Balkanlar ve göç

Page 1

BALKANLAR VE GÖÇ THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION EDĐT ED TÖRLER/ EDITORS

ALĐ SMAĐL AL FUAT ÖRENÇ RENÇ - ĐSMA SMA L MANGALTEPE

BURSA 2013


Bursa Büyükşehir Belediyesi Kitaplığı / BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION Proje Koordinatörleri / Aziz Elbas, Ahmet Erdönmez

Proje Yürütücüsü / Bursa Araştırmaları Merkezi www.bursaarastirmalarimerkezi.org Editör / Doç. Dr. Ali Fuat Örenç - Doç. Dr. Đsmail Mangaltepe Görsel Tasarım & Mizan / Gülçin Dinç ISBN / 978-605-5382-73-5 Basım Yılı ve Yeri / 1. Baskı; Ağustos 2013, Đhlas Matbaacılık / Bursa

Yapım / © 2013 Bursa Kültür A.Ş. Bu kitabın tüm yayın hakları Bursa Kültür A.Ş.’ye aittir. Yazılı izin olmadan kısmen ya da tamamen yeniden basılamaz. Dağıtım / Bursa Kültür A.Ş. - Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi B Kapısı Osmangazi-Bursa/Türkiye Tel: + 90 224 253 26 46 Faks: + 90 224 253 14 85 info@bursakultur.com / www.bursakultur.com

Kütüphane Bilgi Kartı / Catalog-in-Publication Data (CIP) Balkanlar ve Göç / The Balkans and Mass Immigration 1. Balkan Harbi Göçleri 2. Lozan 3. Mübadele 4. Osmanlı 5. Bursa

ii


Göç yollarında yitirdiğimiz masum MUHACİRLERİN aziz hatırasına …

iii


ĐÇĐNDEKĐLER / CONTENTS

ĐÇĐNDEKĐLER / CONTENTS ......................................................................... iv SUNUM-Recep ALTEPE .................................................................................. xi PRESENTATION – Recep ALTEPE ............................................................. xii SUNUŞ – Prof. Dr. Yunus SÖYLET.............................................................. xiii INTRODUCTION – Prof. Dr. Yunus SÖYLET............................................ xv TAKDĐM – Ayhan BÖLÜKBAŞI.................................................................. xvii SUBMISSION – Ayhan BÖLÜKBAŞI ........................................................ xviii CONSIDERATION – Prof. Justin McCARTHY ......................................... xix TAKRĐZ – Prof. Dr. Justin McCARTHY .................................................... xxii ÖNSÖZ............................................................................................................. xxv PREFACE..................................................................................................... xxviii KISALTMALAR / ABBREVIATIONS...................................................... xxxii

GĐRĐŞ / FOREWORD Balkanlarda Yaşanan Göç mü Göçürülme mi? In the Balkans was It Migration or Forced Migration? Prof. Dr. Ali ARSLAN ...............................................................................................................1

iv


BĐRĐNCĐ BÖLÜM / PART ONE BALKANLARLA TANIŞMAK: YENĐ VATAN / GETTING ACQUAINTED WITH THE BALKANS: NEW FATHERLAND A- IV-VIII. Yüzyıllarda Türklerin Doğu Avrupa’ya Göçleri ve Bu Coğrafyanın Türkleşmesi (IV-VIII. Yüzyıllar) / Turkish Immigration into the Eastern Europe and Turkification of the Region (IV-VII. Centuries) Đsmail MANGALTEPE..............................................................................................................6 B- Hazar, Peçenek, Uz, Berendi ve Kumanların Doğu Avrupa ve Balkanlara Yerleşmeleri / Settlements of Khazar, Pecheneg, Uz, Berendi and Cuman In The Eastern Europe and The Balkans Mualllâ UYDU YÜCE..............................................................................................................21 C- Balkanlarda Osmanlı Sınırlarının Genişlemesinde “Đstimâlet” Sistemi ve Etkileri / “Istimalet” Policy and its Effects in the Ottoman Advancement at the Balkans Ömer ĐŞBĐLĐR- Mesut AYDINER .........................................................................................39

ĐKĐNCĐ BÖLÜM / PART TWO BALKANLARDA ĐLK GÖÇLER VE 19. YÜZYILDA GÖÇ BÜROKRASĐSĐNĐN DOĞUŞU / THE FIRST IMMIGRATIONS FROM THE BALKANS AND THE BIRTH OF IMMIGRATION BUREAUCRACY IN THE 19TH CENTURY A- Yunanistan’ın Bağımsızlığı Sonrası Đlk Türk Muhacirlerin Sorunları / The Problem Encountered by the First Turkish Immigrants after Greek Independent Ali Fuat ÖRENÇ......................................................................................................................69 B- Belgradî Raşid’e Göre XIX. Yüzyılda Sırbistan ve Göçlerin Arka Planı / Serbia and the Background of the Immigration in the 19th Century According to Belgradî Raşid Nurbanu DURAN ....................................................................................................................99

v


C- Kırım Savaşı Sonrası Göçmenlerin Sevk ve Đskânları Esnasında Yaşadıkları Sıkıntılar ve Alınan Tedbirler / The Difficulties in the Mobilization and Settlement of the Refugees After the Crimean War and Measures Taken Mehmet DEMĐRTAŞ .............................................................................................................107

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM / PART THREE BÜYÜK GÖÇ DALGASI: DOKSANÜÇ HARBĐ (1877-1878) / THE MASSIVE WAVE OF IMMIGRATION: RUSSO-TURKISH WAR OF 1877-1878 A- Doksanüç Savaşı Sonrasında Balkanlar / Balkans After The Russo-Turkish War of 1877-1878 Mahir AYDIN.........................................................................................................................125 B- Girit’ten Kaçmak; Girit’ten Göçmek Đki Büyük Göç Dalgası Arasında Girit Muhacirleri / Escaping From Crete; Immigrating From Crete Cretian Immigrants Between The Two Massive Waves of Immigration A. Nükhet ADIYEKE ...........................................................................................................135 C- 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Bulgaristan’dan Türk Göçü / Turkish Immigration from Bulgaria during the RussoTurkish War of 1877-78 Ömer TURAN.........................................................................................................................157 D- Bosna’ya Dönen Boşnak Göçmenlerin Türkiye ve Türkler Hakkındaki Görüşleri / The Opinions of the Returned Bosnian Immigrants on Turkey and Turks Tufan GÜNDÜZ ....................................................................................................................165 E- “Türk Mezalimi” Ve/Veya “Rus Barbarlıkları”: 93 Harbi Sırasında Đngiliz Basını ve Siyasi Tercihler / “Turkish Oppression” and/or “Russian Barbarism”: British Press and Political Choices During the Russo-Turkish War of 1877-78 Ebru BOYAR..........................................................................................................................173

vi


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM / PART FOUR BALKAN HARBĐ GÖÇLERĐ / THE BALKAN WARS IMMIGRATIONS A- Balkanlar, Savaş ve Göç / Balkans, War and Immigration Nedim ĐPEK ...........................................................................................................................191 B- Arşiv Belgelerine Göre Balkan Harpleri ve Göçmenler / Balkan Wars and Mass Immigration According to the Ottoman Archive Documents Önder BAYIR .........................................................................................................................203 C- Balkan Harbi Sonrasında Osmanlı Devleti'nin Đskân Siyaseti / Otoman Settlement Policy after the Balkan Wars H. Yıldırım AĞANOĞLU.......................................................................................................219 D- Balkan Savaşı Sonrasında Aydın Vilayetine Muhacirlerin Đskânları / The Settlements of the Immigrants in the Province of Aydın after the Balkan War Bilgin ÇELĐK .........................................................................................................................235 E- Balkan Savaşı Sonrası Trakya Rumlarının Yunanistan’a Göç Etmesi / Grek Immigration from Thrace to Greece Following the Balkan Wars Ahmet EFĐLOĞLU ................................................................................................................253 F- Balkan Savaşı Sırasında Muhacirlerin Karşılaştıkları Sağlık Sorunları / Health Problems Experienced by the Immigrants During the Balkan Wars Oya Dağlar MACAR ..............................................................................................................283 G- Balkan Savaşları (1912-13) Sonrasında Makedonya Bölgesindeki Türklerin Sosyo-Politik Konumu / Socio-Political Position of The Turks In Macedonia after The Balkan Wars (1912-13) Yakup KURT ..........................................................................................................................301 H- Yunanistan Müslümanları: Balkan Savaşları’ndan 1923’e / Muslims in Greece: From the Balkan Wars up to 1923 Fahriye EMGĐLĐ....................................................................................................................311

vii


Đ- Bulgar Mezalimi ve Göçler / Bulgarian Outrages and Immigrations Salim AYDIN..........................................................................................................................329

BEŞĐNCĐ BÖLÜM / PART FIVE LOZAN, MÜBADELE VE MUHACĐRLER / LAUSANNE, EXCHANGE OF POPULATIONS AND THE IMMIGRANTS A- I. Dünya Savaşı ve Sonrasında Bulgaristan’dan Göçler Karşısında Osmanlı Devleti’nin Tutumu / Ottoman Policy Against the Immigrations from Bulgaria During and After the WWI Abdurrahman BOZKURT .....................................................................................................341 B- Mübadelenin Đstanbul Basınına Yansıması / Exchange of Populations Reflected in the Istanbul Press Cahide ZENGĐN ATABAY....................................................................................................359 C- Önümüzdeki Elli Yılda Balkanların Stratejik Dönüşümü ve Tersine Göçün Yaratacağı Açılım Đmkânları / Strategically Evolution of the Balkans and the Possible Opportunities and Initiatives to be Created by the Immigration Inverse in the Next Fifty Years Suat GÜN ...............................................................................................................................371

ALTINCI BÖLÜM / PART SIX 20. YÜZYILDA BALKAN GÖÇLERĐ / IMMIGRATION FROM THE BALKANS IN 20TH CENTURY A- Batı Trakya’dan Türkiye’ye Göçün Sebepleri (1923-1950) / The Reasons behind the Immigration from Western Thrace to Turkey (1923-1950) Hikmet ÖKSÜZ ......................................................................................................................383 B- Yugoslavya'nın Đç Sosyo-Siyasal Gelişmelerine Bir Bakış (1963-1974) / An Overview of the Internal Socio-Political Developments in Yugoslavia (1963-1974) Neşe ÖZDEN..........................................................................................................................401

viii


C- Makedonya'da Uluslararası Göç Nedenleri ve Tipleri / Reasons For and Types of International Migration from the Macedonia Sevim PĐLĐÇKOVA ................................................................................................................415 D- Bulgaristan’daki Müslüman Türk Azınlığa Baskılar ve Göç (1934-1939) / Pressures on the Muslim Minority in Bulgaria and Migration (1934-1939) Bülent YILDIRIM..................................................................................................................421 E- Balkanların Elden Çıkışı Sürecinde Sürgün ve Soykırımlar / Exile and Ethnic Cleansing in the During the Retreat from the Balkans Süheyl ÇOBANOĞLU ...........................................................................................................431

YEDĐNCĐ BÖLÜM / PART SEVEN ŞEHĐRLER VE GÖÇMENLER / CITIES AND IMMIGRANTS A- Üsküp’ün Nüfus Yapısı ve Göçler / The Ethnic Structure of Skopje and Immigrations Mehmet ĐNBAŞI ....................................................................................................................439 B- Prızren: Source of Immıgratıon to Turkey and Ongoing Center of Turkish Culture in The Balkans Frances TRIX.........................................................................................................................463 C- Bursa'da Balkan Göçmenleri / Balkan Immigrants in Bursa Raif KAPLANOĞLU..............................................................................................................477

SEKĐZĐNCĐ BÖLÜM / PART EIGHT BALKANLARDA OSMANLI KÜLTÜR MĐRASI VE GÖÇLER / OTTOMAN CULTURAL HARITAGE IN THE BALKANS AND IMMIGRATIONS A- Folk Heritage of The Immıgrants Moving from Macedonia to Turkey Kleanti ANOVSKA.................................................................................................................495

ix


B - Balkanlardaki Göçlerin Türk Kültür Mirasına Etkisi / The Impact of the Balkan Immigrations on the Turkish Cultural Haritage Mehmet Zeki ĐBRAHĐMGĐL- Ammar ĐBRAHĐMGĐL.........................................................501 C- Bulgaristan’ın Kuruluş ve Bağımsızlık Sürecinde Vakıf Meselesi / The Issue of Muslim Endowments (Waqfs) at the Establishment and Independent Process of Bulgaria Neriman ERSOY HACISALĐHOĞLU..................................................................................515 D- Bulgaristan’dan Göç ve Türk Varlıklarının Tasfiyesi (1877-1908) / The Issue of Muslim Endowments (Waqfs) at the Establishment and Independent Process of Bulgaria Aşkın KOYUNCU ..................................................................................................................525 E- Cumhuriyet Devri Türk Romanında Balkan Göçleri / Balkan Immigrations Narrated in the Modern Turkish Novels of the Republican Era Dilek NALBANTLAR ERDOĞAN........................................................................................559

SONUÇ............................................................................................................. 577 CONCLUSION................................................................................................ 579 KAYNAKÇA / BIBLIOGRAPHY ................................................................ 581 -KONGRE RESĐMLERĐ- .............................................................................. 619

x


SUNUM Bugün Balkanların neresine gidersek gidelim, Bursa ile teması olan insanlarla karşılaşırız. Bursa’nın da hemen hemen her mahallesinde balkanlardan bir iz görmek mümkündür. Bursa, nüfusunun yarısından fazlası Balkan göçmeni olan bir şehirdir. Dolayısıyla Bursa’nın Balkanlarla bağı her zaman çok olmuştur. Geçmiş dönemlerde balkanlarla irtibat kesilmiş olsa da bugün güzel gelişmeler yaşanmaktadır. Attığımız adımlarla da aramızdaki sıcaklığı yeniden sağlamaya çalışıyoruz. Bizler, Balkanlarda kardeşlerimizin yaşadığı tüm bölgelerdeki şehirlerle sosyal, kültürel ve ticari alışverişimizi en üst seviyeye çıkarma çabasındayız. Bu konuda birçok projeyi hayata geçirdik. Balkanlar ile Türkiye ve Bursa arasında kurulan gönül köprüsü niteliğindeki projelerimiz, bu bölgelerde yaşayan soydaşlarımızın geleneksel kültürel özelliklerini yeniden yaşamalarına vesile olmaktadır. Balkanlar’da gittiğimiz her bölgeye bir eser kazandırırken soydaşlarımızın umudu olmanın mutluluğunu da yaşıyoruz. Yaptığımız bütün bu etkinliklerle amacımız, toplumlararası diyalog ve kültür köprülerinin daha da sağlamlaştırılmasıdır. Bu kapsamda gerçekleştirdiğimiz etkinliklerden biri Uluslararası Balkanlar ve Göç Kongresi olmuştur. Kongre sonucunda hazırlanan bu yayında da, göç kavramının Türk tarihindeki öneminden Balkanlar’da yaşanan göçlere, 93 harbi sürecinden Balkan Harbi dönemi göçlerine, Türk-Rum mübadelesi ve muhacirlerin sorunlarından 20. yüzyıl göçlerine, göçmenlerin sosyo-ekonomik değişimlerinden Osmanlı mirasına kadar geniş bir yelpazede göç olgusuna ışık tutmaktadır. Emeği geçenlere teşekkür ediyor, selam ve sevgilerimi sunuyorum. Recep ALTEPE Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı

xi


PRESENTATION Today, wherever we go in the Balkans, we meet some people who are in contact with Bursa. It is also possible to see a trace from the Balkans almost in every neighborhood of Bursa. Bursa is a city that more than a half of its population consists of immigrants from the Balkans. Therefore, ties between Bursa and the Balkans have always been strong. Even though some time in the past these ties with the Balkans were cut off, today great improvements are taking place. We are trying to rebuild the warmth between us through the steps we take. We make an effort to maximize our social, cultural and commercial relations with the cities of all regions where our brothers and sisters from the Balkans live. In this respect, we have implemented many different projects. Our projects which are “bridge of hearts� built between Turkey, Bursa and Balkans enable our compatriots living in these regions to re-experience the cultural characteristics of their traditions. While introducing every single new work to each region we visited in the Balkans, we feel happy to be the hope of our compatriots. Through all these activities our main goal is to strengthen the inter-communal dialogue and cultural bridges. One of the activities that we have conducted within this context has been the International Congress of the Balkans and the Immigration. This publication which has been prepared as a result of the Congress sheds light on the phenomenon of migration in many different aspects; from the importance of the migration in Turkish history to the migrations in the Balkans, from the period of 93 War (the Russo-Turkish War of 1877– 1878) to migrations in the period of the Balkan War, from the population exchange between Greece and Turkey and the problems of immigrants to the 20th century migrations, from the socio-economic changes of the immigrants to the Ottoman legacy. I would like to thank all for their contributions, and send loves and greetings. Recep ALTEPE Mayor of Bursa Metropolitan Municipality

