Bursa Araştırmaları Merkezi Kültür Gezileri

Page 1

Bursa Araştırmaları Merkez$

Kültür Gez$ler$

YARHİSAR, ÇİÇEKÖZÜ, AKBIYIK, TEKKE KÖYLERİ ve YENİȘEHİR

i


BURSA ARAŞTIRMALARI MERKEZİ KÜLTÜR GEZİLERİ (YARHİSAR, ÇİÇEKÖZÜ, AKBIYIK, TEKKE KÖYLERİ ve YENİŞEHİR) Bursa Kitaplığı Gezi

www.bursa.bel.tr Proje Genel Koordinatörü: Aziz ELBAS, Ahmet ERDÖNMEZ Yayın Koordinasyon Saffet YILMAZ Proje Yürütücüsü: Bursa Araştırmaları Merkezi Işık Demir, Sibel Gök, Yeliz Mutlu, Cengiz Bütün, Ziya Eksen Görsel Yönetmen: Barış GÜLEÇ Grafik Tasarım: Yakup ŞAHİNER Fotoğraf: Bursa Araştırmaları Merkezi Arşivi, Saffet Yılmaz Baskı – Cilt: Rota Ofset Matbaacılık San.ve Tic.Ltd.Şti. Bursa ISBN: 978-605-60984-9-9

Yapım:

© 2010 Bursa Kültür A.Ş. Bu kitabın tüm yayın hakları Bursa Kültür A.Ş.’ye aittir. Yazılı izin olmadan kısmen ya da tamamen yeniden basılamaz.

Dağıtım: Bursa Kültür A.Ş. Adres: Santral Garaj Mah. Merinos Cad. Merinos Kültür Merkezi B Kapısı Osmangazi Bursa – Türkiye Tel: + 90 224 253 26 46 Faks: + 90 224 253 14 85 info@bursakultur.com / www.bursakultur.com

ii


İÇİNDEKİLER YARHİSAR VE NİLÜFER HATUN ................................................................................................................................1 Prof. Dr. Yusuf OĞUZOĞLU Nilüfer Hatun’un Şehri “YARHİSAR” .......................................................................................................................9 Prof. Dr. Osman ÇETİN AKBIYIK TÜRBESİ VE ZAVİYESİNE DAİR .........................................................................................................21 Prof. Dr. Mefail HIZLI OSMANLI YARHİSAR’INA DOĞRU .....................................................................................................................39 Yrd. Doç. Dr. Sezai SEVİM YARHİSAR’IN TAPUSU: MEZAR TAŞI .................................................................................................................49 Dr. Hasan Basri ÖCALAN YARHİSAR ORHAN CAMİİ ve HAMAMI (RESTORASYON YAZISI) ....................................57 Dr. Doğan YAVAŞ YÂRİN KÖYÜ; YARHİSAR...............................................................................................................................................67 Dr. Ceyhun İRGİL

iii


SİNAN PAŞA CAMİİ ÇİNİLERİ ....................................................................................................................................79 İsmail Hakkı ÖZAK İLK GÖZ AĞRIMIZ YARHİSAR ..................................................................................................................................85

(Menteşeli) Cengiz BÜTÜN YARHİSAR’IN BÜYÜSÜ.....................................................................................................................................................91 Yeliz Mutlu

iv


KÜLTÜR & ÇEVRE GEZİLERİ Geleceği sağlam temeller üzerine inşa etmenin yolu tarihi doğru okumaktan geçer. Geçmişine yabancı kalan, görmezden gelen, gerekli dersleri çıkarmayan milletlerin ilerleme kaydetmekte sorunlar yaşaması kaçınılmazdır. Bursa; her adımı tarih kokan, büyük medeniyetlerin, köklü geleneklerin beşiği olmuş bir şehirdir. Tarihin her döneminde gerek coğrafi konumu, gerek ülke ekonomisindeki etkinliğinden dolayı daima ilgi odağı olmuştur. 150 yıl boyunca Osmanlı’ya Başkentlik yapan Bursa, medeniyetin şekillenmesinde, gelişmesinde ve genişlemesinde etkin bir rol üstlenmiştir. Bağrından bir cihan devleti çıkarmakla kalmamış, o devlete yön veren sultanların eğitim hayatına ciddi katkılar sağlamıştır. Biz geleneğimizi koruyup geliştirerek, yerel değerlerimizi çağdaş bir bakış açısıyla yorumlayarak, Bursa’mızın yarınlarını el birliği ile inşa ediyoruz. Çocuklarımızın emaneti olarak gördüğümüz bu ş ehrin yarınlara yaşanılabilir bir ş ehir olarak taşınması, tüm kurum ve kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, oda ve derneklerden esnafımıza kadar bütün hemşehrilerimizin katkıda bulunması gereken bir süreçtir. Bu süreçte tarih bilinci, modern vizyon, çağdaş normlar, metropol kültürü gibi kavramların özümsenmesi kaçınılmaz bir gerçektir. Bu bakış açısıyla düzenlediğimiz etkinliklerle, bir bakıma emanetçisi olduğumuz tarihi kültürel mirasın eşsizliğine tanıklığımızı yeniliyoruz. Bu çalışmada, Bursamızın güzide ilçelerinden Yeniehir’in Yarhisar ve civar köylerine gerçekleştirilen gezilerde yapılan araştırma ve inceleme sonuçlarını siz değerli Bursalılarla paylaşıyoruz. v


Alanında uzman tarihçi,arkeolog ve sanat tarihçileri ile, konuyla ilgilenen bürokratların ve sivil toplum temsilcilerinin katıldığı bu geziler hem Osmanlı’nın ilk dönemlerine ait eserler hem de erken dönem Bizans ve Roma eserleri hakkında ufuk açan deneyimlerin yaşandığı birer atmosfere dönüşmüştür. Yarhisar’a yapılan geziye katılarak bulgularını bizlerle paylaşan değerli akademisyen, bürokrat ve sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Recep ALTEPE Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı

vi


Bursa şehrinin tarihi, kültürel ve sosyal değerleri üzerine her türlü araştırma çalışmalarının gerçekleştirilmesi amacıyla Bursa Büyükşehir Belediyesi çatısı altında kurulmuş olan Bursa Araştırmaları Merkezi, 2010 Ocak ayı itibariyle faaliyetine başlamıştır. Yaklaşık bir yıldan bu yana hedeflenip gerçekleştirmeye başladığımız çalışmalarla, Osmanlı’nın ulu bir çınar ağacı misali kök saldığı Bursa’yı ve bu çınar ağacının dalı, budağı yaprağı olan çevresini ilmik ilmik araştırarak sizlere daha derinden anlatmak; aynı zamanda birlik ve bütünlüğümüzün anahtarı olan kültürel mirasımızı her yönüyle tanıtıp; gelecek nesillere bu hazineyi doğru bir şekilde emanet etme yolunda siz kültür dostları ve Bursa sevdalıları ile birlikte gayret sarf etmektedir. Gezilerimizin amacı, her şeyden önce kültürel miras yönünden bulunmaz bir hazine olan Bursa’mızı tanımak ve tabii ki siz değerli Bursalılara daha iyi tanıtmaktır. Bu kapsamda başlatılan kültür çalışmalarının ilki Yarhisar, Çiçeközü, Akbıyık, Tekke köyleri ve Yenişehir ilçesine yapılmıştır. İlkini gerçekleştirip sizlerin beğenisine sunduğumuz yayın ve bundan sonra sunacağımız yayınları ortaya çıkarabilmek adına gerçekleştireceğimiz kültür gezileri sizlerle birlikte devam ettirilecektir. Bursa Araştırmaları Merkezi

vii


viii


Yarh!sar ve N!lüfer Hatun Prof. Dr. Yusuf OĞUZOĞLU*

*

Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı

1


<DUKLVDU .|\ ùHODOHVL

Aşıkpaşazade ve diğer kaynaklar Yarhisar ve çevresinin Osman Gazi tarafından nasıl fethedildiğini ilginç bir hikaye naklederek anlatırlar. Aşağıda tamamını sunacağımız bu macerayı izlemeden önce kısa bir özet yapmak istiyoruz. Eski bir Türkçe ile yazılmış bu metin aynı zamanda dönemin adetlerini de açığa çıkarıyor. 1299 yılına doğru Osman Gazi Söğüt’de kışlayan, yazları Domaniçte yaylak hayatı geçiren Türkmenlerin beyi idi. Söğüt-Bilecek-Orta Sakarya çevresi-göç 2


yolu üzerinde bulunan Ermeni Pazarı (Bugünkü Pazar Köy)-İnegöl çevresi, KulacaTahta Köprü ve Dömaniç onların hayat sahası idi. Osman Gazi Bugünkü Eskişehir’i (Karacahisar) fethetmiş, oğlu Orhan Bey’e, Sancak Beyi olarak Eskişehir ve İn-Önü’nün yönetimini bırakmıştı.Yöre tekfurları, Yarhisar Tekfuru’nun Kızı’nın düğününe davet ettikleri Osman Gazi’ye tuzak hazırlayarak onu ortadan kaldırmak istediler. Aşağıda aynen verdiğimiz metinde Türkçe “okumak” sözcüğü davet anlamında kullanılmış. Saçu=Armağan anlamında. Yine öğrendiğimize göre yıllardır Osman Gazi’nin hep ayrı tutarak, çoluk çocuğunu, yaşlılarını yayla göçü öncesi emanet ettiği Bilecik tekfuru bu oyunun içinde yer almış. Harmankaya Tekfuru (Geyve-Göynük arasında) Mihail ise durumu Osman Gazi’ye haber vererek O’nu uyarmış. Bu kez Türkmenlerin karşı bir tuzak kurarak yöre tekfurlarını tasfiye ettiklerini görüyoruz: “Kim ol dahi Yar hisar tekvürinun kızın alsa gerek. Ol dahi Mihali okıdı. Danışdılar. Cemi dügünün esbabın tamam etdiler. Ol dahı bu etrafun tekvürine okuyıcılar göndürdi. Osman Gaziye okıyıcı varmadan Bilecük tekvürine sürüyile koyun göndürdi. Eyitdi kim “Kardaşum bunu dügüne hizmet edenlere yedürsün” dedi. “İnşallah bendahı vardugum vaktin saçumı iledem” dedi. “Ve ger kardaşuma layık saçum yoğ ise bize layıkın eyledüm” dedi. Elhasılı bunlar okımadın göndürdügidür. Anun içün kim Mıhal dügüninde va’deler etmişler idi kim tekfur dahı Mihali Osman Gaziye okıyıcılığa göndürdi. Ve haylı gümüş ve altun avadanlığın bile göndürdi. Mihal dahı geldi. Osman Gaziye, tekvürlerün muradları nedür bildürdi. “Gafil deprenme” dedi. Ve gaziyi dügüne dahı okıdı. Osman Gazi dahı Mihala okıyıcılık haylı nesne verdi. Osman Gazi dahı eyidür: “Mıhal Beg! Var, kardaşuma benden çok çok selam et Üşde şimdi biz dahı yaylaya göcsevüz gerek. Ve hem kayın anam ve hatunum dahı kardaşumun anasıyile bilişmek isterler. İmdi kardaşum hod bilür kim Germiyanoğlı bizüm ile ne haldadur. Yine kerem etsünler. Dayüma zahmatumuz çekegelmişlerdür. Bu yıllığa dahı çeksünler. Anamun ve benüm 3


Havayiclerümüzi gene hisara göndürelüm” dedi. Osman Gazinün habarın gelüb tekvüre habar verdi. Tekvür dahı gayet sevindi Can ile sözin kabul eyledi. Mıhalı gene göndürür. Bir güne va’de olındı kim Osman Gazi dahı anda vara. Ve hem dedi kim: “Bizüm hatunlarumuz sahraya öğrenmişlerdür. Bilecük dar yerdür. Dügüni anda etmesünler Çakır Bınarında etsün” dedi. Bu sözi dahı kabul etdi. Dügüni Çakır Bınarında eyledi. Ve hem va’de olınduğı gün Osman Gazi dahı öküzlerini yüklendürdi. Hemişe ileden hatunlara verdi. Ve keçeler arasına bir nice adamlar bile sardılar. Sürdiler, ahşam karanusında hisara girdiler. Bir iki katar öküz kim girdi, keçe yüklerinden adam ile yalın kılıclar dökildi. Kapucıları paraladılar. Hisarda hod adam az kalmış idi. Ekseri dügüne gitmişler idi. Hisar feth oludı. Bu tarafda Osman Gazi dahı görelüm neyler; Ve bir niçe gazileri baş bezleriyle avrat donuna kaydı. Tekvürine habar göndürdü. Eyidür: “Bunları ayruca bir yerde kondursunlar kim hatunlarumuz ondağı tekvürleri görüb utanmasunlar” Tekvür dahı bu söze gayetde sevinür. Türkün eri, avratı elüme girdi dedi. Yer hazırladılar. Osman Gazi dahı öküzleri getürenler ile kavl etmişlerdi ki onlar hisara girdügi saat Osman Gazi dahı tekvüre geleyidi. Ve hem ol dahı ahşamın geldi. Ya’ni hatunlarını aşikare, getürmezler. Tekvür dahı karşuladı. Ta’zimilen kondurdı. Dahı tekvür odasına varmadın Osman Gazi bindi. Mıhal dahı bile bindi. “Hay! Türk kaçdı” dediler Tekvür dahı sarhoşcayidi. Bindi. Ol dahı Türkün ardına düşdi. Osman Gazi geldi. Kaldırık derler bir dere vardur Bilecüge yakın yerde, anda durdi. Tekvür dahı ol araya kim erdi, boğazı ele verdi. Osman Gazi, tekvürün başını kesdürdi. Döndi. Alessabah, Yar Hisara indi. Tekvürini dutdı. Gelini dahı dutdılar. Dügüne gelen halkun ekserini esir etdiler. Tezcek Durkut Alpı İnegöle saldılar kim Aynikola kim İnegöl tekvüridür, işidüb kaçmasun dediler. Durkut Alp dahı, erdi. İnegöli çevürdi. Osman Gazi dahı her ne kim aldılar. Bilecüge getürdiler. Masalihı neyise gördiler: Andan İnegöle geldiler. Heman kim geldi, yağma etdi: Gaziler yağma adin işitdiler, hay deyince hisar içine kayıldılar. Tekvürini para para etdiler. Erkeğini kırdılar. Dişisini esir etdiler. Anun içün kim çok Müslümanlar kırılup şehid olmağa bu kafir sebeb olmış idi. 4


Nazım Gör imdi hileyi Osman ne etdi. Baş oynadı ve hem çok başlar utdı. Kafirler ona duzaklar düzerdi. Yine ol duzağı kendüyi dutdı. Kafir kazdı kuyı, gazi düşeler. Kafirler düşdi, gaziler duruşdı. Karanu tekvürün gözin bürüdi. Gaziler nur-i Osmana bulaşdı. <DUKLVDU .|\ 2UKDQ &DPLL .DSÕVÕ

Osman Gazî anı oğlı Orhan Gaziye verdi kim ol Ülüfer Hatundur. Orhan dahı ol demde yigit olmış idi. Ve bir oğlı dahı var idi kim anı göç üzerinde koyub durur idi. Ve bu dört para hisarları kim aldılar, vilâyetinde adl ü dâd etdiler. Ve cemi köyleri yerlü yerine gelüb mütemekkin oldılar: Vakıtları kâfir zamanından dahı eyü oldı belki. Zîrâ bundağı kâfirlerün rahatlığın işidüb gayrı vilâyetden dahı adam gelmege başladı. Elhâsılı Osman Gazi dügün eyleyüb Ülüfer Hatunı oğlı Orhan Gaziye vermek ister. Ve hem eyle etdi. Ülüfer Hatun ol hatundur kim Kapluca kapusına yakın yarde, Bursa hisarı dibinde tekyesi var. Ve hem Ülüfer suyı köprüsin ol hatun yapmışdur. Ve ol suya vech-i tesmiye o köprü olupdur Ve hem Murad Han Gazi anun oğlıdur. Ve hem Süleyman Paşa dahı anun oğlıdur. İkisinün dahı atası Orhan Gazidür. Hatun kim vefât etdi, Orhan Gaziyile Bursa hisarında bile defn olındı.” 5


SONUÇ: Yarhisar ve Çevresindeki bu güzel topraklar sulak ve verimli olduğu için Neolitik dönemden itibaren hep yerleşime açık oldular. Yöredeki höyükleri, eski hisar ve köprü kalıntılarını antik eserleri görerek bu sonucu çıkarabiliriz. Bu yöre aynı zamanda Yenişehir’de birleşen yollarının Sakarya üzerinden İç Anadolu’ya ulaştığı bir saha idi. Yarhisar’ın fethi aynı zamanda Yenişehir Ovası’nın Türkmenlere açılmasını da sağladı. Daha da önemlisi Türklerin Nilüfer Hatun dedikleri Orhan Gazi’nin eşi bu metnin sonunda açıklandığı gibi tarihimize iz bırakan bir hanım sultan olacaktır.

