Küresel Siyaset • Andrew Heywood

Page 1


Andrew Heywood Küresel Siyaset Global Politics Çeviren: Prof. Dr. Nasuh Uslu ve Prof. Dr. Haluk Özdemir

BB101 Yayınları: 20 5. Baskı: Eylül 2018; 1-4. Baskılar: 2013-2017 (Adres Yayınları) ISBN 13: 978-605-9802-14-7 Copyright © 2011, 2014, Palgrave Macmillan Copyright © 2011, 2014, Andrew Heywood Copyright © 2018, BB101 Yayınları® Copyright © 2018, Nasuh Uslu ve Haluk Özdemir (Türkçe çeviri) Bu kitap ilk olarak İngilizcede, Macmillan Publishers Limited’in bir markası olan Palgrave Macmillan tarafından, GLOBAL POLITICS ismiyle basılmıştır. Türkçe çeviri ve baskısı Palgrave Macmillan’ın izniyle yapılmıştır. Bu Eser’in müellifi olarak yazarın hakları mahfuzdur. Tüm hakları saklıdır. Hiçbir şekilde tamamı veya herhangi bir parçası fotokopiyle veya başka yöntemlerle çoğaltılamaz ve dağıtılamaz. Bunu yapanlar veya buna teşebbüs edenler hakkında yayınevimiz kanunî takibat yaptırma hakkına sâhiptir.

Yayın Yönetmeni: Selçuk Durgut Redaksiyon: Prof. Dr. Bican Şahin ve Ceren Yıldız Kapak Tasarımı: Furkan Şener (www.furkansener.com) Sayfa Tasarımı: BB101 Yayınları Baskı: Tarcan Matbaası

Adres: İvedik Cad. Mercan 2 Plaza, No: 417, Yenimahalle, Ankara Telefon: (312) 384 34 35-36 • Faks: (312) 384 34 37 • Sertifika No: 25744

Adres: Kavaklıdere Mah. Bardacık Sok. No: 8/1 Küçükesat, Çankaya Ankara • Telefon: (312) 434 44 64 E-Mail: info@eksikitaplar.com • Web: www.eksikitaplar.com • Sertifika No: 25787 BB101 Yayınları bir Eksi Kitaplar markasıdır.


ANDREW HEYWOOD Andrew Heywood, önde gelen bir siyaset bilimi ders kitabı yazarıdır. Britanyalı olan Heywood, Croydon College’ın yardımcı müdürlüğü ve Orpington College’da yöneticilik görevlerinde bulunmuştur. 20 yılı aşkın bir süre Siyaset Bilimi bölümlerinde dersler verip bölüm yöneticiliklerini ifa etmiştir. Şu anda yayınevlerine danışmanlık yapmaktadır. Heywood’un dünyada ve Türkiye’de çok satan ders kitapları şunlardır: • Key Concepts in Politics and International Relations (2nd ed. 2015) Siyasetin ve Uluslararası İlişkilerin Temel Kavramları (BB101 Yayınları) • Politics (4rd ed., 2013) Siyaset (BB101 Yayınları) • Political Ideologies: An Introduction (5th ed, 2012) Siyasî İdeolojiler: Bir Giriş (BB101 Yayınları) • Political Theory: An Introduction (3rd ed., 2004) • Essentials of UK Politics (2nd ed, 2011)


Oliver, Freya, Dominic ve Toby’ye...


ÖZET İÇINDEKILER 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11.

KÜRESEL SIYASETLE TANIŞMA

12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21.

TERÖRIZM

TARIHSEL BAĞLAM KÜRESEL SIYASET TEORILERI KÜRESEL ÇAĞDA EKONOMI KÜRESEL ÇAĞDA DEVLET VE DIŞ POLITIKA KÜRESEL ÇAĞDA TOPLUM KÜRESEL ÇAĞDA ULUS KIMLIK, KÜLTÜR VE BATI’YA KARŞI MEYDAN OKUMALAR GÜÇ VE 21. YÜZYIL DÜNYA DÜZENI SAVAŞ VE BARIŞ NÜKLEER SILÂHLARIN YAYILMASI VE NÜKLEER SILÂHSIZLANMA

İNSAN HAKLARI VE İNSANÎ MÜDAHALE ULUSLARARASI HUKUK FAKIRLIK VE KALKINMA KÜRESEL ÇEVRE SORUNLARI KÜRESEL SIYASETTE TOPLUMSAL CINSIYET ULUSLARARASI ÖRGÜTLER VE BIRLEŞMIŞ MILLETLER KÜRESEL YÖNETIŞIM VE BRETTON WOODS SISTEMI BÖLGESELCILIK VE KÜRESEL SIYASET KÜRESEL GELECEK İMAJLARI



İÇINDEKILER ÖNSÖZ

21

TEŞEKKÜR

23

1.

24

KÜRESEL SIYASETLE TANIŞMA

Küresel Siyaset Nedir?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25

Eleştirel Perspektifler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 41

İsmin Anlamı Nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25

Küresel Politikada Süreklilik ve Değişim. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 43

Uluslararası Politikadan Küresel Siyasete.27 Küreselleşme ve Sonuçları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 34 Küresel Politikaya Yaklaşımlar. . . . . . . . . . . . . . . . 38 Ana Akım Perspektifler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 38

2.

TARİHSEL BAĞLAM

Güç. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 43 Güvenlik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 46 Adâlet. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 47 Kitabın Kullanımı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 49

54

Modern Dünyanın İnşası. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55

İkinci Dünya Savaşı’na Giden Yol . . . . . . . . . . . . . . 63

Eski Çağdan Moderne. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55

İmparatorlukların Sonu. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 68

Batı’nın Yükselişi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 56

Soğuk Savaş’ın Yükselişi ve Düşüşü. . . . . . . . . . . 71

Emperyalizm Çağı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58

1990’Dan Beri Dünya. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78

‘Kısa’ 20. Yüzyıl: 1914-1990. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 59

‘Yeni Bir Dünya Düzeni’?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78

Birinci Dünya Savaşı’nın Kökenleri. . . . . . . . . . . . 59

9/11 ve ‘Teröre Karşı Savaş’. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 80

3.

Küresel Ekonominin Değişen Dengeleri. . . 85

KÜRESEL SIYASET TEORILERI

90

Ana Akım Perspektifler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 91

Feminizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 117

Realizm. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 91

Yeşil Siyaset. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 118

Liberalizm. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 100

Post-Sömürgecilik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 120

Eleştirel Görüşler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 108

Küresel Düşünmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 120

Marksizm, Neo-Marksizm ve Eleştirel Teori. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 108

Karşılıklı Bağlanmışlık Sorunu. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 121

Sosyal İnşacılık. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 114

Paradigmalar: Aydınlatıcı mı Kısıtlayıcı mı? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 125

Post-Yapısalcılık. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 116

Kozmopolitanizm. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 122


4.

KÜRESEL ÇAĞDA EKONOMI

Kapitalizm ve Neo-Liberalizm. . . . . . . . . . . . . . . . 129 Dünya Kapitalizmleri. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 129 Neo-Liberalizmin Zaferi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 136 Neo-Liberalizmin Sonuçları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 138 Ekonomik Küreselleşme. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 141 Ekonomik Küreselleşmenin Nedenleri. . . . 141

5.

128 Ekonomik Yaşam Ne Kadar Küreselleşmiştir?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 144 Krizdeki Küresel Kapitalizm. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 149 Ekonomik Canlanma ve Çöküşü Açıklamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 149 Büyük Çöküşün Öğrettikleri. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 151 Modern Krizler ve ‘Bulaşmalar’. . . . . . . . . . . . . . . . . 154

KÜRESEL ÇAĞDA DEVLET VE DIŞ POLITIKA

162

Devletin ve Devlet Olmanın Değişkenliği. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 163

Yönetimden Yönetişime. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 177

Devletler ve Egemenlik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 163

Dış Politika. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 183

Devlet ve Küreselleşme. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 166 Devlet Dönüşümü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 171 Devletin Geri Dönüşü. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 175 Ulusal Yönetimden Çok-Düzeyli Yönetişime. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 177

6.

KÜRESEL ÇAĞDA TOPLUM

Çok-Düzeyli Yönetişim. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 180 Dış Politikanın Sonu mu? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 183 Kararların Alınışı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 184 Aşamalı Modeller. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 187

194

Toplumsal Birbirine Bağlanmışlık: Yoğundan Seyreğe?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 195

Tüketimcilik Küreselleşiyor. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 206

Endüstrileşmeden Post-Endüstrileşmeye. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 195

Küresel Sivil Toplum . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 212

Yeni Teknoloji ve ‘Bilgi Toplumu’. . . . . . . . . . . . . . 197 Risk, Belirsizlik ve Güvensizlik . . . . . . . . . . . . . . . . . 200 Küreselleşme, Tüketimcilik ve Birey. . . 203 Küreselleşmenin Toplumsal ve Kültürel Sonuçları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 203

7.

KÜRESEL ÇAĞDA ULUS

Bireyciliğin Yükselişi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 208 Küresel Sivil Toplumu Açıklamak. . . . . . . . . . . . . 212 Ulus-Ötesi Toplumsal Hareketler ve NGO’lar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 214 Tabandan Küreselleşme?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 218

222

Milliyetçilik ve Dünya Siyaseti. . . . . . . . . . . . . . . 223

Küresel Dünyada Uluslar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 235

Milliyetçiliği Anlamak. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 223

Hareket Hâlinde Bir Dünya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 235

Ulus-Devletler Dünyası. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 227

Ulus-Ötesi Toplumlar ve Diasporalar. . . . 239

Milliyetçilik, Savaş ve Çatışma . . . . . . . . . . . . . . . . . . 233

Melezlik ve Çok-Kültürlülük. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 241


Dirilen Milliyetçilik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 244 Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Ulusal Benlik Davası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 245

8.

Kültürel ve Etnik Milliyetçiliğin Yükselişi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 247 Küreselleşme Karşıtı Milliyetçilik. . . . . . . . . . . . . 248

KIMLIK, KÜLTÜR VE BATI’YA KARŞI MEYDAN OKUMALAR

252

Kimlik Siyasetinin Yükselişi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 253

Fundamentalizmin Yükselişi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 266

Modernleşme Olarak Batılılaşma. . . . . . . . . . . . 253

Batı’ya Karşı Meydan Okumalar. . . . . . . . . . . 268

Kolektif Kimlik Siyaseti. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 256

Post-Sömürgecilik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 269

Kültürel Çatışma Kaçınılmaz mıdır? . . . . . . . 260

Asya Değerleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 270

Dinsel Uyanışçılık. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 262

İslâm ve Batı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 273

Din ve Siyaset . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 262

Siyasal İslâmın Doğası. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 273

9.

Batı ve ‘Müslüman Sorunu’. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 281

GÜÇ VE 21. YÜZYIL DÜNYA DÜZENİ

288

Güç ve Küresel Siyaset. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 289

Hegemonya Konumuna Yükselmek. . . . . . . . . 301

Yetenek Olarak Güç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 289

‘Teröre Karşı Savaş’ ve Ötesi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 304

İlişkisel Güç ve Yapısal Güç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 290 Gücün Değişen Doğası. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 293 Soğuk Savaş Sonrası Küresel Düzen. . . . 296 Soğuk Savaş İki-Kutupluluğunun Sonu. . 296 ‘Yeni Dünya Düzeni’ ve Kaderi. . . . . . . . . . . . . . . . . 298 Amerikan Hegemonyası ve Küresel Düzen. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 301

10. SAVAŞ VE BARIŞ

İyi Huylu Hegemonya mı, Kötü Huylu Hegemonya mı?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 309 Çok-Kutuplu Küresel Düzen?. . . . . . . . . . . . . . . . . . 312 Çok-Kutupluluğun Yükselişi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 313 Çok-Kutuplu Düzen mi, Düzensizlik mi?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 319

326

Savaşın Doğası. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 327

‘Post-Modern’ Savaş. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 342

Savaşın Türleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 327

Savaşı Haklılaştırmak. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 345

Savaş Neden Çıkar?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 328

Reelpolitik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 346

Siyasetin Devamı Olarak Savaş. . . . . . . . . . . . . . . . . 332 Savaşın Değişen Yüzü. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 336 ‘Eski’ Savaşlardan ‘Yeni’ Savaşlara?. . . . . . . . . 336

Haklı Savaş Teorisi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 348 Pasifizm. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 353


11.

NÜKLEER SILÂHLARIN YAYILMASI VE NÜKLEER SILÂHSIZLANMA

Nükleer Silahlanma. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 359 Nükleer Silâhların Niteliği. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 359 Soğuk Savaş Döneminde Nükleer Silâhların Yayılması. . . . . . . . . . . . . . . . 362 Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Nükleer Silâhların Yayılması. . . . . . . . . . . . . . . . 365

12.

358

Nükleer Silâhların Kontrolü ve Silâhsızlanma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 371 Silâhların Kontrolü ve Nükleer Silâhların Yayılmasıyla Mücadele Stratejileri. . . . . . 371 Nükleer Silâhlardan Arındırılmış Bir Dünya? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 377

TERÖRIZM

384

Terörizmi Anlama . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 385

Yıkıcı Terörizm?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 395

Terörizmi Tanımlama . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 386

Terörizmle Mücadele. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 401

‘Yeni’ Terörizmin Yükselişi? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 388

Devletin Güvenliğini Güçlendirme . . . . . . . . . 402

Terörizmin Önemi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 392

Askerî Baskı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 404

Terörizm Küreselleşiyor mu?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 393

Siyasî Anlaşmalar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 405

13.

İNSAN HAKLARI VE İNSANÎ MÜDAHALE

410

İnsan Hakları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 411

İnsanî Müdahale. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 429

İnsan Haklarını Tanımlama. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 411

İnsanî Müdahalenin Yükselişi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 429

İnsan Haklarını Koruma. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 417

İnsanî Müdahalenin Şartları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 437

İnsan Haklarına Meydan Okuma. . . . . . . . . . . . . 426

İnsanî Müdahale İşe Yarar mı?. . . . . . . . . . . . . . . . . 440

14. ULUSLARARASI HUKUK Uluslararası Hukukun Doğası . . . . . . . . . . . . . . . . 447 Hukuk Nedir?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .447 Uluslararası Hukukun Kaynakları. . . . . . . . . . . . 450 Uluslararası Hukuka Niçin Uyulmaktadır?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 454

15.

FAKIRLIK VE KALKINMA

446 Değişim Hâlindeki Uluslararası Hukuk. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 458 Uluslararası Hukuktan Dünya Hukukuna? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 459 Savaş Hukukundaki Gelişmeler . . . . . . . . . . . . . . . 464 Uluslararası Mahkemeler ve Uluslararası Ceza Mahkemesi . . . . . . . . . . . . 467

474

Fakirlik ve Kalkınmayı Anlama. . . . . . . . . . . . . . 475

Kalkınma: Rakip Görüşler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 478

Fakirliği Tanımlama ve Ölçme. . . . . . . . . . . . . . . . . . 475

Daha Eşitsiz Bir Dünya?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 484


Küresel Eşitsizliği Anlamlandırma. . . . . . . . . . . 484

Kalkınma ve Yardım Politikası. . . . . . . . . . . . . . . 494

Küresel Eşitsizliğin Ana Hatları. . . . . . . . . . . . . . . . 487

Yapısal Uyum Programları ve Ötesi . . . . . . . . 494

Küreselleşme, Fakirlik ve Eşitsizlik . . . . . . . . . 490 Küresel Eşitsizlik Gerçekten Önemli midir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 493

16.

Uluslararası Yardım ve Kalkınma Ahlâkı.499 Borç Hafifletme ve Âdil Ticaret. . . . . . . . . . . . . . . 505

KÜRESEL ÇEVRE SORUNLARI

512

Çevreci Siyasetin Yükselişi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 513

İklim Değişikliğinin Sonuçları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 528

Küresel Bir Sorun Olarak Çevre. . . . . . . . . . . . . . . . 513

İklim Değişikliğiyle Nasıl Mücadele Edilmeli?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 532

Çevreci Siyaset: Reformculuk ya da Radikalizm?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 516 İklim Değişikliği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 523 İklim Değişikliğinin Nedenleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . 524

17.

Uluslararası Bir İşbirliği Kurmak Neden Bu Kadar Zordur? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 536 Kaynak Güvenliği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 541 Kaynaklar, Güç ve Zenginlik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 545

KÜRESEL SIYASETTE TOPLUMSAL CINSIYET

550

Feminizm, Cinsiyet ve Küresel Politika . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 551

Küresel Politikanın Toplumsal Cinsiyet Temelinde Ele Alınması. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 558

Feminizm Türleri. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 551

Devletlerin ve Ulusların Toplumsal Cinsiyet Temelinde Ele Alınması . . . . . . . 558

Küresel Siyasete ‘Cinsiyet Gözlüğüyle’ Bakmak . . . . . . . . . . . . 556

Güvenlik, Savaş ve Silâhlı Çatışmanın Cinsiyet Temelinde Ele Alınması . . . . . . . 564 Cinsiyet, Küreselleşme ve Kalkınma. . . . . . . 569

18.

ULUSLARARASI ÖRGÜTLER VE BIRLEŞMIŞ MILLETLER

578

Uluslararası Örgütler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 579

Barış ve Güvenliği Güçlendirme. . . . . . . . . . . . . . 588

Uluslararası Örgütlerin Ortaya Çıkışı. . . . . . 579

BM Barışı Korumada İşe Yaramakta mıdır? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 595

Uluslararası Örgütler Niçin Yaratılmıştır?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 580 Birleşmiş Milletler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 582 Milletler Cemiyeti’nden Birleşmiş Milletler’e . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 582

Ekonomik ve Sosyal Kalkınmanın Geliştirilmesi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 597 BM’nin Geleceği: Sorunlar ve Reformlar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 599


19.

KÜRESEL YÖNETIŞIM VE BRETTON WOODS SISTEMI

608

Küresel Yönetişim. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 609

Uluslararası Para Fonu. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 623

Küresel Yönetişim Nedir, Ne Değildir?. . 609

Dünya Bankası. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 627

Küresel Yönetişim: Mit ya da Gerçeklik?.615

Dünya Ticaret Örgütü. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 630

Küresel Ekonomik Yönetişim: Bretton Woods Sistemi’nin Evrimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . 616

Bretton Woods Sistemi’nin Islah Edilmesi? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 634

Bretton Woods Sistemi’ni Kavrama. . . . . . . . 616

Küresel Ekonomik Yönetişim ve 2007-2009 Krizi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 634

Bretton Woods Sistemi’nin Sonu . . . . . . . . . . . . 620 Küresel Ekonomik Yönetişimi Değerlendirme. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 623

Reform Önündeki Engeller. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 637

20. BÖLGESELCILIK VE KÜRESEL SIYASET

642

Bölgeler ve Bölgeselcilik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 643

Avrupa Bütünleşmesi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 660

Bölgeselciliğin Doğası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 643

AB Nedir?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 661

Niçin Bölgeselcilik?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .647

AB ve Dünya. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 666

Bölgeselcilik ve Küreselleşme. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 652

AB Krizde mi?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 669

Avrupa Dışındaki Bölgesel Bütünleşmeler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 655

21.

KÜRESEL GELECEK İMAJLARI

676

İmajlar ve Gerçeklik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 677

Uluslararası Toplumun Gelişmesi mi?. . . . 687

Dünya Geleceğine Dâir Rakip İmajlar. 678

Küresel Güney’in Yükselişi mi? . . . . . . . . . . . . . . . . 689

Sınırların Olmadığı Bir Dünya mı?. . . . . . . . . . . 679 Bir Demokrasiler Dünyası mı?. . . . . . . . . . . . . . . . . . 682 Çatışma Hâlindeki Medeniyetler mi?. . . . . 684 Çin Yüzyılı mı? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 685

Yaklaşmakta Olan Çevresel Felâket mi?.691 Evrensel Demokrasiye Doğru Gidiş mi?. 692 Bilinmesi Mümkün Olmayan Bir Gelecek mi?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 694

KAYNAKÇA

698

SÖZLÜK

714

DIZIN

730


UYGULAMADA KÜRESEL SIYASET 11 Eylül ve Küresel Güvenlik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 48

2002 Bali Bombalı Saldırıları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 397

Berlin Duvarı’nın Yıkılması. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 76

Doğu Timor’a İnsanî Müdahale. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 435

Paris Barış Konferansı (1919-1920). . . . . . . . . . . . . . . 97

Nürnberg Mahkemeleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 453

2007-2009 Küresel Mâlî Krizi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 158

‘Afrika Yılı’. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 509

2003 Irak İşgâli. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 187

BM Kopenhag İklim Değişikliği Konferansı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 539

1992 Rio ‘Yeryüzü Zirvesi’ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 216 Yugoslavya’nın Yükseliş ve Düşüşü . . . . . . . . . . . . . 232 İran’ın ‘İslâm Devrimi’ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 277 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 317 ‘Haklı Savaş’ Olarak Afganistan Savaşı. . . . . . . 350 Nükleer Çağın Doğuşu. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 361

Gujarat’taki Müslüman Karşıtı Ayaklanmada Cinsel Şiddet. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 563 BM ve Irak. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 592 Bretton Woods Sistemi’nin Çöküşü. . . . . . . . . . . . 624 AB Doğuya Doğru Genişliyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 671

KÜRESEL AKTÖRLER Hükümetler ve Hükümet-Dışı Örgütler (NGO). . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO). . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 344

Amerika Birleşik Devletleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 81

El-Kaide . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 400

Anti-Kapitalist (Kapitalizm Karşıtı) Hareket . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 111

Uluslararası Af Örgütü. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 422

Ulus-Ötesi Şirketler (TNC). . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 147

Dünya Bankası. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 500

Yirmiler Grubu (G-20) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 169 Google. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 201 Rusya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 246 El-Cezire. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 282 Çin 315

Uluslararası Adâlet Divanı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 460 Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli. . . . 528 Kadın Hareketi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 554 Birleşmiş Milletler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 600 Uluslararası Para Fonu (IMF). . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 628 Avrupa Birliği. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 668 Dünya Ticaret Örgütü. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 680

YAKLAŞIMLAR Küreselleşme. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 39

Güç Dengesi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 364

Tarih. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 63

Terörizm. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 390

İnsan Doğası. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 94

İnsan Hakları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 418

Küresel Ekonomi-Politik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 132

Uluslararası Hukuk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 459

Devlet. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 167

Kalkınma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 480

Toplum . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 198

Doğa. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 524

Milliyetçilik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 228

Toplumsal Cinsiyet İlişkileri. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 560

Kimlik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 255

Uluslararası Örgütler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 584

Soğuk Savaş’ın Sonu. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 299

Küresel Ekonomik Yönetişim. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 620

Savaş ve Barış. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 333


TARTIŞMALAR Soğuk Savaş Kaçınılmaz mıydı? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 73 Demokrasi, Barışın Garantisi midir?. . . . . . . . . . . . 106 Ahlâkî Yükümlülükler İnsanlığın Tümünü Kapsar mı?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .123 Ekonomik Küreselleşme Herkes İçin Refah ve Fırsat Artışı mıdır?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 150 Devlet Egemenliği Artık Modası Geçmiş Bir Kavram mıdır?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 178 Küreselleşme, Küresel Bir Tek-Kültür mü Üretiyor?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 213 Milliyetçilik, Doğası Gereği Saldırgan ve Baskıcı mıdır?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 236 ‘Medeniyetler Çatışması’ mı Doğuyor? . . . . . . 263 ABD, Hâlâ Küresel Bir Hegemon mudur? . . . 311 Küresel Siyasette Askerî Güç Gereksiz Hâle mi Gelmiştir?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 335 Nükleer Silâhlar Barış ve İstikrarı Geliştirir mi?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 369

Terörizmle Mücadele Etme Gereği İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Sınırlandırmayı Haklılaştırır mı?. . . . . . . . . . . 406 İnsanî Müdahale Haklı Bir Şey midir?. . . . . . . . . . 441 Uluslararası Ceza Mahkemesi Düzen ve Adâleti Sağlamanın Etkin Bir Aracı Mıdır? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 470 Uluslararası Yardım İşe Yarar mı? . . . . . . . . . . . . . . . . 506 Sâdece Radikal Eylemler mi İklim Değişikliği Problemini Çözer?. . . . . . 542 Anaerkil Bir Toplum Daha mı Barışçıl Olacaktır?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 568 BM Miadını Tamamlamış Gereksiz Bir Örgüt müdür?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 604 Serbest Ticaret Refah ve Barış Getirir mi?.635 Bölgeselleşmenin Gelişmesi Küresel Düzen ve İstikrarı Tehdit Eder mi? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 654

ODAK KONUSU Uluslararası İlişkiler: ‘Büyük Tartışmalar’. . . . . . 27

Kültürel Haklar mı, Kadın Hakları mı?. . . . . . . . . 271

Westphalia Devlet Sistemi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28

İslâmcılık: Siyaset Olarak Din? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 275

Küreselleşme Tanımları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 37

Demokrasiyi Yaymak: Evet mi, Hayır mı?. . . 284

Hitler’in Savaşı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 66

Ulusal Gücün Unsurları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 291

Neo-Realist İstikrar Teorisi: Sayıların Mantığı? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 102

Bir Şeyin ‘Üzerindeki Gücün’ Ötesi?. . . . . . . . . . . 296

Realist-Liberal Ayrımı Ortadan Kalkıyor mu?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 104

Ön-Alıcı (Önleyici) Saldırı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 308

Yapı mı, Aktör mü? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 113 Hepsi Düş mü? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 117 Çin Ekonomik Modeli?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 134 ‘Washington Uzlaşısı’. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 138 ‘Bilgi Ekonomisi’?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 140 Devlet-İnşası Sorunları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 177

‘Teröre Karşı Savaş’. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 305 Hegemonik İstikrar Teorisi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 313 Saldırgan Realizm mi, Savunmacı Realizm mi?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 320 Dengeleme mi, Eklemlenme mi? . . . . . . . . . . . . . . . . . 322 ‘Yeni’ Savaş Olarak Irak Savaşı?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 342 Haklı Savaş İlkeleri. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 348

Algılama mı, Yanlış Algılama mı?. . . . . . . . . . . . . . . . . . 189

Kuzey Kore: Haydut Bir Nükleer Devlet mi?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 376

Tutsaklık Olarak Tüketimcilik?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 209

Nükleer Ahlâk: Savunulabilir Silâhlar mı?. . 378

İki Milliyetçilik: İyi ve Kötü? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 229

İntihar Terörizmi: Dinî Şehitlik ya da Siyasî Strateji?. . . . . . . . . 399

Uluslararası Göç: İnsanlar Çekiliyor mu, İtiliyor mu?. . . . . . . . 237

Bir İnsan Hakkı Olarak Demokrasi? . . . . . . . . . . . . . 415

Kimlik Siyaseti: Biz Kimiz? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 258

İnsanî Gelişme. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 478


Kuzey-Güney Ayrımı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 483 Meksika’daki Zapatistalar: Uygulamada Alternatif Kalkınma?. . . . . . . 485

Bolluğun Paradoksu: Lânet Olarak Kaynaklar? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 545 İnsanî Güvenlik: Bireyler Risk Altında mı?. 565

Dünya Sistemler Teorisi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 492

Göreli ya da Mutlak Kazançlar? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 583

Yapısal Uyum Programları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 497

Birleşmiş Milletler Nasıl Çalışır?. . . . . . . . . . . . . . . . . . 587

Milenyum Kalkınma Hedefleri: Küresel Fakirliği Ortadan Kaldırma? . . . . 502

BM Güvenlik Konseyi’ni Reforma Tâbi Tutma. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 602

Ortak Malların Trajedisi?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 518

Bir Refah Çıkmazı?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 618

Sürdürülebilir Kalkınma: Büyümeyi Ekolojiyle Uyuşturma?. . . . . . . . . . 521

G-7/8: Terk Edilmiş Bir Proje mi? . . . . . . . . . . . . . . . . 623

Gelecek Nesillere Yönelik Yükümlülükler?.522 Gaia Hipotezi: Yaşayan Gezegen?. . . . . . . . . . . . . . . 523

Asya’da Bölgeselcilik: Avrupa Tecrübesinin Kopya Edilmesi mi?. . . . . . . . . 656

Sera Etkisi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .530

Avrupa Birliği Nasıl Çalışır?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 665

BRIC: ‘Geri Kalanın Yükselişi mi’? . . . . . . . . . . . . . . . 638

Avro: Uygulanabilir Bir Para mı?. . . . . . . . . . . . . . . . . . 672

YENIDEN DÜŞÜNMEK Soğuk Savaş. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 72

Ulus. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 438

Ulus. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 225

Fakirlik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 477

Terörizm. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 389

Kalkınma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 482

‘Teröre Karşı Savaş’. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 403

İklim Değişikliği. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 527

İnsan Hakları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 427

Birleşmiş Milletler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 591

KAVRAMLAR Ataerkillik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 557

Egemenlik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26

Barışı İnşa Etme. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 595

Ekoloji. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 513

Barışı Koruma. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .594

Ekonomik Küreselleşme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 141

Başarısız Devlet. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 174

Emperyalizm. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 56

Batı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55

Enternasyonalizm (Uluslararasıcılık). . . . . . . . . . . 103

Bireycilik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 211

Etnisite. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 243

Bölgeselcilik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 644

Federalizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 183

Büyük Güç. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Fordizm/Post-Fordizm. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 196

Çok-Kutupluluk. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 314

Güç. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 289

Çok-Kültürlülük. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 242

Güç Dengesi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 347

Çok-Taraflılık. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 617

Güvenlik İkilemi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 47

Devlet. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 166

Haydut Devlet . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 307

Dış Politika. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 184

Hegemonya. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 302

Din 264

Hükümetlerarasıcılık . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 614

Dinsel Fundamentalizm (Köktencilik). . . . . . . .267

Irksalcılık . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 235

Dünya Hükümeti. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 612

İdealizm. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 101


İki-Kutupluluk. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 297

Siyasal Küreselleşme. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 171

İnsan Hakları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 411

Siyaset . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25

İnsanî Müdahale. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 430

Soykırım. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .439

Jeopolitik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 543

Sömürgecilik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 253

Kaos Teorisi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 122

Süper Güç. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 70

Karşılıklı Bağımlılık. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 33

Tek-Kutupluluk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 304

Karşılıklılık. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 456

Terörizm. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 387

Konfüçyüsçülük. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 270

Toplumsal Cinsiyet . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 556

Kozmopolitanizm. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 50

Tüketimcilik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 210

Kültür. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 260

Ulusal Çıkar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 185

Kültürel Küreselleşme. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 208

Ulus-Devlet. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 230

Küreselleşme. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 34

Uluslararası Hukuk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .447

Küresel Sivil Toplum. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 214

Uluslararası Örgüt. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 579

Küresel Yönetişim. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 609

Uluslararası Rejim. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 109

Laissez-Faire. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 152

Uluslararası Toplum. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 35

Liberal Demokrasi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 256

Uluslararası Yardım. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 504

Neo-Liberalizm. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 136

Ulus (Millet). . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 224

Neo-Muhafazakârlık. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 310

Ulus-Ötesi Topluluk. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 241

Ortak (Kolektif) Güvenlik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 588

Ulus-Üstücülük. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 613

Post-Materyalizm. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 218

Üçüncü Dünya. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 68

Post-Sömürgecilik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 268

Yerellik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 667

Savaş. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 329

Yönetişim. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 179

Silâhlanma Yarışı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 362

ÖNEMLI ŞAHSIYETLER Anderson, Benedict. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 231

Elshtain, Jean Bethke. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 571

Bauman, Zygmunt . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 205

Enloe, Cynthia. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 571

Beck, Ulrich. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 204

Foucault, Michel. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 45

Bernanke, Ben. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 157

Friedman, Milton. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 137

Bhagwati, Jagdish. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 503

Fukuyama, Francis. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .683

Bookchin, Murray. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 541

Gandi, Mohandas Karamçand. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 353

Bull, Hedley. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 688

Garvey, Marcus. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 257

Carr, E. H.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 65

Gellner, Ernest. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 231

Castells, Manuel. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 204

George, Susan. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 503

Chomsky, Noam. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 312

Gramsci, Antonio. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 112

Clausewitz, Carl von. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 334

Grotius, Hugo . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 450

Cox, Robert . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 173

Haas, Ernst . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 651

Creveld, Martin van. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 340

Hardin, Garrett. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 540

Daly, Herman. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 157

Hobbes, Thomas. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 42

Deutsch, Karl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 651

Humeyni, Ayetullah. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 266


Huntington, Samuel P.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 685

Said, Edward. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 272

Kaldor, Mary. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 340

Sassen, Saskia . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 205

Kant, Immanuel. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 44

Scholte, Jan Aart. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 205

Keohane, Robert . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 581

Schumacher, Ernst Friedrich. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 540

Keynes, John Maynard. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 155

Sen, Amartya. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 503

Kilcullen, David. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 340

Shiva, Vandana . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 541

Klein, Naomi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 206

Smith, Adam . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 130

Krugman, Paul. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 157

Smith, Anthony D. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 231

Kutub, Seyyid. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 280

Soros, George. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 157

Lovelock, James . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 119

Stiglitz, Joseph. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 627

Machiavelli, Niccolò. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 92

Strange, Susan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 293

Malthus, Thomas. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 544

Terry Nardin. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 688

Marx, Karl. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .110

Thomas Aquinas [Aquinolu Thomas] . . . . . . 346

Mearsheimer, John. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 321

Tickner, J. Ann. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 118

Merchant, Carolyn. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 541

Tukidides . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 330

Mitrany, David . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 651

Wallerstein, Immanuel. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 148

Monnet, Jean. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 661

Waltz, Kenneth. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 98

Morgenthau, Hans. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 95

Walzer, Michael. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 349

Naess, Arne. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 540

Wendt, Alexander. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 115

Nye, Joseph S.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 295

Wight, Martin. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 688

Robertson, Roland. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 204

Wilson, Woodrow . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 586

Sachs, Jeffrey. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 503

ÖNEMLI OLAYLAR Dünya Tarihi (1900-1945). . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 64

Temel Uluslararası İnsan Hakları Belgeleri. . 420

Soğuk Savaş Dönemi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 74

Temel İnsanî Müdahale Örnekleri. . . . . . . . . . . . . . . . 431

Soğuk Savaş Sonrası Dönem. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 83

Temel Kalkınma Girişimleri. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 505

Modern Küresel Kapitalizmin Krizleri . . . . . . . . . 156

Çevreyle İlgili Temel Uluslararası Girişimler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 517

İletişim Teknolojilerindeki İlerlemeler. . . . . . . . 200 Arap-İsrail Uzlaşmazlığı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 279 Eski Yugoslavya’daki Çatışmalar . . . . . . . . . . . . . . . . . . 339 Başlıca Nükleer Silâhları Kontrol Antlaşmaları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 372

Birleşmiş Milletler’in Tarihi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 598 GATT/DTÖ Görüşme Turları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 632 Avrupa Birliği’nin Tarihi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 664

TABLOLAR İnsan Haklarının Üç Nesli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 416

İnsan Haklarının Üç Nesli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 574

İnsanî Gelişme Endeksi Sıralamasında En Üstteki On Devlet ile En Alttaki On Devlet . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 489

Küresel Siyaset Modelleri. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 615 Bölgesel Örgütler ve Dünya Gruplaşmaları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 649


ŞEKILLER Küresel Siyasetin Boyutları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26

Sert, Yumuşak ve Akıllı Güç. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 294

Dünya Siyasetine Dâir Bilardo Topu Modeli.31

ABD ile SSCB’nin Nükleer Silâh Yığmaları.363

Dünya Siyasetine Dâir Örümcek Ağı Modeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 32

Nükleer Devletlerin Elindeki Savaş Başlıkları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 367

Dünya Nüfusunun 1750’den Beri Artışı. . . . . . . . . 57

Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi. . . . . . . . . . . . . . . . . . 476

1945’ten Bugüne Birleşmiş Milletler Üyeliğindeki Artış. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 69

Bir Ekosistem Olarak Gölet. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 514

Çok-Düzeyli Yönetişim. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 181

Sera Etkisi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .531

HARITALAR Sömürge Sâhipliği. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 60

1973’ten Bugüne Küresel Göç Hareketleri.240

Yugoslavya’nın Yükseliş ve Düşüşü . . . . . . . . . . . . . . 233

Avrupa ve AB Üyeliği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 663


ÖNSÖZ Bu kitabın amacı, uluslararası ilişkiler ve küresel politika konusunda güncel, bütüncül ve geleceğe yönelik bir giriş sunmaktır. Eser, dünya politikasının uluslararası boyutunu göz ardı etmeden, ‘küresel’ ve ‘uluslararası’ boyutların birbirine rakip veya uyumsuz anlayışları temsil etmediğini kabul ederek gerçek anlamda küresel olmaya çalışmaktadır. Bu bakımdan küresel politika, yalnızca dünya çapındaki süreç, sistem ve kurumsal çerçeveleri ifade eden ‘küresel’ düzeydeki politikayı değil, dünya çapında, ulusal veya ulus-altı bütün düzeyleri kapsar. Böylesi bir yaklaşım, giderek artan sayıda sorun üzerinden küresel karşılıklı bağımlılık koşulları altında birbiriyle etkileşime girerken, devletlerin dünya sahnesinde temel aktör olmaya devam ettikleri gerçeğini yansıtmaktadır. Politikaya dair böyle bir küresel yaklaşımın ima ettiği birbirine bağlanmışlık, bu kitapta ele alınan konu ve sorunların nasıl organize edilmesi ve sunulması gerektiği konusunda bazı zorlukları beraberinde getirmektedir. Dünya politikasında her şeyin, diğer her şeyi etkilediğini söylemek basmakalıp bir söz olabilir, fakat bunun bir doğruluk payı olduğu da inkâr edilemez. Bunun bir sonucu da, kitabı anlamlı bölümlere ayırma çabaları konusunda karşılaşılan zorluklardır, örneğin alt bölümlerin bilginin gerekçelendirilmesi zor bir biçimde parçalanmasına yol açması ve bunun da anlamayı güçlendirmekten ziyade sınırlandırması gibi. Ancak bölümlerin organizasyonu kesinlikle gelişigüzel olmayıp, gelişmekte olan bir dizi temanın akışından doğan mantığa uygundur. Bu temalar, Birinci Bölümün son kısmında özetlenmektedir. Okuyucunun tartışılmakta olan olay, kavram ve görüşler arasındaki bağlantıları anlayabilmesi için konu ve sorunların tam anlamıyla ve uygun bir biçimde bütünleştirilmesi konusuna özellikle özen gösterilmiştir. Bu amaçla, hem gereksiz tekrarlardan kaçınmak hem de konu hakkındaki anlayışını nasıl ve nerede artırıp derinleştirebileceğini okuyucuya göstermek için yoğun bir biçimde çapraz atıflar yapılmıştır. Başlıca küresel politika teorilerini tanıtan ayrı bir kısım olmasına rağmen, önemli sorunlara temel teorik yaklaşımlar uluslararası ilişkilerdeki temel gelenekleri çok-disiplinli bir yaklaşımla birleştirmeye vurgu yapacak şekilde her bölümde işaretlenerek teori ve uygulama da birleştirilmiştir. Son olarak kitap, doğası ve amacı sonraki sayfalarda tanımlanmış olan çeşitli pedagojik unsurlar içermektedir. Andy Heywood



TEŞEKKÜR Tek bir yazarı olmasına rağmen bu kitap, kesinlikle tek bir kişinin çalışmasının ürünü değildir. Yayıncım olan Palgrave Macmillan’daki Steven Kennedy’nin, kitap yazmamı önermesi ve yazımının her aşamasında yakından ilgilenmesi konusunda kendisine özellikle müteşekkirim. Bu süreçte hevesi, teşvikleri, iyi önerileri ve espri anlayışı hiç eksik olmadı. Kitabın tasarımı ve ortaya çıkarılmasına değerli katkılar yapanlar arasında, Stephen Wenham, Helen Caunce, Keith Povey ve Ian Wileman da vardı. Buna ek olarak, Jacqui True, Garrett Wallace Brown ve kitap hakkında farklı aşamalarda yorumlar yapmış olan isimsiz diğer dört eleştirmenin geribildirimleri, kitabın içeriği ve bazen de yapısını güçlendirmeye önemli katkılar yaptı. Onların ayrıntılı ve genellikle düşünce dolu eleştiri ve önerileri, yalnızca kitabın genel kalitesini artırmakla kalmadı, yazım sürecini daha ufuk açıcı ve zevkli hale getirdi. Özellikle Karen ve Doug Woodward’la Rita ve Brian Cox ve kardeşim David gibi meslektaş ve arkadaşlarla yaptığım tartışmalar, burada geliştirilen fikir ve argümanların netleşmesini sağladı. Fakat en kalpten teşekkürlerimi, her zamanki gibi, bu kitabı ortak bir şekilde ortaya çıkardığım eşim Jean’a gönderiyorum. Kendisi, taslakların hazırlanmasındaki sorumluluğu tek başına üstlendi ve hem tarz hem de içerik konusunda sürekli önerilerde bulundu. Bu kitap üzerindeki çalışmaların, normal yaşam akışımızda neden olduğu bazen ciddi kesintilere göğüs gerdiği için de kendisine teşekkür etmek isterim. Bu kitabı, torunlarıma adıyor ve onları bize verdikleri için ve çok daha fazlası için oğullarım Mark ve Robin’e ve gelinlerim Jessie ve Helen’e teşekkür ediyorum. Andy Heywood


1.

BÖLÜM

KÜRESEL SIYASETLE TANIŞMA

‘Sâdece bağlan!’ E. M. Forster, Howards End, 1910

Dünya siyasetini incelemeye nasıl yaklaşmalıyız? Dünyayı en iyi şekilde nasıl anlayabiliriz? Dünya siyaseti geleneksel olarak uluslararası paradigma temelinde anlaşılır. Buna göre devletler (genellikle ‘uluslar’ olarak algılandığı için ‘uluslararası’ diyoruz) dünya siyasetinin temel yapı taşlarıdır ve dünya siyasetinin özünü temelde devletlerarası ilişkiler oluşturur. Bu durum, devletlerin birbiriyle nasıl etkileştiğini anlarsak dünya siyasetinin işleyişini de anlayabileceğimiz anlamına gelir. Fakat 1980’lerden beri bir küreselleşme paradigması popüler olmuştur. Bu paradigma, son dönemlerde küresel bağlantılar ve karşılıklı bağımlılığın gelişimiyle dünya siyasetinin dönüştüğü inancına dayanır. Buna göre dünya artık birbirinden kopuk devlet veya birimlerin bir araya gelmesiyle değil, bütünleşmiş tek bir dünya olarak işlemektedir. Bu kitapta anlaşıldığı şekliyle küresel siyaset bu rakip paradigmalar arasında bir yol bulmaya çalışmaktadır. Hem devlet ve ulusal hükûmetleri dünya siyasetinin dışında görmek, hem de devletlerin önemli sayıdaki sorunlar konusunda artık küresel karşılıklı bağımlılık bağlamında hareket ettiğini inkâr etmek aynı derecede anlamsızdır. Bununla birlikte siyaset hangi anlamda küreseldir? Küreselleşme nasıl ve ne derece dünya siyasetini değiştirmiştir? Küresel siyasete dâir algılarımız, aynı zamanda dünyayı yorumlamamıza yarayan farklı teorik mercekleri, yani dünyayı görmenin farklı yollarını dikkate almak zorundadır. Küresel siyasete ilişkin olarak ana akım perspektiflerle eleştirel perspektifler arasındaki fark spesifik olarak nedir? Son olarak, dünya aynı kalmamakta inat etmektedir. Dolayısıyla küresel siyaset, süregiden ve kimilerine göre hızlanan bir değişim alanıdır. Fakat küresel siyasetin bazı yönleri yine de süreklilik arz eden bir karakterdedir. Küresel siyasette süreklilik ve değişim arasındaki denge nasıldır?

