Adam braver uygunsuzlar

Page 1


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

Feniks Kitap: 43 Roman: 39 Özgün adı: The Misfits Adam Braver

© 2012, Adam Braver Bu kitabın yayın hakları Akçalı Ajansı aracılığıyla alınmıştır. Her hakkı saklıdır. Tanıtım amaçlı kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmadan hiçbir yolla çoğaltılamaz.

© Feniks Kitap, 2014 -Genel Yayın Yönetmeni: S. Dursun Çimen Çevirmen: Merve Duygun Editör: Şeniz Baş Kapak Tasarım: İlknur Muştu Sayfa Düzeni: Adem Şenel

Baskı-Cilt : Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Davutpaşa Cad. Güven san. Sit. C Blok No:244 Topkapı/İstanbul Tel : 0 212 612 31 85 Sertifika No:12156

Birinci Basım: Ocak 2014 ISBN: 978-605-4726-34-9

Feniks Kitap, Artı Yayın Dağıtım San. Tic. l.td. Şti'nin tescilli markasıdır.

Feniks Kitap Alemdar Mah. Çatalçeşme Sok. Defne ilan No:12 34110 Cağaloğlu-lstanbul Tel: (0212) 526 70 13 • Faks: (0212) 512 09 14

www.fenikskitap.com

Genel Dağıtım: Artı Dağıtım Alemdar Mah. Çatalçeşme Sok. Çatalçeşme Han No: 25/2 34110 Cağaloğlu-İstanbul


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

Uygunsuzlar Adam Braver

Çeviren: Merve Duygun

FEnİKS


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

Adam Braver'ın yazdığı diğer kitaplar: Mr. Lincoln's Wars Divine Sarah Crows Over the Wheatfield November 22, 1962


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

Teşekkür

Uygunsuzlar, öncelikli olarak herkesin gözü önünde gerçekleşen bir kimlik bulma arayışını ve başkalarının beklentilerine yanıt verme gayretinin ödüllerini ve zararlarını ele almayı hedefleyen bir kurgudur. Dolayısıyla, ana karakterlerin pek çoğu gerçek insanların isimlerini taşıyor olsa da, onların düşünceleri, eylemleri ve teşvikleri yazarın hayal gücüne dayanmaktadır. Misfit bir biyografi veya yaşanmış olayların bir kaydı olarak görülmemelidir. Ancak romanın dünyasına bağlam katmaya ve kitapta yer alan olayların pek çoğunu tespit etmeye yardımcı olmuş sayısız eserden faydalanılmıştır: New York Times, Los Angeles Times, Los Angeles Mirror- News, San Francisco Chronicle, San Francisco Examiner, Life, Confidential, Time ve dönemin diğer pek çok dergisinin arşivleri. Robert I. Simon'ın yazdığı "Naked Suicide" (Journal of the American Academy of Psychiatry and the Law) ve Victor Davis'in yazdığı "The Father of Scandal" (British Journalism Review); The Misfits, Serge Toubiana; My Story, Marilyn Monroe ve Ben Hecht; The Story of the Misfits, James Goode; After the Fall, Arthur Miller; A Method to Their Madness: The History of the Actors Studio,


