Ekoyapı Ekolojik Yapı ve Yerleşimler Dergisi - Sayı 25

Page 1

MART-NİSAN 2015

YIL 5 - SAYI 25 / 10 TL

Konfor yeniden tanımlanmalı...

STUDIO LIBESKIND İyi tasarım sürdürülebilir mimari,

ŞEHERT DREISEI MAV IRLER IÇTLI ALT I-YEŞ N YAP I STEFAN BEHNISCH ILARL ALMANYA

YAMA KARIM

HERB

sürdürülebilir mimari ise iyi tasarımdır.

Ekolojik Yapı ve Yerleşimler Dergisi




6

22

32

44

102

130 114

8

İÇİNDEKİLER

2

Mart + Nisan 2015

22

HABERİNİZ VAR MI?

TOP 10

Bu sayımızda yer verdiğimiz “Kent&Su” dosyamızla bağlantılı olarak, dünyanın çeşitli bölgelerinde suyu toplayan, su tasarrufuna önem veren ve gri su kullanan yapıları sizler için derledik. Unutmamalıyız ki hayatın kaynağı su ve yakın gelecekte su kaynaklarımız önemli bir ölçekte iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine maruz kalacak...

78

46

KENT&SU Yaşamın Kaynağı Su Peki Sürdürülebilir mi? Prof. Herbert DreIseItl Şehirler için mavi-yeşil altyapılar

Jonathan Ward Sel için basit ve etkili bir çözüm önerisi

MİMARLAR & VAZGEÇEMEDİKLERİ MALZEMELER ZOOM MİMARLIK, Levent Çırpıcı - Atilla Kuzu BRIGITTE WEBER ARCHITECTS, Brigitte Weber, SUPERPOOL, Selva Gürdoğan & Gregers Tang Thomsen AĞAOĞLU, Murad Acar OĞUZ BAYAZIT MİMARLIK, Oğuz Bayazıt SPDO, Sabri Paşayiğit STUDIO LIBESKIND, Yama Karim

DOSYA

Gary Grant Yeşil çatılar, yaşayan duvarlar

MİMARİ BAKIŞ

112

ART&BOOK “VE GÜN IŞIĞI GECEYİ SANATLA AYDINLATIR...”


130

146

158 178

172

194

198

Reklam İndeksi 130

148

148

200

ÜLKE ALMANYA: KARBON SALINIM HEDEFI IÇIN PLANLI HAREKET CASE STUDY - SPINE TOWER OMURGA FORMUNDAN ESINLENEN FEMINEN BIR DURUŞ...

EKODİZAYN BAŞKALARI IÇIN CENNETTEN BIR PARÇA TASARLAMAK MALZEME / YÖNTEM/ UYGULAMA DOĞANIN İNSANLARA ARMAĞANI, MANTAR

AKÇANSA 17

LEGRAND 165

AKG GAZ BETON 9, 79

NEVPANEL 51

AS KARO 64-65

NURUS 15

BERKER 137

ODE 11

BRAAS 53

ONDUGREEN 7

BTM 47

ORKA BANYO 183

DIGITALSTROM 129

RHEINZINK 113

DÖRKEN 149

SEREL 5

EAE 19

TANDUS CENTIVA 69

EKOBORD ARKA KAPAK

TEKNOR 83

ERYAP 13

TRAKYACAM 89

FİBROBETON 101

VİTRA ARTEMA 61

FORBO FLOORING 185

WILO 37

FRANKISCHE 95

YAPI FUARI 21

GEBERIT 169

YEŞİL İŞ 2015 201

HOMTEKS - Ö.K.İÇİ - KARŞISI, 171

YEŞİL RAPİDO 59

KİLSAN 27

YEŞİL YAPI KATALOĞU A.K.İÇİ

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

3

DERGİSİ


E KO LO J İ K YA P I V E Y E R L E Ş İ M L E R D E R G İ S İ ISSN NO 2146 - 9636

Libadiye Cad. Bakü Sok. No:3 Daire:2 Ataşehir, İSTANBUL 0216 291 2520 SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Eren Cerciz GENEL YAYIN YÖNETMENİ Neşe Jones EDİTÖRLER Esra Kirpi Ezgi Beyazıt REKLAM SATIŞ Deniz Yılmaz Ayfer Ayyüce REKLAM REZERVASYON bilgi@ekoyapidergisi.org 0216 2912520 HABER MERKEZİ haber@ekoyapidergisi.org 0216 2912520

4

GÖRSEL TASARIM Nilsu Canberk FOTOĞRAF Can Görkem Halıcıoğlu ÇEVİRİ Halil Yiğit Beyoğlu (İngilizce - Türkçe Çeviri) Melis Leedham (İngilizce - Türkçe Çeviri) Vural Berkehan Beyazıt (Türkçe - İngilizce) YURTDIŞI TEMSILCISI Steven Alan Richard Jones KAPAK GÖRSELİ Studio Libeskind, Anatomy of Architecture TASARIM VE YAYINA HAZIRLIK

Libadiye Cad. Bakü Sok. No:3 Daire:2 Ataşehir, İSTANBUL Tel: 0216 2912520 Faks: 0216 2911799 www.ekoyapidergisi.org BASKI Gezegen Basım San. ve Tic. Ltd. Şti. 100. Yıl Mah. Matbaacılar Sit. 2. Cad. No:202/A Bağcılar/İstanbul Tel: 0212 325 71 25 Fax: 0212 325 61 99 Sertifika No:12002 YAYIN TÜRÜ Yerel Süreli - İki ayda bir yayınlanır. Dergide yayınlanan yazı ve fotoğrafların yayıncı izni alınmadan ve kaynak belirtmeden kısmen veya tamamı alınamaz. Dergide yayınlanan yazılardan yazarlar, reklamlardaki haksız rekabet ve yanıltıcı unsurlardan reklam veren sorumludur.

Mart + Nisan 2015

22 Mart tarihi, ‘giderek artan temiz su sorununa dikkat çekmek’ amacıyla, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1993 yılında ‘Dünya Su Günü’ olarak ilan edilmiş. Dünya Su Günü’nün kutladığımız, hatta kutlamamız dayatılan Anneler Günü, Sevgililer Günü, Kadınlar Günü gibi sözüm ona özel günler gibi acıklı bir hikayesi yok sanki... Artan temiz su sorununa dikkat çekmek... bir aciliyet yok da, çözüm için dikkat çekmek yeterli olacak. Bu söylemler yanıltıcı olabilir ama, yapılan araştırmalar; günümüzde 1,2 milyar insanın yeterli ve sağlıklı suya erişemediğini, yılda 2,4 milyon insanın -çoğu çocuk- su ile bulaşan hastalıklar nedeniyle öldüğünü, 2025 yılına geldiğimizde ise dünya nüfusunun 3’te 2’sinin su sorunu yaşacağını söylüyor. Aslında hikaye oldukça acıklı değil mi?, ‘temiz su sorununa dikkat çekmek’ ifadesi biraz cılız kalıyor, yapılan araştırmaların söylediklerinin yanında...

editör’den

YAYINCI GİZMO İletişim Hizmetleri Adına İmtiyaz Sahibi Sevda Yayla

Belki de asıl altı çizilmesi gereken su sorunun temelini atan nedenlerin neredeyse tamamından insan faaliyetlerininin sorumlu olması... Sorumlu aramak yerine çözüm yollarına bakalım dedik ve dergimize çok değerli isimleri konuk ettik, Alman Profesör Herbert Dreiseilt; ‘Şehirler için Mavi-Yeşil Altyapılar’ başlıklı yazısında “Şehirleri tek fonksiyonlu cansız makineler yerine, sürekli öğrenen organizmalar olarak ele alacak, onları daha dayanıklı, dinamik, yaşanabilir kılacak gerçekçi ve ümit veren bir yaklaşım var mıdır?” sorusunun cevabını verdi. Merak etmemek mümkün değil... Kopenhag şehir yönetiminin ve halkın selle mücadelesindeki sağduyulu ve kararlı yaklaşımı, yine sel için basit ve ekonomik bir çözüm önerisi, hepsi Kent ve Su dosyamızda... Standart hale getirdiğimiz Malzeme / Yöntem / Uygulama bölümüzde Doğanın İnsanlara Armağanı; Mantar dedik... Şarap sektöründen inşaat sektörüne kadar hemen her sektörde kullanılan aslında çok iyi tanımadığımız mantarı sizler için araştırdık ve irdeledikçe büyüsüne kapılıp bu başlığı hak ettiğine ikna olduk. Eminiz ki malzeme olarak mantarı tanıdıkça sizlerde bizimle aynı fikirde olacaksınız. İsviçre ile başladığımız Danimarka ile devam ettiğimiz Ülke dosyamızın bu ayki konuk ülkesi Almanya oldu. Alman Hükümeti’nin yenilenebilir enerji kaynaklarının gelişimini teşvik etmek üzerine kurulu olan sürdürülebilirlik stratejilerini, kurumların sürdürülebilirlik performanslarının şeffaflaştırılmasını sağlayan, üstelik de gönüllülük ilkesiyle işleyen German Sustainability Code (Alman Sürdürülebilirlik Kodu) uygulamasını, Almanya’nın yeşil bina sertifika sistemi olan DGNB’yi sizler için araştırdık ve sayfalarımıza taşıdık. Yaklaşık iki yıldır düzenli olarak hazırladığımız Mimari Bakış bölümüzde ülkemizden ve dünyadan çok değerli mimarlara sürdürülebilirliği, çevre duyarlı malzemeleri, yaşanabilir yapı çevre hakkındaki düşüncelerini sorduk. Birbirinden değerli paylaşımları Mimari Bakış bölümümüzde bulabilirsiniz... Kısacası yine dolu dolu bir dergi hazırladık, sizler önümüzdeki iki ayda umuyoruz ki sayfalarımızı karıştırırken bizler yine hummalı bir çalışma ile yeni sayımızı hazırlıyor olacağız. Keyifli okumalar...



haberiniz var mı?

Şehirlerin Geleceği Nasıl Olacak? Üç boyutlu tasarım, mühendislik ve eğlence alanlarında dünyanın önde gelen yazılım şirketi Autodesk, vatandaşını dinleyen şehir planlamacılarına gelecek tüyoları veriyor.

6

Bugün küresel ekonominin itici gücünü şehirler oluşturuyor. McKinsey danışmanlık şirketinin gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre küresel gayri safi hasılanın yüzde 60’ı yaklaşık 600 şehirden geliyor. 2010 yılında 3,1 milyar olan şehirlerde yaşayan insan nüfusunun, 2050 yılında 6,3 milyara yükseleceği beklentileri, şehirlerin dünya ekonomisindeki rolünün daha da artacağını gösteriyor. Peki dünya genelinde milyonların gelir kapısı olan şehirlerin geleceği nasıl olacak? Ekonomik büyüme ve inovasyonun merkezi olmak, rakiplerinden bir adım öne çıkmak için şehir yöneticilerinin nasıl stratejiler uygulaması gerekecek? Şehir planlamacıları gelecekte teknoloji yatırımlarını hangi alanlara yoğunlaştırmalı? 3D tasarım yazılımı şirketi Autodesk, şehirlerin geleceğine dair öngörülerini paylaşıyor. GELECEĞIN ŞEHIRLERI IÇIN YENI TRENDLER · Bir şehrin başarısı en temelde o şehrin altyapı kalitesine bağlı. Enerji, su, atık yönetimi tedariki, ulaşım, yiyecek ve işlenmiş ürünlere sorunsuz erişim gibi özellikler sunan şehirler, ekonomik ve kültürel büyümede öne çıkacak. · Şehirli insan için yaşam kalitesi gelecekte çok daha önemli bir kriter olacak. Yaşam kalitesini etkileyen başlıca etkenler arasında yer alan sürdürülebilirlik, dayanıklılık, enerji verimliliği, kaliteli konut ve okullar, güvenlik, hatta mutluluk gibi kriterlerde vatandaşlarına sunduğu hizmetlerle öne çıkan “akıllı” şehirler, en hızlı büyüyen şehirler olacak. · Geleceğin şehirlerinde bina çatılarına kurulan bahçeler ve dikey tarımcılık faaliyetleri, Mart + Nisan 2015

daha yeşil bir şehir hayatı vadediyor. Gelişen şehirler vatandaşlarına minimum enerji ile bir noktadan diğerine kolaylıkla ulaşım fırsatı sunacak. Ayrıca şehirler artık yakınlığa göre erişimi, mobiliteye yönelik erişime tercih edecekler. Bu da daha yüksek vergi sağlanması, daha sağlıklı şehir sakinleri, var olan altyapının daha iyi kullanımı ve fosil yakıtlara yönelik talebin azalması anlamına gelecek. ŞEHIR CANLILIĞI IÇIN DÖRT ALTYAPI YATIRIMI KRITIK! Geleceğin şehirlerinde teknolojik yatırımlarda dört ana alan öncelik taşıyor: Binalar: On yıl önce çelikten inşa edilen binalar gelecekte de var olmaya devam edecek. Ancak bilgi işlem gücünde sağlanan çağdaş gelişmeler, binaların enerji ve hammadde açısından çok daha verimli şekilde inşa edilmesini sağlayacak. Su: Şehirlerde geliştirilecek parklar ve yeşil koridorlar, yağmur suyu yönetimine yardımcı olarak yeraltı ve yerüstü altyapı bakım maliyetlerini azaltacak, daha sağlıklı ve güzel bir çevre yaratılmasına imkan sağlayacak. Özellikle kıyılarda konuşlanan şehirler; yükselen deniz seviyesi, sıklaşan fırtınalar, depremler ya da sadece şehirleşmenin artan baskısı ile daha etkin dayanıklılık stratejileri geliştirmek zorunda olacak. Ulaşım: Ulaştırma makamları da modern tasarım ve sonsuz sanal bilişim araçlarından faydalanarak, ulaşım seçeneklerini simüle edip seyahat sürelerini kısaltacak, trafik sıkışıklığını en aza indirgeyebilecekler. Bu sayede yakınlığa göre erişim stratejisi teşvik edilirken karbon emisyonu da düşürülebilecek. Enerji: Güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir

enerji kaynaklarından üretilen enerji, şehirde sera gazı salınımını azaltıp daha istikrarlı enerji maliyetleri sağlayacağı gibi, şehrin ithal enerji bağımlılığından da kurtulmasını sağlayacak. Büyük Veri, Teknoloji ve İnsanlar Şehri; teknolojinin değil insanların oluşturduğu gerçeğinin unutulmaması gerekiyor. Bir şehrin ekonomik rekabet gücünün artması için önerilen yeni projeler ya da rehabilitasyon çalışmalarının onay sürecinde, o şehirde yaşayan vatandaşların bilgi sahibi olması kritik önem taşıyacak. En büyük zorluk, geleceğimizin nasıl olmasını istediğimizi şimdiden netleştirmek. Hedefleri gerçekleştirmek için, net amaçlar koymak gerekiyor. Bilgi önemli, çünkü tükenebilir kaynakları harcamak söz konusu olduğunda, bunu sosyal, çevresel ve ekonomik faktörlere dayanarak yapmak gerekiyor. BIM (Yapı Bilgi Modellemesi) gibi gelişmiş modelleme teknolojilerinin yükselişiyle birlikte artık şehir kalkınmasıyla ilgili yatırımlar çok daha sağlam öngörülerle gerçekleştirilebiliyor, sonuçları çok daha etkin bir şekilde duyurulabiliyor ve daha kârlı işlere dönüşebiliyorlar. Son olarak, Büyük Veri ve simülasyon teknolojilerinin kullanımı geniş kitlelere yayıldıkça, şehirde yaşayan ve çalışan vatandaşlar da şehirlerinin ihtiyaç duyduğu altyapı yatırımlarının tasarım ve üretim sürecine dahil olabilecek. Şehirlerin ekonomik ve çevresel canlılığında, o şehirde yaşayan vatandaşların da katkısı olacak.



haberiniz var mı? Doğalgaz Faturasını Düşürmenin Yolu “Pasif Ev” Standardı AKG Gazbeton, 2014 yılında başladığı “Tasarımın Binbir Yüzü” anlatılarının dördüncüsünde pasif ev standardını gazeteciler, sektör paydaşları ve İzmirliler ile buluşturdu. Enerjide “Pasif, Konforda Aktif Geleceğin Yapıları” başlıklı anlatıyı Sıfır Enerji ve Pasif Ev Derneği (SEPEV) Başkanı ve Ekho Mimarlık’ın kurucusu Tuğba Salman Gürcan ile Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Yeşil Bina Uzmanı Seda Müftüoğlu Güleç gerçekleştirdi.

8 AKG Gazbeton Genel Müdürü Ali Şükrü Kahyaoğlu

“Pasif ev alanında çalışacak mimara ihtiyaç var” Mimar Tuğba Salman Gürcan pasif evlerin enerjide en az yüzde 80 tasarruf sağladığını belirterek, “Pasif ev, en üst düzeyde enerji verimliği sağlayan bir yapı standardıdır. Almanya’da Pasif Ev Enstitüsü tarafından geliştirilen bu standart 1991 yılından bu yana dünyada uygulanıyor. Bu standart ile bir hanenin aylık ısıtma ya da soğutma giderini 300 TL’den 50 TL’ye çekmek mümkün. İklimine göre bu maliyet daha da düşürülebilir” dedi. Türkiye’nin bu standartla tanışıklığının çok

Nem ve suyun, yapı elemanı gözeneklerinden geçerek iç ortam yüzeyinde küflenme, siyah leke ve mantar gibi organizmaların oluşumuna neden olduğunu belirten Özcan, bu havayı solumak zorunda kalanlarda kanserden, romatizmaya, astımdan, alerjik reaksiyon ve solunum yolu enfeksiyonlarına kadar birçok hastalığa davetiye çıkarıldığını anlattı. Sağlıklı bir yaşam için, sağlıklı binalarda yaşamanın gerekliliğine dikkat çeken Özcan, ev alırken su yalıtımının iyi yapılmış olmasına özellikle dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı. Mart + Nisan 2015

Kendilerinin de bir SEPEV üyesi olduğunu hatırlatan AKG Gazbeton Genel Müdürü Ali Şükrü Kahyaoğlu, “Avrupa ile ticari ve teknik düzeydeki yoğun ilişkimiz nedeniyle Pasif Ev kavramı firma olarak uzun süredir gündemimizde olan, takip ettiğimiz bir konu. Bu standartta inşa edilen yapıların ülkemizde de yaygınlaşması gerektiğini düşünüyoruz. Ülkemizde pasif yapıların gelişimindeki en önemli engellerden biri bu standartta hedeflenen özellikleri sağlayan uygun mzleme bulunması. AKG Gazbeton’un yaptığı Ar-Ge çalışmaları sonucunda geliştirdiği Minepor ürünü ile pasif ev standardında yapı yapılması mümkün. ” dedi.

Canpa Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özcan

Rutubet , Kanseri Tetikliyor… Ev ve yapılarda insan sağlığı için ciddi risk oluşturan rutubet, önlem alınmazsa kanserden, romatizmaya, alerjiden astıma kadar bir dizi rahatsızlığı tetikliyor. Yalıtım sektörü firmalarından Canpa Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özcan, ‘’Evlerde kanser tehdidi oluşturan küf ve rutubete karşı mutlaka su yalıtım yapılmalı’’ dedi.

yeni olduğunun altını çizen Salman sözlerini şöyle sürdürdü: “Özellikle kamunun ilgisi büyük çünkü Avrupa Birliği (AB) hedefleri tetikleyici bir unsur. Bugün dünya genelinde pasif ev standardına göre inşa edilmiş ev sayısı 50 binden fazla. Türkiye’de ise 10’u geçmiyor.

‘’Binanın temeli su alırsa, depremde yıkılır’’ Bir inşaatta, firmaların prestijini etkileyen üç önemli unsur bulunduğunu, bu unsurların binanın cephesi, asansör ve yalıtımdan oluştuğunu anlatan Özcan, bu üç işin doğru yapılması gerektiğini belirterek şunları kaydetti: ‘Yalıtım masrafı, bu evin maliyetinin sadece yüzde birini oluşturur. Söz konusu masrafı bu yüzde birin altına çekmeye çalıştığınızda yanlış yalıtım yapılıyor.’Milyonluk bir ev alıyorsun ama kafanıza su damlıyor. Böylesi bir durum bütün projeyi lekeler. Yanlış yapılan yalıtımlarda su; terasa, otoparka veya zemin kata akar. Otopark ve zemin katlar zaman zaman yeterince önemsenmez. Ama sızan su müthiş bir küf ve koku yapar. Bakteriye neden olur ve kanserojen bir ortam yaratır. Bu olduğunda isterseniz projenin girişine altın varaklı kapı koyun, terası akıyorsa projenin değeri sıfır olur. Sosyal medya aracılığıyla da bu durumdan çok hızlı haberdar olunuyor ve satışlar ciddi oranda olumsuz etkileniyor. Kötü ve yanlış yalıtım, büyük markaların imajını lekeleyebilecek önemli bir unsur.



haberiniz var mı?

AGT’den Yılda 150 Milyon Dolarlık İhracat Ahşap ve tasarımı teknoloji ile birleştirerek 1984 yılında Antalya’da kurulan ve Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu içinde yer alan AGT, 30’uncu yılında gerçekleştirdiği MDF yatırımı ile bir yıl gibi kısa bir sürede önemli başarılara imza attı. Toplam 400 bin metrekare alana kurulu bu tesisi ile yıllık 150 milyon dolarlık ihracat potansiyeli oluşturmakla kalmayıp, 50 milyon dolarlık ithalat kalemini de ortadan kaldırmayı başardı. En gelişmiş teknolojiyi kullanarak sektörün ihtiyaç duyduğu üstün nitelikli MDF üretimine başlayan AGT’nin istihdamı ise 1000 kişiyi aştı.

.

Avrupa’nın En İyisi Rönesans’tan…

10 10

Rönesans Sağlık Yatırım’ın Fransız Meridiam Infrastructure işbirliğiyle ve tamamı yabancı kuruluşlardan oluşan 9 bankanın katıldığı bir konsorsiyum ile finanse edilecek olan proje, dünyaca ünlü global altyapı ve proje finans platformu Infrastructure Journal Global tarafından “Avrupa’nın En iyi PPP (Kamu-Özel Ortaklığı) Projesi” seçildi. Sektörün en iyi projelerinin ödüllendirildiği “IJ Global Avrupa ve Afrika 2014 Ödül Töreni” İngiltere’nin başkenti Londra’da gerçekleştirildi. National History Museum’da düzenlenen ödül törene 500’den fazla sektör temsilcisi katıldı. Törende “Adana Entegre Sağlık Kampüsü” projesine verilen ödülü Rönesans Holding Başkanı Dr. Erman Ilıcak, Rönesans Sağlık Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Kamil Yanıkömeroğlu, Meridiam Kurucu Ortağı ve CEO’su ThierryDéau aldı.

German Design Award Gold 2015’lü Dardanel Yönetim Binası Mimariye, tasarıma ve sanata büyük önem veren, tüm çalışmalarında bu konulara titizlikle yaklaşan Dardanel, yönetim binasıyla German Design Award 2015’ten çok önemli bir ödülle döndü. “Excellent Communications Design - Interior Design” kategorisinde German Design Award Gold 2015 ödülüne layık görülen bina, eski ve yeninin etkileyici kombinasyonunu yansıtıyor. Dardanel, bu ödülü kazanan Türkiye’deki ilk marka olmanın gururunu yaşıyor.

Daha önce 2013 yılında ICONIC Awards mimarlık kategorisinde “Best of Best” ödülünü alan Dardanel’in Tarabya’daki yönetim binası, 19. yüzyılda Tarabya’da bir yol yalısı olarak inşa edilmiş bu ahşap geleneksel bina, mimar Ahmet Alataş tarafından, orijinal tasarımı gözetilerek, eskiyi ve yeniyi içinde barındıran bir anlayışla yeniden tasarlandı. Tüm çalışmalarında, geçmişten aldığı mirası yenilikçi bir bakış açısıyla günümüze taşımayı kendine hedef edinen Dardanel’in yönetim binası da bu bakış açısını yansıtıyor. Mart + Nisan 2015



haberiniz var mı?

Isı Tüketimi Konusunda Savurganız! Türkiye’de yaklaşık 2 milyon konut, merkezi ısıtma sistemi kullanıyor ve bu konutların ısınma masrafı yılda neredeyse 3 milyar TL’ye ulaşıyor, hatta aşıyor. Ancak bu masrafın nedeni sadece kötü havalar değil, ısı tüketimi konusunda savurganlığa varan bilinçsizliğimiz. Bilinçsiz ısı tüketiminin ek külfetinin yılda 500 TL olduğunu belirten ETADER Başkanı Zafer Yavuztürk, “OECD ülkelerinin iki katı enerji harcıyoruz. Oysa Türkiye’nin enerji tasarruf potansiyeli yüzde 30” diyor. Yavuztürk, alınabilecek irili ufaklı önlemlerle hem aile bütçesine hem ülke ekonomisine katkıda bulunmanın mümkün olduğunu vurguluyor.

ETADER’in sıraladığı tedbirler arasında binada mantolama çalışması yaptırmak, kapı ve pencerelerde ısı kaçaklarını en aza indirgemek, hatta binanın iç ve dış duvarları ile düz çatılarda ısı iletkenliği düşük yalıtımlı açık renk boya tercih etmek ilk akla gelenler. Öte yandan, 2007’de yürürlüğe giren Enerji Verimliliği Kanunu çerçevesinde merkezi ısınma sistemi kullanan binalarda ısı gider paylaşımının zorunlu hale gelmesi de tasarrufun bir diğer ayağı…Konutlarda önerilen tasarruf yöntemleri hayata geçirildiği takdirde yaklaşık olarak yıllık 1.2 milyar TL tasarruf sağlanıyor.

Yangın Yalıtımında Bilinçli Değiliz 12 12

Hayati öneme sahip yangın yalıtımının eksikliği, her yıl binlerce hane ve işyerinde can ve mal kaybına yol açıyor. Eryap A.Ş. CEO’su Emrullah Eruslu, ev ve iş yerlerinde içeride oluşan yangının yayılmasını önleyecek en önemli şartın yangın yalıtım sistemi olduğu uyarısını yaparak, “Doğru yalıtım ile yangının, bina içine veya komşu binalara yayılmasını yavaşlatarak, yangın mahallinin güvenli bir şekilde tahliye edilmesi ve oluşabilecek zararın müdahaleye kadar azaltılması sağlanır” dedi. Eruslu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı’ndan alınan verilere göre İstanbul’da bu yıl yalnızca Ocak ayında bile 2.605 yangının meydana geldiğini vurgulayarak, “Yangınların nedeni incelendiğinde, yarısından fazlasının ev veya iş yerlerindeki elektrik kontağı ve unutulan sigaralar olduğu ortaya çıkıyor. Görülüyor ki; yangınlar odaların içinde başlıyor. Yangın yalıtımı işte bu gibi durumlarda alevin yan odalara geçişini ve binayı sarmasını geciktirerek, can kayıplarını ve büyük mal kayıplarını önleyici bir görev üstleniyor” diye konuştu. Eryap, Wooler markası ile yapılara çok yönlü yalıtım sunarken özellikle yangın yalıtımı Mart + Nisan 2015

için yapılarda özel koruma sağlıyor. Wooler taş yünü, volkanik kayaçlardan elde edilen bazalt, diyabaz, dolomit gibi inorganik taşların 1350-1500°C arasında ergitilip, elyaf haline getirilmesiyle oluşturulan yüzde 97 oranında elyaf içeren yangına karşı dayanıklı, su itici özelliği olan ısı, ses ve yangın yalıtım malzemesidir.



HUB

ödül & marka

news

Seranit Grup’a Bir Ödül de RedDot Awards’tan Seranit Grup, tasarım ve yenilikler için küresel düzeyde bir kalite mührü niteliği taşıyan Red Dot Awards’da 3 ödül kazandı. Serra Seramik ve Seranit Porselen markalarına ait New Wood, Duostone ve Filigran ürünleri, İç Tasarım Öğeleri ile Malzeme ve Yüzeyler kategorilerinde ödüle layık görüldü. Ece Ceylan Baba ödül ile ilgili sorularımızı yanıtladı. New Wood, klasik ahşap serilerine farklı bir yorum kazandırmak amacıyla ortaya çıktı. Bu ürün tasarlanırken doğal ahşap görüntüsü parlatılarak özel ve modern bir sonuç elde edildi. Ayrıca uzun çalışmalar sonunda elde edilen renk seçeneklerinden, camsı parlaklık etkisini en güçlü şekilde yansıtanlar seçildi. Code519-Filigran, birlikte çalıştığımız İtalyan Seramik tasarım ekibinin Serra Seramik için hazırladığı özel bir seridir. Bu serinin tasarımı Akdeniz geleneklerinden, dantel ve el işlemelerinin doğal etkilerinden yola çıkılarak kurgulandı. Hazırlanan tasarımlar sıcaklığını kaybetmeden seramik tekniği ile buluşturuldu.

14 14

Ece Ceylan Baba / Seranit Yapı Grubu İcra Kurulu Başkan Yardımcısı

Ödüllü ürün/tasarımlar nasıl ortaya çıktı? Code 519-Filigran (Serra Seramik), New Wood (Seranit Porselen), Duostone (Seranit Porselen) özel köpük kompozit karo ürünlerimizle ödül aldık. Duostone, atık malzemelerden yapılan özel köpük malzeme olup çevre konusundaki hassasiyetimizin bir ürünüdür. Bu malzeme daha sonra porselen karo ile birleştirilerek yüksek mukavemet özelliği kazandı. Bu ürün üzerinde yapılan uzun ar-ge çalışmaları sonunda karonun ağırlığı 16 kilograma kadar düşürülerek, beton ve doğal bir taşın ağırlığının yalnızca küçük bir parçası düzeyine indirildi.

Mart + Nisan 2015

Ürünlerin özellikleri ve avantajları nelerdir? Duostone, 60x60 olan tüm Seranit Porselen ürünleriyle beraber kullanılabilir. Yükseltilmiş döşeme üzerinde kullanıldığında 730 kilogramlık kuvvete kadar dayanıklılık gösterir. Çok dayanıklı, hafif ve taş kadar güçlü olması sayesinde uygulanışı ve bakımı çok rahattır. Teras, balkon, veranda ve her türlü dış mekân için mükemmel bir çözümdür. New Wood, porselen karonun tüm özelliklerini taşır. 20 x120 ebadı ve parlak yüzeyi (full lappato) ile tüm genel mekânlara sıcak ve modern bir görünüm kazandırır. Siyah, Kahve, Ceviz, Akçaağaç ve beyaz renk seçenekleri sayesinde yerde ve duvarda kullanılabilir. Filigran, kullanıldığı mekânlara Akdenizli bir hava kazandırır. Bej, kahve renk seçeneklerine ahşap ve pastoral dekorlar eşlik eder. 30x90 duvar karosu ve 60x60 yer karosundan oluşan vintage bir seridir.

Bu ödülü almak sizin için ne ifade ediyor? RedDot tasarım alanında dünyanın önde gelen bağımsız ve saygın ödül organizasyonlarından biridir. Bu ödül iyi tasarım ve yenilikler için küresel düzeyde bir kalite mührü olarak kabul ediliyor. RedDot kazanan bir ürün küresel kalitede farkını ve üstünlüğünü ortaya koyarak aynı alandaki diğer ürünlerden ayrışıyor. Küresel bir marka olma yolunda dev bir adım atıyor. Ürünlerimizin RedDot tasarım ödüllerini kazanmış olmaları bu açıdan bizi heyecanlandırdı ve mutlu etti. Bu başarının tüm sektörümüzü ve ülkemizi de gururlandırdığına inanıyoruz. Seranit olarak yenilikçiliğe, yüksek kaliteye ve Ar – Ge’ye verdiğimiz önemin böylesine önemli bir uluslararası platformda tescil edilmiş olması bize doğru yolda olduğumuzu gösterdi ve daha da fazla çalışmamız için güçlü bir teşvik ve moral sağladı.q

Red Dot Awards’a İç Tasarım Öğeleri ile Malzeme ve Yüzeyler kategorilerine başvuru yapan Seranit Grup, New Wood, Duostone ve Code 519 Filigrane ürünleri ile 3 ödüle birden layık görüldü.



HUB

ödül & marka

news

İtalyan Markası ISVEA, Türk Tasarımcı ile Uluslararası Ödül Kazandı Elle Decoration dergisinin yayınlandığı 26 ülkede düzenlenen Uluslararası EDIDA Tasarım Yarışması’nın Türkiye ayağında 13 farklı dalda ödüller sahiplerini buldu. ISVEA tasarımcılarından Sevil Acar, İtalyanca “su altı dünyası” anlamına gelen Sott’Aqua Marino Serisi ile banyo kategorisinde birincilik ödülünü aldı ve ödüllü ürün ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

16 16

Ödüllü ürün / tasarım nasıl ortaya çıktı? ISVEA için tasarladığım Sott’Aqua banyo mobilyası koleksiyonu ilhamını “doğaya dönüş” temasından alıyor. Sott’Aqua doğayı tasarım yaklaşımının merkezine alarak, gelişen teknoloji ile birlikte gelen metropol yaşam tarzının insanlara dikte ettiği tekdüzelik, görsel kirlilik ve kimliksizliği reddediyor. Sualtı dünyasının sakinliği ve zenginliği Sott’Aqua serisinin yaratım sürecinde bana ilham verdi. Ürünün özellikleri ve avantajları nelerdir? İtalyanca su altı dünyası anlamına gelen Sott’Aqua banyo mobilyası koleksiyonunun tasarım sürecinde, su altı dünyasının sonsuz yaratıcılık ve zenginlikteki canlılarının sahip olduğu yumuşak, akıcı formları ve renkleri, Mart + Nisan 2015

sualtı ekosisteminin sakinliği, harmonisi yeniden yorumlandı. Farklı büyüklükteki birçok mekana uyum sağlayabilecek nitelikteki birçok modülü, fonksiyonel çözümleri ile seri sualtı dünyasının zenginliğini banyolara taşıyor. Bu yenilikçi banyo serisi ile kullanıcıların banyoda geçirdikleri vakit içerisinde, doğayı ve doğanın sakinleştiren, huzur ve ilham veren duygularını hissetmeleri amaçlanıyor. Bu ödülü almak sizin için ne ifade ediyor? Bu projenin tasarım sürecinde ISVEA ekibi ile tasarım, iş tanımı, pazar araştırması, konsept ,ürün tasarım ve üretim aşamalarının her biri için çok detaylı bir çalışma gerçekleştirdik. Uzun bir süreç, sayısız toplantıların neticesinde firmanın hedeflerini karşılayan, kullanıcıya yenilik sunan ve tasarımcı olarak

beni mutlu eden başarılı bir seri ortaya çıkardık. Esasında bu saydıklarımın bir araya gelmesi benim için ödülden daha önemliydi. Sonrasında ortaya koyduğumuz bu işin diğer insanlar tarafından takdir görmesi, ödüllendirilmesi benim için onurlandırıcı ve ilham verici.q

Tasarımları ile farklılaşan İtalyan markası ISVEA’nın, başarılı tasarımcılarından Sevil Acar, Sott’Aqua Marino Serisi ile EDIDA Uluslararası Tasarım Yarışması’nın “Banyo Kategorisinde” büyük ödüle layık görüldü.



HUB

ödül & marka

news

Kale’ye “A’ Design Award 2015” Tasarım Ödülü Bütünsel tasarım anlayışından doğan banyo koleksiyonları ile uyum ve estetiği bir arada sunan Kale, İtalya’da düzenlenen prestijli tasarım yarışması “A’ Design Award 2015”te, ‘Crate’ serisiyle ödüle layık görüldü. Kale Banyo Mobilyası ürün müdürü Özgür Alp ödül hakkındaki sorularımızı yanıtladı.

18 18

Özgür Alp, KALE - Banyo Mobilyası Ürün Müdürü

Ödüllü ürün/tasarımlar nasıl ortaya çıktı? Firma olarak düzenli yurtdışı dekorasyon ve trend fuarlarını izleyerek yeni malzeme ve renkleri yakından takip ediyoruz. Aynı zamanda hedef kullanıcımızın arzu ettiği ambiyansları sürekli yaratmaya çalışıyoruz. Özelikle Milano Tasarım Haftası’nda son yıllarda en çok artış gösteren doğal ahşap malzeme trendi ile müşterilerimizi buluşturmak istedik. Bu girdiler ışığında Artful Tasarım Ofisi ile işbirliğine giderek tasarım sürecini başlattık. Yapılan alternatif konsept çalışmaları arasından, doğal ahşabın sıcaklığını ve zanaat ile işlenmiş hissini veren detayları vurgulayan Crate serisi ortaya çıktı. Yaptığımız tasarım doğrulama süreci ile de ürünlerin fiziksel doğrulamaları ve müşterinin olası ihtiyaçları gözetilerek ürünlere tüketicilerimiz ile buluşmadan önce son rötuşlar yapıldı. Mart + Nisan 2015

Ürünlerin özellikleri ve avantajları nelerdir? · Koyu hareli ceviz doğal ahşap kaplaması ile natural banyo ambiyansları yaratıyor, sıcak banyolar oluşturuyoruz. Hem iç hem de dış yüzeylerde ahşap kaplamalar kullanıyoruz. · 80, 100 cm etajerli lavabo ve 120 cm çanak lavabo dolapları; 80, 100 cm ayna dolapları, 40 cm yan ve üst dolapları ve boy dolap seçenekleri ile her türlü mekan ve ihtiyaca yönelik modüler çözümler sunuyoruz. · Kale’nin yeni ürünü Alto etajerli lavabo serisinin müşterinin fonksiyonel ihtiyaçlarına cevap veren, su damlamasını önleyen özel yapısı; modern tasarım dili ve geniş etajer alanları ile hijyenik ve fonksiyonel etajer çözümleri sunuyor. · Lavabo dolaplarının yan alanlarında kullanılmak üzere geliştirilen 40 cm’lik alt

modülde seperatörlü raf sistemi ve geniş çekmeceli iç hacmi ile mekanlarda yeni hacimler yaratıyoruz. · Yan modüllerde kullanılan ekru renginde ultra lake seçeneği ile mekanlarda ahşap malzemeyle farklı çözümler arayan müşteriye kombinasyon olanakları tanıyoruz. · Boy dolaplarında yeni trend olan açık raf sistemi kullanıyoruz.q

Kale, İtalya’da düzenlenen prestijli tasarım yarışması “A’ Design Award 2015”te, ‘Crate’ serisiyle ödüle layık görüldü.


EAE


HUB

ödül & marka

news

Türkiye’de GS Sertifikası’na Sahip Banyo Mobilyası ORKA® Banyo! ORKA® Banyo’nun kalitesi, TÜV Rheinland tarafından verilen, üstün kalite, dayanıklılık ve güvenliğin sembolü olan GS Sertifikası ile bir kez daha tescillendi. GS Sertifikasına başvuruda bulunan firmaların, tesis, teknoloji, kalite anlayışı ve bunun gibi ön koşulları uygunsa, organizasyon tam teçhizatlı laboratuvarlarda uygulanan detaylı güvenilirlik testleri ile denetlenir ve testlerden başarı ile geçen ürünler belgelendirilir. Bugün Türkiye’de GS Sertifikası’na sahip ilk ve tek banyo mobilyası ORKA® Banyo’dur. Bu kapsamda ORKA® Banyo’nun süreç ve ürün kalitesi, TÜV Rheinland tarafından verilen, üstün kalite, dayanıklılık ve güvenliğin sembolü olan GS Sertifikası ile bir kez daha tescillenmiştir. 20 20

GS Sertifikası’nın özellikleri, avantajları ve kullanım alanları nelerdir?

Nalan Yılmaz / ORKA Banyo Genel Müdürü

GS Sertifikası süreci nasıl başladı? Nasıl alındı? ORKA® Banyo olarak sektöre adım attığımız 1992 yılından bu yana “Her Aşamada Kalite” ilkemize uygun olarak, banyo dolabı üretiminde kalite açısından ilkleri gerçekleştiriyoruz. Sektörde edindiğimiz tecrübeler ve takip ettiğimiz dünya trendleri tasarımlarımıza, hizmetimize ve ürünlerimizin kalitesine çarpan etkisi ile yansımaktadır. Bunun sonucu olarak, ürünlerimizin sağlamlığını ve güvenliğini uluslararası alanda tanınmış olan akredite belgeler ile tescilliyoruz. Bu kapsamda GS sertifikasına da başvuruda bulunduk. Yapılan testler ve değerlendirmeler sonucunda da TÜV Rheinland tarafından verilen GS sertifikasını almaya hak kazanarak banyo mobilyaları sektöründe bir ilki gerçekleştirdik. Mart + Nisan 2015

Ürünlerimizin üzerindeki GS logosu, alınan ürünlerin detaylı güvenlik testlerinden geçtiğinin, kalite, emniyet ve dayanıklılık şartlarını sağladığının ve güvenle kullanılabileceğinin işaretidir. GS Belgesi, Almanya dışında da tüm dünyada kabul gören bir kalite işaretidir. GS Sertifikası ile sadece ürünün değil ürünle ilgili A’dan Z’ye tüm hususların (üretim tesisleri, ürün kullanım kılavuzları, ürün etiketleri v.b.) denetlendiği ve düzenli olarak izlendiği gösterilmektedir. Ergonomiden güvenliğe, kullanılan malzeme standartlarından dayanıklılığa kadar birçok açıdan test edilen ürünlerimiz de bu sürecin ardından GS Sertifikası ile belgelendirilmiştir.

veriyor. ORKA® Banyo olarak, sürekli banyo mobilyaları pazarına ilham verecek yenilikleri hayata geçirmeye çalışıyoruz. Tasarım + Kalite + Hizmet üçgeninde inovasyona dayalı üretimimizle Ar-Ge ve Ür-Ge’ye önem veren bir kurum olarak, üretimin her aşamasının kalite kontrol mühendislerince denetlenmesi ile de ürün kalitesinde sürekliliği sağladığımızı düşünüyoruz. Evrensel kalitede üretim yaptığımız için üretim süreçlerinde kullandığımız hammadde ve yarımamulleri de CE ve TSE kriterlerine uygun seçiyoruz. Bu bağlamda, TÜV NORD tarafından verilen ISO 9001 Kalite Yönetimi Sistemi, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi, OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi, ISO 10002 Müşteri Memnuniyeti ve Müşteri Şikayetleri Yönetim Sistemi belgeleri ile müşterilerimize kaliteli ürün ve hizmet sunuyoruz. Ayrıca ürün bazında firmamız tarafından CE deklarasyonu da yapılmaktadır. Misyonumuzda yer alan “çevreye saygı duymak” ilkesi paralelinde, sürdürülebilir bir orman alanı oluşturmak adına da, ORKA® Banyo üretim hatlarının FSC standartlarına uygunluğunu FSC Sertifikası ile belgeliyoruz. Kısacası, Tom Peters’ın da dediği gibi, “Kalite gelişimi hiç sona ermeyecek bir seyahattir.” ... işte bu sebeple ORKA® Banyo olarak hala yollardayız... emin adımlarla ilerliyoruz.q

GS Sertifikası’nı almak sizin için ne ifade ediyor? Üretici açısından ürünlerinin bütüncül incelemeye tabi tutulması ve tarafsız ve yetkili bir test kuruluşundan tüm ilgili şartların yerine getirildiğine dair kanıt alınması son derece büyük önem taşımaktadır. Biz de bu çerçevede ürünlerimizin güvenilirlik ve sağlamlığını teyit ettirmek için GS sertifikasını önemsiyoruz. Kaliteden doğan güveni müşterilerimize yansıtmak bize gurur

ORKA® Banyo’nun kalitesi, TÜV Rheinland tarafından verilen, üstün kalite, dayanıklılık ve güvenliğin sembolü olan GS Sertifikası ile bir kez daha tescillendi.



10

TOP 10

SEÇİLMİŞ ÖRNEK

Bu sayımızda yer verdiğimiz “Kent&Su” dosyamızla bağlantılı olarak, dünyanın çeşitli bölgelerinde suyu toplayan, su tasarrufuna önem veren ve gri su kullanan yapıları sizler için derledik. Unutmamalıyız ki hayatın kaynağı su ve yakın gelecekte su kaynaklarımız önemli bir ölçekte iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine maruz kalacak...

SUYUN ÖNEMİNİ ÇALKANTILI BİR ŞEKİLDE ÖĞRENEN ŞEHİR; BLOOMINGTON

White River’ın yaklaşık 33 km uzağında kurulmuş olan Bloomington şehri ile ilgili yakın zamanda akılda kalan en önemli olaylar çoğunlukla susuzlukla ilgilidir. Bölgede yaz aylarında kuraklık sıkıntısı hala büyük bir sorun ve bu durumun geçmişi 1880’li yıllara kadar dayanmakta. Şehir için istikrarlı bir su kaynağı bulmak, Showers ailesinin ilgi alanıydı. Sadece halkın yararına değil aynı zamanda da, ailenin geçim kaynağı olan buharla çalışan mobilya fabrikaları için büyük miktarda suya ihtiyaç duyuluyordu. 1880’lerin başında Showers Brothers olarak da anılan James ve Willam, gün geçtikçe büyüyen şehir için oldukça öngörülü bir şekilde bir rezervuar inşasına başladı. Çünkü; her büyük kuraklık döneminde fabrika kapanmak zorunda kalıyordu ve kasabanın yarısı işsiz kalıyordu.

22

Nature Center, San Elijo Lagoon Ekolojik Rezervini keşfetmek için harika bir başlangıç noktası. Müze kalitesinde sergiler ile tarih ve ekolojik rezervlerin gelişmesini sağlarken aynı zamanda da burada bulunan bitki ve hayvanları yorumlamıştır. Amaç; bölgede yaşayan yüzlerce yerli türle ilgili bilgi edinmek ve bu değerli nehir ağzı çevresinin sağlık açısından kritik sürecini göstermektir. Rezervdeki 11 kilometrelik yolun yakınında olması sebebiyle ailelerin yaşaması açısından elverişli bir alandır. İki kattan oluşan, toplamda 513 m2’l’lik bina, halka kullanılmakta olan yeşil bina konseptlerini görmeleri için fırsat sunuyor. Nature Center; tasarımında yeşil teknoloji kullanılmış, enerji tasarrufu, su kullanımı ve doğal kaynakların geri dönüştürülmesi odaklı inşa edilmiş bir bina. İnşaatı sırasında çatıya güneş enerjili bir sistem, enerji tasarruflu yerden ısıtma, atık su kullanan tuvaletler, enerji tasarrufu sistemi, genel yeşil çatı kurulumu yapılı. Tüm bunların yanı sıra binanın inşaatında tamamen geri dönüşümlü malzemeler kullanıldı. Mart + Nisan 2015

BAŞARILI BİR YEŞİL BİNA ÖRNEĞİ; SAN ELIJO LAGOON NATURE CENTER

Bu nedenle de neredeyse 100 yıl boyunca bölgeye yakın dereler ve nehirler üzerinde barajlar inşa edilerek şehre su verilmeye çalışılmıştır. Fakat 1920’lerin ortalarına gelindiğinde su krizi ile başa çıkabilmek için daha radikal bir çözüm arayışına girildi. Jeolojik olarak daha uygun bir bölge olan şehrin güneyine Griffy Gölü inşa edildi. Daha sonra 1950’lerde, Lake Monroe ve Lake Lemon adında çok daha büyük iki adet rezervuar daha buna eklendi.


ÜÇ BOĞAZ BARAJI (THREE GORGES DAM) SOSYAL VE EKONOMİK AÇIDAN TARİHİ BİR BAŞARI Baraj, 4 Haziran 2012’de ana su türbinlerinin sonuncusu da üretime geçtiğinde, tam kapasite olarak çalışmaya başlamıştır. Her bir su türbini 700 MW kapasiteye sahiptir. Barajın gövde inşaatı 2006 yılında tamamlanmıştır. 32 ana türbin ve 50 MW’lik iki küçük jeneratör ile toplam 22.500 MW elektrik üretme kapasitesine sahiptir.

Yer: Çin Yıl: 2003 Yükseklik: 185 m.

Elektrik üretiminin yanı sıra Üç Boğaz Barajı, Yangtze Nehri üzerindeki gemi trafiğini düzenlemeyi ve su depolamasını artırarak olağan sel baskınlarını önlemeyi hedeflemektedir. Çin hükümeti projeyi teknoloji harikası tirbünleri ve karbon emisyonunu düşürdüğü için, mühendislik, sosyal ve ekonomik açıdan tarihi bir başarı olarak görmektedir. Fakat baraj bir takım arkeolojik ve tarihi alanların su altında kalmasına, 13 milyon insanın bölgeyi terketmek zorunda kalmasına, ciddi ekolojik değişimlere ve toprak kayması riskinin artmasına sebep olmuştur. Bu sebeplerden dolayı Üç Boğaz Barajı’nın yapımı hem Çin’de hem de dünya da büyük tartışmalara yol açmıştır.

23

SANDIA NATIONAL LABORATUVARLARI SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN SINIRLARI ZORLUYOR Mimar: AECOM Yer: Albuquerque, New Mexico

Sandia National Laboratuvarları dikkat çekici bir çaba sarfederek uygulamalarında ve fakültelerinde olabildiğince sürdürülebilir değişimler yaptı. Bunun sonucunda da 2008 yılından bu yana su kullanımını %30 ve enerji kullanımını neredeyse %8 azalttı. Sandia, sürdürülebilirlik ve enerji tasarrufu düzenlemeleri sayesinde Estar ve P2 ödüllerini aldı. Sürdürülebilir binaların temelini üç kriter oluşturur; insan, kâr, gezegen. Yenilenebilir uygulamalar çevreyi korur, sağlıklı bir çalışma ortamı ve doğru iş yöntemleri sağlar. New Mexico’nun çöllerinde su kullanımı endişe edilen başlıca konulardan biri. Bir önceki yıl yıkılan merkezi buhar tesisinin yerine kurulan yeni sistem sayesinde doğal gaz kullanımında %55’e kadar azalma görüldü, ayrıca yılda 45 milyon litre su tasarrufu yapılmaya başlandı. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


TOP 10

BU YÜZME HAVUZU SUYU İSRAF EDİYOR DİYEMEYİZ! PISCINE DE YERRES Yerres yüzme havuzunda eğlenceye başlamadan önceki ilk durak daima duşlardır. Paris yakınındaki Yerres’de de bir grup çocuk her sabah yüzme dersi öncesinde aynı şeyi yapıyor. Çocuklar gürültülü bir şekilde duşlarını alırken aslında kullandıkları ıslak alanların yenilenebilir değer taşıdığının farkında bile değiller. Duşlarda kullanılan su, kanalizasyon sistemine akıtılmak yerine tekrar kullanılmak üzere arıtılıyor. Pontos AquaCycle gri su kullanım sistemi, Pontos tarafında geliştirilip üretildi ve Hansgrohe AG tarafından yüzme havuzu ve duşlarda uygulamaya konuldu.

Mimar: Hansgrohe Yer: Fransa, Yerres Yıl: 2010

24

Şehirler durmaksızın değişen, gelişen ve gün geçtikçe çağa ayak uyduran yapılanmalardır. Çağın gereksinimlerine göre işlev ve form değiştirirler. Aslında 1927’de inşa edilen Buffalo Bayou Parkının altındaki Romanesk su sarnıcı da bir anlamda tekrar keşfedilmiş sayılabilir. Buffalo Bayou Parkı ve sarnıç arasındaki ilişki, parkın gelişimi açısından oldukça heyecan verici ve gelecek vadediyor. Bu alanın gizli kalamayacağı veya otoparka ya da depoya dönüştürülemeyecek kadar görkemli bir yer olduğuna kanaat getirildi. Ancak var olan parkın bir parçası haline getirilebilir, ziyaretçilere açılır ve burada çeşitli etkinlikler düzenlenebilirdi. Lisa Gray’e göre bu mekanda düzenlenecek bir performans sanatı, sergi veya bir konser, bu mekanı ışık ve ses katedraline çevirebilirdi. Bu etkinlikler sırasında da bazen mekan yarıya kadar suyla doldurulabilirdi. Sarnıcın bir diğer kullanımıysa Houston’ın büyük fırtınalarını ve sellerini kontrol altına almak. Ayrıca sarnıca toplanan yağmur suyu yeşil alanları sulamada kullanılıyor. Mart + Nisan 2015

Yerres kasabası geri dönüştürülen bu suyu aynı zamanda sokakları ve araçları yıkamada, yeşil alanları sulamada da kullanıyor. Her gün 53 duştan gelen 26.000 litre su tekrar kullanılmak üzere filtrelenip arıtılıyor. Yüzme havuzu sayesinde yılda 9 milyon litre su kurtarılıyor.

AMERİKA’DA ROMANESK BİR SU SARNICI BUFFALO BAYOU CISTERN Yer: Texas, Amerika Yıl: 1927


YAĞMUR SUYUNU SARNIÇTA TOPLAYAN BİNA, 1315 PEACHTREE Bölgenin su temininde çektiği sıkıntıların da etkisiyle, Perkins + Will’in Atlantic ofisi geri dönüştürülmüş malzemelerle yapılan zemin düzenlemesinin yanı sıra bahçe sulaması, sifon gibi amaçlarla kullanılmak üzere 37 bin litre yağmur suyunun toplandığı bir sarnıca sahip. Atık sular plazanın altında akiferlere gitmeden önce filtrelendiği yere yönlendirilmiştir. Perkins + Will’in 1315 Peachtree olarak da bilinen Atlantic ofisi, tasarım ve çevresel sorumluluk anlayışının ayrılmaz bir parçası olduğunu kanıtlar niteliktedir. Mümkün olan en yeni teknoloji kullanılarak Platin LEED Sertifikasının nasıl alınacağının bir örneğidir. 1315 Peachtree 1985 ofis yapısının yüksek performansla kent odaklı hale getirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Midtown Atlanta’nın kalbindeki lokasyonu Yüksek sanat müzesinden geçip, Peachtree Branch’in Atlanta-Fulton County Halk Kütüphanesine doğru devam etmektedir.

Mimarlar: Perkins+Will Yer: Atlanta Yıl: 2012 25

SÜRDÜRÜLEBİLİR YÜZEN OKUL, MAKOKO FLOATING SCHOOL Mimar: NLE Architects Yer: Nijerya Yıl: 2013

Öngörülemeyen ilkim değişiklikleri, dünyanın en savunmasız kıyı topluluklarını, mimari imkanların esnekliğini test eden büyüleyici tasarımlar üretmeye teşvik etti. Nijerya’da Makoko’nun kıyı şeridinde yoksul mahallenin halkı, bölgenin son durumuna çözüm olarak lagün suyu üzerinde kazıklarla desteklenen evler inşa etmeye başladılar ve NLE Mimarları, United Nations Development Programme (UNDP) ve Almanya Heinrich Boell Vakfı’nın sponsorluğuyla Makoko Floating School’u (Makoko Yüzen Okul) tasarladılar. Makoko Yüzen Okul, bölgedeki kaynaklar ve materyaller kullanılarak, Makoko kültürünü yansıtır şekilde ve yerel halkın ihtiyaçlarına yönelik bir şekilde tasarlandı. Yapıyı destekleyen ve tamamlayan tüm strüktür ahşaptan yapıldı. Tasarımın genel görünümü A-Çerçeve içinde üçgen bir görünüme sahip. Derslikler yeşil alanlarla çevrili ve ikinci katta yer almakta. Bir derslik ise çatıda yer alıyor. NLE aynı zamanda çatıya yağmur suyu depolama haznesi ekleyerek binayı olabildiğince sürdürebilir hale getirmiş. Ama asıl konu nasıl yüzdüğü; yapıyı tamamlamak için temeli plastik varillerle doldurulmuş. Bu basit çözüm mevcut imkanların kullanılması ve varolan malzemelerin tekrar ve çoklu kullanımını sağlıyor. Varillerin bir kısmı aynı zamanda yağmur suyunu depolamak için kullanılıyor.


TOP 10

CALIFORNIA BİLİM AKADEMİSİ BİLİMİN EN KEYİFLİ HALİ Akademi binası, bulunduğu Golden Park ile görsel bir bütünlük kuruyor ve bölgedeki müzelerin karanlık konseptinden uzak bir estetik sergiliyor. Binayı çevreleyen güneş enerjisi panelleriyle kaplı tenteler sayesinde gölgelendirme sağlanıyor. Sürdürülebilirlik tasarımının anahtar parçası olan proje San Francisco Çevre Departmanı’nın yaptığı ilk on yeşil bina projesinden biri ve platin LEED sertifikası almayı hedefliyor. Bina aynı zamanda gerekenden %30-35 daha az enerji kullanıyor.

Mimar: Renzo Piano Yer: Kaliforniya, Amerika

26

DOĞAYI KORUMAKLA KALMAYIP ONUN BİR PARÇASI HALİNE GELMİŞ BİR YAPI HOTCHKISS BİOMAS SANTRALİ

Binada bir gözlemevi, yağmur ormanı habitatı, akvaryum ve birkaç sergi alanı bulunmakta. Binanın yeşil çatısını oluşturan iki küre yağmur ormanı habitatı ve gözlemevini barındırıyor. Çatı, Kaliforniya tabiatının bir parçası haline geliyor, fazladan bakım veya sulama ihtiyacı olmadan çevredeki canlıların burada yaşamasına olanak sağlıyor. Bu sebeple, yeşil çatı küçük bir yürüyüş yolu dışında ziyaretçilere kapalı.

Bina dış tasarımıyla çelişkili misyonları temsil etmekte. Bir yanda bağımsız bir okul kampüsünün el değmemiş doğal çevre içinde yükselen binası, diğer tarafta da ziyaretçilere yol gösteren bir yapılanma görülüyor. Orman ve sulak bölgenin arasında, eğimli bir araziye yerleştirilmiş, dalgalı ve alçak binanın yanında bir de golf sahası bulunmakta. 1500 m2’ lik yapının çatısı çevrenin florasına uygun şekilde yeşillendirilmiş. Bu sayede bazı açılardan bakıldığında orada bir bina bulunduğunu bile anlamak bile neredeyse imkansız. Binanın yapımında bölgede bolca bulunan ve yenilenebilir ahşap malzemeler, parmaklıklar, kaplamalar, ahşap kompozit paneller kullanılmış. Tüm malzemeler Orman Yönetim Konseyi (FSC) sertifikalı ayrıca kullanılan alüminyum yerel olarak üretilmiş ve geri dönüşümlü. Bina yenilenebilir lamine ahşap yapı sistemi, su tasarruflu tesisat armatürleri, yerel materyallerin geri dönüştürülüp kullanılması, iç mekanda bol gün ışığı sağlanması, mekanik sistemlerde ve aydınlatmada enerji tasarrufu gibi özellikleriyle LEED sertifikalı olmak için dizayn edilmiş. Mart + Nisan 2015

Mimar: Centerbrook Architects and Planners Yer: Connecticut, Amerika Yıl: 2012



DOSYA KENT &SU

YAŞAMIN KAYNAĞI SU

PEKİ SÜRDÜRÜLEBİLİR Mİ?

