391

Page 1



İçindekiler 4 AKP faşizminin saldırılarını protestolarla değil, işgallerle, direnişlerle durduracağız! Bundan Sonra İşgallerimizle Konuşacağız!

7 YÖK faşizmin kurumudur; Dev-Genç’liler faşizmin kalelerini dövmeye devam edecek!

Ülkemizde Gençlik 9 Gençlik Federasyonu’ndan: 12 Eylül’e rahmet okutan AKP faşizmi; bildiri dağıtmayı bile suç saydı, yasakladı! 11 Geçliğin Gündeminden: DTCF işgalimizle yeni mücadele hattımızı çiziyoruz! Bundan sonra böyle! Susmayacağız! 12 İşte Dev-Genç’liler!..

14 Cepheliler Konuşuyor: 15

DTCF: Dev-Genç’in yaratıcılığıyla işgal altında! Liseliyiz Biz: DTCF işgalimiz Berkin Elvan için adalet yolunda önümüzü açacak!

16 Talimatı Berkin’den aldık! 18 Umudun sesi Kürdistan’da!.. 19 Tutuklanan devrimciler derhal serbest bırakılsın! 20 Sesimizi kesemezsiniz Bizler ezilen halkların sesiyiz!

22 Halkın Hukuk Bürosu: 23

Sonunuz Engin Çeber’in katilerinin yanı olacaktır! Mahir’lerin emaneti, emperyalizm ve oligarşiyle uzlaşmak değil; kurtuluşa kadar savaştır!

25 Sol’un Köşe Taşları: Omurgasızlık, kuyrukçuluk ve Atılım! 29 Sınıf Kini: Halk düşmanı Monsanto ölüm makinesi! 30 Devrimci Okul: Savaşı geliştirmek 33 Cepheli: Cepheliler devrimci ahlakın temsilcileridir!

34 Kamu Emekçileri Cephesi: Eğitim-Sen İstanbul 1 No’lu Şube’ye mektup! 36 İşçi cephesinde birleşelim!

38 Devrimci İşçi Hareketi: İki dava, bir sınıf tavrı!

40 İşçi sınıfının mücadelesi işgallerle yükseliyor!

42 AKP faşizmine karşı direniş ve sanat kolkola!

43 Birol Karasu ve Hasan Ferit Gedik’e sözümüzdür!

45 AKP, kimseye ahlak dersi veremez!

47 Neden direniyoruz? Biz dünyanın umuduyuz, biz direnmezsek kimse direnmez!

49 Siyasi kimliğimize ve onurumuza sahip çıkmak için direniyoruz!

52 TAYAD’lı Aileler: Bizler evlatlarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz!

53 Avrupa’da Yürüyüş: Devrimci tutsaklar iade edilemez!

56 Yitirdiklerimiz... 58 Kulağımıza Küpe Olsun... 59 Öğretmenimiz: Bir devrimci, inanç taşıyıcıdır!


Dev-Genç’liler 6 Kasım’da Faşizmin YÖK’üne Karşı DTCF’yi İşgal Etti! Eğitime İki Gün Ara Verildi! Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

AKP Faşizminin Saldırılarını Protestolarla Değil, İşgallerle,

Direnişlerle Durduracağız! DEV-GENÇ’LİLER 44 YILLIK ŞANLI TARİHLERİNE YENİ SAYFALAR EKLİYOR!

DEV-GENÇ’Lİ OLMAK UZLAŞMAMAKTIR! DEV-GENÇ’Lİ OLMAK YENİ GELENEKLER YARATMAKTIR! DEV-GENÇ’Lİ OLMAK CÜRETLİ OLMAKTIR! DEV-GENÇ’Lİ OLMAK DÜZENİN İCAZET SINIRLARINI AŞMAK, STATÜLERİ PARÇALAMAKTIR!

DEV-GENÇ’LİLER GENÇLİĞİN ONURUDUR! İŞGALLERLE, BOYKOTLARLA, DİRENİŞLERLE BU ONURU BÜYÜTECEĞİZ! Tarih yazmak, çatışmanın tam ortasına atlamaktır. Hesapsız, fedakarca ve onurlu... İleri ile geri arasındaki savaşta ileri olanı tercih etmektir... Sınırları, statüleri, engelleri kabul etmeden...

4

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Tarih yazmak, Dev-Genç’li gibi direnmektir. Bu çatışmada onurlu ve dürüst olmak önemlidir elbette... Faşizme karşı dişe diş mücadele etmek gerektiğini ancak namuslu olanlar öğrenebilir. Onlar ülkemiz gerçeğinden kaçmayacak, görmezden gelmeyecek olanlardır... Haklarını kazanmak için bedel ödemek gerektiğini bilirler. Bunun kadar önemli bir başka nokta daha vardır: Kavganın ortasına bir Dev-Genç’li gibi atlamak için ideolojik netlik gerekir. Halkımızın en fedakar, en namuslu evlatları, DEV-GENÇ’liler 6 Kasım 2013’de Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) işgal eylemini gerçekleştirdiler. Bu işgalle DEV-GENÇ geleneğine yeni bir halka daha eklediler. Faşizme karşı nasıl mücadele etmek gerektiğini tüm gençliğe, üniversitelilere, liselilere, halkımıza gösterdiler. Bu işgal eylemini, DTCF de ve özellikle 6 Kasım’da gerçekleştirmenin ayrıca bir önemi vardı. Ankara’nın en merkezi, sürekli polisin desteğiyle, sivil faşist saldırıların yaşandığı, sivil polis odalarının olduğu, okula girişlerin turnikelerle, yüz tanıma sistemleriyle yapıldığı, Ankara’nın girişi en zor okuluydu işgal edilen... Tüm engelleri aşarak Dekan’ın odasına kadar ulaşmak, buradan Ankara’nın Sıhhiye Meydanı’na gençliğin taleplerini haykırmak, pankartlarını asmak için bir dizi engelin aşılması gerekiyordu. Dev-Genç’liler bunu başardılar... Ki ancak Dev-Genç militanlığı bunu yapabilirdi... İşgal iki saat boyunca devam etti. Gaz bombaları, plastik mermiler arasında... Direndiler... Tüm okulu gaza boğdu Ankara polisi... DTCF öğrencileri, işgal boyunca "İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek" sloganını atarak Dev-Genç’lileri sahiplendiler

ve desteklediler. AKP nin polisi, itfaiye merdivenleriyle gaz bombaları atarak içeriye girebildi. Katil sürüsü özel timler saldırdılar Dev-Genç’lilere.. Sıhhiye Meydanı’na ve Ankara Adliyesi’ne bakan Dekan’ın penceresinden bir grup Dev-Genç’li eylem boyunca haklılıklarını haykırdı... Dediler ki: “Sizinle pazarlık yok! YÖK Başkanı gelecek, taleplerimizi ileteceğiz. Yoksa buradan çıkmayacağız. YÖK başkanı ayağımıza kadar gelecek!" İşte bu Dev-Genç tavrıdır. Eylem, Dev-Genç tarzıdır. Hücrelerine kadar uzlaşmazlık ve cüret işlemiştir. Eylemin örgütlenme sürecindeki uzlaşmazlıktan, haklı bir davanın tarafı olarak haykırılan uzlaşmazlığa kadar aynı tarzın devamıdır. Kuşkusuz bugüne kadar o meydanda, Ankara sokaklarında sayısız eylem olmuştu... Kimi sürecin önünü açan, kimisi de düzenin icazet sınırları içinde yapılan sayısız eylem... Halkımızın gözyaşlarına, adalet diye yanıp tutuşan sesine tanık olmuştur o sokaklar... Bu defa Dev-Genç’liler “protestoları aşmayan”, “basın açıklaması solculuğu” ile HAK ALMAYA yönelik bir tarzın nasıl yol ayrımına geldiğini ortaya koymuşlardır. Dev-Genç için statüleri sarsmak, düzenin icazet sınırlarını aşan eylemler yapmak, her tarihsel süreçte kendi geleneklerinin gereği olarak öncü olmaları ilk değildir. DEV-GENÇ budur.... DEV-GENÇ bugün de rolünü oynamıştır. Tüm gençlik, emekçi halkımız bu örneği takip etmelidir. AKP, bugün olanca gücüyle gençliğe saldırıyor. Aralarında Dev-Genç’lilerinde olduğu 2276 öğrenci tecrit hücrelerindedir. AKP iktidarı, Haziran ayaklan-

masıyla beraber gelişen halkın mücadelesinde, futbol taraftarlarından mahalle halkına, işçi ve memurlara kadar her kesimi teslim almaya daha fazla önem veriyor. Tehditler, saldırı yasaları, ihbarcılık teşvikleri... birbirini takip ediyor. AKP’nin hedefi olan kesimler arasında gençliğin ayrı ve özel bir yeri var. AKP iktidarı en çok gençlikten korkuyor. Son olarak gündeme getirilen karma yurtlara son verme, kızerkek aynı evde kalma tartışmalarının bile hedefi gençliği baskı altına almaktır. Parasız, bilimsel, demokratik eğitim isteyen, faşizme karşı mücadele eden, geleceğe yönelik umutlarını koruyan tüm gençlik AKP’nin öncelikli hedefidir. Öğrenci gençliğin en basit barınma sorununu bile çözmekten uzaktırlar. Bugün öğrenci evleriyle uğraşan AKP iktidarı öğrencilere doğru dürüst yurt bile sağlayamıyor. Son istatistiklere göre, “Türkiye de yükseköğrenim öğrencilerine yönelik 1873’ü özel olmak üzere 2241 yurtta 414 bin 960 öğrenci kalıyor." (Radikal, 7 kasım 2013, syf 13) 414 bin 960 öğrencinin yurtta kalabildiği bir ülkede YÖK’ün bu yıl üniversitelerin birinci sınıfları için belirlediği kontenjan 810 bindir. Yani üniversite gençliğinin onda biri bile yurtlarda kalamamaktadır. Doldur-boşalt sistemiyle çalışan üniversitelerde, barınma sorunu çözülmeyen, yurtlarda kalsa bile insanca yaşama koşulları bulunmayan, okula verdiği para dışında ev tutarak vb masraf yapmak zorunda kalan gençlik elbette AKP iktidarının korkulu rüyası olacaktır. Bunun için gençliğe soluk dahi aldırmak istemiyorlar. Liselileri dayak ve not tehditleriyle, uyuşturucu çeteleriyle, yozlaştırma saldırılarıyla teslim almak istiyorlar. Başkaldıran, hakkını arayan, şu ya da bu ölçüde muhalif olan herkese "terör-terörist" demagojileriyle sal-

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

5


Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

6

dırılıyor... Ali İsmail Korkmaz’ların, Berkin’lerin yollara akıtılan beyinleri tesadüf değildir... Çıkarılan gözler, parçalanan beyinler tesadüf değildir. Hepsi AKP’nin planladığı, gençliği teslim alma saldırılarıdır. Dev-Genç Kültür Şenliği “etrafa zarar vereceği, bölücü, yıkıcı, siyasi içerikli faaliyetlerde bulunucağı” gerekçesiyle yasaklandı. Şenlikten korkan bir iktidarla karşı karşıyayız... İşte bu Türkiye gerçeğidir... Faşizm gerçeğidir... Faşizmin doğası da budur. Şenlikler, konserler bile korkutucudur onun için... Bir an önce yok etmek ister... Bir avuç tekelci ve katil dışında herkes TESLİM ALINMASI GEREKEN BİRER HEDEFTİR. Bu koşullarda gençliğin varolabilmesi için dahi direnmesi zorunludur. Gençlik, insanca yaşamak için, parasız ve bilimsel eğitim için faşizmden haklarını almalıdır. Hakları almak için basın açıklamasından öteye gitmeyen, icazetli alanlarda yapılan eylemler dönemi bitmiştir. Faşizmle dişe diş mücadele etmek gerekir. O, haklarımızı asla kendi kendine vermeyecektir. Faşizmi sıkıştıracak, "haklarımızı vermezse bedel ödeyeceğini" gösterecek bir eylem tarzı izlemek zorundayız. Dev-Genç’in DTCF işgali buna örnektir. Kazova işçilerinin fabrika işgali, BELTAŞ işçilerinin CHP Beşiktaş İlçe Binası’nı işgali buna örnektir. Kazova işçileri hem işgal etmişler, hem de fabrikadaki makinalara el koyarak patronsuz üretime geçmişlerdir. Artık kooperatif gibi somut bir çözümle üretime devam edecekler. Sürekli gelişen, direnişi hep bir adım ileriye taşıyan bir tarz izlemiştir Kazova işçileri... Ülkemizde artık işçiler ağır saldırı

koşulları altında haklarını savunmak zorundadırlar... Bir yandan kıdem tazminatını gasp etmeye hazırlanan, örgütlenme haklarını ellerinden alan, yeni saldırı yasaları diğer yandan patron sendikacılığı... Dört bir yanlarını kuşatmış durumdalar... Ne yapacaklar peki... Boğazlarının sıkılmasını mı bekleyecekler... Kıdem tazminatının gaspedileceği yeni yasa öncesi Çalışma Bakanı Faruk Çelik ve sendikalar “uzlaşma komisyonları” toplamaya çalışıyorlar. Hedef elbetteki işçileri oyalamak.. DİSK gibi sendikalar ve Çalışma Bakanı son birkaç gündür göstermelik “uzlaşma komisyonu” nda bile biraraya gelmeyi başaramadı. İşte bu Türkiye faşizminin gerçeğidir. Faşizmin göstermelik işlere bile tahammülü yoktur. İşte öğrenciler, işçiler, memurlar, mahalleliler... tüm halkımız bunun için dişe diş haklarını almak zorundadırlar... Dev-Genç’liler gibi, Kazova, BELTAŞ işçileri gibi faşist dekanından YÖK’e, asalak patronlarından işbirlikçi sendikacılarına kadar herkese karşı direnmek ve haklarını almak zorundadırlar... Direnme kararı elbette başlıbaşına siyasi bir zaferdir. Ancak direniş kararını hep bir adım ileri götürmek gerekir. Çadırlarla başlayan direnişler işgallere; işgaller somut haklara dönüşene kadar... Esas olan vazgeçmemektir. Direnişler, ileriye taşınmazsa bir süre sonra düzenin icazet sınırları içinde kalmaya başlar. Kendi kendine çıkıp eylem yapan, geri dönen, bedel ödemeyen, risk almayan tarz sadece kitleleri düzene yedeklemeye yarayacaktır. “Dostlar alışverişte görsün” misali eylem yapılamaz, faşizmden haklar alınamaz... 6 Kasım günü yapılan eylemlere bakalım. İstanbul’da üniversite forumları, pekçok gençlik örgütü Laleli’den

Beyazıt’a kadar yürüdü. Talepler “YÖK’ün yıkılması, ÖGB ve polisin üniversitelerden çıkarılması, anadilde parasız ve bilimsel eğitim verilmesi” ydi. ODTÜ Devrim Stadyumu’nda miting yapıldı; öğrenciler dizilerek “DİREN” yazdılar. Dev-Genç’lilerinde olduğu Ankara Yüksel Caddesi’ndeki eylemde çatışma yaşandı. Buraya polis gaz bombaları, plastik mermilerle saldırdı. Bunun dışında sol konserler, stadyum mitingleri, “olaysız geçen” yürüyüşlerle özünde AKP iktidarını rahatsız etmeyen bir eylem çizgisi izlemiştir. "Kızlı erkekli AKP’yi devireceğiz, asıl düğün şimdi başlıyor" sloganlarıyla hakların alınamayacağı açıktır. Eylemlerde kitleselleşmek adına zıplayarak, siyasi içeriğinden uzaklaşarak, türkülü şarkılı protestolar yaparak sonuç alınamaz. Bu tarz hiçkimseyi faşizmin şiddetinden de korumaz. Konserlerde, mitinglerde “başkaldırıyoruz” pankartları açsanız da sonuç değişmez. 6 Kasım’larda mitinglerle, Ankara’dan uzak durmak adına Beyazıt’ta yürüyüş yapmakla, türkülerle...vb YÖK’e karşı mücadele edilmez. YÖK’e karşı mücadele etmek faşizme karşı mücadele etmektir. AKP’nin saldırılarını durdurmak için öncelikle uzlaşmayı reddetmek gerekir. Uzlaşmak demek "faşizme teslim olmak" demektir. Hayır, gençlik faşizme teslim olamaz. Gençlik faşizme karşı en direngen, en militan kesimdir. Faşizmle uzlaşmayacağız, teslim olmayacağız, savaşacağız! AKP’NİN FAŞİST SALDIRILARINI PROTESTOYU AŞMAYAN EYLEMLERLE DEĞİL,İŞGALLERLE DURDURACAĞIZ! YAŞASIN DEV-GENÇ YAŞASIN DEV-GENÇ’LİLER YAŞASIN DTCF İŞGALİMİZ!

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


YÖK Faşizmin Kurumudur; Dev-Genç’liler Faşizmin Kalelerini Dövmeye Devam Edecekler! 12 Eylül askeri faşist darbesinin bir ürünü olan YÖK (Yüksek Öğrenim Kurumu) protesto edildi. Dev-Genç’liler bu sene de Ankara’daydı. Saat 11.00’da Yüksel Caddesi’nde bir araya gelen Dev-Genç’liler yol boyunca kuşlama ve dergi dağıtımı yaptılar. Dev-Genç’lilerin Yüksel Caddesi’ne çıkışını polis kalkanlarla barikat kurarak kapattı. Dev-Genç’liler, polis barikatına karşı, pankartlarını açarak sloganlarla basın açıklamasını başlattılar. Basın açıklamasının ardından yürüyüşe geçen Dev-Genç’lilere polis önce ellerindeki kimyasal gaz dolu tüple saldırdı. Bu gazla kitleyi dağıtamayan polis, bu seferde gaz fişekleri ve plastik mermilerle saldırdı. Ayrıca bu saldırıda sivil polisler ellerinde tuttukları gaz bombalarını kitlenin önüne ve arkasına doğru atmaya başladılar. Atılan bu gazlar diğer gazlardan daha farklı bir gazdı. AKP’nin polisleri yoğun gazdan etkilenen Dev-Genç’lilerin üzerlerine doğru koşmaya başladılar. Yol üstünde birçok kişiye coplarla ve plastik mermilerle tarayarak saldırdılar. Bu saldırıda yine birçok kişi yaralandı. Bir kişinin omzuna gaz bombası attılar. Yine bu saldırı da Yürüyüş Dergisi muhabiri Başak Kavruker ve 5 Dev-Genç’li gözaltına alındı. Ardından tekrar Kolej Meydanı’nda toplanan Dev-Genç’liler Kızılay’a doğru yürüyüşe geçtiler. Kitleyi engellemeye çalışan sivil polisler ise Dev-Genç’lilerin karşısında duramadılar. Cadde ortasında sivil polisleri

kovalayan Dev-Genç’lilere yolda bulunan halktan destek geldi. ‘Vurun şerefsizlere’, ‘acımayın köpeklere’, ‘helal olsun sizlere’ diyerek yoğun destek verdiler. Liseli gençler de destek verdi. Bu esnada sivil bir otobüsün içinde çevik kuvvet polislerinin olduğunu gören Dev-Genç’liler aracı tahrip ettiler. Aralıklarla devam eden çatışmada 3 resmi polis otosu da tahrip edildi. Bu eylem ise saat yaklaşık 15:00’da iradi olarak bitirildi. Tüm bu saldırıların ve çatışmaların ardından Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Dekanlığı işgal edildi. Saat 15.00’da başlayan işgalde Dev-Genç’liler Dekan odasının camından “Yaşasın Dev-Genç Yaşasın Dev-Genç’liler” ve “YÖK’e Hayır/Dev-Genç” yazılı pankartları sallandırdılar. Kapılara barikat kuran Dev-Genç’liler işgal boyunca moral ve coşkuyla slogan atıp marş söylediler. Bu sırada DTCF önüne polis yığınağı yapıldı. İtfaiye araçları da hazır konumda tutuldu. Saatler boyunca dekanlığa giremeyen polis, fakülteye kimyasal gazlarla girmeye başladı. Koridorlara atılan gazdan dolayı birçok öğrenci etkilendi. Ambulanslara taşınanlar oldu. Sıra Dekanlığa geldiğinde ise Nazi artığı polisler, kapı altlarından kimyasal gazları sıkmaya başladılar. Yoğun gazdan etkilenen Dev-Genç’liler temiz hava almak için camlara koştular. Düşman kalesine girer gibi vahşice kapıları kıran polisler, 12 Dev-Genç’liyi işkenceyle yerlerde sürükleyerek gözaltına aldılar.

Teker teker çevik otobüslerine zorla götürülen Dev-Genç’liler, öncelikle güvenlik şubeye ardından da siyasi şubeye götürüldüler. Tüm bunların ardından DevGenç’liler Yüksel Caddesi’nde oturma eylemi başlattılar. Eylemde “Gözaltılar Serbest Bırakılsın/Ankara Halk Cephesi” yazılı ozalit ve “YÖK’e Hayır, Parasız Eğitim İstiyoruz”, “Yaşasın Dev-Genç Yaşasın Dev-Gençliler” yazılı Dev-Genç imzalı dövizler kullanıldı. Attıkları sloganlarla ve yaptıkları sesli konuşmalarla yol üstündeki insanlara DevGenç’li olduklarını, YÖK’e neden karşı olduklarını ve DTCF işgalini anlatarak yoldaşlarını sahiplendiler. Gözaltılar serbest bırakılana kadar oturma eylemi yapan Dev-Genç’liler, gözaltına alınan arkadaşları serbest bırakılınca eylemlerini bitirdiler. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin, bölge halkını ve ODTÜ öğrencilerini yok sayarak başlattıkları yol inşaatı, akşam saatlerinde DevGenç’lilerin hedefi oldu. Yapılan eylemde öncelikle yol kesildi ve yol inşaatına doğru yürünmeye başlandı. Yol boyunca sloganlar atıldı. Yine yapılan sesli konuşmalarda, Dev-Genç’li olduklarını, YÖK’e karşı yıllardır hiçbir şekilde sapmadan militan bir mücadele verdiklerini, ODTÜ’ye yapılmak istenen yolun rant için olduğunu ve bunu yaptırtmayacaklarını söylediler. Öğrencilerden ve öğretim görevlilerinden de destek aldılar. ODTÜ A4 kapısına gelindiğinde yol tekrar molotoflarla

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

7


Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

8

kesildi ve kapıda duran ÖGB’ler uyarılarak kapıdan uzaklaştırıldı. Ki zaten ÖGB’lerin karşı durma cesaretleri de yoktu. Ardından yol inşaatına vardılar ve inşaatı molotoflarla tahrip ettiler. Buradan yol inşaatının kampüs dışında kalan kısmına doğru devam ettiler. İnşaatın bu bölümündeki iş makineleri havai fişeklerle tahrip edildi. AKP’nin polisleri tüm gün süren eylemlerin korkusuyla ODTÜ’ye gelemedi. Dev-Genç’liler eylemi iradi olarak sonlandırdılar. DTCF işgalinde gözaltına alınan Dev-Gençlilerden 7'si, 8 Kasım’da çıkarıldıkları mahkemece tutuklandılar; yaşı 18'den küçük olan 4 DevGenç’li ise serbest bırakıldı. Melis Ciddioğlu, Eylem Kayaoğlu, Hüseyin Süngü, Rojda Yalınkılıç, Hacer Öztürk, Gökhan İrez ve Lale Can isimli Dev-Genç’liler tutuklanarak Sincan F Tipi Hapishanesi’ne götürüldü. Bir Dev-Genç’li de savcılık sorgusunun ardından serbest bırakıldı. Dev-Genç’liler, tutuklamaların ardından, 9 Kasım’da yaptıkları açıklamada; “12 yoldaşımız önce 10 metrekarelik bir odada canlı canlı yakılmak istendi. Ardından işkencelerden geçirilerek gözaltına alındı. Şimdi de tutuklandılar. Bunun Dev-Genç'e bir gözdağı olduğunu biliyoruz. Korkmuyoruz. Çünkü bizler haklıyız. 7'mizin yerini 77'mizin alacağını çok iyi biliyoruz. Asıl AKP iktidarı korksun. Kabusu olmaya, mücadele etmeye devam ediyoruz” dediler. Ankara'da, 8 Kasım günü Yüksel Caddesi'nde Liseli Dev-Genç'liler tarafından eylem yapıldı. YÖK eyleminde gözaltına alınanların 8’inin Liseli Dev-Genç'li olduğu belirtilerek, baskıların kendilerini yıldıramayacağını söylediler. İstanbul’da, 7 Dev-Genç’linin tutuklanmasını öğrenen arkadaşları hiç tereddüt etmeden Okmeydanı sokak-

larını gezerek, sloganları, marşları ve ajitasyonlarıyla yapılan bu saldırıyı teşhir ettiler. Yaklaşık 1 saat süren yürüyüş esnasında yüzlerce evin pencereleri eylemi izleyen insanlarla doldu. Okmeydanı halkı tutsak düşen evlatlarını alkışlarla uğurladı. Eylem boyunca, Dev-Genç’liler, AKP'nin zulmüne boyun eğmeyeceklerini ve tutsak düşen yoldaşlarını özgürlüklerine kavuşturana kadar mücadelelerine devam edeceklerini açıkladılar.

Selam Olsun Dev-Genç’e DTCF işgali Dev-Genç’lilerin yaptığı eylemlerle selamlandı.

İstanbul; 8 Kasım günü DevGenç'liler, İstanbul Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi önünde ‘Tutsak Öğrenciler Serbest Bırakılsın’ kampanyası için eylem yaptılar. Açıklamadan sonra oturma eylemi yapan Dev-Genç'liler, sesli çağrılarla Ankara DTCF işgalini halka anlatarak tutsakları sahiplenmeye çağırdılar. 6 kişinin katıldığı eylemde kuşlama yapıldı. Ayrıca aynı gün Dev-Genç'liler Ankara'daki DTCF işgalini ve tutuklanan 7 yoldaşını selamlamak için İstanbul Üniversitesi Dekanlık katına pankart astılar. Hergele Meydanı'nda oturan öğrencilerin ilgisi yoğundu. Fotoğraf çekenler oldu. 10 Kasım tarihinde Okmeydanı Anadolu Kahvesi’nin girişine ''Tutsak Dev-Genç'lilerle Birlikteyiz, Savaşı Büyütüyoruz'' yazılı pankart asıldı, “Tutsak Dev-Genç'liler Serbest Bırakılsın” kuşlamaları yapıldı.

Ankara; 7 Kasım’da Ankara Yüksel Caddesi’nde DevGenç’liler, “Savurdukları Ateş Toplarıyla ODTÜ’deki Karanlığı Aydınlatan Dev-Genç’lilere Selam Olsun!”, “YÖK’e Hayır! Yaşasın DTCF İşgalimiz!”, “YÖK’ün Mimarlarından Hesap Sormaya Devam Edeceğiz!”, “Yaşasın Kızılay Direnişimiz!” ve “Bir Dev-Genç'imiz Var'' isimli şiirin bir kısmı bulunan 4 ozalit astılar. Ayrıca açılan masada 40 Yürüyüş dergisi halka ulaştırıldı. Ankara’da Dev-Genç’liler, 9 Kasım günü de DTCF’yi işgal ettikleri için tutuklanan 7 Dev-Gençli için Güvenpark’ta eylem yaptı. Açıklamada, “Tutuklanan 7 yoldaşımızı sahiplenmek, direnişlerini büyütmek, kavgalarına omuz vermek vicdani bir sorumluluktur! Onlar F tipi hücrelerde mücadelelerine kaldıkları yerden devam edecek! DTCF’de direnen özgür tutsaklara bin selam!'' ifadelerine yer verildi. 40 kişinin katıldığı eyleme Kaldıraç okurları da destek verdi. Edirne; Edirne Dev-Genç de 12 Kasım'da yazılı bir açıklama yaparak, "AKP’ye diyoruz ki; saldırılarınız, işkenceleriniz, tutuklamalarınız bizi yıldıramaz, tarihimizi alt edemez. Biz direnişimizle siz emperyalistleri alt edeceğiz. Zulümlerinizin hesabını halka vereceksiniz" dedi. Tekirdağ; Tekirdağ'da Namık Kemal Üniversitesi önünde 13 Kasım’da eylem yapıldı. Aralarında Namık Kemal Üniversitesi öğrencisi olan Hüseyin Süngü'nün de bulunduğu 7 Dev-Genç’linin tutuklanmasındaki hukuksuzluk teşhir edildi. 20 kişinin katıldığı eylem sloganlar atıldıktan sonra sonlandırıldı.

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Ülkemizde Gençlik

Gençlik Federasyonu’ndan

Gökhan Çetinsaya Yalan Söylüyor,

YÖK Üniversitelerdeki Faşizmdir! 12 Eylül'e Rahmet Okutan AKP Faşizmi; Bildiri Dağıtmayı Bile Suç Saydı, Yasakladı! 6 Kasım tarihinde YÖK(Yüksek Öğrenim Kurumu) bir bildirge yayınladı. Gökhan Çetinsaya imzalı metin şöyle başlıyor; “Üniversiteler hiçbir baskı ve engelleme söz konusu olmaksızın, tüm fikirlerin, muhtelif hakikat iddialarının, sosyal ve siyasi problemlerin özgür ve medeni bir şekilde tartışıldığı, karmaşık sorunların açık bir biçimde ifade edildiği ortamlardır” Yani YÖK, bir üniversite tanımı yapıyor. Aynı gün canlı yayına çıkan YÖK Başkanı artık eski sürecin çok gerisinde olduklarını ve üniversitelerde artık daha özgür bir ortamın oluşacağının müjdesini veriyor tüm Türkiye’ye. 6 Kasım tarihinde Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’nde Dev-Genç’te bir bildirge yayınladı. DTCF binasının Dekanlığı’nın pencerelerinden aşağı pankartlarımızı sarkıttık ve taleplerimizi sıraladık. “-Parasız eğitim ve sınavsız gelecek istiyoruz, - Tutsak öğrencilere özgürlük istiyoruz, -YÖK’ün kapatılmasını istiyoruz!” Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesin’de taleplerimizi sıralarken dekanlık odasını işgal ettik. Neden böyle bir yol seçtik? Çünkü YÖK’ün söylediğinin aksine üniversitelerde özgür bir ortam ve fikir hürriyeti yoktur. YÖK bildirgesinde şöyle yazıyor: “Üniversite yerleşkeleri öğrencilerin kendi görüşlerini rahatlıkla ifade edebilecekleri güvenli ortamlar olmalıdır”

DTCF’ye Bakın, YÖK’ün Demokrasisini Görün!

Dekanlığı İşgal Eden 10 Kişiye 1000 Polis!

Bugün üniversitelerde yapılan her yürüyüşe, her eyleme saldırı oluyor. Özel güvenlikler bir yandan saldırılarını arttırırken, okullara polis sokularak özgürlükler tamamen ortadan kaldırılıyor. Yani nasıl bir fikir özgürlüğü olacak herkes benim dediğim gibi benim belirlediğim sınırlarda düşünecek diyor YÖK. YÖK Başkanı “nostaljik eylemler yapılıyor, artık bugünü konuşalım” dedi yayında. “Nostaljik eylemler” ne zaman yapılır bir düşünelim. “Eskiden askeri bir düzen vardı” diyor. YÖK artık değişti öğrenciler okullarda baskı görmüyor. Aynı saatlerde DTCF binasında polis ablukası var.

DTCF’de Dekan’ın odasını işgal eden öğrencilerin toplam sayısı 10 kişi. Gökhan Çetinsaya’nın “demokrasi”sine bakın: 1000’e yakın polis ve özel timlerle DTCF kuşatılıyor. Okulun bütün koridorları gaz bombasıyla, sis bombasıyla doldurulmuş. İşgale destek veren öğrenciler üzerinde terör estiriliyor. 1000 kişilik polis ve özel kuvvetlerle DTCF’yi yeniden ele geçirecek...

DTCF’de Eğitime İki Gün Ara! İşgalin büyümesinden korkuyorlar. DTCF’den tüm öğrenciler zorla dışarı çıkarılıyor. Okul iki gün tatil ilan ediliyor. Öğrencilerden boşalan okul bahçesini polisler, özel timler, akrepler, TOMA’lar dolduruyor. İşte YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın demokrasisi... TOMA’lı demokrasi... Öğrencisiz demokrasi... Bize öğrencilerin muhattap alınıp dinlendiği ve taleplerinin ciddiye alındığı bir eylem gösteremezsiniz. Bize hep küçük çocuklar, macera peşinde insanlar, marjinal gruplar muamelesi yapılacak. Tüm fikirlerimiz gözaltılarla susturulacak ve üniversitede yapılan eylemler, YÖK’ü protesto etmek nostaljik olacak.

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

YÖK Demokrasisi Demek, Yeni Disiplin Cezaları Demektir! YÖK bu söylediklerinin yalan olduğunu daha aynı gün ispatlamıştır. Akademik özgürlükler bildirgesini

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

9


Ülkemizde Gençlik yayınlamasından bir kaç saat sonra Resmi Gazete’de yayınlanıp yasalaşan yönetmelik değişikliğiyle yeni yeni akademik cezalar uyduruldu ve yeni uzaklaştırma yöntemleri eklediler yönetmeliğe.

Bildiri Dağıtmak, Afiş ve Pankart Asmak Suç! YÖK yönetmeliğindeki 5. ve 8. maddelerde yapılan değişikliklerle artık bildiri dağıtmak, afiş asmak, pankart asmak ceza kapsamına giriyor. Ama aynı YÖK, bir kaç saat önce fikirlerini yayma hürriyetinden bahsediyordu. Yeni cezalarla “Suç sayılan” bir eyleme katılma ( bu eylemin suç olduğuna GÜVENLİK AMİRLERİ karar verecek) artık iki dönem uzaklaştırma alacağımız bir suç kapsamına girdi. YÖK Disiplin Yönetmeliği’nde 3. maddede yapılan değişiklikle haklarında kesinleşmiş bir ceza olmamasına rağmen, okuldan uzaklaştırmaya imkan tanıyan düzenleme Resmi gazetede yayınlandı. Yapılan değişiklikle öğrencileri, haklarında kesinleşmiş bir ceza olmamasına rağmen okuldan uzaklaştırmaya imkan tanıyan düzenleme. Disiplin Yönetmeliği’nin ‘Soruşturmanın Yapılış Şekli’ başlıklı 14. maddesine eklenen yeni fıkrada, “Soruşturmacılar; zaruri gördükleri takdirde soruşturma süresince, soruşturulan öğrencilerin yükseköğretim kurumu binalarına girmesinin yasaklanması hususunda karar verilmesini disiplin soruşturmasını açmaya yetkili merciden isteyebilirler” denildi. Yapılan bir diğer değişiklikle birlikte “izinsiz bildiri dağıtmak” da yasaklar kapsamına alındı. Yönetmeliğin “Kınama cezasını gerektiren disiplin suçları” başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan “Yükseköğretim kurumu içinde izinsiz afiş ve pankart asmak” ifadesi, “Yükseköğretim kurumu içinde izinsiz olarak bildiri dağıtmak, afiş ve pankart asmak” olarak değiştirildi. Yönetmeliğin “Yükseköğretim

10

kurumundan iki yarıyıl için uzaklaştırma cezasını gerektiren disiplin suçları” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendideki “Bir kimseyi veya grubu, cebir veya tehditle suç sayılan bir eylemi düzenlemeye veya böyle bir eyleme katılmaya zorlamak” olarak yer alan ifade, “Suç sayılan eylemleri işlemek veya bir kimseyi veya grubu, cebir veya tehditle suç sayılan bir eylemi düzenlemeye veya böyle bir eyleme katılmaya zorlamak” olarak yeniden düzenlendi. Yani hakkında herhangi bir nedenle soruşturma açılan öğrenciler kampüse giremeyecek. Bu öğrenciler haklarında daha ceza verilmeden okula alınmayabilecekler. Sadece okul değil, kampüsteki kütüphane, yurt, sosyal tesis ya da hastane gibi tüm binalara alınmayacaklar. Eskiden siyasi amaçlı bildiri, afiş, pankart asmak yasak iken, AKP önce içeriği siyasi olmasada izinsiz bir biçimde afiş ve pankart asmayı suç saydı. Yeni düzenleme ile bu maddenin kapsamını genişletti. İzinsiz dağıtılan bildiriyi de suç kapsamına soktu. Her iki düzenleme, öğrencilerin kayıt, şenlik döneminde okul girişlerinde açtıkları dayanışma-etkinlik masalarını, öğrencilerin dayanışma, ifade ve örgütlenme, sosyal-kültürel ilişkileri geliştirme hakkını engellemek için yapıldığı anlaşılmaktadır. Hem izinsiz bildiri dağıtmak gerekçesiyle öğrencilerin her türlü faaliyetleri engellenecek, hemde bu faaliyetlere kalkışanlar okula alınmayacaktır. Bundan sonra muhtemelen devrimci-demokrat, ilerici öğrencilerin AKP’ye muhalif öğrencilerin okulda herhangi bir faaliyet yürütmesi engellenirken AKP’li, gerici öğrenciler ise kendilerine verilen izinlerle hertürlü faaliyetlerine devam edeceklerdir.

YÖK Faşizmin Kurumudur! Kapatılmalıdır! AKP İktidarı, ilk geldiği dönemde YÖK’ü kaldıracağını vaadetti.

