

Retrofitting Hotel into Vertical Campus + Town Hall
DEÜ
Bölümü2024-2025
MİM 4112 Diploma Projesi-TeknolojikTabanlıAçılımlar MİM 4113 Diploma Projesi-SürdürülebilirlikTabanlıAçılımlar
ENG. The first known use of redux was in 1624. The Latin redux did historically have more literal application, however. For example, the Romans used this sense of redux to characterize the goddess of chance, Fortuna; Fortuna Redux was trusted to bring those far from home back safely. Today, redux is also increasingly used as a noun with a meaning somethingsimilarto retread or echo
TR. Yeniden canlanma / hayata döndürme / diriltme / önceki haline döndürülmüş / geri getirilmiş / geri dönmüş / farklı ve yeni bir formda sunulan.
Ünlü yazar Ursula K. Le Guin, denemelerinden oluşan Kadınlar Rüyalar Ejderhalar adlı kitabında yer alan “Çuval Kuramı ve Kurgu” başlıklı denemesinde kurgunun, “şiddet ile tahakküme meyilli fatihlerin aracı olan bir ok yerine amacı kolektif yarar olan toplayıcıların kullandığı bir çuvalı benimsemesini” önerir. Çuvallar geniş, kıvrımlı ve esnektir; içindeki şeylere göre şekil alırken onlara alan da yaratır.
Babil Kulesi‟nin inşası kadar eskidir insanlığın gökyüzüne, tanrılar katına ulaşma isteği... İster savunma amacıyla olsun, ister Axis Mundi gibi ezeli ve ebedi bir kalıcılık isteğiyle olsun, isterse de Tanrının bakışına, gücüne erişme arzusuyla olsun yüksek yapılar tarih boyunca güç ve kudretin cisimleşmiş hali olarak görüldüler. Ancak bu cisimleşmeyi hep eril gücün arzulandığını, bu yükseklik arzusunun bilinçaltında hep bir fallik imge arzusuyla ilişkili olduğunu da hem 20. yy. başından itibaren psikanalistler hem de 1980‟lerden itibaren feminist kuramcılar sıklıkla dile getirdiler, hala da getirmeye devam ediyorlar.
Yer'in ekseni veya axis mundi, dinlerde ve mitolojilerde yer ile cennet ve cehennem gibi ya da Tanrı/tanrıların ikamet ettiği yer arasındaki ilişkinin sağlandığına inanılan yer. Daha yüksek ve daha alçak âlemler arasındaki seyahatler ve iletişim bu nokta üzerinden sağlanır.
(…) Yerin merkezine ilişkin Axis mundi imajı bir doğal obje (dağ, ağaç, asma, sürgün, duman veya ateş gibi) ya da insanlar tarafından üretilmiş bir şey (kule, merdiven, mayıs direği, haç, çan kulesi ya da minare, ip, totem direği, sütun) olabilir. Göğe yakınlığı bazen dini (pagoda, tapınak tepesi, minare, kilise) bazen seküler (obelisk, deniz feneri, roket, gökdelen) anlamlar taşıyabilir ve dinsel veya seküler bağlamlarda görülür. Mircea Eliade‟nin dediği gibi "Kozmogoni, tüm inşalarda örnek alınan oluşumdur. İnşa edilen her yeni şehir, her yeni ev, dünyanın yaradılışını bir anlamdabir daha tekrarlar. Aslında her şehir ve her konut „evrenin merkezinde‟ bulunmaktadır” Vikipedi, ÖzgürAnsiklopedi
“Paraşütçüler Hong Kong'u fark etmedi: Yer seviyesinden 6,000 feet yükseklikte, düşen beden yeryüzüne hiç yaklaşmaz. Kendisini serbestçe süzülüyormuş gibi hisseder. Bununla birlikte, yaklaşık 2.000 fitte, vücut olayları farklı deneyimlemeye başlar, perspektifler değişir. Yeryüzü ona doğru geliyor gibi görünür, sadece yaklaşmakla kalmaz, sanki yer yarılıyormuş gibi açılır. Belki de benzer bir şekilde, tarihteki kritik anlar da yerçekimine benzer bir etkiye maruz kalmaktadır: yakındayken uzaktakinden farklı görülürler (...)”
Dikilitaşlar, şatolar, kuleler, kule evler... Binlerce yıldır süregelen kalıcılığın, gücün ve kudretin bu sembolleri 19. yy‟ın ikinci yarısından itibaren yerlerini hızla kapitalizmin ve onun yarattığı modern dünyanın çok daha görkemli yeni sembollerine, yüksek yapılara (high-rise) ve gökdelenlere (skyscraper) bıraktılar. Modern dünyayı var eden cam ve çelik gibi yeni malzemelerin yanı sıra asansör, yürüyen merdiven ve iklimlendirme sistemleri gibi teknolojik buluşlar1, yalnızca muazzam yükseklikte yeni yapıların inşa edilmelerini mümkün kılmadılar aynı zamanda kent arazisini, yeryüzünü ve troposferi2 kavrayışımızı, ölçek ve perspektif algımızı3 , yerçekimi gücünü ve baş dönmesi (vertigo)4 deneyimlerimizi, şehircilik ve imar hareketlerini, toprakemek-değer algılayışlarımızı radikal ve geri döndürülemez bir biçimde dönüştürdü.5
AckbarAbbas, “Hong Kong: Other Histories, Other Politics” Public Culture 9 (3), 1997, ss 293–313.
“(...) Perspektif, resmi Allah‟ın bakışından sokaktaki itin bakışına indirdiği için değil yalnız, Frenk üstatların usûllerini kullanmanın, kendi bildiğimizi, kendi hünerlerimizi gâvurların hüner ve usulüyle karıştırmanın da bizleri saflığımızdan edecek, onların kölesi durumuna düşürecek bir Şeytan ayartması olduğunu söylüyormuş.”
Orhan Pamuk, Benim Adım Kırmızı, İstanbul: İletişim Yayınları, 1998.
19. yy. sonundan itibaren ilk örnekleriniABD‟de, yeni kıtanın batı kıyısındaki Chicago, Philadelphia ve New York şehirlerinde görmeye başladığımız yüksek yapıların inşa edilebilmeleri için tarihte birden çok olgu ve olayın bir araya gelmesi gerekiyordu.6 İlk olarak sanayi kapitalizminin yarattığı rant ekonomisi, kent merkezlerindeki arazileri aşırı değerli kılarak, küçük parseller üzerinde yükselmeyi ve inşaat alanını artırmayı teşvik ediyordu.7 Arz-talep çarkını döndüren bu basınç, ardında yatan başka bir dinamik ile mümkün olmuştu: inşa yapım sistemlerinin değişmesi. Sanayi Devrimi‟nin yeni malzemeleri olan döküm demir, çelik ve camın The Chrystal Palace (1851), The Statue of Liberty (1886), The Galerie des Machines (1889) veya 312 metre yüksekliğindeki The Eiffel Tower (1889) ile yarattığı sarsıcı ve cüretkâr etki, başta çelik olmak üzere yeni yapı malzemelerinin kitlesel ölçekte üretilmesini tetiklemiş, yapısal çelik, putrel ve bağlantı elemanlarının ucuzlayarak yaygınlaşması da inşaat sektörünü ve yapım sistemlerini topyekûn değiştirmişti. Bu sayede yığma strüktürlü yapılar yerlerini hızla çelik strüktürlü yüksek katlı yapılara ve dolayısıyla da giydirme cephe teknolojisine bırakmıştı. Tüm bu yeniliklere karşın, yüksek katlı yapı ve gökdelen tipolojisinin ilk örnekleri hala önceki yüzyılların üsluplarına sahip bezemeli cephe düzeni ve parçalı kütle kompozisyonlarını kullanarak kendilerini tanıdık kılmak istiyorlardı. Bu durumu ilk sorgulayanların başında yüksek yapıların ve modernizmin babası olarak bilinen, Amerikalı ünlü mimar Louis Henry Sullivan (1856-1924) geliyordu. Chicago Okulu‟nun etkili bir mimarı, Frank Lloyd Wright‟ın akıl hocası ve Prairie Okulu olarak bilinen Chicago mimar grubuna ilham kaynağı olan Sullivan, meslektaşı Dankmar Adler ile birlikte St Louis‟de inşa ettikleri ilk yüksek yapılardan biri olan Wainwright Building (18901891) ve Buffalo‟da inşa ettikleri Guaranty Building (1894-95) sonrasında, 1896 yılında Lippincott's Magazine‟de yayımladığı “The Tall Office BuildingArtistically Considered”8 başlıklı makalesinde, daha sonraları -biraz da yanlış anlaşılaraksloganlaştırılacak olan “form follows function”şiarını şu bağlamda kullanıyordu:
“Yüksek ofis binasının başlıca özelliği nedir? Ve hemen cevaplıyoruz, yücedir. Bu yücelik sanatsal doğası için heyecan verici bir yönüdür. Çekiciliğindeki çok açık bir tınıdır. Bu da onun ifadesindeki baskın akor, hayal gücünün gerçek uyarıcısı olmalıdır. Uzun olmalı, her santimi uzun olmalıdır. Yüksekliğin gücü ve kudreti onda olmalı, yüceltmenin ihtişamı ve gururu onda olmalıdır. Her santimi gururlu ve yükselen bir şey olmalıdır; en alttan en üste kadar tek bir muhalif çizgisi olmayan bir birim, yeni, beklenmedik, en çıplak, en uğursuz, en yasaklayıcı koşulların belagatli bir şekilde dile getirilmesi olmalıdır. Bu ruhla ve içinde yaşadığı nesle karşı bu sorumluluk duygusuyla tasarım yapan adam korkak, inkarcı, kitap kurdu, amatör olmamalıdır. Hayatı ve hayatını en dolu, en mükemmel anlamda yaşamalıdır. Yüksek ofis binası sorununun, Doğa‟nın gururlu insan ruhuna sunduğu en muhteşem fırsatlardan biri olduğunu hemen ve ilhamla kavramalıdır. Bunun algılanmamış olması -aslında, açıkça inkar edilmiş olması- bizi duraklatması gereken insan sapkınlığının bir göstergesidir.”9
Louis Henry Sullivan, yüksek ofis binalarını belirli bir sorunu çözen yeni bir mimari tür olarak görüyordu. Sosyal talebin yönlerini, şehirlerin artan nüfusunu, yüksek hızlı asansörleri, yeni inşaat tekniklerini ve modern yüksek ofis binalarının oluşturulmasına katkıda bulunan, çağın yeni mimari ifadeleri olarak görüyordu yüksek yapıları... Metninde ise tam tamına şöyle ifade etmişti:
