Modafen İletişim - Sayı 3

Page 1

ISSN 1309-6389

2011 Kış / Sayı: 3

İletişim



Sevgili Okurlarımız, Modafen İletişim’in bu sayısında büyüyen çocuklarımızdan, büyüyen kampüsümüzden ve büyüyen olanaklarımızdan esinlenerek “büyümek” temasını işlemeye karar verdik. Yıllar önce yurtdışında yaşadığı için uzun zamandır göremediğim yengem bizi ziyarete gelip beni gördüğünde ağzından dökülen ilk sözcükler: “Ne kadar da büyümüşsün!” olmuştu. İçi titriyordu adeta. “Neden?” diye düşünmüştüm kendi kendime, “Neden insanlar küçükken tanıdıkları birinin büyüdüğünü gördüklerinde böyle duygusallaşırlar?” Bizler iyi biliriz ki başlangıçlar ne kadar önemli olursa olsun; büyümeden, gelişmeden, değişikliklere adapte olmadan ilerleyemez hiçbir varlık, hiçbir oluşum. Ve yine iyi biliriz ki büyümek, gelişmek, değişikliklere adapte olmak hiç de kolay değildir bazılarımız için. Gözümüzün önünden ayırmadığımız, hayatının her aşamasından haberdar olduğumuz çocuklarımız gün gelir, sabah yediden akşam yediye başka yerlerde, başkalarıyla, bambaşka bir hayat yaşamaya başlarlar. Bir bakmışız ki anlamadığımız bir dil konuşuyorlar: “Face’de yine tag etmiş beni. Ama aklımdasın yaptım ona, anlamıştır herhalde!” Anlamadığımız bir dilde yazıyorlar mesajlarını: “Slm, nbr? Yrn kahv6 yapalm! Kib, öpt.” Bilgisayarı ve interneti bizden iyi kullanıyor, hatta bizim aklımızın ermediği teknolojik yenilikleri yakından takip edebiliyorlar. Belki de asıl o zaman anlarız büyümek de büyütmek de zor zanaat. Çocuğumuzun sadece doğru beslenerek ve spor yaparak boy atmasını değil; ahlakının büyük, gönlünün büyük, algılayışının ve anlayışının da büyük olmasını isteriz çünkü. Bugün geriye baktığımda anlıyorum ki yengem yurtdışından geldiğinde ve beni gördüğünde aslında boyuma posuma bakmıyordu. Benim üzerimdeki emeklerinin semeresini, gelişimim için yapılan fedakârlıkların neticesini görüyordu. O yaşa gelene kadar atlattığım tehlikeler, üstesinden geldiğim zorluklar, hatta farkında bile olmadan girdiğim risklerdi içini titreten. Zaten büyüme sürecinin yıpratıcı veya hasar verici olma riskidir büyümeyi bu kadar değerli kılan. Biz büyüdükçe güzellikler de çirkinlikler de bizlerle büyür. Bu sebepten çocuklarımıza daha küçük yaşlardan başlayarak içlerindeki saflığı, temizliği, güzellikleri korumalarını öğütleriz. Amacımız onların büyüyerek değişmelerini değil, doğru yönde gelişmelerini desteklemektir. Buradan hareketle Modafen Ailesi’nin yeni yuvası olan Çekmeköy Kampüsü’nü, doğa ve yeşillikler içerisinde yer alabilmek adına etrafındaki oluşumu tüketmeye yönelik değil, aksine tüm güzelliği ve saflığı koruyarak devamlılığını sağlamayı hedefleyen, olabildiğince çevreye duyarlı ve çocuklar için sağlıklı bir ortam olması amacıyla tasarladık. Bu yolculuğun ilk adımından son adımına kadar ilham kaynağı, Modafen Ailesi’nin en küçük bireyleri olan çocuklarımızdı ve tüm hayalimiz de onların ihtiyaç duydukları olanakların sağlanabileceği alana ve bunun yanı sıra gerekli kaynaklara sahip bir okul inşa edebilmekti. Modafen’in “butik okul” stratejisinin geliştirilişinin ve kampüsünün tasarlanışının ardındaki ismleri, dergimizin ilk sayfalarında bulabilirsiniz. Ayrıca Modafen’in bünyesine yeni katılan anaokulu EdukaKids’in okul öncesi eğitimde fark yaratan anlayışını , animasyon çalışmalarıyla büyük beğeni kazanan öğrencimiz Dilara’yı, Issız Adam ile tanınan başarılı oyuncularımızdan Melis Birkan ile yapılan röportajımızı ve seramik sanatı ile ilgilenen iki değerli velimizin keyifli sohbetlerini de bu sayımızda sizlerle paylaştık. En fazla da küçük çocuklarımızın “büyümek” üzerine söylediklerine yer verdik bu sayımızda. Umuyoruz ki Modafen İletişim’in bu sayısında yer alan içten tavsiyeleri, merak uyandıran hikâyeleri, ve kazanılmış başarıları okurken sizler de en az bizim duyduğumuz kadar büyük bir mululuk duyarsınız. İçinizdeki çocuğun büyüklüğünü fark etmeniz dileği ile... Bade Ceyda Kırali Kanberoğlu


İçindekiler 4

13

22

Modafen Çekmeköy Projesinin Perde Arkası

A Tipi Başarı Öyküsü Kerem Kazan

Modafen Çekmeköy Kampüsü’nün oluşum hikâyesini olayın kahramanlarından dinleyelim…

“Modafen’in bana en büyük katkısı, sağlıklı bir öğrenme yetisi kazandırmış olmasıdır.”

9

14 4 Gece 5 Gün Paris’e Gidiyoruz!

10

Logomuzun Hikâyesi Her oluşumun bir hikâyesi vardır. Modafen’in logosunu da kendi hikâyesi oluşturdu.

24 Velilerimiz ile Sanat Üzerine

Fatih Kanberoğlu Gözüyle Eğitim

Eser Silistre ve Esra Yalçın ile seramik sanatı üzerine keyifli bir sohbet.

“Bir okulda iyi eğitim çocukları seven öğretmenlere bağlıdır.”

18

26

Matematik Öyküleri

EdukaKids

Bir Portre: Yüksel Gemici

√2’nin Esrarengiz Öyküsü

Dikkatli ve özenli planlanmış eğitim ortamları, okul öncesi eğitimin en iyi şekilde uygulanmasında büyük önem taşır.

“Bir çocuğun olumlu yönde büyüyüp geliştiğini görmek, öğretmenlik mesleğinin en büyük hazzıdır.”

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Fatih Kanberoğlu Yayın Yönetmeni Bade Ceyda Kırali-Kanberoğlu

Editörler

Yazı İşleri

Görsel Yönetmen

Aslı Anak Berna Hepağır Gizem Korkmaz Şebnem Kadıoğlu

Agatha Buddys Ayça Tunçel Gamze Ay Neslihan Yumrutaş Balçiçek Sibel Kayaş Yeliz Tevetoğlu

Turgay Kurt Fotoğraf Editörü Berna Hepağır

Alanı: Ulusal Dili: Türçe Mahiyeti: Eğitim Türü: Dergi 3 ayda bir yayınlanır.


28

36

42

Öğrenci Gözüyle “Büyümek”

Bir Portre: Dilara Polat

“Büyümek durmaksızın gelişmek demek…”

“Modafen bana çalışma disiplini ve harika arkadaşlıklar kazandırdı.”

30

38 Melis Birkan’la Keyifli Bir Söyleşi

Ongoing Progress and Unending Process: Growing Up

46 Öğrencilerimiz ve Öğretmenlerimizden Kitap Tavsiyeleri

“Benim örnek alma anlayışım kimsenin yerinde olmak değil, yapılan işi takdir etmektir.”

35

Change of Perspective Throughout The Years

Learning English is Fun Guess Who? Word Search

Öğrenci ve öğretmenlerimizle seçtikleri kitapların dünyasına bir yolculuk…

40 Zeynep Aydınoğlu’nun Gözünden Sevim Ak “Ben kitap okumayı Sevim Ak sayesinde sevdim.”

48 Yaratıcı Drama

Resim Sergisi

Çiçek açan tohuma Modafen’den bir berrak su girişimi daha…

“Büyümek”

Yayın Hazırlığı ve Yönetim Yeri

Bas­kı ve Cilt

Bas­kı Tarihi

Özel Modafen İlköğretim Okulu Caferağa Mah. Moda Cad. Cem Sk. No: 19 Moda - Kadıköy / İstanbul Tel: (0216) 338 23 00

Deltamat Matbaa ve Tanıtım Hizmetleri San ve Tic. Ltd.Şti. Davutpaşa Cad. Emintaş Matbaacılar Sit No: 103 / 271 Topkapı/İs­tan­bul Tel: (0212) 674 57 36 Faks: (0212) 674 57 79 E-posta: info@deltamat.com.tr

Şubat 2011

Tüm Hakları ÖZEL MODAFEN İLETİŞİM'e aittir. Tasarımı veya bir bölümü kopyalanamaz ve izinsiz kullanılamaz.

ISSN 1309-6389


Modafen Çekmeköy Projesinin Perde Arkası Kuruluşundan itibaren önemli başarılara imza atan Modafen İlköğretim Okulu 2011 yılında yepyeni kampüsünde öğrencileri ile buluşmaya hazırlanıyor.

Zemin etüdü depreme en dayanıklı yerlerden biri olarak gösterilen Çekmeköy, okulumuzun da içinde bulunduğu doğasıyla sağlıklı, huzurlu ve güvenli bir ortamda eğitim sağlıyor. Bünyesine anaokulu (Edukakids) ve liseyi de katan Modafen, butik okul anlayışıyla yürüttüğü stratejisini yeni kampüsünde de geliştirmeye devam edecek. Yemyeşil ormanlık bir alanda 16-18 kişilik sınıflarda; kendini geliştiren, yenileyen ve son teknolojiyi takip eden öğrenciler yetiştirmeyi hedefleyerek yepyeni bir eğitim yılına “Merhaba!” diyecek. Öğrencilerimiz, heyecanla bekledikleri kapalı spor salonu ve yarı olimpik yüzme havuzu ile birlikte profesyoneller tarafından dizayn edilen sosyal tesislerde mevcut spor aktivitelerine yenilerini ekleyecekler. Bir tarafı kış bahçesi olan yemekhanemizde yemeklerini yerken gastronomi uzmanları tarafından gözleniyor ve sağlıklı beslenme dersleri alıyor olacaklar. Modafen İletişim’in büyümek ve gelişmek temalı 3. sayısında Modafen Çekmeköy Projesi’nin perde arkasında yer alan yüzlere yer vermek istedik, onlar da bizi kırmadılar. Kampüsün tasarımı ve inşası sırasında büyük emeği geçen Modafen Ailesi bireylerinden Nilüfer Kanberoğlu Özsoy, Bülent Karademir, Cem Öğün, Zafer Darılmaz, Aslı Anak ve Bade Ceyda Kırali Kanberoğlu bizlerle Modafen Çekmeköy Projesi ile ilgili duygu ve düşüncelerini paylaştılar.

Modafen İletişim

4


Nilüfer Kanberoğlu Özsoy Altı yedi yaşlarımdayken, babamdan hatıra kalan sallanınca tıklayan kalemler, renkli ve farklı şekillerdeki cetveller… vb. bir sürü aletin babamın da mesleği olan mimarlığa özgü olduğunu öğrendiğim günden beri mimar olmak istedim. Bu kararımda en çok da tıklayan kalem diye bilinen “rapido” kalemleri etkili oldu sanırım. Benim için önemli ve özel olan projeler konusunda ilk birkaç gün bir tıkanma yaşarım. Kalemim bir türlü oynayamaz; nereye gitsem, ne düşünsem, nereye dönsem aklımın bir ucunda daima o projenin bir yanını evirir çeviririm, çözmeye uğraşır, düşünür dururum. Üç gün, beş gün, bir hafta derken bir gece rüyamda o binanın içinde gezmeye başlarım. Mekânın, benim için çözülmesi veya başlanması sorun olan birimlerinde tek tek dolaşırım. Bu, sürekli projeyle uğraşmanın verdiği bir yoğunlaşmadan kaynaklanıyor sanırım. Ama “Evet; işte bu tam da istediğim, aradığım gibi bir çözüm olacak galiba.” dediğim binaların konsepti, rüyadan uyanıp gördüğüm binayı kara kalem ile not almamla başlıyor ve oluşuyor.

Çekmeköy de benim için hem bir okul projesi hem de kardeşime ait bir proje olmasından dolayı çok özel ve önemliydi. Dahası, perşembe günü tapusu alınan bir yer, pazartesi veya salıya belediye başvurusunu yapmam beklenen inanılmaz bir projeye dönüştü. Pazar gününe kadar hiç kalem oynatamadığım, en ufak bir ışık göremediğim, ilham perisinin birazcık olsun yanıma yaklaşmadığı ama sürekli kardeşime: “Merak etme, yetiştireceğim.” diyerek daha da içinden çıkılmaz bir halde kıvrandığım bir dönemdi. Derken o pazar akşamı binayı rüyamda görüp her köşesini gezdim. Gerçekten de benim ve çalışma arkadaşım Erkan’ın zor geçirdiği bir pazartesinin ardından salı sabahı Çekmeköy belediyesine ön izlemeye teslim edilen bu proje, bizim için oldukça özel. Çekmeköy Kampüsü, tasarımı içinde çok küçük ayrıntılar barındıran, sürprizlerle karşılaştıran, kendi ihtiyaçlarını uygun şekilde çözebilen, esnek, rahat, fonksiyonel bir bina oldu. Ayrıca da ilk projesinden çok uzaklaşmadan çok kısa sürede tasarlanabilen ve inşa edilebilen ilginç bir çalışma oldu. Sanırım bunda, hayalindeki okulu yaklaşık on beş sene kendisinden dinleme fırsatı bulduğum otuz beş yıllık kardeşim Fatih’im ile çalışmış olmam da etkili oldu. Hayallerimizin küçük bir bölümünü taşıyabildiğimiz bu bina, umarım; “hayatın bana ilk doğum günümde verdiği en güzel hediye olan” kardeşime benden de özel bir armağan olmuştur.

Kış 2011

5


Modafen Çekmeköy Projesinin Perde Arkası

Bülent Karademir “Öğrencilerin en iyi şekilde eğitim alacakları bir kampüs” hedefi Fatih Kanberoğlu ile yıllardır planladığımız bir şeydi. Bu hedefe Çekmeköy projesi ile ulaştık. Fatih Kanberoğlu’nun planlarını ve istediklerini kendi ağzından dinlerken onun ne kadar akılcı ve hedefini saptamış biri olduğunu görebiliyordum. Çok kısa bir zamanda büyük işler başardık diyebilirim. Bunu mümkün kılan; açık, dürüst ve planlı bir şekilde ekip olarak çalışmamızdı. Bugün kampüse baktığımda; geleceğin mühendis, iş adamı ve siyasetçileri kadar, sanatçıları, girişimcileri ve bilinçli aile bireyleri için de iyi bir eser yaratıldığını görüyor ve bununla gurur duyuyorum.

Cem Öğün Çekmeköy Projesi’nde mekanik ve elektrik sistemleri tasarım ve uygulama danışmanlığı yapıyorum. Daha detaylı söylemek gerekirse projenin şu gibi detaylarından sorumluyum: mekanik sistemleri oluşturan ısıtma, soğutma, havalandırma, sıhhi tesisat, altyapı, yangından korunma ve yangın söndürme, su arıtma, havuz, asansör gibi sistemler ile elektrik sistemleri oluşturan; alçak gerilim, kablo taşıma sistemleri (aydınlatma, priz hatları, elektrik panoları…. vb), zayıf akım sistemleri (yangın alarm sistemi, acil anons sistemi, müzik sistemi, merkezi saat sistemi, hırsız alarm sistemi, kapalı devre kamera sistemi, uydu sistemi, network altyapısı, skor board… vb) jeneratör, UPS gibi sistemlerin yapıya, mimariye, amaca ve bütçeye uygun tasarımının yaptırılması, yapılan tasarıma göre uygulamanın denetlenmesi. Fatih Kanberoğlu ile 2006 Kasım ayında oğlum Kaan’ın OKS’ye hazırlanması amacı ile tanıştık. Eduka’nın başarılı ve butik bir dershane olduğunu duyunca randevu alıp görüşmeye gelmiştik. Fatih Bey, konusuna son derece hakim ve kararlı duruşu ile ilk görüşmede Kaan’ı ve bizi çok etkiledi. Kaan’ın eğitim ve öğretim hayatındaki yeri ve önemi hepimiz için çok büyüktür. Modafen Çekmeköy Projesi kapsamında Türkiye’nin geleceğinde yer alacak kişilerin yetiştiği bir kurumun danışmanı olmaktan mutlu oldum. Ayrıca tasarım ve uygulamanın kol kola gitmesi ve diğer disiplinlerle (mimari, statik, peyzaj… vb.) koordineli olması, bunların hepsinin çok kısa bir zaman aralığına sığması ve sonucunda da ortaya çıkanın zevk vermesi de işin ayrı bir yönü. Çekmeköy Kampüsü’nün konumu ve tarzı ile her anlamda eşsiz ve ruhu olan bir kampüs olduğunu, dolayısıyla bu kampüste nefes alıp verecek herkesin çok mutlu ve huzurlu günler geçireceğini düşünüyorum.

Modafen İletişim

6


Modafen Çekmeköy Projesinin Perde Arkası

Zafer Darılmaz Fizik öğretmeni olarak meslek hayatıma başladığım yıldan beri bir gün okul sahibi olma hayalim nedeniyle birçok eğitim öğretim kurumunu inceledim. Ancak bu hayalimi gerçekleştirmem mümkün olmadı. Modafen Ailesi’nin bir üyesi olmamın ikinci yılında Fatih Kanberoğlu hayalini kurduğum türden yenilikçi ve modern bir okul projesi anlattı bana. O anki duygularımı net olarak hatırlıyorum, adeta gözlerim dolmuştu. Temelinin atıldığı günden bugüne, iş hayatının yoğunluğundan ne zaman bunalsam hemen okulumuza gider, o muhteşem estetiğe bakar ve keyif alırım. Tüm aşamalarında gece gündüz ayırt etmeden, gerektiğinde çizmelerimi çekip işe giriştiğim, çamuruna çimentosuna bulanmaktan mutlu olduğum okulumuzun bir parçası olmak, herhangi bir sorun yaşandığında çözümlere ortak olmaya çalışmak benim için iş değil, zevkti. Kısacası bir süre sonra, hayallerimin çok ilerisinde olan bu mükemmel okulda öğretmen olarak çalışabilecek olmanın gururu ve mutluluğu içerisinde başta Fatih Kanberoğlu olmak üzere tüm Modafen Ailesi’ne şükranlarımı sunar, nice nice büyük projelerde birlikte olmayı dilerim.

