Ulusal sorun ve s m rgeler sorunu

Page 1

ULUSAL SORUN VE SÖMÜRGELER SORUNU J. STALİN ÇEVİREN

MUZAFFER ARDOS


J Stalın'ın La Question Nationale et Coioniale (Edıtıons Sodales, Paris 1949) adlı yapıtından düzenlenen derlemeyi, Fransızca andan Muzaffer Ardos dilimize çevirmiş ve kitap. Ulusal Sorun ve Sömürgeler Sorunu adı ile, Sol Yayınlrı tarafından, Mart 197d tanhınde, Ankara'da, Çağ Matbaası'nda dizdirilip bastırılmıştır


İÇİNDEKİLER

7 7 16 23 31

[Ulus, Ulusal Hareket, Ulusal Sorunun Konuşu] I, Ulus II Ulusal Hareket III. Sorunun Konuşu Ulusal Sonuı Üzenne Rapor

37 37 40 44

Ekim Devnnıı ve Ulusal Sorun I Şubat Devnnıı ve Sömürgeler Sorunu n. Ekim Devnnıı ve Ulusal Sorun III. Ekini Devnııuıun Dünya Ölçüsündeki Önemi

48 68

Rusya'da Ulıısal Sonuı Konusunda Sovyetler Iktıdannın Siyasası Tartışmanın Kapanı ş K onuşnıa sı

73

Ulusal Sonuıu Koyuş Biçimi Üzenne

81

Sovyetik Cunıhunyetlenn Bırleşmesi Üzenne

91 114

Parti ve D evi et Kuruluşunda Ulusal Etkenler Tartışmayı Kapama Konuşması

129 120 126

Ulusal Sonuı 1Sonuıun Konuşu 2. Ezilen Halklann Kurtuluş Hareketi ve Proletarya Devnmı

131

Yugoslavya'da Ulusal Sorun Üzenne

138 140 147

Doğu Halklan Üniversitesinin Siyasal Görevlen I. DEKÜ'mn Sovyetik Doğu Cumhunyeti en Karşısındaki Görevlen II. DEKÜ'mn Sömürge ve Bağımlı Doğu Ülkelerinin Karşısındaki Görevlen

155

Bir Kez Daha Ulusal Sorun Üzenne

165

Kaganovıç Arkadaşa ve Ukrayna Komünist Partisi Merkez Komitesinin obur Üyelerine Mektuptan

169

Çin Konusunda

193

Ulusal Sorunu Çözmenin Proleter Yöntemı Üzenne

196 196 198 203 210

Ulusal Sonın ve Leninizm I. Ulus Kavramı II Uluslann Doğuşu ve Gelişmesi IH. Uluslann ve Ulusal Dıllenn Geleceği IV. Ulusal Sonulda Partinin Siyasası

216

Ekim Devnnıı ve Orta Tabakalar Sonuıu

222 230

Ulusal Sonında Sapmalar Konusunda Tartışmanın Kapamş Konuşmasından Bir Parça

235

SSCB Anayasa Tasansı Üzenne

242

Sovyet Yurtseverliği Üzerine


345

Sovyet-Fın Antlaşması Üzenne EKLER

PARTİNİN ULUSAL SORUN ÜZERİNDEKİ BAŞLICA KARARLARI 249 251

Ulusal Sorun Uzenne Karar

254 254

Parti Pro gramından B ır Parça Ulusal ilişkiler Alanında

256 256 259 263

Partinin Ulusal Sonuldaki ivedi Görevlen I Kapitalist Rejim ve Ulusal Baskı II Sovyetık Rejim ve Ulusal Özgürlük III RKP'mn ivedi Görevlen

269

Parti ve Devlet Kuruluşunda Ulusal Etkenler

280

Merkez Komitesi Raponı Uzenne Karardan

282 282 286

Stalin Anayasasından Parçalar Devlet Örgütü Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin Yüksek Devlet ik­ tidar Organlan Federe Cumhuriyetlerin Yüksek Devlet İktidar Organlan Özerk Sovyetık Sosyalist Cumhuriyetlerin Yüksek Devlet iktidar Organlan Y er el D evi et Iktı dar Organlan2

288 289 289 29 1

Açıklayıcı Notlar


[BİR] [ULUS, ULUSAL HAREKET, ULUSAL SORUNUN KONUŞU]1 (OCAK 1913)

I.

U L U S

Ulus Nedir? Ulus, her şeyden önce, bir topluluk, belirli bir bireyler topluluğudur. Bu topluluk, ne uk topluluğudur, ne de aşiret topluluğu. Bugünkü İtalyan ulusu, Romalılardan, Cemıeıılerden, Etrttsklerden, Yunanlılardan, Araplardan vb. oluşmuştur. Fransız ulusu, Galyalılardaıı, Romalılardan, Brötoıılaı-dan, Cenneıılerdeıı vb. kunılmuştur. Çeşitli ıık ve aşiretlerden insanlarla uluslar biçiminde kurulmuş İııgilizler, Almanlar ve başkaları için de aynı şey söylenebilir. Demek ki, ulus, bir ıık ya da aşiret topluluğu değil, ama tarihsel olarak kurulmuş bir insanlar topluluğudur. Öte yandan, tarihsel olarak kurulmuş, çeşitli aşiret ve 7


ırklardan oluşmuş olmalarına karşın, Keylıüsrev ya da İs­ kender'in büyük devletlerinin ulus olarak adlaııduılaınayacakları da kuşkusuzdur. Bunlar ulus değil, aıııa şu ya da bu fatihin başarı ya da başarısızlıklarına göre birleşip ayrılan, raslansal ve kendi aralarında pek bağlı olmayan gruplar toplulukları idiler. Demek ki, ulus, raslansal ve geçici bir topluluk değil, aıııa kararlı bir insanlar topluluğudur. Ne var ki, her kararlı topluluk ulus oluşturmaz. Avusturya ve Rusya da kararlı topluluklardır, gene de kimse onları ulus olarak adlaııdmııaz. Ulusal topluluğu, devlet topluluğundan ne aynu? Öbürleri arasında, ulusal topluluğun ortak bir dil ohııaksızuı düşünülemeyeceği olgusu aynu; oysa devlet için ortak bil- dil zorunlu değildir. Avusturya'daki Çek ve Rusya'daki Polonya ulustan, lıerb ilinin ortak bir dili olmaksızın varolamazlardı; gene de Rusya ve Avusturya içindeki bir dizi dillerin varlığı, bu devletlerin birliğini engellemez. Burada elbette konuşulan halk dilleri sözkonusudur, yoksa yönetimlerin resmi dilleri değil. Demek ki, dil birliği, ulusun ayudedici belirtilerinden bi­ ridir. Bu, elbette çeşitli ulusların her zaman ve her yerde ayn diller konuştukları, ya da aynı dili konuşan nişanlanıl zorunlu olarak bir tek ulus oluşturduktan anlamına gelmez. Her ulus için ortak bir dil; aıııa çeşitli uluslar için zorunlu olarak ayrı diller değil! Aynı zamanda birkaç dili birden konuşan ulus olmaz, ama bu, aynı dili konuşan iki ulus olamaz atılanıma da gelmez! İııgilizler ile Kuzey-Amerikalılar aynı dili konuşurlar, aıııa gene de aynı bir ulusu oluşturmazlar. Norveçliler ve DanimarkalIlar, İııgilizler ve İrlandalIlar için de aynı şey söylenebilir. Aıııa, örneğin İııgilizler ile Kuz ey-Aııı erik ahlar, ortak dillerine karşuı, neden tek bir ulus oluşturmazlar? Her şeyden önce yanyana değil, ama birbirinden ayrı 5


topraklar üzerinde yaşadıkları içiıı. Bir ulus, ancak sürekli ve düzenli ilişkiler sonucu, insanların, kuşaktan kuşağa ortak yaşanıl sonucu oluşur. Nedir ki, ortak bir toprak olmadıkça, uzun bir ortaklaşa yaşam olanaksızdır. İııgilizler ile Amerikalılar, vaktiyle bir tek toprak üzerinde, İngiltere'de yaşıyor, ve tek bir ulus oluşturuyorlardı. Sonra, İngilizlerin bir bölümü, İngiltere'den yeni bir toprağa, Amerika'ya doğru göçtü, ve orada, bu yeni toprak üzerinde, zamanla, yeni bir ulus, Kuzey-Aıııerikan ulusunu oluşturdu. Topraklanıl ayrılığı, birbirinden ayn uluslamı oluşıııasmayolaçtı. Demek ki, toprak binliği, ulusun ayırdedici belirtilerinden biridir. Ama hepsi bu değil. Toprak birliği henüz kendi başuıa bir ulus oluştunııaz. Bunun için, ayrıca, ulusun çeşitli bölümlerini tek bir bütün biçiminde kaynaştıran içsel bir iktisadi bağın olması da gerekir. İngiltere ile Kuzey Amerika arasında böyle bir bağ yoktur ve bundan ötıirti bunlar iki ayrı ulus olııştunuiar. Ama Kuzey-Amerikalılar da, eğer Kuzey Amerika'nın çeşitli noktalan, aralanııdaki işbölümü, ulaştırma yollarının gelişmesi vb. sayesinde, kendi aralarında tek bir iktisadi bütün biçiminde birleşmiş olmasalardı, ulus olarak adlaııdı-nlamazlardı. Örneğin, Gürcüleri alalım. Refoım-öııcesi Gürcüleri ortak bil' toprak üzerinde yaşıyor ve tek bir dil konuşuyorlardı; ama gene de, sözcüğün tanı anlamıyla söylemek gerekirse, tek bir ulus oluşturmuyorlardı; çünkü, birbirinden kopuk bir dizi prenslikler biçiminde bölünmüş bulunduklaruıdan, ortak bir iktisadi yaşam sürdüreniiyorlar, yüzyıllar boyunca birbirleri ile savaşıyorlar, Iranlılar ile Türkleri birbirlerine karşı kışkutarak, birbirlerini yıknna uğratıyorlardı. Bazaıı talılılı bir çarın gerçekleştirme başarısı gösterdiği prensliklerin geçici ve raslansal birleşmesi de, en iyi dununda, prenslerin kaprisleri ve köylülerin kayıtsızlığı yüzünden hızla başarısızlığa uğramak üzere, sadece yüzeysel yö­

9


netim alanını kapsıyordu. Ayrıca, Gürcistan'm İktisadî par­ çalanmışlığı karşısında, başka türlü de olamazdı. Gürcistan, ulus olarak, ancak 19. yüzyılın ikinci yansında, sertliğin sonu ve ülkenin İktisadî yaşamının ilerlemesi, ulaştırma yollanılın gelişmesi ve kapitalizmin doğuşu, Gürcistan'm çeşitli bölgeleri arasında işbölümü kurduğu, ve prenslikleri tek bir bütün içinde birleştirmek üzere, onların İktisadî yalıtık-lığını kesin olarak sarstığı zaman oıtaya çıktı. Feodalizm aşamasını aşmış ve ülkelerinde kapitalizmi geliştirmiş bulunan öbür uluslar için de aynı şey söylenebilir. Demek ki, iktisadı yaşam birliği, iktisadı birlik, ulusun ayııdedici belirtilerinden biridir. Ama hepsi bu da değil. Söylenmiş bulunanlar dışuıda, ulus olarak birleşmiş insanların psikolojisinin özelliklerini de gözöııüııde tutmak gerekir. Uluslar birbirlerinden sadece yaşam koşullan bakımından değil, aıııa kendini ulusal kültürün özelliklerinde dile getiren zihniyetleri bakımından da ayrılu'lar. Eğer tek bir dili konuştukları halde, İngiltere, Kuzey Amerika ve İrlanda, gene de üç ayrı ulus oluşturuyorlarsa, bunda, birbirinden faiklı hayat koşullan sonucu, bu ülkelerde kuşaktan kuşağa meydana gelmiş bulunan o özgün ruhsal biçimleniş oldukça önemli bir rol oynamıştır. Elbette, ruhsal biçimlenişin kendisi, ya da başka biçimde adiaııdınldığı gibi, "ulusal karakter", gözlemci için kavraııılamaz bir şey olarak görünür; aıııa bu biçimleniş kendini ulusa özgü kültürün özgünlüğünde dile getirdiğine göre, kavıanılabilir ve bilmezlikten gelinemez. "Ulusal karakter"in değişmemek üzere saptanmış bir şey olmadığını, yaşam ko­ şullan ile birlikte değiştiğini söylemek gereksiz; ama her belirli anda varolduğuna göre, ulusun çehresi üzerinde izini bırakıı . Demek ki, kendini kültür ortaklığında dile getiren nıhsal biçimlenme birliği, ulusun ayııdedici belirtilerinden biridir.

10


Böylece, ulusu belirleyen tüm göstergelerin sözünü et iniş bulunuyoruz. Ulus, tarihsel olarak kurulmuş, kararlı bir dil, toprak, iktisadı yaşam, ve kendini kiiltiir oıtaklığında dile getiren ruhsal biçimlenme birliğidir. Ve ulusun, her tarihsel görüngü gibi, değişim yasasına uyduğu, kendi talihine, bir başlangıç ve bir sona sahip bu­ lunduğu kendiliğinden aııiaşılu'. Sözü edilen göstergelerden hiç birinin, tek başuıa alındığında, ulusu belirlemeye yetmediğini belirtmek gerekir. Dahası: bu göstergelerden bir tekinin bile yokluğu, ulusun ulus olmaktan çıkması için yeter. Eğer İktisadî bakmıdan ayrılmışlarsa, eğer başka başka topraklar üzerinde yaşıyorlarsa, eğer ayrı dilleri konuşuyorlarsa vb., gene de tek bir ulus oluşturduklarını söyle-yememeksizin, ortak bir "ulusal karakterce sahip bulunan insanlar düşünülebilir. Örneğin, bizce tek bil' ulus oluşturmayan Rus, Galiçyalı, Amerikan, Gürcü Yalıudileri, Kafkas dağlarındaki Yalıudiler, işte böyledirler. Eğer dil ve "ulusal karakter" birlikleri yoksa, iktisadi yaşanılan ve topraklan bir olan, aıııa gene de bir ulus oluş­ turmayan insanlar düşünülebilir. Örneğin, Baltık ülkelerindeki Almanlar ve Letoıılar gibi. Son olarak, Norveçliler ve DanimarkalIlar, öbür göster­ gelerin yokluğu gözöııüııe alnınsa, bu yüzden tek bir ulus ohıştuııııaksızuı, tek bir dil konuşurlar. Bize, ulusu, ancak ve ancak, topluca alınmış tüm gös­ tergelerin bir araya gelmesi verebilir. "Ulusal karakter”, göstergelerden biri değil, aıııa ulusun tek özsel göstergesiymiş, ve tüm öbür göstergeler, açık olarak söylemek gerekirse, ulusun göstergeleri değil, aıııa gelişme koşullan imiş gibi gelebilir. Örneğin, Avusturya'daki ünlü sosyal-deıııokrat ulusal sorun teorisyeııleri, R. Spıinger ve hele O. Bauer tarafından bu görüş paylaşılır. Buıılanıı ulus teorilerini inceleyelim. 11


Spriııger’e göre, "ulus, bir ve aynı biçimde düşünen ve aynı biçimde konuşan insanlar birliği (associatıon) ... toprağa bağlı olmayan bil- çağdaş insanlar grubunun kültürel topluluğu"dur.' (Altını ben çizdim, J. S.) Demek ki, aralarında ne kadar ayrılmış olurlarsa olsunlar ve nerede yaşarlarsa yaşasınlar, aynı biçimde düşünen ve aynı biçimde konuşan insanlar "birliği". Ban er daha da ileri gider: "Toplum nedir? diye sorar, insanları ulus olarak birleştiren dil topluluğu mudur? Aıııa iııgilizler ile İrlandalIlar ... gene de tek bir halk oluşturmak sızın, tek bir dil konuşurlar. Yalıudilerin ortak bir dili yoktur ve gene de bir ulus oluştururlar.” Peki, ulus nedir? "Ulus karaktere ilişkin bir topluluktur."4 Peki karakter, yani bu dununda ulusal karakter nedir? Ulusal karakter demek, "bir milliyetten insanları, bir başka milliyetten insanlardan ayırdeden göstergeler toplamı, bir ulusu öbüründen ayırdeden bir fizik ve moral nitelikler bütünü"5 demektir. Kuşkusuz, ulusal hareketin gökten düşmediğini Bauer de bilil', bu yüzden şöyle ekler: "İnsanların karakteri, ka­ derlerinden başka hiç bir şey tarafından belirlenmez", ... "ulus bir kader birliğinden başka bir şey değildir", bu kader bii'liği de, "iıısaıılarm yaşama araçlanııı içlerinde ürettikleri ve çalışma ürünleri içlerinde bölüştükleri koşullar" tarafından belirlenmiştir.6 Böylece, buradan, Bauer’iıı dediğine göre, ulusun en "eksiksiz" tanımına varmış bulunuyoruz. "Ulus, kader biıliği alanında, bir karakter bildiği içinde birleşmiş tüm insanlar topluluğudur."7 Demek ki, toprak, dil ve İktisadî yaşam bildiği ile zorunlu bağlılık dışuıda alınmış, kader bildiği alanında ulusal karakter topluluğu. Ama, bu duıuıııda, ulustan ne kain ? iktisadi bakımdan 12


birbirlerinden ayrılmış, başka başka topraklar üzerinde yaşayan ve kuşaktan kuşağa ayrı ayrı dilleri konuşan insanlar arasında hangi ulusal topluluktan sözedilebilir? Bauer, "ortak dilleri olmadığı"3 halde, Yahu dilerden bir ulus olarak sözeder; ama, örneğin birbirlerinden adamakıllı kopmuş, başka başka topraklar üzerinde yaşayan ve ayrı ayrı diller konuşan Gürcü, Dağıstan, Rus ya da Amerikan Yalıudileri arasında, hangi "kader birliği"ndeıı, hangi ulusal birlikten sözedebilir? Sözkonusıı Yalıudiler, hiç kuşkusuz, Gürcüler, Dağıstanlılar, Ruslar ve Amerikalılarla birlikte, bu halkların lıerbiri ile ortak bir kültürel atmosfer içinde, ortak bir iktisadi ve siyasal yaşam yaşarlar; bu da onların ulusal karakterleri üzerinde bir iz bırakmaktan geri kalamaz; ve eğer onlara oıtak bir şey kalmışsa, bu da, din, ortak kökenleri ve ulusal karakterlerinin bazı kalıntılarından başka bir şey değildir. Bunlar yadsınamaz. Aıııa kemikleşmiş dinsel ayinler ile yitip giden nıhbilime ilişkin kaluıtılann, sö-zügeçeıı Yalın dilerin "kadeı"i üzerinde, oıılaıı çevreleyeli canlı toplumsal, İktisadî ve kültürel çevreden daha güçlü bir biçimde etkili oldukları ciddî ciddi nasıl ileri sürülebilir? Nedir ki, genel olarak Yahudilerden tek bir ulus olarak, işte ancak bu varsayıma dayanarak sözedilebilir. O zaman Bauer'iıı ulusunu, tinselcilerin (spiritualiste) mistik ve kendi kendine yeten "ulusal tiıı"inden 11e ayırır? Bauer, ulusların "ayudedici belirtisi" (ulusal karakter) ile oıılarm yaşam "koşullan" arasında, bunları birbirinden ayuaıak, aşılmaz bir sınır çizer. Ama ulusal karakter, eğer yaşam koşullarınm yansıması değilse, eğer çevreden edinilen izlenimlerin bir yoğunlaşması değilse, nedir? Onu yalıtarak ve kendisini oluşturan alandan ayuaıak, sadece ulusal karakterle nasıl yedirilebilir? Ve sonra, 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başlarında, Kuzey Amerika henüz "Yeııi-Ingiltere" olarak adlandırılırken, İngiliz ulusunu, Kuzey-Anı erik an ulusundan 11e ayuıyoı13


dıı? Elbette ulusal karakter değil: çünkü Kuzey-Aıııerikalılar İngiltere'den gelmişlerdi; onlar kendileri ile bildikte, Amerika'ya İngiliz dilinden başka, her ne kadar yeni koşullanıl etkisi altında, onlarda özel bir karakter oluşmaya başlamışsa da, elbette o kadar çabuk vazgeçemedikleri İngiliz ulusal ka­ rakterini de getirmişlerdi. Ama gene de, azçok büyük bir ka­ rakter oıtaklığıııa karşın, onlar daha o zamandan İngiltere'den ayrı bir ulus oluşturuyorlardı! Ulus olarak "Yeni-Iııgil-tere"nin, ulus olarak İngiltere'den o zaman özel ulusal karakteri bakımından değil, ya da ulusal karakterden çok İngiltere'den ayrı çevre bakımuıdan, yaşam koşullan bakıınmdaıı ayrıldığı oltada. Böylece, gerçeklikte ulusun tek bir ayırdedici göstergesi olmadığı açık. Sadece ve sadece, uluslar kaışılaştuıldığı zaman, aralarından bazaıı birinin (ulusal karakter), bazaıı öbüniııün (dil), bazaıı da bir üçüncüsünün (toprak, İktisadî koşullar) daha belirgin bir biçimde göründüğü bir göstergeler toplamı var. Ulus, birlikte aluımış tüııı göstergelerin bir bileşimidir. Bauer'iıı, ulusu ulusal karakter ile özdeşleştiren görüşü, ulusu topraktan ayırır ve onu kendi kendine yeten bir çeşit görünmez bir güç dunmıuııa getirir. Bunun sonucu, bu, artık canlı ve etkin bir ulus değil, ama mistik, kavranmaz ve nıezarötesi bir şeydir. Çünkü, yineliyorum, örneğin Gürcü, Dağıstanlı, Rus, Amerikan ve başka uluslar Yahudileri ta­ rafından oluşturulmuş, üyeleri birbirini anlamayan (çeşitli diller konuşan), yeryüzünün ayrı ayrı yerlerinde yaşayan, birbirini hiç görmeyecek, ne barış, ne de savaş zaıuaııı, hiç bir zaman birlikte davranmayacak olan o Yahudi ulusu ne-meııe bir şeydir?! Hayır, sosyal-demokrasi, kendi ulusal programını, böyle sadece kâğıt üzerinde varolan "uluslar" için saptamaz. Sosyal-demokrasi, ancak ve ancak, davranan, hareket eden, ve bu nedenle de, başka ulusları kendisini hesaba katmaya zorlayan gerçek ulusları gözönünde tutabilir. 14


Baııer, açıkça, tarihsel bir kategori olaıı Ulus'u, etnogra-fık bir kategori olan aşiret ile karıştırıyor. Ayrıca, göriiııiişe göre koııııınuıııııı güçsüzlüğünü Baııeı'-de seziyor. Kitabının başında, Yahudileri korkusuzca bir ulus olarak ilân eden Baııer,9 kitabının sonunda, "kapitalist toplum genel olaıak onların [Yalimlilerin] kendilerini ulus olaıak korumalarına olanak vermez"10 diyerek kendi kendini düzeltir ve onları öbür ulusların özümlediğini kabul eder. Bunun nedeni, anlaşıldığına göre, "Yalıudileriıı, sınırları belirli bir yerleşme bölgelerinin olmayışadır,11 oysa böyle bir bölge, örneğin, Baueı'e göre, kendilerini ulus olarak koruyacak olan Çeklerde vardır. Uzun sözün kısası, bunun nedeni, toprak yokluğundadır. Bu türlü akıl yürüten Baııer, ulusal özerkliğin, Yahudi işçilerin istemi olamayacağını tanıtlamak istiyordu, ama böyle yapmakla, istemeksizin, ulusun göstergelerinden biri olaıak toprak bildiğini yadsıyan kendi öz teorisini yıkmış bulunuyor. Ama Baııer, daha ileri gider. Kitabınuı başında, gözünü kırpmadan "Yalıudileriıı ortak dili yoktur, ama gene de bir ulus oluşturmaktan geri kalmazlar" der.13 Ama daha 130. sayfaya gelir gelmez, gene gözünü kırpmadan: "Ortak bir dil olmaksızın hiç bir ulusun varolmayacağından kuşhı yok"14 diyerek, cephe değiştirir. (Altuıı ben çizdim, J. S.) Baııer, burada, "dilin, insanlar arasındaki ilişkilerin en önemli aracı"15 olduğunu tanıtlamak istiyordu; ama aynı zamanda, istemeksizin, tanıtlamak istemediği bir şeyi de, yani dil birliğinin önemini yadsıyan kendi teorisinin eksikliğini de tanıtlamış bulunuyor, idealist iplikten dikilmiş bu teori, kendi kendini işte böyle yalanlar.

15


E ULUSAL HAREKET Ulus sadece tarihsel bir kategori değil, ama belirli bir çağın, yükselen kapitalizm çağııım tarihsel bir kategorisidir. Feodalizmin tasfiye ve kapitalizmin gelişme süreci, aynı za­ manda insanlann uluslar biçiminde kuruluşu sürecidir de. Örneğin, batı Avrupa'da bu böyledir. İııgilizler, Fıaıısızlar, Alınanlar, İtalyaıılar vb., feodal parçalanmayı yenen kapi­ talizmin muzaffer yürüyüşü sırasında ulus olarak oluşmuşlardır. Ama ulusların oluşması, orada, aynı zamanda onların bağmışız ulusal devletler durumuna dönüşmeleri anlamına da geliyordu. İngiliz, Fransız ulusları ve öbür uluslar, aynı zamanda, İngiliz vb. devletleridirler de. Bu sürecin dışuıda kalmış bulunan İrlanda, genel tabloda hiç bir şeyi değiştirmez. Doğu Avrupa'da durum biraz başkadır. Batıda, uluslar, devletler biçiminde gelişirlerken. Doğuda, çokuluslu devletler, birçok milliyetlerden bileşik devletler kurulmuş bulunuyordu. Avusturya-Macaristaıı gibi, Rusya gibi. Avusturya'da, Almanlar, siyasal bakundaıı en gelişmiş milliyet olarak göründüler; bunun sonucu Avusturya milliyetlerini bir- devlet içinde birleştirme işini onlar yüklendiler. Macaristan'da, Macar milliyetlerinin çekirdeği olan Magyalar, devlet biçiminde örgütlenmeye en yatkın milliyet olarak gölündüler; ve Macaristan'ın birleştiricileri de oıılardır. Rusya'da, milliyetlerin birleştiricileri olma rolü, başlannda örgütlü ve tarihsel olarak oluşmuş soyluluğun güçlü bir askeri bürokrasisi bulunan Büyük-Ruslar tarafından üstlenilmiştir. Doğu Avrupa'da da böyle olmuştur. Devletlerin bu özel kuruluş biçimi, ancak henüz tasfiye edilmemiş feodalizm koşullaruıda, belli belirsiz gelişmiş bir kapitalizm koşullarında, geri plana itilmiş bulunan milliyetler, uluslar biçiminde kurulmak üzere, henüz iktisadi bakını-

16


dan pekişmeye vakit bulamadıkları zaman görülebilirdi. Ama kapitalizm, doğu Avrupa devletlerinde de gelişmeye başlar. Tecim ve ulaştırma yollan gelişirler. Oltaya büyük kentler çıkar. Uluslar iktisadi bakımdan pekişirler. Ezilmiş milliyetlerin dingin yaşamına birdenbire giren kapitalizm, onları çalkalar ve harekete getirir. Basın ve tiyatronun gelişmesi, (Avusturya'da) Reiclısıat ve (Rusya'da) Dumanın çalışımı, "ulusal dııygıı"ları pekiştirmeye katkıda bulunurlar. Oluşmuş bulunan ıntellıgentzıa, "ulusal göıüş"ü benimser ve o yönde davranır... Ama kendilerine özgü bir yaşamın bilincine varmaya baş­ lamış bulunan ezilmiş uluslar, henüz bağımsız ulusal devletler biçiminde örgütlenmezler: yollan üzerinde, egemen ulusların, aıtık uzun zamandan beri devletin başına geçmiş bulunan yönetici katmanlarının seıt direnci ile karşılaşırlar. — Aıtık çok geç!.. Avusturya'da Çekler, PolonyalIlar vb.; Macaristan'da Hırvatlar vb.; Rusya'da Letoııyalılar, Litvanyalılar, Ukray­ nalIlar, Gürcüler, Enneniler vb., ulus olarak işte böyle olu­ şurlar. Batı Avrupa'da bir ayrıksuı olan şey (İrlanda), Doğuda kural durumuna gelmiştir. Batıda, İrlanda, ayrık tutma rejimine bir ulusal hareket ile karşılık verdi. Doğuda, uyanmış bulunan uluslar da aynı biçimde karşılık vereceklerdi. Doğu Avnıpalı genç ulusları savaşuııa iten koşullar işte böyle oluşmuş bulunuyor. Savaşuıı, uygunca söylemek gerekirse, toptan uluslar arasında değil, ama egemen uluslar ile ezilmiş ulusların ege­ men sınıflan arasında başladı ve alevlendi. Savaşını, genel olarak, ya ezilen ulusun kentli küçük-buıjuvazisi tarafından egemen ulusun büyük buıjuvazisiııe karşı (Çekler ve Alman­ lar); ya ezilen ulusun kusal buıjuvazisi tarafından egemen ulusun büyük toprak sahiplerine karşı (Polonya'daki Ukray­ nalIlar): ya da ezilen ulusların tüm "ulusal" burjuvazisi ta­ 17


rafından egemen ulusun egemen soyluluğuna karşı (Rusya'da Polonya, Litvaııya, Ukrayna) yürütülmüştür. Burjuvazi başlıca rolü elinde tutar. Pazar — işte, genç burjuvazi için ana sorun, bu. Genç burjuvazinin ereği, emtiasuıı sürmek ve bir başka milliyetin buıjuvazisi ile rekabetten zafer kazanmış olarak çıkmaktır. Kendi "öz", "ulusal" pazaruıı sağlama bağlama isteğinin nedeni budur. Pazar, burjuvazinin milliyetçiliği öğrendiği ilk okuldur. Ama işler her zaman pazarla sınuiaımıaz. Savaşnna, "bilek gücü ve kesin savunma" yöntemleri ile, egemen sınıfuı yarıfeodal, yarı-buıjuva bürokrasisi de bulaşn\ Egemen bir ulusun burjuvazisi, ister küçük, ister büyük olsun, önemli değil, rakibinin hakkından "daha çabuk" ve "daha korkusuzca" gelme olanağını kazanır. "Güçler" birleşir, ve "yabancı" buıjuvaziye karşı, baskı biçiminde yozlaşan, bir dizi kısıtlayıcı önlemler uygulanmaya başlanır. Savaşmı, iktisadi alandan siyasal alana aktarılmıştır. Yer değiştimıe özgürlüğünün kısıtlanması, dilin kullanılmasına karşı engeller, seçim baklanımı kısıtlanması, okul sayısuıın azaltılması, dinsel inançlara karşı engeller vb., "rakip"iıı başına dolu gibi yağar. Kuşkusuz, bu türlü engeller sadece egemen ulusun burjuva smıilannuı çıkarma yalamakla kalmaz, aıııa egemen bürokrasinin özgül ereklerine, deyim yerindeyse kast ereklerine de yararlar. Ama sonuçlar bakımından, bunun hiç bir önemi yoktur: ister AvusturyaMacaıistaıı, ister Rusya sözkoııusu olsun, burjuva sınıflar ile bürokrasi, bu konuda elele yürürler. Ezilen ulusun, döıt bir yandan sıkıştırılan buıjuvazisi, elbette harekete geçer. "Kendi halkı"na başvurur ve, kendi sorununu tüm lıalkuı sorunuymuş gibi göstererek, avaz avaz "vatan"ı yardıma çağırmaya başlar. Kendi "yurttaş"ları arasından, kendisi için... "vatan" yaralına bir ordu toplar. Ve "halk", çağrılara her zaman kayıtsız kalmaz, onun bayJ8


rağı yöresinde toplanır: yukardan gelen baskı onu da ezer, ve onda da hoşnutsuzluk uyandırır. Ulusal hareket, işte böyle başlar. Ulusal hareketin gücü, ulusun geniş katın anlanııın, proletarya ile köylülüğün, bu harekete katılma derecesine bağlıdır. Proletaryanın burjuva ulusalcılığı bayrağı altında şuaya girip giremeyeceği, sınıf çelişkilerinin gelişme, proletaryanın bilinç ve örgütlenme derecesine bağlıda. Bilinçli proletaryanın kendi denenmiş bayrağı vardır, ve onun için burjuvazinin bayrağı altuıda şuaya girmenin hiç bir gereği yoktur. Köylülere gelince, onların ulusal harekete katılmaları, her şeyden önce baskılını niteliğine bağlıdır. Eğer baskı, İrlanda'da olduğu gibi, "toprak" çıkarlaruıa zarar veriyorsa, büyük köylü yığınları hemen ulusal hareket bayrağı altında şuaya girerler. Öte yandan, eğer, örneğin Gürcistan'da, azbuçuk ciddi Rus düşmanı bir ulusalcılık yoksa, bunun başta gelen nedeni, orada yığuılar içinde, böylesiııe bir ulusalcılığı besleyebilecek Rus büyük toprak sahipleri ya da Rus büyük burjuvazisinin hiç bulunmayışıdır. Gürcistan'da Ermem düşmanı bir ulusalcılık vardır, aıııa bu da, orada, hâlâ, henüz güçlenmemiş bulunan Gürcü küçük-buıjuvazisini altederek, onu Ermeni düşmanı ulusalcılığa iten bir Ermeni büyük buıjuvazisi bulunduğu içindir. Bu etkenlere göre, ulusal hareket, ya durmadan geniş­ leyerek, bir yığuı niteliğine bürünür (İılaııda Galiçya), ya da bir küçük çekişmeler dizisi durumuna dönüşür ve dükkân tabelaları için skandal ve "savaşım" biçiminde yozlaşa (bazı küçük Bohemya kasabaları). Ulusal hareketin içeriği, elbette her yerde aynı olamaz: Bu içerik, hareket tarafından formüle edilen çeşitli istemlere bağlıda. İrlanda'da, hareket tarnnsal bir niteliğe; Bohemya'da, bii' "dil" sorunu niteliğine bürünür, şurada, yurt19


taş eşitliği ve din özgürlüğü; burada, "kendi" memurları ya da kendi diyeti istenir. Çeşitli istemler, çoğu kez, genel olarak ulusu nitelendiren çeşitli belirtileri (dil, toprak vb.) gösteril' gibi olurlar. Akılda tutulacak şey, baueıci evrensel "ulusal karakteıJ,e ilişkin bir istemin hiç bir yerde görülmemesidir. Ve bu da kolay anlaşılır: kendi başına alınmış "ulusal karakter", kavranılamaz bir şeydir, ve J. Strasser'iıı de haklı olarak belirttiği gibi, "siyaset yapmak için bundan yararlanılamaz".16 Ulusal hareketin biçimleri ve özlüğü, özet olarak, budur. Bu söylenenlerden, açıkça, yükselen kapitalizm koşullaruıdaki ulusal savaşunuı, burjuva sınıfların kendi aralarındaki bir savaşım olduğu sonucu çıkar. Bazaıı, burjuvazi proletaryayı da ulusal hareket içine sürükleme başarısmı gösterir, ve o zaman ulusal savaşım, göninilşte, ama sadece görünüşte, bir "genel halk hareketi" niteliğini kazanır. Özünde, ulusal savaşmı her zaman buıjuva nitelikte, sadece burjuvazi için yararlı ve istenir olarak kalır. Ama bundan, proletaıyanuı, milliyetlerin ezilmesi siya­ sasına karşı savaşmaması gerektiği sonucu çıkmaz. Gezi özgürlüğüne getirilen kısıntılar, seçim lıaklarmdaıı yoksunluk, dilin kullaııılmasma karşı çıkarılan engeller, okul sayısının azaltılması ve öbür önlemler, işçilere de burjuvazi kadar, hatta daha da çok zarar veril'. Böyle bir durum, ege­ menlik altında yaşayan uluslar proletaryasuıın manevî güç­ lerinin özgür gelişmesini engellemekten başka bir sonuç ve­ remez. Toplantı ve konferanslarda ana dilini konuşmasına izin verilmezken, okulları kapatılırken, Tatar ya da Yahudi işçinin manevî yeteneklerinin tanı gelişmesinden ciddi olarak sözedileıııez. Aıııa ulusalcı baskı siyasası, proletarya davası için bir başka yönden de tehlikelidir. Bu siyasa, nüfusun geniş katnı anların m dikkatini, toplumsal sorunlardan, suııflar savaşımı sorunlarından, ulusal sorunlara, proletarya ile buıjuvazi-

20


nin "ortak" sorunlanna doğnı çevirir. Ve bu da, "çıkarların uyumu" yalanını yaymak için, proletarya sınıfuım çıkarlarına gölge düşürmek için işçileri törel yönden köleleştirmek için, elverişli bir alan yaratu\ Böylece, tüm milliyetler işçilerinin birleşme işinin önüne ciddi bir engel dikilmiş olur. Eğer PolonyalI işçilerin önemli bir bölümü bugüne kadar burjuva ulusalcıları tarafından törel bakmıdaıı köleleştiril-ıuiş bulunuyorsa, eğer bu bölüm bugüne kadar uluslararası işçi hareketinin uzağında kalmış bulunuyorsa, bu, özellikle, "iktidar sahiplerinin geleneksel Polonya-düşmaııı siyasaları böyle bir köleliğe alan hazırladığı, işçilerin bu kölelikten kurtulmalarını güçleştirdiği içindir. Ama baskı siyasası bununla da yetinmez. Bu siyasa, ezme "sisteminden, çoğu kez, ulusları birbirine karşı kışkırtma "sisteniiııe, insan kırımları ve pogromlar "sisteııiiııe geçer. Bu sonuncusu, elbette 11e her zaman, ne de her yerde olaııaklıdu', ama olanaklı olduğu yerde —ilkel özgürlüklerin yokluğunda—, çoğu kez, işçilerin birleşme işini kan ve gözyaşları içinde boğmakla tehdit eden, korkutucu ölçülere varır. Kafkasya ve Güney Rusya, bunun çok sayıda örneklerini verirler. "Egemenlik altına almak için bölmek": kışkırtma siyasasının ereği, işte budur. Ve böyle bir siyasa başarı kazandığı ölçüde, proletarya için en büyük kötülüğü, devleti birleştiren tüm milliyetler işçilerinin birleşme işi karşısındaki en ciddî engeli oluşturur. Ne var ki, işçilerin çıkan, bütün arkadaşlarının tek bir uluslararası ordu içinde iyiden iyiye kaynaşmalarında, bur­ juvazi karşısındaki törel kölelikten bir an önce ve kesin olarak kurtulmalarında, hangi ulustan olursa olsun, yoldaşlarının törel güçlerinin tam ve özgür gelişmesindedir. Bundan ötürü, işçiler, en incesinden en kabasuıa kadar, bütün biçimleri altındaki ezme siyasasına karşı da, bütün biçimleri altuıdaki kışkırtına siyasasuıa karşı da, savaşırlar ve savaşacaklardır. Bundan ötürü bütün ülke21


leriıı sosyal-deıııokrasisi, ulusların kendi kaderlerini kendile­ rinin tayin etme hakkını ilân eder. Kendi kaderini tayin etme hakkı, şu anlama gelir: Kaderini kararlaştırma hakkına, sadece ulusun kendisi sahiptir, kimsenin ulusun yaşamına zorla karışına, okullarını ve öbür kunımlarıııı yıkma, alışkanlık ve geleneklerini yoketme, dilini kullanmasını engelleme, haklanın kısıtlama hakkı yoktur. Elbette, bu, sosyal-deıııokrasinin, ulusun tüm olanaklı ve düşünülebilir alışkı ve kurumlanın destekleyeceği anlaıııuıa gelmez. Ulus üzerinde uygulanan zorbalıklara karşı savaşını veren sosyal-deıııokrasi, sözkoııusu ulusun emekçi katın an­ lamım oıııın zararlı alışkı ve kıınımlarmdan kurtulmasını sağlamak için bu alışkı ve kumullara karşı ajitasyon yapmaktan hiç bir zaıııaıı geri kalmayarak, sadece ve sadece ulusun kendi kaderini tayin etme hakkını savunacaktır. Kendi kaderini tayin etmesi demek, ulusun istediği biçimde örgütlenebilmesi demektir. O, kendi yaşaııımı özerklik ilkelerine göre örgütleme hakkına sahiptir. O, öbür uluslarla federatif bağlar kuııııa kakkuıa sahiptir. O, büsbütün ayrılma lıakkuıa sahiptir. Ulus egemendir, ve tüm uluslar eşit haklara sahiptirler. Elbette bu, sosyal-deıııokrasinin, ulusun ne olursa olsun, bütün istemlerini savunacağı anlaıııuıa gelmez. Ulus, eski düzene dönme lıakkuıa da sahiptir, ama bu, sosyal-deıııokrasinin, sözkoııusu ulusun şu ya da bu kurumunun böyle bir karanın onaylayacağı anlaıııuıa gelmez. Proletaryaııuı çıkarlarını savunan sosyal-deıııokrasinin ödevleri ile, çeşitli sınıflar tarafından oluşturulmuş bulunan ulusun haklan, iki ayn şeydir. Uhıslaruı kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme hakkı içiıı savaşını veren sosyal-demokrasiniıı ereği, ulusun ezilmesi siyasasına bir son venne, bu siyasayı olanaksız kılma ve böylece ulusların savaşunını ortadan kaldunıaya, köreltmeye, en aza indimieye çalışmadır. Bilinçli proletaryanın siyasasmı,

22


burjuvazinin ulusal savaşımı derinleştirmek ve genişletmek, ulusal hareketi izlemek ve güçlendirmek isteyen siyasasından özünde ayıran şey de, işte budur. Ve işte bnııdan ötürüdür ki, bilinçli proletarya, burjuva­ zinin "ulusal" bayrağı altuıda şuaya giremez. Ve işte bundan ötürüdür ki, Bauer tarafından öne sürülmüş bulunan "ulusal evrim" siyasası denen siyasa, proletaıyaııııı siyasası olamaz. Bauer'iıı kendi "ulusal evrim" siyasasını "çağcıl işçi sınıfı"17 siyasası ile özdeşleştirme girişimi, işçilerin suııf savaşımını, ulusların savaşuııma uyarlamayı gözeten bir girişim dil’. Özünde burjuva bir nitelik taşıyan ulusal hareketin aluıyazısı, elbette buıjuvaziııiıı kaderine bağlıdır. Ulusal hareketin kesin çöküşü, aııcak buıjuvaziııiıı çöküşü ile olanaklıdır. Tüııı olarak barış, ancak sosyalizmin egemenliği altuıda kurulabilir. Aıııa ulusal savaşımı en aza indirmek, onun köklerine saldnıııak, onu proletarya için iyice zararsız kılmak. — bu, kapitalizm çerçevesinde olaııaklıdu' da. Sadece İsviçre ve Amerika örneği de olsa, buna tanıktır. Bunun içiıı, ülkeyi demokratlaştumak ve ulusların özgürce gelişmesini sağlamak gerekir. IH. SORUNUNKONUŞU Ulus, kaderini özgürce kararlaştırma hakkına sahiptir. Onun, elbette öbür ulusların haklanın çiğnem ek sizin, istediği gibi örgütlenme hakkı vardır. Bu, tartışma götürmez. Ama, eğer ulus çoğunluğunun, ve her şeyden önce de proletaıyaııuı çıkarları gözöııünde tutulursa, nasıl örgütlenmeli, gelecekteki kuruluşu hangi biçimlen almalıdır? Ulus kendi özerkliğini kuııııa lıakkuıa, hatta ayrılma hakkına sahiptir. Ama bu, koşullar ne olursa olsun ulus bunu yapınalı; özerklik ya da ayrılma, uhıs, yani ulus çoğunluğu, yani emekçi katmanlar için her zaman ve her yerde elverişli ola­ 23


cak demeye de gelmez. Kafkas-ötesi Tatarları, ulus olarak, diyelim ki kendi diyetlerinde toplanabilir, ve, kendi beyleri ve mollalarının etkisi altında, ülkelerinde eski düzeni yeniden kurabilir, devletten ayrılmalarını kaıarlaştırabilirler. Kendi kaderini kendisinin tayin etmesi maddesi uyarınca, buna yerden göğe kadar hakları vardır. Ama bu, Tatar ulusu emekçi katmanlarının çıkarma uygun düşecek mi? Sosyal-demok-rasi, ulusal sorunun çözümünde, beylerin ve mollaların yığııılan kendi arkalarından sürüklemelerine kayıtsızlıkla bakabilir mi? Sosyal-deuıokrasi işe karışmamalı, ve ulusun iradesi üzerinde belgin bir yönde etkide bulunmamalı ıııı? Sonum çözmek için, somut Tatar yığmlan için en elverişli bir plan formüle etmemeli mi? Ama emekçi yığınların çıkarları ile en bağdaşn çözüm hangisidir? Özerklik mi, federasyon mu, yoksa ayrılma ıııı? Çözümü, belli bir ulusu çevreleyen somut tarihsel koşullara bağlı bir siini sorun. Dahası var. Her şey gibi koşullarda değişil', ve belli bir zaman için doğru bir çözüm, başka bir zaman için hiç de kabul edilmez görünebilir. 19. yüzyıl oıtalaruıda, Marx, Rus Polonyası'nm ayrılma­ sından yana çıktı, ve o şualarda üstün bir kültürü, onu yıkan aşağı bir kültürden kurtarmak sözkonusu olduğu için, haklıydı da. Ve soran, o sırada, sadece teoride, akademik bir biçimde değil, ama pratikte, yaşaıııuı ta içinde oltaya çıkıyordu... 19. yüzyıl sonlarında, PolonyalI marksistler, daha o za­ mandan Polonya’nın ayrılmasına karşı çıktılar, ve son elli yıl boyunca, Rusya ile Polonya'nın iktisadi ve kültürel bir yaklaşması yönünde derin değişiklikler oltaya çıkmış bulun­ duğuna göre, onlar da haklıydılar. Ayrıca, bu dönem boyunca, ayrılma sorunu, pratik bir konu olmaktan çıkmış, belki sadece yurt dışındaki aydınlan heyecanlandıran akademik bir tartışma konusu durumuna gelmişti. Ama bu, Polonya'24


nııı ayrılma sorununun yeniden gündeme girebileceği bazı iç ve dış konjonktürler olaııağmı elbette dıştalaıııaz. Bundan, ulusal sorunun çözümünün, ancak kendi geliş­ meleri içinde gözönünde tutulmuş tarihsel koşullar ile ilişki durumunda olanaklı olduğu sonucu çıkar. Belli bir ulusu çev­ releyen İktisadî, siyasal ve kültürel koşullar, — şu ya da bu ulusun nasıl örgütleneceğini, gelecekteki anayasasmuı hangi biçimlere bürüneceğini biline sorununu çözmek için tek anahtar, işte budur. Her ulus için, sorunun özel bir çözümünün kendini zorla kabul ettirmesi olanaklıdır. Ulusal sorunda, sorunu diyalektik bir yönde koymanuı zorunlu olduğu yer, işte burasıdır. Bu böyle olduğuna göre, ulusal sorunu "çözme"ııin, kökeni Buııd'a kadar çıkan çok yaygın, aıııa çok da dar düşünceli bir yoluna, kesinlikle karşı çıkmalıyız. Ulusal sorunu söziimona çözüme bağlamış bulunan ve Rus sosyal-demok-raflarının onlardan bu çözümü almaktan başka yapacakları bir şey olmadığı söylenen Avusturya sosyal-deıııokrasisi ile güney Slavlanıs sosyal-demokrasisine başvurmaya dayanan o kolay yöntemden sözediyoııız. Bu yönteme göre, Avusturya için doğıu olan her şey, diyelim Rusya için de doğru sayıln. Bu durumda, en önemli ve en kesin olan şey gözden yitirilir: genel olarak Rusya'da, özel olarak da Rusya içinde ayıı ayrı alman her ulusun yaşamında varolan somut tarihsel koşullar. Örneğin, ünlü bundcu V. Kossovskı’y i dinleyin: "IV. Bund kongresinde19 sorunun [yani ulusal sorunun — J. S.] ilke yönü tartışıldığı zaman, bunun, delegelerden biri tarafından, güney Slavları Sosyal-Deıııokrat Partinin anlayışı içinde önerilmiş bulunan çözümü, herkesçe onaylandı."20 Sonuç: "kongre, oybirliği ile"... ulusal özerkliği "kabul etti". Hepsi bu! Ne Rus gerçekliğinin çözümlenmesi, 11e de

25


Rusya'daki Yalıudileriıı yaşaııı koşullaruım incelenmesi: önce güney Slavları Sosyal-Demokıat Partisinden hazır çözüm aluıdı, sonra "onaylandı", en sonra da "oybirliği ile kabul edildi". Bundcular Rusya'da ulusal sorunu işte böyle koyar ve işte böyle "çözerler"... Bununla birlikte, Avusturya ile Rusya, birbirinden çok başka koşullar sunarlar. Bitilin'de (1899) ,21 güney Slavları Sosyal-Demokıat Partisi anlayışı içinde (gerçi önemsiz birkaç değişiklik ile) bir ulusal program kabul etmiş bulunan Avusturya sosyal-demokrasisinin, soruna, deyim yerindeyse, tamamen Rus-okııayan bir biçimde yanaşması, ve onu, elbette, aynı biçmıde çözmesini de, işte bu durum açıklar. Her şeyden önce, sorunun konuş biçimi. AvusturyalI ulusal özerklik teorisyenleıi, Bıünn ulusal programı ve güney Slavları Sosyal-Demokıat Partisi karan yorumcuları, Spriııger ve Bauer, sorunu nasıl koyarlar? "Burada —der Spriııger—, genel olarak bu' milliyetler devletinin olanaklı olup okııadığı, ve özel olarak da Avusturya milliyetlerinin tek bir siyasal bütün ohıştunııa zorunluluğu içinde bulunup bulunmadıklarını bilme sonunum yanıtsız bııakıyoıuz; bu sorunlan çözülmüş sayalım. Sözü geçen olanak ve zonınluluk ile aynı düşüncede okııayan biri için, araştuıııamız elbette temelsiz olacak. Bizim konumuz şu: belirli uluslar oıtak bir yaşam sürme zorundadırlar: onların daha iyi yaşamalarım lıaııgi hukuksal biçimler sağlayacak?"" (Altı Springer tarafından çizihniştir. —J. S.) Böylece, Avusturya devletinin birliği, çıkış noktasıdır. Bauer de aynı kanıdadır: "Avusturya uluslarının bugün oldukları gibi, şu anda ya­ şadıktan devlet içkide büleşik olarak kalacakları varsayı­ mından hareket ediyor, ve bu bulik çerçevesuıde, ulusların kendi aıalarmdaki ilişkiler ile lıepsmin devlete karşı ilişki­ lerindi 11e olacağını soruyoruz."23 Burada da: her şeyden önce Avusturya'nın buliği. 26


Rus sosyal-demokrasisi, sorunu böyle koyabilir ini? Hayır. Ve çünkü, daha baştan beri, ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi hakkı görüşünü ulusun ayrılma hakkına sahip bulunduğu yolundaki görüşü benimsediği için, bunu yapamaz. Hatta bundcu Goldblatt bile, Rus sosyal-demokrasisinin H. kongresinde, Rus sosyal-demokrasisiııiıı, ulusların kaderlerini özgürce belirleme görüşünden vazgeç­ meyeceğini kabul etmişti. O zamaıı Goldbaltt şöyle diyordu: "Ulusların kendi kaderlerini kendilerinin belirleme hakkına karşı hiç bir şey söylenemez. Herhangi bir ulusun kendi bağımsızlığı için savaşını verdiği dununda, buna karşı çı­ kılamaz. Eğer Polonya, Rusya ile "meşru nikâhlı" olarak evlenmek istemiyorsa, onu sıkıştuıııak bize düşmez." İyi. Ama o zaman bundan, Avusturya ve Rus sosyal-demokratlarındaki çıkış noktalannm, özdeş olmak şöyle dursun, tersine, taban tabana karşıt oldukları sonucu çıkar. Bundan sonra da, AvusturyalIlardan, onlanıı ulusal programını alına olaııağmdaıı sözedilebilir mi? Devam edelim. AvusturyalIlar, "milliyetlerin özgürlüğü"nü, küçük reformlar aracıyla, yavaş yavaş gerçekleştirmeyi düşünürler. Ulusal özeıkliği pratik önlem olarak öneren AvusturyalIlar, köklü bir değişikliğe, ufukta görmedikleri de­ mokratik bii' kurtuluş hareketine hiç mi hiç bel bağlamazlar. Ama reformlara bel bağlamak için bir nedenleri bulunmayan Rus marksistleri ise, "milliyetlerin özgürlüğü" sorununu, olası bil' köklü değişikliğe, demokratik kurtuluş hareketine bağlarlar. Ve bu da, Rusya'daki ulusların olası kaderine ilişkin olarak, işleri temelden değiştirir. "Elbette —der Bauer—, ulusal özerkliğin, büyük bir ka­ rarın, yürekli, gözüpek bir eylemin sonucu olması pek olası değildir. Avusturya, ulusal özeıkliğe adım adını, yasama ve yönetimi süreğen bir kötürümlük durumuna düşürecek seıt bir savaşım arasında, yavaş ve güç bir süreç aracıyla yürüyecektir. Hayır, yeni bir devletin hukuk düzeni, hiç bir 27


zaman büyük bir yasama eylemi aracıyla değil, ama ayrı ayrı bölgeler, ayrı ayrı topluluklar içiıı çıkarılmış bulunan birçok ayrı ayrı yasalar aracıyla kurulacaktır."24 Spriııger de aynı şeyi doğrular: "Çok iyi biliyorum ki —diye yazar—, bu tür kurumlar [ulusal özerklik örgütleri, —J. S.J 11e bir, 11e de on yıl içinde kurulurlar. Prusya yönetiminin yeniden örgütlenmesi, tek başuıa, uzun bir zaman dönemini zorunlu kılmıştır. ... Bellibaşlı yönetim kurulularını kesin olarak kunııak için, Prusya'ya bir yirmi yıl gerekti. Bundan ötürü, Avustuıya'ya ne kadar zaman gerekeceğini ve 11e güçlüklerle karşılaşacağını bilmediğim sanılmasın."25 Bütün bunlar çok açık. Ama Rus marksistleri, ulusal sonıııu "yürekli ve gözıipek bir eyleııı"e bağlam azlık edebilirler 111i? "Milliyetlerin özgürlüğü"nii elde etme aracı olarak, parça parça reformlara, "birçok ayrı ayrı yasalar"a bel bağlayabilirler 111i? Ve eğer bunu yapamazlarsa ve yapmamaları da gerekirse, bundan, açıkça, AvusturyalIlar ve Rus-laıda, savaşını yöntemleri ile perspektiflerin birbirinden tamamen başka olduğu sonucu çıkmaz mı? Bu dununda AvusturyalIların tek yönlü ve melez ulusal özerkliği ile nasıl ye-tiııilebilir? İki şeyden bili: [Avusturya] programını almaktan yana olanlar ya "yürekli ve gözıipek bir eylem"e bel bağlamıyor, ya da bel bağlıyor, ama "ne yaptıklarını bilmiyorlar". Son olarak, Rusya ve Avusturya, birbirinden büsbütün başka yakın amaçlarla karşı karşıya bulunmaktadırlar; ve bu da, ulusal sorunun çözümü için, gene başka başka yöntemlerin kendilerini zorla kabul ettirmeleri sonucunu vermektedir. Avusturya, parlamentarizm koşullan içinde yaşar; bugünkü koşullar içinde bu ülkede parlamentosuz bir gelişme olanaksızdır. Ama, ulusal partiler arasındaki zorlu çatışmalar nedeniyle, Avusturya'da parlamenter yaşaıu ve yasamanın iyiden iyiye durduğu sık sık görülür. Avusturya'nın uzun zamandan beri acı çektiği süreğen siyasal bunalımı 28


da, işte bu açıklar. Bu böyle olduğundan, ulusal sorun bu ülkede siyasal yaşamın eksenini, bir ölüm kalım sorununu oluşturur. Bundan ötürü, AvusturyalI sosyal-demokrat siyasa adamlarınm, her şeyden önce, şu ya da bu biçimde, ulusal çatışmalar sorununu çözmeye, bu soıuını elbette varolan parlameııtarizm alanında, parlamenter araçlarla çözmeye çalışmalaıuıda şaşılacak bir şey yoktur... Rusya'da dunun başkadır. Rusya'da, ilkin, "Tanrıya şükür, Parlamento yoktur."'6 İkinci olarak —ve asıl önemlisi— Rusya siyasal yaşamının ekseni ulusal sorun değil, toprak sorunudur. Bu nedenle Rus sonınunun, ve dolayısıyla uluslarm "kuıtuluş'ünun alınyazısı, Rusya'da toprak sorununun çözümüne, yani feodal kalıntıların kaldırılmasına, yani ülkenin demokratlaştırılmasına bağlıdır. Rusya'da ulusal sorunun bağımsız ve kararlaştırıcı bir sorun olarak değil, ama ülkenin kurtuluşu genel ve en önemli sorununun bir bölümü olarak görünmesini de, işte bu açıklar. "Avusturya parlamentosunun kısırlığı —diye yazar Spriııger—, her reformun, ulusal partilerin içinde, onların birliğini bozan çelişkiler doğurmasından ileri gelir, ve bundan ötürü de, paıti önderleri, reform kokan her şeyden kaçınırlar. Avusturya'nın ilerlemesi, genel olarak, ancak ulusların kendilerine zaman aşımına uğramaz tüzel konumlar verildiğini görecekleri durumda düşünülebilir bir şeydir, bu, onları parlamentoda sürekli kavga birlikleri bulundurma zonınluluğundaıı kurtaracak ve İktisadî ve toplumsal sorunların çözümüne girişmelerini sağlayacaktır."'7 Bauer de aynı kanıdadır: "Ulusal barış her şeyden önce devlet için zorunludur. Devlet, yasamanın, o son derece sersemce bir sorun olan dil soıuını için, ulusal sınırın herhangi bir noktasında kışkırtılmış ınsanlaıuı en küçük bir çekişmesi için, her yeni okul için askıya alnınıasuıa hiç bir zaman hoşgörü gösteremez."78 Bunlar hep anlaşılır şeyler. Ama ulusal sorunun Rusya'­ 29


da bambaşka bir plaııda konduğu da dalla az anlaşılır bir şey değil. Rusya'da ilerlemenin kaderini kararlaştuaıı şey, ulusal soımı değil, toprak sorunudur. Ulusal sorun, bu ülkede ast bir sorundur. Böylece, sonıııu koyma biçimi başka olduğuna göre, perspektifler ve savaşını yöntemleri de, ivedi görevlerde baş­ kadır. Bu dunun karşısında, sadece ulusal sonıııu uzay ve zaman dışında "çözen" kutasiyecileıin Avusturya’yı örnek alabilecekleri ve program ithaline kalkışabilecekleri açık değil U1İ?

Bir kez dalıa: çıkış noktası olarak somut tarihsel koşullan sorunu koymanın tek doğnı biçimi olarak diyalektik biçim, — ulusal sorunu çözmenin anahtarı işte budur.

30


[İKİ]

ULUSAL SORUN ÜZERİNE RAPOR RSDİP VII. KONFERANSINA SUNULMUŞTUR28 (29 NİSAN (12 MAYIS) 1917)

ULLTSAL soran üzerine geniş bir rapor sunıııak iyi olurdu, ama zaman az okluğundan, kendimi raporumu kısa tutma zorunda görüyorum. Karar tasansına gelmeden önce, bazı öncülleri saptamak, zorunlu. Nedir ulusal baskı? Ulusal baskı, ezilen halkların sömürü ve soygun sistemi, ezilen lıalklarm devlet kurma hak­ kının, emperyalist çevrelerce uygulanan zorla kısıtlama ön­ lemleridir. Bütün bıııılar, bütünlüğü içinde gözönüııde tutul­ duğu zaıııaıı, ulusal baskı siyasası olarak adlaııduıhııası uygun olan siyasanın bir imgesini verirler. Birinci sorun: şu ya da bu iktidarın, kendi ulusal baskı siyasasuıı uygulamak içiıı üzerlerine yaslandığı sınıflar lıaıı31


gileıidir? Bu sorunu çözmek için, çeşitli devletlerde neden çeşitli ulusal baskı biçimleri bulunduğunu; ulusal baskının neden bir devlette, bir başka devlettekindeıı daha ağn' ve daha hoyrat olduğunu anlamak gerekil'. Örneğin, İngiltere'de ve Avusturya-Macaristaıı'da, ulusal baskı hiç bir zaman pogromlar biçimine bürünmemiş, aıııa ezilen halkların ulusal lıaklaruım kısıtlanması biçiminde varolmuştur, oysa Rusya'da, çoğu kez pogromlar ve kıyımlar biçimini alm Buna karşılık, bazı devletlerde, ulusal azatlıklara karşı hiç biı- özel önlem yoktur. Örneğin, Fransız, İtalyan ve Almanların özgürce yaşadıkları İsviçre'de ulusal baskı yoktur. O zaman milliyetlere karşı çeşitli devletlerde görülen faiklı davranışı nasıl açıklamalı? Demokratizmin bu devletler deki faiklı derecesi ile. Rus­ ya'da, devlet iktidarının başında, eskiden eski toprak soyluluğu bulunduğu zaman, ulusal baskı iğrenç kıyımlar ve pogromlar biçimlerine bürünebilirdi ve gerçekten de bürünüyor-du. Demokratızııı ve siyasal özgürlüğün biı- dereceye kadar va­ rolduğu İngiltere'de ulusal baskı daha yumuşak bir nitelik taşır. İsviçre'ye gelince, bu ülke demokratik topluma yaklaşır, ve küçük uluslar orada az çok tam bir özgürlükten yararlanırlar. Kısacası, ülke ne kadar demokratikse, ulusal baskı o kadar güçsüz, ülke demokrasiden 11e kadar uzaksa, ulusal baskı da o kadar güçlüdür. Ve demokıatizasyon sözcüğünden, iktidarda belirli sınıfların varlığını aııladığmuza göre, bu bakımdan, eski toprak soyluluğu iktidara ne kadar yakuısa —eski çarlık Rusyası'nda olduğu gibi—, baskınuı o kadar güçlü ve baskı biçimlerinin de o kadar tiksinç olduğu söyle ilebilir. Bununla birlikte, ulusal baskı, sadece toprak soyluluğu tarafından desteklenmez. Onun yanında bir başka güç, sö­ mürgelerde edinilmiş halkları köleleştirme yöntemlerini, kendi ülkelerinin içine aktaran, ve böylece toprak soyluluğunun doğal bağlaşığı (müttefiki) durumuna gelen, emperyalist

32


gruplar da vardır. Daha sonra kiiçiik-burjuvazi, aydınların bir bölümü, işçi sınıflımı yağına meyvelerinden kendileri de yararlanan yukarı katınanlanııın bir bölümü gelil'. Bu biçimde, ulusal baskıyı destekleyen, ve başuıda toprak ve para soyluluğu bulunan tüm bir toplumsal güçler korosu görülür. Gerçek bir demokratik düzen kının ak için, önemli olan, her şeyden önce alan hazırlamak ve bu koroyu siyasal sahneden uzaklaştırm aktır. (Konuşmacı, karar metnini okur.) Birinci sorun: ezilen ulusların siyasal yaşamını nasıl örgütlemek? Bu som, Rusya'ya katılmış bulunan ezilen halk­ lara, Rus devletinin içinde mi kalmak, yoksa bağmışız devletler kurmak üzere ondan ayrılmak mı istedikleri sorununu, kendi başlarına kararlaştırma lıakkuım verilmesi gerektiği biçiminde yaıııtlandırılmalıdır. Biz, şu anda, Finlandiya halkı ile Geçici Hükümet arasuıda somut bir çatışına karşısında bulunuyoruz. Finlandiya halkmın temsilcileri, sosyal-demok-rasiniıı temsilcileri, Geçici Hükümetten, halka, Rusya'ya katılmadan önce yararlandığı hakların geri verilmesini istiyorlar. Fin halkmın egemenliğini tanımayan Geçici Hükümet, bunu kabul etmiyor. Biz hangi yanı tutmalıyız? Elbette Fin halkamı yaııuıı, çünkü herhangi bir halkın zorla bir devlet çerçevesinde tutulmasının kabul edilmesi akıl almaz bir şeydir. Halkların kendi kaderlerini kendilerinin belirleme hakkım formüle ederek, biz, böylece ulusal baskıya karşı savaşımı, oıtak düşman aıı ız emperyalizme karşı bir savaşan düzeyine yükseltiyoruz. Eğer bunu yapmazsak, kendimizi emperyalistlerin değinilenine su taşıyan kimselerin durumunda bulabiliriz. Eğer biz sosyal-demokıatlar, Fin halkamı kendi aynim a isteğini dile getirine ve bu isteği gerçekleştirme hakkaıı yadsırsak, bunun sonucu, kendimizi çarcı siyasalım sürdürücüleri durumunda buluruz. Ulusların aynlma özgürlüğü hakkı sorunu ile, ulusun şu ya da bu anda aynlma zorunluluğu sonunum birbirine karış33


tırıllamak gerek. Proletarya Partisi, bu sorunu, dununa göre, her özel dunun içinde, tamamen tek başına bir sorun olarak çözüm lem eli dil'. Ezilen halklara ayrılma hakkuıı, keııdi siyasal kaderini belirleme hakkuıı tanımakla, bundan ötürü bu dunundaki uluslanıı, belli bir zamanda, Rus devletinden ayrılıp ayrılmamaları gerektiği sorununu çözmüş olmuyoruz. Ben bir ulusa ayrılma hakkuıı tanıyabilirim, ama bu, onu bunu yapmaya zorluyorum anlamına da gelmez. Ulus ayrılma hakkına sahiptir, aıııa koşullara göre, bu hakkı kullanmayabilir de. Böylece, kendi payuıııza, proletaryanuı, proleter devrimin çıkarlarına göre, biz, ayrılığın yararına ya da ona karşı ajitasyoıı yapmakta özgür kalıyoruz demektir. Böylece, ayrılma sorunu, dununa göre, her özel durum içinde, tamamen tek başuıa bir soran olarak çözümlenmelidir, ve işte tanı da bu nedenledir ki, ayrılma lıakkuım tanınması sorununun, şu ya da bu koşullar içinde ayrılmanın yararlılığı ile karıştırılmaması gerekil'. Keııdi payıma, önıeğiıı ben, Kafkas-ötesi ile Rusya'nın ortak gelişmesini, proletaryanuı bazı savaşını koşullarını vb. gözönünde tutarak, Kafkas-ötesi ülkelerinin ayrılmasına karşı çıkabilirim. Aıııa eğer Kafkas-ötesi halkları geııe de ayrılmak isterlerse, bizden yana hiç bir karşuılığa raslaıımaksızuı, elbette ayrılacaklardır. (Konuşmacı, karar metnim okumayı sürdürür.) Devanı edelim. Rus devleti çerçevesinde kalmak isteyecek halklara karşı nasıl davranmalı? Eğer halklar arasuıda Rusya'ya karşı bir güvensizlik uyanmışsa, bu güvensizlik her şeyden önce çarlık siyasası tarafından uyandmlmıştır. Çarlığın, onun baskı siyasasınm ortadan kalktığı andan itibaren, güvensizlik azalmış, Rusya'ya doğra çekim aitmiş olsa gerek. Ben çarlığın devrilmesinden sonra, halklaruı onda-doku-zunun ayrılmak istemeyeceklerini sanıyorum. Bundan ötürü, parti, aynim ak istemeyecek ve önıeğiıı Kafkas-ötesi, Türkistan, Ukrayna gibi yaşam koşullarının, dillerinin özellikleri bakımından aynlaıı bölgeler için, bölgesel özerkliklerin ör-

34


gütlenmesini öneriyor. Bu türlü bölgelerin coğrafi sınırlan, iktisadi koşullara, yaşam koşullaruıa vb. uygun olarak, lıalkm kendisi tarafından belirleneceklerdir. Bölgesel özerkliğin tersine, uzun bir zamandan beri Bund ve ulusal-kültürel özeıklik ilkesini fonnüle eden Spriııger ile Bauer tarafından örgütlenmiş bulunan bir başka plan daha var. Ben bunun sosyal-demokrasi bakımından kabul edilmez bir plan olduğu kanısındayım. Bu plan, sonunda şuna dayatın': Rusya bir uluslar birliği, ve uluslar da, bireyler devletin hangi bölgesinde yaşarlarsa yaşasınlar, tek bir toplum içinde toplanmış bireyler bildikleri durumuna dönüşmeli. Bütün Ruslar, bütün Emıeniler vb., daha sonra tüm Rusya uluslar bildiğine girmek üzere, topraktan bağmışız olarak, kendi özel ulusal birlikleri içinde örgütlenmeliler. Bu plan son derece kullanışsız ve ıısa-aykırıdır. Gerçek şudur ki, kapitalizmin gelişmesi, uluslardan kopmuş dağuıık birey topluluklarını, Rusya'nın çeşitli noktalan üzerine saçıp savur-muştur. İktisadi koşullara bağlı ulusal dağılmı nedeniyle, sözü geçen ulusların böyle bireylerini bir araya toplamak demek, ulusu yapay olarak örgütlemekle, ulusu kurmakla uğraşmak demektir. Oysa, bireyleri uluslar biçiminde yapay olarak bir araya toplamakla uğraşmak demek, milliyetçilik açısmda yer almak demektir. Bund tarafından fonniile edilmiş bulunan bu plan, sosyaldemokrasi tarafindan onaylanamaz. Bu plan, partimizin 1912'deki konferansında30 geri çevrilmişti ve, genel olarak, Bund dışında, sosyal-demokrat çevrelerin gözünde saygınlık taşımaz. Bu plan ayrıca kültürel özeıklik olarak da adlaııduılır, çünkü ulusu ilgilendiren birçok solundan, salt kültürel bir nitelik taşıyan bir küme sorunu ayırır ve bu sorunları ulusal bildiklerin ellerine verir. Bu ayuışuı çıkış noktası, kültürün ulusları tek bir bütün biçimde birleştirdiği savıdır. Ulusun içinde, bir yanda ulusu bölen çıkarların, önıeğiıı iktisadi çıkarların, ve bir yanda da, onu tek bir bütün biçiminde birleştiren çıkarların olduğu 35


varsayılır, kültürel sonııı işte tastamam böyledir. Son olarak, ulusal azuılıklar soıuııu kalıyor. Buıılarm haklan da özellikle korunmalıdır. Bundan ötürü, parti, okul-sal, dinsel vb. sorunlarda tam bir eşitlik, ve ulusal azınlıklar için tüm kısıtlatıl alarm kaldırılın asuıı ister. 9. madde ulusların eşitliğini saptar. Bu eşitliğin gerçek­ leşmesi için zorunlu koşullar, ancak tüm toplumun tam bir demokratlaştırılması ile sağlanabilir. Çeşitli uluslar proletaryasını tek bir ortak parti içinde nasıl örgütleyebileceğimiz sorununu da çözmeliyiz. Bu plana göre, işçiler milliyetlere göre örgütlensin — 11e kadar ulus varsa, o kadar parti olsun. Bu plan, sosyal-demokıasi tarafından kabul edilmemiştir. Pratik, belli bir devlet proletaryasının milliyetler bakmımdaıı örgütlenmesinin, suııf dayanışması düşüncesinin yıkılmasından başka bir yere götürmediğini göstermiştir. Sözü geçen devleti bileştiren tüm ulusların tüm proleterleri, tek bir bölünmez proleter topluluk olarak örgütlenmelidirler. Buna göre, bizim ulusal sonııı üzerindeki görüşümüz, şu savlarda özetlenil" a) halklar için ayrılma hakkuıuı tanınması; b) belli bil' devlet çerçevesinde kalan halklar içiıı — bölgesel özerklik; c) ulusal azınlıklar için — özgür gelişmelerini güvence altuıa alan özel yasalar; d) belli bir devletin tüııı milliyetlerinin proleterleri için — bir ve bölünmez proleter topluluk, tek paıti.

36


[ÜÇ]

EKİM DEVRİMİ VE ULUSAL SORUN31 (1918)

ULUSAL sorunun, mutlak kesinlikle sabit İliç bir yanı yoktur. Varolan düzenin değiştirilmesi genel sorunun bir par­ çası olduğu için, ulusal sorunu, tamamen toplumsal koşullan, ülkede kurulmuş olan iktidarın niteliği ve, genel olarak toplumsal gelişmenin tüm olarak seyri belirler. Bu, özellikle, çevre bölgelerde ulusal sorunun ve hareketin, devrimin seyrini izleyerek herkesin gözü önünde hızla içerik değiştirmekte olduğu Rusya'da, devrim dönemi sırasında açıkça belir­ mektedir. L ŞUBAT DEVRİMİ VE SÖMÜRGELER SORUNU Rusya'da burjuva devrimi döneminde (Şubat 1917'deıı itibaren), Rusya'nın çevre bölgelerinde ulusal hareket, bir 37


burjuva kurtuluş hareketi niteliği taşıyordu. Yüzyıllar boyunca "eski rejim" tarafından ezilen ve sömürülen Rusya'nın ulusları ilk kez olarak güçlerinin bilincine vardılar ve ezenlere karşı savaşa atıldılar-. Hareketin sloganı "ulusal baskılını oıtadaıı kaldırılması" idi. Rusya'nın çevre bölgeleri, göz açıp kapayana kadar, "bütün ulusu" temsil eden kumullarla doldu. Demokratbuıjuva ulusal aydınlar, hareketin başmda yürüyorlardı. Letouya'da, Estonya’da, Litvaııya’da, Gürcistan’da, Ermenistan'da, Azerbaycan'da, Kafkasya'da, Kngızistaıı'da ve Orta Volga bölgesinde "ulusal şûralar"; Ukrayna'da ve BeyazRusya'da "Rada"; Besarabya'da "Sfa-tul-çeri" Kırım'da ve Başkıristan'da "Kurultay"; Türkistan'da "Özerk Hükümet",3" işte ulusal burjuvazinin güçlerini çevresinde topladığı "bütün ulusu" temsil eden kumullar bunlardı. Sözkonusu olan, ulusal baskınuı "temel nedeni" olan çaldıktan kurtulmak ve ulusal burjuva devletleri kıınnaktı. Ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı, çevre bölgelerin ulusal buıjuvazilerinin iktidarı ele almaları ve "kendi öz" ulusal devletlerini kurmak için Şubat Devriminden yararlanmaları biçiminde yorumlanıyordu. Devimlin daha sonraki gelişmesi, yukarda belirtilen buıjuva kuramlarının hesaplarına girmiyordu ve giremezdi de. Ve maskesini atıp gerçek yüzüyle beliren bir emperyalizmin çarlığın yerine geçtiği, ve bu emperyalizmin milliyetler için dalıa güçlü ve daha tehlikeli bir düşman olduğu, yeni bir ulusal baskının temeli olduğu gözden kaç iriliyordu. Nitekim çaldığın yıkılması ve burjuvazinin iktidara geç­ mesi, ulusal baskılını ortadan kalduılması sonucunu vermedi. Biı- baskının eski kaba biçimi yerine, dalıa ince, ama dalıa da tehlikeli yeni biçimde biı- ulusal baskı kondu. Lvov—Milyukov—Keıeııski hükümeti, ulusal baskı politikasını tabede­ ceğine, Finlandiya'ya karşı (1917 yazında diyetin ilgası) ve Ukrayna'ya karşı (Ukrayna'da kültürel kurumlanıl tahribi) yeni bil' kampanya örgütlendirdi. Üstelik niteliği bakımından

38


emperyalist olan bu hükümet, halkı, yeni topraklan, yeni sö­ mürgeleri ve uluslan boyunduruk altuıa alabilmek için savaşı sürdürmeğe kışkırttı. Bu hükümeti buna iten, yalnız em­ peryalizmin kendi niteliği değildi, aynı zamanda yeni topraklar ve yeni ulusları boyunduruk altuıa almaya dayanılmaz bir eğilim duyan ve onun etki alanlarını kısmayla tehdit eden Batuıın eski emperyalist devletlerinin varlığı idi. Emperyalist devletlerin varlığuım koşulu olarak bu devletler arasında küçük uluslan boyunduruk altuıa almak için savaş, işte Emperyalist Savaş suasuıda görülen manzara buydu. Çarlığın yıkılması ve sahneye Milyukov—Kerenski hükümetinin çıkması bu acıklı tabloda hiç biı- şeyi değiştirmiyordu. Elbette bu çevre bölgelerde "bütün ulusu" temsil eden kurumlar, devletin bağunsızlığına bir eğilim gösterdikleri sürece, Rus emperyalist hükümetinin seıt muhalefetiyle karşılaşıyordu. Aıııa ulusal buıjuvaziııiıı iktidaruıı savunduktan için de "kendi" işçi ve köylülerinin temel çıkarlarına kulaklarını tıkıyorlar, ve bunlaruı itirazları ve hoşnutsuzluklarını kışkutıyorlaıdı. "Ulusal alaylar” diye adlaııdu'ilaıı askerî birlikler, ateşi köriikleınekten başka bir şey yapmıyorlardı: yukardan gelen tehlike karşısında güçsüz olduklarından, alttan gelen tehlikeyi artırmaktan ve derinleştirmekten başka bir şey yapmıyorlardı. "Bütün ulusu" temsil eden kurumlar, dıştan gelen darbeler karşısında olduğu gibi iç patlamalar karşısuıda da savunmasız kalıyorlardı. Yeni doğan burjuva ulusal devletler, dalıa çiçek açmadan solup kuruyorlardı. Bu duıuıııda uluslaruı kendi kaderlerini tayin etme bak­ lanımı eski burjuva demokratik yorumu bir hayal oluyor, dev­ rimci anlamını yitiliyordu. Besbelli ki bu koşullarda ulusal baskuım oltadan kalduılması ve küçük ulusal devletlerin bağımsız duruma getirilmesi sözkonusu bile olamaz. Ezilen milliyetlerin, emekçi yığınlarının kurtuluşunun ve ulusal baskuıuı oltadan kal dinim asının, emperyalizm ile bağları koparmadan, "kendi" ulusal burjuvazisini devirmeden ve 39


emekçi yığınların kendilerinin iktidarını gerçekleştirmeden düşünülemeyeceği açık seçik belli oluyordu. Bu, Ekim Devriınindeıı sonra, daha da açık olarak anlaşıldı. E. EKİM DEVRİMİ VE ULUSAL SORUN Şubat Devrimi, bağımda birbiriyle uzlaşmaz iç çelişkiler taşıyordu. Bu devrim, işçilerin ve köylülerin (askerler) çabasıyla gerçekleşti; ama sonuç öyle oldu ki, iktidar, işçilerin ve köylülerin değil, buıjuvaziııin eline geçti. Devrimi yaparken işçiler ve köylüler savaşa son vermek, barışı elde etmek istiyorlardı; oysa iktidara gelen burjuvazi, devrimci heyecandan yararlanarak savaşı sürdürmek, bu heyecanı barışa karşı kullanmak istiyordu. Ülkedeki iktisadi yıkını ve yiyecek yokluğu, sermayelerin ve sınai işletmelerin işçilerin yararına olarak kamulaştnılmasını, büyük toprak sahipleri topraklarınm köylülerin yararına olarak kamulaştırılmasını gerektiriyordu; oysa Milyukov— Keren ski buıjuva hükümeti, büyük toprak sahiplerinin ve kapitalistlerin çıkaıiaruıa göz-kulak oluyordu. Bunları, işçilerin ve köylülerin saldırılarına karşı kararlı bir biçimde kollıyordu. Yapılan bir burjuva devrimiydi, bu devrimi işçiler ve köylüler, sömürücüler lıesabuıa yapmışlardı. Oysa ülke, emperyalist savaşın, ekonomik çöküşün ve yi­ yecek kıtlığuım yükü altında inlemeye devam ediyordu. Cephe çözülüyor ve eriyordu. Fabrikalar çarklarını durduruyordu. Ülkede açlık artıyordu. Şubat Devriminin iç çelişkileri yü­ zünden "ülkeyi kurtarma" işinde aczi açıkça oıtaya çıkmıştı. Milyukov—Kerenski hükümetinin, devrimin temel sorunlarını çözmede yeteneksiz oldukları açıkça anlaşılmaktaydı. Ülkeyi emperyalist savaş çıkmazından, ekonomik çökün­ tüden kurtarmak için yeni bir devrim gerekti, bu kez sosyalist olan bir devrim.