Temel Meseleler ѥѥ Küresel siyasetle kastedilen nedir? ѥѥ Uluslararası politika nasıl küresel siyasete dönüşmüştür? ѥѥ Küreselleşmenin dünya siyaseti açısından sonuçları nelerdir? ѥѥ Küresel siyasete dâir ana akım yaklaşımlarının eleştirel yaklaşımlardan farkı nedir? ѥѥ Küresel siyaset, güç, güvenlik ve adâlet sorunlarıyla ilişkili olarak son yıllarda nasıl değişmiştir?


KÜRESEL SIYASET NEDIR?

Kavram

Siyaset

İsmin Anlamı Nedir?

En geniş anlamıyla siyaset, insanların altında yaşadıkları genel kuralları yapma, koruma ve değiştirmeye yönelik yürüttükleri eylemleri ifade eder. Siyaset, çatışma ve işbirliği olgularıyla ayrılmaz bir biçimde bağlantılıdır. Bir yanda rakip görüşlerin, farklı isteklerin, birbiriyle yarışan ihtiyaçların ve karşıt çıkarların varlığı, insanların altında yaşadıkları kurallar hakkında görüş ayrılıklarını garanti eder. Diğer taraftan insanlar, bu kuralları etkilemek veya uygulanmasını garanti altına almak için diğerleriyle işbirliği yapmaları gerektiğinin farkındadır. Bununla birlikte siyaset öz itibariyle tartışmalı bir kavramdır (Gallie 1955/56). Yönetme sanatı, genel olarak kamu işleri, uzlaşmazlıkların şiddet-dışı çözümü, güç ve kaynakların dağıtımı gibi çeşitli şekillerde tanımlanmıştır (Heywood, 2007).

Neden ‘küresel siyaset’? Siyasetin küresel hâle gelmesi ne anlama gelir? ‘Küresel’ siyasetin ‘uluslararası’ siyasetten farkı nedir? ‘Küresel’ sözcüğü, küresel siyasetle ilgili olarak oldukça farklı sonuçlar doğuran iki anlama gelir. İlk olarak küresel, gezegensel (sâdece bölgesel ya da ulusal değil) öneme sâhip ve dünya çapında demektir. Aslında küre, dünyadır. Bu anlamda küresel siyaset, ulusal ya da bölgesel değil küresel düzeyde yürütülen siyaseti ifade eder. Siyasetin küresel veya dünya çapındaki boyutunun son yıllarda daha önemli hâle geldiği şüphesizdir. BM gibi evrensel üyeliğe yaklaşan bazı uluslararası örgütlerin sayısında artış görülmektedir. Dünyanın bütün bölgelerini ve dolayısıyla bütün insanları gerçekten ya da potansiyel olarak etkileme anlamında giderek artan sayıda siyasî sorun, küresel nitelik kazanmıştır. ‘Küresel’ soruna genellikle tipik bir örnek olarak görülen çevre sorunları bu duruma özellikle uymaktadır, çünkü doğa, her şeyin her şeyi etkilediği birbiriyle bağlantılı bir bütün olarak çalışır. Uluslararası ticaret sisteminin dışında kalan ve dış yatırımlar ve finans piyasalarının bütünleşmesinden etkilenmeyen ülke sayısının giderek azaldığı bir ‘küresel ekonomi’ ya da ‘küresel kapitalizm’den söz etmenin sıradanlaştığı ekonomi için de aynı durumun geçerli olduğu hep söylenir. Küreselleşme teorisyenlerine göre, küresel karşılıklı bağlantıların artmasına yönelik bu eğilim, yalnızca modern durumu tanımlayan bir nitelik olmayıp aynı zamanda siyasete dâir ‘sınırsız’ ve ‘gezegen-ötesi’ bir yaklaşım benimseyerek geleneksel öğrenme sürecinin yeniden düşünülmesini gerektiren bir durumdur. Bununla birlikte siyasetin ve dolayısıyla aslında her şeyin, her parça ya da ‘birim’in bölünmez bir küresel bütün içinde hızla hazmedildiği bir karşılıklı bağlanmışlık girdabına yakalanması, uzun süre devam etmesi zor bir durumdur. ‘Sınırsız bir dünya’da yaşadığımız iddiası ya da devletin sonunun geldiği veya egemenliğin anlamsızlaştığı savları (Ohmae 1990, 1996) açık bir biçimde hayâlperest fikirlerdir. Küresel düzeyde-

Küreselleşme: Yaşamlarımızın, giderek bizden çok uzaklarda alınan kararlar ve gerçekleşen olaylar tarafından şekillendirilmesi anlamına gelen karmaşık karşılıklı bağlanmışlık ağlarının ortaya çıkışı. Devlet: Tanımlı bir ülke sınırları içerisinde egemen yetki alanı oluşturan siyasî bir birliktelik.

Andrew Heywood | Küresel Siyaset

25


44

Önemli Şahsiyetler

1. Bölüm

Immanuel Kant (1724-1804) Alman filozof. Kant, hayatının tamamını Königsberg’de (o dönemde Doğu Prusya olan) geçirmiş ve Königsberg Üniversitesi’nde 1770 yılında mantık ve metafizik profesörü olmuştur. Kant’ın ‘eleştirel’ felsefesi, bilginin sâdece duyu izlenimlerinin toplamı olmadığı, insan anlayışının kavramsal aygıtlarına bağımlı olduğuna dayanır. Kant’ın siyasî düşüncesi, ahlâkın merkezî önemi tarafından şekillendirilmiştir. Kant, mantık kurallarının, en önemlisi diğerlerine asla yalnızca ‘araç’ olarak değil fakat ‘amaç’ olarak davranma yükümlülüğü olan kategorik buyruklar emrettiğine inanmıştır. Kant’ın en önemli eserleri arasında, Saf Aklın Eleştirisi (Kritik der Reinen Vernunft, 1781), Kozmopolitan Bir Amaca Sâhip Evrensel Bir Tarih Fikri (Idee zu einer allgemeinen Geschichte in weltbürgerlicher Absicht, 1784) ve Ahlâkın Metafiziği (Grundlegung zur Metaphysik der Sitten, 1785) sayılabilir.

sorunun cevabı kolay görünüyordu. İki ‘süper güç’, küresel sistemi rakip ‘etki alanlarına’ bölerek dünya siyasetine hâkim olmuştu. Doğu-Batı çatışması, Sovyetler Birliği ve ABD’nin siyasî, ideolojik ve ekonomik yükselişiyle dikkat çeken iki-kutuplu bir dünya düzeninin yansımasıydı. Soğuk Savaş’ın sonu, küresel gücün değişen konumuyla ilgili büyük bir tartışma ortaya çıkardı. Bir görüşe göre komünizmin çöküşü ve Sovyetler Birliği’nin dağılması ABD’yi dünyanın tek süper gücü olarak bıraktı ve küresel hegemona dönüştürdü. Böyle bir görüş, ABD’nin, ne derece küreselleşme sürecinin mimarı ve en önemli yararlanıcısı ve devasa bir ‘yapısal’ gücün (9. Bölüm’e bakınız) sâhibi olduğunu dikkate alır. Aynı zamanda BM, DTÖ, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar içindeki merkezî rolünün ona devletlerarası ilişkilerin genel çerçevesi ve işlerin nasıl yürümesi gerektiği üzerinde ne derece orantısız bir etki kazandırdığını göz önünde bulundurur. Bununla birlikte küresel gücün değişen konfigürasyonuna dâir alternatif görüşler, onun daha parçalı ve çoğulcu hâle geldiğini ileri sürmektedir. Örneğin genel anlamda devlet-dışı aktörlerin artan önemi ve uluslararası örgütlerin oynadığı rollerin gelişmesi nedeniyle güç, devletlerden uzaklaşmış olabilir. Üstelik küreselleşme, küresel piyasaların etkisini artırarak ve devletleri, hareket özgürlüğünü önemli ölçüde kısıtlayan ekonomik karşılıklı bağımlılık ağına girmeye zorlayarak gücü daha dağınık ve soyut hâle getirmiş olabilir. Bunun daha ileri boyutu, hep birlikte BRIC olarak bilinen Çin, Hindistan, Brezilya gibi yeni yükselen devletler ve yeniden canlanan Rusya’nın arHegemon: Önder ya da üstün güç. tan etkisinin küresel güç açısından doğurdu-


Küresel Siyasetle Tanışma

Michel Foucault (1926-1984)

ğu sonuçları gösterir. Bu bakımdan, çok-kutuplu bir dünyanın iki-kutuplu dünyanın yerine geçme süreci devam etmektedir. (Küresel düzenin değişen doğası 9. Bölüm’de daha yakından değerlendirilmiştir). Toplum içi ve toplumlararası güç dengelerini değiştiren ve çoğunlukla geleneksel anlamda güçsüz olanlara güç kazandıran yeni teknoloji yetenekleri gücü de çoğulcu hâle getirmiştir. Örneğin iletişim teknolojilerindeki ilerlemeler, özellikle cep telefonu ve internet kullanımı, terörist çetelerden protestocu gruplara ve toplumsal hareketlere kadar gevşek bir şekilde örgütlenmiş çeşitli grupların taktik etkinliğini artırmıştır. Bu yüzden 11 Eylül’den bu yana El-Kaide’nin dünya siyasetindeki etkinliği örgütsel ve ekonomik gücüyle kesinlikle orantılı değildir, çünkü bombalar ve uçaklar anlamında modern teknoloji, terörist eylemlere küresel bir erişim kazandırmıştır. İkinci tartışma, gücün değişen doğasıyla ilgilidir. Bunun, küresel iletişim dünyasında yükselen okur-yazarlık oranları ve eğitim standartlarının ‘yumuşak’ gücü, siyasî sonuçları etkileme anlamında ‘sert’ güç kadar önemli hâle getirmesi ve yeni teknolojiler nedeniyle olduğu söylenebilir. 9. Bölüm’de tartışıldığı gibi yumuşak güç, zorlama değil, câzibe olarak güçtür ve tehdit veya ödüller kullanma yerine norm ve özlemleri kabûl ya da tâkip etme konusunda diğerlerini ikna etme yeteneğidir. Bu durum, örneğin küresel siyasette özellikle ‘gönülleri kazanma’ stratejileri ile örtüşmediğinde askerî gücün gereksiz hâle gelip gelmediği sorusunu ortaya çıkarmıştır. Buna ek olarak neredeyse her yerde televizyonun ve uydu teknolojisi kullanımının yaygınlaşması, savaş, açlık ya da doğalâfetlerden kaynaklanmasına bakılmaksızın yıkım ve insanların çektiği acılara dâir görüntülerin ânında küresel çapta paylaşılması anlamına gelmektedir. Farklı yorumlar bir yana, bunun anlamı, kamuoyu-

Önemli Şahsiyetler

Fransız filozof ve radikal entelektüel. Varlıklı bir cerrahın oğlu olan Foucault, çeşitli defalar intihar teşebbüsünde bulunduğu ve eşcinselliğini kabûllenmekte zorlandığı sorunlu bir gençlik yaşamıştır. Deliliğin, ilâcın, cezanın, cinselliğin ve bilginin tarihini içeren çalışmaları, her dönemin kurum, kavram ve inançlarının ‘güç söylemleri’ tarafından teyit edildiği varsayımına dayanır. Buna göre, güç ilişkileri, büyük oranda ‘bilgi’ yapısının incelenmesiyle açığa çıkarılabilir, çünkü ‘gerçek, yönetici sınıf veya hâkim güç yapısının çıkarlarına hizmet eder’. Foucault’nun en önemli eserleri arasında Delilik ve Medeniyet (Histoire de la folie, 1961), Şeylerin Düzeni (Les Mots et les Choses, 1966) ve Cinselliğin Tarihi (Histoire de la sexualité, 1976) sayılabilir.

45


52

1. Bölüm

Özet ◆◆ Küresel siyaset, yalnızca küresel düzeydeki değil, küresel, bölgesel, ulusal, ulus-altı gibi bütün düzeylerdeki siyasî gelişmeleri dikkate alan kapsamlı bir dünya siyaseti yaklaşımına dayanır. Bu anlamda ‘küresel’ ve ‘uluslararası’ birbirini tamamlar. Onlar birbirine rakip veya uyuşmaz anlayış biçimleri olarak görülmemelidir. ◆◆ ‘Uluslararası’ siyaset, çeşitli gelişmeler yoluyla ‘küresel’ siyasete dönüşmüştür. Dünya sahnesinde devletler ve ulusal hükûmetlerin yanı sıra yeni aktörler ortaya çıkmıştır. Dünya siyasetindeki karşılıklı bağlanmışlık ve karşılıklı bağımlılık, her yerde eşit bir şekilde olmasa da artmıştır. Bir bölgesel ve küresel yönetişim çerçevesinin ortaya çıkışıyla birlikte uluslararası anarşi de değişmiştir. ◆◆ Küreselleşme, yaşamlarımızın, giderek bizden çok uzaklarda alınan kararlar ve gerçekleşen olaylar tarafından şekillendirilmesi anlamına gelen karmaşık karşılıklı bağlanmışlık ağlarının ortaya çıkışıdır. Genellikle, ekonomik, kültürel ve siyasî küreselleşmeler arasında bir ayrım yapılmaktadır. Bununla birlikte, küreselleşmenin gerçekten olup olmadığı ve dünya siyasetini ne derecede dönüştürdüğü konularında ciddî tartışmalar vardır. ◆◆ Küresel siyaset konusundaki iki ana akım perspektif realizm ve liberalizmdir. Her ikisi de, her ne kadar aradaki dengeyi oldukça farklı şekilde yorumlasalar da, devletler arasındaki ilişkilerde çatışma ve işbirliği dengesine odaklanmakta ve köklerini pozitivizme dayandırmaktadır. Bunun karşısında eleştirel teoriler, teoriye yönelik post-pozitivist bir yaklaşım benimseme eğiliminde olup, dışlanmış ve ezilen grupların çıkarlarını destekleyerek küresel statükoya meydan okumaktadırlar. ◆◆ Küresel siyaset, zaman içerisinde değişimin hızının giderek arttığı sürekli olarak oynak bir alandır. Gücün değişen doğası, küresel gücün değişen yapısı, uluslararası, küresel veya hatta insanî güvenliğin, ulusal güvenliğin yerine geçip geçmediği ve son dönemde adâletin kozmopolit veya küresel terimlerle değerlendirilme derecesi konularında tartışmalar ortaya çıkmıştır.

Tartışma Soruları ◈◈ ‘Küresel’ siyasetin ‘uluslararası’ siyasetten farkı nedir? ◈◈ Siyasetin uluslararası boyutu ne bakımlardan önemlidir? ◈◈ Devlet-dışı aktörler, dünya sahnesinde devlet ve ulusal hükûmetlere ne derecede rakip olmaktadır? ◈◈ Karşılıklı bağımlılık, her zaman işbirliği ve barışa mı yol açar yoksa çatışma da doğurabilir mi? ◈◈ Küreselleşmenin hangi tanımı daha ikna edicidir, neden? ◈◈ Küreselleşmenin etki ve önemi abartılmış mıdır? ◈◈ Küresel siyaset konusundaki ana akım ve eleştirel teoriler arasındaki temel farklar nelerdir? ◈◈ Realist ve liberal teorisyenlerin üzerinde uzlaşamadığı nedir? ◈◈ Küresel güç, son yıllarda ne derece daha yaygın ve soyut hâle gelmiştir? ◈◈ ‘İnsanî güvenlik’ olgusuna artan ilginin nedeni nedir? ◈◈ ‘Küresel’ adâlet fikri anlamlı mıdır?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

Konuyla İlgili Okumalar Brown, C. ve K. Ainley, Understanding International Relations (2008). Okuma zevki yüksek ve düşündürten uluslararası ilişkiler teori ve uygulamasına giriş kitabı. Hay, C. (ed.), New Directions in Political Science: Responding to the Challenges of an Interdependent World (2010). Küresel karşılıklı bağımlılığın doğası, kapsamı ve sonuçları hakkında bir dizi çarpıcı değerlendirme. Held D. ve A. McGrew, Globalization/Anti-globalization: Beyond the Great Divide (2007). Küreselleşme hakkındaki güncel siyasî ve entelektüel tartışmaların kapsamlı ve yetkin bir incelemesi. Scholte, J. A. Globalization: A Critical Introduction (2005). Küreselleşmenin doğası ve çeşitli sonuçları hakkında mükemmel ve anlaşılır bir inceleme.

53


2.

BÖLÜM

TARIHSEL BAĞLAM

‘Ne mutlu, tarihsiz bir millete!’ CESARE MARQUIS OF BECCARIA, Suçlar ve Cezalar (Deı elıttı e delle pene, 1764)

Siyaset ve tarih karmaşık bir biçimde bağlantılıdır. En basit anlamıyla siyaset bugünün tarihi, tarih ise geçmişin siyasetidir. Dolayısıyla tarihi anlamanın siyaset çalışanlara iki yararı vardır: Birincisi, geçmiş ve özellikle yakın geçmiş, gerekli bağlam ve arkaplanı sunarak bugünü anlamamıza yardımcı olur. İkincisi, tarih, geçmiş olaylar bugüne benzediği ölçüde mevcut durum hakkında sezgiler (hatta belki de siyasetçilere rehberlik) sunabilir. Bu anlamda tarih ‘ders verir.’ Başkan Geroge W. Bush, 11 Eylül sonrası teröre karşı savaşı, 1930’larda Nazi yayılmacılığını durdurmak için kullanılan ‘yatıştırma’ politikasının başarısızlığına dikkat çekerek gerekçelendirdi. ‘Tarihten dersler’ olgusu tartışılabilir, çünkü tarihin kendisi sürekli bir tartışmadır. Ne olduğu ve neden olduğu hiçbir zaman bilimsel bir doğrulukla sonuca bağlanamaz. Tarih, bir ölçüde her zaman, modern kaygı, anlayış ve tavırların geçmişi ‘keşfetmemize’ yardımcı olması nedeniyle bugünün merceğinden anlaşılır. Dönemin Çin Halk Cumhuriyeti başbakanı Zhou Enlai’nin (Chou En-lai) 1960’larda kendisine 1789 Fransız İhtilâli’nin dersleri hakkında sorulduğunda, ‘yorum yapmak için çok erken’ şeklindeki cevabı hatırlamaya değer. Buna rağmen, özellikle 20. Yüzyıl’ın başlangıcıyla birlikte dünya tarihini şekillendiren çok önemli olayları anlamaksızın modern dünya çok anlamlı değildir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın başlamasına neden olan olaylar savaşın nedenleriyle ilgili olarak bize ne söylemekte ve 1945’ten bu yana dünya savaşı olmaması, bu nedenler konusunda bize ne söylemektedir? 1914, 1945 ve 1990 gibi yıllar ne anlamda dünya tarihinin dönüm noktalarıdır? Küresel siyasetin olası gelecekleri hakkında dünya tarihi bize ne söylemektedir?

Temel Meseleler ѥѥ Hangi gelişmeler, 20. Yüzyıl öncesinde dünya tarihini şekillendirmiştir? ѥѥ Birinci Dünya Savaşı’nın neden ve sonuçları nelerdir? ѥѥ İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ne tür sonuçlar doğurmuştur? ѥѥ ‘İmparatorluğun sonunun’ neden ve sonuçları nelerdir? ѥѥ Soğuk Savaş 1945 sonrasında neden ortaya çıktı ve nasıl sona erdi? ѥѥ Soğuk Savaş sonrası dünya tarihini şekillendiren önemli faktörler nelerdir?


MODERN DÜNYANIN İNŞASI Eski Çağdan Moderne

Kavram

Batı Batı teriminin örtüşen iki anlamı vardır. Genel anlamda, çoğu zaman göç veya sömürgecilik yoluyla ihraç edilen kültürel ve felsefî Avrupa mirasını ifade eder. Bu mirasın kökenleri, Yahudi-Hıristiyan diniyle, modern çağda liberalizmin fikir ve değerleri tarafından şekillendirilen ‘klâsik’ Yunan ve Roma öğretilerinde yatar. Soğuk Savaş döneminde şekillenen daha dar anlamda ‘Batı’ ise, SSCB hâkimiyetindeki ‘Doğu’ya karşı ABD hâkimiyetindeki kapitalist bloku ifade etmiştir. Bu sonraki anlam, Soğuk Savaş’ın sonuyla birlikte zayıflarken, Batılı olarak anılan güçler arasındaki siyasî ve diğer ayrılıklar yüzünden önceki anlamın değeri de sorgulanmaya başlamıştır.

Dünya tarihi, genellikle eski dönemlerdeki avcı-toplayıcı toplumların yerine onları tâkip eden eski medeniyetlerin kurulmasıyla başlatılır. Dicle ve Fırat nehirleri arasında günümüz Irak bölgesinde yer alan Mezopotamya, yaklaşık MÖ 3500-1500 yılları arasında orada doğan üç büyük medeniyetle (Sümer, Babil ve Asur) birlikte genellikle ‘medeniyetin beşiği’ olarak tanımlanır. Diğer bir erken medeniyet, Nil Nehri boyunca eski Mısır’da gelişmiş ve Roma İmparatorluğu’nun yükselişiyle sona erene kadar yaklaşık üç bin beş yüz yıl varlığını sürdürmüştür. Bu erken medeniyetlerin en temel özellikleri, kalıcı yerleşime ve şehir hayatının doğmasına olanak sağlayan tarım ve yaklaşık olarak MÖ 3000 yıllarında ortaya çıkan yazının (erken dönem biçimleri Mezopotamya çivi yazısı ve Mısır hiyeroglifleri olan) geliştirilmesidir. Çin medeniyetinin doğuşu, Bronz Çağı’nın başlangıcıyla örtüşen MÖ 1600 yılları civarında Şeng Hanedanı’nın kuruluşuna kadar gider. MÖ 403-221 arasındaki Savaşan Devletler Dönemi’nin ardından Çin, adını aldığı ‘Ch’in’ yönetimi altında zamanla bütünleşmiştir. Güney Asya’daki ilk medeniyetler, şimdiki Pakistan olan İndus Nehir Vadisi’nde ortaya çıkmış ve MÖ 2600-1900 arasında serpilmiştir. İndus’tan Ganj’a kadar olan ovalara yayılan ve günümüz Afganistan’ından Bangladeş’e kadar uzanan eski Hindistan, Sanskrit literatüre yansıyan klâsik Hindu kültürün ‘altın çağ’ının MÖ 500 yıllarında doğuşuyla ortaya çıkmıştır.

Genel olarak ‘klâsik antik çağ’ olarak bilinen ve MÖ 1000 yıllarında başlayan dönem, Akdeniz bölgesinde çeşitli medeniyetlerin ortaya çıkışına şâhitlik etti. Etrüsk kültürünün gelişmesi ve Fenike deniz ticaret kültürünün yayılmasıyla başlayan en önemli gelişmeler, Antik Yunan ve Antik Roma’nın ortaya çıkışı oldu. Genellikle Batı medeniyetinin temeli olarak görülen Antik Yunan, MÖ 800-600 yılları arasındaki dönemde Doğu Akdeniz boyunca Yunan yerleşimlerinin yayılması ve hem Anadolu hem de Balkanlar’ın güney kısımlarında koloniler kurulması yoluyla gelişti. Antik Roma, MÖ 509 yılında Roma monarşisinin devrilmesinin ardından ortaya çıkan oligarşik cumhuriyetin Doğu Akdeniz’den Kuzey Afrika’ya kadar uzanan ve Avrupa’nın çoğunu içine alan büyük bir imparatorluğa dönüşmesiyle gelişti. Andrew Heywood | Küresel Siyaset

55


56

2. Bölüm

Bununla birlikte 5. Yüzyıl’da zirveye ulaşan klâsik dünya zaman içerisinde krize girdi. KriEmperyalizm zin nedeni, atlı göçebe halkların Akdeniz’den Çin’e uzanan büyük eski medeniyetler hilaliGenel anlamda emperyalizm, tine akın ederek ‘Karanlık Çağ’ olarak bilinen pik olarak bir imparatorluk kurma yoluyla devletin güç ve yönetimini dönemi başlatmasıydı. Bu sâdece Yunan ve sınırları ötesine genişletme poliRomalıları değil, Avrasya’daki tüm yerleşmiş tikasıdır. İlk baştaki kullanımıyla medeniyetleri etkiledi. İşgâlcilerle yalnızca Çin emperyalizm, genellikle milliyetçi baş edebildi, fakat işgâlcilerin belirmesi, orada ve ırkçı doktrinlerden yararlanarak askerî genişleme ve emperyalist da 589 yılında Sui Hanedanı tarafından sona kazanımları destekleyen bir ideoerdirilecek bir siyasî parçalanmışlık dönemilojiydi. Geleneksel şekliyle emperne neden oldu. Avrupa, ‘barbar’ işgâllerinden, yalizm, resmî siyasî hâkimiyet veya daha sonra 5 ve 6. Yüzyıllar’da Germen ve Slav sömürgeler kurulmasını içerir ve fetih ve (muhtemelen) iskan yohalkların yerleşmesinden, ardından 9 ve 10. luyla devlet gücünün genişlemesini Yüzyıllar’da gelen Viking, Macar ve Sarazenifade eder. Buna rağmen modern lerin işgâl dalgalarından etkilendi. Fakat bu ve daha az göze çarpan şekilleri, ilkel göçebe halkların en önemlisi, Asya’nın siyasî kontrol tesis etmeksizin ekonomik hâkimiyete, yani yeni söderinliklerinde ortaya çıkarak 1206-1405 yılmürgeciliğe yol açabilir. ları arasında eşsiz kapsam ve genişlikte bir imparatorluk yaratan Moğollardı. Moğol İmparatorluğu, Almanya’nın doğu sınırları ve Arktik Okyanusu’ndan Türkiye’ye ve İran Körfezi’ne kadar uzanıyordu. Dünya tarihindeki etkisi derin oldu. Asya’nın ve Avrupa’nın çoğunun siyasî düzeni değişti; halkların tümünün köklerinden koparak dağılması, pek çok bölgenin etnik karakterini kalıcı bir biçimde (özellikle Batı Asya boyunca Türk kökenli halkların geniş bir alana dağılmasıyla) değiştirdi; Avrupa’nın Asya ve Uzak Doğu’ya erişimi yeniden mümkün hâle geldi. Kavram

Batı’nın Yükselişi Köken olarak Avrupa temelli tek bir medeniyet, 1500 yıllarında başlayan bir süreç içerisinde dünyanın hâkim medeniyetine dönüştü. Batılı olmayan toplumlar, Batı toplumlarının ekonomik, siyasal ve kültürel yapılarını giderek kendilerine model aldılar, o kadar ki, modernleşme, Batılılaşmayla eşanlamlı hâle geldi. Bu dönem, ‘keşifler çağı’ ya da ‘buluşlar çağı’ olarak bilinen yıllarda başladı. 15. Yüzyıl başlarından 17. Yüzyıl başlarına kadar devam eden dönemde önce Portekiz gemileri, ardından İspanyol ve son olarak da İngiliz, Fransız Modernleşme: Genellikle ekonomik ve Hollanda gemileri ‘Yeni Dünya’yı keşfetmek ilerleme, teknolojik gelişme ve siyasî ve üzere yola koyuldu. Bu süreç, baharat elde ettoplumsal yaşamın rasyonel örgütlenmesini ima eden ve toplumların ‘modern’ mek için Hindistan ve Uzak Doğu’ya doğrudan ve ‘kalkınmış’ hâle gelmesine neden olan yol bulma arzusuyla başlayan, daha sonra çay, süreç. şeker kamışı, tütün, değerli madenler ve köle


Tarihsel Bağlam

57

Dünya Nüfusunun 1750’den Beri Artışı 8 7

Nüfus (milyar)

6 5 4

ŞEKIL

2.1

3 2 1 0 1700

1750

1800

1850

1900

1950

2000 2013

(8-10,5 milyon kadar Afrikalı, Amerika kıtasına zorla nakledildi) odaklı ticaret imparatorluklarının kuruluşuna yol açan güçlü ekonomik güdülere sâhipti. Bununla birlikte Batı’nın yükselişinin, önemli siyasî, sosyo-ekonomik ve kültürel göstergeleri vardı. Siyasî anlamda Batı’nın yükselişi, 16. ve 17. Yüzyıllar’da güçlü merkezî hükûmetlere sâhip egemen devletlerin kurulmasıyla bağlantılıdır. Bu, özellikle, 20. Yüzyıl’ın iki dünya savaşına kadarki Avrupa tarihinin en barbarca ve en yıkıcı savaşı olan Otuz Yıl Savaşları’nı sona erdiren Westphalia Barışı (1648) yoluyla olmuştur. Egemen devletin gelişi, Avrupa’da, teknolojik yenilik ve ekonomik kalkınma için avantajlı olan toplumsal ve siyasal istikrar düzeyini besledi. Avrupa’da feodalizmin çökmesi ve onun yerine piyasa ya da kapitalist toplumun gelişmesi, Batı’nın yükselişinin sosyo-ekonomik boyutunu doğurmuştur. Bu, 18. Yüzyıl’ın ortalarında İngiltere’de (‘dünyanın atölyesi’) ortaya çıkan sanayileşmenin gelişimini ve 19. Yüzyıl’da Kuzey Amerika’ya ve tüm Batı ve Orta Avrupa’ya yayılmasını teşvik etmiştir. Sanayileşmiş devletler, diğer unsurların yanında askerî güce de katkı yapan büyük oranda artırılmış üretim kapasitelerine ulaşmıştır. Tarımsal ve endüstriyel teknolojideki ilerleme, aynı zamanda beslenme ve yaşam koşullarını geliştirmiş, bu da zamanla dünya nüfusu üzerinde büyük bir etki yaratmıştır (bkz. Şekil 2.1). Kültürel açıdan Batı’nın yükselişi, Orta Çağın sonlarında İtalya’da başlayıp felsefe, siyaset, sanat ve bilim gibi alanlarda Avrupa’nın entelektüel yaşamını yeniden şekillendiren

Feodalizm: Değişmez toplumsal hiyerarşiler ve katı yükümlülük örüntüleriyle tanımlanan tarım temelli bir üretim sistemi.


2. Bölüm

Tarih

Yaklaşımlar

62

Realist görüş Realistler, tarihin süreklilik karakterine sâhip olma eğilimi taşıdığını düşünür. Tarihsel dönemler arasındaki benzerlikler, onlar açısından farklılıklardan her zaman daha önemlidir. Özellikle güç politikaları, çatışma ve savaş olasılığı (fakat hiçbir şekilde kesintisiz savaş değil) tarihin kaçınılmaz gerçekleridir. Tâbiri câizse, tarih ‘ilerlemez’, ama sürekli ‘kendini tekrarlar’. Bunun en az üç nedeni vardır. Birincisi, insan doğasının değişmemesidir: insanlar, arzularına ve mantık veya ahlâkî kaygılarla sınırlanamayan dürtülerine teslim olmuş, bencil ve güç arayışı içinde yaratıklardır. Kültürel, teknolojik ve ekonomik ilerleme çerçevesindeki değişimler ‘hayatın bu gerçeklerini’ değiştirmez. İkincisi, tarihi, öyle ya da böyle bencil çıkara dayalı siyasî birimler şekillendirir. Bu siyasî birimler, tarihin farklı dönemlerinde farklı şekiller –kabile, imparatorluk, şehir-devleti, ulus-devlet vb.– alabilir, fakat davranışları, diğer siyasî birimlerle potansiyel veya gerçek rekabet anlamında hiç değişmez. Üçüncüsü, anarşi, zaman zaman ‘anarşi-merkezcilik’ olarak da adlandırılan varsa-

yıma göre tarihin kalıcı bir gerçeğidir. Çeşitli medeniyetlerin uzun dönemli hâkimiyetlerine rağmen, hiçbir büyük veya süper güç küresel egemenlik tesis etmeyi başaramamıştır. Dünya hükûmetinin olmaması, sonuçta tüm siyasî birimleri şiddet temelinde kendi başının çaresine bakmaya zorlarken, korku, şüphe ve rekabetin, her tarihsel dönemin temel niteliği olmasını sağlar. Liberal görüş Liberal tarih görüşünü tanımlayan şey ilerleme inancıdır: insan toplumları hep daha üst düzey gelişmeler kaydettikçe tarih de ilerler. Tarihin ‘karanlıktan’ ‘aydınlık’ olana doğru hareket ettiği varsayımının temelinde her şeyden önce akla olan bağlılık yatar. Akıl, insanlığı geçmişin pençesinden ve gelenek ve göreneklerin ağırlığından kurtarır. İnsanın bilgi ve anlayış dağarcığı ilerlemeci bir şekilde artarken her nesil, bir öncekini aşan ilerlemeler kaydedebilir. Uluslararası ilişkilerde ilerleme, devletin politika araçları olarak saldırganlık ve şiddetin düzenli biçimde kullanıldığı güç arayışı davranışından, ekonomik karşılıklı bağımlılık, hukuka dayalı uluslararası yönetim ve demokratik geliş-

kü Franz Ferdinand’ın 1914 Haziran’ındaki sûikastı yerel bir olay olarak kalabilirdi. Fakat olduğu şekliyle, Rusya ve Avusturya-Macaristan arasında kıtasal ve daha sonra dünya savaşına dönüşen bir savaşa neden oldu. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkışına dâir daha kapsamlı açıklamalar, emperyalizmin doğuşu ve milliyetçiliğin etkisi gibi gelişmelere dikkat çeker. Daha önce tartışıldığı gibi 19. Yüzyıl’ın sonu, çarpıcı bir sömürgeci yayılma ve özellikle ‘Afrika için kapışma’ dönemine şâhitlik etmişti. Marksist tarihçiler bazen, emperyalizmi dünya savaşının asıl nedeni olarak gören V. I. Lenin’in izinden gitmiştir. Lenin (1916) emperyalizmi, kapitalizmin ‘en üst’ aşaması olarak görmüş ve başka ülkelerde hammadde ve ucuz işgücü arayışının kapitalist güçler arasında rekabetin yoğunlaşmasına yol açarak zamanla savaşa neden olacağını savunmuştur. Fakat Lenin’in Birinci Dünya Savaşı’nın Marksist yorumunu eleştirenler, emperyalizmi temelde ekonomik bir olgu olarak görmesinin onun milliyetçilik şeklindeki daha etkili bir gücü dikkate alma konusunda başarısız olduğunu savunmuştur. 19. Yüz-


Tarihsel Bağlam

melerin yol açtığı işbirliği ve barış içinde bir arada yaşamayla tanımlanan bir duruma geçişi ifade eder. Bu düşüncenin, ‘ebedî barış’ (Kant) olasılığını vurgulaması ve Fukuyama’yı (bkz. s. 683) tâkiben liberal demokrasilerin zaferinin ‘tarihin sonu’ anlamına geleceğini iddia etmesi nedeniyle ütopyacı bir boyutu vardır. Fakat gelecek hakkındaki liberal iyimserliğin kapsam ve derecesi zaman içerisinde değişkenlik göstermiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrası ve komünizmin 1990’ların başında dağılmasının ardından yıldızı parlayan Liberalizm, 1945 sonrası ve aynı şekilde 11 Eylül sonrası dönemde dikkat çekici bir şekilde sessiz kalmıştır. Eleştirel görüşler En dikkate değer eleştirel tarih yaklaşımları Marksizmden doğmuştur. Genellikle ‘tarihsel materyalizm’ olarak tanımlanan Marksist tarih teorisi, tarihin temel belirleyici güçlerinin materyal ve ekonomik unsurlar olduğunu vurgular. Marx’a göre tarih, bir ‘üretim biçiminden’ diğerine ilerlerken, ilkel komünizm, kölelik, feodalizm ve kapitalizm yoluyla en sonunda tarihe hükmeden son nokta olan tam komünist toplumun kuruluşuna doğru işler. Bu tarihsel aşamaların her biri, sınıf çatışması

63

biçiminde ifade bulan kendi iç çelişkileri altında çökecektir. Bununla birlikte refahın ortak mülkiyetine dayandığı ve sınıfsız olduğu için tarihin sonunu belirleyen komünizm olacaktır. Gerçi ortodoks Marksistler bazen bunu ekonomik bir determinizm olarak yorumlamıştır. Robert Cox (bkz. s. 173) gibi Frankfurt Okulu eleştirel teorisyenleri, materyal üretim güçlerinin yanında devletler ve devletlerarası ilişkilerin de tarihin akışını etkileyebileceğini kabûl ederek bu determinizmi reddetmiştir. Yine de esasen sınıf temelli bu tür teoriler, post-yapısalcılar, sosyal inşacılar ve feministler tarafından reddedilmiştir. Post-yapısalcılar, ‘soy-bilim’ olarak anılan tarihsel düşünce tarzını kullanarak genellikle Foucault’nun (bkz. s. 45) izinden gitmiş ve tarihte hegemonyanın çıkarlarına hizmet edip marjinal grup ve halkları dışlayan gizli anlam ve temsillerin açığa çıkarılmasına çalışmışlardır. Sosyal inşacılar, düşünce, norm ve değerlerin dünya tarihini şekillendirme gücünü vurgulayarak materyalizmi eleştirirler. Feministler, kendi açılarından tüm tarihsel ve modern toplumlarda rastlanan ataerkilliği (bkz. s. 557) tarihsel bir değişmez olarak betimlerken bazen sürekliliğin altını çizmiştir.

yıl’ın sonundan itibaren milliyetçilik, yayılmacı ve saldırgan dış politikalar için siyasî elitler ve halk arasında artan bir destek yaratarak, militarizm ve şovenizmle sarmalanmıştır. Bu açıdan hem şovenizm hem de yayılmacılık, ‘yeni’ emperyalizmi ateşlemiş ve 1914’te savaşa yol açacak şekilde zaman içerisinde yoğunlaşan uluslararası çatışmalar doğurmuştur. İkinci Dünya Savaşı’na Giden Yol Birinci Dünya Savaşı’nın, ‘bütün savaşları sona erdiren savaş’ olması bekleniyordu fakat aynı nesil döneminde ikinci bir dünya savaşı patlak verdi. İkinci Dünya Savaşı, Şovenizm (chauvinism): ‘Ulusal şovedünyanın en büyük askerî yüzleşmesiydi. Savanizm’de olduğu gibi, genellikle üstünlük şa katılan 90 milyonu aşkın muharip ve sivilinancına dayalı olarak bir amaç ya da ler dâhil 40-60 milyon insanın öldüğü tahmin gruba sorgusuzca ve düşünmeden bağedilmektedir. Savaş, ayrım gözetmeyen hava lanma.


72

Yeniden Düşünmek

2. Bölüm

Soğuk Savaş ♦♦ ‘Soğuk Savaş’ olgusu, ‘ne savaş ne de barış’ olan bir durumu ifade eder. Fakat, bu dönemde ABD-Sovyet ilişkilerini ‘savaş’ olarak (‘soğuk’ da olsa) tanımlamak, iki güç arasındaki rekabet düzeyinin, koşullar müsait olsaydı doğrudan askerî yüzleşmeye neden olacak derecede derin ve hararetli olduğu anlamına gelir. Uygulamada bu, ‘Soğuk Savaş’ın yalnızca ilk ve en düşmanca aşamasında geçerliydi, 1962 Küba Füze Krizi’nden sonra gerilimler azalmaya başladı. Dolayısıyla kalıcı bir ‘soğuk savaş’ fikri, kapitalizm ve komünizmin uzlaştırılamazlığı hakkındaki ideolojik varsayımlar tarafından şekillendirilmiştir.

♦♦ Süper güç rekabetinin ‘savaş yapmaya’ yol açmamış olması manâsında Soğuk Savaş’ın ‘soğuk’ olduğu varsayılmıştır. Bununla birlikte bu, ABD ve Sovyetler Birliği arasında yalnızca doğrudan bir askerî yüzleşme olmaması bağlamında doğrudur. Gizli operasyonlar ve Doğu-Batı çatışmasıyla açıkça bağlantılı vekâlet savaşları olarak anılan çatışmalar açısından bakıldığında ise Soğuk Savaş ‘sıcak’tı.

me giden Marksist-Leninist bir sınıf çatışması doktrininin yeniden ivme kazandırdığı eskiden kalma Rus emperyalist tutkularının bir ifadesi olarak görür. Soğuk Savaş’ın, Vietnam Savaşı (1964-1975) sırasında Gabriel Kolko (1985) gibi akademisyenler tarafından artan bir şekilde desteklenen ‘revizyonist’ bir yorumu da geliştirilmiştir. Bu görüş, Doğu Avrupa’ya yönelik Sovyet yayılmacılığını, saldırgan değil, temelde düşman Batı ile kendisi arasında bir tampon bölge inşa etme arzusu ve kalıcı bir biçimde Almanya’yı zayıflatma isteği tarafından motive olan savunmacı bir politika olarak resmeder. Çeşitli ‘post-revizyonist’ açıklamalar geliştirilmiştir. Bunlardan bazıları, Soğuk Savaş’ın Almanya ve Japonya’nın yenilmesi kadar İngiltere’nin güçsüzlüğünün de neden olduğu güç boşluğunun kaçınılmaz bir sonucu olduğunu ileri sürerek her iki süper gücün de hegemonik tutkularını kabûl etmiştir (Yergin, 1980). Alternatif açıklamalar, yanlış anlamalara ve kaçan fırsatlara daha fazla vurgu yapmaktadır. Örneğin Başkan Roosevelt’in yeni kurulan Birleşmiş Milletler’in koruması altında barışçı işbirliğine dâir inancında ve Stalin’in Yugoslavya’da Tito ve Çin’de Mao’yu vazgeçirmeye yönelik kararlı tutumunda başlangıçta umut veren işaretler vardı.

Tampon bölge: Potansiyel (ve daha güçlü) hasımlar arasında yer alan ve özellikle kara temelli saldırı olasılığını azaltan bölge, devlet veya devletler grubu.

Soğuk Savaş, istikrarlı ve kesintisiz bir gerilim dönemi değildi: ‘daha ılık’ ve ‘daha serin’ aşamalardan geçti, bazen de ‘sıcak’ savaşa dö-


Soğuk Savaş Kaçınılmaz mıydı?

EVET

HAYIR

İki kutupluluk dinamikleri. Realist teorisyenler, Soğuk Savaş’ın, en iyi güç politikası ve uluslararası sistemin doğası çerçevesinde anlaşılacağını savunur. Bu görüşe göre devletler, temel olarak varlığını sürdürme endişesi taşır ve dolayısıyla askerî ve güvenlik konularına öncelik verir. Fakat devletlerin güç arayışı ve onu elde tutabilme yeteneklerini, uluslararası sistem içerisindeki genel güç dağılımı belirler. Soğuk Savaş’ı kaçınılmaz yapan, Almanya, Japonya ve İtalya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisi ve İngiltere ve Fransa gibi gâlip devletlerin uzun vâdede düşüşünün, ABD ve Sovyetler Birliği’nin başat etki sâhibi olduğu iki-kutuplu bir dünya yaratmasıdır. Dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı sonrası küresel siyasetin biçimi netti. İki kutupluluk, etki alanlarını pekiştirme ve mümkünse genişletme yolları ararken ABD ve Sovyetler Birliği’nin arasındaki rekabet ve düşmanlığın kaçınılmaz olması anlamına geliyordu. Bu, ABD hâkimiyetindeki Batı ile Sovyet hâkimiyetindeki Doğu arasında artan düşmanlıklara yol açtı. Çok sayıda büyük güçler dünyası, yerini iki süper gücün hâkim olduğu bir dünyaya bırakmıştı ve bu süper güçler arasında barış ve işbirliği imkânsızdı.