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

Foster Hirsch; A Player's Place: The Story of the Actors Studio, David Garfield ve The Road to Reno, Inge Morath. Ayrıca dönemin özünü yakalamak adına pek çok belgeselden faydalandım. Görüştüğüm insanlardan bazıları Ginny Blasgen, Carolyn Foland, Amy Henderson, Cynthia Langhof, Los Angeles County Records Center çalışanları, Van Nuys Airport Guide çalışanları ve San Francisco Kütüphanesi çalışanlarıydı. Ayrıntılar için sayısız internet sitesinden faydalandım. Monroe, Arthur Miller ve Sam Giancana'yla ilgili FBI dosyalarını inceledim. Bu arşivler yalnızca belirli ayrıntılar sunmakla kalmadı, aynı zamanda dönemin algılarına dair önemli ipuçları verdi. Cal Neva Lodge'da beni gezdiren ve tüm sorularıma yanıt vererek benim için bu "hikâyeye" hayat veren Cal Neva Lodge çalışanlarını da belirtmek isterim. Son olarak, çeşitli şekillerde bu kitabın gün ışığına çıkmasına olanak veren bu insanlara teşekkürlerimi sunarım; Robert Boyers, Edward J. Delaney, Michael Gizzi, Phillip Lopate, Bill Ratner ve Steve Yarbrough; Nat Sobel ve Judith Weber, ofislerinde bu romanın sayısız versiyonunu okuyan herkes; işi doğru yapmanın öncelik olduğunu bilen Tin House ekibi (Lee Montgomery, Win McCormack, Tony Perez, Nanci McCloskey ve paha biçilemez Meg Storey) ve son olarak bu kitaba farkında bile olmadan katkı sağlayan dostlarıma ve aileme sonsuz teşekkürler.


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

27 Temmuz 1962 Marilyn Monroe'nun Evi, Los Angeles


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

Saat 09.15 Hafta sonu için Lake Thoe'ya gidiyordu. Bu kadar basitti. Bir elinde valizi, diğer elinde makyaj çantası, salonda oturmuş şoförün onu alıp havaalanına götürmesini bekliyordu. Salonda küçük deri bir sehpa, koltuk görevi gören uzun İtalyan tipi bir bank ve hiçbir zaman kullanılmamış şöminenin önünde duran paravan vardı. Bir de perdelerin etrafından içeri sızan güneş huzmeleriyle kafeslenmiş, loş salonda sıska ve sıradan duran iki adet katlanır sandalye. Buna rağmen ahşap zemin pırıl pırıldı. Kâhyası Eunice erken saatte yerleri cilalamış, ardından yatak odasına geçmiş, şimdi yatağı düzeltiyordu. İşini bitirdiğinde, Eunice kirli bardak ve bulaşıkları mutfağa götürecek, odadan çıkmadan önce pencereyi, odaya temiz hava girmesine olanak verecek kadar aralayacaktı.


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

Marilyn bu hafta sonu için sabırsızlanıyordu. Frank onu Cal Neva Lodge'a, göldeki oteline davet ettiğinde, Bazen uzaklaşman gerekir, demişti ve haklıydı. Ona göz kulak olacağına söz vermişti. Son filmi yüzünden onu dava eden ve canını sıkan endüstri soytarılarından koruyacaktı. Frank onu karşılığında hiçbir şey beklemeden koruyacaktı; o büyük olasılıkla dünyada, Marilyn'e böyle bir sığınak sunacağına güvendiği tek insandı. Ne basın ne stüdyo ne de kaygılar. Yalnızca Marilyn'in her zaman kaldığı kulübe. Bir de ona her zaman huzur veren göl. Hızla Eunice'in hazırlamasına yardımcı olduğu valizin içindekileri gözden geçirdi; giysilerinden makyaj eşyalarına ve ilaçlarına kadar her şeyi. Ama kontrolü tamamlamadan önce alınmayanları, geride bırakılanları düşündü. Neredeyse hiçbir şey yoktu. Evde çok az mobilya vardı; ağırlıklı olarak Meksika'dan aldığı birkaç mobilya hâlâ ambalaja sarılı duruyordu. Her oda minimum düzeyde, işlevsel olacak kadar doldurulmuştu. Marilyn evi bir antropologun gözlerinden hayal etti. Bir hayatın nasıl yaşandığını anlamak için birkaç insan yapıtının arasında dolanacak, ama değişen bir kültüre dair o belirsiz varsayımları destekleyecek kırıntılar dışında bir şey bulamayacaktı. Saatine bakıp ayağa kalktı ve pencereye doğru yürüdü. Perdeleri aralayıp yola baktı. Parlak yeşil çalılar ve güneşle yıkanmış palmiyeler salonu daha loş - ve daha boş - gösteriyordu. Buradan çıkmak için sabırsızlanıyordu.