28

CANLI YAŞAMININ OLMAZSA OLMAZI SU... DÜNYADA SUYUN KAYNAKLARI İSE CİDDİ TEHDİT İLE KARŞI KARŞIYA VE BU DURUMUN NEREDEYSE TAMAMINDAN İNSAN FAALİYETLERİ SORUMLU. HIZLA ARTAN NÜFUSUN BESLENME İHTİYACININ KARŞILANMASI, KENTLERİN PLANSIZ BÜYÜMESİ, ATIKLARIN DOĞAYA KONTROLSÜZ BIRAKILMASI, ORMANLARIN YAPILAŞMAYA AÇILMASI GİBİ DAHA BİRÇOK SEBEP DÜNYANIN EKOLOJİK DENGESİNİ BOZMAKTA VE DOLAYISIYLA SU KAYNAKLARINA ULAŞIMDA VE ULAŞILAN SUYUN KALİTESİNDE SORUNLAR YAŞANMAKTA. Mart + Nisan 2015


C

anlı yaşamının olmazsa olmazı su... dünyada suyun kaynakları ise ciddi tehdit ile karşı karşıya ve bu durumun neredeyse tamamından insan faaliyetleri sorumlu. Hızla artan nüfusun beslenme ihtiyacının karşılanması, kentlerin plansız büyümesi, atıkların doğaya kontrolsüz bırakılması, ormanların yapılaşmaya açılması gibi daha birçok sebep dünyanın ekolojik dengesini bozmakta ve dolayısıyla su kaynaklarına ulaşımda ve ulaşılan suyun kalitesinde sorunlar yaşanmakta. Yapılan araştırmalar; günümüzde 1,2 milyardan fazla insanın yeterli, sağlıklı ve ekonomik suya erişim imkanından yoksun olduğunu ortaya koyuyor. Yine araştırmalar gösteriyor ki; çoğu çocuk olmak üzere yılda 2,4 milyon insan su ile bulaşan hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. Peki bu durumların tek sebebi suyun yetersiz olması mı? Elbette değil. Suyun özellikle belli bölgelerde yetersiz olduğu gerçek; ancak bir diğer önemli sebep suyun uygun olmayan yanlış politikalar ile yönetiliyor olması... Birleşmiş Milletler Uluslararası Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Beyannamesi’ne göre; temiz, yeterli ve ucuz suya ulaşabilmek temel bir insan hakkı. Hükümetler ise bu hakkın yerine getirilmesini sağlamakla yükümlüler. Bazı ülkeler bu konuda oldukça kapsamlı projeler geliştirirken bazıları konuyu görmezden gelmeyi tercih ediyor. Ancak kesin olan şu ki; özellikle son 30 yıldır su konusu kriz olarak dünya ülkelerinin gündemine oturmuş durumda. Dünya Ekonomi Forumu (WEF)’in 21-24 Ocak 2015 tarihlerinde İsviçre Davos’ta yapılan toplantılar öncesinde yayımladığı 10. Küresel

29

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ULUSLARARASI EKONOMİK SOSYAL VE KÜLTÜREL HAKLAR BEYANNAMESİ’NE GÖRE; TEMİZ, YETERLİ VE UCUZ SUYA ULAŞABİLMEK TEMEL BİR İNSAN HAKKI. HÜKÜMETLER İSE BU HAKKIN YERİNE GETİRİLMESİNİ SAĞLAMAKLA YÜKÜMLÜLER. Risk Raporu birçok konuda olduğu gibi su kaynakları konusunda da çarpıcı gerçekleri gözler önüne serdi. Yayımlanan raporda dünya riskleri sıralamasında birinci sırada ülkeler arası çatışmalar yer alırken, işsizlik, devletlerin çökmesi, ulusal yönetimlerin başarısızlığı, siber saldırılar ve veri kaçakçılığı/hırsızlığı da listede yer almakta. Bu risklere ilave olarak; afetler, iklim değişimi ve su krizi olası riskler listesinde. Asıl çarpıcı olan ise riskler etki derecelerine göre sıralandığında su krizinin birinci sırada yer alması. Küresel Risk Raporu 2015’de değinilen diğer bir risk ise iklim değişimi. Uzmanlara göre iklim değişiminin ilk kurbanı yine su kaynakları olacak. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre 2025 yılında 1,8 milyar insan su sıkıntısına maruz kalmış bölgelerde yaşayacak ve dünya nüfusunun 2/3’ü su sıkıntısı çekecek. Su krizi ise ’su - enerji - gıda’ döngüsü bağlamında insan hayatını doğrudan etkilemekte.

Hesaplamalara göre dünya üzerinde toplam su miktarı 1,4 milyar km3, toplam tatlı su miktarı ise sadece 35,2 milyon km3. Dünya yüzeyinde tatlı su, kişi başına oldukça yüksek bir miktar olarak karşımıza çıksada suyun zaman ve mekan açısından değişken olması sorunun temelini teşkil ediyor. Kanada, Kuzey Avrupa ya da Muson ikliminin hakim olduğu yerlerde su fazlalığı bulunurken, yarı kurak ve kurak bölgeleride su sıkıntısı yaşanmakta. Donmamış haldeki tatlı suyun neredeyse tamamı yerin altında yeraltı suyu olarak bulunmakta. Yeraltı suyu doğanın yeniden doldurabileceğinden daha hızlı çekilmediği sürece kaynak yenilenebilir sayılıyor, fakat birçok kuru bölgede yeraltı suyu kendini yenileyemiyor veya çok yavaş yeniliyor. Suyu verimli kılmanın birçok yolu var elbette; yağmur suyu hasadı, gri suyun geri kazanımı, E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


30

altyapıda suyun sızıntılar ile kaybolmasının önüne geçilmesi, planlı kent altyapıları, gelişmiş arıtma teknolojilerinin kullanılması, su toplama havzalarının korunması, tarımda suyun kullanımının standartlarla kontrol altına alınması ve daha birçok yol sıralanabilir. Örneğin İstanbul’da her şiddetli yağmurdan sonra rastlanan manzaralar; su basan binalar, nehre dönüşen caddeler, beline kadar suyun içinde güvenli bir yere ulaşmaya çalışan insanlar... Aslında bu görüntülere şaşırmamız şaşırtıcı, her karış toprağı betonla örtmek, orman alanlarını yapılaşmaya açmak plansız kentleşmeye göz yummak, bilimsellikten uzak çözümlere teslim edilen kentsel altyapı planlamaları bu manzaraların gerçek nedenleri. Oysa ki sürdürülebilir bir yağmur suyu yönetimi ile bile bu olumsuzlukları azaltmak mümkün. Yağmursuyu hasadı, yağmur suyunun doğrudan toplanıp kullanılması olarak tanımlanıyor. Yağmursuyu çatılardan veya yüzeyden farklı teknikler ile toplanarak; içmesuyu, sulama ve temizlik vb., amaçlar için kullanılabilmekte. Yağmur suyu kullanımı su verimliliği sağlaması dolayısıyla suyun barajdan son kullanıcıya iletimi sırasındaki Mart + Nisan 2015

enerji kayıplarının önüne geçilmesi, altyapı yükünü azaltılması gibi faydaları da beraberinde getiriyor. Suyun altyapıda iletilirken sızıntılarla kaybolması kayda değer bir kayıp. Su kaynaklarının %40’ını taşıma ağında kaybeden Hırvatistan bu konuda örnek gösterilebilir. Oysa ki sızıntılar, bakım ve su şebekesinin yenilenmesi ve ayrıca yeni teknolojilerin kullanılmasıyla önlenebilir. Evsel atık suyun yaklaşık %60’ını oluşturan gri suyun geri kazanımına da suya sürdürülebilir bir yaklaşım olarak önem vermek gerekmekte. Duştan, küvetten, lavabodan, mutfaktan, bulaşık ve çamaşır makinesinden gelen az kirlenmiş evsel atık su, gri su olarak tanımlanmakta. Gri su; çamaşır yıkama, bahçe sulama, süs havuzları, araba yıkama, genel temizlik işleri, yangın tesisatı beslemesi ve soğutma kulesi beslemesinde kullanılabilmekte. Bu tür ihtiyaçlar için yüksek kaliteli içme suyunu kullanmak yerine, içme suyu kalitesinde olmayan arıtılmış gri su kullanmak; içme suyu kullanım miktarımızı azaltarak doğal su kaynaklarımızın korunmasına yardımcı olacak, yerinde arıtımı yapılan gri su ile kanalizasyona verilen

atık su miktarı azalacağı için, belediyeler tarafından yapılan ve yüksek fiyatlara mal olan arıtım sistemlerinin hacmi azalacak ve yatırım maliyetleri de düşecektir. Suyu sürdürülebilir kılmak için tasarruflu ve bilinçli kullanımı çok önemli. Ancak bireysel çabaların ve tasarrufun tek başına yeterli olmayacağı, ülke ve şehirlerin kapsamlı planlar doğrultusunda stratejiler geliştirmesi gerektiği net olarak bilinmekte. Sevindirici olan ise; dünyada bir çok şehrin, iklim değişikliği, su kıtlığı, sürdürülebilirlik gibi konulara planlarında yer vermenin bir adım ötesine geçmiş ve bu konulara özel planlar hazırlamış hatta uygulamaya geçmiş durumda olmaları. Öneğin; İngiltere’nin Bristol kentinde yerel yönetim yağmur suyu hasadı, sürdürülebilir kentsel drenaj sistemleri geliştiriyor. İtalya’nın Toskana Bölgesi’ndeki Tavarnelle Val di Pesa Belediyesi (Comune di Tavarnelle Val di Pesa), yeni yapılan yapılar için su tasarrufu teknolojilerinin kurulmasına dair geliştirdiği düzenleme planlarını hayata geçiriyor. ABD’nin Atlanta kenti, kuraklık ve en önemli


SUYU SÜRDÜRÜLEBİLİR KILMAK İÇİN TASARRUFLU VE BİLİNÇLİ KULLANIMI ÇOK ÖNEMLİ. ANCAK BİREYSEL ÇABALARIN VE TASARRUFUN TEK BAŞINA YETERLİ OLMAYACAĞI, ÜLKE VE ŞEHİRLERİN KAPSAMLI PLANLAR DOĞRULTUSUNDA STRATEJİLER GELİŞTİRMESİ GEREKTİĞİ NET OLARAK BİLİNMEKTE.

su kaynağını kaybetme olasılıklarıyla yüzleşince kapsamlı bir su kaçağıyla mücadele programına başladı. Avustralya’nın Melbourne kentinde planlama kurumlarının ve su idarelerinin bir arada çalışmasını sağlayan bir yapı olarak kurulan Suya Duyarlı Kentler Yüksek Komitesi temel ilkeler ve programlar geliştiriyor. Peki dört tarafı denizlerle çevrili, topraklarında gürül gürül akarsuların aktığı ülkemiz su yönünden ne durumda. Zaman zaman barajlardaki su seviyeleri endişe yaratacak düzeye gelsede ülke genelinde su sıkıntısını günlük yaşantımızı aksatacak seviyede yaşadığımız söylenemez. Ancak bilindiğinin aksine ülkemiz su zengini de değil. Devlet Su İşleri’nin hesaplamalarına göre Türkiye kişi başına yıllık 1652 m3 su potansiyeline sahip. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tahminlerine göre ise Turkiye’nin nüfusu 2030 yılında 100 milyona ulaşacak ve su potansiyeli kişi başına yıllık 1120m3 ‘e düşecek. Malin Falkenmark’ın 1989 yılında ülkelerin toplam nüfusu ve toplam su kaynağı miktarını ilişkilendirerek, doğal sistemin ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurarak, nüfusun su kaynakları üzerindeki baskısını işaret eden hazırladığı “Falkenmark İndeksi”ne göre ise Türkiye su sıkıntısı yaşayan ülkeler arasında yerini alacak. Bu durum göstermektedir ki; artık ve çok geç olmadan kaynakları çok daha etkin kullanmayı amaçlayan politikalar izlemek durumundayız.q

31

KAYNAKLAR - Dr. Tuğba Evrim Maden, Araştırmacı, ORSAM Su Programı -ALTERNATİF SU KAYNAKLARI, Doç.Dr. Nusret KARAKAYA - http://www.greenfacts.org/tr/water-resources/waterresources-foldout-tr.pdf - http://yesilgazete.org/blog/2014/02/27/dunyakentleri-nasil-su-tasarrufu-yapiyor/ - http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/MerakEdilenler.aspx?SoruID=2 - http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/MerakEdilenler.aspx?SoruID=3

- http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=5282 - http://www.eea.europa.eu/tr/articles/sehir-suyu - http://www.ekoyapidergisi.org/102-suya-duyarlisehirler.html - http://politeknik.org.tr/su-taskinlari-kentlerinfitratinda-mi-var-muzaffer-karademir/ - https://eksisozluk.com/yagmur-suyunu-biriktirip-kullanmanin-yasaklanmasi--3424887 - EKOIQ Dergisi, Ekim 2014 E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


DOSYA KENT &SU

ŞEHIRLER IÇIN MAVI-YEŞIL ALTYAPILAR

K

endi deneyimlerime de bakarak 80’li yıllarda sürdürülebilirlik üzerine çok az insanın bir şeyler söylediğini gayet iyi hatırlıyorum. O dönemden beri vatandaşların temel ihtiyaçları üzerine büyüyen bir farkındalığı ve genişleyen bir tartışmayı gözlemleyebiliyoruz. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan ve esnek olmayan gelişim devri, tekil olarak ekonomik ve tüketici bazlı büyümeye odaklandı, bu da şehirlerde büyük çaplı problemlere hatta bütün şehir sistemlerinin çöküşüne sebebiyet verdi.

Berlin Potsdamer Plaza’da yapay su desenlerinden zevk alan bir adam.

32

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN SONRA BAŞLAYAN VE ESNEK OLMAYAN GELİŞİM DEVRİ, TEKİL OLARAK EKONOMİK VE TÜKETİCİ BAZLI BÜYÜMEYE ODAKLANDI, BU DA ŞEHIRLERDE BÜYÜK ÇAPLI PROBLEMLERE HATTA BÜTÜN ŞEHİR SİSTEMLERİNİN ÇÖKÜŞÜNE SEBEBİYET VERDİ. Mart + Nisan 2015

Bu problemlerin arasında en sert olanları; nehirlerden, enerji kıtlığından ve atık dağlarından açıkça görülebileceği üzere; motorlu bireysel taşımanın egemenliği, kötü sosyal altyapı, doğal kaynakların tüketimi, ağır kirlilik ve çevrenin yok oluşu. Bu dönemden kalma deneyimlerden ortaya çıkan soru şu: şehirleri tek fonksiyonlu cansız makineler yerine sürekli öğrenen organizmalar olarak ele alacak, onları daha dayanıklı, dinamik, yaşanabilir yapacak gerçekçi ve ümit veren bir yaklaşım var mıdır? Ben kariyerime bir çeşit sona ulaşmak ya da sabit bir statüye erişmek yerine; süreçlere, katılıma kafa yoran bir sanatçı olarak başladım. Örnek olarak; bir mimar yağmur


PROF. HERBERT DREISEITL

RAMBØLL YAŞANABİLİR ŞEHİRLER LAB. DİREKTÖRÜ, UBERLINGEN, ALMANYA & SİNGAPUR ULUSAL ÜNİVERSİTESİ MİSAFİR ÖĞRETİM ÜYESİ

ŞEHİRLERİ TEK FONKSİYONLU CANSIZ MAKİNELER YERİNE, SÜREKLİ ÖĞRENEN ORGANİZMALAR OLARAK ELE ALACAK, ONLARI DAHA DAYANIKLI, DİNAMİK, YAŞANABİLİR YAPACAK GERÇEKÇİ VE ÜMİT VEREN BİR YAKLAŞIM VAR MIDIR?

suyunu kullanan, bahçesinde çocukların oynadığı, ailelerin kapı basamağının önünde buluştuğu yapıları nasıl yaratır? 1980’li yıllarda başlayan ilk projelerimden beri yaklaşımım, suyu yerin altına saklayarak varlığını reddetmek yerine bu yönde bir görüşü takip eden yeni yerleşimler yaratmak oldu. Serbest, yerel su kaynaklarını kullanan, ani sağanaklardan sonra yağmur suyunu tamponlayan, yol akışlarını temizlemek ve kirletmek yerine yakınlardaki akarsuları beslemek için yaratıcı çözümler üreten, kısacası; yağmur suyunu materyal odaklı ele alan projeleri gerçekleştiren ilk kişi ben oldum diyebilirim. Biz doğal filtreleme, arıtım ve arttırılmış biyolojik çeşitlilik için su biyotopları yarattık ve bu yolla birçok bitki ve hayvan türü için yaşama ortamı oluşturduk. İsviçre’deki Echallens köyünde bulunan “Hameau de la Fontaine” projesi hem köylüler hem ziyaretçiler için huzurlu bir yer oldu ve çevre akarsularının su kalitesini muhafaza etmesini sağladı. Bu pilot projenin arkasındaki konsept İsviçreli ve Alman mühendisler tarafından olduğu gibi hükümetler tarafından da kısa zamanda keşfedildi. İlgi çok büyük oldu, fikirlerimi ve ilkelerimi birçok konferansta ve gezide açıklama fırsatı buldum.

33

Herbert Dreiseitl bir kent tasarımcısı, peyzaj mimarı, su sanatçısı, disiplinler arası planlamacı ve Praxis’te Profesördür. Tasarladığı Yaşanılabilir Şehirlerle dünya çapında saygı kazanmış, yenilikçi ve dikkat çeken su kullanımı uygulamalarıyla, teknoloji ve estetiği kullanarak yarattığı tasarımlarında insanlara bulundukları çevreyi koruma ve sahiplenme bilinci aşılamaktadır. Kent tasarımları, kent hidrolojisi, su sanatı, fırtına suyu kullanımı, planlaması ve peyzaj mimarisi gibi alanlarda çığır açan çağdaş projelere imza atmıştır. Ayrıca güncel su planlamaları, tasarımları, binalar hakkında konferanslar vermiş ve yazdıklarını yayınlamıştır. “Yaşanılabilir Şehirler Laboratuvarı” yöneticisi, Rambøll Group International (LCL)’in yeni beyin takımında yer alarak ve 35 yıllık geçmişe sahip,

evrensel olarak kabul görmüş tasarımlarıyla ünlenmiş Atölye Dreiseitl’in kurucusudur. Herbert çevre duyarlı kent planlamaları, hidroloji ve çevre mühendisliğini kullanarak stratejik tasarım ve planlamalarına entegre etmektedir. Yeni “Yaşanılabilir Şehirler Laboratuvarı” ile; girişimci kent projelerine, akamedik aktivitelere ve dünya çapında duyulmuş üniversitelere yaptığı araştırmalara yoğunlaşan tasarımcı; Harvard GSD Loeb Fellow ve NUS Singapore’da konuk Profesör olarak dersler vermektedir. Kent altyapılarına daha iyi bir şekilde entegre edilmişYaşanabilir Şehirlerin potansiyel ve şartları üzerine araştırmalar yapmaktadır. Tasarımlarını da bu alanlar kapsamında, global çözümlemeler ve çevresel riskler çevresinde oluşturmaktadır.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


DOSYA KENT &SU Bana ve takımıma, yeni yapılmış şehir su manzarası ile Berlin’in Potsdamer Plaza’sındaki şehir hidroloji projesi ya da Hannover’deki EXPO 2000 ile birlikte yapılmış Kronsberg’deki yeni konut alanının yeşil-mavi altyapısı gibi son derece büyük şehirlerde çok daha geniş ölçekli görevler verildiğinde; çok fonksiyonlu görevlerin geniş disiplinlerden çeşitli uzmanlara ihtiyaç duyduğunu çabucak anladık. Peyzaj mimarlarını, mühendisleri, şehir planlamacılarını; bizimle çalışmaları ve bizimle birlikte yeni bir kültür ve dil ortaya koyup, müşterilerimize amaçlarımızı açıklayacak yeni anlatılar yaratmaları için davet ettik. Berlin’in Potsdamer Plaza’sı hakkında bugün nasıl bir görüşe sahip olursanız olun, 1990’lı yıllarda bir şehir merkezinde mavi-yeşil altyapıya ciddi olarak odaklanmış en büyük ve en gelişmiş oluşumdu. Peyzaj mimarları, sanatçılar ve mühendisler olarak başlarda çeşitli binalar yapan uluslararası ünlü, yıldız mimarlar kadar nüfusumuz olmasa da, maksadımızı şehre başarılı olarak iletmeyi ve müşterilerimizi çevreci ve şehirci ilkelerimize duyarlı hale getirmeyi başardık; çatılarda çinko ya da bakır kullanmadık, şehrin su kaynaklarına doğal, yeşil, kendini temizleyen biyotoplar entegre ettik, şehirdeki su kaynaklarına basamaklar ve teraslar yaptık, kafeler ve bistrolar ile halkı su bölgesinin tadını çıkarmaya davet ettik.

34

Yeşil-mavi altyapı prototipleri: Tanner Springs Park, Portland, Oregon, ABD Mart + Nisan 2015

Mimarları projemize dahil etmek için tasarımın estetiğinin oldukça cazip olması gerekiyordu - mühendisler bunu bazen unutabiliyorlar- hem şehir, hem halk, hem sermayeci, hem planlamacı hem de çevre kazançlı çıktı. Nihayetinde bütün bunlar insanlar ve hayal gücü ile alakalı. Maviyeşil ve topluma dayalı altyapıları başarılı bir şekilde yaratmak için; tasarımcılar ve mühendislerin, kullanıcıları tasarımın hem fonksiyonel hem de estetik özelliklerine ikna etmesi gerekmekte. Portland, Oregon’da bir yarışmayı kazandıktan sonra Tanner Springs adlı yeni bir park için fikir üretmek üzere kamuya açık bir seminer düzenleme imkanı buldum. Bu kamu iştiraki projesi sanata, hayal gücüne ve insanların tartışmak istediği uzun süreli vizyona verdiği odaktan dolayı özellikle başarılı oldu. Bu seminere


PROF. HERBERT DREISEITL

RAMBØLL YAŞANABİLİR ŞEHİRLER LAB. DİREKTÖRÜ, UBERLINGEN, ALMANYA & SİNGAPUR ULUSAL ÜNİVERSİTESİ MİSAFİR ÖĞRETİM ÜYESİ

Yeşil-mavi altyapı prototipleri: Offenbach Harbour, Frankfurt, Germany Heidenreich

SONUÇ OLARAK “MAVİ-YEŞİL VE SOSYAL” AYNI ZAMANDA FİNANSAL BAŞARI ANLAMINA DA GELMEKTEDİR

35 35

özel sektör yatırımcıları dahil olmak üzere bütün çıkar gruplarından temsilciler katıldı. Sonuç olarak “mavi-yeşil ve sosyal” aynı zamanda finansal başarı anlamına da gelmektedir: Tanner Springs Parkı’nın yanına yapılı apartmanlar ve binalar yüksek bir finansal değere sahip olacak, bölge sakinleri şehrin diğer kısımlarına kıyasla daha az yer değiştirecek. Şehrin sahip olduğu parkı gönüllüler idare ettiği için Portland’daki diğer parklara göre bakım ihtiyacı ve vandalizm düzeyi oldukça düşük. Şehirlerin hızlıca büyüdüğü yerlerde kamu alanı baskısı çok büyük olmakta. Bu özellikle alanın dar olduğu, çeşitli işlevleri yerine getirmek zorunda olan Asya şehirlerinde ortaya çıkan bir durum. Günün, ayın ya da yılın farklı zamanlarında farklı işlevler, hareketli alanlar yaratabilmek yeni fikirler gerektirmekte. Singapur’da alan oldukça kısıtlı ve şehir küçük bir ada üzerine kurulu.

Berlin’deki Potsdamer Plaza’da tuvalet ve bitkiler için kullanılmak üzere çok büyük bir yağmur suyu toplama ve arıtma sistemi.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


DOSYA KENT &SU

36 Singapur Bishan-Ang Mo Kio Park: Aileler, şehrin ortasında doğayı yeniden keşfediyor.

Ancak Singapur’un politikası bir “Su ve Bahçe Şehri” olmak için gayret etmek üzerine. Bishan-Ang Mo Kio Parkı için yaptığımız tasarımda mavi-yeşil ve sosyal altyapıya odaklandık.

HEDEFİM; TEMEL İHTİYAÇLARI BÜYÜK ÖLÇEKLERDE AMACINA ULAŞTIRMAK VE ŞEHİRLERİN MAVİ-YEŞİL VE SOSYAL ALTYAPILAR GELİŞTİRMESİNE YARDIMCI OLMAKTIR.

Şehrin muson nehirlerini dengelemek üzere yerel bitkiler için biyomühendislik yoluna gitmek gibi çeşitli yenilikçi metotlar ve teknikler uygulamamızın yanı sıra, yerel hükümet kurumları ile yeni bir işbirliği şekli bulmamız gerekti. Bu türde geniş ölçekli ve çok boyutlu bir projenin peşinde koşmanın tek yolu ,ortak amacımıza birlikte ulaşmak için farklı şehir kuruluşlarını seferber etmek oldu. En önemli öğrenme deneyimlerimizden biri ve başarımızın önemli faktörü ise; disiplinlerarası takımımızın günlük çalışmalarının yanı sıra tasarım sürecinin ılımlı oluşudur. Bugün entegre mavi-yeşil ve sosyal yaklaşımı en uygun yaklaşımdır ve Singapur’daki yeni Kallang nehri kenarı ve

Mart + Nisan 2015

Almanya’daki Offenbach Limanı gibi çeşitli projeler halihazırda gerçekleşmektedir. Açık alanlarda entegre yağmur ve sel suyu yönetimine yönelik bütün çalışmalarımız, kaliteli park tasarımları gibi insanların buluşup geniş çaplı çeşitli aktivitelerde bulunabileceği, iç açıcı ve çok fonksiyonlu alanlar sağlamak üzerinedir. Şu anda geniş ağında peyzaj mimarları, şehir planlamacıları, mimarlar, inşaat mühendisleri ve iktisat ve çevre üzerine bilim insanları ve uzmanlar bulunduran çok uluslu bir danışmanlık firması olan Rambøll Grup ile ekip oluşturmaktayız. Bu Rambøll/Dreiseitl organizasyonu içinde küçük birimlerde pilot projeler yapmaya devam ederek, peyzaj ve su tasarımı çalışmalarını sürdürüyorum. Hedefim; temel ihtiyaçları büyük ölçeklerde amacına ulaştırmak ve şehirlerin mavi-yeşil ve sosyal altyapılar geliştirmesine yardımcı olmaktır.q



DOSYA KENT &SU

KOPENHAG SULAR ALTINDA KALDI!

38

2 TEMMUZ 2011 TARİHİNDE, KOPENHAG ŞEHRİNİN BÜYÜK BİR BÖLÜMÜ SULAR ALTINDA KALDI. KOPENHAG MEVSİM DEĞİŞİMİNİN ETKİLERİNİN İLERİ DÜZEYDE HİSSEDİLDİĞİ BİR BÖLGE OLMASI NEDENİYLE, GİDEREK ARTIŞ GÖSTEREN SAĞANAK YAĞMURLAR DENEYİMLEDİ VE YENİLİKÇİ KENT ANLAYIŞI İLE CO2’DEN ARINMIŞ, SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR ŞEHRE DÖNÜŞMEYİ AMAÇLADI. Mart + Nisan 2015


2

STRATEJİLERİ, KENT GENELİNDE MÜMKÜN OLAN EN MÜKEMMEL SİNERJİYİ YARATMAK VE BUNU YAPARKEN DE SU KALİTESİNİ ARTIRMAK VE SEL YÖNETİMİNİ SAĞLAMAKTI.

Temmuz 2011 tarihinde, Kopenhag şehrinin büyük bir bölümü sular altında kaldı. Kopenhag mevsim değişiminin etkilerinin ileri düzeyde hissedildiği bir bölge olması nedeniyle, giderek artış gösteren sağanak yağmurlar deneyimledi ve yenilikçi kent anlayışı ile CO2’den arınmış, sürdürülebilir bir şehre dönüşmeyi amaçladı. Ramboll and Atelier Dreiseitl, 35 yılı aşkın süredir, Danimarka öncelikli olmak üzere 20 ülkede enerji kullanımı odaklı kent tasarımları yapmakta. Ramboll and Atelier Dreiseitl, Kopenhag’ta 34 km² bir alanı kapsayan 8 adet şehir merkezinde (Norrebro, Ladegards-aen and Vesterbro, Valby & Vanlose) yapılacak su toplama havzasından oluşan “Cloudburst Concretization Masterplan” (Sağanak Somutlaştırma Master Planı) isimli projeyi hayata geçirmek üzere davet edildi. Stratejileri, kent genelinde mümkün olan en mükemmel sinerjiyi yaratmak ve bunu yaparken de su kalitesini artırmak ve sel yönetimini sağlamaktı. Bu projenin en önemli yönü kentsel planlama ve geliştirmeyi bir bütün haline getiriyor olmasıydı. Bu plan bisiklet ve yürüyüş yollarını da kapsayan, tamamı mavi-yeşil bir altyapı geliştirilmesi üzerine kuruluydu. Kopenhag’ın hayallerini süsleyen bu planlamanın hayata geçirilmiş bir örneği ise Singapur’daki Bishan-Ang-Mo Kio Parkı. Bir çok sosyal aktivitenin adresi, fiziksel ve zihinsel sağlık açısından büyük değer taşıyan bu park, bütünsel bir uyum içinde türünü mükemmel bir şekilde temsil etmekte. Bishan-Ang-Mo Kio Parkından da yola çıkarak Kopenhag’da düzenlenen projede ilk adım; tüm şehri kapsayan ve en düşük maliyetle en etkili çözümler içerecek bir tasarım yapmaktı. Sağlıklı ve çevre dostu bir sistemle iç mekanlarda klima ve konforu en düşük bütçeyle şehre nasıl sağlayabileceklerini çözümlediler. Bundan sonraki adım; var olan binalara bunu nasıl uygulayacaklarına karar vermekti. Bu noktada, güneş enerji panellerini çatılar yerine şehre yakın tarlalara kurmak gibi çözümler geliştirdiler. Son olarak da, projenin en pahalı ve en önemli parçası olan CO2 filtrelemesi üzerine planlamalar yaptılar. CO2’den arınmış bir bölge sağlamak için sayı-

39 39

sız yöntem içinden en etkili ve aynı zamanda da en ekonomik olanının hangisi olacağına karar verdiler. Bu yeni jenerasyon mavi-yeşil altyapı sayesinde şehre eklenen devinirlik, rekreasyon, güvenlik ve biyolojik çeşitlilik, yaratılan stratejik ve uygulanabilir yaklaşımıyla uzun süreli direnç sunuyor. Kopenhag, “Cloudburst Concretization Masterplan”(Sağanak Somutlaştırma Master Planı) adlı büyük projeyi tamamlamayı başardı. Plan kent ve kasabalardaki sokaklar ve açık alanlarda ağır yağışları ve selleri kontrol altına almayı amaçlıyor. Ramboll and Atelier Dreiseitl, tüm çalışmalarında olduğu gibi bu planda da yenilenebilirlik kavramına sosyo-ekonomik bir duruşla bakarak ekonomik, sosyal ve çevresel faktörleri tüm ayrıntılarıyla düşünerek mümkün olan en gelişmiş çözümlemeleri bulmayı amaçlamış ve bunu yaparken teknik olarak karmaşık bir plan yapmak yerine toplum açısından olabildiğince basit ve etkili çözümler geliştirmiş.q

BU PROJENİN EN ÖNEMLİ YÖNÜ KENTSEL PLANLAMA VE GELİŞTİRMEYİ BİR BÜTÜN HALİNE GETİRİYOR OLMASIYDI. BU PLAN BİSİKLET VE YÜRÜYÜŞ YOLLARINI DA KAPSAYAN, TAMAMI MAVİ-YEŞİL BİR ALTYAPI GELİŞTİRİLMESİ ÜZERİNE KURULUYDU.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


DOSYA KENT &SU

Clark Sanat Enstitüsü

PROJENİN ODAK NOKTASI, SIRALI YANSITMA HAVUZLARI... CLARK SANAT ENSTİTÜSÜ’NÜN 1400 DÖNÜMLÜK KAMPÜS ALANI; 6.5 KİLOMETRELİK YENİ YÜRÜYÜŞ YOLLARI, BEŞ YENİ YAYA KÖPRÜSÜ VE BİNDEN FAZLA YENİ AĞAÇ İLE YENİLENİP İYİLEŞTİRİLDİ. İYİLEŞTİRME PROJESİNİN ODAK NOKTASI İSE SIRALI YANSITMA HAVUZLARI OLDU.

40

Mart + Nisan 2015


C

lark Sanat Enstitüsü, genişleyen müze ve akademik programlarına destek olacak, ziyaretçi deneyimini artıracak, kampüs içi dolaşımı iyileştirecek ve 1400 dönümlük alanında yeni sürdürülebilirlik düzeyleri yaratacak dönüşümcü kampüs genişlemesi çalışmasının son safhasında. Çalışma ziyaretçilerin ve akademinin menfaati için üst sınıf tesislerin teminine odaklanıyor ve Clark’ın arazisinin tabiatını bilinçli şekilde kullanımını vurguluyor. GENEL BAKIŞ Çalışma Cooper, Robertson & Ortakları’nın yarattığı, kampüsü yeniden değerlendirmeye alan ana planın ardından 2001 yılında başlamış ve kademeli bir yaklaşımla devam ediyor. Projejenin geçtiği aşamalar aşağıdaki gibi sıralanabilir; - Stone Hill’deki Lunder Center’ın inşaatı.(2008’de tamamlandı) - Yeni Clark Center’ın inşaatı. - Müze binasının renovasyonu ve galerilerin genişletilmesi. - Manton Research Center’ın devam eden renovasyonu. - Clark’ın temelinin tekrar tasarımı ve yapılandırılması. - Mevcut binanın yıkımı. - Yer altında yeni bir tesisinin yapımı. (2012’de tamamlandı) - Kapsamlı şantiye paketi. - Üç kilometreden fazla uzunlukta yürüyüş yolu yapımı.

E K O L O J İ K YA P I L A R

41

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


DOSYA KENT &SU

Peyzaj Clark Sanat Enstitüsü’nün 1400 dönümlük kampüs alanı; 6.5 kilometrelik yeni yürüyüş yolları, beş yeni yaya köprüsü ve binden fazla yeni ağaç ile renove edilerek iyileştirildi. İyileştirme projesinin odak noktası ise; sıralı yansıtma havuzları oldu. Havuzları, kampüsün mimari gelişimini, Stone Hill çayırının doğası ve Christmas Brook’un ve sulak alanlarının kıvrımları ile birbirine bağlamak üzere, şelaleleri, çim dolguları, basamakları ile Reed Hilderbrand Peyzaj Mimarisi tasarladı. Clark’ın ve camiasının çevresel ve deneyimsel hedeflerini karşılamak için havuzların; alanın coğrafi yapısına, hidrolojik özelliklerine ve doğal ortamına uyumlu olması gerekiyordu.

42

Mimar Tadao Ando tarafından kampüs ve çevresi için birleştirici bir unsur olarak tasarlanan havuzlar Clark Center’ın, Müze binasının, Manton araştırma Merkezi’nin mimari karakterleri arasında birleşik bir kompozisyon ortaya koyuyor. Clark Center’ın terasları, ziyaretçiler yaklaşırken sulak alanların ve arkasındaki ağaçlığın manzarasını yansıtan havuza bakıyor. Havuzların tamamı, merkezi kampüsün işlenmiş çimenliğini, Stone Hill çayırı ve alanın su tahliyesi sistemlerini belirleyen ve doğal ortamına şekil veren karmaşık akarsu ağına bağlıyor. Çim alanlar ve toprak dolgular havuzların arasından geçiyor. Su granit bentlerden dökülerek bir havuzdan diğerine geçip, yağmur ve sel suyunu, tabiat sulaması ve iklim kontrolü ve sifon sistemleri de dâhil olmak üzere bina tertibatını de içine alan bir sistemin üzerinden geri dönüştürülebiliyor.

ÇEŞİTLİ TOPLAMA VE DEPOLAMA TEKNİKLERİ İLE KURULAN SİSTEM, KAYNAK VE YAĞMUR SUYUNU TOPLAYIP YANSITMA HAVUZUNU BESLEMEKTE. TOPLANAN SU AYNI ZAMANDA SULAMA, TESİSAT (TUVALETLER İÇİN ATIK SU) VE SOĞUTMA KULESİ İÇİN KULLANILMAKTA. Mart + Nisan 2015

ANA PEYZAJ ÖZELLIKLERI - Yansıtma havuzlarının işlevsel hacmi; 4 bin m2 bir alan üzerinde yaklaşık olarak 33 cm derinlikte 1 milyon litre sudan oluşmakta. - Havuzlardan dakikada 7 bin 500 litre su akmakta.


- Schow Göleti çevresi iyileştirilmiş ve galerilerden gelen manzara düzgünleştirilmiş. - Son aşamada 500 ağaç eklenmiş; toplamda 1150 yeni ağaç dikilmiş. - 6.5 kilometrelik yürüyüş yollarına 5 adet yeni yaya köprüsü ilave edilmiş. - 154 taşan çayırlık alana, 69 boşluklu asfalt alana olmak üzere 398 araçlık park yeri düzenlenmiş. - Zararlı bitki türleri sökülmüş. - 2005 yılından bu yana 2.5 km yeni araç yolu yapılmış. - Kampüsün 325 bin m2’lik alanı ormanlık, 200 bin m2’lik alanı doğal çayırlık, 60 bin m2’lik alanı sulak alan ve su yolu olarak idame edilmiş. - 10 çayırlık yağmur bahçesi yeraltı suyunu hasad ederek işlemektedir. Clark Sanat Enstitüsü için tasarlanan, sıralı havuzlar ile temsil edilen su denetimi sistemi, peyzaj ve binaların su sistemlerinin ara bağlantısı yoluyla, genişleyen kampüsün toplam su tüketiminin azaltılması amacıyla ortaya çıkarılmıştır. Bu sistem atık su olarak değerlendirilecek olan suyu bir kaynağa dönüştürmekte; filtreleme yoluyla binaların içilebilir sudan kaçınması arzusunu dengeleyerek yer altı suyunu yeniden yaratmakta; sel ve akarsu taşmalarını temkinle azaltarak çevredeki sulak alanların ve akarsuların sağlığını ve performansını artırmaktadır. İlk proje çalışmasına dayalı özgün toplam su kazancı örneklemesi, peyzajda içilebilir su kullanımını öngörmemektedir. Uygulama performans örneklemesi hazırlanmaktadır. Clark ayrıca mekanik sistemler kurmak, peyzajın bütün özelliklerini ve kazançlarını artırıp ölçmek, aynı zamanda gelecek projeler için de bir model oluşturmak için gerekli olduğu üzere bütün peyzajı işlemeye karar verdi.

43 43

Tasarım ekibi yoğun bir işbirliği ile bütün kampüs binalarını yansıtma havuzuna ve peyzaja bağlayan entegre bir hidrolojik sistem yaratmıştır. Çeşitli toplama ve depolama teknikleri ile kurulan sistem kaynak ve yağmur suyunu toplayıp yansıtma havuzunu beslemektedir. Toplanan su aynı zamanda sulama, tesisat (tuvaletler için atık su) ve soğutma kulesi için kullanılmaktadır. Sürdürülebilir Sistemler - Aşağı akıntı boşaltımı en alçak havuzun üç kademesinde ve tasarlanmış sulak alanlarında biyolojik olarak temizlenip, aşağı kampüse akan dereye hiçbir atığın bulaşmaması sağlanmakta. - Kampüse yapılan yedi jeotermik kuyu Clark Sanat Enstitüsü’nün elektrik ve ısınma kaynağı tüketimini %28 azaltmakta. - Havuz ayrıca çatılardaki kampüsün soğutma kuyusu ve su deposunda kullanmak üzere yağmur suyu toplayan havzaları tanklara bağlayarak, içime uygun olmayan suyu sulama ve tesisata göndermekte. - Kampüs her yıl Clark Center ve yansıtma havuzu yapılmadan önce kullandığından 3.7

milyon litre daha az su kullanacak. Gelişim öncesi su kullanımını ikiye katlamak yerine proje yaklaşık yüzde 50 azaltma sağlamak üzere tasarlandı. - Yeşil çatılar, dim edilebilir aydınlatma sistemleri ve kampüse yapılmış yedi jeotermik kuyu Clark Center’ın enerji kullanımını %20 azaltan uygulamalardan yalnızca üçü. - Tasarım ekibi ayrıca proje boyunca uçucu kül (yapısal beton) ve silika (mimari beton) dâhil olmak üzere geri dönüştürülmüş içerik materyali, aynı zamanda yüzde on geri dönüştürülmüş çelik kullanmayı tercih etti. Seçilen inşaat malzemelerinin %30’u yerel kaynaklı olanlardan seçildi. - Sürdülebilir alan stratejileri geçirimsiz yüzeyler ve alan üzerinde alternatif kullanım için yağmur ve sel suyu toplama gibi alanın ekolojik etkisini azaltan uygulamalar içermektedir. - Clark Center USGBC’den LEED Gümüş Sertifikası almayı amaçlamakta.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


DOSYA KENT &SU

YEŞİL ÇATILAR, YAŞAYAN DUVARLAR

44

ŞEHİRLERİN VE KASABALARIN ÇÖLLER İLE BENZER BİR DURUM İÇİNDE OLMASI HERKESİN FARKINA VARABİLECEĞİ BİR DURUM DEĞİLDİR. SU ÇATILARDAN SOKAKLARA VE KALDIRIMLARA, ORADAN YAĞMUR BORULARINA, KANALİZASYONA VE SU YATAKLARINA AKMAKTADIR. BU İSE ÇEVRE KİRLİLİĞİNE SEBEP OLDUĞU GİBİ AYNI ZAMANDA BİNALARIMIZIN VE SOKAKLARIMIZIN İÇİNDE VE ÇEVRESİNDE ÇOK AZ NEMİN MUHAFAZA EDİLMESINE SEBEP OLMAKTADIR. Mart + Nisan 2015


GARY GRANT YEŞİL ÇATI DANIŞMANI

YEŞİL ÇATILAR VE YAŞAYAN DUVARLAR, İNSANLARIN EN ÇOK ETKİLENDİĞİ YERLER OLAN EVLER VE İŞ YERLERİNDE BİZE BU SORUN KARŞINDA MALİYET ETKİNLİĞİ OLAN BİR ÇÖZÜM SUNMAKTADIR.

Ç

öller sıcak ve kurak olurlar. Topraklarından organik materyali kaybederler ve su süratle tahliye olur ya da buharlaşır. Şehirlerin ve kasabaların da çöller ile benzer bir durum içinde olması herkesin farkına varabileceği bir durum değildir. Su çatılardan sokaklara ve kaldırımlara, oradan yağmur borularına, kanalizasyona ve su yataklarına akmaktadır. Bu ise çevre kirliliğine sebep olduğu gibi aynı zamanda binalarımızın ve sokaklarımızın içinde ve çevresinde çok az nemin muhafaza edilmesine sebep olmaktadır. Koyu ve yoğun materyaller ile su sızdırmayacak hale getirilmiş yüzeylere yansıyan güneş ışığı, enerjinin bu materyaller tarafından yutulmasına ve ısı olarak depolanmasına sebep olmaktadır. Sıcak yaz günlerinde alınan termal görüntüler öğleden sonra çatı yüzeylerinde sıcaklığın 70 dereceye kadar ulaşabildiğini göstermektedir. Bu ısının büyük bir kısmı geceleri tekrar ışınmakta ve şehirlerin kırsal bölgelere kıyasla 10 santigrat derece kadar daha sıcak olmasına sebep olabilen bir ısı adası etkisine sebebiyet vermektedir. Şehirlerde ısı adaları binlerce insanı öldürebilecek ısı dalgaları tahminleri ile beraber gelen iklim değişimi ile daha da kötü olmaktadır. Yüksek katlarda, sıcak gri çatıların hemen altında yaşayan ve klima kullanmayan, özellikle yaşlı insanlar

45

Ekolojik yaşam alanı oluşturma ve restorasyonu ile yeşil altyapı planlaması, saha tasarımı ve yönetimi üzerine 30 yıllık bir deneyime sahip bağımsız bir ekolojist olan Gary Grant, çalışmalarına 1980’lerin başında Londra Wildlife Trust’da başladı. 1989 yılında uzman olduğu konularda danışmanlık yapmaya başlayarak 1990’lı yıllarını Hong Kong’da geçirdi. 2009 yılına kadar, Bedford River Valley Park, Londra 2012 Olimpiyat Parkı, Eğitim Şehri Doha, Katar, Zavidovo Resort, Rusya, Saadiyat Island, Abu Dabi ve Whitehill-Bordon Eco Town, Hampshire gibi

büyük ölçekli planlama ve projeler üzerinde çalışan AECOM Tasarım + Planlama’da direktörlük yaptı. “Ecosystem Services Come to Town: Greening Cities by Working with Nature” kitabının da yazırı olan Gary Grant’ın üzerinde durduğu güncel konular; yeşil altyapı planlaması ve iklim değişikliğine uyum projelerinin yanı sıra binalara entegre bitki örtüsü (yeşil çatılar ve yaşayan duvarlar) tasarımı gibi bireysel projeler ve bu konular üzerine düzenlenen organizasyonlar ile yaptığı işbirlikleri...

korunmasız durumdadırlar ve ciddi tehdit altındadırlar. Yeşil çatılar ve yaşayan duvarlar, insanların en çok etkilendiği yerler olan evler ve iş yerlerinde bize bu sorun karşında maliyet etkinliği olan bir çözüm sunmaktadır. Bitkilenme gölge oluşturarak, diğer türlü bir çatıya ya da duvara çarpacak güneş ışığının bir kısmını yansıtmaktadır. Bu da çatının ya da duvarların çok fazla ısınmasının önüne geçmektedir. Ancak, gerçek soğutma etkisi E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


DOSYA KENT &SU

46

YEŞİL ÇATILAR VE YAŞAYAN DUVARLAR; ÇATILARIMIZI DAHA SOĞUK TUTTUĞU VE BU YOLLA SICAK YAZ AYLARINDA DAHA RAHATLATICI ALANLAR YARATTIĞI GİBİ, KLİMA KULLANIMINI DA AZALTARAK ENERJİ TÜKETİMİMİZİ DÜŞÜRMEKTEDİR.

Mart + Nisan 2015

toprakta oluşan buharlaşma ya da bitkilerin yapraklarındaki terleme yoluyla olmaktadır. Berlin Teknik Üniversitesi’nden Marco Schmidt’in yaptığı araştırma gösteriyor ki; yeşil çatılardan buharlaşan suyun gizli ısısı çatıdan ışıyan ısı miktarını geçmektedir. Bunun karşısında ise geleneksel bir çatıdan ışıyan ısının buharlaşma yolu ile soğutma miktarından on beş kat daha fazla olduğu görülmektedir. Yeşil çatılar ve yaşayan duvarlar; çatılarımızı daha soğuk tuttuğu ve bu yolla sıcak yaz aylarında daha rahatlatıcı alanlar yarattığı gibi, klima kullanımını da azaltarak enerji

tüketimimizi düşürmektedir. Bu durum klimaların açık tutulmasına ihtiyaç duyulan süreyi azaltıp, iç ısıyı istenen seviyede tutmak için harcanması gereken enerjiyi azaltarak gerçekleşmektedir. Örnek olarak Şikago Belediyesi’nin 5 yılda enerji maliyetinde 25.000 dolar tasarruf ettiği bildirilmektedir. Yeşil çatıların ve yaşayan duvarların bir başka faydası ise; binalara ısı kaybının önüne geçmeye yardımcı olan ikinci bir yalıtım katmanı ekliyor olmasıdır. Toprakta değişen nem miktarı yüzünden (su kötü bir yalıtkan) çatılarda bu durum değişiklik gösterebilir; ancak çatılarda genellikle hava aralıkları bulunmaktadır, bu da yalıtıma katkıda bulunur. Yaşayan duvarlar ile çoğu sistem bitkilenme ya da bitkilenmeyi tutan birimler ile binanın duvarları arasında boşluk bırakmaktadır. Binaların yalıtım derecelerinin İngiltere’den çok daha yüksek olduğu Viyana’da araştırmacılar yaşayan bir duvar ile korunan bir binada beklenen yaz soğutmasının yanı sıra enerji sarfiyatında da kayda değer bir azalma görerek şaşırmışlardır. Yaşayan duvar ile duvarlardaki ısı akışı %50 azalmıştır.q



DOSYA KENT &SU

SEL İÇİN; UCUZ, BASİT VE ETKİLİ BİR YÖNTEM ÖNERİSİ JONATHAN WARD TARAFINDAN YAZILAN VE İLK OLARAK ARUP THOUGHTS’DA “SEL ÖNLEMİNE BAŞ AŞAĞI BİR YAKLAŞIM” ADI İLE YAYINLANAN BU MAKALE, FIRTINA SONRASI TAHLİYE SİSTEMLERİNDE OLUŞAN YÜKÜ AZALTAN UCUZ, BASİT ANCAK ETKİLİ BİR YÖNTEMİ GÜNDEME TAŞIYOR. SUYUN DÜZ ÇATILARDA GEÇİCİ OLARAK BARINDIRILMASI YALNIZCA SELLERİ ÖNLEMEK İLE KALMIYOR, AYNI ZAMANDA BEKLENMEDİK YARARLARI DA BERABERİNDE GETİRİYOR.

48

Okmeydanı ve Göztepe Hastaneleri Medikal Cadde Görüntüsü

Mart + Nisan 2015


JONATHAN WARD ARUP LONDRA TAKIMI

ÇATI TAHLİYELERİ YAĞMUR SUYUNU DÜZ BİR ÇATIDA BEKLETEREK AZALTIYOR, 7.5 CM’LİK BİR DERİNLİK BİLE BÜYÜK BİR FIRTINA KARŞISINDA SUYU YETERLİ BİR DÜZEYDE ZAYIFLATABİLİYOR.

Y

erçekimi yağmur suyunu zayıflatmak için basit ve ucuz bir yol sunuyor; suyu düz bir çatıda geçici olarak depolamak. İngiltere’de yaşanan sel baskınları, kentlerde yapılan hataların birçok ortamda tartışılmasına neden oldu. Su toplama alanlarının kötü yönetimi, taşkın alanlarına yapılan inşaatlar ve ön bahçelere yapılan kaldırımlar bu hatalardan bazıları.

49 49

Yaşanan deneyimler ve değişen iklim koşullarının daha yağışlı kışlara ve aşırı hava olaylarına yol açacağı gerçeği göz önüne alınırsa, bu konuya daha çok dikkat etmemiz gerektiği kesin olan tek şey. Yeni yapılaşmalarda bu sorunun önüne nasıl geçeceğimizi ve sürdürülebilirliği nasıl sağlayacağımızı biliyoruz. Yeraltında bulunan büyük biriktirme depoları uzman akım kontrolü yönetimi ile yağmur suyu akıntılarını azaltmamıza ve akıntı yönündeki tahliye sistemine etkileri en aza indirmemize imkân veriyor. Bazen, kanalizasyonun seviyesinden dolayı, bekleyen suyu pompalamamız gerekebiliyor, bu da sistemin masrafına ve karmaşıklığına ekleniyor. Bütün bunlar maliyetli işler ve ekonomik hassasiyetlerin olduğu şu dönemlerde pek tercih edilen yöntemler degiller. Ayrıca yaşanan olayların da gösterdiği üzere bu sistemler büyük bir sel felaketi karşısında etkisiz kalabiliyor. Ancak, çoğu zaman görmezden geldiğimiz, ücretsiz bir kaynak olan, basit ve ucuz bir alternatif var: yerçekimi. Çatı tahliyeleri

yağmur suyunu düz bir çatıda bekleterek azaltıyor, 7.5 cm’lik bir derinlik bile büyük bir fırtına karşısında suyu yeterli bir düzeyde zayıflatabiliyor. Su, aşağı akan tahliye sistemini etkilemeden yavaşça birkaç saat içinde boşalıyor. Tek ek maliyet, biraz daha yüksek su yalıtımı yatırımı ve çatı tahliyesine yapılacak basit bir ilaveden ibaret. Suyun binanın içine girmesinden mi korkuyorsunuz? Bu hiç sorun değil, taşma riskine karşı birkaç tahliye borusu daha ekleyebilirsiniz. Peki, yapı suyun ağırlığını kaldırabilir mi? Elbette evet. Çünkü suyun ağırlığı yoğun bir kar yağışından çok daha az. Çoğu çatı kar yağışına dayanıklı olarak tasarlandığı için hâlihazırda yeterince güçlüler

PEKİ, YAPI SUYUN AĞIRLIĞINI KALDIRABİLİR Mİ? ELBETTE EVET. ÇÜNKÜ SUYUN AĞIRLIĞI YOĞUN BİR KAR YAĞIŞINDAN ÇOK DAHA AZ.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


DOSYA KENT &SU zaten. Modern su yalıtımı sistemleri uzun süreli garantiler verebiliyorlar, dolayısıyla hiçbir sorun kalmadan çatılarımızı düz olarak tasarlayabiliriz. Üstelik tasarımda çok bir değişiklik yapmadan. Bütün bunlar, maliyetli ve çok da sevilmeyen yeraltı tesisatlarının yerine ucuz bir alternatif neden olmasın. Ayrıca bu sistemler yaşayan çatılar ile tamamen uyumlu olup, hatta görünüşlerine ve biyoçeşitliliklerine büyüme koşulları sağlayarak katkı da sağlayabilir. Hatta bu sistemi biraz daha ilerleterek borulardan sızan suyu da tekrar kullanabiliriz. Yani binadaki tuvaletlerin sifonları için kullanmak üzere bu suyu depolara taşıyabiliriz. Bu uygulama, çatıyı aynı zamanda şehir içinde sürdürülebilir bir drenaj çözümü sunan, sıfır-enerji harcayan bir yağmur suyu toplama sistemi haline getirebilir. Bristol’da bir grup Arup mühendisi bu çözümleri üreticilerle beraber geliştirip, pratikte uygulanabilirliğini kanıtladılar. Geriye kalan ise İnşaat endüstrisinin bu teknikleri uygulamaya başlamaları.

50

Su baskınlarına tam çözüm bulmanın karışık bir konu olduğuna şüphe yok. Ancak zaman zaman çözümün bir parçası olacak, basit bir fikir bulmak hem tatmin edici oluyor, hem de paramız cebimizde kalabiliyor.q * Arup Londra ekibinden Jonathan Ward’ın Mart, 2014 tarihinde yayınlananan makalesinden çevrilmiştir.

SU BASKINLARINA TAM ÇÖZÜM BULMANIN KARIŞIK BİR KONU OLDUĞUNA ŞÜPHE YOK. ANCAK BAZEN ÇÖZÜMÜN BİR PARÇASI OLACAK BASİT BİR FİKİR HER AÇIDAN TATMİN EDİCİ OLABİLİYOR. Mart + Nisan 2015

Jonathan Ward Arup’un Londra takımında entegre ve sürdürülebilir tasarım stratejileri üretip, bunları ekonomik, düşük etkili binalara dönüştüren multidisipliner bir inşaat mühendisi. Son projeleri arasında Leadenhall Kulesi, Athletes Village, Arup’un Londra ofisleri ve BREEAM Outstanding ve LEED Platin sertifikaları almayı becermiş tek bina olan Siemens Crystal bulunuyor. Kendisi ayrıca İngiltere Tasarım Konseyi Yapılı Çevre Komisyonu tarafından atanan, Londra’da ve Birleşik Krallık çevresinde büyük planlama tekliflerine tasarım inceleme tavsiyeleri veren bir Yapılı Çevre Uzmanı.


&


DOSYA KENT &SU

YAĞMUR SUYU HASADI İLE EVLERDE % 30 ORANINDA SU TASARRUFU MÜMKÜN! GÜNÜMÜZÜN EN ÖNEMLİ KONULARINDAN BİR TANESİ ENERJİ VE SU TASARRUFU... ÜYELERİMİZ BU KONUDA SON DERECE BİLİNÇLİLER. SON DÖNEMDE BAKTIĞIMIZ ZAMAN ENERJİ VE SU TASARRUFU SAĞLAYAN ÜRÜNLER ÜRETİMİNDE CİDDİ BİR ARTIŞ GÖZÜKÜYOR. TABİ Kİ BU ÜRÜNLERİN SADECE ÜRETİLMESİ YETERLİ DEĞİL. BU NEDENLE SON KULLANICININ BİLİNÇLENDİRİLMESİ VE BU ÜRÜNLERE YÖNLENDİRİLMESİ GEREKİYOR.

H

ızlı kentleşme, nüfus artışı ve sanayileşmenin Türkiye’yi 2025 yıl içinde ciddi bir su krizine götürebileceği varsayılıyor. Suyun etkin toplanamaması sadece su kayıplarına yol açmıyor aynı zamanda su baskınları, gölleşme ve benzeri sorunlar nedeniyle günlük konforu oldukça olumsuz etkileyerek ekonomiyi de vuruyor. İklim değişikliklerinin getirdiği ani ve yoğun yağışlar, can kaybına kadar varabilen ölçüde toplumu etkiliyor. ACO, global bir su yönetim firması olarak, yarının dünyası için bugünden ürünler tasarlayarak, hidrolojik çevrimin tamamında kullanılabilecek bir ürün gamı sunuyor. Ülkemizde bu suların %40’ı verimsiz sistemler nedeniyle su dönüşümünün dışında kalıyor ve kaybediliyor.

52

ABD’DE 250.000 EVİN YAĞMUR SUYU TOPLAMA SİSTEMİ VAR Suyun tutulması ve etkin yönetilmesi çok önemli. ABD’de 250.000 dolayında ev yağmur suyu toplama sistemine sahip. Suyun tutulması, özellikle bugün çokça gündemde olan ‘yağmur suyu hasadı’ gibi sistemleri de içerecek şekilde suyun tekrar kullanımı için depolanmasıdır. Fazla yağmur suyunun toplanarak tutulabilmesi hem yüzeyde biriken fazla suyun yarattığı konforsuzlukları engeller hem de ciddi bir ekonomi sağlar. Özellikle çatılardan ve teraslardan toplanan yağmur suları basit bir işlemden sonra evlerimizde Mart + Nisan 2015


KEREM ALTINÖZ ACO TÜRKİYE MÜDÜRÜ

rezervuarlarımızda, bahçe sulamada, araç yıkamada, endüstride ise çok daha ciddi maliyet avantajı sağlayacak şekilde tesis temizliğine varan alanlarda kullanılabilmektedir. Evsel kullanım için yapılan bir araştırma, kullanılan suyun %30 gibi büyük bir kısmının sadece rezervuarlarda kullanıldığını göstermektedir. Bu da global ölçekte yağmur suyu hasadı ile sağlanabilecek faydaları açık olarak ortaya koyar. YÜZDE 30 SU TASARRUFU YAPMAK MÜMKÜN! Örnek olarak, ortalama 400 mm yağış alan bir coğrafi bölgede (Türkiye ortalaması 650 mm dolaylarındadır) 100 m2’lik bir çatıdan 30 m3 kapasitesinde bir su hasadı yapılabilmekte. Bu da kişi başına günlük su kullanımı 100 litre olarak kabul edildiğinde ortalama bir ailenin rezervuarlarında kullandığı neredeyse suyun tamamının bu kaynaktan kullanılabileceği sonucunu doğurur ki; bu hem çevresel anlamda çok ciddi bir katkı oluşturuyor hem de su faturalarımızın %30’unun ortadan kalkması anlamına geliyor. TÜRKİYE’DEKİ SUYA BAKIŞ AÇISININ DEĞİŞMESİ ŞART! Suyun tutulması ile sağlanabilecek ikinci bir fayda ise infiltrasyon sistemleri ile beton altında kalan toprağın su ile buluşmasının sağlanması. Suyun artık doğaya geri verilmesi, su çevriminin son aşamasını temsil ediyor. Bu döngü içerisindeki her adımın bir bütün halinde ele alınarak en iyi ekipmanlar ile sağlanması ACO’nun global hedefini oluşturuyor. Türkiye’ de artık su yönetimi kavramını, elimizi, yüzümüzü yıkarken veya dişimizi fırçalarken tasarruf edilebilecek bir miktar suyun çok ötesine taşıyabilmek için zamanla yarışıldığını söyleyebiliriz. Kullanılan düşük kaliteli, test edilmemiş ve yarattığı sonuç belirsiz ekipmanlardan bir an önce kurtulmak ve global olarak kabul görmüş uygulama ve tasarımlara yönelmek önceliğimiz olmalıdır. Yeni ve eski yapıların hepsinde bu sistemleri kullanmak hem ciddi bir su tasarrufu hem de ekonomiye katkı sağlayacaktır.q

53 53

SUYUN TUTULMASI, ÖZELLİKLE BUGÜN ÇOKÇA GÜNDEMDE OLAN ‘YAĞMUR SUYU HASADI’ GİBİ SİSTEMLERİ DE İÇERECEK ŞEKİLDE SUYUN TEKRAR KULLANIMI İÇİN DEPOLANMASIDIR. FAZLA YAĞMUR SUYUNUN TOPLANARAK TUTULABİLMESI HEM YÜZEYDE BİRİKEN FAZLA SUYUN YARATTIĞI KONFORSUZLUKLARI ENGELLER HEM DE CİDDİ BİR EKONOMİ SAĞLAR.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


Advertorial

DOSYA KENT &SU

ÇATININ ÖNEMLİ BİR İŞLEVİ

YAĞMUR İNDİRME SİSTEMLERİ BRAAS ÇATI SİSTEMLERİ, YAĞIŞ SUYUNUN ÇATIDAN ETKİN VE VERİMLİ BİR ŞEKİLDE TAHLİYESİNE YÖNELİK YAĞMUR İNDİRME SİSTEMLERİ ÜRÜN GAMINDA YENİ VE ÖZGÜN ÇÖZÜMLER SUNMAYA DEVAM EDİYOR. Metal ve PVC yağmur indirme sistemlerinden oluşan ürün gamı ile birbirinden farklı yapı tasarımlarına hitap edebilen Braas son olarak, PVC Deco ve çift cidarlı PVC 2D yağmur indirme sistemlerini tüketicilerinin beğenisine sundu. Braas’ın dünya çapındaki tecrübesi ve mühendisliği ile zorlu iklim koşullarına uygun olarak geliştirilen yağmur indirme sistemleri, hem yağış suyunun etkin ve verimli şekilde tahliyesini sağlıyor hem de yapılara estetik bir görünüm kazandırıyor. Braas yağmur indirme sistemlerinin esnek ve modüler birleşim yerleri sayesinde malzemelerin ısı değişimlerine bağlı genleşme ve büzülmesinden kaynaklanan sorunlar en baştan tasarım aşamasında çözülüyor. Böylece güçlü ve dayanıklı bir yapı elde edilerek yağış suyunun düzenli akışını engelleyen, kırılan, çatlayan ve yapının estetiğini bozan yağmur dereleri sorunu ortadan kaldırılıyor, uzun ömürlü bir çözüm elde ediliyor.

