Modafen İletişim - Sayı 4

Page 1

ISSN 1309-6389

2011 Kış / Sayı: 4

İletişim



Sevgili Okurlarımız, İlk başlarda hayat ne bir sınav ne bir yarış. Henüz bizi geçecek, deneyecek, sınayacak kimseler yok etrafta. Strese girmek için çok erken; hayatın nasıl yaşanması gerektiği ile ilgili kıstaslarımız, başkalarının ne düşündüğünü fazla önemsemek gibi güvensizliklerimiz yok. Özgürüz bir başka deyişle. İşte bu sebepten bir o kadar da yaratıcıyız. Bence çocuk olmanın verdiği narin ve saf güzellik buradan kaynaklanıyor. Aslında hayatın gidişatı göz önüne alındığında yaşadıkça tecrübe ediyor, büyüdükçe daha çok öğreniyoruz. Fakat “Çocukken çok iyi başardığımız ama büyüdükçe o işin nasıl yapıldığını iyiden iyiye unuttuğumuz şey nedir?” derseniz, kesinlikle oyun oynamak derim. Hayatın ironisi ise çocuk yaşlarda hep büyüklere özenmemiz. İstediklerimizi daha hızlı yapabilmek, daha çok seçeneğe sahip olabilmek ve sınırsız olanaklardan daha verimli faydalanabilmek umuduyla hızla büyümek isteriz. O yaşlarda kravat takan işadamları "Ken", bakımlı ev kadınları ise "Barbie" gibi görünürler gözümüze. Çünkü büyüdüğümüzde hepimiz birer "Ken" veya "Barbie" olacağımıza inanırız. Sonuçta bizi engelleyen hiçbir şey yok ki, neden olmayalım?

Bilgilendirme: Türk Dil Kurumunun oluşturmuş olduğu noktalama kuralı gereğince “kurum, kuruluş, kurul ve iş yeri adlarına gelen ekler kesme işaretiyle ayrılmaz.” Dolayısıyla “Modafende, Modafen İlköğretim Okuluna, Modafen İlköğretim Okulundaki…vb.” yazımlar, kural doğrultusunda bu şekli almıştır. Bilgilerinize…

İşte büyümek ile ilgili problem de buradan kaynaklanıyor. Büyümek konusunu işlediğimiz Modafen İletişim’in 3. sayısında da tam bu sebepten “büyümek de büyütmek de zor zanaat” demiştim. Çünkü, ne yazık ki büyürken her alanda ileriye doğru bir gelişim sergileyemiyoruz. Birçoğumuz yıllar geçtikçe ve yaşımız ilerledikçe, sosyal baskının da etkisi ile, dışsal normlara uymak adına hayal gücümüzü ve onunla başarabileceklerimizi ikinci plana itiyoruz. İsteklerimizi sınırlıyor, öz değerlerimize inancımızı yitiriyor, kendi kendimize ket vuruyoruz. Gerçeklerin – elle tutulan, kanıtlanabilen, reel olarak ifade edilebilen, somut veya akılcı, mantıklı, rasyonel gerçeklerin – bizleri ve hayatımızı kontrol altına almasına izin veriyoruz. Böylece gitgide zorlaşıyor yaratıcı olmak. Özgürlük ise bir lütuftan

çok görecelilik teşkil eden, belirsizliklerle dolu, fazla seçenekten oluşan, zor ve riskli bir yol haline geliyor. Bir de bakıyoruz ki her günümüz aynı; rutinler ve otomatikleşmiş hareketlerle dolu tahmin edilebilir hayatlar yaşıyoruz. Ama çocukken bu böyle miydi? Her gün başka bir öğreti, farklı bir tecrübe ile karşılaşırdık. O zamanlar daha az şey bildiğimizden değil, yeniliklere daha açık olduğumuzdan hayat sürprizlerle doluydu. Etrafımıza bakıp olan bitene ayak uydurmaktansa kendi dünyamızı yaratmayı seçerdik. Eskiden oyuncak bebekler veya maket arabalarla, şimdilerde ise bilgisayar veya PSP’lerle... Teknoloji değişse de amaç yine aynı: hayal kurmak, oyun oynamak. İşte Modafen İletişim’in 4. sayısında oyunlardan, oyuncaklardan ve oyun oynamaktan bahsedelim istedik. Bu sayıda peyzaj mimarımız ve Modafen ailesi üyelerinden Betül Aküzüm ile Modafen Çekmeköy ve yeni kampüsümüzdeki oyun alanları hakkında bir röportaj yaptık. Daha sonra sizlere nisan ayında yaptığımız Modafenin gelenekselleşen yurt dışı gezisini anlattık. Nerede miydik? Paris ve Euro Disney! Ama bu seneki oyuncak etkinliklerimiz sadece yurt dışı gezimizle sınırlı kalmadı; ikinci dönemde ziyaret ettiğimiz Oyuncak Müzesi ve Sunay Akın ile yaptığımız söyleşi hakkındaki yazıları da yine bu sayımızda bulabilirsiniz. Okul öncesi eğitime yönelik sayfalarımız için 2011-2012 eğitim yılı ile aktif olarak ailemize katılan EdukaKids ekibi bizlere oyun oynamayı konu alan bir yazı hazırladılar. Eduka Group’un Kurucu Başkanı Fatih Kanberoğlu’na ayrılan sayfalarda ise takım oyunu ve bu felsefenin çocuklarımıza kattıklarından bahsediliyor. Telaş ve koşuşturmacalara kısa da olsa bir ara vererek fazlasıyla ciddiye aldığınız dünya yaşamını yeniden bir oyunmuşçasına yaşamanızı mümkün kılmak amacıyla hazırladığımız bu sayımızı beğenmenizi umar, rengarenk bir yıl geçirmenizi dilerim. Bade Ceyda Kırali Kanberoğlu


İçindekiler 4

14 Betül Aküzüm ve Modafen Çekmeköy

23 Çocuklar ve Oyuncakları

“Kuş sesleri içerisinde ders yapmak her çocuğun sahip olmak isteyeceği bir fırsat bence.”

7

18 Hilal Peker

“Disneyland’da gün boyunca masal kahramanları ile tanıştık.”

Yaşamını, tecrübelerini bizlerle içtenlikle paylaştı.

20 Öğrenci Gözüyle Oyuncak

“Oyuncak müzelerinde hayallerin, düşlerin tarihi vardır.”

“Unuttuğum bir oyuncağım var mı ki?”

Fatih Kanberoğlu Yayın Yönetmeni Bade Ceyda Kırali Kanberoğlu

Fatih Kanberoğlu Gözüyle Takım Oyunu ile Cemiyet Olabilmek “’Çocuklarımız oynayarak eğlenecek, eğlenerek öğrenecek, öğrenerek büyüyecek ve büyüyerek gelişecekler.”

26

Sunay Akın

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

“Modafen çatısı altında eğlenerek severek öğrenmenin hazzını yaşıyorum.”

24

Paris’teydik

10

A Tipi Başarı Öyküsü Saliha Özden Bican

Çocuklar oyuncaklarıyla oynarken sınırsız bir enerji ve hayal gücüne sahip olurlar.

İkinci Dereceden Denklemlerin Sırrını Çözmek “Zor gibi gözüken bir denkleme ne kadar zarif bir çözüm.”

Editörler

Yazı İşleri

Görsel Yönetmen

Berna Hepağır Aslı Anak Bilun Karakaya Gizem Korkmaz Şebnem Kadıoğlu

Ayça Tunçel Gamze Ay Yeliz Tevetoğlu Sibel Kayaş Rutter Banu Balta Neslihan Yumrutaş Balçiçek Agatha Buddys

Turgay Kurt Fotoğraf Editörü Berna Hepağır

Alanı: Ulusal Dili: Türkçe Mahiyeti: Eğitim Türü: Dergi 3 ayda bir yayınlanır.


30

36

42

Umut Çocuklarıyla Oyun Oynadık

A Tipi Başarı Öyküsü Gülce Yaman

Düzenli ziyaretler gerçekleştirdiğimiz yuvalarda kalıcı dostluklar, hayat boyu sürecek arkadaşlıklar kurduk.

Siz isterseniz, hele de Modafenliyseniz bugünün hayalleri yarının gerçekleri demektir.

31

Fotoğraf Yarışması “Haydi insanoğlu bir şeyler tasarla, ezberini boz!”

37

44

Başarılı Bir Anne Başarılı Bir İş Kadını – Dilek Dağcıoğlu

Amerikan Futbolu Ege Vurucu, Emre Can Vurucu

Çocuklar oyun oynayarak, koşarak, eğlenerek doğanın içinde büyürse daha mutlu bireyler olurlar.

Amerikan futboluna gönül vermiş iki kardeş.

34

40 Ağabey ve Kardeşler Arasındaki Oyun: FUTBOL Yaş farkı takımlar için önemsizdir; amaç maçtan keyif almaktır.

Öğrencilerimizden ve Öğretmenlerimizden Kitap Tavsiyeleri Biz okuduk beğendik, şimdi sıra sizde.

46 Görevimiz Oyun Oynamak

Jenny Dooley

Oyunlar sayesinde çocuklar yaratıcı, üretken ve adaptasyon yetenekleri kuvvetli bireyler olur.

“Set high targets in your life. Dream big! And do not let anyone ever tell you that your dreams can never come true.”

Yayın Hazırlığı ve Yönetim Yeri

Bas­kı ve Cilt

Bas­kı Tarihi

Eduka Özel Eğitim ve Bilişim Hizmetleri Tur. Tic. Ltd. Şti. Caferağa Mah. Moda Cad. Kağnı Sok. No: 9, 34710 Moda - Kadıköy / İstanbul Tel: (0216) 338 23 00

Ömür Matbaacılık A.Ş. Haramidere Beysan Sanayi Sitesi Birlik Cad. No: 20 34524 Büyükçekmece/İs­tan­bul Tel: (0212) 422 76 00 Faks: (0212) 422 46 00 E-posta: info@omur.com.tr

Kasım 2011

Tüm Hakları ÖZEL MODAFEN İLETİŞİM'e aittir. Tasarımı veya bir bölümü kopyalanamaz ve izinsiz kullanılamaz.

ISSN 1309-6389


Röportaj

Betül Aküzüm ve Modafen Çekmeköy

B

etül Hanım, okulumuzun eski öğrencilerinden Tutku ile 7. sınıf öğrencilerimizden Ladin’in anneleri. Biz sorduk, o yanıtladı ve üç çocuğundan da bahsederken duyduğu şevk aynıydı. Çocukların üçüncüsü mü? Modafen Çekmeköy Kampüsü… Betül Aküzüm, kampüsümüzün peyzaj mimarı, küçük kızı Ladin’inin düşlediği bahçeyi bizzat tasarlamanın haklı mutluluğunu yaşıyor.

Betül Hanım, merhaba! Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? İsmim Betül Aküzüm. Peyzaj mimarıyım. Yaklaşık 21 yıldır meslek hayatı içindeyim. 16 yıldır da kendi firmamızda ailem ve çalışanlarımla beraberiz. Yaklaşık beş yıldır Modafen ailesinin bir parçasıyız. Bu sene Modafen Çekmeköy Projesi'nin peyzajından sorumlu olmamla ilişkimiz bir adım daha ilerledi. Büyük kızım Tutku 2010 yılında Modafenden mezun oldu, şimdi Saint Joseph’te öğrenci; küçük kızım Ladin ise Modafen İlköğretim 7. sınıf öğrencisi. Modafen ile tanışmanız nasıl oldu? Eduka Kurumlarını etrafımızdan duymuştuk ancak hakkında detaylı bilgiye sahip değildik. Bir sohbet esnasında birlikte çalıştığımız mimarımız Elif’in Fatih Bey’in kuzeni olduğunu fark ettik. Tutku o zaman 6. sınıfa gidiyordu. Hatta SBS günüydü -çok net hatırlıyorum- Fatih Bey’le görüştük. Tutku iyi bir öğrenciydi ve devlet okulunda okuyordu. O gün hemen tanıştılar Tutku’yla. Altyapısının iyi olduğu ama düzenli olarak çalışması gerektiği kanısına varıldı. Tutku’yu hemen Eduka Dershanesine kaydettirdik, o yaz kampa girdiler. Tutku’nun kamp döneminde oldukça motive olduğunu gördük ve okula da kaydolmasını istedik. Tutku başlarda arkadaşlarından

Modafen İletişim

4

ayrılmak konusunda tereddütler yaşadıysa da Modafeni tanıdıkça Modafenli olmaya isteği arttı. Öyle başladı hikâyemiz. Modafeni diğer okullardan farklı kılan nedir sizce? Biz burada kendimizi gerçekten ailenin bir parçası gibi hissediyoruz ve bu bizim için çok önemli. Modafenin kurucusu Fatih Kanberoğlu, insanları arkasından sürükleyebilecek güçlü bir yapıya sahip; bunun yanı sıra öğrencileri motive eden iletişim tarzından dolayı çocuklarımızın çok şanslı olduğunu düşünüyorum. Örneğin Modafen mezunu kızım Tutku, yeni okulunda zaman zaman motivasyon sorunu yaşayabiliyor; işte o dönemlerde Modafenin eksikliğini çok hissediyoruz. Başka bir örnek vereyim: Ladin okula alışma sürecinden sonra burada çok mutlu oldu, bu bizim elbette en Mesleki olarak bu projede yer için önemli unsur. almaktan gurur duyuyorum. Ladin sanatçı bir ruha sahip; sahneyi sever, gözlerin onun üstünde olmasını sever. Şimdi hem resim hem karate yapıyor; geçen yıl yelken yaptı, değişik şeyler deniyor. Ladin ile düzenli olarak İngilizce çalışıyoruz; özellikle bu yıl İngilizceye ilgisi


arttı, bilgiler oturdu. Ben de kırk yaşımdan sonra İngilizce çalışmaya başladım. Örneğin tatil döneminde okunması istenen Atatürk kitabını çok sevdik, yabancı arkadaşlarıma hediye etmek için böyle bir kitap aramış, bulamamıştım. Ben de böyle bir kitabın var olduğunu öğrendim ve hemen arkadaşlarıma hediye ettim. Sizin zamanınızla şimdiki zaman arasında öğrencilik açısından ne farklılıklar var? Her ne kadar imkânları çok fazla olsa da çok büyük bir yarış içindeler. Bu açıdan çocuklarımız için biraz üzülüyorum. Elbette bizim zamanımızda da yarış vardı. Ama şu anda üniversite sınavına bilmiyorum kaç çocuk girecek. Yarış büyüdü ve bir sürü üniversite adayı var. Üniversiteler de çoğaldı ama ne yazık ki iyi eğitim veren üniversiteler henüz yeterli sayıya ulaşmış değil. Biz Eduka ile başlayan, Modafen ile devam eden süreçte bilinçli ebeveynler olarak birçok yerle görüştük, çocuğumuz için en uygun yeri seçmek için çabaladık. Üniversite ayağında iş daha da zor. Ben bu dönemde çocuk olmayı ister miydim bilmiyorum açıkçası. Okullarından çok donanımlı olarak mezun oluyorlar ama hem iş hem eğitim hayatlarında yarış gittikçe büyüyor. Siz şu anda çocukluğunuza dönseniz neyi farklılaştırmak isterdiniz? Ben çok çalışkan bir öğrenciydim. Örneğin sürekli ders çalışmaktan hiç spor yapamadım, o zaman imkânlar da bu kadar geniş değildi. Daha çok oynayıp daha çok spor yapsaymışım diyorum. Geçmişimi düşündüğümde fark ediyorum ki o anlar çok kıymetliymiş, bu yaşa gelince insan daha iyi anlıyor. Bazen diyorum ki “Keşke ben de yelken yapma fırsatına sahip olsaydım.” Modafen Çekmeköy öğrencisinin birçok seçenek içerisinden tercih yapabilme şansı var. Modafen ekibi vizyonlarıyla çocuklarımızın gelişiminde önemli bir rol oynuyor. Alternatifler içinden kendi beklentilerine uygun olanı bulma şansı yaratılıyor. Böylelikle mutlu çocuklar olarak yetişiyorlar. Modafen, öğrencilerine isteklerini ulaşılabilir kılıyor.

Kış 2011

5


Röportaj Öğrencilik yıllarınızla ilgili aklınızda ne gibi anılar kaldı? Dediğim gibi, ben çok çalışkan bir öğrenciydim, ama buna rağmen okul yıllarımı düşününce anında oyun geliyor aklıma. Üstelik bizim bahçemiz beton zemin ve hiç ağacı olmayan, dört duvardan oluşan, koşturup oynadığımız bir yerdi. Bizim çocuklarımız da yıllar sonra oyun oynayıp terledikleri anları hatırlayacaklar. Modafen Çekmeköy’de daha şanslı olacaklar elbette. Hem ormanın içine dalabilecekler hem de çok güzel bir bahçeleri olacak. Ben Ege Üniversitesi mezunuyum, geçmişe dönüp baktığımda çimenlerde uzandığım güzel günleri hatırlıyorum. Hava birazcık açmaya başladığında papatyalar küçük küçük açar, hardal otları alabildiğine sapsarı olur. Hâlâ üşüyorsunuzdur ama bahçede vakit geçirmekten kendinizi alamazsınız, bir parça güneş çıksa kendinizi çimenlerin üstüne atarsınız. Çocuklarımızın hafızalarında da Modafen Çekmeköy sayesinde güzel görüntüler kalacak. Modafen Çekmeköy hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu proje ilk duyduğum andan itibaren beni inanılmaz heyecanlandırdı. Öncelikle bir veli olarak çocuğumun bu kampüste eğitim-öğretim hayatına devam etmesinden dolayı son derece mutlu olacağım; diğer velilerin de aynı şekilde düşüneceğinden eminim. Okulumuzun birkaç velisi ile sık sık görüşüyorum, onlar da yeni kampüs hakkında bilgi sahibi ve kampüsü çok beğeniyorlar. Modafen Çekmeköy, gerek mimari yaklaşımı gerekse sunduğu olanaklar açısından diğer okulların çok önüne geçecek. Bunun için de mesleki olarak bu projede yer almaktan gurur duyuyorum. Bana sorarsanız, Modafen Çekmeköy’ün baş mimarı Nilüfer Kanberoğlu, Fatih Bey’in ablası, çok başarılı bir proje çıkartmış. Hatta oldukça iddialı bir mimari olduğunu düşünüyorum. Kampüsümüz tamamlandığında kesinlikle bir yarışmaya katılınmalı çünkü ben işin çok içindeyim ve bu kadar iyi düşünülmüş, iyi tasarlanmış, olduğu yere bu kadar yakışan bir proje daha görmedim. Bu tip projeler çok zor çıkar, o yüzden biz de düşünürken binanın mimari tarzını, kullanılan malzemeyi göz önüne alarak projeye yakışır bir çalışma planladık. Çocuklar için dışarıdaki alanın önemi büyük. Teneffüste top oynamak, terlemek hakları diye düşünüyoruz. Bu sebeple çok iyi tasarlanmış bir bahçe alanına ihtiyacımız var. Proje tamamlandığında Modafen Çekmeköy, Modafenlilere uygun bir kampüs olacak diye umuyorum. Eminim çocuklar da bundan çok keyif alacaklardır. Kendilerine ait bambaşka bir dünyaya sahip olup, kuş sesleri içerisinde ders yapmak her çocuğun sahip olmak isteyeceği bir fırsat bence. Böylece çocuklarımız için son derece huzurlu bir ortam yaratmış oluruz. Sonuç olarak doğru tercihlerle Modafen Çekmeköy çok ses getirecek diye düşünüyorum. Ladin Modafen Çekmeköy’de okuyor, yeni kampüsü hakkında o neler düşünüyor? Ladin hayal ettiği birçok şeyi orada yapabileceğini biliyor. Sahneye çıkabilecek, spor yapabilecek, yüzebilecek... Ayrıca ağaç var, orman var... Bahçeli bir evde büyüdüğünden sümüklüböcekten korkmaz, kurbağadan kaçmaz... Modafen Çekmeköy tam istediği gibi bir yer. Hem bir anne olarak hem de mesleğin içinden biri olarak hayal edilenleri bilerek olaya dahil olmak mutluluk verici bir durum.

