1
HEDEFTEKİ ÜLKE ve HEDEFTEKİ ADAM Prof. Dr. Ali Demirsoy İnsan soyunun sosyal ilişkilerini değiştiren önemli olaylar olmuştur. Bunlar genellikle bir çağın kapanıp diğerinin açılmasına neden olmuştur. Bunların her biri insanlığa önemli katkılar yapmış; insan onurun yüceltmiştir. Bu çorbada bizim de katkımız olmuştur. Hammurrabi Yasaları: Milattan önce 1728-1686 yıllarında yaşamış Babil Kralı Hammurabi tarafından yazılan, insanlarlar ve vatandaşlar arasındaki ilişkileri belirleyen kurallara ve yasalara bağlayan en önemli tarihi yasalardan biridir. Ondan önce Ur karalı Ur-Nammur’un (M.Ö. 2050), Eşnunna’nın (M.Ö. 1930), Lipit İştar’ın Kanun kitabı (M.Ö.1870) varsa da en derli toplusu, Hammurbabi’nin 282 maddeden oluşan, uğursuz sayıldığı için 13. maddesi olmayan kanun kitabıdır. Bir yerde yasa konuşulacaksa, Hammurabi’den başlanması bir gelenek olmuştur. Hammurabi, bu kanunları güneş tanrısı Şamşa’nın yazdırmış olduğunu söyleyerek; onun dokunulmaz olduğu düşüncesini yerleştirmiştir. Daha sonra Ortadoğu dinlerinde şeri yasaların da ayetlerle indirildiği söylenerek bir çeşit cezalara ve uygulamalara tanrısal bir destek sağlandığı gibi. Hammurabi bu gün şeri yasalar olarak bilinen belirli yasaları ortaya koyan ilk kişidir; daha sonra şeri yasaları ortaya atanlar da büyük ölçüde bu yasadan esinlenmiştir. İnsanlık için bir dönüm noktasıdır.
Roma Hukuku (Corpus Juris Civilis): Kamu ve Özel Hukuku düzenleyen, 4 bölümden oluşan, antik Romanın en önemli yasasıdır. Bu yasa M.Ö.753’den başlayıp M.S 6’cı yüzyıla kadar süren bir süreçte
2
hazırlanmıştır. Bugünkü batı yasalarının özellikle Kapitalist Ekonomilerin temel yasalarının esin kaynağıdır. En önemli niteliği, Roma bir din devleti olmadığı için, yasalar bugün beğensek de beğenmesek de insan aklının ürünü olarak ortaya konmuştur. Dini kurallar yasalarda yer almamıştır. Bugün bir insanın gözünü çıkarma diyelim ki birkaç yıl hapislikle cezalandırılırken, bir insanın gözlüğünü zorla gasp etmenin on yıldan fazla ceza almasının kökünde, Kapitalist Yönetimlere öncülük eden bu Roma hukukudur. Yani malın candan daha önemli olduğu bir dönemi başlatmıştır. Bu nedenle kamu ve özel hukukun konuşulduğu her yerde ve dünyadaki hukuk fakültelerinde Roma Hukukuna değinilmeden geçilemez.
Magna Carta (Büyük Özgürlük Fermanı): 1212’de imzalanmış bir İngiliz belgesidir. Bu belge ile kral ilk kez yetkilerini kısıtlamış, halka bazı hak ve özgürlükler tanımıştır. Günümüzdeki anayasa düzeninin esin kaynağı olarak düşünülür. Magna Carta’nın en önemli maddesi 39’ncu maddesidir ve şöyle der: Özgür her hangi birisi kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm
giymeden
tutuklanmayacak,
hapsedilmeyecek,
mal
ve
mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek ya da hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır. Bu
nedenle
anayasa
konuşulurken,
İngiltere
ve
Magna
Carta
konuşulmadan geçilmez.
