H羹seyin Vassaf BURSA HATIRASI
Haz覺rlayanlar Mustafa Kara-Bilal Kemikli
BURSA HATIRASI Bursa Kitaplığı Seyahatname
Proje Koordinatörü Aziz ELBAS Ahmet ERDÖNMEZ Proje Yürütücüsü Bursa Araştırmaları Merkezi Yazar Hüseyin VASSAF Hazırlayan Mustafa KARA Bilal KEMİKLİ Grafik - Tasarım Vizyon Yapım Yayın Kapak Tasarım Barış GÜLEÇ Fotoğraf Arşivi Bursa Araştırmaları Merkezi, Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü (AKMED), Bursa Kent Müzesi, Bursa Anıtlar Kurulu, Engin YENAL Baskı - Cilt Akmat ISBN 978-605-61904-2-1 Yapım Bursa Kültür A.Ş. Logo © 2010 Bursa Kültür A.Ş. Bu kitabın tüm yayın hakları Bursa Kültür A.Ş.’ye aittir. Yazılı izin olmadan kısmen ya da tamamen yeniden basılamaz. Dağıtım Bursa Kültür A.Ş. Adres: Santral Garaj Mah. Merinos Cad. Merinos Atatürk Kongre Kültür Mrk. B Kapısı Osmangazi-Bursa/Türkiye Tel: + 90 224 253 26 46 Faks: + 90 224 253 14 85 info@bursakultur.com / www.bursakultur.com
ii
H羹seyin Vassaf BURSA HATIRASI
Haz覺rlayanlar Mustafa Kara-Bilal Kemikli
iii
Hüseyin Vassaf 20 Mart 1872’ de İstanbul’da doğdu. Bu tarih 10 Muharrem 1289’a denk geldiğinden kendisine Hüseyin ismi verilmiştir. Annesi Fatma Emsal Hanım babası Osman Efendi dervişti. Mekteb-i Mülkiye İdadisinden mezun oldu.Okul dışında bir çok kimseden istifade etti.Tasavvufi hayatın büyük şahsiyetleriyle tanıştı,onların sohbetlerinden istifade etmeye çalıştı. Halvetiyenin kolu Uşşakıye’den icazet aldı.Pek çok eser kaleme almıştır. En meşhur eseri beş ciltlik Sefine-i Evliya’dır.(Nşr.M.Akkuş-Ali Yılmaz).İstanbul 2006 Süleyman Çelebi’nin Mevlid’ine yaptığı şerh Gulzar-ı Aşk (İstanbul 2008) İbnulemin Mahmud Kemal’in hayatı ve eserlerine tahsis ettiği Kemal’ul-Kemal (İstanbul 2009) basılmıştır. 21 Ocak 1929’da vefat etmiş, Rumelihisarı kabristanına defnedilmiştir.
iv
H端seyin Vassaf (1872-1929)
v
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ ÖNSÖZ İSMAİL HAKKI BURSEVÎ’NİN BİR KERAMETİ BURSA HATIRASI Ba’de Edâ-yı Mâ-Vecebe Aleynâ Bursa’ya Avdetimizdeki Esbâb-ı Ma’neviye İstanbul’dan Hareket Mudanya’dan Bursa’ya Bursa’da İstanbul’a Avdet TIPKI BASIM
vii
ix xi xv 3 3 4 6 9 15 119 122
SUNUŞ
Bir tarih ve kültür başkenti kabul edilen Bursa, haklarında yeterince bilgiye sahip olamadığımız nice değerleri bağrında barındırmaktadır. Bu şehirde, tarihin hemen her döneminde, pek çok alanda dünya çapında isimler yetişmiştir. Özellikle Evliya Çelebi’nin ifadesiyle Bursa’mızı “ruhaniyetli şehir” haline dönüştüren gönül adamları ve bilge şahsiyetler yetişmiştir. Abdal Mehmet’ten, Baba Sultan’a, Somuncu Baba’ya ve Emir Sultan’a değin nice büyük ruh Bursa’da yaşamış ve şehre değer kazandırmıştır. Bu büyük ruhların etrafında teşekkül eden ilim ve irfan meclisleri, buralarda anlatılanlar ve yazılan eserler kültür hayatımızı zenginleştirmiş ve dilimizi geliştirmiştir. Bize düşen, bu tarihi ve kültürel birikimi, bu dil zenginliğini tanımak ve tanıtmaktır. Burada şu inancımı yeniden ifade etmek isterim: Bursa’nın tarihine dönük yapılan çalışmalar, içinde yaşanılan zamânı daha da anlamlı hâle getirecek ve yarınları daha da güvenli kurmamıza katkı sağlayacaktır. Bu yüzden bir yandan tarihi eserleri restore edip Bursalılara yeniden kazandırmanın yanında, şehrimize dair daha evvel yapılan yerli ve yabancı çalışmaları, arşiv belgelerini, sicilleri, araştırma ve inceleme