Batılıların Sovyetler Birliği hakkındaki yanlış algıları. Belirleyici unsuru ne iki-kutupluluk ne de ideoloji olan Soğuk Savaş, bir hatalar, yanlış hesaplar ve yanlış yorumlamalar süreci sonunda ortaya çıkmıştır. Her iki temel aktörün de barış ve işbirliği fırsatlarını kaçırmaları nedeniyle elleri ayaklarına dolaşmış, tırmanan yanlış anlama, ‘bombalar, dolarlar ve doktrinler’ mentalitesini ortaya çıkararak karşılıklı şüphe ve yerleşmiş düşmanlığın kaçınılmaz gibi görünmesine neden olmuştur. Batı’nın Sovyetler Birliği hakkındaki yanlış algısı, Sovyet dış politikasının ülkesel güvenlikten ziyâde ideoloji tarafından belirlendiği varsayımına dayanmıştır. Sovyetler Birliği’nin öncelikli amacı, Almanya’yı kalıcı olarak zayıflatmak ve Doğu Avrupa’da ‘dost’ ülkelerden oluşan bir tampon bölge oluşturmaktı. Oysa 1946-7’ye gelindiğinde Amerikan politika analistleri, Sovyet Bloku’nun oluşumunu, ya derin köklere sâhip Rus emperyalist tutkularının bir ifadesi veya Marksist-Leninist dünya çapında bir sınıf mücadelesi doktrininin dışavurumu olarak görmeye başlıyordu. Truman yönetiminin önde gelenleri, dünya devrimi politikasında kararlı bir Sovyetler Birliği ile karşı karşıya olduklarına inanmaya başladı.

İdeolojik ‘uzun savaş’. Soğuk Savaş’ın alternatif versiyonu, ideolojiyi karşı konulamaz bir itici kuvvet olarak betimler. Bu açıdan, temel olarak Soğuk Savaş, 19. Yüzyıl’da ortaya çıkıp 1917 Rus Devrimi’nden sonra somutlaşmış şekline ulaşan komünizmle kapitalizm arasındaki küresel ideolojik mücadelenin bir yansımasıdır. Kapitalizm ve komünizm arasındaki karşıtlık, her ikisinin de uyuşmaz ekonomik örgütlenme biçimlerini ve aslında rekabet hâlindeki gelecek vizyonlarını temsil etmesinden kaynaklanır. Dolayısıyla Soğuk Savaş, yürütülmesi sırasında ABD ve Sovyetler Birliği’nin yalnızca araç olduğu, kapitalist Batı ve komünist Doğu arasındaki bir mücadeledir. Böylece, faşizmin 1945’te yenilmesiyle birlikte, Doğu-Batı çatışmasının küresel siyaseti şekillendirdiği Soğuk Savaş kaçınılmaz hâle gelmiştir

Sovyetler’in Batı hakkındaki yanlış algıları. Özellikle Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği, Batı’ya karşı, ‘kapitalist çevrelenme’ konusundaki iki savaş arası korkularından kaynaklanan derin bir güvensizliğin etkisi altındaydı. Batı’nın yanlış algılarına paralel olarak Sovyet liderler, Amerikan dış politikasının stratejik kaygılardan ziyâde ideolojik ve özellikle anti-komünist kaygılarla yönlendirildiğine inanıyordu. Bu yüzden, ABD’nin Avrupa’daki askerî varlığını hızla azaltması (1945 Mayıs ayındaki 3,5 milyon Amerikan askerinden tâkip eden Mart ayında 400.000 ve sonunda aşamalı olarak 81.000’e inmesi), İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin, kendi koşulları altında olsa da, samimî olarak işbirliği yapmak istediğini anlayamayan Sovyet siyasetçiler üzerinde etkili olmadı. Böylece, Sovyetler Birliği ve ABD’nin, savunma yükünü azaltarak, bunun yerine kaynakları içeride yeniden yapılanmaya yönlendirme temelinde olası bir uzun vâdeli ilişki kurma konusundaki karşılıklı çıkarlarının, korku ve rekabet içine sürüklenmeyi engelleme konusunda yeterli güce sâhip olmadığı görüldü.

Tartışma

Tarihsel olayları kaçınılmaz olarak yorumlama eğilimi her zaman vardır: Olaylar olmuştur, çünkü olmak zorundaydılar, tarihin kaderi önceden çizilmiştir. Soğuk Savaş örneğinde bu tartışma özellikle tutkulu bir biçimde kızışmıştır, çünkü tartışma, dünya siyasetine yön veren unsurlar hakkındaki rakip teorilerle bağlantılıdır. Tarih, karşı konulamaz siyasî ve ideolojik güçler tarafından mı şekillendirilir, yoksa çok sıklıkla yanlış algılama ve yanlış hesapların bir ürünü müdür?


2. Bölüm

Soğuk Savaş Dönemi

Önemli Olaylar

74

1945 Birleşmiş Milletler kuruldu (Haziran)

1962 Küba Füze Krizi

1945 Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atıldı (Ağustos) (bkz. “Nükleer Çağın Doğuşu” s. 361)

1968 Sovyetler’in Çekoslovakya’yı işgâli

1946 Nürnberg ve Tokyo yargılamalarının başlaması (bkz. “Nürnberg Mahkemeleri” s. 453) 1947 Truman Doktrini’nin ilânı (Nisan) 1947 Marshall Planı’nın uygulanmaya başlanması (Haziran) 1948-9 Berlin Ablukası (Hava köprüsü) 1949 Sovyetler’in atom bombası patlatması (Ağustos) 1949 Çin Devrimi (Ekim) 1950-3 Kore Savaşı

1967 Altı Gün Savaşı

1969 Apollo 11’in aya inmesi 1971 Komünist Çin’in BM’ye katılımı 1973 Petrol Krizi 1977 Çin’de ekonomik reformların başlaması 1979 İran’da İslâmî Devrim 1980 Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgâli 1980-8 İran-Irak Savaşı 1985 Gorbaçov’un Sovyet lideri oluşu 1989 Berlin Duvarı’nın yıkılışı (9 Kasım)

1990 AGİK toplantısının Soğuk Savaş’ı resmen sona erdirmesi (Kasım) 1956 Sovyetler’in Macaristan’ı işgâli 1991 Sovyetler Birliği’nin dağılması 1961 Berlin Duvarı’nın inşası (Aralık) 1961 Uzayda ilk insan, Yuri Gagarin 1955-75 Vietnam Savaşı

nüşme tehlikesi gösterdi. 1962 Küba Füze Krizi, belki de iki süper gücün doğrudan karşı karşıya gelmesine en yaklaşılan an oldu. Bu riskli politikanın (‘brinkmanship’) barışçı bir biçimde sona ermesi, süper güçler arasındaki gerilimlerin askerî bir karşılaşmaya dönüşmesini engelleme konusunda belki de Karşılıklı Kesin Brinkmanship: Rakibi geri adım atmaya Yıkım (Mutually Assured Destruction - MAD) koikna etmek amacıyla anlaşmazlığı, savaşı şulunun etkinliğini gözler önüne sermiştir. Fabile riske edecek noktaya kadar tırmankat iki-kutuplu Soğuk Savaş modeli, 1970’li dırma stratejisi. yıllardan itibaren geçerliliğini giderek kaybetKarşılıklı Kesin Yıkım (Mutually Assumeye başlamıştır. Bunun nedenleri, öncelikle red Destruction - MAD): Her iki tarafın komünist dünyadaki parçalanmanın artması da yok edilemeyen bir ikinci vuruş kapa(özellikle Moskova ve Beijing arasında derinlesitesine sâhip olduğu ve herhangi bir tarafın nükleer bir saldırısının yalnızca kendi şen düşmanlık) ve ikinci olarak Japonya ve Alyıkımını kesinleştirdiği bir durum. manya’nın ‘ekonomik süper güçler’ olarak yeni-


Tarihsel Bağlam

75

den dirilmesidir. Bunun yansımaları, 1961-1973 döneminde ve daha net bir biçimde Doğu-Batı arasındaki 1972-1980 detant (yumuşama) döneminde çok-kutupluluğun ortaya çıkması oldu. Fakat Reagan yönetiminin askerî güçlenme politikası ve daha kararlı bir anti-komünist ve anti-Sovyet dış politikasının bir sonucu olarak, 1980 yılında ‘İkinci’ Soğuk Savaş’ın gelişiyle detant sona erdi. Fakat Soğuk Savaş sona erdiğinde bu son, dramatik, hızlı ve oldukça beklenmedik bir şekilde oldu. 70 yıllık komünizm 1989-1991 arasında sâdece iki yılda dağıldı ve komünist rejimlerin ayakta kaldığı Çin gibi yerlerde radikal bir değişim gerçekleşti. Çok önemli bir yıl olan 1989 boyunca Doğu Avrupa’daki komünist yönetim, Sovyetler Birliği sınırına kadar çekildi; Soğuk Savaş’ın sonu 1990’da AGİT Paris Konferansı’nda resmen ilân edildi ve 1991’de Sovyetler Birliği dağıldı. Bununla beraber Soğuk Savaş’ın sonuyla ilgili tartışmalar, kökenleriyle ilgili olanlar gibi ideolojik uyuşmazlıklara battı (bkz. “Soğuk Savaş’ın Sonu” s. 299). Komünizmin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sonuyla ilişkilendirilen çeşitli unsurlar arasında şunlar vardır: ◾◾ Sovyet tarzı komünizmin yapısal zafiyetleri ◾◾ Gorbaçov’un reform sürecinin etkisi ◾◾ Amerikan politikası ve ‘İkinci’ Soğuk Savaş ◾◾ Ekonomik ve kültürel küreselleşme. Kimilerine göre komünizmin dağılması, Sovyet tarzı rejimleri, Marx’ın kapitalist sistemin ölümcül kusurları olarak saptadığı çelişkilerinden daha etkili bir biçimde dağılmaya mahkûm eden yapısal kusurların kaçınılmaz bir sonucu ve beklenen bir kazaydı. Bu zafiyetler ekonomik ve siyasî olmak üzere iki türdü. Ekonomik zafiyetler, merkezî planlamanın doğasından kaynaklanan başarısızlıklarla bağlantılıydı. Merkezden planlanan ekonomilerin, genel refah yaratma ve modern tüketici ürünleri üretme konusunda kapitalist ekonomilerden daha az etkili olduğu görüldü. 1989-1991 arasında siyasî memnuniyetsizlikteki yükseliş, Batı tarzı yaşam standartları ve tüketim mallarına yönelik arzuda ifadesini bulan ekonomik bir yönetimsizliğin önemli göstergesiydi. Siyasî zafiyetin çıkış noktası, komünist rejimlerin popüler baskılara yapısal olarak tepkisiz olmasıydı. Özellikle rekabetçi seçimler, bağımsız çıkar grupları ve özgür medyanın yokluğunda, tek partili komünist devletler, siyasî memnuniyetsizlikleri dile getirebilecek ve yöneticilerle halk arasında diyalog başlatacak mekanizmalara sâhip değildi. Hiç kuşkusuz ekonoDetant (Yumuşama): (Fransızca) mik hayâl kırıklığının yanında, 1989-1991 döSözcük anlamı gevşemedir. Başlangıçta nemindeki halk protestoları, liberal demokrarakip olan devletler arasındaki gerilimin gevşemesi. Genellikle Soğuk Savaş’ın bir tik Batı’da yaygın biçimde görülen türden sivil aşamasını ifade etmek için kullanılır. özgürlük ve siyasî haklar talebini dile getirdi.


76

Uygulamada Küresel Siyaset

2. Bölüm

Berlin Duvarı’nın Yıkılması Olaylar: 9 Kasım 1989’da, bıkkın bir Doğu Alman hükûmet sözcüsü, seyahat kısıtlamalarının kaldırılacağını ilân etti. Daha fazla soruya mâruz kalıp bocalayan sözcü, bu kararın ‘derhâl’ uygulamaya konulacağını belirtti. Bu ilânın etkisi heyecan vericiydi. Polonya ve Macaristan’da komünist rejimlerin çöküşü, Leipzig’deki haftalık ve diğer büyük Doğu Alman şehirlerindeki daha dar kapsamlı kitlesel gösterilerin yarattığı baş döndürücü heyecandan ilham alan Batı ve Doğu Berlinliler Duvara akın etti. Duvarın üstünde dans eden ve her iki taraftan da birbirine yardım eden insanlarla birlikte, hızla mutlu bir kutlama ortamı gelişti. 10 Kasım sabahına gelindiğinde, Soğuk Savaş döneminin başlıca sembolü olan Berlin Duvarı’nın sökülmesine başlanmıştı. İzleyen gün ve haftalarda iki Almanya arasındaki sınırlar ve Berlin’in her iki parçası giderek açıldı. Aynen Doğu Avrupa’nın başka yerlerindeki olayların Berlin Duvarı’nın yıkılışına ilham vermesi gibi, daha sonra bu olayın kendisi bir ilham kaynağı olduğunu gösterdi. Çekoslovakya’daki komünist yönetim Aralık’ta çöktü ve Romanya’daki ayaklanmalar, komünist lider Çavuşesku ve karısı Elena’yı, yakalanmaları ve Noel günü alelacele infaz edilmeleri öncesinde helikopterle kaçmak

zorunda bıraktı. Önemi: Berlin Duvarı’nın yıkılışı, komünizmin sınırlarını Sovyetler Birliği’nin sınırlarına kadar fiilen gerileten Doğu Avrupa Devrimlerine tanıklık etmiş bir dönüm noktası olan 1989 yılının sembolleşmiş bir ânıydı ve komünist dünyanın tamamını etkileyen bir reform sürecini ateşledi. 1989 yılı, 1648 (Avrupa devlet sisteminin doğuşu), 1789 (Fransız Devrimi), 1914 (Birinci Dünya Savaşı’nın çıkışı) ve 1945 (İkinci Dünya Savaşı’nın sonu ve Soğuk Savaş’ın başlaması) yıllarıyla birlikte, haklı bir biçimde ve genel olarak dünya tarihinin en önemli tarihlerinden biri olarak görülür. 1989 yılının yarattığı ivme, doğrudan doğruya dünya tarihini ilgilendiren bir dizi gelişmeye yol açtı. İlk olarak 1990 yılında Almanya’nın yeniden birleşmesi, daha sonra AB’nin, ve bir ölçüde NATO’nun, doğuya genişlemesi yoluyla Avrupa’nın yeniden birleşmesine yol açacak süreci başlattı. Yine 1990’da, NATO ve Varşova Paktı temsilcileri, yani Doğu-Batı uyuşmazlığının askerî yüzleri, Paris’te buluşup, düşmanlıkların sona erdiğini şeklen ilân ederek Soğuk Savaş defterini resmen kapattılar. Nihâyet Aralık 1991’de, dünyanın ilk komünist devleti olan Sovyetler Birliği resmen feshedildi.

Yapısal zafiyetler, komünizmin dağılmaya yatkınlığını açıklayabilmesine rağmen zamanlamasını ve hızını açıklamaz. Ekonomik ve siyasî hayâl kırıklıkları nasıl yıllar boyu birikip taşarak aylar, hatta haftalar içerisinde rejimlerin devrilmesine neden oldu? Cevap, Mihail Gorbaçov’un 1985’ten itibaren Sovyetler Birliği’nde başlattığı reformların etkilerinde yatar. Birincisi, Sovyet merkezî planlamasının uzun vâdeli yetersizliklerinin üstesinden gelmek amacıyla özellikle Yugoslavya’da daha önceki ‘piyasa sosyalizmi’ deneyimlerinden yararlanarak, perestroika sloganı temelinde piyasa rekabeti ve özel mülkiyet unsurlarının getirilmesini içeriyordu. Fakat ekonominin Gorbaçov yönetiminde yeniden yapılandırılması feci sonuçlar doğurdu: yetersiz fakat işleyen bir planlı ekonominin yerine, zar zor hatta işlemeyen bir piyasa ekonomisi koyuldu. Reform sürecinin ikinci yönü, glasnost sloganı altında, fikirlerin ifadesi ve siyasî tartışmalar üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasını içeriyordu. Fakat glasnost, yalnızca Gorbaçov’un muhaliflerine yani, hem


Tarihsel Bağlam

Francis Fukuyama’ya göre 1989, dünya tarihinin bir gücü olarak Marksizm ve Leninizmin çöküşü, liberal demokrasinin dünya çapında geçerli tek ekonomik ve siyasî sistem olarak ortaya çıkması, yani ‘tarihin sonu’ anlamına geliyordu (‘Tarihin sonu’ teziyle ilgili daha doyurucu tartışmalar için 21. Bölüm’e bakınız). Philip Bobbit’e göre (2002) 1989’da başlayan olaylar, ulus-devletin anayasal biçimini belirlemek için liberalizm, faşizm ve komünizm arasındaki ‘uzun savaş’ın sonunu gösteriyordu. Diğer taraftan bazıları, Berlin Duvarı’nın yıkılışıyla temsil edilen 1989’un tarihsel önemini sorgulamaktadır. Bu, iki şekilde yapılmaktadır. İlk olarak, 1989 öncesi ve sonrasındaki olaylar arasında, her iki dönemin de ABD’nin sâhip olduğu hegemonik konumla tanımlanması nedeniyle, önemli bir süreklilik

77

olduğunu savunmak mümkündür. Aslında 1989, ABD’nin hegemonyaya yükselişindeki uzun süreçte sâdece yeni bir adıma işaret ediyor olabilir. İkinci olarak, 1989-1991 yılları Rus gücünün sâdece geçici bir zayıflamasına işaret ediyor olabilir; zira Rusya 1990’lardaki kriz yıllarından çıkarak Putin yönetiminde etkisini yeniden hissettirmeye başlamış ve ABD’yle Soğuk Savaş benzeri bir rekabetin başlamasına neden olmuştur.

parti-devlet elitlerinin güç ve ayrıcalıklarını tehdit edebilecek bütün reformlara karşı çıkan katı komünistlere, hem de merkezî planlama ve komünist yönetim mekanizmalarını tamamıyla dağıtmayı arzulayan radikal unsurlara siyasî söz hakkı verdi. Böylece Gorbaçov giderek yalnızlaştı ve ‘komünizmin reformundan’ uzaklaşarak Komünist Parti’nin iktidar tekelini resmen bırakmasını da içeren daha radikal değişikliklere yöneldi. Gorbaçov reformlarının üçüncü ve sonuca etki eden yönü, Brejnev Doktrini’nin terk edilmesi temelinde ABD ve Batı Avrupa’yla ilişkilere yeni bir yaklaşımdı. Bunun yerine, Doğu Avrupa devletlerine

Perestroika: (Rusça) Sözcük anlamı ‘yeniden yapılanma’. Sovyetler Birliği’nin merkezî veya planlı ekonomisinde piyasa reformları yapılmasını anlatmak için kullanılır. Glasnost: (Rusça) Sözcük anlamı ‘açıklıktır’. Sovyetler Birliği’nde, tek parti komünist devleti bağlamında ifade özgürlüğünü belirtmek için kullanılmıştır. Brejnev Doktrini: Leonid Brejnev tarafından 1968’de ilân edilen ve Varşova Paktı üyelerinin yalnızca ‘kısmî egemenliğe’ sâhip olduğunu savunan ve olası Sovyet müdahalesini haklılaştıran doktrin.


80

Küresel Aktörler

2. Bölüm

Amerika Birleşik Devletleri Türü: Devlet • Nüfusu: 325.719.000 (2017) • Kişi Başına Düşen GSYH: 59.501$ (2017) İnsanî Gelişme İndeksi Sıralaması: 10/188 (2016) • Başkenti: Washington DC Amerika Birleşik Devletleri (ABD), federal bir cumhuriyet olarak Amerikan Anayasası’nın 1787 yılında kabûlüyle kurulmuştur. 1776 Bağımsızlık Savaşı’nın ardından bir konfederasyon kurmuş olan 13 eski İngiliz sömürgesi tarafından oluşturulmuştur. 19. Yüzyıl, ABD’nin bugünkü ülkesel bütünlüğünün tesisiyle karakterize edilir. 1912 yılına gelindiğinde ABD’nin 48 eyaletin tamamının oluşturduğu kesintisiz ülkesi ortaya çıkmış, Alaska ve Hawaii 1959 yılında bunlara eklenmiştir. ABD, şu unsurların oluşturduğu bir liberal demokrasidir (bkz. s. 256): • Temsilciler Meclisi ve Senato’dan (büyüklüğü dikkate alınmaksızın, her eyaleti temsilen 2 senatör) oluşan Kongre • Yönetim içinde yürütmenin başı olan başkanlık • Anayasaya aykırı kanun ve uygulamaları geçersiz kılabilen Yüksek Mahkeme (‘Supreme Court’)

Amerikan yönetim sistemi, federalizmle, yasama, yürütme ve yargı arasındaki güçler ayrılığından çıkarsanan anayasal bir fren ve dengeler ağından oluştuğu için yönetimsel tıkanıklıklara meyillidir. Örneğin anlaşmaların, hem başkan tarafından imzalanması hem de Senato tarafından onaylanması gerekir ve başkan başkomutan olmasına rağmen sâdece Kongre savaş ilân edebilir. Önemi: ABD’nin küresel hegemonyaya yükselişi, 19. Yüzyıl’da ekonomik olarak doğuşuyla başladı. 1900 yılına gelindiğinde ABD, dünyanın işlenmiş mallarının yaklaşık %30’una ulaşan üretimiyle dünyanın lider sanayileşmiş ülkesi olarak İngiltere’yi geçti. Fakat ABD geleneksel yalnızcılık politikasını terk ederken, filizlenen ekonomik gücü, uluslararası alanda kendini sâdece yavaş yavaş gösterdi. Bu süreç, kapitalist Batı’nın tamamı üzerinde etki uygulayan ve rakipsiz bir askerî ve ekonomik gücü yöneten ABD’nin süper güç olarak ortaya çıktığı

ümit veren ve vermeyen bu erken eğilimler, 2001 yılında küresel terörizmin gelişiyle âniden kesintiye uğramıştır. 9/11 ve ‘Teröre Karşı Savaş’ Çoğu insan için New York ve Washington’a yöneltilen 11 Eylül terörist saldırıları (9/11), dünya tarihinde, Soğuk Savaş sonrası dönemin gerçek doğasının açığa çıktığı ve eşi görülmemiş bir küresel çekişme ve istikrarsızlığın başladığı bir dönüm noktasıdır. Diğer taraftan 11 Eylül’ün etkisini abartmak da olasıdır. Robert Kagan’ın (2004) belirttiği gibi ‘Amerika 11 Eylül’de değişmedi. Sâdece daha fazla kendisi oldu.’ Küresel veya ulus-ötesi terörizmin (bkz. s. 387) doğuşunu açıklamak için çeşitli teoriler geliştirilmiştir. Bunlar arasında en çok ses getireni ve en çok tartışılanı, Samuel Huntington’ın (bkz. s. 605) ‘medeniyetler çatışması’ teorisidir. Huntington (1996), 21. Yüzyıl çatışmalarının temelde ideolojik ya da ekonomik değil, ‘farklı medeniyetlerden’ ulus ve gruplar arasındaki kültürel çatışmalar


Tarihsel Bağlam

1945 yılında tamamlandı. ABD’nin küresel hegemonyaya yükselişi, hem Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasının ABD’yi dünyanın tek süper gücü veya hiper gücü olarak bırakması, hem de ABD ve ‘hızlanmış’ küreselleşme arasındaki yakın bağ (o kadar ki, küreselleşme bazen bir ‘Amerikanlaşma’ süreci olarak görülür) nedeniyle oldu. Soğuk Savaş sonrası Amerikan gücü, büyük oranda artan savunma harcamalarıyla desteklenmiş ve ABD’ye özellikle yüksek teknolojili askerî teçhizat konusunda tartışmasız bir üstünlük kazandırmış, ve 11 Eylül’e verdiği tepkiden de anlaşıldığı gibi, ABD’yi dünyanın birden fazla bölgesinde aynı zamanda askerî operasyon yürütebilecek tek ülke hâline getirmiştir. Bununla birlikte Amerikan gücü çelişkili bir niteliğe sâhiptir. Örneğin ABD’nin askerî başatlığına dâir hiçbir şüphe bulunmamasına rağmen, siyasî etkinliği sorgulanmaya açıktır. Nitekim 11 Eylül, ABD’nin yeni güvenlik tehditleri, ki bu örnekte ulus-ötesi terörizm, karşısında savunmasızlığını göstermiştir. 11 Eylül’e tepki olarak ‘teröre karşı savaşın’ başlaması, aynı zamanda Amerikan gücünün sınırlarını belirginleştirmiş ve bazı bakımlardan ters etki doğurmuştur.

2001’de Afganistan ve 2003’te Irak’ın işgâli, kısa sürede başarılı olup hedefteki rejimleri iktidardan indirmesine rağmen, her iki savaş da geleneksel anlamda ‘kazanılması’ çok zor olduğu ortaya çıkan uzun süreli karşı-isyan savaşlarına dönüşmüştür. Üstelik Bush yönetiminin tek-taraflılığa olan genel eğilimi ve özellikle ‘teröre karşı savaş’ yaklaşımı, ABD’nin ‘yumuşak’ gücüne zarar vermiş, özellikle Müslüman dünyada kırgınlıkları beslemiştir. Daha karşılıklı bağımlı bir dünyada çok taraflı çerçevede hareket ihtiyacı, Başkan Obama yönetimindeki Amerikan dış politikasında 2008’den itibaren yaşanan değişimlerle anlaşılmıştır. Fakat Amerikan gücüne yönelik en önemli meydan okuma, yükselen devletlerin ve özellikle Çin’in güçlenmesidir. Amerikan hegemonyasının düşüşüne dâir uyarılar, Vietnam Savaşı’ndaki yenilgi ile Japonya ve Almanya karşısında göreceli ekonomik gerileme gibi olayların, ‘emperyalist aşırı genişleme’nin kanıtı olarak yorumlandığı 1970’li ve 1980’li yıllara kadar gider. Bununla birlikte, 2020’li yıllarda Çin’in ABD’yi ekonomik anlamda geçmeye hazırlanması, belki de yeni bir küresel hegemonun doğuşu anlamına geldiği için, Çin’in yükselişi çok daha önemlidir.

olacağını savunmuştur. Bu doğrultuda 11 Eylül ve başlatılan ‘teröre karşı savaş’, Batı ve İslâm arasında ortaya çıkmakta olan ‘medeniyetsel’ bir mücadelenin kanıtı olarak görülebilir. Böyle bir bakış açısı, küresel terörizmin köklerinin, Batı liberal demokrasisiyle İslâmın, özellikle de fundamentalist İslâmın fikir ve değerleri arasındaki uzlaştırılamaz gerilimlerde yattığının ileri sürülebileceği anlamına gelir. İslâmcı fundamentalistler, dinin siyaset üzerinde üstünlük kurmasını arzular. Fakat küresel terörizmin temelde dinsel veya medeniyetsel bir sorun olduğu görüşü, radikal veya militan İslâmın 20. Yüzyıl’da çok spesifik siyasî ve tarihsel koşullar altında, genel olarak Orta Doğu ve özelde Arap dünyasındaki gerilim ve krizlerle bağlantılı olarak gelişmiş olduğunu gözden kaçırır. Orta Doğu’daki siyasî gerilimleri artıran temel unsurlar arasında şunlar sayılabilir: ◾◾ Sömürgecilik mirası ◾◾ İsrail ve Filistinliler arasındaki uzlaşmazlık

81


88

2. Bölüm

Özet ◆◆ Birinci Dünya Savaşı, ‘bütün savaşları sona erdiren savaş’ olacaktı, fakat aynı nesil içerisinde İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. İkinci Dünya Savaşı’na yol açan temel unsurlar arasında, Birinci Dünya Savaşı’nın barış düzenlemeleri, 1930’ların küresel ekonomik krizi, zaman zaman Hitler’in kişisel etkisine de bağlanan Nazilerin yayılmacı programı ve Asya’da Japon yayılmacılığının gelişimi sayılabilir. ◆◆ 1945 yılı, genel olarak dünya tarihinde bir dönüm noktası olarak görülür. İki önemli süreç başlamıştır. Birincisi, Avrupa imparatorluklarının çöküşü ve sömürgelerin özgürleşme sürecidir. İkincisi, ABD liderliğindeki Batı’yla Sovyet liderliğindeki Doğu arasında iki-kutuplu gerilimlerin yükselmesine yol açan Soğuk Savaş’ın başlamasıdır. ◆◆ Soğuk Savaş’ın iki-kutupluluğu, Sovyetler’in dağılmasına tanık olan 1989-1991 Doğu Avrupa devrimleriyle sona erdi. Bu, Sovyet tarzı komünizmin yapısal zafiyetleri, Gorbaçov’un reform sürecinin sonuçları, ‘İkinci Soğuk Savaş’ın’ başlaması ve ekonomik ve kültürel küreselleşmenin kapsamlı sonuçlarını içeren unsurların bir sonucuydu. ◆◆ Soğuk Savaş sonrası döneme dâir ‘liberal’ beklentiler, geliştikten kısa bir süre sonra, etnik milliyetçilik türlerinin ortaya çıkışı ve dinsel militanlığın yükselişiyle yıkıldı. Bu görüş, 11 Eylül ve bazen İslâm ve Batı arasında medeniyetsel bir mücadele olarak görülen ‘teröre karşı savaş’ın başlaması örneğinde özellikle geçerlidir. ◆◆ Küresel ekonomi içerisindeki güç dengeleri ciddî biçimde değişmiştir. Bazıları küreselleşmeyi ABD’nin artan ekonomik hâkimiyetine bağlarken, diğerleri, küresel ekonominin özellikle yeni ortaya çıkan ekonomilerin yükselişiyle giderek çok-kutuplu hâle geldiğini savunmaktadır.

Tartışma Soruları ◈◈ 1900 öncesi dünyada Avrupa neden ve nasıl başat bir etkiye sâhipti? ◈◈ 1871’deki bütünleşmenin ardından Almanya, ne bakımdan ve neden bir ‘sorun’ oldu? ◈◈ İkinci Dünya Savaşı, gerçekten Birinci Dünya Savaşı’nın tekrarı mıydı? ◈◈ Hitler olmasaydı İkinci Dünya Savaşı olur muydu? ◈◈ 1945 sonrası ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki rekabet ve gerilimden kaçınılabilir miydi? ◈◈ Soğuk Savaş, dünyayı daha az mı yoksa daha çok mu barışçıl ve istikrarlı hâle getirdi? ◈◈ Soğuk Savaş’ı kimse ‘kazandı’ mı? ◈◈ Uluslararası işbirliği ve birlikte yaşamaya dayalı ‘yeni’ dünya düzeni ümitleri neden kısa sürdü? ◈◈ 11 Eylül dünya tarihinde bir dönüm noktası mıydı? ◈◈ Çin, küresel siyasette dünyanın en önemli gücü olarak ABD’yi geçme sürecine mi girmiştir? ◈◈ Tarih ‘dersler verir’ mi ve bunlardan bir şeyler öğrendiğimize dâir kanıt var mı?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

Konuyla Ilgili Okumalar Cowen, N., Global History: A Short Overview (2001). Klâsik çağdan modern döneme kadar küresel tarih hakkında kapsamlı bir değerlendirme. Hobsbawm, E., Globalization, Democracy and Terrorism (2008). Orta Doğu’daki gelişmeleri özellikle dikkate alan, modern dünya tarihindeki temel eğilimler hakkında kısa ve berrak bir değerlendirme. Spellman, W., A Concise History of the World Since 1945 (2006). İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan itibaren güvenilir bir dünya tarihi analizi. Young, J. W. ve G. Kent, International Relations Since 1945: A Global History (2004). Soğuk Savaş ve sonrasında uluslararası gelişmelerin kapsamlı değerlendirmesi.

89


3.

BÖLÜM

KÜRESEL SIYASET TEORILERI

‘Gâipten sesler duyan iktidardaki çılgın insanlar, aşırılıklarını, bazı akademik yazarların birkaç yıl önce yazdıklarından damıtıyorlar.’ J. M. KEYNES, Genel Teori (The General Theory, 1936)

Kimse dünyayı olduğu gibi görmez. Hepimiz, dünyaya teorilerin, önkoşulların ve varsayımların perdesinden bakarız. Bu anlamda gözlem ve yorum, kaçınılmaz olarak birbiriyle bağlantılıdır: dünyaya baktığımızda, aynı zamanda ona anlam yüklemeye başlarız. Bu nedenle teori önemlidir: teori, aksi takdirde biçimsiz ve karmaşık olacak olan gerçekliğe şekil ve bütünlük kazandırır. Küresel siyaset bağlamında en önemli teoriler, zengin ve giderek çeşitlenen teorik gelenekler yelpazesi meydana getirmiş olan Uluslararası İlişkiler disiplininden doğmuştur. Alandaki başat ana akım perspektifler, her ikisi de dünya siyasetindeki çatışma ve işbirliği arasında farklı bir denge açıklaması getiren realizm ve liberalizmdir. Liberaller işbirliği ve kalıcı barışın mümkün olduğuna inanırken realistler, neden küresel siyaseti sonsuz bir çatışmayla tanımlamaktadır? Ve neden, realist ve liberal fikirler zaman içerisinde benzeşmeye başlamıştır? Bununla birlikte 1980’lerden itibaren özellikle komünizmin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sonundan güç alan bir dizi yeni teorik sesler ortaya çıkmıştır. Bu ‘yeni sesler’, bir zamanlar Marksist geleneğin başını çektiği eleştirel dünya siyaseti perspektifi yelpazesini önemli ölçüde genişletmiştir. Neo-Marksizm, sosyal inşacılık, post-yapısalcılık, feminizm, post-sömürgecilik gibi teoriler ve yeşil siyaset, küresel siyasete nasıl bir eleştirel mercek takmakta ve birbirinden nasıl farklılaşmaktadır? Son olarak küreselleşmenin ortaya çıkışı, en önemlileri küresel karşılıklı bağlanmışlığın ahlâkî ve teorik sonuçlarıyla ilgili olan bir dizi yeni teorik zorluk ortaya koymuştur. ‘Küresel düşünmek’ nasıl mümkündür? Küresel karşılıklı bağlanmışlık, mevcut teorileri yeniden düşünmemizi ve hatta teorik paradigmaları bütünüyle terketmemizi mi gerektiriyor?

Temel Meseleler ѥѥ Realistler, dünya siyasetinin neden güç ve çıkar kavramlarıyla anlaşılması gerektiğini savunmuştur? ѥѥ Liberaller, dünya siyasetinin neden karşılıklı bağımlılık ve barışa daha yatkın olduğuna inanır? ѥѥ Eleştirel teorisyenler, küresel siyasete dâir ana akım yaklaşımlara nasıl meydan okumuştur? ѥѥ Eleştirel teorisyenler, teorinin doğası ve amacını ne şekillerde sorgulamıştır? ѥѥ Küresel karşılıklı bağlanmışlığın gözlemsel ve ahlâkî sonuçları nelerdir? ѥѥ Teorik paradigmalar, anlayışa yardımcı mı yoksa engel mi olur?


ANA AKIM PERSPEKTIFLER Küresel siyasetin temel ana akımları realizm ve liberalizmdir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından uluslararası ilişkiler disiplini ortaya çıkarken, özellikle uluslararası politikanın ahlâkî ve legal normlar çerçevesinde yürütülmesinin arzulanabilirliği konusunda spesifik olarak liberal fikir ve teorilerden yoğun olarak yararlanıldı. 1930’ların sonlarından itibaren bu liberal fikirler, güç siyasetinin kaçınılamaz gerçekleri olarak gördükleri şeyleri vurgulayan realist teorisyenler tarafından giderek eleştiri konusu yapıldı. Bu, uluslararası ilişkilerin, liberalizm ve realizm arasında bir çatışma alanı olan ‘bölünmüş bir disiplin’ olarak kurulmasını sağladı. 1945’ten itibaren realizm, alanın akademik çalışmalarına giderek hâkim oldu. Bununla birlikte Uluslararası İlişkilerde birinci ‘büyük tartışma’ olarak anılan bu durum sâbit kalmadı. 1970’lere gelindiğinde realizm ve liberalizmin yeni versiyonları ortaya çıktı ve zaman içerisinde bu ana akım gelenekleri arasındaki farklar belirsizleşti. Realizm Bazen ‘siyasal realizm’ olarak da anılan realizm, dünya siyasetinin, arzuları doğrultusunda düşünme ve aldatıcı bir ahlâkçılıktan uzak olma ve duygusal olmama anlamında ‘gerçekçi’ bir açıklamasını sunduğunu iddia eder. Realistlere göre küresel siyaset, tamamen güç ve çıkarla ilgilidir. Bu nedenle genellikle uluslararası politika ‘güç siyaseti’ modeli olarak tanımlanır. Hans Morgenthau’nun belirttiği gibi ‘siyaset, insanlar üzerinde güç mücadelesidir ve nihâî amacı ne olursa olsun, güç onun birincil amacıdır ve onu elde etme, muhafaza etme ve gösterme biçimleri siyasal davranış biçimini belirler’. Güç siyaseti iki ana varsayıma dayanır (Donnely, 2000): ◾◾ İnsanlar temelde bencil ve rekabetçidir, yani insan doğasının tanımlayıcı niteliği egoizmdir. ◾◾ Devletler sistemi, egemen devlet üzerinde hiçbir otorite bulunmadığı için uluslararası anarşi bağlamında işler. Dolayısıyla realist teorinin ana teması şu formülle özetlenebilir: egoizm artı anarşi eşittir güç politikası. Kimilerine göre bu formül, realizm içerisinde onu iki ayrı düşünce ekolüne ayıran teorik fay hattını gözden kaçırır. Bunlardan birincisi olan klâsik realizm, güç politikasını egoizm kavramıyla açıklarken, diğeri, yani neo-realizm ya da yapısal realizm anarşiyle açıklar. Bununla birlikte, hangi unsurların

Egoizm: Kendi çıkarları ve iyiliği ile ilgilenme veya bencillik; kendi çıkarlarının ahlâken diğerlerininkinden daha üstün olduğuna inanma. Klâsik realizm: Güç siyasetini büyük oranda insan bencilliği veya egoizmi ile açıklayan realizm biçimi. Neo-realizm: Bazen ‘yeni’ veya yapısal realizm olarak da anılan, uluslararası sistemin yapısal kısıtlarını vurgulayarak güç siyaseti modelini değiştiren uluslararası politika perspektifi.

Andrew Heywood | Küresel Siyaset

91


92

Önemli Şahsiyetler

3. Bölüm

Niccolò Machiavelli (1469-1527) İtalyan politikacı ve yazar. Bir medenî hukukçunun oğlu olan Machiavelli, kamu yaşamına dâir bilgisini zaman zaman riskli bir yaşam sürdürülen ve siyasal olarak istikrarsız olan Floransa’da edindi. Floransa Cumhuriyeti’nde bir memur olarak diplomatik görevlerle Fransa, Almanya ve İtalya’nın çeşitli yerlerine gönderildi. Kısa bir hapishane deneyiminden ve Medici yönetiminin yeniden kurulmasından sonra emekli olmuş ve edebî kariyerine başlamıştır. 1513’te yazılan, fakat 1531’e kadar basılmayan ve güç siyasetinin klâsik realist analizi olarak görülen en önemli eseri Prens (Il Principe), büyük oranda, Machiavelli’nin Cesare Borgia’nın devlet yönetimine dâir yaptığı birinci el gözlemlere dayanmaktadır. Fakat yirmi yılı aşkın bir sürede yazılmış olan Söylevler (Discorsi sopra la prima deca di Tito Livio) onu bir cumhuriyetçi olarak gösterir. Sonraları bir sıfat olarak ‘Makyavelist’ kavramı, bazen haklı bazen haksız biçimde ‘kurnaz ve hilekâr’ anlamlarına gelecek şekilde kullanılmıştır.

en önemli olduğu konusundaki olası uzlaşmazlıklarına rağmen çoğu realist teorisyenin realizmin merkezî varsayımlarını paylaşması nedeniyle bu alternatif yaklaşımlar, iki rakip ‘ekol’ arasındaki bir ayrımdan ziyâde realizm içerisindeki vurgu farklılığını yansıtır. Aşağıdakiler, realizmdeki anahtar temalardır: ◾◾ Devlet egoizmi ve çatışma ◾◾ Devlet yönetimi ve ulusal çıkar ◾◾ Uluslararası anarşi ve sonuçları ◾◾ Kutup yapısı, istikrar ve güç dengesi Devlet Egoizmi ve Çatışma Teorilerini insan doğasının kötümser, fakat söylediklerine göre ‘gerçekçi’ bir modeline dayandıran klâsik realistler, Tukidides’in Peleponez Savaşları anlatımına ve yaklaşık olarak aynı dönemde Çin’de yazılan Sun Tzu’nun klâsik eseri Savaş Sanatı’na kadar geri götürülebilecek uzun ve yerleşik bir düşünce geleneği içerisinde çalışmışlardır. Diğer önemli kişilikler arasında Machiavelli ve Thomas Hobbes sayılabilir. Machiavelli’nin siyaset teorisi, değişmez bir insan doğasının oldukça karamsar ve olumsuz bir modeline dayanır. Buna göre insanlar ‘doyumsuz, kibirli, düzenbaz ve kaypak ve hepsinden öte kötü niyetli, insafsız, şiddete yatkın ve vahşîdir.’ Bu temelde Machiavelli, siyasal hayatın her


Küresel Siyaset Teorileri

93

zaman, kurnazlık, acımasızlık ve manipülasyona başvurarak yönetme konusunda siyasî liderleri teşvik eden kaçınılmaz bir mücadeleyle tanımlandığını ileri sürer. Hobbes’un düşüncesi de insan doğasına dâir kötümser bir perspektife dayanır. Ona göre insanları yönlendiren şey rasyonel olmayan arzulardır: hoşnutsuzluklar, korkular, umut ve arzular ve hepsinden daha yoğun olan daha fazla güç arzusu. Hiçbir birey veya grubun tek başına hâkimiyet ve dolayısıyla düzene dayalı bir yönetim sistemi kurmaya yetecek güce sâhip olmaması –Hobbes’un ‘doğa hâli (durumu)’ olarak adlandırdığı durum– nedeniyle, toplumun bütün üyeleri arasında devam eden bir iç savaş ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla ‘doğa hâlinde’ yaşam ‘yalnız, yoksun, iğrenç, acımasız ve kısa’ olacaktır. Hobbes’a göre böyle bir toplumun barbarlığından tek kaçış yolu, egemen ve rakipsiz bir gücün oluşturulması, yani devletin yaratılmasıyla olacaktır. Bu tür bir düşünce, uluslararası politika anlayışını nasıl şekillendirdi? Öncelikle realistlerin, hiçbir şekilde bir dünya hükûmetinin (bkz. s. 612) kurulamayacağını kabûl etmesi, siyasetin aslında uluslararası bir ‘doğa hâli’ içerisinde yürütüldüğü anlamına gelir. Dolayısıyla düzen ve istikrarın kural değil her zaman için istisna olduğu uluslararası alan tehlikeli ve belirsizdir. İkinci olarak Machiavelli ve Hobbes temel olarak bireyler veya toplumsal gruplar arasındaki ilişkileri açıklama amacı taşırken, realist uluslararası ilişkiler teorisyenleri, her şeyden öte devletlerin davranışlarını açıklamakla ilgilenir. Realistler, devleti tutarlı ve bütünleşik ‘birimler’ olarak görür ve dünya sahnesinin en önemli aktörleri olarak değerlendirir. Bu yüzden realistlerin uluslararası politika teorileri net bir biçimde devlet-merkezlidir. Üçüncü ve önemli bir nokta olarak, devletlerin, doğası gereği bencil, açgözlü ve güç peşinde koşan insanlardan oluşması ve onlar tarafından yönlendirilmesinin anlamı, devlet davranışının da kaçınılmaz olarak aynı karakteristikleri göstermesi anlamına gelir. Dolayısıyla insan egoizmi devlet egoizmini belirler, ya da Morgenthau’nun (1962) belirttiği gibi, ‘sosyal dünya, insan doğasının kolektif alana yansımasından başka bir şey değildir.’ Aynen insan egoizminin birey ve gruplar arasında sonsuz çatışmalara yol açması gibi, devlet egoizmi de uluslararası politikanın kaçınılmaz bir rekabet ve çekişmeyle tanımlanması anlamına gelir. Temel olarak kendi çıkarlarını düşünen aktörler gibi, devletlerin temel amacı, onu liderlerinin de ilk önceliği hâline getiren hayatta kalmaktır. Bütün devletler, askerî ve stratejik araçlar kullanarak ve mümkünse diğer devletler aleyhine avantaj elde etme yolları arayarak güvenliği sağlamaya çalışırken, uluslararası politika, çatışmaya yönelik dayanılmaz bir eğilimle tanımlanır. Devlet Yönetimi ve Ulusal Çıkar Nesnel veya ‘bilimsel’ bir açıdan uluslararası politikayı anlama girişimiyle sıklıkla ilişkilendirilmesine rağmen realizm, aynı zamanda

Doğa hâli (durumu): Siyasî otoriteden ve birey üzerinde resmî (yasal) kontrollerden yoksun toplum.


