Harun karadeniz yaşamımdan acı dilimler may yay 1975

Page 1


YAŞAMIMDAN ACI DİLİMLER HARUN KARADENİZ


YAŞAM IM DAN ACI DİLİMLER / Harun Karadeniz / Kapak: Cemal üoyalı / Tomurcuk Matbaasında d izilip basılm ıştır.

Bilim - Belge . İncelem e Basım - 1979

Harun Karadeniz'in en son kaleme aldığı yazıları, sağlık raporlarını, mahkeme karar­ larını ve Karadeniz için yazılanları içeren bu kitap, eşi Hülya Karadeniz tarafından derlenerek, basıma hazırlanmıştır.

MAY YAYINLARI Babıâli Caddesi No: 19 Cağaloğlu / İSTANBUL Telf.: 27 71 61


HARUN KARADENİZ

YAŞAMIMDAN ACI DİLİMLER

M AY YAYINLARI


Harun Karadeniz 15 Ağustos 1975'te İstanbul'da öldü. 1942 yılında Giresun’un Aluçra ilçesinin bir köyünde doğmuştu. Onun doğduğu yıl savaşın büsbütün yoğunlaştığı yıldı. Şe­ hirli, özellikle memur kitlesi ile köylüler, (çoğunlukta olan yoksul köylüler) arasında büyük bir uçurum açıkça görü, lüyordu. Köylüler değil şeker, gaz, mısır dahi bulamaz oU muşlardı. Oysa memurlara bunlardan kumaşa kadar ayni yardım yapılıyordu. Aynı yıl Giresun Parkında parasız bö. lümdeydik. Vali, parka açık lokantanın önünde, hasır bir kol. tukta oturuyordu. Bir anda bağırışarak kalabalık bir köylü kadınlar grubu parka girdi; ve valiye saldırdılar: «Açız» di­ yorlardı. Çünkü fırınlar onlara ekmek satmıyordu. Köylüle­ re ekmek karnesi verilmiyordu. Sanıyorum birkaç gün son. ra idi, bir köylü açlıktan Vilayet konağı Önündeki uçuruma atJıyarak intihar etmiştir. Sonra D.P. iktidara gelince için, de bulunan koşullarda mısırı dağ köylerine kadar gönderdi. Ben burada bir genelleme yapmıyorum. Genel olarak bilinen duruma sadece somut bir örnek veriyorum. Harun’un doğduğu yıldan. Yaşı ile genç, 12 Mart 1971 manevrasından ön. ce ve sonraki yoğun yaşantısı ile olgun Harun'u anlamak bir bakıma 12 Mart Manevrasını yada Deneyini anlamak ve Tür. kiye’de süregelmiş devrimci geleneğine biraz açıklık ka. zandırmaktır. «insan İle doğa özdeşliği» yada «bütünselliği» tezi genel bir düşün ve eylem İlkesidir. Öyle kİ doğa içinde «üretgen bir var.


lık» olarak insan türü doğayı etkileyerek üretirken kendisi de do­ ğa ve ondakl özgül nesneler İle etkilenir. İşte bu karşılıklı etki illş k lle rl İçinde varlık ile düştin'ün (idenin) karşılıklı e tkisin i ve bir. b irin i sınırlayışım anlıyabiliriz. Burada altı tekrar tekrar çizilecek ik i öğe v a rd ır: a) İnsan üretgen varlık olarak hem diğer İnsanlar­ la hem de doğa İle ilişkiye girerken kendisi de doğanın bir par­ çasıdır; b) insanı diğer varlıklardan farklılaştıran öznelliği (spes ifik llğ i) düşünen doğal canlı olmasıdır. Doğal koşullar altında dü­ şünen, hipotez, teori kuran, model yaratan doğal va rlıktır insan. Bundan şüphemiz var mı? BÖylece genel çlzg lle rlle Insan-doğa b irliğ i yada özdeşliğinden madde ve tarih bağlantısı yada ayrıl­ mazlığı b e lirir. Düşünen insan ne İstediğini bilerek davranır. Düşünürken de eylem yaparken de başlangıçta İstediğini bilm ektedir, ideleri, amaçları olan insanın bunları pratikte gerçekleştirm e zorunlulu­ ğuna bağlı b ir iradesi vardır. Ve teori kurarken de aynı tü r zo­ runlulukla iradesi vardır. Marx şöyle d e r : «Emeğin ürünü öyle b ir şeydir kİ, üretim süreci başladığında çalışanın İmajınasyonunda İdeal form da vardır-, öznenin «idelerini gerçekleştirm esi- do­ layısıyla kendini üretmesi -sadece doğal nesnelerde b ir biçim de­ ğişim ini getirm ez; aynı zamanda kendi dışında var olan doğada kendi amacını gerçekleştirm esidir; öyle amaç ki, öznenin çabala­ rının kuralını v e rir ve bu amaca öznenin iradesini bağlaması ge­ rekir.» (Kapital), ö te yandan Fenerbach Üzerine II. Tez’de «...in­ san kendi düşüncesinin gerçekleştiğini, kudretini pratikte ispat etm elidir. Pratikten kopmuş b ir düşüncenin gerçek olup olmadı, ğını tartışm ak salt skolastik b ir sorundur». İnsan kendini teori ve pratikteki ürünü İle dışsar, fakat dışsamadakl nesneleşme karşıt etkisi İle özneleşecektir. Bu teoride ve pratikte karşılıklı e tkile r­ le üretim ve yeniden üretim dir. Grundrİsse'de apaçık aydınlık b ir kapı vardır. Orada üretim ve tüketim in birb irin i e tkile yişi açıklanırken şöyle denilm ektedir, a) «tüketim üretim i yaratır.» Çünkü «tüketim, kendi e tkisi İle olu­ şan İç -İm a jın (İhtiyacın) baskısile beliren «İdeal form la» üretim i zorlar, «üretim i ü re ttirir» yani tüketim «üretim in nesnesini öznel biçimde oluşturur» ihtiyaç yoksa üretim de yoktur. Bununla be­ raber tüketim ihtiyacı yeniden üretir, b) «Üretim ise nesnesi ile


tüke tim i oluşturur», «nesnesiz tü ke tim olmaz» (burada örneği biz vere lim ) at arabası, tren, otom obil, uçak ile seyahat »farklı tüke­ tic i tip i yaratır.» Bunun yanında daha da önem lisi üretim yeni nesnelerle yeni ihtiyaçlar yaratır. (Bunun örnekleri çağımızda so­ m ut olarak görülm ektedir. T.V. g ib i) «Herhangi b ir ürün gibi sanat nesneleri de este tik değerlendirm e ve hoşnutluğa uygun bir halk kesim i yaratır. Üretim böylece sadece özneler için nesne üretmez, keza nesne için bir özne de üretir.» Son cüm le gerçekten de ap. açıktır. Doğa ile insan özdeşliği yada bütünlüğünü, varlık ile ide. riirv karşılıklı iliş k is in i gözler önüne serer. İradenin bağı da açık­ lık kazanır. Maddeci ta rih görüşü de buradadır. N itekim Engels şöyle tanım lar: «Maddeci tarih görüşüne göre b e lirle yici eleman (m om ent) nihaî olarak gerçek hayatın üretim ve yeniden üre tim i, dir» Bu salt ekonomik b ir belirlenm e değildir. Bu arada M arx’da yeniden üretim kavramının tanımına bakalım : «Kapitalist üretim , süre kli bağlantılı bir süreç olma ö ze lliği ile b ir yeniden üretim sure ci olarak ne sadece em tia ,ne de sadece artık değer ü re tir; bunlarla b irlik te b ir yanında k a p ita lis ti, diğer yanında ücretli-Işçlsi ile ka p ita lis t iliş k iy i ü re tir ve yeniden üre tir» (Kapital). Kı­ saca sınıfsal b ir egem enliğin iliş k ile r ağını yeniden ü re tir, sür. dürür, güvenceye alır. Güvenceye alırken ö z g ü l: poltlk, hukukî, m ilite r, eğitim sel, kü ltü re l iliş k ile rin i yani id eo lo jisini de yeniden ü re tir. İşte bu bütünsellik, ç e lişkile re rağmen b e lirir; kendi var. lığı için karşıt ideolojiyi, fik irle ri, politikayı yok etmek İster; ulusal ve uluslararası seviyede; teo ride ve pratikte. Tekelci kapitalis t, yeniden üretim bütünselliği içinde ne isted iğ in i g ittikçe da­ ha iy i b ilir. Burjuva sınıfı kendi egemenliği İle kendini üretirken (U cretli-IşçI ile ç e liş k ili İliş k ile ri içinde) burjuva ta rih in i de ya­ par; tarih ürer. K apitalist iliş k ile r yeniden ü re tilirke n söz konusu bütünselliğin sürdürülm esi amaçlanır. K apitalist ilişkile rin özü iş­ te bu bütünselüktedfr. Bu tez kabul edildiğinde, emperyalizmin tanım ı v e rile b ilir; ve başarılı b ir anti-em peryalist mücadelenin k rite rle ri de rahatça ortaya konur. EMPERYALİZM VE MÜCADELE KRİTERLERİ Tarihi b ir kategori olarak emperyalizm; kapitalizm in çe lişki.


leri çözmek ve düzenlemek üzere tekelleşirken özü bü tün selliğ in, de olan iliş k ile rin i uluslararası seviyede yaygınlaştırm asıdır. İş ­ te bu bütünsellik bağları yada ağları içinde yaygınlaşma ç e ş itli seviyede zamanla diğer ülkelerde ürün verecek nesnelleşecek ve giderek özneleşecektir. Bu şüphesiz uluslararası seviyede ko ş u l­ lara göre olacaktır. Örnek verirsek: küçük meta üre tim in in önem ­ li olduğu b ir ülkeye ka p ita list iliş k ile ri ideolojik kalıplarile ihraç e d e b ilir (hukuk, kültür, ihtiyaç kalıpları gibi). Bunlara zorlayabilir. N itekim OsmanlIlara «Doğu sorunu» çözümünde (ki aslında O s­ manlI im paratorluğunun paylaşılması sorunudur) Batı, devamlı olarak bu yönde baskı yapmıştır. Ö zellikle H ıristiyan ve farklı e t­ nik grupları güya bu yoldan korum uştur. Kültür, p o litik, eğitim ku. rum ları kapitalist ilişkile re açık hale g e tirilm iş tir. Demek ki se r­ maye İliş k ile rin i salt ekonomik olarak ele almıyacağız. Tekelci sermayenin, finans m erkezlerinin kendini yeniden üretm esinin çe­ ş itli koşullarını bütünselliği ile düşüneceğiz, özü bütünselliğinde olan iliş k ile rin özüne karşıt olmayan, yani anti-kapitalist n ite liğ i de bulunmayan mücadele anti-em peryalist olarak sürmez, adına öyle de dense bile! S trateji ve ta k tik sorunlar ülkenin spesifik du­ rumuna göre bundan sonra saptanır. Kapitalizm le özünde ça tış, mayan kapitalizm i de kurmak için kap italist ideolojiyi ithal eden (yada taşıyan küçük burjuva önderliğindeki hareket, aslında özün­ de ka p ita list iliş k ile rle ilin tilid ir; onunla eninde sonunda açık bü­ tü n se llik iliş k ile rin e girece ktir. Yani ka p ita list olmayan yola girem iyecek ü ste lik o yolları kapamanın çarelerini arayacaktır, ara­ mak zorunda idi Türkiye'de b ir avuç Jön Türk. İşte burada başarılı anti-em peryalist mücadelenin ilk k rite ­ rin i verm iş olduk. Bu k rite r olmayınca m illi b ir hareket sermaye iliş k ile rile uzlaşır. ikinci k rite r birinciden tü re tilir; Sermaye ilişkile rin e özün­ de kim karşıdır. Başta ü c re tli-iş ç ile r olm ak üzere emekçi sınıfla, rı. Ö yle ise onların ‘dem okratik organik’ yada ‘dem okratik m erke­ z iy e tç i’ partisi başta olacaktır; bürokratik m erkeziyetçi yani aşa­ ğıdan yukarı e tk ili olmayan b ir küçük burjuva bürokrat partisi de­ ğil. ittifa k la r dem okratik m erkeziyetçi parti etrafında oluşabilir. Başarılı anti-em peryalist m ücadelenin b irin c iy i sağlayacak ik in ­ ci k rite ri de m okra tikliktir.


Nitekim tekelci kapitalizm kendini üretmek isterken asıl bu iki kritere uyan örgüt ve eylem lere karşı durur. Birinci k rite ri ka­ bul etm em iş bir örgüt dem okratik de olsa sermaye iliş k ile rlle uz­ laşabilir değil, özünde ona uym uştur da. işte bu iki kriterle kurtuluş savaşlariie gerçekten başarılı anti-em peryalist savaşları birbirinden ayırabiliriz. KURTULUŞ SAVAŞI ANTİ - EMPERYALİST Mİ İDİ? Yukarki iki kritere göre baktığımızda hayır diyoruz... 1908 devrim i ile 1922'den sonraki devrim denilen gelişm eler J. Türk hareketleridir. Bunlar, pre-kapitallst bir toplumdan burjuva top. lumuna geçmek isteyen ve bunun İçin burjuva ideolojisini kabul eden radikal görüntülü küçük burjuvalar olarak nite le nir; Osman. Iı bürokrasi geleneğini de sürdüren bürokratlardır. M arx'ın deyi­ mde «varlıkları çelişkidir», «altın o rta c ıd ırla r. Batıda, tarih i ol. duğu halde, üstünlükleri J. Türklerce mutlak kabul edilen burjuva İdeolojisini model alan bu bürokratlar, küçük meta üretim inin yay. gın olduğu iç koşullar da kendi egem enliklerini de devamlı ürete­ bileceklerini varsayıyorlardı. Sıcak savaşta kim likle ri açıklığa çı­ kacak, belirecekti. Nitekim Kurtuluş savaşında : a) Kapitalist ilişkile rin bütünselliğindeki öze karşı değiller­ di. Savaş sırasında söylenm iş diplom atik anti-em peryalist sözle? önem li değildir. Ayinesi iş tir kişinin. Daha önem lisi, anti.emperya. lis t nite likte b ir örgütlenmeye gidecek id eolojilerde emekçi k it­ le le rle ilişki geliştirm ek isteyen örgüt yada hareketler 1. İnönü sa. vaşından öne tasfiye ed ildiler. Ve ilerde bu çeşit dem okratik ör­ gütlenm elere hiç b ir zaman olanak tanımadılar. Ü ste lik bu nite­ liği bulunan, (ve pre-kapitallst ideolojinin istism arlle başlatılan iç ayaklanmaların bastırılmasında önemli rol oynayan) daha demok­ ra tik bir güç de 1. İnönü Savaşından önce yok edildi. b) Demokratik değil, merkezi bürokrat idiler. Anadolu yer yer işgal edilirken halkın önem li bir bölümü elbette savaşa gi­ recekti. Kurtuluş Savaşı 1. Dünya Emperyalist savaşının bitim inden çok sonra başladı. Em peryalist savaş m eseleleri çözeceğine çeliş­ k ile ri büsbütün artırm ıştı. G alipler anlaşamıyor, her metropol çe-


Ilşkllerle çalkalanıyor, savaş sonu kriz ve işsizlikler, süregeliyor grevler oluyor. Üstelik en önemli olay olarak Sovyetler Birliği ku­ rulmuştu. Türkiye ile sulh çok daha sonraya kalm ıştı. Türkiye’­ nin taksim i için artık potansiyel kalmamıştı. 1. İnönü Savaşından önce Kuvvayl M illiyenin egemen olan kanadı ( 1. Grup) batı ile uzlaşan po litik ilişkile ri yoğunlaştırdı. Bu, onlar için bir zaferdi. Askeri zafer de, güç olmakla beraber, Sakarya Meydan Savaşın­ da daha önce yalnız bırakılan Yunanlılara karşı kazanıldı. Bence kpita list batı ile uzlaşma ile Sakarya Zaferi Türkiye’nin gelecek sosyal sistem ini belirlem iş oldu. Kapitalist yoldu bu. Tarihin 12 M art 1971 ’deki gelişm iş biçlm ile yoğun güncelliği bize bunu İspatlamıştır da. Burada sorun şudur : Jön Türk hareketi devrim ci mİ İdi? Üre­ tim güçlerini burjuva ideolojisi ile geliştirm ek istem eleri ve prekapltalist ideolojiyi zorlayarak kapitalist gelişmeye yol açmaya ça­ lışmaları devrim cilik olarak kabul edilebilir. Fakat kapitalist ye­ tiştirirke n başvurulan zorlama emekçi kitlelerin istism a r ve ezilm elerile olmuş, onların demokratik örgütlenmelerine olanak ve­ rilm em iştir. Kapitalistleri kendi aralarında zorla yetiştirm eleri açı­ sından faşizan niteliği de olan b ir düzendi bu aynı zamanda. Daha önemle bilinen bir yeri v a rd ır: Demokratik olmayan merkezî bü­ rokrasi burjuva ideolojisini ithal etm işti. Oysa daha İleri İdeoloji de taşınabilirdi, zincirlem e b ir geçiş şart değildi. J. Türkierin ta­ rihi koşulları yada misyonları, daha ileriye karşı, hatta onu ka­ pamaya yönelikti; o koşullarda İsteseler de demokratik olamaz­ lardı. Bundan çıkan sonuç; devrim cilik diye laisizm ve devletçilik yapılacaktı. Birincisi, devrim adına tam b ir kültür kalıtım ı reddine gidecek; İkincisi de İlkel burjuva birikim inin kaynağı olacaktı, ve halen devletçilik büyük ölçüde artık transfer aracıdır da. Buna dev­ let kapitalizmi demek güçtür. Küçük burjuva devrim cileri uzun y ıl­ lar bu laisizm ve devletçiliği devrim cilik olarak nitelediler. Eği­ tim sistemi ona göre işledi; tarih ona göre yazıldı; hattâ böyle eğitilenlerin bir bölümü kendilerine M arxist b ir biçim de uydurdu. İşte 12 M art’a böyle bir devrim cilikle gelindi. Herhalde bu, nasıl bir devrimci olduklarını .içinde yetiştikleri Türkiye’yi tanı­ mamak idi. Fakat burjuvalar geliştikçe iktidar isteyeceklerdi. Gelişen


burjuva, II. Dünya Savaşından sonra 1950 Mayısında, p re -ka p ita iist İd e o lo jiyi de kullanarak em ekçi k itle le ri (işçi-kö ylü ) de arkaları, a alarak iktid a r oldu. Emekçi k itle le r «düşmanile, düşmanının düşmanına karşı ittifa k yapm ıştı». J. Türk iktidarı b itti; kısaca J. Türkler ta rih sahnesinden ta s fiy e e d ild ile r; kalıntı id eo lo ji süre, geldi, kılık d e ğ iştird i. D. P. ile üretim güçleri daha b ir coşku -ile gelişece kti. Burjuvalar a rtık bürokratik m erke ziye tçile rin him aye, sinden ç ık tıla r ve uluslararası sermaye iliş k ile rin in içine dolaylı değil açıkça doğrudan otu rdu lar: Em peryalist iliş k ile rd i bunlar. Fa. kat bu açıdan C.H.P. de fa rk lı değildi. Bunun iç ve dış ko şu lla rı, nı onlar hazırlam ıştır. 1946-1950 arasında em p e rya listle rle açık 1liş k iy e i. İnönü g irm iş ti. M isso u ri'n in gelm esi b ir sim geydi. Harun son günlerinde sürekli «Hoca konuşalım» diyordu. Bu konuları konuşmak üzere kara rlı olduğum gün Harun öldü. Çok yakından tanıdığım Harun yoksul köylü çocuğu devrim ­ c ilik te k i yanlış yada eksik yanı sezip, tartışm alarla anlayan, son. ra da ortaya koyanlardan b iri idi. Bu onun b ir ç e ş it ta lih s iz liğ i o l. du da. Düşünen, düşünm esini bilen b ir insandı. Som ut gözlem leri, çocukluğundan beri olan yaşamı, onu önceden öğ retilen bazı kav. ramlardan şüphe etm eye, sonra da düşünm eye y ö n e ltti. Yoksul ve kızgın köylü çocuğu m ühendis olacaktı. M atem atik, b ir lo jik yöntem olarak onu pusutlandıracaktı. Ü nive rsitele rde ki öğ reti ile hayattaki toplum sal iliş k ile rin uyuşmazlığını anladı. Somut öne. rile rin i lid e r olarak uygulamaya geçti. Ünlü yürü yüşler ve m i. tin g le rd i bunlar. G iderek öğrenci eylem lerinden iş ç ile r içine ka. rışm anın yeğ olduğunu kabul e tti ve öyle eyledi. Ö ğrenci eylem ­ le ri içinde hastalanm ıştı. Harun a n ti-em p erya list kavganın anttka p ita lis t n ite lik te olm asını kabul e tm iş ti. Aram ızdaki tartışm a la r­ da bu açıkça be liriyord u. Bunun iç in d ir ki, b irç o k arkadaşı ile yol ayırım ına geldi. Ü zerindeki yük artm ıştı artık, ik ili b ir uğraştı bu. 12 M art manevrası sonuçlarıyle Harun doğrulanm ış; fakat doğ­ rulanm a ölümüne sebep olm uştur. G elişm ede bazı n o k ta la r: a) Burjuva ham isi son J. Türk I. İnönü 1968’lerde «T.I.P. b i­ zim asıl düşmanımız» de m işti. (Bu söz yeni de ğild i; J. T ürkler benzer sözleri çok s ö yle m işti önceleri). b) Gelişen burjuvazinin önünde gelişm e sürecinde sınıfsal


engeller çıkmaya başlamıştı. Türkiye'de bunun aşılması gereki­ yordu; üstelik ulusal ve uluslararası seviyede sermaye İlişkileri için bu gerekiyor. Vietnam Savaşını emperyalist dünya kaybetme sürecine girm işti (giderek Nixon doktrini gelecekti). Bunun uzan­ tısı olarak, bugün daha açık görüldüğü gibi, kapitalist ilişkilerin uluslararası seviyede güvenceye alınışı gittikçe yaygınlaşan faşist yöntemleri getirecekti. Bilindiği gibi, «Savaş politikanın başka araçlarla yapılması­ dır». Emperyalist politika İlke olarak önce sözünü ettiğim iz ser­ maye ilişkilerinin bütünselliğini sağlamak amacile yapılır. Bu ba­ zen sıcak bazan soğuk savaş olur; bazen de manevra seviyesinde sonuç alabilir. Tekelci kapitalizm az merkezli oldukça, bu politika çeşitleri, adeta laboratuarda deney niteliği kazanmıştır (eskiden kapitaliz­ min bu niteliği yoktu). Oysa burjuva yöntem teorileri anlatılırken denirdi ki, toplumsal olaylarda deney yapılamaz. İşte 12 M art 1971'den Önce ve sonra gelişen olaylar serma­ ye ilişkilerini sürdürmek, güvenceye almak isteyenlerin Türkiye laboratuarındaki bir deneyidir de. Şüphesiz deney deneycileri ve laboratuarı da etkilem iştir. 12 Martçıların uluslararası koşullarda iktidarlarını istedikleri gibi sürdürme olanağı yoktu. Onun için N. Erim : «Bende arkam­ dakileri güçlü sanıyordum» diyebilm iştir. Harun ulaştığı yer itibarile bu deney alanına girmedi; labo­ ratuar dışında kaldı. Hastalığının ilerlemesinde bu tutumu asıl ro­ lü oynadı. Nitekim bu kitapta okuyacağınız gibi, Harun «Elrom'un öldürüleceğini Hükümet önceden biliyordu» demektedir. Harun'un anlattıkları dışında o olay öncesi meydana gelen bir zengin ço­ cuğun kaçırılması île ilg ili dava vardır ki( sonradan kapatılmıştır) o davanın konusu Harun'un iddiasını desteklemektedir. Nitekim Harun şöylece sonuca geliyor :

«İstanbul’a geldikten sonra öğreniyorum ki, ben içer, deyken karım İstanbul Sıkıyönetim Adlî Müşaviri Turgut Akan’a çıkmış ve kocamı hangi suçla tutuyorsunuz? Sağlığı iyi değil hayatı tehlike söz konusu. Sağlık kurulları ve kli­ nik raporları bu durumu belirtiyor' demiş. Adil Müşavirin cevabı Isa benim Ankara öykümün içyüzünü açıklamaya ye*


tor de artar bile. ‘Ölsün İstiyoruz’ demiş adlî müşavir o eline silah almadı, eğer eline silah alsaydı işini bitirmek çok kolaydı. O bizim için eline silah alanlardan daha teli« İlkeli ve onun için de ölsün istiyoruz. Bu sözler 1972 yılı sonbaharında söylendi. Şu an yıl 1975 ve aylardan Şubat. Benim sağ kolum kesildi ve fa­ kat ölmedim.» Öldüğü gün güzel yüzü ışıklı bir gülüş içinde idî. Çektiği acılarla ağırlaşmış göz kapaklarına rağmen, bi­ linci, yüzündeki tatlı, rahat gülüşe dönüşmüştü. Sanki ümit ettiği gelecek zafer şimdiden simgeleşmiş nesneleşmlşti yüzünde. Sen kalplerdeki nurlar içindesfin! İdris KÜÇÜKÖMER


YAŞAMIMDAN ACI DİLİMLER


Elimde b ir nar çiçeği, Bağdat Caddesinde yürüyorum . Depo durağında dolm uştan indim . Feneryolu’na doğru ile rliyo ru m .Feneryolu’nda kanalizasyon inşaatı var, Bağdat Caddesinden aşağı doğru çukur açılm ış ve çıkan topraklar yolun büyük b ir bölüm ü­ nü kaplamış. Toprakların üstünde hendeğe döşenecek büzler var. Büzlerden birin in üstünde b ir adam oturuyor. Tanıdık gib i bana bakıyor, ama ben çıkaramadım. Adam, büzün üstünden kalktı, yan yan bana doğru geliyor. Gözünü benden hiç ayırmadan ile rle d i ve tam sol yanımdan geçip gidecekken, iki e liyle birden kolum a sarıldı : «Sen Harun değil m isin? Gel bakalım gel gel şöyle gel» dedi. Bacağımda b ir yazlık pantolon, sırtım da kısa kollu b ir göm­ lek, ayağımda sandalet ve elim de boş tom urcuklu b ir nar çiçeği. Etrafım da birkaç kiş i daha b e lird i. Kendilerince vaziyet aldılar. Aralarında b e lk i de en telâşsızı bendim. Kendi aralarında konuş­ tu la r : «Ö bürlerine de söyleyin g e lsin le r*. Kısa b ir süre içinde on k iş i kadar oldular. Feneryolu’nun Bağdat Caddesine bağlandığı sağ köşedeki bahçe duvarının dibindeyiz. Beni kolumdan tutan : «Söyleyin araba gelsin» diye seslendi. Az sonra b ir araba g e lip önümüzde durdu. Arabanın arkası­ na oturtuldum , sağıma ve solum a b ire r görevli oturdu. Beni ilk tutan ise, şoförün yanına oturdu. Her şey o kadar kısa b ir za­ manda oldu kİ. yoldan geçenlerden belki kim se b irin in tutuklan­ dığını farketm edl. Araba hareket e tti, Kadıköy yönüne İlerliyo ru z, öne oturan te ls iz i çalıştırdı. Önce ş ifre g ib i b ir şeyler söyledi, anladığım kad a rıy le kendini ta n ıttı ve hemen ardından :


« ...H e d e f tam am dönüyoruz» dedi. T e lsizi kapadıktan sonra g e ri döndü v e : «... Bey bana ta n ır m ısın H arun’u diye so rm u ş tu . Ben tan ırım d e y in c e p e k inanm adıydı. Daha karşıdan g e lirk e n tanıdım .» B ir sü re s e s s iz lik o id u , sonra sağım da otu ra n g ö r e v li: «Bu n a r çiç e ğ i b ir p a ro la fila n m ıydı? Tanım adığın b iriy le m i buluşacaktın?» dedi. Ben, «Yoo» dedim , sonra solum da oturan söze k a r ı ş t ı : «Çok d in le d im seni, tü rk ü le rd e n bahsediyordun. Saray yolu düz g id e r, ama saray kızı fa k ir evine g itm e z diyord un ,» dedi. Y o l boyu g e n e llik le susu ld u. A ra sıra m anidar b ir kaç söz geç. t i o kadar ve ilk y o lc u lu ğ u m E m niyet M ü d ü rlü ğ ü 'n ü n ü s t katında ta b u tlu ğ u n yanındaki odada b itti.

DİP HÜCREDE DİNLENEN KONSER (!) Beni a ttık la rı oda dar b ir ko rid o ru n sonunda solda. K o rid o ­ ru n sonu is e çay ocağı. M e ş h u r ta b u tlu k la r bu k o rid o ru n sonuna sıra la n m ış. K o rido ru y ü rü yü p ge çerke n ta n ıd ıkla rı görm eye baş­ ladım . -Buradakilerin yaş o rta la m a sı aşağı yukarı y irm i beş civ a ­ rında. T a b u tlu k ta k ile rin h a li perişan. Kaşı gözü şişm e ye n , ayağı patlam ayan yok g ib i. T an ıd ıklarla sessiz küçük h a re k e tle rle se­ lâ m la ş tık . G ö zle r yaptı bu selâm laşm ayı. K aldığım ız oda ik i b u çu k m e tre ye a ltı m e tre -kadar v a r yok. G ece gündüz aynı odanın iç in d e y iz . Bazı g e c e le r y irm i ye d i y irm i s e k iz k iş i oluyo ruz bu kad arcık yerde. Uzanacak b ir y e r d e ğ il, o tu ­ raca k y e r bu lu n m u yo r. H am si is t if i uyukluyoruz. Bana ö y le g e liy o r ki, dünyanın en zor iş le rin d e n b ir i, işke n ­ ce sırasında insandan çıkan s e s le ri ta r if e tm e k tir. H iç b ir ya­ ra tığ ın sesine benzem iyor bu se sle r. H em en h e r gece yarısından so n ra başlayan bu s e s le r yaşa ntım ızın b ir parçası oldu. Bazan b ir b ö ğ ü rtü y ü a n dırıyor, bazan b ir ç ığ lık h ir ho m u rtu , b ir uzun nara g ib i; ama h iç b iri d e ğ il. İnsan gözünü kapasa ve ne rede o ld u ğ u ­ nu unutsa, kendini c in le rin , p e rile rin arasında ya da b ir kâbus dünyasında z a n n e d e b ilir. Ç o k geçm edi a lış tık bu seslere . Gece yarısından sonra bu s e s le r başlayınca bazı g e n ç le r esp ri yapı­ y o rla r :


«K onser başladı» d iy o rla r. Kötü b ir haberi duyuran is te k s iz is te k s iz yapılan b ir e sp ri bu. K o n s e r (!) başlayınca d e rin b ir s e s s iz lik ka p lıyo r odayı. Yüz­ lerde acı b ir te b e ssü m le h e rke s e tra fı g ö zle yip d in liy o r. Bazan birkaç ses b irb irin e karışıyor. B ir acayip koro bu... Ben, burada iş k e n c e le ri a n la ta ca k d e ğ ilim . A n la tm a k istese m b ile ç o k z o r benim iç in . Falakada ayağı patlam ış ve ayak kem iği açığa ç ık m ış genç in san la rın yü z ifa d e le rin i, acıya da yan ışlarını; ne le r d ü şü n d ü k le rin i anlatm ak k o la y d e ğ il. H a ka re tle r pek konu­ şu lm u yo r, falaka da ö yle . N asıl e le k trik v e rild iğ i, c o p la rın nasıl ku lla n ıld ığ ı a n la tılıy o r bazan. K ızlara da benzer ş e y le r y a p ıyo rla r­ m ış. İnsan kâbus gördüğüne in a n sa daha rah at olacak. Nerede ne zam an b ite c e ğ i b e lli olm ayan b ir b e kle yiş iç in d e y iz . Arada b ir b irim iz in adı ça ğ ırılıyo r. A dı ça ğ ırıla n b ir başka heyecanlanıyor, çağırılm ayan b ir başka h ü zü n le n iyo r. Ç ağrıisan b ir tü rlü , çağrrlm asan b ir tü rlü . "Bekliyoruz. İşke n ce ye gidecek âdâm deposu gibi bizim b ö lü m . Fakat in ­ sanın ü stü n ya ra tık olduğuna b ir kere daha in a n ıyo ru m h e r ge­ çen gün. İnsan kolay tü k e n m iy o r. Ş a rtla r ne o lu rs a o lsu n insan g ü lü y o r arasıra. B ir gün, b ir g ö re v li odam ızın kapısında b e lird i. Ş öyle durup e tra fı süzdü. Odanın için d e çep eçe vre otu rm u ş ve duvara yaslan­ m ışız. Kapının eşiğind e ayakta duran g ö re v li sırayla so ru sorm a­ ya b a ş la d ı: «Sen hangi okuldansın?» «H ukuk fa kü lte si.» «Suçun ne senin?» «Suçum fila n yok.» « V a rd ır vardır... De bakalım hele suçun ne?» «B ilm iyo ru m .» « B ilirs in , b ilirs in .» Kısa b ir se ssizlik. Soruya cevap v e rilm e d i. «S öyle bakalım , sen hangi okuldansın?» «T eknik Ü niversite.» «S enin suçun ne?» «B ilm iyo rum .» « B ilirs in , b ilirs in ...» Başka b irin e dönerek :


«Sen hangi okuldansın? Sende m i suçunu bilm iyorsun?» «Çapa Ö ğretm en O kulundanım . Suçum fila n yok.» Kapıda duran g ö re vli, herkese önce hangi okuldan olduğunu sonra da suçunun ne olduğunu soruyordu. Bugün gibi ha tırlıyo rum . Y e din ci k işiye aynı soruyu sord u : «Sen hangi okuldansın?» Tanımadığımız bu genç cevap v e r d i: «Ben okuldan değilim ?» «O kulu mu bıraktın? Yoksa sen i okuldan a ttıla r mı?» Y irm ib e ş yaşlarındaki esm er d e likan lı ezile büzüle cevap v e r­ di : «Benim okumam yazmam yok.» «Okuman yazman yok da burada ne işin var?» G ö re vli bu sö zle ri biraz da kızgın b ir ses to n u yla s ö yle m işti. Odada ağır b ir se ssizlik o ld u . G örevli kırdığı potu kavrar gi. bi oldu, başka soru fila n aradı bulam adı ve dönüp g itti. «Okuman yazman yok da bıırda ne işin var?» sorusunu öy. le b ir ses tonuyla sorm u ştu ki, sanki cüm lenin sonu s ö y le y d i: «...O kum an yazman yoksa sen ya n lış ge lm işsin. Biz, okur yazarla n topluyoruz.» G örevli kapıdan kaybolur olm az odayı b ir gü lm e d ir aldı. Ne zaman bu olayı tıa tırla sam : «12 m art dönem ini en iyi anlatan olay» de rim ¡çimden. G ecenin ile rle m iş b ir saati. Odamızın için d e ayak basacak yer kalm adığı İçin, birazım ız odanın önündeki koridorda kalıyoruz. Ko­ rid oru n çıkış bölüm ü nöbetçi do lu . N ö b e tçile r akşam sekizde a lı­ y o rla r nöbeti, sabah sekize kadar. Sabah sekizde alanlar ise, ak­ şam sekize kadar nöbet tu tu y o rla r. O nlarınki de stkıcı b ir iş o l­ m alı ki arasıra g ö za ltın d a kile rie konuşm ak ihtiyacını du yuyo rla r. Y ine böyle b ir konuşma var. A rasıra kesilen, arasıra devam eden b ir konuşma. Derken m em urlardan beni tanıyan b iri, bana dönerek : «Sen m ühendis adamsın, ne karışırsın bunlara da g e lirs in buralara?» dedi. Ben, biraz durdum ne dem eli diye düşündüm , o ü ste le d i : «Doğru d ü rü st çalışsan olm az mı?» Ben, fazla düşünm eden : «Olmaz» dedim . «Olmaz ha?» Y a nındakilere d ö n e re k : «G örüyor musunuz o l­


mazm ış. Olmazsa g e lirs in iş te buraya.» Ben, çaresiz konuştum «Demem o k i, namustu m üh en dislik yapmaya im kân yok.» «Neden yokm uş? Sizin n iy e tin iz bozuk.» «Bak anlatayım.» dedim . Dedim ama, ne anlatacağım ı hemen k e stire m e d im . Sonra başımdan geçen, daha doğrusu tanığı o ld u ­ ğum b ir olayı anlatm aya başladım. «B irgün s ta jy e r olarak çalıştığım bîr su g e tirm e inşaatında n e le r öğrendim b iliy o r m usun? Bir şehre su g e tirm e k için açılan b îr hendekte kaç tü rlü hile ya p ıla b ilir? Hani su bo rularının döşe­ neceği hendek. İnşaatı yapan m üteahhit, kazdığı top rağ ın parası­ nı a lır. Bu para toprağın m iktarına ve cin sin e göre azalır çoğalır. M eselâ hendek yum uşak to p ra kta açılm ışsa parası başkadır, ka­ yalık b ir arazide açılm ışsa başkadır. Hele küskü lü k topraksa para epey dolgundur. İşin kuralı bu. Fakat gel gör ki, hendeği esas d e rin liğ in d e n az kazarlar, tam kazdık diye para a lırla r. Hendeği dar açarlar, geniş açmış gibi para a lırla r. Yum uşak top rak kazar­ lar, kayalık toprak diye para alırlar. Biraz kayalı ya da sertçe toprağı kazarlar, küskülük to p ra k parası alırlar. Yum uşak toprağı m akinayla kenara atıp, kü skü lü k topraktı diye d e vle tte n alması gereken paranın on m is lin i alanları b ilirim . Böyle iş le re göz yum ­ mayan m ühendisi süre rle r. Y e rin e gelen daha fazlasını öder m ü­ teahhide. Bir hendek kazmada bu kadar hile oluyor, öte sini sen düşün. Ş im di d iye lim ki, ben nam uslu iş yapacağım, iş alm ak için ihaleye girm em gerek. İhalede fiyatı fazla kırsam , zarar ederim . Az kırsam , iş bana kalmaz. B iliyo ru m ki d iğ e rle ri h ile yapıyor, ona göre fiy a t kırıyor. Ben. onlardan fazla kırarsam ya ben de hile yapacağım , yahut b irin ci iş te iftâs edip batacağım. Sözün kısası namuslu iş yapabilm ek o kadar ko la y değil. Bu­ günkü iş adam larım ızın çoğu böyle yükünü tu tm u ş tu r. Kim i to p ­ rak ha rfiyatınd an vurdu parayı, kim i de m ir ve çim entodan.» Ben, sözümü burada b itird im . Öyle dalm ışız ki konuya, ben nerede olduğum u unutm uştum . G ö re vlile r bizim başım ızda nö­ betçi olduklarını unutm uşlar. Sanki b ir kahvede d e rtle şe n vatan­ daşlar oluve rm işiz. Gecenin dördü mü nedir? Fakat b iz dalm ışız m e m le k e t konularına, zaman fila n umurumuzda d e ğ il.


Benim sözüm «Kim i to p ra k hafriyatından vurdu parayı, k i­ m i d e m ir ve çim entodan» diye b itin c e , karşım daki : «Ö yleyse Önce o h e rifle ri tem izlem e k lâzım» dem esin mi? Ben de odadakiieri g ö stere re k : «İşte bu arkadaşların hepsi böyie b ir şe y le r yapıyorlardı» de­ yive rd im . Hemen uyanıverdik, b iz de, sohbet eden p o lis de. Y e­ rim iz konum um uz başkaydı. Kısa b ir se ssizlik oldu. Peşinden d i­ ğ e r b ir nöbetçi s e rt b ir s e s le : «Y eter a rtık kesin bu konuşm ayı» dedi. KO NUŞM A BİTTİ İste ksiz başladığım konuşm a orada b itti. Ertesi gece saat on ik iy i g e ç m iş ti k i : «Harun nerde Harun?» d iye se sle r duydum. Beni ça ğ ırıyo r­ la rd ı. K alkıp koridora çıktım . «Neyin varsa al gel» d e d ile r. S andaletleri ayağıma takıp yü­ rüdüm . Bir kom ser ve yanında b irka ç m em ur tab u tlu kla rın önünde d u ru yo rla rd ı. Ben, yaklaşırken k o m s e r: «A tın şunu içeri» dedi. Y anındakiler alçak sesle : «Efendim orası dolu» d e d ile r. «Şu öbürüne atın.» «Efendim orası da dolu». «Şurdaki de dolu mu?» «Efendim orda da var..» K om ser biraz susup beni iyice süzdü. «Hadi dön g it yerine. Bir daha hiç kim se yle konuşm ayacak­ sın, anlaşıldı mı. hiç kim seyle» dedi. Ben : «Anladım » deyip eski odama yürüdüm . Gece saat iki civarı. Oda kapımızda b iri b e lir d i: «Hadi toplanın gidiyorsunuz» dedi. H epim iz davrandık. Bir ses duydum . «Harun sen kal!» Kaldım . Tatsız oldu doğrusu. Konser verm e sırası b e lki de bana geldi dedim kendi kendim e. A rkadaşlar gidince odanın dö rt duvarı daha soğuk g e ld i. B ir süre sessiz bekledim . K onser benim m i? değil m i diye beklem enin m anasızlığına hükm ederek yatıp uyu­ maya k a ra r verdim . Odanın b ir köşesine kıvrıldım . U yum uşum .


Birtakım seslerle uyandığımda saat sabahın yedibuçuğu idî. İki defa bu kadar uzun uyumuşum. Geçe giden arkadaşlar geri ge ld ile r. On­ ları m üteferrikaya götürm üşler, sabaha kadar orada kalmışlar. Hiç uyumamışlar. Bizimle sohbet eden po lisi bir daha hiç görmedim... KAHVALTI ETTİK Odamızın nüfusu her gün değişiyor. Bir gece diğer arkadaş­ ları alıp götürdüler. Odada üç kişi kaldık. Çapa Öğretmen Okulun­ dan A li Kırmıztçİçek, Teknik Üniversiteden M etin Eşrefoğlu ve ben. Gecenin geç saatinde -her birim iz b ir köşeye büzülüp kal­ mışız. Sabah b ir sesle uyandım : «Geçin ulan beri tarafa.» Odamıza iri kıyım biri girm iş, ar. kadaşları tekm eliyordu. Ben, henüz uyanmış ve başımı kaldırm ış­ tım ki, adam e lle riyle saçımdan yakaladı ve beni çekip kaldırdı. Bir yandan saçımı çekiyor, b ir yandan bacaklarımı tekm eliyordu* Bu ara : «Geç ulan beri tarafa geç» diye bağırıyordu. Odanın öbür ucuna yığdı bizi. «Burada duracaksınız» dedi ve g itti. Üçümüz de biraz tekme yem iştik, fa k a t, burada yapılan işkencelerin yanında beş on tek­ me hiç bir şey değildi. Onun için dayak yedik demek bile ayıptı. N itekim arkadaşlardan b i r i : «Bu yemekten sayılmaz, kahvaltı ettik» dedi, ö b ü rü : «Evet, sabah kalvaltısı tamamdır» dedi ve ilâve e t t i : «İtoğ. lu it ısıracağı yeri nasıl da biliyor.» Acıyan bacaklarımızı açtrk, kem ik üstüne rastlayan yerler m orarm ıştı ve bazı yerlerden kan sızıyordu. BİZE BENZEMEYEN BİRİ, KÖYLÜ MEHMET Odamızda hiç birim ize benzemeyen biri var. Şaşkın ve sin­ m iş b ir halde sessiz sessiz oturuyor. Ö nceleri pek dikkatim izi çekm edi. Sonradan dikkat edince gördük kİ, çok sıkılıyor. Burası her yanıyla ve her şeyiyle onun dünyasının ve hatta aklının sı­ nırlarının dışında bir yer olm alıydı. Çok korkmuş. Bir fıayli döv­ m üşler de. Adını sorduk M ehm et’miş. S iliv ri’nin b ir köyünden ol­


duğunu da söyleyince adı kaldı Köylü Mehmet. Yemek saatleri geldiğinde, daha doğrusu bir memur çıkıp dar «Hadi ne istiyorsunuz söyleyin, yiyecek alacağız» dediği vakitle r, biraz para toplanıyor ve b ir liste yapılıyor. Seklz-on tane ekmek ,on tane ayran, yarım kilo zeytin, bir kilo peynir... Ve ben­ zerleri. Parası olmayanlar gelen yiyeceklerden yiyorlardı. Mehmet ilk defa böyle bir yemek sırasında dikkatimizi çekti. Yiyecekler geldi, ortaya kondu, herkes bir kenarda yemeye koyuldu. Fakat Köylü Mehmet gelmiyor yemeğe. «Gel kardeş, yemeğe gelsene» dedik. «Yok, filan» gibi bir şeyler dedi. Hemen herkes gelmesi için b ir şeyler söyleyince, yanaşıp sofraya uzandı. Hikâyesini öğrendik sonra. Mehmet fakir bir köylü. Ne «hü­ kümet işleri» ilgilendiriyor onu, ne «devlet.» O evlenirken yap­ tığı borcu nasıl ödeyeceğini düşünüyor. Fakat gel gör ki, günün birinde köydeki evine iki m isafir gelmiş. Gelenler iki gençmiş. Uzatmayalım, Mehmet’i ihbar etm işler. Anarşistleri saklıyor, diye. M ehm et’i Önce jandarma yakalamış. «Söyle bakalım 'kimleri sakladın?» diye basmışlar sopayı. M ehm et önce karşı koyacak gibi olmuş, fakat bu kez bir kürek sapıyla dövmüşler Mehmet'i. Kürek sapı kırılmış. Sonra... Sonra Mehm et soluğu burada almış. Sakladıkları da kim, İstanbul’dan tanıdığı iki köfteci imiş. Mehmet, sofraya katılıyor artık. Fakat neşesi yine yok. Ba­ zı gençler onun mahzunluğunu gördükçe takılıyorlar hafiften «Bak senin suçun benim kinin aynı. Sen de iki kişiyi sakladın ben de. Hiç korkma on seneyle kurtarırız.» Köylü, bunları duyun­ ca inanmak inanmamak arası bir tereddüt geçiriyor. Fakat söyle­ yenler çok ciddî söylüyorlar bu sözleri. Çok üzüldüğünü her ha­ linden belli ediyor. Gençler bu kez şaka yaptıklarını anlatmaya uğraşıyorlar, fakat faydasız. M ehm et’in neşesi bir türlü gelm iyor geri. Bir an bile gülmüyor yüzü. Takılmalar ve Mehmet’in bu ha­ lı uzayıp gidiyor. Bir gün ben konuştum kendisiyle. «Korkma hiç b ir şey olmaz, birkaç gün sonra seni b ıra k ır^ r gidersin evine canını sıkma bakalım şimdi» dedim. İnanır gibi oldu bir an, gözleri ışıdı. Belki o ara köyüne kadar g itti geldi. Ka­ rışım ve iki çocuğunu düşündü, mutluydu. Fakat uzun sürmedi bu sevinç.


Arasıra M ehm et’e soruyoruz. «Mehmet, bak burada beraber yiyip içiyoruz, günün birinde, buradan çıkınca sizin köye gelsek bize b ir çay ısm arlarsın tabiî.» «Yok yok yok yok ben yokum bu işlerde» diye cevabı ya­ p ıştırıyor. «Bir iş fila n yok, sana m isa fir gelm işiz, b ir çay...» «Yok diyor Mehmet. «Tanımam bile.» «Sen kahvede otururken biz g e lir senin masana otururuz. Kalkıp gidecek m isin yani?» «Hemen kalkar giderim .» Tutukevinde birin in m orali bozulunca koğuş b ir m atem e bürü­ nüyor sanki. Onun için tu tu klu lu k tecrübesi olanlar hemen durumu düzeltm eye çalışırlar. M ehm et'in m oralinin bozuk olması tek ba­ şına çok şey değil. Fakat, b e lli ölçüde yansıyor herkese. Herkesin kafasında binbîr soru var. Ü stelik işkence örnekleri içinde ve fe ry a tla r arasındaytz. S ürekli gülmez ağlamaz b ir yüz görmek zaten ağır olan şartları daha da ağırlaştırıyor. B ir gün ben kızdım M ehm et'e: «Gel bakalım M ehm et, sana bir şey söylem ek istiyorum » de­ dim. «Ne diyeceksin?» dedi. «Bak delikanlı adamsın, yiğ itsin . Ben, sana doğruyu söyleye­ ceğim . sen de aidırmıyacaksın. Yok eğer korkacaksan falan hiç söylem iyeyîm dedim. Büyük b ir merakla «Söyle söyle» dedi. «Bak şim di bu işle r senin bildiğin gibi değil. Seni köyün kah­ vesinden alm ışlar. Yani bütün köy senin içeri düştüğünü biliyor. Önce şunu bilm e lisin , seni biri ihbar etm iş. Kim etm iş onu ben bilm em . Ama köyde senin b ir düşmanın var, bu bir.» M ehm et hak verdi bu söze ve gözlerini kısarak düşündü. San­ ki köyündeki düşmanlarım geçiriyordu aklından. Bern konuşmamı sürdürdüm : «Adam olmak kolay değil, adam olanın düşmanı olur. Düşmanı olanın dostu da olm alı. Yoksa paçayı kurtaramazsın. Bur-' da gördüklerin b irb irle rin e d o s t davranıyorlar, neden? Çünkü düş­ manımız var. Sadece sen d e ğ il, biz de düşman sahibiyiz.


Şimdi dönelim senin meseleye. Bilesin ki artık sen eski Meh­ m et değilsin. Senin köydeki adın kom üniste çıktı arkadaş. Genç adamsın, başına gelecekleri bilesin diye 9öyluyorum . Sen köy kahvesine g ittiğ in zaman senin masana kimse oturm ayabilir Hatta selâm vermeye çekinenler bile olur.» Mehmet tekrar köyüne kadar g itti. Yüzünü derin b ir hüzün kapladı. Tarifsiz acılar içindeydi. Benim ona kızmam da bu yüzden­ di zaten. Yapılı güçlü kuvvetli bu genç adam yıkılm ış, yığılıp kal­ m ıştı yanımızda. Onun bu hail gençlerin m oralini de etkiliyordu. «Mehmet» dedim. «Bir şey daha var kİ söylem ek bile iste ­ m iyorum . İstersen söyliyeyim , ama pek iyi b ir ihtim al değil.» Ne o lu r söyle dercesine yüzüme baktı. Ben, «Belki de kaynanan, ben bu komüniste kızımı verm em deyip, kızını geri bile alabilir. Sen buraya gelince çok şey de ğişti anlıyor musun? dedrm. Dedim demesine ama demez olaymışım. Yere çöm elm iş kar­ şılıklı oturuyorduk ben bu sözleri der demez. M ehm et s ırt üstü düşüverdi. Sanki ben ona herhangi bir söz dem em işim de, b ir gürz ile kafasına vuruverm işim gibi oldu. Vakit öğle, odamız ba-, sık tavanlı b ir çatı, yaz güneşi tepemizde. Fakat M ehm et üşüyo­ rum diye tutturdu. Ben, zor şartları biraz anlasın istiyordum ama, bu kadar değil doğrusu. Adam eridi tükendi, son kıvılcım ı da ben çaktım üstelik. Kendimi hatalı ve hatta suçlu hissediyorum . A k­ şam oldu M ehm et hâlâ düştüğü yerde, yeme içme yok. Zar zor çayla aspirin iç ird ik . Uzatmayalım M ehm et oldu bir ulu hasta. Yem iyor, içm iyor ve konuşmuyor, upuzun yatıyor. İkinci günün akşamı doğruldu yat­ tığ ı yerden. Hiç unutmam ilk sözleri şu oldu: «Yassıada'dakiler bile çıktı, biz mi çıkmıyacağız burdan? Ne olacaksa olsun.» Mehmet rahattı artık. Ü ste lik akıl yürütm eye başladı: «Peki biz şimdi burada sözleşsek, ben on kişiye silah ver­ dim desem o on kişinin her biri de onar kişinin adını verse, yani h e r tutulan on kişinin adım söylese, İstanbul'u buraya yığsak, ne ■olur o zaman?» M ehm et'e gençler bazan b ir şeyler anlatıyor. Bltmok tü ­


kenmek bilmeyen zaman içinde hep aynı şeyler konuşulmuyor. Gençler bazan ciddî b ir şeyler anlatmak istiyo rla r M ehm et'e, ba­ zan da takılıyorlar . Örneğin Am erika’nın em peryalist olduğunu ve bizi soydu­ ğunu anlatıyorlar önce. Sonra «İşte biz Am erika’ya karşıyız ve onun için böyle dövüşüyoruz. Yani biz böyle bir araya gelmişiz ve anti-em peryallst bir te şkilâ t olmuşuz. Sen bizim teşkilâta gi­ re r misin?» «Olur girerim.» «Bak biz anti-em peryalistiz, bunu hiç unutmayacağız tamam mı?» «Sizin şirkete mi gireyim yani?» «Tamam...» «Peki biz neymişim? Bir de sen söyle bakalım...» «O senin dediğindeniz.» Anti-em peryalist kelim esini b ir türlü söyliyem edi Mehmet. Beni tutulduğumun onbirinci günü Selim iye'ye oradan da M altepe tutukevine şevkettiler. M ehm et’i b ir daha görmedim. Sonra öğrendim ki, onu da Selim iye’ye nakletm işler ve gözaltı sü­ resi bir ayı doldururken bırakmışlar.