“Doğadaki her şeyin bir şekli, yani bir biçimi, dışsal bir görünümü vardır, bu da bize ne olduklarını söyler, onları kendimizden ve birbirlerinden ayırır. Doğada hiç bozulmayan bu şekiller, bize sundukları hayvanın, ağacın, kuşun, balığın içsel yaşamını, doğal niteliğini ifade eder; o kadar karakteristiktirler, o kadar tanınabilirler ki, basitçe, bunun “doğal” olması gerektiğini söyleriz. Yine de şeylerin yüzeylerinin altına baktığımız an, kendimizin ve üstümüzdeki bulutların sakin yansımasından doğanın berrak, akıcı, anlaşılmaz derinliğine baktığımız an, onun sessizliği ne kadar şaşırtıcıdır, hayatın akışı ne kadar şaşırtıcıdır, gizem ne kadar sürükleyicidir. Şeylerin özü, şeylerin maddesinde durmaksızın şekillenir ve bu anlatılamaz sürece doğum ve büyüme adını veririz. Bir süre sonra ruh ve madde birlikte kaybolur ve buna çöküş, ölüm adını veririz. Bu iki olay birbirine bağlı ve birleşik olarak, bir baloncuk ve onun ışıltısı gibi harmanlanmışçasına ve yavaşça hareket eden bir havanın üzerinde taşınıyor gibi görünür. (...) Hayat ve biçim her zaman kesinlikle bir ve ayrılmazmış gibi görünür, bu yüzden tatmin duygusu yeterlidir. İster uçan kartal olsun, ister açmış bir elma çiçeği, işe koşulmuş çalışkan bir at, neşeli bir kuğu, dallanan meşe dalı, tabanı kıvrımlı bir dere, sürüklenen bulutlar, dolanan güneş olsun, biçim her zaman işlevi takip eder ve bu yasadır. İşlev değişmediğinde biçim değişmez. Granit kayalar, sürekli düşünceli tepeler asırlar boyunca kalır; şimşek çakar, şekil alır ve bir göz kırpmasında ölür. Tüm organik ve inorganik şeylerin, tüm fiziksel ve metafizik şeylerin, tüm insani ve tüm insanüstü şeylerin, başın, kalbin, ruhun tüm gerçek tezahürlerinin yaygın yasası, yaşamın ifadesinde tanınabilir olması, formun her zaman işlevi takip etmesidir. Bu yasadır. Öyleyse, sanatımızda bu yasayı her gün ihlal mi edeceğiz? Bu kadar yozlaşmış, bu kadar aptal, görme yeteneğimiz bu kadar zayıf mı ki, bu kadar basit olan bu gerçeği algılayamıyoruz? Gerçekten de içinden gördüğümüz ama göremediğimiz kadar şeffaf bir hakikat mi? Öyleyse gerçekten bu çok harikulade bir şey mi, yoksa bu kadar sıradan, bu kadar günlük, bizim için bu kadar yakın bir şey mi ki, yüksek ofis binasının şeklinin, biçiminin, dış ifadesinin, tasarımının veya seçebileceğimiz her neyse, şeylerin doğası gereği binanın işlevlerini takip etmesi gerektiğini ve işlev değişmediğinde biçimin de değişmeyeceğini algılayamıyoruz? Bu, alttaki bir veya iki katın özel ihtiyaçlara uygun özel bir karakter kazanacağını, aynı değişmeyen işleve sahip tipik ofis katmanlarının aynı değişmeyen biçimde devam edeceğini ve çatı katına gelince, doğası gereği ne kadar özel ve kesinse, işlevinin de aynı şekilde güç, önem, süreklilik ve dış ifadesinin kesinliği açısından aynı şekilde olacağını kolayca, açıkça ve kesin bir şekilde göstermiyor mu? Doğal olarak bundan, kendiliğinden, farkında olmadan, herhangi bir teori, sembol veya hayali mantık oluşturmayan üç parçalı bir bölünme sonucu çıkar.”10
Yüksek yapıların cephelerindeki bezemelerden de arınmasına neden olacak bu yeni anlayış, mekân organizasyonunu da rasyonalize etmeye başlayacaktır. Gerek insan ve malların üst katlara akışını sağlayan asansör ve merdivenlerden oluşan düşey sirkülasyon elemanları gerekse de genel ihtiyaçları sağlayan servis mekânları, plan şemasının merkezinde gruplaşarak servis çekirdeklerinin oluşmasına neden olacaktı. Uzun yıllar Sullivan‟ın asistanlığını da yapmış olan Frank Lloyd Wright, 1906 yılında tamamladığı Larkin Yönetim Binası‟nda ilk kez açık plan şemalı ofis tasarımını hayata geçirmiş ve bu sayede de 17. yy‟da icat edilen “koridor”11 gibi bir sirkülasyon elemanını içinde barındırmayan yeni bir çalışma ortamı icat etmiş oluyordu. Sahip olduğu esneklik sayesinde açık plan şeması, yüksek yapıların başat karakteristiği olmaya hızla başlayacaktı.
Doğayla ahenkli bir şehirciliğin, “ufkî şehir” fikrinin peşinde olan Frank Lloyd Wright Johnson Wax Yönetim Binası‟nda (1936-39) daha önce Larkin Binası‟nda icat ettiği açık plan şemalı ofis kurgusunu mantar döşemeli kolonlardan oluşan bütüncül mekân anlayışı ile yeniden yorumlayarak ofis tipolojisini yepyeni bir boyuta taşıyor, diğer yandan de cam tüplerden oluşan, güneş kontrollü yeni bir giydirme cam cephe tipolojisini laboratuvar kulesinde deniyordu. Öte taraftan,
giydirme cephelerde kullanılabilecek büyük boyutlu ve rüzgâr gücüne dayanıklı cam üretimi için birazdaha beklemekgerekecekti.
Chicago‟daki yüksek yapılarda kullanılmaya başlanan taşıyıcı çelik iskelet sistemleri, ısıtma veya dövme yoluyla kullanılan dövme kaynağıyla veya perçinleme ve bulonlama teknikleriyle inşa ediliyordu. Öte taraftan, 1920‟lerde icat edilen kaynak makinası ise yapım sistemlerini radikal bir biçimde dönüştürmüş ve hızlandırmıştı. Mies van der Rohe ise Barcelona Pavilion’da (1929) kromajlı levhayla sarmaladığı perçinli T ve L putrelleri bir araya getirme mantığını ileriki yıllarda kaynaklama tekniğinden yararlanarak zarif bir mimari ifade tekniğine dönüştürmüştü. Mies van der Rohe gerek I, C ve L putrellerle tasarladığı Edith Farnsworth House (1945-1951) gerekse rüzgar yükünü karşılamak üzere I putreller ile dış cephesini çevrelediği Seagram Building (1958) sayesinde hem New York‟un silüetini hem de gökdelen tipolojisinin mimari ifadesini dönüştürmüştü. Mies‟in Amerika öncesinde Berlin yıllarında tasarladığı, tümüyle giydirme cam cepheden oluşan inşa edilmemiş prizmatik Friedrichstrasse Skyscraper (1921) projesinin ve onun eğrisel versiyonunun hayata geçebilmesi için Mies van der Rohe‟nin İkinci Dünya Savaşı nedeniyle gökdelen tipolojisinin anavatanı sayılan ABD‟ne göç etmesi gerekecekti. Mies van der Rohe yalnızca şeffaf prizmatik zarif cam gökdelenler tasarlamakla kalmamış Seagram Building‟de (1958) olduğu gibi gerçekleştirdiği birçok yüksek yapının zemin katında tasarladığı geniş kamusal “plaza”lar ile yapıların kentlerle olan ilişkilerini de kuvvetlendirmeyi başarmıştı.
Yüksek yapı tasarımında görülen tüm bu gelişmeler, başta ABD olmak üzere yeni metropollerde hızla yaygınlaşırken 1973 yılında yaşanan Petrol Krizi küresel çaplı bir ekonomik çöküntü yarattığı gibi bir yandan petrolbağımlılığına dair itirazları, diğer yandan da Almanya‟daki Yeşiller Hareketi gibi karşı-hareketleri de dünyanın gündemine taşımıştı. Çevre hareketini başlatan deniz biyoloğu ve yazar Rachel Carson‟ın Sessiz Bahar (Silent Spring, 1962) isimli kitabı dünyadaki kaynakların sınırlılığına vurgu yaparak gündemi derinden etkilemeye başlamıştı. Bu itiraz ortamında
Yeşil siyaset, ekolojik ve çevresel amaçlara önem veren, şiddet karşıtlığı ve toplumsal adaleti savunan, katılımcı demokrasi üzerinde biçimlenmiş bir ideolojidir. Yeşil siyasette doğanın ve barışın korunması ön plandadır. Yeşil siyasetin uluslararası simgesi ayçiçeğidir.
Geç Modernizm, erken Modernizm'in katı ilkelerine meydan okuyarak mimari düşüncede bir değişime işaret etti. Mimarlar ütopik vizyonları, mega yapıları ve Archigram ve Metabolizm gibi radikal akımları keşfederek tasarım ve şehir planlamasının sınırlarını zorladılar. Yapısal keşifler biçimci ve yapısalcı yaklaşımlara yol açarken, betonda dışavurumculuk cesur, heykelsi formlar yarattı.
Geç Modernizm‟in (Late-Modernism) air-condition bağımlısı giyindirme cam cepheli mimari anlayışı da eleştiriler karşısında popülerliğini hızla yitirmeye başlamıştı. Tam da bu eleştirel ortam içinde, bir yandan James Wines ve ortakları SITE Architects adı altında kapitalizmi eleştiren ve çevre duyalı yeşil tasarımlar gerçekleştiriyorlar12 diğer yandan Hollandalı gazeteci-senaristmimar Rem Koolhaas kapitalizmin dinamik mantığını ve New York‟un Manhattan yarımadasında nasıl varlık kazandığını Delirious New York. A Retroactive Manifesto For Manhattan (1978) adlı etkileyici kitabında derinlemesine irdeliyordu. Koolhaas, NewAmsterdam‟ın Hollandalılar tarafından kuruluşundan
Yeşil siyasetin savunucuları Yeşiller Hareketi‟ni başlatarak, özellikle 1980‟lerin başından itibaren pek çok ülkede partileşmişlerdir. Yeşil siyaset, adını 1979‟da Almanya‟da kurulan Yeşiller Partisi‟nden alır. Almanya‟da etkinlik gösteren bu parti, başarıya ulaşmış ilk Yeşiller partisidir.