54

Braas Çatı Sistemleri, PVC Yağmur İndirme Sistemleri ürün gamına çift cidarlı PVC 2D ve bakır görünümlü PVC Deco olmak üzere iki yeni ürün ekledi. Türkiye’ nin ilk ve tek çift cidarlı PVC deresi PVC 2D, geometrik güçlü yapısı ve havana kahve renk seçeneği ile çatılarda fark yaratıyor. Çift cidarlı PVC 2D, çatılardaki yağış suyunun etkin bir şekilde drene edilmesi sorununu sağlam, estetik, fonksiyonel ve pratik şekilde çözüyor. PVC Yağmur İndirme Sistemleri ürün gamına yeni eklenen PVC Deco ise zarif yapısı ve bakır görünümü ile tüm yapılara değer katıyor. PVC Deco da diğer Braas çözümlerinde olduğu gibi ek yerlerinde contalı sistem ile teşkil ediliyor. Böylece uzun ömürlü ve estetik bir çözüm elde edilebiliyor. Braas Yağmur İndirme Sistemleri ürün gamındaki tüm ürünler; aşırı yağış, şiddetli rüzgar, kar ve tipi fırtınaları, yüksek sıcaklık gibi bütün dış etkilere karşı maksimum güvenlik sağlayacak şekilde üretiliyor. Çatıyı çözülmesi gereken bir sistem olarak ele alan Braas, güçlü ve uzun ömürlü yağmur indirme çözümleri ile profesyonel uygulama hizmetini birlikte vererek; tüketicilerine estetik, konfor ve güveni bir arada sunuyor. Mart + Nisan 2015



A I SL C A IM K L E R H

KEMAL ÇELİK TESISAT İNŞAAT MALZEMECILERI DERNEĞI YÖN. KURL. BAŞKANI

GÜNÜMÜZÜN ÖNEMLİ KONUSU

ENERJİ VE SU TASARRUFU

GÜNÜMÜZÜN EN ÖNEMLİ KONULARINDAN BİR TANESİ ENERJİ VE SU TASARRUFU... ÜYELERİMİZ BU KONUDA SON DERECE BİLİNÇLİLER. SON DÖNEMDE BAKTIĞIMIZ ZAMAN ENERJİ VE SU TASARRUFU SAĞLAYAN ÜRÜNLER ÜRETİMİNDE CİDDİ BİR ARTIŞ GÖZÜKÜYOR. TABİ Kİ BU ÜRÜNLERİN SADECE ÜRETİLMESİ YETERLİ DEĞİL. BU NEDENLE SON KULLANICININ BİLİNÇLENDİRİLMESİ VE BU ÜRÜNLERE YÖNLENDİRİLMESİ GEREKİYOR. Öncelikle Tesisat İnşaat Malzemecileri Derneği’nin yapısı ve 2023 vizyonu hakkında kısa bilgi alabilir miyiz? TİMDER Tesisat İnşaat Malzemecileri Derneği 1988 yılında İstanbul’da kuruldu. Derneğimizin 750 asil, 150 fahri üyesi bulunmaktadır. Üretici, satıcı ve tüketici çevriminde yerini onurla muhafaza eden ve sektörel sorunları daima gündemde tutarak çözüm arayan derneğimiz çok sayıda arama ve bilgilendirme toplantıları, paneller, zirveler, eğitim ve sosyal faaliyetler düzenlemektedir. Bu yıl faaliyete giren Yüksekokul Projesi’nin de uzun yıllar sektöre eleman yetiştirme konusunda fayda sağlayarak devam ettirilmesini amaçlıyoruz.

56

2004 yılında pilot uygulamayla başlattığınız TİMDER AKADEMİ kapsamında yürüttüğünüz çalışmaların başladığı günden bu güne gelişimi hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz? Sektörün en önemli sorunlarından biri kalifiye eleman sıkıntısıdır. Bu konunun tek bir çözümü vardır, o da eğitim... TİMDER olarak eğitim üzerine ciddi çalışmalarımız ve projelerimiz bulunuyor. TİMDER, “TİMDER Akademi” kapsamında 2004 yılından bu yana 10 yıldır eğitim faaliyetlerini sürdürüyor. Eğitimler sonrasında katılımcılara “Katılım” ve “Başarı Sertifikası” veriliyor, ayrıca programı derece ile bitiren katılımcıları, TİMDER Özel Ödülü ile ödüllendiriyoruz. TİMDER Akademi kapsamında sürdürülen eğitimler İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından akredite edilmesi ve uygulamanın Mart + Nisan 2015

bu disiplin içinde süreklilik kazanması sonucunda Başarı Sertifikalarında Üniversitemizin onayının bulunması, eğitimlerimizin önemi ve değerini artırıyor. Yerli üretim tesisat inşaat malzemelerinin genel değerlendirmesini yapabilir misiniz? Türkiye tesisat inşaat malzemelerinin Dünya pazarındaki yeri ve önemi nedir? Enflasyon yüksekliği nedeniyle uygulanmaya başlanan peşin vergiler sektörün en önemli sıkıntılarından bir tanesi arasında yer alıyor. Enflasyon tek haneli rakamlara düşmesiyle birlikte inşaat malzemecilerinin sırtında bir yük olan peşin verginin kalkması gerektiğini düşünüyoruz. Sektörümüzde karlılık çok az bunun yükseltilmesi gerekiyor ve bununla birlikte istihdam maliyetini düşürme ve nitelikli çalışan yetiştirme konusunda da sıkıntılar yaşanıyor. Yaşanan bu sıkıntılara çözüm sunmak amacıyla Çalışma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve TOBB, Türkiye’nin en büyük mesleki eğitim projesini başlattı. Bu proje ile SSK işveren payından muaf oluyor. Bu proje kapsamında istihdam edilen her çalışan için yüzde 15 ile 19 daha az prim ödeniyor. Bugüne kadar buradan 50 bin kişi iş sahibi oldu. Sektörün en büyük sıkıntılarından birisi de satışların vadeli olması, ortalama vadenin 120 gün olduğunu varsayarsak, satıcılar fabrikalara teminat vererek çalışmaktadır. Fakat malzemeyi sattıkları firmalardan teminat alma şansı maalesef yoktur. Teminatlı satış yapılamadığı için 120 gün sonrasının çok iyi öngörülüyor olması gerekir.


SEKTÖRÜN EN ÖNEMLİ SORUNLARINDAN BİRİ KALİFİYE ELEMAN SIKINTISIDIR. BU KONUNUN TEK BİR ÇÖZÜMÜ VAR, O DA EĞİTİM...

Seramik depolarında özellikle nakliye aşamasında sıkıntılar var. Depolar bir araya toparlanabilirse nakliye işi daha kolaylaşır diye düşünüyoruz. Çünkü o zaman nakliye işini birleştirme şansı doğacak. Rusya’da Çin’de ve bazı ülkelerde uygulanan bir model var. Bizim tabirimizle inşaatı ileri kabada müşteriye satmak. Türkiye’de birkaç şirket bu şekilde çalışıyor. Bu şekilde çalışmak hem satıcılara hem de müteahhit firmaya ciddi avantaj getiriyor. Türkiye ekonomisine de ciddi katkısı olacağını düşünüyoruz. Bu şekilde müteahhit daireyi daha ucuza sattığı için daha rahat satar diye düşünüyorum. Alıcıda daha rahat alır. İçini istediği gibi yapma şansına sahip olur. Satıcılarda bir dairelik malzeme sattığı için riski yaymış oluyor. Bir de büyük satışlarda karlılık %2’lere düştüğü için daire bazında satışlar biraz daha avantajlı olabilir. Yapılan malzemeler kırılmadığı için ekonomiye ciddi katkısı olacaktır. Ticarette başarının sırrı, her ne kadar her dönemde değişik isimler altında güncellense de dedelerimizin söylemleri şu anda da geçerliliğini korumaktadır. Köşe, Köse, Kese söyleminin kesinlikle doğru olduğuna inanıyorum: 1-) Köşe; Mağazanızın yeri, lokasyonu çok önem arz ediyor. 2-) Köse; Güler yüzlü ve istekli personele sahip olmak gerekiyor. 3-) Kese; Müessesenin yeterli sermaye gücüne sahip olması gerekiyor. 4-) Yüksek ürün çeşitliliği ile birlikte, farklı ürün gruplarına sahip olma. 5-) Etkin Lojistik yönetimine sahip olmak.

57

Seramik ve yapı malzemeleri olarak ülkemizde ciddi boyutlarda üretim yapılıyor. Üretimde Avrupa üçüncüsüyüz. Geçtiğimiz yıl ihracatımız yaklaşık 1.2 milyar dolar civarında oldu. Bu 1.2 milyar dolar ihracatın çok az dış girdisi oldu. Bu bizler için sevindirici bir gelişme. Yaklaşık %10 gibi bir ithalat girdisi olduğu için Türkiye ekonomisine ciddi bir katkı sağlanıyor. Vitrifiye tarafında da yine Avrupa üçüncüsüyüz. Dünyada ise bir çatı altında toplanan en büyük tesislere sahibiz. Sektörümüz bu bakımdan çok güçlü ve dinamik. Bunu iyi kullanarak dünya pazarındaki yerimizi her geçen gün daha iyi noktalara taşıyacağımıza inanıyoruz. İç ve Dış pazarda sağlıklı büyümeyi sağlamak, rekabet gücünü arttırmak ve sürdürülebilir kılmak için ne gibi çalışmalar yapılıyor? Her iş de olduğu gibi bilgi ve tecrübenin yanı sıra uğraş verilen konuda ki gelişmelerin takibi, başarının kazanılması ve sürdürülebilir olması adına önemlidir. Sektörümüze büyüme sağlamak amacıyla, titizlikle Ar-Ge çalışmaları yapılmaktadır. Rekabet gücünü artırmak adına da ürün geliştirmek için

son dönemde ciddi yatırımlar ve çalışmalar gözlemliyoruz. Tabi her iş de olduğu gibi bizim sektörümüzde de önemli olan bir işi yapmak değil sürdürülebilir kılmaktır. Bunun için en önemli şey hep daha çok çalışmak, vizyon geliştirmek, kendine, işine, sektörüne yenilikler katmaktır. Sektörünüzün enerji ve su tasarrufuna yönelik yaptığı çalışmalar nelerdir? Günümüzün en önemli konularından bir tanesi enerji ve su tasarrufu... Üyelerimiz bu konuda son derece bilinçliler. Son dönemde baktığımız zaman enerji ve su tasarrufu sağlayan ürünler üretiminde ciddi bir artış gözüküyor. Tabi ki bu ürünlerin sadece üretilmesi yeterli değil. Bu nedenle son kullanıcının bilinçlendirilmesi ve bu ürünlere yönlendirilmesi gerekiyor. Bu konuda da son dönemlerde ciddi çalışmalar yapılıyor. Özellikle büyük projelerde tasarruf sağlayan ürünlerin kullanılması için ciddi bir emek harcanıyor.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


A I SL C A IM K L E R H

R

E K L AL M IC S I A H

58

E.C.A Neva ve Novita serisileri daha az su kullanımı ile çevre dostu Yeni nesil teknolojik tasarım trendlerini armatürlerine yansıtan E.C.A. Neva ve Novita Serileri ile yalın bir görünüm çizerken, daha az su kullanımı ile tam bir çevreci… Tasarım ve Ekolojik Özellikler “E.C.A. Neva Serisi”nde Tasarımda sağlamlığı yansıtan, dikdörtgenlik ve estetiği yuvarlak hatlarla buluşturan Neva Serisi, E.C.A.’nın eski dönem tasarımlarını yeni dönem tasarımları ile birleştirerek geçmişten günümüze değişimin göstergesi oluyor. Mart + Nisan 2015

Kullandığı kartuş ve perlatörü ile daha az su tüketilmesini sağlayarak maksimum tasarruf özelliği sunan Neva Serisi, çevreci ürünler arasındaki yerini alıyor. Seri içinde yer alan lavabo bataryası, banyo bataryası, yüksek tip lavabo bataryası, ankastre banyo bataryası ve ankastre lavabo bataryası farklı ihtiyaçlar için seçenek sunuyor. Daha az hammadde kullanılan ve gövde içine gömülerek daha yalın bir görünüme kavuşan lavabo bataryası hem çevreci özelliği hem de estetik görüntüsü ile dikkat çekiyor. İki parça olarak üretilen yüksek tip lavabo bataryalarının aksine tek parça


üretilerek, çanak lavabolar için inovatif bir alternatif sunuyor. Banyo bataryasında, çıkış ucunun üzerinde suyu el duşuna yönlendiren yön değiştiricisi yok. Su, el duşuna batarya üzerindeki esnek parça çekilerek yönlendiriliyor. Bunların yanında, ankastre lavabo bataryalarında sunulan ve kolun altından duvara doğru uzanan silindirik yapı yerine Neva Serisi bu sorunu duvar içindeki modülünde çözüyor. Sadeliği Tercih Edenlerin Adresi: “E.C.A. Novita Serisi” Keskin hatlarla organik hatları birleştiren E.C.A. Novita Serisi detaydan arındırılmış tarzı ile sadeliğin adresi... Tasarımı ile olduğu kadar çevre dostu özelliği ile de dikkat çeken bu seride; lavabo bataryası, ankastre banyo bataryası, yüksek tip lavabo bataryası, banyo bataryası ve ankastre lavabo bataryası seçenekleri ile her ihtiyaca yönelik çözümler sunuluyor. Yuvarlak kesitlerin ön plana çıktığı joystick kartuş ve perlatörü sayesinde Novita Serisi daha az su tüketiyor. Novita Ankastre Serisi, 2014 yılında E.C.A.’nın en önemli ürünlerinden biri olma özelliğini taşıyor. E.C.A., yaşamın kaynağı “su”ya nasıl yön verdiğini, çekilen yaratıcı reklam filminde Novita Ankastre Serisi’ni temsilen Interior Innovation Award 2015 Tasarım Ödülü “Ankastre Banyo Bataryası”na odaklanarak tüketicilere aktarıyor. El duşunun çıkış ucu ve tepe duşuna giden yolların birbirinden bağımsız çevirmeli bir yön değiştirici kullanılarak aktifleştirilmesi ile farklı bir görünüm kazanan “Ankastre Banyo Bataryası”; reklam filminde estetik ve görselliğin bütünleşmesiyle izleyiciye aktarılıyor. Çanak lavabolar için tasarlanan ve tek parça olarak üretilen yüksek tip lavabo bataryası, bu özelliğiyle benzerlerinden ayrılıyor. Yine çanak lavabolar için tasarlanan Novita ankastre lavabo bataryasında tüm detaylar duvar içindeki modülde çözülerek sade bir görünüm kazanıyor.

59

TÜM SEREL ÜRÜNLERİ ŞİMDİ HEM ANTİBAKTERİYEL HEM DE KOLAY TEMİZLENEBİLİR ÖZELLİKLİ! SEREL; tüm lavabo, pisuar ve klozetlerde Hygiene+ devrini başlatıyor. SEREL Hygiene+ hem antibakteriyel, hem pürüzsüz yüzeyi ile hijyeni ve temizleme kolaylığını aynı üründe birleştiriyor. SEREL Hygiene+ kullandığı nano teknoloji ile sırın içinde gümüş iyonları oluşturarak bakterilerin yüzeyde barınmasını engelliyor, bakterinin barınmasına karşı %99 koruma sağlıyor. SEREL Hygiene+, leke tutmayan yüzeyi ile kolay temizleniyor, emek, su ve temizlik malzemelerinden büyük tasarruf sağlıyor. SEREL’in bu yeni teknolojisi daha az su ve deterjan tüketimine neden olduğu için çevre dostu kimliği ile de öne çıkıyor. SEREL Hygiene+ teknolojisinin en önemli avantajı ise tüm bu özelliklerin sipariş süresi beklemeden, dahası ekstra ücret ödemeye gerek kalmadan standart ürünlerle aynı fiyatta tüketiciye sunuluyor olmasıdır. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


A I SL C A IM K L E R H

R

E K L AL M IC S I A H

KibrID Material’dan Zeminlerde Fonksiyonel Çözümler…

60

kibrID MATERIAL, zeminlerde fonksiyonel çözümleri tasarımla buluşturuyor. Mosa firmasının kusursuz teknik özelliklere sahip Shower Drain ve Sloping Shower Edge Tile ürünleri, mimar, iç mimar ve tasarımcılara estetik ve işlevsel detay çözümleri sunuyor. Mosa’nın duş zeminleri için tasarladığı Shower Drain, ıslak zeminlere kusursuz bir görünüm kazandıran yenilikçi bir ürün… Duş zeminine dahil edilen mekanizmasıyla görünmez bir donanıma sahip olan Shower Drain’deki su akışı sadece 4 mm aralıktan gerçekleşiyor. Yüksek kalite standartlarına sahip olan ürün, duş başlıklarından suyun akışıyla uyumlu bir sistem oluşturuyor. Zemindeki döşemeyle aynı renkte bir gider kesiti olarak tasarlanan Shower Drain, abartısız çizgisiyle sade bir işlevsellik sunuyor. Sürdürülebilirlik kriterini ana değer olarak benimseyen Mosa’nın Shower Drain döşemeleri, Mart + Nisan 2015

sürdürülebilir üretimin önde gelen örneklerinden olup bej, kahverengi ve kuvars renk seçenekleriyle satışa sunuluyor. Eğimin Kusursuz Fonksiyonu; Sloping Shower Edge Tile Islak zeminlerde suyun giderle ilişkisini estetik bir şekilde yöneten Sloping Shower Edge Tile ise seramik kaplamaların bütünlük içinde eğim oluşturmasının fonksiyonel hali. Duş kenar döşemesi ve duş köşe parçasının zeminde kusursuz birleşimiyle meydana gelen hafif eğimler, suyun yüzeyde kalmasını engelleyerek gidere yönlenmesini sağlıyor. Küçük eğimlerden oluşan Sloping Shower’ın zeminde hissedilmemesi sayesinde rahatsız edici bir kullanımın da önüne geçilebiliyor. Geniş ıslak zeminlere ihtiyaç duyulan iç mekanlarda tercih edilen Sloping Shower, ev ve otel tasarımlarındaki modern banyolar için de kaçınılmaz bir detay…


?

Dünyaca ünlü üç isim

5 HAZİRAN’DA İSTANBUL’DA

Sürdürülebilir mimarlığın dünyadaki önemli temsilcilerinden biri...

GARY GRANT

YAMA KARIM

STEFAN BEHNISCH

Peki Niye

Dünyaca ünlü mimarlık ofisi Studio Libeskind’in yönetici mimarı...

Ekolojik yaşam alanı oluşturma uzmanı bağımsız bir ekolojist...


A I SL C A IM K L E R H

R

E K L AL M IC S I A H

62

Artema armatür ve duş sistemleri ile üstün su tasarrufu Artema armatür ve duş sistemleri ürünleri çeşitli çevresel özellikleriyle yeşil bina sertifikasyonlarının (LEED, BREEAM ve DGNB) geçerli olduğu projelere katkı sağlamaktadır. Armatürün çıkış ucunda bulunan perlatör ile, ürünlerde daha az miktarda suyla daha yoğun su akışı sağlanırken, bakteri oluşumu engelleniyor. Gövde üzerinde yer alan kızılötesi sensör sayesinde, kullanıcı 0-250 mm mesafede hissedilerek suyun akması sağlanıyor. Armatürlerde kullanılan özel kartuş sayesinde suyun maksimum akışı sınırlandırılabiliyor. Mart + Nisan 2015

Özel 90 derece sola hareket edebilen kartuş sayesinde armatür orta konumda açıldığında kombiyi çalıştırmıyor. Ayrıca kullanılan ısı ve debi limitörlü kartuş ile istendiğinde en yüksek su sıcaklığı sabitlenebiliyor. Avrupa standartlarında pirinç malzemeyle üretilen armatürlerde kurşun seviyesi düşük; iç kısmında kullanılan malzemeler ise hijyenik. Su ve enerji tasarrufu, elektronik bataryalardaki kullanım kolaylığı ve basınçlı su keyfi özelliği Artema’nın sunduğu onlarca teknolojik üstünlükten sadece birkaçıdır.


İLAN





İllüstrasyon: Ezgi Beyazıt Fotoğraf Sanatçısı: Can Görkem Halıcıoğlu *Mimar röportajları isme göre alfabetik sıralanmıştır.


ATİLLA KUZU

68 68

Mart + Nisan 2015

LEVENT ÇIRPICI


for English

“Doğal malzeme

kullanmayı tercih ediyoruz

DOĞAL MALZEME KULLANMAYI TERCIH EDIYORUZ, ÖRNEĞIN SERAMIK YERINE MERMER KULLANIYORUZ. HASTANE PROJELERI IÇIN KONUŞTUĞUMUZ ZAMAN KANSEROJEN MADDE IÇERMEYEN MATARYELLER TERCIH EDIYORUZ. DIĞER PROJELERIMIZDE DE YINE GERI DÖNÜŞÜMÜ OLAN ORGANIK MATERYALLERI KULLANMAK, KUMAŞSA KEÇEYI TERCIH ETMEK GIBI SEÇIMLERIMIZ VAR. YENI, FARKLI, ŞAŞIRTICI, GÖRSEL ANLAMDA BIZE FARKLI EFEKTLER SUNAN MATARYELLERE DE AÇIĞIZ.

ZOOM TPU

Mimarlığın sürdürülebilir ve ekolojik boyutu nasıl olmalıdır ve sizce ülkemizde ne kadar uygulanabiliyor? Atilla Kuzu: Türkiye’de her şey “miş gibi” yapılıyor; örneğin ödül almış gibi olan projeler, yeşilmiş gibi davranan ama aslında olmayan binalar... Sürdürülebilirlik ve geri dönüşüm, üzerinde durulması gereken çok önemli konular. Ben hep şurada takılıyorum; petrol ürünlerinin sıklıkla kullanıldığı, siyasete, politakaya bağlanan bir takım dayatmaların olduğu bir ortamda bizim çabalarımızı çok mikro ölçekte görüyorum. Örneğin, ülkemizde elektrikli araçlar üretilse bile onları kullanacağımız bir ortam oluşmayacak veya son derece pahalı olacak. Böyle bir ortamda sürdürülebilirlik ve ekolojiden bahsetmek zor, olmamalı demiyorum kesinlikle olmalı ama çabalarımız bir yere kadar geliyor, ondan sonrasını zorlamak için bu ülkede birşeyleri değiştirmek gerekiyor. Levent Çırpıcı: Geçtiğimiz yıl 25 Mayıs gibi Almanya hükümeti; enerji sağladığı bütün sistemin yaklaşık yüzde 73’ünü yenilenebilir enerji kaynaklarından

sağladığını açıkladı. 2023 hedeflerinde de yüzde yüz var. Bizde yıllardır neden şunu kullanmıyoruz, neden bunu kullanmıyoruz, şunu kullanırsak ısı enerji tasarrufu yapabiliriz, bu camı kullanırsak güneş içeri daha az girer der, bunu iş verenlerimizle paylaşırız ancak ilk yatırım maliyetleri sebebiyle mutlaka geri dönerdi ve hala bunun değişmediğini görüyoruz. İlk yatırım maaliyeti çok önemli, ilk etapta önem verilen yatırımın biran önce açılması, hizmete girmesi, kazanç sağlanması konusu aşılabilmiş değil dolayısıyla benim kafam bu nedenle son derece karışık. Türkiye’de bizim partnerlerimiz olan mühendislerin çoğunun hesaplamalar yaparak işvereni manipüle ettiklerini görüyoruz, hep değmiyor. Geçtiğimiz günlerde Makedonya Üsküp’te bir hastanedeydim, toprağın ısısından faydalanarak enerji elde etme girişimine başlamışlar. Biz yıllardır denedik beceremedik, işvereni yatırıma ikna edemedik. Bunları konuşmak bile bana acı veriyor. Yabancı bir haber portalında girişimciler, yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımların bir yanılgıdan ibaret olduğunu ispat etmeye çalışıyorlardı, bunların da belli oranlarda doğaya hasar verdiğini, aslında E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

69 69


LEVENT ÇIRPICI - ATİLLA KUZU

70 70

Liv Hospital, Ulus

İYI BIR IŞ, IYI BIR IŞVEREN TEMSILCISIYLE, ENTELLEKTÜEL BIR EKIPLE YAPILIR, SADECE MIMARIN VEYA TASARIMCININ ONA YOĞUNLAŞMASI VE ÖNERMESI ILE OLMAZ, DAHA SONRASINDA DA IÇINDE YAŞAYANLARIN KABULLENMESI, SAHIP ÇIKMASI GEREKEN BIR SÜREÇ BAŞLAR.

kazançlarının uzun vadede bitiş getiriceğini söylüyorlardı. Rüzgarın göç yollarının tehlike altında olması, güneşte başka şeylerin olması gibi durumlar var, bunlar biliniyor, ulaşılabilir de ama bizim ortamımız için bunları konuşmanın anlamı yok. Tıpkı bizdeki ödül törenleri gibi, proje ödüllerine baktığınız zaman gayrimenkul sektörünün oyunları, çok değeri yok. İyi bir iş, iyi bir işveren temsilcisiyle, entellektüel bir ekiple yapılır, sadece mimarın, tasarımcının ona yoğunlaşması ve önermesi ile olmaz, daha sonrasında da içinde yaşayanların kabullenmesi, sahip çıkması gereken bir süreç başlar. Hala biz güneşten, toprağın altındaki ısı kaynaklarından vs. yararlanabilmek hakkında siyasetten çok uzak kararlar alabilme durumunda değiliz, bu anlamda ümitsiz ancak, son derece genç bir nüfusumuz var, teknolojiye ve yeniliğe de açığız bir taraftan. A.K: Modern mimari ya da ona ilişkin bir örnek yok aslında... L.Ç.: Aslında bunda kimsenin suçu yok, Le Corbusier gibi bir mimar gelmiş buraya

Mart + Nisan 2015

Taksim’e bina yapmaya kalkmış, sen saat tasarımcısısın diye yaptırmamışsın, bir elli yıl zaten oradan kaybetmişsin. İstanbul marka bir şehir değil bana göre, en son modern mimariniz ne diye sorulduğunda yok, Emre Arolat son olarak Sancaklar Camii’ni yaptı, yeni yeni birkaç örnek olmaya başladı. Günümüzde yapı malzemeleri yeni teknolojilerle daha çevre duyarlı üretilebiliyor. Bunların piyasa kabulü konusunda ve Türkiye’deki durumu ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? A.K.: Mimaride çok devrimci bir materyal söz konusu değil son elli yıla baktığınız zaman. Kompozit kaplamalar çok fazla kendine yer buldu ama hala brüt beton kullanılıyor. Isı kaybı sebebiyle komple şeffaf ve transparan cephelerden çekiniliyor, teknik detaylara çok fazla inmeden sadece gördüğümüzü yapmaya çalışan bir milletiz. Daha kaliteli detaylarla hareket edilmiyor, işin ekonomisi düşünülürken öbür tarafı hiç düşünülmüyor. Aslında ilk yatırım maliyeti yüksek ama daha sonra getirisi çok daha yüksek olacak bir projeye imza atacaksın, fakat buna çok yanaşan bir işveren görmüyoruz.


A.K.: Birazda bakış açısına bağlı, pesimist olmamak lazım... L.Ç.: Çok net olduğu ifade edilen tasarruf, teknolojik malzeme, entellektüel imalat gibi konuları çok rahat tartışılabilir hale getirebiliriz ama sıradanlıktan çıkıp ikonlar yaratamadık hala. Zaha Hadid buraya gelip bir bina yapmalıydı ki o zaman itici gücü görebilirdik. Hastane yapılarında mimari yaklaşımlarınız ve projeleriniz hakkında bilgi alabilir miyiz? A.K.: Hastane projelerine 2004 yılı gibi Acıbadem Hastane’leri ile başladık, Memorial ve Florence Nightingale Hastane’leri de projelerimiz arasında. Hastane konusu çok teknik ve zor bir konu. Son kullanıcı açısından da eleştiriye açık bir konu aynı zamanda yapacağınız her şeyin kritik edilebileceği bir proje... Çocukluktan beri hastanelerin bizdeki algısıyla aslında olması gereken çok farklı. Daha konforlu, insanların kendini güvende hissedeceği ve son yıllarda üzerinde durulan iyileştirici etkinin bizim işimizde de çok paralellik göstermesi sebebiyle daha farklı yaklaştık hastane projelerine. Hastane gibi hastane isteyen işverenlerimiz var, biz bunu çok tercih etmiyoruz.Teknoloji geliştikçe biz daha farklı ne yapabilirizi düşünüyoruz ve ilk çıkış noktamızda bu şekilde oldu. L.Ç: Burada işveren de çok önemli, bir hastanede edindiğiniz deneyimleri başka bir hastaneye aktaramayabiliyorsunuz ya da aktardığımız zamanlarda kendimizi tekrar ediyormuyuz ikilemine düşüyoruz. Hastane yaparken aslında bir otelden çokta farklı yapılmıyor, örneğin betonun içindeki radonun etkisinin yok edilmesi lazım, duvar kağıdından, kaplamasından, tavanından hastaneye özel birçok kriter var ama kullanılmıyor; çünkü hem maliyetleri yüksek, hem de zaman yetersiz. Kullanan da haklı kullanmayan da haklı gibi bir durum var.

Ülkemizde 2012 yılının Ekim ayında Sağlık Bakanlığı İnşaat ve Onarım Daire Başkanlığı tarafından bir genelge yayımlanarak, 200 ve üzeri yatak sayısına sahip yeni hastanelerde LEED Sertifikası alınması zorunlu kılındı. Bu uygulama hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? L.Ç: LEED Sertifikasından önce JCI diye bir sertifika vardı, başta bahsettiğim ödül gibi JCI Sertifikasını almayan hastane yok, LEED’inde bu aşamaya geleceğinden şüphem yok; dolayısıyla çok önemsemiyorum. İş güvenliği gibi düşünün yıllardır yasalar var ama uygulanıyor mu? Hayır. LEED, olsun olmasın yada kanunla dayatılsın dayatılmasın, önemli olan uygulamayı ve kontrolü kimin yapacağı. Hastanelerde bir sürü problem var, yatırımcılar çok çile çekiyorlar, biz onların yanında kendimiz de konuşma hakkını bulamıyoruz. Biz kozmetik değerlerle başlayarak biraz da teknik olarak kendimizi eğiterek geldik bu noktaya, ama aslında diğer tarafta çok büyük şeyler oluyor, onları sorgulamak, LEED nasıl işliyor bakmak lazım çünkü artık şehir gibi hastaneler var. Her yerde bizim yaptığımız hastaneleri, dizaynları yapmak söz konusu olamaz. Malzemeleri, ekipleri biraraya getirmek çok zor işler... A.K.: Bu bir araştırma konusu aslında. Finlandiya’da sağlık yapıları konulu bir etkinliğe gitmiştik, yaptığımız işlerin sonuçlarını gösterdik, çok etkilendiler ve “Bu yapmış olduğunuz işlerin hasta üzerinde iyileştirici etkisi ile ilgili yüzde olarak bir değer verebiliyor musunuz?” diye sordular. Veremiyoruz, veremiyizde çünkü zaten biz hastaneyi bir buçuk senede yapıyoruz, arge departmanımız yok, geri dönüşler yok... Belki gerçekten hastalar üzerinde psikolojik bir iyileştirme etkisi vardır ama bunun bir kanıtı yok. Kanıta dayalı bir değerlendirmesi olmadıkça uzayda geziyorsunuz. Sizce Türkiye’deki hastanelerin hasta üzerindeki iyileştirici etkisi ile ilgili değerlendirme çalışmaları olacak mı? A.K: Mutlaka olacak, birçok şey sayısal değerlere dökülmeye de başlandı. Türkiye’nin enteresan dinamikleri var, bir şeyler kötüye giderken bir şeyler de iyiye

71 71

Liv Hospital, Ulus

L.Ç.: İşverenlere de hak vermek lazım, onlar da ekonomik bir değer üretecek. Dünyada üretimi olmayan en değerli şey toprak, toprağın da bu kadar değerli olduğu İstanbul’da daha hızlı ve ekonomik olmak zorundasın.

TEKNIK DETAYLARA ÇOK FAZLA INMEDEN SADECE GÖRDÜĞÜMÜZÜ YAPMAYA ÇALIŞAN BIR MILLETIZ. DAHA KALITELI DETAYLARLA HAREKET EDILMIYOR, IŞIN EKONOMISI DÜŞÜNÜLÜRKEN ÖBÜR TARAFI HIÇ DÜŞÜNÜLMÜYOR. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


BIR NOKTADA GÜZELIN DE PEŞINDEYIZ, GÜZELLIK FARKLI MATERYALLERI KULLANMAYI DA GEREKTERIYOR; ANCAK DENGEYI DOĞRU KURMAK LAZIM...

Malzemeden konu açılmışken sizin kullanmayı en çok tercih ettiğiniz yapı malzemeleri hangileri? 72 72

Maslak Acıbadem Hastanesi gider. Bu da bizi bir şekilde daha taze ve dinamik tutuyor, işe daha fazla motive olmamızı sağlıyor. İyileştirme sonuçlarının elde edilmesi konusunu işverenlerimizle de konuştuk, çok olumlu baktılar. L.Ç.: Ama süreçler daha hazır değil, biz burada 40 bin metrekare bir hastaneyi yatırımcı açısından maksimum iki yılda bitirmek zorundayız. Batıda işin araştırması ve proje planlaması o kadar sürüyor, bu açıdan başka yerlerdeyiz. A.K.: Finlandiya’da bütün sağlık yapılarını değiştireceklermiş, o sunumu dinlemeye gitmiştik, projenin bitiş tarihinin 2035 olduğunu söylediler ki bizim için bu çok uzun bir süreç... Son dönem sağlık projelerinizden bahsedebilir misiniz? Mart + Nisan 2015

A.K.: Biz daha çok iç mimari projelerimizle biliniyoruz ama son üç dört yıldır mimari projelerimiz de devreye girer oldu. Şimdi mimarisiyle birlikte yapacağımız bir hastane söz konusu ve bir tanesi sanırım önümüzdeki yaza kadar bitecek ayrıca bir projemiz de yeni başladı. Bunların haricinde yeni ve tasarım aşamasında olanlardan bir tanesi Avrasya, onun dışında yeni bir okul projemiz var, o da mevcut bir fabrikanın okula dönüştürülmesi, güzel bir proje olacak. Denizli Erpa Hastanesi var, yeni tamamlanmış. Florence Nightingale projemiz LEED Sertifikası aldı. Mimari yaklaşımı iyiydi, yağmur suyu ve gri atık su yönetimine dikkat edildi, kanserojen madde kullanılmadı. Bir ormanı katledip parke kulanabilirdik ama kullanmadık, kansorejen olmayan linolyum kullandık.

A.K.: Çoğunlukla hastane projesi yaptığımız için doğal malzeme kullanmayı tercih ediyoruz, örneğin seramik yerine mermer kullanıyoruz. Hastane için konuştuğumuz zaman kanserojen madde içermeyen linolyum gibi mataryeller tercih ediyoruz. Diğer projelerimizde de yine geri dönüşümü olan organik mataryelleri kullanmak, kumaşsa keçeyi tercih etmek gibi seçimlerimiz var. Yeni, farklı, şaşırtıcı, görsel anlamda bize farklı efektler sunan mataryellere de açığız. L.Ç: Ben iki şekilde cevap vereyim, birincisi iç mimari açıdan fonksiyonel olarak yapılan otel, hastane, ne yapılacaksa onun ihtiyacına uygun olduğuna ikna olduğum, orada mevcut ne varsa onu kullanmayı tercih ederim. Lüzumsuz imalat yapmaktan kaçınmayı değerli buluyorum. Genelde lokal malzemeler kullanmaya gayret ediyoruz. İkincisi mimari açıdan benim düşüncem bir dönüşüm projesi, bahsettiğimiz okul projesi öyle bir proje. Türkiye’de son 10-15 yılda ilerici malzemeleri kullandık; akriliğin de, manupüle edilmiş çeliğin de, alüminyumun da sonu yok... A.K.: Bir noktada güzelin de peşindeyiz, güzellik farklı materyalleri kullanmayı da gerekteriyor; ancak dengeyi doğru kurmak lazım...q


Yüksek akustik değer elde etmek, yürüme konforu sağlamak, şık mekanlar yaratmak ve yeşil bina hedeflerini yakalamak için en uygun zemin kaplama çözümünü Tandus Halı’da bulun.

73 73

Halı, ofis, konaklama, eğitim gibi sektörler için vazgeçilmez bir zemin kaplama malzemesi olan halının konforu ile PVC’nin rahatlığı Tandus-Centiva’da buluşuyor. Uygulandığı her mekana şık, zengin, estetik bir görünüm kazandıran Tandus, kolay bakım ve temizleme avantajını birlikte sunuyor.


BRIGITTE WEBER

74

Mart + Nisan 2015


for English

“Benim kriterim

fonksiyonel bir yapı yapmak

BRIGITTE WEBER

TASARIM KRITERI DEDIĞIMIZ ŞEY BENCE ÇOK BASIT, ÖNCE FONKSIYONLARI INCELEMEK ONDAN SONRA PROJENIN OLACAĞI BÜTÜN ÇEVREYI INCELEMEK GEREKIYOR; ANCAK TÜM BUNLARI BILDIKTEN SONRA BIR PROJE BAŞLAYABILIR. MAALESEF ÇOĞU PROJE GÖRSEL OLARAK BAŞLIYOR. BIZ ILK SUNUMDA GÖRSEL SUNMUYORUZ, FIKIR VE ARAZIDE DOĞRU YERLEŞIM SUNUYORUZ... DOĞRU PROJE KONUŞMADAN; RENK, DOKU KONUŞMAK BENCE YANLIŞ, YANI BENIM KRITERIM FONKSIYONEL BIR YAPI YAPMAK, BU DA SÜRDÜRÜLEBILIRLIĞIN BIR KONUSU.. Brigitte Weber Architects olarak farklı ölçeklerde işlere imza atıyorsunuz, iç mimari projelerden yüksek yapılara kadar... Tasarımlarınızdan ve tasarım kriterlerinizden biraz bahsedebilir misiniz? Bence mimarlıkta ölçek yok, bu yüzden de projeleri küçük veya büyük ölçekli projeler diye ayırmıyorum. Her projenin kendine özgü özellikleri var; biz de projelerimizi o özelliklere göre seçiyoruz. Ben iç mimariyi ve mimariyi de birbirinden ayırmıyorum, benim için onlar da tek bir konu. Bir mimari proje yapıyorsak onun iç mimari projesini de yapmak istiyoruz. Bazı mimarlar iç mimari proje yapmak istemiyorlar veya bazı iç mimarlar ben mimar değilim diyorlar bence bu yanlış bir yaklaşım; çünkü tek bir tema sonunda bir yerde birleşiyor. İnsanların yaşam tarzını öğrenmek için sadece yapı inşaa etmek yeterli değil, son projeye kadar içerideki hareketleri incelemek gerekiyor ve bu da iç mimari konulara hakim olmayı gerektiriyor. Peki tasarım kriterleriniz neler? Tasarım kriteri dediğimiz şey bence çok basit, önce fonksiyonları incelemek ondan sonra projenin olacağı bütün çevreyi incelemek gerekiyor; ancak tüm bunları bildikten sonra bir proje başlayabilir. Maalesef çoğu proje görsel olarak başlıyor. Biz ilk sunumda görsel sunmuyoruz, fikir ve

arazide doğru yerleşim sunuyoruz, bu durum bazen insanlara yetersiz geliyor, çalışılmadığını düşünüyorlar. Doğru proje konuşmadan; renk, doku konuşmak bence yanlış, yani benim kriterim fonksiyonel bir yapı yapmak, bu da sürdürülebilirliğin bir konusu. Doğru bir yapı uzun seneler doğru kullanılır, yanlış bir fonksiyon varsa işverenler veya sonraki kullanıcılar sürekli yapıyı değiştirmek zorunda kalır. Maalesef Türkiye’deki briefingler çok yetersiz, biz sıkı bir şekilde briefing rica ediyoruz ve briefing olmadan işe başlamak istemiyoruz; kısaca yatırımcının ne istediğini başından bilmek istiyoruz. Bu da çok istenmeyen bir durum çünkü briefing hazırlamak zor bir iş. Arsayı alıp siz ne düşünüyorsunuz, burada ne yapılabilir diye bize soruyorlar, Türkiye’de meslekler karışıyor, mimar her şeyin sorumlusu olarak görülüyor, tabi bu doğru bir şey değil, yurt dışı tecrübem olduğu için biliyorum, orada konunun uzmanları var. Burada da bizim bir sürü danışmanımız var; ama danışmanlar taşın altına elini koymaktan çekiniyorlar ve yatırımcılar da danışmanların söylediklerini her zaman yapmıyorlar. Bu bir zorunluluk haline getirilirse, o zaman yapılar çok daha düzgün ve düzenli yapılabilir diye düşünüyorum. Sizce mimarlığın sürdürülebilirlik ve ekolojik boyutu nedir? İlk olarak gereksiz bir yapı yapmamak ve ihtiyaca göre hareket E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

75


BRIGITTE WEBER

etmek lazım, insanlar her yerde yapı yapma ihtiyacı duyuyor, bu bence insanın doğasında olan fakat yanlış bir şey çünkü ihtiyaçlara göre yapı yapmak lazım. Konuta ya da ofise ihtiyaç yoksa yapmayalım, neden yapıyoruz? Bu ülkede, şehirlerde, mahallelerde neye ihtiyaç var, öncellikle bunu araştırmamız gerek. Ekoloji için ilk adım eğer ihtiyaç yoksa yapı yapmamak, ondan sonra eğitime ağırlık vermemiz gerekiyor. Türkiye’de bu da eksik, sürekli karşılaştırmak istemiyorum ama eksikleri görmemiz açısından karşılaştırma yapmakta gerekiyor, Avusturya’da biz anaokulundun itibaren ekoloji dersi aldık; çöpleri ayırt etmemiz, yerlere bir şey atmamız, pencereleri karşılıklı havalandırmamız gibi çok basit şeyleri bize çocukken öğrettiler. Bazı şeyleri küçük yaşlarda öğrenmek gerek; çünkü sonra elli, altmış yaşlarında yatırımcılara çok zor öğretiyoruz.

76 76

BÜYÜK KONUT PROJELERINDE TÜKETICI KULLANIMI ÜZERINE YAPILAN ARAŞTIRMAYA GÖRE EĞER KÜVET YOKSA INSANLAR DUŞ ALIRKEN DAHA AZ SU TÜKETIYORLAR.

Mart + Nisan 2015

Süryani Ortodoks Kadim Klisesi

Son zamanlarda LEED, BREEAM reklam aracı ve kazanç kaynağı olarak kullanılmaya başlandı. Sektörde projeleri aday olarak lanse ediyorlar, aday; olmayan bir şeydir, proje aday olabilir ama sertifikayı alamayabilir, burada ben problem olduğunu düşünüyorum, reklamı kötü amaçlı kullanıyoruz. Bu durum daha net test edilmeli ve kontrol edilmeli. Günümüzde çevre duyarlı yapı malzemelerine ulaşmak mümkün. Bunların piyasa kabulü konusunda ve Türkiye’deki durumu ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? Ben yirmi sene önce çok zor bir dönemde Türkiye’ye geldiğimi düşünüyorum; çünkü bir takım gelişmeler başlamıştı; fakat elimizdeki malzemeler yetersizdi. Ben bambaşka bir anlayışla Türkiye’ye geldim; fakat tasarım ve mimari anlayışımı başka bir anlayışa sokmak zorunda kaldım çünkü benim alıştığım detayları uygulamak mümkün değildi, alıştığım malzemeler burada yoktu. Şimdi öyle bir duruma geldik ki her şey var, yoksa da getirtebiliriz ancak bence sıkıntı başka bir yerde, uygulama problemlerimiz hala devam ediyor. Siz en iyi yalıtımı, ısıcamı kullanabilirsiniz; ama eğer bu doğru yapılmıyorsa ve takip etmiyorsanız, o zaman bunun hiçbir faydası olmaz ve boş yere para harcamış olursunuz. Bunun için biz, yatırımcılarla her zaman net kararlar veriyoruz, malzemenin uluslararası sertifikası


KONUTA YA DA OFISE IHTIYAÇ YOKSA YAPMAYALIM, NEDEN YAPIYORUZ? BU ÜLKEDE, ŞEHIRLERDE, MAHALLELERDE NEYE IHTIYAÇ VAR, ÖNCELLIKLE BUNU ARAŞTIRMAMIZ GEREK. EKOLOJI IÇIN ILK ADIM EĞER IHTIYAÇ YOKSA YAPI YAPMAMAK... olup olmadığını sorguluyuoruz; çünkü test yapmak için laboratuvarlar Türkiye’de kısıtlı. Yerli bir malzemenin ne kadar geçmişi olduğu, hangi tesislerde yapıldığı, yurtdışında mı yaptırıldığı önemli. Ayrıca şantiyelerde binlerce işçi çalışıyor; fakat eğitimsiz, Türkiye’de meslek okulu önemli bir eksiklik, bu yüzden çalışan işçiler malzemeleri doğru kullanamıyorlar. Örneğin yapıştırıcı kullanmak kolay bir iş değil, o yapıştırıcı için öncellikle temizlik yapılması, malzemenin belli bir süre havayla temas etmesi ve belli bir süre beklemesi gerekiyor. Kısaca meşhur slikonumuzu bile düzgün süren görmedim, düzgün süren insanlar var tabi, sanki özel insan arar gibi onları arayıp buluyoruz. Çevre duyarlı bir malzeme olarak gaz betonun artı ve eksilerinden bahsedebilir misiniz? Gaz betonun pozitif yanları var, öncellikle hafif bir malzeme ve hafif bir malzeme olduğu için de tuğladan çok daha az problem yaşıyoruz. Ayrıca ısı değerleri muhteşem ve bitiş malzemesi olarak kullanıldığında da akustik bir yalıtım değeri de var. Ben gaz betonu görüntü olarakta çok seviyorum; özellikle yükü azaltmaya çalıştığımız için de gaz beton mükemmel bir malzeme. “Tasarımının binbir yüzü” etkinliğinde yaptığınız konuşmanızda “projelerimizde en dikkat ettiğimiz unsurlardan bir tanesi, işin başında neyi taahhüt ediyorsak sonunda da aynı şekilde işi teslim etmemiz” demiştiniz. Bunu biraz açabilir misiniz?

77

Ahmet Oran Atölyesi

Bir mimarın hem mimari hem iç mimari hem de peyzaj ile ilgili düşüncelerinin olması lazım. Arazi gelişimi öncesinden başlayıp, son kapı kolu takılana kadar takım içinde olmak ve geri dönüşümleri de almak gerekir diye düşünüyorum. Bundan dolayı biz; mimari proje, iç mimari proje, mesleki kontrollük ve malzeme onayları gibi tüm sürecin içinde olmak istiyoruz. Yaptığımız proje son projemiz olmadığı için olası sorunları bir sonraki projelerimizde tekrarlamamaya çalışıyoruz, bu yüzden de son kullanıcının geri dönüşlerini alıyoruz ve bu bizim için çok önemli. Aslında bunun yatırımcı için de sağlıklı bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Kısaca biz takım olarak projeye başlarken neyi taahhüt ettiysek sonunda da aynı şekilde işi teslim ediyoruz ki sosyal bir sürdürülebilirlik sağlayabilelim.

Özellikle sosyal sürdürülebilirlik konusu Avrupa’da gündemde olan bir konu. Günümüzde mimarlık konusu belli bir seviyeye ulaştı zaten ve görsel olarak kötü tasarlanmış bir bina artık kabul görmüyor. Sürdürülebilir mimarinin devamında sosyal bir sürdürülebilirlikten bahsediyorsak, o binalara taşınacak insanların da yirmi yıl orada yaşamaları ve oraya sahip çıkmalarını sağlamamız gerekir. Yaşadığımız yeri terk etmeden oraya sahip çıkmamız gerekiyor, buna da sosyal sürdürülebilirlik diyoruz. Ben kendimi bir yere ait hissediyorsam orası için savaşmalıyım. Peki siz kendinizi İstanbul’a ait hissediyor musunuz? Kesinlikle. Hayatımın çok büyük bir kısmını, yaklaşık yirmi senemi burada geçirdim ve E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


BRIGITTE WEBER AVRUPA’YI TAKLIT ETMEDEN KENDI FIKIRLERIMIZLE GERI DÖNÜŞTÜRÜLEBILIR MALZEMELER ÜRETMEMIZ GEREKTIĞINI DÜŞÜNÜYORUM.

bazı projelerde uzak bir yerden malzeme getirmek zorunda kalıyoruz ve eleştiriliyoruz; ama insan sağlığı söz konusu olduğunda ciddi normlar dışında sertifikaları kabul etmememiz gerekiyor. Doğal taş ise her zaman kullanışlı bir malzeme değil, doğal taşın belli bir miktarı var dünyada ve bir gün bitecek. Doğal taşı özellikle büyük projelerde çok dikkatli kullanmalıyız. Bu yüzden biz geri dönüştürülebilir malzemeleri her yerde tercih ediyoruz ama Türkiye’de geri dönüştürülebilir malzemelere çok açız, Avrupa’yı taklit etmeden kendi fikirlerimizle geri dönüştürülebilir malzemeler üretmemiz gerektiğini düşünüyorum.

78 78

artık “Avusturya uyruklu İstanbul’luyum” diyebiliyorum. Bu sayımızda “Su verimliliği ve Islak Hacimler” konusunu mercek altına alıyoruz. Bu bağlamda ıslak hacimler olarak tanımladığımız banyo ve mutfak tasarımlarınızda dikkat ettiğiniz unsurlar nelerdir? Duş ve küvet tasarımlarının farklı ergonomik yönleri var; ancak özellikle Türkiye’de daha az küvet daha fazla duş kullanmaya çalışıyoruz. Çünkü; büyük konut projelerinde tüketici kullanımı üzerine yapılan araştırmaya göre eğer küvet yoksa insanlar duş alırken daha az su tüketiyorlar. Banyo bataryalarında ise batarya üreticileri çeşitli yöntemler geliştirdiler, aynı su basıncıyla saniyede daha az su akışı sağlıyorlar. Konfordan ödün vermeden su tüketimini azaltmamız gerekiyor ve kullandığımız suyun nereden gelip nereye gittiğine de önem vermemiz gerekiyor. Mart + Nisan 2015

Kullanılan suyu gri su olarak değerlendirmek çok önemli, Türkiye’de insanlar su ile ilgili problemleri geçmişte yaşadılar ve hala yaşıyorlar. O yüzden de İstanbul’da su deposu olmayan bir yerde yaşamak istemiyorlar. Sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam için iç mekan kalitesi çok önemli. Bu bağlamda sizin kullanmayı tercih ettiğiniz ve en çok sevdiğiniz malzemeler nelerdir? Tabiki doğal malzeme kullanmak istiyoruz; ama bu doğal malzemeler nasıl yapılıyor, nereden geliyor, nasıl bir üretimden geçiyor? bunlar çok önemli. Doğal bir malzeme diye düşünüp çok zor yetişen bir ağaçtan parke yapmamamız, kontrollü kesilmiş ağaçlardan yapılmış malzemeleri kullanmamız gerekiyor. Yurt dışından getirdiğimiz malzemelerin içeriği ve ne şekilde üretildiği hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz; ancak Türkiye’de böyle bir sistem henüz yok. Sürdürülebilirliğe karşı

Son olarak sizce 2015’te iç mekanlarda öne çıkan trendler neler olacak? Tasarımlar mekanların foksiyonlarına göre değişiyor. Örneğin banyolarda büyüme söz konusu çünkü insanlar hamam kültüründen geliyor, bu kültür unutulmuştu ancak şimdi tekrar yaygınlaşmaya başladı. Küçük dairelerde de mutfaklar büyüyor; çünkü yemek yaparken insanlar artık birlikte yemek yapıyorlar. Malzeme konusunda ise trend budur demek zor, her mimarın farklı bir tarzı ve kriteri var ama doğal dokular her zaman devam edecek diye düşünüyorum. Bence artık parlak, suni, hightec malzemelere çok uzun süre geri dönmeyiz, insanlar gösterişten biraz vazgeçiyorlar, biraz daha yaşama uygun evleri tercih ediyorlar. Günümüzde insanlar daha rahat yaşamaya başladılar ve ihtişamdan ziyade yaşayacakları bir yuva arayışındalar.q



DİLAGÜRDOĞAN GÖKYİĞİT & SELVA GREGERS TANG THOMSEN

80 80

Mart + Nisan 2015


“Mantar müthiş bir malzeme...”

TÜM MALZEMELERI SEVSEK DE DOĞAL OLANLARI KULLANMAYA MEYILLIYIZ. KISA BIR SÜRE ÖNCE İSTANBUL TASARIM BIENALI IÇIN GENLEŞMIŞ MANTAR ILE ÇALIŞTIK. MÜTHIŞ BIR MALZEME; SICAK, HASSAS, HARIKA BIR DOKUSU, KOKUSU VE RENGI VAR. BUNLARIN DA ÖTESINDE, HAYATI BOYUNCA BÜYÜK MIKTARDA KARBONDIOKSIT ABSORBE ETTIĞI IÇIN KARBON NEGATIF BIR ÜRÜN.

Superpool olarak ne süredir Türkiye’nin mimari dünyasına dahilsiniz?

SUPERPOOL

Superpool’u 2006 yazında kurduk ve o zamandan bu yana buradayız. Yavaş yavaş araştırma ve uygulama, akademik ve pratik, spekülatif ve gerçek projeler arasında bize ait, niş bir bölge bulmayı başardık. Danimarka ve Türkiye’yi mimari seviyede karşılaştırdığınızda karşınıza çıkan en büyük fark nedir?

inşaat yapılacak alan üzerinde daha fazla insana fayda sağlamaya yönelik talebin ne kadar kısıtlı olduğunu gördükçe şaşırmaya devam ediyorum. Bir başka alışveriş merkezi ya da yüksek fiyatlı bir konut yüksek oranda kamusal bir fayda sağlayacak mı? Cevabın illa ki Türkiye’ye kıyasla çok kısıtlı kalan ve daha yavaş ve kademeli büyüyen Danimarka modelinde bulunacağını düşünmesem de belki bir şeyler öğrenilebilir. Superpool’un tasarım ve mimariye yaklaşımını nasıl tanımlıyorsunuz?

Mimari ve tasarım, siyasi olarak da, yıllardır Danimarka’nın hedefleri arasında yer alıyor. Bugün Danimarka tasarımları farmasötik ve tarım ürünleri ile birlikte ihracat ürünleri haline gelmiş durumdalar. Yine de, geniş hatlarıyla bakacak olursak, tasarım sektörünün bugünkü hali 1920’lerde, tasarım ve zanaat henüz iç içeyken başlatılan çalışmalara dayanıyor. Herkesin iyi tasarıma ulaşmasının mümkün olduğuna yönelik bir inanış sayesinde ilerleyen yıllarda bu gelişme sağlanmış.

Üzerinde çalıştığımız probleme birden çok çözüm geliştirmek için düşünmeye zaman ayırmayı seviyoruz. İyi çözümlerin geliştirilmek için zamana ve müşteriyle, başka uzmanlarla ya da mühendisler, danışmanlar ve başka tasarımcılarla yapılacak işbirliğine ihtiyaç duyduğuna inanıyoruz.

Bugün, benim gözlemlediğim en büyük farklılık yeni bir bina projesi tasarlamaya başladığımızda ortaya çıkıyor. Şehir ya da belediye tarafından yöneltilen

Sosyal, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirlik konularında hassas projeler geliştirmek için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Bu üç değer

Sürdürülebilirlik politikaları ve yeşil mimariye ait değerler tasarımlarınızı ve çalışmalarınızı nasıl etkiliyor?

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

81


82 82

de madalyonun aynı yüzünde yer alıyor ve mümkün mertebede onları dengede tutmak istiyoruz. Yine de, başlangıçta daha maliyetli olsa da uzun vadede tasarruf sağlayacak bu değerleri incelemek ve uygulamaya almayı düşünmek proje sahibine bağlı oluyor. Yatırımların çoğunun kısa vadeli olduğu bir ortamda bu biraz zorlayıcı. Kullanmayı en sevdiğiniz materyal nedir? Tüm malzemeleri sevsek de doğal olanları kullanmaya meyilliyiz. Kısa bir süre önce İstanbul Tasarım Bienali için genleşmiş mantar ile çalıştık. Müthiş bir malzeme; sıcak, hassas, harika bir dokusu, kokusu ve rengi var. Bunların da ötesinde, hayatı boyunca büyük miktarda karbondioksit absorbe ettiği için karbon negatif bir ürün. Zarflama ve yalıtım için kullandığımız toksik köpüklerin yerini alabilecek ve karbon salınımına negatif olarak katkı sağlayan bir materyal kendisi. Bienal için yaptığınız tasarımla alakalı biraz detay verebilir misiniz? Mart + Nisan 2015

Bienal için, ana girişte kullanılacak mobilyaların tasarımında mantar kullandık. Sergiyi ziyaret etmeden ya da ettikten sonra ziyaretçilerin kullanımı için mantardan geniş bir oturma alanı oluşturuldu. Mantardan yapılmış 60 sandalyeyle birlikte alan aynı zamanda bienal boyunca gerçekleştirilen eğitim ve tartışmaların da yaşandığı yer olarak kullanıldı.q



MURAD ACAR

84 84

Mart + Nisan 2015


for English

Ana prensibimiz; kaliteliyi, ekonomik olanı, ve çevre dostu olanı kullanmak.

BIZ MIMARLAR KALITEYE, MARKAYA, ESTETİĞE DEĞER VERIYORUZ VE SEVIYORUZ. BINAYI EN SON BITTIĞI ZAMAN IYI BIR MAKYAJLA ORTAYA KOYMAKTAN HOŞLANIYORUZ. BURADA DIŞ CEPHE EN ÖNEMLI ETKENLERDEN BIR TANESI. BEN METAL KAPLAMALARI, ALÜMINYUMU, CAMI, DOĞAL MALZEME OLARAK DA DOĞAL TAŞI ÇOK SEVIYORUM.

