TAKDİM
Allah Tealaya hamd ve sevgili Habibine salat ve selam olsun Gönül ikliminin çeşit çeşit ve bol hoş kokularıyla dolu çiçekleri arasında, o mîrâsın yetimleriyiz. Milletler akan bir nehre benzer. Her milletin geçmişi, bugünü ve geleceği vardır. Geçmişlerini bugüne taşımayan milletler, geleceğe uzanamazlar. "Kökü geçmişte bir gelecek” olursak, öz vatanımızda garîb kalmayiz. İnsanın kendi kimliğini bir başkasında araması, hafıza kaybına yol açar. Başka milletlerin efsânesi kadar, tarihî derinliği olan bir milletiz. Geçmişi bugüne taşımak, ata mîrâsını günümüz insânının idrâkine sunmaktır. Sadece nakilden ibâret olup, görenekçi bir anlayışı yaşatmak, insanları tembelliğe sevkeder. O mîrâs bizlerin ilham kaynakları ve hâfıza pınarları olmalıdır. Bu pınarların kaybı, örfü, mânevi gücü, idrâki, hikmet ve tefekkürü zayıflatır. Herşeyi emânet bohçalar halinde dışarıdan taşıma alışkanlığı, zihinlerimizi mahkum eder. Renê Guênon’a göre “tamâmen maddî yönde gelişmiş tek medeniyet, batı medeniyetidir." Rahmet dîninin mensûbuyuz ve rahmet Peygamber'inin ümmetiyiz. Dünyayı kaplamış olan dînimiz, bu boyutuyla bütün milletleri kucaklıyor. İslâmın hedefi âdem milleti vücûda getirmektir. İlâhî menşe’li olan kitâbımız Kur'ân-ı Kerim, zaman ve mekân boyutunu aşmış ve hatâsızdır. Günümüze kadar ona yapılmış olan yorumlar ise beşeri olduğundan bu özelliği taşımazlar Mehmet Âkif’in: "Doğrudan doğruya Kur’ân'dan alıp ilhâmı, Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm’ı” beyti bu anlayışın bir aks-i sadâsıdır. Hergün aynı tazelikte nâzil olan bu ilâhî nâmeyi, günümüz insânının idrâkine sunmak farz-ı kifâye yâni yeterli farzdır. Bu ilâhî kelâmı zamana bağlı kılmak ise doğru olmaz. Fikirler, tefsirler, ictihadlar eskiyebilir; fakat o kıyamete kadar hep yeni kalacaktır. Muhammed (s a.v.) gülzârında yetişmiş ve dünyaya o bahçenin hoş kokularını ulaştıran gönül erleri, bu ilahi kaynağın ilham sunucularıdır. İşte Hz. Mevlânâ’nın eserleri arasında bulunan Fîhi Mâ Fîh de, bu ilâhî boyuttan uzanan hikmetler yumağından örülmüş bir kaftan ve Rabbâni bir ilhamdır. Merhum Ahmed Avni Konuk'un, farsça aslından yapmış olduğu bu tercüme eseri, günümüz okurlarına ulaştırmak istedik. Bu eser kütüphânelerde mevcût yedi-sekiz nüshanın karşılaştırılması sûretiyle hazırlanmış olması bakımından da ayrı bir husûsiyet taşımaktadır. Bundan birkac sene evvel, neşre hazırladığımız Fusûsu'l-Hikem terciime ve şerhinin bir cildini takdim etmek için ziyaretine gittigimiz muhterem Sâdık Kurç beyle sohbet ederken, kütüphanesinde bulunan ve kendisinin koruyup saklamış olduğu Fîhi Mâ Fîh tercümesini bize gösterdiler. Birkaç gün bizde kalması isteğimizi kabul buyurdular. Okudugumuzda, bu tercümenin de neşrinin faydalı olacağını düşündük. Zâten bundan önce merhum Ahmed Avni beyin Fusûsu'l-Hikem Tercüme ve Şerhi'ni neşre hazırlamayı mânevî bir işâret olarak babul etmiştik. Muhterem Prof.Dr. Mustafa Tahralı beyin îtinâlı çalışmaları ve her cild icin yazdığı makâleleri ve ayrıca büyük bir emekle neşre hazırlayıp İz yayınları İstanbul, 1992 târihinde basılan Tedbîrât-ı Îlâhiyye Tercüme ve Şerhi bizde, Ahmed Avni beyin diğer eserlerinin de neşri iştiyâkını artırdı. Birkaç seneden beri bu yoğun eserler veren insanın 34 defter tutan Mesnevî-i Şerif Şerhi'ni de neşre hazırlama çalışmaları içindeyiz. Neşre hazırladığımız Fîhi Mâ Fîh adlı eserin yazma bir nüshası Konya Mevlânâ müzesi kütüphânesi 3895 numarada kayıtlıdır. Önsözünün sonunda mütercimin imzâsı bulunmaktadır. Bu nüsha, mütercimin el yazısından başka, iki ayrı şahıs tarafından yazılmıştır. İkinci nüsha İstanbul Belediye kütüphânesi Osman Ergin kitaplan arasında 24 numaradadır. Bu nüshada da mütercimin el yazısından başka, iki ayrı şahış tarafından yazılmış kısımlar mevcuttur. Biz bu calışmamızda Konya Mevlânâ müzesi kütüphânesindeki nüshayı esas aldık ve Sadık Kurc beye âit nüshadan da faydalandık. Farklı nüshadan yaptığımız ilâveleri köşeli parantez ile belirledik. Mütercim tarafından tercüme edilmemiş olan âyet, hadîs, kelâm-i kibâr ve beyitlerin tercümelerini yapıp, yine köşeli parantez içinde gösterdik.