Aslı Anak Edukagroup’ta yönetici olarak çalışmanın yanı sıra en büyük tutkum olan matematik öğretmenliğini de Eduka Dershaneleri’nde yapıyorum. Öğrencilerimiz ile bir aile olmanın verdiği mutluluğu, derslerden sonra “Aslı Abla!” diye bana sarıldıklarında aldığım hazzı hiçbir yerde hissetmedim. Öğrencilerine her zaman ağabeylik yapan, derslerdeki başarılarının yanında onların sosyal hayatlarını da yakından takip ederek sağlıklı gelişimleri ve sosyal bireyler olmaları için büyük çaba gösteren Fatih Kanberoğlu’nun öğrencileri ile ilgili geleceğe yönelik hedefleri ve idealleri beni Modafen’e gönülden bağlayan en önemli etkenlerden biridir diyebilirim. Fatih Kanberoğlu’nun sağlıklı, oksijeni bol, çeşitli spor aktivitelerinin yapılabileceği, yemyeşil bir ormanın içerisinde bir okul inşa etme fikri, proje başladıktan sonra okulumuzdaki tüm bireylerin hayallerini süslemeye başladı. Hepimiz elimizden geldiği kadar destek olmaya çalıştık. Çekmeköy ormanı, kampüsümüzün temel atılma günüyle birlikte hepimizin taşınmayı beklediği yeni evi oldu. Her gün heyecanla bir sonraki günü merak ediyor ve inşaatı her ziyaret edişimde yapılan işlerin hızına inanamıyordum. Şimdi okulumuz tamamlandı ve muhteşem bir eğitim yılı bizleri bekliyor. Emeği geçen herkese binlerce teşekkürler.

Kış 2011

7


Modafen Çekmeköy Projesinin Perde Arkası

Bade Ceyda Kırali Kanberoğlu Fatih ile biz daha evlenmeden önce başladı Modafen üzerine yaptığımız uzun sohbetler. Bana, sanki bir resim çizercesine, hayalindeki Modafen kampüsünü anlatırdı. Evlendikten sonra doğru yeri bulmak için aramalara birlikte devam ettik. Bir akşam katıldığımız bir aile yemeğinde Modafen’in yeni kampüsü için Çekmeköy’ü çok uygun bulduğumuzdan bahsederken Hande ve Reha Tümay (aile dostumuz ve aynı zamanda öğrenci velilerimiz) bize orada gözlerine çarpan bir arazi olduğundan bahsettiler. Bir sonraki gün Fatih ile birlikte bu son derece sıcak mekânı ziyarete gittik. Modafen Çekmeköy Projesi’nin ilk adımı bu oldu sanırım. Kampüsün iş planını yazarken, fizibilitesini çalışırken, kaba inşaatı ziyaretlerim sırasında veya binanın iç tasarımıyla ilgilenirken gözüme neredeyse ulaşılması imkânsız gibi gözüken hedeflere birer birer ulaşıldı. Fatih’in büyük başarılarının çoğu böyle küçük ama sağlam adımlar ile gerçekleşmiştir. Bunlardan biri olan Çekmeköy Kampüsü Projesi’nin gözlerimin önünde sıfırdan doğmasına ve büyümesine şahit olmaktan ve mümkün olduğu zamanlarda elimden geldiğince katkıda bulunmaktan çok büyük mutluluk duyuyorum. Ben de 2008 yılında Modafenli oldum ve yaşadıklarımdan sonra şunu söyleyebilirim ki: “Bir kez Modafenli, her zaman Modafenli.”

Modafen İletişim

8


4 Gece 5 Gün Paris’e Gidiyoruz

Gidiş tarihi: 15 Nisan 2011 Dönüş tarihi: 19 Nisan 2011 Rezervasyon için 0216 338 23 00 numaralı telefondan Modafen İlköğretim’i arayabilirsiniz.

www.modafen.com.tr | 0216 338 23 00


√2’nin Esrarengiz Öyküsü

B

erksoy Bilgin Boğaziçi Üniversitesi İktisat ve Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümlerinden çift ana dal programı kapsamında 2004 yılında mezun oldu. Fatih Kanberoğlu ile tanışıklığı bu yıllarda başlayan Berksoy Bilgin gerek Eduka Dershaneleri’nin kurulma döneminde gerekse Modefen İlköğretim’in yapılandırıldığı zamanlarda kurumun bir üyesi olarak bizlerin yanında yer almıştır. Bu günlerde Almanya’da yaşıyor olmasına rağmen hâlâ bağlarımızı koruduğumuz Modafen Ailesi üyelerinden Berksoy Bilgin tarafından yazılmış olan bu makaleyi büyük bir zevkle yayınlıyoruz. Sizlerin de bu hikâyeyi büyük bir zevkle okuyacağınızı düşünüyoruz. Sevgili Berksoy Bilgin’e teşekkürler.

Π

υθαγόρας – bu da nedir Allah aşkına? Yurdundan ayrılarak, İtalya’nın güneyindeki Yunan kenti Kroton’da kurulan ve kendisini “matematikçiler” olarak adlandıran gruba dahil olan filozofun ismi, kayıtlara bu şekilde geçirilirken kendisinin dünyanın en büyük, en tanınmış, aynı zamanda da en gizemli matematikçilerinden biri olacağı elbette bilinmiyordu. Anadolu Yarımadası’nın batı komşularından Sisam Adası doğumlu, M.Ö. 6. yüzyılda yaşadığı bilinen Pythagoras veya bizim bildiğimiz adıyla Pisagor, matematik tarihinin en ilginç karakterlerinden biridir. Geometrinin en temel teoremlerinden birinde onun adı vardır: Pisagor Teoremi. Herkesin bildiği gibi, bu ünlü ve zarif teorem, bize temel bir dik üçgen bağıntısı vermektedir:

Modafen İletişim

10

C

- sıkı durun - 300’ün üzerinde farklı ispatı yapılmıştır. Bunların en basit ve zarif olanlarından bir tanesini beraberce yapalım: c

b

a b

A

c

B

Şekilde görülen dik üçgende, hipotenüsün karesi, dik kenarların kareleri toplamına eşittir, başka bir deyişle a2 = b2 + c2. Pisagor’un bu teoremi, araştırmalara göre tüm dünyada en çok bilinen matematik teoremidir ve

c

b

a

a

a

a

b

c

c

b


Yukarıdaki şekilde görüldüğü üzere, bir kenarı b+c olan bir karenin içerisine, bir kenarı a birim olan başka bir kare şekildeki gibi yerleştirilebilir ve üçgenlerde benzerlik kuralı uygulandığında, küçük karenin köşeleri büyük karenin kenarlarını yine şekilde görüldüğü gibi böler. Bu durumda, büyük karenin alanı, küçük karenin alanıyla, oluşan 4 tane dik üçgenin alanları toplamına eşit olur: (b+c)2 = a2 + 4(bc/2) b2 + 2bc + c2 = a2 + 2bc ↔ b2 + c2 = a2 İşte bu kadar basit!.. Pisagor bu teoremi bulmakla kalmamış, “Pisagor Sayı Üçlüleri” olarak da bilinen, bu denklemi sağlayan tam sayı gruplarını da tanımlamıştır: Örneğin, kenarları 3, 4 ve 5 birim olan bir üçgen, bir dik üçgendir, çünkü: 32 + 42 = 52’dir. Aynı şekilde; 6-8-10, 5-12-13, 8-15-17, 7-24-25 gibi dik üçgen oluşturan üçlüler basit aritmetiksel yöntemlerle oluşturulabilmektedir. Örneğin 5-12-13 üçlüsü için 52 = 25 = 12+13 olduğunu daha önce fark etmiş miydiniz veya 6-8-10 üçlüsü için 6+10 = 8+8 denkleminin geçerli olduğunu? Diğer Pisagor sayı üçlüleri için de aynı sistemin geçerli olduğunun ispatını size bırakıyorum. “Pisagor Sayı Üçlüleri” kavramı, Pisagor’un sadece iyi bir geometrici değil, sayılara hakim usta bir aritmetikçi olduğunu da göstermektedir. Bu yüzden de Pisigor, “Sayıların Babası” olarak bilinmektedir. Pisagor sadece bir matematikçi değil, aynı zamanda bir filozoftu. Sayıların tüm evrenin temeli olduğuna ve evrendeki her şeyin tam sayılarla açıklanabileceğine inanıyordu. Pisagor’un bu öğretisini “Pisagorculuk Okulu” altında kurumsallaştırdığını, bu okulda birçok öğrenci yetiştirdiğini biliyor muydunuz? Pisagorculuk akımı, evreni matematikle açıklamaya çalışan ilk büyük öğretidir. Pisagor ve öğrencileri, matematik problemlerine çözüm bularak aslında tüm evrenin düzenini anlama yolunda adım attıklarını düşünüyorlardı ve sayılar her zaman onların çıkış noktasıydı. Sayılar kusursuz, tanımlanabilir, açıklanabilir olduğu için, evren de kusursuzdu, açıklanabilirdi ve öngörülebilirdi. Pisagor ve öğrencileri için her şey sorunsuz gidiyordu, ta ki Hippasos adlı bir öğrencisi şu üçgeni çizene kadar: C

1

?

Bu işlem bitmek bilmiyor, bir türlü karesi 2’yi veren sayıya ulaşamıyordu. Virgülden sonraki basamak sayısı arttıkça aralık daralıyor, fakat tam olarak 2’ye ulaşılamıyordu. İşin içinden bir türlü çıkamadı. Bu, şimdiye kadar bildikleri sayıların hiçbirine benzemiyordu. Okul içindeki diğer arkadaşlarına problemi açtı, başlangıçta basit gibi görünen bu problem, giderek içinden çıkılmaz bir hal aldı. Tüm dünyayı sayılarla açıklayan Pisagorcular, ilk kez açıklayamadıkları bir sayı türüyle karşı karşıya gelmişlerdi. Sonunda sorunu Pisagor’la paylaşmaya karar verdiler fakat, şaşılacak şey, Pisagor da işin içinden bir türlü çıkamadı. Bu sayı acaba virgülden sonra sonsuz basamaklı olabilir miydi, sonsuza kadar uzanan bir sayı türü var mıydı? Diyelim ki vardı, fakat Pisagor ve öğrencilerinin kafalarını allak bullak eden şey, sonsuza kadar gidebilen bir sayının nasıl olup da sonlu bir çizgi olarak çizilebildiğiydi. Öyle ya, bu sayı sonuçta dik kenarları 1 birim olan üçgenin hipotenüsüydü, eğer sonlu olarak çizilebiliyorsa, sonlu olarak da ifade edilebilmeliydi, fakat edilemiyordu. Bu, “sonlu gibi görünen sonsuz sayı”nın sırrı neydi? Bu konu Pisagor ve öğrencilerinin kafasını karıştırdı. Onlar tüm evrenin sayılarla ifade edilebileceğine inanmışlardı, fakat şimdi tanımlanamayan sayılar var olduğuna göre aslında evrende de tanımlanamayan, göründüğü gibi olmayan, öngörülemeyen şeyler var mıydı? Aslında sayılar kusursuz değildi, dolayısıyla içinde yaşadığımız evren de… Bu, Pisagor öğretisinin resmen çöküşüydü. Bu nedenle, Pisagorcular bu keşfi gizli tutma ve hiçbir şekilde dışarı yaymama yönünde karar aldılar. Bu konuda merakını yenemeyip çalışmaya devam eden Hippasos, bir sabah odasında esrarengiz bir biçimde ölü bulundu. Pisagor ve öğrencileri, bu problemi çözemedi ve karesi 2’yi veren sayı, uzun bir süre bir sır, bir bilinmez olarak kaldı. Ta ki, Pisagor’dan 200 yıl sonra Eukleídēs, yani bizim bildiğimiz adıyla, Öklid bu sorunu kesin çözüme kavuşturana kadar... Usta matematikçi Öklid, meslektaşları arasında halen hayranlıkla karşılanan çok basit, zarif ve orijinal bir metotla 2’nin karesi olan sayının alışageldiğimiz bir sayı türü olmadığını ispatladı. Öklid, “2’nin karesi olan sayının rasyonel (iki aralarında asal* tam sayının birbirine oranı olarak ifade edilen) bir sayı olduğu” yargısının yanlışlığını şöyle gösterdi. İskenderiye’de kendisinin kurduğu matematik okulundaki dersinde, gür sesiyle diğer tüm konuşmaları bastırarak: “Varsayalım ki” dedi, “karesi 2’yi veren sayı rasyonel bir sayıdır: a2 = 2 a’nın rasyonel bir sayı olduğu varsayıldığı için, a sayısı iki aralarında asal tam sayının birbirine oranı olarak ifade edilebilir, yani:

A

1

B

Dik kenarları 1’er birim olan üçgenin hipotenüsünün uzunluğu neydi? Teoreme göre: a2 = 1 2 + 1 2 olduğundan, a2 = 2 idi, fakat bu sayı nasıl bir sayıydı? Hippasos, bu sayıyı bulmak için şöyle bir yöntem uyguladı: 1,42 = 1,96 ve 1,52 = 2,25’ti, demek ki karesi 2’yi veren sayı 1,4 ile 1,5 arasında bir sayıydı. Bu onu rahatlattı, sonuçta karesi 2’yi veren bir sayı vardı, fakat çalışması ilerledikçe bu kolay gibi gözüken sorunun yanıtının aslında hiç de göründüğü kadar kolay olmadığını fark edecekti: 1,4 < a < 1,5 1,41 2 = 1,9881 ve 1,422 = 2,0164 ↔ 1,41 < a < 1,42 2 1,414 = 1,999396 ve 1,4152 = 2,002225 ↔ 1,414 < a < 1,415 1,41422 = 1,99996164 ve 1,41432 = 2,00024449 ↔ 1,4142 < a < 1,4143

a=p/q & p,q € Z ↔ (p/q)2 = 2 Başka bir deyişle: a rasyonel bir sayı ise, öyle iki aralarında asal p ve q tam sayıları bulunabilir ki, (p/q)2 = 2 eşitliğini sağlasın.” Burada biraz nefes aldı: “Buraya kadar söyleyecek bir şeyi olan var mı?” Dinleyiciler arasında çıt çıkmıyordu. “Öyleyse devam.” dedi. “Bu denklemden hareketle şunu söyleyebiliriz: p2 = 2q2 Buna göre p2 çift bir sayıdır, dolayısıyla p de çift bir sayıdır. p sayısı çift olduğu için de p = 2c şeklinde ifade edilebilir.

*Sadece kendisine ve 1’e bölünebilen sayılara “asal sayılar” diyoruz. Eğer iki sayının 1’den başka ortak böleni yoksa, bu sayılara “aralarında asal” denir. Örneğin 4 ve 5 sayıları aralarında asaldır, çünkü 1’den başka ortak bölenleri yoktur. 6 ve 8 sayıları aralarında asal değildir, çünkü iki sayı da 2’ye bölünebilir, dolayısıyla 1’in dışında ortak bölenleri vardır.

Kış 2011

11


(p/q)2 = 2 ve p=2c olduğundan: (2c/q)2 = 2 ↔ 4c2 = 2q2 ↔ 2c2 = q2 olduğundan q2 çift sayıdır, dolayısıyla q da çift bir sayıdır. p ve q sayılarının ikisi de çift olduğundan, ikisi de 2’ye bölünebilmektedir, 1’den başka ortak bölenleri olduğundan bu sayılar aralarında asal değildirler. Bu da başlangıçtaki varsayımımızla çelişmektedir, zira biz p ve q sayılarının aralarında asal olduklarını var saymıştık. Sonuç şudur: Karesi 2’yi veren sayı, bir tam sayı veya kesir sayısı olarak ifade edilemez.” Sınıfta uğultular yükseldi. Öklid, durumdan memnun bir şekilde tahtaya bir daire çizdi, sonra onu kapsayan büyük bir daire, sonra onu da kapsayan daha büyük üçüncü bir daire: “Şimdi arkadaşlar, çizdiğim ilk daire doğal sayılar kümesidir, bunu bildiğiniz gibi N olarak adlandırıyoruz. Onu kapsayan ikinci daire tam sayılar kümesidir, buna da Z diyoruz. Onu da kapsayan üçüncü daire ise rasyonel sayılar kümesidir, bunu da Q olarak ifade ediyoruz.” Üçüncü dairenin dışına bir nokta koydu: “İşte karesi 2’yi veren sayı, buradadır. Bu sayı, irrasyonel bir sayıdır.” Öklid, dersi alkışlar eşliğinde bitirirken, 200 yıllık problemi 3 satırda çözmenin haklı gururunu yaşıyordu. “İrrasyonel sayılar” kavramı, Öklid’in katkılarıyla böylece literatüre girdi. Rasyonel ve irrasyonel sayıları birlikte kapsayan kümeye daha sonra “Gerçel Sayılar” adı ve-

Modafen İletişim

12

rildi ve bu küme R harfiyle ifade edildi. 16. yüzyıldan itibaren “köklü sayı” kavramının ortaya çıkmasıyla da değme matematikçileri yıllarca uğraştırıp duran bu sayının adı da konulmuş oldu: √2. Bugün de, bu sayıyı halen bu şekilde tanıyor ve biliyoruz. İrrasyonel sayıların keşfi ve gerçel sayıların tanımlanmasıyla, sayılar dünyasının önemli bir kısmı aydınlığa kavuşmuş oldu. Fakat işin bu kadarla kalmadığını görmek için, insanlığın 18. yüzyıla kadar beklemesi ve Karl Friedrich Gauss’un sayıların gerçel sayılardan ibaret olmadığını gösteren “karmaşık sayılar kuramı” ile tanışması gerekecekti. Evet, Pisagorcular, düşündüklerinden farklı özellikler gösteren bir sayı kümesinin varlığı konusunda yanılmışlardı. Fakat “evreni sayılarla açıklama” felsefelerinin yanlış olmadığını; 1600’lü yılların ikinci yarısında evrensel fizik yasalarının altında yatan dinamikleri, geliştirdiği modern matematiksel metotlarla açıklamayı başaran Isaac Newton, üzerinde yaşadığımız dünyayı ve içinde yaşadığımız evreni anlamada matematiğin ve geometrinin ne derecede önemli olduğunu açık bir biçimde gösterdi. Matematiğin güzelliği tam da bu noktadadır: Hem açıklayıcı ve aydınlatıcıdır, hem de bir kısmı bize halen karmaşık gelen gizemli ve bilinmez noktaları vardır. Çözdüğümüz her matematik problemi, içinde var olduğumuz hayatı daha iyi anlamada çok önemli birer adımdır. Bu gerçeği kavramamıza yardımcı olan Pisagor’a ve Pisagorculara ne kadar teşekkür etsek azdır. Berksoy Bilgin