6


Yarhisar Köyü

7


dLoHN|] .|\

8


N!lüfer Hatun’un Şehr! “YARHİSAR” Prof. Dr. Osman ÇETİN*

*

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

9


Bursa ve çevresini gezenler, kendilerini bir zaman yolculuğuna çıkmış gibi hissederler. Özellikle ilk Osmanlı kroniklerini okuyarak böyle bir geziye çıkanların bu coğrafyada hemen her adımda eski bir isme, eski bir resme rastlamaları mümkündür. İşte bu isimlerden biri de Yarhisar’dır. Aşıkpaşazâde tarihinin daha baş taraflarında Yarhisar fethinden özetle şöyle söz edilir: “Bilecik Tekfuru, Yarhisar tekfurunun kızını alacaktı. Köse Mihal’i çağırdı ve Osman Gazi’ye davetçi yolladı. Niyeti diğer tekfurlarla birleşip Osman Gazi’yi ortadan kaldırmaktı. Mihal, Osman Gazi’ye geldi. Tekfurların maksatları nedir, bildirdi. Gafil davranma dedi ve Gazi’yi düğüne çağırdı. Osman Gazi de Mihal’ın davetçiliğinden dolayı bir hayli hediye verdi. Dedi ki: “Mıhal Beğ! Git, kardeşime benden çok selâm et. İşte şimdi biz de yaylaya göçüyoruz. Kayın anam ve hatunum dahi kardeşimin anası ile tanışmak isterler. Kardeşim de bilir ki Germiyanoğlu bizimle ne haldedir. Yine kerem etsin. Daima zahmetimizi çeke gelmişlerdir. Bu yıl dahi çeksinler. Anamın ve benim eşyalarımızı hisara gönderelim”. Osman Gazi’nin bu haberini gelip tekfura bildirdi. Tekfur çok sevindi. Sözünü candan kabul etti. Mihal’i yine gönderdi. Osman Gazi’nin gelmesi için bir gün kararlaştırıldı ve Osman Gazi: “Bilecik dar yerdir. Düğünü orada yapmasın. Çakır Pınarı’nda yapsın” diye de haber gönderdi. Bu sözü de kabul edip düğünü Çakır Pınarı’nda yaptı. Kararlaştırıldığı gün Osman Gazi öküzlerini yükledi. Her zaman öküz ileten kadınlara verdi. Keçelerin arasına bir hayli adamlar sardılar. Akşam karanlığında hisara girdiler. Bir iki katar öküz girince keçe yüklerinden adamlarla yalın kılıçlar döküldü. Kapıcıları paraladılar. Hisarda da az adam kalmıştı. Çoğu gitmişlerdir. Hisar fetholundu. Bu tarafta Osman Gazi dahi görelim ne eyledi: Bir nice gazileri baş bezleriyle kadın kılığına koydu. Tekfura haber 10


gönderdi: “Bunları ayrıca bir yerde oturtsunlar ki kadınlarımız oradaki tekfurları görüp utanmasınlar” dedi. Tekfur bu söze gayet sevindi: “Türk’ün erkeği, kadını elime girdi” dedi. Yer hazırladılar. Osman Gazi, öküzleri getirenlerle söz etmişti: Onlar hisara girdiği saat Osman Gazi de tekfura gelecekti. Akşamleyin geldi. Yani kadınlarını aşikâre getirmediler. Tekfur dahi karşıladı. Büyük saygı ile oturttu. Tekfur odasına varmadan Osman Gazi atına bindi. Mihal dahi bindi. “Hay! Türk kaçtı” dediler. Tekfur sarhoşça idi. Ata binip o dahi Türk’ün ardına düştü. Osman Gazi geldi. Kaldırık derler bir dere vardır. Bileciğe yakın yerdedir, orda durdu. Tekfur dahi oraya erince boğazı ele verdi. Osman Gazi, tekfurun başını kestirdi. Döndü. Sabahleyin Yarhisar’a indi. Tekfurunu tuttu. Gelini de tuttular. Düğüne gelen halkın ekserisini esir ettiler. Çabucak Durkut Alp’i İnegöl’e saldılar ki İnegöl tekfuru olan Aynikola işitip kaçmasın. Durkut Alp gidip İnegöl’ü çevirdi. Osman Gazi ne aldıysa Bileciğe getirdi. Ne lazımsa yaptı. Oradan İnegöl’e gelip yağma etti. Gaziler yağmayı işitince hisara doldular. Tekfurunu parça parça ettiler. Erkeğini kırdılar. Dişisini esir ettiler. Çünkü çok Müslümanın kırılıp şehid olmasına bu kâfir sebep olmuştu. … Bu fethin tarihi hicretin 6991 unda vâki oldu 2.” Yukarıda anlatılanlar gösteriyor ki Osman Gazi, henüz beyliğini kurma çabasındayken uygun bir fırsatın çıkması üzerine Bilecik, Yarhisar ve İnegöl’ü almıştı. Ancak Osmanlılar için Yarhisar, ele geçirilen sıradan bir kale olmanın ötesinde bir anlama sahipti. Yarhisar, daima başka isimlerle birlikte anıldı. Osman Gazi’nin Çakırpınarı’nda ele geçirdiği ve oğlu Orhan’la evlendirdiği gelin, Holofira, Yarhisar tekfurunun kızıydı. Bir süre sonra adı Nilüfer Hatun olmuştu. Dolayısıyla Osman Gazi, Orhan Gazi ve Nilüfer Hatun’u düşünmeden Yarhisar’ı; veya Yarhisar’sız bu üç önemli tarihî şahsiyeti düşünmek mümkün değildi. Hatta üçüncü Osmanlı sultanı Murad-ı Hudavendigâr ve kardeşi Rumeli fatihi Süleyman Paşa’yı da bu isimler kervanına 11


katmak gerekir. Çünkü bu iki şehzadenin anneleri Yarhisarlı Nilüfer Hatun’dan başkası değildir. Bütün bunlar Osmanlı geleneğinde, özellikle ilk fetih yıllarında Yarhisar’ı farklı bir konuma getiriyordu. ***

<DUKLVDU YH oHYUHVL

12


26 Eylül 2010 tarihinde bir grupla birlikte gerçekleştirdiğimiz Yarhisar gezisine çıkmadan önce bu bilgilerimi tazelemek ihtiyacını duydum ve “Yarhisar Fethini” Aşıkpaşazâde’den bir daha okumanın iyi olacağını düşündüm. Öyle de yaptım ve “Bu Bâb Bilecik Tekfurunun Düğününü Bildirir” başlıklı 12. babdan başlayarak Bursa’nın fethine kadar olan kısımlarını tekrar okudum. Okudukça zaten var olan zihnimdeki Yarhisar tasavvuru belirginleşti. Daha önce Yarhisar’a hiç gitmemiştim. İtiraf etmeliyim ki tasavvurumla gördüklerim birbiriyle uyuşmadı. Her şeyden önce bu gün artık Yarhisar’ın hisarını görmek mümkün olmuyor. Köyün güney-doğusundaki şelalenin sağında yer alan yüksek tepe, yukarıya çıkamamakla birlikte, bir zamanlar kalenin, dolayısıyla şehrin bulunduğu yer gibi gözüküyor. Her hâlde aşağıda, dere kenarında da yerleşim alanları bulunuyordu. Yarhisar fethinden sonra Bursa’ya kadar bütün çevrenin Osmanlıların eline geçmiş olması, işlevini kaybeden kalenin erken bir tarihte terk edilmesine ve yerleşimin tamamen aşağıya kaymasına sebep olmuş olmalı.

13

$NEÕ\ÕN .|\


Günümüzde iyice küçülen ve Yenişehir’e bağlı küçük bir köy olan Yarhisar, fetihten sonra uzun yıllar bir kaza merkezi olarak Osmanlı idarî yapısında yer almıştı. Yarhisar’ın kaza merkezi olması XVIII. yüzyılda da devam etti. 1738 tarihli bir belgede Hudavendigâr Sancağı kazaları arasında3 Yarhisar da yer almaktadır4. Ö. Lütfi Barkan- Enver Meriçli, tarafından yayınlanan ve 1487, 1521, 1587 tarihli tahrirlerin yer aldığı “Hudâvendigâr Livası Tahrir Defteri I” adlı eser incelendiği zaman Yarhisar kazası hakkında şu bilgilerin yer aldığı görülür: İlk tahrir döneminde yani 1478’den önce Yarhisar üç mahalleden oluşan bir kaza merkezidir. Mahalleler, Cami-i Şerif, Çavuş ve Muhtesib adını taşımaktadır. Dördüncü mahalle Süle Paşa Mahallesi’dir ve belli ki 1478 ile 1521 tarihleri arasında kurulmuştur. Bu tarihlerde, hâla İnegöl’e bağlı olan ve aynı adı taşıyan bir köy de vardı5. Yarhisar’ın diğer Anadolu şehirleri gibi iskân edildiğini, Türkleşip İslâmlaştığını da kabul etmek gerekir. O bakımdan şehrin mahalle yapısı önemlidir. Mahalle isimleri bu yerleşim birimlerinin fetihten sonra oluştuğunu düşündürüyor. Aslında bürokrasinin toplandığı yer olan şehirler asker ve memurlardan başlayarak, ulemâ, şeyhler, seyyidler, dervişler, vaizler, şairler, tabipler, sanatkârlar, tacirler, askerler başta olmak üzere toplumun her sınıf insanını kendilerine çekiyor ve içlerinde barındırıyorlardı. Bu arada sultanlar, ümerâ ve ayan, zenginler, vakıflarla destekledikleri cami, medrese, imaret, tekke, yol, köprü, çeşme, han, hamam, hastane gibi hayır müesseseleri yaptırarak sosyal hayata yön vermeye çalışıyorlardı. XIII. yüzyıl sonlarında, Batı Anadolu şehirlerinin Türkleşmesinde, uç beylerinin önemli etkileri oldu. Çünkü Batı Anadolu fethedilirken, fetih hakkı-kılıç hakkı kuralı gereği, her uç beyi kendi kuvvetleri ile zapt ettiği şehre bütün erkân ve maiyeti ile yerleşiyor, saraylar yaptırıyor, sosyo-ekonomik tesisler kurulmasına zemin hazırlıyor ve kısa sürede şehirlerde bir dönüşüm sağlanmasına çalışıyorlardı6. Kısaca ifade etmek gerekirse: 14


1.

Devlet hâkimiyetini sağlayacak ve yönetimi kuracak Türk personelinin (bürokrasi) aileleri ile birlikte gelip şehirlerde yerleşmeleri, serbest veya mecburi iskânlarla şehrin Müslüman-Türk nüfusunun artırılması;

2.

Cami, medrese, tekke, yol, köprü, çeşme, hamam, han, kervansaray, darüşşifa, imaret gibi dinî-sosyal içerikli vakıf kurumlarının vücuda getirilerek siyasî ve kültürel hâkimiyetin sağlanması;

3.

Ekonomik hâkimiyetin ele geçirilmesi ve refahın artırılması suretiyle yeni Türk kitlelerinin şehirlere çekilmesi ve böylece yerli unsurun doğal yollarla eritilmeye çalışılması, özellikle Ahi esnaf kuruluşunun organizasyonu ile ticaret ve sanayiin Türklerin kontrolüne geçmesi bu dönüşümün temel mekanizmasını oluşturuyordu. Bu gerçekleştiği zaman şehirlerde Türkleşme ve İslâmlaşma hız kazanıyordu.

