Angr yBi r dEsed Çı tMi zahŞeysi sayı : 8 t emmuz2012 -
GenelYayı nYönet meni Büşr aDür -
Edi t ör
Must af aÇet i nkaya -
YazarveÇi zer l er
İ br ahi m Tür kuçar ,Mer veÖzgenl i ,CemalKabar , Ül kərŞamxal ,Esr aYaka,Pı narAğı r soy , Huzeyf eÖzekt aş,RumeysaÖzt ür k, ÜmmüGülKoyuncu,At i l l aEr gi n, Şer i f eLemanKöybaşı
Edi t ör den Sel aml areder i m pekk ı y met l i ul t r as ev i ml i v ebi rok adardak ar i z mat i kf ak atmüt ev az i ç ı tt ak i pç i l er i namı di ğerç ı t l ak l ar .Uz uni l t i f at ı mıt ak i bens i z l er i öz l edi ği mi debel i r t meki s t er i m.Zor l uv eener j i kbi rdönemdi . Bi rç okar k adaş ı mı z ı ndol udol us ı nav l ar ı ,k al anl ar ı ni s egeç i m der di v et ür l ük oş uş t ur mal ar ıv ar dı .Ama ol s uny i nedeney apt ı kneet t i kç ı k t ı kk ar ş ı nı z a.Önc ek i s ay ı l ar ı mı z das i z l er eek i par k adaş l ar ıar adı ğı mı z a dai rduy ur ul ary apmı ş t ı k .Sağol s unbi z l er eul aş anv eek i bi mi z ek at ı l anar k adaş l ar ı mı zol du.Kont enj anı mı z dadol dus eney ei nş al l ah.Dur ungi t mey i nöy l es i nededi m onu.eder gi ’ y i zbi zk ont enj anı mı z478k i ş i .Daha v ary ani büt üneş i ni z i dos t unuz ut opl ay ı pgel ebi l i r s i ni z . Bugüz el y azay l ar ı ndadahaönc edebi r k açdef abahs et t i ği mi zRampal ıÇar ş ı ’ dak i of i s i mi z edahas ı k uğr uy or uz .Çi z i ml ery apı pç ayi ç mek t e,bunamüt eak i phamuri ş i k emi r mek t ey i z .Si z l erdebi z ek at ı l abi l i r , ç i z i ml er i ni z i v ei ş l er i ni z i pay l aş abi l i rv ehi çol madıç ay ı mı z ıi ç i pgi debi l i r s i ni z ,k üç üc ükt ük k anz at en y anl ı ş l ı k l abi l eç ı k abi l i r s i ni zdı ş ar ı y a. ÖnümüzRamaz an.Bi mani ol maz s aRamaz an’ aöz el bi rs ay ı haz ı r l amay ıdüş ünüy or uz .Ol urdabi mani ç ı k ar s abay r amdans onr ael öpmes i negel i r i zhar ç l ı k y ok s adac anı nı zs ağol s unhal denanl ay ani ns anl ar ı z .c anl ar ı m beni m. Der gi mi z i nbey ni ,“ haymaş ş al l aht os unt os un” u,z ek al ıol upok umay ıs eç mey eni Cemal ’ i mi zc anı mı z , geç t i ği mi zni s anay ı nday az ı poy nadı ğı“ Met r oOl abi l meİ ht i mal i n”k l i bi y l eKony a’ dak üç ükç apl ıbi rş öhr et e s ahi pol du.İ mz ai s t ey eni ni gör medi kamat opl ut aş ı maar aç l ar ı ndapar mak l agös t er i l i p“ ehehe”di y enl er l e i dar eedi y or uz . Der gi mi z i ns ağl am k al emi ,Cumas i y e’ ni nr uhus ev gi l i Rumey s aÖz t ür kabl amı z ı ndedes i v ef atet t i .Si z l er denMus t af ahoc amı zi ç i ny ak l aş ı k1000t anef ât i hai s t i y or uz .2000ok unuy or s ak1000’ i bi z eç okgör mey i n. Adem Mer mer k ay a’ nı nKony a’ day er l er eat ı l anf uhuşk ar t v i z i t l er i nek ar