40


Bu devrimin sonucu, Ekim ayaklanması oldu. Toprak ağalanılın ve burjuvazinin iktidarını deviren ve yerine bir işçi-köylü hükümeti yerleştiren Ekim Devrimi, Şubat Devrmiinin çelişkilerini bir atılımda çözümledi. Büyük toprak sahiplerinin ve kulakların mutlak egemenliğini kuıııak ve topraklan km emekçi yığınlarının emrine vermek; fabrikaları ve işletmeleri kamulaştırmak ve onları işçilerin yönetimi altuıa koymak; emperyalizm ile bağlan kopanııak ve soygun savaşma son vermek, gizli anlaşmaları ilân etmek ve yabancı toprakların gaspı siyasasuıın maskesini düşürmek, ve nihayet ezilen halkların emekçi yığmlannuı kendi kaderlerini tayin etme hakkını kabul etmek ve Finlandiya'nın bağımsızlığını tanımak, işte bu devrim şuasında Sovyetler iktidarı tarafından alman temel önlemler bunlarda'. Bu, gerçekten sosyalist bir devrim oldu. Meıkezde başlayan devrim, uzun süre bu dar alan içinde kalamazdı. Merkezde muzaffer olaıı devrim, zorunlu olarak ülkenin eıı ücra köşelerine kadar yayılacaktı. Ve gerçekten de Kuzeyden gelen devrim dalgası, daha ilk günlerinde çevre bölgeleri birbiri ardından kaplayarak biitüıı Rusya'yı sardı. Ama oralarda Ekim Devrimiııden önce kurulmuş olan "ulusal şûralar" ve (Don, Kuban, Sibirya'da olduğu gibi) bölgesel "hü­ kümetler" barajına çarptı. Gerçek şu ki, bu "ulusal hükümetler", sosyalist devrimin lafını bile duymak istemiyorlardı. Burjuva nitelik taşıdıkları için eski burjuva dünyayı yıkmayı hiç de istemiyorlardı; tam tersine, eski burjuva düzeni korumak ve sağlamlaştırmak için bütün güçlerini harcamayı görev sayıyorlardı. Emperyalist nitelik taşıdıktan için, bu hükümetler, emperyalizm ile bağlanın kopanııak istemiyorlardı; tanı tersine, fırsat düştükçe "öteki" ulusların topraklarından parçalat' kapmaya, "öteki" ulustan boyunduruk altuıa almaya her zaman hazırdılar. Onun içiıı, ülkenin çevre bölgelerindeki "ulusal hükümetlerin", merkezin sosyalist hükümetine savaş ilân etmiş olmaları şaşılacak bir şey de41


ğildir. Ama bunu yapmakla, bu hükümetler, Rusya'da devrim düşmanı 11e varsa çevrelerine toplayarak iltica ocakları haline geldiler. Rusya'dan kovulan karşı-devrimcilerin bu ocaklara üşüştükleri ve orada bu ocakların çevresinde "ulusal" beyaz muhafız alayları teşkil ettikleri, kimse için bir sır değildir. Ama ülkenin bu çevre bölgelerinde "ulusal" hükümetlerden başka gerçekten ulusal işçiler ve köylüler de var. Ekim D evrim in den önce, merkezî Rusya önıeğiııe göre kurulmuş olan devrimci milletvekilleri Sovyetleri içinde örgütlenmiş olan bu işçiler ve köylüler, Kuzeyli kardeşleriyle bağlarını hiç bir zaman kopannamışlardı. Onlar da burjuvaziyi yenmeye uğraşıyorlardı, onlar da sosyalizmin zaferi için savaşıyorlardı. Bu işçi ve köylülerin "kendi" ulusal hükümetleriyle aralarındaki çatışmanın gün geçtikçe vahim-leşmesiııe şaşmamak gerekir. Ekim Devrimi, Rusya'nın çevre bölgelerindeki işçilerle köylülerin, Rusya'daki işçiler ve köylülerle ittifakını güçlendirmiş; onların sosyalizmin başarısına inançlarını canlandumıştı. Ve "ulusal hükümetlerin" Sovyet iktidarına karşı savaşı, bu "lıükümetler"le çelişkilerini tam bir kopuşa kadar götürdü, onlara karşı açık ayaklanmaya kadar götürdü. Ve işte böylece çevre bölgelerin buıjuva-milliyetçi karşıdevrimci "hükümetler" ittifakına karşı, bütün Rusya'nın işçileri ve köylülerinin sosyalist ittifakı meydana gelmiş oldu. Kimileri, çevre bölgedeki "hükümetlerin" savaşuıuı, Sovyet iktidarının "aşın merkeziyetçiliğine" karşı bir ulusal kurtuluş savaşı olduğunu sanırlar. Aıııa bu yanlıştır. Dünyada hiç bir iktidar, Rusya'daki Sovyet iktidarı kadar büyük bir desaııtralizasyoıı kabul etmemiştir, dünyada hiç bir iktidar, halklara bu kadar tam bir ulusal özgürlük tanımamıştır. Ülkenin çevre bölgelerindeki "hükünıetler"in savaşı, burjuva karşı­ devriminin sosyalizme karşı savaşıydı ve şu anda

42


da öyledir. Halkın bağlı bulunduğu ulusal bayrağın kullanıl­ ması, halk yığınlarını aldatmak, ulusal burjuvazinin karşıdevrimci planlarını maskelemek içindir. Ama ulusal ve bölgesel "hükümetler"in giriştikleri savaş, eşit olmayan bir savaştır. İki yandan salduıya uğrayan, dıştan Sovyet iktidarı tarafından ve içten "kendi öz" işçi ve köylüleri tarafından saldırıya uğrayan "ulusal hükümetler", daha ilk çatışmalarda bozgun halinde gerilediler. FinlandiyalI işçilerin ve 7b/£wzİerin33 ayaklanması ve burjuva "senatosunun kaçışı; UkraynalI işçi ve köylülerin ayaklanması ve burjuva "Rada"nuı kaçışı; Don, Kuban ve Sibiıya bölgelerinin işçi ve köylülerinin ayaklanması ve Kalediıı'iıı, Komilov'un ve Sibiıya "hükümeti"ııin yıkılışı; Türkistan'da yoksul köylülerin ayaklaııışı ve "özerk hükümetin" kaçışı; Kafkasya'da tanın devrimi ve Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan "ulus şûra"ların tanı aczi. İşte bu çevre bölgeleri "hükümetleri"ııin "kendi" halk yığınlarından tanı tecridini tanıtlayan ve herkesin bildiği gerçekler. Tam bir yenilgiye uğrayan "ulusal hükümetler", "kendi" işçi ve köylülerine karşı, Batının emperyalistlerini, bütün dünyada küçük uhıslarnı kıdemli sömürücülerini, ve zalimlerini yardıma çağırmak "zorunda" kaldılar. Ve böylece, yabancı müdahale ve çevre bölgeler toprak­ larının işgali dönemi başladı. Bu dönem, bir kere daha "ulusal" ve bölgesel hükümetlerin karşı-devrimci niteliğini Oltaya çıkarmıştır. O zaman herkes için açık seçik belli oldu ki, ulusal bur­ juvazi, "kendi lıalkmı" ulusal baskıdan kurtarma peşinde değildi, o, halkın alınterinden kârlar elde etme özgürlüğü ay­ rıcalıklarını ve sermayelerini konuna özgürlüğü peşindeydi. O zaıııaıı bütün açıklığıyla anlaşıldı ki, emperyalizm ile bağları koparmadan, ezilen ulusların buıjuvazisi devrilmeden ve iktidar bu ulusların emekçi yığmlannm eline geçıııe43


den ezilen ulusların kurtuluşu düşünülemez. Ve böylece "bütün iktidar ulusal burjuvaziye" sloganıyla ulusların kendi kaderlerini serbestçe tayin etine hakkı konusundaki eski burjuva kayranımın maskesini, devrimin bizzat seyri düşürdü ve bu kavram bir kenara atıldı. "Bütün iktidar, ezilen ulusların emekçi yığınlarına" sloganıyla ulusların kendi kaderlerini seıbestçe tayin etme hakkı konusundaki sosyalist kavram, tüm uygulanma haklarını ve olanaklarını kazanmış oldu. Böylece Ekim Devrimi, eski burjuva ulusal kurtuluş ha­ reketine son vererek, ezilen ulusların işçi ve köylülerinin her türlü baskıya karşı, ve bu arada ulusal baskıya karşı, "kendi" burjuvazilerinin iktidarına karşı ve yabancı buıjuvaziye, genel olarak emperyalizme karşı yeni sosyalist bir hareketin çağını açmış oldu. EH. EKİM DEVRİMİNİN DÜNYA ÖLÇÜSÜNDEKİ ÖNEMİ Rusya'nuı merkezinde başarı kazanan ve çevredeki böl­ gelerin bir kısmuıı da ele geçilen Ekim Devrimi, Rusya top­ raklan sınuiarı içinde hapsedilemezdi. Dünya emperyalist sa­ vaşı ve halkların aşağı tabakalarının genel hoşnutsuzluğu atmosferi içinde bu devrim, komşu ülkelere sıçramadan ya­ pamazdı. Emperyalizm ile bağların kopanhnası ve Rusya'nın soygun savaşuıdaıı çıkması, gizli anlaşmaların yayınlanması ve başka ülkelerin topraklanın işgal etme siyasasının redde­ dildiğinin resmen ilânı; ulusal özgürlüğün ilânı ve Finlaııdiya'nuı bağunsızlığının tanınması; Rusya'nuı "Ulusal Sovyet Cumhuriyetleri Federasyonu" olarak ilânı, ve bütün dünyaya Sovyet iktidarı tarafından ulaştırılan emperyalizme karşı savaşa çağıı — bütün bunlarm, köleleştirilmiş Doğu ve kana bulanmış Batı üzerinde önemli etkisi olmaması mümkün değildi. Gerçekten Doğunun ezilen lıalklarmm, emekçi yığmlaıı-

44


nııı yüzyıllar boyu süren uyuşukluğuna son veren ve onları dünya emperyalizmine karşı savaşa sürükleyen, dünyada ilk devıiın, Ekim Devrimi olmuştur. İran'da, Çin'de, Hindistan'da Rus Sovyetleıi örneğine uygun işçi ve köylü Sovyetlerinin kuruluşu bunun inandırıcı kanıtıdır. Ekim Devrimi, Batının işçi ve askerlerine canlı ve sağlam bir örnek olabilen ve onları savaş ve eıııpeıyalizm boyıuıdu­ ruğundan gerçekten kurtulma yoluna yönelten ilk devrimdir. Avusturya-Macaristaıı ve Almanya'da işçilerin ve askerlerin ayaklanması; işçi ve asker vekilleri Sovyetlerinin kurulması; tanı haklarından yoksun tutulan Avusturya-Macaristan halk­ larının ulusal boyunduruktan kurtulmak için devrimci savaşı. Hepsi bıııııı tanıtlayan kanıtlardır. Önemli olan. Doğudaki, hatta Batıdaki savaşuı henüz burjuva milliyetçi etkilerden kurtulmaya vakit bulup bulma­ ması değildir; önemli olan, emperyalizme karşı savaşın baş­ lamış olmasıdır, devam etmesidir, ve bu savaşın ergeç mantıki sonucuna varacağıdır. Emperyalistlerin "dışardan” dış müdahalesi ve işgal po­ litikaları, ancak devrimci bunalımı şiddetlendirmekte, yeni halkları savaşa sürüklemekte ve emperyalizme karşı devrimci savaş alanını yaymaktadır. Böylece geri kalmış Doğu halkları ile ileri Batı halkları arasında bağlar kurarak Ekim Devrimi bu halkları emperya­ lizme karşı oıtak bir savaş kampuıda birleştiriyor. Böylece ulusal sorun, ulusal boyunduruğa karşı savaş gibi özel bir sorun olmaktan çıkıyor, ulusların, sömürgelerin ve yarı-sömürgelerin empeıyalizmdeıı kurtuluşu genel sonıııu haline geliyor. H. Enternasyonalin ve onun önderi Kautsky'ııin en büyük günahı, durmadan ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı konusunda burjuva kavramına doğın sapmaları, bu hakkın devrimci anlamını kavl amam alan, ulusal sonıııu, em­ peryalizme karşı açık savaşın devrimci alanına koymayı bil­ 45


memeleri ya da istememeleri, ulusal sorunu sömürgelerin kurtuluşu sorunuyla bağlamayı bilmemeleri ya da istememe­ leridir. Bauer ve Venner tipinde AvusturyalI sosyal-demokratlarm anlayış kısırlığı, ulusal sonın ile iktidar sorunu arasındaki çö­ zülmez bağı anlamamış olmalanndadır; ulusal sorunu siya­ sadan aymııa ve onu, emperyalizm ve köleleştirdiği sömürgeler gibi "önemsiz şeyler"iıı varlığını unutarak kültür ve eğitim sorunları çerçevesi içine kapama yolunda çaba gösterme­ lerinde dir. Ulusların kendi kaderlerini serbestçe tayin etme ve "yurdun savunulması" ilkelerinin, yükselen sosyalist devrim koşulları içinde olaylaruı gelişmesi sonucu, oltadan kalktığı söyleniyor. Gerçekte oltadan kalkan ne ulusların serbestçe kaderlerini tayin etme hakkıdır, ne de "yurdun savunulması" ilkesi; oltadan kalkan bunların burjuvaca yorumlandır. Emperyalizmin boyunduruğu altında inleyen ve kurtuluşlarını özleyen işgal altındaki bölgelere bir gözatmak yeter; sosyalist yurdu emperyalizmin açgözlü yırtıcılardanım karşı savunmak için devrimci bir savaş vermekte olan Rusya'ya bir gözatmak yeter, şu anda Avustuıya-Macaristan'da gelişmekte olan olaylar üzerinde biraz düşünmek yeter; (Hindistan, Iran, Çin gibi) şimdiden Sovyetler kurmuş olan köleleştirilmiş sömürgelere ve yan-sömürgelere bir gözatmak yeter; uluslaruı kendi kaderlerini serbestçe tayin etme ilkesinin sosyalist yorumla ulaştığı devrimci azameti anlayabilmek için bütün bunlara bir gözatmak yeter. Ekim Devriminin dünya ölçüsünde önemi özellikle şunlar­ dan ötürüdür; 1° Ulusal sorunu, ulusal boyunduruğa karşı savaş gibi özel bil- sorun olmaktan çıkararak, ezilen lıalklanıı, sömürgelerin ve yaıı-sömürgelerin emperyalist sömürüden kurtuluşu genel sorunu haline getirerek bunun alanını genişletmiştir. 2° Bu kurtuluşun gerçekleşebilmesi için büyük olanak­ 46


lar yal atmış ve gerçek yollan açmıştır. Ve böylelikle Batının ve Doğunun ezilen halklannuı kurtuluşunu geniş ölçüde ko­ laylaştırmışta; onları, emperyalizme karşı muzaffer savaşın ortak yoluna getirmiştir. 3° Batınuı proleterlerinden Rusya devrimi aracılığıyla Doğunun ezilen halklarına kadar varan dünya emperyalizmine karşı yeni bir devrimler cephesi kurarak, sosyalist Batıyla köleleştirilmiş Doğu arasına köpıii kurmuştur. Doğunun ve Batının emekçi ve sömürülen yığınlarının bugün Rus proletaıyasuıa karşı göstermekte olduğu büyük ilgisinin açıklaması bundadır. Bütün düııyaıım emperyalist saldırgaıılarmm kudurgan bir öfkeyle bugün Sovyet Rusya'ya çullaıımalarmm açıklaması bundadu'. Pravda n° 241-250, 6 ve 19Kasım 1918.

47


[DÖRT]

RUSYADA ULUSAL SORUN KONUSUNDA SOVYETLER İKTİDARININ SİYASASI34 (1920)

RUSYA'DAKİ üç devrim ve içsavaş yılı, merkezi Rusya ile Rusya'nın çevresi bölgelerinin karşılıklı dayanışması olıııaksızm, devrimin zaferinin, Rusya'nın emperyalizmin pen­ çelerinden kurtulmasının olanaksız olduğunu gösteııııiş bulu­ nuyor. Merkezi Rusya, bu dünya devrimi ocağı, hammadde, yakıt, yiyecek ürünleri ile dolup taşan çevresel bölgelerin yardnııı olmaksızın, uzun süre dayanamaz. Rusya'nın çevresel bölgeleri de, daha gelişmiş bir dununda bulunan merkezî Rusya'nın siyasal, askerî ve örgütleme yardnııı olmaksızın, kendilerini emperyalist egemenlikten kurtaramazlar. Eğer daha gelişmiş biı- dununda bulunan proleter Batının, daha az gelişmiş bir dununda bulunan, ama hammadde ve yakıt 48


bakımından zengin köylü Doğunun desteği olmaksızuı, dünya burjuvazisini gideremeyeceğini ileri süren sav doğru ise, daha az gelişmiş, ama zorunlu kaynaklar bakmandan zengin çevresel bölgelerin yardımı olmaksızuı devıiııı işini başaramayacağmı söyleyen bu öbür sav da bir o kadar doğrudur. Antantın, dalıa Sovyet hükümetinin ortaya çıktığı ilk gün­ lerden beri, eıı önemli çevresel bölgelerini ondan kopararak, merkezî Rusya'nın iktisadi kuşatılması plaııuıı gerçekleştirdiği şuada, bu durumu gözöııiinde tuttuğu kesin. Dalıa sonra, Rusya'nın iktisadi kuşatılması planı, Ukrayna, Azerbaycan ve Türkistan'da bugün oynadığı oyunlarla birlikte, 1918'deıı 1920'ye kadar. Antantın, Rusya'ya karşı tüııı girişimlerinin değişmez temeli olarak kalır. Rusya'nın merkezi ile çevresel bölgeleri arasında sağlam bir ittifak kunıhııasuıda çok büyük bir yarar var. Rusya'nuı merkezi ile çevresi arasında, sıkı, bozulmaz bir ittifakı güvence altına alacak belirli ilişkiler, belirli bağlar kunna zorunluluğunun nedeni bu. Buna göre, bu ilişkiler neler olmalı ve hangi biçimlere bürünmeli? Bir başka deyişle: Sovyetler iktidarının, Rusya'da ulusal soıunla ilgili siyasası neye dayanır? Çevresel bölgelerin Rusya'dan ayrılma istemi, sadece merkez ile çevre arasuıda kurulacak ittifak sorununun konuş biçimi ile ters düştüğü içiıı değil, ama her şeyden önce, merkezin olduğu kadar çevrenin halk yığınlarının da çıkarları ile temelden ters düştüğü için de, merkez ile çevre arasındaki ilişkiler biçimi olarak, dıştalaıımalıdu'. Çevrenin ayrıhnasmuı, Batı ve Doğudaki kurtuluş hareketini uyaran merkezi Rusya'nuı devrimci gücünü sarsacağuıı hesaba katma-sak bile, çevresel bölgeler, bir kez ayrıldıktan soma, uluslararası empeıyalizm tarafından kaçmıhııaz bir biçimde egemenlik altına alınacaklardır. Bugünkü uluslararası koşullar içinde, çevrenin ayrılmasını istemekte karşı-devrimci olarak 49


ne varsa hepsini anlamak için, Rusya'dan ayrıldıktan sonra, sözde bir bağmısızlıktan başka bir şeyleri kalmayan Gürcis­ tan'a, Ermenistan'a, Polonya'ya Finlandiya'ya vb. bir gözat-mak yeter; bu ülkeler asluıda Aııtaııtm gerçek bağuıılıları durumuna gelmiş bulunuyorlar; son olarak, birincisi Alınan sermayesi, ve İkincisi de Antant tarafından kuılıp geçirildikten sonra, Ukrayna ile Azerbaycaıı'm son serüvenlerini anuıısamak yeter. Proleter Rusya ile emperyalist Antant arasında gemi azıya alan ölüm kaluıı savaşmıı karşısında, çevre için sadece iki yol olanaklı: Ya Rusya ile, ve o zaman bu, çevrenin emekçi yığınlarının emperyalist baskıdan kurtuluşu demektir, Ya da Antant ile, ve o zaman bu, kaçınılmaz emperyalist boyunduruk anlamına gelil-. Üçüncü yol yok. Sözde bağmışız Gürcistan'ın, Emıeııistaıı'ın, Polonya'nın, Finlandiya'nın vb. sözde bağmısızlığı, eğer deyim yerindeyse bu devletlerin, şu ya da bu emperyalist grup karşısuıdaki tam bağmılılığmı maskeleyen aldatıcı bir görünüşten başka bir şey değildir. Elbette, Rusya'nuı çevresi, bu çevrede yaşayan uluslar ve aşiretler, tüm öbür uluslar gibi, Rusya'dan ayrılma hakkına sahiptirler, bu hakkı onların elinden kimse alamaz; ve eğer bu uluslardan herhangi biri, 1917'de Finlandiya örneğinde olduğu gibi, Rusya'dan ayrılmayı çoğunlukla kararlaştıı-saydı, Rusya kendini herhalde bu olguyu saptama ve ayrılığı onaylama zorunda görürdü. Ama burada ulusların söz götürmez haklan değil, merkezin olduğu kadar çevrenin de halk yığmlanıım çıkarları sözkonusu; ajitasyonun niteliği, bu çıkarlar tarafından belirlenmiş nitelik, ve partimizin, eğer kendi kendini yadsımak istemiyor, eğer milliyetlerin emekçi yığınlarının isteği üzerinde belli biı- yönde etkili olmak istiyorsa, yapına zorunda olduğu ajitasyon sözkonusu. Oysa, halk yığınlarının çıkarlan, devrimin güncel aşamasında çevrenin ayrılmasını istemenin, derinden derine karşı-devrimci bir is­ 50


tek olduğunu söylüyorlar. Aynı biçimde, Rusya'nın merkezi ile çenesi arasındaki ittifak biçimi olarak, ulusal-kültfirel denilen özerklik de dıştalaııınalıdır. Avusturya-Macaristan'ııı (ulusal-kültürel özerk­ liğin yurdu), son on yıl boyuııcaki pratiği, çokuluslu bir devlet milliyetlerinin emekçi yığınları arasındaki ittifak biçimi olarak, ulusal-kültürel özerklikte geçici ve süresiz 11e varsa hepsini göstermiş bulunuyor. Springer ile Bauer, ulusal-kültürel özerkliğin, ince ulusal programlar ile birlikte şimdi ayaklan suya ermiş bulunan bu yaratıcıları, bunun canlı kanıtlarıdırlar. Son olarak, ulusal-kültürel özerkliğin Rusya'daki sözcüsü, bir zamanların o ünlü Bııııd'u, daha geçenlerde açıkça: "Kapitalist rejim çerçevesinde formüle edilmiş bulunan ulusal-kültürel özerklik istemi, sosyalist devrim koşullan içinde anlamını yitirir"35 diyerek, ulusal-kültürel özerkliğin yararsızlığını resmen kabul etme zorunda kaldı. Merkez ile çene arasında usa-uygun tek ittifak biçimi olarak, geriye, yaşam koşullan ve özel ulusal bileşimleri ile ayrılan çevresel bölgelerin bölgesel özerkliği, Rusya'nın çevresel bölgelerini meıkeze federatif bağlarla bağlayacak özerklik, yani Sovyetler iktidarı tarafından daha dünyaya gelişinin ilk günlerinde ilân edilmiş, ve günümüzde de, yönet­ sel komünler ve özerk sovyetik cumhuriyetler biçimi altuıda çevrede uygulanmış bulunan o aynı sovyetik özerklik kalır. Sovyetik özerklik, donmuş ve hiç değişmez bir şey de­ ğildir, gelişmesi içinde çok çeşitli biçimler ve dereceler kabul eder. Bu özerklik, dar yönetsel özerklikten (Volga Alınanları, Çavuşlar, Kareliydiler), daha geniş, siyasal bir özerkliğe (Başkalar, Volga Tatarları, Kırgızlaıj; geniş, siyasal özerklikten, daha da genişlemiş biçimine (Ukrayna, Türkistan); son olarak, Ukrayna tipi özeıklikten, özerkliğin en yüksek biçimine, sözleşmeye dayanan ilişkilere (Azerbaycan) geçer. Sovyetik özerkliğin bu esnekliği, onun ilk

51


değerlerinden birini oluşturur, çünkü bu esneklik, Rusya'nın, kültürel ve iktisadi gelişmenin çok çeşitli derecelerinde bulunan çevresel bölgelerinin tüm çeşitliliğinin kavraıunasuıı sağlar. Sovyetik siyasanın ulusal sonuldaki üç yılı, Rusya'da, sovyetik özerkliği değişik biçimleri altında gerçekleştirerek, Sovyetler iktidarının iyi yolda olduğunu gösteriliştir, çünkü sadece bu siyasa sayesindedir ki, Sovyetler iktidarı, çevrenin gözden en uzak köşelerine doğnı kendine bir yol açma, ulusal bakımdan en geri ve en çeşitli yığınları siyasal yaşama yükseltme, bu yığınları, en çeşitli bağlarla, merkeze bağlama başarısını göstermiştir — dünyanın İliç bir hükümetinin sadece çözmediği değil, aıııa hatta koymadığı (koymaktan korktuğu!) sorun. Rusya'nın, sovyetik özerklik ilkelerine göre yeni yönetsel bölünmesi, henüz tamamlanmamıştır: Kuzey Kafkaslar, Kalınlıklar, Çereıııisler, Votyaklar, Buryatlar vb., henüz sorunun çözülmesini bekliyorlar. Aıııa gelecekteki Rusya'nuı yönetsel halitası hangi görünüme bii-riinürse bürünsün ve bu alandaki eksiklikler ne olursa olsun —ve gerçekten de olmuştur—, bölgesel özerklik ilkelerine göre yeni yönetsel bölünmeye girişerek, Rusya'nın, çevresel ülkelerin proleter merkez yöresinde toplanması yolunda, iktidar ile çevrenin büyük halk yığuılarınm yaklaşması yolunda, ileriye doğnı çok büyük biı- adını attığuıı kabul etmek gerek. Bununla birlikte, sovyetik özerkliğin şu ya da bu biçiminin ilânı, gerekli kararname ve buyrukların yayımlanması, hatta özeık cumhuriyetlerde halk komiserleri bölgesel konseyleri biçimi altuıda çevresel hükümetlerin kuruluşu, çevresel ülkeler ile merkez arasındaki birliği pekiştirmek için yeterli olmaktan uzak şeylerdir. Bu birliği pekiştirmek için, her şeyden önce, çaılığın yutıcı siyasasının kalıtı olarak çevrede varlığını sürdüren, çevrenin yalıtık ve kapanık durumuna, ataerkil yaşam ve kültürsüzlüğe, merkeze karşı güvensizliğe bir son vermek gerekir. Çarlık, yığuıları kölelik ve bil­ 52


gisizlik içiııde tutmak için, ataeıkil-feodal baskıyı, çevrede bilerek geliştiriyordu. Çarlık, yerlileri en verimsiz bölgelere doğnı itmek ve ulusal düşmanlığı pekiştirmek için, çevrenin en iyi yerlerine, sömürgeci öğeleri bilerek yerleştirmişti. Çaıiık, yığınları bilgisizlik içinde tutmak için, yerel okulu, tiyatroyu, eğitici kurumlan engelliyor ve bazaıı düpedüz oltadan kaldırıyordu. Çaı iık, yerel nüfusun seçkin bölümünün her türlü girişimini kötürümleştiriyordu. Son olarak, çaıiık, çevredeki halk yığınlarının tüm çalışuıımı öldürüyordu. Çarlığın tüm bu önlemleri, yerliler arasmda, bazaıı Rus olan her şeye karşı düşmanca bir davranışa dönüşen çok derin bir güvensizlik doğurmuştu. Merkezî Rusya ile çevre arasuıdaki birliği pekiştirmek için, bu güvensizliği yoketıııek, karşılıklı bir anlayış ve kardeşçe bir güven havası yaratmak gerek. Nedir ki, güvensizliği yoketıııek için, her şeyden önce çevredeki halk yığınlanııuı kendilerini feodal-ataerkil boyunduruk kaluıtılaruıdaıı kurtarın alarma yardım etmek gerek; sömürgeci öğelerin yararlandıkları her tür ve her düzeydeki ayrıcalıkları oıtadaıı kaldırmak —sadece sözde değil, aıııa gerçekten oltadan kaldırmak— gerek; halk yığınlarına devrimin maddî iyiliklerini tattuınak gerek. Uzun sözün kısası: merkezî proleter Rusya'nın, sadece ve sadece onların çıkartanın savunduğunu yığınlara tanıtlamak gerek; ve bunu sadece sömürgecilere ve buıjuva milliyetçilere karşı, çoğu kez yığuılar için hiç mi hiç anlaşılmaz şeyler olan bastuıcı önlemler aracıyla değil, aıııa her şeyden önce tutarlı ve iyi düşünülmüş bir iktisat siyasası aracıyla tanıtlamak gerek. Liberallerin, zorunlu genel öğretimle ilgili istemlerini herkes bilir. Çevredeki komünistler, liberallerden daha sağda olamazlar; eğer halkın bilgisizliğini yoketıııek, eğer Rusya'nın merkezi ile çevresini manevi bakuııdaıı yaklaştmııak istiyorlarsa, oralarda genel eğitimi gerçekleştiımelidirler. Aıııa bunun için de, yerel ulusal okulu, ulusal tiyatroyu, ulusal halk eğitim kurumlanın geliştirmek, çevredeki halk yi 53


anılarının kültür düzeyini yükseltmek zorunludur. Çünkü kül­ türsüzlük ve bilgisizliğin, Sovyetler iktidarının en tehlikeli düşmanlan olduklanııı tanıtlamaya pek de gerek yok. Çalış­ malarımızın bıı yönde ne derecede ileriye gittiğini bilmiyoruz; aıııa en önemli çevresel bölgelerden bil inde, kamu eğitimi halk komiserliğinin, yerel okullar için, tahsisatının topu topu %10 kadarını harcadığuıı duyuyonız. Eğer bu doğnıysa, bu alanda, "eski rejim"i 11e yazık ki pek o kadar geçmemiş olduğumuzu kabul etmemiz gerek. Sovyetler iktidarı halktan kopuk bir iktidar değildir; tersine, o kendi tülünde, Rus halk yığınlarından çıkmış, onların sevdiği, önayakın tek iktidardır. Sovyetler iktidarının tehlikeli zamanlarda hep gösterdiği o görülmemiş direnme gücünü de işte bu durumu açıklar. Sovyetler iktidannuı, Rusya'nın çevresinde de, sevilen ve halk yığınlarına yakın olması gerek. Ama bunun için, sovyetik iktidar, her şeyden önce, bu yığuılar için aıılaşılu' bir iktidar olmalı. Bundan ötürü, çevrenin tüm sovyetik organlarmın, mahkemelerin, yönetsel aygıtların, İktisadî orgaıılaruı, dolaysız iktidar organlarının (parti orgaıılarınuı da), elden geldiğince, yerel nüfusun yaşam koşullanın, törelerini, alışkanlıklannı, dilini bilen ülke insanlarından bileşmiş olmaları; yerli halk yığınlarının tüm seçkinlerinin bu kumullara çağrılmış bulunmaları; yerel emekçi yığınların, askerî kunıhışlar alanı da dahil, tüm alanlarda ülke yönetimine katılmaları; yığınların, Sovyetler iktidan ile onun organlarının, kendi öz çabalarmın yapıtı, umutlanılın ete kemiğe bürünmesi olduklarını anlamaları zorunludur. Yığuılar ile iktidar arasında yıkılmaz bir manevi bağ işte ancak böyle kurulabilir, sovyetik iktidar, çevre emekçi yığınları için işte ancak bu yoldan anlaşılır ve emekçi yığınlara yakuı olabilir. Bazı arkadaşlar, Rusya'nın özeık cumhuriyetlerini ve, genel olarak, sovyetik özeıkliği, bazı koşullar karşısında hoşgörüyle karşılanmaması olanaksız, zorunlu, ama gene de

54


zamanla ortadan kaldırılması içiıı savaşılması gereken, geçici bii' kötülük olarak görürler. Bu görüşün temelden yanlış olduğunu, ve herhalde Sovyetler iktidarının ulusal sorun siyasası ile oıtak hiç bir yanı bulunmadığını tanıtlamaya pek gerek yok. Sovyetik özerklik soyut ve yapmacık bir şey değildir, hele hele boş bir söz olarak görülemez. Sovyetik özerklik, çevrenin merkezî Rusya'ya bağlanmasının en gerçek, en somut biçimidir. Ukrayna, Azerbaycan, Türkistan, Kırgızistan, Başknistaıı, Tataristan ve öbür çevresel bölgelerin, halk yığmlannuı kültürel ve maddî gönencini özledikleri kadarıyla, kendi ulusal dillerindeki okullardan, her şeyden önce ülke insanlarından oluşan mahkemelerden, yönetsel aygıtlardan, iktidar organlarından vazgeçemeyeceklerini kimse yadsıyamaz. Dahası, bu bölgelerin gerçekten sovyetleştirilmesi, merkezi Rusya'ya sıkı sıkıya bağlı ve onunla birlikte tek bir devlet oluşturan sovyetik bölgeler dunmıuııa dönüştü­ rülmesi, geniş bir yerel okullar örgütü olmaksızın, lıalkuı yaşam koşullanın ve dilini bilen insanlardan bileşik mahkemeler, yönetsel aygıtlar, iktidar organları vb. kunılmak-sızm, olanaksızdır. Nedir ki, okullara, mahkemelere, yönetim aygıtlarına, iktidar' organlarına ulusal dili sokmak demek, sovyetik özerklik, bütün bu kurumlanıl UkraynalI, Türkistanlı, Kırgız vb. biçimlere bürünmesinden başka bir şey olmadığına göre, aslında sovyetik özerkliği gerçekleştirmenin ta kendisi demektir. Bundan sonra, sovyetik özerkliğin geçici niteliğinden, ona karşı savaşını venne zorunluluğundan vb., ciddî ciddi nasıl sözedilebilir? İki şeyden biri: Ya Ukrayna, Azerbaycan, Kırgız, Özbek, Başkır vb. dilleri gerçek bir gerçekliktir ve bunun sonucu, bu bölgelerde ülke insanlarmdaıı bileşik ulusal dilde eğitim yapan okulu, mahkemeleri, yönetsel aygıtları, iktidar organlarını geliştimıek kesenkes zorunludur, ve o zaman sovyetik özerkliğin 55


bu bölgelerde sonuna kadar, hiç bir kısıtlama ohııaksızuı ger­ çekleştirilmesi gerekir. Ya da Ukrayna, Azerbaycan vb. dilleri salt bir uydur­ macadır, bunun sonucu anadildeki okullar ve öbür kumullar yararsız şeylerdir, ve o zaman da sovyetik özerkliğin, yararsız bil' şey olarak, yadsınması gerekir. Üçüncü bil' yol aramak, bu konuda bir yeteneksizliğin ya da acınası bir düşünce eksikliğinin ortaya konması demektir. Sovyetik özerkliğin gerçekleştirilmesi yolundaki ciddî engellerden biri de, çevredeki yerel kökenli ayduı güçlerin büyük kıtlığı, Sovyetleıiıı ve partinin çalışımı dahil, tüm çalışan kolları için öğretici eksikliğidir. Bu kıtlık, çevredeki devrimci kuruluş çalışması olarak, eğitim çalışmasmı engellemekten geri kalamaz. Ama işte ancak bu nedenledir ki, belki halk yığınlarına yararlı olmak isteyen, nedir ki, komünist olmadıklarından, belki de bir güvensizlik havası ile çevrildiklerine inandıkları, başlaıuıa gelecek baskı önlem­ lerinden korktukları için bunu yapamayan bu zaten sayısı çok az yerel aydın gruplarını geri çevirmek, usa-uygun olmayacak, davaya zarar verecektir. Yavaş yavaş sovyetleş-tirilmeleri ereğiyle, onları, sovyetik çalışmalarla ilgilendirmeye, iktisadi, tarımsal görevlere, azık ve gereç sağlama ve başka hizmetlere çağırmaya dayanan siyasa, bu gruplara başatıyla uygulanabilir. Çünkü bu aydın grupların, örneğin, karşı-devrimci düşüncelerine karşın, gene de en önemli görevlere çağrılmış, ve sonra da sovyetleştirilmiş bulunan karşı-devrimci askeri uzmanlardan daha az olgun olduktan da pek ileri sürülemez. Ama küçük ulusal aydın grupların kullanılması, öğretici gereksinmesini karşılama bakuıııııdaıı yeterli olmaktan uzaktır. Ülke insanlarından bileşik öğretici kadrolar yetiştirmek için, çevrede, yönetimin tüııı kollarında, aynı zamanda sıkı bir öğretim ve okullar şebekesini geliştirmek de zorunlu bir

56


şeydir. Çünkü bu türlü kadroların yokluğunda, ulusal dildeki okul, mahkeme, yönetim aygıtı ve öbür kurumlanıl örgütleuıııesiııin son derece güçleştirileceği açıktır. Bazı arkadaşların çevrenin sovyetleştirilmesi konusunda gösterdikleri, bazaıı kaba bir esneklik yokluğuna dönen o aşırı ivecenlik, sovyetik özerkliğin gerçekleştirilmesi yolunda daha önemsiz bir engel değildir. Merkezi Rusya'dan bütün bir tarihsel dönem ölçüsünde geri kalmış, oıtaçağ düzeninin henüz büsbütün kaldırılmamış bulunduğu bölgelerde, bu arkadaşlar, "arı koınünizın"i gerçekleştirmek için, "kahramanca çabalar"a girişmeyi kararlaştırdıklaıı zaman, böyle bir süvari akınından, böyle bir "komünizm"den, iyi hiç bir şeyiıı çıkmayacağı büyük bir güvenle söylenebilir. Bu arkadaşlara, programuııızın şu mad­ desini aııuıısatmak isteriz: "RKP, ortaçağdan burjuva demokrasisine, ya da burjuva demokrasisinden sovyetik ya da proleter demokrasiye vb. giden yolda, belli bir ulusun bulunduğu tarihsel gelişme derecesini gözönünde tutarak, olaylara tarihsel sınıf açısuıdaıı bakar." Ve dalıa ilerde: "Her dunımda, bir zamanlar başka ulusları ezmiş bulunan uluslar proletaryasının, ezilmiş ya da tüm haklarından yararlanamayan uluslar emekçi yığınları arasındaki ulusal duygulanıl kalıntıları karşısuıda bir sakıntı ve özel bir dikkat kanıtı göstermesi gerekir." (Bkz: RKP Programı.) Yani, örneğin eğer Azerbaycan'daki evlere doğrudan doğruya ek kiracılar yerleştirme yolu, oturduğu evi, aile ocağını, dokunulmaz, kutsal bir yer olarak gören Azerî yığuılarını bizden ayırıyorsa, aynı ereğe vamıak için, bu dolaysız yolun, dolaylı, öıttilü bir başka yolla değiştirilmesi gerektiği açıktu. Ya da: örneğin eğer dinsel önyargıların güçlü etkisi altında bulunan Dağıstanlı yığınlar, komünistleri "şeriata göre" izliyorlarsa, bu ülkedeki dinsel önyaı57


gılara karşı dolaysız savaşım yolunun, daha sakıntılı, dolaylı yollarla değiştirilmesi gerektiği açıktır, vb., vb.. Kısacası: geri kalmış halk yığınlarının "hemen koıııünistleştirilmesi"nı gözeten süvari akınlarından, bu yığuılan sovyetik gelişmenin büyük yoluna sürükleme biçimindeki sakmııulı. iyi düşünülmüş siyasaya geçmek zorunlu bir şeydir. Uygulanması, Rusya'nın merkezi ile çevresi arasmdaki manevî yaklaşma ve sürekli devrimci birliği güvence altuıa alan sovyetik özeıkliği gerçekleştirmek için zorunlu koşullar, özet olarak, işte bunlardır. Sovyetler Rusyası, dünyada benzeri olmayan bir deneye, tüm bir dizi milliyet ve aşiretin, tek bir proleter devlet çer­ çevesinde, karşılıklı bir güven, özgürce varılmış, kardeşçe bir anlaşma temeli üzerinde, bir arada yaşaması deneyine girişiyor. Üç devıim yılı, bu deneyin tüm başarı olanaklaruıa sahip olduğunu göstermiştir. Ama bu deney, ancak çevrede ulusal sorun konusunda uyguladığımız siyasa, birçok biçim ve derecelen içinde alımıı ış sovyetik özerklik ilkeleri ile uyuşmazlık dunmıunda değilse; ancak tabanda attığımız her pratik adun, çevrenin halk yığınlarının, bu yığınların yaşam koşullan ve ulusal yapışma uygun düşen biçimler altında, manevi ve maddi, yüksek proleter kültürüne katılmalarma katkıda bulunursa, tanı birbaşan umulabilir. Meıkezî Rusya ile çevre atasaldaki, Antantın olanaklı ve düşünülebilir bütün oyunlarının başarısızlığa uğrayacağı devrimci birliğin pekişmesinin güvencesi, işte buradadır. Pravda n° 226,10

Ekim 1920

58


[BEŞ]

ULUSAL SORUN KONUSUNDA PARTİNİN İVEDİ GÖREVLERİ RUS KOMÜNİST PARTİSİNİN X. KONGRESİNE SUNULAN RAPOR (10 MART 1931)

PARTİNİN, ulusal sorun konusundaki, ivedi, somut gö­ revlerine doğrudan doğruya geçmeden önce, bu sorunun çözü­ münün, kendileri olmaksızın olanaksız bulunduğu bazı ön­ cülleri saptamak zorunlu. Bu öncüller, ulusların oluşması, ulusal baskuıuı doğuşu sonınu ile, tarihsel gelişme boyunca ulusal baskı biçimleri ve, daha sonra, ulusal sonınun çözü­ münün çeşitli gelişme dönemlerinde büründüğü biçimler so­ num ile ilgili. Bu dönemlerin sayısı üçtür. Birinci dönem. Batıda feodalizmin yıkılması dönemi, ka­ pitalizmin zaferi dönemidir. Bireylerin uluslar biçiminde ör­ gütlenmesi bu dönemde yer alır. İngiltere (İrlanda hariç). 59


Fransa, İtalya gibi ülkelerden sözetmek istiyorum. Batıda — İngiltere'de, Fransa'da, İtalya ve kısmen de Almanya'da—, feodalizmin yıkılması ve bireylerin uluslar biçiminde örgüt­ lenmesi dönemi, zaman içinde, genel olarak, merkezî dev­ letlerin Oltaya çıktıkları dönem ile taslaşmış, ve bu raslaş-ma, ulusların, gelişmeleri için de, bu ülkelerde devlet biçimlerine bürünmeleri sonucunu vermiştir. Ve bu devletler içinde azbuçuk önemli başka uluslar bulunmadığı kadarıyla, bu ülkelerde ulusal baskı da bulunmuyordu. Avrupa'nın Doğusunda, tersine milliyetlerin örgütlenmesi ve feodal parçalanmanın oltadan kalkınası süreci, zaman içinde, merkezî devletlerin kuruluş süreci ile ıaslaşmadı. Macaristan'dan, Avusturya'dan, Rusya'dan sözediyonım. Bu ülkelerde, henüz kapitalist gelişme de yoktu; belki sadece doğuş durumundaydı; gene de, Türk, Moğol ve öbür Doğu halklarmuı akuıuıa karşı savunma gerekleri, akuılaıı durdurmaya yetenekli merkezi devletlerin hemen kurulmasuu zorunlu kılıyorlardı. Ve Avrupa'nın Doğusunda merkezi devletlerin kuruluş süreci, bireylerin uluslar biçiminde örgütlenme sürecinden daha hızlı olduğu için, orada henüz uluslar biçiminde örgütlenmemiş, ama daha şimdiden tek bir devlet içinde toplanmış birçok halklardan bileşik karına devletlerin kurulduğu görülmüştür. Demek ki, bilinci dönem, böylece, kapitalizmin şafağuıda milliyetlerin oıtaya çıkması ile belirlenmiştir ve. Batı Avrupa'da salt ulusal, ulusal baskısız devletler doğalken, Doğu Avrupa'da, başta daha gelişmiş bir tek ulus ve, egemen ulusa önce siyasal, sonra da iktisadi bakımdan bağmılı, daha az gelişmiş başka uluslar ile birlikte, çokuluslu devletlerin doğmaları da dikkat edilecek noktadır. Doğunun bu çokuluslu devletleri, ulusal çatışmaları, ulusal hareketleri, ulusal sonıııu ve bu sonınun çeşitli çözüm biçimlerini ortaya çıkarmış bulunan ulusal baskuıuı yurdu olmuşlardır. Ulusal baskuıuı gelişmesinin ve ona karşı savaşmı araç60


lanııın ikinci dönemi, kapitalizmin, mahreç, hammadde, yakıt ve ucıız bii' işgücü peşinde, sennaye ihracı ve büyük demir ve deniz yollarını güvenlik altına alma savaşunı içinde, ulusal devlet çerçevesinden taştığı, ve yakuı ve uzak komşular zararına, kendi ülkesini genişlettiği, emperyalizmin belirme dönemine bağlanır. Bu ikinci dönemde, Batuıuı eski ulusal devletleri —İngiltere, İtalya, Fransa—, ulusal devletler olmaktan çıkarlar, yani ellerine yeni topraklar geçilip, böylece dalıa önce Avrupa'nın doğusunda varolan o aynı ulusal ve sömürgesel baskı için bir alan oluşturarak, çokuluslu devletler durumuna dönüşürler. Bu dönem, Avnıpa'nuı doğusunda, egemenlik altuıdaki ulusların (Çekler, PolonyalIlar, UkraynalIlar), emperyalist savaştan sonra, eski çokuluslu buıjuva devletlerin dağılması ve büyük güçler denilen devletlerce egemenlik altına alınmış yeni ulusal devletlerin kuııılmasma yolaçaıı uyanış ve pekişmeleri ile belirlenmiştir. Üçüncü dönem, egemen ve egemenlik altındaki uluslar, sömürgeler ve anayurt sorununun tarih arşivlerine atıldığı; RSSFC toprağı üzerinde, eşit haklardan, eşit gelişme ola­ nağından yararlanan, ama iktisadi, siyasal ve kültürel gerilikleri nedeniyle, talihten gelme belli bil' eşitsizliği de koruyan milliyetlerin oltaya çıktıklarını gördüğümüz sovyetik dönem, kapitalizmin yıkılışı ve ulusal baskının oıtadaıı kalduılışı dönemidir. Milliyetlerin bu eşitsizliğinin özünü oluşturan şey, tarihsel gelişme sonucu, geçmişten, siyasal ve suıai bakımdan öbür milliyetlerden dalıa gelişmiş bir dununda bulunan bir milliyet, yani, Biiyük-Rus milliyetini devralmış ohnamızdu'. Bil' tek yıl içinde yok edilemeyecek, aıııa geri kalmış milliyetlere, iktisadi, siyasal ve kültürel bir yaıdıında bulunarak oltadan kaldırılacak olan fiili eşitsizliğin nedeni, işte budur. Ulusal sonmuu gelişmesinin, tarihsel olarak gözlerimiz önünde oluşmuş bulunan üç dönemi işte bunlardır.

61


İlk iki dönemin ortak bir özelliği var. Bu özellik de şu: bu iki dönemde, milliyetler baskı ve sömürüye uğramışlardır; bunun sonucu, ulusal savaşuıı yürürlükte ve ulusal sorun da çözülmemiş olarak kalu\ Ama aralarında bir de ayrını var. O da şudur ki, bilinci dönemde, ulusal sorun ayrı ayrı alınmış çokuluslu devletler çerçevesinden çıkmaz, ve sadece az sayıdaki Avınpalı milliyetleri kapsar, oysa ikinci dönemde, ulusal sorun, devletin iç sorunu olmaktan, birçok devleti ilgilendiren sorun durumuna, tüm haklarından yararlanamayan milliyetleri boyunduruk altında tutmak, Avrupa dışuıdaki yeni halklar ve aşiretleri kendi etkileri altına almak isteyen emperyalist devletler arasuıdaki savaş sonıııu durumuna dönüşür. Böylece, eskiden sadece kültürlü ülkelerde bir önem taşıyan ulusal sonın, bu dönemde yalıtık niteliğini yitilir ve genel sömürgeler sonıııu ile kaynaşır. Ulusal soıunun genel sömürgesel sonın dunımuııa geliş­ mesi, tarihsel bir raslaııtı değildir. Bu gelişme, ilk olarak, emperyalist savaş sırasuıda, savaşçı güçlerin emperyalist gnıplannnı, ordu birliklerini oluştunnak için gerekli insanları sağladıkları sömürgelere başvurma zorunda kalmaları gerçeği ile açıklanır. Bu sürecin, emperyalistlerin, bu geri kalmış sömürge halklarına kaçmıkııaz çağrıda bulunmaları sürecinin, bu halkları ve bu aşiretleri kurtuluş savaşının yoluna sokmaktan geri kalaıııayacağma kuşku yok. Souıa ulusal soıunun genişlemesi, tüm yeryüzünü önce küçük kıvılcımlar, daha sonra kurtuluş hareketi aleviyle tutuşturan genel sömürge sonıııu durumuna geliştiren ikinci etken de, emper-yalist gruplanıl Türkiye'yi paylaşma ve devlet olarak varlığına son verme girişimleridir. Müslüman halklar arasında, en gelişmiş devlet olan Türkiye, buna katlanamazdı; savaşuıı bayrağını kaldırdı ve emperyalizme karşı Doğu halklarını kendi yöresinde topladı. Üçüncü etken, emperyalizme karşı savaşımı bir dizi başan kazanan ve, doğal olarak. Doğunun ezilen lıalklaruıı esinleyen, onları savaşıma yöuel62


ten, böylece onların, İrlanda'dan Hindistan'a kadar, ezilen halkların oılak cephesini kurmalarını sağlayan sovyetik Rus­ ya'nın ortaya çıkışıdır. Ulusal baskuıııı gelişmesinin ikinci aşamasında, burjuva toplumun, ulusal sorunu çözmek, halklar araşma barış g etimi ek şöyle dursun, tersine, ulusal savaşuıı kıvılcımını, ondan ezilen halkların, sömürge ve yarı-sömürgelerin, dünya emperyalizmine karşı savaşını alevini harlandırana kadar körüklemiş bulunması sonucu veren tüııı etkenler, işte bunlardır. Kuşkusuz, ulusal sorunu çözmeye, yani çeşitli halklar ve aşiretlerin barış içinde birlikte yaşama ve kardeşçe işbirliğini sağlayan koşullan yalatmaya yetenekli tek rejim, sovyetik iktidar- rejimidir Senııayetıin, üretim araçlarının özel mülkiyetinin ege­ menliği altuıda, ve sınıflanıl varlığı ile birlikte, milliyetlerin eşitliğinin güvence altına alınamayacağmuı; sermaye iktidarı varolduğu sürece, üretim araçlannuı sahipliği için savaşım sürdüğü sürece, milliyetler arasında hiç bir eşitlik olaıııayacağınm, bunun gibi, uluslann emekçi yığınları arasında da, hiç bir işbirliği kurulamayacağının tanıtlanmasına pek gerek yok. Tarih, bize, ulusal eşitsizliği yoketmenin tek yolunun, ezilen ve ezilmeyen halklanıı emekçi yığınları arasında kardeşçe bir işbirliği rejimi kurmanın tek aracuım, kapitalizmi kaldumak ve sovyetik düzeni kunnak olduğunu söylüyor. Sonra, tarih, bu türlü halkların "yabancı" burjuvaziden olduğu kadar kendi ulusal burjuvazilerinden de kurtulma ba­ şarısı gösterdikleri ölçüde, yani ülkelerinde sovyet düzenini kurmuş bulundukları ölçüde, emperyalizm varlığını sürdür­ dükçe, komşu sovyetik cumhuriyetlerin desteği ohııaksızuı, tek başlarına yaşamaya ve varlıklarını başarı ile kurtarmaya yetenekli olmadıklarını da göstermiştir. Macaristan örneği, sovyetik cumhuriyetlerin tek bir devlet içinde birleşmesi

63


olmaksızın, ... dünya emperyalizminin birleşik güçleri kar­ şısında, ne askeri cephelerde, 11e de iktisadi cephelerde di­ renmelerinin mümkün olmadığını, açıkça gösteril-. Sovyet cumhuriyetleri federasyonu — bir devlet içinde birleşmenin aranan biçimidir, RSSFC buıııın canlı gerçeğidir. Dalıa sonra partimiz için, ulusal sorunu RSSFC çerçeve­ sinde çözmek ereğiyle bazı önlemler alma zorunluluğunu gerekçeleııdinııek üzere, burada, başlangıçta, size sözünü etmek istediğim öncüller, işte bunlardır arkadaşlar. . Sovyetik rejim altuıda, Rusya'da ve ona bağlı cumhuriyetlerde, 11e egemen milliyetler, 11e haklardan yoksun milliyetler, 11e anayurt, 11e sömürgeler, ne sömürülenler, 11e de sömürücüler bulunduğu halde. Rusya'da ulusal somu gene de vardır. Gerçekte, RSSFC'ııde ulusal sorun, geri kalmış halklara devletsek kültürel ve iktisadi bakımdan merkezi Rusya'ya yetişme olaııağuıı sağlamak için, milliyetlerin, geçmişten devralmış bulunduğumuz (iktisadi, siyasal, kültürel) geriliğini ortadan kaldııınaya dayanır. Eski rejim altuıda, çarcı iktidar, Ukrayna, Azerbaycan, Türkistan ve öbür çevresel bölgelerde devletçiliği geliştirmeye çalışmıyordu ve çalışamazdı da; yerli nüfusu zorla özümlemeyi gözeten çarcı iktidar-, tıpkı kültürel gelişmelerine karşı olduğu gibi, bu bölgelerde devletçiliğin gelişmesine karşı da savaşım veriyordu. Sonra, eski devlet, büyük toprak sahipleri ve kapitalistler, bize, kalıt olarak, topraklan Rusya'ıım kazak ve kulak öğeleri için bir sömürgeleştirme konusu olan Kırgızlar, Çeçenler, Osetler gibi iyiden iyiye çökmüş halklar bırakmışlardu-. Bu halklar akıl almaz acılar içinde kıvranıyor ve can çekişiyordu. Öte yandan, egemen milliyeti oluşturan Büyük-Rus milliyetinin dununu, yerli emekçi yığınlara dalıa yakın olmasmı, gereksinmelerini aıılamasmı ve geri kalmış durumlarından ve kültürsüzlüklerinden çıkmaları için onlara yardun etmesini bilmeyen ya da istemeyen Rus komünistleri

64


üzerinde bile etkisinin izlerini bırakmıştır. Çevredeki yaşam ve kültür özelliklerini horgördüklerinden, bazaıı Rııs egemen şovenliğinden yana bir komim alan az sayıdaki Rus komünist­ leri gruplarından sözediyonıııı. Sonra, ulusal baskıya uğramış, Rııs-olıuayaıı milliyetlerin durumu da, bazaıı halklaıuım emekçi yığınlarının çıkarlarını, "tüm lıalkuı" denilen çıkaılanndan ayırdetmesini bilmeyen yerli komünistler üzerinde etkisini göstermekten geri kalmamıştır. Bazaıı yerli komü­ nistlerin saflarında görülen ve Doğuda kendini panislamizm, turancılık gibi aknnlarla deyiıııleyen o yerel yerli ulusalcılık sapmasından sözediyonıııı. Son olarak, Kırgızlan, Başkırla-n ve bazı Dağlı aşiretleri yıkılıştan kurtarmak, sömürgeci kulaklar zaranııa onlara gerekli topraklan sağlamak da zonı nlu dur. Partinin bu ivedi görevlerini belirledikten sonra, bizim komünist siyasamızı, çevrede, özellikle Doğuda gördüğümüz İktisadî durumun özelliklerine uyarlamaya dayanan genel düzeydeki göreve gelmek isterim. Gerçek şu ki, her şeyden önce Türklerden oluşan bütün bir halklar topluluğu —ki sayılan 30 milyon dolaylaruıdadır—, sanayi kapitalizmi dönenime geçmemiş, bu döneme geçecek zaman bulaıııamışlardu'; bu nedenle, bu halkların sanayi proletaryası lıeıııeıı hemen yoktur; ve bunun sonucu bu halklar, sanayi kapitalizminden geçmeden, ilkel iktisat biçimlerinden sovyetik iktisat aşamasına geçme zorundadırlar. Bu, güç ama hiç de olanaksız olmayan işi gerçekleştirmek için, bu halkların iktisadi durumunun, hatta tarihsel geçmişinin, yaşam ve kültür koşullarının tüııı özelliklerini gözönüııde tutmak gerekir. Bu halkların toprağına, bu konuda, Rusya'nın merkezi için geçerli ve bir anlam taşıyan önlemleri dikmeye kalkmak, anlaşılmaz ve tehlikeli bir şeydir. RSSFC'ııiıı iktisat siyasasını gerçekleştiıiıkeıı, çevrede gördüğümüz iktisadi dunııııun, suııf yapısının, tarihsel geçmişin tüııı özelliklerini gözönüııde tutmanın kesenkes zonınlu olduğu açık­ 65


tır. Örneğin, Ncırkomprod (Azıklaııdımıa Halk Komiserliği) tarafından yayımlanan, ve mttslüman . nüfıısıııı İliç bir zaman donııız yetiştirmediği Kugızistaıı'da, halkın devlete belli sayıda domuz vermesini isteyen buyruk gibi saçmalıkların yadsınmasının sözünü bile etmiyorum. Bu örnek, herhangi bir yolcunun gözüne çarpan özel yaşam koşullanılın, ne derecede gözönüııde tutulmaması istendiğini gösteril’. Az önce, bana Çiçerin arkadaşın makalelerine36 yanıt vermemi isteyen kısa bir yazı verildi. Arkadaşlar, bana kalırsa, Çiçerin'iıı büyük bir dikkatle okuduğum makalelerinde edebiyattan başka bir şey yok. Bu makalelerde döıt yanlış ya da yanlış anlaşılma var. İlk olarak, Çiçerin arkadaş emperyalist devletler arasındaki çelişkileri yadsımaya yatkın; emperyalistlerin uluslararası birliğini büyütüyor, ve emperyalist gruplar ve emperyalist devletler (Fransa, Amerika, İngiltere, Japonya, vb.) arasındaki iç çelişkileri, varolan ve savaşa yolaçaıı çelişkileri, gözden yitiliyor, küçümsüyor. O, emperyalist yönetici gruplanıl birliği etkenini büyümse-miş, ve bu tröst içinde varolan çelişkileri küçümsemiştir. Oysa, bu çelişkiler var, ve Dışişleri Halk Komiserliğinin çalışımı bu çelişkiler üzerine kumlu. Sonra, Çiçerin arkadaş bir ikinci yanlış yapıyor. Büyük egemen devletler ile, daha yeni kurulmuş ulusal devletler (Çekoslovakya, Polonya, Finlandiya, vb.), mali ve askeri bakımdan, bu büyük devletlerin eline bırakılmış devletler arasında varolan çelişkileri küçümsüyor. Çiçerin arkadaş, bu ulusal devletlerin büyük devletlere bağunlılığuıa karşın, ya da daha doğrusu bu bağımlılık sonucu, büyük devletler ile bu devletler arasuıda, örneğin Polonya, Estonya, vb. ile yapılan görüşmeler üzerine yansıyan çelişkiler bulunduğunu gözden tamamen yitirmiş. Dışişleri Halk Komiserliğinin varlık nedeni de, bütün bu çelişkileri gözöniinde tutmak, onlara dayanmak, bu çelişkiler çerçevesinde dolambaçlı çarelere başvurarak ereğine ulaşmaktan başka bir şey değildir. Çiçerin arkadaş bu etkeni çok 66


şaşııtıcı bil' biçimde küçümsemiş. Çiçerin arkadaşın üçüncü yanlışı, ulusal düzenleşmeniıı özgürce belirlenmesinden, ger­ çeklikte, emperyalistlerin rahatça kullandıkları soyut bir slogana dönüşmüş bulunan bu slogandan gereğinden çok sözet-mesidir. Çiçerin arkadaş, bizim bu slogana iki yıldan beri veda etmiş bulunduğumuzu tuhaf bir biçimde unutmuş. Bu slogan aıtık programımızda yer alınıyor. Programunızda, pek belirsiz bir slogan olan ulusal düzenleşmeniıı özgürce belirlenmesinden değil, ama daha belgin bir vurguya sahip ve açıkça belirlenmiş bil' slogandan, lıalklaıuı devlet biçiminde örgütlenmek üzere ayrılma hakkı slogaııuıdan sözedilmiştir. Bunlar ayrı iki şeydir. Çiçerin arkadaşuı bu olguyu makalelerinde hesaba katmaması çok tuhaf; bundan ötürü, belirsiz bir dununa gelmiş bulunan slogana karşı tüm itirazları, kum sıkı bir atış gibidir; çünkü 11e benim sunduğum savlarda, ne de parti programında "özgürce belirleme" sözü yoktur. Sadece halkların devlet biçiminde örgütlenmek üzere ayrılma hakkından sözedilmiştir. Ama bu slogan, sömürgelerde kurtuluş hareketinin alevlendiği şu anda, bizim için devrimci bir slogandır. Sovyetik devletler, özgürce onaylanmış bir katılma temeli üzerinde, federasyon olarak biıara-ya geldikleri için, ayrılma hakkı, RSSFC’ni oluşturan halkların kendi isteğiyle kullanılmamış olarak kalır. Aıııa, İngil­ tere'nin, Fransa'nın, Amerika'nın, Japoııya'ıım mengenesine sıkıştırılmış sömürgeler sözkoııusu olduğu zaman; Arabistan, Mezopotamya, Türkiye, Hindistan gibi uyruklaştınluıış ülkeler, yani Antantın sömürgesi olan ülkeler sözkoııusu olduğu zaıııaıı, lıalklaı uı ayrılma hakkı sloganı, devrimci bir slogandır. Bundan vazgeçmek demek, Antanta yardım etmek demektir. Dördüncü yanlış anlaşılma da, Çiçerin arkadaşın makalele-riııdeki pratik bilgi yokluğudur. Makale yazmak elbette kolaydu-, ama onları: "Staliıı arkadaşın savlaruıa karşı" diye adlandırmak için, pratik karşı-önerilerdeıı başka bir şey olmasa bile, ciddi bir şeyler formüle etmek gerekil'. Nedir

67


ki, ben onun makalelerinde, sözünü etme zahmetine değen hiç bir pratik öneri görmedim. Bitiriyorum, arkadaşlar. Şu sonuçlara varıyoruz: Burjuva toplum, sadece ulusal sorunu çözmekte yeteneksiz çıkmakla kalmadı, ama tersine, onu "çözme" girişimlerinde, ulusal sorunu, onu sömürgesel bir sorun durumuna getirecek kadar genişletti ve kendisine karşı, İrlanda'dan Hindistan'a kadar yapılan yeni bir cephe oluşturdu. Ulusal sorunu koymaya ve çözmeye yetenekli tek devlet, üretim araç ve aletlerinin ortaklaşa mülkiyetine dayanan devlet, yani sovyetik devlettir. Sovyetik federatif devlet ile birlikte, artık ne ezilen, 11e de ezen milliyetler vardır, ulusal baskı kaldırılınıştu\ Ama, eski burjuva rejimden devralınmış daha kültürlü ve daha kültürsüz milliyetler arasındaki eşitsizlik, (kültürel, iktisadi, siyasal) fiilî eşitsizlik nedeniyle, ulusal sorun, geri kalmış halkların emekçi yığınlarının İktisadî, siyasal ve kültürel gelişmesini kolaylaştumayı, daha önce davranmış bulunan, proleter, merkezi Rusya'ya yetişmelerini sağlamayı gözeteli önlemlerin hazırlaıımasmı isteyen bir biçim alır. Ulusal sorun üzerine tarafımdan önerilen savların üçüncü bölümünün konusunu oluşturan pratik önerilerin nedeni de işte bu dur. TARTIŞMANINKAPANIŞKONUŞMASI Arkadaşlar, bu kongre bakımuıdaıı ulusal sorun üzerindeki tartışmada en ilginç olan şey, ulusal soruna ilişkin açık­ lamalardan, Rusya'nuı yeni yönetimsel bölünüşü tarafından zorlanarak, sorunu pratik olarak koymaya geçmiş bulunma­ nı tzdm Ekim D evrim iıı in başlanııda, halkların ayrılma hakkını ilân etmekle yetiniyorduk. 1918 ve 1920 yıllanııda, geri kalmış halklaruı emekçi yığınları ile Rusya proletaryası arasuıda bir yakınlaşma ereğiyle, Rusya'nın, ulusal göstergeye göre yeni yönetimsel bölünüşüne çalıştık. Oysa bu­

68


gün, bu kongrede, sorunu salt pratik bir alan üzerine, yani Rusya'ya bağlı özerk bölgeler ve bağmışız cumhuriyetler içindeki emekçi yığınlar ve küçiik-burjuva öğeler karşısında parti siyasasının ııe olması gerektiği üzerine koyuyoruz. Böyle olduğu içindir ki, Zatonski arkadaşın, size önerilen savların soyut bir nitelik taşıdıklarını söyleyen konuşması, beni şaşuttı. Elimde, onun, neden bilinmez, kongrenin dikkatine sunmamış bulunduğu kendi savlan var; ben, bu savlarda, "RSSFC" adının "Doğu Avrupa" sözcükleri, "Rusya" sözcüğünün de "Rus" ya da "Biiyük-Rus" sözcüğü ile değiştirilmesini isteyen bir teki dışuıda, pratik nitelikte İliç bir öneri, aıııa gerçekten hiç bir öneri bulamadım. Ben, bu tezlerde başka pratik öneriler bulamadım. Şimdi ikinci sonına geçiyonım. Burada, komşulardan daha çok delege beklediğimi söylemeliyim. Rusya, bazıları sanayi bakımından iyice gelişmiş ve bu açıdan Rusya'dan pek ayırdedilemeyeıı, bazıları henüz kapitalizm aşamasına geç­ memiş ve merkezî Rusya'dan adamakıllı ayudedilebilirler, başka bazılaıı da tamamen geri kalmış yinniiki çevresel böl­ geye sahip. Savlarda, çevresel bölgelerin tüm çeşitliliğini, tamamen somut bir biçimde kavramak olanaksız. Tüm parti için bir değer taşıyan tezlerden, sadece Türkistan, sadece Azerbaycan, sadece Ukrayna ile ilgili bir nitelik taşımaları is­ tenemez. Tiinı çevresel bölgeler için ortak olan ay irde di ci be­ lirtileri almak, ve özellikler üzerinde durmaksızın, oıılan savlar içine sokmak zonınludur; gerçeklikte, savlar hazırlamak içiıı başka hiç bir yöntem yoktur. Biiyük-Rus olmayan milliyetleri birçok gruplara bölmek gerekir, savlarda yapılan da budur. Rusoİmay an milliyetlerin nüfusu 65 milyona yakındır. Bütün bu Rus-ohnayan milliyetlerin ortak ayırdedici belirtileri, devletçiliklerinin gelişmesi bakımından, merkezî Rusya'dan geride kalmış olmalarıdır. Görevimiz, bu milliyetlere, onların proleter, emekçi öğelerine yardım etmek için, tüııı gücümüzle ülkelerinde sovyetik devletçiliği kendi öz dilleri içiıı69


de geliştinııeye çalışmaktır. Bu ortak belirti, savlarda, savlamı pratik bölümünde sözkonusu edilmiştir. Sonra, eğer çevresel bölgelerin özelliklerinin somutlaştırılması yolunda yürümeye devanı edilirse, Rus-olıııayan 65 milyon dolaylanndaki nüfusun bütünü içinde, kapitalizmden geçmemiş bulunan 30 milyon kadar Tiirkteıı ayrıca sözetıııek gerekecek. Azeıbaycaıı'uı, bazı bakımlardan, Rus eyaletlerinden üstün olduğunu söyleyen Mikoyaıı haksız. Anlaşılan o, Bakii'yu Azerbaycan ile karıştırıyor. Bakü, Azeıbaycaıı'uı denliliklerinden doğmadı; yukardan, Nobel'iıı, Rothschild'iıı, Vishau'nuu vb. çabalan ile kuruldu. Azeıbaycaıı'uı kendine gelince, bu ülke, ataer-kil-feodal ilişkilerin en geri dununda bulunduğu ülkedir. Bu nedenle, ben, Azerbaycan'ı, bütünüyle, kapitalizmden geçmemiş, ve onları sovyetik iktisat yoluna sürüklemeye yetenekli özel yöntemlerin uygulanması gereken, çevresel bölgeler grubu içine sokuyoınm. Bu, savlarda söylendi. Sonra, 8-10 milyondan çok nüfusu olmayan bir üçüncü grup var; her şeyden önce, henüz klan rejiminin varlığını sürdürdüğü ve henüz tarımsal ekonomiye geçmemiş bulunan hayvan yetiştirici aşiretlerdir bunlar. Kugızlar, Türkistan'ın kuzey bölümü, Başkırlar, Çeçenler, Osetler, İııguşlar gibi. Bu milliyetler grubu ile ilgili olarak, onlara gereksinme duydukları toprağın sağlanması zorunludur. Burada, Kırgızlara söz verilemedi, tartışmalar kapatıldı. Onlar, toprak yokluğundan yıkılmaya yüz tutan Yukarı-Başkuistan'm, Kırgızistan'ın ve Dağlılaruı çektikleri acılar üzerine daha çok şeyler söyleyebilirlerdi. Aıııa Safarov'uıı bu konuda söyledikleri, ancak 8-10 milyon kişiyi ilgilendirir. Bundan ötürü, Safarov arkadaşuı pratik önerileri bütün çevresel bölgeler için genelleştirilemez, çünkü Rus-ohnayaıı milliyetlerin geri kalan bölümü için —ve bunların nüfusu 55 milyona yakındır—, bu düzeltmelerin hiç bir önemi yoktur. İşte bu nedenle, bu türlü milliyetler gruplan ile ilgili olarak, Safarov tarafından önerilmiş bulunan bazı noktalanıl soıuutlaştınlması, düzeltilme ve iyileştirilin e70


siııe karşı çıkmaksızın, bu düzeltmelerin geııelleştirilemeyeceğiııi söylemek zorundayım. Soma, Safarov arkadaşın bir düzeltmesi konusunda da bir eleştiride bulunacağım. Düzelt­ melerinden bilinin içine, "ulusal-kültürel kendi kendini yö­ netim" üzerine bir tümce kayıvenııiş: "Ekim Devrim inden önce —deniyor bu tümcede—, Rus­ ya'nın doğu çevresinin sömürge ve yarı-söıııürge halkları, emperyalist siyasa sonucu, kendi öz ulusal-kültürel kendi kendini yönetimleri ile, kendi öz dillerinde verilmiş bulunan eğitim ile vb., kapitalist uygarlığın fetihlerine katılma ola­ naklarından yoksun kalmışlardı." Ben, bu düzeltmeyi, buııdculuk koktuğu için kabul ede­ meyeceğimi söylemeliyim. Ulusal-kültürel kendi kendini yö­ netim formülü, buııdcu bir formüldür. Hanidir o belirsiz kendi kendini yönetim slogaıılarma veda etmiş bulunuyoruz, onları yeuiden canlandmnanuı yeri yok. Üstüne üstlük, bütün bu tümce hiç de doğal olmayan bir sözcükler topluluğundan başka bir şey değil. Burada elimde, bizim, komünistlerin, Beyaz-Rus milliyetini yapay bir biçimde türettiğimizi ileri süren bir pusula var. Rusçadan faiklı, kendi diline sahip bir Beyaz-Rus milliyeti olduğu, ve bunun sonucu, Beyaz-Rus halkuıuı kültürü aııcak kendi ulusal dilinde yükseltilebileceği için, bu, doğru değil. Bundan beş yıl önce, Ukrayna, Ukrayna milliyeti konusunda da benzer sözler duyuluyordu. Ve daha yakın zamanlarda, Ukrayna Cumhuriyeti ile Ukrayna milliyetinin, Almanların bir icaduıdaıı başka bir şey olmadıkları söyleniyordu. Gene de, Ukrayna milliyetinin varlığı, ve bu milliyetin kültünüm geliştirmenin, komünistler için bir ödev olduğu açık. Tarihe karşı gidilemez. Eğer Ukrayna kentlerinde, bugüne kadar Rus öğeler hâlâ ağır basıyorsa, bu kentlerin zamanla kaçınılmaz bir biçimde ukrayııalılaşacakları da açık. Kırk yıl kadar önce, Riga biı- Alınan kenti idi; aıııa kentler kırlar nüfusunun akını ile geliştikleri, ve kırlar, milliyetin konıyıı71


cuları olduklaıı için, Riga, bugün salt Letoıı bir kenttir. Elli yıl kadar önce Macaristan'ın tüm kentleri Alman biı- nitelik taşıyordu; şu anda, bu kentler macarlaştnılmışlardır. Kentlerde, bu güne kadar hâlâ Beyaz-Rus olmayanların ağır bastıkları Beyaz-Rusya bakımından da aynı şey olacaktır. Kapanış konuşmamı bitirirken, kongreye, tüm çevre böl­ gelerimizi ilgilendiren tezlerin pratik önerilerini daha da so­ mutlaştırma ereğiyle, içine bölgeler temsilcilerinin de gireceği biı-komisyon seçilmesini öneriyorum. Steno g rafik tutanak Devlet

Yayınlan, 1921.

