Ege Üniversitesi, öğrenci memnuniyeti sıralamasında “A Plus Üniversite” oldu Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması 2019 raporunda; Ege Üniversitesi “Yerleşke ve Yaşamının Doyuruculuğu” sıralamasında 188 üniversite arasında, en yüksek puan olan A+ kategorisinde yer alarak 14’üncü sıraya yerleşti ve “A Plus Üniversite” oldu.
Türkiye’de Yerleşke ve Yaşamının Doyuruculuğu boyutunda öğrencilerini üst düzeyde(A+) memnun edebilen sadece 30 üniversite bulunuyor. Ege ayrıca Akademik Destek ve İlgi puanını en fazla yükselten ilk on üniversite arasına girmeyi başardı. u SAYFA 8’DE
TEMMUZ 2019 SAYI: 177 YIL: 36
Ege, reklama ihtiyaç duymayan bir üniversite Üniversite adayı gençlere üniversitesinin bölümlerini, eğitim ve sosyal imkânlarını tanıtmak, gençlerin bilinçli tercihler yapmasına yardımcı olmak amacı ile bu yıl 11’incisi düzenlenen “Ege Üniversitesi Tercih Günleri”ne öğrenciler ve aileleri yoğun ilgi gösterdi. u SAYFA 19’DA
“İdeal akademik kültürün iklimi Ege’de yeniden oluşturuldu
15 Temmuz ‘da Ege Üniversitesi’nde gerçekleştirilen etkinliklerle ülkemizin bağımsızlığına, milletimizin iradesine ve milli birliğimize vurgu yapıldı
Demokrasi ve Milli Birlik için tek yürek olduk Ege Üniversitesi, 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü’nü bir dizi etkinlikle andı. EÜ Büyük Spor Salonu önünde başlayan programa Ege Üniversitesi Ailesi yoğun katılım gösterdi. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve şehitler anısına bir dakikalık saygı duruşu, İstiklal Marşı’nın okunması ve ardından
Kuran-ı Kerim tilaveti ile başlayan etkinlikler, Büyük Spor Salonu’ndan Prof. Dr. Yusuf Vardar -MÖTBEKültür Merkezi’ne uzanan Demokrasi Yürüyüşü ile devam etti. Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, şehit Ömer Halisdemir’in isminin yazılığı olduğu dövizle yürüyüşe öncülük etti. u SAYFA 10’DA
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Nadim Macit, Ege Üniversitesi Televizyonu’nda yayınlanan, “Yeniden Ege” programına konuk oldu. Akademik insanın kim olduğu sorusuna cevap vererek programa başlayan Prof. Dr. Macit, “Rektörümüz, hiçbir ayırım yapmadan, ideolojik mekanizmalara girmeden, her çevre ile etkili ve doğru bir iletişim kurmuştur. Bu çalışmalarla bir dayanışma atmosferine dönüşen üniversitemizde, iki yıldır sözden eyleme geçerek bir hareket başlatmıştır. Ege’de ideal akademik kültür iklimi yeniden oluşturulmuştur” dedi. u SAYFA 6’DA
“Araştırma üniversitesi olmaktan başka çaremiz yok” Ege Üniversitesi Televizyonu’nda yayınlanan, “Yeniden Ege” programına konuk olan EÜ Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayfer Yalçın, üniversiteside Rektör Prof. Dr. Necdet Budak öncülüğünde bir kültür haline gelen bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmaları, yenilikçi ve inovasyon nitelikli araştırmalar ile araştırma üniversitesi yolunda gerçekleştirilen projeler hakkında bilgi verdi. Prof. Dr. Yalçın, “Üniversitemizin araştırma üniversitesi olmaktan başka bir seçeneği yok. Çünkü son derece güçlü bir araştırma ve araştırmacı altyapısı, sayısız araştırma projesi var” dedi. u SAYFA 7’DE
2
TEMMUZ 2019
TEMMUZ 2019
Egeliler, Prof. Dr. Fuat Sezgin’in birikimini yerinde ziyaret etti
PROF.DR. DİLEK TAKIMCI
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencilerinden oluşan yaklaşık 40 kişilik bir grup Araş. Gör. Kazım Uzun başkanlığında İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi ve İstanbul tarihi yarımadasına bir gezi düzenledi
Ege Üniversitesi’nde 15 Temmuz Anma Törenleri Ege Üniversitesi’nde; Türk milletinin demokrasiye olan inancı ve bağlılığının gelecek nesillere aktarmak amacıyla “15 Temmuz Anma Töreni ve Demokrasi Yürüyüşü” gerçekleştirildi. Prof. Dr. Yusuf Vardar -MÖTBE- Kültür Merkezi’nde, Yazar Dr. Selçuk Türkyılmaz tarafından “Dinde İstismar, Düşüncede Yabancılaşma, Devlette İhanet: FETÖ ve 15 Temmuz Darbe Girişimi” konulu konferans verildi. Kültür Merkezi önünde 15 Temmuz şehitleri için lokma döküldü. Ayrıca rektörlük tarafından 12-19 Temmuz tarihleri arasında yine aynı merkezde “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü Resim Sergisi” düzenlendi. Bunların yanı sıra Ege’de pek çok birim hem anma etkinlikleri hazırladı hem de bu etkinliklere geniş katılım gösterdi. Ege Üniversitesi’nde düzenlenen tüm etkinlikler duygusal bir atmosferde geçti. Şehitler dualar eşliğinde yâd edilerek, gazilere minnet ve şükranlar sunuldu. 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü Anma Etkinlikleri, Türk Milleti’nin, tarih boyunca varlığını büyük bedeller ödeyerek sürdürdüğünü bir kez daha hatırlamamıza vesile oldu. Büyük Selçuklu İmparatoru Alparslan, Malazgirt Savaşı’nda askerlerinin önüne kefenini giyerek çıkmıştı. Çağ açıp kapayan İstanbul’un Fatihi Sultan Mehmet ile “Ya İstiklal Ya Ölüm” diyen Gazi Mustafa Kemal Türk milletinin şanlı tarihinin simgeleri oldu. Türk Milleti’nin vatan için ölümüne savaşmasının ruhu da bu tarihsel kökenden gelmekte.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün Türk Milleti’nin yediden yetmişe yüreğine kazılmış Türk gençliğine temel vasiyeti şöyledir: “Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir”. Atamızın bu ön görüsüyle Türk halkı 15 Temmuz 2016 gecesi karşı karşıya kaldı. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın tarihi daveti ile meydanlara çıkan Türk halkı 15 Temmuz 2016’da mevcudiyeti ve istikbaline yeniden sahip çıktı. Yüzlerce insan sokakları, caddeleri, köprüleri doldurarak canları pahasına kendi bedenleri ile darbeye karşı direnişe katıldı. O gece, Türkiye tüm farklılıkları, tüm renkleri ile tek yürek oldu. Toplumları kendi kuruları tarafından, kendi maddi imkânlarıyla yok etmek üzerine dizayn edilmiş işgal güçlerinin bir örneği olan Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) Türkiye’ye bağlılık hisseden, demokrasiden yana tavır koyan her toplumsal kesim tarafından yenilgiye mahkum edildi.
3
HABER: ALİ İHSAN MİMTAŞ
Ege’den kadavra ve 3D modeller ile ürolojik cerrahi kursu Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalında düzenlenen ‘‘ 2. Fonksiyonel Ürolojik Cerrahi Kursu’’ yurt içi ve yurt dışından pek çok uzmanı Ege Üniversitesinde buluşturdu. 3D modeller, özel tahnitli kadavralar ve sanal gerçeklik programı ile yapılan kursa, Katar’dan katılan yabancı konukların yanı sıra ülkemizin çeşitli şehirlerinde görev yapan, üroloji, kadın doğum ve çocuk cerrahisi gibi farklı dallardan 20 kursiyer katılım gösterdi. Kursta katılımcılar sadece kadavra üzerinde pek çok güncel cerrahi tekniği yurt içi ve yurt dışından gelen deneyimli cerrahlardan ve anatomistlerden öğrenmekle kalmayıp, yanı sıra 3 boyutlu anatomik modeller ve sanal gerçeklik programı ile desteklenmiş cerrahi simülasyon cihazı ile pekiştirme fırsatı buldular. Kursun açılış törenine EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, EÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Kutsal Turhan, EÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cemil Gürgün, dekan ve başhekim yardımcıları ile yurt içi ve yurt dışından gelen deneyimli cerrahlardan ve anatomistler ile kursiyerler katıldı. Anatomi
EGE ÜNİVERSİTESİ ADINA İmtiyaz Sahibi Genel Yayın Yönetmeni Sorumlu Müdür Yazı İşleri Müdürü Görsel Yönetmen Haber Koordinatörü Haber Editörü Haber Merkezi
: Prof. Dr. Mehmet ERSAN : Prof.Dr. Dilek TAKIMCI : Prof.Dr. Dilek TAKIMCI : Öğr.Gör. Levent KONUŞ Yunus ATMACA : Öğr.Gör. Gamze EROL : Arş.Gör.Dr. Petek DURGEÇ : Zeynep KURTBOĞAN, Türker BECERİKLİ : Ali İhsan MİMTAŞ, İsmail ERSAN, Özlem GENÇ, Sumru ÜZAN, Tufan HAMARAT, Zümrüt AÇIK
Anabilim Dalının 80’nin üzerinde ulusal ve uluslararası mezuniyet sonrası kurs düzenlediğini belirten Dekan Prof. Dr. Cemil Gürgün bu kurslarda cerrahi anatomi alanındaki son teknolojiler ile en yeni ameliyat tekniklerinin kadavralar üzerinde uygulanarak hekimlere öğretildiğinin altını çizdi.
Sanal gerçeklik programı kullanıldı Ürolojik cerrahi kursu hakkında bilgiler veren EÜ Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Okan Bilge ise, “Bu kursların ilkini geçen yıl gerçekleştirdik. Sonrasında Uluslararası Kontinans Topluluğu ise (ICS- International Continence Society) Türkiye’de düzenleyecekleri tüm kursları fakültemiz anatomi anabilim dalı ile birlikte yapması konusunda vardığımız mutabakat sonucu bu kursun ikincisini düzenleme imkanını bulduk. Bu yıl Cerrahi Anatomi ve Teknolojileri Derneği (CATD) ve pek çok firmanın da destek verdiği kursumuzun devam etmesini diliyoruz” diye konuştu.
Redaksiyon Adres Telefon İnternet E-Posta Basım Yeri Basım Tarihi Yayın Türü
: Öğr.Gör. Gamze EROL, Arş.Gör.Dr. Petek DURGEÇ, Zeynep KURTBOĞAN, Sumru ÜZAN : Ege Üniversitesi Medya Uygulama ve Araştırma Merkezi Bornova/İzmir : 0 232 311 48 52 : http://egem.ege.edu.tr/ : egeajans1@gmail.com, egeajans1@mail.ege.edu.tr : Şanal Matbaacılık Amb. San ve Tic. Ltd. Şti. Fatih Cad. No:105/128 Çamdibi İş Mrk. Bornova/İZMİR, Tel: 0.232. 459 82 82, Sertifika No: 19918 : 29.Temmuz.2019 : Aylık kültürel gazete.
Ege Üniversitesi Rektörlüğü öncülüğünde gerçekleştirilen “Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı Etkinlikleri” kapsamında Ege Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından “İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi” ve İstanbul tarihi yarımadasına bir gezi düzenlendi. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencilerinden oluşan yaklaşık 40 kişilik bir grup, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Ortaçağ Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi Kazım Uzun başkanlığında tarihi İstanbul yarımadasında Prof. Dr. Fuat Sezgin’in birikimlerinden oluşan müzeyi ziyaret etti. Arş. Gör. Uzun, “Öğrenci arkadaşlarımızla yaptığımız bu gezi ile hem rahmetli Fuat hocamızı yâd etme hem de onun bizlere bıraktığı ilmî mirasın önemli bir yansıması olan müzeyi yerinde görme fırsatı yakalamış olduk, böylece son derece yararlı ve bizleri oldukça mutlu eden bir faaliyet gerçekleştirmiş olduk” dedi. Fuat Sezgin yılı kapsamında üniversitemizin daha önce birçok etkinlik düzenlediğini, bu gezinin sürdürülen bir programdan ziyade, daha önce başlatılan etkinlikler kapsamında gerçekleştirilen bir İstanbul bilim ve kültür gezisi olduğunu belirten Arş. Gör. Uzun, son derece verimli bir gezi gerçekleştirdiklerini ifade etti. Arş. Gör. Uzun, “İstanbul’da Gülhane Parkı içerisinde, Prof. Fuat Sezgin’in kurulmasına öncülük ettiği “İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi” bulunuyor. Fuat Sezgin denilince doğal olarak İstanbul’da akla gelen ilk yer burası ve hakikaten hem bulunduğu konum ve çevresi hem de içeriği bakımından ger-
çekten muazzam bir yer. Buna ek olarak benzer veya yakın bir içeriğe sahip olduğunu söyleyebileceğimiz, Sultan Ahmet Meydanı’nda bulunan Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nin aynı kapsam dâhilinde ziyaret edilmesinin yararlı olacağını düşündük. Öğrencilerimizin de bu konudaki istek ve arzularını dile getirmelerinin ardından, zikredilen yerlere yapılacak bir bilim ve kültür gezisinin hem öğrenci arkadaşlarımıza sağlayacağı yararlar hem de “Fuat Sezgin Yılı”nın ihya edilmesi bakımından son derece faydalı olacağı kanaatiyle gerekli planlamaları yapmaya başladık. Tabii tüm bu süreç zarfında bu gezinin yapılabilmesine imkân sağlayan ve teşvikleriyle bu gezinin mimarları olan başta Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Necdet Budak, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Ersan ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Ayönü hocalarıma çok teşekkür ederim. Günü birlik, kısıtlı bir zamanımız olsa da en azından oradaki havayı solumak ve tüm bu eserleri yerinde görmek istiyorduk, sağlanan imkân sayesinde Edebiyat Fakültesinin farklı bölümlerine mensup yaklaşık 40 arkadaşımızla bu arzumuzu yerine getirebildik” dedi.
