Barbara Freethy Geceye Fısıldanan Dilekler Ön Okuma
Novella & Renkli Kalemler Blogtur
Birinci Bölüm Liz Kelly, St. John's Hastanesinin onuncu katındaki terası çevreleyen ve boyları beline ulaşan korkuluklara yaklaştı. Teras, ara verdikleri zaman doktor ve hemşirelerin uğrak yerleri olmasına rağmen, bu cuma akşamı oldukça sessizdi. Saat tam yedide görevini bitirmiş olan herkes binayı terk etmişti; sonbahar kapılarını kışa açmadan önce son bir kez olsun ılık ve güneşli bir hafta sonu geçirmek istiyorlardı. Terasın manzarasını seviyordu, özellikle de şehre akşam çökerken. Bulunduğu yerden teleferiklerin San Francisco'nun dik yamaçlarında gürültüyle ilerleyişini, yat limanındaki gemilerin renkli yelkenlerini ve okyanusun üzerinde yükselen sis tabakası arasından parlayan Golden Gate Köprüsü'nün ışıklarını görebiliyordu. Bu görüntü ona her zaman ilham kaynağı olmuştu. Burada dururken istediği kişi olabileceğini ve istediği her şeyi yapabileceğini hissediyordu. Ancak, bu ilhamı pek de harekete geçiremiyor gibi görünüyordu. İçeriye döndüğü anda eski haline, hiçbir yere varamamasına neden olan o güvenli ve risksiz varlığına da geri dönüyordu. Hemşire olmayı seviyordu fakat hayatının geri kalanı resmen sürünüyordu. Son on yıldır yarım düzine farklı ev arkadaşı edinmiş, üç farklı apartman dairesine taşınmış ve üç yıldır birlikte olduğu erkek arkadaşı tarafından terk edilmişti. Onu esas öfkelendiren şey, Kyle'ın ondan ayrılmış olmasıydı çünkü ayrılma kararını veren kişi kendisi olmalıydı. Kyle, onun beklentilerini karşılayamıyordu fakat Liz bu ilişkide tetiği çekememişti. Her zaman otuz yaşında ve yalnız olmaktan korkmuştu. Gerçi, şu andaki durum tam da buydu. Fakat bu gece yeni bir on yılın başlangıcıydı. Toparlanmalı, bir risk almalı ve yanlış karar verme korkusuyla felç geçirmeyi bırakmalıydı. Hayatının kontrolünü eline almalı ve geleceğinin, geçmişini takip etmesine izin vermemeliydi. Bir şeyler yapmalıydı... O düşündüğü bir şeylerin ne olduğundan tam olarak emin değildi ama öğrenmeye kararlıydı. Kendi kendine verdiği bu cesaret konuşması işe yaramış olmalıydı ki, Faith's Fancies fırınından aldığı küçük kutuyu açtı ve içinden üzeri çikolata yıldızları ve pembe şeker süslemelerinin serpiştirildiği minyatür, el yapımı küçük bir kek çıkardı. Çikolataya karşı bir tutkusu vardı, özellikle de yoğun ve bitter
RKBT
çikolatalara. Çantasından pembe bir mum çıkarıp süslemelerin arasına batırdı ve keki parlak yıldızların aydınlattığı gökyüzüne doğru kaldırdı. "Doğum günüm kutlu olsun." Mırıldandığı sözler, yeni vermiş olduğu kararla dalga geçiyor gibiydi, bu yüzden sesini yükseltti ve bu kez bağırdı, "Bunu duydun mu, San Francisco? Bugün, Elizabeth Karen Kelly otuz yaşında ve her şeyin üstesinden gelmeye hazır." Gülümsedi. Kendini biraz şapşal hissediyordu fakat enerjisi yükselmiş gibiydi. Çantasından bir paket kibrit