“Dünya 5’ten büyüktür derken insanlığın ortak vicdanının sesi olduğumuza inanıyoruz”
ken de insanlığın ortak vicdanının sesi olduğumuza inanıyoruz. Zira dünya, artık dünya İkinci Dünya Savaşının sonrasının şartlarında değil. Burada 194 ülkeden temsilciler var. Niçin 194 ülkenin tamamı da BM Güvenlik Konseyi’nde temsil eder durumuna gelmesin? Sadece 5 üye, diğerleri maalesef geçici onların da orada hiçbir inisiyatifi yok. BM reformunun sadece ülkeyle sınırlı tutulması gerçek sorunların çözümüne katkı sağlamayacağı gibi kimseyi de mutlu etmeyecektir. Hepimizin huzuru ve geleceği için insanlığın adalet arayışıyla başlayan mücadelesini adaletin tesisiyle sonuçlanmasını başarmak mecburiyetindeyiz. Devamı 7’de
Siyasi ve Aktüel Gazete
“BM 73 yıllık geçmişinde elbette hiç de küçümsenemeyecek çalışmalar yürütmüş ve başarılar elde etmiştir. Ancak zaman için BM’nin insanların barış beklentilerini karşılamaktan uzaklaştığı da bir gerçektir. Özellikle Güvenlik Konseyi sadece 5 üyenin çıkarlarına hizmet eden, yaşanan zulümlere seyirci kalan bir yapıya bürünmüştür. Böyle önemli bir yapının adı sürekli başarısızlıklarla anılan bir kurum haline gelmesine bizim gönlümüz rıza göstermiyor. Her fırsatta güvenlik konseyi başta olmak üzere BM’nin yapısında ve işleyişinde kapsamlı bir reforma gidilmesi gerektiğini söylüyoruz. Onun için de dünya 5’ten büyüktür der-
Yıl - 15 Sayı: 135 Ağustos - 2018 -
“Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz“
Türkiye ile Bulgaristan Arasında KöprüsüKutlandı kuruldu Ergenekon’dan Çıkışımızın 4655.Kardeşlik Yılı İstanbul’da Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği ile Osmanlı ve İslâm Eserleri Koruma Yaşatma Dernekleri arasında Dostluk Köprüsü kuruldu. Konuklar arasında Tarihçi Yazar Hasan Kamiloğlu ve birçok STK Yöneticileri dernek başkanları bulunuyordu. Kamiloğlu’nun Duasi ile İki Dernek arasında Dostluk, Kardeşlik adımları atılmış oldu.
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Rafet Ulutürk, imza töreninde yaptığı konuşmasinda, ” Osmanlı eserleri demek Bulgaristan demek, çünkü en çok tarihi eser Bulgaristan’da var. Bulgaristan’daki Osmanlıya ait Türk-İslam Tarihi Eserlerimizi Osmanlı ve İslam Eserleri Koruma Yaşatma Dernegi ile beraber koruma altına alacağız. Bununla birlikte çok daha güzel projelere imza atacağız. Hep birlikte bu tozlu raflardan bunları çıkartıp halkımıza sunacağız.”diye konuştu
BULTÜRK Eyüp Belediye Başkanlığını Ziyareti
Tika’nın Balkanlar’da 801. Eğitim Projesi
BULTÜRK Yönetimi olarak Eyüp Makamında Ziyaret etti. BULTÜRK’e Belediye Başkanı Sn. Remzi AYDIN’ı hizmetlerinden dolayı plaket taktim edildi.
Bulgaristan’da öğretim yılı başlangıcı vesilesiyle Razgrad’taki (Hezargrad) okullarda Sofya Büyükelçimiz Dr. Hasan Ulusoy ve TİKA Balkanlar ve Dogu Avrupa Daire Baskani Dr.Mahmut ÇEVIK ile birlikte öğrencilere Türkiye’deki arkadaşların
BULTÜRK İstanbul’un Merkezi Fatih’te BULTÜRK – FATİH Temsilciliğini Murat KAYNAK Beyefendiye teslim etti. İstanbul’un adeta kalbi sayılan Fatih ilçesinde artık BULTÜRK faaliyetlerine filen başladı. BULTÜRK FATİH Temsilcimiz Murat Kaynak’ a Yeni görevinin hayırlı olmasını temenni eder, Fatih temsilciliğimizin hayırlı olmasını diler Murat Beye görevinde başarılar dilerim. -Biz Güzel Bir Aileyiz-
hediyesi olarak okul ve spor malzemeleri dağıttı. Razgrad Valiliğinin işbirliğiyle yapılan etkinlikte Büyükelçi komşu ve müttefik Bulgaristan’da bu gibi dostluğu pekiştiren çalışmaları. Bulgaristan makamlarıyla yapmaktan büyük memnuniyet duyduğumuzu insani diplomasimize vurguyla aktardı. Dr. Mahmut CEVİK ise, Tika nin Balkanlarda bugüne kadar uyguladığı 801 eğitim projesini Razgrad ta uygulamaktan mutlu olduklarını belirtti. Dr. Mahmut CEVİK, öğrenci ve öğretmenlere de önerilerde bulunarak, Devamı 5’te
Asala’nın Şehit Ettiği Türk Diplomat Anısına Anıt
Anıtın açılışı Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Faruk Kaymakçı’nın açıklaması Detaylar ASALA’nın şehit ettiği Türk diplomat anısına anıtBulgaristan’da Türkiye’nin Burgaz Başkonsolosluğunda, ASALA teröristlerinin kurbanı İdari Ateşe Bora Sülekan’ın anıtı açıldı Dışişleri Bakan… Bulgaristan‘da Türkiye‘nin Burgaz BaşAnıtın açılışı konsolosluğunda, ASALAteröristlerinin kurDışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Faruk Kaymakçı‘nın açıklaması banı İdari Ateşe Bora Sülekan’ın anıtı açıldı Detaylar ASALA’nın şehit et- Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyütiği Türk diplomat anısına anıt kelçi Faruk Kaymakçı: Devamı 11’de
2 Sayı 136 - Eylül 2018 2
Bulgaristan Türklerinin Sesi AKTÜEL
Oya CANBAZOĞLU Türk Öğretmenler Birliğinin Doğuşu -1-
Osmanlı İmparatorluğu’nun önemle değerlendirdiği meselelerden birisi maarif meselesi olmuştur. Bu meselenin çözümlenmesinde, etnik gruplar arasında ayrıcalığa meydan verilmemiş, imparatorluk sınırları dâhilinde bütün milletler maarif meselesini garantiye bağlanmıştır. Mesela Bulgaristan’daki Bulgar okulları, “Gabrovo Bulgar Lisesi”ne varıncaya kadar imparatorluğun maddi desteğiyle kurulmuş ve birer bilim ocağı haline getirilmişlerdir. Bulgar okullarına hazırlıklı öğretmen kadrosu sağlamak amacıyla her yıl yüzlerce Bulgar gencini, İstanbul, Edirne ve İzmir’in çeşitli okullarında öğrenim görmeleri için bütün imkânlar sağlanmıştır. Türk, Bulgar ayırımı yapılmamış, hatta Bulgarlar tarafından faaliyetleri, eylemleri tepkiyle karşılanan ve “zararlı” görülen Bulgar aydınları (papaz, öğretmen, yazar, siyasetçi…vb) imparatorluğun göbeği İstanbul’a yerleşerek, Rusların kışkırtmalarıyla imparatorluk aleyhine faaliyetlerini bizzat İstanbul’da sürdürmeye başlamışlardır Rus-Türk savaşından sonra Bulgaristan Türklerinin maarif meselesi amaçlı olarak girdaba sürüklenmiştir. Türk aydınlarına maddi ve manevi baskılar uygulanmıştır. Geçici Bulgar iktidarı, Türklerin maarif meselesine sahip çıkacağı yerde Türk düşmanlığını körüklemeye başlamışlardır. Bir avuç iman sahibi Türk aydını, bütün baskılara karşı, haklarını savunma savaşına başlamış, Türk okullarının varlığını ayakta tutabilmek için azami gayret göstermişlerdir. Fakat yeni ve zamanı için “çağdaş” öğretim sistemine götüren bütün yollar, yardımcı olabilecek bütün kalıplar merhametsizce kapatılmıştır. Türk okullarına maddi ve manevi destek, planlı-programlı öğretim, Türk öğretmenlerine devlet yardımı, ders araçlarının sağlanması gibi yüzlerce mesele askıda bırakılmıştır. Uyanık Türk aydınları bu ve buna benzer konuların çözümünde, bilinçli bir örgüte ihtiyaç duymuşlarsa da, XX yüzyılın başlarına kadar baskılar karşısında bunu gerçekleştirmekten çekinmişlerdir. Bulgaristan Türklerinin maarif meselesiyle ilgili cesaretli adımları ancak 1905 yılında atmıştır. Öncülük edenlerin başında Ali Fehmi Bey, Hafız Abdullah Meçik, Tahir Lütfü Bey, Ali Haydar Taner, Osman Nuri Peremeci, Ahmet İhsan gibi Türk aydınları gelmektedir. Bunların hepsi modern ve milli maarif yanlısıdır. Ali Fehmi Bey Rus-Türk savaşından sonra ayilecek Türkiye’ye göç etmişlerdir. İstanbul’da Mülkiyede okumuş, İsviçre’de yüksek öğrenimini (Siyasal Bilimler) tamamlayınca yurda dönmüş. Kırklareli’de bir lisede bir kaç yıl Fransızca öğretmenliği ve okul müdürlüğü yapmıştır. Daha sonra yine Bulgaristan’a dönmüş. Burada “Gayret” gazetesinde çalışmaya başlamış, daha sonra Filibe’de “Muvazene” ve “Ahali“ gazetelerini çıkarmasında öncülük etmiştir. Ali Fehmi Bey, 1907’den sonra diplomatik hayata atılmış, Afganistan’da ve Sofya’daki Türkiye elçiliklerinde çalışmalarını sürdürmüştür. Gazeteciliği sırasında yazılarında, Bulgaristan’daki Türk okullarının ıslahı, Türk Öğretmenler Birliğinin kurulması, eğitimin çağdaşlaştırılması gibi birçok önemli meselelerin çözümüne gidilmesini savunmuştur. Önce okullar arasında iletişim sağlanır. Kongre’ye gidilmesi konusunda müzakeresi yapılır. Bu inisiyatiflerin idare ve denetim işlerini yüklenen “Tuna” gazetesi, ilk kongrenin 17-20 Temmuz 1906 tarihlerinde Şumnu’da yapılacağını bildirir ve bütün Türk öğretmenlerini bu kongreye davet eder . Devamı www.bghaber.org
İsmail Cingöz’ün “Arap Baharı” ile ilgili
BULTÜRK Ankara Temsilcisi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası ilişkiler Uzmanı İsmail Cingöz’ün yeni çıkan ‘Türkiye Suriye İlişkilerinin Dönüşümü: Arap Baharı ve Hatay Faktörü’ isimli kitabı, Ortadoğu Bölgesinde yaşanan “Arap Baharı” adı verilen olayların temelinde, Türkiye-Suriye ilişkileri ve Hatay faktörüne ışık tutuyor. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı İsmail Cingöz’ün, geniş bir alan araştırması ve arşiv belgeleri ile ortaya koyduğu çalışması, ‘Türkiye Suriye İlişkilerinin Dönüşümü: Arap Baharı ve Hatay Faktörü’ isimli kitabı geçtiğimiz hafta çıktı. Cingöz’ün yaklaşık 1,5 yıl süren ve Ortadoğu Bölgesinde “Arap Baharı” adı verilen olaylar yaşanırken gerçekleştirdiği çalışmayla ortaya koyduğu, Türkiye-Suriye ilişkilerinde Hatay faktörünü ele aldığı kitabı, tarihsel süreçleriyle Türkiye - Suriye ilişkileri, Hatay faktörü ve Arap Baharı konularına değiniyor. Ticari Hayat Gazetesi olarak, aynı zamanda konuyla ilgi yazılarına gazetemizde de devam eden, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Yazar İsmail Cingöz ile bir araya gelerek, yeni çıkan kitabı hakkında konuştuk. Çalışmanın belge ve beyanlara özen gösterilerek, alan araştırmaları ile ortaya konulduğundan söz eden Yazar Cingöz, okuyucunun kitapta Türkiye-Suriye ilişkilerinde yaşanan dönüşümü göreceğini vurguladı. Cingöz, kitapta ayrıca, Hatay’ın Türkiye’ye katılışından sonra Suriye ile ilişkilerde yaşanan sorunların ele alındığını ve anlatıldığını ifade ederek, ‘1957 Krizi’, ‘Su Sorunu’, ‘PKK Sorunu’ ve ‘Suriye Türklerinin Sorunları’ olarak ortaya çıkan bu sorunların özellikle incelenmesi gerektiğini belirtti. İşte! İsmail Cingöz’ün yeni çıkan kitabı ‘Türkiye Suriye İlişkilerinin Dönüşümü: Arap Baharı ve Hatay Faktörü’ ile ilgili merak edilenler; Öncelikle, okuyucu bu kitapta ne bulacak? Hangi konularla karşılaşılacak? Okuyucu bu kitapta, temelde bu coğrafyada Türk tarihinin başlangıcını bulacak. Suriye’de 11. Yüzyıldan itibaren kesintisiz bir Türk varlığı var. Ortadoğu coğrafyasında Türk varlığının 11. Yüzyıldan daha önce başladığını ama kesintisiz olarak 11. Yüzyıldan itibaren Türklerin bu coğrafyada olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla okuyucu kitapta, son bin yılın oradaki Türk varlığından günümüze kadar, Suriye coğrafyasını inceleme imkânı bulacak. Daha sonra Hatay üzerinden Hatay’ın Türkiye’ye katılış sürecine bakacağız. Ve Hatay’ın Türkiye’ye katılma sürecini ele alarak, Türkiye - Suriye ilişkilerinin dönüşümlerini göreceğiz. Bunun dışında, 2000’lere kadar biz Suriye ile düşman kardeşler olarak yaşamışız. 1957’de savaşın eşiğine gelmişiz. Kitabın içerisinde ‘1957 Krizi’ de anlatılıyor. Ama 2000’den sonra oğul Esad ile ilişkileri toparlamaya başlamışız. Ancak, ‘Arap Baharı’yla her şey bozuluyor. Dolayısıyla okuyucu tüm bu bilgi ve gelişmeleri kronolojik olarak kitapta bulabilecek. Bunun yanın da Hatay’ın ne kadar önemli olduğu görülecek. “Hatay’ın önemli olduğu görülecek” dediniz. Hatay’ın önemi nedir? Hatay’ın ekonomik yönden önemine bakacak olursak, coğrafya olarak Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılması için kilit nokta. Ortadoğu’ya kara yoluyla açılan ticari yollar buradan geçiyor. Kara yolunu kapattığımız zaman, deniz yoluyla olan ulaşım ticari olarak da sekteye uğruyor. Ve pahalı hale geliyor. Hatay’ın demografik ve etnik yapısı da çok önemli. Arap, Kürt, Ermeni, Ezidiler ve bir de mezhepler var. Bu nedenle de kardeşçe yaşayan bir kozmopolit nüfus var. Ve bu nüfus, Hatay 1939’da Türkiye’ye katılırken, nüfusun hepsi Türkiye’ye katılım kararı almış. Oy birliği ile Türkiye’ye katılım kararı var. Herkesin kardeşçe yaşadığı bir yer. Bu açıdan önemli. Hristiyanlar için de kilit nokta. Hristiyanlara ilk ‘Hristiyan’ ismi burada verilmiş. Üç dinin bir arada bulunmasından dolayı önemli. Üç dinin barış içerisinde yaşadığı bir şehir. Dolayısıyla Hatay’ın bu özellikleri nedeniyle Hatay’da karışıklık çıkarmak isteyenler, mezhepsel karışıklık yaratmaya çalışıyor. Fakat halk, karışıklıklara meydan vermiyor. Hatay, büyük Kürdistan, büyük İsrail’in kurulması, İsrail’in güvenliği gibi amaçlarla da karışıklık yaşanmasının istenildiği bir bölge. Hatay, Kürdistan hedefiyle Akdeniz’e açılma kapısı olarak görülüyor. Bu amaçlarla da herkes için önemli bir bölge haline geliyor. Hatay, Suriye’nin de bırakmak istemediği bir yer Önemli bir nokta daha var. Hatay’a 1918 Mondros Mütarekesi ile Türkiye oradan çekildiğinde, biz orayı Fransızlara teslim ettiğimizde, bölgeyi fiilen 1946’ya kadar Fransa, ‘manda yönetim’ şeklinde yönetti. Ve Fransa oradan çekilirken, Suriye’ye bağımsızlığını verirken, Suriye yönetimiyle bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşmada yer alan; “Mandater Fransa Devleti’nin bu dönemde imzaladığı bütün anlaşmaları Suriye Hükümeti kabul eder” cümlesi önemli. Bunu Suriye imzalıyor. Biz Hatay’ın Türkiye’ye devrini Fransa ile imzaladık. Dolayısıyla Suriye, Hatay’ın Türkiye’ye devrini o maddeyi imzalayarak mecburen kabul etmiş oluyor.
Uluslararası hukuk açısından hiçbir boşluk yok. Ama sonra Suriye yönetimi “Siz bizi kandırdınız” diyor. Yani, Hatay Suriye’nin bırakmak istemediği bir yer. Kitapta ayrıca, ‘Arap Baharı’ olaylarının Türkiye’ye yansımaları, ‘Hatay’a Gelen Geçici Koruma Statüsü Altındaki Suriyeliler ve Sorunları’ konularını değerlendirerek “Hatay bölgesini kapsayan haberler…” konusunu ele alıp “Basında Arap Baharı ve Hatay” başlığına yer veriyorsunuz. Bu noktada basının olaylara yaklaşımını nasıl değerlendirdiniz? Çalışmayı oluştururken yaptığım incelemelerde, basının taraflılığı söz konusuydu. Hükümet tarafında olan basın farklı, muhalif tarafta olan basın farklı yazıyordu. Yani bir şeyler cımbızla çekiliyordu. Bu nedenle de halk biraz yanlış yönlendirilebiliyordu. Haberler ağırlıklı olarak; sınır geçişleri, Suriye’de halkın dramı, Suriyeli sığınmacılar ve olayların mezhepsel boyutları olarak işleniyor. Zaman zaman da halkı etnik ve mezhepsel boyutlarda kışkırtıcı haberlere de rastlanıyor. Bu noktada çalışmamı oluştururken hem bölgesel hem ulusal hem de uluslararası basından her görüşün olaylara bakışını yansıttım. Çalışmanın bu noktasında da objektif olmaya ve farklı görüşlere yer vermeye özen gösterdim. Okuyucu kitapta “Ortadoğu neresi?” “Kime göre Ortadoğu?” sorularıyla da karşılaşıyor sanıyorum. Bununla ilgili nasıl bir değerlendirme yapıyorsunuz? Şimdi, Ortadoğu deyip geçiyoruz. Kime göre Ortadoğu? Kimin Ortadoğu’su neresi? Mesela birinin Ortadoğu’su Fas’tan başlıyor. Hindistan’a kadar gidiyor. Başka birinin Ortadoğu’su Mısır’dan başlıyor, İran’a kadar gidiyor. Yani, herkesin Ortadoğu’su farklı. Aslında kimin siyasi hedefi farklıysa, Ortadoğu’su da farklı. Bu nedenle, “Ortadoğu neresi?”, “Kime göre Ortadoğu?”, “Kimin Ortadoğu’su?” diyoruz. Kitapta, “Suriyeli mülteci sorunu sadece Türkiye’yi değil, Avrupa Birliği ülkelerini de ilgilendirmektedir” diyorsunuz. Bu cümleyi de geniş bir perspektiften açıklarsanız, neler söyleyebilirsiniz? Suriye’nin Arap yönetimlerinden farklı bir yönetimi var. Ve Arap yönetimi içerisinde laik yönetimle yönetilen tek devlet. Yönetim şeklinin en yakın olduğu ülke de Türkiye. Bölge, Doğu Akdeniz bölgesine sınır. Doğu Akdeniz bölgesinin de zengin doğalgaz yatakları olduğu biliniyor. Bunun dışında İsrail güvenliği, hem Amerika Birleşik Devletleri hem de Avrupa Birliği ülkeleri için önemli. O nedenle onlar, Suriye’yi asla bırakmıyorlar. Ayrıca, Arap Baharı ile birlikte terör örgütleri tarafından ‘vekâlet savaşları’ diye bir şey ortaya çıkarıldı. Emperyalist devletler, birbirleriyle mücadelelerini doğrudan yapmak yerine, bunu kendi finanse ettikleri örgütlerle gerçekleştirirdi. Her devlet, kendi örgütünü sahaya sürdü ve birbirleriyle savaştı. Suriye, Ortadoğu’nun ve İsrail’in güvenliğinin kilit noktası olması açısından ve Doğu Akdeniz bölgesinin yer altı kaynaklarına hâkim olunabilecek bir coğrafya olması bakımından önem taşıyor. “Hatay’ın Türkiye’ye Katılışı Sonrasında Suriye ile İlişkilerde Yaşanan Sorunlar” başlığı altında, ‘1957 Krizi’, ‘Su Sorunu’, ‘PKK Sorunu’ ve ‘Suriye Türklerinin Sorunları’ konularından söz ediyorsunuz? Kitapta bu sorunları nasıl ele aldığınıza kısaca değinebilir misiniz? Su sorunundan bahsedecek olursak, Türkiye’den Asi Nehri hariç bütün nehirler Suriye’ye doğru akıyor. Her ne kadar bugün Dicle, Fırat, Asi nehirleri öne çıkmış olsa da daha fazla su Suriye’ye akıyor. Suriye diyor ki; “Bu sular uluslararası sulardır. Türkiye bizim suyumuzu kesmez” diyor. Bununla birlikte GAP Projesi’nin ortaya çıkmasıyla, Türkiye’nin güçleneceğini düşünen devletler de bu projenin engellenmesi için Suriye’yi kışkırtma amacı taşıyor. Dolayısıyla su sorununu bu açılardan genel bir perspektifle ele alıyorum. Bunun dışında, Suriye’deki Türklerin sorunu var. Fransa ile Ankara Hükümeti arasında imzalanan 1921 Ankara Antlaşması ile belirlenen sınırın öbür tarafında kalan ve Türkmen olarak tanımlanan Türk varlığı, Suriye Türkleri ya da Suriye Türkmenleri olarak anılır. Suriye’nin hemen hemen her yerinde Türkmen nüfusu bulunur. Bizim Doğu - Batı bloklarında yer almış olmamızdan ve ilgilenememiş olmamamızdan dolayı oradaki Türklerin bize bir kırgınlıkları var. Ve Türkiye’den beklentileri var. Şu son dönemde de o Türkler, Türkiye’nin Suriye’ye gönderdiği yardımlar konusunda da bir ayrıcalık beklentisi içinde. Bir de oradaki Türkler, Bayır-Bucak Türkleri olarak geçiyor. Farklı bir Türk’müş gibi algılanıyor, ancak öyle değil. Ayrı bir ırk değiller, tamamen Türklerdir. Yaşadıkları coğrafyadan dolayı isimleri Bayır-Bucak olmuştur. Dolayısıyla tüm bu sorunları kitapta daha geniş bir şekilde ele alarak anlatmaya çalıştım. Seda Tolmaç / Ticari Hayat Gazetesi