Modafen İletişim

6


Paris'teydik!

Ö

ğrencilerimiz ile rüya kent Paris’e yolculuğumuz 15 Nisan sabahı başladı. Atatürk Hava Limanı Dış Hatlar Terminali Air France kontuarı önünde saat 07.00’de buluştuk. Öğlen saatlerinde Paris’e vardık. Turumuza Paris’in simgesi Eiffel Kulesi’nin ikinci katından şehri izleyerek başladık. Devamında Opera Meydanı ve Binası'nı, Concorde Meydanı'nı, Champs Elysées'i, Zafer Takı'nı, Tuilleries Bahçeleri'ni, Trocadero Meydanı'nı, Louvre Sarayı ve Müzesi'ni, Chatelet Meydanı'nı ve Ile de France’ı gördük. Ardından Paris'in kurulduğu Cité Adası ve bu adada İmparator Napoléon Bonaparte da dahil birçok kralın taç giyme törenlerinin yapıldığı, gotik mimarinin en önemli yapıtlarından olan Notre Dame Katedrali’ni gezdik. Akşam otelimize döndüğümüzde tüm öğrencilerimiz şehrin büyüsüne kapılmıştı bile! 16 Nisan sabahı kahvaltıdan sonra Disneyland’da gün boyunca masal kahramanları ile oynadık, birbirinden eğlenceli ve heyecanlı aktivitelere katıldık. Akşam hep birlikte yemeğe çıktık. Ertesi günün sabahı Versailles Sarayı gezisi için otelimizden ayrıldık. Günümüzde müze olarak kullanılmakta olan, dünyada birçok sarayın yapımında ilham kaynağı olmuş bu ihtişamlı şatoyu gezmemizin ardından Champs-Elysées Caddesi’ne geçtik. 18 Nisan günü kahvaltıdan sonra günlük turumuz için otelimizden ayrıldık. Dünyanın en önemli sanat koleksiyonuna sahip müzelerinden Louvre’u ziyaret ettik ve Leonardo da Vinci’nin ‘Mona Lisa’ tablosunu gördük. Turumuza sokak ressamları, dolambaçlı daracık sokakları, merdivenleri ve ağaçlarıyla ünlü Montmartre ile devam ettik. Şehrin en yüksek tepesinde, bembeyaz ihtişamı ile mimarinin en güzel örneklerinden Sacré Coeur Kilisesi’ni ziyaretimizin ardından Bateaux Mouches ile Seine Nehri’nde gezdik.

Disneyland'da gün boyunca masal kahramanları ile tanıştık.

Akşam otelimizdeydik, herkes son akşam olması dolayısı ile hüzünlüydü. Son günümüzün sabahında odalarımızı terk etmemizin ardından, La Fayette mağazası ve opéra binasını gezmeye gittik ve öğleden sonra havalimanı için hareket ettik; valizlerimizi, aldığımız hediyeleri kontrol ettikten sonra artık uçaktaydık. Keyifli bir seyahatin ardından İstanbul’daydık. Bütün öğrencilerimiz ve siz değerli velilerimize katılımınız için teşekkür ediyoruz. Daha nice gezilerde görüşmek dileğiyle... Fransızca Öğretmeni ve Yurtdışı Eğitim Danışmanı Zeliha Süt

Kış 2011

7


Paris’teydik!

Modafen Okulları Paris Turu Küçük gezginlerin bu seneki rotası rüyaların şehri Paris’ti. Sabah erken saatlerde havalimanında buluşurken biz büyükler tarihin, sanatın, modanın başkenti Paris’i düşlerken, minik kalpler tabi ki heyecanla Disneyland için atıyordu. Uçaktan iner inmez şehri keşfetmek üzere gezimize başladık. Opera ve Trocadero Meydanları’ndan geçerek kendimizi ünlü Champs Elysées Caddesi’nde bulurken herkes çekeceği en iyi karenin peşindeydi. Paris şehrinin kurulduğu Cité Adası ve bu adada bulunan İmparator Napoléon Bonaparte da dahil birçok kralın taç giyme töreninin yapıldığı, gotik mimarinin en önemli yapıtlarından Notre Dame Katedrali’nin ihtişamlı tarihini dinledikçe katedralin görkemi bizleri daha da büyüledi. Bu arada gözler her an tarihi binaların, caddelerin arasından Eiffel’i arıyordu. İlk görenler, tabi ki her şeye pür dikkat gençler. Bir anda “İşte, işte!” diye çığlıklar geldiğinde yüreğim hopluyor. Onların bu neşesiyle yüzümüze koca bir gülümseme gelirken, eminim o an hepimizin aklından aynı şey geçiyordu: Çoğunlukla kafamızın içindeki düşüncelerle farkında olmadan keyfini çıkaramadığımız heyecanlar, sevinçler, çocuklarda nasıl da coşkuyla yaşanıyor. Karnımız zil çalmaya başladığında, tarihi dar sokaklar arasında mis gibi kokuları takip ederek, gözümüze kestirdiğimiz krepçide uzunca bir kuyruk oluşturuyoruz. Lezzetli kocaman kreplerin ilkini bitirdikten sonra hepimiz çocuklara uyup ağzımız burnumuz çikolatalara bulaşmış bir şekilde hapur hupur tatlı kreplerimizi yiyoruz. Ve sonunda, günümüzün heyecanla beklenen anı: Eiffel Kulesi. Asansörle manzara terasına çıkarken ‘İşte şimdi Paris’ teyim.’ diyor, keyifleniyoruz. İkinci günümüz, dünyanın en önemli sanat koleksiyonuna sahip müzelerinden Louvre’u ziyaretle başlıyor. Leonardo da Vinci’nin fotoğraflardan tanıdığımız “Mona Lisa” tablosunun yeri öğrenilir öğrenilmez ilk gören olmak için tabi ki ufak bir

Modafen İletişim

8


arbede oluyor. Ressamı ve tekniğini dinlediğimiz tablonun sonrasında “Ben de artık bu karenin içindeyim.” diyerek Mona Lisa ile baş başa fotoğraflar çektiriyoruz. Dolambaçlı daracık sokakları, merdivenleri ve ağaçlarıyla Montmartre Tepesi’ne ulaştığımızda birbirinden güzel tablolar yapan ressamların sadece hünerlerini izleyip dönmekle kalmayıp kendi resimlerimizi de yaptırıyoruz. Sıra Bateaux Mouches ile gezmeye geldiğinde, biz İstanbullular vapurlardan kıdemli, teknedeki en güzel köşeleri hemencecik kapıyor. Satın aldığımız, Paris’in meşhur parfümlerinin püfür püfür esintisinde Seine Nehri’nde ilerlerken, çocuklar da bir örnek satın aldıkları, yaz modasının en trend gözlüklerinin arkasından muhteşem yapıları seyre dalıyorlar. Ertesi sabah Versailles Sarayı’nı görmek üzere otobüsümüze bindiğimizde, geldiğimiz günden beri fısır fısır yapılan gençlik komite toplantıları nihayet sözcü buluyor. Fatih Abi'lerinden izin çıkınca, web sitesinden alınan bilgilerle gizliden organize olunup valizlere atılan mayolarla sonunda havuza atlanacağı haberi büyük alkış koparıyor. Durum böyle olunca saray gezimizin ardından büyükler Champs Ellysées’de yemeklerini yiyip kahvelerini yudumlarken, çocuklar da koşa koşa öğretmenleri ve Levent Abi’leriyle otele dönüyorlar. Ve nihayet seyahat öncesinde, hayaliyle uykuya dalınan Disneyland gününe geliyoruz. Bütün ekip buluşma saatinden önce lobideyken, büyükler neredeyse çocuklardan daha heyecanlı. Bu arada hepimizi şaşırtan çok önemli bir ayrıntı var tatilimizde: Nisan ayı olmasına rağmen başımızın üzerinde hiç eksik olmayan pırıl pırıl güneşimiz. Tüm haber kanalları yağmurdan bahsederken Paris, gezi boyunca küçük kalplerin duaları ile sıcacık. Böyle güzel bir tatili Disneyland’de çığlıklar atarak, trenlerden inerek, masal kahramanlarıyla boy boy fotoğraflar çektirip burgerlerimizi yiyerek sonlandırmak ne güzel! Saf mutluluğu gözlerde okurken ufak da olsa kıskanıyorum onları; çocukken ulaşılan hayallerin coşkusu sanırım bambaşka oluyor. Modafen Yurt Dışı Gezileri Organizasyon Sorumlusu İlkim Tuncay

| İlkim Tuncay |

| Zeliha Süt |

Kış 2011

9


23

Nisan 2005 tarihinde 11 yıldır dünyanın dört bir yanından topladığı oyuncaklarla, yıllardır hayalini kurduğu İstanbul Oyuncak Müzesini Göztepe, İstanbul'da ailesine ait dört katlı tarihi bir konakta açan Sunay Akın öğrencilerimizle Oyuncak Müzesinde buluştu. Sunay Akın öğrencilerimizin kendisi için hazırladığı soruları içtenlikle cevapladı.

Çocuklukta oynanan oyuncakların insan gelişimi üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ülkemizde şu sözleri hep çok duyarız çocuklar: “Bana masal anlatma!”, “Çocukluk yapma!”, “Senin o dediğin çocuk oyuncağı!”... Bakın televizyonlara, gazeteleri okuyun, hatta ülkenin yönetiminde söz sahibi olan insanların söylemlerine dikkat edin, bunları çok duyarsınız. Çocukluk, çocukluğun dünyası, çocukluğun objeleri hep aşağılanır bu ülkede, hep ayaklar altına alınır. Bunu yapanlar hiç utanmadan her 23 Nisan günü koltuklarına çocukları oturturlar ve derler ki: “Çocuklar bizim her şeyimiz, geleceğimiz.” Mustafa Kemal Atatürk denilen o en büyük çocuğu anlayabilsek bu sorunun yanıtını orada buluruz. En büyük çocuk Atatürk, neden? Çünkü özgürlüğü elinden alınan çocuğa büyük derler. O özgürlüğü hiç teslim etmedi. Çocukken neyse son nefesini verdiği son anda da oydu, özgürdü. Yani hayalleri peşinde koştu; onun en büyük hayali işgal altındaki ülkesinde özgür bir toplum yaratabilmekti. İşgal gemileri Boğaz’da bir kılçık gibi dizildiğinde, herkes yandaş olup buna sessiz kaldığında, bu pastadan payını almayı düşündüğünde, o özgürlük çocuğu, İstanbul Boğazı’nın kıyısından o gemilere bakıp bir hayal kurdu. Neydi o hayal? “Geldikleri gibi giderler.” Bana sorduğunuz bu sorunun yanıtı hiç de beklediğiniz gibi olmamalı. Çünkü hani hep sorarlar, bana da çok soruyorlar: “Oyuncakların

Modafen İletişim

10

çocukların gelişiminde, çocuğun kendi dünyasını anlatmasında, ifadesindeki yeri ve önemi nedir?” gibi klişe sorular vardır. Hayır! Biri de çıkıp kral çıplak demeli artık değil mi? Asıl olan hayallerdir. Arkadaşlar, ben çocukların ve oyuncakların o kadar çok aşağılandığı bir ülkede yaşıyorum ki “Senin o dediğin çocuk oyuncağı!” deyip büyükler kendi dünyalarında oyuncakları az aşağılamıyorlar değil mi? İşte büyüklerin,oyuncağı, çocuğu ve çocukluk dönemini aşağıladığı bir ülkede oyuncak çocuklara oyalansın diye alınır. “Çok istedi bari sussun!”Gelişmiş ülkelerde oyuncak çocuklara hayalleri çoğalsın diye alınır. Oyuncakları çocuklara hayalleri büyüsün çoğalsın diye alan ülkeler dünyayı yönetirken, oyuncakları çocukları oyalansın diye alan ülkeler onların kapılarında oyalanmaya mahkumdur. Bir oyuncak müzesi açma fikri sizde nasıl oluştu? Şöyle düşünelim: Avrupa’daki ülkeler mi daha ileri, daha gelişmiş yoksa biz mi? Öğrenciler: Avrupa’daki. Sunay Akın: Çok açık bir yanıt değil mi? Peki bu Avrupa ülkeleri önce zengin olup, parayı bulup sonra mı müzeleri açtılar, yoksa bu Avrupa ülkeleri önce müzeleri açıp her adımı bilgi dolu olan o koridorlarda dolaşarak mı, yürüyerek mi bugünlere ulaştılar? Önce hangisi? Tabi ki ikincisi, yani önce müzeleri kurdular. Amerika mı güçlü biz mi?


Öğrenciler: Amerika. Sunay Akın: Neden? Öğrencilerden Ant: “Çünkü müzeleri ilk onlar kurdular.” Sunay Akın: Güzel, çok zekisin. Yani tanklarından, dolarlarından dolayı değil. Amerika'nın on yedi bin beş yüz müzesi var. Bir de Amerika’nın tarihini beğenmeyiz derler. Eee sen de kur, biz de kursaydık. Paris’te bir müze var: Louvre Müzesi. Duydunuz değil mi? Ünlü Louvre Müzesinin koridorlarının uzunluğu ne kadar ya da bu müzede sergilenen eserlerin önünden yürürseniz kaç km yol yürürsünüz? 12 km.! Ben elli defa gittim, bitiremedim. Ben size bir şey söyleyeyim: Atatürk Dolmabahçe Sarayı’nda ölmemiş olsaydı biz orayı müze değil otel yapardık. İşte benim yurtdışındaki en güzel anılarım, saatlerim müzelerde geçti. Çok güzel müzeler gördüm, öyle mutluydum ki... Müzede geçen bir saat bin kitabın ışığına bedeldir. Gezerken hep hayıflandım, hep gıpta ettim. “Benim ülkemde neden böyle müzeler yok? Biz niye bilgi toplumu olamadık?” Müzeleri olan toplumlar ilerler, müzeleri olan toplumlardadır demokrasi. Atatürk’e dönüyoruz; Sakarya Savaşı’nı düşünsenize işgal güçlerini durdurduğumuz en önemli cephe Sakarya’dır. Atatürk, masada yanında astkurmayları, subayları ülkeyi savunmak üzereyken savaş cephesinde başını kaldırıyor ve şunu diyor: “Bir Hitit müzesi kurmalıyız.” Yani savaşı yönetirken bile aklında ne var? Cumhuriyeti kurmuş kafasında, toplumu nasıl aydınlatacağını düşünüyor, o an bile müze geliyor aklına. Bunun adı Atatürk, anladınız mı Atatürk kim? Oyuncak müzelerinde hayallerin, düşlerin tarihi var. Gerçek hayalleri, ayak izleri takip eder. İnsan hayal etmiş, aslolan hayaldir. 1920’lerde Amerikalı çocuklar

ne ile oynuyordu biliyor musunuz? Uzay oyuncaklarıyla. Kim gidip Ay’a bayrak dikti? ABD. Raslantı mı? 1920’lerde o uzay oyuncaklarıyla oynayan çocuklar Nasa’yı kurdu, büyüdüğünde onlar gitti uzaya. Biz 1920’lerde çocuklarımıza oynamaları için ne mi alıyorduk? Kaynana zırvası. İşte bu yüzden oyuncak müzesi. O ilk uzay oyuncaklarından tutun da insanların hayal tarihindeki bütün oyuncaklara kadar her şey İstanbul Oyuncak Müzesinde sergileniyor. Birbirinden farklı bu oyuncakları nasıl bir araya getirdiniz? Benim için bu oyuncaklar çok değerli. Ben kitaplarımdan, tek kişilik sahne oyunlarımdan ve yaptığım televizyon programlarından kazandığım her kuruşla bu oyuncakları satın aldım. Hala da satın alıyorum. Buralarda gördüğünüz antika arabalar galeriden alacağınız 0 km araba değerindedir. Galerilerde araba çok, ama o antika arabaları bulamazsınız. Bunlar çok özel açık arttırmalarda ya da çok özel antikacılarda satılır. Ben yirmi yıldır bunların hepsini tanıdım. Sadece bunları almakla kalmayıp ailemden kalan bu köşkü de hayallerime katarak İstanbul Oyuncak Müzesini kurdum.

Müzede geçen bir saat bin kitabın ışığına bedeldir.

Kitaplarınızda derin bir bilgi birikimi var, bu kadar bilgiye sahip olan bir insanın pek çok konuya karşı merakı olacağını düşünüyoruz. Bu merak sizde çocukluğunuzda da var mıydı? Ben çocukluğumdan beri haritalara bakarım çocuklar. Haritaları saatlerce seyrederim. Haritalar okumayı bilen için edebi metinlerdir, oysa bizde edebiyat dersinde hiç harita okutulmaz. Haritalara saatlerce bakarım, sorular sorarım, çünkü aslolan sorulardır oysa bizim eğitim sistemimizde hep soru verilir, yanıtları beş tane sıralanır

Yayınlanmış Kitapları Çorap Kaçığı (2010) Ay Hırsızı (2009) Tuncay Terzihanesi (2007) Kule Canbazı (2004) Kırdığımız Oyuncaklar (2003) Onlar Hep Oradaydı (2002) İstanbul'da Bir Zürafa (2001) Önce Çocuklar ve Kadınlar (2000) Ayçöreği ve Denizyıldızı (2000) Kız Kulesi'ndeki Kızılderili (2000) Antik Acılar (1999) Makiler (1999) 62 Tavşanı (1998) Kırılan Canlar (1997) İstanbul'un Nazım Planı... (1996) Kaza Süsü (1996) Makiler (1996) Antik Acılar (1995) Küçük Asker...Küçük Asker... (1995) Veşaire...Veşaire (1994) Şairler Matinesi (1993) Şiir Cumhuriyeti (1993) - Safa Fersal ile birlikte

Kış 2011

11


Doğru yerde doğru soruyu sordun mu sen aydınsındır.