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR Koridordan Eunice'e seslenip arabanın saat kaçta geleceğini bilip bilmediğini sordu. "Gelmiş olması gerekmiyor muydu?" Eunice yanıtladı, "Birazdan burada olur." Sesi, mutfağa taşıdığı bulaşıkların şıngırtısıyla birlikte yankılandı. "Bu saatlerde şoföre biraz zaman tanımalıyız." "Beni endişelendiren de bu. Havaalanına ulaşmak saatler sürebilir. Günün bu saatinde Sepulveda'nın trafiğine güven olmaz." Eunice mutfaktan çıktı, koridorun başında durdu. Kedigözü gözlüğünü çıkarmış, camlarını önlüğüne siliyordu. "Özel uçağa bineceksiniz," dedi. "Bay Sinatra uçağın sizsiz kalkmasına izin vermez." "Biliyorum," dedi Marilyn, küçük bir kızı andıran bir sesle. "Biliyorum. Sadece..." Eunice ona her şeyin yolunda gideceğini söyledi. Endişelenecek bir şey yoktu. Gözlüğünü taktı; camlar karanlık koridorda parladı. Sonra endişelenecek bir şey olmadığını tekrarlayarak mutfağa döndü. Sesi kendinden emin gibiydi. Marilyn Lake Tahoe'ya gitmek, onu Marilyn Monroe olmaya mecbur eden tüm dram ve sistemlerden uzaklaşmak, kulübeye varmak ve sıkıntılarının gölün üzerinde buharlaşmasına izin vermek için sabırsızlanıyordu. Bir süreliğine ortadan nasıl kaybolacağını biliyordu. Bu tüm hayatı boyunca yaptığı şeydi. Ama zamanlama doğru olmalıydı. Peş peşe dizilip, çarpışmak için bekleyen belirli güçler vardı. Onların yaklaştığını sezdiğinizde ve atlamaya hazır olduğunuzda,


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

çarpışmadan hemen önce o belirli yerde olmanız önemliydi, tıpkı kendi özel big bang teoriniz için var olmak gibi.


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

1937 - 1954 Küçük bir kızken kilisede, elbiselerini üzerinden çıkarmamak için ellerini kalçalarının altına sıkıştırmak zorunda kalırdı. Bu, sürekli savaşmak zorunda olduğu bir dürtüydü. Rüyalarına bile girerdi. Günahların ödenmesi miydi? intikam mı? Savunmasızlık mı? Belki de gerçekten olduğu gibi görünme ihtiyacı. Marilyn Monroe hakkında hazırlanan 6 Mart 1962 tarihli bir FBI raporunda, söz konusu şahsın kendini 'reddedilmiş bir seks sembolü gibi hissettiği' yazılmıştı.


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

1937: Ida Martin'in Evi, Compton, California Onun için en iyi yer yatağının hemen üzeri, ama duvarlar çıplak ve üzerlerinde hiçbir leke yok, çivi delikleri bile. Sormak istemiyorsun, çünkü hiçbir şey söylemek istemiyorsun, sonuçta buradaki ilk günün. Ama içinde, bir şey söylemek isteyeceğin bir zaman olmayacağına dair bir his var, kaç gün geçerse geçsin. O yüzden Time dergisinin, kapağında Clark Gable'ın olduğu baskısını alıp valizinin altına sokuyorsun, görmek istediğin her an bulacağın yere. Bu baskı neredeyse bir yılı aşkın bir süredir sende, adresler arasında taşıyıp durdun. Goddardların komşuları dergiyi okuduklarını ve her hafta yeni sayıları geldiğini söylemiş, sonra da sana armağan etmişlerdi. Bir insanın bu kadar özel bir şeyden nasıl olup da vazgeçebildiğini anlayamamıştın. Şimdi onun hep orada olduğunu bilmek sana kendini güvende hissettiriyor. Clark Gable başını yana eğmiş, yüzünde hafif endişeli bir tebessümle sana bakıyor.


