SYK Tartışma Çerçeve Metinleri

Page 1

Tartışma Çerçeve Metinleri

Sosyalist Yeniden Kuruluş


İçindekiler Giriş .................................................................................... 3 Deklarasyon .................................................................. 5 SYK Tartışma Başlıkları ............................................ 9 T1 -Kapitalizm-Kriz-Türkiye .................................. 10

T2 -Strateji .................................................................... 18

T3 -Anti-kapitalist ve Devrimci-Demokratik Mücadele Dinamikleri .............................................. 25 1) Kadın ................................................................ 28 2) Ekoloji .............................................................. 33 3) Gençlik -1 ....................................................... 39 3) Gençlik -2 ....................................................... 43 4) Kentsel Mücadele ....................................... 47

5) LGBT ................................................................ 52 6) İnanç Hareketleri ....................................... 54

T4 -Ulusal Sorun ......................................................... 58

T5 -Birlik Deneyimleri ............................................. 63

T6 -Örgüt/Siyaset ....................................................... 69

2


Giriş Sosyalist Yeniden Kuruluş Parti Girişimi (SYK), bu broşürde yer alan metinlerle birlikte, ortak partiye giden yolda Program’a zemin teşkil edecek bir tartışma sürecini başlatıyor.

Sosyalist Yeniden Kuruluş Parti Girişimi (SYK), bu broşürde yer alan metinlerle birlikte, ortak partiye giden yolda Program’a zemin teşkil edecek bir tartışma sürecini başlatıyor. Bu tartışmanın, ortak partinin kuruluşuyla tamamlanacak bir takvim çerçevesinde, 4 aylık bir süre içinde tamamlanması öngörülüyor. Ardından gelen 2 ayda da Program’ın yazılması, tartışılıp onaylanması planlanıyor. SYK sürecini başlatan bileşenler, onlarca yıllık devrimci mücadele pratiği içinde kurdukları ve giderek güçlenen yoldaşlık ilişkileriyle, kurulacak Komünist Parti’nin eylemine yön verecek bir devrimci programın ortak zeminine sahip olduklarının güveni ve öngörüsüyle yola çıkmıştır. Bununla birlikte, Parti’nin inşa sürecini hızlı ama aceleci olmayan bir tarzla sürdürmek, bu yolun olağan ve gerekli evrelerini hak-

kını vererek geçmek, emin adımlarla yürümek niyetindeyiz. Kaldı ki Yeniden Kuruluş anlayışımız, işlerin “yukarıdan” kotarılması yerine bu süreçte yer alan her bir bireyin emeğiyle olduğu kadar sözüyle de kuruluşun öznesi ve sahibi olmasını emrediyor. Tartışmayı bu anlayışla örgütleyeceğiz. SYK’yı başlatan bileşenler, üzerinde yer aldıkları komünist zeminin kendileriyle sınırlı olmayıp çok daha geniş bir alanı kapsadığının bilinciyle, bu düşünsel ve pratik zeminde yer alan, SYK’nın amaç ve yaklaşımını paylaşan her grup, çevre ve bireyi eşit kurucu özneler olarak süreçte yer almaya çağırmaktadır. Dolayısıyla bu tartışma programımızın kapıları da bu türden en geniş katılıma sonuna kadar açıktır. Tartışma programımız yeterli sayıda SYK’lının bulunduğu her ilde,

3


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri olabildiğince geniş katılımla gerçekleştirilecektir. Tartışmalarda çıkan sonuçlar, ifade edilen görüşler Parti Programı’nın yazımına temel teşkil edecektir. Altını çizmek gerekir ki, bu tartışmalar, teorik sorunları nihai olarak çözmeye değil, bir “politik program” oluşturmaya yöneliktir. Kuşkusuz teorik tartışmalar bu programatik tartışmanın arka planını, derinliğini oluşturacak, onu etkileyecektir. Ama bir devrimci eylem programı oluşturmak için teorik sorunların “çözümünü” beklemek gerekmediği gibi, böyle bir “çözüm”ü beklemenin kendisi de Marksizmin sürekli yeniden üretimi anlayışıyla çelişir. Marksizm zeminindeki teorik tartışmalar, Parti faaliyetinin altından akan yer altı nehri gibi onu besleyerek ve ondan beslenerek, yenilenerek hep süregidecektir. Tartışma programımız, 6 başlıktan (gerçekte 6 konu öbeğinden) oluşuyor. Bu başlıklar aşağıda listelenmiştir. Bu broşürde yer alan “çerçeve metinler”, tartışmaların önünü açmak, kolaylaştırmak için yapılan kısa sunum konuşmaları gibi hazırlanmıştır. “Ortaklaşılmış” ve “nihai” metinler değildirler; yazanların farklı üslup, ifade ve yer yer farklı görüşlerini içermektedirler. Kaldı ki bir tartışma programını

4

başlatırken “ortaklaşılmış” ve “nihai” metinler sunmaya kalkmak, kendi başına bir çelişki oluştururdu. Dört başı mamur, derin analizler ve kesin hükümler içeren geniş kapsamlı sunum metinleri yerine kısa, tezler, tespitler ve sorular şeklinde hazırlanan metinlerin, olabildiğince çok sayıda katılımcıyı sözünü söylemeye teşvik edeceği kanısındayız. Bununla birlikte, her SYK’lı tartışma konularına ilişkin görüşlerini herhangi bir sınırlama olmaksızın yazılı olarak tartışma ortamına sunabilir, sunmalıdır. Bu tür metinler, tartışma sürecini zenginleştirecek, yol gösterici olacaktır. ORTAK MERKEZİ KURUL


Deklarasyon “Sosyalist hareketin ve işçi hareketinin eş-zamanlı krizine yanıt vererek, sosyalist harekette yeni dizilişlere yol açacak, çoğulcu, kitlesel ve enternasyonalist bir işçi-emekçi partisinin inşası hedefiyle bir ortaklaşma sürecini başlatmak için yola çıkıyoruz.” Sosyalist hareketin ve işçi hareketinin eş-zamanlı krizine yanıt vererek, sosyalist harekette yeni dizilişlere yol açacak, çoğulcu, kitlesel ve enternasyonalist bir işçiemekçi partisinin inşası hedefiyle bir ortaklaşma sürecini başlatmak için yola çıkıyoruz. Bu yeni süreçte, başarısızlıkla sonuçlanan geçmiş birlik deneylerinin ortak bir değerlendirmeye tabi tutulmasının, çıkarılan derslerin sosyalist kamuoyu ile paylaşılmasının ve öngörülen ortaklaşma sürecinin geçmişin hatalarını tekrarlamayacak şekilde tasarlanmasının, inandırıcı bir yeni başlangıç için vazgeçilmez olduğunu düşünüyoruz. Marksist sosyalizm geleneğine bağlı olarak, işçi sınıfının egemen sınıf olarak örgütlenmesini kesintisiz bir devrimci süreç olarak kabul eden bir bakış açısıyla çözülen reel sosyalizmin sosyalist dü-

şünüşte yarattığı zaafları aşma hedefiyle bir araya geliyoruz. 21. yüzyılda sosyalizmi kitleler nezdinde yeniden inandırıcı bir seçenek haline getirmenin ve maddi bir güce dönüştürmenin vazgeçilmez bir boyutu olarak, geçmiş sosyalizm pratiklerinden, geleceği ipotek altına alacak fütürist hatalara düşmeksizin, ortak dersler çıkarılmasını ve bu derslerin programa, tüzüğe, örgütlenme modellerine, siyaset tarzına yansıtılmasını ve içerilmesini, yeniden kuruluş veya yapılanma iddiası bakımından önemli görüyoruz. Bu bahislerde ve programatik bir ortaklaşma için elzem gördüğümüz diğer konularda, etkinliğimizin ulaşabildiği her yerde her hangi bir yerel-merkez hiyerarşisi gütmeksizin, yöntemi ve kapsamına katılanların ortaklaşa karar verecekleri bir tartışma ve bu tartışmayla at başı giden bir birlikte eyleme süreci başlatıyoruz.

5


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri Türkiye sosyalist hareketinin toplumsal ve politik mücadelede ciddi bir güç ve emek israfına yol açan parçalı yapısının, ülke çapında etkili siyaset yapmayı ve gündem belirlemeyi sağlayacak bir ölçeğe ulaşmasını ve yığınak yapmasını önlediği apaçık bir gerçek. Ancak bizler, varlık gerekçelerini bizzat bu parçalı varoluştan, gelenek takipçiliğinden ve kendi özgün geçmişlerinden türeten sosyalist grupların ve çevrelerin yan yana getirilmesinin bu gidişi tersine çevirmek için bir çare olmayacağını, yaşadığımız bütün önceki deneylerden biliyoruz. Toplumsal mücadele alanlarında ortaya çıkan yeni çelişkileri ve gerilimleri siyasete taşıma pratiklerinde ortaklaşmadıkça, bu alanlardan yeni enerjiler ve taze güçler sosyalist mücadelenin içine taşınmadıkça, güçsüzlükler üzerinden güç oluşturma anlayışıyla sosyalist grup ve çevrelerin birbirine eklendiği bir durumun, toplumsal gündemle ilgisiz, içine kapanık siyaset tarzını yeniden üretmekten öteye bir sonuç vermediğinin bilincindeyiz. Sosyalist hareketin kendi krizini aşmasının büyük ölçüde işçi hareketindeki krizin aşılmasına sunacağı çözümlerle ve devrim perspektifiyle hareket etmekle bağlantılı olduğunu da, kapitalizmin egemenliğiyle her düzeyde, her türden karşı karşıya gelişin

6

bir sınıf mücadelesi halinde geliştiği kapitalist küreselleşme koşullarında aradığımız yanıtın, eski “altın çağ”a öykünerek bulunmayacağını da biliyoruz. Sosyalist hareketin küllerinden yeniden doğuşunun politik bir işçi hareketinin doğuşuna katkıda bulunduğumuz nispette mümkün olacağı öngörüsüyle hareket ediyoruz. İçinden geçtiğimiz çağda, sınıf mücadelesi yönünden ortaya çıkan koşulların önümüze koyduğu görevler üzerinden yürütülen bir örgütlenme ve mücadele anlayışıyla, antikapitalist toplumsal dinamikleri (Kadın, Ekoloji, Savaş Karşıtlığı vb) göz ardı etmeyen bir perspektifle, kendimizi işçi hareketinin iktisadi ve siyasi alan ikiliğini aşan bir dip dalgası üzerinde yeniden kurmak üzere imkân ve güçlerimizi ortaklaştırmaya koyuluyoruz. Başlattığımız bu yeni sürecin temel yaklaşımlarından birisini de, Kürt Özgürlük Hareketiyle stratejik bir ittifak anlayışı ekseninde, ezilenlerin mücadele birliğinin bir ifadesi olarak, emek ve demokrasi cephesinin inşası oluşturmaktadır. Bu anlayışla, yeni bir sürece adım atan bu girişim, Kürt halkının haklı taleplerini desteklerken, bu talepler uğruna verdiği mücadelesiyle de tam bir dayanışma içindedir. Bu adımı atarken Türkiye sosyalist hareketinin çok parçalı ve en-


Deklarasyon gebeli topografyasında yalnız başımıza olmadığımızın farkındayız. 1980’ler sonrasında toplumsal zeminlerinden büyük ölçüde uzaklaşmış olan sosyalist güçler, 2000’ler başından bu yana Türkiye’yi bir uçtan öbür uca yaran iki sermaye kampı arasındaki güncel politik kutuplaşmanın basıncı altında ve çeşitli türden savrulmalara yol açacak şekilde yeniden kümeleniyorlar. Bir uçta demokratikleşmede gerçek bir ilerlemenin, sınıfsal güç dengelerinden ve bir bütün olarak sermaye hâkimiyetinin sınırlanmasından geçtiğini ıskalayan; demokrasi uğruna mücadeleye tam, kısıtsız ve doğrudan bir halk egemenliği perspektifiyle yaklaşmayan, sadece ve yalnız “askeri vesayet”le yatıp kalkan “demokrasi” odaklı kümelenme var. Bu kümedekiler, bir “yeniden kuruluş” hedefiyle ve işçi hareketinin tarihsel iddialarıyla programatik olarak ilişkilendirilmemiş vesayetsiz bir “demokrasi”ye, mevcut muhafazakâr-liberal hegemonya içinde konumlanarak ve AKP hükümetiyle alış-veriş içinde ulaşılabileceği yanılsamasıyla hareket ediyor ve başka türden bir otoriter rejimin şekillenmekte olduğunu gözden kaçırıyorlar. Öteki uçta ise, çağımızda emperyalizmin bir iç olgu olduğu gerçeğini göz ardı ederek, emperyalizmi dışsal bir olgu gibi

gören, tutarlı bir anti-kapitalizme yaslanmayan bir anti-emperyalizm söylemiyle, kendi ülkesinin ve burjuvazinin bölgesel bir hegemonya peşindeki yayılmacı yönelişlerine karşı bir tavır geliştiremeyen başka bir kümelenme duruyor. Bu kümelenme, Kürt sorununa ve hareketine de bu türden bir anti-emperyalizmin gözlüğüyle baktığı içindir ki, ulusalcı bir pozisyonda duruyor. Kapitalizme karşı bir devrim hedefiyle programatik ilişkisi belirsiz bu kümelenme, çeşitli ulusalcı güçlerin kabulleri ve hassasiyetleriyle örtüşen böyle bir “anti-emperyalizm” anlayışıyla, toplumsal mücadelelere ve işçi hareketine bir “yeniden kuruluş” anlayışından çok geriye dönük “eski altın günleri” ihya etme refleksiyle yaklaşıyor. Bu kümelerle rekabet etmek için değil aramızdaki köklü farklılıkların bilinciyle, sosyalizmi gerçek temelleri üzerinde yeniden seçenek kılmak için yeniden kuruluş perspektifli bir süreç başlatıyoruz. Başlangıç kabulleri açısından ortak bir tartışma ve yöneliş için yeterli bir düzeyin henüz oluşmadığını bilsek bile, sosyalist hareketteki bu tabloyu nihai ve geri dönüşsüz bir ayrışma saymıyoruz. Bu kümelerde yer alanlarla ideolojik mücadele sürdürmeyi ve sınıf mücadelesinin gerekleri doğrultusunda enternasyonalist bir

7


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri yaklaşımla, sosyalizmi geçmiş reel sosyalist pratiklerden çıkarılan dersler ışığında yeniden seçenek kılacak bir politik pratiğe davet etmeyi de bir görev olarak telakki ediyoruz. Bu anlayışla, hem bu iki küme içindeki gelişmeleri dikkatle izliyor hem de “gruplar-arası zemin”de duran, bizimkine benzer arayışlara sahip, var olan kutupsallığın ötesine doğru hareketlenen çevre, grup, inisiyatif ve sosyalist bireyleri şimdiden, başlattığımız yürüyüşün müstakbel ortakları olarak görüyor ve onları sosyalist bir yeniden kuruluş ve derleniş sürecini birlikte örüp ilerletmeye davet ediyoruz.

8


SYK Tartışma Başlıkları

1.

Kapitalizmin krizi, kapitalizmde meydana gelen yapısal dönüşümler, bu dönüşümlerin işçi sınıfının yapısında ve örgütlenmesinde yarattığı değişiklikler, yeni olanaklar ve yeni deneyim alanları; Türkiye’nin sosyo-ekonomik, siyasal ve sınıfsal yapısı

2.

Mevcut konjonktür, stratejik hat (devrimin yolu) ve taktik durumumuz; demokrasi uğruna mücadele ve sosyalizm

3.

Anti-kapitalist ve devrimcidemokratik mücadele dinamikleri

4.

Kürt sorunu, ezilen ulus ve demokratik özerklik; milliyetçiliğe ve şovenizme karşı tutum; yeni bir enternasyonalizmin olanakları

5.

Sosyalist hareketin yeniden kuruluşu; geçmişten günümüze sosyalist hareketin birlik deneyimlerinin değerlendirilmesi; “yenilmiş sosyalizm”den çıkarılan dersler ve sosyalizm tahayyülümüz

6.

Genel olarak siyaset tarzımız ve mücadele anlayışımız; örgütlenme modeli ve parti içi işleyiş

a... Kadın b... Ekoloji c... Gençlik d... Kentsel Mücadele e... LGBT f... İnanç Hareketleri

9


Tartışma 1

Kapitalizm-Kriz-Türkiye Kapitalizmin krizi, kapitalizmde meydana gelen yapısal dönüşümler, bu dönüşümlerin işçi sınıfının yapısında ve örgütlenmesinde yarattığı değişiklikler, yeni olanaklar ve yeni deneyim alanları; Türkiye’nin sosyo-ekonomik, siyasal ve sınıfsal yapısı

Kapitalizmin Yeni Evresi

1.

Özellikle son yarım asırdır geçirdiği değişim, dönüşüm ve başkalaşımların birikimli etkisinin ve krizini aşmak amacıyla yöneldiği yeniden yapılanma sürecinin bir ürünü ve neticesi olarak, bugün kapitalizmin yeni bir evresindeyiz.

2.

Post-modernizm, artık içinde soluk alıp verdiğimiz kültürel, dilsel, simgesel ve sanatsal bir vasattır. Post-modernizm, bir bütün olarak modernizmin, onun egemenlik ve iktidar yapılarının, özne, akıl ve kimlik anlayışlarının, soyut evrenselliğinin ve vazettiği ikiliklerin (sivil toplum-siyasal toplum, insan-yurttaş, özel-kamusal, akıl-beden, akıl-akıldışı, bilinç-

10

arzu, vb) krizinin bir semptomudur. Asla çözümü değil.

3.

Sermaye kendisini yeniden yapılandırırken, ulusal ekonomilerin dünya ekonomisi ve piyasası karşısında sahip oldukları özerklikleri çeşitli bölgesel bütünleşme stratejileri (AB, NAFTA, vb) kapsamında, daha geniş çerçevede ise neo-liberal taarruz ve küreselleşme tabir edilen süreç eşliğinde önemli ölçüde tırpanladı. Fordist birikim rejimi döneminde ve bunun “ithal ikameci” türünde oluşmuş iç örgü ve kenetlenme biçimlerini çözerek, onları giderek artan bir “dışa açıklık” ve “dışa dönüklük”le dünya ekonomisiyle yeniden bütünleştirdi. Kendi serbest dolaşımının, akışının, birikiminin ve değerlenmesinin önündeki engel ve kısıtların büyük


Kapitalizm-Kriz-Türkiye bölümünü ortadan kaldırdı. Kendi devir hızını artırdı. Ulus devletleri yeni sermaye birikim rejiminin gereklerini yerine getirecek, yeni işlevler edinecek, ama aynı zamanda bazı yetkilerini yerele (daha özgül anlamda, sermaye çevriminin ve işbölümünün “küresel kent” devletçiklerine ve düğüm noktalarına) bazılarını ise uluslararası kapitalist kuruluşlara ve küresel serbest piyasa mantığına devredecek şekilde dönüştürdü. Bu ve benzeri gelişmelerin toplam sonucu, ortalama kâr oranlarının dünya çapında oluşmaya başlaması, bu bağlamda kapitalizmin uluslar-ötesi ve dünyasal hale gelmesidir.

4.

Sermayenin yeniden yapılanmasının en önemli kaldıracı ve belirleyici ekseni, hiç kuşkusuz, emek ve üretim süreçlerin yeniden örgütlenmesi ve buna koşut biçimde yeni bir birikim rejiminin yürürlüğe sokulmasıdır. Kâr oranlarını yeniden yükseltecek karşı etkenleri toptan harekete geçirmeyi hedefleyen, odağında “esneklik” kavramının bulunduğu bu yeniden yapılanma hamlesi boyunca, sermaye fordist emek ve birikim rejiminin “katılık” ve tıkanıklarını gidermeyi, emeğin kendi karşısına diktiği engelleri aşmayı büyük ölçüde başardı. Hem emekten ve emeği mekânda toplulaştırmaktan kaçışın, hem emeği boyunduruk altına almanın ve

hem de emeğin bütün zihinsel, bedensel ve duygusal kapasite ve yetilerini içermenin ve birikimin hizmetine koşmanın yeni usullerini geliştirdi; giderek genişleyen bir istihdam biçimleri yelpazesi yarattı. Emeği mekânsal olarak parçalamakla yetinmedi, aynı mekân içinde de çok çeşitli statülerle böldü. Bütün bunlara rağmen, post-fordizm ve esnek birikim, fordizme benzer biçimde, hiç yoksa belirli bir vade için, sermayenin derdine deva olmadı ve birikimi istikrara kavuşturmadı. Kapitalizmin krizi yeni biçimlere bürünerek devam ediyor.

5.

Bugün, sermayenin fabrika ötesine uzanarak “yaşam dünyası”nın tamamını gasp etmeye ve şekillendirmeye yöneldiği, bedenleri, zihinleri ve arzuları kendisinin ihtiyaç duyduğu belirli öznellik kalıplarına dökmek istediği biyo-politik evredeyiz. Günümüzde, bizatihi artıkdeğer sömürüsü kapsamındaki mücadeleler haricinde, sermayenin vantuzlarını her yöne ve daha derinlere uzatmasına, üretimin doğal ve toplumsal koşul ve öncüllerini ele geçirmesine, yeni türden mülksüzleştirmeler ve “çitlemeler” yaratmasına, üretimin geldiği yüksek toplumsallaşma düzeyini tanımak yerine bunu yozlaşma ve tersinmelere maruz bırakmasına, tabiatına aykırı bir biçimde bilgiyi “özel mülk” haline getirmesine,

11


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri kenti ve mekânı atıl sermayeyi emmenin, rantın ve spekülasyonun ortamına dönüştürmesine set çeken ve çomak sokan; toplumsal gövdenin bütünü üzerinden geçerek gerçekleşen sermaye değerlenmesinin karşısına herhangi bir noktada engel diken bütün direnişler ve mücadeleler anti-kapitalisttir.

6.