Neriman E.KALYONCUOĞLU Vatan Bizimle ve Bizde yaşayandır Konu: Bizim şiirimiz gerçek yaratıcılıktır. Bulgaristan’daki Müslüman Türklerin şiiri, genelde bütün yaratıcılığımız bir birlik ve bütünlük sergiler. Biz, çok uzaktan gelen bir bol sulu ırmağın, başka bir bol sulu ırmak olan Tuna’ya dayanan ucuyuz. Şiirimiz ve bütün yaratıcılığımız Türklüğümüzü, Türk kimliğimizi taşıyan, duyarlılıkla zenginleştiren veya içine kapayan bir algıdır. Turan’dan Küçük Asya’ya akmış, yolda Pers ve Arap maneviyatından seçtiğini almış, Rum Diyarını Türkiye yapmış, Osmanlı Türkleriyle Rumeli’ye taşmış, devrimci uyanışla Türk kimliğini ve Bulgaristan Müslüman Türkleri imgesini yaratmıştır. Biz, Asya şiirini bir yere kadar Balkanlara ve Avrupa’ya taşıyanlarız. Orta Asya’dan yola çıkan Atalarımızın ruhu savaşma gücü, aşk, çıkışma ve dördüncü bir unsur olan “şarapla” beslenmiştir. Geçmiş çağlar, kültürler ve evrensel şahsiyetler bu ruhsal güçte birbirini etkilemiştir. Yaratıcılığımız daha iyi anlaşılsın ve kucaklansın diye efsane, masal, hikâye, destan, kısa ve özlü sözler ve atasözleriyle dilden dile gelmiştir. Orta Çağda Batı Kültüründen yakın ve uzak kültürlerden çok daha ileri ve üstün olduğumuzu atalarımız iyi biliyordu. Bu kültürün Türk kimliğini belirlemesinde ünlü halk şair, ozan ve düşünürlerinden Ahmet Yasevi (1093 – 1166), Yunus Emre (1240), Hacı Bektaşi Veli (1209-1277), Pis Sultan Abdal (1480 -1550) Mevlana Celalettin Rumi (1207 – 1273) olağanüstü büyük rol oynamışlardır. Örneğin eski İran’da gizlenmeyen şeyler diyeceğimiz esin ve güç kaynaklarının – ateş, öksürük, sükûnet halindeki değişme, aşk ve şarap olarak görüyoruz. Ömer Hayyam (1048 – 1122) ve Hafız )1324 – 1391) vs ustalığı günümüzde hayranlarını şaşırtarak yaşıyor. Orta Çağlarda bu kültürü Batı’ya taşıyan ve Aydınlık çağını eken Henrich Friedrich Dietz (1751 – 1817), Joseph von Hammer Purgstall (1774-1856), Johann Wolgang von Goethe (1749 – 1832) vs oldu. Doğu-Batı Divanı böyle doğdu. Kadim zamanların Arapları, kabileler halinde kültür ve eğitimden uzak bir hayat sürdürürken savaş, intikam ve zafer özlemiyle tutuşuyorlardı. Bu durumda şairler de kabileleri hep yeni savaş şiirleriyle ateşlemişlerdi. Hatta kahraman savaşçıların birçoğu bizzat şairlerin kendileridir. Bu şairlerin esin aldığı unsurlarından, intikam, nefret ve düşmanlıktan parlayan alevler belirleyici olmuştur. Doğu şiiri ve edebiyat ırmağı bize bilim, din ve mistisizmin en güzel rüzgârlarınca kırbaçlanarak gelir. Ne ki asırlar süren bu yolculukta yukarıda sıraladığımız şiirsellik kamçılayan unsurların birçoğu yolda kaldı ve yenileri doğdu. Orta Asya Hikmeti’nden ve İran Divan şiirinden beslenerek biçimlenen Osmanlı Divanı Rumeli’ye de taşmış ve orada çok değerli temsilciler doğurmuştur. Bu yüce yaratıcılığın 19. Ve 20. Yüzyıldaki dev temsilcileri Namık Kemal (1840-1888), Mehmet Ersoy (1873 – 1936), Yahya Kemal Beyatlı (1884 – 1956) bugün de Bulgaristan üzerinde Çoban Yıldızı gibi parlıyorlar. Şairlerimizin yüreği Bulgaristan’da yeni bir ahenk için durulmuş ve vatan sevgisi, iyilik, hoşgörü, aşk, emeğe inanç kanat açarken, hiç biri kendini dini duygulardan sıyırmadan, Tanrıya açılan bir ruh penceresinin sürekli açık olduğuna hep inanmıştır. Yerleştiğimiz yeni diyarın kendi dünyamızı tamamlayacağı ve ebediyen bizim olacağı inancı böyle doğdu ve yaratıcılığımıza yansıdı. MEMLEKETİMİZ Karlar var dağlarında Bülbüller bağlarında Cesur eder dereler Yeller şarkı besteler Dağın taşın cevherdir Havan tatlı meltemdir Candan sevdik severiz Cennet memleketimiz. 13 Mayıs 1997 Gerlovo / Ali Ali Tiryaki Bizim diyarda yeşeren ve yüzleştiğimiz Bulgar şiirinde ise intikam, nefret ve düşmanlığın rağbette olduğunu görebildik. Hristo Botev gibi şairlerin savaşıma bizzat kılıç elde, Peyo Yavorov “Martin” sırtta vb katıldıkları biliriz. Sert çelişkiler ortamında Bulgaristan Müslüman Türk şiiri, medeniyetler arasında uçurumlar açılırken, birbirini kovalayan 20. Yüzyıl savaşları ardında müthiş bir harabe bırakırken, soy geleceğimizi şiddet ve zorbalıklar ezerken, hatta Büyük Göç, kimlik değiştirme ve kültürel soy kırım yaşadığımız bir yüzyılda doğarken yaşam hakkı istedi. www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 136 - Eylül 2018 Haberler
Nevzat ÖZTÜRK
Hicret ve Değişim Yolculuğu Hz. Peygamber’in hicreti (622) başlangıç yılı ve Muharrem ayının ilk günü yılbaşı olarak kabul edilen hicrî-kamerî takvim İslâm âleminin takvimidir ve Tevbe Sûresi’nin 36-37. âyetleriyle Resûlullah’ın (a.s.) hadîslerine dayandırılmıştır. Ancak Hz. Peygamber devrinde takvim meselesi resmiyet kazanmamış, hicrî kamerî takvim, bir süreç dâhilinde teşekkül ederek Hz. Ömer zamanında son şeklini almış ve resmiyet kazanıp genel bir kullanım alanı bulmuştur. Hicrî takvimde halen kullanılmakta olan ay isimleri sırasıyla şöyledir: 1-Muharrem, 2-Safer, 3-Rebiülevvel, 4-Rebiülâhir, 5-Cemâziyelevvel, 6-Cemâziyelâhir 7-Recep, 8-Şabân, 9-Ramazan, 10-Şevvâl, 11-Zilkâde, 12-Zilhicce. Muharrem ayı içerisindeyiz. Bu nedenle Hicret olayını ele almayı uygun gördük. Hicret; sözlükte, “uzaklaştırmak, terk etmek” demektir. Terim olarak ise yakınların, akrabanın, dostların, öz yurdun, din ve inanç yüzünden terki veya bunun aksi olarak; akrabanın, dostların, yakınların din ve inanç sebebiyle kişiden uzaklaşmaları, onu terkleri anlamı vardır. Buna göre hicrette karşılıklı iki yönlü bir uzaklaşma anlamı kendini gösterir. “Muhâceret”, aynı kökten olup “göç etme” anlamındadır. Hicret edene “muhacir” denir. Yeryüzü hayatının başlangıcından itibaren mekân değişimi, insan yaşantısının neredeyse ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bazen ekonomik ve siyasî nedenler, bazen savaşlar ve istilâlar bazen de dinsel ve kültürel nedenler insanın bir yerden bir diğerine göç etmesinin nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanın mekân değişimi kutsal metinlerde yalnız yeryüzü yaşamına has olarak görülmemektedir; zira Hz. Âdem ve eşi de işlemiş oldukları bir günah nedeniyle cennetten yeryüzüne zorunlu bir mekân değişimi yaşamışlardır. Hicret, küfür yurdundan iman yurduna intikalle; kâfirlerin amellerinden Müslümanların amellerine geçmekle; Allah’ın emrettiklerini yapmak, yasakladıklarını terk etmekle olur. Hicret, hem küfürden hem de küfrün alametlerinden uzaklaşmaktır. Bu bakımdan muhacir, Allah’ın yasakladıklarından uzaklaşan kişidir. Hicret, ister küfür diyarından iman yurduna, ister küfür alâmet ve amellerinden iman alâmet ve amellerine intikal şeklinde anlaşılsın, o ancak Allah’ın emrini yerine getirmek için yapılır. Hususi hicret ise, Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ ye yaptığı hicrettir. Mekke’nin fethiyle son bulan hicret Resûlullah’ın (s.a.v.) hicretidir, şartlar gerektirdiğinde hicret yine yapılır. Hicretten gaye, küfürden, zulümden uzaklaşıp İslam’ı bütünüyle yaşamaktır. Bu, ya dine her yönden sahip çıkmak ya Hz. Muhammed’in yanında düşmanlarına karşı savaşta yer almak ya da küfür diyarında sükûna razı olmayarak cihadı yol olarak benimsemekle olur. “Biz zayıf kimselerdik!” demek suretiyle Müslüman kendini kurtaramaz. O zaman onlara; “Allah’ın arzı geniş değil miydi?” denir. Zira Mekke’de İslam’ı her bakımdan -iman, amel, toplum düzeni yaşamaları problem haline gelmiş Müslümanlara; dinlerini rahatça yaşayacakları bölgelere gitmeleri emredilmiştir. Mazereti olmadığı halde müşriklerin arasında kalanlar için, cehennem varılacak yer olarak gösterilmektedir. Hicret, zorluklarla, meşakkatlerle doludur. O insanın önüne görünüşte birtakım güçlükler kor. Fakat Allah kitabında, kendisi için hicret edenin gideceği yeri çok bereketli bulacağını, hayır ve nimetlerle o yerin dolu olacağını beyan ediyor. Hicret gerçekten korku, mihnet, sıkıntı, zorluk gibi görünse de; tam aksine bolluk, bereket, refah, saadet ve zaferin kaynağıdır. Bütün bunlara ilaveten insanın hicrete başlayıp tamamlayamadan ölmesi halinde karşılığını, sevabını, mükâfatını Allah’ın üzerine alması, O’nun kefil olması hicretin değerini, faziletini daha da arttırmaktadır. Hicret etmek sadece yer değiştirmek değil, olumsuzlukları arkada bırakmaktır. Gerçek bir hicretten söz edebilmek için çaresizliği, tıkanmışlığı, kapana kısılmış ruh halini geride bırakmayı başarmış olmak gerek. Yeni bir başlangıç eski yorgunluklarla olmaz çünkü. Kişi gittiği yere birikmiş hüzünlerini, korkularını ve acizliklerini de götürüyorsa orada nasıl yeni bir hayata başlayabilir ki? Geçmişin olumsuzluklarını arkada bırakabilmenin lüzumu hayatımızın her alanı için geçerlidir. Söz gelimi evde veya işte yaşanan bir olumsuzluğu arkasından gidilen her yere taşıyan insanlar vardır. Allah’ın onlara günlük hayat içinde sunduğu küçük hicretleri yenilenme fırsatları olarak göremez; sorunlarını sırtlarından indirmez ve yüklerini giderek ağırlaştırırlar. Yeni ve güzel bir hayat inşâ edebilmek için öncelikle kendi kimliğimizi yaşadığımız olumsuzluklarla tanımlamaktan vazgeçmemiz gerekir.
Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan gazeteci Marinova için yasta
Bulgaristan, Avrupa Birliği fonlarıyla ilgili yolsuzluk iddialarını araştırırken öldürülen gazeteci Victoria Marinova için yas tutuyor. Ülkenin dört bir yanında anma etkinlikleri düzenlendi. Cinayetle ilgili soruşturmaysa genişliyor. Bulgaristan’da 30 yaşındaki araştırmacı gazeteci Viktoria Marinova’nın öldürülmesi tüm ülkeyi derinden sarstı. Bulgaristan>ın dört bir yanında gazeteci Marinova>yı anma etkinlikleri düzenlendi. Gazetecinin öldürüldüğü Ruse kentinde yüzlerce kişi bir araya geldi. Marinova için mumlar dikildi. Anma törenlerine katılan ve gözyaşlarına hakim olamayan bir kadın, «Umarım gerçekler bir an önce aydınlığa kavuşur. Saldırgan veya saldırganlar bulunur ve cezalandırılır» dedi. Anma etkinliklerinin bir başka adresi Başkent Sofya oldu. Sofya>daki protesto eylemine katılan bir kadın duygularını şu sözlerle dile getirdi: «Halkın yetkililere güveni yok. Kimse onlara inanmıyor. Soruşturma-
ÖNCELİK BULGARİSTAN ÜZERİNDEN AVUSTURYA
3
Rafet ULUTÜRK
Umut Ülkesi Türkiye dan çıkan sonuca da kimse inanmayacak. İnsanlar kendilerini güvende hissetmiyor.» Gazeteci Viktoria Marinova, Ruse kentinde cinsel saldırıya uğradıktan sonra boğularak öldürülmüştü. “TV EN” adlı kanalda muhabirlik ve sunuculuk yapan gazeteci Marinova bir süredir Avrupa Birliği fonlarıyla ilgili yolsuzluk iddialarını araştırıyordu. Gazetecinin ölümüyle ilgili soruşturma genişletiliyor. Delil peşinde olan polis, ölümün gazetecinin yaptığı işlerle ilgili olduğuna dair henüz bir kanıta ulaşamadı.
TürkAkım 2020 Yılında Faaliyete Geçebilir TürkAkım 2020 Yılında Faaliyete Geçebilir 10 saat önce. Rusya Enerji Bakanı Aleksandr Novak tarafından yapılan açıklamaya göre, TürkAkım projesinde iki hattan da doğalgaz sevkiyatına 1 Ocak 2020 itibarıyla başlanabilecek. Rusya Enerji Bakanı Aleksandr Novak, 1 Ocak 2020 itibarıyla TürkAkım projesinde iki hattan da doğalgaz sevkiyatına başlanabileceğini açıkladı. Rusya Enerji Bakanı Aleksandr Novak, Rus haber kanalı Rossiya 24’e verdiği mülakatta, TürkAkım doğalgaz boru hattı projesine ilişkin son gelişmeleri değerlendirdi. Projede Avrupa’ya uzanacak ikinci hattın rotasına ilişkin görüşmelerin devam ettiğine işaret eden Novak, “Bu konuda farklı seçeneklerimiz var. Bunlardan ilki Yunanistan üzerinden İtalya. İkinci seçenek ise hattın Bulgaristan üzerinden Sırbistan, Macaristan ve Avusturya’ya uzatılması.” dedi.
3
Novak, bu ülkelerle projeye ilişkin yol haritaları üzerinde anlaşıldığını ifade ederek, “Rotalar arasında önceliğimiz ikinci hattın Bulgaristan üzerinden Avusturya’ya uzatılması.” diye konuştu. TürkAkım’ında inşaatın onaylanan takvim doğrultusunda devam ettiğini belirten Novak, “1 Ocak 2020 itibarıyla projede iki hattan da toplam 31,5 milyar metreküplük kapasiteyle doğalgaz sevkiyatına başlanabilir.” ifadesini kullandı. TÜRKİYE ÜZERİNDEN AVRUPA’YA TAŞINACAK
Rus enerji şirketi Gazprom’un Başkanı Aleksey Miller da geçen hafta yaptığı açıklamada, TürkAkım doğalgaz boru hattı projesinin deniz kısmının inşaatının iki ay içinde tamamlanacağını bildirdi. Rus gazını Türkiye’ye, Türkiye üzerinden de Avrupa’ya taşıyacak TürkAkım doğalgaz boru hattı her biri yıllık 15,75 milyar metreküp kapasiteye sahip iki hattan oluşacak.
Dünyanın En Güçlü Pasaportlar Listesinde Türkiye 49. Sırada Yer Henley Pasaport Endeksi’ne göre, seyahat serbestliği açısından dünya genelinde 110 ülkeyle seyahat serbestliği anlaşması bulunan Türkiye listede 49. sırada yer aldı. Japon pasaportu, 190 ülke ile varılan vizesiz seyahat ve varışta vize anlaşmalarıyla seyahat serbestliği bakımından en prestijli pasaport oldu.
yahat serbestliği bakımından en avantajlı JAPONYA, EN PRESTİJLİ PASAPORTA pasaporta sahip ülke oldu. Bu ay içinde SAHİP Myanmar ile vizesiz seyahat anlaşması yaHenley Pasaport Endeksi’ne göre, 2018 pan Japonya’nın, 189 ülke ile bu tip anlaşyılında 190 ülke ile vizesiz seyahat ve va- maları bulunan Singapur’u geride bırakarışta vize anlaşmaları bulunan Japonya, se- rak liderliğe ulaştığı belirtildi.
Türkiye’yi Lider Olarak Görüyoruz” Bulgaristan Müslümanları Başmüftüsü Dr. Hacı,
AA muhabirine yaptığı açıklamada, gördükleri hizmetlere hayran kaldıklarını, külliyede yapılanların hem ülke geneline, hem de dünyaya yayılması için dua ettiklerini söyledi. “ Türkiye için dua ediyoruz” Türkiye’yi İslam dünyasının lideri olarak gördüklerini dile getiren Hacı, şöyle konuştu:
“İslam dünyası ciddi bir imtihandan geçiyor. Biz Türkiye’yi lider olarak görüyoruz. Sadece biz değil, bütün İslam dünyası bu şekilde görüyor. Türkiye için dua ediyoruz. Türkiye, eskiden olduğu gibi yakın gelecekte İslam’ın önderi olacak. Buradaki örnek hizmetleri görünce vakıf başkanımıza teşekkür Diyanet İşleri Başkanlığı ve İnönü Üniversitesi ta- ettik. Allah uzun ömür versin, hizmetleri kıyamete rafından organize edilen “Uluslararası Cami Sem- kadar devam eder inşallah. Yüce Mevla’dan burapozyumu” için Malatya’ya gelen Balkan müftüleri, lara tekrar gelebilmeyi dilerim.” Darende ilçesindeki Somuncu Baba Külliyesi ve Batı Trakya Gümülcine Müftüsü Şerif, Somuncu Camisi’ni ziyaret etti. Baba Külliyesi’nin Malatya’nın İslami yönünü en Bulgaristan Müslümanları Başmüftüsü Dr. Mus- iyi temsil eden önemli bir maneviyat merkezi oltafa Hacı ile Batı Trakya Gümülcine Müftüsü İb- duğunu belirtti. rahim Şerif ve Şumnu Bölge Müftüsü Mesut MehBalkanlar’a Anadolu’dan gittiklerini belirten Şerif, med, Hulusi Efendi Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı “Osmanlı döneminde uç beyleri olarak gönderilmiHamid Hamidettin Ateş tarafından karşılandı. şiz. Buradaki müzede gördüklerimiz bizim özümüSomuncu Baba Külliyesi ve Camisi’ni gezen müf- zün burada olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bizleri tüler, Osmanlı Devleti kuruluş dönemi mutasavvıf- davet eden vakıf başkanımıza gönülden teşekkür edilarından “Somuncu Baba” olarak da bilinen Şeyh yoruz. Hayalimizdeydiler, olanları gözümüzle görHamid-i Veli ve Malatyalı düşünür Hulusi Efendi’nin dük.” ifadesini kullandı. türbelerini ziyaret ederek, külliyenin imar ve ihyaŞumnu Bölge Müftüsü Mehmed de ilçeye girdiksını yürüten Hamidettin Ateş’ten çalışmalar hakkında leri andan itibaren manevi havayı hissettiğini vurbilgi aldı. guladı.
Konu: Sayın Erdoğan’ın Bölgesel Liderliği Onaylanıyor. Sahte yurtseverlerin “Milletlerin Avrupası” isteği 20. Yüzyıla dönmek, savaşlar, ölüler, yaralılar, parçalanmak ve sefalet anlamına gelir. Milletler 19. Yüzyılda oluştu. 20. Yüzyılda gelişirken kanlı savaşlara neden oldular. Dünyayı defalarca yakıp kül ettiler. Milletler gruplaş-tıkça savaşlar daha büyük ve daha kanlı oldu. Bizim Milli Kimliğimiz ÜMMETTEN Gelir. Ümmet- bir din üzerinde birleşen topluluktur. İslam dini içinde oluşan, yaratılışının özünde İslam’ı zenginleştirerek kıt’adan kıt’aya taşıma da olan halk topluluğu Türklerdir. Biz Bulgaristan Müslüman Türkleri bu fıtratı Güney Doğu Avrupa’da yüksek bir ahlak ve medeniyet olarak yaşatmayı başaran bir topluluğuz. En üstün vasfımızın, kötülüklerden kaçınmak ve hak ve adalet üzerine düzenlenmiş toplumda hiç kimseye zulüm ve haksızlık etmeden yaşamaktır. Bulgar aşırı milliyetçi siyasetçilerin “Milliyetler Avrupa’sı” çağrısını ve ülkemizi felakete itme niyetlerini kınıyoruz. Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Genel Başkanı sıfatıyla, milliyet, aşırılık, ırkçılık ve gerçek yurtsever olma arasındaki fark inceliklerine açıklık getirmek gerektiğine inanıyorum. Biz, gerçek vatanseverler olarak, her şeyden önce aynı yurtta beraber yaşadığımız insanlar arasında hiç ayrım gözetmeksizin huzur, hoşgörü, anlaşma, yardımlaşma, vatandaşlar arasında eşitlik ve kardeşlik olmasından yana olduğumuzu bir daha belirtmek istiyorum. Milliyetçilik, kendinden doğan kıskançlık, egoizm, öfke ve hırsla beslenerek aşırı milliyetçiliğe bürünürken, diğer ırkları yok etme planları ırkçılık doğurur. Naziler son büyük savaşta Yahudileri ve Çingeneleri gaz kamaralarından yakarak yok etmişler, Islavları da en ağır işlerde çalıştırarak sindirmişlerdir. 1989’da Bulgaristan Türklerinin vatanlarından sökülüp atılması ise aşırı milliyetçiler tarafından işlenen bir “soykırımdır.” İnsanoğlu kimliğini ve vatanını kendisi seçemez. Vatan ve kimlik değiştirilemez, pazara çıkarılamaz, satılamaz, hediye edilemez, kutsaldır, ebedidir, herkesindir. İnsanlar, doğdukları topraklarda yaşarken, vatandaşlık hakkı gibi, doğal haklarıyla ilgili sıkıntı yaşamamalı, baskı ve terör görmemeli, onlara herhangi bir yaptırım uygulanmamalıdır. Temel insan hakları modern uygarlığın temel taşıdır. İnsan haklarının özünde, insanların kimlikleriyle yaşama hak ve özgürlüğü vardır ki, kutsal bir haktır, devletler hukukunun esasını oluşturur. Bu nedenle, biz BULTÜRK olarak “Vatanseverlerin Avrupası” taraftarıyız. 20. Yüzyıl savaşlarının nedeni ırkçılık olmuştur. Avrupa Birliği’nin kurulmasında gerekçe, insanların hukukun üstünlüğünün egemen olduğu sınırsız bir dünyada, insan haklarına saygı gösterilen, ayrım yapılmayan, kimse ötekileştirilmeyen bir dünyada yaşama özlemidir. Vatansever olmak, yurdunu sevmek ve vatandaşlarını saymakla birlikte düşmanlık ve savaş kaynağı aşırı-milliyetçilik ve ırkçılığa karşı olmak ve barış için mücadele etmek anlamına gelir. Bu açıdandır ki, bir kitle örgütü olarak bizdeki “Ataka”, İç Makedon Devrim Örgütü – VMRO ve “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” ve bu üçlünün oluşturduğu sahte “Yurtsever Cephe” gibi aşırı milliyetçi partilerle ilgiyi lanetleyen ve kınayan konumuz biliniyor. Bu güçler, milliyetçi partilerin iktidar olduğu ve insan haklarını, etnik azınlıkların demokratik hak ve özgürlüklerini bundan böyle de alabildiğine ezeceği bir sözde adaletten yanadır. Savundukları yurtseverlik sahtedir, Bizler değil Avrupa Konseyi (AK) bu partilerin üçünü de “faşist” parti dedi. Savundukları faşizmin özünde ırkçılık var. Çingeneleri yakmak istemeleri, camilere saldırıları vsy. bunlara kanıttır. Geçen hafta,Avrupa Birliği parlamentosunda “Macaristan’ın cezalandırılması” ile ilgili yapılan oylamada, Bulgaristan siyasi partilerinin AB-milletvekillerinden yalnız HÖH-DPS milletvekilleri Avrupa Birliği önerisi lehinde oy kullandı. Bu durumda, onlar grup olarak, diğer Bulgar AB-temsilcilerinden ayrılarak “Vatanseverlerin Avrupa’sı”na oy verirken, biz BULTÜRK olarak neden HÖH siyasetini eleştiriyoruz? Bunun sebebi nedir? HÖH-Doğan ve ekibinin siyasetini neden kınıyoruz? Bir dernek olarak, Hak ve Özgürlük Partisi (DPS) “fahri başkanı” Ahmet Doğan ve iplerini çektiği ekibine neden karşıyız ve neden onlara “hainler” diyoruz? Bu sorunun cevabı 3 noktada açılabilir: Türkçeyi unutturma. Doğan ve ekibi, Bulgaristan’daki Müslüman Türklerin Türk kimliği ve demokratik-etnik hak ve özgürlüklerini, Türk ve Müslüman düşmanı iradeye, kendilerine sormadan ipotek ederek 28 yıl-
4 Sayı 136 - Eylül 2018 4
Bulgaristan Türklerinin Sesi BİLİM KÜLTÜR-SANAT
Onlar Bulgaristan’a “anavatan” diyor ve tek bir sözcüğe yurtseverlik
Viktoriya Voytoviç “Bulgaristan’ın sesi” müzik yarışmasında “Ah kıde e moyto libe” şarkısıyla jüriyi ağlattı. Viktoriya Moldova’da Bulgar sığınmacılarının yaşadığı Tarakliya şehrinden geliyor. Atalarının konuştuğu Bulgar dilini muhafaza ediyor ve 1768-1774 Osmnalı-Rus Harbinde kendi topraklarından kovulan atalarının hatırasını unutmuyor.