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

Doğduğun günden bu yana annenin eviyle Bolender'ların evi arasında gidip geldin, sonra Van Nuys'daki Goddardlara taşındın, sonra Los Angeles Öksüzler Evi, sonra tekrar Goddardlar ve şimdi burası. Üstelik henüz on bir yaşındasın! Ama burası daha iyi bir yer olmalı. Compton'da. En uzun kaldığın yer olan Hawthome'dan uzak değil. Ama Norwalk'tan ve annenin hastanesinden biraz uzak. Bunun artıları olabilir. Sonuçta bir anda ortaya çıkıp seni mahcup edecek bir şey yapamaz. Bir de en azından bir ailenin yanındasın; Bayan Martin, kızı Olive ve Olive'in çocukları. Bayan Martin ve ailesiyle yaşayacağını ilk öğrendiğinde, herkes büyük teyzeye Ida Teyze diyordu. Ama eve girip arkasındaki duvarda, her an fırlayıp başının üzerinde sallanacak gibi görünen haçla beraber, karşında kaskatı duran kadını gördüğünde, onun asla Ida Teyze olamayacağını, her zaman Bayan Martin olarak kalacağını fark ettin. Her ne kadar o, ona Ida Teyze demende ısrar edecek ve ağzından zorla alacak olsa da, aklın ona her zaman Bayan Martin diyecek. Öksüzler evinde belirli kurallara tabiiydin. Burada ise tek bir kurala tabii olduğunu hissediyorsun: İncil. Diğer tüm evlerde olduğu gibi, birkaç eşyanla tek başınalık hissi yaşadığın tek yerde, kendi yatak odanda olmak baş edilebilir bir durum. Ama odadan çıktığın anda başın dönüyor, unutkan biri oluyorsun, insanlar senin budala biri olduğunu düşünüyor. Hedef her zaman ev işlerini, yemekleri ve yapılacak işleri atlatmak, sonra da tekrar odana, o Time kapağına bakabileceğin yere tüymek. Bunun daha iyi bir geleceğe açılan bir kapı olduğuna inanarak hayallere dalmak.


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

Kuzenin Buddy'nin yatağının kenarında oturuyorsun. Buddy sanki bir tür onur bahşeder gibi seni odasında vakit geçirmeye davet etti. Buraya geldiğinden beri ondan uzak durmaya gayret ediyorsun. Belki fazla davetkâr göründüğü için. O kadar yer değiştirdikten sonra öğrendiğin tek bir şey varsa, o da fazla davetkâr insanlara güvenmemektir. Özellikle de erkeklere. Ama Buddy'nin daveti özel bir şey gibi sunuldu: Şimdi onun evindesin ve sana güvenebilir. Aklı başında konuşuyor. Bir veya iki cümlenin ardından, sana onun dikkatini kazandığını hissettiriyor ve sen aniden gururlanıyorsun. Yalnızca bir an için onun etrafında olmak istemediğini bile unutuyorsun. Ergenlik çağında olmasına rağmen, Buddy büyükannesinin onun için hazırladığı kıyafetleri giymiş; haki rengi bir pantolon ve düğmeli, beyaz bir gömlek. Her zaman ütülü. Sen ayak bileklerine uzanan bir elbise giydin. Bayan Martin her zaman bundan başka herhangi bir etek boyunun şeytanı cezbettiğini söyler. Sen şeytanın bunu yapamayacağını düşünmesen de, Buddy senin odana asla giremez. Orası bir çocuk için. Çok boş ve saf. Buddy'nin odasıysa genç bir erkek odası. Erkek kokuyor. Öyle bayat, tuzlu bir koku var ki, açık bir pencere bile odanın havasını değiştiremez. Ama ilk bakışta odası temiz görünüyor. Bayan Martin başka türlüsünü kabul etmez zaten. Her gün defalarca önünden geçer, aralık kapıdan içeri bakıp temiz olmanın dindarlığa eş olduğunu söyler. Ama şimdi senin durduğun noktadan dağınıklık göze çarpmaya başlıyor. Bir yığın kirli çorap. Toz birikintileri. Kırışık sayfalar. Hepsi kimsenin bakmadığı bir köşede.