ş ıbaş l at t ı ğı“ Kony a’ daFuhuşİ s t emi y or uz ! ”har ek et i güngeç t i k ç ebüy üy or .Geç t i ği mi zs ür eçi ç er i s i nde2adetbas ı naç ı k l amas ıv es ay ı s ı z k ar t v i z i ti mhaey l emi düz enl edi k .Hem el i mi z l ehem di l i mi z l emüdahel eet t i k .Kony a’ dak i her k es t endes t ek bek l i y or uz . Mev z ul arböy l e.Hepi ni z ebur al ar ak adargel di ği ni zi ç i nt eş ek k ürederi l et i ş i m bi l gi l er i ni at ark aç ar ı m. t wi t t er . c om/ c ek i r dek - f ac ebook . c om/ c i t der gi s i -
mc et i nk ay a90@gmai l . c om
-
@t abi pp
Et l i ekmekvesosyol oj i kyansı mal ar ı nı nt ahl i l i Et l i ek meği ni ns anl arar as ı ndabi rbağol uş t ur duğunai nanı y or um.Nez amanbi r i y l et anı ş ac ak ol s am et l i ek meky emeki ç i ns öz l eş i y or uz .Sonr as ımuhabbet ,s ev gi ,s oğukay r an.Yani öy l e bi ry ak ı nl ı k ,bi rüns i y et . Günl er denbi rCumaç ı k ı ş ı .T emi zy üz l ü,mav i göz l übi rar k adaşMev l anaTür bes i ’ ni s or uy or . Bel l i k i y abanc ı .Yol ut ar i fet t i k t ens onr aar k adaş t anay r ı l amı y or uzv es onuçt ahmi net t i ği ni z gi bi :et l i ek mek . T anı madı ğı m bi ri ns ana“ hac ıgel bi rdeet l i ek meky i y el i m! ”di y er eks anı r ı m et l i ek mek k onus undaz i r v ey eul aş mı şdur umday ı m. Dedi my aet l i ek mek t ebi rmuhabbetv ardi y e.Sev gi l i Mur at ’ l aet l i ek mek t ens onr a ay r ı l amı y or uz .Az i z i y e’ dei k i ndi namaz ı ,k omi k l i f ot oğr af l arf al anç ek t i r i y or uz . Mur atSak ar y adaöğr enc i .Gez mey i ç oks ev i y or .Hi k ay es i f al anç okhoş umagi t t i ,bendebi buç uket l i ek meği ı s mar l ay ı v er di m.Ok uduğubi rk i t aps onr as ıak ş amaKony abi l et i ni al ı p gel mi ş .“ Ni y egel di n”di y or um Mev l anaHaz r et l er i ’ ni z i y ar et edi y or . -Bur adabi rt anı dı ğı n,ak r aban,bi ret l i ek mekı s mar l ay anı nv armı ? -Yok . Baş k abi ramac ıday ok .Bunegüz el hi k ay e!Er as mus ’ l aPol ony a’ y adagi t mi ş .Üs t el i k üni v er s i t edek i böl ümündenf ar k l ıbi rböl üme.Gez mey i s ev i y or .T ekbaş ı naDoğut ur unada ç ı k mı ş . Yahudi y or um Mur ats ennegüz el el emans ı n. Mur at l aKony at ur unaç ı k ı y or uz .Cami l er ,t ür bel erder k enbi z i m dei l kdef agi t t i ği mi z müz el er edeuğr uy or uz .T abi Kony al ıol ani k i ar k adaşMur at ı ny anı ndabi r azpanc ar mes abes i ndek al dı k . Ak ş am ol duğundai s eay r ı l makbi r azz orol uy or .T el ef onl ar ıal ı y or uz ,s ar ı l ı y or uz , gül üms üy or uz .Komi k l i ş ak al ary apı y or uz .Mur ater t es i s abahSak ar y a’ y agi t t i .Bi zde k endi mi z ei k i müz ek ar tal may agi t t i k . O deği l deç oc uki y i gez i y ory a!
