerini.
Torun Sevgisi Muzaffer Işın, özellikle aktif siyaset sonrası evine daha çok bağlandı. Yaşadığı hastalık nedeniyle de çok fazla dışarı çıkmadığından ailesi de çok mutluydu.
Torunlarıyla 105
Kızı Sema, ‘’Annemi 2014 yılında kaybettik. Babam ise 2007 yılında aramızdan ayrıldı. Hep birlikteydiler ayrılmazlardı hiç. Daha sonra ben de aynı apartmana kendi evimize taşındım. En son annem de vefat ettikten sonra oradan çıktık’’ diye anlatıyor yaşananları. Muzaffer Bey, torunlarını çok seviyor ve onları kıramıyordu, ama iş futbola gelince eski günleri hatırına geliyordu. Kızı Sema Hanım, ‘’Babam koyu Beşiktaş taraftarıydı, torunlar Galatasaraylı. Gol atılınca bunlar havaya fırlamış, ‘defolun, gidin’’ demiş, yani kovalamış onları diye gülümseyerek anlatıyor babasının futbol damarını. Damadı Attila Bey ise Muzaffer Işın’ın torun sevgisini, ‘’Oğlum Emre 2,5 yaşımda felandı, oyuncak tüfeğiyle yatarken başına vurmuş Muzaffer Bey’in. Ağlayacak ağlayamıyor, göstermemek için tuvalete koştu. Adamcağız göstermedi ağladığını. Öyle severdi torunlarını’’ diye aktarıyor.
Tarık Ziya Işın, arkabası mimar Celal Cemal Üstar, torunları Serhan ve Ebru ile 106
Muzaffer Işın’ın futbol aşkına ilişkin de ‘’Bir şahıs ile konuştum, Muzaffer Beyin ayakkabılarını taşımak bizim için şerefti dedi. Çok iyi top oynarmış gençliğinde’’ diye anlatıyor Attila Karaer. Muzaffer Bey siyaset bitmiş olsa da vakıf ve dernek çalışmalarına da katılıyordu zaman zaman. Kızı Sema Hanım, ‘’Bu tür çalışmalara katılırdı, İzzet Baysal Vakfı’ndaydı, ama ayrıldı sonrasında. Yaşlılıktan dolayı vefat etti. Birden rahatsızlandı, 3 gün hastanede yattı, sonra vefat etti. Tüm torunlarını çok severdi ayırmazdı. İftihar ederdi, bir de hangi torun ne kadar zeki onları çok iyi tahmin ederdi. Hemen sentezini yapardı’’ diye anlatıyor babasını.
Boluspor Gençliğinde futbol oynamış, bu spora bu kadar tutkun birinin Boluspor’la ilgilenmediğini düşünmek imkansız gibi geliyor. Muzaffer Bey Beden Terbiyesi Müdürlüğü sırasında Boluspor’un daha sonra oynayacağı stadın zeminin çim hale getirmiş, sonraki dönemde de eli hep Boluspor’un üzerinde olmuştu. Bülent Dinçtürk Muzaffer Işın ve Boluspor ile ilgili şunları anlatıyor:
Boluspor ile
‘’Boluspor’la ilgili büyük çabası oldu. Hatta fanatik de bir Boluspor taraftarıydı. Hiç unutmuyorum bir gün 70’li yıllarda, rakip takım kafilesini, bordo rengi bir Ford arabası vardı, Bolu Dağı’na kadar kovaladı, sonra polisler çevirdi. Aynı zamanda Beşiktaşlıydı. İyi bir solaçıkmış, kendi de söylerdi.’’ 107
Oğlu Tarık Işın da ‘’Boluspor’un kurucuları arasında yer aldı. Trab zon’dan daha eskidir kuruluşu Boluspor’un’’ diye anlatıyor babasının Boluspor için gayretini.
