DEVRİMCİ YOLDA DİRENİŞ KOMİTELERİ YAZILARI

Page 1



D

İRENİŞ KOMİTELERİ VE FAŞİZME KARŞI MÜCADELE

F

aşizme karşı DİRENİŞ KOMİTELERİ’nin örgütlendirilmesi önerisi ve DİRENİŞ KOMİTELERİ KAVRAMI, 1975’ler sonrası Türkiye’sinde, alabildiğine yaygın bir FAŞİST TERÖR KAMPANYASININ toplumun bütün kesimlerini kapsayarak sürdürüldüğü bir dönem içinde ortaya atılmıştı.

E

mperyalizmin; ve burjuvazinin en gerici kesimlerinin öz kaynaklarından beslenen faşist güçler, resmi devlet kurumlarının desteğiyle örgütlenmelerini yaygınlaştırmışlar ve ilerici halk güçlerini sindirip dağıtmak ve geniş halk kesimlerini teslimiyete zorlamak amacıyla yaygın saldırı ve katliamlar düzenlemişlerdir. Öğrenciler-öğretmenler, işçiler, memurlar, aydınlar, kadınlar, çocuklar, özetle toplumun her kesiminden insanlar vurulup öldürülmüş, yaralanmış yada tehdit edilmişler, otobüsler kurşunlanmış, kahveler taranmış, topluca okula giden, pastahanede yada çay bahçesinde oturan insanların üzerine bombalar atılmış, insanlar kaçırılarak işkenceyle öldürülmüşlerdir...

B

u faşist terör kampanyasının azgınca ve pervasızca sürdürüldüğü bir dönemde, faşist güçlerin saldırıları ve buna karşı halk güçlerinin kendilerini savunmaları sonucu ortaya çıkan çatışmalar ülkenin her yanını ve

1


Book Title (Optional) toplumumuzun bütün kesimlerini sarmıştır.

F

aşist terör kampanyası bir yandan toplumun örgütsüz ve bilinçsiz kesimleri üzerinde amaçlanılan doğrultuda bir korku ve teslimiyet eğitimi yaratmakla birlikte, diğer yandan da en geniş halk kesimleri içerisinde bir savunma ve dayanışma eğiliminin doğup-güçlenmesine de yolaçmıştır. Her türden revizyonist-oportünist akımın teslimiyet eğilimlerini (çeşitli siyasi teorik kılıflar altında) güçlendirmeye çalışmalarına rağmen, devrimcilerin sahip çıktığı direnme eğilimleri giderek güç kazanmış ve bütün ülke sathında yaygınlaşmıştır. Üzerlerine ölüm yagdırılan insanlar birbirlerine kenetlenmişler, bu ölüm makinasına yani faşizme karşı, birleşmeye savunma tedbirleri bulmaya ve örgütlenmeye çalışmışlar, bu amaçla komiteler kurmaya yönelmişlerdir...

İ

şte Direniş Komiteleri böyle bir dönemde, en geniş halk kesimleri içinde doğup gelişen faşizme karşı direnme eğilimlerinin örgütlendirilmesi, bu eğilimlerin devrimci bir direniş mücadelesine dönüştürülmesi, gereğinin bir ifadesi olarak önerilmiştir. Okullarda, fabrikalarda, mahallelerde, köylerde özetle faşist saldırı ve terörün ortaya çıktığı her yerde faşizme karşı ortak mücadele komiteleri kurulmalı; en geniş anti-faşist halk kesimlerini bir araya getirecek olan bu komiteler, yeralınan birimde faşist saldırılara karşı her türden savunma tedbirleri almaya, faşist saldırı ve tehditleri etkisizleştirip geçersiz hale getirmeye çalışmalıdır. Devrimci Yol, bu örgütlerin sadece faşizme karşı geçici savunma örgütleri değil, faşizme karşı mücadeleyi bir devrim sorunu olarak gören devrimci bir anlayışın sonucu olarak, uzun vadeli ve kalıcı örgütlenmeler olması gerektiği ve halk iktidar organlarının nüveleri olarak ele alınması gerektiğini ortaya koymuştur.

K

uşkusuzdur ki, ülkedeki çatışma ve kutuplaşmaların alabildiğine yaygın boyutlara ulaştığı ve toplumun bütün kesimleri içinde faşizme ve mevcut sömürü düzenine karşı tepkilerin ve direnme eğilimlerinin yaygınlaştığı bir dönemde, devrimci olma iddiasındaki bir hareketin bu eğilimlere sahip çıkarak, onları örgütlemekten, bu eğilimleri devrimci bir doğrultuya kanalize etmeye çalışmaktan ve buna uygun örgütlenmeler bulup geliştirmeye çalışmaktan daha önemli bir görevi olamazdı.

2


Chapter Title (Optional)

B

ugüne kadar yaşanan bütün olaylar (hatta daha ileri giderek söyleyelim, yaşananlardan bir teki-birtek Maraş olayları bile), Direniş Komiteleri önerisinin ne denli yerinde ve ne denli zorunlu bir öneri olduğunu (artık herhalde) tartışmasız bir gerçek haline getirmiş sayılmalıdır.

(

Buna rağmen bugün kısmen yaşanmakta olan iç savaş olgusu ve Direniş Komiteleri olgusu üzerine hala hiç bir ciddi yaklaşıma sahip olmayanlar Türkiye’deki devrimci mücadelenin dışına düşmüş sayılmalıdırlar).

B

u önerinin ortaya atılmasından bugüne, başarılı-başarısız sayısız örnek yaşanmıştır. Ülkemizin her tarafında sayısız komiteler kurulmuş, deneyler yaşanmıştır. Ve daha bugünden Direniş Komiteleri Türkiye devriminin canalıcı meselelerinden biri haline gelmeye baglamıştır. Bu mücadele, amaçlarına ulaşır, başarıya ulaşabilir veya ulaşamaz; bu ayrı bir meseledir. Ama Direniş Komiteleri Türkiye devrimci mücadelesi açısından daha şimdiden, somut bir olgu haline dönüşmeye başlamıştır.

Ö

te yandan Direniş Komitelerinin, amaçlanılan doğrultuda başarıya ulaşabilmesi, faşist güçlerin bütün emekçi halklarımıza karşı yürüttükleri bir sindirme ve yoketme savaşına karşı devrimci halk güçlerinin birer kalesi haline gelebiimesi, daha ziyade Devrimcilerin önderlik görevlerini doğru bir anlayışla ve yeterince kararlı ve inançlı bir şekilde yerine getirip getirememelerine bağlı bir şey olarak görülmelidir.

B

u nedenle şimdi, bugüne kadarki deneylerin irdelenerek, çalışmalarımızdaki hata ve eksikliklerin saptanmasına ve bunların düzeltilmesine çalışmalı, faşizme karşı güçlü bir direniş mücadelesinin ve giderek güçlü bir birleşik direniş cephesinin yaratılıp örgütlendirilmesi yolundaki devrimci mücadelemizi daha ileri boyutlara yükseltmeliyiz.

3


Book Title (Optional)

1

.DİRENİŞ KOMİTELERİNİN SÜREKLİLİĞİNE İLİŞKİN SORUNLAR

E

n çok rastlanılan durum, faşist saldırıların yoğunlaştığı durumlarda bölgedeki siyasal canlanmayla birlikte Direniş Komiteleri konusunda ileri ve canlı gelişmelerin olması, daha sonra saldırıların püskürtülmesinden, mahallelerin-işyerinin faşistlerden temizlenmesinden sonra bir siyasal durgunluğun ortaya çıkması, komitelerin fonksiyonsuzlaşması ve giderek dağılmasıdır. En iyi örneklerinde bile halkın geniş katılımlarıyla komiteler kurulmakta, toplantılar yapılmakta, başlangıçta önemli başarılar sağlanmakta, faşistler püskürtülmekte veya bir takım olumlu sonuçlar elde edilmekte, fakat zamanla herkes kendi işine gücüne yönelerek komite dağılmaktadır. Bunun yanısıra Direniş Komitelerinin kuruluş aşamasında karşılaşılan başarısızlıklar da az rastlanılan bir durum değildir. Özellikle faşist saldırıların kitlelere yönelik yaygın bir tehdit haline gelmediği, faşist güçlerin zayıf olduğu yerlerde ise Direniş Komitelerinin oluşturulması için ciddi bir girişimde bulunulması bile sözkonusu değildir.

B

u durumun, yani Direniş Komitelerinin kurulması, kalıcılığının ve işlerliğinin sağlanılması konusunda karşılaşılan zorlukların nedenlerini incelemek gerekir.

Ö

ncelikle gözönünde bulundurulması gereken bir nokta şudur: Direniş Komitelerinin örgütlendirilmesi sorunu geniş halk kesimlerinin faşizme karşı direniş eğilimlerinin örgütlendirilmesi sorunudur. Halk kesimleri içindeki direnme eğilimleri eğer bilinçli bir eyleme dönüştürülmemişse, kendiliğinden ortaya çıkmış bir eğilim olarak, kalıcı olamaz. Dolayısıyla bu eğilimlerin örgütlendirilmesinde de kalıcılık saglanamaz. Bunun için ise halk içindeki mevcut direnme eğilimlerinin direniş eylemlerine, yani bir siyasal aktiviteye dönüştürülmeş olması gerekir. Bunun için varolan her türlü direnme eğilimleri geliştirilmeye çalışılmalı, direnme eğilimi içindeki unsurlara konumlarına uygun mücadele biçimleri bularak, onların güven ve cesaretleriniartırarak, inançlarını pekiştirerek anti-faşist eyleme çekilmeye çalışılmalıdır. Bu doğrultuda ne kadar basit ve küçük olursa olsun faşizme karşı mücadelede daha çok kişinin görev

4


Chapter Title (Optional) almasına çalışılmalıdır.

E

ğer bu sağlanmamışsa, halk içinde potansiyel olarak belirli bir direnme eğiliminin bulunmasına rağmen bunun eyleme dönüştürülmesi sağlanamaz; dolayısıyla da başlangıçta bir komiteleşme oluşturulmuş olsa bile, bunun işlerliğe, hayatiyete kavuşturulabilmesi saglanamaz.

B

u konuda özellikle Devrimci Önderliğin rolü üzerinde durulmalıdır. Halk içindeki direniş eğilimlerinin kalıcı hale getirilebilmesi, eyleme dönüştürülebilmesi uzun vadeli, sabırlı ve bilinçli bir çatışmayı gerektirir. Halk yığınlarının mücadeleye katılabilmesi, eyleme sokulabilmesi önemli olduğu kadar başarılması oldukça zor birşeydir.

B

u konularda, bizim durumumuz ise, çogunlukla herhangi bir komiteleşmeyi sağladıktan sonra işlerin oluruna bırakılması ya da baştan savma bir şekilde yaklaşılması noktasındadır. Bu durumda da, faşist saldırıların yarattığı ortam içerisinde oluşan kendiliğinden nitelikli direniş egilimleri, bir siyasal durgunluğun doğmasıyla birlikte zayıflamakta; Direniş Komiteleri çalışmalarının dagılması kaçınılmaz bir olay haline gelmektedir. Burada, yer yer, Direniş Komiteterini sadece bir akıl danışma yeri, bir akıl hocalığı olarak görme şeklinde ortaya çıkan hatalara da değinmek gerekiyor.

B

u konu bizim siyasal çalışmalarımızdaki yetersizliklerimizi vurgulayan bir noktadır. Halkın bilinçlendirilmesi (ve bu şekilde kendiliğinden direniş eğilimlerinin kalıcı hale dönüştürülebilmesi) için yaptığımız çalışmalar büyük ölçüde yetersiz kalmaktadır. Genellikle halk bizleri dinlemekte, anlamak istemektedir. Bu durumlarda çoğu kez halka devrimci bilinç götürmekte olağanüstü becerisizlikler gösteriyoruz. Halk yığınları içindeki propagandaajitasyon çalışmalarının faşizme ve yoksulluğa-sömürüye karşı sloganların biteviye tekrarından ibaret bir olay haline düşmesine imkan verilmemelidir. Uğrunda savaştığımız şehitler verdiğimiz, davamızı emekçi halk yığınlarına en iyi bir şekilde, en açık-basit ve anlaşılabilir bir şekilde anlatabilecek bir durumda olmalıyız. Oysa öyle durumlar olmaktadır ki bir salonu hınca hınç doldurmuş ve bizi can kulağıyla dinleyen kadınlı, kızlı, çocuklu ihtiyarlı halk toplulukları

5


Book Title (Optional) karşısında konuşan arkadaşımız bu büyük olanakları gereksiz-faydasız ve sıkıcı açıklamalarla heba etmektedir.

B

esbellidir ki bu işler o kadar basit değildir. Bunu layıkiyle başarabilmek için çok çalışmamız, kendi kendimizi eğitmemiz lazımdır. Ve daha da önemlisi her şeyi çok iyi bildiğimizi, en iyisini yaptığımızı zannetme hatasına düşmememizdir, Kitlelere birşeyler öğretmeye çalışırken, daha da fazlasını öğrenme ihtiyacında olduğumuzu hiç unutmamalıyız. Daima içinde yeraldığımız topluluk içinde yeni ve anlamlı sorular açmasını, bu sorular etrafında kitleleri tartışmaya katmasını bilmeliyiz. Halkla, bu şekilde, canlı bir diyalog kurabilmeliyiz.

Ö

zellikle Direniş Komiteleri bünyesinde sürdürülen eğitim çalışmalarına son derece büyük bir önem verilmelidir. Bu çalışmalar asla bir kitap okuma meselesine indirgenmemelidir. Bu konuya ilerde yeniden değineceğiz.

B

u noktadaki temel sorunumuzun kadrolarımızın çoğunlukla gençtecrübesiz ve bu nedenle de yetersiz olmalarından ileri geldiği bilinmektedir. Herhangi bir birimde halka önderlik edebilecek kadrolara sahip bir siyasal örgütlenmemiz mevcut değilse Direniş Komiteleri çalışmalarının başarıya ulaşması da mümkün olamaz. Bu nedenle kadrolarımızın siyasal eğitimine büyük ihtiyaç vardır. Bu eksikliğimizin giderilmesi için canla başta çalışılmalıdır.

D

ireniş Komitesi çalışmalarımızda karşılaşılan başarısızlıkların-güçlüklerin kaynağında önemli ölçüde bizim bu noktadaki eksikliklerimiz ve yetersizliklerimiz yatmaktadır.

H

alk yığınları içindeki direniş ve dayanışma eğilimlerini örgütleyipgeliştirmeye çalışacağımız yerde bunun tersine seçilecek komitelerde sadece Devrimci Yol’cuların görev alması için çalışıldığı durumlar olmaktadır. Bu, tehlikeli bir “dar kapıcılık”eğilimine müttefiklerin değerini bilmeyen bir sekterliğe tekabül eder. Faşizme karşı en geniş bir Birleşik Direniş Cephesinin oluşturulmasını sağlayabileceksek, bu cephe içerisinde bizim görüşümüzden olmayan, komünist-devrimci olmayan halk kesimleri de bulunacaktır. Daha bu günden, bir yanda en sıkı devrimci örgütlenmemizi oluşturup-geliştirmek için

6


Chapter Title (Optional) çalışırken diğer yandan da en geniş halk kesimlerini devrimimizin müttefikleri saflarına kazanmaya, onlarla ortak mücadele içine girmeye, ve yine onlarla devrimci halk demokrasisi ilkeleri altında örgütlenmeye (ortak örgütlenmeler geliştirmeye) çalışmalıyız. Direniş Komiteleri bir bakıma bu anlayışın bir ifadesi değil midir? Eğer halkın en geniş kesimlerini kendi müttefıklerimiz saflarına çekmesini başaramazsak, devrimin başarı şansının bulunmadığını bilmek gereklidir. Halk saflarında farklı görüşlerin bulunması, devrimden sonra bile kaçınılmazdır. Halk içindeki farklı-hatalı görüşlere karşı eleştirici fakat hoşgörülü bir tavır içinde olunmalıdır. Oysa şimdi biz çoğunlukla herkesi (tek bir kalıptan çıkmış gibi) kendi görüş ve sloganlarımızı benimsemiş bir durumda görmeye lüzumundan fazla bir yatkınlık içindeyiz.

G

ene Direniş Komiteleri birçok durumda bir bölgede halkın bizim oluşturduğumuz savunma birliklerince korunması olayi olarak ele alınabilmektedir. Direniş Komiteteri çalışmaları içinde ve genelde anti-faşist mücadelenin geneli açısından silahlı direniş birliklerinin oluşturulması son derece önemli bir mesele olmakla beraber Direniş Komitelerinin sadece bu boyutuyla ele alınması herşeyden önce halk içindeki direniş eğilimlerinin devrimci bir doğrultuya kanalize edilmesi gereğine ters bir anlayıştır.

D

ireniş Komitelerinin kalıcılığı konusunda nihayet şu noktaya da işaret etmek gereklidir: Gerek nesnel durum, gerekse bizim yetersizliklerimiz sonucu siyasi ortamdaki gevşeme ve yumuşamanın kendiliginden direniş eğilimlerinin de gerilemesine yolaçması doğaldır. Bu durumda bilinçli direnme unsurlarının örgütlendirilmesi ve direniş mücadelesinin sürekliliğinin sağlanılması için çalışılmalıdır. Bu durumlar da direniş birliklerinin bilinçli eylem ve mücadelelerinin rolü son derece öne çıkacaktır. Ayrıca bu gibi durumlardaki bütün çalışmalar “siyasal hareketliliğin” yüksek boyutlara ulaşacağı durumlara bir hazırlık niteliği taşımaktadır.

D

ireniş Komitelerinin zaman zaman çeşitli nedenlerle dağılma egilimi göstermesi bizim bu konudaki çalışmalarımızın gevşemesine neden olmamalıdır. Devrimci siyasi örgütlenmemizin varolduğu her yerde Direniş Komitelerinin propagandası, onun gerçek halk iktidarını hedefleyen ve faşizme karşı devrimci bir mücadele anlayışını içeren muhtevası kararlı bir şekilde halkın

7


Book Title (Optional) en ileri kesimlerine kavratılmaya çalışılmalıdır. Faşist saldırı ve tehdit karşısında, halk içinde direnme ve dayanışma eğilimlerinin doğduğu her yerde Direniş Komiteleri örgütlenmesi ve bu örgütlenmelerin sürekliliğinin sağlanılması için çalışılmalıdır.

Ö

te yandan faşist saldırı ve tehditin nisbeten daha az bulunduğu yerlerde de Direniş Komiteleri propagandasının sürdürülmesi ile birlikte, halkın çeşitli sosyal ve ekonomik-somut sorunları çerçevesi içerisindeki komiteleşme çalışmaları yapılmalıdır.

8


Chapter Title (Optional)

2

. HALK İKTİDARININ NÜVELERİ OLARAK DİRENİŞ KOMİTELERİ

D

ireniş Komiteleri, yalnızca faşizme ve faşist saldırılara karşı savunmayı hedefleyen geçici bir örgütlenme olarak görülmemekte aynı zamanda halk iktidarının nüveleri olarak ele alınması gerektiği kabul edilmektedir.

F

aşist saldırılar karşısında sonuna kadar savunma konumunda kalmak, sözkonusu olamaz. Açıktır ki bu, yenilgiyi baştan kabul etmek demek olurdu. En iyi savunma saldırganın ortadan kaldırılmasıdır. Bunu gerçekleştirebilecek devrimci bir halk iktidarı bugün gündemde olmadığına göre, faşist saldırı ve tehdidin sürekliliği ve buna karşı uzun süreli bir direniş mücadelesinin örgütlendirilmesinin gerekliliği sözkonusudur. O halde Direniş Komiteteri sadece pasif bir savunma anlayışı ile değil, devrimci bir halk iktidarını hedefleyen bir anlayışla ele alınmalı ve devrimci halk iktidarının birer nüvesi olarak görülmelidir.

B

öyle bir anlayış altını çizerek vurgulanmalıdır ki, faşizme karşı mücadeleyi bir devrim sorunu olarak ele alan bir devrimci anlayışın zorunlu bir sonucudur. Halkın faşizme karşı direnme eğilimlerinin demokratik halk iktidarına yönelik uzun dönemli bir direniş mücadelesine ve ona yönelik örgütlenmelere yönlendirilmesi zorunludur. Bu, faşizme karşı mücadelenin başarıya ulaşabilmesi için zorunlu bir yaklaşımdır.

B

ugün ülkemizde faşizmi ortadan kaldıracak kısa dönemli bir siyasal seçenek sözkonusu değildir. Kısa vadeli bütün anlayışlar kaçınılmaz olarak burjuva reformist hükümetlerin başarılarına bel bağlamak durumundadır. (Ki ülkemizde bugün yaşanmakta olan CHP reformizminin iflası aynı zamanda bu revizyonist-kuyrukçu mücadele anlayışının da bir iflası sayılmalıdır). Kısa vadeli başarıları hedefleyen, onunla sınırlanan bütün anlayışlar kaçınılmaz olarak, yenilgiye götürecektir. Faşizme karşı mücadele halkın kendi devrimci iktidarının, demokratik halk iktidarının kurulması mücadelesinden ayrılamazlar.

9


Book Title (Optional)

İ

şte, eğer faşizme karşı mücadelemiz, bütün anti-faşist halk güçlerinin devrimci-demokratik iktidarının kurulmasıyla zafere ulaşabilecekse, bugün faşizme karşı mücadele örgütlenmelerimiz de demokratik halk iktidarı kavramından kopuk olarnaz. Birçok yönleriyle eksik, tamamlanmamış olsa da, sözkonusu muhtevaya uygun en tam biçimlenişleri mücadelenin çok daha ilerki aşamalarında gerçekleşebilecek olsa da, “bugün”, “yarın”ın nüvelerini kendi içinde barındırmak zorundadır. İşte Direniş Komiteleri de bu anlayışla ele alındığında gelecek halk iktidarımızın birer nüveleri, demokratik halk cephesinin birer alt birim örgütü olarak görülmeli, giderek gelişkin biçimlerinde halk iktidarının birer çiçeklenmesi olarak ortaya çıkmalıdır.

H

alkın kendisi tarafından oluşturulmuş komiteler iktidar gücünü yavaş yavaş parça parça üstlenmeye, eski merkezi devlet yapısının yanıbaşında ve ona alternatif olarak yeni bir iktidar odağı haline gelmeye başlayacaktır. Mücadelemizin geliştiği dönemlerde, ve mücadelenin ileri boyutlara ulaşabildiği bölgelerde, Direniş Komitelerinin birer “Halk İktidar Organı” haline dönüştürülebilmesi devrimimizin başarıya ulaşmasındaki en önemli unsurlardan biri olacaktır. Bu olay, eski sömürü ve zorbalık düzeninin bağrında yepyeni bir toplumun fılizlenmeye başlaması demektir. Eşitsizlikler, haksızlıklarzulüm ve baskı üstüne kurulmuş eski devletin çatlakları arasında eşitlit-kardeşlik ve yepyeni bir demokrasi temeli üzerindeki yeni bir “devlet”in tohumlarının yavaş yavaş filizlenmeye başlaması demektir. Burjuva toplumunun sınırsız çürümüşlükleri arasında yepyeni bir toplumun tohumları böylece fılizlenmeye başladıktan sonra eski devletin yıkılışını ve DEVRİM’i önlemek baskı güçleri için son derece güç, imkansız bir olay haline gelecektir.

E

lbetteki Direniş Komiteleri, devrimin farklı aşamalarında farklı görevler yüklenecek, buna uygun olarak farklı biçimlenmeler kazanacaktır. Bugünkü aşamada da halkın en geniş-ileri kesimlerinin faşizme karşı direniş eylemlerinin, direniş mücadelelerinin örgütlenmeleri konumunda olmak zorundadır. Faşizme karşı mücadelemizin, her türden direniş örgütlenmeleri olmak zorundadır. Ama bizim daha bugünden DK konusuna ve DK çalışmalarına, onları özünde halk iktidarının birer nüvesi olarak gören devrimci bir anlayışla yaklaşmamız zorunludur.