“Tarihe canlı tanıklık etmek öğrencilerimizi heyecanlandırdı” Arş. Gör. Uzun, “İlk olarak, Sultanahmet Meydan’ındaki Türk ve İslam eserlerinin sergilendiği müzeyi ziyaret ettik. Mevcut eserlerin bir kısmı zaten bizim de çalışma alanımız itibariyle hakkında malumatımızın bulunduğu bir dönem ve sahaya ait olduğundan burada bunları inceleme ve arkadaşlarımızla paylaşma şansı yakaladık. Müzede çeşitli dönem ve devletlere (Emevîler, Abbasîler, Beylikler, Selçuklu ve Osmanlı) ait pek çok eseri bire bir görme şansımız oldu. Öğrenci arkadaşlarımızın gördükleri eserler karşısında gerçekten çok etkilendiklerini belirtmeliyim. Akabinde Gülhane Parkı’nın içinde bulunan ve gezimizin asıl maksadını teşkil eden İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi
Müzesi’ni, ziyaret ettik. Burası içerisinde özellikle Türk ve İslam dünyasında geliştirilen ve kullanılan neredeyse her türlü teknolojik alet ve edevatın ve çeşitli eserlerin sergilendiği yerdir. Rahmetli Fuat hocanın önderliğinde ve aslına uygun olarak yeniden dizayn edilen bu eserler oldukça çeşitlilik göstermektedir. Müzede bazı eserlerin, örneğin usturlaplar gibi, çeşitli zamanlara ait bazı örneklerinin bulunması aynı zamanda zaman içerisindeki teknolojik gelişmenin de takip edilebilmesi bakımından güzel birer örnek teşkil ediyor. Müzenin zengin bir içeriğe sahip olması, ilgi alanları çeşitlilik gösteren öğrencilerimizden her birinin dikkatini çekmesine ve burada verimli bir zaman geçirmelerine imkân sağladı. Müzede çeşitli dönemlere ait eserlerin orijinallerini veya aslına uygun modellerini görmek ve inceleme fırsatı bulmak bir anlamda hepimiz açısından tarihe canlı tanıklık etmek anlamına da geliyordu ki, bunun öğrencilerimizi oldukça heyecanlandırdığını ifade etmeliyim. Bu açıdan değerlendirildiğinde son derece önemli bir müze. Bir de ülkemizde farklı örneklerinin pek bulunmaması ve bu kapsam ve yetkinlikteki ilk örnek olması bakımından, müzenin rahmetli Fuat Sezgin hocamızın Türkiye Cumhuriyeti’ne kazandırdığı son derece önemli değerlerden biri olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
4
TEMMUZ 2019
TEMMUZ 2019
Hiçbir kadın karanlıkta kalmayacak ÖZEL HABER: FATMA RABİA İŞERİ
Türkiye’nin pek çok ilinde faaliyet gösteren Kadın Meclisleri, şiddet gören kadınlara “Yalnız değilsiniz” çağrısında bulunuyor. İzmir Kadın Meclisi Üyesi Hilal Susuz, şiddetle mücadele yolunun kadınların birbirlerine sahip çıkarak örgütlenmesinden geçtiğini vurguluyor 2017 yazında “Kıyafetime Karışma” eylemleri ile baskılar karşısında mücadele eden kadınların hak ve özgürlüklerini savunabilecekleri bir alan olarak doğan kadın meclisleri; kadınların hayatlarına dair kendi taleplerini oluşturabilmesi amacıyla kuruldu. Kadın Meclislerini tüm kadınlara açık, eşit söz hakkına sahip ve tüm sorunları birlikte konuşup çözüm bulunabildiği bir divan oluşumu olarak vurgulayan İzmir Kadın Meclisi Üyesi Meltem Yıldırımcan, kadın hakları ve çocuk haklarının ele alındığı her alanda var olduklarını, kadın cinayeti ve çocuk istismarları vakalarının da dava takiplerini yaptıklarını ifade etti. Daha çok dava takip aşamalarını üstlendiklerini çünkü davaları ailelerle birlikte yürütmenin onlara moral verdiği ve mahkemedeki baskının azalması açısından etkili olduğunu ifade eden Yıldırımcan, “Hiçbir kadın karanlıkta kalmayacak ve kadınlar mücadelelerinde asla yalnız yürümeyecek” dedi. Yıldırımcan, “Her 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde, 25 Kasım Dünya Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Gününde ve 1 Mayıs İşçi Bayramında eylemler yapıyoruz ayrıca gerçekleşen istismar olaylarına
Şiddet gören kadınlar için destek ça ğrı hattı:
dınların büyük çoğunluğu maalesef susuyor. Şiddet eyleminde tepki gösterilmesi gereken kişi eylemi sergileyen taraftır. Bizler kadın meclisi çatısı altında gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerle kadınlarımıza bunları anlatıyoruz. Onların başları dik şekilde kendilerini ifade etmeye ve hakları için mücadele etmeye çağırıyoruz. Bu sürecte de gönüllü uzmanlarımız ile hem hukuki olarak hem de psikolojik olarak onların yanında oluyoruz. Bize başvuran ve destek isteyen hiç bir kadınımızı çıktıkları zor yolda yalnız bırakmıyoruz.
“Kadınlar örgütlendikçe ne yapılması gerektiği öğrenilecek” karşı reaksiyon eylemleri de düzenliyoruz. Rabia Naz ve Şule Çet için yoğun katılımlı bir eylem düzenlenmiştik . Seneye 1 Mayıs’a da İşçi Kadın Meclisleri olarak katılmayı planlıyoruz” şeklinde konuştu.
Dava takibi desteği veriliyor Şehirlerde aylık toplantıların yapıldığını, her siyasi görüşten kadının gelip herkesin fikir yürütebildiği, söz hakkı alabildiği toplantıların yapıldığını belirten Yıldırımcan, “Şiddet gören ve dava açmak isteyen kadınlar, çocuğu öldürülen aileler ulaşabiliyorlar bize, destek olma amaçlı onların davalarına katılıyoruz. ‘Ne gibi yollar izlenilebilir, nasıl destek olabiliriz?’ diye oturup konuşuyoruz. Sosyal
medyadaki Twitter, Instagram hesaplarından, broşür dağıtımı ve 0 505 004 11 98 numarasından bize ulaşabiliyorlar, ailenin talebi olursa dava takibi sırasında avukat sağlanıyor” dedi. Türkiye’de kadın mücadelesinin her geçen gün daha da büyüdüğünü ifade eden İzmir Kadın Meclisi Üyesi Hilal Susuz, “Kadın mücadelesinin örgütlü şekilde verilmesi gerekiyor. Kadın Meclislerinden örnek verecek olursak 2017 yazında kuruldu ve 50 ilde varız, 50 ilde bulunmamız nasıl bir avantaj sağlıyor diye sorarsak da mesela Nisan ayında Rabia Naz eylemlerini eş zamanlı olarak 45 ilde gerçekleştirdik bir aradayken ses çıkardığınızdaki etki 3 kişinin çıkardığı ses ile bir olmuyor” şeklinde konuştu. Şiddet gören kadınların kendilerini ifade etmekten çekinmemesi gerektiğini vurgulayan Susuz, “Şiddete uğrayan ka-
Amaçlarının oluşturdukları taleplerle karar alma mekanizmalarını etkilemek yanında sokaktaki vatandaşa da ulaşmak olduğunu belirten Susuz şunları söyledi: “Sosyal medyanın etkisi çok büyük, herkes kullanıyor ve mücadelemizi o alanlarda da sürdürüyoruz bu sayede insanların katılımı artıyor. ‘Ben şu ildeyim, siz de var mısınız?’ söylemlerini görmemiz bunun bir parçası. Kadınlar örgütlendikçe ve arttıkça ne yapılması gerektiği öğrenilecek”.
5
İstismar ile mücadelede kararlı olmak şart ÖZEL HABER: EMİNE GÜNER-MUHAMMET LORD
İstismar, çocukların hayatlarında derin yaralar açan ve ne yazık ki kimi aile tarafından fark edilemeyen kimi aile tarafından da kabul edilemeyen bir olgu olması nedeniyle günümüzde hala varlığını devam ettiriyor. İnsanlığın var olduğu günden bu yana kimi dönemlerde kabul gören günümüz toplumlarında suç olarak görülen istismar; toplumsal bir gerçek olarak karşımıza çıkmaya devam ediyor. Çocuk İzlem Merkezi’nde görev yapan Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Ayşen Baykara da, istismarın neden olduğu psikolojik durumları ve böyle bir durumla karşılaşıldığı zaman ne yapılması gerektiğini anlattı.
İstismara uğrayan çocuklar farklı belirtiler gösterir İstismarın çocuğun içinde bulunduğu gelişim dönemine göre farklı belirtiler gösterebileceğini ifade eden Prof. Dr. Baykara; “Çocuğun içinde bulunduğu yaş dönemine ilişkin olağan korkularından farklı olan korkularının şiddeti, kaygı durumu, çocuğun oyun içinde belirtmek istediği açık veya örtülü mesajlar; çocuğun istismara uğradığının göstergesi olabilir. Çocuk; içinde bulunduğu yaş durumundaki olağan davranışlarından farklı tepkisel davranışlar, öfke nöbetler, kaygılar, güvendiği ebeveyne daha fazla bağlı olma ve ondan ayrı olmak istememe gibi davranışlar gösterebilir. Eğer okula gidiş/dönüşte veya okulda istismara uğruyorsa o zamanda okula gitmek istememe gibi davranışlar da istismar belirtisi olabilir. Ancak istismarın belirtilerini belli kalıplara sığdırmak doğru değil. Bu nedenle çocuğun gelişimsel özelliklerini bilmek gerekli. Özellikle dikkatli ve sağduyu sahibi olan
Çocukların hayatlarında derin yaralar açan istismar, aileler tarafından çoğu zaman fark edilemiyor ya da göz ardı ediliyor ebeveynler çocuğun gelişim dönem özelliklerini bildiği için istismarı daha kolay anlayabiliyor” diye konuştu. İstismarı önlemek için öncelikle çocukları eğitmek gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Baykara; “Yaş grubuna göre çocukları bilgilendirmek lazım. Çocuğa kendi bedeninde nerelerine dokunulmasına izin vermeyeceğini ve böyle bir durumla karşılaştığında bağırıp çağırması, istismarcıyı itip oradan uzaklaşması gerektiğini, yaşadığı bu olayı mutlaka anne babasına söylemesi gerektiğini ona anlatmak gerekir. Eğer çocuk rahatsız oluyor ise ebeveynlerinin bile bedeninin dokunmasını istemediği bölgelerine dokunmasına izin vermemelidir. Çünkü bu cinsel mesajı söz konusu ebeveyni bile olsa alır. Dolayısıyla çocuk, karşısındaki her kim olursa olsun rahatsızlık duyduğu davranışlara izin vermeyip ondan uzaklaşması gerekir” dedi.
“Ne yazık ki vakaların büyük bir çoğunluğu ensest” Örgütlü mücadelenin her zaman daha etkili olduğunu ve bu nedenle uzun yıllar sivil toplum kuruluşlarında mücadele ettiğini dile getiren Av. İlke Erol bu sayede daha çok yere ulaşmanın mümkün olduğunu söyledi. Kendilerine gelen vakaların çoğunun ensest olduğunu dile getiren Avukat Erol; “Ensestte işin en zor kısmı ailenin bunu dile getirmesi. Çünkü genellikle aile içerisinde şiddet birinden diğerine uygulandığı için bireyler, aile içerisinde sorunun çözümü yoluna gidiyor ya da hiç sorun yokmuş gibi davranılıyor. İstismarın genellikle de babadan, abiden, amcadan, dayıdan, geliyor olması ve annenin çocuğuyla ilgili bu durumu kabullenmemesi, ailenin dağılacağı fikrinin yaygın olması, kendilerini bunun sonrasında gelişecek durumlarla baş edemeyecek güçte hissetmeleri; mağdurların sessiz kalmasına neden oluyor. Biz öncelikle bu durumların çözülebileceğini ailelere aktarıyoruz ve ailelerde bu güveni sağlamaya çalışıyoruz. İstismarla mücadelede en önemli unsur kararalı olmak” dedi. Çocuk İstismarıyla Mücadele Derneği (ÇİMDER) Başkanı Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Canan Arıtman istismar konusunda yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdi. Prof. Dr. Canan Arıtman, çocuk istismarı konu-
sunun toplum olarak eksik olduğumuz alanlardan biri olduğunun altını çizerek; “Çocuk cinsel istismarı ile ilgili rakamlar günümüzde katlanarak artıyor. Ancak çocuk istismar vakalarının ne yazık ki sadece yüzde 15’i adli makamlara bildiriliyor. Ensest vakalarında ise bu oran yüzde 5-10 arasında değişiyor. Bu rakamlar bile çok korkunç. Bir de adli makamlara taşınmayıp, göz ardı edilenleri hesaba kattığımızda durumun ne kadar vahim olduğu ortaya çıkıyor” dedi. ÇİMDER Başkanı Prof. Dr. Arıtman, derneğin kuruluş amacının bu konuda toplumsal bir farkındalık ve duyarlılık yaratmak olduğunu vurgulayarak bu doğrultuda yaptıkları çalışmalara ilişkin şu açıklamalarda bulundu: “ÇİMDER olarak çalışma alanımız; öncelikle koruma alanı. Bunun için de her şeyde olduğu gibi eğitimin önemli olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla çocuklarımıza verdiğimiz eğitimle onlara kendilerini korumayı öğretiyoruz. Biliyoruz ki bu suçun faili yüzde 85 oranında çocuğun yakın çevresinden insanlar. Bunu göz ardı etmeksizin sadece yabancılara karşı değil tanıdıklarına karşı da kendilerini korumaları gerektiğini çocuklarımıza anlatıyoruz. Bunun yanında öğretmenlerimize de eğitimler veriyoruz. Yaptığımız bir araştırmada öğretmenlerimizin yüzde 85’i bu konuda eğitim almak istediklerini söyledi. Ayrıca yüzde 60’ı da bu tür vakalarla karşılaştıklarını dile getirdi”. Arıtman, istismar konusundaki farkındalık yaratmak için çalışmalarını dürdüreceklerini sözlerine ekledi.