Fransız Devrimi: 14 Temmuz 1789 tarihinde Fransız Devrimi oldu. Çıkış nedenleri arasında mutlak monarşinin halka baskı yapması, siyasal özgürlüklere yer vermeyişi; uzun süren savaşlardan dolayı mali durumunun kötüleşmesi; ekonomik yozlaşmanın faturasının halka
3
ödettirilmek istenmesi; halkın vergileri ödeyemez hale gelmesi; halkın çeşitli sosyal sınıflara ayrılması ve bu sınıflar arasında uzlaşmaz çelişkilerin artması; Kilise ve soyluların devlete egemen olması; İngiltere ve ABD’deki demokratik yönetimlerin Fransız halkını etkilemesi; aydın fikir adamlarının halkı etkilemesi sayılabilir. Bu devrimi çıkarları nedeniyle içine sindiremeyen, Avrupa’nın mutlakıyetle yönetilen devletleri Fransa’ya savaş açtı (1792-1815). Almanya, Avusturya, Prusya, İngiltere, Hollanda, Napoli ve Sardunya devletleri I. Bağlaşmayı kurmuşlardır (1792 -1797). Devrimden sonra tüm dünyada Milliyetçilik (Ulusçuluk) bilinci doğdu: Bunun sonucu çok uluslu devletlerin parçalanarak, yerine ulusal devletler kuruldu; Ulusal Egemenlik: Monarşilerin yıkılıp, yerine cumhuriyet ve demokratik rejimlerin kurulmasına
yol
açtı; Anayasacılık:
Mutlak
monarşilerin yerini meşruti yönetimlere bırakmasına yol açtı; insan Hakları: ilk defa İngiltere’de ve daha sonra ABD’de kabul edilen bu haklar, Fransız İhtilali’nden sonra dünyaya yayıldı ve evrensel hale gelmeye başladı; belki de en büyük yararı bu olmuştur. Halkın yönetime katılması sağlandı. İlk defa yasama, yürütme ve yargı birbirinden ayrıldı. Bu doğal haklar; hürriyet, mülkiyet, güven ve zorbalığa karşı direnmedir. Adalet, özgürlük, eşitlik, kardeşlik gibi ilkeler ile demokrasinin ilke ve kuralları oluştu. Bu devrim, tarihte Yeni Çağın kapanmasına Yakın Çağın açılmasına neden oldu. Aynen İstanbul’un fethinin bir çağı sonlandırıp (Ortaçağ bitti Yakınçağ başladı), başka bir çağı açması gibi. Etkisini en çok gösterdiği ülkelerden biri de Osmanlı İmparatorluğu oldu. Osmanlı’da milliyetçilik akımları ile parçalanmalar başladı. Bu nedenlerle Fransız Devrimi tüm dünyada bir dönüm noktasıdır ve demokrasi, özgürlük, insan hakları konuşulan her yerde Fransız Devrimi konuşulmadan tartışmalara geçilmez.
4
Atatürk’ün bir Müslüman ülkede Laiklik ve Bağımsızlık Devrimi: Bir insanın diğer insanı sömürmesi büyük bir olasılıkla insanlık tarihi kadar eski olmalıdır. Köleliğin ve sömürünün her türlüsünü insanoğlu yaşamıştır. Ancak 1870 yıllarında başlayan 1900 yıllarında özellikle Sanayi Devrimi ile organize ve kuralları yasalarla belirlenmiş bir sömürü düzeni kurulmuştur. Avrupa ve daha sonra Amerika başka insanları sömürmek için tüm dünyaya yayılmıştı. Sanayinin gelişmesi nedeniyle doğan hammadde gereksinmesi, en ucuz yollarla başka ülkelerden karşılanmaya ve ucuz iş gücü de sömürülmeye başlanmıştı. 1900 yıllarındaki haritalara baktığımızda dünyanın neredeyse ¾’ü geri kalan 1/4’ünün sömürgesi durumundaydı. Resmen sömürge statüsünde olmayan Osmanlı İmparatorluğu gibi ülkeler de kapitülasyonlarla bir çeşit adı konmamış sömürge durumundaydı. Bu devir çok yazıldı ve konuşuldu. İnsanoğlunun çile çektiği çağ olarak bilinir. 1913 tarihinde İngiliz Bahriyesi kömürden petrole geçildiğini ilan etti. O gün pek az ülke bunun ne demek olduğunu anladı (bugün de bir kısmının anladığına ilişkin hiçbir belirti yok). Artık hedef ülkeler petrolü bulunan ülkelerdi. Bugün kıyametin koptuğu tüm petrol alanları bu tarihte Osmanlı mülkünün içindeydi. Osmanlı İmparatorluğu parçalanmalıydı. Çünkü silah sanayinden tutun, her türlü imalat sanayi bu maddeye bağlıydı. Bu nedenle bu kaynakları bulunduran ülkeler avuç içinde tutulmalıydı. Yeni bir çağ başlamıştı, Petrol-Enerji Çağı. Hedef belliydi, en çok petrol içeren Ortadoğu. Bir zamanların sömürgeci ülkeleri, kâğıt keser gibi, Orta Doğunun haritasını çizmeye başladılar. Yere göğe koyamadığımız Osmanlı ağzını açmış olanları sadece seyrediyordu. Orta Doğu dilim dilim kesildi. Politik oyunlarla, din sömürüsü ile mezhep
5