“Bulgar folklorunu çok seviyorum. Annem de halk şarkılarını güzel söyler ve ilk sevgi tohumunu o aşıladı bana. Halk şarkıları çok derin anlamlar taşıyor, vatan sevgisi, Bulgar halkının tarih bilgisi gibi unsurları şarkılarda bulmak mümkün. Halk şarkıları Bulgaristan’dan göç etmiş atalarımı hatırlatıyor bana”. Besarabyalı kız tarih bölümü mezunu. Kısa süreliğine Bulgaristan’da da okumuş, ancak gençlerle çalışmak, onlara sıla, kültür ve gelenek sevgisi aşılamak amacıyla tekrar Tarakliya’ya geri döner. Viktoriya “Oblıçe le byalo” şarkı yarışması ve bölgeden çocukların halk kostümleriyle gelip, Bulgar gelenekleri şarkı ve halk oyunlarını icra ettiği festivaller organize ediyor. Burada eski lehçe olsa da, herkes Bulgarca konuşuyor. Tarakliya, Moldova’daki çocuklar, Bulgar okulu ve üniversiteler sayesinde Bulgar kültürü merkezine dönüşmüş durumda. Ninelerimizden, dedelerimizden bize aktarılan bayramları yaşatıyoruz. Koleda, Velikden- Paskalya, 3 Mart günlerini kutluyoruz. Lazarovden gününde küçük kızlarımız “Lazarka” elbiseleri giyip, ev ev geziyor. Tarihimizi unutmuyoruz, geleneksel kostümlerimizi giyiyoruz.
küçük bir yer. İnsanların birçoğu köylerde yaşıyor. Orada bahçeleri var, kendi meyve sebzesini üretiyorlar. Ben de kısa süreliğine Bulgaristan’da çalıştım. Burada yapabileceğim o kadar yararlı işler varken, orada kalmadım, geri döndüm. Daha fazla yaşıtımın burada kalmasını arzu ederim, Moldova’nın gelişmesi için genç güce ihtiyacı var. Ne yazık ki gençlerin buraya dönmesini sağlayacak işletmelerimiz yok, altyapımız yok. Besarabya Bulgarları dünyanın her yerine yayıldı- Avrupa, Rusya, Amerika…İnsanlar Moldova’yı terk ediyor”. Viktoriya, yurt dışında yaşayan Bulgar toplulukların, ülke içinde yaşayanlara kıyasla kendini daha öz Bulgar hissettikleri savını ilk defa duymadığını söyledi. Kendine göre hazır cevabı da var genç kızın: Moldovalı Bulgarlar 200 yıl önce buraya göç edince küçük kasaba ve köylere yerleşmiş ve o zamandan beri hep beraber yaşam sürmüşler.
“Güneşi, gökyüzünü, ormanları, denizi, Bulgaristan’ın bütün güzelliklerini seviyoMoldova’da sayıları 65 bine yakın olan rum. Bu nimetleri her gün gören insanlar çok şanslı”. Bulgarlar nasıl yaşıyor? Viktoriya Voytoviç bir gün anavatanına “Her yerde olduğu gibi- çocuklar okula gidiyor, gençler yurtdışına çıkıyor. İş ol- katacağı değerler olduğunu hissederse ve madığı için herkes çareyi ülke dışında ça- eğer o kollarını kızına açarsa, Bulgaristan’a lışmakta buluyor. Şehrimiz 15 bin nüfuslu yeniden gelebileceğini belirtti.
Saros’ta yakalanan orkinosu Yunan ve Bulgarlar aldı Edirne’nin Enez ilçesinde Saros Körfezi’nde balıkçıların oltayla yakaladığı 1 metre 25 santim uzunluğunda, 75 kilo ağırlığındaki orkinos, balık pazarında satışa çıktı. Kilosu 50 kilodan satılan orkinosun 60 kilosunu, kente gelen Bulgar ve Yunan turistler aldı. Saros Körfezi açıklarında avlanan balıkçılar, oltayla 1 metre 25 santim uzunluğunda 75 kilo ağırlığında orkinos balığı yakaladı. Balıkçılar orkinosu, Edirne Balıkpazarı Caddesi’ndeki işyerlerinde satışa çıkardı. Vatandaşlar, ilgi gösterdiği balıkla bol bol hatıra fotoğrafı çekindi. Orkinosu tezgahında kilosunu 50 liradan satışa sunan Feridun Biztiren, “Bu yıl denizde yakaladığımız en büyük balık diyebiliriz. Balığın tamamını alan olmadığı için parça parça satıyoruz ve 15 kilosunu Türk müşterilerimize sattık. Balığın kalanını ise Yunan ve Bulgar müşterilerimiz aldı” dedi. Döviz kurundaki artışla birlikte Edirne’ye alışverişe gelen Yunan ve Bulgar turistlerin, kentte, balığı 4’te bir fiyatına daha ucuza aldığını belirtti.
Cam ustaları Veliko Tırnovo Üniversitesi atölyesinde buluşuyor
5 ile 7 Ekime tarihleri arasında Veliko Tırnovo “ Sveti sveti Kiril ve Metodiy” Üniversitesi Resim Sanatı Fakültesi’nde sıcak cam atölyesi düzenleniyor. Atölyede üniversite öğrencilerinin yanısıra meraklılar da katılabiliyor. Sıcak cam işçiliğinin inceliklerini Kudüs Sanat ve Tasarım Akademisi
öğretim görevlisi Boris Shaizman anlatacak. Vitray, 50 yıllık tarihe sahip Resim Sanatı Fakültesinin “Duvar resmi” bölümünün bir parçasıdır. Söz konusu fakülteden öğrencilerin Loveç’teki büyük katedralin vitray çalışmalarında yer alması, onların ustalığına verilen değerdir.
Plovdiv Etnografya Müzesinde kuyumcuların zanaatı sergileniyor
Uyanış döneminde girişimci ruhlu Bulgar kuyumcuları, Osmanlı İmparatorluğu’nun süslerini yapıyor, ticaretini genişletip, uzak topraklara taşıyor ve iyi bir yaşama sahip olmalarına rağmen, halkın özgürlüğünü kazanma gibi ana görevini unutmuyorlar. Bundan dolayı esnaf tabakası, vatanın kurtuluşuna doğru götüren önemli adımlar olan Bulgar okullarının ve kilise bağımsız- kuyumcuların ve dökmecilerin ürünlerini gözler önüne sermektedir. Kuyumcular Tanrı’nın lığı mücadelesine aktif olarak katıldılar. verdiği el hüneri ile altından süsler üretirken, Plovdiv şehrinde Etnografya müzesinde açı- ikinci grup pirinç ve bakır gibi madenlerden lan bir sergi topraklarımızda altın çağını yaşayan daha ucuz eşya yapımı ile uğraşır.
TÜ Rektörü Tabakoğlu: Üniversitemiz yüzünü Balkanlara çevirmiştir
TRAKYA Üniversitesi ile e Bulgaristan Stara Zagora Üniversitesi, Hırvatistan Zagreb Üniversitesi ve Makedonya Cyril and Methodius Üniversitesi iş birliğinde düzenlenen, 31 üniversiteden gelen katılımcıların 225 bildiri sunacağı ‘Uluslararası Balkan Eğitim ve Bilim Kongresi başladı.
Trakya Üniversitesi Balkan Kongre Merkezi’nde düzenlenen ‘Uluslararası Balkan Eğitim ve Bilim Kongresi’nin açılışına Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu, Stara Zagora Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Petar Dinev Petrov, Hırvatistan Zagreb Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ivan Prskalo ve Makedonya Cyril and Methodius Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Emilj Sulejmani’nin Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rıdvan Canım, Genel Sekreter Prof. Dr. Cevdet Kılıç, İl Milli Eğitim Müdürü Hakan Cırıt ile yurt içi ve dışından birçok akademisyen katıldı.
nır: Bilgi, beceri ve tutum. Her ülke kendine özgü eğitim yöntemleri hazırlayarak, bunları yetiştirdikleri eğitimci kadrolarıyla uygulamaya koyacak. İşte bu tür toplantıların temel amacı eğitim sistemlerinin ortaya koyduğu sonuçların tartışılması bu eğitim sistemlerini yürüten eğitimcilerin karşılaştıkları zorluklar ve sıkıntılara çözüm aranmasıdır” dedi.
Trakya Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Erhan Tabakoğlu, Balkanlara hizmeti şiar edinmiş ve yönünü Balkanlara çevirmiş Trakya Üniversitesi’nde böyle bir kongrenin düzenlenmesinden duyduğu mutluluğu ifade ederek, “Edirne, Balkanlara ve dolayısıyla Avrupa’ya en yakın şehir. Bundan dolayı da üniversitemiz yüzünü Balkanlara çevirmiştir. Üniversitemizde eğitim gören 3 bin 300 uluslararası öğrencimizin 3000’i Balkanlardan. Trakya Üniversitesi aynı zamanda Balkan Üniversiteler Birliği’nin kurucusu ve kalıcı sekreteryası. Fakültelerimizin iş birliğini artırmak amacıyla birlik içinde kurmayı hedeflediğimiz alt kurulların, bu kongreyle 13 yıl önce temellerinin atıldığını görüyoruz” dedi.
Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Krizantem Kuvartet’in müzik dinletisiyle başlayan açılışta konuşan Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rıdvan Canım, “Kabul ediyoruz ki eğitim adı verdiğimiz sürecin zamana ve toplumlara göre değişmeyen bir amacı vardır. Bu amaç genel bir tanımla, bireyde istenen davranış değişimini sağlamaktır. Amaç bu olmakla beraber istenen davranış değişikliklerinin neler olacağı konusu her toplumun kendi değer yargıları ve ulusal amaçları doğrultusunda belirlenir. Bireye kazandırılması gereken Rektör Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu, Balkanlar coğrafbu davranış değişiklikleri üç genel başlık altında topla- yasında huzuru istemeyenlerin aslında bu coğrafyanın
dışındaki etmenler olduğunu ifade ederek, “Bu coğrafyanın ana unsurları olarak barışı ve kardeşliği pekiştirmek bize düşüyor. Eğitimde, bilimde, kültürde, sanatta ve bu tür etkinliklerde daha çok bir araya gelmeliyiz. Bu etkinliğin gerçekleşmesine ve bizlerin bir araya gelmesine katkı sağlayanlara ve katılımcılara teşekkür ediyorum” dedi. Stara Zagora Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Petar Dinev Petrov, Hırvatistan Zagreb Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ivan Prskalo ve Makedonya Cyril and Methodius Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Emilj Sulejmani’nin de birer konuşma gerçekleştirdiği etkinlikte, misafir dekanlar Rektör Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu, Dekan Prof. Dr. Rıdvan Canım ve Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Yılmaz Çakıcı’ya hediye takdim etti.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 136 - Eylül 2018
5
Spor - sağılık
Tika’nın Balkanlar’da Bulgaristan ve S.Arabistan arasında Tarım Yatırımları imzalandı 801. Eğitim Projesi Tarım, Gıda ve Ormanlar Bakanı RuBalkanların barış kuşağı olacak gençlerin bölgede ortak geleceğimizi inşa edeceklerini o nedenle bu gençlere destek olacak öğretmenler ile ileriki süreçte de beraber proje uygulamak istediklerini ifade ederek,TIKA nin Bulgaristan da proje uygulamasına fırsat verdiklerinden dolayı Bulgar hükumetine ve Razgrad valisine teşekkürler etti.
men Porojanov’un Suudi mevkidaşı Abdurrahman El Fadli ile yaptığı görüşmede belirtildiği üzere Sudi Arabistan, Bulgaristan’dan kuzu eti ve gül ürünleri ithalatı ile veteriner tıp alanında işbirliği imkanları ile ilgileniyor. Görüşmede en yakın zamanda iki ülke arasında dirket uçak seferlerinin başlatılması imkanı üzerinde duruldu. Riyad’da Bakan Porojanov ve Suudi Arabistan Tarım ve Hayvancılık Yatırımları Şirketi Müdürü tıra imzaladı. Somut projelerden biri, Haled El Abudi, karma Bulgar-Suudi dev- Şumen’in yakınında yem fabrikasının let şirketinin kurulmasına ilişkin muh- kurulmasına ilişkindir.
Bulgarlar Baklava Kuyruğunda
Ziyaret kapsamında ayrıca, bulgar, Türk, Roman, Pomak engelli gençlere TİKA tarafından hediye edilen akülü engelli araçları dağıtıldı.
Törenlede Bulgaristan’da 1540 öğrenciye dağbitilan hediyeler;
440 ögrenciye Okul egitim malzemeleri ve çanta, 600 ögrenciye aşofman takimi, 600 basket, futbol, voleybol topu; 40 başarili ogrenciye tablet; 200 sportif çocuklara bedminton seti; 5 engelli gence akülü araç; 300 ogrenciye kışlık mont dağıtılmıştır. Sofya'da Bulgaristan ile Moskova arasındaki işbirliğinin genişletilmesi tartışıldı “Moskova ile Bulgaristan arasında ticaret ve ekonomi işbirliği” forumu kapsamında Bulgaristan ve Moskova Ticaret Odaları temsilcileri, iki taraf arasındaki yatırım fırsatlarını ele aldı. Bulgaristan ile Rusya arasındaki ticaret hacminin 4 milyar doları aştığı belirtildi. Bulgaristan Ticaret Odası Başkanı Tsvetan Simeonov’a göre, ciroda dengeye ulaşmaya yönelik işbirliğini artırabilecek alanlar arasında eczacılık ve otomobil parçaları üretimi yer alıyor. Bulgaristan, hem Rusya hem de Avrupa pazarına yönelik otomotiv üretimi alanında Rus yatırımların artmasını bekliyor. Toplantıda, kentsel inşaat, ulaştırma altyapısı ve kültürel miras alanında Sofya ve Moskova arasındaki işbirliği olasılıkları da tartışıldı.
Döviz kurlarındaki değişim en çok Edirne’ye kara sınır olan Bulgaristan>a yaradı. Edirne’ye alışveriş yapmak için gelen Bulgaristan vatandaşları, kilolarca baklava alıp ülkelerinde satıyor. Durum böyle olunca Bulgar vatandaşlar, baklavacı dükkanlarının önünde uzun kuyruklar oluşturuyor. Baklavacı Mehmet Kalkan, «Hafta sonları hergün buradalar. Onların parası değer kazandı. Hafta sonları Edirne>de ne var ne yok alıyorlar. Paraları bir anda değer kazandı. Cevizli baklavayı daha çok talep ediyorlar. Her gelen 4-5 paket alıyor. Tepsilerle baklava alanlar var. Satmak için aldıklarını biliyorum. Ama yemek için alanda oluyor. Tatlılarımız 30 ila 90 lira arasında değişiyor. Bulgarlar en 60 liralık olan baklavaları tercih ediyor. Biz satıştan memnunuz. Para kazanıyoruz» dedi. -
1990-2016 ülkeye yapılan Amerikan yatırımları 4,5 milyar
1990 ile 2016 yılları arasındaki dönemde ABD’den Bulgaristan ekonomisine yapılan yatırımlar, toplam 4,5 milyar leva kadar olup ülkeye yapılan yabancı yatırımların yüzde 5,7’sini oluşturuyor. ABD Ticaret Odası’nın Amerikan yatırımların hacmine ilişkin raporuna göre ABD, ülkemizde 6. en büyük yatırımcı durumundadır.
ABD’nin Bulgaristan yatırımları, çoğunlukla işleme sanayi, bilgi teknolojileri, ticaret ve tarım sektörlerinde yoğunlaşıyor. Ülkemizde 28 000 vatandaş, Amerikan şirketlerinde çalışıyor. Önde yatırımcılardan biri, Bulgaristan’da 500 kişinin 4 dilde hizmet verdiği bir sigorta şirketidir. Amerikan yatırımları, Sofya, Razgrad, Stara Zagora, Varna ve Dobriç’te yoğunlaşıyor.
Ülkedeki eşitsizlikler, ortalama Avrupa göstergelerinden uzak kalıyor “Günümüzde yüzlerce bin Bulgaristan vatandaşı, yoksulluk ve sosyal dışlanma içinde yaşayıp en basit insani ihtiyaçlarını karşılayamamak gibi onur kırıcı hale getirildi”. Cumhurbaşkanı Rumen Radev, bu sözleri ülkedeki eşitsizlikler ve yoksulluğa adanan bir yuvarlak masa toplantısında konuşurken kullandı. Rumen Radev’e göre Bulgaristan’daki eşitsizlikler her çeşir ortalama Avrupa göstergelerinden uzak kalıp ulusal önem taşıyan kalkınma hedefleri etrafında birleşmek yönündeki tüm girişimleri sekteye uğratacak kadar derindir.
Eurostat verilerine göre 2017’de ülkemizde toplumun en zengin yüzde 20’lik kısmı ile en yoksul yüzde 20’lik kısmı arasındaki fark, artık 8 kattır. AB ülkelerinde ortalama zengin – yoksul farkı, 5,2’dir.
5
Oya CANBAZOĞLU Milli Azınlık Olarak Tanınmalıyız Konu: Bulgaristan Türk azınlığı sorunlarının Türkiye ile olagelen bir sorun olarak gösterilmesi tamamen yanlıştır. Bulgaristan “milli azınlık” kategorisine kendi tanımını veremedi. Etnik, dil, din ve kültür azınlıklarını tanımamak hiçbir soruna asla çözüm olmadı. “Milli azınlık” çoğunluktan farklı olan bir halk topluluğudur. Milli azınlığın tanımı anadil, din ve kültürel gelenekler esas alınarak yapılabilir. Dilimiz Türkçe, dinimiz İslam, Kültürel geleneklerimiz Doğu ve Müslüman kökenli olduğu için, anadilimizde yaratılmış edebiyatımız olduğu için, belirli yerlerde beraberce ve kendi adet ve ahlak kurallarımıza göre yaşadığımız, yeni, demokratik ve modern olanı kendi duyumlarımızla algılamaya ve özümsemeye açık olduğumuz için farklı olanlar. Farklı vasıflarımız birçok özellikleriyle emsalsiz olup yüksek değerli niteliklerdir. Bunun için biz, çeşitlilik içinde birlik veya birlik içinde çeşitlilik sloganını yükselttik. Biz halkımızın bu şiarı bağrına basacağına inanıyoruz. 1989 Mayıs Ayaklanmasına bu şiarla gittik. Bulgaristan’ı parçalamak istemedik. Aramıza sınır çekmek istemedik. Çeşitlilik içinde birlik ve birlik içinde çeşitlilik hepimizin bütün yaralarımıza mehlem olacak, gözümüzü yeniden açacak, bize deniz feneri olacak bir ışıktık. Kardeşlerimiz, daha 1989’da hak ve özgürlükleri uğruna direnişe kalkarken memleket param-parçaydı, bize silah çekilmiş, yarımız hapiste, diğerlerimiz toplama kamplarında sürgündeydi. Fakat korkmadık, kötü olanın karşısına dikildik. Bizi birleştiren bugün de BİRLİK, bu vatan hepimizin bilinci ve anlayışıdır. Bulgar propaganda makinası, yıllar önce nalları diken, fikirsizlikten nefes alamayan Ahmet Doğan’ın Özgürlük, Sorumluluk ve Tolerans balonlara yazıp uçurtma gibi uçurmaya başladılar. Buna vesile olarak, Eylül 2018 sonunda, ABD Büyükelçisi Erik Rubin’in Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) Sofya Genel Merkezine yaptığı 2-saatlik ziyaret kullanılmaya başlandı. Bu görüşmede ele alınan politik sorunlar ile ilgili DPS partisi bir resmi açıklamada bulunmadı. Bu bakıma, şimdiye kadar BİRLİKTELİK olan DPS şiarının Özgürlük, Sorumluluk ve Tolerans şeklinde değiştirilmesi dikkati çekti. Aslında bu Avrupa Birliğinin sloganıdır. 17 Aralık 2015’te Doğan “Saray Konuşmasında” L. Mestan’ı partiden kovarken, liberal fikirlerden vaz geçtiğini açıklamıştı. Altında HÖH Partisinin “Ataka” partisinden Brüksel ve Sofya meclisi eski “faşist” milletvekilleri Slavi Binev ve Kamen Petkov’u HÖH listesinden milletvekili göstermişti. Bu, Bulgaristan Türklerine “siz benim kölemsiniz” istediğimi yaparım, demek oldu. Bu küstahlık devam ederken, isimlerimizin değiştirilmesinde olağanüstü büyük ve sonuç belirleyici rol oynayan General Semerciev ile BKP MK Politik Büro üyesi Penço Kubadinski’ye bronz anıt dikmekle yüzümüze tükürdü. Bu hain ne sorumlu, ne özgürlükçü ne de hoşgörülü biridir, sahibini ısıran bir köpektir. “Özgürlük” Türk partisinin – Hak ve Özgürlük Hareketi -isminde ve ilk sloganında vardı. Bulgaristan’daki Müslüman Türklerine özgürlük, ekmek gibi ekilip biçilen, buğdayla öğütülen, elenen, karılan, mayalanan, kabarınca pişirilen ve yenen bir şey olarak açıklandı. Ekmek hayatımızın olmazsa olmazıdır. Devamı www.bghaber.org
6 Sayı 136 - Eylül 2018 6
Bulgaristan Türklerinin Sesi Türk Dünyası
Şakir ARSL ANTAŞ Virajda mıyız? Konu: AB silkinse Bulgaristan trenden düşer mi? Avrupa Birliği (AB) meclisinde “Yengeç, leylek…” durumuna düştük. Topluluğun, Macaristan’ın “sığınmacı kabul etmem” siyasetinin cezalandırılması önerisine GERB ve aşırı milliyetçi Bulgar milletvekilleri “olumsuz” oyu verirken, BSP-li sosyalistlerden 3-ü de destek vermedi. HÖH sahnede yalnız kaldı. AB siyasetine ilk kez karşı çıktık. Avrupa siyasetine bir sol liberal olarak giren ve yıllar içinde sağ milliyetçi-tutucu tavrıyla öncülük etmeye başlayan Macar Başbakan Viktor Orban hem AB’yi, hem de baştanbaşa eski kıtayı karıştırdı. Bulgaristan’da ise siyasi çevreleri birbirine kattı. Başbakan B. Borisov, İngiltere’nin AB’den çıkma (brekzit) siyasetindeki durgunluğu görüşmek üzere Salzburg’ta akam yemeğine toplanan zirvedeyken aşırı Bulgar milliyetçisi (faşist) başbakan yardımcıları – Krasimiz Karakaçanov (VMRO Başkanı) ve Valeri Simyonov (Bulgaristanı Kurtarmak için Milli Cephe Başkanı) – Bakanlar Kurulu topladı. V. Orban siyasetini destekleyen bir Bildiri onaylandı. Avusturya’dan telefon açan Borisov, “o bildiri geçersizdir” dese de, hükümetteki zihniyetin kokusu sokağa çıktı. “Milli çıkarlar” ardına gizlenen Bulgar siyaseti, Brüksel’e yüz çevirmiş bulunuyor. Yeni durumda ortaya çıkan 2 soru var: Bir: AB’ye girerken ülkeler ulusal egemenliğinden vaz mı geçtiler? İki: AB üyelik kriterlerini tartışma kapısı kapalı mı? Bulgaristan ile Macaristan sığınmacı almama konusunda aynı görüşte. Orban siyaseti adıyla ünlenen “milli çıkarlar” ilkesi Bulgar siyasetçilerde neden yüzde yüz destek buluyor? Bu problemler aktüel oldu. Tutumumuz her konuda örtüşmese de, göçmen, sığınmacı ve kaçak siyaseti AB’yi parçaladı. Sığınmacılar siyasetini güvenlik siyasetine bağladı. Önce Lizbon’da, ardından da Salzburg’da bu konuda anlaşmaya varılamadı. Farklılıklar çok derin. Sorunun özünde olan nedir: 1990’dan sonra Doğu Avrupa Batı’ya aktı. Almanya’nın iş gücü ihtiyacı karşılanmıştı. Lehler, Çekler, Macarlar geri dönünce, Batı’da yeniden iş gücü açlığı belirince, Merkel “gelin!” dedi kişileri karşılayamadı ve şimdi üye ülkeler arasında dağıtmak istiyor. Avrupa değişti. Almanya (Merkel) Doğu Avrupa ülkelerini AB’ye topladı. Fakat bugün durum değişti ve “ama şu sığınmacıların bir kısmını alın, sizde kalsınlar” dediğinde, destek bulamıyor. “Gerçek dost, zor zamanda belli olur” atasözü sanki saygı görmüyor. Bu durumda Türkiye’nin rolü olağanüstü arttı. “Eski dost, düşman olmaz!” atasözü gündeme geldi. Şimdi Merkel hükümetinin ayakta kalmasında Türkiye’nin yeni rolü belirdi. Almanya kamuoyu Sayın Başkan Erdoğan’ı ilgiyle bekliyor ve Birleşmiş Milletler kürsüsünden yapacağı konuşmayı dört gözle bakıyor. Muhafazakâr-milliyetçi Avrupa Türkiye’de bir “dost” görüyor. Öte yandan Bulgaristan AB’nin dış sınır ülkesi, Macaristan ise Orta Avrupa’da, Yunanistan ve Bulgaristan’dan girmeyen sığınmacılar Budapeşte’ye nasıl girsinler! Devamı www.bghaber.org