72


[ALTI] ULUSAL SORUNU KOYUŞ BİÇİMİ ÜZERİNE (1921)

KOMÜNİSTLERİN ulusal sorunu koyuş biçimleri, II. Enternasyonal ve 2‘A'uncıı Enternasyonal37 nıilitanlannm, her türlü "sosyalist", "sosyal-demokrat", nıeıışevik, sosya-listdevrimci vb. partilerinin koyuş biçiminden, iyiden iyiye aynim. Ulusal sorunu koymanın yeni biçiminin en karakteristik ve ulusal sorunu eski ve yeni kavrama biçimleri arasında biı- ayrını çizgisi çizen ayırdedici göstergeleri olarak, başlıca döıt noktayı belirlemek özel bir öııeııı taşır. Birinci nokta, parça olarak ulusal sorunun, bütün olarak sömürgelerin kurtuluşu genel sorunu ile kaynaşmasıdır. U. Enternasyonal çağuıda, ulusal sorun, her zaman salt "uygar 73


ulııslar"a ilişkin dar bir sonullar çerçevesi ile sınırlanıyordu. Mandalılar, Çekler, PolonyalIlar, Finliler, Sırplar, Enneniler, Yahudiler, ve öbür bazı Avınpa milliyetleri — II. En­ ternasyonalin kaderleri ile ilgilendiği, tüm haklardan yarar­ lanamayan milliyetler alanı işte budur. Asya ve Afrika halk­ larının, en kaba ve en yırtıcı biçim altuıda ulusal baskıya uğrayan onlarca ve yüzlerce milyon bireyi, çoğu kez "sosya­ listlerin görüş alanı dışında kalıyorlardı. Aklar ile karalar, "kültürsüz" zenciler ile "uygar" Mandalılar, "geri" Hiııdular ile "aydınlanmış" PolonyalIlar bir türlü aynı plana koııu-lamıyordu. Tüm haklarından yararlanamayan Avrupa milliyetlerinin kurtuluşu için savaşuıı verme gereği her ne kadar kendiliğinden kabul ediliyorduysa da, "uygarlık"uı "konulması" için "zonınlu" olan sömürgelerin kurtuluşundan ciddî ciddî sözetıııek, "vakarlı sosyalistlere hiç de hoş gelmiyordu. Bu sosyalistler, eğer onlara sosyalist denebilirse, Avrupa'da ulusal boyuuduınğuu kaldırılmasının. Asya ve Afrika sömürge halkları emperyalizm boyun duıuğundan kurtulmadıkça, olanaksız olduğunu, birincinin İkinciye organik olarak bağlı bulunduğunu akıllanııdaıı bile geçiniliyorlardı. Ulusal sonuıun sömürgeler sorunu ile bağlılığını ortaya ilk koyanlar komünistler oldu; onlar bu sonuıa teorik bir dayanak verip, onu pratik devrimci eylemlerinin temeline koydular. Bunun sonucu, aklar ile karalat' arasındaki, emperyalizmin "kültürlü" ve "kültürsüz" köleleri arasındaki duvar yıkıldı. Bu durum, geri kalmış sömürgeler ile ilerici proletaryanuı ortak düşmana, empeıyalizme karşı savaşımlarının eşgüdümü işini büyük ölçüde kolaylaştınıııştu'. İkinci nokta, ulusların kendi kaderlerini kendilerinin be­ lirleme hakkı belirsiz sloganının, uluslar ve sömürgelerin ayrılma, bağmışız devletler kuıına hakkı belgin sloganı ile değiştirilmesidir. II. Enternasyonal militanları, kaderini Öz­ gürce belirleme hakkından sözederken, çoğu kez, ayrılma hakkı üzerine tek sözcük söylemiyorlardı — kaderini özgiir74


ce belirleme hakkı en iyi dununda, özerklik hakkı olarak yorumlanıyordu. Ulusal sonm "uzman'lan, Springer ve Bauer, kaderini özgürce belirleme hakkını, ezilmiş Avnıpa ulus lamı m kültürel özerklik hakkı, yani tüm siyasal (ve İktisadî) iktidarı egemen ulusun eline bırakarak, kültürel kuramlara sahip ohııa hakkı yapacak kadar ileri gitmişlerdi. Başka bir deyişle, tüm lıaklarmdaıı yararlanamayan uluslar için kaderini özgürce belirleme hakkı, ayrılmaya ilişkin soran dıştalaıunış olarak, egemen uluslara siyasal iktidarı kullanma ayncalığı biçimine dönüşmüş bulunuyordu. II. Enternasyonalin ideolojik önderi, Kautsky, kaderini özgürce belirleme lıakkuım, Springer—Bauer tarafından öğütlenmiş, emperyalist bir niteliğe sahip bu yorumuna, eninde sonunda katılmıştı. Kaderini özgürce belirleme slogaııuım kendileri bakunındaıı elverişli bu özelliğini gören emperyalistlerin, bu sloganı kendi öz sloganları ilân etmiş bulunınalarmda şaşılacak bir şey yok. Halkları köleleştirme ereğini izleyen emperyalist savaşuı, kaderini özgürce belirleme bayrağı altuıda sürdürüldüğü bilinir. Kaderini özgürce belirleme belirsiz sloganı, uhıslanıı kurtuluş aleti, ulusların eşitliği durumundan, ulusların evcilleştirilmesi aleti durumuna, uhıslanıı empeıyalizme bağımlılığını sürdürme aleti durumuna işte böyle dönüştürüldü. Tüm dünyadaki olayların, şu son yıllar içindeki akışı, Avnıpa devriminiıı mantığı, son olarak söıuürge-lerdeki kurtuluş hareketinin büyümesi, gerici bir nitelik kazanmış bulunan bu sloganın, yadsınmasını ve, bir başkası ile, tüm haklarından yararlanamayan uhıslanıı emekçi yığınları arasmda, egemen uluslar proleterlerine karşı duyulan güvensizlik havasmı dağıtmaya, uhıslanıı eşitliğine ve bu uluslar emekçilerinin birliğine götüren yolu açmaya elverişli devrimci bir slogan ile değiştirilmesini gerektiriyorlardı. Bu slogan, komünistler tarafından, tüm haklarından yararlana­ mayan uluslar ve sömürgeler için, devlet olarak örgütlenme bakımından aynlma hakkına ilişkin olarak formüle edilmiş 75


bulunan slogandır. Bu sloganın değeri şunlara dayanır: 1° Bu slogan, bir ulus emekçilerinin, bir başka ulus emekçileri karşısındaki ilhakçı amaçlar konusunda her türlü kuşku nedenini oltadan kaldım' ve, bunun sonucu, karşılıklı güven ve özgürce onaylanmış birlik alanını hazırlar. 2° Kaderini özgürce belirleme hakkı üzerinde iki yüzlüce lafazanlık eden ama tüm haklarından yararlanamayan halklar ile sömürgeleri, uyrukluk içinde, kendi emperyalist devletleri çerçevesi içinde tutmaya çalışan, ve böylece bu halkların ve sömürgelerin emperyalizme karşı kurtuluş savaşımmı büsbütün yoğunlaştıran emperyalistlerin ytizlerinde-ki maskeyi çekip çıkaıu'. Tanıtlamaya pek gerek yoktur ki, Rus işçileri, iktidarı ellerine geçirdikten sonra, eğer halklaruı devlet olarak ör­ gütlenmek üzere ayrılma hakkını ilân etmemiş, eğer halkların bu zamanaşımına uğramaz hakkuıı pratiğe geçilme isteklerini gerçekte göstermemiş, eğer, diyelim Finlandiya üzerindeki "hak"taıı vazgeçmemiş (1917), eğer İran'ın kuzeyindeki askerleri geri çekmemiş (1917), eğer Moğolistan, Çin vb., vb. ülkelerin belli bir bölümü üzerindeki isteklerden vazgeçmemiş olsalardı, Batı ve Doğu milliyetlerindeki arkadaşlarmın yakınlığını kazananı azlardı. Eğer emperyalistlerin, kaderini özgürce belirleme bayrağı altuıda ustaca gizlenmiş bulunan siyasaları, şu son zamanlarda Doğuda başarısızlık üzerine başarısızlığa uğruyor-sa, bunun bir nedeninin de, bu siyasanın, lıalklarm devlet olarak örgütlenmek üzere ayrılma hakkı sloganı anlayışı içindeki ajitasyon alanı üzerinde boy vermiş, büyüyen bir kurtuluş hareketi ile karşılaşması olduğu daha az kesin değil. II. Enternasyonal ve 214'uncu Enternasyonal kahramanları bunu anlamaz; onlar, vargüçleriyle, yapmış bulunduğu önemsiz bazı yanlışlıklar için, Bakii "eylem ve propaganda komitesini38 kınarlar. Ama, sözü geçen "konsey"in varlık yılı içindeki çalışımı ile, Asya ve Afrika sömürgelerinin son 76


iki-iiç yıl içindeki kurtuluş hareketini öğrenme zahmetine katlanacak herkes, bunu anlayacaktır. Üçüncü nokta, ulusal-sömürgesel sorun ile, Sermaye ik­ tidarı, kapitalizmin yıkılışı, proletarya diktatörlüğü sorunu arasuıdaki bağuı, organik bağuı oltaya koımıasıdu'. II. En­ ternasyonal çağuıda, boyuttan son derece küçültülmüş bulunan ulusal sorun, her zaman kendi başuıa, gelecekteki proleter devrim ile bağlantısı dışuıda ele almıyordu. Ulusal sorunun, proleter devrimden önce, kapitalizm çerçevesindeki biı dizi reform aracıyla "kendiliğinden" çözüleceği; proleter devrimin, ulusal sonııı kökten çözükııeksiziıı gerçekleşebileceği ve, tersine, ulusal sonınun da, Sermaye iktidarı gide-rilmeksizin, proleter devrimin zaferi okııaksızuı ve bu zaferden önce çözülebileceği düşünülüyordu. Asluıda emperyalist bir nitelik taşıyan bu göıfiş biçimi, Springer ve Baueı'iıı ulusal sorun üzerindeki bilinen çalışmalarında, kendini kınııızı bir çizgi gibi belli ediyordu. Aıııa son on yıl, ulusal sonumu bu kavrama biçimi içinde yanlış olarak, çürümüş olarak 11e varsa hepsini gösterdi. Emperyalist savaş gösterdi ve şu son yıllanıl devrimci pratiği biı-kez dalıa gösterdi ki: 1° Ulusal sonııı ile sömürge sorunu, Sermaye iktidarından kurtuluş sorunundan ayrılmaz sorunlardır. 2° Eıııpeıyaliznı (kapitalizmin en yüksek biçimi), tüm haklarından yararlanamayan ulusların ve sömürgelerin siyasal ve iktisadi uyıuklaştuıkııası olmaksızın varolamaz. 3° Tüm haklarından yararlanamayan uluslar ile sömürgeler, Seııııaye iktidarı giderilmedikçe kurtulamazlar. 4° Tüııı haklarından yararlanamayan uluslar ile sömürgeler, eıııpeıyaliznı boyundunığundaıı kurtulmadıkça, proletaryanın zaferi sağlam olamaz. Eğer Avrupa ile Amerika'ya, sosyalizm ile eıııpeıyaliznı arasındaki başlıca çatışmaların cephesi, alanı adı verilebiliı -se, hammaddeleri, yakıtları, yiyecek ürünleri, engin insan 77


yedeklikleri ile birlikte, tüm haklarından yararlanamayan uluslar ile sömürgelere de, emperyalizmin gerisi, yedekliği olarak bakmak gerekil'. Bir savaşı kazanmak için, sadece cephede yenmek değil, ama düşmanın gerisini, yedekliklerini de altüst etmek gerekir. Bu nedenle, dünya proleter devriminiıı zaferi, ancak proletarya, emperyalistlerin iktidanııa karşı, proletarya diktatörlüğü için kendi öz devrimci savaşımını, tüm haklarından yararlanamayan uluslar ile sömürgeler emekçi yığınlarının kurtuluş hareketi ile düzeııleştimıe-sini bildiği zaman sağlama bağlanmış sayılabilir. II. Enternasyonal ve 2V4'uııcu Enternasyonal adamlamıın, Batıda büyüyen proleter devrim çağında, ulusal sorun ve sömürge sorunu, iktidar sorunundan ayırarak, gözden yitirmiş bulundukları şey, işte bu "küçük şey"diı\ Dördüncü nokta, çeşitli milliyetlerin emekçi yığınları ara­ sında kardeşçe bir işbirliği kurmak için zorunlu koşullardan biri olarak, milliyetler sorununa yeni bir öğenin, milliyetlerin (sadece hakta değil) gerçekte eşitleştirilmesi öğesinin geti­ rilmesidir (geri kalmış milliyetlere, onları geçmiş bulunan milliyetlerin kültürel ve iktisadi düzeyine yükselebilmeleri için yardım etmek). II. Enternasyonal çağında, her zaman "ulusal eşitlik" istemekle yetiniliyordu; en iyi dununda, bu eşitliğin gerçekleşmesini isteyen istemden öteye gidilemiyordu. Ama, eğer bu son derece önemli haktan yararlanmak için yeterli kaynak ve olanaklar yoksa, kendi başına çok önemli bir siyasal kazanım olan ulusal eşitlik, boş bir söz olarak kalına durumuna düşer. Geri kalmış lıalklaruı emekçi yığınlarının, "ulusal eşitlik"iıı kendilerine verdiği haklardan, ileri milliyetler emekçi yığuılarmm bu haklardan yararlanabildikleri ölçüde yararlanabilecek durumda bulunmadıkları kuşkusuz: milliyetler arasında, geçmişten devralınmış bulunan, ve biı-iki yıl içinde oltadan kaldırılamayacak fiili (kültürel, İktisadî) eşitsizlik, kendini duyurur. Tüm bir milliyetler topluluğunun kapitalizm aşamasını görüp ge­ 78


çirecek zaman bulamadığı, ve kendi proletaryası hemen hemen olmayan başka milliyetlerin kapitalizm aşamasına hiç girmediği; gerçekleştirilmiş bulunan tam biı- ulusal eşitliğe karşın, bu milliyetlerin emekçi yığmlaıının, kültürel ve İktisadî gerilikleri nedeniyle, kazanılmış haklardan yeterli bir ölçüde yararlanacak duınıııda bulunmadıkları Rusya'da bu eşitsizlik kendini büsbütün duyurur. Bu eşitsizlik, proletaryanın Batıdaki zaferi "ertesinde", çok çeşitli gelişme derecelerinde bulunan birçok geri kalmış sömürge ve yarı-sömür-ge kaçmılmaz bir biçimde sahneye girecekleri zaman, kendini daha da güçlü olarak duyuracaktır. İleri ulusların muzaffer proletaıyasınuı, geri kalmış uluslar emekçi yığınlarına, kültürel ve İktisadî gelişmelerinde gerçek ve sürekli bir yardanda bulunması, gelişmenin üstün derecesine yükselmeleri, onları geride bırakan milliyetlere yetişmeleri için, onlara yardan etmesi, işte tastamam bu nedenle zorunludur. Böyle bir yardan olmaksızın, çeşitli halklar ve uluslar emekçilerinin, tek bir dünya ekonomisi içinde, barış içinde bir arada yaşamalaruıı ve kardeşçe işbirliklerini, sosyalizmin kesin zaferinin o öylesine zorunlu koşulunu örgütlemek, olanaksızdır. Öyleyse, bundan, sadece "ulusal eşitlik" ile yetinileıneyeceği, ve; 1° Geri kalmış halklar ve uluslarm İktisadî durumunu, varlık koşullarını, kültürünü irdelemek; 2° Bu halk ve ulusların kültürlerini geliştirmek; 3° Onlara siyasal eğitim vermek; 4° Kerteli ve ağrısız bir biçimde onları iktisadın yüksek biçimlerine katmak; 5° Geri kalmış ve ileri milliyetlerin emekçileri arasında iktisadi işbirliği kurmak için, "ulusal eşitlik"teıı, milliyetlerin fiilî eşitleştirilme önlemlerine, pratik düzenlemelerin hazırlanma ve uygulanmalarına geçmenin zorunlu olduğu so­ nucu çıkar.

79


Komünistlerin ulusal sorunu yeni koyuş biçimlerini be lirleyen başlıca döıt etken, işte bunlardu-. Pıavda n° 98, 8 M a y ıs 192 1.

so


[Y E D İ]

SOVYETİK CUMHURİYETLERİN BİRLEŞMESİ ÜZERİNE RSSFC X. SOVYET'LER KONGRESİNE SUNULAN RAPOR (26 ARALIK 1922)

ARKADAŞLAR, bu kongrenin açılışından birkaç gün ön­ ce, Tiim Rusya Merkez Yürütme Komitesi Başkanlığının eline, Kafkas-ötesi, Ukrayna ve Beyaz-Rusya cumhuriyetleri Sovyetler kongreleri tarafından alınmış, bu cumhuriyetlerin bir tek federal devlet biçiminde birleşmelerinin istenil' ve zorunlu bil' şey olduğunu söyleyen bir dizi karar geçti. RSSFC Merkez Yürütme Komitesi Başkanlığı, bu sorunu tartıştı ve bu birleşmenin uygun olduğu sonucuna vardı. Cumhuriyetlerin birleşmesine ilişkin sorun, bu kongrenin gündeminde işte bu kararla ilişkili olarak yer alıyor. Sovyetik sosyalist cumhuriyetlerin birleşmesi yönündeki kampanya, bundan iiç-döıt ay önce başladı. Girişimin sahibi, 8J


Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan cumhuriyetleri; sonra Ukrayna ve Beyaz-Rusya cumhuriyetleri de onlara katıldılar. Bu kampanyanın anlamı, RSSFC ve öbür sovyetik cum­ huriyetler arasuıda bir anlaşma ile saptanmış olan eski sözleşme ilişkilerinin, olanaklarını yitilmiş, yetersizliklerinin oltaya çıkmış bulunmalarıdır. Bu kampanyanın anlamı eski sözleşme ilişkilerinden daha sıkı birlik ilişkilerine, yürütme ve yasama düzeyinde gerekli federal organlarla, birliğin bir merkez yürütme komitesi ve bir Halk Komiserleri Kumlu ile donatılmış, tek bir federal devletin kurulmasını içeren ilişkilere geçilmesi gerektiğidir, kısacası, eskiden sözleşme ilişkileri çerçevesinde, geçici biçimde çözülmüş bulunan şeyin, şimdi, bu kampanya içinde, sürekli bir şey olarak saptanması önerilmektedir. Cumhuriyetleri birleşme yoluna götüren nedenler nelerdir? Bu birleşmeyi zorunlu kılan koşullar nelerdir? Üç koşullar grubu, sovyetik cumhuriyetlerin tek bir federal devlet biçiminde birleşmesini kaçınılmaz kılmışlardır. Bilinci koşullar grubu, iç İktisadî durumumuza değgin olgulardır. İlk olarak, yedi savaş yılınuı sonucu olarak, cum­ huriyetlerin elinde kalmış, ve daha usa-uyguıı bir biçimde kullanmaları ve bellibaşlı iktisadi kollanıl geliştirilmesi ba­ kmandan bizi biraraya getirilin elerine zorlayan İktisadî kay­ naklarımızın darlığı, tüm cumhuriyetlerdeki Sovyetler iktisadıııuı omurgası. İkinci olarak, tarihsel bakımdan oluşmuş bulunan doğal işbölümü, federasyonumuzun çeşitli bölgeleri ve cumhuriyetleri arasındaki iktisadi işbölümü. Örneğin, Kuzey, Güneye ve Doğuya dokuma, Güney ve Doğu da. Kuzeye pamuk yakıt, vb. sağlar. Bölgeler arasuıda klinikmiş bulunan bu işbölümü, biı- kalemde çizileıııez: federasyonun İktisadî gelişmesi içinde tarihsel olarak kurulmuştur. Nedir ki, cumhuriyetlerin ayrı varlığı ile birlikte çeşitli bölgelerin tanı gelişmesini olanaksız kılan bu işbölümü, tek bir iktisadi bütün içkide birleşmeyi, bu cumhuriyetler için bir ödev duru­ 82


muna getiril'. Üçüncü olarak, federasyonun tümü içinde, tüm olanaklı birleşmenin başlıca etken ve tabaıımı oluşturan bellibaşlı ulaştırma araçlannm birliği. Ulaştuma araçlanııın, ayrı ayrı alınmış çeşitli cumhuriyetler elinde ve oıılaıın çıkarları çerçevesindeki ayıı varlığuıuı kabul edilemeyeceği kendiliğinden anlaşılır; çünkü bu dunun, iktisadi yaşamın ana etkenini —ulaştuma araçlarını— plansız olarak kullanılacak birbirlerinden ayrı parçalar yığınına dönüştürür. Cumhuriyetleri bir tek devlet biçiminde birleştiımeye, bu durum da etkili olur. Son olarak, malî kaynaklanınızın darlığı. Arkadaşlar, malî durumumuzun, şimdi, sovyetik iktidarın altuıcı yılında, büyük bir ölçek üzerinde gelişme bakımından, örneğin, ona yılda beşyiiz milyon getiren rakısı —bu, bizde olmayacak—; yabancı ülkelerde, bizde gene olmayan yüzlerce milyon kredisi bulunan eski rejimin malî durumundan çok dalıa az olanaklara sahip olduğunu da açıkça söylemek gerek. Dar malî gelişme olanaklarımız nedeniyle, güçlerimizi birleştir-medikçe çeşitli cumhuriyetlerin mali araçlaruıı biraraya getirmedikçe, cumhuriyetlerimiz mali ekonomisinin temel ve ivedi sorunlarını çözemeyeceğimizi bütün bunlar gösterir. Cumhuriyetlerimizi birleşme yoluna getiren ilk koşullar grubu işte bu dur. Cumhuriyetlerin birliğini belirleyen ikinci koşullar grubu, dış durumumuza bağlı olgulardır. Askeri duımnuınuz demek istiyorum, Dış Ticaret Halk Komiserliği aracılığıyla yabancı sermaye ile ilişkilerimiz demek istiyorum. Son olarak, burjuva devletlerle diplomatik ilişkilerimiz demek istiyorum. İçsavaş durumunun cumhuriyetlerimiz için mutlu sonucuna karşın, arkadaşlar, dışardan bir salduı tehlikesinin dıştalaıı-ınış olmaktan uzak bulunduğunu da unutmamak gerekir. Bu tehlike, özellikle elbette manevî silahsızlanma yoluna değil, ama silahlanmamızın gerçek bir maddî azaltılması yoluna girmiş bulunduğumuz şu anda, savaş cephemizin kesenkes birleşik, ordumuzun kesenkes birleşik ohnasmı ister. BiıiikleS3


fimizin asker' sayısını 600.000 kişiye indirdikten sonra, özellikle şimdi, ara vermeksizin, cumhuriyetin dış güvenliğini korumaya yetenekli, birleşik bir askerî cepheye sahip bulunmamız zorunludur. Sonra, askeri nitelikteki tehlikeden başka, federasyonumuzun iktisadi tecıiti tehlikesi de var. Ceııova ve La Haye’deıı sonra39 Urqhart'taıı sonra,'40 cumhuriyetimizin İktisadî bakmıdaıı boykot edilmesi başarılı olmadığı halde, ekonomimizin gereksinmeleri bakımından büyük bir sermaye akımı görülmediğini biliyorsunuz. Cumhuriyetlerimiz İktisadî tecrit tehlikesi ile tehdit edilmektedirler. Askeri müdahaleden dalıa az tehlikeli olmayan bu yeni müdahale biçimi, ancak ve ancak, kapitalist kuşatma karşısında, sovyetik cum­ huriyetlerimizin birleşik bir iktisadi cephesinin kurulması ile oıtadaıı kaldırılabilir. Son olarak, diplomatik durumumuz. Dalıa kısa biı- süre önce, Lozan konferansmm41 açılması öngüniiude, Antant devletlerinin, bütün araçlarla federasyonumuzu nasıl tecrit etmeye çalıştıklarmın tanıklan oldunuz. Diplomatik bakımdan, bu işte başarılı olamadılar. Federasyonumuza karşı örgütlenmiş, federasyonumuza karşı yöneltilmiş bulunan diplomatik boykot, sökmedi. Antant, federasyonumuzu hesaba katma, gerileme, geri çekilme zorunda kaldı. Federasyonumuzun diplomatik tecıiti yolundaki bu ve benzeri örneklerin yenilenmeyeceklerine inanmanın yeri yok. Bundan da, bu kez diplomatik alandaki birleşik cephe zorun­ luluğu çıkar. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerini birlik yoluna götüren ikinci koşullar grubu, işte budur. Birincisi gibi ikinci koşullar grubu da, Sovyet iktidarının tüm varlık dönemi boyunca, şimdiye dek etkilerini göstermiş ve geçerli kalmışlardır. Sözünü etmiş bulunduğumuz iktisadi gereksinmelerimiz, tıpkı siyasa konusundaki askeri ve diplo­ matik gereksinmelerimiz gibi, etkilerini kuşkusuz daha önce de gösteriyorlardı. Ama bu koşullar, içsavaş bir kez bittikten 84


sonra, cumhuriyetler, ilk kez olarak iktisadi kuruluş işine girişine olanağına sahip bulundukları, ilk kez olarak iktisadi araçlarının tüm daldığını ve dış alanda olduğu kadar iç iktisadi alanda da tüm birleşme zorunluluğunu gördükleri zaman, ancak bugün olağanüstü bir güç kazanmışlardır. İşte bu nedenledir ki, şimdi, Sovyet iktidannm altıncı yılında, bağımsız Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerinin birleşme sorunu, gündeme yazılmış bulunmaktadır. Son olarak, birleşme zorunluluğunu ortaya koyan, ve Sovyetler iktidannm yapışma, sovyet iktidannm suııf niteliğine bağlı bulunan bir üçüncü olgular gıııbu. Özlüğü bakııumdan uluslararası bir nitelik taşıyan Sovyetler iktidarı öyle bir biçimde kunılmuştur ki, yığınlar arasında, bütün araçlarla, birlik düşüncesini geliştirir, yığınları birleşme yoluna götürür. Eğer, Büyük-Britanya, Fransa ve, hatta bu devletlerin temelini kemiren içsel, bağdaştmlamaz ulusal çelişkileri ile, Polonya ve Yugoslavya gibi çokuluslu küçük devletlerde bile olduğu gibi, sermaye, özel mülkiyet ve sömürü, insanlan böler ve onları birbirine düşman kamplara ayırırsa; eğer, diyorum, orada, kapitalist demokrasinin egemen olduğu ve devletlerin özel mülkiyete dayandıkları Batıda devletin temeli karşılıklı ulusal çekişmelere, çatışma ve savaşıma elverişliyse, —burada, iktidarın sermaye üzerine değil, emek üzerine; özel mülkiyet üzerine değil, kolektif mülkiyet üzerine; insaııuı insan tarafından sömürüsü üzerine değil, bu sömürüye karşı savaşım üzerine dayandığı Sovyetler dünyasında— burada, tersine, iktidarın özlüğü sonucu, emekçi yığınlar, kendiliklerinden, tek bir sosyalist aile biçiminde b iıleşııı ey e yönelirler. Orada, Batıda, burjuva demokrasisi dünyasuıda, çokuluslu devletlerin çöküşünü ve yavaş yavaş yapıcı öğelerine dağılışlarını görmemiz (Hindistan, Mısır, İrlanda ile nasıl uyuşacağını bihnediğüıı Biiyük-Britaııya, ya da kendi Beyaz-Ruslaıı, UkraynalIları, Almanları, 55


Yalıudileri ile, nasıl uyuşacağını gene bilmediğim Polonya gibi); oysa bizim en azından otuz milliyeti birleştiren fede­ rasyonumuzda, burada, tersine, bağımsız cumhuriyetler ara­ sındaki devlet bağlanılın bir pekişme süreci ile, bağımsız milliyetlerin tek bir bağımsız devlet biçiminde durmadan daha sıkı bir yaklaşmasına götüren bir süreç ile karşı karşıya bulunmamız şaşırtıcı değil mi? Burada, birincisi, devletin ya­ pıcı öğelerinin dağılmasuıa götüren, kapitalist tip, ve İkincisi, tersine, bir zamanlar bağmışız olan milliyetlerin, tek bir bağımsız devlet biçiminde, kerteli, ama sağlam bir yakuılaşıııasına götüren, Sovyet tip olmak üzere, iki devletsel birlik tipi görüyorsunuz. Çeşitli cumhuriyetleri birleşme yoluna götüren üçüncü olgular grubu, işte budur. Peki cumhuriyetlerin birleşme biçimi ne olmalı? Birleşme ilkeleri, RSSFC Merkez Yürütme Komitesi Başkanlığının, Ukrayna, Beyaz-Rusya ve Kafkas-ötesi sovyet cumhuri­ yetlerinden alınış bulunduğu kararlarda yazılmışlardır. Dört cumhuriyet birleşirler: Federal kuruluş olarak RSSFC, gene federal kuruluş olarak Kafkas-ötesi Cumhuriyeti, Ukrayna ve Beyaz-Rusya. Sosyalist cumhuriyet olmayan, ama sovyetik halk cumhuriyeti olan iki bağımsız sovyet cumhuriyeti, Horeznı ve Buhara, sadece ve salt henüz sosyalist cumhuriyetler olmadıkları için, şimdilik bu birleşme çerçevesi dışmda kalırlar. Bu cumhuriyetlerin de, sosyalizme doğru içsel gelişmeleri ilerledikçe, bugün biçimlenen federal devlet bileşimine gireceklerinden benim kuşkum yok, aıkadaşlar, umanın ki sizin de kuşkunuz yoktur. Cumhuriyetler birliğine, federal kuruluş olarak RSSFC'niıı değil, ama bu federal kuruluş önce kendi temel öğelerine ayrıldıktan sonra, RSSFC'ııi oluşturan çeşitli cumhuriyetlerin giııııesi daha usa-uygun gibi görünebilir. Bu yolun usa-aykırı, yararsız olduğunu, ve kampanyanın kendi gidişi tarafmdaıı dıştalaıımış bulunduğunu sanıyorum. Birinci olarak, 86


bu, cumhuriyetlerin birliğine götüren sürecin yansıra, daha önce varolaı federal kuruluşların ayrışması yönünde, cum­ huriyetlerin, dalıa önce başlanış buluııaı, ve gerçekten dev­ rimci bir nitelik taşıyaı birleşme sürecini tepeden tırnağa altüst eden biı-başka sürecin oltaya çıkıııasma yolaça\ ikinci olarak, bu yaılış yolu izleyerek, sekiz özerk cum­ huriyetin yansıra, bizi, bir de aynca bir Rus Merkez Yürütme Komitesi ile bir Rus Halk Komiserleri Kumlu kurma zorunda bırakacak biı* duruma varırız ki, bu dunun, örgütlenme alanında, şimdi kesenkes yararsız ve zararlı, ve ne iç, ne de dış durumun zorunlu kıldığı geniş bir kargaşalığa yolaça\ Bu nedenle, birleşen öğelerin döıt cumhuriyet olması gerektiğini düşünüyorum: RSSFC, Kafkas-ötesi Federasyonu, Ukrayna ve Beyaz-Rusya Birleşme antlaşmasının temeline konması gereken ilkeler, şunlardır: Dış ticaret, Ordu ve Bahriye, Dışişleri, Ulaştuma ve Posta ve Telgraf komiserlikleri, sadece Birlik Halk Komiserleri Kumlu içinde kurulmuşlardır. Maliye, İktisat, Azıklandırma, Çalışına ve Denetim komiserlikleri, sözleşme-ci cumhuriyetlerdedirler, ama Birlik merkezinin ilgili ko­ miserliklerinin yönergelerine göre çalışabilmeleri koşuluyla. Bu, cumhuriyetlerin emekçi yığınlarının güçlerinin, Azıklaııduma, Ulusal Ekonomi Yüksek Kumlu, Maliye ya da Çalışına Halk Komiserliği ile ilgili alanlarda. Birlik merkezinin yönetimi altında birleşmeleri için zorunludur. Son olarak, cumhuriyetleri birleştiren halklaruı yaşam koşullan, töreleri, özel yargılama biçimleri ile, dil ve kültürleri ile dolaysız bir ilişkisi bulunan öbür komiserlikler: İçişleri, Adalet, Halk Eğitimi, Tanın vb. — hepsi altı—, bu komiserlikler, bağımsız kalmalı, sözleşıııeci cumhuriyetlerin merkez yürütme komiteleri ve Halk Komiserleri Kurullan tarafından yönetilmelidirler. Bu, sovyetik cumhuriyetleri bileştiren halkların ulusal gelişme özgürlüğünü sağlayan gerçek koşul olarak zorunludur. Kısa bir süre sonra cumhuriyetlerimiz arasında irnzala87


nacak antlaşmanın temeline konması gereken ilkeler, benim görüşüme e, işte bunlardır. Bıına göre, RSSFC Merkez Yürütme Komitesi Başkanlığı tarafından Onaylanmış bir karar tasarısı önereceğim: 1. Rusya Sovyet Sosyalist Federatif Cumhuriyeti, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Kafkas-ötesi Sovyet Sosyalist Federatif Cumhuriyeti ve Beyaz-Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği biçiminde birleşmesini uygun bulmak. 2. Birleşmenin temeline, cumhuriyetlerden lıerbiri için, Cum­ huriyetler Birliğinden özgürce çıkma haklanın korunması ile birlikte, Biıiiğe özgül ce girme ve cumhuriyetlerin hak eşitliği ilkesini koymak. 3. Cumhuriyetler Birliğinin kuruluşu üzerine, cumhuriyetlerin bir tek federal devlet biçiminde birleştirilme zorunluluğunu dayatan koşullanıl açıklanması ile birlikte, Ukrayna, Kafkas-ötesi Cumhuriyeti ve Beyaz-Rusya delegasyonları ile ortaklaşa bir bildirge tasarısı hazırlamak üzere, Kaliııiıı, Trotski, Stalin, Rikov, Kame-nev, Ciyurupa, Molotov, Sokolııikov, Sapıoııov, Pyatakov, Rudzutak, SayGaliyev, Muhtarov, Halikov, Jaıısoıı, Maıısurov, Rahimbayev arkadaşlardan kurulu bir delegasyona vekâlet vermek. 4. Delegasyonu, RSSFCiıin, Cumhuriyetler Birliğine giriş ko­ şullarını hazırlamak, ve birlik antlaşmasının incelenmesi sırasında, şu ilkeleri savunmakla görevlendirmek: o) Tüm Birlik için, yas amacı ve yürütücü, uygun oıgaıılaı kurmak; b) Ordu ve Bahriye, Ulaştırma, Dışişleri, Dış ticaret ve Posta ve Tel graf komi serlikl erinin biri eştiıilmesi; c) Sözleşıııeci cumhuriyetlerin Maliye, Azıklandırma. Ulusal Ekonomi, Çalışına ve İşçi ve Köylü Denetimi komiserliklerinin. Cumhuriyetler Birliğinin ilgili komiserliklerinin yönergelerine bağ­ lanması; d) Sözleşıııeci cumhuriyetler halklarının ulusal gelişme çıkar­ larının güvence altına alınması. 5. Antlaşma tasalısını, Cumhuriyetler Birliğinin bilinci kong­ resine sunulmasından önce, başkanlık kurulunun kişiliğinde, RSSFC Merkez Yürütme Komitesinin onayına sunmak. 6. Delegasyona, RSSFC ile Ukrayna, Kafkas-ötesi ve BeyazRusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri arasında, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin kurulması konusunda, birlik koşullanılın 88


RSSFC Merkez Yürütme Komitesi tarafından onaylanması temeli üzerinde, bir antlaşma yapılması için vekâlet vermek. 7. Antlaşmayı, Cumhuriyetler Birliğinin bilinci kongresi onayına sunmak. Dikkatinize sunduğum karar, işte bu. Arkadaşlar, sovyetik cumhuriyetlerin kurulmasından bu yana, dünya devletleri iki kampa ayrıldılar: sosyalizm kampı ve kapitalizm kampı. Kapitalizm kampında, emperyalist savaşlar, ulusal düşmanlık, baskı, sömürge köleliği ve şovenlik gibi şeyler görüyoruz. Sovyetler kampında, sosyalizm kampında, tersine, karşılıklı güven, ulusal eşitlik, halkların barış içinde yaııyaııa yaşaması ve kardeşçe işbirliği gibi şeyler görüyoruz. Onlarca yıldan beri, kapitalist demokrasi, ulusal çelişkileri, milliyetlerin özgül4 gelişme çıkarlarını, sömürü sistemi ile bağdaştırmaya çalışarak çözme çabası gösterir. Ama bu iş bugüne kadar olmadı ve olmayacak da. Tersine, kapitalizmi ölümle tehdit eden ulusal çelişkiler yumağı, durmadan dalıa karışır. Ulusal baskıyı kökten temizleme ve halkların karşılıklı güven ve kardeşçe işbirliğini kurma başarısı, sadece burada, Sovyetler dünyasında, sosyalizm kampında gösterildi. Ve ancak Sovyetler bu işte başaıı kazandıktan sonradır ki, biz, federasyonumuzu kuracak ve onu iç ve dış düşmanların saldırılarına karşı koruyacak bir dununa gelebildik. Sovyetler iktidanmn, halkların barış içinde bir arada yaşama ve kardeşçe işbirliğinin temellerini atma başaıısmı göstereli beş yıl oldu. Birleşmenin istenir bir şey olup olmadığı, zorunlu bir şey olup olmadığı sonunum çözdüğümüz şu anda, yeni, güçlü bir federal emek devleti kurarak, bu temelleri yeni bir yapı ile taçlandnıııa durumunda bulunuyonız. Cumhuriyetlerimizin, son olarak kongrelerinde biraıaya gelmiş ve Cumhuriyetler Birliğinin kunılmasını oybirliği ile kararlaştırmış bulunan lıalklaıımn isteği, birleşme işinin doğru yolda bulunduğuna, o büyük özgül4 katılım ve halklanıı eşitliği ilkesine dayandığına tanıklık eder. Federal cumhuriyetimizi kurarak, arkadaşlar, uluslararası kapitalizme karşı

89


güvenli bil' kale yaratacağlınızı, yeni federal devletin, dünya sovyet sosyalist cumhuriyeti biçiminde yeni bir önemli adını olacağuıı umalım. Stenografik tutanak Vtsık Yayınlan, Moskova

1923.

90


(S E K İ Z )

PARTİ VE DEVLET KURULUŞUNDA ULUSAL ETKENLER RUS KOMÜNİST PARTİSİ XII. KONGRESİNE SUNULAN RAPOR (23 NİSAN 1923)

ARKADAŞLAR, Ekini Devrimiııden bu yana, ulusal sorun üzerinde üçüncü kez konuşuyoruz: İlk kez VIII. Kongrede, İkincisi, X. Kongrede, ve üçünciisü de XII. Kongrede. Burada, ulusal soruna ilişkin görüşlerimizde, sakııı ilke bakmımdaıı değişen bir şey olduğunu gösteren bir beliıti oİmasm? Hayır, ulusal sorun üzerindeki ilkesel görüşlerimiz Ekimden önce ne ise, Ekimden sonra da o kaldı. Ama X. Kongreden bu yana, uluslararası durum, bugün devrimin en büyük yedekleri olan Doğu ülkelerinin rolünün bir pekişmesi yönünde değişiklik gösterdi. İlk nokta, bu. İkincisi, X. Kongreden bu yana, partinin iç durumunda da, NEP'e bağlı bazı değişiklikler başgösteıdi. Bütün bu yeni etkenleri gözöııüııde tutmak. 92


onların bir bilançosunu çıkarmak, zorunlu. Bu anlamda, ulusal sorunun XII. Kongrede yeni bir konuş biçiminden sözedilebilir. Ulusal sorunun uluslararası anlam ve önemi. Aıkadaşlar, bizim, sovyetik federasyon olarak, tarihsel kader sonucu, bugün dünya devriniinin öncü birliğini oluşturduğumuzu biliyorsunuz. İlk kez olarak, genel kapitalist cepheyi bizim yardığımızı, ve kaderin isteği sonucu, bütün öbürlerinden ilerde bulunduğumuzu biliyorsunuz. İleriye doğnı yürüyüşümüzde Varşova'ya kadar vardığımızı ve daha sonra bize daha sağlam görünen konumlar üzerinde kendimizi güçlendirmek üzere geri çekildiğimizi de biliyorsunuz. O zamandan beri, NEP'e geçtik; o zamandan beri uluslararası devrimci hareket rit-miııdeki yavaşlamayı gözönünde tuttuk; o zamandan beri siyasamız dalıa saldırıcı değil, ama savunucu oldu. Varşova önlerinde bir başarısızlığa uğradıktan sonra (gerçeği saklamayacağız) ileriye doğnı yürümek — biz, bunu yapamazdık, çünkü cephe gerisinden —bizde köylülük tarafmdaıı oluşturulan cephe gerisi— kopmuş bulunma tehlikesi ile karşı karşıya kaindik, çünkü bize, tarihsel yazgı sonucu verilmiş bu lımaıı devrim yedekliklerinden. Batı ve Doğu yedekliklerinden çok uzaklaşmış bulunma tehlikesi ile karşı karşıya kaindik. İşte bu nedenle, soluk almamız, yaıalarnnızı, proletaıyaııuı öncü birliğinin yaralanın saunamız gerektiğini kararlaştırarak, içerde NEP'e, dışarda ileri yürüyüşün bir yavaşlatılmasına doğıu bir dönüş yapmaya; gerideki köylülük ile ilişki kurmaya, bize göre geride kalmış bulunan, Batı ve Doğudaki, dünya kapitalizminin başlıca cephe gerisini oluşturan yedekliklerde, bu yedekliklerin büyük bölümünde, çalışmamızı sürdürmeye giriştik. Ulusal sorun incelendiği zaman sözkoııusu olan, işte bu yedekliklerdir, bu yedekliklerin büyük bölümüdür. Doğunun, aynı zamanda dünya emperyalizminin cephe gerisini de oluşturan bu yedeklikleridir. İki şeyden biri: ya emperyalizmin derin cephe gerisini 92


—Doğunun sömürge ve yarı-sömürge ülkeleri— harekete ge­ tirecek, devrime götürecek, ve böylece emperyalizmin yıkılışını çabuklaştuacağız; ya da başarısızlığa uğrayacak ve böylece emperyalizmi güçlendirecek, hareketimizin gücünü azaltacağız. Somu kendini işte böyle koyuyor. Gerçek şu ki, tüm Doğu, bizim Cumhuriyetler Birliğimizi bir deney alanı olarak görüyor. Ya bu Birlik çerçevesinde, ulusal sorunu, kendi pratik uygulaması içinde, doğıu bir bi­ çimde çözecek; burada, bu Birlik çerçevesinde, halklar arasında gerçekten kardeşçe ilişkiler, gerçek bir işbirliği kuracağız — ve o zaman tüııı Doğu bizim federasyonumuzda kendi kurtuluş bayrağını, izlerinden ayrılmayacağı kendi öncü birliğini görecek, ve bu da dünya emperyalizminin iflâsının başlangıcı olacak. Ya da burada, federasyon içinde, bir yanlışlık yapacak, eskiden ezilen halkların Rus proletaıyasuıa karşı duyduğu güveni sarsacak. Cumhuriyetler Birliğinin Doğunun gözünde sahip bulunduğu çekim gücünü ona yitirteceğiz — ve o zaman da kazanan emperyalizm, yitiren biz olacağız. Ulusal soıunuıı uluslararası anlam ve önemi burada. Ulusal sorun bizim için iç dunım bakanından da önem taşır, — sadece, sayısal bakımdan, bir zamanlar egemen ulus olan ulusun 75 milyona yakın, ve öbür ulusların 65 milyon (bununla birlikte bu, az değil) nüfusu olduğu için değil; sadece bil' zamanlar ezilen milliyetler olan milliyetler, iktisadi gelişme bakanından en gerekli bölgelerde ve askeri strateji bakanından en önemli noktalarda yaşadıkları için değil; sadece bu nedenlerden ötürü değil, ama her şeyden önce, bu iki yıl boyunca, NEP denilen şeyi kabul ettiğimiz, ve bunun sonucu, Rus ulusalcılığı büyümeye, güçlenmeye başladığı, Smena Vekh4' düşüncesi doğduğu, Deuikin'iıı yapamadığı şeyi barışçıl yoldan yapma, yani "bir ve bölünmez Rusya" denilen şeyi kurma isteği kafalara musallat olduğu için. Böylece, NEP ile birlikte, iç yaşanımıızda yeni bir gücün,


yuvasını kurumlanınız içine yapan, sadece sovyetik kurumlar içine değil, ama parti kurum larıııa da sızan, federasyonumuzun her noktasında kötü kötü dolaşan ve, eğer bu yeni güce karşı kesin bir biçimde direnmez, eğer onu NEP koşullanılın beslediği kökünden kesip atmazsak, bizi, bir zamanlar egemen olan ulus proletaryası ile bir zamanlar ezilen uluslar köylülen arasında, proletarya diktatörlüğünü yıkacak bir bozuşma tehlikesi ile karşı karşıya getirecek Büyiik-Rus şovenizminin doğduğu görülür. Ama NEP sadece Rus şovenizmini beslemekle kalmaz, özellikle birçok milliyetlere salı ip cumhuriyetlerdeki yerel şovenizmleri de besler. Gürcistan, Azerbaycan, Buhara gibi yerlerden sözediyorum; kısmen, öncü öğelerinin üstünlük için belki kısa bir süre sonra kendi aralarında yarışmaya başlayacakları birçok milliyetin varolduğu Türkistan da dü­ şünülebilir. Kuşkusuz, bu yerel şovenizmler, güçleri bakımın­ dan, Büyiik-Rus şovenizminin gösterdiği tehlikeyi göstemıezler. Ama gene de, bazı cumhuriyetleri ulusal uyuşmazlıklar alanı dunımuna dönüştürmek, oralarda enternasyonalizm bağlanın kopanııakla tehdit eden bir tehlike oluştururlar. Genel olarak ulusal soıunun, özel olarak bugünkü günde taşıdığı büyük öneme, birinci dereceden öneme tanıklık eden uluslararası ve yurtiçi nitelikteki nedenler, işte bunlardır. Ulusal soıunun suııfsal özü nedir? Ulusal sorun nedir? Ulusal sorunun suııfsal özü —bizim koşullarunızda, sovyetik koşullar içinde demek istiyorum—, karşılıklı ilişkileri belir­ lemeye, bir zamanlanıı egemen ulusunun proletaryası ile bir zamanların ezilen milliyetlerinin köylülüğü arasındaki doğru ilişkileri belirlemeye dayanır. İttifak sorunu burada gereğinden çok tartışıldı. Aıııa Kamenev, Kaimin, Sokolııikov arkadaşların raporu, ve hatta Rikov arkadaş ile Tıotski arkadaşın raporundaki ittifak sorunu tartışması, her şeyden önce, Rus proletaryasmın, Rus köylülüğü karşısnıdaki tutumunu göz önünde bulunduruyordu. Burada, ulusal alan üzerinde, da­ 94


ha karışık bir makine karşısında bulunuyoruz. Buradaki işimiz, bir zamanların egemen ulusunun, tüm federasyonumuz proletaıyasmm en kültürlü katmanını temsil eden proletaryası ile, köylülük aıasmda, her şeyden önce bir zamanların ezilen milliyetlerinin köylülüğü aıasıııda doğru ilişkiler kurmaktır. Ulusal sorunun suııfsal özü buıadadu'. Eğer proletarya, öbür milliyetler köylülüğü ile, Rus olan her şeye karşı bu köylülüğün duyduğu, ve çarlık siyasası tarafından onlarca yıl boyunca ekilip yerleştirilmiş bulunan güvensizliğin tüm kalmtılanııı yoketmeye yetenekli ilişkiler kumıa başarısını gösterirse; eğer Rus proletaryası, üstelik karşılıklı bir güven ve anlayış sağlama başarısını, sadece Rus proletaryası ve köylülüğü arasuıda değil, aıııa Rus proletaryası ile öbür milliyetler köylülüğü aıasıııda gerçek bir ittifak kumıa başarısını gösteril se, sorun çözülmüş olacaktır. Bumın için, proletarya iktidarının, öbür milliyetler köylülüğü tarafından da, Rus köylülüğü tarafından sevildiği kadar sevilmesi zorunludur. Sovyetler iktidarının öbür milliyetler köylülüğü tarafuıdaıı da sevilmesi için, onun bakımından anlaşılu' olması, yerel dille çalışması, okulların ve iktidar orgaıılarmuı, yerel dil, töreler, alışkanlıklar ve yaşam koşullanın bilen ülke insanlarından bileşik bulunmaları gerekir. Bu cumhuriyetlerin iktidar kurumu ve organları ulusal dilde konuşup çalışacaklan zaman, şu son zamanlara kadar bir Rus iktidarı olan sovyetik iktidar, sadece o zaman ve sadece o ölçüde, sadece bir Rus iktidarı değil, aıııa tüm milliyetlerin bir zamanların ezilen milliyetler köylüleri tarafuıdaıı sevilen iktidarı da olacaktır. Genel olarak ulusal sorunun, ve özel olarak sovyetik koşullar içindeki temellerinden bili, işte buıadadu'. Ulusal sorunun çözümünün, şu andaki, 1923 yıluıdaki ayudedici belirtisi nedir? Ulusal alanda bir çözüm bekleyen so­ runlar, 1923'te hangi biçime bürünmüşlerdir? İktisadi alanda, askeri alanda, siyasal alanda, federasyonumuzun halk-

95


lan arasında bir işbirliği kurulması biçimine. Milliyetler arasındaki ilişkilerden sözetıııek istiyorum. Görev olarak, bir zamanların egemen ulus proletaryası ile öbür milliyetler köy­ lülüğü arasında doğru ilişkiler kurulmasını esas alan ulusal sonın, şu anda özel bir biçime, bir zamanlar ayrışık, ve bugün, tek bil- devlet çerçevesinde birleşik bulunan halklar arasında kardeşçe bir işbirliği ve bir arada yaşama ilişkileri kurulması biçimine bürünür. İşte, ulusal sorunun, 1923'te bü-rüııdüğü biçim içindeki özü, bu. Bu devlet ittifakmııı somut biçimi, geçen yılın sonunda,. Sovyetler kongresinde sözünü etmiş, ve o zaman gerçekleştirmiş bulunduğumuz Cumhuriyetler Birliği biçimidir. Bu Birliğin temeli, Birlik üyeleri için özgür katılım ve hak eşitliğidir. Özgür katılım ve eşitlik, bizim ulusal programuııızııı çıkış noktası, milliyetlerin bağmışız bir devlet varlığı hakkına, eskiden kendi kaderini özgürce belirleme hakkı denilen şeye ilişkin çıkış noktasıdır. Bu görüşten yola çıkarak, temelinde salt özgür bir katılma bulunmadıkça, sözkonusu halk, halkların kendileri birleşme istemedikçe, halkların hiç bir ittifakının, halkların tek bir devlet biçimindeki hiç bir birleşmesinin sağlam olamayacağmı açıkça söylemeliyiz. Öteki temel de. Birliği bileştiren halklar için eşit haklardır. Bu, kolay anlaşılır. Fiili eşitlikten sözetmi-yonım —ilerde bu konuya geleceğim—, çünkü öbürlerini geride bırakmış milliyetler ile geri kalmış milliyetler arasındaki fiilî eşitliğin kurulması, yıllar gerektiren çok karmaşık, çok güç bir şeydir. Burada eşitlik, kendini, bütün cumhuriyetlerin, yani Birliği bileştiren Kafkasötesi, Beyaz-Rus-ya, Ukrayna ve RSSFC olarak döıt cumhuriyetin. Birliğin iyiliklerinden aynı derecede yararlanmaları ve bağımsızlığın kendilerine verdiği bazı haklardan. Birlik yararına, aynı zamanda ve aynı derecede vazgeçmeleri olgusunda gösterir. Eğer artık RSSFC'nde, Ukrayna'da, Beyaz-Rusya'da, Kafkas-ötesi Cumhuriyetinde Dışişleri Halk Komiserliği yok­ 96


sa, bu komiserlikleri kaldırarak ve Cumhuriyetler Birliği için oıtak bir dışişleri komiserliği kurarak, bu cumhuriyetlerin yararlandıkları bağunsızlıkta, Birliği bileştiren tüm cumhuriyetler bakımından eşit bir ölçüde kısıtlanmış bulunan bağunsızlıkta belli biı- sınırlama olacağı açıktu'. Eğer eskiden, bu cumhuriyetler, kendi dışticaret komiserliklerine sahip oldukları halde, tüııı Cumhuriyetler Birliği için bir dışticaret komiserliği kurulması ereğiyle, şimdi bu komiserlikler, öbür cumhuriyetlerde olduğu gibi RSSFC'nde de kaldırılmış bulunuyorsa, burada d a eskiden sonuna kadar kullanılan ve bugün, Biıliğiıı tümü yararına kısılmış bulunan bağunsızlığuı belli biı- smu'landınhnası var demektir, vb., vb.. Bazıları bu sorunu salt skolastik bir biçimde koyarlar: Peki aıııa, birleşmelerinden sonra, cumhuriyetler gene de bağmışız kalu'lar ıııı? İşte bu, skolastik bir sonuldur. Bağımsızlıkları smulanduılm ıştır, çünkü her birleşme, birleşmiş olanların daha önce sahip bulundukları hakların belli bir smııiaıımasıdu'. Aıııa burada, her cumhuriyet, bağımsızlık öğelerini söz götürmez bir biçimde kendi elinde tutar, çünkü her cumhuriyetin tam biı* serbestlikle Birlikten çekilme hakkı vardır. Bağımsızlık öğeleri işte burada. Birliği bileştiren cumhuriyetlerden herbiriııin kendi elinde tuttuğu, ve her zaman gerçekleştirebileceği azamî potansiyel bağmısızlık işte bu. Böylece, ulusal sorunun bizim koşullanınız içindeki somut biçimi, şu anda, halklar arasuıdaki İktisadî, dış siyasal ve askeri bir işbirliği kurulması soıununa indirgenmiş bulunuyor. Bu alanlarda, bu cumhuriyetleri, SSCB olarak adlaııdınlan tek bir bildik içinde toplamamız gerekir. Ulusal sonıııun somut biçimleri, şu anda işte buna indirgenirler. Aıııa söylenmiş olan şey, henüz yapılmış olan şey değil. Gerçek şu ki, bizim koşullanınız içinde, sadece halkların bir tek devlet biçiminde birleşmesine katkıda bulunan etkenlere değil, aıııa bu birleşmeyi engelleyen etkenlere de sahip bulunuyoruz.

97


Bu birleşmeye katkıda bulunan etkenleri biliyorsunuz: Her şeyden önce, halkların Sovyet iktidarından önce kurulmuş ve Sovyet iktidarı tarafından pekiştirilmiş İktisadî yakuılaşması, halklar arasında bizden önce kurulmuş ve bizim tarafımızdan, Sovyetler iktidarı tarafından pekiştirilmiş belli bir işbölümü — bu iktisadı yakınlaşma, cumhuriyetlerin Birlik içinde birleşmesine katkıda bulunan ana etkendir. Birleşmeye katkıda bulunan ikinci etken olarak düşünülmesi gereken şey, sovyetik iktidanıı özlüğüdür. Bu kolay anlaşılır, Sovyetik iktidar, işçilerin iktidarıdır, özlüğü gereği. Birliği bileştiren cumhuriyetlerin ve halkların emekçi öğelerini, dostluk bağlan kurmaya istektendir en proletarya diktatörlüğüdür. Bu kolay aıılaşılu'. Son olarak, birleşmeye katkıda bulunan üçüncü etken de. Cumhuriyetler Birliğinin içinde yaşama zonuıda kaldığı emperyalist kuşatmadır. Ama bu birleşmeyi engelleyen, bu gelişmeyi frenleyen etkenler de var. Cumhuriyetlerin bir tek Birlik biçiminde birleşme işini frenleyen aııa güç, daha önce de söylemiş bu­ lunduğum gibi, bizde NEP koşullan içinde büyüyen güçtür: Büyiik-Rus şovenizmi. Smena kfefr/ı'çileıiıı Sovyet memullan arasında bir yandaşlar yığmı bulması, hiç de bir raslaıı-tı değildir, arkadaşlar. Bu işte hiç bir ıaslaııtı yoktur. Bu Smena Vekh baylarının: istediğiniz kadar bolşeviklikteıı söz-ediıı, eııtemasyoııalist eğilimlerin üzerine istediğiniz kadar gevezelik edin; ama biz, bir Denikiıı’in yapamadığmı sizin yapacağınızı; siz bolşevikleıiıı, Biiyük-Rusya büyük düşüncesini yeniden canlandudığuıızı, ya da 11e olursa olsun yeniden canlandıracağınızı biliyorum deıcesiııe, bolşevik-ko-miinistleri övmeleri de bir ıaslaııtı değil. Bütün bunlar bir ıaslaııtı değil. Bu düşüncenin bazı parti kumullarımıza sızmış bulunması da bir ıaslantı değil. Bir ikinci meclis sorununun ilk kez sözkonusu edildiği Şubat genel toplantısında, Merkez Komitesinde komünizme ters düşen konuşmaların, enternasyonalizmle hiç biı- ilişkisi olmayan konuşmaların 98


çınlamasına taııık oldu. Butun bunlar bir zaıııaıı işareti, bir hastalık bulaşmasıdır. Bundan doğan asıl tehlike şuna bağlı: NEP ile birlikte, bizde Büyıik-Rus şovenizminin, Rus-ol-mayan her şeyi silmeye, yönetimin tüm tellerini Rus ilkesi yöresinde toplamaya ve Rus-ohnayaıı şeyleri bastnıp ezmeye çalışan en kökleşmiş milliyetçiliğin, günden güne değil, ama saatten saate büyüdüğü görülür. Asıl tehlike şu ki, biz, bu siyasa ile, eskiden ezilmiş halkların Rus proleterlerine karşı besledikleri, ve bu proleterlerin, Rus büyük toprak sahiplerini, Rus proleterlerini alaşağı ederek, ulusal boyunduruğu kaldırıp atarak, İran'dan, Moğolistan'dan askeri birliklerini çekerek, Finlandiya'nın, Ermenistan'ın bağımsızlığını ilân ederek, ve genel bir biçimde ulusal sorunu yepyeni temeller üzerine koyarak. Ekim günlerinde kazanmış bulunduklaıı güveni yitinııe tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyoruz. Eğer biz, hepimiz, memurlarımızın kulaklanııa ve gözlerine, biçimsiz, fizyonomisiz, damla damla akan, damla damla aşılanan, onların kafasını, ruhunu, damla damla, taıımınayacak derecede değiştiren bu yeni şovenizme, yineliyorum, Büyük-Rus şovenizmine karşı, kendimizi pusatlar.-dmııazsak, o zaıııaıı, kazanmış bulunduğumuz güveni son kırmtılanııa kadar yitirebiliriz. Ne palıasuıa olursa olsun yenmemiz gereken tehlike, işte budur arkadaşlar; yoksa eskiden ezilen halkların işçileri ile köylülerinin güvenini yitinııe, bu halklar ile Rus proletaryası aıasuıdaki bağın kopması, ve bunun sonucu, diktatörlük sistemimizde oltaya bir çatlağuı çıktığuıı göınıe tehlikesi ile karşı karşıyayız demektir. Unutmayın ki, arkadaşlar, eğer biz Kerenski'ye karşı bayraklar dalgalaııa dalgalaııa yürümüş ve Geçici Hükümeti alaşağı etmişsek, bunun bir nedeni de, arkamızda, kurtuluşlarını Rus proleterlerinin ellerinden bekleyen ezilmiş halkların güveninin bulunmasıydı. Bu yedeklikleri, ağızlarını açmayan, ama suskuları ile ağır basan ve çok şeyi kararlaştıran ezilmiş halkları unutmayın. Çoğu kez faıkları-

99


na varılmaz; ama onlar, bu halklar, yasal lar, vardırlar, ve insan onları unutamaz. Evet, arkadaşlar, onları unutmak tehlikelidir. Unutın aym ki, eğer Kolçak, Denikin, Vraııgel ve Yudeniç'in arkasuıda, o "yabancı"43 denilen insanlar olmadıysa, eğer Rus proleterleri için besledikleri sessiz sevgiden dolayı bu generallerin cephe gerisini yıkan bir zamanların ezilmiş halkları olmadıysa, —arkadaşlar, bu bizim ge-lişmemizdeki özel bir etkendir: sessiz sevgi, kimse onu 11e görür, ne de duyar, ama her şeyi o kararlaştırır— bu sevgi olmaksızın, biz, bu generallerin bii' tekini deviıemezdik. Biz, onlara karşı yürürken, onlarnı gerilerinde çözülme başlamış bulunuyordu. Neden? Çünkü bu generaller sömiirgeleştirici öğelere, kazaklara dayanıyorlardı; ezilen halklara, gelecekteki, ezilmelerinden başka bir perspektif göstermiyorlardı, ve ezilen halklar için de bizim kollarmııza atılmaktan başka bir yol kalmıyordu; hele ki biz, biz bu halkların kurtuluş bayrağını dalgalaııduıyorduk. İşte bu generallerin yazgısını kararlaştuaıı şey, işte birliklerimizin başarısı ile maskelenmiş, ama sonunda her şeyi kararlaştırmış bulunan etkenler toplamı bu. Bıııııı unutmamak gerek. Bundan ötürü, yeni şoven eğilimlere karşı bir savaşını yönünde aıısızuı bir dönüş yapmak, ve Ekimde kazanmış bulunduğumuz şeyi, yani eski ezilmiş lıalklaruı, büyük bir önem vermemiz gereken güvenini unutan memurlarımızı ve partili arkadaşlarımızı, halkın hoşnutsuzluğu karşısında bırakmak, görevimizdir. Halkların ve cumhuriyetlerin bir tek birlik biçiminde birleşme işini frenleyen etkenlerin birincisi ve en tehlikelisi işte budur. Eğer Büyük-Rııs şovenliği gibi bir güç dallanıp budaklanarak gelişir ve zincirlerinden boşalusa, eski ezilen halklar yönünden hiç bir güven beklenemeyeceğini, tek bir Birlik içinde hiç bir işbirliği kuramayacağımızı, ve İliç bir Cumhuriyetler Bildiğine sahip olamayacağuııızı anlamak gerek. Eskiden ezilen halkların Rus proletaryası yöresinde bir-

100


leşmesiııi engelleyen ikinci etken, arkadaşlar, çarlıktan bize miras kalmış bıılıman fiili eşitsizliktir. Hak eşitliği —biz, bunu ilân ettik ve gerçekleştiriyoruz; ama sovyetik cumhuriyetlerin gelişme talihinde kendi başuıa çok büyük bir önem taşıyan hak eşitliği ile fiilî eşitlik arasında, 11e de olsa çok yol var. Bütün geri kalmış milliyetler ve bütün aşiretler, biçimsel bakımdan, federasyonumuzu bileştiren bütün öbür ileri milliyetlerin yararlandığı tüm haklardan yararlanırlar. Ama mutsuzluk şu ki, bazı milliyetlerin kendi proleterleri yok, sınaî gelişme aşamasından geçmemiş, hatta bu gelişmeye başlamamışlar bile; kültürel bakımdan korkunç geriler, ve devrimin kendilerine kazandırdığı haklan kullaımıalan olanaksız. îşte bu, arkadaşlar, okullar sorunundan daha önemli bir somu. Bu konuda, arkadaşlarımızdan bazılaı ı, okullar ve dil sorununu birinci plana çıkartarak, düğümün bu yoldan çözülebileceğini düşünüyorlar. Yanlıştır bu, arkadaşlar, sadece okullarla pek uza-ğa gidilemez; okullar gelişir, dil de gelişil-, ama fiili eşitsizlik, bütün hoşnutsuzluk ve bütün sürtüşmelerin temelidir. Bu konuda sadece okullar ve dilden sözetmekle yetiııilemez; bu konuda gerekli olan, geri kalmış milliyetler emekçi yığınlarına, kültürel ve iktisadi bakımdan, etkin, sistemli, içten, gerçek bir proleter yardımda bulunmaktır. Okullar ve dil dışında, Rusya proletaryasının, kültürel bakmıdan geri kalmış çevrede ve cumhuriyetlerde, —ve eğer onlar kültürel bakımdan geri kalmışlarsa, bu onların kusurundan değil, ama eskiden hammadde kaynaklan olarak görülmeleri sonucu— bu cumhuriyetlerde, sanayi ocakları kurulması için gerekli bütün önlemleri alınası, bu yolda davranması zorunludur. Bu düşünceler düzeyinde bazı girişimlerde bulunulmuştur. Gürcistan, Moskova'dan, az bir süre sonra çalışıma girecek bir fabrika getirtmiştir. Buhara, bir fabrika getiıtmiş, ve daha döıt fabrika getirtecektir. Türkistan, büyük bir fabrika getiıtiyor. B11 biçimde, iktisadi bakımdan geri kalmış ve 101


proletaryası bulunmayan bu cumhuriyetlerin, kendi ülkelerinde, Rus proletaıyasmm yardımı ile, sanayi ocakları kurmaları için, bunlar, Rus işçi ve köylüleri ile bu cumhuriyetlerin emekçi yığmlaıı arasında atılmış kopili rolünü oynayabilecek yerel proleterler gruplarının oluşacakları küçücük ocaklar da olsa, bu sanayi ocaklarını kurmaları için bütün veriler bir araya getirilmiş bulunuyor. İşte bu alanda ciddi olarak çalışma durumundayız, ve sadece okullar ve dilden sözedilmekle yetiııileınez. Ama cumhuriyetlerin tek bir Birlik biçiminde birleşmesini frenleyen bir üçüncü etken daha var, bu da çeşitli mil­ liyetlerdeki ulusalcılıktır. NEP, sadece Rus halkı üzerinde değil, ama Rus-ohnayaıı nüfiıs üzerinde de etkide bulunur. NEP, özel ticaret ve sanayii, sadece Rusya'nın merkezinde değil, ama çeşitli cumhuriyetlerde de geliştirir. Bu aynı NEP ve ona bağlaşık özel sermaye, Gürcü, Azeri, Özbek vb. ulusalcılığını da besler, geliştirirler. Kuşkusuz, eğer Büyiik-Rus şovenizmi olmasaydı, eğer güçlü olduğu için, eskiden de böyle olduğu ve ezme ve aşağılama alışkanlıklarını koruduğu için saldırgan bir şovenizm olan Büyük-Rus şovenizmi olmasaydı, ola ki yerel şovenizm de, Büyük-Rus şovenizmine yanıt olarak, deyim yerindeyse çok küçük bir biçim altında, minyatür biçiminde varoluldu, çünkü eninde sonunda Rus-düşıııanı ulusalcılık savunucusu bir biçim, Rus ulusalcılığına, Rus şovenliğine karşı yapmacık bir savunu biçimidir. Eğer bu ulusalcılık sadece savunucu olsaydı, gene de bu konuda gürültü yapılmayabilirdi. Büyük-Rus şovenizminin, o güçlü düşmanın yenileceği andan itibaren, Rus-düşıııanı ulusalcılığın da yenileceği umudu içinde, —çünkü bu ulusalcılık, yineliyorum, eninde sonunda BüyükRus ulusalcılığına karşı bir tepki, bııııa karşı bir yanıt, belli bir savunudur— eylemimizin ve savaşanımızın bütün gücü BüyükRus şovenliği üzerinde toplanabilirdi. Evet, eğer Rus-düşıııanı ulusalcılığın temeli, Rus ulusalcılığına karşı bir tepki

102


olmanın ötesine geçmeseydi, bu, böyle olurdu. Ama mutsuzluk şu ki, bazı cumhuriyetlerde bu savunucu ulusalcılık, saldırgan ulusalcılık biçimine dönüşür. Gürcistan'ı alalım. Bu ülke nüfusunun %30'dan çoğunu, Ermeniler, Abazalar, Acarlar, Osetler, Tatarlar gibi, Gürciiolııı ay an nüfus oluşturur. Gürcüler başta gelirler. Gürcü komünistlerin bir bölümünde, bu küçük milliyetlerin pek hesaba katılmaması düşüncesi doğmuştur ve gelişir: bu mil­ liyetler, görüyor musunuz bize göre daha kültürsüz, daha gelişmemiştirler, ve bu nedenle, hesaba katılmayabilirler. Bu, şovenizmin, zararlı ve tehlikeli şovenizmin ta kendisidir, çünkü küçük Gürcistan Cumhuriyetini bir uyuşmazlık alanı yapabilir, ve dalıa şimdiden bir geçimsizlik alanı durumuna getirmiştir. Azerbaycan. Bu ülkede temel milliyet Azerilerdir, aıııa Ermeniler de vardır. Azeıbaycaıılılaraı bir bölümü arasında da, bazaıı pek de örtülü olmayan bir eğilim vardır, şöyle ki: Biz Azeıiler, görüyor musunuz, biz bu ülkenin çocuklarıyız; oysa onlar, Ermeniler, dışardan geliyorlar. Bu nedenle, onları biraz bastırıp ezebilir, çıkarlarını hesaba katmayabiliriz. Bu da şovenizmdir. Sovyetik iktidarın üzerinde yükseldiği milliyetlerin eşitliği temelini tehlikeye düşürür. Buhara Bu ülkede üç milliyet var: Özbekler — başta gelen milliyet; Türkmeuler — Buhara şovenizmi bakımından "dalıa az önemli" milliyet; Kırgızlar. Kırgızların nüfusu azdır, ve onlar "önemsiz"dirler. Horezm'de de bu böyle: Türkmeuler ve Özbekler. Özbek­ ler, en önemli milliyet; ve Türkmeuler, "dalıa az önemli" mil­ liyet. Bütün bunlar, çatışmalara, Sovyet iktidarının güçten düş­ mesine yolaçar. Bu yerel şovenlik eğilimi de kökünden kesilip atılmalıdır. Elbette, tüm ulusal sorunun dörtte-üçünü oluşturan Büyük-Rus şovenizmi karşısında, yerel şovenizm o kadar önemli değildir, aıııa yerel çalışına bakımuıdaıı, ülke

103


insanları bakımından, ulusal cumhuriyetlerin kendi barışçıl gelişmeleri bakuııuıdaıı, bu şovenizm bilinci dereceden bir önem taşır. Bu şovenizm bazaıı çok ilginç bir evrim göstermeye başlar. Kafkas-ötesiııdeıı sözetıııek istiyorum. Kafkas-ötesiııde, on milliyetten insanın yaşadığı üç cumhuriyet olduğunu bilirsiniz. Kafkas-ötesi, uzun süreden beri bir kıyını ve uyuşmazlık alanı, ve soıua da, menşevizm ve ulusalcılar döneminde, bir savaş alanı olmuştu. Gürcüler ile Enneniler arasındaki savaşı bilirsiniz. 1904 başlan ve 1905 sonlarındaki kıyımı da bilirsiniz. Ermeni çoğunluğun, nüfusun Tatarlardan bileşik tüm geri kalaııuıı boğazlamış olduğu, örneğin Zangezur gibi, bir dizi bölge adı sayabilirim. Zangezur, çoğunluğun Enneniler tarafından oluşturulduğu, ve bunların, bütün Tatarları boğazlamış bulunduktan bir bölgedir. Başka bir ilin, Nalıcıvan'ııı aduıı da sayabilirim. Orada, çoğunlukta bulunan Tatarlar, bütün Emi etlileri boğazlamalardır. Bu işler, Ermenistan ve Gürcistan'uı emperyalist boyunduruktan kurtulmalarından az önce oldu. {Sıralardan bir ses: "Onlar ulusal sorunu kendi tarzlarında çözmüşler ") Elbette, bu da ulusal sorunu bir çözme tarzıdır. Aıııa sovyetik çözme tarzı değildir. Bu karşılıklı ulusal düşmanlık havası içinde savaşanlar, Ruslar olmaksızın, Tatarlar ve Enneniler olduklarına göre, Ruslar elbette kimseden yana değiller, işte bundan ötürü de, Kafkas-ötesiııde, milliyetler arasındaki ilişkileri düzenlemeye yetenekli özel bir organ kunıhnası zoıuııhı. Aldanmaktan korkmaksızın eski egemen Rusya pıoletaıyası ile bütün öbür milliyetler emekçileri arasındaki ilişkilerin, tüm ulusal sorunun döıtte-iiçünü temsil ettikleri söylenebilir. Ama bu soıunun bir çeyreği de, eskiden ezilmiş milliyetlerin kendileri aıasuıdaki ilişkilere ayrılmalıdır. Öyleyse, bu karşılıklı güvensizlik havası içinde, eğer sovyetik iktidar Kafkas-ötesiııde çatışma ve sürtüşmeleri düzenlemeye yetenekli bir ulusal barış organı kunııasmı 104


bilemezse, insanların birbirlerini sövüp boğazladıkları çarlık çağına, ya da Taşn aklar,44 Musavatçılaı,43 menşevik-ler çağına yeniden döneceğiz demektir. Merkez Komitesi, Kafkas-ötesi Federasyonunun ulusal barış organı olarak korunması zorunluluğunu, işte bu nedenle (iç kez üst üste doğruladı. Burada, Gürcistan'ın Cumhuriyetler Birliği ile birleşmesine karşı çıkmayan, ama bu birleşmenin Kafkas-ötesi Federasyonu aracıyla ohııasuıa karşı çıkan bir grup komünist Gürcü vardı ve gene de var. Onlar, Birliğe dalıa yakuı olmak isterler; Kafkasötesi Federasyonu biçimi altındaki bu ortak ara-duvara hiç bir gereksinme yok, derler; biz Gürcüler ile Cumhuriyetler Birliği arasında, diye konuşurlar, Federasyona hiç bir gereksinme yok. Bu sözler, çok devrimci bir çınlamaya sahipmiş gibi görünürler. Ama altlarında bir başka güdek vardır. İlkin, bu sözler, Gürcistan'da ulusal soruna ilişkin olarak, Ruslar karşısındaki tutumun ikincil bir rol oynadığuıa tanıklık eder; çünkü bu sapmacı arkadaşlar (onlara bu ad veriliyor), Gürcistan'ın Birlik ile doğrudan doğruya birleşmesinde hiç bir sakınca görmüyor, yani, Biiyük-Rus şovenizminin, ne olursa olsun, kökten kesilip atıldığına, ya da büyük bir önem taşunadığuıa inandıktan için, Biiyük-Rus şovenizminden korkmuyorlar. Görünüşe göte, Kafkas-ötesi Federasyonundan dalıa çok korkuyorlar. Neden? Neden Kafkas-ötesiııde yaşayan, aralarında uzun süre dövüşmüş, birbirlerini boğazlamış, birbirleri ile savaşmış bulunan üç halk, neden bu halklar, sovyetik iktidarın en sonunda bir federasyon biçimi altında aralanııda kardeşçe birlik bağlan kutmuş, bu federasyonun karşılıklı bir kardeşliğin gerçek meyvelerini vermiş bulunduğu bugün, neden bugün bu federasyon bağlanın kopamıalıduîar? Bunun anlamı nedir, arkadaşlar? Şudur ki, arkadaşlar, Kafkas-ötesi Federasyonu bağlan, Gürcistan'ı, coğrafî konumu ile elde edebildiği ayrıcalıklı durumundan yoksun bırakırlar. Vann

105


kendiniz yargılayın. Gürcistan'ın kendi limanı, Batı eıntiasınm geldiği Batımı var; Gürcistan, Tiflis gibi, tıpkı emtiasmı Batuııı üzerinden alan Azerbaycan örneğinde olduğu gibi, Eıınenilerin izleme zorunda bulundukları bir demiryolu kavşağına sahip. Eğer Gürcistan kendi başına bir cumhuriyet olaydı, eğer Kafkas-ötesi Federasyona girmeseydi, Tiflis'ten vazgeçemeyecek Ermenistan’a, ve Batum'daıı vazgeçemeyecek Azerbaycan'a, küçük bir ültimatom verebilirdi. Bu işte bazı çıkarları olurdu. Gümrük kordonu kararnamesi kadar gülünç bir kararnamenin tanı da Gürcistan'da hazırlanması bir raslantı değil, arkadaşlar. Şimdi bunun kıısuın, Seıebıiyakov'a yükleniyor.46 Pekâlâ. Ama bu kararname, Azerbaycan ya da Ermenistan'da değil, Gürcistan'da doğdu. Gürcistan yararına olan bil- şeyi korumak, ve onun söz götürmez bir biçimde yararlandığı ve sapmacılannın yitilmek istemedikleri elverişli coğrafî durumdan yararlanmasını sağlamak üzere, nüfusun ulusal gruplan arasındaki ilişkileri düzenlemeye yönelik bir kaıaıııam en in orada çıkması raslantı değil. Sonra, bir başka neden daha var. Tiflis, Gürcistan'ın başkentidir, aıııa Gürcüler orada %25'ten çoğunu, Enııeniler %35'ten azuıı oluşturmazlar, sonra bütün öbür milliyetler gelil'. İşte Gürcistan'ın başkenti böyle bir yer. Eğer Gürcistan ayrı bir cumhuriyet oluştursaydı, orada nüfusun belli bir yerdeğiştimıesi gerçekleştirilebilir, örneğin Tiflis'in Ermeni nüfusunun yeri değiştirilebilirdi. Makaıadze arkadaşın Ermenileri gözettiğini açıkladığı bir kararname çıkarılmıştı. Tiflis'te, Emıenilerin Gürcülere göre yıldan yıla azalacakları, ve böylece bu kenti gerçek bir Gürcü başkenti durumuna dönüştürecek belli bir yerdeğiştir-me yapılabilirdi. Ermenileri Tiflis'ten çıkarma kararnamesinin geri alındığuıı kabul ediyorum. Ama ellerinde, örneğin "tıkanıklığı açma" gibi, bir enternasyonalizm görüntüsünü koruyarak, işleri Tiflis'te dalıa az Emi eni olacak biçimde düzenlemelerine yaldım edecek bir yığuı olanak, bir yığın yol

106


var. Sapmacılanıı yitilmek istemedikleri şeyler, işte bu coğrafî üstünlüklerdir, ve Gürcülerin Ermenilerden sayıca daha az bulundukları Tiflis'teki elverişsiz durumu, sapınacıla-rııııızı. Federasyona karşı savaşıma zorlar. Meıışevikler, Ermelliler ile Tatarlaıı, Tiflis'ten düpedüz kovuyorlardı. Aıııa bugün, Sovyet iktidarı altında, kovma olanaksızdır; öyleyse Federasyondan çıkma sözkonusu edilir, ve o zaman, Gürcülerin Azerbaycan ve Ermenistan'a karşı üstün durumundan sonuna kadar yararlanmayı sağlayacak bazı işlemlere rahat rahat girişebilmek için, hukuksal olanaklar elde edilmiş olacaktır. Bütün bunlardan, Kafkas-ötesi içinde Gürcüler için ayrıcalıklı bir dunun doğal dı. Tüm tehlike işte burada. Kafkas-ötesiııde ulusal barış çıkarlarına sut çevirerek, Gürcüleri Ennenistan ve Azerbaycan Cumhuriyetleri karşısında ayrıcalıklı bir dunun içine koyacak koşullan yalatabilir miyiz? Hayır, biz, bunu kabul edemeyiz. Burjuva iktidarın, bazı milliyetleri kendine çektiği, onlara ayrıcalıkla!' verdiği, oysa kendileri ile tasalanmak istemediği öbür ulusları alçaltan eski bir özel yönetme sistemi var. Böylece, bir milliyeti kendine çekerek, burjuva iktidar, bu milliyet aracılığıyla, Öbürleri üzerinde bir baskıda bulunur. Örneğin Avusturya da, işte böyle yönetiliyordu. Avusturya bakanı Beist'ııı, "Çapulcularını yönet, ben de benimkileri yöneteyim", yani sen Macaristan'daki milliyetlerini ez ve baskı altında tut, ben de benimkileri ezeceğim demek için, çağrıda bulunduğu Macar bakanına söyledikleri helkesin aııısuıdadır. Sen ve ben, biz ayrıcalıklı uluslardanız; öbürlerine gelince, ez onları. Avusturya içindeki PolonyalIlar konusunda, bu, böyle olmuştur. AvusturyalIlar, PolonyalIları kendilerine çekmişler, AvusturyalIların Polonya'daki konumlanın pekiştirmelerine yaldım etmeleri için onlara ayrıcalıklar vermişlerdi; buna karşılık, Poloııyalılaıuı Galiçya'yı ezmesine izin veriyorlardı. İşte bu, dalıa sonra öbür milliyetlerin hakkından gelmek üzere, bazı milliyetleri seçmeye 107


ve onlara ayrıcalıklar venneye dayanan, salt AvusturyalI, özel bir sistemdir. Bürokrasi bakuıııııdan ek ou om bir yönetim biçimi, çünkü bir tek milliyetten başkasıyla uğraşılmıyor; ama siyasal bakımdan kesin bir ölüm; çünkü milliyetlerin eşitliği ilkesini çiğnemek ve bir milliyet içiıı ayrıcalıklar tanımak, ulusal siyasasını ölüme adamak demektir. İngiltere bugün Hindistan'ı, işte tastamam bu biçimde yönetir. Hint milliyet ve aşiretlerinin rahatça hakkından ge­ lebilmek için, İngiltere, Hindistan'ı, Britanya-Hiııdistan'ı (240 milyon nüfus) ve yerli-Hiııdistan (72 milyon) olarak bölmüştür. Hangi nedenle? Öbür milliyetleri daha rahat yönetebilmek için, İngiltere bir uluslar grubu seçmek ve oııa ayrıcalıklar veınıek istediği için. Hindistan'da eıı azından 800 milliyet var, ve İngiltere, 800 ayrı milliyetin tasasını çekmektense, birkaç ulus seçme, onlara bazı ayrıcalıklar taııuııa ve öbürlerini bunlar aracıyla yönetme yolunu tutmuştur. Çünkü, birincisi, öbür ulusların hoşnutsuzluğu bu dununda İngiltere'ye karşı değil, bu ayrıcalıklara karşı yöneltilmiş olacak; ve İkincisi de, iki-iiç ulusun "tasasuıı çekmek", 800 nıilliye-tinkinden daha ucuza malolacaktır. İşte bir başka yönetim sistemi olan İngiliz sistemi de bu. Nereye götürür bu sistem? Yönetim aygıtını ucuzlaştır-ınaya, evet doğru. Ama, arkadaşlar, eğer bürokratik kolaylıklar bir yana bırakılırsa, Hindistan'daki İngiliz egemenliğinin ölümüdür bu. Bu sistem, iki kere ikinin döıt etmesi gibi, tüm İngiliz yönetim sistemi ve İngiliz egemenliği için ölümün ta kendisidir. Tüm paıti yasalarını çiğneyerek Federasyona karşı savaşını verdiklerine göre, elverişli dunımlarmı korumak için Federasyondan çekilmek istediklerine göre, Gürcü-sapmacı arkadaşlarımız bizi işte bu tehlikeli yola itiyorlar. Onlar, bizi, Ermenistan ve Azerbaycan cumhuriyetleri zararına kendilerine bazı ayrıcalıkların taııuıacağı yola itiyorlar. Biz, kendimizi, bu yola sokamayız, çünkü bu, bizim siyasamız