6
TEMMUZ 2019
TEMMUZ 2019
Prof. Dr. Nadim Macit:
“Ege Üniversitesi’nde ideal akademik kültürün iklimi yeniden oluşturuldu” Ege Üniversitesi Televizyonu’nda yayınlanan, sunuculuğunu Doç. Dr. Cem Güzeloğlu’nun, yapımcılığını Prof. Dr. Dilek Takımcı’nın yaptığı “Yeniden Ege” programına konuk olan Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Macit, Ege Üniversitesi’nde yaşanan değişim süreçleri üzerinde durdu. Konuşmasında, yüzyıllık süre içerisinde tabiî, beşeri ve sosyal bilimler alanında yaşanan akademik gelişimin çerçevesini ortaya koyan Prof. Dr. Macit, Ege Üniversitesi’nde bilimsel etkinlik, eğitim ve öğretim, toplumsal sorumluluk projeleri alanlarında yapılan çalışmaları değerlendirdi. Akademik insanın kim olduğu sorusuna cevap vererek programa başlayan Prof. Dr. Nadim Macit, “Akademisyen mütevazı, alçak gönüllü olmalıdır. Diğer bir deyişle akademik insan, nihai sözü söyleyen ve kesip atan kişi değildir. Sınırlarını bilen insandır. Bu vaziyet alış biçimi eleştirel akli geleneğe tabi olmasıyla çatışmaz. Çünkü bilgi üretme faaliyetinin dayandığı ana unsur eleştiridir. Eleştiri kötüleme değildir, anlam arayışının dinamik unsurdur. Demek ki akademik insan, mütevazı, eleştirel akla sahip ve farklı ufuklarla yüzleşen, kaynaşan, yani iletişimi, etkileşimi gerçekleştiren insandır” dedi.
“Kültür, bir milletin anlam haritasıdır” Kültürün, bir milletin ve toplumun anlam haritası olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nadim Macit, akademik çatının kirişleri olduğunu şöyle ifade etti: “Akademik çatının birinci kirişi var olanı doğru aktarmak; ikincisi var olanı anlamak ve yeniden yorumlamak; üçüncüsü ise entelektüel sahada bilinmeyeni merak etmek, düşünülmeyen üzerine düşünmektir. Yeni bir söz söylemek, yeni bilimsel çıktılar üretmektedir. Akademisyen, bir sorgulama geleneğinin içerisinde, bilimsel bilgiyi arama peşinde olduğu için, birtakım güç odaklarının ya da bir takım yapıların sözcüsü olamaz. Akademik insan bilginin ve gerçekliğin sözcüsü olabilir. Çünkü üniversite kültürü birey olmayı, müstakil hareket etme yeteneğine sahip olmayı gerektirir. Akademik insan tespit ettiği bir gerçekliği paylaşmaktan korkmayan ve insanlığın yararına olan pozitif eğilimlere katılan ve aynı zamanda bilimsel
bilgiyi toplumla paylaşma hoşgörüsüne ve anlayışına sahip olan insandır. Keza akademik araştırma aynı zamanda etkileşim ve iletişimdir. Bu çerçevede Rektörümüz Prof. Dr. Necdet Budak, göreve başladığında üniversitemizin geleceğine yönelik bir şura toplayarak akademisyenlerin tanışmasına, ufukların kaynaşmasına, üniversitenin sorunlarının tartışılmasına zemin oluşturdu. Bu toplantıyla üniversitenin sorunlarını tespit ederek, öncelik sıralamasına göre tasnif etti ve hareket planını haritalandırdı. Bunun önemli bir adım olduğunu söyleyebilirim. Keza değişik platformlarda akademik personel olsun, öğrenci olsun, idarî personel olsun, üniversitede çalışan herkesle görüştü ve sorunları paylaştı. Üniversite yaşamının ortak bilince dönüşmesi ve güven ortamının oluşması açsından bu çok önemli bir adımdı. Çünkü bu insanlar arasında doğru ve dengeli bir iletişim kurma meselesidir. Gerek akademik etkinlik açısından gerekse sosyal sorumluluk projeleri açısından bakacak olursak; var olan eksikliği aşmak için yoğun bir çalışma faaliyetinin başlatıldığını söyleyebiliriz. ”
“Üniversiteler akademik kimliğin oluştuğu yerlerdir” Üniversitelerin akademik kimliğin oluştuğu, bilginin ve bilgi arayışının ifade edildiği yerler olduğunu söyleyen Prof.
Dr. Nadim Macit, “Üniversite bilgi ve bilgi anlayışının gerektirdiği, paylaşıldığı ve kurumsal çerçevede gösterildiği bir yerdir. Onun için akademik kültür açısından üniversite; dinî nasihatlerin, sıhhi ve teknolojik telkinlerin, öznesiz sözel rivayetlerin yapıldığı yer de değildir. Üniversite bir ticarethanenin yazboz tahtası da değildir. Üniversite, akademik kimliğin oluştuğu, bilginin ve bilgi arayışının ifade edildiği yerdir. Onun için akademik dünyanın en temel özelliği özgürlüktür. Özgürlük; akademik kimliğin ve kültürün temel sütununu oluşturur. Bu çerçevede sayın rektörümüz Prof. Dr. Necdet Budak, hiçbir ayırım yapmadan, ideolojik mekanizmalara girmeden, değişik rivayetlerin tesirinde kalmadan, piyasadaki mevcut sözlerin etkisinde kalmadan her çevre ile etkili ve doğru bir iletişim kurmaya çalışmış ve bunu başarmıştır. Araştırma üniversitesi olma yönünde tüm fakülteler, enstitüler harekete geçmiştir. Devletin kurumlarıyla ve toplumla bağlantı kurarak ihtiyaçlar belirlenmiş ve belirlenen ihtiyaçlara göre projeler geliştirilmiş; bunlar hem TÜBİTAK’a hem de devletin değişik kurumlarına sunulmuştur. Ülkemizin temel meseleleriyle ilgili hususların çözümlenmesine dönük projeler geliştirilmiş ve sunulmuştur. Şu anda bütün fakülteler bu noktada gayret göstermektedir. Bir üniversite devlet ve devlet kurumlarıyla bağlantı kurabilir bu gayet doğaldır ve olması gerekendir. Ancak siyasetin etik kulvarına girmemesi gerekir. Rektörümüz sürekli
olarak devlet ve devletin kurumlarına atıf yapmış, laik ve demokratik toplumun çoğulcu desenine karşı hassas davranmıştır. Bir dayanışma atmosferine dönüşen üniversitemiz, iki yıldır yeniden sözden eyleme geçerek yeniden bir hareket başlatmıştır ve Ege Üniversitesi’nde ideal akademik kültür iklimi oluşturulmuştur” diye konuştu.
“Tarihin gerisine düşen milletin bahanesi olmaz” Tarihin iki ana başlığı var. Birincisi Gen Mühendisliği, diğeri ise Üç Boyutlu Yazılım Sistemi. Üç boyutlu yazılım sistemine hangi millet, hangi toplum sahip olursa o öne geçecektir. Biz, sanayi devriminde treni kaçırdık. Modern dünyanın temelini oluşturan kurumlar oluşturmada başarısız kaldık. Post-modern sürecin dilini anlama ve kurumsal alana taşımada zorlandık. Şimdi çok kutuplu dünya sisteminde, disiplinler arası öncelikli bilim alanlarında da geri kalırsak treni yine kaçırmış olacağız. Bu yüzden tarihi ufku yakalamak, tarihi ufukla yüzleşmek, farklı düşünce ve kültürlerle yüzleşip kendi bağlamımıza dönmemiz, her alanda değer üretmemiz şarttır. Tarihin gerisine düşen milletin bahanesi olamaz. Bu ağır sorumluluktur. Yeni değerler üretmemiz ve tarihi ufku yakalamamız şarttır. Rektörümüzün her toplantıda vurguladığı bu sorumluluk hepimizin payına düşen bir sorumluluktur” dedi.
Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayfer Yalçın da Ege Üniversitesi Televizyonu’nda yayınlanan, sunuculuğunu Doç. Dr. Cem Güzeloğlu’nun, yapımcılığını Prof. Dr. Dilek Takımcı’nın yaptığı “Yeniden Ege” programına konuk oldu. Prof. Dr. Yalçın, Ege Üniversitesi’nde, Rektör Prof. Dr. Necdet Budak öncülüğünde bir kültür haline gelen bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmalarını, yenilikçi ve inovasyon nitelikli araştırmalar ile araştırma üniversitesi yolunda gerçekleştirilen projeler hakkında bilgi verdi. Ege Üniversitesi’nin araştırma üniversitesi olmaya yönelik çalışmaları ile ilgili konuşan Prof. Dr. Ayfer Yalçın, “Rektörümüzün göreve geldiği andan itibaren bu konuda çok ciddi ve kararlılıkla sürdürdüğü ve başlattığı bir dizi hareket oldu. Aslına bakarsanız Ege Üniversitesinin, Araştırma Üniversitesi olmaktan başka bir seçeneği yok. Çünkü son derece güçlü bir araştırma altyapısı var, araştırmacı altyapısı çok zengin, sayısız araştırma projesi var. 17 tane fakültesi çok sayıda araştırma merkezi ve enstitüler bazında bir dizi yapılanması var. Sonuç olarak bütün olanakları topladığımızda Araştırma Üniversitesi olmayı çoktan hak ediyoruz. Fakat bu aşamaya erişebilmek için bu konuya karşı kararlılık ve sistematik bir yaklaşım tarzı gerekli, bu çerçevede bakıldığında açık söylemek gerekirsek biz daha öncesinde bu farkındalığa sahip değildik. Fakat bu son iki yıldır araştırma üniversitesi olma fikri bizim günlük yaşantımızda çok önemli yer tutuyor. Tamamen bu fikre adapte olmuş durumdayız ve bu sorumluluğu yerine getirmeye çalışıyoruz. Sayın Rektörümüzün bu konuda son derece itici güç kaynağı olan çabaları oldu.
7
Prof. Dr. Ayfer Yalçın:
“Üniversitemizin araştırma üniversitesi olmaktan başka bir seçeneği yok” Geçen yıl itibari ile bizim için ilk kez ama çok önemli olan bir Gelecek Şurası toplantısı yapıldı. O toplantıdan bazı çıktılar elde edildi ve eminim ki bu çıktıları üniversitemiz hedefler doğrultusunda en iyi biçimde kullanacak” dedi.
“Rektörümüz süreç yönetiminde önemli rol oynuyor” Araştırma üniversitesi olma yolunda Ege Üniversitesi’nde ciddi değişim ve dönüşümlerin olduğunun altını çizen Prof. Dr. Yalçın, “Araştırma Üniversitesi olduktan sonra bizim bir dizi yükümlülüklerimiz olacak. Bu sebeple de şimdiden aktif olarak hazırlanmak gerekiyor. Bilimsel araştırma projelerinin genel hatları değişti, proje desteklerinin de daha çok güçlendiğini görüyoruz. Araştırmacılar destekleniyor. Yüksek lisans ve doktora öğrencilerine sağlanacak burs da bunun bir örneği. Genç araştırmacıların ve akademisyenlerin yurtdışına uluslararası toplantılarda sunum yapmak için gitmesinin desteklenme süreci de başlayacak. Tüm bunlardan bağımsız olarak Rektörü-
müzün devlet katında önemli bürokratik altyapı ve deneyimi olması da üniversitemiz açısından büyük yarar sağlıyor. Bu sayede üniversitemiz görünür hale geldi, bakanlar ve bürokratik kişiler tarafından ziyaret edilmeye başlandı ve çoğu projelerde destekleniyoruz. Araştırma Üniversitesi olmanın en önemli şartlarından biri de üniversitenin görünür olması durumudur. Tüm bu gelişmeler neticesinde inanıyorum ki en kısa zamanda araştırma üniversitesi olacağız” diye konuştu.
“Hedef, Ar-Ge ve inovasyon kültürünü yaygınlaştırmak” Ar-Ge ve inovasyonun bir kültüre dönüştürülmesi konusunda da yapılan çalışmalara da değinen Prof. Dr. Yalçın, “Rektörümüzün en önemli hedeflerinden birisi de Ar-Ge ve inovasyonla ilgili yapılan çalışmaların kültüre dönüştürülmesidir. Hedeflerimiz doğrultusunda yaptığımız çalışmalar olumlu sonuçlarını verdi. Üniversitemizin kurum dışı projeleri ve TÜBİTAK projelerimizin sayısı da oldukça yükseldi. Bununla birlikte
girişimcilik endeksimiz yükseliyor, görünürlüğümüzün artması için birtakım toplantılar düzenleniyor, motivasyonu arttırmaya yönelik gayretler devam ediyor. Yakın bir zamanda Rektörümüz çok önemli bir girişim daha başlattı bu da araştırma gruplarının organizasyonu şeklinde. Bizim gibi büyük bir üniversitede var olan bileşenleri bir araya getirmek için ortak bir dil, koordinasyon ve iş birliği yaratmak gerekiyor. Rektörümüz fakülteleri birebir ziyaret ederek özgün projeleri dinleyip hayata geçirilmesi adına bizleri teşvik ediyor” diye konuştu. Ülkemizin kalkınma hedefleri doğrultusunda çalışmalar yaptıklarını ifade eden Prof. Dr. Yalçın, “Eğitim ve öğretim vermeye odaklı, sağlık alanında, toplum sağlığını geliştirmek adına, koruyucu sağlık hizmetleri vermek üzere, Eczacılık Fakültesi’nin rol oynayabileceği alanları biz tespit ettik ve 12 proje hazırladık. Sağlıkla ilgili diğer bölümler de çeşitli projeler hazırladılar en yakın zamanda bunları Sağlık Bakanlığı’na sunacağız” dedi.
“İlaç Ar-Ge Çalıştayı yapacağız” Ege Üniversitesi’nin teknik altyapı ve uzman altyapısıyla Milli İlaç’ Ar-Ge’si yapmaya hazır olduğunu belirten Prof. Dr. Yalçın, “Üniversitemizin özelinde konuya bakacak olursak sahip olduğumuz teknik altyapı ve uzman altyapısıyla ‘Milli İlaç’ Ar-Ge’si yapmaya hazırız. ‘Milli İlaç’ projesinin ülkenin kalkınma hedefi doğrultusunda ekonomik güç olduğunu fark ederek ilerliyoruz. Eczacılık Fakültesi Farmasötik Bilimler Araştırma Laboratuvarı, ARGEFAR, Ege MATAL, Tıp Fakültesi’nin klinik araştırma kaynakları gibi bütün bu İlaç Ar-Ge’sine destek verecek büyük yapılanmalarımız var. Bu alanda biz de varız diyebilmek için bir ‘İlaç Ar-Ge Çalıştayı’ düzenleme planlarımız var. Bu kapsamda ekonomik düzeyde olsun, Sağlık Bakanlığı düzeyinde olsun ilişkili olan bütün karar verici üst yapıların da bir arada olduğu, bizim tüm araştırma potansiyelimizin sergilendiği bir çalıştay planımız var” dedi.