Türkiye’deki İş Dünyası Döviz Krizine Karşı Koymak için Harekete Geçti Türkiye zor günler geçiriyor. Yükselen dolar ve euro kurları karşısında Türk lirasının ani değer kaybetmesi (bu gelişmenin yaşandığı tarihe Kara Cuma adı verildi) finans piyasalarında ve ekonomide şok etkisi yarattı. Bu krize Türk iş dünyası nasıl cevap verdi? Türkiye’nin Bulgaristan ve diğer ülkelerle ticari ve ekonomi ilişkilerinin kötüleşme riski var mı? DEİK/Türkiye-Bulgaristan İş Konseyi Başkanı Osman Ak, BTA ile yaptığı röportajda bu konulara aydınlık getirdi. Bulgaristan’daki Mikroak şirketinin sahibi ve DEİK/Türkiye-Bulgaristan İş Konseyi Başkanı Osman Ak son dönemde Türkiye’de yaşanan gelişmeler ile ilgili BTA haber ajansına demeç verdi. Osman Ak, krizin hala geçmemiş olmasına rağmen Türk iş dünyası olarak ilk başta oluşan panik havasını atlattıklarını aktardı. Krizin temelinde ABD’nin bilinçli olarak sergilediği şımarık tutumun olduğuna dikkat çeken Ak, bu krize karşı koymak için Türkiye’de yeni bir milli sinerjinin meydana geldiğine de değindi. DEİK/Türkiye-Bulgaristan İş Konseyi Başkanı Osman Ak: Siyasi ve sosyolojik nedenlerden dolayı Türkiye’de vatandaşların bir fikir etrafında birleşmesi pek de kolay olmamasına rağmen, söz konusu milli menfaatler olduğunda halk arasında konsolidasyon gözlemleniyor. Bu sefer de böyle oldu ve bu gelişme Washington’un atladığı önemli bir faktör. Aslında Trump, Türkiye’nin NATO üyesi olmasından dolayı diğer ülkelerde yaptığı gibi askeri müdahalede bulunamadığından dolayı ülkemize karşı ekonomik bir hamle yapmak için uzun süredir uygun zamanı bekliyordu. Türkiye’nin yabancı bankalara karşı borçlarının bir kısmını ödemesi gerektiği Eylül – Ekim zamanlaması çok kasıtlı bir şekilde seçilmişti. Planı, ülkemizi borçlarını ödeyemez hale getirmek, dış ticaretimizi bloke etmek ve ülkemize bankalar aracılığı ile baskı uygulamaktı ancak bu planın başarılı olmayacağını düşünüyorum. Osman Ak’a göre krizi tetikleyen yerel ekonomik sebepler de var. Bunlar hangileri diye kendisine soruyoruz. Osman Ak: Krizin daha küçük tablosunda aslında krizin temelini oluşturan bir takım bizim hatalarımız yer alıyor. Bütçe açığı ve cari hesaplardaki açıkların ABD’nin bize karşı kullanacakları kozlar olacağı belliydi (kullandılar da). Hızlı bir ekonomik büyüme gerçekleştiren Türkiye, elde ettiği kazancı üretime yatırmak yerine daha fazla tüketime yatırmaya başladı. Artan tüketim halk için bir alışkanlığa döndü ve herkes her şeyi % 100 hak ettiği ve bu trendin sonsuza kadar devam edeceği duygusuna kapıldı. Ancak bu yanlış bir düşünce tarzıdır. Elinizde belirli bir sermaye veya bütçe varsa ve bunu üretime yatırırsanız ancak o zaman kazandığınızı istediğiniz gibi harcayabilirsi-
niz. Ancak borçlarınız olduğu durumda sürekli tüketime doğru yöneliyorsanız bu kendi paranızı değil de başkasının sermayesini harcıyorsunuz demektir. Bu şahsi ve hane halkı bütçesi için olduğu gibi devlet bütçesi için de geçerli. Bizim milli hatamız bundan ibaret. Döviz krizinin Türkiye’ye sağ duyulu düşünceyi getireceğini düşünüyorum. Nahide Deniz: Hangi önlemlerin alınması bekleniyor? Osman Ak: Bu günlerde çeşitli ülkelerin İş Konseyi Başkanları ile görüşmeler gerçekleştiriyoruz. Aynı zamanda DEİK yönetimi ile de istişarelerde bulunuyoruz. Durumun kolay olmadığını farkındayız ancak panik ortamı yaratmıyoruz. Birleşmiş olduğumuz ana fikirler, yatırımların sadece üretime doğru yönlendirilmesi ve sadece son derece gerekli olduğu durumlarda döviz kullanılması (dış ticaret ile ilgili olan işletmelerde) olarak öne çıkıyor. Çok önemli bir konuya değinmek istiyorum – işverenler işletmelerden çalışan çıkarmayacak. Bu çok önemli ve aynı zamanda rahatlatan bir gelişme. Nahide Deniz: Kriz dönemlerinde sıkça rastlanan bir soruyu sormak durumundayım. Tasarruflar olacak mı? Osman Ak: Tasarrufların olması kaçınılmaz. Aşırı israfın önüne geçilmesi yönünde bazı adımlar atılacak. Şu anda Türkiye’de yorgan altında tutulan ciddi bir sermaye bulunuyor. Bu sermayenin ülke çapında alınacak uygulamalar ile ekonomiye ve üretime yatırılmak için yönlendirilmesi gerekiyor. Maliye Bakanlığı, ülke ekonomimize destek olacak yeni tedbir paketini açıkladı. Ülkedeki bankalar kredi vermeye devam edecek ve şirketlerin paralarının muhafaza edilmesi kredi ödeme vadelerinde bankalar tarafından esneklik sağlanacak. Bankalar, kredi çeken firmalara kurdan dolayı oluşan borçlarını ödemeleri konusunda zorlamayacak. Bunun dışında Türk banka müşterileri kredi borçları ve karşılıksız çekler hakkında bilgilendirilecek ve bu şekilde krediye erişim engellenmeyecek. Bu kararların çök önemli olduğuna ve arkalarında kenetlenmiş olan Türk iş dünyasının olduğunun altını çizmek istiyorum. Diğer önemli gelişme olarak Türk bankalarının istikrarını koruduğuna değinmek istiyorum. 2001 yılı krizi ile bir kıyaslama yaparsa bu önemli bir avantaj çünkü o zamanki banka sistemi yapısal değişimler gerçekleştirmek durumunda kalmıştı. 2017 yılında Türkiye ihracatı 142 milyar doları aştığı ve bahse konu ihracatın yarısından fazlası AB ülkeleri için. Özellikle bazı Avrupa liderlerinin de Amerika’nın tutumundan tedirgin oldukları bu durumda AB, Türkiye için öncelikli pazar olmaya devam edecek. Konjonktürün AB ile yaşadığımız bazı sorunların
çözülmesine yönelik uygun olduğunu düşünüyorum. DEİK olarak AB ülkelerinin İş Konseyleri Başkanları ile birlikte bazı istişareler gerçekleştirdik ve atılması gereken bazı adımlar belirledik. Önümüzdeki ay (28-29 Eylül) Cumhurbaşkanı Erdoğan Berlin’i ziyaret edecek ve Angela Merkel ile görüşecek. Türk – Alman ilişkilerinin geçtiği zor dönemi göz önünde bulundurursak bu görüşmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Nahide Deniz: Bulgaristan ile ilişkiler nasıl gelişecek? Osman Ak: Bulgaristan’da bizim için öncelikli bir ülke. Bulgaristan ithalatında Türk ürünleri Almanya, İtalya ve Romanya’nın ardından 4. sırada yer alıyor. Bizim için Bulgar turistler çok önemli. Sınır bölgelerindeki pazarların temel gelir kaynağı olarak Bulgar müşteriler öne çıkıyor. Zamanında nasıl biz Türk yatırımcılarını Bulgaristan’ın yabancı yatırımcılar için avantajlı bir ülke olduğuna ve Bulgaristan’da yatırım yapmaya ikna ettiysek şimdi aynı şekilde Bulgaristan’daki ortaklarımızı ve arkadaşlarımızı ikna edeceğiz. Bulgaristan’da Ticaret Bakanımız Ruhsar Pekcan’ın katılımlarıyla Türkiye’deki yatırım ortamını tanıtacak bir iş forumu organize ediyoruz. Bu sonbahar Sofya, Bulgar – Türk iş forumuna ev sahipliği yapacak. Bahse konu foruma Bulgaristan Ekonomi Bakanı Emil Karanikolov ve iki ülke temsilcileri katılacak. Diğer Balkan ülkelerinde de böyle etkinlikler gerçekleştirmeye hazırlanıyoruz. Krizi kullanarak Türkiye’den yatırımcıları uzak tutmaya çalışacak önyargılı insanlarla da karşılaşacağımızı da biliyoruz ancak biz onlarla da konuşarak kendilerine inandığımız gerçekleri aktaracağız. En başta söylediğim gibi – krizi olabildiğince az hasarla atlatmak için tüm güçlerimizi seferber edeceğiz. Nahide Deniz: Botvgrad’ta bulunan fabrikanızı kriz nasıl etkiliyor? Osman Ak: Döviz krizi bizim Bulgaristan’daki yatırımlarımızı etkilememesine rağmen, şirket olarak bu, bizim sorumluluğumuzu azaltmıyor. Bizim için daha önemli olan ülkemizin durumu ve bu krizden çıkmak için atacağımız adımlar. İstanbul 20 Ağustos Nahide Deniz Kaynak: BTA Yayımlayan: Sofya Ticaret Müşavirliği
Müzik eşliğindeki hobi, insanı stresten uzak tutuyor
Yerli ses sanatçılarımızdan Emel Tabak’ın: “Emine’nin elleri ince, ince işler” diye güzel bir türküsü var . Aynı sözler aslen Dragomıj köyünden olup İsperih’te yaşayan ve sosyal asistan olarak çalışan Seniha Selim için de geçerlidir. Kendisi, yıllar önce bir camide mısır yaprağından yapılmış bir kandil görür ve “Ben bunu yapacağım” der. O gün bugün merak sardığı hobi, kandil ile sınırlı kalmaz ve ayırdığı evinin özel odasını bugün hem mısır yapraklarından, hem makrame ipliğinden ve su kabaklarından yaptığı birbirinden farklı kuşlar, sepetler, vazolar, panolar, hasırlar, çiçekler vs eserler süslüyor.
Seniha Selim, yeni mısır rekoltesini sabırsızlıkla bekliyor. Ve uzun kış gecelerinde eşi Riza’nın, oğlu Aycan’nın ve kaynanasının yardımıyla yepyeni süslerin ve eserlerin yaratma heyecanını yaşıyor. Yeni eserler yaratırken müzik dinlemeyi de çok sevdiğini anlatan Seniha hanım ”Tüm kadınlara öneririm, çünkü böyle bir hobi insanı stresten uzak tutuyor” diyor. Yaptığımız röportajın tamamını ses dosyasından dinleyebilirsiniz.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 136 - Eylül 2018
7
Aile Spor
“Dünya 5’ten büyüktür derken insanlığın ortak vicdanının sesi olduğumuza inanıyoruz”
Bugün dünyanın en zengin 62 kişisinin serveti, toplam nüfusun yaklaşık yarısına 3,6 milyar insana denk ise burada bir sorun var demektir. Farklı coğrafyalarda 258 milyon kişi daha insani şartlarda yaşamak için yollara dökülüyorsa, 68 milyon kişi zorla yerlerinden ediliyorsa burada bir sorun var demektir. Afrika’da doğan bir çocuğun ölme ihtimali, bu şehirde doğan bir çocuğa göre 9 kat fazlaysa burada bir sorun var demektir.
Filibe ve Varna: Komşu ülke Bulgaristan’ın saklı turizm cennetleri
Spotlight programının bu bölümünde son yıllarda Bulgaristan’ın nasıl Avrupa’nın yükselen turizm merkezlerinden biri haline geldiğini keşfediyoruz. Bulgaristan’da turizm sektörü son derece hızlı bir şekilde gelişiyor. Öyle ki 2017 yılında ülke ekonomisinde önemli bir rol oynuyordu: Turist sayısı %7.6 yükseldi. Yabancı turist sayısı 8.9 milyonu buldu. Turizm geliri %9.3 arttı. 2019 Avrupa Kültür Başkenti ‘Filibe’ Bulgaristan’ın ikinci büyük şehri Filibe, Avrupa’nın en eski yerleşim merkezlerinden biri. Bugün burası oldukça modern ve hareketli bir kent. Bulgaristan’ın güney bölgesinin idari, akademik, ekonomik, ticari ve ulaşım merkezi olarak hizmet ediyor. Filibe 2019 yılında, İtalya’nın Matera şehriyle birlikte Avrupa Kültür Başkenti olacak. Filibe Belediye Başanı Yardımcısı Stefan Stoyanov Avrupa Kültür Başkenti ünvanı sayesinde şehrin farkedilmesini sağlayarak, Avrupa’da daha popüler hale gelmesini amaçladıklarını
söylüyor. Bir diğer hedefin ise turist sayısını iki katına çıkarmak olduğunu, 2019’da yaklaşık iki milyon ziyaretçi beklediklerini aktarıyor ve “Harika etkinliklerimiz var. Müzik festivalleri, operalar... Filibe, ziyaret edebileceğiniz en aktif bölgelerden biri. Ucuz ve çok kalabalık değil, ancak öte yandan kentin nüfusu 500 bin. Çok dinamik bir şehir” diye ekliyor.
Papa Francis: İğrenç çocuk tacizi suçu utancımız
«Suriyeli sığınmacılara 32 milyar dolar harcadık» «Suriyeli sığınmacılara 32 milyar dolar harcadık» Sınırlarımız içinde 3,5 milyonu Suriyeli olmak üzere 4 milyondan fazla sığınmacıyı dünyada başka örneği olmayan hizmetler sunarak misafir ediyoruz. Bugüne kadar harcadığımız tutar 32 milyar doları bulmuştur. Emniyet altına aldığımız Cerablus El Bab Afrin bölgeleriyle İdlib çatışmasızlık bölgesindeki milyonlarca kişiye her türlü insani yardımı yapıyoruz. Ülkemizde okula giden Suriyeli öğrenci sayısı 600 binin üzerindedir. Kamplarda kalan sığınmacıların ise ihtiyacın tamamını karşılıyoruz. Buna karşılık dışarıdan aldığımız destek, 600 milyon dolar. AB’den şu an fiilen verilen tutar itibariyle, bu bizim milli bütçemize girmiyor. O da 1,7 milyar avro düzeyindedir. AB’nin, 3 milyar avro + 3 milyar avro tutarındaki destek vaadi proje şartına bağlandığı için yeteri kadar etkin şekilde kullanılmamaktadır. «Hedefimiz Münbiç’ten başlayarak Irak sınırına kadar olan Suriye topraklarının tamamını teröristlerden temizlemek» «Hedefimiz Münbiç’ten başlayarak Irak sınırına kadar olan Suriye topraklarının tamamını teröristlerden temizlemek»
Rusya ile imzaladığımız Soçi mutabakatıyla, İdlib çatışmasızlık bölgesine yönelik kanlı saldırılarının önüne geçtik. Hedefimiz Münbiç’ten başlayarak Irak sınırına kadar olan Suriye topraklarının tamamını teröristlerden temizlemektir. Buradan tüm tarafları, Suriye’de adil ve sürdürülebilir çözüm arayışlarına yapıcı bir anlayışla destek olmaya davet ediyorum. Taktik çıkarları uğruna teröristlere on binlerce TIR ve binlerce kargo uçağı silahla doğrultanlar gelecekte bunun acısını mutlaka çekeceklerdir. Bir yandan terör örgütlerini desteklemek, kapılarını mültecilere kapatmak bunun yükünü de Türkiye gibi ülkelere yüklemek kimsenin geleceğini daha güvenli yapmaz.
Papa Francis, 39 yıl aradan sonra İrlanda’ya giden ilk Katolik ruhani lider olarak iki günlük gezisine başladı. Çocuklara kiliselerde din adamları tarafından yapılan cinsel taciz ve tecavüz saldırılarıyla ilgili konuşan Papa, “İğrenç çocuk tacizi suçlarıyla yeterince mücadele edememek Katolik toplumunun acı ve utanç kaynağıdır.”dedi.
Papa Francis İrlanda’da kimsesiz ve evsiz annelerle çocuklarının barındığı bir kilise yerleşkesinin bahçesinde bulunan yüzlerce çocuk mezarıyla ilgili de konuştu. Francis, “İrlanda’da Kilise üyelerinin eğitimlerinden ve korunmalarından sorumlu oldukları gençleri taciz etmeleriyle yaşanan mezar skandalını görmezden gelemem” dedi.
Cinsel tacize önlem için erkeklere yasaklanan festival başladı
İsveç’in Göteburg kentinde sadece kadınların ve transeksüellerin katıldığı müzik festivali cumartesi günü başladı. Hiçbir erkeğin alınmadığı festivalde müzisyenler de kadınlardan seçildi. Geçtiğimiz yıl ülkenin en önemli müzik festivallerinden olan Bravalla’da polis tarafından kayıtlara geçirilen dört tecavüz ve 23 cinsel taciz olayı yaşanması ‘Statement’ isimli erkeklere kapalı bu festivalin doğmasına sebep oldu. Bravalla Festivali yaşanan taciz ve tecavüz olayları sonrası bu yıl iptal edildi. Festival erkek güvenlik görevlilerine ya da gazetecilere de kapatıldı. Göteburg’da bir endüstriyel alanda yapılan festivale sadece kadın müzisyenler kabul edildi. ‘Kendilerine hakim olana kadar yasak’
Festivalin kurucularından oyuncu Emma Knyckare festivalle ilgili “Bütün erkekler kendine hakim olmayı öğrenene kadar sadece erkek olmayanlara açık bu harika festivalle ilgili ne düşünürsünüz.” dedi. Festival Sözcüsü Rebecka Ljung ise binlerce kadının katılımını beklediklerini dile getirdi. Öte yandan İsveç hükümetine bağlı eşitlik ve ayrımcılık karşıtı ajans gelen bir kaç şikayet sonrası festivalin konuyla ilgili yasayı ihlal edip etmediğinin incelemeye alındığını duyurdu.
Avrupa’da kadınlar erkeklerden 59 gün fazla çalışarak
Avrupa’da bir kadının bir erkekle aynı parayı kazanabilmesi için 59 gün daha fazla çalışması gerekiyor. Yoksulluk ve haksızlıkla mücadele etmeyi amaçlayan yardım kuruluşu Oxfam’ın “Avrupa’da Kadın ve Emek Yoksulluğu” raporu Avrupa’daki iş piyasasında kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği ortaya çıkardı. Rapora göre kadınların erkeklere göre daha düşük maaş alma ihtimali çok yüksek. Rapora göre kadınların yüzde 21’ine karşı erkeklerin yalnızca yüzde 13’ü olması gerektiğinden düşük ücret alabilir. Rapor bu durumun sebebini kadınların toplumdaki rolüyle bağlantılandırıyor. Raporun hazırlanmasına katkı veren aktivist Ana Claver, kadınların çoğunun yarı zamanlı işlerde çalışmak durumunda kaldığına dikkat çekti ve bu durumun kadınların belli sektörlerde ve belli işlerde yoğunlaşmasına yol açtığını belirtti. Claver kadınların ev işlerini yaparken para kazanmadıklarına da vurgu yapıyor. Oxfam raporuna göre kadınlar genelikle hizmet sektöründe, restoranlarda ya da temizlik ve bakım gibi düşük ücretli işlerde çalışıyor.
Dominik Cumhuriyeti’nden gelerek İspanya’da temizlik sektöründe çalışan Rafaela Pimental ise en çok sosyal güvenlik boyutunda hak ihlali olduğuna, tatil ya da dinlenme zamanı olmadan çalışmanın zorluklarına dikkat çekiyor. Kadınlar arasında en çok göçmenler, gençler ve tek ebeveynli aileler zorluk çekiyor Rapor İspanya başta olmak üzere Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya’da kadınlarla gerçekleştirilen mülakatların değerlendirmesini sunuyor. Buna göre görüş verenlerin büyük çoğunluğu emek yoksulluğunun fiziksel ve psikolojik baskı yarattığını belirtiyor. Ev işleri ya da para kazandıkları işlerde sürekli stres ve endişe halinin ya da ay sonunu getirememenin fiziki, ruhsal ve duygusal yorgunluğunu taşıdıklarını ifade ediyor. Raporda ayrıca yaptıkları işlerin tehlikeleri, kişisel zamanın azlığı ve daha çok çalışma karşılığında daha az maaş almanın yarattığı moral bozukluğunun kadınları sosyal yalnızlığa ittiği ifade ediliyor. Rapor bu sorunların özellikle göçmenler, gençler ve tek ebeveynli ailelerde yoğunlaştığını ortaya koyuyor.
7
Nedim AKIN Halkın Formülü Konu: Büyüye koydum az geldi, küçüğe koydum almadı. Rüya görenler, uyurken nelerle boğuşacaklarını önceden bilemezler. Bulgaristan hükümetinde 3 bakan birden değişti. Yeni bakanların bakanlık sayıkladıklarını söylesek, bakımcı oluruz. Kara, deniz ve demiryolu taşımacılığını, yeni teknolojiler ve birçok başka kuruma bakacak olan Bakan Rosen Jelyaskov, Londra’da öğrenim görmüş, 2009 – 2013 yılları arasında Birinci Borisov hükümetinde kabine sekreterliği yapmış, BULGARTABAC Holdingin özelleştirilmesinden parmak yalamış, deneyimli bir siyasetçi. Hatta 2009 meclis seçimlerinde, Sofya kenarındaki Kostenbrod kentinde özel bir basım haneden çıkan bir kamyonda gazeteciler tarafından yakalanan 37 000 (otuz yedi bin) bülten ile ilgili tutuklanan ve yargılanan Jelyaskov’un siyasi yükselişi devam etti. Bakan olarak verdiği ilk demeçte, 2014 yılına kadar Bulgaristan devlet demiryolları ihtiyarları için 42 yeni tren satın alınacağını, bunların ortalama bir saatte 160 km sürat yapacağını ve otobüslerle rekabetin sona ereceğini bildirdi. Şuna dikkat çekmek istiyorum: Bu bakanlığa önce 2 şirket sahibi olan, kadroları gizli istihbaratçıların ini olan “DS” den seçilmiş olan “CİK” sigorta şirketinde görev alan ve Bulgar mafyasını oluşturanlardan biri olan Aleksandır Manolev gösterilmişti. Bulgar basınında kamuoyu oluşturan Konrad Adenauer, Fridrich Ebert gibi Batı vakıflarından olan Soros’un bizdeki yayınlarından “Kapital” gazetesinin Manolev’in rüşvet dosyasını açınca, alelacele sahneden indirildi. İç işleri Bakanı da değişti. 2017 yılında Bulgaristan’da 99 kişinin öldürüldüğü ve bu cinayetleri işleyenlerin 98’inin artık açıklandığı ve tutuklandığı da büyük bir başarı olarak ayrıntılı bilgilerle açık seçik duyuruldu. Bu arada Belgrat’ta çıkan “Politika” gazetesi, Başbakan Boyko Borisov’u öldürmek amacıyla Portekiz vatandaşı Branko Daniels adına hazırlanmış sahte pasaportla ülkemize giren Karadağ vatandaşı – keskin nişancı – Preurek Knejeviç’in tutuklandığını da büyük bir başarı olarak değerlendirdi. Politik sahnedeki gelişmelere, 60 sosyalist milletvekilinin geri dönmemek üzere 20 Eylül 2018 tarihinde parlamentodan çıktığını ve Bulgar siyasi tarihinde ilk kez böyle bir olay yaşandığını eklemek zorundayım. Bu olay 240 kişilik mecliste 60 sandalyenin boşalması, yeni başlayan çok ciddi bir siyasi bunalıma işaret oldu. Öte yandan, mecliste 4. Siyasi güç olan Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) ,Genel Başkanı Mustafa Karadayı ile 6 yıl önce siyaset dışına çıkan, özel şirket işleten, DPS “fahri başkanı” Ahmet Doğan’ın Birleşik Amerika Sofya Büyükelçisi Erik Rubin tarafından kulağının çekilmesi dikkati çekti. Bu konuda, konuşulanlarla ilgili resmi açıklama yapılmasa da, bir önceki ABD Büyükelçisi de, Bulgaristan’da Rus sermayeli en büyük özel şirket olan, vergi ödemeyen ve Lukoyl Holdingi, kendi isteği üzerine ziyaret etmişti. 2018 yılında Bulgar enerji pazarında güçlü çarpışmalar yaşandı. Bulgaristan elektrik dağıtım şebekesinin üçte birine – başkenti de içine alıyor – sahip olan ve senetlerini satışa çıkan Çekoslovakya devlet şirketi ÇEZ’i satın almak isteyen 50 bin leva sermayesi Bulgar Bayan’ın ardında Ofshor paralı Rus oligarşi olduğu anlaşılınca oyun dbozuldu. Moskova Bulgaristan’daki etki alanını genişleterek güçlendirme planında yeni bir halka olarak Varna Elektrik Santrali’nin 3-4 bin levaya Ahmet Doğan’a “satılmasını” sahneye çıkarmasında ABD Büyükelçisi Rubin büyük tehlike gördü ve görüşmeye gitti. Bulgaristan Müslüman Türklerinin Rus ve Amerikan çıkarlarının Bulgaristan üzerinde çarpışmasına yem edilmesi kabul edilebilir bir gelişme değildir. Bu gelişmeler halk ruhunda ne doğurdu? Bulgaristan’da iktidar, iktidarın gölgesi ve korkuları beraber hareket ediyor. Halkın gözünde 17 cesede karşı 3 bakanın “kellesinin alınması” başbakan Borisov’u ne adıl, ne ilkeli ne de umut verici yaptı. Basın ve TV dil altında tutsa ve bir türlü cesaret bulup açıklayamasa da, son sosyolojik anketler Başbakan Borisov’un reytinginin % 6 oranında düştüğünü ortaya çıkardı.