Ama YÖK’ü önce kendi kadrolarıyla doldurdu sonra daha da güçlendirdi. Daha önce şikayetçi olduğu kurumu kendi kurumu haline getirdi. AKP her konuda olduğu gibi bu konuda da öğrencileri ve halkı aldatmıştır. AKP’den demokrasi beklemek kendini aldatmaktır. Bugün AKP’nin çanağından yiyenler hariç kimse böylesi bir şeyi savunamaz. Kendi bildiğini herkese dayatan, benim dediğim olacak diyen faşist yüzü, halk tarafından açıkça görünmektedir. Bu yüzden YÖK Başkanı istediği kadar bildirge yayınlasın, istediği kadar yayınlara çıksın, artık onların sözlerine itimat eden bir avuç AKP’li gerici, işbirlikçi gençlikten başkası yoktur. Sonuç olarak; YÖK istediği kadar öğrenciler üzerindeki baskılarını artırsın, istediğini alamayacak ve istediği gençliği yaratamayacaktır. Bugün susturulmaya çalışılan sesimiz DTCF dekanlığının penceresinden sallanmıştır. YÖK de, AKP iktidarı da şunu anlamalıdır ki; bu daha başlangıç.

Artık Protesto Değil, Saldırılara İşgallerle Cevap Vereceğiz! AKP’nin polisi ve yargısı 7 arkadaşımızı tutuklayarak bize ceza verdiğini ve artık böylesi şeylere kalkışmayacağımızı sanıyorsa yanılıyor. Fakülte içinde binlerce polis tarafından dövülen, çevik kuvvet aracında işkence gören, yerlerde sürüklenen ve tutuklanan arkadaşlarımızın öfkesi de eklendi kavgamıza. İnternet üzerinde yapılan bir kampanyayla dünya üzerinde konuşulan üçüncü gündem oldu tutuklanan arkadaşlarımız. Sadece 7 kişiyi tutukladınız ey iktidar. Daha milyonlarcayız. Bize gücünüz yetmez. Haklarımızı sizden er yada geç alacağız. İster verin, ister vermeyin!

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Ülkemizde Gençlik

Gençliğin Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İşgalimiz Yeni Mücadele Hattımızı Çiziyor! Gündeminden Bundan Sonra Böyle! Susmayacağız! 6 Kasım nedir? Neyi ifade eder? Ne için her sene 6 Kasım’da sokaklardayız? Bu sene 6 Kasım’dan geriye ne kaldı? Bunların hepsini acil olarak cevaplamak ve gençliğin mücadelesini buna göre şekillendirmek zorundayız. Ankara'da Dev-Genç’lilerin eylemleri başlayana kadar çok rahat söyleyebiliriz ki, AKP tam da istediği gibi bir 6 Kasım yaşıyordu. Sorunsuz, sessiz, YÖK'ün ve AKP'nin bize çizdiği kuralları değiştirmeyi ve AKP'den, faşizmden hesap sorma isteğini içermeyen eylemler izliyordu. Tayyip Erdoğan'ın yüzünün epey güldüğünü söyleyebiliriz. Onlar için forumlara, okullara kapanmış, artık tarihsel olarak solun kendi ağırlığını koyduğu ve herkes tarafından kabul edilen noktalarda eylem yapmak, en azından şu an için gayet MAKULdür. Ve tabi ki onların isteği de bu yöndedir, yürüsünler ve dağılsınlar. Faşizm halkın, öğrencilerin hiçbir talebini dikkate almaz. Onları dinlemez. Fikrimizi sormaz ve düşünmemizi istemez.Yasaklar yönetmelik ve YÖK zaten bunun için var. Bunun için korunuyorlar. YÖK’e her karşı çıkışta; halk için parasız eğitim her isteyişte talebinde soruşturmalar, disiplin cezaları, okuldan atmalar hatta on yıllara varan tutsaklıklar bizi bekler. AKP faşizmi “dün yaptıklarım da yetmez, daha fazlasını istiyoruz” diyor. ODTÜ’yü teslim almak istiyor. Öğrenci gençliğin elindeki tüm demokratik mevzileri geri almak istiyor. Her şeyi yasaklamak istiyor. Okullara polis sokmanın hazırlığını yapıyor. AKP halka düşmandır ve düşmanımız bize saldırıyor. Biz de aynı netlikte ona cevap vermeliyiz. Oysa öğrenciler için çok önemli bir tarih olan 6 Kasım'da biz bu mücadele çizgisini göremedik. Aradık, taradık ama bulamadık. HaberTürk TV’nin canlı bağlandığı ODTÜ’den yayın yapılırken altta yazan şu yazı öğrenci gençliğin ta-

rihine geçecektir. “YÖK şenlik hakarşı mücadelede iki ayrı pencere olavasında protesto ediliyor” rak görüyoruz. Biri düzenin AKP’nin marjinal olarak suçladığı eylemlerdir, “Şenlik!” havasında protestolar diğeri AKP’nin tam da istediği eyve konserler sürerken bir yanda gazlemlerdir. Bu kadar sade ve net. la Dev-Genç’liler boğulmak isteniyordu. Dil ve Tarih-Coğrafya FaYaşanan saldırılar ve yarattığı etki kültesi’nin Dekanlığı’nı işgal etmiş açısından bu yeterince ortadadır. Biz düşmanımızın yüzünü güldürmedik. Dev-Genç’lilerin üzerine gaz fişekleri yağıyorken, bir yanda müzik sesleri Korkularından eğitime ara verdiler. 10 yükseliyordu. Binlerce kişinin gözleri metrekare alana defalarca gaz fişeği önünde öğrenciler coplanarak yüzleattılar, arkadaşlarımıza işkence yapri kan içinde dışarı çıkarılırken, bir tılar ama hiç bir Dev-Gençli’ye diz yanda konserler veriliyordu. çöktüremediler. Okulu gaza boğdular, işkence ile gözaltına aldılar, tuÜlkenin bir çok yerinde, daha tukladılar... Ama kazanan biz olduk, çok da solun geri tutumu sebebiyle kazanan Dev-Genç'liler oldu! öğrenci eylemleri, okullarda ya da dışarıda kısa yürüyüşlere hapsedildi. Bir çok yerde, toplantılarda Ankara’ya gitmemiz gerektiğini, faşizmin merkezinde hesap sormamız ve beraber güçlü eylemler örgütlememiz gerektiğini söyledik. Ama bu öneriler kabul görmedi. Fakat öğrenci tabanında bizi destekleyenler olduğunu biliyor ve görüyorduk. Forumların en geniş katılımlı eylemi hiç şaşırmadığımız gibi Beyazıt Meydanı’nda yapıldı. Tüm üniversitelerden ve semtlerdeki forumlardan ve onlarca örgütten insan Beyazıt’ı doldurdular. Ni- DTCF’yi işgal eden Dev-Genç’liler celik olarak geniş bir Dekan’ın odasının duvarlarına; eylemdi tabi ki. YAŞASIN DEV-GENÇ Peki bize ne kattı YAŞASIN DEV-GENÇ’LİLER bu eylem? Biz bu eylemi yapabileceğimizi ÖĞRENCİYİZ HAKLIYIZ bilmiyor muyuz za- KAZANACAĞIZ ten? Biz devrimciler TUTSAK ÖĞRENCİLER olarak o meydanı deSERBEST BIRAKILSIN falarca doldurduk ve YÖK'E HAYIR yine doldururuz. Biz Beyazıt-ODTÜ BERKİN ELVAN ONURUMUZDUR ve Kızılay’ı faşizme yazılamaları yaptılar...

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

11


İŞTE DEV-GENÇ’LİLER... İŞTE YÖK BÖYLE PROTESTO EDİLİR

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

12

“İşte bu biziz dedirtti eylem bana... Kalbim öyle çarptı ki dün, kaç defa öyle coşkulu haberler aldık ki bu bize has bir duygu işte. Yoldaşlık böyle bir şey beraber sevinmek sımsıkı sarılıp kenetlenmek ve mutluluğu paylaşmak böyle bir şey... Arkadaşlarımız da aynı hisleri yaşadılar...” Biz sabahtan itibaren saat 3’teki eyleme kitlenmiştik. Öğlen saat 13.00’te toplanma başladı Yüksel Caddesi’nde... Aradık arkadaşlarımızı sesleri öylesine coşkulu geliyordu ki birbirimize bakıp güldük, orada olmak caddenin ortasında onlarla beraber sloganlara katılmak istiyordu insan... O saate kadar İstanbul’daki yürüyüşü gösteriyordu televizyonlar. Benim aklımda ya canlı yayın yapılamazsa, ya birileri içeri giremezse, ya bir şey geldiyse başlarına... Birçok soru dolanıyordu... Birkaç dakika sonra aradık Ankara’daki arkadaşları korteje saldırı olduğunu öğrendik... Aslında bu saldırıyla beraber 6 Kasım’ın suyu kaynamaya başladı Ankara’da... İlk anda 3 gözaltı haberi geldi ama kitle bölündüğü için aradığımız her farklı noktadan farklı haberler gelmeye başladı... Bir kişinin gaz fişeğiyle vurulduğunu söylediler, bir yaralı var denildi, sonra bir kişi başından vurulmuş dediler televizyondan da görüntüleri izledik polis öyle yakın mesafeden gaz fişeği atıyordu ki... Nerdeyse 3 metre var ya da yoktu bir de telaşlandık eğer o sırada buna benzer bir durumda ise gaz fişeğiyle vurulan arkadaşımız durumu kötü olabilir diye düşündük... Ozan Yayıncılık’tan haber almak istedik ama onların da muhabiri gözaltına alınmıştı... Halkın Sesi’nden aradılar neden canlı yayına başlamadığımızı soruyorlardı onlar da bir teknik sorun mu var diye soruyorlardı. Biz de onlara... O anda canlı yayın yapacak arkadaşlara ulaşamadığımızı söyle-

dik... Gazla saldırı olduğunu ve yayın yapılacağını biraz beklemelerini 15.00’da mutlaka canlı yayın olacağını söyledik... Ailelerden merak edip arayanlar oldu bizi... Biz de sağlıklı bilgi alıp kendilerini arayacağımızı söyledik, yanlış bir şey söyleyip kimseyi telaşa vermedik... Biraz geçtikten sonra bir arkadaş geldi... Bize işgal haberini verdi... Haber alınınca yükselen sesleri duymak gerekiyordu... Sloganlara marşlara başladık kendimizden geçmiştik adeta... Başardık... Yaptık... Biz yaptık... Tüm güvenlik önlemlerini aştık okula girdik. Dev-Genç’lilerin iradesi onların turnikelerini kimliklerini geçti gitti... Pankartlarımız asılıdır şimdi DTCF'de... Dil Tarih’i hayal ediyordum arkadaşlarımız slogan atıyorlar odanın içinde... Kazanılmış bir mevziyi canla başla savunacaklar barikatlar kurulu... 10 arkadaşımız... Bizim için, değerlerimiz için, tutsaklarımız için, taleplerimiz için... Bedel ödeme pahasına oradaydılar... O an veya şimdi karşıma çıksalar onları sarıp sarmalamak isterdim... Sımsıkı sarılmak isterdim her birine... Gözlerinin içine bakmak onlardan öğrenmek isterdim... Bize hepimize öğrettiler... Halkımıza Dev-Genç’i gösterdiler... İşte YÖK, böyle protesto edilir

işte faşizm böyle protesto edilir... Telefon geldi bizi arıyorlardı... Slogan sesleri geliyordu... Liselilerimizin genç sesleri faşizmin duvarlarında yankılanıyor onu parçalayıpta içimize kadar dokunuyordu... Hemen biz de bir şey yapmalıydık, bir pankart hazırlayıp asmayı işgali selamlamayı düşündük... “YÖK’e Hayır! Yaşasın DTCF İşgalimiz! Dev-Genç” yazıyordu pankartımızda... Kendimi, okuduğum eski eylemlerimizin içinde hissettim... Tarihin içinde... Tarih yazmak böyle bir şey... Biz buradaydık şimdi ama orada Ankara’daki tarih yazıcıları için bir şeyler yapmak en ufak şeyi yapmak için düşünüyorduk... İşgal olunca aileler de aramaya başladı... Bir şey var mı, gözaltılar var mı? Biz de basına haber vermeye başladık haber ajansları ve haber merkezlerini aradık ve eylem yerine yönlendirdik... Bu sırada eylemimizde canlı yayından tüm dünyaya duyuluyordu... İşte Dev-Genç’liler diyordu insanlar yorumlarında... İşte YÖK böyle protesto edilir... Biraz sonra, ODTÜ’deki konser alanı boşaldı... Arkadaşlarımız Yüksel’de oturma eylemine başladılar bu arada... Güvenpark’ta pankart açıyoruz... Kızılay’a da girip geçiyoruz... İki arkadaşımız da burada gözaltına alınıyor... Bu eylemi biz daha sonra

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


öğreneceğiz... Yüksel’i arıyoruz coşkulu slogan sesleri geliyor plastik mermilerle taranan ve gazla boğulan insanlar onlar değil sanki... Hayır, onlardı tüm bunları yaşayanlar ama DevGenç’li olmak böyleydi işte... İşgali arıyoruz bir saati

geçmiş eylemimiz 2. saatine girecek... Polis tüm okulu boşaltmaya çalışıyor, öğrencilerden sahiplenenler var eylemimizi, tüm koridorlar gaza boğuluyor... Arkadaşlarımızın slogan sesleri arasında itfaiyenin aşağıya branda gerdiğini öğreniyoruz... Camdan girmeye çalışabilirler diye düşünüyoruz... Camdan girip aşağı mı atacaklar acaba arkadaşlarımızı... Arkadaşlarımız çok net söylüyorlar buradan kim gelirse aşağı atarız biz taleplerimizi iletmek istiyoruz YÖK başkanına... Muhataplarına iletmek istiyoruz bizim ayağımıza gelecekler... Buraya gelecekler yoksa terk etmiyoruz hiç bir yeri... Biz burada 2 saattir direniyoruz... Biz de buradan basına haber vermeye ve Ankara’da başka neler olduğunu, okula gitmek gerektiğini ve okuldaki arkadaşlarımızı sahiplenmemiz gerektiğini söylüyoruz... İşgal eylemine polis saldırısı oluyor bu sırada arkadaşlarımızla konuşuyorduk; “bir dakika gaz atıyorlar girmek isteyecekler, sizleri çok seviyoruz görüşmek üzere” diyorlar... Biz telefona bakıyoruz ne olacak diye merak içindeyiz düşmanımızı tanıyoruz yapabilecekleri ahlaksızlıkları, pislikleri her şeyi biliyoruz. Arkadaşlarımızı da tanıyoruz onlara dünyayı nasıl dar ettiklerini ve edeceklerini de biliyoruz... Ama bir şey olacağı kaygısı geliyor insanın içine oturuyor 15-20 dakika sonra artık ulaşamıyoruz arkadaşlara gözaltına alındıklarını ya da telefona bakacak durumda olmadıklarını anlıyoruz. Ankara’dan haber almaya çalışıyoruz, haber yok iyice merak artıyor sonra telefon geliyor... Direniş alanına polis girmiş gözaltına almış... Tüm okul gaz altında... 10 Dev-Genç’li için özel timler binlerce polis yığılmış DTCF’ye... Arkadaşlarımız yaka paça çıkarılmış... Arkadaşlarımızı arayıp gözaltıların nereye götürüldüğünü öğrenmeye çalışıyoruz...

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

Direniş Mahallesi Küçükarmutlu Fadik Adıyaman'a Selam Gönderdi 8 Kasım akşamı İstanbul Küçükarmutlu Mahallesi’nde, Yunanistan’da açlık grevi yapan direnişçilerle dayanışma ve direnişi büyütme amacıyla toplantı düzenlendi. Toplantı, Yunanistan’da tutsaklara destek amacıyla süresiz açlık grevine giren Fadik Adıyaman ile canlı bağlantı ile başladı. Yayla, ekrandaki görüntüsü ile elden ele dolaştı. Görüşme sırasında duygulu anlar yaşandı. Mahalleliler Yayla’yı geleneksel kıyafetleriyle kortejde görmeyi özlediklerini söylediklerinde, Yayla hiç beklemeden Tokat’a has kıyafetini giyinip ekranın başına geçti. Tek tek insanlarla yaptığı sohbetin ardından Yayla’ya direniş soruldu. Yayla direnişin nedenlerini

ve gidişatını anlattı. Bugün mahkemesi görülen Hasan Biber’in ve diğer direnişçi tutsakların selamlarını iletti. Yapılan konuşma Armutlu halkınca coşkuyla karşılandı. Yapılan söyleşinin ardından karşılıklı zafer işaretleri ile veda edildi. Sonrasında direnişe dair ne yapılabileceği üzerine sohbet edildi. Sohbette mahallenin genel sorunları da tartışıldı. Alınan kararlarla toplantı sonlandırıldı. Gelen giden insanlarla birlikte toplantıya 100 kişi katıldı. 9 Kasım’da ise Küçükarmutlu’da, süresiz açlık grevindeki direnişçileri sahiplenmek amacıyla yürüyüş yapıldı. Halk komitesinin önerisi ile mahallede yürüyüş esnasında evlere de kapıları çalınarak çağrı yapıldı. Halk, yürüyüşü camlara çıkarak izledi. 35 kişinin katıldığı eylem, okunan açıklamayla sona erdi.

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

13


Cepheliler Konuşuyor

SİVİL FAŞİSTLERİ ve POLİSLERİYLE ANKARA’NIN GİRİŞİ EN ZOR OKULLARINDAN DTCF;

DEV-GENÇ’İN YARATICILIĞIYLA İŞGAL ALTINDA! Ankara’nın girişi en zor okullarındandır DTCF...

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

14

dövüşle, tren istasyonundan, olmadı arka duvarlardan atlayarak girmeye çabalardık. Gerçekten Ankara’nın girişi en zor okullarındandır DTCF. Sivil faşistleri devrimciler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanmak ister fakülte yönetimi ve polis. Polisle en işbirliği içinde olan DTCF Dekanlığıdır. Bu nedenlerle de gerçekten çok doğru ve yerinde bir hedef olmuş DTCF...”

“İşgalle ilgili coşkulandım, gurur duydum, Dev-Genç’imiz tarihi bir eyleme daha imza attı. Dev-Genç her zaman başkadır hepimizin yüreğinde. Bütün alanlarımız özeldir ama Dev-Genç daha da özeldir benim için. Öğrencilik günlerimiz geldi aklıDTCF İşgalini ma. En son 2005 6 Kasım’ında hedefimiz Kızılay’dı. O zaman da çatışa Gerçekleştiren çatışa Kale’ye kadar çekilmiştik. Sol, Arkadaşlarımıza İthafen çok şaşkındı ve bizim “Ankara Kalesi “Bizler; Hacettepe İşgalimizi” önceden düşünülmüş ve planlanmış bir eylem olarak değerÜniversitesi Siyasal, Ankara lendirmiş çok beğenmişlerdi. NorÜniversitesi Hemşirelik ve malde böyle bir planımız yoktu ancak Ankara Üniversitesi Hukuk çatışa çatışa oraya kadar geri çekildik. Fakültelerinde okuyan 3 Eylem saatlerce sürmüştü. Kızılay’a arkadaşız... Aşağıdaki yanlış hatırlamıyorsam 10 kişi gireşiirimizi DTCF işgalini bilmiştik. Üstelik tek başlarına gidip gerçekleştiren pankart açma biçiminde değil polis barikatını aşarak girmişlerdi. arkadaşlarımıza armağan ediyoruz.” O eylemde tutsak düşen yoldaşlarımızın bir kısmı şimdi şehit veya *** tutsak Onlar o zaman en militanları'' Olmayan sevdalara tutulduk mız mıydı? Evet, belki... Ama süreç Sarsıldık. hepsini bizim kahramanımız yaptı. Demirdendik. İşte o gün, DTCF’nin Dekan odaEğildik, büküldük belki sından sarkıp slogan atan, pankart çok kere açan, gaz bombasına, işkenceye diAma boyun eğmedik renen yoldaşlarımız da böyle bir güven böyle bir umut veriyor bize. yüreği buz tutmuşlara, Hepsinde Hasan Selim’in umudu, ezilmedik, dik tuttuk coşkusu, kahramanlığı var... Hepsinde başımızı. Dev-Genç’lilerin militanlığı, engelleri Umarsız bir bekleyişin sonu aşma iradesi var. Hepsinde Devkadar umutsuzduk. Genç’lilerin pratik zekası, yeteneği Belli ki yalnızdık, var ve hepsinde Dev-Genç’lilerin yılgındık bir hayli. yoldaşları için hesap sormayı bilen Dev-Genç’lilerin yüreği var... İşgali En sevdiklerimizi küçük gerçekleştiren tüm arkadaşlarımızı oyunlarda kaybettik. sevgiyle selamlıyorum...” Ama en önemlisi iki gözüm “Arkadaşımız da anlatmış Öyle ya, En önemlisi, DTCF’yi. Faşist saldırılar olduğunda Bitmedik, DTCF’ye girmeye hep zorlanırdık. Tükenmedik.." Biz aynı okulun başka fakültesinde okuyor olmamıza rağmen kavgayla,

Direnişin coşkusunu anlatan bir arkadaşımızın şu sözleri dikkatimi çekti, “Hemen bir pankart çıkarmayı düşündük... ‘YÖK’e Hayır! Yaşasın DTCF İşgalimiz!’ Dev-Genç yazıyordu pankartımızda... Kendimi okuduğum eski eylemlerimizin içinde hissettim... Tarihin içinde... Tarih yazmak böyle bir şey...” Tarihimizin bizim üstümüzde yarattığı gücü gösteriyor bu cümleler Doğru yolda olduğumuzun, bir eylemi bize yaraşır yaptığımızın ölçüsü, tarihimizdeki örnekleri hatırlatması oldu artık ve insanlarımız tarih yazdığının bilinciyle yeni değerler yaratıyor. Bir not daha... “İki tane sivil polisi Kızılay’ın ortasında kovalıyor bizim arkadaşlarımız... Halk alkışlıyor; “yakalayın ağızlarını burunlarını kırın köpeklerin” diye destek veriyorlar bizim arkadaşlarımıza... Saatlerce karşılıklı kovalamacalar oluyor sokaklarda” Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak demiştik ayaklanmayla birlikte ve büyük ailemizin de söylediği gibi artık basın açıklaması solculuğu bitmiştir. Süreci, halkı, bunların bizden istediklerini anlamakla başlayacağız işe... Yine bir yazımızda geçiyordu; “Üç şeye ihtiyacımız var, cüret, cüret, cüret” diyordu. İşte şimdi uygulama zamanı, şimdi her şeyi militanca ele alma zamanı. Dev-Genç’imize selam olsun. Emek veren, değer yaratan arkadaşlarımıza kutlu olsun.

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Liseliyiz Biz Bu ülkede yaşıyoruz... Bu halkın çocuklarıyız... Ezilen, sömürülen, katledilen bir halkın çocuklarıyız... Bu halkın kavgasında biz de varız!

Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İşgalimiz Berkin İçin Adalet Yolunda Önümüzü Açacak! Liseli Dev-Genç’liler olarak Berkin Elvan’ı okullarımızda anlatıyoruz. Arkadaşlarımıza, ailelerimize ve çevremize Berkin hakkında haberler götürüyoruz. Her çarşamba ailesinin yanındayız. Hastane önünde adalet nöbetindeyiz. Çünkü Berkin biziz bunu defalarca söyledik. Bir aile düşünün, bu ailenin kendi aileniz olduğunu hayal edin. Her hafta savcıların, hakimlerin karşısında adalet istiyor. Her hafta geri dönüyor eli bomboş. Her hafta biraz daha eriyor evladı. En değer verdiği şeyi oğulları 5 aydır hastanede bekliyor. Oğlu komada polis fişeğiyle başıdan vurulmuş uyuyor. Tam beş ay oldu. Bir çok eylem yaptık ama hiç kimse talebimizi dikkate almadı. Bir tek sorumlu bile açıklama yapmadı. O gün Okmeydanı halkı gaza boğulurken savcılık, Berkin’in vurulduğu saatte Okmeydanı’nda polis olmadığını iddia etti. Peki nasıl oluyor da polis yokken bir çocuğu gaz fişeği vurabiliyor. Nerede inceleme? Buna takipsizlik kararı verildi. Susacaksınız yoksa sizi de vururum demek isteniyor buna teslim olmadık. Adalet istedik. Şimdi bu sesimizi birebir muhataplarına ulaştırmak için 16 Kasım’da Çağlayan Adliye’sinde olacağız! Ama sadece bu çağrı değil! 6 Kasım’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF)’nde yapılan işgalde adalet talebimizi dile getirme yolunda liselilere yeni yeni yollar açıyor. Bugün şunu açıkça söyleyebiliriz ki Berkin için adelet istenen her yerin kapısı aşındırılmıştır. Her yere müracaat edilmiştir. Sedyede uyuyan bir arkadaşımız ama adaletsiz onlarca yüzlerce karar vardır. Bize ölümü beklememizi salık veren faşist AKP’nin polis ve yargısıyla karşı karşıyayız. Hergün din-imandan dem vuran, milletin vicdanı diye havalar atan Başbakan nasıl Haziran Ayaklanması’nda

katledilen şehitlerin, katillerini koruduysa, yargılanmasını engellediyse Berkin için de aynısını yapmaktadır. Çünkü katil polislere katletme talimini veren Erdoğan’dır. Liseliler geleceklerini ilgilendiren bir soruna 6 Kasım’da sahip çıktılar. DTCF binasında sallanan pankartta direnen irade de, sıralanan taleplerde biz de vardık. Üniversitelilerle beraber direndik faşizme. Sınavsız bir gelecek istedik ve “YÖK’e Hayır!” diye haykırdık! Bugün bizim canımız için, bizim kardeşimiz, arkadaşımız için bizim adelet dilenmemiz ve AKP’ye yalvarmamız bekleniyorsa yanılıyorlar.

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

DTCF’de doğrulan yumruk inmeden yoluna devam edecek. Adalet istiyoruz! Vermezseniz biz alacağız! Okullarımızda sesimizi kısmak için bizlere uzaklaştırmalar veriliyor. Arkadaşlarımız okullardan atılmakla tehdit ediliyor. Bunlara karşı susup kalmayacağız. Sadece bir kaç açıklamayla geri çekileceğimizi sanmayın. Hakkımızı sizin elinizden alana kadar elimiz yakanızdan düşmeyecek. Biz liseliler özgür ve demokratik bir ülkede yaşamak için bu yaşımızda mücadele ediyoruz. Bu yaşında arkadaşlarımız işkence görüyorlar. Bu yaşlarında arkadaşlarımız ölüm döşeğinde yatıyorlar. Hayatımızı çalan düzenin hayatını İŞGAL edeceğiz! YAŞASIN LİSELİ DEV-GENÇ YAŞASIN DEV-GENÇ'LİLER

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

15


Adana

Alibeyköy

Talimatı Berkin’den Aldık! 16 Kasım’da Binler Olacağız!

Sayı: 391

16 Haziran 2013 tarihinde, Haziran Ayaklanması sürerken, evinden ekmek almaya gittiği sırada kafasından gaz bombasıyla vurulan ve 5 aydır komada olan 14 yaşındaki Berkin Elvan için adalet talebi 16 Kasım günü İstanbul Adliyesi’nde yapılacak eylemle dile getirilecek. Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla, “Adalet İstiyoruz” talebiyle yapılacak eylemin duyurusu Halk Cepheliler tarafından yapılıyor.

Yürüyüş 17 Kasım 2013

16

İstanbul 9 Kasım günü, Halk Cepheliler Okmeydanı’nda, sloganlar ve marşlarla Berkin’in okuduğu Fuat Soylu İlköğretim Okulu’nun önünden çalışmaya başladılar. Mithatpaşa Caddesi, Mahmut Şevket Paşa Sağlık Ocağı etrafı, Anadolu Kahvesi ve mahalledeki tüm reklam panolarını afişlerle kapatan Halk Cepheliler, çalışma sırasında 500 bildiriyi halka ulaştırdılar. Ayrıca çok sayıda kuşlama ve yapıştırma da yapıldı. Yapılan eylem çağrısı sırasında mahalle halkı polise olan öfkesini de dile getirdi. Halk Cepheliler, Okmeydanı’nda eylemi duymayan kalmayacağını vurguladılar. Dev-Genç’liler 10 Kasım’da Eminönü-Kadıköy hattı vapurunda seslenme eylemi yaptılar. Dev-Genç’liler vapurda ayrı ayrı yerlerde oturup birbirlerine seslenerek Berkin Elvan'ı ve 16 Kasım'da Berkin için yapacakları eylemi anlattılar. Vapurun her salonunda yapılan bu eylemler yolcular tarafından alkışlarla karşılandı

ve Dev-Genç’lilere eylemin içeriğini sorarak bilgi aldılar. Daha sonra Kadıköy iskelesine, meydanına, caddelere “Berkin Elvan İçin Adalet İstiyoruz” afişleri yapıldı. Afiş sırasında halktan bir kişi DevGenç’lilerden afiş isteyerek kendisinin de Kartal'a afiş yapabileceğini söyledi. Kadıköy'ün her yerine Berkin Elvan eylemin çağrısı olan kuşlamalar yapıldı. Tüm caddeler kuşlamalarla dolduruldu. İnsanlar yere düşen kuşlamaları yerden alıp okuyorlardı. Ayrıca Kadıköy iskelesinde, meydanda yüzlerce bildiri halka ulaştırıldı. Bildiri dağıtılırken kuşlamalar yapılıp, sesli konuşmalarla insanların daha çok ilgisi çekildi. Bunlar yapılırken de tüm duvarlara, ATM’lere, yoldan geçen otobüslere yüzlerce pul yapıştırıldı. Yeni insanlarla tanışılarak eyleme davet edildi. İnsanlar kesinlikle geleceklerini söylediler ve onlarda Berkin için eşlerini, dostlarını çağıracaklarını söylediler. 10 Kasım’da İdil Kültür Merkezi çalışanları Şişli Camii önünden başlayarak Taksim’e kadar bildiri dağıttılar. Ayrıca kuşlama ve pullama yapıldı. Osmanbey ve Taksim metrosunun içinde de yaygın bir şekilde pullama yapıldı ve bildiri dağıtıldı. Taksim Metrosu’na yapılan bir pulun güvenlik görevlisi tarafından sökülmesi üzerine İdil çalışanlarıyla güvenlik görevlileri arasında tartışma yaşandı. İdil çalışanları özel güvenliğin telsizle diğer güvenlikçileri çağırdığını görünce sesli olarak, Berkin’i

ve Berkin için yapılan pulların neden sökülmek istendiğini anlattılar. Ardından, “Kahrolsun Faşizm Yaşasın Mücadelemiz” “Berkin Elvan Onurumuzdur” sloganlarını attılar. Taksim’e gelindiğinde ise meydandan Galatasaray Lisesi önüne kadar sloganlar eşliğinde bildiri dağıtıldı ve kuşlama yapıldı. Galatasaray Lisesi önünde bir buçuk saat bildiri dağıtıldı ve Taksim’in diğer bölgelerine de afiş yapıldı. 3 saat süren çalışmada toplamda 30.000 kuş, 200 pul, 70 afiş yapıldı ve 2000 bildiri dağıtıldı. Aynı gün İdil Kültür Merkezi çalışanları TÜYAP ve metrobüs durağında da bildiri dağıtımı, pullama ve kuşlama yaptılar. 1 saatlik yapılan çalışmada 3000 kuşlama, 300 bildiri, pullama yapıldı. İdil Kültür Merkezi çalışanları 11 Kasım günü; Beşiktaş'ta Barbaros Bulvarı ve Kartal Heykeli çevresinde 50 adet, Şişli-Okmeydanı yolu üzerinde 100 adet afiş yaptılar. Akşam 19.00-21.00 saatleri arasında ise Taksim'de 1.000 adet bildiri dağıttılar, 30 adet afiş ve 3.000 kuşlama yaptılar. Yapılan çalışma sırasında ilkokul çağındaki çocuklardan annelere kadar pek çok kişinin Berkin'in durumundan haberdar olduğu görüldü. Hatta bildiri dağıtımına katılanlar, okulunda dağıtmak için bildiri alanlar oldu. Okmeydanı’nda 11 Kasım’da Liseli Dev-Genç’liler, İTO Lisesi içerisine “16 Kasım'da Berkin Elvan İçin İstanbul Adliyesi’ndeyiz / Liseli

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Alibeyköy

Antalya

Beşiktaş

Kadıköy

Taksim

Dev-Genç” yazılaması yaptılar. Alibeyköy’de 11 Kasım’da, Cengiz Topel Caddesi boyunca toplam 70 adet afiş ve pullama yapıldı. 11 Kasım’da İdil Kültür Merkezi çalışanları tarafından İstiklal Caddesi'nde 100 afiş ve yüzlerce kuşlama yapıldı. Çalışma boyunca halktan kimi insanlar kendi dükkanlarına asmak için afiş aldılar, kimileri Berkin'in durumunun nasıl olduğunu sordu. Bir sanatçı ise Berkin'in unutulmaması gerektiğini ve bunun için bir afiş alıp tablosunu yapacağını söyledi. İstiklal Caddesi'nde bir giyim mağazası duvarlarına yapıştırılan afişleri yırtmak istedi, İdil Kültür Merkezi çalışanları Berkin'in afişini yırtmak isteyen mağaza çalışanlarını halka teşhir ettiler. Halkın sahiplenmesi sonucunda mağaza çalışanları afişleri sökmeden mağazaya geri döndüler. Akşam saat 20.00-21.00 arası Galatasaray Lisesi önünde bildiri dağıtımı yapıldı ve 1.000 bildiri halka ulaştırıldı. Gazi Mahallesi’nde 11 Kasım’da Liseli Dev-Genç’liler, Şair Abay Konanbay Anadolu Lisesi’nde sınıflara afişler yaparak öğrencilere Berkin Elvan'ı anlatıp eyleme çağrı yaptılar. Okul içine eylem çağrısının olduğu pullar yapıştırılarak tüm koridor boyunca kuşlamalar yapılıp, ajitasyonlar çekildi. Ayrıca Liseli Dev-Genç’liler okul kapısına “16 Kasım'da Berkin Elvan İçin Çağlayan Adliyesindeyiz - Liseli Dev-Genç” yazılaması yaptılar. TAYAD'lı Aileler, 9 Kasım'da TÜYAP kitap fuarında pullama ve bildiri dağıtımı; 10 Kasım’da Şişli’de afişleme, 11 Kasım’da Mecidiyeköy Metrobüs çıkışında bildiri dağıtımı ve Şişli Mecidiyeköy bölgesine afişleme, 12 Kasım’da Mecidiyeköy Metrobüs Durağının çıkışında bildiri dağıtımı, Mecidiyeköy, İstanbul Adliyesi’nin yakınlarına afişleme yaptılar. Abbasağa Liseli forumunda da

bildiri dağıtıldı. Alibeyköy'de, 12 Kasım’da Veysel Karani Camii çevresine ve Saya Yokuşu' nun bir kısmına 60 adet afiş ve pullama yapıldı. Saya Yokuşu gecekondu bölgesi ve üst taraflarda kalan bir bölgede iki ayrı ekip halinde toplam 1300 bildiri evlere dağıtıldı. İdil Kültür Merkezi çalışanları 12 Kasım’da Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda bildiri dağıtımı yaptıktan sonra sesli konuşmalar ve yapıştırma yaparak cadde boyunca yürüdüler. 13 Kasım’da ise Galatasaray Lisesi önünde 1.000 adet bildiri halka ulaştırıldı. Ayrıca Taksim'de 25 adet afiş yapıldı.

Antalya Antalya Halk Cephesi, 9 Kasım günü Attalos Meydanı’nda eylem yaparak, 146 gündür yoğun bakımda direnen Berkin’i vuran katil polislere hala soruşturmanın dahi açılmadığı ve korundukları belirtildi. Açıklamada; “Katil polisler kahraman ilan edildiği için bugün aramızda dolaşıyorlar. Bu katillerden halk olarak hesap sormasak yarın her eve de gireceklerdir. Çocuklarımızın vurulmuş bedenlerini sokaklarda bulabiliriz. Onun için birleşelim ve adalet isteyen sesimizi yükseltelim” denildi. Slogan ve alkışlarla bitirilen eyleme18 kişi katıldı.

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

İzmir 9 Kasım’da Halk Cepheliler, Berkin Elvan için adalet yürüyüşü gerçekleştirdiler. Karşıyaka İzban durağında başlayan eyleme 15 kişi katıldı. Sloganların atıldığı eylemde, eylemin her hafta düzenli olarak yapılacağı duyuruldu.

Adana Adana Halk Cephesi, 11 Kasım’da İnönü Parkı'nda eylem yaptı. Eylemde, “Adalet isteyenlerin susturulmak istendiği, susmayanların, direnenlerin sokak ortasında katledildiği bir ülkede adaletten söz

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

17


Okmeydanı edilemez. Gezi şehitlerinin de, Berkin'in de hesabını soracak bir güç varsa o da halkın adaletidir.” açıklamasında bulunuldu. Açıklamanın ardından dilek balonları yakıldı. 25 kişinin katıldığı eyleme ESP ve SYKP de destek verdi.

Uyan Berkin! 16 Haziran 2013 sabahı polislerce hedef alınarak başından vurulan Ber-

Okmeydanı

kin 150 günü aşkın süredir yoğun bakımda. 13 Kasım’da yazılı bir açıklama yapan Berkin’in ailesi, Berkin’in sağlık durumuyla ilgili bilgi verdi. 13 Kasım’da Berkin’in bir operasyon daha geçireceğini belirten aile, “Sağlığı konusunda önemli bir değişiklik yok. Bilinci kapalı, enfeksiyon ödem vs. yok, kan değerleri ve kalp atışları normal, makineye bağlı. 120 günde gelişmeler elbette oldu ancak tıbbi açıdan bunlar de-

ğerlendirildiğinde önümüzde çok çok uzun bir süreç olduğu gerçeği ortada. Berkin direniyor, biz direniyoruz, sizler direnişi güçlendiriyorsunuz. İyi ki varsınız ve her an sizlerin desteği ile ayaktayız. Biz inanıyoruz ve biliyoruz BERKİN UYANACAK. Sizler de buna inanıyorsunuz ve istiyorsunuz biliyoruz.” açıklamasında bulundu.