10


Chapter Title (Optional)

B

unun pratikte anlamı şudur: Direniş Komitelerinin programının kapsamını sadece faşist saldırılara karşı savunma eylemleriyle sınırlı tutmaktan özenle kaçınmalı, bölge ya da birimdeki emekçi halk yığınlarının her türden sorunlarının devrimci bir anlayışla çözümü için ekonomik, sosyal-kültürel çalışmalar örgütlemelidir. Bugüne kadarki Direniş Komiteleri deneylerinde bu yönün çok zayıf kaldığı ve oldukça yüzeysel bir şekilde ele alındığını söylemek gereklidir. Çoğunlukla çalışmalara “halktan yaşlıca birkaç kişinin katılması”, halkın katıldığı birkaç toplantı yeterli görülmekte, kitlelerle ilişkilerimizin ve komite faaliyetlerinin derinleştirilmesi yönünde yeterli bir çaba sarfedilmemektedir.

B

u konu, devrimci halk kesimlerinin kontrolu altındaki bölgelerde oldukça önemli bir yer tutar. Bu bölgelerde, devrimciler halkla ilişkilerine son derece dikkatli ve bilinçli bir tarzda yaklaşmalıdırlar. Devrimciler, (komünistler) gelecek (yeni) toplumun öncüleridir. Bugunkü, her yönüyle çürümüş ve bireysel çıkarlar temelinde yükselen toplumsal sisteme karşı yepyeni bir toplumun, yepyeni bir insan ilişkileri sisteminin öncüleridir. Devrimin propagandası bir anlamda bu yeni toplumsal ilişkiler düzeninin kitlelere açıklanmasıdır da. Devrim mücadelesi bugünkü düzenin sınırsız kötülüklerine karşı gelecek günlerin sınırsız güzelliklerine methiyelerden ibaret olamaz. Bugün devrim için savaşırken bir yandan da kollektiflik temeli üzerine kurulu olan yeni yaşam tarzını, devrimci bir hayat tarzını nasıl kendimizde somutlamak durumundaysak, halkla ilişkilerimizin ileri bir konumda olduğu devrimcilerin kontrolu altındaki bölgelerde de aynı şekilde, bu yeni toplumsal ilişkilere ait unsurların yeşerip gelişmesi için çalışılması gerekir. Bunu sağlayabilmek için komiteleşme çalışmalarımızı yepyeni bir anlayışla derinleştirmeye çalışmalıyız.

B

u noktada yeniden eğitim çalışmalarının önemi konusuna değinmek gerekir. Bugüne kadarki deneylerden “eğitim çalışmalarının halka kitaptardaki Marksizm-Leninizm öğretilmesi demek olmadığını” birçok arkadaşımız kavramış durumdadı.

H

alkın eğitimi ve Direniş Komiteleri bünyesindeki eğitim çalışmaları son derece geniş kapsamlı bir sorun olarak ele alınmalıdır. Eğitim çalışmaları,çok yönlü ve canlı bir sorun olarak ele alınmalıdır. EIbetteki öncelikle

11


Book Title (Optional) faşizme karşı devrimci mücadelemize ait konularda halkın bilinçlendirilmesi, Devrimci Hareketimizin görüş ve tezlerinin halka anlatılması gereklidir. Ama bu işin sadece bir yanıdır. Sosyal ve kültürel çalışmalar eğitim çalışmalarının içinde önemli bir yer tutmalıdır. Özellikle halk içinde her konudaki dayanışma ve yardımlaşma eğilimleri teşvik, edilmeli ve geliştirilmelidir. Devrimciler bu konuda da örnek bir davranış sergilemeli, her zor durumda olanın yardımına koşmalıdır. Ancak bu sayede nasıl bir düzen için savaştığımız halkın gözlerinde somutluk kazanabilecek, halk kitleleri mücadelemize daha bir kararlılıkla sahip çıkabileceklerdir. Ve halkın böyle bir anlayışla eğitimi konusunda ciddi bir çaba içerisinde olduğumuz bölgeleri devrimci hareketimizin gerçek kaleleri haline getirebileceğiz.

D

ireniş Komiteleri halkın her türden sorunlarını çözümlemek isterken, devrimci bir anlayışla yaklaşmalı, devrimci bir anlayışla çözümler getirmelidir. Yoksa geleneksel burjuva toplumuna has değerlerle değil. Örneğin bir bölgede halktan iki kişi arasında meydana gelen bir anlaşmazlıkta, suçlu bulunan tarafa Direniş Komiteleri tarafından para cezası verilmiş, bu ceza da Direniş Komitesine bağış olarak alınmıştır. Bu, doğru değiklir. “Suçlu” kişilere verilecek cezalar, para cezası olarak değerlendirilmemelidir. “Ceza” özellikle kendi hatasını düzeltme noktasında ele alınmalıdır. Para “ceza”sının alınması ise yanlış yorumlanmaya ve istismara son derece açık bir konudur. Para cezasının uygulanabileceği özel durumlarda da bu işlem hiç bir tereddüt ve istismara yer bırakmayacak bir tarzda uygulanmalı, para cezaları doğrudan bölge halkının ortak ihtiyaçları için kullanılmalıdır.

B

urada yeri gelmişken, para-yardım toplama konusu üzerinde durmalıyız. Birçok yerde Direniş Komitesi çalışmaları “yardım toplama” çalışmalarına dönüşmekte, bazen de işe “yardım toplama”dan başlanılmaktadır. Birçok arkadaşımızın işaret ettiği gibi bu oldukça tehlikeli birşeydir. Çok kere çeşitli kötü niyetli kişilerin spekülasyonları bilinçsiz halk kesimleri içinde şüphelere tereddütlere neden olmaktadır. Halkın yüzyıllardır çeşitli yollardan istismara uğratıldığı bir toplumda bu durumu son derece doğal karşılamalı ve bu konuda son derece dikkatli olmalıyız. Elbetteki halkın davası uğruna yürütülen bu mücadelenin çeşitli ihtiyaçlarını karşılayabilmek için halkın kendi katkısının sağlanılması gereklidir. Ama bunun bilinçli ve gönüllü bir katkı olması esastır

12


Chapter Title (Optional) ve bu katkının bir istismar konusu olmadığı konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmayan bir tutum içinde olmalıyız.

H

alktan, esnaftan yardım isterken de, bunun faşistlerin haraç toplamalarıyla hiçbir ilgisi olmadığı konusunda en ufak bir tereddüt bırakmayan bir tutum içinde olmalıyız. Yardımda bulunmayan insanlara karşı en ufak bir tehditkar ifade kullanılmamalı, tersine kendilerine, bu konuda baskı yapmaya kalkanlar olursa (bizim dışımızdaki bazı gruplar içinden böyle şaşkınlar çıkabileceği gibi, lumpenler veya faşistler de devrimci kılığına girerek böyle şeyler yapmaktadırlar) onlara karşı mücadele edilmeli ve baskıya uğrayanlar korunmalıdır.

E

ğitim çalışmaları bünyesinde eleştiri-özeleştiri toplantılarının düzenlenmesi de halk içindeki hatalı eğilimlere karşı mücadelede ihmal edilmemesi gereken bir yoldur. Bu yolla hem halk içindeki hatalı eğilimlere karşı etkili bir mücadele yürütülebilir hem de kendi hata ve eksikliklerimizin görülüp düzeltilmesi için değerli bir imkan yaratılmış olur. Eleştiri-özeleştiri mekanizması devrimci bir anlayışın en güçlü silahlarından birisidir.

13


Book Title (Optional)

3

. ÖRGÜTLENME BİÇİMLERİNE İLİŞKİN SORUNLAR

D

ireniş Komiteleri, bir cephesel örgütlenme birimi olarak tanımlanmıştır. Öyleki, kapsamına giren en geniş anti-faşist halk kesimlerini bağrında toplayabilmeli, bütün halk kesimlerinin faşizme karşı barışçı-kitlesel-silahlı, vb. -hertürlü eylem biçimlerini hayata geçirmeye elverişli bir örgütlenme yapısına sahip olmalıdır.

B

öyle bir anlayışla örgütlendirilmeye çalışılan Direniş Komiteleri bugünkü biçimlenişleriyle, çoğu kere yarı legal, gevşek, ağırlıklı olarak da kendiliğindenlik içinde ve istikrarsız örgütlenişler konumunda kalmaktadır. Mücadelenin gelişimi içinde ve pratiğin ortaya çıkardığı sorunların-derslerin ışığında giderek daha ileri niteliklere ve ona uygun biçimlere bürüneceği ve de gelişen mücadelenin özelliklerine uygun biçimler alacağına şüphe yoktur.

B

u nedenle, Direniş Komitelerinin örgütlenme biçimine ilişkin sorunlarda “formülcü” bir anlayıştan sakınmalıdır. Yani başlangıçtan, bize (merkezi olarak!) onun bürünebileceği en “mükemmel biçimlenişlerin” formülünün, şemasının verilmesini beklememeliyiz. Ne bu aşamada ne de daha ilerideki herhangi bir aşamada, ortaya çıkan komitelerin örgüt biçimlerini en “ideal” biçimler olarak, donmuş biçimler olarak görmemeliyiz. Ve daima pratiğin ortaya koyduğu derslerin ışığında mevcut örgütlenmeleri ilerletmeye, mücadelenin somut gelişimiyle uyumlu biçimlenişlere kavuşturmaya çalışmalıyız.

B

ugün ülke çapında, henüz Direniş Komitelerinin oluşum aşamasında bulunulmaktadır. Bu aşamada, Direniş Komitelerinin oluşturulmasına ilişkin sorunların bugüne kadarki deneylerin ışığında değerlendirilmesi gereklidir.

D

ireniş Komitelerinin oluşturulmasında birim veya bölge farklılıklarından ileri gelen biçimsel farklılaşmaların doğması kaçınılmaz birşeydir. Bir köyde, bir fabrikada, bir kasabada ve büyük yerleşim merkezlerinin mahallelerinde farklı farklı biçimler ortaya çıkması kaçınılmazdır. Keza

14


Chapter Title (Optional) faşistlerin veya resmi devlet güçlerinin kontrol ve denetimlerinin fazla olduğu yerlerle, devrimcilerin kontrolu altındaki ve karşı devrim güçlerinin denetiminin az olduğu hölgelerde yine farklılaşımlar olacaktır. Bütün özgül durumlar gerektiğince değerlendirilmelidir. Herhangi bir birimde bir DK oluşturulması için girişimlerde bulunmadan önce o birimin yapısına-konumuna en uygun örgütlenme biçiminin nasıl olabileceği konusunda ciddi bir ön çalışma yapılmalıdır. Bu değerlendirmeyi yaparken temel kriter, “o birimde, faşizme karşı etkili-yaygın eylem biçimlerinin en sağlıklı bir tarzda nasıl bir örgütlenmeyle gerçekleştirilebileceği” sorusuna göre belirlenebilir. Örgütlenme sorunu bir eylemin, bir işin gerçekleştirilebilmesinin organizasyonudur. O halde herhangi bir birimde bir Direniş Komitesi oluşturulması için genel koşullar tespit edildikten sonra, harekete geçileceği zaman öncelikle o birimde somutta ne gibi anti-faşist eylem biçimlerinin sözkonusu olabileceği ve Direniş Komiteleri kapsamına giren diğer konularda ne gibi çalışmalar yapılabileceği tespit edilmeli, daha sonra bu eylemleri en iyi bir şekilde sürdürebilecek örgütlenmelerin oluşturulmasına çalışılmalıdır. Bu durumda da en önemli sorumluluğun bölgedeki siyasi örgütlenmeye ait olduğu ortadadır.

G

enişce bir bölge veya birimde bir üst komite ve bu komiteye bağlı çeşitli alt birim ve görev komitelerinin bulunması uygun bir biçim olarak görülmektedir. A1t birim örgütlenmeleri, işlerliğin sağlanılmasında en önemli unsurlardan biridir. Bir bölge halkından genişçe bir kesimin katıldığı toplantıların düzenlenmesi ve burada bir üst-genel komitenin seçilmesiyle işin bittiği sanılmamalıdır. Zira kitle, bundan sonra herşeyi bu 3-5 kişinin, kendileri adına halletmesini, kendilerine de “bir vazife düştüğünde” bildirilmesini bekleyecek - gene işine gücüne yönelecektir. Oysa, istenen, ileri konumdaki 3-5 kişinin diğerleri adına işleri halletmesi-yürütmesi değil, bu mücadeleye mümkün olduğunca çok insanın katılmasının sağlanılmasıdır. Bunun için de sözkonusu bölge içinde alt birim unsurlarının kendi içinde örgütlenmesi ve bunların görevlerinin belirlenilmesiyle çok sayıda değişik alt görev komitelerinin oluşturulması, elverişli bir yol olarak görülmektedir.

Ö

nce dar bölge örgütlenmelerini oluşturmak, (sokak, vardiya, vb.) daha sonra belirli bir bütünlüğü olan bir bölge içindeki dar bölge komitelerin temsilcilerinin biraraya getirilmesi yoluyla (aşağıdan yukarıya) üst komitelerin

15


Book Title (Optional) oluşmasını sağlamak da uygun bir biçim olarak görünmektedir. Bunun avantajı (diğerindeki) bütün bir bölgeyi kapsayan toplantıların düzenlenmesinin ve bu toplantıların işlerliğinin-sürekliliğinin sağlanmasının zorluğunu ihtiva etmemesi ve üst komitenin gizliliğinin sağlanılmasına daha elverişli olmasıdır.

H H

er iki durumda da komitelerin çalışması alt birim komitelerinin ve görev koınitelerinin işlerliğinin sağlanmasına bağlıdır.

erhangi bir birimde Direniş Komitelerinin oluşturulabilmesi için öncelikle o bölgede/birimde örgütlü-disiplinli bir siyasi çalışmanın bulunması zorunludur. Bir bölgedeki Direniş Komiteleri çalışmalarını değerlendiren arkadaşlarımız bu konuda haklı olarak şöyle söylüyorlardı: “Kafamızdaki soyut şekilleri durumu iyice araştırmadan hemen o birime kalıp gibi uydurmaya çalışıyoruz. Birim ve insanlar tam tanınmadan işe girilmektedir. Siyasi örgütlenmenin olmadığı birimlerde sonuç başarısız olmaktadır. Hatta o birimde siyasi örgütlenme zayıf ise, sonuç yine başarısız olmaktadr. Bu yüzden, bölgemizde ki komite çalışmaları büyük darbeler yemiştir. Siyasi örgütlenme zayıf olduğundan, çalışmalarda karşılaşılan sorunlar çözülememiştir. O halde öncelikle o birimdeki siyasi örgütlenme asgari bir düzeye ulaştırılmalıdır. Aksi halde çalışmalarımız propaganda düzeyinde kalacaktır. “

H

erhangi bir ön-siyasi çalışma/hazırlık yapmadan ve yeterli kadrolara sahip bir önderlik bulunmadan yapılan girişimlerin başarı şansının zayıf olduğu açıktır. Bunun doğrulabileceği önemli bir sakınca da, yeterli ön hazırlık oluşturulmadan yapılan girişimlerle konunun dejenerasyonuna ve halkın güveninin yitirilmesine yolaçmasıdır.

16


Chapter Title (Optional)

4

. DİRENİŞ KOMİTELERİNDE FARKLI GÖRÜŞLERİN BİRLİĞİ

D

ireniş Komiteleri çalışmalarında diğer sol grupların görüşlerini benimseyenlerinde bulunmalarının gerekliliği genelde kabul edilen bir görüştür. Ancak bu kabullenişin gereklerinin pratikte yeterince yerine getirildiğini söylemek mümkün değildir. Bu konuya da baştan savma bir şekilde yaklaşmamız sonucu olumlu gelişmeler sağlayamamaktayız. Bu, konunun öneminin yeterince kavranamayışından ileri gelmektedir.

T

ürkiye’de sol bölünmüş durumdadır. Bunun en büyük zararı, çoğunlukla zannedildiği gibi, sadece çeşitli sol gruplar bünyesindeki anti-faşist potansiyelin harekete geçirilemeyişinden ileri gelmemektedir. Daha önemlisi, bölünmüşlük görüntüsünün halk kitleleri içinde devrimci harekete olan yönelmeleri frenleyici bir etki yapmasıdır. Bizim için diğer sol gruplar bünyesindeki militan unsurların anti faşist eylemde seferber edilmesinden daha çok halk kitleleri içindeki bu “solun bölünmüşlüğü” görüntüsünün yarattığı yıkıcı etkilerin giderilmesidir. Bu yüzden halk kesimlerindeki umutsuzlukları kırarak devrimci mücadele saflarında yeralmalarını sağlamak için anti-faşist eylemde ve Direniş Komiteleri bünyesinde diğer sol grupların görüşlerini benimseyenlerin örgütlenmesi için tutarlı bir çaba. yürütmemiz gereklidir.

Ç

oğu kere diğer grupların oportünist tutumları, ortak çalışmalara yanaşmamaları gibi olumsuz faktörler bizi bu konuda ısrarlı bir çalışma yapmaktan alıkoymaktadır. Çoğu kere varolan makul mazeretleri göstererek suçun bizde olmadığını savunuruz. Bu doğru bir yol değildir. Eğer devrimci mücadelenin sorumluluğunu taşıyorsak, en büyük sorumluluğun bize ait olduğunu da bilmeliyiz. Diğer sol grupları ortak eylemlere ve Direniş Komiteleri çalışmalarına çekmek için ısrarlı, kararlı, tutarlı ve esnek bir tutum içinde olmalıyız. TKP ve TİKP gibi ihanet mihrakları dışındaki gruplara karşı izleyeceğimiz böyle tutarlı bir mücadele ile küçümsenemeyecek başarılar elde etmemiz mümkündür.

17


Book Title (Optional)

5

. SİLAHLI DİRENİŞ BİRLİKLERİ

S

ilahlı Direniş Birlikleri, Direniş Komiteleri bünyesinde bir alt özel görev komitesi konumundaki örgütlenmelerdir. Her Direniş Komitesi mutlaka bu türden özel görev birliklerine sahip olmalıdır.

B

urada hemen belirtilmelidir ki böyle bir özel görev birliğinin oluşturulması, halkın diğer direniş örgütlenmelerinin faşist saldırılara karşı silahlı savunma görevlerinden soyutlanması anlamına gelemez. Direniş Komiteleri örgütlenmesinin bütün unsurları faşizme karşı aktif savunma görevleriyle yüklüdür. Bu onların asli fonksiyonudur. Silahlı Direniş Birlikleri ise aynı konudaki özel bir ihtisas birliğidir.

B

unun yanısıra Silahlı Direniş Birlikleri’nin proletarya partisinin oluşturma konumunda olduğu merkezi askeri örgütlenmelerden de farklı bir konumda olduğunu da unutmamak ve onlara, merkezi askeri örgütlenmelerin görev alanına giren ileri düzeydeki saldırı görevleri yüklememek gerekir. Silahlı Direniş Birlikleri gerilla birlikleri değil, halkın faşist saldırılara karşı savunma örgütlenmeleri olmalıdır. Her ne kadar gizliliği esas olan örgütlenmelerse de profesyonet eğitilmiş unsurlardan oluşan gerilla birliklerince yerine getirilebilecek önemli saldırı görevlerini yerine getirmeleri beklenemez.

S

ilahlı Direniş Birlikleriyle Direniş Komiteleri arasında ilişki üst komite tarafından sağlanmalıdır. Silahlı Direniş Birlikleri eylemleri konusunda üst komiteye gerekli bilgi ve denetleme imkanının sağlanılması da önemli bir sorundur. Bütünüyle kendi bilgileri dışındaki olaylar karşısında, komite üyelerinin güvenlerinin azalması sözkonusu olabilir.

S

ilahlı Direniş Birliklerinin oluşturulması için önce bir Direniş Komitesi oluşturulması beklenilmemelidir. Devrimci Hareketin siyasi örgütlenmesinin oluşturulduğu her birimde mutlaka Silahlı Direniş Birlikleri oluşturulmalıdır. Bu, faşist saldırıların yoğunluğu karşısında aktif savunma görevlerinin yeterince sağlanılamamasına yolaçan askeri yetersizliklerin

18


Chapter Title (Optional) sonucu olarak ve bu yetersizlikleri bir ölçüde aşma amacıyla gündeme gelen bir zorunluluk olarak görülmelidir.

i

rimin “sabit” olması, “kontrolun fazlalığı” veya başkaca nedenlere dayandırılarak ileri sürülen Silahlı Direniş Birliklerinin bir kısım birimlerde oluşturulamayacağı şeklinde düşünceler geçerli değildir. Her birimin kendi özgül koşullarına uygun bir şekilde bu birlikterin oluşturulması mümkün ve gereklidir.

B

u birliklere halktan ileri unsurların katılmaması gerektiği konusundaki düşünceler de doğru değildir. Gerek gizlilik ihtiyaçları gerekse diğer bazı zorluklar gerekçe gösterilemez. Bunlar olsa olsa, Silahlı Direniş Birliklerinin biçimlenmesinde bu gibi sakıncalara karşı tedbir alınması gerektiğini ortaya koyar. Gerçi, bugünkü aşamada bu katılım son derece sınırlı bir düzeyde kalabilir. Ama bizim yaklaşımımız, anlayışımız değişmemelidir. Ve giderek bu katılımın giderek artan oranda gerçekleşmesine elverişli bir anlayışı daima esas almalıyız.

19


Book Title (Optional)

6

. ÖNDERLİK

D

evrimcilerin rolünün ‘buyrukçuluk” olmaması, komite içinde hatalı görüşlere karşı bilhassa oportünist ve hedef şaşırtıcı görüşlere karşı tavizkar bir tavır takınılması demek değildir. Bir yandan esnek-hertürlü tartışmaya açık bir tutum, bir yandan da doğru fıkirlerin hayata geçirilmesi için sağ-sol oportünist eğilimlere ve hatalı görüşlere karşı tavizsiz-kararlı bir mücadele; devrimcilerin temel politikaları bu olmalıdır.

E

lbetteki Direniş Komiteleri içinde doğru-devrimci siyasetlerin hakim hale gelebilmesi için, devrimcilerin komite içinde planlı sistemli ve tutarlı bir çalışma içinde olmaları gerekir. Bunun için de her komite örgütlenmesi bünyesindeki Devrimciler kendi aralarında disiplinli bir örgütlenme oluşturmalıdırlar.

20


Chapter Title (Optional)

8

. PROGRAM HEDEFLERİNİN ÖNEMİ

F

aşizme karşı devrimci mücadelenin başarıya ulaşabilmesinde temel unsurlardan biri de devrimci mücadelenin program hedeflerinin halka kavratılmasıdır. Bilhassa demokratik devrim programının çerçevesi içindeki orta sınıflara yönelik program hedeflerinin dikkatle ortaya konulması önemli bir yer işgal etmektedir Bilindiği gibi faşizm, bilhassa orta sınıflardaki mülkiyet tutkularını harekete geçirerek, bütün mülkiyetine el koyacak bir kömünizm korkusu yaratarak çeşitli demagoji ve yalanlarla kitle desteği oluşturmaya çalışmaktadır. Buna karşılık, devrimci hareketin demokratik muhtevalı program hedeflerinin ortaya konulmasına ve kitlelere kavratılmasına çalışılmalıdır.?