eserlerini, gezi ve hatıra kitaplarını bilim adamlarımızın katkısıyla yeniden kütüphanelerimize kazandırmak istiyoruz. Geçen asırda İstanbullu bir münevverin Bursa’ya yaptığı araştırma ve inceleme gezisi notlarından oluşan Bursa Hatırası, şehrimizin manevi değerlerini, çarşısını, hamamlarını ve sosyal hayatını kayda alan önemli bir kaynaktır. Bu kaynağı bulup bizimle paylaşan ve yayıma hazırlayan değerli hocalarımız Prof. Dr. Mustafa Kara ve Prof. Dr. Bilal Kemikli’ye müteşekkiriz. Kitap, şehrimizin eski sokaklarından, tarihi ve kültürel yapılarından esintiler içeriyor. Bursa’yı daha çok sevmemize, anlamamıza katkı sağlıyor. Kitabı okurken, özellikle Evliya Çelebi’nin sözünü ettiği “ruhaniyetli Bursa”yı sokak sokak geziyor, hamamlarında yıkanıyor, serin sularından ve şerbetlerinden içiyor ve mesire yerlerinde dinleniyorsunuz. Bize bu güzel eseri hediye eden merhum Hüseyin Vassaf’ı ve eseri bulup yayıma hazırlayan hocalarımıza teşekkür ediyorum. Kitabın ix
Bursalı hemşerilerimize, kültür ve ilim dünyamıza yararlı olmasını diliyorum. Recep ALTEPE Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı
x
ÖNSÖZ
Bursa tarihin hemen her döneminde cazibe merkezi olmuş önemli bir şehirdir. Bilhassa Osmanlı’yla birlikte şehir, adeta yeniden inşa olmuş, Tophane’den Orhan’a, oradan Hüdavendigâr’a, Yıldırım’a, Yeşil’e ve Muradiye’ye doğru genişleyerek Ortaçağın büyük bir ticaret, ilim ve kültür şehri olmuştur. Elbette bunda bir dönem pâyitaht olması etkilidir; ancak daha sonraki dönemlerde de gelişmesini sürdürmüş, devletin ilgisinin yanında himâye ettiği ilim ve irfan ehlinin himmetleriyle ilim, kültür ve sanat şehri olarak valığını sürdürmüştür. Bursa, Tanzimatla birlikte İstanbul’un mimari yapısında ve şehir dokusunda görülen değişime karşı, tarihi birikimini ve zenginliğini uzunca bir dönem korumuştur. Bu yüzden de geçen asırda yerli ve yabancı seyyahların daha çok dikkatini çeken bir şehir olmuştur. Bursa’nın resmi ve sivil mimarisi, türbeleri, medreseleri, kaplıcaları, çarşıları ve buralardaki hayat algısı seyahatnamelerin konusunu teşkil etmiştir. Bu meyanda yüzyılın başında kelimelerle Bursa’nın fotoğrafını çeken en önemli seyahatname tarzı eserlerden birisi Sefine- Evliyâ’nın yazarı Hüseyin Vassaf’a aittir. 1872 – 1929 yılları arasında yaşayan Hüseyin Vassaf’ın sözkonusu eserini Bursa Hatırası adıyla telif etmiştir. Buradan öğrendiğimiz kadarıyla o, Bursa’ya iki defa gelmiştir. İlki, 20 Nisan 1312 [02 Mayıs 1896] tarihinde başlamış ve beş gün sürmüştür. Fakat bu ilk seyahattir; bir bakıma bu, ikinci seyahat için bir ön hazırlıktır. İkinci seyahat ise, 06 Mayıs 1317 [19 Mayıs 1901] tarihinde başlamış ve 21 Mayıs 1317 [03 Haziran 1901]’de tamamlanmıştır. Bu ikinci seyahat on dokuz gün sürmüş ve bu süre içinde kültür tarihimize Bursa Hatırası’nı kazandırmıştır. Hüseyin Vassaf bu eserinde, Evliyâ Çelebi’nin “rûhâniyetli şehir” olarak nitelendirdiği Bursa’yı ve müşahede ettiği hayatı kayda almıştır. Bu bakımdan onun eseri, sadece bir gezginin notlarından xi