8
TEMMUZ 2019
TEMMUZ 2019
UniAr tarafından 35 binin üzerinde öğrenci görüşü alınarak gerçekleştirilen Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması raporuna göre Ege Üniversitesi, devlet üniversiteleri arasında 14’üncü sıraya yükseldi
9
Rektör Budak, “Amacımız ulusal ve uluslararası büyük bütçeli araştırma fon kaynaklarına erişmek”
Egeliler çok disiplinli projeler üretmek için kolları sıvadı Ege Üniversitesi araştırma politikaları ve strateji çalışmaları kapsamında çok disiplinli araştırma gruplarının daha aktif hale getirilmesi için Rektör Budak liderliğinde seferberlik başlatıldı HABER: ADEM GEYİK- BERFU COŞKUN- YASİN YILDIRIM
Ege Üniversitesi A Plus üniversiteler arasına girdi Ege Üniversitesi’nde son iki yıl içerinde Rektör Prof. Dr. Necdet Budak öncülüğünde hayata geçirilen vizyon projeler, iz bırakan uygulamalar ve öğrenci odaklı yönetim anlayışı ile yaya öncelikli sürdürülebilir yeşil kampüs çalışmaları yapılan alan araştırmasında Egeli öğrencilerden tam not aldı. Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması (TÜMA) 2019 raporunda; Ege Üniversitesi “Yerleşke ve Yaşamının Doyuruculuğu” sıralamasında 188 üniversite arasında, en yüksek puan olan A+ kategorisinde yer alarak 14’üncü sıraya yerleşti ve “A Plus Üniversite” oldu. Türkiye’de Yerleşke ve Yaşamının Doyuruculuğu boyutunda öğrencilerini üst düzeyde(A+) memnun edebilen sadece 30 üniversite bulunuyor. Ayrıca Ege Üniversitesi bir önceki yıla göre Akademik Destek ve İlgi puanını en fazla yükselten ilk on üniversite arasına girmeyi başardı. Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırmasının sonuçlarını değerlendiren Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Öğrenci odaklı, öğrenciyi merkeze alan, yol gösterici ve örnek çalışmalar yaptık. Üniversitemizde her alanda değişim ve dönüşüme devam ediyoruz Hiç kuşkusuz daha kat etmemiz gereken uzun bir mesafe var. Eğitim, nasıl hayat boyu devam eden uzun soluklu bir süreçse, değişim de hiç kuşkusuz uzun soluklu bir süreçtir. Kısa
sürede ulaştığımız hedefler, gerçekleştirdiğimiz projeler değerli ekip arkadaşlarımın, akademik ve idari çalışanlarımızın gösterdikleri üstün gayret ve emekleri sayesindedir. Hepsine gönülden teşekkür ediyorum” dedi.
Geçen yıla göre 9 basamak birden yükseldi Ege, “Devlet Üniversitelerin Genel Memnuniyet Sıralaması” nda önceki yıl 25’inci sırada yer alırken, 2019 yılında 482 puan alarak 123 devlet üniversitesi arasında 14’üncü sıraya yükseldi. “Üniversitelerin Genel Memnuniyet Sıralaması” nda ise bir önceki yıl 50’nci sırada yer alan EÜ bu seneki raporda 482 puan alarak 188 üniversite arasında 30’uncu oldu. EÜ, Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması’nda Ege Üniversitesi “Yerleşke ve Yaşamının Doyuruculuğu” sıralamasında 188 üniversite arasında, en yüksek puan olan A+ kategorisinde yer alarak 14. sıraya yerleşti ve “A Plus Üniversite” oldu. Yerleşke ve Yaşamının Doyuruculuğu boyutunda öğrencilerini üst düzeyde (A+) memnun edebilen sadece 30 üniversite bulunuyor. Ayrıca EÜ bir önceki yıla göre 172 üniversite arasında Akademik Destek ve İlgi puanını en fazla yükselten ilk on üniversite arasına girdi.
Ege Üniversitesinin bu başarısında; son iki yıl içerisinde benimsenen öğrenci odaklı yönetim anlayışı, yaya öncelikli sürdürülebilir yeşil kampus, hayat geçirilen dijital uygulamalar ve yasal düzenlemeler, ihtiyaç doğrultunda yeniden yapılandırılan birimlerin yanı sıra merkezi kütüphane kaynaklarının zenginleştirilmesi, yemekhane mutfaklarında ve fiziki koşullarında kalitenin artırılması, yenilen spor tesisleri, üniversite- sanayi işbirlikleri, ar-ge ve inovasyon çalışmaları etkili oldu.
“Örnek ve yol gösterici uygulamalar yaptık” Üniversite olarak öğrenci odaklı pek çok projeyi uygulamaya soktuklarını ifade eden Rektör Prof. Dr. Budak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Öncelikle şunu belirtmek isterim ki her öğrencimiz cep telefonu, sosyal medya ve Turkuaz Masa üzerinden rektörüne kolaylıkla ulaşabiliyor. Öğrenciyi merkeze alan çok önemli çalışmalar yaptık. Kütüphane bütçesini arttırdık. Kütüphane kullanım saatlerini gece yarısına kadar uzattık ve vize – final dönemlerinde 24 saat açık tuttuk. Öğrencilerimize 30 farklı dilde yabancı dil öğretimine yönelik olarak eğitim seti satın aldık. Türkiye merkezli en çok sosyal bilimler makalesinin bulunduğu yerli indeks olan SOBİAD (Sosyal Bilimler
Atıf Dizini) Veritabanını kazandırdık. Öğrencilerimizin wi-fi ve internet kullanımına yönelik olarak kampüs internet alt yapısını güçlendirdik. Öğrencilerimizin yoğun olduğu bölgelerde su sebilleri koyduk. Öğrencilerimize yemek bursu anlamında yüzde 1500 oranında artış sağladık. Üniversitemiz Geleneksel Bahar Şenliklerini yeniden başlattık. 8 bin kişilik yurt projesinin girişimini Gençlik ve Spor Bakanlığı nezdinde yaptık. Yeni düzenlemelerle yeşil kampüs, sürdürülebilir üniversite konsepti ile birçok alanda peyzaj ve bisiklet kullanımına yönelik çalışmaları devreye soktuk. 25 bin metrekare çim alan oluşturduk. Bir çok birimimizi yeniden yapılandırdık. Gençlik ve Spor Kulübünü bir çok branşta aktif hale getirdik. Spor tesislerimizi yeniledik. Daha öğrenci merkezli bir üniversite anlayışını uygulamaya geçirerek yol gösterici olduk. Kısacası üniversitemizde, sürdürülebilir bilim sanat ve spor kültürü yerleştirmek için gece gündüz çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz. Öğrencilerimizden gelen her talebi karşılamaya çalıştık. Öğrencilerimizin kariyerine, gelişimine, akademik ve sosyal sıkıntılarını gidermeye yönelik destek sistemleri kurduk. Ege Üniversitesi ile bağlarının devam etmesi ve olanaklarından yararlanabilmeleri için ‘Mezun Kartı’ uygulamasını başlattık” diye konuştu.
Ege Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi (EBİLTEM) tarafından “Kurum içinde öncelikli alanda disiplinler arası ve çok disiplinli çalışmaların artırılması” hedefi doğrultusunda EÜ Prof. Dr. Yusuf Vardar MÖTBE Kültür Merkezi’nde geniş katılımlı toplantı düzenlendi. Toplantıya, EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, rektör yardımcıları, senato üyeleri ve akademisyenler katıldı. Araştırma gruplarının daha aktif hale getirilmesine yönelik çalışmalar yürüttüklerine değinen Rektör Budak, EGEBAPSİS, EGE-LABSİS, EGE-VESİS ve atama kriterleri ile ilgili yol haritası hakkında bilgi verdi. Rektör Budak, “Amacımız multidisipliner grupları bir araya getirerek ülkemizin önceliklerine göre ne gibi araştırmalar yapabileceğimizi değerlendirip yeni projeler üretmek. 1,5 yıllık dönemde farkındalık oluşturmak, değişim için alt yapı hazırlamak, değişimden gelişime geçişi analiz etme ve değişim için gelecek hedefleri belirleme aşamalarını başarıyla gerçekleştirdik. Bu süreçte tüm çalışanlarımızla bir araya gelerek fikir alışverişi yaptık. Ayrıca ülkemizde üniversiteler arasında ilk defa ‘Ege Üniversitesi Gelecek Şurası’nı gerçekleştirdik. Eğitim, öğretim ve araştırma alanlarında yol haritamızı belirledik. Elde ettiğimiz veriler ışığında değişimin alt yapısını hazırladık. Bu kapsamda BAPSİS yazılımı ile araştırma yapmak isteyen akademisyenler adına tam bir eşitlik, adalet ve liyakat sistemini oturttuk” diye konuştu. Laboratuvar Bilgi Sistemi (EGELABSIS) ve Akademik Bilgi Sistemi (AVESIS) yazılımlarını uygulamaya başlayarak EÜ’yü dünyada daha görünür kıldıklarını vurgulayan Rektör Budak, “Dünya üniversiteleri arasında 125 basamak birden yükseldik. Ege Üniversitesinin akademik potansiyelini görünür
kıldık. Bu çalışmalarımızın sonucunda TÜBİTAK-ARDEB projelerindeki bütçemizi iki katına çıkardık. Ege Üniversitesi, Türkiye’deki 206 üniversite arasında TÜBİTAK-ARDEB programına 2018 yılında en fazla proje öneren üniversite oldu. Araştırma Üniversitesi olma yolunda öncelikli alanlarımızı belirlerken devletimizin stratejilerini göz önünde bulundurduk. Ege Üniversitesi Rektörlüğü olarak, devletimiz için en iyisi ne ise onu yapmaya çalışıyoruz. Bizim bundan sonraki amacımız ulusal ve uluslararası büyük bütçeli araştırma fon kaynaklarına erişmek” dedi.
Hedef eğitimde kaliteyi artırmak Eğitimde kaliteyi artırmaya yönelik çalışmaların olduğunu belirten Rektör Budak, “Fakülte ve yüksekokullarımızda müfredatı güncelleme ve akademik performans birimleri oluşturuyoruz. Kendimizi yenilememiz ve güncellememiz gerekiyor. Bölümlerimizin akreditasyonu için seferberliğimiz var. Ayrıca yeni öğretim teknolojilerini uygulamaya koymak adına Öğretim Teknolojileri Koordinatörlüğünü kurduk. Türkiye’nin çıkış yolu eğitim ve bilimden geçiyor. Biz de üniversite olarak devletimize katkıda bulunmak zorundayız. Sonuç olarak, belirlediğimiz öncelikli alanlar doğrultusunda disiplinler arası araştırmaların niteliğini ve niceliğini artırmak için üniversitemizin tüm dinamiklerini harekete geçiriyoruz. Huzur ve güven ortamında çok daha iyi işleri birlikte başaracağımıza inanıyorum” diye konuştu. Çok disiplinli araştırma gruplarının daha aktif hale getirilmesi için seferberlik başlattıklarını söyleyen Rektör Budak, konuşmasının ardından öğretim elemanlarının sorularını yanıtladı.
EGE-LABSİS ve AVESİS sanayicilere tanıtıldı Ege Üniversitesi’nde Rektör Prof. Dr. Necdet Budak öncülüğünde yürütülen “Üniversite- Sanayi” işbirliği çalışmaları kapsamında sanayi temsilcileri ve yöneticilerinin yoğun katılımı ile toplantı gerçekleştirildi. Toplantıda, EGE- LAPSİS ve AVESİS hakkında bilgi verildi. EÜ Rektörlüğü’nde; EÜ Mühendislik Fakültesi ve EÜ Bilim Teknoloji ve Uygulama Araştırma Merkezi işbirliğinde yapılan “Üniversite- Sanayi Güçlü İşbirliği Toplantısı’na; Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Yıldız, EBİLTEM Müdür Vekili Prof. Dr. Oğuz Bayraktar, İzmir’deki sanayi kuruluşlarının Ar-Ge Merkezi Yöneticileri, Organize Sanayi Bölgesi temsilcileri, sanayi kuruluşlarının bağlı olduğu sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri ve akademisyenler katıldı.
EÜ araştırma olanakları ve akademisyenlerinin gerçekleştirdiği nitelikli çalışmaların EGE- LAPSİS ve AVESİS ile paydaşların, sanayicilerin kullanımına açıldığını ifade eden Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, “Üniversitemizin gelecek vizyonunda ilk sırada yer alan sanayi işbirlikleri konusunda güçlü ve somut adımlar atıyoruz. Rektörlüğümüzde, sanayi temsilcileri ve yöneticilerini ağırlayarak çok verimli bir toplantı gerçekleştirdik” dedi. Daha önce EÜ web sayfası üzerinden akademisyenlerin hizmetine açılan Ege Üniversitesi Akademik Bilgi Sistemi –AVESİS ile Ege Üniversitesi Laboratuvar Bilgi Sistemi EGE-LABSİS şimdi de paydaşların ve sanayicilerin kullanımına açıldı. Sisteme giriş yapan paydaşlar Ege Üniversitesinin sahip olduğu araştırma olanaklarına ve akademik personelinin nitelikli çalışmalarına rahatlıkla ulaşabilecekler.