21


Book Title (Optional)

9

. BİRLEŞİK DİRENİŞ CEPHESİ

D

ireniş Komiteleri aşağıdan yukarıya doğru giderek daha genişçe alanları kapsayacak şekilde kademeli olarak merkezileştirilmelidir. Bu çaba, ülke çapındaki bir Birleşik Direniş Cephesinin oluşturulmasının en önemli halkalarından biri olacaktır. Direniş Komitelerinin ve SiIahlı Direniş Birliklerinin oluşturulması ve ülke çapında merkezileştirilmesi, proletaryanın öncü savaşçı partisinin rehberliğinde faşizme karşı halkın zaferini gerçekleştirecek bir Silahlı Direniş Hareketinin oluşturulmasında önemli bir yer tutacaktır.

U U

KÖYÜ

köyü coğrafi olarak elverişsiz denilebilecek bir konuma sahiptir. İlçe merkezine çok yakın (4 km) ve direk bir yolla ilçeye bağlı, çevresi bir kuşatmaya elverişli, savunulabilmesi için köyün dışında mevzilenmeyi gerektirecek bir konumdadır. 60-65 hanelik bir köydür. İlkokul dışında resmi bir kurum yoktur. 6-8 hanelik bir mezrası vardır. Çevre köyler içinde hayvancılıkla en az uğraşan köylerden biri olduğu için komları da çok az sayıdadır. (Birkaç tane). Bu aynı zamanda ekonomik bakımdan da en yoksul köylerden biri oluşunun göstergelerinden biridir. Köyün genç nüfusunun oldukça yüksek olması ve bunların büyük kısmının okullarda olması, ayrıca bu köydeki öğretmenlerden ikisinin uzun bir süreden beri burada sürdürdükleri çalışmalar, çevre köylerden farklı olarak devrimci bir örgütlenmenin koşullarını yaratmıştır. Bu koşulların ortaya çıkmasında, ilçede sürdürülen devrimci çalışmaların özellikle bu köyün gençleri tarafından yürütülmesinin de etkisi vardır. Bu özellikler çevre köylerin, bu köyle çok daha değişik nedenlerle (bu köydeki devrimcilerin kendi sorunlarının çözümü için yardımcı olmaları talebiyle) ilişki kurmalarına yol açmıştır. Bütiin bunlar, ilçedeki kolluk kuvvetlerinin de özel ilgisini çekmektedir. Aynca köylülerin aşiret çelişkilerinin olmaması, farklı aşiretlerin varlığına rağmen bu aşiretlerin, akrabalık, vb. bağlarla, ilişkilerinin

22


Chapter Title (Optional) olumlu olması köylüler arasında ortak bir görüşün ortaya çıkmasını; ortak tavır alışı mümkün kılmaktadır. Köylülerle ilişkileri olan, onlarla sürekli diyalog kuran devrimcilerin de kendi çocukları, yakınları olmaları özel bir kolaylık sağlamaktadır.

A

ncak köylülerin, geniş bir bölgede de geçerli olan özel bir “yılgınlık”tan etkilenmeleri de sözkonusudur. Çevre köylerde pek raslanmayan bir başka özelliği de, diğer siyasetlerin bu köyde varolmayışıdır. Bu nedenle de köylülerle ilişkiler çok daha sağlıklı ve açık bir biçimde gelişmektedir.

K

öy komitesinin oluşmasına yol açan olay bundan 4 ay kadar önce (Nisan ayınuı başlarında) ilçe merkezinde faşist bir öğretmenin vurulmasından sonra ortaya çıktı. Bu olaydan sonra, olayı, üstlenenlerin propaganda kaygusuyla köylere saldıkları haberlerin abartmalı ve telaşlandırıcı oluşu yüzünden (İlçe’de çatışma çıktığı, bir faşistin öldüğü, faşistlerin ayaklandıkları, köylerin basılıp, aranabileceği, vb. şeyler) tüm çevre köylcrden bir kısım halk silahlanıp, örgütsüz bir şekilde, tedirginlik içinde ilçeye giden yol üzerindc beklemeye başladılar. Bu örgütsüzlüğün nedeni bu olaylar sırasında halka önderlik edebilecek arkadaşların orada bulunmayışlarıdır. Çevre ilçelerin de olayı haber alışı ve köylülerin kalabalıklaşmasıyla ilçeye bakan sırtlara kadar gelindi. Jandarmanın çevre il vc ilçelerden aldığı takviye ile köylere doğru saldırıya geçmesi köylüleri geri çekilmeye zorladı ve bu geri çekilme sırasında mevzi çatışmalar oldu.

O

laylar yatıştıktan sonra, devrimciler, köylüleri toplayarak olayı bütün yönleriyle tartıştılar. Bu tür kitlevi hareketlerin çok daha dikkatli ele alınması gerektiğini aksi taktirde bir kıyımla karşı karşıya kalınabileceğini ve bu tür olaylara müdahale edebilecek bir komitenin kurulması gerektiğini halka anlattılar. Köy komitesinin diğer yararlarını da anlattılar. Köy ihtiyar heyetinin de katıldığı bu toplantıda herkes endişelerini ortaya koydu. Bu endişelerin başhcaları bu tür bir komiteleşmenin kanuna aykırı olduğu endişesi ve köyün korunması için böyle bir komiteye gerek olmadığı düşüncesiydi. Bu konular yeniden herkesin görüşü alınarak tartışıldı. Sonunda fıkir birliğine varılarak köy komitesi seçimine geçildi. Adaylar önerildi. Önerilen kişilerin görüşleri alındı. Komiteye biri köy ihtiyar heyetinden, biri köy öğretmenlerinden (bizim çalışmalarımızı sürdüren iki öğretmenin dışında) biri de bizim

23


Book Title (Optional) genç arkadaşlarımızdan olmak üzere altı kişi seçildi. Toplantıyı yöneten arkadaşlarımızın komiteleşme konusunda yetersiz bilgiye ve deneye sahip oluşları başlangıçta bu komitenin işlevi konusunda tereddüt yarattı. Ancak komitenin oluşması gerek köy içinde gerek çevre köylerde ilgiyle karşılandı. Eskiden sorunlarının çözümlenmesi talebiyle devrimcilerin yanına gelen köylüler, komiteye yollanıyorlar. Bunun dışında komite ikişer üçer bölünerek köylüleri akşam ziyaretlerine gidiyorlar. Bu şekilde tüm sorunlar derlenip toparlanarak çözümlenmeye çalışılıyor. Bu sorunlar arasında, tarla, mal anlaşmazlıkları, mera kullanımı konusundaki anlaşmazlıkları, aşiret farklılığından doğan anlaşmazlıkları sayabiliriz. Komitenin oluşmasından sonra iIk görevlerinden biri köydeki silahların tespit edilip, onlara bir yer ayarlanması oldu. Ayrıca iki ayrı listeyle nöbet tutacak olanlar ve tarla işlerinin yoğunlaşması dolayısıyla imeceye katılacak olanlar tespit edildi. Komite zaman zaman biraraya gelerek kcndi iç eğitimini de yapmaya karar verdi. Yaz aylarında köy arazisindcn geçen sürülerden normal olarak alınan “konma parası” ihtiyar heyetiyle anlaşılarak köy komitesinin harcamaları için ayrıldı.

Ş

imdi köy komitesine ycni bir biçim verme düşünülmektedir. Örneğin bu komiteye şöyle bir biçim verilebilir.

K P P

ÖY KOMİTESİ

olitik ve Kültürel Kol İrtibat ve İkmal Kolu Silahlı Köy Birliği

olitik ve kültürel kol, köylülerin sorunlarının çözümü, politik düzeylerinin yükseltilmesi moral açıdan desteklenmeleri ve kişilerin istihdamı sorunlarıyla ilgilenir.

İ

rtibat ve ikmal kolu, olağanüstü durumlarda, çevre köylerle irtibatı sağlayacak, köylüler arasındaki desteğin ve haberleşmenin hangi yollardan, ve ne şekilde sağlanacağını araştıracak, bunun dışında yiyecek, giyecek, lüzumlu eşya, vs. depolayacaktır.

24


Chapter Title (Optional)

S

ilahlı köy birliği, köyün savunmasını üstlenecek, çevreyi en ince ayrıntısına kadar tanıyacak, silahların bakımını üstlenecek, köylük alanların dışında giz1i saklanma ve barınma yerleri oluşturacak, silahlı eğitimini tatbikatlarla gerçekleştirecektir. Kendisine bağlı bir sağlık ekibi, ya da kendi içinden 1-2 kişinin ilaç yardım, kanama ve yaralara müdahale, ufak çaplı ameliyatlar konusunda uzmanlaşmasıyla acil ihtiyaçlardan birisini karşılamış olacaktır.

Z Ş

MAHALLESİ,

ehirden 1 km. uzaklıkta olup, faşistlerin hakim olduğu ve ilericilerin de bulunduğu bir köy yolu üzerinde. Yarısı şehire dahil, diğer yarısı da köye bağlı. Doğusunda ve kuzeyinde gericiler ikamet etmektedir. Batısında B Mahallesi ve C Mahallesi bulunmaktadır. Anlattığımız bölgede ilericiler hakim ama tek tük gericiler de var. Mahalle halkı özellikle dışardan şehire yerleşmiş kişilerden oluşuyor. Çoğunun mali durumu kötüdür. Özellikle mevsimlik ve inşaat işçileridirler. 100’e yakın aile barınıyor. Faşistlerin mahallede bir etkinlikleri yoktur. Ancak kuzeyinde ve doğusuna yerleşmiş olan ve sayı bakımından bu bölgeden fazla olan gericiler içinde faşistler var ama, örgütlülükleri sözkonusu değil. Direniş Komitesi örgütlenmesi öncesinde mahalle kahvesi faşistler tarafından dinamitlendi. Bir arkadaşımız yaralandı. Daha sonra ise polis ve faşistler tarafından defalarca gece kurşunlandı. Bölgenin her yerinde faşist saldırı vardır. Ama bu bölge diğer bölgelere göre çatışmanın en az olduğu bir bölge.

B

izim dışımızda, parmakla sayılacak kadar “UKO”, “HK” ve üç tane de askıcı var. Bizim tüm çalışmalarımızı dedikodu ve halk arasındaki yanlış cğilimleri körükleyerek engel olmaya çalışıyorlar. Ayrıyeten DK örgütlenmesi süresince komite kararlarını çiğnemeyi kendilerine görev sayan kişi ve gruplardır. Bunların bu tür tavırları kendi teşhirlerini de beraberinde getiriyor.

B

izim bu bölgede Direniş Komitelerimiz, Direniş Komiteleri örgütlenmelerinin ilk örnekleri idi. Tüm spekülasyonlara ve engellemelere rağmen örgütlenme yapıldı. Artan faşist saldırılar mahalle halkının

25


Book Title (Optional) kendiliğinden hareketlerini gündeme getiriyordu:

Ş

öyleki: Gece Mahalle faşistler tarafından kurşunlandığı zaman, evinde kırmasını, tabancasım alan, ya pencerede ya da sokağa çıkıp rastgele sağa sola ateş ediyorlardı. Bu ve buna benzer dağınık eylemlcri örgütlü hale getirmeyi düşündük. Ve o günler DK tartışmaları alabildiğine sürüyordu. Bunun üzcrine bir akşam tüm mahalle halkı bir kahveye toplatıldı. Siyasi durumlardan ve faşist saldırıların bölgede eriştiği boyutlar ve bunun karşısında ne yapılması gerektiği halkla uzun uzun tartışıldı. Daha önce de tespit ettiğimiz dürüst ve mahalle halkı tarafından sevilen ve bizlerle ilişkileri iyi olan anti-faşist unsurlar DK örgütlenmesinin üst (mahalle) komitesine aday gösterildi vc demokratik bir şekilde isteyen ve istemeyenler şeklinde oylama yapıldı. Oylama sonucu üst komite oybirliğiyle seçildi.

S

eçim yapıldıktan sonra mahallenin faşist saldırılardan korunması ve çeşitli sorunları halk tarafından tartışılıp ortaya atıldı. Bu sorunların DK bünyesinde çözülmesi için, sorunlar içeriklerine güre sınıflandırıldı. Ve buna göre: Maha1lenin tüm sorunları ile ilgilenen ve Alt Komiteleri denetleyen ÜST KOMİTE, ona bağlı; GÜVENLİK KOMİTESİ, EĞİTİM KOMİTESİ, MALİ KOMİTE ve İSTİHBARAT KOMİTESİ şekillendi. Bunlar kendi aralarında, şöyle bir işlerliğe ve görev taksimine sahiptiler. Yani bir nevi iç tüzükleri:

Ü

ST KOMİTE: Altı kişiden oluşuyor. Alt komitelerin tüm çalışmalarını düzenli kontrol eder. (Ama düzenli kontrol ve bilgi alışverişi düşündüğümüz gibi olmadı). Mahalledeki uyuşmazlıkları, yani halk arasındaki çelişkilerin çözümünü bizzat üstlenir. Örneğin, Mahallede ev sahibi ve kiracı kavgası feodal ilişkilerden dolayı büyüdü. Ev sahibi silah çekti, birbirlerini şikayet için karakola başvurma çabaları Komite tarafından engellendi ve bir gün ara vererek olayda yer alan tüm kişiler toplatılıp olayın değerlendirilmesi yapıldı. Değerlendirme sonucu suç ev sahibinde bulundu. Ev sahibi silah çektiği için “500 TL” cezaya çarptırıldı. Diğerleri de olayı engellemeyip olaya katıldıkları için 100 TL ile 250 TL cezaya çarptırılıp barıştırıldılar. Para da DK’nın bütçesine aktarıldı.

26


Chapter Title (Optional)

B

u ve buna benzer olayların dışında DK örgütlenmesi öncesi halk arasındaki kırgınlıkları tespit etti vc çözüm aradı. Çoğunluğunu çözdü. Güvenlik komitesine lazım olan malzemeleri temin etmek için halkı toplayıp toplanan aidatların dışında para toplatıldı. Hazine arazisi üzerindeki halk odası açılması için kanuni formalite, malzeme ve gerekli parayı toplayıp binanın büyük bir kısmı tamamlanırken faşist muhtar tarafından yıktırıldı. (Sıkıyönetim süresince).

M

ahalledeki ve şehrin diğer mahallelerinde tutuklanma vs.lere karşı vali ve emniyet müdürüne defalarca başvurması. (Diğer bölgelerden tutuklanma olduğu zaman o bölgedeki komite varsa komite, yoksa ilericilerin oluşturduğu bir heyetle birlikte gidiyorlardı). Heyetler toplandığı zaman otuzun üzerinde adam sayısı çıkıyordu. En son bölgedeki Dev-Genç başkanına işkence yapıldığı için 30 kişilik heyet vali, emniyet müdürü ve Kolordu Komutanı ile görüştüler. Tabii bunlar sıkıyötim idaresinden önce yapılıyordu. Sıkıyöntim içinde birkaç kere toplanılıp konuşulup tartışıldı ise de şimdilik fiilen çalışmıyor.

G

ÜVENLİK KOMİTESİ: Üç kişiden oluşur. Mahallenin faşist saldırılardan korunması ve mahallede gece nöbetini düzenlemek amacı ile savunmayı yapabilecek kişileri tespit edip belli çizelgeler yapıp, onlara çizelge dahilinde nöbet tutturur.

H

erhangi bir saldırı olduğu zaman savunma komitesinin görevlendirdiği kişiler ilk müdahaleyi yapar. Ve ondan sonra mahalle halkı saldırı karşısında uyandırılıp sokaklar tutulur. (Bu bölgeyi faşist ve polisler özellikle gece arabalarla kurşunlayıp kaçıyorlardı. Bu da bölgede ki havanın özellikle elektrikli olduğu zamana rastlıyordu). Mahalle halkı bu tür saldırılar karşısında uyarıldı, önlemler alındı. Yola bakan pencerelere kepenk yaptırıldı ve bu tür saldırıları boşa çıkaracak veya cevap verecek şekilde nöbet yerleri tespit edildi. Bu saldırılar birkaç sefer yapıldı. Bunun gibi eylemleri polis de düzenliyordu. Ama tüm sa1dırılara sınırlı ve güç olanaklar dahilinde cevap veriliyordu. Halk arasındaki boşa silah sıkmaların önüne geçildi ve olay esnasında ne yapılması gerektiği öğretildi.

27


Book Title (Optional)

N S

öbet tutmalarda arada kaçamak yapıp nöbeti tez terkedende az değildi ve tabi bunlar kontrol edilmediği zaman oluyordu.

ıkıyönetim süresince de bu işi uzun zaman kendi adamlarımızla yaptık. Nöbet ikişer tutuluyordu. Akşamdan sabaha kadar. Operasyon ve polisin adam toplanmasına karşı idi.

İ

lk dönemde tespit edilen kişi sayıları son dönemde gittikçe azalma gösterdi. Bunu etkileyen faktörler: Çoğunluğu inşaat işçisi olması nedeniyle bütün gün çalışmaları nöbeti de etkiliyordu. Ayrıyeten bir diğer husus da güvenlik komitesinin faşist saldırılar olmadığı zaman işi sıkı almamalarından ileri geliyordu. Mahallede bizden başka üç askıcı da bize inat olsun diye arada bir nöbete çıkıyorlardı. Bunların nöbete çıkıp çıkmamaları veya komiteye neden girmedikleri defalarca halk tarafından sorulduğunda-askıcı kafası ile cevap veriyorlardı. “Biz direniş komitelerine karşıyız” gibi laflarla.

E

ĞİTİM KOMİTESİ: Eğitim komitesinin görevleri şöyle tespit edilmişti; üst komite dahil alt komitelerle birlikte onlara halkın ve komiıte içinde yer alan unsurların anlayıp kavrayacakları şekilde düzenli cğitimlerinin yapılması ve onları siyasi yönde uyanık kılmak. Öz olarak böyle idi.

Z

Bölgesindeki DK’nin dağılmasının en büyük faktörü eğitimin yani halkın eğitiminin hiç yapılmaması sorunundan ileri geliyor dersek doğru olur her halde. Bu eksikliğin en büyük yanı ise o güne kadar halk ile böyle bir ilişkiye girilmediğinden acemilik çekmemizden ileri geliyordu. Bir diğer husus da eğitimi verecek olan arkadaşların sıkıntısını çekiyorduk. Eğitimi yapan veya yapabilecek arkadaşların başka alanlarda görev yapmalarından ileri geliyor. Yani o bölgedeki işe yarar unsurları diğer alanlara çekmekten doğuyordu.

M

ALİ KOMİTE: Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi bu bölgenin halkı çok fakir sayılır. Bu anlamda, mahallen tüm listesi çıkarıldı· (Aile başına) Ayda bir toplanmak üzere ve 25-5-75 TL olmak üzere üç kademeden aidat belirlendi. Aylık toplam 5000 civarında oluyordu. Aidatlar şuna göre şekilleniyordu. Hiç çalişmayanlardan alınmadığı gibi verebilecekler varsa ayda 25 TL, mevsimlik çalışanlardan 50 TL, bir iş yerinde kadrolu olarak çalışıyorsa

28


Chapter Title (Optional) 75 TL olarak duzenlendi.

Ç

alışmalarımızın eksik yanlarından birisi ise, komitenin kalıcı ve uzun dönemli olacağı gözönünde bulundurulmadan bir nevi para toplama komitesi ile özdeş tutuluyordu DK’leri. Bır eksiğimizin üzerine bu güne kadar hiç gidilmedi.

M

ali komite içinde yer alan unsurlardan birisi mahallede bakkallık yapıyordu. Para onda merkezileşiyordu. Bir diğer bakkal parayı toplayıp falana verıyorlar. O da işletiyor” söylentisini yaydı. Diğer siyasetler de körüklüyorlardı. Bu tür yanlışlar yüzünden de çalışmalarda eksiklik gündeme geliyordu.

İ

STİHBARAT KOMİTESİ: Özel olarak böyle bir komite inşası düşünüldü ise de sonradan bu iş Güvenlik Komitesine devredildi. Ama istihbarat yönünde oldukça zayıf sayılırdı. Birkaç kere faşistlerin saldıracağı öğrenildi ama böyle birşey olmadı. Mahalle içinde faşist muhtarla ilişkisi olan kişiler tespit edildi. Bu ilişkiler bugün bizce bilinmektedir Halk Odasının yıkılmasına imza atanlar ve yıktırmada perde arkasında rol alanlar tespit edilmiştir

29


Book Title (Optional)

S B

ONUÇ

ugün DK çalışmaları dağılmış durumdadır. Yukarda sıraladığımız eksik ve yanlış tavırlarımız sonucu olduğu gibi, sıkıyönetim süresince sessiz kalmamız da bunu etkileyen faktörler arasındadır.

M

ahalle içindeki ihbarcı ve muhtarla ilişkisi olanlara veya muhtarın tüm namussuzluklarına karşı sessiz kalınması bizim halk içindeki prestijimizi sarsan en büyük etkenlerden birisidir.

B

ugün burada çalışan arkadaşların yeni ve yetersiz olmasının yine birtakım eksiklikleri beraberinde getireceği malum ama DK örgütlenmesinin geçmişte olduğu gibi tekrar kısa zamanda şekillenmesi (legal olarak) zor olacaktır. Bu anlamda, daha uzun vadeli ve kalıcı bir çalışmayı şekillendirmek için geçmiş deneyimizde de tanıdığımız iyi unsurlarla ilişkileri geliştirme ve gizlilik çerçevesi içinde tekrar örgütlendirme süreci içindeyiz.

K P D

BÖLGESİ

RATİKTE KARŞILAŞTIĞIMIZ BAZI SORUNLAR:

ireniş Komiteleri örgütlenme çalışmaları içerisinde karşılaştığımız birçok pratik güçlükler sözkonusudur. Birinci olarak: Gerek polis baskıları ve gerekse halk kitlelerinin merkezi otoriteye karşı güven korku ilişkilerini aşamamış olması ve bu noktada halk kitlelerinin çalışmalarımıza sempati duymasına rağmen çalışmalara, örgütlenmeye yanaşmamaları ve hatta devrimcilerden uzak durmayı yeğlemeleri sözkonusu olmaktadır.

İ Ü

kinci olarak: Halk yığınlarının içinde bulunduğu içki kumar, vb., gibi davranışlar calışmaları zorlaştırıcı bür rol oynamaktadır.

çüncü olarak: Küçük burjuva meraklılığının ve dedikoduculuğun yaygın olduğu yerlerde gizlilik ilişkiler çabucak deşifre olabilmektedir. Ancak mücadelenin ve kitlesel yapımızın geliştirebildiği alanlarda bu problem büyük

30


Chapter Title (Optional) oranda ortadan kalkabilmektedir.

D

ördüncü olarak: Özellikle köylerde feodal bağların akrabalık bağlarının çok güçlü ve yerleşik olması çalışmaların başlangıcında büyük zorluklarla karşılmasına neden olmaktadır.

B

eşinci olarak: Yine özellikle köylcrde, köylü kitlesinin içinde bulunduğu genel güvensizlik, kendine güvensizliği, yakın arkadaşlarına güvensizliği, çalışmaların istkrarlı ve yerleşik hale getirilememesine yolaçmaktadır.

A

ltıncı olarak: Köylü kitlesinin kendisinin işe karışmayacağı bir platformda, bir önderden, bir partiden medet umma anlayışı ve bizim de bu konuda yeterli bir cevap veremeyişimiz aşılması gereken engellerden biri olmaktadır.

Y

edinci Olarak; Özellikle küçük üretici köylülüğün küçücük toprağına olan bağnazca bağlılığı onları propagandaya ve mücadeleye kapalı hale getirmekte, “toprağım, bağım, bahçem telef olur” korkusuyla mücadeleye karşı tavır bile almaktadırlar.

B

ütün bu olumsuz faktörlere bir de çalışma yapan arkadaşlarımızın küçük burjuva bir acelecilik içinde olmaları, bu konunun önemini kavramamaları, kafalarının bu konuda yeterince açık olmaması eklenince birçok bölgede başlatılan çalışmalar dağılmayla karşı karşıya kalmaktadır.