DİLEKÇELER MÜCADELESİ Maltepe Cezaevine naklim sonrası b ir rahatlama oldu. A r­ kadaşlarla buluşmak beni sevindirdi. Günde b ir saat de olsa ar­ tık bahçeye çıkıyorduk. Sevincimin en büyük nedeni ise davanın yakında başlayacağına olan umudumuzdu. Fakat, çok bir zaman geçmeden tutukluluk halimizin deva­ mına dair «aynı kalıptan çıkmış» kararlar bize iletilm eye başla­ dı. A rtık, ayın belli günlerinde benzeri kararları tebellüğ eder olm uştuk. Tabiî buna karşılık te k mücadele aracımız dilekçelerdi. Biz de kendi özel durumlarımızı öne sürerek taleplerde bulunuyorduk. Davanın başlaması halinde serbest bırakılacağımıza ilişkin umudumuz tam olduğu için esas isteğim iz davanın başlamastydı. Fakat, ayda b ir k liş e halinde gelen dava başlangıcını geri


bırakan mahkeme kararları bir yandan bu umudumuzu kırıyor, b ir yandan da sıhhatini açısından ciddî kaygıların doğmasına ne­ den oluyordu. 20 - 30 dilekçe, cevabı gidip geldi bu ara. Örnek olması için* bu dilekçelerden ve cevaplardan bazılarını aşağıya aynen alıyo­ ruz. 28.9.971 Sayı 1971/103 - 284 - 436 NÇ. Konu : Harun Karadeniz A skerî Ceza ve Tutukevi Komutanlığı Kartal/M altepe

İlgi: a) 22. 9. 1971 gün ve 1971/103 - 284 - 436 NÇ sayılı ya­ zımız. b) As. Ceza ve Tutukevi Komutanlığının 2 8 /9 . 1971 tari 3921 _ 1745 - 71 sayılı yazısına bağlı 27. 9. 1971 ta rih li dilekçe. M üteaddit defalar tu tu klu lu k halinin kaldırılması yolunda ta­ le p le ri reddedilm iş ve bu red işlem leri üzerine yaptığı itirazları da görevli As. mahkemelerce tasvip olunmamış tutuklu Harun Ka­ radeniz. ilk i b) yazıya bağlı olarak gelen dilekçesiyle, 3 No.'lu As. Mahkeme tarafından vaki 23.9.1971 tarih ve 71/3109-34 No.'lu red kararına değinerek, bu defa da As. Savcılıkça re ’sen tahliye edilm esini istem ektedir. 3 No.'lu As. Mahkemenin 23.9.1971 ta rih li kararında, (sanı­ ğın hastalığı konusunu infaz makamları olarak Sıkıyönetim Ko­ mutanlığı ve As. Savcılığını ilg ile n d ird iğ i) şeklinde ifadeler kul. (anılarak. (2 No.’lu A. Mahkemece vaki red kararında kanuna ay­ kırı cih et bulunmadığı yönünden bu karara -karşı itirazın va rit Ol­ madığına ve reddine) işaret edildiği görülm ekteyse de, bu konu­ daki b ir tahliyenin (infaza taallûk e ttiğ i) şeklindeki görüşe iştirak edilem em ektedir. Zira, tu tu klu sanık hakkında, henüz b ir hüküm tesis edilm em iş ve ceza İnfazına geçilm em iştir. Bu itibarla da, tutuklu sanık bakımından infaz mevcut olduğu söylenemez. Kaldı ki, sanığın daha evvel yaptığı müracaat üzerine, il­ gi a )’daki yazıyla (halihazır sıhhî durumunun tayin ve te sb iti, te ­ davisinin Türkiye dahilinde kabil olup olmadığı, bilhassa, tedavi


iç in İngiltere'ye gidişinde fayda ve zaruret bulunup bulunmadı­ ğının tesbitt, gerekiyorsa tedaviye alınması için b ir As. hastane­ ye şevki) hususu, Sıkıyönetim Komutanlığı ve As. Ceza ve Tu­ tukevi Komutanlığına arzedilm iştir. Tutuklu sanıkların hastalık sebebiyle ta h liye le rin i mümkün kılan mevzuat mevcut olmadığı kadar Harun Karadeniz’in re'sen tahliyesini mucip cihet bulunmadığı da gözönünde tutularak. A s . Savcılıkça, bu konuda yapılacak bir işlem bulunmamaktadır. Keyfiyetin böylece sanığa tebliğine ve gereğini arzederim. Nevzat,Çizmeci Hakim Yarbay Yrd. As. Savcı T.C. SIKIYÖNETİM KOMUTANLIĞI ADLİ MÜŞAVİRLİĞİ İstanbul Özü Kanser hastalığım sebebiyle tahliye ve 1971/273 sa. 71lı yazınız hakkında. Tamamen hayalî ve asılsız b ir iddia ile tutuklu bulunuyo­ rum. Hastalığım nedeniyle yaptığım bütün tahliye taleplerim red­ dedildi. 3. Sıkıyönetim mahkemesi «infaz savcılığı ilg ile n ir» dediği halde; savcılığınız, «hükümlü olmadığım» nedeniyle mahkemenin kararını hatalı olarak niteledi. Savcılığınız, öteden beri oyalama, usuli bahaneler bulma ve başka tarafa havale etme gibi yollarla sorum luluktan kaçmak is­ tem ektedir. Son olarak da benim hastaneye gitm em istenm iştir. Beni hastahaneye sevketm ek için; elim deki raporlar incelenmiş ve yetersiz mi görülm üştür? Beni hastahaneye sevketmek sadece b ir oyalama olabilir. Bizzat Sıkıyönetim Komutanının imzasını ta ­ nıyan 1971/273 numaralı ve 5-10-1971 ta rih li yazının tam altı gün gecikme ile 11-10-1971 tarihinde tarafıma te b liğ i bende bu inan­ c ı doğurmuştur. Öte yandan elim deki raporlar incelendiğinde du­ rum um açıkça ortaya çıkmaktadır. Tekrar belirtiyorum

Çapa II. Cerrahi kliniğinde 30-3-971


ta rih ve 56811 sayılı raporda b e lirtild iğ i gibi, o zaman «bir nohut cesam etinde olan tümör» çevreye doğru yayılarak büyümüştür. Bu büyüme doktor raporuna ihtiyaç olmaksızın çıplak gözle gö­ rü lü r durumdadır. Hastalığın bundan sonraki seyri ise, (gerekli am eliyat ve te ­ davi geç kaldığında) kolumun kesilm esi sonucunu doğurabileceği gibi ciğerim e sıçrayarak ÖLÜMÜME yol açabilecektir. M evcut hapishane şartları da (susuzluk, pislik, tahta kuruları ve pis hava) ciğ e rle rim i zayıf düşürecek ve hastalığın ilerlem esine yardımcı olacaktır. D ört ayı aşkın b ir süredir, tamamen hayali ve asılsız b ir id­ dia ile beni tutuklatan Savcılığınız, Tıp bilim inin raporları karşı­ sında sorum ludur. Sağlığımda belirm iş ve belirecek her tü rlü kö­ tü gelişmeden sorumlu olanlara karşı her tü rlü kanun? yoldan hakkımı arayacağım. Hastalık nedeniyle tah liye kanser için olmuyorsa; pek merak ediyorum hangi hastalık için söz konusudur?. Yine tahliyem i talep ediyorum . Saygılarımla. Harun Karadeniz 15-10-1973 T. C. SIKIYÖNETİM KOMUTANLIĞI 3 NOLU ASKERİ ■MAHKEMESİ S elim iye İstanbul 19.10.1971 KAYIT No. : 971 . 3115 ESAS No. : 971 . 32 KARAR No. 971 KARAR Türk m ille ti adına yargılama yapıp hüküm vermeye yetkili* Sıkıyönetim K.ltğı 3 numaralı As. Mahkemesi, 353 sayılı kanunun 2. maddesi uyarınca BAŞKAN Top. Al. Turgut Bozkurt (941 - 73). ÜYE

Hâk. Yarbay Coşkun Dündar (053 - B - 31).

ÜYE : Hâk: Kd. Bnb. M uzeffer Bostancı (955 - 3)den m üteşekkil mahkeme heyeti, tutanakta Gönül Burdur hazır olduk­


ları halde : T.C.K.’nun 141. maddesini ihlâlden sanık ve tutuklu Harun Karadeniz'in tahliye isteğini muhtevi 15.10.1971 ta rih li d i­ lekçesi As. Savcılığın 18.10 1971 ta rih li derkenar tale p namesi ile mahkememize tevdi edilm iş olmakla bu hususta karar ittihazı için mahsus mahalde toplanıldı. Sanığın tahliye hususundaki dilekçesi okundu. Hasta ol­ duğundan bahisle tahliyesi isteği görüldü. Dava dosyası te tkik olundu. Gereği görüşüldü : Sanığa isnat olunan suçun vasıf ve ma­ hiyeti, tutuklanması sebepleri, tutuklulukta geçirdiği süre gözönüne alındıkta henüz tutuklam a sebepleri zail olmadığından tah­ liyesi hususundaki talebinin reddine 353 sayılı kanunun 75. mad­ desi gereğince oy b irliğ i iie karar verildi. 19.10.1971 «KARILARINIZLA YATMAYIN» Maltepe Askerî Ceza ve Tutukevine vardığım zaman beni bodrum katındaki koğuşa attılar. Bu koğuşta bazı devrim ci genç­ ler, bazı âdi suçlular ve b ir de Ereğli D em ir-Ç elik’te Ayşe Fırı­ nına sabotajdan sanık onbeş kadar işçi vardı. Sonradan Solmazer de bu koğuşa geldi. Koğuşta radyo var. Haber dinliyoruz. Tam o günlerde hükü­ m et haşhaş ekim ini yasakladı ve radyonun bütün haber bülten­ lerinde haşhaş ekim inin yasaklandığına ilişkin hüküm et b ild irisi okunuyor. Bu b ild iri içinde haşhaş ekicisi -köylüye Amerikan Hüküm etinin tazm inat vereceği ve köylünün zarar görmeyeceği ifade ediliyor. Herkes bir ayrı yönden kizıyor bu b ild iriye . En çok kızanımız ise Ereğli'den b ir işçi. «Demek ki Amerika, bu gece karılarınızla yatmayacaksınız dese, yatmıyacağız. Ulan şu işe bak be» diyor ve başka b ir şey dem iyor. Her b ild iri okunuşunda bu sözü söylüyor. A rtık öyle ol­ du ki, radyo b ild iriyi okumaya başlayınca bütün gözler ona ç e v rili­ yo r ve o : «Ulan demek ki Am erika, bu gece karılarınızla yatmıyacaksınız dese yatmıyacağız.» Bunu diyen işçi sendikaları tem silcisi 40 - 45 yaşlarında ve koğuşumuzun yaşlılarındandı.


Koğuşumuzda oldukça serbestiz. Daha doğrusu Emniyet Mü­ dürlüğü ve benzeri yerlere göre daha rahatız. Hiç değilse ken. dİ aramızda konuşuyoruz. Ulaş Bardakçı’yı burada tanıdım . Çok •olaya katılmış, fakat son derece mütevazi ve İddiasız, içi dışı ay-ı nı samimî b ir arkadaş. Bir akşam: «Kellemizi istiyorlar» dedi. Bunu dediği an bile neşeliydi, hayat doluydu. «Kolay olmaz bu iş» dedim. Gerçi Ulaş, çok olayda vardı, öze llik le de İsrail Konsolosunun kaçırılma davası önem liydi. Fa­ kat davalar bitene kadar şartların değişeceğine İnanıyordum. Onun için de «Kolay olmaz o iş» dedim. Bir gece, Solmazer'le şundan bundan konuşurken, Ulaş ba­ z ı arkadaşlarla gülüp oynuyordu. Bu onun tabiî neşeli 'hallerinden b iriyd i. Solmazer onları göstererek : «Dünyanın farkında de ğ ille r bunlar» dedi. «Bir yabancı dev­ le tin konsolosu kaçırılmış ve sonra öldürürlmüş. Bunlar kurtu l­ maz. Yabancı devletlere karşı bunları feda ederler.» Ranzaların üstünde karşılıklı oturmuşuz ve Solmazer bun­ ları söylüyor. Kendi aramızda konuşuyoruz, başka kimse duymu­ y o r bizi. Dikkatle yüzüne baktım Solmazer'ln. Son derece ciddî idi. 27 Mayıs sonrasında devletin bazı kuruluşlarında bulunmuş bu tür işleri bilen biri söylüyordu bunları. «İçime b ir sızı düştü» denir ya hani, bana da öyle oldu. Hapiste gülmek zordur, Ulaş, kolay başarıyordu bu işi. Çok az olaya karışmış, ya da hiç karış­ mamış k iş ile r bitkin bir halde susarlarken, Ulaş'ın bu rahatlığı huzur veriyordu insana. Solmazer'le aramızda geçen yukarki konuşmamdan birkaç ak­ şam sonraydı. Koğuşta uluorta b ir konuşma var. Konusu siyasi p o lis teşkilâtları. Herkes b ir şeyler söylüyor. C lA ’dan, MİT’den bahsediliyor. Haber alma değerlendirme ve benzeri faa liye tler ta rtışılıyo r. Konuşanlar biraz küçümsüyorlar gibi g e ld i bana bu örgüt­ le ri. Ben


«O kadar küçümsememek lâzım bu örgütleri, öze llikle ha­ ber alma konusunda hayli ile rile r benim anladığım» dedim. O zamana kadar pek söze karışm am ıştım , tartışm acılar pek ka­ bullenm ediler bunu «Yok canım» deyip ke stile r. Bu arada Solmazer söze karıştı : «Çocuklar siz MİT'i pek kenara atmayın bu iş pek sizin b il­ diğiniz gibi değil» dedi. Gençler cevap v e r d ile r : «O kadar değil, pek b ir şeyden haberleri yok.» G ençlerin bu cevabı Solmazer'i kızdırdı. «Siz b iliy o r musunuz ki Elrom'un kaçırılacağını hüküm et se­ kiz gün evvelden biliyordu.» «Yok canım» dediler gençler. «Sekiz gün evvelden biliyordu sekiz, siz ne sanıyorsunuz?»

TARTIŞMA KESİLDİ Gençler pek ihtim al verm e diler hükümetin bildiğine. Fakat Solmazer s in irli ve son derece ciddi idi. Tartışma kesildi. Doğrusu huzurum kaçtı, hapiste ne kadar huzurum varsa o da kaçtı demek istiyorum . B ir süre ile ri geri düşündüm. Solmazer bu sözü niye söylesin? Solmazer, bu sözü o an uydurmadı ya, bu işin daha önce konuşulmuş olması gerekir en azından. Ya bu söz doğruysa, o zaman bu gençlerin günahı ne? Oyun büyük çapta dö­ nüyor, ama gençler idama gidiyor. Daha bir ik i gün evvel Solma­ zer bunlar İçin «Dünyanın farkında de ğ ille r, kurtulmaz bunlar» dememiş m iyd i? Aklım a b ir fik ir geldi. Eğer hükümet gerçekten b iliy o r idiy­ se, gençler idamdan k u rtu la b ilirle rd i. Yeter ki bu olay duyurulabilsin . Evet, bu olay yani Elrom 'un kaçırılacağını hüküm etin 8 gün evvelden bildiği Türk ve dünya kamuoyuna duyurulabilirse bü­ yük skandal olur. Bu skandal hükümetin düşmesine kadar vara­ b ilir diye düşündüm. Peki ama, bu olay nasıl du yu ru la b ilir. Olayı söyleyen Solmazer, başka kim se b ir şey blbniyor. Uzatmayalım Solmazer’le konuşmaya karar verdim . Tartışmanın üstünden b ir süre geçm işti kİ, Solm azer'in yanına g ittim ve başka kim se duy­ mayacak şekilde konuşmaya başladık.


«Doğru mu Hüküm et’in bildiği?» diye sordum. Başını sal­ layarak: «Doğru» dedi. «Peki bu arkadaşların suçu ne o zaman? Oyun büyük dön­ müş ve bu gençler kurban seçilm iş.» Solmazer b ir şeyler demek isted iğ im i anlamış ve soru soran b ir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Ben devam ettim : «Demem şu ki eğer bu olay kamuoyuna duyurulursa, bu ar­ kadaşlar ku rtu lu r. M eselâ gençlerden biri ya da avukatlardan biri mahkemede, Elrom'un kaçırılacağının Hükümetçe sekiz gün ön­ ceden bilin d iğ in i söylese, yabancı basından m uhabir de bulunur mahkemede muhtemelen yabancı başına da geçer bu haber ve bu iş hüküm etin düşmesine kadar gider. Gençler de idama gitm ezler. O layı siz biliyorsunuz, çocuklarla b ir konuşun bakalım ne olur?» «Denenmeye değer.» «Ben, buradan kalkıp gideyim, siz b ir iki tanesini çağırıp ko­ nuşun.» KABUL ETMİYORLAR Ben, Solmazer'in yanından ayrıldım ve gidip yatağıma u. zandım. Solmazer. gençleri çağırıp konuşmaya başladı. Beş-on dakika kadar konuştular ve sonra gençler, Solm azer'in yanından ayrılıp g ittile r. Aradan b ir yarım saat kadar geçtikten sonra ben, te k ra r Solmazer’in yanma g ittim . Ve ne olduğunu sordum. «Kabul etm iyorlar» dedi. 9

«Bir avukatın söylem esini fila n da mı kabul etm iyorlar.» «Etmiyorlar. Gurur m eselesi biraz da.» «Doğru tabiî, fakat olayın aslı böyleyse? Gurur eninde so­ nunda biraz kırılır. Şu an önemli olan onların ölümden ku rtu l­ ması.» Solmazer, gençlerle 'konuşurken ben bu konuyu b ir daha dü­ şünm üştüm. Gençlerin bu te k lifi reddetm eler normaldi, onun için ikin c i te k lifim i hazırlamıştım bile. «Bir başka çözüm daha var. Bu konu en iyi mahkeme salo. nunda duyurulurdu ama, gerçekten ters bir durum oluyor. Ko­ nunun duyurulabileceği ikin ci yer M e clis’tir bence. Sizin tanıdiğı-


nız parlam enterler vardır nasıl olsa, onlardan biri sözlü soru şek. ünde konuyu duyurabilir». Solmazer, b ir gözünü kırparak başını salladı ve «Dur bakalım» dedi. «Gencecik insanların, hele de böyle tem iz insanların öldü­ rülm esine insan yüreği elverm iyor. Ben şu Ulaş'ı daha önceden tanımazdım. Bunun kadar kaç temiz insan bulunur. Bu kadar alçak gönüllü, bu kadar cana yakın ve bu kadar güler yüzlü?» «Ulaş çok samimi çocuk hakikaten.» Saat ilerlem işti, yattık. Aradan bir-iki hafta mı ne geçm işti ki gazetelerde küçük bir haber okuduk. Kabibay, sözlü soru önergesi vermiş. «Daha ön­ ceden konsolosun kaçırılacağı ihbar edilm iş olduğu, fakat hükü­ m etin yeter tedbir almadığı» yolunda bir soru önergesinden sözeden bir habercik. Aradan kısa b ir süre daha geçti, yeni b ir ha­ ber daha «İstanbul Emniyet Müdürü görevden alındı. Müdürün göre­ vinde ihmali olduğu öne sürülüyor.» «Elrom'un kaçırılması davası sonra hayli dallandı budaklan­ dı. Benim beklediğim kadar olmasa da epey etkisi oldu. Fakat Ulaş, önce beş arkadaşıyla hapisten kaçtı. Sonra, sonrası malûm Arnavutköy’de öldürüldü. Hükümetin kaçırma olayını önceden bilip bilm ediği ve bir de Yüzbaşı İlyas meselesi pek konuşulmadı o günden bu yana. Büyük tira jlı gazetelerde «Türkiye Gizli Komünist Partisi sa­ nıkları yakalandı.» diye sekiz sütunluk manşetlerle sunulan ve «Bü­ tün TKP sanıkları serbest kaldılar» diye tek sütunluk bir haberle son bulan olayda iddianamenin mantığı «Aristo'nun kıyas yönteminin tip ik bir örneğiydi» Bu konuda sorgum sırasında söylediklerim i de ilginç olması açısından aktarıyorum «İddianamede alman bir konu, nasıl değişikliğe uğruyor na­ sıl abartılıyor ve abartmalarda nasıl bir mantık uygulanıyor şim ­ di görelim . «Selma Ashworth TKP’lid ir. Selma ile ilişki kuranlar TKP'lidir» diye özetlenebilir. Bu iki hükm ün ayrı ayrı ispatı gerekir. Eğer birinci hüküm, yani «Selma Aashvvorth’un TKP’li oldu­ ğu** ispanlanamaz ise dava topyekün düşer. Eğer bu ispatlanırsa ikinci iddianın, yani «Selma ile ilişki kuranların TKP’li olduğu» tek


te k ispatlanmak zorundadır. Şimdi savcının birinci iddiayı nasıl ispatladığını görelim : İddianamenin 26. sayfasının dördüncü paragrafında «Selma’nın başa bağlı olduğunun yani TKP'li olduğunun ilerde ortaya ko­ nacağı» söyleniyor. Arada hiç bir delil ortaya koymadan 27. say­ fanın üçüncü paragrafında «Selma’nın Türkiye Gizli Komünist Partisi'nin Doğu Almanya'da bulunan lideri Zeki Baştımar (Yakup Demir) ile daimi irtib a t halinde ve TKP koordinatör üyelerin­ den biri olarak sahnede bulunduğu aşikârdır» deniliyor. Neden a. şikâr? Neyle ispatlanmaktadır? Delil nedir? Bu soruların hiç bi­ rine cevap verilm iyor. Abartm alar devam ediyor. 43. sayfanın 4. paragrafında «TKPye m ensubiyeti... Komünist faa liye tleri tanzim ve tedvir edegelmekte olduğu daha evvel tebarüz e ttirilm iş Selma Ashvvorth..» diyor savcı. Nerede tebarüz e ttirild i? Önceki sayfalarda ilerde is­ patlanacak derken, artık savcı «Daha evvel ispattandı,» diyerek b ir aldatmacaya başlıyor. Ve bu abartılarak tekrarlanarak sürüyor. 60. sayfanın 3. paragrafında «TKP üye ve koordinatörlerinden olduğu artık her türlü şüphenin dışında ortaya konmuş bulunan Selma.» Nerede ortaya kondu? Savcı b ir türlü ortaya koymadığı veya koyamadığı b ir hükmü ortaya konmuş, ispatlanmış ve açıklık ka­ zanmış gibi kullanmaya devam ediyor. 61. sayfanın 2. paragrafında, «Hele bu kimse Selma Ash­ vvorth gibi TKP bünyesinde özel bir statüye sahip olursa...» Nereden çıktı özel statü? Bunun da cevabı yok. Savcı bizi mahkûm edebilmek için ispatlanmamış bir öneriyi sık sık deği­ ş ik kelim elerle tekrar ederek ispatlamaya, daha doğrusu boş b ir kanaat uyandırmaya çalışıyor. Benzetmek gibi olmasın benim aklı­ ma ünlü Nazi Generali G öbels’in propagandası geliyor. Göbels der ki «Bir fik ir doğru olsun veya olmasın değişik zaman ve me­ kânlarda yüzlerce defa söylerseniz, göreceksiniz ki herkes buna inanacaktır.» «Evet, savcı bir çok sanığı suçlamak için mesned gösterdi­ ği bu iddiayı ispatlamalıdır. Yoksa, önceleri ‘İleride ortaya kona­ cağı g ib i’ sonraları ‘önceden açıklandığı g ib i’ diyerek kimseyi suçlayamaz kimsenin hayatından onbeş yılını alamaz.»


Savcı iddialarını «tavşanın suyunun suyu» olşn m ektuplar­ dan yapılan türetm elerle dolan, b ir kişiyi aynı anda, iki ayrı y e r­ de gösteren fizik ötesi olaylara varan şekilde sürdürüyordu. Bun­ lara da gereken cevap verilm eye çalışıldı. Ama ben şim di sîzlere bir başka iddiaya verdiğim cevabı aktaracağım. «Meşhur hikâye adamın biri 'Gökte bulut var» demiş, diğe­ ri 'Vay sen bana ne hakla ördek dersin» diye basmış yaygarayı. Gökte bulut var diyen ‘Bu da nereden çıktı?’ deyince, alıngan adam cevaplamış. Gökte bulut var demek ne demek? Yağmur ya­ ğacak demek, yağmur yağınca ne olur? Sular b irik ir göl olur. G öl­ de ne vardır? Ördek vardır’» İddianamenin mantığı da tıpkı böyle. Görelim 79. sayfanın 10. paragrafına göre Çetin Özek’in beni bir ge­ ce Londra'daki evinde m isa fir edişi, büyük b ir yakınlığa delalet ediyor. «Bu itibarla» da Çetin Özek’in benim hakkımda Selma'ya «garanti» verm em iş olması «vakit bulunması gerekiyormuş.» Şim di şunu Savcı’nın da bilm esi gerekli Osman Pazarlı’nm lise son sınıf mantık kitabına göre form üle edelim . Savcının b i­ rinci önermesi şu 1 — Çetin Özek’in. Harun'u evinde m isafir edişi büyük ya­ kınlıklarına delalet eder. Bu önermeden çıkarılan vargı; «Bu îti. barla» diyor savcı 2 — Çetin, Selma’ya Harun için «garanti» verm iştir. İtira f edeyim ki, «gökte bulut var» ile «sen bana ördek de­ din» iliş k is in i az çok anlıyorum ama, Çetin Özek’in beni evinde m i­ safir edişinden nasıl olup da benim için Selma’ya «garanti» ve r­ me sonucuna varılıyor, b ir tü rlü anlamıyorum. Hangi mantık ka­ nunu bunu mümkün kılıyor? Çetin Özek'in beni m isa fir edişi büyük yakınlıklara delalet ediyormuş. O halde bundan varılan sonuç: Çetin, Selma'ya benim için «garanti» verm iş. Şunu da belirteyim ki, Çetin Özek, Londra'da Savcı Ç izm eci’yi bile m isa fir ederdi. Kaldı ki, evvelce söylediğim gibi Sayın Özek ile İstanbul’dan tanışırız. Ayrıca ağabeysi M etin Özek’ten se­


lâm ve pipo tütünü götürm üştüm . Bu kadar basit ve bu kadar insanca b ir iliş k iy i ele alan Savcı illâ suçlu yaratmak için böyleeine mantık dışı spekülâsyonlar yapıyor. Sözün burasına kadar birinci önerme ile, ikinci önerme olan vargının iliş k isin i ortaya koydum. Yine mantık b ilim i açısından birincisinden bağımsız olan bu ikinci önermeyi ele alırsak şunu görürüz : «Çetin Özek'in, Harun hakkında Selma’ya garanti vermemiş olması ve müşterek davada güvenilir b ir vasıfta kim se olduğunu söylememesi de varit bulunmamak gerekir.» Kısaca «Çetin'in Harun hakkında Selma'ya garanti verme­ m iş olması düşünülemez.» 0 halde: «Çetin, Harun için garanti verm iştir.» Savcı'nın dediği bu. Neden, niye, nasıl? Bunların cevabı yok. Savcı’nın bütün iddianamede kullandığı mantık bu. Selma’nın TKP'li olmadığı düşünülemez, o halde TKP’lid ir. Özek'in TKP’li olmadığı düşünülemez, o halde TKP'lidir. Harun'un TKP'li olmadığı düşünülemez, o halde TKP'lidir. Aynı mantığa devam edelim . Savcı Nevzat Çizm ecf'nin TKP'li olmadığı düşünülemez, o halde TKP’lidir. «Savcı’nın burada kullandığı ispat metoduna metoda en gü­ zel örneği Selma ile benim aramdaki ilişkiyi ispatlamaya çalışır­ ken gösteriyor: «Savcı’nın burada kullandığı ispat metoduna «olmayana ergi» metodu denir. Şöyle ki:-Savcı insanlar arasında üç iliş k i bulundu­ ğunu söylüyor. 1 — İş iliş k isi. 2 — Aşk iliş k is i. 3 — İdeolojik ilişki. Sonra bu üç ilişkiden, ilk ikisini reddediyor ve diyor ki : «O halde Selma ile Harun'un iliş k is i ideolojik ilişkidir.» İşte bu ispat metodunun adına «olmayana ergi» metodu de­ nil*. insanlar arasında sayabileceğim iz dostluk, yardımlaşma ve başka birçok iliş k i, İnsanî iliş k i yok sayılarak «Olmayana ergi» me­


toduyla Savcı beni suçluyor, bu mantığa bir örnek vereceğim : «Diyelim ki, Süleyman beyin -hanımı Ahmet beyle -konuşmak­ tadır. (Kabul ediyoruz ki, insanlar arasında yukardaki üç ilişkiden başka ilişki yoktur.) Ve biz biliyoruz ki, Süleyman beyin hanımı ile Ahmet beyin arasında iş ilişkisi olamaz, ideolojik ilişki de olamaz o halde, Ahmet bey ile Süleyman beyin hanımının iliş k is i 'aşk iliş k is id ir.’ »

İFLÂS EDEN SENARYO Böylesi garip tem eller üzerine yerleştirilen suçlama senar­ yosu iflâs etmekten geri k a lm a d ı: İddianamenin 73. sayfasında yer alan «ÇekJrdek Grubu» ve bu gruba mensup sanıklar bölümünde benim böyle b ir grup kur­ duğum iddia edilm ekte ve bu iddiaya mesnet olarak da şu öne s ü rü lm e k te d ir: «Toplantıların Harun Karadeniz tarafından organize edildiği ve bu grubun adı geçen tarafından teşkil olunduğu, tedavi için İn­ g ilte re ’ye gidişinden ötürü grup çalışmalarına, Türkiye’de olma­ dığı 28 haziran-16 ağustos ta rih le ri arasında ara verilm esinden de bellidir.» Evet, iddia bu : Toplantıları ben organize etm işim . Bu da şuradan belliym iş (!) Ben, 26 haziran, 16 ağustos tarih le ri arasında İngiltere'de ¡mi­ sim ve grup çalışmalarına ara verilm iş. «Özür dilerim bay Savcı, rüyalarınız gerçek değil ve «hayali suçlama senaryonuz» burada iflas ediyor. Çünkü ben, 28 haziran 14 ağustos tarihleri arasında Türkiye’deydim.»

BU BİR PROPAGANDA DAVASIDIR Şimdi de iddianamedeki suçlamalara verdiğim iz cevaplardan biraz uzaklaşalım. Ve dava ile ilg ili bir yargımızı «davanın bir pro­ paganda davası olduğunu» sorgumuzdan buraya aktaralım : «İddianamedeki zıtlıkları, tutarsızlıkları çe lişkile ri .abartmala­ rı, tekrarlam aları ve m antıksızlıkları saymaya devam edebilirdik.


Fakat buna artrk gerek yoktur. Çünkü iddianame gerçek dışı ha­ ya li bir suçlama senaryosundan ibarettir. İnançlarından başka suçu olmayan bizler, b ir propaganda da­ vasının kurbanlarıyız. Bu dava toplum a «Büyük tehlikeler var, se­ sinizi çıkarmayın» mesajını iletm ek davasıdır. Yalnız ve yalnız bu propagandayı yapabilmek için açılm ıştır. Yoksa MİT'de bilm ekte­ d ir ki, bizim TKP ile ilişkim iz yoktur. Ben bu dava karşısında, H itle r propaganda yöntem ini hatır­ lıyorum. H itler, «Bir yalan ne kadar büyük olursa, o nisbette inan­ dırma kuvvetine sahip olur ve b ir yalan ne kadar menfur olursa olsun, yine İz bırakmadan geçmez» kurallarını uygulamıştı. Aynı uygulamayı 1971 Türkiye'sinde görmek İstemiyoruz. Bu dava gazetelerde ve radyoda yayınlandı. İşin esasını bi­ len yakınlarımız hariç, bu iddiaya inanmak veya «var b ir şeyler» gibilerden b ir kanaate varmak durumundadır. Savcı bizim TKP'ii olduğumuzu ispatlamak durumundaydı, halbuki biz, bu yayınlar­ dan sonra, TKP'İİ olmadığımızı ispatlamak mevkiinde kalıyoruz. Çünkü biz beraat ettiğim izde, aynı gazeteler bu iddiayı tekzip et­ m eyecekler ve bu yalan iddianın izleri, toplumda sürüp gidecektir. Benim inancım odur k i, bu dava bu yalanın izleri için açılm ıştır, ö te yandan şunu da kaydedeyim ki. bu günlerde hükümet buh­ ranı, bu davayı b ir anlamda ikinci plana düşürmüş ve hakkımız­ da düşünülen daha büyük iftira kampanyası programı tam olarak uygulanamamıştır. Fakat durum, bizi bu propaganda davasının kurbanları olmaktan yine de kurtaramıyor. Hakkımızda koskocaman b ir İddianame düzenlenmiş; ortada b ir suç teşkil edecek tek bir f iil yok. Düşündüğümüz için, konuş­ tuğumuz İçin suçlanıyoruz. Ülke sorunlarını düşünmüşüz, evlerde tanıdıklarla konuşmuşuz ve yine tanıdıklara mektup yazmışız. Bi­ zim gibi daha binlerce aydın, aynı şeyleri yapmışlardır. Fakat kur­ ban olarak biz seçildik.» SAVCININ SON SÖZLERİ 128 sayfalık iddianamesinin son bölümünde savcının söyledik­ le ri sokaktan geçen birçok kişi için söylenebilecek sözlerdi. Ve savcı bu garip iddialarına karşılrk bizim hayatımızın 15’er yılını is­ tiyordu :


■Özel bölümlerde durumları izah olunan sanıkiar T ürki­ ye Gizli Komünist Partisi, Çekirdek, Partizan, A n t gruplan gibi ör­ gü tler bünyesinde birleşm iş, bu örgütlerde cem iyet, çalışmaları yapmışlardır» diyen savcı aklınca 126. sayfanın 1. paragrafında son vuruşlarından b irin i şöyle yapıyordu : «Özel çalışma metodları uygulayan bu örgütlerin, üyelerini deşifre edecek, aleyhlerine d e lil olabilecek kuyudat tanzim etm e­ yecekleri veya etseler bile bunların ele geçm em elerini tem in ede­ cek azami te d b irle ri alacakları muhakkak olduğuna göre, sanıkla­ rın bu örgütlerle ve b irb irle ri ile olan iliş k ile ri, şüphesiz ki kayıt d e fte ri üyelik kartı veya hüviyet varakası gibi vesaike isnat e ttirile b ilm iş değildir.» Bu sözler Türkiye’de herkes için söylenebilir. Hatta sayın sav­ cı için bile söylenebilir. Ancak bunlardan sonra hukuka uygun ola­ rak gelecek tek söz «delil yetersizliğinden takip sizlik kararı» ola­ b ilird i. Fakat öyle olmuyor. Biz kurban seçilm işiz ve onbeş yıl ağır hapsimiz İsteniyor.

SAİR NEVİDEN DELİLLER Yukarıdaki sözlerin devamı şöyle : «Ancak özel bölüm lerde verilen sair neviden deliller...» Savcının ne d e lili var? 4-5 tane örgüt adı icad eden savcının hiç birine ait örgütsel b ir evrakı yok. Savcının burada delil dedi­ ği, yayınlanmış veya yayınlanmamış bizim her yerde açıklıkla öne sürdüğümüz fik irle rim iz, şurada veya burada açıkladığımız düşün­ celerim iz. Savcı madem ki, «TKP, Çekirdek, Partizan, A n t grubu ve pazartesi toplantıları» gibi ■ihtilâl Örgütleri»nin varlığını iddia etm ektedir ve bu toplantılar 1965 yılından bu yana gizlenm iştir. Savcı bu iddialarını d e lille riy le ortaya koymalıdır. Aksi halde iddianamede kullanılan mantığı, yarın b irisi ken­ disi için de rahatlıkla kullanabilir. Ve der kİ «Nevzat Ç izm eci’nin üye olduğu özel çalışma metodları uy­ gulayan bu örgütlerin, üyelerini deşifre edecek aleyhlerine d e lil olabilecek, kuyudat tanzim etm iyecekleri veya e tse le r dahi, bun­ ların ele geçmemelerini tem in edecek azami ted biri alacakları muhakkak olduğuna gör, Nevzat Ç izm eci’nin arkadaşlarıyla ve bu


örg ütle rle olan ilişkile ri, şüphesiz kayıt defteri üyelik kartı veya hüviyet varakası gibi vesaike isnat e tti ri lebi İm iş değildir. Ancak Çizm eci'nin, beğenmediğimiz fik irle rin i belirten sair neviden de­ lille r, sanığın suçlu olduğunu gösterm ektedir. Bu nedenle onbeş yıl ağır hapsi gerekir.» Evet, Savcı’nın Türk hukuk tarihinde açtığı yol budur. Ve bu mantıkla her Türkiye Cum huriyeti vatandaşı mahkûm ed ilebilir, çünkü delil olsa da olmasa da mahkûmiyet istenmektedir.» BU KEZ DE BENİM SON SÖZÜM Savcının son sözlerinden sonra benim de son sözüm oldu­ ğunu belirterek ispata dayanan b ir açıklama yaptım. İddianameye cevaptan aynen alıyorum «İşte böylesine tutarsız, tahrifatlarla dolu, fizik ötesi gülünç iddiaları bile öne süren, kendi kendisiyle çelişen ve her T.C. va­ tandaşı için rahatlıkla hazırlanması mümkün olan mantık dışı bir İddianameyle beş aya yakın bir süredir hapiste tutuluyorum. ö te yandan, tedavi olduğum hastanelerin, muayene olduğum sağlık kurullarının verdiği T.C. SağUk ve Sosyal Yardım Bakanlığı'nca tasdikli ve yine London Royal Marsden Hospital'ın kanser uzmanı Dr. John D. G rlfflth s'in raporu ile de sabit olduğu üzere «Öldürücü» kanser hastalığından muzdaribim. Ben savcının yaptığı gibi «vesika isnat ettirilm em iş iddialar» ortaya atmıyorum. Ç eşitli doktor, hastane, sağlık kurulu ve uzman hekim raporlarıyla hayatımın tehlikede olduğunu ortaya koyuyo­ rum. İşte sıra numarasıyla ra p o rla rım ; RAPORLAR, RAPORLAR Rapor 1 — T.C. İstanbul Ü niversitesi Tıp Fakültesi 2. Cerrahi K liniğinin 56811 numaralı, dört am eliyat sonucunu ve «Avrupa’da tetkikin in lüzumlu olduğunu» b ild irir raporu. Rapor 2 — Birinci ameliyatın «Patalojik Anatomi Raporu» (Pat. Prot. No : 1396/968) Patolojik Anatomi te ş h is i: HABİS TÜ MÖR. Rııpor 3 — İkinci ameliyatın Patalojik Anatomi Raporu, (Pat.


Prot. N o : 20/969) Patalojik Anatomi teşhisi : SARKOMATÖZ HA­ BİS TÜMÖR. Rapor 4 — Üçüncü am eliyatın Patalojik Anatom i Raporu (Pat. Prot. No : 404/969 Patalojik Anatom i Teşhisi YABANCI CİSİM GRANÜLASYON DOKUSU ve KRONİK İLTİHAP. Rapor 5 — Dördüncü ameliyatın Patalojik Anatom i Raporu (Pat. Prot. No : 640/969) Patalojik Anatom i teşhisi FUSİFORM HÜCRELİ SARKOMATÖZ HABİS TÜMÖR. Rapor 6 — İstanbul Tıp Fakültesi Çapa Radyoterapi Enstitü­ sü ve kliniğinin 1286 numaralı raporu. Cobalt 60 cihazlarıyla 40 gün yapılan tedavi ve «Ingiltere'de te tk ik gerektiğini bild irir» ra­ por. Rapor 7 — T.C. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Haydarpa­ şa Numune Hastanesi sağlık kurulunun 18.8.1969 ta rih ve 1492 numaralı raporu «Londra kliniklerinden birinde te tk ik ve tedavisi gerektiğini bild irir» rapor. Rapor 8 — Uzman Doktor G riffith s in eylül 1969’da halihazır­ da b ir yayılma olmadığını belirten ancak, «ÖLDÜRÜCÜ HABİSE» rastlandığını b ild irir raporu ve tercüm esi. Rapor 9 — Royal M arsden Hospital HISTOLOGY tarafından preparatların incelenmesi sonucu Dr. G riffith s ’e ve rile n rapor. Rapor 10 — Dr. K. A. Anderson tarafından verilen «hastalığın yeniden nüksetmesi halinde Londra’da tedavi» istem ini belirten 23 Eylül 1969 ta rih li rapor. Rapor 11 — T.C. İstanbul Ü niversitesi Tıp Fakültesi 2. Cer­ rahi Kliniği 56815 sayılı «her bir buçuk ayda b ir kontrol yaptırm ak­ ta olduğumu» ve3-3-1971 tarihinde «koldaki insizyon yerinde bir nohut cesametinde fib ro tik b ir kütle te sb it ed ildiğini» b ild irir ra­ por. Evet, benim iliş ik te sizlere sunduğum raporlarım bunlar, ama dahası var. Benim elimde bulunmayan fakat M ÎT'in çöp sepeti ka­ bul e ttiğ i PTT’den alınıp dosya 196/3 sırasına konan Prof. M elih Tahsinoğlu'nun Patalojik raporu. SAĞLIK KURULUNDA Ayrıca 1971 nisanında Haydarpaşa

A skerî Hastanesine de


başvurdum. Sağlık kuruluna girdim. Kurul hastalığım nedeniyle be­ ni askere almayarak, askerliğim i erteledi. Askerî Hastane sağlık kurulunun bu raporu istendiğinde «Kadıköy Askerlik Ş ubesinden tem in edilebilir. Hastalığın yapısal özelliği nedeniyle, fizik olarak sıhhatli gö­ rünmeme rağmen, kolumdan yayılmakta olan öldürücü kanser hüc­ releri. hayatımı tehdit etm ektedir. Hastalığın tabiatı icabı her an ciğerlere sıçraması mümkündür. Ve ben, her bir buçuk ayda b ir kol ve ciğer film le ri çektirerek, hastalığın kol kem iklerine ve akciğere sıçrayıp sıçramadığını izlemekteyim. Şu an ise, bir an evvel yeterli bir klinikte acilen ameliyat olmam gerekmektedir. Kanser hücreleri kolumda üremekte olduğundan dolayı her zaman­ kinden daha büyük bîr ihtim alle ciğere sıçraması söz konusudur. İşte ben, hastalığım için bu kadar rapor ibraz ediyorum ve t 1. sıradaki raporda sözü geçen «nohut cesametindeki kütlenin» büyüdüğünü ve çevreye yayıldığını söylüyorum. Ve yine gerekli tıbbî müdahale yapamadığından ölümün kaçınılmaz olacağını orta­ ya koyuyorum. Savcı ise, dört beş tane ih tilâ l örgütü sayıyor fakat, hiç bi­ rine ilişkin örgütsel b ir muhtevayı açıklayan tek bir delil göste­ rem iyor. Buna rağmen benim tahliye isteklerim e karşı çıkarak be­ ni, kolumdan ciğere sıçraması mümkün olan ve bu nedenle temiz havaya ihtiyacı olan ciğerlerim e rağmen, susuzluk, p islik içinde, tahtakurularıyla dolu hapishanede tutuluyorum. TAHLİYE İSTEĞİ Daha Önceleri iddiaların uydurma olduğunu ve sağlık duru­ mumu belirterek dört defa tahliyemi istem iştim . Bu isteğim mah­ kemenize intikal etmiş, öyle sanıyorum ki, dosya incelenmeden savcının isteğine uyularak isteklerim reddedilm işti. Hastalığım konusu İse kararlarda ya muğlâk bırakılmış ya da h iç dikkate alınmamıştır. Her hangi b ir anlaşmazlığa meydan vermemek için, tedavimde bugüne kadar olan, ölümümü dahi kapsayabilecek kö­ tü gelişmelerden sorumlu makamın tayini ve tarafıma tebliğini arzederim. İşte savcının iddianame dediği safsataname şey, işte ger­ çekler.


Tahliyemi talep ediyorum.» Bu talep üzerine o gün tahliye edilm em em e rağmen birkaç gün sonra tahliyem e karar v e rild i. Fakat benim tedavim i sağlaya­ cak yeni bir dönemin bu tah liye ile başladığını söyleyem em . DEV-GENÇ TUTUKLANMASI Beş buçuk ay yattığım TKP davasından tahliye o la lı d ö rt ay kadar olm uştu k i, hakkında tutuklam a kararı verile n DEV-GENÇ sa­ nıkları arasında 24 M a rt 1972'de ism im okunmaya başladı. Radyo hemen her haber bülteninde lis te y i okuyordu. Liste okuma üç gün sürdü. Ve ben 27 m art'ta tutuklandım . Önce S elim iye’yi sonra ay­ nı gün Davutpaşa yı boyladık. Davutpaşa’da yatarken, bizi b ir gün otobüslere doldurup mahkeme salonuna götürdüler. Hakkımızdaki gıyabi tutuklama kararının vicahiye çe vrild iğ in i söylediler. SENİ MEZUN ETTİLER HA? B ir süre daha geçti. Sonra savcılar gelip ifade almaya baş­ ladılar. Koğuştan bizi te k te k çağırıyorlar ve ifadem izi alıyorlar­ dı. Bu ifade alma işi günler sürdü. Bir gün beni de çağırdılar. G it­ tim , savcının karşısına o tu rttu la r. Savcının adının Ülgen Sözen o l­ duğunu sonradan öğrendim . Savcı hüviyet te s b itiy le sorguma baş­ ladı : «Adın soyadın?» «Harun Karadeniz.» «Baba adı?» «Rıza.» «Doğum yeri ve yılı?» «Aluçra, 1942.» «Ne iş yaparsın?» «İnşaat yüksek m ühendisiyim .» «Ne?... Seni mezun e ttile r ha?» Savcı çok kızm ıştı. Ben ne diyeceğim i şaşırdım.» «Aniamadım, ne demek yani?» «Nasıl mezun ederler seni?» Savcı bu sözleri bağırarak söy­ lüyordu.


«Ne var ki?» «Daha ne olacaktı, m em leketi birbirine katarsınız, hocalara karşı gelirsiniz. Sonra onlar sizi mezun eder ha?» Ben biraz kendimi toparladım ve ezile büzüle izah etmeye ça­ lıştım : «Mezun olmak tamamen bir teknik bilgi m eselesidir. Yeterli b ilg iy i öğrenir, im tihanları v e rir mezun olursunuz. Mezun olma­ mızın yurt sorunları ya da eğitim sorunlarıyla bir ilgisi yok?» Doğ­ rusu ben böyle bir izahat verince savcının bu konuyu bırakacağı, nı sanmıştım. Hiç de öyle olmadı. Daha kızgın b ir sesle : «İlgisi yokmuş, nasıl o lu r da senin gibi adamları mezun eder­ ler?...» diye uzun uzadıya bana bağırıp çağırıyor. Bir yerden son­ ra benim de sabrım ta ş t ı : «Elindeyse mezun etme» dedim. Benim bu cevabıma hayli kızdı ama : «Dur bakalım» deyip konuyu kesti. SEN HİÇ BİR SUÇU KABUL ETMİYORSUN Nihayet sorgu başladı. «DEV-GENÇ’e üye misin?» «Hayırü, üye değilim.» «Ne, üye değil misin?» «Hayır üye olm am ıştım , üye olsam söylerim , bunda sakınca görmem. Ben, İTÜ Öğrenci B irliği'nde görevliydim , oradan ayrıldık­ tan sonra rahatsızlığım nedeniyle hiç b ir örgütte görev fila n al­ madım. DEV-GENÇ zaten sonradan kuruldu.» Savcı bu konuyu uzatmadı, kızgın kızgın zapta geçti. Sonra bana eski olaylardan sormaya başladı. Sivil yargı organlarında sür­ m ekte olan davalarımdan beş tanesini Sıkıyönetime getirm işler ve savcı bana onları soruyor. Sorgu yapılırken, en yakın olayın üs'tünden iki yıl geçm işti. Bu iki yıl zarfında s iv it mahkemeler beni te v k if etm em işler, fakat Sıkıyönetim alıverm işti içeri. 1969 ve öncesindeki davaların bir özelliği var, onu burada kısaca anlatmak gerek. O zamanlar yürüyüş ve benzeri olayları iz­ leyen polisler olayın raporunu tutarken, çeşitli örgütlerde görev­


li ve belli gençlerin adını verip çıkarlardı işin içinden. Öte yan­ dan, eğer tanıdığı birini Beyazıt’ta görmüşse ve yürüyüş Taksim'de bitm işse polis raporunda Beyazıt'ta gördüğü tanıdığını Taksim'de konuşturuverirdi. Savcı s o ru y o r: «Maçka Teknik Okulu’nun önünde bir Am erikan bayrağı ile elçi Komer'in resm ini yaktınız, başka kim ler vardı» «Biz, örgüt başkanlar! binanın içinde basın toplantısı yaptık. Toplantımız bitip dışarı çıktığımızda kalabalık bir öğrenci grubu­ nun bezden yapılmış bir Am erikâa bayrağı modeli ile Komer’in res­ mini yaktıklarını gördüm. K im ler yaktı, o -kalabalıkta ayırd etmek münrkün olmadığı gibi, bunca zaman sonra hatırlam am da müm­ kün değil.» «Amerikan 6. filosuna karşı gösteriler düzenliyordunuz, bir defasında da belediye önüne kanunsuz bir yürüyüş yaptınız. Yürü­ yüşü de sen yönetmişsin, ne diyorsun?» «Hayır o yürüyüşte ben yokum.» «Yoksun ha. bak iki memurun yazılı zaptı var elim de, sen ida. re etm işsin yürüyüşü.» «Şimdi geçmiş gün ve düşmüş b ir dava bu konu, fakat ben gerçekten belediye önüne gitm edim ve hele hele o gün yürüyüş fila n yönetimine katılmadım. Sadece İstanbul Ü niversitesinin bah­ çesinde bir konuşma yaptım. Sekiz on kişi daha konuşmuştu. Son­ ra kaiabalık Adliye Sarayına yürüdü. Ben kalabalığı uzaktan iz­ leyerek Cağaloğlu'na gittim . Sonra Cağaloğlu'ndan İstanbul Üni­ versitesine döndüğüm zaman .kalabalığın Beiediye’ye yürüdüğünü duydum. Öğrenci Birliğinde başka işlerim olduğu için Gümüşsuyu'na döndüm. Kalabalığın belediye'den sonra Unkapanı yoluyla Taksim 'e yürümek istediğini, ancak sonradan dağıldığını Öğrenci Birliği'ndeyken telefonla öğrendim.» Olay tamamen yukarda anlattığım gibi olduğu için : «Ben yürüyüşte yokum» diyordum. Fakat savcı : «Yoksun ha? Zapta bak zapta» diye biraz kızgın birâz mem­ nun bir şekilde bana bağırıp çağırıyor. Sonra gerçekten katılmadığım bir iki olay daha sordu. «Ben o olaylarda yokum» dedim. Çok kızgın b ir sesle ; «Sen hiç b ir suçu kabul etmiyorsun.»


«İşlemediğim suçu niye kabul edeyim?» «Farketmez, sen çok olaya karıştın, çok suç işledin. Belki suç işlediklerinden beraat edersin, ama işlem ediğin b ir suçtan ceza­ nı çekersin» demez mi? Ü stelikte ke yifli ke yifli başını sallıyordu. ■At bakalım şuraya imzanı.» Benim söylediğim ve fakat onun kendine göre yazdığı ifadenin altını imzaladım.

DEVRİ HÜRRİYETTEYİZ Davutpaşa hapishanesi 12 M art döneminden sonra yattığım ikinci hapisahaneydi. Burada da günler bütün hapishanelerde oldu­ ğu gibi yine aynı tek düzelikte geçiyordu. Sabahleyin kalkıyoruz, akşama kadar turluyoruz, volta atıyoruz. Vakit öldürüp akşam tek­ rar yatıyoruz. Her gün sayımız artıyor. 150 dolaylarında olduk bir ara. Ama hiç kimsenin suçu te v k if müzekkeresine yazılmamış. Daha doğru­ su, bizi te v k if ediyorlar ama niçin e ttikle rin i bize söyleyem iyorlar. B ir başka deyişle söylemek gereğini bile duymuyorlar, kanunların bütün açıklığına rağmen, Davutpaşa hapishanesinin b ir özelliği var. Kocaman b ir koridor ve bu koridorun kenarında sıralanan ko­ ğuşlar. Üç tane büyük, b ir tane de küçük koğuş açılır bu koca­ man koridora. Bodrumdan üst katta olduğumuz için çok şükür bi­ raz gök yüzü görüyoruz. Büyük koğuşların tam ortasından korido­ ra çıkıyoruz. Koğuşlardaki sağlı-sollu ranzalar küçük b ir koridor boşluğu oluşturuyor içerde de. Biz, koridor kapısından girip ko­ ğuşa doğru yürüdüğümüzde, binanın iç cephesindeki cama varıyo­ ruz. İki tane volta atma yeri var. İşte b iri burası. Diğeri 1se bu kü­ çük koridorların açıldığı kocaman koridor. Hapishanelerde hergün birb irin in aynı geçiyor geçmesine. Ama b ir gün hayli farklı geçti öbürlerinden. O günü h iç unutamıyorum. Bizim b ir arkadaşımız vardı. Teknik Üniversite’den. Öğrenci B irliğ i Yönetim Kurulu'nda beraber görev filan alm ıştık. Adı Fa­ ruk Kurdoğlu. Kısa boylu, oldukça dolgun, çok coşkulu bir arka­ daştı. Kimi zaman kendisini kaptırır, coşkuyla yeni dünyalar ku­ rar, eski dünyaları yıkıverirdi. K im i zaman bütün insanlar, daha doğrusu bütün mahpuslar gibi hüzünlenir o da efkârlanırdı. Coş­ kulu günlerinden b irisi olacak, çevresine topladığı birkaç arka.


daşıyla b irlik te o büyük koğuşlardan birisin de volta atıyordu. Sö­ zü öyle b ir tutturm uştu ki .yanındakiler onu dinlem ekten başka İş yapamıyorlardı. Faruk iş i nutuk atmaya döndürm üş, hızlı hızlı ile rliy o rla r koridorla pencerler arasında gidip ge liyorla r. Volta atarken Faruk fıkra la r anlatıyor, ş iirle r okuyor, arkadaşlarını almış adeta pencereyle kapı arasında koşturup duruyordu. Faruk’la ar­ kadaşları koridor kpısına g e ld ikle ri anda hapishane kom utanıyla birden burun buruna g e ld ile r. Bir an sessizlik oldu. Komutan da durm uştu, Faruk ve arkadaşları da. Koğuş tam b ir sessizlik için ­ deydi. Kısa b ir duraksamadan sonra önce kom utan konuştu. «Ne oluyor? Ne var?» diyo sordu. Sesi oldukça yum uşaktı. Bu arada Faruk b ir süre duraksadı, nasıl davranacağını bilem edi. Olan o l­ m uştu. Bir açıklama yapmak gerekiyordu. Faruk b ir anda kararım ve rd i. Eski coşkusuyla «Anlatayım kom utanım dedi. Şair Eşref d e rle r b iris i vardır, b ilirs in iz . Şair Eşreften bahsediyordum arka­ daşlara. Bu şair Devr-I istibdat« da görmüş, D evr-i H ü rriye ti de görm üş. Bu ik i devir arasındaki farkı da şöyle güzel b ir vecizeyle ifade etm iş, işte ben onu anlatıyordum arkadaşlara» dedi. Ve: «Aynen şöyle söylüyor Şair Eşref» diye ekledi. «Devr’I istibdatta söz söylem ek memnu id i. Tutarlarsa ağ­ latı rlardı ananı. Şim di devir değişti. Devr-i H ürriyetteyiz a rtık Kaideler de değişti Önce konuştururlar adamı Sonra ağlatırlar ananı..» Bunu der demez, her yan gülme ve kahkaha se sle riyle dolu­ v e rd i. Hepimiz gülmek için kendim izi b ir tarafa attık. Hapishane kom utanı pek renk verm edi. Soğukkanlılıkla «Peki, şim d iki duru­ mu nasıl buluyorsunuz?» d iy e b ir soruyla durumu kurtarm aya yö ­ neldi. Faruğun cevabı kısa ve kesindi «Devr-i H ü rriy e tte y iz komu­ tan ım . Konuşmam. Sonra, sonra anam ağlıyabillr.» Birbuçuk aya yakın sürdü tutukluluğum . Kolum beni rahatsız e tm e ye başladı. Tahliye d ile kçe le ri verdim . Bir ara bu tu tu k lu lu ­ ğun da öncedeki gibi uzun süreceğini sandım, b e reke t uzun sür­ m e d i. İtirazlardan b iri kabul e d ild i ve tahliye oldum . Davuıpaşa’-


dan bırakıldığım zaman akşamdı. Oavutpaşa’dan b ir m inibüsle Topkapıya ve oradan da b ir dolm uşla Karaköy’e geldiğim de karanlık basm ıştı. Karaköy’dekl iskeleye yanaşırken ertesi günün bazı gazeteleri çıkm ıştı ve gazetelerde K em âlettin Eken'in vurulduğu y a z ıld ı: Bu olay nedeniyle, benden son üç ay kadar tahliyeler durdu. Kadıköy'e geçip eve vardığım zaman ev kalabalıktı ve be­ nim hapisten gönderdiğim son mektup hapiste beni göremeyen dostlara okunuyordu. Radyo Kem âlettin Eken haberini uzun uza­ dıya verm iş ve herkes a*-trk tahljye diye b ir şey olamayacağına inanm ıştı. N itekim karım beni evin kapısında görünce ilk s ö z ü : «Kaçtın mı?» oldu.

ANKARA’YA GİDİŞ Dev-Genç davasından tahliye olduğum zaman kolum beni iy i­ den iyiye rahatsız ediyordu. Onun için sağlık kuruluna başvurdum. Haydarpaşa Numune Hastanesi Sağlrk Kurulu «Yurt dışında teda­ v i gerektiğine» oyb irliğ i ile karar verdi. Bir dilekçeye bu raporu ekleyip pasaport istedik. Pasaport dille kçesini karım götürm üştü. İlk gün küçük memurlardan b i r i : ■ Bu hastalık işi, siz yarın gelip hemen alın pasaportu» demiş ka­ rıma. Anlaşılan o bizi tanım ıyorm uş. Çünkü karım e rte si gün g it­ tiğind e : «Ne yüzle pasaport İstiyorsunuz?» dem işler. Sonraları defaatla başvurduk fakat her defasında tahkir un­ suru taşıyan cevaplar aidrk. Bir defasında da : «Ne anlamaz adamlarsınız be verm iyoruz İşte» dem işlerdi. Aradan çok geçmeden yeniden S elim iye'yi boyladık. Beni S elim i­ y e ’ye götüren yarbay ne için götürüldüğümü bilm iyordu. Selim iye'­ ye vardığımızda ; «Atın bunu içeri» dediler. Tarih 17 Ağustos 1972. Koridor­ ları yürüyüp tutukevinin önüne vardığımız zaman ceplerim i boşal­ tıp üstümü aradılar ve : «Geç bakalım içeri» dediler. Ben b ir ara : «Ne suçla içeri atıyorsunuz, bari suçumun adını söyleyin» dcHİim.