UMUDUN SESİ KÜRDİSTAN’DA Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

Van

Diyarbakır

Grup Yorum Umudun Türkülerini Van ve Diyarbakır’da Söyledi

Türkülerimiz, Emperyalizme ve Faşizme Karşı Tüm Halkı Birleştiriyor

Grup Yorum, 9 Kasım günü Van’da, 10 Kasım günü de Diyarbakır’da konser verdi. Van’da konseri bir kitabevi düzenlerken, Diyarbakır Ergani’deki konseri ise Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) düzenledi. Van’a konserden bir gün önce giden Grup Yorum üyeleri, Van TV’de bir programa katılarak konser hakkında bilgi verdiler, gündem üzerine konuştular. Ayrıca Van'daki depremzedeleri ziyaret ettiler. Van’da yaklaşık 200 insan, çadırkentlerde kalıyor. Elektrikleri olmayan, soğuktan hastalanan depremzedelerin şimdi de konteynırlarına göz dikilmiş durumda. Grup Yorum, depremzedelerin yaşadığı sorunları Sanat Meclisi’ne taşıyacaklarını söyledi. Van’da 9 Kasım akşamı yapılan konserde Grup Yorum’un yeni çıkan Halkın Elleri albümünden yeni şarkılar

18

da seslendirildi. Taşlamanın nakaratı konsere katılan 2500 kişi tarafından seslendirildi. Coşkulu geçen konserde Grup Yorum tarafından yapılan konuşmalarda “ortak düşman Amerika”ya vurgu yapıldı. Açılan stantlara yoğun ilgi oldu, çok sayıda kırmızı fular ve bere satıldı. Yürüyüş ve Tavır dergileri de Vanlılara ulaştırıldı. Van’daki konserin ardından Ergani’ye giden Grup Yorum, buradaki konserini Ergani’nin en büyük salonunda gerçekleştirdi. 1000 kişinin katıldığı Diyarbakır konseri de coşkulu geçti. Konserlerde yapılan konuşmalarda emperyalizmle, faşizmle barışılmayacağı vurgulandı.

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


AKP, Gelişen Mücadelenin Önünü Tutuklamalarla Kesemez

Tutuklanan Devrimciler Derhal Serbest Bırakılsın! Hatay’da, 8 Kasım günü saat 23.45 sıralarında Hatay Özgürlükler Derneği, Samandağ Asi gazetesi ve birçok eve polis baskınları düzenlendi, 11 kişi gözaltına alındı. Harbiye’de bir dükkan, Samandağ’da bir ev arandı. Saat 04.30’a kadar devam eden aramalarda Hatay Özgürlükler Derneği’nde birçok kitap ve dergi ile bir de bilgisayar gasp edildi. Baskın sırasında dernekte bulunan Ahmet Atılgan yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı. Ahmet Atılgan’dan zorla parmak izi almaya çalışan işkenceciler, Atılgan’ın parmağını kırdılar. Selda Özçelik’in de burnunu kırdılar. Aynı gece içerisinde Samandağ Umut Veren Asi gazetesi AKP’nin katil polisleri tarafından, aynı şekilde kapıları ve camları kırılarak dağıtıldı. İşkenceciler bastıkları evlerde silahlarını yaşlı analarımızın üstüne doğrultarak, Selda Özçelik, Orhan Çapar, Tuncay Bolat, Bahar Uçucu, Servet Mengilli, Onur Cebiroğlu, Hüseyin Zayıf, Özel Zabun, Gökçe Uluada ve Yusuf Aşkar’ı işkence ile yaka paça gözaltına aldı. Ayrıca İstanbul Karanfiller Kültür Merkezi çalışanı Yılmaz Viraner de dergi dağıtımı sırasında katil polislerce işkence yapılarak İstanbul’dan gözaltına alındı. Viraner, kaçırılarak Hatay’a götürüldü. Aynı gece Hatay Emniyet Müdürlüğü önüne giderek arkadaşlarını sahiplenen Halk Cepheliler, burada basın açıklaması yapmak istediler. Polis, eyleme saldırdı. 10 Kasım’da gözaltıları sahiplenmek amacıyla Hatay’da basın açıklaması düzenlendi. Hatay Halk Cephesi tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Bizler bu saldırının gerekçelerini biliyoruz. AKP faşizmi halkın korkusundan dolayı halka saldırmakta, katletmekte, tutuklamakta, gözaltına almakta ve tehdit etmektedir. Bizler Halk Cephesi olarak 44 sene önce yakılan bu meşaleyi hiçbir şekilde sapmadan ve hiç durmadan devam ettirdik ve bugünlere taşıdık. Yeri geldi mi yoksul köylülerin yanında, gecekondu mahallerinde, işçinin, memurun, öğrencinin yanında durduk ve de emperyalizme karşı direnen herkes gibi Suriye halkının ya-

nında olduk ve olmaya devam edeceğiz. Buradan AKP İktidarına sesleniyoruz. Gözaltına alınan arkadaşlarımıza olacak her şeyden sizler sorumlusunuz. Biz halkız, yüzyıllardan beri bu mücadelenin içerisinde olduk ve olmaya devam edeceğiz. Katletmekle, gözaltına almakla, tutuklamakla bizleri bitiremezsiniz” denildi. Öte yandan, İstanbul Bağcılar’da bulunan Karanfiller Kültür Merkezi çalışanları, Yılmaz Viraner’in polis tarafından kaçırılarak gözaltına alınmasını protesto ettiler. Viraner 9 Kasım günü öğlen saatlerinde sivil polisler tarafından kaçırılıp gözaltına alınarak Hatay’a götürüldü. İşkenceci polis sokak ortasında mahallede hırsızlık ihbarı var gibi uyduruk gerekçelerle Yılmaz’ı gözaltına aldı. Karanfiller Kültür Merkezi çalışanları aynı gün akşam Bağcılar Yenimahalle’de yaptıkları yürüyüş ve açıklamayla bu eşkiyalığı protesto etti. Karanfiller Kültür Merkezi önünden başlayan yürüyüşte “Baskılar Bizi Yıldıramaz” pankartı taşındı. Sloganlarla devam eden yürüyüş sonunda açıklama yapıldı. 30 kişinin katıldığı eylemde yapılan açıklamada, katil polisin baskı ve terörü bizi yıldıramaz” denildi. Gözaltına alınanlar, Adana Ağır Ceza Mahkemesi’ne çıkarıldılar. Mahkeme sonucunda Bahar Uçucu, Yusuf Aşkar, Onur Cebiroğlu, Gökçe Uluada, Selda Özçelik, Yılmaz Viraner, Orhan Çapar, Tuncay Bolat ve Ahmet Atılgan tutuklandı. Servet Mengilli, Özel Zabun ve Hüseyin Zayıf serbest bırakıldı.

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

Antep Antep Dev-Genç, Hatay’daki baskınlarla ilgili 10 Kasım’da yazılı bir açıklama yaparak, “Gözaltına alınan devrimcilerin başına gelebilecek herhangi bir olaydan başta ileri demokrasi nutukları atan Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP İktidarı sorumludur. Hukuksuzca gözaltına alınan bütün devrimciler derhal serbest bırakılmalıdır” dedi.

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

19


Gazi Mah.

Gülsuyu Mah.

Okmeydanı

İzmir

Sesimizi Kesemezsiniz! Bizler Ezilen Halkların Sesiyiz! Açlığın, yoksulluğun her geçen gün arttığı bu düzende Yürüyüş dergisi ezilenlerin sesi olup gerçekleri yazmaya devam ediyor. Halkımıza gerçekleri ulaştırmaya çalışan okurlarımız yüzlerce defa gözaltına alındı. Onlarca kişi dergi dağıttığı için tutuklanarak F tipi hücrelere atıldı. Faşizmin gerçeklerini anlattınca saldırılar da artıyordu. 1996 yılında İrfan Ağdaş İstanbul Alibeyköy’de Kurtuluş gazetesi dağıtırken, sokak ortasında katliamcı polisler tarafından katledildi. Bu saldırılarla bizleri susturmaya çalıştılar. Fakat başaramayacaklarını daha ertesi gün yoksul mahallelerin kapılarını çalarak gösterdik. Biliyorduk her şeyin bir bedeli olduğunu. Bizler bedel ödemekten asla kaçmadık. Bunu açıkça Ferhat Gerçek gösterdi bizlere... Halkın dertlerine çare bulmak için sokakları Yürüyüş dergisiyle adımlarken İrfan Ağdaş’ın karşısına çıkan katil sürüsü bu kez Ferhat ve arkadaşlarının üzerlere kurşun yağdırıyordu Bahçelievler’de... Yıl 2007 bizim sesimizi kesemeyeceklerini bir kez daha kanıtladık düşmana. Biz mücadelemizi bir inat uğruna vermiyoruz. Biz ülkemizin bağımsızlığını istiyoruz. Adımız “Bağımsızlık Demokrasi ve Sosyalizm için Yürüyüş” demiştik. Bunun altını tutsaklıklarla ve şehitlerimizle dolduruyoruz. Evet bağımsızlık istemek bedel demektir. Biz Engin Çeber’lerden öğreniyoruz yoksul halkın kapılarını çalmayı ve adalet istemeyi. Engin Çeber, Ferhat’ı vuran polislerin yargılanmasını isterken AKP’nin polisi tarafından işkence yapılarak gözaltına alındı. Adalet isteyen Engin tutukla-

narak Metris Hapishanesi’ne götürüldüğünde yıl 2008’di. Engin, AKP’nin polislerince saldırıya uğramıştı ve yarı baygın bir şekilde hapishanede de saldırı devam etmişti. Engin direnişini hapishanede de sürdürerek yeni bir gelenek bırakmıştır. Şehitlerimizin, gazilerimizin ve Özgür Tutsaklarımızın seslerini Anadolu’nun ve Avrupa’nın her yerinde ezilen halklara ulaştırmaya devam edeceğiz. Bu inançla çalmadık kapı bırakmayacak ve astığımız afişlerle, duvarlara yazdığımız yazılarımızla gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz.

İstanbul Gazi Mahallesi’nde 9 Kasım’da kahvehaneler gezilerek, toplu dergi dağıtımı yapıldı. 2 saat süren dergi dağıtımında birçok kahvehaneye gidilerek 155 dergi halka ulaştırıldı. Ayrıca kahvehanelerde konuşma yapan Halk Cepheliler, mahalledeki en büyük sorun olan yozlaşmaya karşı insanlara birlikte mücadele çağrısı yaptı. Kahvehanelerde konuşma sonrasında halk desteklerini alkışlarıyla gösterdi. Okmeydanı 12 Kasım günü Yürüyüş dergisi afişleri ile donatıldı. Geçtiğimiz günlerde Okmeydanı’nın birçok yerine “Ekmek Adalet Özgürlük İçin Yürüyüş Okuyalım Okutalım” afişleri asıldı. 500’e yakın afişin asıldığı mahallede insanların ilgisini çekiyor. Ayrıca Şişli Camiisi’nden Perpa’ya kadar da 50 adet kampanya afişleri yapıldı.

İzmir 5 Yürüyüş okuru, Çiğli’nin Gü-


zeltepe Mahallesi’nde 10 Kasım’da yaptıkları dağıtım ile 75 Yürüyüş dergisini halka ulaştırdı. 12 Kasım tarihinde ise, yeni açılan Ege Kültür Sanat Merkezi’ni tanıtmak ve mahalle halkıyla tanışmak için esnaflar ziyaret edildi. Bir buçuk saat süren ziyaret ve sohbetlerde, 16 adet Yürüyüş dergisi de halka ulaştırıldı.

Ankara 9 Kasım günü Yürüyüş okurları Mamak-Tuzluçayır’da dergi dağıtımı yaptılar. Meydan ve Abidin Aktaş Sokak’ta kapı kapı dolaşılarak yapılan çalışmaya 9 kişi katıldı. 2,5 saatlik çalışmada 90 dergi halka ulaştırıldı. Aynı gün, Mutlu Mahallesi ve Akdere’de 4 saat süren çalışma ile 51 dergi esnafa ulaştırıldı.

13 Kasım’da ise Yürüyüş dergisinin 390. sayısı Tuzluçayır Mahallesi esnafına ulaştırıldı. Dergi çalışması sırasında halkla yapılan sohbetlerde, halkın cami-cemevi projesinden şikayetçi olduğu, maddi-manevi zarar gördüğü, bu gidişata karşı örgütlü hareket edilmesi gerektiği esnaf tarafından dile getirildi. 2 kişi ile 2 saat süren çalışmada 49 dergi halka ulaştırıldı.

Emperyalizm ve Türkiye Faşizmine İadelere Hayır! SİZ BU SATIRLARI OKUDUĞUNUZDA ONLAR 56. GÜNLERİNDE OLACAK

Direniş Bugün 41. gününde Halk Cepheliler’in ve dostlarımızın sahiplenmesiyle yolundan sapmadan tüm kararlılığıyla zafere doğru adım adım ilerliyor Geçtiğimiz hafta, 28 Kasım 2013 tarihinden itibaren hapishane doktorlarının “Sağlığınız iyi değil, ölmenize göz yumamayız, hastaneye kaldırılmanız gerekiyor” diyerek aldıkları karar sonucu, doktorlarla başlayan tartışma ve Özgür Tutsakların gösterdiği kararlılık karşısında tartışma nöbetini sırasıyla Başgardiyan, sonra hapishane savcı yardımcısı, giderek de hapishane müdürünün ve hapishane savcısının “hastaneye gitmelisiniz” baskılarıyla hafta boyunca sürdü. Özgür Tutsaklar, “Hastaneye gitmiyoruz, götürebiliyorsanız zorla götürürsünüz. Ancak hastanede de tedaviyi kabul etmeyiz. Biz iadeyi kabul etmiyoruz, ölmeye hazırız. Mademki ölmemizi istemiyorsunuz, bize baskı yapacağınıza devlete baskı yapın, iadeleri kaldırsın” dediler. Bu kararlı duruş karşısında hapis-

hane savcısı, “Tamam o zaman. Ama siz bayılınca sizi hastaneye kaldırmak zorundayız” söylemine kadar geri adım attırıldı. Bugüne kadar, hem hapishanede, hem de dışarıda tüm baskılara rağmen direnişin haklılığından ve tarihinden aldığı güçle sürdürülmesi, gerek hapishanede, gerekse dışarıda giderek bir kartopu gibi büyümesini sağlıyor. Koridallos Hapishanesi’ndeki Yunanistanlı siyasi örgütlerden Ateş Hücreleri, 17 Kasım, Anurhia Ellada ve anti-faşist gruplar ve kişiler, “Bizler sizin için hapishanede 470 imza topladık. Sonuna kadar direnişinizin arkasındayız” diyerek Özgür Tutsakları ziyaret ediyorlar. Dışarıda SYRIZA, NAR, Antarsia, KKE-ML, OKDE, PAME ve birçok radyo, gazete, kurum ve kuruluşları direnişe destek oldular. İçinde Halk Cepheliler’in de bulunduğu Türkiye ve Kürdistan’daki Politik Tutsaklarla Dayanışma Komitesi’nin açıklamaları ve yaptıkları etkinlikler ile Özgür Tutsaklarla dayanışma için Fadik Adıyaman’ın sürdürdüğü açlık grevi, Türkiye’de ve Avrupa’da her türlü riski göze alarak bedel ödemekten kaçınmayan

TAYAD’lı Aileler, Halk Cepheliler, az veya çok ama mutlaka bizlerle dayanışma içinde bulunan tüm dostlarımız, direnişi büyütmeye devam ediyorlar. Bu nedenle direnişi sahiplenen herkesi selamlıyoruz. Nerede görülmüştür bizlerin, Halk Cepheliler, Özgür Tutsaklar’ın teslim olduğu. Bizler sonuna kadar direnecek, teslim olmayacağız. “Özgür olarak yaşamak isteyenler” yarınlar adına direnmeyi ve ölmeyi bilenlerdir. Zafer emperyalizmin ve faşizmin DEĞİL, ona karşı DİRENENLERİN OLACAKTIR. KORİDALLOS HAPİSHANESİ ÖZGÜR TUTSAKLARI 3 KASIM 2013


Halkın Hukuk Bürosu

SİNCAN 1 NO’LU F TİPİ HAPİSHANESİ’NİN MÜDÜR VE GARDİYANLARINI UYARIYORUZ;

SONUNUZ ENGİN ÇEBER’İN KATİLLERİNİN YANI OLACAKTIR! Türkiye hapishanelerinde işkence ve tecrit uygulamaları sistematik bir biçimde uygulanmaya devam ediyor. F tipi hapishaneler sisteminde havalandırma, görüş, okuma, mektup gönderme, giyim, sağlık gibi temel ve vazgeçilemez haklar dahi “ıslah yaptırımı” adı altında kısıtlanmakta, hatta yok edilmekteyken en son yeni bir saldırı biçimi olarak da havalandırmalara takılan ve hücre içlerini görecek şekilde yerleştirilen kameralarla tutsakların en temel haklarından biri olan özel hayatın gizliliği de ihlal edilmeye başlanmıştır. 5 Kasım günü Sincan 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde kullandıkları havalandırmalara ses ve görüntü kaydı yapan kameraların takılmasını protesto eden siyasi tutsaklar, kamera ile 24 saat gözetlenmeyi kabul etmeyeceklerini, bu uygulamanın tecridi yoğunlaştırmak amaçlı bir saldırı olduğunu belirtmiş ve kameraların derhal kaldırılmasını talep etmişlerdir. Ancak daha önce siyasi tutsaklara “Ben size cezaevinde olduğunuzu hissettireceğim” diyen Sincan 1 No’lu F Tipi Hapishanesi Müdürü Celalettin Konca bu talebi reddederek, kameraları kullanıma sokmuştur. Bununla da kalınmamış, tutsakların direnişi karşısında çaresiz kalan müdür Celalettin Konca’nın talimatı ile gardiyanlar tutsaklara saldırmış, saldırıya direnen tutsaklar işkenceyle tekli hücrelere atılmışlardır. Tecrit işkencesi yetmiyormuş gibi bir de tutsaklar 24 saat devletin gözetimi altında yaşamaya zorlanmaya, üzerlerinde yoğun bir baskı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu keyfi, haksız ve hukuksuz uygulamalara karşı konulması ve itiraz edilmesi haktır. Ankara Sincan 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’ndeki tutsaklar da bu itiraz haklarını kullandıkları için işkenceden

22

geçirilerek üç kişilik hücrelerde kalanlar teke düşürülerek tecrit ve işkencenin boyutları bir kat daha arttırılmıştır. Zira günlerce tutsakların ilaç, giyecek ve yiyecek başta olmak üzere en temel ihtiyaçları bile karşılanmamıştır. Dahası aralarında yaralı halde tutuklanan ve yaşamını tek başına sürdüremeyecek durumda olan müvekkilimiz Serdar POLAT gibi hasta tutsakların da bulunduğu Sincan 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde, tutsakların yaşamları tehdit ve tehlike altındadır. Hapishane yönetimi uyguladığı ambargolarla başta hasta ve yaralı tutsaklar olmak üzere tüm tutsakları tek kişilik hücrelere atarak direnişlerini kırmak istemiştir ancak dayatılan tüm bu keyfi uygulamalara, gerçekleştirilen hak ihlallerine ve en çok da işkenceye karşı tutsaklar ne olursa olsun direnmeye devam edeceklerini bildirmiştir. Tıpkı bundan 5 yıl evvel tüm onursuz arama ve dayatmalara ölümü pahasına direnen müvekkilimiz Engin Çeber gibi… Engin ve yoldaşları daha gözaltına alınırlarken başlayan işkence; polis aracında, karakolda ve hapishanede kesintisiz olarak sürmüştü. İktidarın “tecrit ve ıslah” politikalarının bir sonucu olan, “ayakta sayım verme” şeklindeki onursuz uygulamaya direnen Engin Çeber, Özgür Karakaya ve Cihan Gün’e yapılan işkence ile ilgili 5 yıl süren yargılamanın sonunda; müebbet hapis cezası ile cezalandırılan iki gardiyan ve hapishane müdürü ile işkence suçunu işledikleri sabit olan gardiyanlar ve İstinye Polis Merkezi’nde görevli üç polis hakkındaki karar Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından onanmıştır. 06.11.2013 günü verilen kararla, Engin’in işkencede katledildiği Hapishane Müdürü’nün aldığı cezanın

onaylanması ile “işkenceye bizzat katılmasa dahi işkence fiilini işleyenin amiri olarak engelleyebilecek ve işkence yapıldığını öngörebilecek durumda dahi cezalandırılmasının zorunluluğu” içtihat haline geldiği gibi işkenceci polis memurları ve gardiyanlar da bu kez ceza almaktan kurtulamamıştır. Başta bugün tutsak olan 9 devrimci avukatın ve tüm halkımızın verdiği adalet mücadelesi ile verilmek zorunda kalınan bu karar; işkencecileri koruyan ve kollayan yargı pratiğinde bir gedik açılmasını sağlamıştır. Hapishanelerde kesintisiz süren işkenceye rağmen müvekkillerimiz insan onuruna aykırı uygulamalara tüm bedellerine rağmen direnmeye devam edeceklerdir. F tiplerinde tutsaklara azgınca saldıran AKP İktidarı bu tavrından vazgeçmeli, işkenceye derhal son vermelidir. İşkence insanlık suçudur! AKP’nin işkenceci hapishane müdürlerini ve gardiyanlarını bu suça ortak olmamaları gerektiği konusunda uyarıyoruz; iktidarın her daim kullanıp attığı maşalarından olmayın! Engin Çeber’in işkencecilerinin, cezalandırılmaları ve insanlık tarihinin en kanlı ve pis sayfalarında kalmaya mahkum olmaları için nasıl mücadele etmişsek, Sincan 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde işkence yapanların, işkence talimatını veren veya seyirci kalan sorumluların cezalandırılmaları için elimizden geleni yapacağımızı bildiriyoruz.

ENGİN ÇEBER ÖLÜMSÜZDÜR! İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK! HALKIN HUKUK BÜROSU

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Mahirler’in Emaneti, Emperyalizm ve

Oligarşiyle Uzlaşmak Değil;

KURTULUŞA KADAR SAVAŞTIR! Kürt milliyetçi hareket her fırsatta Mahir Çayan ve Kızıldere’yi "faydacı" bir mantıkla kullanmaya çalışmıştır. Son olarak Abdullah Öcalan, yeni kurulan HDP’nin kuruluş sürecinde ve kongreye gönderdiği mesajda bunu yapmıştır. Öcalan, BDP heyeti ile İmralı’daki görüşmesinde şöyle dedi: "Ben Mahir Çayan’ın çizgisiyle, onun sempatizanlığıyla başladım bu mücadeleye. Mahir’in bana verdiği emanettir ve ben 40 yıllık süre içerisinde bu emaneti kavga boyutu ile en iyi şekilde yerine getirmek için uğraştım. Şu anda da bu emaneti teslim ediyorum. Devlete isyanı biz yaptık ve halklara çözüm getirecek aşamaya geldik." Daha önce de gerek Öcalan’ın gerekse Kürt milliyetçi hareketi adına konuşan diğer kişilerin; benzer biçimde Mahir Çayan’ın ya da Kızıldere’nin mirasına sahip çıkan açıklamaları olmuştur. Kimi zaman ajitatif söylemlerle Kızıldere’yi temsil ettikleri ifade edilmiş, kimi zaman "PKK’nin Kızıldere’ye verilen doğru bir karşılık olduğu" iddiasında bulunulmuş, hatta kimi zaman da PKK’nin Kızıldere’yi aştığı, geliştirdiği, ayakları üzerinde oturttuğu söylenmiştir. Tüm bu söylemlerin tarihsel gerçeklerle az buçuk ilgisi olan, ayakları bu ülke topraklarına basan birilerinin ağzından çıkması mümkün değildir. Ancak Kürt milliyetçi hareketin karakteristik benmerkezci tavrının yarattığı subjektivizm ile faydacılığı birleşince böyle gerçeklikten kopuk ne olduğu belirsiz tespitler ortaya atılabiliyor. Burada ki önemli nokta şudur: Kürt milliyetçi hareket ne zaman ve

hangi koşullarda bu iddiaları ortaya atmaya başlıyor... Pek çok neden sıralayabiliriz elbette... Kürt milliyetçi hareketin "sömürge teorisi"nin iflas ettiği, halkların ortak örgütlenme ve ortak mücadelesinin kendisini dayattığı koşullarda... Kürdistandaki gerilla hareketinin tek başına tıkandığı, silahlı savaşın büyük şehirlere de yayılması gerekliliğinin ortaya çıktığı koşullarda... Kürt milliyetçi ideolojinin beyinlere çizdiği milliyetçi setlerin zamanla kendi mücadelelerinin önüne de set olmaya başlamasının yarattığı koşullarda... Kendilerine soluk borusu olacak demokratik mevzilere ihtiyaç duyduklarında... Mücadelenin sadece ulusal taleplerle sınırlandırılamayacağı halkların sınıfsal taleplerine de sahip çıkmak zorunluluğunun ortaya çıktığı koşullarda... "Türkiyelileşme" ihtiyacı kendisini dayattığında.. Mahir Çayan ve THKP-C nin hiçbir şekilde uzlaşmaz ve boyun eğmez çizgisinin Türkiye halklarında yarattığı prestiji değerlendirmek gerektiğinde... -Gerekçeler daha da uzatılabilir- Kürt milliytçi hareket Mahir Çayan’ı, tamamen faydacı bir temelde kullanmaya çalışmıştır. Hemen belirtelim; Abdullah Öcalan mücadeleye adım atarken elbette Mahir Çayan ve Kızıldere’den etkilenmiş olabilir. Çünkü Mahir Çayan’ların mücadelesi, özellikle Kızıldere’deki “Ölmek var dönmek yok” şiarıyla yarattıkları direniş Tür-

kiye’de bir ilktir ve milyonları etkilemiştir. Ancak ne Öcalan’ın, ne de Kürt milliyetçi hareketin Mahir Çayan’la, onların temsil ettiği THTP-C örgütü ile ideolojik, politik, taktik, stratejik olarak uzaktan yakından bir benzerliği vardır. Kürt milliyetçi hareket hiçbir zaman THKP-C’nin mirasını taşımamıştır. Birincisi; Mahirler ve onların temsil ettikleri THKP-C Türkiye koşullarına göre bir devrim stratejisi olan, Türkiye halklarının birlikte mücadelesini savunan Marksist Leninist bir harekettir. Kürt milliyetçi hareket ise başlangıçta ML’den etkilenmiş, ancak ayrı örgütlenmeyi, ayrı devrimi savunan küçük burjuva milliyetçi bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla devrim anlayışı olarak hiçbir benzerliği yoktur. İkincisi; Mahir Çayan ve temsil ettiği THKP-C’nin ideolojisi ve pratiği çok nettir. THKP-C anti emperyalist, anti oligarşik halk iktidarını savunmaktadır.

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

23


Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

24

Kürt milliyetçi hareket ise; ML’den etkilenerek Bağımsız Kürdistan diye yola çıkmış, 90’lı yıllarda sosyalist ülkelerde yaşanan karşı-devrimlerle birlikte sosyalist düşünceleri terk etmiştir. Bağımsız Kürdistan hedefinden federasyona, federasyondan otonomiye, otonomiden özerkliğe, gelinen aşamada ise her koşulda düzenle uzlaşmaya kadar gerilemiştir. Üçüncüsü; Mahir Çayan ve THKP-C, anti-emperyalizm demektir. Hiçbir koşulda emperyalizmle uzlaşmamak demektir. Kürt milliyetçi hareketin ise tarihinde tek bir anti-emperyalist eylemi yoktur. 90’ların başında sosyalist ülkelerdeki karşı devrimlerle birlikte sırtını emperyalist ülkelere dayamaya çalışmış, çözümü emperyalistlerden beklemiştir. Dördüncüsü; Mahir Çayan, THKP-C ve Kızıldere, Kurtuluşa Kadar Savaş şiarıdır. Kürt milliyetçi hareketin son 20 yılı oligarşiyle “barış” adı altında uzlaşma arayışı içinde geçmiştir. Beş; Mahirler “kanımızın son damlasına, silahımızın son mermisine kadar savaşacağız” diye ant içerken Kürt milliyetçi hareket silahlı mücadelenin miadının dolduğunu ilan etmiştir. Altı; Mahir Çayan ile Kürt milliyetçi hareket arasında örgütsel, mücadele ve eylem anlayışı olarak da hiçbir benzerlik yoktur. Mahirler silahlı mücadeleyi oligarşinin iktidarını yıkmak, emperyalizmin işgal ve sömürüsüne son vermek ve halkın iktidarını kurmak için savunurken, Kürt milliyetçi hareket son 20 yıldır oligarşiyi uzlaşma masasına oturtmak için silahlı mücadeleyi yürütmüştür. Öcalan’ın Mahir Çayan’dan bahsetmesi tamamen faydacı bir mantığın ürünüdür. Kürt milliyetçi hareketin Mahirler’den devraldıkları devrimci hiçbir miras yoktur. Tek başına silahlı mücadeleyi sürdürmek Mahir’lerin mirasını yaşatmak anlamına gelmez. Silahlı mücadele boyutuyla da Mahir’lerden devralınan bir emanet yoktur.

Abdullah Öcalan Emperyalizm ve Oligarşiyle Uzlaşmayı Mahir Çayan ile Meşrulaştıramaz!

HDP, ne düzen için, ne Kürt halkı için, ne de Türkiye halkları için bir umut olamaz.

Abdullah Öcalan “çözüm süreci” dedikleri silahlı direnişin tasfiye sürecine ilişkin Newroz’da yaptığı açıklamada silahlı mücadelenin miadının dolduğunu ilan etmişti. Çözüm süreci denilen süreçte gerillanın silah bırakması karşılığında oligarşiden bugüne kadar talep ettikleri özerklik, anadilde eğitim gibi hiçbir somut talep yoktur. Kürt milliyetçi hareket AKP adım atmadığı için çözüm sürecinin tıkandığını ve gerillanın sınır dışına çıkmasının durdurulduğunu açıkladı. Ancak Öcalan geride kalan bir yıllık süreci çözüm yolunda “olumlu” olarak değerlendirdi. Önümüzdeki süreç için de “yeni bir formatla sürdürülmesi gerektiğini” söylerken sürecin görevi olarak da devletin kendisinden “gerillanın dağdan indirilmesi” olduğunu açıkladı. DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE SİLAHLI MÜCADELE YÜRÜTEN HAREKETLER “DÜZENE DÖNÜYORUZ” DİYEREK SİLAH BIRAKMAMIŞLARDIR Kürt milliyetçi hareket de gerillayı tasfiye etmeye çalışırken “düzene dönüyoruz” demiyor. Mahir’lerin mücadelesini 40 yıl boyunca en iyi şekilde temsil edip artık mücadeleyi “çözüm” noktasına getirdiğini söylüyor. Yani silahlı mücadelenin tasfiyesi, düzenle uzlaşmak bir zafer kazanılmış gibi sunuluyor. Oysa Bağımsız Kürdistan hedefiyle çıkılan yoldan özerkliğin dahi talep edilmediği bir noktaya gelinmiştir. Ve Kürt milliyetçi hareket düzenle uzlaşmak için gerillanın tasfiyesini zorunlu olarak görmektedir.

Öcalan’ın “40 yıl taşıdım, şimdi HDP’ye devrediyorum” dediği “Mahir’lerin mirası” da “miadının dolduğu ilan edilen silahlı mücadele” ve dağdan indirilen gerillaların düzene yerleştirilmesidir.

HDP Düzene Dönüşün Partisi Olarak Kurulmuştur HDP kongresinde halka “umut” olarak tanıtıldı.

HDP, Kürt milliyetçi hareketin düzene döndürülmesi için kurulan bir partidir.

HDP bunun için yapılan altyapı hazırlıklarıdır.

Öcalan Neden Mahir Adını Kullanmıştır? Birincisi; düzene dönerken en keskin, en devrimci sözleri söylemek zorundadırlar. Mahir, emperyalizmle ve oligarşiyle uzlaşmamanın adıdır. Düzenle uzlaşmayı ancak Mahir’leri sahipleniyor gözükerek meşrulaştırabilirler. Çünkü silahlı mücadelenin tasfiyesine devrimci temelde yapılan itirazlar olacaktır. Mahir söylemi onların önünü kesmek içindir. İkincisi, Kürt milliyetçi hareket kendisiyle birlikte Türkiye solunu da düzen içine çekmenin hesabını yapıyor. Bunun için de Ertuğrul Kürkçü gibi bir samanlık kaçkınını kullanıyor. Fakat, MAHİR’LER ASLA DÜZENLE UZLAŞTIRILAMAZ! Mahir her eylemi, her çalışmayı neredeyse aldığı her nefesi DEVRİMİ BÜYÜTMEK için kullanmıştır. Kürt milliyetçi hareketinin teslimiyeti ve uzlaşmacılığı Mahir’lerle meşrulaştırılamaz. Çünkü Mahir’ler; emperyalizmle ve oligarşiyle uzlaşmamanın adıdır. Çünkü Mahir’ler; teorisiyle pratiğiyle nettir ve asla tahrif edilemez. Bunu yapmaya çalışanlar tarih sahnesinden yok olup gitmiştir. Çünkü Mahir’ler; bugün PartiCephe çizgisinde yaşamaktadır... Halk kurtuluş savaşının içinde tüm canlılığıyla anti-emperyalist anti-oligarşik mücadeleye önderlik yapmaktadır.

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Omurgasızlık Kuyrukçuluk ve Atılım Omurga, omurgalıları ayakta tutan bel kemiğidir. Omurgasız kelimesi ise “omurgası olmayan, belirli bir ekseni olmayan, değişken” demektir. Yani onu ayakta tutan bel kemiğinin olmamasıdır. Sol’da ise omurga; bir hareketi ayakta tutan bağımsız ideolojisidir, devrim stratejisidir... Yarattığı değerler bütünüdür. Gelenekleridir. Eğer bir hareketin kendine ait bir devrim stratejisi, ideolojisi, gelenekleri, yarattığı değerleri yoksa, sağa sola savrulması kaçınılmazdır. Ayakta duramaz. Her zaman sağa, sola savrulur. Birilerine yaslanmadan ayakta duramaz. Kendine ait bağımsız bir politika üretmesi mümkün değildir. Kuyrukçuluk burada ortaya çıkar; rüzgar nereden eserse onun peşinden sürüklenip gider. Sol’da bunun en tipik temsilcilerinden birisi ESP’dir... 1970’lerden bugüne Türkiye devrimine ilişkin tutarlı bir devrim anlayışı, devrim stratejisi olmamıştır. Omurgasızlık ifadesini burdan alır. Türkiye devrimine ilişkin ideolojisi sürekli değişmiştir. Omurgasız oldukları için en tutarlı yanları kuyrukçuluklarıdır... Bu kuyrukçulukları ESP’lileri zaman zaman Kürt milliyetçi hareketin devrimcilere saldırması için sözcülüğünü yapmaya kadar götürmüştür. 27 Eylül 2013 tarihli Atılım'ın 84. sayısında “Yürüyüş’ün kalıplarına sığmayan gerçekler” başlıklı yazısı ve 4 Ekim 2013 tarihli Atılım’ın 85. sayısında yayınlanan “Rojava devrimi ve Yü rü yü ş’ü n sağa savruluşu” başlıklı yazıları bunun örneğidir. Atılım’ın “gerçekler” dediği, demagojiden başka bir şey değildir. Atılım kuyrukçuluktan “sözcülüğe” terfi etmiştir. Atılım, Halk Cephesi’ni “devrimci dinamiklere ve halka, ezilenlere yabancılaşmak”la eleştirmiş. Atılım’ın “devrimci dinamikleri” Kürt milliyetçi hareketin politikalarına yedeklenmek ve LGBT’lerden ibarettir. Bunun dışında “devrimci dinamikler”le geliştirdiği devrimci bir birlik politikası yoktur. Kuyrukçuluğunun sonucu olarak gerçek devrimci birliklerden kaçmıştır. Kaçamamışsa dağıtanlardan birisi olmuştur. Cephenin içinde olmadığı, devrimci mücadeleyi geliştiren solun oluşturduğu bir birlik yoktur. Bunun yanısıra mücadeleyi geliştirmeyen, “basın açıklaması” yapmaktan ibaret olan şaşalı sözlerle kurulan, fakat ne zaman, neden dağıldığı belli olmayan tam bir birlik çöplüğüdür. DETUTAP (Devrimci Tutsak Aileleri Platformu)’tan CMK (Cezaevi Merkezi Koordinasyonu)’ya, Irak’ta Savaşa Hayır Platformu’ndan, Devrimci 1 Mayıs Plat-

formu’na, 96 Ölü m Oruçları’ndan Hasta Tutsaklara Özgü rlü k Palatformu’na, Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu’na kadar iş yapan, sonuç alan birlikler Cephe’nin içinde olduğu birliklerdir. Atılımcılar bu birliklerden ya kaçmıştır, ya da bir süre içinde olup bozgunculuk yaparak birliğin dağıtıcılarından birisi olmuştur. Bundan dolayı Atılım’ın bu eleştirisi demagojiden ibarettir. “Halka yabancılaşmak” konusunda ise bir tek kelime söylemek bile fazladan olur. Atılımcılar halkın değerlerine, kültürüne sahip çıkmayı “ahlakçılık”; burjuvazinin topluma yaydığı yozlaşmayı, çürümeyi saflarında meşrulaştırmayı da “halkla bütünleşmek” olarak görür. Evet, Atılımcılar’ın halkla bütünleşmekten anladığı düzenin yoz kültürünü meşrulaştırmaktır.