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

"Korkma," diyor Buddy. "Sana burada rahat edebileceğini söylemiştim." "Korkmuyorum." Başka ne diyebilirsin ki? "Ah, eminim annenin sinirinden bir parça kapmışsındır." "Korkmuyorum," diye fısıldıyorsun kapının aralığından dışarı bakarak. Belki Bayan Martin bir kez daha gelir. "Endişelenme," diyor Buddy. "Burası normal bir ev. Büyükannem Tanrı'nın bizi koruduğunu söyler." Uzanıp omzunu tutuyor. Bir an, Buddy'nin kemiklerini sökecek güce sahip olduğu hissine kapılıyorsun. "Biz de normaliz," diyorsun. "Biraz yüksek sesle konuş. Seni zar zor duyuyorum." "Sadece zor bir dönemden geçiyoruz, annemle ben. Hepsi bu." Omzunu hafif sallıyorsun, ama eli kıpırdamıyor. "Zor dönem," diyor Buddy ve sinir bozucu bir kahkaha atıyor. Hafif sofu ve kaba. "Burada zor dönem yok," diyor sonra. "Her zaman aynı." "Yakında eve döneceğim. Annem tekrar çalışmaya başladığı zaman." Yatağın kenarına biraz daha yaklaşıyorsun. Bir yanın yere yuvarlanmayı umuyor. "Hollywood'da çalışıyor, biliyorsun. Filmlerde." Buddy yaklaşıyor. "Filmleri kesiyor. Düzenliyor. Ama bir sürü film yıldızı tanıyor. İşin tam ortasında. O yüzden her şey iyi olacak." Eli omuzundan aşağı, önündeki şişkinliğe kayıyor; Buddy'nin avucunu senin teninden ayıran tek şey elbisenin


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR pamuklu kumaşı. Göğsün yeni yeni şekillenmeye başladı ve sen bile dokunmadın onlara henüz. Bedenine ait gibi gelmiyordu. Ama elleri orada şimdi. Hiç düşünmeden. Başta sen de izliyor gibisin, sanki havaya yükselmiş, tepeden bakıyor gibi. Ama sonra zorlandığını hissetmeye başlıyor ve buz kesiyorsun; bir buz kütlesi tenini sarıyor, ama içinde öyle yangınlar var ki, o buz kütlesi yoğun, serin bir tere dönüşüyor. Miden bulanıyor, karnına sancılar giriyor. Her an kusacağını hissediyorsun. Ama en korkunç olanı, tüm bunları anlamsızlaştıran şey, Buddy'nin yüzündeki samimi ifade. Sanki vücudunda tek bir ürpertici doku yok gibi, sırf iyi niyet. Sonra eli yavaşça karnına doğru kaydığında, düşünebildiğin tek şey şu anda evde olmak istediğin. Ama hiçbir yeri evin gibi göremiyorsun. O yüzden yavaş yavaş uzaklaşmaya çalışıyorsun, ta ki yataktan ayrılana kadar. Yere inebilirsin, ama düşmeden. Pazar günü Bayan Martin seni giydiriyor ve sen artık on bir yaşında bir kız gibi bile görünmüyorsun. Daha çok yaşlı, kilise müdavimi bir kadının küçük versiyonu gibisin; şekilsiz, biçimsiz ve cinsiyetsiz. Kalçalarına kadar uzanan çoraplar. Yürümek için ayağına ağır gelen siyah ayakkabılar. Bu kıyafet uygun, çünkü seni götürdüğü yer kilise. Buna ihtiyacın olduğunu söylüyor. Son birkaç günkü halinden memnun değil, içine kapanmandan hoşlanmıyor. (Bunun, onun çatısı altında yaşanmış korkunç bir olaya dair bir kuşkudan ziyade, annenle ilgili gizli kapaklı bir ima olduğundan kuşkulanıyorsun.) Sonra buna hepimizin ihtiyacı olduğunu söyleyerek cümlesini telafi ediyor, iyiliğe giden yol bu, diyor.