xii


SUNUŞ Đstanbul Üniversitesi, “I. Balkanlar ve Göç Kongresi”ni Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu ile birlikte gerçekleştirmekten onur duydu. Türkiye akademisinin öncü kuruluşu olan üniversitemiz, yerel yönetimlerin temel taşı olan Belediyeler ve Türkiye’de sivil toplumun önemli bir parçası olan derneklerin iki güzide temsilcisi ile birlikte çalışmaktan son derece mutludur. Üniversitelerin toplum ile ilişki kurabilmesinde ve bilginin yaygınlaşabilmesinde bu tür ortaklıkların rolünün büyük olduğuna inanıyoruz. Onursal Başkanlığını yaptığım bu kongre, Đstanbul ile birlikte Türkiye’de en yüksek Balkan kökenli nüfusa sahip illerden biri olan Bursa şehrimizde, Balkan Savaşlarının 100. yıldönümünde gerçekleşti. Hepinizin bildiği gibi bu önemli yıldönümü 2012 yılının hem ülkemizde hem de Balkanlarda birçok toplantıya ev sahipliği yapmasını getirmiştir. Bu yıldönümünün akademide ilgi ile karşılanması ve bu alanda çok sayıda toplantı gerçekleştirilmesi Balkan toprakları ile ilgili çalışmaların artışı için umut vericidir. Bir asrı geride bırakan Balkan Savaşlarının ülkemiz tarihindeki rolü çok belirleyicidir. Bu savaşların Osmanlı Đmparatorluğu’na geride bıraktırdıklarının verdiği hüzün belki de başka hiçbir toprak kaybında aynı yankıyı ve hassasiyeti uyandırmamıştır. Bu acının izlerini Mehmet Akif’ten Yakup Kadri’ye Türk edebiyatının önemli temsilcilerinin eserlerinde ve dönemi yaşayanların biyografilerinde, anı kitaplarında en etkin biçimiyle sürebiliriz. Bugün ülkemiz milliyetçiliğinin temel kurgularının da bu savaşın kayıpları ve endişeleri üzerinde şekillendiğini söylemek mümkündür. Tarihimizin ve siyasetimizin birçok önemli ismi Balkan kökenlidir ve bu geçmişleri yaşamdaki duruşları üzerinden son derece etkin olmuştur. Bugün Balkanları ziyaret etmemiş birinin Türkiye topraklarının görkemli geçmişini bütünüyle anlamasına imkân yoktur. Ülkemizin tarihi, kültürü ve değerleri Balkan toprakları ile derin bir ilişki içindedir. Osmanlı’nın sosyal ve idari izleri Balkan coğrafyasının her yerindedir. Elbette bu izlerin birçoğu artık sadece gören gözlerin seçebileceği durumdadır. Balkan göçmeni bir ailenin evladı olarak Balkan topraklarına her ziyaretimde bu izler, çoğu zaman üstlerindeki örtüye ve yıpranmışlıklarına rağmen, eşsiz güzellikleri ile karşıma çıkmaktadır. I. Balkanlar ve Göç Kongresi’nde göç tarihinin farklı dönemleri tarih, sosyoloji, coğrafya ve edebiyat gibi farklı alanlarda çalışmalarla tartışıldı. Kongremizin ana başlığı olan Balkan göçlerinin, kökleri Balkanlarda olan her göçmene yalnızca mülklerini değil kalplerini de bıraktıkları bir geçmişin mirasçısı olmayı getirdiğini bu toplantı vesilesi ile bir kere daha hatırladık. Geride kalanların ise hep bir yitirilmişlik duygusu ile yaşadığını biliyoruz. Gene bu topraklarda yaşanan göçün en temel özelliklerinden biri yüzyıllar boyunca farklı şehirlerxiii


den, farklı siyasal ve sosyal gerçekliklerle devam etmiş olmasıdır. Bu devamlılık sunulan çalışmaların geniş bir tarihsel süreci kapsamını getirmiştir. Balkan coğrafyasının birçok bölgesine değinen tüm bu çalışmaların akademiye temel hizmetinin, göç kavramının insanlığın ortak geçmişin bir parçası olduğunu bir kez daha tekrarlamak olduğuna inanıyorum. Đnsanlık savaşları ve barışları; inşaları ve yıkılışları paylaştığı gibi insanın birbirine tahammülsüzlüğünün getirdiği zorunlu göçleri de ortak mirasının bir parçası olarak hatırlamak zorundadır. Balkan ve Türkiye topraklarının ortak tarihinin en önemli başlıklarından biri olan “göçü” çalışmak da bu nedenle çok önemlidir. Dünyanın farklı topraklarında kimin ev sahibi kimin misafir olduğu binlerce yıldır devam eden bir tartışmadır. Ama hepimiz biliyoruz ki bu tartışma yalnızca hüzne hizmet etmiştir ve etmektedir. Bu nedenle bir olmanın beraber olmaya yettiği ve farklılıkların ayrılıklara yol açmadığı bir gelecek için akademiye rol düşmektedir. Yüzyıllarca bir arada yaşamış insanların birbirlerini yapıcı bir diyalogla anlamaya çalışması ve hoşgörünün ötesinde bir dostluk algısı inşa etmesi gerekir. Bu tür toplantılar ile tarihin sorunlarını tartışmanın farklı toplulukların birbirini anlamasına ve Balkanlarda eşit yurttaşlık arayışlarının inşasına katkı sağlamasını umut ediyorum. Kongrenin düzenlenmesinde emeği geçen tüm kadroya teşekkürlerimi iletiyorum. Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu ve Bursa Büyükşehir Belediyesine ise akademinin yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapmasına vesile oldukları için takdirlerimi sunarım.

Prof. Dr. Yunus SÖYLET Đstanbul Üniversitesi Rektörü

xiv


INTRODUCTION

Istanbul University is honored to organize “I. Balkans and Migration Congress” with the Metropolitan Municipality of Bursa and the Federation of Rumelia Balkan Associations. As the forerunner of Turkish academia Istanbul University is delighted to cooperate with a distinguished representative of municipalities which are the core of local administrations and a leading member of associations which are an important part of civil society. We believe that these cooperation’s have great role in dissemination of information and for universities to establish links with the society. The congress, I acting as the honorary president, in the 100th anniversary of Balkan Wars took place in Đstanbul whith Bursa which is has the most Balkan origin population. As we all know, this important anniversary led to host many congresses in Turkey and in Balkans in 2012. The interest inspired by this anniversary looks promising for the Balkan studies. The role of Balkan Wars in the history of our country is very determinative. The sorrow that these wars left to Ottoman Empire has never created the same influence and sensitivity in any other loss of land. We can trace this sorrow in the works of the important representatives of Turkish literature such as Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) and Mehmet Akif (Ersoy) and also in the biographies and memoirs of the people that survived in the era. Today, it can be asserted that construction of Turkish nationality lies in the losses and anxieties of this war. Many important historical and political identities of Turkey have a Balkan origin and this origin influenced their standing in life. Today people who have not visited Balkans can not fully understand the magnificent past of Turkish lands. The history, culture and values of our country have close ties with Balkans. The social and administrative traces of Ottoman Empire are everywhere in the Balkan territory. These traces are now certainly can be discerned by the eyes which perceive them. As the son of a family of Balkan origin, I see these traces every time with their beauty when I visit the Balkans despite they are worn and veiled by time. I believe that the main contribution of all these studies, touching upon various regions of this geography is to reemphasize that migration is a part of the universal history of humanity. Humanities common memory remembers the wars and peaces; renaissances and dark ages, therefore we must also remember forced migrations which are results of people's intolerance to each other, as a part of this common past. In this sense, it is crucial to study "migration" which is one of the most important issues of the common past of Turkey and Balkans.

xv


To decide on who the host and visitor are, has been a point of discussion for thousand years. But we all know that this discussion has always been serving for grief. This is why the Academy should take role in order to create a future where the differences does not lead to separations, and where being united suffices to be attached. People who have been lived together for centuries should understand each other through a constructive dialogue and develop a perception of friendship beyond tolerance. I hope along with these meetings discussing problems of history, will help different societies to understand each other and contribute to the quest for equal citizenship. I want to thank to the organization committee who contributed to this congress. I also want to show my gratitude to the Rumelia Balkan Association Federation and Bursa Metropolitan Municipality who opened the path for collaboration between the academia and the local government along with the civil society.

Prof. Dr. Yunus SĂ–YLET Rector, Istanbul University

xvi


TAKDĐM Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu olarak Balkan Savaşları’nın 100. yılı münasebetiyle savaşın sosyo-ekonomik etkilerinin bütün yönleriyle tartışılmasını sağlamak ve güncel sorunları ele almak amacıyla bilim dünyasının sayılı üniversitelerinden, 500 yıllık geçmişe sahip Đstanbul Üniversitemizin Tarih Bölümü çok değerli akademisyenlerinin terfikleriyle ve Bursa Büyük Şehir Belediyemizin katkılarıyla üç gün süren Uluslararası Balkanlar ve Göç Kongresi’ni düzenledik. Bu bağlamda ülkemizden, Amerika kıtasından ve Balkan ülkelerinden bilim insanlarını kongrede ağırladık. Şu hususu üzülerek belirtmek isteriz ki Balkan toplumları için siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel bakımdan çok önemli sonuçlara neden olan Balkan Savaşları, sahip olduğu bu önemin aksine günümüze kadar yeterince incelenmemiş ve değerlendirilmemiştir. Dolayısıyla Balkan Savaşları’nın sebeplerinin, sonuçlarının ve yarattığı etkilerin tartışılmasının zorunluluğu aşikârdır. Balkan Savaşları ele alınmadan bölgede sağlanmak istenen barışın ve huzurun dinamiklerinin geçmişte neler olduğu, nasıl ve hangi sebeplerle ortadan kaldırıldığı anlaşılamayacaktır. Bu açıdan Balkan Savaşlarını her yönüyle değerlendirerek barışa giden yolu açmak ve onun temel dinamiklerini göstermek bilim insanlarının en önemli görevlerinden olmalıdır. Bu hususları dikkate alarak kongre çağrımızda Balkanlardaki bütün toplumlara ulaşmaya çalıştık. Çok başarılı geçen kongre sonunda bir kere daha anladık ki Balkanlarda barışın sağlanması tüm toplumların katkı ve katılımının sağlamasıyla mümkün olacaktır. Kongremize iştirak eden değerli bilim insanlarına, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Recep Altepe Beyefendiye ve ekibine, Đstanbul Üniversitemizin Rektörü Sayın Prof Dr. Yunus SÖYLET Beyefendi'ye, Tarih Bölüm Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali ARSLAN, Sayın Doç.Dr. Ali Fuat ÖRENÇ ve Sayın Doç. Dr.Đsmail MANGALTEPE Beyefendiler ile Tarih bölümünün tüm akademik kadrosuna, Federasyonumuzun vefakar, cefakar, fedakar yönetim kurulu üyelerimle Dernek Başkanlarımıza, 3 gün boyunca kongre salonlarımızı dolduran Evlad-ı Fatihan torunlarına ve sevenlerine sonsuz teşekkürler ediyoruz.

Ayhan BÖLÜKBAŞI Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı

xvii


SUBMISSION The Rumelia Balkan Associations Union organized a three-day long international congress named “The Balkans and MassImmigration” with the help of academicians from reputable universities, especially faculty members from History Department of Istanbul University and Bursa Metropolitan Municipality in order to discuss the 100 years old Balkan Wars and the socio-economic problems faced today among the 500 years old Balkan communities in details. Many professionals from Turkey, USA, and mostly from Balkan countries attended to the conference as speakers. Balkan Wars has many severe effects on the Balkan communities in terms of politics, economics, society, and culture. Despite of their importance, the Balkan Wars have not been studied carefully enough in our country. Therefore it is really necessary to discuss the causes, consequences, and effects of Balkan Wars. It is not possible to come up with a solution for peaceful environment without analyzing the conditions in the past and how they were eliminated with the Balkan Wars. Hence, studying the Balkan wars carefully in this respect and identifying the basic dynamics of peaceful environment in that area is one of the most important responsibilities of the history professionals. Therefore, we aimed to invite members among all Balkan communities to our congress. We believe that peace in Balkans can only be achieved through participation and contribution of all communities. We would like to thank all the participants of our three-day congress. Special thanks go to the valuable academicians, the mayor of Bursa Metropolitan Municipality, Recep Altepe, the president of Istanbul University, Prof. Yunus Söylet, head of their History Department, Prof. Ali Aslan, and the rest of their faculty members, mainly Assoc. Đsmail Mangaltepe and Assoc. Fuat Örenç for their valuable contributions. Finally, I would like to acknowledge executive members of our union, and the presidents of our member associations.

Ayhan BOLÜKBAŞI General Chairman of The Rumelia Balkan Associations Union

xviii


CONSIDERATION

The Turks of the Balkans were as much “indigenous peoples� as the Greeks, Bulgarians, Macedonians, Serbs, or Romanians. Turks had lived in large numbers as integral parts of Balkan societies for nearly 400 years when they begin to be killed or expelled from the region in the nineteenth century. This may seem to be a simple and well-known fact, but it has long been denied. At the time when the Turks of the Balkans were being persecuted, European and American commentators were describing the expulsion of the Balkan Turks as ridding the Balkans of a foreign element. To them, and to many modern historians, the Turks simply did not belong. If one did not belong in his home 400 years after his ancestors arrived, what can be said of the Americans? Do all except the Native Americans not belong? Should we all be expelled, returned to Europe, Africa, and Asia? No. As is shown in this book, the expulsion of the Turks cannot be justified by any claim that they were not an integral part of Balkan society. The expulsion and murder of the Balkan Turks was not understandable revenge on interlopers. It was a crime. Reading the articles in this volume, one is struck by how little of this history has been known, and how little of what has been known has been understood: The most obvious lack in traditional histories has been appreciation of the suffering of the Balkan Muslim peoples. Whether in the Greek rebellion, the creation of Bulgaria, or the Ottoman losses in the Balkan Wars, the articles detail the injustices done to the Balkan Turks. It is not possible to comment specifically on the articles in this book in a short introduction. Instead, I cite some of the articles’ research that most interested and impressed me: - By no means did the first Turks come to Southeastern Europe with the Ottoman conquests. Although known for some time, this fact has seldom made its way into general histories, nor has it been summarized in the readily accessible fashion seen here. Usually described as marauding tribes, these articles demonstrate the incorporation of Turkish tribes into the economy of the region from an early date. -

The numbers of migrants to the Ottoman Empire was huge, as is demonstrated by the data in the volume. The articles include statistics that have not appeared elsewhere and collect previously published statistics in a coherent form. Much of this is fascinating to a demographer. For example, large numbers of refugees from Crete were sent to North Africa and Yemen, which must have led to great culture shock. Of xix


particular note are the Ottoman statistics on the number of migrants. Much of the previous work of historians has been necessarily based on European figures. The statistics here allow needed revisions. -

As expected, the Russians were directly or indirectly responsible for much of the Muslim mortality in Serbia, Romania, and Bulgaria. In Bulgaria in 1877-78 Russians were the military force that stood behind murders of Muslims and expropriation of Muslim property. They were the major force that kept Turks from returning to their homes after the war, willfully neglecting their duty as the occupying army to protect the population.

-

Loss of emigrants’ property was an issue that was seldom resolved in the Muslims’ favor. Whether from Greece, Serbia, Bulgaria, or the Crimea, the Muslims lost nearly everything and were thrown on the charity of the Ottoman State. Only in the GreekTurkish population exchange was there some limited attempt at justice.

-

Although the articles understandably dwell on Turkish migration, the suffering of Ottoman Christians as a result of the wars is described, especially in Thrace. Inclusion of the suffering on all sides is a necessary corrective to those who contend that only their own people were victims.

-

Unintended by the Europeans who acquiesced to the expulsion of Muslims from Greek, Serbian, Romanian, and Bulgarian conquests, the forced migrations had the effect of turning Macedonia and Thrace into majority Muslim provinces. A reality that should have been considered in the creation of new Balkan states, but was not.

-

The Turkish-Greek population exchange has routinely appeared in the histories as a diplomatic agreement in which Greeks suffered. This is true, but it is time also to consider, as is done here, the sufferings of the exchanged Turks.

-

For the demographer, information on disease mortality is especially interesting and important. It is undoubtedly true that disease and starvation were a most important factor in refugee mortality, as demonstrated with facts and statistics. The disastrous effects of forced migration on refugees has been considered elsewhere, but not with the detail seen here. It becomes obvious that the Ottoman Empire, lacking the resources to properly see to refugee needs, was overwhelmed by the migrations. The articles also demonstrate the great efforts made by the Ottomans to aid their brethren.

-

A number of articles substantiate the belief, expressed elsewhere, that the European Powers had little concern with the Muslim populace of the Balkans. Consuls and, rarely, ambassadors might report of Muslim distress; politicians did not care. xx


-

Despite the losses in the nineteenth and early twentieth centuries, Balkan Muslim communities continued to exist, if not often thrive. Emigration, forced by politics and discrimination, went on, as shown here especially for Bulgaria and Serbia. Nevertheless, the heritage of the Ottoman Empire was never lost, as evidenced by the continuation of Turkish culture and language in Prizren.

-

Among these articles there is no lack of relations of atrocities. Taken with material published previously, these add great weight to the assertion that the Muslims of the Balkans suffered more than any other Balkan peoples. Indeed, their losses were among the worst seen in history.