BU BİR DÜNYA MESELESİ Evet! Bu bir dünya meselesi. Hem de düp dünya meselesi. Hem de düttürü dünya meselesi. ‘’Düt!’’ diye bir ses duyduğumuzda bu sesin düdük sesi olduğuna inanırız ve buna inanırız. Ancak ‘’düt dürü düt!‘’ diye bir ses duyduğumuzda bunun dünyadan geldiğine inanmayız. Çünkü dünya düdük değildir. Bu paragraftan bu çıkarımı yaptıktan sonra artık kendimizi çok mutlu hissedebiliriz ancak hissetmeyiz. Çünkü bu paragrafta yazan yazıların çok saçma olduğunu düşünürüz ve biraz da egomuzla ‘’Hah ha! Çok salakça!...’’ deriz. Aslında çok salakça değildir. Çok salakça olsaydı ben bunu buraya yazmazdım ve şunu da söylemeliyim ki senden daha egoist bir tavır içine girerek seni hayatın boyunca yaşama zevkinden mahrum bırakacak cümlelerle yaşama zevkinin zevkini zevk edebilirim kendime. Şimdi bu da ‘’Hah ha! Çok karışık lan bu…?’’ değil mi!? Haaayyıırrr bebeğim! Yanılıyorsun… Tıs tıs tıs… Neyse ki söylemek istediğim şeylerin çerçevesinin sınırlarına kadar geldikten sonra sınırdan dışarı çıkmayıp konuyu dağıtmadan tekrar konuya dönebilme gibi bir yeteneğim var ki konuyu dağıtmadan konuya devam edeceğim şimdi. Konu şu: BUNUN BİR DÜNYA MESELESİ olması! Evet! Konu bu! Çünkü ‘’Bu bir dünya meselesi, iki dünya değil.’’ diye salakça bir espriyle yayın hayatıma son vermek istemiyorum. Bu dünya meselesi öyle bir mesele ki hem beni bu yazıyı yazmak zorunda bırakıyor hem de seni bu yazıyı okumak zorunda bırakıyor. Bu öyle bir mesele ki içimizi dökecek kimsemiz olmadığı zaman içimizi dökemeyeceğimiz kadar acı, içimizi dökecek kimsemiz ya da kimselerimiz olduğu zaman da onlara gereken değeri vermeyerek yine içimizi dökecek kimse bulamamamıza sebep olacak kadar da aşağılayıcı ve bencil ve insan ve sövmekli ve ağlamaklı ve düşündürmekli ve kısacası ve hayat… Hayat bir küvetin içine doldurulmuş su kadar köpüklü ve bir küvetin içinde yeni bir kıta keşfetmiş gibi dönüp duran insan kadar Ameriko Vespuçi. Ya da küveti olmayan bir Anadolu
çocuğu kadar leğen, maşrapa ya da kalıp sabun. Geçmişimizi ne kadar da unutuyor ve geleceğimizi ne kadar da amaçsız bir şekilde bekliyor ve belki de küçümsediğimiz maşrapanın bile bir icat sonucu ortaya çıkmış bir araç olduğunu ya da zeytin yağlı bir kalıp sabunun ne zorluklarla önümüze geldiğini unutup onu küçümsemekle kalmıyor bir de bunlar yetmezmiş gibi unuttuğumuz geçmişimizin, benliğimizin kafasına su tabancası sıkar gibi küvete, profiterole, yılışığa, ite, köpeğe, ‘’Naaaber KANKA?’’ cümlelerine (KANKA büyük harfle.), adam olmadığa, aleme, ALEMDAR’a, POLAT’a, ona, buna, olura, olmadığa özeniyoruz. Bu tür saçma sapan özentilere giren sana, bana, ona, herkese soruyorum ‘’Ulan daha dün lazımlıkla hayattan bir parça neşe bulduğunu unuttun mu!?..’’ Ne kadar da pul biber.
