Japon Sineması
Duygu İmparatorluğu (In the Realm of the Senses) Yönetmen: Nagisa Oshima Senaryo: Nagisa Oshima Oyuncular: Tatsuya Fuji (Kichizo Ishida), Eiko Matsuda (Sada Abe), Aoi Nakajima (Toku), Yosuko Matsui (Tagawa Inn’in Müdürü), Meika Seri (Matsuko) 1976 / Japonya / Japonca / 105 dakika Mahrem nedir? Cinsellik neden mahremdir? Erotikle pornografi arasındaki sınır nerde çizilir? Cüretkarlıkla doğalın sınırlarında gezinen In the Realm of the Senses ‘toplumsal bakire’ gözlerimizi bir kadın ve erkeğin sürekli tutkusuna maruz bırakırken, acının haz olabileceğinin, hazzınsa düşünebileceğimizden daha geniş bir alanda yaşam bulduğunun kanıtı. Bir adam ve hizmetkarı arasında başlayan oyunbaz cinsellik, bir süre sonra şiddetli bir tutkuya, bir saplantıya dönüşüyor. Cinselliğin hemcinsler, hizmetkarlar, karı ve koca arasında tekil olmaktan uzak pratiklerine tanık olurken biz, bir yandan da utangaç-cilveli kızlıktan arzu dolu kadınlığa terfi eden baş karakterimiz Sada’nın tutkusu ‘öldürücü’ boyutlara ulaşıyor. Hikaye bu ‘sadeliğin’ ötesinde, başkalarının varlığından çekinmeden ve her koşulda sevişen bir çiftin, her anı yatak odası haline gelen hayatlarına dahil ediyor bizi. Ancak birbirine kenetlenen bedenlerin en mahreminine müdahil olurken, Oshima bizi anahtar deliğinden gizlice izlemeye değil, açık açık ve ısrarla bakmaya çağırıyor. Sık sık göstermekten çekinmediği cinsel organlarla bizi sahiplenme, kıskançlık, tensellik ve cinsellikle kurulu o karmaşık haritayı okumaya zorluyor. Haritanın kilit noktası beden, bedende ten. Yemek ve uyumak gibi yaşamsal fonksiyonlardan daha yaşamsal olanı, duyuları harekete geçirmek. Ancak acı duyduğu ve haz aldığı oranda yaşadığını hissediyor ana karakterimiz Sada. Acı ve haz verdikçe tanımlanıyor, tamamlanıyor. Ancak bu yönüyle kutsallık ve dokunulmazlık kazanmıyor beden. Oshima bedenin fahişeliğin aracı olduğu gibi aşkın organı da olabilmesinde bir çelişki görmüyor. Aynı şekilde orjiler, homoerotik sahneler, bir kadının başka kadınlarca içine itilen ‘tahta bir kuşla’ bekaretini yitirmesi, bedenin yaşamın üstünde değil de tam içinde, hissetmekle kurgulanan bir şey olduğu fikrini destekliyor. Bu anlamda cinsellikle dolu bir film olmasına rağmen, In the Realm of the Senses cinsel istek uyandırma işlevini merkeze almamasıyla pornografiden uzaklaşıyor. Barındırdığı ‘tahrik’ çok katmanlı. Cinselliğin ve tabuların sınırlarını sorgulamanın ötesinde, çiftler arası tutkunun tahripkârlığına da değiniyor Oshima. Bu yıkıcılığın ancak gerçek bir hard core sahne ile ifade edilebileceğini düşünmüş olmalı ki, gözümüzün önünde bir erkeklik organının tüm parçaları Sada’nın elleriyle bedenden ayrılıyor. Piyano eşliğinde bir kadının erkeğin en büyük korkusunu gerçekleştirmesi, her göz için keyifle ve rahatlıkla izlenebilecek bir sahne değil. Ancak filmin sonunda, bu rahatsızlık ‘toplumsal gözlerimizin’ şiddet ve cinsellik bekaretini bozmasının ötesinde, film boyunca Oshima’nın bizi çağırdığı duyumsama, hissetme haline tümden kaptırmamızı sağlıyor. Elinde erkeğinin ‘mahrem’ uzuvlarını tutarken yüzündeki dingin gülümseme ve kendine en çok haz veren organı kesip alarak kendini aslında zevkten mahrum eden Sada’nın bütüncül tatmine de bu şekilde ulaşması, kolay kavrayabildiğimiz bir durum değil şüphesiz. Cinselliği tensellikte, tenselliği de duyumsama halinde yüceltirken Oshima, tam da böyle bir kafa karışıklığından faydalanarak, doğalın sınırlarını zorlamamızı sağlıyor. Neşe Ceren Tosun
17 KASIM Cuma 18:00
15