Günümüz kapitalizmi giderek artan ölçüde bilgi yoğun ve bilgi tabanlı hale gelmekte, Marx’ın tabiriyle “genel toplumsal bilginin” doğrudan üretken bir güç haline gelmesinden istifade etmekte, bu bilginin harekete geçirici ve değer yaratıcı potansiyeline yaslanmaktadır. Bu durum, ölü emek ile canlı emek arasında sanayi devriminden beri süregelen ilişkide bir başkalaşımı imlemektedir. Bu yönüyle yeni evre, kapitalizmin kimi yapısal çelişkilerini şiddetlendirir ve onun sınırları olduğunu sezinletirken, aynı zamanda yeni mücadele alanları da açıyor.

7.

“Finansallaşma” yalnızca kapitalizmin azalan kâr oranları sorununa özellikle kriz dönemlerinde bulunan geçici, daha sonrasında geri çekilen bir çözüm değil, görece kalıcı bir olgudur ve kapitalizmin kazandığı yeni özelliklerle ilişkilidir. a) Finansallaşma yalnızca değersizleşmeyi ertelemenin bir mekanizması değil, aynı zamanda sermayenin eriştiği yük-

12

sek toplumsallaşma derecesinin bir tezahürü, bunun kapitalist mantık içinde ve kendi kendini aşma yoluyla bir tanınmasıdır. Sermayenin örgütlenme biçimlerinin ve akışlarının buna ayak uydurmasının en önemli kaldıraçlarından biridir. b) Finansallaşma, sermayenin emekçiler, dar gelirliler, küçük üreticiler ve kendi hesabına çalışanlar üzerinde kurduğu dışsal (dolaysız üretim sürecinden kaynaklanmayan) bir denetim ve sömürü mekanizmasıdır. c) Günümüzde devasa boyutlara erişen ve araçları oldukça çeşitlenen finansallaşma, aynı zamanda, kısmen kâr oranlarında düşüşten bağımsız ve giderek güçlenen bir eğilim olarak, sermayenin daha rantçı bir konuma çekilmesinin, rant ile kâr, üretken sermaye ile faiz getiren sermaye arasındaki sınırları muğlaklaştırmasının bir yansımasıdır. d) Günümüzdeki finansallaşma, Marx’ın kendi zamanında teşhis ettiği sermaye mülkiyeti ile sermayenin işletilmesi ve işlevselliği arasındaki ayrışmanın giderek büyüyen bir yarılmaya dönüşmesinin ve sermayenin emek süreçleriyle ilişkisinin ciddi bir başkalaşım geçirmesinin ifadesidir.

8.

Emperyalizmin içsel bir olgu haline geldiği gerçeğinin göz ardı edilmesi, ulusalcı savrulmalara kapı aralar. Emperyalizm ku-


Kapitalizm-Kriz-Türkiye ramı, Marx’ın sermaye birikimi kuramından bağımsız olarak değerlendirilemez; aksi halde sadece dünya devletler sisteminin hiyerarşik örgütlenmesiyle (ve buradan türeyen sorunlar, çelişkiler, çatışmalar, egemenlik ve bağımlılık, “merkez ve çevre” ilişkileriyle) ilgilenen, bu sistemi yıkacak bir perspektiften uzak bir “siyasal emperyalizme” indirgenmiş olur. Özellikle “büyük buhran” kesitlerinde dünya devletler sisteminin verili düzeni ve hiyerarşisi sarsıntılar geçirir; yeni bir mimariye kavuşur; sermaye bazılarını çözer, dağıtır veya daha çok geçirgen hale getirirken yeni ölçekler ve mekânlar yaratır; ulus veya ülke devletlerin dünya piyasasıyla ilişkileri ve bu piyasaya eklemlenme biçimleri de bir gelgit veya tekerrür anlamına gelmeyecek şekilde başkalaşır, vb. Bugün böyle bir dönemden geçmekteyiz. Kapitalizm için ideal bir gerçekleşme, tabiri caizse tamamına erme hali, pürüzsüz, dolgun ve eş-biçimli bir uzam/zaman kaplamı yoktur ve olamaz (bütün o “ultra-emperyalizm” ve “dünya tröstü” tartışmaları bununla ilgilidir). Kapitalizmin gerçekleşmeleri, daima ve çelişkilerinin üstel bir yeğinleşmesi pahasına, eksik, aksak ve komünizme geçişin dinamiklerini daha kuvvetli bir biçimde tahrik eden gerçekleşmelerdir.

9.

Sermayenin krizi müzminleşerek ve yeni biçimlere bürünerek sürüyor. Zira bu ağır, istisnai ve tarihsel bir buhrandır. Daha evvelki benzerlerinden farklı olarak, birçok veçhesiyle sermayenin ve burjuva çağın sınırlarına işaret eden, bir çağ dönümünün alametlerini barındıran bir buhran. Mevcut kriz, basitçe, kapitalizmin dengeleri yeniden kurarak, aşırı birikimi mümkün bütün yöntemlerle tasfiye ederek, sermayeyi değer cinsinden zorla küçültülebileceği noktaya kadar küçülterek ve emperyalistler arası savaşı bu devalüasyonun en yıkıcı arenası haline getirerek aşabileceği, böylece uzun dönemli yeni bir büyüme, birikim, genişleyen yeniden üretim ve nispeten yüksek kâr oranları kertesine sıçratabileceği türden bir kriz değildir.

10.

İlk bakışta farklı çıkış kaynakları varmış gibi gözüken, değişik kriz akslarının (birikim krizi, hegemonya krizi ve ekolojik kriz) dinamiklerinin çakışması ve birbiri içinde işlemesi mevcut krizi ağır ve farklı kılan nedenlerden biridir. Ama daha önemlisi, en önemli veçhelerinden birini oluştursa da, kapitalizmin bugün tek başına aşırı üretime ve birikime indirgenemeyecek genel ve tarihsel bir bunalımdan mustarip olmasıdır. Varlığını kapitalist toplumun tüm düzeylerinde, tüm ilişkilerinde ve tüm kurumlarında

13


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri hissettiren bir bunalım. Ulus-devletten çekirdek aileye, modernliğin yaslandığı tüm ikiliklerden toplumsal cinsiyet rollerine, özgül bir insan-doğa ilişkisinden zamanın toplumsal yapılandırılmasına, modern iktidar yapıları ve temsil ilişkilerinden gündelik yaşam pratiklerine ve kapitalist kentten boş zaman etkinliklerine kadar hiçbir düzey bu bunalımdan bağışık değildir.

11.

Öte yandan, içinden geçtiğimiz bunalımın derinliğine, özgüllüğüne, döngüsel olmayan boyutlarına ve kapitalizmin bir ufuk kapanması dönemine girmeye başladığına göndermede bulunmak dışında, sözü edilen sınırlar mutlak olmadıkları gibi, sermayenin manevra imkânlarını hemen hemen tükettiğini çıkarsamasına da yol açmamalıdır.

12.

Bugün dünya genelinde ve Türkiye’de işçi sınıfının yeni bir bileşiminden söz etmek için elde yeteri kadar sebep ve veri var. Bununla kastedilen aynı hatlar ve işbölümü üzerinden sınıfın nicelik olarak büyümesi, farklı coğrafyalarda yeni müfrezelerinin oluşması, dünyanın son elli yılda tanık olduğu yeni ve dev bir proleterleşme dalgasının bunu beslemesi değil. Yeni bileşim, sınıfın dokusunun, tabiri caizse kolektif bedeninin, iç örgü ve katmanlaşmasının, çoğalma hatlarının, toplumsal ve teknik işbölümü

14

içindeki dağılımının, üretim süreci içindeki konumlanışlarının, sermayeyle ilişki biçimlerinin, artıdeğer yaratma ve sermayeyi çoğaltma mahreçlerinin, vasıflarının ve özerklik imkânlarının radikal bir dönüşüm geçirmesi anlamına gelir.

13.

Bu dönüşümün arka planında, sermayenin yeni bir birikim rejimini yürürlüğe sokması, emek ve üretim süreçlerini buna koşut bir biçimde yeniden yapılandırması, mücadeleleriyle fordist denetim rejimini krize sokmuş işçi sınıfına karşı yeni bir tahakküm ve denetim stratejisi geliştirmesi, yeni bir teknolojik devrimin toplumsal üretimin bütün kollarına sirayet etmesi, öncü sektörlerde kaymalar yaşanması, yeni işkollarının oluşması, vb duruyor.

14

. İşçi sınıfının yeni bileşiminin en belirgin özellikleri şunlardır: a) Emeğin küresel hareketliliğinin karşısına dikilen bütün engel ve kısıtlara rağmen, bugün dünya çapında işçi sınıfı ırk, renk, dil, kültür, milliyet ve dini aidiyet bakımından daha kozmopolit bir karakter kazanmıştır. Bu, enternasyonalizmi aynı zamanda tek tek ülkelerin içinde bir mücadele zemini haline getirmiş, metropol kentlerin çehresini değiştirmiş, özellikle yoğun göç alan ülkelerde ırkçılığı ve ayrımcılığa karşı mücadeleyi sınıfın yeniden


Kapitalizm-Kriz-Türkiye kuruluşunun vazgeçilmez bir boyutuna dönüştürmüştür. b) Ev içi emek sorunundan bağımsız olarak, toplam işgücü içinde kadınların oranı dünya çapında yükselmiş, bu oransal yükselişi de aşan ve erkekleri de etkisi altına alacak biçimde emek süreçlerinin “kadınlaşması” denilen bir görüngüye yol açmıştır. c) Zorunlu eğitim sürelerinin bir eğilim olarak giderek yükselmesi ve üniversite öğreniminin bir ayrıcalık olmaktan çıkarak kitleselleşmesi nedeniyle toplumsal emeğin kolektif entelektüellik düzeyi, sermayeden özerkleşme ve sermayeyi işlevsizleştirme kapasitesi yükselmiştir. d) Sermayenin bu düzey ve kapasiteyle baş etmek ve onları boyunduruk altına almak için, üretici güçlerin eriştiği toplumsallaşma düzeyine aykırı hatlar üzerinden uygulamaya koyduğu yeni tahakküm stratejisi, hem sınıfın heterojenliğini ciddi biçimde artırmış hem de güvencesizliği onun çoğunluğunun varoluş haline dönüştürmüştür. e) Aralıklı çalışmaya dayalı yeni istihdam biçimleri ve giderek yükselen işgücü sirkülâsyonu (çoğunlukla bir işsizlik uğrağından geçerek işyeri ve işkolu değiştirme sıklığı) geleneksel aktif sanayi ordusu/yedek sanayi ordusu ayrımını bulanıklaştırmıştır. e) Üretkenlik artışlarına gelişmelere ve teknolojik dönüşümlere bağlı olarak emeğin sektörsel dağılımı anlamlı bir değişim geçir-

miş; imalat ve çıkarım sanayilerindeki istihdam göreli biçimde azalarınken, “hizmetler” tabir edilen dolaşım alanındaki istihdam hem oransal olarak hem de mutlak rakamlarla artmıştır. f ) İşkollarından bazıları sınıf mücadelesi bakımından eskiden sahip oldukları stratejik önemi giderek yitirirken bazıları artan bir önem kazanmaya başlamıştır.

Türkiye Kapitalizmi

1.

Türkiye’de kapitalizm, devletin kucağında beslenip büyütülmüştür. Osmanlı’nın yıkıntıları üzerinde kurulan Cumhuriyet, İttihat ve Terakki’nin “milli burjuva” yaratma politikasını daha da kararlı biçimde uygulamış, tarihsel nedenlerle azınlık halkların elinde bulunan sermaye, önce Ermenilerin, sonra Rumların ve Yahudilerin soykırım, katliam, “mübadele”, Varlık Vergisi, sistematik baskılar vb yoluyla fiilen yok edilmesi ve göçe zorlanmasıyla “Türk müteşebbisler”e aktarılmış, ilk birikim böyle sağlanmıştır.

2.

Türkiye sermayesi en başından beri Batılı emperyalist ülkelerin sermayesiyle –dönem dönem değişen oranlarla– yakın ilişki içinde olmuş, önce onların acentesi ve bayii sonra giderek küçük ortağı şeklindeki bağımlılık ilişkileri içinde işbirlikçi bir karak-

15


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri tere sahip olmuştur. Bu nedenle ve kapitalistleşmedeki tarihsel gecikmişlik içinde, bu topraklarda hiçbir zaman bir “milli burjuvazi” doğmamış, serbest rekabetçilik dönemi yaşanmamış, yerel sermaye emperyalizmle ilişki içinde doğup büyümüştür.

3.

Devletin bütün teşviklerine rağmen yerel sermaye uzun süre ticaret ve tarım sermayesi düzeyini aşamamış, sanayi üretimi uzun süre devletin tekelinde kalmıştır. Ancak 1960’lı yıllarda küçük ve orta çaplı sanayi işletmeleri (ağırlıklı olarak montaj sanayisi) ortaya çıkabilmiş, 60’ların sonlarına doğru da tekeller zuhur etmiştir. Yine yoğun devlet desteği ve emperyalist sermayenin işbirlikçiliğiyle tekeller 1970’li yıllarda ekonomiye hâkim hale gelmiştir.

4.

70’li yıllar dünya kapitalizminin büyük bir krize girdiği ve krizini neo-liberal uygulamalarla aşmak için adım attığı yıllardır. Türkiye’de buna paralel olarak, 24 Ocak (1980) kararlarıyla ekonomik ve politik köklü bir dönüşüm süreci başlatılmıştır.

5.

12 Eylül toplumun üzerinden bir silindir gibi geçti. Türkiye tarihinde görülmemiş bir şiddetle, yerel ve küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda bir bütün olarak toplumu yeniden dizayn etti.

16

6.

12 Eylül Cuntası, ilk olarak önündeki bütün engelleri kaldırarak finans-kapitalin görülmemiş bir hızla büyümesine ve küresel sermayeyle bütünleşmesine zemin hazırladı. İkincisi, geleneksel/egemen TÜSİAD’cı büyük sermayenin yanı sıra, Cumhuriyet’in nimetlerinden yeterince yararlanamayan ve geride kalan tefeci-bezirgân kökenli Anadolu sermayesinin de büyük bir hızla büyümesinin ve tekelci sermayedarlar kulübünün kapısını yoklamasının yolunu açtı.

7.

Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP’yi oluşturan siyasal hareket, esasen gücünü yeni yükselen sermaye kesiminden almaktadır. Erdoğan/AKP hareketi ordu merkezli iktidar odağının son büyük hamlesi olan 28 Şubat’tan gerekli dersleri alarak “Milli Görüş” gömleğini çıkartıp küresel (ABD) ve yerel (TÜSİAD’cı) sermayenin güvenini kazanmayı başardı. Erdoğan/AKP, zaman zaman TÜSİAD kulübüyle siyasal konularda gerilimler yaşasa da, genel olarak finans-kapitalin hizmetkârı olduğunu kanıtlayarak ve onun gücünü de arkasına alarak Kemalist rejimi tasfiyeye girişti.

İşçi Sınıfı

1.

Türkiye kapitalizminin 1980 sonrasında giderek artan öl-


Kapitalizm-Kriz-Türkiye çüde dünya kapitalizmiyle bütünleşmesinin bir sonucu olarak, genel düzeyde üretimin örgütlenme biçimleri ve tekniklerindeki, sermaye birikim rejimindeki dönüşümlere paralel biçimde Türkiye işçi sınıfının niceliği ve niteliğinde köklü değişimler yaşanmıştır.

2.

Dünya ve Türkiye kapitalizminin genel eğilimine uygun olarak, ama sadece kendiliğinden değil egemenlerin iradi müdahalesiyle de, yaklaşık 30 yıl gibi bir sürede kır/kent nüfus dengesi yüzde 30/70’ten, yüzde 70/30 oranına değişim göstermiştir. Bu da, bire bir olmasa da işçi sınıfının sayısal büyüklüğünü hızla artırmıştır.

3.

1980’li yıllara kadar görece yüksek maaşlar alan, güçlü iş güvenceleri olan, “devlet memuru” statüsüne sahip bulunan kamu çalışanları, bu görece ayrıcalıklarını yitirmiş, kadınlar ev-eksenli çalışmadan sanayi ve hizmet işçiliğe kadar geniş bir yelpazede işgücüne katılmıştır.

4.

İşçi sınıfının niceliği düne göre çok büyük boyutlarda artmıştır. Türkiye işçi sınıfı, bu nicel genişlemeye karşın geçmiştekine göre ücret/maaş (gelir), çalışma koşulları (zaman, iş mekânı vb), yaşam tarzı, eğitim düzeyi, siyasallaşma/örgütlenme vb yönlerden çok daha derin bir parçalılık göstermektedir.

5.

Geleneksel sendikalar ve sendikacılık anlayışı, asıl olarak işçi sınıfının yapısal dönüşümüne ayak uyduramaması nedeniyle zayıflamıştır. İşçi sınıfının yapısındaki değişime uygun olarak yeni mücadele ve örgütlenme biçimlerinin geliştirilmesi zorunluluğu açıkça ortadadır.

6.

Türkiye işçi sınıfı, kapitalist sistem tarafından kendisine yöneltilen saldırılara denk bir mücadele iradesi ve pratiği gösteremiyor. Bunun birinci (ama en önemlisi değil) nedeni işçi sınıfı hareketi ile sendikal hareketin krizidir. Fakat bu krizi de belirleyen başka faktörler vardır. Bunlardan önemli biri, özellikle reel sosyalizmin yıkılışının ardından kapitalizmin neo-liberal ideolojik hegemonyasının kurulmuş olması ve bunun gerek tek tek işçiler, gerekse işçi hareketi üzerindeki yoğun etkisidir. Ama daha önemlisi, sol ve komünist güçlerin bu hegemonyanın kurulmasını önleyecek şekilde karşı hegemonya kurmasını sağlayacak bir teorik yenilenme ve bu doğrultuda sınıf mücadelesine müdahale yeteneğini henüz gösterememiş olmasıdır.

7.

İşçi hareketinin kriziyle komünist hareketin krizi, aynı sürecin farklı veçhelerini oluşturmaktadır. Her iki alandaki kriz, bu alanların diyalektik ilişkisi içinde çözümlenecektir. Sosyalist Yeniden Kuruluş, bu göreve taliptir.

17


Tartışma 2

Strateji Mevcut konjonktür, stratejik hat (devrimin yolu) ve taktik durumumuz; demokrasi uğruna mücadele ve sosyalizm

1.

Kapitalizmden komünizme geçiş, uzun bir tarihsel döneme yayılan bir toplumsal devrim sürecidir. Siyasal devrimler, toplumsal devrimin sıçramalı uğraklarıdır, ama aynı zamanda toplumsal devrim sürecinin gelişme, yayılma ve derinleşme düzeyi tarafından koşullandırılırlar. Tarihsel deneyim, özellikle de 20. yüzyıl dersleri bunu gösteriyor.

2.

Siyasal devrimler ile toplumsal devrim arasında art sıralı bir ilişki yoktur. Daha açık bir ifadeyle, kendisini takiben toplumsal devrimi başlatan siyasal devrim değil, aksine, siyasal devrimi tetikleyen bir dizi mücadele cephesinde derinden derine işleyen “pasif” bir toplumsal devrim sürecidir.

18

3.

Toplumsal devrim süreci kapitalizm altında ve koşullarında başlar. Aksine yaklaşım, yani toplumsal devrimin açılışının ancak siyasal iktidarın fethedildiği bir siyasal devrimi takiben başlayabileceği zannı ve kabulü, komünizmin kuruluşunu ütopik bir tasarıma, aşkın bir kurguya ve bazen de özgürleşme kapılarını kapatan çeşitli türden ve despotik toplumsal mühendislik projelerine çevirme riskini, kendi içinde şu veya bu ölçüde taşır.

4.

Toplumsal devrimin kapitalizm koşullarında başlayıp ilerlediği savının, şu ana kadarki en çarpıcı doğrulaması 1968 kalkışması ve dalgasıdır. Zira dünya geneli bir yana, bu dalga belli başlı emperyalist merkezlerde, tabiri caizse bir “toplumsal grev”


Strateji şeklinde cereyan etti. Yalnızca ücretli emek ilişkisini değil, bütün kapitalist toplumsal ilişkileri ve kurumları, kapitalist rasyonaliteyi, hiyerarşileri, aileyi ve ebeveyn ilişkilerini, okulu ve eğitimin içeriğini; kapitalizmin yarattığı kanıksama ve standartlaşmaları, toplumsal cinsiyet rollerini, gündelik yaşamı ve zamansallığı, askerliği ve vatanseverliği, kentin kullanım biçimini ve işlevini, kapitalist iktidar aygıtlarının mantığını sorgulayan ve alternatifler yaratmayı amaçlayan yaygın bir deneyselliği temsil eden bir “toplumsal grev”. Sermayenin tehdidin ciddiyetini derhal algıladığı, kendi yeniden yapılanma çizgilerini, içgüdüsel olarak, bu tehdidi bertaraf etme yönelimiyle belirlediği bir “toplumsal grev”.

5.

Marx, “koşulları ve insanları dönüştüren bir dizi tarihsel süreçten” oluşan kapitalizmden komünizme geçişi, en genel çerçevede “maddi içerik/toplumsal biçim” çelişkisi ışığında ele alır. Maddi içeriğe, “maddi üretim ilişkileri”ni, yani üretimin, iletişimin, ulaştırmanın, bir bütün olarak toplumsal işbölümünün belirli bir gelişme düzeyi tarafından talep edilen ve onun etrafında örülen işbirliği, elbirliği ve tertibat biçimleriyle ilişki ağlarını, kolektif emeğin bedensel ve zihinsel kapasitelerini, beceri ve yeteneklerini de dahil eder. Onun toplumsal

biçim dediği ise, en üst soyutlama düzeyinde, toplumun soyut emeğe ve mübadele değerine dayalı işleyişidir.

6.

Marx, komünizmin öncülleri veya nüveleri konusunda çekiştirmeye yer vermeyecek kadar nettir: “Var olan toplumun içinde, sınıfsız bir toplumun ortaya çıkabilmesi için gerekli maddi üretim koşullarıyla, onlara tekabül eden işbirliği ilişkilerinin gizli varlığını keşfedemiyorsak, tüm mayınlama teşebbüsleri de Donkişotça olmaktan ileri gidemeyecektir.”