ibaret değildir; aynı zamanda kültür tarihimiz için önemli bir kaynaktır. Bursa Hatırası’nın adına Hüseyin Vassaf’ı konu edinen kaynaklarda rastlıyorduk; ancak ne kütüphanelerde, ne de özel arşivlerde esere ulaşabiliyorduk. Ailede olacağını sanıyorduk; ama orada da bulunmadığını bir şekilde öğrenmiştik. Kayıtlarda olan, bizzat müellifi tarafından zikredilen, ama bulunamayan bir eserle karşı karşıyaydık. Evet, ortada hazine değerinde kıymetli bir eser vardı, fakat kayıptı; biz de bu kayıp hazinenin peşindeydik. Aramak lâzımmış; zira yıllardır aradığımız kitabın beklenmedik bir anda izine rastladık. Bir dost meclisinde Hüseyin Vassaf’ı ve eserleri etrafında sohbet ederken, değerli yazarımız Dursun Gürlek’in aradığımız hazineyi bulduğunu öğrendik. Dursun Gürlek’e, bu güzide eseri, ilim ve irfan hayatımıza yeniden kazandırmak için yıllardır aradığımıza dair mesajımızı ulaştırdığımızda, hiç endişeye düşmeden hemen lütfedip eserin bir fotokopisini tarafımıza ulaştırdılar. Böylece kitabı yayına hazırlama görevini de bizlere tevdi ettiler; kendisine şükranlarımızı arzederiz. Kitabı sadeleştirerek yayınlamaya gönlümüz razı olmadı. Çünkü yazarın günyüzüne çıkacak olan eserini, o kendine has diliyle sunmak bir vefadır. Güzel bir Türkçesi var; bazen ağır, bugün için kullanılmayan kelimeler kullansa da güzel bir dil. Bu güzelliği olduğu gibi korumak istedik, bazı kelimelerin anlamını hemen orada metnin içinde köşeli parantezle verdik. Arapça ve Farsça şiirleri de tercüme ettik. 110 yıl önceki Bursa’yı tanımak ne kadar güzelse o günkü dili anlamaya çalışmak da o kadar önemlidir. Bunlardan başka şu iki şeyi yaptık: İlkin kitapta ilgili yerlere yazarın fotoğraflarına ilave olarak birkaç tane eski Bursa fotoğrafı koyduk. İkinci olarak da birkaç dipnot ekledik. Bütün yaptığımız bu kadar; mümkün olduğu kadar müellifin nüshasına sadık kalmaya çalıştık. Kitapların da bir kaderi var; müellif yazıyor, yayınlanamıyor, uzunca bir dönem kayboluyor, arıyor buluyor, üzerinde xii
çalışıyorsunuz. Eskilerin “vakt-i merhûn” deyimleri var; her işin bir beklenen zamanı var. Bu kitabı geçtiğimiz yıl büyük bir heyecanla hazırladık; lakin bir yıl beklemesi gerekiyormuş, bekledi, demlendi, yeniden yeniden okundu. Fakat yine de yanlışlıkların ve eksikliklerin olması mümkündür. Her ne ise, bu haliyle eseri, Bursa Araştıramaları Merkezi yetkilileri yayınları arasında ilim âlemine sunmak istediler. Başta Belediye Başkanı Sayın Recep Altepe olmak üzere tüm ilgililere müteşekkiriz. Eserin ilim âlemine ve Bursa kültürüne yararlı olmasını dileriz. Hüseyin Vassaf başta olmak üzere bu eserde ismi geçen büyüklerimizi rahmet ve hürmetle anarız. Mustafa Kara-Bilal Kemikli Fethiye-Bursa
xiii
xiv
İSMAİL HAKKI BURSEVÎ’NİN BİR KERAMETİ
Dursun GÜRLEK 2008 yılının Ramazanı’ydı. Bu mübarek ayın ilk haftasında, Kubbealtı Kültür ve Sanat Akademisi’nde verilen iftara bendeniz de katılmıştım. Masadaki arkadaşlarla sohbeti koyulaştırmıştık. Bir ara, “Tuğrul İnançer Beyi göremiyorum; acaba bu akşamki iftara gelmeyecek mi?” diye sorma gereğini duydum. Aradan beş dakika ya geçti, ya geçmedi, Tuğrul Bey içeri girdi. Gelip masamıza oturdu. O da sohbete karıştı, derken İsmail Hakkî Bursevî hazretleriyle ilgili dikkat çekici bir hikâyecik nakletti. Şöyle ki; Büyük Türk mutasavvıfı Bursalı İsmail Hakkî hazretlerinin muhterem hanımı, acaba hangimiz önce vefat edeceğiz diye merak edermiş. Bir gün, kocasına “Aman efendim, bu kadar kitap yazıyorsunuz. Bir Kelâm-ı Kadîm de, lütfedip benim için yazsanız.” diye rica eder. “Birkaç gün odama girme de yazıvereyim” buyururlar. İki gün sonra kadıncağız