108


için ve Kafkasya'da Sovyetler iktidarı için kesin bir ölüm olur. Gürcistanlı arkadaşlarımızın bu tehlikeyi sezmeleri raslaııtı değil. Ennenilere ve AzerbaycanlIlara karşı yöneltilmiş biısaldınya geçmiş bulunan bu Gürcü şovenizmi, Gürcistan Komünist Partisine tehlike işareti verdi. Yasal olarak varolduğundan beri iki kongre toplamış bulunan Gürcü Ko­ münist Partisinin, her iki kongrede de sapıııacı arkadaşların konumunu oybirliği ile kınaması bir raslaııtı değil; çünkü Kafkas-ötesi Federasyonu olmadıkça, Kafkasya'da barışı sürdürmek olanaksızdır, eşitliği kuııııak olanaksızda'. Bir ulusun bil' başkasına göre ayrıcalıklı olması kabul edilemez. Arkadaşlaruııız bıııııı sezdi. İki savaşım yılı, Mdivaııi grubunu, işte bu nedenle partinin Gürcistan'da bile durmadan saflaruıdaıı kovduğu bir avuç adanı durumuna düşürdü. Federasyonun hemen kurulması için Leııiıı arkadaşın öylesine ivecenlik göstermesi ve öylesine direnmesi de raslaııtı değil. Meıkez Komitemizin, Kafkas-ötesiııde, kararları bütün cumhuriyetler için uyulması zorunlu olacak bir Merkez Yürütme Komitesi ve bir yürütme erki ile birlikte, bir federasyon zorunluluğunu üç kez üst üste doğrulaması da raslaııtı değil. Her iki komisyonun, Cerjıııskı arkadaşın ko­ misyonu ve Kuybişev ile birlikte Kameııev arkadaşın komis­ yonunun,47 Moskova'ya varışlaruıda, federasyondan vazge­ çilemeyeceğini açıklamış ohıı alan raslaııtı değil. Son olarak. Sosyalist Postası menşevikleriııin, federasyona kaışı savaşmıları için bizim sapıııacı arkadaşlanmızı övmeleri, onları göklere çıkarmaları da raslaııtı değil: dalavere arkadaşları, birbirlerini uzaktan tanırlar. Şimdi, birleşmeyi engelleyen o üç ana etkenin, yani BiiyükRııs şovenizmi, fiilî eşitsizlik ve hele şovenizme dönüştüğü zaman yerel milliyetçiliğin, yardımı ile üstelerinden gelmemiz gereken yollan ve araçları çözümlemeye geçiyorum, arkadaşlar. Geçmişin, halklamı yakınlaşmasını eııgel109


leyeıı tüm bu mirasını acısız yoketıııe işinde bize yardıma yetenekli araçlar arasından, sadece üçünün sözünü edeceğim. Birinci araç: Cumhuriyetlerdeki Sovyetler iktidarının aıılaşılu' ve sevilen iki iktidar olması, Sovyetler iktidarının (ilkemizde sadece bir Rus iktidarı değil, ama bütün milliyetlerin iktidarı olması için, tüm önlemleri almak. Bunun için, sadece okulların değil, aıııa tüm kurumlanıl, tüm parti örgütleri ve sovyetik kumluşlarm, keıte kerte, adım aduıı, ulusal bir dıınıma gelmeleri, yığınların anlayacağı bir dille, ilgili halkın alışkanlık ve geleneklerine uygun koşullar içinde çalışmaları zorunludur. Sovyetler iktidarını, bir Rus iktidarı olmaktan çıkarıp, tüm cumhuriyetlerin, ve hele iktisadi ve kültürel bakımdan geri kalmış alanların emekçi yığmlaruıa yakıtı, bu yığmlar tarafından anlaşılır ve sevilen, tüm milliyetlerin iktidarı dunımuna getirmek, bizim için ancak ve ancak bu koşulla mümkün olacaktır. Çarlık ve burjuvazi tarafından bırakılmış bulunan uıiıası acısız yoketmemizi kolaylaştırmaya yetenekli ikiııci araç. Cumhuriyetler Birliğinin, hiç değilse temel milliyetlerin çeşitli kumullarda kendi adamlarını bulundurmalarını sağlayan, ve çeşitli cumhuriyetlerin gereksinme ve zorunluluklarının kesenkes karşılaıınıasını sağlayacak bir düzen kuran, bir komiserlikler yapısıdır. Üçüncü araç: Üst orgaıılarunız arasında, ayrımsız tüm cumhuriyet ve milliyetlerin gereksinme ve zorunluluklarını yansıtan bir organın bulunması zorunludur. Bu son nokta üzerinde, dikkatinizi özellikle çekmek isterim. Eğer biz. Birliğin Merkez Yürütme Komitesi içinde, bi­ rincisi milliyetlerden bağımsız olarak Birlik Sovyetler kong­ resinde seçilecek, ve İkincisi de cumhuriyetler ve bölgeler tarafından seçilip (cumhuriyet ve ulusal bölge bakmımdan temsil eşitliği), bu aynı Cumhuriyetler Birliği Sovyetler kong­ resi tarafından onaylanacak iki meclis kuıabilseydik, o za110


nıaıı üst kurumlanınız, sadece ayrımsız tüm proleter gruplanıl suııf çıkarlarını değil, aıııa salt ulusal özlemleri de dile getirirlerdi sanıyorum. Cumhuriyetler Birliği topraklarında yaşayan milliyetlerin, halkların ve aşiretlerin özel çıkarlarını dile getirecek bir organımız olurdu. Bizim Birlik olarak, 65 milyonu Rus-ohııayaıı, toplanı 140 milyondan az insanı bir araya getinııe koşullarımızda, arkadaşlar, burada, Moskova'da, yüksek bir oıgaıı içinde, bu milliyetlerin, sadece tüm proletaryanın oıtak çıkartanın değil, ama özel, kendine özgü, özgül ulusal çıkarları da dile getirecek delegeleri önünde oknaksızm, böyle bir devlet yönetilemez. Bu olmazsa, aıkadaşlar, yönetmek olanaksızdır. Eğer elde bu barometre ile çeşitli milliyetlerin bu özel gereksinmelerini fonnüle etmeye yetenekli adamlar bulunmazsa, yönetmek olanaksızdır. Bir ülkeyi yönetmenin iki biçimi var: Bunlardan birincisi, aygıt yalııılaştırıldığı, ve aygıtın başında, temelde, yöneticilerin kişiliğinde, kollara ve gözlere sahip, diyelim bir grup ya da bir tek insan bulunduğu zaman görülür. Bu çok yalın bir yönetim biçimidir: ülkeyi yöneten şef, yöneticilerin verdikleri bilgileri alu\ ve dürüst ve usa-uygun bir biçimde yönettiği umudunu besler. Sonra sürtüşmeler başlar; sürtüşmeler çatışmalara, çatışmalar da ayaklanmalara dönüşür. Sonra ayaklanmalar bastırılır. Bu yönetim sistemi, bizim yönetim sistemimiz değildir, üstelik, yaluı olmakla birlikte, çok da pahalıdır. Sovyetler ülkesinde, hem köylüler, hem ulusal topluluklar, hem yabancı denilen kişiler, hem de Rnslar arasındaki tüm değişiklikleri, tüm durumları önceden ve doğru bir biçimde sezmemizi sağlayan bir yönetim siste-mi kabul etmeliyiz; yüksek organlar sistemi içinde, her değişikliği önceden sezen, hem basmaçlar hareketini, hem haydutluğu, hem de Cronstadt'ı her olası futuıa ve her tersliği haber verip önleyen bir barometreler dizisinin bulunması gerek. Sovyetik yönetim sistemi işte budıır. Bu sistem, 111


Sovyetler iktidan, halk iktidaıı olarak adlandırılır; çünkü, en deıiıı yığınlar üzerine dayanan bıı sistem her değişikliği tüm öbür sistemlerden önce kavrar, gerekli önlemleri alır ve eğer çizgi bozulmuşsa onu zamanında düzeltir, kendi eylemlerini eleştirir ve çizgisini düzeltil'. Bu yönetim sistemi, sovyetik sistemdir, bizim yüksek organlarımız sistemi içinde, tüm ulusal zorunluluk ve gereksinmeleri, kısıntısız yansıtan örgütler bulunmasını gerektirir. Buna karşı, bunun tüm yönetim sistemini kanştuacağı, bir yeni organlar birikimine yolaçacağı söyleniyor. Doğru. Şimdiye kadar, RSSFC Merkez Yürütme Komitemiz vardı, sonra Birlik Merkez Yürütme Komitesini kurduk, şimdi de, bana öyle geliyor ki, bu sonuncuyu ikiye bölmemiz gerekecek. Yapacak bil' şey yok. En yaluı yönetim biçiminin, başa bir adam geçinnek ve ona yöneticiler vermek olduğunu söyledim; ama Ekimden sonra, bu deneylere girişmek artık olanaklı değil. Sistem dalıa kamıaşık bir duruma geldi, ama yönetimi kolaylaştırıyor, tüm yönetime iyiden iyiye sovyetik bir nitelik kazandırıyor. Kongrenin özel bir organ. Birlik Merkez Yürütme Komitesi içinde, kesenkes zorunlu bir organ olan bir ikinci meclisin kunıkııasmı kararlaştırması gerektiğini işte bu nedenle düşünüyorum. Bunun, Birlik halkları aıasuıdaki işbirliğinin yetkin bir örgütlenme biçimi olduğunu söylemeyeceğim; bilimin son söz olduğunu söylemeyeceğim. Hayu\ Ulusal sorunu bil' kez dalıa koyacağız, çünkü ulusal ve uluslararası koşullar değişiyor ve dalıa da değişebilir. Cumhuriyetler Bildiği içinde kaynaştırdığunız bazı komiserlikler bakanından, eğer deney, bize, bu komiserliklerin, bir kez kaynaştuıldıktan sonra, oluınsuz bir sonuç verdiğini gösterilse, somadan onları ayır­ mamız gerekmeyeceği konusunda ant içmeyeceğim. Ama bir şey açık, o da şu ki, güncel koşullar ve güncel dunun içinde, elimizde ne dalıa iyi bir yöntem, ne de dalıa uygun bil' organ var. Şimdilik, cumhuriyetin çeşitli bö112


tümlerinde ortaya çıkan Kim dalgalanma ve Kim değişiklikleri yansıtmaya yetenekli bir organ kıımıa bakınıuıdaıı, elimizde ikinci bil’ meclisin kurulmasından ne dalıa iyi bir araç, ne de başka bir yol var.İkinci meclis içinde sadece birleşmiş bulımaıı dört cumhuriyetin değil, ama tüııı halkların temsil edilmeleri gerektiği açık; çünkü sadece resmen birleşmiş buhınaıı cumhuriyetler değil (bunların sayısı dört), tüm halklar ve Kim ilkel topluluklar da sözkonusu. Bu nedenle, elimizde ayrımsız tüııı halklar ve cumhuriyetlerin özlemlerini yansıtan bir biçimin bulunması zorunlu. Özetliyorum, arkadaşlar. Demek ki, ulusal sorunun önemi, böylece uluslararası dununda ortaya çıkan yeni durum ile, bizim burada, Rusya'da, federasyonumuzda, devrim imiz iıı büyük yedekliğini oluşhıran Doğuya örnek vermek, ve böylece doğu halklaruıın federasyonumuza karşı güvenlerini, federasyonumuza doğın gönül atılışlaruıı pekiştiınıek için, ulusal sorunu doğru bir biçimde, örnek bir biçimde çözme zorunda bulunmamız olgusu ile belirlenmiştir. İç dunıııı ba­ kanından, NEP koşullan, Büyük-Rus şovenizmi ile yerel şovenizmin pekişmesi de, bizi, gene ulusal sorunun özel öne­ mini vurgulama zorunda bırakıyor. Sonra, ulusal sorunun özünün, eski egemen ulusun pro­ letaryası ile eski egemen olmayan ulusların köylülüğü arasında doğru ilişkiler kurmaya dayandığını; bu açıdan, ulusal sorunun somut biçiminin, şu anda. Cumhuriyetler Birliği içindeki halkların, tek bir devlet çerçevesindeki işbirliği ve birlikte yaşamasını örgütleme yollanılın, örgütleme araçlarının araştırılmasına dayandığını söyledim. Dalıa sonra halkların bu yaklaşmasına katkıda bulunan etkenlerden sözettiııı; bu birleşmeyi engelleyen etkenlerden sözettim. Özellikle, büyüyen bir giiç olarak, Büyük-Rus şo­ venizmi üzerinde durdum. Bu güç, eskiden ezilen lıalklarm, Rus proletaryası karşısındaki güvenini yıkabilecek başlıca tehlikedir. Bu, bizim, yere sermemiz gereken en tehlikeli 113


düşmanımızdir; çünkü onu yere serersek, onunla birlikte, bazı cumhuriyetlerde korunmuş ve gelişen yerel şoven milliyetçiliği de, onda-dokuz yere sermiş oluruz. Devam edelim. Bazı arkadaş topluluklarının, bizi bazı milliyetler zararına, başka bazı milliyetlere ayrıcalıklar tanıma yoluna itebilmeleri tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyoruz. Bu yola giremeyeceğimizi açıkladım, çünkü bu yol, yerel milliyetçiliğin, ulusal barışı tehlikeye düşiiriip, öbür milliyetler yığınlarının, Sovyetler iktidarı karşısındaki güvenini öldürebilecek, en iğrenç, en şoven biçimi içindeki gelişme yoludur. Dalıa sonra da birleşmeyi engelleyen bu etkenleri en acısız biçimde ortadan kaldırmamızı sağlayabilecek başlıca aracın, merkez komitesinin Şubat genel oturumunda daha açıkça sözünü ettiğim, ve tezler içinde, belki de arkadaşlaım, milliyetlerinin çıkarlarını yansıtmaya yetenekli dalıa bükülgeu bir biçim, dalıa uygun bir organ tasarlayabilme-leri, bulabilmeleri aracıyla, dalıa üstü örtülü bir biçim altnıda sözü edilmiş bulunan şey, yani Merkez Yürütme Komitesi içinde bir ikinci meclis olduğunu söyledim. Sonuçlar, bunlardu'. Ulusal sorunu doğru bir biçimde çözebilme başarısmı, proleter devrim bayrağını dalgalaııduma, ve devrim imizin büyük yedekliğini temsil eden ve proletaıyanuı emperyalizme karşı gelecekteki savaşlarında kesin bir rol oynayabilecek olan Doğu ülkelerinin sevgi ve güvenini bu kaynak çevresinde toplama başarısmı, saııu'un, ancak bu yola girerek gösterebiliriz. TARTIŞMAYI KAPAMAKONUŞMASI Arkadaşlar, size, ulusal soımı kesiminin çalışmaları ko­ nusunda bilgi vermeden önce, raporun üzerinde söz alınış bulunan konuşmacılara karşı, iki ana sorun üzerindeki iti114


fazlanını söylememe iziıı verin. Bu, ancak yirmi dakika kadar bir zaman alacak, dalıa çok değil. İlk sorun, başlarında Buhar in ve Rakovski'ııiıı bulunduğu bir gnıp arkadaşın, ulusal sorunun önemini aşırı derecede büyütmüş, abaıtmış, ve ulusal sorun arkasında, toplumsal sonııuı, işçi sınıfının iktidar sorununu gönııeıniş olmasıdır. Oysa, biz komünistler için, çalışmamızııı temelinin, iş­ çilerin iktidarını pekiştinııeye dayanan çalışına olduğu açıktır; ve o çok önemli, ama birinciye bağuıılı sorun, ulusal sorun, ancak bundan sonra karşımıza çıkar. Bize, ulusal topluluklara dokunmamak gerektiği söyleniyor. Tamamen doğnı, ben de öyle düşünüyorum, onlara dokunmamak gerek. Ama bundan, Biiyük-Rus proletaryasının, eski ezilen uluslara göre bir hak eşitsizliği durumu içine konması zorunluluğu konusunda yeni bir teori çıkarmak, tutarsız bir şey söylemek demektir. Lenin arkadaşın makalesinde söz gelişi olan bir şeyi, Buharin arkadaş, başlıbaşuıa bir slogan dunımuııa getirdi.45 Oysa, proleter diktatörlüğünün siyasal temelinin, her şeyden önce ve esas itibarıyla köylü ülkeler olan çevresel bölgeler değil, ama merkezi, sınaî bölgeler oldukları açık. Eğer biz, proleter bölgeler zararına, köylü çevrenin önemini abaıtusak, proletarya diktatörlüğü sisteminde bir çatlak olur. Bu tehlikelidir, arkadaşlar. Siyasada işler, yan-yanya yapılamayacağı gibi, aşırılığa da vardın lam az. Halkların kendi kaderlerini belirleme hakkından başka, bir de işçi sınıfının kendi iktidaımı pekiştirme hakkı olduğunu, ve kaderini özgürce belirleme hakkının bu hakka bağımlı bulunduğunu aıımısaınak iyi olur. Kaderini özgürce belirleme hakkı, öbür hakla, iktidara gelmiş bulunan işçi sınıfuım kendi iktidarını pekiştirme yüce hakkı ile çelişebilir. Bu dununda, şunu açıkça söylemek gerekir ki, kaderini özgürce belirleme hakkı, işçi sınıfuım kendi diktatörlüğünü gerçekleştirme hakkuıuı uygulanmaya konması karşısında ne 115


bir engel olabilir, ııe de olmalıdır. Birincisi, İkinciye boyun eğmelidir. Örneğin, 1920'de, işçi sınıflımı iktidarını savunmak için, Varşova üzerine yürüme zorunda kaldığuıuz zaman, bu böyle oldu. Öyleyse, ulusal sorunun etki alanı ve yetki genişliğinin, bizim dış ve iç koşullaruııızda, başta gelen sorun olan "işçi sorunu"nun etki alanı ve yetki genişliği ile, deyim yerindeyse sınırlanmış bulunduğunu aıımısamak iyi olur — bu kongrede bazı arkadaşların yapmış oldukları gibi, ulusal topluluklara çeşitli vaatler dağıtarak, milliyetler temsilcileri önünde secdeye vararak, unutmamak gerekir. Burada birçoklan Vladimir İliç'in not ve makalelerine başvurdu. Leuiu arkadaş burada bulunmadığı için, ve ona belki yanlış, yersiz bir biçimde başvururum korkusu ile, burada ustamdan bir aluıtı yapmak istemezdim. Bununla bildikte, arkadaşların ulusal sorunun kendine özgü değeri üzerinde hiç bir kuşkusu kalınasın diye, belitsel ve İliç bir yanlış anlamaya yer vermeyecek bir parçayı yineleme zorundayım. Kaderini özgürce belirleme hakkını inceleyen bir makalede, Mani'm ulusal sorun üzerindeki mektubunu çözümleyen Leııiıı arkadaş, şu sonucu çıkarır: "Marx'ın, 'işçi sorununa' oranla, ulusal sorunun ikincil bir sorun olduğu konusunda bir kuşkusu yoktur."49 Bu işte, topu topu, iki çizgi var, aıııa her şeyi kararlaştıran iki çizgi. Akılsızcasıııa gayretkeşlik gösteren bazı arkadaşlar, bunu kafalarına iyice koymalı. İkinci sorun, Büyük-Rus şovenizmi ve yerel şovenizm ile ilgili. Bu konuda Rakovski arkadaş ve özellikle, yerel şovenizm üzerindeki noktanın kaldınimasmı öneren Buhariıı aıkadaş konuştular. Büyiik-Rııs şovenizmi gibi bir "Golyat"-ınıız varken, yerel şovenizm solucanını deri edinmemiz ge­ reksizmiş. Genel olarak Buharin aıkadaş işlediği günahtan pişmanlık duyma havasındaydı. Bunu anlamak da güç değil: yıllar yılı, [ulusların] kaderlerini özgürce belirleme lıakkuu 116


yadsıyarak, milliyetlere karşı günah işledi; şimdi pişmanlık dııymaıım tam zamanıydı. Ama, pişmanlık duyarken, bu kez bir başka aşırılığa düştü. Tuhaf şey, Buharin aıkadaş, paltıyı kendi örneğini izlemeye ve pişman olmaya çağırıyor, oysa partinin böyle bir şeye gereksinmesi olmadığını herkes bilir; çünkü, varlığuıııı başından (1898) beri, o [ulusların] kaderlerini Özgürce belirleme hakkını tanımıştır ve, dolayısıyla, pişmanlık duyacak bir günahı yoktur. Gerçek şu ki, Buharin aıkadaş ulusal sorunun özünü kavramamıştır. Ulusal sorunda BüyükRus şovenizmine karşı savaşımı birinci plana koymak gerekir dendiği zaman, bununla Rus komünistlerinin ödevleri belirtilmek istenir, Rus komünistlerinin ödevi, Rus şovenizmine karşı savaşımı kendilerinin yürütınesi-dir, denmek istenil'. Eğer Rus şovenizmine karşı, Rus komünistleri yerine, Türkistan ya da Gürcü komünistleri savaşıma girişselerdi, savaşımları Rus-düşmanı şovenizm olarak suçlaııudı. Bu, her şeyi karmakarışık eder ve Bııyük-Rus şovenizmini güçlendirildi. Büyiik-Rus şovenizmine karşı savaşnna girişmeyi sadece Rus komünistleri üzerlerine alabilir, ve bu savaşımı sonuna kadar sadece onlar götürebilirler. Ama yerel Rus-düşmaııı şovenizm ile savaşmak önerildiği zaman ne denmek istenil? Bununla, yerel komünistlerin ödevi, Rus-ohnayaıı komünistlerin kendi şovenizmleri ile savaşma ödevi belirtilmek istenir. Rus-düşmaııı şovenizme doğru sapmaların varlığı yadsınabilir ıııi? Gürcü, Başkm vb., yerel şovenizmin varolduğunu, ve onunla savaşmanın zorunluluğunu tüm kongre gördü. Tatar, Gürcü, Başkır şovenizmine karşı Rus komünistleri savaşını veremezler, çünkü Tatar ya da Gürcü şovenizmine karşı savaşını verme ağır görevini eğer bir Rus komünisti üzerine alsa, savaşımı, bir Büytik-Rus şoveninin, Tatar ya da Gürcülere karşı savaşımı olarak düşünülecektir. Bu, her şeyi karmakarışık eder. Tatar, Gürcü vb. şoven iz-

117


miııe karşı, aııcak Tatar, Gtircii vb. komünistleri savaşını verebilirler, Gürcü milliyetçiliği ya da şovenizmine karşı, ancak Gürcü komünistleri başarı ile savaşabilirler. Bu, Rusolmayaıı komünistlerin ödevidir. Tezlerde bu ikili görevi, yani Rus komünistlerinin görevi (Büyiik-Rus şovenizmine karşı savaşını), ile Rus-olmayan komünistlerin görevinin (Eımenidüşmanı, Tatar-düşmaııı, Rus-düşmanı şovenizme karşı savaşuıılan) beliıtilmesi, işte bu nedenle zorunludur. Yoksa tezler tek yanlı kalacak, ne devlet yapısalda, ne de parti yapısuıda, ne olursa olsun, bir enternasyonalizm yaratmak olanaksız olacakta.. Eğer sadece Büyiik-Rus şovenizmine karşı savaşını yürüttirsek, bu savaşun, Tatar ve öbür şovenlerin, çevrede gelişen ve özellikle bugün, NEP koşullarında tehlikeli olan savaşımını bizden gizleyecektir. İki cephede birden savaşım vermekten vazgeçemeyiz, çünkü bu ikili savaşım olmaksızın, Rus işçi ve köylüleri ile öbür milliyetler işçi ve köylüleri arasında İliç bir kaynaşma olamayacağma göre, başarı, ancak bu iki cephe üzerindeki —bir yandan, kuruluş ça-lışmamızdaki ana tehlike olan Büyiik-Rus şovenizmine, öte yandan yerel şovenizme kaışı— savaşunı yürüterek kazanılacaktır. Yoksa, bundan kabul edemeyeceğimiz bir sonuç, yerel şovenizme bir istekleııdinııe, bir prim venııe siyasası sonucu doğar. Leııiıı arkadaştan burada da sözetıııeme izin verin. Bu işi yapmak istemezdim, aıııa kongremizde birçok arkadaş, olur olmaz, lıeııı de söylediklerini değiştirerek, ondan sözet-tiği için, size, Leııiıı arkadaşın herkesçe bilinen bir makalesinden birkaç tümce okumama izin verin: "Proletarya, "kendi" ulusu tarafından ezilen sömürgeler ve uluslar için siyasal ayrılma özgürlüğü istemelidir. Yoksa, proletaıyaııuı enternasyonalizmi boş lallan başka bir şey olmazdı, ezen uluslarla ezilen ulusların işçileri arasında 11e giiveıı, 11e de sınıf dayanışması mümkün olurdu..."50 118


Bunlar, deyiııı yerindeyse, egemen ya da bir zamanlar egemen ulus proleterlerinin ödevleridir. Daha ilerde, Leııiıı, eskiden ezilmiş uluslar proleter ya da komünistlerinin öde­ vinden sözeder: "Bir yandan da, ezilen ulusların sosyalistleri, ezilen ulusun işçileriyle ezen ulusun işçilerinin tam ve kayıtsız şartsız birliğini, örgütsel birlik dahil olmak üzere, savunmalı ve uygulaıııalıdırlar. Bıı olmadan, burjuvazinin her çeşitten entri­ kaları, kalleşlikleri ve hileleri karşısında proletaryanın bağmışız politikası savunulamaz ve işçi sınıfı, öteki ülkelerin işçileriyle sınıf dayaııışmasuu gerçekleştiremez. Ezilen ulusların burjuvazisi, işçileri aldatmak için ısrarla ulusal kurtuluş slogaıılaruıa başvurur..."51 Gördüğünüz gibi, eğer Leııiıı arkadaşın izinden gitmek sözkonusu ise —burada bazı arkadaşlar onun adı ile ant içtiler—, bir tek olayuı iki yanı olarak, genellikle şovenizme kaışı savaşım üzerine tezler olarak, Büyiik-Rus şovenizmine kaışı savaşını üzerindeki tezi olduğu kadar, yerel şovenizme kaışı savaşını üzerindeki tezi de, kararda olduğu gibi bırakmak zorunludur. Burada söz almış bulunan konuşmacılara kaışı itirazlarını bu kadar. Stenogfafik tutanak, Krasnaya Yayınlan,

Moskova, Kasım 1923.

119


POKUZ] ULUSAL SORUN52 (NİSAN1924)

BU konuya ilişkin bellibaşlı iki soruna değineceğini: 1) sorunun konuşu; 2) ezilen halkların kurtuluş hareketi ve pıoletaıya devrimi. 1. SORUNUNKONUŞU Son yirmi yıl içinde ulusal sorun çok önemli biıtakuıı de­ ğişikliklerden geçti. II. Enternasyonal dönemindeki ulusal so­ run ile leninizm dönemindeki ulusal sorun, ayııı şey değildir. Tam tersine, bu iki dönemin ulusal sorunu, yalnız kapsamları bakımından değil, iç nitelikleri bakımından da derin farklar gösteril'. 120


Eskiden, ulusal sorun, genellikle başlıca "uygar" ulusları ilgilendiren dar bir sorunlar çemberi içinde kain di. İrlandalIlar, Macaıiar, PolonyalIlar, Finliler, Sııplar ve Avnıpa'ıım başka birkaç ulusu — işte ü. Enternasyonal kahramanlarının kaderleri ile ilgilendikleri, lıaklaııııa tanı sahip olmayan halklar kategorisi bunlardan ibaretti. Ulusal baskılını en zalimine ve en canavarcasma uğrayan Asya ve Afrika halklarının yüz milyonları, çoğu zaman onların görüş alanının dışında kalıyordu. Siyahlarla beyazlan, "uygar"larla "uygar olmayaıı"lan bir tutmaya bir türlü karar verilemiyordu. Sömürgelerin kurtuluşu sorunundan dikkatle kaçman iki-üç anlamsız sudan karar — II. Enternasyonalcilerin övü­ nebildikleri her şey bundan ibaretti. Bugün, ulusal sonuldaki bu ikiliğe ve kararsızlığa artık son verildiğini söyleyebiliriz. Leninizm, bu açık uygunsuzluğun maskesini düşülmüştür, beyazı siyahtan, Avnıpalıyı Asyalıdan, emperyalizmin "uygar” kölesini "uygar olmayan" kölesinden ayıran duvarı yıkmış ve böylece ulusal sorunu, sömürgeler sonınuna bağlamıştır. Böylelikle ulusal sorun, özel bir sorun, devletin bir iç sonıuıı olmaktan çıkarak, uluslararası genel bir sorun haline, bağmılı ülkelerin ve sömürgelerin ezilen halklarının emperyalizmin boyunduruğundan kurtarılması genel sonıuıı haline gelmiştir. Eskiden, ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkına sahip olmaları ilkesi, genellikle, yanlış yorumlanırdı; bıı il­ kenin, ulusların özerklik haklan derekesine düşürüldüğüne sık sık tanık olunurdu. Bazı II. Enternasyonal önderleri, ulusların kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi hakkını, kültürel özerklikle, yani ezilen ulusların siyasal iktidarının tamamını egemen ulusun elinde bırakarak, kendi kültürel kuramlarına sahip olma hakkıyla bir tutmaya kadar işi vardırdılar. Böylelikle, kaderlerini kendilerinin belirlemeleri düşüncesi, ilhaklara karşı savaşını silahı olmaktan çıkıyor, ilhakları meşru gösterme aracı ohııa tehlikesine düşüyordu.

121


Altık bu karışıklığın oltadan kaldırıldığını söyleyebiliriz. Leninizm, ulusların kendi kaderlerini kendilerinin belirleme kavramını, bağımlı ülkelerin ve sömürgelerin ezileıı lıalklannm egeıııeıı devletten tamamıyla ayrılma hakkı, ulusların bağmışız devlet olarak yaşama hakkı şeklinde yorumlayarak, bu kavramı genişletti. Böylelikle kendi kaderini belirleme kavramını, özerklik hakkı şeklinde yorumlayarak, ilhakları meşru gösterme olanağı giderilmiş oldu. Kendi kaderini belirleme ilkesi ise, emperyalist savaş sırasında, sosyal-şo-venleriıı elinde yığınları aldatma silahı olmaktan kurtuldu, bütün emperyalist amaçlanıl ve şoven entrikaların maskesini düşülme aracı, yığınların enternasyonalizm ruhunda siyasal eğitimi aracı haline geldi. Eskiden, ezilen uluslar sorunu, genellikle salt hukuksal bu sonııı olarak kabul edilirdi. "Ulusların eşitliği" üzerine sayısız demeçler "ulusal eşitliğe" ilişkin tumturaklı bildiriler... iîşte, bir uluslar gnıbıı (azuılığı), sömürdüğü öteki uluslar grubunun sırtından geçinirken, "ulusların eşitliği"ııdeıı sö-zetmeniıı, ezilen halklarla alay etmek olduğu gerçeğini gizlemeye çalışan II. Enternasyonal partilerinin yaptıklaıı bundan ibarettir. Şimdi aıtık, ulusal sorunda, bu burjuvaca hukuksal görüşün maskesinin düşürülmüş olduğunu kabul edebiliriz. Leninizm, ezilen ulusların kurtuluş hareketine proleter partilerinin doğrudan doğruya desteği olmaksızın, "uluslarm eşitliğine ilişkin demeçlerin boş ve ikiyüzlü sözler olduğunu göstererek, ulusal sorunu, tumturaklı demeçlerin yüksekliklerinden toprağa indirdi. Böylece ezilen uluslar sorunu, ezilen uluslara, emperyalizme karşı, uluslarm gerçek eşitliği uğruna, bağmışız devlet olarak varlıkları uğruna savaşanlarında destek, gerçek ve sürekli yardım sorunu haline geldi. Eskiden ulusal sonııı, refonnist bir görüş açısından, ayrı, bağımsız bir sonııı olarak sermayenin iktidarı, emperyalizmin devrilmesi, proletarya devrimi genel sonııııına bağlanmadan dikkate alnındı. Sömürgelerin kurtuluş hareketiyle 122


dolaysız bir birlik olmadan, Avnıpa'da proletaryanın zaferinin olanaklı olabileceği; ulusal sorunun, sömürgeler sorununun, sessizce, "kendiliğinden" proletarya devrim inin ana yolunun dışında, emperyalizme karşı devrimci bir savaşım olmaksızın çözümlenebileceği dolaylı olarak kabul ediliyordu. Şimdi artık bu devıim aleyhtarı görüşün maskesinin düşürüldüğünü söyleyebiliriz. Leninizm tanıtlamıştır ki, ve emperyalist savaşla Rus devıiıni doğrulamıştır ki, ulusal sorun, ancak, pıoletaıya devlimi ile birlikte ve bu devlimin tabanına dayanılarak çözülebilir. Batıda devrimin zaferi yolu, sömürgelerin ve bağımlı ülkelerin kurtuluş hareketiyle emperyalizme karşı ittifaktan geçer. Ulusal sorun, pıoletaıya devriminin genel sorununun bir parçasıdır, pıoletaıya diktatörlüğü sorununun bir parçasıdır. Soıuıı şöyle konulmalıdır; ezilen ülkelerin devrimci kur­ tuluş hareketinin devrimci olanakları artık tükenmiş mıdır, tükenmemiş midir? Ve eğer tükenmemiş ise, bu olanaktan, pıoletaıya devrimi yaranım kullanmak, bağımlı ülkelerin ve sömürgelerin emperyalist burjuvazinin yedek gücü ohualaruıı önleyip devrimci proletaryanın yedek gücü olmalarını, proletaryanın müttefiki olmalarını sağlamak umudu varımdır? Bu somya leııinizm olumlu yanıt veriyor, yani ezilen ül­ kelerin ulusal kurtuluş hareketlerinde devrimci olanaklamı varlığını tanıyor ve ortak düşmanın devrilmesinde, emper­ yalizmin devrilmesinde bu olanaklardan yararlanmalım müm­ kün olduğuna inanıyor. Emperyalizmin gelişme mekanizması, emperyalist savaştır — Rus devrimi, leninizmin bu görüşünü tamamıyla doğrular. "Egemen" uluslarm proletaryasının, ezilen ve bağımlı halkların ulusal kurtuluş hareketini bütün azmi ile ve etkin olarak destekleme zorunluluğu bundan ötürüdür. Kuşkusuz ki, bu, pıoletaıya, her ulusal hareketi, her zaman ve her yerde, her özel ve somut dununda desteklemelidir anlamına gel­ 123


mez. Desteklenmesi sözkonusu olan ulusal hareketler, emper­ yalizmi devam ettiren ve sağlamlaştıran hareketler değil, emperyalizmi zayıflatan ve devrilmesini kolaylaştuaıı hare­ ketlerdir. Öyle durumlar olabilir ki, ezilen belirli bir ülkenin ulusal hareketi, proletarya hareketinin gelişmesinin çıkarlarına aykırı düşebilir. Böyle bir halde desteğin hiç sözkonusu olmadığı açıktır. Ulusların, kaderlerini kendilerinin belir­ lemeleri sonımı tecrit edilmiş, kendi kendine yeten bir sorun değildir; bütüne bağlı ve bütün içinde ele almması gereken proletarya devriminin genel sorununun bir parçasıdır. 18401850 yıllarında Marx, PolonyalIların ve Macarların ulusal hareketini destekledi, aıııa Çeklerin ve Güney Slavlannm ulusal hareketine karşıydı. Niçin? Çünkü o zaman Çekler ve Güney Slavları "gerici lıalklaıJI, Avrupa'da "Rus ileri hatları", mutlakiyetiıı ileri karakolları idiler; oysa PolonyalIlar ve Macarlar, mutlakiyete karşı savaşım veren "devrimci halklar" idiler, çünkü o zaman Çekleri ve Güney Slavlannı desteklemek demek, dolayısıyla Avrupa'da devrimci hareketin en tehlikeli düşmanı olan çarlığı desteklemek demekti. Lenin derki: "Ulusların kaderlerini belirleme hakkı dahil, demokrasinin çeşitli istemleri mutlak şeyler değildir, bunlar, dünya de­ mokratik hareketin (bugün sosyalist hareketin) tümünün bir parçasıdır. Bazı somut durumlarda, parçanın, bütünü ile çe­ lişkiye düşmesi mümkündür, o zaman parça atılır."53 Biçimsel bir görüş açısından, soyut haklar bakmıındaıı değil de, somut olarak, devrimci hareketlerin çıkarları açı­ sından baktığmıızda, faiklı ulusal hareketler sorunu, o ha­ reketlerin bazı durumlarda olanaklı olan gerici niteliği sorunu, işte böyle görünür. Genel olarak ulusal hareketlerin niteliği konusunda da aynı şeyi söylemek gerekil'. Ulusal hareketlerin büyük ço­ ğunluğunun kuşku götürmez devrimci niteliği 11e kadar göreli ve kendine özgü ise, belirli bazı ulusal hareketlerin müm124


kıiıı gerici niteliği de o ölçüde göreli ve kendine özgüdür. Em­ peryalist baskı koşulları içinde ulusal hareketlenil devrimci niteliği, harekette mutlaka proleter ulusların varlığını, hareketin devrimci ya da cumhuriyetçi programının varlığını, hareketin demokratik bir temelinin varlığını gerektiıuıez. Afgaıı emiriııin Afganistan'ın bağımsızlığı için savaşımı, emilin ve yandaşlarının kıaliyetçi niteliğine karşın, nesnel olarak devrimci bir savaşımdır, çünkü bu savaşım emperyalizmi zayıilatu', parçalar ve baltalar. Oysa emperyalist savaş şuasında, örneğin, Keıeııski ve Tsereteli, Reııaudel ile Sclıeide-maım, Çemov ve Dan, Henderson ve Cleyııes gibi keskin de­ mokratların, "sosyalistlerin, "devrimci"lerin ve cumhuri­ yetçilerin savaşımı, genci bir savaşımdı; çünkü bu savaşımın amacı, emperyalizmi maskelemek, sağlamlaştırmak ve mu­ zaffer kılmaktı. Aynı nedenlerle Mısırlı tüccarlaruı ve burjuva aydınlanıl Mısır'ın bağımsızlığı için savaşımı, Mısır ulusal hareketinin önderliğinin burjuva kökenine ve burjuva niteliğine karşuı nesnel olarak devrimci bir savaşuııdır. Oysa İngiliz işçi hükümetinin Mısır’uı bağımlı durumunu devam ettirmek için savaşımı, bu hükümet üyelerinin proleter kökenine ve proleter niteliğine, sosyalizm "uğruna" olmalarına karşuı, genci bir savaşımdır. Hindistan gibi, Çin gibi, kurtuluş yolunda her adımları biçimsel demokrasinin gereklerine pek uymasa bile, emperyalizme indirilen bir şahmerdan darbesi olan, yani hiç kuşkusuz devrimci bir adını olan daha büyük sömürge ve bağuıılı ülkelerin ulusal hareketinden söz bile etmiyorum. Leııiıı, ezilen ülkelerin ulusal hareketinin biçimsel demok­ rasi bakımından değil, emperyalizme karşı genel savaşım bilançosundaki gerçek sonuçlan bakımından, yani "soyut­ lanarak değil, dünya ölçüsünde" değerlendirilmesi gerektiğini söylerken haklıydı.

125


2. EZİLEN HALKLARIN KURTULUŞ HAREKETİ VE PROLETARYA DEVRİMİ Ulusal sorunu çözmek için leııiııizm şu tezlerden hareket eder: a) Dünya iki kampa ayrılmıştır: malî sermayeyi ellerinde tutan ve dünya nüfusunun büyük çoğunluğunu sömüren bir avuç uygar ulusların kampı; ve sömürgelerin ve bağımlı ülkelerin, çoğunluk olan, ezilen ve sömürülen halklannuı kampı. b) Malî sermaye tarafından ezilen ve sömürülen sömür­ geler ve bağuıılı ülkeler, emperyalizm için çok büyük bir yedek ve çok önemli biı-güç kaynağını oluşturur. c) Sömürgelerin ve bağımlı ülkelerin ezilen halklannuı empeıyalizme karşı giriştikleri devrimci savaşını, onlar için baskıdan ve sömürülmekten kurtulmanın biricik yoludur. d) Bellibaşlı sömürgeler ve bağuıılı ülkeler şimdiden ulusal kıııtuluş yolunu tutmuşlardır; bu da, kaçınılmaz olarak, dünya kapitalizminin bunalımına varacaktır. e) Gelişmiş ülkelerdeki proletarya hareketiyle sömür­ gelerdeki kıııtuluş hareketlerinin çıkarları, devrimci hareketin bu iki biçiminin oıtak düşmana karşı, empeıyalizme karşı bir tek cephede birleşmesini gerektirmektedir. /) Oıtak devrimci bir cephe kurulup sağlamlaştınhna-daıı, gelişmiş ülkelerde işçi sınıfının zaferi ve ezilen halkların emperyalizm boyunduruğundan kurtuluşu olanaksızda. g) Ezilen halkların, "metropol" emperyalizmine karşı kıııtuluş hareketi, ezen ulusların proletaryası tarafından doğ­ aldan doğınya ve azimli bir kararla desteklenmedikçe oıtak devrimci cephenin kurulması olanaksızdır; çünkü "başka bir halkı ezen bir halk özgür olamaz" (Marx). h) Bu destek, ulusların ayrılma, bağmışız devlet olarak varolma hakkı sloganının gerçekleşmesini istemekten, 126


bu sloganı savunmaktan ve uygulamaktan ibarettir. ı) Bu slogan uygulanmadan, ulusların bir dünya ekoııoııomisi içinde birleşmelerini ve işbirliğini örgütlendirmek ola­ naksızda'. Bu işbirliği ise, sosyalizmin zaferinin maddî teme­ lidir. j) Bu birlik, ancak gönül rızasıyla kurulabilir ve halklann karşılıklı güvenlerine ve kardeşçe ilişkilerine dayanabilir. Görüldüğü gibi, ulusal sorunda iki görünüm, iki eğilim vardır: emperyalizmin bağlarından siyasal kıııtuluş ve bağmışız ulusal devletler kurma eğilimi — emperyalist baskılım ve sömürgelerin sömünılmesinin sonucu olarak doğan bir eğilim; ve bil' dünya pazarının, bir dünya ekonomisinin kurulmasından doğan ulusların ekonomik yakınlaşma eğilimi. Leııin derki: "Kapitalizm, gelişmesi sırasında, ulusal sorun konusunda iki tarihsel eğilim gösterir: birincisi, ulusal yaşantmın ve ulusal hareketlerin uyanışıdır, her türlü ulusal baskıya karşı savaşım, ulusal devletin kuruluşudur. İkincisi, uluslar aıasuıda her tiiıiü ilişkilerin gelişmesi ve çoğalmasıdır, ulusal çitlerin yıkılması ve sermayenin genel olarak ekonomik yaşantmın, siyasanın, bilimin vb. uluslararası birliğinin yaratılmasıdu'. Bu iki eğilim, kapitalizmin evrensel yasasıdu'. Kapitalist gelişmenin başlangıcında birinci eğilim egemendir, ikinci eğilim olgunlaşmış olan ve bir sosyalist toplum biçimini almaya doğru yol alan kapitalizmin niteliğidir."54 Emperyalizm için bu iki eğilim, uzlaşmaz çelişkiler gibi görünür; çünkü eıııpeıyalizm, sömürgeleri sömürmeden, onları zorla "bil' tek bütüıı"ün çerçevesi içinde tutmadan yaşayamaz; çünkü emperyalizm, ulusları, ancak ilhaklar ve sömürge fetihleri yoluyla birbirine yaklaştırabilir, eıııpeıyalizm koşullan içinde başka türlü bir yaklaşmayı düşünmek olanaksızdır. Komünizm için ise, tersine, bu iki eğilim, aynı şeyin,

127


ezilen halkların empeıyalizm boyunduruğundan kurtuluşunun iki görünüşüdür. Çünkü komünizm, lıalklarm bir tek dünya ekonomisinde birlik kumlalarının ancak karşılıklı güvenle ve gönül rızasıyla yapılan anlaşma ile mümkün olduğunu, halkların gönül rızasıyla kabul edilmiş birliği yolunun sömür­ gelerin emperyalist "bütün"den aynim alarmdan, bu sömür­ gelerin bağımsız devletler haline gelmelerinden geçtiğini bilir. İngiltere, Fransa, Amerika, İtalya, Japonya vb. gibi egemen ulusların emperyalist hükümetlerine karşı savaşım vermek istemeyen, "kendi" sömürgelerinin ezilen halklarının boyundunıktaıı kurtulma, bağımsız devlet kunııa savaşuıılanııı desteklemek istemeyen "sosyalistlerin metropol şovenizmine karşı inatçı, sürekli ve azimli savaşını zorunluluğu bundan ötürüdür. Böyle bir savaşım olmadan egemen uluslanıı işçi suııfmın, gerçek enternasyonalizm nılıuııda, bağımlı ülkelerin ve sömürgelerin emekçi yığınlarıyla yakmlaşma nılıuııda, pıoletaıya devriniine gerçekten iıazulanma nılıuııda eğitimi düşünülemez. Eğer Rus proletaryası, Eski Rus imparator­ luğunun ezilen halklarının gönlünü ve desteğini kazaıımasaydı, Rusya'da devrim başanya ulaşmazdı ve Kolçak ile De-ııikiıı yenilmezdi. Ama bu halkların sevgi ve desteğini kazanmak içiıı, Rus proletaıyasmın, Rus emperyalizm in in zincirlerini kmııası ve bu halkları ulusal baskıdan kurtarması gerekti. Bu yapılmasaydı, Sovyet iktidaruıı pekiştiımek, gerçek enternasyonalizm düşüncesini aşılamak ve halkların SSCB diye adlaııduılaıı işbirliği örgütünü, lıalklarm bir tek dünya ekonomi sistemindeki gelecek birliğinin yaşayan ilkönıe-ğini kunııa olanağı olmazdı. Kendi ulusal dar görüşlülüklerini aşmak istemeyen ve kendi ülkelerinin kurtuluş hareketini egemen ülkelerin pro­ letarya hareketine bağlayan bağı anlamayan ezilen iilke-

128


lerin sosyalistlerinin ulusal içe kapanma sınulılık ve tecrit politikası ile savaşun zorunluluğu bundan ötürüdür. Böyle bir savaşun olmadan, ezilen ulusların proletar­ yasının, bağımsız bir politika izleyebileceği, ortak düşmanın devrilmesi için savaşımda, emperyalizmin devrilmesi için savaşuuda, egemen ülkelerin proletaryası ile sınıf dayaııışmasuıa gidebileceği düşünülemez. Böyle bir savaşun olmadan enternasyonalizm olanaksız olurdu. Egemen ulusların ve ezilen ulusların emekçi kitlelerini devrimci enternasyonalizm nılıuııda yetiştiııııek için izlenecek yol budur. Leııiıı, işçileri enternasyonalizm nılıuııda eğitmek için sosyalizmin yüklendiği bu ikili ödev lıakkuıda şunları söyler: "Bu eğitim, ... ezen büyük uluslarla ezilen küçük uluslar için, ilhakçı uluslarla ilhak edilmiş uluslar için, somut olarak aynı olabilir mı? "Besbelli ki değildir. Bir tek amaca doğnı, bütün ulusların tanı eşitliği, en sıkı yakınlığı ve sonra da kaynaşmaları amacına doğnı yürüyüş, ııluslarm her somut halde faiklı yollan izlemelerini gerektirir, nasıl ki, bir sayfanın oltasındaki bir noktaya varmak için bir kenardan başlandığında sola, öteki kenardan başlaııdığuıda sağa doğnı gitmek gerekirse, genel olarak ulusların kaynaşnıalaruıı savunan, ezen büyük bir ulustan, ilhakçı bir ulustan olan bir sosyal-deıııokrat, "kendi" Nikola ITsinin, "kendi" Wilhehıı'iııin, Ge-orge'unun, Poiııcare'siniıı vb. küçük uluslarla (ilhak yoluyla) kaynaşma yanlısı olduklarını —Nikola II, Galiçya ile; YVilhekıı II, Belçika ile vb. kaynaşma yanlışıdırlar— bir an bile unutursa, böyle bir sosyal-deıııokrat, teoride gülünç bir öğretinin ve pratikte de emperyalizmin yardakçısı olur. "Ezen ülkelerin işçilerinin eııtenıasyoııalist eğitimi, zorunlu olarak, her şeyden önce, ezilen ülkelerin özgürlüğü ve 129


ayrılması ilkesinin savunulmasmı içennelidir. Yoksa, ortada enternasyonalizm diye bir şey kalmaz. Bu propagandayı yapmayan ezen bir ulusun sosyal-demokratmı, emperyalist ve alçak saymak hakkımız ve görevimizdir. Sosyalizmin ger­ çekleşmesinden önce ayrılma olasılığmın biııdebir olması durumunda bile, bu istem, mutlak bir istemdir. ... "Bunun karşıtı olarak, küçük bir ulusun sosyal-demokra-tı, ajitasyonunun ağırlık merkezini bizim genel formülümüzün son sözcüğü üzerine getirmelidir: ulusların "serbestçe kabullendiği bıdık". O, eııtemasyoııalist olarak görevlerine sırt çevirmeden hem kendi ulusunun siyasal bağımsızlığmdaıı yana olabilir, hem de ulusunun bir komşu devlet (x, y, z vb.) ile birleşmesinden yana olabilir. Ama o, her dununda küçük ulus darkafalılığma karşı, kendi içine kapanmaya karşı savaşını vermeli, bütünü ve geneli gözöııünde tutmalı, özeli genel çıkara bağımlı kılmalıdır. "Sonınu derinliğine incelememiş olanlar, ezen ulusların sosyal-demokratları "ayrılma hakkı" üzerinde ısrar ederlerken, ezilen ulusun sosyal-demokratlarmm "birleşme özgürlüğü" üzerinde direnmelerinin çelişki olduğunu düşünürler. Ama biraz düşününce, enternasyonalizme ve bugünkü dunundan hareket ederek ulusların birbiriyle kaynaşmasına varabilmek için başka yolun olmadığı, olamayacağı anlaşılır."55

130


[ON]

YUGOSLAVYA'DA ULUSAL SORUN ÜZERİNE KOMÜNİST ENTERNASYONAL YÜRÜTME KOMİTESİ YUGOSLAV KURULUNA YAPILAN KONUŞMA (30 MART 1935)

ARKADAŞLAR, ulusal sonmuu teıuel özünü, Seıniç ar­ kadaşın, bolşevikleriıı koydukları biçimde, adamakıllı kav­ ramamış olduğunu sanıyorum. Bolşevikler, ulusal sorunu, ne Ekimden önce, ne Ekimden sonra, İliç bir zaman genel devrim sorunundan ayınııaınışlardır. Ulusal sorunun temel özü, bolşevikleriıı düşündükleri biçimiyle şudur ki, bolşevik-ler ulusal sorunu her zaman devrimci perspektif ile ayrılmaz bir bağlılık içinde düşünmüşlerdir. Semiç arkadaş, Lenin’in anayasada ulusal sorunun belli bir çözümünün saptanmasından yana olduğunu söyleyerek, Lenin'iıı adını andı. Böyle yapmakla, Semiç arkadaş, görünüşe göre, Leuiıı'in, ulusal sorunu, söziimona anayasal bir 131


sonııı olarak, yani bir devrim sorunu olarak değil, bir reform sorunu olarak düşündüğünü söylemek istiyordu. Bu, kesinlikle yanlıştır. Lenin, İliç bir zaman anayasal düşlerin tutsağı olmamıştı ye olamazdı. Bunu anlamak için yapıtlarını bir gözden geçinııek yeter. Lenin anayasadan sözetti-ği zaman, ulusal sorunu çözmek için anayasal yolu değil, ama devrimci yolıı düşünüyordu, yani anayasayı devrimin zaferinin sonucu olarak görüyordu. Bizde, SSCB'nde de, ulusal sorunun belli bir çözümünü yansıtan bir anayasa var. Ama bu anayasa, dünyaya, burjuvazi ile bir uzlaşma sonucu olarak değil, devrimin başarısı sonucu olarak geldi. Seıııiç arkadaş dalıa sonra Staliıı'iıı ulusal somu üzerindeki, 1912'de yazılmış, bilinen broşürüne başvunıyor, ve orada, ileri sürdüğü şeyin doğruluğuna, dolaylı da olsa, bir tanık bulmaya çalışıyor. Ama bu başvurma boşuna, çünkü ulusal sorunun kendi "anayasal" çözme biçimini herhangi bir biçimde doğrulayan sadece bir alıntı değil aıııa uzak bir aıııştınua bile bulamamıştır ve bulamaz da. Dediğimi doğrulamak için, Seıııiç arkadaşa, Staliıı'iıı broşürünün, o ulusal sonum çözme yolundaki Avusturya yöntemi (anayasal yöntem) ile, Rus ıııarksistlerinin yönteminin (devrimci yöntem) karşılaştmldığı parçasuıı aııunsatabiliriııı. İşte o parça: "AvusturyalIlar,, "milliyetlerin özgürlüğü "nü, küçük re­ formlar aracıyla, yavaş yavaş gerçekleştirmeyi düşünürler. Ulusal özeıkliği pratik önlem olarak öneren AvusturyalIlar, köklü bir değişikliğe, ufukta gülmedikleri demokratik bir kurtuluş hareketine hiç ıııi hiç bel bağlamazlar. Aıııa reformlara bel bağlamak için bir nedenleri bulunmayan Rus marksistleri ise, "milliyetlerin özgürlüğü" sorununu, olası bir köklü değişikliğe, demokratik kurtuluş hareketine bağlarlar. Ve bu da. Rusya'daki ulusların olası kaderine ilişkili olarak, işleri temelden değiştirir." Sanının, açık. 132


Ve bu, Staliıı'in kişisel göıiişü değil, ama ulusal sorunu dün de, bugün de, devrimin genel sorunu ile ayrılmaz bağlılığı içinde düşünen Rus marksistleriııiıı genel görüşüdür. Abartmaktan korkıııaksızın, Rus marksizminin talihinde, ulusal sonıııu koyma biçiminin iki aşamadan geçtiği söy­ lenebilir: Birincisi, Ekimden önceki, İkincisi de, Ekimden sonraki aşama. Birinci aşamada, ulusal soran, genel burjuva demokratik devrim sorununun bir parçası olarak, yani proletarya ve köylülük diktatörlüğü sorununun bir parçası olarak düşünülmüş bulunuyordu. İkinci aşamada, ulusal soran, sömürgeler sorunu biçiminde genişleyip sömürgeler biçimine dönüştüğü zaman: ulusal soran, devletin iç sonınıı olmaktan çıkıp, bir dünya sonıııu durumuna geldiği zaman, işte o zaman ulusal soran genel proleter devrim sorununun bir parçası olarak, proletarya diktatörlüğü sonınunun bir parçası olarak düşünülmüştü. Her iki aşamada da, soranım düşünülme biçimi, gördüğümüz gibi, sıkı sıkıya devrimci idi. Seıııiç arkadaşın bütün bunları henüz adamakıllı aıılamadığmı sanıyorum. Ulusal sorunu anayasal alana indinne, yani onu bir reform sorunu olarak düşünme girişimleri, bun­ dandır. Bu yanlıştan, bir başka şey, ulusal sorunu eninde sonunda bir köylü sorunu olarak düşünmek istememesi çıkıyor. Tarımsal değil, köylü; çünkü bunlar birbirinden faiklı şeylerdir. Ulusal sorunun köylü soıunu ile bir tutulamayacağı elbette doğra; çünkü köylü sorunlarından başka ulusal soran, ulusal kültür, devlet olarak ulusal varlık vb. sorunlarını da kapsar. Aıııa gene de köylü sorununun, ulusal sorunun temelini, onun içsel özünü oluşturduğu da kuşkusuz. Köylülüğün, ulusal hareketin temel ordusunu temsil etmesini, bu ordu olmaksızın, güçlü bir ulusal hareket olamayacağını işte bu duranı açıklar. Ulusal soran, eninde sonunda, bir köylü sorunudur dendiği zaman, işte tastamam bu düşünülür. Seıııiç arkadaşın bu formülü kabul etmemesinde, 133


ulusal hareketin içsel gücünün küçümsenmesi ve derinden derine halkçı, derinden derine devrimci niteliğinin anlaşıla­ maması var sanıyorum. Bu anlamanla ve bu küçümseme, bü­ yük biı- tehlike oluşturuyor, çünkü, pratik bakımdan, örneğin Hırvatların ulusal kurtuluş hareketinde yatan içsel potansiyel gücün, tüm Yugoslav Komünist Partisi için ciddi karışıklıklara gebe bil'küçümsenmesi anlamına geliyor. Seıııiç arkadaşın ikinci yanlışı burada. Seıııiç arkadaş tarafından, Yugoslavya'daki ulusal sorunu, uluslararası durum ve Avrupa'daki olası perspektifler ile her türlü bağlılık dışında ele alına yolunda girişilen çabayı da, söz götürmez bir biçimde, yanlış olarak nitelendirmek gerek. Şu anda Hırvatlar ve Slovenler at asında bağımsızlık için ciddî bir halk hareketinin olmaması gerçeğinden yola çıkan Seıııiç arkadaş, bundan, ulusların ayrılma hakkı sorununun, akademik, herhalde güncel olmayan bir sonın olduğu sonucuna varıyor. Bu, elbette yanlış. Hatta şu anda bu sorunun güncel olmadığı kabul edilse bile, eğer savaş başlarsa ya da başlayacağı zaıııaıı, eğer Avrupa'da devrim patlak verirse ya da patlak vereceği zaman, tamamen güncel olabilir. Oysa, eğer emperyalizmin özlüğü ve gelişmesi gözöniiııde tutulursa, savaşın kaçınılmaz bir biçimde başlayacağuıdaıı ve onların56 orada birbirlerini par­ çalamaktan geri kalmayacaklarından kuşku duyulamaz. 1912 yıluıda, biz Rus marksistleıi, ilk ulusal program ta­ salısını kaleme aldığımız şuada, Rusya İmparatorluğunun hiç biı- çevresel bölgesinde, henüz bağımsızlık yararına ciddi bir hareket yoktu. Gene de, programa ulusların kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi hakkına, yani her milliyet için ayrılma ve bağımsız devlet olarak varolma hakkına değinen bir madde koymayı zorunlu saydık. Neden? Çünkü biz sadece o zaman varolan şeye değil, aıııa genel uluslararası ilişkiler sistemi içinde varolan ve kendini duyuran şeye de dayanıyor, yani o zaman sadece içinde yaşanan ça­

134


ğı değil, ama geleceği de hesaba katıyorduk. Ve eğer herhangi bir milliyet ayrılmayı isterse, Rus marksistleriııin bu ayrılma hakkının, bu milliyetlerden herbiri bakımından güvenceye bağlanması için savaşını vereceklerini biliyorduk. Konuşmasında, Seıııiç arkadaş birçok kez Staliıı'iıı ulusal sorun üzerindeki broşürüne değindi. Aıııa Staliıı'iıı o broşüründe, kaderini özgürce belirleme ve bağımsızlık konusunda söylenen şey, işte şu: "Emperyalizmin Avrupa'da ilerlemesi biı- raslantı sonucu değildir. Sermaye, Avrupa'da kendini sıkışıp kalmış duymaya başlar, yeni pazarlar, ucuz bir işgücü, yeni çalışma alanları ardında, öbür ülkelere doğru akuı eder. Aıııa bu, dış karışıklıklara ve savaşa yolaçar. Rusya'nın şu ya da bu mil­ liyetinin, kendi bağuıısızlık sorununu koymayı ve çözmeyi zorunlu bulacağı biı- iç ve dış konjonktürler bileşiminin oltaya çıkması çok olanaklıdır. Ve, bu durumda, engeller çıkarma elbette ııı ark şistlere düşmez." Bu, dalıa 1912'de yazıldı. Bu tezin sonradan, savaş sı­ rasında olduğu kadar, savaştan sonra da, özellikle Rusya'da proletarya diktatörlüğünün zaferinden sonra tamamen doğrulanmış bulunduğunu biliyorsunuz. Özellikle devrimci hareketin ezilen ülkelerde derinleşmiş ve Devlimin Rusya'da zafer kazanmış bulunduğu bugünlerde, bu tür olanaklar genel olarak Avrupa'da, ve özel olarak da Yugoslavya'da haydi haydi hesaba katılın alıdır. Yugoslavya'nın büsbütün bağmışız bir ülke olmadığını, bazı emperyalist topluluklara bağlı bulunduğunu ve bunun sonucu, emperyalist güçlerin Yugoslavya dışında oynadıkları büyük oyundan çekilemeyeceğini gözönünde tutmak da uygun olur. Ve eğer siz Yugoslav Partisi için bir ulusal program yapıyorsanız —asluıda sözkonusu olan da budur—, biı- programın, sadece belli bir anda varolan şeye değil, aıııa uluslararası ilişkiler gereğince gelişen ve olacak olan şeye de dayanması gerektiğini unutmamalısınız. Uhıslaıuı kendi ka­ 135


derlerini kendilerinin belirlemesi soınnıı, işte bıı nedenle ivedi bir güncel sonın olarak gözönttnde tutulmalıdır sanıyorum. Şimdi gelelim ulusal programa. Yugoslavya'da sovyetik devrime ilişkin tez, burjuvazinin yenilgisi ve devrimin zaferi ohııaksızuı ulusal sorunun azbuçuk doyurucu bir biçimde çözülemeyeceği yolundaki tez, ulusal programın çıkış noktası olmalıdır. Ayrılıklar, elbette mümkündür. Leniıı'in makalelerinden birinde ayrıntılı olarak sözünü ettiği böyle bir ayrılık, örneğin, savaştan önce, Norveç'in İsveç'ten ayrılması sn asıııda görüldü. Ama bu, savaştan önce ve elverişli koşullanıl istisnaî olarak biıaıaya gelmesi sonucu oluyordu. Savaştan, ve hele Rusya'da sovyetik devrimin zaferinden sonra, benzer olaylar artık pek olanaklı değil. Herhalde, şimdi bu olanaklar yaranna olan şansların sayısı o kadar az ki, bunların hepsi sıfua indirgenebilir. Ama eğer bu böyle ise, sıfıra eşdeğerli büyüklükler üzerine bir program kuramayacağımız açık. Devrim tezi, işte bu nedenle ulusal programın çıkış noktası olmalı. Devanı edelim. Ulusal programa, ayrılmaya ve devlet ola­ rak örgütlenmeye kadar, ulusların kendi kaderlerini kendile­ rinin belirlemesi hakkı üzerine özel bir madde konması ke­ senkes gereklidir. Güncel iç ve dış koşullar içinde, böyle bir maddeden neden vazgeçilemeyeceğini daha önce yukarda söyledim. Son olarak, bu ülkeden aynim ayı gerekli bulmayacak Yugoslavya milliyetleri için, program, ulusal bölgesel özerklik üzerine özel bir madde de içermelidir. Böyle bir önlemin dıştalaııması gerektiğini düşünenler haksızdu\ Yanlıştır bu. Bazı koşullarda, Yugoslavya'da, sovyetik devrimin zaferinin sonucu olarak, bazı milliyetlerin, tıpkı bizde, Rusya'da olduğu gibi, ayrılmak istememeleri pekâlâ mümkündür. Yugoslav devletinin, sovyetik rejim temeli üzerinde, bir özerk ulusal devletler federasyonu biçimine dönüşmesini gözönün136


de tutarak, programda özerkliğe ilişkin bir maddenin bulun­ ması, böyle bir dunım bakımından elbette zorunludur. Demek ki, ayrılmak isteyecek milliyetler için ayrılma hakkı, Yugoslav devleti çerçevesinde kalmayı yeğ tutacak milliyetler için de özerklik hakkı. Yanlış anlamaları önlemek için, ayrılma hakkının bir ayrılma zorunluluğu olarak, mutlak bir ayrılma ödevi olarak anlaşılmaması gerektiğini de söylemeliyim. Milliyet bu hakkı ayrılma yönünde kullanabilir, ama kullanmayabilir de; isteyip istememesi onun bileceği iştir, ve bu, zorunlu olarak gözönünde tutulmalıdır. Örneğin Hnvatlardan ne olursa olsun ayrılmak isteyen bazı aıkadaşlar, ayrılma hakkuıı bir zorunluluk durumuna getiriyorlar. Bu koııuuı yanlıştır ve yadsuımalıdır. Bii' hak, bii' zorunluluk ile karşılaştmlaıııaz. Bolşevik. n° 7,15 Nisan 1920.

137


[ONBÎR]

DOĞU HALKLARI ÜNİVERSİTESİNÎN SİYASAL GÖREVLERİ DOĞU EMEKÇİLERİ KOMÜNİST ÜNİVERSİTESİ (DEKÜ) ö ğ r e n c il e r i t o p l a n t is in d a y a p i l a n k o n u ş m a

(18 MAYIS 1925)

ARKADAŞLAR, önce Doğu Emekçileri Komünist Üniver­ sitesinin dördüncü kuruluş yılı dolayısıyla sizi kutlamama izin veıiıı. ... Sonra, sık sık gelmek istememe karşın, sizi görmeye çok seyrek gelmemden ötürü beni bağışlayuı. Ama elden ne gelil? İşim boyumdan aşkın ve sizi sık sık görmeme izin vermeyen de bu. Şimdi Doğu Emekçileri Üniversitesinin siyasal görevleri sorununa geçelim. Eğer Doğu Emekçileri Üniversitesinin bileşimi çözümle­ nirse, bu bileşimin bir tür niteliğini gömlekten geri kalınma­ yacakta'. Bu üniversite, en az 50 Doğu milliyet ve etnik 138


gnıp temsilcisini biraıaya getiriyor. Üniversite öğrencilerinin hepsi de Doğu çocukları. Ama bu tanımlama henüz açık ve eksiksiz bir tanımlama değil. Gerçek şu ki, üniversite öğrencileri arasında, adamakıllı faiklı iki gelişme koşullan kategorisini temsil eden iki temel gnıp var. Bilinci grup, aramıza sovyetik Doğudan, burjuvazi iktidarının artık var olmadığı, emperyalist boyunduruğun kırılıp atıldığı, iktidarda işçilerin bulunduğu ülkelerden gelmiş olanlar. İkinci öğrenci grubu da, aramıza sömürge ve bağımlı ülkelerden, kapitalizmin hâlâ egemen olduğu, empeıyalizm boyunduruğunun tüm gücünü koruduğu, emperyalistleri kovduktan sonra bağımsızlığı kazanmalım hâlâ zorunlu göriindüğii ülkelerden gelmiş olanlar. Böylece önümüzde, faiklı bir hayat yaşayan ve faiklı koşullar içinde gelişen iki Doğu var. Öğrencilerin bileşiminin bu ikili niteliğinin. Doğu Emek­ çileri Üniversitesinin çalışımı üzerine damgasını vurmaktan geri kalamayacağını söylemek gereksiz. Bu üniversitenin bir ay ağ ııı m neden sovyetik alan, öbürünün de neden sömürge ve bağımlı ülkeler üzerinde olduğunu da işte bu açıklar. Bundan, üniversitenin çalışımuıda iki çizgi çıkar: Doğudaki sovyetik cumhuriyetlerin gereksinmelerini karşılamaya yetenekli kadroları yetiştirmeyi gözeten bir çizgi ile, Doğudaki sömürge ve bağımlı ülkeler emekçi yığuılarmın devrimci gereksinmelerini karşılamaya yetenekli kadroları yetiştirmeyi gözeten bir başka çizgi. Buradan da kendini Doğu Emekçileri Üniversitesi karşısuıa koyan iki çeşit görev çıkar. DEKÜ'nin bu görevlerini, herbirini ayrı ayn ele alarak inceleyelim.

139


L DEKÜNİN SOVTETİK DOĞU OTMHLTOYEILERİ KARŞISINDAKİ GÖREVLERİ Sömürge ve bağmılı ülkelerden faiklı olarak, bu ülkelerin, bu cumhuriyetlerin varlık ve gelişmelerinin ayırıcı özellikleri nelerdir? Birincisi, bu cumhuriyetlerin eıııpeıyalist boyunduruktan kurtulmuş olmalarıdır. İkincisi, bu cumhuriyetlerin, burjuva düzen koıuınası altında değil, ama sovyetik iktidar koıuınası altuıda uluslar olaıak gelişip pekişmekte olmalarıdır. Bu, tarihte benzeri görülmemiş bir olgudur, ama gene de bir olgudur. Üçünciisü, sanayi bakımdan az gelişmiş oldukları ka­ darıyla, bu cumhuriyetlerin gelişmelerinde, tamamen ve ka­ yıtsız şartsız, Sovyetler Birliği sanayi proletaryasının desteğine dayaııabilmeleridir. Dördüncüsü de şudur ki, sömürge boyunduruğundan kur­ tulmuş, proletarya diktatörlüğünün koıuınası altuıda bulunan ve Sovyetler Birliği üyesi olan bu cumhuriyetler, ülkemizin sosyalist kuruluşuna katılabilirler ve katılmalıdırlar da. Baş görev, bu cumhuriyetler işçi ve köylülerine, ülkemizde sosyalizmin kuruluşuna katılma kolaylığını esirgememek, bu cumhuriyetlerin özel varlık koşullarını gözöniinde tutarak, bu katılmayı ileri götürüp hızlandırmaya yetenekli öncülleri yaratıp geliştirmektir. Buradan, sovyetik Doğunun etkin militanlan karşısına ivedi görevler çıkar. 1. Köylülerin işçi sınıfı yöresinde toplanma üssü olaıak, sovyetik Doğu cumhuriyetlerinde sanayi merkezleri kurmak. Bu işin dalıa şimdiden başlamış ve Sovyetler Birliği ekonomisi ilerlediği ölçüde ilerleyecek olduğunu biliyorsunuz. Bu cumhuriyetlerde çeşitli hammaddelerin varlığı, bu işin zamanla sonuna kadar götürüleceğinin güvencesidir. 140


2. Tanın ve, her şeyden önce, sulama işlerini kalkındır­ mak. Bu işin de, hiç değilse Kafkas-ötesinde ve Türkistan'da, ileriye götürüldüğünü biliyorsunuz. 3. Sovyetik Doğu cumhuriyetlerini, Sovyet ekonomisinin genel kuruluş sistemine katmak için en güvenli araç olaıak, büyük köylü yığınlarının kooperatifçiliğe geçişini artumak ve ileriye götürmek. 4. Sovyetleıi yığınlara yaklaştırmak, bileşimleri ile onları ulusal kılmak ve böylece, emekçi yığınlara yakın ve onlarca anlaşılabilir bir şey olan ulusal sovyetik devletçiliği yaymak. 5. Paıti için, devlet kurumlan içiıı, İktisadî ve sendikal örgütler için ülke insaıılaruıdaıı bileşik kadrolar yetiştirme ereğiyle, ulusal kültürü geliştirmek, ana dilde, geniş bir genel eğitim ve meslekî ve teknik öğretim ders ve okulları şebekesi kunn ak. Bu görevleri yerine getinnek, sovyetik Doğu cumhuri­ yetlerinde sosyalist kuruluş işini kolaylaştırmak atılanıma gelir. Sovyetik Doğunun örnek cumhuriyetlerinden sözediliyor. Peki, nedir örnek cumhuriyet? Örnek bir cumhuriyet, bütün bu görevleri, dürüstlük ve ciddiyetle yerine getiren, böylece, komşu sömürge ve bağımlı ülkeler işçi ve köylüleri arasında, kurtuluş hareketine doğru bir atılını yaratan bir cumhuriyettir. Yukarda Sovyetleriıı milliyetler emekçi yığınlarına doğru yaklaşmasından, — Sovyetleıi ulusal kılına zorunluluğundan sözettim. Ama bu ne anlama gelir ve sorun kendini pratikte nasıl gösterir? Türkistan'da daha yeni tamamlanmış bulunan ulusal sınırlama, bu yığınlara doğru yaklaşmanın bir örneği olaı ak düşünülebilir sanıyorum. Burjuva basuı bu sınulaıııada bir "bolşevik kurnazlığı" görüyor. Oysa, burada oltaya çıkan şeyhi bir "kurnazlık" değil, aıııa Türkistan ve Özbekistan halk yığmlaınım, kendilerine yakuı ve anla­

141


şılır olaıı kendi öz iktidar organlarına sahip olma yolundaki derin özlemleri olduğu açık. Devrimden önce, bu iki ülke, "iktidar sahipleri"ııiıı sömürücü düzenbazlıklarına uygun bir alan sunan çeşitli hanlık ve devletler biçiminde, parça parça bir dununda idiler. Şimdi, Özbekistan ve Türkmenistan emekçi yığınlarım iktidar organlarına yaklaştırmak ve onlarla kaynaştırmak için, bu parçalan bağmışız devletler olarak yemden birleştirme olanağının doğduğu zaman gelmiş bulu­ nuyor. Türkistan'ın smırlannıası, her şeyden önce, bu ülkelerin parçalanmış bölümlerinin bağmışız devletler biçiminde birleşme sidir. Eğer bu devletler, sonradan, eşit üyeler niteliğiyle Sovyetleı Birliği'ne girmek istemişlerse, bu, sadece bir şeye, Doğunun halk yığınlarının en derin özlemlerinin anahtarını bolşevikleriıı bulmuş olduklarına, ve Sovyetler Birliğiiım, dünyada, çeşitli milliyetler emekçi yığmlarmın özgürce katıldıkları tek birlik olduğuna tanıklık eder. Polonya'yı yeniden birleştirmek için, burjuvaziye bir dizi savaş gerekti. Oysa Türkmenistan'ı ve Özbekistan'ı yeniden birleştirmek için, komünistlere birkaç aylık açıklayıcı propagandadan başka bir şey gerekmedi. Hükümet organlarım, bizim durumumuzda Sovyetleri, çeşitli milliyetlerin büyük emekçi yığmlamıa, işte böyle yak­ laştırmak gerekir. Bolşevik ulusal siyasasuıın tek doğru siyasa olduğunu işte bu kanıtlar. Sonra sovyetik Doğu cumhuriyetlerinde ulusal kültürün kalkındırılmasındaıı sözettiııı. Ama nedir ulusal kültür? Proleter kültür ile nasıl bağdaştuılabilir? Leııiıı, daha savaştan önce, bizde bir buıjuva ve bir de sosyalist, iki kültür bulunduğunu; ulusal kültür sloganınm, emekçilerin bilincini milliyetçilik ağusu ile zehirlemeye çalışan burjuvazinin gerici bir sloganı olduğunu söylemedi mi? Ulusal kültürün kurulmasının, ulusal dilde okul ve derslerin gelişmesini ve ülke insanlarından bileşik kadroların yetiştirilmesini, sosya142


liznıiıı kuruluşu ile, proleter kültürün kuruluşu ile nasıl bağ­ daştırmak? Burada üstesinden gelinmez bir çelişki yok mu? Elbette yok. Biz proleter bir kültür kuruyoruz. Bu tastamam böyle. Ama içeriği bakımından sosyalist olan proleter kültürün, sosyalist kuruluş içine çekilmiş çeşitli halklardan, dilin, varlık koşullanılın vb. çeşitliliğine göre, birçok biçimler aldığı ve birçok ifade araçlarına başvurduğu da doğru İçeriği bakınımdan proleter, biçimi bakınımdan ulusal — sosyalizmin kendisine doğın yürüdüğü, tüm insanlığın ortak kültürü, işte böyle bir kültürdür. Proleter kültür, ulusal kültürü yoketıııez; ona bir içerik kazandırır. Ve, tersine, ulusal kültür, proleter kültürü yoketıııez, ona bir biçim kazaııdınr. Ulusal kültür sloganı, burjuvazi iktidarda kaldığı ve uluslaruı pekişmesi buıjuva düzen konıması altında gerçekleştiği sürece, buıjuva bir slogan oldu. Pıoletaıya iktidara geçtiği ve ulusların pekişmesi sovyetik iktidar konıması altında gerçekleşmeye başladığı zaman, ulusal kültür sloganı proleter bir slogan durumuna geldi. Bu iki ayrı dunun arasındaki bu ilke ayrılığuıı anlamamış bili, ne leııinizmden, ne de teninizin açısuıdan ulusal sorunun özünden, hiç bir zaman hiç bir şey anlamayacakta'. Sosyalizm döneminde bütün öbür diller yokolacağuıa göre, tüm insanlık için ortak tek bir dilin yaratılmasından sözediliyor (örneğin, Kautsky). Ben bu evrensel nitelikteki tek bir dil teorisine pek inanmıyorum. Herhalde, deney böyle bir teoriden yana değil, ama oha karşı konuşuyor. Şimdiye kadar işler, sosyalist devlimin dillerin sayısuıı azaltması değil, ama artırması biçiminde oldu; çünkü insanlığın en derin katmanlarım sarsan ve onları siyasal alan üzerine çıkaran sosyalist devrim, eskiden tanınmayan ya da az tanınmış bir dizi yeni milliyeti yeni bir hayata uyandırır. Eski çarlık Rusyası'nın, içinde en az 50 milliyet ve etnik topluluk baruıdudığuıa kim inanabilirdi? Oysa, eski zincirleri kıran ve bir dizi unutulmuş halk ve topluluğu ileriye süren 143


Ekim Devıimi, onlara yeni bir yaşam ve yeni bir gelişme kazandırdı. Bugün Hindistan'dan bir bütün olarak sözedili-yor. Aıııa Hindistan'da devrimci bir sarsuıtı durumunda, ortaya kendi öz dillerine, kendi öz kültürlerine sahip onlarca milliyetin çıktığuıı göreceğimizden kuşku yok. Çeşitli milliyetleri proleter kültüre bağlamaya gelince, bu işin bu milliyetlerin dil ve törelerine uygun biçimler içinde yapılacağuıdaıı kuşku yok. Bu yakınlarda, buıyat arkadaşlardan, benden tüm insanlığın ortak kültürü ile ulusal kültürler arasındaki karşılıklı ilişkilere değgin ciddî ve güç sorunlar üzerine kendilerine bilgi vermemi isteyeu bir mektup aldmı. İşte bu mektup: "Sizden, bizim için çok ciddi ve güç olan şu sorunlar üzerine bize bilgi vermenizi rica ediyoruz. Komünist Partinin son ereği, tüm insanlık içiıı ortak tek bir kültürdür. Bizim çeşitli özerk cumhuriyetlerimizin sınu lan içinde gelişen ulusal kültürlerden bu tüm insanlık için ortak tek bir kültüre geçiş nasıl düşünülüyor? Çeşitli ulusal kültür özelliklerinin (dil vb.) özümlenmesi nasıl olmalı?" Yukarda söylediklerim, buıyat arkadaşların çetin so­ rusuna bir yanıt olabilir sanıyorum. Buıyat arkadaşlar, tüm insanlık için ortak proleter kültürün kuruluşu sırasında çeşitli milliyetlerin özümlenmesi sorununu koyuyorlar. Kuşku yok ki, bazı milliyetler özümlenme sürecine uğrayabilirler, ve herhalde uğrayacaklarda da. Bu türlü süreçler eskiden de görüldü. Ama gerçek şu ki, bazı milliyetlerin özümlenme süreci, bir dizi güçlü milliyetin, pekişme ve gelişmesi biçimindeki karşıt süreci dıstalaıııak şöyle dursun, gerekli kılar; çünkü parçasal özümlenme süreci, milliyetlerin genel gelişme sürecinin sonucudur. İşte tanı da bu nedenledir ki, bazı belirli milliyetlerin olası özümlenmesi, tıpkı ulusal kültürün tüm insanlık için ortak proleter kültürü yoketmeyip tamamlaması ve zenginleştirmesi gibi, tüm insanlık için ortak proleter kültürün de, ulusal