Anti-Emperyalizm Solun Olmazsa Olmaz Köşe Taşlarındandır! Atılım, Tüm Reformistlerin Geçtiği Yoldan Geçerken Önce Solun Köşe Taşlarına Saldırıyor!

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

Biz Sol’un kaybolan köşe taşlarını koyarken, Atılım bu köşe taşlarını demagojisine temel yapıyor. Tekrar belirtiyoruz; Dünyanın temel çelişkisinin emperyalistlerle ezilen dünya halkları arasında olduğu bir dönemde anti-emperyalist olunmadan sosyalist olunmaz, devrimci olunmaz... Atılım, “Hemen her soruna ve duruma uyguladıkları kalıplar oluşturmuşlar (Anti-emperyalizm gibi)” diyor Halk Cepesi’ne. Atılımcılar anti-emperyalizmi eleştirmeden yedeklendiği Kürt milliyetçi hareketin emperyalistlere karşı tavır almamasını, emperyalistlerden çözüm beklemesini, Amerikan kapılarında nöbet tutmasını, emperyalistler tarafından kullanılmaya açık olmalarını nasıl açıklayacaklar? Açıklayamazlar elbette, onun için tüm inkarcıların yaptığı gibi önce anti-emperyalizm gibi solun olmazsa olmaz köşe taşlarına saldırıyor. Dünyadaki toplumsal hiçbir gelişmeyi, ezilen dünya halklarıyla emperyalistler arasındaki temel çelişkiyi gözardı ederek açıklayamazsınız. Anti-emperyalizm, ezilen dünya halklarının penceresidir. Açıklamaya kalkışırsanız; ezilen halkların penceresinden değil, burjuvazinin penceresinden bakmış olursunuz. Öyle Atılım’ın yazdığı gibi “Hayatın diyalektik,

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

25


Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

karmaşık gerçekliği” yoktur. Tam tersine hayatın diyalektik gerçekliği çok berraktır. Nesnel olarak ezilen halkların cephesinde yer alıyor fakat bir karmaşıklıktan bahsediyorsan nedeni pratik, politik olarak ezilen halkların cephesinde yer alınmamasıdır. Faydacı, çıkarcı, fırsatçı, dengelere göre hareket eden, küçük burjuva dar milliyetçi bakış açısının sonucudur. Orta Doğu’da karmaşık olan ne var? Orta Doğu’da Tunus’tan Mısır’a, Libya’dan Suriye’ye, Irak’a kadar hepsinin temelinde Amerika’nın Orta Doğu politikaları vardır. Suriye’de Amerika’nın Orta Doğu politikalarına boyun eğmeyen Esad iktidarı yıkılarak işbirlikçi bir iktidar kurulmak isteniyor. Böylece Amerika’nın Orta Doğu politikalarının hakim olması için önemli bir engel önünden kaldırılmış olacak. Elbette, Esad iktidarı küçük burjuva diktatörlüğü dür. Fakat bu Suriye halklarının iç sorunudur. Esad iktidarı yıkılarak Amerika’nın yeni-sömürgeleştirdiği bir Suriye’de Kürtler dahil hiçbir halk özgür olamaz. Suriye’deki emperyalistlerin ve işbirlikçilerin politikaları boşa çıkartılmadan Rojava’da ya da başka bir yerde “devrim”den bahsedilemez. Söylediklerimiz çok açıktır. Hiçbir karmaşıklık yoktur. Ya Amerika ve işbirlikçilerine karşı direnirsiniz, ya da onların politikalarına hizmet edersiniz. Suriye’de akan her damla kanın sorumlusu Amerika ve onun işbirlikçileridir.

Emperyalistlerin İşbirlikçileri Aracılığıyla Kan Gölüne Çevirdiği Suriye’de Saflar Bu Kadar Net iken ÜÇÜNCÜ YOL YOKTUR! Kürt milliyetçi harekete başından beri söylediğimiz budur. Ayrıca şunu da belirtelim, bu bize ait bir tespit değildir; Marksizmin Leninizmin köşe taşlarıdır. Sınıflar savaşının tarih içinde yüzlerce binlerce kez kanıtladığı gerçeklerdir. “Taraf olmayan bertaraf olur” tarafsızlık diye bir şey yoktur. Daha önce Rojova konusunda yazdıklarımız gelinen süreç içinde kanıtlanmıştır. “AKP, Suriye’de oluşan Kürt bölgesinin PKK çizgisinde bir bölge olmasındansa Irak Kürdistanı’ndaki Barzani, Talabani çizgisinde bir bölgenin oluşması için çaba sarfetti. Bu gelişmeler içinde elbette Kürtler kendi ulusal, demokratik çıkarlarını gözeterek hareket etmelidir. Ancak bu çıkarlar emperyalizmin politikalarına güç veren tarzda olamaz. Ya da ‘bu çatışmalarda her iki taraftan da yana değiliz’ diye ‘bağımsız’ bir tavır içinde olunamaz. Böyle bir durumda üçüncü bir taraf yoktur. Ya direnenlerden yanasınızdır, ya da onların karşısındasınızdır.” (Yürüyüş, Sayı: 362)

26

PYD “Tarafsızım” Derken, Emperyalizmden Yana Taraf Olmuştur! Kürt milliyetçi hareket “büyük politika yapma adına” dünyayı yeniden keşfediyormuş gibi “üçünçü yol” diye bir söylem tutturdu. Emperyalizm ve halklar arasındaki çelişkiye göre değil, güç dengelerine göre hareket etti. Daha sonra Abdullah Öcalan kardeşi aracılığı ile gönderdiği mektupla müdahale etti. PYD’den “Esad’ı desteklemekten vazgeçip Suriyeli muhaliflerle hareket etmelerini” istedi. Daha da ötesi “buna karşı çıkan Kürtler olursa gerekirse elemine edin, Araplar’la birlikte hareket edin” dedi. Soruyoruz Atılım’a; Abdullah Öcalan’ın bu “büyük politikası”na ne dediniz? Bu konuda ne yazdınız? Öcalan’ın PYD’ye söyledikleri çok açık değil mi? Suriyeli muhalifler kimdir? Öcalan’ın birlikte hareket edin dediği “Araplar” kimdir? Nitekim Öcalan’ın mektubunun üzerinden çok geçmeden PYD ile çatışma halinde olan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) birçok bölgede anlaşma yaptı. ÖSO ile birlikte Esad güçlerine karşı çatıştılar. Bölgedeki çelişkiler, AKP iktidarının tutumu böyle bir ittifakın gelişmesine izin vermemiştir. Ve bugün Kürt milliyetçi hareketin “tüm Orta Doğu’yu özgürleştirecek” diye göklere çıkarttığı “üçüncü yol”un bir “yol” olmadığı ortaya çıkmıştır. Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin politikaları Esad iktidarının direnişi karşısında iflas ederken savaş neredeyse Kürt halkının Rojava’da işbirlikçileri tarafından ezilmesine yoğunlaşmıştır. Üçüncü bir ‘yol’un olmadığını, olamayacağını Kürt milliyetçi hareket ve “üçüncü yolcular” acı bir şekilde öğrenmektedir. PYD Eşbaşkanı Salih Müslim; “Rojava’da yaşanan süreç ortada olmayı kabul etmiyor: Ya mücadelenin içindeyiz, ya da değiliz” (22 Ekim 2013, Özgür Gündem) Salih Müslim’in bu sözleri Kürt milliyetçi hareketin iddia ettiği gibi üçüncü bir yolun olmadığının kanıtıdır. Savaş gerçeği kendini dayatmıştır. Üçüncü bir yolun olmadığını göstermiştir. Öcalan ise hala aynı şeyleri söylemektedir. PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in oğluna başsağlığı mesajını iletirken “bizim söylediklerimizi hayata geçirmiş olsalardı şimdi oğlu yaşıyor olacaktı” diyor. Rojava’da hergün Kürt halkı katledilirken Öcalan hala Amerika’nın da hedef olarak gördüğü El Kaideciler dışıdaki ÖSO denilen işbirlikçilerle birlikte hareket etmelerini söylüyor. Öcalan da başından beri “üçüncü yol” demiyor; ÖSO’yu oluşturan güçlerle birlikte hareket edin diyor. Soruyoruz Atılım’a; Öcalan’ın bu söylemlerine ne diyorsunuz. Atılım bunlara hiçbir şey söyleyemez. Söylerse nasıl kuyrukçuluk yapacak, nasıl ‘sözcü’ olacak?

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


O kuyrukçuluğunu meşrulaştırmak için kışkırtıcı yazılarla devrimcilere saldırmanın derdinde. Diyorki Atılım; “Kürt halkı ve hareketin “Barış ve Demokratik Çözüm” başlığı altında örgütlediği süreç, Yürüyüş dergisi ve Halk Cephesi tarafından tam bir hezeyanla karşılandı.” Birincisi; Kürt halkı ve hareketinin başlattığı “Barış ve Demokratik Çözüm” süreci yoktur. Öcalan aracılığı ile Amerika ve AKP’nin Kürt silahlı mücadelesinin tasfiye süreci vardır. İkincisi; AKP iktidarı Kürt milliyetçi hareket ile yürüttüğü tüm “barış”, “çözüm” süreçlerine bu bakış açısıyla yaklaşmıştır. AKP, İmralı sürecinin başından beri adını “terörün tasfiyesi” olarak koymuştur. PKK’nin silahsızlandırılması dışında tek bir vaatte de bulunmamıştır. “Barış süreçleri”nin her sona ermesinin ardından Kürt milliyetçi hareket AKP’nin amacının PKK’yi tasfiye etmek olduğunu itiraf etmiştir. Bu gerçeğe rağmen bu süreçleri AKP kullanabildiği kadar kullanmış ve bitiren taraf olmuştur. Çünkü oligarşinin güçsüzlüğü, oligarşi içi çelişkiler, bölgesel gelişmeler Kürt milliyetçi hareket ne kadar isterse istesin uzlaşarak da sorunun “çözümü”ne izin vermemektedir. Biz bunları başından beri söylüyoruz. Kehanette bulunmuyoruz, bunlar gerçeklerdir. Faşist AKP iktidarıyla uzlaşarak Kürt sorununun çözüleceği gibi ne boş hayaller kuruyoruz, ne de Kürt halkını kandırıyoruz. Atılım omurgasızlığının sonucu olarak neyi savunup, neyi eleştireceğini şaşırıyor. Bir halkın kurtuluş mücadelesini verdiğini söyleyen bir hareketin tasfiye edilmesi halklar cephesinden büyük kayıptır. Kürt milliyetçi hareketin her politikasına yedeklenerek Kürt halkına destek verilmiş olunmaz. Aşağıdaki cümle KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’a aittir: “İmralı’da yapılan anlaşmaya göre, ateşkes ve geri çekilme ile birlikte hü kü met yasal adımlar atacaktı ancak hü kü met hiçbir adım atmadı ve PKK’nin attığı adımları izlemekle yetindi. Bu tek başına bile hü kü metin çözü m sü recine ciddi yaklaşmadığını gösteriyor. AKP hü kü meti ve devlet çözü m sü recine sahip çıkmadı. Her şeyi gizli yapmak istediler. Hukuki hiçbir adım atmayacaklarını söylediler. BİZDEN BİR ŞEY İSTEMEMEMİZİ VE MÜCADELEYİ BIRAKMAMIZI İSTEDİLER." (Cumhuriyet, 18 Ekim 2013) AKP, Kürt milliyetçi hareketten hep bunu istedi. Abdullah Öcalan 21 Ekim’de kardeşi Mehmet Öcalan ile yaptığı görüşmede “1 yıl süren çözüm süreci başarılı olmuştur” diyor. Gerillanın dağdan indirilmesi olan “yeni bir süreç”ten bahsediyor. Peki nedir başarı? AKP’nin istediği her şey Kürt milliyetçi hareket tarafından yapılıyor, ama AKP taahhüt etti denilen hiçbir şeyi yapmıyor. Başarı; gerillanın dağdan indirilecek aşamaya getirilmiş

olması mı? “Sözcü” dediğin böyle olur; Atılım’dan suçlamaları okuyalım: -“geçici çözüm yoluna yönelen Kürt ulusal demokratik hareketine ve dostlarına takılmadık kulp” bırakmamak. Her tavrın siyasi literatürde bir karşılığı vardır. Eşyanın adını koymak “kulp takmak” değildir. -“Siz, ‘anti-emperyalist’ ilan ettiğiniz Esad-Baas rejimiyle ellerinizi birleştiriyor, Suriye/Rojava Kü rtlerini ise aynı şeyi yapmadığı için ‘emperyalizmin işbirlikçisi’ ilan ediyorsunuz” diyor.

PYD’nin İşbirlikçi Gruplarla Yaptığı Anlaşmalar PYD, emperyalistlerle ve işbirlikçi ÖSO’lu gruplarla, AKP ile işbirliği yapmak için sürekli görüşmeler yapıyor fakat AKP’nin beslediği işbirlikçi blok arasındaki çelişkiler bu işbirliğinin gelişmesine izin vermiyor. -“ÖSO/El Nusra çeteleri; Tü rkiye, Barzani, Şam, Tahran dört bir yandan Rojava’yı kuşatmışken, siz de 5. cepheyi mi açmaya çalışıyorsunuz?” diyor. Kuyrukçuluktan sözcülüğe terfi eden Atılım’ın bildik kışkırtmalarından birisi daha... -“Emekçi çözüm ve demoratik-onurlu barış’ siyaseti ise “kuyrukçuluk” olarak değerlendiriliyor” diyorlar. Nasıl bir çözümmüş bu çözüm? Anlatın da biz de öğrenelim... Faşizmle oturup uzlaşacaksın, ortaya “emekçi çözüm ve demokratik barış” çıkacak? Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? “Emekçi çözüm ve demoratik-onurlu barış”. Küçük burjuva aydınlar bayılır böyle ne olduğu bilinmeyen süslü kavramlara. İçinde “emek” var, “onur” var, “barış” var, “demokrasi” var... Daha ne istesin ki... Ama hiç de öyle değil, “çözüm” süreci başladığından beri halkın gördüğü tek şey AKP iktidarının bugüne kadar görülmedik terörü... Halka karşı açılan savaşın her geçen gün daha da boyutlanması... Peki faşist AKP iktidarı halka karşı böyle bir savaş açmışken siz hangi barıştan, onurdan, demokrasiden bahsediyorsunuz?... -Bakın Atılım’ın şu tespiti çok önemli, kuyrukçuluğunun temelini buna dayandırabilir. Bununla meşrulaştırabilirler... Diyor ki Atılım: “Kürt ulusal demokratik hareketiyle birleşebilecek devrimci bir ittifak gücü yaratamamanın omuzlarına yüklediği sorumluluğu kabul etme dürüstlüğünü gösteremedikleri gibi, Kürt ulusal demokratik hareketini çözüm masasında egemenlerle baş başa bırakarak” Bu tespit üzerine ne söylesek boş ama yine de şu iki noktayı belirtelim: Birincisi; Kürt milliyetçi hareket hiçbir zaman Türkiye devrimci hareketini “ittifak yapılacak bir güç” olarak görmemiştir. Kürt milliyetçi hareket her zaman solu kullanacağı, kendine tabii olacak bir güç olarak görmüş, ittifaklarını düzen içi güçlerde aramıştır. Ayrıca Rojova’da

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

27


Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

ittifak yapmak için PYD Eşbaşkanı Türkiye’ye devrimcilerle görüşmeye değil, AKP ile görüşmeye gelmiştir. İkincisi; Atılımcılar “Kürt ulusal demokratik hareketini çözüm masasında egemenlerle baş başa bırakarak” derken ne yapmamızı istiyorlar acaba? Kendileri düzen içi kulvarda hızla ilerlerken bizim de oligarşiyle uzlaşma masasına oturmamızı mı istiyor? Biz AKP faşizmine karşı savaş diyoruz. Kürt milliyetçi hareket “süreç bozulmasın” diye AKP’nin her türlü politikasının karşısında boyun eğiyor. İstediğini istediği zaman İmralı’ya gönderiyor, istemediği zaman göndermiyor. Üslubuna dikkat etmediği için en son BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da AKP’nin vetosunu yedi. Başbakan Erdoğan, “herkes haddini bilecek” diyerek “had” bildiriyor... Kürt milliyetçi hareket ne yapıyor bunun karşısında? KCK yönetiminden Mustafa Karasu, “Demirtaş çıkarılınca heyet gitmemeliydi. Ciddi tutum alınmalıydı. PKK ve BDP’ye sü rekli kü fü r ediyorsun, ama sana kü çü k bir eleştiri yapıldığı zaman her şeyi yapıyorsun. Sü reci fiili olarak AKP bitirmiştir” diyor. “Ciddi tutum” alamazsınız. O tutumu AKP’nin ilk vetosunda, Ahmet Türk’ü heyetten çıkarttığında alacaktınız. Başbakan Erdoğan şimdi herkes haddini bilecek diyor. Erdoğan böyle konuşurken, Öcalan “geride kalan bir yıllık sürecin başarılı olduğunu” söylüyor! Evet bir ‘başarı’dan sözedilecekse AKP bir taraftan halka pervasızca saldırırken diğer taraftan “süreç” adı altında Kürt milliyetçi hareketi pasifize etmeyi başarmıştır... Öyle ki bugün AKP, BDP’nin yönetim kuruluna kimlerin seçilmesi gerektiğini belirlemeye kadar “süreç”i denetimi altında sürdürmektedir. HDP kongresi Başbakan Tayyip Erdoğan gibi bir halk düşmanının “hayırlı dilekleri”ni alarak açılıyor.

İşte tarihe belge olarak Erdoğan’ın mesajı: “Halkların Demokratik Partisi Olağanüstü Kongresi'nde nazik davetiniz için teşekkür ederim. Kongre çalışmalarının birlik ve beraberlik içinde geçmesi temennisi ile alınan kararların partiniz ve Türk siyasi hayatı için hayırlı olmasını diliyor, tüm katılımcıları selamlıyorum" Soruyoruz Atılım’a; “ ‘barış ve demokratik çözüm’ talebinin yaratabileceği devrimci olanaklar” bunlar mı? Çelişkinin baş çelişkiye dönüştüğü noktada çelişkiler uzlaşarak değil, çatışarak çözülür. Atılım engin teorisiyle Marksizm, Leninizmi alt-üst ediyor. Atılım; “Ulusal sorunun hemen tüm toplumsal-siyasal süreç ve bağlamları kesen, egemenlere (şovenist bilinç temelinde) toplumsal dayanak sunan kilit sorun ve baş çelişki haline geldiği noktada “barış ve demokratik çözüm” talebinin yaratabileceği devrimci olanakları göremeyecek kadar gerçeklikten kopmuşlar” diyor. Kürt milliyetçi hareketin sözcülüğünü yapacağım derken ne hallere düşüyor Atılım... Birincisi; Atılım’ın iddia ettiği gibi ulusal sorun “baş çelişki” haline gelmiş ise “çelişki”nin çözümü uzlaşmak değil, savaştır. İkincisi, çözümü “uzlaşmak” olarak görüyorsanız o zaman da “baş çelişki” tespitiniz yanlıştır. Üçüncüsü, hem “baş çelişki” tespiti, hem çelişkiyi çözme yönteminiz yanlış ise oradan doğru hiç bir sonuç çıkmaz. Onun için kahinlik yapmıyoruz, daha başından Kürt milliyetçi hareketin her “barış” girişimlerinde oligarşik düzenle uzlaşarak Kürt sorununun asla çözülemeyeceğini söylüyoruz. Düzen içinde Kürt sorununun çözümünün olmadığını söylüyoruz. Onun için ne hayallere kapılıyoruz ne de “hayal kırıklığına” uğruyoruz...

Gençliği Zapturapt Altına Almak İsteyenlere Cevabımız: İşgal!

İşgalleri Yayalım, Savaşı Büyütelim sonra oturma eylemi yapan Dev-Genç’liler, ajitasyonlarla 6 Kasım’da YÖK’ün kuruluş yıldönümünde Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde yapılan Dev-Genç işgalini halka anlatarak, tutsak öğrencileri sahiplenmeye çağırdılar. 6 kişinin katıldığı eylemi halktan da destekleyenler oldu. Sloganların atıldığı eylemde kuşlamalar yapıldı. Ayrıca aynı gün Dev-Genç’liler, Ankara'daki DTCF işgalini ve tutuklanan 7 Dev-Genç’liyi selamlamak için İstanbul Üniversitesi Dekanlık katına pankart astılar. 8 Kasım günü Dev-Genç’liler, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi önünde Tutsak Öğrenciler Serbest Bırakılsın kampanyasının basın açıklamasını yaptılar. Açıklamadan

28

10 Kasım’da ise İstanbul’da Okmeydanı Anadolu Kahvesi’ne “Tutsak Dev-Genç'lilerle Birlikteyiz. Savaşı Büyütüyoruz!” yazılı pankart asıldı, kuşlama yapıldı.

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Halkların bütün acılarının hesabını sormak için

Sınıf Kini HALK DÜŞMANI MONSANTO ÖLÜM MAKİNESİ 1903 yılından günümüze kadar Amerika çıkışlı, çok uluslu şirket Monsanto, o günden beri gelişip güçlenerek, sömürüyü azgınlaştırarak, ülkemizde ve de dünyada insanlığı, insanların yaşadığı toprakları kirletiyor. Kirletmekle kalmıyor, yok ediyor. Yapay tatlandırıcı sakarin üreterek, ticarete başlayan şirket, tüm kapitalist şirketler gibi doymak bilmez bir iştahla piyasada yerini aldı. Kar hırsı gözünü o kadar bürümüştü ki, ABD'nin dahi sakıncalı görüp yasakladığı maddeleri üretmekte hiç bir sakınca görmedi. Tekellerin yönettiği ABD için, önemli olan yine tekellerin karıdır. Öyle olmasaydı, Monsanto adlı "çok uluslu" şirket pazarın yüzde 85'ini ele geçirecek kadar güçlenmezdi. Monsanto için Türkiye önemli bir pazar alanıdır. Çünkü şirketin tarım sektörüne yönelik üretimleri için Türkiye, yeni-sömürgecilik ilişkileri içerisinde yağmaya alabildiğine açık hale getirilmiştir. Petrol bazlı gübre üreten Monsanto için topraklarımız "ideal"dir. Tekeller kana susamıştır. Vietnam savaşında ormanların yok edilmesi için kullanılan zehiri üreten de aynı şirkettir. Sadece bu örnek bile bu şirketin neye hizmet ettiğini açıkça gösterir. Bu şirket 1996 yılında GDO belasını dünyaya, "çok güzel", "çok yararlı", hatta "açlığa, yoksulluğa çare" diye sundu. GDO'lu soya ve pamuk hızla dünyanın dört bir yanına dağıldı. Ülkemizde de birden, soyadan üretilen yemin ne kadar gerekli, yararlı(!) olduğu keşfedildi. Köylünün soya üretmesi için imkanlar sunuldu, sonra zorunlu hale getirildi. Amerikan Monsanto şirketi kazansın, daha çok kazansın diye kanser oluyoruz, topraklarımızda ne ekeceğimize karar veremiyoruz. Ekmek zorunda bırakıldığımız GDO'lu tohumlarla kendi toprağımızı öldürüyoruz. Adeta bize kendi ipimizi çektiriyorlar. Bu saldırılar tabii ki işbirlikçi iktidarların eliyle sürüyor. Kapitalist şirketlerin varlığı, kendi varlık nedenleri de olan emperyalizmin işbirlikçisi iktidarlar, elbette bu şirketlerle beraber bize saldırıyor. Aynı iktidar gün boyu TV kanallarında yayınlattığı "Kamu Spotları"yla tarımın önemini, korunması gerektiğini anlatıyor. Bir yandan kar için yok et, öte yandan önemini anlatan programlar yayınla. Bu iki yüzlülük, gittikçe daha pervasız saldırılara dönüşüyor. İşbirlikçi AKP iktidarı topraklarımızı ve de

canımızı Monsanto'nun hizmetine sunarken, hiç bir tereddüt yaşamıyor. Aynı tarafta oldukları için bu normaldir. Ancak bunu kabulleneceğimiz anlamına gelmez, çünkü biz aynı tarafta değiliz. Bu birliğe karşı duruşumuz, birlikte olduğumuz sürece önemlidir ve etkilidir. Saldırı sinsi ve boyutludur. Katliamdır, işgaldir. Geleceğimizin elimizden alınmasıdır, açlıktır, yoksulluktur. Monsanto gibi şirketlerin ülkemizdeki varlığını kabullenmek ve onların direktifleri doğrultusunda ekip biçmek, hatta yiyip içmek, kendi kendimize kurbanlık muamelesi yapmaktır. Dünya halkları yavaş yavaş da olsa, Monsanto ve onun gibi şirketlere karşı örgütleniyor, sessiz kalmıyor. Ancak örgütlenmeler "sivil toplumcu" hareketler şeklinde olursa, öfkeyi düzen içerisine çekmekten başka bir işe yaramazlar. Monsanto'ya karşı mücadele düzene karşı mücadelenin bir parçasıdır. Devrimci mücadele içerisinde her sorunun bir yeri vardır. Devrimci mücadele, devrimci örgütlenme sonuç alıcıdır. Ülkemizi Monsanto’ların büyük bir çiftliğine dönüştürmelerine izin vermeyiz. Çünkü topraklarımız, alın terimiz, kanımız kadar bizimdir. GDO'lu tohum ekerek Monsanto için üretirken, toprak verimsizleşip ölecek. Bu ürünlerden beslenen hayvanlar ve insanlar hastalıkların pençesinde kıvranacak. Sormayacak mıyız? Neden toprağımıza tohumumuzu ekemiyoruz? Neden toprağımız ve dahi canımız üzerinde söz hakkımız yok? Sorularımızın cevapları, bizi öfkemizin hedefi olması gereken emperyalizme karşı mücadeleye götürecektir. Baktığımızda, her şeyde emperyalizmin saldırısını görebiliriz. Bunun için de attığımız her adımı emperyalizme karşı mücadeleye uygun olmalıdır. Yoksa mücadele, bir şirkete karşı mücadeleyle sınırlı kalır. Oysaki öfkemiz; halkımıza, vatanımıza duyduğumuz sevgi kadardır.

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

Ege Kültür Sanat Merkezi Açıldı Kültürümüze Değerlerimize Sahip Çıkmak İçin EKSM’de Buluşalım Ezilen Anadolu halklarının değerlerini ve sanatını sahiplenen, onların acılarını paylaşan Halk Cepheliler, İzmir Güzeltepe Mahallesi’nde Ege Kültür Sanat Merkezi Derneği’nin açılışını yaptı. EKSM mahallelerde yozlaşmaya, uyuşturucuya, çeteleşmeye karşı çıkan halkın değerlerini sahiplenen bir anlayışla yola çıkıyor. 9 Kasım’da Güzeltepe Mahallesi’nde gerçekleşen açılışta, Grup Günışığı ve EKSM Tiyatro Atölyesi sahne aldı. Kısa bir oyun-

la başlayan program türküler, marşlar ve halaylarla devam etti. Mahalle halkının yoğun ilgi gösterdiği açılışta, halk değerlerimizin nasıl yaşatılacağı ve zulme karşı birlik olmanın gerekliliği anlatıldı. Programın sonunda EKSM’nin amacına bir kez daha değinildi, sahiplenmenin öneminden bahsedildi ve program alkışlarla sona erdi. EKSM’nin adresi şöyle: 8428 Sokak 14/A Güzeltepe-Çiğli/İzmir Telefon numarası: (0232)376 06 74

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

29


za... Bu sadece okuduğumuz kitapla kalmaz, bu çalışma tarzı diğer yaptığımız işlere de yansır. Kendimizi hızlıca geliştirip daha fazla işi omuzlayabilecekken, daha ağır aksak yol alır; daha az iş omuzlarız. Bu da kendimizin ve çalışma yürüttüğümüz alanın gelişimini yavaşlatır.

Ders: Savaşı Geli̇şti̇rmek

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

30

Sevgili Devrimci Okul Okurları Merhaba, Mücadele içerisinde hepimizin ayrı ayrı yaptığı işler, mücadelenin gelişmesine, savaşın büyümesine hizmet eder. Biz kişi olarak o bütünün parçasıyız. Kendi işimiz, görev ve sorumluluğumuz altında olanlardır. Bu kimi zaman kitap okumak olur, kimi zaman bir eylemin haberini yapmak olur, kimi zamansa bir konuyu araştırmak, mücadelemiz için gerekli olan bir olanağı bulmak ya da bildiri dağıtmak olur. Kendi "işlerimiz"in bir bütünün parçası olduğunu gözardı etmemeliyiz. O "iş" gerçekte örgüt dediğimiz kollektif mekanizmanın bize "emanet" ettiği görev ve sorumluluklarımızdır. O kollektif bütünün ilerleyebilmesi, devrim yürüyüşümüzün hızlanabilmesi için işlerimizi "bireysel sorumluluklarımız" olarak görmemiz gerekir. Kendi işimizi yaptığımızda ya da yapmadığımızda bütünün çıkarını etkiler. Örneğin okumamız gereken bir kitabı yavaş okuyor ve sürekli okumayı erteliyorsak bunun adı "bu kitabı okusam ne olur, okumasam ne olur" pratiğidir. Kitap okuma faaliyetine sadece "kendi işimiz" olarak bakamayız. Devrimci, kitabı okuduğunda gelişecek; okumadığında gerileyecektir. Kitabı okumamak mücadeleye zarar veriyorsa, zarar görecek olan sadece devrimcinin kendisi değil, tüm örgüt, devrim ve halktır. O bütünün bir parçası da "ben"im diye baktığımızda neyi, nasıl etkileyeceğini görürüz. Gelişimimizi kendi ellerimizle engelleriz. Bitirmemiz gereken zamanda bitirmemişsek, çalışma tarzımızdaki rehavet çıkar karşımı-

SAVAŞIMIZI GELİŞTİRMEK İÇİN İŞİMİZİ EN İYİ ŞEKİLDE YAPMALIYIZ İş Nedir? Neden Çalışıyoruz? Sorularına Net Cevaplar Vermek Zorundayız Verilen İşi Yapan Memurlar Değil, Devrimi İnşa Eden Devrimcileriz İş nedir? Devrimi yakınlaştırmak için aldığımız bütün görev ve sorumluluklardır. İşimiz devrim için çalışmaktır. Devrimi istemek büyük bir iddiadır. Bu büyük iddianın sahipleri olan bizler her koşulda, her şartta devrimin ihtiyacı ne ise onu hayata geçiririz. Sadece iş verildiğinde yapan değil, mücadelenin ihtiyaçlarını görüp hayata geçiren olmalıyız. Devrimciler iş verilince yapan memurlar değildir. Süreci ve ihtiyaçlarını gören, bu ihtiyaçlara göre kendisini ve yoldaşlarını geliştiren, öne atılmaktan çekinmeyen, devrim için çalıştığını hiçbir zaman aklından çıkarmayan savaşçılardır... Taşıyabileceğimiz en üst boyutta so-

rumluluk üstlenmeliyiz. Devrimcilik, sorumluluk üstlenme cesaretidir. Cesaret; iddiadır. Kararlılıktır. Hata yapmaktan korkmamaktır. Hata yapmaktan korkan, iş yapmaktan kaçıyor demektir. Göz göre göre hata yapılmamalı; yapılan hatalardan da ders çıkarılmalıdır elbette... Görevler karşısında tereddüt, kararsızlık, insiyatifsizlik göstermek devrimcilik değildir. Devrimci kendisini sınırlamayan insandır.

Her İşimizi İktidar Perspektifiyle Yapmalıyız Yaptığımız her işte, kim için ve ne için yaptığımızı düşünerek haraket etmeliyiz. Hepimiz bu bilinci içselleştirmeliyiz. “Bu işi devrim cephesi için yapıyorum, bu işi düzeni alt edip devrimi büyütmek için yapıyorum” demeliyiz. Çünkü yaptığımız her iş bizi devrime daha çok yakınlaştırıyor. Başarıya ulaştığımız her iş, halkların gözyaşlarının dineceği günü daha çok yakınlaştırıyor. Soygunun, sömürünün sona ereceği günleri getiriyor. Sonuç aldığımız her iş yozluğu yok edip, bencilliği-bireyciliği-ahlaksızlığı yok edip yerine devrimi koyuyor. Bu bilinç, bu istek ve inançla yaptığımızda her işin üstesinden geliriz. Başarmak için uğraşırız, emek veriririz. Bir işe ya da çalışmaya kanımızı, canımızı, emeğimizi her şeyden önemlisi moral ve coşkumuzu kattığımızda bütün sorunları çözeriz, bütün insanlardan sonuç alabiliriz. Siyasal anlamını kavramadan yani iktidar bilinci ile düşünmeden yapılan her iş basit ya da karmaşık farketmez, kapsamı ne olursa olsun bir süre sonra sıradanlaşır... Siyasal anlamından uzaklaşır. Sıradanlaşan her iş özensiz, yüzeysel ve laf olsun diye yapılmaya başlanır. Devrimcileri, düzendeki insanlardan ayıran en temel fark budur. Devrimci en küçük işinden en büyüğüne kadar her işini DEVRİM

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Devrimciler iş verilince yapan

İÇİN, HALK İÇİN, CEPHE memurlar değildir... Süreci ve İÇİN yaptığını bilendir. ihtiyaçlarını gören, bu ihtiyaçlara Bir işi, bir davaya bağlı göre kendisini ve yoldaşlarını olarak yapmakla, bir siyasal geliştiren, öne atılmaktan sosyal ya da toplumsal anlayışa bağlanmadan yapmak araçekinmeyen, devrim için çalıştığını sında büyük bir fark vardır. hiçbir zaman aklından çıkarmayan Siyasal görevlerin bilinsavaşçılardır... cinde olmak; ORTAK SAVATaşıyabileceğimiz en üst boyutta ŞI OLUŞTURAN HALKAsorumluluk üstlenmeliyiz. LARDAN BİRİ OLMAK Devrimcilik sorumluluk üstlenme önemlidir. cesaretidir. Bunun için devrimci faaliyetlerde önemli nokta işin örgüt bakımından bölüştürülYalnızca yaptıkları işlere devrimci mesi değil, örgüt bilincinin ve örgütheyecanla sarılanlar sonuç alabilirlülüğün her işe katılmasıdır. ler... Her engeli aşabilirler...YaratıcılıHER İŞİ ÖRGÜT RUHU İLE ğın ve güçlükler karşısında dik duraYAPMAK önemlidir... Her işi devrim bilmenin yolu devrimci heyecana saiçin yapmak önemlidir. hip olmaktır.... Siyasal anlamı kavranmadan yapıHeyecan; sevinç, korku, kızgınlık, lan her iş önce isteksizlik yaratacak, üzüntü, öfke, sevgi ve istek ile ortaya sonra sıradanlaşma ardından da yozçıkan coşkudur. laşma başlayacaktır. Düşmanın fiziki ve psikolojik salİsteksiz yaptığımız her iş insana yük dırıları karşısında güçten düşmeyiz. gibi gelir. Yük geldiği için de "ben Düşman ne kadar çok saldırırsa salyapmazsam olmaz mı?" , "yine mi dırsın, bizi işimizden alıkoyamaz. ben" veya "yaptım işte" , "eksik bıÇünkü devrime dört elle sarıldığımızrakmadım" denilip yaptığıyla yetinda düşmanın saldırılarını göğüsleyecek meye başlanır. güce, cesarete ve cürete sahip oluruz. Özellikle birkaç işin sorumluluİşlerimizi hayata geçirmemizin önünğunu birden üstlenmişsek tedirginlik de hiçbir engel kalmaz. başlar. Öğretilenleri, pratikten ve teoriBunun nedeni güvensizlik, temden öğrendiklerimizi hayata geçirdibellik, iddiasızlık...vb. gibi pekçok ğimizde, devrimin ihtiyaçlarını, müşeyden olabilir. Hepsi burjuva ideolocadelenin beklentilerini karşılayacak jisinin yarattığı sonuçlardır. duruma geliriz. Böyle bakıp, düşünBurjuva ideolojisini yok etmenin tek düğümüzde küçük büyük işlerimizin yolu eğitimdir... İdeolojik mücadeledir. üstesinden gelmemek gibi bir durum Politikleşmektir. Politikleşmenin söz konusu olamaz. Yaptığımız her işin ilk ve en önemli adımı ise her şeyi iküstesinen gelebiliriz. tidar bakış açısıyla ele almak; “devrim Marksizm sadece soyut bir kuram ve Cephe için ne yararı var” sorusunu değil canlı bir bilimdir. Marksizm yasormaktır. Emek vererek ve emek sevratıcılıktır. Marksist olabilmek için gisini büyüterek her tür sorun çözülür.. teoriyi günlük hayatla beslemek, günİşten kaçmak, devrimden kaçmaklük işleri ise teoriye bağlamak gerekir. tır. İşten kaçmak, devrimin olmasını bile Yaratıcılık; en basit işi yaparken isteye geciktirmek demektir. İşten kaçbile o işe ruhunu katabilmektir. mak devrimi değil, düzeni büyütmektir. İşten kaçmak, elimizi taşın altına Yaptığın iş ne denli sıradan olursa koymamaktır. olsun sürekli araştırmak ve öğrenmektir. Moral ve coşkuyu yaratan da iktidar perspektifidir. Devrimcilere yapÖğrendiklerimizin ve öğrettikleritıkları her işte Marks’ın deyimiyle mizin bir işe yaradığını gördüğümüz"gökyüzünü fethetmeye" çıkmış de, sonuç aldığımızda duyduğumuz duygusunu yaşatan da budur... onur kadar güzel bir duygu yoktur.