Şiirlerinden Bazıları Ayrılık Çukur Dudak Payı Beceriksiz Asansör Alacak Ama Ölüm Beyaz Adam 62 Tavşanı Aile Boyu Barış Bulut Antik Böcek Bir Araya Ayna Oyunu Alfabe At Kokusu Beyazperde Beyaz Kova Kaleci

Modafen İletişim

12

ve sen aralarından doğru olanı bulursun. Oysa aslolan yanıtlar değil sorulardır. Aydınlanmanın yolunda adımlar sorularla atılır. Yeter ki doğru sorular sorulsun. Doğru yerde doğru soruyu sordun mu sen aydınsındır. Ben hep böyle sorular sorarım. İlkokul bire ilk başladığımda öğretmenime şu soruyu sordum:” Fransa’nın bayrağında neden sarı renk yok? Öyle sorular sordum ki beni Ankara’ya Atalay Yörükoğlu’na götürdüler, çocuk ruh doktoruna, bu çocuk garip diye. Mesela Fransa bayrağında sarı olmamasının büyük bir önemi vardı, ama hiç kimse onu düşünmemişti. Atalay Yörükoğlu, çocuk psikiyatristi, öğrencilerine bir derste şunu söylemiş: “Bu yaşıma kadar insanlar Türkiye’nin her yerinden bana çocuklarını getirdi, dediler ki hocam bu çocuk biraz garip, şunu muayene et. Ben de merak etmeyin diyerek çocukları oyuncak odasına götürdüm ve çocuklarla sadece oynadım. Anne ve babalarını tedavi edip geri gönderdim.” Atalay Yörükoğlu bir Atatürk çocuğudur işte, çünkü önemli olan hayallerdir. Sorularda hayallerimiz

var. Gerçeğe, ışığa ulaşma çabamız var. Eğer bir milli eğitimin anlayışı soruları verip yanıtı tuzağa dönüştürüp buna eğitim sistemi diyorsa buna eğitim sistemi denemez çocuklar. Eğer bir ülkenin gençleri okul kazanmayı düşünüyor, o ülkenin okulları o gençleri nasıl kazanırız diye düşünmüyorsa orası Atatürk’ün ülkesi olamaz. Hepiniz pırlantasınız, altın değerindesiniz. İçinizde, ne bilim insanları ne hukukçular ne sanatçılar ne eğitimciler yatıyor biliyor musunuz? İlk şiirinizi kime ve nasıl yazdığınızla ilgili bir anınız olduğunu duymuştuk. Bu anıyı bizimle paylaşır mısınız? Bana yıllar önce sormuşlardı: “İlk aşk şiirini nerede yazdınız?” diye. Trabzon’da doğdum ben, bizim mahalleye İstanbul’dan bir kız taşındı. Siyah kakülleri vardı. Biz Trabzonlu çocuklar o yıllarda İstanbul’u sinemada görürdük ve bütün aşk filmleri İstanbul’da çekilirdi.


İstanbul’dan geldi ya o kız, biz el birliğiyle karar verdik, mahalledeki bütün çocuklar o kıza aşık olacağız. Biz o yıllarda aşkı toplu eylem sanıyorduk. Tabi bu bir oyun, herkes onun ilgisini çekmek için türlü türlü numaralar yaparken ben bir şiir yazdım ona, fakat benim yazdığım ilk şiir o değil. Evimizin gardırobunda hepimizin elbiseleri vardır, hepiniz görmüşsünüzdür o elbise dolabına askılara elbiseler asılır. Orada bir askı boştur, onu da gördünüz değil mi? Ama ben ona şiir yazdım. Üzüldüm o boş askıya. Üşümüyor musun diye sordum ona, o şiirde onun üşüdüğünü hissettim. Yazdığım ilk şiir öyle bir şiirdi. "Okulumuz öğrencilerinden Can Bozkurt şiir yazmaya pek hevesli ve bir şiirini size okumak istiyor." Bir İstanbul ki içinde hayatlar barındıran Kimi yaşlı kimi genç kimiyse daha çocuk olan Bir İstanbul ki içinde hayatlar barındıran Bazısı sevinç bazısı mutluluk kimiyse korku olan Bir İstanbul ki içinde eserler barındıran Bakarsın Topkapı bir de Boğaz’ı olan.

Modafen İlköğretim Okulu öğrencilerine yaşam hakkında öğüt vermek isteseniz onlara ne söylerdiniz? Bir taşı delen suyun gücü değil damlalarının sürekliliğidir. Ünlü sihirbaz Udini para kasalarının içine girer ve dışarı çıkardı. Şifreli üç para kasası iç içe, içinde Udini, hepsinden beş dakika altı saniyede çıkıyor. Yaşlandığında bir gazeteci ona bunu nasıl yaptınız diye soruyor. Şu yanıtı veriyor Udini: Bütün para kasaları dışarıdan açılmamak için yapılır, bense hep kasaların içindeydim. Siz de bu ülkenin gençleri olarak her zaman sorunları dışarıda kalarak inceleyin. Ama açmakla çözmek adına içinde mücadele edin. Anlaşıldı mı benim ilk mesajım? Mutlaka açın. Size eğitim sisteminin çarpıklığını, yanlışlığını söyledim; bunu açmanın en iyi yolu nedir? Dışında kalmak mı, içinde mücadele etmek mi? İçinde mücadele etmek. İşte o zaman ülkede demokrasi vardır. Bütün haklarınızı sonuna kadar savunun.

Can Bozkurt Bir İstanbul ki aslında kopya çekilen Bir kanal açılan Ve içinde kirli projeler akıtılan. Sunay Akın Şair aykırı olandır, sivri olandır. Her dönem muhaliftir, hiçbir zaman iktidar olmaz. Hep böyle ironi vermelidir, hizmeti ironidir. Bunu asla unutma sevgili Can!

Kış 2011

13


Çocuklar ve Oyuncakları Kids and Toys Çocuklar ve Oyuncakları / Kids and Toys Bir çocuk için oyun oynamak çok önemlidir. Oyun, çocukluk döneminin en temel eğlencesidir; aynı zamanda çocukların kendileri, çevreleri ve etraflarındaki insanlar hakkında bilinçlenmesinde önemli rol oynar.Çocuklar; oyun oynadıkça problem çözmeyi, yaratıcılıklarını ve liderlik özelliklerini geliştirerek vücutlarını kullanmayı ve diğer insanlarla iletişim kurmayı öğrenirler. Birçok farklı oyuncakla oynayarak elde edecekleri deneyimler, çocukların var olan yeteneklerini fark etmelerine yardımcı olur. Çocuklar oyuncaklarıyla oynarken sınırsız bir enerji ve hayal gücüne sahip olurlar. Oyun oynarken sürekli olarak yeni ve yaratıcı fikirler geliştirirler. Sahip oldukları oyuncak çeşitliliği ve onlarla farklı şekillerde oynayabilmesi dünyanın sınırsız olanaklar sunan bir yer olduğunu fark etmelerini sağlar. Böylelikle oyuncaklar; çocukların olgun, kendine güvenen ve yaratıcı bireyler olmalarında önemli bir rol oynar. One of the most important things a child does is “play”. “Play” is the essential joy of childhood and is also the way children learn about themselves, their environment and the people around them. As they play, children learn to solve problems, get along with other people and control their bodies as they enrich their creativity and develop leadership skills. When children play with a broad variety of toys, these experiences help them develop to their fullest potential. Children bring boundless energy and imagination to their play with toys and are constantly developing new and creative ways to play. Because there are so many different kinds of toys and novel ways to play with them, children learn that the world is a diverse place with unlimited possibilities. Toys thus have a crucial role in helping children become mature, confident and imaginative adults.

Modafen İletişim

14


Okul Öncesi: 3-5 Yaş / Preschoolers: Three to Five Years Çocuklar adeta hayal dünyasında yaşarlar. Yetişkin gibi davranmayı ve hayali durumlar yaratmayı severler. Bu nedenle kostümler ve yardımcı malzemeler, hayallerinde yarattıkları dünyayı gerçek kılmalarında onlara destek olur. Kullanılabilecek sınırsız materyalden bazıları; sahte para, oyuncak yiyecekler, kasa, telefon, kasaba, kale, sirk, çiftlik, benzin istasyonu ya da bir lokanta olabileceği gibi, bir kukla tiyatrosu, oyuncak bebek ve mobilyaları da olabilir. Bir çocuğun kendi dünyasındaki en sevdiği oyuncak hem arkadaşı hem koruyucusudur. Örneğin bebekler ve oyuncak ayılar, birçok çocuğa zor anlar ile başa çıkması için yardımcı olmuştur. Bazen duygularını kendi içlerinde saklamak yerine sırdaş olarak gördükleri oyuncaklarıyla paylaşırlar. Küçük çocuklar ulaşım aracı oyuncaklarını çok severler. Kamyonlar, otomobiller, uçaklar, trenler, gemiler ve traktörler bu yaşta ve daha sonraki yaşlarda da onları çok eğlendirir. Açık havada oynanan büyük oyuncaklar, spor ekipmanları, iki ana ve iki eğitim tekerlekli bisiklet ve kask bu yaş çocukları için uygundur. Gözünde canlandırma ve hafıza yetenekleri, hayal gücü ve zihinsel hesaplama gerektiren oyunlar sayesinde geliştirilebilir; bu konuda bu yaş grubuna uygun kutu oyunları, elektronik oyuncaklar, kelime oyunları ve eşleştirme oyunları yardımcı olur. Yapı setleri, kitaplar ve CD'ler, boyama setleri, yap-bozlar, doldurulmuş oyuncaklar ve bebekler bu yaş grubundaki çocukların en sevdiği oyuncaklardır. Preschoolers are masters of make-believe. They like to act out grown-up roles and create imaginary situations. Costumes and equipment that help them in their pretend worlds are important at this stage. Some of the many possibilities include pretend money, play food, a toy cash register or telephone, a make-believe village, fort, circus, farm, gas station or restaurant, a puppet theater and a play with dolls and doll furniture. In a child's private world, a favorite toy is both a companion and protector. Dolls and teddy bears, for example, have helped countless children to cope with difficult moments. Children will sometimes express their feelings to toy "confidants" and share emotions with them that they might otherwise keep to themselves. Transportation is fascinating to young children. Trucks, cars, planes, trains, boats and tractors are all fun at this age and beyond. Larger outdoor toys, including gym equipment, wheeled vehicles and a first two-wheeled bicycle with helmet and training wheels, are appropriate now. Visualization and memory skills can be sharpened by play that requires use of imagination or mental computation, with the introduction of board games, electronic toys and word and matching games geared specifically for this group. Construction sets, books and tapes, colouring sets, paints, crayons, puzzles, stuffed toys and dolls continue to be favorites.

Kış 2011

15


Okul Çağı: 6-9 Yaş / School Age: Six to Nine Years Masa oyunları, masa sporları, misket oyunları, model yapma veya el işi setleri çocukların hem sosyalleşmesine hem de kendi kendilerine oyun oynama becerilerini geliştirmesine yardımcı olur. Moda veya meslek bebekleri, aksiyon figürleri gibi kızları da erkekleri de etkileyen oyuncaklarla yetişkinler dünyasını tanıma fırsatı elde ederler. Baskı setleri, fen ve el işi setleri, elektrikli trenler, yarış arabaları, inşaat takımları ve hobi malzemeleri çocukların etraflarındaki dünyayı algılamaları için oldukça önemlidir. Koruyucu bir donanım eşliğinde daha büyük bir bisiklete binmek, buz pateni ve paten yapmak, zıpzıp oynamak, küçük motosiklete binmek, kızakla kaymak gibi daha fiziksel oyunlar oynanabilir. Grupça oyun oynamak her ne kadar zevkli olsa da bu dönemde çocuklar yalnız oynamayı da severler. Kostümler, bebek evleri, oyuncak köyler, minyatür figürler ve araçların yanı sıra boyalar, boya kalemleri ve oyun hamuru gibi tüm malzemeler çocukların hayal gücünün ve yaratıcılıklarının gelişiminde yardımcı olur. Bu yaş grubunda elektronik birçok oyun “eğitici” olarak adlandırılır çünkü kelime yaratma, nesnelerle harfleri eşleştirme veya oyuncak paralar içeren bu oyunlar çocukların bu alanlardaki becerilerini geliştirmek için tasarlanmıştır. Bu oyunlar giderek zorlaşan seviyelerle bir rakibe karşı yarıştırarak kordinasyon becerilerinin gelişmesine destek olur; ayrıca ilişkilerde strateji belirleme konusunda tecrübe kazandırır. Board games, table-top sports games and classics like marbles, models or craft kits help develop skills for social and solitary play. In experimenting with different kinds of grownup worlds, fashion, career dolls and action figures all appeal to girls and boys. Printing sets, science and craft kits, electric trains, racing cars, construction sets and hobby equipment are important to children for examining and experimenting with the world around them. For active physical play, a larger bicycle, ice and roller skates, a pogo stick, scooter, sled and other sports equipment, along with protective gear, are appropriate. Even though group play is enjoyed, children at this stage also play well by themselves. Paints, crayons and clay are still good selections, as are costumes, doll houses, play villages, miniature figures and vehicles, all of which help children to develop their imaginations and creativity. Many games and electronic toys geared to children in this age group are labeled "educational" because they have been designed to help children learn specific skills and concepts, such as games which require forming words, matching letters of the alphabet with various objects or learning about money through handling play coins and currency. Video games appeal to children, teenagers and adults. Many games offer increasingly challenging levels of play, as well as opportunities to develop coordination skills and a sense of the meaning "strategies in relationships", usually through competition against an opponent.

Modafen İletişim

16


9-12 Yaş / Nine to Twelve Years Bu yaşta çocuklar yeteneklerini geliştirerek ilgi alanlarını belirlemeye başlarlar. Hobilere ve el sanatlarına, model oyuncaklara, sihir oyuncaklarına, gelişmiş yapı malzeme setlerine, kimya ve bilim aletlerine ve yapbozlara olabildiğince fazla önem verilmelidir. Yaşıtları tarafından kabullenme bu yaşlarda çok önemlidir. Fiziksel aktivite içeren oyunlar farklı spor dallarında takım oyunu olarak gerçekleşir. Özellikle stratejik kararlar gerektiren sosyal ve yüksek zekâ becerileri; tahta, kart ve elektronik oyunlarla öğrenciye aktarılır. Video oyunları ve elektronik oyunlar, masa tenisi ve bilardo bu yaşlarda çok popülerdir. Drama, ilgilerini çeker. Bu yaş grubundaki çocuklar kostüm, program kitapçığı ve kukla içeren oyunları sahneye koymayı severler. Müzik aletleri, CD'ler ve kitaplar ilgi alanı olduğu gibi resim, heykel, seramik ve diğer sanatsal faaliyetlerede ilgi devam etmektedir. Children begin to develop specific skills and life-long interests at this age. They give considerable attention to hobbies and crafts, model kits, magic sets, advanced construction sets, chemistry and science kits and puzzles. Peer acceptance is very important at this age. Active physical play now finds its expression with team play in a variety of sports. Social and intellectual skills are refined through board, card and electronic games, particularly those requiring strategy decisions. Video and electronic games, table tennis and billiards (pool) are very popular at this stage. Dramatic play holds great appeal. Youngsters in this age group like to plan complete productions including props, costumes, printed programs, puppets and marionettes. Painting, sculpting, ceramics and other forms of artistic expression continue to be of interest, as do books, tapes and musical instruments.

Çocukluktan Ergenliğe Geçiş / Teenagers On iki yaşından sonra, çocukların oyuncaklara olan ilgisi yetişkinlerinkine benzemeye başlar. Bu ilgi, oyuncaklar yerine “ailece eğlencesi”olarak da görülen sofistike bilgisayar tabanlı oyunlar ile elektronik oyunların büyüyen piyasasında açık bir şekilde görülmektedir. Aynı zamanda kutu ve macera oyunlarına da ilgi duyarlar. Bebek, model araba, tren, minyatür ve doldurulmuş hayvan koleksiyonculuğu gibi hobiler bu erken yaşlarda başlar. After age twelve, children's interests in toys begin to merge with those of adults. This is apparent in the growing market for sophisticated electronic games and computer-based systems, which are often considered "family entertainment" rather than toys. They also will be interested in board and adventure games. Collectors of dolls, model cars, trains, miniatures and stuffed animals often begin their hobbies in the teenage years.

Kış 2011

17


Hilal Peker Birinci sınıf öğrencilerimizin “Hayat Bilgisi Öğretmenim!” diye seslendiği Hilal Peker’le uzun yıllar emek verdiği öğretmenlik mesleğini, anneliğini ve oyunu konuştuk. O da bize yaşamını, tecrübelerini içtenlikle anlattı.

Modafenle tanışmanız nasıl oldu? Bir tanıdığımın aracılığı ile tanıdım, sonra okulla görüştüm. Tanışmam böyle oldu. İyi ki tanımışım. Öğretmen olmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz? Öğretmen olmama ben değil annem karar verdi. Ben öğretmen olmayı hiç ama hiç istemiyordum. Ama yaşadığımız Akşehir’de öğretmen okulu vardı. Sınavlara annemin zoruyla girdim, kazandım. İstemeyerek Akşehir İlköğretmen Okuluna girmiş oldum. Hiç istemeyerek okudum. Ta ki öğretmenliğe başlayıp çocuklarla birlikte olana kadar. Öğretmenliğimin ilk yıllarında, öğretmen olmam konusundaki olumsuz fikirlerim değişti. “İyi ki öğretmen olmuşum, öğretmenlik tam bana uygun bir meslekmiş.” diye düşünmeye başladım. Çok sabırlı olduğumu, çocukları çok sevdiğimi ve bu özelliğimin öğretmenliğe çok uygun olduğunu anladım. Şimdi mesleğimi çok seviyorum ve gördüğünüz gibi bırakamıyorum. Annemi de rahmetle anıp “Kabri ışıkla dolsun.” diyorum. Öğretmenlik hayatınızda sizi derinden etkileyen bir olay ya da anınız var mı, bizimle paylaşır mısınız? Pek çok olay var tabi ki. Ama bunlar için meslek hayatımın başından itibaren bir yıllık tutmadığıma çok pişmanım. 1980’li yılların başında Konya Yetiştirme Yurdunun İlköğretim 3. sınıf öğrencilerini okutuyordum. Sınıfta toplam 15 öğrenci vardı. Bir gün, “Öğretmenim biz senin evine gelmek istiyoruz.” dediler. “Tamam, cuma günü sizi götüreyim.” dedim. 13 tanesi benimle geldi. Eve girince evi gezdiler. “Öğretmenim senin evin televizyonlarda gördüğümüz evler gibiymiş, fırının, buzdolabın var.” dediler. Hatta kitaplıkta bir yoga kitabı bulup onu uygulamaya çalışırken, komik durumlara düşüp kendilerince gülüp eğlendiler. Ertesi gün, gelenlerden bir öğrenci gelmeyenlerden bir öğrenciyi getirdi. Onlarla da kahvaltı yaptık. Pazar günü de gelenlerden biri son gelmeyen öğrenciyi evime getirdi. Kahvaltıya oturduk, kızarmış ekmekle normal ekmeği katık ederek yedi. Bu tabloyu hiç unutamıyorum.

Modafen İletişim

18

Hem bir anne hem de bir öğretmen olarak bugünün gençliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Çocukları öyle destekleyip açıklarını öyle kapatıyoruz ki çocuklar hayat mücadelesinden düşüyorlar. Onların hayatla mücadele gücünü yok ediyoruz. Çocuğun çözmesi gereken bazı problemleri onun elinden alarak, onları acemi bırakıyor, sorunları hep biz çözüyoruz. Çocuklara özgürlük veriyoruz derken, çocukların her istediğini yapıyoruz. Bu da özgürlükle karıştırılıyor. Oysa özgürlükte sorumluluk vardır. Bu hassas nokta gözden kaçırılıyor. Sorumluluk olmayan bir özgürlük veriliyor ki hayata atılıp ailesinin kendisine verdiğine benzer haklar elde edemeyince bocalıyorlar, kazanacakları haklar ve menfaatler karşılığında çok çalıştıkları kanısında oluyorlar. Ayrıca çocuklarımızı lüksümüze ortak ediyoruz ama sorumluluklara ortak etmiyoruz. Çocuklar özgür olsun, haklarını arasın istiyoruz. Evet, hepimiz bunu destekliyoruz ama hak ararlarken tahammülsüz oluyorlar, nezaket, saygı ve hak arama lisanını göz ardı ediyorlar. Şimdi çocuklara ne olmak istediklerini sorduğumuzda, çoğunun verdiği cevap “Patron olacağım!” oluyor. Yani hemen üst yerlerde olmayı hayal ediyor, patron olmaya giden deneyimlere emek vermeyi pek düşünmüyorlar. Bir de şimdiki çocukların hepsi çok ilgi bekliyor, ben merkezli oluyorlar. Derste her soruda her zaman “Ben konuşayım.” diyorlar. Dersteki sorulardan birinde söz vermezseniz “Ama ben hiç konuşmadım ki…” diye şikâyetçi olabiliyorlar. İlköğretimde “oyun”un öğrenmedeki yeri sizce nedir? Siz “Oyun en iyi öğretmendir.” sözüne katılıyor musunuz? Oyun hayatın bir parçasıdır. Çocuk, oyun oynarken hayatı öğrenir. Anne olmayı, baba olmayı, kurallara uymayı, ikna etmeyi, rakibini yenmeyi, yenilgiyi hazmetmeyi oyunla öğrenir. Kesinlikle oyun deyince aklıma çocuğun sosyalleşmesi geliyor. Çocuk oyunlarla kişiliğini bulur, oyunlarda sosyal olarak grup içinde nasıl davranacağını öğrenir.