Sonuç olarak kendisini akademisyen sanan birçok Profesör ünvanlı Profesör Doktorların yazmış olduğu makalelerden çok daha değerli bu yazıyı şu şekilde sonuçlandırabiliriz; üstteki üç paragrafı hatırlayarak. EGOİZM, VEFASIZLIK, YOZLAŞMA… Lütfen bütün bunları unutun. Çünkü bu yazı boyunca çok duyarlı bir duyguyla çok duyarsızlık içeren kavramları sahnelemiş oldum. Çok duyarlı olmak için bile duyarsızlık meşrebimize aykırıdır.
©©©İbrahim Türkuçar ©©©
ümmü gül koyuncu BİR KADIN AYİNİ: ALTIN GÜNÜ Uzun bir geçmişe sahip olan ve bir nevi aylık ayin kabul edilen altın günü, bol kalorili, bol gösterişli, kısırlı, patates salatalı ve bol mayonezli bir gündür. Bu günde, makyaj yapmayanlar bile; allık, sürme ruj ve bil cümle boyalı şakırtılı şeyleri yüzlerine gözlerine boca ederler. Topuklu ayakkabı giyilmeli ve bu ayakkabılar tak taklamalıdır. Ses telleri zorlanmalı ve bol kahkahaya hazırlanmalıdır. Ayinin en önemli özelliği, iç-dış farklılığıdır. Ayin salonunun kapısından içeri girilir girilmez, sahte bir tebessüm ve dört dönen gözler, ayine hazırlık sayılmaktadır. Necla hanım, topuklu ayakkabısını giyerken, bir hevesle tepinmeye başlamış çocuğunu, ilk enerji boşaltım anlarında, havadayken ensesinden yakalar; “Bana bak velet, eğer orada benim bir dediğimi iki et, gözlerini aha şu parmaklarımla yuvalarından çıkarıyo muyum, çıkarmıyo muyum, görürsün eve gelince!” girizgâhıyla, kısa ama tehtitli bir nutuk çeker. Söylediği şarkı boğazına kaçan çocuk, soğuktan donmuş kuşu eline alır almaz, korkunun etkisiyle, hayallerinde boğarak öldürür. O an melek kesilir ve topluluğun içine girene kadar, anasının her dediğini yapar. Fakat diğer çocuklarla karşılaştığı anda, içindeki canavarı keşfedip, Hulk misali melek elbisesinden sıyrılıp, bir canavara dönüşür.
Aynı zamanda bir yarış olan bu ayin, içinde değişik kulvarlar bulundurur. En güzel kim olmuş kulvarıyla başlayıp, Sizinkisi de dert mi anacım, kulvarıyla son bulur. Olaylar kısaca şöyle gerçekleşir: Sabah erkenden kalkıp hazırlanmaya başlayan Necla hanım, bol simli, bol pullu, bol renkli ne varsa üzerine geçirir. Akabinde, ne kadar boncuğu varsa, burun deliklerine varıncaya kadar tıkar (takar). Aynı saatlerde Şahika hanım, gözlerine bir kilo sürmeyi çekmekte ve Zürriyet hanım, topuklu ayakkabılarını cilalamaktadır. Ayşen hanımsa, kendisine nazar duaları okuyup, ayin için son rötuşları bitirmektedir. Herkes modifiye oladursun, ev sahibi, kısırını, patates salatasını, kekini hazırlamış, süslenmeye gitmiştir. Karşı komşu Ayşen, baskın yaparcasına, zile çöker. “Ay anacım, şimdi gelirler, daha hazır değilsin.” İğnelemesi, hatta çuvaldızlamasıyla, ev sahibinin iki ayağını ve dahi, kolunu, burnunu, kafasını, kulağını, bir pabuca sokmaya çalışır. Bu sırada evin boşluğundan yararlanıp, mutfağa, hazır olan şeyleri parmaklamaya gider. Ön hazırlıklar tamamlanır ve misafirler, çocuklarını sıkıştırıp, patır patır ayin salonuna dökülürler. Parlak Necla, boncuklarını şıkırdatarak, kapıdan geçmeden, deve kuşu misali başını uzatır ve “ay kimse