Yeşil siyaset, Avrupa‟da ve akademik çevrelerde kimi zaman “siyasal ekoloji” olarak da anılır. Ayrıca, Yeşiller olarak adlandırılan, yeşil siyaseti destekleyen kişiler, çeşitli feminist, çevreci, barışçıl vb. hareketlerde de etkin görev alırlar. Vikipedi, ÖzgürAnsiklopedi
Le Corbusier‟nin Birleşmiş Milletler Genel Merkezi tasarımına kadar New York tarihi boyunca mimari ve kentsel tasarımın gelişimini analiz ederek 1850-1960 yılları arasında Manhattan için bir geriye dönük manifesto yazıyordu
Bu anlatının en çapıcı karakteri hiç şüphesiz, gökdeleni var eden “asansör”dü Koolhas‟a göre merdiven çağında, ikincinin üzerindeki tüm katlarda, hatta beşincinin üzerinde ise herhangi bir ticari faaliyet uygun görülmezdi. Asansörün icadı, gökdeleni var eden bu üst üste dizilmiş atıl katları kentsel ortamla yeniden ilişkiye sokmaya izin verdi. Koolhaas, yalnızca asansör gibi teknolojik bir icadın New York şehri üzerindeki etkisini anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda farklı programların üst üste yığılarak gökdelenin de bir nevi şehrin kendisine dönüştüğünü iddia ediyordu. Koolhaas, Delirious New York‟da -çok sonraları kendi mimarisinin de ana karakterini oluşturacak- program istiflemesini “The Downtown Athletic Club” adlı otuz sekiz katlı yüksek bina üzerinden derinlemesine irdeleyecektir. Ama bunun öncesinde, gökdelenin icadını takip eden günlerde Life dergisinde yayımlanan ve bir gökdelen fikrinin radikalleşmesi olarak da görülebilecek ilginç spekülasyonlardan biri olan, “Theorem 1909” adlı karikatüre kitabında yer verecekti. Manhattan‟ın bir ada olduğu ve yatay büyüme için sınırlı kapasiteye sahip olduğu gerçeği üzerinden Koolhaas, New York‟u var eden esas şeyin “Tıkanıklık Kültürü” olduğunu savlar ve düşeyde yükselmeyi tetikleyen bu sıkışmışlığın, “Theorem 1909”ın yayımlanmasından sadece yirmi iki yıl sonra, 1931 yılında erkeklere özel spor kulübü olarak hizmet vermeye başlayan “The Downtown Athletic Club”da kendini gerçekleştiğini savunur. Starrett & van Vleck tarafından tasarlanmış bu otuz sekiz katlı “The DowntownAthletic Club” binası her katında farklı bir atletik aktivite sunmaktadır: on ikinci katta bir yüzme havuzu, yedinci katta bir golf sahası ve onuncu katta bir masaj salonu bulunuyordu. Koolhaas, dokuzuncu katı anlatırken şöyle yazar:
Dokuzuncu kattaki asansörden çıkan ziyaretçi, kendini doğrudan platformun ortasını kaplayan ve gün ışığının olmadığı bir soyunma odasına açılan karanlık bir antre içinde bulur. Orada soyunuyor, boks eldivenlerini giyiyor ve çok sayıda kum torbasıyla donatılmış bitişik bir alana giriyor. Güney tarafında, aynı soyunma odasında Hudson Nehri manzaralı bir istiridye barı da hizmet vermektedir. Dokuzuncu katta çıplak, boks eldivenleriyle istiridye yemekdokuzuncu katın “konusu” ya da 20. yüzyıl böyle işliyor.13
Programların bir arada ve yan yana çözüldüğü, karma-kullanımlı melez yapıların öncülerinden biri olan Louis Henry Sullivan & DankmarAdler‟in Chicago‟da inşa ettikleri ve 1889 yılında açılan Auditorium Building, içinde otel, tiyatro ve ofis programlarını barındıran karma-kullanımlı bir yapıydı. Kısa bir zaman sonra, İspanyol mimar Antonio Gaudi tarafından 1911‟de New York‟ta tasarlanan, ancak inşa edilmeyen katedral benzeri 360 metre yüksekliğindeki fantastik ve fütüristik gökdelen Hotel Attraction, otel programı dışında bünyesinde, tiyatro ve sergi sarayı, beş kıtadan restoranlar, “Hommage to Hall ofAmerica” balo salonu vb. kamusal programları da içeriyordu. Auditorium Building‟den farklı olarak HotelAttractio‟da tüm bu çeşitliprogramlar düşeyde, üst üste istiflenmişti.
Asansör ve yürüyen merdivenlere rağmen yüksek yapıların ve gökdelenlerin, zeminle ilişkileri giderek azalıyor ve kendi kendilerine yeterli habitatlara dönüşüyorlardı. Bu eğilimi en üst seviyelere çıkartan kişi Le Corbusier olacaktır. 20. yy.‟ın ilk çeyreğinde hayalini kurduğu çağdaş kent yaşamına yönelik tasarımlarını ancak II. Dünya Savaşı sonrasında ilk kezMarsilya‟da deneme fırsatı bulacaktır.
Published in Life magazine‟s “Real Estate Number” of March, 1909, the full-page cartoon byA.B. Walker shows conventionalhousesstackedonanopen skyscraper frame. Its caption reads, “„Buy a cozy cottage in our steel constructed choice lots, less than a mile above Broadway. Only ten minutes by elevator. All the comforts of the country with none of its disadvantages.‟ – Celestial Real Estate Company”
Pilotiler ile zeminden kopartılmış, yeşilin içinde yüzen Unité d'Habitation Marseille (La Cité Radieuse) (1947-1952), yirmi üç farklı tipe ayrılmış üç yüz otuzdaireyi ve 1.500 ila 1.700 kişilik bir nüfusu içinde barındırabilmektedir.
“Kent” olmayı arzulayan, orta ölçekli kasaba boyutundaki bu kendi kendine yeterli devasa konut kompleksi, yedinci ve sekizinci katlarında içinde fırın, kitapçı, kuaför barındıran bir alışveriş caddesi ile bir otel-restoranını, çatı terasında ise anaokulu, açık hava sineması ve spor tesislerini barındırmaktadır. Le Corbusier‟in Amerika yolculuklarında deneyimlediği, kendi kendine yeten transatlantik kruvaziyerlerden esinlendiği bu “yatay gökdelen”in, devasa süperbloğun sonraki 10 yıl içinde 4 ayrı yerde benzerleri inşa edilecektir: Unité d'Habitation Nantes-Rezé (1955), Unité d'Habitation Berlin (1957), Unité d'Habitation Briey(1963), Unité d'Habitation Firminy-Vert (1965).
“Greenpeace (Yeşil Barış), kırktan fazla ülkede şubesi ve Hollanda, Amsterdam'da uluslararası bir merkezi olan çevreci sivil toplum kuruluşu. Greenpeace, birkaç kişinin kiraladıkları kırık dökük bir tekne ile nükleer denemeleri protesto etmek için ABD'nin Alaska eyaletinden, Amchitka‟daki nükleer deneme sahasına gitmeleri ile 1971 yılında Kanada'nın Vancouver şehrinde doğmuştur.
Greenpeace amacının “Dünya'nın tüm çeşitliliği ile yaşamı besleme gücünü garantiye almak” olduğunu belirtir ve küresel ısınma, ormanların yok olması, aşırı avlanma, ticari balina avcılığı, genetik mühendisliği ve nükleer gibi dünya çapındaki sorunlardaki kampanyasına odaklanır. Greenpeace amaçlarına ulaşmak için doğrudan eylem, lobicilik ve araştırmadan yararlanır. (...) Greenpeace, gezegeni yaşanmaz hâle getiren çevre suçlarına karşı bilimsel verilere dayanan kampanyalar yürütür ve şiddet içermeyen doğrudan eylemlerle tanıklık ederek bu suçları basın aracılığıyla gündeme getirir.”
Vikipedi, ÖzgürAnsiklopedi
Uzay yarışlarının, teknolojiye duyulan inancın ve geleceğe dair iyimserliğin damgasını vurduğu 1960‟lar, tıpkı uzay kapsülleri gibi kendi kendine yeten fütüristik tasarımların ve yeni icat edilen plastiğin hızla yaygınlaştığı bir dönem olacaktır. Archigram‟ın Walking City (1964), Kenzo Tange‟nin Master Plan for Tokyo (1960) benzeri ütopik tasarımların coşkusu veya 1970 Osaka Expo‟sunun yaratığı teknolojiye duyulan tutkulu inanç 1973 Petrol Krizi ile hızla sönümlenecek ve artan çevre hareketleri yüksek yapıların ve gökdelenlerin tasarımlarını da doğrudan etkileyecektir. Bu dönemin öncü kişilerinden biri olan Malezyalı mimar Ken(neth) Yeang, ekolojik tasarım konusunda ilk doktora yapan kişilerden biri olarak tropik iklim kuşağında çevreyle uyumlu, doğal iklimlendirmeye sahip, bitkilendirme ile desteklenmiş Plaza Atrium (1981), Roof Roof House (1985), Menara Mesiniaga Tower (1992) gibi “yeşil” yapılar tasarlamıştı. 1971‟de kurulan Greenpeace Eylem Grubu ve 1980‟lerde Alman Yeşiller Hareketi‟nin etkisiyle de Yeang‟ın çalışmaları önceleri “Green Architecture”, daha sonra ise “eco-design” ve “bioclimatic design” gibi adlarla anılmaya başlandı.
1973 Petrol Krizi, 15 Ekim 1973 tarihinde Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Birliği'nin Yom Kippur Savaşında ABD'nin İsrail Ordusuna destek vermesine karşılık olarak ilan ettiği petrol ambargosudur. OAPEC, ABD ve savaşta İsrail'den yana tavır sergileyen ülkelere artık petrol ihraç etmeyeceğini bildirir.
1973 Petrol Krizi, OPEC'in petrol ambargosu ile dünya ekonomisini sarsan ve enerji politikalarını değiştiren önemli bir dönüm noktasıdır.