AĞAOĞLU

Mimari tasarım kararlarınızda çevre duyarlılığı ve sürdürülebilirliğin önemi ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? Mimaride sürdürülebilirlik ve çevre duyarlılığı bizim şirketimizin ana prensiplerinden biri. Uzun süredir Türkiye’de emlak sektörünün liderliğini yapan firmaların başında geliyoruz, bizim bu konuda da önder olmamız, lider olmamız ülke ve sektör açısından çok önemli. Proje ekibimiz, mimarlarımız, teknik kadro hep birlikte projenin yapıldığı çevre ile ilgili bütün değerleri bir araya getirerek dikkat edilmesi gereken bütün ögeleri masanın üzerine koyup teker teker değerlendiriyoruz. Nelere sadık kalmamız lazım, nelere dokunmamız, nelere dokunmamamız gerekir… Proje öncesinde bir beyin fırtınası yapıyoruz. Geniş ve tecrübeli bir kadromuz olduğu için sürat içinde gözden kaçabilecek şeyleri, hataların yapılmasını engelliyoruz. Ön tasarımın ortaya çıkması üç, dört ay gibi bir zaman alıyor. Bu süreç içinde yapılan çalışmalar tekrar tekrar gözden geçiriliyor, hatalar varsa değerlendiriliyor. Çevre faktörü çok önemli; bunun paralelinde de karar verilecek olan malzeme, yapılacak olan yapının görüntüsünün

ortama uyması, yabancılaşma olmaması, sanki eskiden beri oradaymış gibi olması konusuna çok dikkat ediyoruz. Her yerde yaptığımız yapının ayrı bir kimliğinin olmasını da önemsiyoruz, yaptığımız yapıların bölge içinde yabancılaştığı konusunda eleştiri almadık bu güne kadar. Belki ufak tefek hatalarımız olmuştur; ama bunları bir sonraki projede düzeltmeye çalışıyoruz. Projelerimizde son zamanlarda çevreye duyarlılığın ötesinde enerji verimliliği ve LEED Sertifikaları da önem kazanmaya başladı. Türkiye’de bu konular gündeme gelmeden yıllar önce gerek Amerika gerek Avrupa ziyaretlerimizde görmüştük ve bunları bir an önce faaliyete geçirmek istiyorduk. Türkiye’de çok güzel bir rekabet ortamı da var; bu rekabet ortamının oluşması kaliteyi de getiriyor. Bunların Türkiye’de başlaması konusunda öncü firmaların başında geldiğimizi rahatlıkla söyleyebilirim. Bugüne kadar pek çok projemizle LEED Sertifikası aldık, şu an sertifika sürecinde olan projelerimiz de var. Devam etmekte olan Maslak 1453 Projesi ve Finans Merkezi projesi gibi büyük projelerde sertifikaya aday olmak ve sertifikayı alabilmek büyük bir başarı. Bir takım ikonik binalarda, bir iki bloktan E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

85


MURAD ACAR

86 86

TEKRAR ELDE EDILEMEYECEK BIR TAKIM ŞEYLERI KAYBETMEK ÇOK ÜZÜCÜ. GETIRISI ILE GÖTÜRÜSÜNE DIKKAT EDEREK UZUN VADELI DÜŞÜNMEK LAZIM, YEŞIL ÇOK ÖNEMLI. oluşan yüksek binalarda bunları sağlamak tabi ki çok kolay ama büyük metrekarelerde bunları getirebilmek yatırımcıyı maliyet açısından zorlasa bile biz bunun devamının sağlanmasına çok dikkat ediyoruz; çünkü bizim ana prensiplerimizden bir tanesi bu. Bahsettiğim bu iki projede de Gold ya da daha üstü bir sertifika almayı hedefliyoruz. Projelerinizde malzeme seçimlerine siz mi karar veriyorsunuz? Ekibimizle birlikte karar veriyoruz; çünkü takım çalışmasını önemsiyoruz. Çeşitli alternatifler bize geliyor, o alternatifler üzerinden seçimlerimizi ve değerlendirmelerimizi yapıyoruz, maliyetleri çıkartıyoruz, hangi malzemeyi hangi projede kullanabiliriz ona karar veriyoruz. Hepsi zincirleme bir reaksiyon gibi; bizim ana prensibimiz iyiyi, kaliteliyi, ekonomik olanı kullanmak. Tabi çevreye ve doğaya saygılı olmak da bunların vazgeçilmezi. Mart + Nisan 2015

Mimar olarak kullanmayı tercih ettiğiniz ya da kullanmayı en çok sevdiğiniz malzemeler dersek ilk aklınıza gelen üç tanesi ne olur? Biz mimarlar kaliteye, markaya,estetiğe değer veriyoruz ve seviyoruz. Binayı en son bittiği zaman iyi bir makyajla ortaya koymaktan hoşlanıyoruz. Burada dış cephe en önemli etkenlerden bir tanesi. Ben metal kaplamaları, alüminyumu, camı, doğal malzeme olarak da doğal taşı çok seviyorum. Bunların kombinasyonları iyi bir şekilde değerlendirilirse binanın kimliği çok iyi oturmuş oluyor. Tabi bunları ne oranda, nerelerde kullanılacağını çok iyi ayarlamak lazım. Çok pahalı bir malzemeyi uygun olmayan şekilde kullandığınız zaman maalesef onun getirisi olamıyor hatta daha basit görüntülere sebep olabiliyor. Sadelikte de güzelliği yakalamak oldukça zor bir olay ama bizim ana prensiplerimizden

bir tanesi abartmadan, sade güzelliği yakalamak. Cephe mimarisinden ve cephedeki sürdürülebilir çözümlerden, sistemlerden bahsedebilir misiniz? Cephe bir binanın kıyafeti, paltosu gibi. İstanbul çok farklı iklim kuşağına sahip değil ama yeni iklim değişiklikleri sonucu oluşan tabloda bayağı farklı iklim koşullarında yaşıyoruz. Enerjide sürdürülebilirlik günümüzün vazgeçilmezlerinden. Dolayısıyla binalarda enerji verimliliğini öne çıkaran dış cephe çözümleri konusunda uygun malzemeler ile bunu devam ettirmek ve tanımlamak konusuna önem veriyoruz. Burada binanın kimliği, mimarisi çok önemli; yüksek, alçak, yaygın bina olduğu zaman çeşitli farklı çözümlere gidilebiliyor. Mümkün olduğu kadar az enerji harcayarak verimlilik sağlayan çözümler bizim için önde geliyor. LEED Sertifikası ve LEED uzmanları aslında bizi bu konuda yönlendiriyor. Bünyemizde iki tane LEED AP var; bu arkadaşlarla birlikte LEED’in Türkiye’deki temsilciğini almış


firmalarla iş birliği yapıyoruz. Binaların enerji modellemelerini yapıyoruz, enerji modellemelerinde kullanılacak cam cinsinden, cephede oluşacak yalıtım değerlerine kadar her şey tespit ediliyor, buna bağlı olarak seçeceğimiz enerji tasarruflu malzemeler ortaya çıkıyor. Biz de enerji değerlerini ihtiva eden malzemeleri masanın üzerine yatırarak renk, doku ve malzeme farklılıklarını tespit ederek cephelerimizi oluşturuyoruz. Bu da ileride kullanıcı için gerçekten enerji verimliliğinde büyük bir avantaj sağlıyor, binalarımızın çok az bir enerji sarfiyatı ile ısınması ve soğuması sağlanmış oluyor. Bu konuda artık mimari ile fizik bir arada çalışıyor diyebilirim. Yüzde 40’ı tamamlanmış olan 1453 projesi bizim için önemli bir proje. Cephede panel sistem olarak çift cephe çalışıyoruz. Enerji verimliliği konusunda çift cephenin önemi zaten ortada. Bir tane ceketin üzerine bir palto giyilmiş gibi hem korunaklı balkonlar hem de içeride daha az enerji sarfiyatı olan bağımsız bölümler oluşturmuş oluyoruz. Kullanıcının fonksiyonel kullanımı açısından hem de enerji verimliliği açısından iyi bir çalışma ortaya çıkmış oluyor. Projede tüm malzemelerin seçimleri yapıldı, cephesi kaplanan yerlerde banyo ve mutfaklarda seramik çalışması devam ediyor. 2016’nın sonuna doğru ilk teslimleri yapacağız, projenin ilk etabının tamamlanması ise 2016’nın sonu gibi gözüküyor. Özellikle son yıllarda akıllı şehir, akıllı bina gibi smart teknolojileri çok duyar olduk, akıllı cepheler üzerine sizin yaptığınız herhangi bir çalışma var mı? Bunlar aslında uzun vadede bina kullanıcılarına çok verimlilik sağlayan sistemler; bizim yapmış olduğumuz çalışma da bir nevi bunu sağlıyor. Dış cephede kullanılan güneş kırıcıların kontrolü, açılıp kapanması, nitelikli camlar kullanılması gibi bir takım özellikler genelde ofis binalarında ağırlık kazanmaya başladı.

87 87 Konutlarda ise henüz yaygın kullanım yok. Önümüzdeki dönemlerde bunların daha da yaygınlaşacağını zannediyorum. Bina otomasyonu artık işin vazgeçilmez bir parçası olmaya başladı. Bütün mekanik sistemler ve onların kontrolü otomasyon üzerinden yapılıyor ve belirli merkezlerden izleniyor. Belirli arızalar olduğu zaman bu merkezlere direkt sinyaller gidiyor. Yangın otomasyonun en önemli parçalarından bir tanesi, yangın sistemlerinin akıllı binalara entegre edilmesi, sinyallerin adreslenmesi, erken müdahale edilebilmesi gibi hayati faktörler. Yani işin olmazsa olmazları. Daire içinde kullanılan akıllı sistemlere gelince de bunları biz ilk My World Ataşehir projesinde kullanmaya başladık; ancak maalesef son kullanıcılardan çok iyi geri dönüşler alamadık. Sistemler akıllı olduğu gibi aynı şekilde kullanıcılarında bunlara adapte olması lazım. Kullananların yetkinliği olmayınca bu sefer sistemler kendilerini kilitlemeye başlıyor, bir arızaya neden vermemek için… Çağırılan servislerin sayısı bayağı bir sıkıntı yaratıyor; onun için birçok kişi sistemini iptal ettirdi.

BINA OTOMASYONU ARTIK IŞIN VAZGEÇILMEZ BIR PARÇASI OLMAYA BAŞLADI. BÜTÜN MEKANIK SISTEMLER VE ONLARIN KONTROLÜ OTOMASYON ÜZERINDEN YAPILIYOR VE BELIRLI MERKEZLERDEN IZLENIYOR.

Binaların tümünü ve merkezi sistemi E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MURAD ACAR

lazım gibi konuları anlatan iki günlük bir eğitim. Eğitimin ardından arkadaşlar sertifika alıyorlar ve sahaya çıkabiliyorlar; ayrıca onları sahada denetleyen sertifikalı güvenlik uzmanlarımız var. Her yeni iş başlamadan önce iş risk analizi yapıyorlar, iş riski analizine göre de ne gibi tedbirler alınması gerektiğini o bölüme bildiriyorlar, o bölüm gereken tedbirleri aldıktan sonra o işe başlanıyor ve devam ediyor.

88 88

BARETINI TAKMAYAN, EMNIYET KEMERINI KULLANMAYAN KIŞILERE YÜKSEK ORANLARDA PARA CEZALARI UYGULUYORUZ.

Mart + Nisan 2015

etkileyen dış cephe ile ilgili gerek mekanik, gerek elektrik konularındaki akıllı bina konsepti işin vazgeçilmez bir parçası olmaya devam ediyor ve edecektir de. İş güvenliği konusunda ne gibi önemler alıyorsunuz? İş güvenliği çok önemli bir konu, biz iş güvenliğine çok dikkat eden bir şirketiz. Maslak 1453 projemizde 170’in üstünde iş güvenlik elemanı çalışıyor. Bunların içinde; iş güvenliği denetim elemanları, işaretçiler, makina bölümünde çalışan arkadaşlar, doktorlarımız, ambulans şoförlerimiz, hasta bakıcılarımız yer alıyor. Biz ne kadar tedbir alırsak alalım insan faktörü çok önemli. Ortaya çıkan ürün açısından çok pahalı bir ürün yaratıyoruz. Bu pahalı ürünü yaratırken bizimle çalışan arkadaşlarımızın çoğunluğunun eğitim seviyeleri düşük. Kadro bizimle çalışmaya başladığı zaman onları iki günlük iş güvenliği eğitimine tabi tutuyoruz. Bu eğitim sahaya çıkarken ne gibi iş güvenliği tedbirleri almak gerekir, iş güvenliği ile ilgili ne gibi giysiler ve malzemeler kullanılması

Bu kadar tedbir alınmasına rağmen maalesef yine iş kazaları yaşıyoruz, çalışan arkadaşların birazcık kendilerine dikkat etmesi gerekiyor. Baretini takmayan, emniyet kemerini kullanmayan kişilere yüksek oranlarda para cezaları uyguluyoruz. Boğazın kuzeyi şu sıralar herkesin korkulu rüyası… Yeşil oranımız yüzde 1,5 iken, İstanbul’un kuzey ormanlarının da 3’üncü köprü ile imara açılması ihtimali var. Bu konudaki düşünceleriniz nedir? Biz yeşile önem veren, saygı duyan bir grubuz. Bir bayram seyahatinde Amazon Ormanları’na gittim. Oradaki yaşantıyı ve canlıları gördükten sonra dünyayı kirlettiğimizin farkına vardım. Siz ne kadar uygun şeyler yaparsanız yapın; betonlaşma, asfalt, yolların kaplanması gibi faktörlerle dünyanın nefes almasını engelliyoruz. Dünya aslında orada yaşıyor. Şehirlerde artık bunu yaşayamıyoruz; kuraklıklar, yağmurlar az yağmaya başlıyor, kirlenmeler oluşuyor, yeşil azalıyor… Bunlara çok dikkat etmemiz lazım. Bu dünya bizim, çocuklarımızın dünyası, bizlerden sonra yaşayacakları da düşünmemiz lazım. Dolayısıyla tekrar elde edilemeyecek bir takım şeyleri kaybetmek çok üzücü. Getirisi ile götürüsüne dikkat ederek uzun vadeli düşünmek lazım, yeşil çok önemli…q


Çarpıcı Projeler Trakya Cam’ın Yenilikçi Ürünü ısıcamkonfor T ile Hayata Geçiyor... ®

TRAKYA CAM

Proje Mimar Yatırımcı Cam Tercihi

: Vadistanbul : 2 Design : Artaş-Aydınlı-Keleşoğlu : TRC Coolplus 62/44 T yeşil

Proje : Quasar İstanbul Mimar : Emre Arolat Mimarlık Yatırımcı : Viatrans A.Ş. – Meydanbey Ortak Girişimi Cam Tercihi : TRC Coolplus 62/44 T

www.isicam.com.tr | 444 9 872 / TrakyaCamSanayii / TrakyaCamSan

Proje : İş GYO TUTOM Mimar : SOM-Dizayn Mimarlık Yatırımcı : İş GYO Cam Tercihi : TRC Coolplus 62/44 T


OĞUZ BAYAZIT

90 90

Mart + Nisan 2015


for English

OZİT BORULAR

basıncı

“Projeler, sertifikasyon

seviyelerini geçmeli

47 Ortaköy-Beşiktaş/İstanbul Faks: 0212 327 17 90 che.com

BEN, ‘PROJELER, SERTIFIKASYON SEVIYELERINI GEÇECEK SEVIYEDE OLMALIDIR’ DIYEN MIMARLARDANIM. İŞIN ÖZÜ ŞU; ÖNEMLI OLAN BEN GÜZEL BIR PROJE TASARLADIM, GERÇEKLEŞTIRDIM DEMEK DEĞIL, BEN EN KULLANIŞLI VE EN DOĞRU PROJE SÜRECINI YÖNETTIM DIYEBILMEK. ANCAK BUNUN ZOR TARAFLARINDAN BIR TANESI GÜNÜMÜZDE SERTIFIKASYON SISTEMLERININ BIRER PAZARLAMA ARACI OLARAK KULLANILIYOR OLMASI. Mimarlıkta son ürün yerine sürecin tasarlanmasının önemine inanıyorsunuz. Tasarımdaki süreç ve yönetim değişti mi? Sizce değişim sebebi nedir?

SPDO

Mimarlık aslında ilk uygulandığı zamanlardan beri bir süreçti, yalnızca bu süreçteki başlıkların sayısı fazla değildi. Dolayısıyla tasarımı yapan kişi ya da kişiler bunları daha kolay idare edebiliyorlardı. Özellikle son on yılda bunun içine giren başlıkların sayısı çok arttı ve artık bu işin mimarlık süreci, mimarın eğitiminden ve görgüsünden daha ileriye gitti diyebilirim. Teknoloji, dünyayı koruma, geri dönüşülebilirlik, sosyoloji, toplum psikolojisi, özellikle 1980’den sonra doğan gençliğin dünyaya farklı bakış açısıyla bakmaları gibi unsurlar bir sürü farklı kriter getirdi. Dolayısıyla tasarımdaki süreç yönetimi de değişti. Ben 1997’den beri kendi işimi yapıyorum, ilk başlarda beş-on kişilik gruplarla iş yaparken şu anda elli kişilik bir ofis sahibi olmamın sebebi aslında sadece işlerin büyümesi değil, dediğim gibi sürecin içindeki bu başlıkların sayısının artması. İşin başlıkları arttığı zaman da o işin uzmanlarını barındırmanız gerekiyor ki işi layıkıyle yapabilesiniz. Biz mimari bir ofis olmamıza rağmen bünyemizde makina mühendisi, elektrik mühendisi, inşaat mühendisi, endüstriyel tasarımcı ve iç mimar var. Bunların olma sebebi; bu saydığım başlıklar arttıkça, bu başlıklarla ilgili uzmanların birlikte çalışma zorunluluğunun da artıyor olması.

Projelerinizden, tasarım süreçlerinizden ve sunduğunuz çözümlerden biraz bahsedebilir misiniz? Ben, ‘projeler, sertifikasyon seviyelerini geçecek seviyede olmalıdır’ diyen mimarlardanım. İşin özü şu; önemli olan ben güzel bir proje tasarladım, gerçekleştirdim demek değil, ben en kullanışlı ve en doğru proje sürecini yönettim diyebilmek. Ancak bunun zor taraflarından bir tanesi günümüzde sertifikasyon sistemlerinin birer pazarlama aracı olarak kullanılıyor olması. Halbuki ben 1997’den beri yaptığım tüm projelerde bunları anlatıyordum, bu süreç böyle olmalıdır diyordum, o zaman yalnız kalırken şu anda o sürecin entegre bir tasarım süreci olduğunun farkına varıldı. Aslında bir projenin sonucuna ulaşırken, siz kullanıcıya, bölgeye, ülkeye, projenin beşinci, onuncu, yirminci yılına uygun bir tasarım süreci içinde olmalısınız. Bu da şu demektir; siz yapı fiziği, mekanik, elektrik vs. ile ilgili başlıkları da aslında birlikte düşünüyorsunuz... Bu tasarım sürecinin iki tane dezavantajı var; birincisi süre, ikincisi uzmanların sayısı arttığı zaman, tasarım sürecinin çalışma maaliyetinin de bir parça artıyor olması. Dolayısıyla biz kendi projelerimizde bunu hedeflediğimizden, bu süreci kabul eden, bu sürecin peşinde olan, tesislerinin bu süreci yaşamasını isteyen işverenlerin mimari çözüm ortağıyız.

91


OĞUZ BAYAZIT

konuşulması lazım yani bunun sonucunda gelirlerini artıracak aktörler değil, mimarlar, mühendisler, elektrik mühendisleri, şehir planlamacıları ve bunları yetiştiren akademisyenler, okullar, hatta teknik liseler olması gerekir.

92 92

Örneğin; bir genetik merkezi, hastane ya da mekatronik fabrikası tasarladığınızda bu süreçler olmadan bir süreç yönetme şansınız yok; çünkü orada alınan sonuçlar ofisimizde yaptığımız çalışmaların neticesiyle ortaya çıkıyor. Dolayısıyla bizi, bu tip özellikli proje sahipleri daha çok tercih ediyor ve biz de bu tip projelere ağırlık vermeye çalışıyoruz. Sürdürülebilir, ekolojik kavramları son zamanlarda trend oldu, kamu ve işyeri binalarının bu gelişmeleri biraz daha uzaktan takip ettiğini söyleyebilir miyiz? Öncellikli olarak sektörün belirleyicileri finansal gücü elinde tutanlar değil, o işi bilenler olmalı. O işi bilenlerin olduğu yer, o ülkenin o sektörde nerede olduğunu gösterir bence. Konut sektöründe bu bilinçlenme ateşinin yanması çok doğru; ama buna uygun konut projesi yapıyorum diyenlerin sayısı maalesef yüzde onu geçmez. Bu durumun kamusal yapılara geçişi ise bu sıralamada en altta kalıyor; çünkü bir sanayiciye ya da bir holdinge sürecin çevre ile ilgili matematiksel artılarını anlattığınızda size hayır demesi kolay kolay mümkün değil. Bunlar kısa vadede geri dönüşler olmadığı için kamusal yapılarda bu hareketliliğin uzun vadede geri dönüşlerini Mart + Nisan 2015

bekleyecek siyasi otoritelere fazla rastlanmadığını söyleyebilirim. Bir örnek vereyim, 1998’de Güneşli’de bir proje yapmıştık. Bir kimya firmasının hem ofis hem de fabrika binasıydı. Bir sene önce ziyaret ettiğimde, 1998’de yaptığım binanın hala yaptığımız şekilde kullanıldığını ve yeni bir ihtiyacı olmadığını gördüm. Müthiş bir kimya firması dizaynı yapmamış olabiliriz; ama 1998’den 2014’e geçen süreçte onlara en uygun olanını yapmışız. 1997’de de Dalaman Havaalanı’nda bazı tesisler yaptık, o tesisler de hala aynı şekilde kullanılıyor. Keşke kamu yapılarımız, okullarımız, hastanelerimiz de bu zincire eklenebilse, bu mantığa gelebilse. Başlıkları koyabiliyoruz; ama arkasını dolduracak çalışmalar için daha somut adımlar atmak lazım. İnşaat yöntemlerinin rasyonizlasyonundan sağlanacak ekonomik tasarruflar ile yapıdan kaynaklanacak sağlık sorunlarının daha baştan oluşmamasının yaratacağı ekolojik tasarruflar ile ilgili düşünceleriniz neler? Bu soruyu sorma farkındalığı bizim ilk yaymak zorunda olduğumuz konu, bunu gerçekten oyunun içine sokabilecek aktörler tarafından

Öncelikle bir binayı baştan tasarladığınızda ilk yapmanız gereken arsa işveren için uygun mudur? Daha sonra bu arsanın artıları ile eksilerini değerlendirip; yirmi-otuz yıl burayı işletebilecek şekilde binanın operasyonel taraflarını öngörüp bir fizibilite raporu çıkartmak gerekir. Avrupa’da uluslararası bir kuruma gittiğinizde ilk bu raporu isterler, Türkiye’de bu rapor hiç konuşulmaz, belki görmemişsinizdir, duymamışsınızdır bile; ama bu bizim projelerimizde olmazsa olmazdır. Buna ticarette ‘niyet mektubu’ diyorlar ama bu projenin çizilmeden önceki ana fikri ya da ana hatlarıdır. Burada siz bütün sürecin içindeki rolünüzü, projenin ulaşmak istediği hedefi, notu belirlerseniz, böylece bina bittikten üç beş sene sonra karşınıza çıkabilecek sorunları baştan çözebilme başlığını önünüze koyabilirsiniz. Bu size tasarrufu baştan sağlatıyor. Bu binaların tasarım sürecindeki doğru, birbiriyle eşleşecek kriterler, sizin biraz önce söylediğiniz yapının oluşturabileceği negatiflikleri; birincisi engelenmesine, ikincisi fazla maaliyetler oluşmadan çözülmesine, üçüncüsü diğer binalar için örnek teşkil edecek sistem altyapılarının oluşturulmasına sebep olur. Bina performansı modelleme ve simülasyonları konusunda biraz daha detaylı bilgi alabilir miyiz? Yapı fiziği konusu geniş bir konu, bunun içinde enerji, görsel konfor dediğimiz aydınlatma, iklim ve işitsel konfor dediğimiz akustik konfor var. Bu odayı örnek alırsak; size burada taze hava vermemiz, ses izolasyonu ve doğru bir


OZİT BORULAR

aydınlatma sağlamamız lazım ki bunlar odanın içine seçilen mobilya ve halının renginden daha önemli unsurlar. Bu değerleri sağlayan, çevreye dost, doğru ve geri dönüştürülebilir malzemeler kullanarak bu mekanı oluşturabilmek aslında bu işin toplamı. Bunda da hangi malzemeyi seçeceğiz, hangi bütçe içinde kalacağız ve kullanılan malzemenin performansı nasıl? konusu aslında genel olarak bina simülasyonu dediğimiz programlarla bulunuyor. Bu işi hakkını vererek yapabilmek için sistemin içindeki bütün oyuncuların; mimarların, enerji simülasyonu yapanların, makina, elektrik ve aydınlatma mühendislerinin, peyzaj mimarlarının aynı derecede o algıya ve hesap yöntemlerine hakim olması lazım. Bu ekiplerin içlerinde hep bir lider var; kimi zaman LEEDdanışmanı, kimi zaman projenin sahibi, kimi zaman mimar ama bu liderlerin kendi vizyonları ya da o konudaki kendi simülasyon yapma yetenekleri veya simülasyonu yaptırma hedefleri, limitleri, o projenin gerçekten ne kadar o noktaya yaklaşabilir olduğunu 47 Ortaköy-Beşiktaş/İstanbul gösteriyor. Faks: 0212 327 17 90

basıncı

93 93

che.com

Biz bir işi bütçelendirirken; yenilenebilir enerji kaynaklarına ne kadar yatırım yapmalı ve bunun geri dönüşümü ne kadar olacak gibi verilerin mekanik sistem simülasyonunu yapıp, bunun A,B,C,D yatırımlarına göre hem parasal geri dönüşünü hem de çevreye ne kadar zarar verdiğini gösteren simülasyonlarını da çıkarıyoruz. Biz, kendi uzmanlığımız içinde kalanları kendi bünyemizde, diğerlerini üniversitelerden destek alarak tamamlıyoruz. Burada altını çizmek istediğim bir nokta var; bu sürecin lideri, bana göre hiç bir zaman satış, sonuç ya da sertifika hedefli olmamalı. Oğuz Bayazıt Mimarlık olarak eski Bomonti Bira Fabrikası’nın yapım yönetimini üstlendik. Projede farklı markalar farklı fonksiyonlar yerine getirecekler; sergi alanları, müze, lokanta, eğlence alanı, öğrenciler için workshoplar.... Bu süreçte bizim rollerimizden ilki anlattığımız konularda gerekli etütleri yapmak ya da yaptırmak, ikincisi tarihi bir yapının tarihi olarak kalmasını sağlamak, üçüncüsü de bu doğruları o yapıya sağlayabilmek... Bir diğer projemiz olan ve Çatalca Serbest Bölge’de bulunan çok büyük bir sanayi tesisi. Bu projede de o bölgedeki sanayi tesisinin bütün aşamalarında kendi içinde ürettiği enerjiyi kendine geri kazandıracak çözümlerin dizayn sürecini yürütüyoruz.

Mevcut bir bina her koşulda sürdürülebilirlik ilkelerine göre revize edilebilir mi, burada ekonomik, ekolojik denge sizce nasıl olmalı? Aynı şekilde sürdürülebilir yapıların tarihi yapılara adaptasyonunda nasıl bir yol izlenmeli? Bunun da üç başlığı var; birinci başlık mevcut şartlara göre proje yönetimi ya da simülasyonlar, ikinci başlık bunun hangi çözümlerle bir noktaya gideceği çünkü tek bir çözümü yok, üçüncü başlıkta ne şekilde işletileceği. Tarihi yapılarda aslında bu imkan var. Binanın kendi kendine taşıdığı yapısal durum dışında siz oraya yeni bir fonksiyon getirdiğinizde o yeni fonksiyonun tek hedefi ticari dönüşünün en yüksek olacağı seviye değil, yapıya en fazla değer katacağı pozisyon olması gerektiğini düşünüyorum. Bu da nedir? Normalde otomasyon sistemleri çok gelişti, baştan beri konuştuğumuz sürecin baş aktörleri sistem mühendisleri. Bu sürecin içinde yapının kullanım hedefleri sistem mühendislerine doğru tarif edildiğinde uygun bir ana süreç ya da ana şema ortaya çıkacaktır. Sonra şemanın

SEKTÖRÜN BELIRLEYICILERI FINANSAL GÜCÜ ELINDE TUTANLAR DEĞIL, O IŞI BILENLER OLMALI. O IŞI BILENLERIN OLDUĞU YER, O ÜLKENIN O SEKTÖRDE NEREDE OLDUĞUNU GÖSTERIR BENCE.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


OĞUZ BAYAZIT

MESLEK HAYATIMA BAŞLADIĞIMDAN BERI PROJELERIMIZIN BIR ÇOĞUNDA SUYU TEKRAR GERI KULLANABILMEKLE ILGILI BIRTAKIM SISTEMLER ÜZERINDE ÇALIŞIYORUZ.

94 94

altını doldurmak için çok farklı alternatifler üretilebilir, özellikle otomasyon sistemlerinde tek bir doğru yok. Senaryolar koyuyorsunuz, simüle ediyorsunuz, sonucunu alıp az beğendim, çok beğendim, hiç beğenmedim diyorsunuz. Buradaki süreç kullanıcılarla birlikte dönen bir süreç, bizim yapı fiziği hakkında kontrol ettiğimiz şeyler yangın şartnamesine uyuyor mu, çevreye gürültü kirliliği yapıyor mu, çok pahalı bir yatırım mı? vs. Bunlar olmasın demiyorum tabi ki ama bunlar tek şart değil. O ikisinin dengelendiği projelerin sayısının artması gerekiyor. Bana göre dünya üzerindeki her yapı bu duruma sokulabilir. Ben uzman değilim ama atık kağıtların geri dönüşüme girmesinin farklı fizibiliteleri var, bazı kağıtları geri döndürdüğünüzde harcadığınız enerjinin bize verdiği zarar o kağıdı geri dönüştürmekten daha farklı bir neticeye götürüyor, demek ki her kağıt geri dönüştürülmemeli. Yapılar da bu şekilde. Bir yapı vardır, bu yapıyı sizin söylediğiniz başlıklar altında tekrar forma sokabilirim, değişen iklim koşullarına, kullanım ihtiyaçlarına göre değiştirebilirim; ama bazı yapılar vardır Mart + Nisan 2015

ki ön fizibilite aşamasındayken vazgeçmek lazım. Tabii ki tarihi dokudaki yapılar için bunu söylemiyorum; ama tarihi doku içinde yer alıp tarihi değer taşımayan binalar için bunu rahat rahat söyleyebilirim. Bir yanlışın üzerine bir yirmi sene daha yanlışla gitmeye gerek yok. Burada da biraz önce bahsettiğimiz simülasyonlar önemli oluyor. Özellikle son otuz yıldır, suyun çok kıymetli olduğu ve kriz sebebi olabileceği öngörüleri tartışılıyor. Projelerinizde su tasarrufuna yönelik gerçekleştirdiğiniz uygulamalardan bahsedebilir misiniz? Meslek hayatıma başladığımdan beri projelerimizin bir çoğunda suyu tekrar geri kullanabilmekle ilgili birtakım sistemler üzerinde çalışıyoruz. Türkiye’de suyun az harcanması ve kullanılan suyun geri dönüştürülmesi konusu yeni yeni gündeme gelen bir konu... Suyun az harcanması konusunda özellikle gelişen teknolojilerle ıslak hacimlerdeki su kullanımında önemli çalışmalar yapılıyor. Bir yatırımcıya elektrik tüketimi ile ilgili yaptığımız bir çalışmanın geri dönüşümü dört yıldır dedi-

ğimizde çok ilgilenmezken, suyla ilgili bunun geri dönüşümü altı yıldır dediğimizde bunu onaylayabiliyor. Dolayısıyla su konusunda biz gerek arıtma sistemleri üzerinden, gerek su kullanımının aza indirgenmesi seneryoları üzerinden çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Ancak sanayi bölgelerinde yağmur suyunun kullanılması için harcanan enerji çok olumlu sonuçlar vermeyebiliyor. Dolayısıyla burada da çözümlerin hep bir optimizasyona ihtiyacı var. Örneğin Gebze Sanayi Bölgesi’ndeki çatı suyunu toplamak hava kirliliği sebebiyle artı bir değer olmayabiliyorken Ege Bölgesi’nde bir projede uyguladığınızda gönül rahatlığı ile artı değer yaratabilirsiniz. Bir diğer konu da yeraltı sularının doğru kullanımı, sadece suyu tekrar kullanmak ya da suyu daha az harcamak değil, su kaynaklarının doğru seçimi de önemli bir konu. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkeyiz ama bir süre sonra petrolden daha kıymetli olacak yeraltı sularımızın peşinde olmalıyız bence, belki de deniz sularımızla ilgili birtakım teknolojik çalışmalar yapılmalı..q


KULLANIM SUYU ve ISITMA SİSTEMLERİ İÇİN KOMPOZİT BORULAR

■ 20’lik çapa kadar kolaylıkla el ile bükülebilir ■ Minimum fitting ile montaj ■ 3 presleme konturuna (T-TH-B) sahip akıllı fittingler ■ %100 oksijen geçirmezliği ■ Sürekli işletim sıcaklığı 95°C’de azami 10 bar işletim basıncı

Dereboyu Cad. No:78 Kat:1 34347 Ortaköy-Beşiktaş/İstanbul Telefon: 0212 327 17 00 - Faks: 0212 327 17 90 www.frankische.com


SABRİ PAŞAYİĞİT

96 96

Mart + Nisan 2015


for English

SABRİ PAŞAYİĞİT DESIGN OFFICE

“Mimaride gün ışığından

faydalanma çok önemli

BIZ, BIR YAPININ SÜRDÜRÜLEBILIR OLMASINA, KENDI ENERJISINI TAMAMEN KENDISININ ÜRETEBILMESINE, ATIKLARLA ILGILI KONTROLLÜ OLMASINA, ÇEVREYE ZARAR VERMEMESINE PROJELERIMIZDE ÇOK DIKKAT EDIYORUZ. BU KONUDA ÜLKEMIZ GELIŞEN BIR ÜLKE, TABI AVRUPA’DAKI STANDARTLARI YAKALAMAMIZ HENÜZ MÜMKÜN DEĞIL... Tüm projelerinizde detaydan bütüne aynı özenle yaklaşan bir tasarım anlayışınız var. Projelerinizden ve tasarım kriterlerinizden bahsedebilir misiniz? Bizim ilk çıkış noktamız, benim okulda öğrendiğim felsefe bu aslında. Bir projeye başladığınız zaman insan ölçeğinde olmasına çok dikkat etmelisiniz, projeyi ne kadar güzel tasarlarsanız tasarlayın, detaylar çok önemli. Bu noktada benim bakış açım çok net, mimari bir bütün; başlangıçtaki tasarım ve vaziyet planlama kararlarlarını yerinde yapmak çok önemli. Anadolu’da yaptığınız bir yer ile Batıda yaptığınız bir yer çok farklı karakterlerde, felsefede olmalı. Ancak; kararlar verildikten sonra iş bırakılmamalı çünkü işin başlangıç süreci yüzde yirmidir, ondan sonra ise asıl süreç başlıyor ve işi oluşturmak, yapabilmek çok önemli. Bu anlayışımızdan kaynaklı olarak elimizdeki projelerin yüzde seksen beşinin uygulanabilirliği var. Sürekli konsept proje üreten bir ofis değiliz, yaptığımız işler genelde uygulanan işler. Uygulamada da sizmi bulunuyor sunuz? Uygulamada biz bulunmuyoruz; ama uygulamaya yönelik detaylı projeler veriyoruz. Şantiye şefleri ve işverenlerle bunları sürekli kontrol ediyoruz, genelde bizim verdiğimiz projelerle şantiyeler sağlıklı bir şekilde yürüyor. Tasarladığımız projeye uygulamada da ciddi anlamda yaklaşıyoruz, bütün projelerimizde buna çok dikkat ediyoruz. Biz bunun için ofisimizde ayrı bir departman da kurduk. Bu departmanda 20 senelik tecrübe sahibi, projelerde, şantiyelerde çalışmış; problemli projeleri almış kendi çizimlerini yapmış bir yöneticimiz liderliğinde çalışıyoruz. O, şantiyelerin

problemlerini, proje tasarımdayken yapılması gerekenleri kontrol ediyor ve böylece daha da güçlenmiş oluyoruz.

97

Yeşil, sürdürülebilir, ekoloji gibi kavramlar son yıllarda hayatımıza yoğun olarak girdi ve özellikle sürdürülebilir mimarlık kavramı da günümüzün trend konularından bir tanesi. Mimarlığın sürdürülebilir ve ekolojik boyutu ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? Biz, bir yapının sürdürülebilir olmasına, kendi enerjisini tamamen kendisinin üretebilmesine, atıklarla ilgili kontrollü olmasına, çevreye zarar vermemesine projelerimizde çok dikkat ediyoruz. Bu konuda ülkemiz gelişen bir ülke, tabi Avrupa’daki standartları yakalamamız henüz mümkün değil, orada bilinç oldukça ileri düzeyde, şehirleri hatta kasabaları dahi kendi enerjisinin yüzde yüz kırkını üretebiliyor, atıklarını çok güzel kontrol edebiliyor. Bunlar kültürle de gelişen olgular ve bizde de ciddi manada gelişmeler, çalışmalar var diyebilirim ama maalesef bizim ülkemizde bizi tıkayan çok engel var. Örneğin; enerjinin kendi kendine üretilmesinde ülkemizde Avrupa’daki gibi destekleyen kanunlar yok, bu konuda birlikte hareket etmek gerekiyor. Biz bunları her defasında gündemimize getiriyoruz, bunlarla ilgili çalışmalar yapıyoruz fakat hep geri dönüyor. Örneğin bir AVM projesi üstünde çalışırken ben istiyorum ki AVM’nin bütün çatısını güneş panelleriyle kaplayayım, dış cephede enerji tasarrufu sağlayayım, hem doğayı koruyup hem de enerji giderlerini önemli ölçüde azaltayım ve maksimum enerjiyi kullanabileyim... Bu gibi konularda çok fazla bilinç olmadığından, maalesef işverenleri ikna etmemiz çok zor oluyor. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


SABRİ PAŞAYİĞİT

OTEL VE NITELIKLI YAPILARDA YANGIN DANIŞMANLARIYLA ÇALIŞIYORUZ, YANGINA DAYANIKLI MALZEMELER ÇOK ÖNEMLI, ÇÜNKÜ YANGINA DAYANIKLI MALZEMELER DOĞAYLA BARIŞIK MALZEMELER OLUYOR. 98 98

Ayrıca gün ışığından faydalanmaya çok önem veriyorum, mimarinin sürdürülebilirliğini önce mimari tasarımında belirlemelisiniz. Oysa küp bir bina yapıyorsunuz, sonra bunu camla giydiriyorsunuz ve binayı sürdürülebilir yapmak için de sistemleriyle, atıklarıyla ilgili önemler alıyorsunuz... Binanın esas sürdürülebilir ve ekolojik olabilmesi için insanların da içeride bunu hissetmesi lazım. Biz yaptığımız konut tarzı büyük akslı yapılarda buna çok önem veriyoruz; ama dünyayla kendi ülkemizi karşılaştrdığımız zaman çok gerideyiz. Geri olmamızın sebebi kanunların çok net olarak çıkmaması, işverenlerin konuyla ilgili bilinçlerinin tam oluşmaması... Yapıdan kaynaklanacak sağlık sorunlarının daha baştan oluşmamasını sağlamak için yapılması gereken ekolojik tasarruflar nelerdir? İnsan ve çevre odaklı bina yapım yöntemleri sizce nasıl olmalıdır? Mart + Nisan 2015

Yapıdan kaynaklanacak sağlık sorunlarında en önemlisi yön, yön birçok projede unutulmuş durumda. Ben özellikle konut projelerinde kuzey yönünün çok fazla kullanılmaması gerektiğini düşünüyorum. Yönlemenin, güneş ışığının içeriye doğru açılarda alınması, bina yerleşimlerinde ön planda olması gerekir ve biz buna çok dikkat ediyoruz. Şuanda çok yoğun projeler olduğu için buna çok fazla dikkat edilemiyor maalesef, izolasyon ile ilgili birtakım çözümler oluyor ama sonuçta güneşle ilgili bir şey yapamıyorsunuz. Doğayla savaşamayacağımız için barışmak zorundayız. Dediğim gibi projelerimizde en çok dikkat ettiğimiz konulardan bir tanesi yön; salonları doğuya, yatak odalarını güneydoğuya baktırmak zorundayız, eğer batıya bakıyorsa biraz çevirmemiz, bununla ilgili önlemler almamız gerekir. Yapıda kullanılacak malzemeler de çok önemli; plastik esaslı, hava almayan malzemeler, sentetik boyalar yavaş yavaş piyasadan çekiliyor ama hala kullanılıyor, biz bunlara da çok dikkat ediyoruz. Bunlar şuanda fark etmemize rağmen ileride büyük sağlık sorunlarına davetiye çıkaran, yangın

esaslı malzemeler. Dolayısıyla bunlar bizim tasarımda kesinlikle aldığımız tasarruflar. Otel ve nitelikli yapılarda yangın danışmanlarıyla çalışıyoruz, yangına dayanıklı malzemeler çok önemli, çünkü yangına dayanıklı malzemeler doğayla barışık malzemeler oluyor. Ben ülkemizde bina yapım yöntemlerinin artık daha insancıl olduğuna inanıyorum, bahsedildiği gibi büyük problemlerin olduğunu düşünmüyorum; ama bu konuda bilinçlenmek de çok önemli... Bizim ülkemizde her geçen gün gelişmekte olan makinelerle çok büyük bir iş birliği var, müteahhitler çok hızlı üretim yapabiliyorlar, tabiki hatalar var ama genel olarak çok kötü durumda değiliz bence. Çevre odaklı bina yapım yöntemleri kanun olarak da çok net, birtakım hadiseler yaşandıktan sonra bu önlemlerin alınmış olması kötü ama şuanda bina yapım yöntemlerinde bence iyi bir noktadayız. Yapıların çevreci ve insan sağlığına uygun olabilmesi için mevcut sertifika sistemlerinden birine sahip olmaları yeterli midir? Asıl hedefin sertifika almak olmaması için sizce neler yapılabilir? Sertifika en azından yapacaklarınızı listelendiriyor, önünüze bir plan koyuyor; ama işin amacının kesinlikle sertifika olmaması lazım, yapıya nitelik, aynı zamanda size de bir ekonomi kazandırmalı. Sertifikanın avantajlarının olması işveren için kesinlikle teşvik edici bir şey, hatta bence zorunlu da olmalı. Mesela enerji kimlik belgesi yapının ne kadar enerji harcadığını gösteriyor ama çok enerji harcıyor diye bu belgeyi vermemezlik yapmıyorlar; çünkü bizde fazla ürettiğiniz enerjiyi depolama şansınız yok, bunu yapamadığınız için sistemi durduruyorsunuz. Malzeme alımlarında ise biz bilinçliyiz ama işverenler gün sonunda maaliyete bakıyorlar, bunun olmaması, çevreye zarar veren bir malzemenin zaten üretilmemesi lazım. Toplum olarak bilinçlenilmeli, aynı zamanda idarecilerin bu konuyu ciddi bir şekilde teşvik etmesi , belirli bir zorunluluğun olması lazım, böylelikle iyi bir noktaya gelinebilir, bundan dolayı ben sertifikanın artık zorunlu olması gerektiğini düşünenlerdenim. Özellikle son otuz yıldır, suyun çok kıymetli olduğu ve kriz sebebi olabileceği


öngörüleri tartışılıyor. Projelerinizde su tasarrufuna yönelik gerçekleştirdiğiniz uygulamalardan bahsedebilir misiniz? Adana’da bahsettiğim projede yeraltındaki sudan enerji üretmeyi planlıyoruz ve bu çok önemli bizim için. Ben su konusunda tasarrufun önemli olduğuna inanan bir insanım ama su tasarrufunu hiç yapmadığımızı düşünüyorum, bunun sebebi de ülkemizde suyun çok bol olması. Yeraltı su kaynaklarımız, hesaplandığına göre yüz yıl yetebilecek durumda, bu da bizim daha rahat su kullanmamızı sağlıyor. Yöneticiler, idareciler, bizler su tasarrufuna çok dikkat etmiyoruz ama bence kamuya açık alanlarda fotoselsiz armatürlerin olmaması gerekiyor. En büyük sıkıntı da şu; biz yağmur sularını kanalizasyona atan bir toplumuz, oysa yağmur suyu; temiz, iyi bir arıtma sonucu içilebilecek bir su ama bizim yağmur sularından müthiş kaybımız var. Projelerimizde yağmur sularını toplamak istiyoruz; fakat bilinç oturmadığı için karşımıza türlü türlü problemler çıkıyor. Hem toplumda hem idarecilerde ciddi bir rahatlık var ama bizler mimar olarak su tasarrufuna dikkat ediyoruz, işverenlerde suyu hem kullanırken, hem atarken para ödüyorlar dolayısıyla onlar da harcamayı minimuma indirmek için çaba sarf ediyorlar. Diğer taraftan fotoselli ve normal bataryalar arasında ciddi bir fiyat farkı var, bununla ilgili bence devletin teşvikte bulunması gerekiyor.

BINANIN SÜRDÜRÜLEBILIR VE EKOLOJIK OLABILMESI IÇIN INSANLARIN DA IÇERIDE BUNU HISSETMESI LAZIM.

Yağmur suyunu toplayamayan, barajlardan su basarken yüzde kırkını kaçıran bir ülke olarak, “traş olurken suyu kapatmak” bu kaybın birazcık üstünü örtmek oluyor. Bunun tamamen devlet politikası olması gerekir, şehir alt yapılarının yenilenmesi, bir şekilde yağmur sularının toplanması, kentsel dönüşümlerde bunun zorunlu hale getirilmesi gerekiyor. Yol kenarlarındaki yeşil alanlar için asfalttan suyu toplamak kadar basit bir şey yok, basit bir mühendislik işi ama biz bunu bile yapmıyoruz maalesef. İnsan sağlığına ve çevreye duyarlı malzemelerin tüketiciler tarafından kabulü konusunda ve Türkiye’deki durumu ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz? Sizin kullanmayı en çok tercih ettiğiniz doğal yapı malzemeleri hangileri? Bir ofis, konut alırken ya da bir projeye bakarken malzemeler konusunda çok bilinçli değiliz, ama kullanılan malzemenin ne olduğu bilgisinin ilk sırada yer alması gerekiyor. Çevreye duyarlı malzeme zaten insan sağlığına da duyarlı oluyor.

99

Biz ahşap kullanmayı çok seviyoruz; zor, çalışan, yaşayan bir malzeme. Bir yere monte ettiğinizde onu doğru tespit edemezseniz, bükülüyor, eğiliyor, yaşadığı, doğal olduğu, nefes aldığı için. İmitasyon, kaplama, ahşap görünümlü plastikler bunları kesinlikle kullanmıyoruz. Doğayla iç içe malzemeleri kullanabilmek için aslında yapının da doğaya uygun olması lazım, yüksek katlı bir bina yaptığınız zaman ne kadar doğal malzeme kullanabileceğiniz tartışılır. Son dönem projelerinizden biraz bahsedebilir misiniz? Projelerimiz ağırlıklı olarak otel projeleri ve bu projelerin sürdürülebilir olmasına çok dikkat ediyoruz. Genelde otel markalarının gri su kullanımı, rezarvuarlardaki su tüketimleri, enerji ile ilgili konulara olan ilgileri büyük ve bizim de gündemimizde olan konular bunlar. Florya’da dört katlı, iki yüz yirmi odalı bir kent oteli yapıyoruz; gün ışığını tamamen içeri alan büyük bir atriumu var, İstanbul’a baktığımızda böyle bir yapıya rastlayamadık. Bu projemizde sürdürülebilirlik adına ciddi çaba sarf ediyoruz; ışığı orta kısımlardan aldığımız için E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


SABRİ PAŞAYİĞİT

100 100

FLORYA’DA DÖRT KATLI, IKI YÜZ YIRMI ODALI BIR KENT OTELI YAPIYORUZ; GÜN IŞIĞINI TAMAMEN IÇERI ALAN BÜYÜK BIR ATRIUMU VAR, İSTANBUL’A BAKTIĞIMIZDA BÖYLE BIR YAPIYA RASTLAYAMADIK.

Mart + Nisan 2015

ortak alanda enerji harcamamız minimuma inecek ve rezarvuarlarla ilgili de ciddi mekanik çalışmalarımız var ve kullanacağımız ısıtma soğutma cihazlarına çalıştığımız mekanik mühendisleri çok dikkat ediyorlar. LEED sertifikası ile ilgili de görüşmelerimiz başladı; dolayısıyla yaptığımız bu otelin sürdürülebilir olmasını istiyoruz ve mimari tasarımında bunu çok önem verdik. Adana’da da bir projeye başladık ve proje alanını kazdığımızda 8 metre sonra büyük bir suyun olduğunu gördük ve hemen arazinin bütün zemin etütlerini, su ile ilgili analizlerini

istedik ve bütün soğutma sistemlerini mevcut suyu kullanarak su soğutmalı bir sisteme dönüştürmeye karar verdik. Mevcut suyun soğukluğunu alıp cihazlarda kullanacağız sonra o suyu hiçbir kayıp olmadan yeraltına tekrardan vereceğiz; fakat şu anda görüşmelerimiz devam ediyor. Konut projelerinde ise yatırımcının, işverenin bunu bizden talep etmesi gerekiyor. İşverenin sürdürülebilir bir proje yaptığında daha çok rağbet göreceğini bilmesi gerekir, burada devletin duruşu çok önemli.q


FİBROBETON İLE

DOĞUŞTAN RENKLİ CEPHELER

Ertürk Sokak, Uzka İş Merkezi, No: 11, 34810 Kavacık, İstanbul T: (0216) 693 04 04 F: (0216) 693 04 00 fibrobeton@fibrobeton.com.tr www.fibrobeton.com.tr

101 101


YAMA KARIM

STUDIO LIBESKIND YÖNETİCİSİ

102

Mart + Nisan 2015


“İyi tasarım sürdürülebilir

mimari, sürdürülebilir mimari ise iyi tasarımdır. STUDIO LIBESKIND

S

“İYI TASARIM SÜRDÜRÜLEBILIR MIMARI, SÜRDÜRÜLEBILIR MIMARI ISE IYI TASARIMDIR” BIZ, SÜRDÜRÜLEBILIR MIMARININ BIR DENGE IŞI OLDUĞUNU SÖYLEMEK ISTIYORUZ VE BU; PERFORMANSLARDAN VE ADIMLARDAN OLUŞAN BIR ŞEMA DEĞIL, GÜNÜMÜZ TEKNOLOJISININ, MEKANIK SISTEMLERIN, MATERYALLERIN, IYI TASARIM SISTEMLERININ VE TASARIMIN DENGESINDE DURAN BIR KONSEPT. Günümüzün trend olan başlıklarından biri sürdürülebilir mimari. Sürdürülebilir ve çevreye duyarlı mimari tasarımla ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz? Sürdürülebilirliğin yeni ve trend olmayan kısımlarından bahsetmek daha doğru bence. Birinci kısım binanın sürdürülebilirliğini sağlayabilmek ki bu sadece kullandığınız malzemelerle ve teknolojilerle sağlanabilecek birşey değil. Sürdürülebilir mimari, çok eskiden beri uygulanan akıllı tasarım yöntemleriyle başlıyor. Bu, binayı, gün ışığını nasıl kullandığınızla ve doğal etkenlerden yararlanıp yararlanmadığınızla ilgili. Rüzgar yönünü havalandırma ve temiz hava için kullanıyor musunuz? Gün ışığını topluyor ve bunu en verimli nasıl kullanacağınızı tasarlıyor musunuz? Bütün bunları yaparken nasıl materyaller kullanıyorsunuz? Bunlar trend olan şeyler değil, sadece akıllı tasarım çözümleri, insanların her zaman yararlandığı pratikler, tarihi binalarda da bunlara rastlayabilirsiniz ve bu binalar sürdürülebilirliğin yapıtaşları. Ancak günümüzde, sürdürülebilirlik bir şema oldu; sertifikanız için toplamanız gereken puanları sıralayan bir not kartına

dönüştü; ama bu iyi tasarımın önüne geçmemeli. Düşünceli tasarım bundan da önemli çünkü fazladan uygulama gerektirmeden zaten en başında bulunması gereken basit tasarım parametrelerinin uygulanmasından oluşuyor. İkinci kısım ise iyi tasarım. İyi tasarım sürdürülebilir mimari, sürdürülebilir mimari ise iyi tasarımdır. Bununla demek istediğim; yapılar, insanların anlayabildiği bir şekilde yaratıldıkları zaman kentin ve toplumun gerçekliğiyle bütünleşiyor, böyle olunca da insanlar oranın bozulmasını, yok olmasını istemiyor. Bu, tamamen farklı bir biçimi sürdürülebilirliğin... İnsanların sevdiği için korumaya çalıştığı binalar, herhangi bir mekanik sistemden daha iyi korunan sürdürülebilir binalar demek. Biz, sürdürülebilir mimarinin bir denge işi olduğunu söylemek istiyoruz; bu performanslardan ve adımlardan oluşan bir şema değil. Günümüz teknolojisinin, mekanik sistemlerin, materyallerin, iyi tasarım sistemlerinin ve tasarımın dengesinde duran bir konsept. Sadece binaların tasarımı da değil, sokakların ve parkların da tasarımı. Hepsi için doğru dengeyi bulmak gerekiyor.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

103


YAMA KARIM

STUDIO LIBESKIND YÖNETİCİSİ

Citylife Master Plan

İnşaat yöntemlerinin rasyonizlasyonundan sağlanacak ekonomik tasarruflar ile yapıdan kaynaklanacak sağlık sorunlarının daha baştan oluşmamasının yaratacağı ekolojik tasarruflar ile ilgili düşünceleriniz neler? Sizce doğru inşaat yöntemi ya da yöntemleri nelerdir? Sürdürülebilir mimari, planlanmış sürdürülebilir şehirler, bütün bunlar birbiriyle bağlantılı. Sadece daha güzel görünen bir çevre değil, daha sağlıklı bir çevre yaratmaya çalışmalıyız. Bu konuda da genel anlamda gelişimimiz, sorunlara karşı farkındalığımız ve yeniliklere açık oluşumuz önem kazanıyor; daha iyi performans sergileyen, daha enerji tasarruflu malzemeler üretmemiz gibi... Örneğin; 60’larda yapılan binalarla günümüzde yapılan binaları karşılaştıramayız, o zaman teknoloji bu kadar gelişmemişti. Bu, eski binaların amaçlarının yanlış olduğu anlamına gelmiyor. Ama günümüzde biri neden sağlıksız, düşük performanslı, kötü sağlık koşulları doğurabilecek bir bina yapmak istesin ki? diye sorarsanız bunun cevabı çok açık ve bu tartışılacak bir konu bile değil, bu tamamen kötü inşaat bilgisi...

104 104

Citylife Master Plan

GÜNÜMÜZDE, SÜRDÜRÜLEBILIRLIK BIR ŞEMA OLDU; SERTIFIKANIZ IÇIN TOPLAMANIZ GEREKEN PUANLARI SIRALAYAN BIR NOT KARTINA DÖNÜŞTÜ; AMA BU IYI TASARIMIN ÖNÜNE GEÇMEMELI.

Temmuz Mart + Nisan + Ağustos 2015 2014

Aslında sorunuzla asıl vurgulamak istediğiniz, düşük performanslı binaları yapmak için sebebin ekonomik kazanç olup olmadığı. Biz burada birkaç sorunla karşılaşıyoruz. Bazı teknolojilerde ve materyallerde sürdürülebilirlik uluslararası bir problem olabiliyor, ama herhangi bir binayı ya da teknolojiyi, materyali birbiriyle değiştirmek mümkün değil; bunlar kesinlikle uluslararası problemler değil. Almanya’da tamamıyla sürdürülebilir olan bir sistem Birleşik Arab Emirlikleri’nde sürdürülebilir olmayabilir, İsviçre’de yapılacak bir binada kullanılacak betonla, başka bir ülkede kullanılacak betonun aynı olmasını da bekleyemezsiniz. Ya da batı yarım kürede cam ve çelikten yaptığınız bina, doğu yarım küredekinden daha mı iyi olur? Aynı sistemleri mi kullanırdınız? Bu yüzden, bölgede varolan malzemelere dikkat etmenin önemli olduğunu düşünüyorum. O ekonomik bölgede ya da kültürel bölgede nasıl yetenekler bulunabiliyor? Başka bir bölgede kullanılabilir olan bir ürün ihraç etmek yerine bu pazarlardan yararlanmak gerekmez mi?


SADECE DAHA GÜZEL GÖRÜNEN BIR ÇEVRE DEĞIL, DAHA SAĞLIKLI BIR ÇEVRE YARATMAYA ÇALIŞMALIYIZ.

Bu sadece işin bir bakış açısı. Diğeri ise, bütün dünyada, aynı sektörde, teknolojinin aynı şekilde gelişmesini bekleyemezsiniz. Bu yüzden mekanik gelişmede materyallerin araştırılması ve teknolojik gelişmeler sağlanması, hatta inşaat teknikleri geliştirilmesi gerekir. Küçük bölgelerde ve laboratuvarlarda çok daha kolay olur; ama bütün bunları sektörün tamamının kabul etmesinin bu kadar hızlı olacağını düşünmek pek gerçekçi değil. Bu yüzden bir çok üreticinin gelişmeye çalışmadığını görüyorsunuz, belki para kaybetmemek için ya da daha tasarruflu inşaat yapmak için, unutmamak gerekir ki onların bir işçi gücü var ve bu işçi gücü bazı işleri belirli şekillerde yapıyor ve uzun süredir yaptıkları için de kendi tekniklerinde çok daha başarılı oluyorlar. Ayrıca bu kültürü değiştirmek için de zorlu bir yatırım süreci gerekiyor; tekrar öğrenmek, tekrar öğretmek ve yeniden programlamak gibi... Birinci değiştirmeniz gereken; işinizi yapma şekliniz ve iş tecrübeniz, ikincisi ise bu iş tecrübenizi nasıl gerçekleştirdiğiniz. Özellikle de inşaat teknolojileri konusunda değiştirmeniz gerekenlerin bir kısmı, gelişmelerle inşaat arasındaki zaman farkı, diğeriyse yeniden programlamadaki problemler ki bazen teşvik edici programlar gerekiyor. Birçok ülkede bunlar bulunuyor ve yükün bir kısmını onlarla paylaşabiliyor, yeni teknikler, metodlar geliştirebiliyorsunuz. Devletler bu yeni disiplinleri yaymanızı teşvik etmek için size vergi avantajları bile verebiliyor.

Citylife Recidence 105

Citylife Recidence

İtalya, Milan’da eski bir fuar merkezinin gelişimini ve master planını yapıyorsunuz. Milan gibi tarihi bir şehirde, yeni ve çağdaş gelişimi eski ve E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


YAMA KARIM

Citylife Recidence

STUDIO LIBESKIND YÖNETİCİSİ

106 106

LABORATUVARLARDA GELIŞMELER KAYDEDEBILIRSINIZ AMA DAVRANIŞLARI VE INSAN DOĞASINI DEĞIŞTIRMEK UZUN BIR ZAMAN ALIR. AYNI ZAMANDA NESILSEL DE BIR DURUM, GENÇ INSANLAR DAHA ÇEVRECI OLABILIYOR, ÇÜNKÜ BIZIM BU DURUMU FARKETMEMIZ, ÖĞRENMEMIZ GEREKTI.

Mart + Nisan 2015

hassas tarihi dokuyu rahatsız etmeden projelendirme sürecinizden bahsedebilir misiniz?

Önce, boşalan eski fuar alanını yeniden nasıl inşa edeceğimizi, dışarıdan bir perspektifle master planı büyük ölçekte ve mantıklı bir şekilde nasıl tasarlayacağımızı düşünük. Sadece tarihi ve yeniden yaratma yaklaşımıyla değil, eskiye benzetmeye çalışmadan, eski tarihi dokuya sadık kalarak ama çağdaş bir yaklaşımla planladık ve projeyi kazanmamızı sağlayan da tamamen bu bakış açımızdı.

alan olmasını istemişlerdi ve bizim amacımız bunu elde etmek değil, geçmek oldu. Bunun projenin ana özelliklerinden biri olmasını istedik. Merkezdeki parkın etrafında varolan tarihi dokuya, projenin genelinde böyle olacağını bilerek, konutları dağıttık. Projenin sınırında ve merkezinde konut projeleri, tarihi dokudan uzakta çağdaş ve sembolik kuleleri koyduk, bu şekilde tarihi dokuyla arasına bir ek alan yaratmış olduk. Başka bir zaman ve kültürde, tamamen farklı yaşam tarzlarıyla ve kendi ekonomik kurallarıyla yaşamış bir tarihi dokuya, yaptığımız binaların uyumlu olmasını sağladık. Çok katlı yapıların daha sürdürülebilir bir kentsel değişim yaratacağı ve inşaat ayak izimizi en düşükte tutacağı gerçeği, yüksek ve yoğun binalar yapmanın ekonomik ama aynı zamanda kentsel ve ekolojik yaklaşımının yatay uzayan banliyö sistemlerinden çok daha sürdürülebilir bir yaklaşım olması juri ve halk tarafından çok beğenildi.

Yaptığımız ilk ve en önemli şeylerden biri büyük bir merkezi park yapmaktı. Bu park, bizlere verilen brifinglerde istenenin çok üzerinde bir parktı. Bölgenin bir kısmının açık

Aslında, biz tüm isteklerimizde içten olduğumuz için halk bizi destekledi. Aynı zamanda inanılmaz çağdaş geometriler kullanan ama varolan kültürel yapıyla

Sierra Milano Fuarı, tasarım endüstrisi için kuzey İtalya’da kurulmuş ve yaklaşık 10 sene önce şehrin dışına taşınmıştı. Bu eski fuar alanı için hazırlayacağımız master plana başlamadan önce, Avrupa’da herhangi bir tarihi merkezde olacağı gibi, çok yoğun bir düşünme sürecinden geçtik.