TEMMUZ 2019
10 TEMMUZ 2019
11
Ege Üniversitesi Ailesi “15 Temmuz”da tek yürek oldu 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü, Ege Üniversitesi tarafından düzenlenen geniş kapsamlı etkinliklerle anıldı. Gerçekleştirilen konferans, sergi ve söyleşilerde ülkemizin bağımsızlığına, milletimizin iradesine ve milli birliğimize vurgular yapıldı
Ege Üniversitesi 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü Etkinlikleri” program dizisinin açılışına EÜ Ailesi yoğun katılım gösterdi. Ege Üniversitesi Rektörlüğü tarafından düzenlenen “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü Etkinlikleri” program dizisinin açılışı EÜ Büyük Spor Salonu önünde gerçekleştirildi. Program, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve şehitler anısına bir dakikalık saygı duruşu, İstiklal Marşı’nın okunması ve ardından Kuran-ı Kerim tilaveti ile başladı. Program kapsamında gerçekleştirilen Demokrasi Yürüyüşü’nde Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, şehit Ömer Halisdemir’in isminin yazılığı olduğu dövizi ile yürüyüşe öncülük etti. Programın açılışında konuşan Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, “15 Temmuz 2016 tarihinde Ülkemizin bağımsızlığına, milletimizin iradesine ve demokrasimize yapılan hain saldırı, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla hareket eden milletimiz tarafından başarısızlığa uğratılmış, adeta milli bir direniş destanı yazılmıştır” dedi. 15 Temmuz’un istiklal ve istikbaline sahip çıkan kahraman milletimizin elde ettiği en büyük zaferlerden birisi olduğunu ifade eden Rektör Budak, “Şanlı tarihimiz
ve tüm katılımcılar karanfil bıraktı. Sonrasında Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, şehit Ömer Halisdemir’in isminin yazılığı olduğu dövizi taşıyarak demokrasi yürüyüşüne öncülük etti. EÜ Büyük Spor Salonu önünde başlayan yürüyüş, Prof. Dr. Yusuf Vardar MÖTBE Kültür Merkezinde son buldu. Konferans sonrasında MÖTBE Kültür Merkezi önünde 15 Temmuz Şehitleri adına lokma hayrı gerçekleştirildi.
15 Temmuz Konferansı Demokrasi yürüyüşünün ardından gerçekleştirilen “Dinde İstismar, Düşüncede Yabancılaşma, Devlette İhanet: FETÖ ve 15 Temmuz Darbe Girişimi” isimli konferansı İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sosyal ve Beşerî Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Öğretim Üyesi Selçuk Türkyılmaz verdi. Konferans öncesi EÜ Medya Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından hazırlanan “15 Temmuz Kamu Spotu” gösterildi. Konuşmasına, FETÖ’nün nasıl tanımlanması gerektiğini anlatarak başlayan Dr. Türkyılmaz, “15 Temmuz’un ehemmiyetini anlamak ve ciddiyetini kavramak için o geceye bu tanımlamalar ışığında bakmalıyız. O gece ne olduğunu anlayabilmemiz için örgütün ve Türkiye’nin 50-60 yıllık tarihini bilmemiz gerekir. Böylece çok daha farklı sonuçlara ulaşabiliriz” dedi.
Ege’de eğitim ve demokrasi konferansı “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü Anma Etkinlikleri” kapsamında Eğitim Fakültesi tarafından da “Eğitim ve Demokrasi” konferansı gerçekleştirildi. EÜ Eğitim Fakültesi Kültür Salonu’nda düzenlenen konferansı EÜ Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Hülya Gölgesiz Gedikler verdi. Programa, EÜ Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr.
EÜ’de “Demokrasi” Fotoğraf Sergisi
boyunca kahraman halkımızın düşman ve tehditler karşısında sergilediği güçlü duruşun bir örneğini de 15 Temmuz 2016 gecesinde yaşadık. 15 Temmuz gecesinde hain terör örgütü FETÖ/PDY tarafından Aziz Milletimizin iradesi hiçe sayılarak, milli birlik ve beraberliğimize, ülkemizin geleceğine kastedildi. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
E r d o ğ a n’ ı n önderliğinde tek yürek olan milletimiz; sokakları, caddeleri, köprüleri doldurarak milli iradeye ve demokrasiye s a h i p çıktı. Günler süren demokrasi nöbetleriyle halkımız, hain darbecilere geçit vermeyeceğini, Cumhuriyetimizin kazanımları olan demokrasi ve milli iradeden asla vazgeçmeyeceğini bütün dünyaya gösterdi. Milletimizin, istiklaline ve istikbaline bağlılığının en büyük göstergelerinden bir olan 15 Temmuz gecesinde, millet olarak kederi ve gururu aynı anda yaşadık. Tüm farklılıkla-
rın geride bırakıldığı o gecede Anadolu topraklarının işgal edilemeyeceği adeta tüm dünyaya bir kez daha haykırıldı. Türk halkının, demokrasiye, bayrağına, bağımsızlığına ve geleceğine bağlılığının simgesi olan o tarihi gecede; 250 vatandaşımızı kaybetmenin ve 2196 vatandaşımızın ise yaralanmasının acısını yüreklerimizde yaşadık. 15 Temmuz Gecesi’nde asil milletimiz, kendinden sonraki tüm kuşaklara, tek yürek olunduğu takdirde her türlü hain saldırının başarısızlığa uğratılabileceğini kanıtladı” diye konuştu. EÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Mert, 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü kapsamında
yaptığı konuşmada, “ 15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden üç yıl geçti ancak anılarımız hala taze, yaralarımız hala kapanmadı. Bugün demokrasi ve milli birlik günü olarak kutlanıyor ancak bunu yanında bir özelliği daha var ki asla unutmayacağımız şehitleri anma günü olduğudur. 15 Temmuz gecesi yaşananlara baktığımda benim ilk gördüğüm milletimizi bir vatan müdafaası şuuruyla sokağa çıkışıdır” dedi. Açılış konuşmalarının ardından 15 Temmuz şehitlerinin isimlerinin fotoğraflarını yer aldığı anıta Rektör Budak
“15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü Anma Etkinlikleri” kapsamında gerçekleştirilen bir diğer etkinlik “Demokrasi” isimli fotoğraf sergisi oldu. EÜ İzmir Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen serginin açılışına, EÜ İzmir Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Olcay Pullukçuoğlu Yapucu, Ege Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü Dr. Öğr. Gör. Şule Sevinç Kişi, akademisyenler, öğrenciler ve idari çalışanlar katıldı. Sergide konuşan Doç. Dr. Olcay Pullukçuoğlu Yapucu, “Bu sergi Osmanlı’dan günümüze Türk topraklarında gerçekleşmiş olan demokrasiye dair fotoğrafları içeriyor. Demokrasiyle ilgili konularda genellikle daha önce de yayınlanmış olan fotoğrafları halka sunduk” diye konuştu.
Hülya Yılmaz, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Dr. Öğretim Üyesi Hülya Gölgesiz konferansta demokrasi ve eğitim kavramlarının önemine değindi. Demokratik toplumlarda sivil toplumun önemine değinen Dr. Öğretim Üyesi Gölgesiz Gedikler, “Sivil toplum çeşitli alanlarda örgütler oluşturarak iktidarın sınırlanması, tarafsızlığın sağlanması, devletle toplum arasındaki ilişkinin güçlenmesi, çoğulculuk, katılım ve özgür ifadeyi sağlama gibi bir takım işlevler üstlenmektedir. Özgür bir toplumda yurttaşlar istediklerinin peşinden koşabilirler, haklarını kullanırlar ve kendi yaşamlarının bütün sorumluluğunu üstlenirler. Kısacası, demokrasi özgürlüğün kurumsallaşması anlamına gelir.” diye konuştu. Konferans sonunda Prof. Dr. Hülya Yılmaz, Dr. Öğretim Üyesi Hülya Gölgesiz Gedikler’e “Teşekkür Belgesi” verdi.
Türk Dünyası Enstitüsü’nden 15 Temmuz tahlili EÜ Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Muhammet Şen tarafından “15 Temmuz Üzerine Bir Tahlil” konferansına da katılım yoğun oldu. Eğitim ve öğretimin devlet tarafından yürütülmesi gerektiğini ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Muhammet Şen, “Eğitimin her alanı sadece devlet tarafından yürütülmelidir. Örgütün çökertilmesi, temizlenmesi için gençlerimiz bilinçlen-
dirmeli ve beyinlerinin yıkanmasına engel olmalıyız. Kısacası Atamızın da dediği gibi bu vatan gençlere emanet, bizler önce yeni neslimizi koruyacak, eğitecek ve değerli hazinemizi onlara emanet edeceğiz. Son olarak diliyorum ki bu tarz bir olayı Türkiye bir daha yaşamasın ve yaşanmasına da müsaade etmesin” dedi. EÜ Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Nadim Macit, Dr. Öğr. Üyesi Muhammet Şen’e “Teşekkür Belgesi” verdi.
12 TEMMUZ 2019
Giyilebilen EKG cihazı ile sağlıkta yeni bir çağ başlıyor Ege Üniversitesi bünyesinden bulunan Bilim Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (EBİLTEM) sağlık alanında yeni bir çağın başlangıcı sayılabilecek giyilebilen EKG cihazı üretildi. Atlet ve korse gibi kıyafetlerin içine giyilebilen ‘Lifecall’ isimli cihaz ile, kalp krizi ve kalp rahatsızlıkları ile ilgili önlemler üst düzeye çıkarılacak. Kritik kalp sağlığı verisini ilgili sağlık kuruluşlarına bluetooth üzerinden aktarabilen cihaz ile birlikte, vatandaşlar hayat konforlarını hiçbir şekilde etkilemeden EKG verilerini ilgili sağlık kuruluşlarına ulaştırabilecek. Ölümlerin yüzde 35’ini kapsayan kalp krizlerinin 30-60 dakika önceden algılanmasını sağlayan cihaz ile birlikte, aynı zamanda EKG verilerinin sürekli takibi de sağlanacak.
Dört yıllık çalışma sonucunda üretildi
Dört yıllık çalışma sonucunda ‘Lifecall’ isimli ürünün üretildiğini belirten üreticilerden Emre Özdoğan, “Projemiz 1512 TÜBİTAK desteğiyle başladı. Daha sonra da Horizon 2020 faz 1’i aldık. Bununla beraber ürünümüz için aldığımız birçok yatırım ve ödüller oldu. Projemiz de şuan da esasında prototip bitmiş durumda yani kanıtlanabilir, gözlemlenebilir, çalışabilir, giyilebilir bir ürün haline geldi. Ancak bütünsel bir üretime henüz hazır değil. Dezavantajı ise üç gün sonra atmanız gerekmesidir. Çünkü artık iletkenliği kalkıyor. Biz bunu ıslanmasına gerek kalmayan yalnızca belli bir basınç ile cildinize temas ettiğinde iletken hale gelen gümüşle kaplanmış, esasında gümüşle
Giyilebilen EKG cihazı ile, holter kullanımına gerek kalmadan, uzun süreli ve kullanıcıyı rahatsız etmeyecek biçimde uzaktan sağlık ve kalp taraması gerçekleştirilebilecek, doğru, yerinde ve gerekli teşhis ile acil durumlarda erken müdahale edilebilecek. Seri üretime ve son kullanıcılar için yazılım geliştirme aşamasında olan ürün ile birlikte, sağlık verileri uzaktan takip edilebilecek.
kimyasal olarak işlenmiş bir pamuk iplikçikleriyle dokunmuş bir ped yaptık. Pedlerden ilerleyen zamanda EKG çekebileceğimizi gördük. Gerçekten de büyük bir yenilik. Medikal olarak bir partner bulduğumuzda ürünle piyasaya çıkmak istiyoruz” dedi.
Dünyada sadece bir rakibi var Ürün üreticilerinden Ali Akdurak ise, “Medikal bir projenin sahaya geçmeden önce yapılması gereken testleri, akademik süreçleri, deneyleri var. Bu süreçlerle ilgili şu an da yatırım arayışı içerisindeyiz. Dünyada sadece bir rakibimiz var. Bu teknoloji çözmüş olan sadece bir rakibimizin mevcut olmasından dolayı iyi bir konumdayız. Bizim hedefimiz, başlangıçta çıktığımız yol aslında kalp krizini algılamakla ilgili. Kalp krizinin yüzde 7 0 75’i yaklaşık 45 dakika önceden algılanabiliyor. Ve bu çok ciddi bir süre, hayat kurtarabilecek bir şey. Bu gün hepimizin giyilebilir bir EKG kullanmıyor olmasının tek sebebi böyle bir ürünün çok
rahatsız olması. HOLTER diye bir cihaz var ama üzerinize elektrojenlerle yapıştırılıyor, o ıslak bir parça ve kendiniz evde yapıştıramayacağınız, takamayacağınız bir şey” diye konuştu.
Tamamen yerli ve milli olan proje bir ilk oldu EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Ege üniversitesi Bilim Teknolojisi Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBİLTEM) Merkezi’nde bir kuluçka birimimiz Avrupa Birliğinden aldığı projeyle yazılım donanımla vücudumuza giydiğimiz bir fanila üzerinden doktora gitmeden EKG çekebiliyor ve bunu 24 saat takip edebiliyor. Fanilanın üzerindeki elektro-pedler üzerinden vücuttaki bir anlamda kalp atış hızının 24 saat seyrini izleyebiliyorlar. Bu hastaların hastaneye gitmesi, korku yaşaması daha önceki bu fonksiyonu gören başka cihazların ise vücudumuzda yapışması sıkıntı yaratması ve kullanılabilirliğindeki dezavantajları ortadan kaldırıyor. Böylelikle hasta doktoruyla ya da yakınlarıyla buradan gelen sinyaller doğrultusunda, kalp krizi doktorunun ya da hastanın yakınlarının haberdar olması söz konusu. Bu bir ilk, dünyada da tek rakipleri var. Yerli ve milli bir proje. Arkadaşlarımızı bu anlamda tebrik ediyorum, başarılar diliyorum. Ege Üniversitesi EBİLTEM’de bu tür projelerin yapılıyor olmasından da ayrıca gurur duyuyorum” dedi.