I cannot comment critically on some of the articles, except to say that I learned much about areas such as novels and folklore. The articles give a voice to the migrants, a voice that is not often seen in political and demographic history. It is perhaps too much to expect that the facts in this volume will immediately have the effect they should on the understanding of history by Europeans and Americans. After all, it has been only 30 years since the first Western writings on the true history of the Balkan Muslims. Changing long-standing historical errors takes time. Eventually, however, true history will win out, as it usually does in the end. It is surely time for a new general history of the Ottoman Balkans to be written. The work of the historians in this volume will contribute greatly to that. Prof. Justin McCARTHY

xxi


TAKRĐZ Türkler, Balkanlardaki Yunanlılar, Sırplar veya Romanyalılar kadar “yerel bir halk” idi. On dokuzuncu yüzyılda öldürülmeye veya bölgeden dışlanmaya başlayana kadar çok sayıda Türk yaklaşık 400 yıl boyunca Balkan toplumlarının ayrılmaz bir parçası olarak yaşamışlardır. Bu basit ve yaygın olarak bilinen bir gerçek gibi görünse de, aslında uzun zamandır inkâr edilmekteydi. Balkanlardaki Türklerin zulüm gördüğü sıralarda Avrupa ve Amerikalı yorumcular Balkan Türklerinin sürülmesini Balkanların yabancı bir unsurdan temizlenmesi olarak tanımlamaktaydı. Çağdaş birçok tarihçiye göre de Türkler zaten Balkanlara ait değildi. Eğer bir halk atalarının bir ülkeye gelişinden 400 yıl sonra bile yurduna ait sayılmazsa, o zaman Amerikalılar için ne söylenebilir? Amerikan yerlileri dışında hiç kimse Amerika’ya ait değil mi? Hepimiz buradan sürülerek Avrupa, Afrika ve Asya’ya geri mi dönmeliyiz? Hayır. Bu kitapta da gösterildiği gibi, Türklerin zaten Balkan toplumunun bir parçası olmadıkları gibi bir iddiaya dayanılarak Balkanlar’dan dışlanması kesinlikle haklı gösterilemez. Balkan Türklerinin sürülmesi ve öldürülmesi, dışarıdan gelip müdahale eden bir unsura karşı anlaşılabilecek bir intikam tepkisi değildir. Bu bir suçtur. Bu kitaptaki makaleler okunduğunda, aslında bu konudaki tarihin ne kadar az bir kısmının bilindiği ve bilinenlerin de ne kadar azının anlaşıldığı çarpıcı biçimde ortaya çıkmaktadır. Geleneksel tarihlerin en belirgin eksikliği Balkanlardaki Müslüman halkların çektiği acıların anlaşılması noktasındadır. Yunan ayaklanmasında olsun, Bulgaristan’ın kurulmasında olsun, Balkan Savaşları’nın Osmanlılar tarafından kaybedilmesinde olsun, kitaptaki makaleler Balkan Türklerine yapılan haksızlıkların ayrıntılarını ortaya koymaktadır. Bu kitaptaki makaleler üzerine kısa bir giriş bölümünde ayrıntılı bir yorum yapmak mümkün değildir. Bunun yerine, makalelerde anılan araştırmalardan en çok ilgimi çeken ve beni en çok etkileyen bazılarını anmak istiyorum: Đlk Türkler Güneydoğu Avrupa’ya kesinlikle Osmanlı fetihleri sırasında gelmemiştir. Bir süredir bilindiği halde bu gerçek nadiren genel tarih içinde yerini bulur ve hiçbir yerde bu kitaptaki gibi kolayca erişilebilir biçimde özetlenmemiştir. Bu makaleler genellikle yağmacı kabileler olarak tanımlanan Türklerin erken tarihlerden beri bölgenin ekonomisinde edindikleri yerleşik rolü ortaya koymaktadır. Kitapta yer alan verilerin de gösterdiği gibi Osmanlı Đmparatorluğu’na gelen göçmenlerin sayısı çok büyüktü. Bu kitaptaki makaleler hem başka bir yerde yayınxxii


lanmamış istatistikleri içermekte, hem de daha önce yayınlanmış istatistikleri tutarlı bir biçimde araya toplamaktadır. Bunların çoğu bir demografi uzmanı için büyüleyici bilgilerdir. Örneğin Girit kökenli çok sayıda mülteci Kuzey Afrika ve Yemen’e gönderilmiştir ki, bu büyük bir kültür şokuna yol açmış olmalıdır. Osmanlı’ların göçmenlerin sayısı konusundaki istatistikleri özellikle ilgiye değerdir. Tarihçilerin önceki çalışmalarının birçoğu Avrupa sayılarını temel almaktadır. Burada yer alan istatistikler gerekli revizyonlara olanak tanımaktadır. Beklendiği gibi, Ruslar Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan’daki Müslüman ölümlerinden doğrudan veya dolaylı olarak sorumluydular. 1877-78 yıllarında Bulgaristan’da Müslüman ölümleri ile Müslüman’lara ait mülklere el konulmasının arka planında yer alan askeri güç Ruslardı. Savaştan sonra Türklerin evlerine dönmesine engel olan temel güç de, işgal ordusu olarak halkı koruma görevlerini bilinçli olarak ihmal eden Ruslardır. Göçmenlerin mülklerinin kaybı nadiren Müslümanların lehine sonuçlanmış bir konudur. Gerek Yunanistan’dan, gerekse Sırbistan, Bulgaristan ya da Kırım’da Müslümanlar neredeyse her şeylerini kaybetmiş ve Osmanlı Devleti’nin inayetine terk edilmişlerdir. Yalnızca Yunan ve Türk toplumları arasındaki mübadele adaleti sağlamaya yönelik sınırlı bir çaba olmuştur. Her ne kadar makaleler Türklerin göçleri üzerine odaklansa da, savaşlar sonucunda Osmanlı Hıristiyanlarının çektiği acılar da özellikle Trakya bölgesi açısından ele alınmıştır. Tüm tarafların acılarının ortaya konması, yalnızca kendi halkının kurban durumuna düştüğünü ileri sürenlere karşı gerekli bir düzeltici harekettir. Yunan, Sırp, Romanyalı ve Bulgarlar fetihleri sonucunda Müslümanların sürülmesine sessiz kalan Avrupalıların amaçlamadığı biçimde, zorunlu göçler Makedonya ve Trakya’nın ağırlıklı olarak Müslüman bölgeleri haline gelmesine yol açtı. Bu gerçek yeni Balkan devletlerinin kurulması sırasında göz önüne alınmalıydı, fakat alınmadı. Türk-Yunan toplumlarının mübadelesi tarih kitaplarında her zaman Yunanlıların acı çektiği bir diplomatik anlaşma olarak anılır. Bu ne kadar doğru olsa da, bu kitapta görüldüğü gibi mübadele edilen Türklerin de çektiği acıların göz önüne alınma zamanı artık gelmiştir. Demograflar açısından hastalık nedeniyle ölüm bilgileri özellikle ilginç ve önemlidir. Gerçekler ve istatistikler aracılığıyla da ortaya konduğu gibi, mültecilerin ölümünde hastalık ve açlığın en önemli unsurlardan biri olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Zorunlu göçün mülteciler üzerindeki yıkıcı etkisi başka yerlerde de ele alınsa da bu kitaptaki kadar ayrıntılı olarak incelenmemiştir. Mültecilerin ihtiyaçlarını xxiii


tam anlamıyla karşılamaya yetecek kaynakları bulamayan Osmanlı Đmparatorluğu’nun göçler karşısında yetersiz kaldığı açıkça anlaşılmaktadır. Kitaptaki makaleler ayrıca Osmanlıların kardeşlerine yardım etmek için gösterdiği büyük çabayı da ortaya koymaktadır. Kitaptaki bir dizi makale başka yerlerde de dile getirilen bir inanış olan Avrupalı güçlerin Balkanlar’daki Müslüman halkı pek umursamadığı düşüncesini somutlaştırmaktadır. Konsoloslar ve nadiren elçiler Müslümanların sıkıntılarını bildirse de, politikacılar bunu umursamamıştır. On dokuzuncu yüzyıl ve yirminci yüzyılın erken dönemlerindeki kayıplara rağmen Balkanlar’daki Müslüman toplulukları varlığını sürdürmüş, hatta bazen sayıları artış göstermiştir. Politikaların ve ayrımcılığın zorladığı göçler bu kitapta da gösterildiği gibi özellikle Bulgaristan ve Sırbistan’da devam etmiştir. Her şeye rağmen, Prizren’de Türk kültür ve dilinin sürdürülmesiyle de kanıtlandığı üzere Osmanlı Đmparatorluğu’nun mirası asla kaybolmamıştır. Bu kitaptaki makaleler arasında vahşetlere yer verenler de eksik değildir. Daha önce yayınlanmış materyaller de göz önüne alındığında bunlar Balkanlardaki tüm topluluklar içinde Balkan Müslümanlarının diğerlerinden daha fazla acı çektiği düşüncesini büyük ölçüde desteklemektedirler. Gerçekten de Müslümanların kayıpları tarihte görülenlerin en ağır olanlarındandır. Makalelerden bazılarını eleştirel olarak yorumlamam mümkün değil, ancak roman ve folklor gibi alanlarda birçok şey öğrendiğimi söyleyebilirim. Kitaptaki makaleler politik ve demografik tarihte pek görülmeyen biçimde göçmenlerin sesini duyuruyor. Bu kitaptaki gerçeklerin derhal Avrupa ve Amerikalıların tarih anlayışında gerekli etkiyi göstermesini beklemek belki fazla yüksek bir beklenti olacaktır. Balkan Müslümanlarının gerçek tarihi üzerine batıda ilk yazıların ortaya çıkmasından beri henüz yalnızca 30 yıl geçmiştir. Uzun zamandır yerleşik olan tarih hatalarının düzeltilmesi zaman alır. Fakat sonuçta genellikle olduğu gibi zafer gerçek tarihin olacaktır. Osmanlı Balkanlarının genel tarihinin yeniden yazılma zamanının geldiği açıktır. Bu kitapta yer alan tarihçilerin çalışmaları buna büyük ölçüde katkıda bulunacaktır. Prof. Dr. Justin McCARTHY

xxiv


ÖNSÖZ Osmanlı aydınlarının Balkan hacâlesi (utancı) veya Balkan bozgunu olarak tarif ettikleri Balkan Savaşları’nın yüzüncü senei devriyesi olan 2012 yılı münasebetiyle ülkemizde ve yurtdışında çok sayıda sempozyum, çalıştay ve anma programları tertip edildi. Yine Balkan Harbi vesilesiyle yeni yayınlar okuyucuyla buluştu. Kuşkusuz ülkemizin saygın kurumları tarafından yapılan bu türden etkinlikler memnuniyet vericidir. Fakat tarihimizin bu çok acı ve ibret sahneleriyle dolu dönemini aydınlatacak daha nice çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda Đstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu’nun müşterek düzenlediği I. Uluslararası Balkanlar ve Göç Kongresi’nin ayrı bir önemi bulunmaktadır. Zira göç ve göçmen olguları Balkan Savaşları’ndan günümüze güncelliğini en fazla koruyan kavramlar olmuşlardır. Bugün ülkemizin mayasını teşkil eden en önemli unsurlardan biri olan milyonlarca Balkan veya Rumelili göçmen kuşakları o dönem acılarını ilk günkü tazeliğinde hissetmektedirler. Bu nedenle 5-7 Aralık 2012 tarihlerinde Đstanbul ve Bursa’da tertip edilen kongre, hem bu derin hislerin, hem de geçmişten günümüze göç ve göçmen meselelerinin dile getirilmesi bakımından son derece yararlı olmuştur. Kongrede tarih boyunca Balkanlara yönelik ve Balkanlar’dan Anadolu’ya yaşanan göçler, bu göçlerin sosyo-ekonomik etkileri, alanında yetkin yerli ve yabancı bilim insanları tarafından ayrıntılı olarak ele alınmış, çok önemli tespitler ortaya konulmuştur. Yayına hazırladığımız Balkanlar ve Göç kitabı bu kongrede ortaya çıkan bilgi birikimi ile iştirak edenlerin değerli katkılarıyla ortaya çıkmıştır. Sahasında uzman ve otorite yerli-yabancı çok kıymetli bilim insanlarının uzun yıllara dayalı çalışmalarının ürünü makalelerinden vücut bulan Balkanlar ve Göç kitabı, dokuz bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümünde göç kavramının Türk tarihindeki önemi ortaya konulmuştur. Asırlar boyu hep hareket halinde bulunan Türkler, ya vatan edinmek amacıyla veya vatanlarından olmak sebebiyle yollara düşerek göçmüşlerdir. Türklerin Balkanlarla ilk tanışması da bir göç hikâyesidir. Bu nedenle Balkanlarla Tanışmak: Yeni Vatan başlığını taşıyan bu bölümde Prof.Dr. Muallâ UYDU YÜCEL ve Doç.Dr. Đsmail MANGALTEPE, Türklerin Balkanlara ilk gelişlerini, bu dönemde verilen mücadeleleri ve bölgedeki Türk izlerini ortaya koymaktadırlar. Türklerin Balkanlarla bu ilk temasından yüzyıllar sonrasında buraların kesin olarak vatan edinilmesi Osmanlı döneminde olmuştur. Doç.Dr. Ömer ĐŞBĐLĐR ile Doç.Dr. Mesut AYDINER’in müşterek yazısı, Osmanlıların Balkanlar’daki yerleşim stratejilerini, özellikle gönüllere hitap eden istimalet politikasını bize aktarmaktadır. Kitabın ikinci bölümü 19. Yüzyılda Balkanlardan yaşanan ilk göçler ve göç bürokrasisinin doğuşu eksininde şekillenmiştir. Bu bölümde Osmanlı’nın çok büyük sorunlarla karşı karşıya olduğu 19. Yüzyılda, bu sorunların doğal bir sonucu olarak Balkanlarda yaşanan göç hareketleri değerlendirilmiştir. Burada Doç.Dr. Ali Fuat ÖRENÇ 1830’da bağımsız olan Yunanistan’dan ilk göçleri ve göçmenlerin sorunlarını, Nurbanu DURAN ise Sırbistan’dan göçleri ele almışlardır. Bölümün son yazısını kaleme alan Doç.Dr. Mehmet ĐNBAŞI, 1853-56 xxv


Kırım Harbi sürecinde ve sonrasında Osmanlı coğrafyasına göçleri ve göçmenlere dair oluşan ilk kurumları irdelemiştir. Kitabın üçüncü bölümünde 93 Harbi (1877-1878) süreci göçleri incelenmiştir. Bu çerçevede Prof.Dr. Mahir AYDIN, 93 Şavaşı ardından Balkanlar’daki gelişmeleri aktardığı yazısında 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi sonrasında Balkan coğrafyasındaki büyük değişimi ve oluşan yeni uluslararası dengeleri dikkatimize sunmaktadır. Yine bu bölümde Prof.Dr. Ayşe N. ADIYEKE, çok büyük dramların yaşandığı Akdeniz’in stratejik adası Girit’ten göçleri ve muhacirlerin sorunlarını ortaya koymuştur. Prof.Dr. Ömer TURAN, 93 Harbi sonrası Bulgaristan’dan yaşanan Türk göçünü, Prof.Dr. Tufan GÜNDÜZ Bosna’ya dönen Boşnak göçmenlerin Türkiye hakkındaki görüşlerini, Doç.Dr. Ebru BOYAR ise 93 Harbi sürecinde Đngiliz basınında Türk ve Rus imajlarını değerlendirmişlerdir. Balkanlar ve Göç kitabının dördüncü bölümünde Balkan Harbi dönemi göçleri ile göçmenleri bütün yönleriyle değerlendirilmiştir. Bu alandaki çalışmalarıyla dünyanın sayılı akademisyenleri arasında yer alan Prof. Dr. Nedim ĐPEK Balkanlar, savaş ve göç kavramlarına açıklık getirmiştir. Dr. Önder BAYIR Balkanlar hakkında yapılacak araştırmalarda vazgeçilmez kaynak olan Osmanlı arşiv belgelerine dayalı olmak üzere savaşı ve göçmenleri kaleme almıştır. Ülkemizde göç ve göçmenlerin sorunlarına dair araştırmalarıyla temayüz etmiş bir diğer araştırıcı olan Dr. Yıldırım AĞANOĞLU ise Balkan Harbi sonrasında Osmanlı Devleti’ndeki muhacir iskân siyasetini, Doç. Dr. Bilgin ÇELĐK Aydın Vilayeti özelinde iskân politikalarını ele almışlardır. Yrd.Doç.Dr. Ahmet EFĐLOĞLU Balkan Savaşları’nın farklı bir sonucu olan Trakya Rumlarının Yunanistan’a göçünü dikkatimize sunmuştur. Doç.Dr. Oya DAĞLAR MACAR savaş esnasında muhacirlerin karşılaştığı sağlık sorunlarını ve bu sorunların çözümü adına alınmaya çalışılan tedbirleri incelemiştir. Yrd.Doç.Dr. Yakup KURT Balkanların en sorunlu bölgesi olan Makedonya’da savaş döneminde Türklerin sosyo-ekonomik durumunu, Yrd. Doç. Dr. Fehriye EMGĐLĐ savaş ve sonrasında Yunanistan Müslümanlarının sorunlarını incelemişlerdir. Bu bölümün son yazısı Dr. Salim AYDIN tarafından kaleme alınmıştır ve daha ziyade Osmanlı basınına dayalı olarak kaleme alınan Bulgar baskıları neticesi meydana gelen göçler ve oluşan sorunlara değinilmiştir. Beşinci bölümünde Osmanlı’dan Cumhuriyete geçiş sürecinin önemli gündem maddelerinden olan 1923 Lozan Antlaşması ile bu antlaşma gereği yapılan Türk-Rum mübadelesi ve muhacirlerin sorunları konu edilmiştir. Bu bölümde Yrd.Doç.Dr. Abdurrahman BOZKURT Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında Bulgaristan’dan göçleri, Dr. Cahide Zengin ATABAY, 1923 mübadelesinin Đstanbul basınındaki yansımalarını, Suat GÜN ise gelecek dönemde Balkan politikalarına ışık tutacak perspektifi ele almışlardır. Kitabın altıncı bölümünde ülkemizdeki muhacir kuşakların hafızalarında tazeliğini en fazla koruyan 20. Yüzyıl göçleri incelenmiştir. Bu bölümde Prof.Dr. Hikmet ÖKSÜZ, 19231950 yıllarında Batı Trakya’dan Türkiye’ye göçleri bütün ayrıntısıyla bizlere aktarmaktadır. Prof. Dr. Neşe ÖZDEN, önemli göç bölgelerinden olan Yugoslavya'daki 1963-1974 yılları iç gelişmelerine ışık tutmuştur. Prof.Dr. Sevim PĐLĐÇKOVA Makedonya'daki göç hareketlerini, Yrd.Doç.Dr. Bülent YILDIRIM ise Bulgaristan’da Müslüman Türk azınlığa uygulanan baskıları ve göçleri ele almışlardır.