Gayet sakin bir sesle : «Biz bilm iyoruz. Ankara is tiy o r seni» diye cevap ve rd ile r. Bir Ankara eksikti. Şaştım ki nasıl? Ben, Ankara’da birkaç günden fazla h iç bulunmadım. Yakın zamanda hiç b ir olaya k a tıl­ m am ıştım . Eski olaylar da önceki iki mahkemede ele alınm ış ve onlardan da tahliye olmuşum. Ankara lafı bana öyle soyut gel­ di k j ; «Seni aydan arıyorlar» deselerdi bu kadar olurdu. Beş altı gün kadar S e lim iye ’de yattık. Bir pazartesi a k ş a m ı: «Eşyalarınızı alıp çıkın bakalım koğuştan» dediler. Bir kom iser beni orada görünce pek şaşırmış b ir halde : «Harun sen burda mısın, bugün mü yakalandın?» diye sordu. «Ben, beş gündür buradayım dedim. Komser daha da şaşır­ dı. M eğer onlar dört gündür beni arıyorlarm ış. Ben Ankara’dan döndükten sonra olup biteni öğrenince kom serin şaşkınlığını un­ layabildim . O tarihlerde bacanağım Osman A rolat hapisteydi vo karısı da ham ile olduğu iç in aile onlarda kalıyordu. P ollslor -Iso knyınvıı. lidem in evinin kapısını kırıp içe ri g irm işle r ve gece gündüz bcııi orada beklem işler. Ama rahatları yerindeym iş, kendi evleri gibi çay fila n demleyip içm işler. Sonra beni bulamayıp ayrılm ışlar ta­ biî. Yani ben S elim iye’de yatarken onlar da bizim evde kalıyorlarmış. O ara apartmanın kapıçısınr da dövmüşler. Adamcağıza be­ ni soruyorlarm ış. Adamcağız ise : «O yok burda» der demez basıyorlarmış sopayı. Adamın ko­ nuşmasına imkân verm edikleri için benim ayrı eve taşındığımı öğ­ renem em işler. K a p ıc ı: «O yok burda. o buradan taşındı» diyecekm iş ama po^ lis le r sözün ardım beklemeden adamcağızı döverek susturuyor!ar­ mış. Bizi önce koridora dizdiler. Sonra sayıldık ve po lisler bizi askerlerden teslim aldılar. Camları dıştan tel ızgaralı b ir polis o to ­ büsüne doldurulduk. Otobüste on üç tutukluyuz. Dördü kadın. Te­ peden tırnağa silahlı onbeş kadar polisle yola çıktık. Ankara as­ fa ltın ın başlangıcına gelmeden benim sol kolumu sağ yanımda o tu ­ ran Tarhan özgür’ün sol koluna kelepçelediler. Tarhan, benim sa­


ğımda oturduğu için onun sol kolunun yanına benim sağ kolum ge­ liyordu. Sağ kolumu kelepçelesinler istedim. «Olmaz» dediler. An­ laşılan ters olacakmış ki kaçamayalım. Benimle beraber Ankara’ya götürülenler M ihri B elli’ye yalak­ ç ılık davasından sanıklar ve son ana kadar Ankara'ya gideceklerin­ den habersizler. Otobüste konuşmak yasak. Otobüse b ir önden bir de arkadan ik i araba daha eşlik ediyor. Her il hududunda bu arabalar değişi­ yorlar. Adapazarı’na doğru ilerliyoruz. Aylardan ağustos, gece sı­ cak ve hava pırıl pırıl, ay Sapanca Gölüne vurmuş, göl b ir gümüş levha gibi. Nâzım’ın Kurtuluş Savaşı Destanı’nı, tren yolculuğunu ve «Mehtaba bakamam...» mısralarını hatırlıyorum. Dalmışım, ko­ nuşma yasağını unutmuş olmalıyım k i, kelepçe arkadaşım Tar. han’a: «Şu mehtaba bak» dedim. Yanımızdaki polis memuru : «Konuşmayın, ne diyorsun sen?» dedi. Başımla işaret ederek : «Ay vurmuş da göle» dedim. Konuşma kesildi. Bolu’ya kadar böyle g ittik . Bolu’ya vardığımızda saat onbir civarıydı. Akşam yemeği olarak fırından yeni çıkmış sıcak ekmek­ le üzüm verdiler. A çtık yedik, fakat m idesi bozulmayanımız kal­ madı sonra? Bolu’da tuvalete giderken kelepçeyi çözdüler. Sonra yeniden takarlarken Tarhan’ın sol kolunun yanına sağ kolumu uzattım v e : «Yemekten sonra taksanız» dedim. «Olmaz» dediler. Bereket ki bu kez sağ kolumu kelepçeledik­ lerini farketm ediler de kısmen rahat ettik. Saat üçü geçerken Ankara Emniyet Müdürlüğüne vardık. Bi­ zi önce b ir odaya aldılar, orada sabahı bekledik. Sabah olup me­ sai başlarken bizi koridorlara taksim e ttile r ve bankların üzerine oturttular. Akşam saat yedibuçuk sularında beni göstererek : «Atın şunu aşağıya» dediler. Bodrum kattaki müteferrikaya indik. Demir kapı aralandı ve üstümüze kapandı. BEN BU MESLEĞİ BIRAKIRIM Ankara'da ilk defa gözaltında kalıyorum. O yüksek Emniyet


Sarayı’mn bodrumundayız. Beni attıkları yer iki odalı ve tu v a le tli b ir bölüm . Siyasi tu tu klu pek yok burada, daha çok adi suçlular. Koğuşta ekseriyet yankesici, esrarkeş, hırsız ve en az da siyasi sanık var. Kaldığımız iki odanın toplam alanı yirm i m etrekare civarın, da. Fakat bazı geceler otuz kişin in üstünde adam kalıyor burada. Gece yarısı dem ir kapı gıcırdayarak açılıyor ve birkaç kişi daha atılıyor içeri. Içerdekiler: «Geçmiş olsun» diyoruz yeni gelenlere. «Sağolun size de» d iy o rla r onlar da ve ilk konuşm a böylece başlam ış oluyor. Sonra : «Neden düştün hem şerim » diye açılıyor yeni konular. Böyle konuşmalar da olm asa ç e k ilir yer değil doğrusu. Su içm ek isterseniz tuvaletten içeceksiniz. Lavabo fila n yok. tuva­ le tte aşağıdaki m usluk bütün varımız yoğumuz. Elyüz mü yıkaya­ caksınız orada, büyük abdestten sonra yıkanacak m ısın orada, su. şadınız su mu içeceksiniz orada. Güneş dersen görm üyor, gün ortasında e le k trik yanmazsa gazete okumak mümkün değil.. Yeni gazete ve rm iyo rla r zaten. H er iki odada da iki duvar kenarı yer­ den 60-70 santim kadar yüksekte ve 60 santim fila n eninde tah­ ta se t, zemin ise beton. Tahta setlere ancak sekiz k iş i fila n sı­ ğıyor, kalan herkes betonda ya tıyo r Bir akşam ufak te fe k b ir genç geldi. Konuşması düzgün, g i­ yim kuşam yerinde, kendinden em in ve her ha reke tind e ölçülü. K o ğuştakilerin bazıları tam dı onu. M eğ er b e ce rikli b ir yankesiciy­ miş. Avım taksiyle ta kip ediyorm uş ve cüzdanı alınca uzaklaşıve. riyo rm uş hemen. Bu usûl kâ rlıym ış, ama taksi parası çok tu tu yo r­ muş. D iğe rleri ondan ders alm ak, fik ir edinm ek İçin onu konuş­ tu rm a k is tiy o rla r. O pek konuşm ak istem iyorsa da ara sıra tu ta ­ m ıyor kendini. « ...A k ş e h ir’e N asrettin Hoca Festivaline g ittik , fa k a t iş le r ke­ sat. A nkara’nın aynasızları g itm iş , b ir baktım köşebaşlarını tu t­ m uşlar. İki üç iş yapıp döndük, g ittiğ im iz e değmedi.» Küçücük oda­ da volta sını atarken konuşmaya biraz ara ve riyo r sonra devam : «Biz cepciyiz aslanım, adamın cebindekini alırız. Ev soymak yok bizde. Cebinde para taşıyan adam yine para b u la b ilir, fakat adamın evini soyarsan olmaz, ya m eteliksizin tekiyse?...


Ulan şu m em lekette çalmayan bir adam gösterin bana. Ama kalem iyle, ama kâğıdıyla, ama senedi sepetiyle çalmayan bir adam gösterin bana, ben bu m esleği bırakırım o zaman. B ir tane göste­ rin bırakmayan namussuzdur.» SAĞDAN ÇARK G eceler günleri, günler geceleri takip edip gidiyor. Bizi ara­ yıp soran yok. Neden içe ri atıldığım ı hâlâ bilm iyorum . Bana k im ­ senin b ir şey sorduğu falan yok. Unutulmuş gib i yatıyoruz bod­ rumda. Neşesiz b ir akşam yüzler asık bekliyoruz. D em ir kapı g ı­ cırdadı, açıldı içeriye iki kişi attılar. İkisi de 30 yaşında filan gös­ teriyor. B iri dolgunca orta boylu esmer, diğeri ise zayıfça bıyıklı kumral, iç e ri a ttıla r ama. pek yere basamıyorlar. «Geçmiş olsun* dedik te k tek. «Sağolun, size de» diye karşılık verdiler. Koğuş o akşam henüz kalabalık değildi. Yer gösterdik, iliş tile r.. «Ne oldu böyle?» diye sorduk. «Dört saat ağabey, tam dört saat falakada kaldım.» diye ko ­ nuştu dolgunca olan. Ve devam e t t i : «Ben, taksi şoförüyüm abi. Geceleyin durakta bekliyorum . H erifin biri geldi, Küçükesat'a gö­ türdüm. -Meğer hırsızm ış. 50 bin lira lık mı ne mücevher çalmış. Sen g ittiğ i yeri biliyo rsun diye bastılar sopayı. Tam dört saat sür­ dü abi. Ayaklarım patladı. Sonra iki polis kolum a g ird i. İki saa ttir ıslak zeminde yürütüyorlar abi. Bu m em lekette durm ak hata. Du­ rulmaz bu m em lekette, abi durulmaz bu m em lekette...» Şoför yerinde duramıyor. Öbürü kuaförmüş. Onu da dövmüş­ ler ama az, Şoförün hali perişan. «Bakın burada ekm ek fila n var. Karnınız açsa b ir şeyler yi. yin.» «Sabahtan beri bir şey yemedik, ama yemek yiyecek hal mi kaldı abi. Biraz kendimize gelelim . Sonra yeriz belki.» «Bir şeyler yeseydiniz. iyi gelirdi. Neyse.,, Geçmiş olsun...» Biz onların m eselesini anladık. K arşılık olarak da içerdekilere sormaya başladılar. Diğer birkaç kişiye sordular. Tufacı, cep-


çi, piyasadan gibi cevaplar aldılar Biz birkaç siyasi varız odada. Bir tahtanın üstünde oturu­ yoruz. Arkadaşlar da pek neşesiz, fazla konuşmak da istem iyor canımız. Şoför b ir ara bana dönerek : «Sizin suçunuz ne abi?» dedi. «Siyasi» deyip sustum. «Solculuk falan mı abi?» «Eh işte...» -Ben de mahkemeye düştüm abi o davadan» deyince merak­ landık. «Hayrola ne oldu?» diye biz sorunca arkadaşı söze karıştı. «Bi anlatsana şu işi» bize dönerek, «bi anlatsın da görün abi başına gelenleri.» Sonra şo fö r anlatmaya başladı : «Altmışdokuzda oldu hadise abi. Benim o zaman bi arabam vardı. Borcuna da az kalm ıştı. Ben, böyle taksi çalışıyordum. Bİ akşam bir arkadaşımla b ir gece kulübüne falan g ittik . Kafaları çek­ tik. Sonra arkadaş tutturdu beni eve götür diye. Ben, kafayı iyice tutm uştur, şuralardan b ir yerlerden b ir taksi çağıralım seni de eve bıraksın beni de, dediysem de anlatamadım. Sen astansın, ya­ mansın, diye oto rttu beni direksiyonun başına. Evi Ayrancıdaydı, götürüp bıraktım. Ne gelirse arkadaş yüzünden geliyor adamın ba­ şına abi. Gece olmuş, saat b ir buçuk, iki. Bakanlıklardan Kızı­ lay’dan aşağı gazlamış gidiyorum . O saatte in cin top atıyor ora­ larda abi. Ben nasıl olsa yol boştur diye gazlam ışım ... Arabanın hızı seksenin yüzün üstünde. Akıllının b iri de benim gibi yapmış -yol nasıl olsa boştur, diye Sıhhiye'den ters yola girm em iş m i: Birden karşıma çıktı abi. Direksiyonu bi kırdım A tatürk heyke­ linin dibine vurduk abl. B ir de gözümü açınca ne göreyim? Hastanedeyim. Biraz ken­ dimi toparlayınca pencereden atlayıp hastaneden kaçtım abi. So­ kakta güç belâ b ir taksi buldum . Beni eve götürdü. Evimi de zor buldum abi. Sarhoşum bi yandan, çarpmışım üstelik, başım dönü­ yor kİ nasıl. Neyse evi bulduk yattık. Sabah bi gü rültü yle uyan­ dım ki, kapıyı kıracak gibi vuruyorlar. Beni bi yakaladılar .ayaklarım yerden kesild i. Ankara’da polis kalmamış, bizim evi değil ma­ halleyi kuşatm ışlar vallahi. Beni götürdüler b ir savcının huzuruna. Savcı b ir şeyler sordu.


Sonra hemen mahkemeye çıkardılar beni abi. Suçüstü mahkeme­ siym iş. Savcıyı görecektin abi, öyle kızgındı ki. Bi başladı konuş­ maya, bir sürü şey saydı döktü abi. «Büyüklere rezalette,n A ta ­ tü rk ’e hakaretten ve nihayet solculuktan tam yirm i d ö rt sene hap­ sin i istiyorum » demesin m i? O daha konuşuyordu ya, ben daya­ namadım. İyi ama hakim bey, ben sağdan çarptım , dedim. Ha­ kim : «Senin tahsilin ne?» diye sordu ilkokul üçten ayrıldım ama, hakim bey, o soldan çarptı, di­ yor. Araba incelensin, ben sağdan çarptım da canım kurtuldu. Sonra vardık bi kaza yaptık diye yirm i dört sene hapis olur mu hakim bey, dedim. Hakim babacan adamdı abi, şöyle bi baktı «Mahkeme tutuksuz devam edecek» dedi, işte böyle abi. Arabayı orda kaybettik, şim di başkasının arabasında çalışıyoruz. Bu m em lekette yaşanmaz abi. Şimdi de şu halim e bak.» Koğuştaki siyasîler çok güldük bu olaya. V akit çabuk geçti o gece. SORGU Ankara Emniyet Sarayının bodrumunda eylül 1’e kadar kal­ dım. 1 eylülde beni yukarı çıkardılar ve : «Hadi gidiyorsun» dediler. Fakat biraz sonra : «Gel gel, az gel b ir ifade alalım» dediler, g ird ik b ir odaya. Daha evvel b ir defa daha çıkarm ışlar, parmak izlerim i almışlar, yüzden ve profilden resm im i çekip tekrar bodruma atmışlardı. G irdiğim iz odada b ir masanın başına oturduk. İki görevli ifademi almaya başladılar. Adın, soyadın, ana baba adı, mesleğin, işin, adresin diye kim lik te s b it edilirken ben iyice meraklandım, ne soracaklar a. caba diye. Gözaltına alınalı onbeş günü buluyor, henüz suçumu öğrenemedim. Bütün ‘ihtim alleri gözden geçiriyorum , h iç b iri ak­ lıma yatmıyordu. Onun için iyice meraklanmıştım. K im lik tesb iti b itm iş ti ki: «Eee, anlat bakalım, nasıl solcu oldun?» dediler. Ben pek sor­ guya benzetemedim bunu ve :


«Anlamadım, ne dem ek yani?» «Neden solcu oldun, nasıl oldun, anlat bakalım.» «Böyle beş dakkalık b ir iş değil ki bu. Yani biz durup durur, ken solcu olmadık ki. Yani b ir gün aklımıza esti, badi solcu ola­ lım fila n deyip solcu olmadık. Bu çok uzun b ir süreç işi. Uzun uzun onu mu anlatayım yani?» «Evet onu istiyoruz.» «Bir özet yapmaya çalışayım bakalım» dedim. Evet, ben o anda biraz gerilere kadar g ittim . Doğru, biz eskiden sağcıydık, daha doğrusu solun ne demek olduğunu b ilm i­ yorduk ve sola karşı kurulm uştuk. Bilm ediğim iz sola karşı okul­ larda bizi İyice doldurm uşlardı. Hele lisede kargadan başka kuş ve Durkhelm'dan başka görüş bilm eyen b ir fe lse fe hocamız var­ dı ki, lise biterken bize şunları söylem işti «Çocuklar, artık lise b itiy o r, üniversiteye gideceksiniz. Orada kom ünistler, sosyalistler sizin de yanınıza gelecekler, ama m utla­ ka gelecekler, e ş itlik vaadiyle sizi aldatmaya kalkacaklar. Sakın ha sakın aldanmayın.» Zaten sola düşman olarak hazırlam ıştı bizi. Sonra üniversiteye geldik, bize hiç e ş itlik vaadeden fila n olmadı ama biz solcu olup çıktık. Şim di ise nasıl solcu olduğum u anlat­ mam isteniyordu. Hayatımı b ir sinema şeridi gibi gözden geçirip başladım anlatmaya «Evet biz durup dururken solcu olmadık. Biz 27 Mayıs son­ rası gençleriyiz. 27 Mayıs sonrasında hatta öncesinde, gençlerin y u rt sorunlarıyla ilg ile n m e le ri gerektiğine dair b ir kanaat g e lişti. Biz 27 Mayıs sonrasında, önceleri herkes fik irle rin i h ü r olarak söylerse, Türkiye kalkınır sandık. Fakat çok geçmeden gördük ki, herkes b ir şeyler söylüyor ama Türkiye'nin kalkındığı fila n yok. Yavaş yavaş anlamaya başladık ki, bir ülkenin kalkınm ası, doğ­ rudan doğruya ekonomik sorunların ele alınıp doğru kavranm asıy­ la o la b ilir. 1965‘lerden itib are n de ekonomik sorunlarla ilgilen m e­ ye başladık. Örneğin 1965 yılında ortaya atılan « M illî petrol» kampanyasında ben de vardım.» «Hangi hadiselere katıldın onu da anlatacaksın zaten.» «A nlatırım , katıldığım olayları saklamak için hiç bir sebep görm üyorum . M illî petrol kampanyasından sonra, yeraltı kaynak­ larım ız, madenler konusunu inceledik. Daha sonra m ontaj sana­


yi ini İnceledik, yabancı sermaye konusunu inceledik ve her Inceleyişte gördük ki bütün ekonom ik sorunların altında menfaat grupları var. İşin içine m enfaat girince, tara f tutm ak gerekti. Biz fakirden ve Türkiye'den yana olduk. Olay kısaca bundan ibaret : Biz, işte böyle b ir çelişm e nin sonucu solcu olm uş olduk.» »Sen hep iyi yanlarını anlatıyorsun.» «Kötü b ir yanı da yok zaten.» “ Hangi olaylara karıştın anlat bakalım» dediler. Ben aklımda kalanları savunmaya başladım. 6. Filoya karşı yapıln yürüyüşler İstanbul’dan Ankara'ya «özel O kullar d e vle tie ştirilm e lid ir» yürü­ yüşü, İzm it'te n İstanbul’a yapılan «Montaj Sanayiine hayır» yürü­ yüşü Gebze'deki tütün m itin g i ve başkaları. «Sen o Kanlı Pazarda da vardın değil mi?» «Evet vardım.» «Çok işe karıştın sen. O Kanlı Pazar neydi öyle?» «Bizim yürüyüşümüz V ilâyete b ild irim li, yasal b ir yürüyüştü. Zamanın İçişle ri Bakanı Sükan ve Ulaştırma Bakanı B ilgiç Adapazarı’ndan ve başka yerlerden adam toplayıp bizim yasal yürü­ yüşe saldırttılar. Bu saldırıyı Saadettin Bilgiç, İstanbul Liman Lokantasında b ir yem ekte organize e tti. Şim di onun suçlusu da biz mi olduk?» «Söyle bakalım senin takma adın ne?» «Benim takma adım fila n yok.» «Vaar, inkâr etme çünkü biz biliyoruz.» «Kesin olarak yanlış, benim takma adım fila n yok.» «Söyle bakalım Lâz İs m a il’i tanıyor musun?» «Hayır tanımıyorum.» «Tanırsın, tanırsın.» «Tanımıyorum.» «Lâz İsm ail sen değil m isin yani?» dem esinler mi. «Bu da nerden çıktı, cid di olun lütfen.» «Yoo, biz son derece ciddiyiz. Biz İstanbul'dan Lâz İsm ail’i istedik, seni gönderdiler.» «Ben ne Laz’ım, ne İsm ail’im, ne de Lâz İsm a il’im.» Bu tartışm a b ir süre uzadı. Sonra tanımadığım birkaç isim Hordular, tanımadığımı söyledim . «-Ton başka ne soracaktık?» dedi b iri. Öbürü cevap verdi :


«M arkist, Leninist olup olmadığını sormadık.» «Evet... Ama kendi anlattı zaten nasıl solcu olduğunu» dedi.

SAĞLAMMIŞIM... Sorgudan sonra beni, önce Mamak Askerî Ceza ve Tutukevi­ ne götürdüler. Fakat yanlış olmuş, aynı arabayla Dışkapı’dakl göz­ altı evi olarak kullanılan b ir yere ge tirdiler. Hakkında tutuklam a kararı olmayan sanıklar burada kalıyor. Tutuklandıktan sonra d i­ ğer askerî cezaevlerine gidiyorlar. A rtık askerlerin eiindeyiz. Günda bir saat kadar bahçeye çı­ kıp hava alıyoruz. Emniyet Sarayı bodrumundan kurtulduğumuz için memnunuz. Burada güneş görüyoruz h iç olmazsa. Sorgum sırasında bana be lli b ir suç İsnat etm em işlerdi. Ben kendi kendime, «Her halde esas sorgum savcıda yapılacak, bun­ ları arşivlem ek için sordular. Ne suç isnat edecekler acaba.» d i­ ye düşünüp duruyorum. Bir gün beni ve yeni gelen iki kişiyi çağırdılar. Usûl böyleym iş ve yeni gelen herkesi doktor muayene edermiş. Benim İçin sağlık kurulu raporu ve rile li iki ay olmadı henüz. Fakat hissediyo­ rum k i, iyi değilim . Bizi çağırdıkları zaman hastalığımı söylemeye karar verdim . Umut dünyası dem işler. Belki tıakkımdaki işlem hız­ lanır diye düşündüm, ö y le ya, ben gözaltına alınalı yirm i güne yaklaşıyor, hiç bir işlem yapm adılar hakkımda. Halbuxi ben kan­ se rliyim ve sağlık kurulu tedavim in Türkiye’de mümkün olmadığı­ nı ve y u rt dışına gitmeme gereğini bildiren raporu verm iş bana. Azıcık kanun diye b ir şey varsa, benim buralarda olmamam gere­ kir. Doktorun karşısına dizild ik. Doktor kötü kötü b ir baktı ve : «HarunKaradeniz sen misin?» dedi ve ekledi. «Tanıdım.» Dok­ to r gençten b ir subaydı. Sonra hepimize birden sordu : «Bir hastalığınız filan var mı?» Ben, tam sırası deyip «Ben, böyle dıştan iy i görünüyorum ama, gerçekte hasta­ yım ve tedavi görmem gerekiyor.« «Nen var?» «Kolumda kanser var ve sağlık kurulu y u rt içinde tedavisi mümkün değil, diye rapor verdi.» dedim.


Doktor şöyle kızgın kızgın baktı ve yandaki ere dönerek : «Yaz sağlam!» dedi. Ben, iyice şaşırm ıştım . «Siz ben] muayene b ile etm ediniz, sağlık kurulu beni b ir hafta inceledi ve hasta, ü s te lik önem li hasta diye rapor verdi» dedim . Doktor b ir an duraklayıp bizi dinleyen ere çıkıştı «Yazsana sağlam diye.» Ben te kra r sordum : «Ben, sağlam mıyım şimdi?» doktor duraklamadan ve sert b ir sesle cevap verdi «Evet, sağlamsın.» Acı acı güldüm ve acıdım doktora. O günlerde radyo, Kanser Haftası dolayısıyle sık sık, «Kan­ serden korkma, geç kalmaktan kork» diye anonslar yapıyordu. OLSA OLSA ODUR Ankara'nın Kalaba m ahallesi sakinlerinden bazılarrnın başına ge lenler hayli enterasandı. Ankara’nın kuzeyine düşen bu mahal­ le fa k ir m ahajlelerden b ir i. Orada b ir ilkokul ve bir de orta okul varm ış. O günlerde M illî Eğitim Bakanlığının «Okullara çocukla­ rını kaydettiren velilerden hiç b ir harç alınmayacağına ve her ne ad altında olursa olsun para almanın yasak olduğu» yolundaki b il­ d iris i radyoda sık sık okunmuş. İktidar partilerine dayanıp gem isi­ n i yürütm eye alışkınlardan, b iri, M illî Eğitim Bakanlığının b ild i­ risin e rağmen velilerden para almaya kalkınca okul yöneticileri İle arası açılm ış. Başta ortaokul müdürü olmak üzere öğretm en­ le r ve bazı v e lile r adamın para toplamasına karşı çıkm ışlar. Siz m isiniz engel olan. A klım kullanmış bizim adam ve g i­ dip «Sayın m uhbir vatandaşlar» arasına katılıverm lş. Başta orta­ okul müdürü olmak üzere bazı öğretm en ve öğrenciler ile mahal­ lenin m uhtarını, baş azasım ve onların g ittiğ i berberi ve kehveciy i «gizli örg üt kurdu bunlar» diye ihbar ed ive rm iş... Kalaba ma­ hallesinden otuz kişiyi aşkın m ahalleli boylamış burayı. Orda anlattılar bazı sorgulan. Mahallenin kahvecisinin adı C evat Kabadayı. Saf, te m iz yürekli, m ert ve dünyası kahvesiyle sın ırlı b ir adam. Böyle iş İlk geliyor başına. Ç ağırm ışlar onu da: «Söyle bakalım, M ao’yu tanıyor musun?» dem işler. Cevat’ın


Mao'dan filan haberi yok ve zaten Mao yerine Mova diyor. «Tanımıyorum.» «Tanırsın tanırsın. Ne biliyorsan hepsini anlatacaksın yoksa biz adamı benzetiriz» diye iyice sıkıştırm ışlar. Cevat düşünmüş düşünmüş ve : «Bir gün benim kaveme eti çantalı, fo te rli b ir adam geldi, iki kahve içip g itti. Olsa olsa odur. Çünkü Öbürlerini tanımıyorum» dem iş. C evat’ a soruyoruz : «Neden o adamı dedin ki?» Cevat açıklıyor m eseleyi : «O adam giderken dört tane Amerikan sigarası unuttu ben o cıgaralara e| koyup içm iştim . Kaveye gelenlerden b ir te k onu tanım ıyordum . Bana öyle geldi ki, o h e rif cıgaraiarın hesabını so­ ruyor benden.»

MUHTARLIK KAYITLARINDA BU İSİMLER YOK. Kalaba M ahallesinin b ir muhtarı var. Baş âzâda orda aynı koğuşta yatıyoruz. M uhtar CHP'li, fakat o po litikayla pek uğraş­ mamış. O vatandaşın d e rtle rin i dert edinm iş ve vatandaşın gün­ lük sorunları peşinde koşup durmuş. Bunu rahatça söylüyorum. Çünkü, eğer vatandaşın günlük İşlerine koşmasaydı bunca za­ man m uhtar kalamazdı sanırım . Dile kolay, bu m uhtar o tarihte tam otuziki senelik muhtardı. İktidarlar değişm iş, o değişmemiş. M uhtarın yaşı e iii-a ltm ış arası var. öm ründe böyle iş görme­ m iş. Büyük b ir te rö r esmiş mahallede ve hepsi alınm ış içe ri. Bu şaşkınlık içinde çağırm ışlar muhtarı ve : «Söyle bakalım, mahallede neler yapıyorsunuz? M arks'ı, Lenin’I, Mao’yu tanıyor musun?» «Tanımıyorum,» demiş muhtar. «Tanırsın, tanırsın iyi düşün ve doğru konuş» dem işler. Fa. kat m uhtar kendinden ve hafızasından emin cevap verm iş : «Vallahi ben, bu mahallede otuziki senedir muhtarım , bizim kayıtlarda bu isim ler yok.» Sorguya pek devam etm e m işle r galiba, ama Kaİabalıları da bırakmıyorlardı. Kalabalıların çoğu kırk günü doldurdular gözaltın­


da. Daha sonra da çıkaramadılar ortaya ordaki örgütü? Ve dava açamadan bıraktılar m ahalleyi. KOMUTANDAN ÖZÜR DİLERİM Gözaltına alınalı üç haftayı geçti, henüz bizim suçtan haber yok. Tedaviden vazgeçtim hapse bari atmasalar. Hadi a ttılar da diyelim , bari suçumun adını bilsem . Baktım olacak gibi değil, bir dilekçe yazdım. Dilekçemde benim gözaltına alınmamdan bu ya­ na üç haftayı geçtiğini, hakkımda henüz hiç bir işlem in yapılma­ dığını, gerçekte hasta olduğumu ve hastalığımın çe şitli raporlar ve son olarak da sağlık kurulu raporuyla sabit olduğunu be lirtip, «hakkındaki hukukî işlem in hızlandırılması için gereğini» deyip dilekçeyi verdim. Biraz sonra, bir nöbetçi geldi ve beni komutanın çağırdığını söyleyip aldı götürdü. Vardık erkekler gözaltı ve kadınlar hapisha­ nesinin komutanının odasına«Hasta mısın sen, raporun filan var mı yanında?» «Evet hastayım, yanımda raporlarım da var.» «Madem böyle hastasın da şimdiye kadar neden dilekçe ver­ medin?» «Ben, akşam sabah ifadem alınır, bırakılırım sanıyordum.» «Sanıyordumla o lu r mu? Sen buraya geleli bir haftadan fazla olmuş. Geldiğin zaman dilekçe verseydin şim diye kadar gitm iş bile olabilirdin. Komutan niçin erken dilekçe vermediğime çok kızmıştı ve bu sözleri adeta azarlar gibi söylüyordu. «Özür dilerim iyi düşünemedim herhalde» dedim. Komutan nöbetçiye : «Götürün bunu koğuşa. Orda sîze b ir rapor versin o rapo­ run suretini alıp dilekçesine ekleyin ve hemen gönderin.» Koğuşa geldik. Nöbetçiye b ir rapor yerdim aldı g itti. Günler gelip geçti ve ben dilekçeden hiç bir cevap alama­ dım. Değişen bir şey olm am ıştı. GENEL MÜDÜRÜN BOYNUNA ASILAN TAHTA Günler gelip geçiyor ve hemen her gün yeni b irile ri geliyor


koğuşumuza ve eski b in le ri gidiyor. G idenlerin hepsi evlerine g itm iy o r tabiî, bazıları tutuklanıp hapse gidiyorla r. Em niyet Sa-> rayının bodrumunda tanıştığım Muammer Sun'un geldiğini söyledi b iri. Muammer Sun'un üçüncü gözaltına alınışıydı ve kanıksam ıştı artık. M üteferrika arkadaşı geliyor diye dış kapıya doğru yü­ rüdüm , beklemeye başladım. B ir süre sonra idare odasının o taraftan askerlerin arasında yürüyen b iri belirdi. Fakat g e tirile n M uam m er Sun değildi. Aksaçlı gözlüklü ve yaşlı b iriyd i bu gelen. N öbetçiler kapıyı açıp ge­ tird ik le rin i içeri atıp, dem ir parm aklıklı kapıyı yeniden k itle y ip g it­ tile r. «Geçmiş olsun» dedik sıradan. «Sağolun» dedi ve ben yemek yediğim iz masalardan b irin i göstererek, «Şöyle buyurun oturun» dedim. Orada bulunanlardan bazılarım ız da beraberce o tu rdu k masanın başına. Tabureler kü­ çücüktü, masalarsa hurdadan biraz hallice. «Siyasi fila n herhalde g e liş sebebi» dedim ben. «Öyle gibi» diye karşıladı. «ism iniz nedir beyefendi?» «M ehm et Erdemir.» «Ne iş yaparsınız?» «Ben TEK Genel M üdürüyüm . Türkiye E lektrik Kurumu Genel Müdürü.» Doğrusu ben, M ehm et Erdem ir'i basından tan ıyo r ve TEK Genel Müdürü olarak biliyordum , ama böyle b ir mekânda kar­ şılaşm ak aklımın ucundan geçm ediği için, M ehm et bey ism ini söylediği zaman çıkaramam ıştım . «M ehm et Erdemir TEK Gene! Müdürü, gıyaben tanıyorum sizi. Çok geçmiş olsun. Ben de inşaat m ühendisiyim , diye başla­ yıp arkadaşları da tanıttım . Şu doktor, bu m im ar, ortaokul öğret­ m enleri ve ortaokul müdürü, Kalaba Köyü m uhtarı, baş azâsı ve öğ re n cile ri de buradalar. Kılığım ız kıyafetim iz iyi d e ğ il, ama ente lle k tü e l seviye fena sayılmaz» diyerek işe biraz espri karıştır­ dım ben çünkü, M ehm et bey pek neşesizdi. Biraz daha konuşuldu. Sonra: «Başka yer yok mu burda?» diye sordu. Yatakhane bölümü­ ne ge çtik.


Ranzalarda o t yata klar vardı ve tüyü yolunm uş kahverengi b a tta n iye le r vardı, fa ka t çarşaf olarak hiç b ir şey yoktu. M ehm et bey boş yataklardan b irin i seçip uzandı. M ehm et beyin hikâye sin i daha sonra öğrendik. Kem alettin Eken'tn vurulduğu ve benim de Dev Genç m ahkem esinden ta h liye olduğum uz gün, b ir konuşma yapmış. Genel M üdürlükte toplantı için toplandıkları sırada b ir telefon çalm ış. Mehm et bey telefondakiyle konuştuktan sonra yanındakilere dönerek, K em alettin Eken’in vurulm uş olduğunu öğrendiğini söylem iş ve «M em leket iy i­ ce karışıyor galiba, bu gençler kana kan mı is tiy o rla r acaba? Y a­ zık iyiye g itm iyo r durum» m ealinde b ir şeyler söylem iş. Bu konuşmadan sonra d ö rt ay fila n geçm iş ve M ehm et beyi Genel M üdürlükten uzaklaştırm ak isteyen A dalet P a rtilile r, bu sözleri e virip ç e v irip «Oh oldu.aferin gençlere» b içim in e dö­ nüştürüp M ehm et beyi ihbar ediverm işler. İşte, bu nedenle M eh­ m e t bey aramızda bulunuyorm uş. N itekim serb est bırakıldıktan b ir süre sonra görevinden alındı. M ehm et bey kötü şartla ra pek şaşıyor. Günda üç defa d i­ z ilip esas duruşa geçerek sayılıyoruz. Bizim yaşım ız hadi genç fila n ama M ehm et bey altm ışına yakın. Günde üç defa hazırola geçm esi şa şırtıyo r haklı olarak. Bulunduğumuz gözaltı evinde b ir usûl var, oraya gelenin resm i çekiliyo r? Pek insanca b ir manzara olm u yo r bu resim çekm eler. Çünkü bir uzun kenarı İp li 15 santim e 40 s a n tim lik b ir tahtayı asıyorlar adamın boynuna ve tahtanın üs­ tüne te b e ş irle ism ini yazarak resim çekiyorlar. Bu sayede resm in kim e a it olduğu karışm ıyorm uş. Bir gün baktım karşıdan elle rind e Fotoğraf makînaları ve tah. tala rı ile resim ci e rle r ge liyo r. Ben şoke olm asın diye M ehm et be­ yi. uyarmak İçin durum u anlattım . «Şimdi yeni ge le nlerin resm ini çekecekler. Yani sizin de resm inizi çekerler. Burada b ir usûl var, insanın boynuna b ir tah­ ta asıp İsim yazıp resim çekiyorlar. Pek İnsanî b ir görüntü olm uyor ama usûl böyle, onun için siz de aldırm ayın tahtaya» dedim. M eh­ m e t bey önce İnanmak istem ezm işçesine gözlerim in içine baktı. Ben de «evet böyle maalesef» diye ekledim . R esim ciler g e ld ile r «Yeni gelenler» deyip M ehm et bey de dahil olm ak üzere b ir­


kaç isim saydılar. Sonra M e h m e t bey ve d iğ e rle rin i b ir duvarın d i­ bine dizdiler, tahtaları boyunlarına a stıla r ve is im le rin i yazıp b ire r poz çekip g ittile r. Boynunda asılı tahtayla M ehm et beyi duvarın dibind e hatırlıyorum da, pek iç açıcı değildi manzara. Bu da yetm edi. M eğer re s im le r yanm ış ve onun için erte si gun aynı sahne b ir daha te kra rlan dı.

TAHSİLDARI NİYE İKİ AYDA BİR GÖNDERMİYORSUNUZ? Yeni gelenlerin e vle rin e haber verm e hakları va r. Haber v e r­ me işi akşamları oluyor. M e h m e t bey de evine haber verm ek is ­ tiy o rd u . B ir akşam sayım ından sonraydı. M eh m et be y bizi te fti? eden başçavuşa başvurdu. «Bizim eve b ir haber verm e k m ümkün mü?» dedi. Başçavuş pek yukardan bakıyordu «Ne iş yapıyorsun sen?» M ehm et bey şöyle b ir durakladı ve : «Ben TEK Genel M üdürüyüm , T ürkiye E le ktrik Kurum u Ge­ nel M üdürü» dedi. Başçavuş cevabı a lır alm az: «Siz niye o e le k trik tah sild arla rını ik i ayda b ir gönder­ m iyorsunuz evlere» dedi. M ehm et bey te k k e lim e yle perişandı ve zar zor: «Biz e le kt­ riğ i be le diyele re v e ririz , o n la r öyle şey yaparlar» d iy e b ild i. Başçavuş, M ehm et b e yi suçüstü yakalam ış da ne diyeceğini şaşırm ış b ir halde görm üş olm alı ki «Tahsildarı iki ayda b ir gönderseniz rahatça ödeyeceğiz. A ltı ayda b ir olunca b irik iy o r, ödem esi zor oluyor» diye âdeta çıkıştı.

ARANIZDA ZİL TERTİBATI MI VARDI? M ehm et bey eve göndereceği haberi fila n un utm u ştu . Baş­ çavuş sormaya devam e tti : »Senin sunuç ne peki?» M ehm et bey çaresiz konuştu «K em alettin Eken paşa vurulduğu zaman güya z il çalıp oyna­ m ışım .»


Başçavuş : «Aranızda zil te rtib a tı mı vardı?» derdemez ben oradan kaç­ tım . Gördüğüm sadece M ehm et beyin b ir süre konuşamadığı idi. Daha sonra ne konuşuldu, neler dendi bilm iyorum . KOMUTANLA TARTIŞMA Eylül ayını yarılam ıştık, fakat benim suçtan hâlâ haber filan yoktu. Otuz ağustosta ordu kadem eleri ye n ile m işti. B ir gün dedi­ le r ki. yeni Kara K uvvetleri Komutanı tutukevlerini ziyaret edecek, h e r tara f tem izlensin. Koğuşta b ir fik ir a ttıla r ortaya, yeni komutana durumumuzu duyuralım . Duyurulacak başlıca ik i durum te s b it e d ild i. B irincisi otuz günü geçen gözaltı sü re le ri. Ö zellikle Kalaba m ahallesi sa­ kin le rin in gözaltı süresi kırk güne yaklaşm ıştı. Mahkemeye filan çıktıkla rı da yoktu. O günlerde Anayasa M ahkem esi gözaltı sü. re sin i onbeş güne in d irm iş, fakat hemen yürürlüğe konmamış ve halen otuz günlük gözaltı yürürlükteydi. Yani b ir adamı mahkeme huzuruna çıkarmadan en fazla otuz gün gözaltında tu tu la b ilirle rd i. Fakat kim senin otuz güne aldırdığı yoktu. Bir bu husus duyuru­ lacaktı, b ir de benim sağlık durumum. Kim konuşacak, kim ko­ nuşacak derken ihale benim üstümde kaldı. Ben konuşabileceğim i, ancak bu iki durumu biraz içiçe söyleyebileceğim i b e lirttim , anlaş­ tık . Biz, Kara K uvvetleri Komutanını beklerken, askerî hapisha­ n e le r komutanı Kemal Saldıraner geldi. Saldıraner, Ankara'daki tüm askerî hapishanelerin komutanı, koğuşları te ftiş ediyor ki biraz sonra Kara K uvvetleri Komutanına gö sterirke n sürpriz b ir durum olmasın. Kemal Saldıraner köşeyi bucağı incelerken bazı arkadaşlar «Buna da bi söyleyelim belki öbürü buraya girm ez. G irerse ona da söyleriz» dediler. Ben de o lu r deyip beklemeye başladım. Saldıraner te ftiş in i b itirip gitm eye yöneldiği anda ben çok alçak b ir sesle söze başladım «Efendim izin verirsen iz size b ir iki durumu arzetm ek is ti­ yorum .» «Söyle bakalım.»


«Burada b ir çoğumuzun gözaltı süresi otuz günü g e ç tiğ i halde m ahkem eye çıkarılm ıyoruz. B ir de benim durum um var. Ben ka n ­ s e rliy im ve hakkımda sağlık kuru lu raporu var. Sağlığım kö tü , gözaltına alınalı b ir aya ya kla şıyo r hakkımda h iç b ir işle m yap ıl, madı henüz. Eğer benim gözaltı sürem de b ir ayı geçer ve uzarsa ne olacak diye endişeleniyorum .» «Burada kim se b ir aydan fazla kalmaz.» «Ş unlar gözaltına alınalı otuz sekiz gün oldu.» «Buraya ge leli kaç gün oldu , önem li olan o?» «Buraya ge leli o lu r mu, daha önce e m n iye tte kalm ışlar.» «O radakiler sayılmaz.» «Nasıl sayılmaz?» «E m n iye tte kile r fila n sayılmaz.» «Biz S ıkıyönetim in e m riy le em niyete alınıyoruz ve b iliy o r­ sunuz, em n iye t te ş k ilâ tı da S ıkıyö ne tim e bağlıdır. Sayılmaz o lu r mu?» «Ben, buradakileri sayarım.» «M ahkem e kararı olm adan h iç kim se h ü rriy e tin d e n yoksun bırakılam az. Kanun açık.» «Ne hürriyetinden bahsediyorsun sen? Kanunlara karşı ge­ lirs in iz sonra da kanundan, h ü rriy e tte n bahsedersiniz.» «Kanunları çiğneyen sîzsiniz.» «Ç ok konuştun sen, sus bakayım.» «Ne susacağım, benim hayatım teh like de , böyle giderse za­ ten öleceğim . Daha ne susacağım?» «Ö lürsen öl, zaten her gün b ir kaçınız ölüyor.» «Ben ölürsem , k im olacak sorum lusu?» «Benim sorum lusu.» «Sorum lunun siz olduğunuza ve em niyette geçen gü nlerin gözaltı süresine dahil olm adığına d a ir yazılı belge v e re b ilir m is i­ niz?» «Yazılı belge mi?» «Evet, hayatımdan so ru m lu olduğunuzu söylüyorsunuz, bunu yazılı olarak verin lütfen.» «Ben karışm am böyle şe yle re . Bana buraya adam g e tirirle r, sonra da a lır gö tü rü rle r. Ben ö te s in e karışmam.» Ve g itti.


Konuşmanın başında son derece sakindim. Fakat, insanın ta ­ ham m ülü b ir yere kadar oluyor. Sonra sinirlendim ve artık nere­ den inceyse kopar deyip başladım tartışm aya. Tartışm a sadece ik im iz arasında g e çm işti, ama herkes sesini kısm ış dinliyordu. Ben, hayli kızm ışım koğ uşta kile r de biraz heyecanlanm ışlar ama yin e onlar ya tıştırd ıla r benî.

SORGU VE MAHKEME Gözaltına alındığım ın otuz üçüncü günüydü. «Harun Karadeniz, hazırlan, savcılığa gideceksin» dediler. On dakika kadar sonra da beni alıp b ir arabaya b in d ird ile r ve m ahkem elerin oraya götürdüler. Beni önce b ir beklem e salonuna koydular. Ben b ir yandan seviniyordum , bele şükür savcıya bari çıkıyoruz, diye b ir yandan da meraklanıyordum, acaba ne suç isnat edecekler diye. Çok bekletm ediler ve beni alıp b ir savcının karşısına götürdüler. Savcı ifadem i almaya başladı. Önce hüviyet te s p itin i yaptı ve peşinden : ■Bu ifade senin mi?» diye po liste alınan İfadeyi gösterdi. Baktım : «Evet benim» dedim . «Buradaki is im le ri tan ım ıyor musun?» «Hayır tanım ıyorum .» «Başka b ir diyeceğin var mı?» «Benim diyeceğim yok, ama gözaltı sürem otuz günü geçti.» «Tamam ifade b itti. Şurayı imzala.» Kâğıtları daktilodan ç ı­ kardı. Bütün ifade beş altı sa tır tutm uştur, çoğu da k im lik te s p i­ tiy d i. İmzaladım. Dışarı seslendi ve nöbetçilere : «Hadi götürün» dedi. Ben, iyice meraklandım ve : «Peki ne olacak şim di?» dedim. «Orasını mahkeme b ilir» dedi. Dedi ama, ses tonu hiç de İy i­ sin e değildi. Ve n ö b e tçile r beni te kra r bekleme odasına g e tirip bıraktılar. Doğrusu kafam iyice bozuldu. Eskiden iy i kötü b ir suç adı uydurup tu tu klu yo rla rd ı. Şim di ise suç adı bile söylemeden otu z üç gün gözaltında tutuyo rla rd ı, is te r m isin suç adı söylem e­ den b ir de tutuklasınlar bu hasta halim le beni? O lu r mu olurdu.


Z aten Ankara'ya ge ld iğ im günlerden beri he r gün b ir başka inanılm az olaya ta n ık oluyordum . Kafama iyice koydum m ahkem ede ne yap ıp yapıp suçum u öğrenecektim .

TEPEM İYİCE ATTI Aradan kıae bir süre g e ç m iş ti ki, beni adını ıhâlâ b ilm e d iğ im b ir kız ile b irlik te çağırdılar ve süngülü n ö b e tçile rin arasında b ir m ahkem e salonuna götürüp o tu rttu la r. M eğer yanlış salona o tu r­ tulm uşuz, bizi oradan kaldırıp b ir başka salona o tu rttu la r. B ir kaç dakika sonra m ahkem e heyeti (üç subay) kürsüdeki y e rle rin i ald ıla r. H üviyet te s b iti yapıldı. Duruşm a yargıcı konuş­ tu : «Ankara S ıkıyönetim K om utanlığı adlî m ü şa virliğ i ve sıkıyö­ n e tim savcılığı te v k ifin iz i is tiy o r ne diyorsunuz?» Ben daha yargıcın sözü bitm e de n : «O niye?» dem işim . B ir te v k ifim iz e k s ik ti zaten. Tepem iy i­ ce a ttı. «Daha evvel bu konuda ifade verm işsiniz.» «Hangi konuda ifade verm işiz?» «P oliste ve savcılıkta v e rd iğ in iz ifadelerde suçunuz size söy­ le n m iş tir.» «Bana kim se suçum un ne olduğunu söylem e di. Bu te v k if nerden çıktı anlamadım. Ben, suçum un ne olduğunu öğrenm ek is ­ tiyoru m .» «Suçunuz 141.» «Suçumun 141. olduğunu şu anda öğrenm iş bulunuyorum . Kanuna göre bana suçum un ta m olarak söylenm esi g e re k ir. Ben öğrenm ek istiyo ru m , ben ne yapm ışım da 141 olm uş? Hangi filim d ir 141’e giren?» Benim zaten tepem a tm ış tı. Y argıç da s in irle n d i v e dosyayı ka ld ırıp bana g ö s te re re k : «Buradaki ifad eleri in kâ r mı ediyorsun yani?» «Hayır etmiyorum o ifadeler benim. Fakat o ifadelerde suç yok. H ayat hikâyeni anlat d e d ile r, ben de anlattım .» «Yani sen 141 ile ilg ili herhangi b ir suç işle m e d in mi?» «Ben 141 ile ilg ili herhangi b ir suç işlem e sine işle m e d im . Fa­


kat bana suç işle d in diyen de olmadı. Hakkımda h iç b ir suç isna­ dı yok. İfadeler okunsun, bana suç isnadı b ile yapılm adı. Bu te v ­ k if talebi nerden çıkıyor?» Hakim iyice kızm ıştı. İfadeleri okumaya başladı. Daha doğru­ su yarı sesli b ir halde gözden geçirm eye başladı. İfadeler soru cevap şeklindeydi ve sorulardan anlaşıldı ki, bana suç isnadı ya­ pılm am ıştı. Sonra bana o tanımadığım [simleri tekrar sordular. Tanıma­ dığımı söyledim v e : «Ben tam otuz üç gündür suç isnadı yapılm adan gözaltında­ yım . Ben eskiden birço k olaya katıldım . Bu olayların bazılarında da yargılandım ve suçsuz görüldüm . Son birkaç y ıld ır İse hasta­ yım ve hiç b ir olayla ilg im olm adı. Halen y u rt dışında tedavim g e re ktiğ in e dair sağlık kurulu raporum var. Ben, kanunsuz olarak otuz üç gündür gözaltında tutuluyorum . H ü rriy e tle rim , İş duru­ m um b ir yana, hayatî te h lik e içindeyim . Bu sö zle rim in aynen böy-, le zapta geçilmesini ve tahliyemi istiyorum» deyip sözümü b i­ tird im . Hakim zapta geçm esi için benim sözlerim i zabıt kâtibine te k ra r ederken : «Ben otuz gündür gözaltındayım» diyordu ki ben itira z e t t im : «Otuz üç gündür, diye zapta aynen geçm esini istiyorum » de­ dim . «Otuz günü geçkin b ir süre» diye zapta g e ç irild i sözlerim . Ben de. artık sustum .

TAHLİYE KARARI Sonra yanımdaki kız arkadaşın sorgusu yapıldı. O kendine sorulan İs im le ri tanıdı. O'na yapılan su çisnadı D eniz Gez­ m iş ve Y u suf A sla n'la ilg ili b ir b ild iri dağıtm ak fila n d ı. O ise b il­ d iriy i b ir masada gördüğünü, okuduğunu ve aynı masada bırakıp g ittiğ in i söyleyip ta h liy e s in i istedi. «Salondan dışarı çıkın» dediler. İki yanımızdaki nöbetçiler b i­ zi salonun dışına çıkard ılar ve orada on dakika kadar bekledik. Sonra te k ra r iç e ri aldılar. Duruşma y a rg ıc ı: «Bir kişinin te v k ifi iç in kanunen suç İşlediğine da ir kuvve tli b e lirtile r bulunm ası g e re kir. Biz, dosya üzerinde yaptığım ız in c e ­


lem eye göre suç işlen diğ in e da ir kuvve tli b e lir tile r bulam adığım ız için adlî m üşa virlik ve savcılığın te v k if ta le p le rin in reddine karar verd ik» dedi. Duruşmadan sonra te k ra r gözaltı evine g e tirild ik ve beklem e­ ye başladık. Ankara'da â d e t öyleydi. Tahliye karan alsalar b ile b ir h a fta on gün yin e de b e k le tiy o rla rd ı adamı. Kalaba M ahallesi sa kin le ri, ta h liye kararından b ir hafta ka­ dar sonra ta h liy e olup g itm iş ti. Tahliye kararını alıp koğuşa dön­ düğüm zaman, birkaç gün evve l ta h liye kararı alm ış olan TEK Ge­ nel M üdürü M ehm et Bey, orada bekliyordu. Tahliye kararından İki gün ik i gece sonra b ir akşam saat 7.30-8.00 sularında benî bı­ ra k tıla r. Benden önce ta h liy e kararı alm ış olan M e h m e t E rdem ir hâlâ oradaydı. Doğru garajlara g ittim ve . b ir otobüsle İsta nb ul’a...

ÖLSÜN İSTİYORUZ Gece saat dörde doğru İstanbul'da evim deyim . Karım da ben­ den haber alm ak için A nkara'ya g e lm iş ti. Fakat görüşm em iz ya­ saktı. O da başka b ir arabayla aynı akşam dönm üş Ankara dan. Yol boyu düşündüm A n k ra ’yı, Ankara’da tanık olduğum olay­ ları ve beni neden tu tu kla d ıkla rın ı. Suç isnadı b ile yapmadan ya­ tırd ık la rı otuz beş günü düşündüm . Güneş görm eyen odaları, su İç tiğ im iz tu v a le tle ri ve başkalarını. İstanbul'a geldikten sonra öğreniyorum ki, ben içerdeyken karım İstanbul Sıkıyönetim A d lî M üşaviri Turgut A kan'a çıkm ış v e : «Kocamı hangi suçla tutuyorsunuz? Sağlığı iy i değil hayatî te h lik e söz konusu. Sağlık k u ru lla rı ve k lin ik raporları bu durum u b e lirtiy o r» dem iş. A d lî M ü ş a v ir’in cevabı İse benim Ankara öy­ küm ün içyüzünü açıklam aya y e te r de a rta r b i l e : «Ölsün is tiy o ­ ruz.» dem iş adlî m üşavir. «O elin e silah almadı eğ er eline silah alsaydı iş in i b itirm e k çok ko la yd ı. O bizim İçin e lin e silah alan­ lardan daha te h lik e li ve onun Içîn de ölsün İstiyoruz.» Bu sözler 1972 yılı sonbaharında söylendi. Şu an yıl 1975 ve aylardan şubat. Benim sağ kolum ke sild i ve fa k a t ölm edim .. Ankara'daki tu tu ke vin d e n ta h liye olduktan sonra İstanbul'a döndüm . Ikî gönde b ir pa sap ort İçin em niyete baş vurm a gereğl-


ne inanm ıştım artık. Pasaport istem ek her an s in irle rim i yeniden bozuyordu. Am a b ir yandan da bu hastalık ile rliyo rd u . Bundan ö tü rü ortalam a ik i ayda b ir pasaport isteğim izi y e n ile d ik y e tk ili m e rcile re . H er seferinde «Yine m i siz? Hangi yüzle pasaport is ­ tiyorsunuz? Hâlâ mı pasaport diyorsunuz?» gib i cevaplarla bizi başlarından savdılar. Aradan uzunca b ir zaman g e çti. 1973 genel se ç im le ri sonrasında Türkiye'deki siyasi yapıda oluşan az da o l­ sa b ir d e ğ iş ik lik göze çarpmaya başladı. İşte bu yeni oluşan or­ tam içinde biz de pasaport alabileceğim izi daha fazla ü m it etm e­ ye başladık. Ne var ki, henüz hüküm et kurulm am ıştı. Hele b ir hü­ kü m e t kurulsun da pasaport isteye lim umudunu korurken b ir tü r­ lü yeni hüküm et kurulm uyordu. Ama bu arada da kolum artık iy i­ ce rahatsız etm eye başlam ıştı. Kolum la 100 gra m lık b ir ağırlığı kaldıramaz hale g e lm iştim . Ve kolum bu durum dayken Ankara’da tutuke vin de ki hapishane doktoru SAĞLAM diye rapor yazmıştı be­ n im için. Uzatmayalım. B ir gün Ç etin A lta n ’ın gözünden rahatsız olduğunu, y u rt dışında te d a vi görm esi ge rektiğ in i ama pasaport alam adığını gazeteler yazdı. Bunu okuyan arkadaşlarımdan b iris i de, «Harun’un durumu daha berbat, tüm hayatı teh like de . Ona da pasaport verm iyorlar» diye gazeteye haber verince ga zeteciler be­ nim le iliş k i kurdular. Ben de olayı olduğu gibi anlattım onlara. Ö ze llikle Cum huriyet, Yeni O rtam , M illiy e t, Günaydın gazeteleri benim durumumu açıklayan yazılar yazmaya başladılar. Sonuçta, 18 A ra lık 1975'te 18 aylık b ir gecikmeden sonra bize pasaport ve r­ d ile r. Pasaportu almanın şaşkınlığı içinde b ir anda burdan derle­ n ip toparlandık. 20 aralıkta T.C. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakan­ lığı Haydarpaşa Numune Hastanesi Sağlık Kurulundan y u rt dışın­ da tedavi görm em gerektiğine iliş k in rapor aldık. Am a parasal du­ rum um uz kötüydü. 1964'ten beri sig o rta lı olduğum iç in Sosyal Si­ gortaların Samatya Hastanesine baş vurdum . Elim deki bütün ra­ porlara rağmen, yine de ta h lil yapılması gerekiyor de dile r. Yaş­ lıca b ir kadın doktor kolum a şırınga batırıp o kesim den sıvı aldı. Henüz ta h lil sonucu bize b ild irilm e d e n sigortanın yasalarını bize b ild ir d ile r : «Tedavi parasının ödenmesi için m eslek hastalığı o l­ ması gerek d e dile r. Bir m ühendisin m eslek hastalığı ne o lu r diye, bu gün bile düşünüyorum , inşaatta başa taş düşm esi mi? Yoksa ayağa ç iv i batması mı? Parasal olanakları dostlarım ızdan sağladık


bizi utandırırcasm a hızla ve güçle destek oldular. Sağ o ls u n la r Bizi 24 A ra lık 1973’te Londra’ya uğurladılar. Kolum ağrıyor ve şırın ga batan yer sü re kli kanıyordu. Bu benim ik in c i kez Lond­ ra’ya g id işim d i.