126

3. Bölüm

Özet ◆◆ Realist güç siyaseti modeli, insan bencilliği veya egoizmle, uluslararası anarşinin yapısal sonuçları hakkındaki fikirlerin bileşimine dayanmaktadır. Bunun çatışmaya yönelik güçlü bir eğilimi ima etmesine rağmen kan dökülmesi ve açık şiddet, güç dengesiyle kısıtlanabilir. Uluslararası sistemin temel dinamikleri, devletler arasındaki güç (veya yetenek) dağılımından kaynaklanır. ◆◆ Liberal uluslararası politika görüşünün ana teması, uyum veya denge inancıdır. Barış, işbirliği ve bütünleşme eğilimi, serbest ticaret, demokrasinin yaygınlaşması ve uluslararası örgütlerin kurulmasının neden olduğu ekonomik karşılıklı bağımlılık gibi unsurlarla meydana gelmiştir. Fakat zamanla liberalizmle (veya neo-liberalizm) realizm arasındaki ayrım giderek belirsizleşmiştir. ◆◆ Temel eleştirel küresel siyaset perspektifleri, Marksizmin çeşitli şekilleri, sosyal inşacılık, post-yapısalcılık, feminizm, yeşil siyaset ve post-sömürgeciliktir. Bu teoriler kendi farklı tarzlarıyla küresel statükonun dayandığı norm, değer ve varsayımları sorgular. Eleştirel teorisyenler, realizm ve liberalizmi küresel güç asimetrilerini gizleme veya meşrulaştırma yöntemleri olarak görme eğilimindedir. ◆◆ Eleştirel teorisyenlerin pek çoğu, özne ve nesneyi ve dolayısıyla teori ve pratiği birbiriyle yakından bağlantılı gören post-pozitivist perspektifi benimser. Post-pozitivistler, gözlemcinin inanç, fikir ve varsayımlarından bağımsız ‘dışarıda’ nesnel bir gerçeklik olduğu inancını sorgular. Dolayısıyla gerçeklik, en iyi şekilde ‘özneler arası’ terimlerle anlaşılabilir. ◆◆ Küresel karşılıklı bağlanmışlık düzeyinin hızlanan küreselleşmeyle bağlantılı olarak artması, yeni bir dizi teorik güçlüğü de beraberinde getirmiştir. Bunlar arasında, karmaşıklığın geleneksel doğrusal düşünce açısından doğurduğu zorluklar, günümüzde dünyanın tek bir ahlâkî toplum oluşturma olasılığı ve teorik paradigmaların değerinin azalması sayılabilir. Paradigmalar anlayış ve sezgi sunabilir fakat aynı zamanda algısal alanımızı sınırlandırabilir.

Tartışma Soruları ◈◈ Siyaset nihâî kertede güç ve çıkar arayışına mı gider? ◈◈ Realizm ne ölçüde tek ve tutarlı bir teoridir? ◈◈ Realistler, barış ve istikrar dönemlerini nasıl açıklar? ◈◈ Liberaller, dünya siyasetinin neden denge veya uyumla nitelendiğini düşünür? ◈◈ ‘Demokratik barış’ tezi ikna edici midir? ◈◈ Devletler, göreceli kazanımlarla mı yoksa mutlak kazanımlarla mı ilgilenir? ◈◈ Ana akım teorileri küresel statükoyu sâdece meşrulaştırır mı? ◈◈ Bütün bilgiler tümüyle sosyal olarak mı ‘inşa’ edilmiştir? Bu, ne anlama geliyor olabilir? ◈◈ Eleştirel küresel siyaset yaklaşımlarından en ‘eleştirel’ olanı hangisidir? ◈◈ Yerleşik teorilerden herhangi biri karmaşık karşılıklı bağlanmışlık sorunlarıyla baş edebilir mi? ◈◈ Dünyayı tek bir ahlâkî toplum olarak düşünmek anlamlı mıdır?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

Konuyla İlgili Okumalar Bell, D. (ed.), Ethics and World Politics (2010). Dünya siyasetine dâir genel perspektifleri ve önemli etik ikilemleri tartışan mükemmel bir derleme. Burchill, S. vd., Theories of International Relations (2009). Uluslararası ilişkiler çalışmalarının temel teorik yaklaşımlarına sistematik ve kapsamlı bir giriş. Capra, F., The Hidden Connections (2003). İnsan topluluklarının, şirketlerin, ulus-devletlerin ve küresel kapitalizmin, sistem teorisi perspektifinden düşünce kışkırtıcı bir analizi. Jackson, R. ve G. Sørensen, Introduction to International Relations: Theories and Approaches (2007). Modern uluslararası düşüncenin karmaşıklıklarının, okunması kolay ve berrak bir sunumu.

127


4.

BÖLÜM

KÜRESEL ÇAĞDA EKONOMI

‘Üretim sürecinde hiç durmayan köklü değişiklikler, sosyal koşulların kesintisiz biçimde bozulması, sonsuz belirsizlik ve karışıklık... Somut olan her şey eriyip havaya karışıyor.’ K. MARX ve F. ENGELS, Komünist Manifesto (Das Kommunıstısche Manıfest, 1848)

Ekonomik sorunlar, uzun süredir ideolojik ve siyasî tartışmaların merkezindedir. On dokuz ve 20. Yüzyıllar’ın büyük bir kısmı açısından siyasetin merkezî çatışma konusu, iki rakip iktisadî model, yani kapitalizm ve sosyalizm arasındaki yarış oldu. Fakat bu yarış, kapitalizmin, özellikle komünizmin dağılmasıyla resmileşen sosyalizm üzerindeki zaferiyle son buldu. Piyasa, özel mülkiyet ve rekabet, refah yaratmanın tek geçerli yolu olarak dünya çapında kabûl edilirken, kapitalizm, küresel kapitalizme dönüştü. Bununla birlikte kapitalizm, siyasî olarak tartışmalı bir konu olmaktan çıkmadı. Öncelikle kapitalizm, tek bir sistem değil çeşitlidir: kapitalizmin farklı biçimleri dünyanın farklı bölgelerinde kök salmıştır. Bu kapitalizmler arasındaki fark nedir ve bu farklı sosyo-ekonomik örgütlenme biçimlerinin sonuçları nelerdir? Dahası, kapitalist kalkınmanın neo-liberalizm adı verilen spesifik bir biçimi 1980’lerden beri küresel olarak yükselişe geçmiştir. Neo-liberalizmin bu ‘zaferinin’ temel sonuçları neler olmuştur? Genellikle neo-liberalizmin yükselişiyle ilişkilendirilen bir başka gelişme, ekonomik küreselleşme sürecinin dikkate değer bir biçimde hızlanmasıdır. Neo-liberal küreselleşme, herkes için refah ve fırsat mı yaratmış, yoksa eşitsizlik ve adâletsizliğin yeni biçimlerini mi doğurmuştur? Bu soruların cevaplanması, giderek artan ekonomik istikrarsızlık ve kriz eğilimi ışığında özellikle âcil hâle gelmiştir. Ekonomik krizler, uzun vâdeli ekonomik başarı için ödemeye değer mâliyetler midir, yoksa küresel kapitalizmin temeldeki başarısızlığının belirtileri midir?

Temel Meseleler ѥѥ Modern dünyada temel kapitalizm türleri nelerdir? ѥѥ Neo-liberalizmin hâkim konuma geliş nedenleri ve başlıca sonuçları nelerdir? ѥѥ Ekonomik küreselleşme en iyi nasıl açıklanabilir? ѥѥ Modern dünya ekonomisi ne ölçüde ‘küreselleşmiştir’? ѥѥ Kapitalizm neden ekonomik canlanma ve çöküş eğilimleri taşır? ѥѥ Son ekonomik krizler, küresel kapitalizmin doğası hakkında bize neler söyler?


KAPITALIZM VE NEO-LIBERALIZM Dünya Kapitalizmleri Ağırlıklı olarak feodal toplumlarda gelişen kapitalizmin kökenleri, 17. ve 18. Yüzyıl Avrupası’na kadar geri götürülebilir. Feodalizmin niteliği, toprak mülklerinin, değişmez toplumsal hiyerarşilerin ve katı yükümlülük ve görev örüntülerinin ihtiyaçlarına yönelik tarım temelli bir üretimdir. Kapitalist uygulamalar, başlangıçta piyasaya yönelik ticaret tarımında kök salmış ve giderek bağlı serflerin yerine ücretli emeğe dayanmaya başlamıştır. Doğmakta olan kapitalist sistemin kalbinde yer alan piyasa mekanizması teknolojik yenilikler konusundaki baskıyı kesin bir biçimde artırmış ve üretim kapasitesinin önemli ölçüde artmasına neden olmuştur. Aşırı kullanılmış ortak otlak arazilerinin çevrilmesine ve gübre kullanımının yanında bilimsel üretim yöntemlerinin artışına şâhitlik eden ‘tarım devrimi’ bu durumu yansıtmıştır. Bununla birlikte, kapitalizmin tarihindeki en önemli gelişme, 18. Yüzyıl’ın ortalarından itibaren önce İngiltere’de hemen ardından ABD’de ve Avrupa’nın büyük bir kısmında ortaya çıkan Sanayi Devrimi olmuştur. Sanayileşme, mekanize ve genellikle fabrika temelli üretim biçimlerinin gelişimi, işbölümünün artan oranda kullanımı, nüfusun aşamalı olarak kırsal kesimden kasaba ve şehirlere kayması yoluyla toplumları tümüyle değiştirmiştir. Bu süreçte sanayileşme, kapitalizmin üretim kapasitesini büyük ölçüde artırmış ve 19. Yüzyıl’ın ortalarından itibaren dünya çapında hâkim sosyo-ekonomik sistem olarak endüstriyel kapitalizmin doğuşunu mümkün kılmıştır. Endüstriyel kapitalizmin gelişimi, aynı zamanda dünya ekonomisinin evriminde temel bir aşamaya denk gelmiştir, yani Avrupa’dan Kuzey Amerika’ya, Güney Amerika ve Asya’ya sermâye ihracına neden olmuş ve aynı zamanKapitalizm: Özel mülkiyete dayalı ve da devletler arasında ve dünyanın farklı bölgeekonomik yaşamın piyasa ilkelerine göre leri arasındaki işbölümünü daha da derinleşörgütlendiği genellenmiş bir mal üretim sistemi. tirmiştir. Daha sonra tartışılacağı gibi bu yolla, 19. Yüzyıl’ın sonunda modern küresel kapitaPiyasa: Talep ve arz güçlerinin şekillenlizmin temelleri atılmıştır. Fakat kapitalizm dirdiği ve fiyat mekanizmaları tarafından tek bir sosyo-ekonomik biçimi değil, çeşitli düzenlenen bir ticarî değiş tokuş sistemi. sosyo-ekonomik biçimleri temsil eder (Brown, İşbölümü: Üretim görevlerinin ayrıştığı 1995; Hall ve Soskice, 2001). Üç tür kapitalist ve ekonomik etkinliği artırmak için daha sistem tanımlaması yapmak mümkündür: fazla uzmanlaştığı bir süreç. ◾◾ Girişimci kapitalizm ◾◾ Sosyal kapitalizm ◾◾ Devlet kapitalizmi

Sermâye: Genel anlamda mâlî veya diğer her tür ‘varlık’. Marksistler bu terimi, ‘üretim araçları’ olarak somutlaşan birikmiş refahı ifade etmek için kullanır.

Andrew Heywood | Küresel Siyaset

129


130

Önemli Şahsiyetler

4. Bölüm

Adam Smith (1723-1790) Genellikle ‘kötümser bilimin’ (iktisat) kurucusu olarak görülen İskoçyalı iktisatçı ve filozof. Glasgow Üniversitesi’nde mantık ve ahlâk felsefesi kürsüsü başkanlıkları yaptıktan sonra Smith, kendisine ekonomik teorilerini geliştirmenin yanında Fransa ve Cenevre’yi ziyaret etme fırsatı veren Buccleuch Dükü’ne özel dersler verdi. Ahlâkî Duygular Teorisi (The Theory of Moral Sentiments, 1759) eseri, insanın çıkarcılığı ve düzenlenmemiş sosyal düzeni bağdaştırmaya çalıştığı motivasyon teorisini geliştirmiştir. İşbölümünün önemini vurgulayan ve ekonominin işleyişini piyasa kavramlarıyla açıklamaya yönelik ilk sistematik girişim olan Milletlerin Zenginliği (The Wealth of Nations, 1776), Smith’in en ünlü çalışmasıdır. Genellikle serbest piyasa teorisyeni olarak görülmesine rağmen Smith, piyasanın kısıtlılıklarının da farkındaydı.

Girişimci Kapitalizm Girişimci kapitalizm genellikle ve spesifik olarak Anglo-Amerikan dünyada ‘saf’ kapitalizm olarak yani diğer kapitalizmlerin kaçınılmaz olarak yöneldiği bir ideal olarak görülür (Friedman, 1962). Girişimci kapitalizmin memleketi, ABD ve 1945 sonrasının ilk yıllarında Keynesyen sosyal demokrasiyle flört etmesine rağmen İngiltere’dir. Bununla birlikte girişimci kapitalizmin ilkeleri, piyasalaşmanın ilerlemesiyle el ele giden ekonomik küreselleşmenin etkisiyle Anglo-Amerikan dünyanın çok ötesine genişletilmiştir. Girişimci kapitalizm, Adam Smith ve David Ricardo (1772-1823) gibi klâsik iktisatçıların fikirlerine dayanır ve Avusturyalı iktisatçı ve siyaset felsefecisi Friedrich von Hayek (1899-1992) ve Milton Friedman gibi modern teorisyenler tarafından neo-liberalizm şeklinde güncellenmiştir. Temel özelliği, piyasanın kendi kendini düzenleyen bir mekanizma (veya Adam Smith’in ifade ettiği şekliyle ‘görünmez el’) olduğu inancından doğan engellenmemiş bir piyasa rekabetinin işleyişine olan güvendir. Bu fikir, Adam Smith’in şu ünlü sözleriyle ifade Sosyal demokrasi: Kapitalizmin feshedilmesinden ziyâde, piyasa ve devlet edilmiştir: ‘Akşam yemeğimizi, kasabın, bira arasında bir dengeyi savunan sosyalizmin üreticisinin veya fırıncının hayırseverliğinden ılımlı ve reformist bir kolu. değil, kendi çıkarlarını gözetmelerinden bekleriz.’ ABD’de bu tür serbest piyasa ilkeleri, kamu Piyasalaşma: Ticarî alışveriş ve maddî çıkarlara dayalı piyasa ilişkilerinin, ekonomülkiyetinin minimal düzeyde kalmasını ve mi içerisinde ve muhtemelen toplumda refah düzenlemelerinin neredeyse yalnızca bir yaygınlaşması. güvenlik ağı olarak işlev görmesini sağladı.


Küresel Çağda Ekonomi

131

Amerikan şirketleri tipik olarak kâr amaçlıdır ve ödül, yüksek verimlilik ve işgücü esnekliği üzerine koyulmuştur. Sendikalar, güçlü sendika kuruluşlarının kâr maksimizasyonu önünde bir engel olacağı korkusunu yansıtacak şekilde genellikle zayıftır. Kapitalizmin bu türünün büyüme ve girişim üzerine yaptığı vurgunun kısmen kaynağı, sigorta şirketleri ve emeklilik fonları gibi yatırımlarına büyük kazanç talep eden mâlî kurumların, üretken refahı büyük ölçüde elinde tutmasıdır. ABD’nin tartışmasız ekonomik gücü, girişimci kapitalizmin canlılığının belgesidir. Göreceli ekonomik düşüşü açık olmasına rağmen (ABD, 1945’te dünya imâlât çıktısının yarısını elinde bulundururken bu oran 2007’de beşte birin altına düşmüştü) ABD’nin ortalama verimliliği Almanya veya Japonya’dan hâlâ daha yüksektir. ABD, piyasa ilkelerinin uygulanmasından ve özellikle kıta çapında bir iç pazara sâhip olma, doğal kaynak zenginliği ve ‘öncü ideoloji’ olarak görülen sağlam bir bireyselci popüler kültürden yararlanmasını sağlayan doğal avantajlardan açık bir şekilde fayda sağlamaktadır. Bununla birlikte girişimci kapitalizmin ciddî dezavantajları da vardır. Bunların belki de en önemlisi, yaygın maddî eşitsizlikler ve toplumsal parçalanma eğilimidir. Bu durum, ABD’de, örneğin Avrupa’da rastlanmayan mutlak fakirlik düzeyleri ve iyi eğitilmemiş ve sosyal olarak bağımlı alt sınıfların büyümesinde görülmektedir. Sosyal Kapitalizm Sosyal kapitalizm, Orta Avrupa’nın çoğunda ve Batı Avrupa’da kök salmış bir kapitalizm türünü ifade eder. Almanya doğal memleketidir, fakat sosyal kapitalizmin ilkeleri, Avusturya, Benelux ülkeleri, İsveç, Fransa ve İskandinavya’nın büyük bir kısmında değişik şekilleriyle benimsenmiştir (van Kersbergen, 1995). Bu ekonomik biçim, ekonomik milliyetçiliğin önde gelen bir teorisyeni olan Friedrich List (1789-1846) gibi iktisatçıların esnek ve pragmatik fikirlerinden büyük ölçüde etkilenmiştir. Bu kapitalist modelin ana teması sosyal piyasa fikridir: yani piyasa rekabeti kurallarıyla toplumsal bütünlük ve dayanışma ihtiyacını birleştirme çabası. Kısa vâdeli kârlılıktan ziyâde uzun vâdeli yatırıma yapılan vurgu bu fikri yansıtmaktadır. Ren-Alp kapitalizmindeki iş örgütlenmesi de, sosyal ortaklığa dayanması anlamında Anglo-Amerikan kapitalizminden farklılaşır. Sendikalar, iş konseylerinde temsil edilir ve genellikle sektörel kapsamdaki yıllık ücret görüşmeleri turlarına katılırlar. Bu ilişki, işçiler ve Sosyal piyasa: piyasa ilkeleriyle yapılansosyal güvencelere sâhip diğer savunmasız dırılmış, hükûmet müdahalesinden büyük gruplara sunulan kapsamlı ve mâlî kaynaklara oranda uzak ve bütünlüğün kapsamlı sâhip refah hükümleriyle desteklenmiştir. sosyal güvenceler sistemi ve etkin sosyal Savaşın yıktığı Almanya’yı 1960’lara gelindiğinde Avrupa’nın lider ekonomik gücü hâli-

hizmetlerle sağlandığı bir toplum içerisinde işleyen ekonomi.


160

4. Bölüm

Özet ◆◆ Kapitalizm, özel mülkiyete dayalı ve ekonomik yaşamın piyasa ilkelerine göre örgütlendiği genellenmiş bir mal üretim sistemidir. Bununla birlikte piyasa ve devlet arasında kendi içlerinde kurdukları denge açısından girişimci kapitalizm, sosyal kapitalizm ve devlet kapitalizmi birbirinden farklıdır. ◆◆ Neo-liberalizmin gelişimi, girişimci kapitalizmin, kapitalizmin diğer biçimleri karşısında yükselişini yansıtır. Ekonomik küreselleşme bağlamında neo-liberalizmi savunanlar, küresel büyüme konusunda onun güvenilir bir araç olduğunu savunurken, eleştirenler onu, eşitsizliklerin artması, mâlî krizler ve çeşitli türlerdeki siyasal ‘şoklarla’ ilişkilendirir. ◆◆ Ekonomik küreselleşme, bütün ulusal ekonomilerin iç içe geçmiş küresel bir ekonomi içine değişen derecelerde çekilmesi sürecidir. Bununla birlikte, ekonomik yaşamın ne derecede küreselleştiği ve ekonomik küreselleşmenin iyi veya sağlıksız etkileri konusunda önemli tartışmalar mevcuttur. ◆◆ Küresel başarısına rağmen kapitalizm, her zaman canlanma ve çöküşlere yatkın olmuştur. Marksistler bu krizleri kapitalizmin doğasından kaynaklanan üretim fazlası eğilimiyle açıklarken, Schumpeter, kapitalizmin ‘yaratıcı yıkım’ yönündeki eğiliminden kaynaklanan ekonomik döngüye dikkat çekmiştir. ◆◆ Modern kriz ve ‘bulaşmalar’, neo-liberal küreselleşmenin, kimilerine göre bâriz olmayan ‘mâlîleşme’ eğiliminden kaynaklanmaktadır. Bunun sonucunda, ‘kumarhane kapitalizmi’ olarak adlandırılan, yüksek oranda istikrarsız, tahmin edilemez ve spekülatif balonların oluşumuna ve ardından etkileri potansiyel olarak dünya çapına yayılan patlamalarına izin veren bir ekonomik sistem oluşmuştur. ◆◆ 2007-9 mâlî krizinin nedenleri, krizin Amerikan bankacılık sisteminden mi, Anglo-Amerikan girişimci kapitalizminden mi, yoksa kapitalist sistemin doğasından mı kaynaklandığı konusundaki fikir ayrılıklarıyla birlikte hararetle tartışılmaktadır. Kriz, küresel güçte önemli değişiklikleri hızlandırmış olabilir, fakat ulusal veya küresel düzenlemeler lehine önemli bir değişikliğe yol açacağı konusu çok daha belirsizdir.

Tartışma Soruları ◈◈ Girişimci kapitalizmin temel avantaj ve dezavantajları nelerdir? ◈◈ Kapitalizm, kapsamlı sosyal yardım uygulamalarıyla ne derece uyumludur? ◈◈ Devlet kapitalizmi, kavramsal bir çelişki midir? ◈◈ Çin’in tutarlı bir ekonomik modeli var mıdır? ◈◈ Neo-liberalizm ve ekonomik küreselleşme ne derecede bağlantılıdır? ◈◈ Ekonomik küreselleşmenin temel itici güçleri nelerdir? ◈◈ Küresel ekonomi fikri bir efsane midir? ◈◈ Ulus-ötesi şirketler iyilikten yana mı, yoksa kötülükten yana mı güçlerdir? ◈◈ 2008-2009 küresel mâlî krizinin, modern dünya ekonomisinin doğası hakkındaki anlamı nedir?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

Konuyla İlgili Okumalar Gamble A., The Spectre at the Feast: Capitalist Crisis and the Politics and Recession (2009). 2007 küresel mâlî krizi sonrasının doğası ve sonuçlarına dâir renkli, okunabilir ve yetkin bir değerlendirme. Harvey D., A Brief History of Neo-liberalism (2005). Neo-liberalizmin kökenleri, yayılması ve etkileri hakkında kısa ve eleştirel bir inceleme. O’Brien, R. ve M. Williams, Global Political Economy: Evolution and Dynamics (2010). Küresel ekonomi-politik konusuna anlaşılır ve kapsamlı bir giriş kitabı. Ravenhill, J. (ed.), Global Political Economy (2008). Önde gelen uzmanların küresel ekonomi-politiğin önemli konularını değerlendirdiği kapsamlı ve iyi planlanmış bir metin.

161


5.

BÖLÜM

KÜRESEL ÇAĞDA DEVLET VE DIŞ POLITIKA

‘Geleneksel ulus-devletler doğal olmaktan çıkmış, hatta küresel ekonomide imkânsız birimler hâline gelmiştir.’ KENICHI OHMAE, Ulus-Devletin Sonu, (The End of the Natıon-State, 1996)

Devlet, uzun bir süre küresel siyasetin ‘temel’ birimi ve dünya sahnesinin en önemli aktörü olarak değerlendirilmiştir. Üstünlüğü, egemen yetkilerinden kaynaklanmaktadır. Devletler kendi sınırları içerisinde rakipsiz güç kullanırken, dünya siyasetinin bağımsız ve özerk birimleri olarak hareket ederler ya da etmeleri gerekir. Fakat devletler, daha önce hiç olmadığı kadar tehdit altındadır. Özellikle küreselleşmenin ekonomik ve siyasî biçimleri, devletin geri çekilme sürecini başlatmış, hatta kimilerinin post-egemen devlet olarak adlandırdığı bir şekil yaratmıştır. Buna rağmen diğerleri, değişkenlik ve dönüşüm şartlarının, mantıken yalnızca devletler tarafından sunulabilecek bir düzen, istikrar ve yön ihtiyacının her zamankinden daha fazla olduğunun altını çizdiğini belirtmektedir. Devletler gerçekten düşüşte mi, yoksa yeniden canlanma sürecinde midir? Küreselleşme eğilimlerinin, yönetimin doğası ve süreçleri açısından da sonuçları vardır. Bir zamanlar devletin ‘beyni’ olarak görülen ve siyasetin bünyesini merkezden kontrol eden yönetim, yerini, kamusal ve özel alanlar arasındaki ayrımı belirsizleştiren ve genellikle ulusal düzeyin yanında ulus-üstü ve ulus-altı düzeylerde de işleyen bir dizi gevşek ve belirsiz süreçlerin ifade ettiği ‘yönetişime’ bırakmıştır. Yönetim, neden ve nasıl yönetişime dönüşmüş ve bu sürecin sonuçları ne olmuştur? Son olarak dış politika, genellikle ulusal yönetimlerin, devletin diğer devletlerle ilişkilerini yönettiği ve küresel siyasette tercih ve kararların rolünü vurgulayan önemli bir mekanizmadır. Dış politika kararları nasıl alınır ve bu kararları hangi faktörler etkiler?

Temel Meseleler ѥѥ Egemen devlet olma, küreselleşmiş dünya ile uyumlu mudur? ѥѥ Ulus-devletler, piyasa devletlerine ya da post-modern devletlere mi dönüşmüştür? ѥѥ Devlet, ne bakımlardan ve nasıl daha önemli hâle gelmiştir? ѥѥ Çok-düzeyli yönetişim, ne derecede ulusal yönetimlerin yerine geçmiştir? ѥѥ Dış politika kavramı, hâlâ bir anlam taşır mı? ѥѥ Dış politika kararları konusunda en ikna edici teori hangisidir?


DEVLETIN VE DEVLET OLMANIN DEĞIŞKENLIĞI Devletler ve Egemenlik Devlet tarihsel bir kurumdur: maddî ve manevî tüm diğer kurum ve grupları hâkimiyeti altına almayı başaran bir merkezî yönetim sistemi olarak on beşinci ve 16. Yüzyıl Avrupası’nda doğmuştur. Genellikle 1648 Westphalia Barışı’nın modern devlet kavramını resmîleştirdiği varsayılır. Devletleri egemen birimler olarak kurarak, dünya sahnesinin temel aktörleri yapmıştır. Böylece uluslararası politika, bir ‘devletler sistemi’ olarak algılanmıştır. Devletler sistemi, aşama aşama Avrupa’dan Kuzey Amerika’ya ve daha sonra 19. Yüzyıl’da Güney Amerika ve Japonya’ya yayılarak, Asya, Afrika, Karayipler ve Pasifik’te sömürgelerin özgürleşmesi süreci sayesinde 20. Yüzyıl’da gerçek anlamda küresel bir sisteme dönüşmüştür. 21. Yüzyıl’da devlet olgusu, her zamankinden daha çok peşine düşülen ve daha popüler bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. 2009’da Birleşmiş Milletler’in 1945’teki 50 devletle karşılaştırıldığında tanıdığı 192 devlet ve aralarında Vatikan, Tayvan, Kosova ve Kuzey Kıbrıs gibi kenarda bekleyen ‘tanınmamış’ pek çok devlet vardır. Devlet olma yolundaki potansiyel adaylar listesi de çarpıcıdır: Filistin, Kürdistan, Quebec, Çeçenistan, Batı Sahra, Porto Riko, Bermuda, Grönland ve İskoçya bunlardan yalnızca bazılarıdır. Fakat devlet nedir ve devlet olmanın temel unsurları nelerdir? Devletler, biri dışarıya, diğeri içeriye bakan iki yüzleri olması anlamında ikili bir yapıya sâhiptir (Cerny, 2010). Devletin dışa bakan yüzü, diğer devletlerle ilişkilerinin yanında, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı koruma sağlayabilme yeteneğiyle ilgilidir. Devletin uluslararası hukuktaki klâsik tanımı, Devletlerin Hak ve Yükümlülükleri Hakkında Montevideo Konvansiyonu’nda (1933) yer almaktadır. Montevideo Konvansiyonu’nun 1. Maddesi’ne göre bir devletin dört unsuru vardır: ◾◾ Sınırları belirli bir ülke ◾◾ Sürekli bir nüfus ◾◾ Etkin bir yönetim ◾◾ Diğer devletlerle ilişkiye girebilme yeteneği Bu bakımdan bir devletin siyasal varlığı, diğer devletler tarafından tanınmasına bağlı değildir. Devlet, tanıma olmadan da varlığını ve refahını sürdürme ve bunun sonucunda kendisini uygun gördüğü biçimde örgütlemeye yönelik olarak bütünlük ve bağımsızlığını koruma hakkına sâhiptir (Madde 3). Devletin içe bakan yüzü, devletin, sınırları içerisinde yaşayan birey ve gruplarla ilişkilerinin yanında iç düzeni sağlama yeteneğiyle ilgilidir. Andrew Heywood | Küresel Siyaset

163


164

5. Bölüm

Bu açıdan devlet, genellikle bir hâkimiyet aracı olarak görülür. Dolayısıyla Alman sosyolog Max Weber (1864-1920) devleti, ‘meşru şiddet’ araçları üzerindeki tekeli çerçevesinde tanımlamıştır. Joseph Schumpeter (1954), devletin, vatandaşları vergilendirme tekeli dolayısıyla mâlî bir tekele de sâhip olduğuna dikkat çekerek bu tanıma katkıda bulunmuştur. Devletin ikili yapısı açısından ‘devlet olma olgusu’ olarak adlandırılabilecek durum, hem dışsal saldırılardan koruma ve iç düzeni sağlama, hem de bunları eşzamanlı olarak yapabilme kapasitesi olarak görülebilir (Brenner, 2004). Fakat ne Montevideo Konvansiyonu’nun devletin unsurları listesinde ne de Weber’in meşru şiddet kullanımı tekeli olgusunda açıkça belirtilmemiş olmasına rağmen, devletin temel özelliği, tek bir çekirdek nitelikle tesis edilmiştir: egemenlik. Nihâî değerlendirmede devletleri devlet yapan şey, tanımlı ülkesel sınırlar içerisinde egemen yetkiler kullanabilmeleri ve otonom ve bağımsız aktörler olmalarıdır. Dünya siyasetine dâir realistlerin benimsediği bilardo topu modelinde devletler, birbiriyle çarpışan bilardo toplarıdır ve egemenlik, topların çarpışmanın etkisine dayanabilmelerini sağlayan geçirgen olmayan sert dış kabuktur. Egemenliğin ilk önemli teorisyeni, Fransız siyaset felsefecisi Jean Bodin’dir (1530-1596). Egemenliği ‘ortak refahın mutlak ve dâimî gücü’ olarak tanımlamıştır. Ona göre siyasal ve sosyal istikrarın tek güvencesi nihâî kural koyma otoritesine sâhip bir egemenin varlığıdır; bu anlamda kanunlar, egemenin ‘iradesini’ yansıtır. Thomas Hobbes’a göre egemene olan ihtiyaç, insanların bencil ve güç peşindeki doğasından kaynaklanmıştır, yani egemen yöneticinin yokluğunu ifade eden ‘doğa hâlinde’ hayat, herkesin herkesle savaştığı, ‘yalnız, zavallı, iğrenç, acımasız ve kısa’ bir hayattır. Dolayısıyla Hobbes egemenliği, zorlayıcı güç tekeli olarak tanımlamış ve bu yetkinin tek bir yöneticiye (kendi tercih ettiği yönetim biçiminde bir monark veya oligarşik bir grup veya hatta demokratik bir asamble olması fark etmez) teslim edilmesi gerektiğini savunmuştur. Fakat devletin ikili yapısı doğrultusunda egemenlik içsel veya dışsal anlamda anlaşılabilir. İçsel egemenlik olgusu, gücün konumu veya devlet içerisindeki güç ya da otoriteyi ifade eder ve devlet yapılarının veya yönetim sistemlerinin gelişimi açısından büyük öneme sâhiptir. Siyasal bir sistemde nihâî veya mutlak otorite nerede olmalıdır? Daha önce de belirtilen ilk düşünürler, egemenliğin tek bir kişiye, Egemenlik: Mutlak ve sınırsız güç ilkesi; bir monarka verilmesi gerektiğine inanma eğiiç veya dış işlerinde daha yüksek bir otorilimindeydi. Mutlak monarklar kendilerini tenin olmaması İçsel egemenlik: Ülke sınırları dâhilin‘egemen’ olarak tanımladı ve 17. Yüzyıl Frandeki tüm vatandaş, grup ve kurumları sası’nda XIV. Louis’nin yaptığı gibi kendileribağlayıcı kararlar alan, devlet içerisinde nin devlet olduğunu ilân edebildiler. Mutlak bir kuruma verilmiş üstün güç/otorite olgusu. egemenlik olgusundan en radikal kopuş, 18. Yüzyıl’da İsviçreli siyaset felsefecisi Jean-Ja-


Küresel Çağda Devlet ve Dış Politika

165

cques Rousseau’nun halk egemenliği olgusu lehine monarşik yönetimleri reddetmesiyle oldu. Rousseau’ya göre mutlak otorite, ‘genel irade’ fikrinde ifadesini bulan halkın kendisine aitti. Genellikle halk egemenliği doktrini, diğer unsurlar arasında, siyasî otoritenin tek meşru kaynağının düzenli, âdil ve rekabetçi seçimlerde başarı olduğu hakkındaki liberal-demokratik fikre ilham kaynağı olan modern demokrasi teorisi temelinde değerlendirilir. Bununla birlikte bazı liberal düşünürler, otoritenin mutlak ve nihâî kaynağı fikrinin, ayrılmış güçler ve modern demokratik devletlerde görülen çoğulcu rekabet gerçeğiyle uyuşmasının zor olduğunu ileri sürerek, içsel egemenlik kavramının çoğu zaman mutlakıyetçi kökenlerle lekelendiği konusunda uyarılarda bulunur. Bununla birlikte egemen gücün içsel konumu hakkında netlik olmasa ve tartışmalar yaşansa bile bir devlet, halkı ve ülkesi üzerinde egemen olarak değerlendirilebilir. İşte bu, dışsal egemenlik olgusudur. Dışsal egemenlik, devletin diğer devletler ve uluslararası aktörlerle olan ilişki biçimini tanımlar. Devletin dünya siyasetinde bağımsız ve otonom bir varlık olarak davranabilme yeteneğini oluşturur. Bu çerçevede küresel siyaset açısından büyük öneme sâhip bir egemenlik biçimidir. Örneğin dışsal egemenlik uluslararası hukukun (14. Bölüm) temelini oluşturur. Yalnızca Birleşmiş Milletler, Genel Kurul üyeliği yoluyla bütün devletlerin uluslararası ilişkilere eşit katılımını sağlayarak egemen eşitlik ilkesine uygun çalışmakla kalmaz, aynı zamanda ve daha da önemlisi, dışsal egemenlik, her devletin ülkesel bütünlüğü ve siyasal bağımsızlığının dokunulmazlığını güvence altına alır. Benzer şekilde, dünya siyasetindeki en derin fikir ayrılıklarının çoğu, dışsal egemenlik konusunda çatışan iddialarla ilişkilidir. Örneğin Arap-İsrail çatışması, dışsal egemenlik iddialarını kışkırtmaktadır. Filistinliler, uzun zamandır bir vatan ve nihâî aşamada İsrail tarafından ilhak iddia edilen topraklarda (1967 Altı Gün Savaşı’nda işgâl edilen topraklar da dâhil) egemen bir devlet kurma çabasında olmuştur; bunun karşılığında geleneksel olarak İsrail, bu tür talepleri kendi egemenliğine karşı bir meydan okuma olarak algılamıştır. Bununla birlikte dışsal egemenlik olgusu, ahlâkî sonuçları ve uygulamadaki önemi hakkında sorular ortaya çıkararak artan fikir ayrılıklarına konu olmuştur. Ahlâkî kaygıların ortaya çıkış nedeni, dışsal egemenliğin devletlere, kötü muamele, işkence ve belki de soykırım da (bkz. s. 439) dâhil olmak üzere vatandaşlarına istediği gibi davranma hakkı veriyor gibi görünmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla dışsal egemenlik ilkesiyle insan hakları doktrini ve aslınDışsal egemenlik: Dış ilişkilerinde daha da küresel ve kozmopolitan bütün adâlet stanyüksek bir otoritenin olmaması anlamındartları arasında bir gerilim vardır. Bu gerilim, da, dünya sahnesinde bir aktör olarak 13. Bölüm’de ele alınan özellikle insanî müdadevletin sınırsız ve mutlak otoritesi. hale konusuyla bağlantılı olarak açık bir şekilde


192

5. Bölüm

Özet ◆◆ Devletin dört temel özelliği vardır: tanımlı bir ülke, sürekli bir nüfus, etkin bir yönetim ve diğer devletlerle ilişki kurma kapasitesi. Fakat temel özelliği, mutlak ve sınırsız güç ilkesi olarak egemenliktir. Bununla birlikte egemenliğin içsel ve dışsal boyutları vardır. ◆◆ Küreselleşmenin, devlet egemenliğini kısıtladığı ve ‘post-egemen yönetişim’ olarak bilinen bir duruma neden olduğu görüşü yaygındır. Özellikle ekonomik egemenlik, sınır-ötesi ticaret, sermâye ve diğer akışlar tarafından sınırlandırılmıştır. Bazılarına göre bu tür gelişmeler devletin doğasını değiştirerek ‘rekabet’ devleti, ‘piyasa’ devleti veya ‘post-modern’ devletin yükselişine neden olmuştur. ◆◆ ‘Düşüş’ literatürünün aksine, devlet otoritesinin geri döndüğüne dâir artan sayıda kanıt mevcuttur. Böyle olmasının nedeni, yeni güvenlik tehditlerine tepkiler, devletin giderek ekonomik bir modernleşme aktörü olarak kullanılması ve kalkınmayı teşvik etme aracı olarak devlet-inşasına yapılan vurgudur. ◆◆ Çoğuna göre, devletin işlevlerini yerine getirdiği ortamdaki değişimler de, yönetimin yerine yönetişimin geçtiği anlamına gelmekte, bu da komuta ve kontrolden koordinasyona geçişi gerektirmektedir. Bu eğilim, yönetimin çeşitli düzeylere ‘esnetilmesi’ ve çok-düzeyli yönetişimin ortaya çıkışıyla ilişkilendirilmektedir. ◆◆ Dış politika yapımı, geleneksel olarak, devlet yönetiminin önemini yansıtacak şekilde uluslararası politikanın temel unsurlarından biri olarak görülmüştür. Fakat uluslararası sistemin yapısal dinamikleri ve küreselleşmenin gelişimi gibi unsurlar çerçevesinde dış politikanın artık anlamlı olup olmadığı sorgulanmaktadır. ◆◆ Dış politika kararları konusunda birçok genel teori geliştirilmiştir. Bunların en önemlileri, birbiriyle uyumsuz olmayan, rasyonel aktör modelleri, aşamalı modeller, bürokratik örgütlenme modelleri ile bilişsel süreçler ve inanç sistemleri modelleridir.

Tartışma Soruları ◈◈ Devlet, ne anlamda ikili bir yapıya sâhiptir? ◈◈ Egemenlik, neden devletin temel niteliği olarak görülür? ◈◈ Dışsal egemenliğe yönelik temel tehditler nelerdir? ◈◈ ‘Post-egemen yönetişim’ olgusu anlamlı mıdır? ◈◈ Uluslararası örgütlerin gelişiminin devlet açısından sonuçları nelerdir? ◈◈ Küreselleşme eğilimleri devletin doğası ve rolünü ne oranda yeniden şekillendirmiştir? ◈◈ ‘Devletin geri dönüşü’ efsane mi yoksa gerçek midir? ◈◈ Yönetişimin yönetimden farklılaştığı biçimler nelerdir? ◈◈ Dış politika yapımı, bireysel, ulusal veya sistemik düzeyde mi en iyi anlaşılır? ◈◈ Neo-realizm, geleneksel dış politika kavramını nasıl eleştirmiştir? ◈◈ Dış politika aktörlerinin rasyonel ve dengeli karar alması neden zordur?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

Konuyla İlgili Okumalar Hay, C., M. Lister ve D. Marsh (eds.) The State: Theories and Issues (2006). Devletin doğasını ve devlet dönüşümü sorununu değerlendiren ve konuya hâkim bir derleme. Pierre, J. ve G. Peters Governance, Politics and the State (2000). Yönetişimin doğası ve önemine dâir yararlı bir giriş. Smith, S., A. Hadfield ve T. Dunne (eds.) Foreign Policy: Theories, Actors, Cases (2008). Dış politika teori ve uygulamaları hakkında yetkin yazılardan oluşan bir derleme. Sørensen, G. The Transformation of the State: Beyond the Myth of Retreat (2004). Dünya siyasetinde devletin devam eden önemini vurgulayan sistematik bir analiz.

193


6.

BÖLÜM

KÜRESEL ÇAĞDA TOPLUM

‘Toplum diye bir şey yoktur. Sâdece birey olarak erkekler, kadınlar ve onların aileleri vardır.’ MARGARET THATCHER, Mülâkat, 1987

Uluslararası politika çalışmaları geleneksel olarak toplumsal akımlara ve sosyal unsurlara pek önem vermemiştir. Dünya sahnesinin temel aktörleri olarak ‘toplumlardan’ ziyâde ‘devletler’ görülmüş, aralarındaki ilişkilerin katı bir biçimde toplumsal değil siyasal kaygılar (güç ve güvenlikle bağlantılı) tarafından belirlendiği düşünülmüştür. Özellikle hiper-küreselciler küreselleşmeyi katı bir biçimde ekonomik ve hatta teknolojik bir olgu olarak betimlerken, küreselleşmenin gelişimi, bazı bakımlardan ‘sosyal’ olanın bu şekilde ihmâl edilişine dikkat çekmiştir. Fakat her iki görüş de devlet ve ekonomi gibi kurumların, siyasal ve ekonomik gelişmelerin şekillenmesine yardımcı olan ve aynı zamanda onlar tarafından şekillendirilen sosyal ilişki ağlarıyla iç içe geçtiğini görme konusunda başarısızdır. Gerçekten de modern toplumlar, modern ekonomiler kadar hızlı ve radikal bir biçimde değişmektedir. Temel değişimler arasında, toplumsal birbirine bağlanmışlığın, özellikle post-endüstriyel olarak anılan toplumların yükselişi ve iletişim teknolojisindeki muazzam gelişmeler ışığında değişen doğası sayılabilir. Toplumsal birbirine bağlanmışlığın ‘seyrek’ biçimleri, ‘yoğun’ birbirine bağlanmışlık biçimlerinin yerine mi geçmektedir? Buna ek olarak kültürel küreselleşmenin gelişimi, bilhassa tüketimciliğin yaygınlaşması ve bireyciliğin yükselişi yoluyla, özellikle gelişmekte olan dünyada, fakat başka yerlerde de sosyal norm ve değerleri yeniden şekillendirmektedir. Bu sürece yön veren temel itici güçler nelerdir ve bu süreç, küresel bir tek kültürün yayılmasına mı yol açmaktadır? Son olarak, ulus-ötesi gruplar ve küresel hareketlerin gelişimi, kimilerinin, sosyal ilişki ve kimliklerin ‘küresel sivil toplum’ olarak adlandırılan bir olgunun ortaya çıkmasıyla yeniden şekillenme sürecine girdiğini iddia etmesine neden olmuştur. Küresel sivil toplum diye bir şey var mıdır ve küresel siyasetin gelecekteki biçimi açısından sonuçları nelerdir?