Vikipedi, ÖzgürAnsiklopedi
Yeşil mimari, sürdürülebilir enerji kaynaklarını, enerjinin korunmasını, yapı malzemelerinin yeniden kullanımını ve güvenliğini ve bir binanın çevre üzerindeki etkisini göz önünde bulundurarak yerleştirilmesini savunan mimarlık felsefesidir.
Encyclopedia Britannica
1980‟lerin sonunda internetin yaygınlaşması ile kapitalizm biçim değiştirerek sanallaşmış ve küresel hale gelmiştir. Neoliberal politikaların yaygınlaşmasıyla arsa rantı ve gayrimenkul yatırımları para piyasalarının ana odağı haline gelmiş, gayrimenkul sermayesi küresel ölçekte hareket eder olmuştur. Sistemdeki bu yapısal değişim, inşaat sektörünün de hızla büyümesine, yüksek yapı ve gökdelen yarışının başlamasına, yeni tipolojilerin ve yapım tekniklerinin çoğalmasına da neden olmuştur.
Küresel kapitalizmin vahşi hareketleri karşısında, Birleşmiş Milletler‟in Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından 1987 yılında Brundtland Raporu hazırlanmış ve “bugünün gereksinimlerini, gelecek kuşakların gereksinimlerini karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılayan kalkınma” anlamına gelen “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramı tanımlanmıştır.14 1992 yılında Rio de Janerio‟da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı (Rio Konferansı), ulusların çevreye duyarlı yönetim şekilleri benimsemelerine yönelik bir dizi ilkenin kabulü açısından önemli bir adım olmuştur. Bu çerçeve kapsamında, bir eylem planı olan “Gündem 21” kabul edilmiştir.
BM Binyıl Zirvesi‟nde hükümetler tarafından 2000 yılında kabul edilen ve 2015 yılını hedefleyen Binyıl Bildirisi ve Binyıl Kalkınma Hedefleri kalkınma için evrensel bir çerçeve ortaya konulmuş, ortak geleceğimiz için gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkelerle birlikte işbirliği içinde çalışmasını sağlayan bir araç olarak kabul edilmişti. Binyıl Kalkınma Hedefleri‟nde çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması kapsamında, sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin ulusal politika ve programlarla uyumlaştırılması ve çevresel kaynaklarda yaşanan kayıpların tersine çevrilmesi, biyolojik çeşitlilik kaybının azaltılması, sağlıklı içme suyuna sürdürülebilir biçimde ulaşamayan nüfusun yarı yarıya azaltılması hususları yer almıştı. Binyıl Kalkınma Hedefleri‟nin devamı niteliğinde, 27 Eylül 2015 tarihinde, New York‟ta, 17 hedef ve 169 alt hedef olarak “Gündem 2030: BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH)” kabul edilmiştir. “2030 yılı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” ile de yeni bir küresel kalkınma çerçevesi çizilerek sürdürülebilir şehirler, iklim değişikliği, kuraklıkla mücadele, biyolojik çeşitliliğin korunması gibi çevre konuları sürdürülebilir kalkınma gündemine alınmıştır.
Brundtland Raporu olarak da bilinen Ortak Geleceğimiz, Ekim 1987'de Birleşmiş Milletler tarafından Oxford University Press aracılığıyla yayınlandı. Bu yayın, eski Norveç Başbakanı Gro Harlem Brundtland'ın Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu (WCED) Başkanı rolünün tanınması adına düzenlendi.
Hedefleri, sürdürülebilir kalkınma yolu arayışında çok taraflılık ve ulusların karşılıklı dayanışmasıydı. Rapor, resmi siyasi gelişme alanına çevresel kaygıları getiren Stockholm Konferansı'nın ruhunu yeniden yakalamaya çalıştı. Ortak Geleceğimiz çevre konularını sıkı bir şekilde siyasi gündeme yerleştirdi; çevrenin ve kalkınmanın tek bir mesele olarak tartışılmasını amaçladı.
Belge, dünya çapında kamuya açık oturumlarda düzenlenen “üst düzey hükümet temsilcileri, bilim adamları ve uzmanlar, araştırma enstitüleri, sanayiciler, sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve halktan” yazılı sunumları ve uzman ifadelerini kataloglamış, analiz etmiş ve sentezlemiş, "900 günlük" uluslararası bir tatbikatın sonucuydu. Raporda, 'sürdürülebilir gelişme', "gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerinden ödün vermeden günümüzün ihtiyaçlarını karşılayan gelişme" olarak tanımlanmıştır Vikipedi, ÖzgürAnsiklopedi
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) (diğer bir deyişle KüreselAmaçlar), Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler tarafından 2030 sonuna kadar ulaşılması amaçlanan hedefleri içeren bir evrensel eylem çağrısıdır.
Tüm dünyada açlık ve yoksulluğa son vermek, iklim değişikliği ile mücadele etmek, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, nitelikli eğitimi, sorumlu üretim ve tüketimi yaygınlaştırmak gibi 17 ana başlıktan oluşan sosyal, kültürel ve ekolojik meselelerin çözümüne odaklanır. Ocak 2016'da yürürlüğe girmiştir.
Vikipedi, ÖzgürAnsiklopedi
Bir yandan hızla artan nüfusun, temiz su ve gıdaya erişim zorluğunun, fosil yakıtı tüketiminin, karbon salınımının ve plastik üretiminin durdurulamayan yükselişi, çevre odaklı tepkilerin ulus-aşırılaşarak daha geniş alanlara yayılmasına neden oldu. Gezegenin ve insan türünün geleceği için yapılan çağrılar zaman içinde aciliyet kazanıp, isim değişikliğine uğradı. 1970‟lerden itibaren gündeme getirilen “Küresel Isınma” ifadesi yerini, “İklim Krizi”ne ve son olarak da “İklim Çöküşü”ne (Climate Collapse) bıraktı.15
LMNArchitects, Where human-induced greenhouse gas emissions come from and where they go. Based on this Project Drawdown graphic, updated with data fromArchitecture 2030.
LMNArchitects “Structural Uncertainty; Possible Carbon Emissions Outcomes Based on the selected Structural System”
Türkiye, Eylül 2021'de 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefini açıklamış ve aynı yıl Kasım ayında Paris Anlaşmasına taraf olmuştu.
Net sıfır, bu bağlamda, insan kaynaklı aktivitelerden kaynaklanan sera gazı salımlarını, ormanlaştırma gibi insan müdahaleleriyle atmosferden emilen sera gazı miktarıyla eşitlemek anlamına geliyor.
Türkiye daha önce önümüzdeki 14 yıla kadar salımlarını artırmaya devam etme ve en geç 2038'den sonra azaltma planını açıklamıştı.
Bu hedefler 2053 İklim Stratejisi belgesinde de yineleniyor.
Resmi verilere göre 2022'de Türkiye'nin sera gazı salımlarının yüzde 70'inden fazlası enerji sektöründen kaynaklanıyordu.
Küresel sera gazlarının %39‟undan inşaat sektörünün de sorumlu olduğu düşünülürse, mimarların iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rolü olduğu görülebilir Dünya genelinde sıcaklıklar rekor kırmaya devam ederken, küresel enerji sistemini hızla dönüştürme davası hiç bu kadar güçlü olmamıştı. Sera gazı salınımını azaltmak için yapı malzemelerinin üretiminden kullanımlarına ve hatta geri dönüşüm süreçlerine kadar yapı sektörünün her aşamasında “Net Sıfır Yol Haritası” (Net Zero Roadmap) doğrultusunda karbon emisyonunun ve karbon ayak izinin (carbon footprint) düşürülmesi gerekiyor. İklim çöküşünün en kötü etkilerinden kaçınmak için Paris Anlaşması‟nın gerektirdiği gibi küresel ısınma artışını 1,5 °C ile sınırlayarak, önce 2030‟a kadar karbon emisyonlarını azaltmak ardından da 2050‟ye kadar net sıfır emisyonuna ulaşılması gerekiyor. 2023 yılında Dubai‟deki Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı‟nda (COP28 İklim Zirvesi) yapılan enerji taahhütleri arasında yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkarma, enerji verimliliği ilerlemesini iki katına çıkarma, metan emisyonlarını önemli ölçüde azaltma ve fosil yakıtlardan uzaklaşma geçişini hızlandırma gibi küresel 2030 taahhütleri yer alıyordu.
Bu kapsamda, başta mimarlar olmak üzere tüm inşaat sektörünün dönüşmesi, “AlYap-At” yerine “Azalt-Yeniden Kullan-Geri Dönüştür” gibi onarma,16 iyileştirme ve yeniden kullanmayı önceleyen “döngüsel ekonomi”ye (circular economy) geçişin sağlanması gerekiyor. Gerek mimarlık akademyasında, gerekse mimarlık bienallerinde son yıllarda sıklıkla gündeme getirilen küresel kapitalist sistemin yarattığı geri döndürülemez tahribata karşı meslek etiğini kuvvetlendirme,17 iklim krizine karşı çözüm üreten,18 sorumluk üstlenen,19 sürdürülebilir tasarımların görünürlüğünü artırmak, işleri/işverenleri/tasarımcıları ödüllendirerek bu arayışları teşvik etmek günümüzün en öncelikli ve acil gündem konularıarasında yer almaktadır
2019‟da gerçekleştirilen Oslo Mimarlık Trienali‟nin20 “Enough: The Architecture of Degrowth” teması ile gerçekleştirilmiş olması veya ekolojik ve sosyal sürdürülebilirlik öncelikli tasarımlarını ekonomik, estetik, etik ve şeffaf bir biçimde uyguladıkları için 2021 yılı Pritzker Ödülü‟nü Lacaton & Vassal Architectes‟in kurucuları Fransız Anne Lacaton ve Jean-Philippe Vassal‟ın kazanmış olması değişim ve dönüşüm için umut veren gelişmelerdir.21 Lacaton & Vassal Architectes‟in en az yıkım gerçekleştirerek yapıları dönüştürmeleri, Renovation / Reuse / Retrofitting / Revitalization gibi yaklaşımların dünya çapında dahafazla görünür olmalarını sağlamıştır.22
Döngüsel ekonomi; ürün ve malzemelerin değerinin uzun süre korunduğu, üretimde zararlı madde kullanımı ile karbon dahil sınırlı kaynakların kullanımının en aza indirildiği, israfın ve atık oluşumunun önlendiği, ürünlerin kullanım ömrünün sonunda çevre ve insan sağlığı için sürdürülebilir ve güvenli bir şekilde yeniden kullanımının sağlandığı, ürünlere daha fazla değer katan, karbonsuzlaşmayı destekleyen üretim ve tüketim yaklaşımıdır. T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı
2023 yılında gerçekleştirilen Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi‟nde Türkiye Pavyonunda sergilenmek üzere seçilen “Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi”, SO? mimarlığın kurucu ortakları Sevince Bayrak ve Oral Göktaş‟ın atıl binaların onarılmalarıve yeniden işlevlendirmeleri üzerine
geliştirdikleri, ufuk açıcı olduğu kadar kışkırtıcı da olan manifestoları da bu değişim dalgasınınTürkiye‟deki önemli bir yansımasıydı.23
2025 yılında gerçekleştirilecek olan Venedik Bienali 19. Uluslararası Mimarlık Sergisi‟nde Ukrayna Pavyonunda sergilenmek üzere seçilen “Circularity on the Edge” grubu da Ukrayna‟nın savaşta yıkılan yerlerini onarmak için molozları ve kullanılmış yapı malzemelerini yeniden sektöre kazandıran ReThink Ukraine adlı sivil toplum örgütü24 ile işbirliği içinde “Döngüsel İnşaat” (Circular Construction), “Kentsel Madencilik” (Urban Mining) ve “Döngüsel Rekonstüksiyon” (Circular Reconstruction)25 konularını bienal gündemine taşıyacaklar.