LONDRADA’YDIK.. Karım Hülya İngilizce b iliy o rd u . Bana tıem refakatçilfckhem de ç e v irm e n lik yapacaktı. K arışık duygular hüzün ve se vin ç içinde Londra’daydık. Önceden kaldığım b ild iğ im b ir s e m tte k i otel oda­ sına g ittik , bavullarım ızı koyduk. Ve ben henüz gün batmadığından e şim i Londra sokaklarında do la ştırm ak İstedim . Oysa ta rih 24 ara. Iıkm ış ve oranın C h ristm a s'ı im iş. Her yer ta tilm iş . Sanki savaş da te rk ed ilm iş b ir şeh ir g ib iy d i Londra. İlk şok orda oldu bizim için sanki yanlış b ir yere g e lm işiz izle n im in i e d in d ik b ir anda. O te lle r çok pahalı olduğu İçin b ir pansiyon aramaya başladık. B ir yandan pansiyon arıyoruz, b îr yandan da eski doktorum uzu. Dok­ toru m yılbaşı ta tili nedeniyle hastanede yoktu.

KOLUN KESİLMESİ GEREK Doçent M r. Nash’İ b u la b ild ik . Kolum daki ş iş liğ i görünce «Pe­ ki, hem en kan ta h lille ri yapalım , röntgen film in iz i çeke lim . M u t­ laka kötü b ir şey var diyem em , ancak durum iyi görünm üyor. U m ut ederiz kötü b ir şey çıkmaz s iz de en kısa zamanda yurdunuza dön e rsin lz. Am a yine de b e lirte lim son sözü ta h lille r ve röntgen söyleyecek» dedi. 1973’ün son günü ta h lille rd e n sonra biyop siyapıldı. Bize sonucu b ild ir d ile r : « K o lu n ke silm e si gerek» dediler. Ö nce kesin b ir kötülükten söz etm e m işle rdi. Biraz um utlanm ış, biraz s e v in m iş tik . U m ut dünyası bu. İnsan ölüm ü, kolunun, han­ gi b ir uzvunun kesilm e sini, kör olm ayı um ut edem iyor. Kötüye yorm a k iste m iyo r, başına g e lsin istem iyor. Bizim ki de belki biraz­ cık u m u t dünyasındandı. A m a yine de çaresizce kabullendik kan ta h lili sonuçlarını. Sağ kolum un çekile n röntgen film le rin d e ke­ m ik le e tin sınırı bütünüyle kaybolm uştu. Bana s in ir k e s ic i uyutucu b ir hap v e rd ile r .1973’ü 1974’e bağlayan gece acı çekm em em için . Tam da b ir pansiyon b u lm u ş tu k o gün, hastaneye yakın. Pan.


slyondaki yalnızlığım ız, g a rip liğ im iz kolay anlatılam az. Sabaha dek uyuyam adık. Daha doğrusu, ben uyku ilâcının e tk is iy le uyumaya yöneldiğim de, eşim Hülya sü re kli o la ra k : «Uyuma. Uyursan, uya­ n ır mısın .uyanmaz m ısın bile m iyo ru m . Ne o lu r uyuma» diye yal­ varıyordu. Çok kötü b ir gece yaşadık. T arifsiz. A m a yapılacak başka b ir şey yoktu. Ertesi gün 1 Ocak 1974’te ta til olm asına rağ­ m en hastaneye çağırdılar. Başka b ir doçentle beraber durum u ye ­ niden İncelediler. Ocak ayının İkisinde esas doktorum , M r. G rif­ fith s ve beni muayene eden ik i doçent konsültasyon yaptılar. İn g ilte re ’de insana v e rile n değeri siziere som ut b ir olayla be­ lirte y im . Kolum un kesileceği ve hastaneye yatacağım ı sö yle d ikle ­ ri zaman. Doktorum uza: «Bizim ciddi b ir para sorunum uz var. Hastanenin günlüğü kaç paradır? Bu hastalık bize sonuçta kaça patlar? Bunu bilm ek İstiyoruz» dedik. Doktorum uz o kadar yalın b ir cevap verd i ki, «Siz hastasınız. Şu anda ted aviye ihtiyacınız var. Elbette, hepim izin ç e ş itli parasal sorunları var. Am a bunlar daha sonra g e lir. Önce sizi b ir iyi edelim . Sonra sizin paranız var mı? Yok mu? Ne 'kadar var? Onu daha sonra konuşuruz» dedi. Bu söz T ürkiye’de pek duyamayacağımız b ir sözdü bizim için . B i­ ze büyük destek ve güven kaynağı oldu. O gün hastaneye yattım . 3 O cak 1974 günü am e liyat odasına aldılar. İki saat süren am eli­ ya tla sağ ■kolumu omuzla d irse ğ in arasından kesip aldılar. 4 ocak sabahı uyandığım zaman a rtık bana ihanet eden sağ kolum yoktu. Kolun kesilm e si benim için süpriz olmadı. Y ılla rd ır umm adığım ız b ir olay de ğild i. Ama kabulü de pek kolay d e ğ ild i doğrusu. Bir gece özel bakım altında ka ld ım , serum v e rd ile r o gece boyunca. İlâçların e tk is iy le m id ir nedir, h iç b ir acı duymadım. 5 Ocak 1974’te kendim i toparlayıp J ile tle aynanın karşısında sakal tıra şı o lu ­ ve rd im . Baş hem şire beni o durum da görünce dehşetten dona kaich, konuşamadı b ir süre kadıncağız. O zamanlar söyled iğ im b ir te k söz v a r d ı: «Bu kol b izim le buraya kadar geldi. Burdan daha ile r i g itm iy o r. Ama biz buradan daha ile ri gideceğiz.»

«ALTI AY ÖNCE NİYE GELMEDİNİZ?» T a h lille rin sonucunu 1973’ün son günü bize b ild irirle rk e n , karım ­ la doktorun b ir an kavga e ttik le rin i gördüm . Daha doğrusu karım


doktora bağırıp çağırıyordu. Doktor da gayet aşağıdan alıp karım ı yatıştırm aya çalışıyordu. P e k iy i İngilizce bilm e diğ im halde duru­ mun iyi olmadığını kavram ıştım . M eğerse doktor karım a «6 ay önce n için gelm ediniğ çok geç kalmışsınız» dem iş. Karım İse «Siz sıkı­ yönetim nedir hiç b ilir m isiniz? 18 aydır pasaport almaya çalışı, yoruz buraya gelm ek İçin. Siz ise 6 ay önce niye gelm ediniz di. yorsunuz. Bunu nasıl dersiniz?» diye sanki bize pasaport verm e­ m enin suçu doktora aitm işçesine çatıve rm lştl. A radaki kavga bu nedenle çıkm ıştı. D oktor da «Sıkıyönetim herhalde çok kötü bir şey olm alı. 2. Dünya Savaşı sırasında iki ay kadar In g ilte re 'd e de sıkıyönetim ilân edilm işti» dedi ve bizi yine hayrete düşürdü. Biz gariban Türkler 50 y ıllık C um huriyet ta rih im izin aşağı yukarı 35 yılrnı sıkıyönetim altında g e çirm işiz. B ir Ingiliz kadar hayrete düşm em işiz. Doktorun ne sıkıyö ne tim i anlaması, ne de 12 M a rt M uh­ tıra sın ı ve ne de 12 M a rt M uhtırasının uygulanm asını anlaması m üm kün değildi. 10 gün sonra hastaneden taburcu oldum. Kış olmasına rağ­ men gökyüzü açıktı. Güneş vardı. Kendimi hapisten çıkmışçasına coşkulu ve hür h issettim . Bana ihanet eden sağ kolum u bırakm ış­ tım . Büyük b ir rahatlık duydum içim d e . Karımla ik i arkadaşım has­ tanedeki eşyalarımı iki naylon torbaya doldurm uşlardı. Y ü kle ri pek ağır değildi, ü s te lik ben pe k coşkuluydum . «Eve kadar yürüyerek gidelim » dedim. B ir odada kalıyorduk, belâyı ve banyoyu o pansiyonda kalan kim se le rle paylaşıyorduk. Üç hafta sonra sancılarım başladı, ilâ ç­ la r pek etkilem iyordu artık. Haftada b ir gün d o kto rla r görüyorlar^ di. K esilen kolun henüz ş iş i İnm e m işti. 7 ay kadar sonra Roehampton Hastanesinde b îr protez ta k tı­ lar. Onunla T ürkiye’ye döndük. Ama çilem iz b itm e m iş ti. Sağ kol. tu k altım da b ir s e rtlik b e lird i, 'n g iite re ’ye g ittim . Biyopsi yapıldı. Habis tüm ö r bulundu. O bölgeye ışın v e rild i. Aradan ik i ay geçti. Omuzdaki bölgede yine s e rtlik h issettim . Tekrar Londra’ya g ittim . Ç ok geniş bir bölgeye ışın verm eye başladılar. HER ÜLKE KENDİ VATANDAŞINA BÖYLE M İ DAVRANIR ? 16 Haziran 1975'te parasız kaldrk. Türkiye’den para g e tirtm e k


için hastaneden aldığım ız raporları konsolosluğa gö türü p onaylat­ m am ız gerekiyordu. Onaylanan raporları gönderip T.C. M erkez Ban­ kasından hastalık dövizi is te y e c e k tik . Bu iş le m le ri yap tırm a k için karım la beraber çıkıp konsolosluğa g ittik . Ben o günlerde oldukça rahatsızdım . Sokağa da çtkam ıyordum . Biraz hava alayım diye ken­ efimi zorlayarak konsolosluğa ben de g ittim . Oraya vardığım ızda otu raca k b ir y e r baktım , doluydu. T ürkiye'deki b ir d e v le t d a ire si­ nin nasıl o lu r da aynısını Londra’ya taşım ayı b e ce rm işle r, h a y re t G elen b ir sürü vatandaş oralarda bekleşip durur, evrakları neden sonra ancak tam am lanır, k e n d ile rin e v e rile b ilir. H er g id işim d e bu işe şaşardım . Yine iş le m le rin uzun süreceğini gö re re k oturacak b ir y e r aram ıştım , yoktu . «Ben rahatsızım , sen kalk da ben o tu ­ rayım » diyeceğim tanıdık b ir kim se de yoktu. İçersi sigara dum a­ nıyla doluydu. K onsolosluktan sokağa çıkmayı düşündüm . Karıma «Sen iş le m le ri yap tır, ayakta duracak gücüm yok, h a lsizim sokak­ ta kendim e e lb e tte oturacak y e r bulurum » dedim . O İş le m le ri yap­ tırm a k için içerde kaldı, bense dışarı çıktım .

BİNAYI İNCELEDİM Bizim konsolosluk b ir çıkm az sokağın sonunda. Çıkmaz so­ kaktan caddeye doğru yürüdüğünüzde karşınızda kocaman b ir bi­ na b e lirir. Bu bina Londra’daki çok k a tlı fabrikada hazırlanıp y e ­ rin d e m onte e d ilm iş p re fa b rik apartm anlardan b ir ta n e s id ir. Ben de b ir İnşaat mühendisi olarak zaman zaman bu tü r binalara ilg i duym uş, nasıl oluyo r, soru nlarını nasıl çözü m le m işle r diye in c e li­ yordum . N ite k im bu konuda b ir çok kita p la r satın aldığım g ib i ba­ zı kütüphanelerden de fo to k o p ile r çıkarm ıştım . A m acım bu konu­ yu b ilim s e l olarak incelem ek, öğrenm ek ve sonuçta T ürkiye 'de az b ilin e n bu konuyu m esleki b îr yayın olarak sunm aktı. Ben bu çok katlı p re fa b rik binaya sağdan soldan baktım . Bi­ nayı hatırım da kaldığına göre üç tane perde ve d ö rt tane kolon taşıyordu. Ben bunları in ce le yip düşünürken H ülya'nın konsolos­ lu kta k i işi uzadı. Konsolosluğa doğru te kra r yürüdüm . Birden b i­ re b ir araba g e ld i, konsolosluğun kapısına. B irtakım adam lar te ­ lâ şla in d ile r, konsolosluğa g ird ile r. Am a g irm e le riy le çıkm aları b ir oldu. G ençlerinden b ir ta n e si gü le rek bana doğru yürüdü. Besbel-


li tanıdık b iri diye düşündüm . İyice yaklaştı, m ırıltıyla selâm v e r­ di, ben de «merhaba» dedim , el sıkıştık. Ama b ir baktım adam ’ng ilizce konuşuyor. O zaman anladım ki m ırıltılı selâmı da İn­ gilizceym iş. Ben çok az b ild iğ im İngilizceyle, İngilizceyi az b ild i­ ğ im i söyledim. «Eğer yavaş yavaş konuşursanız anlayabilirim » de­ dim . «Peki, yavaş yavaş konuşalım» dedi. Kendisini tanıtm ak İçin «Ben Scotland Yard'dan geliyorum » dedi. Herhalde başka b ir so­ run var ortada gibilerden düşündüğüm için çok rahat «Buyrun» dedim . Bu adamla ne kadar anlaştık, ne kadar anlaşamadık tam bilem iyorum ama adam benim adresim i, m esleğim i, burada niçin beklediğim i sordu. Ben de adresim i verdim . Karımın kon solosluk­ ta olduğunu içerde yer bulamadığım İçin sokakta beklediğim i söy­ ledim . Karımın ism ini ve adresini aldı, beni sokakta bırakıp kon­ solosluğa girdi. Sokağın başını p o lisle r kesm işti. Çıkmaz sokak­ tan ayrılm am engellenm işti. Bu arada ben karımdan da durumu sorarlars, sorun aydınlanır diye düşündüm. Ama pek öyle olmadı, iş uzadı, yarım saati geçti ben de bu sefer te kra r konsolosluğa g ird im . Beni sorguya çeken Scotland Yard’dan gelm iş olan polise, «İsterseniz içerde bekleyebilirim » dem iştim . «Yok, yok zararı yok burada bekleyebilirsiniz» de m işti. Meğerse, sonradan anladığım kadarıyle karımla benim ifadem arasında uyum olmasın diye içe­ riy e girm em i istem işler. LONDRA'DAKİ SORGU İçerde konsolosluktan birtakım kâğıtlar g e tirm iş le r karımın önıine : «Bu form ları doldur. Scotland Yard kocanızı sorguya çeki­ yor» dem işler. Konsolosluk b irb irin e girm iş iş alabildiğine büyü­ müş. Neyse ki ben vardığım zaman işlem lerin sonu yaklaşm ıştı. Bir ik i m ühür ve imzadan sonra biz konsolosluktan çıktık, sokağı yü­ rüyüp tekra r caddeye doğru gelirken Scotland Yard’ın p o lisle ri yo­ lumuzu kestiler: «Nedir m esele» dedim, bu sefe r bende kızm ıştım , «Ben inşaat m ühendisiyim , bu inşaat da prefabrik b ir inşaat onun iç in baktım, nedir çıkardığınız bu mesele» diye biraz bağırır ça­ ğ ırır gibi oldum. Scotland Yard po lisleri nazik b ir tavırla, «Yok yok. b ir şey yok biz durum u anladık. Fakat konsolosluğunuzdan s i­ zin için iyi şeyler söylem e diler onun İçin telâşlandık. Biz önce g i­


dip oraya sorduk. Konsolosluğunuzla aranız açık galiba sizin» de­ d ile r. Biz de o zaman «Doğrudur, açıktır, zaten açık olduğu için hastayız zamanında pasaport verm ediklerinden bu hale düştük, sonradan seçim oldu da biraz daha sosyal dem okrat ik tid a r geldi, o sayede buraya geldik. Yoksa bizim bu konsolosluklarla aramız iy i değildir» diye açıkladık. O sırada boş caddede sözde arkada­ şını arayan konsolosluğun kapıcısı beceriksizce bizi dinlem eye ça­ lışıyordu. Ne kadar inandılar, ne kadar inanmadılar bilm iyoruz. İfadeler arasında onlar da epeyce p o lis olarak tezat yakalanmaya çalıştı­ lar. Bizi b ir hayli bekletip yolcu e ttile r, sonra da takip etmeye baş­ ladılar. ELİMİZDEN BİR ŞEY GELMİYOR Bizim konsolosluktakiler sonradan öğrendiğim iz kadarıyle, «Bu adamı tanıyor musunuz?» diye soran polislere, «Tanıyoruz an a rşisttlr» dem işler. Bunun üzerine Scotland Yard’a da kayıt o lu ­ verdik. Türkiye'deki çe ktikle rim iz yetm edi orada da iki saat ka­ d a r Scotland Yard'a ifade verm ek zorunda kaldık. 11 Temmuz 1975 cuma günü doktorlarım ız «Elimizden başka b ir şey gelm iyor, ışın tedavisinden de yete rli sonuç alamadık, na­ s ıl isterseniz öyle yapalım» dediler. Biz güldürü ve acıyla ama yine de Anadolu insanının canlılığı içinde geri dönmek istedik yur­ dumuza. Yaşantımızın son bölümüyse, son bölümünü, son günüy­ se son gününü, son dakikasıysa son dakikasını yurdumuzda gün, dakika saniye olarak yaşamak istedik.


HARUN İÇİN


HARUN'DAN BİZE KALAN 1960-1970 döneminde sosyalist b ire yle r için en zor kullanı­ labilecek yargılardan b iri, «İşçi sınıfı devrim ciliğinden sapmazlık» tır. Harun’un ise, en önemli özelliklerinden b iri, İşçi sınıfı devrim ­ c iliğ in i b ir an olsun unutmamasıdır. Birçok yanlışın öne sürüldü­ ğü, birçok yanlışın doğru b ilin d iğ i dönemlerde o hep işçi sınıfı d e v rim c iliğ in i m ihenk taşı olarak kullanm ıştır. Bu nedenle sert saldırılara uğramış, olay olay, birey birey birçok kişinin üzerine yürüm ekten geri durm am ıştır. Harun, 1961 yılında TİP'in kurulması, 1962 yılında sosyalizm in b ilim i ile ilg ili yayınların çoğalması, 1966 yılında FKF’nln örgütlen­ m esi ile üniversitede ortaya çıkıp gelişen yeni b ir genç kadronun bireylerinden b irid ir. Önde gelen öze llikle riyle bu kadro içinde kendini kabul e ttirm iş bir liderdir. 1942 yılında Giresun'un Aluçra ilçesinin, A rm u tlu köyünde doğm uştur. İlk ve orta öğrenim ini Samsunda yapm ıştır. Lise dö­ nem lerinde «Bir Türk’ün cihana bedel» olduğuna inanmış, münaza. ralarda «para karakteri bozmaz» görüşünü savunmuş, münakaşa­ larda «İsmet Paşa’nın sağır olması hüküm eti en iyi yönetm esine engel olmaz» konusunu tartışm ıştır. 1962 yılında İstanbul Teknik Ü n iv e rs ite s i’ne bu bilgi dağarcığıyla ge lm iştir. 1962-1965 onun için b ir sıçrama dönemi olm uştur. Sürekli okuyarak, yen! dostluk­ lar kurarak sosyo-ekonomik konulardaki büyük açlığını gidermeye çalışm ıştır. 1965 yılına gelindiğinde o önde gelen öğrenci liderlerinden b i­ ri olm uştur. Ö zellikle 1964 yılındaki «Petrol M illîle ş tirilm e lid ir» kampanyası sırasında «anti-em peryalist» b ilin çle nm e sini kitap ger­ çeklerinden pratiğe indirm ek fırsatım bulm uştur. 1965 yılından sonra her yeni gün, Harun iç in işçi sınıfı m ese le lerini daha iyi kavramasına yardım cılık eden olaylarla dolm uştur. Singer Grevi, 6. Filonun ziyaretleri, Zeytinyağ skandali, Derby Fabrikasının İşga­ li, Özel Yüksek O kullar Yürüyüşü, TÖS Eğitim Şurası, Gerze M i­ tin g i, M ontaj Sanayiine Hayır Yürüyüşü, Barış iç in A rı Şöleni, NATO’ya Hayır kampanyası hep b irb irin i izle m iştir. Harun, bu ve benzeri olaylarda süre kli olarak b ir işçi sınıfı de vrim cisinin ge­ lişen b ilin c in i yaşamıştır.


Harun, bü tün bu olaylarda ortak çalışmayı esas a lm ıştır. Sü­ re k li olarak birço k arkadaşıyla, omuzdaşıyla b irlik te olm ayı başar­ m ış tır. Her yeni olay ona o rta k çalışm anın, b irlik te liğ in önem ini anlatan b ir araç olm uştur, iş ç i sınıfını tem el alan H arun, bu ve benzeri olaylarda sü re kli olarak b ir dünya devrim ci hareketinin b i­ rikim le rin d e n ö ğ re n d ikle rin i ülkem iz p ra tiğ i içinde ke n d in e özgü b ir anlatım a u la ş tırm ıştır. «K apitalsiz ka p ita listle r» broşürünü ya­ zarak, ülke sorunlarını b ild ir ile r dışında tartışan ilk öğrenci lide ri o lm u ş tu r. «Alfabe» ve ö ğ re tim s is te m i üzerine büyük ilg i uyan­ dıran b ir çalışm a yapm ıştır. Onun arkadaşlarıyla yürü ttü ğü çalış­ m aların te m e li ara ştırm a cılık ve beraber hareket o lm u ştu r. Bu o lu m lu ö z e llik le r her geçen gün b ir bireyin, lid e rin ge nçlik içe­ ris in d e isim olarak, kadro olarak gelişm esine neden olm uştur. 1967 yılı Harun Karadeniz. Ç etin Uygur ve Faruk Yalm z'm ü n iv e rs ite öğrenci b ir lik le r i y ö n e tic ile ri olarak doğrudan TİP'e paralel birçok eylem yü rü tm e isteklerinin açıklandığı yıl olm uştur. Karadeniz ve arkadaşları FKF'nin aynı dönem iç e ris in d e güçlü bir ö rg ü t haline g e tirilm e s i yolunda çaba s a rfe tm işle r, FKF ile sü­ re k li iş b irliğ in e g irm iş le rd ir. Bu tu tu m Harun ve arkadaşlarına kar­ şı bazı fra k s iy o n la r adına saldırıların yoğunlaşması sonucunu do­ ğu rm uştur. Şaşmaz işçi sınıfı d e v rim c is i Harun, 12 M a rt dönem inde kanser olduğu *açık seçik elin d e ki on raporla b e lli olm asına rağ­ m en üç kez tutuklan m ış uzun süre hapiste ka lm ıştır. Bu üç tu ­ tuklam a da üç garip g e rçe klik taşım aktadır. -İlk tutuklam a Harun'un mahkem e önünde verdiği cevapta «safsataname» olarak se rg ile ­ nen TKP Davası olm uştur. Bundan sonra Harun, isim , yönetim ve yapı d e ğ iş tird iğ i için FKF’den sonra üye olmadığı Dev-Genç Da­ vasıyla ilg ili tu tu k la n m ıştır. Ankara'daki üçüncü tutuklanm ası ise, ha kim le r tarafından bile nedeni bilinm ez b ir olay olm uştur. Bütün bu tu tu k lu lu k la r sırasında daha önce de gitm e k zorunda kaldığı Londra’da te d a visin in devam etm esi ge rektiğ in e d a ir başvur­ m aları 12 M art savcıları ve ha kim ler tarafından olum suz cevaplan­ d ırılm ış tır, Tutukluluk onu öldürm enin aracı olarak kulla nılm ıştır. 1974 y ılı sonunda g id e b ild iğ i Londra’daki te d a visi de «geç kalınm ası» nedeniyle Harun’ un ölüm den kurtulm asını sağlayama­ m ış tır. 11 Temmuz 1975 ta rih in d e Londra’dan « b ir ölüm mahkû.


mu» olarak raporunda «4 hafta yaşayabilir» ibaresiyle dönmek du­ rumunda kalm ıştır. Harun, bu son döneminde de b ir işçi sınıfı d e vrim cisin in güzelim b ilin c iy le gününün acısız g e çire b ild iğ i ik i. üç saatinde yazarak m ücadelesini sürdürm üştür. Harun’dan bize kalan, mücadele azm idir. Harun'dan bize ka­ lan, işçi sınıfı d e vrim ciliğ in e İnançtır. Harun’dan bize kalan, or­ tak çalışmadaki başarısıdır. H arun’dan bize kalan, güzelim bir an­ latım dır. Harun'dan bize kalan, mücadele s ü re k lilik ve yılm az­ lık tır...


HARUN’LARI YAŞATMAK İÇİN OKTAY AKBAL «Harunlar ölmez» d iye bağırıyordu binlerce genç. İnançla, güvenle... H arunlar ölmez. Ama b ir tabutun ardında yürüyorduk. Harun Karadeniz'di o tabutun içinde yatan. Harun ölm üş İşte! Kanser yiy ip b itirm iş . Önce kolunu çekip alm ış. Sonra sin si s in ­ si yürüyüp tam am lam ış iş in i, Harun ö lm ü ş... Herkes b ir gön ö le ­ cek. Ama Harun'un ölüm ü başka b ir ölüm. G özler önünde bıra­ kılm ış ölüm e. Açıkça bu gencin ölm esi istenm iş. Kim senin umu­ runda olm am ış ö lm e si... Harunlar ölm em eli, H arunlar öldürürlm eyecek, diye bağırmalıyız. Harunlarm ölm eyeceği, öldürülm eyeceği b ir anlayış, b ir dü­ zen, b ir evren kurm alıyız. Bunun İç in çalışm alıyız. Cenaze arka­ sında yürüm ek, «Bağımsız Türkiye», «F aşistler kahrolsun» diye ba­ ğırm akla. yolla ra yazılar yazm akla, sol cepheyi sayısız grupcuklara bölm ekle, devrim ci b irik im i parçalara ayırm akla olmaz bu. Ter­ sin e daha da g e c ik tirir gerçek dem okrasinin ku ru lu şu n u ... Önler, olanaksız hale sokar. Harun Karadeniz'in cenazesine binlerce insan katıldı. Çoğu gözyaşı döküyordu açıkça. K im inin gözyaşları ise için e akıyordu. D evrim ci olsun olm asın K adıköy’den geçen h e r yu rtta ş otuz iki yaşında b ir yüksek mühendisin, b ir aydın insanın ölüm ü karşısın­ da duygulanıyordu. Soruyordu yaşlı kadınlar: «K im d ir bu genç?» A n latıyorla rdı, eline k â ğ ıtla r tutuşturu yorlardı, anlıyor muydu o insanlar Harun'un k im liğ in i, savaşımının nedenini, ölüm üne giden ç e tin yoldan neden g e çtiğ in i? Bir genç adam ölm ü ş, binlerce in­ san onu seviyor, bu kadarı yetiyordu «sade» y u rtta şı duygulan­ dırm aya... Bir ara cenaze ko rte jin d e kavga bile çıktı. Solun b irb irin e ka rşıt grupçukları arasında b ir anlaşmazlıktı nedeni. Herkes s o l­ cuydu, ama ayrı ayrı görüşteydi bu gençler. H erşey bitm iş, her sorun düzelm iş, güçlükler ortadan kalkm ış, İş sosyalizm in değişik tanım ına, uygulanma yöntem lerindeki ayrılıklara kalm ış! B ir ara yum ruk yum ruğa geldi de vrim ci gençler. Sanıldı k i, kalabalığa kar­


şı d e v rim c ile r sızmış, olay çıkarm ak is te m iş tir. D e ğ ild i, kavga, an­ laşm azlık solun he r zamanki kısır çekişm elerin in sonucuydu... Hepsi «Harunlar ölmez» diye bağırıyordu Harun’un tabutunun ardında yürürken... H arunlar ölm ez... Harun Karadeniz unutula­ cak b ir kişi m idir? D eğildir. Kuşaklar boyu anısı yaşayacak, yaşa­ tılacak. Halktan ye tişm iş, yüksek öğrenim ini başarıyie b itirm iş , istese yaşamını en iyi koşullarda geçirebilecekken, zengin olab i­ lecekken, halkına bağlı kalm ak, halkını uyandırmak, b ilin ç le n d ir­ m ek yolunu seçm iş, onulm az hastalığını b ile bile ölüm ü göze al. mış b ir kişi. D e vrim cileri b irle ş tirm e li .b ü tü n le ştirm e li böyle k i­ ş ile r. Am aç, halk çoğunluğunun m utlu olacağı b ir düzeni kurm ak. G erici, tutucu, halka karşı po litika cıla rı, akım ları, alışkanlıkları a lt etm ek. Ö yleyse niye bu amaca ayrı ayrı yollardan yürüm ek, niye gücü parçalamak, te k b ir yum ruk haline getirm em ek? « C u m h u riy e tle Harun Karadeniz’in ölm eden az önce yazdı­ ğı, nerdeyse kanına kalem ini batırarak yazdığı anıları okuyoruz. Bu yazılar birşeyler anlatm alı bize. Bir genç adam b ile bile ö lü ­ me itilm iş . Bunca sağlık raporuna rağmen, gözle görülen on ul­ maz hastalığına rağmen, k a rş ıt güçler onun yok olm asını is te , m işle r, başarm ışlar da bunu. Bundan b ir ders alm alı değil mi? Sağcı iktid arlara karşı savaşımda birleşm ek, bütünleşm ek gere­ ğine iyice inanmalı a rtık... H arunlar ölmez diye bağırm akla iş b itm iy o r. Harunlar, Harun g ib ile r her zaman ölü yo r, öldü rülü­ yor, yenik düşürülüyor, ortadan kaldırılıyor. Bunu önlem enin yo­ lu nedir? Türkiye'de gerçek dem okrasiyi tüm ko ş u lla rıy le kur­ m ak... Bu yolda savaşıma atılm ak. Paramparça ö rg ü tle r kurarak d e ğ il, kafayı kullanarak, sağduyu neyi buyurursa onu yaparak... Türkiye halkının geleceği buna bağlı. G eçm işten, geçen o la yla r­ dan, bunca acıdan, bunca ölüden, b irşe yle r öğrenm eliyiz. Harunlar ölmez. Elbette ölmez, gerçek dem okrasi kurulunca, Anayasal haklarımızın kılınadokunm ak olanaksız olunca, Türk ulusu oylarıyla kendi yazgısını yaratınca, devrim ci g e n çlik b e lirli b ir ülküye, b ir amaca hep b irlik te yürüyünce. (21 Ağustos 1975 Cumhuriyet)


YARGININ ADALETSİZLİĞİ H. BASRİ AKGİRAY Gerçi, hukuk b ir üst yapı kurumudur. Ne var ki, hukuk ku­ rallarını uygulayanlar, ö ze llikle yargı g ö re vlile ri, karar ve davra­ nışları ile a lt yapı iliş k ile rin in düzenlenmesinde büyük Ölçüde e t­ k ili o la b ilirle r. Örneğin, Yargıtay'ın to p lu sözleşme ve grev konusunda al­ dığı içtih a t kararlar, işçi-işvere n ilişkile rin d e , sendikal çalışm a­ larda doğrudan e tk ili olduğu gibi, taşınmaz mal dalında, mahke­ m e le r ve Yargıtay'dan çıkan kararların, m ülkiye t düzenindeki iş ­ levi inkâr edilem ez. Bu denli güce sahip yargının adaletsizliği ise korkunçtur. Gerçekten, adalete güven sarsıldığı anda anarşi baş­ lar, sokağın gürültüsü yoğunlaşır. Bir ülkenin m illî e ğ itim i bozulursa, bunun olumsuz sonuçları ancak b ir kuşak sonra kendini gö sterir. Silâhlı kuvvetlerin yete­ neklerini y itirm e s i ancak b ir savaş sırasında felâket doğurur. Yö­ netim yozlaşırsa b ir süre ö rtü lü ‘kalabilir. Ama eğer, b ir toplum ­ da, yargı'da adaletsizlik yapılırsa çöküntü hemen başlar. Değerli b ir hukukçumuzun, anlam olarak anım sayabildiğim bu sözlerine katılm am ak olanaksızdır. Ö zellikle 12 M art yönetim inde, bir çok örneklerine tanık o l­ duğumuz yargı adaletsizliklerinden birin i ve sanırım, yüreklere kurşun ağırlığı ile oturan en açılısını, Harun Karadeniz'in Cumhu­ r iy e tle yayımlanan ve b ir yaz gününün bitim in de başlayan öykü­ sünde yaşamış bulunuyoruz. Harun’u n 'y ü re kle rim iz burkularak izlediğim iz öyküsünden edindiğim ize göre, askerî yargı gö re vlile ri, yasalara aykırı, sorum ­ suz ve adaletsiz kararları ile 'O ’nu uzun süre özgürlüğünden yok­ sun bırakm ışlar ve giderek vücudu kemiren kansere yardımcı o l­ m uşlardır. Gerçekten Harun'un yabancı ve yerli sağlık kurumlarından aldığı, Sağlık Bakanlığınca da onanmış raporlara dayalı is te k le ri­ nin «tutuklu sanıkların hastalık sebebi ile ta h liy e le rin i mümkün kılan b ir hükmün yasalarda bulunmadığı» gerekçesi ile savcılık­ ça reddedilm iş olm ası, m esleki yete rsizlikte n öte insancıl b ir


davranış da de ğ ild ir. Şundan ki, Ceza M ahkem eleri Usulü Yasas ı’nın 399. m addesinde «Akıl hastalığına tutulan m ahkûm lar hak­ kında h ü rriye ti bağlayıcı cezanın infazı, iy ile ş tik te n sonraya bı­ ra kılır. D iğer b ir hastalık dahi, h ü rriy e ti bağlayıcı b ir cezanın infazı halinde mahkûmun hayatı için kat’i b ir te h lik e te ş k il ediyorsa bu hastalrkta dahi aynı hüküm ta tb ik olunur.» hükm ünü koym uş ve 404. maddesinde «Cezanın İnfazına başlandıktan sonra h a sta lık m ünasebetiyle mahkûmun hapishane hastanesinden başka b ir hastaneye kaldırılm ası halinde hastanede g e çird iğ i m üddet ceza­ dan in d irilir» hükm ü ile de, en ağır cezaya ç a rp tırılm ış azılı suçlu­ ların b ile sağlığını korum ak gereğini duym uştur. Oysa tu tu k lu san ıklar daha suçlu bile d e ğ ild ir. Dava sonunda aklanm aları her zaman olanaklıdır. Nasıl k i, Harun da b ir bölüm suçlam alardan aklan m ıştır. Böylece b ir yanda suçluluğu saptanm ış k iş ile rin sağ­ lığını koruyup, suçsuzluğu o la sılıklı tu tu klu la ra aynı koruyuculuğu gösterm em ek ceza adaletine de cezanın amacına da te rs düşen b ir tutum dur. Yasalarda tu tu k tu la r hakkında hüküm bulunmaması hukuki b ir gerekçe olamaz. B ilin d iğ i gibi, usul hüküm lerinin uy. gulanm asında kıyas g e ç e rlid ir. Böyle olunca H arun'un hiç d e ğ il­ se b ir hastaneye kaldırılm asına karar v e rilm e s i yasal b ir zorun, iuk olarak ortaya çıkar. Bu açık yasal duruma karşın, kanser gibi insan sağlığı bakı­ mından en öldürücü bir hastalıktan acı çeken Harun’u, 25 kişiyi barındıran 15 m e tre ka re lik b ir odada, tüm sağlık koşullarından yok­ sun biçim de yaşamaya zorlam ak yarg ı’nın adaleti ile bağdaşmaz. Böyle b ir karara imza koyacak k iş in in hukuka da insanlığa da yara rlı olabileceği düşünülem ez. D e n e b ilir ki, Harun'u yakalayan hastalık, O nu nasılsa b ir gün koparıp gö türe cekti. B elki öyle idi. Ama ne v a r kİ, b e lki o zaman küçük Karadeniz babasının y iğ it yüzünü anım sayacak bir çağda olacak, belki Harun b irk a ç kez daha yavrusunu kucaklaya­ b ile c e k ve belki de, Harun özlem ini çe k tiğ i, yolunda yaşamını y i­ tir d iğ i m utlu günlerin m uştusunu duyarak gözlerini kapayacaktı. Am a ne gam ... Harun, elinde nar çiçeği tutan im gesi İle bel-


lö kle rim izd e , y iğ it d e vrim ci davranışları ile yüre kle rim izd e yaşa­ yacak, devrim ta rih in e d ö rt d ö rtlü k b ir tem el taşı o la ra k ye rin i a(a c a k tır. (26 A ğustos 1975 C um huriyet)


GERÇEKLERİ HAYKIRIYORDU BURHAN ARPAD Türkiye C u m hu riyeti'n in ilk yıllarında Ü n ive rsite yoktu. Dâr-ül-Fünûn (B ilim le r evi) vardı. Profesör yoktu, M üderris (Ders veren) vardı. Ü n ive rsite li yoktu. Talebe (öğrenci) vardı. Sonra bunların adı değişti. Buyruk gereği Dâr-ül Fünûn yerine Ü niver­ site , M üderris yerine F rofesör denildi ve yazıldı. Fakat «Öğren­ ci» sözü kaldı. Yüzlerce y ıllık üniversite geleneği olan to p lu m . ların Etudiant, Student (araştırıcı) sözünü ne m üd erris-p rofes ö rle r benim sedi, ne basın. Bugün de böyle. O rtaokulu ve liseyi yabancı okulda iyi dereceyle b itire n oğ­ lum , İstanbul Ü n ive rsite si’nde g ird iğ i yabancı d il b ilim fa kü lte ­ sinde sekizinci söm estire kadar g e lm işti. Fakat sekizinci sömestird e , yabancı dilden «Y eterli» notu bir tü rlü alam ıyordu. Oysa, ortaokul ve lisede, hazırlama sınıflarıyle dokuz yıl okumuş, öğren­ m iş ti o yabancı d ili, Diplom asında «İyi» yazılıydı. Fakülteye gide r­ ken yabancı b ir şirke tte yazışmalarda çalışm ıştı. O yabancı d il­ den çevirdiği kitapları da yayım lanm ıştı. «Yeterli» notunu elde edem em esini b ir tü rlü aklım almıyordu. Sayın profesörüne nede­ nini sordum. Kem küm e tti ve «Vallahi efendim n o tla r iyi değil!» dedi. Oğlumun yabancı dil b ilg isin i ye te rli bulmayan Sayın pro­ fesö r, İstanbul Kız lis e le rin in birinde öğrenm işti o yabancı d ili, iki y ıl kadar da y u rt dışında öğrenim görm üştü. Sonra kadroda sırasını bekleyerek doçent ve profesör olm uştu. Bayan profe­ sör, konuyu tartışırken sık sık öğrenci deyim ini kullanınca: «Ne­ den hâlâ öğrenci, diyorsunuz?» diye sorm uştum . «Bilm em Etudia n t’ın b ir karşılığı yok ki Türkçe'de!» cevabını alınca «Ü niversi­ te li diyemez misiniz?» de m iştim ve söz kapanmıştı. C um huriyet başlangıç yılla rı ta le b e -Ü n ive rsite le ri'n in İlk top­ lu g ö ste risi, yataklı vagonlar yabancı ortaklığına karşı yapılm ış­ tır. İşbaşındakilerln iste ğ iyle de yapılm ış olsa, söm ürücülere karşı kazanılm ış kurtuluşun heyecanıyle diye be n im siye b iliriz. İstan­ bul ün ive rsite le rin im İkinci büyük olayı, yazık kî. basım evlerinin ve


kitab evlerin in yıkımına katılm ış olm asıdır. İstanbul CHP m üfetti şin in düzenlediği saldırıda s iv il p o lisle rle b irlik te görev alm ış­ lardır. 28 Nisan 1960 olaylarında da CHP gençlik kollarının büyük ölçüde çalıştığı ile ri sürülür. Gencecik yaşta ölüme bırakılan Harun Karadeniz, Tan, Tür­ kiye basım evleri ve ABC. Berrak, Lena kitab evleri -kışkırtılmış gençler s iv il polis iş b irliğ iy le yıktırıldığında, iki yaşındaydı. 1960 yılında Samsun lisesindeydi ve toplum olaylarına ilg i duymağa başlam ıştı. İstanbul Teknik Ü niversitesi İnşaat Fakültesi'nde okurken yönetm enliğin yorum u konusunda öğrenim üye le rinin tu ­ tarsız davranışları, m üderris-profesörlere ve yetişkin aydınlara iik kuşkuları duymasına yol açtı. Güvenini y itird i ve 1960'larda genç­ lik çe vre le rin i sarıveren toplum cu selin içinde buldu kendini. Harun Karadeniz, ölüm ünden az önce yayınlanan «Olayiı Y ılla r ve Gençlik» kitabında Karadeniz köylerinde dar g e lirli b ir aile nin çocuğu olarak ne gü çlü kle rle üniversiteye ulaşabildiğini, yüksek öğrenim i boyunca katıldığı gençlik h a reke tlerini ve itic i nedenler] düz, iç te n lik li ve te n k itç i bir görüşle anlatıyor. Ö ylesi­ ne elim den bırakmadım ki, başladığım günün akşamı b itird im . Harun Karadeniz'in yazdıkları, böylesine sarm ıştı beni. O. değme to p lu m b ilim profesörüm üzün, adı ile ric iy e , ha tta sosya­ lis te çıkm ış nice yazar ve düşünürümüzün kıyısından-köşesinden dokunmayı göze almadığı, ya da farkında bile olmadığı gerçekler; haykırıyordu. En güzel y ılla rı ve sonunda gencecik hayatiyle öde­ me karşılığı! «Bu dönemde (1968-1969) gelişm eler gerçekten gençliğin gü­ cünü aştı ve fakat parti de (T.İ.P.) duruma hâkim olamadı. Bu­ nun iç in d ir ki, gençlik kuruluşları b ire r partiym iş g ib i çalışm alar yapmağa başladılar. G ençlik eylem lerinin en büyük hatası işte bu noktada ortaya çıktı. Bu gelişm e içinde b ir DEV-GÜÇ ortaya çıkm ıştı ve gençliği ik tid a r ortaklığına çağırm ıştı. B ir çok genç de bunu benim sem işti. Bu ise «Asker, s iv il, aydın zümre» edebi­ yatından sonra «İşçi sınıfının Öncü müfrezesi» sözüyle ortaya ko­ nan b ir sol sapmanın ta kendisiydi. Yapılan hareketler, işçi sını­ fı adına ve fakat onun tam am iyle dışında yapılıyordu. 1965-1966larda aşılan cuntacılık ve halka rağm enlik olayı, M ih ri Belli ta ­ rafından M arkslzm -Leninlzm adına yeniden ortaya g e tirilm iş ti ve


«A sker, s iv il, aydın» zümreden sonra «İşçi sınıfın ın öncü m üf­ rezesi diye b ir kavramla cunta çağrısı yapacak m üfreze le r o lu ş­ turulm ağa başlam ıştı.» Harun Karadeniz'in olayları yaşayarak, döğüşe-çekişe b ilin ç ­ le ne rek vardığı Türkiye ve toplum b ilim g e rçe kle rin i, yukarda a. d in i verdiğim kitap basılmadan önce C u m hu riyette okum uş olan­ lara uzun uzun aktaracak değilim . Fakat günlük gazete okurunun ace le ciğ iyle gözden k a ç m ış tır diye b ir iki ye rin in altını çizeyim , dedim . Harun Karadeniz, 1960 ve hatta günümüz ü n ive rsite öğ­ re tim çevre le rini düşünce iç te n liğ i ve yü re kli davranış açısından b ir neslin te m s ilc is id ir. On b in le r arasında sayıları kabarık olm a­ sa da düşünebilen, öğrenci g ö ste rile rin in ülke sorunlarını ancak anarşiye götürdüğünü, ola yla rı yaşayarak kavramış güçlü b ir çe ­ k ird e k tirle r. O laylı y ılla r ve g e n çlik kitabını okurken, N eruda’nın ««Yaşa­ dığım ı itira f Ediyorum» öz yaşam öyküsünü (o to b iy o g ra fis in i) ha­ tırla d ım . Dünya sermaye gruplarının çe vird iğ i oyunları, gençlik çevrelerinde kışkırtıcı ajanların kıyıcı e yle m le rin i anlatan say­ fa la r İkinci Dünya Savaşı sonrasının çoğu geri kalm ış ü lke le ri iç in g e çe rliyd i. Harun Karadeniz, ölüm ünden kısa b ir süre önce yazdığı şu sa tırla rla kapatıyor kitab ını: «Evet, 1960-1970 arası b ir çok eylem , b ir çok hatayla geride kaldı. Fakat T ürkiye'nin sorunları henüz çözüme b ile yönelm edi. D e v rim c ile ri daha b ir çok sorunlar bekliyor. Hataların azalması d ile ğ iy le . M ayıs 1975 İstanbul.» Harun Karadeniz’lere SAYGI (3 Eylül 1975 C um huriyet)


OSMAN S. AROLAT İşkencecinin elinde ik i silâh vardır. Bunlardan biri fizikse l acıdır, maddi sıkıntıdır. Bunu artırdığı oranda baskıcıların m ute­ b e r adamı olur. İşkencecinin ikinci silâhı zaman kavramını yok e tm e ktir. İşkencedekine, saniyeleri asırlar kadar uzun geçen za­ man haline g e tirm e ktir. İşkence altında insan, yer ye r yaşamının işkence odasında, hücrede başladığını sanır, yer yer İşkence oda­ sında, hücrede biteceğine inanır... İşkenceciler bu iki silâhı kullanarak bireyleri inançlarından caydırmaya çalışırlar. Baskıcılar adına, bu korkunç silâhlarıyla saldırırlar. Harun Karadeniz, 12 M a rt döneminde işkencenin bu iki te ­ m el unsurunun en se rt uygulandığı devrim cilerden b irid ir. On?, uygulanan falaka acısı de ğild ir. E lektrik verilm esinden doğan, ba­ ğırm ayı insanın gırtlağına düğüm leyen acı de ğild ir. Yumruk, so­ pa, tekm e, muşta acısı de ğ ild ir. Aylar, aylarca süren ve hâlâ sür­ m ekte olan ölüm cül b ir hastalığın kanserin acısıdır. 12 M art dö­ nem inin işkencecileri do ktor raporlarında da sabit olduğu gibi. Harun’un sürm ekte olan bu acıya düşmesine sebep olm uşlardır. Elinde kanser olduğunu be lirte n on tane rapor olduğu halde. An kara’da ne için olduğunu b ile açıklayamadıkları üçüncü tutuklan­ ması sırasında «zindan hekim i» kendisine «sağlam» raporu ve r­ m iş tir. «M utlak y u rt dışında tedavisi gerekir» ibareli raporlarını gören Sıkıyönetim eski adlî m üşaviri Albay Turgut Akan, karısına «Raporlardan bize ne. Ö lm esini istiyoruz» d iy e b ilm iş tir. Harun'a Kanser Haftasının «Kanserden değil, geç teşhisten korkun» slo­ ganı hapishanede d in le tilm iş tir. Onun iç in d ir ki hapishaneden çıkmasından hemen sonra kolu kesilm ek zorunda kalınm ıştır. Onun iç in d ir ki, hâlâ korkunç acılar içindedir. 12 M a rt işkencecilerinin «hastalığı işkence aracı olarak kul­ lanmaları» y u rt dışındaki «geç» müdahalenin de tedavi için yete*"II olmaması sonucunu doğurm uştur. Harun bugün, günün birkaç saati dışında dayanılmaz a cıla r içindedir. Genç ve üretken b ir kişi olan Harun'un ışıklı yarınları işken.


c e c ile r tarafından yok e d ilm iş tir. Zamanı yok e d ilm iş tir. İşkence­ c ile r onun öm rünü çalm ışlard ır. Am a bütün bunlar H arun'u baskıcıların is te d iğ i yıkılm ış, çö­ zülm üş, vazgeçm iş adam h a lin e g e tirm e m iş tir. S ağlık durumunu açıkça bilm esine rağmen Harun, bu dizide okuyacağınız « Y iğ it d i. renm enin» yazarıdır yin e de. Okuyacaklarınız bugün çe ktiğ i acı. lar içinde yazılm ıştır. Ben yazdıklarının Harun'u b izle rle b irlik te uzun b ir gelecekte yaşatacağına inanıyorum . Harun ise bugün şöyle d iyo r hasta yatağında: «Yeniden dün­ yaya gelsem , m utlaka aynı şe yle ri yapardım.» Doğrudur. Yapardı. (11 Ağustos 1975 C um huriyet)


HARUN'DAN ANILAR Av : GÜLÇIN ÇAYLIGİL Önce Hülya’yı tanıdım . S elim iye Kışlası’mrı m ahkem elere g ir ilip çıkılan ünlü d ö rt num aralı kapısı önünde. 1971 yılının sı­ cak yaz günlerinden b iriy d i. Av. Enis Coşkun’la b irlik te sabahtan akşam ın altısına yedisine dek süren s in ir yıpra tıcı, bezdirici du­ ruşm aların birin den çıkıyorduk. Genç b ir kız E. Coşkun'u b e k liy o r­ du. Nişanlısı tutukluyd u, kan serd i, sağlık durumu cezaevi koşul­ la rıyla bağdaşamazdı, ö lü rse sorum lusu kim olacaktı, komutana çıkm alıydık, d ile k çe le r ve rm e liyd ik. A n latıyor, anlatıyor, so ru la r soruyor, bizden um u t v e ric i b ir yanıt bekliyordu. E nis’in acele, önem li b ir işi vardı. Bizi ta n ıştırd ı. «G ülçin gerekeni yapar.» dedi, ayrıld ı. S e lim iye 'nin dik yokuşunu çıkarken hep aynı soruyu yin e ­ ledi Hülya, «Peki ama Harun ölürse sorum lusu kim , k im sorum lu­ su?» B ir kahveye oturduk. S ıkıyönetim A d lî M ü şa virliğ in e v e r il­ m ek üzere b ir dile kçe yazdım , raporları da ekleye rek kendi im ­ zasıyla verm esini önerdim . Sıkıyönetim A d lî M ü şa viri Denizci Hakim A lb a y Turgut Akan’dı. Yüzlerce, b in le rce sayfalık dava dosyalarından fotoko pi m akinesi olmadan örnek çıkaram ıyorduk. Baro Başkanı, müsaade a lırsa k b ir m akine tah sis edebileceğini b ild irm iş ti. Bu nedenle Turgun A kan’a başvurduğum da, «Ne m akinesi, ne fotokopisiymiş, ben M am ak'ta savcıyken avukatlar hava aldılar, hava.» de m işti. Şaşkın, gine de nazik, «Acaba başka bîr m ercie başvurm am ge­ re kiyo rd u da yan lışlıkla mı size başvurdum?» dediğim de, «İste­ d iğ in yere başvur, cehennem e kadar yolun var, cehenneme git.» dem iş; ben de kendisini S ıkıyönetim Komutanı Faik Türün’e İs­ tanbul Barosuna ve T ürkiye Barolar B irliğ in e şikâ ye t e tm iştim . O dönem deki saflığım a bakın. K im i kim e şikâ ye t e ttim di­ ye, bugün hâlâ kızarım kendim e. Bu dile kçe le rim d e n değil so­ nuç cevap bile alam am ışım dır. Ş ikâyet olayından sonra, A d lî M ü şa virliğ in kapısından içe­ ri adım atm adım . T e le fo n la r da yüzüme kapandı. Bu husum et nedeniyle Harun adına yazdığım ilk dilekçeye im zam ı atm ıyor.