7.

Gözümüzü ve zihnimizi Marx’ın bakışı içinde konumlandırırsak, komünizmin zaten varlık kazanmış veya yeşermekte olan “nesnel” ve öznel nüveleri, tomurcukları, haberci göstergeleri ve müjdeci alametleri her yerdedir. “Nesnel” olanları kolaylıkla sayıp dökebiliriz: Üretimin günbegün ilerleyen toplumsallaşması, emek verimliliğindeki çarpıcı yükseliş, bunun bütün insanlığın gereksinimlerinin karşılanmasını, üstelik de herkese boş zaman yaratmak kaydıyla olanaklı hale getirmesi, katılımcı ve doğrudan demokrasiyi destekleyecek maddi ve teknik altyapının bir hayli güçlenmiş olması, vb. Burada önemli olan, bunların salt “nesnel” veya teknolojik bir belirlenimciliğin ürünü olmadıklarının, sermayenin dünyayı bu düzeye sınıf mücadelelerinin baskısı altında ve emekle

19


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri mücadele içinde getirdiğinin görülmesidir. Öznel olanların başında ise, sermayenin gitgide işlevsizleşmesi, buna karşılık kolektif emeğin kapasitelerinin ve entelektüelliğinin artması; insanlığın ilişki, iletişim ve işbirliği ağlarının gittikçe güçlenmesi ve çeşitlenmesi; bunun bireyleri dünya-tarihsel bireyler haline getirmesi; kapitalizmi bütün düzey ve görünümleriyle bir uygarlık olarak sorgulayan mücadele eksenlerinin ve alternatif arayışlarının çoğalması ve bazıları kapitalizm tarafından soğrulsalar da küresel ölçekte bin bir kurucu pratiğe ve deneyselliğe tanık olmamızdır.

8.

Kapitalizmden komünizme geçişin özünde bir toplumsal devrim süreci olduğu iddiasının en önemli iması şudur: Bu süreç bir ve aynı anda hem yıkıcılık hem de kuruculuk ve alternatifler yaratmayı içerir. Bir yıkarken kurma ve aynı zamanda kurarak yıkma sürecidir.

9.

Birden çok mücadele ölçeği bulunsa ve yenileri oluşsa bile, sınıf mücadelesi bakımından belirleyici ve sonuç getirici ölçek hâlâ ulus veya ülke devlettir. Devrim bir veya birkaç ülkede (zincirin zayıf halkalarında) başlayabilir, ama ancak küresel planda tamamlanır. Zira sosyalist devrim dünya-tarihsel bir olaydır. Tek ülkede sosyalizm veya komü-

20

nizm inşa edilemez… ”Yerel” veya “milli” komünizm, komünizmin tabiatına aykırıdır; teşebbüs edilirse bütün eski melanet yeniden ürer…

10.

Tek ülkede devrim, zincirin geri kalanını peşinde sürükleyemezse, dünya-tarihsel bir olay olarak komünizm yolunda, onun nüvelerini çoğaltan bir “reform”, bir geçiş dönemi mevzisi olarak kalır ve kalmak durumundadır. Zira bu tek ülke, koruyucu tedbirler alsa da, dünya piyasasının dışına çıkamaz, kapitalist devletler sistemiyle çevrili ve bundan dolayı onun öğelerine az çok benzemek, bildiğimiz içeriğiyle proletarya diktatörlüğünden şu veya bu ölçüde farklı olmak zorunda olduğu için kendi devletini sönümlendiremez ve burjuvaziyi ortadan kaldırsa bile sermayeyi kaldıramaz.

11.

Tek ülkede yapılması gereken doğru iş, onun pek çok işlevle donanacak ve koşullarda dünya çapında radikal bir değişiklik olmadıkça sönümlenme yoluna girmeyecek olan devletini “proletarya diktatörlüğü” diye ilan etmek değil, ortaya çıkan öz-yönetim organlarını, aşağıdan hareketi ve halkın kurucu girişkenliğini devletle bir gerilim alanında konumlandırmak, yukarıdan reformlara aşağıdan yön vermek ve tabiri caizse bir tür “ikili iktidar”ı kurumsallaştırmaktır. Kendi üs-


Strateji tüne kapanan bir “sosyalist” inşaya yönelmek yerine, dünya çapında sürmekte olan sınıf mücadelesiyle açık, çok yönlü, etkileşimli ve esin verici bir ilişkiyi muhafaza etmektir. İçerde ve dışarıda türlü hatlar üzerinden toplumsal devrim sürecinin gelişimini teşvik etmektir.

12.

Tek ülkede devrim, elbette kamulaştırmalara başvuracak, bankalara el koyacak, ekonomide kamu mülkiyetini ve denetimini artıracak, burjuvaziyi mümkün olduğunca sınırlandıracak, dünya piyasasından gelen olumsuz etkilere karşı alternatifler geliştirecek; çeşitli ülkelerle tercihli ekonomik bütünleşme, ekonomik tamamlayıcılık ve ekonomik karşılıklılık yolları arayacak, ekonomik önceliklerde, kaynak dağılımında ve bölüşüm ilişkilerinde radikal değişikliklere gidecek ve daha bir dizi siyasal, toplumsal ve kültürel reformu yürürlüğe koyacaktır. Ama bunlar kendi başlarına tek ülkede sosyalizmin inşası anlamına gelmezler. Bunlar, temposu aynı zamanda küresel plandaki gelişmeler tarafından tayin edilecek sosyalizme geçiş tedbirleridir.

13.

Günümüzde demokrasi uğruna mücadelenin içeriği ciddi bir değişim geçirmiş bulunuyor. Bu mücadeleye şimdi asıl zenginliğini burjuva demokratik haklar uğruna çabalar ve var olan

burjuva demokrasilerinin rahat soğurabileceği hak talepleri vermiyor. Mücadelenin ekseni buradan sermayeyi sınırlamayı ve geriletmeyi, bireysel hakları ve insan haklarını burjuva çerçevenin ötesine taşırmayı, kapitalist toplumdaki hiyerarşileri ve ayrımcılıkları açığa çıkarmayı, kapitalist iktidar yapıları ve denetim biçimlerini sorgulamayı, toplumun çok kültürlü ve çok kimlikli yapısını kabul ettirmeyi, temsili demokrasinin kısıtlarına ve burjuva demokrasisinin yozlaşmasına alternatifler geliştirmeyi, öz-yönetimi öğrenmeyi ve bunun deneyselliklerine girişmeyi hedefleyen dinamiklere ve arayışlara kaymış durumdadır.. Bu durum, demokrasi ve sosyalizm mücadeleleri arasındaki bağı daha bir pekiştiriyor. Sermaye bu kaymaya çeşitli yönetişim stratejileriyle cevap vermeye çalışıyor.

14.

“Demokrasi uğruna mücadelenin eğiticiliğinden geçmeden sosyalizm kurulamaz” önermesi genel kabulümüzdür. Ama bu, hatalı bir biçimde demokrasi mücadelesine şu veya bu dozda araçsal yaklaşmaya, ona bir “vesile” muamelesi yapmaya yol açmamalıdır. Bu mücadele, sosyalizm uğruna mücadelenin ayrılmaz bir veçhesidir. 21. yüzyıl devrimleri eşitlik ve özgürlükten birini diğerine feda eden devrimler olarak gelişemezler. Daha doğ-

21


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri rusu, kitleler, 20. yüzyıl derslerinin bir şekilde onların kolektif hafızalarında yer etmiş olması nedeniyle bu ikisi arasındaki dengeyi en optimal ve gelişmeye açık biçimde kurmayan sosyalizm çağrılarına kulak asmayacaklardır.

15.

“Tam gerçekleştiğinde demokrasi gereksiz hale gelir” önermesi de genel kabul görmektedir. Ama burada da çeşitli yanlış anlamalardan uzak durmak gerekir. İşin sırrı önermenin birinci kısmındadır ve burada keyfi ölçütler ve zamansal eşikler tayin etmek özgürleşme davasına zarar verebilir. Tam gerçekleştiğinde, demokrasi aniden sırra kadem basmaz. Siyasi düzeye ait bir biçim, bir yönetme biçimi ve yönetme ilişkisi olmaktan çıkar, tabiri caizse gayri-siyasi hale gelir, yaşamın bütün alanlarına bir eter gibi siner, kendisinden ayrıca söz etmeyi gerektirmeyecek şekilde olağanlaşır, genelleşir ve alışkanlığa dönüşür. Bu, devletin sönümlenmesiyle paralelliğinin farkında olsak bile, bugünden öngörülebilir belirli bir eşik tayin edilemeyecek derinden bir dönüşümdür.

16.

Devrim stratejisi bağlamındaki tartışmaların en önemli alt başlıklarından biri, hiç kuşkusuz ittifaklar sorunudur. Yakın zamanlara kadar bu sorun, siyasal devrim ile toplumsal devrim arasında ardışık bir ilişkiyi temel alan, dolayısıyla esas itiba-

22

rıyla siyasal iktidarın fethine odaklanan bir yaklaşımla ele alınmış ve öngörülen devrimin aşamalı olup olmamasına göre kompozisyonları değişse de, ittifakların bileşimi net sınıfsal terimlerle tanımlanmıştır. Devrilecek, tarafsızlaştırılacak ve belirli bir hegemonya çerçevesinde ittifak kurulacak sınıfsal güçler…

17.

Hem dünya genelinde hem de Türkiye’de bu sadelik ve netlikteki yaklaşım biraz sessiz bir biçimde irtifa kaybetmektedir. Şimdi ittifaklar konusu, daha karmaşık ve bundan da önemlisi, gitgide muhteva değiştiren bir mesele olarak önümüzde durmaktadır. Bunun nedenleri aslında bir sır değil: İşçi sınıfı, bir yandan yarı-proletarya, kır ve kent yoksullarıyla birlikte artık nüfusun çoğunluğunu oluşturmaya başlarken, diğer yandan kendi içinde artan ölçüde heterojenleşiyor. Emek-sermaye çelişkisi giderek bir insanlık-sermaye çelişkisi halini alıyor ve bu durum bir dizi anti-kapitalist dinamiğe davetiye çıkarıyor. Üzerlerine dolaysızca sınıfsal bir etiket yapıştırılamayacak toplumsal hareketler ve kimlik mücadeleleri tabloyu karmaşıklaştırıyor. Kırdaki mücadele artık sadece toprak ve tarım reformu talebi ve kırı yoksullaştıran “fiyat makası” sorunu etrafında dönmüyor. Sermayenin üretimin doğal koşullarına daha derinleme-


Strateji sine hükmetme ve yeni “çitlemeler” yaratma girişimlerinin tetiklediği ekolojik bir boyut da kazanıyor. “Sosyalist demokrasi” sorunu etrafında dönen tartışma ve arayışlar, işçi sınıfının son tahlilde tek bir parti tarafından temsil edilmesi gerektiği inancını sarsmakla kalmıyor; sosyalizmin politik ve örgütsel çoğulculuğuna dair yeni bir ufuk açıyor, vb.

18.

İttifak sorununu ve ittifakların doğasını giderek başkalaştıran bu gelişmelerden çıkarılması gereken birincil sonuç şudur: 21. yüzyıl devrimleri, örgütsel çoğulluk, kimlik yelpazesi, sınıfsal veya sınıf içi ifadeler çeşitliliği, deneysel girişimlerin yansıları, anti-kapitalist dinamikler tayfı ve karşı-kültür hareketleri kümesi bakımından son derece zengin, daha da zenginleşmeye açık, devingen ve 20. yüzyıla göre toplumsallığa organik bir biçimde gömülü koalisyonların mücadelesinin eseri olabilirler ancak. Bu tarz koalisyonlar 21. yüzyıl devrimlerinin olmazsa olmaz şartı haline gelmektedirler.

19.

İlk bakışta paralize edici bir zaaf, baş edilmesinin bir yolu olmayan bir curcuna ve bir kakofoni gibi gözüken bu durum, aslında bir imkân, bir davet, komünizmin bir embriyonu ve sosyalizm hakkındaki tahayyülümüzü yenilemeye sevk eden bir meydan okumadır. 21. yüzyıl dev-

rimlerinin çalınmamasının, bozunmaya ve tersinmeye uğramamasının, evlatlarını kurban etmemesinin ve yeni Thermidorlara meydan vermemesinin en önemli güvencesi burada yatmaktadır.

20.

Zengin koalisyonlar oluşturma ve geliştirme yolu, aynı zamanda, sosyalist demokrasiyi öğrenme ve icra etmenin, kapitalist rasyonalite ve kurum anlayışının ötesine geçmenin, örgütsel biçimler ve işbirliği kipleri konusunda ufkumuzu sürekli genişletmenin, farklılıkları iletişimsel, ilişkisel, etkileşimsel ve müzakereci biçimde zamanla genişleyen bir ortak paydayla kuşatmanın, çoklu karar alma ve uygulama yordamlarını yetkinleştirmenin de talim sahasıdır.

21.

Nihayet bu yol, siyaseti ve siyasi mücadeleyi, ayrı bir kompartıman, ancak toplumsal yaşamımızın diğer yönlerinden feragat pahasına yürütülecek bir etkinlik ve aşkınlık düzlemi olarak ele almak yerine, toplumsal yaşamın bütün düzeylerine olabildiğince yaklaştırmanın, burjuva toplumunun ikiliklerini aşmaya koyulmanın ve siyasal devrim sürecini bir ve aynı anda bir toplumsal devrim süreci derinliğinde deneyimlemenin kendisini artık empoze etmeye başlayan, alıcısını ve yolcusunu arayan yoludur da.

23


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri

22.

Marx’a göre, emeğin kurtuluşu mücadelesi, eşzamanlı olarak bütün yabancılaşmış emek biçimlerini tarihe gömme, hâlâ ve hep var olacak zorunluluk dünyasını özgürlük dünyasının belirlenimi altına sokma anlamında emekten kurtuluş mücadelesidir de. Devrim stratejisi bağlamında bu yaklaşımdan çıkarılacak en önemli sonuç şudur: Kapitalizmden komünizme geçiş, önce sınıfın kendisini ücretli emek konumu içinden kurma, oluşturma, diğer sınıflar karşısında varlığını ve başkalığını ortaya koyma sürecinin doruğuna erişmesi, ardından diğer sınıflarla birlikte kendisini de ortadan kaldırmaya koyulması biçiminde müteakip bir yolla değil, sınıf kimliğinin inşasına giderek daha hissedilir bir dozda bu kimliği aşma ve ortadan kaldırma pratiklerinin de eşlik etmesi tarzında cereyan edecektir. Daha doğrusu, 20. yüzyıl devrimleri daha çok ilk perspektif içinde gelişmiş olsalar bile, 21. yüzyıl devrimleri bunu ikinci perspektif doğrultusunda aşmak durumundadırlar. İttifaklar konusunda, yukarıda değinilen dönüşüm bunun habercisidir.

24


Tartışma 3

Anti-kapitalist ve Devrimci-Demokratik Mücadele Dinamikleri “Bugün yaşadığımız tarihsellik içinde tek devrimci sınıf işçi sınıfı olmaya devam etmekle birlikte, kapitalizmin yaşamın (insan ve doğa) her alanında kurduğu bütünsel/derinlemesine tahakküme bağlı olarak, kapitalizm karşıtlığında başka toplumsal güçler ve onların toplumsal siyasal hareketleri oluştu.”

Giriş Geçmişte hem kendisinin hem de genel olarak insanlığın güncel ve tarihsel çıkarları için kapitalizme karşı ikircimsiz bir mücadele verebilecek olan, sistemle arasında uzlaşmaz bir çelişki barındıran tek sınıf ve toplumsal siyasal hareket, işçi sınıfı ve onun siyasal hareketiydi. Bugün yaşadığımız tarihsellik içinde tek devrimci sınıf işçi sınıfı olmaya devam etmekle birlikte, kapitalizmin yaşamın (insan ve doğa) her alanında kurduğu bütünsel/derinlemesine tahakküme bağlı olarak, kapitalizm karşıtlığında başka toplumsal güçler ve onların toplumsal siyasal hareketleri oluştu.

Kapitalizmin günümüzde vardığı özgün durum, “kapitalizm karşıtı alan” olarak tarif edilen ve kavramsallaştırılan özgün bir durumu açığa çıkardı. Kapitalizm karşıtı alanın dinamikleri sürekli enerji biriktirip fiilen oluşmakta, güçlenerek kendisini kapitalizme dayatma potansiyeli taşımaktadır. Bu alandaki özgün mücadele eksenleri üzerinde oluşan toplumsal dinamiklerin tüm bileşenleri, kendiliğinden ve bir bütün olarak kapitalizm karşıtı bir öznel bir tavır içinde olmasalar bile, kendi özgün talepleri doğrultusunda attıkları her adımda yaşamın her alanını kuşatan kapitalizmle karşı karşıya gelmekte, sermaye birikim sürecini sekteye uğratma “tehlikesi” yaratmaktadır.

25


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri İşçi sınıfının tarihsel konumlanışını kendini üzerinde kuracağı ana eksen olarak gören komünist özne –yeniden kuruluş– günümüz kapitalizm koşullarında bir devrimci örgütlenme ve mücadele olasılığı olarak oluşan/oluşmuş anti-kapitalist dinamiklerin kuruluşunu, örgütlenmesini ve desteklenmesini tarihi görevi olarak görür. Anti-kapitalist bir alanın oluşma olasılığı, işçi sınıfının komünist öznesi ve kendi örgütlenmesini bu alanın varlığı ve güçlenmesiyle uyumlu tarzda oluşturma görevini yükler. Komünist özne anti-kapitalist alanın içinde yer alan bütün toplumsal politik güçleri dost olarak görür ve özellikle alanın içindeki komünizan güçler kendilerini komünist özne içinde özgürce konumlandırabilir. Ancak komünist özne, bu dinamiklerle hangi ölçüde ve nasıl bir organik ilişki içinde olursa olsun, onların özgün bağımsız toplumsal hareketler olarak varlıklarını tanır ve saygı gösterir. O konumlanış yerel ve merkezi düzeyde kendilerini özgürce ifade etmelerini meşru gören ve teşvik eden bir örgütle mümkün olabilir. Komünist özne bu açıdan bakıldığında işçi sınıfının tarihsel hareketiyle anti-kapitalist alan arasındaki özgün bir ilişkilenme/dolayımlar alanıdır.

26

Anti-kapitalist alanın güncel ve olası dinamikleri, işçi sınıfının farklı parçalarının kendisini ifade etmesinin araçları olarak da görülebilirler. O dinamikler, işçi sınıfı hareketine indirgenemese de işçi sınıfının kapitalizmin gelişmesiyle doğru orantılı olarak toplumun giderek genişleyen ve büyük çoğunluğunu oluşturan niceliğiyle birlikte düşünüldüğünde öyle bir zemin oluştururlar ki, aynı zamanda sınıfın kapitalizme karşı tepkisinin özgün biçimleri de olurlar. Anti-kapitalist dinamikler kendi özgün potansiyelleri içinde sadece işçi sınıfının tarihsel hareketiyle ilişkilenecek bir konuma daraltılamaz, daha geniş ve özgün toplumsallaşma biçimleridir. Bu nedenle komünist özne, anti-kapitalist dinamiklerle ilişkilenme biçimini kendini onların yerine ikame ederek kurmaz, bu dinamikleri dışlayıcı tavırlar takınmaz. Ancak sınıfın tarihsel hareketiyle uyumlu olan (komünizan) güçleri kendi içerisinde yer almaya ve birlikte mücadeleye çağırır. Kendisi dışında kalan güçlerle canlı bir ilişki kurarak, o ilişkilenmelerden özgün bir anti-kapitalist alanın inşasına destek sağlar. Öte yandan kategorik olarak antikapitalist nitelikte olmayan ama kapitalizmin özgün gelişimi içinde –esas olarak siyasal sistemi tarafından– baskı altında tutulan, dış-


Anti-kapitalist ve Devrimci-Demokratik Mücadele Dinamikleri lanan inançsal ve ulusal toplulukların özgürlük ve eşitlik mücadelelerini de devrimci-demokratik toplumsal dinamikler başlığı altında saymak gerekir. Bu toplulukların teorik olarak kapitalizm koşullarında karşılanabilecek olan taleplerinin özgün egemen siyasal yapı tarafından karşılanmaması/karşılanamaması, onların işçi sınıfının siyasal hareketiyle güçlü ilişkiler kurmasına, güç katmasına zemin hazırlamaktadır. Kaldı ki bu dinamiklerin en radikal kesimlerini işçi ve emekçi kesimler oluşturmakta, bu da komünist özne ile bu hareketler arasında –anti-kapitalist dinamiklerle olana benzer– organik bir ilişkiyi mümkün kılmaktadır. Yukarıdaki gerekçeler ışığında anti-kapitalist ve devrimci demokratik dinamikler çerçeve metninde şu alanlar tartışmaya açılacaktır: 1)

Kadın

2)

Ekoloji

3)

Gençlik

4)

Kentsel mücadele

5)

LGBT

6)

İnanç hareketleri

27


1)

Kadın “Kapitalizm ve ataerkil sistemin işbirliğiyle sınıfsal sömürü, cinsiyetçi ezme-ezilme ilişkilerine içkindir. Organik bir patriyarka-kapitalizm ilişkisi karşısında mücadele eden bir politik yapı için doğal olarak doğan organik sosyalizm-feminizm ile kadın politikaları da kaçınılmaz olarak anti-kapitalist temelde inşa edilmelidir.”

1.