Özellikle son otuz yıldır, suyun çok kıymetli olduğu ve kriz sebebi olabileceği öngörüleri tartışılıyor. Projelerinizde su tasarrufuna yönelik gerçekleştirdiğiniz uygulamalardan bahsedebilir misiniz? Bence bu sürdürülebilir tasarımdan çok akıllı tasarımla ilgili. Su tasarrufu sağlamak için yapabileceğimiz birçok şey var, su geridönüşümü gibi... Projelerimizin çoğunda suyu yakalamak için sistemler kullanıyoruz ve şantiyelerimizin çoğunda da suyun sokağa akmaması için depolama tanklarımız var. Bu şekilde suyu koruyoruz ve daha sonra bakım, temizlik ve sulama işleri için kullanabiliyoruz. Bütün bunlar su tasarrufu konusunda oldukça gerekli. Daha az su kullanmaya gelince, kullananları kontrol etmek çok zor. Örneğin, inşaat tekniği olarak suyun kullanımı, geridönüşümü ve depolanmasıyla ilgili birçok önlem alabiliyoruz. Ancak kullanıcı performansını kontrol etmek çok daha zor bir iş. Belki de suyun fiyatı yükselirse insanlar kullanımını azaltabilirler; ancak bunun dışında denenen çoğu yaklaşım pek işe yaramış değil. Az su harcayan sifonlar var, onlara karşı bir düşünce yapısı var ve nasıl kullanılması gerektiğini açıklayıp bütün iyi niyetinizle projelerinizde kullanabilirsiniz ama kullanıcılar bir kez yerine üç kez sifonu çekerlerse hiçbir işe yaramamış olur. Havalandırmalı duşlar da buna benzer bir örnek. İnsanlar duş alırken su basıncının yüksek olmasını ve suyun tazyikli olmasını ister, bu yüzden bu duşların pazarlanması da çok kolay olmuyor. Neyin rahat ve lüks olduğu kültürünü değiştirmek çok uzun zaman alacak bir konu. Bazı aletler daha az suyu daha tazyikli bir şekilde çıkartmayı sağlayabiliyor. Laboratuvarlarda gelişmeler kaydedebilirsiniz ama davranışları ve insan doğasını değiştirmek uzun bir zaman alır. Aynı zamanda nesilsel de bir durum, genç insanlar daha çevreci olabiliyor, çünkü bizim bu durumu farketmemiz, öğrenmemiz gerekti.q

Corals at Keppel Bay, Singapur

tamamen içselleşmiş binalar yaptık ve dışmekan kullanımını olabildiğince artırdık. Özellikle dış mekan gerekçelerini karşılamak üzere Juliet balkonlar yapmaktansa, gerçekten dışmekan oturma odaları yaptık ve bu dış odalar da yaşam alanlarının bir uzantısı oldu.

107

Corals at Keppel Bay, Singapur

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


. . MINI PORTFÖY STUDIO LIBESKIND

RHEINZINK RESEPSİYON BİNASI Libeskind, çinko ile mimari dünyaya sıradışı binalardan bir yenisini daha ekleyen tutkulu bir hikaye yazdı...

108 108

Daniel Libeskind tasarımı olan ve Eylül 2009’da açılışı yapılan RHEINZINK’in yeni resepsiyon binası Libeskind Villa, son teknolojinin ve rezidental mimarinin sıradışı bir örneği... Daniel Libeskind’in görüşlerini ve yaratıcı fikirlerini ortaya döktüğü ve şahsi kullanım için tasarlamış olduğu Libeskind Villa daha sonra dünyanın çeşitli yerlerinde de sınırlı sayıda inşa edilmiş. Daniel Libeskind, yapının tasarımda kullandığı çinkoyu, sonsuz uygulama imkanı sağladığı ve örnek niteliğinde ekolojik özellikleri olduğu için çok sevdiğini belirterek; “doğal kaynak üzerindeki etkisi ve sağlamlığı açısından bakarsak çinko için metal camiasının ahşabı diyebiliriz” diyor. TASARIM VE YENİLENEBİLİRLİĞİN MÜKEMMEL UYUMU

HAREKETLI HATLARI, ENERJIK GÖRÜNÜMÜNÜ PEKIŞTIRIRKEN GÜNEŞ IŞINLARI VE BULUTLARIN YARATTIĞI GÖLGELER ISE DIŞ CEPHEYE BÜYÜLEYICI BIR CANLILIK KAZANDIRIYOR. Mart + Nisan 2015

Libenskind Villa, zarif ve seçkin bir şekilde tasarlanarak, yenilenebilir ve kaliteli materyallerle birlikte inovatif enerji teknolojileri kullanılarak inşa edildi. Daniel Libeskind’in tasarladığı bu yeni konut tipi için türünün ilk örneği diyebiliriz. Yerden yükselen bir kristal gibi görünen binanın hareketli hatları enerjik görünümünü pekiştirirken


YAĞMUR SUYU, RHEINZINK ÇATI SISTEMINDE BIRIKTIRILDIKTEN SONRA YERALTINDAKI SU TANKINDA TOPLANARAK TUVALETLERDEKI SIFONLARDA KULLANILIYOR.

109

güneş ışınları ve bulutların yarattığı gölgeler dış cepheye büyüleyici bir canlılık kazandırıyor. Metal çatı ve dış cephe kaplamaları ise birbirinden farklı şekillerde binayı sararak sanatsal bir bütünlük oluşturuyor.

Libenskind çinkonun onu neden heyecanlandırdığı sorulduğunda; “Çinkoyu çok seviyorum. Harikulade ve güzel bir malzeme, aynı zamanda da yenilenebilir. Doğal ve hiçbir endüstriyel sürece ihtiyaç duymuyor, tamamlama için ek bir uygulama da gerekmiyor. Bu da onu Schinkel’in 150 yıl önce yaptığı her materyalin gereksinimlerine uygun kılıyor. Güneş enerjili ısıtma kurulumu, malzemenin enerji üretimi ve yağmur suyunu geri dönüştürmesi konusundaki avantajlarıyla mükemmel bir şekilde örtüşüyor. İnşa ettiğimiz bu Villa’nın var olan tüm evler arasında en güzellerinden biri olduğuna ve sürdürülebilir mimarinin çıtasını yükselteceğine inanıyorum.” diyor

Dar ve geniş açıları, çapraz ve düz duvarları, iç içe geçen bölümleri, odalar arası görünmez geçişleri, balkondaki güneş koruması ve gizlilik amacıyla eklenmiş gölgelikleri ile özgün ve çarpıcı bir mimari sergileyen yapı, ilk aşamada ahşap bir iskelet olarak inşa edildi. Yenilenebilir kaynakların yoğun olarak kullanıldığı ve Alman yapı tasarım ve yüksek işçilik standartlarının uygulandığı yapı aynı zamanda dünyanın en yüksek enerji tasarrufu standartları ile uyumlu. Binanın çinko çatı ve dış cephe kaplamaları da enerji tasarrufunun bir parçası. Dışarıdan bakıldığında farkedilmesi pek mümkün olmayan paneller güneş enerjisi kurulumuna sahip. Jeotermal emici ve modern ısı pompası teknolojilerinin kombinasyonuyla hem görsel anlamda hem de yenilenebilirlik açısından mükemmel olarak inşa edilen binada yağmur suyu ise RHEINZINK çatı sisteminde biriktirildikten sonra yeraltındaki su tankında toplanarak tuvaletlerdeki sifonlarda kullanılıyor. Geri dönüşümlü ahşap materyallerin de kullanıldığı bina aynı zamanda Alman İnşa ve Çevre Enstitüsü’nden DIN EN ISO 14025 Type III uyumluluğu belgesine sahip. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


. . MINI PORTFÖY STUDIO LIBESKIND

CITYCENTER CRYSTAL

Tasarım çevreye duyarlı uygulamalar ve materyaller ile gerçekleştirilmiş...

110 110

Lokasyon: Las Vegas , Nevada Müşteri: MGM MIRAGE Mimar: Adamson Associates Architects Aydınlatma tasarımı: Focus Lighting Cephe: Israel Berger & Associates İç mimari: Rockwell Group Destek veren mimarlar: Foster and Partners, Gensler, Murphy Jahn Architects, KPF, Pelli Clarke Pelli Architects, HKS, Leo A. Daly, RV Architecture Sertifika: LEED Gold Tamamlanma tarihi: 2009

MGM MIRAGE CityCenter projesinin perakende satış merkezi, bu dikey “şehir içinde şehrin” bağlayıcı dokusu olarak görev yapan Crystals’daki The Shops, 45.000 m2’lik bir perakende satış ve eğlence alanı. Billuri paslanmaz çelik kaplı bölümler The Strip boyunca ana perakende markalarını barındırırken, spiralli çatı yapısı halka açık çarşıya içeriden hayat veriyor. Efsanevi Las Vegas şeridinden 180 derecelik bir kıvrım ile görünebilen bina birçok yönüyle ele alınabilecek bir mimari yapı. Dönemeçli çatısının dramatik yapısı ve tepe ışıkları, lüks markaların ve yemek alanının üzerine düşüyor, girişinde su çeşmesi bulunan bir kamu alanı barındırıyor. Bu dramatik tasarım çevreye duyarlı uygulamalar ve materyaller ile gerçekleştirilmiş ve 2009 yılında ABD Yeşil Bina Konseyi’nden (USGBC) LEED Altın sertifikası almış. Crystals’ın önemli sürdürülebilir

Mart + Nisan 2015

noktaları ise şöyle siralanabilir; ışıma yapan taban soğutması bütün alanı soğutan bir iklimlendirme yerine özellikle kalabalık olan bölgeleri soğutarak daha az enerji harcamaktadır, Orman İdare Konseyi (FCS) onaylı ahşap ürünler kullanılmıştır, yüksek düzeyde tasarruflu su tesisatı ile yıllık tahmini 7 milyon litre su tasarruf edilmektedir, alan aydınlatması için kullanılan verimli, doğal tavan ışıkları elektrik ışığı ihtiyacını düşürmektedir, alternatif yakıtlı araçlar ile gelen misafirler için öncelikli park yerleri bulunmaktadır. Kazandığı Ödüller 2012 - Uluslararası Alışveriş Merkezleri Konseyi (ICSC) tarafından VIVA “İyinin iyisi” ödülü, 2011- ICSC Tasarım ve Gelişim Ödülü, 2009 ABD Yeşil Bina Konseyi’nden LEED Altın sertifikası.


MONS ULUSLARARASI KONGRE GALERISI

Çelişen geometrik biçimlerin bir tezahürü...

Daniel Libeskind “bu mütevazı değerli bina için; basit, ancak dramatik dizayn yöntemleri, yerel malzemeler ve esnek bir program kullandık” diyor ve ekliyor “merkezin Mons’daki yeniden canlandırma bölgesine taze bir dinamik getireceğini umuyoruz.”

Studio Libeskind tarafından yerel partner H2A ve ana müteahhit CIT Blaton ile birlikte tasarlanan Mons Uluslararası Kongre Deneyimi Galerisi 9 Ocak 2015’te halka açılıp 2015 Avrupa Kültürel Başkenti’nin başlama vuruşunu yapıyor. Mons şehrine yeni bir mimari simge olarak yapılan kongre merkezi ekonomik canlanma planının ana unsurlarından biri ve eski ile yeni arasında bir bağlantı işlevi görüyor. Ziyaretçiler tepedeki seyir terasından şehrin tarihsel merkezindeki, bir UNESCO dünya mirası olan 17’inci yüzyıldan kalma Belfry kulesini, Santago Calatrava tarafından tasarlanan yeni tren istasyonunu ve Haine ırmağını izleyebiliyor. 12 bin m2’lik merkez, çelişen geometrik biçimlerin bir tezahürü. Merkez büyük bir giriş salonu, üç oditoryum, çok amaçlı etkinlik alanı, konferans odaları, ofisler, restoran, yeraltı park alanı ve bir kamuya açık çatı terası içeriyor.

Yapıya karakter ve ışık veren bir tutum ile kaplanmış eğimli şampanya şerit duvarlar, eloksallı alüminyum yapıyı, kuzeyde sokağa doğru destek yapan uç kısım yönünde sarıyor. Kuzeye doğru, masmavi alüminyum tirizler ile yapılmış camdan girişi ortaya çıkarmak üzere cephenin sokak seviyesinde yükseldiği görülüyor. Yapının görsel bütünlüğünü saplamak için şerit duvar boyunca çok az pencere yerleştirilmiş, var olanların ise sunta cephe ile görüş alanı ve gün ışığına göre hareket etmesi sağlanmış. Ziyaretçiler alana girdiklerinde; parlak, açık, duble yükseklikte bir lobi ile karşılaşıyorlar. Burada hilal şeklindeki gökyüzü boyunu düzensiz aralıklar ile kesen çatı pencereleri gün ışığını içeri getirip doğal, değişken aydınlatma desenleri yaratıyor. Yeşil çatı, pasif gölgelik, gece soğutması ve fotovoltaik hücreler ile oldukça enerji tasarruflu olan Mons Uluslararası Kongre Galerisi, LEED GOLD sertifikasının Belçika eşdeğeri olan Valideo B statüsünü kazanma yolunda . E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

111


. . MINI PORTFÖY STUDIO DANIEL LIBESKIND

112 112

BERLIN YAHUDI MÜZESI

Nazi Soykırımı’nın yankılarını ilk defa açıkça gösterip birleştirmekte. Halka 2001 yılında açılan Berlin Yahudi Müzesi, dördüncü yüzyıldan günümüze Almanya’daki Yahudilerin sosyal, siyasi ve kültürel tarihini sergileyip savaş sonrası Almanya’da Nazi Soykırımı’nın yankılarını ilk defa açıkça gösterip birleştirmekte. Yeni bina, 1735’de tamamlanan ve şu an yeni binaya giriş görevi gören Prusya Adalet Mahkemesi binasına bitişik olarak yapılmış. Berlin Duvarı yıkılmadan bir yıl önce Daniel Libeskind tarafından yapılan tasarım, üç anlayış üzerine oturtulmuş; Yahudi vatandaşların muazzam katkılarını anlamadan Berlin’in tarihini anlamak mümkün değildir, Nazi Soykırımı’nın anlamı Berlin şehrinin hafızasına ve bilincine yerleştirilmelidir ve son olarak, Berlin şehri ve Almanya, tarihinden Yahudi yaşamının kazındığını kabul etmelidir. Müzeyi ziyaret edenler, Baroque Kollegienhaus’a girip merdivenler ile dramatik giriş boşluğundan aşağı, yerin altına inerler. Var olan bina yeni binaya yer altı yolu ile bağlanmış, bu yolla hem eski Mart + Nisan 2015

hem de yeni binanın çelişkili otonomileri muhafaza edilmiştir. Bu alçalış yeraltında her biri farklı bir hikâye anlatan üç aksiyal rotaya varmaktadır. Bu rotalardan ilki bir çıkmaz yola ulaşır, burası Soykırım Kulesidir. İkinci rota binanın dışına çıkarak, Berlin’i terk etmek zorunda bırakılmışları hatırlayan Sürgün ve Göç Bahçesi’nin içine varır. Üçüncü ve en uzun olanı rota ise Devamlılık Merdiveni’ne doğru giden bir yolu takip eder, devamında ise tarihin sürekliliğine vurgu yaparak müzenin sergi alanına ulaşılır. Yeni binanın zikzaklı planını bir boşluk keser ve yokluğu somutlaştıran bir alan yaratır. Müzenin bir tarafından diğerine geçmek için ziyaretçiler bu boşluğa açılan 60 köprünün birinden geçmek zorunda bırakılır.

Kazandığı Ödüller 2010 - DKR (Hristiyan-Yahudi İşbirliği için Alman Birleştirici Toplum Konseyi) BuberRosenzweig Madalyası, 1999 - Alman Mimari Ödülü, 1998 - 1998’in En İyisi, Uluslararası Sanat Forumu.

Lokasyon: Las Vegas , Nevada Yapı boyutu: 500,000 sq.ft Müşteri: MGM MIRAGE Mimar: Adamson Associates Architects İnşaat mühendisi: Halcrow Yolles Mühendislik hizmeteleri: Flack + Kurtz Aydınlatma tasarımı: Focus Lighting Cephe: Israel Berger & Associates İç mimari: Rockwell Group Destek veren mimarlar: Foster and Partners, Gensler, Murphy Jahn Architects, KPF, Pelli Clarke Pelli Architects, HKS, Leo A. Daly, RV Architecture Yüklenici: Perini Building Company Sertifika: LEED Gold Tamamlanma tarihi: 2009


113 113

GELECEĞİN MALZEMESİ – TİTANYUMLU ÇİNKO 14001:2004’e göre “Çevre Yönetimi”, ISO 9001:2008’e göre “Kalite Yönetimi” ve ISO 50001:2011’e göre “Enerji Yönetimi” kanıtlanmıştır. Tamamı sızdırmazlık garantisi sunan sistem alternatiflerine sahip olan RHEINZINK, doğal yollarla patina tabakası oluşturan yüzey alternatifinden renkli versiyonlara kadar 4 farklı ürün grubu sunmaktadır. Uzun kullanım ömrü, %100 oranında geri dönüştürülebilir olması, bakım gerektirmemesi, estetik

değerleri ve çevre dostu olması sebebiyle geleceğin malzemesi olarak nitelendirilen RHEINZINK, mükemmel şekillendirme, kıvırma ve sistem teknikleri ile iddialı ve karmaşık yapı tiplerinde bile uygun çözümler sunmaktadır.

RHEINZINK Türkiye İrtibat Bürosu · Bağdat Cad. No: 124 · 34726 Fenerbahçe – İstanbul · Türkiye · Tel: +90 216 5506292 · Faks: +90 216 5506293 · info@rheinzink.com.tr

www.rheinzink.com.tr

RZ_4732-4C-TR

Dışında sonsuz zarafeti, özünde doğallığı ile her daim güvenilir bir malzeme olan RHEINZINK-Titanyumlu Çinko, % 99,995 saflıkta ve yüksek kalitede çinkodan üretilmekte olup bu konuda bir dünya markasıdır. Çatı ve Cephe Kaplama Sistemleri ve 500 parçanın üzerinde elemandan oluşan Yağmur İndirme Sistemi ile her ihtiyaca uygun çözümler sunmaktadır. RHEINZINK’in kendi isteği ile tarafsız birimler tarafından devamlı yapılan kontroller sonucu, ISO


ART

SANAT &MİMARLIK

VE GÜN IŞIĞI GECEYİ SANATLA AYDINLATIR

114

- Ezgi Beyazıt

Olurda bir gün yolunuz Kilmington’da Bruton yakınlarına düşerse ve olurda oralarda bir yerde boş bir arazide parıldayan rengarenk çiçekler gördüğünüz hissine kapılırsanız şaşırmayın. Gördüğünüz şey gerçek!

ki; çoğunlukla yüzeyde gölge oluşturularak ışıklı alanlar elde edilir. Fakat Munro bunun tersini yapıp, hali hazırda varolan gölgeler üzerine büyülü malzemeyi, ışığı eklemeyi tercih ediyor.

Aydınlatma fuarının gelip çatması ve kırların çiçeklerle dolmaya başlaması aynı zamana denk gelince insanın aklına aniden bir tek isim geliyor: Bruce Munro…

Bruce Munro, dış mekanda ve anıtsal boyutlarda ışığı kullanarak düzenleme çalışmaları yapan bir sanatçı. Yaptığı bu sarmal enstalasyonlarda, hatıra aracılığı ve paylaşılan insani duygular gibi konuları işliyor. Çalışmaları yaratmaya yönelik bir geri dönüştürme dürtüsü ve materyalin cazibesinin birleşimiyle oluşmuş ve kullandığı malzemeler de bu yönde gelişmiş.

Işık her zaman plastik sanatların bir malzemesi olmuştur. Resimde; koyu ve açık renkler ve renk tonlarıyla, heykelde; girinti-çıkıntılar ve dokular oluşturularak derinlik, üçboyut ve ışık gibi yeni elementler elde edilir. Bu da demek oluyor Mart + Nisan 2015


115

Işığı bir malzeme olarak sanatına sokmadan önce, hayatını kazanmak için ultra viyole plastiklerle parlayan tabelalar yapıyormuş. Bir gün kafasında bir ampul yanması sonucu ışık gibi saf ve temiz bir medyumu kullanarak ne kadar çok şey anlatılabileceğinin farkına varmış. Forest of Light (Işık Ormanı) isimli enstalasyonu Akmeşe, Akçaağaç ve Laleağaçlarının diplerinde büyümüş gibi görünen ve akrilik saplar üzerinde duran 20.000 kristal küreden oluşuyor. Renk değiştiren bu ışık denizi, karanlık çöktüğünde fantastik bir romandan veya filmden bir kesit gibi görünüyor. Water Towers (Su Kuleleri) adlı başka bir çalışması ise lazer-kesim ahşap parçanın bir arada tuttuğu 252 adet bir litrelik şişenin yeşil bir arazide düzenlenmesinden oluşuyor. Her kulenin şişeleri düşük voltajlı LED Projektörlere fiber optik kablolarla bağlanmış. Projektör, arka planda çalan Orlando Gough’un koro grubu The Shout’un şarkısına göre şişelerin renk değiştirmesini sağlıyor.

BRUCE MUNRO, DIŞ MEKANDA VE ANITSAL BOYUTLARDA IŞIĞI KULLANARAK DÜZENLEME ÇALIŞMALARI YAPAN BİR SANATÇI. YAPTIĞI BU SARMAL ENSTALASYONLARDA, HATIRA ARACILIĞI VE PAYLAŞILAN İNSANİ DUYGULAR GİBİ KONULARI İŞLİYOR.

En tanınmış çalışması Field of Light, adından da anlaşılacağı gibi Forest of Light’a çok benziyor; E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ART

SANAT &MİMARLIK

RENK DEĞİŞTİREN BU IŞIK DENİZİ, KARANLIK ÇÖKTÜĞÜNDE FANTASTİK BİR ROMANDAN VEYA FİLMDEN BİR KESİT GİBİ GÖRÜNÜYOR.

116

ama bir tarla üzerinde uygulanmış hali. Munro bu düzenlemeyi ilk defa Wiltshire’daki evinin bahçesinde kendi imkanlarıyla edindiği materyallerle test etmiş. Komşuların kulaktan kulağa yaydığı haber sayesinde bahçesi ziyaretçilerine ev sahipliği yapmaya başlamış. Bir süre sonra sanatçı kendi bahçesine “İşiniz bitince ışığı kapatmayı unutmayın.” tabelası eklemek durumunda kalmış. Bu olaydan bir sonraki yılın Mayıs ayında Bruce Munro aynı düzenlemeyi Uluru’da devasa boyutlarda tekrar yapmış. 250.000 ışık, 500 güneş enerjili LED projektöre bağlı 3200km fiber kablo kurulumuyla yüzlerce ziyaretçiyi her gece bir peri masalına konuk oyuncu yaptı.

Mart + Nisan 2015

SANATÇI HAKKINDA 1959 İngiltere doğumlu Bruce Munro, Bristol Polytechnic’de Güzel Sanatlar linsansını tamamlamıştır. Hemen sonrasında Sydney’e taşınmış, burada tasarım ve aydınlatma hakkında bildiği her şeyi öğrenirken Avusturalya’nın doğal ışıklarından ve manzarasından ilham almıştır. 1992’de İngiltereye geri dönmüş ve Wiltshire’a yerleşmiştir. Çalışmaları Victoria & Albert, Waddesdon Manor, de Rothschild Foundation and Guggenheim Müzelerinde sergilenmiştir. Atlanta Botanik Bahçesi ve Scottsdale Çağdaş Sanat Müzesinde bu yıl içerisinde düzenlenecek yeni sergileri için çalışmalarını sürdürmektedir.


BOOK

Çağdaş Merdiven Tasarımının Detayları (Detail in Contemporary Staircase Design)

KİTAPHANE

Binayı mimarın inşaata olan manifestosu olarak görürsek, merdivenleri de tasarımcının imzası olarak görebiliriz. Merdivenler gösterişli, minimal ya da eklektik olabilir. Fakat kullanılan materyalden tasarımına, her şeyiyle binanın karakterine yeni bir boyut kazandırır.

Yayınevi: Laurence King Publishing Yazarı: Paul Barton Baskı Tarihi: Ekim 2014 Satışı: İnternet üzerinden İngilizce olarak satın almak ve e-book olarak okumak mümkün Fiyatı: 42 $

Kitap, mimaride en çok heykel niteliği taşıyan elementi işliyor. Dünyanın dört bir yanından evler, galeriler, mağazalar, oteller ve ofisler gibi yapılardan seçilmiş 40 çağdaş merdivenin incelemesi, planları ve tasarım aşamaları ile ilgili her şey detaylı bir şekilde anlatılmış.

Mutluluğun Mimarisi (The Architecture of Happiness) Kuzey Avrupa mimarisinden, Japon ve İslam mimarisine kadar dünyanın farklı yerlerinde ortaya çıkmış ve kabul görmüş mimari üslupları daha yakından tanımanızı sağlayacak bir kitap. Sadece mimari değil, onun felsefe, politika, sosyoloji ve psikoloji ile bağlantıları üzerine düşünmeye itiyor insanı. Ayrıca yaşadığınız yer ve hayatınızda geliştirebileceğiniz şeylerle ilgili ipuçları içeriyor. Çok gündelik konular gibi görünseler de aslında çok sık söz edilmeyen, mutluluk ve çevrenin bunun üzerindeki etkileri mimari unsurlar üzerinden oldukça sürükleyici bir biçimde açıklıyor.

117 Yayınevi: Sel Yayıncılık Yazarı: Alain de Boton Baskı Tarihi: Ocak 2001 Satışı: İnternet üzerinden Türkçe yayınlarına ulaşmak mümkün Fiyatı: 14.40 TL

Su ve Atıksu Mühendisliği (Water and Wastewater Engineering) Yayınevi: Nobel Akademik Yayıncılık Yazarı: L. Davis Mackenzie Baskı Tarihi: Mart 2015 Satışı: İnternet üzerinden Türkçe yayınlarına ulaşmak mümkün Fiyatı: 72 TL civarı

Doğru şekilde tasarlanmış ve uygulanmış yapılarda su temini ve arıtımı ile atıksu toplanması ve arıtılarak uzaklaştırılması oldukça mümkün. Ayrıca tasarlanan bu sistemin sürekliliği ve güvenilir olması da önemli. Bu kitap kapsamında, suyun ulaştırılması ve kullanım sonrası ortaya çıkan atıksuların yönetimiyle ilgili tasarım, işletme, vb. konulara yönelik bilgiler veriyor ve örnek çözümlemelerle konuyu ayrıntılarıyla işliyor. Bunun dışında depolama ve dağıtım sistemleri, kuyular, su alma yapıları ile kanalizasyonlar da dahil olmak üzere suyla ilgili bir çok bilgiye bu yayın sayesinde ulaşılabilir. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ALMANYA

Karbon Salınım Hedefi için Planlı Hareket 118

2014 yılının sonlarında Almanya Federal Bakanlar Kurulu’nun, 2020 karbon salınım hedeflerine ulaşmak için alınacak tedbirleri içeren iki planı onaylaması, küresel iklim değişikliği konusunda hükümetin gösterdiği çabanın bir işareti olarak algılanabilir. 2014 yılının Aralık ayında Alman Hükümeti karbon salınım hedeflerine ulaşmak için gereken bir çok eylemi içeren ‘Ulusal Enerji Verimliliği’ (NAPE) ve ‘Ulusal Çevreyi Koruma 2020’ aksiyon planlarını kabul etti. Planlar dahilinde karbon salınımının 2020 yılına kadar 78 milyon ton azaltılması hedeflenmekte. Günümüzde Almanya’nın karbon salınımının üçte birinin kömür kullanımından kaynaklanıyor olması gerçeği, planlarda öncelikle termik enerji oranlarının azaltılması ve bazı kömür yakıtlı termik santrallerin kapatılması yer alıyor. Kapatılan bu santraller ile salınımın yüzde 22 azaltılması hedefleniyor. Kabul edilen planlardaki diğer eylemlere ise katılmamak mümkün değil. Planlar dahilinde bisiklet yollarının çoğaltılması, binalarda yalıtımın yaygınlaştırılması, elektrikli araç kullanımının teşvik edilmesi gibi dünya için önem taşıyan konular da yer alıyor. Biz de bu güzel girişimi gönülden destekleyerek ve daha geniş kitlelerce kabul görür olmasını dileyerek bu sayımıza Almaya dosyamızı dahil ettik. Keyifli okumalar...

Mart + Nisan 2015


2014 YILININ ARALIK AYINDA ALMAN HÜKÜMETİ KARBON SALINIM HEDEFLERİNE ULAŞMAK İÇİN GEREKEN BİR ÇOK EYLEMİ İÇEREN ‘ULUSAL ENERJİ VERİMLİLİĞİ’ (NAPE) VE ‘ULUSAL ÇEVREYİ KORUMA 2020’ AKSİYON PLANLARINI KABUL ETTİ. PLANLAR DAHİLİNDE KARBON SALINIMININ 2020 YILINA KADAR 78 MİLYON TON AZALTILMASI HEDEFLENMEKTE.

119

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / ALMANYA

ALMANYA’NIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK STRATEJİLERİ ALMANYA, KYOTO PROTOKOLÜ’NDE BELİRTİLEN ALTI ADET SERA GAZI VE SERA GAZI GRUBU EMİSYONLARINI 1990 YILINI BAZ ALARAK 2008-2012 YILLARI ARASINDA %21 DÜŞÜRMEYİ GÖREV EDİNMİŞTİR. FEDERAL HÜKÜMETİN BİR SONRAKİ HEDEFİ İSE; 2020 YILINA KADAR 1990 DÜZEYİNE GÖRE %40 ORANINDA BİR EMİSYON DEĞERİ DÜŞÜŞÜNÜ GERÇEKLEŞTİREBİLMEKTİR. FEDERAL HÜKÜMET’İN ENERJİ STRATEJİSİNDEKİ UZUN VADELİ HEDEFİ İSE 2050 YILINDA 1990’A KIYASLA SERA GAZI EMİSYONLARINI %80 İLE %95 ARASINDA AZALTMAKTIR.

120

Mart + Nisan 2015


ENERJİ KAYNAKLARININ ÇIKARILMASI ESNASINDA ORTAYA ÇIKAN ÇEVREYİ KİRLETİCİ VE İKLİM DEĞİŞİMİNE SEBEP OLAN SERA GAZI EMİSYONLARI NEDENİYLE; DOĞA, EKOSİSTEM, TOPRAK VE SU ÇOK SAYIDA ÇEVRESEL SORUN İLE KARŞI KARŞIYA KALMAKTADIR. ALMAYA VE ENERJI VERIMLILIĞI Ekonomik süreçte enerji kullanımı önemli bir yere sahiptir. Çünkü neredeyse bütün üretim aktivitesi enerji kullanımı ile ilişkilidir. Enerji özellikle; ısınma, sıcak su temini, elektrikli araçların kullanımı ve motorlu araçların çalışması için kullanılır. Enerji kaynaklarının çıkarılması esnasında ortaya çıkan çevreyi kirletici ve iklim değişimine sebep olan sera gazı emisyonları nedeniyle; doğa, ekosistem, toprak ve su çok sayıda çevresel sorun ile karşı karşıya kalmaktadır. Yenilenemeyen kaynakların yoğun kullanımı gelecek nesillerin yaşamını sürdürebilmesi için ciddi bir sorundur. Alman Hükümeti’nin sürdürülebilirlik stratejisinin hedefi, enerji verimliliğini 2020 yılında 1990 yılında olduğu halinin iki katına çekmektir. Aynı zamanda amaç, ana enerji tüketimini 2008 ve 2020 yılları arasında %20 azaltmaktır. 1990 ve 2013 yılları arasında Almanya’da enerji verimliliği %45.4 artmıştır. Verimlilikteki bu artış enerjinin daha etkili kullanımını işaret edebilir; ancak ana enerji kullanımında 2013 yılına bakıldığında yalnızca %6.7’lik bir düşüş gerçekleştiği görülmektedir. Verimlilik artışından elde edilen kazançlar, genel olarak, %35.7’lik bir ekonomik büyüme ile dengelenmektedir. 2020’ye kadar tanımlanan hedeflere ulaşmak için enerji verimliliği konusunda son beş yılda gerçekleşen ortalama gelişimi yeterli olmayacaktır. Ana enerji tüketimi konusunda ise oran daha da kötü bir durumdadır. 2013 yılında bir önceki yıla göre enerji verimliliği sadece %2.0 oranında düşmüştür. Özel konutlarda enerji kullanımının (yakıtlar olmadan) 1990 ve 2012 yılları arasında %2 oranında arttığı görülmektedir, ancak aynı oran 2000 ve 2012 yılları arasında %5.9

düşmüştür. Enerji hizmetlerine yönelik artan talep enerji kullanımını da artırmaktadır. Daha büyük yaşama alanlarının tercih edilmesine yönelik eğilim alan ısıtmada kullanılan enerjinin artmasına sebep olmaktadır. Ancak, hane halkının bilinçli tasarrufu ve binalardaki ısı yalıtım sistemleri konusundaki gelişmeler yakıt tüketimini oldukça azaltmıştır. Elektrik konusunda ise; evlerde kullanılan elektrikli ev aletlerinin çeşitliliğinde görülen artış, elektrik tüketimi eğilimini de artırmaktadır. 2010’dan beri bu noktadaki tüketimde net bir düşüş de gözlemlenebilmektedir, bu da muhtemelen elektrik fiyatlarındaki keskin artışın bir sebebidir. Almaya’da endüstrinin 2000 ve 2012 yılları arasındaki enerji kullanımı %7.3 artmış, faaliyet ise %30.2 yükselmiştir. Yani enerji verimliliği bu dönemde %21.3 yükselmiştir. HAMMADDE VERIMLILIĞI Hammadde kullanımı birçok iş süreci için zorunludur. Ancak hammadde kullanımının çevresel etkileri de bulunmaktadır. Bugün kullanılan ve yenilenemeyen doğal kaynaklar gelecek nesillere kalmayacaktır. Birçok firma için ham maddeler önemli giriş etkenleridir ve maliyet faktörüdür. Bu sebeple ham maddelerin ekonomik ve verimli kullanımı bütün sosyal grupların menfaatinedir. Federal Hükümet milli sürdürülebilirlik stratejisi ile 1994 baz yılına kıyasla 2020’de hammadde verimliliğini ikiye katlamayı amaçlamaktadır. SERA GAZI EMISYONLARI İklim değişimi insanlık için büyük bir problemdir. Almanya bu nedenle Kyoto Protokolü’nde belirtilen altı adet sera gazı ve sera gazı grubu emisyonlarını 1990 yılını baz alarak 2008-2012 yılları arasında %21 düşürmeyi görev edinmiştir. Federal E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

121


ÜLKE / ALMANYA

Çevre Ekonomisi Muhasebesi sonuçları gösteriyor ki Alman sera gazı emisyonları 2011 yılında öncelikle %59 ile üretim sektörü, daha sonra %19.4 ile özel hane kullanımı, %15.1 hizmet sektörü ve %7.6 olarak tarım kaynaklı. Üretim sektörünün yüksek emisyonlarından bir kısmı elektrik ve gazın üretimi ve dağıtımı, bu da özel hanelere elektrik kullanımlarından kaynaklı olarak ayrıca atfedilebilir. 1995’e göre 2011’de kaydedilen sera gazı emisyonlarının %59’u üretime ve %41’i özel hane kullanımlarına (biyokütle kullanımından gelen emisyonlar dahil olarak) atfedilebilir. Yurt içi model ile uyumlu olarak bu hesaplamalar yurt dışında yaşayan Almanları dikkate almaktadır, ancak Almanya’da yaşayan yabancıları almamaktadır.

122

ENERJI TÜKETIMINDE YENILENEBILIR ENERJI KAYNAKLARININ PAYI

Hükümetin bir sonraki hedefi ise 2020 yılına kadar 1990 düzeyine göre %40 oranında bir emisyon değeri düşüşünü gerçekleştirebilmektir. Federal Hükümet’in enerji stratejisindeki uzun vadeli hedefi ise 2050 yılında 1990’a kıyasla sera gazı emisyonlarını %80 ile %95 arasında azaltmaktır. Kyoto Protokolü’ne göre sera gazı olarak kabul edilen maddeler; Karbondioksit (CO2), metan (CH4), nitrözoksit/kahkaha gazı (N2O), kısmi halojenli hidrokarbonlar (HFC), perfluorokarbonlar (PFC) ve sülfürhekzaflorür (SF6) dür. Bu gazlar esasen nicelikli olarak; kömür, ham petrol ve doğal gaz gibi fosil enerji kaynaklarının yanmaları sırasında ortaya çıkmaktadır. Ayrıca demir ve çelik üretimi, solvent kullanımı, mineral Mart + Nisan 2015

gübrelerin kullanımı, hayvan yetiştiriciliği ve atık sahaları gibi diğer faaliyetlerde de ortaya çıktıkları bilinmektedir. 1990 yılından bu yana Almanya sera gazı emisyonlarını ciddi oranda düşürmüştür. Kyoto Protokolü baz yılına göre (1990/1995; arazi kullanımı ve ormancılıktan doğan emisyonlar dahil değildir) göreceli olarak, toplam CO2 muadili emisyon 2008-2012 yılları arasında baz yıla kıyasla ortalama olarak %23.6 azalmıştır. Bu Almanya’nın Kyoto hedefini çoktan aştığını göstermektedir. Ancak 2020 yılındaki hedef yani 1990’a kıyasla %40’lık bir düşüşün çabalar artırılmadan gerçekleşmeyeceği kesindir.

Petrol ve doğal gaz gibi önemli fosil enerji kaynakları kısıtlıdır ve kullanımları genel olarak sera gazı emisyonlarına neden olur. Fosil enerji kaynakları ile kendini durmaksızın yenileyen yenilenebilir enerji kaynaklarını değiştirmek enerji ile ilgili emisyonları ve bunun bir sonucu olan iklim değişimini azaltacaktır. Bu değişim aynı zamanda; enerji ithalatına yönelik bağımlılığı, kaynakların kullanımını da azaltır, tedarik güvencesi geliştirir, teknik yenilikleri destekler ve verim oranında artışlara yol açar. Yenilenebilir enerjiler, su gücünü, kara ve deniz üzeri rüzgar gücünü, güneş enerjisini ve jeotermal enerjiyi içerir ancak ayrıca biyojenik katı yakıt, biyogaz ve biyojenik atıklar gibi biyokütle de yenilenebilir enerji kaynaklarıdır. Alman Federal Hükümeti’nin sürdürülebilirlik stratejisi, yenilenebilir enerji kaynaklarının gelişimini teşvik etmektir. Yenilenebilir enerjilerin kullanımındaki gelişim iki yenilenebilirlik stratejisi göstergesi ile ölçülür. Brüt nihai enerji tüketiminde


yenilenebilirlerin payının 2020 yılına kadar %18, 2050 yılıma kadar ise %60 artması beklenmektedir. 18. dönem koalisyon anlaşmasına göre elektrik kullanımında yenilenebilir enerji kaynaklarında elektriğin payı (brüt olarak) 2025’e kadar %40-%45 arası, 2035’e kadar %55-60 ve 2050’ye kadar en az %80’e çıkarılacaktır. 1990 ve 2013 yılları arasında nihai elektrik tüketiminde yenilenebilir enerjinin payı %2’den %12.3’e çıkmıştır. Eğer gelişim son beş yılda olduğu gibi devam ederse 2020 hedefi aşılacaktır. 1990 ve 2013 yılları arasında elektrik kullanım yüzdesi %3.4’ten %25.4’e yükselmiştir. Bu olumlu eğilim güncellenmiş Alman Yenilenebilir Enerji Kaynakları Yasası (EEG) ve Yenilenebilir Enerjiler Isınma Yasası (EEWärmeG) gibi yasal tedbirler ile pekiştirilmektedir. Bunlardan ilki elektrik üreticilerini elektrik satın alırken yenilenebilir enerji kaynaklarını öncelikli tutmaya zorlamaktadır. Ocak 2007’den beri fosil yakıtları piyasaya süren bütün işletmeler belirlenmiş minimum miktarlarda biyoyakıtları da satışa çıkarmaya zorlanmaktadır. Sürdürülebilirlik stratejisi çabaları enerji değişiminin hedeflerinden ek siyasi ve mali destek kazanmaktadır. Farklı yenilenebilir enerji kaynaklarının yenilenebilir enerjilerin nihai kullanımındaki payları geniş ölçüde değişmektedir. 2013 yılında; biyoenerji %62, rüzgar enerjisi %17, fotovoltaik enerji %9, su enerjisi ise %7 pay elde etmiştir. 2013 yılında yenilenebilir enerjilerin, üretilen toplam enerjinin yapısı ile uyumlu olarak, %48’i elektrik üretimi, %42’si ısı üretimi, %10’u ise biyojenik yakıtlara ayrılmaktadır. Elektrik üretiminde yenilenebilirlerin payı 2000 yılından beri özellikle rüzgar enerjisi ve fotovoltaik sistemlerin yaygınlaşması ile artmıştır. Örnek olarak; rüzgar enerjisinden elektrik üretimi 2000 yılında 9.5 tw/saat’ten 2013 yılında 53.4 tw/saat’e yükselmiştir. Fotovoltaik enerji üretimi ise; 2000 ve 2013 yılları arasında 0.060 tw/saatten 30 tw/

123

ALMAN FEDERAL HÜKÜMETİ’NİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK STRATEJİSİ, YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARININ GELİŞİMİNİ TEŞVİK ETMEKTİR.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / ALMANYA

saat’e çıkmıştır. Biyokütleden elektrik üretimi aynı dönemde on kat artarak biyokütleden ısı üretimi %88’e ulaşmıştır. Federal Çevre Kuruluşu’nun yaptığı hesaplamalara göre 2013 yılında yenilenebilir enerji kullanımı yaklaşık olarak 148 milyon tonluk C02 muadili emisyonu önlemiştir. Olumlu çapraz ilişkilerin kalite ve ekonomi göstergelerini de yükselttiği görülebilmektedir. Ancak, enerji ürünlerinin işlenmesinin doğal çevre ve biyoçeşitlilik açısından kötü sonuçları olabilir, bu durum doğal çevrenin görünümünü bozarak sınırlı olan tarımsal araziler üzerinde toprak rekabetine neden olabilir. YERLEŞIM ALANLARI VE ULAŞTIRMA ALTYAPISININ GENIŞLEMESI Almanya’da işlenmemiş, el değmemiş ve büyük ölçekli konut oluşumlarından etkilenmemiş araziler sınırlı, ancak çok aranan bir kaynaktır. Bu alanların; tarım, ormancılık, konut üretimi, ulaşım, doğa koruma çalışmaları, hammadde temini ve enerji üretimi için kullanımı rekabet halindedir. Özellikle konut ve ulaşım alanları genişlemeye devam etmektedir.

124

Konut ve ulaşım alanlarındaki büyümenin; doğal toprak işlevinin beton ve asfalt yoluyla yok olması, bereketli tarım alanlarının ya da biyoçeşitliliği ile hala doğal hallerine yakın olan arazilerin kaybı gibi doğrudan çevresel sonuçları bulunmaktadır. Bunlara ilave olarak, kentsel bölgeleri ya da var olan yerleşim kümelerinin dışındaki bölgeleri birleştiren her yeni arazi gelişimi çalışması daha fazla trafiğe ve alan bölünmesine yol açmaktadır. Bu da gürültü ve çevre kirletici madde emisyonları gibi takip eden hasarlara ve gerekli altyapıyı sağlamak için artan harcamalara sebep olmaktadır. Federal Hükümet’in hedefi konut ve ulaşım amaçlı yeni alan kullanımını 2020’ye kadar günlük 0.3 km2 ortalamaya düşürmektir. Konut ve ulaşım alanlarındaki artan gelişmenin geçtiğimiz yıllarda fark edilebilir bir eğilim ile yavaşladığı görülmektedir. 2012’de dört yıllık gelişmemiş bölgelerin Mart + Nisan 2015


125

konut ve ulaşım için kullanılma ortalaması günlük 0.74 km2’ye denk geliyordu. Ancak, 2020 için belirlenen eksiltme hedefine ulaşmak için son birkaç yılın ortalama yıllık eğilimi yeterli olmayacaktır. Konut ve ulaşım alanları binalar ve bitişiğindeki açık alanlar, işletme bölgeleri, rekreasyon alanları, mezarlık ve ulaşım alanlarını içermektedir. Tahminler konut ve ulaşım alanları için %43 ile %50 arası bir asfaltlama yüzdesi ortaya koymaktadır. Rekreasyon alanları bile asfalt içerebilir, spor alanları bunun bir örneği. Dört yıllık ortalama konut ve ulaşım alanlarındaki büyümede 2000 (günlük 1.29 km2) ve 2012 (günlük 0.74 km2) yılları arasında devam eden bir azalma ortaya koymaktadır. Eğer konut ve ulaşım alanları durumu uzunca bir süre üzerinden dikkate alınırsa, şu sonuç ortaya çıkmaktadır: 1993 ve 2011 yılları arasında konut ve ulaşım alanları %19.0 artmıştır. Konut alanı %25.6, ulaşım alanı ise %9.4 büyümüştür. Yol, patika, meydan kullanımı kategorisinde ise artış yalnızca

%6.3’dür. Ancak, bu dönemde yol üzerinden seyahat edilen kilometreler %22.3 artmıştır. Öyleyse var olan yollar daha yoğun olarak kullanılmaktadır. TÜR ÇEŞITLILIĞI VE TABIAT KALITESI Geniş bir hayvan ve bitki çeşitliliği etkili bir doğal çevre için temel bir gerekliliktir ve insanlığın hayatını sürdürebilmesi için esastır. Almanya’nın doğası ve tabiatı yüzyıllar boyunca kullanılmış olmanın izlerini taşımaktadır. Türlerin ve habitatların küçük ölçekli korunumu bu kullanım ile doğal olarak ortaya çıkmış çeşitliliği korumak için yeterli olmayacaktır. Bunun yerine yapılması gereken bütün tabiat üzerinde sürdürülebilir arazi kullanımı uygulamarına yönelmek, emisyonlara kısıtlama getirmek ve doğa ile özenle ilgilenmektir. Bu yolla tür çeşitliliği muhafaza edilebilir ve aynı zamanda insan hayatının niteliği de güvence altına alınabilir.q

FEDERAL HÜKÜMET’İN HEDEFİ KONUT VE ULAŞIM AMAÇLI YENİ ALAN KULLANIMINI 2020’YE KADAR GÜNLÜK 0.3 KM2 ORTALAMAYA DÜŞÜRMEKTİR. KONUT VE ULAŞIM ALANLARINDAKİ ARTAN GELİŞMENİN GEÇTİĞİMİZ YILLARDA FARK EDİLEBİLİR BİR EĞİLİM İLE YAVAŞLADIĞI GÖRÜLMEKTEDİR.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / ALMANYA

GÖNÜLLÜ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK YAKLAŞIMI GERMAN SUSTAINABILITY CODE (GSC) / ALMAN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KURALLARI

126

ALMAN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KURALLARI (ASK), BİR KURUMUN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PERFORMANSINA ŞEFFAFLIK İMKANI TANIYAN BİR STANDARTTIR VE KULLANIMI GÖNÜLLÜDÜR. ALMANYA’NIN İŞ DÜNYASI, SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ VE FİNANS KURUMLARININ TEMSİLCİLERİ BU DİYALOG SÜRECİNE AKTİF OLARAK DAHİL OLMUŞLARDIR. FİRMALAR, ASK’NIN SAHA DENEYİMLERİNİ GERÇEKLEŞTİREREK, UYGULANABİLİRLİĞİNİ TEST ETMİŞ VE YÜKSEK ORANDA UYGULANABİLİR BULMUŞLARDIR.

A

Mart + Nisan 2015

lman Sürdürülebilir Kalkınma Konseyi (RNE), Alman Sürdürülebilirlik Kuralları’nı kabul etmeyi ve bu kuralları bütün siyasi ve iş çevrelerinin gönüllü olarak kullanmasını önermektedir. Alman Sürdürülebilirlik Kuralları (ASK) çıkar grupları arasında gerçekleşen yenilikçi bir diyalog sürecinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. ASK, bir kurumun sürdürülebilirlik performansına şeffaflık imkanı tanıyan bir standarttır ve kullanımı gönüllüdür.

Almanya’nın iş dünyası, sivil toplum örgütleri ve finans kurumlarının temsilcileri bu diyalog sürecine aktif olarak dahil olmuşlardır. Firmalar, ASK’nın saha deneyimlerini gerçekleştirerek, uygulanabilirliğini test etmiş ve yüksek oranda uygulanabilir bulmuşlardır. Bu katılım sürecine toplamda 3.160.481 çalışanı ile pazar sermayesi 463 milyar avro olan; aralarında borsada işlem gören firmalar, küçük - orta ölçekli işletmelerinde bulunduğu 28 firma dahil olmuştur.


ASK, kurumların sürdürülebilir kalkınmaya yönelik sosyal sorumluluklarının açık bir göstergesi olma gayreti ile uygun bir faaliyet alanı yaratmaktadır. Kuralların uygulanabilirliği firmaların takdirinde meydana gelir ve kurallara uyup uymadıklarını ya da ne derece uyduklarını kendileri beyan ederler (uy ve açıkla). Alman Sürdürülebilir Kalkınma Konseyi, ASK’ya büyük bir siyasi önem yüklemektedir ve kurallar yeşil ekonomiye önemli bir katkı sağlamaktadır. Siyasette, iş hayatında ve özellikle sermaye pazarında güvenilir kalkınma hareketlerini teşvik etmek için de yeterince uygundur. Ayrıca bu kurallar, işletmelerin sosyal sorumluluğu üzerine olan toplumsal tartışmayı da milli, Avrupai ve küresel düzeyde besleyebilir. Dahası, Alman Sürdürülebilirlik Kuralları’nın ortaya çıkışının siyasi bir önemi de bulunmaktadır. Çünkü ilk defa bir siyasi taraf süreci devletin adı karışmadan etkili bir anlaşmaya varmıştır. Alman Sürdürülebilir Kalkınma Konseyi boyutu önemli olmadan bütün üretici ve ticari firmaların, hizmet teşebbüslerinin, organizasyonların, vakıfların, sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların, üniversitelerin, bilimsel kuruluşların ve medyanın, bu veriyi kendi istekleriyle halkın bilgisine sunarak ASK’na uymalarını tavsiye etmektedir. Bu durum kamu şirketleri için de geçerlidir. Konseyin tahminine göre, bu açıklama dışarıdan bir denetleme gerektirmemektedir, ancak işletmelerin kurumsal sürdürülebilirlik başarılarını paylaşma aracı olarak yansıtılmalıdır. Alman Sürdürülebilirlik Kuralları iş çevrelerinde, ortakları ve tedarikçilerini belirlerken rol oynayabilir. Bu ifşa hareketi şirketler için oldukça önemlidir. Sermaye piyasalarındaki mali hizmet firmalarından, yatırım yapmak istedikleri firmalardan uygunluk beyanı istemeleri tavsiye edilmektedir. Değerleme aşamalarına temel olarak Alman Sürdürülebilirlik Kuralları’na olan uygunluğu almaları da tavsiye edilmektedir.

Pazar içerisinde farkındalığı artırmak için uygunluk beyanlarının güvenilirliği üçüncü bir bağımsız kuruluş tarafından verilecek bir onay ile sağlanacaktır (sınırlı teminat). Kuralların gereklerine uyum sağlamak için, etraflı bir rapor GRI (A+) veya EFFAS (III. Seviye) gibi en yüksek raporlama standartlarına göre hazırlanmalıdır. Bu raporlamanın Küresel Raporlama Girişimi (GRI) ya da Avrupa Federasyonu Mali Analist Dernekleri (EFFAS) esaslarından hangisine uyum sağlaması gerektiği marketin gereksinimlerine göre belirlenmelidir. Alman Sürdürülebilir Kalkınma Konseyi, Federal Hükümet’in Alman Sürdürülebilirlik Kuralları’nı Avrupa’da ve dünya çapında yaymasını, yeşil ekonominin geleceği için önemli bir katkı olarak anlatmasını tavsiye etmektedir. Federal Hükümet’in Sürdürülebilirlik Kuralları’nı özellikle şirketlerin finansal olmayan önemli verimlilik göstergeleri ve firmaların sosyal sorumluluğu üzerine AB tartışmalarına tanıtması önerilmektedir. Alman Sürdürülebilirlilk kuralları; dört üst kategori altında toplanan 20 kriterden oluşmaktadır. İşletmeler faaliyetlerini; strateji, süreç yönetimi, çevre ve toplum başlıkları altında yirmi kritere göre şeffaf bir şekilde açıklamak durumundadırlar. STRATEJİ Stratejik Analiz, Strateji ve Amaçlar 1. İşletme ana etkinlikleri için sürdürülebilir kalkınma ile alakalı fırsatları ve riskleri nasıl analiz ettiğini açıklar. Şirket ana ve sektöre özgü, milli ve uluslararası olarak kabul gören standartlarda işletme için ne tür tedbirler aldığını ana hatlarıyla belirtir.

127

ASK, KURUMLARIN SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMAYA YÖNELİK SOSYAL SORUMLULUKLARININ AÇIK BİR GÖSTERGESİ OLMA GAYRETİ İLE UYGUN BİR FAALİYET ALANI YARATMAKTADIR.

2. Şirket ana faaliyet alanı ve şirket üzerinde önemli bir etkisi olacak bütün sürdürülebilirlik yönlerini (örnek olarak: stratejik rekabet tabanlı konumlama, inovasyon yönetimi, iklim, çevre ve kaynakları korumaya yönelik iş aktiviteleri; demografik gelişmeler, katma değer zinciri, E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / ALMANYA

ürün ömrü, ürün portföyü vb.) göz önüne alacak stratejinin sistematik uygulamasını açıklar.

TOPLUM Çalışan Hakları ve Çeşitlilik 14. Şirket milli ve uluslararası olarak kabul gören standartlar temelinde çalışan haklarını nasıl gözettiğini ve çalışan ilişkilerini nasıl teşvik ettiğini açıklar.

3. Şirket hangi nitelikli ve/veya nicelikli ve geçici sürdürülebilirlik amaçlarının belirlenip işlevselleştirildiğini, başarı düzeylerinin nasıl gözlendiğini açıklar. Şirket ana tedarikçilerinin, çalışanlarının, sermaye piyasalarının, müşterilerinin ve ana çıkar gruplarının düzenli olarak nasıl dâhil edildiğini açıklar. 4. Şirket katma değer zincirinin neresinde sürdürülebilirlik kıstaslarının teyit edildiğini ve sürdürülebilirliğin katma değere ne tür bir anlam verdiğini belirtir. SÜREÇ YÖNETİMİ Kurallar ve Süreçler 5. Şirketin içinde sürdürülebilirlik sorumluluğu şirket yönetiminde tanımlanır.

128

6. Şirket; sürdürülebilirlik stratejisinin kurallar ve süreçler ile yerine getirilip getirilmediğini açıklar. Satın almadan üretime, hizmetlere, insan kaynaklarına, yatırımlara, araştırmaya ve kalkınmaya olduğu kadar tedarikçiler, müşteriler ve diğer paydaş gruplar (personel gibi) ile ilgili özel durumları açıklar. 7. Şirket; finansal katsayılara benzer bir şekilde, sürdürülebilirliğin ana performans göstergelerinin periyodik dahili planlama ve denetime nasıl ilave edildiğini, güvenilirlik, karşılaştırılabilirlik ve veri tutarlılığının dahili denetime ve harici iletişime uygulanmasının hangi uygun süreçler ile korunduğunu açıklar. Teşvik Tedbiri 8. Şirket; yöneticilerin hedef, anlaşma ve ödeme projelerinin nasıl sürdürülebilirlik amaçları elde etmek ve kalıcı değer yaratmak üzerine hazırlandığını açıklar. Şirket sürdürülebilirlik performansının gözetim kurulu tarafından (teftiş kurulu / danışma kurulu) ne dereceye kadar tepe yönetimin (kurul / müdürler) değerlendirilmesi sürecine dâhil ettiğini açıklar. Paydaş Katılımı 9. Şirket alakalı paydaşların nasıl Mart + Nisan 2015

15. Şirket, ırk, etnik kimlik, cinsiyet din/ ideoloji, yaş ya da cinsel kimlik üzerinden yapılan bütün ayrımcılıkların önüne geçmek üzere eşit fırsatları, sağlık ve güvenliği, göçmenler ve engellilerin entegrasyonu ve adil ücretlendirme ile iş yaşam dengesini teşvik etmek için milli ve uluslararası süreçleri nasıl uyguladığını açıklar. belirlendiğini, aralarındaki diyaloğun düzenli olarak nasıl gerçekleştiğini ve sürdürülebilirlik sürecine nasıl sistemli olarak dahil olduklarını açıklar.

16. Şirket bütün çalışanlarının genel çalıştırılabilirliğini teşvik etmek ve demografik değişikliklere uyum sağlamak için neler yaptığını açıklar.

Yenilikler ve Ürün Yönetimi 10. Şirket ürünler ve hizmetlerindeki yeniliklerin, şirketin kaynaklarını nasıl kullandığı ve kullanıcıları hususunda nasıl sürdürülebilirliği artıran süreçler yoluyla geliştirildiğini açıklar. Şirketin ana ürün ve hizmetlerinin ekonomik, sosyal ve ekolojik etkilerinin katma değer zinciri ve ürün ömrü çevrimi üzerinden hâlihazırda nasıl incelenip geliştirildiği ya da gelecekte geliştirileceği beyan edilir.

İnsan Hakları 17. Şirket insan haklarına saygı duyulması ve cebri çalıştırma ve çocuk işçiliğinin ve her türlü diğer sömürgeciliğin önüne geçilmesi için ne tür tedarik zinciri adımları attığını açıklar (Ruggie Raporu: “Koru, Saygı Duy ve Çözüm Getir: Bir İşletme ve İnsanlar Hakları Çerçevesi”, ILO Ana Çalışma Standartları, BM İş ve Sosyal Standartları).

ÇEVRE Doğal Kaynakların Kullanımı 11. Şirket hangi doğal kaynakları (maddelerin, suyun, toprağın, atığın, enerjinin, emisyonun, arazinin, biyoçeşitliliğin giriş ve çıkışı) şirketin ticari aktiviteleri için kullandığını açıklar. Sürdürülebilirlik yönetim sisteminin ürün ömrünü analizine hangi şekilde dâhil ettiğini açıklar. 12. Şirket kaynaklar, yenilenebilir enerji, ham madde üretimindeki artım ve doğal kaynakların kullanımını azaltma üzerine hangi nitelikli ve nicelikli amaçları kendine belirlediğini bu amaçların ne derece yerine geldiğini açıklar. 13. Şirket sera gazı emisyonlarını ve kendine belirlediği amaçların Sera Gazı Protokolü ya da bu protokole bağlı standartlar ile uyumluluğunu açıklar.

Kurumsal Yurttaşlık 18. Şirket ana iş aktivitelerini gerçekleştirdiği bölgelerde yerel halk için ne gibi çabalar içerisine girdiğini açıklar. Siyasi Çevre 19. Şirket bütün büyük lobicilik etkinliklerini, önemli üyelik aidatı ödemelerini, devlete yapılan ödemelerin tamamını ve siyasi partilere ve siyasi kişiliklere yapılan bağışları açıklanmalıdır. Yolsuzluk 20. Şirket, kabul gören standartlar temelinde (Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün İş İlkeleri, Uluslararası Kurumsal Yönetim Ağı’nın Rüşvet ve Yolsuzluk İlkeleri vb. gibi) kanunsuz davranışların ve yolsuzluğun önüne geçmek içi ne tür sistem ve süreçlerin mevcut olduğunu ve nasıl doğrulama yapıldığını (IDW PS 980 gibi) açıklar. Şirket yolsuzluğun nasıl ortaya çıkarıldığını, önüne geçildiğini ve uygulanan yaptırımları tarif eder.q


Düs¸ ünüp tas¸ ınan bir akıllı ev sistemi: digitalSTROM

www.digitalstrom.com ·

Atas¸ ehir Brandium | Istanbul R4-41 | +90 216 706 15 40 | info.tr@digitalstrom.com


130

STEFAN BEHNISCH

ÜLKE / ALMANYA / MİMAR

1957 yılında Stuttgart’ta doğan ünlü Alman mimar Stefan Behnisch, Münih Olimpiyat Stadı’nın mimarı Günter Behnisch’in oğludur. Behnisch Architekten mimarlık bürosunun sahibi olan Behnisch, sürdürülebilir mimarlığın dünyadaki önemli temsilcilerinden biridir. Sürdürülebilirlik merkezli mimarlık pratiğiyle RIBA Ödülü başta olmak üzere çok sayıda ödüle layık görülen Behnisch Architekten, çevresel duyarlılıklı bir çalışma gündemine doğru evrilen mimarlığın en önemli temsilcilerindendir. Bizde Almanya dosyamız içerisinde sürdürülebilir mimariyi Stefan Behnisch’e sormadan edemedik. Keyifli okumalar... Mart + Nisan 2015


İNSANOĞLUNUN KİBRİ, HER YERE HER BİNAYI YAPABİLECEĞİNİ SANMASIDIR... ÇEVRELERİ VE KÜLTÜREL BAĞLAMLARINDAN TECRİT EDİLMİŞ BİNALAR YAPMAYA GİRİŞMEMELİYİZ. BU DURUM MODERN AKIMIN KUSURLARINDAN BİRİDİR VE DAHA SONRADAN ULUSLARARASI BİR STİL OLMUŞTUR. BUNUN NEDENİ İNSANLIK KİBRİNİN BİZİ HER YERE HER BİNAYI YAPABİLECEĞİMİZE İNANDIRMASIDIR. BİNANIN GEZEGENİN HER YERİNDE AYNI GÖRÜNMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNDÜK. ÇOĞU ZAMAN BİNANIN ÇEVRESEL VE KÜLTÜREL KOŞULLARINI GÖZE ALMADIK. BUNUN SONUCUNDA İSE MİMARİ EKSİKLERİNİ ENERJİYİ HADDİNDEN FAZLA KULLANIP KAPATARAK TELAFİ EDEN BİNALAR YAPAR OLDUK. “Yeşil”, “sürdürülebilir” ve “ekoloji” gibi kavramlar hayatımıza yakın zamanda girdi ve birçok yönüyle tartışılıyor. Bugünlerde moda olan konulardan biri de sürdürülebilir mimari. Sürdürülebilir ve çevre dostu mimari tasarımlar üzerine düşünceleriniz nelerdir? Sürdürülebilir tasarım yaklaşık yirmi yıldır kullanılan bir kavram. Aslen orman ağaçlarından gelen ‘sürdürülebilirlik’ terimi, zaman içerisinde tekrar büyüyebilecek miktardan daha fazlasını hasat etmemenizi önermektedir. Bugün aynı zaman içerisinde yeniden oluşan fosil yakıtın çok daha fazlasını kullandığımız için yöntemimizin sürdürülebilir olduğu söylenemez. Yapı sektörü ısınma sebebiyle; fosil yakıtların, elektrik kullanımının ve temel inşa ve fabrikasyon süreçlerinin ana tüketicilerinden biri. Bu sebepten dolayı inşaat endüstrisi yakın zamanda genel enerji kullanımını en aşağıya çekmeye çalışmıştır. Enerjiye ulaşım sorunu yapı sektöründe yaklaşık seksen yıl önce sorun haline geldi. Bunun öncesinde binlerce yıldır insanlık en azından enerji tüketimi açısından doğa ile uyum içinde yaşayabilmekteydi. İnsanlık tarihi birkaç yüzyıldır insanlığın Dünya’nın doğal kaynakları ile uyumlu halde olmadığını göstermekte. İnsanlığın sebep olduğu ilk büyük facia ise Akdeniz çevresindeki ormanların geniş tarlalar açma ve yakacak odun toplama amacıyla kesilmesiydi.