merak eder. Gizlice gelir, kapıyı açar. Bakar ki, kırk kadar İsmail Hakkî yazı yazıyor. Hayrette kalır. Hazret buyurur ki ; “Niçin tembihime aykırı hareket ettin?” ”Efendi, merak ettim. İki gündür bir şey yemediniz. Verilen yemeği de almadınız. Onun için geldim.” demişler. Hazret buyurur ki; “Ben hayatta oldukça bu sırrı kimseye söyleme.” Kadın, işte o zamân kendisinin daha sonra vefat edeceğini anlar. Gerçekten de yirmi yıldan fazla yaşar. Kemâlnâme-i İsmail Hakkî1 adıyla kıymetli bir Bursevî biyografisi kaleme alan merhum Hüseyin Vassaf, kitabında buna küçük bir ilavede bulunuyor ve şöyle diyor: “İsmini bugün hatırlayamadığım bir eserinde bu hikâyeyi okumuştum. Fazla olarak odada kırk İsmail Hakkî’nın her birinin 1
Nşr. Murat Yurtsever,Bursa, 2000 xv
önünde birer mum görür. Hanımına keşfin açılıyor diye iltifatta bulunur ve yazılan şeyin tefsir olduğunu söyler. Hakikati Hazreti Allah bilir.” O akşam bu menkıbeyi dinleyince çok hoşuma gitti. Fakat içimde bir şüphe uyandı. Kendi kendime acaba, kaynaklarda yer alıyor mu, yoksa sadece dilden dile aktarılıyor mu diye düşünmeye başladım. Eve gelip de Hüseyin Vassaf’ın o muazzam eseri Sefine-i Evliya’nın2 ciltlerinden birini karıştırmaya başlayınca aynı hikâyecikle karşılaştım. Hem tatmin oldum, hem de böyle bir tereddüde kapıldığım için kendi kendimi kınadım. Efendi hazretlerinin bu kerametine başka kitaplarda da, mesela Mehmed Şemseddin Efendinin Yâdigâr-ı Şemsî3 isimli eserinde de daha sonra rastladım. Hüseyin Vassaf Bey, adı geçen eserinde İsmail Hakkı Bursevi hazretleri hakkında gerekli bilgileri verdikten sonra, Bursa’daki türbesi hakkında ayrıntılı bilginin Bursa Hatırası isimli kitabında bulunduğunu belirtiyor. Bu satırları okuyunca hem adı geçen kitabı merak etmeye başladım, hem de Bursa’ya gidip bu mübarek zatın türbesini ziyaret etme hevesine kapıldım. Allah’a şükür her iki arzum da gerçekleşti. İsterseniz önce, Bursa Hatırası’nı nasıl elde ettiğimi anlatayım. Hüseyin Vassaf Bey’in nefis bir Osmanlı Türkçesiyle kaleme aldığı Bursa Hatırası ile Bursa’da değil, İstanbul’da karşılaştım. Yukarıda anlattığım gelişmelerden kısa bir süre sonra Kadıköy’de eski kitapçıları dolaşıyordum. Girdiğim bir dükkânda öteden beri tanıdığım ve kendisinden çok kitap aldığım Ruhi Bey, “Hocam şuna bir bak, yeni geldi”, diyerek eski bir eseri elime tutuşturdu. Kitap, Hüseyin Vassaf’ın Bursa Hatırası değil mi? Aman Allah’ım! O anda duyduğum sevinci ve şaşkınlığı anlatamam. İçi bol miktarda tarihi fotoğrafla süslenmiş olan bu seyahatnameyi –hem de yüksek bir ücretle- satın aldım. Bir kere daha muradımı erdim.
2 3
Nşr. M.Akkuş- A.Yılmaz, İstanbul, 2006 Nşr. M.Kara- K. Atlansoy, Bursa, 1997 xvi
Doğrusunu söylemek gerekirse Bursa hakkında çok sayıda seyahat kitabı var. Ama hiç biri, Hüseyin Vassaf Bey’inki kadar bu kadim Osmanlı başkentinin tarihi ve manevi havasını yansıtmıyor.”Burc-ı Evliyâ” denilen Bursa’nın uhrevî havasını teneffüs etmek istiyorsanız, bu kitabı okumanız gerekiyor. Bu arada İsmail Hakkı Bursevi hazretlerinin yukarıda anlattığım kerametine hem vesile, hem de şahit olan muhterem zevcesi Ayşe Hanım’ın kabrinin de, aynı türbenin yanı başında bulunduğunu belirtmiş olalım. Kabir taşındaki yazı söyle: “Merhüme ve mağfûretün-lehâ zevce-i Hakkı Efendi Aişe Hatun rûhuna el-Fâtiha sene 1160.”