D

K çalışmasının ilerleyebilmesi açısından önemli bir eksiğimiz de diğer çalışma alanları ile düzenli bir koordine sağlayıp çalışmalara katılması mümkün arkadaşların bu çalışmalara katılamamasıdır. Çeşitli derneklere üye, okullarda, öğretmenler arasında, fabrikalarda, vb. birimlerde birçok sempatizanımız bulunmasına rağmen, bu arkadaşlarımızı mahalli çalışmalarda harekete geçiremiyoruz. Bu konudaki eksikliğimiz, öğretmen, gençlik, işçi örgütlenmeleri ile mahalli çalışma ekipleri arasında düzenli bir koordinasyon sağlayarak giderilebilir ve bu yolla birçok mahalle ve köyde çalışma başlatmak ve giderek çalışmayı zenginleştirmek mümkündür.

31


Book Title (Optional)

F D

aşistlerin olmadığı alanlarda bu çalışmayı halkın yol, su, vb. gibi ekonomik sorunları üzerinde yoğunlaştırarak bir sonuca ulaşmak mümkün olmaktadır.

ireniş birlikleri örgütlenmesinin başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi için bu konudaki çalışmaları yürüten elemanların belli bir askeri eğitimi olmalıdır. Köy direniş birlikleri özellikle yoksul köylü tabanında militan bir yapı içinde örgütlenebilir.

D

iğer bir açıdan direniş komiteleri biçiminde kitlevi örgütlenmenin mi yoksa direniş birliklerinin mi daha önce örgütlenmesi gerekir? Bu sorun herşeyden önce pratik bir sorundur. Şüphesiz ki ikisinin beraber gerçekleşmesi en doğrusudur. Fakat genel olarak faşistlerin bulunmadığı alanlarda öncelikle kitlevi örgütlenme gelişmekte, ancak süreç içinde direniş birlikleri oluşturulabilmektedir. Faşist güçlerin etkin olduğu alanda ise öncelikle direniş birliklerinin gerçekleştirilmesı gerekmekte, ancak başlangıçta bu tür birliklerin gerçekleşmesi oldukça zor olmaktadır. Gizlilik sorunu çalışmalarm devam edip başarıya ulaşması açısından bu tür yerlerde daha bir önem kazanmaktadır. Aksi taktirde faşistlerin bir iki darbesiyle çalışma dağılabilmektedir.

V

e yine en önemli problemlerden biri de çalışmaların finansman ve gerekli araç, teçhizat sorunudur. Halk kitleleri içinde kendiliğinden var olan araçlardan başlangıçta faydalanmak mümkün olamamaktadır. Mümkün olsa bile nitelikli teçhizat gerekmektedir. Bu tür sorunların çözümünde faşist güçlere nazaran çok geri olmamız birçok yerde mücadele ve örgütlenmeye sekte vurmaktadır. Resmi faşist güçlere karşı daha nitelikli bir tcçhizatlanmaya vc eğitime gereksinmemiz olduğu açıktır.

F

akat bütün bu olumsuzluklara rağmen sabırlı ve inatçı bir çalışma yürüttüğümüz yerlerde başanya ulaşabilmekteyiz. Herşey bizim sabırlı, inatçı ve inançlı çalışmamıza bağlıdır. Herşey bizim fedakarca ve örgütlü olarak uğraş vermemize bağlıdır. Başarmak istedikten ve bu uğurda fedakarca çalıştıktan sonra başarmamamız mümkün değildir. ir çok bölgede, devrimci hareket içinde yer alan unsurların kendini ayrı, devrimci hareketi ayrı görme anlayışı, devrimci hareketi kendi kişiliğine sindirememe, ve bu noktada herşeyi “üst düzeydeki birtakım insanlar”dan

B

32


Chapter Title (Optional) bekleme eğilimi, faşist güçlere karşı yeterli bir mücadele gerçekleşememesine, faşist güçlere daha fazla kayıp verdirilememesine yolaçmaktadır.

B

ütün bu açılardan saflanmızda, varolan hatalı eğilimlerin ve zaafların hızla giderilmesi gerekmektedir. Yapmamız gereken ve yapabileceğimiz birçok iş bizzat bizlerin eksikliklerinden, zaaflarından, yeterince örgütlü ve kollektif bir çalışmayı hakim hale getiremeyişimizden dolayı yapılamamaktadır.

D

ireniş komiteleri ve birlikleri örgütlenmesini başarıya ulaştırmak zorundayız. Bunun için konuyu daha iyi kavramak ve kavratmak, bu işe gereken önemi vermek gerekmektedir.

B F F Ö

u konuda ısrarlı, fedakar, örgütlü kollektif bir çalışma başarıya ulaşmamızın ilk koşuludur.

MAHALLESİ mahallesinde ise sıkıyönetim içinde DK örgütlenmesi için halkla iki sefer toplantı yapıldı. Olumlu gelişmeler vardı.

rgütlenmenin yapılmamasının en büyük engeli ise DK örgütlenmesi içine girecek kişiler sıkıyönetimce gözaltına alındılar. Bırakıldıktan sonra yılgınlık eğilimi hakim oldu ve bu yılgınlıklarını halka da yaydılar ve çalışmalar da durdu.

Y T

MAHALLESİ

üm sol fraksiyonların var olduğu bir yer. Buradaki DK örgütlenmesi çalışmalarımız iki kahve toplantısından öteye varmadı. Bu toplantılarda da olumlu bir sonuç alınmadı. Tüm fraksiyonlar engel olmak için ellerinden geleni yaptılar.

33


Book Title (Optional)

P

ARTİ-CEPHE İLİŞKİLERİ, DİRENİŞ KOMİTELERİ VE PARTİLEŞME SÜRECİ

(DEVRİMCİ YOL, Sayı:16, 20 Mart 1978)

P

ARTİLEŞME süreci kavramı, ülkemizde proletarya partisinin yaratılmasının temel siyasi görev halkası olarak kabul edilmesi; buna karşılık, bu görevin (mevcut grupların birleştirilmesi veya başkaca yollarla) basitçe yerine getirilmesinin olanaksız olduğu tespitlerinin bir sonucu olarak; ve ülkemizde proletaıyanın öncü savaşçı partisinin yaratılabilmesi için bilinçli, örgütlü ve sistemli bir mücadele yürütülmesi zorunluluğunun bir ifadesi olarak ileri sürülmüştür. Bu bakımdan, partileşme sürecine ilişkin tüm sorunlar, proletarya partisine ve ülkemiz devrimine yaklaşımlarla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Partileşme sürecine ilişkin sorunların tartışılması, bir bakıma, ülke devrimine ve proletarya partisine ilişkin sorunların dolaysız bir tartışması da sayılmalıdır.

B

u yazımızda da, bu konudaki tartışma konusu olan bazı teorik sorunlar üzerinde duracağız.

34


Chapter Title (Optional)

P “

ARTİ-CEPHE İLİŞKİLERİ ÜZERİNE

Cephe” kavramına daha önce, direniş komitesi sorununu tartışırken değinmiş ve direniş komitelerinin en geniş anlamıyla, halk iktidarının birer nüveleri - çekirdekleri olarak ele alınması gerektiği fikrini ileri sürmüştük. Soruna bu şekildeki bir yaklaşım, beraberinde direniş komitelerinin, halk cephesinin veya cephesel örgütlenmenin birer örgütsel - alt birimi olarak; halk komiteleri olarak ele alınmasını da gerekli kılıyordu. Bugün cephe - parti ilişkileri üzerine yapılan tartışmalar çoğunlukla bu nokta üzerinde toplanıyor.

B

u konuya ilişkin sorunları belli başlı noktalarda tartışmaya geçmeden önce, bu konudaki daha önceki görüşlerimizi hatırlatmak yararlı olacaktır. Devrimci Yol’un 13. sayısında bu konuya ilişkin olarak şöyle söyleniyordu: Direniş komiteleri, (halk yığınları içinde gelişen anti-faşist dayanışma eğilimlerinin) devrimci bir doğrultuya kanalize edilmesi, bağımsız bir Devrimci Hareket’in halk iktidarını hedefleyecek şekilde ve tüm anti-faşist halk güçlerinin birleşik devrimci savaşının örgütlendirilmesi doğrultusunda kavranılmasının bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. ireniş komiteleri, en geniş anlamda devrimci halk iktidarının birer nüveleri olarak kavranmalı ve bu doğrultuda derinleştirilip geliştirilmelidir.

D D

ireniş komiteleri mücadelesinin başarıya ulaştırılabilmesi, böyle bir devrimci önderliğin (proletaryanın öncü savaşçi partisinin) varlığına kopmaz bir şekilde bağlıdır. Elbette bu, direniş komitelerini yaratma mücadelesinin ertelenmesi şeklinde anlaşılamaz. Parti ve cephenin yaratılması uğrunda mücadele ikincinin birinciye bağlı olduğu, diyalektik bir bütünlük içinde kavranabilir. Cephenin yaratılması uğrunda mücadele, partinin yaratılması uğrunda mücadeleyi güçlendirir...” 35


Book Title (Optional)

D

ireniş komiteleri çerçevesi içerisinde ileri sürülen bu görüşlerin, sorunu kalın hatlarıyla ortaya koyduğu söylenebilir. Buna rağmen bu çerçeve içerisine giren bazı tartışmaları ele alarak, sorunu biraz daha açmak yararlı olacaktır***.

K

uşkusuz ki, anti-faşist, anti-oligarşik halk güçlerinin en geniş anlamdaki halk cephesi proletaryanın doğru bir önderlik çizgisi ile, ideolojik - politik ve örgütsel alandaki doğru bir rehberliğiyle oluşturulabilir. Başta işçi sınıfı ve köylülük olmak üzere tüm anti-faşist ve anti-oligarşik halk sınıflarının birliği ve devrimci bir savaş çizgisindeki ortak eylemi ancak bu koşulda oluşturulabilir. Halk güçlerinin bu birliğini örgütsel alanda gerçekleştirecek (halk cephesini oluşturacak), bu birliğin devrimci bir siyasi çizgi izleyerek zafere ulaşmasını ve halk iktidarını kurmasını sağlayacak, doğru devrimci bir rehberlik ise ancak proletaryanın öncü-savaşçı partisi tarafından gerçekleştirilebilir. Bu koşul olmaksızın gerçek anlamdaki halk cephesinin oluşturulması ve halk iktidarının kurulmasıyla sonuçlanacak bir zafere ulaşması olanaksızdır.

A

ncak bütün bu doğru tespitlerden hareketle “bugün içinde bulunduğumuz koşullarda proletarya partisi bulunmadığına göre, proletaryanın önderliği de bu nedenle gerçekleştirilemeyeceğine göre, anti-faşist halk güçlerinin birliğini sağlamak için mücadele etmenin ve direniş komitelerini de bu doğrultuda kavramanın gereksiz olduğu” şeklinde sakat bir sonuca varılamaz. Çeşitli oportünist gruplar tarafından savunulan bu sakat görüşler, örneğin KSD tarafından da şu şekilde savunuluyor:

Bu hayattan kopuk arılayışların hayata yönelik önerileri de, bu bakışları kadar anlamsızdır(!)... kendiliğindenci bir anlayışla önerilen direniş komitelerinin de aynı (başarısız) akibete 36


Chapter Title (Optional)

uğrayacağı, gören her gözün saptayabileceği bir gerçektir. Bu iki öneri de gerçeklere ters düşmektedir. Çünkü önerilen cephe ve direniş komitelerinin yöneticisi olabilecek proletaryanın partisi sorunu görmezden gelinmektedir.” (KSD, sayı 21, s.10)

B

iz ne bu alıntıdaki, ne de aynı yazının daha yukarılarındaki “görmeyen gözlerin bile saptayabileceği” diz boyu sefaletle, tabiatıyla (her zaman olduğu gibi) ilgilenmeyeceğiz. Bizim ilgilendiğimiz şey, sadece buradaki, yukardaki konuyla ilgili olan “cephe ve direniş komitelerinin yöneticisi olacak olan proletarya partisi görmezlikten gelinmekte olduğu için direniş komiteleri önerisinin gerçeklere ters düşmekte olduğu “saptaması.”

B

u ve benzeri şekillerde ileri sürülen bu “mantığa” göre önce “cephe” veya “direniş komiteleri”nin yöneticisi olacak olan proletarya partisi kurulmalıdır. Cephe vs. ondan sonraki iştir. “Düşünen her kafanın kolayca saptayabileceği” gibi böyle bir “fikre” fikir değil ancak metafizik bir kafasızlık denebilir. Bugün, ülkemizde emekçi halk güçlerinin anti-faşist mücadelesine önderlik edebilecek bir proletarya partisinin olmadığı bir gerçektir. Emekçi halk güçlerinin mücadelesini zafere ulaştırabilecek nitelikteki proletaryanın öncü-savaşçı partisinin ise (örneğin KSD, TSİP, TEP vb’nin birleşmesiyle bile!) kolayca gerçekleştirilemeyeceği ortadadır. O zaman ne olacaktır? Faşist güçlerin azgın saldırıları karşısında tüm halk güçleri arasında oluşan faşizme karşı birleşme ve dayanışma eğilimleri her geçen gün yükselirken ve ülkemizin birçok bölgesinde, gecekondu bölgelerinde, okullarda, fabrikalarda, kendiliğinden bir şekilde direniş komiteierinin, halk komitelerinin vb. oluşturulmasına doğru bir “cepheleşme” eğilimi gelişmekte iken, “henüz parti yok” diye bu gelişmelere seyirci mi kalınacaktır? Kuşku yok ki, “gerçeklere ters düşen şey”; “diyalektiği KABACA kavramış” olan bu kafalardan başkası olamazl

37


Book Title (Optional)

B “

u konuda Devrimci Yol’un 4. Özel Sayısı’ndaki şu yaklaşım, sorunu özet olarak ve açık bir şekilde ortaya koymaktadır: Anti-faşist halk güçlerinin birliği, ancak, bağımsız bir devrimci hareketin önderliğindeki bir mücadelenin ürünü olarak yaratılacaktır. Öyleyse bugün, anti-faşist halk güçlerinin birlikteliği konusunda hiçbir şey yapılamaz mı? Faşist güçler karşısında halkın dağınık ve örgütsüz kalmasına seyirci kalınabilir mi? Elbette ki hayır. Ve elbette ki başta gelen görev proletaryanın bağımsız devrimci siyasi hareketini yaratmaksa, bunun kadar önemli olan diğer görev, halk güçlerinin anti-faşist, anti-oligarşik cephesini yaratma uğrunda mücadele etmektir. Bu ikili görev kopmaz bağlarla birbirine bağlıdır. Anti-faşist, anti-oligarşik halk güçlerinin eylem birliğini yaratma uğrunda mücadele, temel göreve bağımlı, onunla birlikte ve ona yardımcı olarak kavranılması gerekli olan bir devrimci görevdir.”

İ

şte, direniş komitelerinin ele alınışındaki devrimci perspektif bu olmalıdır. Bu, halk yığınları içindeki kendiliğinden oluşan eğilimlerin doğru bir şekilde kavranılarak devrimci bir doğrultuya kanalize edilmesi gereğinin zorunlu bir ifadesidir. Emekçi halk güçlerinin ideolojik - politik - örgütsel alanlardaki önderliğini gerçekleştirebilecek olan proletarya partisini yaratma temel görevi ile yükümlü olan Devrimciler halk yığınları içindeki bu devrimci eğilimlere seyirci kalamazlar. Bu eğilimleri doğru bir şekilde kavramak, devrimci bir siyasi hat doğrultusunda yönlendirmek ve örgütlendirmek için mücadele; etmek zorundadırlar. Aslında bu görev yerine getirilmediği sürece, yani bu doğrultuda bir mücadele sürdürülmedikçe, proletaryanın öncü- savaşçı partisinin ve onun emekçi halk güçlerine önderliğinin gerçekleştirilmesi de olanaksızdır. Proletarya partisi de, onun önderliği de gökten zembille inmeyecektir. Öncülük hakkı, daha doğru bir ifadeyle öncülük rolü, ancak pratikte doğru bir siyasi çizgiyi izlemekle tutarlı ve devrimci bir mücadele anlayışını hayata geçirmekle ve halk güçlerine bu çizgiyi pratik mücadele süreci içinde benimsetmekle, kısacası savaşılarak elde 38


Chapter Title (Optional)

edilebilir. Bu önderlik yeteneğine sahip bir proletarya partisinin yaratılması da hiç kuşku yoktur ki, bugünden bu devrimci anlayış doğrultusunda bir mücadele sürdürülmeden, mümkün olamaz. Halk yığınlarına ideolojik - politik ve örgütsel alanlarda önderlik edebilecek, tüm halk güçlerinin faşizme karşı birleşik devrimci savaşını örgütlendirerek zafere ulaştırabilecek niteliklere sahip bir proletarya partisinin yaratılması; ancak bugünden halk yığınları içinde doğru bir siyasi önderlik çizgisi izleyerek, halk yığınları içinde oluşan devrimci birikimleri örgütlemeye ve yönlendirmeye çalışarak, onun, en önünde faşizme karşı doğru bir mücadele anlayışını hayata geçirerek, bu yolla geniş emekçi halk yığınlarıyla sağlam bağlar kurmaya ve pekiştirmeye çalışarak gerçekleştirilebilir. Bizim savunduğumuz devrim anlayışına uygun bir savaşçı partiyi otuşturacak önderlik ve yönetim yeteneğine sahip kadrolar, dört duvar arasında, ya da cam fanuslar altında yetişemez. Tüm halk sınıflarını bir araya getirerek yönetme yeteneğine sahip bir proletarya partisinin yaratılması da, partinin oluşturulması mücadelesi süresince, bu temel göreve bağımlı olarak, birleşik devrimci cephe siyasetinin izlenmesi ile olanaklı olabilir. Partinin oluşturulması mücadelesi ile halk cephesinin oluşturulması mücadelesi, birbirini tamamlayan, içiçe geçmiş bir görevler bütünlüğü olarak kavranmalıdır. Bu iki görev birbirinden ayrılamaz ve tren vagonları gibi birbirine eklenemez. Parti görevlerinin temel olması, önce onun, sonra da cepheyi oluşturma görevinin yerine getirileceği şekllnde anlaşılamaz. Elbette ki temel görev uğrunda verilecek olan mücadele belirli bir aşama katetmeden, önderlik rolünü yerine getirebilecek, savaşçı bir parti yaratılıp belirli bir siyasi ve örgütsel etkinliğe ulaşmadan, anti-oligarşik, anti - faşist halk cephesinin, ülke düzeyindeki en üst plandaki örgütsel oluşumunu kazanması olanaklı olamaz. Bu, ayrı bir sorundur. Tali ve temel görev arasındaki ilişki, diyalektik bir bütünlük içinde ele alınmalıdır.

39


Book Title (Optional)

P

ARTİ - CEPHE VE DİRENİŞ KOMİTELERİ İLİŞKİLERİ

S

orunun bu şekilde kavranmasının önemi, direniş komiteleri özelinde daha da derinliğine bir anlam kazanmaktadır. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, direniş komiteleri kavramı her hangi bir “siyasi” amaçla icad edilmiş veya “havadan” ortaya atılmış bir kavram değildir. Bu kavram tamamen sınıf mücadelesinin ve canlı sosyal pratiğin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Faşist saldırıların giderek şiddetlenen bir doğrultuda artması, çatışmaların bir iç savaş doğrultusunda derinleşmesi, en geniş halk yığınları içinde güçlü bir anti - faşist dayanışma ve direnme eğiliminin doğup gelişmesine neden olmuştur. Son birkaç yıldır bu olayı okullarda, mahallelerde, köylerde ve fabrikalarda, ülkemizin her tarafında derece derece ortaya çıkan bir gelişme, bir sosyal gerçeklik olarak yaşadık. Şehirler, kasabalar, köyler, tümüyle ülkemiz bu gelişmelerin etkisini sokaklarında yansıtacak bir görünüm içindedir. Oligarşinin bu gelişmeleri kendi denetimi altına alma çabaları karşısında devrimcilere düşen şey, hiç kuşku yoktur ki, bu gelişmeleri devrimci bir doğrultuya kanalize etmek için mücadele etmektir. Marksist teori, herşeyden önce canlı hayatın, sosyal pratiğin ortaya attığı soruları çözmekle yükümlüdür. Direniş komiteleri de, (hayattan kopuk “görüşler”in değil) hayatın kendisinin ortaya attıği bir “öneri”dir. Bizim yapmaya çalıştiğımız da, bu gelişmelerin ortaya çıkardığı soruntarı doğru otarak çözmeye; bu suretle bu gelişmelerin bize yüklediği devrimci görevleri yerine getirmeye çalışmaktan başka bir şey olmamıştır. Bugün, direniş komitelerini yönetecek olan proletarya partisi yok diyerek, bu gelişmeler karşısında seyirci kalmayı önermek ise, kefareti asla Marksizme ödetilemeyecek olan bir ahmaklıktan başka bir şey olmazdı.

D

ireniş komitelerinin, bütün anti-faşist halk güçlerini içerecek ve temsil edecek bir şekilde, yani cephesel bir örgütlenme 40


Chapter Title (Optional)

şekli olarak kavranması doğru mudur? Kuşkusuz ki bu yaklaşım doğrudur. Faşizme karşı mücadelemizin ancak, bütün halkın demokratik iktidarınrn gerçekteşmesi ile zafere ulaşabileceğini söylüyoruz. Ülkemizde demokratik halk devrimi uzun ve dolambaçlı bir halk savaşından geçerek gerçekleşecektir ve iktidar bütün ülkede, bir anda değil, parça parça elde edilecektir. Faşizme karşı mücadelenin, halkın demokratik iktidarını gerçekleştirme doğrultusunda bir devrim sorunu olarak kavranılması, halk iktidar organlarının yaratılması zorunluluğunu da beraberinde getirmektedir. İşte, direniş komitelerinin bu şekilde, en geniş anlamıyla halk iktidar organlarının birer nüvesi olarak kavranılmasının gereği, bu noktada ortaya çıkmaktadır. Direniş komitelerinin böyle bir anlayışla kavranılarak, bu doğrultuda mücadele edilmesi; herşeyden önce, devrimci mücadelenin başarıya ulaşabilmesi için zorunlu olan, demokratik halk iktidarının asıl anlamını vurgulaması; halkın kendi iktidarı kavramını ve merkezi otoriteye bir alternatif yaratılması zorunluluğunu somutlaması açılarından önem taşımaktadır. Tabiatıyla burada söz konusu olan, bugün için, tamamıyla bir anlayışın ve yönelimin ortaya konulmasıdır. Elbette, halk iktidarının ülke düzeyinde çiçeklenmeye başlaması, direniş komitelerinin, halk komiteleri olarak gelişkin ve olgunlaşmış biçimlere bürünmesi, mücadelenin halk savaşının daha üst aşamalarına geçilmesiyle gündeme gelebilecektir. ugün için asıl olan, direniş komitelerinin, bütün antifaşist halk güçlerini toplayacak ve faşizme karşı çok yönlü bir mücadeleyi sürdürecek bir yapılanışını gerçekleştirmeye çalışmaktır. Halk yığınları içindeki tüm anti-faşist birikimler bu yolla devrimci bir doğrultuya kanalize edilmeye çalışılmalı, kapsamı içine giren birimdeki tüm anti-faşist unsurların birleşik eylemini ve dayanışmasını sağlamaya yönelik bir siyasi çizgi izlenilmelidir.