Hülya'nın verm esini uygun görüyordum . Hülya erte si gün yazıhaneme geldi. Ekli raporlarla dilekçeyi Turgut A kan’a verm iş, ayrıca Harun’un durumunu açıklam ış. Son. radan başarılı hizm etlerinden, avukatlarla ve halkla nazik iliş k i­ lerinden olsa gerek «ta ltifen ve terfian» A ske rî Şura’ da bilm em hangi göreve atanan bu ünlü hukukçunun Hülya’ya cevabı, «Has­ talığından bize ne, daha İyi ya, biz ölm esini istiyoruz zaten.» o l­ m uştu. H arun'la M altepe A skerî Cezaevinde tanıştık. Raporlarım ve sağ kolunda fın dık büyüklüğündeki şişi görm em iş olsaydım , bu uzun boylu, sağlam yapılı, g ü le r yüzlü genç adamın ölüm e mah­ kûm olduğuna inanmazdım. 1971 yazı cezaevi ziya re tle ri, salıve­ rilm e s i iç in sunulan ve reddedilen sayısız dilekçe alış v e riş iy le geçti. Harun Türkiye Kom ünist P artisi «T.K.P.) davasının sanığıydı. Sanıkların em niyet ve savcıfrk ifadeleri dışında h iç b ir şey b ilm i­ yorduk. Nihayet, 1971’in Ekim ayında A ske rî Savcı H akim Yarbay Nevzat Ç izm eci'nin düzenlediği ■iddianame sanrklara ve bizlere te b liğ ed ildi. Doğrusu eğlenceliydi. Davanın sanığı olm ıyan, Lond­ ra ’da yaşıyan b ir kadının, Selma A sh w o rth ’un sanıklardan bazıları­ na yazdığı renkli, dedikodulu m ektuplara bu m ektuplardan, iliş k i­ lerden yorum lar yaparak sonuçlar çıkaran M.İ.T. raporlarına da­ yanıyordu. Kanıtlar sadece bunlardı. M ektuplar ve M.I.T. raporlarını içeren dosyalar evde elden ele dolaşıyor. Polis romanı hızı ve keyfiyle okunuyordu. İyi, hoş, eğlenceliydi ama, örneğin «M avi Yolculuğa» çıkan, S. Eyüpoğlu»nun «Pazartesi T oplantılarım a giden, S. Ashvvorth'a m ektup ya­ zan,- em peryalizm e, faşizm e, m ontaj Sanayil’ne hayır diyen, ülke sorunlarıyla ilgilenen k iş ile r tu tu klu olmasa ve de onbeş yıl ha­ p is le ri istenm ese. Hayatımda bu derecede ciddiyetsiz tutarsız b ir iddianame gö rm em iştim . N itekim 3. No.lu Sıkıyönetim A skeri M ahkom osi, gerekçeli kararında: «Türkiye’de 1961-1971 döneminde sol tondun.«* Iı bu k iş ile rin b irb irle rin i tanım aları bazılarının zaman zaınnıı mok. tuplaşm ış veya buluşmuş olm alarına göre, Türkiye K om ünist Pin­ tis in in kurucu, yol g ö s te ric ile ri veya üyeleri olm aları icab e lliğ i gibi VARSAYIMLARA dayandırılm ıştır. Aynı fik ir ve kabul doğrul-


tuşunda hareket edildiği takdirde Türkiye'de 1961 ve hatta daha öncelerinden 1971 ta rih in e kadar sol düşünceye sahip ve sol faa­ liy e te karışm ış k im s e le rin tüm ünü Türkiye K om ünist P artisinin kurucuları, yol g ö s te ric ile ri veya üyeleri olarak mütalaa edip te k b ir dava içinde b irle ş tirm e k gerekli olaca ktır...» diyerek iddia, nam enin varsayım lara dayandığını belgelem işti. Harun sorgusunu hazırlıyordu. Yardımım o lu r mu olmaz mı diye sorduğumda, «Hajrır.» dedi, teşekkür e tti. B ir lise son sın ıf m antık kitabı gönderm em i is te d i. Nedenini anlıyam am ıştım . İddianamedeki tu ta rsızlıkla rı, ç e liş k ile ri, m antıksızlıkları b ir b ir ortaya koym ak için sabırsızlanıyorduk. B iz savunucular, usûl hüküm lerine göre ancak davanın son safhasında, savunmamızda bu e le ş tiriy i yapabiliriz. Harun davanın üç numaralı sanığıydı. İkinci oturum da bizim yapmak isted iğ im izin yapabileceğim izin en iy is in i, m ükem m elini yaptı. İddianameyi did ik d id ik e tti, tüm ç e liş k ile rin i, tu ta rsızlıkla ­ rını, m a n tıksızlıkla rım 'sa tır satır ortaya koydu. Hem de lise son sınıflarda okutulan Osman Pazarh’nın M antık kitabından a lın tıla r yaparak, Savcıya doğru düşünme yollarını, kurallarını öğretiyor, bunları kasten çarpıttığını, doğru olm ıyan önerm elere dayanarak ç e ş itli yargılara vardığını ispatlıyor, m antık b ilim in d e buna saf. sata de nild iğini açıklıyo r ve iddianam eyi «safsataname» diye n i­ te liy o rd u . Aynı gün Harun mahkemeye, öldürücü kanser ha sta lı­ ğını, hayatının teh like d e olduğunu kanıtlayan on bir rapor sundu. Ö ldürücü hücreler kolunda yayılm aktaydı, gecikm eden am eliyat olm ası gerekiyordu. S alıverilm esini iste d i. Savcı Nevzat Çizm eci bu istem i, «Sağlık sebebi ta h liy e için b ir m esnet te ş k il etm em ek­ te d ir. Sanık Harun Karadeniz tarafından bir safsataname olarak n lte le n d lrils e b ile iddianamede ¿anıklara mesnes ağ ır cezalı suç b e lirtilm iş tir. Sanığın tale bine iş tira k etm iyoruz.» diyerek redde­ diyordu. Sanırım safsatanam e deyim ine fena alınm ıştı. Harun birkaç oturum sonra sa lıve rild i. D ört ay geçince Dev. Genç davasından tutuklanacak .birbuçuk ay da Davutpaşa’da yata­ caktı. 1972 yazının sonunda, gecenin geç b ir saatinde Hülya g e l­ di. Birkaç gün önce eşim ölm üştü. A cılı günlerim de beni rahatsız ediyor sanısının sıkıntısı içindeydi. «Harun'u Ankara'ya gö türü­


y o rla r. Şim di S elim iye'de» dedi. Yapacak b irş e y yoktu. Anayasa d e ğ iş tirilm iş , gözaltı süresi otuz güne çıkarılm ıştı. Sanık b iç kim ­ seyle, savunucusuyla b ile görüştürülm üyordu. Kirle gün sonra Harun çıkageldi «Neymiş suçun?» dedik. H içb irşe ym iş. Hayat hikâyesini, nasıl solcu olduğunu sorm uşlar, otuz sekiz gün tu ­ tu k lu bırakm ışlardı. İçerde taniştığı A ta tü rk he ykelin e soldan çarpan solcu şoförü, sorgusunda M ao’nun kahvesine h iç uğra­ m adığını, tanım adığını söyllyen m uhtarın öyküsünü anlatıp, bası­ yord u kahkahayı. Londra’daki İngiliz d o kto r boşu boşuna mı «Bu çocuğu yaşatan m oraldir.» de m işti. Ankara serüveninden sonra, bilin e n pasaport ö ykü le ri başla­ dı. 1973 yılının A ra lık ayma kadar pasaport ve rm e d ile r. Oysa sağ­ lık kurulu raporu refa katli olarak y u rt dışında te d a visi ge rekiyor diyordu. Çıkmasını engelliyen mahkeme ’kararını nihayet kaldırtab ild ik . Uzun fo rm a lite le rd e n sonra Hülya ile b irlik te g itti. B ir hafta sonra kolunun k e s ild iğ in i b ild ire n b ir m ektup aldım . G it­ meden b ir gün önce bizdeydi. Kolu şişm iş, m osm or olm uştu, ağ­ rıla rın ı b e lli etm emeye çalışıyor, ate şli kolunu se rin le tm e k iç in arada b ir üflü yor, H ülya’nın kocaman karnıyla koşuşturuşunun tak­ lid in i yapmaktan da geri kalm ıyordu. 26 M a rt 1974’de b ir kızları dünyaya geldi. D önüşlerinde küçük G ülçin'i takm a kolunda a ltın ­ cı kata kadar taşıyarak bana g e tirm iş ti. P rotezinin m a rife tle rin i sıra lıyo r, kızını, orta bü yüklükte b ir va lizi ta ş ıy a b ild iğ in i anlatı­ yordu. Her zamanki g ib i neşesi, m o ra li yerindeydi. S evincim iz uzun sürm e di. B ir gün telefonda «S izinle özel b ir iş görüşeceğim » dedi ve g e ld i. K o ltu k altında s e rtlik le r vardı, ağ­ rıla r başlam ıştı, d o kto rla r yine Londra’ya g itm e s in i öneriyordu. Hülya'ya durum unu açıklam ak istem iyor, ç e k tiğ i a rtık y e te r d iyo r­ du. Yalnız gitm esine, g e re kirse Hülya'yı aldırtm asına ka ra r ver­ d ik g itti. Kanser y a yılm ıştı, vücudunun b ir kısm ını daha aldılar. A rtık hastalığıyla ilg ili a yrın tıla r soramaz olm uştum . Son defa ışın te d a v is i için Hülya ile beraber g ittile r . M e k tu ­ bunda «artık gidip, gelm ek olanağımız yok. Kalacağız. Hülya'ya iş arıyoruz» diyordu. Temm uz ortalarında b ir gün H ü lya te le fo n e t­ t i. D önm üşlerdi, d o k to rla r artık yapacak birşe y yok, g idin dem iş­ t i. Gördüğümde Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan yazı seri­


sin i hazırlıyor son g ü n le rin i ölm eyecekm iş gib i yaşıyordu. Hastalığını ne k ü ç ü m s ed i, ne de abarttı. D evrim ciydi, görev­ le ri vardı, yaşamalıydı. Kendi deyim iyle b ir düşmanı izler gib i has­ talığını İzlem esi gerekiyordu, izletm ediler, engel oldular. Hülya’nın d ö rt yıl önceki sorusu o gün bugün vınlar durur ku . larlarım da : «Harun ölürse sorumlusu kim?» Bu soruyu şim di b iz daha açık, seçik yanıtlıyabiliyoruz. 12 M art sonrası fa ş is t yönetim dönem inin Anayasayı lüks sayan «tebdil, ta g y ir» c ile ri, Harun’lara Em niyet M üdürlüklerinde dayak attıran, atan m üdürleri, kom iserleri, suçsuz k iş ile ri keyfi gözaltına aldırtan kontr gerillaiarla -işkence yaptıran kom utanla­ rı, hukukçuları, doktorları. Hepinizi, hepinizi tanıyor, sorum lu tutuyoruz. Ergeç bu he­ sap sîzlerden sorulacak. Bu dava «divan»a kalmıyacak. (1 Eylül 1975 Teknik G ü ç i


HARUN KARADENİZ İÇİN AZRA ERHAT D ö rt aylık tutukluktan sonra duruşm aya g itm e k başlı başına b ir serüvendi. İlk kez çıkıyordum yargıç huzuruna, içim de büyük bir m erak vardı. 3 Num aralı, S ıkıyönetim M ahkem esinde ilk sı­ rada y e rle rim iz i alm ıştık: Solda üç k iş i otu ruyo r, sonra küçük bir aralık, sonra da Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol ve ben en uçta. Bakınıyordum bu h iç tanım adığım k iş ile r kim le r diye. Bir ay önce b ir iddianam e ve rm iş le rd i bize, onu okumaya çalışm ış, hiç b ir şey anlamadığım için b ir kenara atm ış, sonunda dâ kay­ b e tm iş tim . Harun Karadeniz’in adı geçiyordu orda, hasta im iş, kanserm iş diye duym uştum . Yoklama yapılırken EyüboğluYıun solunda esm er b ir genç fidan gibi d ik ild i. Bu mu Harun Karadeniz, bu yakışıklı, gövdesi b ir ok ç e v ik liğ iy le fırlayan bu genç mi kan­ ser? İnanamadım bende kendisini sorguya çeken savcı ya da iş ­ ke n c e c ile ri g ib i. Sonra sorgu v e savunma iş le m le ri başladı, uzun mu uzun .sıkıcı mı sıkıcı. Baş yargıcın belleğine şaştım b ir ara, üç yargıcın kim in in yüzü ilg in ç , kim inin ki anlamsızdı. O nlara bak­ m aktan da sıkıldım sonunda. M erakım ı giderecek b ir şey yoktu b e sb e lli. B irinci gün böyle g e ç ti hayal kırıklığ ıyla döndüm koğu­ şum uza. İkinci günü Harun Karadeniz kalktı ve başladı konuşma­ ya Savunmasını A ris to m antığının kurallarına dayanarak id d ia ­ nam eyi İncelem ek, e le ştirm e kle yapacağını b ild ird i. Birden kulak k e s ild im . Birden kendim i S ıkıyönetim M ahkem esinde değil de, İstanbul Edebiyat Fakültesinde sandım H itle r Alm anyasından Yahudi olduğu için kovulm uş eşsiz fe lse fe proferösü dersinde im işim gibi geldi bana. O iddianam e akıl gücü karşı­ sında sapır sapır dökülüyordu, ama daha da ön em lisi ışık, insan kafasının bunca yüzyıld ır oluşturu p g e liş tird iğ i akıl ve m antık birden parlam ış yayılm ış, sarm ıştı mahkeme salonunu. Büyülen­ m iş g ib i d in liyo rd u k hepim iz. Yüzümün engin b ir gülüm sem eyle açıldığını duyuyordum . Ferahlam ıştım , içim gülüyordu- B ir ara, sıra b izim banda alınan m atıut te le fo n konuşm am ıza gelince gülm em kahkahaya dönüştü. Bütün salon giderek ya rg ıçla r bile gülüyordu. Savcı b irş e y le r m ırıldandı. Son gülen iyi gülecek demek


isted i herhalde, ama ne yapsın ki önleyem edi genel gülüşm eyi. Ne dava, ne mahkeme h iç b ir şey kalm am ıştı. P ırıl pırıl düşünen b ir kafanın, te rte m iz, g ü r ve anlam dolu b ir öztürkçe İle dile g e tir­ diği b ir düşün şaheseri ile karşı karşıya idik. Zevkten dörtköşe o lm u ştu bütün d in le y ic ile r bence yarg ıçlar b ile . Bu böyle sürüp g itti. Saatlerce konuştu Harun Karadeniz ayakta. Ve tıs çıkarm a­ dan dinled i herkes. D e ğ işm işti, gerçekten b ir serüven olm uştu, hayatımın en güzel serüvenlerinden b iri Mantı-k m antıksızlığı alaşağı etm iş, uygar insan düşüncesi suç diye üstüm üze s ü rü l­ mek isten en pis İftira paçavralarım s ilip süpürm üştü. Bundan son­ rası önem li de ğild i artık. O gün Harun o kadar uzun konuştu ki, sıra biz Eyüboğlu-G ünyol-Erhat üçlüsüne gelm edi. S a lıverilm e­ miz b ir hafta sonraya kaldı ama hürdük artık, Harun Karadeniz b i­ zi aklam ıştı. H arun'lar ölm ez! d iye bağırdık hepim iz geçen hafta cenaze­ sinde. Benim için bu sözün daha da derîn b ir anlam ı var. Harun ölm edi, ölmez, çünkü o mahkemede de, dün bugün ve yarın da aklın sesidir, insan düşüncesinin hep horlanan, hep susturulm ak istenip h iç b ir zaman susturulam ayan, insan v a r oldukça susturulam ıyacak olan o güzelim , o herşeyden ta tlı sesi. (1 Eylül 1975, Teknik Güç)


HARUN’LAR TÜKENMEZ VEDAT GÜNYOL Harun Karadeniz, şu y irm i y ıllık kısacık toplum hayatımızın, kökünü uzak yakın özgeçm işim izden alan, egemen sınıfların a li­ cengiz oyunları, te rtip le n , aldatm a aldatm acalarıyla kurdukları sö­ mürü düzenin ic iğ i ciciğ iyle , a’smdan z'sine kadar bütün namus­ suzluğunu, o güzel aklının ışığında; o gerçek, o katıksız y u rt sev­ gisinin coşkusunda, sezgisinde suçüstü yakalanıp, kom uoyuna bütün açıklığıyle sergileyen eylem ci gençlerim izin başında ge­ len b ir toplum savaşçısıdır. Anadolu'nun Karadeniz bölgelerine yakın kara yörelerinde lise öğrenim ini yapmış, Teknik Ü n ive rsite ’de başarılı b ir çalışma devresinden geçmiş olan bu delikanlı, par-, lak zekâsı üstün yetenekleri ile kendini ile ri öğrenci çevresine sevdirm iş, öğrenci b irliğ in in başına geçip, Am erikan yapısı, ser­ maye canlısı iktidara karşı uyarıcı b ir eylem e g iriş m iş . İstanbul li­ manını uçak gem ileri zırhlıları m ırh lıla rıyle dolduran Am erikan donanmasına karşı bütün y u rt sever gençlen Dolmabahçe rıh tı­ mında toplayıp, m urdar ilik le rin i Beyoğlu barlarında boşaltmaya koşan co n ile rin üstüne saldırtm ış. Bu anababa gününde casus azmanı Am erikan elçisin in arabası yakılm ış, con iler m o n ile r de­ nize dökülüp gem ilerine atm ışlar kapağı. Am erikan uydusu ik ti­ dar takm ış kancayı, bu iri yarı, bu insan güzeli ağzını açtı mı kendi kendine coşan, coştu mu yığınları coşturan, d ilin e inancını katan, kattıkça inandıran gencecik insanı. Kısa süreli tutum lar, ta r­ taklam alar izlem iş b irb irin i. A rdından 12 M a rt M uhtırasıyla başla­ yan sıkıyönetim gelm iş. Harun ve arkadaşları «Sosyal düzen düş­ manı olarak köşe bucak aranır olm uş. Sonunda o kred i m ire di dalgalarıyle m ille ti soyup soğana çeviren, ama herşeyi d e fte rin e uy­ duran y u rt düşm anlarının peşine düşmesi gereken Em niyet örgü­ tü, Harun’ lar avına çıkmış. Harun’la Harun’lar tü rlü düzenler, tu ­ zaklar, ökseler, h ile le r yoluyla yakalanıp gözaltına alın m ışlar so­ nunda. Türlü yolsuzlukların, söm ürülerin batağında çırpınıp duran egemen sınıflar, aradıkları şam ar oğlanlarını, bu güzelim yurtse­ ver insanlarda bulm uşlar. Sonunu düşünmeden kafadan atm a b ir takım suçlar yüklem işler bu gençlere.


Neym iş H a run’un ve Harun’ların bu hayal T ürkiye K om ünist P a rtisin i kurmak.

ürünü suçları?

D e vle t parasını, hayal ürünü b ir takım ö rg ü t m örgüt hikâye­ le ri üzerine tom a r tom ar uydurm a raporlar düzenleyerek ceplerine in d irm e yi m eslek ed in m iş küçücük, zavallıcık — kim i hınzır, kim i zırzır— insanlar, hınzır ve b ir o kadar da zırzır kodamanların ek­ m eğine yağ sürerek, T ü rkiye ’nin ile ric i insanlarına akla gelm eye­ cek işkencenin kurbanlarından olarak, M altepe A ske ri Cezaevine gönderileceğim b ir akşam karanlığında karşılaştım Harun Karade­ n iz ’le. Daha önce, onunla karşılaşm ış m ıydım , anım sam ıyorum . Bir gün öğrencim ve se vg ili arkadaşım -Maeis K ükçügil ile ge lm işler, C ağaloğlu’ndaki Yeni U fu kla r yazıevime. S ilin m iş g itm iş b e lle ğ im ­ den. Sonradan hatırladım. B elleğim in s is le ri içind e kaybolm uş b ir esm er, b ir bahar gülüşü b ir ışıl gözlü, sıkılgan, alçak gönüllü bu genç yüzü. Suçumun ne olduğunu bilm eden — ki hiç kim se bilm iyo rdu o günlerde— S e lim iye S ıkıyönetim M ahkem esince tutuklandığım b ir günün akşamı, M altepe Cezaevine götürülm üştüm . Bir nazik üsteğm enin gözetim i altında g e tirild iğ im cezaevinin önünde c ip ­ te n in e r inmez, b ir çavuş eşliğinde bahçeye sokuldum , ¡kî kath b ir binanın a lt katındaki b ir kapıya doğru sürüklendim . Ç engel­ le re ta kılı ufak b ir asma k ilit açıldı, kapı içeriye doğru itild i. Sigira dum anlarına boğulm uş, gözgözü görm ez b ir koridordu sanki iç e ris i. K oridorun başından sonuna kadar sağlı so llu , ikişe r katlı d e m ir karyolalar uzanıyordu. Kapının önü, geleni m erakla be kle­ yen insanlarla doluydu. -İçeriye adımımı attım . «Geçm iş olsun, geçm iş olsun» s e s le riy le buyur ed ildim . Şaşkın şaşkın çevrem e bakarken iri yarı b ir d e likan lı «Hocam» diyerek Önüme atıldı ve beni alıp kapının hemen yanındaki masaya buyur e tti. Bu de likan­ lı, Harun Karadeniz’di. O tuz beşi aşkın bu yabancı insan kalaba­ lığı içinde, birden yabancılığım ı un utu verm iştim o sıcak, o d o s t­ ça karşılam a önünde. Harun, b ir çırpıda anlattı bana neden tu tu k ­ lanm ış olduğum u, b ir takım varsayım larla. Bir kâğıdın üstüne şe­ m alar çizdi «TKP’den ö tü rü buradayız hocam» dedi. N edir TKT d i­


ye sordum . İlk kez duyuyordum bu sözü. Şakacı bir edayla «Ho­ cam bilm e zlikten gelm eyin. Biz bizeyiz burda. TKP, Türkiye Komü­ nist P a rtisid ir. Siz ve ben böyle b ir parti kurm uşuz, iş te bunun için burdayız.» dedi ve pa rtinin iki kolu olduğunu b irin in Paris’e (D ino'ya) bağlı, öbürünün Londra (Ashvvord’a) bağlı bulunduğunu, kendisinin Londra'ya benim de Paris’e bağlı olduğumu söyledi. G ülüştük. Yarı şaka, yarı ciddi b ir hali vardı. Demek, ben Parise bağlı bir p a rti üyesiydim . Nerdeyse İnanasım geldi. Demek, ben par­ ti kurucusuydum . O lur mu olurdu. Madem büyüklerim iz, sıkıyön e tim c ile rim iz böyle dem işler, b ir b ild ik le ri olm alıydı. Kendim , den şüphe etmeye başladım. Bereket, Harun, o babacan, o so. ğukkanlı, o h e r tü rlü m ihneti kendine zevk etm esini b ile n Harun, çok geçmeden kahkahalar atıp sırtım ı tep ikle di de kendim e ge l­ dim. Yoksa işi ciddiye alacaktım . Harun, b ir anaç tavuk g ib i kanatlarını açıp engin b ir güven altına aidi beni. Yatağının altıda, yastıkların .şilte le rin pam ukları­ nı d id ikle yip , battaniyesi ö rtü süyle b ir güzel yatak hazırladı bana. Yememde içmemde, oturup kalkmamda, b ir güven kaynağı oldu benim için. Bir buçuk ay, o boğucu bodrum katında, hırsızı, yan. ke sicisi, silâh kaçakçısı, d e vrim cisi, eylem cisi ile durmadan e ksi, lip çoğalan bu zindanı b ir cennete çevirdi, o hiç bir zaman boyun eğmeyen tutum u, aydın ile ric i b ir Türkiye doğrultusundaki sarsıl­ maz inancı, iyim se rliğ i, tükenm ez iy im s e rliğ i ile. B ir buçuk ay sonra, bodrumdan ü st kata b irlik te gönderildik. Yine yataklarım ız yanyanaydı. D ö rt aya yakın tutukluğum uzdan, bütün öbür genç arkadaşlar arasında en $ok ona yakın buldum kendim i. Her ne kadar bazı konularda ayrı ayrı düşüncelerim iz vardıysa da, ilkede, anayolda b irle şlyo rd u k. K arşılıklı saygıyla başla­ yan, sıcak b ir sevgiyle perçinlenen b ir dostluk kurulm uştu aramız­ da. Harun, b ir genç arakadaş, yoldaş olmakla kalm ıyor koğuşça g iriş ile n b ir iki açlık grevinde arkadaşlarla yapılan tartışm a lrd a zindancılarla olan ilişkile rim izd e ölçülü tutum u m antıklı davranışı ödün verm ez d e vrim ciliğ i ile hocalık ediyordu bana, ü ste lik. Üç d ö rt aylık dostluktan sonra anladım ki, bana o içten saygısı, ta t­ lı sesiyle «Hocam» diyen H a run’du, Harun'un kendisiydi benim hocam, bana direnç veren, yılg ısızlık aşılayan, zindancılar kar­


şısında boyun eğmemeyi öğreten. Bir köy çocuğuydu Harun. İstanbul şivesinin ince k’iarına meydan okuyan kalın k'larıyla, en ince öğreti tartışmalarında, dü­ zeltmediği .düzeltmeye önem vermediği köy şivesinin onuruyle ayakta durmasını bilirdi. B ir zalim hastalığa tu tu lm u ştu Harun. Sağ kolunun dirseğ in­ de fın d ık büyüklüğünde b ir kanser uru, gece gündüz, sabah akşam sin s i sancılarla ted irg in etm ekteydi onu. Bir kaç kez am eliyat o l­ m uştu y u rt İçinde sonra -da Londra'da. Her altı ayda b ir kontrol edilm esi gerekiyordu. Elinde, ‘Londra hastanelerinin çarşaf gibi raporları vardı. Dilekçe üstüne dilekçeyle başvurdu Sıkıyönetim Komutanlığına, çareme bakın diye. A ld ırış etm ediler. Bir se fe rin ­ de, çağırdılar hastaneye. Sağlam raporuyle gerisin geri gönderdi­ le r onu, o devrim ci onurumuzu kırmak için, hırsızlar, yankesiciler, kaçakçılarla doldurdukları bodrumda. B ir y iğ it insandı Harun. Yüksünm üyordu bu alçakça tutum lardan. Kanserse kanser, ne ola. cak yani, deyip unutuveriyordu bunca za lim liğ i, acımasızlığı. O ku­ maya, d il öğrenmeye bakıyordu, dirseğindeki uru unutarak. Üzü­ lüyor, kahroluyordum . Avutuyordu beni, gerçekten insanüstü b ir m e rtlik , b ir stoacılıkla «Üzülme be hoca, diyordu. Ben düşün­ m em , üzmem kendim i ha öldüm ha öleceğim diye. Yaşadığım sü­ rece beni ilgilendiren te k şey, yapabileceğim i yapmaktır.» D ö rt hafta, dö rt gün önce Londra'daki son ışın tedavisinden «artık yapacak b ir şey yok, d ö rt b ir yanını kanser sarmış» b ild i­ ris iy le yurda döndüğü zaman, aynı şeyi söylem işti bana «Öm­ rümüzü çabuk e s k ittik hocam . Ne yapalım. Ama h iç b ir şeye a l­ dırış etm iyorum . Bu kısa süre içinde devrim yönünde elim den geleni yapacağım.» N itekim yaptı da. C um huriyet’te Yeni O rtam ­ da çıkan yazıları teype söylüyor, kendisi kadar üstün b ir insan olan eşi Hülya onları kâğıda geçiyordu. Bu böyle sürüp g itti, 15 A ğustos 1975 sabahına kadar. Londra'da d ö rt ha fta lık b ir ömrüm var dem işlerdi ona. B ili­ yordu ömrünün sınırını. Kahırlanmıyordu. D ö rt haftayı dö rt gün geçe göçtü Harun dünyamızdan, ölü yüzünde, d ire n ç dolu ta tlı b ir gülüm sem eyle. Dün (cum artesi), b ir ucu Kadıköy Osmanağa Camiinde, b ir ucu Karacaahmet’e, binlerce devrim cinin elele, kolkola, zalim lere


işkencecilere lâ ne tler savura savura, oluşturduğu k o rte jle toprağa vord ik bu eşsiz y u rt evlâdını, bu yılm az savaşçıyı.. « Bir devrim ci ö lü r ama, m ily o n la r var savaşacak» diye seslori seslere kata kata vardık mezara. Doğruydu. B ir de vrim ci da­ ha ölm üştü, fa ş is tle rin kurbanı olarak. Ama arkada m ilyon larca de vrim ci vardı, Harun’lar vardı, Türk halkının, e zilm iş ha lkının yü ­ zünü güldürm eye and içen. H arun b ir devrim gülüydü. Solm uştu. «Ve derim ki, b ir gülün te rs in e açılm asıdır solm ası» diyor. E. Cansever. H arun’un solm ası, te rs in e b ir açılm aydı, nice kahraman Harun’ların açılm asını m uştulayan.

H arun’ların,

(20 Ağustos 1975 C um huriyet)


HARUN KARADENİZ VE ÖLDÜRÜCÜ ETKEN Dr. OSM AN NURİ KOÇTÜRK «Doğa çok zeki o la n la rı, b ir de ço k geri kalan la rı erken öğü­ tü y o r...» H er ölünün ardından b ir şe yle r sö yle n ir. Y a z ılır ç iz ilir konu­ ş u lu r. Harun’un ardından da söyleşeceğiz. S e rm e t Çağan öldüğün­ de Doğa'nm çok zeki o la n la ra taham m ülü olm adığını s ö yle m iş­ tim . B ir şeye inanarak ve b ir gerçeğe dayanarak e tm iş tim bu lâ fı. Bu lâ f yılla rc a sonra sanatçı A li Özoğuz’un ö lüm ü nedeniyle b ir daha tekra rlan dı. G eçenlerde Osman K o rk u t A kol hocayı y itir d ik . Yaşamını kim s e s iz çocukların hak m ücadelesine adayan A k o l'u n ardından da b ir ş e y le r söylem e k g e rekiyord u. «O dolup taştığ ı insan se vg isiyle b irlik te , önce toprak, son­ ra çiç e k , daha sonra yo ksu l çocukların yanaklarında pem belik, b ir genç kızın dudağında g ü lü cü k o la ra k...» dedik. Ş im di bem beyaz saçlarım ızla. Harun gibi ile r ic i, d e v rim c i, halkın ve bütün insanlarını aşırı ölçülere göre seve bile n, sevm ek­ le kalm ayıp, se vg iyi eyle m e dö nü ştüreb ilen ge nce cik, d e vle r ka­ d a r gü çlü b ir ölünün ardından konuşm ak g e re kiyo r, onun ölm üş ve bizim yaşam akta o luşu m uz utanç v e riy o r insana. Harun tıpkı S e rm e t v e A li gibi a yrıld ı aram ızdan. Ne Doğa, ne de to p lu m taham m ül e d e m iyo r b ö yle le rin e . Fakat o ne toprak ne ç içe k çocukların yanaklarından pe m be lik, genç kızların duda­ ğındaki gülücük olm ayacak.. Harun b in le rce ge nç adamın k a fa ­ sında düşünce kolunda güç çıka rcıla rın kafasına inen yum ruk o la ­ cak.. G en çler yüzlerce ö ğ re tim üyesi ta n ıy o rla r, b iz ö ğ re tic ile r de b in le rc e öğrenci tan ırız. Karşım da oturan ve bizi d in le y e n le r s ı­ navlarını v e rir,d ip lo m a la rın ı a lır geçer g id e rle r. Zamanı g e lir h a s ­ ta olursunuz, doktorunuz eski ö ğ re n cin izd ir am m a b ir çizgi b ile b ıra km a m ıştır be lle ğ in izd e .. B ir kalp kirizin d e n son ra tepenize d ik ile n ve hayatınızı avuç-


ları içinde tutan bu adama karşı gülücüklerinizi kıskanırsınız. Bu öğrencilerin öyleleri oluyor ki, yumruğunun ve düşünün altında ezilm ek bile zevk ve rir insana... Harun onlardandı... Dev gibi b ir dâva adamıydı. Ödün ver­ meyen, bilen halkının çıkarı söz konusu olunca, hem kendisini hem de başkasını düşünmeden ezip geçen cinsten... Onu 1967'Ierde Barış Şenliği sırasında tanıdım. Daha son­ raları tüm yeteneklerinin tanığı olduğum bu devrim ci öğrenci, ne toplumun ve ne de Doğa'nın tahammül edemeyeceği kadar güç­ lü b ir insandı... Doğal güçlerle toplum sal gerici güçler İşb irliğ i yaptılar ve yıktıla r Harun’cuğu... insan yaşamı öldürücü ve yıpratığı etkenlere yaşatıcı etken­ ler arasındaki mücadeleden ib are ttir. Öldürücü ve yıpratıcı fa k­ tö rle r (Lethal Factor) özellikle b e lirli sınırları zorlayanları e tk i­ leyerek ortaya getirm eye çabalarlar. Buna karşı koyanlar İnatla direnenler ise yenik düşerler, sakatlanır, Ölürler. LETHAL FAKTÖR : Büyük düşünürler, büyük sanatçılar, duygu ve akıllarıyle çağını etkileyenler, tarih boyu, ya Doğa’nın ya da toplum a b i­ çim veren sosyal ve siyasal güçlerin gazabına uğramış, sakat o l­ muş, ya da y itirilm iş le rd ir. Durum Harun için de böyleydi. İçi beyin dolu koskocaman b ir kafası, yüreği ve güçlü kolları ile sı­ kılm ış bir yumruğu olan bu adama Doğa dayanamadı, siyasal güçlerle bütünleşti ve onu yere yıktı. Beri taraftan akıl, mantık ve vicdanına uymasa da geçerli düzenle uzlaşabilen, egosentrik, Doğadaki tüm yaratıklar gibi ken­ dinden ötesini düşünüp göremeyenler, su kenarlarına dizilm iş kavaklar gibi, her esintiye kavuk sallayarak yaşayıp gidiyorlar. Ne Doğa'nın ne de toplumun kurallarını zorlamayan eleştirm eden benimseyen bu insancıkların nefsini korumak ve neslini sürdür­ m ekten öteye bir kaygusu yok g ib id ir. Yerler, uyurlar, karıcıklarıyle yatar, çocuk yaparlar. Kendilerinden sonra çocuklarının, yeğenle­ rin in ve torunlarının rahat yaşaması ve b ir bitki gibi varolması ötesinde kayguları olmayan hu kişiler, ne sorguya çekilecek ne de kansere tutulacaklardır.


Doğa’da toplum da, dahilere ve de kurallarını zorlayıp eleş­ tire n le re düşm andırlar. HARUN HAKKINDA : Harun hakkında çok şey yazılabilir. Bunu bende başkaları da, zamanı geldikçe severek yapacağız. Yaşıyor olsaydı izin ver­ m eyeceğini iyi b ild iğ im iz tü m iyi şeyleri şîmdi sö yle ye b iliriz onun ardından. İnsanüstüne (süper M an) değil de top lum gücüne ve toplum a inananlar için k iş ile ri ta n rıla ştırm a k ç e liş k i olur. G elişen ve ile rle ­ yen toplum atılım larını ge rçe kle ştirm e k için yer y e r ve zaman zaman güçlü b ire y le r yara tırla r. Bu b ire y le r çe vre le rin i e tk ile y e ­ rek, kesim leri ve kuşakları yanlarına alarak daha ile ri b ir aşa­ mayı g e rçe kle ştire ce kle rd ir. Ancak tutucu, gerici a tılım la r en ge l­ le y ic i güçler bunu sezer, b ü tü n le şir toplum sa] ge lişm eyi engelle­ m ek iç in ortak çabalara g ire rle r. Bu filiz le r k ırılır, hırpalanır, yo k e d ilir. A ncak kırılan her filiz in ardından binlerce filiz sürecek, to p ­ lum kendini yen ileye cektir. Lethal fa c to r h içb ir zaman toplum un g e lişm e sin i önleyem edi. B ilim Doğa'yı insan aklı ve kamu vicdanı to p lu m u ko n tro l altına aldı. Harun kısa yaşamı ile toplum a güç katm ış kuşağına örnek olm uş, koca kafalı koca y ü re k li b ir de vrim ­ c iy d i. G örevini yaptı. Onun şu günlerde Yeni Ortam G azetesinde yayınlanan «Eği­ tim Ü re tim içindir» başlıklı yazı d izisi dikkatle okunacak olursa çağını ve toplum unu aşmış b ir insan olduğu kolayca anlaşılır. Bir kurum un düzenlediği yarışm a için hazırladığı bu incelem enin b ir kopyesini üç yıl önce bana verm iş, yarışm ayı kazanamamış veya kazandırılm am ış olm asının haklı olup olmadığı öğrenm ek İste­ m iş ti. A ynı gün kolundaki tüm örden alman b ir kaç k e s iti güven­ diğim p it pataloğa in c e le tip gerçekten kanser olup olmadığıriı öğrenm em i isteyen Harun, hem Doğa'nın hem de toplum un ta ­ ham m ül edem eyeceği sınırlarda dolanıyordu. Ş im di o, bu sınıra d ik ilm iş b ir nirengi ta şıd ır. B ir taraftan çağımızın öldürücü e t­ keni kanser ve b ir ta ra fta n toplum un tutucu ve yıpra tıcı güçleri


Harun'a saldırdılar. Doğa güçleri ö n c e llik kazandı, toplum un tutucu gü çle ri ona yardım e ttile r. Kolunu verdi kurtulam adı kanserin elinden. Çün­ kü hem Doğa’yı ve hem de toplum u rahatsız eden onun kolundaki güç değil kocaman kafasının içindeki b e yin di. Anlayam adılar, anlam ak -istemediler... Fakat bizi izleyecek kuşaklar harun'u anlayacak ve hatta onu da aşacaklardır. Şim di Anadolu köylerinde binlerce Harun çe lik çom ak oynu­ yor. Binlerce sığır güdüyor onların.. Anadolu tükenmez.. (22 A ğustos 1975 Yani O rtam )


UĞUR M UM CU Siyasal olayları ve sosyal oluşum ları birer «zabıta vakası» olarak görm eye alışm ış b ir takım devlet adamları vardır. Bunlar her olayın arkasında hep «ideolojik maksatlı» birkaç kişi, ya da ö rg ü t ararlar. — Başlarını ezeceksin... Bir ikisin i sallandıracaksın... Hep­ sin i atacaksın iç e ri... gibi kestirm e çözüm yolla rıyla devlet yönet­ m eye kalkanlar hemen hemen her ülkede görülm üştür. Kafa kesmek, adam asmak, içeri adam alm ak gibi yo lla rla ü lk e le rin i kalkındırm ış b ir tek devlet adamına ta rih şim diye kadar tanık olm am ıştır. Siyasal olayların toplum u oluşturan ekonom ik iliş k ile rle açıklanacak nedenleri vardır. S ınıf ç e liş k ile rin i so lcu la r yaratm am ışlardır. Solcular kapi­ ta lis t iliş k ile rle b e lirli sın ıfla ra bölünm üş olanların y e rle rin i sap­ tayıp bu uzlaşmaz ç e liş k ile re çözüm yolla rı aram aktadırlar. Y ılla r­ ca başları ezilm ek istenen solcular toplum u oluşturan nedenleri b ire r b ire r saptayıp gözler önüne serm ektediler. Bunun iç in d ir ki: — M ille ti d ilim -d ilim bölen so lcu la r... gibi suç gerekçeleriyle suçlanırlar, yargılanırlar ve mahkûm e d ilirle r. Ne için? E lbette kendi suçlarını örtbas etm ek iç in d ir bütün çabalan... M ille ti d ilim -d ilim b ö le n le r k a p ita list iliş k ile ri sürdürerek devleti yabancı serm ayeye, ülkeyi uluslararası faşizm in ahtopot kollarına te s lim edenlerdir. İşte bugün solcuların bıkmadan, usanmadan savaştığı A m erikan .emperyalizminin gerçek yüzü bü­ tün ç irk in liğ i ile g ö rülm üştür artık. Nerede şim di «D ost ve m üttefikim iz» A m e rika ’ya alkış tu ­ tup A m erikan em peryalizm ine karşı çıkanların kafalarını ezmek is­ teyenler? Ve acaba hangi kafaları ezmeye ça lışıyo rla r şim di? B ir ülke ancak kendi halkına güvenerek ayakta kalabilir. Bunu y ılla r yılı solcular yazdı. T ürkiye'nin savunması A m erika'ya bırakılamaz. Bunu solcular kanıtlamaya çatıştı. A m erikan ü s le ri­ nin de, ik ili anlaşm aların da kaldırılm asını iste ye n le r de so lcu ­ la rdı...


Buydu tü tü n su çla rı... A m erika hani o büyük, o dost, o m ü tte fik A m erika. Hani o dünya barışı için em ir ve kom utalarına g irip , Kore'de uğurlarına Anadolu halkının kanlı ke fe n le rin i ve adsız mezar taşlarını arm a­ ğan e ttiğ im iz A m erika, T ürkiye 'yi Yunanistan karşısında silâ h ­ sız bırakabilm ek için her tü rlü yola başvuruyorsa, o zaman lü t­ fen d e v le t y ö n e ticile ri ve kafa ezmeye m eraklı o la n la r e lle rin i vicdanlarına koyarak düşünsünler... Yabancı şirk e tle re karşı ç ık tı... Ezin kafasını... ik ili anlaş­ malara karşı ç tö tı... Ezin kafasını... A m erika üslerinin kaldırılm a­ sını is te d i... Ezin kafasını... ik ili anlaşmaları e le ş tird i... Ezin ka­ fa sın ı... A ltın cı F ilo ’yu protesto e tti... Ezin kafasını... — B ir İkisin i salla nd ırın... A tın İç e ri... Ezin kafasını... iş te böyle y ö n e tild i T ü rkiye ... Adam sallandırarak, baş eze­ rek, adam içe ri atarak, de vle ti kurtarm aya çalışanların, hangi çıkmaz sokaklar karşısında şaşırıp kaldıklarını izliyoru z bugün hep b irlik te . Kafa ezerek hep devleti kurtarm ak iste m işle rd ir. Oysa, halk bir gereksiz kalabalık gibi un utu lm uştur b ir yerlerde. D evleti kur­ tarm anın yolunu kafa ezmekte bulm uş olanların bugün A m erikan silâh am bargosunu nasıl yorum ladıklarını hem acı ile hem de gü­ lerek izliyoruz. Ş im diye kadar A m erika'ya sırtını dayayıp kafa ezmek is te ­ m iş le r ve bugün kafaları ezilm ek istenenlerin sö yle d ikle ri b i­ rer b ire r ortaya çıktıkça da şaşırıp kalm ışlardı. C um hurbaşkanfm n Doğu Karadeniz gezisinde «Nusret» m a­ yın g e m isi ile, Hopa'dan Trabzon'a giderken bunları düşünüyordum kendi kendim e. «Adatepe» ve «Gayret» m uhriplerinde pırıl p ırıl genç subaylar, ge m ilerin in te k n ik ö z e llik le ri hakkında b ilg ile r ve ­ rirken, benim aklım is te r istem ez Am erikan silâh ambargosuna takılıp duruyordu. G em ilerin güvertelerinden Karadeniz'in sularına bakarken so­ yadını bu denizden almış b ir y iğ it de vrim ciyi Harun Karadeniz'i düşünüyordum. Ölümünden üç gün önce görüştüm kendisiyle. — G ire sin ’un Bulancak kazasında okudum. O ralara benden selâm söyleyin, dem işti. Düşünüyordum . Harun Karadeniz, A m erikan em peryalizm ine


karşı direndiği için kafası ezilm ek istenen devrim cilerden bi­ riydi. Önce, sağ kolunu omuzundan keserek yu rtse ve rlik borcunun diyeti olarak fırla ttı yö n e ticile rin suratına sonra da devrim ci namuşunu b ir mezar taşına kazıyarak bu dünyadan göçüp g itti. G erçekleri korkmadan haykırmak devletin bağımsızlığını sa­ vurm ak kafa ezmeyi d e vle t yönetm eninin tek yolu olarak benimse­ yenlerin affetm ediği büyük suçlar olm uştur hep. Bir ülke ancak kendi halkına, kendi yurtsever subayına, na­ muslu aydınına güvenerek kendisini savunabilir. G em ilerden Ka­ radeniz’in dalgalarına bakarken bunlar kafamın içinde dönme do­ laplar gibi dönüp durmaktaydı. Ve İstanbul'da Kadıköy'de kör testere gibi vicdansız insan­ ların ölüme mahkûm e ttik le ri aslan gibi bir delikanlı ölüm le pen­ çeleşiyordu. Harun Karadeniz'e gerçekleri yüksek sesle haykırmanın ce­ zası ödetilm ek istendi. Erken öten horozun başını kesmeye a lış­ mış b ir toplum da inanarak ve dövüşerek öldü. Vakitsiz öttüğü sanılan horozların başlarının kesilm e siyle aydınlıklar önlenebilseydi, insanlık bugünkü aşamasında olamaz­ dı. Hem bu horozların başları bitm ez tükenmez ki, kesile kesile ... (22 Ağustos 1975 Cum huriyet)


UĞUR M U M C U Dağ gibi karayağız b ire r d e lika n lıyd ı. Babamız, sırtınd a yük taşıyara k g e tirird i aşım ızı, ekm e ğim izi. A rabalar ş ırıl ş ırıl ışıkla­ rıyla caddelerden geçerken b izle r b ir m um un ışığında b itir d ik k i­ ta p la rım ızı. K endim iz gibi yaşayan b in le rc e yoksulun yü re ğ in i, yüre ğim izde yaşayarak, k a tıld ık o büyük kavgaya. Ecelsız ö ld ü rü l­ dük. D övüldük, vuru ld uk, asıldık. V u ru ld uk ey halkım unutm a b iz i... Y o ksulluğun bükem ediği b ile k le rim iz e , ç e lik ke le p çe le r ta k ıl­ dı. İşkence hü crelerin de sabahladık ka ç kez. İste se yd ik, d ip lo m a ­ larım ızı, m or b in lik le r g e tire n b ire r se n e t gibi ku lla n ırd ık . M im a r­ dık, m ü h e n d istik, doktorduk, a vu kattık. Yazlık, k ış lık katlarım ız, arabalarım ız olurdu. Y ü re ğ im iz, iş ç iy le b irlik te a ttı, k ö y lü y le b ir­ lik te a ttı. Yaşam ım ızın en güzel y ılla rın ı, b ire r taze çiçe k g ib i ve rd ik toplum a. B izleri yok etm e k is te d ile r hep. Ö ld ü rü ld ü k ey halkım , unutm a b iz i... Fidan gibi genç kızlardık. Hayat şakırdayan b ir şe la le gib i akardı gözbebeklerim izden. Y irm i yaşında, y irm i b ir yaşında, y ir ­ m i ik i yaşında, iş k e n c e c ile rin acımasız e lle rin e te rk e d ild ik . D i­ re n d ik küçücük yüre ğim izle , d ire n d ik genç kızlık gururum uzla. T ü kü rü le si sura tlarına karşı, bahar ç iç e k le ri g ib i, taptaze inanç­ larım ızı fırla ttık , boş b ire r e ld ive n g ib i. U tanm adılar in s a n lık la rın ­ dan .utanm adılar e rke klikle rin d e n . H ü crelere a tıld ık ey halkım , unutm a b iz i... Ö lüm cü l hastaydık. B ağırsaklarım ız d ü ğ ü m le n m işti. H ipokra t y e m in i etm iş d o kto r k im lik li işke n c e c ile rin elinde, ö ld ü rü ld ü k acınm aksızın. G e lin lik le rim iz in ütüsü bozulm am ıştı daha. Cezaev­ le rin e -k ilitle n m iş kocalarım ızın taptaze duygularına, b ire r mezar taşı g ib i savrulduk. Vicdan su stu . H ukuk sustu. İn sa n lık sustu. Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma b izi... K anserdik. Ö lüm , hergün b ir sin si yılan g ib i, dolaşıyordu de­ rile rim iz d e . Uydurm a da valarla k a p a ttıla r hü crelere . H astaydık. Y u rt dışına g its e y d ik ku rtu lu rd u k b e lk i. Birbuçuk yaşındaki kızla­ rım ızı, öksüz bırakmazdık. Ö nce, kolum uzu, omuz başından kese-


rek, y u rts e v e rlik borcumuzun d iye ti olarak fırla ttık a ttık önlerine. Sonra da, otuz ik i yaşında, bırakıp g ittik bu dünya'yı, ecelsiz. Ö ldürüldük ey halkım , unutm a b iz i... G iresun'daki yoksul kö ylü le r. Sizin iç in öldük. Ege deki tütün iş ç ile ri sizin için öldük. İsta n b u l’daki, Ankara'daki iş ç ile r sizin için öldük. Adana'da, paramparça e lle riy le , ak pamuk toplayan iş ç ile r, sizin için öldük. Vurulduk, asıldık, öldü rüld ük ey halkım , unutm a b iz i... Bağımsızlık, M ustafa Kemal'den armağandı bize. Emperya­ lizm in ahtapot kollarına te s lim edilen ülkem izin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. M ezar taşlarım ıza basa basa, devleti yöne­ te n le r, gizli e m irle rle , başlarımızı ezmek, kanlarım ızı emmek is te d ile r. A m erikan ü sle ri kald ırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz-sualsiz vurdular. Y irm i iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unut­ ma b iz i... Yabancı pe trol ş irk e tle rin e karşı d e vle tim izi savunduk; Ko­ m ü n ist dediler. Ü lkem iz bağımsız değil dedik; kelepçeyle g e ld i­ le r üstümüze. K urtuluş Savaşında, em peryalizm e karşı dalgalan­ dırdığım ız bayrağımızı, daha da dik tu ta b ilm e k ti bütün çabamız. B ir kez d in le m e d ile r b iz i. B ir kez anlamak iste m e d ile r. V urulduk ey halkım , unutma b iz i... Henüz çocukluğum uzu bile yaşam am ıştık. Bir kadın eline, değ­ m em işti e lle rim iz. B ir sevgiliden m ektup b ile alm am ıştık daha, Bir gece sabaha karşı, pranga vurulm uş e lle rim iz ve ayaklarım ız­ la çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes ta n ıktır k î, korkmadık. İçi­ m iz titre m e d i hiç. M ezar toprağı gibi taptaze, m ezar taşı gibi dim ­ dik boynumuzu uzattık yağlı kem entlere. A sıld ık ey halkım, unutm a b izi... Bizi öldürenler, b iz i asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin k irli çarkla­ rına ortak olm uşlardı; ya da susm uşlardı bütün o lu p b ite n le re . Ö f­ kelerini b ir gün b ile , karşısındakilere bağırmamış insanların gözle­ ri önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, dem okrasi adına, batı uygarlığı adına .bizieri, b ir şafak v a k ti ipe çe ktile r. Korkmadık öldük ey halkım, unutma b iz i... B ir gün m ezarlarım ızda g ü lle r açacak ey halkım unutma bi-


B ir gün sesim iz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey hal­ kım unutm a b iz i,.. Ö zgürlüğe adanmış b ir top çiçek gibiyiz şim d i, hep b ir lik te ­ yiz ey halkım unutm a bizi, unutm a bizi, unutma b iz i... (25 A ğustos 1975 C um huriyet)


HARUN KARADENİZ ALTAN ÖYMEN «Elimde b ir nar ç iç e ğ i, Bağdat caddesinde yürüyorum . De­ po durağında dolm uştan indim . Feneryoluna doğru İle rliy o ru m Feneryolundaki kanalizasyon inşaatı vardır. Bağdat caddesinden aşa­ ğı doğru çukur açılm ış ve çıkan top rakla r yolun büyük b ir bölü­ m ünü kaplam ış top rağ ın üstünde hendeğe döşenecek büzler var. Büzlerden b irin in üstünde b ir adam oturuyor. Tanıdık gibi bana bakıyor, ama ben çıkaram adım . Adam büzün üstünden kalktı, yan yan bana doğru g e liyo r. Gözünü benden hiç ayırm adan ile rle d i ve ta m 's o l yanımdan ge çip gidecekken, ik i e liyle birden kolum a sa­ rıld ı. «Sen Harun değil m isin? Gel bakalım gel g e l,-şö yle gel» d e d i...» O zaman 29 yaşındaki Harun Karadeniz'i 33 yaşındaki ö lüm ü­ ne götüren yolculuk, böyle başladı. C u m h u riye t’ in dördüncü say­ fasında — a rtık b ir vasiyetnam e haline gelen yazı serisin de— te r­ tem iz üslûbuyla anlattı bu nları. Ve a n la tıyo r... «Kaldığım ız oda ik i buçuk m e tre y e -a ltı m e tre kadar var yok. Gece gündüz aynı odanın içindeyiz. Bazı g e ce le r y irm i yediy irm i sekiz k iş i oluyoruz bu kadarcık yerde. Uzanacak b ir ye r değil, oturacak y e r bulunm uyor. Hamsi is tifi uyukluyoruz. Bana öyle g e liy o r k i. dünyanın en zor işle rin d e n b iri, işke n ­ ce sırasında insandan ç»kan sesleri ta r if e tm e k tir. H içb ir yara­ tığın sesine benzem iyor bu sesler. Hemen her gece yarısından sonra başlayan bu se sle r, yaşantım ızın b ir parçası oldu. Bazen b ir böğürtüyü andırıyor, bazen b ir çığlık, b ir h o m u rtu , b ir uzun na­ ra g ib i... Am a h iç b iri d e ğ il. İnsan gözünü kapasa ve nerede o l­ duğunu unutsa, kendini c in le rin , p e rile rin arasında ya da b ir kâbus dünyasında za n n e d e b ilir... Nerede, ne zaman biteceği b e lli olmayan b ir bekleyiş iç in ­ deyiz. Arada b ir b irim iz in adı çağ ırılıyo r. Adı çağırılan b ir başka heyecanlanıyor, çağırılm ayan b ir başka hüzünleniyor...» Aylar ve aylar süren bu benzeri «bekleyiş»lerkı sonucu şudur : Harun Karadeniz’in m evcut kanunlara g ö re de hakkındaki isnatlardan hiçbirind en , suçluluğu saptanam am ıştır.


H astalığının ile rle d iğ in i b e lirte re k ta h liy e s in i iste ye n çok sa­ yıda d ile k ç e s in e Savcı Y a rd ım cısı Nezzat Ç izm e ci’nin ve rd iğ i •:cvap is e yasalarda, «Tutuklu san ıkların ha stalık se b e b iyle ta h li­ yelerini m üm kün kılacak» b ir husus bulunm adığından ib a re ttir. Y asalarda böyle b ir şey yo km u ş... Peki b ir insanı, ta kip siz­ lik, ya da beraat kararıyle sonuçlanacağı başından b e lli suçlam a­ larla a y la r boyu hapiste ve ü s te lik işkence odalarında tııtm a hak­ kı, kim e , hangi yasayla v e rilm iş tir? S anıkların tutuklanm asını, ancak su çlu lu k hakkındaki kuvve t­ li b e lir tile r bulunm ası, kaçma şüphesi gtbi b e lirli h a lle r iç in baş­ vurulacak b ir «sonuncu te d b ir» olarak gören, sadece işke nce yi değil, — kapsamına daha yum uşak ve d o la ylı, yalnız p s ik o lo jik e tk is i o la b ile ce k davranışlar g ire n — «eziyet»! de yasaklayan ve insan h a y s iy e tin e ve rd iğ i d e ğ e ri her v e s ile y le b e lirte n T ürkiye C u m h u riye ti Anayasasıyla m ı? ? ... O Anayasa ki, 49’uncu m addesiyle ayrıca : « D e v le t he rkesin beden ve ruh sağlığı içind e yaşa yab ilm e­ si ve tıb b î bakım gö rm esini, sağlam akla öd evlid ir» d iyo r. «Tutuklananlar — hele boş yere tu tu kla n a n la r— bu m adde­ nin kapsam ı dışındadır. D e vle t onların tıb b î bakım g ö rm e sin i, sağlam ak şöyle dursun, ön le m e kle ö d e vlid ir» d e m iyo r. Savcı Yarbay Nevzat Ç izm eci, bugün -Harun K aradeniz'in genç ö lü s ü toprağa v e rilirk e n , bu soru la rın cevabını d ü şü n m e lid ir. Sadece-o değil. O dönem in bu ç e ş it uygulam alarının soru m lu su, İstanbul eski S ıkıyö n e tim Kom utanı ve A d a le t P a rtisinin o günkü ve bu­ günkü başının tacı Faik Türün de d ü şü n m e lid ir. O dönem in baş y ö n e tic ile rin d e n ş im d ik i ş irk e t idare m ec­ lis i üyesi M em duh Tağmaç d a ... O dönem in Başbakanı H ukuk Pro­ fesörü N ih a t E rim d e ... O dönem in parlam entodaki çoğ un lu k par­ tis i başkanı Süleym an D e m ire l d e ... O dönem in e tkin C u m hu r­ başkanı C evdet Sunay da... Ve N evzat Ç izm eci'den C e vd e t Sunaya kadar, ç e ş itli kadem elerdeki daha b ir ço kla rı da, d ü şü n m e lid ir. Harun K aradeniz’i ölüm e g ö tü re n ve so ru m lu lu k d ö n e m le ri­ nin k u ra lı haline gelen uygulam aları en azından b ilm e n in ve bun. lara b ile b ile göz yumm anın hesabı?.. Bunlardan h iç b iri, bu hesabı kam uoyuna v e rm e m iş tir.