Temel Meseleler ѥѥ Post-endüstriyel toplumların doğuşu ve iletişim devriminin toplumsal sonuçları ne olmuştur? ѥѥ Risk ve güvensizlik, modern toplumun neden böylesi belirgin bir özelliği hâline gelmiştir? ѥѥ Küreselleşme, toplumsal norm ve kültürel inançları nasıl ve ne ölçüde değiştirmiştir? ѥѥ Son yıllarda neden NGO’lar ve toplumsal hareketler gelişmiştir? ѥѥ Küresel sivil toplum, iyi mi yoksa kötü bir güç müdür?


TOPLUMSAL BIRBIRINE BAĞLANMIŞLIK: YOĞUNDAN SEYREĞE? Toplum nedir? Tüm toplumlar, düzenli etkileşim modelleriyle nitelenir; ‘toplum’ yalnızca aynı ülkesel alanda tesadüfen bir araya gelmiş insanlar topluluğu değildir. Toplumlar, üyeleri arasındaki genellikle istikrarlı bir ilişkiler bütünüyle şekillenir ve karşılıklı farkındalık ve en azından bir miktar işbirliği biçiminde ortaya çıkan bir ‘birbirine bağlanmışlık’ duygusu içerir. Fakat toplumlar, birçok farklı ve birbiriyle bağlantılı düzeyde var olabilir. Ulusal düzeyde, ortak kültür ve siyasal sadakât kapasitesine dikkat çekerek ve ortak bir kimlik duygusunu yerleştirmek için bazı ülkelerden genellikle toplumlar olarak söz edilir. İngiliz Okulu olarak bilinen teorisyenler, ortak norm ve değerler ve devletlerarası düzenli etkileşim modellerinin ‘uluslararası toplum’ (1. Bölüm) olarak adlandırdıkları bir olguyu yaratması anlamında, toplumun aynı zamanda uluslararası bir boyutu olduğunu ileri sürmüştür. Bazıları da, bu bölümün son kısmında ele alındığı gibi, toplumun daha üst düzeyde ‘dünya toplumu’ (Burton, 1972) veya ‘küresel sivil toplum’ biçiminde küresel bir boyut kazandığını ileri sürmektedir. Fakat toplumun ve dolayısıyla birbirine toplumsal bağlanmışlığın doğası zaman içerisinde önemli ölçüde değişmiştir. Modern toplum, temelde ulusal veya yerli toplumlar açısından geçerli olmak üzere, toplumsal birbirine bağlanmışlığın içinin boşalmasıyla, yani yakın sosyal bağlar ve sâbit sadakâtlerin ‘yoğun’ bağlanmışlığından, daha akıcı ve bireysel sosyal düzenlemelerin ‘seyrek’ bağlanmışlığına geçişle karakterize edilmektedir. Çoğu bakımdan bu değişimler, bir sonraki ana kısımda değerlendirilen küreselleşmenin toplumsal ve kültürel sonuçlarıyla ilişkili olup, diğer boyutları post-endüstriyel toplumun gelişimi, ‘bilgi çağının’ ortaya çıkışı ve belirsizlik, güvensizlik ve risk eğilimleri gibi gelişmelerle ilişkilidir. Endüstrileşmeden Post-Endüstrileşmeye Endüstrileşme, modern toplumların yapısı ve karakterini şekillendiren en güçlü unsur olmuştur. Endüstrileşme, şehirleşme (2000’lerin başlarına gelindiğinde, o zaman 6,3 milyar olan dünya nüfusunun çoğu, kırsal bölgelerden ziyâde kasaba ve şehirlerde yaşamaya başlamıştı) süreci yoluyla coğrafî hareketliliğin dramatik bir biçimde artmasına katkıda bulunmuştur. Endüstrileşmenin gelişimi, toplumun temel örgütlenme ilkesi olarak toplumsal sınıfların ortaya çıkmasıyla birlikte toplumun yapısını da değiştirmiştir. Daha geToplumsal sınıf: Genel olarak, üretim leneksel toplumların genellikle toprak mülkiaraçlarıyla ilişkileri veya meslek gruplarının gelir ve statüsü temelinde, benzer yetiyle bağlantılı sâbit sosyal hiyerarşilerinin toplumsal ve ekonomik konumları paylayerine sınıf ayrılıkları geçmiştir. Fakat bu süşan insanlar grubu. reçte toplumsal birbirine bağlanmışlığın doAndrew Heywood | Küresel Siyaset

195


220

6. Bölüm

Özet ◆◆ Genellikle toplumlar, üyeleri arasındaki istikrarlı bir ilişkiler bütünüyle şekillenir. Fakat yakın ilişkiler ve sâbit bağlılıkların ‘yoğun’ toplumsal birbirine bağlanmışlığı, yerini daha akıcı ve bireyselleşmiş toplumsal düzenlemelerin ‘seyrek’ birbirine bağlanmışlığına bırakmaktadır. Bu, post-endüstriyelciliğin ve iletişim teknolojilerinin yaygınlaşmasının etkisiyle olmaktadır. ◆◆ Toplumsal bağlanmışlığın seyrelmesi ve yayılması, risk, belirsizlik ve istikrarsızlıktaki genel artışla ilişkilendirilmektedir. Modern toplumun risk ve istikrarsızlıkları arasında, büyüyen çevre tehditlerinin yanında artan ekonomik karşılıklı bağımlılık nedeniyle ekonomik krizler ve yeni güvenlik tehditlerinin ortaya çıkması sayılabilir. ◆◆ Kültürel küreselleşme, dünyanın bir bölgesinde üretilen bilgi, ürün ve imajların, ulus, bölge ve bireyler arasındaki kültürel farklılıkları ‘dümdüz etme’ eğilimindeki küresel akışlara katıldığı bir süreçtir. Genellikle tüketimciliğin dünya çapında yaygınlaşması ve bireyciliğin yükselişiyle ilişkilendirilir. ◆◆ Fakat doğmakta olan küresel tek-kültür imajı da sorgulanmaktadır. Yaygınlaşmasını kolaylaştırmak için kültürel ürünlerin yerel gelenek ve anlayışlara adaptasyonu gibi unsurların yanında yabancı fikir, değer ve yaşam tarzlarının algılanan hâkimiyetine karşı tepkiler nedeniyle modern toplumlarda çeşitlilik ve çoğulculaşma artmıştır. ◆◆ ‘Şirket’ küreselleşmesine karşı çıkmaya çalışan yeni grup, örgüt ve hareketler mozayiğinin 1990’lardaki yükselişi, küresel sivil toplumun doğuşu olarak yorumlanmıştır. Fakat küresel sivil toplum, temel aktörlerinin ulus-ötesi toplumsal hareketler veya NGO’lar olarak görülmesine bağlı olarak farklı biçimlerde yorumlanmıştır. ◆◆ Küresel sivil toplumu savunanlar, onun küresel gücü etkin bir biçimde yeniden şekillendirdiğini ve medenileşen dünya düzenine ‘alttan yukarıya’ bir demokratik vizyon sunduğunu ileri sürmektedir. Diğer taraftan eleştirenlerse, toplumsal hareketler ve NGO’ların demokratik referanslarını sorgulamakta, doğrudan eyleme başvurmalarını kınamakta ve onları, ulusal ve küresel siyasî gündemleri çarpıtmakla suçlamaktadır.

Tartışma Soruları ◈◈ Toplumu toplum yapan nedir? ◈◈ Toplumsal birbirine bağlanmışlık neden ‘seyrelmiştir’? ◈◈ Kültürel küreselleşme, gerçekten yalnızca bir tür kültür emperyalizmi midir? ◈◈ Bireycilik, toplumsal dayanışma ve bütünlüğün düşmanı mıdır? ◈◈ Asya değerleri, Batı bireyciliği karşısında uygulanabilir bir alternatif sunmakta mıdır? ◈◈ Ağ toplumu, gerçek toplulukların yerine ‘sanal’ toplulukları mı koymuştur? ◈◈ Yeni iletişim biçimleri, küresel güç dağılımını değiştirmiş midir? ◈◈ Tüketimcilik, insanları özgürleştirir mi yoksa köleleştirir mi? ◈◈ NGO’lar kendi çıkarlarına hizmet eden ve hesap vermeyen kurumlar mıdır? ◈◈ Küresel sivil toplum, ne ölçüde demokratikleştirici bir güç olarak görülebilir?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

Konuyla İlgili Okumalar Bauman, Z., Liquid Times in an Age of Uncertainty (2007). ‘Akışkan’ veya ‘hafif’ modernitenin doğuşu ışığında değişen insanî koşullara dâir bir incelenme. Beck, U., World at Risk (2009). ‘Risk altındaki dünya’nın farklı ifadelerini dikkate alan, modern toplumun doğasına dâir bir tartışma. Cohen, R. ve P. Kennedy, Global Sociology (2007). Güncel sorunlar ve toplumsal değişimin dinamiklerine dâir zengin ve çeşitlilik içeren bir değerlendirme. Keane, J., Global Civil Society? (2003). Son dönemde küresel sivil toplumun gelişimini besleyen ve tehdit eden zıt güçlere dâir bir keşif.

221


7.

BÖLÜM

KÜRESEL ÇAĞDA ULUS

‘Uluslar, insan topluluğunun vazgeçilmez hücreleridir.’ FRANJO TUDJMAN, Çağdaş Avrupa’da Milliyetçilik (Natıonalısm ın Contemporary Europe, 1981)

Milliyetçiliğin 200 yılı aşkın bir süredir dünya siyasetinin en etkili gücü olduğu söylenebilir. Savaş ve devrimlerin çıkmasına katkıda bulunmuştur. Yeni devletlerin doğuşu, imparatorlukların parçalanması ve sınırların yeniden çizilmesiyle yakından bağlantılıdır ve mevcut rejimleri yeniden şekillendirmek için olduğu kadar desteklemek için de kullanılmıştır. Milliyetçiliğin en büyük başarısı, ulusu, siyasal yönetimin temel birimi olarak tesis etmesi olmuştur, yani ulus-devlet olarak anılan birimler, en temel siyasal –ve milliyetçilere göre tek meşru– örgütlenme biçimi olarak kabûl edilmeye başlanmıştır. Fakat milliyetçiliğin niteliği ve dünya siyaseti açısından sonuçları derin görüş ayrılıkları içermektedir. Milliyetçilik siyasal özgürlük davasını ilerletmiş midir, yoksa yalnızca saldırganlık ve yayılmacılığı mı meşrulaştırmıştır? Tüm bunlara rağmen modern uluslar daha önce hiç olmadığı kadar baskı altındadır. Ülkesel ulus devletler küresel siyasal, ekonomik ve kültürel ağlarla iç içe geçer ve artan uluslararası göç, ulus-ötesi toplulukların gelişmesine yol açarak sayıları giderek artan toplumlara çok-kültürlü bir nitelik kazandırırken, küreselleşmenin milliyetçiliği zayıflattığı genel kabûl gören bir görüştür. Milliyetçilik, gerilemekte olan bir siyasal güç müdür? Melezlik ve çok-kültürlülük bağlamında milliyetçilik varlığını sürdürebilir mi? Son olarak aksi yönde sıklıkla yapılan tahminlere rağmen milliyetçiliğin yeniden canlandığına dâir kanıtlar mevcuttur. Soğuk Savaş’ın sonundan bu yana yeni ve kültürel, etnik veya dinsel benlik davasıyla bağlantılı olarak genellikle büyük oranda etkili milliyetçilik biçimleri doğmuştur. Milliyetçilik, aynı zamanda küreselleşmenin homojenleştirici etkisine bir tepki ve göç ve çok-kültürlülüğe karşı bir direniş aracı olarak yeniden doğmuştur. Milliyetçiliğin yeniden dirilişi ve aldığı biçimler en iyi nasıl açıklanabilir?

Temel Meseleler ѥѥ Ulus nedir? Milliyetçiliği en iyi nasıl anlarız? ѥѥ Milliyetçilik, nasıl ve ne ölçüde dünya siyasetini etkilemiştir? ѥѥ Milliyetçilik, doğası gereği saldırgan ve baskıcı mıdır? ѥѥ Milliyetçilik, yerini ulus-ötesiciliğe ve çok-kültürcülüğe bırakma sürecine mi girmiştir? ѥѥ Soğuk Savaş’ın sonundan beri milliyetçilik neden yeniden gündeme gelmiştir? ѥѥ Modern milliyetçilik, önceki biçimlerinden farklı mıdır?


MILLIYETÇILIK VE DÜNYA SIYASETI Bazı yorumcuların 1789 Fransız İhtilâli’nin bir sonucu olarak gördüğü hem modern uluslar hem de milliyetçilik fikri 18. Yüzyıl sonlarında doğdu (Kedourie, 1966). Daha öncesinde ülkeler, ‘yönetim alanları’, ‘eyaletler’ veya ‘krallıklar’ olarak düşünülüyordu. Ülkede yaşayanlar ‘tebaa’ idi ve bu insanların siyasal kimlikleri, ulusal kimlik veya vatanseverlikten ziyâde yöneten kişi veya hanedana bağlılıkla oluşuyordu. Fakat Fransa’da XVI. Louis’ye karşı ayaklanan devrimciler, bunu halk adına yaptılar ve halkı ‘Fransız ulusu’ olarak anladılar. Dolayısıyla milliyetçilik, ‘kralın tebaasının’ ‘Fransa’nın vatandaşlarına’ dönüşmesi gerektiği fikrini yansıtan devrimci ve demokratik bir öğretidir. Fakat bu fikirler, yalnızca Fransızlara özgü değildi. 19. Yüzyıl başlarında yükselen milliyetçilik dalgası tüm Avrupa’yı sararak, 1848’de İber yarımadasından Rusya sınırlarına kadar Avrupa anakarasını etkileyen bir dizi devrimle patladı. Avrupa’da doğmuş olan milliyetçilik doktrini, 20. Yüzyıl’da Asya ve Afrika halklarının sömürge yönetimine karşı ayaklanmasıyla tüm dünyaya yayıldı. Milliyetçiliği Anlamak Bununla birlikte milliyetçilik, karmaşık ve derin bir biçimde eleştirilen siyasal bir olgudur. En basit hâliyle milliyetçilik, ulusun, siyasal örgütlenmenin en temel ilkesi olduğu ve olması gerektiği inancıdır. Ama ulus nedir? Günlük konuşmada ‘ulus’, ‘devlet’, ‘ülke’ ve hatta ‘ırk’ gibi sözcükler genellikle birbiriyle karıştırılır veya birbirinin yerine geçebilecekmiş gibi kullanılır. Örneğin Birleşmiş Milletler, ulusların değil devletlerin oluşturduğu bir örgüt olması nedeniyle çok açık bir biçimde yanlış adlandırılmıştır. Uluslararası politikada ‘Amerikalılar’, ‘Çinliler’, ‘Ruslar’ vs. yapılan atıflar yaygın bir biçimde duyulur, oysa aslında kastedilen şey bu halkların hükûmetlerinin eylemleridir. Birleşik Krallık örneğinde bu kavramın bir ulusu mu yoksa dört farklı ulustan oluşan bir devleti mi ifade ettiği konusunda bir karışıklık vardır: İngiliz, İskoç, Gallerli ve Kuzey İrlandalı (aslında İrlandalılar iki farklı ulustan oluşur. Bütünleşmeciler kendilerini Britanyalı olarak görürken Cumhuriyetçiler kendilerini İrlandalı olarak tanımlar). Kuzey Afrika’daki Arap halkları da buna çok benzer sorunlar yaşamaktadır. Örneğin Mısır, Libya ve Irak kendi başlarına ayrı uluslar olarak mı, yoksa ortak dil (Arapça), ortak din (İslâm) ve ortak Bedevi kabile geçmişinden gelen köken temelinde tek ve birleşik bir Arap ulusunun parçası olarak mı görülmelidir? Bu zorluklar, bütün ulusların nesnel ve öznel unsurların yani kültürel ve siyasal niteliklerin bir karışımı olmasından kaynaklanır. En temel düzeyde uluslar, kültürel birimler ve ortak değer ve gelenekleri, yani spesifik olarak

Vatanseverlik: Sözcük anlamı, bir insanın anavatana olan sevgisi; ulusuna veya ülkesine olan psikolojik bağlılık veya sadakât.

Andrew Heywood | Küresel Siyaset

223


224

7. Bölüm

ortak dil, din ve tarihi paylaşan ve genellikle aynı coğrafî alanda yaşayan insan topluluklarıdır. Bu açıdan ulus, nesnel faktörlerle taUlus (Millet) nımlanabilir: gerekli kültürel kriterleri yerine Uluslar (Lâtince ‘doğmak’ anlagetiren insanların aynı ulusa âit oldukları, gemındaki nasci sözcüğünden gelen), kültürel, siyasal ve psikolojik tiremeyenlerin ise ulusa âit olmadıkları veya unsurların bir toplamı tarafından yabancı ulusların üyeleri oldukları söylenebişekillendirilen karmaşık olgularlir. Bu unsurlar, milliyetçilik siyasetini mutdır. Bütün ulusların bir tür kültürel lak surette şekillendirmektedir. Örneğin Kaçeşitlilik içermesine rağmen ulus, kültürel olarak ortak dil, din, tarih nada’daki Quebec milliyetçiliği, büyük ölçüde ve gelenekler tarafından bir arada Fransızca konuşan Quebec ve ağırlıklı olarak tutulan insanlar grubudur. Siyasal İngilizce konuşan Kanada’nın geri kalanıyla olarak ulus, egemenliği oluşturma aradaki dilsel farklılığa dayanmaktadır. Hinveya sürdürme arzusunda genellikdistan’daki milliyetçi gerilimler, Pencap’taki le ifade bulan ve kendilerini ‘doğal’ bir siyasal topluluk olarak gören Sihlerin ayrı bir vatan (Kalistan) mücadelesi bir grup insandır. Ulusal gurur tave Keşmir’deki Müslümanların Keşmir’i Paşımayan insanlar yine de ulusa kistan’a katma çabaları örneklerinde olduğu ‘âit’ olduklarını kabûl edebilse de gibi istisnasız bir şekilde dinsel farklılıklardan psikolojik olarak ulus, vatanseverlik şeklinde paylaşılan bir sadakât veya kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte yalnızca duyguyla diğerlerinden ayrılan bir nesnel faktörleri kullanarak ulusu tanımlamak grup insandır. imkânsızdır. Öyle ya da böyle bütün uluslar, az ya da çok kültürel bir çeşitliliğe sâhiptir. Başlıca üç dil (Fransızca, Almanca ve İtalyanca) ve çeşitli lehçelerin kullanımına rağmen İsviçre ulusu varlığını sürdürmektedir. Kuzey İrlanda’da rakip milliyetçiliklerin ortaya çıkmasına yol açan Katolik ve Protestanlar arasındaki ayrım İngiltere’de geçerli değildir ve Almanya gibi ülkelerde yalnızca küçük bir öneme sâhiptir. Kavram

Dolayısıyla, kendisini millet olma şeklinde gösterdiği varsayılan kültürel birliğin tespiti zor olmaktadır. En iyi olasılıkla kültürel birlik, herhangi bir net formülden ziyâde çeşitli kültürel unsurların değişken bir bileşimini yansıtır. Bu da, son aşamada ulusların üyeleri tarafından yalnızca öznel olarak tanımlanabileceğini gösterir. Nihâî analizde ulus, psiko-siyasal bir varlık, yani kendilerini doğal siyasal bir topluluk olarak gören ve vatanseverlik şeklinde paylaştıkları ortak sadakât ve duygu ile ayırt edilen bir grup insandır. Ulus olmanın siyasî boyutu, ulus ve etnik grup arasındaki farkta açıkça görülür. Şüphesiz bir etnik grup, toplumsal kimliğe ve kültürel gurur duygusuna sâhiptir, fakat ulusun aksine kolektif siyasal özlemleri yoktur: egemen bağımsızlık veya siyasal özerklik oluşturmaya ve bunları sürdürmeye çalışmaz. Bir ülkenin olmaması, nüfusun az oluşu veya ekonomik kaynaklara sâhip olmama gibi Etnik grup: Tipik olarak ortak atalarla derin ve somut zorluklara rağmen milliyetçi bağlantılı biçimde ortak kültürel ve tarihözlemlerin devam etmesi, ulus olmanın psikosel kimliği paylaşan bir grup insan. lojik boyutunu açıkça gösterir. Örneğin Leton-


Küresel Çağda Ulus

225

Ulus

♦♦ Uluslar, organik olarak birleşik bütünler olarak hareket eden kaynaşmış varlıklar olarak görünür. Bu, farklı ulusları temel küresel aktörler olarak ele alan anlayışı ifade eden ‘yöntemsel milliyetçilik’ yaklaşımını doğurmaktadır. Görünüşteki bu kaynaşmış yapı, uygulamada sâdece, ‘ulus’ adına eylemlerde bulunduğunu iddia eden devlet veya hükûmetlerin dünya sahnesindeki temel aktörler olmaları yoluyla elde edilebilir. Dolayısıyla örneğin ‘Çinli’, ‘Rus’ veya ‘Amerikalılar’ın, küresel aktörler olduğunu söylemek büyük bir yanlış olacaktır.

Yeniden Düşünmek

♦♦ Bir grup insanı ulus olarak tanımlamak, onların ortak bir kültürel mirası paylaştıkları anlamına gelir. Bu anlamda hiçbir ulusun kültürel olarak homojen olmaması nedeniyle (bu bakımdan bir istisna olmaya en çok yaklaşanlar belki de Japonlardır) bütün uluslar, efsane veya hayâldir. Bu anlamda uluslar ‘icat’ veya ‘hayâl’ edilmişlerdir.

♦♦ İnsanların bir ulusun üyeleri olduğu varsayımı, ulusal kimliğin kolektif kimliklerin temel biçimi olduğu anlamına gelir. Dolayısıyla kolektif kimliğin, örneğin toplumsal sınıf, cinsiyet, etnisite veya din temelindeki diğer kaynakları ikincil öneme sâhiptir, özellikle de bunların her birinin ulus-ötesi veya ulus-altı etkilere sâhip olduğu düşünülürse.

ya, yalnızca 2,6 milyonluk (onun da neredeyse yarısı Letonyalı olmayan) bir nüfusa sâhip olmasına, yakıt kaynakları olmamasına ve sâdece birkaç doğal kaynağa sâhip olmasına rağmen 1991’de bağımsız olmuştur. Aynı şekilde, Kürtlerin hiçbir zaman siyasal bir birlik sağlamamış olması ve şu anda Türkiye, Irak, İran ve Suriye’ye dağılmış olmasına rağmen Orta Doğu’nun Kürt halkları milliyetçi özlemlerini korumaktadır. Fakat ulusu tanımlayan unsurlar konusundaki kafa karışıklıkları, milliyetçilik olgusu üzerindeki fikir ayrılıklarıyla harmanlanmıştır. Milliyetçilik bir duygu mu, kimlik mi, siyasal bir doktrin mi, ideoloji mi yoksa toplumsal bir hareket midir? Yoksa bunların hepsi midir? Bir de milliyetçiliğin doğuşu en iyi nasıl açıklanabilir: doğal bir olgu mudur yoksa bir şekilde icat mı edilmiştir? Milliyetçilik çalışanlar, 1970’lerden beri giderek artan ölçüde iki genel kampa ayrılPrimordializm: Psikoloji, kültür ve biyolojiden çeşitli biçimlerde elde edilmiş mıştır: primordialistler ve modernistler (Heolan ve ulusların eski ve derin köklere arn, 2006). Primordializm, ulusal kimliği tarihsâhip olduğu teorisi. sel olarak tanımlar: devletten veya bağımsızlık


250

7. Bölüm

Özet ◆◆ Milliyetçilik, karmaşık ve derin tartışmalara açık bir siyasal olgudur. Bütün ulusların, kültürel-siyasal ve nesnel-öznel niteliklerin bir karışımından oluşması, bunun kısmî nedenidir. Milliyetçilik, aynı zamanda geniş bir doktrinler, hareketler ve nedenler yelpazesiyle kesişen bir ideolojidir. ◆◆ Primodialist açıdan ulusal kimliğin, devlet olmanın veya bağımsızlık arayışının çok öncesine uzanabilecek bir kültürel miras ve dile dayandığı düşünülür. Tam tersi bir açıdan ise ulusal kimlik, özellikle sanayileşmeyle bağlantılı olarak değişen toplumsal ve tarihsel koşullara bir tepki olarak şekillenmiştir. ◆◆ Dünyanın self-determinasyon ilkesi çerçevesinde ulus-devletlerden oluşacak biçimde yeniden düzenlenmesi, milliyetçiliğin özgürleştirici ‘yüzünü’ yansıtır. Fakat saldırganlık siyaseti, militarizm ve savaşla olan ortak bağları, onun baskıcı ‘yüzünü’ gösterir. Kimilerine göre milliyetçilik doğası gereği saldırgan ve baskıcıyken, diğerleri, ‘iyi’ ve ‘kötü’ milliyetçilikler olduğunu savunur. ◆◆ Hepsinde olmasa bile çoğu toplumda melezlik ve çok-kültürlülüğün gelişimine yol açan uluslararası göçün yükselişi, modern dünyada milliyetçiliği zayıflatmıştır. Göç dalgaları, ulus-ötesi toplumların ve kimilerine göre konvansiyonel uluslara alternatif olarak diasporaların oluşmasına yol açmıştır. ◆◆ Çok-kültürlülük yalnızca kültürel çeşitlilik gerçeğini tanımakla kalmaz, aynı zamanda bu farklılıklara saygı gösterilmesi ve açıkça desteklenmesi gerektiğini savunur. Fakat bu, özellikle kültürel çeşitliliğin siyasal bütünlükle bağdaştırılabilme derecesi hakkında geniş bir tartışma doğurmuştur. ◆◆ Uluslar ve milliyetçilik, takdire şayan bir dirençlilik göstermiştir. Gerçekten de milliyetçilik, ‘ideolojiden arınan’ Soğuk Savaş sonrası dönemde devletin kendini hissettirmesini sağlamak için kullanılma şeklinde yeniden canlanmıştır. Ayrıca kültürel ve etnik milliyetçilik biçimlerinde yeniden ortaya çıkmış ve küreselleşmenin neden olduğu dönüşümlere meydan okuyabilme ve direnebilmek için bir araç sunmuştur.

Tartışma Soruları ◈◈ Milliyet ve etnisite arasında nasıl bir ayrım yapabiliriz? ◈◈ Uluslar sâdece ‘icat edilmiş’ veya ‘hayâlî’ cemaatler midir? ◈◈ Ulus-devlet, neden böylesi başarılı bir siyasal biçim olmuştur? ◈◈ Milliyetçilik, ne ölçüde tek bir doktrindir? ◈◈ Milliyetçilik, doğası gereği baskıcı ve yıkıcı mıdır? ◈◈ Artan uluslararası göç, ekonomik küreselleşmenin kaçınılmaz bir sonucu mudur? ◈◈ Ulus-ötesi toplumlar, konvansiyonel uluslar karşısında geçerli bir alternatif oluşturur mu? ◈◈ Çok-kültürlülük ve milliyetçilik uyumlu olabilir mi? ◈◈ Çok-kültürlülük eğilimini memnuniyetle mi karşılamalı yoksa ona karşı direnmeli miyiz? ◈◈ Soğuk Savaş sonrası dönemde milliyetçilik neden ve nasıl tekrar canlanmıştır? ◈◈ Küreselleşen bir dünyada milliyetçiliğin geleceği var mıdır?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

Konuyla İlgili Okumalar Castles, S. ve M.J. Miller, The Age of Migration: International Population Movements in the Modern World (2009). Uluslararası nüfus hareketlerinin doğası, kapsamı ve boyutları hakkında güncel ve kapsamlı bir değerlendirme. Parekh, B. Rethinking Multiculturalism: Cultural Diversity and Political Theory (2000). Çok-kültürlülük hakkında çoğulcu bir perspektiften etkileyici ve ayrıntılı bir tartışma. Pryke, S. Nationalism in a Global World (2009). Küreselleşme ve milliyetçilik hakkındaki karmaşık ilişkiye dâir bir keşif. Spencer, P. ve H. Holman Nationalism: A Critical Introduction (2002). Konuya dâir klâsik ve güncel yaklaşımları gözden geçiren anlaşılır bir milliyetçilik çalışması.

251


8.

BÖLÜM

KIMLIK, KÜLTÜR VE BATI’YA KARŞI MEYDAN OKUMALAR

‘Kimlik, benliğin çalınmasıdır.’ ESTEE MARTIN

Soğuk Savaş’ın sonu ve özellikle 11 Eylül ve ‘terörle savaş’ gibi gelişmeler, küresel düzen ile dünya siyasetinde çatışma ve işbirliği arasındaki denge hakkındaki düşünüşümüzü önemli biçimde değiştirmiştir. Küresel düzen, devletler arasında değişen güç dengelerine olan ilgiye ek olarak ve hatta kimilerine göre bunun yerine, giderek özellikle kimlik ve kültürle ilişkili yeni güçler tarafından şekillendiriliyor gibi görünüyor. Hatta kimilerine göre, etnisite, tarih, değerler ve din gibi unsurların dünya ilişkilerinde artan öneminden de görülebileceği gibi kültür, küresel siyasetin temel düzenleyici ilkesi olarak ideolojinin yerine geçmiştir. ‘Kimlik siyaseti’ olarak adlandırılan bu eğilimi en iyi nasıl açıklayabiliriz ve bunun sonuçları nelerdir? Hepsinden önemlisi, kültürün artan öneminin anlamı, çatışma ve belki de farklı medeniyetler arasındaki çatışma olasılığının artması, hatta kaçınılmaz hâle gelmesi midir? Dünya siyasetini etkileyen bir unsur olarak kültürün giderek göze batmaya başlaması, özellikle din konusunda bârizdir. Bazı durumlarda, sâdece dinsel inanışlarda bir uyanış olmakla kalmamış, aynı zamanda aslında siyasetin dinden ibaret olduğunu savunan daha radikal ve ‘fundamentalist’ dinsel hareketler ortaya çıkmıştır. Dinsel uyanış ve özellikle dinci fundamentalizm, küresel siyaseti ne ölçüde etkilemiştir? Son olarak kimlik, kültür ve din sorunları, Batı’nın siyasî ve kültürel hegemonyasına meydan okuma ve onu ortadan kaldırma girişimlerinde özellikle belirgin bir rol oynamıştır. Eski sömürgelerin, Batılı olmayan ve bazen de Batı-karşıtı siyasal kimlikler geliştirmeye çalıştıkları süreç Asya’yı etkilemiş, fakat bu süreç, Müslüman dünyada özellikle kritik bir etki yaratarak bazı çevreleri, İslâm ve Batı arasındaki medeniyetsel bir çatışma terimleriyle yorum yapmaya teşvik etmiştir. Batı ve İslâm arasındaki çatışmanın temeli nedir ve bu çatışmanın üstesinden gelinebilir mi?

Temel Meseleler ѥѥ Kimlik siyaseti, neden dünya siyasetinin belirgin bir niteliği hâline gelmiştir? ѥѥ Küresel siyasetin düzenleyici ilkesi olarak ideolojinin yerine kültür mü geçmiştir? ѥѥ Doğmakta olan bir ‘medeniyetler çatışması’ var mıdır? ѥѥ Modern küresel siyasette din ne kadar önemlidir? ѥѥ Batı ve İslâm arasındaki çatışma kaçınılmaz mıdır? ѥѥ Batı, ‘Müslüman sorunuyla’ nasıl ilgilenmeye çalışmıştır?


KIMLIK SIYASETININ YÜKSELIŞI

Kavram

Sömürgecilik

Modernleşme Olarak Batılılaşma Geleneksel olarak modernleşme, Batılı bir yüz takınmıştır. Batılı toplumlar genellikle, diğer tüm toplumlar tarafından zaman içerisinde kabûl edilecek bir model sundukları anlamında ‘gelişmiş’ veya ‘ileri’ toplumlar olarak betimlenmiştir. Sanayi Devrimi’yle sömürgeciliğin yayılmasına öncülük eden ticaretin yaygınlaşmasının da desteklediği ve Avrupalı devletlerin 16. Yüzyıl’dan itibaren oluşturduğu ekonomik, siyasal ve askerî yükseliş bu görüşü beslemiştir. 19. Yüzyıl’dan itibaren Avrupa’nın yükselişi, en başta ABD olmak üzere eski sömürgelerin artan önemiyle birlikte genel anlamda Batı’nın (bkz. s. 55) yükselişine dönüşmüştür. 19. Yüzyıl’ın sonuna doğru yerkürenin tüm karasal alanlarının yaklaşık onda dokuzu, Avrupalı veya Avrupa-türevi güçler tarafından kontrol ediliyordu.

Sömürgecilik, yabancı bir ülke üzerinde kontrol kurarak onu sömürgeye dönüştürmenin teori ve uygulamasıdır. Dolayısıyla sömürgecilik, spesifik bir emperyalizm (bkz. s. 56) türüdür. Sömürgecilik, genellikle yerleşim ve ekonomik hâkimiyetle fark edilir. Tipik olarak Afrika ve Güneydoğu Asya’da uygulandığı şekliyle sömürge hükûmeti, yerli nüfustan etnik olarak farklı olan ve ana ülkeden yerleşimci bir topluluk tarafından yürütülmüştür. Fransız sömürgeciliğinde, sömürgelerin ana ülkenin bir parçası olduğu düşünülür, yani sömürge halklarına resmî vatandaşlık hakları verilmiştir. Aksine neo-sömürgecilik, doğrudan siyasal bir kontrol olmaksızın ekonomik hâkimiyeti, örneğin Lâtin Amerika’da Amerikan ‘dolar sömürgeciliği’ olarak anılan durumu ifade eder.

Batı medeniyetinin felsefî ve entelektüel kökleri, Yahudi-Hıristiyan dininde ve erken modern Avrupa’nın, 17. Yüzyıl bilimsel devrimleri ve sonucundaki teknolojik ilerlemelere temel oluşturan klâsik Yunan ve Roma öğretilerini yeniden keşfinde yatar. 18. ve 19. Yüzyıl’da liberal fikirler, liberalizmin, bazen genel olarak Batı medeniyetiyle aynı şeymiş gibi görülmesine yol açacak derecede Avrupa yaşamına nüfuz etmişti. Aydınlanma’nın etkilediği liberal düşünürler bireycilik, akıl, özgürlük ve hoşgörü değerlerini savundular. Liberalizmin bu biçimi, cesur bir biçimde evrenselciydi: liberal ilke ve kurumların aşamalı fakat kaçınılmaz zaferinin, insanlık tarihini tanımladığını düşünüyordu. Kısacası ilerleme, katı bir liberal çerçevede anlaşılıyordu. Modernleşmenin bu Batılı modelinin nitelikleri nelerdir? Batılılaşmanın önemli ekonomik, siyasal ve kültürel sonuçları olmuştur. Ekonomik açıdan bunun anlamı, piyasa veya kapitalist toplumun gelişimidir. O günkü hâliyle özel mülkiyet ve rekabete dayanan kapitalizm, bireysel çaba etiğinin desteklediği eşi görülmemiş bir ekonomik dinamizm yaratmıştır.

Aydınlanma: 18. Yüzyıl’da zirveye ulaşan, akıl ve ilerleme adına din, siyaset ve genel anlamda öğrenme konusundaki geleneksel inanışlara meydan okuyan bir entelektüel hareket. Bireycilik: Bütün toplumsal grup veya kolektif yapılar üzerinde bireyin yüce önemine olan inanç (bkz. s. 211).

Andrew Heywood | Küresel Siyaset

253


254

8. Bölüm

Bu da, sanayileşme ve şehirleşmenin yanında, iş dünyası ve mesleklerin gelişiminin neden olduğu yükselen bir orta sınıf temelinde yeni toplumsal tabakalanma modellerinin ve artan oranda fabrika temelli bir çalışan sınıfın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Batı açısından piyasa kapitalizmi, refah ve kitlesel zenginlik yaratma konusunda güvenilir tek mekanizmadır. Batılılaşmanın siyasal yüzü, ileri liberal demokrasi biçimini almıştır. Bu tür bir sistemin temel niteliği, yönetim hakkının, düzenli ve rekabete dayalı seçimlerde elde edilen başarıyla kazanılmasıdır. Bu yolla açık ve çoğulcu siyasal sistem, rekabetçi ve piyasa temelli ekonomik sistemi tamamlar. Fakat bu tür ekonomik ve siyasal düzenlemelerin Batı toplumlarının kültürleri açısından çok spesifik sonuçları vardır. Evrensel değerleri benimseme ve bireysel bağımsızlık ve tercih özgürlüğünün önemini vurgulama eğiliminde olan liberal toplumların, genellikle kültürel bağ ve kimlikleri zayıflattığı düşünülür. Liberal toplumlardaki toplumsal ilişki biçimlerinin değişen doğasında bunu görmek mümkündür. Ferdinand Tönnies, doğal duygusallık ve karşılıklı saygıyla nitelenen ve tipik olarak geleneksel toplumlarda rastlanan Gemeinshaft veya cemaat ilişkilerinin düşüşte ve tipik olarak şehir ve sanayileşmiş toplumlarda rastlanan daha gevşek, yapay ve sözleşmeye dayalı Gesellschaft veya ‘topluluk’ ilişki biçimlerinin yükselişte olduğuna dikkat çekmiştir. Gesellschaft ilişki biçimleri, inanç, değer ve kuralları bireysel zevk ve kişisel tercihlere uyarlama imkânı sunarak insanları kültürel miraslarından özgürleştirme eğilimindedir. Dolayısıyla liberal toplumlar, dinsel inanç, ahlâkî ilkeler ve cinsel ilişkiler gibi konuları, giderek toplumsal olmaktan ziyâde bireysel olarak kararlaştırılacak konular olarak görmesi anlamında kültürü ‘özelleştirme’ eğilimindedir. Özellikle 1960’lardan beri ‘müsamahakâr’ olarak adlandırılan değerler ve toplumsal normların yayılması bu durumu yansıtmaktadır. Bu eğilim, itaat düzeyindeki genel düşüş ve geleneksel hiyerarşi (özellikle cinsiyet rolleriyle bağlantılı olanlar) ve değerlerin otoritesinde azalmayla ilişkilidir. Batılılaşmanın modernleşme için geçerli tek model olduğu olgusu, 20. Yüzyıl’ın son yıllarında büyük ağırlık kazanmıştır. Küreselleşme (1. Bölüm), tüketici kapitalizminin iştah ve değerlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte Batı ekonomik modelini evrenselleştiriyor gibiydi. Ek olarak Fukuyama ve diğer ‘tarihin sonu’ teorisyenlerinin mutlulukla ilân ettiği gibi, komünizmin dağılması ve Soğuk SaMüsamahakârlık: İnsanların kendi ahvaş’ın sonu, Batı tarzı liberal demokrasinin evlâkî tercihlerini yapmalarına izin verme renselleşmesini müjdeliyor gibiydi. Fakat bu konusundaki iyi niyet. Müsamahakârlık, dönem, aynı zamanda evrenselci liberalizmin buyurgan hiçbir değer olmadığı anlamına gelir. hem memleketi olan Batı’da hem de diğer bölgelerde karşılaştığı baskıların ilk işaretlerini de İtaat: Diğerlerinin arzu ve beklentilerine taşıyordu. Batı toplumunun içerisinde de libegönüllü olarak uymak. ral değerlerin ve atomistik bireyciliğin yaygın-


Kimlik

Realist görüş

Yaklaşımlar

Realistler, kimlik konusuna pek önem vermemiştir. Temel odak konuları, çıkar ve devleti oluşturan nüfusun yapısından ziyâde hâkim küresel aktör olarak gördükleri devletlerin davranışları olmuştur. Bununla birlikte, devletler bütüncül ve entegre birimler olarak görüldüğü için bu yaklaşım, siyasal sadakât ve toplumsal aidiyet konusundaki varsayımları yansıtmaktadır. Devletler ulus-devlet (bkz. s. 230) olduğu için realistler, kimliğin örtüşen milliyet ve vatandaşlık bağları yoluyla şekillendiğini varsayma eğilimindedir. Gerçekten de ulusal kimlik, insanların kendilerine benzeyen diğerleriyle kendilerini özdeşleştirme konusundaki karşı konulamaz psikolojik eğilimini yansıtma anlamında ‘doğal’ olabilir. Liberal görüş Liberaller genellikle kimliği, katı bir biçimde kişisel çerçevede anlar. İnsanlar, öncelikle ve hepsinden öte özgün kimliğe sâhip bireylerdir. Fakat bireyin önemine yapılan vurgunun birbirinden farklı iki sonucu vardır. Bireyler, kendilerine has ‘içsel’ nitelik ve özelliklerle tanımlanır, fakat bu düşünce, bütün insanların bireyler olarak aynı statüyü paylaşmaları ve dolayısıyla aynı hak ve fırsatlara sâhip olmaları anlamında aynı zamanda evrenselcidir. Bu durum, liberalizmin insan hakları doktrinine (13. Bölüm) verdiği desteğe yansımıştır. Bu nedenle liberallere göre kimlik, hem özgün hem de evrenseldir. Liberalizmin bireyciliğe olan bağlılığının bütün toplumsal veya kolektif kimlik teorileri açısından önemli sonuçları vardır. Bu, spesifik olarak ırk, din, kültür, cinsiyet ve toplumsal sınıf gibi unsurların en iyi ihtimâlle ikincil öneme sâhip olduğu anlamına gelir: bunlar insan kimliği açısından ‘özsel’ değildir. Bununla birlikte liberaller, bu tür sorunlar hakkında çok farklı görüşler benimsemiş ve aynı zamanda kişisel kimliğin toplumsal boyutunu kabûl etmiştir. Bu durum, liberal cemaatçilik (Taylor, 1994) ve liberal milliyetçilik (Miller, 2007) fikirlerinde açıkça görülebilir. Eleştirel görüşler Kimlik konusunda çeşitli eleştirel yaklaşımlar geliştirilmiştir. Marksist gelenekteki teorisyenler kimliği geleneksel olarak toplumsal sınıf terimleriyle anlamıştır. Onlara göre insanlar, kendileriyle aynı ekonomik konuma ve dolayısıyla sınıf çıkarlarına sâhip olanlarla özdeşleşme eğilimindedir ve diğer kimlik biçimleri (milliyetçilik, din, etnisite gibi) sâdece ‘yanlış bilinçlenme’ (aldatılmış ve manipüle edilmiş) olarak bir kenara atılmaktadır. Fakat sınıf kimlikleri temel değil geçicidir. Öz itibariyle kapitalist sistemdeki eşitsizliklerin bir ifadesi olup, sınıfsız komünist toplum kurulduğunda ortadan kalkacaktır. Sosyal inşacılar, kendi açılarından, devlet veya birey olsun küresel aktörlerin çıkar ve eylemlerinin kimlik duygusu tarafından şekillendirilmesine ve sonuçta materyal olmayan koşullara bağlı olmasına vurgu yapmaktadır. Wendt’in (3. Bölüm) ifadesiyle ‘kimlikler, çıkarların temelidir’. Bu yaklaşım, aktörlerin birbirleriyle, önceden belirlenmiş tercihler dizisi çerçevesinde karşı karşıya geldikleri fikrinin öngördüğü sâbit ve değişmeyen her kimlik olgusunu reddeder. Böylece bireyler, potansiyel olarak kozmopolit kimlikleri de içeren farklı kültürel ve düşünsel koşullarda farklı kimlikler benimseyebilirler. Fakat farklı geleneklerden gelen eleştirel teorisyenler, kimliği, 1970’lerden beri giderek ‘farklılık’ çerçevesinde anlamaya başlamıştır. Bu, hem toplumsal sınıf siyasetinin düşüşünün, hem de toplumsal adâletsizliğin, örneğin ırk, toplumsal cinsiyet (bkz. s. 556), etnisite ve cinsel yönelimle bağlantılı diğer nedenleri hakkında artan farkındalığın bir yansımasıdır. Konvansiyonel kimlik modelleri, kimliklerin, hâkim grupların kural ve özellikleri temelinde inşa edilmesi anlamında kültürel kontrol ve üstünlük kurma biçimleri olarak görülmeye başlanmıştır. Aksine farklılık üzerine yapılan vurgu, marjinal ve tâbi grupların kendi farklılıklarına ve dolayısıyla ‘otantik’ kimliklerine daha fazla sarılma ve hatta onunla övünmelerine izin vermiştir. Böylece kimlik oluşturulması, ‘siyah özgürlüğü’, ‘kadın özgürlüğü’, ‘eşcinsel özgürlüğü’ vs. fikirlerdeki gibi, varlığını siyasal olarak hissettirme aracına dönüşmüştür. Özellikle kimliğin cinsiyetle bağlantılı olduğunu düşünen feministler bu düşünceyi benimsemiştir. Fakat eşitlikçi feministler cinsiyet farklılıklarını azaltma veya ortadan kaldırma (cinsiyetin, aksi takdirde birbirinin aynı olan insanları bölmeye hizmet ettiği temelinde) konusuyla ilgilenirken, farklılık feministleri olarak adlandırılanlara göre cinsiyet kimliğin köküdür. Cinsiyet kimliği teorisine göre kadınların, kendilerini farklı yetenek, ihtiyaç ve çıkar algıları temelinde algılayarak ‘kadın-kimlikli’ olmaları gerekir.