8 Sayı 136 - Eylül 2018 8
BULTÜRK FATİH Temsilcimiz Murat KaynakYeni görevinin hayırlı olmasını temenni eder, -başarılar dileriz. Biz Güzel Bir Aileyiz
Uluslararası Anadolu Kültür ve Sanat Festivalinde Azerbeycan Evi— BULTÜRK Başkanı Rafet Ulutürk ve Genel Sekreter Oya CANBAZOĞLU ile birlikte, Etimesgut, Ankara’da.
Önceden T.C .Kültür Bakanliği Edirne Devlet Güzel Sanatlar Galerisi MÜDÜRÜ şimdi Edirnede çini üretiyor herşey el işçiliğini kendisi yapan Sn. Nadir ADLI Abime hediyesi için teşekkür ediyorum.
Edirne Trakya Unv. Edebiyat Fakultesi Dekan V. Prof. Dr. İlker ALP’e kitabımı taktim ettim
Büyük Birlik Partisi İstanbul İl Başkan Yrd. Mustafa AKDAĞI BULTÜRK’te
Bulgaristan Türklerinin Sesi BULTÜRK ETKİNLİKLERİ
BULTÜRK Genel Sekreteri Oya Canbazoğlu ve Başkanı ULUTÜRK ile birlikte TÜRK DÜNYASI PARLAMENTERLER BİRLİĞİ Başkanı Sn. Nail Çelebi’yi makamında ziyaret ettiler.
BULTÜRK Genel Sekreteri Oya Canbazoğlu ve Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK ile birlikte Ankara’da bulunan TESUD –Em. Hv. Korgeneral Dr. Erdoğan Karakuş’a makamında ziyaret.
Bulgaristan Gazisi Sn. Sabri İSKENDER
İstanbul AK Parti Dış İlişkilerden Sorumlu İl Başkan Yrd. Sn. Fatih TUNA’yı Makamında Ziyaret
BULTÜRK’ü Ziyareti esnasından
TÜRKSOY Bşk.Yrd. Sn. Sancar Mülazımoğlu’na kitabımı taktim ettim
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 136 - Eylül 2018 BULTURK ETKİNLİKLERİ
9 9
BULTÜRK Genel Sekreteri Sn. Oya CANBAZOĞLU’na Başarılı çalışmalarından dolayı PLAKET TAKTİMİ
TOPRAK Yapı Denetim LTD. ŞTİ. Sahibi Sn. Jale İYEM’e Kitabımızı taktim ettim. Bayrampaşa İlçe Sağılık Müdürü Sn.Yusuf OĞUZ CANBULAT’a Kitabımızı taktim ettik.
Uluslararası Siber Güvenlik Derneği Genel Sekreteri İbrahim Bey ve Yönetimi ni Fuarda ziyaret.
Bayrampaşa Sağılık Grup Başkanı
Sn. Aydın KORKMAZ’a Kitabımızı taktim ettik.
Edirne Trakya Unviversitesi Edebiyat Fakultesi Dekan V.Prof. Dr. İlker ALP’e “Bulgaristan Türkleri Kimlik Mücadelesi” ve “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türkü ve 50 yıllık Mücadele” kitablarını taktim ettim.
Bayrampaşa Sağılık Grup Başkanlığı Organ bağışı, raporitirazları, tıbbi sekreteri Sn. Hanife ÇELİK’a
Kitabımızı taktim ettik.
İyi Parti Genel Başkan Yrd. Musafat DERVİŞOĞLU’na Kitabımızı taktim ettik.
Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı
Sn. Menderes DEMİR’i makamında ziyaret
10 Sayı 136 - Eylül 2018 10
Bulgaristan Türklerinin Sesi reportaj
Geleneksel halk kıyafetlerini restore ederek ilginç yaşam hikayelerine dokunmak Otantik Bulgar kostümleri restore eden
ressam Rositsa Radeva “her kıyafette gerçek bir hikayenin gizlendiğine” inanıyor. Kostümlere ilk ihtişamlarını geri kazandırırken her dikiş ve süslemeden kumaşa dokunmuş hislere de dokunuyor. Böylece bir gün Çepelare’den bir kadının olağanüstü yaşam hikayesiyle karşılaşıyor. Kadının “fıta” türünden önlüğü sayesinde trajik aşk dolu bir yaşantı ortaya çıkıyor.
Çepelare’li Zlata’nın hikayesi ressam Rositsa’ya Nikolay Kalayciev sayesinde ulaşıyor. Nikolay akrabası olan Zlata’nın “fıta” önlüğünü onarım için getiriyor. Ve böylece günümüze kadar gelen bir kıyafetin onarımı ile bizler bukadar çok yaşam hikayesi öğRessam Rositsa Radeva şunları paylaşırenmiş oluyoruz yor: “Kadının ismi Zlata ve 1914 yılında Ka“Bütün bunları bir zamanlar yapıldığı gibi laycievi ailesine gelin oluyor. Her genç kız gibi, o da kış gecelerinde başka işi olmadı- elde yapıyorum. Bu şekilde restorasyon biğında kendi gelinlik kıyafetini kendisi diki- liminin etik kuralına uymuş oluyorum. Onayor. Ancak evliliğinden sadece bir yıl sonra, rılan “bölge” bir gün daha güzel materyal eşi Makedonya’da bir şarapnelin ona denk bulunca değiştirilebilecek şekilde yapılıyor. gelmesiyle savaşta ölüyor. Zlata dul kalıyor. Restorasyonun ilkelerinden biri de tam buEşinin ailesinin yanında küçük oğullarını bü- dur. Bu ilke sayesinde yaptığım işi zanaatyütüyor. Bu çocuk ise bir gün Çepelare’de çılık seviyesinin üstüne çıkarmaya çalışıyohalk öğretmeni ve “100 kaba gayda” gru- rum” diye paylaşıyor. bunun kurucusu olacak.
Rositsa Radeva: “Bütün bunları bir zamanlar yapıldığı gibi elde yapıyorum. Bu şekilde restorasyon biliminin etik kuralına uymuş oluyorum. Onarılan “bölge” bir gün daha güzel materyal bulunca değiştirilebilecek şekilde yapılıyor. Restorasyonun ilkelerinden biri de tam budur. Bu ilke sayesinde yaptığım işi zanaatçılık seviyesinin üstüne çıkarmaya çalışıyorum” diye paylaşıyor. Rositsa’nın yeni hayat kazandırdığı en eski kadın kostümleri geçen yüzyılın başlarına ait. “Atölyeme hiçbir zaman tam takım kostüm getirilmiyor” diyor Rositsa Radeva. Neden erkek kostümleri yok sorusunun açıklaması da aile reislerinin kıyafetleri ile gömüldükleri gerçeğine bağlanıyor. Rositsa Radeva’ya göre, geçmişte veya günümüzde otantik halk kıyafetleri her zaman insanı onlara saygı ile yaklaşmaya teşvik etmiştir.
Bizi yok olmaktan O s m a n l ıOsmanlı’nın kurta rdı Bulgarları yok olmaktan kurtardığını belirten Bulgar tarihçi Stoyan Dinkov, AB’den sonra Asya Birliğinin kurulacağını ardından AB ile Asya Birliği’nin birleşerek Avrasya Birliği’nin ortaya çıkacağını savunuyor. ”Yeşil Bulgaristan” partisi lideri yazar Stoyan Dinkov, aynı zamanda ünlü Bulgar şair İvan Dinkov’un oğlu. Yeni çıkan ”Osmanlı – Roma imparatorluğu, Bulgarlar ve Türkler” adlı kitabında Atilla döneminden günümüze kadar genel Bulgaristan ve Türkiye tarihini ele alıyor. Kitabında genel kabul güren ”Türk köleliği” tezine ters düşüyor. Müellife güre Osmanlı İmparatorluğu Roma İmparatorluğunun devamı ve Bulgar halkı etnik kimliğini koruma konusunda zor bir süreçte olduğu halde Osmanlı sayesinde etnik varlığını koruyabilmiştir. Dinkov’a göre Osmanlı sultanları zamanın Avrupa idarecilerinden daha toleranslı bir idare sürmüştür. Dinkov Bulgaristanın Türki topluluklarla çok sağlam bir ilişki kurması gerektiğinin altını çiziyor. Ona göre dünyanın geleceği birleşmekte saklı. Avrupa Birliğinden sonra Asya Birliği’nin de kurulacağına ve sonrasında Avrasya birliğinin geleceğine inanıyor. Bulgar Gazeteci Dimitr Nikolov’un Stoyan Dinkov ile yaptığı röportajı Dünya Bülteni okurları için tercüme ettirdik… Dimitr Nikolov: Sayın Dinkov kitabınızda Bulgaristan’ın Osmanlı idaresi altına girmesinin Bulgar milletini kurtardığını öne sürüyorsunuz. Neden bu şekilde düşünüyorsunuz? Stoyan Dinkov: Şunu bilmemiz gerek, Bulgaristan büyük bir devletin parçasıydı. Dahası günümüzde var olan 52 devlet Osmanlı İmparatorluğunun idaresi altındaydı. Tüm bu devletler günümüzde bağımsız çağdaş birer devlettir. Bu devletler 400 ilâ 600 yıl arasında Osmanlının birer parçasıydılar ve aynı zamanda kendi inancını, yaşayış tarzını ve geleneklerini koruyabildiler. Osmanlı İmparatorluğu idaresi altında asimile edilen hiç bir millet yoktur. Osmanlı idaresi altına girip de Osmanlı devletinden dolayı etnik kökenini kaybeden millet yoktur. Bulgaristan’ın Osmanlı idaresi altına girmesi milletimizi korumuştur, çünkü bu sırada memleketimiz çok ağır bir haldeydi. 14. asırda çok küçük topraklara sahip, güçsüz ve üçe bölünmüş bir haldeydi. Vidin Bulgaristan’ı dediğimiz parçaya Macaristan göz dikmişti. Sırbistan ve Romanya’nın da Bulgaristan’da gözleri vardı. Eğer Osmanlılar gelmeseydi tüm zayıfların başına gelen Bulgaristan’ın da başına gelecekti.YunanistanTrakya topraklarını alacaktı. Sırbistan da bir pay alacaktı, çünkü o zamanlar onların dili bizim dilimize çok yakındı. Vidin Çarlığı da Macaristan’ın bir parçası olacaktı. Dobruca da Venediklerin idaresi altına girecekti, çünkü oranın yöneticisinin Venediklilerle çok iyi ilişkileri vardı. Bizden geriye ne kalacaktı? Hiçbir şey. Osmanlıların gelmesiyle etnik kimliğimiz tekrar sınırsız birliğine kavuştu, bu büyük Osmanlı topluluğundan bir parça olsa da. Dobruca, Tırnova ve Vidin tekrar bir bütün oldu. Bulgarların sayısı bir buçuk milyondu. 19. asrın 60lı yılarında Bulgarlar 7 milyon civarındaydı, bu sayıya Kuzey Yunanistan’daki ve Üsküp civarındaki Bulgarlar da dahildir. Osmanlı hakkında olumsuz algı olan kölelik tanımı nerden geliyor? Bu Rusya’nın emelleri sonucunda gerçekleşiyor. Ulu Ekaterina zamanında Panslavizm görüşü ortaya çıkıyor. Rusya dile dayalı, etnik kökene dayalı olmayan bir temelle Slav milletlerini birleştirmeye çalışıyor. Ruslar bizi Slav sayarak bir kültürel hücum başlatıyorlar. Ana gayeleri bu toprakları ele geçirip İstanbul’a kadar varmak. Kitlesel bir propaganda başlatılıyor, güya Bulgarlar Slav ve çok çile çekiyorlar. Fakat Bulgaristan’a Rusya’dan çok akıllı adamlar gelmiş, -onlardan biri de Dostoyevskidir– o kölelerin ne şekilde yaşadığını çok farklı bir şekilde anlatmış. Ve ben ona güveniyorum. Bulgar uyanışı bu propagandanın meyvesi mi? Evet, Bulgar uyanışı bu propagandanın ve Matsin ideolojisinin meyvesidir. Aslında bunda kötü bir şey yok, lakin bu ideolojilerin İtalya’da özel konumu vardı. Bu ideoloji bizde aynı işlevi görmedi. Matsin’in devrimci görüşleri Rusların Panslavizm görüşüyle birleşince küçük bir kaos meydana getirdi. Çoğu milliyetçi kişilerin Türkiye’ye karşı olan olumsuz tavrı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Devamı www.bghaber.org
Siz bunun sadece bizde olmadığını biliyorsunuz.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 11 Sayı 136 - Eylül 2018
Adanalıyık Allahın
adamıyıkın hikayesi
Stara Zagora’da çocuklar kentteki Üni- Asala’nın Şehit Ettiği Türk11 Diplomat Anısına Anıt
Stara Zagora “Prof. Dr. Stoyan Kirkoviç” hastanesi “Neonataloji” kliniğine iki adet yoğun bakım küvözü bağışlandı. Bağış “Jılti stotinki” (bozuk para) yardım kampanyası kapsamında çocuklar tarafından kuruş kuruş toplanan para sayesinde gerçekleşti. Geçen yıl kampanyadan toplanan para 53 191, 75 levaya( 27197.20 Euro) ulaştı ve onlarla Blagoevgrad, Karlovo, Smolyan ve Loveç devlet hastaneleri çocuk bölümleri için ekipman satın alındı.
New York’ta nüfuz cüzdanlarına kadın, erkek seçeneği dışında “X”
Türk askeri Çanakkale’de dünya ecdadına diz çöktürürken tarihler 1915’i gösteriyordu. Adanalılar savaş esnasında bir bayırda konuşlanarak siperlerine küçük mavi bir plaket takmışlardı. Bu onların düşman askerleri karşısında birbirlerini tanıyıp kamufle olabilmeleri adına dahiyane bir sırdı. Adanalılar akıl almaz bir şekilde gizlenip, usul usul düşman askerlerini öldürüyor, sonrasın da öldürdükleri askerleri onlara nazire yaşarmışcasına düşman askerlerine doğru atıyorlardı. bir süre sonra, yüzlerce askerlerini esrarengiz bir şekilde kaybeden Anzak ve İngilizler, Adanalılar savaştığı bayır boyunca siperlerinde mavi plaketin bulunduğu bu askerlerin olağanüstü şekilde kendi askerlerini öldürerek kendilerine göz dağı verdiğini fark ederek şok oldular. hal böyleyken, sözüm ona Adanalı askerlerin bulunduğu sipere yaklaşmaya korkan düşman, ” o tarafa sakın gitmeyin, onlar Tanrı’nın adamları “ diyerek geri çekilmeye başladılar. o gün 900 küsür adanalı asker kahramanca şehit olmuş, bayırın adı ” adana bayırı “ olarak anılmış, bu efsane de yıllar boyunca dilden dile anlatılarak, ” tanrı’nın adamları “ sözü Türkçe’mizle ” adanalılar allah’ın adamları “ şeklinde uyarlanmıştır. “Adana bayırı “ Çanakkale dolaylarında il ismiyle anılan ilk ve tek yer olarak tarihe geçer. Çanakkale savaşının kazanılmasında Conk bayırı, arı burnu kadar Adana bayırı da hayati önem taşır. şimdilerde o efsanevi hikayeyi yamaçlarında gizleyen bu yer, unutulmaya yüz tutan ve zaman zaman ziyaretçilerinin kendisini hatırladığı köhne bir mekan. Siz de ecdadımızın kanlarıyla yeşermiş bu efsanevi bölgeyi unutturmayıp hafızalardan silmemek adına bu yazıyı paylaşarak daha çok insanın keşfetmesine vesile olun ki, ne şartlarda bu ülkenin kazanıldığı yeni nesillerce yad edilip, ” Çanakkale ve adana bayırı ruhu “ sonsuza dek soylu bir dille yaşatılsın. ‘’Adanalıyık Allah’ın Adamıyık ‘’ 900 Adanalı şehidin kanı ile yazılmış bir kahramanlık destandır.
Amerika Birleşik Devletleri’nin NewYork kentinde, nüfuz cüzdanlarında cinsiyet bölümünde kadın, erkek bölümü dışında “X” adı altında üçüncü bir kategori eklenmesine artık imkan sağlandı. Belediye Başkanı Bill de Blasio, söz konusu yasal hükmü imzalarken, New York kenti California, Oregon, Washington ve New Jersey’den sonra bu uygulamaya geçen 5. bölge oldu. California, Oregon, Washington, daha önce kimliklerin dışında, ehliyetlerde de cinsiyet seçiminde üçüncü kategoriye imkan sağlayan bölgelere öncülük etmişi. Bu konuda kampanya sürdürenler, cinsiyetin belirlenmesiyle ilgili katı kuralların, “cinsiyet ayrımcılığını körükleyeceği” görüşü sıklıkla dile getiriyor.
Bu uygulamayla, birlikte kimliklere “M” (erkek), “F” (kadın) kategorisi ile birlikte üçüncü seçenek olarak “X” kategorisi de eklenmiş oldu. Yine uygulamaya göre, “X seçeneği için doktor raporu da istenmeyecek. Hukukçular, bu uygulamaya geçmemiş eyaletlerin “X” kategorisiyle ilgili ne tür tepki vereceği ve konunun mahkemelere yansıması halinde ne tür kararlar çıkacağı konusundaki belirsizliğin ise hala sürdüğüne önemli dikkati çekiyor.
Çin’in en zengini 39 milyar dolarlık servetiyle Alibaba Çin>in en zengini 270 milyar yuan (39 milyar dolar) kişisel servetiyle e-ticaret devi Alibaba’nın Yönetim Kurulu Başkanı Jack Ma oldu. Şanghay merkezli Hurun araştırma şirketinin yayımladığı en zenginler listesinde Ma’yı geçen yılın en zengini Çinli emlak şirketi Guangcou Evergrande CEO>su Şü Ciayin, 250 milyar yuanlık (36 milyar dolar) servetiyle takip etti. Bilişim ve teknoloji şirketi Wechat Tencent>in CEO’su Pony Ma ise 240 milyar yuan servetiyle (35 milyar dolar) listeye üçüncü sıradan girdi.
Böylelikle ilk 10’un toplam serveti yaklaşık 255 milyar dolara ulaştı. Listenin yüzde 28,7’sini kaİlk 10>un toplam serveti 255 milyar dolar dınlar oluştururken, geçen senenin en zengin kadını Öte yandan listede ilk 10’u, iki kişinin eşdeğer ser- Yang Huiyen, 22 milyar dolarlık servetiyle birinciliğini korudu. veti nedeniyle 11 kişi paylaştı.
Dünyanın ilk selfie müzesi açıldı ve dünyayı dolaşacak Amerika BirleşikDevletleri’nin Los Angeles şehrinde açılan selfie müzesi yoğun ilgi gördü. Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen cep telefonları ve onlarla çekilen selfie fotoğraflarına adanmış olan müze aynı zamanda interaktif bir modern sanat galerisi. Klasik heykellerden, film ve dizi setlerinde kullanılan eşyalara kadar birçok nesne ve tasarım ziyaretçilerin selfie çekmesi için ideal. İki aylığına açılan ve dünyanın çeşitli şehirlerini dolaşacak olan müzede selfie kültürü ve tarihçesi aktarılırken selfie çekimine ilişikin ilginç bilgiler ve istatistikler yer alıyor. Ör-
neğin müzede verilen bir bilgiye göre kadınlar erkeklerden çok daha fazla sayıda selfie çekiyor. Bu oran New York şehrinde yüzde 61 iken Moskova’da ise yüzde 82.
Siyasi ve Aktüel Gazete
BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47
İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ
Haber Sorumlusu:
D r. N e d i m B İ R İ N C İ
Av. Hasan MOLLAOĞLU
Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü:
Z i h n i K A R P AT
İstihbarat Müdürü:
Hüseyin Y I L D I R I M
Eğitim Sorumlusu:
Avşin B A L K A N
Kültür-Sanat:
İbrahim SOYTÜRK
Genel Yayın Yönetmeni
Spor Müdürü:
Serkan YILDIZ
İnternet Müdürü:
Muhammet ULUTÜRK
Genel Yayın Müdürü
Halkla İlişkiler:
N e r i m a n E . K A LY O N C U O Ğ L U
Reklam Müdürü:
Seydullah H A L A Ç
Yazı İşleri Müd.Yardımcısı Abidin KARASU
Oya CANBAZOĞLU Raziye ÇAKIR
Yayın Danışmanları:
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı
Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Prof. Dr. Hayati DURMAZ Akademi Yayıncılık A.Ş. Prof. Dr. Seçkin DİNDAR Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Dr. Erdal KARABAŞ Yazarlar yazılarından sorumludur. Metin KARAN w w w. b u l t u r k . n e t / w w w. b u l t u r k . o r g
Avusturya -Viena Almanya-Köln: Amerika-New York Belçika-Antwerpen İspanya-Madrid Kazakistan İsveç İngiltere London
: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Alaattin Gokay : Nevin BEYTULLAH : Hüseyin Hasan : Türkistan: Erkan : Seval ÖZTÜRK : Ridvan Akay Riko
B u l g a r i s t a n - Te m s i l c i l e r i Sofya:
Hikmet EFENDİEV
Blagoevrad:
Bülent MURADOV
Kırcaali: Ardino: Cebel: Plovdiv:
Mehmet TEFİK Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET İsak Yusuf KARAALİOĞLU
Smolyan:
Rufat FELETİ
Stara Zagora: Menderes KUNGÜN Loveç: Pleven: Razgrad
Emine BAYRAKTAROVA Rafet RODOPLU Levent RASİM
Silistra:
Nermin ÇAKIR
Dobriç:
Sebahattin AYYILDIZ
Ruse
Varna:
Zeki
İsmail
Mustafa İSMAİL
T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ
İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi İst. Sultangazi: ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Avcılar: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Küçükçekmece İst. Eyüp
Kocaeli:
Bursa-
- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl İzmir- - İzm. Sarnıç: - İzm. Görece: - İzm. Buca: Edirne: Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :
Sabri İSKENDER Nedim BİRİNCİ
Raziye ÇAKIR Murat YILDIZ Vildan ARDA Halil Zeytinburnu Ekrem SÜZEN Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Hasan H.KÖK Nuh Mete DENİZ Alptekin CEVHERLİ Ayşe HOCAOĞLU Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM Kenan ÖZGÜR Durmuş HATİPOĞLU Mümin GÜNEY Şevket YILMAZ Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK
“Türkiye hiçbir zaman şehitlerini unutmaz ve terörle mücadelesinde kararlıdır” BURGAZ (AA) – Bulgaristan’ın Karadeniz sahilindeki Burgaz şehrinde 1982’de ASALA terör örgütünün şehit ettiği Türk diplomat Bora Sülekan’ın Türkiye’nin Burgaz Başkonsolosluğunda kurulan anıtı törenle açıldı. İdari Ateşe olarak konsoloslukta görev yapmış olan Sülekan’ın anısına saygı duruşu ile başlayan tören, Türkiye ve Bulgaristan’ın ulusal marşları ile sürdü. Anıtın açılışını yapan Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Faruk Kaymakçı, ASALA gibi birçok terör örgütünün hedef aldığı 40’ı aşkın Türk diplomatın çeşitli suikastlarda yaşamlarını yitirdiklerini, Sülekan’ın katillerinin de maalesef hala yakalanmadıklarını anımsattı. Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Hasan Ulusoy da 36 yıl önce şehit edilen Bora Sülekan’ın ölümünün arifesinde, “İçimde bir sıkıntı var” dediğini, bir anlamda başına gelecek olayı önceden hissetmiş olduğunu kaydetti. Faruk Kaymakçı ve beraberindeki heyet, Sülekan’ın anıtına ve daha sonra şehidin, giriş kapısında öldürüldüğü evinin önüne çelenk koydu. “Türkiye hiçbir zaman şehitlerini unutmaz ve terörle mücadelesinde kararlıdır. Burgaz’daki şehidimiz Ermeni terör örgütünün eylemi sonucu yaşamını yitirdi. Ancak Türkiye bugün sadece DEAŞ, PKK, PYD, YPG veya sadece FETÖ ile değil, birçok terör örgütü il savaşan bir ülke.” Türkiye’nin terörle mücadele alanında “anahtar bir ülke olduğunu” aktaran Kaymakçı, “Türkiye bu terörle mücadele davasında giderek haklılığını dünyaya kabul ettirmeye başladı ve bütün ülkelerle, kurumlarla iş birliği giderek artıyor.” dedi. Anıttaki törene Türkiye’nin Burgaz Başkonsolosu Nuray İnöntepe, Filibe Başkonsolosu Hüseyin Ergani, Burgaz Belediye Başkan Yardımcısı Yordanka Ananieva, Azerbaycan‘ın Sofya Büyükelçiliği diplomatları ve Türkiye dostu çok sayıda Bulgaristan vatandaşı da katıldı. Türkiye’nin Burgaz Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora Sülekan, kentteki evinin önünde pusu kuran ASALA teröristlerince 9 Eylül 1982’de öldürülmüştü. Katil, Sülekan’ın sırtından vurduktan sonra, olay yerine cinayette kullanılan tabancanın yanı sıra bir eldiven ve üzerinde terör örgütünün isminin yazılı olduğu bir not bırakmıştı. Şehit Sülekan’ın anıtını Türk kökenli heykeltıraş Yüksel Müvretov yaptı.