Acaba ayna karşısındayken, ken dile rine v e rm iş le r m id ir, b il­ m iyoruz. Ve çocuklarına v e rm iş le r m id ir? O çocuklar ki, her çocuk gib i ile rid e babalarının adını anar­ ken onur duym ak is te rle r. Hiç de ğilse yüzleri kızarm asın is te rle r. O nlara bu olanağı sağladıklarına in an ıyo rla r mı? Bunu bilmiyoruz. Ama bildiğimiz şudur Önce aslan gibi gö vde sin in b ir kolunu, sonra halkının m u t­ luluğuna harcadığı 33 y ıllık hayatını, S e lim iye 'yle M altepe arasın­ da bırakıp giden Harun Karadeniz'in 1,5 yaşındaki kızının, bu ba­ kım dan hiç b ir eksiği olm ayacaktır. (17 Ağustos 1975 C um huriyet)


A L İ SİRMEN Pablo Neruda «Yaşadığımı itira f ediyorum » adlı yapıtında İspanyol d ilin in en büyük ozanlarından Federico G arcla Lorca'nın 19 Temmuz 1936’da, kurşuna d izilm e si ile ilg ili olarak şun­ ları y a z ıy o r : «C inayet Granada'da işle n d i. ...İspanya iç savaşı b e n im için b ir ş a irin ölüm ü ile b a şla r... F ed erico Lorca kurşuna d izilm e d i, cinayete kurban g itti. Böyle b ir insanın günün b irin d e ö ld ü rü le ce ğ in i kim se düşünem ezdi. Is ­ panya’daki ş a irle r arasında en se vile n i, en çok be ğ e n ile n i, en ne­ ş e lis i ve o neşesi ile en ç o k çocuğu andıranıydı. K im b ile b ilird i k i, o top rakla rda ,onun topraklarında b ö yle sin e inanılm az b ir c i­ na ye ti işle ye ce k b ir canavarın yaşayabileceğini.» Neruda, İspanya iç savaşından sonra uzun y ılla r yaşayacak fa ş iz m in b ir çok yerde baş kaldırm asına ta n ık olacak, ka le m iyle , yü re ğ iy le , b ilg is iy le bunlara karşı savaş v e re c e k tir. Ve b ir gün Neruda kendi yurdunda, fa şizm in b ird e n h o rtla d ı­ ğını, lehine C um hurbaşkanlığı adaylığından ç e k ild iğ i yu rtse ve r Başkan A lle n d e ’nin de b ir e y lü l sabahı Lorca kadar iğ re n ç b ir c i­ nayete kurban g ittiğ in i görecek, büyük a cıla r içinde hayata göz­ le rin i yumacaktır. Faşizm c in a y e tle ri b itm iy o r. Ispanya'da, İran’da, Y u na nistan '­ da, T ü rk iy e 'd e sürüyor. Ö nceki gün, fa ş is t dönem in en karanlık g ü n le rin d e T ürkiyede işle n e n karanlık b ir cin a ye t sonucunu ve rd i. D e v rim c i y u rt s e v e r Harun Karadeniz öldü. Harun Karadeniz ö lm e d i, öldürüldü. 1968 yılında başgösteren sarkum vücudunu k e m irirk e n , faşizm Harun’u tu tu k e v le rin d e s ü rü n d ü rü yo r, m ahkem e önüne çıkarıp çıkarıp b ıra kıyo rd u . H arun’a, ş iş kolundaki tü m ö re rağm en, «Sağlam» raporu ve re n hapishane d o k to rla rı, h iç neden yokken yasal süreden fa z­ la göz altında tu ta n bazı- p o lis le r, asılsız id d ia la rla m ahkem e önüne çıkaranlar, karanlık b ir dönem de görevi güya hukuk adına konuşm ak olan ama, ke n d isin e ölüm cü l hastalığı anlatıldığında


«Ö lürse ölsün, biz de ö lsü n istiyo ru z» d iy e sözde y e tk ilile r yasal hakkı olduğu halde, te d a v i g ö rm e si için y u rt dışına çıkm asını 13 ay sü re yle pasaport v e rm e ye re k en ge lle ye n le r, sözün kısası, fa ­ şizm in en ucuz ölüm a le tle rid irle r. Lorca'nın k a tille ri, bü yü k ozanı kurşuna d iz m iş le r, b ir anda ö ld ü rm ü ş le rd i. H a run’un k a tille ri, Lorca'nrnkilerden de daha hain k iş ile rd ir. N eydi H a ru n ’un suçu? G encecik fid a n g ib i b ir d e lika n lıyke n y u rt g e rç e k le rin i g ö r­ m ek, halkının m u tlu lu ğ u n u kendi çıkarla rın ın üstünde tu tm a k mı? Bağımsız, gerçekten de m okra tik, özgür b ir T ü rkiye istem e k bunun iç in yasaların ke n d isin e tanıdığı s ın ırla r iç in d e b ir e yle m i sü rd ü rm e k m i? Harun, b ira d e rle r firm a s ın ın em rin d e «Büyük T ürkiye» vaadle rl altında ü lk e m izin talanına katılsaydı, basma b u n la r g e lir m iy ­ di? Ü lkem izi A B D ’ne peşkeş çe ke n le rle iş b irliğ i yapsaydı, onu h a p is le re atıp vücudunu s in s ic e k e m ire n hastalığın pençesinde e rim e ye b ıra k ırla r m ıydı? Harun Karadeniz, «Yaşamım dan acı d ilim le r» adlı yazı d iz i­ sin d e , «G ençliği ülke so ru n la rıyla ilg ile n m e ye n b ir ulusun sonu g e lm iş de m ektir» diyordu. İşte ge n çliğ i b ilin ç le n d irm e k için y a ­ şam ını v e rd i Harun. O ’nu NATO’ya h a yır d e d iğ i, A B D 'n in düm en suyunda g it­ m e k p o litik a s ın a karşı ç ık tığ ı, 6. F ilo’nun İsta nb ul’a g e liş in i p ro ­ te s to e ttiğ i, özel o ku lla rın d e v le tle ş tirilm e s in i is te d iğ i, tütün ü re ­ tic ile r in in hakkını aradığı iç in ö ld ü rd ü le r. İşte büyük suçu o lu ş tu ­ ran e y le m le ri bunlardı. Hep bunlardan sorguya ç e k tile r O ’nu. H a run’u y irm in c i yüzyılın dördüncü çeyre ğine girerke n, to ­ te m e kurban ed ile n ilk e l ka b ile ge nçleri g ib i, A B D ’ne ve iş b ir­ lik ç ile rin e kurban e ttile r. Ş im di o ABD T ü rkiye 'ye S ilâh am bargosu uyguluyor. Dam ­ galı s a tılm ış la r b ile artık A m e rika n cılıkla rın ı haykıram az o ld u ­ lar. P o litika hayatına «A m e rika n iş ç e vre le rin e ya kın lıkla rın ı» kulla na ra k a tıla n la r dahi, A m e rika n dostluğunu ağızlarına a lm ı­ yo rla r. H a run’u ö ld ü rd ü le r. A m a iş b irlik ç i p o litik a la rın ın ifla s ın ı,


fü rk halkının b ilin çle n m e sin i önleyem ediler. Harun Karadeniz ile 1969 yılında öğrenci lid e ri olduğu sıra­ larda tan ışm ıştım . Ö ğrenci olaylarına karışm asını b ilin çle n m e sin i şöyle anlattıydı : «Ben yoksul b ir halk çocuğuyum . Burada bize, ülkem izin çıkarlarına hizm eti ö ğ re tm iyo rla r. V arlıkların nasıl d3ha rahat yaşamasını sağlayacağımızı g ö ste riyo rla r. İlk kez o zaman ayıl­ dım ...« O 'nu son kez, bu pazartesi evinde gördüm . Bu eski anıyı tazeledik. — Ö yle dedi, biz durup dururken devrim ci olm adık. Bizi bu yola ülkem izin koşulları itti. Son günlerini başından geçenleri yazarak d e ğ e rle n d ird i. Ölüm le yarışıyor, yazmak is te d ik le rin i b itirm e y e çalışıyordu. V e cinayet, önceki sabah sonuçlandı. D evrim ci Harun Kara­ deniz öldü A m a Harun PettÖffi Ş andor’un şiirin d e , oğluna daha iy i b ir dünya bırakamamanın acısıyla kıvranarak ölen m eçhul asker gibi yummadı gözlerini. Daha iy i yarınların geleceğinden em in, o g ü n le r için son anına kadar çaba harcayan b ir n e fe r g ib i öldü. Harun öldü. Ama bu İğrenç cin a ye tle rin k a tille ri, faşizm in ucuz ölüm a lte le ri, utanm adan sıkılmadan aramızda dolaşıyorlar. O nlar, güzel yarınların gü ne şle rinin suya vuran ışıklarında boğulacaklardır günün birin de. (17 A ğustos 1975 C u m hu riyet)


...GELEN DÜŞMAN DEĞİL. BİZİZ! SADUN TANJU Kış başlarında U lucralı köylüler g e lird i, bizim oralara çalış mağa. Odun kırarlardı, to p ra k b e lle rle rd i, 10 - 15 ku ru ş gündeliğe o rta lık kararıncaya kadar ça lışırla rd ı. Karınları ağrıyınca «hanım, b ir fincan gazyağı var mı?» d e rle rd i. Ç ocuk g ö zle rim izi falta şı g i­ bi açardık, gazyağmı ilâç ye rin e iç tik le ri zaman. Ö yle yorg un­ d u la r ve yamadan öyle görünm ez haldeydi ki g iy s ile ri, gazyağı d u lu fincanı dikin ce ağızlarına, ne zaman ö le ce kle r diye acıyarak b e k le rd ik . H iç b ir şey de olmazdı. Şöyle b ir soluklanıp y in e avuçlarına tü k ü rü ie r, baltaya küreğe kazm aya yapışıp işle rin e koyulurlardı. 1930’ların ilk yılfarm daydı bunlar...

HARUN’UN KÖYÜ «Bizim köy Giresun ilinin Alucra ilçesinin Armutlu köyü. Yaşlıların anlattıklarına göre, köyün kuruluşu üç dört yüzyıl ön­ celere uzanır. Alucra kasabasına bağlı 80 kadar köy vardır. Tüm bölgede toprak verimsizdir ve hemen bütün köylerin nüfusunun yarıdan fazlası kış aylarında çeşitli şehirlere iş aramaya gider ler. Giresun, Ordu, Samsun » Harun Karadeniz’in «O laylı Y ılla r ve G ençlik kitabını okurken kendi çocukluğum g e liy o r g ö zle rim in önüne. Sam sun’un Çarşamba ilçe sin d e çocukluğum u yaşarken. C u m huriyetin o yoksu l ama guru rlu yıllarında anılarım a g ire n o «gazyağı yutan» ba lta cıla r, ha­ m allar. kü re k ç ile r Harun'un kö ylü le riym iş m eğer... BÜYÜME YILLARI...

«Ben o yıllar ilkokulda bize öğretilenlerin tamamına biraz da fazlasıyla inanmış coşkulu bir çocuktum. Dünya tarihi hemen hemen Türk tarihinden ibaretti benim İçin ve ‘bir Türk, cihana he­ derd i Böyle büyüyor Harun.


1957 yılı sonbaharında a ile ce k Sam sun’a taşındık. Köyde ge çin em iyo rdu k. Ü s te lik benim lise ye g itm e m gerekiyord u. Uza t m ayalım , Samsun 19 M ayıs Lisesine kaydoldum .» Harun 1957'de başlam ış o liseye. Ben 1938’de g id e rd im . Ko­ cam an çorak b ir bahçesi vardı lisen in ve kim yacı V a sfi beyin d e r­ sinde arkadaşlardan b iri tabanca ile güvercin vu rm u ştu sınıfta. «İlk s iya si ta rtış m a la r bu lisede başladı. F elsefede en büyük adam A ris to id i. Yakın zam anların en büyük dü şün ürü de D urkheim e.» (Ne tuhaf, bize de bunları ö ğ re tm iş le rd i.) «K apitalizm dem ek te k k e lim e yle dem okrasi d e m e kti ve dün­ yanın en g e liş m iş , en güzel re jim iy d i. Sosyalizm he rkesin buz­ dolabı olm asını isteye n b ir aldatm aca ,kom ünizm ise he rkesin ay­ nı m arka buzdolabı olm asını isteye n başka ve büyük b ir aldatm a­ caydı.» (Oh, oh, dem ek bizim lis e aynı standardı muhafaza ediyor.) «1962-1963 ders yılınd a İstanbul Teknik Ü n iv e rs ite İnşaat F akültesine girdim .» DALG ALI TOPLUM B ir m o to r kopuyor Bayram oğlu burnundan, Koy’da plaja doğ­ ru inanılm az b ir hızla yaklaşıyor. Ü rküyorum birde n. Ç ocuklar va r. gençler var denizde, b ir dalarsa içle rin e bu çılg ın , kaç k iş i­ n in yaşam ını söndürür kim b ilir? G e liyo r m otor, önce korkutarak sonra şaka yapar gib i düm en kırıp kıvrılarak, d e n izd e klle re dil çıkarırcasına «Böööö!» diyere k, ve uzaklaşıyor. G id iş i de g e liş i g ib i fırtın a . Kaç m il yapar bu acaba? O akşam b ir dostun e v in ­ de E rtuğrul Soysal «60 m il» d iy o r d iş le rin i gıcırdatarak. « B ir yakalasak bu şım arıkları b izim buralarda ,pişm an edeceğiz yarım m ily o n lira lık tü rb o -je t'le saatte 150 lira lık benzin yakarak zen­ g in lik g ö s te ris i yapmağa » Ve e k liy o r: «Sorm alı bu çocukların a ltın a böyle kaçak g e ti­ rilm iş m o to rla rı veren ana-babalara, ne iş yapıyor ve kaç lira ver­ gi ödüyorsun de vle te ki, bu şım arıklığa hak kazannıyorsun?» Tanınm ış b ir sanayıcıdırE rtuğru! Soysal. Onun ö fk e s in i s e y re ­ derken, 5 y ıl içinde,, o lis e öğ ren cisi Harun’dan s o s y a lis t b ilin c i uyanm ış ve g e lişm iş b ir ü n iv e rs ite son s ın ıf öğ re n cisi yaratan s i­ yasal ve sosyal dalgalanıştm ızı düşünüyorum .


İNSAN OLMAK VE ACI ÇEKMEK «G ençliği ülke so ru n la rıyla ilg lie n m iye n b ir u lu su n sonu g e l­ m iş d e m e k tir G en çliğ in ü lk e soru n la rıyla ilg ile n m e s i, kurulu dü­ zen i e tk ile m e k te ve bu düzenden aşırı kâr sağlayanlar «gençlik s iy a s e t yapıyor» diye ferya dı basm aktadır. Egemen sınıfın is te ğ i­ ne kalırsa on la r b izi yön ete cekle r, e m p e rya list d e v le tle rle öm rü­ m üz boyunca acısını çekeceğim iz ik ili anlaşm alar yapacaklar ve k a d e rim izi onlara bağlıyacaklar, fa ka t biz kadere boyun eğeceğiz, bu ik ili anlaşm alara karşı çıkm ıyacağız. Doğu A nadolu'yu m ayın ta rla sı yapacaklar, yurdun 101 yerine A m erikan üssü kuracaklar, kısaca b fr Doğu-Batı savaşında onlar T ürkiye’yi b ir nü kle er hedef ha line g e tire c e k le r faka t b iz buna karşı çıkm ayacağız » Düşünüyorum . Lise’den ülkenin ve dünyanın b iç b ir gerçe­ ğ in i öğrenem eden çıkm ış bu çocuğun beş yıl içinde önce Teknik Ü n iv e rs ite ’dekl yönetmelik uygulam a k e y filiğ in e karşı çıkarak, son­ ra bu k e y filiğ in h e r yerde h e r şeyde var oluşunu sezip direnişe yö n e le re k; kalkınm anın, daha uygar ve insanca b ir toplum sal ya­ şam ın özlem i içinde kon ulan tartışm aya başlayıp ik tid a rla çatış­ maya ve yıld ırıcı g ü çle rin örsünde dövülerek çe likle şm e ye , şe­ kille n m e ye , gerçek k iş iliğ in i almaya yö n e liş i... Ve bu yüzden acı çekm eğe başlayışı, cezalara uğrayışı... SOSYALİST ÇİZGİYE DOĞRU «1960 sonrasında biz, h ü rriy e t olursa kalkınırız sanıyorduk. 1964-1965 yılla rın a kadar g ö rdü k ki, kalkınm a so yu t b ir h ü rriy e t sorunu d e ğ il, ekonom ik b ir sorundur. Ekonomik so ru n la rın üzerine yürüdük. Hangi ekonom ik sorunu in celed iysek b ir takım çıkar gru pları ve söm ürü olayıyla karşıla ştık. Söm ürüye ka rşı aldığım ız ta v ır ise bizi Önce a n ti-e m p e ry a lis t sonka a n ti-k a p ita lis t ve daha sonra da s o sya list b ir çizg iye doğal olarak g e tird i.» Yani tam k iş iliğ in i b u ld u , aydınlandı, ışıdı, b ir özoğul, b ir çağdaş vatandaş oldu Harun ve peşini bırakm adılar çocuğun. «Elim de b ir nar çiçe ğ i Bağdat Caddesinde yürü yoru m . Depo durağında dolm uştan indim , Feneryoiuna doğru ile ri iyoîrum. Fena ryolunda kanalizasyon in şaa tı var. Bağdat Caddesinden aşağı


doğru çukur açılm ış ve çıkan to p ra kla r yolun büyük b ir bölüm ünü kaplam ış. Toprakların üzerinde hendeğe döşenecek bü zle r var. Büzlerden b irin in üzerinde b îr adam o tu ru yo r. Tanıdık g ib i bana bakıyor ama ben çıkaram adım . Adam büzün ü stü n d e n k a lk tı, yan yan bana doğru ile rle rle d i ve tam sol yanım dan g e ç ip gidecekken ik i e liy le birde n kolum a sa rıld ı. Sen Harun d e ğ il m is in , gel baka­ lım , gel gel şöyle ge l, dedi.» ÖLÜME GİDİŞ Bacağında b ir yazlık pantalon, sırtında kısa k o llu b ir göm lek, ayağında sandalet ve elin d e beş to m u rcu klu b ir nar ç iç e ğ i, Harunu a id i p o lis le r ve ç ık a rd ıla r ölüm yo lcu lu ğ u n a ... 12 M a rt gün­ le riy d i. Pek çok d e vrim ciyle be rab er zindandan zindana taşındı, ruhu ve bedeni e z ilip yo k e d ilm e k iste n d i. Ü s te lik Harun, kanserdi. «D ört ayı aşkın b îr s ü re d ir tam am en hayali v e asılsız b ir id d ia ile be ni tu tu kla ta n savcılığınız, tıp b ilim in in ra p o rla rı ka r. ştsında soru m lu du r. Sağlığım da b e lirm iş ve b e lire c e k he r tü rlü kö tü gelişm eden soru m lu olan la ra karşı h e r tü rlü kanuni yoldan hakkım ı arıyacağtm . H a sta lık ne de niyle ka n se r İç in olm uyorsa, pe k m erak ediyorum , hangi ha stalık iç in söz konusudur? T ahliyem i ta le p ederim .» Tahliye e tm e d ile r H arun’u. Ö nce leri b ir nohut ce sa m e ti’ndeki u r hızla büyüdü kanunsuzluğun acım asız ortam ında. Kolunu k e s tik le ri zaman, kanser c iğ e re a tla m ıştı b ile . VE ÖLÜM H2(run evve lki gün sabaha karşı öldü. G eride bıraktığı genç b ir kadın ve küçük b ir yavruya acıla r ve özlem ler içinde bakarak, g ö zle ri açık. «Sanığın ta h liye konusundaki d ile k ç e s i okundu. Dava dos­ yası te tk ik olundu. G ereği görüşüldü. T ale binin re d d in e 353 sayılı kanunun 75’incî m addesi gereğince oy b irliğ i İle karar ve rild i.» Yani sen öldürdün H arun’u 353 sayılı kanunun 75’incl m ad­ d e s i! Sen ki, kanunsun, nasıl ye d ird in yü re ğ in i kurda kuşa? Yavrucuğum , bari ölüm den sonra yaşa. (18 A ğ u sto s 1975 C u m h u riye t)


AŞAĞ ILIK İŞLER TURHAN TEMUÇİN Harun Karadeniz çok genç öldürüldü. 33 yaşında id i. Yani benim küçük kardeşim o la b ile ce k b ir yaşta. Am a bu küçük kar­ deşten çok büyük şe yle r öğrendik. Y iğ itliğ i, dü rüstlü ğü , sapma­ m ayı ve ölüm e meydan okum ayı Harun Karadeniz'ce tanıdık. Harun'un d irisin d e n ö d le ri kopanlar aradan şu kadar gün g e ç tik te n sonra, bu korkularının hıncını ölüsünden alm ak is tiy o r­ la r. Harun’u yaşarken savunam adık ve O ’nu c e lla tla rın ın elinden ç e k ip alamadık. Am a ölüm ünden sonrası anısına yapılacak aşağı­ lık sataşm alara, alçakça sa ld ırıla ra sonuna kadar karşı koym ak na­ m us borcum uzdur. Çünkü Harun Karadeniz ke n d isi iç in hiç b ir şey iste m e d i, kendisinin e s e n liğ i için h iç uğraşm adı. Benim için , be­ nim çocuklarım için, he pim iz için savaştı. Ve O b ir başka d e v rim ­ ci gencin dediği gibi «bir kez şe re fi ile öldü, onu ö ld ü re n le r ise her gün ş e re fs iz lik le ri ile Ölecekler». Harun kanserdi. M utla ka ö le ce kti. H e pim izin m utlaka ölece­ ği g ib i. Am a H arun’un c e lla tla rı bu «m utlaka ölüm ü» çabuklaştı­ ra b ilm e k için ne ya p a b ilirle rse , ne b e c e re b ilirle rs e onu yap tılar ve H a run’u beklenen süresinden önce öldü rm eğ i başardılar. Bu­ nu kanıtlıyalım Harun'un hastalığının uzmanı olarak diyoruz ki, h e r ka n se rli­ nin tedavi e d ilm ediği zaman yaşayacağı b ir süre vardır, tedavi e d ild iğ i zaman da yaşayacağı b ir süre vard ır. Bu iki süre arasında ise bazan b ir seneden on seneye kadar, bazan da beş aydan b ir­ kaç beş aya kadar değişen m arj vardır. Bu m arja «sürvi» denir. Yapılan tedavi ile uzatılan öm ür anlam ına g e lir bu. Ve bugün dünyanın her yerinde ka n se r tedavisinden amaç öm rü b e lirli sü­ re uza ta b ilm e ktir. Ne var ki öm rün uzayan b ir süresinde kanserin kesin tedavisi de ge rçekleşirse , hastanın hayatı da k u rtu lu r. İşte H a run’a tanınm ayan hak budur. Hastalığı çok erken teşh is e d il­ m esine karşın, Harun’a zamanında tedavi olanakları sağlanm a­ mış, tu tu k lu lu k hali devam e ttirilm iş , pasaport v e rilm e m iş ve hastalığın ted aviye duyarlı olduğu süre ustalıkla g e ç iş tirilm iş tir. İş iş te n g e ç tik te n sonra, h a sta lık m etastas yapıp h iç b ir tedavi şansı kalmadığı zaman ise : — Buyur g it, tedavi ol d e n ilm iş tir


Bunu diyen le r, bu sözü ederken H arun’un a rtık kurtu lam a ya­ cağını da çok iy i b iliy o rla rd ı. Yani Harun'un hayatını d ü ğ ü m le m işlordi. Şim di bu g e rç e kle r oratada iken, h iç sıkılm adan, h iç utanm a­ dan ve yü re kle rd e h iç insan hayatına saygı duymadan — 0 kanserdi, kanserden nasılsa ö le c e k ti, d iy o rla r. Ve ondan sonra da bize s a ld ırıyo rla r. Neden H arun'u savunuyorm uşuz ve neden Harun'un yazılarını yayınlam ışız d iye . H arun’­ un ö le c e ğ in i onbeş gün önceden b ild iğ im iz için , para kazanm ak için yazıları yayınlanm ış. Sağ kafaların insanları k a p ita lis t b ir ekonom i içind e de­ ğ e rle n d iriş m an tığ ıd ır bu. Para para para. H arun'un yazılarının neden yayınladığını b ile b ils e le r bu dü­ şüncelerinden ötürü otu rup ağlardı bu çağ ve in sa n lık dışı kafalar. 12 M a rt dönem inden Harun aklanarak ç ık m ış tır. Ve a n la şıl­ m ış tır ki. h iç b ir suçu olm adığı halde tu tu k la n m ış tır. H astalığı sü­ re k li hastalık olduğu halde ta h liy e e d ilm e m iş tir. T ah liye e d ilm iş , pasaport v e rilm e m iş tir ve ince ince H arun’un ölüm ü hazırlanm ış­ tır. Tedavi ed ilse id i, Harun gene ölecek m iydi? E lb e tte ö le c e k ti, ama işte o zaman gerçek ölüm nedeni kanser o la ca ktı, iv e d ile ş ­ t ir ilm iş b ir ölüm olm ayacaktı bu. Ş im di biz Harun’un genç ölüsünün be kçisiyiz. Harun adı üzerinde aşağılık işler çevirm ek İsteyenleri tek bırakm ayacağız. (31 A ğ u sto s 1975 Y eni O rtam ) HARUN ARKADAŞIN DİRENCİNDE ŞÜKRAN KURDAKUL 46'dan, 5 1 d e n , 72’den Fışkıran sevgi dalları g ib iyd i Ö zgürlüğü b ilin c in d e büyüyen. D uyduk Harun arkadaşın diren cind e Ö lüm ün b ile üstesinden g e ld i. K uştu, en gencim izin göğsünde ürperen K ilitle n d ik ç e üreyen sevgi. K ita p tı, fabrikada, tarlada, m ahpushanede


O kuduk Harun arkadaşın diren cind e Ey admı beraberliğim izden alan ö ğ re ti. D algalanır bunca ses evrende 46’dan, 51'den, 72'den Koşup gelen e lle rin g ü ze lliğ i Ö lüm süzlüğü ölüm ünde y a ra tır gibi Y ürüdük Harun arkadaşın direncinde. (23 A ğ ustos 1975 C u m hu riyet) BİR ÖLÜM D A H A HÜSEYİN ERDEM — Harun Karadeniz İç in — B ir beyaz a tlıyım geçer g id e rim A k ı karadan seçer g id e rim Budanıyor g e n ç liğ im in da lla n Y üreğim de b ir vurgun Budanıyorum K oparıyorlar ç iç e k li dallarım ı Ö lüm bizim iç in to zlu yol olur» Turnam allı turnam B ir gün daha yaşamak Sevdalanm ak yarına, Akan suya Uçan kuşa B ir gün daha yaşam ak Ö lüm b iz im iç in tozlu yol o lu r» Turnam allı turnam Ne m avi üstü n e ak b u lu tla r Ne yanık b ir a ğ ıt B ir kanadı k ırık kuş döner durur «Ö lüm bizim iç in to z lu yol olur» Turnam a llı turn am N ice g e n ç lik le rd ir yeşeren b ir te k tohum dan El ele, b irlik te söylenen T ürküler, tü rk ü le r HarunTu tü rk ü le r Bizim tü rk ü le rim iz . (15 A ğustos 1975 Yeni U fuklar) — 123 —


Belgeler

Harun Karadeniz* e ait sağlık raporlarıyla, mahkeme kararlanm a asülarım tem iz olarak sağlam ak çok güç olduğundan okunabilmesi için belgeyi karşı sayfaya aynen dizdirm eyi uygun gördük. Ayrıca bazı mahkeme kararlarını foto­ kopi olarak da temin edemediğimiz için sadece di­ zilm iş metinle yetindik. — yay.


T. C İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İKİNCİ CERRAHİ KLlNKSî Proi. Haili ZİYA KONURALP

P A T O L O J İ K Pat Prot No.

A N A T O M İ

RAPORU

2 0 /9 6 9

KlLPtot.No. P k 1.12? _ 1 /5 6 8 1 1 ____ D r .' O ral VCTLKAB ‘

GOadmldUt gfln : 7 • 1 .1 9 6 9

Memleketi (Adresi) : A lu ç r a I ji : T n la b o

Hastanın adı : Baron KARAD2KİZ Yap ¿7

Ctnri :

Klinik ttfhbi K o ld a S firkon Klinikte ¿o/oirnJer .‘S o g S n k o l a r k a y ü z o d o d i r s o g o Sog a j c o l l 'o r g b n g lio n .

6 0« .

m o n s fo d o tllm U re l k l t l o

111]

1-LHyUk p a rç a 1 t t l a t r dokusu 2- C l l d 5-K o n lk

î T U n b r b d l£ 0 » l o l İ d i . ı T U a d r ii n u l v a r k o m lf te

4 - C a a s lio n

t Sog o k s i l i o r

o la n

în fııtro s y o n a .

b ö lg e d e n

Cerrahi tedavi ; r o t #J OkatlrpdayOB. R a d y o lojik Ic d a v l ;

Makrookoglk bolfu

1 - 2 .5 x 0 . 5x0. 2 e«, o b 'o d m d a s o r t b i r p a r ç a ASİT. 2- 9x1 . 5 e , ¿b’udında g a y r i muntoto® b i r d i t p a r ç a s ı. 5- 5x9x 5 « s. o b 'a d ırd u f lb r b * , k işn e n a d a l i y ı s ı ta r d a s o r t p a re n . 4- 4x2. 5x1 . 5 e«, ob’a d ın d a y a g U f lb r tte b i r pare» lç in d o 0.5 cm. çap ın d a ali re n d ll t lo ıtf b o r le r i p ö rilln o k to d lr. Mik/skopU bulgu l-BUyük p arp ad an y a p ıla n k u p la rd a nable LU aötal b i r g o liş n o körU lm ektad lr. TUnbr h ü c r e l e r i vafcuollzo n u v o ll ^ a r la k a s l d o f l l a lto p la z o A lı bücro e ın ırJ * r r a ş ik a r olmayan p o llm o rf h ü c ro lâ ıd e n m ü te şek k il olup yor yor fU slfo rn oohaı u ra te s a d ü f edilw>k t o d i r . Bu gelişm e a r a s ın d a n tlie a d d lt n u v o ll dev a u c ro lrin o r a o la n o a k tn d ır . Bu eellşm o bUyUk y u v a la r t e ş k i l o tm e k to d ir. YtM r a i s o lis tte çovros»nde a d a ıe b u z u e io rl bag ve yağ dokusu u o v c u ttu r. 2- S i l t p û rç ısın d a p a t o l o j ik b i r bulguya to sa d u f o d ı l a o m ş t l r . 9 - A o ltto kem iği vardıı* 4- Lenf b o slo rln d o lo n f s t a z ı ve ro tlc u lu m bUcro p ro llfe ra s y o n u m evcuttur. 8 P I K R 1 Zı VOk* ad a can donlardan voya s ln o v ld lo rd o n ç ık m ış sark onattı* b a b ls tüm ör b a b ls konusu o l a b i l i r . Paloîajfk analonu .H g İş TtîüGR_____________ f

• i'.

Patolog

Dr. H o cn o tlln İŞLİ

1 — Harun Karadeniz'de tümör teşhisine üişkin

İ. Ü. Tıp Fakültesi İkinci Cerrahi Kürsü­ sü tarafından verilen Patolojik Anatomi raporu (7/1/1969) .


P at. Prot. No. 20/069 K il Prot. No. P 1 : 129 1/56S11 Dr. O ral VOLKAN Memleketi (Adresi) : Aluçra İ ş i : Talebe G ö n d e r ild iğ i g ü n : 7 . 1 . 1 9 6 9 .

H astanın a d ı ! H arun KARADENİZ Yaşı : 27 C ln st: E rkek Klinik te ş h is i: Kolda Sarkom Klinikte g ö rü len ler: Sağ ön kol a rk a yilzede dirseğe 6 cm. mesafede tüm öral kitle İle Sağ akslller göngllon. 1 — Büyük parça : Tümör dokusu 2 — Clld : Tüm ör bölgesi cildi. 3 — K em ik : Tümörün ulvar kem iğe olan lnflltrasyonu. 4 — Gangllon : Sağ akslller bölgeden Cerrah! tedavi : Total ekstlrpasyon. Radyolojik te d a v i: Makroskopik bulgu : 1 — 2.5 x 0.5 x 0.2 cm. eb'adında sert bir parça ASİT. 2 — 5 x 1 .5 c, Eb’adında g a y r i muntazam bir cilt parçası. 3 — 5 x 3 x 3 cm. eb’adında flbröz, kısmen adali k ı­ sım larda sert parça, 4 — 4 x 2.5 x 1.5 cm. eb’adında yağlı flbröz bir p ar­ ça içinde 0.5 cm. çapında m üteaddit lenf bez­ leri görülmektedir. Mlkroskoplk bulgu : i — Büyük parçadan yapılan kuplar­ da habis tüm öral b ir gelişme görülmektedir. Tümör hücre­ leri vakuollze nüvell parlakasidofll sltoplazmaU hücre sı­ n ırla n aşikar olmayan polimorf hücrelerden müteşekkil olup yer yer füzlform sahalara tesadüf edilmektedir. Bu gelişme arasında müteaddit nüvell dev hücrelerine Taşlanmaktadır. Bu gelişme büyük yuvalar teşkil etmektedir. Tüm oral geliş­ me çevresinde adale huzmeleri b ağ ve yağ dokusu m evcut­ tu r. 2 — Cilt parçasında patolojik bir bulguya tesadüf edil­ memiştir. 3 — Asitte kemiği vardır. 4 — Lenf bezlerinde lenf stazı ve reticulum hücre pro-liferasyonu mevcuttur. E P I K R î Z : Vak*ada tandonlardan veya sinovldlerden çık­ m ış sarkomatöz habis tüm ör bahis konusu ola ■ bilir. Patolojik anatom i teşh is!: SARKOMATÖZ HABİS TÜMÖR. ASLI GİBİDİR. Pa-tolog

Dr. Necmettin İŞLİ


PAT0 L0 J-l K AN A TOM1 RAPOKU Pal Prot Na .640/969....___ ___ KtLPnt'No j.________ _ ___

T. C. İSTANBV1. ONİVKBSfTESl TİPFAKÜLTESİ İKİNCİCERBAHİKLİNtGİ PM Hatit ZİYAKOltURALP

OUtriMıJi |üa : 6, 6t l J İ 9

MemJekıtU (Admi) : A lu cra 41: Taıob»

KMouııadt : Horun XARAD<a>"IZ

: 27

CIn»l : orkolr

KUaUctqbtd :S a g k o ld a a l n e v i d a l sarkom

Kltaiki® e«>!«nier: İ k i a d a t pOrço o y r ı i k i tü m ö raı k ltlo d o n a l ı n d ı .

O tT jh i itd s v i: T U nb rün o k o t ir p o o y o n o .

I Radyolojik tedavi :

Uakraıicopik bulgu :1 . 5x1 *0.11

0. 5*0. 3*0. 2 cm. ob'atlarında fibrBa İki parça.

Mikroakopikbuleo : Yapıl on kaplarda hipodrom nüvoli umuedyotl» fltziform şokll-lojdoki pollmorf Mlerairindon uütaçokkil bir «ndhroka tosodUf odllmoktodlr. Bu nibroir ço-yooindo odato hustnftlorl vo bog do­ kusu demot>orl mavcuttor.

2 — Harun K aradeniz’de tüm ör teşhisine ilişki:i i. t). Tıp F akü ltesi İkinci Cerrahı Kürsüsü tarafından verilen P atolojik A n atom i ra­ poru (6/6/1969J.


l’at. Prot. No. KH. Prot. No.

640/969

Memleketi (Adresi) Aluçra İ ş i : Talebe ı iHııderlldJgl gün : 6 . 6. 1969 IIustanın"adı : Harun KARADENİZ Vuşı : 27

Clnşl : Erkek

Klinik te ş h is i: Sağ kolda slaovi-dal sarkom Klinikte görülenler : tkl adet parça ayrı iki tümöral kitleden alındı. <îcrrah! ted a v i: Tümörün ekstlrpasyonu. Radyolojik tedavi

Makroskoplk bulgu : 1.5 x 1 x 0.5 0.6.x 0.3 x 0.2 cm. eb’atla­ rında fibröz iki parça.

Mikroşkopik bulgu : Yapılan kuplarda hiperkrom nüveli umu-, miyetle füziform şekillerdeki polifomi ''Hücrelerinden müteşekkil bir mihraka tesadüf edilmektedir. Bu mihrak çevre* sinde adale huzmeleri ve bağ dokusu demetleri mevcuttur.

Patolojik anatomi te şh isi: FÜZİFORM HÜCRELİ SARKO MATÖZ HABİS TÜMÖR.

ASLI GİBİDİR. Patolog D r N e c m e ttin Î Ş L Î


İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ TEP FAKÜLTESİ ^»pa Radyoterapi EnstlbeU ve Kliniği

Protokol No. : 12534 H a s ta n ın T a rih

adı

l/V II l/1 9 6 9

No Î 1 286

Bay Harun Karadeniz 2O/VI/1969 da P o lik li­ niğimizde muayene ed ilerek »d efalarca operasyon ve r e s id iv yapmış yumuşak kısım sarcoması te ş h is iy le 20/VI/I969 dan 30 /Y II/1969 a kadar Cobalt - 6 0 cih azı i l e 5 4 0 0 rad tümör dozu v e rile re k tedavi e d ild i. Bernekadar eksizyon yerindeki küçük şüp­ h e li k it le kaybolmuşeada üç 4 >iopsi raporunda d eğişik şekilde h is to lo jik «nterpretasyon bulunması vak*anın daha f a z la etüd edilm esini icap ettirm ek ted ir. Bu te t­ k ikin İn g ilte re v .b . g ib i d ış memleketlerde y a p ıl­ masında fayda mülahaza edilm ektedir. .1 Bu rapor ı s l a ğ ı üzerine kendisine verılmıa tir . * İ s t .T ıp Fak.Radyoterapi Kürsü P ro f.Y .

3 — Teşhis edilen tümörün tetkikinin y u rt <itşında yapılm asında fayda görüldüğüne iliş kin Doç. Dr. N ijad Bilge'nin raporu.


Protokol No.

12534

Hastanın adı Tarih No

l/V III/1969

1286

Bay Harun Karadeniz 20/V I/ 1969 da Polikliniğimizde muayene edilerek, defalarca operasyon, ve residlv yapmış yumuşak kısım sarComası teşhisiyle 20/VI/1969'dan. 30/V II/ 1969’a kadar Cobalt - 60 cihazı ile 5400 rad tümör dozu verilerek tedavi edildi. Hernckadar eksizyon yerindeki küçük şüpheli kitle kay­ bolmuşsa da üç biopsl raporunda değişik şekilde histolojik ontcrprctasyon bulunması vak’anın daha fazla ettid edilme­ lini icap ettirmektedir. Bu tetkikin İngiltere v.s. gibi dış memleketlerde yapılmasından fayda mülahaza edilmektedir. Bu rapor isteği üzerine kendisine verilmiştir. îst. Tıp Fak. Radyoterapi Kürsü Prof. Y. Doç. Dr. Nijad Bilge


r. c t$TANBUL> ÜNlVERStreSt -

Ium M . 5 . 7..$J İli..?

TCP FAKÜLTESİ İKİNCİ CRUJUHI KUNICI 5*0 l î

1 3 /1 I/1 M 8 ta r ih in d e P o lik lin iğ in iz e M r a ıa e t edeo Harun K aradeniz’ in sağ On k o l d ış yan yllz 1 /5 ü e t klan ın d a bulunan o ev lz o o eaaetlndokl a e r t , k ısse n o o b ll iu a S ra l k i t l e t o t a l o la ra k ş ık a r ı l a ı ş ra y a p ıla n b ta to p a to lo jlk t e t k i k t e ■ Habis TUsbr " t e a p lt a d iİ n le tir .B u tdaO ro a l t 138*/19*0 H ott.lu p a to lo ji raporunda y a z ı l ı a p lk riz ln d a * T üıO rln Slioovfolerdeo y ı k tığ ı te h a in e d lla e k to d lr " denm ektedir. B ila h a re h n e ta 5/1/19*9 ta r ih in d e K lin iğ in iz e y a tır ılm ış ve y a p ıla n lo k a l f a a l d i r ve şaft a k a l l le r bOlgede lenTodenopatl İ l e y a p ıla n a k a l l l e r g a n g lllo n b lo p a la l ve lo k a l to ta l eztlrp eey o n m a te ry a lin in b la to p a to lo jik t e tk ik in e p lk rlz lo d e lo k a l tanbrün ■ Tendonlerden veya ¡»İnovlolerdan ^ ık a tf sarkonatO z tmble ttlaör b a h is konusu o l a b i l i r * ve le n f b e tle r in d e le n f o t a z ı ve r ttio u lıta bdore p ro llfe ra a y o n u n ev o u ttu r denaekteıU rr (P e t.P ro t.H o .2 o A 9 * 9 ).' Kaata İ O /I /I M ) ta r ih in d e aeleh İ l e ç ı k a r ı İ n i ş t i r . _______ ¿ ¿ /* /9 e 9 ta r e tin d e yapıla n l oka l ekelzyon b lo p a la lnda "yabancı C le la ¿ranliieayon Dokuau va k ro n ik I l t i b a b * te e p lt e d l l a l ş t l r . (P a t.V ro t.tio . *04/1969). Son d e fa 6 /8/1969 ta r ih in d e ta k r a r lo k a l ra a ld lv gdatoren tanOr t o t a l va g e n iş o la ra k b i r k a r r a daha ç ık a r ılm ış va h la to p a t o l o j l k t e t k i k t e " P u a lfo rb H floreli SarkonatOz Bebla Tü»5r " t e s p i t e d i l m i ş t i r . (P st.V ro t.B o .8 4 0 /l9 A 9 ). Bu dBrt pa te o lo jik eOatOBİ raporunun ç e ş i t l i l i ğ i nuvaoeb es inde Harun K a ra d e n iz 'in bu e ln s tü m ö rlerle o o ş s u l olan A vrupa'daki b i r C errah i K lin iğ in d e te tk ik in in lu zu n lu olduğun* kanısında bulunduğunu b i l d i r i r rap o rd u r. ®r *

İ k i no 1/

’rOToeOrU

4 — A ynı şekilde tetkikin yu rt dışında yapılma­ sı gerektiğine ilişkin Prof„ Dr. Hal it Ziya Konuralp'in raporu.


İstanbul, 5/8/1969 13/XI/1968 tarihinde Polikliniğimize müracaat eden Ha­ run Karadeniz'in sağ ön kol dış yan yüz 1/3 üst kısmında bulunan ceviz cesametindeki sert, kısmen mobil tümör al k it­ le total olarak çıkarılmış ve yapılan histopatolojik tetkikte «Habis Tümör» tenpit edilmiştir. Bu tümöre ait 1396/1968 No.Zu patoloji raporunda yazılı epikrizinde «Tümörün Sinoviolardan çıktığı tahmin edilmektedir» denmektedir. *

Bilahare hasta 2/1/1969 tarihinde Kliniğimize yatırılmış ve yapılan lokal residiv ve sa ğ aksiller bölgede lenfadenopati ile yapılan aksiller çangilion biopsisl ve lokal total extirpasyon materyalinin histopatolojik tetkikin epikrizinde lokal tümörün «Tendonlavdan veya Sinoviolardan çıkmış sarkom atöz habis tümör bahis konusu olabilir» ve lenf bezlerinde lenf stazı ve reticulum hücre proliferasyonu mevcuttur den­ mektedir. (Pat. Prot. No. 20/1969). H asta 10/1/1969 tari, hinde selah ile çıkarılmıştır. 18/4/969 tarihinde yapılan lokal eksizyon biopsisLndc «Yabancı Cisim Granüîasyon Dokusu ve Kronik îltttıab» tes­ pit edilmiştir. (Pat. Prot. No. 404/1969). Son defa 6/6/1969 tarihinde tekrar lokal residiv g ö ste­ ren tümör total ve geniş olarak bir kerre ‘d aha çıkarılmış ve histopatolojik tetkikte «Fusiform Hücreli SarkomatÖz Habis Tümör» tesp.lt edilmiştir. (Pat. Prot. No. 640/1969). Bu dört patalojik anatomi raporunun çeşitliliği m uvace­ hesinde Harun Karadeniz’in bu cins tümörlerle meşgul olan Avrupa'daki bir Cerrahi Kliniğinde tetkikinin lüzumlu ol­ duğu kanısında bulunduğumu bildirir rapordur. ikinci Cerrahi Kürsü Profesörü Dr. Hallt Ziya Konuralp


2 ¿iustos' 1953 A

Kepor No 14-9? Su l ı k v « r - o n y a l Y anı d IV ıh u lı l^y u o r^o ta N< lU a t a ts )

R a m lı k K u r u l u

MYOC4.U O N B hlN C İ

f o t ı > r a f ı z e r l reo td o l/h u r NOT E R İ

FETHİ SEZAYI KJAKMIN

K ırtU j, ( a t C h m

H h H *. |7 _ , | 4*11*4 T,L | 4*07 14

( d i , eoyadı ı F u rto K .r.-aeolz le l t H arice G itcek İç in « u ra c o a t t a r i k ) ı 6/R /S t? Kupor t : r i M ı t-Ai/ÇÇv Ya® * 27 :Toy.la5 n ilo b4 Dia f.i a t a l ı k l a n

t Sag ün O l arka y * » « A a ilc ja t n c ttA İ< rl v o r . Solu»

bire v e ro d ly o

e r a p lje n b a n ı l o lo a Hcfik d c g l e l ı l l * v n r j i r . E k il « o lv c r o itc f i ı t o l o j l k a o u tın i r a p o r l a r ı ç e ç l t l i d l r » (SarcOB ? )

’» itle «

t lu /e ı-atU

y u g ıl t a s t a l i ': ı o e b e t'llc v>xt

i ç i n l e iu.-i.U n te tk ik ve te d a v ile rd e n y c tv r l «onuç n lın ju . d i ‘:X.. jui» te ç N ll.t vc

«-anhtaotı ‘Joh'j n b te a k ll

o la n l<e .dr.» K linik IcrU .acn b irin d e te tk ik ve tc a a v lai Jn r e r t k t i r İn i b i l d i r i r a a 'l l k kum lu ¡¿sporu oy b i r l i 1 1le v e r l l l l İk i. »»y e i d i e t l e " « 'lık Kurul» Ifc-alcenı '•afta b ib i Opr.Ur.z:vu ikçor

* V U 1 V aat.M t t c h a a e ın ı

2205

>375 İn s e

Kr.Amc letanbullu

İrza

j . ı - r l c i ::;-e t.K Ltc)-3*aıae<5^bikIl.,,y e t.H u te h o e e ıe ı Oı>r.İ>r.% x~ » f c c o r '.'¿Jn- ' ÇULrb ..nen 6259 iı.zc ' -’’A ifctJ

H v{ puiUrı dtlrcdtkl nOıhuın» yıpiftınldı.

A k ıl ve

i!:n ir

K a a t.V u te t'

. 'r . K t t t t h iiı-e ir'a n <>$7 its a

'. « t ; ’

Av V

1

« iw V > ^ ıs t..- U tc i- u a n i» ı

* l<r.4rl*tu.fcn.l 7ar>on >799 ■*

¿ ı a a


Rapor N o : 1492 T. C. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Haydarpaşa NUMUNE Hastanesi Sağlık Kurulu Fotoğraf Üzeri resmi mühür Adı, so y a d ı: Harun Karadeniz î ş i : Harice gitmek için Müracaat ta r ih i: 6/8/969 Rapor tarihi : 6/8/969 Yaş 27 Boy : 1.85 Kilo 84 Dış H astalıkları: Sağ ön kol arka yüzde Ameliyat netbelerl var. Solda ödem ve radiyoteraplden hasıl olma Renk değişikliği vardır. Ekli Üniversite Patolojik anatomi raporları çeşitlidir. (Sarcom ?) N etice Yukarıda yazılı hastalığı sebebile yurt içinde yapı­ lan tetkik ve tedavilerden yeterli sonuç alınamadığından teş­ kilat ve teçhizatı daha müteaki! olan Londra Kliniklerinden birinde tetkik ve tedavisinin gerektiğini bildirir sağlık kuru­ lu Raporu oy birliği ile verildi, iki ay müddetle. Sağlık Kurulu Başkanı Baştabibi Opr. Dr. Ziya Akçor 2285 imza

Dahili Hast. Mütehassısı

Harici Hast. Mütehassısı Opr. Dr. Ziya Akçor 2285 imza

K. B. B. Hast. Mütehassısı Dr. Ahmet Şükrü Esen 6259 imza

Akıl ve Sinir Hast. Müteh. Dr. Fcttah Demirhan 4387 imza

Göz. Hast. Mütehassısı Dr. Ertuğrul Tarhan 3799 imza

Dv. Asım İstanbullu 3375 imza


Türkiye Cumhuriyeti T. C.

»ETOGlU ONftlftİNCl C a r o r Ho» 3$ tk T c 4 « Y İ« 1 ıılD y u r d d ı t m d * N O T EAI

İK İlto rı

S a p a l a s n ı a o t z b b l « a r ı r a t b u lu n d u ğ u n a f e a r a r T i r i l d i ,

19.6.1969 1 - HubtfcotV te d a v i a b rto l 2 a y -J ir.

FETHİ SEZAYI TOftKMCN

r« o d

o ü ı.r İD iı

Kank»r. ItU C W tk loUt Ç«C«pıı H«4 N*. 17

İ r . t r t u f . r u J . G tik ç e tc d a - v l b u r n u L u r » G e n e l

I « İIM «W

T**' I

İt

mu). rlu>b

Saflık t« Coojol

V o r J lP i lo i ı o n İ ı^ a

'•w r » .r c t »la^:<lJS3

UivtttX::<t.n iOrss e J l l t n

ve ¿ İ r

t r a e » ! d-jJı-eJC : u ' *nviaı> u n lın o M tobifc oLJU'.’.unu

ton.ıi;: c j - r l f . . c . >.

.• 1^3?»*^

- /•

BEY00UJ O.'dB^ÜNCl r e n i sz2axt.T

Htr( pulun <blı«d«Vt nOtlom» )ipil'ınW ı.

5 — Harun Karadeniz'in yu rt dışında tedavisi­ nin gerekli olduğuna ilişkin Haydarpaşa Numune Hastanesi Sağltk Kuru u tarafın­ dan verilen rapor (6/8/1969).

•da


Karar No. 388 — Tedavisinin yurd dışında Ingiltere'de yapılmasına tıbbi zaruret bulunduğuna karar verildi. 19. 8.1969. 1 — Muhtemel tedavi süresi 2 aydır. resmi mühür imza Dr. Ertuğrul Gökçe Tedavi Kurumlan Genel Müdürlüğü Sağlık ve Sosyal Tardım Bakanlığı Bu suret alakalısı tarafından ibraz edilen ve bir örneği dai­ rede alıkonulan aslına mutabık olduğunu tasdik ederim. Beyoğlu Onbirinci Noteri Fethi Sezayi TÜRKMEN


y i/* i-

)vo

KADÜCÖY I. NOTERİ s

T. t

KlM<) I. •*«*> u r a c * «ınuC

Harfttt AltmfM 1« h m > im . k i

a

F |i ) t: n

A K T U C

R .G .b llb o r t, II.I". Cavin, R.G.Boneon, J .A ><illacıe, K.A. Aodorson,

Uontague l l o u n e $0 C h u rch -U tru o t, L untlıurhead, Uurroy

• ı* t

* *»11 *44*1

2 ?. e y l ü l .1969 Bay llurvıiı ■•ar ıR-nl.-. Bu b o stu y a k ın »:uwıııdu LondralIn, Roynl iiarcd UUKCarıOülnitO b i r biim t ru /ııtd a r. nuaynno o d lld i) r>ir<U "üı-Uiy -ye dönüyor, Uo ra.ıon t ok r a r rçlkny.-ci lur>o u , Lonur<-d:ı te d a v i olnJL oa.'lloı.afcvan uonnunluk duyu CS;' ı n i ü i h i l d l ı û r i t .

Içb u b o l^o n ln * n jjiH te e 'd o n türkçoyo to rc ^ n o o l d al e«lt i n y o a ln ll to rc ü n a n ı ta ra fın d a n y ı)> ılıtıd olup « e l na vc d o lr o do.\T.axn<irt o n k lı buluna« ürnofîlno uy-^ua o l d u ! ı ~ t a : j tasdik unorln. K sdıköy 1

f

E o rl

ü i ı f û t f t ı.tfvu G

ad/C3A.

Hm K teaM M m k « M > cıtaa P K lrta tp ır.

6 — Harun Karadeniz'in Londra'da R oyal Mars-

den Hastanesinde muayene edildi fine iliŞ' kin rapor.


R. G . G ilb e rt,

H. M. Gavio, R. G. Benson, J. A. VVfllams, K. A. Anderson, Montague House 60 Church Street, Lıeatherhead, Surrey 23. eylül. 1969 Bay Harun Karader.tz Bu haata yakın zamanda Londra’da, Royal Marsden has­ tanesinde bir uzman tarafından muayene edildi; şimdi Tür­ kiye’ye dönüyor. Sonradan tekrar şikâyeti olursa, Londra’­ da tedavisini sağlamaktan memnunluk duyacağımızı bildiri­ riz.

îşbu belgenin İngilizce’den Türkçe’ye tercümesi daire­ mizin yeminli tercümanı tarafından yapılmış olup aslına ve daire dosyasında saklı bulunan örneğine uygun olduğunu tasdik ederim. Kadıköy 1 . Noteri SAFDER AKTUG


' A\ O Xa£ıicöy'1 . Noteri

^3.fenmurS7?

' S ^ l d e r A k tu g ,AltıeogW i l Ha« Kat 1 T«!, 964161-363971 A d X , S o jO d l

“ Ş 2 9 $ 8 3 , Kapor n o : 1260 Hardn ^-arad en li ta o d lk ll fe to g Tedavi i ç i n h a r i c e gid ecek r a f ı s e v o u t. i 16.6.1972 ı 26.6.1972 1gbu K ilo : 66 I

M üracaat t a r i h i keper ta r ih i Yaş ı 30 Boy» 1 . 6 3

m

1-

T .C .

BAĞLIK TE SOSYAL YA&DIU BAKANUOZ

HAYDARPAKA KUUUNK HABTANLEİ 8A&L1K KURULU UUAYJ5HE BAMMU

/ * ■'İV . V,

D ış h a s t a l ı k l a r ı

Bog d lro e k to » lo p a i i l e t e o t t l t e d i l n i ş ve '«U teadd.lt d e f a l a r a a e lly a to l« u ş ' a ,h c m ) dan m is te k i.

Httntgen

İ l d e novcut g r a f i l e r d e : T o ra k stu ve eag d lr o o k k c a i k le r ln d o oaaeuo» p a to lo jik a e ç l l n i y o r . R io B a h a la rı n o r a n l. S c d la o n tn tlo n : 1 .6 ,5 U ucoprotoln : V 63 « g r. S eg aen t : M £0 « 4 ü l e n t o ■ 31 Bono T. Saft d ir s e k te n d tfrt d e fa a o c L ly u t o la n e ın n vo ş u a .tc d u v lo l y n p ılo a o ın a raguen cone nilkaeden a o ık o n ı d o la y ıe ly lo yu rd İç in d e y a p ıla n te d a v ile r d e n y e t o r i kadar lo t l f a d o e tn e d iR İ a n la ş ıld ığ ın d a n b i r d e fa da L o n d ra'da t e t k i k ve tc d n v l9 İ uy­ gun o la c a ğ ın d ın İ k i ay aürc İ l e ve b i r r o f a k o tlo y u r t d ışın a , c ık o a s ı lu tu a u su b i l d i r i r o a g lık k u ru lu ra p o ru o y b i r l i ğ i ilo v e rild i.

L a b o ra tu a r

betice -

C a g lık K urulu BaşKanı B a ş ta b ib i D r.ttau f Ateş 6629 r e s a l aü h ü r ve i a ı a

D a h ili llo s t. 4KltohaOb«.»j. Dr. Vecdi Uııor

h a r i c i d » 3 t. u ü to h o a s ıs ı O pr.D r.H üenü u z tü rk

JC.B.B, )<adt. V iitehasejfli D r.A haet Uükrü kcon 6259

* 5B8?

in z a

A k ıl vo S i n i r B a n t, »âitoh, O r .f e t t a h U eo irh ac 636? le z a

3266

İB & .

lan

G öt K ant. U ü tc h a so ıo i D r.kana c-rgun lo ta

7 — Harun Karadeniz'in Londra kliniklerinden birinde tedavisi gerektiğine ilişkin H a y d a r ­ paşa Numune Hastanesi *Sağlık Kurulu ta­ rafından verilen rapor (26/6/1972).


Rapor No : 1260 tasdikli fotoğrafı mevcut Adı, Soyadı Harun Karadeniz İşi Tedavi için harice gidecek Müracaat tarihi 16.6.1072 Rapor tarihi 26.6.1672 Yaş 30 Boy 1.85 Kilo

88

T. C. SAtiLlK VE SOSYAL YARDIM BAKANLIĞI HAYDARPAŞA NUMUNE HASTANESİ SAĞLIK KURULU MUAYENE RAPORU Dış hastalıkları

: Sağ dirsekte Blopsi ile tesblt edilmiş ve müteaddit defalar ameliyat olmuş (Sarkom) dan müşteki.

Röntgen

: Elde mevcut grafllerdo : Toraksta ve sağ «lifsek kemiklerinde osseuse pa­ tolojik seçilmiyor. Rle sahaları nor­ mal.