SONUÇ Muzaffer Işın, Bolu Belediye Başkanlığını bırakmasının ardından 18 yıl sonra, 5 Ağustos 2007’de, 84 yaşındayken aramızdan ayrıldı. Muzaffer Işın’ın ölüm haberinin yayınlandığı Bolu Gündem Gazetesi onun için şu ifadeleri kullanıyordu: ‘’Eski belediye başkanlarından Muzaffer Işın 1923 yılında geldiği dünyayı tam 84 yaşında iken terk etti. Işın, 1968’den 12 Eylül 1980 yılına kadar süren 12 yıllık ilk belediye başkanlığı döneminde olduğu gibi, 1984’de başlayıp 1989 yılına kadar süren görev süresi boyunca Bolu’ya sağladığı hizmetlerle daima hatırlanacak… Kısacası Işın, hayatını doğduğu şehre adamış değerli bir insan.’’ Öte yandan, arkadaşı ressam Orhan Ersoy, ölümünün birinci yılında, yani 4 Ağustos 2008 tarihinde, Bolu Gündem Gazetesi’nin, ‘Okuyucu Mektubu’ köşesinde, ‘’Geçen 1 yılın sonunda’’ başlıklı yazısında kadim dostu Muzaffer Işın için şunları yazacaktı: ‘’Zaman çok çabuk geçiyor. Umutlarımızı acı-tatlı günlerimizi bir sel gibi önüne kapıp götürüyor. Bolu’nun yetiştirdiği seçkin değerlerden, Bolu Belediye Başkanı olarak uzun yıllar unutulmayacak hizmetler veren Sevgili Muzaffer Işın’ı, bir yıl önce, 2 Ağustos 2007’de ebedi yolculuğuna uğurlamıştık. ‘Onu kaybetmiştik’ demiyorum. Çünkü insanlar bir süre için sevdiklerinden ayrı kalsalar bile, onları kaybetmezler. En güçlü yerlerinde, yüreklerinde yaşatırlar. Muzaffer Bey’le İsmet Paşa Caddesi’ndeki evlerimiz birbirine çok yakındı. Ailelerimizin çok eski yıllara uzanan yakınlığı vardı. Çocukluk yıllarından başlayan arkadaşlığımız son güne kadar devam etti. İsmet Paşa Caddesi’ndeki evlerimizden Gölyüzü çayırına birkaç dakikada inerdik. O yıllar –70 yıl önce-Gölyüzü çayırı geniş, yemyeşil bir alandı. E-5 Karayolu’na kadar uzanan bu çayırın bütün kuzey alanı buğday tarlalarıydı. (Tabi ki E-5 Karayolu da yoktu) Kuzeydeki dağın eteklerindeki Çakmaklar, Salıbeyler ve diğer köyleri de çeviren, dağın yamaçlarına kadar göz alabildiğine uzanan tarlalar vardı. Babamın görevi nedeniyle birçok zaman Bolu’dan uzak kalırdık. Yaz tatillerinde Bolu’ya gelip arkadaşlarımızla bir arada olmak, hele Gölyüzü çayırının çimenlerinde bisiklete binmek, koşmak, top oynamak rahmet108
li İrfan ağabeyimin ve benim gözümde tüterdi. Bir de şimdiki Devlet Su İşleri binalarının 50-60 metre batısında, çayırın kuzey ucunda kocaman bir kuş kirazı (Yabani kiraz) ağacı vardı ki, benim yaşıma yakın olanlar bu ağacı iyi hatırlarlar. O ağaca çıkıp kiraz yemek de bizim için büyük keyifti. Çayırda sulandırılmış kireçle futbol sahasının çizgileri belirlenir, doğu-batı yönünde iki kale konur, futbol sahasının etrafını saran seyirciler çimene oturarak ve ayakta maçları izlerlerdi. (Ormanların korunmasına büyük önem veren devlet, ordu sınıflarının arasına ‘Orman askerlerini’ de katmıştı) Orman