Apo’nun Ayetleri İthaf Bu kitabı, Diyarbakır cezaevinde kendini asarak düzene baş kaldırmayı bana öğreten Mazlum Doğan`a, Apo`nun diktatörlüğünün ve resmi ideolojisinin anlaşılması için Bekaa vadisinde beyinlerine kurşun sıkarak gerçeği görmemi sağlayan Abdullah Ekinci ve Dilaver Yıldırım’a, resmi ideolojiyi tahlil etme konusunda görüşlerine değer verdiğim, değerli bilim adamı Dr. Đsmail Beşikçi`ye ithaf ediyorum.
Açıklama Ulu önderimizin kendisine değil, tanrılığına muhaliftim. Tanrılığına muhalif olmakla kendisine muhalif olmak arasında çok büyük fark vardır. Tanrılığına muhalif olma, onu bu çağda maskara olmaktan kurtarmaktır. Đleriyi gören bir lider, kısa vadeli bir tanrılığı, uzun vadeli bir ölümsüzlüğe tercih etmez. Ama bütün diktatörlerin özelliği, ileriyi görmemeleridir. Diktatörlere göre herşey onlarla başlar, onlarla biter. Bunun için sağ oldukları ve iktidarda kaldıkları süre içinde halk tarafından yüceltilmek isterler. Öldükleri veya pislikleri açığa çıktığı zaman, çıkarıldıkları yüceliklerden kafa üstü bok çukuruna atılırlar. Bütün diktatörler bu akibeti bildikleri için, yaşarken yüceltilmeye, dünyanın bütün nimetlerinden faydalanmayı, güçlerinin yetebileceği kadar herşeyi, herkesi egemenliği altına almayı tercih ederler. Öldükten sonra bok çukuruna heykelleriyle birlikte gömülmeleri, onlar açısından fazla önem arz etmez. Bütün diktatörlerin yaşamlarını ve sonlarını gözlerinizin önünden geçirin bu sonucu görürsünüz. Bu kitabı yazarak Abdullah Öcalan’ın şahsında gelmiş geçmiş ya da gelecek olan diktatörleri, onların zalimliklerini ve dalkavukların oynadığı rolü göz önüne sermeyi insani görevim olarak sayıyorum. Elinizdeki kitabın son bölümü hariç, tümü Lübnan`da yazıldı. Kaldığım Esrefye Otelinin 206 nolu odasında Kürdistan’ın bağımsızlığı için savaşan yiğit gerillalara, Halkıma, ülkemin ve Türkiye’nin aydınlarına ve tarihe yüksek sesle haykırdım. Kitabı kısa bir süre içinde yazdım, el yazım okunaklı olmadığından, 22 gün missafir olarak kaldığım Maroni Kilisesinde yeniden temize çektim, son bolümünü Almanya`da bitirdim. Eşimle birlikte daktiloya çekme işi uzun sürdüğünden, bizi hayli yordu. Eşimin bana anlatıkları, başka bir kitabın konuşunu teşkil edeceğinden, kitabı yeniden kaleme almayı gerekli görmedim. Bar Elias`tan kaçışım Avrupa’da yaşayan Kürtler arasında tartışma konusu olmuş, pek çok yurtsever, bu durum karşısında tepkisini dile getirerek görevini bırakmış, bu insanlar tehtidle, baskıyla, santajla susturulmaya çalışılmış, pek çok yerde yurtseverler dövülmüş, bazıları tercit edilmişti. Benim "Bölgecilik, Zazacılık" yaptığım ileri sürülmüş, Serxwebun Gazetesinde Diyarbakır Cezaevinin itirafcısı Servan kod adlı Hasan Deniz`in kaleme aldığı bir yazı, Rıza Altun imzası adı altında yayınlanmış, yazıda ben hiçleştirilmiş, ulu önderimiz ise herşeyleştirilmişti. Ulu önderimiz sadece partinin değil, halkın bütün olanaklarına el koymasına rağmen, beni parti olanaklarına konmakla suçlamıştı. Oysa gözaltından firar ettiğimde, yalnızca 50 Mark`ım vardı ve bunun dışında Dünya’nın hiç bir yerinde bir kuruşluk sermayem yoktu. Mustafa Karasu imzasıyla Berxwedan Gazetesinde yayınlanan bir yazıda, benim hiç kimse ile uyuşmadığım; cezaevinde bile geçimsiz olduğum anlatılıyordu. Oysa Mustafa Karasu, Ceyhan cezaevinde verdiği özeleştiride: "Selim bana destek çıkıyor, onun düşüncelerinden güç alıyorum, ayakta kalmamı, yürümemi sağlıyor; onu sayıyor, sözlerini dinliyordum," demişti. Öyleyse aynı Mustafa Karasu beni karalamak ve gözden düşürmek için kendisine verilen talimatlara uyduğunu gösteriyor. Bu konuda veya yazdığı