İlköğretime başlayan bir çocuk, grup arkadaşlarıyla oyun oynayabilmelidir. Biz öğretmenler her çocuğun oyunlara girebilmesini kontrol eder ve destekleriz. Ama bu yetinin gelişmesi için ilköğretime kadar beklenilmemeli, bu yeti daha önce veliler tarafından çocuklara verilmiş olmalıdır. Girdiğiniz sınıflarda çocukların severek oynadığı oyunlar nelerdir? Çocukların severek oynadığı oyunların başında bilgisayar oyunları geliyor. Bunun dışında çocukların çoğunlukla koşturmacalı ve birbirlerinin canını yakan oyunları oynadıklarını gözlemliyorum. Enerjilerini atma ihtiyacından ve hayatın gereği rekabete motive olduklarından koşturma gayretine giriyorlar. İleriki yıllarda bu koşturmaca, yerini daha kurgusal, daha stratejik durumlara bırakacak sanıyorum.

Evliliğinin ilk yıllarında eşinin hareketli yaşamına ayak uyduran, yürümeyi çok sevmediği halde eşinin isteğini kırmayarak doğa yürüyüşlerine hatta Konya’daki Takkeli Dağ’ın zirvesine bile çıkabilen bir eş. Geniş aile fertlerine kadar uzanan ilgi, sevgi ve vefası olan bir akraba. Arkadaşlığa önem veren, onlarla birlikte olmaya zaman yaratan, gezmeyi çok seven, gençlik yıllarında el işlerine önem veren, çoğu kıyafetini kendisi diken, hatta uzun yıllar çocuklarını da kendi el emekleriyle giydiren (o kadar çok ki kızının: “Anne artık ben etiketi olan giysi istiyorum.” demesi üzerine hazır giysilerden etiket söküp, diktiği giysilere monte eden), el becerileri olan, kitap okumayı çok seven, içinde yurt içi ve yurt dışında gezi yapma arzusu dolu, özgür ve demokrat bir kadın. Öğretmen olmanız anneliğinize ne gibi artılar ve eksiler getirdi?

Kendi çocukluğunuzdaki oyun – oyuncaklarla şimdikileri karşılaştırdığınızda ne gibi farklar ve benzerlikler görüyorsunuz? Kendi çocukluğumuzda az oyuncağımız olduğu için onun kıymetini çok iyi biliyorduk. Şimdiki çocukların oyuncakları alabildiğince çok ve bir oyuncak modası da oluşmuş durumda. Çok oyuncak olmasının bir sakıncası yok ama onların kıymeti bilinmeli. Bugünün oyuncaklarının eskiden farkı: Oyuncak çeşitleri zenginleşti, oyuncakları elde etmek kolaylaştı, oyuncaklar elektronikleşti. Bizim zamanımızda kız çocuklarının ellerine anneleri oyuncak olarak şiş, tığ ve örgü ipi verirlerdi. Onlarla örgü örmeyi, bebeğine elbise dikmeyi, düğme dikmeyi öğretirlerdi. Erkek çocuklarına da tahtadan, telden oyuncak yapma ve basit tamir işleri öğretilirdi. Bizler bez bebek, tel araba, çamurdan şekiller yapıyorduk. Salıncak kuruyor, kendimiz sallanıyor veya bebeğimizi sallıyorduk. Hilal Peker’i tanıtmanızı istesek öğretmen kimliği dışında onun hakkında neler söylersiniz? Hilal Peker iki evlat yetiştirmiş, ilgili ama gerektiği yerde durabilen bir anne. Hem onların yanında olduğunu hissettiren hem de uzakta durabilen bir anne.

Çalışan bir kadının özgüvenine ve mutluluğuna sahibim. Günün yarısında çalışıp diğer yarısında çocuklarıma zaman ayırabilmem çok iyi oldu. Çünkü çocuklarımla daha çok birlikte olabilmenin, onların ruhsal ve psikolojik gelişimi için gerekli olduğunu biliyor ve buna önem veriyordum. Çocuklarımın anneleri hem çalışıyor hem kendileriyle uzun zaman birlikte zaman geçirebiliyordu. Bu nedenle öğretmen olmam, çocuklarımın ruhsal ve psikolojik olarak iyi yetişmesine yardımcı oldu. Ayrıca öğretmen olmam, onları daha iyi anlayabilmem onların seviyelerine inebilmem açısından da önemli oldu. Pek çok okulda öğretmenlik yaptınız. Modafenin diğer okullardan farkı nedir? Öğretmen de çocuk da severek ve isteyerek okula gelmelidir. Okulu, öğretmenini seven bir çocuk zaten öğrenmeye hazırdır. Okulu ve öğretmenlerini sevmeyen bir çocuğa çok farklı yöntemlerle ne kadar bilgi yüklerseniz yükleyin faydasızdır. Kısacası bana göre Modafenin farkı, öğrenci ve öğretmenin belirli ölçüde özgür ve mutlu olmasıdır. Hilal Öğretmen’e keyifli sohbeti için teşekkür ederiz.

Kış 2011

19


ÖĞRENCİ GÖZÜYLE Oyuncaklar… Kimimiz için saçları mısır püskülünden bebekler, kimimiz için “Barbie” bebekler… Kimimiz için topaçlar, yoyolar, çelik çomaklar; kimimiz için “Spiderman”, “Teletubbie” türevinden hayali kahramanlar…

Deniz Koç#191 diyor ki: – Biri bana: “Küçükken oynayıp unutamadığın bir oyuncağın var mı?” diye sorsa ona: “Unuttuğum bir oyuncağım var mı ki?” derim. Çünkü benim için her oyuncağın farklı bir yeri, farklı bir anısı vardır. Ve bu yüzden hiç kıyamam o güzel oyuncakları atmaya. Atamaz elbet; insan zihni tozlu raflarında rengârenk, cıvıltılı objeler biriktirmeyi sever. Büyümeye direnir çünkü; T cetveli, steteskop, paftalar, ajandalar… vb. yetişkin oyuncakları avutamaz onu. Kalelerin çevresine askerlerini dizmek ister. Kendi iç savaşıdır bu: “Hey, koca yaşım! Beyhude büyüklenme!”

Mete Çıtak#115 diyor ki: – Ben bir oyuncak tasarlasaydım bu bir asker ordusu olurdu. Oyuncak kale yapardım ve strateji geliştirip askerlerimle o orduyu fethetmeye çalışırdım. Birçok erkek çocuğun beklentisini karşılamış olurdum herhalde. Bir de bu mesele var tabii, kimi oyuncaklar cinsiyet gözetiyor.

Dilara Polat#195 diyor ki: – Ben küçükken deniz kızı Ariel’in hayranıydım, her gün çizgi filmini izlerdim. Bir gün annem bana onun oyuncak bebeğini getirdi. Ariel’in kıpkırmızı saçları vardır, bu bebeğin saçları da öyleydi ama çok kabarıktı. Kesersem belki düzelir diye düşündüm ama kesmeye başlayınca kendimi engelleyemedim, bir de baktım ki bizim Ariel kel kalmış. Bu yaptığım için kendimi asla affetmedim.

Arda Gül#83 diyor ki: – Küçükken unutamadığım bir futbol kalem vardı. Bu kale, benim doğum günü hediyemdi. Onu almamız için anneme çok yalvarmış, gece boyunca ağlamıştım ama almamıştı. Sabah uyandığımda ise kale, kutusu ve topuyla birlikte yapılmamış halde yatağımda, yastığımın yanında duruyordu. Arda’mız futboldaki hünerini bu kaleye mi borçlu acaba? Futbol demişken… Çocuklarımız arasında tercihini takım oyunlarından yana kullananlar da var.

Modafen İletişim

20


OYUNCAK İlke Emeksiz#121 diyor ki: – Ben takım oyunlarını tercih ederim. Çünkü takım oyunları çocukların sosyalleşmesini, insanlarla daha iyi iletişim kurmasını sağlar. Bireysel oyunlara oranla takım oyunları çocukları daha olumlu yönde etkiler.

Mustafa Atağ Alikişioğlu#124 diyor ki: – Bireysel oyunlarda sadece kendin ön plandasın ama takım oyunlarında takımın öne çıkar. Söylemek istediğim şey şu: Sen zaten takımın içindesin, takımın başarısını paylaşıyorsun. Bireysel hareket edersen hem kazanma şansınız düşer hem de takım arkadaşlarının canı sıkılır.

“Biz sizin yaşınızdayken sokakta çamurla, toprakla oynardık. Bu bilgisayar da neyin nesi?” diye eleştirdiğimiz çocuklarımız adına Ata, bir savunma geliştirmiş. Nail Ata Tarhan#116 diyor ki: – Bilgisayar oyunlarının bana bu denli ilginç gelme sebebi grafikleridir. Eski aterilerdeki gibi karakterler karelerden oluşmuyor ve olay bir mekânda geçmiyor. Her şey çok yönlü düşünülmüş. Oyuncuyu gerçek dünyadan alıp kendi sanal dünyasına taşıyor.

Efe’den de Ata’ya hem destek hem de bir uyarı geliyor. Efe Yıkılmaz#89 diyor ki: – Bilgisayar oyunları bana çok ilginç geliyor. O sanal dünyayı seviyorum. Ama çoğu insana bu oyunlar bağımlılık yapıyor. Bende böyle bir şey yok; yeteri kadar, dozunu kaçırmadan oynayıp zevk alabiliyorum. İşte… Bizim çocuklarımız kendi çağlarının oyuncakları için bunları söylüyor. Peki ya yetişkin okur, peki ya yetişkin çocuk; senin zihnin ne diyor? Hangi tozlu rafında; hangi bez bebeği, hangi kurşun askeri saklıyor? Ayça Tunçel

Kış 2011

21


Oyunla yedirmek... ...doğru mu acaba?

İ

ştahsız bir çocuğa sahip her anne babanın en büyük derdidir çocuğuna yemek yedirmek. Her türlü yola başvurulur: Oyunlar oynanır, yemekler püre haline getirilir, içine yoğurt konulur, uçak yapılır, ceza verilir, ödül verilir... Tüm bu yöntemler çocukların faydalı yiyeceklerden yalnızca bir lokma daha fazla yemelerini sağlamak için uygulanır. Peki acaba bunların hangisi çocuğa yemek yedirmenin doğru yoludur? Belli bir yaşa kadar oyunla yedirmek normal sayılsa da 2,5 yaşından itibaren yemeği artık yalnızca oyun haline getirmekten çıkarmak gerekir. Bu yaştan itibaren yemek yemenin belli saatlerde, masada gerçekleştirilmesi gereken bir eylem olduğu kavratılmalıdır. Ve maalesef bir de kötü haberim var: Televizyon karşısında yemek yemekten vazgeçilmeli! Üstelik bu, çocuklar için olduğu kadar büyükler için de geçerli. Beynin yediği şeyin farkına varabilmesi, yediğini tam olarak algılayarak doyma hissine zamanında varabilmesi için televizyon gibi bir dikkat dağıtıcıdan uzak olması gerekiyor. Ödül ve/veya ceza yöntemi ise uzmanlarca tavsiye edilmeyen bir yoldur. Günümüzde çocuğa genelde yaptığı iyi bir şey için fast food restoranları ödül olarak gösteriliyor. Ya da ıspanak, enginar gibi sebzeleri yerse çikolata yiyebileceği söyleniyor. Dolayısıyla çocuk “fast food”un bir ödül, sağlıklı sebzelerin ise sevdiği bir şeye ulaşabilmesi için aşması gereken engeller olduğuna inanarak büyüyor. Bunun yerine sebzeleri sevebilecekleri formlarda sunmak; örneğin sulu ıspanak yemeği yerine ıspanaklı börek yedirmeyi denemek, havucu ince ve uzun şeritler halinde doğrayarak kıtır kıtır yemelerine izin vermek, sevimli kalıplarla kesilmiş ekmekler üzerinde sebzeli kanapeler hazırlamak çözüm yolları olabilir. Yiyecekleri püre haline getirmek veya çocukların sevmeyeceklerini düşündüğümüz her şeyi yoğurtla karıştırmak aslında genelde küçük yaşlarda başvurduğumuz bir yöntem. Ancak tatların ayırt edilemeyeceği bulamaçlar yapmak, yine bebeklik döneminden sonra kaçınmamız gereken bir yoldur. Çocuğun damak zevkinin gelişmesi için besinleri mümkün olduğunca tek tek tattırmak da faydalıdır. Burada ebeveynlerin sabırlı ve kararlı davranmaları gerekiyor. Çocuklar bazı tatları reddetse bile yapılan araştırmalar 20 kez tattıkları bir yiyeceği kabullendiklerini gösteriyor. Bir kez reddettiği yiyeceği, mesela pırasayı, o anda ısrar etmeyip kaldırıp on beş gün sonra tekrar, yine olmazsa on beş - yirmi gün sonra tekrar masaya koymak gerekiyor. “Tüm bu yazılanları biliyoruz da uygulaması zor.” diyorsunuz, biliyorum. Ancak çocuklarımızın yalnızca birkaç kez ağlayıp sızlamalarına dayanarak onların ileride damak zevkine sahip, sağlıklı bireyler olmalarına yardım edebiliriz Üstelik her ne kadar yemek tercihleri yaş ilerledikçe değişebiliyor olsa da unutmayalım ki birçok alışkanlık küçük yaşta kazanılmaktadır. Beslenme Uzmanı Çiğdem Tümer

Modafen İletişim

22


| Saliha Özden Bican#11 |

Saliha Özden Bican

S

ınıf mevcutlarının kırkı aştığı ve ders dinlemenin de anlatmanın da çok zor olduğu bir okuldan geldim Modafene. Geldiğimde biraz tedirgindim. Yedi senemi geçirdiğim okulumu ve arkadaşlarımı bırakıp bambaşka bir ortama geçme fikri beni az da olsa korkutmuştu. Neyse ki Fatih Ağabey'imi dinleyip Modafene geçtim ve çok doğru bir karar vermiş olduğumun her geçen gün daha da farkına vardım. Beni sadece okuluna çağırmamıştı, kurmuş olduğu Modafen ailesinin bir üyesi yapmıştı. Biliyorum ki bu aile beni asla unutmayacak. Öğretmenleri daima en candan dostum olacaklar ve zor günlerimde bana destek olanlar da gene onlar olacak. Kısaca ikinci bir aile oldu Modafen bana. Yeni açılmış bir okuldan böyle bir oluşum hayal bile edilemezdi ama ekibiyle birlikte Fatih Ağabey bunu başardı. Öğrencilerin okula neşe içinde gittiği, eğitimin hakkıyla verildiği, bunun yanında sanat, spor gibi faaliyetlerin de unutulmadığı nadide yuvalardan biri bu okul. Dünya tatlısı öğretmenlerin ağabeylerimiz ve ablalarımız olmaları durumu da okula gitmeyi bana daha çok sevdirmişti. O zamanlar sekizinci sınıfa yeni başlamıştım ve Modafen daha yeni açılmıştı. Yaptığım hiçbir şeyden emin değildim, özgüvenim tam değildi, kendi kendime karar veremiyordum ve çok utangaçtım. Geldiğim okuldaki eğitim sorunları nedeniyle derslerde de eksiklerim vardı. Ama bildiğim bir şey vardı, o da başarma ve bana verilecek kaliteli ve sistemli eğitimin hakkını verme istediğimdi. Öğretmenlerimin de inancıyla bu dileğimi gerçekleştirmiştim. Artık

bambaşka bir bireydim: öz güveni tam, kendinden emin, kararlı… Her alanda, eğer haklıysam, düşüncemi savunup olaylara yön veren yine bendim. İnsanları idare edebilmeyi de bu okuldan öğrendim. Bu sayede ileride üst düzey bir yönetici olup planlarımı hayata geçirmek ve Fatih Ağabey'imin izinden gitmek istiyorum. Modafene ilk gelişimi hatırlıyorum da, koca okulda sekizinci sınıf olarak on iki kişiydik. Benim dışımda bir kız arkadaşım daha vardı ve geri kalan öğrencilerin hepsi erkekti. Bu durum bizi daha da özel yapmış, adeta onların koruması altına almıştı. Hepimiz kardeş gibi birbirimize bağlanmıştık. Bu şekilde koca sene, belki de hayatımın en güzel senesi su gibi akıp geçti. Ama bu bağ asla kopmadı ve geçen yıl aynı ekiple üniversite giriş sınavlarına hazırlandım ve yine Modafen çatısı altında eğlenerek ve severek öğrenmenin karşı konulmaz hazzını tattım. 2011 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi, İşletme Mühendisliğini kazandım ama ben hala Modafenliyim. Benden sonra gelen üç kardeşim de bu güzel yuvada eğitim görüyor, yani biz aile boyu Modafenliyiz. Umarım iş hayatımda ve soysal yaşamımda da hiçbir zaman Modafen ailesinden ayrılmam ve hep birlikte olmanın mutluluğunu yaşarım. Çünkü biz bir vücudun organları gibi birlikte varız. Bu nedenle birimize bile bir şey olsa hepimiz acı çeker, hepimiz üzülürüz. Sevinçlerimiz de hep birliktedir. Birbirimizi fazla özletmemek kaydıyla “Bir kez Modafenli, her zaman Modafenli.”

Kış 2011

23


Fatih Kanberoğlu'nun Kaleminden Takım Oyunu İle Cemiyet Olabilmek

Modafen İletişim

24


M

odafenin vizyon ve misyonları arasında cemiyet olarak yaşamak ve bu durumun hayatlara kattığı olumlu etkiler her zaman ön planda tutulmuştur. Eduka Dershanelerinde de gözlemleyebileceğiniz öğrenciler ve eğitmenler arasındaki ağabey-kardeş ilişkisi cemiyetleşme yolundaki ilk adımımızdı. Modafen İlköğretim kurulduğunda bu ağabey-kardeş ilişkisinin çok daha yoğun ve kuvvetli bir şekilde yaşanabilmesi için gerekli her türlü altyapıyı kurduk. Modafeni diğer eğitim kurumlarından ayıran farklılıklar arasında belki de en önemlisi cemiyet olma fikrini hedefleyen, benimseyen ve bu hedefinde başarılı olan Türkiye’deki ilk ilköğretim okulu olmasıdır. Eğitim çatımıza Modafen Lisesinin de katılması ile Modafen Cemiyeti artık köklü ve geniş kitleli bir cemiyet olma yolunda ilerlemektedir. Biz Modafenli öğrenciler, veliler ve eğitmenler olarak hayatı bir takım olarak yaşamak istiyoruz. “Bir kez Modafenli, her zaman Modafenli” sözü ile anlatılmak istenen de tam olarak budur. Hayatın genelinde takım çalışması esastır, fakat takım halinde çalışmak her zaman söylendiği kadar kolay olmayabilir. Bir takım olmak, insanların birbirlerini dinlemelerini, bilgi paylaşımı gerçekleştirmelerini, seviyeli ölçüde saydam ve dürüst olmalarını, yapıcı geribildirimler almayı ve vermeyi öğrenmelerini, olumlu değişikliklere açık olmalarını ve karşılıklı güven oluşturmalarını gerektirmektedir. Bu sebeple takımların çaba göstermeksizin tesadüfi şartlarda birlikte çalışarak optimal sonuçlar üretmeleri çok değerli ama bir o kadar nadir rastlanan bir durumdur. Modafenin amacı çocuklarımıza bu yetkinlikleri kazandırarak onların takım oluşturabilme ve takım içerisinde etkin çalışabilme becerileri kazanmalarını ve bu becerilerini gün geçtikçe geliştirmelerini sağlamaktır. Modafen hiyerarşiye inanmayan bir kurumdur ve bu sebeple hiyerarşik bir yapılandırma değildir. Modafenin yönetimi de küçük fakat kendi içinde uyumlu ve verimli takımlar ile sağlanmaktadır. Bu kümeler çoğu zaman birbirleriyle kesişir, fakat her biri kendi içerisinde bir bütünü oluşturur. Her kümenin farklı görevler üstlenmiş ve farklı sorumlulukları olan elemanları olduğu gibi, o küme içindeki koordinasyondan ve farklı kümelerle olan ilişkilerden sorumlu liderleri de vardır. Bu tip yatay çalışma ortamları dünya globalleştikçe yayılmakta ve bu ortamların Türkiye de dahil birçok ülkede daha etkin ve verimli çalışma sistemleri oluşturduğuna inanılmaktadır. Bu sebeple a-tipi eğitim veren her başarılı eğitim kuruluşu, ders içi veya ders dışı etkinlikler ile grup çalışmasını desteklemelidir.