çıkarıp mumu yaktı; bir elini alevin etrafında tutuyordu, böylece dileğini düşünürken rüzgâr mumu söndürmeyecekti. Aşkı ne kadar istese de, kırılgan olmaktan da korkuyordu. Babasını sevmişti ve sonradan babasının korkunç bir insan olduğunu anlamıştı. Annesini sevmiş ve annesi tarafından terk edilmişti. Kyle'ı seçmişti çünkü Kyle sağlam ve kararlıydı ve Liz'in hayatı boyunca ihtiyaç duyabileceği dayanak oymuş gibi görünüyordu. Fakat Kyle onu sadece ayakta tutmakla kalmamış, geri planda da tutmuştu. Eğer Yakışıklı Prens onu bulamıyorsa, belki de onun Yakışıklı Prens'i bulması gerekiyordu. Derin bir nefes alarak gizli bir dilek tuttu: Sevebileceğim biri. Aniden bir rüzgâr çıktı ve Liz daha üfleyemeden mum söndü. Belki de bu, dileğinin duyulmadığını gösteren bir işaretti. İçinde yükselen beklenmedik bir hayal kırıklığı hissetti. Umut etmekle ilgili sorunu buydu işte; gerçekliğe dönüş eskisinden de kötü oluyordu. Bunu biliyor olması gerekirdi. Mumu çıkarıp üzerindeki şekerlemeyi yaladı. "Bu kadar mı?" diye sordu, bir adam. Liz, bu beklenmedik ses üzerine yerinde sıçradı ve kek elinden uçup binanın kenarından aşağıya düştü. Nereden çıktığı belli olmayan adama şaşkınlık içerisinde bakakaldı. Uzun boylu, kum sarısı saçlı bir adamdı bu. Üzerinde kot pantolon, önünde Stanford arması işlenmiş beyaz bir tişört ve kahverengi deri bir ceket giymişti. "Beni korkuttun," dedi, Liz. Kalbi inanılmaz bir hızla çarpıyordu. "Üzgünüm." Adam ona bakıp gülümsedi. "Ee, kutlaman bu kadar mıydı?" "Ah." Liz korkuluktan aşağıya bakınca minik kekinin çoktan gitmiş olduğunu fark etti. "Kekimi düşürmeme neden olduğuna göre, sanırım öyle.
RKBT
Burada ne arıyorsun? Sadece Çalışanlar Girebilir uyarısını görmedin mi?" "Uyarılara pek dikkat etmem." "Yani kurallara uymayan birisin." "Gerektiği zaman. Biraz hava almaya ihtiyacım vardı. Kekin için üzgünüm," diye ekledi. "Gerçekten iyi olacaktı," dedi Liz, düşünceli bir iç çekerek. "Bugün kaç yaşındasın?" "30. Kocaman bir üç ve O. Neden böyle dediklerini bilmiyorum. Orgazmın O'su değil, ne de olsa." Aman Tanrım. Bunları gerçekten yüksek sesle mi söylemişti? Bir sebepten ötürü iyi görünümlü adamlar heyecanlı sohbetlere girmesine neden oluyordu. Adam ona garip bir ifadeyle baktı; muhtemelen ona kimin üç orgazm yaşatmak isteyebileceğini merak ediyordu. Liz elini kaldırdı. "Endişelenme. Gönüllü aramıyorum." "Düşündüğüm şey bu değildi." "Ah, tabii. Korkudan donakalmış gibisin." Adamın gülümsemesi daha da içten bir hal almıştı. "Bu doğru değil. Hem neden doğum gününde burada tek başına takılıyorsun? Arkadaşsız kalmak için biraz fazla güzelsin." Adam onu baştan aşağıya süzerken Liz'in yanakları kızarmaya başlamıştı. Makyajını tazelemiş, kahverengi saçlarını rahat atkuyruğundan kurtarıp açmış ve üzerine bol gelen hemşire önlüğünü değiştirmiş olmayı dilemekten kendini alıkoyamadı. Gerçi bir şey fark