B

D

ireniş komitelerinin bu şekildeki bir kavranılışı bir başka açıdan, bizim savunduğumuz bir devrim anlayışı, 41


Book Title (Optional)

örgütlenme ve mücadele anlayışı ile ilintileriyle de ele alınabilir. Ülkemiz devrimi uzun bir silahlı savaş yolundan geçerek zafere ulaşacaktır. Emperyalizmin 3. bunalım döneminin ayırdedici özellikleri sonucu olarak, Çin ve Vietnam gibi ülkelerdekinden tarklı özellikleri olan bir rota izleyecektir. Halkın savaşa doğrudan katıldığı mücadele aşamalarına, partinin örgütlediği ve yürüttüğü bir silahlı mücadele aşamasından geçilerek ulaşılacaktır. Burada can alıcı nokta, öncünün devrimci eyleminin bütün halkın devrimci eylemine dönüşebilmesi için, proletarya partisinin bu dönüşümü gerçekleştirebilecek bir yapılanışa sahip olması ve böyle bir anlayışla mücadeleyi sürdürmesidir. Öncünün mücadelesinin, kendiliğinden bir şekilde halkın eyleme geçmesini sağlayamayacağı ortadadır. Bu şekildeki bir anlayışla örgütlenmiş bir parti tarafından yürütülmeyen silahlı eylemler sonucu, silahlı devrim mücadelesinin başarıya ulaşması olanaksızdır ki, bu görüş öncü savaşı kavramının fokocu bir yorumunu savunanlar tarafından ileri sürülmektedir. (Devrimci Hareketimizin bu görüşü, fokocu bir devrim, mücadele ve örgütlenme anlayışının da köklü bir reddidir ve ülkemizdeki tüm oportünistlerin hareketimizi eleştirirken çarpıttığı en temel nokta burasıdır.) Silahlı mücadeleyi böyle bir anlayışla başarıya ulaştırabilecek bir öncüsavaşçı partinin inşası sürecinin (partileşme sürecinin), böyle bir örgütlenme ve mücadele anlayışının filizlerini, çekirdeklerini barındırması, bu anlayışın gerektirdiği bir zorunluluk olarak görülmelidir. Bir başka ifadeyle, savaşı zafere ulaştıracak bir yapılanışa sahip olan; öncü savaşını, bütün emekçi halkın silahlı savaşına dönüştürülebilecek niteliklere; öncünün eylemini, yığınların eylemine doğru geliştirilebilecek bağlantı kayışlarına sahip bir savaşçı partinin yaratılabilmesi, partileşme süreci boyunca böyle bir çalışma ve örgütlenme anlayışına uygun bir mücadele pratiği içinde olmakla mümkün olabilir. İşte bu çerçeve içinde ele aldığımızda, direniş komitelerinin, kapsamı içine giren birimlerdeki tüm anti-faşist halk kesimlerini içerecek bir kapsamda kavranması; devrimci eylemin, geniş halk yığınları ile bağların kurulabileceği bir zemin üzerinde yükselmesi gereğinin 42


Chapter Title (Optional)

(ve bu anlayışa uygun bir parti yapılanmasının) gerekli kıldığı platformların yaratılması mücadelesi olarak görülmelidir. Bu, en geniş kitle çalışması içindeki kadro çalışmalarının temel alınması anlayışının direniş komitesi özgülündeki bir somutlanmasından başka bir şey değildir.

E

vet, faşizme karşı mücadelemiz, azgın faşişt saldırılar karşısındaki emekçi halkın anti-faşist direnişini örgütleme görevimiz, Ecevit hükümetleri döneminde de sürmektedir ve sürecektir. Ecevit hükümetinin kurulması ile hükümetin faşizmi bir tehlike olmaktan çıkaracağı umudunun yayılması, halkın direniş azminin kırılması yolunda ortaya serilen tüm oportünist çabaların yarattığı olumsuz eğilimlerin, halk güçleri içinden sökülüp atılması ve halkın anti-faşist direniş azminin yükseltilmesi doğrultusunda kararlı bir çaba sürdürülmelidir. Mahallelerde, okullarda, işyerlerinde, köylerde; fabrikalarda direniş komitelerini devrimci bir anlayışla örgütleme mücadelesi sürdürülmelidir. KSD, direniş komitelerinin başarısızlığa uğrayacağını ileri sürüyor. Daha doğrusu bunu temenni ediyor. Elbetteki biz bu uğurda geçici başarısızlıklara da uğrayabiliriz. Zaten direniş komiteleri, Türkiye’yi bir anda güllük gülistanlığa çevirecek sihirli bir değnek de değildir. Kısa vadede bu konuda elde edilebilecek olan başarılar belki de son derecede sınırlı olacaktır. Emekçi halk güçlerinin anti-faşist, anti-oligarşik mücadelesi uzun ve çetin bir savaş yolundan geçerek başarıya ulaşacaktır. Kuşku yoktur ki bu savaşın düz bir çizgi izlemeyecek olan, inişli çıkışlı karmaşık yapısına uygun olarak direniş komitelerinin gelişimi de, basitçe bir olay olmayacaktır. Bunun sonucu olarak da direniş komiteleri en gerçek şekliyle, bu karmaşık sınıf mücadelesinin sıcak pratiği içinde ve faşizme karşı mücadelenin yükseldiği alanlarda, emekçi halk iktidarının birer çiçeklenmesi olarak yaratılacak ve geliştirilecektir.

E

lbetteki, KSD’nin, kısa vadede hiç bir parlak ve cazip “fayda” sağlamayacak olan, böylesi uzun vadeli, çetin bir mücadele 43


Book Title (Optional)

alanı olarak direniş komitelerine olumlu yaklaşmasını beklemek boşunadır. Hazır CHP iktidardayken ve üstelik faşizmin tırmanışını durdurarak geriletmişken böylesi bir çabayı lüzumsuz bir gayretkeşlik olarak görmek, ve de anti - faşist mücadelenin yöneticisi olacak olan proletaryanın partisi sorununu çözmek amacıyla (herşeye rağmen ve ille de!) TSİP ile birlik uğrunda azimle “savaşım” vermek, KSD için daha akıllıca bir iş sayılmalıdır herhalde... (DY, Sayı:16, 20 Mart 1978)

44


Chapter Title (Optional)

Ö

RGÜTSEL SORUNLAR VE ÇALIŞMA TARZIMIZDAKİ BAZI HATALI EĞİLİMLER ÜZERİNE (MAYIS 1978)

Ö

RGÜT sorunları, en genelde, devrimin Marksist-Leninist önderliğinin örgütlendirilmesi sorunlarıdır. Ve böyle geniş kapsamlı bir sorun olarak, devrim ve mücadele anlayışına ilişkin bütün temel sorunları içerir (ya da yansıtır).

Ü

lkemizin bugünkü somutu açısından ele alındığında, devrimin M-L önderliğinin. oluşturulması sorunu; bütün emekçi halk güçlerinin faşizme karşı birleşik-devrimci savaşını örgütlendirip yönetebilecek, bu yoldan burjuvaziye karşı zaferini sağlayabilecek, halkın demokratik diktatörlüğünü (halkın demokrasisini) gerçekleştirebilecek savaşçı bir partinin yaratılması sorunudur. Bu da, bunun için gerekli yönetim yeteneğine sahip, devrimci teoriyi derinliğine kavrayarak pratikle bütünleştirebilecek, yeterince bilinçli, kararlı, özverili kadroların yaratılması; ve bu öncü kadroların önderlik ve yönetim faaliyetlerinin devrimci bir anlayışla organizasyonu sorunudur.

M

-L devrim anlayışına ilişkin en temel sorunları içeren bir sorun olarak örgüt anlayışı sorunu ve örgüt sorunu, daima, özel bir öneme sahiptir. Ve kuşkusuz bizim hareketimiz açısından da, hareketin bütün gelişme aşamalarında (söz konusu aşamanın ortaya getirdiği yeni örgütlenme sorunlarının doğru çözümlemelere uğratılması açısından), daima önemli bir sorun olacaktır. ncak, örgütsel çalışmaya ve örgüt anlayışına ilişkin sorunlar, bugünkü durumda, partileşme sürecinin, örgüt sorunlarının devrimci bir anlayışla çözülerek tamamlanması açısından ayrıca özel bir önem taşımaktadır. artileşme süreci, örgütsüz ve dağınık düzen çalışmalardan belirli bir örgüt disiplini altındaki çalışmalara; kendiliğinden nitelikli çalışmalardan, kollektif bir çalışma ve merkezi siyasi disiplin anlayışına; Iİkel düzeydeki basit örgütlenmelerden yüksek nitelikteki (karmaşık) siyasi örgütlenmelere doğru bir gelişme; bu zıt unsurların birbirlerine karşı mücadelesi; ve birincilerden ikincilere doğru bir dönüşümler sürecidir.

A P

45


Book Title (Optional)

B

u sürecin henüz tamamlanamamış olması, bir anlamda, hareketin önderlik fonksiyonlarına ilişkin sorunların yeterli çözümlere uğratılamamış olması demektir.

B

ugün gerek yönetim ve sorumluluk kademelerinde yer alan öncü kadroların durumu açısından, gerekse kollektif nitelikteki bir disiplinli - örgütlü çalışma açısından, özetle devrimci teoriyi hayata geçirme araç ve mekanizmaları açısından, önemli eksikliklerimiz vardır.

B

aşlangıçtan bu yana (1975’lerden bu yana) oldukça önemli ilerlemeler kaydedilmiş olmasına rağmen; önderlik fonksiyonlarının yerine getirilmesine ve kadrolara ilişkin, örgütsel çalışmaya ilişkin önemli eksikliklerimiz vardır ve bunların giderilmesi, şimdi önemli sorunlarımızın başında gelmektedir.

B

ugün, Devrimci Hareketimiz, ülkemizdeki devrimci mücadeleye ilişkin olan birçok temel soruna en doğru çözümlemeler getirmiş ve doğruluğu yaşanan gerçekler tarafından da defalarca kanıtlanmış somut siyasetler saptanmıştır. Etbetteki bunlar çok önemlidir. Fakat, siyasal mücadelede, bir hareketin görüşlerinin doğruluğu o hareketin başarıya ulaşabilmesi için yeterli değildir; teorik- siyasi tespitleri her özgül durumda pratiğe geçirmeye elverişli araç ve mekanizmalara da sahip olmak gerekir ki, bu noktada herşeyden önce kadrolar ve örgüt sorunu gündeme gelir. Çünkü, bir siyasetin pratiğe uygulanması, onun kadrolar tarafından yaratıcı bir tarzda tartışılarak yorumlanıp kavranılması, tabana kavratılması ve devrimci bir insiyatif anlayışıyla pratiğe uygulanması ve sonuçların toparlanıp değerlendirilmesi gibi süreçlerden oluşur ve bu süreçlerin örgütlendirebilmesi için de nitelikli kadrolara ve doğru bir çalışma tarzı anlayışına sahip olmak gerekir.

Ö

zellikle kadrolar sorunu önemlidir. Çünkü temel siyasetlerin hayata geçirilişindeki hayati rolleri nedeniyle, yönetim ve sorumluluk kademelerindeki önder kadrolar, bir devrimci hareketin en önemli öğesidir. Bir siyaseti yorumlayan, tabana kavratarak hayata geçiren, pratiğin sonuçlarını toparlayarak hayatın içinden yeni siyaset unsurlarıni bulup çıkartan, özetle; bir

46


Chapter Title (Optional) devrimci harekete, bütün hayatiyetini veren, temel bir role sahiptirler.

B

ugün hareketimizin birçok eksikliğinin bulunduğu bir gerçektir. Bugünkü aşamada hareketimizin örgütlü çalışma ve çalışma tarzına ilişkin eksikliklerimiz yönünden köklü bir eleştirisini yapmalıyız. Özellikle çalışma tarzımıza ilişkin eksik ve hatalı yönlerimizin devrimci bir tarzda düzeltilmesi yönünde, sistemli bir mücadele yürütmeliyiz. imdi, bu konudaki eksik ve hatalı yönlerimizin düzeltilmesinin, önümüzdeki oldukça çetin sorunlarla dolu dönemdeki, canalıcı siyasal görevlerimizin yerine getirilebilmesinin bir önkoşulu olduğunu söylemek mümkündür

Ş

1 E .

VET birçok eksikliğimiz vardır. Birçok konuda oldukça önemli hatalar yapıyoruz ve bunlar içinde devrimci hareketimize pahalıya malolanları hiç de az değildir. Ama en önemlisi, bütün bu hatalı eğilimlere karşı mücadele ederken doğru bir örgütsel çalışma anlayışına, devrimci bir çalışma tarzı anlayışına sahip olmaktır ve bunu hareketimize hakim kılmaya çalışmaktır. Pratikte karşılaştığımız hataları düzeltmeye çalışırken, bunları sadece biçimsel yönleriyle ele almadan, derinliğine kavramaya, köklerini açığa çıkartarak düzeltmeye çalışmalıyız. Bu konuda devrimci bir anlayışa sahip olduğumuz taktirde hataların gerçekten giderilmesi mümkündür.

D

evrimci bir örgütsel çalışma, kollektiflik temeli üzerinde yükselmek zorundadır. Kollektif tartışma, kollektif üretme, kollektif yönetim, mutlaka belirli ve sistemli bir görev bölüşümü, kollektif sorumluluk ve disiplin: Böyle bir çalışma anlayışı, çalışmaların merkezileştirilebilmesini; değişik fikirlerin senteziyle mümkün olduğunca tek yönlülükten uzak en doğru çözümlere, fikirlere ulaşılmasını, yönetim kademelerindeki kadroların görüşlerinin zenginleşip derinleşmesini; bireysel ve istikrarsız davranışların ortadan kaldırılmasını, belirli bir plan dahilinde hareket edilmesini sağladığı gibi, kollektif bir örgütlü çalışma anlayışının gelişip yerleşmesi için de gerekli bir eğitim faktörü oluşturur. Ki bu son husus, özellikle hareket içindeki hatalı eğllimlerin giderlimesi açısından gereklidir.

47


Book Title (Optional)

B

ugün başlangıç aşamasındaki tüm hareketlerde olduğu gibi bizim hareketimizde de sorumluluk-yönetim kademelerindeki profesyonel unsurların büyükçe bir çoğunluğu küçük burjuva kökenli genç-aydın kadrolar tarafından oluşturulmaktadır. (Hareketimizin saflarında yer alan geniş işçi ve emekçi unsurlar işe bağlılık ve başkaca nedenlerle daha çok sempatizan durumundadırlar. Bu, her devrimci hareketin başlangıç aşamasında kuşkusuz aşmak zorunda olduğu önemli bir handikaptır.) Eğitilmiş olmasındaki kolaylık nedeniyle Marksizmi daha çabuk öğrenebilen küçük burjuva kökenli unsurlar, komünist davranış ilkelerine karşı uyum göstermekte daha az istidatlıdırlar. Tersine, küçük burjuva davranış tarzına ve dolayısıyla da örgütsel çalışmalardaki bireysel eğilimlere daha çok yatkındırlar. Bu durum ise, küçük burjuvaziye has bireyci, bürokratik ve daha başkaca birçok hatalı eğillme kaynaklık eden bir durumdadır. Bu, örgütsel çalışmalardaki hatalı eğilimlere karşı sürekli bir eğitim gereğini vurgulayan bir noktadır. (Ki, aynı ihtiyaç işçiler açısından da, bu kez burjuva ideolojisinin ve alışkanlıklarının etkilerine karşı geçerlidir.)

(

Marksist) bir anlayışın zıddına olarak “alt-üst” ilişkilerini bir “memur müdür”ilişkisine dönüştürür; orta kademelerin (bir devrimci hareket açısından hayati öneme sahiptir) fonksiyonlarının emir iletme mekanizmaları haline dönüşmesine (bürokratik yöneticilik) yol açar; görevlerin savsaklanması, baştan savmacılık, pasifizm, bıkkınlık gibi hatalı eğilimlerin güçlenmesini körükler.

1

. “Memur devrimciliği” diye bilinen hatalı eğilimi hepimiz biliriz. Buna rağmen, çalışmalarımızda karşılaştığımız aksaklıkların önemli bir kısmında bu “memur devrimciliği” anlayışıyla hareket etmemiz gerçeği yatar. Bir devrimci elbette kendi görev ve sorumluluk alanına giren işlerle uğraşmalı “üstüne vazife olmayan” şeylerle uğraşmamalıdır. Memur devrimciliği anlayışında ise, görev alanına giren sorumlulukların mekanik bir tarzda “yukardan gelen talimatların” yerine getirilmesinden ibaret bir şey olarak kavranılması söz konusudur: “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım” veya “ben sadece bana söyleneni yaparım”...

Ö

rgütsel sorumluluk kademelerindeki kadrolar, bu şekilde hareket edemezler. Devrimci görevlerin yerine getirilmesi yaratıcı bir tarzda

48


Chapter Title (Optional) kavranılınalıdır. Merkezi siyasi belirlemeler, çoğunlukla genel siyaset ilkelerininhedeflerinin ortaya konulmasından ibarettir. Örneğin, sıkıyönetim, ilanının ne anlama geldiği çeşitli yönleriyle incelenmiş, faşist güçlerin muhtemel taktikleri irdelenmiş, devrimci görevlerin neler olduğu belirlenmiştir. Bu alandaki görevlerin doğru bir şekilde pratiğe geçirilebilmesi için, yaratıcı bir tarzda tartışılarak tabana kavratılması, içinde bulunan özel duruma uygun tarzda pratiğe nasıl geçirilebileceğinin tespit edilmesi; somut kararlar üretilerek, bunun bir şekilde eyleme geçirilmesi gerekir. Bütün bunların hayata geçirilebilmesi, son derece ciddi ve önemli bir çaba gerektiren işlerdir ve belki de genel siyaset ilkelerinin belirlenmesi kadar önem taşır.

E

ğer siyasal görevlerin pratiğe geçirilmesi görevi, “memur anlayışıyla” ele alınırsa, bu görevler yerine getirilemez. Genel siyaset belirlemelerinin eyleme nasıl dönüştürüleceği üzerine “yukardan” “talimat’ gelmezse siyasal görevlerin yerine getirilmesi, eyleme dönüştürülmesi de mümkün olmaz. Ne yapılması gerektiği konusunda, yukardan talimat gelmesi beklenir durulur. Bu, son derece yaygın bir siyasal durgunluk (atalet) kaynağıdır.

2 “

. Bürokratik örgütsel çalışma anlayışında alt-üst ilişkileri de “memur-müdür “ ilişkileri biçiminde ortaya çıkar. Üst”e karşı “memur” gibi hareket edenler, çoğunlukla “alt”a karşı da “müdür” gibi hareket ederler. Devrimci Hareket içindeki yöneticilik - sorumluluk ilişkileri elbette ki, burjuva düzene has bir hiyerarşi anlayışı ile ilgisiz kavramlardır. Bunu hepimiz biliriz. Ama gene de, davranışlarımızdaki burjuva alışkanlıklarının bir kalıntısı olarak, buna benzer hatalı tavırların görülmesi, az rastlanılan bir şey değildir.

3

. Sorumluluk kademesindeki kadroların, kendi görev alanındaki siyasi pratiğin örgütlendirilişinde aktif olarak rol almaları gereklidir. Yönetim kademelerinde bulunan kadroların somut siyasal pratiğe katılmamaları son derece hatalıdır. Şorumlu kadrolar, merkezi siyasetin tartışıtarak tabana kavratılmasına katılmak zorunda oldukları gibi, siyasi pratiğin örgütlendirilmesinde de aktif olarak yer almalıdırlar. Önder kadroların pratikte yer alış biçimleri tartışılabilir ve elbette hareketin örgütlülüğünü riske,sokacak durumlar gözetilir. Ama bu konuda abartılı bir yaklaşım, önder

49


Book Title (Optional) kadroların pratikten kopuk bir hale düşmelerine, sonuçta ihtilalci bir önderlik mekanizması yerine, bürokratik bir önderlik mekanizmasının oluşmasına yol açar. Bu, pratikte çalışmalarımızın aksamasına, kadroların hantallaşıp, devrimci özlerinin körelmesine yolaçan nedenlerden biridir.

4

. Devrimci kadrolar arasındaki ilişkilerin temeli devrimci yoldaşlık ilişkileri olmalıdır. Arkadaşlık, aynı çevreden gelme gibi nedenlerle veya “yiğitlikgüven” gibi subjektif nedenlere dayalı olarak kurulan özel ilişkiler, hatalı ilişkilerdir. “Ben filancaya güvenmem, falanla birlikte aynı işe gitmem”, vb.

Ç

okça, bu hatalı feodal-bireysel ilişkilerin “örgütlenmesi” (tayfacılık!) eğilimi de ortaya çıkar. Bunlar küçük burjuva alışkanlıkların ürünü olan hatalı eğilimlerdir. Kaynağında kendine özel güvence oluşturma eğilimleri yatar. Hareketin bütününe güvenme ve kendini (bireyi) bu kollektif bütüne tabi kılarak eritme yerine, çevresinde oluşacak bireysel ilişki unsurlarından bir özel güvenlik çemberi otuşturma eğilimi, küçük burjuva bir sınıf içgüdüsü olarak değerlendirileblir. Bu türden oluşan ahbap-çavuş gruplaşmaları, çoğu kere, devrimci harekete zararlı sonuçlar yaratır. Buna karşı daima, siyasal ilişkilerin öne çıkarılması ve bireysel-feodal ilişkilerin törpülenmesi ve devrimci ilişkilere dönüştürülmesi için mücadele edilmesi gerekir. Hareketin bütününe güvenme esas olmalıdır. Ve hareketin bütün unsurları arasındaki ilişkilerin temeli devrimci yoldaşlık anlayışı olmalıdır.

5

. Siyasi çalışmalarda devrimci bir sorumluluk anlayışıyla hareket edilmelidir. Bunun aksi ise (düpedüz sorumlulukları bir yana bırakıyoruz) bürokratik çalışma anlayışının bir parçası olarak bürokratik sorumluluk anlayışıdır. Bu, sorumluluk sadece “üst”e karşı sorumluluk olarak algılanmaktadır. Devrimci bir sorumluluk anlayışında ise üste karşı sorumluluk, devrimci harekete karşı, sorumluluğunun bir biçimlenmesidir, sadece.

B

ürokratik bir sorumluluk anlayışıyla hareket edilmesi, görevlerin, çalışmaların sürekli aksamalarında, baştan savmacılıkta belirgin olarak ortaya çıkar. Bakarsınız işler hep ters gider, hep aksamalarla karşılaşılır; işler bir türlü istenen biçimde yürümez; ve de her zaman uygun bir “mazeret” vardır!

50


Chapter Title (Optional)

D

evrimci bir sorumluluk anlayışının yeterince kavranılamamış olması, üstlenilen görevin (Ne kadar basit görünürse görünsün) öneminin yeterince kavranılmaması, görevlere baştan savma bir anlayışla yaklaşılmasına yol açmaktadır. Bunun sonucu olarak da, en ufak bir engel ortaya çıkar çıkmaz (üste karşı “makul” bir mazeret(!) bulunmuştur, çoğu zaman bu kendimizi de kandırmamıza yarar!) kolayca, görevin yerine getirilmesinde savsaklayıcı bir eğilim içine girilir. Çoğu kere de “mazeret”in, önceden mi ortaya çıktığı, yoksa sonradan mı tedarik edildiği (!) anlaşılmaz!

G

örev anlayışında devrimci bir sorumluluk anlayışı ve bunun sonucu olarak da verilen görevin mutlaka yerine getirilmesi gerektiği anlayışı yerleştirilmelidir. Üstlenileri görev, ne kadar küçük ve önemsiz görülürse görülsün; bütün güçlükler çözülerek karşılaşılan bütün engellere rağmen, zamanında ve eksiksiz olarak mutlaka yerine getirilecektir. Özetle bizim görev anlayışımız bu olmalıdır. Ancak böyle bir anlayışla, bütün zorlukları aşabilen bir devrimci hareket olabiliriz. aima hatırlanılmalıdır ki, devrimci bir sorumluluk anlayışının temelinde devrime ve devrimci harekete olan inanç ve bağlılık yer alır. Görev anlayışındaki savsaklayıcı eğilimler, ister istemez, bunu hatırlatır.