“Modafen’i diğer okullardan ayıran en büyük özellik, öğretmenlerimizle iletişimimizdi. Hiçbir zaman ders sırasında saate bakıp dersin ne zaman biteceğini kestirmeye çalıştığımı hatırlamıyorum.”

| Kerem Kazan (42/'08) |

kerem kazan İlköğretim hayatımda, çoğu öğrenci gibi benim de en büyük isteğim iyi bir liseye girmekti. Bu liselerden birine girdikten sonra hayatımın kalanının oldukça rahat geçeceğinden emindim. Uzun soluklu bir çalışmadan sonra her şey yolunda gitti ve Üsküdar Amerikan’a girdim. Fakat burada umduğumdan bambaşka bir ortam vardı. Bu lisede başarıya ulaşmak, bu okula girmekten daha zordu. Şimdi bunu çok rahat karşılayabiliyorum, fakat ilk zamanlarda büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım, çünkü eskisinden daha da zorlu bir hayata başlıyordum. İşte bu sebepten “Modafen’in sana en büyük katkısı ne oldu?” sorusuna hiçbir şekilde “Üsküdar Amerikan’a girmeme yardımcı oldu.” yanıtını veremem. Çünkü artık anladım ki başarı, herhangi bir yere girmeye hak kazanmam değil, buradan öğrendiklerim ve kendime kattıklarımdır. Dolayısıyla Modafen’in bana en büyük katkısı, sağlıklı bir öğrenme yetisi kazandırmış olması, yani bana nasıl öğreneceğimi öğretmiş olmasıdır. Modafen’i diğer okullardan ayıran en büyük özellik, öğretmenlerimizle iletişimimizdi. Hiçbir zaman ders sırasında saate bakıp dersin ne zaman biteceğini kestirmeye çalıştığımı hatırlamıyorum. Bizim için eğlenceli bir süreçti bu. Öğretmenlerimiz başarırdı bunu. Bize yakındılar, arkadaşlarımızdılar. Bazen bu durum okul dışındakiler tarafından oldukça ‘ciddiyetsiz’ bulunuyordu, oysa ben pek çok şeyi o ‘ciddiyetsizlik’e borçluyum. Şimdi, lisede en büyük yardımcım olan

disiplinden tutun da hayatıma yön veren ilkelerim, amaçlarım ve görüşlerim, hepsinin temeli bu yakınlık ortamı içinde oluştu. Öğretmenlerimize ağabey, abla dedik. O kadar yakındık işte. Öğretmeden önce güvenimizi kazanmalarının gerektiğini biliyorlardı. Kurdukları yakınlık sayesinde, umdukları güven ortamı çok çabuk oluştu ve öğrenme katsayımız çok kısa sürede ivme kazandı, öğrenmeyi sevdik adeta. Ve bizi biz yapan, yani Modafen Ailesi yapan işte buydu: Yakınlık, güven ve her an, her yerde bir şeyler öğrenme arzusu. Şimdi, mezuniyetimden tam üç yıl sonra aynı yakınlık devam ediyor. Hem ağabey-kardeş, hem öğretmen-öğrenciyiz. Bu konuya verebileceğim en iyi örnek, ileriki hayatım için şimdiden bana destek olmaları olacaktır. Onlara ileride grafik tasarımcısı olmak istediğimi söylediğimde, Fatih Ağabey’im ve Ceyda Abla’m, bana logolarını tasarlamak üzere çeşitli kaynaklar buldular. Örneğin, birlikte okulun logosu üzerinde uzun çalışmalar yaptık ve şu anki Modafen logosunun temelini attık. Öte yandan, Ceyda Abla’mla özel olarak yurtdışı üniversiteleri hakkında çeşitli görüşmeler yaptık ve önemli kararlar verdik. Demek istediğim, okuldan mezun olmamdan sonra bile hâlâ elimi tuttukları ve bana destek olduklarıdır. Bu ailenin üyelerinden biri olduğum için mutluyum. İyi notlar almamı sağlaması dışında, bana kişilik kazandırmış olan bu aileyle bağlarımın hiçbir şekilde kopmayacağını biliyorum.

Kış 2011

13


Velilerimiz ile Sanat

O

kulumuz 2. sınıf öğrencilerinden 113 numaralı Zeynep Silistre’nin annesi Eser Hanım on senedir seramik ile uğraşmasına rağmen hala kendisine sanatçı dendiğinde “Ben sanatçı değilim.” diyecek kadar mütevazı. Hatta yine okulumuz öğrencilerinden 138 numaralı Bora Yalçın (5A) ve 139 numaralı Tuna Yalçın’ın (2A) annesi Esra Hanım bir gün Eser Hanım’ın evine gidip de dekorasyondaki seramik yoğunluğunu görünce öğreniyor Eser Hanım’ın seramik tutkusunu. İşte böyle başlıyor ortak seramik heyecanı velilerimizin. Okulumuza gelip giderken gördükleri ilan ile karar veriyorlar beraber kursa gitmeye. Eser Hanım Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra Viyana’da yine aynı dal üzerine yüksek lisans yapmış. Üniversitede ve özel sektörde çalışmış ancak çocuklarla beraber kendini “her zaman önceliğim” dediği anneliğe ve vazgeçemediği sanata adamış. Kendisi seramik sanatına ek olarak resim yapıyor ve gitar çalıyor. Elbette onun çok yönlülüğü ve sanata olan ilgisi, çocuklarına da yansıyor. Çocuklarımız Tuna Yalçın ve Bora Yalçın’ın anneleri Esra Hanım ise, Marmara Üniversitesi İşletme bölümü mezunu. Milli Reasüransta çalışırken çocukları giriyor hayatına, işi bırakıyor. O, sanatçı bir anne ya da anne bir sanatçı... Elinde testeresiyle mutfağına yeniden biçim veren, seksenine geldiğinde küçücük bir sırt çantasıyla dünyayı dolaşmayı düşleyen ve son iki yıldır seramiğe gönül veren –kendi tabiriyle- “çılgın” bir anne Esra Hanım. Okulumuz öğretmenlerinden Ayça Tunçel ve Berna Hepağır velilerimizi seramik atölyelerinde ziyaret edip keyifli bir sohbet gerçekleştirdi.

Modafen İletişim

14


Seramik sanatıyla nasıl tanıştınız? Eser Silistre: Seramik ve toprak hep çok ilgimi çekerdi. Bu yüzden, on yıl önce Gorbon Sanat Atölyesin'e gittim, iki yıl buraya devam ettim. Seramik ile tanışmam burada oldu. Daha sonra eve fırın alarak atölye ortamını evde yarattım. Zeynep doğduktan sonra seramiğe ayıracak vaktim hiç olmadı. Dolayısıyla on yıllık bir sürecin ancak beş yılında seramiğe eğilebildim. Modafen'e gelip giderken atölyemizin ilanını gördüm ve gidip öğretmen ile tanıştım. Evde yapamadığım seramik çalışmasını burada yapabilirim diye düşündüm. Nasıl olsa haftada bir Modafen'de bir öğretmen ile görüşmeye geliyordum. Esra Yalçın: Seramikle haşır neşir olmam son iki senede oldu ama aslında ben akademililerle bir hayat sürdüm. Babam akademide Almanca öğretmeniydi. Devrim Erbiller, Haldun Tanerler… Tam bir sanat cemiyeti vardı etrafımda. Ressamlar, heykeltıraşlar… Uzun bir süre seyirci olarak kaldım, biriktirdim. Annem de resimle uğraşıyordu. Ben de beş çayları kadını olmadığım için evimden yola çıktım. Evim çılgın bir evdir. Hep bir yerleri kırdım döktüm. Eşim, biraz gözüm dalsa korkar çünkü o an evle ilgili değişim planları içinde olduğumun farkındadır. Çocuklarım, çılgın bir annenin çocuklarıdır ve ellerinden geldi-

ğince beni tolere etmeye çalışırlar. Nihayet seramikte kendimi buldum ve bu sanattan vazgeçeceğimi sanmıyorum. Çünkü pek çok şeyi kapsayan bir sanat. Keşke çocuklarımızın hepsi yapabiliyor olsa. Beynin her iki lobunu da çalıştıran özel uğraşlardan biri.

“Seramik pek çok şeyi kapsayan bir sanat. Keşke çocuklarımızın hepsi yapabiliyor olsa. Beynin her iki lobunu da çalıştıran özel uğraşlardan biri.” Bu dalda eğitmenlik yapmayı hiç düşündünüz mü? Eser Silistre: Daha önce Marmara Üniversitesi’nde matematik ve istatistik derslerine giriyordum ve o zamanlar eğitmenliğin bana göre olmadığını anlamıştım. O yüzden, bu dalda da eğitmenlik yapmayı hiç düşünmedim. Esra Yalçın: İleride isterim çünkü bilgiyi paylaşmak çok güzel. Babam öğretmendi ve mesleğini o kadar güzel yapardı ki… Ben

dokuz yaşındayken babamı kaybettim, bunca senedir hâlâ öğrencileri telefon eder. Kız istemeye bile babamı götürmüşler, öyle yürekten bir öğretmenlik sergilemiş ki… Ruhunu vermişti öğretmenliğe. Hatta öğretmenlik yaparken hayata veda etti. Otuz dokuz derece ateşi bile olsa giderdi okula, çocuklarla buluşup onlara bir şeyler öğreteceğim hevesiyle. Ben de bu dalda öğretmenlik yapmak isterim ama yeterince donanım kazanmam lazım. Bir sanatçı gözüyle bugünün çocuklarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Eser Silistre: Sanatçı değilim ama, diyor gülerek. Bugünün çocukları aslında daha özel. Kendi içlerinde daha çok özellik barındırıyorlar ama o özellikleriyle ilgili farkındalıkları daha düşük. Bizim olanaklarımız daha azdı, uyaranlar daha azdı. Günümüz çocukları çok daha donanımlı ama o donanım derinleşemiyor. Derinleşmeye başladıkları zaman yaş ilerliyor, öğrenme yetisi kayboluyor. Öğrenmeyi daha az biliyorlar bizim dönemimize göre. Çünkü bizim dönemimizde öğrenmek dışında yapılabilecek pek bir şey yoktu açıkçası. Şimdi her şey hazır veriliyor. Onlar hazır donanımın içine oturuveriyorlar. Sevmeyince çıkıp başka bir donanımın içine oturuveriyorlar. Öte yandan bugünün çocuklarıyla bizler arasında fark olması da çok doğal. Be-

Kış 2011

15


noktalardan memnunum, bakalım katkısı nasıl olacak? Bunu zamanla göreceğiz. Çocuklarınızı çağın uyarıcılarından uzaklaştırmak için neler yapıyorsunuz?

| Eser Silistre |

nim kendi çocuklarımla aramda neredeyse iki kuşak fark var. O yüzden farklılıkları da olağan karşılamak gerekiyor. Esra Yalçın: Tatminsizlik ve şımarıklıklar beni dehşete düşürüyor. İnşallah kendi çocuklarımı öyle yetiştirmemişimdir, diye düşünüyorum. Günün çocuklarıyla aramızda çok fark var. Biz açtık, öğrenmek isterdik. Şimdilerde küçük şeylerden mutlu olmak tamamen kaybolmuş vaziyette. Ben çok zor bir anneyimdir. Çok disiplinliyimdir, çocuklarımdan beklentim de oldukça yüksektir. Benim çocuğum olmak zor zanaat. Mesela Tuna geçen gün çikolatasını yere düşürdü ve o çikolata için ağladı. O benim için tolere edilmeyecek bir şey, bir çocuk böyle bir şey için ağlayamaz. Biraz yıpratıyorum çocuklarımı belki ama… Öte yandan parka gidip üstlerini kirletmedikleri zaman da kızardım ben çocuklara. Nasıl üzülürdüm; parka getirirler, üstleri kirlenmesin diye kaydıraktan kaydırmazlardı çocukları. Çocuğa yapılan en büyük işkence! Bu devirde yapılan bir yanlış var bence: Ebeveynler çocukların kendi mutluluklarının yolculuğuna çıkmalarına izin vermiyorlar. Anneler çocuklarının her durumundan sorumlu hissediyorlar kendilerini. “Benim çocuğum sıkılır, şimdi onu başka bir aktiviteye götürmem lazım, tenis dersi de mi aldırsam?”… Bizim kuşağı ise çok rahat bıraktılar ve biz kendi kendimizi oyalamanın yollarını bulduk. Bizim yaratıcılığımız oyuncaklara hapsolmadı, özgürce gelişti. Aynı durum benim çocuklarım için de geçerli. Grup halinde bir yere gittiğimizde yanlarına asla oyuncak alamazlar. Oyuncak eve aittir; sokakta kozalaklarla, çamurla oyun kurmak zorundalar. Ben şu ana kadar çocuklarıma direttiğim

Modafen İletişim

16

Eser Silistre: Oğlum Mert zaten kendi dünyasında, içine kapanık bir çocuk o yüzden onu uyarıcılardan uzaklaştırmak için çok uğraşmam gerekmedi. Mert’i hep müziğe yönlendirmeye çalıştım, o kaçtı. Bir ara resimle uğraştı, onun da evde yağlı boya resimleri vardır. Sonra mutlaka gitar çalacaksın dedim. İlk başta pek istemedi, ama şimdi çok seviyor. On yaşında başladı ve şimdi kendiyle aynı yaşta olup konservatuara gidenlerle eşit düzeyde. Ancak notalarla arası pek iyi olmadığından hala kulaktan çalıyor. Zeynep’in ise bu sıralar deneyip öğrenme yaşı. Bale konusunda çok yetenekli olduğunu düşünüyorum. İlerde gayret ederse o dalda başarılı olabilir. Piyano çalmayı da seviyor. Şu sıralar orta seviyenin üzerinde çalıyor. Öte yandan çocuğu sanat dallarına yönlendirirken çok da fazla dağıtmamak gerekir.

“Bu devirde ebeveynler çocukların kendi mutluluklarının yolculuğuna çıkmalarına izin vermiyorlar.” Çocuğun gelişiminde sanatın yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Esra Yalçın: Bireyin dünya görüşünü, ufkunu, vizyonunu belirleyendir sanat. Bir şeyi başarabilmek için öncelikle onu düşlemek gerekiyor. Sanat hazıra konmadan algılarımızı açabilmemizi sağlıyor. Bize çok şey sunuluyormuş gibi görünüyor ama çok sınırlayıcı bir dünyada yaşıyoruz aslında.

| Bora Yalçın (138/5A) |

Sanat ve çocuk arasındaki ilişkide ailenin oynadığı rol nedir, sizce anne babalar ısrarcı olmalılar mı? Eser Silistre: Bence bütün çocuklar ısrar edince kaçıyor. Özellikle Zeynep epey kaçmaya çalıştı. Mesela hepimiz telli çalgılar çaldığımız için bizde piyano yoktu. Zeynep: “Ben piyano çalmak istiyorum.” dediği için piyano aldık. Bir süre sonra: “Ben de kemana başlamalıyım, keman çalmak daha zevkli.” dedi ama piyano alınmıştı artık. Ona piyanoya devam etmesi gerektiğini söyledik. Esra Yalçın: Sanat ve çocuk arasındaki ilişkide ailenin oynadığı rol köprü, tam manasıyla köprü. Çocuğu zorlama taraftarı değilim. Ama çocuğa, onu sanata imrendirecek ortamları koklatmak gerekiyor. Bir sergi gezeceğim zaman “Aman, çocuklar ayağıma dolanmasın!” deyip onları evde bırakmam mesela. Ya da yurt dışına çıktığımızda alışveriş merkezi gezeceğimize –ki zaten nefret ederim- müzeleri gezip onları da o ortamlara dahil ederim. Ayça Tunçel (Bora’nın Türkçe Öğretmeni): Bu noktada parantez açıp Bora’yla ilgili bir anımı paylaşmalıyım sizinle. Bir gün Bora’nın sınıfında dersteyim, zil çalar çalmaz heyecanla yanıma geldi ve dedi ki: “Ayça Abla! Dün annemle yolda yürüyorduk, kimle karşılaştım; biliyor musun?” ve benim ilk kez duyduğum bir isim söyledi. Ben de Bora’nın o anki hevesini kırmamak için hiç bozuntuya vermedim ve beklediği neşeli, şaşkınlık dolu reaksiyonu verdim. Ama hemen ardından indim aşağıya ve internete başvurdum. Meğer isim, bir seramik sanatçısına aitmiş: Ayfer Karamani! Esra Yalçın: (Gülerek) Çok yoğun duygularla anlatmıştır, hayal edebiliyorum. Ayfer Hanım, elinde bastonuyla zor bela yürüyerek halen atölyesine giden, hayatını sanatına

| Zeynep Silistre (113/2A) |

| Tuna Yalçın (139/2A) |


adamış bir insan. Bora’ya bunu göstermek istedim. Beraber eserlerini görmeye gittik ve Bora çok etkilendi. Hatta Ayfer Karamani’ye sözüm var, bir gün Bora’yı yanına götüreceğim, onu tanımak istiyor. Modafen hayatınıza girdikten sonra, çocuklarınızda ne gibi değişiklikler oldu? Eser Silistre: Uğraştığı şeye kanalize olabilmeyi öğretti Modafen Zeynep’e. Bu konuda geçen yıl, özellikle öğretmeninin çok büyük katkısı oldu, büyük ilerleme kaydetti. Ben matematiğin düşünceyi geliştirme açısından insanların hayatında önemli bir yere sahip olduğuna inanırım. O yüzden çocuklarımın bu dersi sevmemelerinden korkuyordum ama okul bunu sağladı. Özellikle Zeynep, matematik dersini çok seviyor. Esra Yalçın: Geçen gün: “Modafen olmasaydı annem seramikçi olamazdı.” dedi Bora. Öyle bir bağlantı kurmuş. (Gülüyor) Çocuklar, Modafen’den önceki okuldayken seramik sanatına konsantre olamamıştım. Çünkü içim rahat değildi. Çocuğunuz huzurlu ve mutlu değilse siz hiçbir şey üretemiyorsunuz, tamamen karanlık bir girdaptasınız. Buraya geldikleri andan itibaren ben epey bir rahatladım. Çocuklarım artık güvenli ellerde! Modafen’e gelişlerinin ilk haftasından itibaren çocukların yüzlerindeki ifade değişti. Birbirleriyle olan iletişimleri de öyle. Bunu hissetmek çok güzel.