gelmemiş diy mi? Bişi kaçırmadım, oh oh hahah.” Duasını okur. Bu, ayinin bir farziyetidir. Herkes, içeri girerken, bir şey kaçırıp, kaçırmadığını sormak zorundadır. Ayinde en önemli görevi, kapı zilindeki kuş üstlenir. Zavallıcık, hiç ötmediği kadar öter, bir süre sonra patlar, ve tüyleri oraya buraya saçılır. İçeriye giren her hanım, karşıdan rüzgâr esmesini bekler, beklediği rüzgâr gelince havaya girip; Türkçe meali, “Ay, kıskananlar çatlayabilir, kilo da verdim oh!” olan ve “Merhabalaaaaaar!” diye söylenen duayı okur. Ayinin ilk yarışı, çarpılma yarışıdır. “Öf, bu nerden çıktı beh! Keçinin sevmediği ot burnunun dibinde bitermiş. Her taşın altından da bu Zürriyet cadısı çıkıyo.” Cümlelerini içinden geçiren hanımlar, “Ay seni çok özledim kııızz, yüzünü gören Cennetlik valla ehheh” derler ve ne kadar ağızları burunları varsa, yamultmaya çalışırlar. Ünlü türk düşünürü Recep İvedik’in tabiriyle, Gergedan Kadınlar Partisi olarak anılan bu ayin, adından da anlaşılacağı gibi 80 üzeri kiloya sahip kadınlardan oluşur. Araya karışan zayıf hanımlardan nefret edilir. Hele bir de “Yiyom yiyom alamıyom.” Diyenler varsa, saçları başları yolunmak istenir. Ayinin farziyetlerinden olan kısır faslı başlar. Herkes, ilk kez kısır yiyormuşçasına, tabağını yalar, yutar. “Vallahi çok yedim.” Cümlesinin ardında gizli olan, “kek yapmadın mı?” mânâsını sezen ev sahibi, gökdelen misali kabarttığı kekini seyre çıkarır. Kekler, pastalar da yenilip yutulduktan sonra, masa başında çay içilmeye başlanır. Bu fasıl; “Benim bu cefâm nedir, boyu posu devrilsin.” Yarışının habercisidir. “Ben çok zor doğurdum anacım. Vallahi şu ufak tefek çocuk (o anda çocuğuna bakarak gözlerini pörtleten Zürrtiyet hanım, “Akıllı dur yoksa sana gösteririm.” Demek istemektedir.) beş gün uğraştırdı beni. Ebe ilallah etti artık. Çocuk mocuk yok burada, olsa beş günde çıkardı, deyip eve gönderdi beni.” “O da bi şey mi? Bende ne barsak kaldı, ne mide. Hepsini döküp saçtılar. Sezeryan olcam diye bölük börçük oldum. “ “Halinize şükredin siz. Benim altızları doğururken ben, ışığı gördüm kaç kere. Doktor baaardı bana. Bi daha doğuracaksan, bana gelme dedi. Zaten ben can havliyle nası ses çıkardıysam, adamın kulaklar gitti. Duymuyo.” Etabın galibi belli olur ve Cazgır Kaynana bölümü başlar. “İşte bin zorlukla doğur, sonra da bi fiske vuracak olduğunda, elini havada yakalayıp kırsınlar.” Herkes kaynanası evdeyken, kocasının Kadir İnanır kesilmesinden dem vurur. Bu sırada biri çıkar ve etabın galibi olmasını sağlayacak cümleyi patlatır. “Hadi sizi yine öz be öz kocanız dövüyo. Benim bu kaynanam ne zaman sırtımı dönsem, koskoca kadın, sırtlan gibi üzerime sıçrıyo. Sırtımda kırılmadık süpürge, tabak kalmadı.” Galibin belli olmasıyla, tam etap kapatılacakken, ev sahibinin annesinin anıları depreşir ve derin