D E

lbette ki, görevlerin savsaklanması eğilimterinin başka nedenleri de vardır. Yerine getirilecek görevin öneminin kavranılmaması, (işin küçük basit bir iş!) olarak görülmesi veya başkaca, küçük burjuva liberal eğilimler söz konusu olabilir. Her halukarda “mazeretci” eğilimlere ve görevlerin savsaklanılması eğilimlerine karşı mücadele edilmelidir. evizyonizmin evrensel gelenekleşmiş bürokrat devrimciliği anlayışından ne kadar uzağız? Ya da burjuva yaşam tarzının, alışkanlıklarının bir uzantısı olarak bizim çalışmalarımızda ne ölçüde yansımaktadır? Bu soruları en gerçekçi bir tarzda cevaplayarak, bu konulardaki var olan hatalı eğilimlere karşi amansız bir savaş açmalıyız. Çözüm daima, kendimizi devrimci harekete daha çok adamak, devrimci çalışmaya daha bir sıkıca sarılmak ve Marksist devrimci anlayışı derinliğine özümleyebilmek için çalışmaktır.

R

51


Book Title (Optional)

3

.ÖRGÜTSEL çalışmalarda gizlilik kurallarına dikkat edilmesi gerektiği hususu, bilinmesine ve çok sık tekrarlanmasına rağmen, gene de çokça ihmal edilen ve “unutulan” bir husustur. Bunun ne denli tehlikeli bir hata olduğunu bilmemize rağmen, bu ihmalkarlık anlaşılır bir şey değildir.

İ

çine düştüğümüz legalist eğilimlerin kaynaklarını araştırarak ortadan kaldırmak için ciddi şekilde mücadele etmeliyiz. Çünkü bu eğilimler, sonuçta, çalışmaların burjuva demokratik bir çerçeve içinde, mevcut burjuva düzenin sınırları içinde sınırlanmasını getirir. Devrimci Harsketin burjuvazinin koyduğu sınırlar içinde hapsolması tehlikesini getirir ki bütün bu eğilimler bir devrimci hareketin bütün ihtilalci özünü kaybetmesine yol açar.

İ

htilalci bir hareketin, legal olanaklardan yararlanma uğruna, legalizme kayması kuşkusuz tehlikelidir. İhtilalci bir hareketin çatışmalarının esası gizlilik temelleri üzerin de oluşmalıdır. Gizli ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi için, gizlilik kurallarına titizlikle uyulması için, kadroların büyük bir özen göstermesi gereklidir.

B

u legal çalışmaların ve ilişkilerin bir yana bırakılarak “dar kapıcılığa” sapılması, sözde gizlilik adına, dört duvar arasında, bütün kitlesel ilişkilerin bir yana bırakılması gerektiği anlamına gelmez. Legal ilişkiler, kitlesel ilişkiler kurmak için gerekli bir şeydir. Ama kendimizi ona kaptırmayacağız. Tersine açık-kitlesel-legal ilişkilerden olabildiğince yararlanmaya; dernek-sendikakooperatif, vb. gibi kitlesel örgütlenme çalışmalarında olabildiğince yer almaya çalışırken, bunu mevcut düzen sınırları içınde düzendışı unsurların ve ilişkilerin yaratılmasının bir yolu olarak kullanacağız ve gizli ihtilalci ilişkiler ve örgütsel çalışmalar anlamındaki kadro çalışmatarını esas alacağız.

G

izli çalışmaların ihmali, geçilen dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda, genç ve yeni oluşmakta olan bir hereket için belki bağışlanabilir (ya da anlaşılabilir) bir hatadır. Ama, önümüzdeki (kısmen yaşamakta olduğumuz) dönemin nitelikleri göz önüne alındığında, burjuvazinin temel hedefi haline gelmiş genç bir devrimci hareket açısından bu konudaki hatalar, hayati bir önem taşımaktadır. Ve bu bakımdan da anlaşılabilmesi de bağışlanabilmesi de mümkün değildir.

52


Chapter Title (Optional)

E

kleyelim ki bu konudaki hatalı eğilimlerimiz, yani gizli ilişkilerin kurulup geliştirilmesi, gizlilik kurallarına uyulması konularındaki ihmalkar tutumlarımız, sadece burjuvazinin muhtemel saldırıları karşısında bir tehlikeli durum yaratmakla kalmamakta, aynı zamanda hareket içinde düzene bağlılık eğilimlerini güçlendirmekte ve hareketin daha ileri bir konuma yükselişini, ihtilalci yönünün güçlenmesini engelleyen (köstekleyen) bir role sahip olmaktadır. Yeterli bir gizli ilişkiler temeline sahip olunmadıkça siyasal görevlerin daha eksiksiz olarak yürütülmesi için gerekli olan ihtilalci atılımların gerçekleştirilmesi görevleri de sürekli aksamalara uğramaktadır. Bu konulardaki hatalı eğilimlere karşı yürütülecek mücadelenin bir parçası olarak, saflarımızda varolan düzene bağlılık eğilimlerine karşı da mücadele yürütmeliyiz. Düzene bağımlılık eğilimleri ve bu cümleden olan (kaynakların israfı - savurganlık rahata düşkünlük-tembellik-disiplinsizlik-vb.) her türlü liberal eğilime karşı ciddi ve tutarlı bir mücadele sürdürmeliyiz. “İhtilalci bir hareketin bütun önder kadroları , düzenle bağlarını koparmış (ya da koparmaya hazır hale getirmiş) çevresine (militanlara ve sempatizanlara) her konuda güven veren, onların bağlılığını ve saygısını kazanmış, yüksek bir özveri duygusuna sahip, kendisini her yönüyle devrimci harekete adamış örnek devrimciler olmalıdır. Ve bu, bizim hareketimizi yenilmez kılacak, zafere götürecek en üstün vasıfımız olmalıdır.

4 D

. ASKERİ sorunlara gereken önemin verilmesine dikkat edilmeli, hareketimizin askeri yönü güçlendirilmelidir. evrimci Hareketin ihtilalci yönünün güçlendirilmesi için askeri sorunlara daha çok önem verilmelidir. Askeri sorunlar ciddi olarak ele alınarak incelenmeli, derinliğine kavranılmaya çalışılmalıdır.

B

u konularda da yeterli dikkat ve çalışma gösterildiği söylenemez. Bu konudaki eksiklikler, askeri konulara yeterince önem verilmemesi, kadroların yeterli bir askeri-siyasi eğitimden geçirilememesi, pratikte çok yöntü aksamalara; hareketin yeterli bir hızla yükselip gelişmesine engel olan eksikliklere yol açmaktadır. Bu yüzden, devrimci mücadelenin askeri nitelikteki sorunlarının incelenip kavranılmasına devrimci militan kadroların devrimci mücadelenin askeri görevlerini yerine getlrebilecek ve siyasi askeri yönetim yeteneğini geliştirecek tarzda eğitimine özel önem verilmelidir.

53


Book Title (Optional)

A

skeri sorunlar denilince genellikle teknik nitelikteki sorunlar akla gelir. Oysa bunlar çok önemli olmakla birtikte, askeri sorunlar teknik-askeri sorunlardan ibaret değildir, Devrimci mücadelemizin askeri sorunlarıözde politik nitelikli sorunlardır.

B

unlar, bugünkü aşamada gerilla mücadelesinin politik içerikli askeri sorunlarını içerir. Bu konularda öğrenmemiz gereken çok şey olduğuna şüphe yoktur.

B

u konuya ilişkin genel bilgilerin (teorik düzeyde) öğrenilmesiyle de yetinilmemelidir.Bizim çoğunluklu yaptığımız budur. Oysa genel ve temel bilgilerin ışığında, gerilla mücadelesinin her özgül-somut koşullardaki biçimlenişine ilişkin sorunlar üzerinde durmak ve bunları öğrenmek için çalışmalıyız.

G

erilla mücadelesi, her ağacı, her rüzgarı, her yağmuru, her kaynağı, kendi lehine kullanma sanatı diye tanımlanır. (Zayıf-küçük-dağınık güçlerin kendinden güçlü düşman kuvvetlerini yenmesi böyle mümkün olur.) Bizim ise bu kuralın gereklerine uymak şöyle dursun, böyle bir kuralın varlığından -çoğu kere- haberimiz bile yoktur. Çoğunlukla bilenen birkaç askeri yöntemden başka hiçbir şeyle ilgilenmeyiz. Körün değneğini bellediği gibi bellediğimiz, birkaç alışılmış şeyden başka yeni şeyler öğrenip-geliştirmeye zahmet etmeyiz. Bu çok kötü ve mücadelede daha az kayıp vererek, faşist güçlere daha çok kayıp verdirmemizi önleyen bir şeydir.

O

ysa her konuda olduğu gibi bu konuda da geniş ve yaratıcı bir bakış açısına sahip olmak gerekir. Bulunduğumuz bölgedeki mücadaleyle ilgili her şeyi, halkın alışkanlıklarını, geleneklerini, bölgesel-yöresel özellikleri, incelemeye en ufak şeyleri bile değerlendirmeye çalışmalıyız. Devrimci Mücadelenin askeri sorunları konusunda, basma kalıp ve kolaycı “çözüm bulma” anlayışından kurtulmalıyız. Bu bize, birçok güçlüğü basit yollarla aşmayı da öğretecektir.

F

aşist güçlerin geneldeki izledikleri siyaset, bölgedeki uyguladıkları eylem çizgisi, bunların halk sınıfları ve sosyal siyasal güçler üzerindeki etkileri, yarattıkları tepki ve çelişkiler dikkatle incelenerek, bütün bunları hesaba katan

54


Chapter Title (Optional) doğru bir askeri- siyasi çizgi oluşturmaya ve buna uygun eylemler örgütlemeye çalışmalıyız. Her zaman bunu en iyi bir şekilde yapmaya çalışmalıyız. Aksi halde, karanlıkta hedefe rastgele ateş eden bir avcıdan farksız oluruz.

5 H .

ER zaman belirli bir plan, belirli bir eylem programı dahilinde hareket edilmelidir. En kötü planlı çalışma, en iyi plansız çalışmadan daha verimli sonuçlar yaratır. Plansız-programsız çalışma çalışmadaki ilkellikten ileri gelir ve kendiliğindenciliğe sürüklenilmesine yol açar.

V

e nihayet, halkımızın devrimci savaşının öncü kadroları, yetkin bir önderlik ve yönetim yeteneğine sahip olmalıdırlar. Her şeyden önce mücadeleye seferber edilebilecek bütün güçleri harekete geçirebilecek (herkesin yapabileceği bir şey vardır!) yanımıza çekilebilecek her gücü yanımıza çekebilecek, tarafsızlaştırılabilecek her gücü tarafsızlaştırabilecek bir çalışma yürütülmelidir. Her zaman buna uygun hareket ettiğimiz söylenemez. Hatta çoğu zaman tersine yanımıza çekilebilecek, faşizme karşı seferber edilebilecek güçlerle gereksiz çatışmalara giriyoruz. Örneğin şu KSD ve HK, vb’lerin “görüşlerini” benimseyen gruplara-kişilere karşı tutumlarımızı inceleyelim. Onlarla girişilen sürtüşmeler bize ve devrimci mücadeleye ne kazandırıyor? Bu araştırmaya değer bir şeydir.

O

nların merkezi siyasetlerine karşı, ideolojik-teorik planda yürütülen sert polemikler pratikte, onlara karşı aynı şekilde uzlaşmaz ve sert bir tutum takınmamızı getirmemelidir. Tersine onlara karşı, mücadele içinde,esnek bir tutum izlemeliyiz. Onlara sürekli olarak ortak mücadele-eylem birliği önermeli, onlari faşist güçlere karşı örgütleyebilmeye çalışmalıyız. Sürekli olarak direniş komiteleri pratiğine çekmeye bunu kabul etmeye zorlamalıyız. Özellikle bu siyasetler, bizim açımızdan önemli bir sorun olmamalıdır. Bunlar, büyük ölçüde dağılma eğilimi içindedirler. Büyük açmazlar içindedirler, taraftarları çoğunlukla, kararsızlıklar içindedir. Onlara karşı doğru bir tavır takınarak, onları sürekli ortak pratiğe çekerek ve benimsedikleri görüşlerinin açmazlarına yüklenerek devrimci mücadele saflarına kazanmaya çalışmalıyız.

55


Book Title (Optional)

O

ysa, pratikte, çoğunlukla onları rakip olarak görüp tecrit etmeye çalışıldığı görülmektedir. Çatışmalara onların kusurlarını neden olması (ki bu çoğunlukla doğrudur) bir mazeret olmaz. Çünkü kaybeden onlar değil biz oluruz. (Onların kaybedecek birşeyleri yok!)

K

abul etmek gerekir ki bu tür gereksiz ve devrimci harekete daima zarar veren çatışmaların meydana gelmesinde yer yer bizim hatalarımızın da önemli bir payı olmaktadır. Bu konuda çok dikkatli olmalıyız. Devrimci olmayan lümpen tavırlar daima bize zarar vermiştir. Kadrolar bu gibi devrimci mücadelenin çıkarlarını gözetmeyen, lümpen eğilimlere karşı mücadele etmelidirler.

A

ncak, hatalı ve eksik yönlerimize karşı - devrimci bir anlayışla tutarlı bir mücadele yürütebilirsek, kendimizi acımasızca eleştirerek, Dimitrov’un dediği gibi hatalarımızla alay edebilirsek ve ancak bu sayede içinde bulunduğumuz ilkellikten kurtularak, yukarda değinilen bütün devrimci vasıflara sahip öncü militan kadrolara sahip olabilirsek, halkımızın devrimci mücadelesinin Öncüsü olabiliriz. Kuşkusuz ki önümüzde birçok engel vardır. Başarabilmemiz için çözmemiz gerekli birçok sorun vardır.

E B B

ğer, gerçekten inanır, gerçekten başarmaya çalışır ve bunu başarmayı gerçekten aklımıza koyarsak, bunu yapmamak için hiç bir neden yoktur. unu yapmaya, başarmaya mecburuz.

u, fedakarca mücadele ederek hayatlarını ortaya koyan ve üzerinde yaşadığımız toprakları kanlarıyla sulayan yüzlerce şehit yoldaşımıza ve onların bir parçası haline geldikleri emekçi ve yoksul halklarımıza karşı bir namus borcumuz, tek yaşam gerekçemizdir!

B

unu mutlaka başaracağız!

56


Chapter Title (Optional)

D

İRENİŞ KOMİTELERİ ÜZERİNE BAZI NOTLAR

D

AİMA kitle çalışması ile silahlı mücadeleyi, öncünün silahlı eylemi ile kitleler içindeki her türlü mücadele anlayışı ve özellikte silahlı savunma eğilimlerini birleştirecek bir politik - askeri çizgi izlemeliyiz. Yürüttüğümüz mücadelenin başarıya ulaşabilmesinin temel koşulu budur.

D

ireniş Komiteleri konusundaki görüşlerimiz bu konuda yetkin bir anlayış ortaya koymuştur. Bu anlayışın, somut pratik içerisinde derinleştirilmesi gereklidir.

N

e var ki biz, daha çoğunlukla, bu konudaki tespitlere uygun bir çalışma yürütmekte olağanüstü bir duraksama içindeyiz. Ya pratikte yeterince çaba sarfedilmiyor. Ya da pratikte tespit edilen anlayışa uygun bir çalışma yapılmıyor. Bu konudaki duraksamalı eğilimlerden mutlaka kurtulunmalı tutarlı ve kararlı bir çalışma içine girilmelidir.

B

u konudaki eksiklerin bir nedeni de Direniş Komitelerinin içeriğinin yeterince kavranmamış olmasıdır. Direniş Komitelerinin halkın kitlevi bir örgütlenmesi mi, yoksa küçük dar silahlı savunma birlikleri mi olduğu sorunu tereddüt yaratmaktadır. Devrimci Hareketimiz bu iki unsuru da içeren bir nitelik de tespit etmiş olmasına rağmen, gene de (ve belki de bu ikili karmaşık nitelik gereği) tereddütlerin sürdüğü görüldüğünden, konuyu daha da somut olarak ve herhangi bir tereddüte ve karışıklığa yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturmak gereklidir.

B 1

u konuda (bu görevi yerine getirecek kapsamdaki bir çalışma yapmaya çalıştığımızı belirtmekle birlikte) şu noktaları işaretlemek yararlı olacaktır.

. Devrimci Hareketin siyasi çalışmasının bulunduğu her yerde (işyeri, mahalle, köy, vb.) mutlaka silahlı direniş birlikleri oluşturulmalıdır.

57


Book Title (Optional)

a

- Silahlı Direniş Birlikleri, bölgenin faşist saldırılar karşısındaki silahlı savunmasını üstlenen birlikler olarak, bölgedeki yerleşik unsurlardan oluşur ve halktan ileri unsurları da içine alacak, bu şekilde genişleyecek biçimde oluşmalıdır.

b c

- Silahlı Direniş Birliklerinin görevi, asıl olarak birimin savunması olmakla birlikte, diğer siyasal, sosyal çalışmalar içinde de yer alırlar.

- Silahlı Direniş Birlikleri, birimdeki siyasi örgütün kontrolu altında çalışmalı, Silahlı Direniş Birlikleri unsurlarının sürekliliğinin, gizliliğinin sağlanılmasına çalışılmalıdır.

2

. Koşulların elverişli olduğu, faşist güçlerin saldırı ve tehditleri karşısındaki heryerde, mutlaka Direniş Komiteleri çalışmaları içinde halkın örgütlenmesi için çalışılmalı, bütün anti-faşist unsurların yer alacağı Direniş Komiteleri örgütlenmeleri gerçekleştirilmelidir.

3

. Direniş Komitesi çalışmaları bu durumun olmadığı durumlarda da mutlaka halkın çeşitli sosyal sorunlarını kapsayan özel komiteleşme çabaları şeklinde sürdürülmelidir. Su-yol-kanalizasyon, vb. sorunların çözümü için oluşabilecek olan her komiteleşme çalışması sürekli kılınmaya çalışılarak Direniş Komitesi doğrultusunda geliştirilmeye çalışılmalı; Direniş Komiteleri propagandası sürdürülmeli, halka kavratmaya çalışılmalıdır.

4

. Direniş Komitesi çalışmaları birçok yerde çeşitli nedenlerle dağılmak zorunda kalmaktadır. Bunun belli başlı nedeni arkadaşlarımızın bu çalışmanın önemini yeterince kavramayışı ve bunu geliştirmek için bilinçli ve kararlı bir çalışma yürütmeyişidir.

K

endiliğinden gelişen eğilimler açığa çıktığında da baştan savma bir şekilde yaklaşıyoruz. Halk içindeki bilinçlenmenin yetersiz olması, merkezi devlet otoritesine karşı olan (güven-korku) tavırlarının aşılamamış olması, polis baskıları, vb nedenlerle zamanla çalışma-komite dağılmaktadır.

58


Chapter Title (Optional)

H T D B (

içbir şey bizi bu konuda ısrarlı-bilinçli bir çalışmadan alıkoymamalıdır.

ekrar tekrar komiteleşme çalışması, bunun gerçek devrimci içeriğinin ısrarla açıklanması... ireniş Komiteleri bizim hareketimizin en üstün özelliklerinden biridir.

una uygun bir siyaset izlenilmelidir. Daima, bizim dışımızdaki her çeşit anti-faşist unsurları çalışmaya katmak için mücadele edilmelidir.

***)

59


Book Title (Optional)

D

İRENİŞ KOMİTELERİ KONUSUNDAKİ TARTIŞMA, İKİ FARKLI DEVRİM VE MÜCADELE ANLAYIŞI ARASINDAKİ BİR TARTIŞMADIR...

G

EÇEN sayıda “ülkemizde faşist güçlerle emekçi halk güçleri arasındaki çatışmaların bir iç savaş doğrultusunda derinleştiği” biçimindeki tahlillerimizin “suni denge kavramıyla çeliştiği” düşüncelerinin geçersizliği üzerinde durulmuştu.

Ü

lkemizde bir iç savaştan sözetmenin, faşist güçlerle halk güçlerinin çatıştığından bahsetmenin, suni denge tahlilinin ve dolayısıyla öncü savaşının gerekliliği fikrinin reddi anlamına geldiğini ileri sürenler, toplumun düpedüz bir durgunluk ve pasiflik hali içinde bulunduğu görüşüne (bu şekilde yanlış bir “suni denge” kavramına) dayanmaktadırlar. Suni denge kavramı, bu şekilde toplumun genel bir istikrar ve durgunluk hali içinde bulunduğu, kitlelerin her türden tepkilerinin ortadan kaldırıldığı anlamında kavranmamalıdır. (Tekrar ifade edelim, eğer suni denge kavramı bu şekilde ele alınacak olursa, 1970’lerdeki yüzlerce köylü hareketlerine,15-15 Haziran’lara ve DEV-GENÇ eylemlerine rağmen ülkemizde bir suni dengeden söz edilmesi tamamen anlamsız olurdu.) iç savaş tahlilleriyle Mahir Çayan’a ters düştüğümüz düşüncesinde olanlar suni denge konucunda bugün ülkemizde toplumun bir siyasi istikrar ve genel bir durgunluk içinde varolduğu biçiminde bir kafa karışıklığı içinde bulunanlardır. Yine bunlar halk savaşı teorisinden bağımsız, yanlış bir öncü savaşı anlayışına sahiptirler. Bunlara göre ülkemizde bugün halk savaşının objektif koşulları yoktur! Halk savaşının objektif koşulları stratejik bir süreç olan öncü savaşı ile yaratılacaktır. Bu biçimde halk savaşı teorisinin genel ilkeleri dışında bir “öncü savaşı” ve ona uygun bir “suni denge” teorisi icadedenlerin yanısıra kimileri de ülkede bütün iktidarı ele geçirmek için stratejik saldırıya geçilebileceği aşamaya kadar sürecek (!) bir “öncü savaşı” anlayışına sahiptirler.

B

u türden sakat görüşler, herşeyden önce ülkemizde yaşanan gerçeklere ve ülkemizdeki devrimci mücadeleye yabancılığın, onu doğru bir şekilde

60


Chapter Title (Optional) kavrayamamanın bir göstergesidir. Bunun da ötesinde suni denge ve öncü savaş kavramları üzerine teorik olarak yanlış ve zorlama bakış açılarının, dolayısıyla da yanlış bir devrim ve mücadele anlayışının ürünüdür.

D

ireniş Komiteleri üzerine olan tartışmada bu daha da açık bir şekilde görülebilmektedir.

61


Book Title (Optional)

D

İRENİŞ KOMİTELERİ ÜZERİNE GÖRÜŞLERİMİZ VE ELEŞTİRİLER

1

DİRENİŞ Komiteleri konusundaki görüşlerimizden kalkılarak ileri sürülen eleştiriler konusunu tartışmaya geçmeden bu konudaki görüşlerimizi hatırlatmakta fayda vardır. Bilindiği üzere,biz ülkemizin gittikçe artan bir şekilde, faşist güçlerin emekçi halka yönelik saldırıları ve emekçi halk güçlerinin de bunlara karşı savunması sonucu oluşan yaygın çatışmalara sahne olduğu; köklü ekonomik ve sosyal nedenlere bağlı olarak gündeme gelen bu çatışmaların bir iç savaş doğrultusunda derinleştiği; faşist güçlerin geniş emekçi kitlelere yönelik saldırılarının emekçi halkın bağrında son derece yoğun devrimci dinamikler biriktirdiği; halk yığınları arasında faşist saldırılara karşı kendiliğinden bir savunma ve dayanışma eğiliminin geliştiği, oligarşinin bu gelişmeleri kendi kontrolü altına alma çabaları karşısında devrimcilere düşen görevlerin bu gelişmeleri devrimci bir doğrultuya kanalize etmek için mücadele etmek olduğu biçiminde kısaca özetleyebileceğimiz tahliller sonucu, halk yığınları içindeki faşizme karşı direnme eğilimlerinin direniş komiteleri biçiminde örgütlendirilmesini öneriyorduk. Direniş komiteleri, kapsamı içine giren birimlerdeki tüm anti - faşist halk kesimlerini içerecek ve temsil edecek biçimde oluşturulmalıydı.