xvii
xviii
BURSA HATIRASI
BURSA HATIRASI
Ba’de Edâyı MâVecebe Aleynâ Bin üç yüz on yedi senesi Mayısı’nın beşine tesadüf eden pazar günü [18 Mayıs 1901]1 havada bir letâif-i tabi’iyye mevcûd idi ki, hangi cânibe bakılsa âsâr-ı feyz-i bahar kemâliyle arz-ı didâr ediyordu. Hava ne terlenecek kadar sıcak, ne üşünecek kadar soğuk bulunuyor ve afitâb-ı cihân-tâbın ziyâ-yı zerrîni güya ki bir dilberi perî-peykerin çehre-yi tab-nâkinde mündemic olan nûr-ı tecellâ gibi şevk-efken cinân oluyor, adetâ her taraf âsâr-ı ibtisâm arz ediyordu. Feyyâz-ı mutlakın mevâsim içinde bahar denilen bu mevsim-i pür-mesâra mahzâ bahşâyiş-i ilâhîsi olan füyûz-ı bî-şumârı hangi bir kalbe safâ-âver olmaz? Bu mevsimde gönüller tarabla mâlîdir. En gam-gîn bir kalbin bile hüznü surûr ile memzûcdur. Bu mevsimin hulûliyle beraber her bir şeyin devamından usanmaları tabiat-ı zâtiyeleri muktezâsından olan insanlar, şitâdan bıkmış usanmış olmaları cihetle yevm-i mahsûs gibi şevk-efzâ bir rûz-ı latîfte hânesinde oturur zevk-âşinâ bir kimse görülemez. Kimi Boğaziçi’ne, kimi kırlara şıtâbân olur. İşte o gün bir gün idi ki, herkesi bu arzettiğim mahallere şitâbân oluyorken muharrir-i fakîr de akrabâ-yı acîzinden Bâb-ı Vâlâ-yı Ser-askerî Levâzimât-ı Umûmiye Dâiresi birinci sınıf hulefâ-yı kirâmından ve sulehâ-yı ümmetden Hacı Ali Efendi hazretleriyle birlikte 1
Müellif burada sehven 05 Mayıs 1317’de yola çıktıklarını yazmıştır. Esasen 06 Mayıs 1317 Pazar günü yola çıkmışlar, o gün Bursa’ya ulaşmışlar ve akşam dinlenerek ertesi gün yani 07 Mayıs 1317 Pazartesi günü şehir içinde gezmeye başlamışlardır. (Haz.) 3
Bursa’ya gidiyorduk. Bizim için Bursa’ya gitmek Boğaziçi’ne filan gitmekten daha kolaydı. Meselâ bir mesîreye gidilip akşama avdet etmek, o yeri en letâfetli zamânda terk etmek demek olacağından hakkıyla istifade edemeyerek avdete mecburiyet oluverir. Bursa’ya azîmetimizde akşama avdet kâbil olamayacağından bu ufak seyâhat bizim için bâis-i inşirâh-ı kulûb [gönüllerin huzur bulmasına sebep] oluyordu.
1862 yılında BURSA (AKMED Arşivi)
Bursa’ya Avdetimizdeki Esbâbı Ma’neviye Muharrir-i kemterin Bursa seyâhati ikinci defa oluyor. İlk seyahatim 20 Nisan 1312 (02 Mayıs 1896) tarihindedir ve beş
4
günden ibarettir. Bursa gibi nefâyis-i âsâra mecma, evliyâu’llâh-ı izâma makar olan bir şehr-i latîfde bu kadar müddet zarfında ne görülebilir? Bâhusûs ilk defa gidiş… Bu kere maksûd-ı aslî makâmât-ı mubârekeyi ziyâret idi. Çünkü Hz. İsmâil Hakkı Kenz-i Mahfî kitabında, “Himem-i evliyâ istimdâdından hâli olma! Zira vusûl-ı merâkid esbâb-ı müessiredendir ve nazar ve nefesde başka hâlet vardır.” demişdi. Ki bu fakîrde Bursa’daki evliyâ-i izâm hazerâtının makâmât-ı mubârekesini güzelce ziyâret ve bu sebep ile şehrin havasından ve letâfet-i mevkı’iyyesinden istifâde emeline düşmüşdüm. Bu bir nevi seyâhat demektir ki, o da “sâfirû tasihhû” hadîs-i şerîfine mübteni olduğu malumdur. İlk seyâhatte bu istifadenin mahdûd kalması ve o vakitten beri mutâla’aya olan inhimâkimin [düşkünlüğümün] tesirâtıyla şehr-i şehîr-i mezkûrun kıymet-i târihiyyesi ile derûnunda medfûn olan evliyâ-yı ızâm hazerâtının terâcim-i ahvâl ve menâkıb-ı aliyyu’l-ale’l-âl kudsiyelerine vukûf husûlu, kalbimde bir ikinci seyâhat ve ziyaret icrâsına bir şevk-i mânevî şu’lesi uyandırmışdı. İki senedir can attığım halde hasbe’l-îcâb muvaffâkiyet oluvermedi. Bu kere ise, inâyet-i Hak yetişdi. Mahall-i memuriyetim olan Dâire-yi Celîle-yi Emânet Rusûmâtın müsâ’ade ve me’zuniyetine mebni olarak malâzeme-i seferiye bi’l-ikmâl yola çıkıldı. Bu seyâhatimi zihnimde o kadar i’zam ettim ki, tasavvurun hâricindedir. Zaten bu seyâhate verilen ehemmiyet değil midir ki bu satırları karalamağa mecbûr eden? Evden Vapura Ale’s-seher kalkıp abdest alınıp salât-ı fecr edâ edildi. Dergâh-ı kadiyyu’l-hâcâta arz-ı ubûdiyyet ve ta’zimât kılındı Ba’dehû refîki enîsim olan muşârunileyh Hacı Ali Efendi hazretleriyle yol çantalarımızı bi’l-ihzâr, doğruca Galata Yolcu Salonu’na azîmetle orada muayene ve murûr tezkirelerimizin kayıt muamelesini icrâ 5