Aynı kimlik içinde “anne ve sanatçı olmayı” nasıl değerlendiriyorsunuz? Eser Silistre: Ben sadece anneyim. Hayatımda birincil olarak anneliği görüyorum. Benim hayat felsefem hep bu oldu. Küçükken bile beş altı tane çocuğum olsun isterdim. Ama tabii hayat her şeye müsaade etmiyor. Öte yandan anne ve sanatçı olmak ne birbirine engel ne de birbiri ile çelişen şeyler. Ben oğlumla da kızımla da yan yana çok seramik yaptım. Sanırım evde seramik ile düzenli olarak uğraşamamamın nedeni benim yeterince organize olamamam, çocuklarımın bana engel olması değil. Aksine Zeynep de Mert de bana yardım etmek, yaptıklarımı görmek, atölyeye gelip beni ziyaret etmek istiyorlar. Kendimi bir “sanatçı”dan önce “anne” olarak tanımlamanın yanında sanata olan ilgimin çocuklarıma katkı sağladığınıda göz ardı etmemeliyim. Esra Yalçın: Eser, “annelik” dedi ama ben, böyle cevap verirsem dürüst davranmış olmam. Anneliğim, çok ön planda değil benim. Hayatımı yaşıyorum ve geride duran bir anne olmayı tercih ediyorum. Daha ziyade sezilerimi kullanıyorum, ihtiyaç duyduklarını hissettiğim an yanlarında oluyorum. Günlük hayatlarında sürekli peşlerinde koşmuyorum mesela. Doğrusu kendimi anne olarak tanımlamak, anne kimliğiyle var olmak istemiyorum. “Sanatçıyım.” iddiasında değilim ama her zerremde sanat var. Dünyayı algı-

| Esra Yalçın |

layışımda, yemek yapışımda… Her şeyim spontane gelişir benim, anında ve heyecanlarla… Eşime Allah kolaylık versin (gülerek). Neyse ki o beni biraz dengeliyor. Buna gerçekten ihtiyacım var. Eser ve Esra Hanım’a bize vakit ayırdıkları için teşekkür ediyor, kendilerine ve çocuklarına sanat dolu bir yaşam diliyoruz.

“Uğraştığı şeye kanalize olabilmeyi öğretti Modafen Zeynep’e. Bu konuda geçen yıl, özellikle öğretmeninin çok büyük katkısı oldu, büyük ilerleme kaydetti.”

Kış 2011

17


EDUKAKIDS Modafen’in Anaokulu EdukaKids, anaokulu eğitiminde fark yaratan bir anlayışı benimsemiştir. Çocuklarımıza sunulan bilişsel, sosyal, duygusal ve fiziksel alanlardaki eğitim ortamından ve kaliteli eğitimden ödün vermeyen okulumuzda, etkili öğrenme ve sorgulamanın temel alındığı Project Approach, Multiple Intelligences ve Living Values kuramlarından oluşan bir eğitim programı benimsenmekte ve uygulanmaktadır. Bu programda çocuklar merak ederek, sorgulayarak, uygulayarak, rol yaparak, yaşayarak ve eğlenerek öğrenirlerken, ilgi alanlarını ve başarılı oldukları konuları da geliştirirler. Öğrendiklerinin farkındalığına, duyularını ve yaratıcılıklarını kullanarak, gözlem yaparak, grup çalışmasıyla sosyalleşerek ve çözüm getirerek varırlar. Miniklere bu olanakları sağlamak, onları okul çağına uygun hale getirmek içindir. Bunun için bu programlar onları ilköğretime ve Modafen’de eğitimin devamına hazırlar.

Eğitim Ortamları Okul öncesi dönem yaşamın temelidir ve bu dönemde öğrenme hızı çok yüksektir. Bir yaş grubunun genel gelişim özellikleri o yaş grubundaki tüm çocuklar için ortaktır, ancak her çocuğun kendine özgü olduğu da unutulmamalıdır. Öğrenme sürecinde EDUKAKIDS öğretmenlerinin öncelikle yansıttığı bazı temel sorular vardır: Öğrenme sürecinin amacı nedir? Çocuklar nasıl daha kolay öğrenir? Çocukların öğrenmesini kolaylaştıracak öğretmen davranışları nelerdir? Bu üç soru çocuğun ve öğretmenin öğrenme sürecindeki rol ve sorumluluklarına yanıt arar. Özellikle öğrenme sürecinin amaçları, çocuklara kazandırılması hedeflenen bilgi, beceri, tutum ve davranışların neler olacağına ve bu hedeflere ulaşmak için seçilecek yöntemlerin, öğretmen davranışlarının ve çevre olanaklarının ne olması gerektiğine dikkat çeker. Bu sorulara verilen yanıtlar etkili öğrenme ortamlarının düzenlenmesi için gereklidir. Dikkatli ve özenli planlanmış eğitim ortamları okul öncesi eğitimin en iyi şekilde uygulanmasında büyük önem taşır. EDUKAKIDS öğretim ortamları aşağıdaki özelliklere sahiptir:

Çocukların gelişim özelliklerine uygun Eğitim ortamları farklı beceri düzeyinde ve aynı yaş grubundaki çocuklar tarafından kullanılır. Bu nedenle bu ortamlar, farklı becerilere sahip çocuklar için fırsatlar yaratacak ve bu fırsatlara engelli çocuklar da dahil, her çocuğun kolayca erişebileceği biçimde düzenlenmiştir.

Güvenli Çocuklar sürekli olarak çevrelerini keşfederler. Bu, öğrenmenin en önemli yoludur ve teşvik edilmelidir. Oyun alanları ve oyun alanlarındaki malzemeler, özenle hazırlanmadığı sürece çocuk yaralanmalarına neden olur. EDUKAKIDS sahip olduğu güvenli çevre düzenlemesi ile çocukların buluşlarına izin verir.

Modafen İletişim

18


Çok amaçlı Öğrenme ortamları çocuklara yeni denemeler ve problem çözme fırsatları sağlar. Çok amaçlı bir çevre düzenlemesi, çocukların öğrenme süreçlerini destekleyerek onlara esneklik ve çeşitlilik sunar. EDUKAKIDS bir yandan bireysel ve grup işbirliğine elverişli sosyal, sakin ve aktif oyun fırsatları sunarken, bir yandan da onlara girişleri, çıkışları ve dolaşmaları için seçenekler sunar, yaratıcılıklarını destekler.

Problem çözme becerilerini geliştiren Problem çözmeye olanak sağlayan sınıf düzeni, çocuklar için deneyim fırsatları yaratır ve onlara yeteneklerini çeşitli seviyelerde göstermeleri için imkân tanır.

Yaratıcılığı destekleyen Çocuklar, oyunlarında kendi fikirlerini ve hayal güçlerini kullanmaları için teşvik edilmeye ihtiyaç duyar. Sınıfların yaratıcı eğitim ortamı ışığın, alanın, dokunun, rengin, şekillerin ve hareketli bölümlerin kullanımında yenilik sağlar.

Kış 2011

19


EDUKAKIDS Etkinlik Köşeleri Eğitim ortamlarının düzenlenmesinde etkinlik köşeleri, sanat etkinlikleri ve buralarda kullanılacak oyun malzemeleri büyük önem taşımaktadır. Etkinlik köşelerine öğrenme alanları da denilmektedir. Bu köşeler çocukların yaş, gelişim, büyüme özellikleri, yetenekleri, ilgileri ve köşelerin birbiriyle olan ilişkisi göz önünde tutularak düzenlenir. Sınıflarda köşeleri birbirinden ayırmak için oyuncak dolaplar kullanılır. Köşeler için gerekli malzemenin düzenli bir şekilde durması, çocuklara düzen alışkanlığı kazandırması açısından son derece önemlidir. Görüntü düzenli olursa çocuklar da düzenli olmaya yönelir.

Evcilik Köşesi Çocukların bir olayı canlandırdıkları ya da taklit yoluyla sosyal ilişkileri öğrendikleri oyun alanıdır. EDUKAKIDS öğretmenleri bu köşede farklı giysiler ve araç-gereçler bulundurur. Çocukların boyuna uygun sandalye ve minderler vardır. Çocuklar, anaokulu ortamının güvenilirliği içinde kendi bağımsızlıklarını gerçekleştirmek için uygun alan araştırırlar.

Blok Köşesi Bu köşede değişik boy ve şekillerde kesilerek hazırlanmış tahta bloklar ve değişik boylarda legolar bulunmaktadır. Bu bloklar raflarda veya kutularda muhafaza edilir. EDUKAKIDS blok oyunlarıyla çocukların şekil, sıralama, sınıflama gibi ilişkileri öğrenmesine fırsat tanır.

Müzik Köşesi Çeşitli müzik ve ritim aletlerinin yardımıyla çocuklarda estetik gelişimin sağlandığı bir alandır. Müzik ve ritim aletleri çocukların uzanıp alabileceği dolaplarda bulunur. Müzik çalışmalarına ayrılan zaman diliminde çocukların müzik aletlerini uygun bir biçimde kullanabilmeleri için öğretmen onlara destek olur.

Fen ve Matematik Köşesi Bu köşe çocuğun araştırmacılığına imkân tanımalıdır. Sınıflarda değişik laboratuvar malzemelerinin (mikroskop, mıknatıs…) konabileceği raf ve masalar bulunur. Bol bol dokunmanın ve kirlenmenin olabileceği çalışmalar, çocukların en çok keyif alarak katılım gösterdikleri etkinliklerdir.

Modafen İletişim

20


Kitap Köşesi Sessiz bir etkinlik alanı olduğu için kitap köşesi blok, evcilik, müzik köşelerinin aksi tarafında bulunur. Çevrenin diğer köşelerden belirgin bir şekilde ayrılmış olması ve kitapların sergileneceği açık raflı dolapların bulunması çocukların, kitap raflarına kolayca erişebilmesini sağlar. Kitaplara saygılı davranmayı öğrendikleri etkinliklere yer verilen çalışmalarda gerekli görüldüğünde kitaplar birlikte tamir edilir.

Oyuncak Köşesi Çeşitli malzemelerden yapılmış eğitici, masa üstü oyuncakların kullanıldığı alandır. EDUKAKIDS, bu köşede masa, sandalye ve raflı dolaplar bulundurur. Çocukların tercihleri doğrultusunda seçtikleri oyuncaklarla oynamalarına fırsat tanınır ve oyunları bittiğinde oyuncakları yerlerine kaldırılmaları için çocuklar teşvik edilir.

Sanat Köşesi Etkinlik köşelerinden fiziksel olarak ayrı olan sanat etkinlikleri alanı, çocukların proje yapmasına fırsat verir. Sanat etkinlikleri ile ilgili alanın sınıfın ayrı bir yerinde olması, çalışmaların bölünmesini önler, çocukların çalışmalara yoğunlaşmasını sağlar. Konsantrasyon sağlanmazsa, çocuklarda sıkıntı ve kaygı meydana gelecektir. Bu alan EDUKAKIDS sınıflarında aydınlık ve suya yakın bir yerde, yoğun dolaşım alanlarından uzak tutulur.

Sınıflarda yaratılan köşeler planlamada etkin olarak göz önünde bulundurulur. Her çocuğun birbirinden farklı gelişim özelliklerine sahip olduğu yadsınamaz ve belirlenen amaçlara ulaşılabilmesi için Howard Gardner’ın Çoklu Zekâ Kuramı’ndan yararlanılır. EDUKAKIDS öğretmenleri ele alınan konuyu çocukların zekasına uygun olacak şekilde devamlı tekrar ederek çocukların anlayarak öğrenmelerini amaçlar.

Kış 2011

21


Logomuzun Hikayesi Her oluşumun bir hikâyesi vardır. Modafen’in logosunu da kendi hikâyesi oluşturdu.

Hepimiz bir çatı altında toplandık ve bir aile olduk.

5 yıl önce ilköğretim okulu olarak kurulan ve 7 öğrenci ile başlayan yolculuğumuza, lisemizi de açarak devam ediyoruz. Nasıl başladıysak merdivenleri tırmanmaya, prensiplerimize bağlı kalarak, değerlerimizi koruyarak, hep zirveyi hedefleyerek yolumuza devam edeceğiz.

Modafen İletişim

22


Çalıştık, öğrendik, ürettik, hızlandık, son teknolojiyi kullandık ve küreselleştik.

Öğrencilik yıllarında çözdüğü her testin üst kısmına bir tik atan kurucumuz Fatih Kanberoğlu aynı testi her tekrar edişinde bu tik üzerine bir çentik atıyordu. Yaptığı her tekrarda soruların dilini daha akıcı konuşmaya başlamıştı. Yıllar boyu biriken tecrübeleriyle oluşturduğu verimli ders çalışma tekniklerini şimdi Modafen öğrencileri en iyi şekilde kullanıyor. Öğreniyor, öğrendiğini tekrar ederek pekiştiriyor ve bu şekilde hata yapma riskini minimuma indiriyor.

Logomuzun yapımında fikirleri, yaratıcılığı ve tekniğiyle bize destek veren, eski mezunlarımızdan 42 numaralı öğrencimiz Kerem Kazan’a teşekkür ederiz.

Kış 2011

23


Fatih Kanberoğlu Gözüyle Eğitim

Modafen İletişim

24


B

ir okulda iyi bir eğitim, çocukları seven öğretmenlere bağlıdır. Öğretmenlik mesleğini seçmiş bir kişinin çocukları çok seviyor olması gerekir. Tabii ki çocukları sevmek iyi bir öğretmen olabilmek için yeterli olmaz. Aynı zamanda çocuklarla çok iyi iletişim kuran, onları iyi analiz edebilen, hangi konuları iyi anladıklarını veya hangi konuyu ne zaman anlamadıklarını iyi bir şekilde çözümleyip nokta atışı ile en iyi şekilde gerekli dersi ve eğitimi karşı tarafa doğru bir şekilde aktarabilen kişi iyi öğretmendir. Bir öğrenci için iyi bir okulu tarif etmem gerekirse, iyi olan okul o öğrencinin kendini mutlu hissettiği okuldur. Çocuk her sabah isteyerek okula gitmeli, derslerden zevk almalı ve öğretmeninin elinde bir tohum gibi sevgiyle yeşermelidir. Çünkü, çocuk mutlu olmadığı ortamda bulunmak istemez. Mutsuz bir ortam öğrenciyi; okuldan, öğretmenlerinden, arkadaşlarından ve okumaktan soğutabilir. Bunların sonucunda da çocuk sosyal çevresinden uzaklaşabilir ve bu durum çocukta özgüven kaybına kadar gidebilir. Böyle bir tecrübe büyümekte ve yeni yetişmekte olan bir öğrenci için psikolojik açıdan ciddi bir tehlike arz etmektedir. “Ya yaptığın işi sev ya sevdiğin işi yap.” sözü aslında burada hem öğretmenlere hem de öğrencilere çok şey anlatmaktadır. Çünkü bir birey ancak ve ancak huzurlu olduğu, kendini rahat hissettiği ve severek çalıştığı bir ortamda mutlu olabilir ve bu da zaten hem öğrenciler için hem de öğretmenler için başarıyı getirecektir. Tüm yaş gruplarını tanımak ve onları analiz etmek öğretmenlik mesleğinde çok önemli bir faktördür. Benim öğretmenlik kariyerim büyük sınıflardan küçük sınıflara doğru ilerledi. Önceleri üniversite ve lise öğrencilerine ders verirken 1998 yılında 8. sınıflar ile, 2002’de 7. sınıflar ile çalışmaya başladım. Özellikle küçük yaş grupları arasında algılama ve öğrenme becerilerinde çok büyük değişiklikler olabiliyor. Mesela 6. sınıflar ve 7. sınıflar arasında müthiş bir fark var. Çocukların akılda tutma süreleri yaşla orantılı olarak farklılıklar gösteriyor. Küçük yaşlardaki çocuklar konuyu çok hızlı öğreniyor ve çok hızlı unutuyor. Akılda tutma süreleri o kadar kısa ki; küçük sınıflarda çocukları 10 konudan, 20

konudan ya da bütün yılın konularından sınav yapmak doğru değil, bu şekilde yapılan sınavlar çok verimsiz oluyor. Sorun teşkil eden bu durumu şöyle örnekleyebiliriz: Diyelim ki çocuk basketbol oyuncusu ve gelişme çağında, 12 ya da 13 yaşlarında. Siz bu çocuğu alıp antrenman amaçlı spor salonunda ağırlıkların altına sokarsanız, çocuğun kas gelişimi ve adele yapısı bozulur. Yani 3 ya da 4 sene sonra faydalı gelebilecek bir çalışma, fazlasıyla erken yapıldığı için çocuğa kalıcı zararlar verebilir. Bu durum çocuğun eğitimi için de geçerlidir; oyun yaşındaki çocuğa çok yüklenilirse, ilerde tempolu çalışma zamanı geldiğinde artık ders çalışmayı sevmeyen, derslerden soğumuş, dersten nasıl kaçarım diye plan yapan bir çocuğa dönüşür. Küçükken yapılan her antrenmanın bir getirisi vardır mutlaka; ama özellikle küçük sınıflarda çocuklara çok yüklenmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Türkiye’de bu hata yapılıyor; fakat biz o hatayı yapmayacağız. Çocuklara ön disiplin ve disiplin veriliyor. Modafen’in birinci önceliği çocukların mutlu büyümesidir, zaten öğrencilerimiz ortaokula geldiklerinde belli sınavlara hazırlandıkları için ilk beş sınıfa nazaran daha fazla efor sarf ediyorlar. Modafen’de öğrencilerimizin en az iki hobi sahibi, sosyal yönden kuvvetli, derslerinde başarılı ve özgüveni yüksek bireyler olmasını hedefliyoruz. Çocuklar hareketli olabilir ve yaramazlık da yapabilir fakat Modafen’deki öğrencilerin kesinlikle şımarık olmalarını istemiyoruz. Ben bir çocuğun eğitiminde, okulun fiziksel şartlarını çok önemsememekle birlikte, okulda öğrenciler için minimum şartların sağlanması gerektiğine inanıyorum. Çocuklar gerek spor aktiviteleri için gerekse de oyun oynamak için yeterli alana sahip olmalıdır. Biz bu olanakları yeni kampüsümüzde sunabildiğimiz için çocuklarımız adına çok mutluyum. Umarım Modafen Çekmeköy çocuklarımıza, velilerimize, öğretmenlerimize ve Modafen Ailesi’nin diğer tüm üyelerine her şeyden önce sağlık, huzur ve mutluluk getirir. Fatih Kanberoğlu

Kış 2011

25


Yüksel Gemici Çocukluğunuzda kahramanınız kimdi? Çoğunuzu duyar gibi oluyorum. İlkokul öğretmenim. Evet hayatımızın bu önemli döneminde bizim yanımızda bulunan ikinci anne ve babamız olan, ilkokul öğretmenimiz. İsmi hiç unutulmayan, akla gelince yüzde tebessüm bırakan ilkokul öğretmenimiz. Biz de okulumuzun ilkokul öğretmenlerinden, meslek hayatı boyunca pek çok öğrencinin büyümesine şahit olmuş Yüksel Gemici ile hem Modafen’in büyümesini hem de meslek hayatını konuştuk.