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

(Belki de gerçekten kuşkulanıyordur.) Buddy'nin kiliseye gelip gelmeyeceğini soruyorsun ve o hayır diyor, annesiyle kavga ettiğini söylüyor. Sorunun ne olduğunu sormuyorsun, o da anlatma zahmetine girmiyor ve sen rahatlıyorsun, çünkü gelseydi onun yanında oturmak zorunda kalacaktın. Ona anlatman gerektiğini biliyorsun. Buddy'nin ne yaptığını anlatman gerek. Ama nasıl yapacağını bilmiyorsun. Her ne kadar bilmiyor gibi davransa da, bilip bilmediğini merak ediyorsun. Bankta yanında otururken, öne doğru eğilip sert bir sesle bacaklarını önünde birleştirmen gerektiğini söylüyor. "Davetiye gönderirsen," diyor, "gününü görürsün." Gülümsediğinde başını öne eğmeni işaret ediyor. Bir kalabalığın arasından yürürken ya yere bakmanı ya da önündeki bir nesneye odaklanmanı söylüyor. Göz temasının uygunsuz bir mesaj gönderebileceğini. Burasının bir kilise olmasının seni yanıltmaması gerektiğini de. Her yerde günaha girilebilir ve şeytan seni dener durur; hem seni yoldan çıkarmak için Tanrının evinden daha uygun bir yer olabilir mi? Ona bakıp başını sallayarak anladığını işaret ettiğinde, elinin tersiyle dizine vuruyor. Yüzünde sert bir ifade. "Daha şimdi sana başını önüne eğmeni söylemedim mi?" Vaiz cemaatin önünde duruyor ve günahlardan kurtulma ifadesini kullanıyor. Sözcüğün havada öylece asılı kalmasına izin veriyor; uzun süre konuşmuyor. Küçük ve sıska bir adam, ama mavi kravatı ve ten rengi ceketiyle kirişlerin üzerinde bir milyon metre boyunda gibi görünüyor. "Günahlardan kurtulma," diyor sonunda, "elimizdeki


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

tek şans." Gürültülü bir sesi var. Ve ileri geri yürüyor, bir o yana bir bu yana. Ama nerede olursa olsun, sanki sırf sana hitap ediyor. Ve sen hepsini içine çekiyorsun. "Attığımız yanlış adımları nasıl düzeltebileceğimizi düşünmemiz gerekiyor. Peki, yanlış bir adım attığınızda bunu nasıl anlarsınız? Ayaklarınız bitkin düşer. Yorulur ve yanmaya başlar. Hepimiz hissettiğiniz o sıcaklığın derinlerden geldiğini biliriz. Evet. Attığınız her yanlış adım sizi şeytana yaklaştıran bir adımdır. Peki, sizi geri çekebilecek tek şey nedir? Günahlardan kurtulma. Tam da burada, Mezmurlar 24:45'te yazıyor: Elleri pak, yüreği temiz olan. Gönlünü putlara kaptırmayan, yalan yere ant içmeyen. Rab kutsar böylesini ve Kurtarıcısı Tanrı aklar. Elçilerin İşleri bölümünde dostlarımızın söylediği gibi, Günahları bağışlansın, günahlarından arınarak içimizdeki inançla kutsanmış ruha ulaşabilsinler diye gözlerini açmak ve onların karanlıktan ışığa, Şeytanın gücünden Tanrı'ya döndürmek." Sonra sen içinde bir şeylerin kıpırdandığını hissediyorsun. O senin aklından geçenleri biliyor, ama aynı zamanda nasıl özgür kalacağını da. Sen, Bayan Martin'in sana giydirdiği kostümden sıyrılıp orada öylece, çırılçıplak oturmak, tüm bu olasılıkların seni sarmasına ve bir anlamda seni sevmesine izin vererek beklemek için tuhaf bir istek duyuyorsun. "Günahlarınızdan ebediyen kurtulmak için gidebileceğiniz tek bir yer var ve hepiniz o kapılardan tek başınıza geçmek zorunda kalacaksınız. Ama ayaklarınızın dibinde yanan şeytanla bunu yapamazsınız, o yüzden şu konuda bana güvenin - sizden başka ayaklarınızı kimse yıkayamaz-. Buna kuşku yok."