Yaptığımız İşin Büyük-Küçük Demeden Savaş İçin Önemini Kavramalıyız Bu Yolda Her Adım Bizi İleri Taşır Yaptığımız işlerde küçük iş-büyük iş , beğendiğimiz-beğenmediğimiz iş ayrımı yapar, işlerin hepsini aynı istekle yapmazsak bu bizi yüzeyselleştirir. Bizi geliştirmez , bizi geliştirmediği gibi devrimi de geliştirmez. Lenin "büyük, küçükten doğar" demiştir. Küçük işleri küçümsememek, onları reddetmemek Lenin'in vasiyetidir. Yeni insan budur. Lenin'in bu vasiyeti tüm dünya devrimcilerinedir. Yeni insan kendisini tüm duygularıyla devrime adayandır. O, devrim için yaptığı hiçbir işe burun kıvırmaz. Mütevazi şekilde her işi yapar. Mütevazi olmayanlar büyük işleri başaramazlar... Her şey gibi devrim de küçük adımların biraraya gelmesi sonucu ulaşılacak bir hedeftir. Ayrıca işimizi en iyi biçimde yapmak irademizi, kişiliğimizi ve disiplinimizi güçlendirir. Bizleri hedef sahibi devrimciler haline getirir. Günlük yaşamda somut, mütevazi, adım adım gerçekleşecek hedeflerimiz olmalıdır. Eğer bu mütevazi, adım adım küçük hedefleri gerçekleştirirsek hayata karşı güçlenmiş oluruz... Daha fazla sonuç alırız, daha başarılı oluruz. Ya da en azından başarısızlıklardan daha az etkileniriz.

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

"Kendi İşim" Derken Bunun Savaşın Bir Parçası, Önemli Bir Parçası Olduğunu Unutmadan Hareket Etmeliyiz “Kendi işimi yaptım, diğer işlerden banane” diye düşünemeyiz. Yapılmayan her iş, bizim işimizdir. Neden yapılmadığına , niçin yapılmadığına bakar,

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

31


kafa yorarız. Önümüze orta-uzunkısa vadeli hedefler koyarız. Hedeflerimize ulaşmak için koyduğumuz program dahilinde hareket ederiz. Yaşamımızda planladğımız işlerin dışında işler çıkabilir karşımıza. Böylesi anlarda dünyamız başımıza yıkılmamalı, üstesinden gelebileceğimizi düşünmeli, çözebileceğimize inanmalıyız. Böyle düşündüğümüzde ne çözülmemiş sorunumuz, ne yetiştiremediğimiz işimiz kalır. Ne de işlerin yoğunluğu bizi bunaltır. Bütün işlerimizi ciddiyetle ve devrim iddiamızla ele almalıyız. Bir devrimci aldığı bütün işleri dikkatli, özenli yapar. Yaptığımız işler bizim aynamızdır. Neyi nasıl düşünüp hayata geçirdiğimizin göstergesidir. Dost da düşman da bizi yaptığımız işlerden tanır.

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

32

Dostumuz, halkımız, nerede-nasıl davranacağımızı bilir. Bunu bildiğinden bizlere güvenir, inanır.

Savaşın

Gelişimi Bize Bağladır, İşimize Dört Elle Sarılmamız Gerekir Hep Daha İyisi İçin Çalışmalıyız Yaptığımız her iş savaşımızı geliştirecek, büyütecek, kitleselleştirecektir. Daha fazla halk kesimini kucaklayacaktır. İşimize dört elle sarılıp hep daha iyisini yapmaya çalıştığımızda kazanan devrim olacaktır. Başladığı işi bitirmek Cepheli'nin gururu olmalıdır. Her işe ruhumuzu, emeğimizi katarsak mutlaka sonuç alırız.

Çözülmeyecek sorun yoktur. Her işin bir yöntemi, her sorunun bir çözümü vardır. Emek yaratır... Emek üretir.. Yoğunlaşan ve düşünen bir beynin önüne hiçbir engel konulamaz. Her şeyi dünya ölçeğinde düşünmeliyiz. Yaptığımız her eylem her iş sadece kendi ülkemizde devrim yolundaki engelleri parçalama olarak kalmaz. Dünya proletaryasının kölelik zincirinden de halka koparır... Bu Cephelilerin görevi ve sorumluluğudur. Sevgili okurlar.. Haftaya başka bir konuda görüşmek üzere... Hoşca kalın...

Yurttan Atılmalara Karşı Barınma Hakkımıza Sahip Çıkalım! Samsun'da yurtlarından atılan Gezi direnişçileri ile dayanışmayı büyütmek, başta barınma sorunu olmak üzere tüm sorunlara çözüm üretebilmek için ortak paydada buluşan ve içlerinde Dev-Genç’lilerin de olduğu öğrenciler, "Yurttan Atılan Gezi Direnişçileri İnisiyatifi"ni oluşturdu. Oluşturulan bu inisiyatifle, tüm Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğrencileri ile forum yapma kararı alındı. 7 Kasım günü yapılacak olan forum için, 4-5 Kasım günü yaklaşık 2000 bildiri ve onlarca afiş asılarak öğrenciler foruma davet edildi. 6 Kasım'da ise Eğitim-Sen'in yaptığı YÖK protestosunda "Öğrencime Dokunma" sloganı ile yurttan atılan direnişçilere destek çağrısı yapıldı. Okunan metinde " ‘Gezi Parkı’ eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle çok sayıda öğrenci Gençlik ve Spor Bakanlığı'na bağlı Samsun Kredi ve Yurtlar Kurumu'ndan atılarak, sokağa bırakılmıştır. AKP iktidarının Gezi Parkı eylemlerini bahane ederek binlerce insan hakkında başlattığı cadı avı sürmektedir. AKP, meşru ve demokratik hakkını kullanan yurttaşların

üzerinden elini çekmelidir" denilerek sürecin takipçisi olacakları vurgulandı. 7 Kasım’da ise Fen-Edebiyat Fakültesi Esinti Kafe'de forum düzenlendi. Yapılan forumda atılan öğrenciler ile katılımcılar konuşma yaptılar. Yapılan konuşmalarda AKP'nin saldırılarının bu denli artmasının nedeninin halktan duydukları korku olduğu ifade edildi. Faşizmin her türlü uygulamasının bu gençliği teslim alamayacağı vurgulandı. "Öğrenciyiz Haklıyız Kazanacağız", "Yurttan Atılan Gezi Direnişçileri Yalnız Değildir”, “Barınma Hakkımız Engellenemez!", "Gezi'ye Katıldık, Yurttan Atıldık" ozalitlerinin asıldığı forum alanında sık sık sloganlar atıldı. "Yurttan Atılan Gezi Direnişçileri İnisiyatifi" ikinci forumunu 11 Kasım günü Eğitim Fakültesi'nde düzenledi. Fakültenin kantininde, polisin ve ÖGB'lerin engellemelerine rağmen gerçekleştirilen forumda yurttan atılan öğrencilere sorular soruldu. Öğrenciler eylem önerilerinde bulundu.

12 Kasım'da ise Mühendislik Fakültesi'nde bir forum gerçekleştirildi. Öğrencilerin ortak kararı ile yurttan atılmalara karşı basın açıklaması ve dayanışma şenliği yapma kararı alındı.

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Kendini Geliştirmeyen Düzeni Geliştirir Engels; "kapitalist toplumda feodal aristokrat, burjuva ve proleter ahlak vardır" der. Feodal ve burjuva ahlakı doğal olarak ait oldukları sınıfın çıkarlarını savunur ve topluma bunu kabul ettirmeye çalışır. Ülkemizdeki devrimci basın hariç bütün basın yayın organları, devletin resmi kurumları, özel sektörleri burjuva ahlakının gece gündüz propagandasını yaparlar. Yoksullaştıran, yozlaştıran her türlü ahlaksızlığı yapan, yaptıran ve yayan kendileri değilmiş gibi göstermeye ve halkı kandırmaya çalışırlar. En beylik yalanları ise "biz aynı gemideyiz"dir. “Hayır biz sizinle aynı gemide değiliz” desekte onlar ısrarla bize ‘aynı gemideyiz’ derler ve kendi pisliklerini gizlemeye, örtmeye, halka mal etmeye çalışırlar... Cepheliler ahlakın sınıfsal olduğunu düşünürler. Burjuva ahlakı bencilliği, bireyselliği “her koyun kendi bacağından asılır” deyip buna göre düşünme ve yaşama alışkanlıkları geliştirirken devrimci ahlak birliğe, dayanışmaya kollektif yaşama inanır ve bunları yayar. Toplumda olan biten her şeye sınıfsal açıdan bakar ve değerlendirirler. Düşüncelerine, yaşamlarına yön veren vefa, sevgi, fedakarlık ve emektir... Onun için bir devrimcinin oturması kalkması, konuşması, giyimi kuşamı herşeyi burjuva ahlakından ayrıdır. Cepheliler burjuvaziye ait herşeye eleştirel gözle bakarlar ve mutlaka ‘neden’ sorusunu sorarak düşünürler... Burjuvazinin yaydığı her türlü düşünceye Cepheden tavır alırlar... Burjuva basın bir şey mi söylemiş? Onun tersini düşünür. Gazetede bir haber mi okur; ‘neden’ diye sorar?

Cepheliler Devrimci Ahlakın Temsilcileridir

AKP bir açıklamamı yapmış; bunun tam tersini düşünür. “Bu kadar da olmaz, hiç mi olumlu bir şey yok” diyen orta yolculara kesinlikle kulak kabartmaz...

MARKSİST AHLAK 1-BURJUVAZİNİN TEORİK-BİLİMSEL SİYASAL-PRATİK ELEŞTİRİSİ. 2-KİTLELERDE ONA KARŞI NEFRET UYANDIRILMASI. 3-SINIFSAL BİLİNCİN GELİŞTİRİLMESİ YANİ AHLAKLI OLMAK SINIF MÜCADELESİNİ BÜYÜTMEKTİR. YANİ AHLAKLI OLMAK HALKINI VE VATANINI SEVMEKTİR. 4-GÜÇLERİ BİRLEŞTİRME DAYANIŞMA BECERİSİDİR. Y ANİ ÖRGÜTLÜ İNSAN AHLAKLI İNSANDIR. Orta yol arayıcılarına kapılarını kapatır... Cephelinin tavrı bununla da sınırlı kalmaz... O sadece burjuvaziye ait düşünceleri eleştirmekle kendini sınırlandırmaz. Burjuvaziye ait ne varsa nefret eder ve çevresine de bu nefreti yayar... Nefreti sınıf kinine dönüştürür... NEDEN? Biz ahlaklı olmayı halkı sevmek olarak anlıyoruz... Onları bu ahlaksızlıktan, sömürü düzeninden kurtarmalıyız diye dü-

şünürüz. Onların halkı mahkum ettiği; açlığa, yoksulluğa, işsizliğe son vermek istiyoruz... Kimle yapacağız bunu? HALKLA... Onun için halkı bilinçlendirmek, örgütlenmek ve bir avuç egemenin karşısına dikmek bizim sorumluluğumuzdur... Bu sorumluluk tüm Cephelilerindir. Evlerimizi mi yıkıyorlar karşılarına taşımızla, sopamızla elimizdeki her şeyi silah haline getirerek çıkıcağız. Bizi işsiz mi bırakıyorlar? Alın teri ile kazandığımız emeğimize el mi koyuyorlar? İşten mi atıyorlar, çoluğumuzu çocuğumuzu aç açıkta mı bırakıyorlar? Her türlü hak arıyışımıza banane mi diyorlar? Karşılarında bizi bulmalılar. Sadece basın açıklamasıyla yetinmeyen, her türlü mücadele biçimini hayata geçiren işgalleri de yapmalıyız. Gözümüzdeki kararlılıktan korkmalılar... Gençliğe okullarını, evlerini dar mı etmek istiyorlar. Her türlü baskı ile onları yıldırmaya mı çalışıyorlar? Karşılarında bizi bulmalılar. NEDEN? ÇÜNKÜ; DÜZENE ALTERNATİF TEK GÜÇ BİZİZ...

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

“Devrimci Avukatlara Özgürlük” Gebze Hapishanesi’nde Özgür Tutsak Özlem Taşdemir’e, yakasındaki “Devrimci Avukatlara Özgürlük” kokartı nedeniyle 11 gün hücre cezası verildi. Taşdemir, 28 Ekim’de hastane sevki sırasında kendi hazırladığı “Devrimci Avukatlara Özgürlük” yazılı kokartı yakasına taktığı için önce

hastaneye götürülmesi engellenmek istendi, sonra kokart zorla kendisinden alındı. Açılan disiplin soruşturmasında ise, “Suç örgütlerine ait sembol, yazı… taşıması” gerekçesiyle 11 gün hücre cezası verildi.

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

33


Kamu Emekçileri Cephesi Eğitim-Sen İstanbul 1 No'lu Şube'ye Mektup Tutsak Kamu Emekçileri Cepheli Memurlara Özgürlük

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

34

Eğitim-Sen İstanbul 1 No'lu Şube yürütme toplantısında şubedeki tutsak üyelerimiz ile ilgili bir afiş hazırlamayı gündeme getirdik. Önce "Tabii yapalım" derken, sonradan sendika binasına asılacak bir afişe "evet" dediklerini söylediler. Bizim tutsak üyelerimizle ilgili sendikaya afiş asmak için yönetim kurulu kararı beklemeyeceğimiz açıktır. İşyeri panolarına asmak üzerine afiş yapmayı yürütme kurulunda tekrar gündeme getirdiğimizde önerimizi DSD, ESP'li memurlardan, DEMEP ve EMEK hareketinden yöneticiler çeşitli gerekçelerle reddettiler. Ancak bu gerekçelerin "daha önce başka üyelerimiz için böyle bir şey yapmadık", "Arkadaşları teşhir etmiş oluruz", "Hukuksal, sendikal, açıdan bakmak gerekir." vb. afiş önerisinin reddedilmesinin asıl nedeni olmadığını DEMEP'li üye "arkadaşlar söyleyemiyor, ben söyleyeyim, 5 ay sonra sendikada seçim var o nedenle kabul etmiyoruz" diye ifade etti. Önerilerimizin reddedilmesinin yabancısı değiliz. Ancak ilk kez böylesi bir itirafla ve çirkin bir dille karşılaştık. Bu tavırda sendikal dayanışma yoktur, mesleki dayanışma yoktur, çiğ bir rekabet vardır. Sonrasında DEMEP'li üye söylemi nedeniyle özür dilemiş ve oyunun afiş hazırlanması yönünde olacağını ifade etmiştir. Bu tartışmalarla ilgili sendika yürütme kuruluna tutsak KEC'lilerin gönderdiği mektubu yayınlıyoruz: “7 aydır tutsak edildiğimiz tecrit hücrelerinden binlerce selam gönderiyoruz sizlere. 7 ay bizim ülkemiz açısından çok uzun bir süreci ifade etmekte. Bunu hep birlikte gördük. Ülkede pek çok değişimler yaşıyoruz, şehitler veriyoruz. Faşizm geri adım atmamakta ısrarcı, biz de ona geri adım attırmakta... Mücadelemizdeki ısrarın ve kararlılığın sonuçlarını görüyoruz. Mesela tutsak edilmiş tek bir arkadaşımızı bile faşizme teslim etmiyoruz. En son kanser hastası Kemal Avcı'yı zulmün elinden bu bilinçle çekip aldık. 19 Şubat tarihinde tutuklanan bizlere baktığımızda yine bu sonucu görmekteyiz. AKP iktidarının KESK'in mücadelesini geriletme çabasıyla bize yönelik komplolarını boşa çıkarıyoruz. 72 kişinin tutuklandığı davada İzmir’den tutuklanan arkadaşlarımız da tahliye oldu ve geriye sadece İstanbul tutsakları kalmıştır. Ama bunu yaratan arkadaşlarımızın bize sahip çıkışıdır. Hiç yılmadan sayı az-çok demeden, bize dair yaptıkları açıklamalar, eylemlerdir. Yani Kamu Emekçileri Cepheliler

için yürütülen kampanyadır. Fakat KESK şubeler platformu bu eylemleri haftalık yapma kararından vazgeçerek aylık yapmıştır. Ki tüm tartışmalara rağmen. Şube yönetim kurulu olarak yaptığınız tartışmayı duyduk. Açıkçası bu ifadeler bizi üzdü. Bugüne kadar kimse için böyle birşey yapmadık demek bizden önce tutuklanan arkadaşlarla aslında aramıza fark koymaktır. Yani onlara yapmadığımızı size hiç yapmayız demektir. Niye? Oysa ki 19 Şubat'tan önce tutsak düşen KESK'li arkadaşlarla ilgili önerileri de çoğunlukla bizler sunmuştuk. Gerek Genel Kurul, gerek KESK Meclisi gerekse şube yürütme kurulu veya meclis tutanaklarına baktığınızda bunu göreceksiniz. Çünkü biz birimiz hepimiz hepimiz birimiz anlayışının savunucularıyız. Sendikanın böyle afişlerle okul panolarını donatmasının yasal anlamda dayanaklarını aramayı doğru bulmuyoruz. Biz fiili meşru mücadeleyi savunuyoruz. Üstelik her üyemize 2012-2013 eğitim-öğretim yılında dağıttığımız iş takvimlerinde tutsak arkadaşlarımızın resimleriyle bir bölüm hazırlamıştık. Yani o takvimler yaklaşık 7-8 bin kişinin elindeydi, kullanıldı. Arkadaşlarımızı teşhir etmeyelim demekte abesle iştigaldir. Çünkü biz gözaltında tutulduğumuz 4 gün boyunca manşetten düşmedik, onca haberlerin hatta Recep Tayyip Erdoğan’ın gündemi olduk. Yani bizimle ilgili sürekli yalan söylendi. O yüzden teşhir olduysak bu şekilde olduk. Tersinden bir yaklaşımda bulunmakta zaten yalanları boşa çıkarmaktır. Bir afiş asmak sorun değil, bildiri gibi şeyler hazırlamak lazım diyerek çok ileri öneriler sunuyormuş, havasını da yeterli bulmuyoruz. Bizim için teori-pratik birlikteliği esastır. Yani öneriyi sunuyorsak onu hayata geçirmek gerekmektedir. Aslında bu tartışmanın en can alıcı ifadesi hepsinin toplamını ifade eden "5 ay sonra seçimler var o yüzden istemiyoruz" yaklaşımıdır. Sahiplenmeyi bir propaganda malzemesi olarak görmek son derece yakışıksız bir tutumdur. Tutsaklarına sahip çıkmayan bir sendika başka neye sahip çıkabilir? Veya sahip çıkmamak sizi güçlendirecek mi? Yoksa bu tersinden tüm sendika adına bir propaganda mı olacak? Yaptığı şeyi kendi hanesine yazmaya çalışan, her sorunun odak noktası olarak kendini gören bir anlayışın ifadesidir bu. Şubat öncesi tutuklanan arkadaşlarımızın mahkeme öncesi binalarımıza fotoğraflarının olduğu pankartlar asarak 21 Haziran grevinde

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


3 No'lu şubenin tutsağı M. Ali Aslan'ın pankartını taşıyarak seçimlere mi hazırlandık. Elbette hayır. Bu sadece düzenle yürüttüğümüz ideolojik mücadelenin sonucuydu. KESK'in sendikal mücadelesindeki bakış açısının farkını koymaydı. Yoksa Memur-Sen ya da Kamu-Sen'den ne farkımız olacaktır? Bizler bedel ödeyerek, şehitler vererek bu sendikaları kurduk. O yüzden her bir arkadaşımız statüsüne bak-

maksızın bizim için değerlidir. İşgüvencesine sahip çıktığımız, 4+4+4 eylemine, 1 Mayıs'a, 8 Mart'a demokratik eylemlere katıldığımız için buradayız. Bunları işyerlerimizde anlatmak bizi güçlendirir. Bu sahip çıkış üyeye güven verir. Politikleştirir, sendikal bilinci geliştirir. Tüm bunlar sendikalarımızın varoluş şartıdır. O anlamıyla tutsaklara sahip çıkmak sendikaya sahip çıkmaktır diyoruz ve hepinizi coşkuyla selamlıyoruz.

16. ACM Hakimi Mehmet Ekinci Daha Fazla Suç İşlememelidir! KEC’li Tutsaklar Serbest Bırakılsın! 19 Şubat 2013 tarihi’nde 184 KESK’li kamu emekçisi yapılan baskınlarla gözaltına alınmış ve 72 kamu emekçisi tutuklanmıştı. Kamu Emekçileri Cephesi, demokratik eylemlere katıldığı için keyfi olarak tutuklanan ve 9 aydır hala tahliye edilmeyen arkadaşlarını sahiplenmeye devam ediyor.

Ankara; Yüksel Caddesi’nde, her hafta olduğu gibi 9 Kasım’da da Ankara Kamu Emekçileri Cepheli memurlar tarafından 19 Şubat komplosuna karşı basın açıklaması yapıldı. Kamu Emekçileri Cephesi imzalı “Faşizme Karşı Demokrasi, Keyfi Tutuklamalara Karşı Adalet İstiyoruz” pankartının açıldığı eyleme 25 kişi katıldı. Sloganların atıldığı eylemde yapılan açıklamada, Adana, Ankara, Malatya, Bursa ve İzmir’deki yargılamalarda tutsak KEC’lilerin tahliye edildiği, İstanbul

16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan KEC üyelerininse keyfi olarak tahliye edilmediği söylenerek, 16. ACM Hakimi Mehmet Ekinci teşhir edildi.

Çorum;

Kamu Emekçileri Cephesi, 9 Kasım’da Gazi Caddesi saat kulesi yanında basın açıklaması ve oturma eylemi yaparak, tutuklu KEC’lilerin serbest bırakılmasını istedi. 13 kişinin katıldığı eylemde yapılan açıklamada, “Demokratik eylemlere katılmanın, iş güvencesine sahip çıkmanın, grev hakkı istemenin suç olmadığını halkımız biliyor ama AKP kendi işbirlikçi politikalarına, sömürü çarkına kim karşı durursa onu cezalandırmak için her türlü demokratik hak arama mücadelesini bastırmak istiyor, buna izin vermeyelim. Örgütlenme hakkımızın ortadan kaldırılmasına sessiz kalamayalım.” denildi.

Avukat Görüşünü Denetimle Başlayıp, Havalandırmalara Kamera Yerleştirmekle Devam Eden İktidarın Tecrit Politikası

Özgür Tutsakları Teslim Almayı Başaramayacak! Ankara’da Sincan 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde 5 Kasım’da siyasi tutsakların kullandıkları havalandırmalara ses ve görüntü kaydı yapan kameralar takılmak istendi. Bu dayatmayı protesto eden siyasi tutsaklar, kamera ile 24 saat gözetlenmeyi kabul etmeyeceklerini, bu uygulamanın tecridi yoğunlaştırmak amaçlı bir saldırı olduğunu belirterek, kameraların kaldırılmasını istediler. Takılan kameraları da kırdılar. Bunun üzerine Sincan 1 No’lu F Tipi Hapishanesi Müdürü Celalettin Konca’nın talimatıyla, 6 Kasım günü siyasi tutsaklara saldırılarak, işkenceyle tekli hücrelere attılar. Temel ihtiyaç malzemeleri verilmeyen, bir gün boyunca havalandırmaya çıkarılmayan tutsaklara yapılan işkenceyle ilgili olarak TAYAD'lı Aileler, 8 Kasım'da Sincan Hapishanesi önünde eylem yaptı.

“Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur” pankartı açan TAYAD’lı Aileler, adına Semiha Eyilik tarafından yapılan açıklamada, saldırının asıl nedeninin tecrit olduğu söylendi. Adalet Bakanlığı'na tecrit işkencesine son çağrısı yapan Eyilik, “Adalet Bakanlığı'nı buradan uyarıyoruz. İşkenceleriniz işe yaramayacaktır. Muharrem Karataş, Erdal Dalgıç, İbrahim Çuhadar ve Alişan Şanlı da bu zindanlardan çıktı. Tecrit politikalarınız devrimcileri yıldırmayacaktır." diye konuştu. Ardından, o gün görüşten çıkan tutsak yakını Bahar Uçucu söz aldı. İçeride yaşananları anlatan Uçucu, “Tutsaklara saldırı sürekli hale getirilmiş. Erol Zavar ve Serdar Polat'ın da hayati tehlikesi var.” dedi. Eylem, saldırı durana kadar ailelerin tutsakları sahipleneceği söylenerek bitirildi.

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

35


İŞÇİ CEPHESİ İşçi Sınıfının Bugünkü İhtiyaçlarına Cevap Verebilecek Örgütlenmedir İşçi Cephesinde Birleşelim!

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

36

İşçi sınıfına yönelik saldırılar dünyanın tamamında olduğu gibi ülkemizde de aralıksız sürüyor. İşçi sınıfının 150 yıllık mücadeleyle kazandığı ve biriktirdiği haklarının tamamı AKP iktidarı tarafından gasp edilmeye çalışılıyor. “Kıdem tazminatı, güvenceli çalışma, iş güvenliğinin sağlandığı koşullarda çalışma” gibi hakları AKP tarafından 2013 yılı Kasım ayında meclis’ten geçirileceği açıklanan Torba Yasada yer alıyor. Bu yasayla modern köle pazarları anlamına gelen özel istihdam büroları açılacak. Şu an en azından yasalarda istisna olarak uygulanmakta olan taşeron sistemi genel kural olarak uygulanmaya başlanacak. Yani patronların karlarının artması için istedikleri her şeyi AKP iktidarı birer birer yapacak ve yapıyor. AKP’nin bu politikalarına karşı bir düzen partisi olarak, CHP’nin ne yapacağını konuşmaya bile gerek yoktur. CHP’nin geçmişi ve bugünü ne yapacağını göstermektedir. Zaten tekellerin partisi olarak CHP’nin başka bir şey yapması da mümkün değildir. Aksi takdirde tekellerin desteğini kaybeder, Amerikan emperyalizminin desteğini kaybeder. Burada asıl tartışılması gereken sendikalardır. İşçi sınıfının örgütlenmesi olan sendikalar bugün tam anlamıyla sarı sendikacılık ve patron sendikacılığına dönmüştür. Bizim tanımlamamızın ötesinde bugün sınıf sendikacılığı yaptığını söyleyen sendika sayısı birkaçı geçmez. Kalan sendikalar içinde AKP tarafından kurdurulan ve büyütülen sendikaları da değerlendirmeyeceğiz. Adı üstünde AKP’nin sendikalarıdır. Bu sendikaların dışındaki sendika ve konfederasyonlar ise CHP’nin arka

bahçesi olarak patron sendikacılığına evrilmişlerdir. Patron sendikacıları kendilerini işçilere karşı değil belediye başkanlarına karşı sorumlu hissetmektedirler. Onlar için belediye başkanlarının dostlukları önemlidir. Bu nedenle de işçilerin eylem yapmasına belediye başkanlarından önce onlar karşı çıkarlar. İşçilerin eylemlerinin belediye başkanından önceki düşmanı bu patron sendikacılarıdır. Kendilerine rağmen başlatılan eylemleri baltalamak, boğmak için belediye başkanıyla birlikte ellerinden geleni yaparlar. Direnişe katılan işçilerin işten atılmasını sağlarlar. Direnişe katılmayan işçilerin direnişe katılmalarını engellemek için baskı yaparlar. İşçileri işten atılmakla tehdit ederler. Bunun karşılığında da belediye başkanının çanağından beslenirler. Görüldüğü gibi işçi sınıfının sorunlarının çözümü için kullanabilecekleri bir araçları bugün için yoktur. Patron sendikacıları, sendikalara çöreklenmiş, rüşvet – kayırma – tehdit üçgeniyle iktidarlarını sürdürmektedirler. Delege satın alarak, ayak oyunları yaparak, rüşvet vererek sendika seçimlerine hazırlanmaktadırlar. Ama bugüne kadar yapabildikleri, başarabildikleri, sonuçlandırabildikleri tek bir direniş yoktur. Aksine direnen işçileri satarlar. Peki, ülkemizde işçi sınıfının hiç mi sorunu yoktur da bu sendikacılar direniş örgütlemezler? Aksine işçi sınıfı artık varlık yokluk savaşı vermektedir. AKP’nin meclisten geçireceği yasalarla işçiler köleye dönüştürülecektir. Yani patron sendikacıları işçi sınıfının bugünkü sorunlarını çözemezler. Bu nedenle biz İŞÇİ CEPHESİNİ öneriyoruz. İŞÇİ CEPHESİ geliştiği, büyüdüğü, etkinliği arttığı oranda patron sendikacılarını da teşhir ede-

cektir. Patron sendikacıları ya işçi sınıfının yanına dönecek ya da yok olup gideceklerdir. Ama bunu sağlamanın yolu işçi sınıfının birliğini sağlamaktır. İşçi sınıfının birliği sağlanmadığı oranda güçsüz kalacağı kesindir. Açık ki yasal engeller işçi sınıfının örgütlenmesini zorlaştırmaktadır. Sendikaların içinde bulunduğu duruma bakıldığında işçilerin birliğini sağlayıp mücadeleyi büyütecek örgütlenmeler oluşturamayacağı açıktır. Bu nedenle işçilerin meşru örgütlenmelere ihtiyacı vardır. Bu meşru örgütlenme İŞÇİ CEPHESİDİR. Elbette işçi cephesinin de işleyiş kuralları olacaktır. Karar alma ve uygulama mekanizmaları olacaktır. Bir demokrasisi olacaktır. Şu an buraya yazmaya gerek duymadığımız veya şu an aklımıza gelmeyen ama pratik içinde ortaya çıkan durumlar ve sorunlar yine konuşulur ve çözülür. Burada asıl önemli olan BİRLİKTELİKTİR. İşçilerin haklarını gasp etmek için sürekli saldıran tekellere karşı birlikte mücadele etmeyi sağlayacak bir güce sahip olmaktır. İhtiyacımız budur. Dünyanın en örgütlü aygıtına – devlet aygıtına – sahip olan burjuvazi en örgütlü sınıflardan biridir. Hayatın her alanında ve her yerde örgütlenmiştir. Bu örgütlü gücünü diğer sınıfları sömürmek ve iktidarını sürdürmek için kullanır. Onun saldırılarına karşı halkın ve işçi sınıfının tek direnme gücü birlikteliğidir. Her dinden, inançtan ve milliyetten işçilerin birlikteliği olan İŞÇİ CEPHESİ tüm sorunların çözümünün yoludur. Geçmişte ve bugün değişik yerlerde, değişik örgütlerin – sendikaların öncülüğünde işçilerin direnişleri devam etmektedir. Talepleri hemen he-

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


men aynı olan bu direnişlerin büyük kısmı zaferle sonuçlanmamaktadır. Çünkü direnen işçiler yalnızdır. Direnişlerini halkın diğer kesimleriyle, diğer işçileriyle, diğer direnen işçilerle birleştiremiyorlar. Bir üst örgütlenme olarak İŞÇİ CEPHESİ aynı zamanda bu direnişleri birleştirme merkezi de olacaktır. Tarih ve bugün kesin olarak göstermektedir ki halkın sahiplenmesi ve dayanışması olmadan hiçbir direnişin zafer kazanması mümkün değildir. Bu sahiplenme ve dayanışma kendiliğinden olmayacaktır. Bu dayanışma ve sahiplenmeyi de örgütlemek gerekir. İktidarın tüm örgütlenmiş güçleriyle, askeri, polisi, MİT’i, mahkemeleri, savcıları, hakimleri, basınıyla saldırdığı direnişlerin kazanmasının yegane yolu direnişleri birleştirmek, var olan ör-

gütlülükleri büyütmektir. Zafer kazanmış olan veya halen sürmekte olan direnişlerin öğrettiği ve ihtiyacımız olan şey budur. DARKMEN, ROSE TEKS, AKTAŞ, KAZOVA TEKSTİL direnişlerinin öğrettiği budur. Derdimiz ortaktır. Çözümümüz de ortak olmak zorundadır. Çünkü bu dertleri bize açanlar aynıdır. Bugün devam eden direnişler de vardır. THY işçilerinin Hava – İş öncülüğünde sürdürdüğü direniş, Punto Deri işçilerinin Deri İş Sendikası öncülüğünde sürdürdüğü direniş, Antteks’de işten atılan işçilerin durumu, Fen-İş Alüminyum işçilerinin direnişi, Direnen BELTAŞ İşçileri; patron sendikacılığına karşı mücadele eden Şişli Belediyesi İşçileri ve Silifke’de direnen temizlik işçisinin bizlere gösterdiği şey örgütlenme ih-

tiyacıdır. Ve bu örgütlenme meşruluk temelinde olmalıdır. Sendikaların, işçi örgütlerinin katılabileceği böyle bir örgütlenme kuşkusuz iktidarın kölelik saldırılarının karşısındaki en güçlü silah olacaktır. İşçilere, sendika, dernek, vb. meşru işçi örgütlenmelerine çağrımızdır; İŞÇİ CEPHESİNDE birleşelim, direnelim. Artık bizim için varlık yokluk sorunu noktasına gelen saldırıları durdurmanın tek yolu budur. Gasp edilmeye çalışılan haklarımızı korumanın tek yolu budur. Yeni haklar kazanmamızın tek yolu budur. İŞÇİ CEPHESİ’NDE BİRLEŞELİM, DİRENELİM, KAZANALIM! İŞÇİYİZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ!

KAZOVA İŞÇİLERİNE BİN SELAM! "Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok" dediler sizler için. Yoktu... Çünkü kahreden ve yaratan sizlerdiniz. O emekçi ellerinizdi her şeyi yaratan... Ama yarattıklarınızın sahibi siz değildiniz. Üretmek, insan olmanın diğer adıydı, bunu en çok da siz bilip siz hak ettiniz. Hayat denilen kavganın üreticisi sizlersiniz. Ve bugün, "İşçiyiz, Haklıyız Kazanacağız!" şiarıyla direnenleri de... Haklısınız... Kazandınız! Yok saydılar sizi. Ensenize bir tokat atıp elinizdeki ekmeği alırız da ses çıkarmazlar zannettiler. Açmış, açıktaymış, hastası varmış, kirasını ödeyememiş, hiç umurlarında olmadı. Onlar sömürmekten gayrı bir şey bilmediler. Hem de iliklerinize kadar sömürdüler. Dillerinden besmele eksik olmadı. Hacca, Umre'ye gidişlerini ballandıra ballandıra anlattılar. En Müslüman onlardı. Kimseye bırakmadılar. Sizi ne gördüler, ne dinlediler, ne anladılar. Aslında onların dini imanı paraydı. Para için onurlarını dahi sattılar. Yandaştı onlar... Devletin malı deniz, yemeyen keriz, diyenlerdendi. Yararlandılar hatırlı tanıdıklarının olanaklarından... Yediler... Haram mı, helal mi demeden hem de... Çocuklarımızın rızkını, bizim geleceğimizi yediler. Kanımızı emdiler, hacca gittiler, aksırıp tıksırıncaya kadar yediler. Haram olsun çocuklarımızın rızkını çalıp da yiyenlere. Onlar her başları sıkıştığında Allah'ı perde ettiler soysuzluklarına. Olmadı, gerçek yüzlerini gösterip baldırı çıplaklar diyerek zulmü saldılar üzerimize. Ayak takımı dediler, çapulcu dediler. Zalimin zulmünü arkalarına alıp ekmeğimizi yiyip alın terimizi içtiler. Yalanı peynir

ekmek gibi yediler. Sizi düşman bellediler. Siz, yani baldırı çıplaklar, hakikatten başka yol bilmediniz. Emeğin en yüce değer olduğunu, emeğinize, ekmeğinize uzanan elleri gördüğünüzde anladınız. Ve emeğinize sahip çıkmanın kavgasına atıldınız. Yalana, dolana meyletmediniz. Kimsenin malına göz dikmediniz. Sizin olanı almanın kavgasını verdiniz. Emeğinize ve alın terinize sahip çıktınız. Ve direne direne kazandınız... Hem üretip hem yönetmenin, direnerek üretmenin destanını yazıyorsunuz bugün. Emeğinize, ekmeğinize, alın terinize direnerek sahip çıkıyorsunuz. Hakkınızı çalanlara eyvallah demiyor, çocuklarımızın geleceğini kazanmanın kavgasını veriyorsunuz. Bu bir ilktir, doğrudur... Ve son olmayacaktır. Şairin dediği gibi, siz "yaratansınız". Ve yarattıklarınızın farkındasınız. Yarattıklarınıza, sizin olana sahip çıktınız, çıkacaksınız. Tüm işçilere hak alma mücadelesine eklediğiniz bir ilkle örnek olacaksınız. İnsanı insan yapan emeğidir. Emeğe sahip çıkmak, büyük insanlığın işidir. Büyük insanlığın fertleri olan sizleri, direnerek üretenleri, F Tipi hücrelerde direnerek üreten ve kendini tecrite ezdirmeyen Özgür Tutsaklar olarak selamlıyoruz. Direnmek, savaşmak yenilmez kılar insanı. Direndiniz ve kazandınız. Emeğine, ekmeğine, geleceğine sahip çıkan, direnerek, üreterek kazanan Kazova İşçilerine Selam Olsun!.. Haklıyız Kazanacağız... Kocaeli 2 No'lu F Tipi Hapishanesi Özgür Tutsaklar

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

37


Devrimci İşçi Hareketi

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

12 Kasım Salı günü iki duruşma yapıldı. Bu iki duruşma aslında yasaların ve yasaların uygulayıcısı mahkemelerin, savcı ve hakimlerin kime hizmet ettiğini gösteren örneklerindendir. Kuşkusuz bunun gibi birçok duruşma daha yapılmıştır. Çünkü baştan sona tüm yasalar tekellerin çıkarlarını korumak için yapılır. Onların ihtiyaçlarına göre yasalar yapılır. Bu nedenle örneğin emek hırsızlığı yapmak suç değildir. İşveren, patron işçilerinin aylarca maaşını ödemez, kıdem ve ihbar tazminatlarına el koyar, işçileri dolandırır ama yasalar karşısında masumdur. Yaptığı emek hırsızlığı suç değildir. Çünkü Türkiye’de yasalarda “İşçisinin maaşını ödemeyene 5 yıl hapis cezası verilir” diye bir düzenleme yoktur. Bu düşünülmediğinden mi ya da akla gelmediği için mi böyle yapılmıştır? Hayır. Yasa yaparken, kanunları yorumlayıp her olayı düzenlemeye çalışan iktidar ve yargı mensupları böyle bir şeyi düşünmemezlik yapmazlar. Ama hizmet ettikleri sınıfın yani tekellerin çıkarı böyle bir yasa yapılmasına engeldir. Bu nedenle de ülkemizde patronlar hiçbir kaygı ve çekince duymadan işçilerine olan borçlarını kendilerine sermaye yapabilirler. Buna karşı işçinin yapabileceği tek şey dava açmaktır. O da avukat ücretini ve mahkeme masraflarını bulabilirse! Gerçekte işçiye hakkını arama yolları kapalıdır. Buna karşın iktidarın savcısı, hakimi, polisi patronları korumak için canla başla çalışırlar. Çoğu zaman patronların dava açmasına bile gerek yoktur. Yukarıda saydıklarımız onlar adına gerekeni yaparlar. Zaten işçinin her şeyi de suçtur. Hakkını araması suçtur, “patron bizim emeğimizi çaldı” demesi suçtur. Hele ki kazayla patronun bırakıp kaçtığı makinelere el koymaya kalkarlarsa artık ölümlerden ölüm beğenmesi gerekir. Patron mal kaçırırken ortada olmayan polisi koşar gelir. “Yassah” der. Bu genel tablonun küçük bir özetini bugün izlediğimiz iki ayrı duruşmada bir kez daha gördük.