Küresel Isınma‟nın (global warming) ve İklim Çöküşü‟nün (climate collapse) başat faillerinden olan inşaat sektörü (ve tasarımcılar) hızla tüm pratiklerini yeniden gözden geçiriyorlar. Pritzker ödüllü Fransız mimarlık ofisi Lacaton & Vassal‟ın mottolaşan “Asla yok etme! Her zaman ekle, dönüştür ve yeniden kullan!” ifadeleri ile tasarımcılar günümüzde zorunlu olarak tasarlama/ma - yapma/ma noktasına geri çekilmek durumunda kalıyorlar
Geri dönüşüm (recycle) kullanılıp atılan eşyaların işlenip, tekrar kullanıma sokularak yeni işlevi ile hayatına devam etmesidir. Fakat tüm geri dönüşümler aynı şekilde ele alınmazlar. Bazı malzemelere ileri dönüşüm (upcycle) uygulanır, bazılarında çok benzer ürünlere geri dönüşüm (recycle) yapılır ve bazı şeylerde de aşağı dönüşüm (downcycle) tercih edilir. Kısaca, düşük kaliteli ürünlere geri dönüşüm aşağı dönüşüm, değer artışı sağlayan yüksek kaliteli ürünlere geri dönüşüm ise ileridönüşüm olarak adlandırılır.
“Eğer ona dikkatlice bakmak için zaman ve çaba harcarsanız, önceden var olanın değeri vardır.
Aslında, bu bir gözlem, bir yere taze gözlerle, dikkatle ve hassasiyetle yaklaşmak… değerleri ve eksiklikleri anlamak ve zaten orada olanın tüm değerlerini korurken durumu nasıl değiştirebileceğimizi görmek meselesidir.” Anne Lacaton
“Asla yıkmamalıyız, asla yıkmamalıyız çünkü her zaman hâlihazırda orada ne olduğunu düşünmeliyiz: bu küçük bir anı da olabilir, zor koşullarda bile yaşasalar insanların sürdürdüğü hayat da olabilir…”
Jean-Philippe Vassal26
Tüm inşaat sektörü ve bu sektörü düzenleyen ulusal ve uluslararası regülasyonlar, geri dönüşüm (recycling) ve ileri dönüşümün (upcycling) ötesinde tüm süreci “döngüsel” (circular) kılmaya çalışıyorlar.27 Bu konuda en önemli arka planı, Paris İklim
Anlaşmasının gerektirdiği “yeşil dönüşüm” sürecine yönelik olarak Avrupa Birliği‟nin 2019‟da kabul ettiği “Avrupa Yeşil Mutabakatı” (AYM) (European Green Deal) adlı yol haritası oluşturuyor.28 AB‟ne üye tüm ülkeleri bağlayan bu sözleşme, Avrupa‟yı 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarının net olarak sıfırlandığı dünyanın ilk iklim-nötr kıtası haline getirmeyi hedefleyen AB‟nin yeni büyüme stratejisidir. İklim krizine karşı çok önemli ve radikal bir adım olarak görülen AYM, iklime, çevreye ve doğaya karşı 2050 yılına kadar hüküm süreceği bütün coğrafyalarda koruyucu bir etki üstlendiğinden yeni bir Bauhaus yaklaşımı olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle de 2023 yılında New European Bauhaus (NEB)
AB‟yi kaynak-verimli, rekabetçi ve modern bir ekonomik yapıya kavuşturmayı öngören “Avrupa Yeşil Mutabakatı” (AYM) (European Green Deal), üretimden ticarete, enerjiden ulaştırmaya, tarımdan vergilendirmeye kadar pek çok alanı kapsayan köklü bir dönüşüm planıdır. AYM uyarınca, AB ekonomisinin tüm sektörlerinin AB‟nin 2050 yılında iklim-nötr olma hedefine katkıda bulunacak şekilde yeniden yapılandırılması öngörülmektedir.
T.C. Dış İşleri BakanlığıAvrupa Birliği Başkanlığı
Strategies for Disassembly Building
Rethinking Life CycleAnalysis
adlı inisiyatif kurulmuştur.29 NEB, yapılı çevrelerde yeşil dönüşümü herkes için keyifli, çekici ve kullanışlıhale getiren bir politika ve finansman girişimidir.
Avrupa Birliği‟nin, 2050 yılına kadar iklim nötrlüğüne ulaşma ve 2030‟a kadar sera gazı emisyonlarını en az net %55 azaltma hedeflerine katkı sağlamak üzere hayata geçirilen New European Bauhaus (NEB); kültür, sanat ve yaratıcılığı da kullanarak “yeşil geçiş”e katkıda bulunmayı, döngüsel ekonomi ilkelerini ve sürdürülebilirlik uygulamalarını yapılı çevreye entegre etme amaçlarını taşımaktadır.30 Yeni Avrupa Bauhaus, taban düzeyinde katılımını sağlayarak, mahallelere odaklanarak araçlar ve rehberlik sağlayarak, farklı topluluklar için özel çözümler sunarak, çeşitli paydaşların görüşlerini tasarım ve uygulama sürecine dâhil ederek, insanlara, sosyal kapsayıcılığa ve aynı zamanda rekabet gücünü ve AB'nin stratejik özerkliğini artırmak için ekonomiye öncelik vererek çalışır. Girişim, Avrupa ve ötesindeki yerlerin, geleneklerin ve kültürlerin çeşitliliğine saygı gösterirken, sadece sürdürülebilir değil, aynı zamanda kapsayıcı ve güzel çözümleri de teşvik etmektedir. Çevresel, sosyal ve kültürel bir girişim olarak hayata geçirilen NEB, üç temel değer tarafından yönlendirilmektedir:
Sürdürülebilirlik: İklim hedeflerinden döngüselliğe, sıfır kirliliğe ve biyolojik çeşitliliğin korunması;
Estetik: İşlevselliğin de ötesinde tasarımdan deneyim kalitesine, yaşam tarzına ve refaha kadar tüm unsurlarıgözönünde bulundurması;
Kapsam: Çeşitliliğe değer verilerek, herkes için eşit, erişilebilir ve karşılanabilir olması.
Biyobazlı teriminin anlamı, hayvan ya da bitkilerden elde edilen biyokütleden oluşan ürün ya da madde olarak verilir.
Biyoplastik sistemler için kullanılan biyokütlelere örnek olarak mısır, şeker kamışı ya da selüloz verilebilir.
New European Bauhaus‟un 2024 yılı hedefleri arasındaki “İnşaat ekosisteminin daha sürdürülebilir, daha az kirletici ve daha döngüsel hale getirilmesi” öncelikli hale gelmiştir. Bu hedef doğrultusunda, 2019 yılında kurulan Bauhaus Erde inisiyatifi “(…) binaların, şehirlerin ve peyzajların iklim restorasyonuna proaktif olarak katkıda bulunacak, biyo ve jeo bazlı malzemelere geçiş, döngüsel inşaat, mevcut binaların yeniden kullanımı, geri dönüşüm, biyoçeşitliliğin restorasyonu ve doğal karbon yutakları olarak şehirler ve peyzajlar gibi derin bir sistemik değişim” hedefi doğrultusunda araştırmacılar için 2024 yılında Bauhaus Earth Burs Programı‟nı faaliyete geçirmiştir.31 Bu programın çıktıları arasında “Moloz (atık) betonun geri döndürülmesi,”32 “Atıklardan biyobazlı ahşap yapı malzemesi üretimi,”33 kabuklu deniz ürünleri endüstrisi atıklarından üretilen biyoseramik malzeme geliştirilmesi: “CONQ: Yapılı Çevrede Deniz Biyobazlı Malzeme”34 gibi çalışmalar ve bunlara ait yayınlar35 yer almaktadır.
Benzer hedefler doğrultusunda İngiltere‟de çalışmalarını sürdüren Arup mühendislik şirketinin direktörü Stuart Smith, 2016 yılında Londra yapı merkezi Building Center‟da gerçekleştirdikleri “Circular Living” (Döngüsel Yaşam) başlıklı serginin36 arkaplanı ve “Döngüsel Bina” (Circular Building) fikrinin doğuşu hakkında şunlarısöylemektedir:
“İnşaat sektörü şehirlerimiz ve mahallelerimiz için gerekli altyapıyı, ofisleri ve evleri sağlar, ama aynı zamanda çevre üzerinde yadsınamaz bir etkisi vardır.
„Hesaplarımıza göre 2008 yılı içinde Londra'da ortaya çıkan yaklaşık 20
How Much Does Your BuildingWeigh, Mr. Foster?
LendagerArchitects, “Resource Rows”, Copenhagen,
Circular Economy Characteristics
milyon ton atığın 10 milyon tonu inşaat kaynaklı.‟ İnşaat sektörü uygulamaları gelişirken, artan atıklarla ne yapılacağı büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Sektörde kullanılan madenlerin çıkartılması ve yapı malzemeleri hâline dönüştürülürken harcanan enerjiden kaynaklanan çevresel zararlar da cabası. Döngüsel Bina fikri buradan çıktı. Döngüsel Bina aslında döngüsel/dairesel bir yapı değil; „döngüsel‟ sıfatı malzemelerin yolculuğunu tanımlıyor.