Ataerkillik, kapitalizmden çok daha öncesine dayanan bir egemenlik biçimidir ve bu sistem; tarihsel olarak kapitalizm tarafından devralınmış, dönüştürülmüş ve onun maddi temeliyle eklemlenmiştir. Ataerkil zihniyet yapısından maddi üretime kadar her alanda varlık gösteren bir sistemdir ve kapitalist sistemle iç içe geçen pratiklerle erkeklerin kadın üzerindeki tahakkümünü çeşitlendirir. Kapitalizm ve ataerkil sistemin işbirliğiyle sınıfsal sömürü, cinsiyetçi ezme-ezilme ilişkilerine içkindir. Organik bir patriyarkakapitalizm ilişkisi karşısında mücadele eden bir politik yapı için doğal olarak doğan organik sosyalizm-feminizm ile kadın politikaları da kaçınılmaz olarak anti-kapitalist temelde inşa edilmelidir. Gelecek tasavvurları da

28

cinsiyetçi olmayan gündelik yaşam pratiklerini vaat etmelidir. Zira kapitalizme karşı mücadele anti-patriyarkal şekilde örgütlenmediğinde gündelik hayatı dönüştürmeyi ve cinsiyetçi pratiklere karşı mücadele etmeyi vaat etmemektedir. O halde sosyalizm mücadelesi geleceği hedeflerken gündelik hayatı da nasıl dönüştüreceğini tartışmalı, sosyalistler buna dair araçlar geliştirmelidir.

2.

Bütün toplumlarda insanlar hem ihtiyaçlarını karşılayacak şeyleri üretirler, hem de kendilerini ve insan soyunu üretirler. Kapitalist patriyarkal toplumda piyasaya yönelik olarak sürdürülen toplumsal üretim ile genel olarak insan soyunun ve emek gücünün üretilmesini sağlama anlamında kadınların karşılıksız ev ve bakım emeğine dayanan yeni-


Kadın den üretim birbirinden ayrışmıştır. Sermaye, emek gücünün yeniden üretimini patriyarka sayesinde kendi dışında tutar. Ücretli bir işte çalışıp çalışmamalarından bağımsız olarak kadınlar için ev işleri ve yaşlı, hasta, çocuk ve engelli bakımı kadınların patriyarka sayesinde “doğal kadınlık görevlerine” dönüşür. Dahası, çocuk, hasta ve yaşlı bakımının giderek piyasalaşması bir yandan kadını daha fazla eve kapatarak, görünmeyen ev-içi emek sömürüsünü artırmaktadır. Ayrıca, kadınların karşılıksız ev emeğinden, bütün erkekler fayda sağlar. Erkekler evde karşılıksız hizmet alırlar, kendilerini geliştirirler, sermaye ve güç biriktirirler. Bu sayede de erkekler, işgücü piyasasında kadınlar karşısında ayrıcalıklı bir konuma sahip olurlar ve kadınların konumu böylece ikincilleşir. Bu durum muhafazakâr neo-liberalizmde pekişmekle birlikte sosyal devlet uygulamalarında da değişmemiştir. Sosyal hak temelli taleplerin etrafında örülecek mücadelenin ataerkiyi aşındıracak şekilde inşa edilmesi son derece kritiktir.

3.

Sermaye, ucuz işgücü ihtiyacı için bir rezerv oluşturulmak ister. Kapitalizm ve patriyarkanın işbirliği çerçevesinde kapitalistler kendisi için her dönemde yeni açılımlar oluştururken, patriyarkanın ona sunduğu olanaklardan

yararlanmayı ihmal etmez. Bunu yaparken de patriyarkayı yeniden üretir. Karşılıksız ev emeğinin güçsüzleştirdiği kadınlar, ancak düşük ücretli, sosyal güvencesi olmayan işlerde, kesintili olarak çalışabilirler. Bu işler ise kadınların aileye ve erkeklere olan bağımlılığını yeniden üretir. Kadınların, kapitalizmin krizi ve sosyal hizmetlerin çökmesiyle birlikte artan ev içi yüklerinin yanı sıra, istihdam olanakları azalır. Üretimin esnekleşmesi ve yarı-zamanlı güvencesiz işlerin yaygınlaşmasıyla, kadınlar patriyarkal baskıya çok daha açık hale gelir. Serbest bölgelerde, hizmet sektörünün en alt basamaklarında ve fuhuş sektöründe çalışan kadınlar, aileden özgürleşirken kendilerini güvensiz, güvencesiz, şiddet ve aşağılanmayla örülü bir yaşamın içinde bulurlar. Kadınların büyük çoğunluğu için kapitalizmin krizi ve yeni yönelimleri daha çok şiddet, daha çok karşılıksız ev ve bakım emeği, aileye ve kocaya daha çok bağımlılık anlamına gelir.

4.

Karşılıksız emek üzerindeki erkek denetimi, kadınların bedenleri üzerindeki zora ve iknaya dayalı erkek denetimiyle iç içe girmiştir. Kadınların karşılıksız emeği, kapitalizmin ve erkeklerin hizmetine sunulurken kadın bedeni, cinselliği ve kimliği de erkeklerin malı sayılmaktadır. Erkek egemenliği, kadınları sadece evde

29


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri değil yaşamın tüm alanlarında ikincilleştirir; kadın cinselliğini ve kadın kimliğini aşağılayan sosyal ve kültürel baskıları ve normları artırır. Kadınların maruz kaldığı şiddet, hatta ”namus” ya da aşk için erkekler tarafından öldürülmesi sürerken, diğer taraftan devlet ve yargı erkekleri ve aileyi “namus”un bekçisi/sahibi olarak korur. Kadına uygulanan şiddet her durumda kendine toplumsal ve kültürel alanda destek yaratarak, kadın üzerindeki erkek/devlet/sermaye egemenliğini artırır. Kadınların şiddet karşısındaki güçsüzlüğü ve çaresizliği daha fazla hissetmesi, eşitsiz ve bağımlı güç ilişkilerini yeniden üretmektedir. Kürtaj, tecavüz, fahişelik, nüfus politikaları, kadın bedeni üzerindeki erkek ve devlet denetiminin sınırlarını genişletirken, patriyarkal toplumsal ve kültürel kabulleri güçlendirir.

5.

Fuhuş, patriyarkal tüm toplumlarda kadınların maruz kaldığı bir cinsel şiddet biçimidir. Fuhuş esas olarak erkek cinselliğine hizmet için düzenlenmiş olsa da ücretli seks işçiliği yapan kadınlar yüzyıllar boyu “toplum sağlığının ve ahlakının korunması” gibi gerekçelerle dışlanmışlar, ayrımcılığa uğramış ve baskı altında tutulmuşlar, ama aynı zamanda egemenlerin/erkek ikiyüzlü ahlak anlayışının sembolü olmuşlardır. Ücretli seks işçiliği yapan kadınlar

30

çoğu kez kendi onayları dışında ve zor kullanılarak fuhuş yapmak zorunda bırakılırlar ve genellikle ekonomik bir sömürü bu şiddet biçimine eşlik eder. Geleneksel tekeşli aile yapısına oluşturduğu tehdit ve din referanslı cinsel ahlak normlarına karşıtlığı nedeniyle fuhuş, toplum tarafından sözüm ona onaylanmaz, ancak erkek kimliğinin oluşumunda çok önemli bir rol alır. Erkek egemenliği aynı zamanda ideolojisini kadınlar arasında karşıtlıklar kurarak ve bunun içselleştirilmesini sağlayarak oluşturur. Kadınlık durumları arasında kurulan en esaslı karşıtlık iffetli/iffetsiz kadın karşıtlığıdır. Bu yolla da kadınların emeği, bedeni ve cinselliği denetlenir. Erkek egemenliğinin sınırlarını ihlal eden kadınlar kolaylıkla fahişe, iffetsiz kadın olarak damgalanıp hizaya getirilirler.

6.

Aile, patriyarkal kapitalizmin en kutsal hücresi kabul edilir. Sermaye, kadınların bir kısmını evden çıkarıp sanayinin ucuz ve sabırlı emek gücü durumuna getirirken, geride kalanını da dolaylı olarak sürece katar. Evde kalan kadın, kocasına yemek pişirerek, onun çamaşırını yıkayarak, çocuk bakarak, kocası için cinsel tatmin aracı olarak, soyunun devamını güvence altına alarak, sadece işgücünün yeniden üretimine katılmakla kalmaz, dolaylı olarak erkek işçinin verimliliğini de artı-


Kadın rır. Bu karşılığı ödenmeyen değeri sürekli kılmanın tek yolu ise evlilik bağıyla kutsanmış, heteroseksüel aile yapısıdır. Sistemi ayakta tutan aile kurumu, kadınların cinselliğini, emeğini, doğurganlığını ve davranışlarını belirleyen bir kurum olmanın yanı sıra erkek egemen aile yapısı, gelecek kuşakların yetiştirilmesinde de cinsiyetçi ve eşitsiz normların kız ve erkek çocuklara hükmeden/itaat eden olarak öğretildiği bu yolla da erkek egemen sistemin bekasını sağlayan kurumdur. Köleleştirilen, ev içine hapsedilen kadın, parçası olduğu insanlıktan soyutlanır. Kamusal alandan dışlanarak özel alana (aile ilişkilerine ve ev içine) kapatılır. Kadının ev içine hapsedilmişliği “kutsal aile”de yaşadığı şiddet, “özel” kabul edildiği için yıllarca kadınlar tarafından dile getirilememiştir. Şiddeti sadece kendilerinin yaşadığını zanneden nice kadın, kimi zaman korkudan, kimi zaman utandığı için şiddeti politik alana uzun süre taşıyamamışlardır. Yaşamının çoğu ev içinde geçen, her türlü şiddeti ve ezilmeyi ev içinde yaşayan kadınlar, “makûs kaderleri”ni değiştirecek politikaları, feminizmin “özel alan/olan politiktir” sloganında bulabilmişlerdir. Ancak politik olan sadece özel olandan ibaret de değildir. İşte bu ayrım, sistem dışı feminizmi, liberal ve sistem içi feminizmden ayırmıştır. Ayrıca, mücadele hattının nasıl belirleneceği

konusu da bir soru olarak gündeme geldiğinde radikal feminist akımlar ile Marksist ve sosyalist feminist akımlar da birbirinden ayrılmıştır.

7.

Kadın istihdamının ve işsizliğinin nedenleri ve niteliği patriyarka tespitinden kaçarak ele alındığında sorun sadece bir “niyet” ve “farkındalık” halini almaktadır. Böylesi bir sorun tespiti liberal ve sistem içi çözüm önerilerini teşvik etmektedir. Ancak, kadın istihdamının niteliği ve kadın işsizliği, kadınlara atfedilen ve doğallaştırılan toplumsal “görevler” göz önüne alınmaksızın anlaşılamaz ve emekçi kadınların örgütlenmesi mümkün olmaz. Torba yasa gibi ulusal istihdam stratejisi, işçi sınıfına ve özellikle kadınlara yönelik son derece sistematik bir saldırı niteliğini taşımaktadır. Yeni düzenlemeler, ucuz işgücü olan kadınların bir kısmını evde kapitalist üretimin işgücü ihtiyacını her anlamda karşılamak üzere tutarken, kalan kısmının eviçinde ya da işyerinde veya tarlalarda daha da ucuza çalışmasını garanti altına almakla kalmamakta, ev içi emeği de yeniden piyasa temelinde düzenlemeyi de hedeflemektedir. Yeni düzenlemeler, hem esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerini ister karşılığı ücretle ödensin ister ödenmesin kadınların erkeklere bağımlılığını artıracak şekilde yaygınlaştır-

31


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri makta, hem de ideal annelik dayatması, çocukların performanslarının anneler üzerinden ölçülmesi, ev temizliğinde hijyen yarışması ve kapitalist tüketim gereksinimleri kadınların ev-içi çalışmasını daha uzun saatlere yaymakta ve daha yoğun hale getirmektedir. Kadınların örgütlenmesi, üretim sürecinde yaşadıkları güvencesizliğin boyutları, mobbing, taciz ve meslek hastalıkları ile etnik ve cinsiyet ayrımcılık ve şiddetle bir arada mücadele etmek zorundadır. Ancak böyle bir temelde yükselen kadın örgütlenmelerinin ataerkil kapitalizm karşısında devrimci bir mücadele örebilmesi mümkün olacaktır.

teliği sağlamak ve söz konusu patriyarkal pratiklere karşı dayanışarak mücadele edebilmek için kadın meclisinin kurulması önemlidir. Örgüt içindeki cinsiyetçiliği aşındırmak için kadınların yürütecekleri mücadele zaman zaman yoldaşları olan erkeklere karşı da yapılabilir. Kadınların siyaset yapma tarzları, tarihsel ve toplumsal olarak erkeklerden farklı kurulmaktadır. Bu açıdan kapitalizm sistemine karşı mücadeleler sosyalist örgütlere ihtiyaç yaratmışsa, kadınların eşitlik mücadelesi kadın örgütlerini gerektirmiştir. Kadınların kendi örgütlerinin olması kadınların örgüt içindeki varlığının da güçlendirir.

Sosyalist ve diğer anti-kapitalist muhalefet dinamiği patriyarkadan muaf değildir. Sosyalistler, günlük hayatlarında ve politika yaparken eril bir dil kullanabilmekte ve homofobik davranabilmektedirler. Zaman zaman sosyalist erkeklerin kadına karşı şiddet uyguladıklarına, hatta tecavüz ve tacizde bulunabildiklerini görmekteyiz. Kadınların politika yapmasının önünde bilinçli ya da bilinçsizce engel koyduklarını görmekteyiz. Bu açıdan sosyalist yapılar içinde de kadınların yoldaşları olan erkeklerle birlikte mücadele yürütürken dışlanmaları ve yıldırılmaları görülebilmektedir. Kadınların, örgüt içinde birlikte mücadelesi son derece önemlidir. Bu birlik-

Kadınlar bu koşullara rağmen yüzyılları aşan bir mücadele dinamiğine de sahiptirler. Yüzyıllar öncesinden başlayan ve tüm patriyarkal toplumlarda devam eden bu mücadele günümüzde pek çok feminist örgüt aracılığıyla da sürdürülüyor. Feminist mücadele, kadınlara ister anti-kapitalist mücadele içinde olsun ister olmasın patriyarkanın hayatın tüm alanlarında, tüm davranış ve tutumlara içkin olduğunu gösterdi… ve buradan hareketle sosyalist toplumlarda olabilecek sorunları da. Sosyalist bir geleceğin inşasında, patriyarkayla mücadele, hem bugün hem de farklı talep ve ihtiyaçlarla gelecekte de önemli olacak.

8.

32

9.


2)

Ekoloji

“Ekolojik krize anti-kapitalist bir çerçeveden yaklaşan toplumsal ve politik hareketlerin deneyim ve mücadelelerinin sosyalist yeniden kuruluş sürecine taşınması temel hedeflerimizden biridir.”

1.

İnsanlık, ekolojik kriz nedeniyle yok oluş tehlikesiyle karşı karşıya. Kapitalizmin "üretim için üretim" ile "tüketim için tüketim" mantığı doğal varlıkların talanına yol açıyor. Kapitalist ekonomik kriz, ekolojik krizle iç içe geçerek bir uygarlık krizine dönüşürken, dünyada ve Türkiye’de ekoloji mücadeleleri, yeni dönem sınıf hareketinin inşasında anlamlı bir toplumsal muhalefet dinamiği olarak şekilleniyor.

2.

Ekolojik sorunları, dar anlamda bir teknoloji sorununa indirgeyen, siyasal ve toplumsal iktidarla bağını kurmayan, piyasa mekanizması içinde çözüm üretmeye çalışan akımların krize çözüm üretmek noktasında çaresiz kaldıkları görülüyor. Bugün “çevrecilik” adı altında bir sektör haline gelen bu akımların hükü-

met ve şirketlerin, bir halka ilişkiler birimi haline geldikleri daha net görülüyor. Bu akımlar “sürdürülebilir kalkınma” söylemi üzerinden ekolojik sorunu kapitalizmin sürdürülebilirliği sorununa indirgiyorlar.

3.

Ekolojik krize anti-kapitalist bir çerçeveden yaklaşan toplumsal ve politik hareketlerin deneyim ve mücadelelerinin sosyalist yeniden kuruluş sürecine taşınması temel hedeflerimizden biridir. Sınıf mücadelesinin yeni görünümlerinden biri olarak belirginleşen ekoloji mücadeleleri ile sosyalist hareketin buluşması, dar bir ittifak zeminine sıkıştırılamaz. Sosyalist yeniden kuruluş, ekolojik sorunlara yaklaşım ile mücadele taktik ve stratejilerini, programatik yönelimlerinin bütün boyutlarında gözettiği bir

33


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri yapı taşı olarak kabul etmelidir. Bu, aynı zamanda reel sosyalizm pratiklerinin ekolojik eleştirisidir.

4.

Ortadoğu’da, Kafkasya’da ve Orta Asya’da, petrol, maden ve su kaynaklarının kontrol altına alınması için yaratılan savaşlar, nükleer silahlanmanın boyutu bölgemizde de ciddi bir risk oluşturmaya başlamıştır. Sosyalistlerin ekoloji merkezli hareketlerle dayanışması ve mücadele etmesi barış ve demokrasi mücadelesi kadar önemli bir sorumluluktur.

5.

Doğaya uyum doğrultusunda, ekolojik dengeyi ve gelecek kuşakların haklarını gözeten, doğayı koruyan, insan merkezli olmayan politikaların oluşması gerekmektedir. Ekolojik süreç bilgisinin yaygınlaşması ve politikaların merkezine alınması için çalışmak, insan yararına olduğu düşünülen, ama insanı ve doğayı olumsuz etkileyen tüm uygulamaları reddetmek gerekmektedir.

6.

Kapitalizmin ortaya çıkışından günümüze kadar enerji ihtiyacı çok büyük oranda fosil yakıtlardan (petrol, kömür) karşılandı. Bu enerji kaynaklarının yoğun kullanımı biyosferik dengede onarılmaz hasarlara yol açtı. Küresel çapta büyük bir hızla değişen iklim rejimi, milyonlarca yılda oluşan ekosistemleri ve binlerce yıldır coğrafi koşullar çerçevesinde şekillenen uygarlığı yok

34

olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır. Atmosferdeki yüksek düzey karbondioksit, aşırı kurak ya da aşırı yağışlı hava koşullarına neden olabilecek istikrarsız iklim değişimlerine yol açarak türlerin yok olmasına neden olmakta ve bu da bu türlere dayalı ekosistemlerin çökmesine ya da ağır şekilde hasar görmesine neden olmaktadır. İnsanların ve diğer canlıların üzerinde yaşayacakları bir dünyanın var olmaya devam edebilmesi küresel iklim değişikliğinin önlenmesine bağlıdır. Kuraklık, susuzluk, tarımsal üretimin düşüşü, nehir ve göllerde kurumalar, orman yangınları ve sıcak dalgaları iklim değişikliğinin ülkemizde yaşanan ve giderek şiddetlenen etkileridir.

7.

İklim değişikliği etkilerini öncelikle yoksul ülkeler, yoksul kesimler, bitki ve hayvan türleri üzerinde göstermektedir. Fosil yakıt kullanan ekonomiden doğayla uyumlu ekonomiye geçilmesi için, kömür ve doğalgaza dayalı enerji, petrole dayalı ulaşım ve sanayi politikalarından vazgeçilmesi gerekmektedir.

8.

Ekonominin doğayla uyumlu ilkeler doğrultusunda yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Çokuluslu şirketlerin neden


Ekoloji olduğu ekolojik tahribatın envanterinin çıkarılması ve onlara ödetilmesi perspektifine sahip olmak gerekmektedir. “Çevreci”lerin yaptığı gibi sadece parasal olarak ödetme politikası yeterli değildir.

9.

Doğayla uyum içinde yaşama olanağına sahip insan yerleşimleri olarak, (ilkelliğin korunması anlamında değil, çevre yıkıcı teknoloji ve ürünlerin köylere sokulmaması anlamında) köylerin ve köy yaşamının korunması önemlidir. Dünyada ve Türkiye’de köyler göç yoluyla yok edilmektedir. Köylüler kendi topraklarında işçi haline getirilmekte, önce “endüstri”leşme adı altında ürünleri üzerinden bağımlı hale getirilip daha sonra toprakları borçları karşılığı aldıkları kredilerini ödeyemediklerinde ellerinden alınıp işçileştirilip, aç kaldıklarında da zorunlu göç ettirilmektedirler. Köylülerin, yönetsel olarak kolektif köy meclislerini oluşturmalarını, kooperatifler halinde örgütlenip bir arada durmalarını, bilinçlenmelerini sağlamak ve bu yok etmeye karşı mücadele vermeleri için çalışmak, çalışmalarına destek olmak gerekmektedir.

10.

Tarımdaki kapitalistleşme süreci birkaç yönde tahribat yaratmaktadır. Öncelikle şirket tarımına geçilmesi, insanlığın binlerce yıllık deneyimleri çerçevesinde şekillenen geleneksel tarım üretimini yok etmektedir.

Tarımın tek elde toplanmasına, ürünlerin gen çeşitliliğinin kaybolmasına, tarımla geçinen önemli bir nüfus kitlesinin boşa düşmesine ve büyük kentlerin varoşlarında işsizlik ve yoksullukla boğuşmasına neden olmaktadır. Bu durum, insan ile doğa arasındaki madde alışverişini yok ederek toprağın verimsizleşmesine yani insan ile doğa arasındaki metabolik ilişkinin yok olmasına neden olmaktadır. Şirket tarımı, birim zaman ve mekândan daha fazla ürün elde etme saplantısında olduğundan, verimliliği sağlamak için gittikçe artan oranda yapay gübre ve genetiğiyle oynanmış tohum kullanılmasının yolunu açmıştır. Bu durum toprağın ve yeraltı sularının büyük oranda zehirlenmesine, gen zenginliğinin azalmasına, insan sağlığında büyük tahribatlara neden olmaktadır. Endüstriyel tarım yerine ekolojik tarım ve hayvancılık, tohumculuk ve ormancılık alanlarında, havza bazında geniş toprak parçalarında, küçük ölçekli arazileri birleştiren kooperatif tipi ortaklık yapıları ve üretici sendikaları ile üniversiteler, meslek kuruluşları ve kamu kuruluşları arasında eğitim ve uygulama projelerinin geliştirilmesini desteklemek gerekir. Bu amaçla bölgesel düzeyde kurumsal yapıların oluşturulması için çaba gösterilmelidir.