Çocuklarımız, ders saatleri esnasında kullanılan araçlar, yapılan grup çalışmaları, araştırmalar ve müzakereler ile birlikte çalışma becerilerini geliştirip bunun önemini öğrenmekteler. Ders dışı etkinlikler, spor aktiviteleri ve sanatsal çalışmalar ile, takım çalışması hakkında aldıkları bilgileri örneklerle pekiştirip, bu bilgileri pratik yaparak deneyimleme şansı elde etmekteler. Takımın, potansiyel olarak birey zekasına göre daha büyük bir zekâya sahip olduğu basit bir fizik kuralı ile açıklanabilir: iki tahta parçası bir araya konduğu zaman, ayrı ayrı taşıyabilecekleri ağırlıktan daha fazlasını kaldırır. Fakat verimli bir takım çalışması bireysel güçlerin birleştirilmesinden daha ileri bir oluşumdur. Aynı yan yana dikilen bitkilerin, kökleri birbirine karışıp toprağın niteliğini geliştirdiği için, ayrı kaldıkları zamankinden daha iyi yetişmeleri gibi. Yani, verimli takım çalışması insanların enerjilerini birleştirmekle sınırlı kalmamakta, birleşen her şeyde olduğu gibi, onu meydana getiren enerjilerden çok daha büyük bir oluşum ortaya çıkarmaktadır. “Birlikten güç doğar.” atasözü ile anlatılmak istenen de budur. Takım çalışması sadece enerjilerin birleşmesi değil, var olan enerjiden daha fazlasını üreten bir sistemdir. Biz Modafen olarak gelecekteki bu takım yaşantımızın bizlere neler katacağını küçük yaştaki çocuklarımıza takım oyunları ile hissettirmek istiyoruz. Ekip olmanın bir bireye neler kattığını, hayatı ne kadar kolaylaştırdığını, tek başına yaşanamayacak güzelliklerin topluca nasıl yaşandığını, bir kişinin içinden çıkamayacağı problemlerin takım halinde ne kadar kolay çözülebildiğini çocuklarımıza gösterebilmek istiyoruz. Biz Modafen olarak mücadele anında yardımlaşmanın önemini erken yaşta çocuklarımıza öğretebilirsek, iyi günlerde birbirimizle paylaşım, kötü günlerde birbirimize destek olma psikolojisini onlara aşılamış olacağımıza inanıyoruz. Yelken, voleybol, basketbol, futbol gibi sporlar; koro, orkestra, drama, toplu resim projeleri gibi sanatsal etkinlikler veya geri dönüşüm ve ümit çocukları gibi sosyal farkındalık projeleri ile takım ruhunu motive etmeyi hedefliyoruz. Biliyoruz ki çocuklarımız oynayarak eğlenecek, eğlenerek öğrenecek, öğrenerek büyüyecek ve büyüyerek gelişecek. Bu süreci de bir takım olarak yaşayacaklar. Amacımız, yaşamları Modafen ile kesişen öğrencilerimiz, velilerimiz ve eğitmenlerimiz ile bir ömür boyu iletişimde kalmak ve gerek iyi günde gerek kötü günde Modafen ailesi üyelerinin yanında olmak. Modafen ailesi olarak sizlerin de Modafen için aynı hisleri beslediğinizi ümit ediyorum. Fatih Kanberoğlu

Kış 2011

25


Matematik Öyküleri - 2

İkinci D Dereceden Denklemlerin Sırrını Çözmek

enklemler matematiğin en önemli araçlarından biridir. Günlük hayatta karşımıza çıkan her matematik problemi, neticede bir denklem veya birden fazla denklemin bir araya gelmesiyle oluşan bir denklemler sisteminin çözüm kümesidir. Matematik, insanoğlunun karşısına çıkan problemleri çözmekte bir araçsa denklemlerin de matematiğin vazgeçilmez unsuru olduğunu kabul etmemiz gerekir. Tabii matematiğin binlerce yıllık tarihinde, çözülmesi gereken problemler karmaşıklaştıkça denklemler de karmaşıklaşmış ve çözümler için yeni yöntemler geliştirilmeye çalışılmıştır. İşte bugün yaptığımız matematiksel işlemlerin vazgeçilmezi denklemlerin sınıflandırılması ve çözüm yöntemleri ile ilgili olarak önemli katkılar yapmış ve bize çok değerli bir miras bırakmış olan Horasanlı ünlü Arap Matematikçi Harezmi, denklemlerin sihirli dünyasına adım atmaya cesaret eden ve bu alanda ciddi başarı sağlamış belki de ilk kişidir. Harezmi’nin 9. yüzyılda denklem çözümleri ile ilgili önerdiği metotlar, bugünkü modern aritmetiğin temelini oluşturmaktadır. İlk olarak Harezmi’nin kullandığı “el-cebr” sözcüğü, dilimizde halen “cebir” olarak kullanılmakta olup Latin dillerine de “algebra” olarak geçmiş ve aritmetiksel işlemleri tanımlamakta kullanılmaktadır. Harezmi'nin yazdığı “ElCebr ve’l Mukabele” adlı eser, dönemin imkanları düşünüldüğünde, gerçek ve usta işi bir başyapıttır. Çok merak ettirdiğimizin ve başlangıç için belki çok fazla detay verdiğimizin farkındayız, öyleyse artık siz matematikseverlerin anlayacağı dilden konuşmaya başlayalım: En basit denklem tipi şu şekilde ifade edilebilir: ax + b = 0 Aynı şekilde basit, “iki bilinmeyenli” bir denklemler sistemi de şu şekilde gösterilebilir: ax + by + c = 0 dx + ey + f = 0 Bu denklemlerde x ve y, değişken olarak adlandırdığımız, çözüm kümesi aranan “bilinmeyenler”, diğer harfler ise sabit değerler, yani “bilinenler”dir. Bu denklemlerin çözüm kümeleri, basit aritmetikle, yani Harezmi’nin deyimiyle “el-cebr ve’l mukabele” ile çözülebilen denklemlerdir. Harezmi’nin tanımlamasıyla “cebr”; bir eşitliğin bir tarafında bulunan negatif bir sayıyı eşitliğin her iki tarafına ona eşit pozitif bir sayı ilave etmek suretiyle yok ederek yapılan işlemdir. “Mukabele” ise bir eşitliğin her iki tarafındaki eşit veya aynı cins değerleri tayin etme tarzıdır. Örnek vermek gerekirse: 5x - 4 = 3x +2 denkleminde, denklemin her iki tarafını 4 ile toplayarak eşitliği: 5x = 3x + 6

haline getirme işlemi “cebr”; denklemin x değişkenini içeren terimleriyle içermeyen terimlerini ayırma, yani: 2x = 6 haline getirmeye de “mukabele” denmektedir ve bu iki yöntem denklemi çözmeyi sağlamaktadır. Yukarıda örneklerini gördüğümüz bu en basit denklemler, değişkenlerinin üslü bir sayı olmamaları, başka bir deyişle, değişkenlerimiz

Modafen İletişim

26


x’lerin ve y’lerin üslerinin 1 olmaları nedeniyle, “birinci dereceden denklemler” olarak adlandırılır. Birinci dereceden denklem sistemleri, geometrik düzlemde bir doğruya karşılık geldiklerinden, bu denklemler “doğrusal (lineer) denklemler” olarak da adlandırılır.

Birinci tip : x2 + ax = b ↔ x2 + ax – b = 0

Halbuki bu işlere kafa yoran matematikçiler kısa zamanda görmüşlerdir ki, doğrusal denklemler, çözüm yöntemleri göreceli basit olmakla birlikte, tüm problemlere çözüm olamamaktadırlar, zira doğadaki ilişkiler genelde doğrusal olabilecek düzgünlükte değildir. Örneğin, belirli bir kuvvetle ittirilip hızlanan ve bir süre gittikten sonra sürtünmeyle yavaşlayan bir cismin hareketi doğrusal değildir. Yine Güneş'in etrafında dönen Dünya'mız, sarkaç salınımı yapan bir cisim ve tabancadan atılan bir merminin, yoğun trafikte ilerleyen araçların vb. hareketi de doğrusal değildir. Doğrusal olmadıkları için bu hareketler, birinci dereceden denklemler olarak tanımlanamaz. İşte bu noktada imdadımıza ikinci ve daha üst dereceli denklemler yetişir.

Birinci tip denkleme örnek olarak, Harezmi x2 + 10x = 39 denklemini incelemiştir ve denklemin çözümünü iki ayrı metot kullanarak yapmıştır.

İkinci tip : x + b = ax ↔ x – ax + b = 0 2

2

Üçüncü tip : x2 = ax + b ↔ x2 – ax – b = 0 Birinci tip denklemin çözümü:

Birinci Metot: F

R

P

S

A

x

G

K

D

x

Başlangıçtaki çizimde karmaşık gibi görünen bu yöntemin ne kadar basit ve kolay anlaşılır olduğu sizin de dikkatinizden kaçmamıştır. Zor gözüken bir denkleme ne kadar zarif bir çözüm! Çözümün yaklaşık 1000 yaşında olduğunu tekrar vurgulayalım. İkinci Metot:

B

O

Dikkat: Bugün bu denklemin, x=3’ün yani sıra x=-13 olarak bir negatif sayı çözümünün de olduğunu biliyoruz, fakat gerek Harezmi’nin yöntemi geometrik olduğundan (geometrik çözüm, sonucu belirli bir uzunluk olarak bulduğu için doğal olarak pozitif tam sayı çıkmaktadır), gerekse de negatif sayılar formel olarak 17. Yüzyılda tanımlandığından, Harezmi, ele aldığı denklemlerin çözüm kümesi olarak pozitif değerleri kabul etmiştir.

A

E

C

ax + bx + cx + d = 0 3

2

ise “üçüncü dereceden denklem”dir. Bu denklemler, doğrusal olmayan ilişkilere işaret etmekle birlikte, bunları çözmek bir öncekiler kadar kolay değildir. İşte Harezmi, ikinci dereceden denklemlerin çözümleriyle ilgili olarak döneminde basit ve kullanışlı metotlar geliştiren ilk matematikçidir. Bağdat’ta, Şam’da ve Hindistan’da hayatını geçirdiği o dönemlerde, henüz Avrupa’da bu araştırmaların hiçbirinin yapılmadığını hatırlatalım. İşin güzel tarafı, bugün hepimizin ortaokul sıralarında öğrendiğimiz farklı aritmetiksel yöntemlerle çözdüğümüz ikinci dereceden denklemleri Harezmi’nin geometrik yöntemler kullanarak çözmüş olmasıdır! İşte sizlere, Harezmi’nin 9. yüzyılda ikinci dereceden denklemlere getirdiği ve bugün de anlaşılırlığından, orijinalliğinden ve güzelliğinden bize göre hiçbir şey kaybetmemiş olan çözümleri tanıtmak istiyoruz. Bu çözümleri gösterdikten sonra, bizim bugün ikinci dereceden denklemlerin çözümünde kullandığımız klasik “cebirsel” yönteme de yer vereceğiz. Harezmi, “El-Cebr ve’l Mukabele”de, ikinci dereceden denklemleri 3 ayrı kategoride incelemiş ve her biri için ayrı geometrik çözümler üretmiştir:

D

x

ax2 + bx + c = 0 “ikinci dereceden denklem”;

x

L

E

N

M

H

F

C

B

Şekil: 1 Farz edelim ki, x2’nin değeri ABCD karesi ile gösterilmiş olsun (bkz. Şekil 1). Bu durumda ABCD karesinin dört kenarının her birinin değeri x olur ( |AB| = |BC| = |CD| = |DA| = x) Şekil 1’deki çizime uygun olarak; |PA|, |RA|, |SD|, |DK|, |CL|, |CM|, |BN| ve |BO|’nun ölçülerinden her biri, verilen denklemdeki x’in katsayısı olan 10’un ¼’ü olan 5/2 değerine eşit olacak şekilde birbirine eşit POBA, BNMC, DCLK, RADS dikdörtgenlerini çizelim. Şeklin köşelerinde meydana gelen 4 küçük karenin toplam alanı:

J

K

Şekil: 2

4* (5/2)2 = 25 birim olur. Çizim sonucu ortaya çıkan EFGH büyük karesinin alanı (ABCD karesi + taralı dikdörtgenler + küçük kareler): x2 + (4*(5/2) x) + 25 yani x2 + 10x + 25 olur. x2 + 10x = 39 olduğundan, EFGH karesinin alanı 39 + 25 = 64 birimdir. Sonuç olarak EFGH karesinin bir kenarı 8 birim olarak bulunur. Şimdi, örneğin |FG| kenarının uzunluğunu düşündüğümüzde: |FG| = |FR| + |RS| + |SG| ve |RS| = x |FR| = |SG| = 5/2 8 = x + 5 ve x=3 olarak çözüm bulunur.

Kış 2011

27


Matematik Öyküleri - 2

Bu metoda göre, x2 değeri ABCD küçük karesi ile gösterilmiş olsun (bkz. Şekil 2). Bu durumda ABCD küçük karesinin kenarlarının her birinin uzunluğu x’tir. Bu defa, |EA| ve |CK| uzunlukları, verilen denklemdeki x’in katsayısı olan 10 değerinin yarısı olan 5 birim olarak alınır ve taralı EFBA ile BJKC dikdörtgenleri çizilir. Bu durumda, taralı dikdörtgenler ile ABCD karesinin toplam alanı x2 + 10x olur ki bu da 39’a eşittir. Diğer taraftan FİJB karesinin bir kenarı 5 birim olduğundan, alanı 25’tir. Böylece, EİKD büyük karesinin alanı 39 + 25 = 64 olarak bulunur, demek ki EİKD karesinin bir kenarı 8 birimdir.

olmalıdır. Bundan sonra, |FP| = |AD| = x olacak şekilde PRMF dikdörtgenini oluşturalım. Bu durumda şekildeki taralı PRMF ve DCKL dikdörtgenlerinin alanları birbirine eşit olur, çünkü ikisinin de uzun kenarı x, kısa kenarı ise (5-x)’tir. Bu bilgilerden hareketle, KNRP küçük karesinin alanı 25 – 21 = 4’tür

ABCD karesinin |AB| kenarı üzerinde, verilen denklemde x’in katsayısı olan 3 değerini |BK| olarak alalım. Bu şekilde, meydana gelen KBCT dikdörtgeninin alanı 3x; AKTD dikdörtgeninin alanı ise 4 birim olur. (x2 = 3x + 4 olduğundan). Ardından, |KB|’nin orta noktası N olmak üzere, KNML küçük karesini çizelim.

Alan(KNRP) = Alan(LNME) – Alan(KLEMRP)’dir.

|KN| = |NB| = 3/2

|ED| = |EA| + |AD| ↔ 8 = 5 + x ↔ x = 3

(alanı 4 birim olan KNRP karesinin bir kenarına eşittir) olduğundan x = 3 çözüm olarak bulunmuş olur.

sonucu elde edilir. İkinci tip denklemin çözümü: İkinci tip denkleme örnek olarak, Harezmi x2 + 21 = 10x denklemini incelemiş ve şöyle bir çözüm yapmıştır: A

x

D

L

E

KNRP’nin alanı 25’tir. KLEMRP’nin alanı ise: Alan(DCKL) = Alan(PRMF)

(3/2)2 = 9/4 olur.

(Alan(KLEMRP) = Alan(DCFE) = 21 olur)

Aynı şekilde, bir kenarı |AN| olan ANSR karesini oluşturalım. Meydana gelen RPTD dikdörtgeni, LMSP dikdörtgenine eşit olur. Çünkü;

|EM| = |EF| + |FM|; |EM| = 5; |EF| = x; |FM| = 2

Dikkat: Burada geometrik çözüm, denklemin ikinci pozitif çözümü olan x = 7’yi vermemektedir, Harezmi bu nedenle bu çözüme “şüpheli durum” adını vermiştir ve bununla ilgili kitabında bir açıklama da yapmıştır.

B

C

K P N

R

Alan(ANSR) = 4 + 9/4 = 25/4 olur, demek ki |AN| = 5/2’dir.

D

|AB| = |AN| + |NB| = 5/2 + 3/2 = 4 değeri elde edilmiş olur.

F

İkinci Derece Denklemlerin Genel Cebirsel Çözümü:

M

Yine x2 değerinin ABCD karesi ile gösterilmiş olduğunu söyleyerek başlayalım (bkz. Şekil 3). Bu durumda, karenin bir kenarı x birimdir. Şimdi, bir kenarı x olan DCFE küçük dikdörtgeninin birim alanını, denklemde yer alan 21 sayısına eşit olacak şekilde çizelim. Bu durumda, ABFE büyük dikdörtgeninin alanı x2 + 21 olur. İncelenen örnekte, x2 + 21 = 10x olduğundan, ABFE dikdörtgeninin alanının 10x’e eşit olduğunu söyleyebiliriz. Bu dikdörtgenin bir kenarı x olduğundan, diğer kenar uzunluğu da 10 olacaktır, yani |AE| = |BF| = 10 Şimdi de, |BF|’nin orta noktası K olmak üzere LNME büyük karesini çizelim. Bu karenin alanı 25’e eşittir, çünkü |BF| = 10 olduğundan ve K noktası da bu kenarı ortaladığından, LNME karesinin bir kenarı 5 birim

28

O halde ANSR karesinin alanı, AKTD dikdörtgeni ile KNML küçük karesinin alanları toplamına eşittir. Bundan dolayı

x

Şekil: 3

Modafen İletişim

R

|RD| = |NB| = |KN| = |LM| ve |RP| = |LP|'dir.