Fetihten sonra Yarhisar’da olup bitenlerin bundan başka bir şey olmadığını düşünmek gerekir. Aslında mahalle isimlerinde bu durum kendisini hissettirmektedir. Orhan Gazi’nin yaptırdığı ve yakın zamanda tamir edilen cami ve hamam, vakıf müesseselerini; üç mahallenin “Çavuş”, “Muhtesib” ve “Süle Paşa” adını taşıması askerî ve sivil bürokrasinin varlığı ve şehrin yeniden yapılanmasındaki etkilerini hatırlatıyor. Bugün iyice küçülen ve bir köye dönüşen Yarhisar 1487’de 108, 1521’de 97, 1573’de 182 avârız hânesine sahipti. Ayrıca yine aynı tarih sırasına göre; 20, 72 ve 1 mücerred/ bekâr nüfusu vardı. Avârız hânesi, gerçek bir hâneyi değil, vergi mükellefi birkaç haneden oluşan itibarî bir vergi hânesini ifade eder. Vergi alınacak idarî ünitenin ekonomik ve sosyal durumu göz önüne alınarak belirlenen bir rakamdır. Tahrirlerde/ sayımlarda, çalışıp kazanan ve vergi verme gücü olan kişiler avârız hânesine dahil edilmişlerdir. Mücerredler de avârıza dâhildir. Ayrıca her kazada imam, hatip, müezzin, kadı, seyyit, sipahi gibi vergiden muaf olan kişiler vardır. Sayım defterlerine 15


bunlar da kaydedilir ve kendilerine “Hâne-i Gayr-i Avârız” denir. Bir Avârız Hanesi beş, on, on beş veya yirmi gerçek hâneden oluşabilir. Her gerçek hânede, hâne reisi olan vergi mükellefinin dışında onun eş ve çocuklarının da bulunduğu unutulmamalıdır. Yarhisar’da bir avarız hanesinin kaç gerçek haneden oluştuğunu bilmemekle beraber, asgarî beş gerçek hanenin bir avarız hanesi meydana getirdiği kabul edilir ve bir gerçek hanede ortalama beş kişinin yaşadığı var sayılırsa bu kaza merkezinde 1487’de (108x5x5=) 2700; 1521’de (97x5x5=) 2425; 1573’de (182x5x5=) 4550 kişinin yaşadığı söylenebilir. Ancak bu rakamlara mücerredlerin ve muafların da eklenmesi gerekir. Bir avârız hânesinin beşten çok gerçek haneden oluştuğunun kabul edilmesi durumunda bu rakamların artacağı aşikârdır. Yarhisar Köyü

16


Diğer taraftan Yarhisar’ın nüfusunun XVI. yüzyıl başlarında azaldığı, son çeyreğinde ise iyice arttığı anlaşılıyor. Bu dalgalanmanın sebepleri olmalıdır. XVI. yüzyılın sonlarında Bursa ve çevresinde artık iyice toplumu rahatsız eden “Celâlî İsyanları”nın köyden kente göçü artırması ve bundan Yarhisar’ın da nasibini alması bu sebeplerden biri olabilir. Yukarıda belirtilen tahrir yıllarına ait olmak üzere Yarhisar’ın nüfusuyla birlikte vergi hâsılatı da verilmiştir. “Nefs-i Yarhisar”a, yani Yarhisar merkezine ait olan vergi gelirleri sırasıyla 1655, 4119 ve 5792 akçe olarak yer almıştır. Bu gelirlerin “ihzar ve ihtisâb-ı Yarhisar, âdet-i ağnâm-ı şehirlüyân, dâire-i şehirde olan bağ ve bağçeler mukataası, bâc-ı bazar ve resm-i keyl, öşr-i hınta, öşr-i şa’îr, şehir ve zeylindeki asiyâb, resm-i çift, bâd-i hevâ ve resm-i ‘arusâne ve tapu-yi zemîn ve deştbanî, resm-i dükkân” gibi vergi kalemlerinden elde edildiği anlaşılıyor7… Nüfusun azaldığı yıllarda bile vergi gelirlerinin arttığı görülmektedir. Dikkat çeken bir başka husus da 1521 ve 1573 sayımlarında yer alan “bâc-ı bazar ve resm-i keyl” yani pazarlardan elde edilen vergi gelirlerinin sürekli yükseliş göstermesidir. Bu vergi kaleminden 1521 yılında 1219 akçe; 1573 yılında 2499 akçe gelir elde edilmiştir. Yarhisar, Bilecik ve Yenişehir’i İnegöl’e bağlayan yol üzerinde o devrin önemli şehirlerinden biriydi. Ticaret yolları üzerinde bulunması orada canlı pazarların kurulduğunu ve buna bağlı olarak pazar gelirlerinin sürekli artış gösterdiğini düşündürebilir. Aynı durum vergi artışlarına da işaret edebilir. Bu rakamların doğru bir analizinin yapılabilmesi için hem Yarhisar’in ekonomik hayatının kapsamlı bir şekilde ortaya çıkarılması hem de dönemin çevredeki diğer şehirleriyle mukayeselerin yapılması gerekmektedir.

17


Yarhisar Kazası Cami-i Şerif Mahallesi Çavuş Mahallesi Muhtesib Mahallesi Süle Paşa Mahallesi Toplam

Hane 1487

1521

41 29

Mücerred

Hasılat

1573

1487

1521

1573

1487

1521

1573

40

16

4

26

1

-

-

-

35

100

4

26

-

-

-

-

38

17

40

12

15

-

-

-

-

-

5

26

-

5

-

108

97

182

20

72

1

1655

4119

5792

Tablo 1 1487, 1521 ve 1573 tahrirlerine göre Yarhisar’ın avârız hânesi sayıları ve toplam vergi gelirleri.

Yukarıda söylemeye çalıştıklarımız hemen akla gelen hususlardır. Kuşkusuz kaynaklarımızın ve arşivlerimizin iyice taranması durumunda Yarhisar’la ilgili daha doyurucu bilgilere ulaşılabilir. Biz, Bursa Kütüğü’nde rastladığımız Yarhisar’la ilgili birkaç kayda işaretle yazımızı bitireceğiz. Osman Gazi, Yarhisar’ın Gökçesu köyünü Şeyh İshak’a vakfetmiş o da bu köyde bir zâviye yaptırmıştı. Orhan Gazi’nin pek çok hayratı arasında Yarhisar’da yaptırdığı cami ve hamamla Karadere ve Akdere köprüleri de vardı. Ayrıca Yarhisar civarındaki Ermeni Baba Zaviyesi’ne bir çiftlik yer vakfetmişti. Osman Gazi’nin oğlu Alâeddin Bey, Yarhisar’ın Karaağaç ve Badırga köylerini vakfetmişti. Bursa’da adıyla anılan mahallede mescidi bulunan Bahadır Ağa, Yarhisar’da Cullahlar mezrasını Yazıcı Yahşi’den satın almış, oradaki değirmeni bahçesiyle birlikte mescidine vakfetmişti. 18


Emir Sultan, Yarhisar’ın Kilisecik/Barak Köyü’nü vakfetmişti. II. Murad, Yarhisar civarında bazı yerleri Akbıyık’a temlik etmiş o da bir zaviye bina ve bu zaviyeye bazı yerleri vakfetmişti. Zaviyenin bulunduğu Tekke Köyü, Yarhisar merkezine yaya yürüyüşle beş saat mesafede suyu ve havası çok güzel bir yerdir. Akbıyık’ın oğlu Habibullah Çelebi, 1512’de Yarhisar’ın Kureyş (?) Dağı’nda vefat etmişti. Fatih devrinin hayırsever devlet adamlarından olan ve Bursa’da bir külliye yaptıran Hamza Bey, Yarhisar’ın Hoca Ömer ve Karaökçe köylerini vakfetmişti. İstanbul’u fetheden askerler arasında olduğu zannedilen Ayardı Bey’in oğlu olan Mehmet Çelebi, 1484’te, Yarhisar’ın Sarı Köy’ündeki hassa çiftliğini “tımar” olarak işletiyordu. 1561’de Bursa zindancısı Hemdem mahkemeye gelerek, Bursa sancakbeyi Bayezid Bey’in hapsettiği Yarhisarlı Ramazan oğlu Hatib Ahmet’in öldüğünü haber vermiş ve mahkemeden Mevlânâ Şemseddin Halife gönderilerek otopsi yapılmış; ölünün açık kaşlı, uzun boylu, kara yağız bir kimse olduğu anlaşılmış ve oradaki Müslümanlar da “Yarhisarlı Hatib Ahmet’tir” diye şahitlik etmişlerdi8. t

* Prof. Dr., Uludağ Üniversitesi İlahiyat fakültesi Öğretim Üyesi

t

699 hicrî yılı, miladî 28 Eylül 1299 -15 Eylül 1300 tarihleri arasına denk gelmektedir.

t

Âşık Paşazade, Âşık Paşaoğlu Tarihi (Tevarih-i Âl-i Osman), Hazırlayan, N. Atsız, İstanbul, 1970, s. 21-23.

t

Atranos, Bursa, Bayramiç, Beypazarı, Bergama, Nevahi-i Bergama, Ilıca-i Bergama, Harmancık, Domaniç, Söğüt, Soma maa-Kırkağaç, Seferihisar, Kite, Gemlik, Kirmastı, Kepsut, Gökçedağ, Gölpazarı, Gönen, İnegöl, Edincik, Lefke, 19


Nallı maa-Korupazarı, Güllük Mihaliçi, Günyüzü, Mudanya, Tuzla, Taraklı, Torbalı, Yenişehir, Yarhisar ve Pazarcık. t

Kamil Kepecioğlu, Bursa Kütüğü, BYEBEK, (K, Genel No: 4519, 4520, 4521, 4522), II, 256 (Bursa Şeriye Sicilleri, B 164/380, 90).

t

Süle Köyü, İnegöl’ün batısında, ilçeye 10 km. uzaklıkta, Uludağ’ın doğu yamaçlarında yer almaktadır. 1487 Tahrir Defteri’ne göre köyde iki çiflik yeri ve üç erlik de kestanelik bulunuyordu. Alaçam ve Başalan yaylaları Süle köyüne aitti 1908 yıllığına göre köy 46 haneden ibaretti. Bir yerli köyü olan Süle’de, 1927 yılında 287 kişi yaşıyordu. 1990 yılı sayımına göre köyün nüfusu 415 kişiydi (Raif Kaplanoğlu, Bursa Yer Adları Ansiklopedisi, İstanbul, 1996, s.257).

t

Akdağ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, İstanbul 1974, I, 498.

t

Ö.Lütfi Barkan- Enver Meriçli, Hudâvendigâr Livası Tahrir Defteri I., Ankara 1988, s. 132- 134.

t

Kamil Kepecioğlu, age, I, 106, 116, 220; II, 29, 41, 154, 179, 340; III, 223; IV, 49.

<DUKLVDU .|\ 2UKDQ +DPDPÕ

20


Akbıyık Türbes! ve Zav!yes!ne Da!r Prof. Dr. Mefail HIZLI *

*

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalı

21


Bursa’nın fethinden önce Osman Bey tarafından alınan Yenişehir, özellikle Yarhisar’ın zaptedilmesinden sonra tarıma son derece elverişli geniş toprakları gazilere kılıç hakkı olarak verilmiş ve iskâna açılarak zaman içinde yerleşim alanları oluşmuştur. Tekfuruna sahip olmasıyla önemli bir konumda olduğu anlaşılan Yarhisar ile civarında bulunan şimdiki Akbıyık ve Süleymaniye köylerinde Bizans döneminden kalma bazı kale kalıntılarına rastlanmıştır.

$NEÕ\ÕN 7 UEHVL .LWDEHVLQLQ %LU 3DUoDVÕ

22


Yarhisar’a çok yakın olan Akbıyık köyünde, İkinci Murad ve Fatih Sultan Mehmed devrinde yaşayan büyük velilerden Akbıyık Sultan’a ait bir zaviye bulunmaktadır. Asıl adı Ahmed Şemseddin olan Şeyh Akbıyık’ın, hocası Hacı Bayram Veli’nin sohbetlerinden istifade ettiği bilinmektedir. Askerî alanda da hizmetleri görülen Şeyh Akbıyık’ın, özellikle İkinci Murad döneminde Balkanlar’daki fetihlere, kendisine gönül verenlerle birlikte katıldığı anlaşılmaktadır. Rumeli’deki yararlılıkları sebebiyle İkinci Murad tarafından kendisine Yenişehir’in verimi yüksek köylerinden biri olan şimdiki Akbıyık köyü mülk olarak verilmiştir (1437).

$NEÕ\ÕN 7 UEHVL .LWDEHVLQLQ 'L÷HU 3DUoDVÕ

23


Akbıyık köyünde yaptırdığı zaviyede pek çok kişiye İslâm’ın güzelliklerini anlatmakla ömrünü geçiren Akbıyık Sultan’ın 1456 yılındaki vefatından sonra nereye gömüldüğü konusu aslında bir soruyu da zihinlere getirmektedir. Çünkü biri 24


Yenişehir’deki zaviyenin hemen yanında diğeri de Bursa kent merkezinde Nalbantoğlu mahallesinde kendi adını taşıyan caddede bulunan iki türbe mevcuttur. Bu durumda Akbıyık Sultan bu iki türbenin hangisinde yatmaktadır? Bu soruya cevap ararken Kâmil Kepecioğlu’nun, “Bursa Kütüğü” adlı kapsamlı eserinin “Akbıyık Türbesi” başlığını taşıyan maddesinin daha ilk satırında verdiği başka bir bilgiyle konunun daha da açmaza sürüklendiğine tanık oluyoruz. Kepecioğlu bu konuya ilişkin şu bilgiyi aktarıyor: “Bazı tarihler Bursa’da olduğunu yazmakta ise de BAVD (Başbakanlık Arşivi Vakıflar Dosyası), 26034, 25109 numaralı iki vesikadan birinde Yarhisar nahiyesinin Cebel köyünde, diğerinde ise Ayvacık köyünde olduğu kayıtlıdır.”1

$NEÕ\ÕN .|\

Bu son alıntıdan anlaşıldığı kadarıyla, Akbıyık Sultan’ın bu bölgede medfun olabileceği üç ayrı adres bulunmaktadır. Bunların ilki Bursa şehir merkezinde Nalbantoğlu mahallesinde, diğeri Bursa Yenişehir ilçesi eski adıyla Cebel, yeni adıyla Akbıyık köyündeki zaviyenin hemen yanıbaşında ve son olarak da Ayvacık köyünde (şimdi mevcut olmayan İnegöl’e bağlı Ayvacık köyü). 1

Kepecioğlu, Kâmil, Bursa Kütüğü, I,106.

25


7HNNH .|\ QGH %XOXQDQ $NEÕ\ÕN 7 UEHVL

Öncelikle belirtmek isteriz ki, birazdan tamamını aktaracağımız bir arşiv belgesi ve diğer Osmanlı arşivi malzemeleri Akbıyık’ın medfun bulunduğu yer olarak genelde Bursa kent merkezini adres olarak gösteriyor. Aşağıda yer alan ve 1766 yılında Bursa mahkemesinde kayda geçirilen bir “emr-i âlî”de bu durumun açıklıkla ortaya konulduğu anlaşılıyor. Ulaşabildiğimiz bilgilerden hareketle, İkinci Murad tarafından kendisine temlik edilen ve Akbıyık’ta inşa edilen zaviyede uzun süre insanları irşad etmekle meşgul olan Şeyh Akbıyık’ın, hayatının son dönemlerinde Bursa’ya geldiği ve Nalbantoğlu’ndaki türbesinin bulunduğu yerde müslümanların manevi dünyalarını zenginleştirmeye devam ettiği ifade edilebilir. Yani Şeyh Akbıyık, Yenişehir’de ya da başka bir yerde değil, Bursa kent merkezindeki türbesinde medfundur. 26


Bunu teyid eden kaynaklardan biri de Baldırzâde’nin Ravza-i Evliya’sıdır. Baldırzâde, İkinci Bayezid döneminde vefat eden Şeyh Akbıyık’ın Cami-i Kebir (Ulucami)’e yakın bir yerde medfun olduğunu, ayrıca kendi adıyla anılan bir mescid yaptırıldığını ve mezarının bitişiğinde çok güzel bir bahçesi bulunduğunu bildirir2. Biz bu makalemizde Akbıyık’ın hayatıyla ilgili değil, daha çok Yenişehir’deki zaviyesiyle ilgili yaşanan bir problemi mahkeme tutanaklarından aktarmaya çalışacağız. Ancak öncelikle, sadece Kepecioğlu’nda genişçe yer aldığı görülen zaviyeye ilişkin bilgileri paylaşmakta fayda olacağını düşünüyoruz: “Akbıyık’ın ‘Şems-i Hüdâ’ veya ‘Hüdâyî Şemseddin’ mahlasıyla şiirler yazdığı bazı eserlerden anlaşılmaktadır. Akbıyık, Yarhisar’ın Kureyş dağında (Şeyh köyünde) bir zaviye bina eylemiş ve bu zaviyeye şunları vakfetmiştir: 8 gulam ve 8 derviş, zaviye civarında Karakeçi mezrası, Alaca Hamzaoğlu yayabaşlılığında Birden çiftliği, Turna Pınarı, Söğüt Pınarı çiftlikleri ve Göğez alanında İsa oğlu Halil ve Kalgal çiftlikleri. Bunları İkinci Murad, Akbıyık’a temlik etmiş ve Akbıyık da zaviyesine vakfeylemiştir. Şeyh köyünde yaptırdığı hamamı, İnegöl’ün Ayvacık ve Kulca köylerini ve Yenişehir’in İmad köyünü ve Kayacık değirmen ocağını bu zaviyeye vakfetmiştir. Bu vakıfların bir kısmını da Bursa’da İpekçioğlu’ndaki (Akbıyık mahallesi) türbesine vakfeylemiştir. Tekke köyü Yarhisar merkezine beş saat mesafede suyu çok güzel, havadar bir mahalledir. 1488’de Akbıyıkoğullarından Dervîş Emir, zaviye ve zaviyeye müteallık evler ve ambar harap olduğundan tamiri için hâkimden çok tedkike değer şu hucceti almıştır: ‘Merhum Akbıyık oğlu Dervîş Emir’in zaviye ve zaviyeye müteallık ev, ambar meremmete muhtaçtır deyu bize geldi, arzeyledi. Biz dahi teftiş ettik, ihtiyacı ma’lum olup devlet eşiğine arzname irsal olunduktan sonra adam koyup meremmet ettiler. 8.736 akçe harcanıp ve ırgata ve neccara yemek için yedi koyun verip 14 kile un gitti ve 12,50 kıyye yağ gitti. Bu huccet tahrir olunup eline verildi’. 1514’te Akbıyık Zaviyesi ve mezarı harap 2

Baldırzâde, Ravza-i Evliya (haz. M. Hızlı-M.Yurtsever), Bursa 2000, s.104.