kışkırtması ile çatışmalar ve savaşlar tetiklendikçe tetiklendi. Bu coğrafya yangın yerine döndürüldü. Ancak beklenilmeyen bir gelişme oldu. Emperyalistlerin planı tam tutmadı. Osmanlıyı ortadan kaldıran, emperyalist ülkelere savaşlarla onurlu ve başarılı tepki veren ve kazanan bir lider zuhur etmişti. Bu lider aynı zamanda benliğini ve kimliğini koruyarak, herhangi bir ödün vermeden, çirkin işbirliklerine görmeden, ülkesi üzerinde birilerinin güdümleme yapmasına izin vermeden, ülkesine uygar ülkeler olarak bilinen, sanatta ve bilimde önemli atılımlar yapmış ülkelerin yönetim modelini almıştı. Dini çatışmalardan arınmış, laik, dini siyasete ve politikaya sokmayan bir yol izlemeye başlamıştı. Din simsarlığı içinde yerlerde sürünen Müslüman ülkelerin arasında, kendisi de Müslüman olan bir ülke, çağdaş yönetime geçmişti. Bilimi ve sanatı ön plana almış, bu bölgenin hastalığı olan, dini çatışmaları geri plana itebilmek için laikliği getirmişti. İngiliz Bahriyesinin 1913’de yaptığı açıklamalardaki öncelik “kömürden petrole geçiyoruz” sözünün amaçları tehlikeye girmişti. Ancak, karşılarında, kurulacak tuzakları önceden sezinleyen (Şeyh Said İsyanı, Dersim Kalkışması, Hatay Oylaması ve çeşit çeşit ayak oyunları) gerekli önlemleri zamanında alarak açık kapıları kapatan bir lider vardı. Bugün sayısı 58’e çıkan Müslüman ülkelere çok kötü bir örnek oluyordu; onların gözünün açılmasına neden olabilirdi. Müslüman ülkelerin aydınlarının
gözü
Türkiye’deydi,
ülkelerinde
konuşurken
sürekli
Türkiye’nin çağdaş ve laik yönetimini örnek gösteriyorlardı. Kapitalistler için tehlike çanları çalıyordu. Eğer Müslüman ülkeleri uyanırsa, can damarları kesilecekti. Bunun için olabildiğince bu ülkelerin yönetimine, en katı monarşistler, krallar, emirler, şeyhler ve benzeri idari sistemleri getiriliyor; destekleniyor; yularlaları da sürekli elde tutuluyordu. Ancak Türkiye kendileri açısından çok kötü bir örnek ülkeydi ve bu ülke bu haliyle kaldıkça tehlike mevcuttu.
6
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti ve onun en önemli kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, mazlum milletlerin özledikleri örneği, kurtuluş önderi ve sömürü-kapitalist düzenin karşı savaşçısı olarak dünyada tescil edilmişti. Onun fikirleri yaşatıldıkça bu coğrafyada çıkarlar hep tehlikede olacaktı. Düğmeye basıldı. En yumuşak kısımdan hançer sokulmalıydı. Ezanın Türkçe değil Arapça okunması gibi masum bir eylemle başlandı. Ancak bu halkın Atatürk’e sevgisi o kadar yüksekti ki bu sevgiyi hemen ortadan kaldırmak olanaksızdı. Ancak tüm Müslüman ülkeleri de kurtaracak “Türk Devriminin” en önemli direği laiklikti; bu direk yıkıldığında tekrar Orta Doğu bataklığına devrilecekti. Partiler din tüccarlığı yaparak oy almaya başladılar. Başörtüsü, kuran kursları, genişletilmiş diyanet, imam hatipler, katsayı sorunları, çeşit çeşit din ile ilgili sorunlar en önemli siyasi ve politik malzeme olarak kullanılmaya başlandı. Amaç laik Türkiye görüntüsünü bozmaktı. Ancak ortada bağımsızlığı ön palana almış dünya görüşünün önemli bir simgesi vardı: Atatürk. Avrupa Birliği, önce resmi dairelerden Atatürk fotoğraflarının resmini kaldırmamızı önerdi. Daha sonra yazılı ve görsel basında, Atatürk’ü koruma kanunu hala geçerli olmasına karşın, düşük dozda eleştirilerle başlandı. Doz gittikçe arttıkça arttı. Eğer dahasını görmek isterseniz Haber en yakın tarih olarak Türk televizyonunun, 06.11.2014 tarihinde Öteki Gündem’de, konuşmaya çıkarılan bir zamanlar Kültür Bakanlığı Müşteşar yardımcılığı da yapmış bir insanın “Tarih Boyunca Türkçe tartışmaları ve harf inkılabı” adlı programda Atatürk hakkında söylediklerini dinleyiniz. İlginç olanı da konu dil olmasına karşın, bir tarih kitabında Atatürk’ü birçok Müslümanın karşısında güç duruma düşürecek bazı ifadeler içeren kitabı hemen çıkarıp göstermesidir. Yani hazırlıklı gelinmiş…
7
Aslında Atatürk gideli 85 sene olmuş; hakkında iyi ya da kötü söylesek ne olacak? Ancak Müslüman ülkeler Laik Türkiye Cumhuriyeti gibi bir modeli ve Atatürkçülük gibi bir çağdaşlık örneğini ilk defa yakaladı. Bu fırsatı heba etmeyelim… Bu, hem bize hem de tüm Müslümanlara bir ihanet olur… Herkes bu coğrafyada ne olacak diye birbirine sorarken, hiç kimse çıkıp da “bir zamanlar ben BOP eş başkanıyım, bana bir görev verildi;
onu
yapmak
durumundayım”
(www.youtube.com/watch?