bir off çekerek karşıki dağları yıkar. “Gızım valla sizinkisi dert deel. Benimki her gün saçlarımı ellerine dolar beni evirip çevirirdi. Hasta olduğunda, canı çıkasıca çorbama çorbama hapşırırdı ki, hasta olup geberiyim diye. Lohusaykene hüsüsü kayısı yedirirdi, ilaç neyin goyardı yemeeeme, Nuri Alço gılıklı.” Uzun süren acı çekme faslından sonra Islak Meşe Odunu Ödülleri sahiplerine verilir ve perde kolalama, püskül dikme, inatçı leke çıkarma bölümü başlar. Bu bölüm hararetli tartışmalarla ve en beyaz çamaşır benim çamaşırım yarışıyla kapanır. Artık eve gitme vakti gelmiştir. Yolunmuş tavuğa dönen ev sahibi, üzgünmüş gibi yaparak; “Bunu saymam bak, bi daha beklerim, bak mutlaka geleceksin ama ha, yoksa darılırım.” Diyerek, çocuğu seviyormuş rolüyle, yaramaz çocukların popsuna poposuna vurur. Herkes üzgün ve yorgun, en az beş kilo almış vaziyette yavaş yavaş evlerine dağılır. Harabeye dönmüş evden geriye, her şeye rağmen boşaltılmış içler, dökülmüş dertler ve bol altın kalır…
Sayın Afet Güçverir: Hoca nerede? Mustafa Hoca benim dedem. Benim pamuk dedem. Ama hoca dedem… Eskiden dedem sınıf öğretmeni derdim. Yanlış. Dedem öğretmezdi. Yaşatırdı. Yetiştirirdi. Cenazesinin arkasından feryat figanlar değil “Allah razı olsun”lar, “Keşke biz de böyle yaşasak”lar bırakan bir hocaydı. Mekanı cennet olsun. 81 yılının bir gününü boş geçirmemiş bir adam. Allah razı olsun. HOCA GERÇEKTEN CAMİDE Mİ? Bu ay mizahın izah kısmındayım sevgili dostlar. Zira karikatür kursunda öğrendim ilk şey de bu idi. “Mizah, izahtır”. Çok sevgili Adem Hoca sağ olsun. Muhtemelen biraz sonra yazacaklarımı kastetmemiştir ama olsun. Hocalardan bahsetmek istiyorum biraz. Üstad Cemil Meriç konuşsun: “Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime… Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır, yaratır”. Ve efsanelerin efsanesi Mustafa Hoca… Bu ay aslında bu sütunda kendisiyle yapılmış bir röportajı okuyacaktınız. Her şeyi ayarlamıştım. Hayat hiçbir zaman bizim planladığımız gibi gitmiyor işte. Yoğun bakımlık haliyle bile eline kağıdı kalemi alıp son anına kadar yazan, son anında bile kendini düşünmeyip etrafındakilere nasihatler veren, 50 yıl önceki talebelerinin bile hala duasını alan Mustafa Hoca. Şimdi köyde, bahçesinde 50, belki 50’den fazla ağaç barındıran (hepsini Mustafa Hoca elleriyle dikti, suladı, yetiştirdi) bahçemizde arkamıza yaslanıp hemen karşıki tepede yine Mustafa Hoca’nın, deyim değil gerçek anlamda, tırnaklarıyla kazıyarak yetiştirdiği sayısı bini aşkın çamlara bakıp şükretme zamanı. Mustafa Hoca’yı tanımadığınız için şanssızsınız sevgili dostlar. Halbuki onu gökte uçan her kuş, yerde yürüyen her canlı tanır ve arkasından dua eder. Kendisi de yine yazdığı bir notla gökte uçan her kuşa, yerde yürüyen her canlıya hakkını helal etmiştir. Kardeşim bir gün ziyaretine gittiğinde “Mustafa Hoca, nasılsın” diye sormuş, hocam da “Ben senin dedenim, hocan değilim” diyerek cevap vermiş. Soruyorum,