Aranan x değeri, |AB| uzunluğu olduğundan:

Üçüncü tip denklemin çözümü: A

x

olduğundan, bu karenin birim alanı

K

N

L P

T

S

M

B

x

C

Şekil: 4 Harezmi, genel ifadesi x = ax + b 2

şeklinde olan denklemin çözümünü bulmak için x2 = 3x + 4

Gelelim ikinci derece denklemlerin, bugün bildiğimiz şekildeki cebirsel çözümüne. Bu çözümü gördükten sonra Harezmi’nin bulduğu geometrik çözümlerin bu genel çözümle aslında ne kadar benzerlik gösterdiğini de ortaya koyma şansımız olacak. İkinci dereceden bir denklemin en genel ifadesini aşağıdaki gibi ortaya koymak mümkündür: ax2 + bx + c = 0 (a ≠ 0 olmak üzere) a ≠ 0 olduğu için, bu denklemin iki tarafını da a’ya bölebiliriz: x2 + (b/a)x + (c/a) =0

x2’in değerinin ABCD büyük karesi ile gösterilmiş olduğunu var sayıyoruz. Bu durumda

x2 ve x’li terimleri bir araya toplayabilmek için, uygun terimleri ekleyip çıkararak “kareye tamamlama” yöntemini uygulayabiliriz. Denklemin iki tarafına (b/2a)2 = b2 / 4a2 terimini ekleyeyim ve ne elde edeceğimize bakalım:

|AB| = |BC| = |CD| = |DA| = x’tir.

x2 + (b/a)x + (b2 / 4a2) + (c/a) = (b2 / 4a2)

örneğini kullanmıştır ve çözümü şu şekilde açıklamıştır (bkz. Şekil 4):


Dikkat edilirse, denklemin sol tarafındaki ilk 3 terim, (r + s)2 = r2 + 2rs + s2

genel ifadesiyle karşılaştırıldığında a=1, b=-10 ve c=21

şeklinde bir binom açılımı olarak ifade edilebilmektedir.

olduğu belirlendiğinde, aslında Harezmi’nin son adımda x’i bulmak için kullandığı formülün

r = x, s = b/2a

x1,2 = (-b + √( b2 – 4ac)) / 2a

olmak üzere: (x + b/2a)2 = (b2 / 4a2) - (c/a) (x + b/2a)2 = (b2 – 4ac) / 4a2 x + b/2a = +(√(b2 – 4ac)) / 2a x1,2 = (-b + √( b2 – 4ac)) / 2a olarak x değerleri bulunmuş olur. x için iki çözüm ortaya çıkmış olmasına dikkat! Tabii, köklü sayıların tanımı gereği, b2 – 4ac ≥ 0 için denklemin reel sayılar kümesi içinde çözümünün olduğunu görmek kolay olsa gerek (b2 – 4ac < 0 koşulu içinde denklemin çözümünün olabileceğini ünlü matematikçi Gauss, karmaşık sayılar kümesinin varlığını ispatlayarak göstermiştir, tabii bu da ancak bir başka öykünün konusu olur). Şimdi dönelim Harezmi’nin ikinci tip denklemdeki çözümüne (bkz. Şekil 3): |EF| = x = |EM| - |FM| ↔ x = 5 - √(52 – 21) formülüyle x=3 sonucunu bulmuştur. İkinci dereceden denklemin x2 – 10x +21 = 0 olduğu düşünüldüğünde ve denklemin ax2 + bx + c = 0

ile özdeş olduğu kolayca görülecektir. Daha önce de belirttiğimiz gibi Harezmi’nin geometrik çözümü, denklemin ikinci pozitif kökünü vermemektedir, Harezmi de bunu “şüpheli durum” olarak nitelemiştir. Yine de Harezmi bu durumda “x ile müterafik olan sayının (yani x’in katsayısı) yarısının karesi, katsayıdan (yani denklemin x’ten bağımsız, sabit terimi) küçük ise mesele imkansızdır.” açıklamasını yapmaktadır ki, aslında bu açıklama “b2 – 4ac < 0 olduğunda bu denklemin çözümü zaten olmayacaktır, şüpheli durum yalnızca b2 – 4ac > 0 olduğunda söz konusudur.” anlamına gelmektedir. Üçüncü tip denklemde Harezmi’nin uyguladığı çözüm adımlarına baktığımızda ise (bkz. Şekil 4), |AB| = x = |AN| + |NB| = 3/2 + √((3/2)2 + 4) şeklinde çözüme ulaşılmaktadır ki, ikinci dereceden denklemin x2 – 3x – 4 = 0 başka bir ifadeyle a = 1, b = -3 ve c = -4 olduğu göz önüne alındığında, bu formülün de aslında cebirsel çözüm formülü ile özdeş nitelikte olduğu kolayca görülebilmektedir.

Gördüğünüz gibi, Harezmi, ikinci dereceden denklemlerin aritmetik çözümünün ortaya konmasından yaklaşık 700 yıl önce, aynı çözümleri, sadece basit geometri kullanarak doğru şekilde hesaplamıştır ve kendinden sonraki 700 yıl boyunca da üzerinde durduğu esaslar güncelliğini korumuştur. Yöntemi, ikinci derece denklemlerin çözümünde bugün halen kullandığımız yöntemlerin geliştirilmesine ışık tutmuştur ve hafızalarımızda yeni ufuklar açmayı da sürdürmektedir. Yarattığı “el cebr” kavramı, hemen tüm dünya dillerine aritmetiği tanımlayan bir terim olarak varlığını sürdürmektedir. Birinci, ikinci ve üçüncü dereceden denklemlerin çözümüyle ilgili bu kadar ciddi çalışmalar ortaya koyan Harezmi, bu denklem sistemlerini analitik düzlemde de ele alarak “analitik geometri”nin de temelini atmıştır. Bugün Descartes’ın katkılarıyla “Kartezyen Koordinat Sistemi” olarak bildiğimiz yapının ilk çalışmaları Harezmi tarafından yapılmıştır. Horasanlı Harezmi’nin 9. yüzyılda çalışma yaptığı ve eser verdiği alanlarda yeni bulguların ancak 16. yüzyılda ortaya çıkması, yaptığı çalışmaların düzeyi, niteliği ve başarısı konusunda hepimize fikir vermelidir. Harezmi, dünyanın büyük matematikçileri arasında hak ettiği yeri çoktan almıştır, bize düşen de eserlerini iyi anlamak ve dünyamızda henüz çözümlenmemiş, tartışılmamış tüm problemlerin içine cesaretle dalma konusunda onu kendimize örnek almaktır. Tüm matematikseverlere selam olsun!.. Berksoy Bilgin

Berksoy Bilgin, Boğaziçi Üniversitesi İktisat ve Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümlerinden çift ana dal programı kapsamında 2004 yılında mezun olmuştur. Fatih Kanberoğlu ile tanışıklığı bu yıllarda başlayan Berksoy Bilgin gerek Eduka Dershaneleri’nin kurulma döneminde gerekse Modafen İlköğretim’in yapılandırıldığı zamanlarda kurumun bir üyesi olarak bizim yanımızda yer almıştır. Bu günlerde Almanya’da yaşıyor olmasına rağmen hâlâ bağlarımızı koruduğumuz Modafen Ailesi üyelerinden Berksoy Bilgin tarafından yazılmış olan Matematik Öyküleri serisinin 2. makalesini büyük bir zevkle yayınlıyoruz. Sizlerin de bu hikâyeyi büyük bir zevkle okuduğunuzu düşünüyoruz. Sevgili Berksoy Bilgin’e teşekkürler.

Kış 2011

29


Umut Çocuklarıyla Oyun Oynadık

Çok şirin çocuklarla tanıştık. Keşke her gün gidebilsek. Deniz Koç#191 Bence çok iyiler ve çok sevecenler. Ben onları çok sevdim. İlkim Tuana Öztürk#122

O

kulumuz kapsamında geliştirdiğimiz sosyal sorumluluk projelerimiz çerçevesinde bu yıl, öğrencilerimiz tarafından düzenlenen gönüllü kermeslerimizde elde edilen gelirlerle aldığımız kıyafetleri Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı yuvalardaki kardeşlerimize götürme şansımız oldu. Her şeyden önce güzel arkadaşlıklar kurmayı hedeflediğimiz bu projemizde 4 ve 7. sınıf öğrencilerimizin istekleri doğrultusunda düzenli ziyaretler gerçekleştirdiğimiz yuvalarda kalıcı dostluklar, hayat boyu sürecek arkadaşlıklar kurduk. Hep birlikte nice güzel günlere… Zeliha Süt

Hepsi çok arkadaş canlısı, herkese çok iyi davranıyorlar. Mert Doğan#91 Çok güzeldi. Ben gittiğim için çok mutlu oldum. Serra Şenkal#101 Çok güzeldi. Hep gidelim. Ahmet Aktaş#104 Çok güzeldi, hep gidelim. Çok iyi satranç oynuyorlar. Hasan Baran Kırmızı#120 Çok güzel bir gün oldu, hep gidebiliriz. Ezgi Yaramanoğlu#192

Modafen İletişim

30


Röportaj BAŞARILI BİR ANNE BAŞARILI BİR İŞ KADINI

D

ilek Dağcıoğlu, çocuklarımız 169 okul numaralı Ahmet Ant (6.sınıf) ve 141 okul numaralı Ata'nın (1.sınıf) anneleri. Fakat Dilek Hanım iki çocuk annesi olmanın yanı sıra başka sorumluluklar da yüklenmiş çalışan bir anne. 1993'ten itibaren Kanal D stüdyolarına giriyor ve gerek iş disiplini gerekse kişisel ışıltısı sayesinde gitgide yükselip kanalın program müdürü oluyor. “Neden Modafen?” sorusuna verdiği cevap ise belki de bütün çalışan annelerin en büyük beklentisini özetliyor: İşinde geçirdiği saatlerde çocuklarının emin ellerde ve mutlu olduklarını bilmek. “Çocuklarımız severek ve isteyerek okula gidiyorlar. Okullarında mutlu olmaları hem benim hem de eşim için çok önemli ve bu yüzden içimiz artık çok rahat.” diyor Dilek Hanım. Şimdi isterseniz Dilek Hanım'ı kendi cümleleriyle biraz daha yakından tanıyalım...

Modafen ile tanışma hikâyenizi öğrenebilir miyiz? Biz çalışan ebeveynler olarak çocuklarımızla ilgilenme konusunda kendimizi yetersiz hissediyorduk ve bu da bizi fazlasıyla üzüyordu. Eşim ve ben aramızda konuşup çocuklarımızı verdiğimiz okulun iyi bir öğretim dışında, iyi bir eğitim de vermesi gerektiği konusunda hemfikir olduk. Sıkı bir araştırmadan sonra Modafenin bu konuda çok başarılı olduğunu öğrendik ve her iki çocuğumuz için önemli ve doğru olduğuna inandığımız bir karar alarak ve Modafen ailesine katıldık. Modafene geldikten sonra çocuklarınızda neler değişti? Çocuklarımız severek ve isteyerek okula gidiyorlar ve çok mutlular. Okullarında mutlu olmaları bizim için çok önemli ve bu yüzden içimiz çok rahat.

Başarılı olmanın şartları nelerdir? Başarının şans ve yetenek dışında, ciddiyetle ve devamlı çalışma gerektirdiğini çok iyi bilen insanlardan biriyim. Şansla yakalanan başarının geçici olduğunu herkes bilir. Oysa sistemli bir şekilde çalışan ve her zaman kendini yenileyen kişi ve kurumların başarısı devamlı olmuştur. Bunu kendine ülkü edinmiş bir çalışan olarak her zaman kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Elimden gelenin en iyisini yaparak gece başımı yastığa huzurlu bir şekilde koymak, kendi adıma yaptığım en doğru şey diye düşünüyorum. Çalıştığınız sektörü kısaca tanıtır mısınız? Ben Kanal D’nin program müdürüyüm. Medya ve televizyon dünyası çoğu zaman çok renkli bir dünya olarak görünür ancak çoğu sektörde olduğu gibi televizyonculukta da çok sıkı çalışmak şarttır. Ayrıca hem

dünyada hem de ülkemizdeki gelişmeleri sürekli takip etmek gerekir. Medya sektöründe burnunuzun çok iyi koku alıyor olması da ön koşuldur. İzlenir program yapmak için izleyici psikolojisini asla unutmadan kararlar almaya özen gösteririm. İşimle ilgili kararlar alırken kendimi evdeki Ayşe Hanım’ın, İşadamı Ahmet Bey’in ya da 4 yaşındaki çocuğun yerine koyabilecek esneklikte tutmaya çalışırım. Onlarca kanal var ve her gün karne alıyoruz. Dolayısıyla reflekslerimizin ve karar mekanizmalarımızın hızlı olması gerekiyor. “100 metreyi onlarca kişi birlikte koşuyoruz ama iki tane birinci olamaz.” Bu bence işimizin özünü anlatan en iyi benzetme. İş hayatına ne zaman atıldınız ve kaç senedir bu işi yapıyorsunuz? İş hayatına 1993 yılında Kanal D’de yapım yönetim asistanı olarak başladım. O zamandan bu yana kademe kademe yükselerek bu günlere geldim.

Kış 2011

31


Röportaj

İş hayatınızda isteklerinizi gerçekleştirdiniz ve gelmek istediğiniz yerdesiniz, diyebilir miyiz? İş hayatımda birçok isteğimi gerçekleştirdim. Ama insan hayal kurmadan yaşayamaz ve hayallerin sonu yoktur diye düşünüyorum. Bunun için diyebilirim ki her zaman çıkılacak başka basamaklar olacaktır. Geleceğe dönük planlarınız nelerdir? Geleceğe dönük en önem verdiğim konu eşim ve çocuklarımla mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir hayat sürmeye devam etmek. Bu mesleği yapmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir? Bu mesleği yapmak isteyenlere tavsiyem öncelikle eğitimini almaları ve işe çıraklıktan başlamaları. Hiç kimse bir günde başarılı bir yönetmen, yapımcı ya da yönetici olamaz. Dikkat edin, işlerinde büyük başarıları yakalamış kişiler genellikle en alt

Modafen İletişim

32

basamaktan başlayarak deneyimli ve işinin ehli kişilerin yanında çalışarak oldukları yerlere gelmişlerdir. Çalışmaktan yüksünmemek, mümkün olduğunca dünyada neler olup bittiğinden haberdar olmak, okumak ve öğrenmeye açık olmak kuşkusuz başarı getirecektir.

“100 metreyi onlarca kişi birlikte koşuyoruz ama iki tane birinci olamaz.” “Türkiye’de kadın yönetici olmak...” diye başlayan bir cümlenin devamını getirmenizi istesek neler söylersiniz? Türkiye’de kadın yönetici olmak zevkli ve gurur verici diyebilirim. Zaten dünyanın en zor işlerinden biri yöneticilik yapmak. Çok sayıda insanla uyum içinde çalışmak ve ekip ruhunu yakalamak gerekiyor. Bir

şekilde bunun dengesini kurabildikten sonra işler kolaylaşıyor. Ülkemizde çoğu meslek dalında kadın yöneticileri daha sık görür olduk. Bu da çok gurur verici. Her meslek gibi sizin mesleğinizin de keyifli anları olduğu kadar zorlu anları da vardır, bunlarla nasıl başa çıkıyorsunuz? Bize biraz bunlardan bahseder misiniz? Her işte olduğu gibi bizim işimizde de zor ve güzel yanlar var. Her an “karar almak” durumundayım. Aslında bu bile başlı başına bir zorluk. Öylesine hareketli bir sektörün içindeyiz ki heyecan ya da öfke kontrolü bu anlamda çok önemli. O nedenle tüm bu koşturmanın arasında kendi içimdeki sakinliği her an muhafaza etmeyi başardığımı düşünüyorum. Bu da kolay değil takdir edersiniz ki. Spontane dikkatim zaten oldum olası yüksek olduğundan ve “yapmak-oluşturmak” olgusu bana zevk verdiğinden işimi daha bir keyif alarak yapıyorum.


Elinizde sihirli bir değnek olsa Türk televizyonlarında neleri değiştirirdiniz? Sanırım şiddet içeren ve reyting (toplam izleme oranı) uğruna yapılan, etik olmayan yayınları kaldırmak isterdim. Eşinizin çalışan bir anne olmanız konusundaki düşünceleri nelerdir? Eşim de çalışan bir baba ve bu konuda bir sıkıntımız yok. Ailemin yaptığım işlerle gurur duyduğunu biliyorum. Biraz da geçmişe dönelim, kendi çocukluğunuzda oynadığınız oyunlardan hangilerini hatırlıyorsunuz? Bunları çocuklarınız da oynuyor mu? Ben büyük bahçesi olan bir evde geçirdim çocukluğumu. Bahçede arkadaşlarımla ağaçlara çıkıp topladığımız meyveleri yerdik, dilediğimiz gibi koşuşturur ve saklambaç oynardık. Maalesef şimdi çocuklar bizim çocukluğumuzdaki imkânlara sahip değiller. Her evin bir arka bahçesi yok, bu sebeple sadece hafta sonları aileleri yeşil alanlara götürdüğü zaman gönüllerince koşup oynayabiliyorlar. Bir de artık her evde bilgisayar ve televizyon olduğu için çocuklar pek evlerinden çıkmak istemiyorlar.

Bilgisayar öncesi dönemde oynadığımız oyunları zamane oyunlarıyla kıyaslar mısınız? Sizce teknolojinin çocuk gelişimine olumlu ve olumsuz etkileri nelerdir? Zamane oyunları genelde bilgisayar ya da televizyon bağlantısı yoluyla oynanan konsol oyunları oluyor. Bunları oynarken çocukların dışarı çıkması gerekmediği gibi yanlarında birilerinin de olması gerekmiyor, arkadaşa bile ihtiyaçları yok. Her ne kadar teknoloji okuryazarı olmak önemli olsa da oyun oynarken sosyal hayattan soyutlanıyor olmaları çok kötü diye düşünüyorum. Tabii ki teknoloji sayesinde çocuklarımız çok daha bilinçli olabiliyor ancak teknoloji biraz da yalnızlığı tetikliyor. Çocuklarımız için artık sevdikleriyle birlikte anlamlı vakit geçirmek ancak film kareleri olarak kalıyor.

içinde büyürlerse çok daha mutlu bireyler olacaklardır. Çocuklarınız için bir dilek tutmanızı istesek bu ne olurdu? Tek dileğim çocuklarımın hayatları boyunca mutlu olmaları. Dilek Hanım’a bize vakit ayırdığı için teşekkür ediyor, çocuklarıyla mutlu bir yaşam diliyoruz.

Bildiğiniz gibi bu sene Modafen olarak yeni bir kampüsle yolumuza devam edeceğiz ve çocuklarımızın oyun alanları genişleyecek; bu konuda fikirlerinizi alabilir miyiz? Bu gelişmeye gerçekten çok sevindim. Benim için tüm çocukların eskiden olduğu gibi yeşil alanlar içinde gönüllerince koşup oynamaları çok önemli. Çocuklar oyun oynayarak, koşarak, eğlenerek, doğanın

| Ahmet Ant Dağcıoğlu#169 |

| Ata Dağcıoğlu#141 |

Kış 2011

33


Ağabey ve Kardeşler Arasındaki Oyun: Çarşamba ve cuma günleri Modafen öğrencileri için özel zamanlardır. Gün sonunda öğrencilerden ve öğretmenlerden kurulan takımlar halı saha maçına çıkarlar. Bu maçlar abiler ve kardeşler arasındaki bağların güçlendiği ve takım oyununun geliştiği özel anlar olarak bilinir. Takım kadroları ilköğretim-lise öğrencileri ve öğretmenlerinden oluşturulur. Yaş farkı takımlar için önemsizdir, amaç maçtan keyif almaktır. Modafenin eğitim ve öğretime başladığı yıldan itibaren düzenlenen bu maçlarda bazı öğrencilerimiz ilk kez futbol oynadı, bazı öğrencilerimiz ilk kez sınıflarındaki kız arkadaşları ile halı sahaya çıktı ve öğretmenlerine karşı top koşturdu. Dergimizin bu bölümünü nisan ayı içerisinde yapılan bir maçın öyküsüne ve maçta top koşturan öğrencilerimizin maç sonu görüşlerine ayırdık. Serra Özkök, Zeynep Alikişioğlu ve Berna Hepağır’ın fotoğrafları ile sizlere aktardıkları ve yeşil takımın 13-8 üstünlüğü ile biten bu çekişmeli mücadelenin takım kadroları şöyle:

Modafen İletişim

34


FUTBOL Emre Yanık#216: Gerçekten güzel bir maç oldu. Kazandık ve önümüzdeki maçlara bakacağız. 7. ve 8. sınıftaki kardeşlerimle beraber oynamak benim için çok eğlenceliydi. Galibiyeti teknik direktörüm Can Ağabey’ime armağan ediyorum. Yiğitcan Yılmaz#2: Kaybettik ancak güzel bir oyun ortaya koyduk. Taylan ve Caner Ağabey’lerimle beraber oynamak, onlarla olan iletişimimi arttırdı. Bu sene mezun oluyorum ancak bu maçları hiç unutmayacağım.