35


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri Toprağın korunması ve doğal dengelerin bozulmasını engellemek için kimyasal gübre ve tarımsal ilaçların kullanımının kaldırılmasını, sulamanın çoraklaşmaya yol açmamak üzere yerel koşullara uygun, kontrollü, sınırlı ve uygun tekniklerle yapılmasını, tarımsal alanlar ile doğal bir bütünlüğü olan sayısız canlıya ev sahipliği yapan sulak alanların korumasını sağlayan politikaları savunmak gerekir.

11.

Orman varlığının korunmasına özen göstermek, ormancılığın geliştirilmesini teşvik etmek gerekmektedir. Bu amaçla orman sınırlarının daraltılmasına ve orman arazilerine verilen endüstriyel yatırımlara ilişkin tahsislere karşı çıkıp, orman köylülerinin durumlarının iyileştirilmesi için çaba göstermek gerekmektedir.

12.

Kent yaşamında yaşayanların doğrudan söz sahibi olduğu araçların geliştirilmesini ve sokaklarına, ağaçlarına, yeşil alanlarına beton yığınları diken, otomobil ve petrol şirketlerine hizmet eden belediye yönetimlerinin karşısında, kentlerde yaşayanların söz ve karar sahibi olmalarını savunmak gerekmektedir.

13. rın

36

Endüstriyel anlamda üretilen enerji bugün insanlatemel ihtiyaçlarına yanıt

vermekten çok, tüketim toplumunun sonu gelmeyen, yaratılmış gereksinmelerine (ve üretilen israfa) yanıt veren bir araç olarak kullanılmaktadır. Esas olan, daha az enerjiyle daha çok iş yapabilmektir. Sınırlı enerji kaynaklarının adaletsiz paylaşımı ve emperyalist ülkelerin daha çok enerji tüketme hırsları dünyada enerji savaşlarına neden olmakta ve bu nedenle binlerce insan hayatını kaybetmektedir. Yine sınırlı ve belli güç odaklarının kontrolünde olan bu enerji kaynakları ülkelerarası tehdit unsuru olarak da kullanılmaktadır. Bu nedenle, sosyalistler sınırlı kaynaklardan sınırsız kaynaklara, (israfçı) tüketimden tasarrufa, tekellerin ürettiği ve kontrol ettiği enerji yerine bireyler ve kooperatiflerin kontrolünde (=toplumun denetimi altında) olan enerji üretimine geçişi kendine hedef olarak belirlemelidirler.

14.

Su sorunu ayrı ayrı parçalardan oluşan bir sorun değildir. Tersine sorun iklim değişimi, besin üretimi, endüstrileşme, kentleşme, ekonomik büyüme ve sömürü, nüfus artışı, ormansızlaşma, enerji üretiminin ve büyük sulama projelerinin büyük barajlar eliyle yapılması, endüstriyel tarım, sürdürülemez ve doğa (ve tarih) karşıtı boyutları olan bir sorundur. Suyun ekonomik bir kaynak olarak kullanımı ve ticari bir metaya


Ekoloji dönüşümü sonucu kıtlaştırılan bir doğal zenginlik olduğuna; su kıtlığı, su krizi gibi kavramların da işaret ettiği kıtlığın suyun kendisinden değil, onu ekonomik bir kazanca dönüştüren şirket küreselleşmesinden, kapitalist ekonomiden, sürdürülemez (yani sürdürüldüğünde çevre ve bağlı olan insan yok edici) endüstrileşmeden, ekonomik büyüme mantığından, toprağı kullanan değil onu sömürgeleştiren endüstriyel tarımdan kaynaklandığını vurgulamak gerekir.

15.

Sanayileşmenin, yerel ve bölgesel savaşların, emperyalizmin ekonomik yağmacılığının, afetlerin, asit yağmurlarının ve nükleer kazaların sonucu olarak ve ekolojik dengenin bozulmasının etkisiyle gıda güvenliği önemli bir sorun haline gelmiştir. Gıda güvenliği standartlarına uygun inorganik gübre artıkları, ilaç ve hormon kalıntıları, kalıcı organik kirleticiler, tüm işlenmiş ürünlerde standart arama içerisinde yer almalıdır.

16.

Genetiği değiştirilmiş organizmaların gıda üretiminde kullanılmasına karşı çıkılmalıdır. Tüm gıda ürünlerinin bunlardan arındırılmasının güvence altına alınması için mücadele edilmelidir.

17.

İnsanların yaşam alanlarını diğer türlerin aleyhine

genişletmesine karşı çıkmak gerekmektedir. Kentlerde hayatı paylaştığımız hayvanların da insanlarla birlikte yaşamalarına, sokaklarda özgürce dolaşmalarına destek olunmalıdır. Tıpkı evsiz insanlar gibi, sokakta yaşayan hayvanların da devlet ve yerel yönetimler kanalıyla yaşamlarını sürdürecek ortamın, koşulların oluşturulması gerekir. Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde (özellikle ABD’de) bunun yerine sokak hayvanları itlaf edilmektedir. Barınaklarda yüzlerce hayvanı kafeslerin içinde yaşamaya zorlamak insanlık suçudur. Hayvanların deney konusu olamayacağını savunup, hayvanların kürkleri için yetiştirilmelerine ve avlanmalarına, petshop’lar kanalıyla ticaret konusu olmalarına, sportif avcılığa ve türlerinin sona ermesine yol açacak bir kıyıma tabi tutulmalarına, esir alınmalarına ve esaret altında yaşatılmalarına, ticari amaçlı çiftleştirilmelerine, kendi rızaları olmadan gösteri konusu olmalarına ve hangi nedenle olursa olsun kötü muameleye uğramalarına karşı çıkılmalıdır. Mevcut yasadışı hayvan ticaretini önlemeyi ve türlerin korunmasını içeren uluslararası anlaşmalara uyulması ve mevcut evcil hayvan satış yerlerinin kaldırılması için mücadele edilmelidir.

37


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri Hayvanlar da insanlar gibi etik ve hukuki bir öznedir; kendileri adına dava açılabilmeli ve hukuki yargılamaya müdahil olabilmelidir. Dünyada bunun yapılabildiği ülkeler vardır ve Türkiye’de de yasalaşması için mücadele etmek bir borçtur. Hayvanların “insanlık için” deneylerde kullanılmasına karşı çıkılmalı, insanların, bilinçleriyle deneylere katkı sağlayabilecekleri savunulmalıdır. Tıpta ilerleme adına binlerce hayvanı işkence ederek öldürmeye gerek yoktur ve bu uygulama suç kapsamına alınmalıdır.

38


3)

Gençlik -1 “Gençlik, etrafındaki kuşatmalardan kendisini ancak sisteme karşı mücadele ederek kurtarabilir. Ancak çözüm salt gençlik mücadelesiyle değil, sosyal bir değişimle sağlanabilir. Gençlik bu sosyal devrimin ve değişimin unsurudur.”

Gençlik Nedir? Gençlik, insan yaşamında değişimin en yoğun yaşandığı dönemdir. Gençlik, fiziksel olarak insanın diğer yaşam içi evrelerine göre daha dinamik olan, toplumda kimlik edinme sürecinde olan, kimliğini netleştirmek için arayış içinde bulunan ve bu nedenle yeniliklere açık olan, toplumsal üretim sürecinde yer alamadığı için verili sistem tarafından sisteme tam anlamıyla entegre edilememiş ve bu sayede toplumsal kimliği tam oluşmamış olan toplumsal kategoridir. Toplumsal kimliğinin tam oturmamış olması, gençliğin, sistem tarafından kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirilmesi girişimlerine açık olmasına neden

olur. Kapitalizmde gençlik, üretim araçlarıyla tanışmadan sisteme katılması için sistem sahipleri tarafından üç aşamalı toplumsal bir süreçten geçirilir. Bunlar aileokul-askerliktir. Bu üç kurum, var olan sistemin ideolojisinin en yoğun şekilde propagandasının yapıldığı ve yeni doğan kuşakları topluma uyumlaştıran kurumlardır. Genç birey doğumundan üretim araçlarıyla tanışana kadar olan süreç içerisinde toplumsal şekillenişini bu kurumlardan alır. Bu şekillenme süreci gençliğin değişimi yaşama ve kendi kimliğini oluşturma süreciyle çelişkilidir ve gençlik bu nedenle içerisinde isyan tohumlarını taşır. Günümüzde gençliğin sistem karşısındaki isyankar tavırlarının törpülenmesi için popüler kültür gençler üzerine salınmıştır ve

39


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri gençlik içersindeki dinamizm popüler kültür etrafında tüketilmeye başlanmıştır. Sistem tarafından tüketim kültürünün yoğun olarak işlendiği toplumsal kesim olarak gençlik seçilmiştir. Gençlik, etrafındaki bu kuşatmalardan kendisini ancak sisteme karşı mücadele ederek kurtarabilir. Ancak çözüm salt gençlik mücadelesiyle değil, sosyal bir değişimle sağlanabilir. Gençlik bu sosyal devrimin ve değişimin unsurudur.

Türkiye’de Gençliğin Bulunduğu Alanlar Türkiye’de gençlik yoğun olarak eğitim alanında bulunur. Lise ve üniversite gençliği ülke gençliğinin büyük bir oranına tekabül etmektedir. Gençlik mücadelesini belirleyen ve etkileyen alanlar da üniversite ve lise alanlarıdır. Gençlik lisede paralı, cinsiyetçi, bilim karşıtı, şoven, anti-demokratik bir eğitimle eğitilirken, lisede gençlik mücadelesi parasız, cinsiyetçilik karşıtı, bilimsel, demokratik bir eğitimden yana olmalıdır. Lise alanında gençlik kesimleri demokratik lise mücadelesi etrafında örgütlenmelidir. Üniversite’de gençlik bilim karşıtı, cinsiyetçi, paralı, şoven, anti-demokratik öğrenime maruz kalırken, mücadelesi parasız, bilimsel, cinsiyetçilik karşıtı, demokratik eğitim mücadelesi olmalıdır. Tür-

40

kiye’de üniversitelerin üstünde bir konumda bulunan YÖK’ün varlığı ve anti-demokratik uygulamaları üniversite gençliğinin mücadelesini etkileyen ve belirleyen bir yerdedir. 1980 sonrasında YÖK’ün kuruluşuyla birlikte üniversitelerin özerkliği ve kısmi demokrasi ortadan kaldırılmıştır. Bu nedenle üniversite mücadelesi özerk demokratik üniversiteler kurulması yönünde olmalıdır. Günümüzde üniversite mezunu ama işsiz çok sayıda genç bulunmaktadır ve işsiz gençlerin sayısı gün be gün artmaktadır. Sistemden beklediğini alamayan işsiz gençler sisteme karşı güçlü bir yıkım potansiyelini içlerinde saklı tutar. Bu potansiyel yakın zamanda Tunus, Mısır ve İspanya gibi ülkelerde açığa çıkmıştır. İşsiz gençliğin mücadelesini sistem içerisinde iş sahibi olma mücadelesi değil, doğrudan sistem karşısında konumlanma mücadelesi olarak görmek ve bu yöne çevirmek gerekmektedir.

Gençliğin Örgütlenme Biçimleri Tarihsel olarak bakıldığında gençlik mücadelesi günümüze kadar birçok şekil değiştirmiş ve farklı örgütsel formlarda toplumsal olaylarda siyaset sahnesindeki yerini almıştır. Gençlik örgütlenmelerinin nasıl olması gerektiği


Gençlik -1 sorusunun cevabı, gençliğin bulunduğu alanlarda ihtiyacın ne olduğu sorusuyla bağlantılıdır. Komünistler, bu bağlantıyı görerek gençliğin bulunduğu alanlarda ihtiyaca göre örgütlenmeler benimsemelidir.

1.

Örgüt, alanın kendi özneleri tarafından bir ihtiyaç doğrultusunda kurulmalıdır.

2.

Alan tarifi doğru yapılmalı ihtiyaçlar dâhilinde çözüm yolları bulunarak mücadele hattı oluşturulmalıdır. Mücadele hattı oluşturulurken alan dışına çıkabilecek adımlar atılmamalıdır.

3.

Sorunlara çözüm üretirken alanın öznelerinin her biri eşit şekilde çözüme dâhil olmalıdır. Böylelikle alan faaliyeti kolektif bir şekilde örülmelidir.

4.

Alan faaliyeti güncel politik olaylardan bağımsız gelişemez. Bu doğrultuda hareket edecek olan bağımsız gençlik örgütlenmesi geniş alanda gerçekleşen politik hattın dar alanda yansımalarını gerçekleştirmekle görevli olmalıdır.

Komünist Gençlerin Komünist Parti ile İlişkisi Komünist Parti alanlara dair sorunlara çözüm üreten bir mekanizmadır. Bu noktada gençliğin sorunlarına da çözüm üretme görevi vardır. Komünist Parti gençlik

alanına dair politika üretirken, öncelikle alanda faaliyet yürüten parti üyesi gençlerin kararlarını esas almalı ve tüm parti organlarında bu kararı uygulamalıdır. Fakat parti organları güncel politik ve siyasal gelişmeler ışığında gençlik organlarıyla fikir alış-verişi içerisinde bulunmalıdır. Böylelikle Komünist Parti ve komünist gençler, deneyim ve bilgi paylaşımında bulunarak aradaki bağı kuvvetlendirir. Komünist Parti üyesi genç, partinin diğer alan politikalarında da söz sahibi olarak; Komünist Parti’nin güncel siyasal hattı doğrultusunda tüm alanlara dair fikir beyan edebilecek konumda olmalıdır. Ama öncelikli olarak kendi alanını hedef almalıdır. Komünist gençler üye oldukları partiyle sosyalizm mücadelelerini yürütmelidirler. Parti görev ve sorumluluklarını taşımalı ve bunlar haricinde, gençliğin bulunduğu alanlarda çalışma yapma ve yeni genç komünistleri partiye üye yapma sorumluluğunun bilincinde olmalıdırlar. Komünist gençler, gençliğin bulunduğu alanlardaki demokratik mücadelenin bizzat içerisinde olmalı, demokrasi mücadelesi veren örgütlenmeleri yönlendirici vasıfta olmak için çaba göstermelidir. Gençlik alanına özgü örgütlenmeleri toplumdaki diğer gençlik kesimlerinin bilincine çı-

41


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri karmada ve alan örgütlenmeleri kurmada öncülük etmelidir. Komünist gençlerin parti faaliyeti parti içerisindeki gerontokratik ilişkileri yıkıcı bir perspektifte olmalıdır. Komünist gençlerin partideki gerontokratik ilişkiler altında ezilmemesi için gençler partide gerontokrasiye karşı mücadele etmelidir.

42


3)

Gençlik -2

“Gençlik geçmişte birçok dönemde olduğu gibi bugün de, önümüzdeki dönemde de değişimin ve dönüşümün belirleyici gücü olacaktır.” Gençliğin en önemli ayırt edici özelliği, içinde barındırdığı değişim potansiyelidir. Gençlik gerek bedensel, gerek düşünsel, gerek psikolojik, gerekse sosyal anlamda bir değişim sürecidir. Gençlik doğasında dinamizmi, enerjiyi, geleceğe dönüklüğü ve atılganlığı barındırmakta, tüm bu özellikleri gençliğe toplumsal dönüşümün dinamiği olma özelliğini vermektedir. Gençlik geçmişte birçok dönemde olduğu gibi bugün de, önümüzdeki dönemde de değişimin ve dönüşümün belirleyici gücü olacaktır. Gençlik içinde barındırdığı güçlü/olumlu özellikleri nedeniyle egemenler tarafından baskı altına alınması gereken kesimlerin en başında yer almıştır. Gençlik günümüzde de sistemin kendini sürekli var edebilme politikalarının

hedefinde yer almakta, çok yönlü ve sistematik saldırılara muhatap olmaktadır. Gençlik; kendine ve topluma yabacılaşmış, popüler kültürün etkisi ile tüketim kültürünü süreklileştiren ve var eden konumdadır. Kendisine dayatılan rekabetçiliğin ve popüler kültürün etkisi sonucu bireyselleşmiştir. Tüm bu kendisine dayatılan politikalarla iradesizleşen gençlik ekonomik baskı kıskacı altında geleceğini kazanma kavgası vermektedir. Tüm bu ağır ve kapsamlı saldırı furyasına karşın toplumsal muhalefetin en etkili gücü gençliktir. Gençlik toplumsal muhalefetin yükseldiği süreçlerde mücadelenin en önünde yer almakta; tersine toplumsal muhalefetin gerilediği, baskı politikaları ile sindirilmeye çalışıldığı dönem ve

43


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri süreçlerde de en diri unsur olarak mücadele içinde kendini var etmektedir.

Gençliğe Dönük Saldırılar Gençlik alanına dönük saldırıların başında gelen kısım ise elbette ki eğitime ve özellikle üniversitelere dönük uygulamalardır. Eğitim sistemi ve kurumları, tüm egemenlik sistemlerinin tahakküm altına alma çabası güttüğü başlıca alan olagelmiştir. Ülkemizde de tüm iktidarların bir mevzisi olagelen üniversiteler AKP iktidarı sürecinde sermayenin çıkarları doğrultusunda saldırıların hedefi olmuştur. YÖK bu dönemde, 1980’li yılları aratmayan baskı politikalarının yanı sıra üniversitelerin kapılarını ardına dek sermayeye açarak, üniversiteleri birer ticarethaneye dönüştürme yolunda ciddi adımlar atmıştır. Gençliğin son dönemde tipolojisini belirleyen bu saldırılar ve değişimler, gençliği işsizliğe ve geleceksizliğe itmiştir. Geleceksizlik kaygısı içindeki gençler, tariflediğimiz bu süreçte her zamankinden daha yoğun bir işsizlikle yüzleşmiş ve bu yüzleşme gençliğin muhalefetinin örgütlenmesinde önemli bir dinamik olmuştur. Geleceksizliğe ve işsizliğe karşı başta Tunus, Mısır gençliği olmak üzere ardından Yunanistan, İs-

44

panya vb ülkelerdeki gençliğin isyanı sokakta iktidarları hedef almış ve binlerce genç sistem karşısına dikilivermiştir. Ülkemiz gençlik profili, gün geçtikçe işsizlik ve geleceksizlik kıskacında var olma mücadelesi veren bir konuma yerleşmektedir. Bugün gençliğin önemli bir kısmını işsiz gençler oluşturmaktadır. Elbette ki gençliğin muhalefetinin örgütlenmesinde gündem olan YÖK karşıtı mücadele de kendini var etmektedir. Bununla birlikte gençliğin özgün, aydın kimliğini tanıma ve bu kimliği örgütleme mücadelesi ise esas görev olarak durmaktadır.

Anti-kapitalist Alanda Konumlanma Gençlik; içinde birçok kesimi bulunduran oldukça geniş bir alandır. Günümüz siyasi koşullarında örgütlülük gerçekliği bakımından üniversite gençliği gençlik yığınları içinde başta gelse de, gençlik kesimleri içinde işçi ve işsizler başta olmak üzere diğer kısım ve bölümlerdeki gençler içinde örgütlenme dinamikleri mevcuttur ve hızla gelişmektedir. Bunun bir başka göstergesi olarak Liseli gençlik de kendi özgün dinamikleri doğrultusunda doğru bir tarzla yaklaşıldığında potansiyelini açığa çıkartmıştır. Bahsettiğimiz başlıca gençlik kesimlerini


Gençlik -2 sistem karşısında harekete geçirmek, her birini kendi özgün dinamikleri üzerinden örgütlemek esas olandır. Bu sebepten ötürü günümüz gençlik yapılanması için ana hedef; gençliğin sistem karşısındaki başlıca adresi olabilmek ve bu konumda mevzi alabilmek olmalıdır.

Akademik-Demokratik Talepler Doğrultusunda Öğrenci Gençlik Örgütlenmesi Üniversiteli öğrenci gençliği ayrı bir kimlik olarak kabul etmek ve kendi özgün dinamikleri üzerinden örgütlemek ve harekete geçirmek esas olandır. Bu sebeple kendi içinde birçok farklılığı ve özgün dinamiği barındıran öğrenci gençliği birim dernekleri, akademik-demokratik mücadele veren örgütlenmeler yolu ile örgütlemek büyük önem taşımaktadır. Örneğin günümüz koşullarında birleşik, akademik-demokratik mücadele veren Genç-Sen vb örgütlenmeler ile öğrenci gençliği ulaşım hakkı, barınma hakkı, hak ihlallerine direnme vb üzerinden harekete geçirmek; bunun ötesinde öğrenci gençliği aydın üniversiteli kimliği ile ele alıp, öğrenci gençliğin yaşamına müdahil olmak örgütlenmede önemli bir duruştur.

Bağımsız Gençlik Örgütlenmesi Yukarıda kısa bir tarifini yapmış ve bu tarif sonucu gençliğin sistem karşısında harekete geçme noktasında nasıl konum alacağını yazmıştık. Gençliğin bu konum alış sonrasında gençlik örgütlenmesinin ne tür örgütsel mekanizmalarla gençlik kitleleri ile bağ kuracağı ve bu bağın nasıl gelişeceği önemlidir. Gençlik örgütlenmesi, içinde çalışma yürüttüğü gençlik kitleleri ile doğrudan bağ kuran, kendi gerilimini ve gelişimini kurduğu bu bağımsız ilişki sayesinde hayata geçiren bir yapıda olmalıdır. Bu bağımsız duruş dışa karşı olduğu kadar, ideolojik olarak beslendiği, teorik-politik konum alışta fikri anlamda yararlandığı partiyle ilişkilerinde de geçerlidir. Gençlik kitleleri ile sağlam, gerçekçi, istikrarlı bir bağ kurulmak isteniyor ise, bu, gençliğin parti ile ideolojik-politik birlikteliği, karşılıklı etkileşimi fakat örgütsel anlamda tam bağımsızlığı ile mümkün olabilir. Gençlik örgütlenmesi, kendi plan/programını, alanının ihtiyaçları doğrultusunda, bağımsız politika üreterek ve uygulayarak gerçekleştirmelidir. Bunun dışında kadro politikasını, eğitim politikasını, kadın bakış açısını ve genç kadın örgüt-

45


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri lenmesini alanının gerilim ve gerçekleri içinde hayata geçirmelidir. Gençlik yapılanması kendine özgü bir süreç olarak kendini var etmelidir. Kendi duruşunu daraltacak ve kısıtlayacak yapılanmalardan uzak durmalıdır. Tüm gereksinimlerini ve yapılanmasını kendi alanı içinde aramalı ve kurmalıdır. Kendine özgü ilerleyişini ve gelişimini Komsomol vb örgütlenme biçimleriyle tanımlamamalıdır. Gençlik, alanında geliştirdiği çeşitli ilişki biçimleri ile (kulüp, topluluk, grup, birlik, sendika, cephe, platform) birlikte kendi özgün davranış tarzını gerçekleştirmeli ve kimliğini özgürlükçü, devrimci temelde yeniden yeniden kazanmalıdır.