L&boratuar

: Sedlmentation

: l. 4.5 mm.

M u c o p ro te in : % 43 m g r. S e g m ç n t : 64 Eo = 406

Lenfo = 31 Mono I Netice

Sağ dirsekten dört defa ameliyat ol­ masına ve şua tedavisi yapılmasına rağmen gene nükseden sarkomu dolayıaiyl« yurd içinde yapılan tedavi­ lerden yeteri kAdar İstifade etmedi­ ği anlaşıldığından bit defa da Lond­ ra'da tetkik ve ted&vİ9i uygun olaca­ ğından tkl ay süre İle ve bjr refakctle yurt dışına çıkması luzumunu bildirir, sağlık kurulu raporu oybir­ liği İle verildi.

Sağlık Kurulu Başkanı Baştabibi Dr. Rauf Ateş 4829 resmi mühür ve imza

Dahili Hast. Mütehassısı Dr. Mecdl Öner 3248 imza

Harici Hoşt. Mütehassısı Opr. Dr. Hüsnü, öztürk 6887 imza

K. B. B. Hast. Mütehassısı Dr. Ahmet ŞÜkrii Esen 6259 imza

Akıl ve Sinir Hast. MUteh. Dr. Fettah Demlrhan ♦387 imza

Göz Hast. Mütehassısı Dr. Hana Ergim 6434 İmza


1- Motcr,

•S'Jf

H e p ti- :io ı 3?o>

Aktufl

•' t *

k'< 1

v* r,

s.c.

A ’♦

K tÛ H B W. SGSTA1 İAMİJZ VB UAnJûJhlİl^.

ıU'*D*nrA.';A ırj:s)HE e tusr.vr'r': SA&UL KOKULU

İS İ

t

liOlUCAA? r u t i n i

ı 21/ 12/1973

R A M » M R İB İ

■ 21/ 12/973

TA?

ı 31

SOY

ı 1.83

S îl©

t 00

M S UACTALDİURI I

¿ çt;ı HaiiiCE

Sofi D Jre okto

I> l« po l i l e

flraWi f jjj

İte İJ9 09

JJATLNE RAVOItU ■ ha;turı a/jV jk-.iİ z

ATJt Yd S/:'A D İ

*1

c:0EClX

tc o b lt e d i l i p

vo.TÜtuoUıtil

¿ o to la r ı t u l l j n t e h ııo ( Serkeş ) den i l p t e H . DdüTCnı

>

B ide aovout g r o n io r d e t îo r o k o ta ve eoft D em ek ta s lL -lc rlo d o Ooıseuoo p a t o l o j i k o c g ll J jr o r . it le iM d u ln n n o rm a l.

I İ 80P.VNM I

S ıd lre n to tio n I 1- 4-5 U li, id ıe e p ıv ;te ln

ScıjxrıX

t 64 Eo 1

U n lO > 31 t io t lc e

U k d e n f 7 ««v0

ı % 43 o c r .

4

llono 1

■ Sog D ir s e k te n D ü rt d e fe a a e fr ly o t o ln e o ın o Vu pue to d o v io J ju p ı la o o ın n rö g a ra ı;c u t n-Jfcooden S o ro * ı d o lo y ı o ilo Tur t İğ in d e y u p ıli-n t e d a v i le r ­ den y e t e r i k a d a r İn t ir e d e ö tm e d iğ i a n la g ı l d ı ’¿ inden b i r d e -a do U n d r e do t e t k i k «o to d a v ie l a jıy a » le o a £ u ı lu ı İ k i o y oUre i l e vo b i r k o ia k a t lo T v rt d iğ in e g ık s a m lİM io ın u b i l d i r i r S o filik k u r u lu Raporu O ybl r l l -Ji i l e te r iid i.

Dahili Ust.UUteahMioı

SogltJc K u ru lu B o jk o n ı B a tıb lb l D r .A n u f Ateg 402« neomi e ti/ U r î* z d

6021 iız e

l.vsa

K .D .B . Ito o t. u u to a b o o ıa ı D r , Ahaot ÇGkrU Sseo

A k ı l vo S i n i r . H n o t,lX te h D r . F o tto h D e a iriıo n

6259

4307

la t a

İmza

I j b u u u r e t d İr e y e o l: k l ^ 10 + o o k lı b u lu n an İtm e ğ in e

I tr . - le l Hoot» ¡k tte o h n o a ıe ı Doç »Opr. D r • HUanlI önder / 100 50

D r . u u r İd B k d e l

«AftS?;,

No4*r Seli/d).bol

~

Neur V sltff « • • İl l o a l T f

8 — Harun Karadeniz’in yurt içindeki tedavile­

rinden yeteri kadar istifade edemediği, bu nedenle tekrar Londra’da tedavinin gerek­ li olduğuna ilişkin Haydarpaşa Numune Hastanesi tarafından verilen rapor (21/12/ 197$).


T. C. SAĞLIK VE SOSYAL YARDIM BAKANLIĞI HAYDAŞPAŞA NUMUNE H A STA N ESİ SACLIK KURULU MUAYENE RAPORU ADI VE S O Y A D I: HARUN KARADENİZ İŞ t TED A V İ İÇ İN H A RİCE GİDECEK MÜRACAAT T A R tH I ; 21/12/1873 RAPOR T A R İH İ : 21/12/1873 YAŞ :31 BOY : 1.85 KİLO : 88 DİŞ HASTA LIK LA RI : Sağ dirsekte Blopst Uc tesp it edilmiş vc m üteaddit defalar am eliyat olmuş (S arkom ) dan müşteki. RÖNTGEN : Elde m evcut graftlerde : T oraksta vc sa ğ D ir­ sek kemiklerinde O sscuse patolojik seçilm iyor Rle sahaları normal, LABORATUAR : Sedlm ontatlon : 1 - 4 - 5 - mm, LÖkosıt : 7.800 Mucoprotetn 43 mgr. Segm ent : 64 Eo =s <9c I-enio = 31 ; Mono 1 N ETİC E : S ağ D irsekten D ürt defa am eliyat olm asına v c'şu a tedavisi yapılm asına rağm en gene nükseden Sarom u dolayıslle Y urt içinde yapılan tedavilerden ye­ te r i k ad ar istifade etm ediği anlaşıldığından bir d e ­ fa da Londra’da tetk ik ve tedavisi uygun olacağın­ dan iki ay «üre İle ve b ir refakatle. Y u rt dışına çıkm ası lüzumunu bildirLr Sağlık K urulu Raporu O ybirliği İle vertldL Sağlık K urulu Başkanı Baştabibi Dr. R auf A teş 4829 Resmi m ühür, İmza

Dahili Hst. MOUahassısi

K. B. B. H ast. M ttteahassıaı Dr. A hm et Şükrü Esen 6259 imza

Akıl ve Sinir. H ast. MUtcb. D r. F ettah D em irlıan 4387 imza

H arlel H ast. M ütehassısı Doç. O pr. H üsnü ö n d e r

Göz H ast. M ütehassısı Dr. R&na E rgun 6434 brua

10$ SS im za

Dr. MÜfld Ekdnl 5021 linin

işbu su ret daireye alakalısı tarafından ibraz edilen aslına vo daire dosyasında saklı bulunan örneğine uygun ulouğunıı taa. dik ederim. N oter SclAhlycttni Haiz Noter VeklU CEMÎL A R ŞtTEK KADIKÖY I NOTERÎ S4FDEP. AKTUG


T. C.K-jdıke? I. NM*rli&l

SAFO ER AKTUĞ P tu r r o h ı Aliroo^tu

1} Hooı

No. 101 -109

363971

T#l.: 3799 71 3644 6t 4

Royol U srsdeA H a s ta n e si L ondra vo o ılı rey l u l b a r Road L ondra S .'.? .5 6 yy eayı t 224

21.ocaK .1074

i İ lil 11 n ak o n a: Bay Horun K ü m d en iz’ o iliş k in T ıb b i Rapor

K ır ç .p « J« , b rM İ

NMcrilftUsface (tbtll C d lln ılfllr.

Bu b a s ta * lıautünuDİzdi! i l k k e t e y l ü l 1% 9 d a nuayene e d i l d i . B ire bnçvu:-dufrı da kolund-'ikl lozy o n ç ı k a r ı l m ı ş vo tıeuon o rd ln d o n r a d y o te r a p i u y g u le n & iç tır . 0 t n r i b t o h u c ta lı,_ ın lo k a l o la r a k t o k r a ı i n i n hex>idngi b i r b e l i r t i n i y o k tu ; v - to lo ;; tı l i r * a ı z ta ra fım d a n y a p ıla n h i s t o l o j i k k e tıitlc r d o kcu n b i r L o b aso t b e l i r t i s i n e r a a t l o n s t ı d ı , Iv k a itU ık i to ftib lo a r a l ı k 1072 o ra n ın d a k i dünsndo tcoodl.;iai rjSnacdik U lkayvB İndo, d ira o iiin d e k l ç l r r l l ^ i n 1071 doû a y ­ lu r ln d n to k r o r b u l i r d i i . l o ı t buııun 1072 ün i l k o y l r ı n a k ııdar y a v a ş y a v u - büyüdü;.ünü, bu ta ı- ih te a ;.rin a y a b o s İ v d i ğ i m , bu rn y " g c lo e d e a Hç a y ı a ş k ın b i r nUre i indo do bütü n k o lu n r l ç t i i i i a i ve d ir s e k lıa r o k c tin ln a<‘i 0x n e d e n iy le s ı n ı r l a n d ı ğ ı n ı lfo d o e t t i . O enel o afU ık durunu İ y i İ d i . K ilo k n y b ı ükftürvik yada y a y ı l o a y ı düşündürecek horhan ;1 b i r b o l l r t ? yo k tu lîuaycno nonucııneo k e n d is in i s a f l ı k l ı b u ld ı te n fo d e n o p u h û l veyn s n e a i s i , k o rd iv e n k iilo r voye so lu n u n o n o ro a lio l y o k tu , r a d y o g r a f i l e r tc n lr .d i vc tü n o k ç if.e r t o n o l n r ı gdğünto herhnnr.l M r W t a s t a ¡1 s to r n ly o r d u . I Sııi; k o ld a : A locranon ü z .r lı;d e k o n ik le devt il ı l ı k g ö s te r e n f lü k tü o n b i r tü n ü r v a r d ı . D irso k h ’.rokol . ** 500 l l e ^ o ı m r l ı y d ı vo tils d ir s o k h a r e k o t l r i „ 'â & rılıy d a r. K o ltu k a l t l a r ı n d a l e n f n o d ü ll.’r i y o k tı * ^,s X h Ç d ir e o k ra d y o itrn flo in d o uln ak k o r te k e lı :e ÎApftı>ty»kı i l o b i r l i k t e b i r yuouşûk doku k i t l e s i gi -öldü. JCbninoçb b i r fib ro a e rk o n düşü n d ü rü y o rd u . Kan t o a t l o r i , h c e o z lo b in , l ö k a s i t vo kara« .g e r fo n k siy o n t o s t l e r i o ü r tıa ld i. 2 0 .A r a lilt.l9 7 5 *o l o k a l s n e s to 2İ 110 y:>pıJ m d irs e k b io p s is ln d c , l i i s t o l o j i k o l o ra k , b o l i r g i u ö z e l l l k l o r i o: »oyan


Royal Marsden Hastanesi Londra ve Surrey Fulhaın Road Londra S. W. 3 6 yy Sayı : 224 İlgili makama

21f Ocak. 1974

Bay Harun Karadeniz'e İlişkin Tıbbi Rapor Bu hasta hastanemizde ilk kez eylül 1969'da muayene edildi. Bize başvurduğunda kolundaki lezyon çıkarılmış ve hemen ardından radyoteropi uygulanmıştır, O tarihte has­ talığın lokal olarak tekrarının herhangi bir belirtisi yoktu; patologlarımız tarafından yapılan histolojik kesitlerde kesin bir habaset belirtisine rastlanmadı. Yukarıdaki tarihle ara­ lık 1973 arasındaki dönemde kendisini görmedik. Hikâyesinde dirseğindeki şişliğin 1971 dolaylarında tek­ rar belirdiğini, bunun 1973'ün ilk aylanna kadar yavaş ya­ vaş büyüdüğünü, bu tarihte ağrımaya başladığını, buraya gelmeden üç ayı aşkın bir süte içinde de bütün kolun şişti­ ğini ve dirsek hareketinin ağıı nedenlyLe sınırlandığım ifa­ de etti. Genel sağlık durumu iyi idi. Kilo kaybı öksürük ya da yayılmayı düşündürecek herhangi bir belirti yoktu. Muayene sonucunda kendisini sağlıklı bulduk. Lenfadenopahsi veya anemisi, kordivaskiiler veya solunum anoma­ lisi yoktu, radyografiler temizdi ve tüm akciğer tomoları göğüste herhangi bir metastazı göstermiyordu. Sağ kolda Alecranon üzerinde kemikle devamlılık gös­ teren flüktüan bir tümör vardı. Dirsek hareketi 30° ile sınırlıydı vc tüm dirsek hareketleri ağrılıydı. Koltuk altların­ da lenf nodölleri yoktu. Sağ dirsek radyografisinde ulnak korteksinde erızymkı •ile birlikte bir yumuşak doku kitlesi görüldü. Görünüşü bir fibrosorkom düşündürüyordu. Knn lr.stln ri, h eın o zlo b in , yon l ı v . l l ı ı l ııorınrtMi *,'.11 hİM İlH İ",

A ı ıı11 lı

llI V T l ı-

lo lı.ıl

lö k a s it ve k a r a c iğ e r lir y a p lla ıı

fo n k s i­

ılirs rU

lıio p -


Türkiye

Cumhuriyeti

K /V U İK O Y I . N O T E R İ

S A F O E R A K T U Ğ

t| t

5 Y. Ne. ı ________

^

m

&

u

s

T. ,

Kıdıktgr I. Nofarllfcl

-

İ'SAFDER AKTUd ^ a r y » ) ıl Atfıeoglo

>» Hu» N*. 10i -109 TA

3039 71 37 99 71

3044 01

2

-

b i r uor’i o n g ö rü ld ü . T o .îU ltt i n d i r i e r a a f t l y o s e r k o a .

H aotnliıJkn h o rh an g l b i r y a y ıl» * b c lir tis J .n o ra a tlû n o n d ı^ ıııd a n vo s a f l ı k l ı b i r k i ş i olduGundun o»r kolun* anpiito e te o n in d ış ın d a yapacak b i r şey yok R İbl r.örunüyordu. İ k i c o rro h ın o n o r ie ly le — Bay T.D . G r i r r i t h o , L .C ., V .R .C .S . vo Bay J .A . Uo Kl.mo,- F .R .O .S . - bu a a e l l y a t '3 ocak te c • lw^, ( l o g t / t i r i l d i . D ö rt paraak uiunluT,'1^ b i r aapütosyon güdü£ü k a in e o k ş e k ild e tia t k o l k e s i l d i . Bu uoA liyı tan k o n ip lik ao y o n çö atero cd o n l y i l o a t l . Gark onun tü rü n ü k e s in t a y l n i i ç i n tü ao riin h i s t o l o j i k ra p o ru lıoien h e k lo n a c k tu d ir. h n s ta n m oa£ k o lu İn d i ffo re n e iy e o a rk ib m -dcnlyio k e s i l d i . Bu aerkon to h o iao n 1969 dcı lo k a l o la ra k ç ık a ı l f l n eorkoaun b i r niikaüdOr. Bu tü a ö rü a te d n v lo i ç e ş i t l i n e d e n le rle g o y i k t 4 r l l e l ç t l r . B i z l e r i ç i n bugiin bu t e b i » t :iaölün a o y ri s: iaair dn daha e rk e n c e r r a h i m idehclo yoluna Kİdl?obyd:| aaplftooyoo c e r d k a is o lu r au du o la o s o ıy d ı k a a in ol Arak adyleook oüaVBn d o ^ i l d l r . Daha f a s l a goçlkmc ■ ‘ta s tı ■ u tla k a u r a tto y a y ıla a u ıo a vo h u s ta a ın bundan ötüı, J o la s ln o n^den o l a c a k t ı . H a a ta lı£ ın bu o v raoiado y a y ı l a a b e l i r t i l e r i . . o ¡raet ia n a a d ı. Progoozun i y i o la b ile c e ğ i üofidindeyld. A.G. Httshy l'.f t.C .S .

11J376

•şbu ra p o ru n lu g iliz c e d o n A irkçoye CercÜoeBİ do i r e n i s te r c ü o u n ı tu r a f ın d a a y u p ı l i ı ç olup* ve doeyaeında n a k l i i i m » [ ] ‘ r . i uygun o ld ^ u n u r j l 11 KAJUK

3.

ii4*U Xmdljindtct tmbtir H w ( pulu

«dUmlftlr.

9 — Londra’da Royal Marsden H astanesi tara­ fından verilen ve tedavinin geciktirilm iş olduğunu belirten rapor.


Histolojik olarak, belirgin özellikleri olmayan bir serkom görüldü. Teşhis indifferansiye serkom. Hastalığın herhangi bir yayılma belirtisine rastlanma­ dığından ve sağlıklı bir kişi olduğundan sağ koluna anpüte etmenin dışında yapacak bir şey yok gibi görünüyordu, iki cerrahın önerisiyle — Bay Y. D. Griffiths, M. S., F. R. C. S. ve Bay J. A. Me Kinna, F. R. C. S. - bu ameliyat 3 ocak 1974'te gerçekleştirildi. Dört parmak uzunluğunda bir ampütasyon güdüğü kalacak şekilde üst kol kesildi. Bu ameliyat­ tan koniplikasyon göstermeden iyileşti. Sarkomun türünün kesin tayini için tümörün histolojik raporu halen beklenmektedir. Y O R U M ;

Bu genç hastanın sağ. kolu indifferansiye sarkom nede­ niyle kesildi. Bu sarkom tahminen 1969’da lokal olarak çıkarılan sar­ komun bir nüksüdür. Bu tümörün tedavisi çeşitli nedenlerle geciktirilmiştir. Bizler için bugün bu habis tümörün seyri sırasında daha er­ ken cerrahi müdahele yoluna gidilseydi ampütasyon gerek­ siz olur muydu olmaz mıydı, kesin olarak söylemek müm­ kün değildir. Daha fazla gecikme hastalığın mutlak surette yayılmasına ve hastanın bundan ötürü ölmesine neden ola­ caktı. Hastalığın bu evresinde yayılma belirtilerine rastlan­ madı. Prognozun iyi olabileceği ümidindeyiz. A. G. Nash, F. R. C. S. 113376

işbu raporun İngilizceden Türkçeye tercümesi dairemiz tercümanı tarafından yapılmış olup, aslına ve dosyasında saklı örneğine uygun olduğunu tasdik ederim. KADIKÖY \. NOT IHI<1 SAFDIOlt AKTINJ


fe C u m h u r i y e t i D lK ftY 'tlN O T K Itl FDER;ükKTUĞ

V. No. i

v m

9 3 7

T. fc.

Kadlkfij I. Noltrl[(l

fioyol linrsden H astan e si îıo ılriı vo SuW«y ) uIîihb Rooû Londra i Cti} S J J S u y ı 281

SAFDER AXTUÖ P n ıq « lu Attınoglu t* İlam No. 101 • 1*5 34 39 71 T ri.ı 373971 3444 «t

SLU: Sît 113376

19.5ubat.1975

l l r l l l Hakana Bay K a r a d a a ls 'a L onara’d« 'Buy C r i f î l t h o ta r d ı vodan euC k o ltu k a l t ı n d a bulunan b i r k i t l e n i n okalayom j y a p ı l n ı ç t ı r . Ben ro n d lo in o b i r k ü r p o n t- o p o r a t l f r a d y o te ra p i u y ı'iıla d ın ; oldukçjo İ y i k a l d ı r d ı . Bat î u r l f f l t h o İ l e , ününüzdeki a y la r it;in d o >' Jtüa o l a b i l d i ğ i a ü re c o cüudo i k i ken 50 « e emlovnna a lı t o ı n ı ı uyı'un old'ju'.ı k u a ıc ln d n y ıs:. Kc:;dia no bu ta b l o t l u r t m b i r » İ k t a r v c r n lç b ılu n u y o ru o , fn k n t hca boçlûn£K ısa hchdo l l a o ı k u llo n d ıijı nün* lç in d ö h e r i k i h a fta A b i r b i r kon s a y ı n ı k o n tro lü n ü ö n e r i r i * . L o k a s itle : l 3500/ on5 a l t ı n a Jilşcru c t'ndo2rıııe.’y ı kna n e y in i «A sollnccyo dok J c o c n e lid fr. K o n d isin o , :fcndcu«u\*. ya ba^lanudan önce taenAc p r o f . K onuralp i l e i l i ş k i k u ra lıs ın ı r i c a o t t i o . P .P . R .L . U oreon, U. H ., D.11.11.T - ,!*.¥.! co : P r o f . H .Z İya K onuraİp Capa

"

C erru lıi L in in i ç a f l , £*tan>»ıl

C-bu b ö l g e n i n l o u i l İ B c o ’ d e o T ü r k ç e * y o t s r c ü r . t s i d a İ r # 3İ t l n « .- ..in il t ö r c ' j u n n ı t u r o i ı r ı d a n y n p ı l e i e o l u p a s l ı n a v o i r e d o s y a s ı n d a s a k l ı b u l u t - S . ü r n c , , l ı ı u uy.’TU» o ld u ; * ( s u a s d ik « tio ri* .

a d /0 -1 liu r t put* bedeli N ilu littm lM « «ahali

*dU<al*ılr.

10 — Royal Marsden H astanesi tarafından veri­ len ve tedavinin uygulanış biçimini anla­ tan rapor.


Royal Marsden Hastanesi Londra ve Surrey Ful ham Road Londra SW 3 6 JJ Sayı 281 19. Şubat. 1975 RLM : SW 113376 İlgili Makama Bay Karadeniz’e Londra’da Bay Griffiths tarafından sağ koltuk altında bulunan bir kitlenin ekslzyonu yapılmış­ tır. Ben kendisine bir kür post - operattf radyoterapi uygu­ ladım; oldukça iyi kaldırdı. Bay Grifflths ile, önümüzdeki aylar içinde mümkün olabildiği sürece günde iki kez 50 mg. endoyana almasının uygun olduğu kanısındayız. Kendisine bu tabletlerden bir miktar vermiş bulunuyorum, fakat hem başlangıçta hem de ilacı kullandığı süre içinde her iki haftada bir bir kan sa­ yımı kontrolünü öneririm. Lokositleri 3500/mm3 altına dü­ şerse Endoxana’yı kan sayımı düzel inceye dek kesmelidir. dir. Kendisine, Endoxana'ya başlamadan önce Prof. Konuralp Ue ilişki kurmasını rica ettim. P., P. R. L. Morgan, M. B., D. M. R. T., F. F. R. cc : Prof. H. Ziya Konuralp Çapa Cerrahi Kliniği şefi, İstanbul

İşbu belgenin İngilizce’den Türkçe’ye tercümesi dairemizin yeminli tercümanı tarafından yapılmış olup, aslına ve dai­ re dosyasında saklı bulunan örneğine uygun olduğunu tas­ dik ederim. Kadıköy 1 . Noteri Safder Aktuğ Noter Selâhiyetini Haiz Noter Vekili Cemi? Arşitek


K A O «Ö Y

£ A rp K K

T. C..* XıHU; I. Htbrf«

^ ro o t AKfuA

t.

6

ItM M». W - IC

T*rih ■._____

Bey John B .G r lf f lth s 'd e n 1*9* H arley S t r e o t , LUIN oB

PkOTToti AltM^U lf

<r »¡maun

/-V

NOTERİ A İ T U C

g B B I RAPOR Bay İIARUK KARADENİZ.

İh.temasa.1975

Bu b a s ta l9£»3't© eag d ire o g in a l t k la n ın d a kemlÇlft ü z e rin d e u fa k b i r s e r t l i k f a rk o t a l ç t i r . 1966r da Hnataneyo bacvurcvıg ve k e n d isin e bunun Öneı s i z olduğu sö y le rin i? . 19&S t a lozyn büyüdüğünden yeni tm h astan ey e b asv u rn u ?. " l e l l k ç ı k a r ı l m ? vo VaMe ol du£u u n l a ç ı l n i ş . 1969 öa k o ltu k a ltın d a n b i r bez ç ıiu u r ıla ıg f a k a t b o b ie b u lu n a n sın , feealk k iirat« e d İ d i vc hobi a h ito rclcru r a o tlo n d ı. RHOyoteroplys’ tn b i tu tu ld u vo p r e p a r a t l a r banu y o lla n a ra k f ik r in soru d u . Bu b ıo tn y ı 1 0 .6 .1 9 6 9 'da muayene e t t i p . 'S a g d a e k te ln alzy o n a la n ın d a konin b d r p a to lo jik bulgu y o k tu r. R e d io tc ro p ly l tak ib en b i r indüraoyon a la n ı olui t u . İler İk i a k o llla d tı vo s u p r a k la r lk ü lc r bölgodo. o e r.olen le n f nodulu y o k tu , k a ra c iğ e r pahut d alak psljuibl deC U dl

^OΫf

TOnınca bu h a s ta d l k k a t i n i î V gözlen a l t ı udu, t u t u l a a l ı y d ı . Tc n i ilen b i r ç i ç l l k Olugsıeeı h a lin d e b e k le ta e d en oapütaayona gitm e duşüuceelyl» d e rh a l b lo p a l y a p ılm a lıy d ı. Bu h a s ta y ı 2 . o c a k . 197*’ t e t e k r a r gördüğünde oaft d i r s e ğ i n d e aükaetD İg b i r tüm ör v e ^ ı . P r o p u r a t l i r a , y e n id e n b a k ıld ı ve b l o p a l e o n u c u i n d l f f e r a n a l y e e o r k o e u o l d u ğ u g ö r ü l d ü . Bay A l a n HcklomaCRoyol Har ıderf H a B t a n e a l n l n ^ d n f t i ç n a n o p e r a t ö r ü ) ve ta ra fın d a n e a g k o lu n a n n S tllo y o n u

ö n e rild i.

B oıerueun o r t a y erin den UltfUVaeyoa y a p ılılı, a. k o la y kapandı vo i y i b i r anpütaayon güdügii k a l d ı . Budaan son ra Roahenptan H nataaealado k en d isin e prti et Ç a k ıld ı.

8 .tc iD u i.l9 7 A -'te k o n d lo ln i gördüğünde bu pro ;ez! fon k ely o o ço l o la r a k r a h a t k u lla n a b iliy o r d u , 1-ozyot I h l n t o l p j f e i h ab lo f i b r l z IÜ3ho'Af€tta(>'lbroxftntho8a|ıc g ö s te r iy o r d u , U e ta s ta z veya h e rh a n g i o l r yayılm a o konusu d e f i l 'd i. Bu SÜaör lo k a l o la ra k h a b a se t göa te m e k te laode y a y ıld ığ ı eak görü İn em ektedir. Kanınca önümüzdeki bojj y ı l iç in d e h e r a l t ı ayda b i r gögus ra d y o g ra fin i ço k llm esi gerekmekte ^ 6 ay eonro k o n d is ln i te k r a r görmek le te d tn .

.<«« a P n ^ Mü» « « i* « « n b u


149, Harlcy Street, L.UIN a D

14. Temmuz. 1975 TIBBİ RAPOR Bay HARUN KA RADENİZ Bu hasta 1963'tc sağ dirseğin alt kısmında kemiğin Üzerinde ufak bir sertlik fark etmiştir. 1966’da Hastaneye başvurmuş ve kendisine bunun önemsiz olduğu söylenmiş. 1968’de Lozym büyüdüğünden yeniden hastaneye başvurmuş. Şişlik çıkarılmış ve Habis olduğu anlaşılmış. 1969‘da koltuk aJLtrndan bir bez çıkarılmış, fak at habis bu­ lunmamış, kemik kürete edildi ve habis hücrelere rastlandı. Itadyoteropiye tabi tutuldu ve preparatlar bana yollanarak fikrini soruldu. Bu hastayı 1 0 .6 .1969‘da muayene ettim. Sağ dirsekte insizyon alanında kesin bir patolojik bulgu yoktur. Rodiotroplyi takiben bir İndUrasyon alanı oluştu. H er İki aksUlada ve supraklarikiiler bölgede ele gelen lenf nodülü yoktu. Karaci­ ğer yahut dalak palpabl değildi. Kanımca bu h asta dikkatli bir gözlem altında tutulm a­ lıydı. Yeniden bir şişlik oluşması halinde bekletmeden ampütas/ona gitme düşüncesiyle derhal blopsl yapılmalıydı. Bu hastayı 2. Ocak. 1974’te tekrar gördüğümde sağ dir­ seğinde nüksetmiş bir tümör vardı. P reparatlara yeniden ba­ kıldı ve biopsl sonucu Indlfferanslye sarkosu olduğu görüldü. Bay Alan Mcklmma (Royal Marsden Hastanesinin danışman operatörü) ve tarafından sağ kolun ampUtllsyonu önerildi. Humerusun orta yerinden amplitasyon yapıldı. Y ara ko­ lay kapandı ve İyi bir anpütasyon güdüğü kaldı. Bundan sonra Koshanptan Hastanesinde kendisine protez takıldı. 8. Temmuz. 1974’te kendisini gördüğümde bu protezi fonkslyonsol olarak rahat kullanabiliyordu. Lezyonun his­ tolojisi habis fibrlz hishositoma (Fibroxanthosarcom) göste­ riyordu, Metastaz veya herhangi bir yayılma söz konusu de­ ğildi. Bu Tümör lokal olarak habaset gösterm ekte ise de yayıldığı sık görülmemektedir. Kanımca önümüzdeki beş yıl İçinde her altı ayda bir göğüs radyografisi çekilmesi gerekmekte, 6 ay sonra ken­ disini tek rar görmek istedim. 26. 12. 1974'te hasta Royal Marsden hastanesine sağ "Utıık altında oluşan lenf nodUlü kitlesi nedeniyle yattı


T. C. KADIKÖY. 1. NOTERİ SA P DER A I T U Î

STyfâ: -

2

-

T. C.

umkf I. M arfv SâFDC* AKtUO Puvjvta Aftnofth If Mm Ut. İM ■ CM •

» » T l - » « «t

16,12,1979 te bonta Royol Hareden hastanesini aef k o ltu k a l t ı n d a o lu ç n n l e n f n ö d ü lü k i t l e s i D e a e a iy ll y a t t ı : 1 7 . 1 6 , 7* t o b io p e l y a p ı l d ı ; v a k i n o d b e ta u n en e k s i z e a d i l d i . V« d o r l n o l a r a k g ä ß ü e d u v a r ı n a y a p ı ■ lç b u lu n a n n o d ü llo r d o n a ü t o r .s k k i l b i r k i t l e a l ı n d H i s t o l o j i k o l a r a k h a b is f i b r ö z b l e h a s l t c c n p o t a s t a g ö rü ld ü *

H asta 5. 1.1975 te te k r a r görüldB ve r a d io te r p l k O rtin c 'o lın d ı. G enel durusıu İ y i i d i ta k a t k o ltu k a t ı a u a e d la d u v .rın d o , y a n i gögtio k a f e s in in yan k ıe a ın d b u la b i r k i t l o v a r d ı. R a d lo tcrap iy e devan e d ild i.]* k a t a u p ra k la v lk ü lc r bölgede küçük, s e r t b i r nodül olua u . H astanın k a a llo n kolunda bu a ıra d a a g n ve öd n a y rıc a da y u ta a güçlügU o ld u , 25.6 .1 9 7 5 te sag kas k ta n u h tc - c lc n , rndyosy onun ve a n e liy a tın sonucu o lu ç n h a f i f M r c iç o e n ln k eu d iei fa r k ın a v a r d ı. Saß siı rakürü l o r fosr.ada ( çukurda) a e rtle ç n e v a rd ı. 2 5 .6 .9 7 5 te saß V asıl;ta ç i - 'l i k devan ed erk en , gögü d u v a rıru n a l t k ıar.ın d a du ş i ; i e b n r la d ı. Tedaviye devan e d i l d i ; il.7 * 7 5 d o gürüldü,;linde d u r b u a ş i k a r o lurak k ü tü y u g id iy o rd u . Clgils radyoç a l f i olndo saß p la v ra boşlugunde ne a ik ta rd u nay i i l e b i r l i k t e d le f r a o ın a n y ü k s e ld iğ i ve sag o k ç iğ e rin a lobunun k o lla p a olduğu g ö rü ld ü , ş iu d l a r t ı k b a tın ı: s o l v anıada vo gögiis k a fa a i iç e r s in d e yaygın twc b l n f il t r a e y o n d u r n u v a r . K ondlaine p a l y a t l f o la r a 5- F lu o ro u ra c il v e r i l d i . ı.o . c n m th s , h. s . rnc. llaetoya Önüuüzuoki a l t ı H afta lç lo â o h afta d a 1 (m 5 -lT u o ro u ra c il v o r lln e o ln l ö n e r ir in .

■“■çbu b ö lg en in İ n g iliz c e 'd o n T ürkçe’ye cercUacol d a |r* ai> .v e n ln lltc rc ü a a o ı tr.rafıd& an y u p ıln i? olup s o lm a v d a ir e d osyasında s a k l ı bolu.ısn ö rn eğ in e uygun oldu, ta s d ik e d e r in .

a<l/C-A

vUıt w Owmfß M v ı *1r«fcfrı mim

1 1 — Dr, John D. Griffİths

tarafından verilen ve Harun Karadeniz'in başından beri dik­ katli Vir gözlem altında tutulması, şişlik görüldüğü anda bekletmeden müdahete edilmesi gerektiğine ilişkin rapor.


17.16.74’te biopsi yapıldı; vaki nedbe tamamen eksize edil­ di. Ve derin olarak göğüs duvarına yapışmış bulunan nodülterden müteşekkil bir kitle alındı. Histolojik olarak ha­ bis fibröz hishasitoma metastaz! görüldü. Hasta 3 .1 .1975’te tekrar görüldü ve radioterapi kürü­ ne alındı, Genel durumu iyi idi, fakat koltuk altının media duvarında, yani göğüs kafesinin yan kısmında hâlâ bir kitle vardı. Radioterapiye devam edildi. Fakat supraklaviküler bölgede küçük, sert bir nodül oluştu. Hastanın kesilen kolunda bu sırada ağn ve ödem ayrı­ ca da yutma güçlüğü oldu, 23. 6 .1975’te sağ kasıkta muh­ temelen, radyosyonun ve ameliyatın sonucu oluşan hafif bir şişmenin kendisi farkına vardı, Sağ süprakürüler fossada (çukurda) sertleşme vardı. 25.6. 975’te sağ kasıkta şişlik devam ederken, göğüs duvarının alt kısmında da şişme başladı. Tedaviye devam edildi; 1 1 .7 .75’de görüldüğünde duru­ mu aşikar olarak kötüye gidiyordu. Göğüs radyografisini sağ plevra boşluğunda az miktarda mayi ile birlikte dia f ra i minin yükseldiği ve sağ akciğerin altlobunun koliaps olduğu^ görüldü. Şimdi artık batının sol yanında ve göğüs kafesi içersinde yaygın tam bir infiltrasyon durumu var. Kendisine palyatif olarak 5 — Fluorouracil verildi. Y. D. Griffiths, M. S. FRCS. Hastaya önümüzdeki altı hafta içinde haftada 1 gm. 5 — Fluorouracil verilmesini öneririm.

İşbu belgenin İngilizce’den TürKçe’ye tercümesi dairemiz yeminli tercümanı tarafından yapılmış olup, aslına ve daire dosyasında saklı bulunan örneğine uygun olduğunu tasdik ederim. Kadıköy 1. Noteri Safder Aktuğ Noter Selâhîyetîni Haiz. Noter Vekili Cemil Arşitek


C. : 2^XbnCÖY 1. NOTERİ ER

a

KT

vC

T«rlh:

f 4 f ? 3 3'

-------------------------

r. e.

.

Bay John D. G r i f f l t n o 'don ld 9 , H arley S t r e e t , V » 2 de

•uaaiy ı. e««ııt-

İMOt* AK7Uİ

-14. teamu z ,1975

utu^h lı

Mm M*. İM • I » « KW 7l *M » l

Bav HARUN KAHADÎ3IÎ2* o İI-İCKİK Bu haottıya v o rd iftla T ıb b ı Rapora iln v o to n , k a n ın ca prognozu oon d areco k8tü olupüç aydan fa z lı b t r eiiro y a şa n a n ı olanaV sız a b rU İn e k te d ir. Egor h a a tn 1969 H e 19/e y ı l l a r ı a rağ ın d a k o n tro l a l t ı n do bu lu n o o y dı. h a s t a l ı k daha o tk in bi: b lç lo d o ta d d v l o d l l o b i l i r d i . Bu aüro iç in d e losyon« R adikal c e r r a h i daha k o lay u y g u la n a b ilir d i. Vo hao l ı (,ın t e k r a r ı i h tim a li daha z a y ıf o lu rd u . Tünorün h ab lo olduğu b ag lu n g iç t a r i h i o la n 19&3 te n b e r i b illn n e k lo b i r l i k t e on y ı l s o n ra s ın a dok n eta stH * görü İnene s i , herh ao g l lo k a l b i r nUkeün k lin ik olarij* b e l i r g i n l i k k a z a n d ığ ı aeda lo k a l okalzyonun y ad a 9 onpütesyonunutı prognozu utacoaU bakımcıdan c t k l l l j o la b ile c e ğ in e d e l a l e t o d or. Y .D .G ri. İ th a M.C. E .R .C .S .

îş b u b e lg e n in l a y i l i z c e ’der. T ü rk çe'y o torsU r.onl d a ir e n iz in y e t i n i l to rc iin a o ı Is ra rın d a n y - p ılm ç o ıu p a o lın a ve d a i r o ılonyaoındo s a k l ı bulunan oynoC-tia uyg u» o ld u ğ u n u ta s d ik e d e r in .

^«dıküy ı. {/oterl Bo fd e r Aktufi_ od/C-A

MfTf «« Ottıçt M a (

rİM y*fjt«**MCtır.

12 — Dr. John D. G riffiths tarafından verilen ve Harun Karadeniz’in üç aydan fazla y a ­ şamasının olanaksız olduğunu belirten ra-


349, Harley Street, Win 2 de 14. Temmuz. 1975 BAY HARUN KARADENİZ’e İLİŞKİN Bu hastaya verdiğim Tıbbi Rapora ilaveten, kanımca prognozu son derece kötü olup üç aydan fazla bir süre y a ­ şaması olanaksız görülmektedir. Eğer hasta 1969 ile 1974 yıllan arasında kontrol altın­ da bulunsaydı, hastalık daha etkin bir biçimde tedavi edile­ bilirdi. Bu süre içinde lezyona Radikal cerrahi daha kolay uygulanabilirdi. Ve hastalığın tekrarı ihtimali daha zayıf olurdu. Tümörün habis olduğu başlangıç tarihi olan 1963’ten beri bilinmekle birlikte on yıl sonrasına dek metastaz gö rülmemesi, herhangi lokal bir nüksün klinik olarak belirgin­ lik kazandığı anda lokal eksizyonun ya da ampütesyonunım prognozu uzatmak bakımından etkili olabileceğine delalet eder. Y. D. Griffiths M. S. F. R. C. S.

îşbu belgenin İngilizce’den Türkçe’ye tercümesi dairemizin yeminli tercümanı tarafından yapılmış olup aslına ve daire dosyasında sakh bulunan örneğine uygun olduğunu tasdik ederim. Kadıköy 1. Noteri Safder Aktuğ Noter Selâhiyetini Haiz Noter Vekili Cemil Arşltek


As. Ceza Ve Tutukevi Komutanlığına, Kartal Maltepe îlgi — 14. 9.1971 tarih ve 3921/1642 — 71 sayılı yazı îlgi yazıya bağlı olarak gelen Harun Karadeniz’e ait dilek­ çe ile adı geçenin (kanser hastalığından muzdarip olduğu bu hastalığın tutukevlndeki şartlar İtibariyle arttığını ve tedavi­ sinin mutlaka Londra'da yapılması zarureti karşısında tahliye olunmasını) talep etm'ekter olduğu görülmüştür. Bu dilekçesindeki tahliye talebinin 353 sayılı kanunun 75. maddesindeki (tutukluluk halinin kaldırılması) veya (tutuklu­ luk halinin kaldırılmasına dair talebin reddi üzerine itiraz) hallerinden herhangi birini kapsamadığı ve askeri savcılıktan böyle bir talepte bulunduğu neticesine varıldığından dilekçenin herhangi bir As. Mahkemeye gönderilmesine tevessül olunama­ mış keza 10. 9.1971 tarihji tutukluluk halinin devamına dair Ais. SaVcılık karan serahatı karşısında res'en tahliyesine te­ vessül sebebi de görülememiştir. Tutuklu bir şahsın yurt dışında tedaviye gönderilmesini mümkün kılan bir hüküm bulunmadığına göre dilekçe sahibi­ nin, rahatsızlığını tesbit ve gerekirse yatırılarak tedaviye tabi tutulması için hastaneye şevki tabiidir. Bu itibarla adı geçenin sıhhi durumu neyi gerektiriyorsa, mevzuat dahilinde kendisine gerekli yardımın yapılmasını ke­ za dilekçesi karşılığı olarak, yukarıdaki hususların kendisine bildirilmesini arzederim. N evzat Çizmeci Hk. Yarb. Yard. As. Savcı 1645/71 ve 14. 9.1971

13 — Harun K aradeniz’in hastalığım gerekçe göstererek ya p m ış olduğu tahliye istem ine karşılık As. Savcı’nm tu tu k evi kom utanlı­ ğına yazdığı yazı.


11.9.1471

S ık ıy b n o tls ^ -o ı.u te n lıfı A skeri S o ro ıliı'-ın a l o t a n b u l

ı 333 r a y ı l ı Kaauouo 75« mad/Hoi uyoranoo tu tu k lu lu k h a l lo lo k a n a a r h a o t o l ı ı g ıb o b ly lt k t U ı n l n u ı Hfc* ı liaron

orado n le - S ?k ıy ttn atlo tu tu k ev in d e tu tu k lu * - n l t o p o / lo te e b u l

1 1 - a r lr u u 19 7 1 ¿ttok /lÖ M İtıo a a l ı n d ı n ve 24 H eeirah 6flntl do t u ' tjk ıe u u r a k o lte p e ~ l t t y 8n e tîu tu tu k e v in e (.V nderlldla* O elinden bu yon* t u ­ tu k lu ö le re k b e k lo n e k to y ln . ó a v c ilic io ie o a «00 o la ru k g ö n d e rile n b i r y a z ıd a tu tu k lu lu k b elim in 5 Skin 1971 CÜr.tlno t a J a r u c a t s l d ı g ı b i l d i r i İ n e k te d ir . Id ^ lu n e a a p ln m u h te v iy a tın ı va t a b l e t i y l e sucusun s a h l y e t l n l b i l " olyorum . nuna « ft-.n n tu tu k lu lu k h a l l o a-jorıde b i l g i u<ce euedu£uaı a e b e p le rdon d eltıy ı u z o tılm a M İ ıd ır ı Konaar < !agtnlıi'ından n*:sdovlblo, Tedavin ^ U rk ly o 'd o k l k l i n i k l e r ­ de DUnfciJo o ln o a e k to r ir . Cunu Î . C . Y eğlik ra -o o y a l Y ardın l'e k o n lıf ııu ıı bay" d o rp aıa ^uujov ıia a tc n e o l öo fl» k " u n l u n u n 6 .8 .1969 t « r l b ve 1492 e a y ıl* » poru l l o t t v 3 l | o d o b l l l r l o . iJOztl joço;; r a p o r ı-yorıno* Tem us 1969 ta r ih in d e in c ü t o j r e ’yo g it* t l o . îk l ay olire İ l e to d c v l e d ild im ve t ı b b i KUçahnde a l t ı c d a tu tu ld u n » lu r dbnUvUnden itlb & re a de TC. le td o b u l Ü RİvernltuBİ T ıp rtfcU U eal ? , C errah i K llu l^ tn d o a O rs k ll to d a v l ve nU;&hode o ltı u o a lın d ı n . Bu Auruftu lo e eVstl r.e* C*n k l i n i ğ i n 3 0 .3 .1 9 7 1 t e r l h ve 368l i o n y ılı y a n ış ıy la tevolfc e d e b i î l r l u . İ n g ilte re * d o to d o v ln l jo p a n Boyal -« rad o n H o e p lte l'd e n y u p ıle n 1* k o c lo r vo gene te d o v ln l yepeo k o n s e r u m a n ı K. A» Anderoon -^ o re k tlM a d e ib r n s e d e o llo c e ftlc - y o z ıa ın d a h a n ta lım ın nllkoetooel vo "k o noerln yOrihMal* ta lin d e dorfcok lsı:lX to ro d o k i k l i n i k l e r e beçvurcaB ve a u tle k a « M e ta l* e " d llc o v l « jo ıe k tijio l b e l i r t m i ş t i r . Akoi te k d ir d e koooer h a a to lıS a k e s i n l i k ­ l e ■ttldflrLoü» b i r i l t u l i k ke2onecok ve t e d e v in i zOtAHa ö lm e y e c e k tir. ?(:r:ly o * d o to d e v lo l yapan ve beni o t r o k l l aUoptade a ltın d a tu ta n 2 . C orrcM K l i n i . 'i r l a 30.3.1971 t a r i h ve 36811 e u y ılı roporu lo e h a o t o l l ; t r . ııO.'icOvtl."İsi, °ko"gf>rlr vKr3ıltlTlk.H" tevpi!: o tr .o k te d jr.


Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığına İstanbul ö zü : 353 Sayılı Kanunun 75. maddesi uyannea tutukluluk halinin kanser hastalığı sebebiyle kaldırılması Hk. Dilekçi

Harun Karadeniz. Sıkıyönetim tutukevinde tu­ tuklu.

Maltepe/İstanbul 11 Haziran 1971 günü gözaltına alındım ve 24 Haziran günü de tutuklanarak Maltepe Sıkıyönetim tutukevine gön­ derildim. O günden bu yana tutuklu olarak beklemekteyim. Savcılığınızca sort olarak gönderilen bir yazıda tutukluluk ha­ limin 5 Ekim 1971 gününe kadar uzatıldığı bildirilmektedir. iddianamenin muhteviyatını ve tabiatıyla suçumun mahi­ yetini bilmiyorum. Buna rağmen tutukluluk halim aşağıda bilginiz eunduğum sebeplerden dolayı uzatılmamalıdır. Kanser Hastalığından rrmzdaribim. Tedavim Türkiye’deki kliniklerde mümkün olmamaktadır. Bunu T. C. Sağlık ve Sos­ yal Yardım Bakanlığının Haydarpaşa Numune Hastanesi Sağ­ lık Kurulunun 6 . 8 . 1969 tarih ve 1492 sayılı raporu ile tevsik edebilirim. Sözü geçen rapor uyarınca Temmuz 1969 tarihinde Ingil­ tere’ye gittim, iki ay süre ile tedavi edildim ve tıbbi müşahade altında tutuldum. Yurda dönüşümden itibaren de T.C. İs­ tanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. Cerrahi Kliniğinde sü­ rekli tedavi ve müşahade altına alındım. Bu durumu ise sözü geçen kliniğin 30.3.197 t tarih ve 56811 sayılı yazısıyla tev­ sik edebilirim.


C orokli oporooyor.ın y opalcoaa İ ç l u y o l ’ıo sırlık Z o ra u a bokladı a a a a ro lo râ c o cv o ılı^-ır.azın to lo M U sorlnc "“afcayü 'Oti-n /o k o rl a'*!:oBoainco tu lu lılo a d ıa . uçaurluf-.rtao o la .' Innrtoa», b ao a( kano oUro oonra to ’ıliy o o d l lo o tf J o d p tJn c o o ly lo r.lodlyo k a d a r bu k a b il b i r bayvum aya (jorok iıy u n a o ta y tır. Eo v a r k İ

.to ro k t u t u k o y l o â o

y o la r a » p o r t 1o r m a n

ll£ iû d « n

d o lo y a - o l v o r l 'C İ = l l ~ l ( ı:o ro k

C.öa t ö r e n

o a a ro lo rin

o rta a o a

rlln d tig U & U c & o t a r l r r a p o r u n la p a n İ ç in

v a l o i - o L o o h n a t o I a ı 'i D to o s lrtln d o n

" B lU a lo a o n ^ c la a n a n a

-

h o o t o l a i 'a n t f s o l

c o .ı g J n l c r d o t o n n c r l a l l o r l o c J i l n i t a h 11 k a i l b i r o o y r e b t v -

b v yc.'.o 1 $ 2 c 1;r* c o ç n l o

n j h t « n « T . v tfflrç M r

durıy-ı*»

o l c o o a B û ;v * y o ırtn ı;ta r.

Cotjc vo t o l o o ı ^uV arıda ogaklod^r.a» ¿.«ral-.çolcrOon d o lara TAliLly s 1 to lo p o d ly o r :C. **■-> kakaodan la v o i l ı ! ın z c s 393 o o y alı konunun no3c|. a l uynraaoo d ile k ^ a n ln ¡".ah^oaaya j.cTndorllROtılui o ııir vo atv c a d o lo r l ı ı l r o a n o4oran( • 'o y c a la ra a la . 1 C . 9 . 1 9 7 1 . dom n barodoRİ2

* o t t C llakcoado atfst! ceçoc b ü td e ro n o r vo c o l c ı l o r l la to n ılli;-! tn k ıllr d o kocayo

o o v c a la ~ a n a n a y o do İ l g i l i n a h -

ik r a r . o tn a y o h a z ir a n «

14 — Harun Karadeniz'in 16/9/1971 tarihinde hastalığım gerekçe göstererek yc.pmlş ol­ duğu tahliye istemi.


İngiltere’de tedavimi yapan Royal Marsden Hospital’den yapılan ikazlar ve gene tedavimi yapan kanser uzmanı K. A. Anderson -gerektiğinde ibraz edebileceğim- yazısında hasta­ lığın nüksetmesi ve «kanserin yürümesi» halinde derhal İngil­ tere'deki kliniklere başvurmam ve mutlaka müdahale edilme­ si gerektiğini belirtmiştir. Aksi takdirde kanser hastalığı ke­ sinlikle «öldürücü» bir nitelik kazanacak ve tedavisi mümkün olmayacaktır. Türkiye’de tedavimi yapan ve beni sürekli müşahade al­ tında tutan 2. Cerrahi Kliniğinin 30. 3.1971 tarih ve 56811 sa ­ yılı raporu ise hastalığın nüksettiğini, «kanserin yürüdüğünü» tevsik etmektedir. Gerekli operasyonun yapılması için yol hazırlıklarına baş­ ladığım sıralarda savcılığınızın talebi üzerine Sıkıyönetim Askeri Mahkemesince tutuklandun. Suçsuzluğuma olan inan­ cam, bana, kısa süre sonra tahliye edileceğim düşüncesiyle şimdiye kadar bu kabil bir başvurmaya gerek duyurmamıştır. Ne var ki, gerek tutukevinde yaşama şartlarının -hasta­ lığın özelliğinden dolayı- elverişsizliği, gerek son günlerde kanserin ilerlediğini gösteren emarelerin artması ve gerekse hastalığın tehlikeli bir seyre büründüğünü gösterir raporun tanziminden bu yana 162 gün geçmiş olması sağlığım için «ölümle sonuçlanması muhtemel, vahim bir durum» yaratmış­ tır. Sonuç ve talep : Yukarıda açıkladığım gerekçelerden do­ layı TA H L İY E M t talep ediyorum. Bu bakımdan savcılığınızca S53 sayılı kanunun 75. maddesi uyarınca di/ekçemdn ilgili mahkemeye gönderilmesini emir ve müsaadelerinize arz ede rim .

Saygılarımla. 16.9.1971.

Harun Karadeniz

N o t : Dilekçemde sözü geçen bütün rapor ve belgeleri isten­ diği takdirde savcılığınıza ya da ilgili mahkemeye ibraz etmeye hazırım.


SAYI

T. C, SIKIYÖNETİM KOMUTANLIĞI ASKERİ »AVCILIĞI İSTANBUL X9?l/X0J.aft4r43« fl.ç .

KONU

B+KAHAPgli t ■

I*

9 /

197 1

2 îîOLU. A5KTSİÎ KJHLTCS3İ X.IDTJ£Iİ mKlBUCÎHX

ÎIC l • İ d . C«er evi K .l6 .9 ,X 7 ri t a r i h vr» J92X*X693-7X e e y ılı

Y.CJC*bun 141 jıcl n ad d aalaa tcuhdlaiet ¿uçundan acnık Rantn KA.-iI*WlZ*ln î l g i yr-sıy-le g elen Xâ,9*1971 t a ­ r i h l i d ile k ç e s iy le " K am er h a s ta lığ ın ın I n g llto r a ^ â a t e ­ d a v is i l d n tohiij-aelnl*» tn la p © t t if i gttrt İn ek ted ir» Daha evvel tu y o ld a y a p t ı ğ ı aupharo m üraesatana ve­ r i l e n cflvtıp i t l b a r l y l a d o ,a d ı ;;*»çonin tedavi.:1 İ ç in tı-hlly o a l irlUitLn olueyap,ge:okiyorvsa iaknrt-C o3r::ffi yoluyla, b ir H cstnceye « o v ii aLckün Lulunnsfc ta d ır» Bu gcrokçeylo tu tu k lu lu k h c U u ln drvar.ıı i o a b t t t l j l n lita lta olunan, ©anığa a l t d İ la k ç a vo d00y e a k li d il'. Düsen la n ac ak k a ra rd a n 2 rdiahe İ l a D ir lik te dt»3yanuı i e d e cin i o ra ek tirin .

TKİ 1 Aoeya

R aasat ÇlaTCCl Hfekim Yarbşy. Y rd.M kârİ 3 avcı

1 5 — As. Sa/ucv'ntn bu tahliye istem i hakkındaM

görüşü.