Ali Feyyaz Gül - Kubilay Gümüşler#5: Hem Modafendeki ağabeylerimiz hem de öz ağabeylerimiz ile oynadık. Modafende böyle bir ayrıcalığa sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Teknik direktörümüz Can Ağabey ve başkanımız Oğuzhan Ağabey’e bize güvendikleri için teşekkürü borç biliriz.

Cem Yiğit Kılıç#79: Maç çok güzel geçti, ağabeylerim bana takımın en küçüğü olduğumu unutturdular. Aramızdaki iletişim ve paylaşım her maç artıyor. Daha önce hiç bu kadar eğlenceli bir halı saha maçı yapmamıştım.

Batuhan Baysal#217: Bugün yenildik ama Can Ağabey’in taktiğini çözdüm ve sonraki maç kesin bizim olacak. Halı saha maçları beni ve arkadaşlarımı birbirimize daha çok bağlayan ve birlikte daha rahat hareket etmemizi sağlayan bir aktivite ve Modafende bu oyunun parçası olmak harika.

İsmail Hakkı Erenoğlu: Orta sahaya yeni transferler yapmamız gerekiyor, mesela Yiğitcan Yılmaz’ın kardeşi Yaman Yılmaz orta sahaya hareketlilik getirebilir. Şaka bir yana öğretmenler ve öğrenciler arasındaki takım oyununun gelişmesi akademik performansı ve okul içindeki iletişimi de olumlu etkiliyor.

Can Gezgör: Bugünkü haklı galibiyeti bizi destekleyen taraftarlarımıza armağan ediyorum. Öğrencilerin ve öğretmenlerin beraber zaman geçirmeleri, öğrencilerin aralarındaki yaş farkını gözetmeden oyunu beraber oynamaları Modafendeki ağabey ve kardeş ilişkisini pekiştiren bir süreç.

Beyaz Takım İsmail Hakkı Erenoğlu (Başkan) Batuhan Baysal (Teknik Direktör-Guardiola) Taylan Filiz (Kaptan) Alper Şanlı Yiğitcan Yılmaz Levent Kaleoğlu Cem Yiğit Kılıç Caner Azın Ege Vurucu Tibet Mundt (Yedek) Sami Emre Erdoğan (Yedek)

Yeşil Takım Oğuzhan Kurt (Başkan) Can Gezgör (Teknik Direktör-Jose Mourinho) Arda Gül (Kaptan) Emre Yanık Noyan Demirdağ Ali Feyyaz Gül Alp Karademir Hasan Mert Gümüşler Emre Can Vurucu Kubilay Gümüşler (Yedek) Yiğit Can Tekeli (Yedek)

Kış 2011

35


aldığım etütler ve Modafenin bana kattığı planlı ve etkili çalışma teknikleri sayesinde Saint-Joseph gibi mezun olması bile zor olan bir Fransız lisesinden dönem ikincisi ve fen öğrencilerinin birincisi olarak mezun oldum. Hedeflediğim gibi okul notlarım ve İngilizce yeterlilik sınavındaki skorum sayesinde, Kanada’nın Montreal şehrindeki McGill Üniversitesine, Anatomi ve Hücre Biyolojisi Bölümüne kabul edildim.

| Gülce Yaman |

M

Gülce Yaman

odafen ailesiyle 2009 yazında tanıştım. Moda'daki 3 katlı binamıza adımımı ilk attığımda orada unutulmaz dostluklar yaşayacağımı, ÖSS senesi gibi stresli bir senenin bu kadar keyifli ve yararlı geçeceği, beni kardeşleri gibi benimseyecek öğretmenlerimin olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Aslına bakılırsa SaintJoseph’te okuyan bir fen öğrencisi olarak, hedefim hep ya Fransa’da ya da Amerika’da bir üniversitede okumaktı. 10. sınıfta dönem birincisi olduğum için ertesi sene dershane bursu kazandım. Ancak kalabalık sınıflar ve öğretmenlerin müfredat yetiştirme telaşları

Modafen İletişim

36

beni dershane yaşamından soğuttu. Bu yüzden son senemde dershane seçimiyle ilgili hiçbir fikrim yoktu. Ta ki ablamın arkadaşının kardeşi Selin Kucur’dan Modafenin methini duyana kadar... İşte o günden sonra Modafen Dershanesinin diğerleri gibi sadece bir dershane olmadığını; 10 kişilik gruplarla yapılan derslerde anlamadığımızı gözlerimizden anlayan, “kutulu” sorularımızın çözümü için gecenin bir körüne kadar dershanede kalan, 24 saat cep telefonlarından ulaşılabilen, “ağabey ve abla” diye hitap edilebilecek kadar samimi insanlarla dolu bir ev olduğunu anladım. Derslerin yanı sıra

Modafende geçirdiğim 10 ay bana bir ömür yetecek anılar ve birikimler bıraktı. Her şeyin ötesinde, karşıma çıkan sorulardan korkmamayı, onları gözümüzde büyütmemeyi, ancak etkili çözümü bulana kadar da önemsemeyi öğrendim. Ve bu kazanım, bana o günlerde sınavlarda katkı sağlarken şimdilerde günlük yaşamımdaki problemleri aşmama da yardımcı oluyor. Hayata karşı şu anki duruşumda önce ailemin sonra da Modafenin çok payı var. Açıkçası Modafende yaşadığım, kimi zaman gülmekten karnımın ağrıdığı, kimi zaman da geç saatlere kadar ders çalışmaktan gözümden uyku aktığı anılarımı burada anlatmak yeterli değil. Ancak özellikle üzerimde çok emeği olan kişilere bu yazımı da fırsat bilerek teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Eksikliklerimin üzerine giderek başarıya ulaşmamı sağladığı için Fatih Ağabey'ime, fizik gibi zor bir dersi müptelası olacak kadar bana sevdirdiği için Zafer Ağabey'ime, matematik ve geometri derslerime hatta yaşamımdaki zorluklara bile destek olduğu için Egemen Ağabey'ime, içimdeki biyoloji aşkını ortaya çıkarıp daha da geliştirdikleri için Caner Ağabey'ime ve Özkan Ağabey'ime ve son olarak da kendini kimyaya ve öğrencilerinin mutluluğuna adamış Talat Ağabey'ime sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Daha önce de belirttiğim gibi ne bana ayrılan kısma sığabilecek ne de kelimelerle anlatılabilecek tarzda benim Modafen ailesiyle olan bağım. Hayatı Modafenle kesişmiş arkadaşlarıma ve kardeşlerime söylemek istediğim, mutlaka daha anlamlı geliyordur. Ancak eminim ki şu an yazımı okuyup yıllar sonra da aynı şekilde düşünecek ve hayallerinin peşinden giderken Modafenin desteğini her an yanlarında hissedecek bir sürü “yeni Modafenli” daha var. Sizlere tavsiyem her zaman hedeflerinizin peşinden gidin ve “Ben yapamam” sözünü dağarcığınızdan silin. Siz isterseniz hele de Modafenliyseniz bugünün hayalleri yarının gerçekleri demektir.


AMERİKAN FUTBOLU Ege Vurucu#204, Emre Can Vurucu#211

A

merikan futbolu; ABD’de doğmuş, elle, ayakla ve oval bir topla oynanan takım oyununa verilen isimdir. Futboldan çok “rugby”e benzeyen sert bir oyundur. İlk defa 1872 yılında Amerika’nın Harvard Üniversitesinde oynanmıştır. Amerika’da büyük ilgi görmesine rağmen diğer ülkelerde fazla yaygın değildir. Sert oynanan bir spor olduğundan oyuncular başlarını ve eklem yerlerini korumak için özel bir kıyafet giyerler. Oyun, on bir oyuncu ve çok sayıda yedekten meydana gelen iki takım arasında, yarımşar saatlik iki devre halinde oynanır. Topu taşıyana yol açmak için rakip oyuncuların düşürülmesi serbesttir. Oyun ayak vuruşuyla başlatılır. Top, elle sahanın her tarafına ulaştırılır. Topu ayakla sürmek yasaktır. Oyun sahasının boyutları 91x49 metredir. Kale, “Y” biçimli bir sapanı andırır.

Ülkemizde yaygın olmayan bu spor dalını nasıl seçtiniz? EMRE: Eski bir arkadaşımla konuşurken onun Amerikan futbolu oynadığını öğrendim. Bana da başlamamı önerdi. Hem bir takım sporu yapmak istediğim hem de merak ettiğim bir spor dalı olduğu için ben de hemen kabul ettim. Hatta kardeşimi de bu spora başlaması için ben ikna ettim. EGE: Bu spor dalını abime eski okulundan bir arkadaşı önerdi. Bana da abim önerdi. Bu sporda her boy ve kiloya uygun bir mevki ayarlanabilir. Amerikan futbolu satrançtan sonra en çok taktik gerektiren spordur. Yani istediğiniz kadar büyük ya da kuvvetli olun gerekli tekniği bilen bir kişinin sizi alt etmesi hiç de zor olmaz. Bu oyunun genel özelliklerinden bahsedebilir misiniz? EMRE: Sahada 11’e 11 oynanmasına rağmen Amerika’da üniversite takımlarının kadrolarında 80’e yakın oyuncu bulunabiliyor. Bizde saha içinde iki takımın da 11’er oyuncusu bulunuyor. Bunlardan biri ofans biri defans takımıdır. Oyunun asıl hedefi, hücum takımınızla rakibinizin “End Zone”una, ki burası sayıyı elde etmek için girilmesi gereken yer, girerek sayı yapmak ve defans takımınızla rakip takımın kendi “End Zone”unuza girmesini engellemek. EGE: Ana kurallar çerçevesinde bu oyun 11 defans, 11 ofans ve 11 özel takım oyuncusuyla oynanan sert bir oyundur. Kaç yıldır Amerikan futbolu oynuyorsunuz? EMRE: Sadece bir yıldır oynuyorum ama devam edeceğim tabi ki. EGE: 6 aydır Amerikan futbolu oynuyorum. Takımınızdan bahseder misiniz? EMRE: Amerikan futbolunda takımlar kendi içinde farklı görevleri olan 3 takıma ayrılır: Hücum takımı, savunma takımı ve özel takım. Biz İstanbul Cavaliers takımında oynuyoruz. A takımı, B takımı ve junior takımı olarak üç ayrı takımımız var. A takımı 1. ligde, B takımı 2. ligde oynuyor. Şu an Türkiye’de ligi olmayan junior takım ise Türkiye’de bir ilk. 19 yaş altı oyuncuların oynayabildiği bu takım, Amerikan futbolunun Türkiye’de gelişmesi için çok önemli. EGE: Takımımızın tam adı İstanbul AFK Cavaliers. A takımımızda 18 yaş üstü iyi oyuncular, B takımımızda 18 yaş üstü kötü oyuncular ve junior takımımızda ise 18 yaşından küçük oyuncular bulunuyor.

Kış 2011

37


| Ege Vurucu#204 |

Takımınızın başarıları nelerdir?

Bu spora başlamak isteyenler ne yapmalıdır?

EMRE: İstanbul Cavaliers 2005 yılında kurulmuş ve bundan 4 yıl sonra final oynamış ve geçen sene de Türkiye şampiyonluğunu kazanmış bir takım. Ayrıca Türkiye’den Avrupa’da final oynayan ilk ve tek takım.

EMRE: Bu sporun en güzel özelliklerinden biri her boy ve kilo için bir pozisyonun olması.O yüzden eğer bu spora meraklıysanız hemen bir takıma başvurun, yeterli antrenmanı yaptıktan sonra zaten iyi bir seviyeye gelirsiniz.

EGE: Takımımızın 2009-2010 sezonunda Türkiye şampiyonluğunu kazanmış olması bizler için çok gurur verici oldu. Takımınızın gelecekle ilgili planları nelerdir? EMRE: 5–6 yıllık süre içerisinde junior programdan yetişen ve takımda bulunan veteranlarla birlikte Amerikan futbolunun şampiyonlar ligine katılmak. EGE: Tabi ki takımımızın gelecekle ilgili en büyük planı junior takımının başarılı olması. Hiç sakatlık yaşadınız mı? Amerikan Futbolu Topu Amerikan futbolu topu; uçları sivri, yayvan bir küre şeklindedir. Ragbide kullanılan top kadar eliptik değildir. Kanada'da kullanılan çeşitleri ragbi topuna daha çok benzer. Amerika'da bu topa kısaca "futbol" ya da "domuzderisi" denir. Boyuna uzunluğu 28 cm, göbek kısmının çevresi 56 cm'dir.

EMRE: Şu ana kadar hiç büyük bir sakatlık yaşamadım, sadece bileğimden önemsiz bir sakatlık yaşadım. Ancak bu spor her ne kadar sert bir spor olarak görülse de rakip takımdan bir oyuncu sakatlandığı zaman tüm takım diz üstüne çöküp oyuncunun yerden kalkmasını bekler ve kalktığı zaman herkes alkışlayarak rakibine destek verir. EGE: Şimdilik hiçbir sakatlık yaşamadım. Sizce Amerikan futbolu ülkemizde neden yaygın değil? EMRE: Bence yeteri kadar taraftar ve sponsor desteği görmediği için bu spor dalı ülkemizde yaygınlaşamıyor. Bunun için de reklam, güzel stadyumlar ve güzel oyun gerekli. Tabi ponpon kızların da bir etkisi olur. EGE: Bence de en önemli eksiklik yeteri kadar reklamın yapılmamasıdır.

Modafen İletişim

38

| Emre Can Vurucu#211 |

EGE: Bu spora başlamak isteyenlerin yapması gereken şey çok basit: Bizim takımımızın antrenman sahasına gelip antrenmana katılabilir ve bizi izleyebilirler. Kulüp başkanlarımızla konuşur, sözleşme imzalar ve spora başlarlar. İngilizce bilmek bu sporu yapanlar için bir avantaj mı? EMRE: Tabii ki büyük bir avantaj. İngilizce biliyor olmak takımımızın Amerikalı koçlarıyla kolaylıkla anlaşmamızı ve onların öğrettikleri şeyleri daha kısa sürede anlamamızı sağlıyor. EGE: Eğer koçunuz ya da takım arkadaşlarınız yabancıysa İngilizce bilmek elbette bir avantajdır. Arkadaşlık ortamı nasıl? EMRE: Aile ortamı var diyebiliriz. Küçükler büyüklerine karşı saygılı oldukları için hiçbir sorun yaşanmıyor. Veteran (tecrübeli) oyuncuların da rookielere (yenilere) yardımcı olmaları, takımdaki ortamın daha sıcak olmasını sağlıyor. EGE: Takımımızda arkadaşlık ortamı çok güzel. Çoğu oyuncu birbirleriyle samimi. Bu sporda “kardeşlik” neden önemli? EGE: Bu sporda kardeşlik önemli çünkü bu şekilde takım arkadaşlarınızla daha kolay anlaşıyorsunuz, onlara daha çok güveniyorsunuz ve onlarla daha çok eğleniyorsunuz.


Karşılıklı güven bizler için büyük önem taşıyor. Samimiyet de bu güveni doğuruyor zaten.

Amerikan futbolunun dünya kupası var mı?

Yurt dışında oynayan Türk oyuncular var mı?

EMRE: Evet, hatta bu sene Avusturya’da gerçekleşecek. Türkiye şu an için böyle bir organizasyona katılmıyor.

EMRE: Avrupa’da oynayan bazı oyuncular var.

EGE: Hatta bu organizasyonun adı Superbowl.

EGE: NFL’de ise şu ana kadar sadece Tunç İlkin oynamış.

NCAAF ile NFL nedir, aralarındaki fark nedir?

Amerikan futbolu için bireysel ve takım olarak sahip olunması gereken özellikler nelerdir? EMRE: Kesinlikle takım oyuncusu olmak zorundasınız. Tek başına başarılı olunabilecek bir spor dalı değil. İstediğiniz kadar hızlı ya da kuvvetli olun, takım arkadaşlarınız görevlerini yapmazsa başarılı olamazsınız. EGE: Bana kalırsa Amerikan futbolu için takım açısından sahip olunması gereken özellik kardeşliktir. Bireysel açıdan ise hız ve güç size avantaj sağlayacaktır. Türk takımları yurt dışındaki takımlarla maç yapıyor mu? EMRE: Evet, takımımız Avrupa’da CEFL'de Sırbistan, Slovenya ve Macaristan’dan takımlarla mücadele ediyor. EGE: Mesela bizim takımımız Budapest Wolfs ile maç yaptı. Oyun kurucu neden topu almadan önce bağırıyor, orada ne diyor, neden birçok kez aynı şeyi tekrarlıyor? EGE: Her oyunun bir renk ve sayı kodu var. Oyun kurucu o renk ve sayıları söylüyor, oyuncuların anlaması için tekrarlıyor.

EMRE: NCAAF, Amerikan Kolej Sporları Kurumu anlamına gelmektedir. Amerika’da üniversite sporları amatör spor olarak görüldüğü için oyuncuların burs dışında para alması yasaktır. EGE: NFL ise Amerikan Ulusal Futbol Ligi'dir. Oldukça yüksek miktarda paraların döndüğü bu lig, Amerikanın NBA, NHL ile Amerika’nın en önemli spor organizasyonlarından biridir. Kısacası NCAAF Amerikan Futbolu Üniversiteler Ligi, NFL ise ulusal lig.

Türkiye'de Amerikan Futbolu Türkiye'de amerikan futbolunun gelişimi 90'lı yılların başında başlar. 1990 yılında kurulan Boğaziçi Elephants (Daha sonra adı Sultans olarak değiştirilmiştir.) ve 1993 yılında Hacettepede kurulan Bullets (Daha sonra üniversite logosundan esinlenerek Red Deers-Alageyikler adını almıştır.) 1995-1996 döneminde İstanbul Teknik (Hornets) ve Marmara Üniversitesi (Sharks) takımları eklenmiştir. Ancak Marmara Sharks 1998 yılında kapanmıştır. 2010 yılı itibariyle kulüp takım sayısı 13'ü, üniversite takımı sayısı 24'ü geçmiştir.