etmeyecekti. Muhtemelen onu bir daha görmeyecekti. "İyi laf," dedi. "Kadınları etkilemeyi biliyorsun." "İltifatları sevmiyorsun." "Benimle tanıştığı ilk beş dakikada psikanalizimi yapan adamları sevmiyorum," diyerek karşılık verdi. Adamın gülümsemesi gittikçe derinleşiyordu. "Anladım. Fakat hâlâ soruma bir cevap vermedin. Tek başına kutlamanın nedeni ne?" Liz acınası partisini neden açıklama ihtiyacı hissettiğini bilmiyordu; belki de açıklarsa bu kadar acınası görünmeyeceği için. "En iyi arkadaşım yeni doğum yaptı. Bir diğeri balayında ve üçüncüsü de grip olduğundan dolayı evde yatıyor. Benim arkadaşlarım var. Sadece şu anda müsait değiller." Aslında, arkadaştan son günlerde nadiren müsait oluyorlardı. Kendisi boşuna kürek çekerken veya Kyle'la işleri yoluna koymaya çalışırken onlar hayatlarında yol
RKBT
almaktaydılar; mesela evlenip çocuk doğuruyorlardı. "Üstelik doğum günleri o kadar da önemli günler değil," diye ekledi. "Ben doğum günlerini severim. Yeni kararlar vermek için uygun zamanlar yaratılmış oluyor." "Yeni Yıl arifeleri bunun için değil midir?" "Yılda sadece bir kez yeni bir karar verebileceğini kim söyledi?" "Hiç kimse. Fakat ben verdiğim kararlar konusunda pek şanslı değilim. Genellikle on kilo vermeye yönelik oluyorlar ve henüz bunu başarabilmiş değilim. Korkunç bir çikolata bağımlılığım var. Keşke bunun için deriye yapıştırılabilen bir bant yapsalar, çok işime yarardı." Harika! Şimdi de on kilo vermesi gerektiğine işaret etmişti. Bir adam bulamamasına şaşmamak gerekirdi. "Yeni bir karar diyetle alakalı olmak zorunda değil," dedi, adam. "Geçen yıl bir maratonda koştum. Ondan önceki yıl paraşütle bir uçaktan atladım." Evet, tam bir kahramansın, değil mi?" Adamın yalan söyleyip söylemediğinden emin değildi, fakat maratonda koşabilecek kadar formda ve uçaktan atlayıp ölümle dalga geçebilecek kadar da genç görünüyordu. "Bu yıl ne yapıyorsun?" "Golden Gate Köprüsü'nün altından yelkenliyle geçeceğim." "Kulağa eğlenceli geliyor. Büyük gün ne zaman?" "Yarın. Ama ben senden çok daha gencim; sadece yirmi dokuzu dolduracağım." "Ah, yirmi dokuz. Benimkini çok iyi hatırlıyorum." Adam kahkaha attı. "Yaklaşık olarak ne kadar, yirmi saat önce falan mıydı?" "Hemen hemen. Yelkenli kullanmayı biliyor musun?" "Hayır. Bu sorun olur mu?" Liz elinde olmadan gülümsedi. Adamın dürüstlüğü rahatlatıcıydı ve kendini gevşemiş hissediyordu. "Olabilir. Ama içimden bir ses istediğini elde etmekte çok iyi olduğunu söylüyor." "İyiydim," dedi, ses tonu ciddileşmişti. "Her şeye sahip olabilen bir adamdım. Büyülüydüm." "Ve büyüleyici." Adam başını hafifçe kaldırdı. "Öyle olmaya çalışıyorum." "Peki, o adama ne oldu?" "Hayat." Sözlerini hafif bir iç çekiş takip etti. Liz daha bunun ne anlama geldiğini soramadan adam konuşmaya devam etti, "Burada hemşire misin?" "Hayır, sadece bu çuval gibi mavi gömlekle pantolon giymeyi seviyorum."