xxvi


Yedinci bölüm göçlerin ve göçmenlerin sosyo-ekonomik değişimlere uğrattığı şehirleri konu almaktadır. Burada Prof. Dr. Mehmet ĐNBAŞI asırlarca Osmanlı idaresinde kalan Üsküp’ü, Prof.Dr. Frances TRIX Balkanların bir diğer önemli göçmen şehri olan Prizren’i, Bursa üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanınan Raif KAPLANOĞLU ise Bursa’yı kaleme almışlardır. Kitabın sekizinci bölümü Balkanlar’da Osmanlı kültür mirası ve göçlerin buna etkisi çerçevesinde şekillenmiştir. Prof.Dr. Kleanti ANOVSKA Makedonya’dan Türkiye’ye göçlerin kültürel etkilerini, Prof.Dr. Mehmet Zeki ĐBRAHĐMGĐL ve Dr. Ammar ĐBRAHĐMGĐL zengin görsel malzemeler eşliğinde olmak üzere Balkan göçlerinin şehirlerdeki kültürel mirasa etkilerini, Yrd.Doç.Dr. Neriman ERSOY HACISALĐHOĞLU bağımsızlık sonrası Bulgaristan’daki Türk vakıflarının durumunu, Yrd. Doç. Dr. Aşkın KOYUNCU, Osmanlı ve Bulgar arşiv kaynaklarına dayalı olarak bütün Bulgaristan’da Türk varlığının tasfiyesi sürecini ve bunun göçlerle bağlantısını ele almışlardır. Bu bölümün son yazısında Dilek NALBANTLAR ERDOĞAN, Cumhuriyet dönemi romanında Balkan göçlerinin işlenişini bize aktarmaktadır. Gerek Balkanlar ve Göç Kongresi’nin tertibinde gerekse Balkanlar ve Göç kitabının yayınında birçok kimsenin değerli katkıları bulunmaktadır. Bütün bu katkılara içtenlikle teşekkür ederiz. Fakat böyle önemli bir çalışmanın vücut bulmasında maddi-manevi emekleri bulunan Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Recep ALTEPE’yi, Đstanbul Üniversitesi Rektörü Sayın Yunun SÖYLET’i, Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu Başkanı Sayın Ayhan BÖLÜKBAŞI’nı, Kongre Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali ARSLAN hocamızı hususiyle anmak isteriz ve kendilerine teşekkürü borç biliriz. Ayrıca yoğun programları bulunmasına rağmen kongreye katılarak desteklerini esirgemeyen Avrupa Birliği Bakanı Sayın Egemen BAĞIŞ’a, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sayın Meral AKŞENER’e ve Milletvekilimiz Sayın Birgül TAMAYLIGĐL’e teşekkür ederiz. Đstanbul ve Bursa’daki kongre oturumlarına katkı veren Sayın Prof.Dr. Cezmi ERASLAN’a, Sayın Prof.Dr. Halil BAL’a, Prof.Dr. Turgay AKBULUT ile Uludağ Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Sayın Prof.Dr. Saime YÜCEER’e, açılışta konuşma yapan Amerikalı tarihçi Prof.Dr. Justin McCARTHY’ye müteşekkiriz. Kongre tertibinde bizleri desteklerini esirgemeyen Antonina Turizm Genel Müdürü Sayın Atilla TUNA’ya, Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu Genel Başkan Vekili Sayın Fettah DĐNDAR’a, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Danışmanı Sayın Fahreddin YILDIRIM nazarında bütün Bursa Büyükşehir Belediyesi çalışanlarına müteşekkiriz. Kongre öncesi ve esnasında bütün zorluklara sabır gösteren Đstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü mensupları Dr. Metin ÜNVER’e ve Arş. Gör. Ramazan E. GÜLLÜ’ye teşekkür ederiz. Aynı şekilde kongre ve sonrasında gönüllü olarak görev alan Tarih Bölümü Doktora öğrencimiz Mustafa YAZICI’ya, lisans talebeleri Kevser TAŞ’a, Özlem YĐĞĐT’e, Özge BĐROL’a, Elif GÜNTAP’a, Umut DERE’ye, Yusuf AĞIRDAŞ’a, Serhat GÜNEY’e, Samet BALTA’ya, Yeşim TURMUŞ’a, Aziz ULUĞ’a, Erkan KOKA’ya katkılarından dolayı teşekkür ederiz. Doç. Dr. Ali Fuat ÖRENÇ- Doç. Dr. Đsmail MANGALTEPE Đstanbul 2013

xxvii


PREFACE The year 2012 was the 100th anniversary of the Balkan ignominy or Balkan fiasco as called by the Ottoman intellectuals and therefore various symposiums, workshops and commemorations on the Balkan Wars were organised both in Turkey and abroad. New publications on the matter of the Balkan Wars were also presented to the readers. Activities of the kind organised by the respectable bodies in our country certainly deserve praise. However, there is still a great need for further studies to shed light to this period of great sorrow in our history which is full of lessons to be drawn. In this respect, 1st International Congress on The Balkans and Mass Immigration organised in collaboration with the Rectorate of Istanbul University, Bursa Metropolitan Municipality and Federation of Rumelia Balkan Associations has a particular significance. Migration and refugees have been concepts at the top of our agenda since the Balkan Wars. The pain in the hearts of the millions of descendants of those refugees from the Balkans and Rumelia, who constitute an integral part of our society today, is as fresh as on the first day. Therefore, the congress organised in Istanbul and Bursa between 5th-7th January 2012 was very profitable both in terms of addressing these sensitivities and discussing the issue of migration and refugees in the line of history. In this congress, the migration to the Balkans and back to Anatolia has been discussed in detail together with the socio-economic outcomes of migration and very important observations have been exchanged by Turkish and foreign scientists who are experts in their field. The work entitled The Balkans and Mass Immigration we are preparing for publication is the fruit of these valuable efforts of the participants in this congress. Authority in the field of domestic and foreign experts and based on the work product of many years of very valuable articles by scientists who found the body consists of nine chapters the book Balkans and Mass Immigration. The first chapter explains the importance of the concept of migration in Turkish history. The Turks have been on the move for centuries either to find a new homeland or because they have been expelled from their own home. The first arrival of the Turks in the Balkans also occurred in the course of migration. Thus, in the chapter entitled Getting Acquainted With The Balkans: New Fatherland, Prof. Mualla UYDU YÜCEL and Ass. Prof. Đsmail Mangaltepe focus on the first instance when the Turks arrived in the Balkans, the struggles of the era and the traces left by the Turks in the region. Following this first contact with the Balkans, these lands were secured as a new homeland centuries later during the Ottoman era. In their collaborative article, Ass. Prof. Ömer ĐŞBĐLĐR and Ass. Prof. Mesut AYDINER tell us about the settlement strategies and the istimalet (leniecy policy) which particularly won the hearts of the local people. The second part of the book tells about the first migrations from the Balkans during the 19 century and the dawn of refugee bureaucracy. The articles in this part deal with the migrations that occurred as a natural result of the serious problems faced by the Ottoman th

xxviii


Empire in the Balkans during the 19th century. In this section, Ass. Prof. Ali Fuat ÖRENÇ presents the first wave of migration from Greece, which gained its independence in 1830, and the struggles faced by the migrants; while Nurbanu Duran focuses on the migrations from Serbia. The last article of this section by Ass. Prof. Mehmet Đnbaşı analyses the first migrations into the Ottoman lands during and after the Crimean War in 1853-56 and the first institutions established to deal with the refugees. The focus of the third part of the book is the waves of migration in relation with the Russo-Turkish War (“War of Ninety-Three”) (1877-1878). In this respect, Prof. Mahir AYDIN Doksan explains the developments in the Balkans in the wake of the Russo-Turkish War and the great transformation in the Balkan geography brought about by this war during 1877-78 that led to a new international equilibrium. Also in this section, Prof. Ayşe N. ADIYEKE takes a look at the migrations from Crete, the strategic island of the Mediterranean where great pains have been endured, and the struggles of the refugees from this island. Prof. Ömer TURAN describes the Turkish migration from Bulgaria following the Russo-Turkish War Prof. Tufan GÜNDÜZ narrates the views of the Bosnian refugees, who later returned to Bosnia, on Turkey. Ass. Prof. Ebru BOYAR evaluates the Turkish and Russian images in the British press during the Russo-Turkish War. The fourth section of the Balkans and Migration centres around the migration movements and refugees during the Balkan Wars. Prof. Nedim ĐPEK, who is among the most important academicians in this field, clarifies the concepts of the Balkans, war, and migration. Dr. Önder BAYIR tells about the war and refugees based on the Ottoman archives which constitute an indispensable source for research on the Balkans. Dr. Yıldırım AĞANOGLU, who is a well-established researcher in our country with his work on the problems related to migration and refugees, presents the refugee settlement policies in the Ottoman Empire following the Balkan Wars; while Ass. Prof. Bilgin ÇELIK focuses on the local settlement policies in the province of Aydın. Ass. Prof. Ahmet EFILOĞLU presents the immigration of the Greeks from Thrace to Greece, which is yet another aspect of the Balkan Wars. Ass. Prof. Oya DAĞLAR MACAR evaluates the health problems the refugees faced during the wars and the measures taken to overcome these problems. Ass. Prof. Yakup KURT tells about the socio-economic situation of the Turks during the war in Macedonia, which is the most controversial area in the Balkans. Ass. Prof. Fehriye EMGĐLĐ focuses on the problems of the Muslims in Greece during and after the war. The last article in this section comes from Dr. Salim AYDIN and mentions the influx of refugees caused by the oppression of the Bulgars and the resulting problems basing mainly on the press during the Ottoman times. The focus of the fifth part of the book is the Treaty of Lausanne dated 1923, which is one of the milestones of the transformation from the Ottoman Empire to the Turkish Republic, and the resulting population exchange of the Turks and Greeks leading to great problems. In this part, Ass. Prof. Abdurrahman BOZKURT evaluates the refugees from Bulgaria after the First World War, Dr. Cahide ZENGĐN ATABAY revisits the reflections of the population exchange of 1923 in the press in Istanbul, and Suat GÜN brings a perspective which may shed light on the Balkan policies in the near future.

xxix


The sixth part of the book is about the migrations in the 20th century which are still fresh in the memories of the generations of refugees in our country. In this part, Prof. Hikmet ÖKSÜZ recounts us about the migrations from Western Thrace to Turkey between 1923 and 1950. Prof. Neşe ÖZDEN sheds light on the internal developments in Yugoslavia, one of the most important regions giving rise to waves of refugees between 1963 and 1974. Prof. Sevim PILICKOVA tells about the migration movements in Macedonia, while Ass. Prof. Bulent YILDIRIM brings the oppression on the Turkish Muslim minority in Bulgaria and the resulting influx of refugees to our attention. The seventh part is about the cities which have undergone socio-economic changes due to migrations and refugees. In this respect, Prof. Mehmet ĐNBAŞI tells us about Skopje which was under Ottoman rule for centuries, while Prof. Frances TRIX focuses on Prizren, yet another city of refugees in the Balkans. Also, Raif KAPLANOĞLU, who is known about his works on Bursa, analyses Bursa in terms of migration. The eighth part of the book has been shaped around the Ottoman cultural heritage in the Balkans and the impact of the migrations on this heritage. Prof. Kleanti ANOVSKA analyses the cultural effects of the migrations from Macedonia to Turkey, while Prof. Mehmet Zeki ĐBRAHĐMGĐL and Dr. Ammar ĐBRAHĐMGĐL demonstrate the effect of the migrations from the Balkans on the cultural heritage in the cities with the help of rich visual materials. Ass. Prof. Neriman ERSOY HACISALĐHOĞLU sheds light on the Turkish foundations in Bulgaria following the independence, and Ass. Prof. Aşkın KOYUNCU discusses the elimination of the whole Turkish presence in Bulgaria and its association with the migrations based on the Ottoman and Bulgarian archives. The last article in this section comes from Dilek NALBANTLAR ERDOGAN and analyses the reflection of the migrations from the Balkans in the novel of the Republic era. Numerous valuable people have contributed both to the organisation of the Congress on The Balkans and Mass Immigration and the publication of the book The Balkans and Mass Immigration. We hereby present our heartfelt gratitude to these contributors. We would like to express our gratitude especially to Mr. Recep ALTEPE, Mayor of the Metropolitan City of Bursa; Mr. Yunus SÖYLET, Rector of Istanbul University; Mr. Ayhan BOLUKBAŞI, President of the Federation of Rumelia and Balkan Associations; and Prof. Dr. Ali ARSLAN, Chairman of the Congress, who have all shown endless efforts to render such a congress of great importance possible. We would also like to thank Mr. Egemen BAGIŞ, Minister for EU Affairs; Mrs. Meral AKŞENER, Vice President of the Grand National Assembly of Turkey; and Mrs. Birgül TAMAYLIGĐL, our member of Parliament, who have honoured our congress with their presence in spite of their busy schedules. We are also thankful to Prof. Cezmi ERASLAN, Prof. Halil BAL, Prof. Turgay AKBULUT, and also Prof. Saime YUCEER from the Uludag University Department of History, who have contributed to the congress sessions in Istanbul and Bursa; as well as American historian Prof. Justin McCARTHY, who opened the congress with his speech. Also, Mr. Atilla TUNA, General manager of Antonina Tourism; Mr. Fettah DĐNDAR, Vice President of the Federation of Rumelia and Balkan Associations; and all the employees of the Metropolitan Municipality of Bursa in the person of Mr. Fahreddin YILDIRIM, Advisor to the Mayor of the Metropolitan City of Bursa who has given us all his support during the preparation of the congress. We are also grateful to Dr. Metin ÜNVER xxx


and Research Assistant Mr. Ramazan E. GÜLLÜ from the Istanbul University, Department of History who have endured all the difficulties before and during the congress with great patience. Finally, Mr. Mustafa YAZICI, PhD student at the Department of History, and Kevser TAŞ, Özlem YĐĞĐT, Özge BĐROL, Elif GÜNTAP, Umut DERE, Yusuf AĞIRDAŞ, Serhat GÜNEY, Samet BALTA, Yeşim TURMUŞ, Aziz ULUĞ and Erkan KOKA, students at the Department of History who have volunteered their assistance during and after the congress, deserve our gratitude. Ass. Prof. Ali Fuat ÖRENÇ- Ass. Prof. Đsmail MANGALTEPE Đstanbul 2013

xxxi


KISALTMALAR / ABBREVIATIONS A. AMD: A. DVN. DVE: A. DVNS. NMH. D: A. MKT MHM: A. MKT. NZD: A. MKT: A. MKT. UM: A. MTZ. (01): A. MTZ. (04): A. MTZ. RŞ: a.g.e.: a.g.m.: a.g.md.:

a.g.t.: A.Ü.: ABH: AD: ATASE: AÜSBED: BCA: BEO: BOA: c.: C. ASK: C. DAH: C. DRP: C. HAR: Çev.: DARM: Der.: DH. EUM. 3. Şb: DH. EUM. 5. Şb: DH. EUM. ECB:

Sadâret Amedî Kalemi Bâb-ı Âsafi Düvel-i Ecnebiyye Kalemi

Name-i Humâyun Defterleri Sadâret Evrakı Mektubî Kalemi Mühimme Sadâret Evrakı Mektubî Kalemi Nezâret ve Devâir Sadâret Evrakı Mektubî Kalemi Sadâret Mektubî Kalemi Umum Vilâyât

Đrade-Eyalet-i Mümtaze Yunanistan Sadâret Eyâlet-i Mümtâze Bulgaristan Sadaret, Rumeli-i Şarkî Evrakı Adı geçen eser Adı geçen makale Adı geçen madde Adı geçen tez Ankara Üniversitesi Bosna-Hersek Milli Arşivi Ayniyat Defteri Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Tarih, Stratejik Etüd Başkanlığı Arşivi Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Toprak Đskan Evrakı Bâbıâli Evrak Odası Belgeleri

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Cilt Cevdet-Askeri Cevdet-Dahiliye Cevdet-Darphane Cevdet-Hariciye

Çeviren Makedonya Cumhuriyeti Devlet Arşivi (Makedonija Državen Arhıv na Republika) Derleyen Dâhiliye Nezâreti Emniyet-i Umumiye 3. Şube Dâhiliye Nezâreti Emniyet-i Umumiye 5. Şube

Emniyet-i Umûmiye Müdüriyeti Ecânib Kalemi xxxii


DH. EUM. EMN: DH. EUM. MTK: DH. EUM. SSM: DH. EUM. VRK: DH. H: DH. HMŞ: DH. Đ. UM: DH. ĐD: DH. KMS: DH. MB. HPS. M:

Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Emniyet Şubesi Dâhiliye Emniyet-i Umumiye, Muhaberat ve Tenkisat Müdüriyeti Dahiliye Emniyet-i Umumiye Seyr ü Sefer Müdüriyeti Dahiliye Nezareti Emniyeti Umumiye Müdüriyeti Evrak Odası Belgeleri Dahiliye Nezareti Hukuk Kısmı Dahiliye Nezareti Hukuk Müşavirliği Dâhiliye Nezâreti Đdâre-i Umumiye

Dâhiliye Nezâreti Đdâre-i Umûmiye Dâhiliye Nezâreti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti Dâhiliye Nezâreti Mebânî-i Emîriye Hapishâneler Müdüriyeti Müte-

ferrik Evrakı DH. MKT: DH. SNM: DH. SN. THR: DH. SYS: DH. ŞFR: DH. UMVM: DH. EUM. MH: DĐA: Ed.: EI: FO: GDAAD: HAT: Haz.: HR. SYS: HR. HMŞ. ĐŞO: HR. ĐM: HR. MKT: HR. TO: Đ. DAH: Đ. MSM: Đ. MTZ (04): Đ. MVL: Đ.Y: ĐA: ĐFM: KKT: MAD: MU. SIH:

Dâhiliye Nezâreti Mektubî Kalemi

Dâhiliye Nezareti Sicil-i Nüfus Müdüriyeti Dâhiliye Nezâreti Sicill-i Nüfus Đdare-i Umumiyesi Tahrirât Kalemi Dâhiliye Nezâreti Siyasî Evrak Dâhiliye Nezâreti Şifre Kalemi Dâhiliye Nezâreti Umur-ı Maliye ve Varidât Müdüriyeti Dâhiliye Nezâreti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Muhâbere Kalemi

Diyanet Vakfı Đslam Ansiklopedisii Editör Encyclopaedia of Islam Foreign Office Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi Hattı Hümayun Hazırlayan Hariciye Nezâreti Siyasî Evrak Hariciye Nezâreti Hukuk Müşavirliği Đstişâre Odası

Hariciye Nezâreti Đstanbul Murahhaslığı Hariciye Nezâreti Mektubi Kalemi Hariciye Nezâreti Tercüme Odası Đrâde-Dâhiliye Đrâde-Mesâil-i Mühimme Đrâde-Bulgaristan Đrâde-Meclis-i Vala Đrâde-Yunanistan

Milli Eğitim Bakanlığı Đslam Ansiklopedisi Đktisat Fakültesi Mecmuası Kâmil Kepeci Tasnifi Maliyeden Müdevver Defterler

Meclis-i Umur-ı Sıhhiye Mazbataları xxxiii


MV: NBKM: no.: nr.: Op. cit.: Or.Otd.: p.: PP: s.: sa.: ŞD: TD: TDK: TNA: Trans.: Trc.: TSMA: TT: TTD: TTK: TY: VD: VĐBMA: vol.: vr.: WO: Y. A. HUS: Y. A. RES: Y. MTV: Y. PRK. EV: Y. PRK. HR: Y.E.E: Y. PRK. KOM: Y. PRK. TKM: Yay.