Gençliğe Pozitif Ayrımcılık Gençliğin, yaşça büyük, deneyimli, birikimli Parti kadroları ve organlarına oranla eksiklik ve toyluklarına rağmen ve ama kendi yaratıcılığını ve inisiyatifini geliştirebilmek için bağımsız varoluşuna alan açma hakkını savunması gerekmektedir. Gençlik deneyimsizliğine rağmen açıklık ve samimiyet içeren duruşuna saygıyı ve kendisiyle hiyerarşiden uzak ve eşit ilişki kurulmasını talep etme meşruluğunu kendisinde görmelidir. Gençlik gerontokratik ilişkilerin çözülmesini hedeflemelidir. Bu ve benzeri sebeplerden ötürü gençliğe parti yö-

46

netim organlarında yüzde 20 kota verilmelidir.


4)

Kentsel Mücadele

“Kentler, üretim ilişkilerinin mekânsal organizasyonunun merkezi haline gelmiş; mekân kapitalizm tarafından metalaştırmıştır. Kapitalizmin sürekliliği de anti-kapitalist mücadele de son derece mekânsal bir konudur.”

1.

İnsanlar mekân üzerinde yaşarlar, gündelik hayatlarını düzenlerken mekânı da kendi arzularına göre düzenlerler ve mekânın ihtiyaçlarına ve olanaklarına göre üretim sistemlerini biçimlerler. İnsanlık tarihinde feodalizmden kapitalizme geçişle birlikte üretim ilişkilerinin değişimine paralel olarak üretim mekânlarında da köklü bir değişim yaşanmıştır. Kentler, üretim ilişkilerinin mekânsal organizasyonunun merkezi haline gelmiş; mekân kapitalizm tarafından metalaştırmıştır. Kapitalizmin sürekliliği de anti-kapitalist mücadele de son derece mekânsal bir konudur.

2.

Sermaye birikimi, eşitsiz coğrafi düzeneklerin doğmasına neden olur. Kent ve kır arasındaki hiyerarşi, emperya-

lizm, alt-emperyalizmin ve sömürgelerin coğrafyalarını da dünya çeperinde oluşturacaktır. Sermaye birikimi için kapitalistlerin ihtiyaç duyacağı su, petrol veya altın gibi “kaynaklar” veya çeşitli gıda malları (kahve, çay plantasyonları) üretmek için ekolojiyi ve ucuz işgücü ihtiyacı için toplumsal ilişkileri bozup, kendi ihtiyacına göre yeniden şekillendirir.

3.

Sermaye birikim süreçleri, mekânsal krizleri ve çözümleri içerir. Mekân da sermaye gibi bir toplumsal ilişkiyi tarifler. Kapitalistler ve onunla içsel bağımlılığı olan devlet müdahaleleri mekânı değiştirmek açısından etkin ve hiyerarşik bir rol üstlenirler. Sürekli olarak yeni mekânlar üretirler. Yeni ulaştırma ve iletişim sistemleriyle kentler yayıldığı gibi, hinterlandı (çevresi) üzerindeki etki

47


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri gücü artar ve oradaki tüm kaynakları sermayeyi merkezde biriktirecek şekilde tüketir. Bir yandan üretimin hızındaki artış, verimlilik çabasıyla birleşerek muazzam miktarda metanın pazara çıkmasına yol açarken diğer yandan bu gelişmeler büyük bir sefalet biriktirir. Sınırsız ve denetimsiz piyasa açma çabası, ekolojiyi ve özellikle tarımsal alanları yok ederek ya endüstriyel yapının içine katmakta ve yeniden biçimlendirmekte ya da kentin çeperlerinde gelişen konut ve ticaret alanlarına katarak inşaat sektörüyle iç içe mekân üretmektedir. Sadece kent çevresinde değil kentin içinde sanayinin “ucuz kira ve bol kaynak (emek, su, gibi)” arayışıyla terk ettiği bölgelerin yeniden inşasında da benzer süreçler yaşanmaktadır. Bu süreçler ilkel birikimin devamını ve mülksüzleştirme yoluyla birikimin önemli örnekleridir. Aynı zamanda bu işçileşme baskıları, direniş ve mücadele deneyimlerinin, işçi sınıfının kendi mekânlarını üretme dinamiklerinin de örnekleriyle doludur. İşçi sınıfının mekânlarını metalaştırma ve dağıtmaya dönük sermaye ve devletten gelen baskılar karşısında mahalle direnişleri, kent hakkı ortaya çıkar. İşçi sınıfını örgütleme iddiasındaki partinin de son derece sınıfsal nitelikleri bulunan bu mücadeleyi örgütlemesinin ve kendiliğinden oluşan direnişlerle dayanışması-

48

nın hangi çizgilerle, nasıl bir perspektifle olacağı sorusu önümüzde durmaktadır.

4.

Kapitalistler, yeni mekân ürettikçe, sermaye boyundurukları altındaki ilişkileri de üretirler. Kapitalizm, güvenlikli kapalı siteler ve AVM’ler yoluyla yaşamın her alanında, ataerkil tahakkümle iç içe geçmiş piyasa temelinde yeniden şekillenen toplumsal ilişkileri inşa ederler. Bu mekânlar, belirli bir ideolojinin de taşıyıcısı olarak şekillendirilmişlerdir. İnsanların arzu ve korkularını beslerler. Rıza ve içsel bir şiddet üretirler. İşçilerin kan ve terleriyle kurulan AVM’lerin parıldayan isimleri daha fazla karşımıza çıktıkça, hapishanelerin de artması tesadüf olmasa gerek. Özel alan ve kamusal alan ayrımı, insanlar arası ilişkilerin sadece para aracılığıyla sağlanması, işsizlerin parasız oldukları için kendilerini değersiz hissetmeleri ve toplumsal ilişkilerde başarısız kabul edilmeleri, insanların genel olarak yalnızlaşmaları ve buna bağlı yeni sektörlerin doğması, güzellik-annelik-çocuk-bakım-ev tekstil endüstrilerinin ve güvenlik sektörünün artan oranlı birikimi; büyük emek gücü gereksinimi duyan inşaat sektörü aracılığıyla üretilen yeni mekânların yaşam tarzıyla kurulur. Her mekân üretimi aynı zamanda bir toplumsal inşa ise örgütlenmenin giderek


Kentsel Mücadele zorlaştığı mekânlarda işçi sınıfı partisinin praksisinin de buna uygun nasıl örgütleneceği önemli sorular arasındadır.

5.

Kapitalizmin kendisini yeniden ürettiği bu süreç mikro ölçeklerden makro ölçeklere kadar her ölçekte ırk, sınıf, cinsiyet ilişkileri ile iç içe üretilir. Serbest bölgeler, organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi sitelerinden ve merdiven altı atölyelerden içinde hastanesi ve konutları da olan büyük üretim tesislerine kadar üretim mekânları çeşitlenirken, kara, deniz ve havayolu sistemi de bu çeşitliliğe ve yaygınlığa uyum sağlayacak şekilde devlet tarafından düzenlenir. Üretimin artan hızına ayak uydurabilecek bir kapasiteyi içinde barındıran ulaşım sistemini iletişim sistemleri izler. Bu süreçler kamu aracılığıyla büyük ölçüde işçi sınıfından sermayeye bir kaynak aktarımını gerektirir. İşçi sınıfı, en geniş anlamda mühendis, mimar ve doktordan gişe görevlisine, kuaför veya raspa işçisine kadar hem daha da uzmanlaşmış sertifika eğitimleri alarak becerilerini pazarlar hem de giderek vasfı para etmediği ve teknolojik gelişmelerle ihtiyaç duyulan vasıflar değiştiği için üretim sistemi için vasıfsızlaştırılır. Üretim sistemi esnek zaman, mekân ve işler üzerine kuruludur ve son derece cinsiyetlidir. Üretim ilişkilerinin

toplumsal hiyerarşisi, yekpare bir işçi sınıfı yaratmaz. Sermayedarların kontrol gücünü artıran ırk, etnisite ve cinsiyet temelli ayrımları da içinde bulundurur. Yeni yasalarla da bu süreç derinleşmektedir. Esnekleşme, gelir ve gelecek güvencesizliğini beraberinde içsel olarak getirir. İşçiler, mülk edinmeyi bu güvencesizleşme nedeniyle amaçlar. Ücretlerinin sürekliliğinden emin olmayan işçilerin kiralarını ödeyememe endişesini inşaat sektörü kullanır; kentin giderek dışına doğru genişleyen alanlarda “yaşam ve konut merkezleri” yaratır. Böylelikle kent içinde çöküntü alanlarında yaşayanlar ile kent dışında güvenlikli sitelerde barınanların sınıf içi ayrımı maddi bir temele (işleri ve mesleklerine) de tekabül eder. Böylelikle dereceleri farklı olsa da aynı güvencesizlik altında yaşadıkları halde birbirlerine karşı korku besleyen işçi sınıfının bir arada örgütlenmesi zorlaşır. Çöküntü alanlarında Romanların ve Kürtlerin ağırlıklı olarak yaşaması ve suçla ilişkilendirilmeleri; kısmen de Alevilerin ve Ermenilerin yaşam alanlarının ayrışması kent içi muhalefet dinamiklerinde kimlik dolayımını pekiştirir. Kimlik siyasetinin önünü açar. Partinin bu tür muhalefet dinamiklerindeki kimlik sorunsalı karşısındaki tutumu, yıllardır pek çok politik örgütün farklı yaklaştığı konular arasındadır ve yeni bir parti inşa-

49


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri sında önemli sorular arasında bulunmaktadır.

6.

Kapitalizm için ne mekânın tarihsel üretim ve kullanımı, ne de temsil ettiği sosyal değerlerin tek başına bir önemi vardır. Bunlar, ancak söz konusu mekânın değişim değerine katkıda bulundukları ölçüde önemlidir. İçinde Ermeni olmayan ermeni mimarisi, içinde Roman işçiler çalışan Roman geceleri örgütlenerek, inşa edilen gösterilerle kentin ya da semtlerin piyasası kurulur. Kültür endüstrisi yoluyla kentlerin tarihsel ve kültürel değerleri/mirasları kentsel ranta tahvil edilir; edildiği sürece sürdürülür. Bu süreç belediyelerin “marka değerlerini” artırmak yoluyla sosyal belediyelerin yerine özel sektörkamu işbirliği pratiğini de güçlendirir. Türkiye’de bu süreç neo-liberal muhafazakâr temelde şekillenmektedir. Bu nedenle Türkiye sermayesinin motivasyonuna da güç katacak şekilde Osmanlı dönemini ön plana çıkarmaktadır.

7.

Kapitalizm ekolojik sınırlarına dayanmıştır ve mekânı sürekli yeniden üreterek kendini yenileyememektedir. Bu nedenle afetler daha sıklıkla karşımıza çıkan olgulardır. Ancak kapitalistler afetleri de ranta konu etmektedirler. İnsanların afet korkusunu bile kullanarak yeniden inşa yoluyla rant elde etmek kapitalizm için meşrudur. Bir yan-

50

dan doğayı tahrip edip, bir yandan yine rant uğruna kentlerin plansız gelişimine göz yumarak doğal afetlerin sonuçlarını katbekat ağırlaştıran yine kapitalizmin kendisidir. İktidarlar her daim kent mekânının her köşesini metalaştırarak sermaye için verimli hale getirmek için seferber olur. İnşaat sektörü, sermaye tarafından Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörü olarak değerlendirildiği için, inşaat sektörünün işini kolaylaştıracak, mekân üzerinden rantı hukuksal olarak meşru kılacak her türlü düzenlemenin önü açılır. Bu düzenlemelerde, kentleri sermayeye açacak yeni imar planlarının hazırlanması, Afet Yasası ve benzeri yasa ve yönetmeliklerle kentler üzerindeki tahakküme karşı çıkmanın her türlü olanağının önünün kesilmesi söz konusudur. Mekân üzerindeki her türlü tahayyül ve denetim mekanizmaları tek elde toplanarak, sermayenin isteği doğrultusunda inşaat sektöründe bir yandan tekelleşme, bir yandan da güvencesizleşme ve işsizleşme gerçekleşir. Bu anlamda deprem, sel gibi doğal afetlere karşı önlem almak amacıyla kentsel dönüşüm gerçekleştirmek aslında insan hayatı için değil yeni bir kâr alanı yaratmak için önemli hale gelir.

8.

Kent hakkı, kent kaynaklarına ulaşma bireysel özgürlüğünden çok öte bir şeydir: Kenti değiştirerek kendimizi de-


Kentsel Mücadele ğiştirme hakkıdır. Bu anlamda kent mekânlarına dair her türlü kararı, ancak ve ancak o kentte yaşayanlar verir. Toplumun öz yeterliliğini esas alan, sorunların çözümünde geliştirilecek yöntemler için, yereli güçlendirme, halkı söz ve karar sahibi kılma felsefesiyle hareket eden, halkın karar süreçlerine dahil olması için demokratik katılımcılığı savunan ve tüm yerel birimlerde meclis sistemini esas alan bir yönetim anlayışıyla sermayenin mekânına karşı emeğin mekânı oluşturulabilir.

politikanın sınıf politikasıyla nasıl yürüyebileceği de tartışılmalıdır.

9.

Oluşturulacak mekân politikalarında anti-kapitalist mücadele perspektifi için sermayenin mekânsal tercihleri ile bölgelerde meydana gelen işsizlik-işçilik süreçlerinin, militarizmin ve ucuz emek-gücü uygulamalarının coğrafi yansımalarını dikkate alan bir politikanın yapılandırılması üzerine tartışılması, tepkisel eylemler yerine emeğin kendi gündemini yaratan eylemliliklerin oluşumunu mümkün kılabilir. Aynı zamanda göçmenler, kâğıtsızlar üzerine nasıl bir politika üretilebileceği sorusunu da beraberinde getirir.

16.

10. Yerel seçimler dolayısıyla hızla politika geliştirerek yeni bir söylemle gerçekliğe temas eden taleplerin nasıl inşa edileceği sorusu önümüzde durmaktadır. Bu bağlamda demokratik özerkliği gören bir mekânsal

51


5)

LGBT “Türkiye Sosyalist Hareketi’nin, LGBT mücadelesini sadece destek ve dayanışma sunulabilecek bir başlık olarak değil bütün ezilenlerin kurtuluşunu içeren sosyalist toplumun inşasında temel dinamiklerden biri olarak gören yeni bir programatik yaklaşım geliştirmesi zorunludur.”

1.

Türkiye’de bağımsız bir toplumsal özne olarak 1990’larda ortaya çıkan LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) Hareketi, heteropatriarkal kapitalizmin ve onunla iç içe geçmiş, ondan ayrı düşünülemeyecek olan militarizmin sorgulanması adına politik düzlemde göz ardı edilemeyecek bir birikim yaratmıştır. Ancak topyekûn kurtuluş/özgürleşme iddiasının sahibi olan Türkiye Sosyalist Hareketi’nin LGBT Hareketi ile olan ilişkisi; kimi platformlarda bir araya gelmenin, söylemsel düzeyde homofobiye ve transfobiye karşı olunduğunun ifade edilmesinin ve tek tek bazı LGBT bireylerin çeşitli sol-sosyalist yapılarda temsili olarak yer almasının ötesine geçememiştir.

2.

52

LGBT Hareketi’nin ivme kazanmasına paralel olarak

Türkiye Sosyalist Hareketi’nin bu meseleye bakışında anlamaya ve anlamlandırmaya dönük olumlu değişiklikler meydana gelmiştir, ancak bunun bütünüyle bir zihinsel dönüşüme tekabül ettiği söylenemez. Zira LGBT Hareketi hâlâ, birbiriyle ilişkisel olan büyük farklılıkların ve toplumsal antagonizmaların ana ekseni olarak görülüp, niteliksel dönüşümü yaratacak toplumsal özne kategorisinin vazgeçilmez bileşeni olarak değerlendirilmemektedir.

3.

Bugün Türkiye’de LGBT Hareketi’nin politik-örgütsel bağlamda yaşadığı derinleşme, ulaştığı düzey ve bunun merkez kapitalist ülkelerdeki ana akım LGBT hareketlerinden farkları göz önünde tutulduğunda; Türkiye Sosyalist Hareketi’nin, LGBT mücadelesini sadece destek ve daya-


LGBT nışma sunulabilecek bir başlık olarak değil bütün ezilenlerin kurtuluşunu içeren sosyalist toplumun inşasında temel dinamiklerden biri olarak gören yeni bir programatik yaklaşım geliştirmesi zorunludur.

4.

Türkiye Sosyalist Hareketi, LGBT’lerin varlık ve kimlik hakları mücadelesine sahip çıkmalı, bu simbiyotik ilişkideki birlikte dönüşme ve dönüştürme potansiyelinin farkına vararak zihinsel kodlarını yeniden gözden geçirmeli; verili düzeyde LGBT mücadelesinin hukuksal eşitlik talebini aşacak şekilde heteropatriarkal kapitalist sistemi hedef alan birleşik bir mücadele hattının örülebilmesi için inisiyatif almanın üzerine düşen tarihsel bir görev olduğunun bilincinde olmalıdır.

almakla kalmamalı, kolaycı bir eklemlenme ilişkisinin ötesinde bir içerme ilişkisinin zorunluluğundan hareketle öncelikle “evinin içini” düzenleyerek örgütsel düzlemde de dönüşümün olanaklarını sağlayabilmelidir. Ancak bu içerme ilişkisi LGBT’lerin özerk örgütlenmelerinin gerekliliği ve desteklenmesi fikrinden vazgeçilmesini gerektirmez. Cari sisteme karşı birleşik mücadele; LGBT örgütlerinin toplumsal dokunun her tarafına sinmiş ayrımcılık ve ezilme pratiklerine karşı dillendirdikleri güncel politik ve hukuki talepler, sistem içi talepler olarak ertelenemeyecek olan Türkiye Sosyalist Hareketi’nin gündemleştirmesi zorunlu taleplerdir.

5.

Türkiye Sosyalist Hareketi, heteroseksizmi, homofobiyi ve transfobiyi sadece LGBT bireylerin sorunu olarak göremez. Böylesi bir bakış açısı cinsiyet ve cinsel kimlikler üzerindeki tahakkümle mücadeleyi politik bir alan olarak görmeyi ötelemenin yanı sıra erkek egemen cinsiyet paradigmasının ve “zorunlu” heteroseksüelliğe dayalı cinsiyet matrisinin yeniden üretilmesi anlamına gelir.

6.

Türkiye Sosyalist Hareketi, LGBT’lerin kültürel, hukuksal ve politik taleplerini programına

53


6)

İnanç Hareketleri “Din, toplumsal ve tarihsel bir olgudur. Zaman ve mekân içinde, üzerinde yeşerdiği toplumsal koşullara göre sürekli değişmekte, onu sahiplenen sınıf ve katmanların çıkarlarına göre farklılık göstermektedir. Her sınıfın kendi dini vardır; başka bir deyişle, bir egemenlerin dini, bir de ezilenlerin dini vardır.”

1.

Din, insanlık tarihi boyunca toplumsal yaşam üzerinde son derece geniş etkilerde bulunmuştur ve bulunmaktadır. Egemen sınıflar dini, kendi egemenliklerini meşrulaştırmak, ezilen sınıfların uzlaşmaz sınıf karşıtlığını görmelerini engellemek, egemenlere itaatkâr olmaya ikna etmek, bilinçlerini bulandırmak ve uyuşturmak için yoğun biçimde ve sürekli olarak kullanmıştır. Safi idealist temelleriyle din, egemenlerin bir aracı olarak kullanılmaya oldukça müsaittir. Ancak dinin bir başka yönü de vardır: Din, ezilenlerin feryadı ve zalim dünyaya protestosudur. Başta Hıristiyanlık ve İslamiyet olmak üzere birçok din, yoksulların, mazlumların eşitlik, özgürlük, sefalet ve kölelikten kurtuluş hareketi olarak ortaya çıkmıştır.

54

2.

Din, toplumsal ve tarihsel bir olgudur. Zaman ve mekân içinde, üzerinde yeşerdiği toplumsal koşullara göre sürekli değişmekte, onu sahiplenen sınıf ve katmanların çıkarlarına göre farklılık göstermektedir. Her sınıfın kendi dini vardır; başka bir deyişle, bir egemenlerin dini, bir de ezilenlerin dini vardır. Din, her ne kadar felsefi olarak tartışılmaz biçimde idealist kampta yer alsa da, toplumsal yaşama ve siyaset dünyasına ayaklarını bastığında çok farklı yorumlara tabi tutulmuş, tarihte pek çok devrimci halk hareketi dini isyan bayrağı olarak kullanmıştır. Günümüzde de din, örneğin, ulusal baskı ve tahakküme (Kürdistan), emperyalist-siyonist işgale (Irak, Lübnan vb), hatta sınıfsal tahakküme (Latin Amerika) karşı mücadelenin


İnanç Hareketleri önemli bir unsuru olarak tezahür ediyor.

3.