Öğretmen olmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz? Bunun adı karar vermek değildi. Herhalde koşullar öyle gerektirdiği için öğretmenliği seçmek zorunda kaldım. Saygın bir meslekti öğretmenlik. Ulaşabileceğim en mümkün meslekti benim için belki de. Derken sınavlar, mülakat; öğretmen okuluna girmiştim bile. Yatılı olarak okuduğum okuldan, eve özlem duyduğum yıllardan sonra, on yedi yaşında mezun oldum. Öğretmenliğe başlayabilmem için on sekiz yaşında olmam gerekiyordu. Bu nedenle bir yıl gazetede çalıştıktan sonra tayinimi istedim. Küçük bir köyde kendimi öğretmen olarak buldum. Köy yaşamını ve köyde yaşayan insanları, tanıdıkça sevmeye başladım. Onlardan çok şey öğrendim. Çevremdeki yakın köylerde görev yapan benden yaşça büyük ve kıdemli öğretmenlerle tanıştım. Çok güzel dostluklar kurduk. Mesleğimin

Modafen İletişim

26

gelişmesinde büyük emekleri vardır. Dünya görüşümün, kişiliğimin oluşmasında o günkü sosyokültürel ortamın ve öğretmenlerin etkisi büyüktür. Okulda öğrendiklerim, idealler, köy kalkınması, vatan sevgisi derken meslekte var olmanın temelleri atılmıştı bile. Bir eğitimci olarak kendi eğitim sürecinizden biraz söz eder misiniz? Öğretmen yetiştiren okullarda, içinde köy kalkınmasıyla ilgili bilinçlendirmenin de yer aldığı bir öğretmen formasyonuyla eğitildik. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Çok iyi bir eğitim aldık. İlgilerimiz, yeteneklerimiz doğrultusunda yetiştirildik. Devletimize, bize sağladığı bu imkanlardan dolayı ne kadar teşekkür etsek azdır. Bu nedenle olabildiğince doğru ve ilkeli çalışarak meslekte gereken hizmeti vererek şahsım adına borcumu ödemeye çalıştım.

Öğretmenlik hayatınızda sizi en çok etkileyen olay neydi, bizimle paylaşacak ilginç bir anınız var mı? Meslek yaşamım beni etkileyen ilginç ve çarpıcı olaylarla dolu. İlerde bunlardan bir kitap bile yazabilirim. En sade anılarımdan birini anlatmak isterim. O zamanlar öğrencilerin sınıf geçmeleri komisyon kararı ile oluyordu. Birinci sınıfta okuma yazmayı sökemeyen ama zeki olduğuna inandığım bir öğrencim vardı. Bu öğrencim yoksul bir ailenin çocuğuydu. Varlıklı öğrencilerin bulunduğu okulda kaybolup gitmesini istemiyordum. Yıl sonunda okuma yazmayı sökemediği için komisyonda bulunan öğretmenler sınıfta kalmasını istiyordu. Bu çocuğun sorumluluğunu alarak bir üst sınıfa geçmesini sağladım. Bu öğrencim o zamanki kolej sınavlarına da girerek Anadolu lisesini, ardından da üniversiteyi kazandı. Şimdi iş yaşamında. Bundan daha güzel ne olabilir!


Fatih Kanberoğlu ile ne zaman ve nasıl tanıştınız? Kurucumuz Fatih Kanberoğlu ile tanışmamız, beni tanıyan eski velilerim aracılığıyla olmuştur. Fatih Kanberoğlu iyi bir istihbaratçıdır, gözlemcidir. Olumlu izlenimler edinmiş olmalı ki ilk görüşmemizde: “İlk beş sınıfı sen biliyorsun, onlar sana emanet.” dedi ve böylece Modafen maceram başladı. Ben Modafen’e geldiğimde ilk beş sınıftan sadece biri açıktı ve toplam üç öğrencimiz vardı. İki yıl sonra bugün bütün sınıflarımız doldu. Yüksel Bey, ”büyümek” sizin için ne ifade ediyor? Doğanın, yaşamın içinde olan bir süreçtir büyümek. Diyalektik anlamda “Canlılar doğar, büyür, ölür.” ifadesi de bunun göstergesidir. Bu kuralı toplumsal anlamda da anlatmak mümkündür. Örneğin biz Modafen olarak doğduk. Emekleyerek bebekliği yaşadık. Büyümeye, çoğalmaya başladık. Ama daha da büyüyüp gelişeceğiz. Su mecrasında yol alır. Bu sürecin yaşanacağına yürekten inanıyorum. Modafen’i diğer okullardan ayıran sizce nedir? Modafen’de öncelikle iyi bir öğretmen ekibimiz var. Herkes özveriyle ve severek çalışıyor. Kurumda çalışan herkesin arasındaki güçlü sevgi ve saygı bağı öğrencilere de yansıyor. Buranın en büyük farkı öğrencinin öğretmene kendini ifade edebilme fırsatını her an rahatlıkla bulabilmesidir. Bu da özgür ama kurallar içinde yetişen öğrenciyi başarıya götürüyor. Kurucumuz Fatih Kanberoğlu’nun uyguladığı, doğrusu benim de ilk kez tanık olduğum, öğretmen öğrenci arasındaki ağabey kardeş

ilişkisi ve sevgi, saygı bağı bu başarıyı olumlu etkiledi. Duygusal zekası öne çıkarılan, özgüveni sağlamlaştırılan öğrencilerimize akademik anlamda her türlü desteği vererek zincirin son halkasını da tamamlamış oluyoruz. Modafen’in büyümesine tanık olan bir öğretmen olarak Modafen’in büyüme hikayesini yorumlamanızı istesek bize neler söylersiniz? Modafen bebeklik dönemini de öyle hızlı, başarılı ve sağlıklı tamamladı ki.. Şimdi büyüyüp gelişip serpilme yolunda ilerliyor. Olgunlaşarak büyük başarılar elde edeceğimize inanıyorum. Çünkü kurucumuz eğitimin içinden gelmektedir. Engelleri aşarak problemlerin üstesinden gelebilecek bilgi birikimine ve yeteneğe sahip öğretmen kadromuz da var. Öğrencilere sevgiyle içtenlikle yaklaşıyoruz. Mutluluk ortamında eğitim veriyoruz. Dolayısıyla başarımız büyüyor, okulumuz büyüyor. Bir öğretmen olarak, bir çocuğun büyüdüğünü ve şekillendiğini görmek nasıl bir duygu? Çocuğun olumlu yönde büyüyüp geliştiğini görmek, öğretmenlik mesleğinin en büyük hazzıdır bence. Bize teslim edilen çocuğun bedensel ve ruhsal yapısını, olumlu ve sağlıklı yönde gelişimini destekliyoruz. Bir yandan da akademik bilgiyle donatarak başarılı olmalarını istiyoruz. Bu konuda çeşitli planlar yapıyoruz. Amaca uygun teknik ve yöntemler uyguluyor, onca çaba harcıyor ve emek veriyoruz. Bunun iyi sonuçlarını görmek de hakkımız olsa gerek. Bakıyorsunuz bir gün öğrenciniz, başarılı bir işadamı olmuş. Bir nedenle başarısından ötürü ödül almak üzere bir televizyonda bir programa

katılmış. “Bu başarıyı anne-babama ve ilkokul öğretmenime borçluyum.” diyor. Bunu duyan öğretmeni mutlu olmaz mı? Peki sosyal hayatta Yüksel Gemici nasıl biridir? Okul ve öğrenciler zamanımın büyük bir kısmını alıyor. Geriye kalan zamanda eş dost bir araya gelerek sohbetlere katılmak, merak ettiğim bir kitabı zevkle okumak, çok geniş zamanım varsa yağlı boya resim yapmak, sevdiğim insanlarla sinemaya gidip film seyretmek benim için büyük bir keyif. Son yıllarda tenis oynamak en büyük tutkum oldu. Haftanın en az üç günü akşam yürüyüşleri yaparım. Ancak sosyal yaşam denilince farklı bir algıya da sahibim. Örneğin yurt ve dünya olaylarını çok yakından izlerim. Yaşadığımız kentte hızlı kentleşme olgusunun yarattığı sorunların ve ülke sorunlarının çözülmesi için muhalif bir bakış açısına sahip olmak gerekir düşüncesindeyim. Bu amaç uğruna yapılacak her tür etkinliğe katılmak insan olmakla özdeştir benim için. İnsanı örgütlenebilen bir varlık diye de tanımlayabiliriz. Örgütlü insan da sosyaldir. Kentleşmeyle yalnızlaşan insan, artan problemler karşısında örgütlenme ihtiyacı duymuş bu örgütlenme onun sosyalleşmesini sağlamıştır. Ben de bundan hareketle hayatımı bir pencerenin arkasında değil tam da yaşamın ortasında sürdürmeye çalışıyorum. “Ağaç yaşken eğilir.” sözünden hareketle bir öğrencinin eğitiminin ilk 5 yılında sizce kazanması gereken en önemli değerler nelerdir? Öncelikle çocuk okula istekle ve severek gelmeli, okulda mutlu olmalıdır. Çocuk sevgi bulduğu ve mutlu olduğu ortamda sağlıklı gelişip büyür. Biz eğitimciler onlara yol gösterici olacağız, uyaran olmayacağız. Onların bireysel farklılıklarını göz önüne alarak bireysel zenginliklerinin değerini anlamalarına yardımcı olacağız. Onların ilgi alanlarını bulup yeteneklerini ortaya çıkaracağız; bu yönde gelişmelerine, karşılaştıkları engellerle baş etmelerine, davranışlarının olumlu yönde gelişmesine, sağlıklı kişisel özellikler kazanmalarına yardımcı olacağız. Yardımlaşma dayanışma, iyilik, dürüstlük, arkadaşlık bilinci gibi insani değerleri onlara aşılayacağız. Biz öğretmenler anne babalarla birlikte evde ve okulda onlara sorumluluk ve söz hakkı vererek, yarının büyükleri olan çocuklarımızı demokratik bir eğitim anlayışı ile yetiştirmeye gayret edeceğiz. Belki böylece çok özlediğimiz demokrasinin oluşumuna bir nebze katkımız olur. “Ağaç yaşken niye eğilmesin?” Yüksel Öğretmen’e keyifli sohbeti için teşekkür ederiz.

Kış 2011

27


ÖĞRENCİ GÖZÜ Büyümek, benim için hem fiziksel hem de zihinsel olarak gelişme anlamına gelir. Ben bu gelişimi Modafen’de geçiriyorum ve bu sürecin bana pek çok olumlu özellik kattığını düşünüyorum. Eğer Modafen ruhunu tanımamış olsaydım şu an kendimi bu olgunlukta hissedemez ve en önemlisi büyürken en çok ihtiyacımız olan özgüven duygusuna sahip olamazdım.

Çocuklar hep büyümek, büyükler ise çocukluklarına dönmek ister. Büyümek birçok sorumluluğu ve bazı sıradanlıkları da beraberinde getirir. İnsan kaybetmediği şeylerin değerini pek anlayamaz; bu yüzden büyümek çocuk olmanın değerini ortaya çıkarır. Ne olursa olsun anılarla büyümek güzel. En güzeli ise Modafen’de, Modafenli büyümek.

Murat Tümay (82/8A)

Büyüdüm, şimdi her şey yeni ve daha iyi. Eskiden bana ağabeylik yapılırken şimdi ben ağabey oldum. Boyum uzadı, fikirlerim değişti, geliştim. Can Kazan (72/8A)

Modafen İletişim

28

Aylin Alpan (130/8B)

Ben küçükken polis olmayı düşünüyordum, şimdi otomobil yarışçısı ya da tasarımcısı olmayı düşünüyorum. Küçükken en çok anne ve babamı severdim şimdi kedimi de en az onlar kadar seviyorum. Küçükken bilgisayarla ilgilenmezdim, şimdi ise kafamı bilgisayardan zor kaldırıyorum. Yani büyüdükçe insanın yaşamında pek çok şey değişiyor. Kim bilir Ege ilerde nasıl olacak merak ediyorum?

Modafen yolculuğum altıncı sınıfta bir şehir değişikliğiyle başladı. O yıl Modafen’e geldim ve üç yıl boyunca Modafen’le büyüdüm. Ben burada Modafen’de büyürken ailemize yeni katılan kardeşim Ada’nın büyüme sürecinde yanında olamamak beni biraz üzdü. Ama büyümek ve büyürken doğru şeyleri yapabilmek bazen fedakarlık gerektiriyor. Burada geçirdiğim üç güzel yıl için Modafen’e çok teşekkür ederim.

Ege Sayar (162/6A)

Selen Koldere (53/8A)


YLE “BÜYÜMEK” Büyümek zevklidir aslında Yeni şeyler öğrenmek Bilgilere bilgi katarak Geleceğe giden yolu aydınlatmak

Ben çocukken keşke büyüsem derdim. Ama şu an keşke çocuk kalsaydım diyorum.

Büyümek zordur aslında Taşlı yolda çıplak ayakla yürümek adeta Her şeye rağmen tüm zorluklara katlanmak Vazgeçilmez bir rüya

Yani biz fark etmesek de kişiliğimiz, davranışlarımız ve beklentilerimiz her geçen gün değişiyor. Ben bu okula başladığımda bu okul da benim gibi küçüktü. Biz okulumuzla, birlikte büyüdük. Sanırım bu bizim için bir şanstı. Bu yolculukta bize emek harcayan herkese teşekkür ederiz. Kubilay Kaan Kul (60/8B)

Büyümekle ilgili bir yorum yapamam çünkü büyümek yazarak anlatılamaz. Büyümeyi kendimiz yaşayarak anlamalıyız.

Modafen’e geldiğimde henüz üçüncü sınıfa gidiyordum. Sınıfta dört kişiydik. Sanki bir ailenin dört çocuğu gibiydik. Çevremdeki herkes-öğretmenlerimiz, çalışanlarımızçok sevecendi. Çok kısa sürede okula alıştım. Artık ben de Modafen’liydim. Bu okula başladığım ilk günden bugüne hayatım ve davranışlarım çok değişti. Çünkü Modafen’le birlikte ben de her yıl biraz daha büyüdüm. Büyürken de çevremde gördüğüm güzellikleri doğrulukları kendime kattım. İyi ki bu okulda büyümüşüm. Mert Kaleoğlu (49/6A)

Ezgi Yaramanoğlu (192/7A)

Büyümek durmaksızın gelişmek demek Bizler çocukken ham birer meyveydik Geliştik, öğrendik ve ürettik Hepimiz birer yetişkin olduk. Hideaki Halil Aslan (69/8B)

Çağan Renk (177/8A)

Kış 2011

29


Melis Birkan K

endini “Issız Adam” filmindeki “Ada” karakteri ile Türk halkına sevdiren genç ve güzel oyuncu Melis Birkan, 1981, Eskişehir doğumlu. İlköğretim ve lise yıllarında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda bale dersleri alan ve aynı üniversitede modern dans eğitimini tamamlayan Birkan, daha sonra Çapkın, Köprü, Ayışığı ve Deli Saraylı gibi diziler ile Barda, Ulak ve Adını Sen Koy gibi filmlerin yanı sıra pek çok reklam filminde rol aldı. Melis Birkan okulumuz 6. Sınıf öğrencilerinin kendisi için heyecanla hazırladıkları soruları yanıtladı.

Nasıl bir öğrenciydiniz?

Küçükken en çok ne olmak isterdiniz?

Ben ilkokulda çok zorlandım. En zorlandığım ders matematikti. Okul hayatıma Ankara’da başladım, daha sonra İstanbul’a geldik. Burada matematik öğretmenimi çok sevdim. Ondan sonra derslerim düzeldi. Öğretmenimle aramdaki ilişkiydi beni etkileyen, tıpkı Modafen’deki abla-ağabey ilişkisinin çocuklarda yarattığı etki gibi. Ama genel olarak hiçbir zaman kötü bir öğrenci olmadım, iyi bir öğrenciydim diyebiliriz.

İlkokuldayken bale eğitimi almaya başladım. Ailem de destekledi beni, kurslara gittim. Dansçı olmayı hep çok istemiştim zaten. Ama o zamanlar çok bilinçli olmuyorsun tabi. Örneğin hayvanları çok sevdiğim için veteriner olmak istiyordum. Çünkü veteriner olmak için hayvanları sevmenin yeterli olacağını sanıyordum. Halbuki hayvanları iyileştirmek için ilaç vermek, aşı yapmak gerekiyor. Oysa bunlar benim yapabileceğim şeyler değildi. Dansçı olmak istedim, eğitim aldım ama sonra da oyunculuğa geçtim (gülerek).

En sevdiğiniz ders neydi? Neden? Spor ve sanat ağırlıklı dersleri seviyordum. Beden eğitimi en sevdiğim dersti sanırım. İlkokul bittikten sonra da konservatuvarda dans eğitimi aldım zaten. Bizim zamanımızda beden eğitimi derslerinde 23 Nisan törenlerine hazırlık yapardık ve çok eğlenirdik. Dans edebildiğim için de en çok beden eğitimini seviyordum.

Modafen İletişim

30

İlk kez kaç yaşında sahneye çıktınız? İlkokul iki ya da üçüncü sınıftı sanırım. O zamanlar özel bir bale kursuna gidiyordum. Bütün sene çalışıp bir gösteriye çıktık. Çok küçük olduğum için ne hissettiğimi hatırlayamıyorum ama çok heyecanlanmışımdır herhalde. Ancak sonrasında anladım ki sahneye çıkmak çok heyecanlı ve keyifli bir

duygu. Ondan sonra da bu duygu adeta alışkanlık yapıyor. İnsanların sizi beğenmesi, alkışlanmak çok hoşunuza gidiyor. Okulunuzda tiyatro kulüplerine katıldınız mı? Okulumda tiyatro kulübü yoktu. Olsaydı katılırdım (gülerek). Ama tabii ortaokul, lise ve üniversiteyi konservatuvarda okuduğum için tiyatro her zaman hayatımın bir parçasıydı. Tiyatro eğitimi aldınız mı? Tiyatro eğitimi almadım. Ama sekizinci sınıftan itibaren AKM’de (Atatürk Kültür Merkezi) çalışmaya başladım. Sözleşmeli olarak okuldan arta kalan zamanlarımda, çocuk oyunlarında ya dansçı ya da oyuncu olarak rol aldım. Sekiz sene boyunca hem okuluma devam ettim hem de orada çalıştım. Dolaylı yoldan tiyatro eğitimimi orada aldım diyebilirim ama özel olarak bir tiyatro eğitimi almadım.