Ve Konya… ben Konya’yı tertemiz bırakmıştım. Hayatımın en güzel 2 yılının anılarının üzerinde şimdi pislik yığılı… Belki çoğunuz ona Adem Ağabey diyorsunuz. Ama ben onu Adem Hoca olarak tanıdım, Adem Hoca olarak kalacak. Eli öpülesi adam… İşte size gerçek bir hoca… Topladı etrafına dostlarını, talebelerini, fuhuşa karşı var gücüyle savaşıyor. Muhakkak tek başına değil, yanındakilerin hakkını yemeyelim. Ama işte dedik ya, o hoca… Yetiştirir, aydınlatır. Biz uzaktakiler için konuşmak, buraya yazmak daha zor. Elimizden dua etmekten, fuhuşla savaşanların sesini duyurmaya çalışmaktan ve helal olsun demekten başka bir şey gelmiyor. Allah sizlerden de razı olsun. Sayenizde Konya yine tertemiz olacak inşallah. Geldik bizlere. Bizler öğrenci miyiz yoksa talebe mi? Bizler talep eden miyiz yoksa sistemin çarkı içerisinde bize dayatılanları ezberleyen, öğreniciler miyiz? Bizler bize ışık tutan hocalarımızın yardımıyla yön bulanlar mıyız, yoksa öğretmenlerimize öğretmenler gününde en klas hediyeyi arayanlar mıyız (öyle öğretildiği için)? Söyleyecek söz çok. Ama sevgili dostlar, tekrar hatırlatayım benim dedem, yani Mustafa Hoca, yani üstad, yoğun bakıma girdiği güne kadar gelecek nesile bir şeyler bırakma derdindeydi. Dünya malı dünyada kalıyor; ama bunlar bizimle her yere geliyor. Ömür gerçekten göz açıp kapamalık bir olay ve fakat aldığımız her nefeste bu dünyaya, dünya üzerinde yaşayan her bir canlıya, bizimle birlikte ve bizden sonraki nesillere bir şeyler bırakacak kadar da uzun. Bunun kıymetini bilelim. Esen kalın efendim.
BİR SON SINIF ANATOMİSİ Üniversiteye adım atmış her gencin temel amaçlarından biri de mezun olmaktır. Kimi okulunu aşkla bitirir ve mezuniyeti iple çeker, kimi de “Amaaan şu okul bir bitse de kurtulsam” hesabı, kapısı açılınca kafesine dönüp bakmadan uçan kuş misali kendini dışarı atıverir. Öyle veya böyle ortak amaç okulu bitirmektir. Üniversiteyi bitirme moduna genellikle son sınıfa geçilen yazın girilir (Son sınıfa geçerken alttan dersleriniz 5’den çoksa işiniz Allah’a kalmış gibi. Neyse siz yine de çok üzülmeyin nasılsa bitecek bu okul). Son sınıfa geçerken görseniz herkesin bir etekleri tutuşur. Kimi Kpss dalgalarıyla kurs araştırma çabalarındadır, kimi “Benim dil öğrenip yurt dışına gitmem lazım tatlım!” diyerek etrafta dolaşır, Kimi, “Benim askerliği ertelemek için yüksek lisans yapmam lazım oğlum!” dalgalarıyla Ales’e sarar. Kimi de(5’den fazla alttan dersi olanlar diyelim) “Benim bu yıl okulu mutlaka bitirmem lazım hacı!” diyerek sınavdan bir gün önce çalışmaya devam eder. Son sınıflar için yapılacaklar listesinin kabarıklığı da önemli meselelerden biridir. Mesela; Neden Her son sınıfın kepli fotoğraf çektirmesi farz üstü farzmış gibi bir muamele görür hiç anlamam. Bu çekinilen kepli fotoğrafların Facebook’da profil fotoğrafı olarak konulması