12 Sayı 136 - Eylül 2018 12
Bulgaristan Türklerinin Sesi Dünya
Ülkede yabancı yatırımlarda çöküş yaşanıyor
Bulgaristan’da otorite sahibi ve yetkili işveren örgütü Bulgar Sanayi Odası (Bılgarska Stopanska Kamara) ülkede yabancı yatırımlar hakkında son 10 yıl için şaşırtıcı veriler paylaştı. Bu zaman içerisinde yabancı yatırımlarmutlak anlamda 10 kat, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) yüzdesi olarak ise 14 kat azalmıştır. 2007 yılı yaklaşık 9 milyar olan yabancı yatırımlar 2017’de 900 milyon avroya düşüyor, GSYİH yüzdesi olarak ise 2007 yılında yüzde 28’den 2017 yılında yüzde 2’ye düşüyor. 2018 yılının ilk yarısı için geçen yılın aynı dönemine kıyasla yatırımların daralması devam ediyor ve iki kat azalarak 487. 2 milyon avrodan 246. 2 milyon avroya düşüyor. Bulgaristan, Balkan Yarımadası’nda onunla ekonomik bakımdan benzer olan diğer ülkeler arasında yine iyi bir performans sergilemeyerek geride kalıyor. Bulgaristan, komşuları Yunanistan, Türkiye, Sırbistan ve Hırvatis-
tan arasında yatırımların hacmi konusunda da son sırada yer alıyor. Bütün bu veriler Bulgaristan’ın yabancı yatırımları çekmede bir sorunu olduğunu gösteriyor.
Arkeologlar Ruse yakınlarında Çerven kalesinde kilise keşfetti
Ülke yeterli ulusal sermayeye sahip olmadığı için, modernizasyonu, ekonomideki büyümesi ve yaşam standartlarını iyileştirmek için yurtdışından gelecek finansal enjeksiyonlara dayanıyor. Ülke dünya veya en azından kıta çapında daha büyük şirketleri çekmek için oldukça küçük bir piyasaya sahip. Sadece nüfus açısından değil, satın alma gücü olarak da küçük, çünkü Bulgaristan vatandaşları AB’de en fakir. Ortak Avrupa pazarına erişim açısından birçok kıta harici ülke için Bulgaristan’da yatırım yapmak Ortak pazara erişimi teşvik ediyor olmalı. Fakat pratikte Bulgaristan’ın en büyük yatırımcıları yine Avrupa ülkeleri oluyor.
Ruse yakınlarındaki ortaçağ kalesi Çerven topraklarında keşfedilen kilisenin arkeolojik çalışması tamamlandı. Tapınak 6,70 ila 12,80 m boyutlarında olup. Yapı işlenmiş taş bloklardan yapıl-
mıştır ve tuğla kemer ile dekore edilmiştir. Gözlemlere göre tapınağın teknolojisinin 14. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Daha geçen yılki araştırmalar sonucu küçük korunmuş freskler bulunmuştu.
Balkan göçmenleri, asırlık geleneği sürdürüyor Elza Goeva 90 yaşında da aktif resim çiziyor
Kadir ÇELİK/İSLAHİYE (Gaziantep), (DHA)- GAZİANTEP’in İslahiye ilçesinde, Balkan göçmeni muhacirler tarafından üretilen uzun süre bayatlamayan ekmek geleneğini asırlardır sürdürülüyor. İlçe merkezine 3 kilometre uzaklıkta bulunan Kırıkçalı Mahallesi’ne Balkanlar’dan 1877’den sonra başlayan göçle Bulgaristan’da gelerek yerleşen muhacirlerin torunları, kendilerine özgü, 10 gün süreyle tazeliğini koruyan ekmeği, asırlık fırınlarda pişiriyor. Mine ve Ömer Emek çifti, evlerinin önünde kendilerine has yaptıkları asırlık fırında kendi ekmek ihtiyaçlarının yanında, günlük 150 ekmek üretip 2,5 liraya satarak geçimlerini sağlarken geleneklerini de yaşatıyorlar. Mine Emek, “Atalarımızdan günümüze kadar gelen ‘muhacir ekmeği’ geleneğini eşimle birlikte yaşatmaya çalışıyoruz. Buğday unu, hazır un ve kepek katılarak kendi ekşi hamuruyla mayalıyoruz. Kesinlikle hiç-
bir katkı maddesi kullanmıyoruz. Hamurumuz yaklaşık 4 saat dinlendirdikten sonra 1 kilogram olarak hazırlayıp, odun ve bağ çubuğu ile yaktığımız biz muhacirlere özgü olan fırınımızda yaklaşık 25 dakika da pişiriyoruz. 10 gün tazeliğini koruyan ekmeği dolapta saklanması halinde 1 ay taze kalacağını belirterek, kendi ekmek ihtiyacımızın yanında günde 150 ekmek üreterek talepleri karşılıyoruz” dedi.
Başkentin “Arte” galerisi sonbahar sezonuna Elza Goeva’nın jübile sergisi ile başladı. 90 yaşında olmasına rağmen hala aktif çalışan ressam sanatın temiz, içten olduğunda insanı muhafaza ettiğini, ruhunu koruduğunu ve insana beklenmedik güç verdiğini kanıtlamış oluyor. “Arte” galerisinde Elza tarafından en son çizilmiş manzara resimleri portreler ve birkaç eski, fakat henüz gösterilmemiş resimler sergilenecek. Ünlü Bulgar ressamı rahmetli Svetlin Rusev Elza hakkında şöyle diyordu: “Elza’nın gücü, perpormansının etkisinen değil, daha çok hassasiyetindeki özgünlüğe, bu hassasiyetin manevi kalitesine bağlıdır.”
modern Bulgaristan’ın gerçek kurucuları Türk Bayrağı Bulgaristan’da Bu Kez Farklı Dalgalandı Filmimizde “105 Dakikada Sofya – Şehrin Tarihi” belgeseli,
Türk giyim kültürünü bugüne kadar bir çok farklı ülkede sayısız defileyle tanıtan Modacı Ahmet Özceyhan, geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği defilelerle Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da bayrağımızı dalgalandırdı. Ülkenin eski Kralı, Kraliçesi ve Cumhurbaşkanının eşinin katıldığı defilelerde; Özceyhan’ın tasarımları ayakta alkışlandı. Uluslararası defilelerle son yıllarda adını sıkça duyuran Modacı Ahmet Özceyhan, geçtiğimiz günlerde Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da ardı ardına 2 özel defileyle yeni koleksiyonunu siyaset, iş ve sanat dünyasından 400’ün üzerinde seçkin konuğa sundu. Türkiye Cumhuriyeti Sofya Büyükelçiliği işbirliği ve misafirperverliğinde gerçekleşen bu organizasyonların asıl amacı ise iki komşu ülke arasında sosyokültürel bir köprü inşa etmekti. Cumhuriyet tarihinde bir ilk olan bu özel organizasyona Bulgaristan eski Kralı ve Kraliçesi, Cumhurbaşkanı Eşi ve bir çok seçkin konuk katılım sağladı. “Bulgar ve Türk kültürlerinden büyük ilham aldım” Defile sonunda kraliyet ailesi ve siyasetin önde gelen simaları tarafından ayakta alkışlanan Türk Modacı Ahmet Özceyhan, şunları kaydetti: “Ortak Geçmiş, Birlikte Gelecek adlı bu özel koleksiyonumuzda; yüzyıllar boyu birlikte yaşamış olan Bulgar ve Türk kültürlerinden büyük ilham aldım. Tasarımlarımız arasında eski Türk motiflerinin işlendiği ceketleri, Bulgar nakışlarının ve madeni Bulgar paralarının yer aldığı kaftanları, el dokuması ketenlerimizi, ipeklerimizi görmek mümkün. Koleksiyonun özel bir parça-
sını oluşturan Gaziantep’in ünlü el dokuma kumaşı ’kutnu’yu da tekrardan hayata kazandırdık. Tarihin tozlu raflarından unutulmaya yüz tutmuş kültürel değerlerimizi gün yüzüne çıkardık, tüm kumaşlarımızı ve ortak motiflerimizi modernize ederek 21.yüzyıla uyarladık. Bugün bir kadın, dünyanın her yerinde bu modernize edilen giysileri günün her saatinde rahatlıkla giyebilmekte. Öte yandan, ülkemizi, bayrağımızı ve kültürel değerlerimizi temsil etmekten son derece gururluyum. Türkiye Cumhuriyeti Sofya Büyükelçimiz Hasan Ulusoy ve kıymetli eşi Didem Ulusoy’a bu özel organizasyon için sarf ettikleri çaba ve özverileri için ayrıca şükranlarımı sunarım.” Büyükelçi Hasan Ulusoy, “Kıyafetlerdeki desenler sadece desen değil, kültürel kodları da yansıtan sosyolojik değerlerimizdir. Desenlerdeki benzerlikler geldiğimiz günden beri dikkatimizi çekmekteydi, ataları bu topraklardan olan eşimin özellikle dikkatini de çekmişti. Bunları bir araya getirip, ortak yaşama kültürünü bir de moda alanında nasıl gösterebiliriz diye bir düşüncemiz oldu” diye konuştu. Büyükelçi Ulusoy’un eşi Didem Ulusoy ise bu defile ile iki halkın ortak değerlerini yeniden hayata kazandırmak istediklerini, yeniden güçlü bağlarımızın olduğunu hatırlatmak amacında olduklarını belirtti. Ulusoy, gelecekte gerçekleştirecekleri bu tür sosyokültürel projelerin, Türk ve Bulgar halklarını her zamankinden çok daha fazla birbirlerine yakınlaştıracağını da sözlerine ekledi.
bugünkü başkentimizin sekiz bin yıllık tarihini belirleyen en önemli olayları anlatıyor. Bu zaman yolculuğunda arkeolojik keşifler, uygun kentsel gelişim kararları, mimari ve sanatsal başyapıtlar, bilimsel alanda üstün başarılar ve en nihayet bunların arkasında duran kişiler ön plana çıkmaktadır. Film, bundan yedi yıl önce antik kentin tarihi ve kültüründen kayda değer anlar, efsaneler ve eserler sunma fikriyle başlayan “5 dakika Sofya” belgesel dizisinin bölümlerinin bir geliştirilmiş versiyonudur. “Ve bu beş dakikalık film kareleri her bir detayın görüldüğü bir saat atölyesine benzerken, uzun metrajlı film genişçizgileriyle uydu görüntüsünü andırıyor” diyor yönetmen Kamen Vodeniçarov. Ekibi belgesel ve oyunculuk arasında sözüm ona “dokufiction”, yani animasyon, belgesel görüntüleri ve fotoğraflar kullanarak tarihsel figürleri canlı gibi gösteriyor. Başlangıçtaki görüntü, M.Ö. 6000 öncesi Slatina semtinden antik yerleşim yerine ait kalıntılardan, son kare ise günümüzdeki metro, sokaklar ve inşaatları gösteriyor. Filmde 77 aktör tarihsel figürleri canlandırıyor – Roma İmparatoriçesi ve Serdika’nın himayecisi Julia Domna, şehri Bulgaristan sınırları içine alan Han Krum, Birinci Bulgar Çarlığının ilk yapılarını inşa eden Han Omurtag, Rönesans öncesinden bize Boyana Kilisesi’ni miras bırakan Sevastokratör Kaloyan, özgürlüğüne yeni kavuşan devletin başkenti olarak Sofya’yı öneren ünlü tarihçi prof. Marin Drinov ve başkaları. Bunların arasında Özgürlük havarisi Vasil Levski de var. “Levski’nin imajını ekrana taşımak her zaman bir risktir. Yaşam yolculuğu Sofya’da sona eriyorDragalevski manastırında devrim komitesini kurduktan sonra, daha sonra konakta idam cezası alıyor,” diye anlatıyor yönetmen Kamen Vodeniçarov ve Levski’nin rolünde genç aktör Sevar İvanov’u göreceğimizi ve onun Levski’ye gerçekten çok benzediğini ekliyor. Vodeniçarov, ülkenin ulusal egemenliğini kazanmadığından önce dikkat çekici bir gerçeğini hatırlatıyor: “Filmimiz Sofya hakkında ve modern Bulgaristan’ın gerçek kurucuları ve yurtseverlerini gösteriyor. Bulgar Uyanış döneminde
ve kölelik şartlarında bizim ecdatlar eğitime büyük önem veriyormuş. İlk kız okulu Nedelya nine tarafından Sofya’da “Svetlina” okumaevinde açılmış. Günümüzde de kızların eşit eğitim hakları için mücadele eden halklar var olduğunu biliriz. Biz ise buna 1852 yılında ulaşmışız. Eğitime, Avrupa kültür değerlerine ulaşma hedefi kilise ve okullar sayesinde halka çok erken dönemde aşılanıp, bu bir çok insanın ortak eylemi olmuştur. ” Film aynı zamanda başkentin son tarihini de anlatıyor. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra adalet hayalleri ve aşırı beklentileri de… Ancak son zamanda gözlenenaşırı milliyetçilikten uzak olduğunu izah ediyor Vodeniçarov: “Her yerden taşan sözde vatanseverlik filmde kesinlikle yok. Tam tersine, modern Bulgaristan’ın gerçek vatanseverlerini göstermeye çalıştık. Bunlar, Avrupa ve Rusya’da eğitim gören, yeteneklerini şehrin gelişmesinde kullanan, İkinci Dünya Savaşı arifesinde Sofya’yı bir mimari harikaya dönüştüren, başkente “Küçük Viyana” denmesine katkıda bulunan insanlardır. Maalesef şehir hatalı bir karar sonucunda bombalanıyor ve yıkılıyor, ve sonra tamamen farklı bir yöne doğru gelişiyor ve korkunç bir kadere sahip oluyor. Ancak tarih böyle tekerrür eder– şehir sürekli yukarı ve aşağı doğru bir spiral içinde hareket eder ve ekonomi kalkınınca insanlar iyi yaşar, aniden de her şey yok olabilir. Ve unutmayın ki, bu iniş ve çıkış döngüleri şimdi de devam ediyor, bu yüzden sadece aşağıda ve çiğnendiğimizde değil, aynı zamanda oldukça iyi yaşadığımızda da güçlü olmalıyız ve saçmalıklara odaklanmamalıyız.”
Bulgaristan Türklerinin Sesi 13 Sayı 136 - Eylül 2018 Türk Dünyası
Dr. Nedim BİRİNCİ Balkanlar’da ve Bulgaristan’da Türk Varlığı
İsmail Cingöz Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı, BULTÜRK Derneği Ankara Temsilcisi Kök itibariyle Türkçe olan “Balkan” kelimesi Batılı yazarları rahatsız etmiş olacak ki, son zamanlarda Türkçe kökenli bir kelime yerine “Güneydoğu Avrupa” şeklinde tanımlamaya gayret ettikleri görülmektedir. Çünkü geri planda Türk ve Müslüman imajından rahatsızlık duydukları anlaşılmaktadır. Zira Avrupalılar bile XIX. Yüzyıla kadar bu bölge için “Avrupa Türkiye’si” veya “Avrupa’daki Türkiye” tabirini kullanmaktaydılar (Şaybak, 2006: 50-52). Çünkü bölgede yoğun bir Türk nüfusu bulunmaktaydı. Türklerin Balkanlara ilk gelmeleri Osmanlı dönemi ile değil çok daha önceden Hazar ve Karadeniz’in kuzeyinden olduğu bilinmektedir. Türklerin Batı Kolu olan İskitlerin II. Yüzyılda Orta Asya’dan başlattıkları ilk göçlerini Hun Türkleri IV. Yüzyılda, Avar Türkleri V. Yüzyılda, Peçenek Türkleri IX. Yüzyılda ve Kuman (Kıpçak) Türkleri XI. Yüzyılda devam ettirdiler (Atun, 2009; Toksöz, 2011). Ayrıca ilk gelen bu Türk boyları içerisinde Bulgar, Oğuz ve Ogur (Utrugur) Türklerinin de bulundukları bilinmektedir. Fakat bu Türk boylarının büyük bir çoğunluğu zamanla Hıristiyanlığı benimseyerek Turan ve Ural bölgelerine ait dillerini terk ederek Slavlaşmışlar ve benliklerini kaybederek asimile oldular (Şaybak, 2006, 58; Nuri, 2013). Çünkü Batı’ya göç eden bu Türk boylarından sonra bölgeye yoğun bir Slav göçü yaşanmıştır (Tikici ve diğ., 2008). Divânu Lügati’t Türk’te “Rum yakınında oturan Türklerden bir bölük” şeklinde tasvir edilen Peçenek Türkleri Bizans ile ilişkileri neticesinde 1071 Malazgirt Meydan Muharebesinde Bizans ordusu içerisinde yer almıştır. Fakat savaşın devamı esnasında savaştıkları kişilerin Türk olduklarını anlamaları ile saf değiştirmeleri, Büyük Selçuklu Devletinin yani Sultan Alparslan’ın zafer kazanmasında etkili olmuştur (Nuri, 2013). 1091 yılına kadar varlığını sürdüren Kuman-Peçenek Türk Federasyonunun dağılmasının ardından Trakya ve Rodoplar, Makedonya ile Bulgaristan’ın dağlık kesimlerinde kalan ve Osmanlı Devleti’nin 20 Ağustos 1389 tarihinde I. Kosova Savaşı ile bu bölgeyi fethetmesine kadar Şaman dinine bağlı olarak yaşayan Kumanlar, fetihten sonra kendi istekleri ile gönüllü olarak İslam Dinine geçtiler (Toksöz, 2011). Türklerin Balkanlara Karadeniz’in kuzeyinden geçişinden sonra Anadolu üzerinden geçişleri bazı kaynaklarda üç farklı şekilde gösterilmiştir; Birincisi 1065 yılında Konya bölgesin gelerek yerleşen 55-60 Bin civarında Müslüman Yürük-Türkmen nüfusu Dedeağaç, Kavala ve Selanik üzerinden deniz yolu ile Batı Trakya, Rodoplar ve Makedonya bölgelerine Bizans yöneticileri tarafından yerleştirilerek iskan edilmişlerdir (Nevrezova, 2006: 28). İkincisi Osmanlı Devleti’nden 11 yıl önce Aydınoğlu Umur Bey tarafından gerçekleştirilmiştir. 1341’de Bizans İmparatoru III. Andranikus’un ölmesi üzerine yaşanan taht mücadelesinde Kantakuzen’e yardım için Umur Bey donanma ile Rumeli’ye geçmiştir (Toksöz, 2011). Üçüncü olarak Osmanlı Padişahı Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Süleyman Paşa 1352 yılında Gelibolu Yarımadasına geçerek bir yıl içerisinde Tekirdağ bölgesini fethetmeyi başarmıştır. Orhan Gazi’den sonra tahta geçen Sultan I. Murad dönemi ile birlikte düzenli ordularla yürütülen fetih hareketi ile 1361’de Edirne, 1362’de Filibe, 1364’de Stara Zagora (Zağra) ele geçirilmiştir. Daha sonraki Padişah Yıldırım Bayezid ise 1395’de Bulgarların o zamanki başkenti Tırnova’yı fethetmesi ile Bulgaristan’ın tamamen Osmanlı egemenliğine dâhil olması ile Osmanlı adalet ve hoşgörü dönemi de başlamış (Konukman, 1990: 20), bölge tamamen Osmanlı denetimine geçmiş ve 559 yıl adalet ve hoşgörü ile yönetilmiştir (Atun, 2009). Bu kadar uzun bir süre bölgeye hâkim olan Türk ve İslam unsurunun bölgedeki Hıristiyan ve Yahudi halklarını da zamanla etkilemiş olduğu görülmektedir. Osmanlı Devleti’nin hâkim olduğu dönem içerisinde Türk kültürüne ait önemli eserlerin inşa edilmesi Hıristiyan halkının kültürünü de etkilemiştir. Camiler ve medreselerin yanı sıra imara da önem verilmiş, yollar, köprüler, hastaneler, han, hamam, kaplıca, ılıca, kervansaray, saat kuleleri, imaret, türbe, çeşme, bedesten, kütüphane gibi 15.787 adet mimari eser Balkanlara inşa edilmiştir. Osmanlının sadece dini eserler inşa etmemesi bölgede asimilasyon amacını gütmediğinin bariz bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir.
Devamı www.bghaber.org
Sof ya Ruhban Okulu 115 yaşında Sofya Ruhban Okulu açılışının 115. yıldönü-
münü kutluyor. 1903 yılında şehir idaresi tarafından verilen arazi üzerine inşa edilen Ruhban Okulu bir nevi Samokov Ruhban Okulu’nun misyonunu devralmıştır. Onlarca yıldan beri, ilahiyat eğitimi dışında öğrenciler farklı kilise sanatları dallarında da yetenek geliştiriyorlar. Bütün bu yıllar boyunca, savaşlar ve ateizm döneminde yaşanan zorluklara rağmen öğrencilerin öğrenim ve eğitimlerinde durmadan Ortodoks değerlerin özü ve gelenekleri izlenmektedir. Bulgaristan Komünist Partisinin iktidara gelmesinden birkaç yıl sonra, 1950’de Sofya Ruhban Okulu binaları “Pionerler Sarayı” olarak kullanılmaya başlanır. Ruhban okulu ise Çerepiş Manastırına (Çerepişki Manastir) taşınır ve 1990 yılına kadar orada hizmet verir. Ruhban Okulu Rektörü Arşimandrit Pahomiy şunları paylaşıyor: “Gerçekten de, bu okula giden herkes “Ruhban Okulu’ndan mezundur” damgası ile damgalanır. İktidar, çocukların ailelerini geçim kaynakları, işleri olmayacağına ve birçok kişi gibi zülüm göreceklerine dair tehdit ederek çocukları okuldan koparmaya çalışmıştır. Ancak bu okula gidenler içlerinde gerçek ve samimi bir şekilde bu yolda yürüme arzusunu taşır. Kilisenin kuruluşundan bugüne kadar, kötü güçlerin ne kadar da inanca karşı mücadele ettiyseler de, inananların sayısı o kadar çok artmıştır.” Uzun yıllar hüküm süren ateizm döneminden midir, yoksa değerler sistemini değiştiren insanın maddiyata yönelik arzularından mıdır, günümüzde manevi hayata yönelik eğilim azalmaktadır. Arşimandrit Pahomiy’ e göre: “Gençler için şu anda zor bir dönemdeyiz. Gerçeği ararken şaşırıp yolda kaybolmaları büyük olasılık. İnanç kişinin seçimidir, insan ve Tanrı arasında bir gizemdir. İnsanın kalbinde olan bir şeydir bu!” Zorluklara rağmen, Sofya Ruhban Okulu öğretim görevlileri, öğrencileri arasında inanca karşı ilgiyi uyandırmayı ve kalplerindeki maneviyat ateşini canlı tutmanın yolunu öğretmeyi başarırlar. İlahiyat okulu, yüz yıldan fazla öğrencilerin ahlaki ve manevi eğitimindeki gelenekleri korur. Sofya Ruhban okulu. Ruhban Okulunda şu anda 100 erkek öğrenci eğitim görmekte. Yeni eğitim yılında kayıt yap-
İç İşlerine Karışmak Nedir?
tıran öğrencilerin sayısı ise sadece 15. “Önemli olan, onların zorlama hissetmeden, kişisel ve samimi istekleriyle yürümeleridir” diyor Arşimandrit Pahomiy ve devam ediyor: “Öğrenciler günün 24 saati, haftanın 7 günü okulda. Sadece öğrenimleri değil, ahlaki eğitimleri de öğretmenlerin görevidir.Bizler ebeveyn vazifesini de üstlenmiş durumdayız. İyi bir altyapımız, çocukların dinlenip doğa içinde ders yapabilecekleri parkımız var. Ücretsiz kitaplar, ücretsiz yemekhane ve pansiyon hizmetleri de sunuyoruz. Burada bizim sunduğumuz şartlar çok az okulunsunabileceği şartlardır. Tabi ki, yıllar boyunca iyi sonuçlar veren okulun kuralları da önemlidir. O nedenle, bizler de çocuklar için iyi ve yararlı olan bu geleneği koruyoruz.” Ruhban Okulunda öğrenci olan Anton ve Asen’ e göre okulun katı kuralları ve prensipleri insan ruhunu eğitiyor. “Öğretmenler tarafından baskı yok, herkes birbiriyle ilgileniyor. Büyük bir aile gibiyiz” diye paylaşıyor iki öğrenci ve yeterince boş zamanları olduğunu ekliyorlar. Derslerden sonra da futbol antremanlarına katılıyorlar, hatta sık sık evlerine bile gidebiliyorlar. Hocaları Meletiy şunları ekliyor: “Sürekli gençlerle ilgili dinlediğimiz bu problemlerin, madde bağımlılıkları v.s. ardında gençlerin bir varoluş nedenleri olmama sorunu yer almaktadır. İlahiyat okulunda, her şeyden önce öğrencinin hayatı ve yaşamın manası arasında bir bağ kurmaya çalışıyoruz. Yaşamın anlamı ise bizim için İsa’dır. Bu büyük umutlar veriyor.” İlahiyat Okulundan mezun olan öğrencilerin illa da din adamı olmaları gerektiği anlayışı yanlıştır. Öğrenciler laik eğitim alıyor. Rektör Arşimandrit Pahomiy’e göre bu okulda en önemlisi öğrencilerin iyi ve klasik bir ahlaki eğitim almalarıdır.