EUKAM’a onkolojik araştırmada birincilik HABER: NAZLI ERSÖZLÜ-MASHAL HAİDARİ
Ege Üniversitesi(EÜ) Kanserle Savaş Uygulama ve Araştırma Merkezi (EUKAM) 2018 yılında çalıştığı olgu sayısı ile “İzmir Kanser Veri Tabanı”na en yüksek katkıyı sağladı. Ege Üniversitesi(EÜ) Kanserle Savaş Uygulama ve Araştırma Merkezi (EUKAM) Müdürü Doç. Dr. Ayşe Caner, Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayfer Haydaroğlu ve Öğr. Gör. Fatma Sert, “Ege Üniversitesi Veri Tabanında Çoklu Primer Kanserlerin Analizi” konusundaki çalışmalarından dolayı Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu
Derneği tarafından “Onkoloji Araştırma Birincilik Ödülü”ne layık görüldü. Ödül törenine EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, Rektör Yardımcısı Kutsal Turhan, İzmir İl Sağlık Müdürü Op. Dr. Mehmet Burak Öztop, EÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cemil Gürgün, Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Rüçhan Sertöz, EÜ Hastanesi Başmüdürü Yılmaz Öztürk ve EÜ Hastanesi Müdür Vekili Hacı Mustafa Kaya katıldı. EUKAM Müdürü Doç. Dr. Caner, “Ege Üniversitesi Türkiye çapında en büyük kayıtların tutulduğu hastane. Şu an yeni bir projemiz bulunuyor. Bu projede başta Ege Üniversitesi olmak üzere
il bazlı kanser atlası çıkarmayı düşünüyoruz. Projeye ilk olarak İzmir’de pilot üniversite olarak başlayacağız. Bunu baz alarak Türkiye çapında Sağlık Bakanlığı ile beraber kanser atlası projemize devam edeceğiz. Ayrıca bütün verilerimiz,
Amerikan ve Avrupa verilerinden oluşuyor. Kendi verilerimizi çıkarmak için Sağlık Bakanlığı izni aşamasındayız. Bu izni aldığımız andan itibaren 6 ay içerisinde verileri İl Sağlık Müdürlüğü ile paylaşacağız” dedi.
TEMMUZ 2019
13
Ege Üniversitesi, TÜBİTAK Ödüllerine damgasını vurdu
Ege Üniversitesi mensubu akademisyenler ve öğrenciler TÜBİTAK tarafından düzenlenen araştırma geliştirme faaliyetlerinde adlarından söz ettirmeye devam ediyor Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri TÜBİTAK Üniversite Öğrencileri Araştırma Proje Yarışmalarına damga vurdu. Yarışmada birincilik ödülünü EÜ Tıp Fakültesi 3. Sınıf öğrencisi Çağıl Kalender, “Alzheimer Tedavisinde Modifiye Myricetin İlacı” adlı projesiyle kazanırken EÜ Tıp Fakültesi 3. Sınıf öğrencileri Mustafa Karataş ve Feyza Sakın ise “Organ Naklinde Organın Vücut Dışındaki Yaşam Süresinin Arttırılması” başlıklı projeleri ile üçüncülük ödülünün sahibi oldular. Çağıl Kaleder’in “Alzheimer Tedavisinde Modifiye Myricetin İlacı” Projesi Eylül ayında İstanbul’da Teknofest kapsamında düzenlenecek olan TÜBİTAK Lisans Öğrencileri Proje Yarışması Ulusal Sergisine katılarak burada da yarışma şansı kazandı. TÜBİTAK İzmir Bölge Sergisinde, sağlık kategorisinde birincilik ve ücüncülük ödüllerini elde eden üniversiteliler başarılarını; Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, EÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Kutsal Turhan, EÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cemil Gürgün, Dekan Yardımcıları Prof. Dr. Rüçhan Sertöz, Prof. Dr. Sibel Göksel, Tıp Fakültesi Eğitim Koordinatörü Prof. Dr. Tansu Yamazhan, proje danışmanları Doç. Dr. Vedat Evren ve Araş. Gör. Onur Uygun ile birlikte kutladı.
Egeli öğrencilerden TÜBİTAK ödüllerinde önemli başarı Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomühendislik Bölümü öğrencileri ise sağlık kategorisindeki çalışmalarıyla TÜBİTAK Üniversite Öğrencileri Araştırma Proje Yarışmalarında birincilik ve üçüncülük ödülü aldı. TÜBİTAK İzmir Bölge Sergisinde, Biyomühendislik Bölümü son sınıf öğrencileri Göze Beceren ile Barış Güliçli, sularda ‘Escherichia Coli’ tayini için geliştirdikleri “Taşınabilir Dedeksiyon Kiti” başlıklı proje ile birinci oldu. Aynı bölüm ve sınıftan Utku Devamoğlu ile İrem Duman ise yine aynı kategoride “Mikroakışkan platformda betahidroksi bütiratın tayini için entegre optik sensör geliştirilmesi” başlıklı hasta başı tanı kiti projeleriyle üçüncü seçildi. EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak’ı ziyaret eden öğrenciler, çalışmalarıyla ilgili bilgi verip mutluluklarını paylaştı.
Egeli 3 bilim insanının 3 projesine TÜBİTAK’tan destek Ege Üniversitesi adına bir diğer sevindirici gelişme de “TÜBİTAK-1003 Öncelikli Alanlar Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı”na sunulan projelerden 3’ü kabul edilmesiyle yaşandı. “TÜBİTAK-1003 Öncelikli Alanlar Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı 2018 Çağrıları 2. Aşama Değerlendirmesine göre yürütücülüğünü EÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Asude Durmaz’ın “Yenilikçi Tanı Kitleri”, EÜ Nükleer Bilimler Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sabriye Yuşan’ın “Nükleer Güvenlik” ve EÜ Güneş Enerjisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Burak Gültekin’in “Yeni Nesil Güneş Hücre Sistemleri” başlıklı projeler kabul edildi. Ege Üniversitesi’nde oluşturulan ideal akademik kültürün çıktılarını ulusal ve uluslararası arenada almaya başladıklarını ifade eden Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, “TÜBİTAK tarafından da onaylanan Ege Üniversitesi
Araştırma Politikamız ile birlikte güçlü olduğumuz alanlarla ilgili çalışmalarımız bu hedef çerçevesinde devam etmektedir. Bu kapsamda, Ülkemizin 2023 hedefleri doğrultusunda öncelikle üniversitemizin güçlü yönlerini ön plana çıkartmak ve araştırma evrenimizin lokomotifi haline getirmek için çalışmaktayız. Ege Üni-
versitesi olarak öncelikli hedefimiz olan araştırma üniversitesi olma yolunda emin adımlarla ilerlemekteyiz. Egeli bilim insanı olarak göstermiş olduğunuz başarılar bizleri hedefimize bir adım daha yaklaştırmaktadır. Araştırmacılarımızı kutluyor, başarılı çalışmalarının devamını diliyorum” dedi.
TEMMUZ 2019
14 TEMMUZ 2019
Egeli akademisyenlerden endüstriyel alg üretimi
15
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün “Tanınan Okul” sertifikasını A kategorilerinin tümünde alan ilk devlet yükseköğretim kurumu Ege Üniversitesi oldu
EÜ Su Ürünleri Fakültesi Öğr. Üyesi Doç. Dr. Yaşar Durmaz, gıda, kozmetik, tarım, biyo-dizel ve hidrojen üretimi gibi farklı sektörlerde kullanılabilen alglerin endüstriyel üretimini yaptı Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yaşar Durmaz, 20 yılı aşkın süredir deniz suyu ve fotobiyoreaktörler kullanarak yurt içi ve yurt dışında mikroalgler üzerine çalışma ve araştırmalar yürütüyor. Üzerinde çalıştığı mikroalglerin endüstriyel tarzda üretimleri konusunda başarıya ulaşan Doç. Dr. Durmaz, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) ile işbirliğine gitti. EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, Doç. Dr. Durmaz’dan çalışmalarıyla ilgili bilgi aldı. Gıda, kozmetik, tarım, organik gübre üretimi, biyo-dizel ve hidrojen üretimi gibi farklı sektörlerde kullanılabilen alglerin ithal edildiğine dikkat çeken Rektör Budak, ülke ekonomisine büyük katkıda bulunacak yerli ve milli üretim için Ege Üniversitesi olarak her türlü desteği sağladıklarını ve desteklerini sürdüreceklerini dile getirdi.
“Akademisyenlerimiz bilimi ileriye taşıyor” Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesinde görev yapan öğretim elemanlarının çalışma ve araştırmalarıyla bilimi her gün daha da ileriye taşıdıklarını söyleyen Rektör Budak, “Hocalarımız ülkemizde de alg üretimi yapılabileceğini gösterdi. Şu anda da özel sektöre açma aşamasındalar. Türkiye’de alg üretimi neredeyse yok denecek kadar az. Alg üretimi sakız, çikolata, kozmetik, balık yemi, gıda ürünlerinde doğal renklendirme, tarımda organik gübre kullanımı gibi birçok alanda kullanılabiliyor. Alglerin değerlendirilmesi adına bir ticarileşme süreci söz konusu. Algler ülkemiz açısından yıllık ciddi
bir ticaret hacmine sahip. Hocalarımızın bilimsel ve akademik çalışmaları sayesinde ve MÜSİAD’la yapılan iş birliği çerçevesinde, ülkemiz özel
sektörü alg üretimine başlamış olacak. Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi hocalarımızın bilim adamı olmanın gereğiyle yaptıkları çalışmaların ülke ekonomisine, vatana, millete, topluma ve insanlığa katkı sağlaması bizim için gurur verici. Ülkemize bu değeri kazandıran Su Ürünleri Fakültesi Dekanlığımız ve hocalarımıza teşekkür ediyor, başarılarının daim olmasını diliyorum” diye konuştu.
Birçok sektörde ithalatın önüne geçilecek Alglerin, denizlerle sularda bulunan önemli mikroorganizmalar olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Durmaz, “Fotosentez yapıyorlar, fotosentez sonucunda da protein, yağ, vitamin, pigment gibi önemli bileşimleri bünyesinde bulunduruyorlar. Bunların üretimi dünyada birçok ülkede yapılıyor. Türkiye ise ithal ediyor. Dünya
algleri farklı farklı sektörlerde kullanıyor. 20 yıldan fazla süredir bu konu üzerinde çalışıyorum ve belirli sonuçlar elde ettim. Elde ettiğimiz sonuçlar ve yaptığımız
projeler konusunda ürünlerimizi sanayide ve gıda sektöründe kullanılabilir hale getirmek için çeşitli proseslerden geçirdik. Şeker, sert şeker, yumuşak şeker ve jel şekerlerde renklendirici olarak istediğimiz rengi elde ettik. Endüstriyel tarzda üretim yapabiliyoruz” dedi.
Doğal bileşenlere talep artışı Çikolata ve şekerleme pazarı fiyat ve kalite odaklı rekabetin yoğun olduğunu, ancak tüketicilerin özellikle son dönemde yüksek bir artış ile doğal bileşenler kullanılarak elde edilen ürünleri talep ettiğini söyleyen Doç. Dr. Durmaz, rekabet unsurlarının bölgesel özelliklere göre değişim gösterdiği bir pazar olduğuna değindi. Alglerin farklı renklere sahip olduğunu ve söz konusu ürünlerde doğal bileşen olarak kullanılabildiğini belirten Doç. Dr. Durmaz,
“Yeşil, sarı ve kırmızı tonlarını verebileceğimizi doğal renklendirici kullanarak elde ettik. Çikolata ve şekerleme pazar fiyatı ve kalite odaklı rekabet yoğun, tüketiciler son dönemde doğal bileşenlerden elde edilen ürünleri talep ediyor. Kozmetik açısından da şu ana kadar yaptığımız çalışmalarda sabunlarda kullanarak cilde ve vücuda yararlı ürünler ortaya çıkarmış olduk. Aqua kültürünü de pas geçmedik. Sentetik pigmentler yerine doğal pigment sahibi olan pigmentleri koruma metotlarını geliştirdik. Palyaço balıkları dediğimiz ‘Nemo’ balıklarında denemeler yaparak kullandığımız alg gruplarına göre farklı renk gruplarını elde etmeyi başardık” diye konuştu.
İş dünyasından tam destek Orta ölçekli bir firmanın yaklaşık olarak yılda üç tona yakın alg ithal ettiğini ve bununda firmalara yüksek masraflar oluşturduğunun altını çizen Doç. Dr. Durmaz, “Oranları incelediğimizde ülkemizde kullanılan pigmentlerin sadece yüzde 10’unun alglerden doğal yollarla üretildiğini, geri kalanında ise sentetik pigmentler kullanıldığını görüyoruz. İthalat yapan firmalara gidip, ‘Artık alg üretimini biz yapıyoruz’ dediğimizde hemen kabul ettiler. Denemelerimizi yaptık, başarılı olduk. Bu önemli çalışmalarımıza yönelik MÜSİAD’ın organize ettiği iş adamları gruplarına konuya ilişkin sunumumuzu yaptık. Onlar da bu nitelikli çalışmaya yatırım yapma kararını aldı” dedi.
EÜ Havacılık Meslek Yüksekokulu’na “Tanınan Okul Onay Sertifikası” Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün “Tanınan Okul” sertifikasını A kategorilerinin tümünde alan ilk devlet yükseköğretim kurumu Ege Üniversitesi oldu. Ege Üniversitesi Havacılık Meslek Yüksekokulu A1, A2, A3 ve A4 kategorilerinin tamamında Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün “Tanınan Okul Sertifikası”nı almaya hak kazandı. Ege Üniversitesi Havacılık Meslek Yüksekokulu, Türkiye’de havacılık alanında eğitim veren yükseköğretim kurumları arasında A kategorilerinin tamamını alan ilk devlet üniversitesi oldu. Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Yaptığı bilimsel çalışmalar ile ülkemizde havacılık sektörünün gelişmesine katkı sağlayan Üniversitemiz Havacılık Meslek Yüksekokulu aynı zamanda küreselleşen dünya ekonomisinin önemli bir parçası haline dönüşen havacılık sektörünün ihtiyaç duyduğu nitelikli teknik elemanları yetiştirmektedir. Türkiye’de havacılık eğitimi alanında lider kurumlar arasında yer alan yüksekokulumuz devlet üniversiteleri arasında bir ilki başararak Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün A kategorilerinin tamamında “Tanınan Okul Sertifikası”nı almaya hak kazanmıştır. Bu başarıda emeği geçenleri
tebrik ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum” diye konuştu.
“Pek çok avantaj sunuyor” Ege Üniversitesi Havacılık Meslek Yüksekokulunun kuruluşu ve gelişimi ile ilgili bilgi veren Havacılık MYO Müdürü Prof. Dr. İbrahim Etem Saklakoğlu, “Havacılık Meslek Yüksekokulu, Ege Üniversitesi’nin on meslek yüksekokulundan biridir. Ege Meslek Yüksekokulu bünyesinde 2010 yılında eğitim-öğretim faaliyetlerine başlayan Uçak Teknolojisi ve 2013 yılında eğitim-öğretim faaliyetlerine başlayan Sivil Hava Ulaştırma İşletmeciliği programlarını bünyesine alarak 2015 yılında kurulmuştur. Kurulduğu ilk günden beri ulusal ve uluslararası akreditasyon çalışmalarını misyon olarak benimsemiş olan yüksekokulumuz yürütmüş olduğu çalışmalarla havacılık sektöründe eğitim alanında lider kurumlar arasına yerleşmiştir. Yüksekokulumuz öğretim elemanlarının özverili çalışmaları ve rektörümüz Prof. Dr. Necdet Budak’ın destekleriyle süreç başarılı şekilde yürütülerek yüksekokulumuzun ulusal akreditasyon çalışmaları tamamlanmıştır” dedi.