Meclis-i Vükela Mazbataları

Narodna Biblioteka Kiril i Metodiy (Sofya)- Bulgaristan Milli Arşivi Number Numara Opera citato Orientalski Otdel page Parliamentary Papers Sayfa Sayı Şurâ-yı Devlet Evrâkı

Đstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakultesi Tarih Dergisi Türk Dil Kurumu The National Archives Translate Tercüme eden Topkapı Sarayı Arşivi Toplumsal Tarih Dergisi Tarih ve Toplum Dergisi Türk Tarih Kurumu Türkçe Yazma Vakıflar Dergisi Vakıflar Genel Müdürlüğü Đstanbul Bölge Müdürlüğü Arşivi Volume Varak War Office Yıldız-Hususî Maruzât Yıldız-Resmî Maruzât Yıldız-Mütenevvi Maruzat

Yıldız-Evkaf Nezareti Maruzatı Yıldız-Perakende Hariciye Maruzat Yıldız Esas Evrakı Yıldız-Perakende Evrakı Komisyonlar Maruzatı

Yıldız-Perakende Evrakı Tahrirat-ı Ecnebiye ve Mabeyn Mütercimliği Yayınlayan/Yayını

xxxiv


GĐRĐŞ / FOREWORD Balkanlarda Yaşanan Göç mü Göçürülme mi? /

In the Balkans was It Migration or Forced Migration? Prof. Dr. Ali ARSLAN∗

Öncelikli olarak göçü en basit tarifiyle, daimi ve kalıcı olarak bir yer değiştirme şeklinde izah edebilmemiz mümkündür. Buradaki en temel özellik kalıcı olarak yer değiştirmedir. Yani geçici olarak yer değiştirmelerinin bir kıymeti olmasa gerektir. Balkanlarda ilgilendiğimiz, bu insanların gönüllü olarak bir yerden başka bir yere göçmesi değil esas itibariyle bunların kalıcı olarak yer değiştirmesi yani bunların bizzat göçe zorlanmasıdır. Neden zorlanıyor insanlar, bu zorlanmalarının sebebi nelerdir? - Göçürülmenin Sebebi Dünyadaki göçlerin büyük çoğunluğunda ve özellikle son dönemlerdeki göçlerin ekseriyetinde, devletlerin hâkimiyet telakkisi politikalarıyla ortaya çıkan bir hareketliliğin yaşandığını kabul etmek zarureti bulunmaktadır. Bu durum Balkanlardaki göçlerin tamamında aynı minval üzere tezahür etmiştir. Bu göçlerin hepsinde normal bir süreçten ziyade, göçlerin zoraki bir hâkimiyet sağlamak veya hâkimiyet kurmayı kolaylaştırmak için uygulandığını açık bir şekilde görebiliyoruz. - Göçürülmelerin Başlangıcı Balkanlardaki göçlerin ilk başlangıcı, genel bir kabul olarak Sırbistan’ın kurulmasıyla başlatsak bile, esasında dikkatli olarak incelediğinde bunun çok daha önce o meşhur Viyana bozgununa kadar götürülmesi gerekir. Çünkü o bölgede Anadolu’dan giden Türklerden çok önce Hunlardan itibaren kalan ve yerleşmiş bulunan Türklerle ilişkili veya Türklerle akraba olan topluluklar bulunuyordu. Anadolu’dan gelen Oğuz Türkleri bölgeye geldiğinde onlarrla yakınlık kuran gruplar mevcuttu. Bunlara farklı farklı adlar verilebilir ama Türklerle ilişkileri *

Đstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ve I. Uluslararası Balkanlar ve Göç Kongresi Başkanı. arslanali@hotmail.com.


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

muhakkaktır. Đşte doğunun son en güçlü devleti olan Osmanlı’nın yavaş yavaş bölgede gerilemesinin, aynı zamanda Banat bölgesi dâhil olmak üzere bir göç hareketliliğini başlattığını biliyoruz. Viyana’ya yakın yerlerden Balkanların içine doğru bir göçün olduğunu, güney ve doğuya doğru da göçün yaşandığını tespit ediyoruz. Bu göçler her ne kadar daha sonrakiler gibi büyük ölçekli olmasa bile aynı mantıkla yani baskıyla göçürme şeklinde gerçekleşmiştir. Yaşananlar bu bölgelerdeki insanların kendi iradeleriyle başka bölgelere gidelim diye aldıkları bir karar değildi. Aslında bu olay Balkanlarla sınırlı da değildi. Bu yöntemi Adriyatik Denizi’nden başlatıp Sibirya’ya kadar götürmemiz mümkündür. Bu cenahta yani Balkanlar’ı geçip Romanya üzerinden yukarıya doğru Moskova’nın doğusuna çıkıp oradan Kazan’a kadar bir hat çizmemiz mümkümdür. Bu bölgenin tamamında ciddi bir göçün, daha doğrusu göçürülme hareketinin başladığını görüyoruz. Bu tarih aynı zamanda Doğu’nun bir şekilde kaybediş tarihinin başlangıcıdır. - Hakimiyet için Göçürülme ve Asimilasyon Pek çoğunun emperyal özelliği olan Batılı devletlerin Balkanlar’da hakimiyet kurmalarına en büyük engel burada nüfusun kendilerine mensup olmamasıydı. Buradaki devlet hakimiyeti için öncelikle o bölge insanlarına hâkim olmak gerekiyordu. Vatandaş üzerinde hâkimiyet kurma usulü oldukça hatalı gözükebilir. Esasında bunda hâkimiyet kurmak isteyen Avrupalı emperyalist devletler için ciddi problem vardı. Özellikle Batıdan olanlar için bir zorluk yaşanmaktaydı. Çünkü anlayışları doğu ile aynı değildi. Farklı olanla birlikte yaşama diye bir anlayıştan tamamen uzaktılar. Zaten Avrupa’da kendinden olmayanı göçe zorlayan bir süreç çok önceden beri vardı. Bu asimilasyon ve göçürülme 1300’lerden itibaren Đngiltere’de başlamış ve Yahudileri temizleme hareketi yaşanmıştı. Yahudiler Türklerin kontrolündeki Balkanlar ve Polanya’ya sığınmak zorunda kalmışlardı. 1600’den itibaren ise Osmanlı ve Karadeniz üzerindeki Türkler göçürülmeye veya asimilasyona tabi tutulmuşlardı. Bu bölgelerde hakimiyet kurmak isteyenler iki yol izlemekteydi. Birinci yol; bir bölgede herhangi bir hakimiyet kurulduğu zaman oranın tamamen temizlenmesi harekatıdır. Bu yolu seçenler, bölgedeki insanların kendileri veya kendileri ile uyumlu olması için Müslümanları bölgeden uzaklaştırma politikası ortaya koymuşlardı. Aslında azınlıkta olanlar bu yöntemle çoğunluğa geçerek hakimiyet kurmuş olacaklardı. Bu maksatla Müslümanları göçürmek için her türlü yolu deneyerek temizlik harekatına girişiyorlardı. Bu Balkanlarda uygulanan genel bir politikadır. Đkinci yol ise elde ettikleri yerlerde hakimiyet kurmak için beşeri coğrafyanın kimliğini değiştirme siyasetinin uygulanmasıdır. Mesela buna en güzel örnek Rusların Tatar politikalarıdır. Müslüman olan Tatarların bir kısmının zorla din değiştirmeleri sağlanmaktır. Bugün Çuvaşlar, Hıristiyan Türk olarak yaşamaktadırlar. Asimilasyon politikası izleyenler bölgenin önemine göre temizlik hareketini de uygulamaktan geri durmamışlardı. Mesela Kırım’da Tatar Türkleri kalsaydı o bölgede Rusların hakimiyet kurması mümkün olmayabilirdi. Kendi güvenli devlet sınırlarını oluşturmak için bu politikaya aykırı görülen nüfusun dışarı atılması veya eğer olacaksa oradaki insanların bilinçli bir şekilde asimilasyonla etkisiz hale getirilmesi uygulamaya konulmaktaydı.

2


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

- Balkanlardaki Uygulamalar 20. yüzyılın sonlarına kadar Balkanlarda Müslümanlar üzerinde asimilasyon yerine temizlik ve göçürülme politikası uygulamaya konulmuştur. Bu uygulamanın şiddeti 19. Yüzyıl ile 20. Yüzyılın başlarından itibaren iddetlenmiştir. Bunun sebebi beraber yaşama yerine tek milletli devletler kurma amacıdır. Mesela Bulgaristan’da Türk ve genel olarak Müslümanların sayısı kurulması tasarlanan Bulgaristan sınırları içerisinde yüzde elliden fazla idi. Bulunan çare beraber yaşamak yerine onların burada bulunmamasına hükm edilmek oldu. Nitekim Bulgar sınırı çizilirken Müslümanların yok edilmesi veya bölge dışına çıkarılması hedeflenmişti. Bulgaristan kurucuları Türklerin o sınır için kalmasını kendileri için faydalı görmüyorlardı. Bulgarların hakim olması için bu politikadan başka bir çare düşünülmemişti. Zaten dikkat edilirse milli sınırların çizildiği dönemde büyük ve ani kitlesel göçlerin yaşandığına şahit oluyoruz. 19. Yüzyılın başında Sırbistan ve Yunanistan’ın kurulması ile büyük göçürülme dalgası ortaya çıktığı gibi 93 Harbi ve Balkan Savaşları dönemlerinde daha büyük temizlik ve göçürülme hareketleri yaşanmıştı. 19. yüzyılın ortasında Kırım Harbi öncesi ve sonrasında Rusların Kırım ve Kafkasya’da aynı politikayı uyguladıklarını tekrar ifade etmek gerekir. Anlaşmalar yoluyla göç de esas itibariyle bir göçürülmedir. Bu uygulamanın parçalanmış ailelerin birleşmesi, ölümlerin yaşanmaması gibi iyi tarafları bulunmakla birlikte neticede bir bölgedeki farklı millet veya dinden insanların bir nevi ihracı gerçekleştirilmiş olmaktaydı. Bu uygulamada da bir zorlama mevcuttur. Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Soğuk Savaş döneminde anlaşmalar yoluyla Balkanlardaki Türk ve daha geniş olarak Müslümanların ihraç edildikleri malumdur. Esasında bu uygulama da cebr ile göçürülmedir. Yani adı sıcak savaş olmasa bile soğuk savaş içerisinde yeni bir hakimiyet temini düzenlemesi yapıldığı açıktır. 1989 yılında Bulgaristan’da yapılmak istenen asimilasyonun, Türk nüfusun büyük çoğunluğunun göçürülmesine sebep olacağı tasarlanarak uygulamaya konulduğu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu sayede Türklerin toplu olarak göçürülmesi temin edilmişti. Bulgaristan’ın gelecekteki statüsünün tespiti için yapılan bu göçürülme, bitmek üzere olan Soğuk Savaş dönemi sonrasında AB, ABD’nin gözleri önünde yaşanmıştır. - Anavatan’a Dönüş Đfadesi Doğru mu? Göç kavramı izah edilirken Anavatan’a dönüş ifadesi kullanılmamalıdır. Bu sayede “Balkanlar Türklerin vatanı değildir” anlayışına destek verilmiş olunmaktadır. Ayrıca Balkanların Türklerin gerçek vatanı olmadığı iddiası da kabullenilmiş olunmaktadır. Bu tarihi olarak da hatalıdır. Çünkü Türkler Balkanlara Osmanlı ile birlikte gitmemiştirler. Balkanların adı bile Türkçe bir kelimedir. Milattan Önceki asırlarda Hunlardan itibaren Türkler bu gölgede mevcuttu. Kuman, Kıpçak, Avarlar gibi pek çok Türk boyunun Osmanlılardan en az bin yıl önce Balkanlara yerleştikleri bilinen bir gerçektir. Kısacası Türklerin Balkanlara özellikle Güney Balkanlara gelişleri Slavlardan daha sonra değildir. Selçuklu ve özellikle Osmanlı döneminde Balkanlara gidiş Balkan Türkleri ile Oğuz Türklerinin bir kaynaşması hadisesidir. Bunlardan dolayı Balkanlardan göçürülme Anavatan’a dönüş değil, Balkan Anavatanı’ndan bir sürülme olarak kabul edilmedir.

3


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

- Türklerin Đskan Politikası Türklerin Hunlar döneminden itibaren Balkanlarda tek millete dayalı bir yapı oluşturma politikaları olmamıştır. Osmanlı Devleti de bölgede hakimiyet kurduğunda buradaki milletleri yerlerinden sürmedi. Şenlendirme olarak ifade edilen uygulama ile bölge sakinlerinin yanını veya boş alanlara yeni gelenleri yerleştirdi. Türkler Balkanlarda diğerlerini göç ettirme yerine beraber yaşama uygulamasını gerçekleştirdi. Balkanlar ve Anadolu, sadece Balkanlarda yaşayan insanlar için değil, 1870’lerden itibaren Doğu Avrupa ve Rusya’dan sürülen Yahudilerin de neredeyse tek mekanı olmuştur. Çünkü Osmanlı ve Türklerin medeniyet algısında ayrıştırma değil birlikte yaşama anlayışı esastır. Batılı devletlerin medeniyet algısında ise ayrıştırıcılık ön planda tutulmaktadır ve farklılıklar hakimiyet için bir tehdit olarak kabul edilmektedir. Sonuç Balkanlarda Türk ve diğer Müslümanlara yönelik göçürülme politikası bölgede yüzlerce yılda oluşturulan birlikte yaşama anlayışına büyük bir darbe vurmuştur. Böylece Balkan kavramının birlikte yaşama yerine ayrıştırma kavramı olarak kullanılmasına neden olmuştur. Bu süreçte Balkan devletleri birer ırkçı devlete dönüşmüş, Balkan milletleri ise yalnızlaşma içerisine düşmüştür. Bu durum kaçınılmaz olarak Balkanların üretim, ticarit ve kültür hayatına büyük darbe vurmuştur. Göçler sonucunda yaşanan büyük nüfus kaybı Balkanların kendine yetme özelliğinin de kaybolmasına sebep olmuştur. Balkanlar yabancı güç ve birliklere muhtaç hale gelmiştir. AB’ye giren Balkan ülkelerinin AB’de ikinci belki üçüncü sınıf muamelesi ile karşı karşıya kalmaları bunu açıkça göstermektedir. Balkanların tekrar canlanması için Türklerin büyük katkısyla geçmişte oluşmuş olan beraber yaşama bilincinin yeniden yerleştirilmesi gerekmektedir. Problemli geçmişi çağrıştıran düşman, işgal, fetih gibi kavramlar yerine ortak kültür ve ticaretin tekrar esas tutularak yeni usulde ortak yaşama şuurunun geliştirilmesi şarttır. Aksi takdirde Balkanlar değişik acı ve ızdırapların merkezi olacaktır. Balkanlarda “Biz barış istiyoruz, ama başkaları istemiyor” anlayışı ile suçu ötekine atma anlaşışından vazgeçilerek Balkan milletlerinin işbirliği yapmaları ve barışı gerçekten istediklerini ortaya koyan icraatlarda bulunmaları gerekmektedir.

4


BĐRĐNCĐ BÖLÜM / PART ONE BALKANLARLA TANIŞMAK: YENĐ VATAN

/ GETTING ACQUAINTED WITH THE BALKANS: NEW FATHERLAND


A- IVIV-VIII. Yüzyıllarda Türklerin Doğu Avrupa’ya Göçleri ve Bu Coğrafyanın Türkleşmesi (IV(IV-VIII. Yüzyıllar)

/ Turkish Immigration into the Eastern Europe and Turkification of the Region (IV-VII. Centuries) ∗

Đsmail MANGALTEPE∗

Giriş Türklerin batıya göçleri Milattan Önceki devirlere kadar uzanmaktadır. Ancak belgelerle tespit edilebilen göçler milattan sonraki dönemlere aittir. IV. yüzyıldan itibaren Türkler Türkistan bölgesinden göç etmek durumunda kalmışlardır. Doğal afetler, nüfus artışı, otlak yetersizliği, siyâsi anlaşmazlıklar, ağır dış baskılar ve cihan hâkimiyeti düşüncesi göçün nedenleri olarak sıralanabilir. Göç eden Türk kavimleri uzun bir dönem Hazar Denizi, Kafkaslar ve Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda hâkimiyet kurmuşlardır. Özellikle Hunların bölgeye gelmesiyle pek çok kavim yurtlarını terk etmek durumunda kalarak “Büyük Kavimler Göçüne” sebep olmuşlardır. IV.-VII. yüzyıllar arasında Karpatlar ve Tuna Havzasını da içine alan geniş coğrafyada Hunlar, Sabirler, Ogur toplulukları, Avarlar ve Bulgarlar büyük devletler kurmuşlardır. Türkler Doğu Avrupa topraklarındaki hâkimiyetlerini uzun süre devam ettirmişler ve bölgenin sosyo-kültürel yapısının değişmesinde önemli katkılarda bulunmuşlardır. Biz bu çalışmamızda, Doğu Avrupa ve Balkanlara göç eden Türklerin IV.-VIII. yüzyıllar arasında bölgedeki faaliyetleri ve bölgenin etnik yapısı üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçlıyoruz. Çalışmamızda metot olarak öncelikle Türklerin Göçleri üzerinde durulmuştur. Akabinde kronolojik olarak bölgeye gelen Türk topluluklarının kısa siyasi tarihleri, yerleşim bölgeleri ve askeri faaliyetleri izah edilmeye çalışılmıştır. Son olarak Balkan coğrafyasındaki Türklerin izlerinin kökenleriyle ilgili genel bir tartışma ve değerlendirme yapıldıktan sonra makalemiz sonuçlandırılmıştır. Tarih ve mekân ilişkisi birbirinden ayrılamayacak iki önemli olgudur. Kavimlerin yaşadıkları coğrafyalar ve diğer çevre faktörleri, toplumun hayatını derinden etkilemekte ve büyük oranda da şekillenmesinde etkin rol oynamaktadır. Türkistan bozkırlarının uçsuz bucaksız düzlük arazilerinin, mekân – birey ilişkisinin ferdin hayatına müspet veya menfi yönde isti*

Doç. Dr., Đstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Genel Türk Tarihi ABD, mangaltepe@gmail.com.