286

8. Bölüm

Özet ◆◆ Batılı toplumlar genellikle, diğer tüm toplumlar tarafından zaman içerisinde kabûl edilecek bir model sundukları anlamında ‘gelişmiş’ veya ‘ileri’ toplumlar olarak betimlenmiştir. Batılılaşma, piyasa veya kapitalist ekonominin gelişimi, liberal demokrasinin ilerlemesi ve bireycilik, laiklik ve materyalizm gibi değerlerin yaygınlaşmasıyla bağlantılıdır. ◆◆ Soğuk Savaş’ın sonundan beri, ideolojik rekabetten çok özellikle kimlikle ilişkili kültürel farklılık sorunları siyaseti şekillendirmektedir. Farklı biçimleriyle kimlik siyaseti, siyasal ve kültürel benlik davası süreciyle grup kimliğini yeniden şekillendirerek zulmü kaldırmaya ve meydan okumaya çalışmaktadır. ◆◆ ‘Medeniyetler çatışması’ teorisyenleri, ‘farklı medeniyetlere’ mensup ulus ve gruplar arasındaki çatışmaların, 21. Yüzyıl siyasetini giderek daha fazla tanımlayacağını savunmaktadır. Fakat bu görüş, diğer eksikliklerinin yanında, medeniyetlerin karmaşık ve parçalı yapısını ve farklı kültürlerin barış ve uyum içerisinde birlikte yaşadıklarını göz ardı etmektedir. ◆◆ Kültürün artan siyasal etkisinin en göze çarpan yönü dinsel hareketlerin yükselişidir. Bunun en somut olarak görülebildiği yer, kutsal metinlerin mutlak doğruluğu inancıyla da bazen bağlantılı dinsel-siyasal hareketler yoluyla ifade bulan fundamentalist yükseliştir. ◆◆ Kimlik, kültür ve din sorunları, Batı’nın siyasal-kültürel hâkimiyetine meydan okuma ve onu ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerle ilişkili olarak spesifik bir belirginlik kazanmıştır. Daha kapsamlı post-sömürgecilik olgusuna da yansıyan bu durum, aynı zamanda farklı Asya değerleri ve kültürel inançları olduğu fikri yoluyla da ifade edilmiştir. ◆◆ Batı’ya yönelik en önemli meydan okuma, siyasal İslâmın yükselişiyle olmuştur. Fakat İslâm ve Batı arasındaki çatışma imajı, ya İslâmcılığın acımasızca Batı karşıtı olan fikirlerine ya da İslâm ve spesifik olarak Arap dünyasının sürekli Batı müdahale ve manipülasyonlarının kurbanı olmasına dayanmaktadır.

Tartışma Soruları ◈◈ ‘Batı’ nedir? ◈◈ Kimlik siyasetinin gelişimindeki temel faktörler nelerdir? ◈◈ Kimlik siyaseti, özgürleştirici mi yoksa baskıcı bir güç müdür? ◈◈ ‘Tektonik’ medeniyet modeli ne derece inandırıcıdır? ◈◈ Dinsel fundamentalizm ne bakımlardan küreselleşmeyle bağlantılıdır? ◈◈ Kadın hakları temelde Batılı bir kavram mıdır? ◈◈ Asya değerleri yalnızca otoriter yönetimler için bir bahane işlevi mi görür? ◈◈ İslâm ve Batı arasındaki gerilim, medeniyetsel bir nitelik taşır mı? ◈◈ İslâmcı militancılık, İslâmın kendisinden mi kaynaklanır? ◈◈ ‘Müslüman Sorunu’ nedir ve bir çözümü var mıdır?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

Konuyla İlgili Okumalar Huntington S. P. The Clash of Civilizations and the Remaking of the World Order (2002). Medeniyetler çatışması tezinin, mucidi tarafından cesur, hayâl gücü yüksek, büyük ölçüde tartışmalı bir değerlendirmesi. Kepel, G. Jihad: The Trial of Political Islam (2006). İslâmcılık olgusu hakkında düşündürten ve aydınlatıcı bir genel değerlendirme. Parekh, B. A. A New Politics of Identity: Political Principles for an Interdependent World (2008). Küreselleşmenin etnik, dinsel, ulusal ve diğer kimlikler üzerindeki etkisi hakkında kapsamlı bir değerlendirme. Young, R. Postcolonialism: A Very Short Introduction (2003). Post-sömürgeciliğin doğası ve sonuçları hakkında kolay anlaşılır bir inceleme.

287


9.

BÖLÜM

GÜÇ VE 21. YÜZYIL DÜNYA DÜZENI

‘Yeni bir dünya düzeni öyle hızlı bir biçimde şekilleniyor ki, hükûmetler ve birey olarak vatandaşlar olayların hızına ayak uydurmakta zorlanıyor.’ MİHAİL GORBAÇOV, The Washıngton Post’tan alıntı, Şubat 1990

Dünya düzeni konusu, devlet ve diğer aktörler arasındaki, küresel sistemin istikrar düzeyini ve içindeki çatışma ve işbirliği dengesini belirleyen güç dağılımını yansıttığı için hayatî bir önem taşır. Fakat bu durum, gücün doğası konusunda sorular doğurur. Güç, devlet ve diğer aktörlerin sâhip olduğu bir şey olarak bir nitelik midir, yoksa küresel siyasetin çeşitli yapıları içerisinde gizli midir? Güç her zaman hâkimiyet ve kontrol mü gerektirir, yoksa işbirliği ve câzibe yoluyla da işleyebilir mi? Soğuk Savaş döneminde küresel gücün iki-kutuplu bir özellik taşıdığı genel kabûl görüyordu: bunun istikrar ve barışa mı yoksa artan gerilim ve güvensizliğe mi yol açtığı konusundaki uzlaşmazlıklara rağmen, iki süper güç olan ABD ve Sovyetler Birliği birbiriyle karşı karşıya geldi. Bununla birlikte Soğuk Savaş’ın sonundan beri dünya düzeninin doğası konusunda derin tartışmalar vardır. İlk başlardaki yaklaşım, süper güç döneminin sona ermesinin, barış ve işbirliği ile tanımlanan ‘yeni dünya düzeninin’ yükselişine neden olduğu şeklindeydi. Fakat ‘yeni dünya düzeni’ nedir, kaderi ne olacaktır? İkinci yaklaşım, ABD’nin dünyanın tek süper gücü olarak ortaya çıkışının, aslında Amerikan ‘hegemonyasına’ dayalı tek-kutuplu bir dünya düzeni yarattığını vurgular. ABD ‘küresel bir hegemon’ mudur ve tek-kutupluluğun sonuçları nelerdir? Üçüncü yaklaşım, çok-kutupluluğa dâir ve yeni güçlerin ortaya çıkması (Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya gibi), küreselleşmenin gelişimi, devlet-dışı aktörlerin artan etkileri ve uluslararası örgütlerin güçlenmesi gibi gelişmeler tarafından etkilenen küresel gücün parçalanmasına dâir eğilimlere dikkat çeker. Çok-kutuplu dünya düzeni, barış, işbirliği ve bütünleşmeyi mi getirecek, yoksa yeni çatışma ve artan istikrarsızlıkların doğuşunun haberciliğini mi yapacak?

Temel Meseleler ѥѥ Güç nedir? ѥѥ Gücün doğası nasıl ve ne ölçüde değişmiştir? ѥѥ Soğuk Savaş’ın sonundaki dünya düzeninin sonuçları nelerdi? ѥѥ ABD hegemonik bir güç mü yoksa düşüşte olan bir güç müdür? ѥѥ Günümüzde dünya ne derecede çok-kutupludur ve bu eğilimler ne ölçüde sürme eğilimindedir? ѥѥ Artan çok-kutupluluğun, küresel siyaseti etkileme olasılığı nedir?


GÜÇ VE KÜRESEL SIYASET

Kavram

Siyaset, özünde güçtür: istenen sonucu ne geGüç rekiyorsa yaparak elde etme yeteneğidir. Bu En genel anlamıyla güç, bir şey olgu, Harold Lasswell’in Siyaset: Kim, Neyi, yapabilme anlamında olayların soNe Zaman, Nasıl Elde Eder? (Politics: Who Gets nucunu etkileme yeteneğidir. Küresel siyasette bu, gücün anlamını What, When, How?, 1936) başlıklı kitabında özerkliğe yaklaştıracak biçimde, bir güzel bir şekilde özetlenmiştir. Fakat bu sâülkenin, diğerlerinin müdahalesi oldece başka bir soru daha doğurur: güç aslında madan kendi işlerini yürütebilmetam olarak nedir? Özellikle küresel siyasette sini kapsar. Fakat güç, genellikle bir ilişki biçimi olarak düşünülür: yani, güç en iyi nasıl anlaşılabilir? Güç, karmaşık ve diğerlerinin davranışlarını, onların çok-boyutlu bir kavramdır. Joseph Nye (2004) bir tercihi veya diğerleri ‘üzerinde gücü aşka benzetir –‘tanımlamak veya ölçmekgüç’ olmadan etkileme yeteneğiten ziyâde yaşamak gerekir, fakat bu onu daha dir. Dolayısıyla A’nın, aksi takdirde yapmayacağı bir şeyi B’ye yaptırdığı az gerçek yapmaz’. Güçle ilgili sorun, özde durumlarda gücün kullanıldığı söytartışmalı bir kavram olmasıdır: yerleşik veya lenebilir. Bununla birlikte gerçek/ üzerinde uzlaşılmış bir güç kavramı değil, yalpotansiyel güç, ilişkisel/yapısal güç nızca bir dizi karşıt kavram vardır. Güç, yeteve ‘yumuşak/somut’ güç arasında ayrımlar yapılmaktadır. nekler, yani devlet veya diğer aktörlerin sâhip olduğu bir nitelik olarak anlaşılabilir. Güç, diğer aktörler üzerinde etki yaratma anlamında bir ilişki biçimi olarak anlaşılabilir. Ve güç, siyasal gündemi kontrol etme ve işlerin yürütülüş biçimini belirleme yeteneği olarak yapının bir özelliği şeklinde anlaşılabilir. Kafaları daha da karıştıran, gücün değişen doğası ve özellikle aktörlerin birbirlerini etkileme yöntemleri konusundaki ana unsurlar hakkında tartışmalar da vardır. Yetenek Olarak Güç Uluslararası politikada geleneksel güç yaklaşımı gücü yetenekler çerçevesinde ele alır. Dolayısıyla güç, bir nitelik ve sâhip olunan bir şeydir. Bu tür bir yaklaşım, örneğin ulusal gücün ‘unsurları’ veya ‘içeriklerini’ listeleme girişiminde görülebilir. Genellikle bunlar arasında en önemli olarak, devletin silâhlı kuvvetlerinin büyüklük ve kalitesi, kişi başına düşen refah, doğal kaynaklar, nüfusunun büyüklüğü, ülkesinin büyüklüğü ve coğrafî konumu ve nüfusunun kalifiye nitelikleri gibi unsurlar sayılabilir. Bu yaklaşımın avantajı, gücün, sayısal olarak ölçülebileceğini düşünerek, soyut unsurlardan ziyâde, askerî ve ekonomik güç gibi gözlemlenebilir, somut unsurlar temelinde değerlendirilmesine olanak sağlamasıdır. Fakat zamanla moral ve liderlik yetenekleri gibi daha az somut unsurlara daha fazla önem verilmeye başlanmıştır. Güce yetenekler yaklaşımı açısından bakmanın en önemli sonucu, devletlerin, sâhip oldukları güç veya kaynaklar temelinde sınıflandırılmasına ve uluslararası sistemin hiyerarşik temelde incelenmesine imkân Andrew Heywood | Küresel Siyaset

289


290

9. Bölüm

tanımasıdır. Böylece devletler, ‘büyük güçler’, ‘süper güçler’, ‘orta büyüklükte güçler’ ve ‘bölgesel güçler’ gibi sınıflandırılmıştır. Bununla birlikte, gücün yetenekler çerçevesinde ölçülebileceği fikrinin, olayların sonuçlarını belirleme konusunda güvenilmez olmasına neden olan bazı dezavantajları vardır. Genellikle kullanılan Vietnam Savaşı (19591975) örneği bunu göstermemizi kolaylaştırır. ABD, ekonomik, teknolojik ve askerî anlamdaki muazzam avantajlarına rağmen, Vietnam’da Kuzey Vietnam’a ve onun komünist müttefiki Vietkong’a karşı üstün gelemedi. Yetenekler, en iyi olasılıkla gerçek gücü değil, potansiyeli veya âtıl gücü tanımlar ve yeteneği gerçek anlamda siyasal bir değere dönüştürmek zor ve belki de imkânsızdır. Bunun çeşitli nedenleri vardır: ◾◾ Gücün niteliklerinin göreceli önemi, belirsiz ve tartışmaya açık bir konudur. Büyük nüfus, coğrafî boyuttan daha mı önemlidir? Ekonomik güç, şimdilerde askerî güçten daha mı önemlidir? ◾◾ Ulusal gücün bazı unsurları, ilk bakışta sanıldığından daha az yararlı olabilir. Örneğin iyi eğitimli bir nüfus, devletin savaş açma ve yürütme yeteneğini kısıtlayabilir ve doğal kaynaklar, ‘bolluk paradoksunda’ (bkz. s. 545) görüldüğü gibi ekonomik büyümeye engel olabilir. ◾◾ Öznel unsurlar, ölçülebilir nesnel unsurlar kadar önemli olabilir. Bunlar arasında, silâhlı kuvvetlerin irade ve kararlılığı ile ulusal moral sayılabilir. Strateji ve liderlik de örneğin asimetrik savaş olarak anılan durumlarda zayıfların daha güçlüler karşısında üstün gelmesine olanak sağlayacak şekilde belirleyici olabilir. Dolayısıyla terörizm ve ayaklanma da ‘zayıfın gücü’ne örnek olabilir (Ignatieff, 2004). ◾◾ Kaynak veya yetenekleri, gerçek anlamda siyasal etkinliğe dönüştürmek ancak belirli durumlarda mümkün olabilir. Örneğin devlet, terörist bir tehditle karşı karşıyaysa veya bir gerilla savaşının içindeyse, çoğu siyasal koşulda ‘kullanılamaz’ olması nedeniyle nükleer silâhlara sâhip olmanın bir anlamı yoktur. ◾◾ Güç, ona dayalı ilişkilerin hiçbir zaman sâbit veya verili olmaması anlamında dinamik ve sürekli değişken bir kavramdır. Örneğin güç, ekonomik canlanma veya çöküşler, mâlî krizler, yeni enerji kaynaklarının bulunması, yeni silâhların elde edilmesi, doğal felâketler, etnik çatışmanın başlaması gibi nedenlerle el değiştirebilir. İlişkisel Güç ve Yapısal Güç Gücün çoğu tanımı, onu bir ilişki türü olarak betimler. Klâsik formüle göre, A’nın, aksi takdirde yapmayacağı bir şeyi B’ye yaptırdığı durumlarda gücün


Güç ve 21. Yüzyıl Dünya Düzeni

Ulusal Gücün Unsurları

• Askerî kuvvet. Özellikle realist ekolden çoğu yorumcuya göre uluslararası politikada güç nihâî kertede askerî kapasite demektir. Örneğin realistler geleneksel olarak, askerî gücün, bir ülkenin hem ülkesini ve halkını dışsal saldırılara karşı savunabilmesini sağlaması hem de fetih ve yayılma yoluyla ülke dışındaki çıkarlarını geliştirebilme olanağı sağlaması temelinde gücün ‘temel kuvvet’ modelini kullanmıştır. Dolayısıyla temel unsurlar, ülkenin silâhlı kuvvetlerinin büyüklüğü ve moral, eğitim ve liderlik açısından etkinliğinin yanı sıra hepsinden önemlisi en ileri silâh ve ekipmana sâhip olmasıdır.

Odak Konusu

Güce yönelik ve özellikle devletlerin hiyerarşik sınıflandırılmasıyla ilişkilendirilen yaygın (daha az moda olsa da) yaklaşım, devletler veya diğer aktörlerin etki yaratmak için kullandıkları yeteneklerin tanımlanmasıdır. Bu açıdan ulusal gücün kilit unsurları aşağıdaki gibidir:

291

• Ekonomik kalkınma. Devletlerin uluslararası ilişkilerdeki ‘ağırlığı’, kendi refah ve ekonomik kaynaklarıyla yakından ilişkilidir. Bunun kısmen nedeni, refahın, devletlere büyük ordular geliştirme, modern silâhlar elde etme ve mâliyeti yüksek veya uzun savaşlar yürütebilme olanağı sunması nedeniyle ekonomik kalkınmanın askerî kapasiteyi desteklemesidir. Modern teknoloji ve gelişmiş bir sanayi temeli de, özellikle ulusal para birimi uluslararası ticarette bir araç olarak kullanılacak kadar güçlü ve istikrarlıysa, ticarî ortaklarıyla ilişkilerinde devletlere siyasî avantajlar sağlar. • Nüfus. Büyük bir nüfus, büyük bir işgücü kapasitesi ve kapsamlı bir ordu geliştirme potansiyeli sağladığı için hem ekonomik olarak hem de madden devletler için faydalıdır. Fakat okur-yazarlık düzeyi, eğitim ve beceri de en az bunlar kadar önemlidir. Ekonomik kalkınma ve özellikle sanayileşme, kitlesel okur-yazarlık ve en azından işle ilgili temel yetenek düzeyleri gerektirir. Üretim, dağıtım ve ticaret, giderek modern teknolojiye bağımlı hâle geldikçe, üst-düzey bilimsel ve bilgi-iletişim teknolojisi becerisi, ekonomik başarı için bir gereklilik hâline gelmektedir. • Coğrafya. Jeopolitik (bkz. s. 543), geleneksel olarak, ülkesel büyüklük, konum, iklim, topografya ve doğal kaynaklar gibi coğrafî değişkenlerin temel önemini vurgulamaktadır. Kullanışlı coğrafî unsurlar arasında, denizlere çıkış (ticarî ve askerî amaçlara yönelik olarak), deprem ve şiddetli tropik fırtınaların sıklıkla yaşandığı bölgelerden uzak ılımlı bir iklim, ulaşıma, gemi taşımacılığına, ticarete ve enerji üretimine (hidro-elektrik) uygun nehirler, tarım için ekilebilir araziler, mineral ve enerji kaynaklarına erişim (kömür, petrol, doğalgaz) sayılabilir.

kullanıldığı söylenebilir. Yeteneklerle ilgilenmek gücü ‘kuvvetle’ eşdeğer görüyorsa, ilişkilerle ilgilenmek, gücü ‘etkiyle’ eş kılar. Bununla birlikte yetenek ve ilişki arasında belirgin bir fark yoktur. Devletler veya diğer aktörler arasındaki güç ilişkileri, sâhip olunan yeteneklerin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Bu durumda, ilişkisel güç modeli, yukarıda özetlenen dezavantajların çoİlişkisel güç: Bir aktörün başka aktör ğundan etkilenir. Bu nedenle ilişkisel güç, geveya aktörleri kendi tercihleri dışında etnellikle yeteneklerin mukayeseli bir değerlenkileme yeteneği. dirmesinden ziyâde, davranış ve sonuçlar, yani


324

9. Bölüm

Özet ◆◆ En genel anlamda güç, olayların sonucunu etkileme yeteneğidir. Bununla birlikte gerçek/potansiyel güç, ilişkisel/yapısal güç ve ‘yumuşak/somut’ güç arasında ayrımlar yapılmaktadır. Diğerleri ‘üzerinde güç’ olarak güç düşüncesi, artan bir şekilde eleştirilere mâruz kalmış ve daha ayrıntılı ve çok boyutlu güç kavramsallaştırmalarına neden olmuştur. ◆◆ Soğuk Savaş’ın temel niteliği, Amerikan hâkimiyetindeki Batı’yla Sovyet hâkimiyetindeki Doğu arasındaki iki-kutuplu gerilimlerdi. Soğuk Savaş’ın sonu, ‘yeni bir dünya düzeninin’ gelişinin ilân edilmesine neden oldu. Fakat bu yeni dünya düzeni hiçbir zaman net olarak tanımlanamadı ve bu düşüncenin modası çabucak geçti. ◆◆ Tek başına süper güç olarak kalan ABD’den genellikle ‘küresel hegemon’ olarak söz edilmektedir. Amerikan hegemonyasının sonuçları, ABD’nin dış politika sürecinde neo-muhafazakâr görüşler temelinde ‘teröre karşı savaşa’ girişmesiyle birlikte, 11 Eylül sonrasında açıkça ortaya çıktı. Bununla birlikte ABD, derin sorunlarla dolu askerî müdahalelerin içine çekildi. ◆◆ Neo-con (neo-muhafazakâr) değerlendirmelerin, ABD’nin ‘iyi huylu bir küresel hegemonya’ kurduğunu savunmasına rağmen, realistler, radikaller ve özellikle Müslüman ülkelerdeki küresel Güney’den pek çok kişinin de içinde bulunduğu eleştirmenler, ABD’nin ekonomik avantajları garanti etme ve yaşamsal kaynakları güvence altına alma amacı taşıdığını ve hatta ‘haydut bir süper güç’ olarak hareket ettiğini ileri sürdüler. ◆◆ 21. Yüzyıl dünya düzeni giderek çok-kutuplu bir nitelik kazanmaktadır. Bu durum, ‘yeni doğan güçlerin’ ve özellikle Çin’in yükselişinin yanında, küreselleşme ve küresel yönetişimin gelişimiyle devlet-dışı aktörlerin artan önemi gibi daha geniş kapsamlı gelişmelerde açıkça görülmektedir. ◆◆ Neo-realistlere göre, gücün küresel aktörler arasında çok-kutuplu bir biçimde dağılması, istikrarsızlık ve hatta savaş eğilimleri doğurabilir. Diğer taraftan çok-kutupluluk, istikrar, düzen ve işbirliğine yönelik çok-taraflılık eğilimlerini de güçlendirebilir.

Tartışma Soruları ◈◈ Yetenekler olarak güç olgusu neden eleştirilmiştir? ◈◈ ‘Yapısal’ güç, ne derecede küresel sonuçları belirlemektedir? ◈◈ ‘Somut’ güç, dünya siyasetinde artık geçersiz midir? ◈◈ Soğuk Savaş iki-kutupluluğu istikrar ve barışa mı, yoksa gerilim ve güvensizliğe mi yol açtı? ◈◈ ‘Yeni dünya düzeni’ düşüncesi, Amerikan hegemonyasını haklı göstermek için sâdece bir araç mıydı? ◈◈ Hegemonyanın dünya düzeni açısından sonuçları nelerdir? ◈◈ ‘Teröre karşı savaş’ ABD’nin küresel statüsünü nasıl etkilemiştir? ◈◈ Çin, bir sonraki küresel hegemon olma sürecinde midir? ◈◈ ABD ve ‘diğerleri’ arasındaki gerilim, küresel siyasette gelişmekte olan bir fay hattı mıdır? ◈◈ Doğmakta olan çok-kutupluluk, memnuniyetle mi karşılanmalı yoksa korkulmalı mı?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

Konuyla İlgili Okumalar Cooper, R. The Breaking of Nations: Order and Chaos in the Twenty-first Century (2004). Modern öncesi, modern ve post-modern olarak bilinen ayrım temelinde Soğuk Savaş’ın bitişinin sonuçları hakkında düşündüren bir yorum. Kennedy, P. The Rise and Fall of Great Powers: Econonomic Change and Military Conflict from 1500 to 2000 (1989). Güncel tartışmalar için kullanışlı bir bağlam sunan, küresel güçteki değişimleri etkileyen genel unsurlara dâir klâsik bir değerlendirme. Parmar, I. ve M. Cox (eds.), Soft Power and US Foreign Policy (2010). Dünya düzeni dengelerini etkileme konusunda yumuşak gücün rolü üzerine geniş kapsamlı ve düşündürten bir makale derlemesi. Young, A., J. Duckett ve P. Graham (eds.) Perspectives on the Global Distribution of Power (2010). Gücün küresel dağılımındaki değişimleri değerlendiren ve temel aktörlerin değişen güç kaynaklarını inceleyen güncel bir derleme.

325


10. BÖLÜM

SAVAŞ VE BARIŞ

‘Savaş, siyasetin başka yöntemlerle devamıdır.’ Carl Von Clausewıtz, Savaş Üzerine (Vom Krıege, 1832)

Askerî güç, uluslararası politikanın geleneksel geçer akçesi olmuştur. Devletler ve diğer aktörler, genel olarak güç tehdidi veya kullanımı yoluyla birbirleri üzerinde etki kurmaya çalışmışlar, bu da tüm kültür ve toplumlar için her dönemde savaşı, insanlık tarihinin değişmez unsuru yapmıştır. Her ne kadar insanlık tarihi kadar eski gibi görünse de, savaşın doğası konusunda yanıtlanması gereken sorular vardır: Savaşı diğer şiddet türlerinden ayıran nedir? Savaş ve barışın temel nedenleri nelerdir? Dünyanın bazı bölgelerinde savaşın oluş sıklığının azalması, modasının geçtiği ve küresel politikaların gereksiz bir unsuru hâline geldiğini mi gösteriyor? Bununla birlikte, zaman geçtikçe ve bilhassa savaş teknolojileri ve askerî stratejilerdeki ilerlemelerle birlikte savaşın doğası büyük ölçüde değişmiştir. Yay, yerini misket tüfeğine, daha sonra o da yerini modern ve makineli tüfeğe bırakmıştır. Endüstriyel teknolojinin savaşın hizmetine sunulması ve total savaş anlayışının gelişmesi, 20. Yüzyıl’da temel değişimleri de beraberinde getirdi. Soğuk Savaş’ın sonunun savaşın oldukça farklı biçimlerine eşlik ettiği düşünülebilir. “Yeni savaşlar” olarak anılan dar kapsamlı ve düşük yoğunluklu savaşlar, sivil ve askerler arasındaki ayrımı belirsizleştiren iç savaşlardır ve çoğunlukla asimetriktirler. “Post-modern” olarak bilinen savaş özellikle yüksek teknoloji silâhlarına dayanır. Savaşın bu yeni türleri ne kadar yenidir ve sonuçları nelerdir? Son olarak savaşın haklılığı ya da hangi koşullarda haklı ya da haksız olacağı konusunda uzun tartışmalar mevcuttur. Kimileri savaş ve barış konularının ulusal çıkara dâir kesin hükümlerle belirlenmesi gerektiğini düşünürken diğerleri savaşın adâlet ilkelerine uygun olması gerektiği konusunda ısrarcıdır. Kimisi de savaşı, düşünmeden tüm koşullar altında reddeder. Savaş nasıl gerekçelendirilebilir? Ahlâkî ilkeler savaşa ve onun yürütülüş biçimine uygulanabilir mi ya da uygulanmalı mıdır?

Temel Meseleler ѥѥ Savaş nedir? Savaşın türleri nelerdir? ѥѥ Savaşlar neden çıkar? ѥѥ Soğuk Savaş sonrası dönemde savaşın görünümü nasıl ve ne derecede değişmiştir? ѥѥ Savaşın sonuçlarının tespiti neden daha zor hâle gelmiştir? ѥѥ Savaş yöntemine başvurmak, eğer böyle bir şey mümkünse, ne zaman haklı gerekçeye dayandırılabilir? ѥѥ Savaşın yerine “dâimî barış” gelebilir mi?


SAVAŞIN DOĞASI Savaşın Türleri Savaş nedir? Savaşı cinayet, suç, çete saldırısı ve soykırım gibi diğer şiddet türlerinden ayıran nedir? Öncelikle savaş siyasal gruplar arasında yaşanan bir çatışma türüdür. Genellikle belirli bir ülke ya da kaynak üzerinde yürütülen (yağma savaşları) devletlerarası savaşlar en eski savaş çeşidi olarak düşünüldüğü için geleneksel olarak bu gruplar devletler olmuştur. Bununla birlikte gerilla grupları, direniş hareketleri ve terörist örgütler gibi devlet-dışı aktörlerin artan katılımıyla devletlerarası savaşlara son yıllarda daha az rastlanmakta ve görünüşe göre iç savaşlar bunların yerine geçmektedir. İkinci olarak savaşlar, gelişigüzel ve anlık saldırılar yerine bir tür strateji etrafında etkinlik gösteren silâhlı kuvvetler veya eğitimli savaşçılar tarafından yürütülmeleri nedeniyle örgütlüdür. Aslında konvansiyonel savaş, ‘savaş hukuku’ tarafından belirlenen kurallara göre girişilen bir eylem olması gerektiği bilinciyle üniformalar, tatbikatlar, selâm verme ve rütbelerle tanımlanan askerî personelin yürüttüğü üst düzey örgütlenme ve disiplin gerektiren bir iştir. Bununla birlikte modern savaşın doğası giderek daha az örgütlü hâle gelmiştir. Savaş, gevşek bir örgütlenmeye sâhip ve kurallarına göre savaşmayı reddeden düzensiz savaşçılar tarafından yürütülmekte, bu da bir sonraki bölümde ele alınacağı gibi asker ve sivil arasındaki ayrımı belirsizleştirmektedir. Üçüncü olarak savaşlar, genellikle kapsam ve büyüklük açısından ayrıştırılabilir. Az sayıda ölüme neden olan dar kapsamlı saldırılar nâdiren savaş olarak değerlendirilir. Birleşmiş Milletler, yılda en az 1000 kişinin öldüğü çatışmaları “büyük çatışma” olarak nitelemektedir. Fakat bu, örneğin evrensel biçimde savaş olarak nitelendirilen Falkland Savaşı’nı dışarıda bırakan tartışmalı bir sayıdır. Son olarak savaşlar, bir dizi çatışma ve saldırıyı içerdikleri için genellikle dikkate değer bir zaman diliminde gerçekleşir. Bununla birlikte İsrail ve onun komşuları Mısır, Suriye ve Ürdün arasında geçen 1967 Altı Gün Savaşı gibi bazı savaşlar da çok kısadır. Fakat diğer savaşlar öyle sürüncemede kalır ve bazen ciddî barış dönemlerini kapsar ki, savaşın tam İç savaş: Devlet içerisinde, genellikle olarak ne zaman başladığı ne zaman bittiği koya devleti kontrol altına almak veya yeni nusunda karışıklıklar olabilir. Örneğin Yüz Yıl bir devlet kurmak için siyasal olarak örgütlü gruplar arasında yürütülen silâhlı Savaşları, İngiltere ve Fransa arasında aslında mücadele. İngiltere’nin Normandiya ile bağlandığı zaman (1066) başlamış, çok daha uzun bir uzlaşKonvansiyonel savaş: Konvansiyonel mazlığın bir bölümünü oluşturan ve gelenek(nükleer değil) askerî silâhlar ve muharebe taktikleri kullanan düzenli ve sel olarak 1337-1453 tarihleriyle tanımlanan üniformalı ulusal ordu birlikleri arasında bir dizi savaştır. Benzer şekilde ayrı çatışmalar yürütülen bir savaş yöntemi. olarak betimlense de, bazı tarihçiler Birinci ve Andrew Heywood | Küresel Siyaset

327


356

10. Bölüm

Özet ◆◆ Savaş, iki veya daha fazla taraf ve geleneksel olarak devletler arasında silâhlı bir çatışma hâlidir. Fakat zaman içerisinde, savaş ve yöntemlerinin doğası askerî teknoloji ve stratejideki gelişmeler tarafından büyük ölçüde değiştirilmiştir. Ama yine de insan doğasına, devletlerin iç yapılarına veya yapısal ya da sistemik baskılara odaklanan açıklamalarla birlikte savaşların niçin olduğuna dâir ciddî bir tartışma vardır. ◆◆ Clausewitz tarafından geliştirilen klâsik görüş savaşı, siyasetin başka yöntemlerle devamı olarak görür. Bununla birlikte Clausewitzci savaş algısı, savaşın ahlâkî sonuçlarını görmezden geldiği için ve savaşın ya etkin bir politika aracı olmaktan çıkması veya modern savaşları araçsal çerçevede yorumlamak zorlaştığı için modası geçtiği temelinde eleştirilir. ◆◆ Çoğuna göre Soğuk Savaş sonrası dönemde savaşın doğası değişmiştir. ‘Yeni’ olarak anılan savaşlar devletlerarası olmaktan ziyâde genellikle kimlik sorunları üzerine yapılan iç savaşlardır. Bunlar, yaygın olarak eşit olmayan taraflar arasında yapılan, sivil/asker ayrımını belirsizleştiren ve ayrım gözetmeden yüksek oranda şiddet kullanılan asimetrik savaşlardır. ◆◆ Savaş ve yöntemleri, yüksek teknoloji ve ‘akıllı’ silâhların geliştirilmesinden de etkilenmiş ve bu da ‘post-modern’ savaşların ortaya çıkışına yol açmıştır. Körfez Savaşı ve Kosova’da etkili olmuş olsa da bu tür savaşların, özellikle küçük ölçekli ve düşük yoğunluklu savaşlar bağlamında düşmanın yüksek hareketliliğe sâhip olduğu ve sivil nüfustan ayrıştırılmasının zor olduğu zamanlarda stratejik etkinliği sorgulanabilir. ◆◆ Savaş ve ahlâk arasındaki ilişki konusunda üç genel tutum benimsenebilir. Reelpolitik, savaşın siyasî bir davranış olarak ahlâkî haklılığa ihtiyaç duymadığını ileri sürer. Haklı savaş teorisi, yalnızca haklı gerekçelerle başvurma ve hakkaniyete uygun şekilde yürütme konularındaki ahlâkî ilkelere uygun olduğu durumlarda savaşı haklı görür. Pasifizm, savaşın gereksiz bir kötülük olduğunu ve hiçbir zaman haklı gösterilemeyeceğini ileri sürer.

Tartışma Soruları ◈◈ Savaş ve şiddetin diğer şekilleri arasındaki fark nedir? ◈◈ Konvansiyonel ve konvansiyonel olmayan savaş yöntemleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? ◈◈ Savaş kaçınılmaz mıdır, öyleyse neden? ◈◈ Savaşın siyasî bir davranış olduğu fikri ne derece ikna edicidir? ◈◈ Asimetrik savaşları kazanmak neden çok zordur? ◈◈ ‘Yeni’ savaşlar gerçekten de ‘eski’ savaşlara göre daha barbarca ve dehşet verici midir? ◈◈ Yüksek teknoloji savaşlarının faydalı olup olmadığı ne derecede kanıtlanmıştır? ◈◈ Realizm etik ve savaş arasındaki bağlantıyı inkâr eder mi? ◈◈ Haklı savaşın jus ad bellum ilkeleri ne derece geçerlidir? ◈◈ Savaşın etkin bir biçimde yürütülmesi konusunda jus in bello ilkeleri bir engel oluşturur mu? ◈◈ Pasifistler savaşı neden reddeder?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

Konuyla İlgili Okumalar Bellamy, A., Just Wars: From Cicero to Iraq (2006). Haklı savaş teorisinin ahlâkî temellerinin ayrıntılı ve dikkate değer bir analizini yapan ve gelişimine yapılan önemli katkıları keşfeden bir eser. Brown, M. E. (ed.) Theories of War and Peace (1998). Savaşın nedenleri ve barışın koşullarını inceleyen geniş kapsamlı ve sıradışı bir dizi makale. Howard, M. The Invention of Peace and the Reinvention of War (2002). Savaş ve barış konularına dâir tarihsel perspektiften, kısa fakat derin anlamlı bir değerlendirme. Kaldor, M. New and Old Wars: Organized Violence in a Global Era (2006). ‘Yeni savaşlar’ kavramına dâir, hem onların doğasını hem de ortaya çıktıkları koşulları inceleyen son derece etkileyici bir değerlendirme.

357


11. BÖLÜM

NÜKLEER SILÂHLARIN YAYILMASI VE NÜKLEER SILÂHSIZLANMA

‘İnsan ırkı nükleer silâhlarla birlikte yaşayamaz.’ ICCHO ITOH, Nagazaki Belediye Başkanı, 1995-2007

Nükleer silâhların geliştirilmesi ve 1945 yılında kullanılması savaş tarihinde ve aslında insanlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ortaya çıktı. Çok kısa sürede uygarlığı birçok kez ortadan kaldırabilecek düzeyde nükleer başlıklar üretildi ve stoklandı. Bu durum, ilk defa insanlığa kendi varlığını sona erdirme imkânı sundu. Soğuk Savaş gelişirken dünya ‘bombanın’ gölgesi altına girdi. Ancak bazıları nükleer silâhları büyük güçler arasında savaş çıkma olasılığını ortadan kaldıran caydırıcılık sisteminin temel taşı olarak görürken, başkaları da nükleer silâh yarışını asla sona ermeyen gerginliğin ve güvensizliğin kaynağı olarak değerlendirdiler. Nükleer caydırıcılık işleyen bir teori midir? Nükleer silâhlar sorumlu devlet adamlığı mı üretmektedir, yoksa yayılmacı eğilimleri mi teşvik etmektedir? Bu soruların cevabı ne olursa olsun nükleer silâhların yayılmasıyla ilgili kaygıların Soğuk Savaş sonrasında güçlendiği bir gerçektir. ‘Nükleer kulübün’ beş devletten dokuz devlete çıkmasının yanında, birçok kişi geçmişte nükleer silâhların kullanılmasını engelleyen sınırlayıcıların tehlikeli bir şekilde zayıfladığını iddia etmektedir. Devletlerin nükleer silâh elde etme güdüleri hangi şekillerde artmıştır? Günümüzde nükleer silâhların ‘yanlış’ ellere geçme olasılığı daha mı yüksektir? Son olarak nükleer silâhların yayılmasıyla ilgili artan kaygılar, silâhların kontrolü ve silâhsızlanma konularına daha fazla yoğunlaşılmasına neden olmaktadır. Her ne kadar nükleer silâhların yayılmasıyla mücadele stratejileri diplomatik baskı ve ekonomik yaptırımlar uygulanmasından doğrudan askerî müdahaleye kadar geniş bir yelpazede yer alsa da herkesin bildiği gibi nükleer silâhların kontrolü, gerçekleştirilmesi zor bir şeydir. Bu çerçevede nükleer silâhların yayılmasıyla mücadele, artan bir şekilde nükleer silâhsızlanma taahhüdüyle ilişkilendirilmiştir. Devletleri nükleer silâh elde etmekten alıkoymak niye o kadar zordur? Nükleer silâhlardan arındırılmış bir dünya yaratma hedefi üzerinde niye daha fazla durulmaktadır?

Temel Meseleler ѥѥ Nükleer silâhlar diğer silâhlardan hangi açılardan farklıdır? ѥѥ Nükleer silâhların yayılması en iyi nasıl açıklanabilir? ѥѥ Nükleer silâhlar uluslararası barış ve istikrarı güçlendirmekte midir, yoksa tehdit mi etmektedir? ѥѥ Nükleer silâhların yayılması nasıl kontrol edilebilir ya da tersine döndürülebilir? ѥѥ Nükleer silâhlardan arındırılmış bir döneme geçmek mümkün müdür ya da arzu edilir bir şey midir?


NÜKLEER SILAHLANMA Nükleer Silâhların Niteliği Savaş alanında kullanılan ilk ve tek nükleer silâhlar, Manhattan Projesi çerçevesinde geliştirilen ve 6 ve 9 Ağustos 1945 tarihlerinde sırasıyla Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarıdır. Amerikalı fizikçi J. Robert Oppenheimer’in bilimsel yönetimi altında geliştirilen ve ilk defa 16 Temmuz 1945’te New Mexico Çölü’nde denenen bu bombalar tamamen yeni bir silâh türüydü. Atom bombaları, nükleer fizyon (aşırı derecede zenginleştirilmiş uranyum (genellikle U-235) ya da plütonyum çekirdeğinin parçalanması) yoluyla çalışmaktadır. Fizyon silâhları, her bir parçalanmanın, yeni parçalanmalara neden olan ilâve nötronlar ortaya çıkardığı bir zincirleme reaksiyon şeklinde çalışmaktadır. Daha güçlü bir nükleer silâh olarak hidrojen bombası geliştirilmiştir. Bu da nükleer füzyona (çekirdek parçacıklarının birleştirilmesine) dayanmaktadır, fakat parçacıklar sâdece yüksek ısılara ve baskılara mâruz kaldıklarında bu olay gerçekleşebilmektedir. Bu yüzden füzyon silâhları bazen termonükleer silâhlar olarak isimlendirilmektedirler. Nükleer bombalar üç şekilde tahribata neden olmaktadır. Patlama sonrasındaki ilk hasar, korkunç patlayıcı gücün patlama etkisi tarafından ortaya çıkarılmaktadır. Bu etki, termal radyasyon ile birleşerek saatte birkaç yüz mil hızla ilerleyen ve 1.000 °C’ye kadar yükselen bir ateş fırtınası yaratabilmektedir. Ancak daha uzun süren ve daha yaygın olan etkiler nükleer radyasyon tarafından ortaya çıkarılmaktadır. Bombanın patlaması, hemen bir nükleer radyasyon akımına neden olmaktadır ve patlamanın yan ürünü nükleer atıklar ortaya çıkmaktadır. Bu radyasyon kaynaklarından herhangi birine mâruz kalmak, radyasyon hastalığına ve değişik kanser türleri de dâhil olmak üzere uzun dönemli hastalıklara neden olmaktadır. Hidrojen bombası türündeki nükleer silâhlar devasa tahrip gücüne sâhiptirler. Hiroşima ve Nagazaki bombaları, daha sonra denenen termonükleer silâhlarla karşılaştırıldığında göreli olarak küçük silâhlardı. Termonükleer silâhlardan bazıları Japonya’ya karşı kullanılanlardan 2.000 kat daha fazla tahrip gücüne sâhiptir. Nükleer silâhların kitlesel tahrip kapasitesine sâhip olmaları, başka hiçbir silâhın yapamayacağı derecede uluslararası politikayı ve iç siyaseti etkilemeleri anlamına gelmektedir. Bu silâhlar, Birleşmiş Milletler’in 1948’den beri tanıdığı yeni silâh kategorisinin prototip örneklerinden biridir: ‘Kitle İmha Silâhları’ (Weapons of Mass Destruction - WMD). WMD kategorisi, günümüzde bazen atomik, biyolojik ve kimyasal silâhlar (Atomic, Biological and

Nükleer silâhlar: Patlama, ısı ve radyasyon etkisi yoluyla hedeflerini yok eden, nükleer fizyon (atom bombaları) ya da nükleer füzyon (hidrojen bombaları) ilkesine göre çalışan silâhlar. Kitle imha silâhları: Kitlesel ve ayrım gözetmeyen tahrip kapasitesine sâhip, nükleer, radyolojik, kimyasal ve biyolojik silâhları içeren silâh kategorisi.