ettirerek doğruca vapura gelindi. Vapurumuz İdâre-i Mahsûsa’nın Pilevne nâmındaki vapurudur. Seccâdemizi münâsib bir mahalle yayıp, çantalarımızı da güzelce bir mahalle koyup vapurun hareketine muntazır kaldık. Yemeğimiz yumurta, zeytinyağlı dolma, a’lâ kiraz vesairedir. Bir desti de suyumuz vardır. Evden salona, salondan vapura kadar epeyce meşakkatler çektik. On üç, on dört yerde para verdik. Âhiret yolu gibi, parayı verirsen, “yolun açık, buyurun” diyorlar. Vapurun vakt-i hareketine kadar sabahın letâfetinden istifade etmek ve o karınca gibi oradan buraya gelip giden vapurlara, kayıklara bakmak üzere güvertenin yüksek bir mahallinde oturuyordum. Vapurumuz ne pek geniş, ne pek dardır. Saatte 12 mil yaparmış. Fakat verilen kömür kâmilen toz olduğu için 8 mil üzerinden gidermiş. Dersa’âdet ile Mudanya arası 43 mildir. Biraz sabah kahvaltısı ettik. İkdam Gazetesi’ni ele aldım. Yazdığı vechile etrafı temâşâ edip arasıra da gazeteye nazar-künân [göz atıyordum] oluyordum. İstanbul’dan Hareket Vapur, saat iki buçuk idi, rıhtımdan ayrılmağa başladı. Bir çeyrek manevrası sürdü. Ba’dehû mersâ-yı Dersa’âdet’ten çıkdık. Vapur başını Bozburun’a çevirdi. Batı lodosu rüzgârı da epeyce üşütecek derecede esiyordu. Yolculuk için gözlerim envâr-ı meserret saçıyor. Fakat yine gönlüm İstanbul’a akıyor. Nedendir ki, İstanbul’dan infikâki [ayrılmak] istemiyor? Bursa’nın memâlik-i sâire-yi şahâneye nisbeten pek yakın bir vilâyet olduğunu bildiğim halde gönlümde caygîr olan şey maskat-ı re’simden [doğduğum yerden] infikâkden mütehassıl-ı te’essürdür. Seyâhatim ve vâki’ olacak
6
ziyâretim için mesrûr ve mütebessim, sevdiklerimden ayrıldığım için de müteessir idim.
İstanbul’daki
Vapurumuzla beraber biz de İstanbul’dan an-be-an tebâ’üd ediyorduk. Biz tebâ’üd ettikçe nazarım da İstanbul’a mahsûr ve mun’atıf bulunuyordu. Epeyce ayrılmıştık. Azamet ve letafet ve heybetiyle reşk-âver ekâlîm-i cihân olan koca İstanbul ufalmağa başladı. Vapur layankati’ ilerlemektedir. Hava lodos olmak hasebiyle ufak ufak dalgacıklar vapurumuzla tesâdüm ediyordu. Bu satırları yazarken Hayırsız Ada’yı geçmişdik. Bu ada uzaktan da görüldüğü gibi, dimdik ve gayr-i meskûn yek-pâre bir kayadan ibarettir. Vapur Bozburun’a takarrub ettikçe uzaktan müteselsil tepeler görülüyordu. O tepeler fevkindeki eşcâr gerçi sâye-dâr değil iseler de menâzır-ı latîfeleriyle def-i ekdâr ettiler. Bozburun denilen mahal ki, denize doğru bir çıkıntıdan ibarettir. Uzaktan bir burun görülür. Gidildikçe ufak ufak körfez zuhûr eder. Biri geçilip de diğer uca vâsıl olundu mu, yine bir körfez müşâhede edilir. Buralara takarrub olunduğu sırada sabahleyin Mudanya’dan hareket eden Bingazi Vapuru’na tesadüf ettik. Evvela bizim vapurumuz üç defa hâlet-i nez’a [can çekişen] gelmiş bir hastadan çıkan sadâ-yı ihtizâz gibi bir sadâ ile Bingazi Vapuruna selâm verdi. O da yirmi beş yaşındaki bir delikanlı sadâsı gibi bir sadâ ile bizden selâm aldı. Ba’dehû bizim vapur üç defa sancak indirip bir düdük çalarak uğurlar olsun işaretini vermekle, o da eyvallâh manasını ifhâmen bir düdük çaldı. Saate bakdım, dört buçuk idi. Salât-ı zuhûr için abdest aldım. Farizayı eda ile etrafın letâfetinden istifadeye koyuldum. Nihayet Bozburun’u dolaşdık. Armutlu Kasabası göründü. Manzarası latîf bir mevki-i dilküşâde vâkı’dir. Ağaçlıklar arasındaki köy haneleri âşiyâne-i tuyûr [kuş yuvaları] gibi, safâ-âver görünüyor. Hava o kadar kesb-i sükûnet eyledi ki, hakîkaten son derece latîf bir hale gelmişti. Umûmun nazarı bizi mahall-i 7