Alayı, Orman Okulu, Bolu Gençlik gibi futbol takımları burada lig maçı yapardı. O yıllarda Bolu Gençlik’te oynayan rahmetli Muzaffer Işın ve teyzemin oğlu avukat rahmetli Kemal Doğandor’un sarı kırmızılı formaları ile çayıra gidişlerimizi ve onların şimdi bile pek çok futbolcuda göremediğim başarılı oyunlarını hatırlıyorum. Bu anıları yakın zamana kadar bir araya geldiğimizde de konuşurduk. Muzaffer bey yalnızca seçkin bir belediye reisi değildi. O, eski arkadaşlarıyla, tanıdıklarıyla olan bağlarına hep değer verirdi. Koltuğun değiştiremediği ender insanlardandı. Mert, mütevazi, yardımsever, yüreği insan ve doğa sevgisi ile doluydu. İnandığı şeylerden hiç ödün vermedi. Çok çalışkandı. Bolu’da doğmuş, Bolu sevgisi ile büyümüş, Bolu’ya aşık bir insandı. Onun aydınlık bakışı, tanıyan ve sevenlerinin yüreğinde, özlemlerinde hep yaşayacaktır. Aziz ruhu şad olsun.’’
Şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 109
Ayrıca Bolu Belediyesi de seçilmiş başkanlar içinde en uzun süre görev yapan ‘Kadim Reisi’ne’ vefasını gösterecekti. Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, düzenlediği toplantıda 1977 -1984 döneminde Belediye Meclis üyeleri ile bir araya gelecek, düzenlenen programa Muzaffer Işın adına oğlu Haluk Işın katılacaktı. Mevcut Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, bugün de sık sık Muzaffer Işın’ın hizmetlerinden övgüyle bahsediyor. Muzaffer Işın, Türkiye’nin ve Bolu’nun henüz bugünleri yaşamadığı dönemlerde, yaklaşık yarım asır önce modern ve daha yaşanabilir bir Bolu hayaliyle yola çıkmıştı. Bu yolda, gelişmiş bir şehirde bulunması gereken gerekli altyapı; yani geniş yollar, su, kanalizasyon, katlı otopark, Belediye Sarayı gibi o güne dek Bolu’da çok da konuşulmayan konulara el attı. Onun gözünde Bolu, termal ve sağlık turizminin adeta başkenti olabilecek potansiyele sahipti. Bolu’yu çevresiyle uyumlu ve güzel bir kent haline getirmek adına, kentin en fazla istimlak yapan belediye başkanı olsa da insanlar ona kızamadı. Çünkü kendi için değil, Bolu için bir değer yaratma gayreti içindeydi. Onun su konusunda gösterdiği çabayı gören işçileri çalışmaktan yüksünmedi, çünkü Değirmenözü Suyu’nu getirirken, Kökez Hattı’nı yenilerken ya da dağlardan su getirirken, işçilerden ödünç aldığı, onların çizme ve parkalarıyla Muzaffer Bey de işin başındaydı, kendini onlardan ayrı tutmuyordu.
Süleyman Demirel ve ailesiyle 110
Bolu’nun ihtiyacı olan ve Belediye’nin yıllık bütçesinin 10 katını bulan kanalizasyon projesi için, tüm ikili ilişkilerini kullanan, dönemin Başbakanı Demirel’in bile ‘’Benim şehrim Isparta’da bu yok’’ dediği büyük bir proje kabul ettirmek için gecesini gündüzüne katan, Belediye için gittiği hiçbir görevde yolluk vb almamış Bolu’nun içinden bir halk adamıydı o.