Şu an yapılı çevreyi daha sürdürülebilir kılarak elde etmeye çalıştığımız şey ise en basit şekliyle seksen yıl öncesine, çevremizin hala sürdürülebilir olduğu zamana geri dönmek. Bugün yüksek bir yaşam kalitesini muhafaza ederken daha sürdürülebilir bir yapılı çevre yaratmak için teknik imkanlara sahibiz. Lakin daha fazla sürdürülebilir olmak için konforu yeniden tanımlamamız gerekmekte. Konfor kışın ve yazın aynı kapalı mekan iklimini deneyimlemek ise, yazın soğukluk kışın sıcaklık bir imtiyaz olarak görülmeye devam ettiği sürece amaçlarımıza ulaşamayacağız. Orta Avrupa’da sürdürülebilirlik çoğunlukla nicel açıları ile tanımlanmaktadır. Metrekare için kilovat-saatlerden bahsedip yıllık ne kadar enerji kullandığımızı sormaktayız. Bu sürdürülebilir yapı çevresinin asıl anlamına denk düşmemektedir. Aynı zamanda sürdürülebilirliğin niteleyici açılarını da dikkate almalıyız. Binanın yapılmaya değer olup olmadığını düşünmeliyiz. Binanın kullanıcı deneyimini, binanın sağlığını, binanın kültürel, coğrafi, meteorolojik, iklimsel ve topografik bağlamlarını dikkate almalıyız. Yani kısaca binanın usulen söylendiği haliyle Genius Loci’sini (yerin kendine özgü atmosferi) hesaba katmalıyız. Çevreleri ve kültürel bağlamlarından tecrit edilmiş binalar yapmaya girişmemeliyiz. Bu durum modern akımın kusurlarından biridir ve daha sonradan uluslararası bir stil olmuştur. Bunun nedeni insanlık kibrinin bizi her yere her binayı yapabileceğimize inandırmasıdır. Binanın gezegenin her yerinde aynı görünmesi gerektiğini düşündük. Çoğu zaman binanın çevresel ve kültürel koşullarını göze almadık.

Bunun sonucunda ise mimari eksiklerini enerjiyi haddinden fazla kullanıp kapatarak telafi eden binalar yapar olduk. Konut sektörü sürdürülebilir, yeşil ve yeniliklere açık tasarımların ortaya çıkması için güzel bir fırsat sunsa da, kamu ve ticari binalarının bu modayı aynı şekilde takip ettiğini söyleyebilmekte miyiz? Sürdürülebilir yapılı çevre hareketinin konut sektöründe ortaya çıktığı doğrudur. 60’lı yıllarda hippilerin Kaliforniya gibi yerlerde, doğal çevremize daha az müdahale eden yapılar inşa etmelerine dayanır. Bunun bir dolu örneği bulunmaktadır. Bu ekol sessiz bir şekilde sürmeye devam etmiş, çevre sorunlarının farkındalığı uluslararası bir hareket halini aldıktan sonra da büyümüştür. Şimdilerde neredeyse her iklimde artı enerji evler üretebilmekteyiz. Enerjiyi sadece asgari düzeyde kullanan çok rahat evler yapabiliyoruz. İnşaat sektöründe bina materyalinde girişik enerjiyi dikkate alıp sıfır enerjili binaları -yalnızca kullandıkları enerjiyi değil aynı zamanda yapımlarında kullanılan enerjiyi de telafi eden evler- teşvik edecek kadar eğitimliyiz. Ancak ticari binalarda iş biraz değişmekte. Genel olarak az enerji kullanan kamu ve ticari binalar yapabilmekteyiz. Sorun bu bina tiplerinin, mesela idare binaları gibi, çok miktarda “priz yükü” barındırması. Bu binalarda çok miktarda bilgisayar ve yazıcı bulunmakta, mutfakları ve restoranlarında kahve makinaları barındırmakta ve aşırı E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

131


ÜLKE / ALMANYA / MİMAR

miktarda elektrikli aydınlatma kullanmaktalar. Fotovoltaik levhalar ve LED aydınlatma sistemleri gibi teknik stratejiler bu binaları biraz daha enerji tasarruflu kılmamıza yardım etmekte. Ancak her şeye rağmen bu binaları kontrol etmek oldukça güç. En büyük sorunlardan biri kişinin çalışma alanındaki davranışının evindeki tutumundan farklı olması. Çalışanlar bu binalarda harcanan enerjiyi ödemedikleri için boşa harcanan enerjiden sorumlu tutulmuyorlar. Bu yüzden kullanıcı davranışı büyük ölçekli binalarda verimli enerji planlamasını güçleştiriyor. Bazen otomatik bina kontrol sistemleri gerekli oluyor, bu da binayı iyice karmaşık hale sokuyor. Diğer yandan ise neredeyse her zaman az da olsa enerji tasarrufu sağlayabilmekteyiz. Öncelikle, bu tür binalar genelde enerjiyi boşa harcadığı için enerji maliyetini %70’lere kadar düşürmek o kadar da zor ya da karmaşık değil. Ancak geriye kalan %30’u kısmak çok zor, pahalı, hatta kullanıcı tutumu değişmediği müddetçe neredeyse imkansız. Günümüzde büyük ölçekli kamu ve ticaret binalarını yeniden düşünmek daha sürdürülebilir bir çevre yaratmak konusunda odak noktalarından biridir.

132

Mülkiyet sistemi, büyük ölçekli özel binaları sürdürülebilir kılmakta başka bir zorluk sunmaktadır. Binayı yapan ekip, ürettiği bina satıldığı ya da kiraya verildiği an sahip olmayı bırakıyor. Bu da onların binanın enerji kullanımı konusunda sorumluluk duymamalarını sağlıyor. Binadan ve kullanıcılarından fazlasıyla uzak bir durumda oluyorlar. Enerji ise hala büyük bir fark yaratmayacak kadar ucuz.

Ingolstadt Housing

BİNAYI YAPAN EKİP, ÜRETTİĞI BİNA SATILDIĞI YA DA KİRAYA VERİLDİĞİ AN, SAHİP OLMAYI BIRAKIYOR. BU DA ONLARIN BİNANIN ENERJİ KULLANIMI KONUSUNDA SORUMLULUK DUYMAMALARINI SAĞLIYOR.

Mart + Nisan 2015

Kurumsal müşteriler, mekanlarını kaliteye önem vermeden kiralayabildikleri müddetçe verimli, ileriyi düşünen çevresel sistemlere yüklü miktarlarda para yatırma konusunda isteksizler. Ancak kiracılar enerji ve bakım masrafları konusunda farkındalık kazandıkları an bir şeyler büyük ölçüde değişecektir. Sürdürülebilir tasarım aşamaları üzerine düşüncelerinizi alabilir miyiz? İnşa yöntemlerinin akılcılaştırılmasından elde edilen çıkar ve binanın sebebiyet verme olasılığı olan sağlık problemlerinin önüne geçilmesi ile elde edilen ekolojik


Ingolstadt Housing

133

Ingolstadt Housing

kazançlar üzerine düşünceleriniz nelerdir? Benzer şekilde, doğru bina yapımı metodu ya da metotlarının neler olduğunu düşünüyorsunuz? Eğer yalnızca inşanın matematiğine sırtınızı yaslarsanız müşteriyi sürdürülebilir yapılara ikna etmek zor. Mimar yatırımcıyı sürdürülebilirliğin bütüncül çıkarları konusunda eğitmek üzerine uğraşmalı. Biz deneyimlerimizde sürdürülebilir binaların ekonomik olarak verimli olduklarını gördük. Yakın zamanda Hamburg, Almanya’da Unilever, ABD’de Cambridge, Massachusetts’te Genzyme Şirketi için sürdürülebilir genel merkez binaları inşa ettik. Bu binalar çok daha fazla doğal ışık almakta, daha az enerji harcamakta ve sağlıklı bir iç mekan ortamı sunmakta. Yeni ofis alanlarına yerleştikten sonra iki firma da işe alımların daha verimli olduğunu, çalışanların daha az hasta olduğunu ve çalışan performansının büyük ölçüde arttığını bize bildirdi. Bu tür sürdürülebilir iş yerlerini tasarlarken başarılı olmamızın yolu entegre bir tasarım sürecinden geçmektedir. En başından itibaren müşterimiz ve mühendislerimiz ile yakın olarak çalıştık. Transsolar İklim Mühendisliği E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / ALMANYA / MİMAR

BİR BİNANIN GRİ YA DA GÖMÜLÜ ENERJİSİ DİKKATE ALINDIĞINDA, BİNANIN YAPIMINDA NE KADAR AZ MATERYAL KULLANILIRSA O KADAR SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMAKTADIR.

134

John and Frances Angelos Law Center, University of Baltimore ve Buro Happold sıklıkla birlikte çalıştığımız iki tasarım ofisi. Yukarıda bahsi geçen iki projede tasarım ekibimizin danışmanları tasarım sürecine en başından itibaren müdahil oldukları için iş ilişkilerimiz çok başarılı gelişti. Örnek olarak, Transsolar genellikle kapalı mekan iklim şartlarını simüle etmemize yardımcı olur, bölgesel iklim trendlerini açıklar ve binanın enerji ihtiyaçlarını azaltma konusunda görüşlerini bizimle paylaşır. Buna ek olarak çoğu zaman LED ışıklar, aktif levhalar, yüksek verimli soğutma ve ısıtma sistemleri ve özellikli cepheler gibi inşaat bileşenleri üreten farklı şirketler ile yakın ilişkiler içerisinde bulunuyoruz.

John and Frances Angelos Law Center, University of Baltimore Mart + Nisan 2015

Deneyimlerimiz bize sürdürülebilir binaların gitgide daha az yapı ürünü içerdiğini göstermekte. Birçok sürdürülebilir bina artık asma tavan kullanımı yerine bina kütlesini açığa vurmayı tercih ediyor. Daha az ek katman ve örtüleme kullanıyor, daha az sağlıksız materyal kullanımı yoluna gidiyor. Bu da geride kalan birimlerin ya da sanayi ürünlerinin gitgide daha kompleks bir hal alması sonucunu ortaya koyuyor. Mesela beton, artık sadece bir yüke dayanım sistemi değil. Soğutma ve ısıtma tüpleri

ve elektrik artık beton levhaların içine yerleştiriliyor. Cephe artık yalnızca dışarıya termal bir set çekmek ile kalmıyor, gün ışığı alımını iyileştirip doğal havalandırma sağlıyor. Bazı durumlarda iklimlendirme, ısıtma ve soğutma sistemleri, verimli vantilatör birimleri ve ısı değiştiriciler de bu cephe sisteminin içine yerleştirilebiliyor. Bu durumlarda bütün havalandırma sisteminde yetki dağıtımı yoluna gidiliyor, bu da bir kattan diğerine tavan yüksekliğinde alan kazanımı sağlıyor. Bir binanın gri ya da gömülü enerjisi dikkate alındığında binanın yapımında ne kadar az materyal kullanılırsa o kadar sürdürülebilir olmaktadır. Mimarlar daha verimli ve dolayısıyla daha sürdürülebilir binalar yaratmak için inşaat firmaları ve mühendisler ile yakın ilişkiler içerisinde bulunmalılar. İnşaat teslimat metotları çalıştığınız ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir. Almanya’da çoğunlukla mimarın inşaat müdürü rolünü üstlendiği çok kademeli sözleşmeli bir sistem ile çalışmaktayız. Fransa, Amerika Birleşik Devletleri ya da Büyük Britanya gibi diğer ülkelerde her şey ana müteahhit üzerinden gerçekleşiyor. Bu ülkelerde yenilik getirme konusunda daha büyük zorluklar çektiğimizi söyleyebilirim. Ana müteahhitler genel olarak ilişki içinde bulunamadığımız bir taşeron firma ile çalışmayı tercih ediyorlar. Bu tür durumlarda yenilikçi fikirler ve konseptler yaratmak çok daha zor oluyor.


Dorotheen Quartier

Daha önemlisi, ana müteahhit mantığının uzun süredir yaygın olduğu ülkelerde inşaat sektörünün zanaatkârlığı büyük oranda kaybettiğini gördük. Çok daha az yerel marangoz inşaat işiyle uğraşıyor ve ana iş bir taşerondan diğerine, o taşerondan ötekine devrediliyor, bu da, en sonunda müşteri ve mimarın inşaat sürecinde ve alan üzerindeki yönetimi kaybetmesine neden oluyor. Ne yazık ki bütün bunlar yeniliğe izin vermiyor. Ekolojik ve sağlıklı bina yapmak için bir sertifika sistemi yeterli mi? İnsanların sertifikadan ziyade yararları ve öğretileri önemsemesi için neler yapılmalıdır? Son on beş yıldır birkaç farklı sertifika sistemi ortaya çıktı. Başlarda bunların yüksek düzeyde yararını görüyorduk; çünkü sürdürülebilirliğe bir anlam katıyorlardı. İnsanlar birdenbire binalarının sürdürülebilir olduğunu gösterebilme imkanına sahip oldular. Enerji rakamlarını yayınlamak oldukça sıkıcıyken bunun aksine bir LEED Platin Sertifikası ya da DNGB Altın Sertifikası kazanmanın sembolik bir ağırlığı var, müşterinizin daha sürdürülebilir bir bina için para harcamaya niyetli olduğunu göstermekte. Hepimiz bu sertifikaların mükemmel olmadığını biliyoruz. Birçok insanın bu sertifikaları yapılacak işler listesine eklediğini ve mutlak minimum değeri elde etmek için ne gerekiyorsa yaptıklarının farkındayız. Bu sertifikalar sürdürülebilir bir

bina teminatı vermemekte. Ancak onların da kendi yararları olduğunu söylemek gerekir. LEED Platin sertifikasına sahip iki proje tamamladık ve deneyimimiz bize bu binaların daha verimli ve sürdürülebilir olduğunu gösterdi. En önemlisi, binanın kullanıcıları sürdürülebilir sertifikalı bir binada olduklarının farkına varıp tutumlarını daha sürdürülebilir bir çalışma şekline uyumlu olacak şekilde değiştirdiler. Ciddi ve dikkatli bir değerlendirme, sertifikasyon sürecinin birçok şey başardığını ortaya koyuyor. Eksikleri ise esnek olmayışları ve bu yolla olması gerektiği türde yenilikleri teşvik etmiyor olmaları. Size bir kontrol listesi veriyor ve bazı insanlar yalnızca bu listeyi doldurmaya çalışıyorlar. Daha yenilikçi bir bina ile daha yüksek bir derecelendirme elde edemiyorsunuz. Elbette yenilik nihai hedef olmak zorunda değil, ancak günümüzde araştırma ve dikkatli bir tasarım ile mimarlar enerji verimliliği sağlayabilen yenilikçi tasarım çözümleri üretebiliyor olmalı.

CİDDİ VE DİKKATLİ BİR DEĞERLENDİRME, SERTİFİKASYON SÜRECİNİN BİRÇOK ŞEY BAŞARDIĞINI ORTAYA KOYUYOR. EKSİKLERİ İSE ESNEK OLMAYIŞLARI VE BU YOLLA OLMASI GEREKTİĞİ TÜRDE YENİLİKLERİ TEŞVİK ETMİYOR OLMALARI.

135

“Akıllı şehirler”, “akıllı binalar” kavramralarında kullanılan “akıllı” terminolojisi sıklıkla karşımıza çıkıyor. Bir mimar olarak, sizce binanın “akıllısı” ile insanın “akıllısı” arasındaki benzerlikler ve farklılıklar neler olmalıdır? Genel varsayım bir enerji sorunumuzun olmadığı, ancak bir enerji yönetimi sorunumuzun olduğu yönünde. Yaptığımız E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / ALMANYA / MİMAR

kolayca iyileştirilebilecek diğer, çok daha genç binaları odağımıza almayalım? 70’lerde, 80’lerde ve 90’larda yapılmış birçok bina tamamen mekanik donanımlı. Bu binalarda dıştan gelen enerji olmadan sağ kalmanız mümkün değil, bu binaları geliştirmek için uğraşmalıyız. Bu binaları iyileştirdikten sonra kendi tarihi binalarımız ile ne yapacağımızı belki düşünebiliriz. O zamana kadar tarihi yapıların inşaat sektörünün enerji tüketiminde önemli bir yer kaplamadığını eminim anlayacağız.

Dorotheen Quartier her şey olabilecek en yüksek enerji talebini karşılamak üzerine planlanıyor. Ancak, enerji kullanımını dengeleyen akıllı sistemler belki nerede ihtiyaç duyduğumuzu anlamamızı sağlayıp, bu yolla enerji kullanımını büyük ölçüde düşüren, merkezi olmayan sistemleri teşvik edebilir. 136

Örnek olarak, bir evin ve bir ofisin enerji kullanımında azami talep dönemleri farklıdır. Buna ek olarak, evlerin genelde büyük biriktirme hazneleri bulunmaktadır; örnek olarak yerel sıcak su sistemleri gibi. Suyu gün içerisinde kullanılabilir olan fazla ısı enerjisi ile ısıtabiliyor olduğumuzu ya da çamaşırımızı hep fazla enerji olduğu zamanlar yıkadığımızı hayal edin. Yedek sistemlerinin ve bilgisayar sunucularının yalnızca geri dönüştürülmüş enerji ile çalışabildiğini, elektrikli arabalarımızın bataryalarını geri dönüştürülmüş enerji ile doldurduğumuzu hayal edin. Bütün bu sistemleri akıllı olarak idare etmeyi başarabilsek, yalnızca yeniden dağıtma yoluyla büyük bir miktar enerjiyi kurtarabiliriz. Hatta her evin enerji ve sıcak su üretmek üzere küçük bir yakıt hücresine sahip olduğu bir akıllı enerji üretim şebekesi düşünelim. Eğer üretilen fazla elektrik şebekeye geri dönse merkezi güç istasyonlarımızdan kurtulabilirdik. Bu küçük, merkezi olmayan sistemler rahatlıkla kapatıp açılabilir ve talebe göre dengelenebilir. Eğer bu akıllı şebekeler, enerji üretme üzerine diğer bildiklerimiz ile birleştirilse büyük enerji kazanımları sağlanabilir. Güneye bakan cephelerde fotovoltaik paneller ile solar enerji toplayabildiğimizi ve rüzgarlı günlerde

Mart + Nisan 2015

rüzgar enerjisi üretebildiğimizi biliyoruz. Tüm bu sebeplerden dolayı akıllı şebeke ya da akıllı şehir konseptinin enerji üretimi ve enerji kullanımı için akılcı bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Mevcut bir yapı her yönüyle sürdürülebilirlik ilkelerine göre yenilenebilmekte. Sizce ekonomik/ ekolojik kar dengesi ne olmalıdır? Ayrıca tarihi yapıları sürdürülebilir bir yaklaşım ile yenilerken hangi yollar izlenmelidir? Beton binalarda gri enerjinin %60’ı ve kapitalin %25’i taşıyıcı sisteme gömülüdür. Beton bir binanın üst yapısını sökmek ve aynı yapıyı aynı yere yeniden inşa etmek sorumsuzca olur. Enerji yenilikleri düşündüğümüz binaların büyük bir çoğunluğu son yüzyılın ikinci yarısında yapılmış binalar. Bu binalar da genel olarak farklı bileşenlere ayrılabilmektedir. Taşıyıcı sistemi cepheden, elektrik sistemini mekanik sistemlerden ayırabiliriz. Bunlar bütünleşik sistemler olmadığı için bağımsız yenilenmeleri de mümkündür. Almanya’da 1960’lar ve 1970’lerdeki prefabrik binalar üzerine de birkaç çalışma yaptık, gün ışığı faktörlerinin nasıl artırılabileceğini araştırdık. Bu binalarda da durum çok karmaşık değil. Tarihi yapıları nasıl ele almamız gerektiği sorusu bana hep soruluyor. Benim kanaatim bu yapıları oldukları gibi bırakmamız gerektiği yönünde. Bu binalar var olan binaların içinde %1 ya da %2’den daha fazla yer teşkil etmiyorlar, neden bu binaları dikkate alalım? Neden ıslah edilmeye ihtiyaç duyan ve daha

Sürdürülebilirliğin çeşitli faktörleri var. Enerji tüketimi bunlardan bir tanesi. Altyapı ve doğal kaynakları nasıl itina ile kullanacağımız konusu ise bir başka faktör. Su önemli bir doğal kaynak. Bu gezegenin bazı yerlerinde su çok kıymetli bazı bölgelerinde ise o kadar değil. Kültür, iklim ve coğrafi konum bir bölgenin su ile nasıl ilgilenmesi gerektiğine rehberlik etmekte. Özellikle son 30 yıldır su çok kıymetli ve bir krize sebep olma beklentisi tartışılmakta. Projelerinizde su tasarrufu yöntemleriniz biraz bahsedebilir misiniz? Suyu israf etmemeliyiz. Yağmur suyunu toplayıp sulama ve binanın gri su kullanımı için ayırmalıyız. Günümüzde pis suyu membranlar ile tüketilebilecek bir hale getiren filtreleme sistemlerimiz var. İdeal olarak alan üzerindeki suyu filtrelemeli ve olabildiği kadar çok tekrar kullanmalıyız. Orta Avrupa’da bu suyun az bulunduğu bölgelerden daha az önem teşkil etmektedir. Avrupa ve Kuzey Amerika projelerimizde yaz aylarında sulama ve tuvalet sifonları gibi gri su kullanımları için yağmur suyu toplama sistemleri kullandık. Topladığınız suyu yeterince iyi filtre ederseniz içme suyu olarak bile kullanabilirsiniz. Su toplama farklı projelerde en basit düzeylerde yaptığımız bir şey. Biz yaptık. Çoğu mimar da yapmıştır. Su toplama ve tekrar kullanımı suyun az ve kirli olduğu bölgelerde giderek daha çok önem kazanmakta. Bu bölgelerde suyu olabildiğince geri kazanmak için sofistike su filtreleme sistemleri kullanımını önerebiliriz.q Fotoğrafçılar: - John and Frances Angelos Law Center, University of Baltimore, David Matthiessen (DM) ve Brad Feinknopf (BF) - Ingolstadt Housing, Meike Hansen (MH +) - Dorotheen Quartier, Behnisch Architekten


Berker TS Sensor Teknolojiye Zarif Bir Dokunuş Teknolojinin derinliğini kullanım kolaylığı ile birlikte sunmak bir sanattır. Bu sanatın kusursuz bir yansıması olan Berker TS Sensor’un pürüzsüz, neredeyse tamamen duvarla bütünleşmiş cam yüzeyi sayesinde ışığı, jaluzileri, müziği, ısıtma ve soğutmayı, sadece tek bir dokunuşla kontrol etmeniz mümkün. Tüm bu fonksiyonlar, yazı ya da simge şeklinde cam yüzeye işlenebilir. Siz nasıl isterseniz…

Berker Elektronik Ürünleri ve Akıllı Ev Otomasyon Sis.Tic.Ltd.Şti. A: Fatih Sultan Mehmet Mah. Poligon Cad. Buyaka2 Sitesi Kule/Blok 3 No:8C Kat:20 Ofis No: 112 TR-34771 Tepeüstü Ümraniye/İstanbul T : 0090 216 386 64 16 F : 0090 216 478 64 24 info@hager.com.tr W: www.hager.com - www.hager.com.tr


ÜLKE / ALMANYA / PROJE Konum: Almanya, Oldenburg , 2010-2012 Mimar: Stefan Behnisch

SCHLAUES HAUS

Bir tarihsel kent simgesinin renovasyonu BU TARİHSEL KENT SİMGESİ ŞİMDİLERDE BİR RENOVASYON VE GENİŞLEME SÜRECİNDEN GEÇMEKTE. ZİYARETÇİLER VAR OLAN ESKİ BİNADAN MODERN, GÜN IŞIĞI İLE AYDINLATILMIŞ YENİ BİNAYA GEÇERKEN, BEŞ YÜZYILLIK BIR İLERLEME VE EVRİMİ İÇEREN MİMARİ BİR YOLCULUĞA ATILIYORLAR.

138

Mart + Nisan 2015


ENERJİ TASARRUFLU, SÜRDÜRÜLEBİLİR, ÇAĞÜSTÜ VE ESNEK, BU SEBEPLE DE HER TÜRLÜ İHTİYACA UYGUN BİR YAPI.

139

S

chlaues Haus Oldenburg (Oldenburg Akıllı Evi) çevre bölgenin bilimsel hünerlerini sergilemek için “Bilim Şehri” olarak kullanılan bir kamu binası. Şehir merkezinde konumlanan bina, zemininde yer alan turist danışma bürosunun da katkısıyla Oldenburg’u ziyaret eden insanlar için önemli bir mekan konumunda. “Akıllı Ev” fikri binanın mimari konseptine de yansımakta; enerji tasarruflu, sürdürülebilir, çağüstü ve esnek, bu sebeple de her türlü ihtiyaca uygun bir yapı. Tasarımda sürdürülebilirlik alan seçimiyle başlamaktadır. “Schlaues Haus” Schlossplatz’da (Saray meydanı), şehrin tarihsel bir bölgesinde bulunmakta ve Haus kuzeydeki sarayı güneydeki parka bağlamaktadır. Şehirdeki en eski binayı -16’ıncı yüzyıldan kalma ve o dönemden beri de boş duran bir burjuva yapısı-

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / ALMANYA / PROJE Konum: Almanya, Oldenburg , 2010-2012 Mimar: Stefan Behnisch

140

SCHLAUES HAUS EKLEMESİNİN TASARIMINA GÜNIŞIĞI KULLANIMINI OPTİMİZE EDEN PASİF, AKILLI BİR BİNA YARATMA İSTEĞİ YOL GÖSTERMİŞ.

Mart + Nisan 2015

içermektedir. Bu tarihsel kent simgesi şimdilerde bir renovasyon ve genişleme sürecinden geçmekte. Ziyaretçiler var olan eski binadan modern, günışığı ile aydınlatılmış yeni binaya geçerken, beş yüzyıllık bir ilerleme ve evrimi içeren mimari bir yolculuğa atılıyorlar. Sürdürülebilirliğin en kritik meselesi burada, -şehrin en eski binasını en yenilikçi olanına bağlayan bölümde- sayılı tarihsel mimari simgelerden birinin korunması ve gelişiminin yenilikçi ve ilerici enerji verimliliği uygulamasıyla birlikte gerçekleştiği yerde ortaya çıkıyor. Eski Haus ve yeni eklemeyi içeren birliktelik çevresine ahenk içerisinde uyum sağlamaktadır. Bölgenin uzanımına yeni Haus’un yapısı atıfta bulunmaktadır. Bu iki seviyeli düzenleme çıkıntılı kütleler (seviyeler)


ESKİ HAUS VE YENİ EKLEMEYİ İÇEREN BİRLİKTELİK ÇEVRESİNE AHENK İÇERİSİNDE UYUM SAĞLAMAKTADIR.

141

ve boşlukların kullanımı yoluyla kullanıcıların var olan bina ile yeni bina arasındaki geçişi deneyimlemelerine olanak tanımaktadır. Schlaues Haus eklemesinin tasarımına gün ışığı kullanımını optimize eden pasif, akıllı bir bina yaratma isteği yol göstermiş. Schlosspark’a bakan, yenilikçi güney cephe, entegre güneş koruması ile enerji konseptinin bileşenlerinden biri. Bina kabuğu enerji ve iklim simülasyonları temelinde geliştirildi ve bu yolla yaz aylarında güneş enerjisi edinimi ile kış aylarında asgari ısı kaybının ideal dengesi sağlanmakta. Günışığı koridoru güneş bacası işlevi görüp doğal ventilasyon ve duman bacası kullanımını desteklemekte. Isınma ve soğutma için enerji ısı pompası ve jeotermik donanım yoluyla, elektrik enerjisi ise çatı ve cephedeki fotovoltaik paneller ile üretilmekte.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / ALMANYA / SERTİFİKA

142

Mart + Nisan 2015


DGNB; INŞAATTA YENI KALITE ANLAYIŞI ALMANYA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KONUSUNDAKİ İDDALI YAKLAŞIMINI BİNALAR KONUSUNDA DA ORTAYA KOYARAK 2007 YILINDA SÜDÜRÜLEBİLİR BİNA KONSEYİNİ KURDU. ALMAN DGNB (DEUTSCHE GESELLSCHAFT FÜR NACHHALTIGES BAUEN E.V.) SİSTEMİNİ DİĞER YEŞİL BİNA SİSTEMLERİNDEN AYIRAN EN ÖNEMLİ ÖZELLİK İSE, BİNALARI ÖMÜR BOYU MALİYETLERİNİ DE GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURARAK SERTİFİKALANDIRMASI. 2007 YILINDA KURULAN ORGANİZASYONUN BUGÜN 1100’DEN FAZLA ÜYESİ BULUNMAKTA. ÜLKEMİZDE SINIRLI SAYIDA DA OLSA ÖRNEKLERİ BULUNAN ALMAN YEŞİL BİNA SİSTEMİ DGNB’Yİ DAHA YAKINDAN TANIMAK, ŞÜPHESİZ İNŞAATTA YENİ KALİTE ANLAYIŞINI TANIMLAMAKTA FAYDALI OLACAKTIR.

K

endine has bir yöntemi olan DGNB sertifika sistemi, binanın yaşam döngüsünü göz önünde bulundurularak çevre , ekonomik, sosyo kültürel, teknik , süreç ve alan kalitesi konularında yaklaşık elli kriterin yerine getirilmesini öngörmekte. Bu sertifikayı Bronz, Silver ve Gold seviyelerinde almak mümkün. Ayrıca sistem, tasarım aşamasında ön sertifika alabilmeye de olanak sağlıyor. DGNB sertifikası mevcut ve yeni binalar kategorisinde on beş farklı yapı türü için alınabiliyor ve sertifikaya DGNB tarafından akredite edilmiş DGNB Değerlendiricileri eşliğinde başvurulması gerekiyor. DGNB, sürdürülebilirlik stratejilerine yüksek düzeyde bağlılık gösteren yapıları ve kentsel bölgeleri değerlendirmekte. DGNB’nin sürdürülebilirlik konsepti iyi bilinen üç-sütun modeline bağlı olup daha da ötesine geçiyor. DGNB sistemi sürdürülebilir yapıları; çevresel, ekonomik, sosyo kültürel, teknolojik, süreçler ve alan gibi bütün asli boyutlarıyla kapsamakta. İlk dört kalite bölümü değerlendirme sürecinde eşit ağırlık göstermekte. Sistem sürdürülebilir binaların ekonomik boyutuna, en az ekolojik kıstaslara verdiği kadar değer veren tek sistem olarak dikkat çekiyor. Değerlendirme sürecinde daima binanın bütün yaşam süresi

143

esas alınıyor ve odak noktası her zaman kullanıcıların memnuniyeti oluyor. DGNB Değerlendirme sistemi, bireysel ölçümleri değerlendirmeye almayarak, binanın ya da kentsel bölgenin etraflı verimliliğine değer biçilmesi esasına dayanıyor. DGNB Sertifika Sistemi Esnektir... Sürdürülebilir yapılar için dünyada birçok sertifika sistemi var; ancak DGNB Sisteminin kendine has bir takım özellikleri bulunmakta. Sistem binaların ve kentsel bölgelerin sürdürülebilirlik tespitine objektif bir tanım ve değerlendirme süreci getirmekte. Kalite, yapıların bütün kullanım süresi dikkate alınarak kapsamlı bir şekilde belirlenmekte. DGNB Sertifika Sistemi her ülkede kullanılabilmekte ve esnekliğinden dolayı farklı bina kullanımlarına, hatta ülkelere özgü ihtiyaçlara uyumlu olacak şekilde uyarlanabilmekte. Sistem günümüzde yaygın ya da sıradan olan konseptlerin isteğe bağlı olarak aşılması esası üzerine kurgulanmış. DGNB Sertifika Sistemi ulusal ve uluslararası düzeyde uygulanabilmekte ve koşullara göre esneklik göstermekte. Hem özel sektör

yatırımcıları ve bina sahipleri, hem de şehir temsilcileri ve yerel yönetimler bu esneklikten menfaat sağlayabilir. DGNB Sertifikası günümüzde 13 farklı bina türü için ve 2011 yılından beri de bütün kentsel bölgeler için verilmekte. Sistem sürdürülebilir binalar üzerine bütüncül bir bakış açısını temsil etmekte ve yeni ve mevcut binalar kategorilerini kapsamakta. DGNB Sistemi ile her binayı çeşitli yaşam evreleri temelinde değerlendirip sertifikalandırmak mümkün, sistem bu yolla emlak ve inşaat sektörlerine yüksek düzeyde şeffaflık ve kıyaslama imkanı tanıyor. Tek bina, toplum binalar ve seri sertifikasyon Çoklu binalar için sertifika sistemine başvurmak mümkün ancak kural olarak binalar ayrı ayrı değerlendirmeye alınır. Aynı anda birbirine çok yakın ya da benzer birden çok bina sertifikalandırmak isteniyorsa, DGNB Sistemi uygun maliyetli ve idareli alternatifler sunmaktadır. DGNB binaların ya da yerleşimlerin tekil ölçütleri yerine etraflı verimliliğine E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / ALMANYA / SERTİFİKA

DGNB SERTİFİKA SİSTEMİ, BİNANIN YAŞAM DÖNGÜSÜNÜ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURARAK, ÇEVRE, EKONOMİK, SOSYO KÜLTÜREL, TEKNİK, SÜREÇ VE ALAN KALİTESİ KONULARINDA YAKLAŞIK ELLİ KRİTERİN YERİNE GETİRİLMESİNİ ÖNGÖRMEKTE.

144

DGNB SERTİFİKASI DEĞERLENDİRME KRİTERLERİ ÇEVRE KALITESİ • Küresel ısınma potansiyeli • Ozon tabakası delinme potansiyeli • Fotokimyasal ozon yaratma potansiyeli • Asitleştirme potansiyeli • Ötrofikasyon potansiyeli • Yerel çevreye riskler • Yerel çevreye başka riskler • Kaynakların sürdürülebilir kullanımı • Mikro iklim • Yenilenebilir olmayan öncelikli enerji talebi • Toplam öncelikli enerji talebi ve yenilenebilir öncelikli enerjinin oranı • Yenilenebilir olmayan başka kaynakların kullanımı • Kategorilerine göre atık • İçme suyu talebi ve atıksuyun hacmi • Alan talebi EKONOMIK KALITE • Binayla ilgili yaşam döngüsü maliyetleri • Üçüncü kişilerin kullanımı için uygunluk • Ticari Karlılık SOSYOKÜLTÜREL KALITE • Kışın termal konfor • Yazın termal konfor

Mart + Nisan 2015

• İç hava kalitesi • Akustik konfor • Görsel konfor • Kullanıcı kontrol olasılıkları • Dış alanların kalitesi • Tehlikeli kazaların güvenliği ve riski • Özürlülerin ulaşabilmesi • Alan etkinliği • Çevirim için uygunluk • Halkın kullanımı hakkı • Bisikletli olanlara kolaylık • Yarışmalarda urban gelişme kalitesi ve tasarım güvencesi • Sanat eseri yüzdesi • Kullanıcı profili kalite özellikleri • Sosyal entegrasyon TEKNIK KALITE • Yangın önleme • Ses yalıtımı • Bina kabuğunun kalitesi • Teknik sistemlerin uyarlanabilirliği • Bina servislerinin kullanım kolaylığı • Bina servislerinin teçhizat kalitesi • Dayanıklılık • Temizlik ve bakım kolaylığı • Dolu, fırtına ve sele direnç • Geri dönüşüm ve ayırma kolaylığı

SÜREÇ KALİTESİ • Proje hazırlama kalitesi • Bütünleşik tasarım • Tasarım konsepti • İhale aşaması sürdürülebilirlik boyutları • Optimum kullanım ve yönetim için gereken durumların yaratılması • Şantiye/Şantiye süreçleri • Kontraktırların kalitesi/ön eleme • İnşaat için kalite teminatı • İşletmeye Alma • Kontrol • Yönetim • Sistematik inceleme, onarım ve servis • Operasyonda çalışanların profili ARAZI KALITESI • Mikro çevrede riskler • Mikro çevrenin durumu • Şantiyenin ve çevresinin durumu ve halkın algısı • Ulaştırmaya yakınlık ve bağlantı • Temel servislerin kullanımına yakınlık • Kamu hizmetlerine yakınlık • Planlama için hukuki durum • Uzatma opsiyonları/rezervler


SÜRDÜRÜLEBİLİR BİNA HEDEFLERİ; KAYNAKLARI KORUMAK, ENERJİYİ VERİMLİ KULLANMAK VE GELECEK ODAKLI YERLEŞİMLER PLANLAMAK GİBİ TAMAMEN KÜRESEL SORUNLARA ÇÖZÜMLER SUNMAKTADIR.

odaklanmaktadır. Binaların sürdürülebilirlik açısından etraflı verimliliği; ısıl konfor, herkes için tasarım, ses yalıtımı gibi 40 farklı kriter çerçevesinde değerlendirilir. DGNB’nin yerleşimlere yönelik değerlendirme ölçütleri arasında; kentsel mikroiklim, biyoçeşitlilik, birleşmiş doğal ortam ve sosyal ve işlevsel karışım gibi farklı ve önemli konular yer alır. Projeler ilgili şema kriterinin karşılanma derecesine göre; altın, gümüş ya da bronz sertifika/ön sertifika elde ederler. DGNB sistemi farklı bina işlevleri için çeşitli sertifikalandırma şemalarını içerir. Binalar için yapılan bütün uluslararası DGNB Sistemi başvurularında Çekirdek 14 olarak anılan ana kriter kataloğu temel alınır. Bu çekirdek kriterler ilgili şema üzerine ayrıntılı bilgi veren şema tabloları ile beraber kullanılır. Altın, Gümüş, Bronz Değerlendirme DGNB her kriter için hedef değerler belirlemiştir. Hedef şartlara erişerek en fazla 10 değerlendirme puanı kazanılabilir. Bazı kriterlerin değerlendirmeye katılım ağırlığı şemaya göre değişiklik göstermektedir. Altı kalite bölümünün somut puanı, ilgili ağırlığa göre verilmiş değerlendirme puanlarının toplanması yoluyla hesaplanır. Tüm proje için toplam puan beş kalite bölümünden ağırlığına göre hesaplanır. Mekan kalitesi ayrıca dikkate alınmakta, bu husus pazarlanabilme kriterine eklenmektedir. Kentsel bölgelerde, alan kalitesi bütün kriterlere eklenmektedir. Başarı Ölçütüne Dayalı Değerlendirme Toplam başarı ölçütü en az yüzde 50 ise, bina bronz DGNB Sertifikası kazanır. Toplam puan en az yüzde 65 ise, gümüş sertifika verilir. Altın sertifika almak için ise proje puanının en az yüzde 80 olması gerekmektedir. DGNB binalar için tek tip bir kalite standardı amaçlamaktadır. Bu nedenle sertifika almak için toplam puan tek başına yeterli değildir. İlgili sertifikayı edinebilmek için sonuç ile alakalı kalite bölümlerinden belli bir temel seviyeye erişmek gerekmektedir. Altın sertifika için ilk beş kalite bölümünden en az 65 puan toplamak gerekmektedir. Yüzde 50’lik başarı gümüş, yüzde 35 ise bronz sertifika ile ödüllendirilmektedir.

Uluslararası Başvuru Sürdürülebilir bina hedefleri, kaynakları korumak, enerjiyi verimli kullanmak ve gelecek odaklı yerleşimler planlamak gibi tamamen küresel sorunlara çözümler sunmaktadır. Dolayısıyla DGNB Sertifika sistemi uluslararası düzeyde uygulanabilir özelliktedir. Esnek yapısı farklı bina kullanımlarına uyumlu olacak şekilde adaptasyonu mümkün kılmaktadır. DGNB sisteminin uluslararası uyumu ülkelere özgü ihtiyaçlara uyarlanmasını temel alır. Yeni uluslararası DGNB Sistem 2014 versiyonu kapsam alanında değişiklik gösteren iki uluslararası sertifika yolu için temel sağlamaktadır. Uluslararası DGNB Sertifikasının Yolu DGNB sertifikasyonu her ülkede genel olarak geçerlidir. Avrupai değerler ve standartlara dayalı İngilizce kriterler hızlıca ve kolaylıkla dünyanın her yerinde uygulanabilmektedir. Hem DGNB Sistemi hem de yerel koşullara aşina olan denetmenler, DGNB tarafından doğrulanan yerel uygulamalar için düzenlemeler önermektedir. Uyum değerlendirmesi ve sertifikasyon Almanya’da DGNB tarafından yürütülmektedir. Uluslararası sertifika yolu halihazırda Yunanistan, Slovenya, İspanya, Türkiye ve Ukrayna gibi ülkelerde uygulanmaktadır.

DGNB Sistemni Yerelleştirmenin Yolu Alternatif yol DGNB sisteminin yerel şartlara uygulanmasını kapsamaktadır. Böyle durumlarda DGNB, uluslararası sistemi iklim, standartlar, yasalar, süreçler ve kültürel farklılıklar gibi yerel koşullara etraflı uygulayarak genişleten DGNB Camiası (ilgili mesleki kişiler ya da “DGNB Sistemi ile sürdürülebilir inşa” uzmanlarını içeren yerel gruplar ya da kuruluşlar) ile işbirliği yapar. Uygunluk değerlendirmesi ve sertifikasyon Almanya’da DGNB tarafından yürütülür ve kalite güvencesi açısından yerel kuruluşlar tarafından desteklenebilir. Halihazırda Brezilya, Çin ve Rusya’da DGNB Camiaları bulunmaktadır.

145

Yerel DGNB Sistem ortağı DGNB Sistem ortakları; yerel koşullara, yerel dile ve yasal gerekliliklere tamamen adapte edilmiş bir sistem oluştururlar, bağımsız olarak çalışır ve uyum değerlendirmesini kendi kaynaklarıyla gerçekleştirirler, ilgili ülkeyi tanımlayan kendi logolarını kullanırlar. Halihazırda DGNB Sistem ortakları Bulgaristan, Danimarka, Avusturya, İsviçre ve Tayland’da bulunmaktadır.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / ALMANYA / SERTİFİKA / PROJE Konum: Stuttgart, Germany, 2012 Mimar: UNStudio Potoğraflar: Christian Richters

FRAUNHOFER ENSTITÜSÜ Sürdürülebilirliği tam olarak kucaklayan bir yaklaşım

FRAUNHOFER ENSTİTÜSÜ, DÜNYA ÜZERİNDE ULUSLARARASI FAALİYETTE BULUNAN EN ÖNEMLİ ARAŞTIRMA ENSTİTÜLERİNDEN BİRİ OLARAK; YAPTIĞI İŞİ YANSITAN BİR BİNA YAPMANIN GEREKLİLİĞİNDEN YOLA ÇIKARAK HAYATA GEÇİRDİĞİ PROJE İLE AYNI ZAMANDA İŞ GÜCÜNÜ CANLANDIRIYOR, YENİ ÇALIŞMA YÖNTEMLERİNİ TEŞVİK EDİYOR.

146

Mart + Nisan 2015


Mekansal Yapılandırma Yönlendirme

Avlu

G

yaklaşım benimsemekle kalmayarak aynı zamanda geleceğin çalışma alanlarında mimarinin oynayabileceği rolün de bir örneği olarak karşımıza çıkıyor.

Fraunhofer Enstitüsü, dünya üzerinde uluslararası faaliyette bulunan en önemli araştırma enstitülerinden biri olarak; yaptığı işi yansıtan bir bina yapmanın gerekliliğinden yola çıkarak hayata geçirdiği proje ile aynı zamanda iş gücünü canlandırıyor, yeni çalışma yöntemlerini teşvik ediyor.

Bina içindeki tüm mekanlar işlevlerine göre binanın boyutsal düzenine uygulanmış. Kullanılan çizgesel yönelim laboratuvar ve araştırma işlevlerini kamu sergisi alanları ile birleştiriyor ve tasarımsal yönlendirme ile ziyaretçileri açık ve iletişime hazır bina konseptine ulaştırıyor. Farklı çalışma alanları çalışanların ihtiyaçları göz önünde bulundurularak dağıtılmış. Laboratuvar koridorlarında mekansal olarak birbirinden ayrılmış bölümler bulunmamakta. Bunun yerine, çalışma alanları birbirleriyle karışarak disiplinlerarası çalışma yöntemleri desteklenmek istenmiş.

ünümüzde bilgi kaynaklarına ulaşımın sürekli iyileşmesinin yanısıra şirketlerde iletişim ve bilgi paylaşımı teşvikinin iş süreçlerine daha yaratıcı ve deneysel yaklaşımlar getirdiğine yönelik bir anlayış mevcut. Bu da insan kaynaklarının en iyi seviyeye getirilmesi ve bu yolla daha iyi ürünlerin ortaya çıkmasında esas bir görev oynamak üzere teşvik edilmiş bir iş gücü yaratılması potansiyelinin daha iyi anlaşılmasını sağlamakta.

Araştırmalarını bu potansiyel üzerine yoğunlaştıran UNStudio’nun bu anlayışa tasarım yönünden verdiği cevap, yeni iş alanlarına yönelik çağdaş anlayışları daha geniş bir alana açıyor. İletişimi, deneyimi ve yaratıcılığı teşvik eden yeni bir ofis binası vasıtasıyla yeni iş alanları yaratan bu tasarım anlayışına katkıda bulunuyor. Sanal Mühendislik Merkezi ZVE, sürdürülebilirliği tamamen kucaklayan bir

147

Skenografik ziyaretçi rotası da tasarımın esas unsurlarından biri. Ziyaretçiler çok ortamlı giriş salonundan avluyu çaprazlama kesen merdivenlere geçerler. Merdivenler kılavuz işlevi görür ve bu işleve parlak renk konsepti ile vurgu yapılmıştır. Renk hem cephede hem de iç dizaynda ofisler ve laboratuvarlar gibi çeşitli programatik unsurların ayrımı için başarılı bir şekilde kullanılmış. Merdivenlerde yön bulmaya yardımcı olmak amacıyla aşamalı renk değişimi tercih edilmiş, bu yolla bir iletişim alanı, aynı E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / ALMANYA / SERTİFİKA / PROJE

148

PROJENİN BAŞINDAN İTİBAREN İLERİ DÜZEYDE BİR SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ANLAYIŞI HEDEFLENMİŞ. BİNA YAPISI KISMEN BALON KATLI TAVANLAR İÇERMEKTE, BU YOLLA YAYGIN OLARAK KULLANILAN BETON ÇATILARA KIYASLA DAHA EKONOMİK BİR ALTERNATİF SAĞLANIP, AĞIRLIĞI AZALTARAK KOLON GEREKTİRMEYEN BOŞ ALANLARIN OLUŞMASINA İZİN VERİLMİŞ.

zamanda da ziyaretçiler ve çalışanlar için bir arayüz ortaya çıkartılmış.

döşeme içinden gerçekleşmekte. Hava tahliyesi ise akslar içinde meydana gelmekte.

İnşaat ve tasarım unsurları, tutarlı olan yapıya açık ve kapalı öğeler ile entegre edilmiş. Eğimli ve düz unsurlar içeren kat planı geometrisi, sürekli olarak şekil değiştiren yüzey etkisini muhafaza ederken cephenin testere dişi geometrisinin içine geçmekte.

Sanal Mühendislik Merkezi ZVE’nin planı, gelişim potansiyeli açısından azami olarak kullanılmış. Optimize edilmiş yuvarlak şekilli bina kabuğu, aynı alanın dik açılı formundan %7 daha az bir kontur temin etmektedir. Bu aynı zamanda daha iyi bir cephe hacim oranı sağlamaktadır. Cam cephe miktarı yalnızca %32’idir. Cephe boyunca var olan bütün alanlar açılabilir pencere unsurları ile doğrudan havalandırılabilmektedir. Üst pervaz içermeyen tavanlar gün ışığının alana direkt olarak yansımasını olanaklı kılıp, bu imkan ayrıca eklenmiş gün ışığı lamelleri ile güneş perdeleri kapalıyken de desteklenmektedir. Bütün tesisat erişilebilir akslara yerleştirilmiştir. İskelet, iç kesimler ve cephe inşaatı için düşük bakımlı, geri dönüşümlü malzemeler tercih edilmiş bu ve benzeri birçok uygulama ile . Sanal Mühendislik Merkezi ZVE, DGNB tarafından Altın sertifika ile ödüllendirilmiştir.q

Alman Sürdürülebilir Bina Konseyi’nden Altın sertifika Projenin başından itibaren ileri düzeyde bir sürdürülebilirlik anlayışı hedeflenmiş. Bina yapısı kısmen balon katlı tavanlar içermekte, bu yolla yaygın olarak kullanılan beton çatılara kıyasla daha ekonomik bir alternatif sağlanıp, ağırlığı azaltarak kolon gerektirmeyen boş alanların oluşmasına izin verilmiş. Yapıya güçlendirilmiş teknik unsurlar entegre edilmiş. Boşluklu döşeme sistemi esnekliği sağlayarak tesisatın görünürlüğünü minimuma indirmiş. Daha derin alanlara hava temini de kısmen Mart + Nisan 2015



Advertorial

ÜLKE / ALMANYA & MARKALARI

DEV PROJELERIN AKILLI ORTAĞI

150

HAYATI KOLAYLAŞTIRAN ÇÖZÜMLERİYLE BÜYÜK PROJELERİN TERCİHİ OLAN BERKER BY HAGER, ENERJİ TASARRUFU SAĞLAYAN OTOMASYON SİSTEMLERİ VE ÖDÜLLÜ TASARIMLARI İLE BÜYÜMEYE DEVAM EDİYOR.

1919 yılından bu yana akıllı bina otomasyonu ve anahtar-priz sektörünün öncü markası olan Alman menşeili Berker, 2010 yılında Hager Group ile birleşmesinin ardından sektördeki gücünü katlayarak hizmetlerine devam ediyor. Hager, dünyanın 82 ülkesinde, 11.400 çalışanı ile sunduğu özel çözümlerle teknolojinin derinliğini, kullanım kolaylığıyla harmanlıyor. Hayatı kolaylaştıran çözümleriyle büyük projelerin tercihi olan Hager, enerji tasarrufu sağlayan otomasyon sistemleri ve ödüllü tasarımları ile büyümeye devam ediyor. Berker, 2008 yılında girdiği ve başarıyla ilerlediği Türkiye pazarında, 2014 yılını %56 büyüme hızına ulaşarak kapattı. Türkiye’de beklentilerin üzerinde performans sergileyen Hager, dünyada 5.4 Milyar TL ciroya ulaşan Hager Group’a bağlı ülkeler arasında, akıllı bina otomasyonu satışında dünya üçüncüsü, büyüme oranı ile de dünya birincisi olarak yer alıyor. Premium segmentte bulunan villa, otel, avm ve birçok prestijli rezidans projesinde tercih edilen akıllı bina otomasyon Mart + Nisan 2015

sistemlerinde uzman Berker by Hager, projelere high-end çözümler üretiyor. Özellikle Marmara ve Ege Bölgelerinde sektör öncülerinin tamamının tercihi olan Berker by Hager, Zorlu Center, Next Level, Dumankaya Modern Vadi, 42 Maslak ve dünyanın en büyük KNX projesi olan Sinpaş Altın Oran gibi birçok projede tercih edildi. Ayrıca Behnisch mimarlık firması da Ulusal Tümör Hastalıkları Merkezi (NCT) HEIDELBERG ve Köln Oval Ofis projelerinde ürünlerimizi tercih etmiştir. Çevre ve Güvenlik Bilincinde Avrupa Standartları Binalarda enerji verimliliği ve konfor iyileştirmesi sunan Hager, yeşil konsepte uygun çözümleriyle global standartlara uygunluk gösteriyor. Doğa ile barışık şirketler arasında gösterilen Berker, yaklaşık 100 yıllık bir birikimle Avrupa standartlarına uygun üretim gerçekleştirerek bu konuda aldığı ödüller ile yoluna devam ediyor. KNX Sistemleri ile Enerji Tasarrufu

Yıllık cirosunun %7’sini Ar-Ge’ye yatırarak yeni ürün gamını sürekli genişleten Hager, 1500 adet patentli ürünü ile birlikte teknolojide KNX olarak adlandırılan ev otomasyonu standardını başlatan ilk üç firma arasında yer alıyor. Alman disiplini ve kalitesi ile her türlü güvenlik testinden geçirilen KNX sistemleri, aynı zamanda % 20 ile 35 arasında enerji tasarrufu sağlıyor. NEXT LEVEL’IN TERCIHI BERKER B.IQ Ankara’nın referans projelerinden biri olma özelliğini taşıyan Next Level; Berker Mühendisliği, estetiği ve teknolojisi ile yükseliyor. Mimari konsepti Brigitte Weber Mimarlık tarafından belirlenen, 3 ayrı loft kuleden oluşan, ofis-avm ve rezidansın bulunduğu Next Level projesi Berker B.IQ otomasyon serisi anahtarlarını tercih etti. Mimari anlamda modern çizgilerin hâkim olduğu, Ankara’ya yenilik katan ve kentsel yaşamı hareketlendiren Next Level 30 kattan


oluşuyor. Ankara’nın prestijli projelerinden biri olan Next Level’ın rezidans dairelerinde termostatlı display ekranlı Berker özel üretim B.IQ antrasit mat ve B.IQ beyaz mat otomasyon anahtarları, daire içlerinde ve ortak alanlarda K.1 antrasit ve beyaz mat özel serisi kullanıldı. Termostat fonksiyonu ile mekanların iklimlendirme kontrollerinin lokal olarak yapılması sağlanan sistemde oda sıcaklığı ve arzu edilen ısı değeri display ekranda görülebiliyor ve kullanıcı taleplerine göre ayarlanabiliyor. Aynı zamanda stor perde kontrolü ve özel olarak yapılmış açılır-kapanır camların kontrol edilmesine olanak sağlayan otomasyon sistemi internet üzerinden akıllı telefonlar ve cihazlar ile de kontrol edilebiliyor ve yaşam alanlarında konforu en üst düzeye çıkarıyor. Next Level projesi ortak alanlarında IP Control ve dedektörler ve alışveriş merkezi içerisinde IP Control ve pano malzemelerinde Berker by Hager tercih edildi. Projenin ofis bölümlerinde genel alan otomasyonu yapılarak, firmaların

taleplerine göre ayrıca kablo bağlantısı gerektirmeden kablosuz sistem sinyalleri ile diğer KNX RF cihazları tarafından kontrol edilebilen RF uygulaması ve RF otomasyonu yapılmıştır. Benzersiz yaşam konforu sağlayan rezidanslarda yeni yaşam standartlarını belirleyen ve kolaylıklar sağlayan teknoloji sayesinde yaşam alanları tek bir dokunuşla kontrol edilebiliyor. Projede kullanılan Ödüllü Tasarım Berker B.IQ Üstün tasarım ödüllü Berker B.IQ, tek anahtar üzerinde ısı, aydınlatma, müzik ve panjur kontrolünün yanı sıra dört farklı materyalden üretilebilen kusursuz tasarımıyla mekanlarda güçlü bir duruş sergiliyor. B.IQ anahtarın buton kısmından mekanların aydınlatma senaryoları ve dim fonksiyonları yerine getirilebiliyor, buton kısımları aktif olduğunda anahtarların yan kısımlarında bulunan durum ledlerinden aydınlatmaların açık olup olmadığı da izlenebiliyor.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


Advertorial

ÜLKE / ALMANYA & MARKALARI

152 152 152

AVRUPA’NIN İLK SU YALITIM ÖRTÜSÜ ÜRETİCİSİ; DÖRKEN DÖRKEN GMBH & CO. KG, ALMANYA HERDECKE MERKEZLİ 123 YILLIK BİR AİLE ŞİRKETİ OLAN EWALD DÖRKEN AG’NİN BİR İŞTİRAKİDİR. DÖRKEN’İN ÇATI VE TEMELLER İÇİN SUNDUĞU YÜKSEK DEĞERLİ YALITIM VE DRENAJ SİSTEMLERİ, GÜVENİLİRLİK, UZUN ÖMÜRLÜLÜK VE ENERJİ TASARRUFU KONULARINDA DEVRİM YARATMIŞ, 1961 YILINDA EĞİMLİ ÇATILAR İÇİN ÜRETTİĞİ AVRUPA’NIN İLK SU YALITIM ÖRTÜSÜ OLAN “DELTA-FOL SPF” KULLANICILARINA SAĞLADIĞI TASARRUFLA TAKDİR KAZANMIŞTIR. Avrupa’nın yapı malzemeleri üretiminde lider Alman şirketi Dörken GmbH & Co. KG’nin Almanya dışında, Kanada’da ve Türkiye’de olmak üzere iki üretim tesisi daha bulunmaktadır. Türkiye’deki yatırımı olan Dörken Sistem, Dörken GmbH & Co. KG ile Erdem Holding arasında 4 Şubat 2005 tarihinde imzalanan ortak girişim anlaşması sonucu Nisan 2005 tarihi itibariyle kurulmuştur. Dörken Sistem, faaliyetlerine Dörken’in “Delta” markası ile ürettiği çatı, cephe ve temeller için su yalıtımı ve drenaj sistemlerini Türkiye pazarına sunarak başlamıştır. 2006 yılı itibariyle Kocaeli İzmit’te bulunan fabrikasında Mart + Nisan 2015

Dörken’in “Delta” markası ile “temel duvarları drenaj levhası” üretimine başlayan Dörken Sistem, yaptığı yatırımlarla üretim ağını geliştirmiştir. Çatı örtüleri, temel duvarları koruma ve drenaj sistemleriyle müşterilerinin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik özel çözümler sunarak; yenilikçi ürünleriyle yaşam kalitesini artırmayı, güçlü bir çözüm ortağı olarak yapılarınıza değer katmayı hedefleyen Dörken Sistem, en modern üretim teknikleriyle üretilen, üstün kalitesi uluslararası sertifikalarla belgelenmiş ve bağımsız araştırma kuruluşlarının test edip onayladığı ürünlerini, mimardan son kullanıcıya kadar bütün inşaat sektörünün hizmetine sunmaktadır.

Dörken Sistem’den yeni ürün: DELTA®-Maxx X Dörken’in yeni ürünü DELTA-Maxx X, DELTAMaxx ailesinin yeni üyesi. Yeni DELTA-Maxx X, sağlamlık ve yırtılma mukavemeti ile buhar geçirgen su yalıtım örtülerinin standartlarını yeniden belirleyen bir su yalıtım membranı. Patentli yeni teknolojisi sayesinde, kendinden yapışkanlı bindirme kenarlarında, sıfırın altında düşük sıcaklıklarda dahi güvenilir yapışma sağlıyor. Bu özelliğiyle, eğimli çatılarda bilhassa inşa esnasında yüksek çalışma güvenliği sunuyor.


Örtü üstüne düşme güvenliğinin testi için, örtü TIR lastiği üzerine gerilerek zımbalandı. Ancak, örtü Daniel’in 125 kilogramlık ağırlığı altında bile yırtılmadı.

Programdaki diğer bir disiplin ‘Stones of Strength’ (Güç Taşları): 120 kilogramlık bir taş topu Delta-Maxx X ile bir şeker gibi sarılarak kaldırıldı.

