eylül 2014
çorba fanzin'in bu üçüncü ve muhtemel son sayısı. bu sayıda neşretmek üzere "Şair-Cephe-Otman Baba" isimli bir yazı yazmayı planlıyordum, derdim üç sayının sonunda şiire dair elle tutulur bir şey kalmasıydı. yazının muhtevasını oluşturan konular: Karacaoğlan, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal ve şiir; Otman Baba'dan yola çıkan, ilkorta dönem derviş toplulukları ve şair idi. Pek tumturaklı gelse de, bugüne kadar üstünde olur olmadık çokça konuşulan bu kavramlara(şiir-şair) ufakta olsa katkı sunmak istedim, lakin yazıyı bazı sebeplerden yazamadım, velhasıl üç sayının sonunda şiirler dışında, böyle bir yazı yazamadığım için af buyurun, belki başka bir gün..
toplasan elli kişiye ulaşabilmiş, beş on sayfalık "fanzin" adı altında bu karalama bazen anlamsız bir çaba gibi geldi, ama mesajla dönen dört beş kişinin varlığı beni mutlu etti, bilhassa arzuhal niyetine yazılan bu giriş yazıları da. kapak resmi ile alakalı birkaç şey var, ilk gördüğümde 1951 tkp tevkifatından sanmıştım, değil resimdekiler(soldan) enver gökçe, şevki akşit, mehmed kemal. türkiye gençlik derneği davasından tarih 1947, ankara cezaevi. son söz, fanzinin önceki sayılarına internet(issuu) vasıtasıyla ulaşabilirsiniz. selamınız baş üstüne..! iletişim: corbafanzin@yandex.com
1 allah jesus sakarya selamınaleyküm anlamadım babacım sesin kanlı, canım yanıyor gözüm seğiriyor, kulaklarım çınlıyor aklıma geldikçe şey yaptığım bir daha söyleme babacım ağalar, paşalar, sultanlar gibi birecik bir sancak değil ben sancağa çıkamadım bir daha söyleme büyük ölçüde şey yaptım ama korkuyorum düşününce aklına gelenleri sen böyle büyük el-kebir el-aziz, muktedir ben jesus olamadım babacım bilirim, bir gün eylemedin
şefkatinden ve duandan kılıçarslan şair selahattin alim oldu ben jesus olamadım önünde atlasın şam'da cuma namazı sırtında öldürdüğün çocuklar kardeşlerim, filistin'den bosna'ya neyse şey yaparız deme aynı közden, tevekkülden bir sen olamadım babacım
boyacı çocuk. yenidoğan'da oturuyor. almanya'dan üvey annesinden kaçıp gelmiş. babasını hiç görmemiş. babası hakkında bildiği tek şey kürt ve silvanlı. birkaç sefer silvan'a gitmek için otobüse binmiş. dövüp otobüsten indirmişler. ondört yaşında. yüzüne kezzap döktü. yöntemi: tuz ruhu şişesine metal ve boşalmış tükenmez kalemi bandırır. yüzüne kalemle dicle ve fırat'ın haritasını çizer. tineri çeker ve harita üzerine akıtır. niçin doktora gitmedin, dedim. ben çıkmasın diye döktüm, dedi. peki niçin döktün, dedim. abi şimdi ne desem beni suçlu bulursunuz, dedi. kardeşim, arkadaşım, yurttaşım benim. senin o yanaklarına kurban olurum. senin o kara tüylü yüzünü yerim ben.
n.genç/dar alanda tufan
2 hangi yol kaldı yaralarıma varmayan habersiz değilim tabiat ve itaat cemreyle beraber baharın gelişi gece, gündüz ardında bir nizam, örgü tebriz desenli halılar yollar, çizgiler üstünde bir salonda çocukluğum marş okuduğum boyun eğdiğim yurdum hudutlara inancım yıkılmadan önce söyle, hangi yol kaldı
ilk akşamdan vardım kavil yerine
ilk akşamdan vardım kavil yerine öne gördüm kömür gözlüm gelmemiş bilmem gaflet bastı yattı uyudu bilmem o yar bize küstü gelmedi benim yârim gide gide donandı ikrar verdi cahil gönlüm inandı ayda geldi orta yeri dolandı seherin yelleri esti gelmedi unuttu mu ahtı amanı netti başın alıp gayri diyara gitti benim mecbur olduğumu fark etti zalim garaz etti kaçtı gelmedi karacaoğlan derki devranım döndü gönlüm yücedeydi engine indi seherin yelleri şafağın bendi hani usul boylu sunam gelmedi karacaoğlan
3 kargı camii-3:00 bu makas bileğimi kesmiyor tecritler toplu idamı hak etmez gitmek alameti ufalanan ve doğuran toprağın kaygısı sökün evleri temellerinden suya vurun ellerinizi ne iz ne söz kaftan kafa tutmuş olsalar yolları durgun ve uzun sular gibi yolları gideceğiz taşra lojmanlarında vatanın büyüklüğünü görecekler inebilirsiniz, bu düz ova sizin için dikilecek taşlar, atlar ve askerler toprak damlarda hikayenizi dinlemeyeceğiz yol aldıkça sararacak ayın peşinden dumanı yükselecek çırpıların sabah vakitlerine rüzgarlanacak yelkenler suskun ve sancılı gideceğiz