Modern dünyada işçi sınıfının ideolojisi olarak ortaya çıkan, maddeci felsefeye dayanan bilimsel komünizm, sadece işçi sınıfının değil, tüm insanlığın kurtuluşunu; sadece sınıfsal sömürünün değil, tüm baskı ve tahakküm biçimlerinin ortadan kaldırılmasını sağlayacak yetkinlikte bir harekettir ve tüm emekçilere ve ezilenlere en sağlam devrimci yolu göstermektedir. Ancak dünya nüfusunun –bu arada işçi ve emekçilerin, ezilenlerin– çok büyük çoğunluğunun dinsel inançlara sahip olduğu da bir olgudur. İnançlı kitlelerin komünist politik önderlik altında sınıf mücadelesinde en etkin biçimde yer almaları, hatta sosyalist devrimi gerçekleştirmeleri (geçmişte pek çok örnekte görüldüğü gibi) mümkündür. Ama bir başka olasılık olarak, emekçilerin ve ezilenlerin çeşitli baskı ve tahakküm biçimlerine karşı mücadelelerini din bayrağı altında yürütmeleri (yine birçok örnekte görüldüğü gibi) mümkündür.

Türkiye’de Durum

4.

Türkiye’de de nüfusun –bu arada emekçilerin ve ezilenlerin– çok büyük çoğunluğu dinsel inançlara sahiptir. İnananların büyük kısmı ise Sünni Müslüman’dır. İslamiyet 1500 yıldır

İslam coğrafyasında, 1000 yıldır yaşadığımız topraklarda egemen din olarak örgütlenmiş, egemen sınıfların iktidarının ayrılmaz bir parçasını oluşturmuştur.

5.

Artık toplumsal yaşamın her alanına hâkim hale gelen burjuvazi, egemen din olarak İslamiyet’i kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde dönüştürmektedir. Bu dönüşüm sürecini, ilk önce küresel ve yerel sermayenin rasyonellerine göre kendisini dönüştüren AKP yürütmektedir. AKP, siyasal İslamcı bir parti ve sermayenin temsilcisi olarak çözülen Kemalist rejimin yerine sermaye sınıfının yeni rejimini kurarken, kendi İslamcı ideolojisinin motiflerini bu yeni rejime yediriyor. Ama bu, kapitalizme uyum sağlamış, ona hizmet eden bir İslamiyet’tir. AKP, Kemalist rejim tarafından siyasal sistemin dışında/kenarında tutulan Müslüman kitleleri, ama esas olarak tefeci-bezirgân kökenli Anadolu burjuvazisini sisteme entegre etmiş, böylece kapitalizme taze kan vermiştir.

6.

AKP, “Müslümanlar mağdur ediliyor” söylemiyle kitleleri peşine takarak iktidara geldikten sonra halkın değil sermayenin ve emperyalizmin hizmetkârı olduğunu açıkça ortaya koymuş, neoliberal politikaları en acımasız biçimde uygulamıştır. Esnek-güvencesiz çalışma, sendikasızlaş-

55


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri tırma, işsizlik, sosyal hakların budanmasıyla yaşam koşulları kötüleşen Müslüman emekçiler ile iktidarın nimetlerinden yararlanarak hızla yükselen Müslüman burjuvazi arasındaki uçurum görülmemiş ölçüde büyümüştür. Böylece, “Müslüman kardeşliği”, “kulların Allah önünde eşitliği” illüzyonu bozulmuş, sınıfsal çelişkiler iyice açığa çıkmıştır. Yoksul/emekçi Müslümanlar arasında eşitsizliğe, adaletsizliğe ve sömürüye karşı öfke hızla büyümektedir. İşte bu durum, hem Müslüman halk arasında komünist ve devrimci güçlerin potansiyel etki alanını genişletmekte, hem de bir “Yoksul Müslümanlar Hareketi”nin oluşmasının maddi zeminini sağlamaktadır.

7.

İslamiyet’i yoksullar/emekçiler açısından yeniden yorumlayan gruplaşmalar boy vermekte ve AKP ile Müslüman burjuvaziye yapılan eleştiriler şiddetlenmektedir. Sosyal adaletsizliğe, emperyalizme ve kapitalizme karşı bir söyleme sahip bu gruplar henüz bir kitle hareketine dönüşmemiş olsa da, yaygın bir ilgiyle izlenmekte, etki alanları genişlemektedir. Geleneksel devletçi, anti-komünist İslamcılıkla aralarına net biçimde mesafe koyan bu gruplar, komünistler ve devrimcilerle ortak mücadeleye açık olduklarını ilan etmekte ve buna uygun davranmaktadır.

56

Alevilik

8.

Osmanlıdan Cumhuriyete geçişte egemen din anlayışı aynen devralınmış ve yeni rejimde de egemen din olarak Sünni İslam örgütlenmiştir. Başta Aleviler olmak üzere Hıristiyanlar, Museviler, Süryaniler ötekileştirilmiş, sistematik olarak asimilasyon ve imha politikalarına tabi tutulmuşlardır.

9.

Sünni Müslümanlar dışında en büyük inanç topluluğu olan Aleviler açık ya da gizli asimilasyon ve sindirme politikaları dışında büyük kıyımlara uğratılarak doğrudan imha edilmeye çalışılmışlardır. Koçgiri, Dersim, Çorum, Maraş, Sivas, Gazi katliamlarıyla son yıllara kadar devam eden imha ve inkâr politikaları, Alevi toplumunun kendisini sol-sosyalist-muhalif zeminde ifade etmesinin önünü açmıştır.

10.

Özellikle 80 öncesi devrimci, sosyalist hareketlere önemli bir kadro kaynağı oluşturan Alevi toplumunun kimlik, kültür ve inanç problemleri hâlâ çözülememiş, hatta AKP hükümetiyle birlikte daha da derinleşmiştir.

11.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin 80 sonrası çıkışıyla devletin Alevi politikası özünde aynı kalmakla birlikte, işbirlikçi, devletçi bir Alevilik yaratmak


İnanç Hareketleri üzere kimi esnemeler yaşamıştır. Aleviler bu zemini iyi değerlendirerek bulundukları her yerde dernekler aracılığıyla örgütlenme imkânı bulabilmiş olsalar da temel taleplerini halen kabul ettirememişlerdir. Bu çerçevede, çeşitli alt kimlikleriyle tarihsel bir dinamik olan Alevilik, Türkiye demokrasi mücadelesinin önemli bir parçası olma özelliğini korumaktadır.

Komünistlerin Görevi

güncel devrimci dinamizmini komünizm mücadelemizle ustaca buluşturabilmeliyiz. Bunu yaparken kendini bu dinamiklerin yerine ikame eden, bu dinamiklerin egemen ideolojiyle güncel-tarihsel çelişkilerini görmezden gelen ya da inanç özgürlüğüne ilişkin demokrasi taleplerinin insanlığın gerçek kurtuluşuna yönelik komünizm hedefimizi bulanıklaştırmasına izin veren bir tarz bizim tarzımız olamaz.

12.

Komünistlerin temel görevi, en geniş işçi-emekçi ve ezilen kitlelerle güçlü ilişkiler kurmak, onlara sınıf mücadelesinde önderlik etmektir. Oysa özellikle de Sünni Müslüman halkla ilişki kurmada başarısızlık apaçıktır. Bunun çok önemli bir nedeni, Kemalizm’den ve kısmen reel sosyalizmden gelen modernist-pozitivist anlayışın etkisiyle dindar halka yönelik oluşan önyargıların (dindar=gerici) kırılamamasıdır. Bu anlayışla hesaplaşılmalıdır. Egemenlerin dininin kitleler arasındaki uyuşturucu ve köleleştirici etkilerine karşı mücadele ederken, emekçilerinezilenlerin dini inançlarına saygı gösterilmelidir. Partinin kapıları, programını kabul eden ve o doğrultuda mücadele eden inananlara açık olmalıdır.

13.

Başta Aleviler olmak üzere ezilen, dışlanan, yok sayılan inanç gruplarının tarihsel ve

57


Tartışma 4

Ulusal Sorun Kürt sorunu, ezilen ulus ve demokratik özerklik; milliyetçiliğe ve şovenizme karşı tutum; yeni bir enternasyonalizmin olanakları

1.

Ulusal soruna ilişkin Marx ve Lenin’in belirlediği çerçeve bugün de geçerlidir ve bu konuda alınacak tutum, siyasi hareketlerin/bireylerin komünist, devrimci hatta demokrat oluşunun bir ölçütüdür. Buna göre “Başka bir ulusu ezen ulus özgür olamaz.” Bu nedenle ezilen ulusun kendi kaderini özgürce belirlemesi için mücadele vermek ve ezilen ulusla dayanışmak komünistlerin vazgeçilemez, devrime ve sosyalizmin kuruluşuna ertelenemez güncel görevidir.

2.

Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı, siyasal anlamda bağımsızlık hakkını, ezen ulustan siyasal bakımdan serbestçe ayrılma hakkını içerir. Ezen ulus proletaryası, ezilen ulusun ayrılma hakkını savunarak bu hakkın pro-

58

pagandasını yapmazsa ve ezilen ulusun siyasal olarak hangi biçimde örgütleneceğini belirlemeye kalkarsa, kendi burjuvazisinin imtiyazlarını savunmuş olur. Bu hakkın nasıl kullanılacağına karar verecek olan ezilen ulusun kendisidir.

3.

Kuzey Mezopotamya’da yer alan, çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu coğrafyaya Kürdistan denir. Kürdistan, önce 17. yüzyılda Osmanlı ve İran arasında, daha sonra 20. yüzyıl başında emperyalistlerce belirlenen sınırlarla dört bölge ülkesi arasında –Türkiye, Irak, Suriye ve İran– parçalanarak bölünmüştür. Dünyada kapitalizmin gelişiminin bir evresinin gereği olarak ortaya çıkan uluslaşma ve ulus-devletler oluşturma düşünce ve pratiği Kürtler


Ulusal Sorun arasında da yankı bulmuş, 19. yüzyıldan itibaren bu yöndeki çok farklı biçim ve yöntemlerle yürütülen mücadeleyle bugüne kadar devam etmiştir.

4.

Dört parçada Kürtler siyasi, ekonomik, kültürel vb baskılar ve asimilasyondan, yok sayılma ve katliamlarla yok edilmeye çalışılmaya kadar yoğun bir şiddete maruz kalmıştır. Bütün bu uygulamalara rağmen Kürtler ulusal kimliklerini ve ulusal bütünlüklerini oluşturup korumayı, geliştirmeyi başarmıştır. Bunun yanı sıra dört parçadaki özgün siyasal koşulların ve genel olarak Kürtler arasındaki sınıfsal ayrışmaların da etkisiyle çok farklı ideolojik-politik akımlar ortaya çıkmıştır. Buna bağlı olarak Kürt ulusunun ve Kürdistan’ın geleceğine ilişkin, halen yaygın ve canlı olan “bağımsız birleşik Kürdistan” idealinden, ulus-devlet anlayışının geride kaldığı tespitiyle ileri sürülen “Konfederalizm” modeline kadar farklı siyasal hedefler söz konusudur.

5.

Kapitalizmin gelişimine paralel olarak ve özgün siyasal koşullar altında Türkiye burjuvazisi, Osmanlı devletinin son dönemlerinde ilk adımları atılan ama Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında en saf haliyle uygulamaya sokulan bir “ulus-devlet” modelini esas aldı. Osmanlı’dan geriye kalan topraklardaki tüm

ulusal ve inançsal farklılıkları tek bir “Türklük/Sünni Müslümanlık” potasında eritmeyi hedefleyen egemen sınıflar, bu doğrultuda soykırım ve katliamlardan asimilasyonun daha ince yöntemlerine kadar her türlü şiddetle halkları yok etmeye giriştiler. Bu fizikselpolitik-kültürel şiddete en fazla maruz kalan, varlığı, dili, tüm ulusal değerleri yok sayılan ve yok edilmeye çalışılan Kürt halkı, bütün bu saldırılara rağmen ulusal kimliğini koruyarak ayakta kaldığı gibi, Kemalist ulus-devlet modelinin parçalanmasında da en büyük rolü oynadı.

6.

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşuyla birlikte Kuzey Kürdistan’ı fiilen işgal etmiştir. Komünistler arasında Kuzey Kürdistan’ın tanımlanmasında farklılıklar mevcuttur. Ancak her halükârda komünistler, Türk ulusu ile Kürt ulusu arasında ezen ulus-ezilen ulus ilişkisi olduğu tespitinde ve bu durum karşısında çıkarılacak devrimci görevler konusunda ortaklaşmaktadırlar.

7.

Kuzey Kürdistan’da 100 yılı aşkın süredir gerçekleşen feodal ve burjuva önderlikli çeşitli isyanlardan farklı olarak 30 yıldır aralıksız, giderek ivmesi ve yoğunluğu artarak süren kurtuluş hareketi, ulusal nitelikli ve hedefli olmakla birlikte, aynı zamanda güçlü bir emekçi karaktere (başta yoksul köylülük olmak üzere) sa-

59


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri hiptir. Bu sürecin öncü gücü Kürt Özgürlük Hareketi, Marksizm zemininden yola çıkmıştır ve kendisini sosyalist olarak tanımlamaktadır. Esas olarak Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de kapitalizmin gelişkinliğinin sonucu olan bu özgün ulusal hareket, bir yandan –doğal olarak– bütün bir ulusal güçler koalisyonunu içermekte, ama diğer yandan bu koalisyona emekçi kitlesi ve önderliği damgasını vurmaktadır.

8.

Kürt nüfusunun çok büyük bölümünün feodalitenin çözülüşü, kapitalizmin çekim gücü, son onyıllarda ise köy boşaltmalar vb nedeniyle “Batı”ya, Türkiye’nin dört bir yanına göç edip buralarda nüfus yoğunlukları oluşturması, Kürt köylü kitlelerinin şehirlileşmesi ve işçileşmesi (işsiz, informel/güvencesiz, hizmet/sanayi işçisi, kamu emekçisi vb); bir başka deyişle “Kürtlerin işçileşmesi, işçilerin Kürtleşmesi” yine özgün bir durum yaratmaktadır. Ulusal kurtuluşçu hareketin özgün hedefleri ve dinamikleri göz ardı edilmemek koşuluyla, Türkiye ve Kürdistan’ın sosyalist ve demokratik güçlerinin ortak mücadelesi için güçlü bir zemin bulunmaktadır. Türkiye ve Kürdistan devrimci güçlerinin ilişkisi basit bir dayanışma niteliğiyle sınırlandırılamaz; bir “mücadele birliği” perspektifi zorunludur.

60

9.

Öte yandan ulusal, sınıfsal, etnik, kültürel ve dinsel dinamikleriyle adeta kırılmaya hazır bir fay hattı durumunda olan bölgemizde Kürtler (özellikle de Kuzey merkezli KÖH), bölgesel bir devrimi tetikleyecek ve bütün dengeleri altüst edebilecek bir fonksiyon üstlenebilme potansiyeline sahiptir. Bu bağlamda Kürt Özgürlük Hareketiyle yapılacak stratejik ittifak ve bu doğrultudaki yeni örgüt ve mücadele biçimleri, bölgedeki devrim ve sosyalizm mücadelesinde hayati bir önem taşımaktadır.

10.

Demokratik Özerklik önerisi ve talebi, Kürt Özgürlük Hareketi tarafından savaştan kalıcı çıkışın ve sorunun eşitlik temelinde demokratik barışçı çözümünün yolu olarak ileri sürülmüştür. Özü itibarıyla demokratik, özgürlükçü, anti-kapitalist ve komünal bir toplumsal örgütlenme anlayışına sahiptir. Kendi içinde çelişkiler taşıyan, eksiklikleri olan Demokratik Özerklik önerisi, AB müktesebatının yerel yönetim reformuna dair çerçevesini aşan, sermaye yerelciliğinin sınırlarına sığmayan, idari ve siyasi bir yerinden yönetimi hedefleyen içeriğiyle tartışılarak desteklenmeyi hak ediyor. Demokratik özerkliğin bir statü olarak tanınması, Türkiye’nin köklü bir demokratik rejim değişikliğine ve bu değişikliğin anayasal bir hu-


Ulusal Sorun kuki zemine kavuşturulmasıyla mümkündür.

11.

Ulusal sorun teorik olarak, üretim ve mülkiyet ilişkilerinde köklü bir değişiklik olmadan da çözülebilir. Ezen ulusun komünistlerinin görevi, Kuzey Kürdistan halkının kendi kaderini özgürce belirlemesinin koşullarını yaratmak için çalışmaktır. Bu karar hangi yönde olursa olsun saygı duyarız; ancak komünistler olarak daima Türkiye’de, bölgede ve dünyada devrim ve sosyalizmin yolunu açan çözümü savunuruz. KÖH’e ulusal ve uluslararası düzlemde dayatılan imha politikalarına karşı, adil, demokratik ve barışçıl bir çözüm yolu açılıncaya dek, mücadelenin her türlü yöntemini, diplomatik, ulusal ya da uluslararası her biçimini kullanmasını haklı ve meşru görüyoruz.

12.

Milliyetçilik burjuva ideolojisidir. Burjuvazi devraldığı mutlakıyetçi devletlerden dönüştürdüğü ulus-devletler eliyle ulusal piyasaları güvence altına almak için milliyetçilik ideolojisini yaymıştır. Burjuvazinin ister demokratik ve ister totaliter biçimler edinen siyasetlerinin ideolojik bağlamında hiçbir tarihsel evrede vazgeçmediği milliyetçilik ideolojisi, kriz anlarında karşı-devrimi besleyen şovenizme, faşizme, ırkçılığa dönüşür. Enternasyonalizm ilkesine sahip çıkan komünistler, tüm tarihlerinde mil-

liyetçilik, şovenizm ve faşizme karşı mücadele yürütmüştür. Bununla birlikte komünistler, ezen ulus milliyetçiliği ile ezilen ulus milliyetçiliği arasında ayrım yapar ve milliyetçi bir ideolojiyle yürütülse dahi ezilen ulusların kurtuluş mücadelesini destekler.

13.

Yeryüzünün tüm parçalarında gelişen neo-liberalizme karşı tepki içerikli spontane kitle hareketleri ve dünyanın birçok yerinde komünist, sosyalist ve devrimci örgütlerin yürüttükleri mücadeleler, hem dünya ölçeğinde hem de bölgesel düzeyde enternasyonal bir örgütlenmeyi gereklilikten öte bir zorunluluk haline getirmiş bulunuyor.

14.

Kürt Halk Hareketi ile Türkiyeli sosyalistlerin, feministlerin, ekolojistlerin, demokratların mücadelelerini ortaklaştıracak ve ezilenlerin-emekçilerin nihai kurtuluşuna doğru sermayenin bütün kesimlerinden bağımsız bir alternatif yaratacak birleşik bir örgütlülük, sadece ülke açısından değil bölge ve dünya açısından da tarihsel değer taşıyacaktır. Girişimimiz, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, bileşeni olduğumuz Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) bu mahiyette dinamik bir politik odak olabilmesi için tüm imkânları seferber edecektir.

61


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri

15.

Daha bugünden, yarının ittifak sisteminin adımları olacak bölgesel bir hedefin bölge halkları tarafından benimsenmesinin olanaklarını yaratmaya çalışmak, bunun için bölgenin ilerici, devrimci, sosyalist partileriyle halkların kardeşliğinin ve dayanışmasının gelişmesi için ortak adımlar atmak zorunludur. Böyle bir adım Ortadoğu, Kafkas, Balkan ve Kıbrıs halklarının iradeleri dışında parçalanmışlıklarından kaynaklanan iktisadi, siyasi, kültürel ve toplumsal sorunların aşılmasında temel bir rol oynayacaktır. Eğer bölgesel devrimci bir kopuşun imkân dahilinde olduğunu düşünüyorsak bunun bir gereği olan bölgesel bir enternasyonal örgütün oluşturulmasını da önümüze bir görev olarak koymalıyız.

62


Tartışma 5

Birlik Deneyimleri Sosyalist hareketin yeniden kuruluşu; geçmişten günümüze sosyalist hareketin birlik deneyimlerinin değerlendirilmesi; “yenilmiş sosyalizm”den çıkarılan dersler ve sosyalizm tahayyülümüz

1.

Sosyalist yeniden kuruluşun; geçmiş sosyalizm pratiklerinin tekrarı/devamı olmayacağı, geçmişin muhasebesinin yapılacağı, sosyalist hareketin yenilgilerinden dersler çıkartılacağı, bu derslerin programa, tüzüğe, örgütlenme modellerine ve siyaset tarzına yansıyacağı bir yapılanma olma zorunluluğu vardır.

2.

Toplumsal mücadele alanlarında ortaya çıkan yeni çelişkileri ve gerilimleri siyasete taşıma pratiklerinde ortaklaşmadıkça, bu alanlardan yeni enerjiler ve taze güçler sosyalist mücadelenin içine taşınmadıkça, güçsüzlükler üzerinden güç oluşturma anlayışıyla sosyalist grup ve çevrelerin birbirine eklemlendiği bir durumun sonuç vermediğinin bilincindeyiz.

3.

Sosyalist hareketin geçmiş y e n i l g i l e r i n d e Kemalizm’in/ulusalcı damarın derin izleri silinmeden, sol liberal görüşlerden arınılmadan enternasyonalist zeminde yeniden kuruluşun gerçekleşemeyeceği aşikârdır.

4.

Geçmiş birlik deneyimlerinin tamamında egemen olan anlayış; verili sosyalizm anlayışı çerçevesinde kurulu grup/partilerin sahip oldukları sosyalizm anlayışlarını koruyarak bir araya gelme çabasıydı. Yaşanmış ve yenilgiye uğramış sosyalizm anlayışını ve uygulamalarını eleştirel bir yaklaşımla analiz etmeyen, teoriyi kirlerinden arındırma uğraşını ya önemsemeyen ya da geleceğe bırakan, teoriyi kirlerinden arındırmakla da yetinmeyip yeni

63


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri girdilerle teoriyi yenileme gereksinimi duymayan bir mantığın birlik girişimlerine egemen olduğu söylenebilir. Bu mantıkla hareket eden, geçmiş birlik deneyimleri sorunun birlik sorunu olmanın/var olanların birleştirilmesi sorunu olmanın ötesine geçtiğini, sosyalist yeniden kuruluş ihtiyacının kendini dayattığını yeterince bilince çıkaramamışlardır. Dolayısıyla süreçlerin başarısız olmasında birlik perspektifinin aşılamamış olmasının etkisi küçümsenemez.