v=KokiD2qSDxE) diyen insana sormuyor, soramıyor, bu ne göreviydi Allah aşkına? Bilse bilse bir eş başkan olarak o bilecektir. Belki de bir buçuk katrilyonluk sarayda onu bulmaları zor olmuştur. Dünyanın gelecekteki çatışmalarının iki nedeni: Su ve petrol en çok benim ülkemin derdi derim. En az suyu ve en çok petrolü olan bir bölgenin komşusuyum. Hem de hala laik yönetim görüntüsüyle onların örneğiyim. Böyle bir tehlike her şeyi çıkara bağlamış ülkeler için kabul edilemez. Kendileri açısından düşünürsek şu yargıyı varırız: Her tülü güdümlemeyi yapabilmeliyim. Yöneticilerin seçilmesinde, darbelerin yapılmasında,
dış
ilişkilerin
düzenlenmesinde,
ordunun
düzenlenmesinde söz sahibi olmalıyım. Ancak bütün bunlar için yine de bir engel var: Benim karakterim bağımsızlıktır diyen liderin heykel ve fotoğrafları hala kaidelerin üzende; duvarlarda asılı. En büyük yöneticiler sarhoş olarak adlandırsalar bile hala bu ülkenin çoğunun kalbinde büyük bir Atatürk sevgisi yatmaktadır. Bunun sökülüp atılması birkaç zelil ile mümkün görülmemektedir. Dolayısıyla bu coğrafyanın yağdan kıl çeker gibi yeniden düzenlenmesi kapitalist ülkeler için kolay olmayacağa benzemektedir. Bunun için satılık, rezil, geçmişine ve yapılanlara saygısı olmayan, para ile alınıp satılan; insanlık,
Müslümanlık
düşmanı
birilerinin
bulunup
sürekli
kara
8
propaganda ve Atatürk düşmanlığı yapılması gerekiyor. İşte yazılı ve görsel basında sinsi sinsi işlenen bu tarihsel gerçeklerdir. Unutmalıyım! Bu coğrafyanın ve Müslüman ülkelerin kurtuluşu sadece
ve
sadece
Türkiye
Cumhuriyet
Devriminin
ve
Atatürk
düşüncesinin bu ülkelere de yayılması ile mümkündür. Onurlu, satılmamış, çağdaş Türk halkına düşen onun düşüncelerini sadece yaşatmak değil, her türlü dogmamızı bir yana bırakarak, bu coğrafyaya yaymaktadır. Mazlum milletlere, benim coğrafyama ve ülkeme olması gereken yolu çizdiği için kendisini tekrar minnetle anıyoruz. Dilerim bu coğrafyanın insanları, çizilen bu yolda yürümeyi becerirler ve onun çağdaş düşüncelerini anlarlar. Saygılarımla Prof. Dr. Ali Demirsoy 10.11.2014
Değerli Kardeşim Dünyada insanlığa yol gösteren önemli devrimler vardır. Bunlarda sonuncusu, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik Cumhuriyet Devrimidir. Onun baş mimarlarından biri olan Mustafa Kemal Atatürk’ü ölüm yıldönümü nedeniyle minnet ve şükranla tekrar anıyor; onun düşüncelerini yıpratanları lanetliyoruz. Saygılarımla