144


kültürü dıstalanı ak şöyle dursun, onu gerektirip beslediği yolundaki tamaıııen doğın tezi çürütmez, ama doğrular. Sovyetik Doğu cumhuriyetlerinin etkin militanlan önüne konmuş bulunan ivedi görevler, kısaca bunlardır. Bu görevlerin nitelik ve içeriği bunlardır. Bu görevlerin uygulanmasını ilerletmek, ve böylece, her şeyden önce köylü ülkeler olan sovyetik Doğu cumhuriyetle­ rinden, Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin kuruluşuna katılma kolaylığını esirgememek için, güncel yoğun iktisadi kuruluş ve köylülüğe yeni ödünler verilmesi döneminden yararlanmak gerekir. Partinin köylülük karşısuıdaki yeni siyasasının, bir dizi yeni ödünler vererek (kısa erimli kiralama, ücretli işgücü kullanımı), bazı gerileme öğeleri içerdiği söyleniyor. Doğın mu bu? Evet, doğru. Ama bunlar, güçlerin engin ağırlığı parti ve Sovyetler iktidarmdaıı yana tutulduğu sırada kabul ettiğimiz gerileme öğeleri. Kararlı bir döviz; gelişme durumunda bir sanayi; gelişme durumunda bir ulaştırma; kendisine dayanarak, seçici krediler aracıyla, en küçük bir kargaşalığa yolaçmaksızın, nüfusun herhangi bir katnıaıımm yıkuııa uğıatılabileceği, ya da bir üst dereceye yükseltilebileceği sağlamlaşma yolunda bir kredi sistemi: bütün bunlar, proletarya diktatörlüğünün elinde bulunan yedekliklerdir ki, bu yedeklikler temeli üzerinde, bir cephe kesimindeki bazı gerileme öğeleri, tüm cephe üzerindeki saldırmm hazırlanmasını kolaylaştırmaktan başka bir şey yapamazlar. İşte tam da bu nedenledir ki, köylülüğe, parti tarafından kabul edilen bazı yeni ödünler verilmesi, bugünkü günde, köylülüğün sosyalist kuruluşa katılmasını güçleştirmeyecek, ama kolaylaştnacaktu'. Bu durumun sovyetik Doğu cumhuriyetleri için 11e gibi bir anlamı olabilir? Şu anlamı olabilir ki, bu durum, bu cumhuriyetlerin etkin militanianum eline, bu ülkelerin, sov­ yetik ekonominin genel gelişme sistemine katılmalarım ko145


taylaştırıp hızlandıran yeni bir silah verir. Partinin kudaki siyasası ile, sovyetik Doğunun etkin mi­ litanlan karşısına çıkan ivedi görevler arasındaki ilişki, böyle. Böyle olduğu için, Doğu Halkları Üniversitesinin sovyetik Doğu cumhuriyetleri karşısındaki görevi, yukarda belirtilen ivedi görevlerin yerine getirilmesini güvence altına alan bir yönde, bu cumhuriyetler için kadrolar yetiştirmektir. Doğu Halkları Üniversitesi kendini yaşamdan koparamaz. O, yaşamın üzerinde bulunan bir kurum değildir ve olamaz. O, varlığının tüm kökleri ile gerçek yaşama bağlanmalıdır. Bunun sonucu, sovyetik Doğu cumhuriyetleri karşısuıa çıkan ivedi görevleri bir yana buakamaz. Doğu Halkları Üniversitesinin, bu cumhuriyetler için gerekli kadrolar yetiştirirken, onların ivedi görevlerini gözönıınde tutma ödevinin nedeni de, işte bu dur. Bunu yaparken, sovyetik Doğu içiıı gerçek kadrolar ve gerçek devrimciler yetiştirilmesi bakımından, sovyetik Doğu etkin militanlarının pratik çalışmasında, bu üniversitenin duvarları içinde savaşıhnası gereken iki sapmanın varlığını da gözden yitirmemek gerekil'. Bilinci sapma, düşünce daldığıdır, daha önce sözünü etmiş bulunduğum görevlerin yalmlaştırılmasıdır, Sovyetler Birliği'nin merkezinde son derece anlaşılır ve uygulanabilir olan, ama çevresel deııileıı yerlerin gelişme koşullarına hiç 111i hiç uymayan yerlerin kuruluş modellerinin mekanik bir biçimde uygulanması girişimidir. Kendilerini bu sapmaya kaptıran arkadaşlar iki şeyi anlamıyorlar. Meıkez ile "çevre"deki koşullanıl aynı olmadıktanım özdeş olmaktan uzak bulunduklannı anlamıyorlar. Ayrıca, sovyetik Doğu cumhuriyetlerinin kendilerinin de aynı özlükte ohııadıklaruıı, aralarından bazılarının, örneğin Gürcistan ile Ermenistan'ın, ulusal oluşmanın yüksek bir derecesinde bulunduklannı; oysa öbürlerinin, örneğin Çeçeııistaıı ile Kabaıdiya'146


nın, ulusal gelişmenin aşağı bir derecesinde yer aldıklarını; başka bazılarının, öıııeğiıı Kırgızistan'ın, bu iki uç arasuıda aracı bir durumda bulunduklannı anlamıyorlar. Bu arkadaşlar, kendini yerel koşullara uyarlamadıkça, lıer ülkenin tüm özelliklerini gözönünde tutmadıkça, ciddî İliç bir şey kumlamayacağını anlamıyorlar. Bu sapmanın sonucu, yığınlardaıı kopma ve solcu lafebeleri durumuna gelmedir. İkinci sapına ise, tersine, yerel özellikleri abartmaya, oıtak ve özsel olan, ve sovyetik Doğu cumhuriyetlerini, Sovyetler Birliği'ııin sanayi bölgelerine bağlayan şeyi unutmaya; sosyalist görevler konusunda ses çikamı anı ay a, kendini dar ve suıuiı bir milliyetçiliğin görevlerine uyarlamaya dayaıım Kendilerini bu sapmaya kaptıran arkadaşlar, ülkelerinin iç kuruluşu ile pek tasalanmaz, bu gelişmenin işlerin doğal akışını izlemesini yeğ tutarlar. Onlar için asıl önemli olan iç kuruluş değil, ama "dış" siyasa, kendi cumhuriyetlerinin sulularının genişlemesi, dolaylardaki cumhuriyetler ile uyuşmazlıklar, komşulardan bir parça daha koparma, ve böylece kendi ülkelerinin milliyetçi burjuvalaruıuı hoşuna gitme isteğidir. Bu sapmanın sonucu da, sosyalizmden kopma ve şuadan burjuva milliyetçileri durumuna gelmedir. Doğu Halkları Üniversitesinin görevi, kadroların bu gizli [buıjuvaca] milliyetçiliğe karşı uzlaşmaz bir savaşım anlayışı içinde yetiştirilmesine dayanır. Doğu Halkları Üniversitesinin sovyetik Doğu cumhu­ riyetleri karşısındaki görevleri, işte bunlardır. H. DEKÜNİN SÖMÜRGE VE BAĞIMLI DOĞU ÜLKELERİ KARŞISINDAKİ GÖREVLERİ Şimdi ikinci soruna, DEKÜ'nin sömürge ve bağımlı Doğu ülkeleri karşısındaki görevleri sorununa geçelim. Sovyetik Doğu cumhuriyetlerinden faiklı olarak, bu ül­ kenin varlık ve gelişmelerinin aynıcı özellikleri nelerdir? 147


Birincisi, bu ülkeler, emperyalizm boyunduruğu altuıda yaşar ve gelişirler. İkincisi, ikili bir boyunduruğun, iç boyunduruk (kendi burjuvazilerinin boyunduruğu) ile dış boyunduruğun (yabancı emperyalist burjuvazinin boyunduruğu) varlığı, bu ülkelerdeki devrimci bunalımı ağu'laştuıp derinleştirir. Üçüucüsii, bu ülkelerden bazılarında, örneğin Hindistan'da, azçok kalabalık bir yerli proleterler sınıfı doğuran ve belirleyen kapitalizm, hızlı bir ritın ile büyür. Dördüncüsü, devrimci hareketin büyümesi ile birlikte, bu ülkeler burjuvazisi, biri devrimci (küçük-buıjuvazi) ve öbürü uzlaştırıcı (büyük buıjuvazi), —birincisi devrimci savaşımı sürdüren, oysa İkincisi emperyalizm ile birleşen— iki parçaya bölünür. Beşincisi, emperyalist blok yatımda, bu ülkelerde bir başka blokıın, emperyalizm boyunduruğundan tanı kurtuluşu kendisine erek olarak alan işçiler ve devrimci küçük-burju­ vazinin aııti-eınperyalist blokunun da kurulduğu görülür. Akıncısı, bu ülkelerdeki proletarya hegemonyası ve halk yığ mlamım uzlaştırıcı ulusal buıjuvaziııin etkisinden kurtul­ ması sonucu, durmadan daha ivedi bir güncel niteliğe bürünür. Yediııcisi, bu durum, bu ülkelerdeki ulusal kurtuluş ha­ reketinin ileri Batı ülkelerin proleter hareketi ile ittifakuıı büyük ölçüde kolaylaştırır. Bunlardan en az üç sonuç çıkar: 1. Sömürge ve bağımlı ülkelerin, emperyalizm karşı­ sındaki kurtuluşunu sağlamak, muzaffer bir devrim olmadıkça, olanaksız bir şeydir: bağımsızlık, bağmısızlık için hiç bir şey yapmadan elde edilemez. 2. Devrimi ileriye götürmek ve kapitalist bakuııdan ge­ lişmiş sömürge ve bağımlı ülkelerin tam bağuıısızlığmı elde etmek, uzlaştuıcı ulusal burjuvazi tecrit edilmedikçe, devrimci küçük-burjuva yığınlar bu burjuvazinin etkisinden 148


kurtulmadıkça, proletarya hegemonyası gerçekleşmedikçe, işçi sınıfının ileri öğeleri bağmışız bir komünist parti biçiminde örgütlenmedikçe, olanaksız bir şeydir. 3. Sömürge ve bağuıılı ülkelerde ömürlü bir zafer sağ­ lamak, bu ülkelerin kurtuluş hareketi ile ileri Batı ülkelerinin proleter hareketi arasındaki bir ittifak olmaksızın, olanaksız bir şeydir. Sömürge ve bağımlı ülkeler komünistlerinin temel görevi, devrimci çalışmalarında bu sonuçlardan esinlenmeye dayatın'. Bu böyle olduğuna göre, sömürge ve bağımlı ülkeler dev­ rimci hareketinin ivedi görevleri nelerdir? Bugünkü günde sömürge ve bağımlı ülkelerin özelliği, gerçeklikte artık hepsini kapsayan tek bir sömürge Doğu olmamasıdır. Eskiden, sömürge Doğu, tek bir bütün oluşturan bir şey olarak düşünülüyordu. Şimdi, bu düşünce artık gerçekliğe uymuyor. Şimdi en azından iiç sömürge ve bağuıılı ülke kategorisi var. Birincisi, hemen hemen kendi proletaryası hiç bulunmayan, ve sanayi bakımından hiç gelişmemiş, Fas türü ülkeler. İkincisi, sanayi baknnıııdaıı az biraz gelişmiş ve görece az sayıda bir proletaryası bulunan, Çin ve Mısır türii ülkeler. Üçüııcüsü de, kapitalist bakımdan azçok gelişmiş ve azçok kalabalık bir proletaryası bulunan, Hindistan türii ülkeler. Bütün bu ülkelerin hiç bir biçimde aynı plana konulama­ yacakları açık. Ulusal burjuvazinin henüz devrimci ve uzlaştuıcı partilere bölünmemiş bulunduğu Fas gibi ülkeler bakımından, komünist öğelerin görevi, emperyalizme karşı tek bir ulusal cephe kurmak için bütün önlemleri alıııaktu'. Komünist öğelerin tek bir parti biçiminde kümelenmesi, bu ülkelerde ancak emperyalizme karşı bir savaşını içinde, özellikle emperyalizme karşı muzaffer bir devrimci savaştan sonra gerçekleşebilir. 149


Ulusal burjuvazinin devrimci ve uzlaştırıcı partilere bölünmüş bulunduğu ama burjuvazinin uzlaştırıcı bölümünün artık emperyalizm ile kaynaşaınadığı Mısır ya da Çin gibi ülkelerde, komünistler emperyalizme karşı tek bir ulusal cephe kurmayı, aıtık kendilerine erek olarak alamazlar. Tek bir ulusal cephe siyasasından, komünistlerin bu ülkelerde, işçiler ile küçtikburjuvaziniıı devrimci blok siyasasuıa geçmeleri gerekir. Bu blok, bu ülkelerde, tek bir parti "Kuomiııtang"57 tülünde bir işçi ve köylü partisi biçimine bürünebilir, ama gene de bu özgül türdeki partinin, gerçekte iki gücün, komünist partisi ile devrimci küçük-buıjuva partisinin oluşturduğu bloku temsil etmesi koşuluyla. Ulusal buıjuvaziııin melez niteliği ve tutarsızlığını açığa vurmak, emperyalizme karşı amansız bir savaşını vermek — bu blo-kuu görevleri işte bunlardır. Eğer komünist partiyi eli ayağı bağlı tutmaz, eğer komünist partinin ajitasyoıı ve propaganda çalışmasmı önlemez, eğer proleterlerin komünist parti yöresinde toplaıımasmı engellemez, eğer devrimci hareketin komünist paıti tarafından gerçek yönetim işini kolaylaştırn-sa, böyle ikili bileşimli bir paıti zorunlu ve yararlıda'. Eğer bütün bu koşullara uygun düşmezse, bu ikili bileşimli paıti zorunlu değil, yararsızdır, çünkü o zaman ancak komünist öğelerin burjuvazi saflarında dağılmasına, ancak proleter ordunun komünist paıti tarafından yitirilmesine götürebilir. Hindistan gibi ülkelerde durum biraz başkadır. Hindistan gibi sömürgelerin varlık koşullaruıda özsel ve yeni olan şudur ki, sadece ulusal bınjuvazi devrimci ve uzlaşıcı paıtileıe bölünmekle kalmamış, ama her şeyden önce, bu bur­ juvazinin uzlaşıcı bölümü, emperyalizm ile anlaşmaya varabilmiştir. Burjuvazinin, emperyalizmden çok devrimden korkan, yurdunun çıkarlarından çok kendi para kasasının çıkarlarını düşünen bıı en zengin ve en etkili bölümü, kendi öz ülkesinin işçileri ve köylülerine karşı eıııpeıyalizın ile birleşeıek, her iki ayağı ile de devrimin yeminli düşmanlan blokun-

150


da yer alır. Bu blok parçalanmadan, devrim zafer kazanmaz. Ama onu parçalamak için, uzlaşıcı ulusal burjuvazinin ihanetini oıtaya çıkararak, emekçi yığınları onun etkisinden kurtararak ve proletarya hegemonyasını gerçekleştirmek için zorunlu koşullar sistemli bir biçimde hazırlanarak, bu ulusal burjuvaziye karşı ateşi yoğunlaştırmak gerekir. Başka bir deyişle, Hindistan gibi sömürgelerde, burjuvazi ile sözcülerini bu onur yerinden adım adını uzaklaştırarak, proletaryayı kurtuluş hareketinin önderi rolüne hazırlamak gerekil'. Devrimci bir aııti-empeıyalist blok kurmak ve bu blok içinde proletarya hegemonyasını sağlamak: görev işte bu dur. Bu blok, biçimsel olarak tek bir platform ile bağlanmış, tek bir işçi-köylü partisi biçimine bürünebilir; ama bu, her zaman zorunlu değildir. Komünist partinin bağımsızlığı, bu ülkelerde, komünizmin ileri öğelerinin temel sloganı olmalıdır, çünkü proletarya hegemonyası ancak komünist paıti tarafından hazırlanıp gerçekleştirilebilir. Ama komünist partisi, uzlaşıcı ulusal burjuvaziyi tecrit ettikten sonra, sayısız kentli ve kırsal küçük-buıjuvazi yığınlarını kendi arkasından emperyalizme karşı savaşıma süıiiklemek için, burjuvazinin devrimci kanadı ile açıkça blok kurabilir ve kunnalıdu' da. Kapitalist bakımdan gelişmiş sömürge ve bağunlı ülkeler devrimci hareketinin ivedi görevleri de buradan çıkar: 1. İşçi sınıfmuı en iyi öğelerini komünizme kazanmak ve bağmışız komünist partileri kurmak. 2. Uzlaşıcı ulusal burjuvazi ile emperyalizm blokuna karşı, işçilerin, köylülerin ve devrimci aydmlaruı ulusal dev­ rimci bir blokunu kurmak. 3. Bu blok içinde proletarya hegemonyasını sağlamak. 4. Kentsel ve kus al küçük-burjuvaziyi, uzlaşıcı ulusal burjuvazinin etkisinden kurtarmak için savaşım vermek. 5. Kurtuluş hareketinin, ileri ülkeler proleter hareketi ile ittifakını sağlamak. 152


Sömürge ve bağımlı Doğu ülkeleri etkili militanlannm karşısına çıkaıı üç gıup ivedi görevler, işte bunlarda'. Eğer güncel uluslararası durum ışığında ele alınırlarsa, bu görevler, son derece ciddi ve son derece önemli bir nitelik kazaııuiar. Uluslararası durum, şu anda, devrimci hareket içinde oltaya çıkmış geçici bir yatışına dönemi ile belirlenir. Ama nedir yatışma, şu anda ne anlama gelebilir? Ancak Batı işçileri üzerine. Doğu sömürgeleri üzerine, ve her şeyden önce de Sovyetler Birliği üzerine uygulanan baskıda bir pekişme aıılamma. Sovyetler Birliği üzerindeki bu baskuıuı İm­ zalanmasına dalıa önce empeıyalist saflar içinde başlandı­ ğından kuşku yok. Estoııya ayaklannıasma bağlı olarak baş­ latılan karaçalına kampanyası, Sofya patlamasuıa bağlı olarak Sovyetler Birliği'ne karşı başlatılan şarlatanca kışkutma kampanyası, ülkemize karşı burjuva basınuı genel kampanyası — bütün bu olgular, salduıya bir hazırlık evresini oluştururlar. Sokaktaki adamı Sovyetler Birliği'ne karşı saldırılara alıştınııayı ve askeri bir müdahalenin törel öncüllerini yalatmayı gözeten, kamuoyu topçu hazırlığıdır bu. Bu yalan ve karaçalına kampanyasından 11e çıkacak? Empeıyalistler ciddi bir salduıya girişmeyi göze alacaklar 1111? Göreceğiz. Ama bu saldırıların sömürgeler için hiç de iyi şeyler vaadetmedikleriııden kuşkuya pek yer yok. Bu yüzden, emperyalizm tarafından olası bir darbeyi savuşturmak için birleşik devrim güçlerinin bir karşı-saldırıya hazırlanması sonıııu, baştan satılamayacak bir gündem sorunudur. Sömürge ve bağımlı ülkelerde devrimci hareketin ivedi görevlerinin elifi elifine yerine getirilmesi, şu anda işte bu yüzden çok büyük bir önem taşıyor. Durum bu olduğuna göre, sömürge ve bağuıılı ülkeler karşısında Doğu Halkları Üniversitesinin özel görevi nedir? Bu özel görev, bu ülkelerdeki devrimci hareketin tüııı özelliklerini gözönünde tutmaya ve bu ülkelerden gelmiş kadıola152


n, yukarda açıklanan çeşitli ve ivedi görevlerin yerine geti­ rilmesini güvence altına alabilecek bir yönde yetiştirmeye da­ yan m. Doğu Halkları Üniversitesinde, ülkemize sömürge ve bağuıılı ülkelerden gelıııiş, ona yakın çeşitli öğrenci gruplan var. Bu arkadaşlaruı ışık ve bilgiye susamış olduklarmı herkes biliyor. Doğu Halklaıı Üniversitesinin görevi, bu arkadaşları, leninizm teorisi ile pusatlaıımış, 1eıııııizniuı pratik " deneyi ile donatılmış, ve sömürge ve bağımlı ülkeler devrimci hareketinin ivedi görevlerini titizlik ve doğrulukla yerine getirmeye yetenekli gerçek devrimciler yapmaktır. Bunu yaparkeııj sömürge Doğunun etkin ıııilitanlarmın pratik çalışmasmda, gerçekten devrimci kadrolar yetiştirmek için savaşılması zorunlu iki sapına bulunduğunu da gözden kaçamamak gerekil'. Bilinci sapma, kurtuluş hareketinin devrimci olanaklarını azımsamaya, ve sömürge ve bağımlı ülkelerde, bu ülkelerin gelişme dunun ve derecelerinden bağımsız olarak, herkesi kapsayan tek bir ulusal cephe düşüncesini çoğumsamaya dayaıın. Bu, devrimci hareketi gözden düşülmek, ve komünist öğeleri, burjuva milliyetçileri genel korosu içinde eritmekle tehdit eden sağ sapmadm. Bu sapmaya karşı amansız savaşım, Doğu Halklan Üniversitesinin boyun borcudur. İkinci sapma, kurtuluş hareketinin devrimci olanaklaınıı çoğumsamaya ve işçi suııfmuı emperyalizme karşı devrimci burjuvazi ile ittifakını azımsamaya dayaıın. Bana öyle gelir ki, şu son zamanlarda kendi ülkeleri için sovyetik iktidar sloganını ileri sürme yanılgısına düşmüş bulunan Java komünistleri de bu sapmaya tutulmuşlardır. Bu, komünist partiyi yığınlardan tecrit etmek ve onu bir tarikata dönüştürmekle tehdit eden bir sol sapmadır. Bu sapmaya karşı amansız bir savaşnn Doğu sömürge ve bağımlı ülkeleri için gerçekten devrimci kadrolaruı yetiştirilmesi bakmımdaıı zorunludur. 253


Doğu Halkları Üniversitesinin, sovyetik ve sömürge Doğu halkları' karşısındaki siyasal görevleri, genel olarak işte bun laıdıı Umalım ki, Doğu Halkları Üniversitesi, alnının akıyla bu görevlerin üstesinden gelebilsin. Pi'avda

ıı °

115,

22 M a y ıs 192 5.

154


[ONİKİİ BİR KEZ DAHA ULUSAL SORUN ÜZERİNE SEMÎÇ ARKADAŞIN MAKALESİ DOLAYISIYLA (1925)

SEMİÇ arkadaşın, Yugoslav komisyonu içinde yapılan tartışmadan sonra, şimdi makalesinde. Komünist Enternasyo­ naldeki RKP delegasyonunun konumuna, tamamen ve kayışız şartsız katılması, ancak selâmlaııabilir, ama bir yanda RKP delegasyonu ve öte yanda Seıııiç arkadaş arasında, Yugoslav komisyonundaki tartışmadan önce ve bu tartışma sırasmda anlaşmazlıklar olmadığını sanmak da yanlış olur-. Çünkü Seıııiç arkadaş, ulusal sorun üzerindeki anlaşın azlıktan, görünüşe göre, bunları yanlış anlamalara indirgeyerek düşünmeye yatkuı. Ama ne yazık ki, yanılgısı çok büyük. Ma­ kalesinde kendisine karşı girişilen polemiğin, Yugoslav ko­ misyonunda yaptığı "eksik olarak çevrilmiş bir konuşma"nm 155


yolaçtığı bir "yanlış anlamalar dizisi "ne dayandığım söylüyor. Başka bir deyişle, bunun, makasçının kusuru, ° Semiç arkadaşın konuşmasını, neden bilimııez, eksik olarak çevirmiş bulunan kişinin kusuru olduğu sonucu çıkıyor. Doğrunun oıtaya çıkması için, kendimi Seıııiç arkadaşuı bu sözünün gerçekliğe İliç mi İliç uymadığını açıklama zorunda görüyorum. Kuşkusuz, Seıııiç arkadaşın açıklamasını, Yugoslav komisyonunda yaptığı, ve Komünist Enternasyonal arşivlerinde saklanan konuşmadan alınmış alıntılarla desteklemesi dalıa iyi olurda Aıııa, neden bilimııez, bunu yapmamış. Böyle olduğu için, kendimi, çok hoş olmamakla birlikte, gene de çok gerekli olmaktan geıi kalmayan bu işi, Seıııiç arkadaş hesabına yapına zorunda görüyorum. Seıııiç arkadaşın, RKP delegasyonunun konumu ile tamamen dayanıştığı şu anda bile, güncel konumunda gene de birçok karanlık nokta kaldığı için, bu iş büsbütün gerekli. Yugoslav komisyonundaki konuşmamda (bkz: Bolşevik, ıı° 7): 1. ulusal sorunun çözüm yollan üzerindeki anlaşmazlıklar; 2. güncel tarihsel dönemde ulusal hareketin iç toplumsal içeriği üzerindeki anlaşmazlıklar; ve 3. ulusal sonulda uluslararası etkenin rolü üzerindeki anlaşmazlıklar olmak üzere, üç sorun üzerindeki anlaşmazlıklardan sözetini ştiııı. Birinci sonuı üzerinde, Seıııiç arkadaşuı "ulusal sonuııuı temel özünü, bolşevikleriıı koyduklaıı biçimde, adamakıllı kavramamış olduğunu", ulusal sorunu genel devrini sonuıuııdaıı ayırdığını, böylece ulusal sonuıu anayasal bir soımıa indirgeyen bir yola girdiğini ileri sürüyoıdıuıı. Tüııı bunlar doğnı ıııu? Semiç arkadaşın Yugoslav komisyonundaki konuşmasından (30 Mart 1925) aşağıdaki parçalanın okuyun ve yargıyı kendiniz verin: "Ulusal sonuı anayasal bir soımıa indirgenebilir ıııi? İlkin, sonuıu teorik düzeyde koyalım. Diyelim ki, bir X devletinde, A, B ve C, üç ulus yaşasuı. Bu üç ulus, tek bir devlet 156


içinde yaşama isteğini açıklasın. Böyle bir durumda sözko-nusu olan nedir? Elbette iç ilişkileri bu devlet içinde düzenlemek. Öyleyse bu, anayasal düzeyde bir sonuldur. Bu teorik dununda, ulusal sonuı, anayasal bir sonuıa indirgenir. ... Eğer, böyle bir teorik dununda, ulusal sonuıu anayasal bir sonuıa indirgiyorsak, o zaman, aynlma hakkına kadar ve ayıılma hakkı dahil, ulusların kendi kaderlerini kendilerinin belirleme hakkının, anayasal sonuıu çözmek için gerekli koşul olduğunu söylemek gerek — ve benim durmadan vurguladığını şey de bu. Ve ben anayasal sonuıu, sadece ve sadece bu plan üzerinde koyuyonuıı." Semiç arkadaşın konuşma sının bu parçalan yonun gerektirmez samımı. Ulusal sonuıu, genel proleter devrim sorununun tamamlayıcı bir parçası olarak düşünen birinin, bunu anayasal bir sonuıa indirgeyemeyeceği açık. Ve tersine: ancak ulusal sonuıu genel proleter devrim sorunundan ayıran biri, onu anayasal bir sonuıa indirgeyebilir. Seıııiç arkadaşın konuşması, uluslaıın kendi kaderlerini kendilerinin belirlemeleri hakkının, devrimci bir savaşını olmaksızın elde edilemeyeceğini belirtiyor. Seıııiç arkadaş şöyle diyor: "Bu baklamı ancak devrimci bir savaşımla elde edilebilecekleri anlaşılıyor. Bu haklar parlamenter yoldan elde edilemezler; ancak devrimci yığın eylemleri onlan doğurtabilirler." Aıııa "devrimci savaşım" ve "devrimci eylemler" 11e anlama gelir? "Devrimci savaşım" ve "devrimci eylemler" ulusal sonuıu çözmenin zonuılu koşulu olarak, egemen sınıfın alaşağı edilmesi ile, iktidanıı alınması ile, devrimin zaferi ile bir tutulabilir 111i? Elbette hayır. Ulusal sonuıu çözmenin baş koşulu olarak devrimin zaferinden sözedilıııesi bir başka şey; ve ulusal sonuııuı çözüm koşulu olarak "devrimci eylemler" ve "devrimci savaşıııı"m ileri sürülmesi bir başka şeydir. Reformlar yolunun, anayasal yolun, 11e "dev­

157


rimci eyleınler"i, ne de "devrimci savaşun"ı dıştaladığıııı belirtmek zonınlu. Şu ya da bu partinin devıiıııci ya da reformcu niteliği belirlendiği zaman, kararlaştırıcı öğe olarak, kendi başlarına "devrimci eylenıler"i değil, aıııa parti tarafından girişilen ve yararlanılan bu eylemlerin yönelik bulundukları siyasal erek ve görevleri gözöniiııde tutmak gerekil'. Birinci Dumanın 1906'da dağıtılmasından sonra, Rus menşe-vikleri, bilindiği gibi, "genel grev"in, hatta "silahlı ayak-lanma!'nın örgütlenmesini öneriyorlardı. Ama bu, onlaruı menşevik olarak kalmalarına hiç de engel değildi. Çünkü bütün bunları o zaman niçin öneriyorlardı? Elbette çarlığı devirmek ve devrimin tam zaferini örgütlemek için değil, aıııa bir reform koparma ereğiyle, "aııayasa"yı genişletme ere-ğiyle, "iyileştirilmiş" bir Duma toplama ereğiyle, çarcı hükümet üzerinde "bir baskıda bulunmak" için. İktidar egemen snııfm elinde kalarak eski düzeni reformdan geçirmek için "devrimci eylemler" bir sorundur, anayasal yoldur. Eski düzeni yıkmak için, egemen suııfı devirmek için "devrimci eylemler" bir başka sorundur, devı iıııci yol, devrimin tanı zaferi yoludur. Burada ayımı büyük. Seıııiç arkadaşm "devrimci savaşım"a başvurmasının — ulusal sorun, anayasal bir soruna indirgenmiş bulunduğundan— , beııiıu Seıııiç aıkadaşuı "ulusal soımıun temel özünü, bolşeviklerin koydukları biçimde, adamakıllı kavlamamış olduğunu" söyleyen açıklamamı yalanlaması şöyle dursun, doğruladığını işte bu nedenle düşünüyorum; çünkü o, ulusal sorunun, kendi başına değil, aıııa devrimin genel sorununun bir parçası olarak, devrimin zaferi sorunu ile çözülmez bir bağ içinde düşünülmesi gerektiğini anlamamıştır. Bu nokta üzerinde direnerek, bu sorunda Seıııiç arkadaş tarafından düşülmüş bulunan yanılgı konusunda yeni bir şey söylemiş olma iddiasuıda bulunmuyorum. Kesinlikle böyle bir iddiada bulunmuyorum. Manuyilski arkadaş. Komünist Enternasyonal in V. Kongresinde, Seıııiç aıkadaşuı bu yaıııl158


gısınclaıı daha önce sözetmişti. Şöyle: "Semiç aıkadaş, Marksızmın İşığında Ulusal Sorun adlı broşüründe, ve Yugoslav Komünist Partisinin organı Radnık'-te yayuılanmış bulunan bir makaleler dizisinde, anayasanın gözden geçirilmesi için savaşımı, Komünist Partinin pratik sloganı olarak koyuyor, yani gerçekte ııluslarm kendi kader­ lerini kendilerinin belirleme hakkı sorununun tümünü, anayasal alana indirgiyor." (V. Kongrenin Stenografık Tııtana-ğı'na. bakınız, s. 596, Rusça.) Yugoslav komisyonunda Zinovyev arkadaş da bu aynı yanılgıdan sözetti: "Şu var ki, Semiç aıkadaşuı perspektifinde çok küçük bir şey eksik — devrim; ulusal sorunun 'anayasal değil devıiıııci1 bil' sorun olduğu eksik." (Bkz: Pravda, n° 83.) Komünist Enternasyonaldeki RKP temsilcilerinin Seıııiç aıkadaşuı yanılgısı üzerindeki bütün bu gözlemlerinin bir raslantı sonucu olması, temelden yoksun bulunması olanaksız. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Semiç aıkadaşuı ilk yanılgısı, temel yanılgısı böyle. Öbür yanılgıları, doğrudan doğruya bu temel yanılgıdan çıkıyor. İkinci sorunla ilgili olarak, ben, konuşmamda (bkz: Bol­ şevik, n° 7), Semiç aıkadaşuı "ulusal sorunu eninde sonunda bir köylü sorunu olarak düşünmek istemediğini" ileri sürdüm. Doğru mu bu? Semiç aıkadaşuı Yugoslav komisyonundaki konuşmasınm şu parçasmı okuyun ve yargıyı kendiniz verin: "Yugoslavya'da ulusal hareketin toplumsal anlamı nedir?" diye sorar Seıııiç arkadaş. Ve hemen yanıtlar: "Bu toplumsal içerik, bii' yaııda Sup sermayesinin, ve öte yanda da Hırvat ve Sloven sermayesinin rekabet savaşmıı içindedir." (Seıııiç aıkadaşuı Yugoslav komisyonundaki konuşmasına bakın.)

159


Sloven ve Hırvat burjuvazisinin Sup burjuvazisi ile rekabet savacınınım burada belli bir rol oynamaktan geri kalamayacağmdaıı elbette kimsenin kuşkusu yok. Ama ulusal hareketin toplumsal anlam ve önemini çeşitli milliyetler bur­ juvazisinin rekabet savaşınımda gören bir adamın, ulusal sorunu asluıda bir köylü sonıııu olarak düşünemeyeceği de yadsmaıııaz. Şu anda yerel ve devletin iç sorunu olmaktan çıkıp, bii' dünya sorunu, sömürgeler ve bağımlı milliyetlerin empeıyalizme kaışı bir savaşını sonıııu durumuna gelmiş bulunan ulusal sorunun özünü ne oluşturur? Bugün ulusal so­ lunun özü, sömürgeler ve bağuıılı milliyetler halk yığınlarının malî sömürüye kaı şı, bu sömürgeler ve bu milliyetlerin, egemen milliyetin emperyalist buıjuvazisi tarafından siyasal kökleştirilmesi ve kültürel kişiliksizleştirilmesine kaı şı sava­ şımdadır. Ulusal sorun bu biçimde konduktan sonra, çeşitli milliyetler burjuvaları arasındaki rekabet savaşmımuı ne anlamı olabilir? Herhalde kesin olmayan, ve hatta, bazı durumlarda, önemsiz bir anlamı olabilir. Burada asıl, bir milliyet burjuvazisinin bir başka milliyet buıjuvazisiııi rekabet savaşında yenmesi ya da yenebilmesi olgusunun değil, ama egemen milliyetin emperyalist grubunun, temel yığınları, ve her şeyden önce de sömürge ve bağuıılı ülkeler köylü yığınlarını sömürüp ezmesi, ve onları ezip sömürürken, böylece onları eınpeıyalizıııe kaışı savaşıma sürükleyip, proleter devıimiıı müttefikleri durumuna getirmesi olgusunun sözkouusu olduğu açık. Eğer ulusal hareketin anlamı ve önemi, çeşitli milliyetlerin burjuvazileri arasındaki rekabet savaşımına indirgenirse, ulusal sorun eninde sonunda bir köylü sonıııu olarak düşünülemez. Ve tersine: Eğer ulusal sorun eninde sonunda bir köylü sonıııu olarak düşünülürse, ulusal hareketin toplumsal aıılaıu ve önemi, çeşitli milliyetler burjuvazileri aı asuıdaki rekabet savaşımında görülemez. Bu iki fonııül arasına bir eşit işareti koymak kesinlikle olanaksızda'. Sem iç arkadaş, Stalin'iıı 1912 sonlarında yazılmış Mark160


sızm ve Ulusal Sonın broşürünün bir parçasına atıfla bulunuyor. O parçada, "ulusal savaşını, burjuva sınıflanıl kendi aralarındaki bir savaşımdır" denil'. Böyle yapmakla, anlaşılan, ulusal sorunun toplumsal anlam ve Önemini, belli tarihsel koşullar içinde belirlemeye yönelen kendi formülünün doğruluğuna anıştırmada bulunmak istiyor. Ama Staliıı'iıı broşürü emperyalist savaştan önce, ulusal sorun henüz marksistlerin gözünde dünya çapulda bir sonın olmadığı, ve ınaıksistleriıı, [ulusların] kaderlerini özgürce belirleme hakkına ilişkin temel istemleri, proleter devrimin bir parçası olarak değil; ama burjuva demokratik devrimin bir parçası olarak düşünüldüğü şuada yazılmıştı. O günden bu yana, uluslararası dununun köklü biı- biçimde değiştiğini, bir yandan savaş, bir yandan da Rusya'daki Ekim Devriminin, ulusal sonıııu burjuva demokratik devrimin bir parçası durumundan, proleter sosyalist devrimin biı- parçası dıuuıııııııa dönüştürdüklerini göımemek gülünç olur. Lenin, daha 1916 Ekinlinde, "Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkuıuı Tayini Üzerine Bir Tartışmanın Özeti" adlı makalesinde, ulusal sorunun, halkların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme lıakkuıa ilişkin ana sorunun, genel demokratik hareketin biı- parçası olmaktan çıktığını, daha şimdiden sosyalist, genel proleter devrimin bütünleyen parçası durumuna gelmiş bulunduğunu söylüyordu. Leniıı'iıı olsun, Rus komünizminin öbür temsilcilerinin olsun, ulusal sonın üzerine daha sonraki yazılanımı sözünü bile etmiyorum. Yeni talihse! dunun gereğince, yeni biı- çağa, proleter dünya devlimi çağma ginniş bulunduğumuz şu anda, Seıııiç arkadaşın. Staliıı'iıı, Rusya'da burjuva demokratik devrim döneminde yazılmış broşürünün filanca paıçasuıa atıfla bulıııııııasmuı 11e anlamı olabilir? Sadece şu anlamı olabilir ki, Seıııiç arkadaş, diyalektiğin ilkel kurallarını çiğneyerek ve belli bir tarihsel durumda doğru olan biı- şeyin, başka biı- tarihsel dununda yanlış olabileceği gerçeğini gözönünde tutmaksızııı, yer ve

161


zaman dışında, caıılı tarihsel dunıın ile her türlü bağlılık dışuıda, alıntılar yapıyor. Yugoslav komisyonundaki konuş­ mamda, ulusal sonınun Rus bolşevikleıi tarafından konuş biçiminde, iki aşamalım ayudedihnesi gerektiğini söylemiştim: burjuva demokratik devlimin sözkonusu olduğu, ve ulusal sorunun, genel demokratik hareketin bir parçası olarak düşünüldüğü Ekim-öncesi aşama ile, artık proleter devrimin sözkonusu olduğu ve ulusal sonınun proleter devrimin bütün­ leyici parçası durumuna gelmiş bulunduğu Ekim aşaması. Bu ayrnnm çok büyük bir önem taşıdığını tanıtlamaya pek gerek yok. Korkanın ki, Seıııiç arkadaş, ulusal sonınun konuş biçimindeki iki aşama arasında varolan bu aynnıuı anlam ve önemini henüz kavl amamış. Seıııiç arkadaşın, ulusal sorunu, aslında bir köylü sorunu olarak değil, ama çeşitli milliyetler buıjuvazileıi arasında bir rekabet sorunu olarak düşünme girişiminde, "ulusal hareketin içsel gücünün küçümsenmesi ve derinden derine halkçı, derinden derine devrimci niteliğinin anlaşılmaması" (bkz: Bolşevik, ıı° 7, —J S.) olduğunu, işte bu nedenle düşünüyorum. Seıııiç arkadaşın ikinci yanılgısı böyle. Karakteristik olgu: Zinovyev arkadaş, Yugoslav komis­ yonundaki konuşmasında, Seıııiç arkadaşuı bu yanılgısı üzerine aynı şeyi söylüyor. Şöyle: "Seıııiç arkadaşuı, Yugoslavya'da köylü hareketinin bur­ juvazi tarafından yönetildiğini, ve bunun sonucu, devrimci olmadığını söyleyen kesinlemesi yanlış." (Bkz: Pravda, n° 83, J. S.) Bu düşiindeşlik bir raslaııtı sonucu nuı? Elbette hayır. Bil'kez dalıa: ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Nihayet, üçüncü sorunla ilgili olarak, Seıııiç arkadaşuı, "Yugoslavya'daki ulusal sorunu, uluslararası dunun ve A v­ rupa'daki olası perspektifler ile her türlü bağlılık dışında ele alına yolunda bir çaba"ya giriştiğini ileri sürdüm. 162


Bıı, doğru mu? Evet, doğra. Çünkü Seıııiç arkadaş, konuşmasında, ulus­ lararası durumunun, güncel koşullar içinde, özellikle Yugos­ lavya ile ilgili olarak, ulusal sonınun çözümünde temel bir etken olduğunu düşündürecek, uzak bir anıştırmada olsun bulunmadı. Yugoslav devletinin kendisinin, başlıca iki eınper yalist koalisyon arasındaki dalaşma sonucu kurulmuş bulun­ ması, Yugoslavya'nuı bugün çevredeki emperyalist devletler içinde oluşan büyük güçler oyunundan kendini kurtaramayacağı — bütün bunlar Seıııiç arkadaşın görüş alanı dışında kaldı. Seıııiç arkadaşın başvurduğu, uluslararası durumda, kendi kaderini özgürce tayin etme sorununun pratik günlük bir soran durumuna gelebilmesi sonucunu veren bazı deği siklikleri çok iyi aııladığuıı dile getiren kaynak, şimdi, güncel uluslararası durumda, artık yetersiz bir kaynak olarak kabul edilmelidir. Şimdi sözkonusu olan, uluslararası durumun mümkün ve uzak biı- gelecekte bazı değişikliklere uğraması varsayımı altında, ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayini hakkına ilişkin sorunun güncelliğini kabul etmek değildir-; bunu, burjuva demokratlar bile, şimdi, gerekirse, perspektif olarak, kabul edebilirler. Şimdi sözkonusu olan bu değil: şimdi sözkonusu olan, Yugoslav devletinin, savaşlar ve zor kullanmalar sonucu çizilmiş bugünkü sınırlarını, ulusal sorunu çözmek için bir çıkış noktası ve törel biı- temel yapmamak, iki şeyden bili: ya ulusal kaderini özgürce tayin etme sorunu, yani Yugoslavya'nın sınırlanılın iyiden iyiye değişmesi sorunu, uzak bir gelecekte bulanık bir biçimde beliren ulusal programın biı- ekidir, ya da ulusal programın temeli. Herhalde, kendi kederini özgürce tayin etme lıakkuıa ilişkin maddenin, Yugoslav Komünist Partisi ulusal programının aynı zamanda hem biı- eki, hem de temeli olamayacağı açıktır. Korkanm ki, Seıııiç arkadaş, kendi kaderini özgürce tayin etme hakkını, ulusal programın hep bil­ ek-perspektifi olarak düşünmeye devanı ediyor. 163


Seıııiç arkadaşın, ulusal sorunu uluslararası dununun tümünden ayırdığını, ve bunun da, onda, kaderini özgürce belirleme sorununun, yani Yugoslavya'nın sınırlarınm değiş­ mesi sorununun, aslında güncel değil, ama akademik bir somu olması sonucunu verdiğini, işte bu nedenle düşünüyorum. Seıııiç aıkadaşuı üçüncü yanılgısında da durum bu. Karakteristik olgu: Maııuilski arkadaş, Komünist Enter­ nasyonalin V. Kongresine sunduğu raporunda, Seıııiç aıkadaşuı bu yanılgısı üzerine aynı şeyi söyler: "Ulusal sonımın Seıııiç arkadaş tarafından tüııı konma biçiminin temel öncülü, proletaryanın burjuva devleti, bir savaşlar ve zor kullanmalar dizisi tarafından çizilmiş bulunan sınırlar içinde [altını ben çizdim, —J. S.] kabul etmesi düşüncesidir."59 Bu düşıindeşlik bir raslantı sonucu sayılabilir ıııi? Elbette hayır. Bil’kez dalıa: ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Boijevik. n° 11-12,30 Haziran 1925.

164


[ONÜÇ]

KAGANOVİÇ ARKADAŞA VE UKRAYNA KOMÜNİST PARTİSİ MERKEZ KOMİTESİNİN ÖBÜR ÜYELERİNE MEKTUPTAN (1926)

ŞUMSKİ arkadaşın açıklamasındaki bazı düşünceler doğru. Ukrayna'da, Ukrayna kültürü ve toplumsal yaşantısı için geniş bir hareketin başlamış bulunduğu ve geliştiği doğru. Bu hareketin, bize yabancı öğelerin eline, ne olursa olsun teslim edilmemesi gerektiği doğru. Ukrayna'da birçok komünistin bu hareketin anlam ve önemini anlamadıkları, bu harekete egemen olmak için önlemler almadıkları doğru. Parti ve sovyetik kurumlar emekçilerimizin, Ukrayna kültüıü ve Ukrayna toplumsal yaşamı konusunda alay ve kuşkuculukla dolu kadrolar arasında bir değişiklik yapılması gerektiği doğru. Ukrayna'daki yeni harekete egemen olacak yetenekteki nisan kadrolarının özenle seçilip özenle yetiştirilmesi 165


gerektiği doğru. Bütün bunlar doğru. Ama, öte yandan, Şuınski arkadaş en azından iki büyük yanılgıya düşüyor. Birincisi, parti aygıtımız ve sovyetik aygıtın Ukraynalılaştırılıııasmı, proletaıyaııuı Ukraynalılaştuılması ile karıştı­ rıyor. Parti aygıtmıız, devlet aygıtmıız ve halk hizmeti gören aygıtlar, belirli bir ritme uyularak Ukrayııaklaştırılabilir ve Ukraynalılaştınlmalıdn' da. Ama proletaıya yukardan Ukraynalılaştınlamaz. Rus işçi yığınları, Rus dili ve Rus kültüründen vazgeçmeye ve Ukrayna kültür ve dilini kendi kültür ve dili olarak tanımaya zorlanamaz. Bu, milliyetlerin özgürce gelişme ilkesine aykırıdu'. Bu, ulusal özgürlük değil, ama garip bir ulusal baskı biçimi olur. Ukrayna sanayii ge­ liştikçe, çevre kırlardan gelen UkraynalI işçiler sanayie aktıkça, Ukrayna proletaryasınuı bileşiminin değişeceği açık. Tıpkı, diyelim belirli bir anda, bir Alınan niteliği taşıyan, ve sonradan Letoıılaşaıı ya da Macarlaşaıı Letonya ve Macaristan proletaryasının bileşimi gibi, Ukrayna proletaryasınuı da giderek Ukraynalılaşacağı açık. Ama bu, uzun süreli, kendiliğinden, doğal bir süreçtir. Bu kendiliğinden süreç yerine, proletaıyaııuı yukardan zorla Ukrayııalılaştuıhna sürecinin tamamlamasuıı istemek, Ukrayna'da, proletaıyaııuı Ukıaynalı olmayan katmanları arasında, Ukrayna düşmanı bir şovenizm körüklemeye yetenekli, iitopyacı ve zararlı bir siyasa uygulamak demektir. Bana öyle geliyor ki, Şumski arkadaş Ukrayııalılaştınnayı yanlış anlıyor ve bu son tehlikeyi hesaba katmıyor. İkincisi, Ukrayna'da, Ukrayna kültür ve toplumsal yaşamı için yeni hareketin olumlu niteliğini çok doğru bir biçimde vurgulayan Şumski arkadaş, bu hareketin olumsuz yanlanın görmüyor. Şumski arkadaş, Ukrayna'da ülke insanlarından bileşik komünist kadrolaruı güçsüzlüğü nedeniyle, sık sık komünist olmayan ayduılar tarafından yönetilen bu hareketin, şurada burada, Ukrayna kültür ve toplumsal yaşamını sovyetik kültür ve toplumsal yaşamının tümünden so166


yutlaınaya yönelik bir savaşun niteliğine, genel olarak "Moskova"ya karşı, genel olaıak Ruslara karşı, Rus kültürüne ve oııuıı en yüksek gerçekleşmesine, leniııizme karşı bir savaşuıı niteliğine bürünebildiğim görmüyor. Bu tehlikenin Ukrayna'da gitgide dalıa gerçek olduğunu tanıtlamaya çalışmayacağını. Sadece bazı UkraynalI komünistlerin bile bu tür kusurlardan bağışık olmadıklaruıı söylemekle yetiniyorum. Herkesin bildiği bil' şeyden, ünlü komünist Hvilevoy'uıı, Ukrayna basuıuıda yaymlanmış bulunan makalesinden sözetıııek istiyorum. Ukrayna proletaryasının, Hvilevoy tarafından istenen "Rusluktaıı hemen arındırılması”; "Ukrayna şiirinin Rus edebiyatı ve bu edebiyatuı üslubundan elden geldiğince çabuk kurtulması gerektiği" kanısı; "proletaryanuı fikirleri Moskova sanatı olınaksızuı da bizce bilinen şeylerdir” sözleri; "genç" Ukrayna ayduılaruıın bilmem hangi kurtarıcı rolü için duyduğu aşuı hayranlığı; kültürü siyasadan aynına yolundaki gülünç ve marksist olmayan girişimi, bütün bunlar ve başka birçok benzer şeyler, şimdi, tuhaf olmaktan da öte bir biçimde, bir Ukrayııalı komünistin ağznıda çınlıyor (ve çmlamaktaıı da geri kalamaz). Batı Avrupa proleterleri ve onların komünist partileri "Moskova" için, uluslararası devrimci hareketin ve leniııizmiu bu kalesi için sevgiyle dolup taşarken; Batı Avrupa proleterleri Moskova üzerinde dalgalanan bayrağa hayranlıkla bakaıkeıı, Ukrayııalı komünist Hvilevoy, Moskova yararına, Ukrayııalı militanlan "Mos-kova"dan "elden geldiğince çabuk" kaçmaya çağırmaktan başka söyleyecek biı- şey bulamıyor. Ve buna da enternasyonalizm deniyor! Eğer komünistler, Hvilevoy arkadaşın dilinde konuşmaya, ve sadece konuşmaya değil, ama bizim sovyetik basuıunızda yazmaya da başlarlarsa, komünist olmayan öbür Ukrayııalı aydınlar ne demez? Şumski arkadaş, Ukrayna'da yeni harekete egemen olmaıım, ancak Hvilevoy arkadaşın aşırılıklarına kaı şı, komünist saflar içinde savaşılarak mümkün olduğunu anlamıyor. Şumski arkadaş,

167


yükselen Ukrayna kültür ve toplumsal yaşamının, ancak bu aşırılıklara karşı savaşını verilerek sovyetık bir kültür ve sovyetık bir toplumsal yaşam biçimine dönüştürülebileceğini anlamıyor. 26 Nisan 1926

168


[ONDÖRT]

ÇİN KONUSUNDA MERKEZ KOMİTESİ İLE MERKEZ DENETİM KOMİSYONU ORTAK GENEL TOPLANTISINDA "ULUSLARARASI DURUM VE SSCBNÎN SAVUNMASI" ÜZERİNE YAPILAN KONUŞMADAN (1 AĞUSTOS 1927)

GELELİM Çiıı sorununa. Muhalefet tarafından işlenmiş bulunan. Çin devrininim niteliği ve perspektiflerine değgin yanlışlıklar üzerinde durmayacağını. Bunu hiç yapmayacağım, çünkü bu konuda, yeteri kadar inandırıcı bir biçimde, yeteri kadar konuşuldu, ve bunları burada yinelemek yararsız. Çin devrininim, güncel aşamada, sözümona bir gümrük özerkliği devrimi (Tıotski) olduğu yolundaki iddia üzerinde de dunııayacağun. Çin'de tarımsal devrimin büsbütün anlaşılmaz bil- şey olması sonucunu veren, Çin'de görünüşe göre feodal kalmtılar olmadığı, ve hatta varsa bile, pek bir öııeııı taşımadığı (Tıotski ve Radek) yolundaki iddia üzerinde durmak da yararsız. Parti basınmıız, sizi, muhalefetin 169


Çiıı sorununda işlemiş olduğu bu ve benzeri öbür yanlışlardan haberdar etmiş olsa gerek. Leniııizmin, sömürge ve bağuıılı ülkelerde, devrimin so­ runlarını çözmek içiıı yola çıktığı temel noktalara ilişkin soruna geçelim. Sömürge ve bağımlı ülkelerde devrim hareketi sorunlarına eğildikleri zaman, Komünist Enternasyonal ve genel olarak komünist partilerin benimsedikleri çıkış noktası nedir? Bu çıkış noktası, emperyalist ülkelerdeki, öbür halkları ezen ülkelerdeki devrim ile, sömürge ve bağımlı ülkelerdeki, öbür devletlerin emperyalist baskısı altında yaşayan ülkelerdeki devrim arasındaki kesin ayrımdır. Eıııpeıyalist ülkelerdeki devrim, başka şeydir: bu ülkelerde, burjuvazi öbür halkları ezer; bu ülkelerde, burjuvazi, devrimin tüııı aşamalarında karşı­ devrimindir; bu ülkelerde, kurtarıcı savaşım öğesi olarak ulusal öğe, eksiktir. Sömürge ve bağuıılı ülkelerdeki devrim, başka bir şeydir: bu ülkelerde, öbür devletlerin emperyalizm boyunduruğu, devrimin etkenlerinden biridir; bu ülkelerde, bu boyunduruğun ucu ulusal burjuvaziye de dokunmaktan geri kalamaz; bu ülkelerde, ulusal bıujuvazi, belirli bir aşamada ve belli bir zaıııaıı için, ülkesinin emperyalizme karşı devrimci hareketini destekle­ yebilir, bu ülkelerde, kurtuluş için savaşuıı öğesi olarak ulusal öğe, devrimin bir etkenidir. Bu aynını yapmamak, bu ayruııı anlamamak, eıııpeıyalist ülkelerdeki devrim ile sömürge ülkelerdeki devrimi bir tutmak demek, marksizm yolundan, leninizm yolundan çıkmak demektir; II. Enternasyonal yaııdaşlaruım yoluna girmek demektir. Leuin, Komünist Enternasyonalin II. Kongresine, ulusal sonııı ve sömürge sorunu üzerine sunduğu raporda, şöyle di­ yordu: "Birincisi, bizim tezlerimizin temel, esas fikri nedir? Ezilen halklarla ezen halklar arasında ayrımın yapılması. Biz, II. Enternasyonalin ve buıjuva demokrasisinin tersine, bu

no


ayrımı özellikle belirtiyoruz."60 (Altını ben çizdim, —J. S.) Muhalefetin temel yanlışlığı, bir tür devrim ile bir başka tür devrim atasındaki bu ayının anlamamak ve kabul etme­ mektir. Muhalefetin temel yanlışlığı, öbür halkları ezen emper­ yalist bir ülke olan Rusya'daki 1905 devlimi ile, ezilen, ya-ıısömürge, öbür devletlerin eıııpeıyalist boyunduruğu ile savaşını zorunda bir ülke olan Çin'deki devrimi bir tutmaktır. Bizde, Rusya'da, 1905 yılında, devrim, burjuva demokratik bir nitelik taşımasma karşın, buıjuvaziye karşı, liberal burjuvaziye karşı yürüyordu. Neden? Çünkü emperyalist bir ülkenin liberal burjuvazisi, karşı-devriıııci olmaktan geri ka­ lamaz. İşte tanı da bu nedenden ötürüdür ki, o zaman bolşevikler için liberal buıjuvazi ile geçici bloklar ve anlaşmalar sözkoıııısn değildi ve olamazdı. Burdaıı yola çıkan muhalefet, devrimci hareketin tüm aşamalarında, Çin'de de aynı şeyin yapılması gerektiğini, ulusal buıjuvazi ile geçici anlaşmalar ve bloklaruı, koşullar ne olursa olsun, Çin'de hiç bir zaman kabul edilebilir olmadıklarını ileri sürüyor. Ama muhalefet unutuyor ki, ancak ezilen ülkelerdeki devrim ile ezeıı ülkelerdeki devrim arasuıdaki ayının anlamayan ve kabul etmeyen kimseler böyle konuşabilir, ancak leniııizmden kopan ve II. Enternasyonal yaııdaşlaruıa doğnı kayan kimseler böyle konuşabilir. Sömürge ülkelerdeki burjuva kurtuluş hareketleri ile geçici anlaşmalar ve bloklaşmaların kabul edilebilirliği konusunda Lenin şöyle der: "III. Enternasyonal sömürgelerin ve geri kalmış ülkelerin burjuva demokratlarıyla geçici bir ittifak [altnıı ben çizdim, — J. S.] kurmalıdır, ama onlarla kaynaşmaman, ve en ilkel biçimde olsa da proleter hareketin bağmısızlığmı bağnazlıkla korumalıdır..."61 "Biz, sömürge ülkelerinin burjuva kurtuluş [altını ben 171


çizdim, —J. S.] hareketlerini, aııcak bu hareketler gerçekten devrimci oldukları takdirde, bu hareketlerin temsilcilerinin o ülkelerdeki köylülüğü ve sömürülen geniş yığınları devrimci bil- ruhla örgütlendirmemize engel olmadıkları takdirde desteklemeliyiz ve destekleyeceğiz."62 Nasıl "olabilir" de, Rusya'da burjuvazi ile anlaşmaya karşı yıldırımlarını indiren Lenin, Çin'de bu tür anlaşmalar ve blokların kabul edilebilirliğini benimseyebilir? Acaba Lenin yanılmış ııııdu? Acaba devrimci taktikten oportünist taktiğe mi dönüşmüştür? Elbette hayır. Bu, Lenin, ezilen bir ülkedeki devrim ile ezen bir ülkedeki devrim arasuıdaki ayının anladığı için "oluşmuştur". Bu, Lenin, gelişmesinin belli bir aşamasında, söıniiıge ülkelerdeki ulusal burjuvazinin, kendi ülkelerinin dış emperyalizme karşı devrimci hareketini destekleyebileceğini anladığı için "oluşmuştur". Muhalefetin anlamak istemediği de bu; muhalefet, Lenin'in devrimci taktiğinden koptuğu, leninizmiıı devrimci taktiğinden koptuğu için bunu kavramak istemiyor. Bulıariıı arkadaş, raporunda, Lenin'in bu göstergelerini onların burnuna sokmuş bulunduğu halde, muhalefet liderle­ rinin, onlara değinme korkusu ile, Lenin'in bu göstergelerinden sözetınekteıı özene bezene nasıl kaçındıklarına dikkat ettiniz ıııi? Peki, sömürge ve bağuıılı ülkeler için Lenin tarafından verilmiş, herkesçe bilinen bu taktik göstergelerden neden kaç ııı ırl ar? Bu göstergelerden neden korkarlar? Çünkü gerçekten korkuyorlar. Çünkü Lenin'in taktik göstergeleri, trotskizmin Çin devrimi sorunlarındaki tüm ideolojik ve siyasal tutumunu altüst ediyor. Çin devriminin evreleri konusunda, muhalefet öylesine şaşalamış ki, şimdi Çin devriminin gelişmesinde, her türlü evıeııiıı varlığını yadsıyor. Ama gelişmelerinde bazı evreler olmayan devrimler olabilir ini? Bizim devran ini iz in kendi ge­ lişme evreleri olmadı nıı? Lenin'in Nisan Tezlerini alın; Le­ nin'in bizim devrimiıııizde iki evre kabul ettiğini görürsünüz: 172


biıiııci e m , aııa eksen olarak tarımsal hareket ile birlikte buıjuva demokratik devrim; ikinci evre de, ana eksen olarak iktidarın proletarya tarafından alınması ile birlikte Ekim Devrimi. Çin devriminin evreleri nelerdir? Bana kalusa, bun­ ların sayısı iiç olmalı: bilinci evre, devrimin darbelerini esas itibarıyla yabancı emperyalizme karşı yönelttiği, ve ulusal burjuvazinin devrimci hareketi desteklediği genel birleşik ulusal cephe devrimi, Kanton dönemi; ikinci evre, Yaııg-Çe nehri üzerinde ulusal orduların görünmesinden sonraki, ulusal burjuvazinin devrimden çekildiği, ve tanmsal hareketin on milyonlarca köylünün güçlü bir devrimi biçiminde geliştiği burjuva demokratik devrim (şu anda Çin devrimi gelişmesinin ikinci evresinde bulunmaktadır); üçüncü evre, henüz gerçekleşmemiş, ama gelecek olan sovyetik devrim. Ge­ lişmesinde bazı evreler olmayan hiç bir devrimin bulunmadığını anlamayan biri, Çin devriminin kendi gelişmesi içinde üç evre içerdiğini anlamayan biri, ne marksizmden bir şey aıılamıştu', ne de Çin sorunundan. Çin devriminin birinci evresinin ayudedici özelliği nedir? Çin devriminin birinci evresinin ayırdedici özelliği, bunun, ilkin, genel birleşik cephe devrimi olması, ve ikinci olarak da, esas itibarıyla dış emperyalist boyunduruğa karşı yönelmiş bulunmasıdır (Hoııgkoııg grevi, vb.). Kanton, o zaman, Çin'deki devrimin merkezi, savaş alanı mıydı? Evet, su götürmez bir biçimde. Bunu şimdi ancak körler yadsıyabilir. Söıııürgesel devrimin birinci evresinin hep bu niteliği ta­ şıyacağı doğru mu? Ben, doğru olduğunu sanıyorum. Komünist Enternasyonalin TL. Kongresinin, Çin ve Hindistan'daki devrimi konu alan "Ek Tezleı"iııde, bu ülkedeki "yabancı egemenliğin toplumsal yaşamın gelişmesini durmadan engel­ lediği, ve bu nedenle, sömürgelerdeki devrimin ilk adımının [altını ben çizdim, —J. S.] yabancı kapitalizmin yıkılması olması gerektiği"63 açıkça söylenir. 173


Çin devriminin ayudedici özelliği, onun bu "ilk adım"ı, gelişmesinin birinci evresini, genel birleşik ulusal cephe dev­ rimi dönemini aşmış, ve gelişmesinin ikinci evresine, tarımsal devl im dönemine giınıiş bulunmasıdır. Örneğin Tiiıi: devriminin (keıııalist devrim) ayııdedici özelliği, tersine, "ilk adını"da, gelişmesinin birinci evresinde, gelişmesinin ikinci evresine, taııuısal devrim evresine geçmeye bile kalkışmaksızm, çakılıp kalmasıdır. Devrimin bilinci evresinde, Kanton döneminde. Kıt om intaııg ve onun hükümeti neyi temsil ediyorlardı. Onlar o zaman, işçilerin, köylülerin, burjuva aydınların ve ulusal burjuvazinin blokunu temsil ediyorlardı. Kanton, o zaıııaıı devrimci hareketin meıkezi, devrimin savaş alanı mıydı? Kanton Kuomintangını, eıııpeıyalizme karşı kurtuluş savaşı hü küıneti olarak destekleme siyasası, o zaıııaıı doğnı muydu? Kanton ve Ankara, eıııpeıyalizme karşı savaşan verdikleri zaıııaıı, Çin'de Kaııtou'a, ve Türkiye'de Ankara'ya bir yardanda bulunmakta haklı mıydık? Evet, haklı idik. Haklı idik, ve o zaıııaıı Leııiıı'in izinde yürüyorduk; çünkü Kanton ve Ankara'nın savaşanı, emperyalizmin güçlerini dağıtıyor, emperyalizmi güçten ve hükümdaılıktaıı düşürüyor, ve böylece dünya devrim ocağının, SSCB'ııin gelişmesini kolaylaştırıyordu. Bugünkü muhalefet liderlerinin o zamanlar Kanton ve Ankara'yı desteklemek, ve onlara belli bir yardanda bulunmak için bizimle bildikte olduktan doğnı mudur? Evet, doğrudur. Bunu kuşku konusu yapacak biri boşuna aranır. Ama sömürgesel devrimin bilinci evresinde, ulusal bur­ juvazi ile tek cepheyi nasıl anlamalı? Bu, komünistlerin, işçi ve köylülerin büyük toprak sahipleri ve ulusal burjuvaziye karşı savaşuııuıı yoğunlaştunıaıııaları gerektiği, proletaryanın, çok küçük biı- ölçüde bile olsa, bir dakika için bile olsa, kendi bağmısızlığıııdan ödün vermesi gerektiği anlamına mı gelir? Hayır. Tek cephe, ancak komünist partiyi kendi siyasal eylemini sürdürmek ve bağımsızca örgütlemııekten. 174


köylülüğü büyük toprak sahipleri karşısına dikmekten, işçilerin ve köylülerin devrimini açıkça örgütlemek ve böylece proletarya hegemonyası koşullanın hazırlamaktan engelleme­ diği dununda ve koşulla devrimci bir anlam taşıyabilir. Buharin arkadaş, ıapoıunda. Komünist Enternasyonalin, Çin Komünist Partisine, işte bu tek cephe anlayışını esinlediğini, herkesçe bilinen belgeler temeli üzerinde, yetkin bir biçimde tanıtladı sanırını. Kamenev ve Zinovyev arkadaşlar, burada, 1926 Ekiminde Şaııgay'a gönderilen, ve şimdilik, Şaııgay'uı alınmasından önce, tarımsal hareketi yoğunlaştmııaıım gerekli olmadığmı söyleyen bir tek telgrafa atıfla bulundular. Ben, bizim Merkez Komitesini hiç bil' zaman ne yanılmaz olarak düşündüm, 11e de düşünürüm. Yanlışlıklar yapılabilir ve bu telgraf da, su götürmez bir biçimde, bir yanlışlıktır. Ama, ilk olarak, bu telgraf, muhalefetten hiç bir işaret ohııaksızuı, birkaç hafta sonra (Kasım 1926'da) bizim tarafımızdan yürürlükten kaldırıldı, ikinci olarak, şimdiye kadar muhalefet bu konuda neden sustu? Neden bu telgrafı dokuz hafta sonra anımsadı ve neden bizim bu telgrafı dokuz hafta önce yürürlükten kaldırdığımızı paıtideıı saklıyor? Bundan ötürü, bu telgrafın bizim yönetimimizin çizgisini belirlediğine inanmak açık bir karaçalına olur. Gerçeklikte, bu tek, önemsiz, hiç de Komünist Enternasyonalin çizgisini, bizim yönetimimizin çizgisini belirtici olmayan bir telgraf idi. Örneğin, bu telgrafuı, yineliyorum, yönetimimizin çizgisini saptayan ve söz götürmez biçimde karakteristik bir nitelik taşıyan bir dizi belge tarafından yürürlükten kaldnıhuış bulunması da bunu gösteril'. Bu belgelere atıfla bulunmama izin verin. işte, örneğin. Komünist Enternasyonal VII. genel toplan­ tısında, Kasuıı 1926'da, yani yukarda sözü geçen telgraftan bir ay sonra kabul edilmiş bulunan karardan bir parça: "Güncel durumun özgün özelliği, bu dununun, proletar­ yanın, burjuvazinin önemli katmanları ile bir blok perspek175


tıfı ve köylülük ile ittifakının gelecekte bir pekişme perspektifi arasında seçme yapma durumunda kalınası sonucunu veren geçici niteliğidir. Eğer proleteıya radikal bir tarım programı formüle etmezse, köylülüğü devrimci savaşıma süıiikleyemeyecek ve ulusal kurtuluş hareketi içindeki hegemonyasını yitirecektir. "(Altını ben çizdim, —J. S.) Ve sonra: "Ulusal kurtuluş işi tarımsal devrim ile bir tutulmadıkça [altını ben çizdim, —J. S.], Kanton halk hükümeti devrim içinde iktidarda kalamaz, yabancı emperyalizm ve yerli ge­ ricilik üzerinde tam bir zafer kazanamaz."6 İşte Komünist Enternasyonal yönetiminin çizgisini gerçek­ ten belirleyen bir belge. Komünist Enternasyonalin, herkesin bildiği bu belgesi üzerinde muhalefet liderlerinin suspus obuası çok garip. Aynı 1926 yılının Kasımında, Komünist Enternasyonalin, Çin sorunu üzerine genişletilmiş VII. genel oturumunda kabul edilmiş bulunan kararı, elbette benim de katılmamla hazuiayaıı Çin komisyonunda yaptığını konuşmaya atıfta bulunmanı, herhalde boşboğazlık olmayacak. Bu konuşma, daha sonra: Çin'de Devrimin Perspektifleri başlığı altında, broşür olarak yayuılaııdı, İşte bu konuşmadan birkaç parça: "Kuoıııiııtaııg üyeleri ve hatta Çin komünistleri arasında, köylüyü devrim içine sürükleyerek aııti-empeıyalist tek cepheyi yıkma korkusu ile, küda devrimi başlatmayı olanaklı olarak görmeyen kimseler bulunduğunu biliyorum. Bu çok derin bir yanılgı, arkadaşlar. Çın köylülüğü devrime ne kadar çabuk ve ne kadar eksiksiz bir biçimde çekilirse, Çin'deki antiempeıyalıst cephe o kadar güçlü ve o kadar kudretli olacaktır. " Ve dalıa ilerde: "Çin komünistleri arasında, işçilerin maddi ve hukuksal durumlarını düzeltmek için grev yapmalarını doğnı bulmayan, ve işçileri grevden vazgeçilen arkadaşlar olduğunu bili­ 176


yorum. (Bir ses: "Kanton ve Şaııgay'da bu görüldü,") Büyük bir yanılgı bu, arkadaşlar. Çin proletaryasıuuı rolünün ve öneminin çok valıim bir küçümsenmesi bu. Bu durum, tezlerde kesenkes olumsuz bir olay olarak belirlenmelidir. Eğer Çin komünistleri, grevler aracıyla da olsa, işçilere maddi ve hukuksal durumlarını düzeltmekte yardım için güncel elverişli dunundan yararlanmazlarsa, bu çok büyük bir yanlışlık olur. Öyleyse Çin'deki devrim neye yalayacak?"65 Ve işte 1926 Aralığından, işçilerin savaşımmın gelişme­ sinin bunalmıa, işsizliğe, fabrika ve işyerlerinin kapamnasma yolaçtığı söylenerek, Komünist Enternasyonalin Çin'in tüm kentlerinde tedirgin edildiği bir şuada kaleme aluımış bir üçüncü belge: "Kentlerde geri çekilme ve işçilerin durumlarını düzeltme savaşımmın daraltılması genel siyasası yanlıştır. Kü da savaşımı geliştirmek gerek; ama bütün araçlarla işçilerin savaşmıuıa, abartılmış aşırılık ve öncelemeleri dıştalayan örgütlü bir nitelik vermeye çalışarak, aynı zamanda, işçilerin maddî ve hukuksal durumunu düzeltmek için elverişli andan yararlanmak da zorunlu. Özellikle, küçük ve olta Çin burjuvazisinin, olanak ölçüsünde ortak düşmana karşı tek cephe çerçevesinde tutulabilmesi için, kentlerdeki savaşımın büyük buıjuvazi katmanlarına, ve her şeyden önce de emperyalistlere karşı yöneltilmesine çalışmak gerek. Uzlaştırma odaları, hakem mahkemeleri vb. sistemini, bu kuramlarda doğra biı- işçi siyasası sağlanması koşuluyla, usa-uygun buluyoruz. Aynı zamanda, grev, işçi toplantıları vb. özgürlüğüne karşı kararnamelerin kesenkes kabul edilemez şeyler oldukları konusunda sizi uyarmayı da zorunlu buluyoruz, Bu soınnun önemi dolayısıyla, bize düzenli bilgi gönderiniz." Çan Kay-şek'in hükümet darbesinden birbuçuk ay önce yazılmış dördüncü belge: "İşçi ve köylülerin silahlanmasına, yerel köylü komıtele177


tının, silahlı bir özsavıınma vb. ile donatılmış gerçek iktidar organları biçimine dönüştürülmesine yönelmek zorunlu. "Komünist Paitıııııı kendini her zaman ve her yerde ko­ münist parti olarak göstermesi zorunlu; gönüllü yaıı-yasal-lık siyasası kabul edilemez; Komünist Parti kendini yığuı hareketine bir engel olarak gösteremez; Komünist Parti Kuomintang'daki sağ kişilerin lıahı ve gerici siyasasuıı giz­ lememeli; bunların yüzündeki maskeyi çıkarmak için, yığuıları Kuonıiııtaııg ve Çin Komünist Partisi yöresinde seferber etmek zorunlu. "Kendini devrime adamış bütün militanların dikkatini, şu anda Çin devrimiııin, suııf güçlerinin kümelenmesi ve emperyalist ordularm yığışın ası ile bağlılık içinde, tehlikeli bir dönemden geçtiği ve gelecekteki zaferlerinin, ancak gözünü kırpmadan yığuı hareketinin gelişmesine yönelme koşulu ile olanaklı oldukları gerçeği üzerine çekmek zorunlu. Yoksa devrimi büyük bir tehlike tehdit eder. Bu nedenle, yönergelerin uygulanması şimdi her zamandan daha zorunlu." Ve dalıa da önce, Nisan 1926'da, Kuomiııtang sağcıları ve Çan Kay-şek'iıı hükümet darbesinden bir yıl önce. Komünist Enternasyonal, "işleri Kuomiııtang sağcılarının ayrılma ya da kovulmasına doğru yöneltmek gerek"tiğiııi bildirerek, Çin Komünist Partisini uyarmıştı. Komünist Enternasyonal, sömürgesel devrimin bilinci evresinde, emperyalizme karşı tek cephe taktiğini işte böyle anlıyordu ve gene de böyle anlıyor. Muhalefet bu yöııeıge-belgelerin varlığını bilir ini? El­ bette, bilir. Peki neden bu yöneıge-belgeler konusunda ses çıkaınıaz? Çünkü o, gerçeği aramaz, hu- çıkaııııak ister. Aıııa gene de, bugünkü muhalefet liderlerinin, özellikle Ziııovyev ve Kamenev arkadaşların leııiııizmden bir şeyler anladıkları, ve aslında, Çin devrimci hareketinde, Komünist Eııt em asy ou al tarafından uygulanan ve Lenin arkadaşuı bi­ 178


ze tezleri içinde çizmiş bulunduğu aynı siyasayı savundukları bir zaıuaıı olmuştu. Komünist Enternasyonalin, Ziııovyev arkadaşın Komünist Enternasyonal başkanı olduğu, henüz bir leniııist olduğu ve tıotski kampına geçme zamanı bulamadığı Şııbat-Mart 1926'da toplanmış bulunan VI. genel toplaııtısmdan sözetmek istiyorum. Komünist Enternasyonalin VI. genel toplantısından sözediyonını, çünkü bu genel toplantının, Çin devlimi üzerine, Şubat-Mart 1926'da oybirliği ile kabul edilmiş, Çin devriminin birinci evresi üzerine, Kanton Kııomiııtangi ve Kanton hükümeti üzerine, Komünist Enternasyonal ve SSCBKP tarafından yapılmış bulunana benzer, ve şimdi muhalefetin döndüğü bir değerlendirmenin yapıldığı bir kararı var. Bu karardan sözediyonını, çünkü o zaman Ziııovyev arkadaş bu karardan yana oy vermiş, ve Tıotski, Kamenev arkadaşlar ile bugünkü muhalefetin öbür liderleri dahil, hiç bir Meıkez Komitesi üyesi, bu karara karşı çıkmamıştı. Size bu karardan bazı parçalar aktaııııama izin verin. İşte bu kararda Kuomintang konusunda söylenmiş olan şey: "Çin işçilerinin Şaııgay ve Hoııgkong'daki siyasal grevleri (Haziran—Eylül 1925), Çin halkuım yabancı emperyalistlere karşı kurtuluş savaşuıda bir dönüm noktası yarattı. ... Proletaryaııuı siyasal eylemi, ülkenin tüm devrimci demokratik örgütlerinin, ve en başta da, devrimci halk partisi — Kuomiııtang— ile Kanton devrimci hükümetinin gelecekteki gelişme ve pekişmesine güçlü bir atılını kazandırdı. Ana çe­ kirdeğinin, eylemini Çin komünistleri ile birlikte yürüttüğü Kuomiııtang Partisi, ülkenin bağuıısızlığı ve tek bir devrimci demokratik iktidar için, yabancı empeıyalistlere ve tüııı as-kerifeodal düzene karşı, nüfusun bu katın anlamım sınıf çıkartan ortaklığı alanı üzerinde, işçilerin, köylülerin, aydınların ve kent demokrasisinin devrimci blokumı oluşturur".66 (Altını ben çizdim, —J. S.)

179


Demek, Kanton Kuoıııintang'ı, dört sınıfın ittifakı. Bıınıın, hemen hemen. Komünist Enternasyonalin o zamanki başkanı Ziııovyev arkadaşın ta kendisi tarafından onaylanmış "martinovculuk"61 olduğunu görüyorsunuz. Kuomıntang'ınKanton hükümeti konusunda: "Kııomıntang Partisi tarafından Kanton'da tın d a n dev­ rimci hükümet [altuıı ben çizdim, —J. S ], daha şimdiden çok çok büyük işçi, köylü ve kentli demokrat yığuıları ile ilişki kurmasını başarmış, ve onlara dayanarak, emperyalistler tarafından desteklenen karşı-devrimci çeteleri yenmiş bulun­ maktadır (ve Kuaıı-Tung eyaletinin tüm siyasal yaşaııımda köklü bir demokratlaşma çalışması gerçekleştiriyor). Kendini böylece Çin halkmuı bağımsızlık savaşımuıda bir öncü olarak gösteren Kanton hükümeti, ülkede gelecekteki devrimci demokratik kumluş için bir örnek hizmeti göıiiyor [altmı ben çizdim, —J. S.].,,6s Demek ki, Kaııton'daki dört suııf blokunu temsil eden Kuomiııtang hükümeti, devrimci bir hükümet, ve sadece dev­ rimci değil, hatta Çin'de gelecekteki devrimci demokratik hükümet için de bir örnek idi. İşçilerin, köylülerin ve burjuvazinin tek cephesi konusunda: "Yeui tehlikelere karşı, Çin Komünist Partisi ve Kuoınintaııg, halk ordularının savaşımını desteklemek üzere yığuı eylemleri düzenleyerek, emperyalist kamptaki iç çelişkilerden yararlanarak, ve onlara karşı, devrimci demokratik örgütlerin yönetimi altında, nüfiısun en geniş katmanlarının (işçilerin, köylülerin, burjuvazinin) ulusal devrimci tek cephesini çıkartarak [altını ben çizdim, —J. S.], en geniş siyasal çalışmayı göstermelidirler."69 Demek ki sömürge ülkelerde, söıııürgesel devrimin belli bir evresinde, burjuvazi ile geçici blok ve anlaşmalar, sadece kabul edilebilir şeyler değil aıııa kesenkes zorunlu şeylerdir de. ISO


Bu, Leniıı'in, sömürge ve bağuıılı ülkelerde komünistlerin taktiği üzerine bilinen göstergelerinde sözünü ettiği şeye çok benziyor, değil ıııi? Sadece, Ziııovyev arkadaşın dalıa şimdiden bunu unutacak zaman bulması çok acı. Kuomıntang'dan çıkma sorunu: "Çin büyük burjuvazisinin, geçici olarak Kuoııüntang Partisi yöresinde toplanmış bulunan bazı katmanları, son yıl içinde buradan ayrıldılar; bu olay, Kuouıintang'm sağ kanadında, açıkça Kuomiııtaııg'm emekçi yığınlarla sıkı itti­ fakına karşı çıkan, açıkça komünistlerin Kuomiııtang'daıı atılmasından yana ve Kanton hükümetinin devıiıııci siyasasına karşı görünen küçük bir grubun oluşmasına yolaçtı. Kuomıntang'ın ikinci Kongresinde (Ocak 1926) bu sağ kanadın yargılanması ve Kuomıntang ile komünistler arasında bir savaş ittifakı zorunluluğunun doğmlanması, Kuomıntang ve Kanton hükümeti çalışımının devrimci yönelimini saptar ve Kuomıntang'a karşı proletaryanın devrimci desteğim güvence altına alırlar [altmı ben çizdim, —J. S.]."70 Demek ki Çin devriminin bilinci evresinde komünistlerin Kııomintaııg'daıı çıkması büyük bir yanlışlık olurdu. Sadece, bu karar doğrultusunda oy vermiş bulunan Ziııovyev arkadaşın, topu topu bil- ay sonra bunu unutacak zamanı bulması çok acı. Çünkü, en geç 1926 Nisanında (bir ay sonra), Ziııovyev komünistlerin Kııomintaııg'daıı hemen çıkmasını istiyordu. Çin Komünist Paıtısı içindeki sapmalar ve devrimin Kuomıntang evresi üzerinden atlamanın kabul edılmezlığı konusunda: "Çin komünistlerinin siyasal kaderlerini özgürce tayin etmeleri, aynı derecede zararlı iki sapmaya karşı savaşını arasında gelişecektir: Çin proletaryasının bağımsız suııf amaçlanın bilmezden gelen ve genel ulusal demokratik hareket ile canlılıktan yoksun bir kaynaşmaya yolaçaıı sağ tas-fıyeciliğe karşı, ve köylülüğü unutarak, Çin ulusal kurtuluş 181


hareketinin bu temel ve kararlaştırıcı etkenini unutarak, pro­ leter diktatörlük ve sovyetik iktidar, görevlerine hemen ya­ naşmak üzere, hareketin devrimci demokratik evresi üzerinden atlamayı gözeten aşm sol eğilimlere karşı savaşuıı [altını ben çizdim, —J. S.]."71 Bu karar, Ziııovyev, Kaıııeuev ve Trotski arkadaşlarca biliniyor 11111? Bilindiğine inanmak gerek. Herhalde, bu kararın Komünist Enternasyonalin Yürütme Komitesinin VI. genel toplantısında kendisinin başkanlığı altnıda geçmiş bulunduğu, ve kendisinin de bıı karardan yana oy kullandığı Ziııovyev aıkadaşça bilinmiyor olamaz. Peki muhalefet liderleri şimdi neden bu kararı dünya komünist hareketinin en üst örgütünün başuıdau savıyorlar? Neden bu karar üzerinde suspus oluyorlar? Çünkü bu karar, Çin devrimiııin tüm sorunlarında, kendilerine karşı dönüyor. Çünkü bu karar, muhalefetin bugünkü tüm trotskist yönelimini yere seriyor. Çünkü onlar Komünist Enternasyonalden, çünkü oıılar leninizmden sapmış bulunuyorlar, ve şimdi, geçmişlerinin korkusu ile, gölgelerinin korkusu ile. Komünist Enternasyonal Yürüme Komitesinin VI. genel toplantısı kararını korkakça baştan savına zorunda kalmış bulunuyorlar. İşte Çin devrimiııin bilinci evresinde dunun bu. Geçelim şimdi Çin devıinı in in ikinci evresine. Eğer birinci evre devrimin sivri ucunun esas itibarıyla yabancı emperyalizme karşı yöneltilmesi olgusu ile kendini belli ediyorduysa, ikinci evrenin ayırdedici belirtisi de, devrimin sivri ucunu esas itibarıyla iç düşmanlara, ve her şeyden önce feodallere, feodal rejime karşı yöneltmesidir. Birinci evre, yabancı emperyalizmi devinnek olan görevini yerine getirdi 111i? Hayır, getirmedi. Bu görevin gerçekleşmesini, miras olarak Çin devrimiııin ikinci evresine bnaktı. Daha sonra, koşusunu durdurmak ve bu işi geleceğe aktamıak üzere, emperyalizme karşı devrimci yığınlara ilk atılunı veı182


inekten başka bir şey yapmadı. Devrimin ikinci evresinin de, emperyalistleri dışarı atmak olan görevini tamamen yerine getirmeyi başaramayacağına inanmak gerek. Emperyalizme karşı büyük Çin işçi ve köylü yığınlarına yeni bir atılım verecek, ama bu işi, daha sonra, bu işin tamamlanmasını Çin devlim in in bir sonraki evresine, sovyetik evreye aktarmak üzere yapacaktu'. Ve bunda da şaşılacak hiç bir şey yok. Bizim devirin tarihimizde de, başka bir dununda ve başka koşullar içinde de olsa, benzer olayların oldukları bilinmez mi? Bizim devrimimizin ilk evresinin de, tarımsal devrimi tamamlama olan görevini tamamen yerine getirmediği, ama bu işi devrimin biı- sonraki evresine, feodal kalmtılarııı kökünü sökme görevini tamamen ve koşulsuz yerine getirmiş bulunan Ekim Devrimine aktardığı bilinmez mi? Bundan ötürü, eğer Çin devrimiııin ikinci evresinde, tarımsal devrimin sonuna kadar tamamlanması başarılamaz ve eğer devrimin ikinci evresi, sayısız köylülük yığmlarma ilk admıı attudıktaıı ve onları feodal kaluıtılar karşısına diktikten sonra, bu işin tamamlanmasını devrimin bir sonraki evresine, sovyetik evreye aktaınsa, bunda şaşılacak hiç bir şey olmayacakta. Ve bu, ancak Çin'de gelecekteki sovyetik devrimin yararma olacaktır. Devrimci hareketin merkezi, açıkça, Kaııtoıı'dan Vu-Han'a kaymış, ve Vu-Haıı devrimci merkezinin yanında, Naııkin'de karşı-devrimci bir merkez yaratılmış iken, Çin'deki devrimin ikinci evresinde komünistlerin görevi ne idi? Bu görev, partiyi, proletaıyayı (sendikalar), köylülüğü (köylü birlikleri), genel olarak devrimi, açıkça örgütleme olaııaklarmdaıı sonuna kadar yararlandırmak idi. Bu görev, Vu-Haıı kuomintangcılannı sola, tarımsal devrime doğru itmek idi. Bu görev, Vu-Haıı Kuomintaııgmı karşı-devrim ile savaşını merkezi ve proletarya ile köylülüğün gelecekteki devrimci demokratik diktatörlüğünün çekirdeği durumuna getirmek idi.