Birincisi Kazova Tekstil İşçilerinin Duruşması! Ocak ayı sonunda 4 aylık maaşları, kıdem ve ihbar tazminatları patronları Somuncu ailesi tarafından gasp edilen Kazova Tekstil işçileri Şubat ayı sonunda direnişe başladılar. Ortada bir iflas yoktu. Şirketin makineleri, hammaddeleri, üretilen kazakları yerindeydi. Üstelik borçları şirketin mal varlığından ve ala-

38

İKİ DAVA, BİR SINIF TAVRI caklarından çok daha azdı. Ama işçilere olan maaş, tazminat borçlarının toplamı 4.000.000.- TL’yi buluyordu. Yani yeni bir işletme kurmak için hayli hayli yetecek bir miktar. Büyük olasılıkla Somuncu ailesi de işçilere olan borçlarını kendilerine sermaye yapmak için makineleri, hammaddeleri, üretilen kazakları alıp kaçtılar. Şirkete ait son model, yeni teknoloji ve değerli makineleri de yan binada kurdukları NES TRİKO isimli bir firmaya devrettiler. NES TRİKO 2012 Kasım ayı sonunda kurulmuş, 2013 yılı Şubat başında da kapanmış olan bir firma. Kağıt üstünde her şey yasalara uygun. NES TRİKO isimli firmanın sahibi olan Abdülkadir Nergis vergi kaydını yaptırmış, Şubat başında da vergi dairesine başvurup vergi kaydını sildirmiş. Vergilerini beyan etmiş ve büyük ihtimalle de ödemiş. Ama gerçek böyle değil. Gerçekler her şeyin önüne geçiyor. Bu paravan firmanın olduğu yer yine Somuncu ailesinden birine ait. Kazova bu Somuncu ile yaklaşık 20 yıl önce anlaşmış ve aradaki duvarı yıkmış. Kazova’nın makinelerinin bir kısmı da buraya geçirilmiş. Özellikle ekonomik açıdan değerli olan yeni teknoloji ürünü makineler buraya alınmış. Burası Kazova’nın parçası olarak 20 yıl boyunca üretime devam etmiş. Burası Kazova’nın devamı olduğundan tuvaleti yok, bürosu yok, yemekhanesi yok. Geçen sene Kasım ayında patron Somuncu işçilerden bir kısmını toplayarak babası ile işlerini ayıracaklarını, borçlulardan kurtulmak için makinelerin vergi kaydını değiştireceklerini söylemiş ve işçilerden 12 kişiyi buraya almış. Üstelik bu 12 kişi buraya geçerken Kazova’dan istifa etmişler. Yani kağıt üstünde kıdem ve ihbar tazminatlarını da kaybetmişler. İşçiler NES TRİKO’ya geçtikten sonra araya alçıpandan duvar yapılmış. Böylece burası ayrı bir firma gibi gösterilmiş. Ardından Kazova kapanmış. NES TRİKO da kapanmış, aynı tarihte… İşçiler direnişe başladıktan sonra alçıpan duvar yıkılıp tuğla duvar yapılmış. İşçiler alacaklarına karşılık icra takibi yaptığında makinelere icra yoluyla el koymaya çalıştılar. Ancak yapılan icra takibine NES TRİKO’nun sahibi olduğunu iddia eden şahıs itiraz etti. Abdülkadir Nergis yaptığı itirazda firmasını 2013 yılının Şubat ayı başında kapattığını ve sahip olduğu demirbaş makineleri, dokuma makinelerini ve diğer tekstil makinelerini MİDYATLI LTD. ŞTİ. isimli bir firmaya sattığını beyan etti. Nes Triko bu makineleri Somuncu ailesinin ortağı ve sahibi olduğu Kazova A.Ş. firmasından almış ve Midyatlı Ltd. Şti. isimli firmaya satmıştı. Görünüşte hiçbir sorun yoktu. Her şey yasalara uygundu. Ama sorun Midyatlı

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Ltd. Şti. ortaklarındaydı. Midyatlı Ltd. Şti’nin ortakları da SOMUNCU AİLESİ idi. Yani Kazova firmasının sahibi olan SOMUNCU AİLESİ, MİDYATLI FİRMASININ DA SAHİBİYDİ. Ve Abdülkadir Nergis aynı aileye ait iki firma arasında makine devrine aracılık yapan birinden başka bir şey değildi. Bunun paravan bir satış, muvazaalı bir işlem olduğunu herkes anlayabilir. Ama yasalar anlayamıyor, hakimler anlayamıyor. Kazova işçilerinin çalınan emekleri için yaptıkları icraya itiraz 12 Kasım’daki mahkemede görüldü. Mahkeme yasayı uygulayarak, Kazova işçilerinin icra işlemini iptal etti. Paravan şirket sahibinin itirazını haklı buldu. Duruşmaya paravan şirketin avukatı da katıldı. Avukat duruşmada işçilerin Kazova şirketine karşı açtıkları davada dinlenen bir tanığın ifadesini sundu. Yani kendisinin asla bilemeyeceği, ulaşamayacağı, ancak Kazova’nın ulaşabileceği bir evraka ulaştı ve elde etti sonra da mahkemeye sundu. Bu da paravan şirketin paravanlığının yeni bir kanıtı oldu. Ortada herkesi aptal yerine koyan bir tiyatro oyunu oynanıyor. Sıradan, ortalama akla sahip birisi buradaki hileyi görebilir. Ama yasalar bu hileyi görmüyor. Yasalara göre her şey usulüne uygun. Yasadışı olan bir şey yok.

İkinci Duruşma BELTAŞ İşçilerinin Duruşmasıydı! Ekim ayı başından bu yana örgütlenme hakları için direnen BELTAŞ işçileri, CHP Beşiktaş İlçe Binasını işgal ettiler ve direnişlerine devam ediyorlar. Talepleri örgütlenme hakları önünde belediyenin çıkardığı engellerin ortadan kaldırılması, yani belediyenin sendikanın yetkisine karşı açmış olduğu davadan vazgeçmesi. 12 Kasım’da bu davanın da duruşması vardı. Belediye başkanı bu duruşmayı takip etmeyeceklerini söylemiş olmasına, bu konuda direnen BELTAŞ işçilerine söz vermiş olmasına rağmen davayı takip ettirdi. Üstelik duruşmada daha önce Hizmet-İş Sendikası tarafından Genel – İş Sendikasına açılan dava ile birleştirilmesini istedi. Mahkeme Hizmet – İş Sendikasının açmış olduğu davanın dosyasını incelemek üzere duruşmayı erteledi. Eğer birleştirme talebini kabul ederse BELTAŞ-Beşiktaş Belediyesi ve Hizmet-İş, Genel – İş Sendikası’na karşı yan yana davacı olacaklar. Burada önemli olan şu; sendikaları düzenleyen yasalar öyle yapılmış ki artık sendikal örgütlenmenin yetki alması patrona bağlı. İşçilerin örgütü olan sendikalar yetkilerini kullanmak için patronlardan izin almak zorundalar. Aksi takdirde patronlar sendikanın yetkisinin iptali için keyfi olarak dava açıyor ve sendika davaları bitene ka-

dar yetkilerini kullanamıyor. BELTAŞ işçileri de bu nedenle sendikal yetkilerini kullanamıyorlar. Sendikalar önüne çıkartılan yasal engelleri aşmışlar, yetki sınırlamalarını aşmışlar, yetkiyi almışlar ama belediye dava açtığı için yetkilerini kullanamıyorlar. Üstelik bunu yapan CHP’ye ait bir belediye. Sanırız bu belediye başkanı Genel Başkanları Kemal Kılıçdaroğlu’nu dinlememiş! Kemal Kılıçdaroğlu örgütlenme çağrısı yapmıştı. Örgütlenin demişti. Demek ki belediye başkanı kendisini dinlememiş! Elbette böyle değil. Bu CHP’nin gerçek yüzü. İşçilere zabıta ve çevik kuvvet polisiyle saldıranlar kendileridir. İşçilerin sendikalarının önünü kesmek için AKP’nin mahkemelerinden medet umanlar kendileridir. AKP’nin polisini işçilerin üzerine saldırtanlar da kendileridir. Burada temel konumuz CHP olmadığı için sadece bir parantez açıp CHP’yi kısaca anlatmak istedik. Asıl vurgulamak istediğimiz tüm yasal engelleri aştığınızda bile sendikal örgütlenmelerinizi çalıştıramıyorsunuz. Sendikal yetkileri kullanamıyorsunuz. Bu bile patronun iznine bağlı. Patronun açtığı davanın haklı olup olmadığının da önemi yok. Haksızsa bile nihayetinde karşı tarafa dava giderlerini ve vekalet ücretini öder. O kadar. Ama en az 2 yıl işçileri sendikasız bırakır. Ki BELTAŞ işçileri 2 yıldır sendikal yetkilerini kullanamadıkları gibi ne zaman kullanabilecekleri de belli değil. Bu CHP’li belediye başkanı işçilerin sendika örgütlenmesine o kadar düşman ki; basit bir şekilde tüm engelleri kaldırması mümkünken yapmamaktadır. Bu da belediyenin açmış olduğu davadan vazgeçmesidir. Nasıl ki belediye dava açmakta özgürse, vazgeçmekte de özgürdür. Kimse hesap soramaz. Bu nedenle belediye başkanı açtığı davadan vazgeçtiğinde işçilerin örgütlenme hakkı önündeki engeller kalkacaktır. Ama belediye vazgeçmemiştir. Vazgeçmediği gibi yeni taleplerde bulunmuştur. Yani şu an belediye kendi ürettiği engelleri büyütmektedir. Yazımızı burada bitirirken Gazi Mahallesi’nde oturan ve BELTAŞ örgütlenmesine sebep olan şube başkanı Hikmet Aygün’e de seslenmek istiyoruz. Bugün duruşma salonunda yaptığı gibi hakime yalvarmayı bırakmalıdır. Ayakları üzerinde dik bir şekilde direnmelidir. Basına verdiği röportajlarda uçtuğunu gördük. Halkımız bunun gibiler için “Ağzı torba değil ki büzesin” demiştir. Bol keseden atmaktadır. Şube Başkanı Hikmet Aygün demişti ki “12 Kasımda davamız kabul edilmesin, çadır nasıl kurulurmuş göstereceğim” Bekliyoruz, göster… Bol keseden hava atmak kolay. Çadır kurmak yürek ister. İnanç ister. Evet, bekliyoruz Hikmet… Davanız kabul edilmedi. Hadi bize çadır nasıl kurulurmuş göster...

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

39


İşçi Sınıfının Mücadelesi İşgallerle Yükseliyor

Direnen BELTAŞ İşçisi Kazanacak!

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

40

Beşiktaş Belediyesi bünyesinde faaliyet gösteren BELTAŞ firmasının işçileri, sendikal hakları için başlattıkları mücadelelerini 4 Kasım’da CHP Beşiktaş İlçe Başkanlığı’nı işgal ederek sürdürüyorlar. İşgal devam ederken; 11 Kasım’da Devrimci İşçi Hareketi (DİH) tarafından CHP Beşiktaş İlçe Başkanlığı önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. “BELTAŞ İşçilerinin Örgütlenme Hakları İçin Mücadeleleri Haklı ve Meşrudur. Destekliyoruz. Devrimci İşçi Hareketi” yazılı ozalitlerini açan DİH’liler, yaptıkları açıklamada BELTAŞ işçilerinin yaşadıkları sorunlarını anlattılar ve çözümün dişe diş militan mücadelede olduğunu söylediler. Açıklamanın ardından kendi elleriyle yaptıkları temsili siyah çelengi CHP İlçe Başkanlığı’nın kapısına bıraktılar. Eyleme 10 kişi katıldı. Öte yandan, işgale devam eden BELTAŞ işçilerine destek ziyaretleri yapılıyor. 7 Kasım’da, direnişin 37. gününde, yaptıkları direniş sonucunda fabrikayı işgal ederek üretime geçen, dünyada bir ilki yaratan Kazova işçileri pankartları ve sloganlarıyla direnişçileri desteğe geldiler. Sloganlarla gelen Kazova işçileri, yaptıkları basın açıklamasında taşeronluk sistemine, BELTAŞ sürecine ve Genel-İş’te yürütülen açlık grevlerine dikkat çektiler. Açıklamanın ardından ilçe binasına çıkarak direnen BELTAŞ işçileri ile kucaklaştılar. Sohbetlerde kendi yaşadıkları direniş tecrübesini aktardılar. Ardından yanlarında getirdikleri “Örgütlenme Hakları İçin Direnen BELTAŞ İşçilerini Se-

DİRENEN BELTAŞ İŞÇİLERİ direnenbeltasiscileri.blogspot.com

beltasiscileri@gmail.com Tel: 0532 308 38 16 lamlıyoruz”, “Direnen Kazova İşçileri Meclisi” pankartını CHP ilçe binasına asarak veda ettiler. 8 Kasım’da da, Gençlik Muhalefeti ve CHP üyeleri de ziyaret ettiler. Samsun ve Ankara’dan Halk Cepheliler telefonla arayarak destek verdiler. Aynı günün gecesi, Beşiktaş Belediye İlçe Binası önüne gelen Beykoz Halk Cepheliler, “Beltaş İşçisi Yalnız Değildir”, “İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız” sloganları atarak oturma eylemine başladılar. Bir saat süren oturma eylemi marşlarla sona erdi. 9 Kasım günü Bakırköy Belediyesi işçileri, ardından da Kocamustafapaşa Forumu işçileri ziyaret etti. İşçiler türküler söyleyerek, oyunlar oynadılar. 10 Kasım’da CHP Beşiktaş İlçe Binası’nda işgali sürdüren Zafer Gültekin’in ailesi ziyaret etti. Ankara’da Tiyatroj adlı bir tiyatro atölyesinde çalışan Tamer Karaboğa da, işçilerin yarım saat ara ile taleplerini sloganlarla haykırdığını duyup geldi. Karaboğa, bir akşam işçilerle nöbet tutmak ve bir oyun sergilemek istediklerini söyledi. 11 Kasım’da ise, Beşiktaş Belediye Meclis üyesi Özgür Koçak ziyaret ederek, eylemi desteklediğini söyledi. Belediye’de ve CHP’de üzerine gelindiği için kayıtsız kaldığını söyleyen Koçak’a işçiler, “Sayın üyem bizde bir söz

vardır eğri otur doğru konuş diye. Senin özrün kabahatinden büyük. Görmüşsün ağzını açınca sana sus demişler. Siyasi kaygılarından dolayı boynunu bükmüşsün. Senin ilişkilerinle ne yapabileceğini biz bilemeyiz. Sen kendi koşullarını ve ilişki ağını gerekirse zorla, genel merkezin kendi parti programında yer alan sendika ve örgütlenme hakkını uygulamalısın. Bir bilgi alırsan bizimle paylaşmalısın. Söz çok biz sonuç görmek istiyoruz” dediler. 12 Kasım günü BELTAŞ işçilerinin sendika hakları için açtıkları dava görüldü. Mahkeme Şubat ayına ertelendi. Direnen BELTAŞ işçileri tarafından mahkemenin ertelenmesiyle ilgili aynı gün yapılan açıklamada, “Biz direnişçilerin aceleci davranarak, sendikayı hiçe saydığımızı, yasal sürecin beklenilmesini gerektiğini dile getiren şube başkanı Hikmet Aygün, 12 Kasım’daki dava ile sorun çözülmez ise ‘çadır nasıl kurulurmuş herkese göstereceğim’demişti. BEKLİYORUZ Hikmet Aygün’ü... Bizler CHP’li yetkililer bu sorunu çözene kadar, yani belediye başkanı açtığı davaları geri çekip, toplu sözleşme görüşmeleri başlayana kadar CHP Beşiktaş İlçe Binası’ndaki 9 gündür sürdürdüğümüz işgal eylemimizi sürdürmeye devam edeceğiz” denildi.

CHP Suçlarını Arttırmamalıdır BELTAŞ işçilerinin direnişini yok saymaya çalışan CHP Beşiktaş İlçe yönetimi, işçilerinin sorununu çözmek yerine, odalarını kilitliyor, doğalgazı ve

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


interneti kapatıyor, sigara içmek için çıkılan balkonun kapısını kilitliyor. Soğuk nedeniyle direnen işçilerden Rıdvan Çalışkan’ın hastalığı daha da arttı. Çalışkan, öksürüğünün kesilmemesi ve durumunun ağırlaşması sonucu ambulansla hastaneye kaldırıldı. Koah krizi geçiren Çalışkan’a iğne yapılıp, serum takıldı.

BELTAŞ Direniş Günlüğü 8 Kasım Bugün işgalin 4. günü, öğle için yemek yemeye hazırlanıyorduk ki, saat 13.00’da aşağıdan slogan sesleri geldi. Cama fırlamamızla, “Direnen Kazova İşçileri Meclisi” pankartıyla Kazova direnişçilerini gördük. Bizi ve işgalimizi selamlıyorlar. Seslerine ses verdik. Yaşasın sınıf dayanışması… Sohbet devam ederken kapı çaldı, üniversite öğrencileri ziyaretimize geldi. Bu arada bizim slogan saatimiz gelmişti. Misafirlerimizle slogan atmaya davet etmiştik. Onlar da seve seve deyip bizimle sloganlarımızı haykırdılar Beşiktaş’a. Kazovalı direnişçi arkadaşlarımız yerlerini üniversiteli arkadaşlara bıraktı vedalaştık. Tekrar geleceklerini, nöbet tutmaya, desteğe her zaman hazır olduklarını söyleyerek gittiler. Zafer’in hafif bir soğuk algınlığı kırgınlığı var. Soğuk odanın içi, niye diyeceksiniz çünkü halkçı, emekçi parti CHP Beşiktaş İlçe dün internetlerini kullanıyoruz diye interneti, bugün doğalgazı kapattı. Akşam 6 civarı saatlerde çay ocağını giderken kapatma, kaldığımız oda dışındaki bütün odaların kapılarını kapatma olarak sürdü ki, biz sadece odanın birinde sandalye üstünde yatıyorduk. Ayrıca binada bir şahıs binada ki işyerlerini dolaşarak bizden şikayetçi olmalarını, imza toplamaları gerektiğini söylemiş. Bir üst kattaki dil okulu ile gittik ko-

nuştuk rahatsızım, niye slogan atıyorsunuz tabii ki şikayet ederim tavrını sürdürdü. Bir de bir duyum aldık, CHP İlçe Teşkilatı dün akşam güya gizli bir toplantı yaparak bizimle ilgili kararlar almış, bizim üzerimizdeki ilgiyi kesmek adına bir masa açacakmış. Bize çok saçma geldi. Akşamüstü bir baktık ki masayı açmış. Biz yarım saate bir slogan atıyoruz. Bu da masaya gelenlerin dikkatini çekiyor olsa gerek. Bir ziyaretçi sormuş masaya işgalciler nerde diye. Masadaki CHP’liler burada işgal yok, onlar misafirimiz demişler. Ziyaretçiler de CHP’yi eleştirerek yanımıza geldiklerini anlattılar. Bugün CHP kanadındaki yaşanan bu saçmalıklar bize gösterdi ki, bizim direnişimiz karşısında acizler. Sanıyorlar ki interneti keserek, soğuk odaya mahkum ederek bir sürü dolaplar çevirerek bizi yıldırabilecekler. Biz bu yola çıktığımızda her türlü bedeli ödemeye hazırdık. Ve bir kez daha haykırıyoruz “ZAFER DİRENEN EMEKÇİNİN OLACAK” Sloganların etkisini görmeye başladık. Duyan bizi ziyarete geldi. Akşam forumlar ortak emek hareketinden Fırat Bey aradı. Bizi yarın akşam yapılacak foruma davet etti. Süreci anlatmamızı forumun bizim direnişimize nasıl bir dayanışma sunması gerektiğini konuşacağız. İtalya’dan gelen bir ziyaretçimiz bile oldu. Akşam da ziyaretçilerimiz olmaya devam etti, sağ olsun Abbasağa Forumu bizi hiç yalnız bırakmıyor, her akşam uğruyorlar. Ayşe ile Feyzal gün içinde arayıp bilgi alıyorlar. Destekçilerimizle birlikte bu akşam biraz türkü söyleyelim istiyoruz. Genç arkadaşlarla türküler söylüyoruz. İtalya’dan gelen arkadaş da İtalyanca bize Çav Bella’yı ve 2 İtalyanca marşı daha söylüyor. Geç oldu hadi gitme vakti, bitti türküler. Günde bitti. En azından biz öyle sanıyorduk ki

kapı çaldı TAYAD’dan Orhan abi ve Fırat geldi. Orhan TAYAD’ın Yunanistan Konsolosluğu önündeki eylemini anlatıyor. Her gün saldırıyor faşistler diyor. Dev-Genç’in DTCF işgalini konuşuyoruz. Artık bundan sonra böyle işgaller dönemi başladı.

11 Kasım Direnişimizin 41, işgalin 8. günü. Moralimiz düzgün keyifler yerinde. Toplumun her kesiminden destek var. Önceki akşam gitar konseri vardı. CHP ilçede en kısa zamanda da tiyatrocu destekçilerimizin oyunları sahnelemeye başlayacaklar destek amaçlı. Devrimci İşçi Hareketi, devrimci işçi eylemi sayesinde popülaritesi arttı CHP Beşiktaş İlçe’nin. Artık sınıfın içindeki işbirlikçiler şunu anlasın, sarı sendika ağaları şunu iyi bilsinler, 12 Eylül faşizmi ve onun ardılı yasalarla 30 küsur yıldır sürdürdükleri ağalık düzeni tarihin karanlıklarına gömülmek üzere.

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

13 Kasım Bugün telefon ile arayan bir bayan internette CHP’nin yıldırmak için yaptığı doğalgaz kesme vs ile ilgili yazıyı okuyunca altındaki numarayı arayarak; “Ben çok üzüldüm. Bende elektrikli ısıtıcı var. Onu getirsem işinize yarar mı? Size nasıl yardımcı olabilirim?'” diye sordu. Biz de “olayı teşhir etmek için paylaştığımızı gün içinde gelen gidene gösterdiğimizi, akşamda kapıyı açtığımızı, bu tür oyunların bizi yıldıramayacağını” anlattık. Tekrar destek ve dayanışma için ne yapabileceğini söyleyen dayanışmacımızı bizi ziyaret etmesi için davet ettik. Akşam ziyarete 20’ye yakın gelen misafirlerimize süreci anlatıyoruz. Taşeronluğu ve taşeronluk sisteminin işçi sınıfını köleleştireceğini anlatıyoruz. Gece işgal eylemine destekçilerin neler katabileceği konusu ile sona erdi.

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

41


AKP Faşizmine Karşı Direniş ve Sanat Kolkola Yaşasın Kazova Direnişimiz!

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

42

1 Kasım’da başlayan Kazova Direnişi Film Günleri Festivali’nin 2. gün programı ‘Tuz, Su, Un’ belgesel filminin gösterimi ile başladı. Özlem Sarıyıldız’ın hazırladığı filmde, Arjantin’de 2001 ekonomik kriz sonrası ayaklanan halk hareketleri sonucu oluşan halkın yerel örgütlenmelerinden olan ortak mutfakları ile halkın yoksulluk ve açlık karşısındaki dayanışması-mücadelesi anlatılıyor. İlgiyle izlenen filmin ardından Sarıyıldız ile kısa bir söyleşi düzenlendi. Söyleşi ve film gösteriminin ardından çay ve sohbet arası verildi. Program, yönetmenliğini Lütfi Akad’ın yaptığı, senaryosunu Vedat Türkali’nin yazdığı, yapımcılığını da Ertem Görenç’in yaptığı ‘Karanlıkta Uyananlar’ filminin gösterimiyle devam etti. 1974’te çekilen film aynı zamanda Türkiye’de çekilen ilk işçi filmi olma özelliğini taşıyor. Karanlıkta Uyananlar; işçi sınıfının sendikal mücadelesini, patronlar ve işçiler arasındaki sınıfsal çelişkileri ve farklılıklarını ortaya koyuyor. Bu filmin ardından Elio Petri’nin “İşçi Sınıfı Cennete Gider” isimli film gösterimi yapıldı. Festivalin 2. gününe 200 kişi katıldı. Festivalin 3. günü ise Gezi Direnişi konulu kısa film gösterimleri ile başladı. Ardından Hülya Öztürk’ün yönetmenliğini yaptığı ‘Baş Aşağı Tango’ isimli belgesel izlendi.

Belgesel’de 2001 ekonomik krizi sonrası Arjantin’de gelişen halk hareketleri ve yerel örgütlenmeler anlatılıyordu. Bu mücadele ve örgütlenmelerle birlikte halkın kültüründen izlenimlerinin de yer aldığı belgesel ilgiyle izlendi. Daha sonra filmin yönetmeni Hülya Öztürk ile bir söyleşi düzenlendi. Söyleşinin ardından da Baş Aşağı Tango filmine atfen mini bir tango gösterimi sunuldu. Hemen ardından da ‘Brukmanlı Kadınlar’ isimli filmin gösterimine geçildi. Brukmanlı Kadınlar filminin yönetmeni İshak Işıltan film izlenirken Kanada’dan arayarak Kazova işçilerinin direnişini selamladı. Brukmanlı Kadınlar Arjantin’deki bir tekstil fabrikasında çalışan ardından işsiz kalan ve fabrikayı işgal ederek mücadele eden, direnerek üreten ve fabrikanın kamulaştırılması hakkını kazanan Brukman Fabrikası işçilerinin direnişini anlatmaktaydı. Filmin ardından verilen arada direniş konusunda sohbetler edildi ve festivalin son filminin gösterimine hazırlanıldı. Festivalin son filmi bu kez ülkemiz işçi sınıfından Kazova işçilerindendi. Hakları için mücadele eden, fabrikayı işgal ederek alın teri ve alacakları karşılığı üretim araçlarına el

koyan, üreterek direnen ve Türkiye işçi sınıfı tarihine direnişleriyle bir ilki yazan Kazova işçilerinin belgesel filminin gösterimine geçildi. ‘Kazova Direnişi Belgeseli’ adını taşıyan belgesel filmin yönetmeni Fatih Gezer. Fatih Gezer aynı zamanda Kazova işçilerinin işgalinde kamerası ile birlikte Kazova işçilerinin hep yanında oldu. Festival film gösterileri Kazova işçilerinin, Devrimci İşçi Hareketi’nden bir kişinin ve festivale katkılarını sunan sinema yönetmeni ve senarist Okşan Dede’nin konuşmalarının ardından Grup Yorum’un coşkulu dinletisi ve halaylarla son buldu.

Kazova Gururumuzdur Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Genç Mühendisler Komisyonu üyeleri 8 Kasım Cuma akşamı Kazova işçilerini ziyaret etti. Kazova işçileri ile direnişleri hakkında bilgi alan genç mühendisler canlı ve sıcak sohbetleri ile direniş çadırını ısıttılar ve enerjilerini yansıttılar. Sohbetlerin ardından işçiler ve genç mühendisler birlikte türkü söyleyip saz çaldılar, halay çektiler. Sınıf dayanışmasının güzel bir örneğini sergilediler.

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Birol Karasu ve Hasan Ferit Gedik’e Sözümüzdür Uyuşturucuya, Fuhuşa, Kumara, Çeteleşmeye Karşı Halk Komitelerinde Birleşecek, Mücadele Edeceğiz! Yozlaşmaya Karşı Halk Komiteleri’nin ilk adımı İstanbul Okmeydanı’nda atıldı. Okmeydanı’nda 10 Kasım’da Halk Cepheliler, “Uyuşturucuya, Fuhuşa, Kumara, Çeteleşmeye Karşı Halk Komitelerinde Birleşelim Mücadele Edelim” başlığı altında toplanarak, yozlaşmaya karşı mücadelenin yolunu konuştular. Saat 11.30’da Sibel Yalçın Parkı’nda kurulan halk sofrasında kahvaltıyla başlayan toplantı, çeşitli mahallelerden gelen Halk Cepheliler’in katılımlarıyla akşam saatlerine kadar sürdü. Grup Yorum’un ‘Zafer Türküsü’nün söylenmesiyle başlayan toplantıda, Armutlu’nun yozlaşmaya karşı mücadelede şehit düşen iki devrimcisi Birol Karasu ve Hasan Ferit Gedik, Halk Cepheliler’in omuz başında ödenen bedellerin ve sorulacak hesabın bayrağı oldu toplantıda. Birol Karasu, 2006’da 6 Kasım günü Armutlu’da uyuşturucu sattığı belirlenen bir markete uyarı amacıyla gittiği sırada market sahibinin açtığı ateş sonucu şehit düşmüştü. Hasan Ferit Gedik ise Birol Karasu gibi Gülsuyu’na zehir saçan çetelere karşı yapılan yürüyüşte, sokak ortasında vurularak şehit düşmüştü. Bugünse Halk Cepheliler yeni Hasan Ferit’ler pahasına yozlaşmaya karşı nasıl mücadele edileceğini konuştu. Toplantıda ilk sözü alan Muharrem Cengiz, “Halkla kurduğumuz bağ bizim şah damarımızdır. Şah damarımızı kesmeyeceğiz” dedi ve kurulacak ko-

mitelerde genciyle, yaşlısıyla tüm halkın yozlaşmaya karşı mücadelede örgütlenebileceğini söyledi. Geçmişteki tecrübelerden de örnekler vererek halkın her kesimine gidileceği, milyonları örgütleme hedefinin bir gerçek olduğu vurgulandı. Ardından söz alan Baran Kuzey Yıldırım ise yozlaşmaya karşı mücadelede tüm imkanların Halk Cepheliler’in elinde olduğunu, bu mücadelede şehit düşen Birol Karasu ve Hasan Ferit Gedik’ten güç aldıklarını belirtti. Bu konuşmaların ardından mahallelerden gelenler sırayla söz alarak yozlaşmaya karşı yapılabilecekleri ve kendi gözlemlerini, tecrübelerini aktardılar. Gazi, Gülsuyu, Sarıgazi, Okmeydanı, Armutlu, Alibeyköy, Esenyurt, Bağcılar ve Esenler halkı, 170 kişi toplanarak mücadelenin nasıl sürdürüleceğini konuştu. Toplantıya Hasan Ferit’in annesi ve dedesi de katıldılar. Ferit’in dedesi Hasan’ın yozlaşmaya karşı bir bayrak olduğunu ve onun hesabının sorulacağına inandığını söyledi. 30 kişinin tek tek söz alarak konuştuğu toplantıda, genel olarak yozlaşmanın yalnızca uyuşturucu ve fuhuşa bağlı olmadığı, gündelik yaşamda da halkı sardığı, halk kültürüne yabancılaşmanın sonucu olduğu vurgulandı. Çeşitli yöntemlerle buna karşı mücadele edilebileceği söylendi. Ev ev gezilebileceği, apartman çalışmaları yapılabileceği, futbol turnuvaları ve gençlere iş, üretim imkanları sağlanarak boşlukların doldurulabileceği konuşuldu. Çete saldırılarına karşı

çeşitli ve daha militan önlemler alınabileceği söylendi. Uyuşturucu kullananlarla, satışını yapanların aynı değerlendirilemeyeceği üzerinde duruldu. Kullananların bırakması için ikna ve tıbbi destek yöntemleri düşünülürken, satıcıların cezalandırılması yönünde kararlar alındı. Ayrıca kampanya için slogan, bildiri önerileri de konuşularak, 24 Kasım günü Gazi Mezarlığı’nda, Hasan Ferit’in başucunda 10.000 kişilik bir eylemle kampanyanın başlatılması kararı alındı. Ayrıca kısa film, afiş gibi önerilerin gsyuhaber@gmail.com mail adresine atılabileceği söylendi. Toplantıda kendi mahallesinde yapılanları ve hedeflerini tek tek açıklayan Halk Cephelilere Hasan Ferit ve Birol Karasu’nun mektupları okundu. Hasan Ferit mektubunda, mahallesinin güzelliklerini, anılarını anlatırken; neden şehit düştüğünü ve içindeki halk sevgisini aktarıyordu. Birol Karasu ise mektubunda kızına onurlu, güzel bir gelecek bırakmak için mücadele ettiğini, kendisini mahalleleri tehdit eden yozlaşmaya karşı barikat yaptığını söylüyordu. Hasan Ferit için elleri patlayıncaya kadar alkış tutarak söz verdiler. Söz verirken, “Patlayana kadar çırptığım ellerimin acısı, yoksul halk çocuklarını fuhuşa, uyuşturucuya sürükleyenlere olan öfkemdir, parmaklarımı kırarcasına sıkan bu eller yoldaşlarıma olan güvenimdir. Kulaklarımı sağır edercesine yankılanan bu ses çetelere karşı savaşta en büyük gücümdür” dedi. Halk

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

43


Cepheliler hep bir ağızdan. Toplantı Grup Yorum’un söylediği türküler ve çekilen halaylarla sonlandırıldı.

Yozlaşmaya Dur Diyelim, Beyinlerdeki Dumanı Dağıtalım! İstanbul Gazi Mahallesi’nde 10 Kasım Pazar günü akşam saat 20.00 sularında bir gecekondu halkla beraber basıldı; uyuşturucu kullanan ve fuhuş yapan 2 erkek ve 2 kadın yakalandı. Gecekonduya giren Cepheliler, karşılarında 2 erkek ve 2 kadın gördü. Burada uyuşturucu kullanan ve fuhuşa hazırlık yapan kadın ve 3 erkek mahalle halkı tarafından dövüldü. Üstleri arandıktan sonra, dövülen kadın ve erkekler halka teşhir edildi. Bu arada 18 yaşındaki bir kız çocuğunun da gecekondu içerisinde olduğu görüldü. Kız çocuğunu alan Cepheliler, sohbet ettikten sonra kızın evine gittiler, anne ve babasıyla görüştüler. Evlerinde Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

44

çay içtiler. Kıza uyuşturucuyu bırakmak için yardım edeceklerini söylediler. Hasan Ferit ve yozlaşmaya karşı verilen mücadele anlatıldı. Anne ve babanın dualarıyla evden çıkan devrimciler ise, kız çocuğuyla ilgileneceklerini söylediler.

Beynimiz Düşünmek İçindir; Uyuşturucu ve İçkiyle Kirletmeyelim! İstanbul Alibeyköy’deki Eyüp Haklar Derneği’nde 8 Kasım’da mahallenin gençleri ve bazı esnaflarla yozlaşmaya karşı toplantı düzenlendi. Toplantıda mahallede yapılabilecek faaliyetler tartışıldı. Her cuma günü türkü gecesi yapılması kararlaştırıldı. 16 kişinin katıldığı toplantı genel bir sohbet havasında geçti. 9 Kasım’da ise 21.00-23.00 saatleri arasında 15 Halk Cepheli Saya Yokuşu, İmar Blokları ve Cengiz Topel çevresindeki parkları dolaştı. Torbacılık yapan bir kişi ile parklarda içki içenler uyarıldı. Yozlaşmaya karşı kampanyanın duyurusu yapıldı. plocu polisleri asılsız yere, mesnetsizce iddialarla çıkmasın karşımıza. Bunu artık rutin bellediler; suç bulacaklar, gerekçe uyduracaklar, birde senaryo yazıp devrimcileri-demokratları tutuklayacaklar. Bu halkı kandıramazsınız. Ne kadar ve nasıl senaryo ile kaşımıza çıkarsanız çıkın. Siz halk düşmanısınız. Halkın güvenemeyeceği tek insanlar sizlersiniz. Bu nedenle halkımız size ‘polis simit sat onurlu yaşa’ diyor” dediler. Sloganlar atılarak bitirilen eyleme 12 kişi katılırken ESP ve DHF üyeleri de destek verdi. 9 Kasım’da gözaltılarla ilgili Ovacık’ta yapılan açıklamaya da 100 kişi katıldı.