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

kamet kazandırdığı gibi, Türk kavimlerinin siyasi, sosyal, iktisadi ve de askeri tarihi üzerindeki tesiri mutlak surette görülebilmektedir. Asya steplerinin zorlu hayat şartları bozkır insanında mücadele ruhunu, dayanıklılığı, fedakârlığı, dayanışmayı, hasbiliği, bir arada barış ve huzur içinde yaşamayı, stratejiyi, teşkilatlanmayı, temeli insan ve adalet olan devletler kurabilme yeteneğini kazandırmıştır. 1- Doğu Avrupa’ya Türk Göçlerinin Sebepleri Yaygın kanaat Türklerin bıkmadan usanmadan sürekli göç eden, durağan hayatı sevmeyen ve hareketliliği bir yaşam biçimi olarak kabul eden bir kavim oldukları şeklindedir. Ancak her ne olursa olsun Türklerin de sonuçta tarih sahnesine çıktıkları, zamanla büyüyerek ve gelişerek güçlü bir toplum olarak siyasi arenada varlık gösterdikleri bir coğrafi mekânın olması gerekir. Nitekim vatan düşüncesi bu kadar güçlü olan milletin, bir toprak parçasını kutsal olarak görmemesi o mekânla duygusal bir bağ kurmaması düşünülemez. Yapılan son araştırmalar neticesinde tarihçiler Türklerin anavatanını Altay ve Sayan dağları çevresi, sanat tarihçileri Tanrı dağları ve çevresi, kültür tarihçileri Đrtiş-Urallar arasını anayurt olarak kabul etmişlerdir. Sonuçta daha da somutlaştırmak gerekirse; Issık Göl, Aral Denizi, Baykal ve Balkaş Gölleri, Altay Dağları ile Tanrı Dağları ve son olarak Ötüken ormanlarının bulundukları coğrafyanın kesiştiği bölgeleri Türklerin anayurdu olarak kabul etmek gerekir. Kavimler sebep olmaksızın sonunun nasıl biteceği belli olmayan bir göç hareketine kalkışmazlar. Zorlayıcı sebepler yüzünden Türk kavimleri anayurtlarını terk etmişlerdir. Anavatan Türkistan coğrafyasında yaşayan Türk kavimlerinin bir kısmı beş başlık altında toplayabileceğimiz nedenlerden dolayı farklı kıtalara göç etmek durumunda kalmışlardır. Doğal Afetler: Anayurdun kuzey kesimlerini Tayga ormanları oluşturmaktadır. Devamında bozkır kuşağı ve sonrasında da kumlu bozkırlar ve çöl anayurdun fiziki görüntüsünü yansıtır. Karasal ve sert bir iklimin hâkim olduğu anayurtta yağışların yetersizliği tarım yapılmasını engellemektedir. Çevre ve iklim şartlarının hayvancılığa ve tarıma elverişsiz olması, kuraklık ve çekirge baskınları ve bunların kıtlıklara yol açması hayatı zorlaştırmaktadır. 627 yılında Gök Türk ülkesindeki yoğun kar yağışı koyun sürülerini ve atları telef etmiştir1. Bununla beraber soğuklar ve salgın hayvan hastalıklarının kitleler halinde hayvan kırımlarına sebep olması ve bunların neticesinde de Türklerin ekonomik varlıklarını yitirmeleri, perişan olmaları ve güç durumda kalmaları bir müddet sonra göç etmelerine sebep olmuştur. Nüfus artışı ve otlak yetersizliği: Bozkırlarda insan sayısı ve gücüne olan ihtiyaç, nüfusun hızla artmasına sebep olmuştur. Nüfus artışı ile toprakların geçim bakımından yetersiz kalması, otlakların artan sürülere yetmemesi, bu yüzden boylar arasında silahlı çatışmalar meydana gelmesi, sonuçta da mücadeleyi kaybeden boyun kendisine yeni yurt ve otlak aramak üzer göç etmesi kaçınılmazdı. Siyasi anlaşmazlıklar: Türk tarihinde sık sık görülen ülke içindeki kargaşanın ve kavgaların temelini siyasi anlaşmazlıklar oluşturmaktadır. Bir boyun diğer boya üstünlük sağlama hevesi, veraset hukukundan yoksunluk neticesinde kardeşler arasındaki taht kavgaları ve yö-

1

Salim Koca, “Türklerin Göçleri ve Yayılmaları”, Türkler Ansiklopedisi, (Ed. H. C. Güzel), Yeni Türkiye Yay., c. I, Ankara 2002, s. 996.

7


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

netim anlayışındaki farklılıklar ülkenin zayıf düşmesine hatta parçalanmasına kadar uzanıyordu. M.Ö. 58 yılında Hun Tanhusu Ho-han-yeh’in Çin’in hâkimiyetine girmek istemesine ÇiÇi ve taraftarları karşı çıkmışlar, bunu utanç vesilesi olarak görmüşlerdir2. Giriştikleri mücadeleyi kaybeden Çi-Çi ve arkadaşları mecburen ülkeyi terk durumunda kalarak Batı Türkistan’da yeni devlet kurmuşlardır. Aynı şekilde 558 yılında Gök Türk hâkimiyetini tanımayan Avarlar 20.000 kişilik bir toplulukla Kafkaslara oradan da Doğu Avrupa’ya göç etmişlerdir. Sonuçta mücadeleyi kaybeden taraf egemenlik altına girmektense yerini terk edip, yeni yerlere göç etmeyi tercih ediyordu. Ağır dış baskılar: Türklerin henüz yaşadıkları sahalarda güçlü siyasi devlet kuramamaları, komşu devletlerin baskılarına maruz kalmalarına sebep olmuştur. Bağımsızlıkları konusunda taviz vermeyen Türkler, esaret söz konusu olduğuna yurtlarını terk etmekten geri durmamışlardır. Kısaca Türkler, istiklallerini değil, yurtlarını feda ediyorlardı. Türk kavimleri bazen de birbirlerinin baskılarına maruz kalarak, yurtlarından göç etmişlerdir. Özellikle Doğu Avrupa ve Balkanlara doğru yapılan göçler bir Türk boyunun diğer Türk boyunu tehdit etmesi ve yerinden yurdundan çıkmaya zorlaması sonucu gerçekleşmiştir. Cihan Hâkimiyeti Düşüncesi: Türkler dünya hâkimiyetinin kendilerine Tanrı tarafından bağışlandığını düşünüyorlardı. Hakanlar Tanrının kendilerini Kut ile yani siyasi hâkimiyet ile donatarak tahta çıkartmasını bir lütuf gibi görerek bunun karşılığında yeryüzünde adaleti, huzuru ve barışı sağlamaya yönelik teşebbüslerde bulunuyorlardı. Nitekim bu girişimlerin izlerini Abidelerde görmek mümkündür. Şöyle ki: “Üstte bir gök altta yağız yer yaratılmış; gök ile yer arasında insanoğlu yaratılmış. Bütün insanlığa ecdat Hakan olmuş…”. Hakan Tanrı’nın kendine verdiği bu vazifeyi düşünerek “…Bana göre faydalı gördüğüm bütün insanlığın yararına kabul ettiğim Türk töresini hâkim kılmak…” ifadesiyle cihan hâkimiyetine olan inancını yansıtmaktadır. Yine Oğuz Kağan Destanı’nda, Oğuz Kağan’ın hükümdar ilan edildikten sonra dile getirdiği “Güneş bayrağımız, gökyüzü otağımızdır” sözü bu amacın tezahürüdür. Türklerin at sayesinde çok hızlı ve etkili bir biçimde fetih ve göç hareketlerinde bulunabilmeleri, yeni ülkeler fethetme arzusu ve bunun tabii sonucu olarak yeni vatanlar kurma düşüncesi, bütün dünyaya hâkim olma isteği, her yere Türk idaresi, adaleti ve barışının götürülmek istenmesi de göçlerin bir nedeni olarak görülmektedir. Türk göçleri genellikle iki istikamette yani güneye ve batıya doğru cereyan etmiştir ve sayısı 13’tür. Güneye inen Türkler Kuzey Çin’de çeşitli adlar altında, Tabgaç Devleti (338557) gibi, devletler kurmuşlardır. Batı’ya göç eden Türk kavimleri de başlıca iki kola ayrılarak yollarına devam etmişlerdir. Bunlardan bir kısmı Hazar Denizi’nin ve Karadeniz’in üstünden kuzey yolunu takip etmişlerdir. Bir kısmı ise Orta Avrupa ve Balkanlar’a doğru ilerleyerek burada güçlü devletler kurmuşlardır. Karadeniz kuzeyinden Doğu Avrupa’ya göç eden Türk kavimleri Hunlar, Sabirler, Ogur toplulukları, Avarlar, Peçenekler, Kumanlar-Kıpçaklar ve Oğuzlardır. Yüzyıllardır batı’da “Türkleri anavatanları olan Orta Asya’ya göndermek” üzere plan ve projeler hazırlanmaktadır. Dünya medeniyetleri içerisinde köklü bir maziye sahip olan Türklerin göç ettikleri her coğrafyada kalıcı olmayı arzuladıkları, bunun için çabaladıkları, imar faa-

2

Đbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları, 24. Basım, Đstanbul 2003, s. 65.

8


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

liyetlerinde bulundukları3 ve mukim topluluklarla kendi prensipleri doğrultusunda anlaşarak birlikte yaşadıkları kaynaklarda vurgulanmaktadır. XX. yüzyıl başlarından itibaren hızla mesafe kat eden arkeolojik çalışmalar, Türklerin göç yolları, göç ettikleri coğrafyalar ve yerleşim sahaları konusunda bizlere önemli ipuçları sunmaktadırlar. Güçlü siyasi devletler kuran Hunların, Avarların ve Bulgarların tarihi yerleşim sahalarını arkeoloji malzemeler sayesinde tespit edebiliyor, izini sürebiliyoruz. Türklerin göç ettikleri her coğrafyada kalıcı olmayı arzuladıkları, bunun için çabaladıkları, imar faaliyetlerine giriştikleri ve yerel topluluklarla kendi prensipleri doğrultusunda anlaşarak birlikte yaşadıkları bilinmektedir4. Bilindiği üzere bir toprak parçasını yurt tutunabilmenin, orada devlet olabilmenin temel öğeleri vardır. Öncelikle işlenebilir verimli tarım arazileri, bu arazilerde tarım yaparak temel gıda gereksinimlerini karşılayacak ve devletin ihtiyaç duyduğu mali desteği vergi olarak verecek bir kitlenin olması gerekir. Tabii ki bütün bunları muhafaza edecek güçlü bir ordu5 da siyasi iradenin ayakta kalmasını sağlayacak temel faktörlerdendir. Tarihte kurulan yüz on yedi Türk Devleti, bozkırlı kavimlerin devlete, teşkilatlanmaya ve hukukun tesis edilmesine ne kadar çok önem verdiğinin bir göstergesidir. Milattan önceki yüzyıllarda Kafkaslar, Doğu Avrupa ve Balkanlara gelen bazı Türk gruplarının olduğu belirtilmektedir. Yapılan çalışmalarda Đtalya’da var olduğu bilinen Etrüsk grubunun içinde bir hayli Türk nüfusun olduğu düşünülmektedir. Hatta bizzat Etrüsklerin Türklüğü üzerinde durulmuş, ancak bu mesele henüz vuzuha kavuşturulamamıştır6. Doğu Avrupa ve kısmen de Balkan coğrafyasında görülen Đskitlerin Türk olup olmadığı konusu da henüz netleşmemiştir. Bazı müellifler arkeolojik veriler, dil ve sanat alanındaki benzerliklerden dolayı Türk olduklarını iddia etmektedirler. Diğer görüşteki ilim adamları ise Đskitlerin Orta Asya ve bir bozkır kavmi olduğunu kabul etmekle beraber, ırki özellikler, davranış biçimleri ve devletin siyasi teşkilatlanma yapısındaki farklılıklar nedeniyle Türk olamayacağını belirtmektedirler7. Böylece bölgeye ilk gelen Türk kökenli kavmin Hunlar olduğunu vurgulayabiliriz. 2- Balkanlar’da Hun Hâkimiyeti Türk olduklarında hiçbir şüphe olmayan Hunlar8, 375 yılından itibaren Avrupa Hunları ile Avrupa’nın siyasi coğrafyasında var olmuşlar ve hâkimiyetlerini hissettirerek, batıyı tehdit eder hale gelmişlerdir. Yaklaşık olarak 80-90 yıl bölgenin kudretli devleti olan Hunların, Bizans’ın hatta Batı’nın idareci ve aydın kesimi üzerindeki derin tesirlerinin yansıması günümüze kadar gelmiştir. 3

4 5

6

7

8

Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı Đmparatorluğu’nda Kolonizatör Türk Dervişleri”, Türkler Ansiklopedisi, (Ed. H.C. Güzel), Yeni Türkiye Yay., c. IX, Ankara 2002, s. 133-153. Barkan, “Osmanlı Đmparatorluğu’nda Kolonizatör Türk Dervişleri”, s. 133-153. Omeljan Pritsak, “Türk Slav Ortak Yaşamı: Güneydoğu Avrupa’nın Türk Göçebeleri”, (Çev: O. Karatay), Türkler Ansiklopedisi, (Ed. H.C. Güzel), Yeni Türkiye Yay., c. II, Ankara 2002, s. 509. Akile Gürsoy, “Tarihten Bir Kesit: Etrüskler Türkiye’de Türk Tarihini Đncelemede Antropolojinin Katkısı”, Tarihten bir Kesit Etrüskler 2-4 Haziran 2007, Bodrum, Sempozyum Bildirileri, TTK, Ankara 2008, s. 41-60. B. N. Grakov, Đskitler, (Çev. D. Ahsen Batur), Selenge Yayınları, Đstanbul 2006; Taner Tarhan, “Ön Asya Dünyasında Đlk Türkler: Kimmerler ve Đskitler”, Türkler Ansiklopedisi, (Ed. H.C. Güzel), Yeni Türkiye Yay., c. I, Ankara 2002, s. 597610. Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, s. 70.

9


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

Hunlar IV. yüzyılda Volga kıyılarına geldiklerinde bölgede bir Germen kavmi olan Gotlar bulunuyordu. Don-Dnyeper nehirleri arasında Doğu Gotları (Ostrogot) ve onun batısında da Batı Gotları (Vizigotlar) bulunuyordu9. Daha batıda Transilvanya ve Galiçya’da Gepidler, bugünkü Macaristan coğrafyasında ise Vandallar yerleşik bir hayat sürdürmekteydiler. Hunlar öncelikle Alanları10 sonrasında sırayla Doğu Got’larını ve Batı Got’larını mağlup ederek Karadeniz’in kuzeyini oluşturan geniş sahaların tek hâkimi olmayı başarmışlardır. Bu başarılar, Hunların batıya doğru hızla ilerlemelerine vesile olmuş ve asıl rakipleri olan Roma Đmparatorluğuna ait Tuna’daki eyaletlere saldırmışlardır11. Hunların önünden kaçan Gotlar Trakya ve Balkanlarda bir süre savrulmuşlar, topraklarını yağmaladıkları Bizans’ın düşmanlığını kazanmışlar ve 377 yılında bütün Trakya’yı tahrip etmişlerdir. 378 yılına gelindiğinde Hunların da katkı yaptığı Edirne muhasarası sonrasında Balkanlarda bir yıllığına Hun-Got-Alan üçlüsünün hâkimiyeti söz konusudur. 379’da Roma imparatoru seçilen I. Thedosios bir yıl boyunca bu kavimlerle mücadele ederek dağılmalarını sağlamıştır. Bu olayların cereyan ettiği dönemde Hunların bir kısmı Panonya bölgesine yerleştirilmişlerdir. 400’lü yıllarda Hunlar Karpat havzasını ele geçirmek suretiyle varlıklarını Tuna ile Tisa Nehirleri arasında hissettirmişlerdir. Fakat bu dönemde Hun Devletinin merkezi hala Hazar Denizi dolaylarında bulunuyordu. Perslerle 420 yılındaki mücadelelerinde başarısız olan Hunlar, Bizans-Pers mücadelesinden istifade ederek Trakya’ya girdiler Orta Tuna ve Batı Karpatlarda hâkimiyet kurdular12. 425 yılında Hun devlet merkezi Körös ve Maros ırmaklarının yer aldığı bölgede bulunuyordu. Bu tarihten sonra Attila’nın amcası Rua hakan olmuştur. 430 yılında ise Hunların büyük karargâhı Aşağı Tuna civarında konumlanmıştır. 433 yılında Rua’nın Aethius’a yaptığı yardımlar ve kurulan iyi ilişkilere karşılık olarak Aethius, Hunlara Panonya’nın Panonya Secunda olarak anılan kısmını vermiştir. Bu Hunlar açısından önemli bir diplomatik zafer idi. Çünkü burası göçebe olarak yaşayan Hunlara kalıcı bir ev olmuştur. Aynı zamanda kültürlerine ve yaşam tarzlarına da önemli etkilerde bulunan bir yer idi13. Görüldüğü gibi geniş sahalara yayılan topluluklar sayesinde Hun Devleti’nin Batı kanadını oluşturan toprakların sınırları güneyde Tuna ırmağına, batıda ise Transilvanya’ya kadar ulaşmıştır. Hun Devleti en geniş sınırlarına Oktar (öl.434) ve Rua (öl.435) zamanında erişmiş, Attila ve kardeşi Bleda ise bu mirası devralmışlardır. Daha Uldın döneminde yani V. asrın ilk yıllarından itibaren genişleyen Hun sahasının ana merkezi bugünkü Ukrayna toprakları olarak gösterilmektedir14. 438 yılında Vizigotlara karşı savaşan Gallia’lı Litorius’u destekleyen Hunlar bu ordu ile beraber Toulouse kentini kuşatmışlardır fakat alamadan ordu dağılmıştır. 441 yılında Attila, balkanlarda güneydoğu Avrupa’yı Trakya’ya kadar ele geçirmiş15, devletin sınırlarını Ren ve

9

10 11 12

13 14 15

H.H. Howorth, “The Westerly Drifting of Nomades From the Fifth to the Nineteenth Century. Part XII. The Huns”, The Journal of Anthropological Institute of Great Britain and Ireland, vol. 3 (1873), s. 456. K. Czeledy, Bozkır Kavimlerinin Doğudan Batıya Göçleri, (Çev. Erdal Çoban), Đstanbul 1998, s. 18. Pritsak, “Türk-Slav Ortak Yaşamı: Güneydoğu Avrupa’nın Türk Göçebeleri”, s. 509. Peter Heather, “The Huns and the End of the Roman Empire in Western Europe”, The English Historical Review, Vol. 110, No. 435 (Feb. 1995), s.16 vd. Patrick Howarth, Attila: King of the Huns, New York 1994, s. 36. Şerif Baştav, “Avrupa Hunları”, Türkler Ansiklopedisi, (Ed. H. C. Güzel), c. I, Ankara 2002, s. 1373. Paul K. Davis, “Châlons”, 100 Decisive Battles, Oxford Press, 2001 s. 87.