T. C. SIKIYÖNETİM KOMUTANLIĞI ASKERÎ SAVCILIĞI t STANBUL SAYI

1971/103 — 284 — 436 N. Ç. 16/9/1971

KONU

H. KARADENİZ.

2 NOLU ASKERÎ MAHKEMESİ KIDEMLİ HÂKİMLİĞİNE SELİMİYE İLGİ : As. Cezaevi K. 16. 9.1971 tarih ve 3921 — 1653 — 71 sayılı yazısı. T. C. K.'nun 141’nci maddesine muhalefet suçundan sanık Harun KARADENÎZ’in İlgi yazıyle gelen 16. 9.1971 tarihli dilekçesiyle «Kanser hastalığının Ingiltere’de tedavisi için tahliyesini» talep ettiği görülmektedir. Daha evvel bu yolda yaptığı müphem müracaatına verilen cevap İtibariyle de, adı geçenin tedavisi için tahliyesi m üm ­ kün olmayıp, gerekiyorsa Askeri Cezaevi yoluyla bir Hasta­ neye şevki mümkün bulunmaktadır. Bu gerekçeyle tutukluluk halinin devamı icabettiği müta lâa olunan, sanığa ait dilekçe ve dosya eklidir. Düzenlenecek karardan 2 nüsha ile birlikte dosyanın ia­ desini arz ederim. EKİ

Dosya Nevzat ÇİZMECİ Hâkim Yarbay Yrd Askerl«Savcı


T .. C SIKIYÖNETİM KOMUTANLIĞI 2 NOLU ASKERl MAHKEMESİ Scllttdy. • lıUnbol KAYIT NO 97 U 6 9 KARAR NO ,9 < u _ 50

17.9.1971

KARAR T ılrfc milleti adına yargılama yapıp hOlttim vermeye yetkili Sıkıyönetim K. I ı jı 2 Nolu Aa. llahkeiBea), 353 Myılı kuıunun 2. ratddcal uymaca :

iT op.A lb.0rbe® BAKÎOÛly ----------------------------(942-190 ) UflkiB * d .B n b .? a rru h ¡EK EK1 31---------------------(951-B-2 ) >d« : H&Un Kd.Xab.Uandi ÖHCULOOLU--------------------- (497 aûtcyekkil Makkema heyeti, tutanakta Sivil Me. YaTvS YAIAZ —— . . . ____ batır oldukları halde, T .C .X.nun İ 4 l.s a d d .s ln f e n u h a lo fe t ouçundan tu tu k lo n n ao ın a k a ra r T a ri la n nanik fia ru s KARADaitZ’ in tu tu k lu lu k h a lin in k a ld ır ıln a u ın a a tlte d a lr 1 6 .9 .1 9 7 1 ta r if e li d ile k ç e s in e n ln te n id e n oaoi¿a a i t dava Adaya­ n ın ın A ekari S c t o i 1 i ¿ u bu hueuetu y a n l ı a ı t a l n a a ı o ı da Ih tlv o adan 1 6 .9 . 1971 glln 971-103-284-436 H .Ç .ao y ıl» y a z ı l a r ı y l a Echkcseyo g ö n d e rild iğ i a n la ç ıla e k l a Mahkene ö z e l anloouada 17.9.1971 günü e a u t 11.30 do a ç ık o la ­ rak t o p l a n ı l d ı . S an ığ ın 1 6 .9.1971 ta r if e li ta b ii y e la to n in o m ü te a llik İk i M h ıSeden i b a r e t d i l e k ç e s i ,b u l a te a hnkicınla A ekerl S a v c ılığ ın 16.9.1971 t a ­ rif e li y a z ıa ıs d a k l y a a ı l ı a U ta lo a a ı r e dava doayeoı yotılılen okunup tekkılc olundu. GER3ÛÎ P.^JimiDÜ I Sar.m im U cındukl tu tu k lo a a k a ra rın d a g S u ta rıie n tutuklam a e o b e p le n n d e b i r d e g lç l k l i k görülm ediğinden n an iğ in t e v k i f nUzokk (e rse Laİn g e r i o liı:a o e ın a o ü te d a lr ta le b in in 393 « a y ı l ı konunun 7 5 .m d d e a l u y arın ca m a a lB S .dovo d o ay o eın ın a d i l koru çturnaya devan olunsak- Uzero Aa. Savcifta la d e s in e oy b i r l i ğ i y l e k a r a r v e r i l i p a ç ı k l a n d ı .17.9.1971 DAŞKAN

OYE OYE

/

BAŞKAR

0

16 — 2 No’lu Sıkıyönetim, A skeri Mahkemesi ta ­ rafından tahliye isteminin reddine ilişkin karar.


Selimiye

İstanbul V* "

1 7 .9 .1 9 7 1

T. C. SIKIYÖNETİM KOMUTANLIĞI 2 NOLU ASKERİ MAHKEMESİ KAYIT NO : 971 — 69 KARAR NO : 971 — 50 K A R A R

Türk Milleti adına yargılama yapıp hüküm vermeye yet­ kili Sıkıyönetim K.lığı 2 Nolu As. Mahkemesi, 353 sayılı ka­ nunun 2 maddesi uyarınca, BAŞKAN : Top. Alb. Orhan BAKİOGLU (942 - 190) ÜYE : Hâkim Kd. Bnb. Ferruh ŞENERDEM (954-B-2)

ÜYE : Hâkim Kd. Yzb. Hamdl ÖNCÜOÖLU (457 ) den müteşekkil Mahkeme heyeti, tu tan ak ta Sivil Me. Yavuz YA­ LAZ hazır oldukları halde, T. C. K.’nun 141. maddesine mu­ halefet suçundan tutuklanm asına k a ra r verilen sanık Hanın KARADENİZ’in tutukluluk halinin kaldırılmasına mütedair 16.9.1971 tarihli dilekçesine müsteniden sanığa ait dava dos­ yasının Askeri Savcılığın bu hususta yazılı m ütalaasını ds ihtiva eden 16. 9.1971 gün 971 - 103 - 284 - 436 N. Ç. sayılı yazılarıyla mahkemeye gönderildiği anlaşılmakla Mahkeme özel salonunda 17.9.1971 günü saat 11.30’da açık olarak top­ lanıldı. Sanığın 16. 9.1971 tarihli tahliye istemine müteallik iki sahlfeden İbaret dilekçesi, bu İstem hakkında Askeri Savcı­ lığın 16. 9.1971 tarihli yazısındaki yazılı m ütalaası ve dava dosyası yeniden okunup tetkik olundu. GERBOl DÜŞÜNÜLDÜ : Sanık hakkmdaki tutuklam a kararında gösterilen tutuklam a sebeplerinde bir değişiklik goı ütmediğinden sanığın tevkif müzekkeresinin geri alınmasına mütedair talebinin 353 sayılı kanunun 75. maddesi uyarınca REDDİNE, dava dosyasının adli kovuşturmaya devam olun­ mak üzere As. Savcılığa ladesine oy birliğiyle k a ra r verilip açıklandı. 17. 9.1971 BA ŞKA N

ÜYE

ÜYE

Z. K.


T. C. s ik i y ö n e t im k o m u t a n l ic i

ASICERİ SAVCILIĞI İSTANBUL 22/9/1971 Selimiye Sayı 1971/ 103 — 284 — 436 N. Ç. Konu : Harun Karadeniz Askeri Ceza ve Tutuk evi Komutanlığına, Kartal — Maltepe îlgi

a — İstanbul SKYK 12.5.971 tarih; 1971/273 — 3ü Ad. MÜş. sayılı emri b — As. Ceza ve tutukevi komutanlığı 14.9. 1971 ta­ rih; 3921/1467 — 71 s. yazı c — 14. 9. 1971 tarih; 1971/103 — 284 N. Ç. sayılı yazımız d — As. Ceza ve tutukevi K. 16.9.971 tarih; 971/ 3921 — 1653 — 71 sayılı yazısı e — 16.9.1971 tarih; 1971/103 — 264 N. Ç. sayılı ya­ zımız f — 2 numaralı Askeri Mah. K. Hakimliğinin 17.9.1971 tarih; 71/69 sayılı yazısına bağlı, aynı tarih ve 71/69 — 50 sayılı karan.

İlgi (a) daki soruşturma emrinde bahsi geçen sanıklardan olup TCK 141. maddesine muhalefet suçundan tutuklu bulu­ nan Harun KARADENlZ’ın müteaddit kereler, tutukluluk ha­ linin kaldırılması ve itiraz şeklindeki talepleri reddedilmiş iken, ilgi (b) yazıya bağlı dilekçesiyle, Londra'da tedavisini gerektiren kansere muzdarip olduğunu beyanla (Tahliye) iste­ diği görülmüş, talebinin (Tutukluluk halinin kaldırılması) ve­ ya (Tutukluluk halinin kaldırılmasına dair talep üzerine vaki redde itiraz) hallerinden hangisini kapsadığı anlaşılamadığın­ dan, ilgi (ç) yazı ile As. Cezaevi idaresinden, (adı geçenin rahatsızlığının tesbiti, gerekiyorsa hastahaneye sevk ve ya­


tırılarak tedavisi, mevzuat dahilinde kendisine sıhhi yardım yapılması istenmişti. Sanık, ilgi (d) yazıya bağlı dilekçesiyle, hastalık halinden bahsederek (Tutukluluk halinin kaldırılmasını) is-teğince key­ fiyeti, İlgi (a) yazı ile 2 numaralı As. Mah. gönderilmiş, ilgi, (f) yazı ekinde gelen kararla talebi reddedilmiştL. Bu reddln tebliğ edildiği sanık 22. 9. 1971 tarihinde gelmiş dilekçesine, hastalığını belirten raporların tarih ve numarala­ rını dercederek tedavi için mutlak surette İngiltere’ye, gitmesi gerektiğini, ifadeyle tahliyesini istemektedir. Sanığın (itirazı) 3 Nolu As. Mah.’ye, intikal ettirilmekle beraber hali hazır sıhhi durumunun tayin ve tesbitl, tedavisi­ nin Türkiye dahilinde mümkün olup olmadığı, bilhassa Ingil­ tere'ye bu maksatla gidişinde fayda ve zaruret bulunup bu­ lunmadığı icabedlyorsa, tedavi altında tutulması bakımından bir askeri hastahaneye şevki yönünden gereğinin takdirlerini­ ze arzederim. DAĞITIM Gereği İstanbul Sı. Yö. K

BUgi ç c z a

v e

Tutukevi K.

Personel Kendisine Tebliğ 22. 9 Nevzat ÇİZMECİ Hâkim ■Yarbay Yrd. Askeri Savcı

17 — As. Savcılığın Harun Karadeniz'in iedavisinin «T ürkiye dahilinde m üm kün olup, ol­ madığının» ¿es&tfi için bir askeri hastaneye sevk edilmesine ilişkin tu tu k evi kom utan­ lığına ya zd ığ ı yazı.


*» . <■

t

■’ | .^ı

A

? _ ? /

~2 f*

S lk ıy ttn a tln K o a u ta r.lıg l A skarl S n v o ılljıo a î o t a n b u l

~

|

.

Ö»U

t T u tu k f tb ln k h a l i n i n rad d ad an

2 S o 'l u

k a ra rın a

İ tin im

k s ıo ın la a s ı

ta la b ltıi

S lk ıy tln a tla V h k ıa ta ln tn hk.

P ll a k c l ı H arun K a ra d a n lt. S ık ıy b n a tla ‘c*,tukar"»>, s t u t u k l u . H a lta p o / îa ta n b u l.

T ® 'm m 141* ıu d â a e in * B ih n la fa t «uçundan tu tu k la n - , u ; bulunsak t a y ı n . V u tu k lu lu k h a l l a l n k a l d i p i i M a ı t a l a b l İ l a k atı V arl S a v o ıııg a 141951971 t a r i h r a 3921-1642 k a y ılı d iln k ç a n la l* . başvurduk: D lla k ç a s l» l l l ş l k t a b l l g l l a r l n l z a s u n u lo u ş tu rv Ankarl s a v c ı l ı k bu y a z ıa ıs a 1971/103-264 H.Ç. o a y ı l ı ro 14*9.1971 t a r i h l i y a c ıo ıy la - oayap v a m lş t* d i.l« k g tta i£ » tu tu k lu lu k h a l i n i n k a ld ır ılm a n ı" ta y a " tu tu k lu lu k -hallatlfa Jtrii* d ı r ı l a a a m a d a i r ta la M n r a d d l U sarlna i t İ r a t " h a l la r in d a a harhao g l b i r i n i k a p sa a e d ıg ı b l ç l s l n d a y o rum ları e r a somıg o la r a k t a l a ^ M s i t l r a d d a t a l y t l H S a rc ı l i f i n bu y a s ıa in io b i r s ü r a t i da i l i O lk ta d lr i Sunun « s a rin « cana b i r k o p y a sın ı U l g l k t a su n d u ğ u » 1 6.9.1971 t a r i h l i l k l n s l b i r d lls k g a 11« A skarl s a ı o ı l ı ğ ı y an ld an b a ç ru ru ls u ç r a tu tu k lu lu k t a l l a î b l n k s ld lM lM o in a l l i o k i u t a l a b l ■ İ tin b i r a s k a r l aahkanaoa ftO rdsfllarak k a r a r a bağlanm asını le ta a g tik . Bu l s t a f l a l e O ta rln a duruau g b rll|s a S . k i y ö n etim f'fifi t a ş l ı ğ ı 2 Ho’ l n A akarl “ a h k a n e a l 17^9.1971. t a r i h va 971/49 l a y v 971/90 a a y ı l ı . k a r a r ı i l a t a l a b i n i c l n " . . . t u t u k l a ş a flabdfrlsrk&ua b arh aıU İ b i r d n ğ lg lk ilk o lM d ıfc ı" g a ra k g a a ly lo r a d U b s ftk ta * 1 * 0 ■ İp tir-:


Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığına, İstanbul

Ö£Ü

Dilekçi

Tutukluluk halinin kaldırılması talebini reddeden 2 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi­ nin‘kararına itirazım hk. Harun Karadeniz. Sıkıyönetim Tutukevin­ de tutuklu. Maltepe/îstanbul.

TCK'nun 141. maddesine muhalefet suçundan tutuklan­ mış bulunmaktayım. Tutukluluk halimin kaldırılması talebi ile Askeri ^avcılığa 14. 9.1971 tarih ve 3921 — 1642 sayılı dilekçemizle başvurduk. Dilekçemiz İlişikte bilgilerinize su­ nulmuştur. Askeri savcılık bu yazımıza 1971/103 — 284 N. Ç. sayılı ve 14. 9.1971 tarihli yazısıyla cevap vermiş ve dilekçemizin «tutukluluk halinin kaldırılması» veya «tutukluluk halinin kaldırılmasına dair talebin reddi üzerine itiraz» hallerinden herhangi birini kapsamadığı biçiminde yorumlamış ve sonuç olarak talebimizi reddetmiştir. Savcılığın bu yazısının biı sureti de ilişiktedir. Bunun üzerine gene bir kopyasını ilişikte sunduğumuz 16. 9.1971 tarihli ikinci bir dilekçe ile Askeri savcılığa yeni­ den başvurulmuş ve tutukluluk hallmiizin kaldırılmasına iliş­ kin talebimizin bir askeri mahkemece görüşülerek kar ara bağlanmasını istemiştik. Bu isteğimiz üzerine durumu görüşen Sıkıyönetim. Ko­ mutanlığı 2 No’lu Askeri Mahkemesi 17.9.1971 tarih ve 971/69 kayıt, 971/50 sayılı kararı ile talebimizin «...tutukla­ ma sebeplerinde herhangi bir değişiklik olmadığı» gerek­ çesiyle reddine karar vermiştir.


z

Z H o 'lu S ıkıy .ln o tlm Aok-trl tlahkem esloln bu Jro ra n g v a şe ^ ıd e s ı r a l a d ı ğ ı n ı z g e r e k ç e le r io İ t i r a z ed iy o ru z t r tla k c « la ? iw iz ln t-c e lo iıM S ln d e n -la a n la ş ıla c a ğ a 'Jzora k a o a e r ( n ı / ı » l j i 'i . ı ^ & ız i» r ll'la « Ih> has t a l ' u t ül'dUr'JcU n i t e l i m i liz a rln a lıorhangl b i r «çıklm eedn bulunmayı g e re k s iz gürliyorum. *>u husuo bhtün ln e a n le rc o b ilin e n b i r g e r ç e k t i r , ^ e d a v i edilm ediğim ta k d ir d e doğacak e o n u ç la r ve to d a r lm ia m utlaka L o ndra'da y a p ıln a 0 1 z o ru n lu lu ğ u reem l r a p o r l a r l a te v a lk e d ilm iş va i l i ş i k t e eunduğuvız İ k i d ile k ç e n iz d e dOtlin a y r ı n t ı l a r ı y l a e ç ık le n m ış tır . A sk eri Kahkeme ouua rağmatı ta le b im iz i re d d e tm lş tlr;R e d g e re k ç e o l o la ra k " . . . t u t u k l a n * k a ra rın d a g S s t a r l l e a tutuklam a s e ­ b e p le rin d e .b ir d e ğ iş i k l ik görUlmaflğl . . . " husueu BneellrUlnUştUr. 2 H o 'lu A ekeri mahkemenin bu k a r a r ın a yO nelteoeğlm ls 1 t l r a s b aıjlıo a İ k i noktada y o ğ u n la ş a c a k tır: ı - 35? S a y ı l ı kanuııun 71 maddesinde b e l i r t i l e n tu tu k « • .1 a n m a y ı g e r e k tir e n h a l l e r i n h i ç b i r i benim i ç i n v a r i t d e ğ i l d i r . Bu 'huauota y a p ıla c a k t i t i z b i r İncelem e tu tu k lu lu k h a lim in k a ld a r a h maoı i ç i n y a t a r l l o eb eb l mahkemenize v a r e o e k tlr . kaçmam şU phaninl u y a n d ıra c a k b i r durum ebzkonuou olam az. T a h liy e e d ild iğ im ta k d ird e kaçacağım ta k y a r "k a n se r a m e liy a tı o l xeV Üzere a m eliy at m aaaaına uzanmak" o la o a k ta r . A çıkça va Damİm i — y a t l a b e lir te y im k İ b ü y le n l b i r kaçma y a rin e uzun o Ura tu tu k lu kml> M v ı t e r c i h euerdlm . **• v e r tıl t ı p b i l i n i bu konuda em redici b i r a ç ı k l ı k g e tir m e k te d ir . B e l l i l e r i yok etmem ve d eğ iştirm em de abzkonu ed ilm em eli­ d i r . ÇUnkfl hakkımda tu tu k lu lu k k a r a r ı a lin v a s ı^ y o l açan so ru ştu rm a i k i y ı l Kneekl h a re k e tle rim le i l g i l i d i r ; İ k i y ı l l ı k a lire İç lo d e y o k e ta e y e teveoaO l etm ediğim d e l i l l e r i ç l r d l yok etmem dUçUnUlenea', K a ld ı “k i tutuklanm earteo bu yena 10O gtintl a şk ın b i r e Ur e g e ç m iş tir ; Bu aUre İ ç in d e t a h k i k a t ı yllrU ten M k eao e d e l i l e r i n toplaom ış ve 4 s ğ e r l e n d l r l l m l ç olm aeı g e r e k ir ; Gene 35? o a y ı l ı kanunda b e l i r t i l e n tu tu k lu ğ u g e r e k tir e n h a lle r d e n a s k e r i d l c l p l l n i bozmam da dUşUnUlemezl A akerl b i r ş a h ı s d e ğ ilim va İ s n a t a d ile n auçun a s k e r i d l o l p lln lo u z ak ta n yekiodan btiT İ l i ş k i s i y o k tu r. Son o la ra k i k i y ıld a n bu y an a h i ç b i r eyleme katılm adım

ye .1« b i z a t i h i M r öylem d ü z e n le y lo lo l o la ra k f a a l i y e t g de te m e d ia


2 No’lu Sıkıyönetim Askeri

Mahkemesinin bu kararına aşağıda sıraladığımız gerekçelerle itiraz ediyoruz : Dilekçelerimizin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere kanser hastalığın dan muzdaribim. Bu hastalığın Öldürücü ni­ teliği üzerine herhangi bir açıklamada bulunmayı gereksiz görüyorum. Bu husus bütün insanlarca bilinen bir gerçektir. Tedavi edilmediğim takdirde doğacak sonuçlar ve tedavimin mutlaka Londra'da yapılması zorunluluğu resmi raporlarla tevsik ediimiş ve ilişikte sunduğumuz iki dilekçemizde bü­ tün ayrıntılarıyla açıklanmıştır. Askeri Mahkeme buna rağmen talebimizi reddetmiştir. Red gerekçesi olarak «...tutuklama kararında gösterilen tu­ tuklama sebeplerinde bir değişiklik görülmediği ...» hususu öne sürülmüştür. 2 No'lu Askeri mahkemenin bu kararına yönelteceğimiz itiraz başlıca iki noktada yoğunlaşacaktır 1 — 353 Sayılı kanunun 71 maddesinde belirtilen tutuk­

lanmayı gerektiren hallerin hiçbiri benim için varit değil­ dir. Bu hususta yapılacak titiz bir inceleme tutukluluk hali­ min kaldırılması için yeterli sebebi mahkemenize verecektir. Kaçmam şüphesini uyandıracak bir durum sözkonusu olamaz. Tahliye edildiğim takdirde kaçacağım tek yer «kan­ ser ameliyatı olmak üzere am eliyat masasına uzanmak» ola­ caktır.. Açıkça ve samimiyetle belirteyim ki böylesi bir kaç­ ma yerine uzun süre tutuklu kalmayı tercih ederdim. Ne var ki tıp bilimi bu konuda emredici bir açıklık getirmek­ tedir. Delilleri yok etmem ve değiştirmem de sözkonu edilme­ melidir. Çünkü hakkımda tutukluluk kararı alınmasına yol açan soruşturma iki yıl önceki hareketlerimle ilgilidir. îki yıllık süre içinde yoketmeye tevessül etmediğim delilleri şimdi yok etmem düşünülemez. Kaldı ki tutuklanmamdan bu yana 100 günü aşkın bir süre geçmtştir. Bu süre içinde tahkikatı yürüten makamca delillerin toplanmış ve değer­ lendirilmiş olması gerekir. Gene 353 sayılı kanunda belirtilen tutukluğu gerektiren hallerden askeri disiplini bozmam da düşünülemez. Askeri bir şahıs değilim ve isnat edilen suçun askeri disiplinle uzak­ tan yakından bir ilişkisi yoktur.


B laao aley h a e e y lg l bosuou n l t o l l k t e b i r a y la n la la aöakomıaa l a ­ iğ id ir. * a ld ı kİ b a l l r l l b i r lk a a a te o h a eahİp o la a corupluluğış g a r t ı b an in i ç i n a r a o n a n a lı d ı r . Çtlnkü ta b iiy e u d lld lğ la t adi fc d ild e bulunacnijıa ta k y a r te d a v i a d lıd it.ln baataba&a o l a o a k t i r ; İ t i r a z ı n ı n bu bellfntiode o a ^ a la d ig ın g e re k ç e le r a ç ık ç a g tta te ın e k te d ir kİ 353 S a y ı l ı kanunun 71 naddaolnde b e l i r t i l e n tu tu k lu lu ğ u g e r e k tir e n b a l l a r l a tUali da b an la İ ç i n ya v a r i t da­ im id ir ya da v a r i t oİnektam ç ı k m ı ş t ı r . Bu durunda tu tu k lu lu ğ u * davan etm eni "m ağduriyet " k a lln a o l İ l a açiklanm nayaoak b l x a o nuç d o fu ra c tû c tır. K anınca "bilta* m ağduriyet k a lln a a l İ l a a ç ık ir n a in a u .

^ 2 İ tir a z ım ın i k i n c i y d n U ö z t l duru cu n la İ l g i l i d i r va k an ın ca eeee yön da b u d u ri 1 . BUlUmde a ç ık la d ığ ın g e ra k ç e la r r i t « İ s a İd', o l la gana da tu tu k lu lu k h a l l a l o ¡.-a ld ırıln a a ı govak l r . ÇlînfcU : t . 9 îu p y a k ü lta a i 2 . C orrah l k lin iğ in d e 1966 va 1963 y ı l î o n u d a d ö rt d a :a a rJ lA y a t a u - İ tlin . Bu r s e l l y e t l e r n İ l i ş k i n ra p o rla rd a hac ta la k ın "k o n sar" oıcu^u b a l l r t l l a ı i ş va f a k a t kon­ f o r l a c lu o l va te d a v i g a k il hakkınca b i r k a ra ra v a r 1 İa n em g t ı r ? Lnnun U zarlua eynı k l i n i ğ i n v o rd lj-l b lr - r e p o r le ” . . . bıı d ü r t p a to lo jik anatom i raporu n u n ç e ş i t l i l i ğ i m uveceheelnie Harun K*ra d a o le 'lf i bu eln o tU a b r la r la meşgul o leu A v rupa'daki b i r c e r r a h i k lin iğ in d e t e t k i k i n l e lUzumlu olduğu konuluda bulunduğuou b i l » d l r l r r a p o r d u r . . . ” d e n m iş tir . (Bu p a r a g r a fta oözü geçen r a p o r ­ l a r l a oeyı ve t a r i h l e r i d lla k g a n ln aoounüa e ı r c e ı y l a b i l g i l e r i ­ n iz e ' o u n u lc u ştu r) B ila h a re duyulao g e re k U zerloa y u r to ış ın a gltmadeo Ça­ pa R adyoterapi e n a tltU ve k lin iğ in d e C obalt-60 ta d e rl- ıta e ta b i tutuluaıu lüzumu h a « ıl olıauş ve bu k l i n i k t e y a p ıla n te d av id en eonr a gana 1 atanaıı «onug eliaam ndıu> i ç i n " . . . İ n g i l t e r e Ve. g i b i d iş m em leketlerde te d a v i « d i l m e n i ..." şe k lin d e b i r ra p o r v e r i l ­ m i ş t i r ! ( Bu ra p o ru n da « ay ı va t a r i h i d ile k ç e uonunda b e l i r t i l » riig tlr .) Bu d u n ü z e r i n e

S a ğ lık

ve ^ o o y e l ^ e rd ıo b a k a n lığ ın a b a ş ­

v u rd u n ; B « k a o lığ ın am rl ü z e r in e H şy d a rp a ş a B uauna * a a ta d a u la ln '’ a ğ l ı k * n r u l u

t a r a f ıo d an

m eg an a

a d ild i*

va

k u ru l

S o o d ra


son olarak iki yıldan bu yana hiç bir eyleme katılma­ dım ya sa bizatihi bir eylem düzenleyicisi olarak faaliyet göstermedim. Binanaleyh asayişi bozucu nitelikte bir eyle­ mim de sözkonusu değildir. Kaldı ki belirli bir ikametgaha sahip olma zorunluluğu şartı benim için aranmamalıdır. Çünkü tahliye edildiiğm takdirde bulunacağım tek yer tedavi edildiğim hasta ha ne olacaktır. İtirazımın bu bölümünde sıraladığım gerekçeler açıkça göstermektedir ki. 353 Sayılı kanunun 71 maddesinde belir tilcn tutukluluğu gerektiren hallerin tümü de benim için y.ı varit değildir ya da varit olmaktan çıkmıştır. Bu durumda tutukluluğum deVam etmesi «mağduriyet» kelimesi ile açıklanamayacak bir sonuç doğuracaktır. Kanımca «öliim* mağ­ duriyet kelimesi ile açıklanamaz. 2

İtirazımın ikinci yönü özel durumumla ilgilidir ve kanımca esas yön de budur. ı. Bölümde açıkladığım gerek­ çeler varit olsa idi bile gene de tutukluluk halimin kaldırıl­ ması gerekir. Çünkü t. Ü. Tıp Fakütesi 2. Cerrahi kliniğinde 1968 ve 1939 yıllarında dört defa ameliyat edildim. Bu ameliyatlara ilişkin raporlarda hastalığın «kanser» olduğu belirtilmiş ve fakat kanserin cinsi ve tedavi sekli hakkında bir karara varılama­ mıştır. Bunun üzerine aynı kliniğin verdiği bir raporla «... bu dört patalojik anatomi raporunun çeşitliliği muvacehesinde Harun Karadeniz'in bu cins tümörlerle meşgul olan Avrupa’ daki bir cerrahi kliniğin de tetkikinin lüzumlu olduğu kanı­ sında bulunduğumu bildirir rapordur...» denmiştir. (Bu pa­ ragrafta sözü geçen raporların sayı ve tarihleri dilekçenin sonunda sırasıyla bilgilerinize sunulmuştur). Bilahare duyulan gerek üzerine yurt dışına gitmeden Ça­ pa Radyoterapi enstitü ve kliniğinde Cobalt — 60 tedavisi­ ne tabi tutulmam lüzumu hasıl olmuş ve bu klinikte yapılan tedaviden sonra gene istenen sonuç alınamadığı için «... In­ giltere v.s. gibi dış memleketlerde tedavi edilmesi...» şeklin­ de bir rapor verilmiştir. (Bu raporun da sayı ve tarihi di­ lekçe sonunda belirtilmiştir.) Bunun üzerine Sağlık ve Sosyal Yardım bakanlığına baş­ vurdum. Bakanlığın em ıi üzerine Haydarpaşa Numune Has­ tanesinin Sağlık Kurulu tarafından muayene edildim ve ku-


a in lk le rln d a n birinde yenicik'va tcd sv lelrln gerektltİB hararına Varmış va bu durunu say* ve J ş r i İ İ n l l l l r l k t e «nırdnfiuttB'.bli rapor­ l a tevelk otnlç'l i r . Bu:rapor S s A ı k va £<>07.-11 -Yrr.dın-'^ijücanllğı t a ­ rafından oosylanvıştıiî , Reoe.t d e v le t ro » o rlj-rijA o <’•• t.edGVİrei/i. ¥ > ;rtd ış ıa d a y a p ı l e e r e k t i ^ i a ç ık ç a b a llı- J l i y f l f r K . - o r S ta 'y e ¿ i t t i n Ta Boya l S a r a ­ d an F o a v ıta l K lin ik le r i n d e Mfdefv-«».'. tı o a a l ı n d ı n . Y a p ılan t e t k i k l e * «onunda h a s t a l ı ğ ı n ı n K a m e r o l ^ ^ - v n k a m e r in L lp o -S a ro o m t o r n a ­ d an olduğu t e s b l t a d i İ n i ş t İr» -B u '**• ç a ra k Royal k arad an B o e p lta l e v ra k s a uzm andoktor John A. G r i r r i t h 'l a r a p o r l a r ı y l a te v s i k a d l i ­ mi -?t i r . (Au r a p o r l a r ı n da o a y ı va t a r i k l e r i İ l i ş i k t e d i r ) İ n g i l t e r e 'd e y a p ıla n ta d a v l va ta şh İG İe rd o n o o n re »Q(Uy1 h a k in K.A. sM d o ro o n 'u o b i r y a z ıs ın d a k a n ş o rln l l e r l e n e a l ya nük a a tn a a l h a lin d e ? a o lla n va cr.ıtlaka Londra K llu lk la r ln d a ta d a v l a d l i n n e » z o ru n lu lu ğ u n d a n e a r a h a t l a s B z o d l l a l n t i r . Yurda donduktan nonra 2 . C e rra h i k lin iğ in d e « U ro k ll n llşa ­ ha da a l t ı n a a l ı n d ı n . £u a ra d a a s k e r l i k İ ç i a n l a r l a İ ç i n b aşv u rd u » . { a y d e rp a şa 1000 y a t a k l ı a a k a r l heotf>öaai s a ğ l ı k k u ru lu t a r a l ı n d a n uayana a d i l d i n va k a n a a r t e ş h i s i bu k v -u l ta r a f ın d a n d a y a p ıla r a k te sk e re . a lın o e * k a r a r j^ v e r ild l» Bu s ı r a l a r d a o d r e k ll mii? ebede’ a l t ı n d a tu tu ld u ğ u n 2 . G a rra h l K lin iğ in d e y a p ılo n csl.yaho d el e rd e n 3 0 .3 .1 9 7 1 gUııkl nUçahadada t M *1 * a d ilb o r a p o r l a ( r a p o r no s 56811) KAK3BRÎM r^ Ş B T T lflt .VB TUKC.Rttf BtftttPUCfl ta v a lk a d l l n l g t l r . Bu r a p o r tan zim a d lld lf tl n a ra d a b i r notrflt c e n a n a tİn d e dly a t a v s i f a d i l e n td n Or b» g ü n le rd e nohut. büyük­ lüğü n d e İ k İ D o l^ S r p a h a lin d e bUytfanUştür. r H a s ta l ı ğ ı n n ü k s e t t i ğ i va tUnOrUn büyüdUğü t e ş h i s i y a p ı l ı r y a p ı l m a ^o n d ra y a gitm ek Ur. e r a h a z ı r l ı k l a r a f i r l ç t l n va f a k a t ban«« a o ı l e ı z b l r - e u ç İ s n a d ı H a t u t u k l a n d ı n va tu tu k o v ln a kondun; TLtaör bUyünoolna tu tu k a v lr.d e d* davan etm iş va tu tu k e v i ş a r t l a r ı n d a bu biiyltoenln h ı z ı do ç o t’e l . t ş t ı r . İ n g i l t e r e 'd e y a p ıla n '« ^ h in le r d e k a n o e r tUadrUnUn k o ld a n k o l t u k a l t ı n a o ra d a n de göğüne sıç r-a y a o e ğ ı b o l l r t l l n l ş t l r r Bu d u ru n d a . l o a ta d a v l İm kanı y o k tu r . Oltaya t ı p o t o r l t o l e r l bu kotrada h e m fi­ k i r d i r l e r . Yani h a s ta lığ ım ın b.ı ? e k ild e k i, « a y r in e m üdahale s d lfta e a i s * 010 b k a c ın a l» a > d ıj-. hu h u s u s l a r ı b -a n ü re ro k baçvt&d'ri£un mthkVBt kf r u l o d a ö * o t e l ı ğ ı n ü z e rin d e durulm a y a r ak t a b l l y ş te a a b im r a ddedi Lm,'.çiijrl b psi


rul «... Londra Kliniklerinden birinde tetkik ve tedavisinin gerektiği» kararına varmış ve bu durumu sayı ve tarihini ilişikte sunduğumuz bir raporla tevsik etmiştir. Bu rapor Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından onaylanmıştır. Resmi devlet raporlarıyla da tedavimin Yurtdışmda y a ­ pılması gerektiği açıkça belirtilince Londra’ya gittim ve Royal Marsden Hospital Kliniklerinde tedavi altına alındım. Yapı­ lan tetkikler sonunda hastalığımın Kanser olduğu ve kanserin Lipo - Sarcoma türünden olduğu tesbit edilmiştir. Bu da gerek Royal Marsden Hospital gerekse uzman doktor John D. Griffith’in raporlarıyla tevsik edilmiştir. (Bu ra­ porların da sayı ve tarihleri ilişiktedir.) Ingiltere’de yapılan tedavi ve teşhislerden sonra müda­ vi hekim K. A. Anderson’un bir yazısında kanserin ilerleme­ si ve nüksetmesi halinde acilen ve mutlaka Londra Klinikle­ rinde tedavi edilmem zorunluluğundan sarahatle söz edilmiş­ tir. Yurda döndükten sonra 2. Cerrahi kliniğinde sürekli mü­ şahede altına alındım. Bu arada askerlik işlemlerim için başvurdum. Haydarpaşa 1000 yataklı askeri hastanesi sağ­ lık kurulu tarafından muayene edildim ve kanser teşhisi bu kurul tarafından da yapılarak «askere alınmama kara­ rı» verildi. Bu sıralarda sürekli müşahede altında tutulduğum 2. Cer­ rahi Kliniğinde yapılan müşahedelerden 30. 3.1971 günkü müşahedede tanzim edilen raporla (rapor no : 56811) K A N ­ SERİN NÜKSETTİĞİ VE TÜMÖRÜN BÜYÜDÜĞÜ tevsik edilmiştir. Bu rapor tanzim edildiği sırada 'bir nohut cesamrtinde diye tavsif edilen tümör bu günlerde nohut büyüklü­ ğünde ikinci bir parça halinde büyümüştür. Hastalığın nüksettiği ve tümörün büyüdüğü teşhisi ya­ pılır yapılmaz Londraya gitmek üzere hazırlıklara giriştim ve fakat bence asılsız bir suç isnadı üe tutuklandım ve tu­ tukevine kondum. Tümör büyümesine tutukevinde de devam etmiş ve tu­ tukevi şartlarında bu büyümenin hızı da çoğalmıştır. İngiltere'de yapılan teşhislerde kanser tümörünün kol­ dan koltukaltına oradan da göğüse sıçrayacağı belirtilmiştir. Bu durumda ise tedavi imkanı yoktur. Dünya tıp otoriteleri bu konuda hemfikirdirler. Yani hastalığımın bu şekilde sey­ rine müdahple edilmez ise ölüm kaçınılmazdır.


Bu ..r.j-ari y o r - tlz ve nep ıın '.n ls bulm aktayım . T a h liy e t s l a -

blıae ilişkin dilokçç.le oeıvhutln b rlirtllon iıusus 353 sayılı kanu­ nun hül'duleri nlfosedm. kt.no ■ f hastalığı Mır. Bıı iû: .-UT..;a ' t ‘. t i ’V lu .u k S n ro ri c o z ? la n d ıo ıla c o k ş a h s ın gözönUnde bulundurulm anı m aksadına naC ııftu r ve 333 e a y ı ı ı kanun bunda» gtfzönflna a lın a c a k h u s u s la r ı t a î i r t u d i j t i r . A.t.1 373 c a y a lı kanun h a n la tu tu k lu lu k h a l i n i n devan, o t t l r l . '. ^ o s l İ l a d ir e k t o la r a k öliiıre mahkum o d llm lş olmama i l i ş k i n h e rh a n g i K ir o ç ik lık g o tirfe o m iş tir. Tutukluluğum u» davomı b e lk i b a sı hukuki k u r a l l a r a uygun­ dur c.ia k e s i n l i k l e inanıyorum k i h l c bj r huycuk l kur a l b i r in s a nı n ra r» c ı l a n r-adan Ölüme mahkum a d ilm a a in i hakla k ıle o e z . öllfoe g id e b ile c e k b i r durum o lu p o lm a d ığ ın ın t e e b l t l io a k in io c a hukuk o t o r l t e l o r i n o o d e ğ il tap b ilim i ta r a f ın d a n y a p ı l a b i l i r . \ buna rn&Mn tu tu k lu lu k h a lim devam e t t i r i l i r s e dilimlimden k in in ve hıtııgi makamın sorum lu o la c a ğ ı ta r tış m a kabul etmeyecek k a d a r a ç ık tır. 4utuklanmomdan bu yana lO cPV .kın gUn g o ç o i ş t l r . bu gOna k ad a r hakkımda lûclanam a tanzim adilmon-lç r e y a rg ıç k a r ş ı s ı n a ç ık c n lf ta u i ç ım d ı r . Ye tu tu k e v i ş a r t l a r ı n d a g l t t i k ç o bUyü.ven kaotrer ttta8 « r ü ve e s k a r l o a v c ılığ ın b i r b i r i a rd ın a g a la n " tu tu k lu lu k h a l İm i o u z a tılm a s ıo a i l i ş k i n " y a z ı l a r ı b e n i bu başvurmaya z o ru n lu k ı l m ı ş t ı r ^ Sonuç ve ta l e p «Y ukarıda uzun uzun a ç ık la d ığ ım g e re k ç e le r» den d o l a y ı, 2 1)0*1» S ık ıy ö n e tim A skeri 1~ahkemesinİD hakkımda a l d ı ğ ı ta h l i y e t u l« b in in re d d in e i l i ş k i n k a r a r ın a i t i r a z ediyorum . Durucun jö r ü ş ü le r e k hakkımda TAR6ÎY3 KADARI a lın m a n ı t.a lo p cdArlm. S a y g ıla r ım ız . H a r u n b a r e d e j^ u ^

d a o o r la r ıo t a r i h s a v ı ve n^Lnra ■1 - 2 . c e r r a h i k l i n i ğ i n i n 1 3 .1 1 .1 9 6 8 t e r i h 1396/960, P©1:0639 a-eyı 2 - “ " 7 .1 .1 9 6 $ t a r i h 20/36$, 1/56011 s a f r a l ı 3 - i n " 1 0 .4 .1 9 6 9 t a r i h 4O4/ I 969 s a y ı l ı ra p o ru » - " " " 6 .6 .1 9 6 9 " 640/969 s a y ı l ı . r a p o n t 5 - " 0 " 5 .8 .1 9 6 9 " 56 0 11 a a y ı l ı ra p o ru 6 - Çapa R .te r a p i k l i n i ğ i n i n 1 .8 .1 9 6 9 t a r i h 1286 s a y ı l ı ra p o ru 7 - H aydarpaşa D o st, ¿»ağlık K a r .'n u n 6. 8.969 t a r i h 1492" s a y ılı, « tıp a r 8 - B o y a l k,arsdon R o a p l t o l ' l n 3 0 .k 0 .9 6 9 t a r i h 27 n o l u r a p o r u 9 - D r. John D. G tA f f l t h s 'l o 17 Th Septam ber 1969 t a r i h l i ro p o ro 1 0 - Dr K ..A .A n d « > * * o n * U ü 2 3 .rd s ep*emb*r 1969 t a r i h l i rap o ru

18 — Harun Karadeniz’in tutukluluk halinin kal­ dırılm ası istem ini reddeden 2 No’ltı Sıkıyö­ netim A skeri Mahkemesi kararına itira z ditekçesi.


Bu hususları öne sürerek başvurduğum mahkeme kara­ rında hastalığın üzerinde durulmayarak tahliye talebini red­ dedilmiştir. Bu kararı yersiz ve mesnetsiz bulmaktayım. Tahliye ta­ lebime ilişkin dilekçemde sarahatle belirtilen husus 353 sa­ yılı kanunun hükümleri değil, nükseden kanser hastahğı’dır. Bu durumda tutukluluk kararı cezalandırılacak şahsın gözönünde bulundurulması maksadına matuftur ve 353 sa­ yılı kanun bunda gözönüne alınacak hususları belirtmiştir. Ama 353 sayılı kanun benim tutukluluk halimin devam et­ tirilmesi ile direkt olarak öLümd mahkum edilmiş olmama ilişkin herhangi bir açıklık getirmemiştir. Tutukluğumun devamı belki bazı hukuki kurallara uy­ gundur, ama kesinlikle inanıyorum ki, hiç bir hukuki kurul bir insanın yaryilo. tim adan Ölüme mahkum edilmesini hakh kılamaz, ölüme gidebilecek bir durum olup olmadığının tesbiti ise kanımca hukuk otoritelerince değil tıp bilimi tara­ fından yapılabilir. Buna rağmen tutukluluk halim devam ettirilirse ölü-mümden kimin ve hangi makamın sorumlu olacağı tartışma kabul etmeyecek kadar açıktır. Tutuklanmamdan bu yana 100’ü aşkın gün geçmiştir. Bu güne kadar hakkımda iddianame tanzim edilmemiş ve yargıç karşısına çıkanlmamışımdır. Ve tutukevi şartlarında gittikçe büyüyen kanser tümörü ve askeri savcılığın birbiri ardına gelen «tutukluluk halimin uzatılmasına ilişkin» ya zılan beni bu başvurmaya zorunlu kılmıştır. Sonuç ve talep Yukarıda uzun uzun açıkladığım gerek­ çelerden dolayı, 2 No’lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinin hakkımda aldığı tahliye talebinin reddine ilişkin kararma iti­ raz ediyorum. Durumun görüşülerek hakkımda TAHDÎYE KARARI alınmasını talep ederim.

Saygılarımla.

Harun Karadeniz


SIKIYÖNETİM* KOMtTTANUCl >N O u AskERf MAHKEMESİ

■ ttM lY E - B İ ftj« * .''' KAYIT esas KAAAR

NO : *7*- >115 NO > «71- a NO I »»-■

lU .U .im

KABAB TOrk M U latt « 4 ın « y ı r g t l a a a y a p ıp -b ü k « ® v o n t y s y M U ll S ıy d e o f t n K . I t j ı 3

Ne.*«

A* Makkomal. *33 ujnlı Kanonu« 1 M«4doU uyannea ı

BAŞKAN OYE

(7o p .K .1. * t b . T u r y ı ı t B o z h u r t

^ ) I : , T « r » r ; Coşkun 'D Iu H tr ^ l> k .lc t.l^ V J I ı> u ( ( ır U t t «

OYC

n t t c ~ * M l m k k * a a S cyvU , T u ta n n k la

> )

( y*ı- /> ( V>5->

S » . K * w r '■’l i ı u l f » t ı i ı » r

> d«a

k u » o ld u k t a n

b a k i« Î . C J t . n i n l b l / 1 , l b | / 5 , 2* )C , > 1 2 r . o l I h l i » u o ’ı n d t * g n o ı k ¡ . « « t İ l k - . î t e * • ı ı t t ı A i l t r ı t ı a , - v r t >1) 0 1 0 « ç a h s u l t l ç İ B - n l a n b o l i m i y a t t f k d ( i A U £ U |t d f . B a u ı< p o rl t a l t M i k l * k n l ı ı n « c ı > U n [ t ¿ a t a n b - ı l S ı l ^ ı l f a r t t ü X o « t o ı h ( i M b l U l t X l Û | M k ı y d r u l i o |! M < i l « n h t ı d t n r t k o r | t l > ı « ) a r ı a y o r t d ı ; \ » t ( R -’ e r t a ı n . ^ f t ^ y U Â c o a p o r t k a d v o u o 2 2 > t n d d a ı l ¡ ( m g l u a t a l ' n a ı a l L ıO « .(o u ftd « H .r k a r a r ■ ' a r l l f ı l » > i n t a n t u l ( y ı ı y i l n a d n K m u l t n l ı t ı t a l r r t ' S ı a c ı i t C ı a a İ S . 1 1 .7 / 1 t u r l l ı t l y » t ı - U f % < u « « a in tik a l a t t i r l f a y n ı ta la t İn i a t S a ı a l ı k f t 4 a l a t i n a a r t k ¡ c r a lıU k o t a r ı i ' a l t a a t a t (« İd ia n v ı' l o . l a v c ı l t t u l S . l ^ t İ T l . t a r i h ¡ » .Ç . « a j t l y j r a Y y l ı . • t > t a b i l i r n a l t k a ı t a n U S i n t i k a l « 1 t i r i l d i * o l o a V İ a 4 n b û a u s a M r . k a r a r r o r i t l V tU İ a r 1 6 . Î İ .1 9 7 1 j t a l i s a a t l ; , ) 0 d a i a n i ( a a a ı t > « J l a r a t t e j i l a a ı U t r 1 s” -A k; ta tn n b u l > ık t/ tn r U « V o n t a i ı l t J a n t » t l a .° « T « ı h |ı a u i a n İ a ı l k i f l i l e t l a r t Ok •:aO ı >• Y o t t l a r t n U t l l l k a t i l j j l n a ) k ( ı a a ^ / ) 7 l / } 2 a n ı w * a r < l l d a v a i d p o y a^ D I

Î

İK o la n A 1

C

ıta a ı k la r t lOBat olunan au(an rasfaaa e«(un taagn

m aırr«aa x j a a r a d a v k ^ a a f a S t t \ a k ( S r c a a n ı k l . t r ı . y ı r t d \ | i n a n » B « »•.-■OrlarV . ' d r l a r l a uuM a a k t a c n l t e i îr U ld ilC 'f a A a tt t a l - U - u y a m xt olarak MuJc vadi Alkile« IjUSTÂfA

'.-• k İo lU g i

CM İH .'f »

ü x # s i M i ı r f l ı * r tir ü u ı tkda« n n n o ı.~ -M a î. I r , Vat^ - a c ^ r ç u t , )UAW lCBMâV"uii.ı A«l^\UV4i*a jl u U kl 'iî jl- -¿«ka«o-Â>. kAH#AVıdV t >T««'..« «arbl|k| 7A^wR AvT IA T . a) KA *' » KAK kak Kİ a, ‘K ? I >^#AT k

:Tt tjiîş, Tta.sk sCnAT.

;.:rı:AT«

03HA* ÇÎUI 2A1ÇZN,. Jvlt«» OtotSZ', SJTO'jI. B0IUY4P, Ahi. .T kikAjSAMlB, >3- 4 ;

>, ,S 6u e X m » .M K V * , «A6 » E W A J M /B K r a l H k a f l İ N CIVA Ç s .V > fc " .< V . î - . v â a

fca^BA- a ^ Y M a n ^ lo

«U dliSk ab- k a ra r alın n o etm snYrî W l\ıt aıtnt»«, 'M İcşN İstanbul £>k*y; <->e :«olnı n in n i »Br4.-f l *«k t-.-akk

E fiS , ^ V-M*.##

•'

» M fif

'

oj‘*trltÇ* u» *>r>r Tirildi. *

*

o;e

'

w.

Aa.kab.3rV-

19

$ No’ltı Sıkıyönetim Askeri Sfakemesinrn; sakınca görüldüğü nedeniyle, R’r un Kara­ deniz ve arkadaşlarının yurt duna çıkma­ larının «men edilmesine» ilişki karan.


T .C . SIKIYÖNETİM KOMUTANLIĞI 3 NO'LU A SK E R İ M AHKEMESİ SELİM İY E — İSTANBU1 18.11.1971 KAYIT NO : 973 — 3115 ESA S NO : 971 — 32

KARAR NO ■-973 — KARAR T ü rk MUteti adrna y arg ılam a yapıp hüküm verm eye y e t­ kili Sıkıyönetim K.'Uğı 3 No'lu A*. M ahkemesi, 353 aayılı Kanunun 2 Maddesi u y arın ca *. BAŞKAN : Top. Kd. Alb. T u rg u t B ozkurt (941 - 73) ÜYE : H âk. Y arbay Coşkun D ündar (953 - B - 31) Ü Y E : H âk. K d Bnb. M uzaffer Bostancı (955 - 3) den m üteşekkil M ahkeme heyeti. T u ta n a k ta Sv. M emur Gönül B urdur hazır oldukları halde T. C. IC'nun 141/1, 141/5, 296. 312'ncl m addelerini ihlâl sucundan sanık Şadl Alkılıç v/s a r­ kadaşlarının y u rt dışına çıkm ak için İstanbul Em niyet M ü­ dürlüğünde p asaport talebinde b u lu n acaktan İstanbul Sıkı­ yönetim Kom utanlığında m ezkûr şah ısların yu rt dışına çık­ m alarının 5682 sayılı p a sa p o rt kanununun 22. maddesi gere­ kince önlenmesi hususunda b ir k a ra r verilmesi için İstanbul Sıkıyönetim K om utanlığı A skeri Savcılığına 13.11.1971 ta rih ­ li yazı İle durum u İn tik al e ttirip aynı talebin As.. Savcılıkça da benim senerek g erek il kararın, alınm ası İçin durum As. Savcılığın 15. İL 1971 ta r ih 1971/436 —■ 26ı N. ç. sayılı ya­ zılı talebi ile m ahkem em ize intikal ettirilm iş olm akla bu hu­ su sta b ir k a ra r verm ek üzere 19. 11. 1971 günü sa a t 13,30'da duruşm nsız olarak toplanıldı. İstan bu l Sıkıyönetim Komutanlığının ve As. S&voılığın yukarıda zikredilen y a z ıla n okundu. Y azılan a taallûk ettiği mahkem em iz 971/32 esas num aralı dava dosyası İncelendi. G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü : Sanıklara İsnat olunan suçun ttm a s ettiğ i kanun m addeleri m uhtevasına ve dava safah a ­ tın a göre sanıkların y u rt dışına ' çıkm aları sakıncalı görül­ düğünden talebe uygun o la ra k sanık ŞADI ALKILIÇ. MUSTA­ FA ÇETÎN ÖZEK, H A R U N K A R A D E N İZ , SABAHATTİN EYÜPOGLU. VEDAT G Ü N YOL. A Z R A E R H A T , M ATILDA GÖKÇELİ, MA SIS KÜRKÇÜGİL. RA G IP ZARAKOLU, VA H İT TÜLİS. TA N ER KUTLAY. OSMAN SA F F E T AROLAT. OSMAN ŞİAR YALÇIN; IŞITAN- GÜNDÜZ, ERDÖL BORATAP. AHMET N İH A T SARGIN, FATMA' J f Ü L Y A K1N A1AOĞLU, SÜLEYM AN BALKAN. MAGDELANA R U FE R ve İBRAHİM CİHAN ŞBNOGUZ'un h aklarındaki dava sonuç­ lanıncaya k a d a r 5682 say ılı pasaport kanununun 22. m adde­ si gereğince YURT DIŞINtA G İTM ELERİNİN MEN E D İL ­ M ESİN E diğer san ık lard an NECMÎ DEM İR ve İLKAY D E­ MİR başka suçlardan tu tu k lu bulunm alarına, sanıklar SEÇ­ K İN SELVÎ. ZEY N EP SACNAK. TA N JU CILTZOCLU. AY­ DIN EN G İN ve DTNÇER YÜCESAN’a isn a t olunan suçun nev'l ve tem as ettiği k an u n m addesinin a ğ ır cezayı ihtiva etm em esi sebepleriyle bu sa n ık la r h akkında şimdilik b ir k a ­ r a r alınm asına m ahal bulunm am asına, k a ra rd a n tkl suretin gereği yapılm ak üzere İstan b u l Sıkıyönetim KomulunlıRıntı gönderilm ek Üzere As. Savcılığa tevdiine oy birliği İle I v ı r ı r verildi. 18. 11. 1971 BAŞKAN ÜYE ÜYE T ll


T .C . SIK IY Ö N ETİM KOMUTANLIĞI 3 KOLU A SK ER İ M AHKEMESİ SELİM İY E — İSTA N BU L 23. 9. 197J K ayıt No. E sa s No. K a ra r No.

971 — 3105 971 — 971 — 34

K A R A R T ü rk m illeti ad ın a yarg ılam a yapıp hüküm verm eğe ycıklU 3 num aralı Sıkıyönetim Mah. 353 sayılı k. 2. m ad. u y a ­ rınca : Bankan F . ICıi. Albay Vecdi MUftUoğtu <9-1« — 90} ü y e H a k im Y r b . A k d e m ir A k m u t (469

)

Üye > K dnı. Bin. M uzaffer Bostancı (953 — Si den m üteşek k il m ahkem e heyeti tu ta n a k ta Sv. Mc. N.'ıi* i i v lııç h azır oldukları halde T. C. K, 141. m ad. m uhalefet s u ­ çundan san ık H arun K aradeniz hatckındakl tu tu k la m a k a ra rıuın kaldırılm usım ta le p ettiğinden ve bu talep üzerine S ık ı­ yönetim 2. No'lu Molı. taıcbtutn reddine k a ra r verildiğinden hu defa m eşkur nmhKeınenın k a ra rın a itirazda butunm uş ve İtiraz, dilekçesi As. Savcılığın 22.9.971 gün ve 971/103 — 2S4 - - 436 N. Ç. saydı talebiyle dosyasıyla birlikle m ah kem em i­ ze gönderilm iş bulunduğundu o bu h u su sta k a ra r Iddlhazı İçin 23.9.071 günü sa a t -3.30'da m ahsus m ahalde toplanıldı. As. Saveıhğıiî’iaıepnnm csl sanığın beş sayfadan Ibnıeı 22.9.971 ta rik i verilini? olduğu k ay ıl şerhinden anlaşılan iti raz dilekçesi ve ekleri ile dosya te tk ik olundu. Sanığın a ğ ır k a n se r h astalığına m ü p te la olduğundan ve tedavi edilm e­ si gerek tiğ in d en bah isle 2. No. As. M ah. verllvıı Inl-.-bl" r . J dine k a ra ra İtirazda bulunduğu görüldü. G K R R fil n ü Ş Ü K Ü L n O

S an ık Iia ru n K .vridenlz lıakkındakl tu tu k lam a k ara rın ın geri «ılınması m a k sa d ıy la As. Savcılığa talepte bulunulm uş ve lalebin İntikal e ttirild iğ i 2. No’lu As. Mah. 17.9.1971 ta rih w 971/69 — 00 sa y ılı k azarla tu tu k la m a m üzekkeresinin geri «ılınması yolundaki talebinin reddine k u ra r verilm iş ve sanıl; ta ra fın d a n iki d efa bu k a r a r a İtirazda bulunulm uş ise de Sıkı Yönetim i . N o’lu A». M ah. m ezkljr k a ra rın d a k an u n a ay k ırı b ir cihet görülm em iştir. H er ne Kadar sanıl*, tah liy e İsteğine hastalığım sebep g ö sterm ek le İse bu h u su s İnfaza ın a llû k eden b ir konu olup infaz m akam ları o lr;ı Sıkı Yönetim K um andanlığı askeri sa v ­ cılığıyla İlgili bulunm aktadır'. Bu İh b a rla sanığın Sıkı Yönetim 2 no'lu As. M ah, zik ri geçen k a ra rın a y a dn İtirazının reddine 353 sayılı kanunun 75/3 m addesi gereğince oybirliğiyle V arar verildi. 23.9.97i. B aşkan üye Üye İm za İm za İm za

— Harun K aratenizin itirazına 7carşth7c S K'oİu Sıkıyönetim, Askeri Mahkemesinin aldığı red ve hastalığın «infaza taallûk eden bir konu» olduğunu belirten karart.


H

M

I HARUN KARADENİZ

1942-1975

1942 y ılın d a G ir e s u n 'u n A lu ç r a ilç e s in in A r m u tlu

köyünde doğan

K a r a d e n iz

IT Ü

i n ş a a t F a k ü lte s i ¿ ¿ r e n c is i y k e n . k a : klıjçı a n t i - e m p e r y a lis t e y le m le r in

y a n ıs ır a , i ş ç ile r

vo k ö y lü le r o r a s ın d a d a ça lış n u - ia rın ı sü r* d ü rd ü . 12 M a r t f a ş i s t d ö n e m in d e t r k a ç k e z tu tu k la n a n h a s ta lık t a n

H a ru n b ilin ç li

K a r a d e n iz ,

y a k a la n d ığ ı

e n g e lle m e le r

s o r .u c u n ­

da k u rtu la m a y a ra k 1975 A gu sto s'u nd a dov r in ic i m ü c a d e le y e v ed a e tti.

YAŞAMIMDANACI DİLİMLER


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.