“Ülkemizde demokratik halk devrimi uzun ve dolambaçlı bir halk savaşından geçerek gerçekleşecektir ve iktidar bütün ülkede, bir anda değil, parça parça elde edilecektir. Faşizme karşı mücadelenin, halkın demokratik iktidarını gerçekleştirme doğrultusunda bir devrim sorunu olarak kavranılması, halk iktidar organlarının yaratılması zorunluluğunu da beraberinde getirmektedir.... işte, direniş komitelerinin bu şekilde en geniş anlamıyla halk iktidar organlarının birer nüvesi olarak kavranılmasının gereği, bu noktada ortaya çıkmaktadır. Direniş komitelerinin böyle bir anlayışla kavranılarak, bu doğrultuda mücadele edilmesi her şeyden önce, devrimci mücadelenin başarıya ulaşabilmesi için zorunlu olan, demokratik halk iktidarının asıl anlamını vurgulaması; halkın kendl iktidarı kavramını ve merkezi otoriteye bir alternatif yaratılması zorunluluğunu somutlaması açılarından önem taşımaktadır. Tabiatıyla burada söz konusu olan, bugün için, tamamiyle, bir anlayışın ve yönelimin ortaya

62


Chapter Title (Optional) konulmasıdır. Elbette, halk iktidarının ülke düzeyinde çiçeklenmeye başlaması, direniş komitelerinin, halk komiteleri olarak gelişkin ve olgunlaşmış biçimlere bürünmesi, mücadelenin halk savaşının daha üst aşamalarına geçilmesiyle gündeme gelebilecektir. Bugün için asıl olan, direniş komitelerinin, bütün anti-faşist halk güçlerini toplayacak ve faşizme karşı çok yönlü bir mücadeleyi sürdürecek bir yapılanışını gerçekleştirmeye çalışmaktır. Direniş komitelerinin bu şekildeki bir kavranılışı bir başka açıdan, bizim savunduğumuz bir devrim anlayışı, örgütlenme ve mücadele anlayışı ile ilişkisiyle de ele alınabilir. Ülkemiz devrimi uzun bir silahlı savaş yolundan geçerek zafere ulaşacaktır. Emperyalizmin 3. bunalım döneminin ayırdedici özellikleri sonucu olarak, Çin ve Vietnam gibi ülkelerdekinden farklı özellikleri olan bir rota izleyecektir. Halkın savaşa doğrudan katıldığı mücadele aşamalarına, partinin örgütlediği ve yürüttüğü bir silahlı mücadele aşamasından geçilerek ulaşılacaktır. Burada can alıcı nokta, öncünün devrimci eyleminin bütün halkın devrimci eylemine dönüşebilmesi için, proletarya partisinin bu dönüşümü gerçekleştirebilecek bir yapılanışa sahip olması ve böyle bir anlayışla mücadeleyi sürdürmesidir. Öncünün mücadelesinin, kendiliğinden bir şekilde halkın eyleme geçmesini sağlayamayacağı ortadadır. Bu şekildeki bir anlayışla örgütlenmiş bir parti tarafından yürütülmeyen silahlı eylemler sonucu, silahlı devrim mücadelesinin başarıya ulaşması olanaksızdır. Silahlı mücadeleyi böyle bir anlayışla başarıya ulaştırabilecek bir öncü-savaşçı partinin inşası sürecinin (partileşme sürecinin), böyle bir örgütlenme ve mücadele anlayışının filizlerini, çekirdeklerini barındırması, bu anlayışın gerektirdiği bir zorunluluk olarak görülmelidir. Bir başka ifadeyle, savaşı zafere ulaştıracak bir yapılanışa sahip olan; öncü savaşını, bütün emekçi halkın silahlı savaşına dönüştürebilecek niteliklere; öncünün eylemini, yığınların eylemine doğru geliştirebilecek bağlantı kayışlarına sahip bir savaşçı partinin yaratılabilmesi, partileşme süreci boyunca böyle bir çalışma ve örgütlenme anlayışına uygun bir mücadele pratiği içinde olmakla mümkün olabilir. İşte bu çerçeve içinde ele aldığımızda, direniş komitelerinin, kapsamı içine giren birimlerdeki tüm anti - faşist halk kesimlerini içerecek bir kapsamda kavranması; devrimci eylemin, geniş halk yığınları ile bağların kurulabileceği bir zemin üzerinde yükselmesi gereğinin (ve bu anlayışa uygun bir parti yapılanmasının)

63


Book Title (Optional) gerekli kıldığı platformların yaratılması mücadelesi olarak görülmelidir. Bu, en geniş kitle çalışması içindeki kadro çalışmalarının temel alınması anlayışının direniş komitesi özgülündeki bir somutlanmasından başka bir şey değildir.” (Devrimci Yol, Sayı 16, sh. 8-9)

H

er türden aceleci (ve aceleci yamağı!) grubun bu görüşlere saldırması boşuna değildir. Zira yukarda kalın çizgileri ile belirlenen anlayış bir bütün olarak tüm küçük burjuva eğilimlere ve her türden aceleci kafa yapılarına karşı keskin ayrım çizgileri oluşturmaktadır.

B

u tespitlere yönelen eleştirileri kısaca şöyle. özetlemek mümkündür:

“Bugün ülkemizde bir iç savaştan sözedilemez. Zira yığınlar politik pasiflik içinde olduklarından çatışmalara halk katılmamaktadır. (Var olan çatışmalar da Alevi-Sünni çatışmasıdır!!). Suni denge kırılmadan önce (mevcut düzene karşı ve düzen sınırlarını aşan) kitle mücadeleleri ve örgütlenmelerini savunmak yanlıştır. Ancak öncü savaşı verildikten ve suni denge kırıldıktan sonra geniş halk kitlelerinin örgütlenmesinde kullanılacak örgüt biçimleri gündeme getirilebilir. Oysa DY daha bugünden geniş halk kitlelerinin faşizme karşı direnişlerinin örgütlenmesini önermekte, silahlı propaganda ve öncü savaşı yerine (!), direniş komiteleri yoluyla ‘kitle savunmasını’ önermek suretiyle öncü savaşının gerekliliğini kabul etmediğini ortaya koymaktadır...vb.”

T 1 2

emel eleştiri noktaları etrafında konuyu tartışmaya çalışalım.

. BİR ACELECİ SAÇMASI DAHA!… FAŞİST SALDIRILARA KARŞI HALKIN SAVUNMA KOMİTELERİ YERİNE SİLAHLI PROPAGANDA

ACELECİ gruplarda görülen en belirgin ortak özellik aşırı bir ilkelliktir. Bu ilkellik, onların sürekli olarak, farklı şeyler arasında saçma ikilemler ve denklemler kurmalarına yol açar. İyice ezberledikleri birkaç cümleden farklı (yeni) olarak söylenilen her şeyin ezberlediklerinin reddi anlamına geldiğini gürültülü bir şekilde tekrarlar duruılar.

64


Chapter Title (Optional)

İ

şte bir aceleci, direniş komitelerini “tartışıyor”!..

“... Silahlı propagandaya alternatif olarak (!) (DY tarafından) şunlar getiriliyor: ‘Direniş komiteleri:.. sadece grev ve direnişlerde karşı devrimin saldırılarını göğüsleyip püskürtmekle kalmamalı, faşizme karşı mücadelenin örgütlenmesinde sürekli birer unsur olmalıdır. Bunun için de bu komiteler her türlü mücadele araç ve biçimlerini yaşama geçirecek biçimde eğitilmeli ve teçhizatlanmalıdır... Mahallelerde faşist saldırılara aktif bir şekilde karşılık verebilmek için anti-faşist ortak savunma ve mücadele komiteleri oluşturulmalıdır... Faşist işgal altındaki işyerleri, mahalleler, okullar devrimci şiddet de gerektiğinde (altını aceleci çizmiş!) kullanılarak faşist işgalden kurtarılmalı, devrimcilerin elindeki kitle mevzileri faşistlere bırakılmamalıdır...”

D

evrimci Yol’dan yukarıdaki gibi bir çok paragraf daha aktardıktan sonra aceleci yazar bu görüşler hakkındaki “hükmünü” şu biçimde açıklıyor:

“Açıkça görülebileceği gibi(!) (...) Mahir arkadaşın görüşlerinin tahrif edilmesi, tamamen pasifist ve oportünist bir anlayışın ürünü olan kitle savunması (temel mücadele biçimi olarak) çizgisini haklı göstermeye yönelik olduğu açıktır(!)...”

B

u “açık” karışıklık içinde, anlaşılması zor bir zırva! Örneğin Sivas’ın Alibaba, Malatya’nın Çavuşoğlu, Ankara’nın Tepecik, Balgat, Elazığ’ın 1800 evler, vb. gibi mahallelerdeki devrimci halk güçlerine (şu son saldırıların düzenlenmesinden de çok önceleri!) aktif bir şekilde kendilerini savunmaları için bir öneride bulunuyorsun. Örgütlen, savunma hazırlığı yap, anti-faşist direniş komiteleri kur, saldırılara gerektiği şekilde karşı koy, vb. Aceleci, buna fena halde bozuluyor. “Oportünist, pasifist, Mahir arkadaşı tahrif ediyor..!”

B

u görüşlerimizi, faşizme karşı mücadele açısından hatalı bulmak mümkündür. Bu görüşler ve öneriler yerine faşist saldırılara karşı başka öneriler ileri sürmek de mümkündür. Bu anlaşılabilir bir şeydir ve “tartışılabilir”! (Nitekim bu tür önerilere karşı çıkan, TİP, TSİP gibiler örneğin okulların kapatılmasını, faşistlere aynı şekilde cevap vermeyerek ve de provokasyona gelmeyerek faşistlerle güvenlik kuvvetlerinin karşı karşıya

65


Book Title (Optional) getirilmesini; KSD oportünistleri, CHP ile ittifak yapılmasını, faşizmin tırmanışının durdurulmasını, vb. öneriyorlar. TİKP ve TKP revizyonistleri ise iç savaşın önlenmesi için hükümete destek ve yardımcı olunmasından yanalar.) Ama aceleci, bizim devrimci görüş ve önerilerimize çok garip bir şekilde karşı çıkıyor. Bu önerileri silahlı propaganda ve öncü savaşına alternatif olarak görüyor. “Silahlı propagandaya alternatif olarak getirilen “ (!) direniş komitelerine karşı, silahlı propaganda öneriyor!! Saçma denklemler içine sıkışıp kalmış bir kafa yapısının varıp varacağı yer, faşist saldırılar karşısındaki okullardaki, mahallelerdeki, fabrikalardaki devrimcilere ve geniş halk kitlelerine faşist saldırı ve katliamlara karşı direnme biçimleri yerine “silahlı propaganda” önerme şaşkınlığından başka birşey olamazdı. Bu şaşkınlık, ilkel bir kafa yapısının ötesinde, bugün ülkemizin bir çok bölgesinde sürmekte olan dişe-diş bir devrimci mücadelenin ölümle yüzyüze çetin pratiğinden uzak bir pasifizmin de ürünüdür. (Yoksa, şiddetli faşist saldırı ve katliamlara karşı çetin bir direniş mücadelesinin bulunduğu herhangi bir bölgede böyle saçmalıkları geveleyen birini herhangi bir devrimci sempatizan kulağından tutup bir kuyuya sarkıtarak aklının başına gelmesini sağlayabilirdi!!)

N

eresinden bakılırsa bakılsın bir ilkel ve o derece de sakat kafa yapısı her yönüyle sırıtıyor:

“Suni dengenin varolduğu ülkemiz koşullarında silahlı propagandayı temel alan bir öncü savaşı olmadan siyasi gerçekleri açıklama kampanyası sürdürmenin ve kitleleri sürekli faşizm koşullarında bilinçlendirmenin olanağı yoktur. ( iyi ezberlenmiş!). Kitle direnişi eğer kitlelerin kendi kendilerini savunma anlayışı ile ele alınıyorsa ülkemiz koşullarının büsbütün unutulduğu bilinmelidir. (Tabii ya! Sivas, Malatya ya da Elazığ halkına veya Yükseliş öğrencilerine faşist katliam ve saldırılara karşı kendini savun dersen ülkemiz koşullarını ‘unutmuş’ olursunl). Çünkü ilk etapta kimi nasıl silahlandırıcaksın sorusuna cevap bulmak zorundayız. Örgütsüz olan ve de idealist düşüncenin perspektifinden oligarşiyi dev gibi güçlü gören kitlelerin tepkileri .açığa çıkarılmadan (suni denge kırılmadan) silaha sarılacaklarını beklemek boş bir hayaldir.”

S

ürekli aynı şey; sürekli aynı ilkel ve içi boş gevezelik; ezberlenmiş bir kaç temel kavramla, onun dışındaki herşeyi karşı karşıya getirmek; bu şekilde

66


Chapter Title (Optional) tamamen saçma ikilemler yaratmak; “suni denge kırılmadan ve de kitlelerin tepkileri açığa çıkarılmadan faşizme karşı direniş mi olurmuş”, diye diye ülkemizde her gün yaşanan gerçeklere ve kıyasıya bir ölümkalım savaşı şeklinde sürüp giden devrimci mücadeleye “yan çizmek”. . ve sözde Mahir. Çayan adına (!), faşizmin emekçi halklarımıza karşı sürdürdüğü bir yoketme ve yıpratma savaşında onun yanıbaşında (ve ölümle yüzyüze) mücadeleye atılmaktan kaçmak! .. Sonra da bu mücadele içinde onlarca yiğit militanını şehit veren Devrimci Hareketimize karşı “oportünist, pasifist inkarcı” gibi bilebildiği bütün küfürleri sıralamak... Sadece kendi kendini tatmin etmek!

B

u soytarılığın teorik köklerini, bir başka aceleci grubun, geçen sayıda bir kısım düşüncelerini gördüğümüz HDÖ’cülerin görüşleri etrafında inceleyelim.

M 3

ÜCADELENİN BAŞLANGICINDA KİTLE ÖRGÜTLENMESİ VE MÜCADELELERİNİN YANLIŞ OLDUĞU DÜŞÜNCESİ

DİRENİŞ Komiteleri konusundaki görüşlerimize karşı çıkan eğilimlerin temelinde, genelinde kitlesel mücadele ve direniş eylemlerinin suni denge ve öncü savaş kavramlarıyla çeliştiği nedeniyle mücadelenin başlangıç dönemlerinde genel olarak kitlesel mücadele ve örgütlenmelerin yanlış olduğu görüşleri yatmaktadır. Sorun bu noktada tamamen farklı bir mücadele, örgütlenme ve devrim anlayışı sorunu olarak ortaya çıkar.

B

u noktada savunulan görüş sadece direniş komitelerinin değil bütün geniş halk kitlelerinin örgütlenmesinde kullanılacak örgüt biçimlerinin yanlış olduğu şeklindeki bir görüştür. Genel olarak geniş halk kitlelerinin örgütlenmesi ve kitlesel mücadeleler ancak öncü savaşı ile suni dengenin kırılmasından sonra gündeme gelebilir.

H

DÖ’cüler daha önce gördüğümüz şekilde, faşist saldırılara karşı geniş halk kitlelerinin, okullarda, fabrika ve işyerlerinde direnişinin örgütlenmesini savunduğumuz için bizi suni dengenin varlığını reddetmekle suçladıktan sonra bu konuya ilişkin şöyle yazıyorlardı:

67


Book Title (Optional) “Geniş halk kitlelerinin örgütlenmesinde kullanılacak örgüt biçimlerinin kurulması ve halk iktidarının nüvelerinin kurulması ancak suni dengenin bozularak geniş halk kitlelerinin düzene karşı tepkilerinin açığa çıkartılması sonucu gündeme gelir. Devrimci Yol öncü savaşının sonucu olarak gündeme gelecek bir olguyu bugün savunmakla öncü savaşını inkar ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.” (“Cephe”)

B

urada direniş komitelerine izafeten kullanılan “halk iktidarının nüveleri” ifadesi ek bir ifadedir. Asıl fikir genel olarak, “geniş halk kitlelerinin örgütlenmesinde kullanılacak bütün örgüt biçimlerinin ve kitlesel mücadele biçimlerinin, ancak suni dengenin kırılmasından ve öncü savaş aşamasından sonra gündeme gelebileceği” fikridir.

B

u fikir daha önce TDAS isimli broşürde de şu şekilde savunulmaktaydı: (Bak; Teorik Notlar 1, sh. 54)

“Üçüncü bunalım döneminde kitleler mücadelenin başlangıcından itibaren büyük birimler içinde (sovyet tipi) örgütlenemez.”

B

u fikrin temelinde, suni denge kavramının Debray’a özgü bir yorumu,

“kitlelerin tamamen pasiflik içinde olduğu ve kitleleri bu uyuşukluktan silahlı eylemlerle sarsmadan hiçbir kitle mücadelesinin sözkonusu olamayacağı üçüncü bunalım döneminde kitle hareketlerini düzenin sınırlarının ötesine götürmeye çalışmanın kitleleri katliama götürmekten başka bir sonuç vermeyeceği ve öncünün kitlelerle ilişki kurduğu sırada yokedilmesi tehlikesi altında olduğu” şeklindeki düşünceler yatmaktadır. “Açıktır ki, günümüzde geri bıraktırılmış ülkelerin iç kesimlerinde bile savunmasız kitle hareketlerini düzenin koyduğu sınırların ötesine götürmeye çalışmak kitleleri katliama sürüklemekten başka sonuç vermez. (abç) Halk kitlelerinin düzene karşı mücadelelerinin içine girerek hareketi daha ileri hedeflere yöneltmek, kitleleri bu mücadeleler içinde büyük birimler halinde (sovyet) örgütlemek ve hareket belli bir seviyeye ulaştıktan sonra bölgeyi kurtarmayı hayal etmek; kitle örgütleyicileri yakalanmasalar, sovyet daha

68


Chapter Title (Optional) kurulmadan dağıtılmasa bile hiçbir sonuca ulaşılamaz. Kurtarılmış bölgenin kurulması için gücü kırılması gereken zayıf mahalli otorite değil, genel anlamda emperyalist dünya sistemi (abç) olduğundan sonunda devrimciler düşmanın gücü karşısında çaresiz kalır, kitleleri kaçınılmaz olarak düşmanın, eline, onun insafına teslim ederler.”

İ

şte direniş komitelerine de bu tür bir fikir sistematiği içinde karşı çıkılmaktadır. Buradaki, “günümüzde gücü kırılması gereken genel anlamda emperyalist dünya sistemi olduğu için” kurtarılmış bölgelerin olamayacağı şeklindeki Debray’a özgü düşüncelerin incelenmesi ayrı bir sorun. Öncelikle ilginç olan böyle bir kalkış noktasından, “kitle hareketlerini düzeninin sınırlarının ötesine götürmeye çalışmanın kitleleri katliama götürmek anlamına geldiğini” ileri sürerek, kitle mücadelelerine ve örgütlenmelerine karşı çıkılmasıdır. (Bu kişilerin geçen yılki 1 Mayıs katliamından sonra bu yı1 yapılan 1 Mayıs gösterilerine gazeteye ilan vererek katılınmaması çağrısı yaptığı hatırlanacak olursa bu düşünce tarzının onları nereye kadar götürdüğü daha iyi anlaşılır: Onlar bir başka yerde Debray’ın “onları koruyacak askeri güç oluşturulmadan büyük kitle örgütlenmesi hatalıdır” görüşünün de (tek yanlı olduğu için) hatalı olduğunu ileri sürüyor ve “oligarşinin koyduğu sınırlar içinde kalacak kitle hareketleri düzenlemenin faydalı olduğunu” da belirtiyorlardı. Demek ki, onlar, genel olarak kitle örgütlenmesi ve mücadelesini değil, oligarşinin koyduğu sınırlar içinde kalmayacak olan kitle örğütlenmeleri ve mücadelelerine karşı çıkmaktadırlar. Direniş komitelerine de elbette oligarşinin koyduğu sınırları aştığı için karşı çıkmaktadırlar. (Burada, bir hatayı da düzeltmek gerekiyor. Hatırladığımız kadarıyla 1 Mayıs gösterilerine oligarşinin icazeti altında yapıldığı için katılınmayacağı açıklanıyordu. Oysa yukardaki mantığa göre, oligarşinin koyduğu sınırları. aştığı için katılınmaması çağrısı yapılması gerekiyordu!)

T

oplamaya çalışarak devam edelim. Başlangıçta, öncü savaşı ile suni denge kırılmadan önce, kitle mücadelesi ve örgütlenmesinin yanlış olduğu düşüncesi, kitlelerin tepkilerinin açığa çıkmamış olmasına bağlanıyorken; son gelinen noktada, kitle mücadelelerini düzenin sınırlarını aşan eylemlere götürmenin (onların korunmasını sağlayacak askeri güç olmadan) onları katliama sürüklemek anlamına geldiği düşüncesiyle kitle örgütlenmelerine ve

69


Book Title (Optional) mücadelelerine karşı çıkılmakta olduğu görülmektedir.

A

ncak, haksızlık etmemek için belirtmeliyiz ki, “TDAS” isimli oldukça ilginç eserde Debray’ın fokocu görüşlerirıe karşı çıkma çabası da vardır: Bu konudaki görüşlerini de buraya özetleyerek aktaralım:

“Politikleşmiş askeri savaş stratejisinin kitle mücadelesine karşı alternatif olarak düşünülmesi, sonunda kitle içinde çalışmanın küçümsenmesine, öncünün eylemlerinin kitlelerin ekonomik-demokratik-siyasi isteklerine dayandırılmasının reddine dayanır. Sonuç öncünün kitleden kopması, devrimi tek başına gerçekleştirmeye çalışmasıdır. Anarşizmdir. Bu sapma esas olarak Debrayizm’den kaynaklanır. Debrayizm kitlelerin pasifliğine ve oligarşinin muazzam gücüne karşı bulunmuş bir çare olarak tanımlanabilir. Bu görüşe göre içinde yaşadığımız dönemde kitleler tamamen pasifize edilmiştir ve silahlı eylem onları uyuşukluktan kurtaracak tek çaredir.” (sh.148)

D

ebray’ın bu şekilde bir düşünceyle kitle mücadelesi ve örgütlenmelerine karşı çıkmasının nedenleri üzerinde de duruluyor, Debray’ın öncünün kitle çalışması sırasında saldırıya açık olması ve yokedilme tehlikesiyle karşı karşıya olması nedeniyle bu sonuca ulaştığı belirlendikten sonra şöyle deniyor.

“Debray III. bunalım döneminde... öncünün ülkenin iç kısımlarında kitlelerle ilişki kurduğu sırada yokedilmesi (tehlikesinin) büyüdüğünü gayet iyi anlamıştır. Debray klasik kitle çalışmasından kitlelerin başlangıçtan itibaren sovyetler içinde örgütlenmesini anlamaktadır. Ancak politikleşmiş askeri savaş stratejisini yürütecek örgüte, yaşaması ve yayılması için gerekli asgari kitle tabanı hazırlamak amacıyla en ileri unsurların örgütlenmesine yönelmiş kitle çalışmasına karşı gösterebileceği hiçbir gerekçesi yoktur.” (abç) (Sh.149)

B

öylece ilginç bir tarzda, Debray’ın görüşlerini eleştiri havası içinde başlayan tartışma, sonuçta bu şekilde Debray’ın itiraz edemeyeceği bir öneri etrafındaki uzlaşmayla sonuçlanıyor.