27


$NEÕ\ÕN .|\

olduğundan ve vakfın hâsılatı ihtiyaca kâfi gelmediğinden vakfın; Benefşe, Meryem, Bâyine adındaki üç cariyesi satılarak zaviye ve türbe tamir ettirilmiştir.”3 Bu bilgiler, dikkat edilirse, XV. yüzyıl sonlarıyla XVI. yüzyıl başlarına aittir. Yani bu belgede yer alan hüccet sayesinde Şeyh Akbıyık’ın ölümünden yaklaşık otuz yıl sonra bir tamir gerçekleştiğini, ölümünden altmış yıl sonra da diğer bir onarımın yapıldığını öğreniyoruz. Şimdi aktaracağımız belgenin tarihi ise Akbıyık’ın ölümünden yaklaşık üç asır 3

Kepecioğlu, age, I,106.

28


sonrasına aittir. 2 Rebiulevvel 1180 / 6 Ağustos 1766 tarihinde Bursa Mahkeme Sicilleri’ne kaydedilen bu emirnameyi ilk kez bir bütün halinde yayınlıyoruz. Bu belgeyle, Kepecioğlu’nun yukarıya alıntıladığımız bilgilerin ötesinde detaylara da vâkıf oluyoruz. Belgenin günümüz harfleriyle çevirisini aşağıya sunuyoruz4: “Emr-i ‘âlî, Kıdvetü’l-‘ulemâi’l-muhakkıkîn Bursa’da Haremeyni’ş-şerîfeyn müfettişi vekîli ve Bursa’da nâibü’ş-şer‘ olan5 -zîde ‘ilmühümâ- tevkî‘-i refî‘-i hümâyûn vâsıl olıcak ma‘lûm ola ki, Enderûn-i hümâyûnum hazînedârbaşısı -dâme ‘uluvvuhu- nezâretinde olan evkâfdan mahrûse-i Bursa’da vâki‘ Akbıyık Sultân vakfının yevmî nîm akçe vazîfe ile nısf-ı tevliyyeti evlâd-ı vâkıfdan Mehmed ‘Alî ve ‘Abdüllatîf veledân-ı Mehmed’in Şeyhu’l-İslâm işâretiyle ve rub‘ hissedârı yine aslah-ı vârise evlâd-ı vâkıfdan Ahmed ve İbrâhîm ve rub‘ hıssesi dahi yine evlâd-ı vâkıfdan ber-vech-i6 meşrût Halîl birâder şekkün bilâ7 işâret üzerlerinde olduğu vakf-ı mezkûr müstegallâtı mahrûse-i Bursa’da olduğu Anadolu muhâsebesi derkenârında mestûr olub Yarhisâr kazâsına tâbi‘ Şeyh karyesi kurbünde Cebel-i Kureyş demekle ma‘rûf cebelde Akbıyık Sultân zâviyesine me‘a’t-tevliyye mutasarrıf olan ‘Alî ve Fâtıma ve ‘Âişe bilâ-veled fevt olmalarıyla mahlûlünden Dervîş Hacı Seyfullâh, Hacı Bektâş Velî şeyhi iftihâru’s-sulehâi’s-sâlikîn Şeyh ‘Abdüllatîf -dâme salâhuhu- ‘arzıyla bin yüz yetmiş dokuz senesi Şa‘bânında tevcîh ve ‘askerîden berât verilmişiken sâlifü’z-zikr Bursa’da vâki‘ Akbıyık Sultân Türbesi vakfının mütevellîleri olub İnegöl-i Bursa kazâsına tâbi‘ Çeltikçi karyesi sükkânından mezbûrûn Mehmed ‘Alî ve ‘Abdüllatîf ve Ahmed ve Halîl mücerred sâlifü’z-zikr 4 Bursa Şer‘iyye Sicilleri, B 117/351 37b-38a. 5 Belgede isim kısmı boş bırakılmıştır. 6 Kelime metinde eksik yazılmış 7 Son iki kelimenin “bilâ-şekk” iken mahkeme kâtibinin yanlışlıkla kelimelerin yerlerini değiştirdiğini sanıyoruz.

29


Yarhisâr kazâsına tâbi‘ Şeyh karyesi kurbünde Cebel-i Kureyş demekle ma‘rûf cebelde vâki‘ vâkıfın binâ eylediği zâviye ile Bursa’da olan türbe-i şerîfede kırâet olunan eczâyı şerîfe vezâifi ve mesârifine ve fazlası evlâdına meşrût olmak üzre zabt ve tasarruf edegelmişizdir. Dervîş Hacı Seyfullâh, sâlifü’z-zikr Cebel-i Kureyş’de vâki‘ me‘a’t-tevliyye zâviyesini kendüye tevcîh etdirdüb kazâ-yı mezbûrlara tâbi‘ Akbıyık karyesi ve ‘İmâd Bey karyesini zabt ve murâfa‘adan imtinâ‘ eyledi deyu mahallinde huzûr-ı şer‘de takrîr ve mücerred kazâ-yı mezbûr ahâlîsinden pîr u ihtiyâr müseccelü’l-esâmî yirmi nefer kimesne mütevellûn-i mezbûrdan vâkıf-ı mezkûrun evlâd-ı inâsı evlâdlarından olub meşrûtiyyet üzre berâtla vakfa mutasarrıflardır deyu ihbâr eylediklerini nâtık Yarhisâr nâibi Mevlânâ es-Seyyid el-Hâc Feyzullâh -zîde ilmuhu-dan aldığı i‘lâm mûcebince nâzır-ı vakfın ‘arzıyla mezbûr Dervîş Hacı Seyfullâh’ın ‘askerîden etdirdiği kaydı ref‘ u terkîn ve mütevellûn-i mezbûrûnun zabtlarıyçün bin yüz yetmiş dokuz senesi Zilhiccesinin yirmi ikinci gününde emr-i ‘âlî-şânım ısdâr etdirdikleri Anadolu muhâsebesi derkenârında musarrah ve Yarhisâr kazâsında Akbıyık Sultân Tekyesi vakfının tevliyyetine bilâ-berât mutasarrıf olan ‘Alî fevt olub evlâda meşrût olmak üzre mahlûlünden sulbiye kızları Fâtıma ve ‘Âişe’ye bin yüz altmış beş senesi Receb-i Şerîfinde tevcîh olundukdan sonra karındaşları dîger ‘Alî’ye dahi müşterek olmak üzre altmış altı senesinde tevcîh olunmağla ba‘dehu mezbûrûnun mahlûllerinden mezbûr Dervîş Hacı Seyfullâh’a tevcîh olunduğu ‘askerî rûznâmçesinden derkenâr olunub Yarhisâr nâhiyesine tâbi‘ otuz bir nefer re‘âyâ ile karye-i Akbıyık-ı Yarhisâr tevâbi‘inden Kureyş dağında meşâyihden Akbıyık Sultân zâviyesi tafsîli defter-i ‘atîkda mukayyed hâsılı tahtında resm-i çift ve hınta ve şa‘îr yekûn me‘a-gayrihi bin beş yüz seksen sekiz ve yine mezra‘a-i Alaca Hamzaoğlu ve yayabaşlıkdan Birden çiftliği ve Turna Pınarı mezra‘ası ve Göğez alanından ‘Îsâoğlu Halîl ve Kalkal çiftlikleriyle dört çiftlik Baba yeridir; Sultân Hudâvendigâr temlîk edüb ba‘dehû zâviyesine merhûm Akbıyık dahi vakf etmiş, nakl olunmuş, evlâdından Çelebi bâ-berât mütevellîdir, 30


mezbûr fevt ve tevliyyetine Nasrullâh Çelebi mutasarrıf ve yedinde nişân-ı hümâyûn vardır, deyu defter-i ‘atîkda mukayyeddir, hâsıl yüz elli akçe yazular ile defter-i evkâfda muharrer kalemiyle tahrîr ve Bursa nâhiyesine tâbi‘ nefs-i Bursa tahtında mahalle-i Harîr nâm-ı dîger Akbıyık me‘a mahallât ve neferât-ı sâire ve tahtında niyâbet-i Bursa yekûn me‘a-gayrihi on altı yük otuz üç bin beş yüz seksen bir akçe yazu ile hâss-ı hümâyûn mülhakâtından olmak üzre defter-i mufassalda muharrer kalemiyle tahrîr olunub bu takdîrce karye-i Akbıyık ve mezra‘a-i Alaca Hamzaoğlu ve hâsılı mahsûb çiftliklere Yarhisâr tevâbi‘inden Kureyş dağında merhûm Akbıyık Sultân binâ eylediği zâviyesi tarafından zabt olunmak iktizâ eylediği iftihâru’l-emâcid ve’l-ekârim bi’l-fi‘il defter emîni el-Hâc Mehmed Râkım -dâme mecduhu-nun ‘arzı mûcebince mezkûr Dervîş Hacı Seyfullâh’ın zabtıyçün yetmiş dokuz senesi Zilka‘de’sinde verilen emr-i ‘âlî-şânımda ve ber-vech-i muharrer defterhâne-i ‘âmirem derkenârları üzre vakfeyn-i mezbûreyn başka başka tahrîr olduğu defter emîni mûmâ-ileyhin i‘lâmından müstefâd olduğundan gayri kutbu’l-‘ârifîn Hacı Bektaş Velî -kuddise sirruhu’l-‘azîzin memâlik-i mahrûse-i pâdişâhânemde tarîkat-ı ‘aliyyesinde baba ve dede ve abdâl ve dervîş ve sultân namıyla elsine-i nâsda mezkûr olan nazargâh ve tekye ve hangâh ve zâviyeleri şurût-ı vâkıf üzre âsitânelerinde seccâde-nişîn olanların ‘arzıyla tevcîh olunmak üzre hatt-ı hümâyûnumla sâdır olan emr-i ‘âlî-şânım şurûtu üzre zikrolunan Kureyş dağında Akbıyık Sultân zâviyesi kemâ fi’l-evvel me‘a’t-tevliyye mezbûr Dervîş Hacı Seyfullâh’a tevcîh olunmak ricâsına âsitâne-i seniyyede seccâde-nişîn olan Şeyh ‘Abdüllâtîf -dâme salâhuhu- ‘arz edüb lâkin mezbûr Dervîş Hacı Seyfullâh, hasımları mütevellûn-i mezbûrûn ile murâfa‘aya muhtâc olub hasımları mezbûrun âsitâne-i sa‘âdetimde mevcûd olmadığından terâfu‘ mümkin olmamağla mezbûr Dervîş Hacı Seyfullâh, mahrûse-i Bursa nâibi ve Haremeyn-i muhteremeyn müfettişi vekîli -zîde ‘ilmühümâ- huzûrunda hasımları mütevellûn-i mezbûrûn ile terâfu‘ ve tarafeyne gadr u himâye olunmayarak fasl ü cism ve sıhhat ü hakîkati i‘lâm eylenmesiyçün emr-i şerîfim verilmek bâbında istid‘â-yı ‘inâyet eylediğin kıdvetü’l-‘ulemâi’l-muhakkıkîn 31


bi’l-fi‘il Harameyn müfettişi Ahmed Necîb -zîde ‘ilmuhu- i‘lâm etmekle imdi i ‘lâm mûcebince hakîkat-ı hâlî i‘lâm olunmak bâbında fermân-ı ‘âlî-şânım sâdır olmuşdur; buyurdum ki hukm-i şerîfim vardıkda bu bâbda sâdır olan emrim üzre ‘amel edüb dahi siz ki, Bursa’da Haremeyn-i şerîfeyn müfettişi vekîli ve Bursa kazâsı nâibi Mevlânâ-yı mûmâ-ileyhimâsız, mezbûr Dervîş Hacı Seyfullâh hasımları mütevellûn-i mezbûrdan ile terâfu‘ ve tarafeynin senedâtına nazar-ı vâhid tarafeyne gadr u himâye olunmayarak fasl ü cism ve sıhhat ü hakîkatı der-sa’âdetime ‘arz ve i‘lâm eyleyesiz. Şöyle bilesiz, ‘alâmet-i şerîfe i‘timâd kılasız. Tahrîren fi’l-yevmi’s-sânî Rebî‘u’l-evvel sene semânîn ve miete ve elf. Be-makâm-ı İslâmbol el-mahrûse” Uzun sayılabilecek emr-i âlî kaydı burada son buluyor. Böyle bir padişah emrini nasıl anlamalı ve nasıl yorumlamalıyız? Bu belge bizi hangi konularda bilgilendiriyor? Kısaca bu hususa ilişkin fikirlerimizi paylaşalım. Öncelikle belgenin tarihine dikkat çekmek isteriz. 1766 yılında kayda geçen bu emirnâmeden Akbıyık zâviyesinin -idaresi sırasında birtakım problemler yaşansa da350 yıl süreyle hizmet verdiğini ve 18. yüzyıl sonlarına kurumsal kimliğini taşıyabildiğini göstermektedir. Yapı olarak günümüze kadar gelmesi de sahip olduğu vakıflar, sorunlu da olsa yönetimlerinin bir eseri olduğunda şüphe yoktur. O tarihte Bursa’da Haremeyn müfettişi vekilliği ile nâiblik görevini yürüten kişilere hitaben yazılan emirde, Enderun hazinedarbaşısının kontrolünde bulunan Bursa’daki Akbıyık Sultan vakfının gelir getiren kalemlerinin Bursa’da olduğu ve bunun Anadolu muhasebesi defterlerine kaydedildiği hatırlatılmaktadır. Bu belgeden ayrıca öğrendiklerimizi de maddeler halinde aktarmaya çalışalım:

32


1.

Akbıyık Sultan zaviyesi, 1766’da kaza statüsünde olduğu anlaşılan Yarhisar’a bağlı Şeyh köyüne yakın Kureyş dağı (Cebel-i Kureyş)8 adındaki yüksek tepede bulunmaktaydı.

2.