Melis Birkan

Oyunculuk sizin için bilinçli bir tercih miydi? Aileniz oyuncu olma fikrinize nasıl tepki verdi?

Oyuncu olmak isteyen birinin neler yapması gerekir?

Rol alacağınız bir senaryo seçerken nelere dikkat edersiniz?

Bu iş için çok iyi okullar var, onun dışında Sadece senaryoya bakmıyorum, genele baAilem beni seçimlerimde her zaman çok dışarıdan gidebileceğiniz çok başarılı kurslar kıyorum. Tabii ki senaryo çok önemli ama destekledi; o açıdan çok şanslı bir çocuk ol- var. Bu kurslar, okula başlamadan önce si- beraber oynayacağınız oyuncular, senaryoduğumu düşünüyorum. Belki başka bir şey zin gerçekten ne istediğinizi anlamanız, ye- nun yazarı gibi başka etkenler de var. Ama seçsem yine beni çok destekleyeceklerdi. teneğiniz olup olmadığını görmeniz için iyi en önemlisi sizin oynayacağınız karakter ve Açıkçası okulu bitirdiğim zaman oyunculuk birer fırsat. Özellikle büyük tiyatroların, bu o karakterin hikâyesi çünkü dizi ya da film yapmayı düşünmemiştim. Bazı durumlarda tiyatrolarda çalışan öğretmenlerin, oyuncu- olsun, görünen kısım sadece doksan dakika. insan büyük sözler söylüyor. Ben Size bu kadarı gösterilse de karakde o zamanlar: “Ben dans eğitimi terinizin bir geçmişi oluyor; nerede aldım, bu alanda ilerlemeliyim, büyümüş, hangi okullara gitmiş. vs. “Ailem beni seçimlerimde her zaman tiyatro eğitimi alanlar oyunculuk Benim tüm bu bilgilerle o karakteri alanında ilerlemeli.” derdim. Bazen ne kadar gerçekçi yansıttığım çok destekledi; o açıdan çok şanslı bir size içinizdeki sesi dinlemeniz gerekiyor. önemli. Örneğin, birbirine çok benİlla eğitimini aldığınız şeyi yapmak zemeyen, farklı karakterler oynaçocuk olduğumu düşünüyorum.” zorunda değilsiniz. O sesin sizi gömak herkesin tercihidir. Senaryo türdüğü diğer işleri de deneyebilirseçerken bunlara dikkat ediyorum. siniz. Çünkü hiç tahmin etmediğiniz Bir sinema filmi çekilecek, çok bir şekilde o işler de sizi başarılı ve mutlu ların açtıkları kursları artık gazetelerde de güzel bir proje, size verilen karakter de kılabilir. Bu sayede büyük konuşmamayı görüyorum. Bunun dışında film izlemenin, aklınıza yattı ama yirmi kilo almanız öğrendim. Daha sonra şimdiki menajerimle tiyatroya gitmenin faydası olacaktır. Öte gerekiyor, projeyi kabul eder miydiniz? tanıştım ve o beni ikna etti. Çünkü ben oyun- yandan oyun ve film izlemek, oyuncu olmayı culuk yapabileceğime inanmıyordum. O ise düşlemek de yapmamız gereken şeyler. Yaşla Yeterli süre verilirse ve değeceğine inandıbenim böyle bir yeteneğim olduğuna inandı- beraber içinizdeki ilgi, his ve heves artıyorsa ğım bir proje olursa tabii ki kilo alırım. Ama ğını söyledi. Yoksa hep derler ya “Oyuncu ol- ailelerinizin de sizlere destek olacağını düşü- bizdeki sistem biraz farklı. Yurt dışında bu mak benim çocukluk hayalimdi.” diye, benim nüyorum. tip durumlarda uygulananları okuyorsuböyle bir hayalim yoktu. nuzdur; filmden önce o kilonun alınması

Kış 2011

31


Melis Birkan için, daha sonrasında verilmesi için özel programlar hazırlanıyor. Diyetisyeninden psikoloğuna kadar her türlü olanak sağlanıyor. Türkiye’de sistem çok hızlı ilerliyor. “Senaryomuz hazır, çekimlere bir ay sonra başlayacağız, yirmi kilo almanız gerekiyor.” deniliyor. Bir ay içerisinde yirmi kilo nasıl

alınabilir, alınsa da ne kadar zamanda geri verilir? Bu yüzden o süreleri uzatmak, biraz daha detaylandırmak şart. Bu tip özenli çalışmalar yavaş yavaş Türkiye’de de olacak herhalde. Henüz Hollywood’daki kadar ince düşünmüyoruz. İnşallah ileride şartlar daha iyi olacak ve bu gibi sorunlar giderilecek.

Şimdiye kadar oynadığınız karakterlerden size en çok benzeyeni hangisiydi ve o karakteri canlandırırken neler hissettiniz? “Bu benim.” dediğim bir rol oynamadım. Ama hepsini ben canlandırdığım için hepsi benim yüzümden, benim ellerimden, benim sesimden oluştuğu için tabii ki bana benziyordur. İlerde çok yaşlandığımda kendi hayat hikayemi oynarsam ancak o zaman tam olarak “Bu benim.” derim. En çok kiminle başrol paylaşmak isterdiniz? Örnek aldığınız oyuncular var mı? Haluk Bilginer, Taner Birsel, Nurgül Yeşilçay, Natalie Portman ya da Adrian Brody ile oynamayı isterim. Ancak “örnek alma” durumunun içeriğini doğru yorumlamak gerekir. Herkesin oynadığı roller farklı, herkesin karakteri, o işe bakış açısı farklı. Çok keyifle seyrettiğim oyuncular var ve bu kişilerin yeteneklerine ve yorumlamalarına saygı duyuyorum. Benim anlayışım kimsenin yerinde olmak değil, yapılan işi takdir etmektir. Çok beğendiğim insanlar, projelerine “Ne kadar güzel iş ve ne kadar doğru yolda gidiyor.” dediğim insanlar var. Şu ana kadar yapılmış olan filmlerden en çok hangisinde, hangi karakteri oynamak isterdiniz? “Keşke ben oynasaydım.” dediğim bir rol yok. Elbette çok beğendiğim ve defalarca izlemekten sıkılmadığım bir sürü yapıt var. Hangisini daha çok beğenip takip ediyorsunuz; Amerikan sineması mı, Avrupa sineması mı? İkisini de olabildiğince takip etmeye çalışıyorum. Avrupa sineması çok uzun süredir devam eden, ama bizde DVD’leri bile yeni yeni piyasada bulunabilen, daha doğrusu festivallere bizim yönetmenlerimizin katılmasıyla beraber Türkiye’nin yeni keşfettiği ama aslında çok eski bir sinema. Amerikan sinemasının filmlerine daha kolay ulaşabiliyoruz. Ancak günümüzde Avrupa sinemasını da takip edebiliyoruz; bence ikisinin tadı çok farklı. Amerikan sineması daha renkli, inanılmaz teknikler kullanıyorlar; çok güzel paralar kazanıyorlar ve kazandırıyorlar. Amerika daha zengin bir ülke o anlamda ve sektörde daha fazla getirisi var. Ancak Avrupa sineması bazı yönleri karanlık kalan, o kadar da renkli olmayan, insan ilişkilerine ve konuşmalara dayalı bir sinema. Yeni nesil çok şanslı çünkü bizim zamanımızda teknoloji bu kadar çok gelişmemişti. DVD ya da VCD’ler veya “blue ray” gibi görüntü kali-

Modafen İletişim

32

| Melis Birkan |


tesini arttıran teknikler yoktu. Teknoloji sürekli olarak geliştiği için sizler bizim yaşımıza geldiğinizde daha farklı fırsatlarınız olacaktır. Genç Türk yönetmenleri takip ediyor musunuz, nasıl buluyorsunuz? Olabildiğince takip etmeye çalışıyorum. Hatta genç Türk yönetmenlerin filmlerini sinemada izlemeye çalışıyorum. Bu benim için çok önemli çünkü bizim ülkemizde sinemadan çok fazla para kazanılamıyor. Kazandığımız parayı gişeden, yani o sinemaya giden insanların gişede ödedikleri paradan kazanmaya çalışıyoruz. Biz sinemaya gitmeyi tercih eden bir toplum değiliz; filmleri ya televizyonda izliyoruz ya da DVD’sini alıyoruz. Özellikle Türk yapımlarının kopyalarını almak hatalı bir davranış. Kendi kendimize çelme takıyoruz. Bu mesleğe yeni adım atanlar için bu yapıtları izlemek çok önemli. Filmlerin sinemada izlenmesi gerekiyor. Bu yüzden sizden de ricam korsandan, kopyadan uzak durmanız. Eğer uyarabiliyorsanız ailenizi, çevrenizi korsan konusunda olabildiğince uyarın. “Issız Adam” çekilirken zorlandığınız oldu mu? Tabii ki her filmde zorlanıyorsunuz çünkü hiç tanımadığınız birini izleyiciye anlatmaya çalışıyorsunuz. Onu tüm yönleriyle canlandırmaya ve sizi inandırmaya çalışıyorum. Her

filmim vizyona girmeden çok heyecanlanıyorum. Issız Adam’ı ayırarak söylemiyorum, hepsi o sancılı dönemden geçiyor. Ama tüm bunları yaşamaya değer.

“Benim örnek alma anlayışım kimsenin yerinde olmak değil, yapılan işi takdir etmektir.” Birçok reklam filminde rol aldınız; hangisi daha zor, sinema mı reklam mı?

gidip aynı karakteri oynaman gerekiyor. O anlamda bu bir nevi eğitim oluyor. Ben de televizyonla büyüdüm; asla televizyondaki işleri küçümsemiyorum. Çocukların, gençlerin, yetişkinlerin televizyon seyrettiğini biliyorum ve seçici olunduğu sürece seyretmelerinin faydalı olacağına inanıyorum. Bu yüzden de seçkin işlerin içinde olmaya gayret ediyorum. İkisini de çok seviyorum ama sinemanın daha ayrı bir yeri var bende. Aktörlük özel yaşamınızı nasıl etkiliyor?

Aslında ikisi de birbirinden çok farklı. Teknik olarak şöyle bir farkı var: Reklamın süresini düşündüğün zaman yaklaşık bir dakikan var ama bu süre filmde daha uzun. Tabii ki bu anlamda film daha pahalı, birtakım şeyler daha fazla zaman alıyor. Reklamın zorluğu, ürünü çok daha kısa bir sürede tanıtmak zorunda olmak. Ama sonuç olarak ikisinin de keyfi çok başka; ikisini de seviyorum. Seçim yapamam.

Aslında etkilemiyor. Çünkü oyuncu olmadan önce yaptığım şeylerden çok farklı bir şey yapmıyorum. Görüştüğüm arkadaşlarım ya da gittiğim yerler değişmedi. Ama sokağa çıktığımda oynadığım diziyi, filmi izlemiş insanların güzel tepkileriyle karşılaşmak çok keyifli. Bana negatif anlamda bir etkisi olmadı. Belki biraz daha dikkat etmek gerekiyor; nereye gittiğine, nasıl yaşadığına… Ama çok büyük bir fedakarlıklar gerekmiyor bence.

Filmlerde mi dizilerde mi oynamayı tercih edersiniz?

“Sinemanın acı gerçeği şudur:” diyebilir misiniz?

Filmlerde oynamayı daha çok seviyorum. Ama dizilerde rol almanın önemli bir eğitim olduğunu düşünüyorum. Filmlerde belirli bir süre içinde bir karaktere hayat veriyorsun ve bu süreç sonunda bir daha bu karakteri canlandırmıyorsun. Ama bir dizi bazen iki sene, üç sene sürebiliyor. Üç sene her gün sete

Sinemaya yeterince gidilmemesidir. Ve elbette “korsan” filmlerden kurtulamayışımızdır. Bugünlerde oyunculuk dışında vaktinizi en çok ne alıyor? Özellikle dizi çekimleri olduğu zaman günlük bir planlama yapamıyoruz. “Sabah dokuzda

Kış 2011

33


Melis Birkan yaparız, vücudumuzu nasıl kullanırız, elimizi alnımıza mı götürürüz, bacağımıza mı vururuz… Dans eğitimim sayesinde jestlerimi kontrol etmeye daha çabuk adapte oldum.Dansın ounculuğuma en büyük katkısı bu. Gelecekle ilgili projeleriniz nelerdir? Yakında bir filmde daha sizi görebilecek miyiz? İnşallah, ben de çok istiyorum. Aslında film çekimleri genelde yazın olur. Çünkü oyuncular kışın dizilerde rol alırlar, yönetmenler de bu duruma saygı gösterip genelde yaz ya da bahar döneminde çekim yapıyorlar. Geçen yıl herhangi bir filmde rol almadığım için yeni projeleri bekliyorum. İş hayatı dışında Melis Birkan kimdir? giderim, akşam altıda çıkarım.” gibi bir durum söz konusu olmuyor. Çok erken çalışmaya başlıyoruz; çekimler bazen gece yarılarına, bazen sabahlara kadar sürüyor. Çekim zamanları çok yoğun olduğumuz için istediğimiz aktiviteleri gerçekleştiremiyor ve arkadaşlarımıza zaman ayıramıyoruz. Bizler de çekim olmadığında tüm bunları gerçekleştiriyoruz. Bu arada hayvanlarla ilgilenmeye çalışıyorum. Dizi için Büyükada’da çalıştık, orada çok kedi var. İki tane sokak kedisi aldım; birisini kendi evime, birisini de annemin evine. Bu benim için çok önemliydi; şimdi isteyen arkadaşlarıma sokaktan bulduğum kedileri hediye ediyorum. Moda da bu konuda çok duyarlı. Her tarafta hayvanlar için yemek ve su kapları var. Okurlarımıza aldığınız ödüllerden bahseder misiniz? “Barda” filmiyle SİYAD’dan genç yetenek ödülü almıştım. Sinema Yazarları Derneği özellikle sinemayla uğraşanlar için önemli bir

Modafen İletişim

34

ödül törenidir. “Issız Adam”la Sadri Alışık En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldım. Modern dans ve balenin oyunculuk hayatınıza katkısı oldu mu? Elbette oldu. Ben çok erken yaşta dans etmeye başladım. Oyunculuğa ilk başladığımda, ilk yönetmenim Serdar Akar güçlü bir ritim duygum olduğunu söylemişti. Müzikle uğraşan, dansla uğraşan, hatta spor yapan insanlarda ritim duygusu çok gelişmiş oluyor çünkü belirli aralıklarla sayı saymayı, ona göre hareket etmeyi öğreniyorsunuz. Yönetmenim bunların oyunculuğuma faydası olacağını söylemişti. O söylediğinde çok anlam verememiştim. Ama zaman ilerledikçe, ben kendimi geliştirmeye başladıkça fark ediyorum ki çok doğru söylüyormuş. Mutlaka zamanla farkındalığım daha da artacaktır ancak özellikle beden dili kullanımındaki farkını şu anda da çok net hissetmekteyim. Örneğin başımıza gelen herhangi bir durumda, üzüldüğümüz ya da sevindiğimiz bir anda, kötü ya da iyi bir haber aldığımızda ne

Röportajlarda sık sık karşılaştığım bir soru ancak ben bu soruya ayrıntılı cevap vermeyi tercih etmiyorum. Bu tercihimi şöyle açıklayabilirim: İşim gereği hayata geçirdiğim her rolde size başka bir insanı anlatmaya çalışıyorum. Her seferinde başka bir karaktere bürünüyorum. Eğer ki beni çok iyi tanırsanız, eğitimimden bahsetmiyorum, mesela boş zamanımda neler yaptığım gibi detayları bilirseniz bence bana inanmazsınız. Çünkü bana da yakından tanıdığım insanlar inandırıcı gelmiyor. Bu kişileri içine büründükleri karakterler olarak görmekte zorlanıyorum. Ama şunu söyleyebilirim: zevklerime olabildiğince vakit ayırmaya, hobilerimi devam ettirmeye çalışıyorum. Bolca film izliyorum. Tiyatroya gitmeyi, hayvanlarla vakit geçirmeyi, arkadaşlarımla gezmeyi dolaşmayı çok seviyorum. Genelde tüm bayanlar gibi alışveriş yapmayı seviyorum. Vaktimi dolu dolu geçirmeye çalışıyorum. Ayrıca evde vakit geçirmek de oldukça hoşuma gidiyor. Melis Birkan’a içten sohbeti için teşekkür ederiz.


Yazar Tanıtımı Sevim Ak Çocuk edebiyatı, edebiyatımızın çok gelişmiş bir dalı değil. Yeni yeni canlanmaya başlıyor. Bu canlılıkta payı olan yazarlarımızdan biri de Sevim Ak. Kimya mühendisliği eğitimi alan Sevim Ak, 1985’ten beri çocuk edebiyatıyla ilgilenmektedir. 1987’de yayımlanan ilk kitabı “Uçurtmam Bulut Şimdi” ile Akademi Kitabevi Öykü ödülünü aldı. Öyküleri pek çok çocuk dergisinde yayımlandı. “Düşlere Sobe” adlı çocuk oyunu İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahnelendi. “Kırık Şemsiye” adlı resimli öykü kitabı Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği’nce 2006 yılının en iyi resimli kitabı seçildi. Pek çok kitabı olan Sevim Ak’ı ve kitaplarını bir de öğrencimiz 76 numaralı Zeynep Aydınoğlu’nun gözüyle tanıyalım. Ben 4. sınıftan beri Modafen’de okuyorum. 4. sınıfta sınıf öğretmenim olan Yüksel Öğretmen, bize Sevim Ak’ın kitaplarını okuturdu. Yüksel Öğretmen ve Sevim Ak’la tanışmadan önce kitap okumayı hiç sevmezdim. Ancak Sevim Ak’ın okuduğum ilk kitabı olan “Uçurtmam Bulut Şimdi” bana kitap okumayı sevdirdi. Daha üç sayfa okur okumaz: “Bu kitap tam benlik!” diye düşünmüştüm. Sevim Ak’ın çocuklara uygun yazış biçimi beni hemen etkiledi ve Sevim Ak'ın kitaplarını daha bir hevesle okumaya başladım. Sevim Ak’ın kitapları yanlışı doğrudan ayırmayı öğretir. Aklıma hemen bir kitabındaki bu duruma uygun bir bölüm geliyor: Bir çocuk havanın kirlenmesini önlemek için bacayı kapamak ister. Bunun için bir tıkaç icat eder. Bu icadı önce kendi evinin bacasına takar ve sonrasında başka evlere de satmayı amaçlar. Bir gün sonra evinde bir patlama duyulur ve herkes evine toplanır. Tıkaç yüzünden evdeki duman dışarı çıkamamış ve evde küçük çapta bir yangın çıkmıştır. Ben bu bölümden bir işe kalkışmadan önce tüm sonuçlarını düşünmemiz gerektiği mesajını çıkarıyorum. Ben kitap okumayı Sevim Ak sayesinde sevdim. Ama bazıları kitap okumayı sevmez; genellikle zamanları olmadığı bahanesini kullanırlar. Bunun için anneler ve babalar zorla kitap okutur. Ancak bu yanlıştır çünkü kitap okumak zorla değil, severek okunmalıdır.