10


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

Vistül Nehri’ne kadar genişletmiştir16. 445 yılında Attila, kardeşi Bleda’nın ölümü üzerine tek başına hükümdar olmuştur17. I. Balkan Seferi (441) sırasında Singidunum (Belgrad), Sirmium (Sermska Mitrovica), Panonya Secunda ve Naissus (Niş)’u hâkimiyetine almıştır18. Attila’nın Panonia’yı aldıktan sonra Tuna bölgesinde kendine güçlü surları olan bir ikamet yaptırdığı ve bu yere Macarca’da Budavár ve Almanca’da da Etzelburg dendiği kaynaklarda geçmektedir19. II. Balkan Seferinde (447) ise Ratiaria, günümüzdeki Bulgaristan sınırları içinde yapılan mücadeleler sonrasında Serdica (Sofya), Philippopolis (Filibe), Durostorum (Silistre), Marcianapolis (Preslav), Arcadiapolis (Lüleburgaz), Kallipolis (Gelibolu) ve Sestos (Akbas Limanı) şehirlerini ele geçirmiştir20. Attila çıktığı Roma Seferi21 (451) sırasında da önemli kale ve şehirleri hâkimiyeti altına almıştır. Bunlar arasında Aquileia Altinum kentlerini zikredebiliriz. Ayrıca Padua yahut Concordia gibi şehirleri de harabeye çevirmiştir. Akabinde Vicentia (Vicenza), Verona, Brexia (Brescia), Pergamo ve Mediolanum (Milona) üzerinden Ticinum (Pavia)’a kadar uzanmıştır. Hun ordusunun bu ilerleyişi Galya’yı korkutmuş, hatta Đmparator Valentinianus çareyi Ravenna’daki sarayından kaçmakta bulmuştur. Fakat Po ve Mincio ırmaklarının kesiştiği yerde bulunan Attila belki de büyük bir zaferin ve gücün arifesinde kendisine gelen Romalı elçilerle görüşmüştür. Bu toplantı da elçiler, büyük bir başarı elde ederek Attila’nın geri dönmesini sağlamışlardır22. Attila’nın Galya bölgesindeki fetihlerinden sadece Paris ve Troyes kentleri etkilenmemiştir. Bir rivayete göre genç bir kızın duaları üzerine Paris kurtulmuştur23. Galya bölgesinde güçlü bir kaleye sahip Metz kalesini kuşatan Attila, 7 Nisan 451 günü Ren Nehrini geçerek kenti fethetmiştir. Grégoire de Tours kroniğinde Metz’e gelen Hunların Panonya’yı terk ettikten sonra, Paskalya bayramından bir akşam önce Metz’e gelerek, şehri tahrip ettikleri ifade edilmektedir. Ordusuyla yürüyüşüne hız veren Attila Reims’e geldiğinde, burada yaşayanların korkudan evlerini terk ederek kaçtıklarını anlamış böylece hiçbir karşı koyma olmadan şehri zabt etmiştir. Akabinde güneybatıda Loire Irmağı kenarındaki Orleans’ı muhasara etmiş, fakat müstahkem bir kale ve stratejik öneme haiz bu şehri alamamıştır24. 14 Nisan 451’de kuşatmayı kaldırarak Catalaunum ovasına doğru hareket ederek bir meydan muharebesi için zemin oluşturmaya çalışmıştır. Bu bölge Seine nehrinin kıyısında, Champagne ovasının yakınlarında ve Troyes kentine kısa bir mesafede bulunmaktadır25. Burada yapılan savaşta ne Roma-Vizigot ittifakı ne de Attila’nın ordusu galip gelememiştir.

16

17 18 19

20 21

22 23 24

25

Ali Ahmetbeyoğlu, “Büyük Hun Hükümdarı Atilla”, Türkler Ansiklopedisi, (Ed. H.C. Güzel), c. I, Ankara 2002, s. 902920, 1431. Hüseyin Namık Orkun, Attila ve Oğulları, Đstanbul 1933, s. 28. Ahmetbeyoğlu, “Büyük Hun Hükümdarı Atilla”, s. 1433. Martyn Rady (Trans.), The Gesta Hungarorum Of Anonymus, The Anonymous Notary Of Kıng Béla, SEER, vol. 87, Nn. 4, October 2009, s.7. Ahmetbeyoğlu, “Büyük Hun Hükümdarı Atilla”, s. 1434. Walter Goffart, The Narrators of Barbarian History (A.D. 550-800), University of Notre Dame Press, Reprinted in 2009, Indiana 2009, s. 63. Ahmetbeyoğlu, “Büyük Hun Hükümdarı Atilla”, s. 1447. Davis, a.g.e., s. 88. Anatole De Barthélemy, La Campagne D’Attila Invasion Des Huns Dans Les Gaules en 451, Libraire de Victor Palmé, Paris 1870, s. 59. Paul K. Davis, 100 Decisive Battles From Ancient Times To The Present, Santa Barbara 1999, s. 90.

11


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

Attila 452 yılında Đtalya’nın Venetia eyaletine taarruz ederek surlarla çevrili Aquileia şehrine ele geçirmiş ve yağmalamıştır26. Sonrasında Altinum, Padova, Brescia, Pergamon ve Milano’ya kadar ilerlemiştir. Fakat Bizans, Hunların Macaristan ovasındaki merkezini tehdit etmeye başlayınca geri dönmek zorunda kalmıştır. Attila Sasanilere karşı büyük bir sefer hazırlığı yaptığı sırada, zifaf gecesinde çadırında, ağzından ve burnundan kan boşalması ile 453 yılı ilkbaharında hayatını kaybetmiştir. Attila’dan sonra devletin diğer yabancı unsurları isyan ederek Hun birliğinden ayrılmışlar ve Hun devleti ağır baskılar ve saldırılar sonrasında dağılmıştır. Attila’nın büyük oğlu Dengizik bu mücadelelerde katledilmiş, bunun üzerine geriye kalan Hun bakiyeleri Attila’nın küçük oğlu Đrnek’in komutasında 80 yıl önce geldikleri bölgelere çekilmek zorunda kalmışlardır. Attila zamanında Bizans ile ticari münasebetler çok gelişmiş, Silezya’nın Morava vadisi ile Tuna havzasındaki Viminakion kenti önemli ticari merkezleri olmuştur27. Rua’nın ölümünden sonra Hakan her ne kadar Bleda olsa da Hun devletini fiili olarak idare eden Attila’nın ordugâhı, günümüzde Romanya sınırları içinde yer alan Bükreş ile Ploesti arasındaki bu mevkide bulunuyordu. Ülkenin sınırları batıda Alp Dağlarına, kuzeyde Baltık Denizi’ne kadar uzanıyordu. 433–471 yıllarını kapsayan dönem Attila’nın hükümdarlığının ve Hun Devleti’nin en parlak çağıdır. Bu yıllar içinde devletin sınırları en geniş halini almıştır28. Hunların bölgeye hâkim olmaya başlamaları ile beraber diğer toplulukların ve bağlı kavimlerin Panonya’ya yerleşmeleri ivme kazanmıştır. Öncelikle Tisa’nın sağ sahiline sonrasında da Banat’a yerleşmişlerdir29. Hunların tarihi ile ilgili kaynakların ve yapılan çalışmaların yetersizliği nedeniyle Attila’nın başındaki Hun Devletinin başkentinin neresi olduğu tam olarak tespit edilememektedir. Yukarıda da kısmen değinildiği gibi, müelliflerin ortak görüşü merkezin Macaristan sınırları içerisinde yer alan Tisa ile Körös Nehirleri arasında yer alan sahada konumlandırılması gerektiğidir30. Arkeolojik veriler ışığında Rua, Bleda veya Attila’nın karargâhının Orta Tisa bölgesinde, Körös Irmağı’nın doğu kıyısının güneyi ile Maros’un kuzeyinde bulunması gerektiği iddia edilmiştir31. Ancak şurası kesindir ki Hunların ana karargâh merkezi Orta Tuna bölgesindedir. Bu dönemde Tuna’nın batısında yer alan Panonya da Ostrogotlar, Tuna’nın doğusunda ise Gepidler bulunmaktaydı. Đmparatorluğun batı kanadında yer alan Thüring ve Saksonlar ile Frank olarak bilinen Alaman, Burgund ve Ripuarlar Hun hâkimiyetine alınmış, böylece devletin siyasi hâkimiyet alanı Ren Nehrine kadar uzanmıştır. 454-464 tarihleri arasında Hun ordusunun bugünkü Bükreş-Ploieşti arasında kalan sahalarda ve Buzau Nehri boyunca yerleştiği bilinmektedir32. Hunların Avrupa kıtası içindeki ilk yurtları muhtemelen Özü Nehri boylarında yer almaktadır. Hunların Doğu Avrupa’da yerleştikleri ilk bölge M.S. 270 yılından beri Vizigotların yaşadıkları günümüzdeki Romanya, Moldavya ve Erdel (Transilvanya) olmuştur. Bu bölgenin bu tarihten sonra yüzyıllar boyunca farklı Türk topluluklarına ev sahipliği yaptığı görülmek26 27 28

29 30 31

32

Jacques Le Goff, Medieval Civilisation 400-1500, Barnes&Noble, New York 2000, s. 18. Baştav, s. 1368-1370. Hrvoje Gracanin, “The Western Roman Embassy to the Court of Attila in A.D. 449”, Byzantinoslavica, LXI, Parague 2003, s. 54. Baştav, s. 1403. Ahmetbeyoğlu, “Büyük Hun Hükümdarı Atilla”, s. 1436. Istvan Bona, Les Huns Le grand empire barbare d’Europe IV-V siécles, éditions errance, (Trad: K. Eschner), SaintGermain-du-Puy 2002, s. 36. Ahmetbeyoğlu, “Büyük Hun Hükümdarı Atilla”, s. 1430-1431.

12


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

tedir. Bölgenin Türkleşmesinde ve de bu izlerin devam etmesinde Karpatlar-TransilvanyaTuna havzasının önemli etken olduğu vurgulanabilir. Çünkü bu bölgeler öncelikle göç yolları üzerinde bulunmaktadırlar. Ayrıca verimli ve geniş ovalarla süslenmiş sahalar ile geniş ve uzun ırmakları bulunmaktadır. Bu özellikleri nedeniyle Türk kavimlerinin ilgisine mazhar olmuş, bir beşik gibi yüzyıllarca Türklerin bölgede, Avrupa ile Kafkaslar arasında mekik dokumasına sebep olmuştur. 3- Doğu Avrupa’da Sabarlar Hunlardan sonra Doğu Avrupa’nın Kafkaslara kadar uzanan sınırında Sabar isimli bir başka Türk kavmi etkili olmaya başlamıştır. Kaynaklarda ilk kez 461-465 yılları arasında Priskos’un kayıtlarında geçen Sabarlar, 503 yılında Karadeniz kuzeyi ve Kafkaslardaki Bulgar gruplarını hâkimiyetlerine alarak güçlenmişlerdir. Sabarlar hükümdarları Balak (ölm. 520 civ.) idaresinde 515 yılı sonlarına doğru Kuban Irmağı boyunca yerleşince hem Bizans’ın hem de Sasanilerin dikkatini çekmiştir. Önemle vurgulamak gerekirse Bizans tarihçilerinin verdikleri bilgilere göre Sabarlara ait savaş malzemelerinin yüksek teknikle hazırlanmış olması ve tesiri batıda oldukça ilgi uyandırmış, böyle bir kavmin ittifakını kaçınılmaz görmüşlerdir33. Nitekim Sabarlar bu durumdan istifade ederek, menfaatlerine uygun olacak şekilde kimi zaman Bizans ile kimi zaman da Sasanilerle ittifak kurmuştur. 528 yılına gelindiğinde Bizans imparatoru Justinianus (527-565) çeşitli hediyeler vererek, 100 bin kişilik bir orduya hükmeden Sabarların kadın hükümdarı ve Balak’ın dul eşi Boarık ile Sasanilere karşı anlaşmıştır. Bu tarihten sonra Sabarların giriştikleri mücadelelerde ağır kayıplar verdikleri ve zamanla askeri güç olmaktan çıktıkları görülmektedir. 557 yılında doğudan batıya doğru ilerleyen Avar orduları tarafından Sabarlara ağır bir darbe indirilmiş, yaşadıkları bölgeler de Gök Türk hâkimiyetine geçmiştir. Güney Rusya’daki Sabarlar da Bizans tarafından 576 yılında yıkılmıştır34. 4- Doğu Avrupa ve Balkanlarda Avarlar Hakanlığı Dönemi Doğu Avrupa ve Balkanlara yerleşmiş bir başka Türk kavmi olan Avarlarla ilgili ilk malumatlara, 461-465 olayları münasebetiyle Priskos’un eserinde,35 550 yılında da Zakharias Rethor’un kaynağında rastlamaktayız. Avarlar VI. yüzyılın ortasına gelindiğinde Asya’dan batıya doğru göç ederek Yayık (Ural) Nehrini geçmişlerdir36. 552 yılında Gök Türklerin JuanJuanları mağlup etmesi üzerine onlardan kaçarak, Bizans’a komşu olmuşlardır. Gök Türk hâkimiyetini tanımayan 20.000 kişilik bir Avar grubu batıya doğru hareket ederek37 Azak-Kuzey Kafkasya bölgesine gelmişlerdir. Kadim Türk düşünce yapısına uygun bir şekilde, yaşadıkları coğrafyada devlet kurmak ve barışı tesis etmek üzere teşkilatlanmışlardır. Avarlar bu hedeflerini çok kısa bir sürede gerçekleştirmişlerdir. Bizans imparatorluğu ile komşu olmak ve muhtemelen de güçlü bir devletin sınırında yer almak suretiyle gücüne 33

34

35 36 37

Peter B. Golden, “Güney Rusya Bozkırlarının Halkları”, (Çev: Ayda Arel), Erken Đç Asya Tarihi, Der: D. Sinor, Đletişim Yay., Đstanbul 2002, s. 350. Bkz. Osman Karatay, “ Suvarlar: Doğu Avrupa’nın Esrarengiz Kavmi”, Türk Dünyası Đncelemeleri Dergisi, sa. X/1, Đzmir 2010, s. 99-119. Priskos, Fragman 40. Imre Boya, Nomads, Norrthmen and Slavs, Eastern Europe in the Ninth Century, Wiesbaden 1967, s. 40. Đsmail Mangaltepe, Bizans Kaynaklarında Türkler, Doğu Kütüphanesi, Đstanbul 2009, s. 39.

13


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

güç katmak istemişlerdir. Bu amaçla Alan38 Kralı Sarosius’un yardımıyla imparator Justinianus I ile irtibata geçerek yerleşim sahası talep etmişlerdir(558)39. Önceleri bu istek geri çevrilse de zamanla Bizans, küçük toplulukların sınır ihlalleri nedeniyle Avarlarla anlaşmak zorunda kalmıştır. Karşılığında da buraların güvenliğini sağlamakla görevlendirilmişlerdir. Avarlar bu dönemde Kutrigur, Utrigur ve diğer Ogur bakiyeleri olan mukim Türk topluluklarını bünyelerine katmışlar, öte yandan Moğol, Alan ve Slav gruplarından da pek çok insan devlet içinde istihdam edilmiştir. 560 yılından itibaren Avarlar uzun mücadeleler sonrasında bölgenin ekonomik ve askeri güçleri olan iki büyük devletin, yani doğuda Bizans batıda Frank imparatorluklarının, arasında kalan sahalara yerleşmişlerdir. Bu bölge dönemin şartları düşünüldüğünde Avarlara büyük bir devlet veya imparatorluk olma fırsatını verecektir. 562 yılında Avarlar Justinianus’a tekrar elçiler göndererek anayurt yapmak için yer bakmak istediler. Đmparator Avarları Herulların yaşadıkları ve Đkinci Panonya olarak adlandırılan bölgeye yerleştirmek istiyordu. Fakat Avarlar bunu kabul etmediler ve Küçük Đskitya bölgesine yerleşmek istiyorlardı. Ancak burası Bizans’ın Trakya bölgesini tehlikeye atabilir, buraların istilasını hızlandırabilirdi. Aslında burada Avarların niyeti Tuna Nehri’ni geçerek Bizans ülkesine büyük bir orduyla saldırmaktı. Genç komutan Justinus’un uyarmasıyla Justinianus, Avar elçilerinin alıkonulmasını emrederek bu taktiği bozmuş, Avarların kendilerine saldırmasını engellemiştir40. Bayan Kağan 565 yılında Frank kralı Sigibert’e karşı kazandığı savaşla rüştünü ispatlamıştır41. 568 yılına gelindiğinde yeni imparator Justinus (565-578) ödenen vergiyi geciktirince Orta Karpatlar Avarların işgaline uğramıştır42. Böylece 568 yılında Orta Tuna bölgesinin Avarlar tarafından fethi tamamlanmış olur43. Akabinde de Gepidleri hâkimiyetine almış, yine aynı yıl Gepidlere karşı ittifak oldukları Langobardların Đtalya’ya göç etmelerine sebep olmuşlardır. Yine bu dönemde Sirmium ilk kez kuşatılmış, fakat kağanın Bonos ile yaptığı konuşma sonrasında Avarlar herhangi bir şey elde edemeden bölgeden ayrılmışlardır (568). Avar hâkimiyetinin sağlandığı arazilerin verimliliği, doğu batı ekseninde ve kuzey güney istikametindeki ticaret yolları üzerinde yer alması ve kuzeydoğudan gelebilecek muhtemel Gök Türk saldırısı, Avarları büyük düşünmeye sevk etmiştir. Avar kağanı Bayan, devlet merkezini Tuna ve Tisa44 ırmakları arasına, ileride girişeceği fetihlerde stratejik önemi büyük olacak bir bölgeye geçirmiştir. 571 yılında Bizans ile yaptıkları anlaşma gereğince Tuna’nın güney kısımları Avarlara bırakılmıştır45. Böylece bugünkü Macaristan-Sırbistan topraklarının büyük kısmında hâkimiyetlerini tesis etmişlerdir. Nitekim son dönemlerde 15.000’den fazla

38 39 40 41

42

43

44

45

Bu dönemde Alanlar Kafkas Dağlarının kuzey batı kısımlarında yaşıyorlardı. Menandros, Fragman 5, 1. Bkz. Đsmail Mangaltepe, Bizans Kaynaklarında Türkler, Doğu Kütüphanesi, Đstanbul 2009. Menadros, Fragman 5, 4. Đsmail Mangaltepe, “Some Considerations About Avars: Their Arrival In Europe And Struggles With The Franks In The Sixth Century”, Otan Tarihi, History of The Homeland Research Journal, 2/2009, No: 46, Kazakistan, s. 3-10. L’or Des Avars Dans Le Bassin Des Carpates VI-VIII Siécle, Les Musées De La Ville De Paris, Pavillon des Arts 12 février-30 mars 1986, France 1986, s. 15. Samuel Szadeczky-Kardoss, “The Avars”, The Cambridge History Of Inner Asia, Ed: Denis Sinor, Cambridge 1990, s. 207. Gyula Moravcsık, Byzantinoturcica I, Die Byzantinischen Quellen Der Geschichte Der Türkvölker, Akademie-Verlag, Berlin 1958, s. 70. Gérard Chaliand, Les Empires Nomades De La Mongolie Au Danube, Librairie Perin, France 1998, s. 87.