(…) Döngüsel ekonomi, kaynakları tüketmek üzerine kurulu doğrusal ekonomimizin "al, yap, at" modelinin aksine, materyalleri tıpkı doğada olduğu gibi yeniden üretir ve tekrar kullanıma sunar. Önceden planlanmış tasarım süreçleri sayesinde, atıkları besin hâline getirir.
Bir prototip bina inşa etmeyi düşündük. İnşaat sektöründen birçok bileşeni bir araya getirip bir bina yapmayı planladık Daha sonra parçaları söküp tedarik zincirine geri kazandıracağız. Malzemelerin hepsini yeniden üretmek ve kullanılabilir hâle getirmekten tedarikçiler sorumlu olacaklar. Malzeme mühendisliğine ve geri dönüşüme yönelik bu yeni vizyon dijital teknolojilerle mümkün hâle geldi. Olabildiğince düşük enerji kullanımı ve düşük karbon etkisi olan materyalleri tercih edeceğiz. Bunu yaparken eksiksiz bir dijital model oluşturacak ve çalışmalarımıza materyal pasaportu fikrini entegre edeceğiz Binayı söktüğümüzde, kullandığımız her şeyi ve bunların nereye gittiğini kayıt altına alacağız. Böylece bina, bir malzeme kaynağı, ileride kullanılacak bir arşiv hâline gelecek. Bu yaklaşım, döngüsel ekonomiye uygun bir yol çiziyor; çünkü katmanlar dizisinin farklı bir şekilde ele alınmasına imkân veriyor. (…) Hâlihazırda tedarikçiniz ile süregelen bir ilişkiniz olabilir. Tedarikçiniz ürünlerini beş yılda bir değiştirip yeniden üretiyor olabilir. Ancak konumuna ve yapısına göre bu süre 100 yıl dahi olabilir. Yani farklı katmanlar için farklı zaman çizgileri olabilir."
İç mekânların „Eşyaları‟ da farklı şekilde tasarlanabilir. Örneğin Desso gibi halı tedarikçileri size halı kiralama imkânı sunar; süre bitiminde halıları geri verirsiniz. Onlar da aynı malzemeyi kullanarak yeni bir halı üretirler. Aynı modeli elektrikli ürünlere de uyarlamak mümkün. Phillips'in aydınlatma için geliştirdiği 'yaktığın kadar öde' modelini daha sık görmeye başladık. Bu modelde kullanıcı (tüketici değil) malzeme yerine kullandığı ışık kadar para ödüyor.Aydınlatma elemanlarını yeniden değerlendirmenin sınırı yok.”37
Stuart Smith‟in sergisinin ve “Döngüsel Bina Mühendisliği” fikrinin üzerinden neredeyse 10 yıl geçmiş olmasına karşın, Avrupa‟da birçok inşaat firması ve yapı malzemesi şirketi “Derin İyileştirme” (Deep Retrofit), Sistem Güncellemesi (System Upgrade) veya geri döndürülmüş (reuse) malzemeler konusunda hem söküm-yeniden üretim gerçekleştirmeye hem dijital arşiv oluşturmaya hem de geri döndürülmüş malzemeler için garanti (pasaport) vermeye hızla başladılar Bu konuda ROTOR DC, Opalis ve futuREuse gibi öncü girişimlerin işlerine kısaca değinmek ilham verici olacaktır.
Retrofit (İyileştirme): Herhangi bir eski unsurun güncel ihtiyaçlara yönelik olarak yenilenmesi.
Binalar özelinde örneklenirse:
A) Güncel deprem yönetmeliği gereklerini karşılamayan bir yapının güçlendirilmesi.
B) Güncel enerji verimliliği anlayışına uygun olmayan bir yapının daha iyi yalıtım değerleri ve verimli cihazlarla yenilenmesi.
2013 yılında Brüksel ve çevresine hizmet vermeye başlayan Rotor şirketi38, 2016 yılında RotorDC (Rotor Deconstruction) projesini hayat geçirerek, yıkılacak binalardan yapı bileşenlerini kurtarmaya yönelik öncü bir yaklaşım geliştirdi. Bu söküm ve yeniden-kullanım şirketi, yeniden-kullanılmak üzere yapı malzemelerinin sökümü, bakım-onarımı, arşivlenmesi ve garantili yeniden satış hizmetlerini vermektedir. İnşaat endüstrisindeki malzeme akışları ve bunların yeniden kullanım olasılıkları üzerine uzun yıllar süren araştırmaların, mevcut geri kazanım endüstrisine
C) Güncel öğrenim programı ve mekânsal ihtiyaçları karşılamayan bir okulun mekân işlevlerinin ve buna bağlı tesisatlarının değiştirilmesi.
yönelik uzun bir soruşturmanın ardından kurulan RotorDC yalnızca malzeme akışını değil aynı zamanda 36 malzemenin ve ürünün nasıl yenidenkullanılabileceğine yönelik rehber niteliğinde araç setleri39 de yayımlamaya başlamıştır. FCRBE (Facilitating the Circulation of Reclaimed Building Elements in Northwestern Europe / FCRBE - Kuzeybatı Avrupa‟da Geri Kazanılmış Yapı Elemanlarının Dolaşımının Kolaylaştırılması Projesi) kapsamında hazırlanan bu 36 malzemeye ait föyler, yapı malzemelerini veya ürünlerini yeniden-kullanmak isteyen tasarımcılar, şartname hazırlayıcıları ve inşaat proje ekiplerine kolaylık sağlamak için tasarlanmıştır.40
Rotor tarafından kurulan Opalis web sitesinin amacı ise, inşaat ve yenileme projelerinde geri kazanılmış malzemelerin yeniden-kullanımını kolaylaştırmaktır. Bu amaçla Opalis, eski binalardan sökülüp getirilmiş yapı malzemeleri satan profesyonel perakendecileri bir araya getirmekte, yeniden-kullanım ürünlerine ek olarak sökme ve temizleme, özel yapım elemanlar, uzmanlaşmış tavsiyeler, yapı malzemelerinin temel özellikleri, bulunabilirliği, gösterge fiyatları, vb. yan hizmetleri de sunmaktadır.41
futuREuse, Kuzeybatı Avrupa'da yapı malzemelerinin yalnızca %1'inin yeniden kullanıldığına dikkat çeken FCRBE Interreg NWE (Facilitating the Circulation of Reclaimed Building Elements - Geri Kazanılmış Yapı Elemanlarının Dolaşımını Kolaylaştırma) Projesinden doğmuştur. “Kurtarın, kaynak sağlayın, saklayın ve dağıtın” mottosu ile İngiltere‟de hizmet veren futuREuse dizini, Birleşik Krallık ve İrlanda‟daki 500 işletmeye, geri dönüşüm ürünlerine ve kurtarma uzmanlarına erişim sağlamaktadır.42 futuREuse‟un başlattığı “PreaDem Projesi” ise döngüselliğin inşaat sektörüne sağladığı faydalar konusunda kamuoyunda artan bilince rağmen, sosyal konut sektöründe çok az çalışma yapıldığına dikkat çekmektedir. PreaDem (Yıkım Öncesi Çevresel Değerlendirme ve Karar Verme) projesi, sektörün yeniden-kullanım potansiyelini daha iyi fark etmesine, döngüselliği geliştirmesine ve Birleşik Krallık'taki konut stokunun yenilenmesinde karbonsuzlaştırmaya yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Proje, Birleşik Krallık'taki konutlardaki malzeme, ürün ve unsurların tür ve miktarının nasıl ölçüleceğini belirlemek ve en iyi yeniden-kullanım yollarını değerlendirmek için fizibilite çalışmaları yürütmektedir.43
New York merkezli Building Energy Exchange (BE-Ex) ise benzer bir fizibilite çalışmasını yüksek yapılar ve gökdelenler üzerinden sürdürmektedir. BE-Ex, karbonsuzlaştırma, enerji ve aydınlatma verimliliği hedefi için geliştirdiği “İklime Hazır Binalar” (Climate Ready Buildings) gibi projeleri ile New York‟un gayrimenkul ve tasarım topluluklarını eğitim, sergiler, teknoloji gösterimleri ve araştırmalar yoluyla bir araya getirmektedir. Yüksek yapılarda karbon düşürme hedefi ile yaptığı araştırma sonuçlarına göre, farklı güçlendirme projeleri (system upgrades) sayesinde, saha enerji yoğunluğunda ortalama %36'lık bir azalma sağlanacağı görülmüş ve birkaç projede enerji kullanımı yarıya indirilmiştir.44
2012 yılından beri kesintisiz devam eden “Kentsel Dönüşüm” hamlesi ile “Türkiye‟de Dönüştürüleceği Beyan Edilen Konut Sayısı”nın 2.000.000 olması,45 ortaya çıkacak moloz ve inşaat atığının devasa büyüklüğü,
karbon salınımının inanılmaz miktarı hakkında da ipuçları vermektedir. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremleri sonrasında oluşan devasa moloz dağlarının, atık tepelerinin karşısında ne yapacağımızı bilemediğimiz bir çaresizlik durumundan “Asla yok etme! Her zaman ekle, dönüştür ve yeniden kullan!” anlayışına geçmemiz mesleki ve etik bir tercih değil, bu gezegen üzerinde devamlılığımız için gerekli ve hayati bir ön koşuldur!