Yarhisar’daki Akbıyık Sultan Zaviyesi’nin bizzat vâkıf tarafından yaptırıldığı görülmektedir.

3.

Anadolu muhasebesi defterlerine göre, Yarhisar kazasındaki Akbıyık Sultan Tekkesi vakfının mütevelliliğini beratsız yürütmekte olan Ali’nin ölümünden sonra bu görev, “evlâda meşrut” olduğundan, önce kızları Fatıma ve Ayşe’ye 1752 yılı ortalarında verilmiş, sonra kardeşleri Ali de 1753 yılında buna ortak yapılmıştı.

4.

Emirnamenin gönderildiği 1766 yılından kısa bir süre önce Akbıyık Sultan zaviyesinin mütevelliliğini Ali, Fatıma ve Ayşe adındaki kardeşler beraberce yürütürlerken vefatlarından sonra bir mirasçıları kalmadığından Derviş Hacı Seyfullah bir yolunu bulup bu mütevellilik göreviyle ilgili beratı üzerine çıkartmış ve bu görevin kendisine tevcih edildiğini “askerî rûznâmçesi”ne de yazdırmıştı.

5.

Akbıyık Sultan Zaviyesi’nin mütevelliliği için Hacı Bektâş Veli Dergâhı şeyhi Şeyh Abdüllatif’in arzda bulunması, bu tekkenin hangi tarikata yakın olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

8 Kureyş dağı adıyla ya da daha zor okunacak bir biçimde Karış dağı adıyla bir dağın Yarhisar bölgesinde bulunduğuna ilişkin bu bilgi diğer kaynaklarca ve çevrede yaşayanlarca teyid edilememiştir. Bu durumda Akbıyık zaviyesinin bulunduğu yüksek yerin Kureyş dağı olarak mahkeme sicillerinde yer almış olmasının önemsenmesi ve bu yeni bilginin bir şekilde hayata geçirilmesinin uygun olacağı kanaatindeyiz.

33


6.

Bursa şehir merkezinde bulunan Akbıyık Sultan Türbesi vakfının mütevellileri olan İnegöl kazasına bağlı Çeltikçi köyünden Mehmed Ali, Abdüllatif, Ahmed ve Halil, vâkıfın neslinden gelen evlâtları oldukları gerekçesiyle kendilerine “meşrût” olan Yarhisar’daki zaviyesinde ve Bursa’daki türbesinde okunmakta olan Kur’ân cüzler için harcanacak miktarın ve artan kısmının tasarrufunda söz sahibiydiler.

7.

Bu zaviyeyi yönetmek için haksız yere berat çıkartması, Akbıyık köyü ile İmad Bey köyünü de vakıf adına zaptetmesi sebebiyle, Yarhisar nâibi Mevlânâ Seyyid el-Hac Feyzullah’dan alınan ilâm kaydından hareketle Derviş Hacı Seyfullah’ın beratı bu tarihte hükümsüz kalmıştır.

8.

Bu arada vakfa gelir olan konular da belgede yer almaktadır. Yarhisar’daki otuz bir nefer reâyâ ile Akbıyık Sultan zaviyesinin vakıfları “defter-i atîk”da gösterildiği gibi, 1588 (muhtemelen kuruş) ve yine Alaca Hamzaoğlu mezrası, Birden çiftliği ve Turna Pınarı mezrası ve Göğez alanındaki dört çiftlik yeri devrin padişahı tarafından Şeyh Akbıyık’a temlik edilmiş, o da zaviyesine vakfetmiştir.

9.

Belgenin deftere kaydedildiği dönemde Akbıyık Sultan’ın neslinden gelen evlâdından Çelebi’nin beratsız olarak mütevelliliği yürüttüğü, o ölünce bu göreve gelen Nasrullah Çelebi’nin ise elinde bir nişân-ı hümâyûn olduğu anlaşılmaktadır.

10. Öte yandan Bursa’da diğer adı Akbıyık olan İpek(oğlu) mahallesindeki türbe için de on altı yük otuz üç bin beş yüz seksen bir akçe ile Akbıyık köyü, Alaca Hamzaoğlu mezrası ve hâsılatı mahsup edilmiş çiftliklerin Akbıyık Sultan Zaviyesi tarafından zaptolunacağı belirlenmiştir. 34


7HNNH .|\ $NEÕ\ÕN 7 UEHVL

11. Hacı Bektaş Veli’nin Osmanlı coğrafyasında tarikatına bağlı baba, dede, abdal, derviş ve sultan adıyla halk arasında anılan nazargâh, tekke, hangâh ve zaviyelerinde, vakıfnamede yer alan şartlara göre, şeyh (seccâde-nişîn) olanların arzıyla tevcih olunmak üzere hatt-ı hümâyun çıkarıldığı anlaşılmaktadır. 35


7HNNH .|\ $NEÕ\ÕN 7 UEHVL +D]LUHVL

36


Özetlemek gerekirse, Bursa mahkemesine, bir görevi haksız yere işgal eden bir kişinin eylemlerinin gözden geçirilmesi ve durumun düzeltilmesi için gönderilen bir emr-i âlîden pek çok bilgilere sahip oluyoruz. Tekkenin bulunduğu Yarhisar’ın idari statüsünden, tekkenin bulunduğu köyün hatta tepenin/dağın adına, hatta tekkeye nelerin vakfedildiğine, o tarihlerde ve yakın geçmişte mütevellilerinin kim ya da kimler olduğuna, haksız yere bir kişinin nasıl tekkenin ve vakfın mütevelliliğini ele geçirebildiğine dair ayrıntılı bilgiler hep bu belgenin bize öğrettikleri arasındadır. Gerçek olan şu ki, bu tür belgelerin mahkeme defterlerinin yaprakları arasından güz yüzüne çıkarılmasıyla içinde bulunduğumuz coğrafyada geçmişte yaşayan kişiler, müesseseler ve olaylar hakkında daha çok bilgi etmemiz mümkün olabilecektir. Belli bir dönemde katkılarıyla tanıdığımız ve tekkesinde sadece inzivayı tercih etmeyerek hayatın her alanında -hatta savaşa bile- kendisi ve sevenleriyle bizzat katılan bu gönül sultanlarının coğrafyamıza vurduğu damganın günümüze taşınan en güzel örneklerinden biri de Yarhisar Akbıyık Zaviyesi olduğu açıktır. Bursa’daki türbesinde ebediyet yolculuğuna çıkan Şeyh Akbıyık’ın, bu şehrin çağlar aşan önemli alperenleri arasındaki mümtaz yeriyle daha çok uzun süre anılacağı da kuşkusuzdur.

37


38


Osmanlı Yarh!sar’ına Doğru Yrd. Doç. Dr. Sezai SEVİM*

*

Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi

39


Gezi adının Yarhisar’a yönelik konması merakımı artırdı. Çünkü ilk gidişimden bu yana 12 yıl geçti. Arada iki defa daha gittim ancak bu gidişte on iki yıllık farkı da gözlemek istiyorum. Bir taraftan da Kanunî devrinin Yarhisar’ına tahrirden çıkarımlar yapabilmeyi ve üç buuduyla günümüz Yarhisar’ını kavrayabilmeyi denemek istiyorum. Tarih bilgilerimize ilk defa Osman Gazi devri hakkındaki kayıtlarından giren bölge, o sıralardaki haliyle bir Bizans tekfurluğu durumundaydı. Bu da kalesi olan ve askeri konumu bulunan özelliğini hatırlatıyordu. Ancak şimdiki haliyle ne kale ve ne de askeri özelliğinden eser var. Kaleden hiçbir duvar kalmamış Yarhisar ve civarı Osmanlının gelişmiş

Yarhisar Köyü

40


dönemlerinde ülke sınırı çevresinde olmaktan uzaklaştığı için güvenlik endişesi duyulmayı gerektirecek bir pozisyonu da kalmamıştı. Güvenliği sağlamak için inşa edilen kalelerin, endişenin ortadan kalktığı uzun yıllar hatta yüzyıllar zarfında özel olarak korunmadıkları durumda kendi başlarına ayakta kalamadıkları bilinen bir gerçektir. Zaman içinde tabiatın tesirleri altında yıpranır ve harp olurlar. Bu tür harabelerdeki taşlar da çevre sakinlerinin ev inşaatlarının malzemesi haline gelirler. Yarhisar kalesinin de bu mukadderatı yaşamış olduğu tahmin ediebiir. Önce Kanuni’nin Yarhisar’ından bazı tespitlerle yola çıkalım. Kanuni’nin 1530 yılında düzenlettiği tahrir defterine göre bir Kaza birimi olarak idare edilen Yarhisar, Kadının da oturduğu ve kuruluş devrinden bu yana aynı adla bilinen bir kasabaya sahiptir. Kasaba o yılda dört mahalleden oluşuyor ve bunlar da Cami (38 hane),Çavuş (33 hane), Muhtesib(16 hane) ve Süle/Paşa (5 hane) adlarıyla kayıtlı görünüyor. Yani toplam 92 hanelik bu yerleşim birimi Cuma kılınur ve pazarı durur kasaba vaziyetindedir. Kazaya bağlı 31 köy ve 15 mezraada toplam 400 den fazla ailenin yaşadığını ifade edebiliriz. Kaza dâhilinde 44 ailelik bir gayrimüslim nüfusun bulunduğunu ve diğerlerinin hepsinin Müslüman nüfustan oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu nüfusun 67192 akça vergi ödediği ve bunun da 1420 akçası padişah hassına, 26834 akçası zaim ve sipahilere, 3055 akçası kuşçu görevlilere ve 35883 akçası da vakıflara tahsis edilmiş durumdadır. Vakıfların içinde ise 10529 akçası padişahların vakıflarına 25354 akçası da halkın yaptığı vakıflara tahsis edilmiş vaziyettedir. Bu bilgilerden Yarhisar Kazası dâhilindeki gelirlerin hemen hemen yarısının vakıf hizmetleri için tahsis edildiği sonucunu çıkarabiliriz. Bu yıllarda var olduğu anlaşılan köylerin detaylı bilgilerini değil ama hiç olmazsa isimlerini burada sıralamak faydalı olacaktır.

41


t

Padişah hassı olanlar: Saraycık, Aravud

t

Zaim ve Sipahi tımarı olanlar: Yarhisar, Cullahlar, Eyübler, Yukaru-oba, Gökçesu, Sasan, Kınık, Karaca-ağaç, Çakırcanlu, Güneyce, Arkıdca, Nasiruddinler, Lala, Samri, İdris, Marsala, Söğüd-yüğü, Saraycık, Kendirlü, Kavacık, Baba

t

Bazdar (kuşçu) tımarı olanlar: Alpagud

t

Sultan vakfı olanlar: Kara-omca, Perama/Kilisacık, Kara-ağaç,

t

Halk vakıfları: Zekeriya, Kara-ağaç, Gölcük, Hoca-Ömer, Kara-omca, Gökçesu, Bokluca, Kendir, Ak-bıyık, Kara-kiçe, Ayvacık, Ermeni-baba çiftliği.

t

Sultanların vakıflarından olan köylerle ilgili olarak bazı tespitlerimizden de bahsetmek yerinde olacaktır.

Sultanlardan t

Çelebi Sultan Mehmed: Kara-omca

t

Murad Hüdavendigar: Yarhisar’daki Camisine yine oradaki hamamını vakfetti.

t

Yıldırım Bayezid: Yarhisar’daki Camisine yine oradaki hamamını vakfetti.

t

Hanedan ailesinden

t

Alaaddin Beg: Kara-ağaç

t

Alaaddin Beg ve Orhan Beg: Alaaddin Beyin zaviyesine ve Orhan Beyin medresesine Bokluca ve Kesr köyleri vakıftır.

t

Emir Sultan: Perama/Kilisacık 42


Halktan t

HamzaBey: Bursa’daki imaretine Hoca Ömer köyünün tamamı ile Kara-omca köyü’ndeki 14 gulamını vakfetti.

t

Şeyh Akbıyık: 8 dervişi ve 8 gulamı olan zaviyeye Karakeçe ve Alaca oğlu mezraları vakıftır.

t

Şeyh İshak: Zaviyesine Osman Begden Gökçesu köyü vakıftır.

t

İlyas Beg: Gökçesu köyündeki zaviye ve mescidine Karaağaç ve Gölcük köyleri vakıftır.

t

Bu manada sayılabilecek daha çok sayıda vakıf bilgileri varsa da yerimizin darlığı sebebiyle bu kadarıyla yetineceğiz.

Günümüzün Yarhisar köyüne ilk gidişim, Halil İnalcık ile bundan 12 yıl önce oldu. O zaman Osmanlı Devletinin kuruluş devri hakkındaki saha çalışmalarına yeni yoğunlaşmaya başlamıştı Halil hoca. Yenişehir’den o gün yola çıkışımızdan itibaren devam ettikçe ve pek kenar sayılabilecek bu bölgeye yolumuz uzadıkça, ana yollardan uzak ve kenarda kalmış bir yer nasıl tekfurluk merkezi olur ve nasıl kaza merkezi yapılır diye düşünmüştüm. Köyün yeri tarihçiler tarafından pek bilinmiyordu o sıralar. Biz hayli kalabalık bir yerleşim yeri tahmin ederken 30 haneye yakın bir yerleşimle karşılaşınca şok olduk Çok şaşırdık tenhalığına. Bizans’ın önemli bir tekfurluğu ve Osmanlının kaza merkezi bir yer nasıl bu kadar tenhalaşmış olabilirdi. Ancak eski Ermeni Pazarı (şimdiki Pazaryeri) yolu ve Bilecik yolunun buradan geçtiğini tespit edince şaşkınlığım biraz azalmıştı. Hatta buradan geçen yol, Eskişehir’i İznik’e ve İstanbul’a bağlayan güzergâh idi. Osmanlı devrindeki yol ağının neredeyse tam ortasındaydık. Ama şimdilerde bu ana yolların hiç biri bu yerleşimden 43


Yarhisar Köyü

44


geçmiyordu. Buranın toprakları da çok verimli ve sulanabilir araziler olmadığından geçim sıkıntısı halkı Yenişehir’e göçe zorlamış gibidir. Hal böyle olunca tabiî ki tenhalaşır Yarhisar. Bu tenhalığına rağmen tabii güzellik açısından çekiciliği son derecede fazla bir bölge idi Yarhisar. Köy güneyde sırtını yüksekçe bir tepeye dayamış gibi duruyordu Merkezinde tarihi bir cami ve yanında da tarihi bir çeşmesi vardı. Bunları Çelebi Mehmet’in yaptırdığını söylediler. Yarhisar’ın aşağısından bir çay geçiyordu ve karşı yakada da bir hamam harabesi bulunuyordu. Buradaki evler ise çok eski devirlerden kalma gibi durmuyordu ancak yıpranmışlık ve bakımsızlık görüntüsünü tüm açıklığıyla veriyordu. Çayda akan suyun güzelliği, şelalesi, yanındaki çalışan değirmeni ile burası çok çekici bir yer olmasına rağmen geçim sıkıntısı insanları göçe zorlamış gibi görünüyordu. Tarihi eserleri çay iki bölgeye ayırmış gibiydi. Çeşmeyle cami yukarıda tepeye yakın, hamam ise aşağıda ve öteki yakada çayın kenarında idi. Bunun da I. Murat’a ait olduğunu tespit ettik. Sanki hamam burada tek başına kalmış gibi duruyordu. Ancak tarihi vakıf kayıtlarına baktığımızda Çelebi Mehmet’e ait bir cami kaydına rastlayamadık. Önemli iki cami görünüyordu Yarhisar’da ve onlar da I. Murat ve Yıldırım’a aitti. Osmanlının o zamanki uygulamasını düşündüğümüzde 92 hane kadar nüfusa sahip bir beldede iki cami olması pek mümkün görünmüyordu. I.Murat buraya bir cami yaptırdıktan sonra oğlu olan Yıldırım Bayezid de yeni bir cami yaptırdığına göre demek ki o devirlerde –yani 1389-1402arasındaburası iki camiye ihtiyaç duyacak kadar kalabalık bir yerleşim 45