183


Bu siyasa do|ru muydu? Olgular, bu siyasanın, büyük işçi ve köylü yığmlarını, devrimin gelecekteki gelişmesi anlayışı içinde eğitmeye yetenekli tek doğru siyasa olduğunu gösterdi. Muhalefet o zaman hemen işçi ve köylü temsilcileri Sov­ yetlerinin kunıknasuıı istiyordu. Ama bu serüven ruhu, se­ rüvenci bir önceleıııe idi; çünkü Sovyetlerin hemen kurulması, o zaman gelişmenin sol-Kuomiııtang evresi üzerinden atlanması anlamına gelirdi. Neden? Çünkü komünistler ile ittifakuıı sürdüren Vu-Han Kuomiııtaııgı, saygınlığuıı yitilecek, büyük işçi ve köylü yığmlannın gözünde maskesini yitirecek zamanı henüz bulmamıştı, henüz burjuva devrimci örgütü olarak tüııı olanaklarını tüketecek zamanı bulmamıştı. Çünkü yığuılar, henüz kendi öz deneyleri ile, bu hükümetin yeteneksizliğine, onu devirmenin zorunluluğuna inanmış olmadıkları bir anda, Sovyetler ve Vu-Han hükümetinin yıkılması slogaııuıı formüle etmek demek, gereğinden çok önceleıııe, yığuılardaıı kopma, kendini yığuılanıı desteğinden yoksun bırakma ve böylece başlamış bulunan işi başarısızlığa uğratma demektir. Muhalefet, eğer kendisi Vu-Haıı'daki Kııoıniııtaııgın devrimci ruhunun dayanıksızlık ve yetersizliğini anlarsa (bunu anlamak siyasal bakmıdaıı yetişmiş hiç bir militan için güç değil), bunun, bütün buıılaruı yığııılarca da anlaşılması için tamamen yeterli olduğunu; bunun, Kuomintang yerine Sovyetleıi geçilmek ve yığınları ardından sürüklemek için tamamen yeterli olduğunu sanıyor. Ama bu, kendi bilinç ve anlayışını, milyonlarca işçi ve köylünün bilinç ve anlayışı olarak alan muhalefetin alışılmış aşırı-sol yanılgısından başka bir şey değil. Muhalefet, partinin önden gitmesi gerektiğini söylerken haklı. Bu, kendisine saygı gösterilmedikçe, gerçek bir komünist partının olmadığı ve ola­ mayacağı beylik bir maıksist ilkedir. Aıııa bu, gerçeğin sadece bil' bölümü. Tüm gerçek şu ki, parti, sadece önden gitmemeli, ama sayısız yığınları da kendi ardından götürmelidir.

184


Sayısız yığınları ardından götürmeden önden gitmek, aslında hareketin gerisine düşmek, hareketin kuyruğuna takılmak demektir. Artçıdan koparak, artçıyı arduldan götürmesini becereıueyerek önden gitmek, gereğinden çok önceleıııek de­ mektir; bu, yığuılanıı ileriye doğnı hareketini, bir zaman için tehlikeye düşürebilir. Leniııist yönetim tastamam şuna dayanır: öncü, artçıyı kendi ardından götürmesini bilmelidir; öncü, yığınlardan kopmaksızm önden gitmelidir. Ama öncünün yığınlardan kopmaması, sayısız yığuıları gerçekten kendi ardından götürebilmesi içiıı, kesin bir koşul, yani yığınların öncünün göstergelerinin, yönergelerinin, sloganlarının doğnıluğuna kendi öz deneylen ile inanmaları koşulu, zorunludur. Eğer büyük yığuılar tarafından desteklenmiyorsa, tek başuıa partinin, tek başuıa öncü grubun devrimi yapacak dununda olmadığını, devlimin eninde sonunda sayısız emekçi yığuıları tarafından "yapıldığuıı" anlamayan muhalefetin mutsuzluğu da, işte sayısız yığuılanıı yönetimi ile ilgili bu basit leniııist kuralı doğnı kabul etmemesidir. Neden bizler, bolşevikler, çok yakuı bir gelecekte, Geçici Hükümeti devimle ve sovyetik iktidarı kurma zorunluluğu ile karşı karşıya kalacağımızdan eıııiıı bulunduğumuz halde, 1917 Nisanında, Geçici Hükümeti devirme ve sovyetler iktidarını kunııa pratik sloganını formüle etmedik? Çünkü cephe gerisinde olduğu kadar cephede de, büyük emekçi yığınları, ve hatta Sovyetlerin kendileri bile, böyle bir sloganı sindirmeye henüz hazır değillerdi; çünkü Geçici Hükümetin devrimci nıhuna hâlâ inanıyorlardı. Çünkü Geçici Hükümet, cephe gerisinde olduğu kadar cephede de karşı-devrimi destekleyerek, onunınıı ve saygınlığını yitirecek zamanı henüz bulamamıştı. Neden Leııiıı, 1917 Nisanında, Leningrad'da, Geçici Hükümetin hemen devrilip Sovyetler iktidarının kurulması sloganını formüle eden Bogdatiyev grubunu adamakıllı başlamıştı? Çünkü Bogdatiyev'iıı girişimi, bolşevik partiyi milyonlarca işçi ve köylüden koparmakla tehdit eden telıli185


keli bir öncekine olabilirdi. Siyasada serüven ruhu, Çin devrimi sorunlarında bogdatiyevcilik, — bugün bizim tıotskist muhalefetimizi öldüren şey, işte bu. Zinovyev aıkadaş, bogdatiyevcilikten sözedeıkeıı, benim bugünkü Çin devrimini Ekim Devrimi ile bir tuttuğumu söy­ lüyor. Bu sözün tutulacak yeri yok. Birincisi, ben "Günlük Konular Üzerine Notlar" başlıklı makalemde kendim belirttim ki, "andırış burada sayıııacadır ... eğer günümüzdeki Çin'in dununu ile, 1917 Rusyasfnıri dununu arasındaki ayrını gözönüııde tutulursa, bunu, ancak kendini zorunlu kılan bütün koşullar ile birlikte kabul ederim". İkincisi, bir ülkedeki devrimin şu ya da bu akımlaruıı, şu ya da bu yanlışlıklanın belirtmek için, genel olarak başka ülkelerdeki devrimler ile karşılaştuıııalar yapılamayacağını söylemek de saçma olur. Hatta bu devrimler aynı türden olmasalar bile, bir ülkedeki devrim, öbür ülkelerdeki devrimlerden bir şeyler öğrenmez mi? 0 zaman devrim bilimi kaç para eder? Asluıda, Zinovyev bir devrim bilimi olanağını yadsıyor. Leniıı'iıı, Ekim Devimlinden önceki dönemde, Çlıeydze, Çeıetelli, Steklov ve başkalaruıı, 1848 Fransız Devriminiıı "lui-blaııkicilik"iııe tutulmuş olmakla suçladığı bir gerçek değil mi? Leııiıı'in "Lui-blaııkicilik" makalesine bakınız, o zaman Leniıı'iıı, 1848 Fransız Devrimi ile bizim Ekim Devimlimizin aynı türden devrimler ohııadıklaruıı bildiği halde. Ekimden önce şu ya da bu militanların yanlışlıklarını beliıtıııek için, 1848 Fransız Devlimi ile karşılaştunıaya geniş ölçüde başvurduğunu görürsünüz. Ve eğer Ekiııı D evrim inden önceki dönemde Çlıeydze ve Çeretelliiıiıı "hıi-blaıı-kicilik"iııden sözedilebilirse, Çin'deki tarımsal devrim döneminde Zinovyev ve Trotski'niıı "bogdatiyevciliği'hıdeıı neden sözedileıııesiıı? Muhalefet, Vu-Haııin devrimci hareket ıııeıkezi olmadığını söylüyor. Aıııa neden Zinovyev aıkadaş o zaman Çin 186


Cavaigııac'Iarma karşı savaşını merkezi durumuna getirmek üzere Vu-Haıı Kııomiııtaugına "bütün araçlarla yaldım etmenin zorunlu" olduğunu ileri sürüyordu? Neden tarımsal hareketin en büyük gelişme merkezi Vu-Haıı oldu da bir başka yer olmadı? Vu-Haıı topraklanılın (Hu-Naıı, Hu-Pe), bu yıluı başlaruıda, tarımsal hareketin en büyük gelişme merkezi olduğu bir gerçek değil mi? Topraklan üzerinde tarımsal deyrimiıı başlayıp geliştiği Vu-Haıı, devrimci hareketin merkezi, "savaş alanı" olarak düşünülemezken, neden taruıısal yığın hareketinin olmadığı Naııkiıı, "devrimin savaş alanı" (Tıotski) olarak adlaııdınlabilsiıı? O zaıııaıı muhalefetin, Komünist Partinin VuHaıı Kuoıııintangı ve Vu-Haıı hükümeti içinde bırakılmasını istemesi nasıl açıklanmalı? Muhalefet, 1927 Nisaııuıda, Vu-Haıı "karşı-devrimci" Kuoıııintangı ile bloktan yana mıydı? Muhalefetin bu "unutkanlık" ve dağı-ıııklığı ııeıden geliyor? Muhalefet, Vu-Haıı Kuomiııtangı ile blokıııı kısa ömürlü çıkmasından kötü yürekli bir sevinç duyuyor, ve Komünist Enternasyonalin, Çin komünistlerini, Vu-Haıı Kuomintangı-nm olası bir başarısızlığına karşı uyarmamış olduğunu ileri sürüyor. Muhalefetin kötü yürekli sevincinin, sadece onun siyasal iflâsına tanıklık ettiğini tanıtlamaya pek gerek yok. Görünüşe bakılırsa, muhalefet, sömürge ülkelerde ulusal burjuvazi ile kumlan blokların, uzun ömürlü olması gerektiğini düşünüyor. Ama sadece leninizıııin son kalıntılannı da yitirmiş bulunan kimseler böyle düşünebilirler. Eğer Çin'de feodaller ve emperyalizm, güncel aşamada, devrimden daha güçlü çıkmışlarsa, eğer bu düşman güçler tarafından yapılan baskı, Vu-Haıı Kuom iııtaııgmda sağa doğru bir dönüşe ve Çin devriminiıı geçici bir yenilgisine yolaç-tıysa, ancak bozgunculuk lıastalığma tutulmuş kimseler bundan sevinç duyabilirler. Muhalefetin, Komünist Enternasyonalin, Çin Komünist Partisini, Vu-Haıı Kuoıııiııtaııgınuı olası bir başarısızlığına karşı uyarmamış olduğu yolundaki id­ 187


diaya gelince, bu, bugün muhalefet cephaneliğinin tıkabasa dolu bulunduğu alışılmış dedikodulardan biridir. Muhalefetin dedikodularını yalanlamak için bazı belgeler aktaımama izin verin. Birinci belge, 1927 Mayıs ayından: "Şimdi Kuomiııtangm iç siyasasuıda asıl önemli olan, tarımsal devrimi, özellikle Kuang-Tung'da olmak üzere, bütün eyaletlerde, "tüm iktidar kır köylü birlik ve komitelerine" sloganı altuıda, sistematik bir biçimde geliştirmektir. Devrimin ve Kuomıntangm başarı temeli işte buradadır. Çin'de, emperyalizme ve ajanlarına karşı geniş ve güçlü siyasal ve askeri bir ordu kunıkııasını sağlayacak temel, işte buıadadu'. Pratik bakımdan, topraklanıl zoralımı sloganı, Hu-Nan, KuaııgTııııg vb. gibi, tarmısal hareketin genişlik kazandığı eyaletler için çok uygundur. Böyle olmazsa, tarımsal devrimin gelişmesi olanaksızdır. [Altım ben çizdim, —J. S .]... "Kesenkes güvenilir bir komutanlık ile birlikte, devrimci işçi ve köylülerden oluşan sekiz-on tümenin örgütlenmesine hemen şimdiden girişmek gerek. Güvenilir olmayan birlikleri silahsızlandırma işi, cephelerde olduğu gibi cephe gerisinde de, Vu-Han muhafız birliğinin işi olacak. Bu nokta üzerinde gecikilemez. "Çan Kay-şek birliklerini dağıtmak, ve toprak sahiplerinin iktidarının özellikle dayanılmaz olduğu Kuaııg-Tung isyancı köylülerine y aidim da bulunmak için, cephe gerisindeki ve Çan Kay-şek birlikleri içindeki çalışmayı pekiştirmek gerek." İkinci belge, 1927 Mayıs aynıdan: "Tarımsal devrim olmaksızın zafer olanaksızdır. Onsuz, Kııomintang Merkez Komitesi, güvenilmez generaller elinde zavallı bir oyuncak durumuna gelecektir. Aşırılıklarla, askerler aracılığıyla değil, ama köylü birlikleri aracılığıyla savaşmak gerek. Biz kesinlikle toprağm aşağıdan almmasm-

188


dan yanayız. Tang Ping-Sian'ın72 yolculuğu konusundaki kay­ gılanıl belli bir temeli vaı\ Gerekli olan, işçi ve köylü ha­ reketinden kopmak değil, ama ona bütiin araçlarla katkıda bulunmaktır. Yoksa, her şeyi yitirirsiniz. "Kuomintangııı bazı eski merkez komite liderleri olaylardan korkuyor, duraksıyor, uzlaşma yoluna gidiyorlar. Kuomintang merkez komitesine elden geldiğince tabandan yeni köylü ve işçi liderler çekmek gerek. Onların atak sesi, eskilen ya göziipek yapacak ya da ıskaıtaya çıkartacak. Kuomintangın bugünkü yapısuıı değiştirmek gerek. Kuomintangın yönetici doruğunu kesenkes tazelemek ve tanmsal devrimde kendilerini göstermiş yeni liderlerle tamamlamak gerek; çevre, işçi ve köylü birliklerinden gelen milyonlarca üye ile genişletilmeli. Yoksa, Kuomintang yaşamdan kopma ve tüm yetkisini yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalır. "Güvenilmez generallere karşı bağımlılık dummuna bir son vermek gerek. Bir yirmibin kadar komünisti seferber edin, buna bir ellibiıı kadar devrimci Hu-Naıı ve Hu-Pe işçi ve köylüsü ekleyin, birkaç yeni kolordu kurun, askeri okul öğrencilerinden yararlanın ve ış işten geçmeden, kendi güvenilir ordunuzu örgütleyin. Yoksa, başarısızlıklara karşı hiç bir güvence yok. Güç bir iş bu, aıııa başka yol da yok. "Başında Kuomintangın komünist olmayan sayguı üyeleri bulunan devrimci bir askerî mahkeme kurun. Çan Kay-şek ile ilişkilerini sürdüren ya da askerleri halka karşı, işçilere ve köylülere karşı kışkırtan subayları cezalandırın. Sadece onları inandmnaya çalışmakla uğraşılamaz. Harekete geçmenin zamanıdır. Rezillen cezalandırmak gerek. Eğer Kuomintang üyeleri devrimci jakobenler olmayı öğrenemezlerse, hem halk, hem de devrim için yok olacaklardır [altını ben çizdim. —J. S.]." Komünist Enternasyonalin olayları önceden haber vermiş, tehlikeleri zamaıımda bildirmiş, ve Kuomintang üyelerinin devrimci jakobenler olamamaları durumunda, Çin ko189


monistlerini Vu-Haıı Kuomintangmın çöküşüne karşı uyarmış bulunduğunu görüyorsunuz. Kamenev arkadaş, eğer Çin devrimi bir yenilgiye uğradıysa, bunun kusurunun Komünist Enternasyonalin siyasasında olduğunu, "Çin'de Cavaignac'lar yetiştirmiş" bulunduğumuzu söyledi. Arkadaşlar, bizim partimizde ancak partiye kaışı bir suç işlemeye Iıazu' bir adanı böyle konuşabilir. Menşevikler, 1917 Temmuz yenilgisi sırasında, sahnede Rus Cavaignac'lar belirdiği sırada, bolşevikleıdeıı işte böyle sözediyorlaıdı. Leniıı "Sloganlar Konusunda" başlıklı makalesinde, Temmuz yenilgisinin "Cavaignac'laım zaferi" olduğunu yazıyordu. O zaman menşevikler, eğer Rus Cavaignac'lar belirmişse buııuıı kusurunun Leniıı siyasasında olduğunu ileri sürerek, bıyıkaltuıdaıı gülüyorlardı. Kamenev aıkadaş, 1917 Temmuz yenilgisi şuasında Rus Cavaigııac'la-rınııı belirmesinin, başka bil' şeyin değil de, Leniıı siyasasının, partimiz siyasasuım sonucu olduğuna inanıyor mu? Burada meıışevikleri öykünmek Kamenev arkadaşa yaraşıyor mu? Muhalefetteki arkadaşların bu kadar aşağıya düşebildiklerini sanmazduıı... 1905 devinimim yenilgiye uğradığı, ve bu yenilginin, Çin devrimiııin bugünkü yenilgisinden çok daha derin olduğu bilinil'. O zaman menşevikler, 1905 yenilgisinin, bolşeviklerin aşm devrimci taktiği sonucu olduğunu söylüyorlardı. Kamenev aıkadaş, burada da, devlim tarihimizin uıenşevik yorumunu örnek almayı ve bolşevikle-ıe taş atmayı düşünmüyor mu? Ve Bavyeıa Sovyetik Cumhuriyetinin yenilgisini nasıl açıklamalı? Yoksa sınıf güçleri ilişkisi ile değil de, Leniıı siyasası ile ıııi? Macaristan Sovyetik Cumhuriyetinin yenilgisini nasıl açıklamalı? Yoksa sınıf güçleri ilişkisi ile değil de, Komünist Enternasyonal siyasası ile mi? Şu ya da bu partinin taktiğinin, sınıf güçleri ilişkisini oltadan kalduabileceği ya da tersine çevirebileceği nasıl söylenebilir? Bizim siyasamız 1905’te, doğru muydu, değil miydi? Neden o zaman yenilgiye uğradık? Olgular, 190


muhalefetin siyasası ile, Çin'deki devrimin bugün olduğundan dalıa hızlı bir ritmle yenilgiye uğrayacağına tanıklık etmiyorlar ıııı? Devrim sırasında sınıf güçleri ilişkisini unutan ve her şeyi sadece şu ya da bu partinin taktiği ile açıklamaya kalkışan kişileri nasıl nitelendiımeli? Bu kişiler için ancak şu söylenebilir: onlar marksizmden kopmuşlardır. Sonuçlar. — Muhalefetin başlıca yanılgıları şunlardır: 1. Muhalefet, Çin devriminin ne niteliğini anlıyor, 11e de perspektiflerini. 2. Muhalefet, Çin'deki devrim ile Rusya'daki devrim atasındaki, sömürge ülkelerdeki devrim ile emperyalist ül­ kelerdeki devrim arasındaki ayrımı gönnüyor. 3. Muhalefet, sömürge ülkelerde, devrimin birinci ev­ resinde ulusal burjuvazi karşısuıdaki tutum sorununda leııi-ııist taktikten kopuyor. 4. Muhalefet komünistlerin Kuomiııtanga katılmasına değgin sonıııu anlamıyor. 5. Muhalefet, öncü (Parti) ile artçı (milyonlarca emekçi) arasındaki ilişki sorununda, leninist taktik ilkelerine ters düşüyor. 6. Muhalefet, Komünist Enternasyonal Yürütme Komi­ tesinin VI. ve VE. genel toplantı kararlarına kaı şı geliyor. Muhalefet, kendi siyasaları ile Çin'deki işlerin şimdi dalıa iyi gitmiş olacağuıı ileri sürerek, Çin sonınundaki siyasasuıı gürültülü bil' biçimde övüyor. Muhalefet tarafından işlenen büyük yanlışlıklardan sonra, Çin Komünist Partisinin, eğer muhalefet tarafından örgütlenen anti-leniııist siyasayı, serüven siyasasını benimsemiş bulunsaydı, kesinlikle bir çıkmaza girmiş olacağuıı tanıtlamaya pek gerek yok. Eğer Çin Komünist Partisi, kısa zamanda iki bin üyeli küçük bir grup olmaktan çıkıp 60.000 üyeli bir yığuı partisi durumuna gelmişse; eğer Çin Komünist Partisi, bu dönem içinde, üç milyon dolaylannda proleteri sendikalar içinde örgütlemeyi ba-şamıışsa; eğer Çin Komünist Partisi, milyonlarca köylüyü 191


uyuşukluklarından kurtarmayı ve onlarca milyon köylüyü devrimci köylü bildikleri içine çekmeyi başarmışsa; eğer Çin Komünist Partisi, bu döııeııı içinde, ulusal ordunun birçok alay ve tümenlerini kendine kazanmayı başarmışsa; eğer Çin Komünist Paıtisi, bu dönem içinde, pıoletaıya hegemonyası düşüncesini, bir istek olmaktan çıkarıp bir gerçek durumuna dönüştürmeyi başarmışsa, — eğer Çin Ko­ münist Paıtisi, kısa bir süre içinde, bütün bu başarılan ger­ çekleştirmeyi başarmışsa, bu durum, başka şeyler arasında, onuıı, Leııiıı tarafından çizilmiş yolu, Komünist Enternasyonal tarafından gösterilmiş yolu izlemiş bulunmasıyla da açık­ lanabilir. Muhalefetin siyasası ile, muhalefetin yanılgıları ile, mu­ halefetin sömüıgesel devrim sorunlarındaki anti-leniııist yö­ nelimi ile, Çin devriminin bu başanlaıınuı ya hiç bulunma­ yacağını, ya da en aza indirgenmiş bulunacağını söylemek gereksiz. Bundan sadece aşııı-sol dönekler ile serüvenciler kuşku duyabilirler. M uhalefet Üzerine..

Devlet Yayınlan, Moskova 1928

192


[ONBEŞ]

ULUSAL SORUNU ÇÖZMENİN PROLETER YÖNTEMİ ÜZERİNE “EKİM DEVRİM İNİN ULUSLARARASI NİTELİĞİ" ADLI MAKALEDEN (

1917)

EKİM Devıinıi, emperyalizmi sadece kendi egemenlik merkezlerinde, sadece "anayurtlarda sarsmakla kalmadı. Emperyalizmin sömürge ve bağmılı ülkelerdeki egemenliğini yıkmaya çalışarak, emperyalizmin gerisine, oıııııı çevresine de vıırdu. Büyük toprak sahipleri ve kapitalistleri devirerek, Ekim Devıinıi, ulusal baskı zincirlerini kopaldı; büyük bir devletin, ayrılık gözetmeden tüm ezilen lıalklaıuıı, ulusal baskıdan kutlardı. Proletarya, ezilen halkları kurtarmadan kendini kurtaramaz. Ekim Devriminin ayırdedici özelliği, onun SSCB'nde bu ulusal ve sömüıgesel devrinıleri, ulusal kin ve uluslar arasuıdaki çatışmalar bayrağı altında değil, ama 193


SSCB'ııde yaşayan milliyetlerin işçi ve köylülerinin karşılıklı güven ve kardeşçe bir yakuılaşına bayrağı altuıda, milliyetçilik adnıa değil, ama enternasyonalizm aduıa gerçek leştirmiş bulunmasıdır. Ulusal ve sömürgesel devlimler bizim ülkemizde proletaıyanm yönetimi ve enternasyonalizm bayrağı altında geıçekleştirilmiş bulundukları için, paıya-halklar, köle-halklar, işte bu nedenle, kendi örnekleri ile tüm dünya ezilen halklarmı kendilerine çekerek, insanlık talihinde ilk kez olarak, gerçekten özgiir ve gerçekten eşit halklar durumuna yükselmişlerdir. Bu demektir ki, Ekim Devrimi, yeni bir çağ, dünyanın ezilen ülkelerinde, proletarya ile ittifak halinde, proletaryanın yönetimi altında, sömürgesel devlimler çağnıı açmıştır. Eskiden, düııyaıım çok eski çağlardan beri, aşağı ve üstün ırklar halinde, birinciler uygarlığa yeteneksiz ve sömürüye adanmış, tek uygarlık taşıyıcıları olan İkinciler ise birincileri sömürmekle görevli. Karalar ve Beyazlar halinde bölünmüş bulunduğunu düşünmek "normal" idi. Şimdi, bu söylenceyi oıtadan kalkmış ve reddedilmiş olarak düşünmek gerek. Ekim Devriniinin en önemli sonuçlarından biri de, kurtulmuş, sovyetik gelişme yoluna sürüklenmiş Avnıpalı olmayan halklara, gerçekte onların gerçekten ileri kültür ve uygarlığı geliştirme bakımmdaıı Avıupalı halklardan daha yeteneksiz olmadıklarını göstererek, bu söylenceye öldüıticü bir yumruk indirmiş olmasıdu'. Eskiden, ezilen halkların tek kurtuluş yönteminin, burjuva milliyetçiliği yöntemi, uluslarm birbirlerinden soğuması yöntemi, birbirlerinden ayrılmaları yöntemi, çeşitli uluslar emekçi yığuıları arasındaki ulusal düşmanlıkların pekiştirilmesi yöntemi olduğunu düşünmek "normal" idi. Şimdi, bu söylenceyi yalanlanmış olarak düşünmek gerek. Ekim Devriniinin en önemli sonuçlarından bili de, ezilen lıalklarm proleter, enternasyonal kurtuluş yönteminin gerçekte ola194


ııakli ve usa-uyguıı tek doğra yöntem olduğunu göstererek, çok çeşitli halklardan işçi ve köylülerin, özgür katılma ve enternasyonalizm üzerine kumlu kardeşçe birliğinin, gerçekte olanaklı ve usa-uyguıı olduğunu göstererek bu söylenceye öldürücü bir yumruk indirmiş olmasıdır. Bütün ülkeler emek­ çilerinin tek bir dünya ekonomisi biçiminde gelecekteki bir­ liğinin önceden temsilcisi olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'ııiıı varlığı, bunu dolaysız bir kanıt olarak kullanmaktan geri kalamaz. Ekim Devrim inin bu ve öbür benzer sonuçlarının, sömürge ve bağuıılı ülkelerdeki devrimci hareket üzerinde ciddî bir etki yapmaktan geri kalanı ayacak lanııı söylemek gereksiz. Çin'de, Endonezya'da, Hindistan'da vb. ezilen halkların devrimci hareketinin büyümesi, ve bu halkların SSCB için duydukları sevginin artışı gibi olaylar, bunun doğruluğunun kuşku götürmez bir belirtisidir. Sömürgelerin ve bağuıılı ülkelerin sarsılmaz sömürü ve baskı çağı geçmiştir. Sömürgeler ve bağuıılı ülkelerdeki kurtuluş devrimler! çağı, bu ülkeler proletaryasının uyanış çağı, bu proletaryanuı devl imdeki hegemonya çağı gelmiştir. Pi'avda n° 255,

5-7 Kasım 1927.

195


[ONALTI]

ULUSAL SORUN VE LENİNİZM MEŞKOV, KOVALÇUK VE ÖTEKİ YOLDAŞLARA YANIT (IS MART 1929)

MEKTUPLARINIZI aldım. Aynı konuda bu ay içinde başka yoldaşlardan aldığuıı mektuplarda ileri sürülen görüşlere benzer bir tutumu benimsiyorsunuz. Ama ben, özellikle sizi yanıtlamaya karar verdim; çünkü siz, sorunu dalıa seıt olarak koyuyorsunuz ve böylelikle konunun aydmlaıımasına yardım ediyorsunuz. Kuşku yok ki, sözkonusu edilen sorunlara mektuplarınızda sunduğunuz çözüm yanlıştır; aıııa bu başka bir konu; buna dalıa aşağıda değineceğiz. Sorunu ele alaluıı: L ULUS KAVRAMI Rus marksistlerinin uzun zamandan beri bir ulus teorileri vardır Bu teoriye göre, ulus, tarihsel olarak oluşmuş, 196


bii" iıısaıı topluluğudur: dil birliği, toprak birliği, iktisadi yaşam birliği ve ulusal kültürün özgül birliği içinde beliren ruhsal biçimlenme birliği temeli üzerinde. Bilindiği gibi bu teori, partimizde, herkesçe kabul edilmiştir. Mektuplarınızdan aniaşıldığma göre siz bu teoriyi yetersiz bulmaktasmız. Ve bunun için ulusun döıt karakterine bir beşincisinin eklenmesini salık veriyorsunuz: Kendine özgü ayrı bir ulusal devletin varlığı. Bu beşinci karakter ohııadaıı ulusun olmadığını, olamayacağuıı düşünüyorsunuz. Bence ulus kavramı için önermekte olduğunuz bu yeni beşinci karakter çok yaıılıştu" ve 11e teorik bakımdan, 11e pratik ve politik bakmıdaıı haklı gösterilemez. Sizin şemanıza göre, ancak kendine özgü ve ötekilerden ayrı devleti olan ulusları, ulus olarak tanımak; ve bağun-sız devlet karakterinden yoksun bulunan bütün ezilen uluslan, uluslar listesinden silmek gerekil". Ve aynı zamanda ezilen ulusların, ezen ulusa karşı savaşını, sömürge halklarnım emperyalizme karşı savaşmı da "ulusal hareket" ya da "ulusal kurtuluş hareketi" kavramı dışuıda bırakmak gerekir. Üstelik şemanıza göre şunu ileri siinnek mümkündür: a) İrlandalIların ancak "Özgür İrlanda Devleti" kurul­ duktan sonra ulus oldııklarmı ve o zamana kadar ulus sa­ yılamayacaklarını ; b) Norveçlilerin, Norveç'in İsveç'ten ayrılmasından ön ce bii" ulus olmadıklarım ve ancak ayrıldıktan soma bir ulus sayılabileceklerini; c) UkraynalIların, Ukrayna, çarlık Rusyasmm bir parçası iken bir ulus oluşturmadıklarını ve ancak "Tseııtıal-naya Rada" düzeni altında Ataman Skoropatski'ııiıı yönetiminde Sovyetler Rusyası'ııdan ayrıldıktan sonra bir ulus olabildiklerini, ama Sovyet Ukrayna'nın, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği içinde öteki Sovyet Cumhuriyetleriyle bir­

197


leştiği zaman- onların bir ulus olmaktan çıktıklarını. Bu örneklerden daha niceleri belirtilebilir. Hiç kuşku yok ki, bu kadar saçına sonuçlara varan bir şemayı bilimsel bir şema sayamayız. Uygulamada siyasal bakundaıı sizin şemanız, kaçmıhııaz olarak, insanı, ulusların ezilmesinin iıaklı gösterilmesine, emperyalist zulmün İıaklı gösterilmesine götürür. Emperya­ listler de ezilen ulusları, haklaıuıa sahip olmayan ulusları, ayrı bir devletleri bulunmayan ulusları, gerçek ulus saymıyorlar. Ve bu durumun, onlara, bu ulusları ezme ve sömürme lıakkuıı verdiğini öne sürüyorlar. Şemanızın, bizim Sovyet Cumhuriyetlerindeki burjuva milliyetçileri, Sovyet uluslannuı kendi ulusal sovyet cumhu­ riyetlerini, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği içinde bir­ leştirdikten sonra ulus olmaktan çıktıklarını iddia edenleri İıaklı gösterme sonucunu vermesi konusu üzerinde duınıayacağını. Ulus konusunda, Rus maıksistleriııin teorisine "ekler" katmak, bu teoriyi "doğrultmak" çabası hakkında söyleye­ ceklerim bu kadar. Şimdi yapacak bir şey kalıyor. Rus marksizminiıı ulus teorisinin tek doğru teori olduğunu teslim etmek. D. ULUSLARIN DOĞUŞU VE GELİŞMESİ Önemli yanılgılarınızdan biri, bugün varolan ulusların hepsini aynı çuvala koymanız ve aralarındaki ilke farkuıı görmem enizdir. Bu dünyada çeşitli uluslar var. Kapitalizmin yükselme çağında burjuvazi, feodal düzeni ve feodal parçalanmayı yıkarak, ulusu bir bütün içinde kaynaştudığı zaman gelişmiş olan uluslar var. Bunlar "modem" uluslardn. Siz kapitalizmden önce de ulusların doğmuş olduğunu ve varlıklarını sürdürdüklerini iddia ediyorsunuz. Aıııa ka­

m


pitalizmdea önce, feodal düzen zamanında, ülkelerin bağımsız devletçiklere bölünmüş olduğu bir zamanda, bu devletçikler arasında ulusal bağlaruı bulunmadığı ve üstelik böyle bağlanıl gereğinin ısrarla reddedildiği bir zamanda uluslar nasıl varolabilirler? Sizin iddiaııızuı tersine kapitalizııı-ön-cesi dönemde, henüz ulusal pazarlar bulunmadığı için, ne ekonomik, 11e de kültürel merkezler olmadığı için ve belli bu­ nlusun ulusal bakımdan parçalaınııasuıa karşı etki yapan etkenler olmadığı için ve bu etkenler o zamana kadar par­ çalanmış halde tutulan bu halkın tek bir ulusal bütün içinde birleşmesini sağlayamadığı için, uluslar yoktu ve olamazdı. Kuşku yok ki, ulusun öğeleri —dil, toprak, kültür birliği vb...— gökten düşmemişlerdir. Ve daha, kapitalizm-öncesi dönemde yavaş yavaş oluşmuşlardır. Ama bu öğeler o zaıııaıı henüz embriyon halinde idiler. Ve en elverişli durumda, uygun, belirli koşullanıl varlığıyla gelecekte oluşacak olan ulusun ancak potansiyel etkenleri sayılabilirler. Bu potansiyel, ancak, ulusal pazarlarıyla, iktisadi ve kültürel merkezleriyle yükselen kapitalizm döneminde gerçeğe dönüşe-bilmiştir. Bu bakımdan, Leııin'in "Halkın Dostlan" Kimlerdir ve Sosyal-Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar"' adlı broşüründe yazdığı, ulusların doğuşu sorunu ile ilgili, dikkate değer tümceleri buraya almak yelinde olur. Ulusal bağlaruı ve ulusal birliğin doğuşunu, klan bağlarının gelişmesiyle açıklayan "narodnik" Mihayilovski ile polemiğe girişen Leniıı şöyle yazıyor: "Ve böylece, ulusal bağlar klan bağlarının bir devamı ve genellemesi oluyor! Anlaşılan Bay Mihayilovski, toplum tari­ hine ilişkin fikirlerini, okul çocuklarına öğretilen masallardan almaktadu-. Toplumun tarihi —bu harcıâlem fikirlere göre— şöyledir: önce, aile, o her toplumun hücresi olan aile vardı, sonra, —öyle deniyor— aile, bir aşiret haline geldi, ve aşiret de bir devlet. Eğer Bay Mihayilovski, ciddî bir havayla bu 199


çocukça saçmalan yineliyorsa, bu —her şey bir yaııa— yalnızca onun Rus tarihinin bile gidişi hakkuıda en ufak bir fikre sahip olmadığını gösterir. Eski Rus klan yaşamından söz-edilebilirse de, hiç kuşku yok ki, ortaçağlarda, Moskof çarları döneminde, bu klan bağlan artık yoktu, yani devlet, hiç de klana bağlı olmayan yerel birliklere dayanıyordu: top-rakbeyleıi ve manastırlar çeşitli yerlerden köylüler edindiler, böyle oluşan topluluklar salt bölgesel birliklerdi. Aıııa o zamanlar, deyimin gerçek anlamıyla, ulusal bağlardan güçlükle sözedilebiliıdi: devlet, eski özeıkliğiıı güçlü izlerini, yönetim özelliklerini, bazaıı kendi bildiklerini (yerel boyarlar, savaşa, kendi bölüklerinin başında gidiyorlardı), kendi gümrük sıııırlaruıı vb. konıyaıı ayrı "topraklara", hatta bazaıı prensliklere bölünmüştü. Yalnızca Rusya talihinin modem dönemi (yaklaşık olarak 17. yüzyıldan bu yana), böyle bölgelerin, toprakların ve prensliklerin bir bütün halinde gerçekten kaynaşmasıyla nitelendirilebilir. Pek saygıdeğer Bay Mihayilovski, bu kaynaşma, ne klan bağlarıyla, 11e de hatta onların devamı ve genellemesi ile sağlanmıştır: bölgeler arasındaki artan değişim, nıetalaruı adını adını büyüyen dolaşmıı ve küçük yerel pazarların bir tek, tüm Rusya pazarı halinde toplanması ile sağlanmıştır. Bu sürecin önderleri ve efendileri tüccar kapitalistler olduğundan, bu ulusal bağlanıl yaratılması, burjuva bağların yaratılmasından başka bir şey değildir."73 "Modem" diye nitelendirilen ulusların doğuşu için söy­ lenenler bunlardır. Burjuvazi ve onun milliyetçi partileri, bu dönemde, bu gibi ulusların esas yönetici gücü idi ve şimdi de öyledir. 'Ulusal birlik” adına ulusun içinde sınıflar arası batış, yabancı ulusların topraklanın fethetme yoluyla kendi ulusunun toprağuıı genişletme, başka uluslara karşı güvensizlik ve düşmanlık, ulusal azmlıklann ezilmesi, empeıyalizm ile oıtak cephe, — işte bu ulusların toplumsal, siyasal ideolojik 200


bagajının içeriği bunlardı. Böyle ulusları, burjuva uluslar olarak nitelendirmek yerinde olur. Örneğin.: Fransız ulusu, İngiliz ulusu, İtalyan ya da Kuzey-Aıııerikaıı ulusları bunlardandır. Sovyet rejiminin ülkemizde kurulmasmdan önce Rus ulusu, Ukrayna, Tatar, Enneni, Gürcü ve Rusya'daki öteki uluslar da böyle buıjuva uluslardı. Bu duruma göre bu tür ulusların kaderi kapitalizme bağlıdır. Ve kapitalizm yıkılınca, bu uluslar da sahneyi terketıuek zorundadırlar. Staliıı'iıı "Marksizm ve Ulusal Sorun" başlıklı broşüründe "Ulus sadece bir tarihsel kategori değil aıııa belirli bir çağuı, yükselen kapitalizm çağmın tarihsel bir kategorisidir ", ya da "buıjuva ulusal hareketin kaderi, özünde, doğal olarak buıjuvaziııiıı kaderine bağlıdır.", ve "ulusal hareketin kesin tasfiyesi ancak burjuvazinin yıkılmasıyla mümkündür.", ve "Tam bir barış ancak sosyalizm altuıda kurulabilir." dendiğinde, gözöııüııde tutulan işte bu tipteki burjuva uluslardır. Buıjuva uluslar konusunda söyleyeceklerimiz bunlardu\ Aıııa bu dünyada başka uluslar da vardır. Bunlar yeni uluslardır. Rusya'da kapitalizmin devrilmesinden sonra buıjuvaziııiıı ve onun milliyetçi partilerinin tasfiyesinden sonra, Sovyet rejiminin kurulmasmdan soma, eski burjuva uluslarmın temeli üzerinde oluşan ve gelişen Sovyet ulusu. Bu yeni ulusları kayııaştuaıı ve onları yöneten, işçi suııfı ve onun entenıasyonalist partisidir. Sosyalizmin başarıyla kunılabilmesi amacıyla kapitalizmin kaluıtılaruım tasfiyesi için ulus içinde işçi suııfiyla köy emekçilerinin birliği, ulusların ve ulusal azuılıklann hak eşitliği ve serbestçe gelişmesi için ulusal baskı kaluıtılarmuı ortadan kaldırılması, halklar arasındaki dostluğu ve birliği kurmak için salduı politikasına ve tedhiş savaşlarına karşı savaşta, empeıyalizme karşı savaşta, bütün ezilen ulusların ya da tüııı lıak202


laıından yararlanamayan ulusların ortak cephesini kurabilmek için, burjuva milliyetçiliğinin kalıııtılaruıın oıtadaıı kaldırılması mümkünse de, işte bu ulusların manevî ve toplum-sal-siyasal çehreleri böyledir. Bu tipte ulusları sosyalist uluslar olarak nitelendirmek yerinde olur. Bu yeni uluslar, eski burjuva ulusların temeli üzerinde, kapitalizmin tasfiyesi ve sosyalizm ruhunda kendilerinin kökten biçim değiştirmeleri sonucunda doğdular ve geliştiler. Sovyetler Birliğinin bugünkü sosyalist uluslarının —Rus, Ukrayna, Beyaz-Rus, Tatar, B aşk ir, Özbek, Kazak, Azer­ baycan, Gürcü, Ermeni uluslarmın— ve öteki ulusların eski Rusya'daki karşılıkları olan buıjuva uluslarmın snııf içeriği bakımmdan manevi çehresi bakunıııdan, tophımsal-siya-sal çıkarları ve eğilimleri bakunıııdan kökten değişik olduklarını, kimse yadsıyamaz. İşte talihin tanımış olduğu iki tip ulus bunlardn'. Eski ulusların, buıjuva ulusların kaderinin, kapitalizmin kaderine bağlaıımasuıı kabul etmiyorsunuz. Kapitalizmin tasfiyesiyle eski ulusların, burjuva uluslaruı da tasfiye edileceği tezini kabul etmiyorsunuz. Ama bu ulusların kaderini, kapitalizmin kaderine değil de neye bağlayabiliriz? Kapitalizmin yokohııasıyla, onun meydana getirdiği burjuva ulusların da oıtadaıı kalkacağuıı anlamak güç bir şey midir? Eski uluslaruı, buıjuva ulusların, sovyet rejimi altında, hayatlarını sürdürebileceklerini 111i düşünüyorsunuz? Bir bu eksikti... Kapitalizm düzeni içinde varolan uluslaruı tasfiyesinin, genel olarak ulusların tasfiyesi anlamında, her tipten ulusun tasfiyesi anlamında aluıacağuıdaıı korkuyorsunuz. Niçin ve neye dayanarak? Buıjuva uluslardan ayrı başka uluslaruı da, burjuva uluslardan çok daha birbirine kaynaşmış ve hayatiyet dolu uluslar olduğunu bilmez misiniz? Yanılgınız, burjuva uluslarından başka bir ulus göı eıne202


m en izde ve bunun sonucu olarak Sovyetler Birliğinde eski ulusların, bınjuva ulusların enkazı üzerinde doğan sosyalist ulusları yaratına dönemini gözden kaçımı anızdadır. Soran, buıjuva ulusların tasfiyesinin, genel olarak, uluslaruı tasfiyesi atılanımı taşımadığı ve ancak burjuva ulusun tasfiyesinin sözkoııusu olduğudur. Eski uluslaruı yani buıjuva ulusların enkazları üzerinde, herhangi bir burjuva ulustan çok dalıa iyi kaynaşmış olan yeni uluslar, sosyalist uluslar doğarlar. Yeni uluslar çok dalıa iyi kaynaşmışlardır, çünkü bunların bağrında buıjuva ulustan bölen uzlaşmaz sınıf çelişkileri yoktur. Ve bu uluslar, herhangi bir buıjuva ulustan çok dalıa evrensel halkçı bir nitelik taşırlar. m . ULUSLARIN VE ULUSAL DİLLERİN GELECEĞİ

Sosyalizmin dünya ölçüsünde zaferiyle, sosyalizmin bir ülkede zaferi araşma bir eşit işareti koymakla ve sosyalizmin, dünya ölçüsünde değil tek bir ülkede zaferi sağlamasıyla, ulusal fark lamı ve ulusal dillerin oıtadaıı kalkmasmııı, ulusların biıleşerek tek bir ortak dilin meydana gelmesinin mümkün ve gerekli olduğunu öne sürerek ciddî bir yanılgıya düşüyorsunuz. Burada tamamen ayrı olan şeyleri birbirine kanştmyorsunuz: "ulusal baskının oıtadaıı kalduılmasını" "ulusal farklaruı oıtadaıı kalduıkııasıyla"; "ulusal devlet çitlerinin oıtadaıı kaldınlmasmı" "ulusun yok oluşuyla", "ulusların kaynaşmasıyla". Böyle birbirinden ayrı kavramların eşanlamda kullanılması, marksistlerce kabul edilemez. Bizde, bizim ülkemizde, ulusal baskı çoktan yokedilmiştir, ama bu hiç bir zaman ulusal farklaruı yokolduğu, ülkemizin uluslarının tasfiye edildiği anlamına gelmez. Bizim ülkemizde ulusal devlet çitleri, suıu' muhafızlarıyla, gümrükleriyle çoktan oıtadaıı kaldırılmıştır, aıııa bu, hiç bir zaman uluslaruı birbiriyle kaynaştığı ve ulusal dillerin yokolduğu, bu dillerin yerini bütün 203


ulusların oıtak bir dilinin aldığı anlamına gelmemektedir. Doğu Halkları Üniversitesinde verdiğim söylev (1925) sizi tatmin etmemiş. Bu söylevde, sosyalizmin tek bir ülkede zaferinden sonra, örneğin bizim ülkemizde ulusal dillerin sönüp yokolacağı, ulusların biıbiriyle kaynaşacağı ve ulusal dillerin yerini tek bir ortak dilin alacağı tezini çürütüyorum. Sözlerimin, Leniıı'in, sosyalizmin amacının yalnız iıısaıılığuı küçük devletlere bölünmesini ve uluslar arasında her türlü aynına son vermek değil, yalnız ulusları birbirine yaklaştmııak değil, onları kaynaştırmak olduğu yolundaki ünlü teziyle çeliştiğini düşünüyorsunuz. Ve sonra bu sözlerimin, Leniıı'in bir başka teziyle, sos­ yalizmin dilnya ölçüsünde zaferiyle ulusal farkların ve ulusal dillerin sönüp yokolmaya başlayacağı, böyle bir zaferden sonra ulusal dillerin yerini ortak bir dilin almaya başlayacağı yolundaki teziyle de çeliştiğini düşünüyorsunuz. Bu tamamen yanlıştır yoldaşlar. Bu deı iıı bu' yanılgıdır. Yukarda, bir nıaıksistin, sosyalizmin tek bir ülkede zaferi ile sosyalizmin dünya ölçüsünde zaferi gibi iki ayrı olayı bir çuvala koymaması gerektiğini belirttim. Unutmamak gerekir ki, bu birbirinden tamamen ayrı olan iki olay birbirinden tamamen ayrı olan iki aşamayı ifade eder; yalnız zaman bakmıuıdaıı ayrı değil (ki bu da çok önemlidir), öz bakmıuıdaıı da ayrıdır. Ulusal güvensizlik, ulusal tecrit, ulusal kin, ulusal çatışmalar, İliç kuşku yok ki, bilmem hangi "doğuştan gelme" ulusal saldırma duygusundan ileri gelmemektedir; emperyalizmin yabancı ulusları köleleştirme eğiliminden, ulusal köleleştirme tehdidi karşısında bu ulusların duydukları korkudan ileri gelmektedir. Kuşkusuz, dünya emperyalizmi varlığuıı sürdürdükçe, bu eğilim ve bu korku da kalacaktır. Ve bunun sonucu olarak ülkelerin büyük çoğunluğunda ulusal güvensizlik, ulusal tecrit, ulusal kin ve ulusal çatışmalar sürüp gidecektir. Tek bir ülkede

204


sosyalizmin zaferinin ve emperyalizmi tasfiyesinin, ülkelerin çoğunluğunda emperyalizmin ve ulusal baskının tasfiyesi anlamma geldiği söylenebilir mi? Besbelli ki söylenemez. Bundan çıkan sonuç şudur ki, sosyalizmin tek bir ülkede zaferi, dünya emperyalizmini ciddî olarak zayıflatmakla birlikte, ulusların ve dünyanın ulusal dillerinin bir ortak bütün içinde kaynaşması için gerekli koşullan yalatmaz ve yaratamaz. Sosyalizmin dünya ölçüsünde zaferi dönemi, sosyalizmin tek bir ülkede zaferi döneminden, her şeyden önce emper­ yalizmi bütün ülkelerde tasfiye etmesi, yabancı ulusları kö­ leleştirmek eğilimini olduğu gibi ulusal köleleşme tehdidi karşısında duyulan korkuyu da oltadan kaldnınası bakmıuıdaıı, ulusal güvensizliğin, ulusal kinin köklerini yoketmesi, ulusları tek bil' dünya sosyalist İktisadî sistemi içinde birleştirerek böylelikle bütün ulusların bir bütün içinde derece derece birleşebihneleri için gerekli gerçek koşullan yalatması bakmıuıdaıı birbirinden ayırdedilmelidir. İki dönem arasındaki temel faik budur. Bundan çıkan sonuç şudur ki, birbirinden ayrı bu iki dönemi birbirine karıştırmak ve bu ikisini aynı çuvala koymak bağışlanmaz bir yanılgıya düşmek olur. Doğu Halkları Üniversitesindeki söylevimi ele alalını. Bunda şöyle denmek­ tedir : "Sosyalizm döneminde bütün öbür diller yokolacağuıa göre, tüm insanlık için ortak tek bir dilin yaratılmasından sözediliyor (örneğin, Kautsky). Ben, bu evrensel nitelikteki tek bir dil teorisine pek inanmıyorum. Herhalde, deney, böyle bir teoriden yana değil, aıııa ona karşı konuşuyor. Şimdiye kadar işler, sosyalist devrimin, dillerin sayısuıı azaltması değil, aıııa artırması biçiminde olup bitti; çünkü insanlığın en derin katmanlarını sarsan ve onları siyasal alan üzerine çıkaran sosyalist devrim, eskiden tanınmayan ya da az tanınmış bir dizi yeni milliyeti yeni bir hayata uyandırır. 205


Eski çarlık Rusyası'nm içiııde en az 50 milliyet ve etnik topluluk barmdu'dığma kim inanabilirdi? Oysa, eski zincirleri kıran ve bir dizi unutulmuş halk ve topluluğu ileriye süren Ekim Devrimi, onlara yeni bir yaşam ve yeni bir gelişme kazandırdı." Yukarıya aldığını parçada ilk olarak anlaşılacak şey, Kautsky tipinden kimselere karşı dikildiğiıııdir. Kautsky her zaman ulusal sorunun cahili olmuştur, ulusların gelişmesi mekanizmasını anlamayan, uluslaruı istikranın sağlayan devasa güç hakkında fikri olmayan bilisi, sosyalizmin zaferinden çok önce, dalıa burjuva demokratik rejimleri sırasında ulusların biıbiriyle kaynaşabileceğim sanan bir adanı, hafiflikle Çeklerin hemen hemen alıuaıılaştuıldığmı, Çeklerin ulus olarak bir gelecekleri olmadığını iddia edeıı ve Almanlarm Bohemya'daki almanlaştmııa "çalışınalarmı" övmek küçüklüğüne düşen bir adanı olmuştur, ve öyle de kahıı ıştır. Konuşmamdan aldığuıı yakardaki parçadan çıkan bir sonuç da, benim gözönüııde bulundurduğum şeyin sosyalizmin dünya ölçüsünde zaferi değil, yalnız sosyalizmin tek bir ülkede zaferi olduğudur. Bu bakımdan, tek bir ülkede sosyalizmin zaferi döneminin, uluslaruı ve ulusal dillerin kaynaşması için gerekli koşullan sağiaıuadığmı, tanı tersine bu dönemin eskiden Çarlık emperyalizmi tarafından ezilen ve bugün Sovyet devrimi tarafından ulusal baskıdan kurtanlan uluslaruı dirilişi ve gelişmesi için elverişli bir dunun yarattığuıı öne sürdüm (ve öne sürmekteyim). Ve nihayet söylevin bu bölümünden çıkan sonuç şudur ki, iki ayn tarihsel dönem aıasuıdaki pek büyük farkı gözden kaçamışsınız ve bu yüzden de Staliıı'in söylevinin atılanımı kavramamışsınız ve sonunda da kendi yanılgılarınızın çıkmazmda kaybolup gitmişsiniz. Leuiıı'iıı, sosyalizmin dünya ölçüsünde zaferinden sonra uluslaruı sönüp yokokııalaıı ve birimleriyle kayıl aşın alan

206


tezlerine geçelim. İşte 1916'da yayınlanmış olan ve bilmem neden mektup­ larınızda tanı olarak belirtilmeyen Leııin'iıı "Sosyalist Devrim ve Uluslaruı Kaderlerini Tayin Hakkı" başlıklı yazısuıdaıı çıkardığımız bu tezlerden biri: "Sosyalizmin amacı sadece insanlığın küçücük devletlere bölünmesine ve uluslaruı herhangi bir şekilde tecrit edilmesine son vermek değildir. Amaç sadece ulusları birbirine yaklaştuıııak değildir, onları bütünleştirmektir. ... Nasıl ki, insanlık, sınıflanıl oltadan kalktığı döneme ancak ezilen suııfın diktatörlüğünün sürdüğü bir geçiş dönemini aşarak ula-şabiliı se, ulusların kaçınılmaz olan bütünleşmesine de ancak bütün ezilen uluslaruı kurtulduğu, yani ezen ulustan aynkııa özgürlüğüne kavuştuğu bir geçiş dönemini aşarak varabilir."74 Ve işte Leniıı'üı öteki tezi ki, bu da sizin mektubunuzda tanı olarak belirtilmemiştir: "Halklar ve ülkeler arasında ulus ve devlet bakımından farklar olduğu sürece —ki bu farklar, dünya ölçüsünde pro­ letarya diktatörlüğü kurulduktan sonra bile uzun, pek uzun zaman devanı edecektir—, bütün ülkelerin işçi hareketinin uluslararası taktik birliği, bu farklılıkların silinmesini değil, ulusal ayrılıkların yokedihııesiııi değil (şu anda bu anlamsız bir hayaldir), tanı tersine, ayrıntı niteliğindeki sorunlarda bu ilkeleri doğru olarak değiştiren ulusal ve devlet durumlarını, doğru durumlara uyduran ve uygulayan komünizmin temel ilkelerinin (sovyetler iktidarı ve proletarya diktatörlüğü) uygulaıımasmı gerektirir."75 Burada belirtmek gerekir ki, yukardaki parça Leııin'iıı 1920'de yayınlanan "Sol" Komünizm, Bir Çocukluk Hastalığı adlı broşüründen aluımadır; yani sosyalist devrimin tek bir ülkede zaferinden sonra, sosyalist devrimin bizim ülkemizdeki zaferinden sonra yayınlanan broşürden. Bu aktarılan parçalardan çıkan sonuç şudur ki, ilkön­ 207


ce, Leııiıı, ulusal ayrılıkların yokolması ve uluslarm kaynaşması sürecini, sosyalizmin tek bir ülkede zaferi döneminde değil, ancak onu izleyen dönemde, yani bir dünya sosyalist ekonomisinin temellerinin atılmış olacağı, sosyalizmin bütün ülkelerde zaferi döneminde düşünmektedir. Aktarılan bu parçalardan çıkan bir başka sonuç da, Lenin'in, ulusal farkların sosyalizmin tek bir ülkede zaferi döneminde ortadan kalkacağuıı düşünmeyi "saçma bir düş" olarak nitelendir­ mesidir. Aktarılan bu parçalardan şu anlam da çıkmaktadır ki, Staliıı, Doğu Halkları Üniversitesindeki söylevinde, ulusal farkların ve ulusal dillerin, sosyalizmin tek bir ülkede, bizim ülkemizde zaferi döneminde ortadan kalkabileceğini reddetmekte tamamen haklıydı ve siz Stalin'inkine karşıt bir görüşü savunmakla tam bil'yanılgı içindesiniz. Ve nihayet bu aktarılan parçalardan çıkan sonuç şudur ki, sosyalizmin zaferinin tamamen ayrı olan iki dönemini birbirine kanştmnakla siz, Lenin'i anlamamışsınız, ulusal sorunda Lenin'in çizgisini deforme etmişsiniz ve bunun sonucunda istemediğiniz halde leııinizme aykırı bir tutumu benimsemişsiniz. Ulusal farkların kaldırılmasının ve ulusal dillerin yokolmasmm, dünya emperyalizminin yenilgisinden hemen sonra bir atılımda, örneğin tepeden alınma bir kararname ile mümkün olacağuıı düşünmek yanlış olur. Bundan büyük bir yanılgı olamaz. Yukardan bir kararname ile, zorbalık yoluyla uluslarm kaynaşmasını sağlamaya kalkışmak, emperyalistlerin oyununa gelmek, ulusların kurtuluş davasına kötülük etmek, uluslar arasında kardeşçe işbirliğini örgütlendirme davasını toprağa gömmek olur. Böyle bir siyasa, çarlık yönetimin nıslaştırma siyasası gibi bir şey olur. Herhalde biliyorsunuz ki, bu cinsten bir ulusal özümleme siyasasına halk düşmanı karşı-devrimcilerin siyasası olarak, felâket getiren bir siyasa olarak, marksizm-leninizm 208


ideolojisinde yer yoktur. Ayrıca uluslarm ve ulusal dillerin eşsiz bir istikrarlılıkla, muazzam bir dilenine gücüyle özümleme siyasasuıa karşı koyduğunu da biliyorsunuzdur. Özümleme siyasasını en seıt biçimde uygulamaya kalkışan Tiirkler, yüzyıllar boyunca Balkan uluslarını oltadan kalduıııak şöyle dursun en sonunda gerçeği kabul etmek zorunda kalmışlardır. Çarlık Rusyasuıuı nıslaştıncıları, Prusya Almaııyası'nuı almaıılaş-tırıcıları, (...) yüzyıldan uzun bir süre Polonya ulusunu parçalamaya ve dağıtmaya çalıştılar: bu ulusları yokedeıııedik-leri gibi, onlar da boyun eğmeye mecbur kaldılar. Dünya emperyalizminin yenilgisinden hemen sonra, ulus­ larm evrimi bakunmdan olayların olası gelişmesini tam doğru olarak görebilmek için bütün bunları hesaba katmak gerekil'. Sosyalizmin bütün ülkelerde zaferi döneminin bilinci aşamasının, uluslarm ve ulusal dillerin yokoluşunun başlangıcı, tek bir dünya dilinin kuruluşunun başlangıcı olacağını sanmak yanlış olur. Tam tersine, ulusal baskıların kesin olarak tasfiye edileceği bu bilinci aşama, dalıa önce ezilmekte olan uluslarm ve ulusal dillerin açılıp gelişmesi aşaması, uluslar arasında faik eşitliğinin uygulanması aşaması, karşılıklı ulusal güvensizliğin oltadan kaldırılması aşaması, uluslar arasındaki bağların kurulması ve sıklaştırılması aşaması olacaktır. Ancak bu dönemin ikinci aşamasında, kapitalist dünya ekonomisi yerine birleşmiş bir sosyalist dünya ekonomisi kuruldukça, ancak bu aşamada ortak dil cinsinden bir şey yerleşmeye başlar, çünkü uluslar ancak o aşamada kendi ulusal dillerinin yaııuıda, ilişkilerini kolaylaştırmak için İktisadî, siyasal ve kültürel işbirliğini kolaylaştmııak için enternasyonal bir dilin gereğini duyacak laldır. Demek ki bu aşamada, ulusal diller ile, ortak uluslararası dil, birbirine paralel olarak varlıklarını sürdürebileceklerdir. Başlaııgıç-

209


ta tek bii' oıtak dili olan bütün uluslar için yalnız bir dünya iktisadi merkezinin yaratılmaması, ayrı ayrı uluslar gruplan için birçok bölgesel iktisadi merkezler meydana getirilmesi ve bu merkezlerde her grubun kendi oıtak dilinin konuşu İması mümkündür. Bu merkezlerin tek bir dünya sosyalist ekonomi merkezi içinde birleşmeleri ve bütün ulusların oıtak diliyle konuşmaları, daha sonra olacaktır. Proletaryanın dünya diktatörlüğü döneminin ancak bu sonraki aşamasıııdadu' ki, dünya sosyalist ekonomi sistemi yeteri kadar güçlenip, sosyalizm, lıalklarm kendi doğasına gireceği zamaııduki, ulusların deneyim ile oıtak bir dilin ulusal diller üzerindeki üstünlüğünü anladıkları zamandır ki, ancak o zamandır ki, ulusal faiklar, yerini, helkesin konuştuğu oıtak dünya diline terkedeıek sönüp yokolmaya başlayacakta. Bence ulusların geleceği tablosu, uluslarm, gelecekte birbirleıiyle kaynaşmaları yolunda gelişmeleri tablosu aşağı yu­ karı böyle bir tablodur. IV. ULUSAL SORUNDA PARTİNİN SİYASASI Yanılgılarınızdan biri, ulusal sorunu, toplumun toplum-salsiyasal evriminin genel sorununun bir parçası olarak ve bu genel soruna bağımlı olarak ele almamanız, bunu kendi kendine yeten, yönelimi ve niteliği bir bütün olarak farili boyunca değişmeyen bir şey gibi düşünmenizdir. Onun için siz, her maıksistin gördüğü şeyi, ulusal sorunun her zaman aynı niteliği taşmıadığını ve ulusal hareketin nitelik ve görevlerinin devrimin değişik gelişme dönemlerine göre değiştiğini göremiyorsunuz. Ve böylece gelişmesinin ayrı ayrı aşamalarında devrimin nitelik ve görevlerindeki değişmelerin ulusal sorunun nitelik ve görevlerinde buna uygun değişiklikler meydana getirdiğini ve bunun sonucu olarak partinin ulusal sorun­ 210


daki siyasasının da değiştiğini ve devrimin belirli bir değişme dönemiyle bağlı olan partinin ııhısal sonuldaki siyasasıum bu dönemle bağını koparamayacağını ve keyfi olarak bir başka döneme geçemeyeceğini anlamadan, sizin devrimin heterojen gelişme dönemlerini bu kadar kolaylıkla aynı çuvala koyabilmenizin ve bu ikisini birbirine kanştmabil-menizin mantıkî açıklaması bundadır. Rus nıarksistleri, ulusal sorunun, devrimin gelişmesi genel sorununun bir parçası olduğu ilkesini, devrimin değişik aşanı alarmda ulusal sorunun değişik görevler gerektirdiği ilkesini ve bu görevlerin her belirli tarihsel anda devlimin niteliğine uyması gerektiği ilkesini ve partinin ulusal sonuldaki siyasasmııı bu unsurlara göre değiştiği ilkesini her zaman benimsemişlerdir. Birinci Dünya Savaşuıdaıı önceki dönemde, tarih, o zamanın görevi olarak, Rusya'da, burjuva demokratik devrimi gündeme koyduğu zaman, Rus nıarksistleri ulusal sorunun çözümünü, Rusya'da demokratik devrimin kaderine bağladılar. Paıtiıııiz, çarlığın devrilmesinin, feodalite kalıntılanıım temizlenmesinin ve ülkenin tanı demokratlaşmasınm, kapitalizmin çerçevesi içinde ulusal sorunun, mümkün olan en iyi çözümü olduğu görüşünü benimsemişti. Bu dönemde partinin siyasası bu oldu. Lenin'in ulusal somu üzerinde tanınmış yazılan ve özellikle "Ulusal Somu Üzerine Eleştirici Notlar" başlıklı yazısı, bu dönemi ele akııaktadu'. Bu yazısında Lenin şöyle der: "Ulusal sorunun biricik çözümünün, bu sonııı kapitalist dünyada çözümlenebildiği kadar, tutarlı demokratizm olduğunu belirttim. Ve bu görüşümü tanıtlamak için İsviçre örneğini verdim."76 Staliıı'iu "Marksizm ve Milli Mesele" başlıklı broşürü de bu döneme aittir. Bu broşürde bir yerde şöyle der: "Ulusal hareketin kesin çöküşü, ancak buıjuvaziniıı çöküşü ile olanaklıdır. Tüm olarak barış, ancak sosyalizmin 211


egemenliği altında kurulabilir. Ama ulusal savaşımı en aza indirmek, onun köklerine salduıııak, onu proletarya için iyice zararsız kılmak, — bu, kapitalizm çerçevesinde olanaklıda' da. Sadeceİsviçre ve Amerika örneği de olsa, buna tanıktır. Bunun için, ülkeyi demokratlanılmak ve ulusların özgürce gelişmesini sağlamak gerekil." Bunu izleyen dönemde. Birinci Dünya Savaşı döneminde, iki emperyalist ittifak arasındaki uzun savaş, dünya em­ peryalizminin gücünü baltaladığı zaıııaıı, dünya kapitalist sistemindeki buııalmı en aşn'i derecelere ulaştığı zaman, "met­ ropollerin" işçi suııflannm yanında sömürgeler ve bağmılı ülkeler kurtuluş hareketine atıldığı ve ulusal sorun gelişerek milletler ve sömürgeler sorunu haline geldiği zaman, ileri kapitalist ülkelerin işçi suııfı ile ezileıı sömürgeler ve bağmılı ülkeler halklarının tek cephesi gerçek bir güç niteliği kazandığı zaman, ve bunun sonucu olarak sosyalist devrim tarih gündemine girdiği zaman, Rus marksistleri, bir önceki dönemin siyasasıyla yetinemezlerdi; ve uluslar ve sömürgeler sonmunun kaderini sosyalist devrimin kaderine bağlamanın gereğini duydular. Parti, sermaye iktidarının değişmesinin, emperyalist oıdıılaruı sömürge ve bağmılı ülkelerden kovulmasının ve bu ülkelere ulusal devletler olarak örgütlenme ve ayrılma hakkının tanınmasının, ulusal düşmanlıkların ve burjuva milliyetçiliğinin tasfiyesiyle halklar arasında uluslararası bağların güçlendirilmesinin, birleşmiş bir sosyalist halk ekonomisinin örgütlenmesinin ve bu temel üzerinde halklar aıasuıda kardeşçe işbirliğinin kunıhııasınm, yeni koşullar altında uluslar ve sömürgeler soınnunım en iyi çözümü olabileceği görüşüne vardı. Partinin bu dönemdeki siyasası işte böyle idi. Bu dönem henüz tam hız kazanma aşamasına gelmiş değildir, çünkü henüz başlamıştır; ama hiç kuşku yok ki, bu dönemin de söyleyecek sözü olacaktır... 212


Bu, devrimin bu aşamadaki gelişmesinden ve şu andaki paıti siyasası sorunundan ayrı bir solundur. İlkönce belirtmek gerekir ki, bizim ülkemiz, şu anda ka­ pitalizmi devirebilecek durumda tek ülke olmuştur. Ve fiilen de kapitalizmi devirmiş, aynı zamanda da Sovyet iktidarım örgütlen dinnişt ir. Demek ki, sosyalist yönetimin dünya ölçüsünde kurul­ masına, ve hele sosyalizmin bütün ülkelerde zaferine henüz dalıa çok yolumuz var. Şunu da belirtmek gerekir ki, eski demokratik gelenek­ lerinden çoktan vazgeçmiş olan burjuvazinin iktidaıuıa son verirken, yolumuzda "ülkenin tam demokratlaştırılması" so­ rununu da çözdük. Ulusal baskı sistemini ortadan kaldudık ve ülkemizin ulusları arasında hak eşitliğini kurduk. Bilindiği gibi bu önlemler, bınjuva milliyetçiliğinin oltadan kaldırılması, ulusal düşmaıılıklarm külleııdirilmesi, halklar at asında güvenliğin kurulması için en etkili önlemler olmuştur. Ve son olarak, şunu da belirtmek gerekil' ki, ulusal bas­ kıların kaldırılması, ülkemizin eskiden ezilmekte olan uluslaruıııı ulusal kültürlerinin hızla gelişmesi, ülkemizin halktan arasında uluslararası bağlanıl güçlenmesi ve bu halklar arasında sosyalizmi kurma davasuıı gerçekleştiınıek için bir işbirliğinin kıınıhııası sonucunu vermiştir. Anımsatalım ki, yeniden hayata kavuşan bu uluslar, bur­ juvazinin yönettiği burjuva uluslar, eski uluslar değillerdir, yeni uluslardır, eski ulusların enkazları üzerinde doğan ve emekçi yığnılannm partisi tarafından yönetilen sosyalist uluslardır. Bununla ilgili olarak paıti, ülkemizin yeniden hayata ka­ vuşan bu uluslarmm tanı boylarıyla dikilmeleri için kendilerine yaıdım etmek, ulusal kültürlerini canlandırmalarına ve geliştirmelerine, kendi anadillerinde okullar, tiyatrolar ve öteki kültür kurumlan şebekesinin yaratılmasına, paıti ay­

213


gıtını, sendikalar, kooperatifler, devlet ve ekonomi aygıtını ulusallaştırmaya, yani içerik bakımından ulusal kılmaya, parti ve Sovyetler için ulusal kadrolarını eğitmeye yaldım etmeyi gerekli saymakta, ve sayısı çok olmasa da partinin bu siyasasuıı frenlemeye kalkışacak olan unsurlarla savaşımı uygun görmektedir. Bu demektir ki, parti, ülkemizin ulusal kültürlerinin açılıp gelişmesini destekliyor ve destekleyecektir, yeni sosyalist ııluslaıımızm güçlenmesine yardımcı olacaktır, ve bu davayı her çeşit aııti-leninist unsurlara karşı savunacaktır. Mektuplarınızdan aıılaşıldığma göre, partinin bu siyasasını, siz doğru bulmuyorsunuz. Bu yeni buluşlar, sosyalist ulusları eski uluslarla, burjuva uluslarla birbirine karıştırmanızdan ve yeni sovyet ııluslaı ımızm ulusal kültürlerinin içerik bakımından sosyalist kültürler olduğunu anlamama-nızdaııdır. Üstelik bu — kabalığımı hoşgörünüz— teninizin soranlarında ciddi olarak topalladığınızdan ve ulusal soranda çok acemilikler ettiğinizden ötürüdür. Hiç değilse şu başlangıç sorununa dikkat ediniz. Hepimiz ülkemizde bir kültür devriminin gereğinden sözediyoruz. Eğer bu somu ile, boş lafı buakıp, ciddî olarak ilgilenilecek-se, bu yönde hiç değilse ilk adımı atmak gerekil" her şeyden önce milliyetini ayırdetmemek, ülkenin bütün yurttaşları için zorunlu ilköğrenimi sağlamak ve bunun ardından da zorunlu ortaöğrenimi sağlamak. Açıktır ki, bu yapılmadan ülkemizde hiç bir kültürel gelişme mümkün değildir, kültür devriminden asla sözedilemez. Üstelik bu yapılmadan bizde sanayi ve taııııı ekonomisinin gerçek bir atıluııı gerçekleşemez, ya da güvenilir bil' ulusal savunma örgütleudirileuıez. Peki, ülkemizde alfabesizleıiıı yiizdesiııin pek yüksek ol­ duğunu ve ülkemizin bazı uluslarında okuma yazma bilmeyen­ lerin oralımın %80 ilâ %90'a çıktığı gözönünde tutulursa, bu, nasıl yapılacakta? Bunu başaırnak için ülkeyi bir ulusal diller okulları şe­ 214


bekesiyle donatmak ve bu okullara yerel dilleri bilen öğret­ menler sağlamak gerekil-. Bunun için de ulusallaştırmak gerekir, yani yönetimin bütün aygıtlarını, partiden ve sendikalardan devlete ve eko­ nomiye kadar bütün aygıtlaııııı ulusal kılmak gerekil-. Bunu başarabilmek için basını, tiyatroyu, sinemayı ve öteki kültürel kurumlan ulusal dilleriyle geliştirmek gerekir. Niçin yerel ulusal dilleriyle diye sorulabilir. Çünkü, milyonlarca insanın, halk yığmlarınuı, kültürel, siyasal ve İktisadî gelişme görevinin üstesinden ancak kendi ulusal diliyle gelinebilir. Bütün bu söylenenlerden sonra öyle sanıyorum ki, leninistlerin, eğer leniuist olarak kalmak istiyorlarsa, ulusal sonında izleyebilecekleri biricik doğıu siyasalını şıı anda ül­ kemizde uygulanan siyasa olduğunu anlamaları o kadar zor oİmayacaktır. Öyle değil mi? Öyleyse sözümüzü burada bitirelim. Öyle sanıyorum ki, bütün sorularınızı ve bütün kuşkula­ rınızı yanıtlamış oldum. Selâmlarla.

215


[O N Y E D Î]

EKİM DEVRİMİ VE ORTA TABAKALAR SORUNU (1923)

ORTA tabakalar sorununun işçi devriniinin temel sonul­ larından biri olduğu muhakkaktır. Olta tabakalar, köylülükle kent emekçilerinin meydana getirdiği küçük halktır. Buna, onda-dokuzıınu oıta tabakaların oluşturduğu ezilen ulusları da eklemek gerekir. Gördüğünüz gibi bunlar, ekonomik dunımlaruıdaıı dolayı, proletarya ve kapitalistler suııfı atasında bulunan tabakalardır. İki durum, bu tabakaların önemini belirler: bunlar, önce varolan devletlerin nüfusunun çoğun­ luğunu, ya da herhalde hatırı sayılu- bir azınlığı temsil ederler; sonra, kapitalistler sınıfının proletaryaya karşı kurduğu ordu için asker sağladığı önemli yedekler meydana getirirler. Proletarya, özellikle bizim Cumhuriyetler Birliğimiz 216


gibi bir ülkede, oıta tabakaların, ve eıı başta köylülüğün sempatisi, desteği olmadan iktidarı elinde tutamaz. Bıı taba­ kalar, en azından tarafsızlaştınlmamış ve bunların kapitalistler sınıfından kopacak vakitleri olmamışsa, kitle olarak hâlâ sermayenin ordusu halindeyseler, pıoletaıya, iktidarı eline geçilmeyi bile ciddi olarak düşünemez. Bundan da, oıta tabakalar içiıı savaşınım, köylülük için savaşınım, kızıl bir çizgi gibi 1905'ten 1917ye kadar bütün devimlimizi katedeıı savaşınım, bitmesinin uzak olduğu ve gelecekte de devanı edeceği söylenebilir. Eğer Fransa'daki 1848 Devıiıııi başarısızlığa uğramışsa, bu, başka nedenlerin yaııısıra, devrimin Fransız köylülüğünde sempati beliıtileri ııyandınııamış olmasındandır. Paris Komünü düşmüşse, bu, başka nedenlerin yanında, oıta tabakaların, ve en başta köylülüğün bütününün direncine çaıpmış olmasındandır. 1905 Rus Devrimi için de aynı şeyleri söylemek gerekil’. Avıupa devrimi erin in deneyinden hareketle, başta Kaııtsky olmak üzere bazı bayağı marksistler, oıta tabakalanıı, ve hepsinden önce köylülüğün, işçi devriminin ilerdeyse doğuştan düşmanları olduğu sonucuna vardılar, bundan dolayı da, sonunda proletaryanın ulusların çoğunluğunu meydana getirecekleri, daha uzun bir gelişme döneminin öngörülmesi gerektiğine karar verdiler; onlara göre işçi devriminin zaferinin gerçek koşullan böylece doğmuş olacaktır. Bu sonuçtan güç alarak, bu bayağı marksistler, proletaryayı, "zamanından önce" bil’ devrime karşı uyanyorlardi. Bu sonuçtan güç alarak, "ilke soranları" yüzünden, oıta tabakaları tamamıyla sermayenin eline bırakıyorlardı. Bu sonuçtan giiç alarak, Rusya'da, proletaryanın azmlığı meydana getirdiğini, Rusya'nın bir köylü ülkesi olduğunu, ve bu yüzden Rusya'da başarılı bir işçi devriminin olanaksız olduğunu hatırlatıp, Rusya'daki Ekim Devriminin başarısızlığını haber veriyorlardı. İlginç olan şey, Marx'ın oıta tabakaları ve hepsinden öıı-

217


ce köylülüğü bambaşka biı- biçimde ele almasıdır. Viilger marksistler köylülükle ilgilenmeyip, ondan politik bakımdan yararlanma yetkisini tamamıyla burjuvaziye bnakıp, ilkelerinin kesinliğini böbürlenerek bağımken, Marx, ilkeler konusunda bütün marksistler arasında en hassas olan bu ıııarksist, sürekli olarak komünist partisine köylülüğü gözden kaybetmemeyi, onu proletaryanın davasına kazanmayı ve gelecekteki proleter devriminde onun desteğini sağlamayı öğüt-lüyordu. 1850-1860 yıllarında, Fransa'da ve Almanya'da Şubat Devriminin yenilgisinden sonra, Marx'ııı Eııgels'e, ve onun aracılığıyla Alınan Komünist Partisine şöyle yazdığı biliniyor : "Almanya'daki olayların akışı, proleter dev timini (şöyle bir deyim kullanarak) yemlenen köylü savaşıyla destekleme olanağına bağlı olacaktır." [K. Mani'm F. Eııgels'e 16 Nisan 1856 günlü mektubundan, Yazışmalar, 1931, Rusça.] Bunlar, 1850-1860 yıllannuı Almaııyası için; proletaryanm küçücük bir azuılık meydana getirdiği ve 1917 Rıısyasındakinden dalıa az örgütlü olduğu; köylülüğün, dunımundaıı dolayı proleter devıiıııiııı destekleme konusunda, Rusya köy­ lülüğünün 1917'de lıazu- olduğundan da az hazır olduğu köylü ülkesi için yazılmışta'. Tüm "ilke" gevezelerine karşın, Ekim Devriminin, Manc'uı sözünü ettiği "köylü savaşı" ile "proleter devrimi" arasındaki birleşme olduğu kuşkusuzdur. Ekim Devrimi, bu birleşmenin mümkün ve gerçekleştirilebilir olduğunu gösterdi. Ekim Devrimi, proletaryanm, oıta tabakaları ve, her şeyden önce, köylülüğü, kapitalistler sınıfından koparmayı, bu tabakaları sermayenin yedeğinden proletaryanın yedeği haline getirmeyi başarırsa iktidarı alabileceğini ve elinde tutabileceğini göstermiştir. Kısaca, bütün dünya devrimlerinin ilki olan Ekiııı Devrimi, oıta tabakalar ve, her şeyden önce, köylülük sorununu ön plana çıkardı ve, II. Enternasyonalin kahramanlarının

218


bütün "teorileri"ne ve bütün yakınmalarına karşın bn sorunu başaıılı bir biçimde çözdü. Eğer burada değerden sözedilebiliıse, bu Eküıı Devriminin ilk değeridir. Ama işler burada kalmadı. Ekim Devrimi ezilen ulusları proletaryanm çevresine toplamaya çabalayarak dalıa ileriye gitti. Dalıa önce de söylendiği gibi, bu ulusların onda-doku-zu köylülerin ve kent emekçilerinin meydana getirdiği küçük halktan oluşuyor. Aıııa "ezilen ulus" kavramı bununla sınırlanmıyor. Ezilen uluslar sadece köylülük ve kent emek­ çilerinin küçük halkı olarak ezilmiyorlar, aıııa ulus olarak da, yani belli bir devlet formasyonu, bir dili, bir kültürü, yaşam koşullan, gelenekleri, âdetleri olan emekçiler olarak da eziliyorlar. Boyunduruğun bu çifte baskısı, ezilen ulusların emekçi kitlelerini devrimcileştinneden edemez; onları baskınuı temel gücüne karşı savaşıma, sermayeye karşı savaşıma itmeden edemez. İşte proletarya, "proleter devriniıııı" yalnız "köylü savaşıyla" değil, aynı zamanda "ulusal savaş"la da birleştirmeyi bu temel üzerinde başarmıştır. Bütün bunlar, proleter devrimiııiıı eylem alaııuıı Rusya sınırlarının çok ötesine yaymadan ve sermayenin en deıiıı yedeklerini sarsıntıya uğratmadan kalamazdı. Egemen ulusun oıta tabakaları için savaşun, sermayenin ilk yedekleri için sava-şımsa, ezilen sınıfların kurtulması için savaşım da zorunlu olarak bazı yedekleri, sermayenin en deıiıı yedeklerini elde etme savaşımına, sömürge ya da haklarına tanı sahip olmayan halkları sermayenin boyunduruğundan kurtarma savaşımına dönüşecektir. Bu sonuncu savaşun bitmiş olmaktan uzaktır, hatta, henüz ilk kesin başarılarını bile elde edecek zamanı olmadı. Ama derin yedeklerin ele geçirilmesi için olan bu savaşım Ekini Devrimi sayesinde başladı ve, emperyalizm geliştikçe, Cumhuriyetler Birliğimizin gücü arttıkça, Batıda proleter devlimi geliştikçe, kuşkusuz bu savaşım da, aduıı adını 219


gelişecektir. Kısaca, Ekim Devlimi, aslında, ezilen ya da haklarına tanı salıip olmayan ülkelerin halk yığınlarından meydana gelen sermayenin derin yedekleri için, proletaryanın savaşım mm başlangıcını belirledi; ilk olarak o, bu yedeklerin ele geçirilmesi için savaşını bayrağını yükseltti; bu, onun ikinci değendir. Bizde köylülüğün kazanılması, sosyalizmin bayrağı altında devam etti. Toprağa proletaryanın eliyle kavuşmuş olan, büyük toprak sahiplerini proletaryanın yardımıyla yenmiş olan, ve onun yönetiminde iktidara yükselmiş olan köylülük, kendi kurtuluş sürecinin, proletaryanın bayrağı altuıda devanı ettiğini ve dalıa devanı edeceğini zorunlu olarak duymak, zorunlu olarak anlamak durumundaydı. Bu durum, önceleri köylülüğün korkuluğu olan sosyalizm bayrağını, onun dikkatini çeken ve yıkmıdaıı, yoksulluktan, baskıdan kurtulmasına yardmı eden bir bayrak haline getirmeden edemezdi. Ezilen uluslar için de, ama dalıa üst bir derecede, aynı şeyleri söylemek gerekir. Finlandiya'nın kurtuluşu, İran ve Çin'den askerlerin geri çekilişi. Cumhuriyetler Birliğinin kuruluşu, Türkiye, Çin, Hindistan, Mısır halklarına manevi yardımın açıklanması gibi olaylarla desteklenen ulusların kurtuluşu için savaşuna çağrı, ilk kez Ekim Devriminde galip gelmiş insanların ağızlaruıdan duyuldu. Dalıa öııce ezilen uluslarm gözlerinde baskının simgesi olan Rusya'nın, sosyalist olduktan sonra, bugün, kurtuluş simgesi olması olayını ıaslaııtıya bağlayamayız. Yoldaş Lenin’in adının, bugün sömürge ve haklarına tanı salıip olmayan ülkelerin çökmüş ve ezilmiş köylülerinin ve devrimci aydınlarının ağzındaki en değerli ad olması da bir raslantı değildir. Nasıl ki, eskiden hıristiyanlık, koca Roma İmparatorluğunun baskı altındaki ve ezilmiş köleleri tarafından son çare olarak görülmüşse, bugün de sosyalizm, emperyalizmin geniş sömürge devletlerinin sayısız kitleleri için kurtuluş bayrağı olarak kullanıla­ 220


bilir (ve şimdiden kullanılmaya başlanmıştır!). Bu durumun, sosyalizme düşman önyargılara karşı savaşımı büyük ölçüde kolaylaştırdığmdaıı ve sosyalizmin düşüncelerine ezilen ülkelerin en geri kalmış köşelerine kadar yolaçtığıııdan kuşku duyulamaz. Eğer bir sosyalist için, eskiden, ezilen ya da ezen ülkelerin proleter olmayan oıta tabakaları önüne açıkça çıkmak zor idiyse, bugün, o, bu tabakalar arasuıda sözlerini dinletmek ve hatta izlenmek umuduyla açıkça militanlık yapabilir ve sosyalizmin düşüncelerini yayabilir; çünkü onun Ekim Devrimi diye güçlü bir kanıtı vardu\ Bu da Ekim Devriıniııiıı bir başka sonucudur. Kısaca Ekim Devrimi tüm ulusların ve kabilelerin oıta tabakalaruıa, proleter olmayan tabakalaruıa, köylü tabakalarına doğru sosyalizmin görüşlerinin yolunu açtı; onlar arasında sosyalizmin bayrağını sevilir hale getirdi, — bu da Ekim Devriniinm üçüncü değeridir. Pravda n° 253,7 Kasım 1923.