Torunu Özge’nin nikah töreninde
Çok sevdiği damadını azarlayacak kadar seçmenine sahip çıkan, makam arabası olmayan, halkın içinde halka birlikte bir belediye başkanıydı Işın. Zaten kendi isteğiyle bıraktığı görevinde 4 dönem seçilmesi de Bolu halkının ona olan teveccühünün en güzel göstergesi değil mi? Döneminde, Bolu’yu daha yaşanılabilir bir kent haline getirme adına yeşil alanlar kuran, bugün Boluluların büyük bir keyifle kullandığı Atatürk Orman Parkı’nın bulunduğu yerdeki orman deposunun kaldırılmasını sağlayan, Karadere sularının önemini görerek, yeni Başkan Alaaddin Yılmaz’a aktaran da oydu. Yani Belediye’nin bugün artık Bolu’ya kazandırmak için uğraş verdiği Karadere sularını bir anlamda keşfeden adamdı Muzaffer Işın. Çalıştığı Belediye için modern bir Belediye Sarayı yaptıran, Bolu’yu bir köy görünümden çıkararak geniş meydanlar açan, yeni gelir kaynakları için buralara Belediye dükkanları yaptırarak akar sağlayan da projeci ve hizmet adamı kimliğiyle Muzaffer Işın’dı yine. Bolu’yu tozdan ve Arnavut kaldırımlardan kurtarmak için asfalt şantiyesini kuran, bunun Bolu’ya kazandırılması için her türlü imkanı kova111
layan, 12 Eylül ihtilalinde bile Belediye’nin üzerinden elini çekmeyen bir görev adamıydı Muzaffer Işın. Yaptığı çalışmalar sırasında bazen pervasız, bazen gözüpek, kimseden korkmayan, doğru bildiğinden şaşmayan tavrı ile Bolu halkının gönlünde taht kurdu Muzaffer Bey. Paraya fazla önem vermeyen, kendi sorumluluğu olmayan alanlarda bile kendini sorumlu tutarak bir ‘’beyefendi’’ tavrı ile çok sevdiği arabasını hediye edecek kadar da gururuna da düşkün biriydi Muzaffer Işın. Aslında hayallerinin büyük kısmını gerçekleştirdi Bolu’nun ‘’kadim reisi’’. Kendi kafasındaki Bolu hayali için geniş yolları tamamladı, kanalizasyon yatırımını bitirdi, Bolu’ya o gün için gerekli olan suyu temin etti.
Demirel ve eşiyle
Halka daha yeşil bir Bolu bırakabilmek adına parklar yaptı, trafik sorunun çözümü için o günün şartlarında şehir dışına terminal, şehir içine de katlı otopark yaptı. Yarım kalan hayalleri de oldu tabi ki. Onun hayali olan üniversite bugün artık gerçekleşmiş durumda. Karacasu’dan Gölcüğe oradan Kartalkaya’ya çıkacak hava otobüsü hayali de bugün hayata geçmek için gün sayıyor. Mevcut Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, Işın’ın bu hayali için kolları sıvamış durumda ve bu konudaki çalışmalarını sürdürüyor. Bolu’nun tarihi çok eski dönemlere dayanıyor. Buradan bir çok uygarlık gelip geçmiş ve bu kenti herkes kendince daha güzel hale getirmeye çalışmış. 112
Cumhuriyet kuşağının çocuğu olan Muzaffer Işın da Bolu’nun bugünkü hale gelmesinde önemli katkısı olan, Bolu’nun yapıtaşlarında tuğlaları bulunan, Belediye Başkanlarının en önemlilerinden biri. Bize düşen, onun taşlarını döşediği bu yolda, daha yaşanılabilir ve çevresiyle uyumlu bir Bolu adına elimizden geleni yapmak ve Bolu için hizmet vermiş diğer insanlar gibi onun da ruhunu şad etmek...
113
Kaynakça Bolu Belediyesi Bülteni (1880-1989) Bolu Gündem Gazetesi Bolu Olay Gazetesi Hürriyet Gazetesi Radikal Gazetesi “Demokrasinin 50 Yılı Ansiklopedisi”nden (1945-1995, Cilt 1)
114