Yarhisar Köyü

birimiydi. Belki Kanuni devrine gelindiğinde birisi cami diğeri de mescit olarak kullanılıyor olabilirdi. Burada aynı yıllarda iki de hamamın var olduğuna ve bunların da yine aynı sultanlara ait olduğuna bakılırsa bazı ipuçları yakalanabilirdi. Mesela iki yakalı bir beldede iki sultan ve de iki cami ile iki hamamın var olması bakımından ele aldığımızda burayı, sanki çok kalabalık nüfusu olmayan bir yerleşim 46


biriminde çayın ikiye ayırdığı bir yerleşim görüntüsü ortaya çıkıyor gibidir. Köyün çaydan karşı yakasındaki hamam I. Murad’ın hamamı olduğu temelinden hareketle sultanın, yaptırdığı bu hamamın hemen yanına camisini de inşa ettirmiş olması beklenebilir. İki sultanın eserlerini iki ayrı yakaya yaptırmış olabileceği de tahmin edilebilecek bir vaziyettir. Bu çerçevede bakarsak I. Murad’ın cami ve hamamını yerleşimin doğu tarafındaki yakaya, Yıldırımın da cami ve hamamını çayın batı tarafındaki yakaya inşa ettirmiş olabilecekleri kabul edilebilir. Halk arasındaki söylentilerden yola çıkarak, belgelerde rastlayamadığımız ve bu sebeple de şüpheyle karşıladığımız Çelebi Mehmed’in yaptırdığı bilgisini, belki Yıldırım’ın Ankara seferi sebebiyle tamamlatamaması ve sonra oğlu Çelebi Mehmed’in tamamlatmış olması nedeniyle onun adıyla anılması gibi bir tahminle tashih etmek akla yatkın görünüyorsa da kesin hüküm verebilmek ancak daha detaylı bilgi verecek başka belgelerle mümkün olabilecektir. Eğer tahminimiz ileride doğrulanabilirse caminin yanında birde yine Yıldırım’ın yaptırdığı bir hamam kalıntısı-kazı yapılırsa- bulunabileceği unutulmamalıdır. Yarhisar gezisi bende bu fikrin gelişmesini sağladı. On iki yıl önce Halil hoca ile geldiğimizde buradaki eserlerin harap vaziyette olmasından üzüntü duymuş ve keşke tamir edilip kullanıma açılsa demiştik. Bu gelişimde hamamı harabelikten kurtulmuş ve restore edilerek ayağa kaldırılmış olarak görmekten duyduğum memnuniyeti burada ifade etmeliyim. Hamam, cami ve çeşmede bazı eksik ve hatalar gördüysek de bunlar üzerine Doğan Yavaş hocanın kendi yazısında değineceğini bildiğim için burada yer ayırmayacağım. Cami kullanımda ancak hamam kullanım dışı kalmış. Yahisar’ın mevcut gidişatı onu gösteriyor ki köy yakın bir zamanda tamamen kimsesizleşecektir. Bu da harabatın yeniden başlaması demektir. Önüne geçebilmenin yolu belki burayı turizme açmaktan geçebilir. Şelale ve çevresi düzenlenirde dinlenme mekânı olarak işletilirse bölge şenlenmiş olur. Gelişen Yenişehir’in insanlarının da 47


imkânlarının arttığı ortamda şehir dışında değişik mekânlar araması kaçınılmaz olacaktır. Eğer yerli veya yabancı turistin buralara ulaşımı kolaylaştırılırsa yöre insanı için yeni bir kazanç kapısı sağlanmış olur. Böylelikle de geçim sıkıntısı sebebiyle yaşanan göçün önüne geçilmiş olabilir.

Yarhisar Köyü

48


Yarh!sar’ın Tapusu: Mezar Taşı Dr. Hasan Basri ÖCALAN *

*

Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi

49


<DUKLVDU .|\ QGH %XOXQDQ 0H]DU 7DúÕ

50


İnsanlar herhangi bir bölgeye sahip olduklarını belirtmek için “tapusu bendedir” ifadesini kullanırlar. Mezarlıklar ve mezar taşları da üzerinde yaşanılan toprakların kime ait olduğuna dair birer tapu, hatta ondan da daha önemlisi, o insanların oraya aidiyetini, kimliklerini ve geçmişlerini anlatan önemli malzemelerdir. Erzurum taraflarında bir köyün Ermeni veya Türk köyü olduğu konusunda meydana gelen bir ihtilafın, köyün mezarlığındaki taşlardan çözüldüğü geçen yıllarda basına yansımıştı. Bir yabancı Yahya Kemal’e Türkiye’nin nüfusunu sorunca, Yahya Kemal o dönem için çok abartılı bir rakamla cevap vermiştir. Soruyu soran, Türkiye’nin bu kadar nüfusunun olamayacağını ifade edince, Yahya Kemal; “Biz ölülerimizle birlikte yaşarız” cevabını vererek, Müslüman Türklerin ölüye ne kadar yakınlık ve saygı duyduğunu dile getirmiştir. Müslümanlar genelde mezarlıklarını şehir içlerinde oluşturmuşlardır. Mezarlıkların şehir içinde yapılmasının temel espirisi, ebedi bir dünyada yaşayacakmış gibi davranan insana ölümün yakın olduğunu hatırlatmak ve ölenlerin unutulmamasını sağlamaktır. Mezar taşlarında kullanılan, ‘göç etti’, ‘fâni dünyadan ebedî dünyaya göçtü’, gibi ifadeler ölümün bir son olmadığını, ölenlerin başka bir dünyada yaşadığını ifade eder. Aynı şekilde mezarlıkların bakımlı ve güzel olması da ölümün korkulacak bir durum olmadığını hatırlatmak içindir. Dünkü toplumumuzda bu şekilde anlaşılan ölüm ve süslenen, güzelleştirilen mezarlıklar ne yazık ki günümüzde insanlardan uzak yerlerde kurulmakta ve insanlar bu fâni dünyada, adeta ebedî kalacakmış gibi bir anlayışa sahip olarak yetişmektedirler. Atalarımızın şehir içlerinde kurdukları mezarlıklar ve mabetlerin yanlarında oluşturulan hazirler de birer birer yok edilmektedirler. Bursa Büyükşehir Belediyesi bünyesindekurulan Bursa Araştırmaları Merkezi tarafından, 2010 yılı Eylül ayında Osmanlı’nın ilk yerleşim yerleri ve ilk fethettikleri 51


bölgelere bir araştırma gezisi düzenlendi. Bir grup akademisyen ve araştırmacı ile beraber gerçekleştirilen bu gezide herkes kendi sahası ile ilgli gözlemlerde bulunuyordu. Mustafa Kara hocanın gözü de gittiği yerlerde meyve ağaçları aradı. Bu hocanın araştırma sahasının meyvecilik olduğu anlamına gelmemelidir. Meyveye olan düşkünlüğünden kaynaklanmaktadır. Yarhisar ilk durağımızdı ve Hoca her zaman olduğu gibi burada da meyve aradı ve bir yemiş ağacındaki incirleri toplamak üzere çalılıkların arasına daldığında, meyve sevdası onun karşısına burada bir mezar taşını çıkardı. Hemen bizi çağırdı ve taşı okumaya başladık:

Yarhisarlı Merhûm ve mağfûr Mehmed Ağa Ruhuna Fâtiha sene 1166 Evet, taş 1166/1753 yılında vefat eden Yarhisarlı Mehmed Ağa’ya aitti. Mehmed Ağa’nın torunları kim bilir, Bursa’nın hangi mahallesinde oturmaktadırlar ve dedelerine ait bu mezar taşının çalılıklar arasında kaybolduğundan haberleri bile yoktur. Belki de söz konusu taşın kendi dedelerine ait olduklarını dahi bilmiyorlar. Çünkü Cumhuriyet nesli büyük oranda kendi dedesinin mezar taşını okuyamayacak bir kültürle yetişti. 52


Bir sonraki durağımız olan Tekke Köyü’nde Akbıyık Tekkesi’nin bahçesinde de başka mezar taşları okuduk.

Hüve’l-Bâkî Beni kıl mağfiret ey Rabb-i Yezdân Bi-hakk-ı arş-ı a’zam nûr-i Kur’ân Gelüp kabrim ziyaret eden ihvân Edeler ruhuma bir Fâtiha ihsân Merhûm el-Hâc Süleyman Ağa bin El-Hâc Mustafa Ağa ruhuna Fâtiha sene 1238 gurre-i RA

53


54


Söz konusu mezar taşı Hacı Mustafa Ağa’nın oğlu Hacı Süleyman Ağa’ya aittir. Bu kişi 1 Rebiülevvel 1238/16 Kasım 1822 günü vefat etmiş ve dergâhın haziresine defnedilmiştir. Yan tarafta ise, haksız yere öldürüldüğü yazılan kardeşi Hacı Hüseyin Ağa’nın mezar taşı yer almaktadır. Buradaki taşlar bir türbenin bahçesinde olmalarından dolayı biraz daha şanslıdırlar, zira hala korunmaktadırlar. Bu taşların olduğu mezarlar da kimbilir, Akbıyık köyünden kimin akrabasıdırlar. Ancak ne yazık ki, Akbıyıklı da, Yarhisarlı çağdaşı gibi bu durumun farkında değildir. Çünkü o da bu taşı okumaktan aciz bırakılmıştır.

55


$NEÕ\ÕN .|\

56


Yarh!sar Orhan Cam!! ve Hamamı (RESTORASYON YAZISI) Dr. Doğan YAVAȘ*

* Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi

57


Yarhisar Köyü Orhan Camii

58


Osmanlı Devleti’nin kurucusu Gazi Osman Bey’in gelini, Orhan Gazi’nin de eşi, Rum asıllı Nilüfer Hatun’un memleketi olan Yarhisar köyü, Yenişehir Kazası’na bağlıdır ve tarihteki adını aynen korumaktadır. Orhan Gazi ile evlendikten sonra Sultan I. Murad Hüdavendigâr’ı doğurmuş olan Nilüfer Hatun adına, oğlu tarafından, günümüzde İ znik Müzesi olarak kullanılmakta olan İ znik Nilüfer Hatun İmareti ile bir de zaviye inşa ettirilmiştir. Hayırsever bir kadın olan Nilüfer Hatun’un Çekirge ve havailisini vakfettiği biliniyor. Adından da anlaşılacağı üzere tepelerden oluşan bir arazide kurulmuş olan bu köyün camisi, ancak ve de mecburen çok meyilli bir arsa üzerine yapılabilirdi. Nitekim böyle olmuş ve cami, dik meyilli bir arsaya inşa edilmiştir. Bu yüzden kıble duvarı tepeye yaslanmış durumdadır. Tamamen moloz taş duvar yapısı ve ahşap çatısıyla, Osmanlı Mimarisi’nin en erken devrine ait olan bu mütevazı cami, basit görünümüne rağmen, tarihimizde çok ayrı bir yere sahip olduğundan hep bakımlı tutulmaya çalışılmıştır. Yaklaşık 12 X 16 m. boyutlarındaki dikdörtgen planlı cami, bina edildiği günden beri plan şemasını koruyarak gelmiştir9. Caminin önünde ahşap direkli bir son cemaat yeri vardır, yanları hımışlı dediğimiz teknikte, ahşap iskelet ve kerpiçle örülerek kapatılmıştır. Doğu ve batı cephelerinde altlı üstlü beşer, kuzey cephesinde ise altlı üstlü ikişer penceresi olan caminin güney yani kıble duvarında hiç pencere açılmamıştır. Batı tarafında ve ahşap çatının içinden çıkan on iki kenarlı minaresi, uygun nispetleri ve şerefe altı tuğla süslemeleriyle dönemi için gayet başarılı bir uygulamadır. Yarhisar köyünün etrafının surlarla çevrili olduğu tarihi kaynaklarda kayıtlıdır fakat günümüze gelmeyen bu duvarların çok az bir bölümü dere yatağında görülebilmektedir. Bu derenin hemen kenarında yine Orhan Bey tarafından mütevazı 9 *Uludağ Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü. “Ertuğrul sancağına tabi Yarhisar karyesindeki Sultan Orhan Gazi Camii’nin tamiri ve masrafının karşılanması”, B.O.A. İ. EV.14/22 Ra 1314.

59


Yarhisar Köyü Orhan Camii

60


<DUKLVDU .|\ 2UKDQ +DPDPÕ

boyutta bir hamam inşa ettirilmiştir. Kare planlı hamam bir soğukluk, iki sıcaklık bir de külhan bölümünden oluşur. Bütün mekânlar karedir, külhan bölümü tonozlu diğerleri ise kubbe ile örtülüdür. Birkaç sene evvel Yarhisar’a gittiğimizde caminin bakımsız, hamamın da enkaz halinde olduğunu görmüş ve üzülmüştük. Yarhisar köyünü son ziyaret edişimizde ise hem caminin hem de hamamın onarıldığını gördük. Fakat bazı konularda bilinçsizce yapılan müdahaleler, bizim için beklenmedik bir durumdu ve tabii ki üzücüydü. 61


Caminin temiz görüntüsünü bozan duvarlarda ve mihrapta yazılmış son derece ilkel ve anlamsız yazılar, cahil ellerden çıktığını ve kontrol mekanizmasının çalışmadığını göstermektedir. Duvarlarda çok kötü yağlı boya renklerle yazılmış Allah, Muhammed ve dört büyük halifenin isimleriyle birlikte, Kur’an’dan alınmış ancak çok kötü bir yazı ile yazılmış ve yerine uymayan anlamlardaki ayetlere hızlı bir şekilde müdahale edilerek hemen silinmeli ve konunun uzmanı kişilerin gözetiminde, yerlerine usta eller tarafından yenileri yazılmalıdır. Hamam da tarihi geçmişine hürmeten ele alınarak onarılmış ama işlev kazandırılmamıştır. Halbuki burası köyün hamamı olarak değerlendirilirse ayakta kalması sağlanır. Eğer bir tarihi eser, restore edildikten sonra fonksiyon yüklenerek çalışır hale getirilirse uzun ömürlü olur, bu şekilde, sadece onarılıp bırakılırsa maalesef çok geçmeden yine harabeye dönecektir.

<DUKLVDU .|\ 2UKDQ +DPDPÕ

62


Caminin önündeki çeşme de onarım ve restorasyon sırasında aslından uzaklaşmış ve Erken Devir Osmanlı çeşmelerinde kullanılan sivri kemerli ayna taşı yuvarlak kemer olarak onarılmıştır.