221


[ONSEKÎZ]

ULUSAL SORUNDA SAPMALAR KONUSUNDA SSCB KOMÜNİST PARTİSİ XVI KONGRESİNE SUNULAN RAPORDAN (27 HAZİRAN 1930)

EĞER ulusal sonuldaki sapmalara da değinmezsek, par tideki sapmalara karşı savaşım tablosu eksik kalu\ İlk olarak Büyük-Rus şovenizmine doğru, ikinci olarak da yerel milliyetçiliğe doğın sapmalardan sözetmek istiyorum. Bu sapmalar "sol" ve sağ sapmalar kadar gözle görülür ve saldugaıı değil. Ama bu, varolmadıkları atılanıma da gelmez. Evet, varlar, ve dalıa da kötüsü, büyüyorlar. Bundan hiç bir kuşku duyulamaz. Bundan hiç bir kuşku duyulamaz, çünkü sınıflar savaşımmuı genel ağulaşma havası, paıti içinde yansıyan ulusal sürtüşmelerde belli bir ağırlaşmaya yolaçıııaktan geri kalamaz. Bundan ötürü, bu sapmaların çehresini açığa vumıak ve ortaya semi ek gerekecek. 222


Bizim bugünkü koşullanınız içinde, Biiyiik-Rus şoveniz­ mine doğru sapmanın özünü oluşturan şey ne? Büyük-Rııs şovenizmine doğru sapmanın özü, ulusal dil, kültür, töre ayrımlarım bir yana bırakma; ulusal cumhuriyet ve bölgelerin oltadan kalkmasuıı hazırlama; ulusal eşitlik ilkesini yıkmaya çalışma ve partinin, yönetsel aygıtı, basmı, okulları ve devlet ve toplumun öbür örgütlerini ulusal kılmayı gözeten siyasasını gözden düşürme eğilimidir. Bunu yaparken bu tür sapıııacılar, sosyalizmin zaferinin ulusların kaynaşması ve ulusal dillerin bir tek oıtak dile dönüşmesine yolaçıııası gerektiği, öyleyse ulusal ayrımları oıtadaıı kalduma ve eskiden ezilen halklar arasında ulusal kültürün gelişmesini destekleme siyasasmdan vazgeçme zamaııuım geldiği düşüncesini ileri sürerler. Bunu yaparken, bunlar, Leuiıı'e atıfta bulunur, ondan yerli yersiz, hatta ba-zaıı düşüncesini bozarak ve ona kaıaçalaıak, alıntılar yaparlar. Leııiıı, sosyalizm ile birlikte, milliyetlerin çıkarları bir bütün halinde kaynaşacak demiştir, — bundan, ulusal cumhuriyet ve bölgelere, lıeııı de enternasyonalizm yararına son vermenin zamanı olduğu sonucu çıkmaz mı? Leııiıı, 1913 yıluıda, buııdcular ile bir polemikte, ulusal kültür sloganı bir burjuva sloganıdır demiştir, — bundan, SSCB halklaruım ulusal kültürlerine, lıeııı de enternasyonalizm yararına son vermenin zamanı olduğu sonucu çıkmaz ıııı? Leııiıı, ulusal baskı ve ulusal engellerin, sosyalist rejimde oıtadaıı kalktıklarını söylemiştir, — bundan, SSCB halklarına ulusal özelliklerini gözöııüııde tutan siyasaya, hem de enternasyonalizm yaranıl a son verme ve bii' özümleme siyasasına geçinenin zamanı olduğu sonucu çıkmaz ıııı? Ve bu böyle gider. Ulusal sonuldaki, üstelik bir enternasyonalizm maskesi altında gizlenmiş ve dıınnadaıı Lenin'iıı adını anan bu sap­ manın, Büyiik-Rus milliyetçiliğinin daha iııce, ve böyle olduğu için de daha tehlikeli bir çeşidi olduğundan kuşku duyulamaz.

223


Birincisi, Leniıı, sosyalizmin dünya ölçüsündeki zaferinden önce, ulusal ayrımların oltadan kalkacağını, ve ulusal dillerin bir tek devlet smırları içinde tek bir ortak dil biçiminde kaynaşacağını hiç bir zaman söylememiştir. Leııiıı, tersine, taban tabana karşıt bir şey, yani "halklar ve ülkeler arasındaki ulusal ve devletsel ayrımların ... daha uzun, uzun zaman, hatta proletarya diktatörlüğünün dünya ölçüsünde gerçekleşmesinden sonra bile süreceklerini [altını ben çizdim, —J. S.]'1*7 söylemiştir. Onun tarafından formüle edilen bu göstergeyi unutarak, Lenin'e nasıl atıfta bulunulabilir? Gerçi bugün dönek ve reformist olan bir eski marksist, Bay Kaııtsky, Lenin'in bize öğrettiği şeye taban tabana karşıt bir şey söyler. O, Lenin'e karşıt olarak, proleter devrimin birleşik Avusturya-Alın an devletindeki zaferinin, geçen yüzyılın oıtasuıda, tek bir ortak Alman dilinin oluşması ve Çeklerin ahnaıılaşmasına yolaçabilecek olduğunu söyler, çünkü "sadece engellerinden kurtulmuş değişim gücü, sadece Almanlar tarafından getirilmiş modem kültür gücü, en küçük bir zoraki ahnaıılaştınna ohııaksızm, cılız milliyetlerinin kendilerine hiç bir şey veremediği geri kalmış Çek küçük-burjuva, köylü ve proleterlerim, Almanlar haline dönüştürebilirdi.,!7S Böyle bii‘ "görüş"ün, Kaııtsky sosyal-şovenizmi ile adamakıllı uyuştuğu açık. Doğu Halkları Üniversitesindeki konuşmamda, 1925’te, ben, işte Kautsky'niıı bu görüşleri ile savaşmıştım. Ama utanmaz bir Alman sosyal-şoveniıı bu aıı-tiuıarksist gevezeliğinin, bizim için, sonuna kadar eııtemasyonalist kalmak isteyen biz ınarksistler için, olumlu bir anlam taşıyabilmesi olanaklı mı? Kim haklı, Kaııtsky 111i, Leııiıı 111i? Eğer Kaııtsky ise, o zaman Büyük-Ruslara, Çeklerin Alınanlara olduklarından dalıa yakuı olan Beyaz-Rusyalılar ve UkraynalIlar gibi göreli geri kalmış milliyetlerin, SSCB’-nde proleter devrimin zaferinden sonraruslaştırılmamaları, 224


tersine, bağımsız uluslar olarak dirilip gelişmeleri olgusunu nasıl açıklamalı? Türkmenler, Kırgızlar, Özbekler, Tacikleı gibi ulusların (Gürcüler, Enneniler, AzerbaycanlIlar ve başkaları biıyaııa), geri kalmış uluslar olnıalanna karşın, SSCB'ııde sosyalizmin zaferinden sonra sadece nıslaştırıl-mamakla kalmayıp, tersine, bağımsız uluslar olarak dirilip gelişmelerini nasıl açıklamalı? Aldatıcı bir enternasyonalizm ardından koşan saygıdeğer sapın acılanın izin, kautskici bir sosyal-şovenizmiıı pençesine düştükleri açık değil mi? Tek bir devletin, SSCB'niıı sınırları içinde tek bir ortak dil için savaşan sapınacılarııı, aslında, eskiden egemen dununda bulunan dilin, yani BüyiikRus dilinin ayrıcalıklarının canlandınlmasuıa çalıştıkları açık değil mi? Enternasyonalizm bunun neresinde? İkincisi, Leııiıı, ulusal boyunduruğun kalkınası ve milli­ yetlerin çıkarlarıııuı tek bir bütün içinde kayuaşmasuıuı, ulusal ayranların kalkınası atılanıma geleceğini İliç bir zaıııaıı söylememiştir. Biz ulusal baskıyı kaldırdık, ulusal ayrıcalıkları kaldırdık ve ulusal eşitliği kurduk. SSCB milliyetleri aıasuıda sözcüğün eski anlamıyla ulusal sınırları, sınu- dileklerini ve gümrük engellerini kaldırdık. SSCB halklarının iktisadi ve siyasal çıkar birliğini kurduk. Aıııa bu, bizim aynı zamanda ulusal ayrımları: ulusal dilleri, kültürleri, töreleri vb. gibi şeyleri de kaldudığuııız anlamına ıııı gelir? Elbette hayır. Aıııa, eğer ulusal ayranlar, dil, kültür, töreler vb. varlıklarını siirdürüyorlarsa, güncel tarihsel dönemde cumhuriyetlerin ve ulusal bölgelerin kalduılmasmı istemenin, gerici, proletarya diktatörlüğü çıkarlarına aykuı bir şey olduğu açık değil ıııi?,Sapnıacılarınıız, şimdi cumhuriyetler ve ulusal, bölgeleri kaldırmanın, SSCB'niıı sayısız halklarının elinden, kendi ulusal dilleri ile bir eğitim gönııe olatıağmı alma demek olacağını, kendi ulusal dillerini kullanan okullara, mahkemelere, yönetimlere, toplumsal ve öbür örgüt ve kuramlara sahip olıııa olanağını ellerinden alma demek olacağını, onları 225


sosyalist kuruluşa katılma olanağından yoksun bııakına demek olacağını anlıyorlar ıııı? Aldatıcı bil' enternasyonalizm ardından koşan sapmacılarmıızm, gerici Büyük-Rus şovenlerinin pençesine düşmüş ve, SSCB'nin tiim halklan içiıı, Bü-yiikRuslar için olduğu kadar öbürleri için de aynı derecede geçerli slogan olan, proletarya diktatörlüğü döneminde kültür devrimi sloganını unutmuş, tamamen unutmuş bulundukları açık değil 111i? ÜçiInciisil, Leııin, ulusal kültürün gelişmesi sloganının, proletarya diktatörlüğü koşullan içinde, gerici bir slogan ol­ duğunu İliç biı-zaman söylememiştir. Tersine, Leııiıı her zaman, SSCB halklarının, kendi ulusal kültürlerini geliştirmelerine yardım edilmesinden yana olmuştur. Paıtiniıı X. kongresinde, ulusal soıuıı üzerine aşağıdaki karar, Lenin'in —başka hiç kimsenin değil— yönetimi altuıda yazılmış ve kabul edilmiştir. Bu kararda açıkça şöyle denil': "Paıtiniıı görevi, Büyük-Rus olmayan halkların emekçi yığmlaruıuı, kendilerini geride bırakmış bulunan merkezî Rusya'ya yetişmelerine yardım etmenin anlamı: a) kendi ül­ kelerinde, bu halkların ulusal yaşam koşullarına uygun biçimler içinde, sovyetik devletçiliği geliştirip güçlendirmelerine; b) ulusal dili kullanan ve yerel nüfusun yaşam ve psikolojisini bilen kişilerden bileşik mahkemeleri, yönetimleri, iktisat organlarını, iktidar organlarmı geliştirip güçlendirmelerine; c) ulusal dili kullanan basuıı, okulları, tiyatroları, kulüpleri, ve genel olarak eğitim ve öğretim kumullarını geliştirmelerine; d) ulusal dili kullanan, genel eğitimle ilgili olduğu kadar, mesleki ve teknik öğretimle de ilgili geniş bir ders ve okul şebekesi kurup geliştirmelerine yardımda bulunmaktır." Lenin'in,proletarya diktatörlüğü koşulları içinde, tamamen ulusal kültürün gelişmesi sloganuıdaıı yana olduğu açık değil 111i? Proletarya diktatörlüğü koşullan içinde ulusal kültür 226


slosaiımı yadsımanın, SSCB'nin Büyük-Rus olmayan halklar için kültürel bil' gelişme zorunluluğunu yadsıma, bu halklar için genel ve zorunlu bir öğrenim zorunluluğunu yadsuua, bu halkları, gerici milliyetlerin manevî köleliğine adama demek olduğu açık değil mi? Lenin, gerçekte, burjuva egemenliği altında ulusal kültür sloganını, gerici bir slogan olarak nitelendiriyordu. Ama bu başka türlü olabilir iniydi? Ulusal burjuvazinin egemenliği altuıdaki ulusal kültür nedir? Ereği yığınları [burjuva] ulusalcılık ile ağulaıııak ve burjuvazinin egemenliğini pekiş­ tirmek olan, içeriği bakımmdaıı buıjuva ve biçimi bakmıuıdaıı ulusal bir kültür. Proletarya diktatörlüğü altuıdaki ulusal kültür nedir0 Ereği yığınları enternasyonalizm anlayışı içinde eğitmek ve proletarya diktatörlüğünü pekiştirmek olaıı, içeriği bakmıuıdaıı sosyalist ve biçimi bakuııındaıı ulusal bir kültür. Marksizmden kopmadıkça, ilke bakmıuıdaıı birbirinden ayrı bu iki öğe, birbirine nasıl karıştırılabilir? Buıjuva rejimde ulusal kültür sloganı ile savaşan Lenin'in, ulusal kültürün ulusal biçimine değil, burjuva ıçenğıne saldırdığı açık değil ıııi? Lenin'in sosyalist kültüre, milliyetsiz, şu ya da bu ulusal biçimden yoksun bir kültür olarak baktığını varsaymak budalaca bir şey olur. Gerçi bundcular, belli bir süre, ona bu saçmalığı yakıştırdılar. Ama Lenin'in yapıtları, bu karaçalıııaya onun kesinlikle karşı çıktığını ve bu saçmalıkla dayanışmayı kesinlikle bozduğunu gösterirler. Yoksa sapılmalarımız, bundcuların izinden ıııi gidiyorlar? Aıııa bütün bu söylenenlerden sonra, sapılmalarımızın kanıtlarından ne kalıyor? Enternasyonalizm bayrağı ile hokkabazlık ve Leııiıı'e karşı karaçalınalardan başka hiç bir şey. Büyük-Rus şovenizmine sapan kimseler, SSCB'ııdeki sos­ yalist kuruluş döneminin, ulusal kültürlerin bir dağılma ve yokohııa dönemi olduğunu düşündükleri zaıııaıı adamakıllı 227


yanılıyorlar.. Aslında binilin tanı tersi doğın. Gerçeklikte SSCB'ııde pıoletaıya diktatörlüğü ve sosyalizmin kuruluşu, içerikleri kakunnıdan sosyalist ve biçimleri bakımından ulusal, ulusal kültürlerin bir serpilip açılma dönemini belirler. Onlar, ulusal kültürlerin gelişmesinin, ulusal dilde zorunlu ve genel ilköğretimin uygulanmasından sonra yenilenmiş bir güç ile devanı edeceğini elbette anlamazlar. Onlar, geri milliyetlerin sosyalist kuınluş çabasına gerçekten, ancak ulusal kültürlerin gelişmesi koşulu ile katılabileceklerini anlamazlar. Onlar, leııinist siyasanın temelinin, SSCB halklarının ulusal kültürlerinin gelişmesine yardımcı olmak ve bu gelişmeyi desteklemek olduğunu anlamazlar. Gelecekte ulusal kültürlerin, bir tek ortak bir dil ile birlikte, biçim ve içerikte ortak tek bir kültür içinde kaynaşmasından yana olan bizlerin, aynı zamanda, şu sıralarda, pıoletaıya diktatörlüğü döneminde, ulusal kültürlerin açılıp serpilmesinden yana bulunmamız tuhaf görünebilir. Ama bunda hiç bir tuhaflık yok. Ulusal kültürlerin, tek bir ortak dil ile birlikte, tek bir ortak kültür içinde kayıl aşııı al arını sağlayan koşullanıl yaratılması için, onların gelişip serpilmeleri, tüm gizli güçlerini açığa vurmaları gerek. Biçim bakımından ulusal ve içerikleri bakımından sosyalist ulusal kültürlerin, tek ülkede pıoletaıya diktatörlüğü koşullarında, pı oletaıya, tüm dünyada zafer kazanacağı ve sosyalizm töreler içine gireceği zaman, bir tek ortak dil ile birlikte, lıeın biçim hem de içerik bakunıııdan, tek ve ortak sosyalist bir kültür içinde kaynaşın alan için açılıp serpilmeleri — ulusal kültür sorununu leııinist koyma biçiminin diyalektiği işte buradadır. Sorunun bu konuş biçiminin "çelişik" olduğu söylenebilir. Ama devlet sorununda da aynı "çelişik nitelik"i görmüyor muyuz? Biz, devletin giderek yokolmasmdaıı yanayız. Ama aynı zamanda, şimdiye kadar varolmuş tüm devlet iktidarlarının en sert ve en güçliisünii oluşturan pıoletaıya 228


diktatörlüğünün pekişmesinden de yanayız. Bn iktidarın giderek yokohııası için koşullan hazırlama ereğiyle devlet iktidannuı en yüksek derecede gelişmesi — işte ıuarksist formül. Bn fonııül "çelişik" midir? Evet, "çelişik"tir. Ama bu çelişki yaşamla kaynaşır; Marx'uı diyalektiğini tamamen yansıtır. Ya da, örneğin, Lenin'iıı, ayrılmaya kadar ve ayrılma dahil, ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme hakkı sonunum koyma biçimi. Leııiıı ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme hakkı tezüıi bazaıı şu yalın fonııül ile dey imliyordu: "Birleşmek için ayrılmak". Düşünün biraz: birleşmek için ayrılmak. Bu da paradoks kokar. Gene de, ulusal sonulda, bolşevikleriıı en ele geçirilmez kaleleri olmalarını sağlayan bu "çelişik" formül, Marx diyalektiğinin caıılı gerçeğini yansıtıl-. Ulusal kültüre ilişkin fonııül için de aynı şeyi söylemek gerek: Sosyalizmin bütün dünyadaki zaferi sırasmda, giderek yokolıııa ve tek bir ortak sosyalist kültür (ve tek bir ortak dil) içinde kaynaşmaları koşullanın hazırlamak içiıı, pıoletaıya diktatörlüğü döneminde ulusal kültürlerin (ve dillerin) açılıp serpilmesi. Geçiş çağnnızuı bu özelliğini ve bu "çelişik niteliğini" anlamamış biri, tarihsel süreçlerin bu diyalektiğini anlamamış biri, marksizm içiıı yitip gitmiş biridir. Sapmacılanmızm mutsuzluğu, Marx diyalektiğini anla­ mamaları ve anlamak istememeleridir. İşte Büyük-Rus şovenizmi sapmasmuı içyüzü de bu. Bu sapmanın, eskiden egemen durumunda bulunan BüyükRus ulusunun giderek yokolaıı sınıflarının, yitip gitmiş ayrıcalıklarını geri alına özlemlerini yaıısıttığuıı anlamak güç değil. Ulusal sorun alaııuıda, parti içindeki baş tehlike olarak, Büyük-Rus şovenizmi tehlikesi burdaıı geliyor. Yerel milliyetçilik sapmasmuı özü 11e? 229


Kendini tecrit etine ve kendi ulusal kabuğunun içine ka­ panma eğilimi; ulus içindeki sınıf karşıtlıklarını sulandırma eğilimi; genel sosyalist kuruluş dalgasmdaıı ayrılarak, kendini Büyük-Rus şovenizmine karşı savunma eğilimi; SSBC milliyetleri emekçi yığmlanm yaklaştırıp birleştiren şeyi görmeme ve sadece onları birbirlerinden uzaklaştırabilecek şeyi görme eğilimi, yerel milliyetçilik sapmasuım özüdür. Yerel milliyetçilik sapması, eski ezilen uluslaruı giderek yokolaıı sınıflarının, proletarya diktatörlüğü rejimine karşı hoşnutsuzluklarını, kendi ulusal devletleri içinde kendi baş1arın a kalma ve kendi suııf egemenliklerini kunııa eğilimini yansıtu-. Bu sapmanın tehlikesi, burjuva milliyetçiliğini beslemesi, çeşitli SSCB halkları emekçilerinin biıliğiııi güçten düşülmesi ve müdahalecilerin değinilenine su taşınıasıdm Yerel milliyetçilik sapmasınuı özü de, işte bu. Partinin görevi, bu sapmaya karşı kesin bir savaşını vermek ve SSCB halkları emekçi yığmlarmuı eııtenıasyoııalist eğitimi için zorunlu koşullan sağlamaktır. TARTIŞMANINKAPANIŞKONUŞMASINDAN BİR PARÇA Yazılı somların ikinci bölümü, ulusal soıuııa ilişkin. Bu pusulalardan bana eıı ilginç görünen biri, ulusal diller sorununu XVI. kongreye sunduğum rapordaki ele alış biçimimi, aynı sonum 1925’te, Doğu Halkları Üniversitesinde yaptığmı konuşmadaki ele alış biçimiyle kaışılaştuıyor. Pusula yazan bu konuda ayduılatıhnası gereken bir karanlık nokta görüyor. "O zaman —diyor bu pusula—, siz, sosyalizm döneminde (tek ülkede) ulusal dillerin giderek yokohnası ve tek bir oıtak dilin yaratılması üzerindeki (Kautsky) teori ile savaşıyordunuz; ve şimdi, XVI. kongreye rapoıunuzda, komünistlerin. 230


bil- tek oıtak dil ile birlikte, ulusal kültür ve ulusal dillerin tek bir ortak kültür içinde kaynaşmasından yana olduklarım söylüyorsunuz (sosyalizmin dünya ölçüsündeki zaferi döne­ minde). Burada karanlık bir şey yok uıu?" Sanırım ki, 11e karanlık bir nokta, 11e de herhangi bir çelişki var burada. Ben 1925'te yaptığmı konuşmada, Kautsky'ııiıı, birleşik Avusturya-Alman devletinde, proleter devrimin geçen yüzyıl ortalarındaki zaferinin, sözde ulusların tek bir ortak Alman dili konuşan tek bir ortak Ahııaıı ulusu içinde kaynaşmasına, ve Çeklerin almanlaşmasına yolaçacağı yolundaki ulusal-şoveıı teorisi ile savaştım. Ben, bu teori ile, SSCB'ııde sosyalizmin zaferinden sonra, ülkemiz yaşamından aluınıış, ve bu teoriyi çürüten olgulara başvurarak, aııti-marksist ve anti-leniııist bir teori olarak savaştım. Ben, bu teori ile, bu XVI. kongreye sunulan çalışma raporunun da gösterdiği gibi, gene savaşıyorum. Savaşıyorum, çünkü örneğin tüııı SSCB ulııslarmm, tek bir ortak Biiyiik-Rus dilini konuşan tek bir ortak Btiyük-Rus ulusu içinde kaynaşmaları teorisi, ulusal ayranların gelecek dönemde ortadan kalkamayacaklaııııı, hatta proleter devlimin dünya ölçüsündeki zaferinden sonra bile, dalıa uzun zaman varlıklarını sürdüreceklerini söyleyen leniııizmin temel ilkesi ile çelişme durumunda, ulusal-şoven bir teori, anti-leniııist bir teoridir. Ulusal kültürler ile ulusal dillerin dalıa uzak perspektifine gelince, ben, her zaman, sosyalizmin dünya ölçüsündeki zaferi döneminde, sosyalizm kendini pekiştirip törelere gireceği zaman, ulusal dillerin kuşkusuz ne Rusça, ne Almanca, aıııa yeni bir şey olacak tek bir ortak dil içinde kesin olarak kaynaşacakları yolundaki leniuist görüşe bağlı kaldmı ve kalmakta da devam ediyoıum. XVI. kongreye sunduğum raporda da açıkça söylediğim şey, işte budur. Burada karanlık ne var ve kısacası neyi açıklamak gerekli? Görünüşe bakılırsa, bu pusulanın yazarları en az iki şe­

231


yi iyi kavramamışlar. Ilkın, bizim SSCB ilde sosyalizm dönemine gitmiş bulun­ duğumuzu; ve bu döneme girmiş bulunmamıza karşın, ulusların, yokolmak şöyle dursun, serpilip geliştiklerini kavramamışlar. Gerçekte sosyalizm dönemine girmiş bulunuyor muyuz? Çoğu kez bizim geçtiğimiz döneme, kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi denir. Bu dönem, 1918'de, Leuııı, ünlü yapıtı "Sol" Komünizm, Bir Çocukluk Hastalığı ’nda, onu beş iktisadi yaşam biçimi ile ilk kez olarak belirlediği zaman, geçiş dönemi olarak adlandırılıyordu. Bu dönem, bugün, ÎSO'da, bu zamanı geçmiş biçimlerden bazıları tanı batar ve bil i, yani yeni rejim, sanayi ve tarım alanında görülmemiş bir çabuklukla büyüyüp gelişirken gene geçiş dönemi olarak adlandırılıyor. Bu iki geçiş döneminin özdeş oldukları ve birbirinden köklü bir biçimde ayrılmadıkları söylenebilir mi? Elbette hayır. 1918 yılında, ulusal ekonomi alanında neyimiz vardı? Yıkuııa uğramış bir sanayi ve ilkel aletler, yaygınlaşmış durumda 11e kollıoz var, ne sovlıoz; kentlerde "yeni" bir burjuvazi ile küda bir kulaklar sınıfının büyümesi. Şimdi neyimiz var? Belini doğrultmuş ve yeniden kuruluş yolunda sosyalist bir sanayi, sadece ilkyaz ekimleri için ekilen topraklanıl %40'mdan çoğunu kapsayan gelişmiş bir kollıoz ve sovlıoz sistemi; kentlerde cançekişen bir "yeni" burjuvazi, kü da cançekişen bir kulaklar sınıfı. O zaıııaıı, geçiş dönemi. Şimdi, gene geçiş dönemi. Bununla birlikte, bu dönemler, göğün topraktan ayrıldığı gibi, birbirinden köklü bir biçimde ayrılıyorlar. Bununla birlikte, bizim son ciddi kapitalist sınıfını, kulaklar sınıfını yoketmek üzere olduğumuzu kimse yadsıyamaz. Terimin eski anlamıyla geçiş döneminden çıkmış, ve dolaysız ve tüm cephe üzerine genişçe yayılmış sosyalist kuruluş dönemine girmiş bulunduğumuz açık. Daha şimdiden sosyalizm dönemine girmiş bulunduğumuz açık; çünkü sosyalist kesim (sektör), tam sosyalist toplumun kurulmasının ve sınıf aynın lamını kaldırılmasının dalıa uzak olnıası-

232


na karşın, şimdi tüm ulusal ekonominin bütün İktisadî kaldı­ raçlarını keııdi elinde tutuyor. Bununla birlikte, bu gerçeğe karşın, ulusal diller giderek yokolıııak ve tek bir ortak dil içinde kaynaşmaktan uzak; tersine, ulusal dil ve kültürler serpilip gelişiyorlar. Bir tek devlet çerçevesinde, geniş ölçüde yayılmış sosyalist kuruluş döneminde, sosyalizm döneminde, tek bir ülkede, ulusal dillerin giderek yokolmaları ve tek bir ortak dil içinde kaynaşmaları teorisinin, yanlış, anti-maık-sist, aııtileniııist bir teori olduğu açık değil mi? İkinci olarak, pusula yazarları, ulusal dillerin giderek yokolma ve tek bir ortak dil içinde kaynaşmaları sorununun, devlet ıçı bir sonın, sosyalizmin tek bir ülkedeki zaferi sonıını değil, ama uluslararası bir sorun, sosyalizmin dünya öl­ çüsündeki zaferi sonıını olduğunu kavramamışlar. Pusula yazarları, sosyalizmin tek bir ülkedeki zaferi ile uluslararası ölçüdeki zaferinin birbirine karıştırılınayacağmı kavramamışlar. Leııiıı, ulusal ayrımların, hatta proletarya diktatörlüğünün uluslararası ölçüdeki zaferinden sonra bile, daha uzun zaman varlıklarını sürdüreceklerini boş yere söylemiyordu. Ayrıca çeşitli SSCB milliyetlerine ilişkin bir başka durumu da gözönüııde tutmak gerekil'. SSCB'ııiıı bir bölümünü oluşturan bir Ukrayna var. Ama başka devletlerin bir bölümünü oluşturan bir başka Ukrayna daha var, SSCB'ııiıı bir bölümünü oluşturan bir Beyaz-Rusya var. Aıııa başka devletlerin bir bölümünü oluşturan bir başka Beyaz-Rusya daha var. Ukrayna ve BeyazRusya dilleri sorununun bu özel koşullar gözönüııde tutulmadan çözülebileceğini sanır mısınız? Sonra SSCB'ııiıı, Azerbaycan'dan Kazakistan ve Buıyato-Moğolistaıı'a kadar, güney sınırları üzerinde yaşayan milliyetlerini düşünün. Hepsi de Ukrayna ve Beyaz-Rusya ile aynı durumda. Burada da bu milliyetlerin özel gelişme koşullanılın gözönüııde tutulması gerekeceği açık. Ulusal kültürler ve ulusal diller sorununa bağlı bu ve benzeri tüııı öbür sorunların, tek bir devlet çerçevesinde, SSCB çerçevesinde 233


çözülemeyecekleri açık değil mi? İşte, arkadaşlar, genel olarak, ve özellikle de yukarda sözügeçeıı pusulada Oltaya konulan noktaya ilişkin olarak ulusal sorun, kendini böyle gösteriyor. Steno g rafik tutanak, Devlet

Yayınlan, 1930

234


[O N D O K U Z ]

SSCB ANAYASA TASARISI ÜZERİNE SSCB SOVYET'LERİ VIII. KONGRESİNE— OLAĞANÜSTÜ KONGRE— SUNULAN RAPORDAN (35 KASIM 1936)

EĞER bir başka alanda daha Oltaya çıkmış bulunan de­ ğişiklikler üzerine birkaç söz söylenmezse, SSCB toplumsal yaşamındaki değişiklikler üzerindeki tablo eksik kalacak. SSCB'ııde, uluslar arasındaki ilişkilerden sözetıııek istiyorum. Bilindiği gibi, Sovyetler Birliği, 60 dolaylanııda ulus, ulusal topluluk ve milliyeti kapsıyor. Sovyetik devlet, çokuluslu bir devlet. SSCB halkları arasındaki ilişkiler sorununun bizim için bilinci derecede bir önem taşınıasmda anlaşılmayacak bir şey yok. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, bilindiği gibi, 1922 yılında, SSCB Sovyetleri bilinci kongresinde kurulmuştur. SSCB halklarının eşitlik ve özgür katılma temeli üzerinde 235


kurulmuştur, 1924 yılında kabul edilmiş ve bugün yürürlükte bulunan anayasa, SSCB'nin ilk aııayasasıdu\ O döneni, halklar arasuıdaki ilişkilerin henüz gerektiği gibi kurulmadığı, BüyükRuslara karşı duyulan güvensizlik kalıntılaruıuı henüz yokohııadığı, meıkezkaç güçlerin henüz etkili olmakta devam ettiği bil' dönemdi. O koşullar içinde, halklaruı kardeşçe işbirliğini, onları tek bir çokuluslu federal devlet içinde toplayarak, karşılıklı bir iktisadi, siyasal ve askerî yardımlaşma temeli üzerinde kurmak gerekiyordu. Sovyet iktidarı bu işin güçlüklerini görüyordu. Önünde burjuva dünyadaki çokuluslu devletlerin başarısız deneyleri vardı. Önünde eski AvustuıyaMacaristan'ın başarısızlığa uğramış deneyi vardı. Ama gene de, çokuluslu bir devlet kıınııa deneyine girişmeyi kararlaştırdı; çünkü sosyalizm temeline dayanan çokuluslu bir devletin, her güçlüğün üstesinden geleceğini biliyordu. O zamandan bu güne ondöıt yıl geçti. Deneyi değerlen­ dirmek için yeterli bir dönem. Peki ne oldu? Geçen dönem, sosyalizme dayalı çokuluslu bir devlet kınına deneyinin, tam bii' başarı kazandığını söz götürmez bir biçimde gösterdi. Bu, leninist siyasalını, ulusal sonuldaki söz götürmez bir zaferidir. Bu zaferi nasıl açıklamalı? Uluslar arasındaki çatışmalarm başlıca öıgütleyicisi olan sömürücü suııflarm yokluğu; karşılıklı güvensizliği besleyen ve milliyetçi eğilimleri körükleyen sömürünün yokluğu; ikti-, darda, her tür köleliğin düşmanı ve enternasyonalizm fikir­ lerinin sadık savunucusu işçi sınıfının varlığı; İktisadî ve toplumsal yaşamın bütün alaıılaımda, halklar arasındaki kar­ şılıklı yardımlaşmamın pratik gerçekleşmesi; son olarak, SSCB lıalklarınuı, biçim bakımından ulusal, içerik bakımından sosyalist bir nitelik taşıyan ulusal kültürlerin açılıp serpilmesi: bütün bu ve öbür benzeri etkenler sonucu, SSCB halklannuı çehresi iyiden iyiye değişti; aralarındaki kaışı-

236


lıklı güvensizlik duygusu yokoldu; karşılıklı bir dostluk duy­ gusu gelişti, ve böylece, tek bir federal devlet içinde, halklanıı gerçek kardeşçe işbirliği kuruldu. İşte bunun sonucudur ki, biz, bugün, her türlü güçlüğün üstesinden gelmiş, ve sağlamlığı, dünyalını neresinde olursa olsun, tek bir ulus üzerine kurulmuş herhangi bir devlette kıskançlık uyanduabilecek çokuluslu bir sosyalist devlete sahip bulunuyoruz.

Burjuva anayasalar, kendiliğinden anlaşılacak bir biçimde, ulusların ve ırkların hak eşitliğine sahip olamayacakları, bir yanda tüm kaklardan yararlanan uluslar, bir yanda da yararlanamayan başka uluslar olduğu, ayrıca, örneğin sö­ mürgelerde, tüm haklardan yararlanamayan uluslardan da daha az haklara sahip üçüncü bir ulus ya da uk kategorisi bulunduğu öncülünden yola çıkarlar. Bu, bütün bu anayasaların asluıda milliyetçi anayasalar, yani egemen uluslarm anayasaları oldukları anlamına gelir. Bu anayasalara karşıt olarak, yeni SSCB anayasa tasarısı derinden derine entenıasyonalist bir nitelik taşır. Tüm ulus ve u'kiarııı eşit haklara sahip oldukları ilkesinden yola çıkar. Renk ve dil, kültür ve siyasal gelişme düzeyi aynını ya da uluslar ve ukiar arasındaki herhangi bir ayrımm, uluslar arasındaki hak eşitsizliğini doğrulayamayacağı ilkesinden yola çıkar. Bütün ulus ve u'klanıı, geçmiş ve şimdiki dunun lanndan bağmışız olarak, güçlülük ya da güçsüzlüklerinden bağmışız olarak, toplumun tüm İktisadî, toplumsal, siyasal ve kültürel yaşam alanlarında eşit haklardan yararlanacaktan ilkesinden yola çıkar.

Sonra, anayasa tasansının 17. maddesinin değişikliği ge­ 237


lir. Bu değişiklik, federe cumhuriyetlerin SSCB'nden özgürce çıkma hakkını korudukları yolundaki 17. maddenin tamamen çıkarılmasını öneriyor. Ben bu önerinin doğru olmadığı ve kongrenin bunu kabul etmemesi gerektiği kan ıs mdayını. SSCB'nden özgürce çıkma hakkına ilişkin maddeyi anayasadan çıkarmak demek, bu birliğe özgürce girme hakkını çiğnemek demektir. Bu yolu tutabilir miyiz? Ben, bunu yapamayız ve yapmamalıyız kanısındayım. SSCB'nde, SSCB'nden çıkmak isteyen bir tek cumhuriyet olmadığı, bu nedenle, 17. maddenin pratik bir nitelik taşımadığı söyleniyor. Bizde, SSCB'nden çıkmak isteyen bir tek cumhuriyet olmadığı elbette doğru. Ama bundan, federe cumhuriyetlerin SSCB'nden özgürce çıkına hakkuıa anayasada yer vermememiz gerektiği sonucu hiç de çıkmaz. SSCB'nde, bir başka federe cumhuriyeti ezınek isteyen hiç bii' federe cumhuriyet yok. Ama bundan, federe cumhuriyetlerin hak eşitliğine ilişkin maddenin anayasadan çıkarılması gerektiği sonucu hiç de çıkmaz. Sonra, anayasa tasansmuı II. bölümünün, öz olarak, özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerinin, gerekli iktisadi ve kültürel gelişme düzeyine eriştikten sonra, federe Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri durumuna dönüşebileceklerini söyleyen yeni bir madde ile tamamlanması öneriliyor. Bu öneri kabul edilebilir mi? Bence edilemez. Bu öneri sadece özü bakımından değil, aıııa nedenleri bakanından da yanlış. Özerk cumhuriyetlerin federe cumhuriyetler suasuıa geçişleri, onların iktisadi ve kültürel olguculukları ile gerçekleştirilemez — tıpkı şu ya da bu cumhuriyetin özerk cumhuriyetler listesinde tutulmasmm, iktisadi ya da kültürel geriliği ile gerçek-leudirilemeyeceği gibi. Böylesine bir bakış, marksist, leni-uist bir bakış olamaz. Örneğin Tataristaıı Cumhuriyeti özeık olarak kalıyor, oysa Kazakistan Cumhuriyeti federe oluyor, aıua bu Kazakistan Cumhuriyetinin, kültürel ve iktisadi gelişme bakmımdaıı, Tataristaıı Cumhuriyetinden üstün olduğu anlamına gelmez. Örneğin, birincisi, özerk cumhuriyet ola238


ıak kalmasına karşın, kültürel ve İktisadî bakımdan İkincisinden üstün olan Volga Alınanları özerk cumhuriyeti ile Kırgızistan federe cumhuriyeti için de aynı şeyi söylemek gerekir. Özerk cumhuriyetlerin federe cumhuriyetler kategorisine geçmesini gerekçelen diren göstergeler nelerdir? Bu göstergelerin sayısı üçtür. Birincisi, cumhuriyetin çevresel olması, dörtbır yanından SSCB topraklan ile çevrilmemiş olması gerekil'. Neden? Çünkü eğer federe cumhuriyet SSCB'nden çıkına lıakkuıı korursa, federe duruma gelmiş bu cumhuriyetin SSCB'nden çıkına sorununu, mantıki ve pratik olarak, koyma olanağına sahip bulunması gerekir. Oysa, bu sorun ancak, örneğin herhangi bir yabancı devletle sınırdaş olan, dolayısıyla dörtbir yanından SSCB topraklan ile çevrilmemiş bulunan bir cumhuriyet tarafından konabilir. Gerçi SSCB'nden çıkın alan sorununu pratik olarak koyan cumhuriyetlerimiz yok. Ama bir federe cumhuriyet, SSCB'nden çıkına lıakkuıı koruduğu zaman, bu lıakkm anlamsız bir kâğıt parçası durumuna gelmemesini sağlayacak biçimde davranmak gerekir. Örneğin Baskıristaıı ya da Tataristaıı Cumhuriyetini alaluıı. Bu özerk cumhuriyetlerin, federe cumhuriyetler kategorisine yükseltildiklerini varsayalım. Bunlar, SSCB'nden çıkmaları sorununu, mantıki ve pratik olarak, koyabilecekler mi? Hayır, koyamayacaklar. Neden? Çünkü bu cumhuriyetler dörtbir yandan sovyetik cumhuriyet ve bölgelerle çevrilmişlerdir ve SSCB'nden gerçekten çıkabilecekleri bir yerleri yoktur. Bundan ötürü, bu cumhuriyetleri federe cumhuriyetler kategorisine yükseltmek haksızlık olur. İkincisi, sovyetik cumhuriyete adını vermiş bulunan mil­ liyetin, o cumhuriyet içinde azçok büyük bir çoğunluğu oluş­ turması gerekir. Örneğin, Kınm özerk cumhuriyetini alaluıı. Çevresel bir cumhuriyettir bu, aıııa Kıran Tatarları bu cum­ huriyet içinde çoğunluğu elde tutmazlar; tersine, orada azın­

239


lığı oluştururlar. Bunun sonucu, Kumı Cumhuriyetini federe cumhuriyetler kategorisine geçiıtıııek yanlış ve mantıksız bir iş olur. Üçiincüsü, cumhuriyetin nüfus bakımından çok küçük olmaması, nüfusun, diyelim bir milyondan az değil, ama en az bir milyonun üstünde olması gerekil-. Neden? Çünkü çok küçük bir nüfus ve çok önemsiz bir ordusu bulunan küçük bir sovyet cumhuriyetinin, bağmışız devlet olarak varolabileceğim varsaymak bir yanılgı olur. Emperyalist canavarların bu cumhuriyete hemen el uzatacaklarından kuşku duyulamaz. Bu üç nesnel gösterge olmadıkça, şu tarihsel anda, şu ya da bu özerk cumhuriyetin federe cumhuriyetler kategorisine geçirilmesi sorununu koymak doğru olmaz sanının. Sonra, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28 ve 29. maddelerdeki federe cumhuriyetlerin ülkeler ve bölgeler olarak ayrıntılı yönetsel ve bölgesel bölüntüleri saynnınm çıkarılması öneriliyor. Ben bu önerinin de kabul edilemez olduğunu düşünüyorum. SSCB'nde, ülkeler ve bölgeleri seve seve ve yorulmaksızın budayıp yeniden budayarak, böylece işin içine karışıklık ve belirsizlik sokmaya hazır kimseler var. Anayasa tasarısı bu gibi kimselerin önüne bir engel koyuyor. Ve bu da çok iyi, çünkü bu konuda, başka birçok konuda olduğu gibi, bize, bir kesinlik, kararlılık ve açıklık havası gerek. Beşinci değişiklik 33. maddeye ilişkin. İki meclis kurulması usa-uygun bulunmuyor ve milliyetler sovyetinin kaldırılması öneriliyor. Ben, bu değişikliğin de doğru olmadığı kanısmdayıııı. Eğer SSCB türdeş bir ulusal devlet olsaydı, tek meclis sistemi, iki meclis sisteminden daha iyi olurdu. Ama durum böyle değil. SSCB, bilindiği gibi, çokuluslu bir devlet. Tüm SSCB emekçilerinin, milliyetlerinden bağımsız olarak, ortak çıkarlarının temsil edildiği bir yüce organımız var. Birlik Sovyeti. Ama ortak çıkarlar dışında, SSCB milliyetlerinin kendi ulusal özelliklerine bağlı özel, özgül çıkarları 240


da var. Bu özgül çıkarlar savsaklanabilir mi? Elbette hayu\ Bu özgül çıkarları yansıtan özel bir yüce organa gereksinme var mı? Kesinlikle var. Bu organ olmaksızuı, SSCB gibi çokuluslu bil' devleti yönetmenin olanaksız olacağmdaıı kuşku duyulamaz. Bu organ, ikinci meclistir, SSCB milliyetler sovyetidir. Avrupa ve Amerika devletlerinin parlamenter talihi sözkoııusıı ediliyor; bu ülkelerdeki iki meclis sisteminin olumsuz sonuçlardan başka bir şey vermediği, ikinci meclisin çoğu kez, ileriye doğru gidişi engelleyen bir gericilik merkezi biçiminde yozlaştığı anımsatılıyor. Bütün bunlar doğru. Ama bu, bu ülkelerde, meclisler arasuıda eşitlik bulunmamasından geliyor. Bilindiği gibi, çoğu kez, ikinci meclise birinciden dalıa çok haklar verilir, sonra, ikinci meclis genel kural olarak demokratik yoldan kurulmaz: üyeleri çoğu kez yukardan atanır. Eğer iki meclis arasında eşitlik kurulur ve eğer İkincisi de birincisi kadar demokratik bir biçimde örgütlenirse, bu olumsuz sonuçların oltaya çıkmayacakları kesindir. Sonra anayasa tasarısına, her iki meclis mevcudunun da eşitleştirilmesini isteyen bir katına öneriliyor. Bu önerinin kabul edilebileceğini sanıyorum. İki meclisin de eşitliğini vurguladığına göre, bence bu öneri açık siyasal yararlar sunuyor. Sonra anayasa tasarısına, milliyetler sovyeti temsilcilerinin, Birlik Sovyeti temsilcileri ile aynı biçimde, tek dereceli seçimler yoluyla seçilmesini öneren bir katma geliyor. Ben, bu önerinin de kabul edilebileceği kaııısmdayım. Gerçi bu, seçimler şuasında teknik nitelikte bazı sakıncalar çıkarabilir. Ama, sonuçta, milliyetler sovyetinin yetkesini aıtuacağı için önemli bir siyasal yarar sunar.

241


[YİRMİ] SOVYET YURTSEVERLİĞİ ÜZERİNE MOSKOVA EMEKÇİ TEMSİLCİLERİ SOVYETİNÎN TÖRENSEL OTURUMUNA SUNULAN RAPORDAN (6 KASIM 1944)

SOVYET yurtseverliğinin gücü ırkçı ya da milliyetçi ön­ yargılara dayanmaz; halkın kendi sovyetik yurduna bağlılık ve derin özverisine, ülkemizde yaşayan tüm uluslar emekçilerinin kardeşçe birliğine dayanır. Sovyet yurtseverliğinde, halklaıuı ulusal gelenekleri ile, tüm Sovyetler Birliği emekçilerinin ortak dirimsel çıkarları, uyumlu bir biçimde bağdaşırlar. Sovyet yurtseverliği, bölmek şöyle dursun, tersine, ülkemizin bütün ulus ve milliyetlerini, tek bir kardeş aile içinde birleştirir. Sovyetler Birliği lıaiklarmın, gitgide daha güçlü o sarsılmaz dostluk temelleri, kendilerini işte burada gösterirler. Öte yandan, SSCB halkları, yabancı ülkeler lıalklarmuı hak ve bağımsızlıklarma saygılıdırlar; komşu devlet­ 242


lerle barış ve dostluk içinde yaşama isteklerini her zaman göstermişlerdir. Devletimizin özgürlüğe bağlı halklarla gitgide dalıa geniş ve gitgide daha sürekli ilişkilerinin temeli, kendini işte burada gösteril'. Eğer Sovyetler ülkesinin insanları, Alman istilâcılarından nefret ediyorlarsa, buııuıı nedeni, bunların yabancı bir ulustan olmaları değil, ama halkımıza ve özgürlüğe tutkun bütün halklara sayısız yıkım ve acılar getirmiş bulunmalarıdır. Halkımızda şöyle bir eski atasözü var: "Kurdu boz olduğu için değil, koyun yediği için vururlar." Hayvanca bir milliyetçilik propagaııdasmuı. Alman istilâcılarmuı boyunduruk altına alınmış halklar üzerindeki törel ve siyasal egemenlik koşullanın yaratacağuıı sanan Alınan faşistleri, ideolojik silah olarak, insan düşmanlığına dayanan ırkçı teoriyi seçtiler. Oysa, hitlerciler tarafından uygulanan uk düşmanlığı siyasası, gerçekte faşist Alman devletinin iç güçsüzlüğü ve dışardaki siyasal yalnızlığının kaynağı oldu. Iık düşmanlığı ideoloji ve siyasası, hitleıci haydutluk blokunun yıkılış etkenlerinden bili oldu. Fransa, Yugoslavya, Polonya," Çekoslovakya, Yunanistan, Belçika, Danimarka, Norveç ve Hollaııda'ıım boyunduruk altuıa alınmış halklannuı, hatta HitleıJiıı eski müttefikleri olan Italyaıılar, RomanyalIlar, FinlandiyalIlar ve Bulgarların, Alman emperyalistlerine karşı ayaklanmış bulunmaları hiç de raslaııtı değil. Kendi yamyamlık siyasası ile, hitleıci güruh, dünyanın bütün halklanııı Almanya'ya karşı ayaklandudı, ve sözümo-na "üstün Alman ukı", evrensel bir düşmanlık konusu oldu. Hitlerciler savaş içinde sadece askerî bir yenilgiye değil, ama törel ve siyasal bir yenilgiye de uğradılar. Ülkemizde benimsenmiş bulutlan bütün uk ve ulusların hak eşitliği ideolojisi, halklaruı dostluğu ideolojisi, hitlercileriıı hayvanca milliyetçilik ve ırk düşmanlığı ideolojisi üzerinde tanı bir zafer kazandı.

243


Ulusal savaşın muzaffer bir sona doğru yol aldığı şu anda, Sovyet halkının tarihsel rolü, kendini tüm büyüklüğü içinde gösteriyor. Sovyet lıalkuım özveri dolu savaşımının, Avrupa uygarlığını faşist haydutlardan kurtardığını bugün bütün dünya kabul ediyor. Sovyet halkının insanlık talihindeki büyük değeri işte budur.

244


[YIRMEBIR]

SOVYET-FİN ANTLAŞMASI ÜZERİNE f in h ü k ü m e t i d e l e g e l e r i o n u r u n a v e r i l e n

ŞÖLENDE YAPILAN KONUŞMA (7 NİSAN 1948)

DÜN Sovyetler Birliği ile Finlandiya arasında imzalanmış bulunan karşılıklı dostluk ve yardımlaşma antlaşmasının anlam ve önemi üzerine birkaç söz söylemek isterim. Bu antlaşma, iki ülke arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktasıdır. Rusya ile Finlandiya arasındaki ilişkilerde, 150 yıldan beri, karşılıklı bir güvensizliğin varolduğu bilinir. FinlandiyalIlar Ruslara, Ruslar da FinlandiyalIlara karşı güvensizlik gösteriyorlardı. Sovyetler yönünden, Ruslar ile FinlandiyalIlar arasuıda varolan güvensizliği oltadan kaldırmak için, geçmişte bir girişimde bulunulmuştu. 1917'de, Leııiıı, Finlandiya'nın bağımsızlığını ilân ettiği zaman. Bu, tarihsel bakımdan ilginç bir davranış oldu. Aıııa, ne yazık ki, 245


güvensizliğin üstesinden gelemedi. Güvensizlik, güvensizlik olarak kaldı. Bundan ötürü, aramızda iki savaş oldu. Aramızda iki savaş yaptığımız uzun karşılıklı güvensizlik döneminden, ilişkilerimizde yeni bir karşılıklı güven dönemine geçmemizi isterdim. Aramızda imzalanmış bulunan antlaşıııaıım bu güvensizliğin üstesinden gelmesi ve halklarımız arasuıdaki ilişkiler için yeni bir temel yalatması gerek; iki ülke arasındaki ilişkilerde, güven ve dostluğa doğru büyük bir dönüm noktası oluşturması gerek. Bunun sadece bu salonda bulunan kimselerce değil, aıııa Finlandiya'da olsun Sovyetler Birliği'ııde olsun, bu salon dışında bulunan kimselerce de iyi anlaşılmış obuası gerek. Halklar arasındaki güvensizliğin bir anda dağıtılabileceğini sanmamalı. Bu iş çabucak yapılamaz. Kaldırılmaları için, SSCB ile Finlandiya arasında karşılıklı dostluk gelenekleri yaratmak ve bu gelenekleri uzun ömürlü kılmak için çok çalışılması ve çok savaşmı verilmesi gereken güvensizlik kalıntıları, varlıklarını uzun bir süre boyunca sürdürürler. Eşit antlaşma var; eşitsiz antlaşma var. Sovyet-Fin ant­ laşması eşit biı- antlaşmadır; çünkü bu antlaşma, aııtlaşmacılarııı tam hak eşitliği temeli üzerinde imzalanmıştır. Büyük biı- ulus ile küçük biı- ulus arasında eşitlik ilişkileri olabileceğine çok kişi inanmaz. Aıua biz, Sovyetler ülkesi insanları, biz, bu türlü ilişkilerin varolabileceği ve varolması gerektiği düşüncesindeyiz. Sovyetler ülkesinin insanları, ister büyük ister küçük olsun, her ulusun sadece kendine ait ve başka uluslarda bulunmayan kendi nitel özellikleri, kendi özgül kişiliği olduğu düşüncesindedirler. Bu özellikler, her ulusun, tamamlayıp zenginleştirdiği dünya kültürünün ortak hâzinesine katkısını oluşturur. Bu anlamda, büyük küçük bütün uluslar eşit biı- durum içinde bulunurlar, ve her ulus, herhangi biı- başka ulus kadar değerlidir. Bu nedenle Sovyet halkı, Finlandiya'nuı, küçük bir ülke 246


olmasına karşıtı, bu antlaşmada Sovyetler Birliği ile eşit haklara sahip bir antlaşmam olduğunu düşünür. Büyük devletler siyasa adanılan arasında, küçük ululan büyük uluslara eşit sayan çok kişi yoktur. Bu siyasa adamlarından çoğu, küçük uluslara yukardan bakarlar. Ba-zaıı, küçük uluslara tek yanlı bir güvence vermeye seve seve razı olurlar Aıııa bu siyasa adamları, genel olarak küçük uluslar ile eşit antlaşmalar imzalamaya razı olmazlar, çünkü onları kendi denkleri olarak görmezler. Kadehimi Sovyet-Fiıı antlaşması onuruna, biı antlaşmanın ülkelerimiz arasındaki ilişkilerde gösterdiği o iyiye dönüş onuruna kaldnıyonım.

247


EKLER

PARTİNİN ULUSAL SORUN ÜZERİNDEKİ BAŞLICA KARARLARI


[BİR] ULUSAL SORUN ÜZERİNE KARAR RSDİP VII. KONFERANSI TARAFINDAN KABUL EDİLMİŞTİR NİSAN (MAYIS) 1917

OTOKRASİ ve monarşinin mirası olan ulusal baskı siya­ sası. kendi sınıf ayrıcalıklarını konun ak ve çeşitli milliyetler işçilerini bölmek ereğiyle, büyük toprak sahipleri, kapitalistler ve küçük-burjuvazi tarafından desteklenmiştir. Güçsüz halkların bağımlılığı eğilimini pekiştiren çağdaş emperyalizm, ulusal baskuıuı ağırlaşınasmda yeni bir etkendir. Ulusal baskınuı, kapitalist toplumda olabileceği kadarıyla kaldınknası, ancak tutarlı bir demokratik cumhuriyetçi rejimde ve bütün uluslar ve bütün dillerin tam bir eşitliğini sağlayan bir devlet yönetimi ile mümkündür. Rusya'yı oluşturan bütün uluslara, özgürce ayrılma ve bağımsız devlet olarak örgütlenme hakkı tanınmalıdır. Bu 251



hakkı yadsıma ve pratik olarak gerçekleşmesini güvence altına alan önlenilen benimsememe, fetih ve ilhak siyasasını destekleme anlamına gelil'. Çeşitli uluslar işçilerinin tanı daya, ııışmasmı, sadece ulusların ayrılma hakkının proletarya tara­ fından tanınması sağlar ve ulusların gerçekten demokratik yaklaşıuasma katkıda bulunur. Şu anda Finlandiya ile Rus Geçici Hükümeti arasuıda çık­ mış bulunan çatışına, özgürce ayrılma hakkının yadsınmasının, çarlık siyasasının dolaysız uzantısına yolaçtığuıı çok açık bir biçimde gösterir. Ulusların özgürce ayrılma hakkı sorunu ile, şu ya da bu ulus için şu ya da bu anda ayrılmanın yararlılığı sorunu bir­ birine karıştırılmamalıdır. Bu son sorunu, proletarya partisinin, her özel dunun içinde, tüııı toplumsal gelişme ve proletaryaııuı sosyalizm için sınıf savaşımı çıkarları açısından, tanı bir bağmısızlık içinde çözmesi gerekil'. Paıti, İktisadî koşullanıl, töre ve alışkanlıkların, nüfusun ulusal bileşiminin vb., yerli halkın kendisi tarafından değer­ lendirilmesi temeli üzerinde, geniş bir bölgesel özerklik, yukardan denetime son verilmesini, bir devlet dilinin zorunlu kııllanımmm kaldırılmasını ve özeık bölgeler siniri arının saptaıımasmı ister. Proletarya partisi, "ulusal-kültürel özerklik" denilen şeye, yani okul vb. işlerinin devlet elinden aluııp, bir çeşit ulusal diyet eline verilmesine kesinlikle karşı çıkar. Ulusal-kültürel özerklik, tek bir yerde yaşayan ve hatta tek ve aynı bir işletmede çalışan işçileri, şu ya da bu "ulusal kültür" aidiyetlerine göre yapay olarak böler, yani işçilerin, çeşitli ulusların buıjuva kültürleri ile bağını pekiştirir, oysa sos-yaldemokrasinin görevi, dünya proletaryasının uluslararası kültürü pekiştirmektir. Paıti, anayasaya, uluslardan birinin, 11e olursa olsun tüııı ayrıcalıklarını, ulusal azınlıkların haklama, hangisi olursa olsun tüııı yasaya aykırılıkları yürürlükten kaldıran bir 252


temel kural konmasını ister. İşçi sınıflımı çıkarları, Rusya'da yaşayan tüm milliyetler işçilerinin, siyasal, sendikal, kooperatif, eğitimsel vb. tek proleter örgütler içinde birleşmelerini gerektirir. Proletaryaya, uluslararası sermaye ve burjuva milliyetçiliğine karşı savaşımı başarılı bir biçimde yürütme olaııağmı, ancak çeşitli milliyetler işçilerinin tek örgütler içinde bu türlü bir kaynaşması sağlayacaktır.

253


[ÜÖ]

P A R T İ PROGRAMINDAN B İR PARÇA RUS KOMÜNİST PARTİSİ VIII. KONGRESİ TARAFINDAN KABUL EDİLMİŞTİR (MART 1919)

ULUSAL İLİŞKİLERALANINDA Ulusal sonulda RKP şu ilkelerden esinlenir: 1. Toprak sahipleri ile burjuvazinin alaşağı edilmesi ereğiyle, çeşitli milliyetlerin proleterleri ve yan-proleterleri arasındaki yakınlaşma siyasası birinci plana konmuştur. 2. Ezilen ülkelerin emekçi yığınlarının, bu ülkeleri ezmiş bulunan devletlerin proletaıyasma karşı duydukları gü­ vensizliğin üstesinden gelebilmek için, hangisi olursa olsun herhangi bir ulusal topluluğun yararlandığı her çeşit ayrı­ calıkları kaldmııak, uluslar arasuıda tam bir eşitlik kurmak, tüm haklarından yararlanamayan sömürgeler ve ulusların, devlet olarak örgütlenmek üzere ayrılma haklarını tanımak zorunludur. 254


3. Aynı erekle, paıti, tam birlik yolundaki geçiş biçim­ lerinden biri olarak, sovyetik tip üzerine örgütlenmiş devletlerin federatif birliğini önerir. 4. Ulusun aynim a iradesini kimin temsil ettiğini bilme sorununda, paıti, sözkonusu ulusun bulunduğu tarihsel gelişme derecesini —ortaçağdan burjuva demokrasisine ya da burjuva demokrasisinden sovyetik ya da proleter demokrasiye götüren yolda vb. bulunup buluıımadığmı— gözöniiude tutarak, tarihsel sınıf açısuıda yeralır. Ne olursa olsun, eski ezen uluslar proletaryasuıın, ezilmiş ya da tüııı haklarından yararlanamayan uluslar emekçi yığuılan arasuıdaki ulusal duygu kalıntıları karşısuıda özel bir sakıntı ve dikkat göstermesi gerekir. Birçok ulusal sovyetik cumhuriyetin, Sovyetler Rusyası yöresinde birleşmeleri deneyinin göstermiş bulunduğu gibi, uluslararası proletaıyaıım ulusal bakmıdaiı türdeş olmayan öğelerinin gerçekten sağlam ve özgürce onanmış birliği için zorunlu koşullanıl yaratılmasını, ancak böyle bir siyasa sağlar.

255


[üç] PARTİNİN ULUSAL SORUNDAKİ İVEDİ GÖREVLERİ RUS KOMÜNİST PARTİSİ X KONGRESİNDE KABUL EDİLEN KARARDAN (MART 1921)

I. KAPİTALİST REJİM VE ULUSAL BASKI 1. Çağcıl uluslar belirli bir dönemin, yükselen kapitalizm çağının ürünleridirler. Feodalizmin yokolıış ve kapitalizmin gelişme süreci, aynı zamanda, bireylerin uluslar biçiminde kümelenmeleri sürecidir de. İngilizler, Fıaıısızlar, Almanlar, İtalyaıılar, feodal bölünmeyi alteden kapitalizmin muzaffer gelişmesi sırasında uluslar biçiminde örgütlemniş-Ierdir. 2. Ulusların oluşmasmııı, genel bir biçimde, zaman içinde, merkezileşmiş devletlerin oluşması ile düşümdeş bulunduğu yerlerde, uluslar, doğal olarak devletsel bir zarfa bürünmüş, bağımsız burjuva ulusal devletler olarak gelişmişlerdir. İngiltere'de (İrlanda hariç), Fransa'da, İtalya'da,

256


bu böyle olmuştur. Avrupa'nın doğusunda, tersine, merkezi­ leşmiş devletlerin, özsavunma gereksinmeleri (Türk, Moğol akıtılan vb.) ile çabuklaştırılmış oluşması, feodalizmin yokoİmasına, dolayısıyla ulusların oluşmasına öııgelıuiştir. Ulus­ ların orada ulusal devletler biçiminde gelişmemeleri ve gelişememeleri, aıııa güçlü, egemen bir ulus ile, birkaç güçsüz, bağımlı ulustan bileşik, birçok çokuluslu, karmaşık burjuva devletler oluştuıınalan işte bunun sonucudur. Avusturya, Macaristan, Rusya gibi. 3. Başlangıçta, her şeyden önce kendi öz ulusal güçlerine dayanan Fransa ve İtalya gibi ulusal devletler, genel bir biçimde söylemek gerekirse, ulusal baskı nedir bilmiyorlardı. Buna karşılık, bir tek ulusun —daha doğrusu o ulus egemen smıfının— öbür uluslar üzerindeki egemenliğine dayanan çokuluslu devletler, ulusal baskı ve ulusal hareketlerin ilk yurdu ve başlıca alanını oluştururlar. Egemen ulusun çıkarları ile bağmılı ulusların çıkarları arasındaki çelişkiler, bunlar çözülmedikçe çokuluslu bir devletin kararlı varlığmın olanaksız bulunduğu çelişkilerdir. Bu çelişkileri çözebilecek dununda olmaması; özel mülkiyet ve suııf eşitsizliğine dokuıımaksızuı, ulusları "eşitleştinne" ve ulusal azınlıkları "konuna" yolundaki girişimlerinden herbiriniıı, genellikle yeni bir başarısızlığa, ulusal çatışmaların yeni bir kızışmasına yolaçması, çokuluslu burjuva devletin dramıdır. 4. Kapitalizmin Avrupa'daki daha sonraki gelişmesi, yeni mahreçlere gereksinme duyması, hammadde ve yakıt sağ­ lamaya koyulması, son olarak emperyalizmin gelişmesi, ser­ maye ihracı ve büyük deniz ve demiryollarını güvenlik altında tutma zorunluluğu, bir yandan eski ulusal devletler tarafından yeni topraklar ilhakına ve bu devletlerin, çokuluslu devletlere özgü ulusal baskı ve ulusal çatışmalarla birlikte, çokuluslu (sömürgeci) devletler durumuna dönüşmelerine yolaçmış (İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya); öte yandan eski çokuluslu devletlerin egemen ulusları arasında, sa­ 257


dece eski devlet sınırlarını konuna eğilimini değil, ama komşu devletler zararına, onları genişletme, yeni (güçsüz) milliyetleri egemenlik altuıa alma eğilimini de pekiştirmiştir. Ulusal sorun işte böylece genişlemiş, ve sonunda olayların akışı ile genel sömürgeler sorunu ile kaynaşmıştır; ve ulusal baskı da, devlet içi bir sonııı olmaktan çıkıp, birçok devleti ilgilendiren bir sonın, tüm haklanııdan yararlanamayan güçsüz milliyetleri egemenlikleri altuıa almak için, "büyük" emperyalist devletlerin savaşım (ve savaş) sonııııı durumuna dönüşmüştür. 5. Bağdaşmaz ulusal çelişkileri ve çokuluslu burjuva devletlerin iç bozukluğunu köküne kadar ortaya çıkanuış bu­ lunan emperyalist savaş, galip sömürgeci devletler (İngiltere, Fransa, İtalya) içindeki ulusal çatışmaların son derece kızışmasına, mağlup eski çokuluslu devletlerin (Avusturya, Macaristan, 1917 Rusyası) tamamen dağılmasına, ve son olarak da, ulusal sonııııın burjuvazi tarafından en "köklü" çözümü olarak, yeni burjuva ulusal devletlerin (Polonya, Çekoslovakya, Yugoslavya, Finlandiya, Gürcistan, Ermenistan vb.) kurulmasına yolaçtı. Aıııa yeni bağımsız ulusal devletlerin kurulması, milliyetlerin barışçıl yaııyaııa yaşamasuıı gerçekleştirmedi ve gerçekleştiremezdi; 11e ulusal eşitsizliğe, ne de ulusal baskıya bir son verdi ve verebildi, çünkü özel mülkiyet ve sınıf eşitsizliğine dayanan yeni ulusal devletler: a) kendi ulusal azuılıklaruıı baskı altında tutmaksı-zm (BeyazRusyalılan, Yalıudileri, Litvanyalıları, UkraynalIları ezen Polonya; Osetleıi, Abazalan, Enııenileıi ezen Gürcistan; Hırvatları, Boşnakları ezen Yugoslavya, vb.); b) kendi topraklanın komşuları zararına genişletmeksiziıı — ki bu da çatışına ve savaşlara yolaçar (Litvaııya, Ukrayna ve Rusya'ya karşı Polonya; Bulgaristan'a karşı Yugoslavya; Ermenistan'a, Türkiye'ye karşı Gürcistan, vb.); c) malî, iktisadi ve askeri bakımdan "büyük" emperyalist devletlere bağımlılaşmadan varolanı azlar. 258


6. Böylece, savaş-sonrası dönemi, ulusal düşmanlığın, eşitsizliğin, baskının, çatışmaların, savaşların, uygar ülkeler uluslarının birbirlerine karşı olduğu kadar, tüııı haklarından yararlanamayan halklara karşı da emperyalist acımasızlıklarının dokunaklı tablosunu açığa vurur: bir yanda tüııı bağmılı ve "bağımsız" (gerçekte tamamen bağuıılı) ulusal devletler yığuıını ezen ve sömüren birkaç "büyük" devlet ve bu güçlerin ulusal devletlerin sömürü tekeli için kendi aralarındaki savaşımları; öte yanda, bağuıılı ve bağımsız ulusal devletlerin, "büyük" güçlerin dayanılmaz baskısuıa karşı savaşımları; ulusal devletlerin, kendi ulusal topraklanın genişletmek için kendi aralarındaki savaşımları; herbiri tek başuıa alınmış ulusal devletlerin, kendi ezilmiş ulusal azınlıklaruıa karşı savaşımları; son olarak, sömür­ gelerin "büyük" güçlere karşı kurtuluş hareketlerinin pekişmesi ve bu güçlerin içinde olduğu kadar, genel kural olarak aralarında bir dizi ulusal azuılık bulunan ulusal devletlerin içinde de, ulusal çatışın alarm kızışması. Emperyalist savaş tarafından bnakıhnış bulunan "dünya tablosu" işte bu. Ulusal soınııun çözümünde, burjuva toplumun tamamen iflâsa uğradığı oıtaya çıkmıştır. H. SOVYETİK REJİM YE ULUSAL ÖZGÜRLÜK. 1. Eğer özel mülkiyet ve sermaye mutlaka, insanları böler, ulusal düşmanlığı konikler ve ulusal baskıyı pekiş-tirirse, kolektif mülkiyet ve kolektif çalışına da, gene mutlaka, bireyleri birleştirir, ulusal düşmanlığı yokeder ve ulusal baskıya bir son verirler. Ulusal baskı olmadan kapitalizmin varolması, ezilen ulusların kurtuluşu olmadan, ulusal özgürlük olmadan sosyalizmin varolması kadar akılahııaz bir şeydir. Milliyetçi önyargılar iliklerine işlemiş köylülük (ve, genellikle, en başta egemen uhıslaruı küçük-burjuvazisi) burjuvaziyi izledikçe, şovenizm ve ulusal savaşını kaçınılmaz 259


şeylerdii'; tersine, eğer köylülük proletaryayı izlerse, yani eğer proletarya diktatörlüğü güvenlik altuıa alınmışsa, ulusal barış ve ulusal özgürlük de güvenlik altuıa almınış sayılabilir. Bundan ötürü, Sovyetleıin zaferi ve proletarya diktatörlüğünün kuruluşu, ulusal baskıya bir son verilmesinin, ulusal eşitliğin kurulmasının, ulusal azmlıklaruı haklarının güvenceye bağlanmasuım baş koşuludur. 2, Sovyetik devrim deneyi, bu tezi dipten doruğa doğ rular. Rusya'da sovyetik düzenin kurulması ve uluslaıııı dev let biçiminde örgütlenmek üzere ayrılma haklarınuı ilânı, Rusya'da yaşayan milliyetlerin emekçi yığınları arasuıdaki ilişkileri bütünden bütüne değiştirmiş, eski ulusal düşman lığı yoketmiş, ulusal baskıyı temelden yoksun buakınış, ve sadece Rusya'da değil, ama Avrupa ve Asya'da da, Rus iş çilerine, öbür milliyetlerden kardeşlerinin güvenini kazan dmııış, bu güveni, esrimeye kadar, ortak dava için savaşma isteğine kadar götürmüştür. Azerbaycan'da, Ermenistan'da sovyetik cumhuriyetlerin kurulması, ulusal çatışmalara son veren, ve Türk ve Ermeni, Enneni ve Azerî emekçi yığınlar arasındaki "yüz yıllık" düşmanlığı yokeden aynı sonuçlara yolaçmıştır. Sovyetleıin Macaristan, Bavyeıa, Finlandiya, Letonya'daki geçici zaferi için de aynı şeyi söylemek gere kil'. Öte yandan, ülkelerinde ulusal düşmanlık ve ulusal bas kıyı yoketmeseleıdi. Batı ve Doğu milliyetleri emekçi yığın laınım onlara karşı göstermiş bulundukları güven ve esrime olmasaydı, Rus işçilerinin, Kolçak ve Deııikin'i yenemeye çekleri ve Azerbaycan ve Ermenistan cumhuriyetlerinin ku rulamayacakları da kesinlikle söylenebilir. Sovyetik cumhu riyetleriıı pekişmesi ve ulusal baskuıuı kalkınası, emekçile riu emperyalist bağmılılıktan kurtuluşları yolundaki bir tek ve aynı sürecin iki yönüdür. 3. Oysa, genişlikleri bakımmdaıı çok önemsiz de olsa lar, sovyetik cumhuriyetlerin varlığı, emperyalizm için kor kunç bir tehdit oluşturur. Bu tehdit, sadece, eıııpeıyalizm260


den kopan sovyetik cumhuriyetlerin, sömürge ve yan-söınürgeler olmaktan çıkıp, böylece emperyalistleri ek bir toprak parçası ve ek bir gelirden yoksun bırakarak, gerçek bağımsız devletler durumuna dönüşmüş bulunmalarına dayanmaz; her şeyden önce sovyetik cumhuriyetlerin varlığının ta kendisine dayaıın, çiinkü bu cumhuriyetler tarafından buıjııvaziniıı yenilmesi ve proletarya diktatörlüğünün pekiştirilmesi yolunda atılan her adını, kapitalizme ve emperyalizme karşı en etkili ajitasyoıı, bağımlı ülkeleri emperyalist kölelikten kurtarmak için bir ajitasyoıı, kapitalizmin her yönü ile bozulup dağılmasmın yenilmez bir etkenidir. İşte, "büyük" emperyalist güçlerin sovyetik cumhuriyetlere karşı kaçınılmaz savaşımlarının, "büyük" güçlerin bu cumhuriyetleri yıkmak için gösterdikleri çabalaruı nedeni budur. Sovyetler Rusya-sı'na karşı çevresel burjuva devletleri, karşı-devrimcı generalleri birbiri arkasına ayaklandıran, onu özenli bir abluka içine alan, ve, genel olarak, onu İktisadî bakımdan yalnız bırakmaya çabalayan "büyük" devletlerin Sovyetler Rusya-sı ile savaşını lan tarihi, güncel uluslararası ilişkiler gözönünde tutulursa, kapitalist kuşatma koşullan içinde, dünya em­ peryalizmi tarafından İktisadî tükeniş ve askeri ezilmeye karşı kendini güvenlik altuıda görebilecek, tek başuıa alınmış bir tek sovyetik cumhuriyet olmadığına açıkça tanıklık eder. 4. Bundan ötürii, çeşitli sovyetik cumhuriyetlerin tecrit edilmiş varlıkları, bu varlık kapitalist devletler tarafından tehdit altında bulunduğu için, kararsızdır, temelsizdir. Bir yandan sovyetik cumhuriyetler savunmasının oıtak çıkarlan, öte yandan savaş tarafından yıkılmış üretici güçlerin onarılması, ve üçüncü olarak da, buğday üretmeyen sovyetik cumhuriyetlere, buğday üreten sovyetik cumhuriyetler tarafından zorunlu yiyecek yardımı, kendini emperyalist bağımlılık ve ulusal baskıdan kurtarmanın tek yolu olarak, çeşitli sovyetik cumhuriyetlerin tek bir devlet içinde birleşıııe-