Öyleyse kapanışı 20 Mayıs–26 Kasım 2023 tarihleri arasında düzenlenen Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi‟nde yer alan ve koordinasyonunu İKSV‟nin üstlendiği Türkiye Pavyonu‟nun küratörleri Sevince Bayrak ve Oral Göktaş‟ın mimarlığın odağını âtıl yapıların yeniden kullanımına doğru kaydıran Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi başlıklı sergileri ve ona eşlik eden sergi kitabı ile yapalım:
“Sevince Bayrak ve Oral Göktaş okuyucuları, “Farklı işlevlere sahip âtıl yapılar yıkılmak yerine, „geleceğin laboratuvarı‟ olmak üzere dönüştürülebilir mi? Yeni bir mimarlık anlayışı, yapıların, insanları bir arada tutan konteynerler olarak görülmesini sağlayabilir mi? Mimarlık, âtıl yapıların hikâyelerine kulak verebilir mi?” gibi sorular üzerinde düşünmeye davet ediyorlar
“Biz mimarlar, güzellik ve işlevselliğe dair kalıplarımızdan vazgeçmeyi kabullenebilecek miyiz? Mevcut yapıları yıkıp yenilerini tasarlamaktansa var olanla birleşebilecek tasarımlar yapmaya hazır mıyız?” diye soran Bayrak ve Göktaş‟ın, projeye ilişkin görüşleri şöyle özetlenebilir:
“(…) Elizabeth Fisher, 1979 yılında Evrimin Çuval Teorisi‟ni yazdığında, insanlığa ait ilk araç gereçlerden birinin av aletleri değil de bir çuval olabileceğini söylemişti. İlk insanların bitki bazlı beslendiği dönemlerde, öncelikle ihtiyaç duydukları nesne topladıkları yiyecekleri koymak için bir sepet, kap ya da çuval olmalıydı. Ancak bir mağaranın duvarına çizmek için, mızrağıyla mamut avlayan bir adam, çuvalla yiyecek taşıyanlardan çok daha çekici bir sahneydi.
Fisher‟ın teorisi, sadece insanlığın hikâyesini başka bir perspektiften yeniden anlatmakla kalmaz, kültürel üretimle ilgili, kendinden sonra gelecek teorilerin de önünü açar. İster kurgu için ister mimarlık için yazılmış olsun çuval teorileri, mağara duvarlarından modern kentlere, bize miras kalan tüm imgeleri sorgulamayı ve bu imgelerin değişimine hazır olmayı gerektirir. Bu imgelerin değişmesiyle yapma biçimlerimiz de değişecektir...
Ursula K. Le Guin, Fisher‟ın teorisini kurguya uyarlar ve kahraman olmayan sıradan karakterlerin, hayatı bütün iniş çıkışlarıyla yaşadığı sürükleyici hikâyeler anlatmayı başarır. Teoriyi Le Guin‟in getirdiği noktadan alıp içinde bulunduğumuz krizler çağında temelden bir değişime ihtiyaç duyan mimarlığa uyarladığımızda ise karşımıza şu soru çıkar: Mimarlar olarak, miras edindiğimiz imgeleri yeniden düşünmeye, güzellik ve işlevsellikle ilgili katılaşmış algılarımızda köklü bir değişime hazır mıyız? Bu dönüşüme Kahraman yapılar yerine, kıyıda köşede kalmış, terk edilmiş yapıların öykülerini dinleyerek başlasak nasıl olurdu? Çuval teorisini mimarlığa uyarlamak, bizi tutan, koruyan, iyi hissettiren mekânlara temelde neden ihtiyacımız olduğunu ve onları nasıl inşa ettiğimizi hatırlatır. Mimarlığın Çuval Teorisi, mevcut olanı anlamak ve dönüştürmekle ilgilidir. Sahnede yer alan, insan ya da insan olmayan, maddesel ya da soyut her şey bu teoriye konu olabilir...
(…) Bir bina yapmaya başlamak için gerekli ilk eylemler kazmak, hafriyat yapmak ya da boşaltmak değil de dinlemek, eşlik etmek, doldurmak, birleşmek, konuşmak ve mevcuttan öğrenmek olsaydı nasıl olurdu? Yapının kendisi, yeni temelleri ve hikâyeleri içine alacak bir çuval olabilir mi?
Tam da gerçek macera başlayacakken düğün sahnesiyle sona eren filmler gibi, yapıların hikâyesi de genellikle inşaat bittiğinde, insanlar içine
https://fb.watch/xY6_iXjBby/
yerleşmeden önce sona erer. Binaların mimari özelliklerini anlatan fotoğrafların çoğu zaman insansız olması bir tesadüf değildir. Son yıllarda, binaların kullanılmaya başladıktan sonraki yaşamlarını konu edinen araştırmalar artsa da yeni bitmiş binalar ve onların insansız hikâyeleri anaakım tasarım medyasında halen daha çok yer buluyor. İnsan olsun olmasın, sahnede tasarımın parçası olmayan herhangi bir nesnenin, izleyicinin dikkatini dağıttığı düşünülür. Hâlbuki bu hayatın bir parçasıdır. Tasarladığımız binalarda yaşam, biz mimarlar sahneyi terk ettikten sonra, insanlar binaya yerleştiğinde başlar.
Son olarak, tıpkı mimarlık sözcüğünün kökenindeki canlandırma eylemi gibi, mevcut yapılarla içten bir ilişkiyi canlandırmayı öğrenmek elbette zaman alacaktır. Colomina‟nın dediği gibi, öğrenmek tamamen evrimle ilgilidir, bir başka deyişle, dönüşen ama bugünden ve geçmişten tamamen kopmayan mutasyonların oluşturduğu gen havuzuyla bağlantılıdır.”46
Karma Kullanım 1: Starrett & van Vleck / The DowntownAthletic Club, New York
Karma Kullanım 2:John McArthur Jr & Thomas Ustick Walter / Philadelphia City Hall
Karma Kullanım 3: Le Corbusier / Unite de Habitation Marseilles
KarmaKullanım 4: OMA/ Hyperbuilding Bangkok
Karma Kullanım 5: OMA/ Dubai Renaissance
Karma Kullanım 6: MAER Partners / İEÜ GSF Binası
Karma Kullanım 7: BrutherArchitects / Cultural and Sport Center Saint-Blaise
Karma Kullanım 8:ALAArchitects / OODI Library Helsinki
Karma Kullanım 9: Diller, Scofidio & Renfe / Columbia Business School (CBS)
Karma Kullanım 10: Diller, Scofidio & Renfe / The Roy and Diana Vagelos Education Center
Karma Kullanım 11: Paulo Mendes da Rocha & MMBBArquitetos / SESC 24 de Maio Cultural Centre in São Paulo
Karma Strüktür 1: MVRDV / EXPO Hannover Netherlands Pavilion
Karma Strüktür 2: Herzog & de Meuron / 56 Leonard Street, New York
Karma Strüktür 3: Herzog & de Meuron / Elbphilarmonie Hamburg
Karma Strüktür 4: Christian Kerez / Leutschenbach School
TheSkyscraperMuseum
https://skyscraper.org/
https://skyscraper.org/online_projects/
https://old.skyscraper.org/EXHIBITIONS/overview.htm
HybridBuilding
Index https://aplust.net/tienda/revistas/INDEX/HYBRID%20BUILDING%20INDEX/
50 HYBRID BUILDINGS https://aplust.net/tienda/libros/%20%20%20%20%20/50_HYBRID_BUILDINGS/
Hybrid Building – Programming H = U + pV https://www.iaacblog.com/programs/hybrid-building-programmingh-u-pv/
ModernConstructionOnline: https://mco.degruyter.com
Filmler
Torre David / Dir.: Daniel Schwartz, Markus Kneer / 2013 / https://www.imdb.com/title/tt3440920
How Much Does Your BuildingWeigh, Mr Foster? / Dir.: Carlos Carcas, Norberto LópezAmado / 2010 / https://www.imdb.com/title/tt1620785/
ARCHI URBAIN(15/37)/PauloMendes daRocha+ MMBB/SESC24deMaio / https://www.youtube.com/watch?v=TRM_MRvqn38
Urban Think Thank / The Vertical Gym / https://www.youtube.com/watch?v=fIkkTpd1YEw
Integration of Social Spaces within the Vertical City by Nick Cordingley: https://www.youtube.com/watch?v=JHTHNqTQrh4
DüşeyKampüsVakaAnalizleri
OMA/ Idea Vertical Campus of Shinjuku, Tokyo / https://www.oma.com/projects/idea-vertical-campus
LyonsArchitecture / New University of Newcastle City Campus / https://www.lyonsarch.com.au/project/nuspace/
Baruch College Vertical Campus https://www.youtube.com/watch?v=SmzWATosSeo
"Vertical Campus" for Tencent's headquarters in Shenzhen / NBBJ https://www.youtube.com/watch?v=aci9EyeZ7mg
Australia's first vertical school / https://www.youtube.com/watch?v=7NmoCPHXYAo
Wurun Senior Campus by GHDWoodhead and Grimshaw | 2023 VictorianArchitectureAwards / https://www.youtube.com/watch?v=recEHIowpHg&t=87s
Vertical High Tech Campus | Master Graduation Project / https://www.youtube.com/watch?v=quLjZ7-hY0A
Vertical Campus Madrid: IE Tower https://www.youtube.com/watch?v=Twt9dRTj4ok
Vertical Community in Hybrid https://verticalcommunityinhybrid.wordpress.com/wpcontent/uploads/2015/09/0745-0.jpg
DİJİTAL KÜTÜPHANE
https://drive.google.com/drive/u/0/folders/1zj0tcG2d7yEIhMlji76tt8JlVWYrTlos
1 Asansör‟ün keşfi ve mimariye etkileri: “Elevators” içinde Rem Koolhaas,AMO, Harvard Graduate School of Design, Irma Boom (Eds.), Elements of Architecture, Venezia: Marsilio Editori, 2014, ss. 1401-1521. (InternetArchive‟dan erişim için ücretsiz üye olmak gerekiyor!) https://archive.org/details/elementsseriesof0000unse/mode/2up
Asansör‟ün Politik Gücü: Stephen Graham “Super-tall and Ultra-deep; The Cultural Politics of the Elevator” Theory, Culture and Society 31 (7-8), 2014, ss. 239-265.