RKBT
"Doğru. Aptalca bir soruydu." Duraksadı. "Bunu nasıl yapıyorsun?" "Neyi ?" "İnsanların ölümünü izlemeyi." Konunun aniden değişmiş olması Liz'i şaşırtmıştı. "Herkes ölmüyor. Birçoğu yaşıyor." "Babam burada öldü. Çok uzun, acı dolu, korkunç günlerdi. Asla unutmayacağım." Liz'in bakışları onunkilerle buluştu. "Üzgünüm." "Bahse girerim bunu sürekli söylüyorsun." "Yine de içimden geçen bu." Bir ebeveyni kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyordu ve kaç yaşında olduğunuzun bir önemi yoktu. "Öldüğünde babamın yanındaydım. Aylarca iyileşebilmek için savaş verdi ama kanseri yenemedi. Sonun gelmekte olduğunu biliyor olmama ve çektiği tüm acıların sona ereceğinden dolayı rahatlamama rağmen, öldüğünde çok şaşırmıştım. Bir an oradaydı, sonra gitmişti..." Boğazını temizledi. "Berbat bir doğum günü sohbeti. Tekrardan özür dilerim." "Sorun değil. Neden hava almaya ihtiyaç duyduğunu şimdi anlıyorum." "Hastane kokusu giysilerime siniyor. Buna nasıl katlanıyorsun?" "Zamanla alışıyorsun." "Görevin bitti mi?" "Evet." "Neden doğum gününü kutlamak için sana bir içki almıyorum?" "Ah..." Liz ne söyleyeceğini bilemedi. Başka bir planı olduğundan değil ama o bir yabancıydı. "Söz veriyorum, iç karartıcı konular konuşmayacağız. Yeni on yılının şerefine bir içki içeceğiz. Belki sana yeni bir kek de alırım." "Seni tanımıyorum." "Bu, durumu daha iyi kılmaz mı?" dedi adam, meydan okurcasına gülümseyerek. "Saçını açabilirsin. Kim olmak istiyorsan olabilirsin." Liz o kişinin kim olduğundan emin değildi fakat teklif kesinlikle cazipti. Yine de eski alışkanlıklardan kurtulmak biraz zor oluyordu. "Hayır demeliyim." "Neden?" "Çünkü bir yabancıyla dışarıya çıkmak akıllıca bir fikir değil. Azılı bir suçlu veya bir seri katil ya da bir hayat sigortası satıcısı olabilirsin." Adamın içten ve bulaşıcı kahkahası geceyi aydınlatırken ışıldayan gözleri
RKBT
Liz'in midesini sıkıştırmıştı; dahası ayağını yerden kesmişti. "Bu saydıklarının hiçbiri değilim." "Peki, olsaydın bana söyler miydin?" "İyi bir noktaya parmak bastın ama otuz yaşına girmek korkularını yenmekten ibaret olmamalı mı? Halka açık bir yerde tek bir içki. Tabii pina colada* fobin yoksa?" "Benim pina colada içeceğimi de nereden çıkardın?" "Çünkü martini kızı olamayacak kadar komik ve dürüstsün." "Martini kızları nasıl olur, peki?" "Sofistike, kırılgan, yalandan gülen, boyalı sarı saçları ve buz mavisi gözleri olan, kendinden başka hiçbir şeyi umursamayan." "Sözcükler hiç düşünmeden ağzından dökülüverdi," dedi Liz, düşünceli bakışlarla ona bakarken. "Acaba neden, özel birinden bahsettiğin hissine kapıldım?" "Suçluyum." Duraksadı. "Benimle bir içki iç ve haksız olduğumu kanıtla." Liz tereddüt etti. "Kanıtlayacak bir şeyim yok benim." Adamın bakışları Liz'inkilerle buluştu ve Liz nedense adamın, onun aklından geçenleri okuyabildiği hissine kapıldı. "Yok mu?" Adamın meydan okuyuşu bir anlığına havada asılı kaldı. Tabii ki kanıtlayacak bir şeyi vardı. Hayatını değiştirecekti. Ve bunun, normalde yapmadığı bir şeyi yaparak başlamaktan daha iyi bir yolu olabilir miydi? Ayrıca bu adam, bu aniden ortaya çıkan yabancı merakını uyandırmış ve oldukça çekici gelmişti. Bu adamın, doğum günü dileğinin gerçekleşmesi için gönderilmiş olabileceği düşüncesi aklından geçti fakat bu aptalca bir düşünceydi. Adam, korkunç bir hastalığın ardından babasını daha yeni kaybetmişti. Terasa hava almak için çıkmıştı. Onun için gelmemişti. Bu yalnızca bir tesadüftü. "Adın ne?" diye sordu, adam. Liz derin bir nefes aldı; geri dönüşü olmayan bir çizgiyi aşmak üzere olduğunu hissediyordu. Fakat şansını denemesi gerekiyorsa, bunu şimdi yapmalıydı. "Liz," dedi. "Adım Liz. Ve seninle içki içmekten memnuniyet duyacağım." *Ananas suyu ve Hindistan cevizi karışımıyla yapılan, rom tabanlı tatlı bir alkollü kokteyl, (ç.n.)
RKBT