Zeynep Aydınoğlu (76/6B)

Bu sene Yeliz Öğretmen’im bize bazı kitaplar okutturuyor, bu kitaplar klasik ve okunması gereken kitaplar. İlk başta önyargılı davransam da şimdi anladım. Bize çok güzel kitaplar okutturduğu için Yeliz Öğretmen’ime ve Sevim Ak gibi bir yazarı bize tanıttığı için Yüksel Öğretmen’ime çok teşekkür ediyorum. Zeynep Aydınoğlu

Kış 2011

35


Dilara Polat

M

odafen büyüyor, dolayısıyla ailemiz de büyüyor. Biz artık kocaman bir aileyiz. Bu sene okulumuza hem yeni öğretmenlerimiz geldi hem de yeni öğrencilerimiz. Yeni gelen öğrencilerimizden 8. sınıftan 195 numaralı Dilara Polat. Bu röportajda hem onu tanıyacağız hem de farklı çalışması hakkında bilgi alacağız.

Dilara nelerden hoşlanır, neler yapar bize kendini biraz tanıtır mısın? Sanata ilgi duyuyorum. Müzik dinlemeyi, kitap okumayı ve resim çizmeyi seviyorum. Özellikle fantastik kitapları okurum. J.K.Rowling’in Harry Potter serisini çok seviyorum. Bize biraz da ailenden bahseder misin? Annem turist rehberi ama dansla da ilgileniyor. Babam da Modafen’de gitar öğretmenliği yapıyor; ama asıl mesleği fotografçılık. Bir de 7 yaşında bir kız kardeşim var. Bu yıl birinci sınıfa başladı. Modafen’e bu yıl geldin, Modafenli olmak sana neler kattı? Modafen bana çalışma disiplini ve harika arkadaşlıklar kazandırdı.

Modafen İletişim

36

Okul dışındaki vaktini nasıl değerlendiriyorsun? Bu yıl sınava hazırlandığım için çok boş vaktim kalmıyor ama fırsat bulursam ya internette dolaşıyorum ya da kitap okuyorum. Animasyona olan ilgin ne zaman ve nasıl başladı? Küçüklüğümden beri resim çizerdim, daha sonra minyatür eğitimi de aldım. 6. sınıfta Türkçe dersi projesi için 30 sayfalık bir çizgi film hazırladım. Sonra öğretmenlerimden biri “Bunu hareketlendirirsen harika olur.” dedi. İlk fikir buradan çıktı, sonra ailemle animasyon konusunu araştırmaya başladık. Birgün annem gazetede “Canlandıranlar”ın ilanını görmüş. Hemen gidip ilk atölye çalışmasına katıldım ve çalışmalar böyle devam etti.


Bu yıl 2010 İstanbul Kültür Başkenti Etkinlikleri çerçevesinde yapılan animasyon çalışmalarına katıldın, bize bundan biraz bahseder misin? Bu yıl İstanbul, 2010 Kültür Başkenti olduğu için pek çok etkinlik düzenlendi. Her yerde ilanlar vardı. Böyle bir etkinlik içinde yer almak beni çok heyecanlandırdı. Benden büyüklerin katıldığı bu projede benim de yer almama izin vermeleri beni mutlu etti. Animasyon çalışman ve içeriği hakkında bize bilgi verir misin? İstanbul gibi karmaşık bir şehirde insanların tekdüze yaşamasını konu olarak kullandım. Animasyonun her karesini bilgisayarda tek tek çizdim. Bu işi yapmak oldukça yorucuydu. İleride bu çalışmalarına devam etmek ister misin, bu konuda kendine bir hedef belirledin mi? İleride buna devam etmek elbette istiyorum. Pek çok kişiye danıştık ve sonunda liseyi iyi bir okulda okuyup profesyonel animasyon eğitimini üniversitede almama karar verdik. Bu yüzden öncelikli hedefim iyi bir liseye girmek. Animasyonla ilgili çalışmalarıma da üniversitede devam etmek.

Animasyon çalışmalarında seni destekleyenler kimlerdir? Ailem beni bu konuda çok destekledi. Ayrıca “Canlandıranlar” ekibi de gerçekten çok yardımcı oldu. Onlar olmasaydı, bu işi başaramazdım. Canlandıranlar’ın kurucusu Berat İlk’e, benim için özel vakit ayıran ve projeme yardımcı olan Baran Baran’a, son olarak da kendi isteğiyle benim projemin müziğini yapan Ömer Ahunbay’a çok çok teşekkür ederim. Okul dışındaki arkadaşlarına Modafen’i anlatmak istesen nasıl anlatırsın? Onlara Modafen’in dostluğun, eğlenmenin ve öğrenmenin bir arada olduğu gerçek bir aile ortamı olduğunu söylerdim. Son olarak bize söylemek istediğin bir şey var mı? Benim için çok önemli olan bu çalışmanın arkadaşlarım ve öğretmenlerim tarafından ilgiyle karşılanması ve desteklenmesi bana çok moral verdi. Geçen ay yapılan galada kötü hava şartlarına rağmen yanımda olan öğretmenlerime ve arkadaşlarıma teşekkür ederim. Okulumuzu başarı ile temsil eden Dilara Polat'a Modafen Ailesi olarak teşekkür ediyoruz.

Kış 2011

37


Öğrencilerimizden Kitap Tavsiyeleri BİR KÜÇÜK OSMANCIK VARDI Hasan Nail Canat İtiraf etmeliyim ki bu kitabı okumadan önce kitap okumayı sevmezdim. Fakat bu kitap bana okumayı sevdirdi. Bu kitabı bize tavsiye ettiği için Yeliz Abla’ya çok teşekkür ederim. Ali Yiğit Özalp (181/6B) Ben okuduğumuz kitapların içinde en çok Bir Küçük Osmancık Vardı’yı beğendim. Bu kitabı okuyan herkes heyecan dolu, sürükleyici, duygu yüklü bir gençlik romanı okumuş olacak. Bu kitabı yazdığı için Hasan Nail Canat’a teşekkür ederim. Öykü Göç (160/6B)

80 GÜNDE DEVR-İ ALEM Jules Verne

VATAN YAHUT SİLİSTRE Namık Kemal

Eğer Bay Fogg ile dünyayı gezmek, çeşitli maceralar yaşamak ve heyecan dolu bir maceraya tanık olmak isteyen varsa hemen bir kitapçıya gidip bu kitabı alsın.

Vatan sevgisini bir aşk hikayesi içinde başarıyla anlatan bir kitap. Tiyatro türünde olduğu için okuduğumuz diğer kitaplardan farklı. Bence herkesin okuması gereken güzel bir kitap.

Damla Toköz (194/6B)

Nihan Arkış (193/6B)

İNCİ John Steinbeck

ARTHUR VE MİNİMOYLAR Luc Besson

Kitabın ilk sayfalarında sürükleyici bir anlatım yoktu. Ama okudukça ve olaylar geliştikçe kitap heyecanlı bir hal aldı. Yani kitabın başıyla sonu arasında okuma zevki açısından büyük bir fark vardı. Ben bütün arkadaşlarıma bu kitabı tavsiye ederim. İ. Can Bozkurt (161/6B)

Bu kitabı daha çok komedi ve roman tarzı kitapları sevenlere tavsiye ederim. Kitap dilimize uygun yazılmış, okunması kolay. Eğer birinci kitabı bitirirseniz eminim ki diğer kitaplarını da okumadan yapamazsınız benim gibi. Çiğdem Özdemir (96/8B)

Modafen İletişim

38


Öğretmenlerimizden Kitap Tavsiyeleri NASRETTİN HOCA HİKAYELERİ Orhan Veli Biraz tebessüm etmeye mi ihtiyacınız var? İşte size bir adres: Nasrettin Hoca Hikayeleri. Nasrettin Hoca fıkralarına, onların özünü bozmadan yeni bir renk, yeni bir tat katan Orhan Veli, 13. yüzyıldan günümüze uzanan, bazıları daha da eskilere kadar giden bu nükteleri, şiir diliyle yeniden ölümsüzleştirmiş. Ayça Tunçel

KUYUCAKLI YUSUF Sabahattin Ali Yazar, bu romanında Anadolu insanını, bu insanların düşünüş ve yaşayış tarzlarını okuyucuya anlatmaya çalışmaktadır. O, romanı için gereken malzemeyi asılsız bir ihbar nedeniyle üç ay yattığı hapiste ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaptığı öğretmenlik görevleri sırasında toplamıştır. Soluksuz okuyacağınız bir roman sizleri bekliyor.

İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK İskender Pala Deyimlerin hikayesini mi merak ediyorsunuz? İşte size bunun için güzel bir kaynak. Günlük yaşamımızda sık sık kullandığımız ama çıkış noktalarını, hikayelerini bilmediğimiz birçok deyimin arkasındaki sır perdesi bir nebze olsun aralanacak. Gamze Ay

Yeliz Tevetoğlu

| Nihan Arkış (193/6A) |

| Damla Toköz (194/6B) |

| İ. Can Bozkurt (161/6B) |

| Ali Yiğit Özalp (181/6B) |

Kış 2011

39


drama

Çiçek açan tohuma Modafen’den bir berrak su girişimi daha: Yaratıcı Drama Merhaba, ben Hande Alpaslan, Modafen’de ışıl ışıl parlayan, dinamik, zeki çocukların benim tabirimle ışığa yüzünü vermiş filizlenen rengarenk çiçeklerin drama öğretmeniyim. Bİlkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü mezunuyum. Üç yıldır İstanbul’da yaşıyorum ve yıllardır Ankara Devlet Tiyatrosu’ndan başlayarak İstanbul Devlet Tiyatrosu ve birçok özel tiyatroda görev aldım. Aynı zamanda dizi ve sinema oyunculuğu yapmaktayım. Çocuklarla drama paylaşımına başlamayalı uzun olmadı; ama hep onların dünyalarını yakından tanımak, onlarla empati kurmak, drama ve psikodrama alanında aldığım eğitimleri paylaşmak istiyordum. Bir yıldır aynı zamanda tiyatro ve drama öğretmeni olarak çalışmaktayım. Her geçen gün ne kadar doğru bir tercih yaptığımı görüp seviniyorum çünkü teorilerim pratikle birleşince çocuklarla özgüvenin, paylaşımın, başarının, yaratıcılığın hakim olduğu gizli bir dünyanın içine girdim. En çok arzuladığım şeylerden biri, onlar yetişkin olduğunda, aldıkları eğitimle paralel giden bu çalışmalarımızın sağlıklı etkilerini görebilmek. Bunun olacağına çok inanıyorum ve onların büyümelerini bekliyorum.

Dramanın çocuklara kazandırdığı artılar Çocuklar, biz yetişkinlerle bu dünyayı paylaşmaktadır. Öğretmen ve eğitimcilerin görevi, çocukların ve ergenlerin dünyayı anlayabilmelerine, çevresiyle etkili ve doğru iletişime girmelerine birçok olanak hazırlamaktır. Yaşamla çocuk oyunlarındaki temel yapıların benzeşmesi, oyundaki etkileşim ile toplumsal gerçeklikteki etkileşimin de temel yapılarının benzer olması oyunun eğitimde kullanılmasında başlıca etmendir. Dramayla öğrenci düşünür, plan yapar, organize eder ve düşüncesini eyleme dönüştürerek uygular. Bu süreçte de yaşantılar yoluyla yeni davranış ve duyguları öğrenir, deneyim sahibi olur. Böylece öğrenciler duygularını kontrol edebilme, değiştirebilme, düşüncelerini ifade edebilme, konuşarak iletişim kurabilme gibi yeteneklerini geliştirir. Çağdaş anne baba ve öğretmen; yaratıcı, demokratik bireyleri yaratmada temel araçlardan birisidir. Drama için günlük yaşamdaki herhangi bir sözcüğün, kavramın, sesin, bir masalın, öykünün, şiirin ya da çocukların kendi uydurdukları öykülerin, durumların canlandırılması, oynanması denebilir. Dramanın klasik sınıflandırılmasında, ısınma ve rahatlama, rol oynama ve pandomim, doğaçlama, oluşum ve değerlendirme aşamaları yer alır. Isınma oyunları; grubun birbirine ısınması, konuya ısınma ve rahatlamayı içeren hareketli oyunlardır. Rol oynama ve pandomim aşaması; grubun iletişim ve etkileşimini sağlama, imgelemi geliştirme, duyuları geliştirme ve pandomim yoluyla ifade becerisini geliştirmeyi içeren alıştırmaları içerir. Doğaçlama aşamasında, hazır bir yapıttan masal, şiir, öykü, tablo, fotoğraf, heykel, gazete haberi ya da günlük bir olaydan yola çıkılarak drama yaratılır, canlandırılır. Oluşumlar aşamasıysa, dramada deneyim kazanmış gruplarda hiç beklenmedik, yetkin bir doğaçlamanın ortaya çıkmasıdır. Dramanın değerlendirilmesi aşaması da, katılanların drama ortamından olumlu, neşeli, iyimser bir şekilde ayrılmasını sağlayan sözel bir aşamadır. Buna ek olarak şunları söyleyebiliriz: Drama fonksiyonel sosyalleşmeye katkıda bulunur. Çocuğun kendini ifade etmesini sağlar. Demokrasi ve eşitlik duygusunu geliştirir. Yaratıcı düşünme ve yaratıcı ifadeyi etkiler. Çocukların, çatışmalarla olumlu biçimde baş etmesine olanak sağlar. Dramanın çocuğa en büyük katkısı, tıpkı çocuk oyunlarındaki gibi kurgu ve gerçeklik arasındaki metaforik dili kurması ve geliştirmesidir. Dramada çocuk, oyun oynadığının bilin-

Modafen İletişim

40

| Zeynep Ece Saruhan (102/2A) |


cindedir ve bundan büyük haz duyar. Bu da, estetik hazza yakın bir haz duygusudur. Dinamik kadrosuyla fonksiyonel olarak öğrenciye çok iyi bir eğitim veren Modafen, çağın çocuklarının daha analitik düşünmeleri için yaratıcı drama konusunda birçok yenilik ve gelişmeyi takip etmektedir. Çünkü ilköğretimde de dramanın önemi büyüktür. En önemli işlevi, eğlenme ve mutluluk duygusu vermesidir. Aynı zamanda “Yaratıcı Drama” olayları ve durumları dolaylı yoldan anlatır. Böylece çocuklara başkalarının davranışlarını ve kendi davranışlarını uzak bir mesafeden gözlemleme imkanı verir. Bir hayalin içinden gerçeğe bakılabilir. Bugünün sorunları, geçmiş ve gelecekte araştırılabilir. Dramada bir durum somut, aynı zamanda soyut ifadelerle keşfedilir. Bu, olayların yaşanarak gelişmesini içeren aktif bir yöntemdir. Yaratıcı Drama sayesinde çocuklar kararlar verir ve sorunları çözer. Güç ve sorumluluk kazanırlar. Drama, katılımcılar için öz saygılarını, değer yargılarını ve hepsinin ötesinde kendi yaşantıları üzerinde etki ve kontrollerini denemede kişisel güçlerini arttırma imkan yaratır.

Çiçeklerimden alıntılar Zeynep 2. sınıfta okuyan tatlı mı tatlı, sessiz sakin bir öğrencim, bir gün bir baktım babasıyla merdivenlerden çıkıyor ve ayağı kırılmış, derse yine de gelmek istemiş, aktif olarak derse katılamayacağı halde bir sandalyeye oturup dersi izledi. Ona şöyle dedim: “Zeynep yormasaydın kendini.” Zeynep’in yanıtı beni çok memnun etmişti: “Ben bugün ayağı kırılmamış küçük bir peri olmak istediğim için geldim öğretmenim.” Hande 4. sınıf öğrencim. Öğretmenim ben çok yaratıcıyım değil mi? Artık aklıma daha çok şey geliyor. Dans ederken de yapıyorum. Hadi iki dakika gözünüzü kapatın size gösteri yapalım. (yaratma isteği çözümleme) Bora 5. sınıf öğrencim. Öğretmenim ben geçen hafta yaşlı birini izledim, onun yaptığının aynısını yapabiliyorum göstereyim mi? (öykünme, özdeşleştirme) Şeker 5. sınıf öğrencim. Arkadaşım anlamadı ona anlatayım mı ne yaptığımızı? Tamam öğretmenim, arkadaşım artık oyuna katılıyor. (paylaşım, bildiğini doğru aktarabilme) Hepsinin söylediği ve beni mutlu eden şey: Artık biz de size bir drama örneği yapabilir miyiz? Rana 2. sınıf öğrencim: Öğretmenim biz bugün yeni öğretmenimizle pide yemeğe gittik, ben çok yemedim oyunda daha aktif olayım diye. Artık daha iyi oynuyorum değil mi öğretmenim? (çözüme yönelik davranış bütünü)

| Zeynep Hande Yazıcı (197/4A) |

Son olarak şunu söylemek isterim ki beynin düşünen parçası, beynin duygusal parçasından ürüyor. Beynin düşünen ve duygusal parçaları genelde yaptığımız her şeyde birlikte çalışıyor ve gerek günlük yaşamında gerekse okul yaşamında başarılı ve mutlu olmak, çocukların duygusal zeka becerilerine bağlıdır. Her bir çocuğun bu konuda bir adım daha attığını görmek ve artık daha anlaşılır ve çözülebilir hale gelmelerini görmek mutluluk verici. Öğrenciler gerçekten filizlenmeye başlayan çiçekler gibi ne kadar temiz su ile beslenirlerse o kadar pırıl pırıl insanlar haline dönüşüyorlar. Hande Alpaslan

Kış 2011

41


Change Of Perspectıve Throughout The Years We asked our students what “Growing Up” is! The younger ones got a little help with their English but we were extra careful not to lose the authenticity. On the other hand, the older ones written them all by themselves.