Andrew Heywood | Küresel Siyaset

359


360

Uygulamada Küresel Siyaset

11. Bölüm

Nükleer Çağın Doğuşu Olaylar: ‘Nükleer çağ’ ABD 6 Ağustos 1945’te Japonya’nın Hiroşima kentine atam bombası attığı zaman başladı. Üç gün sonra Nagazaki’ye ikinci bir bomba atıldı. ‘Küçük Oğlan’ olarak isimlendirilen Hiroşima’ya atılan bomba 12-15 kiloton TNT’ye eş 60 kilogram uranyum-235 içermekteydi. Bomba 13 kilometre karelik bir alanı tahrip etti ve şehirde bulunan binaların %60’tan fazlasını yok etti. Başlangıçtaki ölü sayısı yaklaşık 100 bindi. Bazı hesaplamalara göre bu rakam, radyasyon zehirlenmesi, kanser ve diğer uzun vâdeli etkilerle 1950 yılında 200 bine çıktı. Kod ismi ‘Şişman Adam’ olan Nagazaki’ye atılan daha büyük bomba 22 kiloton TNT’nin gücüne eş 6,4 kilogram plütonyum-239 içermekteydi. Bu bomba da Nagazaki’nin yaklaşık %30’unu yok etti ve 40 bin ile 75 bin arasında insanın ölümüne neden oldu. 12 Ağustos 1945’te İmparator Hirohito Japonya’nın teslim olduğunu ilân etti. Önemi: Hiroşima ve Nagazaki’ye karşı gerçekleştirilen atom bombası saldırıları en azından üç açıdan önemliydi. Her şeyden önce bu saldırıların, Japonya’nın hızlı bir şekilde teslim olmasını ve böylece İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesini sağlamada etkili olduklarına yaygın şekilde inanılmaktadır. Gerçekten atom silâhlarının Japonya’ya karşı kullanılması, Japonya’nın işgâl edilmesi sürecinde ortaya çıkacak büyük

çaplı kayıpların önlenmesi çerçevsinde haklılaştırılmıştır. Ancak Truman yönetimine karşı bombaların askerî nedenlerden çok siyasî nedenlerle atıldığı yönünde suçlamalar yöneltilmiştir. Almanya teslim olduktan sonra Japonlar Ruslar ve İsviçreliler aracılığıyla barış sondajlarına zaten başlamışlardı. Ayrıca Tokyo’nun ve diğer büyük Japon şehirlerinin çok ağır bir şekilde bombalanması yoluyla teslim olması yönünde Japonya üzerinde zaten önemli oranda baskı uygulanıyordu. O yüzden atom bombalarının kullanılmasıyla ilgili ABD’nin temel motivasyonu, Uzak Doğu’daki Sovyet kazançlarını sınırlandırmak ve özellikle Pasifik’te ve Doğu Asya’da ABD’yi değil Sovyetler Birliği’ni temel güç hâline getirecek olan Japonya’nın Sovyetler tarafından işgâl edilmesini engellemek olmuş olabilir. İkincisi, atom silâhlarının kullanılması, Soğuk Savaş’ın ortaya çıkışında ve gelecekteki yönünü şekillendirmede önemli rol oynamıştır. Kendisini nükleer bir güç hâline getirerek ABD yeni askerî gücünü ortaya koyuyor, bu şekilde muhtemelen Sovyetler’in Amerikan hegemonyasını kabûllenmesini ve Almanya ve Doğu Avrupa gibi meselelerle uğraşmanın kolaylaşmasını ümit ediyordu. Ancak nükleer saldırıların arkasındaki düşünce eğer bu idiyse saldırılar kötü bir şekilde geri tepmiştir. Atom bombaları Sovyetler Birliği’ni korkutmak yerine onun

Chemical - ABC) şeklinde de sınıflandırılan kimyasal ve biyolojik silâhları (Chemical and Biological Weapons - CBW) da içermektedir. Bu silâhlar, konvansiyonel olanlardan üç şekilde ayrılmaktadırlar: ◾◾ Kullanılan kavramın da gösterdiği gibi bunlar, sivil halk üzerinde yıkıcı etkiler doğuran, kitlesel kesin zarar verme potansiyeline sâhip silâhlardır. ◾◾ Bu silâhların kitlesel etki boyutu, savaşın ‘meşru ve insanî olmayan’ araçları oldukları görüşüyle de bağlantılı olarak önemli ahlâkî meseleleri gündeme getirmektedir.


Nükleer Silâhların Yayılması Ve Nükleer Silâhsızlanma

benzer silâhları elde etmek için çabalarını artırmasına neden oldu ve nükleer silâhlanma yarışını ateşledi. Bu yüzden ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki askerî soğukluğun ‘terör dengesi’ hâline dönüşmesiyle Soğuk Savaş özünde nükleer çağla ilişkili hâle geldi. Bununla birlikte bu ‘terör dengesinin’ etkileri hararetli bir şekilde tartışılmaktadır. Realistler nükleer silâhların 1945 sonrası dönemdeki ‘uzun barışa’ payanda olduğunu savunurken, liberaller nükleer silâhlarla artan riskler ve güvensizlik arasında bağlantı kurma eğilimi taşımaktadırlar.

yarak güçlü bir sembolik, felsefî ve varoluşsal etki ortaya koymuştur. Diğer taraftan nükleer silâhların savaş ve savaş yapma üzerindeki etkisinin aşırı derecede abartıldığını söyleyenler de bulunmaktadır. Bu perspektiften bakıldığında, Hiroşima ve Nagazaki’nin temel önemi, nükleer silâhların askerî açıdan kullanılmasının tek tarihsel örnekleri olmalarıdır. Potansiyel etkileri o derece yıkıcıdır ki ve kullanılmalarıyla ilgili ahlâkî, diplomatik ve pratik sınırlamalar o derece güçlüdür ki, nükleer silâhlar, getirecekleri siyasî faydalardan çok Üçüncüsü, nükleer çağın ortaya çıkışı sava- prestij için istenmektedirler. şın niteliğini köklü bir şekilde değiştirmiş ve savaşa yönelik davranışları dönüştürmüştür. Kitle imha silâhlarının prototipi olarak nükleer silâhlar sivil halklara yönelik öyle bir tehdit ortaya koymaktadır ki haklı savaş düşüncesini lüzumsuz hâle getirdikleri iddia edilmiştir. Bu anlamda nükleer silâhlar, savaşı insanlığın toptan yok edilmesi olasılığıyla ilişkilendirerek ve savaşın nihâî anlamdaki dehşetini ortaya ko-

◾◾ Bu silâhlar, WMD’ye sâhip devletlere saldırmayı neredeyse imkânsız hâle getirici, güçlü bir caydırıcı etkiye sâhiptirler. Ancak bütün bu silâhların WMD olarak sınıflandırılması, her bir silâh türü farklı etkilere sâhip olduğu için sorgulanabilir. Örneğin CBW küçük çaplı ve nükleer silâhlardan daha ‘kullanılır’ olabilir. Bu çerçevede nükleer silâhlar gerçek anlamda KİS olan tek silâh türüdür. Benzer şekilde büyük çaplı patlayıcılık kapasitesine sâhip nükleer silâhlardan uzaklaşma eğilimleri, ‘kullanılamaz’ stratejik nükleer silâhlarla muhtemelen ‘kullanılabilir olan’ taktik ya da ‘savaş alanı’ nükleer silâhları arasında bir ayrım ortaya çıkarmıştır. Konvansiyonel silâhlarla WMD arasındaki ayrım belli açılardan

361


382

11. Bölüm

Özet ◆◆ Nükleer silâhların kitlesel tahrip kapasitesine sâhip olmaları, onların daha önce hiçbir silâhın yapamadığı derecede uluslararası politikayı ve devletlerin iç politikasını etkiledikleri anlamına gelmektedir. Soğuk Savaş döneminde dikey nükleer yayılma çerçevesinde ABD ile Sovyetler Birliği’nin büyük nükleer cephanelikler oluşturdukları gözlemlenmiştir. ◆◆ Bazıları, Soğuk Savaş dönemindeki nükleer silâhlanma yarışının özellikle Karşılıklı Kesin Yıkım (MAD) durumuna ulaşıldıktan sonra 1945 sonrası dönemdeki ‘uzun barışa’ etkin şekilde destek olduğunu iddia ederlerken, başkaları ‘terör dengesini’ caydırıcılığın engelleyemediği istikrarsızlıkla ve varlığını hep devam ettiren tehlikeyle ilişkilendirmişlerdir. ◆◆ Soğuk Savaş sonrası dönem, nükleer silâhların yayılmasıyla ilgili kaygıların ciddî şekilde arttığı bir dönem olma özelliğiyle öne çıkmıştır. Bunun nedenleri şunlardır: nükleer silâh elde etmeye ilgi duyan devletlerin sayısının artması, nükleer materyallere ve teknolojiye ulaşmanın daha kolay hâle gelmesi ve nükleer silâhların onları kullanabilecek olan aktörlerin eline geçme olasılığının artması. ◆◆ Nükleer silâhların yayılmasıyla ilgili olarak kapsamlı bir mücadele rejiminin geliştirilmiş olmasına rağmen, devletlerin, ulusal güvenliklerine ikili ya da çok taraflı anlaşmalar çerçevesindeki yükümlülüklerinden daha fazla ağırlık vermelerinden dolayı etkin bir silâhların kontrolü sisteminin ortaya çıkarılması pek mümkün olmamıştır. Rejimlerinin istikrarsız ve risk eğilimli niteliklerinden dolayı ve önemli bölgesel gerginliklerin varlığından dolayı nükleer silâhlanma konusunda Kuzey Kore ve İran’la ilgili olarak özel olarak kaygı duyulmaktadır. ◆◆ Nükleer silâhlardan arındırılmış dünya fikri, barış eylemcileri tarafından ve daha yakın zamanlarda ABD ve Rusya’daki üst düzey politikacılar tarafından üzerinde durulan bir düşüncedir. Obama yönetiminin savunma stratejisi, nükleer silâhsızlanma konusunda taahhüt altına girmeyi, nükleer yayılmanın önlenmesini sağlamak için güçlü ahlâkî ve diplomatik baskı uygulayabilme yeteneğiyle ilişkilendirmiştir. ◆◆ Bununla birlikte nükleer yayılmayla mücadele stratejilerinin, nükleer devletler ile nükleer devlet olmaya aday ‘haydut’ devletler üzerinde çok az etkili olma olasılığı mevcuttur. Ayrıca bu stratejiler, büyük güçlerin ortak desteğini elde edemeyebilirler, devletlerarası savaş olasılığını artırabilirler ve bir zamanlar ABD’nin nükleer şemsiyesinden faydalanmış olan devletlerin savunmayla ilgili endişelerini artırabilirler.

Tartışma Soruları ◈◈ MAD, ayrı bir silâh kategorisi midir ve nükleer silâhlar MAD’in tek gerçek örneği midir? ◈◈ Devletler niçin nükleer silâh elde etmeye çalışırlar? ◈◈ Belli devletler niçin nükleer silâh elde etmeye çalışmaz? ◈◈ Nükleer caydırıcılık teorisi ne kadar inandırıcıdır? ◈◈ Nükleer silâhların ‘yanlış ellere’ geçme fikri, basitçe bir Avrupa merkezcilik örneği midir? ◈◈ Etkin bir nükleer silâhları kontrol sisteminin ortaya çıkartılması niye o derece zordur? ◈◈ Nükleer bir İran uluslararası barışa ve güvenliğe çok ciddî bir tehdit midir? ◈◈ Nükleer silâhların yayılmasını önleme çabaları büyük ölçüde ikiyüzlülüğe ve Avrupa merkezci önyargılara mı dayanmaktadırlar?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

◈◈ Füze kalkanları nükleer saldırı tehlikesine bir çözüm olarak düşünülebilir mi? ◈◈ Nükleer silâhlar ahlâkî açıdan savunulabilir mi? ◈◈ Nükleer silâhlardan arındırılmış bir dünya mümkün müdür, arzu edilir bir şey midir?

Konuyla İlgili Okumalar Herring, E. (eds.) Preventing the Use of Weapons of Mass Destruction (2000). WMD’nin kullanılmasını önlemek için uygulanan değişik stratejileri ele alan makalelerden oluşan bir eser. Hymans, J. The Psychology of Nuclear Proliferation: Identity, Emotions and Foreign Policy (2006). Fransa, Avustralya, Arjantin ve Hindistan örneklerini kullanarak nükleer karar vermenin dinamiklerini analiz eden oldukça ilginç bir kitap. Nye, J. S. Nuclear Ethics (1988). Nükleer silâhların ortaya çıkardığı ahlâkî çıkmazları dengeli, dikkatli ve kapsamlı bir şekilde tartışan bir eser. Solingen, E. Nuclear Logics: Contrasting Paths in East Asia and the Middle East (2007). Dünyanın değişik bölgelerinde görülen nükleerleşme ve nükleerden kurtulma çabalarının birbiriyle çatışan mantıklarını inceleyen bir eser.

383


12. BÖLÜM

TERÖRIZM

‘Kızgınlık, âcizin tercih ettiği silâhtır.’ FRANTZ FANON, Siyah Ten, Beyaz Maske (Peau Noıre, Masques Blancs, 1952)

1990’lı yıllara kadar terörizm, uluslararası politika alanındaki standart ders kitapları tarafından göz ardı edilmekte ve yaygın şekilde ikincil düzeyde bir güvenlik sorunu olarak görülmekteydi. Ancak 11 Eylül Olayları, bu durumu dramatik bir şekilde değiştirdi ve terörizmin niteliğinin ve öneminin ciddî şekilde yeniden değerlendirilmesinin önünü açtı. ‘Yeni’ terörizm, ‘küresel’ terörizm ya da ‘feci’ terörizm olarak isimlendirilen bu olgu, bazılarına göre 21. Yüzyıl’ın başında temel tehdit hâline gelmişti. Bu, aynı zamanda küreselleşme ortamında devlet dışı aktörlerin (bu örnekte terörist grupların) devletlere göre önem kazanmış olmasını yansıtmaktaydı. Bunun ötesinde ‘terörizme karşı savaşın’ uygulamaya konması, yeniden dirilen terörizmin öngörülebilir yakın gelecekte küresel siyaseti tanımlayacak yeni fay hatları ortaya çıkardığına işaret etmekteydi. Ancak terörizm, üzerinde ciddî tartışmaların yapıldığı bir olgudur ve aşırı derecede tartışmalı bir kavramdır. Örneğin eleştirel teorisyenler, terörizmle ilgili olarak yaygın şekilde kabûl görmüş olan bilgilerin, terörizmin önemini genellikle ideolojik nedenlerle aşırı derecede abartan klişe kalıplar ve yanlış kavramlar olduğunu iddia etmektedirler. Terörizm nasıl tanımlanmalıdır? Düşünürler terörizmin niteliği konusunda niçin ve hangi açıdan farklı görüşlere sâhiptirler? Terörizm gerçek anlamda küresel bir niteliğe ve ciddî anlamda yıkıcı bir potansiyele sâhip midir? Diğer taraftan terörizmin niteliği ve önemi konusundaki görüş farklılıklarının karşısında terörizme nasıl karşı konulması gerektiğiyle ilgili tartışmalar bulunmaktadır. Sâdece farklı terörizmle mücadele stratejilerinin etkinliği konusunda görüş farklılıkları bulunmamakta, fakat aynı zamanda temel hakların ve özgürlüklerin erozyona uğraması bağlamında toplumu terörizmden koruma karşılığında ödenmek zorunda kalınabilecek bedel konusunda da yoğun tartışmalar yapılmaktadır. Terörizmle devletin güvenliğini güçlendirerek mi, askerî müdahale yoluyla mı yahut da siyasî yollarla mı mücadele edilmelidir? Bu tür stratejilerin ortaya çıkaracağı sonuçlar nelerdir?

Temel Meseleler ѥѥ Terörizm nedir? ѥѥ Terörizmle ilgili temel perspektifler nelerdir? ѥѥ Terörizmin doğası yıllar içinde değişmiş midir? ѥѥ Terörizm ‘küreselleşmiş’ midir? ѥѥ Modern terörizm ne kadar önemlidir? ѥѥ Terörizmle nasıl mücadele edilebilir ya da edilmelidir?


TERÖRIZMI ANLAMA Terörizm aslında modern bir olgu değildir. Yahudi Fanatikler’den ayrılan aşırı kanatlardan biri olarak görülen Sicariiler (hançer insanları) ilk örneklerden biriydi. Onlar 1. Yüzyıl’da Judea’daki Romalılar’a ve Romalılar’la işbirliği yapan Yahudilere karşı gerçekleştirdikleri mücadelede öldürme ve insan kaçırma eylemlerine başvurmuşlardı. Benzer şekilde, iddia edildiğine göre Tanrıça Kali’nin onuruna öldürme âyinleri gerçekleştiren ve 19. Yüzyıl’da kendilerinden söz ettiren bir tarikat olan Hindistan’daki Thugeeler (ya da Thuglar) muhtemelen 13. Yüzyıl gibi eski bir tarihte ortaya çıkmışlardı. Bununla birlikte ‘terörist’ kelimesi Fransız Devrimi’nden ve 1793-1794’teki Terör Saltanatı’ndan doğmuştur. O dönemde Robespierre liderliğindeki Jacobenler tarafından gerçekleştirilen ve iddia edildiğine göre 40.000 civarında ‘devrim düşmanının’ hayatlarını kaybettiği kitlesel bir katliam dalgası görülmüştür. Batılı toplumların terörizmle ilk defa yaygın şekilde karşılaşmaları, 19. Yüzyıl’ın sonunda anarşist grupların gizlice gerçekleştirdikleri ve 1890’larda zirve noktasına ulaşan şiddet eylemlerindeki artışla ortaya çıkmıştır. Terörizmin ilk kurbanları arasında Çar II. Alexander (1881), Avusturya İmparatoriçesi Elizabeth (1898), İtalyan Kral Umberto (1900) ve Fransız Devlet Başkanı Carnot (1894) ile Amerikan Devlet Başkanı McKinley (1901) bulunmaktaydı. Anarşist terörizm bir ‘fiilî propaganda’ türüydü; bazen baskının ve sömürünün sembolleri olarak görülen şeylere saldırarak siyasî bilinçlenmeyi artırmanın ve kitleleri devrime yöneltmenin bir yöntemi olarak şiddete başvurmuştu. Bu, 1894 yılında Paris’te Café Terminus’a karşı gerçekleştirilen ve ‘burjuva toplumuna’ karşı bir eylem olarak haklılaştırılan saldırıda açık bir şekilde görülmüştü. Aynı motivasyon, aynı yıl içerisinde Londra Greenwhich’teki Kraliyet Gözlemevi’ne yakın bir yerde, daha sonra bir Fransız anarşisti olduğu anlaşılan bir kişinin üzerindeki bombayı patlatması eyleminde de (Joseph Conrad’ın Gizli Ajan (The Secret Agent) romanı için ilham kaynağı olan olayda) mevcuttu. Yeni bir anarşist şiddet dalgası, Batı Almanya’da Baader-Meinhof Grubu’nun, İtalya’da Kızıl Tugaylar’ın, Japonya’da Kızıl Ordu’nun ve İngiltere’de Kızgın Tugay’ın gerçekleştirdiği eylemlerle 1960’larda ve 1970’lerde görüldü. Ancak 1945 sonrası dönemde görülen terörizm, milliyetçi bir eğilime sâhipti. 1940’larda ve 1950’lerde terörizm Üçüncü Dünya’daki, yani Afrika, Asya ve Orta Doğu’daki sömürgecilik karşıtı mücadelelerle ilişkilendirilmişti. Daha sonra Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Kara Eylül gibi hareketler terörizme başvurdu. Ayrıca terörizm, gelişmiş Batı toplumlarındaki hoşnutsuz ulusal ya da etnik azınlıklar tarafından, IRA tarafından Kuzey İrlanda’da ve İngiltere anakarasında, ETA tarafından İspanya’nın Bask bölgesinde ve FLQ tarafından Quebec’te kullanılmıştır. Bununla birlikte New York ve Washington’da gerçekleştirilen 11 Eylül Saldırıları (bkz. s. 48), Andrew Heywood | Küresel Siyaset

385


408

12. Bölüm

Özet ◆◆ Terörizm, geniş anlamda korku, endişe ve belirsizlik iklimi yaratmak için şiddete başvurarak siyasî amaçların geliştirilmesi girişimlerini ifade eder. Bununla beraber terörizm, ileri derecede aşağılayıcı olduğu için ve siyasî bir araç olarak kullanılma eğiliminde olduğu için oldukça tartışmalı bir kavramdır. Temel, radikal ve eleştirel perspektifler terörizmin doğasıyla ve kavramın değeriyle ilgili olarak oldukça farklı görüşler ortaya koymaktadırlar. ◆◆ ‘Yeni’ terörizm fikrini savunanlar, 1990’lardan beri daha radikal ve yıkıcı bir terörizm türünün ortaya çıktığını belirtmektedirler; iddialarına göre, bu terörizm türünün siyasî niteliği, motivasyonları, stratejileri ve örgütlenmesi, özellikle önemi giderek artan dinî motivasyon bakımından ‘geleneksel’ terörizmden farklılık göstermektedir. Fakat bu ayrımın değeri konusunda ciddî şüpheler ortaya konmaktadır. ◆◆ 11 Eylül Olayları’nın herhangi bir zamanda herhangi bir yerde harekete geçebilecek olan çok daha önemli bir terörizm türünün ortaya çıkışını temsil ettiği yaygın şekilde düşünülmektedir. Ancak birçok kişi modern terörizm ile küreselleşme süreçleri arasında önemli bağlantılar olduğunu kabûl etse de başkaları terörizmin gerçek anlamda küreselleşip küreselleşmediğini sorgulamaktadır. ◆◆ Yeni terör taktiklerinin keşfedilmesinden dolayı ve WMD’ye ulaşmanın kolaylaşması ve onları kullanma istekliliğinin artmasından dolayı terörizmin etkisinin arttığı düşünülmektedir. Ancak eleştirel teorisyenler, ‘teröre karşı savaşla’ ilişkilendirilen söylemlerle ve ‘korku politikasını’ yerleştirme amacıyla terörizm tehdidinin aşırı derecede abartıldığını ileri sürmektedirler. ◆◆ Başlıca terörizmle mücadele stratejileri devletin güvenliğini güçlendirme, askerî baskı araçlarının kullanılması ve siyasî anlaşmalardır. Devlet güvenliğiyle ilgili ve askerî nitelikli yaklaşımlar tersi sonuçlar doğurmakta ve özgürlük ve güvenlik arasında uygun denge kurulması konusunda derin tartışmalar yaratmaktadır. ◆◆ Terörizme etkin çözüm bulunması, genellikle teröristleri görüşme ve diplomasi sürecine çekerek onları şiddetten vazgeçmeye teşvik etmeyi içermektedir. Böyle bir yaklaşım, milliyetçi terörizm konusunda bazen işe yarasa da bir yatıştırma örneği olarak görülmekte ve İslâmî terörizmle mücadelede uygun bir yöntem olmadığı düşünülmektedir.

Tartışma Soruları ◈◈ Terörizm diğer siyasî şiddet türlerinden nasıl ayrılabilir? ◈◈ ‘Devlet terörizmi’ diye bir şey var mıdır? ◈◈ Terörizmin haklı görülebileceği durumlar var mıdır? ◈◈ Dinî motivasyonun artan önemi terörizmin doğasını dönüştürmüş müdür? ◈◈ 11 Eylül Olayları gerçek anlamda küresel terörizm türünün ortaya çıkışını mı temsil etmiştir? ◈◈ Nükleer terörizm ‘uydurulmuş’ bir korku mudur? ◈◈ Terörizm niçin o kadar az durumda etkili olmaktadır, hangi şartlarda işe yarar? ◈◈ Özgürlük kısıtlamaları terörizm tehdidiyle karşılaştırıldığında ehven-i şer mi olmaktadır? ◈◈ Terörizmle mücadelede benimsenen askerî yaklaşımlar niçin genellikle ters tepmektedir?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

◈◈ Teröristlerle siyasî anlaşma yapılmalı mıdır?

Konuyla İlgili Okumalar Bloom, M. Dying to Kill: The Allure of Suicide Terror (2007). İntihar terörizmini ve ardındaki motivasyonları dengeli ve bilgilendirici bir şekilde analiz eden bir eser. Hoffman, B. Inside Terrorism (2006). Terörizmle mücadelenin karşılaştığı zorlukları da ele alan, terörizmin doğasına ve gelişimine genel ve mükemmel giriş oluşturan bir eser. Jackson, R., M. Smyth, J. Gunning, ve L. Jarvis Terrorism: A Critical Introduction (2011). Temel varsayımları ve düşünceleri yeniden ele alan, terörizmi ve onun ele alınışını değerlendiren bir eser. Sageman, M. Leaderless Jihad: Terror Networks in the Twenty-First Century (2008). Modern terörizmin yayılmasına neden olan şebekeleri anlama ihtiyacını vurgulayan, İslâmî terörizm ve özellikle El-Kaide’yi inceleyen, düşünmeye sevk eden bir eser.

409


13. BÖLÜM

İNSAN HAKLARI VE İNSANÎ MÜDAHALE

‘Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar’ BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 1948, 1. Madde

Manevî ve ahlâkî konular her zaman uluslararası politikada önemli olmuştur. Ancak Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle beraber küresel adâlet konuları daha geleneksel olan güç, düzen ve güvenlik meseleleriyle aşık atar hâle gelirken ahlâkî meseleler de daha fazla ilgi çeker hâle gelmiştir. Bundan başka adâlet ve ahlâkîlik konuları gündeme getirilirken bu, her yerdeki halkın aynı ahlâkî statüye ve haklara sâhip olduğunu vurgulayan insan hakları doktrini çerçevesinde yapılmaktadır. İnsan hakları, uluslararası ilişkilerin ve insanî kalkınmanın hâkim normatif dili olarak devletin güvenliğiyle rekabet eder hâle gelmiştir. Bu, insan haklarıyla devletin hakları arasında bir çatışma doğurmuştur, çünkü insan hakları adâletin ulusal sınırlar içinde olduğu kadar ulusal sınırların ötesinde de geçerli kılınmasını öngörmektedir. Bununla birlikte insan haklarıyla ilgili olarak da zor sorular ortaya konmuştur. Bu sorunların en önemlilerinden bir tanesi, insan haklarının doğası ve insan haklarının haklılaştırılmasıyla ilgilidir. Bu haklar, hangi anlamda ‘insan’ haklarıdır ve hangi hakları kapsamaktadırlar? İnsan haklarının uygulamada ne derece korunduğuyla ilgili ve insan haklarının bütün insanlara ve toplumlara uygulanabilecek düzeyde evrensel olup olmadıklarıyla ilgili başka tartışmalar da mevcuttur. İnsan hakları ne derece uygulanmaktadır ve ne derece uygulanmalıdır? 1990’lardan itibaren ‘insanî müdahaleye’ daha fazla başvurulmasıyla birlikte devletlerin hakları ve insan hakları arasındaki çatışmalar had safhaya ulaşmıştır. Büyük devletler, vatandaşları kendi hükûmetlerinin kötü muamelesine ve katliamlarına karşı korumak için başka devletlerin içişlerine askerî müdahalede bulunmayı kendilerinin hakları olarak görmektedirler. Bu tür müdahaleler nasıl ve ne derece insan haklarıyla ilişkilendirilebilir? Müdahale gerçek anlamda ‘insanî’ olabilir mi? Nedenleri ne olursa olsun insanî müdahale işe yaramakta mıdır?

Temel Meseleler ѥѥ İnsan hakları nelerdir ve hangi temelde talep edilebilirler? ѥѥ İnsan hakları nasıl ve ne derece etkin korunabilirler? ѥѥ İnsan hakları doktrini hangi temellerde eleştirilebilir? ѥѥ İnsanî müdahalenin önce sıklaşmasının, sonra gerilemesinin nedenleri nelerdir? ѥѥ Başka devletlerin içişlerine karışmak hangi durumlarda bir haktır? ѥѥ İnsanî müdahale niçin eleştirilmektedir?


İNSAN HAKLARI

Kavram

İnsan Hakları

İnsan Haklarını Tanımlama Küresel Siyasette Birey Uluslararası politika geleneksel olarak organize gruplar, özellikle devletler açısından değerlendirilmektedir. Bu yüzden bireysel ihtiyaçlar ve çıkarlar genellikle daha geniş bir kavram olan ‘ulusal çıkar’ içerisine dâhil edilmiştir. Sonuç olarak uluslararası politika, devletler arasında bir güç mücadelesi olarak görülmüş ve bu mücadelenin bireyler açısından ortaya çıkardığı sonuçlara çok az dikkat edilmiştir. Halk ve dolayısıyla (bireylerin mutluluğu, acı çekmesi ve refahı çerçevesindeki) ahlâkîlik resimden çıkartılmıştır. Ancak devlet politikasıyla birey ve dolayısıyla güçle ahlâk arasındaki bu ayrımı sürdürmek gittikçe zorlaşmıştır.

İnsan hakları, insanların salt insan olmaları sebebiyle sâhip oldukları haklardır; onlar ‘doğal hakların’ modern ve laik şekilleridir. İnsan hakları, (ırk, din, cinsiyet ve diğer farklılıkları gözetmeksizin nerede olursa olsun bütün insanlar için geçerli olmaları bakımından) evrenseldirler; (insanların onlara sâhip olmalarının hiçbir şekilde ortadan kaldırılamaması bakımından) temeldirler; (sivil, siyasî haklar ile ekonomik, sosyal ve kültürel hakların birbirleriyle ilişkili ve eşit öneme sâhip olmaları bakımından) bölünmezdirler ve (gerçek anlamda insanî bir hayat sürmenin temel koşulları olarak vazgeçilemez olmaları bakımından) mutlaktırlar. ‘Uluslararası’ insan hakları, çeşitli BM anlaşma ve sözleşmeleriyle ve başka anlaşma ve sözleşmelerle düzenlenmişlerdir (bkz. “Temel Uluslararası İnsan Hakları Belgeleri” s. 420).

Birçok kültür ve uygarlık, birey olarak insanın özünde yer alan değer ve onurla ilgili olarak fikirler ortaya koymuştur. Ancak bu teoriler, geleneksel olarak dinî inançlara dayandırılmıştır; bunun anlamı, insanlar genel olarak Tanrının yaratıkları olarak görüldüğü için bireyin ahlâkî değerinin ilâhî otoriteye dayanmasıdır. İnsan haklarına yönelik modern yaklaşımın prototipi ‘doğal haklar’ şeklinde Avrupa’nın modern tarihinin ilk dönemlerinde geliştirilmiştir. Hugo Grotius (bkz. s. 450), Thomas Hobbes (bkz. s. 42) ve John Locke (1632-1704) gibi siyaset felsefecileri tarafından ortaya konan bu haklar, Tanrı tarafından verilen haklar olmaları ve insan doğasının özünün bir parçası olmaları nedeniyle ‘doğal’ olarak isimlendirilmiştir. Doğal haklar basit ahlâkî iddialar olarak ortaya konmamıştı, fakat onların insanın en temel içgüdülerini yansıttıkları düşünülmekte; insanın gerçek anlamda varlığının ortaya çıkmasını sağlayan temel koşullar olarak algılanmaktaydılar. 18. Yüzyıl’ın sonuna kadar bu tür fikirler, vatandaşa âit bir özerklik alanı tanımlayarak hükûmetin gücünü sınırlandırmada kullanılan ‘kişinin hakları’ kavramıyla ifade edildi. Fransız Kişi ve Vatandaş Hakları Bildirgesi Doğal haklar: İnsanlar açısından temel (1789) gibi yaşam, özgürlük ve mutluluk peşin- nitelikte olan ve bu yüzden devredilemez de koşmayı devredilemez haklar ilân eden Amenitelikte olan (başkaları tarafından alınamayan), Tanrı tarafından verilmiş olan rikan Bağımsızlık Bildirgesi (1776) de bu tür fihaklar. kirlere içerik kazandırmıştır. Andrew Heywood | Küresel Siyaset

411


444

13. Bölüm

Özet ◆◆ İnsan haklarının evrensel, temel nitelikli, bölünmez ve mutlak olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte sivil ve siyasî haklar, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar ve dayanışma hakları arasında ayrım yapılmaktadır. İnsan hakları, ulusal hükûmetlerin önemli iç ve dış sorumluluklarının olduğuna ve adâletin evrensel bir nitelik kazandığına işaret etmektedir. ◆◆ İnsan hakları, bir dizi uluslararası insan hakları belgesini, onları destekleyen BM organlarını, geniş bir yelpazedeki insan hakları NGO’larını ve insan haklarını korumaya kendilerini adamış devletleri içeren geniş kapsamlı bir uluslararası rejim tarafından korunmaktadır. Ancak devletler aynı zamanda insan haklarını en fazla ihlâl eden aktörlerdir; bu, insan haklarıyla devlet hakları arasında çatışma ortaya çıkarmaktadır. ◆◆ İnsan haklarının dayanağını oluşturan evrenselci yaklaşımlar 1970’lerden itibaren gittikçe artan eleştirilere mâruz kalmışlardır. Toplumcular ve post-modernistler ahlâkîlik göreli olduğu için insan haklarının felsefî açıdan dayanaksız olduğunu ileri sürmektedirler. Post-sömürgeci teorisyenler geniş anlamda insan hakları düşüncesini kabûl etseler de insan hakları doktrinini Batı’nın kültürel emperyalizminin bir örneği olarak görmektedirler. ◆◆ İnsanî müdahale, stratejik hedeflerden çok insanî hedefler çerçevesinde gerçekleştirilen askerî müdahaledir. ‘Yeni dünya düzeni’ olasılığıyla ilgili liberal beklentilerden ve ABD’nin (geçici) dünya hegemonyasından dolayı 1990’lı yıllarda yaygınlık kazanmıştır. Ancak ABD’nin Afganistan ve Irak’a yönelik askerî operasyonları insanî müdahale konusunda derin kaygıların doğmasına neden olmuştur. ◆◆ R2P, insanî müdahalenin koşullarını, muhatap olan devletin harekete geçmede isteksiz olması ya da kendi başına engelleyememesi durumunda etnik temizliğin neden olduğu büyük çaplı insan kaybı temelinde tespit etmiştir. Böyle bir düşünce, özellikle ‘sorumlu egemenlik’ fikri çerçevesinde egemenliğin yeniden tanımlanması çabalarını da beraberinde getirmiştir. ◆◆ İnsanî müdahale, insan kayıpları ve insanların çektiği acılar bağlamında faydaların mâliyetleri aşması durumunda işe yaramaktadır. Böyle bir fayda-mâliyet hesabını objektif bir şekilde yapmak zor olsa da başarılı müdahale örnekleri mevcuttur. Ancak ekonomik ve siyasî sorunların zorlu doğasından dolayı müdahaleler bazen faydadan çok zarar getirebilmektedir.

Tartışma Soruları ◈◈ İnsan hakları diğer hak türlerinden hangi açılardan farklıdır? ◈◈ Ekonomik ve siyasî haklar gerçek anlamda insan hakkı mıdır? ◈◈ NGO’lar insan haklarının korunmasının sağlanmasında ne kadar etkilidirler? ◈◈ Devlet haklarıyla insan hakları arasındaki çatışma çözümlenemez nitelikte midir? ◈◈ İnsan hakları Batı’nın kültür emperyalizminin bir türü olmaktan mı ibarettir? ◈◈ İnsanî müdahaleler 1990’lı yıllarda niye o kadar çarpıcı şekilde artmıştır? ◈◈ Askerî müdahale gerçek anlamda ‘insanî’ nitelikli olabilir mi? ◈◈ İnsanî müdahalenin devletin egemenliği fikriyle uzlaşması mümkün müdür? ◈◈ İnsanî müdahale sâdece güç asimetrisini/eşitsizliğini güçlendirmektedir?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

Konuyla İlgili Okumalar Donnelly, J. Universal Human Rights in Theory and Practice (2003). İnsan haklarının önemini Soğuk Savaş sonrasında gündeme gelen temel meseleler çerçevesinde değerlendiren, insan haklarını geniş kapsamlı olarak analiz eden bir çalışma. Dunne, T. ve N. J. Wheeler (eds.) Human Rights in Global Politics (1999). Evrensel insan hakları doktrininin felsefî temelini ve siyasî sonuçlarını inceleyen makalelerden oluşan mükemmel bir derleme. Hehir, A. Humanitarian Intervention: An Introduction (2009). İnsanî müdahalenin tarihini, teorisini ve uygulamasını kolay anlaşılır bir şekilde ve genel olarak açıklayan bir eser. Weiss, T. G. Humanitarian Intervention: Ideas in Action (2007). İnsanî müdahale konusunu geniş kapsamlı bir şekilde açıklayan, R2P tarafından ortaya konan ‘sınırlayıcı’ kriterleri destekleyen bir eser.

445


14. BÖLÜM

ULUSLARARASI HUKUK

‘Hukukun sona erdiği yerde tiranlık başlar.’ JOHN LOCKE, Yönetim Üzerine İkinci İnceleme (Second Treatıse on Government, 1690)

Uluslararası hukuk sıra dışı bir olgudur. Geleneksel anlamda hukuk zorunlu ve uygulanabilir kurallardan oluşur, egemen bir gücün iradesini yansıtır. Ancak uluslararası hukukta hukukî ya da başka nitelikli kuralları uygulama gücüne sâhip merkezi bir otorite bulunmamaktadır. Bu yüzden bazıları uluslararası hukuk fikrini kökten reddetmektedirler. Ancak uluslararası hukuk ilk bakışta göründüğünden daha fazla içeriğe ve öneme sâhiptir. Uluslararası hukuka çoğunlukla uyulmakta ve saygı gösterilmektedir; bunun anlamı, uluslararası hukukun devletlerin ve diğer uluslararası aktörlerin karşılıklı ilişkiye girdiği önemli –gerçekte önemi gittikçe artan– bir çerçeve sunmasıdır. Ancak uluslararası hukukun niteliği nasıldır ve nereden kaynaklanmaktadır? Ayrıca uluslararası hukuk geleneksel anlamda nâdiren uygulanabilir nitelikteyse devletler niçin ona uymaktadır? Uluslararası hukukun artan önemi, 20. Yüzyıl’ın başından itibaren kapsamında, amacında ve işleyişinde ortaya çıkan değişikliklerde açık şekilde görülmektedir. Bu değişiklikler arasında sâdece devletler arasındaki ilişkileri belirleyen ‘uluslararası’ hukuktan bireyleri, grupları ve devlet dışı örgütleri de uluslararası hukukun süjeleri olarak gören ‘dünya’ hukukuna ya da ‘ulus ötesi’ hukuka doğru gidiş de bulunmaktadır. Bu, uluslararası hukuku, özellikle ‘savaş hukuku’ bağlamında oldukça tartışmalı bir alan olan insanî standart belirlemeye çekmektedir. Özellikle Soğuk Savaş’ın sona ermesinden beri bu durum, uluslararası ceza mahkemeleri sistemi oluşturarak her düzeydeki siyasî ve askerî liderleri insan hakları ihlâllerinden sorumlu tutma girişimlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. ‘Uluslararası’ hukuk ne derece ‘dünya’ hukukuna dönüşmüştür? Savaş hukuku nasıl uluslararası insanî hukuk hâline getirilmiştir? Ayrıca uluslararası ceza mahkemelerinin düzeni ve küresel adâleti etkin bir şekilde sağladığı görülmüş müdür?

Temel Meseleler ѥѥ Uluslararası hukuk iç hukuktan hangi açılardan farklıdır? ѥѥ Uluslararası hukukun kaynakları nelerdir? ѥѥ Uluslararası hukuka niçin uyulmaktadır? ѥѥ Uluslararası hukuk yıllar içerinde nasıl ve niçin değişmiştir? ѥѥ Bireyleri uluslararası insanî hukuku ihlâl etmekten sorumlu tutmanın ne gibi sonuçları olmuştur?


ULUSLARARASI HUKUKUN DOĞASI

Kavram

Uluslararası Hukuk

Hukuk Nedir?

Uluslararası hukuk, devletlere ve diğer uluslararası aktörlere uygulanan hukuktur. Uluslararası hukukun iki dalı bulunmaktadır: özel ve kamu. Uluslararası özel hukuk, bireyler, şirketler ve diğer devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen uluslararası faaliyetlerin düzenlenmesini ifade etmektedir. Bu bağlamda uluslararası özel hukuk iç hukuk sitemlerinin yetkileriyle çakışmayı da gündeme getirmektedir ki bu yüzden ‘yasalar çatışması’ olarak da isimlendirilmektedir. Genel uluslararası hukuk ise tüzel ‘kişiler’ olarak görülen devletlere uygulanmaktadır. Devletler ve uluslararası örgütler ya da diğer aktörler arasındaki ilişkiler yanında hükûmetten hükûmete ilişkileri ilgilendirmektedir. Uluslararası hukuk, uluslararası nitelikte bir yasama organının ve yürütme sisteminin yokluğunda uygulanması bakımından iç hukuktan farklılık göstermektedir.

Hukuk bütün modern toplumlarda olan bir şeydir ve genellikle uygar olmanın temeli olarak görülür. Peki hukuku diğer sosyal kurallardan ayıran şey nedir ve hukuk hangi anlamda uluslararası, hatta küresel düzeyde geçerli olmaktadır? ‘Uluslararası’ hukuk diye bir şey var mıdır? İç hukukla ilgili olarak bir dizi ayırıcı özellik tespit etmek göreli olarak kolaydır. Birincisi, hukuk, devlet tarafından yapılmakta ve bütün topluma uygulanmaktadır. Bu, hukukun sâdece devletin idaresini yansıttığı ve bu çerçevede diğer normlara ve sosyal kurallara göre önceliğe sâhip olduğu anlamına gelmemekte, fakat aynı zamanda iç hukuka belli bir siyasî toplum içinde tam yetki tanımaktadır. İkincisi, hukuk zorlayıcıdır; hukuk bir zorlama ve ceza sistemince desteklendiği için vatandaşlara yasalara uyup uymama konusunda bir tercih hakkı tanınmamıştır. Bu çerçevede hukuk, bir hukuk sisteminin, yani kendileri aracılığıyla hukukî kuralların oluşturulduğu, yorumlandığı ve uygulandığı bir normlar ve kurumlar bütününün varlığını gerektirmektedir. Üçüncüsü hukuk, kodlandırılmış, yayınlanmış ve toplumca tanınmış kuralları içermesi bakımından ‘kamusal’ niteliğe sâhiptir. Bu, kısmen resmî ve kamusal nitelikli yasama süreci çerçevesinde yasa yapma yoluyla gerçekleştirilmektedir. Bundan başka hukukî sistemde yasayı ihlâl etmenin cezası tahmin edilebilir ve önceden görülebilir niteliktedir; keyfî tutuklama ya da hapis ise nâdiren görülmekte ve otoriter nitelikli olarak algılanmaktadır. Dördüncüsü, belli yasalar haksız ya da insafsız görülebilse de hukuk kendilerine uygulanan insanlar açısından bağlayıcı olarak görülmektedir. Bu bağlamda hukuk uygulanabilir emirler dizisinden farklı bir şeydir, içinde hukukî kurallara uyulması gerektiğini ifade eden ahlâkî düşünceler barındırmaktadır. ‘Uluslararası hukuk’ terimi ancak 19. Yüzyıl’da yaygın şekilde kullanılmaya başlanmış olsa da uluslararası hukuk fikri çok daha eskidir ve en azından eski Roma’ya kadar götürülebilmektedir. Bununla birlikte kurum olarak uluslararası hukukun kökenleri on altıncı ve

Kurum: Uluslararası bir örgütün (bkz. s. 579) fizikî kişiliğine sâhip olmak zorunda olmayan, davranışları ve beklentileri şekillendiren normlar, kurallar ve uygulamalar bütünü .