14


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

Avar mezarının bu Orta Avrupa’da tespit edilmesi bu düşünceyi desteklemektedir46. Avar yerleşim bölgeleri ve kültürünün tespiti için özellikle Macaristan’daki arkeolojik çalışmalar önem arz etmektedir47. 570-582 yılları arasında Tuna havzasında bazı kentlerin sık sık el değiştirdiği görülmektedir. Uzun mücadeleler sonrasında Avarlar 582’lerde hayati öneme haiz Singidinum (Belgrad) ve geç Avar dönemine ait bulguların büyük bir kısmının bulunduğu Sirmium (Sremska-Mitrovica/Sırbistan)48 kentini ele geçirerek IX. yüzyıla kadar yaşayacakları Panonya’yı yurt edinmişlerdir49. Sirmium bölgesi, Avarlar için stratejik öneme haiz bir bölgeydi. Çevresi korunaklı ve güvenli idi. Avarların Bizans üzerine yapacakları akınlarda üs olarak kullanılabilecekleri ve askeri faaliyetlerini rahatça yürütülebilecekleri bir merkez idi50. Böylece Sava, Tuna, Drava ve Vuka bataklığı ile korunan bu devasa kale tamamen Avarların eline geçti. 584 yılında Singidinum, Viminacium (Kostolac/Sırbistan) ve Augusta (Stara Zagora/Bulgaristan) şehirlerini zapt etmişlerdir51. Balkanlar’ın yeni efendisi Kağan, artık bundan böyle burada ikamet edecektir. 586 yılı sonbaharında Kağan ve ordusu Balkanlarda Đskit ve Mysia (Moesia) bölgesinde önemli yerleşim merkezleri olan Rateria (Arcar/Bulgaristan), Bononia (Vidin), Aquis (Gamizrad/Sırbistan), Drostolon (Silistre), Zaldapa (Laznica yakınlarında bir kent Romanya-Bulgaristan sınır), Panassa (Panyus n-Nehri yakınlarında muhtemelen Kamcija), Marcianopolis (Devnya/Bulgaristan) ve Tropaion (Droston-Köstence arası/Romanya) kentlerini ele geçirmişlerdir. Avarlar 586 yılında Selanik’i kuşatarak, Slavlar ile birlikte Makedonya ve çevresi ile Selanik’i ele geçirdiler52. 588 yılına gelindiğinde Avarlar Drizipera (Trakya-Büyük Karıştıran yakınlarında bir kale) geçerek Perinthus (Marmara Ereğlisi)’a kadar gelmiştir. Bir süre sonra yıllık yüklü miktarda vergi karşılığında geri çekilmiştir53. Bayan Han zamanında hakanlığın hudutları Dnyeper nehrinden Elbe ırmağına, Kuzey denizi sahillerinden Adriyatik kıyılarına kadar uzanıyordu. 617 yılında Balkanlar’dan güneye doğru süzülen Avar-Slav birlikleri önlerine gelen bütün şehirleri yağmalamışlar, özellikle de Teselya, Epire, Trakya ve Selanik büyük tehditle karşı karşıya kalmıştır. Avarlar, Slavlarla birlikte Dalmaçya’ya ve Yunanistan’ın ortalarına kadar ilerlemişlerdir54. Bu birleşik AvarSlav birlikleri, binlerce esirle beraber elde ettikleri ganimetleri götürüp Avar hakanına takdim etmişlerdir55. Avar tarihinin en önemli dönüm noktası 626 yılında Sasanilerle ittifak ederek Đstanbul’u kuşatmalarıdır56. Bizansı dehşete düşüren bu olayda imparator Kartaca’ya kaçmayı düşünmüş, halk kiliselere sığınarak günlerce dua etmiş, ilahiler bestelemişlerdir. Fakat kara harekâtında 46 47 48

49 50 51 52 53 54 55 56

Laszlo Rasonyi, Doğu Avrupa’da Türklük, (Yay. Haz. Y. Gedikli), Selenge Yayınları, Đstanbul 2006, s. 49. Pal Liptak, Avars And Ancient Hungarians, Akademiai Kiado, Budapest 1983. Adını Sava Nehrinden alan Sirmium’un manası “akıcı, süzülmek, akmak,” gibi manalara gelmektedir. Tarihte Lower Pannoni ve sonra Panonya Secunda olarak adlandırılan bölgede yer almıştır. Günümüzde Sırbistan sınırları içinde yer alan şehrin nüfusu yaklaşık 40.000’dir. 1970 yılından sonra bölgede kazılar yapan Amerikalı arkeologlar, kentin idarecilerine baskı yaparak bölgedeki eski kentin gün yüzüne çıkarılabilmesi ve kazı alanlarının genişletilebilmesi amacıyla kent sakinlerinin eski şehrin dışına taşınmasını önermişlerdir. Walter Pohl, Die Awaren, Ein Steppenvolk Đn Mitteleuropa 567-822 n. Chr, Verlag C.H. Beck, München 2002, s. 91. Theophylactus Simocattes, I,3, 3-5, VI,4, 1-3. Bkz.Đsmail Mangaltepe, Bizans Kaynaklarında Türkler, Đstanbul 2009. Simocattes, I, 4, 4. Moravcsık, s. 71 Simocattes, VI, 5, 4; VI, 5, 8. Moravcsık, s. 71. N. Baynes, “The Date Of the Avar Surprise”, Byzantinische Zeitschrift, Tome XXI, (1912), s. 110 vd. Đsmail Mangaltepe, “Avar Tarihinin En Önemli Savaşı: 626 Đstanbul Muhasarası”, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, c. 3, sa. 10, Çorum 2006, s. 1-24.

15


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

başarılı olan Avar ordusunun57, denizden yeterince desteklenememesi, Slavlardan oluşan donanmanın etkisiz kalması mağlubiyeti hazırlamıştır. Bu hadisenin neticesinde Avar Devleti gücünü yitirmiş, bağlı kabileler ayrılmışlar, Bulgarlar ise ayrı bir devlet kurmak üzere harekete geçmişlerdir. Buna rağmen 805 yılına kadar varlığını devam ettirebilen Avarlar, Frank kralı Büyük Karl’ın acımasız din savaşlarından nasibini almışlar, ülke ve başkent tamamen zapt edilmiştir. Dağılan Avar gruplarının bir kısmı, Büyük Bulgarya, bir kısmı Doğu Macaristan bir kısmı ise Balkanlara doğru yayılmıştır. Bu durum zamanla bu topluluğun diğer baskın gruplar içinde erimesine, Türklüklerini kaybetmelerine ve Hıristiyanlaşmalarına sebep olmuştur. Avar etkisi ve kültürü yüzyıllardır Balkan ülkelerinde yaşamaktadır. Hırvatistan’da en büyük askeri unvan olan “Ban”, “Boyar” ve “Yugruş”, Yunanistan’da “Navarino” (Avarino), Arnavutluk’ta “Antivari” şehirlerinin isimleri Avar izleri taşımaktadır. Bununla beraber Avarlar beraber oldukları farklı etnik grupların siyasi ve idari manada olduğu gibi, sanat, ekonomi, askeri alanlarda da tekâmüllerine katkıda bulunmuşlardır. Özellikle üzenginin batıya getirilmesi askeri alanda bir çığır açmıştır. Bunun yanında Slav ve Germen gruplarının yerleşik hayata geçerek teşkilatlanmalarını sağlamış, Orta ve Doğu Avrupa’nın etnik haritasını daha VIVII. asırda çizmişlerdir. Nitekim Suriyeli Johannes 584’de şöyle bir tespitte bulunur: “Eskiden ormanlardan dışarı çıkmaya cesaret edemezken, Avarlar sayesinde savaşa alışan ve altın, gümüş, at sürüsü sahibi olan Slavlar…”. Doğu Avrupa’da etkili bir başka Türk kavmi de Bulgarlardır. 635 dolaylarında Kubrat58 tarafından kurulan devletin asli unsurlarını Ogur toplulukları oluşturmaktadır. Attila’nın ölümünden sonra başlayan çatışmalarda ikinci oğlu Dengizik katledilmişti. Bunun üzerine küçük kardeşi Đrnek komutasındaki bir grup Hun Orta Avrupa’dan ayrılarak Karadeniz kıyılarında diğer Türk boyları ile birleşmişlerdir. Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda Saragur, Bittigur, Ultıngur, Kutrigur, Onugur, Utigur adı ile boylar halinde yaşayan ve genel olarak “Ogur” diye adlandırılan buradaki Türkler, bu karışımdan sonra “Bulgar” olarak tesmiye edilmişlerdir. Batıdaki Ogurlar, doğudaki Oğuzların kardeşleridir, Türkçedeki Z sesinin Ogur lehçesinde R’ye dönüşmesi bu farkın ortaya çıkmasına neden olmuştur59. 5- Balkanlarda Diğer Türk Unsurları Ogurların Orta Asya’da Çin hâkimiyetinin yoğunlaştığı II. asırdan itibaren Hun bakiyeleri ile birlik oldukları ve yine bunlarla beraber batıya doğru göç ettikleri düşünülmektedir. Nitekim Attila döneminde Saragurların aktif rolleri ve 460-70’li yıllarda Avrupa Hun ordusunun dağılması ile birlikte Attila’nın küçük oğlu Đrnek’in etrafında toplanarak Bulgar devletini kurdukları görülmektedir. VI. yüzyılda Avar hâkimiyetine giren Bulgarlar, Avarların başarısız Đstanbul Kuşatması (626) üzerine 630 yılında kimin kağan olacağı tartışması başlatmışlardır. Bulgarlar, sayısal çoğunluk ve siyasi etkinlik olarak kendilerini daha güçlü görmelerinden dolayı olsa gerek, hakanın kendilerinden olması gerektiğini iddia ederek 9.000 kişilik bir or57

58

59

Maurice Stategicon, Handbook of Byzantine Military Strategy, (Trans. G. T. Dennis), Pennsylvania Press, Philadelphia 1984, s. 116. Fine, John V. A., The Early Medieval Balkans, A Critical Survey from the Sixth to the Late Twelfth Century, The University of Michigan Press 2011, s. 43. Kafesoğlu, s. 198.

16


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

duyla Avarlara savaş açmışlardır. Fakat Bulgar beyi ve ordusu mağlup edilmiş ve Panonya’dan kovulmuşlar, Bavyera bölgesine kaçarak Frank Kralı Dagobert’ten sığınma talebinde bulunmuşlardır. Önce kabul eden ancak sonra fikrini değiştiren Dagobert’in Bulgarların öldürülmelerini emretmesi üzerine buradan da uzaklaşmışlardır. Bulgar beyleri mücadelelerinden vazgeçmemişler Karpatlar ve Kafkaslar bölgesindeki diğer Ogur boylarını da bir araya getirerek 635 yılında Maeotis Gölü (Azak Denizi) civarında60 Büyük Bulgar (Magnia Bulgaria) devletini kurmuşlardır61. Kubrat tarafından kurulan devlet, 665 yılında Han’ın ölümü ve Hazar baskısıyla parçalanmıştır. Sonrasında Asparuh isimli bir hakan idaresinde yeni bir devlet kurmuşlardır. Bilinen tarihleri çerçevesinde Ogur Türkleri tarafından kurulan en uzun ömürlü siyasi yapı Asparuh (679-702) tarafından temeli atılan Tuna Bulgar Devletidir. Bizans ile Avarlar gibi dönemin iki büyük siyasi gücünün arasında Dobruca’nın güney kesiminde kurulmuş olması önemlidir. Zira bu devletlere karşı tutunabilmek, siyasi askeri yönden bunlarla mücadeleyi göze alabilmek devrin şartları düşünüldüğünde oldukça zordur. Bizans ile siyasi münasebetlerin yanı sıra, Tervel (702-718) hakanın desteğini alan Justinianus II’nin tahta çıkmasında da etkili olmuşlardır62. IX. yüzyıla gelindiğinde Doğu Avrupa sahasında dağınık bir siyasi düzen içerisinde varlığını sürdüren Avarlar, Büyük Karl idaresindeki Frank orduna karşı ağır bir mağlubiyet alarak tarih sahnesinden silinmiştir. Bu dağılmanın ardından Hun, Avar, Ogur ve diğer Türk boylarının bakiyeleri Tuna Bulgar Devleti himayesine girmişlerdir. Bu dönemde devletin başına siyasi ve askeri dehaya sahip ve karizmatik kişiliği olan Krum Han (803814) tahta çıkmıştır. Kudretli bir hükümdardan çekinen Bizans imparatoru Nikephoros I, başkent Pereyaslav (Preslav, Şumnu’nun kuzey batısı, Çatalar köyü yanı)’ı kuşatarak talan etmiştir. Fakat Krum Han ile giriştiği savaşı kaybeden Nikephoros I’in ordusu ağır bir hezimete uğramış hem de canını bu muharebede yitirmiştir. Krum Han Balkanlar ve Trakya üzerinden geçen ticari yolların kontrolünü 809’da Sardica (Sofya), Niş ve Belgrad havalisini işgal ederek sağlamış ve büyük maddi kazanımlar elde etmiştir63. Daha sonra 813 yılında da Filibe ve Edirne’yi kuşatarak, Đstanbul’u almaya and içmiştir. Ancak çarpışmalar devam ederken Krum Han, tıpkı Attila gibi, ağzından ve burnundan kan gelmek suretiyle hayatını kaybetmiştir (814). Bu talihsiz olay üzerine oğlu Omurtag Han (814-831) idareyi ele alarak, Bizans ile derhal bir ticaret anlaşması imzalamak zorunda kalmıştır. Kurum Han vefat ettiğinde sınırları kuzey Karpatlardan Rodoplara ve Tisza Nehrinden Dinyester’e uzanan güçlü bir Bulgar Devleti bırakmıştır64. Tuna Bulgar Devleti Omurtag Han zamanında, Bizans’tan elde ettiği ticari ayrıcalıklar, kurulan tuz işletmeleri ve geçiş güzergâhlarından alınan vergiler sayesinde en parlak ve refah seviyesine ulaşmıştır65. Buna paralel olarak Krum Han’ın Atlı kabartmasının yer aldığı Madara Kitabesi dönemin 60

61

62

63 64

65

Büyük Bulgarya Devleti’nin konumu için bkz. Andras Rona-Tas, “Where was Khuvrat’s Bulgharia ?”, Acta Orientalia Academiae Scientiarum Hung, vol. 53 (1-2), 2000, s. 1-22. Ali Ahmetbeyoğlu, “Kubrat Han ve Büyük Bulgarya Devleti’nin Kuruluşu”, Karadeniz Araştırmaları, sa. 13, Bahar (2007), s. 38. Osman Karatay, “Tuna Bulgar Devletinin Đlk Asrı: Balkanlarda Tutunma ve Pekişme (681-803)”, Türk Dünyası Đncelemeleri Dergisi, X/2 (Kış 2010), s. 1-18. Kafesoğlu, s. 205. Mithat Aydın, “Tuna Bulgarları Tarihine Genel Bir Bakış (681-1018), Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl. 2002/1, sa. 11, s. 119. Talat Tekin, Tuna Bulgarları ve Dilleri, TDK Yayını, Ankara 1987, s. 8.

17


BALKANLAR VE GÖÇ / THE BALKANS AND MASS IMMIGRATION

ihtişamını bize yansıtmaktadır. Omurtag Han döneminde kesif Hıristiyanlık propagandası etkisini göstermiş, başlayan Slavlaşma süreci Malamır (831-836), Presiyan (836-852) ve Boris Han (852-889)’ın hükümdarlıklarında da devam etmiştir. Neticede Boris Han’ın Ortodoksluğu 864 yılında resmen kabul etmesiyle maalesef Bulgar Türklerinin Hıristiyanlaştırılması tamamlanmıştır66. Sonuç 1. Orta Asya’dan Doğu Avrupa ve Balkanlara doğal afetler, ekonomik, siyasi ve askeri sebeplerden dolayı göç eden kavimler Hunlar, Ogur boyları, Sabirler, Avarlar ve Bulgarlardır.(IV-VII. yy) 2. Türk topluluklarının göç ile başlayan, büyük fetih hareketlerinin akabinde de yurt yapılan bölgelerdeki tutum ve davranışlarını istilacı, zulme dayalı bir politika veya yağma hareketi olarak anmak veya yorumlamak tarihi gerçeklerle bağdaşmamaktadır. 3. Türkler iktisadi hayat şartlarını oluşturan at, sığır ve koyunların ihtiyacı olan geniş, sulanabilen ve otu bol olan arazilerin alınmasında inat ettikleri önemli bir vakadır. Orta Asya’da yetişen ve hayvanların en çok tükettiği otların Doğu Avrupa-Balkanlar ve Anadolu’da bulunması, uygun hareket tarzı geliştirdiklerini göstermektedir. 4. Balkanlara yerleşen Türkler uzun ömürlü devletler kurmak suretiyle Doğu Avrupa, Balkanlar ve Trakya’yı yurt-vatan edinmişlerdir. 5. Doğudan batıya 5-6 bin kilometrelik bir alanın arkeolojik veriler sayesinde Türk yerleşim sahası olarak saptandığını söyleyebiliriz. Volga Nehrinden başlayarak Dinyeper, Dinyester, Karpat havzası, Tuna Havzası, Balkanlar ve kısmen Batı Avrupa’nın belirli bölgelerine kadar Türk kavimlerine ait kalıntılar bulunabilmektedir. Nitekim Hunlara ait Alp Dağlarına doğru açılan onlarca kazı alanı ve Viyana’nın güneyinde Hun yerleşim sahaları tespit edilmiştir67. 6. Arkeolojik veriler incelendiğinde Türkistan’da ulaşılan buluntularla benzerlik gösterdiği hatta çoğu zaman aynı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu durum farklı Türk boyları arasındaki birlikteliğin soyda olduğu gibi sanatta, kültürde, teşkilatlanmada ve diğer alanlarda da, farklı coğrafyalarda devlet kurmalarına rağmen, devam ettiğini ve canlılığını muhafaza ettiğini ispatlamaktadır. 7. IV-VIII. yüzyıllar arasındaki mezar grupları, bu mezarların içinden çıkan kemikler, eşyalar, takılar, askeri malzemeler Doğu Avrupa ve Balkanlardaki Türk kültür ve medeniyetinin şahitleri konumundadırlar.

66

67

Robert Lee Wolf, “ The ‘Second Bulgarian Empire’. Its Origin and History to 1204”, Speculum, Vol. 24, No. 2. (Apr. 1949), s. 169. Baştav, s. 1358, 1396.

18


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.