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

Kiliseden çıkarken tazelendiğini hissediyorsun. Sonunda anladığın bir doğruluk hissi ve bunun ardında seni destekleyecek bir güç var. Vaiz kapının yanında durmuş, cemaatle tokalaşıyor. Bunlar parlak kapılar. Ama gün ışığı kapının eşiğine kadar geliyor, kilisenin içine girmiyor. Oradaki tek ışık, lekeli camdan içeri girip koyu renk ahşaplarda elmaslar yaratan bir parıltı. Vaiz büyük teyzenin elini tutuyor. "Sizi görmek büyük bir zevk, Bayan Martin," diyor. "Ne hoş sözler," diye yanıtlıyor teyzen. "Kim varmış burada?" Bayan Martin seni takdim ediyor. Sırf ihtiyaçtan, yalnızca kısa süreliğine, anne iyileşene kadar yanında kaldığını söylemeyi ihmal etmiyor. Sen, geçici sözcüğüne yaptığı vurgunun sebebinin sende bulduğu utandırıcı bir özellik mi, yoksa yalnızca hayırseverliğinin altını çizmek mi olduğunu anla- yamıyorsun. Vaiz elini tutuyor. Ve yüzünü öyle bir sıcaklık sarıyor ki, ayak parmaklarına kadar yayıldığını hissediyorsun. Sanki senin çıplak olma arzunu hissetmiş ve hatta seni öyle görmüş, sahip olduğu güçle seni röntgen cihazından geçirmiş gibi. Yapabildiğin tek şey, (Bayan Martin'in önceki uyarılarını hatırlayarak) başını önüne eğmek. Bayan Martin vaize gülümsüyor ve elini senin omzuna koyup tam da daha önce Buddy'nin tuttuğu yeri hafifçe sıkıyor. Seninle konuşuyor, ama gözlerini vaizden ayırmıyor. "Söylemek istediğin bir şey yok mu, tatlım?" Sen söyleyecek bir şeyler arıyorsun. Onlar beklerken sen konuşmayı yeni öğrenmiş gibi bocalıyorsun. Bayan Martin


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

omzunu bir kez daha sıkıyor ve sözcükler sanki refleks gibi dökülüyor: "Teşekkür ederim." "Annen için dua edeceğim," diyor vaiz, "ama senden de kendi hayatının dizginlerini eline almanı umuyorum, içtenlikle, inançla... Unutma, sen doğru yolda ilerlediğin sürece Tanrı'nın gücü sana yol gösterecektir." Sonra büyük teyzene dönüyor. "Tanrı sizi kutsasın, Bayan Martin. İnancı yaymayı ve inançla yaşamayı sürdürün." "Amin," diyor Bayan Martin. "Amin." Eve dönüş sessiz geçiyor. Sen camdan yol kenarındaki meyve bahçelerine bakıp ona Buddy'nin yaptığı şeyi nasıl anlatacağını düşünüyorsun. Eve döndüğünüzde anlatacaksın. Buddy ve annesi dönmeden. Bayan Martin dindar havasından sıyrılmamışken. Sırf düşüncesi bile ağzını kurutuyor. Başın dönmeye başlıyor. Ama arkanda Tanrı'nın gücü var. Sen ellerini ve yüreğini temiz tutmakla yükümlüsün. Önce yüzüne bir tokat atıyor. Sonra sana iğrenç olduğunu söylüyor. Evinde böyle konuşmaları hoşgörüyle karşılamayacağını. Sen salonun ortasında öylece duruyorsun. Yüzün yanıyor. Bayan Martin ellerini açıp kapatarak etrafında yürüyor. Onun nefesini, ciğerlerinin içindeymişsin gibi duyabiliyorsun. Sonra hızlı adımlarla mutfağa yürüyor, ama hemen geri dönüyor. Etrafında yürüyor. Üç kez. Ayakta duramayacak kadar sersemledin, ama düşmeyecek kadar korkuyorsun. Ve kendini görünmez kılmak için gücün dâhilindeki her şeyi yapıyorsun (avuçlarını sıkıyor, gözlerini yumuyor, tüm iradeni toplamaya çalışıyorsun), ama yere baktığında, sana