da bir ayrıdır zaten. Neyse siz çok istiyorsanız yapın yine No problem. Bide okul mezuniyet törenine ya da baloya katılmak istemeyenlere yapılan mahalle baskısı vardır. Maşallah bazı tipler vardır “o kadar çok sever ki arkadaşını” baloya ikna etmek için ölür resmen. Hayır arkadaşını bu kadar seviyorsan dersi geçmesi için ders çalışma noktasında yapsaydın bütün bunları yani dimi ama. Her neyse sinirlendim bak şimdi devam edeyim. Son sınıfta bazılarını eş bulma telaşının sarması sorununa ne diyeceksiniz? Üniversitedeyken bir hocamız üniversitenin yan amaçları arasında evlilik rolü üzerinde durmuştu. O zaman çok mantıklı gelmese de şimdi çok hak verdim hocama. Eş bulma hadisesini yan amaç olarak kullananları geçtim temel amaç haline getiren tipler bile var (Allah akıl fikir ihsan eylesin). Velhasıl siz de son sınıf aşamasından geçmiş, geçiyor, geçecek veya hiç geçmeyecek olabilirsiniz. Her ne olursanız olun ayrıntılara boğdurmayın kendinizi. Yapmak istediklerinizi yapın tabi ama herkesin yaptığını da yapmak zorunda değilsiniz. Özgün olmak herkese nasip olmaz. Yeni şeyler deneyin derim. Neyse iyice babaanne gibi nasihate ve kişisel gelişim kitapları misali tavsiyelere başladığıma göre bana ayrılan süre sona erdi gibi. Yazıdan bir sonuç çıkaramadıysanız dönüp baştan okumanıza gerek yok. Ben de bir sonuç çıkaramadım. Anladıklarınızla idare edin şimdilik. Hadi sağlıcakla... Merve Özgenli
ÇIT SÖZLÜK “K” “Çıt Sözlük”le Çok iyi bildiğiniz kelimeler Çok iyi bildiğiniz anlamlarıyla yeniden karşınızda…
Kitap: Üzerine söylenecek çok şey olsa da, kısaca; Yüzyıllardır hak ettiği değeri görmeyen, bilgili bir o kadar da mütevazi, istediğimizde kapılarını bizim için sonsuza kadar açıp en yakınımız olabilecek (Yastığımız olabilecek kadar yakın) öğretmenlerdir. Koli I: Normal zamanda öğrenci milletinin aklına bile gelmeyen, ancak memlekete gidiş dönemlerinde özellikle kitapların taşınması için marketlerden ısrarla istenen, genellikle orta boyu makbul olan kutu. II. Şehir dışında okuyan öğrenciler için annelerin ısrarla yiyecek koymak üzere kullandıkları ancak -Anne ben eşya filan taşıyamam. Kalsın o götürmicem nidalarıyla isyan edilen ama sonucunda annenin olağanüstü güçleri sayesinde bi şekilde yanımızda bulduğumuz içi bolca yiyecek kokan ve iki gün içinde aç insan grubu yani öğrenci milletince içindekiler silip süpürülen ve sonuçta bomboş bir karton parçasına çevrilen zavallı kutu. Konya: Özlemi tarif edilemeyen memleket, etli ekmek kokusunu taaa şehrin girişinden duyduğumuz, düğünlerinde etli pilavın dibini gördüğümüz, caddelerinde (saçma sapan isimler yazan kağıtları görmediğimiz müddetçe) huzur bulduğumuz yokuşsuz diyarımız. Kulaklık: Kendisine gençler tarafından ciddi paralar harcanan, kullanıldıktan kısa süre cızırtılı sesler çıkararak insanı sinir etme potansiyeline sahip, çantaya attığınızda bin bir türlü düğümüyle çözmek için uzun bir zaman harcanan ama yokluğuna da dayanamadığımız iki kulaklı şirin şey.