maksûdumuza îsâl edecek olan vâsıta-i nakliyenin mebde’i bulunan Mudanya iskelesine ma’tûf bulunuyordu. Nihayet Mudanya hayal meyal görünmeğe başladı. Fakat buradan dolaşdıkdan sonra insanın karşısına çıkan o manzara-yı dilrubâya doyum olmaz. Vapurumuz Mudanya’ya başını tevcih etti. Keşiş Dağı kemâl-i heybetiyle göründü. Yarısından yukarısı bulutlar içerisinde idi. Körfezin manzara-yı latîfesi de zikre şâyândır. Artık Mudanya’nın evleri yakından seçilmeğe başladı. Vapurun tenteleri tayfalar tarafından toplandı. Herkeste bir telaş… Eşyasını ufak tefeğini toplayan toplayana. Biz de yavaş yavaş toplanmaya başladık. Artık Mudanya’nın sahil boyunu takiben iskeleye yaklaşıyorduk. Mudanya’nın evleri oldukça muntazamdır. Sahil boyu Boğaziçi’ni andırır. İstasyon, şehrin körfez tarafındadır. İskeleye Muvasalat ve Oradan Şimendiferin Hareketine Kadar Mudanya’ya takarrub ettikçe Bursa’nın fevkinde kâin olan ve üstündeki berflerle beyaz bir çarşafa bürünmüş gibi görünen Keşiş Dağı nazarımız önünde burûdetle cilve-gerdir. Bozburun’u döndüğümüzden bir saat geçtiği bir sırada Mudanya sahilinde gezinen adamlar fark oluyorlardı. Mudanya vapur iskelesi Haydarpaşa vapurlarının iskelesi gibi ise de arz ve tûlu onlardan ziyadedir. Üzerinde demir yolu bile vardır. Vapurumuz yavaş yavaş iskeleye yaklaşıp çima atıldı iskelenin üstü birçok hamallarla, memurînle dolu idi. Eşyamızı bir hamal vasıtasıyla çıkardık. Vaktaki iskeleye kadem-nihâde olduk. Daha iskele tahtaları üzerinde bulunduğumuz halde mültezimleri “toprak basdı” namıyla nufus başına yirmişer para resim murûru vereceğimizi söylediler. Biz de tabi’î verdik. Fakat daha toprağa basmaksızın toprak basdı parası istemek biraz tuhafcadır. Ne çare… Belediyeye de vâridât lazım. 8
Eski Mudanya’dan bir görüntü (Bursa Kent Müzesi Arşivi)
Yol çantalarımız doğruca Mahall-i Rusûmât Müdüriyeti yolcu salonuna götürüldü. Muayene ettirip şimendifere râkib olduk. Vapurdan çıkan yolculardan istek edenleri Bursa’ya nakil için bir sıraya dizilmiş olan ve intizamca bizim İstanbul paytonlarından bâlâ-ter bulunan temiz döşemeli arabalar da dolu idi. Şimendifer pek masharadır. Hat dardır. Vagonlar mini, lokomotif de keza. Fakat vagonları tren ekspresi vagonları gibi muntazamcadır. Mini mini mashara kampanası çalındı. Çocuk sesi gibi olan düdüğünü öttürdü, hareket eyledi. Mudanya’dan Bursa’ya Mudanya’ya vapurun zamân-ı muvasalâtı tam saat sekizdir. Şimendiferin hareketi ise sekiz yirmibeşdir. Tren hareketle tayy-ı mesâfeye başladı. Zeytinlik denilen mahalle giderek bu yolun her 9
iki ciheti dut ve zeytin ağaçlarını hâvi seyrekçe ormandır. Maluma, Bozburun’u dolaşdıkdan sonra bu havâlide en büyük ticaret ipekçilik olduğu bilinmelidir. Bu dutluklarda işte o ipekçiliğin teferruatındandır. Trenimiz başladı yokuşu çıkmağa. Bu manzara cidden hoştur. Hat gayet i’vicâclıdır[virajlı]. Çünkü böyle olmasa dağa tren nasıl çıkabilir? İşte böyle dolana dolana birçok tepeler çıktık. Buradan Gemlik Körfezi öyle dil-nişîn [latif] bir surette arz-ı endâm eyledi ki kuvve-i kalemiyem müsait olsa idi size şâirâne surette anlatırdım. Beş saat mütehayyirane bakmakla doyulmaz. Kâdir-i zülcelâlin kudretine azametine pek güzel burhan.