Kış 2011

39


GÖREVİMİZ OYUN OYNAMAK

K

üçük çocuklar bireysel öğrenme sürecini oyun oynayarak yaşarlar ve böylece sosyal becerilerini ve empati yeteneklerini geliştirirler. Oyun sayesinde anlama ve düşünme yeteneklerini birleştirir, konsantrasyonlarını güçlendirip geliştirirler. Yaratıcı oyunlar fiziksel, duygusal ve sosyal gelişimleri destekler ve çocukların araştırıp keşfederek öğrenmesini sağlar. Kısacası “Sağlıklı bir çocuk için oyun oynamak sadece zevkli vakit geçirmek değil aynı zamanda çok ciddi bir aktivitedir.” Rudolf Steiner. The Child’s Changing Consciousness, 18.04.1923 Oyun oynamak evrensel ve doğal bir içgüdüdür. Pahalı oyuncaklara gerek yoktur. Çocuklar için gerekli olan tek şey araştırabilecekleri ve oyun oynamaya değer verilen bir ortamdır. Konuşma yeteneklerini destekleyen kitapların, hayal güçlerini arttıran materyallerin ve sosyal paylaşımın olduğu bir ortam yeterlidir. Oyunsuz aktiviteler çocukların üretken olmasını engeller ve yaratıcılıktan uzak kalmalarını sebep olur. Oyunlar ve aktiviteler sayesinde, deneyimli bir öğretmen isteksiz bir öğrenciye bilmediği bir konuyu öğretip öğrencinin o konuda ustalaşmasını sağlayabilir. Sınıflarda özel olarak düzenlenmiş oyunlar, değişik şekillerde (görsel, işitsel, kinestetik) öğrenen çocuklara çekici gelir. Oyunlar sıkıcı, sıradan, zevksiz gibi görünen konuları çekici kılar. Oyunlar ve aktiviteler öğrenmeyi ve gözlem yapmayı cesaretlendirir. Oyunlar çekingen çocukları neşelendirebilir, onlara aidiyet duygusu kazandırıp, onların yaratıcılıklarını arttırabilir ve gerginliklerini azaltabilir. Çocuklar oyun oynayarak hiçbir şey kaybetmezler; aksine oyun oynamazlarsa çok şey kaybedebilirler. Oyun, müfredatımızın temelini oluşturur. Edukakidste çocuklar hem kapalı hem de açık mekanlarda oyun oynama fırsatına

sahiptirler. Çoğu çocuk kendiliğinden oyun oynarken bazı çocuklar bir rehbere ihtiyaç duyabilir. Oyun sayesinde çocukların entellektüel farkındalıklarının, yaratıcılıklarının, fiziksel yapılarının, sosyalleşme yetilerinin ve duygusal yaklaşımlarının gelişmelerine yardımcı olmaktayız. Sınıflarımızda farklı oyunlar oynamamıza rağmen, şarkı söylemek en sevdiğimiz aktivitelerden biridir. Evde çocuklarınızla söyleyerek eğlenebileceğiniz bir şarkıyı ve oyunu sizlerle paylaşmak isteriz. Ve unutmayın: “Eğlenin. Oynamak güzeldir.” Oyun: Head and Shoulders, Knees and Toes Çocuk sayısı: 1 veya daha fazla Nasıl oynanır: Şarkıdaki sözlere göre başımıza, omuzlarımıza, dizlerimize dokunarak oynanır. Head and shoulders, knees and toes Head and shoulders, knees and toes Eyes and ears and mouth and nose! Head and shoulders, knees and toes KNEES AND TOES Bu şarkının bir örneğini aşağıdaki eklentiye bağlanarak seyredebilirsiniz. http://www.youtube.com/watch?v=GkK-_OBe-0A Yetişkinler için ipuçları: İlk birkaç tekrarda çocukların alışması için şarkıyı yavaşça söyleyebilirsiniz. Öğrendikten sonra şarkıyı hızlanarak söyleyip vücut bölümlerini değiştirip çocuklar için biraz zorlayıcı ama eğlenceli hale getirebilirsiniz. Örneğin: kulaklar, ağız, dirsekler ya da gözler, karın, başparmak, burun... Sınıfta: Vücut kartları ve posterleri kullanabilirsiniz. Bu oyundan ne öğrendik: Müziksel farkındalık, ritim ve vücut parçaları.

Modafen İletişim

40


OUR MISSION IS TO PLAY

Y

oung children attain their own individual learning process through play, in which they develop good social skills and the basis of empathy. Through play, children are able to exercise and combine their ability to understand and think, and to develop and strengthen their concentration. Creative play supports physical, emotional and social development and allows children to learn through investigation, exploration and discovery. It encourages children to become creative, inventive and, adaptable learners and most importantly, they achieve all this while having fun. ‘To a healthy child, playing is not only a pleasurable pastime, but also an absolutely serious activity. Play flows in real earnest out of the child’s entire organism.’ Rudolf Steiner. The Child’s Changing Consciousness, 18.04.1923 Play is a great balancer. It is a universal, natural human quest. It does not require expensive toys. All children need is a setting in which exploration and play are valued and encouraged, a printrich environment in which books encourage verbal skills; materials challenge the imagination; and there is positive social interaction. A play-deprived environment in which children rely too much on DVD games, movies, and computer-based diversion to fill their time is unproductive and seldom draws upon creativity. Through games and activities, a skilled teacher can introduce something unknown to a reluctant learner and allow the child to practice until they master it. Structured classroom play can appeal to all styles of learners: visual; auditory and kinesthetic. Play can brighten up that which seems uninteresting, add humor, and instill creativity into rigid and dry topics. Games and activities are ideal ways to promote learning and encourage introspection. Play can cheer up withdrawn children, help them belong, advance creativity or critical thinking, and release tension. There isn’t anything to be lost in education by playing. There is more to be lost if children do not partake in play.

Play underpins the delivery of the Early Years Foundation Stage. At Edukakids children will have the opportunity to play indoors and outdoors. Most children play spontaneously, although some may need adult support, and it is through play we help the children develop intellectually, creatively, physically, socially and emotionally. There are many games that we play in the classroom but singing is one of the favorite activities. We would like to share one of our games with you so that you may play with your children and remember: “Have fun. It’s good to play.” Game: HEAD, SHOULDERS, KNEES AND TOES Number of children: Any. How the game is played: The group sings the song while touching the body parts as they are named. Head and shoulders, knees and toes Head and shoulders, knees and toes Eyes and ears and mouth and nose! Head and shoulders, knees and toes KNEES AND TOES! You can watch a sample of the song on: http://www.youtube.com/ watch?v=GkK-_OBe-0A Tips for adults: On the first couple of repetitions, sing slowly to allow children to get the hang of things. Then, speed up to make it more challenging. Change it up by substituting different body parts. Try: Ears, mouths, pinkies, and elbows; or eyes, tummy, thumbs, and nose. In the classroom: Use body display and body flash cards. What the game teaches: Musical awareness and rhythm, body parts.

Kış 2011

41


Fotoğraf Yarışması

İ

nsan aklı, yaratıcılığını ilk(s)el çağlarda bıraktı. Modernite ne yaman bir şeymiş meğer!.. Ne telaffuzundaki eda ne de adına yakıştırılan içerik affettiremiyor onu; insanoğlundan alıp götürdükleri, önüne katıp getirdiklerinden daha fazla sanki. Gülten Akın’ın dizeleri geliyor aklıma: “Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya / Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar / Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya.” Dilime pelesenk olmuş iki sözcük: yaratıcılık ve farkındalık. Çocuklarıma: “Kendi ağacınızı kendinizce çizin!” derken onlardan çok kendimle konuşuyorum aslında. Atalarımın mirası olan yaratıcılığı uyandırma zorunluluğumu hatırlatıyorum kendime. Ezbere yaşadığımız hayatların inceliklerini keşfe zorluyorum kendimi. Anlattıklarıma yönelik bir çalışma: Modafen Liseliler Arası Fotoğraf Yarışması. “Haydi insanoğlu, bir şeyler tasarla, ezberini boz!” mahiyetinde... Yarışma konumuz, “kitap ve insan”. Afişinde şöyle yazıyor: “Okumayı bilirsen her insanın bir kitap olduğunu göreceksin.” Beklentimiz teknik bir başarı değil. Yalnızca yaratıcı bir kompozisyon bekledik çocuklarımızdan. Öte yandan temayı bu biçimde belirlememiz tesadüf değil elbet. Zihinleri “kitap, okuma, insan-kitap ilişkisi” ile meşgul olsun, kiminin bilincine kiminin de belki yalnız bilinçaltına bir ileti gönderelim istedik. 21. yüzyılın dar(!) zamanlarında, okumaya zaman ayıramayan insanın genel anlamda bir nebze affı olabilir. Ama biz, çocuklarımızı bu konuda asla affetmiyoruz. Okumayan insanın, okuma yazma bilmeyenden farkı var mı? Edebiyatçılar geveze olur, genellemesini somutladım. Daha fazla konuşmayıp ilk üçe giren çocuklarımızın kıymetli çalışmalarını paylaşıyorum sizlerle... Ayça Tunçel

1. Emre Erdoğan 9A / Hayat Gıdası “İnsanın üç temel ihtiyacı vardır: yiyecek, giyecek ve barınma. Çoğu insan temel ihtiyaçlarımızın üçünden ibaret olduğunu düşünür. Oysaki kitabın da bu temel ihtiyaçlar arasında olduğunu unutmamamız gerekir. Kitap, her insanın gerek duyacağı bir ihtiyaç, bir besindir. İnsanoğlunun vücudu yemeden içmeden nasıl zayıf düşerse kitapsız da ruhu ve akıl gücü zayıf düşer. Her kitabın içinde binlerce kelime ve yazarın hayat tecrübesi, hayata bakış açısı gizlidir. Kitabı okumamızın en temel nedeni de budur zaten. Yazarın tecrübelerinden yararlanıp hayattan ders çıkarmak isteriz. Bunun yanı sıra kitabın kültürümüzü ve kelime hazinemizi de geliştirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu fotoğrafla kitabın insanın hayatında ne denli önemli bir rol oynadığını vurgulamak istedim.”

Modafen İletişim

42


2. Tibet Mundt 9A / Zirveye Giden Yol “İnsanı zirveye taşıyacak olan birikimleridir. Bu birikimlerin tamamını da yaşanmışlıklarımızla sağlayamayız. Bu konuda bizi destekleyecek olan, kitaplardır. Doğrudan edinemediğimiz tecrübeleri onlar sayesinde elde ederiz.”

3. Noyan Demirdağ 11A / Yorumsuz “Bu fotoğrafı çekme hikâyemi şöyle özetleyeyim: Arkadaşımla ders çalışırken ona doğum gününde hediye olarak aldığım gaz maskesi gözüme ilişti, alıp taktım. O da benden habersiz fotoğrafımı çekmiş; yani edebiyattan nefret ettiğim yok, hepsi bir tesadüften ibaret. :)”

Kış 2011

43


Öğrencilerimizden ve Öğretmenlerimizden BİR GENÇ KIZIN GİZLİ DEFTERİ İpek Ongun Her yaşa uygun bir kitap. İlk kitabı okuduktan sonra serinin diğer kitapları elinizden düşmüyor. Bazı bölümleri okurken yazara kızabilir, o bölümleri beğenmeyebilirsiniz. Ama tüm seriyi okumayı bitirdiğinizde yazarın ne kadar haklı olduğunu anlayacaksınız. Bir genç kız olan Serra’nın ağzından yazılan bu kitap, çoğu gencin yaşayabileceği şeyleri anlatıyor; bu yüzden tüm arkadaşlarıma bu kitabı tavsiye ediyorum. Öykü Göç#160

RAMSES Christian Jacg

SEVGİ DUVARI Can Yücel

Taht yolunda ilerleyen genç prens Ramses, abisi Şenar’ın entrikalarından kurtulabilecek mi? Çok güzel, sürükleyici, insanı içine çeken bir tarih kitabı olan Ramses’i yediden yetmişe herkese öneriyorum.

Öğretmenimiz Yeliz Abla bize iki hafta önce “Benim Şairim” adlı bir proje ödevi verdi. İstediğimiz bir şairin kitabını alıp şairi ve şiirini tanıtacaktık. Ben Can Yücel’i seçtim. En sevdiğim şiiri “Gidiyoruz”du. O yüzden projemde bu şiire yer verdim. Artık Can Yücel’in yaşamını ve şiirini biliyorum. Benim projem sayesinde tanıyıp sevdiğim Can Yücel’in “Sevgi Duvarı” adlı bu şiir kitabını herkese öneriyorum.

Umut Uygur#187

Tuluğ Yıldız#163

GÜNEŞİ UYANDIRALIM Jose Mauro De Vasconcelos

TONGUE FU Sam Horn

Bir çocuğun yaşadığı zorlukları ve hayata nasıl tutunduğunu anlatan etkileyici bir kitap. Şeker Portakalı adlı kitabın devamı niteliğinde olan bu kitabı tüm arkadaşlarıma öneriyorum. Her çocuğun ve gencin bu kitaptan öğreneceği pek çok şey, alacağı pek çok ders olduğuna yürekten inanıyorum.

Eğer insanlarla konuşurken zorluk çekiyor, yolda eve dönerken “Ah keşke şunu deseydim!” diyor ve öfkenize hakim olamıyorsanız bu kitap sizin için harika bir kitap. Sözlü dövüş anlamına gelen bu kitapla yaşamınızda pek çok şeyi değiştirebilir hatta bir yaşam felsefesi bile edinebilirsiniz. Herkese keyifli okumalar diliyorum.

Alara Dinler#167

Damla Toköz#194

Modafen İletişim

44


Kitap Tavsiyeleri KÜRK MANTOLU MADONNA Sabahattin Ali Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna adlı kitabını 1943’te yazmıştır. 1998 yılında kitabın ilk baskısı yapılmıştır. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. O zamanın hayat şartlarının sildiği kişiliklere yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına dair yanıtlanması zor sorular soruyor. Akıcılığı ve güzel konusuyla herkesi etkileyen bu kitabı okumanızı tavsiye ederiz. Kubilay Kaan Gümüşler#5 - Onur Çetin#208

SAİT FAİK SEÇME HİKAYELER Sait Faik Abasıyanık Durum öykücülüğünün bizdeki en büyük temsilcisi Sait Faik’in bu kitabını da diğer bütün kitapları gibi büyük bir keyifle okuyacağınıza inanıyorum. Yaşama bir de Sait Faik'in gözünden bakmak size mutlaka güzel şeyler katacaktır. Özlem Naz Özbek #57

ZAMAN BİSİKLETİ Bilgin Adalı Üç bölümden oluşan çok sürükleyici bir kitap serisi. Üç kişi, bir zaman bisikleti icat ediyor ve zamanda yolculuk ediyor. Geçmişten iki insan onların zamanına geliyor. Bakalım zamanın akışı değişecek mi? Siz de benim gibi macerayı seviyorsanız bu kitabı mutlaka okumalısınız. Nihan Nur Arkış#193

ŞAH VE SULTAN İskender Pala Tarihin derinliklerinde bir yolculuk yapmanın tam zamanı. Çaldıran'da karşılaşan Şah İsmail ve Sultan Selim sizi soluksuz okuyacağınız bir maceraya çağırıyor. Yeliz Tevetoğlu

HER ŞEY BEYİNDE BAŞLAR Mümin Sekman Kişisel gelişimin önemli olduğu bir dönemde size bir basamak olacağını düşündüğümüz bu kitabı umarız zevkle okursunuz. Ayça Tunçel

Kış 2011

45


Interview

Jenny Dooley A WARM AND FRIENDLY MEETING WITH THE AUTHOR OF OUR BOOKS

J

enny Dooley has been a teacher, a teacher trainer and an author in the EFL field for more than fifteen years and has travelled extensively, delivering seminars and holding workshops in Europe, Latin America and the Middle East.

In this issue of our school magazine we have a joyous interview with Jenny Dooley, who is also the author of our English course books. We welcomed Dooley at Modafen and our 4th and 5th graders had a chance to meet her in a small workshop which enables them to have a short friendly chat with her and listen to her wise advices. Even though it was a different experience for the students to meet the person who wrote their school books, the joy was clear. Before heading to our interview, we would like to thank Jenny Dooley for her sincerity and we also appriciate the help of Express Publishing staff…

Can you tell us a bit about yourself and your family? I love my job and I love educating children. I’ve got three wonderful children of my own. My twin sons are eleven years old and my beautiful daughter is seventeen. How did you want to become a writer? The desire to create interesting material that motivates children to learn, was the main drive behind my wanting to be a writer. Do you have/had an idol? Why? I have many idols and I admire many people; some real and some fictional. For instance, I admire Dr. David Sousa, Dr. John Medina, Dr. Howard Gardner and many others who have inspired me through their work. What are your goals as a writer? To produce books that help pupils and make them want to learn the language. What inspires you to write and why? My inspiration comes from many sources: films I’ve watched, books I’ve read, stories I’ve heard- and of course my own experiences in life. What is your greatest strength as a writer? Imagination! Do you have to travel much concerning your books? Why? Yes I travel a lot. That’s why when people ask me “Where do you live?”, I always say “in a suitcase”. I go all around the world training teachers in many different countries and talking to them about the latest methodological developments which are always included in my books. I love visiting schools that use my books. I get inspiration and feedback from students and teachers from all the countries that I visit.

Modafen İletişim

46


What’s your favorite place in the entire world? Why? I don’t just have one favorite place! Each country has its own beauty and I always enjoy meeting new people and going to new places. But I have to admit that Turkey is one of my favorite destinations for work and holidays. Will you write other books in this same genre? Yes, I enjoy creating new books. I might be an adult but my imagination is still wild and vivid as a teenager’s and I still have a lot I want to write! So I will keep writing for as long as I can. Do you have any advice for ELT (English Language Teaching) writers? They should listen to the pupils because they are the best teachers for us. What or who has had the biggest impact on ELT in the last 25 years? How? I don’t mean to sound arrogant but as far as I can remember, my company has been a pioneer in many different ways. It has changed the way grammar books and course books were written. And it was one of the first companies world-wide to create IWB (Interactive White Board) software for all levels. It was also the first and only company in the world that has created interactive books for students to study their homework with. What can be done to make the learning of grammar more interesting and enjoyable? Well, the answer to that lies mostly between the pages of my material. However the teacher who teaches grammar needs to make it interesting for his/her students too.

Are you a technophile or a technophobe? What is the future of the Internet in language teaching? I consider myself a digital native! I even write my shopping list on my mobile phone. I believe that we should use every means available to inspire children to learn, but also believe that we should not over-generalise! Don’t forget that every child is different and there are still, even today, some children who do not have the means or are not allowed to have access to technology or the Internet. Our obligation as educators is to give our students choices of different methods and techniques so that they can learn what motivates them most. Can you tell us a bit about your children? My three wonderful children are very creative, artistic and very ambitious. They are kind and loving and they care a lot about ecology and animals. They love travelling and they hope to do what I do one day. However they do miss their mother a lot. What are their favorite games? Do you have any opinions on this? Obviously my boys love their “Play Stations” and my daughter now considers herself too old for games. However I think they all enjoy whatever game we play together as a family and I have to admit I really like playing on the Wii Console with them. But I also believe that it’s important to play not only indoors but also outdoors. They love playing sports such as soccer, basketball, volleyball and tennis.

What is your favorite quote, by whom, and why? “The mind is not a vessel to be filled, but a fire to be ignited.” Plutarch

Kış 2011

47


Interview

What was your favorite game as a child? When I was a child, video games did not exist, so I’m afraid the only toys that took up most of my free time were my Barbie dolls. I used to spend hours just using my imagination and creating stories with my old dolls. I still love them and I have a very big collection of Barbies in my bedroom.

If you could leave your readers with one bit of wisdom, what would you want it to be? Set high targets in your life. Dream big! And do not let anyone ever tell you that your dreams can never come true. If you put your heart in, then they will! Be yourself, do not let others change you!

Do you think there are any differences between Greek Children games and Turkish Children games?

When you wish to end your career, stop writing, and look back on your life, what thoughts would you like to have?

Other than the language, I think that games are the same all over the world!

I would like to think that my work has touched the lives, hearts and minds of many children around the world.

Can you give us an example of your childhood games? Are the Greek kids still playing those games? Well I can remember playing Hide-and-Seek, hopscotch and other playground games and as far as I can see, kids still play those games during break-time at schools.

Modafen İletişim

48



www.modafen.com.tr www.facebook.com/ModafenSchools


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.