Yürüyen Merdiven‟in keşfi ve mimariye etkileri: “Escalator” içinde Chuihua Judy Chung, Jeffrey Inaba, Rem Koolhaas, Sze Tsung Leong (Eds.), Project on the City II-The Harvard Guide to Shopping, Taschen Verlag, 2001 https://cdn.sanity.io/files/5azy6oei/production/887215137d5b37af2f03dc542122b9b271020962.pdf
İklimlendirme Sistemi‟nin keşfi ve mimariye etkileri: “Air Conditioning” içinde Stefano Boeri and Multiplicity, Rem Koolhaas and Harvard Design School Project on the City, Sanford Kwinter and Daniela Fabricius, Hans Ulrich Obrist, Nadia Tazi (Eds.), Mutations,Actar Pub., 2000
https://hosoyaschaefer.com/wp-content/uploads/2013/04/2000_Mutations.pdf
2 JeffreyAKenoff, Peter Gross, “Towards an Urban Troposphere”, The International Journal of High-Rise Buildings Vol 11, No 1, March 2022, ss 15-24. https://global.ctbuh.org/resources/papers/4576-02.015-024(jeffrey%20a_)%20(12).pdf
3 Stephen Graham, “Verticality and centrality; the politics of contemporary skyscrapers” Jonathan Bach, Michał Murawski (Eds), Re-Centring the City; Global Mutations of Socialist Modernity, UCLPress, 2020;
Stephen Graham, “Vertical Noir” City, 20(3), 2016, ss 389–406; Stephen Graham, “Super-tall and Ultra-deep; The Cultural Politics of the Elevator” Theory, Culture and Society 31 (7-8), 2014, ss. 239-265; Gary Bratchford, Dennis Zuev (Eds), Vision and Verticality; A Multidisciplinary Approach, Palgrave Macmillan, 2023.
4 Davide Deriu “Vertigo in the City” Project, 2015 https://blog.westminster.ac.uk/vertigointhecity/ https://www.westminster.ac.uk/sites/default/public-files/general-documents/Vertigo-in-the-City-2015.pdf
Davide Deriu, Josephine Kane (Eds), Guest editors‟ “Introduction-Towards a vertigology of contemporary cities”. Emotion, Space and Society, 2018.
5 draftworks architects, “The High RiseAsAResponse To Tomorrow‟s Growing Urban Population” Re-Sustain Magazine 1, December 2019, University of Nicosia. https://issuu.com/draftworks/docs/magazine-sustainable-designfinal_edited2/s/10675594
6 İlk yüksek yapılardan bir olan John McArthur Jr. ve Thomas Ustick Walter‟ın Fransız İkinci İmparatorluk üslubunda tasarladıkları 9 katlı 167 m yüksekliğindeki Philadelphia City Hall (1871-1901); New York‟ta Ernest Flagg‟ın tasarladığı 41 katlı ve 16 asansörlü 205 m yüksekliğindeki The Singer Tower (1897-1908); mimar William VanAlen tarafındanArt Deco üslubunda tasarlanan ve New York‟ta inşa edilen 77 katlı, 32 asansörlü Chrysler Building (1929-1930) anten kulesi ile birlikte 319 m yüksekliğe ulaşmıştı.Art Deco üslubunda inşa edilen 102 katlı 73 asansörlü 443.2 m yüksekliğindeki The Empire State Building (1930-1931) ise 1970 yılında World Trade Center (İkiz Kuleler) inşa edilene kadar “en yüksek gökdelen” unvanını uzun süre taşımıştır.
https://en.wikipedia.org/wiki/Philadelphia_City_Hall https://en.wikipedia.org/wiki/Singer_Building https://en.wikipedia.org/wiki/Chrysler_Building https://en.wikipedia.org/wiki/Empire_State_Building
7 Ezgi Onuroğlu. “Rant Nedir?” http://www.iscisinifi.org/projects/project-rant
8 Louis Henry Sullivan, “The Tall Office BuildingArtistically Considered.” Lippincott's Magazine, March 1896, s. 406.
9 Christopher James Botham, “On Verticality” https://www.onverticality.com/blog/louis-sullivan-quote-2
10 Louis H. Sullivan, “The Tall Office BuildingArtistically Considered.” Lippincott’s Magazine 57 (March 1896) pp 403-09; yeniden basım Inland Architect and News Record 27 (May 1896), pp. 32-34; Western Architect 31 (January 1922), pp. 3-11; “Form and FunctionArtistically Considered” The Craftsman 8 (July 1905), pp. 453-58. https://www.giarts.org/article/tall-office-buildingartistically-considered-excerpt
11 Stefan Trüby.
12 SITEArchitects “Highrise of Homes; Theoretical project by SITE, 1981” https://sitenewyork.com/portfolio-1/project-one-7tnzyllznb-83lxp-6xw4p-726sh-k86c6-hpckn
13 Rem Koolhaas, Delirious New York. A Retroactive Manifesto for Manhattan, The Monacelli Press, 1994, s.155.
14 T.C. Dışişleri Bakanlığı, “Çevre, İklim Değişikliği ve Suya Dair Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” https://www.mfa.gov.tr/surdurulebilir-kalkinma.tr.mfa
15 “İklim Çöküşü” terimini ilk kez Birleşmiş Milletler Genel SekreteriAntónio Guterres 2023 yılında kullanmıştı: https://press.un.org/en/2023/sgsm21926.doc.htm
16 Graham Foundation forAdvanced Studies in the FineArts. “Repair Manual” Serisi. https://placesjournal.org/series/repairmanual/
17 Meslek etiği konusunda bkz. Ege Mimarlık dergisinin “Etik” temalı 125. Sayısı: https://izmimodservice.saasdev.net/storage/EgeMagazine/2025/125/original/egemimarlik125-webe-1736950961.pdf
18 İklim Krizi ve Mimari https://artdogistanbul.com/iklim-krizi-ve-mimari/
19 İklim Krizi ve Mimarlık https://yapidergisi.com/iklim-krizi-ve-mimarlik/
20 OsloArchitecture Triennale 2019 “ENOUGH: TheArchitecture of Degrowth” https://www.eflux.com/announcements/268202/oslo-architecture-triennale-2019enough-the-architecture-of-degrowth/
21 İkilinin hazırlamış oldukları sosyal konut yenileme projesi için bkz.Anne Lacaton, Jean-Philippe Vassal, Frederic Druot, Plus; La Vivienda Colectiva; Territorio de Excepción, Gustavo Gili, 2007.
22 Susanna Moreira, “Deconstruct, Do Not Demolish: The Practice of Reuse of Materials inArchitecture”. 25 Dec 2021. ArchDaily. https://www.archdaily.com/974056/deconstruct-do-not-demolish-the-practice-of-reuse-of-materials-in-architecture
23 “Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi” https://turkiyepavyonu23.iksv.org/mimarligin-cuval-teorisi-icin-bir-manifesto Deniz Güner (2024). “Kitabın İçinde, MetinlerinArasında… Bir Niyet Okuma Pratiği Olarak Kitap Soruşturması” bi_özet.com ( 25 Kasım 2023). https://bi-ozet.com/2023/10/25/ayin-yorumu-deniz-guner-kitabin-icinde-metinlerin-arasinda-bir-niyet-okumapratigi-olarak-kitap-sorusturmasi/
24 ReThink Ukraine “Deep-dive into details and opinions on circular (re-) construction in Ukraine” https://www.youtube.com/watch?v=4lii3XG2rB8
25 ReThink Ukraine, “Perspectives of urban mining and circular (re-) construction in Ukraine - Skat Consulting” https://www.youtube.com/watch?v=U3EiYLFOWfA
26 Melike Yılmaz “Asla yok etme! Her zaman ekle, dönüştür ve yeniden kullan” 16 Eylül 2021 https://millidusunce.com/misak/asla-yok-etme-her-zaman-ekle-donustur-ve-yeniden-kullan
27 LMNArchitects “Circular Economoy & Products” https://lmnarchitects.com/lmn-research/09-circular-economy-products “ LMNArchitects “Existing Building Reuse” https://lmnarchitects.com/lmn-research/10-existing-building-reuse
28 T.C. Dış İşleri BakanlığıAvrupa Birliği Başkanlığı “Avrupa Yeşil Mutabakatı” https://www.ab.gov.tr/avrupa-yesilmutabakati_53729.html
29 New European Bauhaus (NEB) https://new-european-bauhaus.europa.eu/index_en
30 UfukAvrupa (Horizon Europe) New European Bauhaus (NEB) https://ufukavrupa.org.tr/tr/new-european-bauhaus-misyonu
31 Bauhaus Erde https://www.bauhauserde.org/about
32 Concrete.matters with Baukreisel e.V. https://www.bauhauserde.org/subpages/baukreisel
33 Constructive Land Berlin/Brandenburg with Material Cultures https://www.bauhauserde.org/subpages/material-cultures
34 CONQ: Marine Biobased Materials in the Built Environment https://www.bauhauserde.org/subpages/angie-dub-heidi-jalkh
35 BauhausEarth Yayınları: https://www.bauhauserde.org/our-work#publications
36 “Circular Living” Sergisi 07-28 Eylül 2016 Building Center, Londra https://www.buildingcentre.co.uk/whats_on/exhibitions/circular-living-2016-09-07
37 Döngüsel Bina Mühendisliği (The Circular Building Engineering) https://www.britishcouncil.org.tr/programmes/education/cubed/engineering-the-circular-building
Yeşil Mutabakat ve Döngüsel İnşaat https://www.surdurulebiliruretim.com/yesil-mutabakat-ve-dongusel-insaat/
38 Rotor and Reuse https://rotordb.org/en/stories
Urban Mine Inc https://rotordb.org/en/stories/urban-mine-inc
39 Rotor DC “ReuseToolkit: Material sheets” https://vb.nweurope.eu/projects/project-search/fcrbe-facilitating-the-circulation-ofreclaimed-building-elements-in-northwestern-europe/news/reuse-toolkit-material-sheets/
40 FCRBE “Reuse Toolkits” https://vb.nweurope.eu/projects/project-search/fcrbe-facilitating-the-circulation-of-reclaimed-buildingelements-in-northwestern-europe/#tab-3
41 Opalis “Documentation” https://opalis.eu/en/documentation
42 futuREuse Platformu https://futureuse.co.uk/
43 futuREuse‟un başlattığı “PreaDem (Pre-Demolition EnvironmentalAssessment and Decision-Making) Projesi” https://futureuse.co.uk/pre-demolition-environmental-assessment-and-decision-making/
44 Be-echange.org. “High Rise | Low Carbon Report” https://be-exchange.org/report/hi-rise-low-carbon/
45 İstanbul PlanlamaAjansı‟nın (İPA) “Kent Gündemi Serisi”nin kapsamında hazırladığı Şubat 2024 tarihli “„Her Yıl 200-250 Bin Konut‟: Kentsel Dönüşüm VaatAnalizi” Raporu. https://ipa.istanbul/yayinlarimiz/genel/kent-gundemine-bakis-kentseldonusum-vaat-analizi/
46 Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi kitabının tanıtım metni. https://yemkitabevi.com/products/hayalet-hikayelerimimarligin-cuval-teorisi
Retrofitting Hotel into Vertical Campus + Town Hall