<DUKLVDU .|\ 2UKDQ &DPLL dHúPHVL

63


64


Caminin üst katındaki kadınlar mahfilinde yer alan “EXIT” yazılı ışıklı levhaya hiç gerek olmadığını söylemeye gerek yoktur. Büyük bir cehalet ve aymazlık durumudur. Aynı levhanın, günümüzde öğrenci yurdu olarak kullanılan Yenişehir’deki Sinan Paşa Medresesi’nde de karşımıza çıkması, eski eser tahribatının bir başka şeklidir.

Yarhisar Köyü Orhan Camii

65


Yarhisar Köyü Orhan Camii Önü

66


Osmanlının ilk Bizanslı yâri, Nilüfer Hatun’un köyü Yarhisar gezisi

Yar!n Köyü; Yarh!sar Dr. Ceyhun İRGİL*

*

Uludağ Üniversitesi

67


dLoHN|] .|\ / PEH

68


Bursa Büyükşehir Belediyesi bünyesine kurulan ve yeni yapılanmaya başlayan Bursa Araştırmaları Merkezi tarafından organize edilen Yenişehir Yarhisar gezisine İlahiyat Fakültesi`nden Prof. Dr. Mustafa Kara, Prof. Dr. Osman Çetin, Prof. Dr. Mefail Hızlı, Doç. Dr. Salih Pay, Doç. Dr. Ali İhsan Karataş, Fen ve Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu, Prof. Dr. Mustafa Şahin, Doç Dr. Cafer Çiftçi, Dr. H. Basri Öcalan, Dr. Doğan Yavaş, Yrd. Doç. Dr. Sezai Sevim, Dr. Mine Akkuş, Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Refik Yılmaz, Büyükşehir Belediyesi Projeler Koordinatörü Aziz Elbas, Büyükşehir Belediyesi Basın Halkla İlişkiler Koordinatörü, Bursa Kent Müzesi Koordinatörü Ahmet Erdönmez, Yenişehir Meslek Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Bahri Yıldız, Yenişehir Belediyesi Özel Kalem Müdürü Rıdvan Özcan, İl Genel Meclis Üyesi Av Yenişehirliler Derneği Başkanı İsmail Eroğlu, Bilgin Alanbey, Müzeler Müdürü Enver Sağır, Kızık Köyleri Dernek Başkanı Ertuğrul Sünel, İsmail Hakkı Özak, Büyükşehir Belediyesi Bursa Araştırmaları Merkezi’nden Işık Demir, Sibel Gök, Seyit Akdoğan, Esra Çobanoğlu, Yeliz Mutlu katıldı. Güneşli bir Pazar günü Kent Müzesi önünden başlayan gezi, katılımcıların keyifli ve olumlu yaklaşımı ile daha başlarken keyifliydi. Herkesin konusunda yetki ve dolu olduğu bu gezide bulunmak bende meraklı bir öğrencinin mutluluğunu yaşattı. Yarhisar’a doğru 69


yola çıkan otobüs benim için bir tarih kütüphanesinin içinde yolculuk gibiydi. Hangi tarafıma dönsem, her soruma yanıt bulabileceğim bir uzman ve hoşgörü ile anlatan bir adam vardı. Osmanlı’nın ilk kurulduğu topraklardan geçip Yarhisar’a ulaştığımızda sessizlik ve terk edilmişlik duygusu yaşatan bir köy gördüm. Güzel bir şelale gölgesine kurulmuş masalarda serinlerken Yusuf Hocamı, Mustafa Kara Hocayı dinledik. Restore edilen hamam ve cami gezilirken gördüğümüz çarpık restorasyona rağmen Osmanlının yüzyıllar öncesinden gelen bu yapılara dokunmak, içinde bulunmak çok heyecan vericiydi. Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun’un Yarhisar Tekfuru’nun kızı olması geziye ve Yarhisar’a ayrı bir önem kazandırıyordu. Geziye katılan akademisyen, tarihçi ve uzmanlardan dinlediğimiz kadarıyla aklımda kalanları özetlersem, Yarhisar’ın ve çevresindeki toprakların kısa tarihçesi şöyle özetlenebilir; “Osman Gazi, Kayı beyi olunca, hudut komşusu Bizans tekfurları ile iyi geçinmeye çalıştı. Bunlar arasında en çok Bilecik tekfuru ile anlaşıyordu. Boyda, eskiden beri yaylağa çıkarken, ağır eşyaları Bilecik Tekfuruna emânet etmek, buna karşılık tekfura bazı hediyeler sunmak geleneği vardı. Emanetin 70


Yarhisar Köyü

71


72


<HQLúHKLU 6LQDQSDúD . OOL\HVL

73

<HQLúHKLU 6LQDQSDúD . OOL\HVL øoL


<DUKLVDU .|\ ùHODOHVL

74


teslimi ve alınması, silahsız kimseler ve kadınlar tarafından yapılırdı. Aşiretlerin yaylaya çıkış ve dönüşlerinde, İnegöl Tekfuru yollarını keserek, onlara zarar veriyor, bu yüzden sık sık çatışmalar oluyordu. Osman beyin kuvvet ve nüfusunun devamlı arttığını gören İnegöl Tekfuru Nikola, komşularından tekbir alınmasını istedi. İnegöl Tekfurunun Bizanslılara ittifak teklifi, Bilecik Tekfuru tarafından Osman Gaziye haber verildi. Tekfur Nikola’nın, pazarköy (Ermenibeli) kuvvet topladığı tespit edilince, Osman Gaziye haber verildi. Tekfur Nikola’nın, pazarköy’de kuvvet topladığı tespit edilince, Osman Gâzi, Kayı ileri gelenleri, kumandanlar ve arkadaşlarından Akçakoca, Abdurrahman Gazi, Aykut Alp, Konur Alp ve Turgut Alp ile görüşme yaparak, İnegöl’ün fethine karar verdi. 1284’te Pazarköy’de meydana gelen çatışmada, Osman Gazinin yeğeni Bay Hoca şehit düştü. Muharebe ardından Kulaca Kalesi fethedildi. Mağlubiyet üzerine İnegöl Tekfuru ile Karacahisar Tekfuru birleştiler. 1288 yılında Domaniç yakınında Erice (Ekizce) ‘de yapılan muharebede, tekfurlar tekrar mağlup edildiler. Daha sonra Osman Gazi, bir baskınla İnegöl Tekfurunu ve pek çok askerini öldürdü. İnegöl Tekfurunun öldürülmesi ve Osman Gazinin devamlı genişlemesi, Bursa ve İznik tekfurlarını telâşlandırdı. Osman Gazinin Bizans tekfurlarına karşı takip ettiği siyaset; Anadolu Selçuklu Sultanlığınca takdir edilip, mükâfatlandırıldı. 1289’da bir fermanla Söğüt’e ilâveten Eskişehir ve İnönü tarafları verilip, vergiden muaf tutuldukları gibi Beylik alametlerinden alem, tuğ, kılıç ile gümüş takımlı at da gönderildi. Selçuklu sultanının hediyeleri alınıp, fermanı okununca Osman Gazinin gaza akınları iyice hızlandı.

75


İznik’e akın tertiplendiyse de kale alınamadı pek çok ganimetle dönüldü. Karacahisar ile Yarhisar tekfurları, Osman Gazi aleyhine ittifak kurdular. 1291’de Karacahisar fethedilince, alınan ganimetlerin beşte biri Anadolu Selçuklu Devleti başşehri Konya’ya gönderilip, kalanlar muharebeye katılan gazilere dağıtıldı. Osman Gazinin teşkilâtlanmaya verdiği ağırlık 1298 yılına kadar devam etti. Osman Gazinin ileriye dönük faaliyetlerini, huduttaki Bizans tekfurlarını daha da telaşlandırdı. Bilecik tekfuru da Osman Gazi aleyhine ittifak içine girdi. Bizans- Rum tekfurları, Osman Gaziyi muharebe meydanında öldürüp yenemeyeceklerini anlayınca, entrikaya başvurdular. Yarhisar Tekfurunun kızıyla evlenecek olan Bilecik tekfurunun düğününe davet edip, öldürmeyi plânladılar. Osman Gaziye suikast tertibi, dostu Harmankaya Tekfuru Köse Mihal tarafından haber verildi. Gerekli tedbirleri alan Osman Gazi, Bizans tekfurları ile beraber davet edildiği düğüne, hediye olarak kuzu sürüsü gönderdi. Düğün sonrası yaylaya çıkacağını bildirerek, eskiden olduğu gibi değerli eşyalarının kadınlar aracılığı ile kaleye alınmasını istedi. Bilecik Tekfuru, Bizans tekfurlarıyla ittifak hâlinde olduğundan Osman Gazinin teklifini kabul edip, düğün yeri olan Çakırpınarı’na gitti. Osman Gazi aşiretin eşyası yerine atlara silâh yükletip, harp hilesiyle, kırk kadar gaziyi kadın kılığında Bilecik’e gönderdi. Aşiret kafilesi Bilecik’e gidip, şehri ele geçirdi. Osman Gazi de düğünden dönen tekfurları kurduğu pusuyla yenilgiye uğratıp, düğüne katılanların ve askerlerinin çoğunu öldürttü. Osman Gaziye karşı tertiplenen Bizans entrikası lehe çevrilip, gelin dâhil, düğüne katılanların bir kısmı esir alındı. Geline Nilüfer adı verilip, Osman Gazinin oğlu Orhan Gaziye nikâhladı. Fethe devam edilip, 76


<DUKLVDU .|\ 2UKDQ +DPDPÕ

77


ertesi gün Yarhisar Kalesi kuşatıldı ve ele geçirildi. Osman Gazinin kumandanlarından Turgut Alp ve gaziler de İnegöl’ü fethettiler. Yarhisar ve Yenişehir kaleleri fethedildi. Osman Gazi, yeni fethedilen Yenişehir’i merkez, hâline getirdi. Burada idari, iktisâdi ve sosyal müesseseler inşa ettirip, evler, dükkânlar, çarşı ve hamamlar yaptırdı. Devleti beş idari bölgeye ayırdı. Her bölgenin idaresine güvendiği, yetenekli ve adil kumandanlar tayin etti. Oğlu Orhan beye Sultanönü, Gündüz Alp’e Eskişehir, Aykut Alp’e İnönü, Hasan Alp’e Yarhisar, Turgut Alp’e İnegöl bölgelerinin idaresini verdi. Neticede dört yüz çadırla Türkiye Selçuklu Bizans sınırına yerleştirilen Kaya Aşireti, 1299’da Osman Gazinin adına izafeten Osmanlı hanedanı ve devletini kurmuş oldu. “ Bursa Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen bu tarih gezisi Yarhisar Bursa arasındaki çevre köylere de yapılan ziyaretler ile tamamlandı. Gezi boyunca köylerde yaptığımız sohbetler, izlenimlerimiz etkileyiciydi. Bir imparatorluğun merkezini ve çekirdeğini oluşturan bu topraklarda yüzyıllar önce yaratılan imar ve düzenlemelere karşın, bugün izlediğimiz düzensizlik, yapılardaki özensizlik, köylerdeki viran görüntüler, tarihi yapılardaki bakımsızlık, terk edilmişlik, tarihi mezarlıkların, eserlerin sahipsizliği insanı üzüyor

78


S!nan Paşa Cam!! Ç!n!ler! İsmail Hakkı ÖZAK*

*

Araştırmacı

79


Bursa Araştırmaları Merkezi’nin organize ettiği, Yarhisar, Çiçeközü, Akbıyık, ve Yenişehir’i kapsayan gezi, başından sonuna kadar zevkli, eğlenceli ve biraz da buruk geçti. Değerli hocalarımızın gezdiğimiz eserler hakkında detaylı bilgi vermesi, bu eserler hakkında bilmediğimiz çok şey olduğunu da gösterdi. Bu anlamda, bu gezide emeği geçen herkese sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Bursa Araştırmaları Merkezi bu gezi ile ilgili bizlerden yazı yazmamızı istediğinde, uzun yıllar çini sanatı ile uğraştığım için, beni son derece etkilemiş olan, İ znik çinileriyle ünlü Sinan Paşa Camii ve bu çinilerin bugünkü durumunu yazmak istedim. Camideki çinilerin konumlarından kısaca bahsetmek gerekirse, minare şerefe korkuluğunun alt kısmında, cami giriş kapısı üzerinde, mihrabın kenarlarında, pencerelerin

80


çerçeve ve alınlıklarında çiniler bulunmaktadır. Bunların bazı bölümleri tahribata uğramıştır. Çiniler Hatailer, bahar dalları ve çiçekleri, narçiçekleri ve hançer yaprakları ile bezelidir. Bu çinilerin zemini kobalt mavi renkte boyalı olup, çiçek desenlerindeki kırmızının kabarık oluşu İznik Çinisi’nin karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır. Turkuaz (firuze) ve yeşil renkleri ile harikulade bir görüntü arz etmektedir. Koruma açısından olmasa da, Osmanlı dönemi sanatını yansıtması açısından övgüyü hak etmiştir. Yine pencere alınlarındaki kobalt zeminin arasında göz akı beyazlı ve derinlik hissi uyandıran beyaz astarı ile kitabeler son derece güzeldir.

81


82


Bu çinileri en kutsal mekânımız olan camilerimiz de bile koruyamamış olmamız son derece mânidardır. İznik Eşref Paşa Camii minaresindeki çinitemani desenli çiniler gibi, Sinan Paşa Camii çinileri de birkaç defa olmak üzere çalınmış; yurt içi veya yurt dışındaki koleksiyonerlere satılmıştır. Örneğin: Yenişehir Sinan Paşa Camii’nin şerefe korkuluğunun altını süsleyen çini plakalardan bir tanesi, 17.02.1998 yılında İngiltere’nin Londra şehrinde, Sotheby’s müzayede evinin düzenlemiş olduğu Arts of Islamic World adlı müzayedede alıcılara sunulmuştur. Bu neticede Sinan Paşa Camii’nden çalınan bu çini Türk yetkililer tarafından tespit edilerek, Dış İşleri Bakanlığı’nın girişimi ile 29.05.2003 tarihinde Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne teslim edilmiştir. Ülkemizdeki müzeler ve vakıf eserleri çeşitli nedenlerden sürekli tahribata açık durumdadır. Talan edilerek yurtdışına götürülen eserlerin, “Siz koruyamıyorsunuz” pişkinliğini hoş karşılamak açıklanamaz bir durumdur. Bu nedenleri sorgulayıp; çözüm bularak tarihi mirasımıza sahip çıkmak hepimizin asli görevi olmalıdır.

Kaynaklar: Ankara Vakıf Eserleri Müzesi Aksiyon Dergisi 7 Ekim 2010 Life in Bursa

83


84


İlk Göz Ağrımız Yarh!sar (Menteșeli) Cengiz BÜTÜN

*

Bursa Araştırmaları Merkezi

85


Yarhisar Köyü

86


26.09.2010 tarihinde Bursa Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği gezide Akbıyık, Çiçeközü, Yarhisar ve Tekke köylerine gidilmiştir. Yine bu geziye, Bursa Büyükşehir Belediye’sinin yöneticileri ve Uludağ Üniversitesi’nden hocalarımız katıldı. Bu gezinin ismi de kendiliğinden Yarhisar Gezisi olarak isim aldı. Bunun nedeni; bilindiği üzere Nilüfer Hatun’un Yarhisarlı olmasıdır. Yarhisar Tekfuru’nun Holophira veya Olivera adındaki kızını günün birinde Osman Gazi’nin yakışıklılığı ile dillere destan olan oğlu Orhan Bey, tekfurun sarayı önünden geçerken kuyudan su çekerken görür. İkisi birbirine âşık olurlar ve karşılıklı birbirlerine nağmeler atarlar. Bu sözler şöyledir.