Yüksek eğitimde nitelik pahasına nicelik ön planda
1 Ekim’de Bulgaristan’da akademik yılın açılışı yapıldı. Ülkenin 55 üniversitesinde 300 bin öğrenci eğitime başladı. Bu sene devlet tarafından finanse edilen 70 binlik kontenjanın sadece 55 bini doldu. Ülke nüfusunun sadece 7 milyon olmasına karşın, üniversite eğitimi alanların ve üniversitelerin sayısı ilk bakışta etkileyici görünüyor. Ancak tam da öyle değil, çünkü Bulgaristan Avrupa’da kabul gören yüzde 40 oranında üniversite mezunu seviyesine henüz ulaşamamıştır. Şimdilik ülkemizde bu oran yüzde 30. Halkımız her zaman çocuklarının iyi eğitim almasına dikkat etmiştir. Komünizm döneminde, fiziksel emeğin ön planda olduğu, proletarya diktatörlüğü zamanlarında halk arasında şöyle bir anekdot dolaşıyordu: Çalışmamak için, okumak lazım. Komünizmden demokrasiye doğru yaşanan çalkantılı ve tartışmalı geçişin başlangıcında saldırgan, ilkel, okuma yazma bilmeyen ve yapılı gençlerin kaba güç ile yasadışı yollardan herkesin kıskandığı ölçüde varlık edindiği zamanlarda bu anekdotun anlattığı gerçeklik yerini başka bir gerçekliğe bıraktı. Her hangi bir eğitim almadan da zengin olunabileceği görüldü. Bugünün gerçekliliği tartışmalı. Üniversite diplomasının saygınlığı yetkililerin resmi politikası sayesinde bir ölçüde yeniden inşa edildi. Eğitim Bakanlığı her yıl devlet üniversitelerinin farklı ana dallarında yeni kayıt yaptıracak öğrenciler için kontenjan ilan ediyor.Ancak bu kontenjanın doldurulduğu çok nadir görülüyor, çünkü ya “gerçekçi” değil, ya da ilan edilen bölümler öğrenciler arasında prestijli görülmüyor. Diğer yandan, üniversiteler mümkün olduğunca fazla öğrenci kabul etmek istiyor, çünkü devlet yar-
Dr. Nedim BİRİNCİ
dımları öğrencilerle birlikte geliyor. Ne kadar çok öğrenci olursa, o kadar çok para! Bu açıdan üniversiteler için özellikle değerli olan ülkede paralı eğitim gören 14 000 yabancı öğrencinin mevcudiyetidir. Bulgar yüksek öğrenim diploma sahiplerinin sayısını artırmayı amaçlayan politika farklı sonuçlar doğurmaktadır, çünkü kalite yerine niceliğe dayanmaktadır.Çoğu kez eğitim motivasyonu düşük öğrencilerin sistemde yer almaya devam etmesi nedeniyle eğitim kalitesinin düştüğü gözlemleniyor. Burada belki de, Bulgaristan’da yüksek öğrenimin uluslararası derecelendirmede büyük reytingi olmadığının da söylenmesinde yarar var. En eski ve hala en prestijli üniversite Sofya “Aziz Kliment Ohridski” Üniversitesidir. 130 yılda bu üniversite 300 binden fazla öğrenciye eğitim vermiştir. Ancak, Sofya üniversitesi URAP (Üniversitelerin Akademik Başarı Notu) sıralamasında 2017/2018 eğitim yılı için 855.sırada yer alıyor. Uzun süredir, yüksek öğretimin ekonomik ve sosyal gerçeklik ile yeterince uyumlu olmadığı söyleniyor. Bilinen ve kendini kanıtlamış işadamları ve sanayicilerin yüksek öğretim kurumlarında pratik bilgi ve beceriler üzerine ders vermelerinin kararlaştırılması tesadüfi değildir.
Konu: Kimliği olmayan bir topluluğun devleti olabilir mi? 80 etniğin, 80 dilin, 4 dinin – İslam, Ortodoksluk, Doğu Ortodoksluk, Katoliklik – ve 11 devletin olduğu Balkanlar’da siyaset kazanları taşarak kaynamaya devam ediyor. Rumeli ve Balkanlar’dan sonra, yeni adı Güney Doğu Avrupa olan yarımadaya ilgi arttı. 14 Eylülde ABD Dış İşleri Bakan Yardımcısı Miçil Üsküp’e indi. “Oyunuzu veri ve bu işi bitirin!” diyecekmiş. Değişecek olan ise, Yunanistan’ın isteği üzerine Makedonya Cumhuriyetinden “Kuzey Makedonya” yapmak. Aklımın ermediğiyse şudur. Şu Mikçel’in sözü Makedon halkına geçiyor da, Yunanistan iktidarına neden geçmiyor. “Siz Makedonların iç işlerine neden karışıyorsunuz?” Neden demiyor. Osmanlı devletine (1878 – 1885) bağlı bir eyalet olan Doğu Rumeli anısı canlı olduğundan olacak, bu coğrafya bölgesine “Doğu Balkanlar” demeden, doğrudan “Batı Balkanlar” terimi ortaya çıktı ve özellikle 2018’de siyasete hızlı girdi. Hırvatistan ve Karadağ’dan sonra bölge ülkelerinin NATO ve Avrupa Birliği’ne çekilmesi çok aktüel oldu. 2018 Eylül’ünde Batı Balkanların büyük yarası sanki Makedonya Cumhuriyeti! Güney kesimi Yunanistan’da, doğusu da Bulgaristan’da olan Makedonya coğrafyasında 1991’de kurulan Makedon devletinin 1993’te Birleşmiş Milletler üyeliği Eski Yugoslavya Cumhuriyeti Makedonya adıyla yapıldı. 2005 yılında Avrupa Konseyi’ne (AK) tescili ise Makedonya Cumhuriyeti adıyla gerçekleşti. Bugün bu ülke Kuzey Atlantik Paktı – NATO- ve Avrupa Birliği – AB – üyeliğine adaydır ve özel ilgi görüyor. Bu yolda Makedonya Cumhuriyeti’nin devlet ismi, tarihi, anayasası, dili, dini gibi büyük engeller var. Ne var ki hayaletle konuşurken ve Selanik mitinglerinde yumruk sallarken Makedonya toprakları baştanbaşa “bezim” diyen Yunanlar için sorun noktalanmamıştır. Atina hükümeti, NATO ve AB’ye girebilmeniz için bir devlet adı olan Makedonya Cumhuriyeti’nin (M.C.) yeni bir isimle, örneğin “Kuzey Makedonya” ile değiştirilmesini ve bu yeni ismin anayasaya girmesini istiyor. Üsküp merkezindeki Aleksandır Makedonski (Büyük İskender) anıtının kaldırılması, bölünmüş ana yol, uçak alanı, semt, meydan ve sokak adı olarak kullanılan “Makedonski” adının her yerden sökülüp değiştirilmesi vb istekleri de var. İki ülke arasında 2 ay önce imzalanan bir anlaşmada bu konularda anlaşmaya varıldı. Ne var ki bu anlaşma Üsküp meclisinden geçmedi. Meclis değişikliği onaylamadı. Bu ayın sonunda yapılacak referandumda “Kuzey Makedonya” ismi halk tarafından kabul edilmezse, Makedonya’nın Batı dünyasına katılması, NATO ve AB hayali ve bunlarla birlikte Bulgaristan ile imzalanan dostluk ve işbirliği anlaşması çöpe atılabilir. 1912-13’te Osmanlı’dan kopan Makedonya topraklarının Bir kısmı Yunanistan’a, bir kısmı Bulgaristan’a, daha büyük kısmı da Sırp Çarlığına kaldı. Sırplar, Makedon okullarında Sırp kimliği yaratmaya çalıştılar. 1942’de Ege Denizine çıkan Nazi Almanya’sı Üsküp’e kadar Vardar nehri boyu ile Ege bölgesinin idaresini Bulgar Çarı idaresine bıraktı. Okullarda ve halk arasında Makedon dili yasaklandı, Bulgar kültür ve gelenekleri dayatıldı. Bu zulüm 1944 yılının yarısına kadar sürdü. 1945 yılında Bulgaristan’ın Makedonya siyaseti 180 derece değişti. “Balkan Federasyonu” siyaseti körüklendi. Pirin Bölgesinde yaşayan Makedonlara Makedon kimliği verildi, Makedon okulları, kültür evleri, tiyatro ve kütüphaneler açıldı. Makedonca gazete ve dergiler çıktı, kitap basıldı. 1948 yılında Pirin Makedonya’sı toprakları, Sırp sınırı boyunda Bulgarların yaşadığı bölgeyle değiştirilmek istendi. Olmadı. Ardından birdenbire olmak üzere Makedonya toprakları federal bir bölge olarak Mareşal Tito yönetimindeki Yugoslavya Federatif Cumhuriyeti sınırları içinde kaldı ve bu durum 1991’e kadar sürdü. Makedonya topraklarında Bulgarlara düşman bir kimlik yaratılabildi. 1 Ağustos 1991’de Cumhurbaşkanı Dr. Jelü Jelev’in imzasıyla Bulgaristan Makedonya devletinin bağımsızlığını tanıdı. Ne ki Makedon dilini ve Makedon milletinin kimliğini tanımadı. Ardından Bulgar Makedon uzmanları “Makedon tarihini tanımayız” dediler. Hendek görmüş eşek gibi kendilerini geri çektiler. 27 yıl önce, Makedon – Bulgar ilişkilerinin tam ortasına, yerinden tepişmez eriyip gitmez bir buzdağı gibi yerleşen bu gerçek,
Devamı www.bghaber.org
14 Sayı 136 - Eylül 2018 14
Bulgaristan Türklerinin Sesi Geziler Türk Dünyası
İbrahim SOYTÜRK “Bağımsızlık”
Gençler berberlik geleneğini canlandı-
Günü Konu: Bağımsız mıyız? Bağımsız olmak ne zor işmiş… Bulgaristan “bağımsızlığının” 110. Yılını andı. 3 gün Milli tatil ilan edildi. 22 Eylül 1908’de Veliko Tırnovo kentindeki bir kilisede “Bağımsızlık Manıfestosu” (Bildirisi) okunarak, Bulgar Prensliği 1878 Berlin Konferansı Anlaşmasını bozdu, Prensliği attı, Çarlık ilan etti. Sultanın politik ve idare yönetiminde bulunan, 6 Eylül 1885’te ilhak ettiği “otonom” bölgeyi -Doğu Trakya’yı da – Çarlığa kattı. Böylece Bulgaristan kendisine vergi verdiği Osmanlı devletinden bağımlılığını kopardı. O güne kadar Prenslik topraklarındaki Doğu Demiryolları şirketinin mal sahipliği korunuyordu. Başbakan Al. Milanov ve 7 bakan imzasını taşıyan “bağımsızlık” ilanı 22 Eylül 1908’de yürürlüğe girince Prens Ferdinand Çar oldu ve Bulgar devleti kendi iç ve dış siyasetini izleyeceğini dünyaya bildirdi. Belin Antlaşması (1878) Kararları bozulduğu için (1908 – 1909) Balkan Bunalımı baş gösterdi. Büyük devletler Bulgar bağımsızlığını önce tanımadılar. Bulgar-Türk ilişkileri bozuldu. “93 Harbi” – 1877-78 Rus-Osmanlı Savaşı borçlarının ödenmesinden doğan malı sorunlar, 1909 Rus-Türk Protokolü; 1909 Bulgar-Türk Protokolü ve 1909 Rus – Bulgar Protokolü ile çözüldü. Bu belgelerle Rusya Osmanlıdan aldığı savaş tazminatlardan vazgeçti. Bulgaristan Rusya’ya 75 yılda 82 milyon Frank ödemeyi kabul etti. Bu münasebetle Veliko Tırnovo Baş Piskoposu “bağımsızlık” günü konuşmasında şöyle dedi: , “Osmanlı Sultanları 515 yıl süren beraberlik esnasında Bulgarlara karşı anlayışlı davrandı. Fakat yerli Türkler, Çerkezleri, Dağlıları ve başka güçler kiralayıp Bulgar halkına çok zülüm ettiler.” Ferdinand adına okunan BULGAR HALKINA MANİFESTO’DA Çarlık tebaası olan Türklerden, Pomak, Çingene ve diğer Müslümanlardan, onların haklarından, özgürlüklerinden ve statüsünden 110 yıl önce tek söz edilmezken, V.Tırnovo, Sofya, Plovdiv ve diğer şehirlerdeki anma törenlerinde de asla bu konuya değinilmedi. Aslında 1945-1990 yılı arasında bu bayramın kutlanması yasaktı. Bu konuda, Bulgar basınında bazı analiz yazıları çıktı. Araştırmacı tarihçi Tsoço BoLYARSKİ kaleminden çıkan BAĞIMSIZLIĞININ TANINMASI İÇİN BULGARİSTAN EGEMENLİĞİNİNDEN RUSYA LEHİNDE VAZGEÇTİ Başlıklı yazısını dikkatinize sunuyoruz. Yazar Ts. Bolyarski kimdir? 1973 – 2006 yılları arasında Bulgar devlet ve merkez arşivinde yönetici konumunda görev alan yazarın, Bulgar sosyalistlerinin Rusya politikası ve sorunlarına adadığı 2 ciltlik “Rusya’nın Öldürücü Bulgaristan Siyaseti” büyük ilgi gördü. Devamı www.bghaber.org
Sevilcan YÜCE Memleket Sevgimden Perdeler
Konu: Ruhunda yenilmezlik olan bir halkım var.
Berberlik, Bulgaristan’da uzun geçmişi olan bir zanaattır, fakat geçen yüzyılın 90’lı yıllarından sonra piyasa genellikle kadınlara hizmet veren güzellik salonlarıyla dolunca berberlik mesleği kaybolmaya yüz tutuyor. Günümüzde de çoğu erkek tıraş olmayı ve sakalını şekillendirmeyi evde yapmayı tercih ediyor. “Tam da bunu değiştirmek istiyoruz! Erkeklerin de daha tarz ve daha erkeksi görünebileceklerini göstermek istiyoruz. Karşılığında daha iyi bir görünüş elde etmek için erkekler bazen de biraz para ve zaman ayırmaları gerekiyor” diye anlatıyor Sofya’da bir berber salonu sahibi ve yöneticisi olan Kiril Moskotov. Kiril Bulgaristan doğumlu, ancak uzun yıllar Ukrayna’da yaşamış. Pazarlama alanında meslek sahibi, IT uzmanı olarak çalışmış. Ve bir an geliyor, hobisini mesleği yapmaya karar veriyor. “Babam Besarabya bulgarıdır. Her zaman Sofya’ya veya Bulgaristan’ın başka bir büyük şehrine gelmek istemişimdir. 2015 yılında başkente geldiğimde burasının yaşamak istediğim yer olduğunu anladım. Buraya taşındığımda modern tıraş yaptırabileceğim bir berber salonu, berber ustası bulamadım. Piyasada böyle bir şey yoktu. Ve kendi kendime şu soruyu sordum: Sofya’daki erkeklerin tarzı, görünüşü için çalışacak kişi neden ben olmayayım?” Kiril Moskotov’un mekanı sadece tıraş olabileceğiniz bir berber salonu değil. Burda özel bir atmosfer hakim, erkeklerin tercih ettiği rok ve hip-hop müziği çalıyor ve sadece erkek kozmetik ürünleri sunuluyor. Kiril Moskotov anlatıyor: “Berber salonumuz bir erkeğin bir saat vakit geçirip pişman kalmayacağı bir yer olmasını istiyoruz. Ve buranın ziyaretçilerin
gelip sadece bir hizmet alacağı bir yer değil, rahatlayacakları bir yer de olmasını arzu ediyoruz. O yüzden her zaman ek hizmet olarak bir kader viski, bira veya kahve ikram ediyoruz. Masanın üstünde her zaman erkek dergileri bulunduruyoruz.” Berber ustaları müşterilere sadece kendileri için hangi tıraşın iyi olacağını değil, onların tüm tarzı hakkında bilgi de veriyor. Örneğin kişi sakal bırakırsa yakışır mı, uzun saç mı daha iyi olur ya da kafasını tamamen mi tıraş etmeli. Kiril Moskotov’a göre “Sakal bırakmak bir moda”. Onun öznel bakış açısına göre erkeklerin yüzde 80-90’ı sakal bırakınca daha iyi görünüyorlar. “Sakal sadece erkeğe özgü bir şey olmakla kalmıyor, onunla yüzünüzü de şekillendirebilirsiniz. Yüzünüz çok zayıfsa, sakal bırakarak yüzünüzün daha geniş, daha geometrik görünmesini sağlayabilirsiniz. Çoğu insan sakal bırakınca her sabah tıraş olmaları gerekmeyeceğinden dolayı zaman tasarrufu yapacaklarını düşünüyor. Bu oldukça yanlış bir düşünce, çünkü bakımlı ve güzel sakal için çok çaba ve çeşitli kozmetik ürünler gerekiyor. Ayda en az iki defa berbere gitmeniz lazım ya da evde 30 dakikanızı sakal bakımı için ayırmalısınız” diye anlatıyor Kiril Moskotov. Günümüzde berberlik sadece bir meslek değil, ayrı bir kültürdür. Berberliğe ilgi artmakta. Kuaförlük ve berberlik kursları aranmaya başlandı. Çok sayıda genç ise berber olmak istiyor. O sebeple de, Kiril Eylül ayında Berberlik Akademisi açmaya karar veriyor. “Elde edilen bilgiler daha önemli, fakat biz Akademi’ye katılan herkese profesyonel berberlik eğitimi aldığına dair belge de vereceğiz” diyor Kiril Moskotov.
Ülkede yabancı yatırımlarda çöküş yaşanıyor
Bulgaristan’da otorite sahibi ve yetkili işveren örgütü Bulgar Sanayi Odası (Bılgarska Stopanska Kamara) ülkede yabancı yatırımlar hakkında son 10 yıl için şaşırtıcı veriler paylaştı. Bu zaman içerisinde yabancı yatırımlarmutlak anlamda 10 kat, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) yüzdesi olarak ise 14 kat azalmıştır. 2007 yılı yaklaşık 9 milyar olan yabancı yatırımlar 2017’de 900 milyon avroya düşüyor, GSYİH yüzdesi olarak ise 2007 yılında yüzde 28’den 2017 yılında yüzde 2’ye düşüyor. 2018 yılının ilk yarısı için geçen yılın aynı dönemine kıyasla yatırımların daralması devam ediyor ve iki kat azalarak 487. 2 milyon avrodan 246. 2 milyon avroya düşüyor. Bulgaristan, Balkan Yarımadası’nda onunla ekonomik bakımdan benzer olan diğer ülkeler arasında yine iyi bir performans sergilemeyerek geride kalıyor. Bulgaristan, komşuları Yunanistan, Türkiye, Sırbistan ve Hırvatis-
tan arasında yatırımların hacmi konusunda da son sırada yer alıyor. Bütün bu veriler Bulgaristan’ın yabancı yatırımları çekmede bir sorunu olduğunu gösteriyor. Ülke yeterli ulusal sermayeye sahip olmadığı için, modernizasyonu, ekonomideki büyümesi ve yaşam standartlarını iyileştirmek için yurtdışından gelecek finansal enjeksiyonlara dayanıyor. Ülke dünya veya en azından kıta çapında daha büyük şirketleri çekmek için oldukça küçük bir piyasaya sahip. Sadece nüfus açısından değil, satın alma gücü olarak da küçük, çünkü Bulgaristan vatandaşları AB’de en fakir. Ortak Avrupa pazarına erişim açısından birçok kıta harici ülke için Bulgaristan’da yatırım yapmak Ortak pazara erişimi teşvik ediyor olmalı. Fakat pratikte Bulgaristan’ın en büyük yatırımcıları yine Avrupa ülkeleri oluyor.
Biz Türklerin uykumuz sırasında düşüncemize parlaklık gelir. Bu kafamızdaki konunun dağınıklıktan kurtuluşunu simgeler. Böylece duyumlarımız ve fikirlerimiz toplanır, gruplaşır ve bir noktaya yönelir. Fikirleri doğru bir biçimde ifade ettiğimizde ve gözüne baktığımız insanların bizi anladığını, damağımızdan akanı kavradıklarını duyumsadığımızda ise, kendi kendimize ah şimdi oldu, demesek de, bunu hissederiz. Sözcük dağarcığımızı zenginleştirdikçe ve dünyayı, onu öğrenmek ve bilmek isteyenlere en basit sözlerle ve ferah anlatabiliyorsak, hak ettiğimiz saygınlık kendiliğinden mayalanır ve büyümeye başlar. Biz Bulgaristan’daki Türkler dünyaca biliniriz. Türkçemiz Türkçenin en durusudur: Akıtma gözümün yaşını ırmak gibi. Al kollarına sar beni. Bir sevda yeli esti gönül bahçemde, gönlüm gecelerce arzular seni. Ajda Meşeli 15 Eylül geliyor. Okul zili çalacak. Türk çocuklara sınıf odası yok, sınıf odası olsa rahle yok, ikisi de olsa ders kitabı yok, üçü de olsa bile öğretmen yok, o da olsa müfredat yok. Okula gitmeden, yukardaki dörtlüğü kaleme alacak şair, derdini dökecek yazar yetişemez. Her şey insanın belleğinde kalır, ya ölür ya patlar. İşte bu bir patlamadır: Balkanlarda Türk Olmak *Stranca (Yıldızlar Dağı) ötelerinde, sert esen bir rüzgârla geldim dünyaya… Şanım şerefim: Türk olmak. Suçum yine aynı: Türk olmak. Bizim kimlik formatımız şu sorulara cevap arıyor: Bir soy sop ve tarih bilincimiz varsa, içindeki gizem nedir? Biz kimiz? Bireysel kimliğimiz. Bizi ötekilerden ayıran, polisten aldığımız kimliğimiz, pasaportumuz, iş kartımız, öğrenci kartımız, bankadaki kredi kartımız vs her birimizin bireysel kimliğimizi belirler. Fakat bu evraklardaki ismimizde, baba adı ve soyadımızdan başka hiçbir şey bizim Türk kimliğimizi göstermez. Kişisel kimliklerimiz. Bu bizim okulda, sevdiğimiz takımda, kulüpte, askerde, üniversite, okumayı sevenler, şiir sevenler, saz ekibi, koro ya da satranç veya tablo takımlarındaki kimliğimizdir. Bunların resmi bir kartı olabilir ve olmayabilir de… Ulusal – kültürel kimliklerimiz. Nüfus kütüğündeki soy sap ilişkilerimizi yansıtır. Bu bilgiler Bulgaristan’da Belediyelerdeki ESGRAUN şubesinde toplanmıştır. Burada kişiye özgü at, evlilik, çocukları, askerlik, sabıka, öğrenim vb bilgiler bulunur. Bunlara dayanılarak verilen pasaportla, öteki ülkelerin vatandaşlarının kimliğinden ayrılırız. Bulgaristan Türkleri dil, din ve kültürleri evrak üstüne işlenmeyen bir etnik ve kültürel azınlıktır. 1970 yıllarına kadar kimliklerimizde milletimiz Türk, dinimiz İslam olduğu kaydı vardı. Asimilasyon (kimliksizleştirme) sürecinde tüm özelliklerimiz, taşıdığımız başka kimliklerimiz, sosyal kişiliklerimiz, rollerimiz statümüz silindi. Canlı kalan ve yaşatmaya çalıştığımız bir tek soru var: “Kimiz, kimlerdeniz, nereden gelmiş, nereye gideriz?” Bu sorunun cevabı ise şudur: Geleneklerimizden dolayı (bizde) Herkes bilir kim olduğumuzu! Biz Türk’üz! Şiirimizin aktığı yolca devam edelim. Bir başkadır Balkanlar’da Türk olmak Ey Anadolu! Kalemim kırılır acıdan, yazmaya kalksam. Kelimeler dayanmaz, kelimeler yetmez… Anlatmaya kalksam.
Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi 15 Sayı 136 - Eylül 2018
Raziye ÇAKIR Adalet Olmayan Yerde Huzur Olmaz Konu: En haklı davamız çöpe atılıyor. Güya “Soya Dönüş Süreci” süreciyle ilgili ceza alan olup olmayacağına savcılık bir haftaya kadar karar vermezse, dava çöpe gidiyor. Etnik ayrım ve düşmanlık kışkırtma dahasında sanık olan Todor Jivkov, Dimitır stoyanov, Penço Kubadinski ve Georgi ATANASOV’TAN YALNIZ sonuncusu hayattadır. YARGILANAN VE CEZALANDIRILAN YOK. Adına “Soya Dönüş Süreci” denen sorgulamanın kaderi ile ilgili karar alıp son sözünü söylemesi için Sofya Askeri Şehir Savcılığı bir haftası daha var. Zor kullanılarak asimile edilmek istenen Bulgaristan Müslümanlarından mağdur olanların bir kısmı, 1991’de açılan bu davanın daha süratli bakılması için mahkemeye başvuruda bulunmuş olsalar da 1991’de açılan davanın süresi çoktan geçmiştir. New.lex.bg. Askeri İl Savcılığı yorumlarında, mağdurların dilekçe sunmasından sonra davanın Sofya Şehir Mahkemesine (SŞM) gönderildiği ve son tarih olarak 5 Eylül 2018 günü gösterilerek, bu davaya bakan savcının bir hafta içinde görüş açıklaması istenmiştir ki, bu süre bir haftada dolacaktır. “Soya Dönüş Süreci” adıyla açılan davada mağdurlarından biri olan Şükrü Mehmet Verilen Zarardan Devletin ve Belediyelerin Sorumluluğu Kanununa göre, birey olarak, davanın uzamasından sorumlu olanların cezalandırılmasını ve toplam isteğini gizli tutarak, üst sınırı 100 bin leva olan istekten, savcıdan 5 001 leva talepte bulunmuştu. Birinci dereceli mahkeme olan Sofya Bölge Mahkemesi yargıcı Dayana Topalova geçen yıl aldığı bir kararda, savcılıktan 100 000 leva tazminat isteğini haklı buldu ve Şükrü Mehmet’in 5 001 leva isteğini kabul etti. Birkaç gün önce Mehmet Şükrü İkinci Derece mahkeme olan Sofya Şehir Mahkemesi’nde de davayı kazandı, fakat ödenmesi gereken tazminatın miktarı 30 000 levaya düşürüldü. Sofya Şehir Mahkemesi kararında, son 15 yılda dava ile ilgili soruşturmanın gerekçesiz geciktirildiği kaydı yer aldı. Kararda, “Davanın hiçbir gerekçeye dayanmadan uzaması şeklinde karakterize edilen bu somut ceza davasının haksız yere gecikmenin, Bulgaristan Cumhuriyeti Savcılığı bünyesinde görev yapan ve yöneten ve karar alma işlevini gerçekleştiren ön tahkikat organlarının duruşma öncesi sergilediği tavır nedeniyle meydana gelmiştir.” Deniyor. Bölge ve Şehir Mahkemesi olarak her iki yargı derecesine göre, dava ağır ve karmaşık olmamasına rağmen, savcılığın ön soruşturmayı tamamlamayarak davayı mahkemeye taşımayı engellediğinden dolayı Şükrü Mehmet tazminat alamadığı ve adaletin yerini bulmadığı görüşünde birleşirken, adaletin yerini bulmasına engel olunmuştur. Aslında 1994 ve 1998’de olmak üzere, savcılık suçlama dosyasını iki defa mahkemeye sunmuş, fakat her iki defasında da delil yetersizliğinden geri çevrilmiştir. İlk duruşmada ETNİK AYRIM VE DÜŞMANLIK KIŞKIRTMA DAHASINDA SANIK OLAN TODOR JİVKOV, DİMİTIR STOYANOV, PENÇO KUBADİNSKİ VE GEORGİ ATANASOV sanık olarak tebligat aldı. Daha sonraki duruşmalarda, suçlamalar askeri görevlilere yönetildi ve duruşma salonunda yalnız Todor Jivkov, Dimitır Stoyanov ve Georgi Atanasov kaldı. Jivkov ve Stoyanov’un ölümünden sonra, sanık olarak yalnız eski başbakan Georgi Atanasov kaldı. Yüksek Mahkeme Yargıçlarının o zamanki savcılığa gönderdiği talimatların gecikmeye neden oluşturduğu saptaması tartışma konusu olmuştur. Savcılığın iddialarına göre, birey olarak davacı olan ve mağduriyet talebinde bulunan kesin tespitlerinin yapılması amacıyla “Belene” ye sürgün edilen ve diğer hapishanelerde kalan sözüm olan “soya dönüş süreci” kurbanlarının hepsinin bulunup sorgulanması istenmiştir. İkinci defa açılan dava, daha önceki taleplerin yerine getirilmediğinden dolayı başka bir tarihe alınmıştır. 1998 Mayısından sonra Sofya Askeri Savcılığına devredilmiştir. 2003 yılına kadar askeri savcılık, “Belene” kampında kalanlarda 446 kişinin veya akrabalarının isimlerini ve adreslerini tespit etmiş ve 312 kişi sorgulanmıştır. Daha fazlası Türkiye’de kalan diğer 134 mağdurla ilişkiye girilememiştir. Sofya Şehir Mahkemesi’nin kararında, o zamanki Baş Savcı Yardımcısı Hristo Mançev’in 2003 tarihli mektubunda yer alan, soruşturmanın artık tamamlandığı, fakat yüksek mahkemenin mağdurların hepsinin sorgulanması talebinin yerine getirilememiş olmasının yargılama talebinin mahkemeye gönderilmesine engel olduğuna işaret edilmiştir.
Devamı www.bghaber.org
Sofya’da Gençler Avrupa Judo Şampiyonasından
13-16 Eylül 2019 tarihlerinde Sofya’da düzenlenen Gençler Avrupa Judo Şampiyonasında Türkiye Judo Federasyonu adına ülkemizi temsil eden milli takım sporcularımızdan kadınlar 48 kg’da Tuğçe Beder ile erkekler 90 kg’da Mert Şişmanlar gümüş madalya; kadınlar 44 kg’da Gamze Sayma ve +78 kg’da
Kübranur Esir ile erkekler 55 kg’da Oğuzhan Özışık ve 60 kg’da Mihraç Akkuş bronz madalya kazanmışlardır. Madalya kazanan ve yarışmalara katılan tüm sporcularımızla gurur duyuyor; üstün başarılarından dolayı gençlerimizi tebrik ediyoruz.
Kırmızı Bülten’le aranan terörist Bulgaristan’da yakalandı
Türkiye’nin talebi üzerine İnterpol’un Kırmızı Bülten ile 9 yıldır aradığı PKK’lı terörist Mehmet Y. Bulgaristan’ın Varna kentinde gözaltına alındı. Varna Bölge Savcılığı, hakkında 6 yıl 3 ay hapis cezası bulunan 44 yaşındaki terör örgütü PKK üyesi Mehmet Y.’nin 2 Eylül’de Varna Havalimanı’nda yakalandığını açıkladı. Çıkarıldığı İl Mahkemesi, Mehmet Y.’nin 40 günlük denetimli serbestlik çerçevesinde bulunduğu otelde kalmasına karar verdi. Mehmet Y. 2005’te Adana Yüksek Ceza Mahkemesi tarafından Kocatepe Üniversitesi’nde PKK terör örgütü lehine propaganda yaptığı gerekçesiyle gıyabında 6 Mehmed Y.’nin Türkiye’ye sınır dışı edilmesiyle yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. PKK mensubu ilgili başvuru gelmesi bekleniyor. için Kırmızı Bülten ile arama emri çıkarılmıştı.
Mülteciler artık Bulgar- Türk sınırını tercih etmiyor
BTA Ajansı yılın başından beri Türk sınır polisinin Edirne yakınında Bulgaristan’a girmek isteyen 5 bin civarında yasadışı mülteci yakaladığını duyurdu. Yılın ilk sekiz ayında 13 900 kişi Türkiye’den Bulgaristan veya Yunanistan’a yasadışı yollardan girmek isterken tutuklandı. Gözlemciler, Bulgaristan’ın Türkiye ile sınıra çekmiş olduğu tel örgünün mülteciler açısından zor aşılır kabul edildiği için, yasadışı göçmenlerin daha fazla Yunan sınırına yöneldiğini öne sürdüler. Mültecilerin ana akımı Suriye ve Irak’tan gelirken, Afganistan, Pakistan, Filistin, Suudi Arabistan, İran ve Afrika ülkelerinden de yasadışı girenler oluyor. Bu arada, bugün öğleden sonra Tsarevo’da Bulgar sınır polisi 15 mülteciyi gözaltına aldı. Kimlik belgeleri olmayan mültecilerin, hangi ülkeden geldiklerini söylemedikleri belirtildi.
Bulgaristan’ın 2024’te Kış Gençlik Olimpiyat Oyunlarına
Bulgaristan’ın 2024’te Kış Gençlik Olimpiyat Oyunlarına adaylığı Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından en üst düzeyde ciddi destek görüyor. Spor Bakanı Krasen Kralev, Facebook profilinde “Oyunlar için işletme maliyetinin bütçesi 30 ila 40 milyon avro arasındadır” diye duyurdu. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC)Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te yaptığı değer-
lendirme 133.Toplantısında, Bulgaristan heyetinin, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin, ülkemize Gençlik Olimpiyat Oyunlarına adaylık hazırlıklarında danışmanlık yapacak olan teknik ekibiyle bir saatlik görüşmesi oldu. Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Thomas Bach, Bulgaristan Olimpiyat Komitesi Başkanı Stefka Kostadinova’yı ve Spor Bakanı Krasen Kralev’i kabul etti.
Alptekin CEVHERLİ ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI’NIN SORUNLARI
Bugün sizlerle asırlık bir davamızı paylaşmak istiyorum… Sanmayın ki sıkıcı bir konuyu sizlerle hasbihal edeceğim. Yaklaşık 500 yıldır yaşadığımız sıkıntıların, ihanetlerin ve vurdumduymazlıkların hesabını bugün bizler veriyoruz. Böyle giderse çocuklarımız ve torunlarımız da dedelerimizin hatalarının bedellerini ödemeye devam edecek. Çünkü millet ömründe 100 yıl, bir gün gibidir… Şöyle ki; Türk dilinin en ünlü şairlerinden olan Fuzulî’nin günümüze kadar intikal edebilmiş eserlerinin yaklaşık 40 bin farklı kelime kullanılarak yazıldığını araştırmacılar tespit etmiş. Büyük üstadın günümüze ulaşamayan ve eserlerinde yer vermediği kendi dağarcığında bulunan kelimeleri de hesaplarsak yaklaşık 100 bin kelimenin üzerinde bir Türkçe hazinesi olduğunu tahmin edebiliyoruz. Bugün üniversite mezunu, yıllarca edebiyat dersi almış ortalama bir gencimizin iddia edildiği gibi 400 kelime ile konuştuğunu varsayarsak, yaklaşık 450 yılda millet olarak, çağdaş Türk edebiyatı olarak nereden nereye geldiğimizi varın siz hesap edin… Leylâ ile Mecnun’u kaleme almasına rağmen, “Âşık-ı sadık menem, Mecnun’un sade adı var” diyecek kadar tasavvufa düşkün olan Fuzulî ile günümüz Türkçesi’nin en popüler şairini kıyaslamak bile imkânsızdır değil mi? Ya da bundan 100 yıl kadar önce (22 Nisan 1883), yine Rus işgalindeki Kırım’da günlük olarak yayınladığı ve kullandığı dil sayesinde Balkanlar’dan Sibirya’ya, Anadolu’dan Türkistan’a kadar bütün Türk Dünyası’nda okunan Tercümân-ı Ahvâl-i Zaman gazetesini çıkaran Gaspıralı İsmail Bey, “Dilde, fikirde, işte birlik” derken; dilde birliğin İstanbul Türkçesi’nde gerçekleşmesini salık veriyordu. Son nefesini verdiğinde (1914) gazetesi Türkçe olarak neredeyse bütün dünyada okunurken; bugün İstanbul’da herhangi bir gencin 400 kelime kapasitesine sahip olduğunu bilse idi acaba ne derdi? Sevgili dostlarım, yaramız büyük, yaramız derin… Bugün Türkçe, toplam 1 milyon kelime sayısı ile dünyanın hâlâ en zengin 3’üncü dilidir. Balkanlardan Sibirya’ya kadar olan 20 milyon kilometrekarelik alanda ana dil olarak konuşulan Türkçelerin bütün kelimeleri toplandığında ortaya 1 milyon farklı kelime gibi müthiş bir ifade gücü çıkıyor. Ancak bizler, bu zengin mirasın müflis mirasyedileri olarak üzerinde oturduğumuz variyetin farkında bile değiliz… Sovyetler Birliği dağılarak Türk Dünyası üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan Rus hegemonyası kırıldıktan sonra dahi aradan 25 yıl geçmesine rağmen, günümüz Türk aydını, hâlâ İstanbul’da basılan bir gazeteyi Tuva’da okuyamıyor. Ya da Kaşgar’da bin bir güçlükle basılan bir matbu eseri Üsküp’te göremiyor bile… Bundan yaklaşık 100 yıl önce Gaspıralı İsmail Bey’in Rus işgali altındaki Kırım’da başardığını, bugün 8 bağımsız Türk Devleti’nin bulunduğu günümüz dünyasında, bunca teknolojik imkâna rağmen gerçekleştiremiyoruz. Gaspıralı’nın bastığı gazeteler Rus işgalindeki Türk yurtlarının yanı sıra Osmanlı Devleti’ne, henüz Ruslarca işgal edilemeyen Batı Türkistan’a ve Çin’le mücadele içindeki Doğu Türkistan’a kadar ve hatta Güney Türkistan’a (Hindistan ve Afganistan’a) uzanıyordu. Bu ayıp, kendini ‘aydın’ olarak tanımlayan bütün Türk dünyasının şu an yaşayan münevverlerine ve kendini medya patronu veya basın devi olarak tanımlayan zat-ı muhteremlere yeter… Bu arada Rahmetli Özal zamanında başlayan ve günümüze kadar çeşitli isimlerle devam eden TRT Avaz’ı istisna tutuyorum. 25 yıldır bu uğurda mücadele eden ve bu yayına emeği geçen herkesi de can-ı gönülden tebrik ediyorum. Ancak 25 yılda hâlâ tam anlamıyla bir alfabe birliğini gerçekleştiremedik. Türkiye’de ayrı, Türkmenistan’da ayrı, Azerbaycan’da ayrı, Özbekistan’da ayrı, Kazakistan’da ayrı Latin alfabeleri kullanılırken; diğer yandan Kırgızistan’da ayrı ve Tacikistan’da ayrı Kiril alfabeleri kullanılıyor. Dünyanın neresinde ve tarihin hangi safhasında görülmüştür ki, bir millet kendi ‘bağımsız’ devletlerinde aynı anda 2 temel kökten 7 farklı alfabe kullansın? Kısacası şu anda Türk milleti olarak yine tarih yazıyoruz (?) Bu arada Arap, İbranî, Yunan, Fars, Çin veya Ermeni alfabelerini kullanan küçük grupları saymıyorum bile… Evet, millet olarak çok sorunlarımız var. İç politikada, dış politikada savunma ve güvenlik konularında her cenahtan taarruzlar var. Olacaktır da… Çünkü tarih böyle oluşmuştur. Bugün dünyada resmi dili İngilizce (İngiltere hariç tamamı İngiliz eski sömürgesi olan ‘bağımsız’) 48 ülke varken bunların 7 ayrı alfabe kullandığını düşünsenize… Ne komik olurdu değil mi?
Devamı www.bghaber.org
Siyasi ve Aktüel Gazete
TürkiyeBulgaristan- Rusya Hattında Gemi Seferleri Başlıyor Rusya‘nın en turistik şehirlerinden Soçi‘de
Binlerce Bulgaristanlı Edirne’ye akın etti
Komşu ülke Bulgaristan’ın 22 Eylül tarihinde kutladığı ‘Bağımsızlık Günü’ ulusal bayramında, Edirne’de otel rezervasyonları kapandı. Bulgar vatandaşlar, döviz kurundaki artış ve levanın Türk Lirası karşısındaki değeri nedeniyle 3 günlük resmi tatillerini sınır şehri Edirne’de geçiriyor.
Komşu ülke Bulgaristan’ın 22 Eylül tarihinde kutladığı ‘Bağımsızlık Günü’ ulusal bayramında, Edirne’de Bulgar turist yoğunluğu yaşanıyor. Günler öncesinden otel rezervasyonları kapanan kentte, esnaf başını kaldıramıyor. Turistler, her şeyden koli koli alıyor.
Yüzlerce otobüsle geldiler Yüzlerce otobüs ve özel araçları ile adeta şehre akın eden Bulgarlar, hem güzel havanın tadını çıkarıyor hem de alışveriş çılgınlığı yaşıyor. Bulgarlar, levanın Türk Lirası karşısındaki değeri nedeniyle, hemen hemen her şeyden kolilerce alıyor.
60 000 çocuk birinci sınıfa başladı
Bugün- 2018/2019 öğretim yılının ilk ders gününde ülkede 2300 okulda ilk ders zili çaldı. Bu yıl ilk ders heyecanıyla 60 bin çocuk birinci sınıfa başladı. Nüfus erimesinden dolayı bu yıl birinci sınıf öğrencileri geçen ders yılına kıyasla 3 000 daha az. Eğitim ve Bilim Bakanlığı verilerine göre, okullarda öğrenci sayısı her yıl azalıyor. Trafik polisi ilk ders günü dolayısıyla her yerde çocukların güvenliği ve yollardaki durumu kontrol edecek ekipleri arttırdı. Eğitim Bakanlığı birinci sınıf ve ilk okul öğrencilerinin ağır sırt çantalarını taşımamaları için 100 000 yeni okul dolabı satın aldı. Ülkede 50 okulun tamiri ilk ders günü sonrası da devam edecek, ancak bu tamirat işleri eğitim sürecini engellemeyecek. Sofya’da Görme Engellilere özel “Louis Braille” okulu bu ders yılında on yepyeni Braille okuma makinesine kavuştu. Tırgovişte’de beş ilçedeki okullarda toplam öğrenci sayısı 10 615 olarak bildirildi. Vali Mitko Staykov, Meslek Lisesinde sistem yazılım, uygulamalı programcılık ve kuaförlük olmak üzere,üç yeni bölüm açıldığını duyurdu. Tırgovişte Valisi Staykov, “Entegre Eğitime Erişim” Programı dahilinde müfettişlerin 230 çocuğu okula götürmek
için evlerinde arayacaklarını söyledi. Bunlar genelde Roman çocukları olduğunu söylemekte yarar var. Okula gelmeyen çocukları Eğitim Bakanlığı evlerinde aramak ve derse kazandırmakla yükümlü olacaklar. Vratsa’da da yeni öğretim yılında 600 öğrenciyle daha az başladı. Birinci sınıf öğrencisi çocukların sayısı da daha düşük. Bölgede 1300 sekizinci sınıf öğrencisinden 850’si meslek liselerini tercih etti. Özellikle bilişmim, hizmetler, inşaat ve restorancılık bölümleri revaçta. Razgrad’da ise “Ekzarh Yosif” Yabancı Diller Lisesinde Belediye Başkanı doktor Valentin Vasilev beden eğitimi spor salonun temel atma törenine katılacak. Yakınındaki “Nikola Vaptsarov” ortaokulundan çocuklar da bu spor salonunu kullanacak. Dobriç belediyesinde de öğrenci sayıları azalıyor. Belediye okullarında 629 birinci sınıf öğrencisi var. Meslek liselerinde öğrencilerde azalma var. Plovdiv’de okulun kapılarını ilk kez açan çocukların sayısı 5600. Dokuz okulda tadilatlar sürüyor. Lıki ve Karlovo okullarında tadilatlar hala bitmedi. Derleme: BNR Fotoğraflar: özel arşiv Çeviri: Sevda Dükkancı
buluşan Karadeniz‘e kıyısı bulunan ülkelerin diplomat ve belediye başkanları, TürkiyeBulgaristan-Rusya hattında gemi seferlerinin başlamasına karar verdi. Rusya’nın Soçi şehri Belediye Başkanı Anatoli Pahamov’un çağrısıyla Türkiye, Bulgaristan, Gürcistan gibi Karadeniz’e kıyısı bulunan ülkelerin diplomat ve belediye başkanları Soçi’de bir araya geldi. Toplantıya katılan Türk heyetine, AK Parti Giresun Milletvekili, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi Komisyonu Başkanı (KEİPA) Cemal Öztürk önderlik etti. Soçi Belediye Başkanı Anatoli Pahamov heyetlere Soçi’yi gezdirerek
kendi turizm çalışmalarını anlattı. Ardından ise toplantıya geçildi. Kruvaze seferleri başlıyor Gerçekleşen toplantıda Karadeniz’e kıyısı bulunan şehirlerin aralarında turist akışını sağlamak için planlanan çalışmalar üzerinde tartışıldı. En somut alınan karar ise Türkiye – Bulgaristan ve Rusya arasında Kruvaze gemi seferlerinin başlatılması oldu.
Yeni Havalimanı Bulgaristan’ı yakınlaştıracak
İstanbul Yeni Havalimanı, Bulgaristan‘a 1 saat 20 dakika olan uçuş süresini 45 dakikaya indirecek. Sofya’ya haftada 18 sefer düzenleyen Türk Hava Yolları’nın Bulgaristan Ülke Müdürü Mehmet Gürkaynak, “İki ülkeyi birbirine daha da kaynaştırmak ve turizm potansiyelini artırmak için THY olarak taşıma ayağını gerçekleştiriyoruz. Sofya-İstanbul karşılıklı haftada 18 seferimiz var. Mart 2019 itibarıyla günde 3, haftada 21 sefer olacak. Varna-İstanbul arasında da 11 seferimiz var” diye konuştu.
araçla kısa sürede buraya ulaşmanın mümkünolduğunu da dile getirdi. Döviz kurlarındaki hareketlilik nedeniyle Avusturya veya İsviçre Alplerinde tatil planlarına alternatif olarak öne çıkan Bulgaristan’ın İstanbul Başkonsolosu Angel Angelov, geçen yıl Bansko’ya 30 bin civarında Türk turist geldiğini ifade etti. Bu yıl KAYAK TURİZMİ ÖN PLANDA 30-50 bin civarında Türk turist beklediklerini Bulgaristan’da ön plana çıkan yerlerden belirten Angelov, “Türk Lirası’ndaki değer birinin kayak turizmiyle ünlü Bansko oldu- kaybına rağmen yine de Türk kayakseverğuna işaret eden Gürkaynak, Sofya üzerinden lerin sayısında artış bekliyoruz” dedi.
Bulgaristan neden nüfusu en hızlı azalan ülke oldu? 1990’lardan beri nüfusunun beşte birini kay-
beden Bulgaristan’ın, nüfusu en hızlı azalan ülke olması bekleniyor. Peki geride kalanlar için bunun nasıl etkileri var? Bulgaristan’ın batısındaki Pernik’in köylerinde eşine az rastlanır biriyle karşılaşıyorum: Stoyan Evtimov. Onu özel kılan geleneksel kıyafeti değil, 30’lu yaşlarında köyde yaşaması. “Birlikte büyüdüğüm arkadaşlarımın tümü çoktan buraları terk etti” diyor. Çoğu genç Bulgar gibi, onlar da çalışmak için kentlere ve kasabalara gitmişler. Stoyan ise köyde iş bulabildiği için kendini şanslı hissediyor. Grubuyla geleneksel müzik yapmanın yanı sıra müzik festivalleri düzenliyor. Amacı düğün müziğini ve köyü canlandırmak.
Sofya’da, meclis önünde hükümet protesto edildi Yeni siyasi sezonun eşiğinde gerilim devam ediyor BULGARİSTAN’ın başkenti Sofya’da, meclis
Bugün açılışı yapılan yeni meclis döneminin hemen öncesinde geçen hafta, pazartesi günü gerçekleştirilen ve gergin geçen koalisyon toplantısı, birçok siyasi gözlemcinin yönetime dair kötümser tahminlerde bulunmasına sebep oldu. Ancak, bugün konuya ilişkin atılan manşetlere bakılırsa, kaygıların yersiz olduğu görülebilir. “Trud” gazetesi “GERB ve Birleşik Vatanseverler saflarını
koruyor”, “Sega” gazetesi “Birleşik Vatanseverler yönetimde kalıyor” manşetleriyle çıktı. Ancak bu bile, üzerinde düşünülmesi gereken, rahatsız edici bir gelişme. Olağanüstü koalisyon toplantısı, geçen hafta 17 kişinin öldüğü ve 20’den fazla kişinin yaralandığı, Svoge yakınlarındaki otobüs kazası sonrası yapıldı. Kazanın kötü yol altyapısı sonu olduğu ve yetkililerin uygunsuz tepki verdiğine yönelik suçlamalar sonucu, içişleri, ulaşım ve bölgesel kalkınma bakanları istifa etti. Başbakan Yardımcısı Valeri Simeonov, istifalara karşı olduğunu ve ülkenin otoriter yöntemlerle yönetildiğini ifade etti.
önünde toplanan yaklaşık 300 kişi, ellerinde Bulgar bayraklarıyla hükümetin düşürülmesi için eylem başlattı. Londra’da yaşayan Bulgaristan vatandaşı Emil Rusanov ve Yolo Denev önderliğinde, Bulgaristan meclisinin önünde yaklaşık 300 kişi toplandı. Hükümetin düşürülmesini isteyen Rusanov ve Denev, bir süre önce, farklı ülkelerde yaşayan Bulgarları protestoya katılmak üzere ülkelerine dönmeleri için sosyal medyadan çağrıda bulunmuştu. Çağrılar karşılık bulamazken, göstericilerin sayısı, 300’ün üzerine çıkmadı. Bulgaristan polisi, meclis çevresinde protestolar nedeniyle geniş güvenlik önlemi aldı.
Bulgaristan Cumhurbaşkanlığı’nın ‘açık kapı’ uygulamasında halkın talepleri toplanırken, Bulgar polisinin provokasyon ihbarı aldığı ve güvenlik tedbirlerini artırdığı belirtildi. Planlanan protestolarda istenilen kalabalığa ulaşılamadığı ve gece yarısına kadar eylemin bitirilebileceği öğrenildi.