Komplolar AKP’nin Çaresizliğidir Dersim Halk Cephesi üyesi İbrahim Şaylı, 7 Kasım gece yarısı polis tarafından Ovacık’taki evi basılarak, gözaltına alındı. AKP’nin işkenceci polisleri gerekçe olarak ise “Geçen yıl vurulan Ovacık Başsavcısı Murat Uzun ile alakalı” dedi. Dersim polisi yeni bir komplo peşinde. Dersim Halk Cephesi, polisin komplo girişimiyle ilgili olarak 10 Kasım’da Dersim merkez Yeraltı çarşısı üzerinde eylem yaptı. Yapılan açıklamada, “Devlet acizlik içinde. Bir yıl önce yapılmış eylemi açıklığa kavuşturmuş edasıyla emekçi halka faturasını kesmeye çalışarak, yine bir şov yapmıştır. AKP İktidarının her saldırısı politiktir. Yine kendinden olmayan, kendisi gibi düşünmeyen, demokrat, devrimci ve sosyalistlere saldırıp tutuklamanın bir zeminini yaratmaya çalışmaktadır. Gün geçmiyor ki, AKP’nin kom-

Katil AKP Küçükarmutlu’dan Defol

Aşuremizi Halkların Birliği İçin Karalım

8 Kasım’da İstanbul Küçükarmutlu’da, vatanımızı Amerikan üslerine peşkeş çeken, mahalleyi tekellere satmak isteyen AKP’nin mahalleye astığı pankartlar söküldü. Bir süre önce mahallede araçlarla bildiri atıp kaçan AKP’lilere öfkelenen mahallenin delikanlıları, sökülen pankartları teşhir konuşmaları ve sloganlarla birlikte yaktı. “Katil AKP Armutlu’dan Defol”, “Katil ABD İşbirlikçi AKP”, “Mahir, Hüseyin, Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş” sloganlarıyla eylem sonlandırıldı.

Mersin Haklar Derneği, bu sene on birincisini düzenleyeceği aşure etkinliğine tüm halkımızı davet etti. Aşure, 24 Kasım günü saat 13.00’da Çankaya Mahallesi 4723 Sk. No: 7 / 2 Akdeniz-Mersin adresindeki Mersin Haklar Derneği’nde verilecek. Tel: 0.534 768 76 43 Çorum’da da, Pir Sultan Abdal Derneği 4. Kerbela Şehitlerini Anma ve Aşure Günü programının çalışmalarına başladı. 11 Kasım’da esnaflar gezilerek, programa çağrı yapıldı. Arka yüzünde bağlama, semah, gitar ve halk oyunları kurslarının ilanı olan 150 adet aşure programı davetiyesinin dağıtıldığı çalışmaya iki kişi katıldı.

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


“Kızlı Erkekli Oturuyorlar” Tartışması Fuhuş Devletinin Sahibi AKP’lilerin Kirli Beynlerinin Ürünüdür!

AKP, Kimseye Ahlak Dersi Veremez Halkımızın güzel bir sözü vardır. Kişinin ne dediğine değil ne yaptığına bak... Başbakan Erdoğan’ın Kızılcahaham'da söylediklerini baktığımız zaman ne kadar doğru, ne kadar güzel, ne kadar halktan ve haktan yana diyebilirsiniz... Ama ne yaptığına baktığınız zaman AKP'in halk düşmanlığını, riyakarlığını, çıkarları için her şeyi anında satabileceklerini, kardeşlik derken bile kardeşinin gözünü oymayı düşündüğünü, dava derken bile nasıl çıkarlarını düşündüklerini, değişik vakıflar altında halktan topladıkları paraları nasıl hiç ettiklerini, muhafazakarlıktan söz ederken nasıl fuhuştan para kazanmayı düşündüklerini, emperyalizmin politikalarına biat ederken bile bunu gizlemek için nasıl kalabalık kabadayılığı yaptıklarını görürüz... Kızılcaham’daki konuşmasında başbakan bizi yanıltmadı... Dün beraber olduğu Suriye lideri Esad'ı bugün Yezid ilan etti... Aleviler’e bir cemevini bile çok görürken Hz. Hüseyin’i yerlere göklere sığdıramadı... Toplumun tüm kesimlerini kucaklayayım derken iki yüzlüce oy hesapları yaptı... Kendi tabanını kemikleştirmek için halkın diğer kesimini nasıl "ahlaksız" ilan ettiklerini gördük. Dervişin fikri ne ise zikri de o olurmuş. Tayyip Erdoğan Kızılcahamam’da aslında tüm AKP’lilerin beyin kıvrımlarındaki pislikleri açığa vurdu. Şöyle diyor Erdoğan:“Öğrenciler kızlı erkekli aynı evde kalıyorlar, bu-

nun denetimi yok, muhafazakar yapımıza ters, vali beye bunun talimatını verdik, bunun bir şekilde denetimi yapılacak...” (“Vali Beyler” Başbakan’ın emir

eri ya...) Erdoğan’ın bu açıklamasının ardından ne halt ettiğini bilen Başbakan’ın baş danışmanı Yalçın Akdoğan Erdoğan’ı “düzeltmeye” kalkıştı. Hemen internetin başına geçti ve “aslında Başbakanımız denetlemenin konusu izinsiz apartlar dedi” diye mesaj yazdı. Ardından hükümetin sözcüsü Bülent Arınç da aynı şekilde Başbakanın söylediklerinin nasıl anlaşılması gerektiğini basın önünde izahını yapmaya girişti... "Ancak gazetelere yansıdığı şekliyle özel evlerde kalan öğrencilerin şu veya bu şekilde denetlenecekleri veya baskınlar yapılacağı şeklindeki yazılar gerçeği hiçbir şekilde yansıtmamaktadır. Düpedüz asparagas bir haberdir. Bizim böyle bir yetkimiz yok, böyle bir düşüncemiz de yok. Sayın Başbakan'ın buna benzer bir ifadesi de kesinikle söz konusu değil." İkiside her halde bu açıklamaları yaparken iyi bir iş yaptıklarını kendilerine oy kaybettirecek bir ‘gafın’ önüne geçtiklerini, Başbakanların can siperhane savunduklarını düşü-

nüyorlardı ama çok geçmeden yanıldıklarını anladılar. Başbakan salı günü yaptığı grup toplantısında; “ben sözlerimin arkasındayım, ben bir öyle söyleyen bir böyle söyleyen sizin bildiğiniz siyasetçilerden değilim” diye üst perdeden konuşarak baş danışmanı da, hükümet sözcüsünü de Arınç’ın deyimiyle “açığa” düşürdü. Düzen politikası böyle işliyor... Herkes kullanılabilir... Buna her ne kadar Bülent Arınç benim bir "özgül ağırlığım var" diye itiraz etse de durum değişmiyor... AKP de bundan muaf değil... AKP içindeki yaşanan bu kavgada hiç kuşkusuz çıkar kavgasıdır. Kim kimin ayağını nasıl kaydıracak kavgasıdır... Nihayetinde kapitalist bir düzende insanların nasıl düşündüğü sır değildir. Gerçek ne? İnsan nasıl yaşarsa öyle düşünür... AKP böyle... Sık sık Bülent Arınç'ın, Abdullah Gül'ün söyledikleri gibi aralarındaki ilişki bir davaya gönül vermiş insanların arasındaki ilişkilerden uzakdır. Halkla ilişkilerinide çıkarları belirliyor. Üç oy fazla almak için halkı birbirine düşürmekten hiç çekinmezler. Düşünsenize aradan 10 yıl geçmiş, AKP 10 yıldır hükümette ve şimdi “öğrenciler kızlı-erkekli bir arada kalıyor. Gereğini yapacağız” diyor. Neden?

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

45


Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

46

Bunun tek bir nedeni var, seçim öncesi oylarını kemikleştirmek... Ahlaksızlığın, iki yüzlülüğünün daniskası bu değil mi? Üç oy fazla alacağım diye yalan söylemekten, çamur atmaktan utanmazlar. AKP nasıl düşünür? Çıkarları neyi gerektiriyorsa öyle düşünür. AKP nasıl yaşar? Ahlaksızca... iki yüzlüce... Nasıl, kendi ahlaksızlarını örterek sahte evlilikler yaparak yaşıyorsa öylede düşünür.... Kendi ahlaksızlıklarını halka da maletmeye çalışıyorlar. Baş dalkavuk Hüseyin Çelik'in sekreteri ile imam nikahı yapıp ayrı bir evde yaşaması gibi yalan dolanla yaşadıkları için herşeye de herkese de böyle kirlenmiş bir beyinle bakıyorlar. Herkesi kendileri gibi sanıyorlar... Bir kadın bir erkek yanyana gelmesin hemen akıllarına cinsellik geliyor... Şimdi “biz kimsenin özel yaşamına karışmıyoruz” diyorlar. “Sadece meşru olan var, gayri meşru olan var” diyerek sözde söylediklerini düzeltmeye kalkışıyorlar. Fakat esas pislik de bu düşüncenin altındadır. AKP’nin zihniyetine göre bir kadın ile bir erkek bir araya gelemez. Gelmemelidir. Gelirse gelirse “ahlaksızlık yaparlar.” Yani bir kadın ile bir erkeği cinsellik dışında bir arada düşünemeyen bir sapık zihniyettir bu. Onun için bir kadın ile bir erkek aynı ortamı paylaşıyorlar ise ya (meşru) evli olacaklar ya da gayri meşru ilişkiler içindedirler. Yani “fuhuş” yapıyorlardır. Çünkü bir kadın ile bir erkeği başka türlü düşünemiyorlar... Bu beyinleri o kadar kirlenmiş ki lise çağındaki çocukların bile salt bu yüzden bir araya gelmelerini istemiyorlar. Kendilerini muhafakzakar, dindar sayan bu yalancı sürüsü kendi yaşamlarındaki rezillikleri bir yana devletide fuhuş devletine çevirmekte çok ustalar.

Bordrolu 3 Bin, Tescilli 15 Bin, Kaydışı 50 Bin Bu rakamlar kaç kişinin nasıl fuhuş yaptığını anlatıyor. Önce araştırma yapıyorlar... Kim nasıl fuhuş yapıyor, onu tesbit ediyorlar. Sonra bunu nasıl paraya çeviririz diye düşünüyorlar ve kolları sıvıyorlar bütün ustalıklarını gösteriyorlar... Vergi ödemeden yapılan fuhuşu vergi ödenerek yapılan yasal fuhuşa çeviriyorlar. Dini, imanı para olanın ahlaklarıda böyle oluyor... Siyasi fahişelik böyle bir şey... Çıkarları her şeyi belirliyor... Utanmazlıkda böyle bir şey... Her şeyi yaparsın, kitabına uydurduğunu kimsenin farketmediğini sanarsın sonra döner sağına soluna kulp takarsın... Halbuki, halkı yoksullaştıran sensin, fuhuşa teşvik eden sensin, mahallelere esrarı, eroini sokan sensin... Ama en namuslu da!!! sensin... Böylelerinden her türlü halk düşmanlığı beklenir. Böylelerinin düşünceleri silme rezilleşmiştir... Onun için halkı muhbirliğede davet ederler... Asılsız ihbarlarla insanı baskı ile sindirmeyede çalışırlar... Yarın birgün bastıkları bir öğrenci evinde burada "terörist"ler vardı deyip halkın çocuklarını infaz da ettirirler... Halk düşmanı AKP bunların hepsi gözünü kırpmadan yapar. Hem de “elhamdülillah müslümanım” diyerek. AKP’nin, açıkça düşüncelerinin yıllardır yalakalığını yapan Sabah gazetesinden Mehmet Barlas “Bu kadar zırvaya ben bile bahane bulamam!” dedi. Yine aynı gazeteden Nazlı Ilıcak "Bu tavır ne demokrat, ne muhafazakar bir tavırdır. Evlere müdahale edildiğini hiç görmedim. Şiddetle kınıyorum. Buradan oy gelecekse

gelmesin. Ben göğsümü gere gere Erdoğan'a oy verdim dedim. Şimdi hakikaten utanıyorum" dedi. Erdoğan’ın Kızılcahamam’da söylediklerini daha sonra savunması üzerine AKP içinden de farklı “itirazlar” oldu. Tayyip Erdoğan seçimler yaklaşırken iktidarda kalabilmek için yapamayacağı politikanın olmadığını gösteriyor. Hedef aldığı kesim halkın bilinçsiz dindar kesimidir. Bugün yozlaşma halkın her kesimini ciddi oranda rahatsız etmektedir. AKP bunu oya çevirmeye çalışıyor. Özellikle de halk düşmanlığı açığa çıktıkça kendi tabanını kemikleştirmek için elinden geleni yapıyor. AKP, hiç kimseye ahlak dersi verebilecek konumda bir parti değildir. Çünkü; Birincisi; AKP uyuşturucuyu, fuhuşu vb. her türlü yozluğu politikalarıyla bilinçli olarak uygulayan bir partidir. İkincisi; Zinayı kaldırarak fuhuşun önünü açan AKP’dir. Üçüncüsü; yukarıda da bahsettiğimiz gibi AKP zihniyeti beyinlerinin kıvrımlarına kadar kirlidir. Cinselliğin dışında kadın erkek ilişkilerini düşünemeyecek kadar sapkındır. Dördüncüsü; AKP’nin riyakarlığıdır. Amacı fuhuşu, yozlaşmayı, çarpık ilişkileri engellemek değildir. Gençliği baskı altına almaktır. Böyle bir gerekçeyle istemediği, özellikle devrimci gençliğin evlerini “ihbar var” diyerek basıp terör estirecektir. AKP'nin yalanlarını, riyakarlıklarını, faşist yüzünü ortaya çıkartacak tek güç devrimcilerdir... Halktır. Onun için diyoruz ki: 1- AKP HALK DÜŞMANI AHLAKSIZ BİR PARTİDİR! 2- AKP GERİCİ VE FAŞİST BİR PARTİDİR! 3- AKP RİYAKAR VE İKİ YÜZLÜ BİR PARTİDİR! 4- AKP KARŞI MÜCADELE ETMEK VE SAVAŞMAK MEŞRU BİR HAKTIR!

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


NEDEN DİRENİYORUZ? BİZ DÜNYA HALKLARININ UMUDUYUZ, BİZ DİRENMEZSEK KİMSE DİRENMEZ! FAŞİZME VE EMPERYALİZME KARŞI DİRENME HAKKIMIZI ÖLÜM PAHASINA SAVUNACAĞIZ! SONUNA, SONUNCUMUZA KADAR DÜN OLDUĞU GİBİ BUGÜN DE DİRENECEĞİZ! Direniyoruz çünkü; 1- Bugün Yunanistan’da teslim alınmak isteyen 10 Cepheli değildir... Bugün Yunanistan’da teslim alınmaya çalışılan ANTİEMPERYALİST mücadeyi kararlılıkla, bir adım bile geri atmadan sürdüren CEPHELİLERE, UMUD'A YÖNELİK SALDIRIDIR. HEFEF CEPHE’DİR! 2- Bugün Yunanistan’da Samaras faşist iktidarı Yunan halkını mahkum ettikleri yoksulluğa karşı ABD başta olmak üzere, emperyalist güçlerle işbirliğini daha da sağlamlaştırarak iktidarını korumaya çalışıyor... Samaras İktidarı HİÇBİR YASALLIĞI OLMADIĞI HALDE, BURJUVA HUKUKUNU BİLE HİÇE SAYARAK UŞAKLIĞINI YAPTIKLARI ABD EMPERYALİZMİNİN TALİMATLARINI YERİNE GETİRİYOR. Bundan dolayıdır ki, bugün Yunanistan’daki mücadele asıl olarak ABD emperyalizmine karşı yürütülen bir mücadeledir... Bugün rahat ve aleni bir şekilde ABD’nin Halk Cepheliler’e yönelik tüm operasyonlara ait kayıtları, belgelerin örneğini alması da bunun açık bir kanıtıdır. Bu yüzdendir ki, zafer’de yine ABD emperyalizmine karşı kazanılacaktır. 3- Gözaltılar, baskılar, tutuklamalar... Devrimcilik suç değildir. Faşizme ve emperyalizme karşı mücadele suç değil, tam tersi dünyanın en onurlu işi, yaşamı, mücadelesidir... Böyle yaşamaktan, bunun için mücadele etmekten vazgeçmemizi istiyorlar. Devrimcileri “terörist” diyerek

suçlu olarak göstermeye çalışıyorlar. Buna izin vermeyeceğiz, devrimciliğin en onurlu iş olduğunu savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. 4- Faşizme ve emperyalizme karşı direnmek suç olarak gösterilmeye çalışılıyor... Halbuki evrensel yasalar bile direnme hakkını güvence altına almıştır... DİRENME HAKKIMIZI kullanmaktan vazgeçmeyecek ve bu hakkımızı koruyabilmek için gerekirse ÖLECEĞİZ! 5- Dünyanın neresinde olursa olsun; bir Cepheli bir Cephelidir... Nefes alışından, oturuş kalkışına kadar Cepheli, ortak kültürle şekillenmiştir. Nasıl yaşıyorsa, nasıl çalışıyorsa öyle de mücadele edecektir. Nerede olduğumuz belirleyici değil; belirleyici olan devrimciliğimize, onurumuza yönelik saldırıdır... Onurumuzu koruyacağız... Cepheli geleneğini nerede olursak olalım sürdürecek ve nerede olursak olalım AYNI FEDA RUHUYLA CANIMIZI TEREDDÜTSÜZ VERECEĞİZ. 6- Dünyada emperyalizme karşı tavizsiz, tutarlı net tavır alan tek Marksist Leninist örgütüz bugün. Bu olumluluk mudur, elbette hayır... Bu dünyada gelişen devrimci

hareketler açısından büyük bir gerilemedir. Bu olumluluk mudur, elbette evet... İdeolojik olarak sağlamlığımızın, strateji ve taktiklerimizin tarihsel doğruluğunun kanıtıdır. Biz sosyalistler, biz Marksist Leninistler dünya halklarının umuduyuz... Bugün biz direnmezsek, yarın kimse direnmez... Biz direneceğiz!!! Hem de sonuna, sonuncumuza kadar! 7- Birimiz hepimiz için savaşıyoruz. Yunanistan’da bir elin parmakları kadar olmamız güçsüz olduğumuz anlamına gelmez... Elbette sayısal olarak az olabiliriz ama BİZ CEPHELİYİZ... 8- Yunan solu bugün vatanları satılırken gerekli cüreti göstermelidir.. Feda ruhunu, ödenecek bedeli göze almadan hak alınamaz... Bugün Yunanistan’da dışarıda süresiz açlık grevi bile yapacak yer bulamazken, hiçbir sendika, devrimci kurum bize kapılarını açlık grevi için açmazken neler kaybettiklerinin bugün belki farkında değiller ama biz biliyoruz... Bizimle, bir elin parmakları kadar olan sayıda insanımızla yanyana olmaktan korkan, emperyalizmi karşısına almak istemeyen, faşizme direnmenin meşruluğuna inanmayanlar kendi haklarını da alamazlar. Biz bugün bunu kanıtlıyoruz. Yunan solu başta olmak üzere tüm dünyaya... Gücümüz ne kadar demeden, Halk Cepheliler her türlü baskılara karşı Yunanistan’da çalınmadık kapı, gi-

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

47


Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

rilmedik demokratik kurum, yapılmadık eylem bırakmıyorlar... Marksist-Leninistlerin gücünün ve cüretinin neleri yaratabileceğini gösteriyorlar! 9- Bedel ödemeyi göze almadan karşıdan karşıya bile geçilemez bir çağda yaşıyoruz... Her hakkımız için gerekirse öleceğiz, ölmeyi göze alacağız... Ancak bu şekilde haklarımızı savunabilir, haklarımızı alabiliriz. Yunanistan’da da bu feda ruhuyla süresiz açlık grevine başlandı, hakkımızı almak için ölmemiz gerekiyorsa evet öleceğiz... Bu yüzden süresiz açlık grevinden, bildiri dağıtımına, masadan zincir eylemine kadar bu cüretle tutsaklarımızı ve haklarımızı sahipleniyoruz. 10- Bugün Halk Cepheliler’e yönelik saldırı SİYASİ MÜLTECİLERİN tüm haklarını gasp eden, asıl olarak bu statüyü ortadan kaldıran bir saldırıdır. Siyasi nedenlerle kendi ülkesi dışında mücadele eden devrimciler için, eğer burada devrimci mücadeleye devam eder, insanlığınızı

korumaya çalışır, direnirseniz yarın sizi faşizme iade ederim demektir... Siyasi mülteci hakkı tanınan kimse aynı ülkeye gönderilemez... İade edilemez... İşte bugün bu ortadan kaldırılmak isteniyor... Bugün bizimle başlanan bu süreçte, bu uygulananın önünü açmalarına izin vermeyeceğiz... 11- Bugün dünyada emperyalizm, Türkiye faşizmi, bir intikam hırsıyla hareket ediyor. Bu doğal. Esas yargılanan, mahkum edilmek istenen, ezilmek istenen emperyalizme faşizme karşı silahlı mücadeledir. Alişan’lardan korkuyorlar... Silahlı mücadeleden, fedadan korkuyorlar... Çünkü silahlanmış, feda ruhunu kuşanmış Marksist- Leninistler önünde kimsenin duramayacağını biliyorlar... 12- Nasıl 19 Aralık Katliamı’na ilişkin, yıllar sonra faşizm itiraf ederek, biz onların düşüncelerini öldürmek istedik dedilerse, bugün de asıl mesele düşüncelerimizdir! Dün yapamadıkları gibi bugün de Yunanistan’da yapmak istediklerini başara-

mayacaklar... İdeolojik güçle faaliyet yürüten ve fedaya kadar her şeyi göze alan Halk Cepheliler, gereken cevabı veriyorlar, vermeye devam edecekler! BİZ KAZANACAĞIZ; DİRENEN SÜRESİZ AÇLIK GREVİNDEKİ TUTSAKLARIMIZ, TUTSAKLARIMIZ ONURUMUZDUR DİYEREK DİRENEN TAYAD’LILAR, 10 KİŞİ DE OLSALAR HER GÜN GÖZALTILARA, BASKILARA, TEHDİTLERE RAĞMEN DURMAYAN... AVRUPA’NIN VE TÜRKİYE’NİN HER YANINDA YUNAN KONSOLOSLUĞU ÖNÜNDE YOLDAŞLARINI YALNIZ BIRAKMAYAN... 50’YE YAKIN YARALI OLMASINA RAĞMEN YARALARINI SARIP TEKRAR İSTANBUL YUNAN KONSOLOSLUĞU ÖNÜNE KOŞAN CEPHELİLER KAZANACAK! BİZ KAZANACAĞIZ! ZAFER BİZİMDİR!

Aydın ve Sanatçılar Faşizme Karşı Yüzlerini Halka Dönmelidir! mız zaman tabana, (AKP tabanı) bu Haziran Ayaklanması’ndan bu yana, durumu anlatamıyoruz, kamuoyuna ayaklanmada aydın sanatçı tavrıyla yer açıklamada zor duruma düşüyoruz” alan sanatçıları AKP İktidarı “kara dedikleri ortaya çıktı. liste”ye ekleyerek işinden etti, konserleri yasakladı, dizileri, programları yayından İdil Tiyatro Atölyesi, sanatçılara yökaldırdı. Bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın nelik bu saldırıyla ilgili olarak 9 Kasım’da emriyle onlarca sanatçı işsiz kaldı. yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, Son olarak, tiyatro sanatçıları Genco sanatçılara “Faşist AKP iktidarı tarafından Erkal, Ferhan Şensoy ve Levent Kırsaldırıya uğrayan, kara listelere yazılan, ca’nın tiyatroları, Kültür ve Turizm sanatçılar tarih karşısındaki aydın misBakanlığı tarafından özel tiyatrolara yonlarını yerine getirebilmek için yüzünü sanat sezonu başında yapılan destek tamamen halka dönmeli, halkın gücüne yardımından men edildi. Destek kurulu güvenmelidir” diye seslenildi. jürisindeki bakanlık yetkililerinin, “GenAçıklama “Bizler, faşist AKP iktico Erkal, Ferhan Şensoy ve Levent darının saldırdığı, cezalandırmak, sinKırca’nın gedirmek istediği rek Gezi eysanatçıların yaGrup Yorum Konser Takvimi lemleri sıranında olduğumusında, gerekse 17 Kasım 2013 Anadolu Federasyonu zu ve bu saldırılar diğer tartışma- Kurultayı Velbert/Almanya 24 Kasım Volkskonzert-Zürih/ İsviçre karşısında asla larda hüküme30 Kasım Congress Messe /Avusturya yalnız olmadıklati ve bizi eleşrını ilan ediyoruz” tiriyorlar, yar- 1 Aralık Hamburg/Almanya 8 Aralık Dominion CentreLondra/İngiltere denilerek bitirildi. dım yaptığı-

48

Mesleğimizi Halk Düşmanları için Değil, Halk için İcra Edelim! Halkın Mühendis Mimarları, 15 Kasım Cuma günü İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) “Hasan Balıkçı Halk için Mühendislik Günleri” düzenleyecek. Duyuru çalışması kapsamında İTÜ’de 600 el ilanı dağıtılırken 200 tane de afiş yapıldı. Hasan Balıkçı Halk İçin Mühendislik Günleri’nde Marmaray, kentsel dönüşüm, Hasan Balıkçı ve halk için mühendislik konuları üzerine konuşmaların olduğu bir panel yapılacak. Panelin ardından 3 Idiots film gösterimi ve fotoğraf sergisi gerçekleştirilecek. 17 Kasım’da ise Küçükarmutlu Mahallesi’nde bir kahvaltı yapılıp ardından Hasan Ferit Gedik’in 40 yemeğine katılınacak.

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Koridallos Hapishanesi’nde Açlık Grevi 50’li Günlerinde

Siyasi Kimliğimize ve Onurumuza Sahip Çıkmak İçin Direniyoruz! Biz Devrimciyiz! Devrimcilik Dünyanın En Onurlu İşidir! Halkların Baş Düşmanı Emperyalizme ve Faşizme Karşı Savaştığımız İçin Türkiye Oligarşisi ve Emperyalistler Tarafından “Terörist” Denilerek Suçlanıyoruz! Faşizme ve Emperyalizme Karşı Savaşmak Suç Değil Onurdur!

Suçlu Olan Emperyalistler ve İşbirlikçileridir! Emperyalistler ve İşbirlikçi Faşist İktidarlar Halkların Baş Düşmanıdır!

Tüm Dünyada Halkları Sömüren, İşsiz, Aç, Yoksul Bırakan, Dünyayı Kan Gölüne Çeviren, İşkenceci, Katliamcı Emperyalistler ve İşbirlikçileridir

43 Yıldır Emperyalizme ve Faşizme Karşı Savaşıyoruz! Devrimci (Politik) Tutsaklar Uluslararası Sözleşmelere Göre Savaştıkları Faşist İktidarlara Teslim Edilemez! Yunanistan’ın Koridallos Hapishanesi’ndeki Devrimci Tutsakların Türkiye Faşizmine Teslim Edilmek İstenmesi Siyasi Kimliğimize Yönelik Saldırıdır!

Siyasi Kimliğimize, Onurumuza Sahip Çıkmak İçin Direniyoruz! ZAFERE KADAR DİRENECEĞİZ!

Yunanistan’ın Koridallos Hapishanesi’ndeki devrimci tutsakların direnişleri 50’li günlerine girdi. Emperyalistlerin uşağı Yunanistan hükümeti direnişçilere müdahale ederek direnişi bitirebileceğini sanıyor. Fakat yanılıyorlar, zorla müdahalelerle direnişi biterebileceklerini sananlar bir kez daha Cepheli tutsakları tanıyacaklar... Tutsakların taleplerini kabul etmek dışında direnişi bitiremeyeceklerini öğrenecekler...

Yunanistan’ın Koridallos Hapishanesi’nde Siyasi Kimliğimizi Korumak İçin Direniyoruz! Koridallos Hapishanesi’ndeki devrimci tutsakların Türkiye faşizmine iade edilmek istenmesi işbirlikçi Yunan devletinin kendi talebi değildir. Devrimcilerin Türkiye faşizmine iadesi bizzat Amerikan emperyalistleri tarafından Yunan hükümetine dayatılmaktadır. Devrimci tutsakların Türkiye faşizmine iade edilmek istenmesi, devrimci kimliğimize yönelik saldırıdır.

Koridallos Hapishanesi’nde dev rimci kimliğimizi korumak için direniyoruz. Direnmeye devam edeceğiz. Devrimci tutsakları teslim alamayacaklarını emperyalistler ve işbirklikçileri bir kez daha tanık olacaklar.

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

Amerika Neden Saldırıyor? Çünkü biz direniyoruz. Dünyada anti-emperyalit örgütlerin büyük çoğunluğu emperyalistlerle uzlaşma çizgisine gelirken biz direniyoruz. Emperyalizme karşı savaşıyoruz. Tüm dünya halklarının baş düşmanı Amerika’ya darbeler vuruyoruz. Onun için yıllardır Amerika’nın ve AB emperyalistlerinin terör listelerinden eksik olmuyoruz. AB emperyalistleri tarafından her türlü yasal, meşru, demokratik faaliyetlerimiz “yasadışı” olarak gösteriliyor. Yasaklanıyor. Kurumlarımız basılıyor. İnsanlarımız tutuklanıyor. Hapishanelerdeki tutsaklarımıza onursuzca uygulamalar dayatılıyor. Tutuklanan devrimciler teslim alınmaya çalışılıyor. Avrupa hapishanelerindeki devrimcilerin Türkiye faşizmine iade davaları bu politikaların devamıdır.

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

49


Amerika özellikle Cephe’nin Ankara Büyükelçiliğine yönelik gerçekleştirdiği feda eyleminin intikamını almaya çalışıyor. Koridallos Hapishanesi’ndeki devrimci tutsakların iade davalarının arkasında bizzat Amerika vardır. Yunanistan’ın Samaras Hükümeti Amerika’nın ve Türkiye faşizminin uşaklığını yapmaktadır.

Emperyalizme ve Faşizme Karşı Savaşmak Suç Değil Onurdur!

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

50

7 milyarlık dünyada her beş saniyede bir çocuk, her yıl 18 milyon insan açlıktan ölüyor… Açlığa bağlı sebeplerden ölenlerin toplam sayısı ise 70 milyon. Dünyada 1,2 milyar insan aşırı fakirlik çekiyor ve günde 1,25 dolar ile yaşam savaşı veriyor. Yoksulluk sınırının altında yaşayan insan sayısı 2 milyar. 1milyar 200 milyon kişi içecek sağlıklı su bulamıyor. Sağlık hizmetinden yararlanamayan insan sayısı 800 milyondur. Dünyanın dört biryanı kangölüne çevrilmiş ve bütün bunların sorumlusu Amerika başta olmak üzere emperyalistlerdir. Ülkemizde faşist AKP iktidarı 75 milyon halkımıza açık savaş ilan etmiş durumda. İşkence karakollardan sokaklara taştı. Hapishaneler ölüm merkezleri oldu. Halkın en demokratik talepleri işkenceyle, terörle bastırılıyor. Başbakan talimat veriyor, polisler halkı katlediyor. Mahkemeler AKP’nin katil polislerini aklıyor. Devrimciler halkların baş düşmanı bu emperyalist ve işbirlikçi faşist iktidarlara karşı savaşıyor. Faşizme karşı savaşmak dünyanın hiçbir yerinde suç değildir. Çünkü faşizm insanlığın düşmanıdır. İtalya’da, İspanya’da, Latin Amerika’da, Almanya’da milyonlarca insanın katledilmesine neden olmuştur. Alman faşistleri sadece İkinci Paylaşım Savaşı’nda 55 milyon kişinin katledilmesine neden olmuştur. Ülkemiz 1950’lerden beri faşizmle

yönetilmektedir. 43 yıldır insanlık düşmanı faşist iktidarlara karşı ölümüne bir savaş yürütüyoruz. Faşist iktidarlar 1970’lerden beri onbinlerce insanımızı katletti. Sadece Cephe 600’ün üzerinde şehit verdi. Hapishanelerde yüzlerce tutsağı var. Devrimci öğrenciler, devrimci gazeteciler, devrimci sanatçılar, devrimci işçiler, devrimci memurlar bağımsız, demokratik Türkiye mücadelesi verdikleri için hapishanelere dolduruldu. Adaletin “A”sının olmadığı bir düzende yaşıyoruz. Cepheliler bu faşist düzene karşı savaşmaktadır. Faşizme karşı savaşmak dünyanın hiçbir yerinde suç değil, büyük bir onurdur. Cepheli devrimciler olarak 43 yıldır dünya halklarının baş düşmanı emperyalizme ve işbirlikçi Türkiye faşizmine karşı savaşmanın onurunu taşıyoruz.

Uluslararası Sözleşmelere Göre, Faşist İktidarlara Karşı Savaşan Devrimciler Başka Bir Ülkeden Sığınma Hakkı İstemesi Durumunda Bu Talebin Yerine Getirilmesi Zorunludur Türkiye’deki faşizm koşulları, işkenceler, insanlık dışı uygulamalar binlerce devrimciyi, demokrat, ilerici aydın ve sanatçıyı kendi vatanının dışındaki ülkelere iltica etmek zorunda bırakmıştır. Uluslararası sözleşmelere göre politik düşüncelerinden dolayı bir başka ülkeden sığınma hakkı isteyen kişilerin talepleri sığınma hakkı is-

tenen bu ülkeler tarafından koşulsuz kabul edilmek zorundadır. Sığınma hakkı isteyen bu kişiler tekrar ülkelerine iade edilemez, kimlikleri açıklanamaz. Politik düşüncelerinden dolayı faşist yasaların suç saydığı suçlamalar nedeniyle sığınma hakkı istediği devlet tarafından yargılanamaz. Sığınma hakkı istenen devlet kişinin can güvenliğini sağlamak zorundadır. Yunanistan’ın Koridallos Hapishanesi’nde tutsak olan Mehmet Yayla, Hasan Biber, Ahmet Düzgün Yüksel, Erdoğan Çakır adlı Türkiyeli devrimciler, Türkiye faşizmine karşı mücadele ettikleri için defalarca kez gözaltına alınmış, işkencelerden geçirilmiş, onlarca yılı bulan tutsaklıklar yaşamışlardır. Şu anda hepsi de Türkiye faşizminin yasalarına göre tutuklanmak üzere aranmaktadır. Tutsak düşmaları durumunda onları bekleyen işkenceler ve hergün tabutların çıktığı, sessiz imha merkezine dönüşen F Tipi Tecrit hapishanelerdir. Onun için Türkiye’den kaçıp başka ülkelere sığınmak zorunda kalmışlardır. Mehmet Yayla, Hasan Biber, Ahmet Düzgün Yüksel ve Erdoğan Çakır’ın Yunanistan’da işledikleri hiçbir suç yoktur. Tutuklanmaları ve haklarında açılan Türkiye’e iade davaları uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Yunanistan devleti Türkiyeli devrimcileri tutuklamakla, iade davası açmakla değil, can güvenliklerini sağlamakla yükümlüdür. Ancak Yunanistan devleti, Türkiyeli devrimcilerin can güvenliklerini almak yerine Türkiye faşizmiyle ve emperyalist haydut Amerika’yla işbirliği yapmaktadır. Türkiyeli devrimci tutsaklara açılan bu iade davaları uluslararası sözleşmelere aykırı davalardır. Emperyalistler terör demagojisiyle devrimcileri Türkiye faşizmine teslim etmek istiyor. İşkencenin sokaklara taştığı, hapishanelerinden her gün bir tabutun

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


çıktığı ülkemizde devrimci tutsakların Türkiye faşizmine iade edilmesi devrimci tutsakların katledilmesi demektir. Bugün sadece Yunanistan değil, bütün emperyalist devletler ülkelerindeki devrimci tutsakları Türkiye faşizmine iade etmekle tehdit etmektedirler. Bu tehditler, açılan iade davaları hukuki değil politik saldırılardır. Emperyalistler Avrupa’da özellikle de Cepheli devrimcileri “terörist” diyerek her türlü politik faaliyetlerini engellemeye çalışıyor. Engellemekle kalmıyor Türkiye faşizmiyle işbirliği içinde devrimcilere karşı saldırıyorlar. Saldırıların temelinde Türkiye faşizmiyle ve emperyalist haydut Amerika ile girilen çıkar ilişkileridir.

Emperyalistlerin Saldırıları Politik Kimliğimize Yönelik Saldırılardır Devrimci hareketimiz sadece Türkiye faşizminin değil, Amerika ve AB emperyalistlerinin de öncelikli hedefleri arasındadır. Çünkü ne emperyalistlere ne de işbirlikçilerine boyun eymiyoruz. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, gerçek suçlu emperyalistlerdir. Dünya halklarını aç bırakan, iliklerine kadar emeklerini sömüren, ülkelerini işgal eden, dünyayı kan gölüne çeviren, halkları katleden emperyalistler ve onların işbirlikçisi faşist iktidarlardır. Emperyalistlere ve işbirlikçi faşist iktirdarlara karşı savaşmak suç değildir. Gerçek terörist emperyalistler ve işbirlikçileridir. Amerika ise baş teröristtir. Dünya halklarının baş düşmanıdır. Dünyanın her tarafından işkence gemileri, işkence uçakları olan Amerika’dır. Politik tutsakları kaçırıp işkence yapan Amerika’dır. Demokrasi, insan hakları adına ülkeleri işgal edip halkları katleden Amerika’dır. Yunanistan’da Cepheli devrimci Bulut Yayla’yı da bir haydut gibi

kaçırıp Türkiye faşizmine teslim etmişlerdir. Amerika Yunanistan’dak Türkiyeli devrimci tutsakların dosyalarını özellikle istemiştir. Yunanistan’da devrimci tutsakların yargılanması Yunanistan devletinin iradesiyle değil, Amerika ve Türkiye’nin faşist AKP iktidarının dayatmalarıyla yapılmaktadır. Çünkü direniyoruz. Emperyalizme ve faşizme karşı tavizsiz direndiğimiz ve savaştığımız için bizi hedef alıyorlar. “Terörist” diyerek mücadelemizi, düşüncelerimizi gayrimeşru göstermeye ve tecrit etmeye çalışıyorlar.