70


Chapter Title (Optional)

E

vet, kitle mücadelelerini düzenin sınırlarının ötesine götürmeye kalkmak, oligarşinin koyduğu sınırları aşan kitle eylemleri ve mücadeleleri düzenlemek ve onlarla bu şekilde ilişkiler kurmak kitleleri katliama süreklemektir ve de özellikle öncü için tehlikelidir. Bu nedenle ‘tehlikeli ilişkilerden” sakınılmalıdır. Kitle eylemleri oligarşinin koyduğu sınırlar içinde kalmak kaydıyla faydalıdır. (Ama bu sınırlar aşılmamalıdır.) Kitlelerle tehlikeli ilişkiler kurulmamalıdır, ama kitlelerin en ileri unsurlarıyla (yapılan eylemleri burjuva basını duyurmadığı zaman eylemlerin propagandasını yapmak içinyani eylemi kimin yaptığını anlatmak için-) son derece dar ilişkiler kurulabilir. lşte size Debray’ın bir tek kelimeyle bile itiraz edemeyeceği (söyleyecek söz bulamayacağı!) mükemmel bir teori!

F

aşist saldırı ve katliamlara karşı bütün emekçi halk kesimlerinin direniş ve mücadelelerini örgütlemek üzere direniş komitelerinin önerilmesinin, öncü savaşı ve suni denge kavramlarının (ve de Mahir Çayan’ın) reddedilmesi anlamına geldiğini ileri süren fikir sistematiği özetle bundan ibarettir.

4

BU teori, söz götürmez şekilde ortadadır ki pratik siyaset açısından tamamen pasifist ve gerici bir teoridir. Devrim anlayışı ve örgütlenme tarzı itibariyle “sol” ve (bütün karşı çıkar ve eleştirir görüntüsüne rağmen) fokocu bir teoridir. Ve de en önemlisi, suni denge nedeniyle faşist güçlerin saldırılarına karşı kitlelerin bütün direniş eğilimlerinin reddine yönelen bir pasifizm ve sonuçta kitlelerin faşizme teslimiyeti teorisidir.

Öncü savaşı aşamasına geçilmeden önce kitle mücadelelerini düzenin sınırlarının ötesine götürmeye çalışmak onları katliama sürüklemektir” şeklindeki görüşler, devrimci kitle mücadelelerı karşısındaki gerici bir tavrı vurgular. Gerek direniş komiteleri şeklindeki, gerekse diğer şekillerdeki devrimci kitlesel örgütlenmelere, (örneğin sendikalar ve Dev-Genç gibi devrimci gençlik örgütlenmelerine) karşı çıkarken (ya da TİP’liler gibi bunların düzenin sınırlarının ötesine götürülmemesini isterken) tamamen gerici ve pasifist görüşler savunmaktadırlar.

“Devrimci Yol öncü savaşının sonucu olarak meydana gelecek bir olguyu bugün savunmakla öncü savaşını inkar ettiğini açıkça ortaya koymaktadır”

71


Book Title (Optional) derken, üçüncü bunalım döneminde kitlelerin büyük birimler halinde örgütlenemeyeceği, bunun ancak öncü savaşından sonra gündeme gelebileceği fikrine dayanılmaktadır. Emperyalizmin III. bunalım döneminde gücü kırılması gereken (zayıf mahalli otorite değil) genelinde emperyalist dünya sistemi olduğu düşüncesinden hareket edilmekte, emperyalist dünya sisteminin gücü kırılmadan önce, kitleleri büyük birimler halinde örgütlemenin (ve kırsal alanlarda kurtarılmış bölgeler yaratmanın) mümkün olmadığı ileri sürülmektedir. Bu fikir de Latin Amerika’daki bazı örneklerde olduğu gibi, yeterli askeri güç oluşturulmadan kurtarılmış üs bölgeleri kurma girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmış, oligarşi tarafından ezilmiş olmasından hareketle elde edilmektedir. O halde emperyalist dünya sisteminin gücü kırılmadan (öncü savaşı ile emperyalist dünya sisteminin gücünü kıracak kadar askeri güç biriktirmeden) “kitleler büyük birimler halinde örgütlendirilmemelidir”. Emperyalist sistemin “dev gibi” gücünün kontrolu, (öncü savaşı ile) ne zaman kaldırılmış olacaktır? Acelecilerin esinlendikleri görüşlerde bu soruna bütün kıtadaki ABD hakimiyetinin kırılması noktasından yaklaşılmaktadır. Bu görüşlerin ülkemize adapte edilmeye ve M. Çayan’ın tezlerinin bu doğrultuda derinleştirilmeye çalışılması sonucunda; “emperyalist sistemin gücü kırılmadan(*) kitleler büyük birimler halinde örgütlendirilemez, öncü savaş mücadelenin başından itibaren büyük birimler halinde örgütlenmeyi reddeder” denilerek yeni bir “derinleştirilmiş öncü savaşı stratejisi”ne ulaşılmıştırl Öyle bir “öncü savaş stratejisi” ki mücadelenin başından itibaren (sendikalar - Devrimci Gençlik örgütlenmeleri - direniş komiteleri) gibi bütün kitlesel örgütlenmeleri ve kitlelerin mücadelesini düzenin sınırlarının ötesine götürmeyi reddedecek: Bu safsatayı kimse Mahir’e maletmeye kalkmasın!

B

aşlangıçta kitlelerin büyük birimler halinde örgütlenmesinin reddi pratikte düpedüz saçma bir şey. Ülkemizde zaten büyük yaygın kitlesel örgütlenmeler var. DİSK, TÖB-DER, DEV-GENÇ gibi... Bunları düzenin sınırlarının ötesine götürmemek gerektiği fikri de herhalde TİP’lilere has bir düşünce tarzı sayılmalı.

72


Chapter Title (Optional)

K 5

ISACA HALK İKTİDAR ORGANLARI VE İKİLİ İKTİDAR SORUNU

BURADA hemen bir noktayı daha açıklığa kavuşturalım: Denebilir ki “biz direniş komitelerine karşı çıkarken, onun halk iktidarının nüveleri olarak görülmesinden hareket ediyoruz.” Nitekim yukarda “Cephe” dergisinden yaptığımız alıntıda, hatırlanacağı üzere, geniş halk kitlelerinin örgütlenmesinde kullanılacak örgüt biçimleri ifadesinin arkasına bir de “halk iktidarının nüveleri” ifadesi eklenmişti. Bu ifadeden kalkarak, bizim daha bu günden kurtarılmış alanlar ve halk iktidarının örgütlenmesini savunduğumuzu ileri sürüp konuyu karıştırmaya kalkılmamalıdır. Zira bu nokta daha önceki birçok yazıda açıklığa kavuşturulmuştur. İşte bir tanesi, Devrimci Yol 16’dan yukarda yaptığımız aktarmadan bir bölüm:

“Elbetteki halk iktidarının ülke düzeyinde çiçeklenmeye başlaması, direniş komitelerinin halk komiteleri olarak gelişkin ve olgunlaşmış biçimlere bürünmesi mücadelenin halk savaşının daha üst aşamalarına geçilmesiyle mümkün olabilecektir. Bugün için asıl olan direniş komitelerinin, bütün anti-faşist halk güçlerini toplayacak ve faşizme karşı çok yönlü mücadeleyi sürdürecek bir yapılanışını gerçekleştirmeye çalışmaktır.”

S K

on derece açıktır ve hiçbir bulanıklığa yer yoktur.

urtarılmış bölgeler ne zaman oluşabilir? “İkili iktidar” ne zaman gerçekleşebilir? Bunlar ayrı sorunlar. Ama her halde, genelde emperyalist sistemin gücünün kırılmasına kadar kurtarılmış bölgelerin sözkonusu olamayacağı ileri sürülemez. (Bu fikir de oligarşi ile emperyalizmi bütünüyle aynı gören, aradaki nispi anlamda da olsa varolan farklılığı ve savaşın ilk döneminin iç savaş dönemi olduğunu görmeyen bir düşünce yapısından kaynaklanıyor.)

K

uşkusuz bugünkü durumda, gerçek anlamda kurtarılmış bölgelerin ve halkın kendi iktidar organlarının oluşmasına uzağız. Bugün için önemli olan yığınlar içinde halkın kendi iktidarı kavramının yerleştirilmesi için çalışmaktır. (Bu nokta özellikle revizyonizmin ve reformizmin çarpık

73


Book Title (Optional) görüşterine karşı bir propaganda değeri de taşımaktadır.) Bunun oluşması için öncelikle güçlü bir politik önderliğin ve onun örgütleyeceği askeri gücün, sorunun can alıcı noktası olduğuna ise hiç şüphe yoktur.

6

İYİ bilinmelidir ki, kitle örgütlenmelerini ve mücadelelerini (hem de tehlikeli bularak) ilke olarak reddeden bir silahlı devrim hareketi asla başarıya ulaşamaz. Bu fikir 1970’lerde THKO Hareketi tarafından temsil ediliyordu. Bu, tipik bir kendiliğindenciliğe, öncünün askeri eylemlerinin kitleleri kendiliğinden harekete geçireceği varsayımına dayanır. THKP-C defalarca belirttiğimiz gibi bu “sol” fokocu teoriyi köklü bir şekilde reddetmiştir. Silahlı bir devrim hareketinin başarıya ulaşabilmesi için, öncünün eyleminin bütün halkın silahlı eylemine dönüşümünü gerçekleştirebilecek bir yapılanışa sahip olan bir öncü, savaşçı parti tarafından örgütlendirilip yönlendirilmesi zorunludur. Silahlı eylem, halk yığınları ile bağların kurulup geliştirilebileceği bir platform üzerinde yükseldiği takdirde başarıya ulaşabilir. THKP - C başlangıçtan itibaren bu anlayışla örgütlenmiş ve bu şekilde mücadeleye atılmıştır. (Onun yenilgisi de, bölünme ve yenilen darbeler sonucu bu konumunu kaybetmesinin sonucudur.) Kitle örgütlenmelerini ve mücadelelerini başlangıçtan itibaren bütünüyle reddeden bir anlayışın THKP-C’ye maledilmeye kalkılması tamamen saçmadır.

Mücadelenin başlangıcında kitleler büyük birimler halinde örgütlenemez”, “kitlelerin mücadelesi başlangıçta düzenin sınırlarının ötesine götürülemez” diyenler ve aksini söyleyenleri de öncü savaşı ve suni dengeyi reddetmekle suçlayanlar, kendilerinin kitle çalışmasını reddetmediklerini ileri süreceklerdir. Nitekim;

Öncü savaşını yürüten örgüt mücadelenin hazırlık aşamasında kitle içinde örgütlenmeye daha fazla önem verebilir” (TDAS, Sh.138) ve yine “politikleşmiş askeri savaş stratejisinin kitle mücadelesine karşı alternatif olarak düşünülmesi sonunda kitle çalışmasının küçümsenmesi, öncünün eylemlerinin kitlelerin ekonomik-demokratik-siyasi isteklerine dayandırılmasının reddini getirir. Sonuç öncünün kitleden kopması, devrimi tek başına gerçekleştirmeye çalışmasıdır, anarşizmdir” (aynı eser, Sh. 147) şeklindeki ifadelerini, bu konudaki görüşlerini kanıtlamak için ileri sürebilirler. Ne var ki “Debray’ın itiraz edemeyeceği bir kitle çalışması anlayışı” getirmeleri ve direniş komiteleri

74


Chapter Title (Optional) konusundaki önerilerimize alternatif olarak; “Politikleşmiş askeri savaş stratejisini savunan bir örgüt ise öncelikle çeşitli bölgelerde kitlelerle dar ancak sağlam bağlar kurmaya çalışır. Bu bağlar, ileride eylemleriyle sesini duyuracak örgütün kitle içindeki yayılma noktaları olacaklardır. Eylemin nedenlerini kitlelere kendi propaganda araçlarıyla (bildiri, vb.) açıklar.”

ş

eklindeki görüşler ileri sürmeleri, kitle mücadelesini reddeden anlayışlarını yeterince açığa çıkarmaktadır. “Kitlelerle dar, ancak sağlam bağlar kurmaya çalışılması,” önerilirken özünde savunulan şeyin kitle mücadelesi ile ilişkisi yoktur ve sadece kitlelerin ileri unsurlarının örgütlenmesi (yani kadro örgütlenmesi) sözkonusudur. Bu çalışmanın içeriği ise “yapılan eylemin nedenlerini kitlelere kendi propaganda araçlarıyla açıklamak”tır. (Pratikte bazi yerlere patlayıcı madde atanların ötekiler değil-kendi örgütleri olduğunu anlatan teksirlerin dağıtımı.) Kitlesel eylem ve örgütlenmelerin yerine kadro örgütlenmesi ve kadro eylemleri (silahlı propaganda) önerilmesinin, başlangıçta kendilerinin ifade ettiği, “öncünün eyleminin kitlelerin ekonomik-demokratiksiyasi isteklerine dayandırılmasının reddi”, “öncünün kitleden kopması, devrimi tek başına gerçekleştirmeye çalışması, anarşizm” konumundan ne kadar uzaklaştırdığı yine kendilerinin cevap vermesi gereken bir sorudur.

K

itle örgütlenmeleri ilke olarak reddedilerek, onun yerine kadro örgütlenmeleri ileri sürülemez. Kitle mücadeleleri yerine de kadrosal eylemler ve öncünün eylemi geçirilemez. Çünkü bunların her biri ayrı ayrı şeyledir. Yükseliş öğrencilerinin faşist işgale karşı veya Çağlayan’daki,1800 Evlerdeki, Alibaba mahallesindeki emekçi halkın silahlı faşist saldırılar karşısında şüphesiz her tür araç ve gereçle (ve gerektiğinde devrimci şiddet kullanarakl) kendilerini savunması, bunun direniş komiteleri altında örgütlenmesi fikrini ukalaca (öncü savaşının reddi olarak görerek) reddetmek ve yerine “ileri unsurların bildiri dağıttırmak için örgütlenmesi”ni ve de öncü savaşını önermek, teorik olarak safsata, pratikte ise (keskin ifadelerin ve Mahir’in arkasına saklanarak savunulmaya çalışılan) bir mücadele kaçkınlığıdır.

75


Book Title (Optional)

K

itlelere silahlı propaganda önerilmez. Silahlı propaganda kitlelere yönelir. “Kitle mücadelelerini düzenin sınırlarının ötesine götürmeye zorlamak onları katliama götürmektir” düşüncesi de, bizim acelecilerin “TİP’liliği”dir. Düzen ve oligarşinin yasaları kitlelere ya ölüm ya teslimiyet öneriyor. O, kitleleri tehlikeden korumak için, sözde katliama sürüklememek için, faşist saldırılar karşısında teslimiyet önerirken onlara bir parça da ölüme teslimiyeti önerdiğinin farkında değil! Ya da Yükseliş öğrencilerine, Elazığ, Malatya, Sivas halkına okulları ve mahallelerini tamamen terketmeyi (TİP’lilerin bir zaman okulların, kapatılmasını önerdikleri gibi) önerdiğinin...

7

SÖYLEDİKLERİMİZİN tersyüz edilmesi, sürekli olarak karşılaştığımız bir hadise olduğu için burada bir noktayı daha açığa kavuşturmak gerekiyor. Baştan beri uğraştığımız düşünce tarzı, “üçüncü bunalım döneminde, öncü savaşından önce, kitlelerin büyük birimler halinde örgütlenmesi kitleleri ve öncüyü katliama sürüklemek demektir. Bu nedenle öncü savaşı, direniş komiteleri ve benzeri kitle örgütlenmelerini ve bunların düzenin sınırlarının ötesine götürülmesini reddeder. Devrimci Yol öncü savaşından sonra meydana gelecek bir olguyu şimdiden savunmakla öncü savaşını reddettiğini açıkça ortaya koymaktadır” şeklinde özetleyebileceğimiz görüşlerdir. Bu görüşlerin tersine çevrilerek bize maledilmesi, yani yukardaki görüşlere karşı bizim de “önce kitlelerin büyük birimler halinde örgütlenmesi, onların kendiliğinden nitelikli mücadelelerinin düzenin sınırlarının ötesine götürülüp geniş, kitlesel ayaklanmalar düzenlenmesi gerektiği, ancak ondan sonra öncü savaşının verilebileceği” iddiasında olduğumuzu ileri sürmek sözkonusu olamaz. Böyle bir şey tamamen saçma bir şey olur. Bizim karşı çıktığımız şey böyle bir ikilem yaratılması, öncü savaşının, kitle mücadelesinin karşısına konulmaya çalışılmasıdır. Öncü savaşı anlayışının reddettiği şey mücadelenin başlangıcında kitlelerin kendiliğinden nitelikli eylemlerinin ve kitlesel örgütlenmelerin olması değil; kitlelerin kendiliğinden nitelikli eylemlerinin belirli bir seviyeye gelmesi (düzene karşı kitlesel ayaklanmalar) ve bunların örgütlenmesinden sonra, ancak bundan sonra öncü savaşının ve silahlı mücadelenin verilebileceği düşüncesidir. Bir başka ifadeyle öncü savaşı anlayışı başlangıçta kitle örgütlenmelerinin ve kitle mücadelelerinin olamayacağını söylemez; kitlelerin kendiliğinden nitelikli eylemlerinin ve hele hele faşist saldırılar karşısında kendilerini (hatta silahla!) savunmayacaklarını; bu şekildeki kitlesel direniş eylemlerinin

76


Chapter Title (Optional) örgütlenemeyeceğini söylemez. Sadece mücadelenin başlangıcında bütün halk kitlelerinin örgütlenmesi ve kendiliğinden nitelikli mücadelelerin belirli bir seviyeye (düzene karşı ayaklanmalar haline) gelmesinin silahlı mücadelenin başlaması için zorunlu görülmesini reddeder. Bu noktadan kalkılarak kitlelerin düzene karşı kendiliğinden nitelikli eylemlerinin olamayacağı, kitle eylemlerinin düzenin sınırlarının ötesine götürülmemesi gerektiği, ve düzene karşı kitlesel örgütlenmelerin olamayacağı sonucuna varılması sözkonusu olamaz. Bu olsa olsa doğru bir fikrin yanlış bir fikre nasıl dönüştürülebileceğine güzel bir örnek olabilir ancak.

K

itlelerin kendilerini faşist saldırılar karşısında savunamayacaklarını söylemek tamamen saçma birşeydir. Bu “fikri” (fikir demek mümkünse tabii!) herşeyden önce faşist katliamlara karşı yiğitçe direnen emekçi halk kitleleri, işçiler, köylüler ve onbinlerce gençlik kitlesi hergün çürütüyor. (Aksi takdirde, bugün bütün okullar ve fabrikalar ve mahalleler faşistlerin işgali altında olurdu.) Bugün bütün eksik yönlerine, özellikle devrimcilerin yeterli örgütlülüğe ve önderlik yeteneğine sahip olamamasına rağmen birçok bölge ve okul fedakarca mücadeleler sonucu ve onlarca şehit verilerek faşist işgallerden kurtarılmış, faşistlerin saldırıları püskürtülebilmiştir. Sürekli tekrarladığımız gibi, son derece açıktır ki, bütün halkın mücadelesine önderlik edecek, öncü-savaşçı bir parti yaratılmadan ve onun doğru bir devrimci çizgideki önderliğiyle verilecek bir mücadele sonucu halkın devrimci silahlı güçleri yaratılmadan bu mücadelelerdeki başarılar sınırlı kalacak, ve devlet aygıtının faşist nitelikli baskı ve kontrolü bu yolla belirli çöküntülere uğratılmadan verilen mücadelelerde kazanılan mevziler yeniden kaybedilebilecektir. Bunlar yapılmadan mücadelenin kolayca başarıya ulaşacağını, kazanılan mevzilerin kalıcı olabileceğini hayal etmemek gerektiğinin söylenmesini anlarız. Ama bu yüzden mücadelenin kendisine sırt çevirmek ve bu mücadeleyi küçümsemeye kalkmak ve bunu da “suni denge olduğu için kitleler mücadele etmez ki” diye bir fikir kırıntısı ile mazur göstermek, devrimcilikle uzak yakın ilgisi olmayan bir tutum sayılmalıdır.

B

ugün ülkemizin her tarafında çeşitli biçimler altında süregiden kıyasıya mücadeleyi öncü savaşı ve silahlı propağanda kavramlarının karşısına çıkarmaya kalkmak da saçma bir şeydir. Bugün en yüksek biçimleri dahil her

77


Book Title (Optional) türlü propaganda için en etkili propaganda unsurları faşizme karşı mücadele içinde vardır. Bu şekilde, silahlı propagandanın temelini oluşturacağı bir öncü savaşı da, yine aynı şekilde bu mücadelenin dışında bir yerden gelmeyecektir. Bir başka ifadeyle, öncü savaşı, bugünkü mücadele içinde, devrimcilere düşen görevlerin daha eksiksiz yerine getirilebileceği bir mücadele ve örgütlenme aşamasına devrimci hareketimizi yükseltme sorunundan başka birşey değildir.

K

aldı ki, yukarda görüldüğü üzere, bu eğilimlerin temelinde “suni denge olduğu için kitleler faşizme karşı mücadele etmez. Bu nispi birşeydir ve de alevi-sünni çatışmasıdır!” gibi “düşünce”lerden ziyade, kitlelerin mücadelesini örgütlemek ve düzenin sınırlarının ötesine götürmeye çalışmak kitleleri (ve öncüyü!) tehlikeye atmak ve katliama sürüklemektir şeklindeki “teorik tahliller” yatmaktadır. Böyle bir fikir temelinden hareketle “tehlikesiz bir mücadele” yolu bulma eğilimleri yatmaktadır.

K

itlelerin mücadelesini, düzenin sınırlarının ötesine götürmeye çalışmanın kitleleri katliama sürüklemek olduğu fikri tereddütsüz reddedilecek bir fikirdir. Mücadele varsa ölümle beraber vardır. Ve kitleler böyle tehlikeli mücadelelerde kayıplar vermeden ve böyle tehlikelerden onları sözde sakınarak herhangi bir devrimci mücadelenin başarı kazanacağından sözedilmemelidir. (**)

G

eriye kala kala, “üçüncü bunalım döneminde ülkenin iç kısımlarında bile kitle ile kurulacak ilişkilerde öncünün yokedilmesi tehlikesinin arttığı” fikri kalıyor.

B

u gerçekten doğru işte! Ve herhalde acelecilik, bu tehlikeyi bertaraf eden bir çare olarak bulunmuş bir yol olmalı. Azgın faşist saldırılara karşı kıyasıya bir mücadelenin sürdürüldüğü yerlerde görünme sakın!

* *

Kimilerinin bir zamanlar sağda solda tekrarlamayı çok sevdikleri “ortadoğu devrimci çemberi”, bu kıtasal devrime çizilmiş bir paralel olsa gerekti. * Zaten, burada acelecilerin açısından anlaşılmaz bir şey de yok mu?; hem suni denge var, kitleler bütünüyle politik pasiflik içinde, diyeceksin, hem de onların mücadelesini düzenin sınırlarının ötesine götürmek tehlikelidir, onları katliama

78


Chapter Title (Optional) sürüklemektir (yani kitleler mücadele edebiliyor da sen tehlikeli buluyorsun!) diyeceksin. Eğer “cidi bir teorik dergi olan ‘Cephe’nin seviyesi” düşmüyorsa bu konuyu bir açıklasa fena olmaz.

79



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.