Mudanya’da İstasyonu’ndan bir görüntü (Bursa Kent Müzesi Arşivi)
10
Yokuş bitti. Trenin düdük çalmasından bir istasyona takarrub olunduğu anlaşılıyordu. Saat tamam sekizi elli beş dakika geçiyordu. Tren durdu. Nazarıma bir bina çarptı. Yazısından Yörükali İstasyonu2 olduğunu anladım. Şurada arzedilecek bir şey vardır. O da gayet dil-nişîn bir surette yapılmış bir sebildir. Bânisi İnegöllüoğlu Hacı Mehmed Efendi namında bir sâhib-i hayırdır. Dört çeşmesi, dört tası vardır. Trenin durmasıyla halk su içmeğe öyle bir hâhiş gösterdi ki, trenden inmedik, su içmedik kalmadı gibidir. Tahkîkâtıma nazaran bu zât-ı ‘âlî-kadr eşraftan imiş. Suyun menba’ı epeyce uzakdır. Pek güzel bir hayır yapmış.
Yörükali İstasyonu’ndan bir görüntü (Bursa Kent Müzesi Arşivi)
Tren beş dakika sonra hareket edip Bademlik denilen bir İslam Köyü’ne tesâdüf ettik. Daha bazı tek tük köyler görünüyordu. Lakin bu noktadaki manzarayı nasıl anlatayım? Artık Bursa ovasına nezâret-i kâmilesi olan bir noktadayız. Müddet-i ömrümde o manzarayı ikinci def’a olmak üzere gördüm. Bu 2
Metinde bu istasyonun adı Yörükili şeklinde geçmektedir. (Haz.) 11
letâfet cidden tasvîr ve tasavvurun fevkindedir. Ufkun cevânib-i erba’ası zümrüdîn ekinlerle muhâttır. O eşcâr-ı kebîre gibi câme-i latîfe bürünmüş bir pîr-i sâl-hûrde gibi latîf ve halâvetli görünmekdedir. Bu manzara nâdir görülür menâzırdandır, zannederim. Tren bir müddet yokuş indi. Nihayet Nilüfer suyunu bir köprü vâsıtasıyla geçti. Bursa şehri de bir devenin üzerine sinek konmuş gibi göründü. Dokuz buçuğa kadar tayy-ı mesâfe eyledik. Tam dokuz buçukda Koru İstasyonu’na muvâsalat eyledik. Bir bando mûsikîsi işidilmekle halk pencerelere koşuşdu. Meğer bu muzika Bursa Hamidiye Sanayi Mektebi talebesi tarafından çalınıyormuş. İ’dâdi-i Mülkî talebesine ziyâfet keşîde olunmuş. Pek çok kalabalık idi. Trenin o mûsıkî sadâsı arasında istasyona vürûdu pek hoş oldu. Talebe ise, saf teşkîl eyleyip kemâl-i âdâb ile trenin hareketine muterakkib duruyorlardı. Beş dakika sonra hareketle tam saat onu iki geçe Acemler İstasyonu’na muvâsalat olundu. Burası Bursa’nın Çekirge İstasyonu’dur. Trenimiz buraya vâsıl olduğu zamân ta’rîf olunmaz bir surûr ve inşirâha müstağrak olmuşdum. Burası Bursa’nın bir mesîresi olduğundan pazar gününe müsâdif olmak hasebiyle pek ziyâde kalabalık idi. Müstakbilîn [karşılayanlar] dahi var idi. Yolcunun çoğu buraya çıkdı dersem mubalağa etmemiş olurum. Tren yine hareketle yedi dakika sonra Yahudiler İstasyonu’na vardı. Buraya Bursa Beklemesi dahi derler. Burası da pek kalabalık idi. Bu da Bursa istasyonlarındandır. Yine hareketle tam saat onu yirmi beş dakika geçe son istasyon ki, Bursa İstasyonu derler, muvasalatla şimendifer hepimizi burada bırakdı. Herkeste bir telaş… Eşyayı alıp bir arabaya râkiben misâfir olacağımız hâneye (Hükûmet sarayının karşısında ve cadde üzerindedir) doğru çekmesini arabacıya ihtar ettik. Fakat Bursa toprağına ayak basar basmaz heybet-i evliyâullâh kalb-i fakîr12
hânemde rû-nümâ oldu. Burada medfûn olan o büyük zevâtı ziyâretle müşerref olacağımı düşündükçe mesrûr da oluyordum.
Eski Bursa Hükümet konağı (Bursa Kent Müzesi Arşivi)
İlk işim rûhâniyetlerinden istifâza olduğum ervâh-ı latîfelerine üç İhlâs bir Fâtiha ihdâ eyledim. Yolda iki geçeli olmuş Bursa kadınları yolcuları seyrediyordu. Yolculuk hâli malûm… Epey yorulmuşuz. Yemekler yenildi. Uykular teşrîf etti. Yataklara serildik.
13