DELTA-Maxx X’in son derece dayanıklı örtü tabakası ve kalitesi kanıtlanmış özel elastik poliüretan kaplaması, temel fonksiyonel özellikleri olan en üst seviyede su yalıtımı ve yüksek su buharı geçirgenliği sağlıyor. Sonsuz polyester filamanlarından mamul keçe tabakasının üstün performansı ise özel bir fabrikasyon sürecinin sonucu.

koşullarında, -10°C’a kadar soğukta dahi örtünün tüm fonksiyonları ve güvenilirliğini garanti altına alıyor.

DELTA-Maxx X, hem boylamasına hem de çaprazlama 500 N/5cm’lik yırtılma dayanımına sahip. EN 13859-1 ve 2 standardına uygun olarak üretilen DELTA-Maxx X, darbelere karşı dayanıklı ve her çeşit ve ebattaki kiremit için uygun. Ayrıca, örtünün yüksek oranda gerilerek esneme kabiliyeti, uygulama esnasında üzerine basma ve hatta düşme durumlarında ilave bir güvenlik unsuru. Böyle bir durumda dahi fonksiyonlarında herhangi bir kayıp meydana gelmiyor. Özel kaymaz yüzeyi sayesinde, malzeme ıslansa bile üzerinde güvenli bir şekilde çalışılabiliyor. Bununla birlikte, DELTA-Maxx X’in yeni geliştirilmiş kendinden yapışkanlı kenarları, soğuk mevsimlerde dahi ruloların bindirme yerlerinde mükemmel yapışma ve anında su ve nem sızdırmazlık sağlama avantajı sunuyor. Buhar geçirgen nitelikli su yalıtım örtüsü DELTA-Maxx X, kış mevsiminde bile rahatlıkla döşenebiliyor. Rulolarının her iki uzun kenarında da bulunan yapışkanlı kısımlar bindirme esnasında üst üste gelerek anında yapışma sağlıyor. Böylesine geniş fonksiyonel ısı dayanım aralığına sahip soğuğa dayanıklı özel yapıştırıcı, bu alanda ilk kez kullanılıyor. Bu yeni, patentli teknoloji, olumsuz hava

Yüksek buhar geçirgenlik özelliğine sahip Delta-Maxx X, kaplama altı tahtası üzerine döşenebilmesinin yanı sıra OSB gibi bir kaplama altı tahtası kullanılmadan ısı yalıtımı üzerine direkt olarak da serilebiliyor. Berlin Teknik Üniversitesinde gerçekleşen şiddetli yağmur testini geçen DELTA-Maxx X, dolu tanelerinin çarpma etkisine de dayanıklı. Yangın sınıfı DIN 4102’ye B1 olan DELTA-Maxx X, eğimli çatılar ve giydirme cephelerde, her tür dış kaplama altında yüksek kalitede su yalıtımı, koruma ve güvenilirliğin yeni adı.

‘Truck Pull’ yani TIR çekme disiplininde, Daniel Wildt TIR’ı hareket ettirip 25 metre çekmek zorundaydı. Daniel, 12.5 ton ağırlığı çekmek için 1.50 metre eninde Delta-Maxx X örtüsünü kullandı.

Son olarak, DELTA-Maxx x’in kendinden yapışkanlı bindirme kenarının yapışma gücü, -5°C soğukta Bottrop Alpincenter (Kayak Merkezi)’da test edildi. Daniel Wildt bütün çabalarına rağmen bindirme kenarını ayırmayı başaramadı. 153

Dörken, yeni yüksek performanslı su yalıtım örtüsü DELTA-Maxx X’i, ‘2013 Almanya’nın En Güçlü Adamı’ ünvanına sahip Daniel Wildt ile birlikte çok özel dayanıklılık testlerinden geçirdi. En Güçlü Adam’ın testinden geçti... DELTA-MAXX’ın ilk kullanımından günümüze gelen 30 yıllık tecrübe, yenilikçi gelişim süreci ve kapsamlı laboratuvar testleri sonucu DELTA-MAXX Ailesinin son üyesi DELTA-Maxx X’in yüksek kalite standardında tanımlanıyor. Bu yeni su yalıtım membranının olağanüstü kalite özellikleri benzersiz dayanıklılık testlerine tabi tutuldu: Almanya’nın En Güçlü Adamı 2013 ünvanına sahip Daniel Wildt, kendi tarzında, yani uluslararası güç yarışmalarında yer alan çeşitli disiplinlerde malzemeyi test etti.q

DELTA-Maxx X ile gerçekleştirilen bütün “strongman (Güçlü Adam) disiplin” testleri ve çekimlerine ait filmlere www. strongmaxxx.de adresinden ulaşılabilir.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


Advertorial

ÜLKE / ALMANYA & MARKALARI

BİNA SİSTEMLERİNDE ALMAN KALİTESİ

154

HAREKETLERİ VE İŞ FELSEFESİ; MÜŞTERİLERİNE, ONLARIN İHTİYAÇLARINA VE ÜRÜNLERİNDEN BEKLENTİLERİNE ODAKLANMIŞ LİDER KONUMDA BİR FİRMA OLAN FRÄNKISCHE GÜNÜMÜZDE DRENAJ SİSTEMLERİ, ELEKTRO, BİNA TEKNİĞİ VE ENDÜSTRİ SİSTEMLERİ OLMAK ÜZERE DÖRT FARKLI STRATEJİK İŞ GRUBUNDA FAALİYETLERİNİ SÜRDÜRMEKTEDİR.

F

RÄNKISCHE 1906 yılında Schweinfurt/ Almanya‘da kurulmuş ve bugün üçüncü nesil tarafından yönetilen bir aile şirketidir. Kurulduğu dönemde sadece yalıtım malzemeleri, metal kanallar ve aksesuarlar üreten bir firma olan FRÄNKISCHE ilerleyen yıllarda polimer malzemeler üzerine uzmanlaşarak çalışma alanını genişletmiş, 1959 yılında dünya çapında plastik malzemeden üretilen elektrik borularını sürekli üreten ilk firma haline gelmiştir. Bu yeniliği sert PVC’den mamül sürekli üretim ilk korige drenaj borusu izlemiş ve ürün bu alanda bir devrim yaratmıştır. Hareketleri ve iş felsefesi; müşterilerine, onların ihtiyaçlarına ve ürünlerinden beklentilerine odaklanmış lider konumda bir firma olan FRÄNKISCHE günümüzde Drenaj Sistemleri, Elektro, Bina Tekniği ve Endüstri Sistemleri Mart + Nisan 2015

olmak üzere dört farklı stratejik iş grubunda faaliyetlerini sürdürmektedir. Bina tesisatı alanındaki faaliyetleri kullanım suyu sistemleri, ısıtma sistemleri, gaz tesisatları, döşemeden ısıtma/serinletme, taze hava taşıma sistemleri üzerine yoğunlaşan FRÄNKISCHE bu alanlarda müşterilerine yenilikçi, olgunlaşmış, şantiye koşullarıyla uyumlu ve emniyetli komple çözümler sunuyor. Şirket Temmuz 2014 başından beri FRÄNKISCHE Turkey Polimer Ticaret Limited Şirketi olarak Türkiye pazarında da hizmet veriyor. FRÄNKISCHE BİNA TESİSATI SİSTEMİ – alpex FRÄNKISCHE bina içi temiz su ve ısıtma tesisatında kullanılmak üzere aluminyum folyolu çok katmanlı kompozit borular (PE-X/Al/ PE) sunuyor. Çok katmanlı kompozit borular

günümüz tesisat teknolojisinde Avrupa’da en çok tercih edilen malzemeler arasında bulunuyor. Bunun sebebi bu boruların metal borular ile plastik boruların olumlu özelliklerini bir araya toplaması olarak açıklanabilir. Çok katmanlı kompozit borular ise iç katmanda yer alan PE-X (çapraz bağlı polietilen) hammaddeden üretilen akışkan taşıyıcı boru ile plastik malzemelerin, orta katmanda yer alan aluminyum katman ile de metal boruların sahip olduğu avantajları bünyesinde toplar. Üstte yer alan PE katman ise boruyu korumak amacıyla kullanılır. FRÄNKISCHE alpex çok katmanlı kompozit borular 16 – 75 mm‘lik çap aralığında sunuluyor. Böylece -binanın büyüklüğüne bağlı olarak- tesisatın tamamını veya tamamına


yakınını tek elden çözmek mümkün oluyor. Malzemenin aluminyum folyo ile kazandığı düşük boyca uzama özelliği, özellikle dikey kolon veya toplayıcı yatay bodrum hatlarında sehimsiz ve geniş kelepçe aralıklı bir uygulamaya imkan tanıyor; böylece de temiz, görsel olarak düzgün ve ek boyca genleşme önlemleri kullanılmadan tesisatlar kurmak mümkün oluyor. FRÄNKISCHE alpex çok katmanlı kompozit borular 10 bar azami işletim basıncında, 95 °C azami işletim sıcaklığında sürekli olarak kullanılabilir özelliktedir. 10 bar işletim basıncı özelliği ürünün TS EN 806 ve DIN 1988-200 uyarınca temiz su tesisatında kullanımına müsaade ederken, borunun aluminyum folyodan ötürü %100 oksijen geçirmez olması sebebiyle de ısıtma tesisatında kullanılması mümkün oluyor. Tüm ürünlerinde basit ve hızlı montaj imkanı yaratmak isteyen FRÄNKISCHE alpex borularının bağlantısı için iki farklı sistem çözümü sunuyor. İlk sistem 16-75 mm çapındaki tüm alpex borular ile kullanılabilen ve FRÄNKISCHE’nin 1998 yılından beri pazarda yer alan alpex-duo isimli radyal presli bağlantı sistemi. Bu sistemde fittinglerin üzerlerinde

yer alan paslanmaz çelik pres kovanları uygun çaptaki pres başlıkları vasıtasıyla boruya presleniyor ve bağlantı tamamlanıyor. Bağlantı tamamen soğuk olarak gerçekleştiriliyor ve hemen basınçla yüklenebiliyor. Kullanılan fittingler, 16 – 63 arası çaplarda üstün sıcak su dayanımı, mukavemet ve korozyon özelliklerine sahip bir yüksek performans polimeri olan PPSU‘dan (polifenol sulfon) ve 16 – 75 çapları arasında özellikle dişli parçalarda kullanılan TS EN 12164 uyarınca çinko çözünümüne mukavim pirinç malzemeden mamül. Böylece hijyenik olarak tamamen sorunsuz, tüm Avrupa’da olduğu gibi ülkemizde de geçerli olan İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik’e uygun kalitede bir kullanım suyu sistemini kurmak mümkün oluyor. FRÄNKISCHE’nin sunduğu ikinci bağlantı sistemi ise 16-20-26 mm çaplarındaki tüm kompozit borular ile kullanılabilen alpex-plus isimli push-fit bağlantı tekniği. Bu teknikte ise borular ilgili fittinglerin içerisine uygun derinlikte itilmek suretiyle ek bir ekipman olmadan birbirlerine bağlanıyor. Fittinglerin içerisine yerleştirilmiş olan yeşil renkli gösterge halkasının görünür olması durumunda ise bağlantının tamamlandığı rahatlıkla anlaşılabiliyor. Bu bağlantı sistemi ayrı takım çantalarının kullanılmasına gerek bırakmaması, ince yapısı sayesinde yer sıkıntısı olan bölgelerde bir bağlantıya imkan tanıması, hızlı olması ile uygulamacıya bir avantaj sağlıyor. Bu sistemi ait fittingler de yine PPSU ve çinko çözünümüne mukavim pirinç malzemeden sunuluyor. Bu kombinasyonla kurulan sistem yine ilgili kullanım suyu yönetmeliklerine uygun oluyor. Tüm FRÄNKISCHE alpex sistemleri bağımsız kuruluşlar tarafından verilen uygunluk sertifikalarının yanında 10 yıllık bir sistem garantisine sahip.

FRÄNKISCHE DÖŞEMEDEN ISITMA/SERİNLETME VE RADYATÖR TESİSATI SİSTEMİ – profitherm FRÄNKISCHE ısıtma tesisatında kullanılabilen aluminyum folyolu kompozit boruların haricinde yine ısıtma tesisatlarında kullanılmak üzere PE-Xa malzemeden mamül ff-therm multi isimli oksijen bariyerli ısıtma boruları da sunuyor. PE-Xa borular hem düşük sıcaklıklı döşemeden ısıtma tesisatlarında, hem de yüksek sıcaklıklı radyatör tesisatlarında kullanılabiliyor. Borular 6 bar ve 10 bar olmak üzere iki farklı basınç sınıfında sunulabiliyor. Böylece kat sayısı sebebiyle yüksek statik basınca sahip, bu yüzden de özel talepleri olan projelerde de çözüm sağlanabiliyor. Aynı borular fabrikada kılıflı olarak da üretilerek mobil radyatör tesisatlarında kullanılmak üzere sunulabiliyor. Bu şekilde boru ve kılıf borunun ayrı ayrı tedarik edilmesine gerek kalmıyor, depolama alanından tasarruf sağlanabiliyor, sahada borunun kılıftan geçirilmesi işçiliğinden, yani maliyetlerden ve zamandan tasarruf edilebiliyor.

155

FRÄNKISCHE profitherm ürün yelpazesi sadece borulardan ibaret değil. Döşemeden ısıtma için kullanılan mantar başlı zemin izolasyon plakası, debi göstergeli veya göstergesiz kolektörler, kenar izolasyon bantı ile şap katkı maddesi gibi tamamlayıcı aksesuarlar ve sistemi daha da enerji verimli bir şekilde işletmeyi sağlayan otomasyon malzemeleri ürün yelpazesinin içinde yer alıyor. FRÄNKISCHE sadece bu ürünlerden ibaret olmayan geniş ürün yelpazesini kendi bünyesinde yer alan deneyimli teknik ekibi tarafından sunduğu hizmet yelpazesiyle tamamlayarak müşterilerinin standartlara uygun sistem çözümlerine sahip olmasını sağlıyor.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


Advertorial

ÜLKE / ALMANYA & MARKALARI

WİLO İLE ENERJI VERIMLILIĞI WİLO, ENERJİ TASARRUFU KONUSUNDA FARKLI ÇÖZÜMLER DE SUNUYOR. WİLO ENERJİ ÇÖZÜMLERİ İLE SABİT DEVİRLİ POMPALAR, YÜKSEK VERİMLİ TEKNOLOJİK POMPALARLA DEĞİŞTİRİLİYOR. BÖYLECE, ENERJİ KAYNAKLARININ KULLANIMINDA TASARRUF SAĞLANIRKEN BİNA VE TESİSATLARDA YER ALAN POMPALARIN İŞLETME MALİYETLERİ İSE KAYDA DEĞER ORANLARDA AZALTILIYOR.

156

D

ünyamızın her geçen gün artan enerji ihtiyacı karşısında, enerji kaynaklarının talebi karşılayabilmesi için tasarruf bilincinin gelişmesi, gündemin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Müşterileri ve toplumla olan iletişimine önem veren şirketler, dünya kaynaklarının geleceğe taşınmasına katkıda bulunmak için sürdürülebilir büyüme stratejileri oluşturuyorlar. Elektrik enerjisi kullanan cihazlara bakıldığında pompaların dünyada tüketim bakımından %20 gibi yüksek bir orana sahip olduğu görülüyor. Dolayısıyla enerji verimliliği konusunda en büyük adımlardan birinin pompa sistemleri sektörü tarafından atılması gerekiyor. Sektörün en büyük kuruluşlarından biri olan Wilo, ürünleri, hizmetleri ve sosyal çalışmalarıyla enerji verimliliği konusunda sektörüne öncülük yapıyor. Mart + Nisan 2015

Dünyanın önde gelen pompa ve pompa sistemleri üreticilerinden biri olan Wilo, 140 yılı aşkı süredir faaliyetlerini sürdürüyor. Dünyanın 71 ülkesinde 7 binin üzerinde çalışanı bulunan Wilo’nun, Türkiye’deki faaliyetleri ise 1992 yılında başladı. Binaların ve yapıların adeta kalbi konumunda olan pompa sistemlerinin, suyu ihtiyaç duyulan her noktaya taşımak gibi çok kritik görevleri bulunuyor. Wilo üstün teknolojilere sahip olan pompa sistemleriyle, kusursuz bir performans sağlarken, enerji verimliliği konusunda da çözüm ortağı olduğu projelere değer katıyor. Wilo ürünleri, Avrupa’da enerjinin daha verimli tüketilmesi amacıyla devreye alınan, enerjiyle ilişkili ürünler yönetmeliği (ErP) standartlarının da ötesinde enerji tasarrufu sunuyor.

Yüksek enerji verimliliği sağlayan ürünler Wilo Stratos ürün grubu, A enerji sınıfı pompa sistemleridir. Sirkülasyon pompası Wilo-Stratos Pico, enerji sınıfının ötesine geçiyor. Klasik kontrolsüz pompalara oranla yüzde 90’a varan oranlarda enerji tasarrufu sağlayan Wilo-Stratos Pico, dünyanın en verimli pompasıdır. Wilo’nun geniş ürün gamının en çok tercih edilen ürünlerinden Helix Excel ve Stratos Giga da üst düzeyde enerji verimliliği sağlıyor. Helix Excel, enerji verimliliği konusunda 2017’de yürürlüğe girecek yasal gereklilikleri şimdiden karşılıyor. Stratos Giga, hız kontrolü olmayan alışılagelmiş pompalara kıyasla 15 yıl içerisinde yaklaşık olarak 85 bin Euro’ya varan bir tasarruf imkânı sağlıyor. ErP yönetmeliğine uygun ürünlerden Wilo-Yonos PICO, tüm sistemlerin


projelerle birlikte Türk spor dünyasının 3 büyük kulübü de ısıtma ve altyapı sistemleri için Wilo ürünlerini tercih etti. Fenerbahçe’nin Ülker Sports Arena’sı ve Galatasaray’ın Türk Telekom Arena’sından sonra Beşiktaş’ın yeni stadı Vodafone Arena’da da Wilo ürünleri kullanıldı.

sıcak su ısıtıcıları, klima uygulamaları, sanayi sirkülasyon sistemlerinde uygulanabiliyor. Wilo-Yonos PICO, enerji verimliliği endeksinde (EEI) sektöründe öne çıkan ürünlerden biri. Wilo-Yonos MAXO ürünü de projelere hem performans hem de enerji verimliliği açısından benzersiz katkılar sağlıyor. Wilo hidroforları da verimli ve kullanışlı özellikleri ile dikkat çekiyor. Wilo’nun yeni nesil hidroforu olan SiBooster Helix EXCEL estetiği ve verimliliği bir arada sunuyor. SiBooster Helix ailesinin bir üyesi olan SiBooster Helix EXCEL hidroforlar, IE4 verimli motoru ve %80’e varan hidrolik verimiyle en verimli hidrofor olarak gösteriliyor. WILO ENERJI ÇÖZÜMLERI Wilo, enerji tasarrufu konusunda farklı çözümler de sunuyor. Wilo Enerji Çözümleri ile sabit devirli pompalar, yüksek verimli

teknolojik pompalarla değiştiriliyor. Böylece, enerji kaynaklarının kullanımında tasarruf sağlanırken bina ve tesisatlarda yer alan pompaların işletme maliyetleri ise kayda değer oranlarda azaltılıyor. Wilo Enerji Çözümleri kapsamında 2014 yılında endüstriyel tesislerde tamamlanan çalışma raporlarında pompalarının amortisman sürelerinin 6 ay-1 yıl arasında değiştiği ve işletmelerin yenileme sonrasında enerji sarfiyatında %70’e varan tasarruf sağlandığı belirlendi. 3 BÜYÜKLER “WILO” DEDI Wilo yüksek enerji verimliliği ve performans sağlayan pompa sistemleri ile Türkiye’nin belli başlı referans projelerinde çözüm ortağı oldu. Zorlu Center AVM, Akasya Acıbadem AVM, Trump Towers, Symbol AVM, Vadi İstanbul, Sueno Hotel Complex gibi önemli

157

Vodafone Arena için Wilo, kullanma suyunda kullanılacak hidroforun frekans konvertörlü olması konusunda çözüm sundu. Altyapıda atıksuyun parçalanarak uzaklaştırılması konusunda kullanılan ve güçlü parçalayıcılı bıçak teknolojisine sahip MTH pompalar seçildi. Rögar hattından gelen borulamanın uzun bir hat olduğu düşünülerek, fazla basma yüksekliklerinde de talebi karşılayan parçalayıcılı çarklı pompalar kullanıldı. Isıtma serisi pompalar, A sınıfı enerji verimliliği sağlayan “Stratos” serisinden seçildi. Diğer hatlarda ise yağmur suyunun talebini karşılayacak olan FA serisi pompalarla, yüksek basınç kayıplarını karşılayan ve debi kapasitesi 150 m3/h’ı bulan ceram kaplı FA serisi pompalar kullanıldı. Wilo üstün teknolojiye sahip pompa sistemleriyle bina ve yapıların kalbi olmaya, enerji kaynaklarının verimli kullanılmasına katkı sağlamaya devam edecek.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


’ DE

2014

A LA N P R

CASE STUDY SPINE TOWER

Tİ F SER İKA

EL ER OJ

Mert Çakır

Spine Tower Genel Müdürü

SÜRDÜRÜLEBILIRLIK, GÜVENLIK VE KONFOR BIR ARADA

158

SPINE TOWER

Bu sayımızda 2014 yılının Eylül ayında 64 skor ile LEED Gold Sertifikası alan Soyak Holding’in Maslak lokasyonunda hayata geçirdiği projesi SPINE TOWER’I Case Study bölümümüzde sizlere aktarıyoruz.

Spine Tower Projesi’nin çıkış noktası neydi? İstanbul’un son yıllarda hızla gelişen iş merkezi olan Maslak’ta Spine Tower’ın hayata geçiş sürecinden biraz bahsedebilir misiniz? Spine Tower, küresel bir megapole yakışacak şekilde İstanbul’da yabancı yatırımcıların aradığı uluslararası standart ve sertifikalara sahip bir proje olarak yapıldı. Küresel normlara uygun, hem konforlu günlük yaşam hem de beklenmeyen durumlarla karşılaşıldığında sıfır sorunlu çözümlerle yaşayan, kendine yeten, çevreye saygılı, tasarruflu bir karma yaşam projesi olarak Spine Tower, modern ticaret merkezlerinin kalbi Maslak’ta hayata geçirildi. Projelendirilme sürecinde uluslararası normlara uygunluk esas alındı. Hayata geçirilme sürecinde yangın sistemlerinden enerji ve su tasarrufuna, bina yönetim modeli ve sisteminden kuş yolları ve hava koridorlarının en ileri düzey teknolojiyle planlanmasına çok özen gösterilmiştir. Spine Tower Projesi’nin öne çıkan özellikleri nelerdir? Projenin ilk üç özelliğini sıralamanızı istesek bunlar neler olurdu? Mart + Nisan 2015

Spine Tower, sürdürülebilirlik, güvenlik ve konforun bir arada taviz verilmeden en üst düzey uluslararası standartlarda uygulandığı örnek bir projedir. Spine Tower’ın 191m yükseklikte bile açılabilen camlar, saniyede 6,5 m hıza sahip asansörler ve katlardaki ferah tavan yüksekliği gibi pek çok farklı özelliği bulunuyor. İlk üç özelliği sıralamak gerekirse: Spine Tower, İstanbul’un deprem gerçeği göz önünde bulundurularak 8.5 şiddetindeki depreme dayanıklı tasarlandı. Amerika’daki Trump World Tower, Çin’deki Central Plaza, Tayland’daki Taipei 101, Bahreyn’deki Burj Al Khalifa gibi dünyanın en yüksek, en dayanıklı yapılarında kullanılan “Yüksek Dayanımlı C80 Beton” Oyak Beton tarafından üretilerek Türkiye’de ilk kez Spine Tower’da kullanıldı. Diğer bir özelliği, rüzgar testleri Avrupa’nın en etkin merkezleri tarafından gerçekleştirilen Spine Tower’ın kaftan giymiş, feminen bir görüntüye sahip ödüllü mimarisi öne çıkmaktadır. Spine Tower, MIPIM 2014’te ‘En İyi Mimari Proje’ ödülü, Londra 2012 Avrupa Gayrimenkul


159

Ödüllerinde de “En İyi Ofis Mimarisi Ödülü” ve “Türkiye’nin En İyi Ofis Mimarisi Ödülü” almaya hak kazandı. Başka bir özelliği de Facility Management’in en geliştiği ABD’deki bina yönetim modellerinin baştan beri tetkik edilip, örnek alındığı Spine Tower, sürdürülebilir, enerji tasarruflu, yüzde 54’ü yeşile ayrılan örnek bir projedir. Spine Tower’daki çevreyi ve doğal yaşamı korumaya, enerji ve su tasarrufu sağlamaya yönelik uygulamalardan bahsedebilir misiniz? Spine Tower projesinde tüm açık alanlardaki bitki seçimlerinde efektif sulamanın yeterli olacağı bitkiler olmasına dikkat edilmiştir. Ayrıca binanın proje alanının %54’lük kısmı peyzaj alanı olarak düzenlenerek binada ikamet eden herkesin bu alanlardan yararlanması sağlanmıştır. Projede yağmur suları konusu hassasiyetle planlanmış, yağmur yağdığında veya yeraltı kaynaklarından sebep bina temeli etrafında toplanan sular, binanın 4 ayrı köşesinde 25 metre derinlikte bulunan

pompalar aracılığı ile çekilmekte, depolanmakta ve sertlik derecesi kontrol edilerek uygunsa sulamada kullanılmaktadır. Su tüketiminin en aza indirgenmesi için tüm armatürler fotoselli olarak planlanmıştır. Bu sayede kullanım olmayan alanlarda su israfının önüne geçilmiştir. Yapılaşmanın yoğun olduğu yerlerde ısının birkaç derece yükseldiği görülmektedir. Bu sebeple LEED adayı binalardan güneş ışınlarını yansıtan çatı ve cam sistemleri kullanılması istenir. Spine Tower’ın üst kısmında bulunan diyagonal eğimli alan ve cam seçimleri yansıtma özellikli olarak seçilmiştir. Spine Tower’daki tüm aydınlatma malzeme seçimleri tasarruflu olarak ve önemli yatırımlar yapılarak Aydınlatma Otomasyonu devreye alınmış ve tüm alanların tek bir üniteden kontrolü sağlanmıştır. Spine Tower gibi projelerde en fazla enerji tüketimini yapan üniteler asansörlerdir. Spine Tower’daki asansörler de Compass Sistemi ile entegre E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


CASE STUDY SPINE TOWER

PROJENİN MEVCUT TRAFİK YÜKÜNÜ ARTIRMAMASI GEREKMEKTEDİR. SPINE TOWER’IN İKİ AYRI METRO İSTASYONUNA OLAN YAKINLIĞI ARAÇSIZ ULAŞIMIN TERCİH EDİLMESİNİ KOLAYLAŞTIRMAKTADIR.

160 160

edilerek asansör trafiğinin en efektif şekilde gerçekleşmesi sağlanmıştır. Bu sayede çok ciddi enerji tasarrufu elde edilmiştir. Projenin 2014 yılının Eylül ayında LEED Gold Sertifikası almaya hak kazandığını biliyoruz. Sertifikalı bir yapı üretme fikri nasıl oluştu? Sertifika süreci nasıl geçti? Bu süreçte karşılaştığınız zorluklar neler oldu? Günümüzde hızla gelişen inşaat sektörü büyük şehirlerde yaşam konforunu artırdığı gibi inşaat aşamasından başlayarak yapılan planlama hataları projenin bulunduğu yaşam merkezlerine çok ciddi olumsuz yükler getirmektedir. Bu bilinçle, Spine Tower projesi şehrin en önemli iş merkezlerinin bulunduğu bir alanda, proje arazisinin %54 ünü yeşil alana terk ederek konuya ne hassasiyetle yaklaştığını göstermiş ve bununla da kalmayarak sürdürülebilir bir bina olduğunu, aldığı LEED GOLD sertifikası ile kanıtlamıştır. Spine Tower’ın LEED GOLD alma sürecinde uluslararası birçok kritere uygunluk sağlanması gerekmiş ve bu sebeple birçok detay çalışma titizlikle yürütülmüştür. Bunları kısaca detaylandırırsak; Mart + Nisan 2015

Proje saha seçiminin tarım ve sulama alanlarından mümkün olduğunca uzakta olması gerekmektedir. Projenin bulunduğu alan bu kriteri yerine getirmektedir. LEED GOLD sertifikası için projenin, toplumsal gereksinim duyulan alanlara (Market, Restoran v.b.) yakın planlanması gerekmektdir. Spine Tower içinde tüm ihtiyaçların karşılanabileceği alanlar planlanıp hayata geçirilmiştir. Şu an binanın B1 katında değişik menülerle hizmet veren 5 ayrı restoran, binada yaşayanların tüm ihtiyaçlarını karşılayabileceği market ve kuru temizleme gibi hizmetleri takibini yapan bir merkez hizmet vermektedir. Projenin mevcut trafik yükünü artırmaması gerekmektedir. Spine Tower’ın iki ayrı metro istasyonuna olan yakınlığı araçsız ulaşımın tercih edilmesini kolaylaştırmaktadır. Ayrıca projede planlanan otopark sayıları da çevre trafik düzenlemesine katkı sağlamaktadır. İç Ortam Hava Kalitesinin en üst düzeyde tutulması için Spine Tower projesinde taze hava santrallerinden verilen hava kalitesi otomasyon sisteminden takip edilmektedir. Ayrıca, bu tip projelerde pek görülmeyen, 191 metre yükseklik de dahil tüm alanlara açılabilir cam kanat-


ÖZELLİKLE ULUSLARARASI PİYASALARDA TREND, SÜRDÜRÜLEBİLİR, KENDİNE YETEBİLİR, KONFOR STANDARDINI GİTTİKÇE YÜKSELTEN, AKILLI VE ÇEVRECİ PROJELERDEN YANA YÜKSELİYOR.

ları konularak bina sakinlerinin taze havayı direkt yaşam alanlarına alması sağlanmıştır. Ayrıca peyzaj alanlarının düzenlenmesi, yağmur suları ve suyun verimli kullanımı, ısı etkisinin minimuma indirilmesi, aydınlatma kirliliği ve enerji tasarrufu kriterlerini yerine getirip çalışmalarını tamamlayarak Eylül 2014’te LEED GOLD sertifikası almaya hak kazanmıştır. Sonraki süreçte planlanmış tüm sistemlerin de yine LEED GOLD kriterleri doğrultusunda işletilmesine yönelik personel istihdamı planlanmış ve efektif bütçelerle yönetilmesi sağlanmıştır.

161

Projenin LEED GOLD sertifikası olması satışta ve kiralamada avantajlar sağladı mı? Bu kapsamda tüketici beklentileri ve bilinç düzeyi yeterli seviyede mi? Hem küresel pazarda hem ulusal pazarda son yıllarda insanların bilinç seviyesinin gittikçe yükseldiğini görüyoruz. Özellikle uluslararası piyasalarda trend, sürdürülebilir, kendine yetebilir, konfor standardını gittikçe yükselten, akıllı ve çevreci projelerden yana yükseliyor. LEED GOLD sertifikası, bu alandaki en önemli sertifikalardan birisi. Dünyanın sayılı megapollerinden biri ve Türkiye’nin ticari merkezi olan İstanbul da bu alanda dünya trendlerini yakalamak zorunda. Spine Tower olarak Türkiye’de pazarın beklentilerinin üstünde yer almak prensibiyle LEED GOLD sertifikasının tüm kriterlerine uygunluk için çalıştık. Spine Tower’da satın alma ya da kiralama yapan kurumlar ve bireylerin kararlarını etkileyen en önemli cazibe unsurlarından birisi de LEED GOLD sertifikamızdır. q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


CASE STUDY SPINE TOWER

Murat Kader İki Design

162

“Omurga formundan esinlenen feminen bir duruş...”

Omurga formundan esinlenerek tasarlanan yapı, etrafında yer alan kübik ve maskülen formların aksine feminen bir duruş sergilemekte.

Spine Tower iki design group tarafından 2008 yılında tasarlanan, Türkiye’nin çağdaş mimarlık ortamının önemli yapılarından biridir. Proje, iş kulelerinin yer aldığı, İstanbul’un hızla gelişen ekonomik etkinliğinin ve gücünün temsil edilmeye başlandığı Maslak’ta kendine özgü tasarımı ve formuyla kent siluetine farklı açılardan katkı sunmaktadır. Silindirik formu ile yumuşak bir duruşu olan Spine Tower, köşeli ve net formdaki diğer yapılara göre kente her cephesinden açık, daha çekici bir dış forma sahiptir, bölgenin gözdesi niteliğindedir. Yapı, 47 katıyla ve 191 metreye ulaşan yüksekliğiyle İstanbul’un oldukça hareketli coğrafyasında hantal bir kule olarak yükselmek yerine, 360° manzara özellikli dairesel formu ve kademeli yükselişi ile Mart + Nisan 2015

siluete kimlik katmaktadır. Projenin getirdiği yenilikçi yaklaşımlardan biri, binanın yükünü destekleyici dokunuşlarla dağıtan dış cephe öğeleridir. Omurga formundan esinlenerek tasarlanan yapı, etrafında yer alan kübik ve maskülen formların aksine feminen bir duruş sergilemektedir. Yapının çeşitli alan kullanımlarının dağılımı 20.178 m² konut alanı, 52.540 m² ofis alanı, 1.803 m² ticari alan ve 422 m² sosyal tesis alanını kapsayacak biçimdedir. 10.150 m² zemin alanı üzerinde tasarlanan Spine Tower, giriş seviyesinde devamlılığı olan ortak alanları ile canlı bir sosyal ortam yaratmakta; yukarıda şehir siluetine, zeminde ise mekânsal devamlılığa katkı sunabilmektedir. Yoğun bir yapılaşma alanı olmasına rağmen esneklik ve değişkenlik gösteren


163 163

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


CASE STUDY SPINE TOWER

alt-bölümleri ile proje farklı tercihlere ve kullanımlara hitap eden bağımsız birim çeşitliliği sunabilmektedir.

164

Spine Tower’ın konut birimleri kulenin son 17 katında yer almaktadır. Yapının farklı özelliklerinden bir diğeri de, konut birimlerinin yüksek katlarda bulunuyor olmasına rağmen giydirme cephe sistemi sayesinde açılıp kapanabilir kanatlarla konutlara taze hava girişinin sağlanabilmesidir. Açılan cam sistemi doğal soğutma sağlayabilmekte, özellikle gece kullanımı olmayan ofislerde night-cooling ile enerji tasarruf imkânı yaratmaktadır. Pek çok konuda Türkiye’de ilkleri uygulamış öncü bir projedir, mimari tasarım ile mühendislik çözümlerini birleştirmesi sayesinde yapı teknolojilerine yenilikler getirmiştir. Spine Tower gibi 191 metre uzunluğunda bir yapının statik yükünü artırmak istemediğimiz için verimli çatı drenaj sistemleri tercih edilmiştir. Yapı yükünü eğimli çatı veya yağmur suyuyla artırmamak adına sifonik bir sistemle drenaj sağlanmıştır. Sürdürülebilirlik kriterleri gereği kullanılan beton malzeme de özenle seçilmiştir. Yapıda ülkemizde ilk defa uygulanmış olan C80 sınıfı beton malzeme tercih edilmiş ve taşıyıcı kolonların daha güçlü bir malzeme ile daha küçük bir hacme indirgenmesi sağlanmıştır. Bu narin ve ince bir kolon kesiti ile projenin net alan kullanımının da maksimize edilmesi sağlanmıştır. Teknoloji ve estetik arayışı, mühendislik birikimleri ile mimari tasarım becerilerini buluşturmaktaki hüneri Spine Tower’a 2012 yılı Avrupa Gayrimenkul Ödülleri’nde Avrupa’nın En İyi Ofis Mimarisi Ödülü’nü, 2014 yılında ise MIPIM Awards’ta Türkiye’nin En İyi Projesi Ödülü’nü kazandırmıştır.q

Mart + Nisan 2015


TEK DOKUNUŞ, TAM KONTROL


Advertorial

CASE STUDY SPINE TOWER

166

TERCİH EDİLEN MARKA

SPINE TOWER PROJESİNDE

Mart + Nisan 2015

LEGRAND TERCİH EDİLDİ Legrand ev otomasyonu sistemleri Spine Tower projesinde kullanıldı. Sistem genel olarak aydınlatma, perde/panjur kontrolü ve iklimlendirme otomasyonunu içermektedir. Aynı zamanda interkom sistemi ile entegre edilerek daire içinde tek bir dokunmatik ekran üzerinden otomasyon kontrolü ve interkom iletişimi sağlanabilir hale getirildi.


Legrand ev otomasyonu sistemleri Spine Tower projesinde kullanıldı. Sistem genel olarak aydınlatma, perde/panjur kontrolü ve iklimlendirme otomasyonunu içermektedir. Aynı zamanda interkom sistemi ile entegre edilerek daire içinde tek bir dokunmatik ekran üzerinden otomasyon kontrolü ve interkom iletişimi sağlanabilir hale getirildi. Dairelerde aydınlatma sistemi ile uygun ışık kullanımı öngörülmüştür. Böylece aydınlatmalardan tasarruf sağlanması planlandı. Aynı zamanda, cephe açılır kanat kontrolü (özel dairelerde buna ek olarak perde/panjur kontrolü) ile iklimlendirme sisteminin; ısıtma (yerden ısıtma trench heater + fan-coil) ve soğutma (fancoil) kontrolü sağlanmıştır.

ve kontrollerin IPAD/ANDROID cihazlar üzerinden kontrol edilebilmesi için gerekli altyapı kurulmuştur. Geniş 10’’ ekran sayesinde bazı web uygulamalarına giriş yapılabilmesi ve internette sörf yapılmasına imkan sağlanacak şekilde konfigüre edilmiştir. Aynı zamanda hava durumu, yol ve trafik durumu web üzerinden görüntülenebilir. Otomasyon sistemi daire sahibinin istekleri doğrultusunda genişletilebilir özelliğe sahiptir. Müzik yayın sistemi, alarm sistemi ve görüntüleme sistmeleride

dahil edilebilir. Hibrit yapısına sahip olan sistem Kablosuz(ZigBee) olarak da genişletilebilmektedir. Böylece kablo çekimine ihtiyaç duyulmadan aydınlatma ve perde kontrol fonksiyonları eklenebilir. Projede kullanılan ürünler;

167 167

MH4892 10’’ Dokunmatik Panel NT4695 Dijital Termostatlar L4652/2 Otomasyon Anahtarları

Dairelerdeki senaryolar ile eve girildiğinde ve çıkıldığında veya tanımlanan belli zaman aralıklarında otomasyonun çalışması gibi birçok özellik tek tuşla veya otomatik olarak gerçekleştirilmektedir. Otomasyon sistemi aynı zamanda görüntülü interkom sistemi ile entegre edilmiştir. İnterkom cihazı olarak 10’’ dokunmatik ekran kullanılmıştır. Hem otomasyon senaryolarının çalıştırılması hem de interkom entegrasyonu sayesinde gelen misafirin görüntülenip, kapının açılması sağlanmıştır. Ev otomasyon sisteminin uzaktan ve yerel olarak cep telefonu ve tablet üzerinden kontrolü de sağlanmıştır. Senaryoların E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


TERCİH EDİLEN MARKA

Advertorial

CASE STUDY SPINE TOWER

SPINE TOWER PROJESİNDE

GEBERIT PLUVIA ÇATI DRENAJ SİSTEMİ TERCİH EDİLDİ Geberit Pluvia çatı drenaj sistemi vakum prensibine göre çalışıyor. Bu sistem Geberit çatı süzgeçleri, Geberit HDPE boru, fittingleri ve raylı askılama sistemi ile teknik hizmet desteğinden oluşuyor.

168

Geberit Pluvia Sifonik Çatı Drenaj Sistemi negatif basınç ( vakum ) prensibine göre çalışır. Bu sistem Geberit çatı süzgeçleri, Geberit HDPE boru, fittingleri ve raylı askılama sistemi , ile teknik hizmet desteğinden oluşmaktadır. Ayrıca sisteme ve malzemelere 10 yıl garanti verilmektedir. Sifonik etki, yatay borularda herhangi eğime ihtiyaç duyulmadan çatının komple drenajina imkan sağlar. Ürün Avantajları • Ekonomi: Konvansiyonel sisteme kıyasla boru çaplarından %40-50, iniş borularınında metrajında %60 ekonomi sağlar. • Eğim: Sistem, negatif basınçla (vakum) çalıştığından, yatay toplama borularına eğim vermek zorunluluğu bulunmaz. • Akış: Yağmur suyu borularındaki yüksek akış hızı tıkanmaları tamamen önler. • Sağlamlık: Pluvia sisteminin özel temperleme işlemi görmüş boruları HDPE olduğundan kimyasal maddelere, ısı değişikliklerine, basınç ve sürtünmeye karşı dayanıklılık gösterir.

Mart + Nisan 2015

Komple bir sistem olan Pluvia’nın diğer avantajlarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz; •Yatay toplama borularına eğim verme zorunluluğu olmadığından tasarım özgürlüğü sağlar. • Daha az boru, fittings, çatı süzgeci ve rögar bağlantısı kullanılır, • Altyapıda daha az boru kullanılır, • Kendini temizleme özelliğine sahiptir, • Kolay ve hızlı askılama sistemi sayesinde montaj süresi kısalır; işçilik maliyeti düşer Böyle bir sistemden en üst seviyede yararlanabilmek için dikkatli bir planlama ve hesaplama gerekir. Geberit, tüm yağış değerleri ve malzeme faktörlerini kapsayan, çok gelişmiş bir simülasyon ve hesaplama sağlayan bir bilgisayar programı kullanmaktadır. Bu sayede, çok komplike binalarda dahi, hassas hesaplama imkanı sunar.


Geberit Pluvia: Sifonik çatı drenaj sistemi

Yağmur için efektif çözüm

169 169

Geberit Pluvia günümüz mimarisine uygun çözümler sunar. Yüksek performanslı çatı süzgeçleri, çatının hemen altında eğimsiz bir toplayıcı boruya bağlanır; büyük çatı alanları tek bir iniş kolonu ile boşaltılabilir. Bu sayede uygulama süresi azalır, yüksek maliyetli iniş kolonları ve döşemedeki kanallar devre dışı bırakılarak binanın potansiyel kullanım alanları arttırılır. → www.geberit.com.tr → www.facebook.com/geberit.tr

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


EKO DIZ AYN 170

Mart + Nisan 2015



EKO DİZAYN

JADE JAGGER

Başkaları için cennetten bir parça tasarlamak

172 172

TASARIM ALGIMIN HER ALANINDA DAYANIKLILIK YER ALIYOR. TASARLADIĞIM MÜCEVHERLER ANNELERDEN KIZLARINA GEÇERKEN YA DA SEVGİLİLER VE YAKIN ARKADAŞLAR TARAFINDAN HEDİYE EDİLİRKEN HEM BİR HİKAYE ANLATIYORLAR HEM DE BİR GEÇMİŞE SAHİP OLUYORLAR. Mart + Nisan 2015


TASARIM YAPMAYA BAŞLADIĞIMDA YEREL ADETLERİ, SANATI, KÜLTÜRÜ VE KİMİN İÇİN TASARIM YAPTIĞIMI, GÜNLÜK YAŞAM KALİTELERİNİ NASIL ARTIRABİLECEĞİMİ İNCELİYORUM.

Her mekanın ve projenin farklı olduğunu söylüyorsunuz. Projelerin farklı gerekliliklerini karşılama adına çalışma tarzınızı nasıl şekillendiriyorsunuz? Tasarım yapmaya başladığımda yerel adetleri, sanatı, kültürü ve kimin için tasarım yaptığımı, günlük yaşam kalitelerini nasıl artırabileceğimi inceliyorum. Bombay’da gerçekleştirdiğim Lodha Fiorenza adlı projemde Hindistan’a ait renk ve dokulardan çok etkilenmiştim. New York’ta, geleneksel olarak küçük olan Manhattan dairelerindeki zemin alanını maksimize etmek için kapsül yaşam adını verdiğimiz bir tasarım yaptık. Mutfak, banyo, çamaşır odası ve depoyu merkezi bir yapıya getirdik. İtalya’da elde üretilen kapsüller istediğinizde mutfağınızı açmanıza ya da bir eğlence gecesi sonrası dağınık halini gizlemenize olanak sağlayan kayan kapıları ile çok güzellerdi. Sanatçı, mücevher tasarımcısı ve iç mimar; kariyerinizi bu sırayla şekillendirdiniz. Politik olmaya çalışmadan içlerinden en sevdiğinizi söylemenizi istesek? Sanatçı olmam ya da tasarımcı olmam arasında bir farklılık görmüyorum. Moda tasarımcılığı da dahil bu üç alanı her zaman hayatıma dahil ettim. Hatırlayabildiğim kadarıyla her zaman yaratıcıydım. Gençlik yıllarımda ailemin evindeki mobilyaları tekrar tekrar düzenleyerek ve otel odalarını akla gelebilecek her çeşit kumaşla yeniden dekore ederek saatler geçirirdim. 20’li yaşlarımda

zamanımın büyük bölümünü resme adadım. Sonrasında tasarımlarımı Barney’s New York ve Harrods Londra’da sattığımız cüzdanlara evrilecek olan oya ve dantellere dahil ettim. Her daim mücevhercilik konusunda çalışmalarım olmuştur ve sonsuza dek değerli materyaller ve parlak taşlarla çalışma zanaatı ve tekniğinden zevk alacağım.

173

Sizi ilham anlamında besleyen ve bu üç farklı yaratıcı alan arasında bir köprü oluşturan nedir? Başkaları için cennetten bir parça tasarlama düşüncesi. Yoo ile kurduğunuz ortaklık nasıl başladı? Markanın yönetim kurulu başkanı John Hitchcox ile yıllar süren bir sosyal ilişkimiz var. Bana Yoo ilgili teklif yaptığında zamanlama harikaydı; Garrard’ın Londro, Tokyo ve New York’taki mağazalarının iç mekan tasarımını henüz bitirmiştik. Sürdürülebilirlik ve yenilenebilir materyal kullanımı konusundaki düşüncelerinizi de öğrenmek isteriz. Tasarım algımın her alanında dayanıklılık yer alıyor. Tasarladığım mücevherler annelerden

kızlarına geçerken ya da sevgililer ve yakın arkadaşlar tarafından hediye edilirken hem bir hikaye anlatıyorlar hem de bir geçmişe sahip oluyorlar. Bu, iç mekan tasarımlarım için de geçerli. Çocukluktan yaşlılığa aynı çatı altında hayatı tecrübe eden, yaşamlarının farklı dönemlerinde olan kişilere adapte olabilen işler yapmaya çalışıyorum.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


EKO DİZAYN

KELLY HOPPEN Doğu Batı’yla Buluşuyor Tasarım Felsefesi

174 174

ÇEVRE ÜSTÜNDEKİ ETKİLERİ ÇOK DAHA AZ OLDUĞU İÇİN YENİLENEBİLİR KAYNAKLARI KULLANMAK ÇOK ÖNEMLİ. GEZEGENİMİZİN GELECEĞİ İÇİN BU HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR VE BEN HEM GÜNLÜK HAYATIMDA HEM DE İŞİMDE MÜMKÜN OLDUKÇA YENİLENEBİLİR KAYNAK KULLANMAYA ÖZEN GÖSTERİYORUM. Mart + Nisan 2015


YÜZYILLARDIR AYAKTA DURAN BİR BİNANIN İÇ MEKANINI TASARLAMAK HER ZAMAN HEYECAN VERİCİ.

Sadece sizi heyecanlandıran projeler üzerinde çalıştığınızı söylüyorsunuz. Genel anlamda sizi proje bazında ne heyecanlandırır? Proje sahibi ile tamamen uyum sağladığımız çalışmaları çok seviyorum. Benimle çalışmak isteyen kişiler tarzımı biliyorlar fakat son derece yaratıcı bir işbirliği ortaya çıkardığından ne istediklerini bilen müşterilerle çalışmak harika. Ayrıca yurtdışında çalışma yapmayı da çok seviyorum. Dünyayı gezmek, kendini farklı kültürlere adapte etmek ilham verici. Modern tasarım açısından müthiş bir çerçeve sunan ve çok ilginç bir ülke olan Hindistan’ı ziyaret ettim kısa bir süre önce. Ziyaretim sırasında pek çok ilgi çekici kişi ile tanıştım ve etrafı saran güzel renklere aşık oldum.

kurallar sebebiyle bunlar biraz zorlayıcı olabiliyorlar. Yine de, yüzyıllardır ayakta duran bir binanın iç mekanını tasarlamak her zaman heyecan verici.

İlk sorumuzun ışığında; geçmişte yaptığınız çalışmalardan örnek verebilir misiniz?

Bir başka tasarımcının imzasını taşıyan favori çalışma, mobilya ya da obje nedir sizin için?

Tüm çalışmalarımla gurur duysam da LUX* Island Resorts ile çalışmaktan ve markanın kreatif direktörlüğünü yürütmekten özellikle gurur duyuyorum. Mauritius’daki LUX* Belle Mare’in renovasyonunu henüz tamamladık. Mauritius’un çok ilham veren bir yer olmasının yanı sıra insanlar da olağanüstü. Otel benim “Doğu Batı’yla buluşuyor” tasarım felsefemi yansıttığı gibi beyaz, krem, boz kahverengi ve bejin yanı sıra ufak, harekete geçirici renklerle aksan kattığım, imzam niteliğimi taşıyan nötr renk paletimi de başarıyla taşıyor.

1970 yapımı, İtalyan usulü üretilmiş vintage kahve sehpamı çok seviyorum. Görsel anlamda çok çarpıcı. Tabanı metallerle sarılı, üçgen şeklinde siyah camdan yapılmış bir tasarım. Bütün oturma odamı onun çevresinde tasarladım. Bir diğer favorim ise Peter Beard imzalı siyah yeleli aslan fotoğrafım; o da yemek odamda asılı duruyor. Benim için özel olarak çekilen bu fotoğraf Beard’e ait tüm özellikleri taşıyor. Müthiş!

Bir iç mimar olarak ne sıklıkla mekanı tasarlamış olan mimar ile birlikte çalışma şansınız oluyor? Genellikle kendi kurum mimarim John Cameron ile çalışıyorum. Aynı zamanda koruma altına alınmış binalarda da sıklıkla projelerim oluyor ve uyulması gereken

175

Sürdürülebilirlik ve yenilenebilir kaynak kullanımı sizin çalışmalarınızda nasıl şekilleniyor? Çevre üstündeki etkileri çok daha az olduğu için yenilenebilir kaynakları kullanmak çok önemli. Gezegenimizin geleceği için bu hayati önem taşıyor ve ben hem günlük hayatımda hem de işimde mümkün oldukça yenilenebilir kaynak kullanmaya özen gösteriyorum.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


Advertorial

EKO DİZAYN

176 176

KUMAŞ VE DUVAR KAPLAMALARI İÇİN EN DOĞRU ADRES: HOMTEKS

Duvar kaplaması üzerine dünyanın en iyi markalarının en yeni koleksiyonlarını her sezon müşterilerinin beğenisine sunan Homteks’in yeni koleksiyonu Eclipse’in sezon ana teması ‘zıtlıklar’... Homteks, ev dekorasyonunun en önemli parçaları olan kumaş ve duvar kaplamaları için en doğru adres olmayı sürdürüyor. 2015 İlkbahar-Yaz Koleksiyonu, en moda duvar kağıtları ve kumaşları tüketicilerin beğenisine sunuyor. Sezonda yaprak desenleri, panolar ve strüktürlü kumaşlar öne çıkıyor. Trend renkler ise toprak tonları, vizonun yanında turuncu, mor, yeşil, mavi, lacivert ve sarı moda. Perdelik kumaşlar ve tüller ise bu sezon yine gösteriş ve ihtişamı yansıtıyor, altın, gümüş lamineli tüller zenginlik katıyor. Değişik dokuma teknikleri ile dokulandırılmış tül, perdelik ve döşemelikler bu sezon evleri güzelleştirecek. Duvar kaplamalarında ise bu sene desenden ziyade natürel renkler, ve dokular ön planda. El dokuması doğal ürünler duvarlarınıza değişik bir hava katacak, bunun yanında yeni teknikler yardımı ile ek izlerinin görünümü doğal ürünlerde de görülmeyecek düzeye indirilmiş. Homteks kumaş ve duvar kaplaması koleksiyonunda dizayn, tasarım, kullanım özellikleri ile dünyanın en iyi markalarını tüketicilerin beğenisine sunuyor. Homteks’in Türkiye distribütörü olduğu markalar arasında Arte, Omexco (Belçika), Camengo, Casamance (Fransa), Designersguild, William Yeoward, Royal Collection (İngiltere), Ralph Lauren (Amerika) ve Zimmer & Rohde, Hodsoll Mckenzie, Etamine, Warner (Almanya) bulunuyor.

Mart + Nisan 2015


ENIGMA “GİZEMLİ, EFSANEVİ VE FÜTÜRİSTİK” Bazı iç mimari tasarımların renk, malzeme ve biçim birliktelikleri yaşadığınız mekana cesurca bir heyecan katar. Kumaş kaplı duvarların markası ARTE’nin Enigma serisinin fütüristik çizgisi bu heyecan verici tasarımları efsanevi bir gizemle sunuyor. Büyüleyici, geleneksel bir o kadar da cesur olan desenleri özenle kumaşın içine işleyerek, zarif hatlarının üç boyutlu tasarımını renk nüanslarıyla vurgulayan Enigma serisi tasarımcıların vazgeçilmezi olacak. Koyu kahverengi, koyu mavi, fuşya ve grinin yanı sıra ekru, pas, altın, yeşil, açık gri ve koyu patlıcan tonları duvarlarınıza efsanevi bir hava katacak...

177


EKO DİZAYN

178 178

Mart + Nisan 2015


ŞAFAK ÇAK

Hayatınızı kolaylaştıran bir olgudur tasarım. TASARIM SADECE HAYALİNİZDEKİ MEKANDA YAŞAMANIZ DEĞİL, BUNUNLA BERABER HAYATINIZI KOLAYLAŞTIRAN BİR OLGUDUR. BİZDE ŞÖYLE BİR ALGI VAR; İNSANLAR EŞYAYA HİZMET EDERLER, ASLINDA BUNUN DOĞRU OLGUSU EŞYALARIN İNSANLARA HİZMET ETMESİDİR. Bir röportajınızda “doğuştan tasarımcıyım” demiştiniz. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Gerçekten öyle doğduğumu düşünüyorum; çünkü beynimin bir bölümünde sürekli bir şeyler yaratmak ve bir şeyler ortaya çıkartmak gibi içgüdüsel bir dürtü var. Dünyadaki tasarımcılara bakarsanız; evet tasarım eğitimle çok iç içe olan bir şey ama insanın içinden geliyor olması ise bambaşka. Daha beş yaşında Legolarla olmayacak şekiller oluşturuyordum, üç yaşında AKM’ de piyano konseri vermiştim. Beynin sol arka tarafındaki lobum doğuştan biraz daha fazla enerjili sanırım… Sanıyorum babanızda ilk yuvarlak yatağı satan kişi Türkiye’de... Biz Üsküp’lüyüz, İkinci Dünya Savaşı zamanı ailem buraya geldiğinde Kapalı Çarşı tamamen mobilya üzerine kurulu bir yer imiş, o zamanlar mobilya ithalatlarının yapılıp daha sonra ilk ihracatların başlaması ile birlikte yurt dışından yuvarlak model yatak tasarımlarını ilk yapanlardan biri. Tasarımcılık genlerden gelebileceği gibi soluduğunuz havanın, yaşadığınız yerin de tasarımcılıkta

179

çok etkisi var, hepsi beraber birleşerek bugünlere geldim diyebilirim.

Peki, sizin için günlük yaşamda tasarımın önemi nedir?

Peki, kendinizi tasarım sürecine nasıl hazırlıyorsunuz?

Tasarım çok önemli ama bunu daha çok kuzey ülkelerinde görüyorsunuz. Hayatınızın konforunu ve yaşam kalitenizi artıran bir olgudur aslında tasarım. Tasarım sadece hayalinizdeki mekânda yaşamanız değil, bununla beraber hayatınızı kolaylaştıran bir olgudur. Bizde şöyle bir algı var; insanlar eşyaya hizmet ederler, aslında bunun doğru olgusu eşyaların insanlara hizmet etmesidir. Bu çok göz ardı edilen bir konu olduğu için evdeki eşyalarda ben bunu çok fazla kullanıyorum, yani evi avantajlı bir ev haline getirmeye çalışıyorum. Türkiye’de yeni projelere baktığınız zaman maalesef bunu göremiyoruz; ama uzun vadede olacağını düşünüyorum.

Açıkçası bu bir yaşam stili, şöyle anlatayım size; ben sizin evinizi veya bir mekanınızı tasarlayacağım zaman, sizinle olabildiğince çok vakit geçirmeye, günlük yaşantınızın içine dahil olmaya çalışıyorum, sizinle beraber yemek yiyor, akşam size misafirliğe geliyorum; çünkü herkesin hayalindeki oturmak istediği mekan bambaşka ve çok farklı. İyi bir tasarımcı önce karşısındakini iyi dinlemeli, dinlediklerinden ana başlıkları alıp bunları kağıda dökmeli, size beğendirmeli ve daha sonra bunu aynı şekilde uygulamalı... Aslında tasarımcı o kadar fazla saç ayağından oluşuyor ki bunların bir tanesi olmadığı anda başarısızsınız. Benim hazırlanmak için özel bir stilim yok; ama çok düşünüyorum gerçekten ve bitirene kadarda başka bir şey düşünmüyorum yani bugün sizin evinizi planlıyorsam aynı gün başka birine toplantı vermiyorum ama genelde ben uyurken çıkıyor ne çıkıyorsa...

Sizi heyecanlandıran işler nelerdir? Beni heyecanlandıran işler son dört senedir bina tasarımları. On beş senedir hep iç tasarım yapıyordum ki beni heyecanlandıran özel projelerim arasında Paris Hilton için tasarladığım on beş metrelik pembe yemek masası, Jennifer Lopez dünya turnesi için tasarladığım taht E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


EKO DİZAYN

ŞAFAK ÇAK İYİ BİR TASARIMCI ÖNCE KARŞISINDAKİNİ İYİ DİNLEMELİ, DİNLEDİKLERİNDEN ANA BAŞLIKLARI ALIP BUNLARI KAĞIDA DÖKMELİ, SİZE BEĞENDİRMELİ VE DAHA SONRA BUNU AYNI ŞEKİLDE UYGULAMALI.

Mimari anlamda Türkiye’de yaptığınız çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz? Örneğin Gaziantep’te Five Star By Şafak Çak diye Hollywood’tan esinlendiğim ultra modern beş tane villa yaptım. Gaziantep gibi Güneydoğu’da olan bir yer için havuzlarının diğer villalardan görülmediği bir yer. Şimdi Bakırköy’de kentsel dönüşüm kapsamında olan bir yer yapıyorum. Halaskargazi üzerinde bir binam, Büyükdere Caddesi üzerinde bir gökdelen projem var. Bu güne kadar olmayan en iyi malzemelerle yapmaya çalışıyoruz.