Haklarımız İçin, Siyasi Kimliğimiz İçin, Onurumuz İçin Direniyoruz! Bu saldırılar siyasi kimliğimize, haklılığımıza, meşruluğumuza, tüm dünyaya kabul ettirilen kazanılmış haklarımıza yönelik saldırılardır. Biz devrimciyiz. Meşru ve haklı olan biziz. Siyasi kimliğimiz onurumuzdur. Devrimci siyasi kimliğimiz için, onurumuz için direniyoruz. Yunanistan Koridallos Hapishanesi’nde direnen özgür tutsaklar sadece Türkiye’ye iadelerin durdurulması için direnmiyorlar; siyasi kimlikleri için, onurları için, faşizme karşı mücadelenin meşruluğu için, kazanılmış hakları için direniyorlar. Yıllardır Amerikan ve AB emperyalistlerinin terör listelerinde yer alıyoruz. Emperyalist ülkeler her yerde siyasi faaliyetlerimizi “terör” demagojileriyle engellemeye çalışıyor. İstiyorlar ki, sömürü düzenlerine kimse karşı çıkmasın. İstiyorlar ki, kimse kendilerine karşı direnmesin.

Herkes kendilerine biat etsin, karşılarında diz çöksün. Hayır! Emperyalistler karşısında hiçbir zaman geri adım atmadık, atmayacağız. Diz çökmedik çökmeyeceğiz. Terörist devrimciler değil, emperyalistlerdir. 1 Şubat’ta, Ankara’da Amerika Büyükelçiliği’ne yönelik feda eyleminden sonra devrimci hareket Amerika başta olmak üzere emperyalistlerin özel hedefleri arasında yer almaktadır. Özgür Tutsaklara açılan iade davaları aynı zamanda devrimci harekete yönelik bu emperyalist kuşatmanın bir parçasıdır. Koridallos Hapishanesi’ndeki direniş aynı zamanda emperyalist kuşatmaya karşı bir direniştir. Devrimci tutsakların dize getirilmek istenmesine karşı direniştir. Direnmek, teslim olmamak özgür tutsaklık geleneğidir. Emperyalist proje olan F Tipi tecrit hücrelerine karşı tam 7 yıl direndik. 122 şehit verdik, bizi teslim alamadılar. Özgür Tutsaklar, dünyanın her yerinde özgür tutsaktır. Asla teslim alınamazlar. Koridallos Hapishanesi’nde direniş 50’li günlerinde kararlılıkla zafere yürüyor. Cepheli Tutsaklar Avrupa hapishanelerinde de özgür tutsaklık geleneklerine yeni halkalar ekliyorlar. Türkiye’de, Yunanistan’da ve Avrupa’nın dörtbir yanında Halk Cepheliler “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” diyerek direnişin sesi, soluğu oluyorlar... İçerde ve dışarıda direniş sürüyor... Biz devrimciyiz! Biz Cepheliyiz! F Tiplerinin mimarı olan emperyalistler Avrupa hapishanelerinde de Cephelileri tanıyacaklar. BİZ KAZANACAĞIZ! DİRENİŞİMİZ KAZANACAK! YAŞASIN DİRENİŞ YAŞASIN ZAFER!

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

51


Bizler Evlatlarımıza Sahip Çıkmaya Devam Edeceğiz!

Hiçbir Koşulda Evlatlarımızı Öldürtmeyeceğiz! TAYAD’lı Aileler

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

Yunanistan’da bulunan devrimci tutsakların Türkiye’ye iadelerine karşı sürdürdükleri açlık grevlerine destek olmak için İstiklal Caddesi’nde bulunan Yunanistan Konsolosluğu önünde süresiz açlık grevine başlayan Aygün Kumru ve TAYAD’lılara 30 Ekim günü polis saldırdı. Polis TAYAD’lıları İstiklal Caddesi üzerinden Balo Sokak’a buradan da Tarlabaşı Caddesi’ne kadar sürüdüler. Süresiz açlık grevinde olan Aygün Kumru bugün Yunan Konsolosluğu ile görüştüklerini, konsolosluğun önünde eylemi engelleyenin AKP polisi olduğunu ve Yunanistan’da ki devrimci tutsakların açlık grevi devam ettikçe, Yunan Konsolosluğu önünde olacaklarını söyledi. 31 Ekim’de de Yunanistan Konsolosluğu önüne giden TAYAD’lı Aileleri çevik kuvvet yığınağı ve konsolosluk önüne konulmuş bariyerler karşıladı. Pankartlarını açarak basın açıklamasını okuyan ailelere polis “Dağılın” anonsu yaptı. TAYAD'lı Aileler eylemlerine devam edince polisler saldırarak, Zeynep Yayla, Aygün Kumru, Nagehan Kurt, Musa Kurt, Nuri Cihanyandı ve Orhan Eski’yi gözaltına aldı.

Polis 1 Kasım Günü Yine Saldırdı Galatasaray Lisesi önünde bildiri dağıtımına başlayan TAYAD’lılar halka, tutsakların Türkiye’ye iadelerini niçin istemediklerini, neden açlık grevi yaptıklarını ve beş gündür yaşanan saldırının anlatıldığı bildirileri dağıtarak, sohbet ettiler. Süresiz açlık grevinde olan ve açlık grevine başladığı ilk günden itibaren polisin saldırısına uğrayan Aygün Kumru yaptıkları basın açıklamasında iki gün önce Yunan Konsolosu ile yaptıkları görüşmede, Konsolosluğun önünde eylem yapılması konusunda herhangi bir şikayetlerinin olmadığını, polisin keyfi uygulama yaptığını söyledi. Bu esnada polis yine keyfi olarak TAYAD’lıları çembere aldı. Bu sırada basının görüntü almasını engellemek isteyen polisin bu çabası başarılı olmadı. Gözaltına alınanlar arasında bulunan Zeynep Yayla çevik kuvvet otobüsüne bindirilirken “Benim oğlum devrimci. Onu size öldürt-

52

meyeceğim” diyerek anaların öfkesini bir kez daha gösterdi. Zorla gözaltına alınan TAYAD’lılar Kasımpaşa Karakolu’na götürüldü. Gözaltına alınan TAYAD’lılar aynı gün akşam saatlerinde serbest bırakıldılar. Yunanistan Koridallos Hapishanesi’ndeki Özgür Tutsakların Türkiye’ye iadesini engellemek için süresiz açlık grevindeki Aygün Kumru, eylemin 6. gününde yeniden işkence gördü. Zeynep Yayla ise tekrar gözaltına alındı. Açıklama yapmak üzere pankart açılır açılmaz, polisler saldırıya geçti. İşkencelerle yerlerde sürüklenerek götürüen Aygün Kumru açlık grevi önlüğünün 2. kez çalındığını ve yapılan saldırıyı sloganlarla, sesli konuşmalarla halka anlattı. Bir basın açıklamasına bile katlanamayan hükümetin faşizan tavırları sebebiyle iadelere karşı olduklarını söylediler. Tekrar 16.00’da toplanan TAYAD’lılar daha pankartı açar açmaz saldırıya uğradı. Basının çekim yapması ve çevrede halkın toplanması üzerine Konsolosluk önüne çekilen araçlara zorla bindirilen TAYAD’lılar sloganları ve direnişleriyle son dakikaya kadar Özgür Tutsakları sahiplendiler. Eylemlerine 3-4 Kasım günleri de devam eden TAYAD’lılara yönelik saldırı da devam etti. 10 gün boyunca 24 kez saldırdıran katil polisler, 6 Kasım günü de açıklama yapmak isteyen TAYAD’lıları gözaltına aldı. Daha TAYAD’lılar önlüklerini giyerken çevrelerini saran polis, pankart açılır açılmaz saldırmaya başladı. Musa Kurt, Cemray Baş, Seçkin Ertaş ve Hasret Öztürk işkence edilerek hazır bekletilen çevik araçlarına bindirildi. Bu arada yine basının çekim yapmasını engellemek için TAYAD’lılar çembere alındı. Konsolosluk önünde 3 araçla bekleyen polisler azgınca saldırdılar. Bu sırada İstiklal’deki halk TAYAD’lıların sesli çağrılarına ve sloganlarına alkışlarla, ıslıkla destek verdi. Ne olduğunu anlamak için araçlara yaklaşan gençlerse polisler tarafından itilerek ve azarlanarak uzaklaştırıldı. Bu olaya da insanlar alkışlarla tepki gösterdi.

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Avrupa’da

Devrimci Tutsaklar İade Edilemez! yoldan geçenlere 300 adet dağıtıldı. Eyleme 30 kişi katıldı. 11 Kasım'da da yine Viyana Yunanistan Konsolosluğu önünde 10 kişinin katılımıyla eylem yapıldı.

İngiltere Belçika

Avusturya

11 Kasım’da Yunanistan’ın Londra’daki elçiliği önünde bir eylem yapıldı. “Yunan Devleti Türkiyeli Devrimcileri Faşizme Teslim Ediyor. Hiç Bir Devrimci Emperyalizme ve Faşizme Teslim Edilemez. İadelere Son Devrimci Tutsaklara Özgürlük” pankartının açıldığı eylemde bildiri dağıtıldı. Kızıl bayrakların taşındığı ve Halk Cephesi önlüklerinin giyildiği eylemde, Grup Yorum şarkıları ve Arapça marşlar çalındı.

Hollanda Hollanda’nın Lahey (Den Haag) şehrinde bulunan Yunanistan Elçiliği önünde, Anadolu Gençlik Hollanda tarafından 5 Kasım günü bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Yunan devletinin ve Türkiye faşizHollanda minin açlık grevlerine destek amaçlı yapılan eylemlere karşı gerçekAvrupa’nın bir çok şehrinde, Yuleştirdiği saldırılar teşhir edildi. nanistan’daki devrimci tutsakların iade davalarına karşı direnen tutsakları Almanya sahiplenmek için Yunanistan BüyükDüsseldorf'ta 9 Kasım'da Yunaelçilikleri önünde eylemler yapıldı. nistan Konsolosluğu önünde bir eylem gerçekleştirildi. Devrimci tutsakları ve Avusturya direnişi sahiplenen sloganlarla bitiri8 Kasım’da Avusturya Anadolu len eyleme 12 kişi katıldı.12 Kasım Federasyonu tarafından, Viyana’daki günü tekrar aynı Konsolosluk önünde Yunanistan Büyükelçiliği önünde 7 saeylem yapıldı. atlik eylem yapıldı. Dortmund’da da Schzütnstr'de bil“Siyasi Tutsakların İadeleri Durgilendirme masası açıldı. Açılan madurulsun” yazılı pankartın ve dövizsada “Politik Tutsakların İadesine lerin taşındığı eylemde Grup Yorum Son” yazılı pankart da yer aldı. şarkıları çalındı. Her saat başı, tutBelçika sakların direnişini sahiplenen, SamaBelçika'nın başkenti Brüksel’de ras Hükümeti’nin işbirlikçiliğini ve Yunanistan Büyükelçiliği önünde bir emperyalizmi teşhir eden sloganlar atıleylem yapıldı. Belçika Halk Cephedı. İadelere ilişkin Federasyonbildirisi’nin düzenlediği eylemde “Empersi Büyükelçilik görevlisinede verildi ve

yalistlerle ve Faşist AKP İktidarı ile İşbirliğine Son. Devrimcilerİade Edilemez” yazılı pankart açıldı, sloganlar atıldı. Okunan açıklama Yunanistan Büyükelçiliği’nin posta kutusuna bırakıldıktan sonra eyleme son verildi.

Emperyalist Kuşatmayı Direnmeden Yarmak Mümkün Değildir Direnişi Büyütelim Yunanistan’ın başkenti Atina’da Koridallos Hapishanesi’nde tutulan Özgür Tutsaklar, haklarında verilen iade kararlarına ve iade politikalarına karşı sürdürdükleri açlık grevinin 50’li günlerindeler. Direnişçilerden Mehmet Yayla ve Erdoğan Çakır, Vula Devlet Hastanesi’nde tutulurken, Hasan Biber ve Sayı: 391 Ahmet Düzgün Yüksel ise Koridallos Yürüyüş Hapishanesi’nin hastanesinde tutulu17 Kasım yorlar. 2013 Koridallos Hapishanesi’ndeki Özgür Tutsak Sinan Oktay Özen, direnişçilerin kaçırıldığı günden beri açlık grevine başladı. Üç gündür hapishane içinde gün boyu stant açarak hazırladığı dövizlerle direnişçilere yapılanları teşhir ederek hapishanedeki tutuklu ve hükümlülerden imza topluyor. Aynı hapishanede kalan Yürüyüş dergisi okuru adli tutsak Hasan Hüseyin ise, Hasan Biber ve Ahmet Düzgün Yüksel’in refakatçiliğini üstlendi ve direnişçilere destek olmak için destek açlık grevine başladı. Pire Tabipler Yönetim Kurulu'nun tutsaklarla ilgilenen üyesi doktorlar raporlarını yayınlayan Doktor Olga Kozmopolu ile Syrıza İnsan Hakları Heyeti tutsakları ziyaret ettiler. Erdoğan Çakır’ın ailesi heyete taleplerinin kabul edilmesini ve zorla müdahale istemediklerini belirttiler. Öte yandan direnişçilerin kaldığı Vula Hastanesi Çalışanları Derneği adına yazılı bir açıklama yapılarak, siyasi tutsaklara zorla müdahalede bulunulmayacağı belirtildi.

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

53


Hasan Biber Faşist Türkiye Devleti’ne İade Edilemez 8 Kasım günü, Hasan Biber’in daha önce hakkında Türkiye’ye iadesi yönünde karar verilen mahkemesinin temyiz duruşması yapıldı. Hasan Biber ile dayanışmak ve mahkemeyi izlemek için Halk Cepheliler’inde içinde olduğu Politik Tutsaklarla Dayanışma Komitesi, duruşma öncesi mahkeme önünde pankart açarak Yunanistan Türkiye işbirliğini teşhir ettiler. Kısa süre sonra duruşmanın başlaması nedeniyle Halk Cepheliler mahkemeye katıldılar. Duruşmada yapılan savunmaların ardından savcı Hasan Biber’in faşist Türkiye Devletine iade edilmesini istedi. Mahkeme heyeti kararını 15 Kasım Cuma günü açıklaya-

cağını söyleyerek duruşmayı bitirdi. 15 Kasım günü yapılan duruşmada iadenin reddi kararı alındı. Erdoğan Çakır’ın mahkemesi ise 22 Kasım Cuma gününe ertelendi. Bu süreç içerisinde 2 gün üst üste Yunanistan Halk Cephesi ve sol örgüt temsilcileri görüşme yaptılar. Sözlü taahhütte bulunan Adalet Bakanı’nın geri adımı sonucu tüm direnişçiler ve destek açlık grevindekiler 53. gününde iadelerle başlayan saldırısını zaferle sonuçlandırdı.

Zorla Müdahaleye Hayır! Politik Tutsaklarla Dayanışma Komitesi, Atina’da Syntagma Meydanı’nda 9 Kasım günü bir eylem gerçekleştirdi. Eylemde, açlık grevindeki tutsakların hastaneye kaçırılması protesto edildi. Meydana resimli “Yunanistan Dev-

leti Türkiyeli Devrimcileri Faşizme ve Emperyalizme İade Ediyor. Türkiyeli Devrimciler 24 Eylül 2013 Günü Başladıkları Açlık Grevinin 47. Gününde Sürüyor!” yazılı pankart asıldı. İmza masası da açıldı. Masanın ön tarafına da temsili bir tabut konuldu. Eylem boyunca açıklama megafondan okundu, bildiriler dağıtıldı. Eyleme sol örgütlerle, tutsakların durumunu takip eden doktorlar da destek verdi. Öte yandan açlık grevlerinin 45. gününde zorla hastaneye kaçırılan ve zorla müdahale tehdidi altında tutulan tutsaklardan Erdoğan Çakır’ın Ailesi, tutsaklarla dayanışmak için açlık grevi yapan Fadik Adıyaman’ı, açlık grevini sürdürdüğü Türkiye ve Kürdistan’daki Tutsaklarla Dayanışma Komitesi'nin bürosunda ziyaret etti.

Emperyalist Kuşatmayı Yarmak için

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

Anadolu Federasyonu'nu Sahiplenelim 17 Kasım’da Almanya'da yapılacak olan Anadolu Federasyonu Sahiplenme Kurultayı için, Anadolu Federasyonu çalışanları 11 Kasım günü Wuppertal’da ve Velbert’de bildiri ve davetiye dağıtıp afişleme çalışmaları yaptı. Wuppertal çarşısında ve Gathe’de çeşitli yerlere afişler asıldı, bildiri ve davetiyeler dağıtıldı. Velbert’de ise 500’ün üzerinde bildiri ve davetiye evlerin posta kutularına ve esnaflara ulaştırıldı. Velbert’in merkezi yerine afişler asıldı. Velbert’in AKM in 10 Kasım günü yaptığı oruç açma yemeğinde yaklaşık 200 kişiye bildiri ve davetiyeler verildi.

Anadolu Gençliği’nin Olduğu Yerde Nazilere Geçit Yok! Irkçıların Miting Yapmalarına İzin Vermeyeceğiz! Almanya’da 9 Kasım günü ırkçı Pro NRW partisinin düzenleyeceği miting, Anadolu Gençliği’nin de katıldığı, demokratik kitle örgütlerinin düzenlediği eylemle protesto edildi. Duisburg Neumühle’de 700 kişilik anti-faşist ve demokra-

54

tik kitle örgütleri, ırkçıların yürüyüş yapacağı bölgeye doğru yürüyerek, “Nazilere Geçit Yok”, “Yaşasın Enternasyonal Dayanışma” ve “Faşizme Karşı Omuz Omuza” sloganlarını haykırdı. Alman polisi yürüyüş boyunca ırkçıları korudu anti-faşistlere saldırdı. Buna rağmen bir grup Nazilerin yürüdüğü yere ulaşmayı başardı, bunu fark eden polis azgınca saldırmaya başladı. Anadolu Gençlik üyelerinin de olduğu bir grubu engellemeye çalışan polis başarılı olamadı. Buna tahammül edemeyen polis, anti-faşistlere ve Anadolu Gençlik üyelerine saldırdı. Flamalardan parmak izi alacağı tehdidinde bulundu. Bunun üzerine, Anadolu Gençlik çalışanları “Tehditlerle bir yere varamazsınız, sizden korkmuyoruz, siz ancak ırkçıları korursunuz.” dediler. Yürüyüşün sonuna doğru bir grup Nazi, Anadolu Gençlik çalışanlarının yanından geçerken, yabancıları aşağılayan küfürler etti, bunun üzerine Anadolu Gençlik üyeleri, Nazileri çembere aldı. Naziler korkularından ne yapacaklarını bilemeden, arkalarına bakmadan kaçtı.

AKP FAŞİZMİNİN SALDIRILARINI PROTESTOLARLA DEĞİL


Hukuksuzluğu Haklarımıza Sahip Çıkarak, Meşruluğumuzla Yeneceğiz Almanya’nın Mannheim şehrinde, Anadolu Federasyonu çalışanları 9 Kasım’da stand açarak, Avrupa'da hukuk olmadığını, insanların demokratik haklarını kullanarak 1 Mayıs'a katıldıkları, ırkçılığa karşı konser düzenledikleri, NSU davasını takip ettikleri için tutuklanıp yıllara varan cezalar ile yargılandıklarını anlattılar; bildiri dağıtılıp, imza toplandı.

Armutlu Şehitleri Ölümsüzdür 5 Kasım 2001’de, İstanbul Küçükarmutlu’da süren ölüm orucu direnişine, eli kanlı katiller sürüsü saldırmış; Barış Kaş, Arzu Güler, Bülent Durgaç ve Sultan Yıldız'ı katletmişti. Hasan Ferit Gedik’leri yetiştiren Küçükarmutlu’nun şehitlerini anmak ve Armutlu Katliamını, katilleri unutmamak unutturmamak için Londra’da bir anma programı düzenlendi. 10 Kasım Pazar günü Anadolu Halk Kültür Merkezi’nde yapılan anma programı Büyük Direnişi anlatan kısa bir konuşmadan sonra bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Armutlu şehitlerimiz ve hapishanelerde Armutlu Katliamını protesto etmek ve durdurmak için feda eylemi yapan Eyüp Samur, Nail Çavuş, İbrahim Erler ve Muharrem Çetinkaya’nın özgeçmişleri okundu. Ölüm Orucu ve Armutlu Direnişi’ni anlatan bir video izlendikten sonra Sultan Yıldız’ın ablasının yazdığı yazı okundu. Son olarak da AHKM'de çalışmalarına devam eden Bülent Dil Çocuk Korosu küçük bir konser verdi. Anmaya 100'den fazla kişi katıldı. 5 Kasım günü de, Sultan Yıldız’ın Londra'da yaşayan ablaları ziyaret edildi. Anma ziyaretine şehitlerimizden Bülent Dil’in ablası ve Ayten Korkulu’nun yeğenleri de katıldı. Yapılan sohbetlerin ardından Sultanımız’ın sevdiği yemekler ve un helvası ikram edildi. Anmaya 21 kişi katıldı.

Yolumuz Zalime Direnen İmam Hüseyin’lerin Yoludur Belçika’nın Zolder şehrinde bulunan Alevi Derneği’nde 9 Kasım akşamı Alevi halkımızın tuttuğu Muharrem orucu beraberce yenen lokmalarla açıldı. 60 kişinin katıldığı yemekte yapılan konuşmada, “İmam Hüseyin nasıl Kerbela’da zalime teslim olmadıysa, biz devrimciler de zalime teslim olmama geleneğini sürdürüyoruz. Bugün İmam Hüseyin ve Kerbela şehitlerinin yolundan giden, direniş miraslarına sahip çıkan bizleriz yani devrimcilerdir” denildi. Devrimci tutsakların el emeği göz nuru ürünleri de sergilendi.

Emperyalizmin Tüm Saldırılarına Karşı Enternasyonal Dayanışmayı Örgütleyelim 9 Kasım tarihinde Yunanistan’ın Selanik şehrindeki Hant Meydanı’nda, Halkidiki Altın Madeni işçileriyle dayanışma yürüyüşü yapıldı. Yürüyüşe Halk Cepheliler, Halk Cepheliler’in de içinde olduğu Politik Tutsaklarla Dayanışma Komitesi hem işçilerle dayanışmak için hem de açlık grevindeki tutsakların sesini duyurmak için bildiri dağıtımı yaptılar. Yürüyüşe 6 bin kişi katıldı. Hollanda’nın değişik şehirlerinde, 17 Kasım’da yapılacak olan Anadolu Federasyonu Kurultayı’nın çağrısı yapıldı. Afişler asıldı, bildiriler dağıtıldı, kuşlama yapıldı. 9 Kasım’da Rotterdam’da şehir merkezinde bildiri dağıtıldı.

Sayı: 391

Yürüyüş 17 Kasım 2013

Halk Sofralarını Gelenekselleştirelim 10 Kasım’da Avusturya’da Anadolu Federasyonu’nun merkezinde kahvaltı yapıldı. Halk Sofrası kahvaltısında aynı zamanda dernek programı çıkarıldı. Yunanistan’da süresiz açlık grevinde olan tutsaklar için 11 Kasım’da Yunanistan Konsolosluğu önünde yapılacak eyleme çağrı yapıldı.

Emperyalizmin İcadı Tecrit İşkencedir İşkenceye Direnmek Onurumuzdur Fransa’nın Metz şehrinde F Tipi Film’in gösterimi yapıldı. 1 dakikalık saygı duruşuyla başlayan programda konuşmalar yapılarak, F tipi hapishanelerin bugün hala devrimci tutsakları tecrit ettiği vurgulandı. Filmi 51 kişi izledi

İŞGALLERLE, DİRENİŞLERLE DURDURABİLİRİZ

55


Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm Mücadelesinde

Yitirdiklerimiz 24 Kasım - 30 Kasım 29 Kasım 1998 akşamı Gölgeli dağları eteklerinde Balkıca Köyü’nde kuşatılan Ege Kır Gerilla Birliği Komutanı Erhan Yılmaz ve Komutan Yardımcısı Mehmet Erhan YILMAZ Mehmet YILDIRIM Yıldırım, 20 saat boyunca sloganlarıyla, marşlarıyla, propagandalarıyla, silahlarıyla hiç susmayarak, Balkıca destanını yazdılar. Onları teslim alamayan düşman, 30 Kasım’da köy evini havan toplarıyla, roketlerle yakıp yıkarak iki savaşçının yakılmış cesetlerini teslim alabildi. Erhan Yılmaz, 1976’da Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde yoksul bir Türkmen ailesinin çocuğu olarak doğdu. Haksızlık ve zulmü bizzat yaşaması, düzene karşı tepkileri lise yıllarında onu devrimci düşüncelere götürdü. Gençlik çalışmalarının yanı sıra Balıkesir, Bandırma, Susurluk sorumluluklarını üstlendi. Bir süre tutsaklık yaşadı. Tahliye olduğunda, artık yeri, özlemini duyduğu dağlardı. Şehit düştüğünde birliğinin komutanıydı. Ege dağ-

“...Ve düşman şunu bilsin ki bu direnişte toprağa düşen her direnişçimizin hesabını soracağız. Şehitlerimizin direniş bayrağını bizler devralacak ve zafer günü vatanımızın her karış toprağında dalgalandıracağız...” Erhan Yılmaz larına çıkmadan hemen önce “Ege dağlarında biz kanat vuran şahiniz marşını söyleyeceğimiz günler yakındır” diyordu. Parti ona devrimi, devrimci kişiliği öğretti. O savaşıyla, yaşamıyla, direnişiyle Parti’yi yücelterek, Ege dağlarına gerillanın tohumlarını ekerek ölümsüzleşti. Mehmet Yıldırım, 1964 Kars Kağızman İlçesi Oluklu Köyü doğumludur. Yoksul bir Kürt köylü ailenin çocuğuydu. Yoksulluk nedeniyle genç yaşta çok çeşitli işlerde çalışarak yaşamını kazanmaya başladı. İşçilik yaşamında sömürünün ve adaletsizliklerin en çarpıcı biçimlerini yaşadı. 1993’te devrimcilerle tanıştı ve kısa süre sonra o da bir devrimci oldu. İstanbul Alibeyköy’de Devrimci Sol sempatizanı olarak çeşitli faaliyetler sürdürdü. Kısa süre sonra tutsaklıkla tanıştı. Tutsaklık onun için erken gelen ama devrimi tüm yönleriyle öğreneceği bir okul haline dönüşecekti. “Herkesin yaptığını ben de yapabilirim” özgüvenine sahipti. 1995’te Karadeniz Kır Birliği’ne katıldı. Şehit düştüğünde Ege Kır Gerilla Birliği’nde komutan yardımcısıydı.

Anıları Mirasımız

önümüze çıkan konular üzerinden anlatırdı. Eleştirmekten çekinmezdi. “Kavga edelim, kavga etmiyorsak iyi geçiniyorsak asıl o zaman sorun varBir yoldaşı Erol Yalçın’ı anlatıyor: dır” derdi. Eleştirileri ağır olurdu. Bazen tek bir kelimesi bile bizi günlerce düşündürür, aklımızdan çık“Yaşamıyla bizim için gerçek bir öğretmendi” mazdı. İlişkilerimize de aynı şekilde yaklaşır, onları sadece ev, para vs. ihtiyaçlarımızı karşılayan olaErol’un “Önceden hareket ve ben vardı, şimdi harenaklar olarak görmezdi. Aktif mücadeleye katılmaları için ketle bütünüz, etle tırnak gibi” sözlerini okuduğumuzda zorlar, silah kullanmayı vb. öğretirdi. bu sözlerini yaşamda gerçekten somutlandığını düOlanaksızlıklardan kaynaklı sorunların faaliyeti engelşünmüştük. Onun en değerli niteliklerinden biri harekelemesine izin vermezdi. Olanak yaratamamayı, bir devte duyduğu güvenle kendine güvenmesi ve kendini sürimcinin sokakta ilişkisiz kalmasını acizlik olarak görür, bu rekli geliştirmesi, olumsuzlukların duraklamasına, geritür şeyleri gerekçe olarak getirenlere ayrıca kızardı. Yaşalemesine izin vermemesiydi. nan operasyondan kaynaklı olarak evini boşalttığı bir süreçte, Dev-Genç içinde örgütlenme sorunundan lojistik sorumlu arkadaşa kalacağı evinin olduğunu söylemişti. Oysa ilişkilere, silahlı eylemlere kadar her konuda düşünür, aysorumlu arkadaş kendisini de götürmesini söylediğinde, asrıntıları kaçırmaz, önerilerini tartışırdı. Darbecilik sonlında günlerdir sokakta olduğunu öğrenmiştik. rası belli bir dağınıklık ve denetimsizliğin yaşandığı koYaratıcı, becerikli bir insandı. Teknolojik gelişmeleşullarda bile pek çok konuda iradiliği elden bırakmamıştır. ri takip eder, mücadele için yararlı olabilecek şeyleri kaFaaliyetlerimizin günü birlik sürmesine izin vermezdi, çırmazdı. Acaba yapabilir miyiz, başarabilir miyiz, bu“Şimdiden neyi, nasıl, ne kadar zamanda yapacağımız konun için çok şey gerekir demeden hareket için gerekli pek nusunda anlaşalım, biz neyin hesabını soracağımızı, siz çok projenin olanaklarını gerçekleştirmek için zorlar, bunneyin hesabını vereceğinizi iyi bilin” derdi. ları konuşmalarla bırakmaz, eldekilerle adımlar atardı. Bize eğitici yaklaşırdı, eğiticiliği bir eğitim çalışmasında Erol bağlılığı, kararlılığı, yaratıcılığı, özverisi ile hasorulan sorulara verilen cevaplarla, anlatılanlarla sınırlı dereketle bütünleşmiş, aklını yüreğini onun hizmetine ğildi. Eğitilmesi gerekenlerin kişilikler olduğunu bilirdi. sunmuş, anlattıklarından öte yaşamıyla bizim için gerİnsanların iç dünyalarına girebiliyor, isteklerini, duygularını, çek bir öğretmen, komutan olmuştur. beklentilerini kolaylıkla çözümleyebiliyordu. Evde, sokakta,


Kubilay Yeşilkaya ve Enver Er, İstanbul mahalli birimlerde görev yapıyorlardı. Faşistlerin kahve taramaları ve katliamlarının artKubilay Enver ER ması ile birlikte mahallenin YEŞİLKAYA güvenliğine yönelik görevler üstlendiler. İstanbul Hasköy’de, faşist saldırılara karşı nöbet tutarken, bulundukları kahvehaneye faşistler tarafından baskın düzenlenmesi üzerine çıkan çatışmada, 28 Kasım 1979’da şehit düştüler. Kubilay Yeşilkaya, 1961 doğumludur. Yaşı gençti, ama sömürü ve zulüm düzenine öfkesi büyüktü. Devrim özlemi büyüktü. Devrimci hareketin saflarında anti-faşist mücadeleye katıldı. Devrimci hareketin mahalli birimler örgütlenmesinde görev yapıyordu. Enver Er, 1961 doğumludur. Halkının anti-faşist mücadelesine militanca katıldı. Aslen Giresun doğumlu olan Enver, İstanbul Liseli Dev-Genç içerisinde çalışırken antifaşist mücadelenin yoğunlaşması üzerine Hasköy mahalli biriminde görev aldı.

Soner Pektaş, Denizli doğumludur. Isparta Gençlik Derneği kurucu üyelerindendir. Yüksek öğrenimi için geldiği Isparta’da, gençliğin akademik-demokratik mücadelesi içinde yer aldı. Gençlik DerSoner PEKTAŞ neği çalışmalarına katıldı. Gençliğin birçok eyleminde yer aldı, defalarca gözaltına alındı. Polis onu yıldırmak, sindirmek için komplolar kurmaya çalıştı. Irak'ın işgaline karşı Gençlik Derneği üyesi öğrencilerin imza kampanyasında polis saldırmış ve aralarında Soner Pektaş'ın da olduğu birçok öğrenci yaralanmıştı. Ama o mücadelesini sürdürdü. Pektaş, bir süredir böbrek yetmezliği nedeniyle tedavi görüyordu. Ölümünden üç-dört gün önce rahatsızlandığında başvurduğu SSK’da gerekli bakımı yapılmadı. 24 Kasım 2003 tarihinde aramızdan ayrıldı.

Ümit Doğan Gönül, 1975 Muş doğumludur. 90 atılımı sonrası İzmir’de mücadeleye başladığında lise öğrencisiydi. Kısa sürede Liseli Dev-Genç’in yönetici kadrolarından biri oldu. Tutsak düştüğü Ümit Doğan GÖNÜL 1992 yılına kadar militanlığı ve çalışkanlığıyla hep örnek bir Dev-Genç’li oldu. Aydın Hapishanesi’nde rahatsızlandı. Oligarşinin “sessiz imha” politikası sonucu, 24 Kasım 1995’de şehit düştü.

Hikmet KURU

Alattin GENÇ

Ahmet ÇOBAN

Kadir DOĞAN

Hikmet Kuru, Alattin Genç, Ahmet Çoban ve Kadir Doğan Karadeniz’in yoksul köylü ailelerinin çocuklarıydı. Kasım 1979’da Ordu Aybastı’da bilinçli olarak katledildiler.

Zeliha Ertürk: 1978’te İstanbul’da doğdu. Aslen Sivas-Zaralı, Alevi ve Kürt bir ailenin çocuğudur. Çocukluğu, gençliği çalışarak geçti. Devrimcileri ve faşizmi Gazi Ayaklanması’nda tanıdı. 2000’de F Tipi haZeliha ERTÜRK pishanelerle birlikte yeniden hücre ve tecrit gündeme geldiğinde, Ölüm Orucu gönüllülerinden biriydi. Kartal Hapishanesi’nde 5. Ölüm Orucu Ekibi’nde başladığı onurlu direnişini, 6 ay boyunca sürdürerek, 30 Kasım 2002’de şehit düştü.

İsyandır yaşamın tek adı Bu güruhları, bu orduları tanırım Kanıma susamışlar, bilirim Çalmak istiyorlar gözlerimin nurunu Hünerini ellerimin Çiğniyorlar postallarıyla tanklarıyla, topraklarımızı Çiğniyorlar kardelenleri ... Pusuda bekleyen apansız ölümlerdir tarih Ve artık yaşam sorgulamaktadır zulmü Sorgulamaktadır sofradan çalınan ekmeği, unutulmuş gülüşleri Ve kahpe ölümleri Artık direnmektedir Artık isyandır yaşamın tek adı Zeliha Ertürk


KULAĞIMIZA KÜPE OLSUN Söz "İnsan ekmeğini kendi emeği, alın teriyle çıkarmalıdır. En büyük keramet çalışmaktır; çalışmadan geçinenler bizden değildir. Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı haket. Marifet nefsi silmek değil, bilmektir. Alem adem, adem de Alem içindir. Okunacak en büyük kitap insandır. Gözü ileride, gönlü geride olan kimse yola gidemez. Yolumuz, ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur. Ve ilim hakikate giden yolları aydınlatan ışıktır. Bilimle araştırmalı, izlemeli, gözlemeli ve araştıran yerin altına kadar her ne varsa kendinde bulmalıdır. Şimdi gökle yer arasında birçok nesne vardır. Fakat insandan ulusu yoktur. Bir olalım, iri olalım, diri olalım." Hacı Bektaş Veli

Ata Sözü "Bakmayla usta olunsaydı, kediler kasap olurdu." Gerçek bilgi pratikten doğar.

Fıkra Bizde Kibir Yok Nasreddin Hoca’ya yapılan şakalar tükenip bitmezdi. Akşehirliler bir gün Hoca’ya takılır ve sorarlar. -Hocam, senin evliyalar katında ulu bir kişi olduğun söylenir, aslı var mıdır? Hoca’nın böyle bir iddiasi elbette yoktur ama bir kere soruldu ya cevaplar: -Her halde öyle olmalı. -Böyle kişiler zaman zaman mücizeler göstererek, bu özelliklerini herkese kanıtlar. Hoca madem kabul-

lendin göster bir mucize görelim! Hoca: “Pekala şimdi size bir numara yapalım” der karşısında durmakta olan çınar ağacına: -Ey ulu çınar çabuk yanıma gel!... Tabii ne gelen ağaç var ne giden. Hoca yürümeye başlar ağacın yanına varır. Akşehirliler; “Ne oldu Hoca ağacı getiremedin, kendin oraya gittin!” diye güler, Hoca: -Bizde kibir yoktur, dağ yürümezse abdal yürür der.

Kısadan Hisse Rüzgar ile yaprak dost oldular. Artık rüzgar savurmuyordu yaprağı. -“Söyle dostum, nereye istersen oraya götüreyim seni” dedi rüzgar yaprağa. Yaprak düşündü taşındı, aklına hiçbir şey gelmedi. Tekrar sordu Rüzgar: - Hadi söyle, seni istediğin yere taşıyayım. Tekrar düşündü yaprak, aklına yine bir şey gelmedi

Karikatür

- “Bilmiyorum rüzgar kardeş, aklıma hiçbir şey gelmiyor. Sen söyle?” dedi. Rüzgar: - “Gideceğin yeri bilmedikten sonra rüzgar dostun olsa neye yarar. Savrulur gidersin!” dedi ve bildiği gibi esti tekrar. Yaprak yine savruldu Üstelik de bu sefer savuran dostuydu.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.