Orhan Bey: Kralın kızı aman aman Holophira: Buyur efendim aman aman Orhan Bey: Göster nikabını, alayım seni, sarayım seni Holophira: Nikabımı görünce neylersin beni aman aman. Semada ki mahı gördüğün yok mu? Hiçbir kralın kızını sardığın yok mu? Gel zaman, git zaman Orhan Bey’le Yarhisar Tekfuru’nun kızı bu kısa görüşmeden sonra uzunca bir süre bir araya gelemezler. Bu arada Yarhisar Tekfuru, kızını yetmiş yaşlarındaki Bilecik tekfuruna nişanlar. Düğünlerinde de Osman Gazi’yi yok etmek için tuzak kurarak; Köse Mihal ile Osman Gazi’ye davet gönderir. Köse Mihal bu davete tekfurların hile karıştıracağını söylese de, Osman Gazi daveti kabul ettiğinin haberini ve ziyafet için hayvan gönderir. Düğünde de sandıklar dolusu hediye götüreceğini belirtir. Düğüne giderken de tekfurların tuzağını bozmak için sandıkların içine asker koyar ve hileli davete bu şekilde icabet eder. Doğal olarak sandıklardan hediye yerine asker çıkınca tekfurların tuzağı bozulmuş olur. 87


Bu durum Söğüdün Erenleri türküsüne de konu olarak; türkülerin bizi net bir şekilde zapta geçirdiğini göstermiş olur. Bu türkünün de sözleri şudur.

Söğüdün erenleri çevirin gidenleri Ne güzel baş bağlıyor söğüdün güzelleri Bilecik tekfuru da nişanlısının Osmanlı tarafından götürülmesine çok kızar ve şu cevabı verir

Söğüdün çarşısına gün doğar karşısına İnsan hile yapar mı kapı bir komşusuna Aslında türkünün hikâyesi birkaç şekilde anlatılmaktadır. Kimisi türkünün Nilüfer Hatun tarafından; kimisi de Bilecik tekfuru tarafından söylendiğini iddia eder. Ancak akla en yakın olanı; türkünün Nilüfer Hatun tarafından söylenmiş olmasıdır. 88


Yarhisar Köyü

89


Nişanlısı kaçırılan Bilecik Tekfuru da şöyle der:

Elmayı yüke koydun ağzını dike koydun Aldın yâri elimden boynumu büke koydun Sonuç olarak yukarıdaki söyleniş Bilecik Tekfuru’nun içinde bulunduğu duruma uygun düşmekte ise de; düğün sırasında tekfurun öldürülmüş olması bu türküyü söylemesini mümkün kılmamaktadır. Ancak yaşanan olaylara uygun olarak yöre halkı tarafından yakıştırılmış olması gerçeğe daha yakın düşünmektedir. Ama hileyi de ilk düşünenin tekfurlar olduğu da; Osman Gazi’yi düğüne davet ederek, kurdukları tuzaktan bellidir. Bunların dışında Osmanlının, Söğüt ve Domaniç dolaylarını yeni yeni yurt tuttuğu sıralarda dönemin yaylağı ve gazi atlarının otlağı olan Kocayayla’nın önemi ve değeri büyüktür. Her sene hıdrellez zamanında Kocayayla’da şenlik yapan Osmanlı, Orhan Gazi’nin ve Nilüfer Hatun’un düğününü de büyük bir ihtişamla Kocayayla’da yapmıştır. Şimdiki Kocayayla şenliklerinde de Orhan Gazi’nin düğününü ve Nilüfer Hatun’un gelin alma alayını o günden beri her sene canlandırıldığı bilinmektedir. Tabii Yarhisar ve civarının da Orhan Gazi için yer ve yar anlamında ilk göz ağrısı olduğu akla gelmelidir.

90


Yarh!sar’ın Büyüsü Yeliz MUTLU*

Bursa Araştırmaları Merkezi

*

91


Yarhisar Köyü

92


Hani derler ya; büyülendim! Ben de gerçekten büyülendim geçen hafta… Bir İzmirli olarak başka memleketleri beğeneceğim hiç aklıma gelmezdi. Taa ki onca yüzyıllara rağmen hala tarih kokan, hala ceddim kokan ve hala bütün ihtişamıyla nefes alan Bursa’yı; daha sonra da Yarhisar Köyü’nü görene kadar! Bursa Araştırmaları Merkezi ekibi olarak 26.09.2010 Pazar sabahı, tarihi geçmişimize ki bence geçmiş olarak kalmayıp gelecek nesillere mutlaka aktarmamız gereken bir kültür mirasımız ve köklerimizin atıldığı müstesna yerlerden biri olan Yarhisar ‘a bir kültür gezisi düzenledik. Bu gezi, hem benim için; hem de değerli çalışma arkadaşlarım ve büyüklerim için bir ilk niteliğini taşıyordu. Benim de ilk Bursa seyahatim olacaktı. Nedendir bilmem ama o sabah erkenden uyandım, telaşla yola koyuldum. Oysa nereye gidiyordum, bilmiyordum bile! Buluşma yerine vardığımızda ilk gelenin ben olduğumu fark ettim. Ne garip değil mi? Hem en yabancı olup hem de en telaşlı olmak! Herkes yavaş yavaş toplandıkça ve ben geziye katılan değerli büyüklerimi ve hocalarımı gördükçe, ne kadar önemli bir gezi olduğunu daha yolun başında anlamış oldum. Yolda, otobüsün camına başımı yasladım; sanki köyünden ilk kez çıkmış bir çocuk gibi etrafı seyre daldım. Bizim oralara ne kadar benziyordu! Çiftçi tarlasını sürmüş; kargalar, sürülen nefis toprakta avını aramakta! Böyle güzel manzaralar eşliğinde, tam olarak ne kadar yol gittiğimizi bilmeden, tarih kokusuyla çalkalanan Yarhisar’a ayak basıvermişiz bile. Arabadan toprağa adım attığımda, gözümü güneşin ihtişamlı ışıkları alıyor; köy evlerini beyaz bir siluet halinde görmeme neden oluyordu. Elimi alnıma koydum. Şöylee bir süzüverdim etrafı çarçabuk! Ciğerlerime çektiğim doyulmaz temiz havadan tutun da, milletimin gerçek efendisinin yaşadığı evler beni allak bullak etmişti. Kendimi birden çocukluk anılarımın arasında kaçamak yaparken buldum. Yamaç aşağı bütün ekip ve misafirlerimizle beraber yürümeye başladığımızda baktım ki herkes itinalı bir şekilde etrafını süzüyor. İlk durağımız olan; muhteşem güzelliğiyle 93


94


<DUKLVDU .|\ ùHODOHVL

95


bakanın gözlerinin kilitlendiği Yarhisar çayı kenarına vardık. Karşısında mütevazı; ama “Ben hala buradayım” diyen bir değirmene bakakalmıştık. Bildiğim kadarıyla eskiden su olan her yerde, değirmen mevcuttu. Burada da kural değişmemiş; değişmemiş ama sanki burada başka bir ihtişam vardı! Adeta sırtını şelalenin köpüklü sularına dayamış; sessizce biz ziyaretçilerini gözlüyordu! Ah o şelale… Bol köpüklerle yukarıdan devrile devrile akan suyun ihtişamının benim kadar herkesi büyülediğine eminim. Çünkü etrafı kolaçan ettiğimde herkesin dalmış gözlerle derin derin şelaleye baktığını görüyordum. Kimbilir belki de herkes orada, o şelalede kendinden bir şeyler bulmuştur; ya da muhteşem tarih kokusu benim gibi onları da sarıvermiştir. Çayın aşağısına doğru yürüdüğümüzde ise kıyıda kenarda tek başına kalmış; hala tarihimizi ziyaretçilerine solutmaya çalışan ve 1. Murat’a ait olduğunu öğrendiğimiz bir hamamla göz göze geldik! Kendi adıma söylemeliyim ki o an içim kıpır kıpır oldu; aklıma gelen aynen şuydu: “kimler gelmiiş, kimler geçmiş buralardan ve bizlere neler bırakmış… Peki, ya bizler ne bırakacağız geleceğimize…” Hamamın içini gezdikten sonra değerli hocalarımız bahçede ekibimize ve misafirlerimize güzel bir bilgilendirme dinletisi sundu. Bu dinleti hiç kuşkusuz, gezmiş olduğumuz hamamın önemini arttırıp; hamama bakış açımızı değiştirdi. Yamacı yavaş yavaş tırmanıp köye doğru yürürken, etraftaki eski evler bana bir kez daha doğduğum, büyüdüğüm; sokaklarında cirit attığım yerleri hatırlattı. “Her şey ne kadar doğal, kirlenmemiş” diye düşündüm. Köy çocuklarının biz yürürken ellerimize çiçek tutuşturmaları da ayrı bir güzeldi. İyi niyetli, gururlu ve vakur köy insanları bize güler yüzlü ve olabildiğince misafirperver davranmıştı. Köyün yukarısına doğru kıvrıldığımızda önümüzü bir camii ve çeşmesi kesmişti. Bize, bu tarihi gururları Çelebi Mehmet’in yaptırdığı bilgisi verildi. Camii ve önünde kemerli çeşmesi restore edilse de “ben geçmişin ayak izlerini taşıyorum” diye haykırıyordu adeta! Ayrılırken dedim ki kendi kendime: Keşke burası daha çok tanıtılsa, bilinse de herkes gelip görebilse! Hem yerlisi, hem turisti; gelip geçerken gezi penceresinden Yarhisar’a da şöyle bir bakıverse! 96


dLoHN|] .|\ ¶QGH .|\O OHUOH 6RKEHW

Oradan Çiçeközü köyüne doğru yola çıktık. Köy meydanında baktım ki yaşlısı genci toplanmış! Hemen çaylarımızı koydular önümüze! “Sımsıcak, alçakgönüllü yurdum insanı” diye düşünmekten alamadım kendimi! Bu köy bakımlı, çok güzel bir köydü! Ayçiçeği ve ekmeği ile ünlüymüş meğer! Dedim ya; özümün insanı, misafirperver işte! Hemen elimize birer torba tutuşturuverdiler! İçi çekirdek ve kendi fırınlarında pişirdikleri özel ekmeklerle dolu idi... Akbıyık köyüne vardığımızda havuz başında bir kahvehaneye misafir olduk. Mütevazı bir köy; Çiçeközü kadar gelişmemiş, kaynakları sınırlı bir köydü burası. Sayın başkan vekilimiz Refik Yılmaz Çiçeközü köyünde olduğu gibi burada da bir konuşma gerçekleştirdi. Sıcak bir sohbetten sonra yola koyulduk; vardık Akbıyık Köyü’ne. Yine güleryüzle karşılandık; çaylarımızı içer içmez hemen bir zengin kalkışı tabiriyle ayaklanıverdik. Tekkeköy’e vardığımızda yine çayımızı geciktirmeden 97


tutuşturuverdi sevimli köy kahvecisi. Yudumlarken çaylarımızı köyün ileri gelenleri bize Akbıyık Tekkesi’nin yolunu gösterdi. Biraz yukarılara doğru arabalarla ilerlediğimizde ahşap, süsten, bezekten uzak, mimari özelliği bulunmayan Tekkeye vardık. Tekkeden içeri adımı attığımda tıpkı Mevlana’da hissettiğim şeyleri hissettim. Açıkçası o an içimi tuhaf bir burukluk ve huzur kapladı; gözlerim dolu doluydu dışarı adım attığımda! Orada yatan Ahmet Şemsettin hepimiz gibi bir insandı kuşkusuz; ama demek ki hem Hak Teâlâ, hem de insanlar tarafından sevilmiş ki bugünlere taşınmış! Bu insanı manevi huzuruyla saran kısa ziyareti bitirip; dönüş yoluna koyulduk. Kısa bir otobüs yolculuğu yaparken ben yine başımı cama dayamış; gün boyu gördüğüm güzelliklerle, yorgunluğum arasında git-gel yapıyordum. Yavaş yavaş köy evleri bitmişti; o an köylerden uzaklaştığımızı Yenişehir’e varmak üzere olduğumuzu anladım. Derken; Yemen Fatihi olarak bilinen Koca Sinan Paşa Külliyesi’ne vardık.. Yine değerli hocalarımız bize burayla ilgili bilmemiz gerekenleri anlatırken, içimi bir mutluluk, <HQLúHKLU 6LQDQSDúD . OOL\HVL

98


biraz da gurur kapladı. Neden biliyor musunuz? Geçmişine, tarihine sahip çıkan bir millet olduğumuzu bir kez daha anladım da ondan! O kadar güzel restore edilmiş ki; hayran olup, mutluluk duymamak mümkün değil inanın! Küçücük bir şehirde 2 arastalı(çarşılı) bir medrese yapılmış olması, aslında bize çok şey anlatabilir. Demek ki burası önemli bir ticaret yolu üzerindeymiş ki; bu kadar önem verilmiş bu medreseye! Eminim ki araştırsak bunun altında çok güzel ve önemli şeyler çıkacak. Oradan ayrılıp “Selimiye” mevkiine ulaştığımızda ise inanmayacaksınız ama yukarı bakmaktan, uzun bir süre başımı yere eğdirmem pek mümkün olamadı. Niye derseniz! Koca koca çınar ağaçları etrafımı çepeçevre sarmıştı. <HQLúHKLU 6LQDQSDúD &DPLL Tamı tamına 51 koca çınar! Muhteşem dallarıyla koca yaprakları birbirine geçmiş olan bu ağaçlar, başımı döndürmüştü! Peki, gökyüzüne adeta merdiven dayamış olan bu koca çınarlar kaç yıldır buradaydı ve kaç kişiye tanıklık etmişti? Kim bilebilir değil mi! “Hangimizin yaşı yetişir bu ulu ağaçlara” diye düşünürken; gözüme birden dalların arasından havalanan kuş sürüsü ilişti. Anlaşılan bu ulu çınarların kucak açtığı sadece biz insanlar değilmişiz. Fakat tüm bu faydalarına rağmen öğrendik ki kesilmekten son anda kurtulmuşlar! O yüzden bunu duyar duymaz; hemen bir girişimde bulunup bu güzel çınarların tescillenmesi için görüşmeler yaptık. Çünkü bizim gezilerimizin amacı biraz da gittiğimiz yerlere bir şeyler kazandırabilmek; oralara fayda sağlayabilmek! 99


Sonuç olarak ekip arkadaşlarım, büyüklerim ve şahsım adına ilk olan bu kültür gezisi beni sabahtan akşama kadar büyülü bir dünyaya hapsetti! Gün boyunca büyük bir keyifle geçmişim, tarihim ve çocukluğum arasında saklambaç oynadım adeta! Artık şöyle bir isteğim ve temennim var: Bundan sonrası için de böyle faydalı gezilere ekip arkadaşlarım ve değerli büyüklerimizle beraber ev sahipliği yapalım!

100


6HOLPL\H .|\ &HQQHW %DKoHVL

101


102


6HOLPL\H .|\ &HQQHW %DKoHVLQGH . OW U YH dHYUH *H]LVLQH .DWÕODQODU

103


104


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.