“Tanınan Okul Onay Sertifikası”nın sunduğu imkânlardan ve avantajlarından bahseden Prof. Dr. İbrahim Etem Saklakoğlu, “Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) SHY-147 Hava Aracı Bakım Eğitim Kuruluşları Yönetmeliği kapsamında gerekli olan yetkilendirme şartını sağlamak için SHT-66 Talimatında yer alan kredilendirme ve kalifiye personel konularının birleşiminden oluşan ‘tanınan okul genelgesi’ 11/07/2014 tarihinde yayınlamış ve 26/03/2015 tarihinde revize edilmiştir” dedi. SHGM ile YÖK arasında oluşturulan sivil havacılık komisyonunun yapmış olduğu çalışmalar neticesinde, eğitimin kalitesini artırmak amacıyla 2018 yılında yükseköğretim kurumlarının bu belgeyi alması zorunlu tutulduğuna değinen Prof. Dr. Saklakoğlu, “Bu belgeye sahip olmayan yükseköğretim kurumlarının eğitim faaliyetlerinin durdurulması kararı alınmıştır. Tanınan Okul yetkisine sahip okullardan mezun olan öğrenciler diplomaya ek olarak tanınan okul sertifikası alacak ve böylece hava aracı bakım sektöründe, yoğun istihdam ihtiyacı bulunan onaylayıcı bakım personeli lisansını almak üzere sınav muafiyetleri ve iş tecrübe süresi avantajı kazanacaktır” diye konuştu.
“Mezunlarımız sektörün tüm alanlarında daha etkin çalışacak” Prof. Dr. İbrahim Etem Saklakoğlu, “Ege Üniversitesi Havacılık Meslek Yüksekokulu olarak A1, A2, A3 ve A4 olmak üzere A kategorilerinin tamamında tanınan okul belgesi almıştır ve Türkiye’de havacılık alanında eğitim veren yükseköğrenim kurumları arasında A kategorilerinin tamamını alan ilk devlet üniversitesi olmuştur. Bu belge sayesinde mezunlarımız SHGM akreditasyonu ile SHY-66 Lisansı için gereken modül (yeterlilik) sınavlarından muaf olmakla birlikte bakım deneyim süreleri A kategori için 2 yıla düşecektir. A1 kategorisi türbin motorlu uçakları, A2 kategorisi piston motorlu uçakları, A3 kategorisi türbin motorlu helikopterleri ve A4 kategorisi piston motorlu helikopterleri kapsamaktadır. A kategorilerinin tamamında yetki alan yüksekokulumuz mezunları havacılık sektörünün tüm alanlarında daha etkin ve yetkin çalışabileceklerdir. Bir parçası olmaktan onur duyduğumuz Ege Üniversitesi ailesine, rektörümüz Prof. Dr. Necdet Budak’ın da destekleriyle böyle bir yetki belgesi kazandırmaktan dolayı kıvanç duymaktayız” dedi.
TEMMUZ 2019
16 TEMMUZ 2019
Kadınlar sporda sınır tanımıyor Ege Lady Dolphins Bayrak Futbolu Kadın Takımı Kaptanı Melisa Bozdemir, “Bir kadın isterse her şeyi başarabilir, istediği sporu yapabilir, bütün tabuları yıkabilir” dedi
Erkek egemen bir dünyada kadın olmanın zorluklarına aldırmadan mücadele eden sporcular onlar. Ege Lady Dolphins… İzmir’in Yunusları, kısa süre içinde büyük başarıları elde ederek Bayrak Futbolu dünyasında adını
duyurdu. 2015 yılında kurulan takım kısa süre içinde çok çalışarak zaferler elde etti ve bu yıl düzenlenen 4. Türkiye Kadın Bayrak Futbol Şampiyonası’nda üçüncü oldu. Türkiye’de kadın sporcu olmak üzerine açıklamalarda bulunan
takım kaptanı Melisa Bozdemir, bayrak futbolunun erkek sporu olarak düşünülmesi nedeniyle var olan önyargının yıkılmasını umut ettiğini ifade etti.
Sporun cinsiyeti olmaz Önyargılara rağmen takım arkadaşları ile var güçleriyle çalıştıklarını ve kısa sürede büyük yol kat ettiklerini ifade eden Kaptan Bozdemir, “Bayrak futbolu sporu Amerikan futboluna çok benzediği için genelde erkek sporu olarak düşünülüyor. Bu büyük bir yanılgı. Sert bir spor olarak algılandığı için kadınların yapamayacağı düşünülüyor. Ancak kadınlar isterlerse sert sporları da yapabilecek kadar güçlüler. Bir kadının istediği sürece her şeyi başarabileceğini, bütün tabuları yıkabileceğini düşünüyorum” diye konuştu. Kadın takımının kaptanı olmanın en başta adil olmayı gerektirdiğini vurgulayan Bozdemir, “Eğer bizler önyargıların kalkmasını ve adil olunmasını
talep ediyorsak bunu önce kendi içimizde işler kılmalıyız. Bir spor takımının kaptanı adil olmalı, olayları tarafsız değerlendirebilmeli, sorumluluk alabilmeli ve takım arkadaşlarına her koşulda destek olmalıdır. Eğer bunları başarabilirsek ülkemizdeki spor kültürüne de barış ve huzur sağlamış oluruz. Tüm ülke çapında spor kültürümüzün bu barış ve huzura ihtiyacı var” diye konuştu.
“Beraber ağlayıp beraber gülmenin cinsiyeti olmaz” Ege Lady Dolphins takım koçlarından Veli Öner de bir koç olarak çalışmalarında cinsiyete bağlı bir avantaj ya da dezavantajın olduğunu düşünmediğini ifade ederek sözlerine şöyle devam etti; “Özellikle kadınların toplumda her işi mükemmel olarak yapacaklarına olan inanç artmalı. Buna önce kadınlar kendileri inanmalı ancak sistem de onlara şans tanımalı ve olanaklar sunmalı. Doğru eğitimle çok daha çağdaş seviyelere ulaşacağımızı düşünüyorum. Biz öncelikle sporu seviyoruz. Hem bu oyunu hem de oyunun içinde olmayı seviyoruz. Bayrak futbolunu merak edip, sevenlerle, bu takımın sorumluluklarını özverili şekilde yerine getiren insanlarla takım olmayı, takımdaş olup aynı duyguları paylaşmayı, bu uzun süreç içinde aynı anıları paylaşan insanlarla başarılı olmayı seviyoruz. Kazanmayı, beraber mücadele etmeyi, öğrenmeyi, öğretmeyi, pes etmemeyi, beraber ağlayıp, beraber gülmeyi seviyoruz. Bunların da asla cinsiyeti olmaz.” Her işte olduğu gibi gönüllü olarak yapılan bu takım faaliyetlerinin de kendi içinde zorlukları olduğunu açıklayan Koç Öner, takım içinde bulunan koçlar ve oyuncular için, en zor kısmın okul hayatı, iş hayatı, sosyal hayat ve bu takımla alakalı sorumlulukları bir arada götürebilmek olduğunu vurguladı. Öner, “Bunu uygun şekilde planlayabilirsek geri kalan küçük zorluklar çok önemli değil” diye konuştu. Takım başarılarının ardında idman devamlılığı ve disiplin olduğunu belirten Kaptan Melisa Bozdemir ise, takım arkadaşlarının derslerini de idmanlarını da büyük bir özveriyle aksatmadan devam ettirdiklerinin altını çizdi. Sponsorları olmadan yollarına devam ettiklerini ifade eden Koç Öner, “Ege Üniversitesi takıma büyük destek veriyor. Okul içinde idman yapabilme gibi, stand açıp kendimizi tanıtabilme ve aramıza yeni oyuncuları kazandırabilme gibi imkanları sağlayabiliyor. Taleplerimiz doğrultusunda, her turnuva ya da müsabaka olmasa bile bazı turnuva ve müsabakalar için yol ve kumanya desteği yapılıyor” dedi.
17
Önlem alınmazsa okyanuslarda balıktan çok plastik olacak Doğa alarm veriyor. Doğanın plastik atıkları kendi başına yok edemediğini söyleyen Çevre Mühendisi Helil Kınay, bilim insanlarının gelecekte okyanuslarda balıklardan çok plastik olacağı öngörülerini ifade ederek, insanları doğanın çığlığına kulak vermeye davet ediyor İstatistiklere göre son yıllarda ülkemizde ve dünyada meydana gelen plastik atıkların çevreye verdiği zararlar gitgide artış gösteriyor. İzmir Çevre Mühendisleri Odası ve Greenpeace Çevre Örgütü bu artışa karşı dikkat çeken açıklamalarda bulundu. İzmir Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Helil İnay Kınay “Ciddi oranda plastik atık dağları oluşmuş durumda. Bu süreçte plastik kullanımının azalması ve geri dönüşümün arttırılması söz konusu olmalıdır” sözleriyle durumun ciddiyetini değerlendirdi. Doğanın plastik atıkları kendi başına yok edemediğini ve ciddi oranda plastik atık yığınlarının meydana geldiğini söyleyen Kınay, “Bilim insanları gelecekte okyanuslarda balıklardan çok plastik olacağını söylüyor. Piyasaya sürülen 1 milyon 800 bin ton plastiğin sadece 384 bin tonu geri toplanıyor. Plastik atığı doğru koşullarda yaşam döngüsünün içine sokmaksak ciddi bir çevre ve halk sağlığı riski ile karşı karşıya kalacağız” dedi. Toplumun tüketim alışkanlıkları, zaman yetersizliği ve hayat pahalılığı gibi sebeplerden tek kullanımlık ürünlere yöneldiğini söyleyen Kınay “Plastik atık sorununda temel çözüm plastik kullanım miktarını azaltmak hatta radikal bir karar alıp plastiğe elveda demek gerekli” açıklamasında bulundu.
ÖZEL ÖZEL HABER: HABER: EBRU EBRU CEYLAN CEYLAN DOĞAN DOĞAN -- CEREN CEREN KORKMAZ KORKMAZ
Greenpeace raporuna göre denizler plastik içinde Dünyadaki çevre örgütlerinin başında gelen Greenpeace’in “Plastik Dolu Akdeniz” raporuna göre Akdeniz’den alınan derin deniz örneklerinin yüzde 92,8’inde plastik saptandı. Avrupa Birliği, Aralık 2018’de Avrupa’nın plaj ve denizlerinde en sık rastlanan 10 adet tek kullanımlık plastik ürün ve aynı zamanda denize bırakılan balıkçılık malzemeleri hakkında yasaklama, kullanımı azaltma gibi yeni kurallar konulması konusunda anlaşmaya vardı. Greenpeace Akdeniz de Türkiye’nin AB direktifine uyarak bu ürünlerin Türkiye’de de yasaklanmasını talep etti. Bugüne kadar projeye 150 bin kişi imza attı. Greenpeace İstanbul Saha Operasyonları Koordinatörü Cansu Yılmaz plastik atığın zararlarını vurgulayarak “Sorunun en büyük kısmını da plastik tükeSolda: İzmir Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Helil İnay Kınay
timinin ortalama yüzde 40’ını oluşturan ‘tek kullanımlık’ plastik ambalajlar oluşturuyor. Bu plastiklerin doğada çözünmesi yüzyılları alıyor. Çoğu plastik, çevre koşulları ne olursa olsun biyolojik olarak a y r ı ş m ı y o r. Maalesef bugüne kadar üretilen plastiğin yüzde 90’ı geri dönüştürülmedi. İşte bu plastiklerin çoğunun yolculuğu da denizlerde son buluyor. Plastik kirliliği, hem tekil hayvanlar hem de bir bütün olarak ekolojik sistem üzerinde büyük bir tehdit oluşturuyor” şeklinde konuştu.
Geri dönüşüm çözüm değil Plastik atık sorunun geri dönüşümle çözülemeyeceğini söyleyen Yılmaz “Maalesef bugüne kadar üretilen plastiğin
yüzde 90’ı geri dönüştürülmedi. Bu çok büyük bir oran. Dünyanın en proaktif bölgelerinden biri olan ve plastik ambalajların geri dönüşüm oranı 2015’te yaklaşık yüzde 40 olan Avrupa Birliği bile 2030 yılına kadar plastik ambalajların sadece yüzde 55’ini geri dönüştürme hedefine sahip. Bu sorunu geri dönüşümle çözemeyiz. Olması gereken zihinlerin değişmesi” dedi.
Alışkanlıklarını değiştir plastik tüketimini azalt Plastik atık sorunun çözümüne yönelik öneriler sunan Yılmaz “Devletler, kanunlara dayanan yasaklar aracılığıyla tek kullanımlık plastik ambalajların azaltılması ve kısıtlanmasını sağlamalı. Bireyler de gündelik alışkanlıklarını değiştirerek plastik tüketimini azaltmalı, yanında tekrar kullanılabilir şişe taşımalı, yeniden kullanılabilir kahve fincanı edinin, alışverişte plastiğe yönelmeyin, mikro taneciklerden kaçının” diye konuştu.
TEMMUZ 2019
18 TEMMUZ 2019
Ege, reklama ihtiyaç duymayan bir üniversite
Keşfettiği bitkiye anne ve babasının adını verdi Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve aynı zamanda Botanik Bahçesi ve Herbaryum Araştırma ve Uygulama Merkezi yönetim kurulu üyesi Doç. Dr. Hasan Yıldırım, doğduğu topraklarda keşfettiği soğan türünü bilim dünyasına anne ve babasının adıyla kazandırdı. Dünyada yaklaşık 900 türe sahip olan Allium (Soğan) cinsine ait Türkiye’de 196 tür bulunduğunu belirten Doç. Dr. Yıldırım, “Alt tür ve varyeteleri ile birlikte bu sayı 213’dür. Bun l a r d a n 86’sı dünyada sadece ülkemizde yayılış g österen, endemik t ür l e r d i r. Keşfettiğim ve bilimsel adını Allium sultaniae-ismailii olarak isimlendirdiğim ‘Erenler Soğanı’ olarak bilinen tür ile bu sayı 214’e yükseldi ve endemik sayısı da 87 oldu” dedi.