180 180

Peki, ekibinizi nasıl kurdunuz? ve Sting’in New York Walker Tower’daki penthouse’unun banyoları ve mutfağı gibi tasarımlarım yer alıyor. Son beş senedir bina tasarlamaya başladım ve bu beni neden heyecanlandırıyor; çünkü kalıcı bir eser ortaya koyuyorsunuz. Bir iç mekânı tasarladığınız zaman en fazla on sene gidiyor o mekân veya yeni sahibi geldiği zaman mekân değişiyor ama bina hayat boyu dünyada bıraktığınız bir iz. Bu yüzden bende Amerika’da Bakü’de Türkiye’de nitelikli binalar yapmaya çalışıyorum, binalarımı çok fazla eleştiriye de açmıyorum; çünkü bugün bir çay bardağını, cep telefonunu, şamdanı yani ufak bir tasarımı bir bina tasarımına çevirebilirsiniz, bunu kimileri beğenir kimileri beğenmez... Ama burada doğru tasarım insana hizmet edecek binalar yaratmak, binaların güzelliği veya dikkat çekmesi tabi ki önemli ama ayrıca unutmamız gereken LEED gibi birçok disiplinin de olması. Tahmin ediyorum bunları da uzun vadede Türkiye’deki bütün inşaatçılar kullanacaktır. Mart + Nisan 2015

Bizim işimizde, sizi altınızda besleyecek çok iyi bir ekibe ihtiyacınız vardır. Bugün imalatta ekip olarak beş yüz kişiyiz, taşeronlarla birlikte bin kişiyi geçiyoruz. Bu güne kadar kendi edindiğim tecrübeleri uygulayabildiğim ve bunlara destek olan iyi bir ekibim var. Biraz fazla çalışıyoruz; ama finalde müşterilerimin bana teşekkür etmesi her şeye bedel. İç mimari tasarımın sürdürülebilirlik ve ekolojik boyutu ile ilgili görüşleriniz nelerdir? Bu soruyu cevaplayacak bilgiye ve donanıma sahip değilim açıkçası, bizim şirketimizde üç tane profesörümüz var, bu konuyla ilgili bizi sürekli aydınlatıyorlar, konferanslar veriyorlar. Evlerin nasıl yaşar bir hale getirilmesi konusuna gelince evlerde beton ve çelik kullandığınız sürece ekolojiden bahsedemeyiz. Yeni yapılara baktığımız zaman maalesef tamamen çelik


ve beton birlikteliği, en fazla ekolojiden bahsedeceğiniz betonun nefes almasını, daha fazla oksijeni içeriye almasını sağlamaktır. Onun haricinde metropol dışındaki yerleşim yerlerinde ahşap kullanımı çok yaygın, kütük evlerden değil ahşap evlerden bahsediyorum, bizim Safranbolu’da olan evlerden. Bu evler önümüzdeki dönemde daha da moda olacak çünkü bizde herkes bir yazlığı olsun ister. Ben uzun vadede ekolojik ve nefes alan evlerin trend olacağını düşünüyorum. Doğaya bir geri dönüş, değerini anlama var; ancak bir o kadar da yok ediş var. Yok etmek değerini bilmekten çok daha hızlı gidiyor şuanda. İnsanlar bilinçleniyor, bunun da zamanla dengeye oturacağını düşünüyorum. Sürdürülebilir ve sağlıklı yaşam için iç mekân kalitesi çok önemli, sizin kullanmayı tercih ettiğiniz ve en sevdiğiniz doğal malzemeler neler? Tabi ki ağaç, plastik malzemeleri hiç tercih etmiyorum. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde kanunlaşmamış durumlar var. Örneğin üç tür parke var, birincisi masif; bildiğiniz ağacı yere koyuyorsunuz, öteki lamine parke bir de laminant var. Laminant parkeyi beş TL’den elli TL’ye kadar her yerde bulabilirsiniz. Birçok dünya ülkesinde laminant parke yasak çünkü plastik. Plastik neden yasak çünkü kanserojen madde içeriyor, nefes alan bir malzeme olmadığı için de kalitesiz hava solumanıza neden oluyor. Çocuk odalarında cila kalitesi çok önemli, zehirsiz boya kullanıyoruz diyorlar fakat tabancayla yapılan boyanın zehirsiz olması imkânsız. Bunun gibi bazı şeylerin yaygınlaşması, mesela bizde o parkenin satılmıyor olması gerekiyor. Örneğin İsveç ve Norveç’te bunlar yasak. Bize şimdiye kadar ne öğretildi; PVC pencere ama PVC tamamen kanserojen... Şimdi dünyaya bakıyoruz Amerikalı hala ısrarla ağaç diyor, Kuzey ülkelere bakıyoruz alüminyum, demir diyor. Bizde projelere bakıyorsunuz özellikle son on beş yılda siding kaplamalı evler, iyice nefes alamamaya başlayıp kendinizi bir kanser hücresi ile örüyorsunuz. Biraz bilinçsiz bir toplum olduğumuzdan işin ekonomik boyutunu daha fazla düşünüp ucuz olanına yöneliyoruz.

181 181

YOK ETMEK DEĞERİNİ BİLMEKTEN ÇOK DAHA HIZLI GİDİYOR ŞU ANDA. İNSANLAR BİLİNÇLENİYOR, BUNUN DA ZAMANLA DENGEYE OTURACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


EKO DİZAYN

TRENDLERDE DOĞALLIĞA GİDİŞ VAR, DAHA DOĞRUSU DOĞAYA DÖNÜŞ VAR. İÇ MİMARİDE KREMDEN EN KOYU KAHVERENGİYE KADAR OLAN BÜTÜN TOPRAK TONLARI MODA OLUYOR.

pratik olduğunu da düşünmüyorum. Bu sayımızda banyoları mercek altına alıyoruz. Bu bağlamda banyo tasarımlarınızda dikkat ettiğiniz unsurlar nelerdir? Özellikle banyo mobilyalarında kalite seçimleriniz ve seçim kriterleriniz neler?

182 182

Sizce 2015 ev dekorasyonunda öne çıkan trendler neler olacak? Trendlerde doğallığa gidiş var, daha doğrusu doğaya dönüş var. İç mimari olarak bakarsanız kremden en koyu kahverengiye kadar olan bütün toprak tonları… Mobilyacılık kısmında da bütün toprak tonları, krem, kuru kahve tonlarına kadar doğal tonlar yeniden moda oluyor. Zaten bir evi yaparken ana iki renginiz, üçüncü tali renginiz, dördüncü de orayı patlatacak renginiz olması gerekiyor. Beşinci renge girerseniz biraz karıştırmış olabiliyorsunuz; çünkü bunun bir kuralı, disiplini, senaryosu var. On sene önce minimalizm modası vardı, orada siyahbeyazları gördük, sonra ağırlaşma oldu gümüş varaklar vs. şimdi toprak tonları... Çağdaş evler çok moda olacak ve 2015’den 2020’ye kadar da böyle gidecek. Mart + Nisan 2015

Son yıllarda gündeme gelen ‘akıllı kent’, ‘akıllı bina’ ‘akıllı ev’ gibi kavramları çok kullanır olduk. Sizden Akıllı Evler ile ilgili genel bir değerlendirme alabilirmiyiz? Akıllılığa çok fazla katılamayacağım maalesef, bunların bize sunulan kandırmaca projeler olduğunu düşünüyorum. Evinize girer girmez iPad gibi bir şeyin sizi karşılaması, ışıklarınızı oradan yakmanız, kombinizi oradan çalıştırmanız veya dışarıdayken kombinizi çalıştırmanız gibi şeylerin çok pratik olduğunu düşünmüyorum. Birincil sorun altyapısı olmayan sisteme bunu adapte etmeye çalışıyoruz, bizim ülkemizde hiçbir elektrik 220 watt gelmiyor. Bunlar çok hassas cihazlar olduğu için beş altı gün sonra bozulmalar başlıyor. Bu güne kadar birçok akıllı ev yaptım fakat ışığı touch panelden açıp kapatmak yerine onu tuşa çevirmek isteyen çok müşterim oldu. Birincil sorun çözülmeden akıllı evi tavsiye etmiyorum,

Banyolarda olmayanı kullanmayı çok seviyorum, bu önceden duvar kağıtları idi, duvar kağıtlarından sonra buhara karşı dayanıklı olan kumaşı, daha sonra tekstil tabanlı duvar kağıtları kullanmaya başladım. Banyo tavanında aynayı çok seviyorum. Televizyonu benim gibi çok seyreden insanların banyosunda televizyon olmalı diye düşünüyorum. Ben yine hayatı kolaylaştıran şeylerden yanayım, mesela banyolarda insanların en büyük derdi aynalarının buğulanmasıdır. Duşa girdiğiniz vakit aynanız buğulanır, bunun en pratik çözümü araba rezistansıdır, bunu elektrikle çalıştırdığınız vakit camınız buğulanmaz. Banyo mobilyalarında ise iş tamamen imalatçının elinde, geleneksel yedi kat dediğimiz bir cila ve bunun yedi gün süren bir süreci vardır ki mobilya kemikleşsin ve su tutulsa bile hiçbir şey olmasın. Ben bu süreçleri uygulayan firmaları tercih ediyorum. Kuzey ülkelerinde anlattığım bu cila tipini uygulayan firmaları daha çok görebiliyorsunuz ama ülkemizde de bunu uygulayan firmalar var; kaliteli banyo mobilyalarına ulaşabiliyoruz. Peki, banyo mobilyalarında tüketicinin beklentisi nedir? Genellikle tüketici pek bir şey beklemiyor, biz ne sunarsak onaylıyorlar.q


183


Advertorial

EKO DİZAYN

ORKA® WOOD ILE AĞAÇ VE TAŞIN UYUMU... Sıradışı banyolar arayan loft tarzı severlere volkanik taş ile ceviz ağacının birlikteliğinden doğan sıradışı tasarımlar...

184 184

Fonksiyonel ve estetik banyo mobilyaları üreterek, her zevke ve bütçeye hitap eden serileri ile yaşam alanlarını şekillendiren ORKA® Banyo’nun 2015 GOLDLINE COLLECTION ürün sınıfında bulunan ORKA® WOOD, organik ceviz ağacı tezgahı ve şekilli doğal volkanik taş lavabosu ile sofistike bir tasarım sunuyor. Organik ceviz ağacı çerçeveli ekolojik aynası, rafı ve askılığı ile banyolarda loft tarzı sevenlere modern bir hava estiriyor. WOOD ile doğayı banyonuza çağırın, ağacın kokusunu içinize çekin... Doğanın dinginliğine bir adım daha yaklaşın...

ORKA® COMO ILE BANYOLARDA VINTAGE RÜZGARI Eski zamanı yansıtan, yeni güne ayak uyduran zarif ve işlevsel banyolar... 2015 GOLDLINE COLLECTION ürün sınıfında bulunan ORKA® COMO, klasik tarzda seramik lavabosu, çerçeveli lake ekolojik aynası ve bombeli parlak lake ön yüzü ile banyolarda vintage rüzgarı estiriyor, adeta geçmişi yaşatıyor. Frenli tam açılır çekmecesi ve boy dolabı ile geniş saklama alanı sunuyor. Beyaz, Siyah, Krem, ve Mürdüm renk alternatifleri ile COMO nostaljik çizgileri modern yorumlar ile harmanlıyor. ORKA® Banyo ürünleri tüm Türkiye’de 300’den fazla satış noktası ile 1 milyondan fazla evde ve 44 ülkede tüketiciyle buluşuyor... Mart + Nisan 2015


185

The Organic Resilient

Detaylı bilgi için www.forbo-flooring.com adresinden web sitemizi ziyaret edebilir veya info.flooring.tr@forbo.com adresinden bize ulaşabilirsiniz.


EKO DİZAYN

186 186

YAŞAM ALANLARINA DOĞAL MERMER EFEKTİ, VİKO ARTLINE’DAN NOVELLA CORIAN SERİSİ… Günümüzde dekorasyona renk ve yaratıcılık katan malzemelerin başında corian geliyor. Uzun ömürlü, hijyenik, dayanıklı ve zarif yapısıyla her ortama kişilik katan corian malzemesi, elektrik anahtarı ve priz sektörünün lider ismi VİKO’da şimdi mükemmelliğe ilham veriyor. Kullanıldığı mekanların dekorasyonunu mermer efekti ile tamamlayan VİKO Artline’ın Novella Corian Serisi, farklı seçeneklerle zevklere de özgürlük getiriyor. Novella Corian Serisi ile gerçek mermer efektini yaşam alanlarına taşıyan VİKO, evlerinde şıklık ve modernlik arayanlara yepyeni bir seri sunuyor. Kalite ve tasarımı bir arada sunarak yaşam alanlarını ayrıcalıklı yerlere dönüştüren VİKO, Novella Corian Serisi ile ev dekorasyonunda klasik bir şıklık arayanların tercihi oluyor. Aydınlık, ferah, ışıltılı bir atmosfer yaratmak, modern ambiyanslar oluşturmak ya da yaşam alanlarına hareketlilik katmak isteyenler için doğadan ilham alan VİKO Artline’ın Novella Corian Serisi, elektrik anahtarı ve prizlerde doğal bir görünüm yaratarak mermer etkisini dekorasyona yansıtıyor. Yaşam alanınızın genel konseptine uygun olarak seçebileceğiniz dusk, aurora, sand stone ve black quartz renklerindeki mermer deseni alternatifleri, zevkinizi hayatınıza taşımanıza yardımcı oluyor. Novella Corian Serisi, zarif tasarımı ile doğal taşların sıcaklığını gözler önüne sererken, ince ve keskin hatlarıyla da duvarlara şıklık katıyor. Mermerin hayata sıcaklık katan doğal etkisi, Novella Corian Serisi’nde hayat buluyor.

Mart + Nisan 2015


187

Tandus, Yapı Projelerinde Yeşil Hedefleri yakalamak İçin Mükemmel Çözümler Sunuyor 2012’den bu yana dünyanın önde gelen zemin malzemeleri tedarikçisi Tarkett çatısı altında faaliyet gösteren Tandus Halı, özellikle POWERBOND hibrid esnek zemin döşemesini yeşil bina hedeflerine mükemmel çözümler sunuyor. Üretimde kapalı devre su sistemini kullanan Tandus, EPD sertifikaları ile LEED v4 sertifika puanlarının kazanılmasına yardımcı oluyor. Halı Gibi Konforlu, PVC Gibi Dayanıklı: Tandus POWERBOND Tandus Powerbond hibrid esnek zemin malzemesi, özellikle ofis, otel, mağaza, hastane ve okulların yoğun sirkülasyon alanları için, sağladığı yüksek akustik değer, yürüme konforu, nem bariyeri, kolay temizlik ve bakım avantajları ile öne çıkıyor.

Özel taban yapısı Sıvı, kir ve lekelerin alt yüzeye geçmesini engelleyen taban yapısı ile çok kolay temizlenebilen bir ürün olan Powerbond, Aç&Yapıştır” sistemi ile hızlıca uygulanabiliyor ve mekanı uygulamadan hemen sonra kullanıma hazır hale getirerek iş gücü kaybının önüne geçmenize yardımcı oluyor. Düşük VOC emisyon değeri ile ortam hava kalitesini arttıran Powerbond, yine özel taban yapısı sayesinde mikrobik gelişime izin vermiyor. ImaginationsTM programı ile projeye özel olarak istenen logo, grafik, desen çalışmaları zeminde hayat buluyor. Ürünlere ilişkin detaylı bilgi, katalog, broşür ve numuneler Tarkett Aspen’den temin edilebiliyor. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


EKO DİZAYN

TEKNOR MERKEZ BİNASI Sanat galerisi gibi bir showroom

188

Taner Tekin - Mimar, Ayşe Akyüz Satış Müdürü

TEKNOR A.Ş BİR DÜNYA MARKASI OLAN WICANDERS ÜRÜNLERİNİN TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRLÜĞÜNÜ YAPMAKTADIR. HEDEFİMİZ; MARKAMIZA YAKIŞIR BİR OPERASYON VEREREK, TEMSİL ETTİĞİMİZ MARKAYI EN İYİ HİZMETLE EN İYİ YERLERE TAŞIMAK. KALİTELİ ÜRÜN VE KALİTELİ HİZMET ANLAYIŞINDAKİ FİRMALARLA BAYİLİK AĞINI DA GELİŞTİREREK, ZEMİN SEKTÖRÜNDE WICANDERS ÜRÜNLERİNİN TANITIMI YANINDA SATIŞ, UYGULAMA VE SATIŞ SONRASI HİZMETİ VERMEKTEDİR. Mart + Nisan 2015


MANTAR (CORK), YÜZDE YÜZ DOĞAL BİR MALZEME... MANTARI ANLAYABİLMEK İÇİN ÖNCE TANIMAK SONRA GERÇEKTEN SEVMEK VE GÖNÜL VERMEK GEREKİYOR. 189

Teknor Uluslararası Tic. A.Ş. olarak sektörde daha çok mantar malzeme ile tanınıyorsunuz. Firmanız, ürünleriniz ve yaptığınız çalışmalar hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz? Teknor olarak ana faaliyet konumuz; Portekiz’in Wicanders firmasının Türkiye distribütörlüğü, mantar katmanlı zemin, izolasyon ve duvar kaplama malzemelerinin ithalatı, satışı ve uygulamasıdır. Ayrıca firma bünyesinde; ithal lamine - masif parke, pvc ve halı yalıtım malzemeleri, duvar kağıdı, dekoratif duvar mantarları ve dış mekan Deck malzemesi gibi ürünlerimiz de mevcut. Firma olarak hedefimiz; markamıza yakışır bir operasyon vererek, temsil ettiğimiz markayı en iyi hizmetle en iyi yerlere taşımak, kaliteli ürün ve kaliteli hizmet anlayışındaki firmalarla bayilik ağını da geliştirerek, zemin sektöründe Wicanders ürünlerinin tanıtımı yanında satış, uygulama ve satış sonrası hizmetini de vermek. Profesyonel kalite ve hizmet anlayışı, yüksek müşteri memnuniyeti odaklı bir firmayız ve hedeflediğimiz yüksek standartları korumak ve firmamızı her konuda yenilemek en büyük amacımız.

Wicanders ürünleriyle, Türkiye’nin önde gelen inşaat şirketlerine ve mimari ofislerine çözüm ortağı olmayı hedefliyoruz ve böyle bir çözüm ortaklığının süreklilik esasına dayandırılması gerektiğine inanarak, bunun için sunulacak hizmetlerin komple çözüm anlayışıyla bütünleştirilmesine önem veriyoruz. Dünyadaki gelişmeleri yakından takip ediyor, yenilikleri en hızlı şekilde mimari ofislerle paylaşarak, çağdaş çalışma ve yaşam mekanlarının geliştirilmesinde öncü olmayı hedefliyoruz. Böylece Türkiye’nin zemin sistemleri birikimine de katkıda bulunmuş oluyoruz. Bundan yirmi bir yıl önce mantar (Cork) parkeyi ilk Türkiye’ye getiren ve her anlamda tanıtan bir firma olduğumuz için de sektörde mimarlar bizi daha çok Wicanders markasıyla bilir. Şu anda Teknor A.Ş başta Wicanders markası olmak üzere, birçok zemin, duvar, yalıtım ve dekoratif malzemeleri mimari ofislere, inşaat firmalarına ve nihai müşterilere pazarlamasını yaparak satıp uygulamasını yapan bir firma haline geldi. Wicanders markası kendi içinde; vinil, ahşap, mantar(cork) parke , dekoratif duvar

Teknor Uluslararası Tic. A.Ş., Portekiz’in Amorim şirketler grubunun Wicanders profesyonel zemin ürünlerinin 1995 yılından bu yana Türkiye distribütörlüğünü yapıyor. Teknor, yüzyıllardır bilinen mantarın parkede kullanımından doğan konfor ve pratikliği Türk tüketicisiyle buluşturmayı sürdürüyor. Wicanders markasıyla sektörde kendine belli bir yer edinen firma, estetik, bakımı kolay, ısı, nem ve ses yalıtımlı, anti bakteriyel- anti statik, elastik ve dayanıklı olması sebebiyle, ürünlerin uzun yıllar boyunca kullanım garantisiyle tüm ev ve iş yeri zeminleri için öneriliyor. Dünyada yüzyıllardır bilinen mantarın parkede kullanımından doğan konfor ve pratikliği ülkemiz insanlarına da tanıtmak amacıyla kurulan Teknor, Wicanders markası ve ürünleriyle sektörde, özellikle mimari ofisler, inşaat firmaları ve büyük projeler içerisinde en çok tercih edinilen markalar arasında kendine belirli bir yer edindi.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


EKO DİZAYN

mantarları, yalıtım gibi birçok ana kategoriye ayrılıyor. Ancak biz Teknor olarak en çok mantara yoğunlaştık. Mantar; yüzde yüz doğal, yenilenebilir ve çevre dostu bir malzeme ve aynı zamanda su geçirmez, esnek ve hafif bir malzeme.

Tasarım: Cahide Erel

190 190

Türkiye’de bizim insanımız zemin malzemesi olarak ağacı, masifi iyi tanıyor, onlara göre mantar çok zor bir malzeme ve tanımadıkları için de kokar mı, küflenir mi diye soruyorlar. Oysa tam tersi... Mantar (Cork), yüzde yüz doğal bir malzeme... Mantarı anlayabilmek için önce tanımak sonra gerçekten sevmek ve gönül vermek gerekiyor. Mimarlar daha çok iyi bildikleri malzemeleri projelerinde kullanmayı tercih ediyor. Avrupa ülkelerinde mantar kullanımı çok yaygın olduğundan mimarlar da mantarı her türlü projelerinde kullanıyorlar. Yurt dışında yaşayan ve mantarı bilen biri showrooma geldiğinde kullanım kolaylığını ve faydalarını da çok iyi bildiği için, mantar ürünleri projelerinde kullanmak istiyor. Umarım bir gün bizim mimarlarımız da mantarın faydalarını keşfedip projelerinde yoğun bir şekilde kullanmaya başlarlar. Peki, yirmi bir yıldan bu yana sektörde ne gibi gelişmeler oldu sizin adınıza?

BİNAMIZDA SERGİLEYECEĞİMİZ MALZEME YÜZDE YÜZ DOĞAL, ÇEVRE DOSTU, YENİLENEBİLİR VE ÇOK YÖNLÜ BİR MALZEME OLDUĞU İÇİN BÖYLE BİR MALZEMEYİ ALIŞILAGELMİŞ SERGİLEME YÖNTEMLERİ YERİNE VİZYONER BİR BAKIŞLA FARKLILAŞTIRMAK İSTEDİK.

1995 yılında temsilciliğini üstlendiğimiz Wicanders’in adını öncelikle doğru yerlere taşımak istiyoruz ve bunu satış adına değil, ürünümüzle kalitenin birlikte anılmasını istediğimiz için istiyoruz. Amacımız çok büyük işler yapan, çok fazla miktarda mal satan firma olmak değil, uygun fiyatlarla çok kaliteli ürünleri doğru tekniklerle uygulayarak satmak ve uzun vadede başarıyı yakalamak. Çünkü geçmiş dönemde kısa vadeli heyecana kapılıp geçici çözümler üreten firmaların bir süre sonra ortadan kalktığını, kalıcı olmadığını geçmişlerinde olumsuz izler bıraktığını gördük. Biz bu sonuçları yaşamak istemiyoruz, deneyerek öğrenmektense izleyerek öğrenmeyi tercih ettik ve onları izledik. Bu konuda doğru saptamalar yaptığımıza inanıyorum. Ürün satışı yaparken dört pazarlama kanalına birden yöneldik: mimar, inşaat firmaları, bayi ve projeler.

Mart + Nisan 2015


Tasarım: Ayhan Tomak

Yirmi bir yıl önce mantar (cork) denildiğinde insanlar pek bir şey bilmiyorlardı. Biz, uzun vadeli düşünerek gerçekten ciddi süreçlerden geçtik, iniş çıkışlarımız oldu ama çizgimizi bozmadan sabırla mantarın faydalarını anlatmaya ve kaliteli hizmet vermeye devam ettik. Önce, Mimari fakültelerde yapı derslerinde mimarlık ve iç mimarlık öğrencilerine mantarın faydalarını ve kullanım alanlarını anlattık. Daha sonra pano sektöründe, parke altında ve diğer zemin malzemeleri altlarında (pvc, halı, seramik) mantar şiltelerimiz kullanılmaya başlandı. Mantarın sıcaksoğuk geçirgenliği, ses, nem ve akustik anlamda faydaları öğrenildikçe zemin altı bir malzeme olarak mantar şilteler parke altında yoğun bir şekilde kullanılmaya başlandı. İnsanlar projelerinde kullandıkça mantarın akustik özelliğinin de farkına vardılar ve sektörde mantar ihtiyacı doğdu, araştırmaya başladılar. Dolayısıyla biz mantarın aslında çok yönlü bir malzeme olduğunu, iç mekanlarda zemin ve dekoratif duvar kaplaması olarak da kullanıldığını anlattık. Ayrıca projelerimizde mantar (cork) ürünlerimizi kullanarak, uygulamalarımızla her zaman bu dekoratif mantar ürünlerinin çok yönlü kullanılabileceğini göstermiş olduk. Yirmi bir yılın sonunda bu gün mantar(cork) denildiğinde insanlar az çok bir şeyler biliyorlar artık. Bir çok önemli projede

kullanılması sağladık. Mantarın Mantar Meşesi denilen bir ağacın kabuğundan oluştuğunu, bunun başta tapa sektöründe, yalıtımda daha sonra parke sektöründe, akustik uygulamalarda ve dekoratif olarak birçok sektörde kullanıldığını biliyorlar artık. Önce sevdik, gönül verdik ve bunu ticaretten önce bir misyon edinerek sürekli hedef kitlemize anlattık. Bu gün ben bu anlamda çok yol katettiğimize ve bu showroom ile birlikte daha da çok yol katedeceğimize inanıyorum. Sonuçta ne kadar kusursuz iş yapıyorsak o kadar kalıcı, o kadar sağlıklı ve o kadar doğru anıldığımızı anladık. Peki Türkiye’de mantar meşesi ağacı yetiştiriliyor mu ve mantar malzeme üretimi var mı? Mantar meşesinin yurdumuzda yetiştirilmesi amacıyla yapılan ilk bilimsel çalışmaya; 1954 yılında Prof. Dr. Hayrettin Kayacık tarafından, Belgrad Ormanı ve İ.Ü. Orman Fakültesi tatbikat sahasına Fas orijinli tohumlardan yetiştirilen fidanların dikilmesi ile başlanmıştır. Daha sonraki yıllarda ise mantar meşesi yetiştirme çalışmaları Ormancılık Araştırma Enstütüleri tarafından sürdürülmüştür. 1969 yılından itibaren de İzmir Torbalı Orman Fidanlığında, Ege Bölgesi Kavakçılık Araştırma İstasyonu (Torbalı), mantar meşesi yetiştirme çalışmalarına girmiştir.

Mantar (cork) diye adlandırdığımız bu ürün, ağacın kabuğu olup iklim, rakım ve toprak yapısına bağlı olarak dünyanın belli bölgelerinde yetiştirilmektedir.Mantar Meşesi nüfusunun %70’i Portekiz’de geri kalanı da İspanya, Fas ve Tunus gibi ülkelerde bulunmaktadır. Mantar yapısal avantajlarından dolayı değişik sektörlerde farklı amaçlarda kullanılmaktadır. Mantar Meşesi, mantar (cork) diye adlandırdığımız kullanılabilir ilk kabuğunu 43 sene sonra üretebilmektedir. Her 9 senede bu kabuk olgunlaşıp tekrar ağacın gövdesinden sıyrılarak alınmakta ve böylelikle ağacın sağlığı da korunmuş olmaktadır. Mantar (cork), Amorim Grubu tarafından dünya pazarlarına taşınarak, doğal olarak kendine zemin sektöründe de çok geniş bir kullanım alanı oluşturmuştur.

191

Dünyada mantar denilince akla Portekiz gelir; ama Akdeniz ikliminin görüldüğü bir çok ülkede yetişiyor ancak uygun ortamın hazırlanması ve doğru hasat zamanının beklenmesi gerekir. Yetişmesi için de belli başlı özellikler gerekiyor; topraktaki kil oranı, okyanus rüzgarları, bol yağış alması gibi... Şu an Türkiye’deki mevcut mantar meşesi plantasyonlarından mantar tıpa üretiminin gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Çünkü ağaçlar henüz yeterli kalınlıkta ve düzgünlükte kaliteli kabuk verecek yaşta değiller. Sonuç olarak söylenebilir ki, başta E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


EKO DİZAYN

İzmir Torbalı olmak üzere Türkiye’de bulunan tüm mantar meşesi plantasyonlarından şu an için ekonomik gelir yok. Şimdilik sadece tohum kaynağı olarak korunmakta. Ayrıca 2006 yazında Torbalı’da deneme için kabuk hasadı da yapılmıştı. Ülke ekonomisine ciddi katkı sağlayan yüzde yüz doğal ve pahalı bir nimet olan mantarı keşke Türkiye’de de fazlaca yetiştirebilsek. Röportajımızı yeni showroomunuzda yapıyoruz ve gerçekten etkileyici bir showroom. Neden böyle bir karar aldınız? İnşaat sürecinden de biraz bahsedebilir misiniz?

192 192

ZEMİNDE KULLANILAN PARKEYİ DUVARDA HATTA TAVANDA KULLANMAK, İZOLASYON MALZEMESİNİ DEKORATİF KAPLAMA OLARAK KULLANMAK, DEKORATİF BİR MALZEMEDEN MOBİLYA ÜRETMEK... MESLEKTAŞLARIMIN YA DA TASARIMCILARIN BU MALZEME İLE İLGİLİ UFKUNU AÇMAK İÇİN İYİ BİR PRATİK OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM.

Mart + Nisan 2015

Biz bu binayı üç sene önce aldık ve yaklaşık bir sene inşaat anlamında hiç bir şey yapmadık diyebilirim. Proje toplamda bir sene sürdü. Öncelikle Portekiz’deki mantar ile ilgili yapılmış showroomları mimarımız Taner Bey ile birlikte, fikir almak amacıyla ziyaret ettik. Fakat malzeme çeşitliliği haricinde, bizi etkileyen bir showroom ile karşılaşamadık. Mantar malzemeleri farklı açıdan kullanarak en iyi olacak Teknor’un showroomunu yapmaya karar vererek azimle uyum içinde çalışmaya başladık. Binamızda sergileyeceğimiz malzeme yüzde yüz doğal, çevre dostu, yenilenebilir ve çok yönlü bir malzeme olduğu için böyle bir malzemeyi alışılagelmiş sergileme yöntemleri yerine vizyoner bir bakışla farklılaştırmak istedik. Mantarın sadece zemin malzemesi ya da duvar kaplama malzemesi değil aynı zamanda tasarımın her dalında kullanılan bir malzeme olduğunu göstermek istediğimiz için de süreç biraz uzun sürdü. Tasarım sürecinde ise mimari danışmanımız Taner Tekin ile zeminden tavana hatta aydınlatma ve peyzaja kadar tüm kalemleri tek tek tasarlayarak her bir kareyi emekle, sabırla işledik. İnsanın emeğini, sevgisini koyarak yaptığı her işte olduğu gibi düzgün ve güzel bir iş çıkardığımıza inanıyoruz. Showroomumuzu ziyaret eden değerli mimarlarımızın “sanki bir sanat galerisi geziyormuş gibi hissediyoruz” demeleri ise bizi çok gururlandırıyor. Hiç bir şeyin stardart olmadığı ve bir çok sanatçı arkadaşımızın eserlerine yer verdiğimiz showroomumuzda en çok dikkat ettiğimiz nokta ise kullandığımız ürünlerle kendi ürünlerimizi entegre etmeye çalışmak oldu. Belki süreci biraz uzatmış olduk ama sonunda güzel bir iş çıkardığımıza inanıyorum.


Sayın Taner Tekin, Teknor Showroom’unun tasarım danışmanlığını gerçekleştirdiniz. Öncelikle emeğinize sağlık. Mantar ile diğer malzemeleri entegre ederek tasarladığınızın Teknor Showroom’unun tasarım ve uygulama sürecini biraz da sizden dinleyebilir miyiz? Teşekkürler. Teknor merkez binası ve showroom projesi için Davut Bey ve Ayşe Hanım bana geldiklerinde yaklaşık 6-7 senelik tanışıklık ve beraber çalışma süresini geride bırakmış idik. Ürünü ve firmayı tanımak biliyorsunuz ki tasarımın ihtiyacı karşılar seviyede olması ve projenin amacına ulaşarak başarılı olması için en önemli faktörlerden birisi. Bu açıdan doğru işverenmimar ilişkisini yakaladığımızı düşünüyorum. Teknor Merkez Binası ve Showroom’unu diğer projelerden ayıran faktörlerden birisi iç mimarisinde kullandığımız malzemelerin çoğunlukla firmanın bünyesinde olan malzemelerden oluşması. Bu tabiki avantaj ve dezavantajları beraberinde getiriyor idi. Birbirleri ile ortak bir dili olan malzemeleri hem bir uyum içinde kullanıp karmaşa yaratmadan, hem de mümkün olabildiğince farklı ürün ve varyasyonu sergileyebilmek tasarım sürecinin önemli unsurlarından ve hedeflerinden birisi oldu. Fonksiyonları dağıtırken giriş ve alt katları showroom, üst katları ise ofislere ayırdık. Kullanım olarak farklı dinamikleri olan bu iki konunun ana gereklerini fazla deforme etmeden aralarında geçişlerle birbiri içine girmesine de izin verdik. Bu bize hem yapısal bir bütünlük hem de çalışanlarca firmamarka-malzeme arasında daha kuvvetli bağ kurma, malzemeleri birebir kullanarak daha çok benimsemeleri açısından önemli idi. Aynı zamanda binayı bütünüyle bir showroom ya da bütünüyle bir ofis olarak algılama şansını verdi bize.

193

Mantarı iç cephe kaplamasından zemine, zeminden dış cephe kaplamasına hatta kapı kolundan, bardak altlığına kadar birçok şekilde kullanabiliyoruz, diğer malzemelerle mantarın birleşimi, bunun kullanımı üzerine neler eklemek istersiniz?

söyleyebilirim. Zeminde kullanılan parkeyi duvarda hatta tavanda kullanmak, izolasyon malzemesini dekoratif kaplama olarak kullanmak, dekoratif bir malzemeden mobilya üretmek. Meslektaşlarımın ya da tasarımcıların bu malzeme ile ilgili ufkunu açmak için iyi bir pratik olduğunu düşünüyorum. Öncelikle benim için oldu tabi.

Mantar malzeme ile ilgili neler yapılabileceğini görmek, göstermek anlamında başarılı bir çalışma olduğunu

Mantar malzeme kullanmanın uygulamada kolaylıkları veya negatif yönleri var mı?

Mantar malzemenin uygulama zorluğu yada her hangi bir sıkıntı yaratacak hiç bir negatifliği yok. Mantar malzemeye de diğer malzemelere nasıl davranıyorsanız aynı şekilde davranabiliyorsunuz. Aynı yapıştırıcıyı kullanıp, benzer alt yapılar hazırlıyorsunuz. Kolay işlenebiliyor ve tamamen doğal olması, yüzeyinin birbirini tekrar etmemesi ise tasarımcıya ve uygulandığı mekana artı değer katıyor açıkçası.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

- Ezgi Beyazıt

DOĞANIN İNSANLARA

194

ARMAĞANI

MANTAR

B

ütün dünya, gezegenimizin yaşadığı ciddi çevre sorunlarının farkına vararak, yeni enerji güvenliği paradigması, yenilenebilir enerji kaynakları ve yerel kaynakların kullanılmasıyla kaynak çeşitliliği sağlanması üzerine çalışmalara başladı. Dünya çapında ülkelerin hükümetleri ve büyük kurumların enstitüleri ise; insanlığın yolu daha ekolojik ve sürdürülebilir olmazsa eğer; tüm insanlığın artan kirlilik ve doğal afetler yüzünden çok daha yıkıcı sonuçlar yaşayacağının farkına vardılar. Şüphesiz ki bir sorunun çözümü ilk olarak onu analiz etmekle başlar. Küresel ekolojik sorunların bir kısmının aslında malzemelerin kötü kullanılmasıyla ilgili olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz. Özellikle günlük yaşantımızda bize eşlik eden malzemelerin birçoğu geri dönüşümlü değil ve çok güçlü çevresel etkiler üretmekteler. Çevreye ciddi anlamda zarar veren ve çok kullandığımız bazı kirletici malzemeler var ki bunlardan en bilineni plastik. Kısaca problemi analiz eder ve çevremize daha dikkatli bakmayı başarabilirsek çözümü de bulabiliriz. Satın aldığımız ve kullandığımız birçok malzeme aslında çevre dostu ve sürdürülebilir olabilir, böylece sonucu tersine çevirebiliriz. Günümüzde çevre dostu malzemelerin tedariği, tasarımcıların ve markaların daha fazla bilinçlenmesiyle giderek

Mart + Nisan 2015


GÜNÜMÜZDE ÇEVRE DOSTU MALZEMELERİN TEDARİĞİ, TASARIMCILARIN VE MARKALARIN DAHA FAZLA BİLİNÇLENMESİYLE GİDEREK ARTMAKTA... SU GEÇİRMEZ, ESNEK VE HAFİF BİR MALZEME OLAN MANTAR İSE BU ANLAMDA DOĞANIN BİZE SUNDUĞU BİR ARMAĞAN, BÜYÜLÜ BİR MALZEME DİYEBİLİRİZ.

artmakta... Su geçirmez, esnek ve hafif bir malzeme olan mantar ise bu anlamda doğanın bize bir armağanı, büyülü bir malzeme diyebiliriz. Mantar, Güneybatı Avrupa ile Kuzeybatı Afrika’nın yerel bitki örtüsü olan ve aynı zamanda mantar ağacı olarak da bilinen Mantar Meşesinin (Quercus Suber) ticari kullanım için hasat edilen kabuk dokusunun ilk tabakası. Mantar meşesi, kabuğu çok değerli olan bir meşe türü ve yetiştirildiği ülkenin ekonomisine de çok büyük katkı sağlıyabiliyor. Başlarda içki sanayiinde şişe tıpası olarak kullanılmaya başlanmış olan mantar günümüzde ilaç, ayakkabı ve motor sanayileri ile inşaat sektöründe çeşitli alanlarda kullanılıyor. Özellikle inşaat sektöründe zemin ve duvar döşemelerinde, ısı ve ses izolasyonlarında mantar meşesinin kabuğundan sıklıkla yararlanılmakta...

195

Dünya yüzeyindeki eşsiz ekolojik sistemi de önemli derecede destekleyen mantar (Cork) çok geniş bir ürün yelpazesi ile bulunduğu ülkelerde ekonomik değer yaratıyor. Örneğin; mantar Meşesi ormanları, sadece Portekiz ‘de 725 bin hektarlık sahayı kapsamakta. Ayrıca mantar ormanları bulunduğu çevredeki biyolojik çeşitliliği korumaya da yardımcı olmakta. En önemli özelliklerinden biri ise mantar ağacı her hasat edildiğinde normalden 10 kat daha fazla karbondioksit temizlemeye başlıyor. Kısaca mantar doğanın insanlığa armağanı ve her anlamda kusursuz bir malzeme...q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

THE CORK HOUSE Mantarla giydirilen doğa dostu bir yapı

MANTAR TUĞLAYLA GİYDİRİLEREK SONUÇLANDIRILAN PROJE, ÇEVRESİNDEKİ DOĞANIN ANITSAL BİR YANSIMASI GİBİ. DOĞAYA DUYARLI BİR GÖRÜNÜME SAHİP VE FONKSİYONEL ANLAMDA DOĞA DOSTU OLMASI, BULUNDUĞU BÖLGEYE AYAK UYDURMASI AÇISINDAN DA BİNAYA KATKIDA BULUNMUŞ.

196

T

Mart + Nisan 2015

he Cork House, Arquitectos Anónimos ve Paulo Teodósio tarafından tasarlanıp inşa edilen bir yapı. Ricardo Fonseca, Luís Fernandes and Luís Gonçalves bu tatil konutunun inşaat danışmanlığını yapmış. 2006 yılında Portekiz’de kurulan şirket, kendi kimliklerini Portekiz çağdaş mimarisiyle birleştirerek oluşturdukları tarzda yapılar tasarlamakta.

amacıyla yola çıkarak, kışkırtıcı ve cesur yapı ortaya çıkartmış. Ancak bu proje sadece tasarımcının imza çalışması olmakla kalmamış ve gün geçtikçe yenilenen ve şekil değiştiren bir uygulama olarak dikkatleri çekmeyi de başarmış. Arquitectos Anonimos, Portekiz kültürünü göz ardı etmeden tasarımda yeni espriler bulmaya çalışırken bir yandan da yapıda birden fazla kimliği bir arada yansıtmaya çalışmış.

Arquitectos Anonimos bu projede, her mimarın edinmesi gereken başyapıt projeye ulaşma

Arquitectos Anonimos’un çalışmaları yapının çevresinde var olan şeylerin açığa çıkarılmasıyla


DOĞADA ÇÖZÜNEBİLMESİNİN YANI SIRA, SU GEÇİRMEZ VE SESISI YALITIMI KONUSUNDA EN İYİ MALZEMELERDEN BİRİ OLAN MANTAR, AYNI ZAMANDA KÜF VE BENZERİ ORGANİZMALARI ÜRETMEDİĞİ İÇİN BU TİP NEMLİ ORMANLIK ALANLARDA KULLANILDIĞINDA HER ANLAMDA İYİ SONUÇ VERİYOR.

197

ve yapıya ilham vermesi ile tasarlanmış. Mantar tuğlayla giydirilerek sonuçlandırılan proje, çevresindeki doğanın anıtsal bir yansıması gibi. Doğaya duyarlı bir görünüme sahip ve fonksiyonel anlamda doğa dostu olması bulunduğu bölgeye ayak uydurması açısından da binaya katkıda bulunmuş. Doğada çözünebilmesinin yanı sıra, su geçirmez ve ses-ısı yalıtımı konusunda en iyi malzemelerden biri olan mantar, aynı zamanda küf ve benzeri organizmaları üretmediği için bu tip nemli ormanlık alanlarda kullanıldığında her anlamda iyi sonuç veriyor. Ayrıca

düşük maliyetli, ekolojik ve organik görünümüyle de insanda aşina olduğu bir his yaratıyor. Sonuçta ortaya İşlerin tersine işlediği sıra dışı bir bina çıkıyor. Arquitectos Anonimos müşterinin ısrarı ile çok düşük bir maliyetin sorumluluğunu alarak, bir konteynerı kabaca şekillendirerek mantar tuğla ile kapladı, bu sırada ortaya çıkan birkaç sorun ile başa çıkmaları gerekti, komşulara yakın bir mesafede bina inşa edildi, iç kısmı yaşamaya hazır hale getirildi. Ortaya doğa dostu bir ev çıktı, bazıları bu ev için “pavyon”, “kulübe”, “baraka”, “mantar” gibi takma isimler bile buldular.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

SERPENTINE GALLERY PAVILION

Mantar çünkü; muhteşem bir doku ve kokuya sahip, oyulabilir, kesilebilir, kolay şekil verilebilen doğal bir malzeme.

198

Mart + Nisan 2015


EKİP AYNI BİR ARKEOLOJİK KAZI EKİBİ GİBİ 2000 VE 2011 ARASINDA İNŞA EDİLEN ON BİR PAVILIONUN FİZİKSEL DETAYLARINI KİMLİKLENDİREREK ÖNCEKİ PAVILIONLARIN VARLIĞINA TANIKLIK ETMEYİ VE ONLARIN PARK ÜZERİNDEKİ BÜYÜK YA DA KÜÇÜK ETKİLERİNİ SERGİLEMEYİ AMAÇLAMIŞ.

S

erpentine Galeri; Londra’daki Hyde Park’ın bir bölümü olan Kengiston Gerdens’da yer alan, odak noktası modern ve çağdaş sanatlar olan bir galeri. Bu galeri Londra’nın en popüler ziyaret merkezlerinden birisi olarak dikkat çekiyor. Galeri: düzenlenen sergiler, eğitim ve mimarlık etkinlikleri ile yılda yaklaşık 750 bin ziyaretçiyi misafir ediyor. 1934 yılında çay pavilionu olarak inşa edilmiş klasik mimari özellikle sahip bina, 1970 yılında galeriye çevrilmiş ve ismini yakınındaki Serpentine Gölü’nden almış. Man Ray, Andy Warhol, Paula Rego, Anish Kapoor ve Henry Moore gibi dünyaca ünlü sanatçıların eserleri burada sergilenmiş. 2000 yılından itibaren ise Galeri’nin önündeki çim alanda, dünyaca ünlü mimarlar tarafından her yıl farklı bir pavilion tasarlanıp uygulanmaya başlanmış.

199

Oscar Niemeyer, Zaha Hadid, Daniel Libenskind, Frank Gehry, Jean Nouvel, Peter Zumthor gibi isimler geçmiş yıllarda bu mimarlar arasında yer almış. Etkinliğin esas amacı ise; çağdaş mimarinin orijinal örneklerinin kamusal alanda sergilenmesini sağlamak. 2012 yılının Serpentine yeraltı pavilionu, geçmiş projelerin arkeolojik keşfini temsil edecek şekilde Herzog & de Meuron ve Ai Weiwei tarafından tasarlanmış. Tıpkı bir arkeolojik kazı ekibi gibi çalışan ekip, 2000 ve 2011 yılları arasında inşa edilen 11 pavilionun fiziksel detaylarını kimliklendirmiş. Ve ortaya önceki pavilionların varlığına tanıklık eden ve onların park üzerindeki büyük ya da küçük etkilerini sergilleyen bir çalışma çıkmış. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

200

Serpentine Galeri Pavilion, on bir adet birbirinden farklı, aynı parkta daha önce inşa edilmiş pavilionları simgeleyen ve son pavilion için on ikinci sütunun taşıdığı yerden 1,4 metre yükseklikte bir çatıdan oluşuyor. Kazı sırasında ordan çıkarılmış toprağı temsil etmek üzere, iç tasarımda mantar ve benzeri yenilenebilir malzemeler tercih edilmiş. Mimarlar burayı tasarlarken arkeolojik yaklaşımı seçerek, ziyaretçilerin park yüzeyinin altına bakmalarını ve parkın geçmiş yapılarının hayaletleriyle yüzleşmelerini amaçlamışlar. Londra’ya düşen yağmur suyunu toplamak için toprağı 1,5 metre kadar kazarak parkın altındaki yeraltı suyuna ulaşmışlar. Böylece parkın görülmeyen yüzündeki gerçekleri (yeraltı suyunu) gözler önüne sermeyi amaçlamışlar. Toprağı kazdıkları sırada bazı telefon kablolarının yanı sıra eski pavilionlardan kalan parçalara rastlanmış. Gerçek bir arkeolojik kazıymışçasına bulunan parçaların, hangi paviliondan kalma olduğu tanımlanarak, bütün bu parçaların toprak üstünde yeniden Mart + Nisan 2015

yapılandırılması sağlanmış. Bu sayede paviliyonun iç dizaynı bu parçaların şekillerinde biraz da tesadüfi olarak tasarlanmış. Çıkan parçalardan oluşturulan formlar; oturmak, üzerinde uzanmak veya sadece seyredip etkilenmek için mükemmel alanlar oluşturmuş. Galeri Pavilion’un çatısı arkeolojik bir kazıda kaldırılan yüzeyi temsilen park zemininden birkaç basamak yüksekte durmakta. Böylece parkı ziyaret edenler üzerindeki suyu ve suyun üzerine yansıyan atmosferik İngiltere gökyüzünü rahatlıkla görebiliyorlar. Özel etkinlikler içinse su yer altındaki kuyu benzeri su deposuna gönderilip çatı dans pisti veya sahne gibi amaçlarla kullanılmaya hazır oluyor. İç yüzeylerde mantar kullanılmasının sebebi; muhteşem bir doku ve kokuya sahip, oyulabilir, kesilebilir, kolay şekil verilebilen doğal bir malzeme olması. Ayrıca kazı sırasında çıkan mimari parçaların tarihi örneklerini yansıtmak için birebir.q

Jacques Herzog and Pierre de Meuron, 1950’de İsviçre’nin Basel şehrinde doğdular ve 1970’ten 1975’e kadar Zürih Federal Swiss Teknoloji Enstitüsinde (ETH) okudular. 1978’te Basel’de Herzog & deMeuron’u kurdular. Uygulama alanları tekli küçük konutlardan geniş konut bölgesi düzenlemelerine kadar uzanıyordu. Projelerinin büyük bir çoğunluğunda kamusal alanlar göze çarpıyordu, fakat özel konut projeleri, ofisler ve fabrikalar gibi bir çok seçkin projeye de imza attılar. Jacques Herzog ve Pierre de Meuron, 1994’ten beri Harvard Üniversitesi Tasarım Yüksek Okulu’nu konuk profesör olarakziyaret ediyor ve 1999’dan beri de ETH Zürich yüksek öğretim veriyorlar. 2001’de Pritzker Ödülü ile onurlandırıldılar.


TÜRKİYE’NİN SPONSOR FİRMA REKLAM ALANI SÜRDÜRÜLEBİLİR İŞ BULUŞMASI 7. YILINDA

201

8-9 EKİM

Park Bosphorus Hotel İstanbul 7. yılında da Stratejik Çözüm Ortağı

www.yesiliskonferansi.com

yesilis@surakademi.com

Yesilisicin E K O L O J İ K YA P I L A R

@yesilisicin

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

202

DOĞAL VE ZAMANSIZ BİR ÇEKİCİLİĞE SAHİP SÜRDÜRÜLEBİLİR MİMARİNİN ÖNEMİNİN ARTMASIYLA BİRLİKTE GÜNÜMÜZ MİMARİ PROJELERİNİN TASARIMCILARI VE LİDER YAPI ÜRETİCİLERİ ÖZELLİKLE İÇ MEKAN MALZEME SEÇİMLERİNDE MANTARI TERCİH EDİYOR.

Mart + Nisan 2015


203

En büyük ve en gelişmiş mantar duvar kaplamaları markası olan MURATTO®, yaratıcı tasarım sürecini yenilikçi kavram ve teknolojilerle birleştirerek dünya çapında çok geniş bir ürün yelpazesi sunuyor. Sürdürülebilir mimarinin öneminin artmasıyla birlikte günümüz mimari projelerinin tasarımcıları ve lider yapı üreticileri özellikle iç mekan malzeme seçimlerinde mantarı tercih ediyor. Yeşil ve sürdürülebilir bir malzeme olan mantarın çok yönlü kullanım olanakları sunmasının yanı sıra mimaride tercih edilmesinin sebeplerini; %100 yenilenebilir olması, insan sağlığına katkı sağlaması, sürdürülebilir sertifikalı olması, dayanıklı ve uzun ömürlü olması olarak sıralayabiliriz. Estetik olarak mantar, ahşap parke zeminler gibi, kendi doğasından kaynaklanan doğal ve zamansız bir çekiciliğe sahip. Birbirini tekrar etmeyen çok sayıda damar, doku ve bitirme renkleri sunan mantarın yüzyıllardır var olan doğal bir malzeme olarak tasarım endüstrisine sağladığı çevresel faydaları ve esnek uygulama olanaklarını göz ardı etmek mümkün değil...

NEW DEKWALL Sıcak ve rahat görünümüyle iç mekanlara klasik bir bakış sunan New Dekwall mantar duvar kaplamaları, modernden geleneksel tasarım stillerine kadar tüm mekanlarda zamansız duvarlar yaratır. İpeksi dokunuşu, pürüzsüz yüzeyi ve estetik görünümüyle duvarlarınızın yeni doğal derisi Dekwall Koleksiyonu, günümüz trendlerinin çağdaş biçimlerini sadeliğiyle iç duvarlarınıza yansıtıyor... ORGANIC BLOCKS Organic Blocks koleksiyonunun her ürünü tasarımcılara farklı hacim ve form seçenekleri sunuyor. Özel kalıpma teknolojisiyle üretilen Organic Bloklar, ham malzemenin reçine mantar tanecikleri ve özel pigmentlerle kombinasyonundan oluşuyor. Doğal olmasının yanı sıra spontane ve dürtüsel oluşan bloklarda uygulanan “kitle pigmentasyon” yöntemi sayesinde hem uygulama kolaylığı hem de mantar yapısının şeffaflığını ve rengini bozmadan kesme imkanı sağlanıyor.

WOOD PLANKS CLASSIC Wood Planks Classic serisi, adından da anlaşılacağı gibi, klasik ahşap tahtaların son derece rahat ve dayanıklı duvar kaplama çözümünü yenilikçi bakış açısıyla eşsiz bir şekilde sunuyor. Çizilmelere ve aşınmaya karşı yüksek direnç performanslı bu yüzey kaplamaları, doğal ahşabın konforunu mekanlarınıza taşıyor. Blok halindeki mantar çekirdekleri sayesinde yüksek akustik performans sağlayan Wood Planks, özel arkalığı sayesinde duvarlara kolay uygulama imkanı tanıyor. CORK BRICKS Mantar Tuğlalar, “ağacından iç tasarıma” sloganıyla geleneksel tuğla duvar kaplama görünümünü iç mekanlarınıza taşıyor. Farklı kalınlıklarda üç boyutlu olarak kesilen mantar parçalarının yenilikçi daldırma işlemi ile boyanarak doğal uygulama yöntemleriyle estetik sonucu olan Mantar Tuğlalar, mekanlarda zamansız duvarlar yaratıyor...q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

C&D ZODIAC

Mantar kullanımıyla zenginleştirilmiş, konforu ve estetiği göz önüne seren bir hava taşıtı dizaynı.

204

DOĞAL YAPILARDAN ESİNLENİLEREK, GERÇEK BOYUTLARINDA TASARLANAN BU PROTOTİP JET TASARIMINDA; DOĞAL VE YAPAY MALZEMELERİN SİMBİYOTİK İLİŞKİSİ BAZ ALINMIŞ. YOLCULARI TEKNOLOJİYLE BOĞMAK YERİNE, FÜTÜRİSTİK AMA AYNI ZAMANDA AHENKLİ VE RAHAT BİR ORTAM YARATILMIŞ.

C

rystal Kabin Ödülleri, dünya üzerindeki tek inovatif hava taşıtı kabin ürünleri ve sistemleri üzerine düzenlenen ödül töreni. İlki 2007’de Hamburg Hava Taşıtı İç Tasarım Expo’sunda düzenlenmiş. Organizasyon 20’yi aşkın akademisyen, mühendis, havayolları ve hava taşıtı üretici firma yöneticilerinden oluşan bir jüriye sahip. Her yıl yarışmada “En Yeşil, Sağlıklı & Güvenli”, “Endüstriyel Tasarım & Görsel Konseptleri”, “Malzeme Mart + Nisan 2015

& Bileşenler, Yolcu Konforu Donanımı & Sistemleri”, “VIP”, “Üniversite/Kolej” Kategorilerinden üçer proje ödül almakta. C&D Zodiac Aerospace, kabin iç dizaynı, uçak içi ve güvenlik sistemleri üretme ve geliştirme konusunda uzmanlaşmış bir Fransız şirketi. 1909’da şirket ilk olarak turizm ve spor amaçlı sıcak hava balonlarını üretmeye ve dağıtmaya başlamış. Şirket


YAN DUVARLAR CORECORK TARAFINDAN TEMİN EDİLMİŞ MANTAR SANDVİÇ PANELLER, DOĞAL CORKLEATHER VE DERİ İLE KAPLANARAK TERMAL VE AKUSTİK KONFOR SAĞLANMIŞ.

kurulduktan sonra uzun bir süre bu balonları tasarlamış ve inşa etmiş. Şirket hava sahası ekipmanları ve sistemleri, business hava taşıtları ve hatta helikopterler ve uzay uygulamaları konusunda bir dünya lideri konumunda. Hafif, Entegre, Doğa-dostu & Verimli Hava Taşıtı Kabini. 2012 Crystal Cabin Ödüllerinde “En Yeşil, Sağlıklı ve Güvenli” kategorisinde birincilik alan C&D Zodiac, bir takım şirketlerin işbirliğiyle yaratılmış ve yöneticiler ile yüksek düzeyde iş adamlarına yönelik tasarlanmış.

205

C&D Zodiac ,tasarım, mühendislik, sanat ve teknolojinin birleşimi, mantar ve deri gibi doğal-yenilenebilir materyallerin kullanımıyla zenginleştirilmiş, konforu ve estetiği göz önüne seren bir hava taşıtı dizaynı. Yan duvarlar CoreCORK tarafından temin edilmiş mantar sandviç paneller, doğal Corkleather ve deri ile kaplanarak termal ve akustik konfor sağlanmış. Mantar diğer kompozit malzemelerle birlikte tavana, yan panellere ve oturma ünitelerine yerleştirilmiş. Doğal yapılardan esinlenilerek, gerçek boyutlarında tasarlanan bu prototip jetin üretilmesinde doğal ve yapay malzemelerin simbiyotik ilişkisi baz alınmış. Yolcuları teknolojiyle boğmak yerine, fütüristik ama aynı zamanda ahenkli ve rahat bir ortam yaratılmış. Yenilenebilir malzemenin yanı sıra jet, en düşük karbon ayakizini bırakacak şekilde üretilmiş.

amacı enerji kullanımını ve israfını en aza indirmek. %9 ses yalıtımlı ve ömrü dolduğunda tamamen geri dönüştürebilir. İçte kullanılan LED aydınlatmalar dahi enerji tasarrufu düşünülerek yapılmış.q

Sistem; Crane & Co ve SABIC Inovatif Plastik tarafından üretilmiş, ısıyla şekillendirilebilen Kompozit Aerospace yüzeylerden oluşuyor. Materyalin birincil E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

CORTI A CHAISE LONGUE Mantarın sırları ve geleneklerinin yansıması

“TASARLADIĞIM VE ÜRETTİĞİM MANTAR OBJELER BU MALZEMENİN YAPISINA OLAN HAYRANLIĞIMI YANSITIYOR; AYRICA KÜLTÜRÜNÜN VE ENDÜSTRİSİNİN HEYECAN VERİCİ ORTAKLIĞINA ÖNCÜLÜK EDİYOR.” Daniel Michalik

206

Mart + Nisan 2015


F

orm ve fonksiyon anlamında evrilmiş deneysel tasarımlar yaptı. Ürünleri dünyanın her yerindeki müşterileri için tasarlandı ve onlara gönderildi, uluslararası sergilerde ve etkinliklerde yer aldı. Daniel Michalik’in tasarladığı mantar şezlong ise diğer tasarımlarının arasından sıyrılan bir niteliğe sahip ve kesinlikle her “en iyi sürdürülebilir ürünler” listesinde yerini alması gereken bir mobilya. Öte yandan mantar tıpa endüstrisinden arta kalan malzemelerin geri dönüştürülmesiyle üretilen bu mobilyalar dayanıklı, doğa dostu ve estetik.

“DOĞRU KULLANILDIĞINDA DOĞAL ESNEKLİĞİ SAYESİNDE MANTAR, DİĞER MALZEMELERİN UYUM SAĞLAYAMADIĞI KARMAŞIK FORMLARDA BİLE MÜKEMMEL ŞEKİL ALAN BİR MALZEME. DENGELİ VE HARİKA AÇILANDIRILMIŞ ŞEKLİ, MANTARIN BÜKÜLEBİLİR YAPISIYLA BİRLEŞİP, KULLANICIYA GERİYE DOĞRU YAYLANMA İMKANI SAĞLIYOR. BU DA UZANDIĞINIZDA HEPİMIZİN BEKLENTİSİ OLAN HAVADA SÜZÜLME HİSSİ VERİYOR.”

Doğru kullanıldığında doğal esnekliği sayesinde mantar, diğer malzemelerin uyum sağlayamadığı karmaşık formlarda bile mükemmel şekil alan bir malzeme. Dengeli ve harika açılandırılmış şekli, mantarın bükülebilir yapısıyla birleşip, kullanıcıya geriye doğru yaylanma imkanı sağlıyor. Bu da uzandığınızda hepimizin beklentisi olan havada süzülme hissini veriyor.

207

Michalik’in tasarımlarının odak noktası gözden kaçmış malzemeleri keşfetmek ve onların özelliklerini, geçmişteki kullanım alanlarını, kültürel yönlerini ve üretim süreçlerini ürünlere yansıtmak. Bunun için mantarın sırlarını ve geleneklerini araştırmış ve bu duyarlı malzemeyi uyumlu başka yenilenebilir malzemelerle birleştirmiş. Mantar her 9 yılda bir tekrar toplanabilen, Portekiz’de yüzyıllardır tarımı yapılan bir materyal. Bu malzeme bize objelerin nasıl daha duyarlı üretilebileceğini öğretiyor. “Tasarladığım ve ürettiğim mantar objeler bu malzemenin yapısına olan hayranlığımı yansıtıyor; ayrıca kültürünün ve endüstrisinin heyecan verici ortaklığına öncülük ediyor.” Daniel Michalik Ürünlerin tasarım aşaması malzemenin fiziksel yatkınlığının kavranmasıyla başlıyor ve birçoğu genellikle kendi atölyesinde, o ve ekibi tarafından üretiliyor. Mantarın küflenmeye karşı olan inatçı tutumu sayesinde tüm ürünleri iç ve dış mekanda kullanıma uygun.q

Daniel Michalik, az kullanılmış geri dönüşümlü ve doğaya duyarlı malzeme ve üretim metotları kullanan bir mobilya-dekorasyon firmasının kurucusu ve sahibidir. Sürdürülebilir olarak düzenlenmiş ormanlardan gelen mantar ve New York çevresinde bulunan keresteleri kullanır. Daniel, eşi ve iki oğluyla New York’ta yaşayan ve Brooklyn’deki atölyesinde yeni ürünlerini tasarlayan genç ve başarılı bir tasarımcıdır. Sanatçı, favori malzemesi mantarla tanışmasının tatlı bir tesadüf olduğunu söylüyor. Rhode Island Tasarım Okulunda Mobilya Tasarım Bölümünde okuduğu sırada mantar ve benzeri malzeme satan biriyle kazara tanışıyor ve metrekaresini 1 dolar gibi çok uygun bir fiyata hepsini satın almaya karar veriyor. Brooklyn’li tasarımcı bu olay hakkında “Hata yapmaktan korkmadan, bütün fikirlerimi deneme imkânım oldu.” diyor. Bu sayede 2004’te ürettiği mantar mobilyalarla mezuniyet tezini verdi, mezun oldu ve aynı ürünlerle Milan Mobilya Fuarı’na katıldı.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.