1st grade

Growing up is... passing all your classes and graduating. Nisa Ekşioğlu (158) to choose your career. İmge Su Yalçın (157) to grow taller. Nisa Arslan (149) to grow taller by drinking milk and eating yogurt. Azra Dinler (143) to be an older brother. Ata Dağcıoğlu (141), Kerem Hoşer (146) to go to work and drive. Kerem İrfanoğlu (147) to learn, to be rich, give people money and treat them nicely. Akif Şark (152) to play with my younger sister and read books. Melis Ercan (148) to go somewhere, to go everywhere. Aslı Nil Oral (153) to travel the world. Tibet Ege Demir (151) to be healthy and to have fun. Doğa Dinler (143) to do all your work by yourself. Ferhat Ege Kaya (156) to sleep. Ömer Kızıl (150) to get married. Derin Yenice (144)

2nd grade

is to become an adult. Hakkı Mete Ovacık (166) is to learn the things we don’t know and improve ourselves. Emre Üçer (196) is a great thing for me. Tuna Yalçın (139) is a hard life for me. Ahmet Mert Ersayın (117) Vitamins, milk, orange, calcium, lemon… Zeynep Ece Saruhan (102) is a terrible thing, how will I get to play when I grow up? Rana Ece Vanlıoğlu (111) is a fun thing for me. I hope university life will be good too. I thank my father. It is fun to grow up. Berkay Yılmaz (105)

“Is this cute little girl still so adorable? Find out a few pages later ;)”

Modafen İletişim

42


3rd grade

Growing up is being old and being nice to young kids. Grown up people think like mom and dad and grandmother and grandfather. One day I play with my sister. I hit my sister. But my sister doesn’t hit me back. Ahmet Fatih Akdeniz (201) Growing up: Sleeping and eating food. I go to school and I learn in school. Growing up is doing homework. It is listening to my mom and dad. It is sharing my toys. It is to love small children. Emir Karademir (137) Growing up is doing difficult jobs. We read books. We understand Math, Social Studies, Science, Turkish and English. Before we grow up, we are strong. Fatih Osman Darilmaz (176) Growing up is helping kids and learning to respect. Growing up is making the bed and tidying. Growing up is being clean and wearing a tie. Growing up is being a hardworking and a clever boy. Big people are playing basketball well. They are talented. They are brave. They keep promises. Mehmet Tuğan Kosifoglu (123) Growing up is to not jump in class. Growing up is your parents giving you a job and you doing it. Your parents always give you jobs. Mom gives me money, I go to the supermarket. I go shopping. I go home. I’m a good girl. Tuna Karabiber (199) Mom and dad take tests. If you are a grownup, you do mom and dad tests. If you are a grown up, you protect little kids. Deniz Durmuşoğlu (107) Growing up is being successful. Your parents are proud of you. Growing up isn’t happening fast. It is not easy. You look at your body and it’s big but it doesn’t mean you are a grown up. Bumin Kaan Demir (106) Growing up is improving behavior. I understand growing up from IQ. Growing up is being honest. Dont lie. For example, grownup people have more homework. They finish their homework but kids can’t finish. Some people can be short and thin but they can be helpers. Alper Dökücü (168)

“Still a Blondie? Need to flip the page to learn”

You can become tall after you drink milk. But growing up is not drinking milk. Age is in the head. Growing up is to make money to buy a house and food. Görkem Kamar (86) Growing up is listening to my teacher and using my brain and being careful. Erim Özgür (140)

4th grade

Grown ups are tall, they can slam dunk to basket. They don’t cry for unneccessary things. They don’t fight. They are adults. Growing up is hard. 11th age is the beginning of growing. Growing up is to know a lot of things. Yaman Yılmaz (74) I think growing up is to take responsibility. If you do this responsibility, they trust you. For example when I was little my father gave me an easy responsibility but now my father gives me more difficult responsibilities. In the past my mother bought me thin books but now because I grew up my mother buys me thick books. I think growing up is to make decisions for yourself. For example: when I was little my mother or my father would decide what to wear tomorrow. When I was a baby my mother decided the shower time, but now I am able to decide. I think growing up is to make the right decisions. For example: I wouldn’t want to wear my coat in the winter when I was little, but now I know what I should wear. I think growing up is to make fewer mistakes day by day. Finally we must be aware of our mistakes while we are children so we don’t make those mistakes again when we grow up. Eren Can Koçal (173) It means 18 years of age and more acne. The kids cry quickly. They can be hurt easily, but adults are stronger. Kids can fight easily but adults don’t. When people grow up they feel sure of themselves. They are confident. When kids fight with each other it takes a long time to calm down. But when adults fight with each other they calm down quickly. Lara Tümay (155)

“Lovely look! Isn’t it? Still got the looks?”

I think grownups are tall and adult looking. They don’t cry easily and they don’t fight. They have a lot of experience. They like watching a match on TV. They can buy different things and they can do different things. They like coffee and tea. They can go to work. Grownups like to see each other. They can marry and have children and they are very heavy. Bora Esmer (172)

Kış 2011

43


5th grade

“Such a cute baby! Really wondering to know who this is…”

6th grade

Growing is buying a car. Enver Kemal Bican (109) Growing is puberty. Eyüp Karpuz (185) Growing is playing computer games, eating a lot of pizza, hamburger and no permission!!! Yiğit Şentürk (93)

For me growing-up means doing something that you couldn’t do before. Also, it means learning and adding new things to your life. When I was ten years old, I was another Zeynep but now I am so different. Our school is moving to Çekmeköy from Moda. It means we are adding something to ourselves. Every year children come to this school and they continue growing up. We also have experiences to protect ourselves. Everybody defines growing-up differently but in my opinion growing-up means learning and maturing. Zeynep Aydınoğlu (76) The best thing about growing up is that you can do whatever you want but I don’t want to grow up. I want to be a kid. There are not many differences between very old man and very young kid. Both need someone who helps them. I think the best age is 18 because you can drive a car, do whatever you want. Growing-up is a bit bad thing because death comes closer. My motto is “Enjoy the minute” when you get old, you can’t play football, do joker and the other things what needs energy. I will repeat myself but “Enjoy the minute”.... Ali Kemal Köroğlu (33) You learn about the real world. So you think realistically. But it has good things, too. You can make your dreams real as your age is okay for it. You mustn’t lose your imagination. But, you must think realistically, too. It is very hard. For me growing-up is good with its bad things and good things. You will live all of them. Sometimes laugh and sometimes cry, don’t worry. You will remember them with laugh. Laugh. It is your life. Live it! Öykü Göç (160) I want to grow up because we will drive a car, we will get a job and many other things. I know you are reading now and you think it is so childish but I think it is not childish. I know I will miss my childhood. I and Modafen family are growing up. We love ourselves and we will continue growing in the future. Tarık Murat İri (81)

“Recognize this princess? Turn the page and see :)”

I am growing up. I can go to another country. I can drive a car. I have a job. I have responsibility. For me growing up is very good. Ataman Cihan Kahveciler (182) Growing up is to take more responsibilities and to get bigger, getting more experience. Growing up is also getting older. Umut Uygur (187) I think growing up is learning everything and children ask questions like this: “What does it mean to grow up?”. In my opinion, it is learning. Something like reaching your aims. Ceylan Ladin Aküzüm (77) We are growing, maturing and getting more responsibilities. Our school is growing, too. I think that I am very lucky because I started Modafen this year. I am very happy. I am impatient for moving to our new school. Tuluğ Yıldız (163) Growing up is very beautiful. We choose our own clothes. Nihan Nur Arkış (193) I think growing up is a good thing. But there are some negative parts. For example, you’ve got a lot of responsibilities. It can also be a good thing. It develops your character. Candaş Akkaş (184) I’m happy because my school is getting bigger. I love Modafen because we’re like a family here. Sude Sena Gönenç (178) I love my new school because I have a lot of new friends here. Ege Sayar (162)

Modafen İletişim

44

“Oh what a beauty! Wonder who she is?”


7th grade

When we grow up we learn new things. We are growing up with Modafen and Modafen is also growing up with us. It has a big campus now. I’m very happy to grow up with my school. Mustafa Atağ Alikişioğlu (124) I am sure that everybody is expecting growing excitedly. I am growing up but I am not happy because I am studying more. In fact, problems are getting bigger as you get older. İlkim Tuana Öztürk (122) I think growing up is like to look at a life from another window. While growing up people change. Life gets better and changes all the time. Buse Mercan (128) I think growing up is to go to the football matches alone. It gives lots of responsibilities. It is like to join a bigger family. Arda Gül (83) Growing up has advantages and disadvantages. For example, driving a car is a good thing but tidying your room is a bad thing. Doing homework is bad, playing a computer game is a good thing. Halit Buğra Kavcıoğlu (119) I think growing up is a good thing. The best part is to have a job and a family. Tarık Ermert (87) Growing is to have fun. It’s much better than school life. Ahmet Aktaş (104)

8th grade

“As she grows up she got sweeter and sweeter, who is she?”

When I think about growing up I get very excited. Everything around me is growing. It’s a great feeling. Çiğdem Özdemir (96) If we want to understand the feeling of growing up we must feel it. No one can tell you how to grow up. You can watch others grow up or you can grow up yourself. Çağan Renk (177) I think growing up is thinking logically. I’m happy to be a part of my school. Selen Koldere (53) Growing up is like a song. It starts and finishes slowly but in the middle there is the chorus of your life. Aytolun Cansu Ece Gür (132) I don’t like growing up. I don’t feel like I am growing up, anyway... Dilara Polat (195) Growing is an interesting thing. We learn to take responsibilities. That is hard but everything which is beautiful is hard. I have a cousin who is only one year old. So, I am growing and I see people growing. I try to learn the things which come with growing. Of course, I cannot adopt it quickly but I try. Yağmur Ali Çoşkun (71)

“What a nice smile! Does she still have the same smiling face? Let’s see…”

I don’t think growing is very exciting or good. If I could choose to be young or old, I would choose being young. If you are young, you have advantages like being flexible, naughty etc. So, I don’t like growing very much except driving a car. Yankı Kurtcan (32) I think growing up is the most important thing in our life. Hideaki Kobayashi Halil Aslan (69)

The youngest children regard growing as having endless freedom for the things that they are not able to do at their age. Most of them see growing as a positive and fun experience while only a few feel nervous of what responsibilities they may face in the future. As they get older, they become happy to make their own decisions about their routine activities and chores. It is also observed that children are more focused on their moral development such as protecting their friends and their little brothers or sisters. Physical development is the secondary concern. On the other hand, the oldest students become more aware of pros and cons of their new responsibilities. It is the first time we see the students developing a young adult perspective. They are also more connected with things developing around them such as their school and family life. They see there are more than just them in the world. As their teachers, it was quite enjoyable and enlightening for us to read their ongoing progress and unending process. We are sure that as time passes, Modafen students will blossom into kind and intelligent adults.

Kış 2011

45


Guess Who? Match the childhood photos with the current ones: 1

2

Ege Sayar

3

Tuluğ Yıldız

4

Halit Buğra Kavcıoğlu

5

Çağan Renk

6

Kayra Uçar

7

Nihan Nur Arkış

Arda Gül

1. Arda Gül, 2. Halit Buğra Kavcıoğlu, 3. Çağan Renk, 4. Ege Sayar, 5. Tuluğ Yıldız, 6. Nihan Nur Arkış, 7. Kayra Uçar

Here are some bonus questions, do you recognize your teachers? 1

2

3

4

1. Şebnem Kadıoğlu, 2. Burcu Başer Oğuz, 3. Berna Hepağır, 4. Gizem Korkmaz Modafen İletişim

46


Word Search

G

B

V

R

F

W

U

V

U

F

M

R

E

D

K

V

C

V

A

F

C

R

G

D

C

C

P

T

Y

F

O

H

S

C

U

T

J

K

R

I

B

R

E

E

U

T

P

N

D

U

D

G

R

S

E

D

S

Q

R

O

N

J

Y

A

T

I

Y

Q

V

O

A

X

V

Z

T

U

R

G

W

M

A

T

I

Y

A

K

Q

B

W

Z

F

R

Y

V

U

H

Y

G

A

Y

T

B

F

K

T

R

O

J

Q

V

E

A

L

U

L

L

A

B

Y

W

C

H

Y

L

G

A

N

E

O

U

N

E

T

I

S

V

F

C

S

R

M

Y

H

D

C

L

A

S

R

B

I

T

K

U

T

J

R

C

Q

U

Y

S

T

R

O

N

G

Z

O

R

G

C

I

B

F

U

N

A

K

D

D

E

R

V

H

C

D

W

X

J

A

E

Y

Y

O

R

C

L

C

F

R

A

E

Z

H

K

J

D

N

P

T

H

R

N

Z

N

P

F

Z

O

J

Q

E

D

A

Z

S

Q

P

E

T

A

L

L

E

R

U

P

O

H

V

F

G

U

R

I

R

G

T

Y

U

B

T

N

I

Y

I

B

T

P

Z

M

J

S

D

K

H

A

T

C

H

L

I

N

G

L

M

K

L

M

K I Z K C N L A R K I T C W X Y I K T W R D S L A

H R S J D G A N O Q Y P P U P W L D G C K D F Q A

A G Q D W Z S E J B Q N T V H S K Z W U V A D J Q

T T P N X O R O Q W V D Y U N X E I W B H A U L E

C Y E P J R B U V Z O U F F O U X T N O S M G A R

H U T T A G I N E F A D O M C K Y O K E M K E C U

L B A H E C T E A R X G H R O R A R T D I C E I Y

I T L R Y I K T L Y V R S E L B A T E G E V J D O

N N L N Y B U I U V Z S C D H D C N U O A M D F G

G I E Z O F T S L U T E U K J H B W H C G G W O T

L Y R N R U J V L H U D T V I A E C J K W P G A Y

M I U P C N R F A Y R S J C D T C R U Y Q R F L U

K B P F L A C C B G G Q K V Y C T I D S C L A T L

L T O Z C K Q S Y A W R R A G I V E X G C Y A I J

M P H O F D U R W Y M O I F E H U R N O R J Q B Y

1. CUT, 2. VEGETABLES, 3. STRONG, 4. HARD, 5. FAST, 6. KITTEN, 7. LEARN, 8. JOB, 9. LULLABY, 10. TREE, 11. HATCHLING, 12. CUB, 13. ÇEKMEKÖY, 14. STUDY, 15. MODAFEN, 16. CRY, 17. CHICK, 18. TALLER, 19. WORRY, 20. PUPPY, 21. FOAL, 22. CALF

1. If you don’t want your hair to grow long, you must _________ it. 2. To grow, we need to eat a lot of fruits and __________. 3. If you want to grow ___________, you must drink milk. 4. Growing up is ___________ (not easy)! 5. Time goes by so ___________ (rapidly). 6. The baby version of a cat. (_________) 7. As I grow, I __________ more at school. 8. When I grow up, I will have a ___________ (I will work). 9. What we used to listen to when we were babies. (_________) 10. A big plant that grows very tall and makes the air fresh. (______) 11. The baby version of a turtle. (_________) 12. The baby version of a lion. (_________) 13. Our school is growing too, soon it is moving to __________. 14. If you want to grow as a student, you must ___________. 15. I love ___________ school! 16. I used to scream and ___________ when I was a baby. 17. The baby version of a penguin. (_________) 18. As I get older, I grow ___________. 19. When you are a child, you don’t have much to _________ about. 20. The baby version of a dog. (_________) 21. The baby version of a horse. (_________) 22. The baby version of a cow. (_________)

R

E

F

H

G

B

I

Y

W

C

D

B

T

I

F

A

J

D

H

H

S

D

L

O

B

O

V

R

C

T

K

O

A

U

N

S

X

H

I

S

P

A

W

X

A

Y

C

S

D

N

U

U

J

O

T

Y

S Q

R

F N

R

U

L

R

V

E

E

T

Y

I

C

S

R

E

E

C

B

D

W

C

S

N

A

A

T

A

T

R

Y

J

O

X

R

T

E

K

I

K

R

Z

L

U

D

I

D

K

U

M

M

T

T

N

E

U

F

G

N

M

D

F

N

T

N

E

O

X

S

G

D

G

S

U

M

Y

J

F

K

H

D

C

U

N

O

E

F

G

T

C

D

K

C

E

N

R

O

W

D

B

W

N

U

G

J

C

T

V

W

T

G

S

J

B

E

R

R

D

Q

S K

N

A R

C

R

G

J

C

T

Y

C

U

L

Q

E

R

W

A

P

G

E

G

A

Y

M

E

J

V

I

R

C

M

B

K

S

N

M

H

T

A

V

A

A

K

G

D

R

L

D

T

Y

S

A

K

I

S

I

O

Y

F

R

Y

L E

T

Q

B

A

H

A

T

F

A

G

C

W

C

D

H

J

O

E

V

E

R

G

D

U

T

D

R

F

H

S

E

A

Y

A

S

U

Y

R

D

Y

M

B

H

Y

I

Z

J

T

E

L

L

A

U

A

R

Y

O

A

T

F

R

G

D

D

O

I

S

Y

C

D

U

A

U

R

L

J

E

J

E

Q

Q

G

A

L

F

A

F

Q

R

D

M

F

S

J

B

O

Z

W

V

V

B

Kış 2011

47


Resim Sergisi “Büyümek”

| Tuna Yalçın (139/2A) |

| Nisa Ekşioğlu (158/1A) |

| Nisa Arslan (149/1A) |

| Kerem İrfanoğlu (147/1A) |

| Derin Yenice (144/1A) |

| Ferhan Ege Kaya (156/1A) |

| Emre Üçer (196/2A) |

| Duygu Eylül Eren (159/1A) |

| Emre Üçer (196/2A) |

| Ata Dağcıoğlu (141/1A) |

| Aslı Nil Oral (153/1A) |

| Hakkı Mete Ovacık (166/2A) |

| Ege Acar (108/2A) |

Modafen İletişim

48

| Ömer Kızıl (150/1A) |



www.modafen.com.tr www.facebook.com/ModafenSchools


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.