Yalnızca dağın zirvesinde görülüyor Doç. Dr. Yıldırım, bilimsel adı Allium sultanae-ismailii olan ve Türkçe ismi Erenler Soğanı olarak önerdiği bitkinin, Malatya’nın Darende ilçesindeki yer alan Akbabaçalı Dağı’nın zirvesinde, 21002180 metrelerde yayılış gösterdiğine dikkat çekti. Yöre halkı tarafından kutsal bir dağ olarak bilinen ve zirvesinde “Akbaba” adında geçmiş zamanlarda yaşayan bir ulu Erenler’e ait türbe bulunduğunu söyleyen Doç. Dr. Yıldırım, “Bu keşfettiğim soğan türü de tam olarak bu dağın zirvesinde ve Akbaba türbesinin çevresinde yayılış gösterdiğini belirtti. Doç. Dr. Yıldırım, herkesin anne ve babasının çok özel ve çok değerli olduğunu, onların haklarının asla ödenemeyeceğini vurgulayarak sözlerine söyle devam etti; “Yaşamımın her anında, kişiliğimde, karakterimde, akademik yaşamımda imzaları olan, desteklerinin sınırı olmayan, sırtımı her yaslamaya ihtiyaç duyduğumda koca çınarlar gibi arkamda duran annem Sultan Yıldırım ve babam İsmail Yıldırım’ın adını, doğduğum topraklarda keşfettiğim bu soğan türünün bilimsel adına vererek bu ismi onlara atfettim”.
Yalnızca 90 kök bulunuyor Çocukluğunun geçtiği Engüzek Yaylası’nda, hep yanı başındaki Akbabaçalı Dağı’nın zirvesine çıkmayı hayal ettiğini dile getiren Doç. Dr. Yıldırım, Akbabçalı Dağı için şunları söyledi: “Bu dağ doğup büyüdüğüm köyüm için kutsal bir dağdır. Geçmişten günümüze bu dağda adaklar adanır, dualar edilir, dilekler tutulur. Yeni türüm tam olarak bu dağın zirvesinde yeralan Akbaba türbesinin bulunduğu zirvede yer alır ve orada yatan erenlere yoldaşlık eder. Bu nedenle Türkçe adını da ‘Erenler Soğanı’ olarak bilim dünyasına önerdim. Benim için anlamı, içeriği, yeri, duygusu çok derin bir bitkidir dedi. Makalesini Mayıs ayı başları itibari Taksonomik Botanik alanının uluslararası öneme sahip Yeni Zellanda kökenli bilimsel dergi olan ‘Phytotaxa’da yayınlanarak bilim dünyasına tanıtıldığını söyleyen Doç. Dr. Yıldırım Erenler soğanı’nın yaklaşık olarak 0,23 km2’lik bir alanda ve yaklaşık 90 tane köke sahip olduğunu, Akbabaçalı Dağı zirvesinde insan ziyaretleri nedeniyle, farkında olunmadan bitki üzerinde bir tahribat söz konusu olduğunu bu bakımdan öncelikli olarak ele alınıp korunması gereken çok lokal yayılışlı bir türdür” diyerek sözlerini tamamladı.
19
Doç. Dr. Özlem Göksel ve Prof. Dr. Aykut Güvensen Meteoroloji Genel Müdürlüğü “Kum ve Toz Fırtınaları” çalışma grubunda
Egeli akademisyenlere önemli görev Tarım ve Orman Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü ile Ege Üniversitesi’nin ortak çalışmasıyla Türkiye’de ilk kez uygulanan “Polen Alerji Bülteni”nin hayata geçirilmesine öncülük eden Egeli akademisyenler Prof. Dr. Aykut Güvensen ve Doç. Dr. Özlem Göksel, yine önemli bir proje için görevlendirildi. Güvensel ve Göksel, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından belirlenen “Kum ve Toz Fırtınaları (KTF) İhtisas Çalışma Grubu”na seçildi. Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Ülkemizin gelecek hedeflerine güçlü ve sürdürülebilir bir şekilde yürüyebilmesi için üniversitelere önemli görevler düşmektedir. Ege Üniversitesi de bu anlayışla her geçen gün ulusal ve uluslararası düzeyde ülkemizin bilimsel verimliliğini artırma yolundaki faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyor. Bilimsel üretim ve toplumsal fayda çalışmalarıyla ülke bilimine önemli katkılar sağlayan üniversitemizin seçkin akademisyenleri şimdi de ‘Kum ve Toz Fırtınaları İhtisas Çalışma Grubu’na seçilerek farklı kurumlardan uzman ve akademisyenlerle birlikte önemli çalışmalar yapacaklar. Değerli akademisyenlerimizi kutlar, ülkemize ve insanlığa yaptıkları ve yapacak-
ları keşif ve çalışmaların destekçisi olacağız” dedi. Üniversitelerden akademisyen, yönetici ve uzmanların katılımı ile oluşturulan “Kum ve Toz Fırtınaları İhtisas Çalışma Grubu”; özellikle Afrika ve Ortadoğu başta olmak üzere, Türkiye dışından ve içinden olacak toz taşınımlarının izlenmesi, tahmin edilmesi ve etkilerinin araştırılması adına çalışmalar yapacak. Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla dünyadaki en önemli iki toz kaynağı olan Afrika ve Ortadoğu kaynaklı çöl tozlarının etkisi altında bulunuyor. Suriye ve Irak sınırına yakın bölgeler ile Konya-Karaman havzası ise toz taşınımından en fazla etkilenen yörelerimiz. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) güncel iklim öngörülerine göre, kuraklık hadisesinin sıklığı ve şiddetinin artmasıyla birlikte, kum ve toz fırtınalarının daha yoğun yaşanması bekleniyor. “Kum ve Toz Fırtınaları İhtisas Çalışma Grubu” listesinde Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aykut Güvensen ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özlem Göksel’in yanı sıra ilgili kamu kurumları ile üniversitelerden 55 akademisyen, yönetici ve uzman yer alıyor.
Ege Üniversitesi Merkez Kütüphanede başlayan EÜ 11. Tercih Günleri’nin ilk gününde Ege Üniversitesini yüzlerce öğrenci aileleriyle birlikte ziyaret etti. Üniversite adayı gençlere Ege Üniversitesi’nin bölümlerini, eğitim ve sosyal imkânlarını tanıtmak, gençlerin bilinçli tercihler yapmasına yardımcı olmak amacı ile düzenlenen “ EÜ 11. Tercih Günleri” başladı. Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonuçları açıklanmasının ardından tercih telaşı yaşayan öğrenciler ve aileleri Ege Üniversitesi’nin tüm birimlerinin tanıtıldığı tercih günlerine yoğun ilgi gösterdi. Merkez Kütüphanede gerçekleştirilen Tercih Günlerine, Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, EÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Kutsal Turhan, fakülte dekanları ve enstitü, yüksekokul, meslek yüksekokulu müdürleri katıldı. Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, Tercih Günleri stantlarını ziyaret ederek öğretim elemanları ve üniversite adaylarıyla sohbet etti. Öğrencileri Ege Üniversiteli olmaya davet eden Rektör Budak, tercih yaparken çok dikkatli olmalarını her türlü faktörü göz önünde bulundurmaları gerektiğini söyledi.
Ege Üniversitesi’nin bölümlerini, eğitim ve sosyal imkânlarını tanımak ve bilinçli bir tercih yapmak isteyen gençler ve ailelerine yardımcı olmak amacı ile düzenlenen “Tercih Günleri” bu yıl 11. kez gerçekleştirildi
“İyi üniversite olma zaman ve potansiyel gerektiriyor” Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Bugün Ege Üniversitesi’nde öğrencilerimizi ve ailelerini ağırlıyoruz. Standlarımız var, her bir fakültenin yetkili birimleri ve hocaları fakültelerini tanıtıyorlar. Gençler neden Ege Üniversitesi’ni tercih etsinler? Bu sorunun cevabını açıklamak durumundayız. Ege Üniversitesi Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden birisi, 64 yıllık bir geçmişe sahip bir üniversite. İyi bir üniversite olmak zaman ve potansiyel gerektiriyor. Akademik kültür, bilim, eğitim, öğretim birikimi gerektiriyor. Yeni kurulan üniversitelerde önemli tabi ki bizim için, ancak öğrenciler, bu birikime sahip akademik kadronun olduğu üniversiteleri daha fazla tercih ediyorlar. Zaten gençlerimiz artık çok bilinçliler, puanlarına göre hangi üniversiteyi tercih edeceklerini hem aileler hem öğrenci-
ler biliyorlar. Ege Üniversitesi olarak özellikle tıp, eczacılık, diş hekimliği, hemşirelik gibi sağlık alanlarında gerçekten çok iyiyiz ve iddialıyız. Bu alanlarımızın yanı sıra tarım, gıda, enerji, kimya, biyomühendislik bilimlerinde de yetkiniz” diye konuştu. Reklama ihtiyaç duymayan ve reklam yapmayan bir üniversite olduklarını ifade eden Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, “Nitelikli akademik kadromuzun yanı sıra çok yeşil bir kampüsümüz var. Green Metric’te derece alan, yükselişini sürdüren bir kampüs gençlerimizi bekliyor. Farklı fakültelerdeki öğrencilerimiz iç içe, kampüsün havasını, atmosferini, çok iyi bir şekilde yaşıyorlar. Ayrıca spor tesislerimiz, kültür sanat merkezlerimiz artık yenilendi. Öğrencilerimizi Ege Üniversitesine davet ediyoruz, hepsinin hakkında hayırlısı olsun. Her zaman söylüyoruz Egeli olmak ayrıcalıktır” dedi.
Ege Tercih Tanıtım filmine yoğun ilgi Egeli gençlerin hazırladığı “Ege Tercih Tanıtım Filmi” sosyal medyada büyük beğeni topladı. EÜ İletişim Fakültesi yüksek lisans öğrencilerinin senaryo dersibitirme projesi olarak hazırladıkları “Ege Üniversitesi Tercih Tanıtım Filmi 2019” sosyal medyada yoğun ilgi görüyor. Yönetmenliğini ve yapımcılığını İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dilek Takımcı’nın yaptığı, sunuculuğunu fakültesinin öğrencisi Tolga Geç ve Aylin Berna Zamandır’ın üstlendiği “Ege Üniversitesi Tercih Tanıtım Filmi 2019” yayınladığı beş gün içinde rekor bir görüntülemeye imza attı. Ege Üniversitesi tanıtım
filmine beş günde 6 bin 198 görüntüleme yapıldı. Egeli öğrencilerin hazırladığı tanıtım filminde EÜ’nün sanatsal, sportif, kültürel ve bilimsel faaliyetleri, üniversite bünyesinde bulunan her türlü sosyal imkanların gösterildiği görüntüler yer alıyor. Ayrıca tanıtım filminde EÜ’nün modern yapısı, yeşil, huzurlu ve güvenli kampüsü ile Ege’yi tercih edecek gençlere heyecanlı duygular yaşatılıyor. Tanıtım filmine Ege Üniversitesi’nin web sayfasından ve Ege Üniversitesi televizyonunun Youtube kanalından “Ege Tercih Tanıtım Filmi 2019” başlığı ile ulaşılabilir.
Ceza İnfaz Kurumunda “Saklı Kanatlar Oyun Odaları Dizaynı” Ceza infaz kurumunda “Saklı Kanatlar Oyun Odaları Dizaynı” İzmir Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu ve Ege Üniversitesi Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu arasında yürütülen “Saklı Kanatlar Oyun Odaları Dizaynı” projesi kapsamında, annelerinin yanında kalan çocuklara yönelik üç koğuşun fiziki alan düzenlemesi yapıldı ve düzenlenen etkinlik ile açılışı gerçekleştirildi. İzmir Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda annelerinin yanında kalan 0-6 yaş grubu çocuklar için Ege Üniversitesi Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu işbirliği ile “Saklı Kanatlar Oyun Odaları Dizaynı” projesi düzenlendi. Proje kapsamında annesinin yanında kalan çocuklara yönelik üç koğuşun fiziki alan düzenlemesinin
açılışı yapıldı. Aliağa ve Menemen Ceza İnfaz Kurumlarından Sorumlu Cumhuriyet Savcısı Murat Kayançicek, Aliağa ve Menemen Ceza İnfaz Kurumları ile İzmir 1 ve 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurum Müdürleri, Kampüs Hastanesi Başhekimi, Ege Üniversitesi Öğretim Görevlilerinin katılımı ile gerçekleşen program, kurum müdürü Meltem Babaoğlu’nun açılış konuşması ve Cumhuriyet Savcısı Murat Kayançiçek’in teşekkür konuşması ardından, annelerinin yanında kalan çocukların dans gösterileri devam etti. Projede emeği geçen Ege Üniversitesi öğretim görevlileri ile öğrencilerine plaket ve teşekkür belgelerinin takdiminin ardından düzenlenen odalar ziyaret edildi. Açılışı gerçekleştirilen odalarda, üst katta bulunan ortak yaşam alanlarında 0-3 yaş grubu için psikomo-
tor ve özbakım becerilerini desteklemeye yönelik “Çocuk Emekleme ve Oyun Alanı”, alt katta ise 3-6 yaş grubu çocuklarının bilişsel, dil, sosyal, duygusal ve bedensel gelişim alanlarına yönelik “Çocuk Yaşam ve Oyun Alanı” bulunuyor. Ayrıca proje kapsamında personele yönelik seminerler, adli hükümlü/tutuklulara yönelik konferanslar, çocukların gelişimlerine yönelik gelişimsel çalışmalar, çocuklara yönelik işitme tarama ve dil gelişim testleri, özel günlere yönelik kutlamalar ve gelişimlerine yönelik aktiviteler gerçekleştirilen ortam da sağlanıyor. Düzenlenen odalar ve proje kapsamında yapılan etkinlikler ile annesinin yanında kalan 0-6 yaş grubu çocukların bilişsel, sosyal ve fiziksel gelişimlerine katkı sağlanması hedefleniyor.