5.

Geçmiş birlik deneyimlerinin motive edici temel yaklaşımı “politika güçle yapılır, bizler ise parçalı ve güçsüzüz, öyleyse bir araya gelmeliyiz” olmuştur. Elbette sadeleşmek iyidir. Ancak bu yaklaşım, yenilenme ve zemin belirleme ihtiyacını göz ardı etmiştir. Dünün rekabetçi, tekçi ve sosyalizm anlayışı (amaç) yerine örgütsel mekanizmaları (aracı) önemseyen özelliklerle malul hareketleri, birliği değil bölünmeyi “başarmışlardır”.

6.

Geçmiş birlik deneyimlerinde işçi sınıfı hareketi ile sosyalist hareketin birliği farklı süreçler olarak görülmüştür. Dolayısıyla proletaryadan yoksun proletarya sosyalistlerinden menkul hareketler; birliğin değil bölünmenin güvencesi olagelmiştir. Sosyalist hareketin yeniden kuruluşunun, işçi sınıfıyla buluşmadan

64

mümkün olamayacağı, deneyimlerden çıkarılan en önemli sonuçlardan biridir.

7.

Süreçlerin tümünde, proletarya partisinin örgütsel modeli konusundaki kafa karışıklığı aşılamamıştır. İşçi sınıfı partisi olarak, parti içinde “partilerin” varlığı çoğulculuğun gereği olarak görülmüştür. Partiler/örgütler kendi yapı ve programlarını muhafaza temelinde bir araya gelmişler ve program ortaklığının sağlanamamış olması ayrılıkların nesnel zemini olagelmiştir.

8.

Açık parti/gizli parti; kadro partisi/kitle partisi kavramlarına yüklenilen anlamlardaki farklılıklar yeniden yapılanma ya da birlik çabalarını boşa çıkarmıştır. Kimileri gizli partiyi mutlaklaştırırken, kimileri açık partiyi mutlaklaştırmış ve somut koşulların somut analizi göz ardı edilmiştir.

9.

Sosyalist yeniden kuruluş üzerinden sosyalist hareketin yeniden yapılanması ve birliği; siyasal özneler olan mevcut partigrup yapılarından bağımsız olarak tartışılamaz. Bu yapıları yok sayarak yeniden yapılanmadan söz etmek gerçeklikle örtüşmez. Ancak, grupların ortak parti yerine kendilerini tahkim ettikleri, örgütsel olarak kendilerinin doğrusal gelişimlerini sürdürdükleri örgütsel birliklerden devrimci işçi sınıfı partisinin inşa edileme-


Birlik Deneyimleri yeceği geçmiş birlik deneyimleriyle görülmüştür.

bunların hepsi yeniden kuruluşun konusu ve meselesidir.

Geçmiş deneyimlerde amaç ve program tartışması ya hiç yapılmamış ya da yeterli yapılmamıştır. Partiler kurulurken “Aman partiyi kurmayı zorlaştırmayalım” diye, kurulduktan sonra ise “Aman partiyi bölmeyelim” diye tartışmalardan sakınılarak yürünmüştür.

Sosyalist yeniden kuruluş; reel sosyalizmin çözülüşünden dersler çıkarmaktır. Emperyalist kapitalizmin geldiği noktayı analiz etmek, kapitalizm eleştirisini derinleştirmektir. Kapitalizmin dönüşümü ve eleştirisinin derinlemesine analizi ile reel sosyalizmden çıkarılan dersler ışığında yeni girdileri üreterek sosyalizm tahayyülümüzü oluşturmaktır.

10.

11.

Sosyalist yeniden kuruluş; sosyalizmi bağımsız bir seçenek olarak var etmeyi, fikri maddesiyle buluşturarak toplumsal, sınıfsal bir karşılığa kavuşturmayı; bir program, bir akım, bir örgütlenme, siyasal bir işçi hareketi, bunun en ileri ifadesi olan bir proletarya partisi ve kapitalizme karşı farklı cephelerde sürdürülen mücadelelerin altında toplandığı bir bayrak olarak cisimleştirmeyi; ezilenlerin kurtuluş arayışları ve özlemlerinin ifadesini bulacağı bir mecra haline getirmeyi yeniden kuruluşun hedefi olarak belirlemelidir.

12.

Sosyalist yeniden kuruluş bütünsel bir süreçtir. Her alanı kapsar ve hiçbir alan ondan muaf tutulamaz. Dolayısıyla sadece teorinin sorunları değil, sosyalizm anlayışı, program, tüzük, çalışma tarzı, mücadele anlayışı, tarihimiz, tarihsel mirasa yaklaşım, örgütlenme anlayışı ve modeli, kadrolaşma normlarımız vb

13.

14.

Sosyalist yeniden kuruluş, sosyalist hareketin yeniden kuruluşu ile işçi hareketinin yeniden kuruluşunu birbiriyle ilişkilendirerek ele almalıdır. Sosyalist hareketin yeniden kuruluşunu, işçi hareketinin yeniden kuruluşu içine taşıyarak, oradan bakarak gerçekleştirmeye yönelmek gerekir.

15.

Sosyalist yeniden kuruluş; yenilenen sosyalist teorinin ışığında, sosyalist hareketin yeniden yapılanması ve birliğinin sağlanmasıdır. Amaç/araç uyumunu sağlayacak temel mücadele aracı, işçi sınıfı partisinin sarmal bir örgütlenmeyle inşasıdır. İnşanın mevcut örgütlerin birikimlerine sahip çıkarak ve bu birikimleri içererek tasfiyeci sonuçlar doğurmayacak biçimde yapılmasıdır. Sosyalist yeniden kuruluşun örgütsel ayağı olan işçi

65


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri sınıfının komünist partisi; çoğulcu, devrimci ve enternasyonalist bir partidir. Komünist partide çoğulculuğun sınırlarını siyasal program ortaklığı belirler. Siyasal programda ortaklaşanlar ortak örgüt içinde yer alırlar. Siyasal program birliği sınırları içinde kalan olası farklı görüşlerin ifadesi olacak geçici veya kalıcı politik platformlar oluşturma hakkı örgütsel/örgüt içi çoğulculuğun gereğidir.

16.

”Reel sosyalizm” eleştirileri çöküşten önce de vardı. Ancak bu eleştiriler “reel sosyalizmin” model olarak dünya işçi sınıfı mücadelesindeki belirleyici konumunu sarsmadı. Bu eleştirel tutumlar Marksizm adına bütünlüklü bir teoriyi geliştiremedi. Dolayısıyla çöküş, eleştirel bakan sosyalist hareketleri de içine alan topyekûn bir yıkım oldu.

17.

“Reel sosyalizm” sınıf indirgemeci bir gelişim çizgisine oturmuştur. Ezilen cins, ezilen ulus ve azınlık sorunları başta olmak üzere toplumsal her türlü ezme, baskı ve sömürü biçimini ve insan-doğa ilişkisindeki araçsal yaklaşımı salt emek-sermaye çelişkisi üzerinden çözebileceği yaklaşımı egemendir.

18.

“Reel sosyalizmde” ikameci anlayışın egemenliği gelişmiştir. Reel sosyalizm, işçi sınıfı

66

egemenliğinin yerine parti egemenliğini ikame etmiştir Çoğulculuğu ve örgütlenme özgürlüğünü reddeden tek parti egemenliğini mutlaklaştıran monolitizmle malul olmuştur.

19.

Parti, sınıfın ve toplumun üstünde kendisini onun yerine koyan, giderek topluma yabancılaşan bir konumda olmuştur. Karar alma süreçlerinde demokratiklik yok olmuş, farklı olanların tasfiyesi sağlanmış, genel sekreterin/politbüronun her şeye egemen olduğu bir örgüt ve sosyalizm anlayışı bütün dönemlere ve uluslararası komünist harekete egemen olmuştur.

20.

“Reel sosyalizm” insanın yabancılaşmasını ortadan kaldırmaya, dayanışmacı üretim ve toplumsal ilişkilere ve de özgürleşmeye yöneleceğine; kapitalizmle rekabete yönelen bir kalkınma modeline dönüşmüştür.

21.

Ekim Devrimi’nin ileri bir kapitalist ülkede olmaması, bir dünya devrimi beklentisinin gerçekleşmemesi, kapitalist kuşatma altında olması gibi gerçekliklerin zorlamasıyla geliştirilen pratikler giderek ekonomist sapmalar sonucu teorileştirilmiştir. Bu zorunlulukların teorileştirilmesi devrimci Marksizm’den kopuşu pekiştirmiştir.

22.

Dünya tarihsel koşulların belirleyiciliğinde reel sos-


Birlik Deneyimleri yalizm savunmaya geçmek zorunda kalmıştır. Bu savunmacı konumlanış ile devrimci gelişim yerini çürümeye bırakmıştır. Komünizmin alt ve üst evresi arasındaki bağı kopararak süreci sosyalizm ve komünizm aşamaları olarak ayrıştıran bir sapmayı doğurmuştur. İşler sosyalizmin geri dönüşsüz bir biçimde inşa edildiğinin ilanına kadar vardırılmıştır.

23.

Devletin sönümlenmesi yerine yetkinleştirilmesi yönüne gidilmiştir. Devletin ve hukukun yüceltilmesi ve kalıcılığı, “kapitalist devletlerle çevrili bir ülkede, bu durum sürdüğü sürece, komünist aşamaya geçilse dahi devletin varlığını güçlü bir şekilde sürdüreceği” teziyle tescil edilmiştir.

24.

Yaşanmış yıkılan sosyalizmin kitlelerde yarattığı güvensizliği aşacak bir yenilenme zorunludur. Reel sosyalizmden çıkarılan dersler ve Marksizm’in temel referanslarından hareketle yeni girdileri üreterek toplumsal yaşam tarzı olarak sosyalizmi tekrar ayakları üzerine dikme görevinin üstesinden gelinecektir.

25.

Reel sosyalizm ile arasındaki ayrım çizgilerini netleştirmiş, temel Marksist referanslar doğrultusunda geliştirilen sosyalizm anlayışının öncelikli başlıkları; işçi devletinin hiçbir ikameciliğe yer vermeden

işçi sınıfının egemen sınıf olarak örgütlenmiş halinden başka bir şey olmadığı anlayışını pratikleştirmektir. Sosyalizmin bir kalkınma modeli değil bir toplumsal yaşam biçimi olduğunu, işçi iktidarı olarak sosyalist demokrasinin yetkinleştiği (tamamlandığı) oranda sönümlenerek yerini devletsizliğe bırakacağını, düzenli ordunun işçi sınıfı iktidarında yeri olmadığını, toplumsal mülkiyet temelindeki örgütlenme özgürlüğünü de güvenceye alan çoğulculuğun işçi iktidarının vazgeçilmez unsurlarından biri olduğunu; Marksizm’in temel referanslarından hareketle teorik olarak yeniden üretmektir. Bunun için, siyaset tarzı, devlet, demokrasi, örgüt ve örgütlenme, demokratik planlamacı üretim, kadın, doğa-insan ilişkileri vb konularda yeni girdilerle yaratıcı Marksizm’i yenilemek gereklidir. Sadece Marksizm’in köklerine inmekle yetinilemez.

26.

Sosyalizmin ön koşullarından biri, üretim araçlarının toplumsal mülkiyetidir. Toplumsal mülkiyet, işçi sınıfının egemen sınıf olarak egemenliğinde anlam kazanır. İşçi sınıfı egemenliğinin parti egemenliğine ikame edilmediği, işçi sınıfının öz örgütlerinin üretim ve üretim araçları üzerindeki doğrudan tasarrufu altındaki toplumsal mülkiyet, devlet mülkiyetinden farklı

67


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri olarak dayanışmacı üretimin ve üretim ilişkilerinin ön koşulu işlevini görecektir.

27.

Sosyalist demokrasi, proletaryanın egemen sınıf olarak örgütlendiği devlet tipidir. İşçilerin egemen sınıf olarak örgütlenmesidir. Sosyalist demokratik çoğulculuğun/örgütlenme özgürlüğünün sınırlarını, mülkiyet ilişkileri yönüyle üretim araçlarının özel mülkiyetine karşı olunması ve toplumsal mülkiyetin kabul edilmesi belirler.

28.

Sosyalizmde, farklı ulusların kolektif siyasi haklarının da olduğu bir ilişki içinde özgürce bir arada yaşamaları güvence altında olacaktır. Ancak ayrılma hakkını da güvenceye alan böylesi bir ilişki içinde sınıflarla birlikte ulusların da ortadan kalkacağı, devlet olmayan devletin, sosyalist demokrasinin sönümleneceği sosyalizmin üst evresinin ön koşulları oluşur.

29.

Sosyalist demokrasi, hiçbir düzlem ve düzeyde açıklık ve saydamlıktan ödün vermeyen sosyalist toplum örgütlenmesidir.

30.

Devlet sınıflı toplumların bir gerçeğidir ve bu yönüyle sınıfsız toplum hedefine yönelmiş işçi iktidarı olarak sosyalist devlet “devlet olmayan devlettir”. Sosyalizmde devletin devlet olarak yaptığı son iş, özel mülkiyetin toplumsallaştırılma-

68

sını sağlamaktır. Sosyalizmde devlet adım adım gelişmez; adım adım sönümlenir. Aynı şekilde hukuk da adım adım geliştirilerek kalıcı bir sosyalist hukuk mertebesine çıkarılmaz. Komünizmde insanların değil şeylerin, üretim sürecinin yönetimi temeldir. Sosyalizmde, burjuvazisiz burjuva hukukunun dar ufku ve sakıncaları sosyalist hukukun yetkinleştirildiği ölçüde sönümlenmesiyle; özgürlük temelli ilişkilerin geliştirilmesiyle aşılacaktır.

31.

Sosyalizmde özgürlükçü laiklik tesis edilmelidir. Din, Marks’ın da belirttiği gibi “vicdansız toplumun vicdanı, acılar içinde kıvranan insanların afyonu” ise, sosyalist toplumda zaman geçtikçe gereksizleşecektir. Ancak yaşanmış örneklerde olduğu gibi, onu zamanı gelmeden zor yoluyla ortadan kaldırmaya yeltenmek, insanların daha da dine sarılmasından başka bir sonuç vermez.


Tartışma 6

Örgüt / Siyaset Genel olarak siyaset tarzımız ve mücadele anlayışımız; örgütlenme modeli ve parti içi işleyiş

1.

Partimiz, kapitalist toplumunun temel çelişkisinin emeksermaye çelişkisi olduğu, karşılıklı birbirini etkileyen toplumsal/tarihsel/sınıfsal çelişkiler arasında bu çelişkinin merkezi öneme sahip olduğu, kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kuracak devrimci mücadelenin temel gücünün işçi sınıfı olduğu tespitinden hareketle, siyasetinin ana omurgasını işçi sınıfının tarihsel çıkarlarını savunma ve tarihsel yönelimini gerçekleştirme üzerine kurar. Bu tespite binaen partimiz işçi sınıfının yapısındaki dönüşümleri de göz önünde bulundurarak sınıf içindeki çalışmasını ana faaliyet alanı olarak görür.

2.

Partimiz, sınıf mücadelesi içinde işçi sınıfı ve tüm ezilenlere –kendinden menkul bir

“öncülük” iddiasında bulunmadan– ideolojik ve politik olarak yol gösterecek, sınıfın öncülüğündeki emekçi ve ezilen kitlelerin devrim yoluyla kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurmasına kurmaylık edecek nitelikte olacaktır.

3.

Sınıf temeline dayalı siyasetimiz, esas olarak işçi sınıfının güncel ekonomik-demokratik çıkar ve taleplerini sınıfın tarihsel yönelimine, devrim ve sosyalizm hedefine bağlarken, toplumdaki tüm güncel-tarihsel çelişkileri, mücadele dinamiklerini dikkate alarak devrim dinamiklerini kapsayamayacak dar bir “sınıf indirgemeciliğe” düşmeden, bu dinamiklerle sosyalizm perspektifli devrimci bir zeminde ilişkilenmeyi hedefler.

69


Sosyalist Yeniden Kuruluş Tartışma Çerçeve Metinleri

4.

Parti iradesinin hangi zeminde oluşturulacağı, hangi zemine yığınak yapılacağı, devrim perspektifi içinde somut durumun değerlendirilmesine göre belirlenecektir. Bugünkü koşullarda parti iradesini oluşturacağımız zemin açık, meşru ve fiili mücadele zeminidir. Kapitalizmi yıkarak sosyalizmi kurma hedefiyle inşa etmekte olduğumuz devrimci komünist partimiz, devrimci mücadelenin ihtiyaç duyacağı tüm mücadele araç ve biçimlerine önsel olarak çekince koymayacağı gibi bunlardan herhangi birini de mücadelenin ihtiyaç ve seyrinden azade olarak mutlaklaştırmaz.

5.

Emek-sermaye çelişkisinin uzlaşmazlık niteliği, kapitalizmin reformlarla dönüştürülüp ortadan kaldırılmasının teorik ve pratik olanaksızlığı partimizin devrimci bir karaktere sahip olmasını zorunlu kılar. Sermayeden, sermaye partilerinden, devletten tam bir kopuş ve işçi sınıfının bağımsız politik çizgisinde ısrar, partimizin temel niteliklerindendir.

6.

Demokrasi mücadelesini işçi sınıfının gelecekte kendisini, yöneten sınıf olarak örgütlemesi için gerekli bir okul olarak gören partimiz, sınıfsal niteliği bulanıklaştırılmış, devrim ve sosyalizm hedefine bağlanmamış bir “genel” demokrasi hedefi için mücadele etme anlayışıyla arasına kesin bir çizgi çeker.

70

7.

Partimiz, işçi sınıfının ve bütün ezilenlerin içindeki komünist öncüleri kapsayacak nitelikte devrimci bir kitle partisidir. Partinin kitle partisi olarak kurgulanması asla devrimci/militan kadro yapılanmasında bir esneme anlamına gelmemektedir. Parti üyeliğinin vasfı ve sorumluluğu dünya ve ülke deneyimleri ışığında yapacağımız tartışmalarla netleşecektir.

8.

Parti içi işleyiş, en geniş sosyalist demokrasiyle gerçekleşir. Politik koşullar elverdiğince ve en geniş ölçüde doğrudan demokrasi işletilir. Parti örgütlerinin (bölge ve alanlar) temel ve önemli kararları o bölge veya alandaki tüm üyelerden oluşan meclislerde alınır. Buna karşılık, politik ve örgütsel gelişmelere hızla ve enerjik biçimde müdahale edebilecek nitelikteki temsili (seçilmiş) organlar gerekli yetkiyle donatılır. Yerel örgütlere tam özerklik verilir ve merkezin yetkileri yerellerin gerçekleştirme imkânı olmayan görevlerin yerine getirilmesiyle sınırlanırken, kapitalizmin devasa merkezi yapılanması karşısında mücadeleyi koordine edebilecek ve odaklayabilecek yetenekte bir merkezin varlığı da zorunludur.

9.

Parti, kendi alanındaki çalışmanın asli sorumlusu ve yöneticisi olan, özerk bölge/alan örgütlerinin toplamından oluşur. Merkezi organların asli görevi,


Örgüt / Siyaset parti örgütlerinin politik birliğini sağlamak, politik önderliği gerçekleştirmek ve dışa karşı temsiliyettir. Merkez organları ile bölge/alan örgütlerinin ilişkisinde ikna ve yol göstericilik esas, bütünsel davranışı ve hızla karar vermeyi gerektiren durumlarda geçerli olacak “görevlendirme” istisnadır.

10.

Parti, üyeleri kanalıyla sınıf dışı devrimci dinamiklerin özgün, bağımsız örgütlülüklerini destekler veya böylesi bağımsız örgütlenmelerin oluşmasında inisiyatif alır. Bu tür bağımsız örgütlenmeler içindeki parti üyeleri alanlarında özerk olarak örgütlenebilirler.

11.

Partide birey hukuku geçerlidir. Tüm parti üyeleri eşit hak ve sorumluluklara sahiptir. Parti üyeleri arasında görevlendirme, seçim, temsiliyet gibi konularda yaş, deneyim/kıdem, cinsiyet vb nedeniyle ayrım ve öncelik söz konusu olamaz (dezavantajlı gruplara yönelik pozitif ayrımcılık hariç). Tüm üyeler eşit söz söyleme ve karar verme, seçme ve seçilme hakkına sahiptir; hiçbir üye eleştiri üstü değildir. Partinin bütün yönetim organları seçimle oluşturulur. Organlara seçimde temel ölçüt, liyakat ve ehliyettir.

12.

Parti çoğulcu bir yapıya sahiptir. Program ve tüzük

çerçevesinde, tek hukuk temelinde, en geniş düşünsel çeşitlilik geçerlidir. Farklı görüşlere sahip olan parti üyeleri, parti içinde eğilim oluşturma ve bu eğilimi platform şeklinde örgütleme; görüşlerini çoğunluk görüşü ve parti politikası haline getirmek için çalışma hakkına sahiptir. Azınlıktaki görüşlerin (birey veya eğilim/platform) kendilerini her düzeyde ifade etme olanağı sağlanır.

13.

Parti içi platformlar, partinin geri kalanına karşı şeffaftır, toplantıları tüm parti üyelerine açıktır, platformlara katılmak veya ayrılmak serbesttir. Platformlar parti hukuku çerçevesinde her düzeyde örgütlenebilir, ihtiyaç duyuldukları sürece varlıklarını sürdürebilir ya da var olma gerekçelerinin ortadan kalkışıyla kendilerini sönümlendirebilirler. Ancak partinin politik birliğini ve organlarının işleyişini sekteye uğratacak şekilde paralel iradeler oluşturamazlar ve üyelerini bağlayıcı kararlar alamazlar. Parti kararlarının alınacağı tek yer, parti organ(lar)ıdır.

14.

Parti maliyesi, esas olarak üyelerinin aidat ve bağışlarına dayanır. Bütün gelirler parti (organlarının) kasasında toplanır; buna paralel ayrı kasa oluşturulamaz.

71


Sosyalist Yeniden KuruluĹ&#x;


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.