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

giydirdiği elbisenin kol ağızlarından çıkan ellerini görüyorsun. Sonra Bayan Martin yatak odasına gidiyor. Şimdi salonda tek başınasın. Belki de ilk kez bu evde kendi odan dışında bir yerde tek başına kalıyorsun? Bir an omuzların öne düşüyor. Düşüncelerin netleşiyor. Derin bir nefes alıp kendine biraz hayat aşılıyorsun. Ama sonra yatak odasından çıkan ayak seslerini duyuyorsun. Ahşap parkeleri gıcırdatmakla kalmıyor; sanki onları kırıyorlar. Gözlerini yere doğrultuyorsun. Başını kaldırıp bakmaya cesaretin yok. Yanından geçip gideceğini umuyorsun. Ama yine etrafında dönmeye başlıyor. Tekrar tekrar. Sonra hemen arkanda duruyor. Bir şeyler mırıldanıyor. Defalarca. Sihirli sözcükler. Başta sözcükler hiçbir şey ifade etmiyor. Ama o onları tekrarladıkça sen ritmi yakalıyor ve sözcükleri bulmaya başlıyorsun, insanların günahlarını bağışlarsan, yüce Tanrı da seni bağışlayacak... insanların günahlarını bağışlarsan, yüce Tanrı da seni bağışlayacak... insanların günahlarını bağışlarsan, yüce Tanrı da seni bağışlayacak... insanların günahlarını bağışlarsan, yüce Tanrı da seni bağışlayacak... Sonra sanki tüm evrendeki tek ses buymuş gibi, sen de kafanda tekrarlamaya başlıyorsun, ta ki sözcükler anlamını yitirene dek. İlk darbeyle dizlerinin üzerine düşüyorsun. Sırtına, kürek kemiklerinin tam ortasına geliyor o darbe. Sert bir şey, değnek gibi. Sopayı geri çektiğinde kulağında uğultuyu duyuyorsun. Hazırlanıyor, kendini bir diğer darbeye hazırlıyorsun. Hayır demek istiyorsun. Herhangi bir şey söylemek. Ama sesin çıkmıyor. Sözcükler yok. insanların günahlarını bağışlarsan, yüce Tanrı da seni bağışlayacak... insanların günahlarını bağışlarsan, yüce Tanrı da seni bağışlayacak... İnsanların


RKBT – RENKLİ KALEMLER BLOGTUR

günahlarını bağışlarsan, yüce Tanrı da seni bağışlayacak... insanların günahlarını bağışlarsan, yüce Tanrı da seni bağışlayacak... Durmuyor. Bir an bile. Ve sonra tekrar vuruyor. Ama sen dördüncü darbeye kadar dayanıyorsun. Sonra sırtından bacaklarına, omuzlarından kalçalarına kadar dayak yemiş bir halde yerde öylece yatarken düşünebildiğin tek şey sürünerek uzaklaşmak, valizine ulaşmak, bir şekilde açıp kendini içine kilitlemek, Clark Gable'a sarılmak ve birlikte, bunun acınası bir hikâyeden öteye geçmeyeceği başka bir hayata yol almak.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.