261


sini kaçınılmaz kılıyor. Kendi "öz" burjuvazilerinden ve "yabancı" bıııjuvazideıı kurtulmuş bulunan ulusal sovyetik cumhuriyetler, ancak tek bir devlet içinde sıkı sıkıya birleşeıek kendi varlıklarım kurtarabilir ve birleşik emperyalizm güçlerini yenebilirler, yoksa yenemeyeceklerdir. 5. Sovyetik cumhuriyetlerin, askeri ve İktisadî işlerin ortaklığı üzerine kumlu federasyonu: a) çeşitli cumhuriyetlerin olduğu kadar tüm federasyonun da bütünlük ve iktisadi gelişmesini güvenlik altına almayı; b) ayrı ayrı gelişme derecelerinde bulunan çeşitli halk ve ulusların yaşam ve kültür koşullan ile iktisadi durumlarının tüm çeşitliliğini kapsamayı ve dolayısıyla, şu ya da bu federasyon biçimini uygulamayı; c) kaderlerini şu ya da bu biçimde federasyo nun kaderine bağlamış bulunan halk ve ulusların barış içinde yaııyaııa yaşama ve kardeşçe işbirliklerini örgütlemeyi sağlayan bir devlet içindeki genel birleşme biçimidir. Rusya'nın, sovyetik özerklik üzerine kumlu federasyondan (Kırgızistan, Başkuistaıı, Tataristaıı, Dağlılar, Dağıstan), bağımsız sovyetik cumhuriyetler ile sözleşmeye dayalı ilişkiler üzenine kurulu federasyona kadar (Ukrayna, Azerbaycan), bunlar arasında aracı dereceler de kabul edilmek üzere (Türkistan, BeyazRusya), çeşitli federasyon biçimlerinin uygulanmasuıa ilişkin deneyi, sovyetik cumhuriyetlerin tek bir devlet içinde birleşmelerinin genel biçimi olarak federasyonun tüm yararlılık ve esnekliğini tamamen doğrulamışta. 6. Aıııa federasyon, ancak onu bileştiren ülkelerin kar­ şılıklı güven ve özgür onayına dayandığı durumda sağlam, ve federasyon sonuçlan da gerçek olabilir. Eğer RSSFC, dünyada barış içinde yaııyaııa yaşama ve tüm bir halklar ve uluslar topluluğunun kardeşçe bir işbirliği deneyinin başarı kazandığı tek ülke ise, bunun nedeni orada 11e egemen, 11e uyruk, ne metropol, 11e sömürge, ne emperyalizm, ne de ulusal baskı bulunmasıdır; orada, federasyon karşılık­ 262


lı güven ve çeşitli uluslar emekçi yığınlarının birleşme isteğine dayanır. Federasyonun bu gönüllü niteliği gelecekte de kesinlikle konulmalıdır; çünkü, bütün ülkeler emekçilerinin, zorunluluğu kendini gitgide daha çok kabul ettiren tek bir dünya ekonomisi içindeki yüce birliğine doğın geçiş biçimi, ancak böyle bir federasyon olabilir. m . RKP'NİN İ \ rEDİ GÖREVLERİ

1. Proleter devrim, emperyalist çokuluslu devlet yerine ulusal sovyetik cumhuriyetlerin özgür federasyonunu kurduğu için, sovyetik rejim, eskiden ezilen uluslar emekçilerinin komünizme doğın keıteli ve acısız gelişmesini güvence altuıa alu- ve onlara, ulusal baskı ve ulusal eşitsizlik kalmtılarıııa karşı olduğu gibi, kendi öz sömürücü yüksek katmanlaruıa karşı da yürüttükleri savaşımda, ileri ülkeler proletaıyasmın devrimci deney ve örgütlü gücüne dayanma olanağını sağlar. RSSFC ve onunla birleşmiş bağmışız sovyetik cumhuri­ yetler, 140 milyona yakın bir nüfusu temsil ederler. Bu sayı üzerinden, 65 milyon kadaıı Büyük-Rus değildir (UkraynalIlar, Beyaz-Ruslar, Kııgızlar, Özbekler, Türkııı enler, Tacikler, Azeıiler, Volga Tatarları, Kamı Tatarları, Buharalı-lar, Hivalılar, Başkalar, Eımeııiler, Çeçeııler, Kabaıdlar, Osetler, Çeıkezler, İııguşlar, Karaçaylar, Balkaılaı.7" Kal-muklar, Kaleliler, Avaıiar, Dargilaıılılar, Kazikumuklar, Ku-rinliler, Kimlikler,80 Maıiiler, Çuvaşlar, Voty aklar, Buıyat-lar, Yakutlar ve öbürleri). Bu lıalklai' karşısuıda çarlığın siyasası, büyük toprak sahipleri ve buıjuvaziııin siyasası, onlar arasuıda her türlü devletçilik tohumlaraıı öldürmeye, kültürlerini bozmaya, dillerinin kullanılmasmı engellemeye, onları bilgisizlik içinde tutmaya, ve son olarak da, elden geldiğince mslaştmııaya dayanıyordu. Böyle bir siyasalım sonuçlan: bu halkların kültür eksikliği ve siyasal gerilikleıi263


diı*. Büyük toprak sahipleri ve burjuvazinin devrilmiş, ve sovyetik iktidarın bu ülkelerde de halk yığınları tarafından ilân edilmiş bulunduğu şu anda, partinin görevi, Büyiik-Rus ol­ mayan halkların emekçi yığınlarının, onları geride bırakmış olan ıneıkezı Rusya'ya erişmelerine yardmı etmek, onların: o) ülkelerinde, bu halklaıuı ulusal ve yaşam koşullarına uygun düşen biçimler altında sovyetik devletçiliği geliştirip pekiştirmelerine; b) ulusal dilde çalışan ve yerel nüfusun yaşam koşullan ve psikolojisini bilen ülke insanlarından kumlu mahkemeleri, yönetimleri, İktisadî organları, iktidar organlarım geliştirip pekiştirmelerine; c) basını, okulu, tiyatroyu, kulüpleri ve genel olarak, kendi ulusal dillerindeki kültür ve eğitim kurumlanın geliştirmelerine; d) bütün yönetim alaıılarmda ve her şeyden önce öğretim alalımda, sovyetik kurumlann ve partinin yerli nitelikli işçi ve emekçi kadrolarının yetişmesini hızlandırmak ereğiyle, (en başta Kırgızlar, Başk ular, Türkmenler, Özbekler, Tacikler, Azeriier, Tatarlar, Dağıstanlılar için) ulusal dilde, geniş bir genel, meslekî ve teknik eğitim ders ve okulları şebekesi örgütlemelerine yardımcı olmaktır. 2. Eğer, 65 milyon Biiyük-Rus olmayan nüfustan,, sınaî kapitalizm döneminin şu ya da bu derecesine geçmiş bulunan Ukrayna, Beyaz-Rusya, Azerbaycan'uı bir bölümü, Ermenistan biı- yana bırakılırsa, geriye, kapitalist gelişmeden geçme zamanı bulmamış, sanayi proletaryası hemen hiç bulunmayan, çoğu dununda henüz hayvancılık düzeninde olan ve ataerkil ve klan törelerini koruyan (Kırgızistan, Başkuistaıı, Kuzey Kafkasya), ya da henüz yan-ataeıkil, yarı-feodal yaşam biçimlerini büsbütün bırakmamış (Azerbaycan, Kırını, vb.), aıııa daha şimdiden genel sovyetik gelişme yoluna sürüklenmiş, esas itibarıyla 30 milyon kadar Türk nüfus kain- (Türkistan, Azerbaycan'ın çok büyük biı- bölümü, Dağıstan, Dağlılar, Tatarlar, Başkırlar, Kızgızlar vb.). 264


Buıada, fiili ulusal eşitsizliğin giderilmesi, ulusal baskı ve söıuüıge köleliğinin bütün kalıntılarına karşı sert ve direngen biı- savaşmı gerektiren uzun süreli bir süreçtir. Ulusal eşitsizlik, burada, şimdiye kadar, tarihsel bakımdan oluşmuş iktisadi eşitsizliğe dayanıyordu. Bu eşitsizlik, kendini, her şeyden önce, Rusya'nın sömürge ya da yaıı-sömürge durumunda bulunan bu çevre bölgelerinin, kendilerine zorla, merkezde işlenen her türlü hammadde iisteııcileri rolünün yüklendiğini görmeleri olgusunda dile getiriyordu. Sürekli geriliklerinin nedeni işte bu idi ve bu da, bu ezilen halklar aıasuıda bir sanayi proletaıyasmm oluşmasını, ve hele gelişmesini engelliyordu. Proleter devrim, çevre Doğu bölgelerinde bütün bu etkenlerle ister istemez çatışacaktı; ve devrimin başta gelen görevi, toplumsal ve İktisadî yaşamın bütün kollaruıdaki tüm ulusal eşitsizlik kalıııtılarmı direngenlikle ortadan kaldırmak, ve her şeyden önce de, fabrikaları hammadde kayııaklaruıa (Türkistan, Başkuistaıı, Kırgızistan, Kafkasya: tekstil, yün, kösele ve deri sanayileri vb.) taşıyarak, sanayii yönteıııli bir biçimde çevreye götürmektir. Ulusal eşitsizliğin bütün biçimlerini gidermek için kararlı ve tutarlı savaşmıı ile çevre Doğunun emekçi yığmlarıııın güvenini kazanan parti, aynı zamanda, bu yığınları, eskiden ezilen uluslarm kendi içindeki ataerkil-feodal ilişkileri kesinlikle ortadan kaldırmak ve onları komünist kuruluşa katmak için de toplar ve birleştirir. Çevre Doğuda sınıf ayrımı siyasasında atılacak ilk adını şu olmalı: yığınları bütün yerli sömürücü öğelerin etkisinden kurtarmak, bütün sovyetik yönetsel özerk organlarında bu sömürücülere karşı savaşmı venııek, yerli yığınların emekçi sovyetleıiııdeki özörgütlenmeleri aracıyla onları sınıf ayrıcalıklarından yoksun bırakmak. Aynı zamanda, çeşitli işletmelerde, madenlerde, deıniıyollarmda, tuzlalarda, kulak çiftliklerinde çalışan, az sayıdaki göreli yerli proleter öğeler de, en başta örgütlenmeli ve azamî özenle komünist parti saflarına ve 265


sovyetik organlarda çalışmaya çağuılnıalıdırlar. Sonraki adını, yoksııl yerlilerin iktisadi örgütlenmesi olmalı — yerli emekçi yığınların geri iktisadi biçimlerden yüksek biçimlere, göçebe yaşamı biçiminden tanına; serbest piyasa için çalışan loncasal mesleklerden, ait e İde31 Sovyet devleti için çalışmaya (yarı-proleter zanaatçıların sendikalarda toplanması); artellerin zanaatçı üretiminden fabrika ve işyerlerine; küçük tanından, toprağın bir plan ile yönetilen kolektif işlenmesine geçişi ile koşullanmış kanııaşık tipte mesleki ve kooperatif örgütlenme. Sovyet hükümeti, her şeyden önce, tek tüketim kooperatif organları şebekesi atacıyla, iktisadi örgütsiizlük sonucu yıkıma uğrama tehlikesi ile karşı karşıya bulunan yerli yarı-proleter yığuıların yardımına koşmalıdır. Sovyet ekonomisinin kuruluşunun bu özel koşullarına uygun olarak, iktisadi organların çalışması, ağırlık merkezinin yerli oıtaııı üzerine kaydırılması; zanaatçı ve öbür işletmelerin, bir plan tarafından yönetilen iktisadi bir örgüt içinde toplanmaları; nüfusun temel üretici yığuıı ile sağlam bir bağ kurulması, ve yerel koşullar gözönünde tutularak, çevrede somut bir sanayileşme planı hazırlanması yönünde yeniden örgütlenmelidir. Özellikle buğday tekelinin çevrede uygulanması şuasında, merkezî Sovyet Rusya örneklerinin körükörüne taklidine karşı daha az dikkatli olmamalı, ve azıklandımıa plaıımuı uygulanması, sözde değil, ama gerçekte, geri yerli oltamdaki sınıfların ayrımı siyasasına bağlanmalıdır. Merkezî Rusya'da alınmış ve sadece İktisadî gelişmenin daha yüksek bir derecesi için iyi iktisadi önlemlerin çevre Doğuda her mekanik uygulanması yad-suımalıdır. Emekçi Sovyetleıi, Doğu halklarını, ileri ülkeler proletaryası ile oımızomuza ortak savaşıma, ancak büyük yoksul yerli yığınları kendi hayati iktisadi çıkartan temeli üzerinde örgütleyerek sürükleyebileceklerdir. 3. Eğer esas itibarıyla Türk 30 milyon nüfus, Azerbaycan, Türkistan'ın çok büyük bir bölümü, Volga ve Kının 266


Tatarları, Buhara, Hiva, Dağıstan, Dağlıların bir bölümü (Kabardlar, Çeıkezler, Balkarlar) ve yerleşik duruma gelmiş belli biı- toprak üstünde sıkıca yerleşmiş bazı öbür halklar biıyana bırakılırsa, geriye, 10 milyon Kırgız, topraklan şu son zamanlara kadar, buıılarm en iyi bölümlerini ellerinden alına başarısını göstermiş ve onları sistemli bir biçimde kısu- çöllere doğru itelemiş bulunan Rus çiftçiler için biı- sömürgeleştirme konusu işini gören Başkular, Çeçenler, Türkistan'ın güney bölümü, Osetler ve înguşlar kaim Çarlığın siyasası, büyük toprak sahipleri ve burjuvazinin siyasası, bu bölgelere elden geldiğince Rus ve Kazak köylüleri arasından seçilmiş kulak öğeleri yerleştirmeye ve bunları emperyalist erekler için güvenilir bir dayanak yapmaya dayanıyordu. Bu siyasalım sonucu, işlenmemiş bölgelere doğru itelenen yerlilerin (Kırgızlar, Başkırlaıj giderek yokohııa-ları idi. Bu halklar emekçi yığuıları karşısında partinin (1 ve 2. maddelerde sözü edilen görevler dışındaki) görevi, genel olarak kulaklar, özel olarak soyguncu Büyük-Rus kulaklar suııfmdan kendilerini kurtarmak için savaşımda, onların çabalarını yerel Rus nüfusun emekçi yığınlarının çabalan ile birleştirmeye; sömürgeci kulakları devirerek, insan yaşamı bakımuıdan zoınıılu olan topraklan sağlamak için, onlara tüııı güçleri ve bütün araçları ile yaıdını etmeye dayanır. 4. Yukarda sözü edilen, belli bir sınıf yapısına sahip ve belli biı- toprak üzerinde yaşayan halklar ve uluslardan başka, RSSFC sınırları içinde, başka milliyetlerin yoğun çoğunluğu içinde dağılmış ve çoğu kez belli bir toprağı bulunmayan ulusal azınlıklar, kararsız ulusal topluluklar da vardır (Letonlar, Estonyalılar, PolonyalIlar, Yalıudiler vb.). Çarlığın siyasası, pogromlar dahil, bütün araçlarla bu azınlıklaıuı kökünü kıııntmaya dayanıyordu (Yahudi pogromlan). Ulusal ayrıcalıkların kaldırıldığı, milliyetler arasında eşitlik kurduğu ve ulusal azınlıkların özgür gelişme hakkı-

267


ııııı, sovyetik rejimin özlüğü tarafından güvence altına alındığı şu anda, partinin bıı ulusal topluluklar emekçi yığuıları karşısındaki görevi, kendilerine sağlanmış bulunan bu özgür gelişme hakkından sonuna kadar yararlanmaları için, onlara yarduııcı olmaktır.

268


PO R T]

PARTİ VE DEVLET KURULUŞUNDA ULUSAL ETKENLER RUS KOMÜNİST PARTİSİ XII. KONGRESİNDE KABUL EDİLEN KARARDAN (NİSAN 1923)

1. Kapitalizmin gelişmesi, daha geçtiğimiz yüzyılda, üretim ve değişim araçlarının uluslararası bir nitelik kazanmasına, ulusal yalnızlığın kalkmasına, halkların İktisadî yaklaşmasına ve engin topraklanıl birbirine bağlı bir bütün içinde birleşmesine doğru bir eğilimi oıtaya çıkardı. Kapitalizmin dalıa sonraki gelişmesi, dünya pazarındaki gelişme, büyük deniz ve deıniıyollanıım örgütlenmesi, sermaye ihracı vb., uluslararası işbölümü ve bütün alanlardaki karşılıklı bağımlılık aracıyla, en çeşitli halklaıı birleştirerek, bu eğilimi dalıa da pekiştirdi. Bu süreç üretici güçlerdeki dev-sel gelişmeyi yansıttığı ölçüde, ulusal yalnızlığı ve çeşitli halkların çıkar karşıtlıklarmı giderdiği ölçüde, bir ilerleme 269


etkeni oldu ve gene de öyledir, çünkü gelecekteki dünya sosyalist ekonomisinin maddi öncüllerini hazn'lar. 2. Ama bu eğilim, iç tarihsel atılanıma hiç de uygun düşmeyen biçimler içinde gelişti. Halkların karşılıklı bağımlılığı ve ülkelerin iktisadi birleşmesi, kapitalizmin gelişmesi boyunca, eşit haklara sahip halkların elbirliği ile değil, ama bazı halkların başka bazılarının bağımlılığı ile, daha az gelişmiş lıalklarm daha çok gelişmiş halklar tarafından baskı ve sömürüsü ile gerçekleşiyordu. Sömürge fethi ve yağmalar, ulusal baskı ve eşitsizlik, eınpeıyalist keyfilik ve zor, son olarak "uygar" ulusların "uygar-olmayan" uluslar üzerine uygulanacak egemenlik için kendi aralarındaki savaşımları, — lıalklarm iktisadi yaklaşma sürecinin çerçevesi içinde oluştuğu biçimler işte bunlar. Böyle olduğu için, birleşme eğilimine koşut olarak, bu sürecin zor biçimlerini kaldırma eğilimi, ezilen sömürgeler ve bağımlı milliyetlerin eınpeıyalist boyunduruktan kurtulma savaşımları da büytiyor-du. Bu ikinci eğilim, ezilen yığmlaruı eınpeıyalist birleşme biçimlerine karşı başkalduması anlamına geldiği için, halkların elbirliği ve özgürce onanmış bir ittifak temeli üzerinde birleşmesini istediği için, bir ilerleme eğilimi idi ve gene de öyledir, çünkü gelecekteki dünya sosyalist ekonomisinin manevi öncüllerini hazn'lar. 3. Kapitalizme özgü biçimler içinde dile gelmiş bu iki temel eğilimin savaşımı, son yarım yüzyıl boyunca, çokuluslu burjuva devletlerin tarihini doldurur. Kapitalist gelişme çerçevesinde, sömürge burjuva devletlerin iç bozukluğu ve organik istikrarsızlığı, işte bu eğilimler arasuıdaki uzlaşmaz karşıtlık sonucudur. Bu çeşit devletlerin içindeki kaçınılmaz çatışmalar ve bu devletler arasuıdaki kaçınılmaz savaşlar; eski sömürge devletlerin dağılması ve yenilerinin kurulması; dünya siyasal haritasuıda yeni bir düzeltmeye yol-açan yeni sömürgeler fethi yarışı ve çokuluslu devletlerin yeniden dağılışı — bu temel karşıtlığın başlıca sonuçlan iş­ 270


te bunlar, Bir yaııda eski Rusya, Avusturya-Macaristaıı ve Türkiye'nin çöküşü, öte yanda Büyük-Britanya ve eski Al­ manya gibi sömürgeci devletlerin tarihi; son olarak, "büyük" eınpeıyalist savaş ve sömürge halkları ile tüm haklardan yararlanamayan halkların devrimci hareketindeki büyüme, bütün bu ve benzeri olgular, çokuluslu burjuva devletlerin istikrarsızlığını ve çürüklüğünü açıkça gösterirler. Burjuvazinin ulusal sorunu çözmelini doğru biçimini bulmadaki yeteneksizlik, etkisizlik ve güçsüzlüğünün nedeni, halkların iktisadi birleşme süreci ile bu süreci yöneten eınpeıyalist yöntemler atasındaki uzlaşmaz çelişki işte böyledir. 4. Partimiz, uhıslaruı kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme hakkını, lıalklarm bağımsız devletler olarak yaşama hakkını, ulusal sorundaki siyasasuım temeline koyarken, bu koşullan gözönünde tutmuştur. Daha varlığmuı ilk günlerinde, birinci kongresinde (1898), kapitalizmin ulusal sonuldaki çelişkileri henüz tam bir açıklıkla belirecek zaman bulamamışken, parti, milliyetlere, bu zamaııaşunma uğramaz hakkı taıımııştı. Sonradan, Ekim Devıimiııe kadar kongreleri ve, konferanslarında kabul edilen özel belge ve kararlardaki kendi ulusal programını hiç sekmeden doğruladı. Eınpeıyalist savaş ve buıııııı sömürgelerde yolaçtığı güçlü devrimci hareket, paıtiııiıı ulusal sonuldaki kararlarının yeni bir doğrulanmasından başka bir şey olmadı. Bu kararların anlamı: a) milliyetlere karşı baskuıuı tüııı olanaklı ve düşünülebilir biçimlerinin kesin yadsınmasında; b) kendi kaderlerinin düzenlenmesi bakımuıdan halkların eşitlik ve egemenliklerinin tanınmasında; c) halkların sağlam birliğinin ancak elbirliği ve özgür onama temelleri üzerinde gerçekleştirileceği ilkesinin tanınmasında; d) böyle bir birliğin, ancak sermaye iktidarmııı devrilmesinden sonra olanaklı olduğu gerçeğinin ilânında yatar. Partimiz, çalışıııasuıda, çarlığın açık baskı siyasasuıa

271


olduğu kadar, menşevikler ile sosyalist-devrimcileriıı ikircikli, yaıı-enıpeıyalist siyasasına da, bu ulusal kurtuluş programı ile karşı çıkmaktan yorulmuyordu. Eğer, ıueıışevikler ile sosyalistdevrimcileriıı yaıı-enıpeıyalist siyasaları Keıeııski ve siyasasının bu milliyetlerin en iyi öğeleri tarafından yüzüstü bırakılması sonucunu verirken, çarlığın nıs-laştınııa siyasası, çarlık ile Rusya'nın eski milliyetleri arasında bir uçunun açtıysa, partimizin özgürleştirici siyasası, çarlığa ve emperyalist Rus burjuvazisine karşı savaşımda, partimize bu milliyetlerin büyük yığmlannm sevgi ve desteğini kazandırdı. Bu sevgi ve desteğin, partimizin, Ekim günlerindeki zaferini belirleyen kesin öğelerden biri olduğundan kuşku duyulamaz. 5. Ekim Devrimi, partimizin ulusal soııındaki kararlarının pratik bilançosunu çıkardı. Ulusal baskılım başlıca uy­ gulayıcıları olan büyük toprak sahipleri ile kapitalistlerin iktidarını devirdikten, ve iktidara proletaryayı geçirdikten sonra. Ekim Devl imi, tek bir vuruşta ulusal baskmm zincirlerini kopaldı; halklar arasındaki eski ilişkileri bütünden bütüne değiştirdi, eski ulusal düşmanlığa kesin bir darbe indirdi, halkların elbirliği için alanı açtı ve Rus proletaryasuıa, sadece Rusya'da değil, ama Avrupa ve Asya'da da, öbür milliyetlerden kardeşlerinin güvenini kazandırdı. Bu güven olmasaydı, Rus proletaryasuım Kolçak ve Denikin'i, Yudeniç ve Vrangel'i yenemeyecek olduğunu tanıtlamaya pek gerek yok. Öte yandan, Rusya'nın merkezinde proletarya diktatörlüğü kurulınasaydı, ezilen milliyetlerin kurtuluşlarım elde edemeyecek olduklarından da kuşku yok. İktidar, sermaye tarafından elde tutuldukça, küçük-burjuvazi ve her şeyden önce, eski "egemen" ulusun milliyetçi önyargılar iliklerine işlemiş köylülüğü kapitalistlerin ardından gittikçe, ulusal düşmanlık ve ulusal çatışmalar kaçınılmaz şeylerdir, tersine, eğer köylülük ve öbür küçük-burjuva katmanlar proletaryayı izlerlerse, yani eğer proletarya dikta­ 272


törlüğü güvenlik altında ise, ulusal barış ve ulusal özgürlük güvenlik altında sayılabilir. Buııdaıı ötürü, Sovyetleriıı zaferi ve proletarya diktatörlüğünün pekişmesi, tek bir devlet içinde birleşmiş halkların kardeşçe elbirliğiniıı üzerlerinde kurulabileceği dayanaklar, temellerdir. 6. Aıııa Ekim Devrimi sadece ulusal boyunduruğun kalkması, lıalklarm birleşmesine elverişli bir alannı yaratılması sonucunu vermedi. Gelişmesinin akışı içinde. Ekim Devrimi, bu birleşmenin biçimlerini de hazırladı; lıalklaıuı tek bir federal devlet içinde birleşmesinin kendilerine göre gerçekleştirileceği temel çizgileri çizdi. Devrimin birinci dönemi içinde, milliyetlerin emekçi yığınların bağımsız ulusal yücelikleri ilk kez olarak duydukları zaıııaıı, aıııa yabancı bir müdahale henüz gerçek bir tehlike oluşturmazken, lıalklaıuı elbirliği henüz kesinlikle belirlenmiş, sıkı sıkıya saptanmış bir biçim almamıştı. İçsavaş ve müdahale döneminde, ulusal cumhuriyetlerin askeri öz-savunnıaları. bilinci plana çıktığı zaıııaıı, aıııa İktisadî kuruluş henüz gündemde yer almamışken, elbirliği askeri bir ittifak biçimini aldı. Son olarak, savaş-sonrası dönemde, savaş tarafından yıkuııa uğramış üretici güçlerin yeniden-kuruhnası sorunları birinci plana çıktıklaı ı zaıııaıı, askeri ittifak İktisadî bir ittifak ile tamamlandı. Ulusal cumhuriyetlerin Sovyetik Cumhuriyetler Birliği içinde birleşmeleri, elbirliği biçimlerinin gelişmesinde, bu kez lıalklaıuı çokuluslu tek bir sovyetik devlet içinde, askeri, İktisadî ve siyasal bir bildiği niteliğine bürünen son evresini oluşturur. Böylece, proletarya, ulusal sorunun doğıu çözümünün anahtarını sovyetik rejimde bulmuştur; ulusal eşitlik ve özgür onay üzerine kumlu, kararlı bir çokuluslu devletin örgütlenme yolunu, sovyetik rejimde görmüştür. 7. Aıııa ulusal sorunun doğıu çözümünün anahtarını bulmak, henüz 11e onu tamamen ve kesinlikle çözme, 11e de bu çözümü pratik ve somut gerçekleşmesine götürme anla273


mıııa gelil-. Ekim Devrimi tarafından formüle edilen ulusal programı doğru bir biçimde gerçekleştirmek için, daha yeni aşılmış ulusal baskı dönemi tarafından bize miras bırakılmış, ve kısa bir zaıııaıı süresi içinde birdenbire üstesinden gelinemeyecek engellerin üstesinden gelinmesi de zorunludur. Bu miras, en başta, Büyük-Ruslaıın eski ayrıcalıklı du­ rumlarının yansısı olan egemen Bıiyük-Rus şovenizminin kaluıtılanna dayanır. Bu kaluıtılar, bizim merkez ve taşra sovyetik kumullarımız emekçilerinin kafasuıda varlıklarını hâlâ sürdürürler; merkez ve taşra devlet kumullarımızda yu­ valanırlar, Smena Vekh tarzında, NEP ile birlikte durmadan kızışan "yeni" Büyiik-Rus şovenizmi eğilimleri biçimi altuıda takviye alu'lar. Pratik olarak, bu kaluıtılar kendilerini, ulusal cumhuriyetlerin gereksinme ve zorunlulukları karşısında, sovyetik Rus memurların gösterdikleri yüksekten bakış ve kalpsiz büıokratizm tutumu içinde dile getirirler. Çokuluslu sovyetik devlet, ancak devlet örgütlerimizin pıatiğiıı-deki bu kalıııtılarm kökü kazınırsa gerçekten sağlam, ve içindeki halkların elbirliği, ancak o zaman gerçekten kardeşçe bir nitelik kazanabilir. Bir dizi ulusal cumhuriyette (Ukrayna, BeyazRusya, Azerbaycan, Tüıkistaıı), sovyetik iktidarın temel dayanağı işçi sınıflımı büyük bir bölümünün Büyük-Rus milliyetinde olması sonucu, durum karmaşıkta'. Bu bölgelerde, kent ile ku' arasındaki, işçi sınıfı ile köylülük arasındaki ittifak, sovyetik kumullarda olduğu kadar parti orgaıılaruıda da, o Biiyük-Rus şovenizmi kaluıtıları güçlü engeli ile karşılaşıyor. Bu koşullarda, Rus kültürünün üstünlüklerine değgin sözler ve üstün Rus kültürünün daha geri lıalklarm (UkraynalI, Azerî, Özbek, Kugız vb.) kültürleri üzerindeki kaçuııhnaz zaferine ilişkin tezin foımiilasyonu, Büyük-Rus milliyetinin egemenliğini pekiştirme girişimlerinden başka bir şey değildir. Bundan ötürü, Büyük-Rus şovenizmi kalıntılarına karşı amansız savaşını, partimizin ilk

274


ivedi görevidir. Bu miras ikinci olarak fiilî eşitliğe, yani Cumhuriyetler Birliği milliyetlerinin İktisadî ve kültürel eşitsizliğine dayaıım. Ekim Devrimi ile kazanılan hukuksal ulusal eşitlik, halkların büyük bil- kazananıdır, ama kendi başına tüm ulusal sorunu çözmez. Kapitalizm evresine geçmemiş, kendi proletaryası hemen hiç bulunmayan, ve bunun sonucu, İktisadî ve kültürel bakandan geri kalmış belli bir sayıdaki cumhuriyetler ve halklar, ulusal eşitliğin kendilerine verdiği hak ve olanaklardan sonuna kadar yararlanacak dununda değiller; dışardan gerçek ve sürekli bir yaıdıın olmadıkça, yüksek bir gelişme derecesine yükselecek ve kendilerini geride bnakaıı milliyetlere yetişecek durumda değiller. Bu fiilî eşitsizliğin nedenleri sadece bu halklaruı talihlerinde değil, aıııa çevre bölgeleri sadece sanayi bakanından gelişmiş merkez bölgeler tarafından sömürülen hammadde bölgeleri durumuna dönüştürmeyi gözeten çarlık ve Rus burjuvazisinin siyasasnıdadır da. Bu eşitsizliğin kısa bir zaman süresinde üstesinden gelmek, bu mirası bir-iki yıl içinde yoket-mek, olanaksız bir şeydir. Daha önce partimizin X. kongresi belirtmiştir ki, "fiilî ulusal eşitsizliğin giderilmesi, ulusal baskı ve sömiirgesel bağımlılığın bütün kaluıtılaruıa karşı seıt ve direngen bir savaşını gerektiren uzun süreli bir süreçtir." Aıııa mutlaka bunun üstesinden gelmek gerek. Oysa, ancak Rus proletaryası, onlaruı iktisadi ve kültürel ilerlemelerini kolaylaştınııak için, Bildiğin geri halklarına gerçek ve sürekli bil’ yardımda bulunursa bunun üstesinden gelinebilir. Bu yardım, kendini, ilkin, eskiden ezilen milliyetlerin cumhuriyetlerinde sanayi ocaktan kurmak ve buralara yerel nüfusu en yüksek derecede katmak için, bir dizi pratik önlemin almması ile göstermelidir. Sonra, bu yardım, X. kongre kararı uyarınca, emekçi yığuılann, NEP sonucu güçlenen yerli ve dışardan gelmiş yüksek sömürücü katmanlara karşı kendi toplumsal konumlanın pekiştirme savaşmıla275


rina paralel olmalıdır. Bıı cumhuriyetler her şeyden önce tarımsal bölgeler olduklarından, iç toplumsal önlemler, her şeyden önce, emekçi yığınları, devlet elinde bulunan fonlardan ayrılmış topraklarla donatmayı gözetmelidir. Bu olmadıkça, halkların tek bir federal devlet çerçevesinde sıkı ve iyi anlaşılmış bir elbirliğiııiıı örgütlenmesi beklenemez. Bundan ötürü, milliyetlerin fiili eşitsizliğinin oıtadaıı kaldırılması için savaşım, geri halkların kültürel ve iktisadi düzeyinin yükseltilmesi için savaşını, partimizin ikinci ivedi görevidir. Bu miras son olarak acı ulusal baskı boyunduruğunda yaşamış ve henüz kendilerini eski ulusal sızlanma duygularından kurtaracak zaman bulamamış bir dizi lıalkuı bağlındaki milliyetçilik kalmtılanııa dayaııu'. Bu kalıııtılarm pratik ifadesi, belli bir ulusal tecrit ve eski ezilen halkların Ruslardan gelen önlemler karşısında tam bir giiveıı yokluğudur. Bununla birlikte, birçok milliyetten bileşik cumhuriyetlerde, bu savunucu milliyetçiliğin, saldırgan milliyetçiliğe, en güçlü milliyetin, bu cumhuriyetlerin güçsüz milliyetlerine karşı yöneltilmiş şovenizmine dönüştüğü de az görülmez. Enneniler, Osetler, Acarlar ve Abazalara karşı yönelmiş Gürcü şovenizmi (Gürcistan'da); Türkmeııler ve Kırgızlara karşı yönelmiş Özbek (Buhara ve Horezm) şovenizmi; Ermeni şovenizmi vb. — ayrıca NEP koşullan tarafından da kışkutılmış bütün bu şovenizm çeşitleri, bazı ulusal cumhuriyetleri bir çatışına ve anlaşmazlık alaııuıa dönüştürmekle tehdit edeıı en büyük tehlikeyi oluştururlar. Bütün bu olayların, halkların tek bir devlet içinde gerçekten birleşme işini engellediklerini söylemek gereksiz. Milliyetçilik kalıntıları, Büyük-Rus şovenizmine karşı özel biı- savunma biçimi olduğu kadarıyla, Biiyük-Rus şovenizmine karşı gözüpek bir savaşım, milliyetçilik kalmtılarmuı üstesinden gelmenin en güvenilir aracıdır. Ama bu kaluıtılar, çeşitli cumhuriyetler-deki güçsüz ulusal topluluklara karşı yönelmiş yerel şovenizm biçimine dönüştükleri kadarıyla, bu kalıntılara karşı. 276


doğrudan savaşını, paıti üyelerinin ödevidir. Bundan ötürü, milliyetçilik kalıntılarına ve, her şeyden önce de bu kalıntıların şoven biçimlerine karşı savaşım, partimizin üçüncü ivedi görevidir. 8. Cumhuriyet Birliğinin, merkez ve taşradaki sovyetik memurların önemli bir bölümü tarafından, ulusal cumhıı riyetlerin ulusal gelişmesini sağlamaya aday bir eşit devlet ler birliği olarak değil, ama bu cumhuriyetlerin oriadaıı kal du'ilmasıııa doğru atılmış bir adını olarak, "bir ve bölünmez" [Rusya] denilen şeyin kuruluş başlangıcı olarak düşünülme si olgusuna, geçmişin mirasının parlak ifadelerinden bili olarak bakmak gerekir. Bazı RSSFC yöneticilerinin, özerk cumhuriyetlerin ba­ ğımsız komiserliklerini kendilerine bağunlı kılma ve bu ko­ miserliklerin kaldırılmasına yolaçıııa yolunda besledikleri eğilime de, geçmişin mirastım benzer bir sonucu olarak bak­ mak gerekir. Bu görüş biçimini anti-proleter ve gerici olarak yalgılayan, ve ulusal cumhuriyetlerin varlık ve gelecekteki gelişme mutlak zorunluluğunu ilân eden kongre, paıti üyelerini, cumhuriyetlerin birleşmesi ve komiserliklerin kaynaşmasının, şoven eğilimli sovyetik memurları tarafından, ulusal cumhuriyetlerin iktisadi ve kültürel gereksinmelerini kulak arkası etme eğilimlerini örtme yolunda kullanılmamasını dikkatle gözetmeye çağırır. Komiserliklerin kaynaşması, sov­ yetik aygıtın geçirdiği bir sınavdır: eğer bu deney pratikte Büyük-Rus nitelikte şoven bir yönelim alırsa, paıti bu bozul­ maya karşı en seıt önlemler almak, hatta sovyetik aygıt küçük ve geri milliyetlerin gereksinme ve zorunlulukları karşısında gerçekten proleter ve gerçekten kardeşçe bir özeniş anlayışı içinde gereğince eğitiiiııceye kadar, bazı komiserliklerin kaynaşmasını gözden geçilmeyi düşünmek zorunda kalacaktır. 9. Çeşitli cumhuriyetlerin işçi ve köylülerinin eşitlik ve

277


özgür onay ilkelerine göre kurulan Cumhuriyetler Birliği, bağımsız devletler arasında karşılıklı uluslararası ilişkileri düzenlemek için proletarya tarafından yapılmış ilk deney, ve gelecekteki dünya sovyetik emek cumhuriyetinin kuruluşuna doğnı atılmış ilk adımdır. Cumhuriyetler Birliği, lıalklaruı biılikte yaşaıııasuıuı yeni biı- biçimi, yukarda sözü edilen kalıntıların, halkların oıtaklaşa çalışması içinde ortadan kalduılacaklaıı tek bir federal devlet çerçevesindeki elbirliği-ııiıı yeni bir biçimi olduğu için. Birliğin yüksek orgaıılaruım, sadece Biıliğiıı bütün milliyetlerinin ortak zorunluluk ve ge­ reksinmelerini değil, ama çeşitli milliyetlerin özel zorunluluk ve gereksinmelerini de tamamen yansıtacak biçimde kurulmaları gerekir. Bundan ötürü, Bildiğin, tüııı Birliğin emekçi yığınlarını, milliyetlerinden bağmışız olarak temsil eden mevcut organlarının yaııısua, milliyetleri eşitlik temeli üzerinde temsil eden özel bir oıgaıı da kunılııı alıdır. Bildiğin merkez organlarının böyle bir yapılaşması, kendini lıalklaruı gereksinme ve zorunlulukları karşısında daha dikkatli gösterme, onlara istenen zamanda gerekli yardunda bulunma, karşılıklı bir güven havası yaratma ve böylece, en acısız araçlarla, yukarda sözü geçen mirası ortadan kaldırma olanaklarını sağlayacaktır. 10. Yukarda söylenenlere dayanan kongre, parti üyelerine şu pratik önlemleri öneril" o) Birliğin merkez orgaıılaruım kuruluşu şuasında, çeşitli cumhuriyetlerin, kendi aralarındaki ilişkilerde olduğu kadar Birliğin merkez iktidarı karşısında da, hak ve ödev eşitliği sağlanmalı; b) Birliğin yüksek organları sistemi içinde eşitlik temeli üzerinde, bu cumhuriyetleri bileştiren tüııı milliyetlerin olanak ölçüsünde temsil edilmelerine özen göstererek, ayrımsız bütün cumhuriyet ve ulusal bölgeleri temsil eden özel bir organ kurulmalı; c) Birliğin yürütme orgaıılaruım yapısı, cumhuriyetler 278


temsilcilerinin bu organlara gerçek katılıınmı ve Birlik lıalk1anilin zorunluluk ve gereksinmelerinin karşılanmasını sağ­ layan ilkeler üzerine kurulmalı; d) Cumhuriyetler malî haklarla, ve özellikle, onlara devlet yönetimi, kültür ve ekonomi alanında kendi öz girişkenliklerini gösterine olanağını sağlayan, yeterince geniş bütçe haklan ile donatılmalı; e) Ulusal Cumhuriyet ve bölgeler oıgaıılan her şeyden önce kendi halklarmııı dilini, yaşam koşullanın, töre ve alışkanlıklaruıı bilen ülke iusanlanııdaıı bileşıııeli; /) Bütün devlet organlarında ve öbür milliyetler ve ulusal azuılıklar nüfusuna hizmet eden bütün kumullarda ulusal dilin kullanılmasını güvenlik altuıa alan, ulusal haklan, ve özellikle ulusal azmlıklaruı haklanın çiğneyen herkesi izleyen ve devrimci bir sertlikle cezalandıran özel yasalar çıkarılmalı; g) Kızılordu içindeki eğitim çalışması. Birlik halklarmııı kardeşlik ve dayanışına düşüncelerinin yayılması yönünde pekiştirihııeli, ve cumhuriyetlerin tanı savunma yeteneklerini güvenlik altuıa alma bakmımdan gerekli bütün önlemlere uyarak, ulusal ordu birliklerinin örgütlenmesi için pratik önlemler almmalı.

279


[BEŞ] M ERKEZ KOMİTESİ RAPORU ÜZERİNE KARARDAN SSCB KOMÜNİST PARTİSİNİN XVI. KONGRESİ TARAFINDAN KABUL EDİLMİŞTİR (TEMMUZ 1930)

PARTİ, ülkedeki sınıflar savaşımının kızışması ile ilişkili olarak, paıti saflarında, Büyük-Rus şovenizmi ve yerli şo­ venizme doğra ulusal sapmaların yeniden bir etkinlik artışı gösterdiğini saptar. Baş tehlike, güncel evrede, leııiııist ulusal siyasanın te­ mellerini değiştirmeye çalışan, ve enternasyonalizm görünüşü altında, eskiden egemen Büyük-Rus ulusunun çöken sı­ nıflarının, yitirdikleri ayrıcalıklaruıı yeniden kazanma öz­ lemlerini gizleyen Büyük-Rus şovenizmine doğra sapma ta­ rafından temsil edilmektedir. Bunun yanısıra, SSCB lıalklaıınm bildiğini sarsan ve mü­ dahaleye yardım eden yerli şovenizme doğra sapıııanuı caıı280


J (JQ

laııdığı da görülmektedir. Parti, aynı zamanda, leııinist ulusal siyasalım pratik uy­ gulanması için, ulusal eşitsizlik öğelerinin giderilmesi ve Sovyetler Birliği'ni bileştiren halklanıı ulusal kültürlerinin elişmesi için dikkati bir kat dalıa attırarak, ulusal sonuldaki bu d sapmaya ve bu sapmalar karşısındaki uzlaştırıcı tutuma karşı savaşımını yoğunlaştırınalıdu\

281


[ALTI] S TÂLİN ANAYASASINDAN PARÇALAR

BOLUM II DEMJET ÖRGÜTÜ Madde 13. — Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, eşit haklara sahip sovyetik sosyalist cumhuriyetlerin özgürce katıldıkları birlik temeli üzerinde kunılımış federal bir devlettir. Bu cumhuriyetler şunlardır: Rusya Sovyet Sosyalist Federatif Cumhuriyeti, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, BeyazRusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Türkmenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Tacikistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti,

282


Kırgızistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Kareli-Fin Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Moldavya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Litvanya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Letoııya Sovyet Sosyalist Cıunlıuriyeti, Estonya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti. Madde 14. — Şu işler, yüksek iktidar organları ve devlet yönetim organları ile temsil edilen Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin yetkisindedir: a) Uluslararası ilişkilerde SSCB'yi temsil etmek, öbür devletlerle antlaşmalar yapmak ve onaylamak; b) Savaş ve barış sorunları; e) SSCB içine yeni cumhuriyetler kabul etmek; d) SSCB Anayasasının ve federe cumhuriyetler anayasalaıımn SSCB Anayasasına uygunluğunu sağlamaya özgü önlemlerin uygulanmasını denetlemek; e) Federe Cumhuriyetler arasındaki sınır değişikliklerini onaylamak; /) Federe Cumhuriyetler içinde yeni özerk cumhuriyetler gibi, yeni ülke ve bölgeler kurulmasını onaylamak; g ) SSCB savunmasını örgütlemek ve tüm SSCB silahlı kuvvetlerini yönetmek; h) Devlet tekeli temeli üzerinde dış ticaret; i) Devlet güvenliğini sağlamak; j ) SSCB ulusal ekonomi planlanın düzenlemek; k) SSCB bütçesi ile. Cumhuriyetler Birliği bütçesi ve yerel bütçelere yönelik vergi hasılatuu onaylamak; l) Bankalaır, sanayi ve tanın işletme ve kuruluşlanm, Birliğin tümünü ilgilendiren tecimsel işletmeleri yönetmek; m) Ulaştınııa ve PTT işlerini yönetmek; n) Para ve kredi sistemini yönetmek; o) Devlet sigortalanın örgütlemek; p) Borç alıp borç vermek; q) Topraktan, toprak altılıdan, onnaıılar ve sulardan yararlanmanın temel ilkelerini saptamak;

283


kentler, kırsal topluluklar (stanitsalar, köyler, obalar, kışlaklar) emekçileri temsilcileıi Sovyetleri, lıer bölge, özerk bölge, ilçe, reyon, kent, kırsal topluluk emekçileri tarafından iki yıllık bir süre için seçilirler. Madde 96. — Emekçi temsilcileri Sovyetleri-içiıı temsil kuralları, federe cumhuriyetler anayasaları tarafından saptanır. Madde 97. — Emekçi temsilcileri Sovyetleri, kendilerine bağımlı olan yönetim organlarının çalışımmı yönetir, kamu düzeninin sürdürülmesini, yasalara uyulmasmı ve yurttaş lıaklaıınm korunmasını sağlar, yerel iktisadi ve kültürel çalışmayı yönetir, yerel bütçeyi yaparlar. Madde 98. — Emekçi temsilcileri Sovyetleri, SSCB ve federe cumhuriyet yasalarının kendilerine verdikleri hakların sınırlan içinde, kararlar ve önlemler alırlar.

290


AÇIKLAYICI NOTLAR1

J. Staliıı'iıı ulusal sorun konusundaki ilk ve ünlü incelemesi "Marksizm ve Ulusal Sorun", 1913'te, Prosveşçenye'de yayınlanmış­ tır. Avusturya sosyal-demokratlanııın ulusal sorun konusundaki gö­ rüşlerinin eleştirildiği ve Rus sosyal-demokratlannııı ulusal sorun konusundaki görüşlerinin teoıik temellenilin açıklığa kavuştunıl-duğu bu inceleme ("Ulus"; "Ulusal Hareket"; "Sorunun Konuşu"; "Ulusal Özerklik"; "Buııd, Milliyetçiliği, Ayrılıkçılığı"; "Kaf-kasyalüar, Likidatörler Kongresi"; "Rusya'da.Ulusal Sorun" adlı) yedi kesimden oluşmaktadır. Buraya aldığımız ilk üç kesim, ulus ve ulusal sonııııuı teorik yönden açıklandığı ve Avusturya sosyal* "Edıtıons Soaales İntematıonales 1937" baskısında, kaynak notlann yazara, açıklayıcı notlann yayımcıya ait olduğu belirtilmektedir. Buna karşın, daha yem bir baskı olması nedeniyle çevınye esas alınan "Edıtıons Soaales 1949" basımında, burada, "A çıklayıa Notlar" altında sunduğumuz notlann tümünün yayım aya ait olduğu belirtildiğinden, gerek kaynak notlan, gerek açıklayıa notlan, "Açıklayıa Notlar" başlığı altında sunuyoruz — Sol Yayınları.

291


demokratlarının görüşlerinin metodolojik yönden eleştirildiği kesim lerdir. Leııiıı, 1913'te, "RSDİP'ııiıı Ulusal Programında, Staliıı’in sözkonusu incelemesini zikrederek, ulusal sorunun ve sosyal-demokr atiarın programının dayanakl annııı açıklığa kavuşturuldoğunu ya zar (Bkz: V. İ. Leııiıı, Ulusların Kaderlerim Toyun Hakkı, Sol Ya yııılaıı, Ankara 1975, s. 7-8). s. 7 " R. Spriııger'in Ulusal Sorun'una bakınız, s. 43, Obşçestvemıaya Polza Yayınlan, 1909. s. 12 3 Bkz: O. Bauer: Ulusal Sorun ve Sosyal-Demokrası, Serp Ya yııılaıı, s. 1-2,1909. s. 12 s. 12 ' O. Bauer, aynıyapıt, s. 6. J Aynıyapıt, s. 2. s. 12 s. 12 6 Ö. Bauer, aynıyapıt, s. 24-25. s. 12 O. Bauer, aynıyapıt, s. 139. s. 13 s O. Bauer, aynıyapıt, s. 2. s. 15 9 Bkz: Otto Bauer, aynıyapıt, s. 2. s. 15 10 Otto Bauer, aynıyapıt, s. 389. s. 15 11 Otto Bauer, aynıyapıt, s. 388. s. 15 L Otto Bauer, aynıyapıt, s. 396. s. 15 Otto Bauer, aynıyapıt, s. 2. s. 15 Otto Bauer, aynıyapıt, s. 2. s. 15 Otto Bauer, aynıyapıt, s. 130. 16Bkz: Joseplı Strasser: Der Arbeiter und dıe Natıon, 1912, s. 33. s. 20 17Bkz: Bauer'in kitabı, s. 166. s. 23 ıs Güney Slavlaıı scsyal-demokrasi si, Avusturya'nın güneyinde uğraş verir. s. 25 Bundun IV. Kongresi, 1901 Nisanı sonunda Biyelostok'ta top laııdı. Kongre, "milliyet kavramının Yahudi halkına da uygulana bilir olduğu',nu; Rusya’nın, milliyetlerden herbiri için, üzerinde ya şadıklaıı topraklardan bağımsız olarak, eksiksiz bir özerklik ile, bir milliyetler federasyonu durumuna dönüşmesi gerektiğini ilân etti; eski yurttaşlık eşitliği yerine, ulusal eşitlik sloganım ileti sür dü ve RSDİP'ııiıı federatif temeller üzerinde yeniden örgütlenmesi ni istedi. Bu kararlar olsun, "ulus al-kültürel özerklik" ile ilgili olarak bu kongrede formüle edilmiş ve daha soma da Bııııd bası ıııııda savunulmuş bulunan istem olsun, bilindiği gibi. Bunda karşı, eski Iskra ve özellikle de Leııiıı tarafından zorlu bir polemiğe yolaçtılar (Leııin'in Tüm Yapıtları'tan V. ve VI. ciltlerindeki makaleleri ne bakınız). s. 25 11 Bkz: V. Kossovski, Milliyet Sorunları, s. 16-17,1907. s. 25 2 92


1 Avusturya sosyal-demokrasisinin Brünn Kongresi, 24-29 Ey İtil 1899'da toplandı. Eıı önemli tartışma konusu, ulusal sorun oldu. Kongre, toprak-dışı ulusal-kültürel özerklik düşüncesini savunan güney Slavları sosyal-deıııokrasisi tarafından önerilmiş bulunan ka rar tasalısını kabul etmedi. Birleşik yürütme komisyonu (Merkez Komitesi) tarafından önerilmiş bulunan, ve ulusal bakımdan sınır laııdınlmış bölgelerin birliğini isteyen karan kabul etti; bu karar, böylece, merkezileştirilmiş bir devlet düşüncesini savunan Avustur­ ya-Alınan sosyal-demokıatlan ile, ulusalcı bir tutumu savunan gü ney Slavları, Çek ve öbür sosyal-demokıatlar arasında bir uzlaş ma (compromis) oldu. Örgüt sorununa ilişkin olarak, Bilimi koııg resi, partinin merkez yönetimini de, ulusal (Alman, Çek, Poloııyalı, Rüteıı [Ukraynalı], İtalyan ve Güney Slav) sosyal-demokıat örgüt lerin yürütme komitelerinden bileşik federatif bir örgüt durumuna getirerek, ulusal sosyal-demokıat grupların ayrılması yolunda, Wiııberg kongresinden de ileri gitti. s. 26 " Bkz: Spriııger, Ulusal Sorun, s. 14. s. 26 23 Bkz: Bauer, Ulusal Sorun ve Sosyal-Demokrasi, s. 399. s. 26 s. 28 Bkz: Bauer, Ulusal Sorun, s. 422. s. 28 Bkz: Spriııger, Ulusal Sorun, s. 281-282. Çarcı maliye bakam (dalıa soma, başbakan) V. Kokovtsev tarafından 24 Nisan 1908 günü, devlet dıuııasuıda söylenmiş bulu ııan sözler. s. 29 “TBkz: Spriııger, Ulusal Sorun, s. 36. s. 29 ^Bkz: Bauer, Ulusal Sorun, s. 401. s. 29 29 7-12 Mayıs (24-29 Nisan) 1917 günleri Petrograd'da toplanmış bulunan VII. bolşevik konferansı (Nisan konferansı), ulusal som ıııııı ine el eıuııe sine büyük bir öııeııı verdi. Staliıı'iıı, komisyon adı na, ulusal sorun konusunda, Leııiıı tarafından yazılmış bulunan ka rar tasalısını savunan raporuna karşı, Y. Pyatakov'ıuı, anti-leııinist bir açıda yer aldığından, "ulusların kendi kaderlerini kendi leriııiıı tayin etme hakkı" sloganım yadsıyan karşı-raporu okundu. Leııiıı, bu sorun üzerine önemli bir konuşma yaptı. Kongre Y. Pyatakov tarafından önerilen karar tasalısını reddetti ve ezici bir çoğun lukla, Stalin tarafından savunulan karan benimsedi. s. 31 30 Yazar, Merkez Komitesinin, 28 Aralık 1912 ve 1 Ocak 1913 (eski takııııı) arasında toplanan, Parti militanlan ile genişletil miş, "Şubat" konferansı denilen konferansına anıştırmada bulunu yor. Konferans, ulus al-kültürel özerklik sonum üzerine, aşağıda ki karan kabul etti: "Ulusal-kültürel özerkliğin, her milliyetin gelişmesi için zoıım293


lu kuramların kurulması' biçimi altında, Çhenkeli arkadaş tarafın dan, (Dıunadaki) bölüntü adına üstlenilmiş bulunan savunması, parti programının dolaysız bir çiğnenişi anlamını taşır. İçeıik bakı mıııdaıı tıpatıp özdeş bir formül, paıtı programını onaylayan E. Parti kongresinde özel bir oylama aracıyla geri çevrilmişti. Ulu sal eğilimlere bir ödün, hatta bu maskelenmiş biçim altında bile, proleter bir parti için kabul edilmez bir şeydir." s. 35 31 Ulusal azınlıklar halk komiserliği tarafından 1920'de yayınlanan ulusal soran üzerinde Staliıı'deıı Seçme Yazılar kitabında "Yazarın Notu" başlıklı önsözden alınan aşağıdaki pasaj "Ekim Devrimi ve Ulusal Sonııı" başlıklı yazıyla ilgilidir. "... Yazı, merkezî Rusya'da karşı-devrimi yenen SovyeÛcr ikti darının Rusya'nın çevre bölgelerinde, hcrbiri karşı-devrim ocaklan haline gelmiş olan burjuva milliyetçi hükümetlere gelip çarptığı; Sovyet iktidarının kendi sömürgeleri (Antant sömürgeleri) üzerin deki etkisi karşısında telâşlanan Antantın, Sovyet Rusya'yı boğmak için burjuva milliyetçi hükümetleri açıkça tutmaya başladığı; bur juva milliyetçi hükümetlere karşı sürdürülen başarılı savaş sırasın da Sovyet Bölgesel özerkliğinin, çevre bölgelerde özerk Sovyet Cum huriyetleriııin örgütlenmesinin, Rusya'nın Doğu çevre bölgelerinden geçerek Sovyet Rusya'nın Doğunun ezilen ülkelerine yayılması ve Batının ve Doğunun dünya emperyalizmine karşı tek bir devrimci cephe kurması gibi pratik sorunların konulduğu Ekim D evrimini hemen izleyen dönemi yansıtmaktadır. Bu yazı, ulusal sorunun ikti dar sorunuyla çözülmez bağını belirtiyor ve ulusal soımııı, sömür geleıiıı ve ezilen milliyederin genel sorununun bir parçası olarak ele alıyor, yani "Avusturya ekolünün," ıııenşeriklerin, reformistle rin, E. Enternasyonalin karşısına dikildikleri, ama olayların doğ ruladığı şeyi yapıyor." s. 37 33 Ukrayna Merkez Rodası 1917 Nisanında Kiyev'de toplanan Ukrayna küçük-buıjuva partileri ve milliyetçi örgüdeıi kongresin de kuruldu. Kurulan Rada, ulusal lıarekederi ezmek için önlemler alan geçici hükümetle çok sert çatışmalara girişti. Ekim Devrimin den soma (Stalin'in dediği gibi) Rada "ulusal demokratik biçime bürünen burjuva karşı-devrimin" kalesi haline geldi. 1918 Ocağın da toplanan Sovyederin El. Kongresine verdiği raporda Stalin, Radayı yöneten kulak küçük-buıjuva "sosyalistleri" (Viıınicenko ve ötekileri) raporunda şöyle nitelendirdi: "Evrensellerinde [bildirilerinde] sözleriyle toprağın halka ve­ rilmesinden yana gözüktüler; ama arkasından büyük toprak sahip­ lerinin topı aklaıındaıı bir kısmına dokunulmayacağını, ve halka 294


dağıtılmayacağım kabul ederek, bu toprak dağıtımını iyice sınır­ ladılar. "Sözleriyle Sovyetleıe bağlı olduklarım ilân ettiler, ama gerçekte Sovyet askeri birliklerini silahtan tecrit ederek, Sovyet memurlarım tutuklayarak ve Sovyetlerin daha somaki varlığını olanaksız hale getirerek, Sovyetleıe karşı en sert bir savaşa girişmişlerdir. "Sözleriyle devlime bağlı olduklaımı bildiriyorlar, aıııa gerçekte devlimin en kötü düşmanlan olduklarım göstemıişlerdir. Don'-daki savaşta tarafsızlıktan sözediyorlar, ama gerçekte Sovyet birliklerinin kurşunlanmasına yardım ederek ve Kuzeye buğday şevkini engelleyerek General Kaledin'e doğrudan doğruya ve açık olarak yaıdım etmişlerdir." 1918 Şubatında Rada, ayaklanan Ukrayııah işçi ve köylüler ta­ rafından devıildi, ama az soma Ukrayna'yı işgal eden AvusturyalI ve Alman askerî birlikleri tarafından yemden iktidara getirildi. 1918 Nisanında Radanın temsilcileriyle Stalin'in başında bulunduğu bir Halk Komiserleri Şurası delegasyonu arasuıda barış görüşmeleri yapılacaktı; ama Skoıopadski tarafından yapılan bir hükümet darbesi ile, merkezi Rada kesin olarak ortadan kalktı. Beyaz-Rusya Rcıdcısı 1917 Temmuzunda Minsk'te toplanan Beyaz-Rıısya ulusal örgütleri kongresinde kurulmuş biı küçük-buıjuva milliyetçi örgütüdür. Şoveıı-milliyetçi unsurların yönettiği Rada, Ekim Devriminin zaferinden soma Sovyet iktidarının düşmanlan saflarında yer alıyor, yerel SovyeÜeri dağıtıyor. Beyaz-Rusya Halk Cumhuriyetinin bağımsızlığım ilân ederek ve Alınan imparatoru \Vilhelm ITye Beyaz-Rusya*yi Alınan askeri birliklerine işgal ettirmiş olmaktan minnettarlığını bildiriyor. 1 Ocak 1919'da Beyaz-Rusya İşçi ve Köylü Geçici Hükümeti, Radayı yasa dışı ilân ediyor, Ve BeyazRusya *>ı Sovyet Cumhuriyeti yapıyor. Sfatul-Çeri (Bölgesel Şûra), Romanya Genelkurmayı ajanları tarafından Besaıabya'nm işgal altındaki bölgesinde (Kişinev) kumlan bölgesel "parlamento”, 1917 Kasım aynıdan 1918 Kasımının sonuna kadar faaliyet göstermiştir. Moldav "Ulusal Partisi" ve bir sürü uydurma örgüt seçilmeyip tayin edilen temsilcilerinden oluşmuştur; örgüt birçok bölgeler ve örgütler tarafından boykot edildi. 1918 Martında üyelerin önemli bir kısmının aleyhte tutumlarına karşın, Besaıabya'nm özerklik temeli üzerinde Romanya'ya ilhakı karanın aldı. Ve 1918 Kasımında Besarabya*yı işgal eden Romen istilâcılar, Sfatul-Çeri'ye, bu ilhakı herhangi bir özerklik olmaksızın kesin ilhak haline getirecek kararı aldırdılar, Besaı abya'mn 295


ilhakı, bilindiği gibi o sıra ve sonraları da çok kez kan içinde boğulan halk ayaklanmaları olarak beliren istilâcıya karşı, halkın sert savaşımlarını körükledi. (Hotiıı, Tatarpınar vb. ayaklanmaları gibi.) Kırım Kurultayı, 10 Aralık 1917'de Bahçe saray kentinde toplandı (daha sonraları Slııferopol’a nakledilmiştir); çoğunluğu, içinde Tatar milliyetçi "Halk Paıtisi"ııi izliyen Tatar küçük-burjuva eğilimlerini ve özlemieıiııi temsil ediyordu. Kurultay, bir Kının Tatar "Ulusal Hükümeti" kurdu; başında Ç. Çelebiyev ve D. Sayi d Ahmet vardı. Bu hükümet Rus karşı-devrimci subaylaıın kumanda ettiği birliklerden kuvvetini almaktaydı. 1918 Ocağında, , Kurultay, Sivastopol’daki devrimci askeıi komitenin sil alili kuvvetlerine karşı askeıi gücünü çıkarmaya kalkışınca ulusal hükümetle birlikte dağıtıldı, ve Almanlaıın Kııımi işgalleri sırasında kısa bir süre yeniden ortalıkta görüldü. Başkıristaıı Kurultayı, 1917 Kasımında Orenburg şehrinde top­ landı. Bunda baş rolü Zaki Validoviuı (Zeki Velidiiıiıı) başında bulunduğu burjuva milliyetçi unsurlar oynuyordu. Ve bunlar, bur­ juvazinin ve Başkır kulaklarının çıkartaııııı temsil ediyorlardı. Ku­ rultayın oluşturduğu Başkır Hükümeti, Validoviuı başkanlığında Sovyetlere karşı faaliyete girişti ve. General Dutov ve Kolçak ile bağ kurdu. Ama Başkır özerkliğinin ortadan kaldınlması eıiııi gibi emirnameler yayınlayan Kolçakin siyasasının emperyalist niteliği, Validov hükümetini, halk yığınlannın zorlamasıyla, Sovyet iktidan tarafına geçtiğini ilân etmeye zorladı. Başkır Sovyet Cumhuriyetinin oluşumundan az som a, burjuva milliyetçi unsurlar, başlarında Validov olmak üzere Sovyet iktidarına karşı bir ayaklanmayı yürüttüler, ama bu ayaklanma Başkır emekçi yığınları tarafından desteklenmedi. Özerk Türkistan hükümeti, başında Tanuşbayev, Şalıi-Ahmedov ve Çokayev bulunmaktaydı. Kokaııda'da 1917 Kasmıında burjuva milliyetçi örgütleıiıı paııislamcı adı verilen kongresinde, Taşkent' teki Halk Komiserleri Şurasına karşı bir örgüt olarak kuruldu, ("Kokanda özerkliği" adı buradan gelmedir). Beyaz-Rus muhafız lan tarafından desteklenen bu hükümet, Türkistan'da içsavaşı çı kardı, ama Taşkent ve Semerkaııt kızıl birlikleri tarafından 1918 Şubatında tasfiye edildi. s. 38 O dönemde tıpkı ortaçağdaki Fransız serfleri gibi hâlâ an gaıyaya zorlanan Finlandiya küçük köylülen. , s. 43 34 Ulusal Azınlıklar Halk Komiserliği tarafından, ulusal sonuı üzerine, 1920'de yayınlanmış bulunan Staliıı Derleme'sıne ön­

296


söz olarak yazılan "Yazarın Notu”nun aşağıdaki parçası, "Rusya'da Ulusal Sorun Konusunda Sovyeti er iktidarının Siyasası" makalesine ayrılmıştı: "... Makale, Rusya'nın, bölgesel özerklik temeli üzerinde, henüz tamamlanmamış bulunan güncel yönetsel düzeltme dönemi ile; çevrede, RSSFC'nîn yapıcı parçalan olarak, yönetsel komünler ve özerk sovyetik cumhuriyetler örgütlenmesi dönemi ile ilgili. Ma kalenin canalıcı noktası, sovyetik özerkliğin pratik uygulanması, yani emperyalizmin müdahaleci girişimlerine karşı güvence ola rak, merkez ile çevre arasındaki devrimci birliğin güvence altına alınması sorunudur. Makalenin çevre bölgelerinin Rusya'dan ay ıılma istemini, karşı-devrimci bir girişim olarak, gözünü kırpma dan yadsıması garip görünebilir. Hindistan'ın, Arabistan'ın, Mı sır'ın, Fas ve öbür sömürgelerin Antanttan ayrılmasından yana yn, çünkü bu dununda ayrılma, bu ezilmiş ülkelerin emperyalizm den kurtulması, emperyalizmin koıııunlaıımn sarsılması, devrim konumlanılın pekişmesi anlamına gelir. Çevre bölgelerinin Rusya' dan ayrılmasına karşıyız, çünkü bu durumda aynlma, bu çevre bölgelerinin emperyalizm tarafından egemenlik altına alınması, Rusya'nın devrimci gücünün sarsılması, emperyalizmin konumla tının pekişmesi anlamına gelir. Hindistan'ın, Mı sır'uı, Arabistan ve öbür sömürgelerin ayrılmasına karşı savaşım veren Antant, işte tastamam bu nedenledir ki, aynı zamanda, çevre bölgelerin Rus ya'daıı ayrılması için de savaşını verir. Sömürgelerin Antanttan ayrılması için savaşım veren komünistler, işte tastamam bu 11e deliledir ki, aynı zamanda çevre bölgelerinin Rusya'dan aynlma suıa karşı da savaşımdan geri kalamazlar. Aynhııa sonuııuııuı, so mut uluslararası koşullara göre, devrimin çıkarlanna göre çözüm leııdişi açıktır." s. 34 ^Bkz: XII. Bıuıd Konferansı, s. 21 (Rusça). s. 51 36 O sıralarda Dışişleri Halk Komiseri olan G. Çiçerin'in, "Sta liıı Arkadaşın Savlarına Karşı" başlığı altında, Pravda'nın 6, 7 ve 9 Mart 1921 günlü 50, 51 ve 52. sayılanınla yayımlanmış bulunan makalelerine amştınna. s. 66 37 21/:,uncıı Enternasyonal — Şubat 1921'de Viyana'da kımıl muş, ve devrimci yükselme döneminde H Enternasyonalden geçi ci olarak çıkan bir dizi partiden (Rus menşevikleri değil) bileşmiş bulunan Uluslararası Sosyalist Partiler Birliği işte böyle adlandınl inişti. Birliğin başında F. A dİer, O. Bauer, L. Martov vb. bulunuyor du. 2/4'ımcu Enternasyonalin amacı, saygınlığım yitinııiş II. Eııter nasyonalden yüzçevirmiş bulunan işçi yığııılan arasında durma297


daıı IH. Enternasyonalin büyüyen etkinliğine karşı savaşmaktı. 1923 yılında, 2/4uncu Enternasyonal, E. Enternasyonal ile yeniden bir leşti. s. 73 3S "Doğu Halkları Propaganda ve Eylem Komitesi", 1920 Ey lülüııde Baku Doğu halkları kurultayında kuruldu. Görevi, dünya proleter devlimi sİogam üzerinde emperyalizme karşı bir savaşını ereğiyle, propagandayı örgütlemek. Doğudaki kurtuluş hareketini destekleyip birleştirmek idi. Bir yıl kadar yaşadı. Rus, Türk, İran ve Arap dilleri üzerinden, Doğu Halkları adlı organını yayınlıyor du. s. 76 39 Cenova ve La Haye, 1922'de Ceııova (İtalya) ve La Haye'de (Hollanda) toplanmış bulunan uluslararası iktisadi konferanslar. Bu konferanslara, bir yandan kapitalist ülkeler (İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya ve birçok başka ülke), öte yandan da Sovyet Rus ya katıldı. Bu konferansların ereği, "merkezî ve Doğu Avrupa'nın İktisadî kalkınması" için önlemler aramaktı. Gerçekte, "Rus" sorununu çözme, yani Sovyet Rusya ile kapitalist dünya arasında ki ilişkileri belirleme durumundaydılar. Cenova*ya, "ticaretini ge ııişletme ve ona içinde en geniş ve en başarılı bir biçimde gelişe bileceği koşullan yaratma pratik ereği ile" (Leııin) giden Sovyet Rusya, bu konferansta, ondan tüm savaş ve savaş-öncesi borçla mim ödenmesini, yabancı mülk sahiplerine ulusallaştırılmış mülk leriııiıı geri verilmesini, Rusya'da, sovyetik ülkeyi sonunda batı Avrupa sermayesinin bir sömürgesi durumuna dönüştürecek bir tüzel ve malı rejimin kurulmasını isteyen yabancı sermayeye seıt bir yanıt verdi. s. 84 40 Urghart, Devrimden önce, Rusya'da engin topraklara ve or inanlara, ıııadeıı ocak ve yataklarına vb. sahip bulunan İngiliz sa ııayicisi; daha soma, Sovyetleı* iktidaııııa karşı savaşımın örgütleyi çilerinden biri, Kolçakin danışmam oldu. Eylül 1922'de, Uıqlıaıt. Dış Ticaret Halk Komiseri L. Kranssiıı ile, Sovyet büküme tinden imtiyaz olarak, Ural ve Kazakistan'daki eski mülklerinin büyük bir bölümünü aldığı bir ön sözleşme imzaladı. Bununla bir likte bu sözleşmenin ağır koşullan, ve başında Lord Curzon'un bu lunduğu İngiliz hükümetinin, Sovyetler Rusyası temsilcilerinin Lo zan Konferansına (bir somaki nota balanız) katılmasını engellemeye yönelen, Sovyetler iktidarına adamakıllı düşman siyasası, Sovyet hükümetini Urqhart ile yapılan sözleşmenin onaylanmasını gen çevinııe zorunda bıraktı. s. 84 41 Lozan Konferansı, Türk Ulusal Kurtuluş Savaşından soma bir barış antlaşması yapma ereğiyle, 1922 Kasımında toplandı. Bu kon298


feraıısa: Türkiye ve Yunanistan, Birleşik-Devletler, İngiltere, Fıaıı sa, İtalya, Japonya, Romanya, Yugoslavya katıldı. Sovyet Rusya' ya gelince, müttefik devletlerin ve özellikle İngiltere'nin kaışıkoymalaıı üzerine, sadece Boğazlar sorununun konuşulduğu toplantılara kabul edildi. Sovyet hükümeti, konferans sırasında, barış zamanın da olduğu gibi savaş sırasında da boğazlanıl savaş gemilerine ta­ mamen açık tutulmasuıı isteyen emperyalist görüşe karşı (her şeyden önce Sovyet Rusya'yı hedef alan öııleııı), Türkiye dışında, hangi devletin olursa olsun, savaş gemilerine boğazlanıl tamamen kapatılması yolundaki kendi görüşünü çıkardı. Somadan, müttefik devletler, Sovyet delegasyonunu konferanstan tamamen çıkartma ya çalıştılar, ve 10 Mayıs 1923 günü, Sovyet temsilcisi V. Voıovski, Lozan'da, beyaz muhafız Konradi tarafından öldürüldü. s. 84 42 Smena Vekh (işaret direki erini değiştinııe) akımı, 1921 yı lıııda, yabancı ülkelerdeki göçmen Beyaz-Ruslar arasında, her şey den önce onlaıın başlanııda N. V. Ustıiyalov ve öbürlerinin bulun duğu aydın çevrelerinde doğdu. Bunlar önce Smena Vekh derleme sini yayımladılar, soma da aynı ad altuıda bir dergi çıkardılar. "Smena Vekh, büyüyen ve yavaş yavaş kulaklar ve aydııı-memurlar ve kaynaşan yeni burjuvazinin ideolojisidir. Yeni burjuvazi kendi ideolojisini, yani Komünist Partinin yozlaşıp yeni burjuva ziııiıı sağlamlaşacağı; biz bolşeviklerin, anlaşıldığına göre farkma varmaksızın, demokratik cumhuriyetin eşiğine varıp, sonra da bu eşiği aşacağımız ve, belki askeri, belki de sivil memur çevrelerin den çıkacak bir Sezai'm yardımıyla, kendimizi olağan bir burjuva cumhuriyeti dıınıımıııda bulacağımız yolundaki Smena Vekh ideo lojisiııi formüle etmiştir." (Stalin.) s. 93 43 "Allogene", Büyük-Ruslanıı, sömürgeleştirdikleri ülkelerin yeıii halklarına taktıkları, ve "yabancı" anlamına gelen ad. s. 100 MTaşnaklar, "Daşnakçutiyun" Partisi, 1890 ve 1900 arasında kurulmuş ve program bakımından Rus sosyahst-devrimdi erine yaklaşan Ermem milliyetçi küçük-buıjuva partisi. Gericilik ve sa vaş yıllarında, bu parti, Ermeni burjuvazisinin öncüsü ve çarlık çıkarlarının savunucusu rolünü oynadı. 1918-1920 yıllarında, ku nılmuş bulunan burjuva Ermeni Cumhuriyetinin başına geçen Taşııaklar, Sovyetler iktidarı ve Komünist Partisine karşı savaşımda, bu cumhuriyeti İııgiliz-Fransız müdahalecileri ve Rus beyaz mu hafızlan için bir dayanak noktası durumuna getirdiler. Emıeııis tan'uı sovyetleştiıilmesinden soma, bu partinin yabancı ülkelere göçmüş bulunan liderleri, sovyetik Eııııeııistan'a karşı amansız bir savaşıma giriştiler. s. 105 299


45 Mı ısavatçılar, "Müsavat" Partisi, Türk burjuva "demokıa tik" partisi, 1912'de Baku'da kurulmuş bulunan bu parti, Paııis lamizm ve turaııcılık etkisi altındaydı. 1918'de, Azerbaycan'daki başlıca karşı-devrimci güç olan bu parti, Baku komününe karşı ayaklanma çıkardı, İııgilizleri yardımına çağırdı.işçi ve köylü ha reketiııe karşı kaııdökücü bir savaşını yürüttü. Azerbaycan'ın 1920'de sovyetleştinlmesindeıı som a, tüm etkisini yitirdi. s. 105 43 S. Oıjoııikitze'nin, Partinin XII. Kongresi önünde anlattığı olguya anıştırma: Gürcü "sapıııacılar"ı, açlığın pençesine düşmüş bulunan Kuzey Kafkasya ve Volga bölgesi göçmenlerine Gürcistan sınırlarını kapama buyruğunu vermişler ve sınıra muhafız kara kollan diktinnişlerdi. s. 106 47 "Sapmacılaı" adı verilen, ve partinin Merkez Komitesi ka rarlanın durmadan çiğneyen küçük bir Gürcü komünist yönetici ler topluluğunun (Mdivaııi, Mahaıadze, Çiııçadze vb.) çalışanına ilişkin bir dizi sonum aydınlatmak için 1923 yılında Gürcistan'da görevieııdirilmiş bulunan, F. Cerjiııski, V. Mickeviez-Kapsukas ve D. Manuilski arkadaşlardan kurulu komisyon ile, o sıralarda Mer kez Komitesi sekreteıi olan Kuybişev ve L. Kamenev'deıı kumlu komisyona amştınna. s. 109 43 Buharin, XII. Kongredeki konuşmasuıda, Stalin'in binada sözünü ettiği şu tezi formüle etti: ”... Eski egemen ulus olarak, milliyetçi eğilimlere karşı çık inak ve, ulusal akımlara daha büyük ödünler vemıe anlamında, kendimizi bir eşitsizlik dıuumuııa koymak zoımıdayız. Eski ezilen uluslaıııı gerçek güvenini, ancak bu siyasa ile, tersten giderek, — ancak bu siyasa ile, kendimizi öbürlerine göre yapay olarak bir aşağılık durumuna koyarak, ancak bu fiyatla kazanabileceğiz." (Bkz: XII. Parti Kongresinin Stenografik Tutanakları, s. 562-563, Rusça.) s. 115 9 V. İ. Leniıı, Ulusların Kaderlerini Tayın Hakkı, Sol Yayın laıı, Ankara 1975, s. 102. ' s. 116 33 V. I. Leııiıı, "Sosyalist Devrim ve Ulusların Kaderlerini Ta yiıı Hakkı", Ulusların Kaderlerini Toyun Hakkı, Sol Yayınlan, An kara 1975, s. 147-148. s. 118 51Aynı yapıt, s. 148. s. 119 52 "Ulusal Sonuı" Stalin'in, 1924 Nisan başlaııııda Sverdlov Üniversitesinde konferans olarak verdiği Lenınizmm ükeleri'nin bir bölümünü oluştunnaktadır. (Bkz: J. Stalin, Leninizm in ilkeleri, Sol Yayınlan, Ankara 1974, s. 68-78.) s. 120 53 V. I. Leııiıı, "Ulusl aıııı Kaderlerini Tayin Hakkının Tayini 300


Üzerine Bir Tartışmanın Özeti", Ulusların Kaderlerim Tayın Hak kı, s. 184. s. 124 54 V. î. Leııiıı, "Ulusal Sonuı Üzerine Eleştirici Notlar", Ulııs larm Kaderlerim Tayin Hakkı, s. 25. s. 127 55 V. î. Leııiıı, "Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkının Tayini Üzerine Bir Tartışmanın Özeti", Ulusların Kaderlerim Ta}fin Hak kı, s. 190-191. ' s. 130 Yani enıpeıyalistlerin. s. 134 7Kııoıııintang üzerine daha çok ayrıntı için, Stalin'in, 1 Ağus tos 1927 günü, Merkez Komitesi ile Merkez Denetleme Komisyonu ortak toplantısında yaptığı konuşmanın, bu kitapta "Çin Konusun da" başlığı altında yayınlanan parçasına bakınız (s. 169). s. 150 5S Rus Atasözü s. 156 9Bkz: Komünist Enternasyonal V. Kongre Stenograf ik Tuta nağı, s. 597 (Rusça). s. 164 60V. İ. Leııiıı, "Uluslar ve Sömürgeler Komisyonunun Raporu", Ulusların Kaderlerim Tayın Hakkı, s. 223-224. s. 171 61 V .t Leııiıı, "Ulusal Sonuı ve Sömürgeler Soımıu Üzerinde Tezlerin tik Tasaıısı", Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, s. 220-221. s. 171 62 V. t. Leııiıı, Ulusların Kaderlerim Tayın Hakkı, s. 226. s. 172 53 Bkz: TU. Enternasyonalin H Kongre Stenografık Tutanağı, s. 605, (Rusça). s. 173 Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi VII. Genişletil miş Genel Toplantı kararına bakınız. s. 176 s. 177 ö Bkz: J. Staliıı, "Çin'de D evrimin Perspektifleri". Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesinin VI. Genel Top laııtı karanııa bakınız, s. 179 67Maıtinovizm, XII. Kongrede, SSCBKP saflarına kabul edilmiş bulunan, eski ünlü meıışevik A. Martiııov adından geliyor. Çin devrimi sonuıu üzerindeki makalelerinden birinde, A. Martiııov, proletarya diktatörlüğüne, "kıuulu iktidar ile çatışma ve keskin savaşını olmaksızın, ikinci bir devrim olmaksızın" baıışçı geçiş tezini fomıüle etti. Partiye muhalif bulunan tıotskist-ziııovyevist blok, A. MartinoVıuı bu yanlış tezinin sonuıılııluğıuıu. Komünist Enternasyonal ve SSCBKP yönetimi üzerine yıkmak için elinden geleni esirgemedi. s. 180 Koıııüıust Enternasyonal Yüıütıııe Komitesinin VI. Genel Toplantısı karanııa bakınız. s. 180 69Aynı karara bakınız. s. 180 70Aynı karara bakınız. s. 181 301


1 Aynı karara bakınız. s. 182 L Tang Piııg-Sian, Çin Komünist Partisinin, Komünist Eııter nasyonal Yürütme Komitesinde bir süre temsilcisi olduğu eski ıııer kez komitesi üyesi. 1927'de Vu-Han lıükümetiııiıı tanın bakam ola ıak, Çin'de taıımsaldevrimin gelişmesini bütün araçlarla engel ledi, Daha soma, partiden atılması üzerine, karşı-devrim saflan na seçti. s. 189 3 V. L Leııin, "Halfan Dostlan" Kimlerdir ve Sosyal-Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar/, Sol Yayınlan, Ankara 1976, s. 31-32. " s. 200 74 V. İ. Leııin, Ulusların Kaderlerim Tayın Hakkı, s. 146, 147. s. 207 75 V. İ. Leııin, "Sol" Komünizm, Bir Çocukluk Hastalığı, Sol Yayııılan, Ankara 1976, s. 99. s. 207 76 V. İ. Leııin, Ulusların Kaderlerim Tayın Hakkı, s. 39. s. 211 77 V. I. Leııiııe, (Eııvres completes, c. XXV, s. 277, Editioııs Sociales International es, Paris 1935. s. 224 7S Bkz: Devrim ve Karşı-devrim, Almanca baskıya önsöz, s. 224 79 Son yedi halk, "Dağlılar” topluluğunu oluşturur. s. 263 so Son beş halk, "Dağıstanlılar" topluluğunu oluştuıur. s. 263 sı Üretim kooperatifi. s. 266

302



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.