Andrew Heywood | Küresel Siyaset

447


472

14. Bölüm

Özet ◆◆ Uluslararası hukuk, çoğu durumda uygulanmadığı için yaygın şekilde ‘yumuşak’ hukuk olarak görülse de devletleri ve diğer uluslararası aktörleri yöneten hukuktur. Uluslararası hukukun en önemli iki kaynağı anlaşmalar ve uluslararası teamüllerdir. Antlaşmalarda hukukî yükümlülükler açık şekilde rızadan kaynaklanmaktadır, teamüllerde ise yükümlülükler uzun süredir yerleşmiş olan uygulamalardan ve ahlâkî normlardan kaynaklanmaktadır. ◆◆ Devletler hukuka uymanın uzun vâdede kendilerine fayda getireceğini ya da zararlarını azaltacağını düşündükleri için uluslararası hukuka uymaktadırlar. Uluslararası hukuka uymanın diğer nedenleri arasında düzensizlik korkusu, yalnız kalma korkusu, bazı durumlarda cezalandırılma korkusu ve uluslararası hukukun meşru ve ahlâkî açıdan bağlayıcı olduğu inancı bulunmaktadır. ◆◆ Klâsik gelenekte uluslararası hukuk sıkı bir şekilde devlet-merkezlidir, devlet güvenliği en temel ilkesidir. Ancak uluslararası hukuku ‘anayasalcı’ bakış açısıyla değerlendiren yeni bir yaklaşım giderek artan oranda bu kavramlaştırmaya meydan okumaktadır. Bazen ‘ulus-üstü’ hukuk ya da ‘dünya’ hukuku olarak da isimlendirilen bu yaklaşım, en azından küresel adâletin minimum standartlarının korunmasını öngörmektedir. ◆◆ ‘Uluslararası’ hukukun ‘dünya’ hukuku hâline gelmesinin en açık örneklerinden bir tanesi, savaş hukukunun uluslararası insanî hukuk hâline dönüşmesidir. Bu durum, bireylerin savaş teamüllerinin ihlâlinden cezaî olarak sorumlu tutulmasına izin veren savaş hukuku fikrinin geliştirilmesinin bir sonucu olarak ve insanlığa karşı suçlar kavramının bir gereği olarak ortaya çıkmaktadır. ◆◆ Soğuk Savaş’ın sona ermesi, uluslararası hukukun uluslararası mahkemeler yoluyla daha yaygın şekilde uygulanmasına izin vermiştir. Uluslararası hukukun uygulanması, eski Yugoslavya’da ve Ruanda’da gerçekleştirilen vahşet olaylarıyla ilgili raporları incelemek için kurulan ad hoc nitelikli mahkemeler yoluyla olmuştur. Fakat bu konudaki en önemli gelişme 2002’de faaliyetlerine başlayan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurulması olmuştur. Diğer taraftan bu Mahkeme, uluslararası düzen ve barışa bir tehdit olarak da görülmektedir.

Tartışma Soruları ◈◈ Uluslararası hukuk gerçek anlamda bir hukuk mudur? ◈◈ Antlaşmalar nasıl ve niçin uluslararası hukukun en önemli kaynağı olmaktadır? ◈◈ Uluslararası hukuka uymak niçin devletlerin çıkarına olan bir şeydir? ◈◈ Uluslararası hukuka uyma konusunda devletlerin ahlâkî motivasyonu ne kadar güçlüdür? ◈◈ Uluslararası hukukun uluslararası yetki bağlamında ‘anayasalcı’ bir bakış açısıyla kavramlaştırılmasının sonuçları nelerdir? ◈◈ ‘Uluslararası’ hukukla ‘dünya’ hukuku ne derece birbirleriyle uyumludur? ◈◈ İnsanî müdahale uluslararası hukuk çerçevesinde haklılaştırılabilir mi? ◈◈ Devletlerin egemenlik hakkı koşullara mı bağlıdır, eğer öyleyse bu koşullar nelerdir?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

◈◈ İnsanlığa karşı suç düşüncesi, hukukî açıdan anlamlı olamayacak derecede belirsiz ve karmaşık mıdır? ◈◈ Siyasî liderler uluslararası insanî hukuku ihlâl etmekten dolayı bireysel olarak sorumlu tutulmalı mıdır?

Konuyla İlgili Okumalar Byers, M. (eds.) The Role of Law in International Politics: Essays in International Relations and International Law (2000). Küreselleşme çağında uluslararası hukukun siyasî sonuçlarını ele alan makalelerden oluşan mükemmel bir derleme. Gray, C. International Law and the Use of Force (2008). Güç kullanmanın uluslararası hukuk açısından sonuçlarını tartışan faydalı ve güncel bir eser. Koskenniemi, M. From Apology to Utopia: The Structure of International Legal Argument (2006). Uluslararası hukuka yönelik eleştirel yaklaşımı açıklayan temel nitelikte bir çalışma. Shaw, M. International Law (2003). Uluslararası hukuk çalışmasına giriş niteliğinde olan açık, yetkin ve kapsamlı bir çalışma.

473


15. BÖLÜM

FAKIRLIK VE KALKINMA

‘Fakirlik en kötü şiddet türüdür’ MOHANDAS KARAMÇAND GANDİ (1869-1948)

Kalkınma ve fakirliği azaltma meseleleri İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gittikçe önemli hâle gelmişlerdir. Başlangıçta sömürgeciliğin tasfiyesi Üçüncü Dünya olarak isimlendirilen ülkelerde ekonomik ve sosyal gelişme getirmezken, aynı dönemde endüstriyel olarak gelişmiş Batı devletleri tarihsel olarak görülmemiş düzeylerde ekonomik kalkınma sergiliyorlardı. Küresel ekonomik farklılıklar gittikçe genişlerken bazıları sömürgeciliğin ‘yeni sömürgeciliğe’ dönüştüğünü iddia etmekteydi. Yani siyasî hâkimiyetin yerine eskisine göre daha az etkin olmayan gizli ekonomik hâkimiyet geçmekteydi. Başkaları ‘Kuzey-Güney ayrımının’ ortaya çıktığını ilân ettiler. Bu bağlamda bir tarafta Dünya Bankası ve IMF, diğer tarafta ise çok sayıda kalkınma NGO’su ve eylemci gruplar olmak üzere birbirinden çok farklı aktörler zengin ülkelerle fakir ülkeler arasındaki mesafeyi azaltmayı ahlâkî bir zorunluluk olarak değerlendirmeye başladılar. Ancak fakirlik ve kalkınma oldukça karmaşık ve tartışmalı meselelerdir. Fakirlik para olmaması anlamında sâdece ekonomik bir olgu mudur, yoksa daha geniş kapsamlı ve daha derinlikli bir şey midir? ‘Kalkınma’ fakir toplumların gelişmiş olan Batı’nın zengin toplumlarına göre yeniden yapılandırılmalarına mı işaret etmektedir? Geniş bir yelpazedeki başka meseleler de küresel eşitsizliğin niteliğini, boyutunu ve nedenlerini gündeme getirmektedir. Dünya daha eşit bir yer hâline mi yoksa daha eşitsiz bir yer hâline mi gelmektedir? Özellikle küreselleşme, küresel fakirlik ve eşitsizlik bağlamında ne gibi sonuçlar doğurmaktadır? Son olarak kalkınmayı sağlamanın kesin yollarıyla ilgili ateşli tartışmalar yapılmaktadır. Bu tartışmalar özellikle 1980’lerin başından beri hâkim yaklaşım olan kalkınmayla ilgili piyasa merkezli yaklaşımların olumlu ve olumsuz yönlerine daha fazla odaklanmıştır. Dünya Bankası ve IMF gibi kurumlar dünyanın fakirlerinin durumunu iyileştirememiş midir? Zengin ülkelerin fakir ülkelere yardım etme gibi ahlâkî bir yükümlülükleri var mıdır? Eğer öyleyse bu sorumluluk hangi şekilde yerine getirilmelidir: uluslararası yardım sağlayarak mı, borçları silerek mi, ticaret uygulamalarını değiştirerek mi?

Temel Meseleler ѥѥ Fakirlik nedir? ѥѥ ‘Kalkınma’ nasıl anlaşılmalıdır? ѥѥ Küresel fakirlik ve eşitsizlik konusundaki temel eğilimler nelerdir? ѥѥ Küreselleşme küresel fakirliği artırmış mıdır, azaltmış mıdır? ѥѥ Resmî kalkınma politikaları ne kadar başarılı olmuştur? ѥѥ Uluslararası yardım ve borç hafifletme işe yaramakta mıdır?


FAKIRLIK VE KALKINMAYI ANLAMA Dünya tarihinin büyük kısmında fakirlik normal bir durum olmuştur. (Eski Roma ve Çin ile İnkalar gibi) çok iyi örgütlenmiş ve gelişmiş yönetim sistemleri olan toplumlarda bile ekonomi, teknolojik açıdan oldukça basitti, verimlilik düzeyleri düşüktü ve halk büyük oranda fakirdi. Kendi zamanlarında zengin olarak düşünülenler bile modern standartlar çerçevesinde değerlendirilirlerse fakir gözükeceklerdir. Bu bağlamda fakirlik bir istisna değil, normal olan bir durum olagelmiştir. Bu perspektifle bakıldığında istisna olan durum, modern Batı’nın (bkz. s. 55) şu anda sâhip olduğu refahtır, bu da oldukça yakın bir tarihte ortaya çıkmıştır. Ancak 19. Yüzyıl’ın sonunda Avrupalı ve Kuzey Amerikalı toplumlar Thomas Malthus’un (bkz. s. 544) tahminlerini yalanlayacak şekilde verimlilik düzeylerini artırmaya başlamışlardır. Malthus, verimlilik konusunda ortaya çıkacak gelişmelerin nüfus artışı tarafından etkisiz hâle getirileceğini iddia etmişti. Batılı toplumlar Malthus tuzağına düşmemeyi nasıl başarmışlardır? Bu soruya verilecek cevap ‘kalkınma’dır. Kalkınma şüphesiz Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkmasını sağlayan teknoloji ve örgütlenmedeki yeniliklerle bağlantılı olarak gerçekleşmiştir. Ancak gelişmiş Batı’daki zenginliğin tam olarak nasıl ortaya çıktığı ve özellikle de dünyanın diğer bölgelerinde aynı zenginliğin ve kalkınmanın nasıl ortaya çıkarılabileceği konusunda ciddî tartışmalar yapılmaktadır. Karmaşık ve tartışmalı bir konu olan kalkınmayı ele almadan önce fakirliğin ne olduğuna ve nasıl ölçülebileceğine daha yakından bakmak gerekmektedir. Fakirliği Tanımlama ve Ölçme Fakirlik nedir? ‘Fakiri’ ‘zenginden’ ayıran şeyler nelerdir? Eğer fakirliği azaltma ulusal, bölgesel ya da küresel politikaların bir amacıysa fakirliğin ne olduğunu ve nasıl ölçüldüğünü anlamak gerekmektedir. Ancak fakirlik karmaşık ve tartışmalı bir kavramdır. Yüzeysel olarak bakıldığında fakirlik hayatın gerekliliklerinden mahrum kalmak anlamına gelmektedir; yani ‘fiziksel etkinliği’ sağlayacak derecede yeterli gıda, yakıt, barınak ve giysiye sâhip olmamaktır. Orijinal anlamında bu, altına düşüldüğünde insan varlığını sürdürmenin zor olacağı mutlak standart olarak algılanmıştı. Örneğin bunun anlamı, Kalkınma: Büyüme, gelişme, artma ya da düzelme olgusu. Kalkınma yaygın şekilde yetişkin erkeklerin vücut ağırlıklarını koruekonomik büyümeyle ilişkilendirilmiştir, mak için gerekli olan günlük 2.000-2.500 kaancak oldukça tartışmalı bir kavramdır. lori verecek gıdanın tüketilmesidir. Bu görüşe göre, ABD, Kanada, İngiltere ve Avustralya gibi Mutlak fakirlik: ‘Fizikî ve manevî varlığın ikisini birden’ koruyacak derecede yeterli endüstrileşmiş ülkelerde fakirlik neredeyse hiç olmayan kaynaklara, özellikle de gıda, mevcut değildir; bu ülkelerdeki fakirler bile giysi ve barınağa sâhip olma derecesi ya dünya halklarının çoğundan daha iyi bir yada gelir düzeyi bağlamında ortaya konan şam sürmektedirler. Mutlak fakirlik, Maslow’un fakirlik standardı. Andrew Heywood | Küresel Siyaset

475


476

15. Bölüm

Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi

Anlam ifade etme

Kendini gerçekleştirme

Saygı, Tanıma ŞEKIL

Dostluk, Aile, Sevgi

15.1

Güvenlik, Koruma Gıda, Su, Barınma, Giysi

İtibar Sosyal Güvenlik Fizyolojik

(1943) ‘ihtiyaçlar hiyerarşisi’nde (bkz. Şekil 15.1) fizikî ihtiyaçlara denk gelen ‘temel ihtiyaçlar’ fikrine dayandırılmıştır. Ancak mutlak fakirlik fikri fakirliğin önemli bir boyutunu gözden kaçırmaktadır. İnsanlar, maddî zorluklarla karşılaştıkları ve temel ihtiyaçları karşılanmadığı için değil başkalarının sâhip olduğu şeylere sâhip olmadıkları için kendilerini fakir hissediyor olabilirler. Kendi toplumlarının çoğunluğu için geçerli olan standartlara, şartlara ve memnuniyete sâhip olmadıklarını düşünüyor olabilirler. Bu anlamda fakirlik sâdece fizikî değil aynı zamanda sosyal bir olgudur; sosyal düzendeki insanların göreli konumları çerçevesinde gündeme gelmektedir. Göreli fakirlik, fakiri ‘ihtiyaç içinde olan’ değil, ‘daha az zengin olan’ olarak tanımlamaktadır. Örneğin Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ile Avrupa Birliği (AB), ortalama ailenin gelir düzeyinin %50’si ya da daha azı olarak belirlenen göreli bir fakirlik eşiği bağlamında ‘fakirlik çizgisi’ kavramı kullanmaktadır. Başka bir deyişle insanlar kendi ülkelerindeki sıradan insanın gelirinden önemli oranda daha az gelire sâhip olduklarında ‘fakir’ olarak kabûl edilmektedirler. Ancak göreli fakirlik kavramı, fakirlikle eşitsizlik arasında bağ kurduğu için ve bu şekilde - daha sonraki bölüme ele alınacağı gibi - fakirliğin ancak gelirin yeniden dağıtılması ve eşitliğin sağlanması yoluyla azaltılabileceğini ya da ortadan kaldırılabileceğini öngördüğü için beraberinde önemli siyasî sorunlar getirmektedir. Göreli fakirlik: İnsanların âit oldukları toplumda alışılageldik türden olan hayat şartlarından ve kolaylıklardan mahrum olması anlamında belirlenen fakirlik standardı.

Göreli fakirlik, toplumdaki fakirlerle zenginler arasındaki uçurumun ortaya çıkardığı mahrum kalma ve dezavantajlı olma hislerine


Fakirlik ve Kalkınma

477

Fakirlik

♦♦ Mahrum olma ve acı çekme kavramlarıyla ifade edildiği için fakirlik ‘kötü’ bir şey, refah da ‘iyi’ bir şey olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda fakirlik kavramı, hâkim materyalist nitelikli ve tüketimi özendirici anlayışı onaylamaktadır. Bazı dinî geleneklerin tasvip ettiği gönüllü fakirliğin, ahlâkî ve manevî faydalarının olabileceği görüşünü göz ardı etmektedir. Çevreci akımlar ve kalkınma hareketleri içerisinde yer alan bazılarının öne çıkardığı ‘yeterlilik’ düşüncesini de dikkate almamaktadır.

Yeniden Düşünmek

♦♦ Fakirler genellikle belli tür sosyal adâletsizliklerin mağdurları olarak görülürler. Bu anlamda fakirlik, ‘hak eden’ fakirler olarak görülseler bile insanların moralini bozma ve güçlerini azaltma anlamında insanların ‘başına gelen’ bir şeydir.

♦♦ Yaygın şekilde kabûl görmüş olan refahın sıkı çalışmayla ve kişisel yeteneklerle alâkalı olduğu inancı, fakirliğin en azından kısmen tembellikle ve kişisel başarısızlıklarla ilişkili olduğu görüşünü beraberinde getirmektedir. Bunun da anlamı fakirlerin refahı ‘hak etmedikleridir’ ve fakirliği azaltma girişimlerinin hem hatalı hem de ahlâkî açıdan yanlış girişimler olduklarıdır.

bağlı olarak sübjektif olarak yapılan bir hesaplamayı ifade etmektedir. Mutlak fakirliğin ise kesin olarak objektif bir şekilde tanımlanması mümkündür. Fakat insanlar hangi düzeylerde mutlak fakir olmaktadırlar? Küresel fakirliğin azaltılması konusunda giderek artan oranda sorumluluk üslenen Dünya Bankası (bkz. s. 500), satın alma gücü paritesi (PPP) çerçevesinde günlük 1 dolar olarak hesaplanan gelir düzeyini aşırı fakirlik standardı olarak belirlemiştir. 2004’te yapılan yeniden hesaplama çerçevesinde günlük 1 dolar yerine 1,25 doları standart olarak kabûl etmiş olan Dünya Bankası, dünyada 1,4 milyar insanın uluslararası fakirlik çizgisinde ya da bu çizginin altında hayat sürdüğünü tahmin etmektedir. Ancak bu hesaplama bir dereceye kadar keyfidir. Bazı yorumcular günlük 2 ya da 2,5 doları kullanmayı tercih etmektedirler. Bu yorumcuların standardı kabûl edilirse dünyanın fakirlerinin sayısı ikiye katlanacaktır, 3,14 milyara yani dünya nüfusunun %49’una Satın alma gücü paritesi: ‘Uluslararası ulaşacaktır. Ancak dar şekilde gelir temelli olarak yapılan fakirlik tanımına karşı gittikçe artan oranda itirazlar ortaya çıkmaktadır. Bunun nedeni, fa-

dolar’ temelinde göreli yaşam mâliyetleri ve değişik ülkelerin enflasyon oranları dikkate alınarak satın alma gücüyle ilgili yapılan hesaplama.


510

15. Bölüm

Özet ◆◆ Genel olarak ‘temel ihtiyaçlar’ fikrine dayandırılan mutlak fakirlik ile fakirleri ‘ihtiyaç içinde’ olmaktan çok ‘daha az refah içinde’ gören göreli fakirlik arasında ayrım yapılmaktadır. Ancak insanî gelişme olgusu daha fazla dikkate alınmaya başlanırken gelir temelli fakirlik tanımları sınırlı ya da yanıltıcı olarak görülmektedir. ◆◆ Kalkınmayla ilgili ‘geleneksel’ yaklaşım, ekonomik büyümeyi kalkınmanın temel amacı olarak görmekte ve modernleşmeyi Batı tipi endüstrileşme çerçevesinde anlamaktadır. Kalkınmayla ilgili ‘alternatif’ yaklaşım ise bu tür teknik nitelikli, üstten inmeci ve büyüme temelli stratejileri reddetmekte ve daha geniş bir yelpazedeki görüşleri ve yaklaşımları içermektedir. ◆◆ Küresel eşitsizlikle ilgili eğilimler oldukça karmaşık ve çelişiktir. Son dönemlerde gelişen ekonomilerin giderek artan öneminin eşitleyici bir etki doğurduğuna yaygın şekilde inanılmaktadır. Bu ekonomilerin olumlu etkisi karşısında diğer tarafta bu etkiyi azaltıcı nitelikte olan Sahra-altı Afrika’daki derinleşen fakirlikten ve ülke içi eşitsizliklerin artma eğiliminden bahsedilmektedir. ◆◆ Küreselleşmenin fakirlik ve eşitsizlik üzerindeki etkisinin sâdece ampirik çalışmalarla bir sonuca kavuşturulması mümkün değildir. Bazıları yükselen bir dalga gibi küreselleşmenin ‘herkesin yararına olacağını’ iddia ederken başkaları da küreselleşmenin kaçınılmaz bir şekilde bazı ülkelerin çıkarına hizmet eden, bazılarına da zarar veren yapısal eşitsizliklere dayandığını ileri sürmektedirler. ◆◆ Özellikle 1980’lerdeki ve 1990’lardaki resmî kalkınma politikaları, gelişmekte olan dünyadaki engelleri kaldırmayı hedefleyen yapısal uyum programlarına dayandırılmıştı. Bu programların fakirliği azaltmaktan çok derinleştiren, oldukça tartışmalı programlar oldukları ortaya çıktı ve son yıllarda bazı açılardan değişikliğe uğratıldılar. ◆◆ Uluslararası yardım genellikle kalkınmanın en temel mekanizması olarak görülmektedir. Uluslararası yardım, zengin ülkelerin fakir ülkeleri destekleme ve küresel eşitsizliği azaltma konusunda yükümlülüklerinin olmasını öngören kalkınma ahlâkı çerçevesinde haklılaştırılmaktadır. Ancak karşı çıkanlar yardımın, piyasalara zarar vermesi ve yozlaşma ve baskıyı artırma eğilimi taşıması nedeniyle fakirlere etkisiz bir destek sağladığını öne sürmektedirler.

Tartışma Soruları ◈◈ ‘Zenginle’ ‘fakiri’ birbirinden ayıran şey nedir? ◈◈ Fakirlik niçin artan bir şekilde insanî kalkınma çerçevesinde ölçülmektedir? ◈◈ ‘Büyüme olarak kalkınma’ modelinin avantajları ve dezavantajları nelerdir? ◈◈ Kuzey-Güney ayrımı nedir? Ve neden hâlâ bu ayrımın geçerliliği tartışılmaktadır? ◈◈ Küresel eşitsizlikle ilgili olarak niye bu kadar çok anlaşmazlık vardır? ◈◈ Küreselleşmenin yaygınlaşması ne derece artan fakirlilikten sorumlu tutulabilir? ◈◈ Resmî kalkınma politikaları niye gelişmekte olan ekonomilerin yapısını uyumlaştırmayı hedeflemektedir? ◈◈ Milenyum Kalkınma Hedefleri sâdece göz boyamadan mı ibarettir?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

◈◈ Uluslararası yardım, küresel ekonomideki dengesizlikleri gidermekte midir? ◈◈ Gelişmekte olan dünyanın borçlarını silme, ahlâkî ve ekonomik açıdan bir anlam ifade etmekte midir?

Konuyla İlgili Okumalar Brett, E. Restructuring Development Theory: International Inequality, Institutional Reform and Social Emancipation (2009). Kalkınma teorisinin evrimini ve diğer sosyal bilim disiplinleriyle ilişkisini sistematik olarak değerlendiren bir eser. Greig, A., D. Hulme ve M. Turner Challenging Global Inequality: Development Theory and Practice in the 21st Century (2007). 21. Yüzyıl’da küresel eşitsizlik ile kalkınma fikirlerini ve uygulamalarını kaba taslak şekilde değerlendiren anlaşılması kolay bir eser. Riddell, R. Does Foreign Aid Really Work? (2007). Çağdaş dünyanın uluslararası yardımla ilgili ortaya koyduğu faydaları ve karşılaştığı başarısızlıkları eksiksiz ve derine nüfuza edici şekilde ele alan bir eser. Willis, K. Theories and Practices of Development (2005). Kalkınmayla ve kalkınmanın pratik sonuçlarıyla ilgili rakip teorik yaklaşımlara giriş niteliğinde, anlaşılması kolay bir eser.

511


16. BÖLÜM

KÜRESEL ÇEVRE SORUNLARI

“‘Uzay Gemisi Yeryüzü’nde hiç yolcu bulunmamaktadır. Hepimiz mürettebatız.” MARSHALL McLUHAN, Medyayı Anlamak (Understandıng Medıa, 1964)

Çevre genellikle küresel sorunların prototip bir örneği olarak görülmektedir. Bunun nedeni, çevresel süreçlerin ulusal sınırların ötesine taşmasıdır. Çevresel süreçler özünde ulus-üstü bir niteliğe sâhiptirler. Ülkeler başka ülkelerde ortaya çıkan gelişmelerin etkilerine çevresel açıdan özellikle açık oldukları için çevre meselelerinde anlamlı ilerlemeler ancak uluslararası, hatta küresel düzeyde sağlanabilmektedir. Ancak bu tür meselelerde uluslararası düzeyde işbirliği gerçekleştirilmesi oldukça zor olmaktadır. Bunun çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Birincisi, çevre ideolojik ve siyasî tartışmaların yoğun şekilde gerçekleştirildiği bir alandır. Özellikle çevreyle ilgili öncelikler ekonomik önceliklerle çatışma eğilimi taşıdığı için çevre sorunlarının ciddiyet düzeyi ve niteliğiyle ilgili olarak ve bu problemlerle nasıl başa çıkılacağıyla ilgili olarak anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır. Çevre sorunlarının mevcut sosyo-ekonomik düzen içinde hâlledilmesi mümkün müdür, yoksa çevre sorunlarının kaynağı bu sistem midir? Bu tür tartışmalar küresel çevre gündeminin en temel meselesi olan iklim değişikliğiyle ilgili olduklarında daha hararetli hâle gelmektedirler. İklim değişikliği konusunda bir şey yapılmaması hâlinde ne olacağıyla ilgili olarak felâket senaryoları ortaya konsa da bu konuda uluslararası düzeyde gerçekleştirilen ortak eylemler sinir bozucu düzeyde yavaş ortaya çıkmaktadır. İklim değişikliği konusunda uluslararası alanda işbirliği gerçekleştirilmesinin önünde ne tür engeller bulunmaktadır? Bu konuyla ilgili olarak ne tür ortak uluslararası eylemler gerçekleştirilebilir? Son olarak iklim değişikliği küresel uluslararası gündemin tek konusu değildir. Temel nitelikli başka bir mesele enerji güvenliğidir. Bazıları yeni bir uluslararası enerji düzeninden bahsetmektedirler – ki bu düzende bir devletin devletler hiyerarşisindeki yeri sâhip olduğu petrol ve doğal gaz rezervlerinin zenginliği ya da bu kaynakları elde etme yeteneği tarafından belirlenmektedir. Enerji güvenliği ne derece küresel düzeni şekillendirmektedir? Doğal kaynaklar her zaman bir nimet midir?

Temel Meseleler ѥѥ Çevre, nasıl ve niçin küresel bir sorun hâline dönüşmüştür? ѥѥ Günümüzde çevre sorunları reformcu mu yoksa radikal çözümler mi gerektirmektedir? ѥѥ İklim değişikliğinin nedenleri ve temel sonuçları nelerdir? ѥѥ İklim değişikliği ile ilgili uluslararası eylemler ne derece ilerleme kaydetmiştir? ѥѥ Uluslararası alanda iklim değişikliği konusunda işbirliği yapılmasının önünde duran engeller nelerdir? ѥѥ Enerji güvenliği devletler arasındaki ve devletler içindeki çatışmaları ne kadar etkilemektedir?


ÇEVRECI SIYASETIN YÜKSELIŞI

Kavram

Ekoloji

Küresel Bir Sorun Olarak Çevre

‘Ekoloji’ terimi ilk defa Alman hay-

vanbilimcisi Ernst Haeckel taraÇevreyle ilgili siyasetin geçmişi 19. Yüzyıl’daki fından 1866 yılında kullanılmıştır. endüstrileşmeye kadar götürülebilmektedir. Hackel, ev ortamı ya da yaşam Çevrecilik ya da çevreci siyaset her zaman enalanı anlamına gelen Yunanca oikos kelimesinden türettiği bu teridüstriyel topluma bir tepki olarak gündeme gelmi ‘canlıların organik ve inorganik miştir. Fakat 1960’lara ve 1970’lere kadar çevre çevreleriyle ilişkilerinin tümünün önemli bir ulusal ya da uluslararası sorun olaaraştırılmasını’ ifade edecek şekilrak ortaya çıkmamıştır. En azından Batı dünyade kullanmıştır. Bitkilerin ve hayvanların hem canlı hem de canlı sında artan büyümenin ve yükselen refahın olmayan unsurlardan oluşan, kendi çevresel mâliyetlerine dikkat çekmeye çalışan kendini düzenleyen doğal sistemler ve bu bağlamda insanlıkla doğa arasında gittik–ekosistemler– aracılığıyla varlıklaçe büyüyen bölünmeye işaret etmeye çalışan bir rını sürdürdüklerinin anlaşılmasıyla ekoloji biyolojinin ayrı bir dalı çevre hareketi ortaya çıktığında çevre bir sorun olarak gelişmiştir. Basit ekosistem olarak görülmeye başlanmıştır. Özellikle ekoloörnekleri tarla, orman ya da Şeji fikrinden etkilenen (bkz. Şekil 16.1) ilk çevrekil 16.1’de gösterildiği gibi gölettir. ci siyasetin öncü çalışmaları arasında şunlar Bütün ekosistemler biyologların homeostaz olarak isimlendirdikleri bulunmaktaydı: Rachel Carson’un ziraî ilâçların kendi kendini düzenleme sistemleve diğer tarım kimyasallarının artan kullanımıri çerçevesinde uyum ya da denge nın vahşî hayata ve insanın dünyasına verdiği eğilimi taşımaktadırlar. zararı ele alan eseri Sessiz İlkbahar (The Silent Spring, 1962); Murray Bookchin’in ziraî ilâçların, gıda katkı maddelerinin ve X ışınlarının nasıl kanser gibi insan hastalıklarına neden olduğunu inceleyen eseri Bizim Sentetik Dünyamız (Our Synthetic Environment, [1962] 1975). 1960’lar ve 1970’ler, çevre kirliliğinin tehlikeleri, fosil yakıt kaynaklarınının tükenmesi, ormanların yok olması ve hayvan deneyleri gibi konularda kampanya düzenleyen –Yeşilbarış (Greenpeace) ve Yeryüzünün Dostları’ndan (Friends of the Earth) hayvan özgürlüğü eylemcilerine ve ‘çevre savaşçısı’ gruplara kadar uzanan– yeni nesil eylemci NGO’ların doğmasına tanıklık etmiştir. 1980’lerden itibaren yeşil partiler çevre sorunlarının siyasî gündemin en başında tutulmalarını sağlamışlardır. Bu partiler şu anda endüstrileşmiş ülkelerin çoğunda bulunmakta- Çevrecilik: Doğanın cansız dünya yanındır ve kendilerini Alman Yeşilleri’nin öncü çalış- da bütün insanları ve diğer canlıları içeren birbirine bağlanmış bir bütün oluşturdumalarını örnek alarak biçimlendirmektedirler. ğu inancına dayanan siyasî ideoloji. Çevre hareketi üç genel sorunu ele almaktadır. Bunlar şunlardır: Fosil yakıt: Gömülü ölü organizmaların

◾◾ Kaynak problemleri – (kömür, petrol, doğal gaz ve benzeri) yenilenemeyen kaynakların

karbon açısından zenginleştiren çürümeleri süreci sonucunda oluşan yakıtlar; örnekleri arasında petrol, doğal gaz ve kömür bulunmaktadır.

Andrew Heywood | Küresel Siyaset

513


514

16. Bölüm

Bir Ekosistem Olarak Gölet

Bitkiler

ŞEKIL

16.1 Tortu

Balıklar ve Böcekler

kullanımını azaltarak, (rüzgar, dalga ve gel-git enerjisi gibi) yenilenebilir kaynakların kullanımını artırarak ve nüfus artışını azaltarak –böylece kaynak tüketimini düşürerek– doğal kaynakları koruma girişimleri. ◾◾ Atık problemleri – örneğin çevre kirliliği düzeylerini azaltarak, geri dönüşümü artırarak ve daha yeşil (daha az kirleten) teknolojiler üreterek ekonomik faaliyetlerin atık maddelerinin verdiği zararı azaltma girişimleri. ◾◾ Ahlâkî problemler – vahşî yaşam ve vahşî doğayı koruyarak, diğer canlı türlerine saygı göstererek (hayvan hakları ve hayvan sağlığı) ve tarım uygulamalarını değiştirerek (organik tarım) insanlık ile doğa arasındaki dengeyi yeniden kurma girişimleri. 1970’li yıllarda çevre siyaseti daha çok kaynak meselelerine yoğunlaşmıştı. Bu, insanların ‘sonu olan’ bir dünyada yaşadıklarıyla ilgili gittikçe artan bir farkındalığı yansıtmaktaydı. 1973 petrol krizi bu farkındalığı ciddî şekilde güçlendirmiştir. Çevre hareketi tarafında kullanılan özellikle etkili bir mecaz ‘uzay gemisi Yeryüzü’ idi. Çünkü bu, sınırlı ve tükenir refah fikrini vurgulamaktaydı. Kenneth Boulding (1966) insanoğlunun geleneksel olarak sanki bir ‘kovboy ekonomisinde’, yani sınırların sürekli genişletildiği eski Amerikan Vahşî Batı dönemindeki gibi sınırsız fırsatlar sunan bir ekonomide yaşıyormuş gibi hareket ettiğini ileri sürmüştür. Ancak uzay gemisinin bir kapsül olması gibi dünya da kapalı bir sistemdir; bütün kapalı sistemler dış girdilerle desteklenmedikleri için zayıflamaları anlamında


Küresel Çevre Sorunları

515

entropi (düzensizlik, etkisizlik) sergilemektedirler. İnsanlar ne kadar akıllı-

ca ve dikkatli davranırlarsa davransınlar nihâî olarak Yeryüzü, güneş ve bütün gezegenler ve yıldızlar bitmeye ve ölmeye mahkûmdurlar. Küresel yok olmayla ilgili benzer kaygılar BM’nin resmî olmayan Sâdece Bir Yeryüzü (Only One Earth,Ward ve Dubois, 1972) raporu ile Roma Kulübü’nün Büyümenin Sınırları (The Limits to Growth, Meadows vd., 1972) raporu tarafından da ortaya konmuştur. Roma Kulübü’nün raporu, beş değişken –dünya nüfusu, endüstrileşme, kirlilik, gıda üretimi ve kaynakların tükenmesi– çerçevesinde dünyanın petrol kaynaklarının 1992 yılına kadar tükeneceği tahmininde bulunduğu için sersemletici bir etki doğurmuştur. Bu tür tahminlerin aşırı abartı taşıdığı daha sonra ortaya çıkmıştır. Bu tahminlerde kullanılan yöntem de yaygın şekilde eleştiriye mâruz kalmıştır. Ancak büyümenin sınırları olduğu fikri bir on yıl daha, hatta daha uzun bir süre çevreyle ilgili düşüncelere hâkim olmaya devam etmiştir. Çevre sorunları aynı zamanda gittikçe artan ortanda uluslararası kaygıların odağı hâline dönüşmüştür. Bu, çevre sorunlarının özlerinde ulus-ötesi bir nitelik taşıdığı ve devletlerin sınırlarının ötesine taştığı yönünde gittikçe artan bir farkındalığı yansıtmaktaydı. Devletler çevresel açıdan başka ülkelerde gerçekleştirilen ekonomik faaliyetlerin etkisine açıktı. 1970’li yıllarda asit yağmurunun bölgesel etkisiyle ilgili olarak giderek artan kaygılar ve kloroflorokarbonlar (CFC) ve halon gibi insan yapımı kimyasalların salınımlarının neden olduğu ozonun tükenmesinin küresel sonuçları bu algıyı daha da güçlendirmiştir. Çevre sorunlarıyla ilgili olarak toplanan ilk büyük uluslararası konferans, 1972 yılında Stockholm’de gerçekleştirilen BM İnsanî Çevre Konferansı’ydı (UN Conference on the Human Environment - UNCHE). Stockholm Konferansı aynı zamanda Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (United Nations Environment Programme - UNEP) ortaya çıkarılmasını sağladı. Bu Program, çevrenin bölgesel ve küresel düzeyde daha iyi korunması çerçevesinde devletlerin ve uluslararası örgütlerin çevreyle ilgili gerçekleştirdikleri faaliyetlerin eşgüdümünden sorumludur. Ancak 1970’li yıllardaki küresel ekonomik durgunluk ve 1980’lerin başında ortaya çıkan ‘İkinci Soğuk Savaş’ çevre konularını uluslararası gündemin aşağılarına itti. Entropi: Bütün kapalı sistemlerin er ya Çevre konularının tekrar gündemin önemli da geç kaçınılmaz şekilde sergilediği çürüme ya da dağılma eğilimi. maddeleri hâline getirilmesini sağlayan 1984 yılındaki Bhopal kimyasal tesis felâketi ile Asit yağmuru: Fosil yakıtların yakılması 1986 yılındaki Çernobil nükleer felâketi oldu. yoluyla atmosfere karışmış olan sülfürik, Özellikle Güney Yarımküre’deki birçok insanitrik ve diğer asitleri içeren yağmur. nı, çevre ve kalkınma konularını birbirleriyle Ozon tükenmesi: Dünyanın stratosfer ilişkilendirmeye yöneltecek şekilde çevrenin tabakasındaki toplam ozon miktarının tahrip edilmesinin, küreselleşmenin (bkz. s. azalması, özelikle Antarktika üzerinde 34) yayılmasıyla yakından alâkalı olduğu ‘ozon deliğinin’ oluşması.


548

16. Bölüm

Özet ◆◆ Çevre, küresel meselelerin orijinal örneklerinden biri olarak görülmektedir. Küresel süreçlerin özünde bulunan ulus-ötesi nitelik, ülkelerin başka ülkelerde ortaya çıkan çevreyle ilgili faaliyetlere, çevresel açıdan özellikle duyarlı olmaları anlamına gelmektedir. Bu yüzden çevre meselelerinde anlamlı bir ilerleme sağlanabilmesi ancak uluslararası ya da küresel düzeyde mümkün olmaktadır. ◆◆ Çevre sorunlarının ciddiyeti ve niteliğiyle ve de en iyi nasıl çözümlenebilecekleriyle ilgili görüş ayrılıklarının temelinde insanla doğa arasındaki ilişkiyle ilgili felsefî tartışmalar bulunmaktadır. İnsanî ihtiyaçlara mı (insan merkezli) yoksa daha geniş kapsamlı çevresel dengelere mi (çevre merkezli) öncelik verilmesi gerektiği konusundaki birbirleriyle çatışan görüşler reformcu ve radikal stratejilerin ortaya konmasını etkilemiştir. ◆◆ İklim değişikliği 1990’ların başlarından itibaren uluslararası çevre gündemine hâkim olmuştur. Bazı görüş ayrılıkları hâlâ mevcutsa da iklim değişikliğinin olduğu ve endüstriyel çağın başlangıcından itibaren başta sera gazlarının salınımı olmak üzere insan faaliyetlerinin bir ürünü olarak ortaya çıktığı konusunda giderek büyüyen bir fikir birliği bulunmaktadır. Ancak hem iklim değişikliğinin sonuçları (ve problemin ciddiyeti) hem de iklim değişikliğiyle nasıl mücadele edileceği konusunda hâlâ görüş ayrılıkları mevcuttur. ◆◆ Uluslararası işbirliğinin önündeki engeller, iklim değişikliğiyle etkin şekilde uluslararası bir mücadele gerçekleştirilmesini aksatmaktadır. Bu engellerin en önemlileri arasında şunlar bulunmaktadır: ulusal çıkar ile ortak yarar arasındaki (temel nitelikli) çatışma; gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki değişik türden anlaşmazlıklar; kapitalizmin büyüme yanlısı taraflı tutumu; materyalizmin ve tüketimciliğin derin kökenlere sâhip ahlâkı. ◆◆ Petrol, doğal gaz ve kömüre ulaşabilme, 21. Yüzyıl dünya düzeninin şekillendirilmesinde hayatî faktör hâline gelirken enerji kaynakları güvenlik, kalkınma ve çatışma gibi konularda giderek ağırlığı artan faktörler olarak görülmeye başlanmıştır. Ancak doğal kaynakların her zaman ulusal güç kaynağı olduğu kesin değildir. Örneğin ekonomik dengesizlikler yaratmaları ve istenmeyen dış müdahalelere yol açmaları bakımından doğal kaynaklar ‘lânet’ hâline de dönüşebilmektedir.

Tartışma Soruları ◈◈ Çevre konuları niçin uluslararası kaygıların odağı hâline gelmiştir? ◈◈ ‘Yüzeysel’ ekoloji ‘derin’ ekolojiden hangi açılardan farklılık göstermektedir? ◈◈ Sürdürülebilir kalkınma fikrinin ortaya çıkardığı sonuçlar nelerdir? ◈◈ Bizim, gelecek nesillere karşı yükümlülüklerimiz var mıdır? Varsa bu, neyi öngörmektedir? ◈◈ İklim değişikliğinin insan faaliyetlerinden kaynaklandığı konusunda hâlâ şüphe duymak mümkün müdür? ◈◈ İklim değişikliğinin olumsuz sonuçları abartılmakta mıdır? ◈◈ Gelişmiş ülkeler iklim değişikliğiyle mücadelede temel sorumluluğu üslenmeli midir? ◈◈ Sera gazı salınımı hedefleri, kişi başı olarak mı belirlenmelidir? ◈◈ Kaynak güvenliğiyle ilgili kaygılar her zaman iklim değişikliyle ilgili kaygılarla çatışmakta mıdır?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

◈◈ Doğal kaynaklar ne derece ‘lânet’ olarak ortaya çıkmaktadır?

Konuyla İlgili Okumalar Betsill, M., K. Hochstetler ve D. Stevis (eds.) International Environmental Politics (2006). Uluslararası çevre siyasetiyle ilgili temel tartışmaları ele alan makalelerden oluşan yetkin bir eser. Dessler, A. ve E. Parson The Science and Politics of Global Climate Change (2010). Küresel iklim değişikliğinin doğası ve ortaya çıkardığı sorunlar konusunda giriş niteliğinde açık ve anlaşılabilir bir eser. Elliott, L. The Global Politics of the Environment (2004). Küresel çevre meselelerinin niteliğini ve gelişimini kapsamlı ve detaylı bir şekilde ele alan bir eser. Laferriére, E. ve P. Stoett International Relations Theory and Ecological Thought: Towards a Synthesis (1999). Uluslararası ilişkiler teorisiyle çevre felsefesi arasındaki örtüşmeleri inceleyen ilham verici bir eser.

549


17. BÖLÜM

KÜRESEL SIYASETTE TOPLUMSAL CINSIYET

‘Erkekler savaş yapar… çünkü savaş onları erkek yapar’ BARBARA EHRENREICH, Kan Ayini (Blood Rıtes, 1997)

Uluslararası politika çalışması geleneksel olarak ‘cinsiyet körü’ olagelmiştir. Devletlere ve devletlerarası ilişkilere odaklanmış olan bu disiplinde cinsiyet politikası ve cinsiyetle ilgili ilişkiler çok az dikkate alınmış ya da hiç dikkate alınmamıştır. Ancak 1980’lerden beri dünya siyasetine yönelik feminist yaklaşımlar gittikçe görünür hâle gelmiştir. Bunun nedeni, büyük oranda insanların dünya ile ilgili anlayışlarının yaşadıkları ve çalıştıkları sosyal ve tarihsel çerçeve tarafından şekillendirildiği yönünde gittikçe artan bir farkındalıktır. Bu farkındalık, diğer şeyler yanında küresel siyasetin de ‘cinsiyet gözlüğüyle’ anlaşılabileceği inancını doğurmuştur. Peki küresel siyasete ‘cinsiyet gözlüğüyle’ bakmak ne anlama gelmektedir? Feminizm bizim uluslararası ve küresel süreçleri anlamamızı nasıl değiştirmiştir? Bu konularda toplumsal cinsiyet yaklaşımını benimsemenin bir sonucu, kadınların daha görünür hâle gelmeleridir. Bu, önceden sâdece erkek egemen kurum ve süreçlerle ilgilenmiş olan bir disiplin içerisindeki önyargıların telâfi edilmesi anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle, kadınlar her zaman dünya siyasetinin parçası olmuşlardır; fakat onların rolleri ve katkıları görmezlikten gelinmiştir. Daha derin ve analitik açıdan daha önemli bir düzeyde küresel siyasete ‘cinsiyet gözlüğüyle’ bakılması, geleneksel olarak dünyanın anlaşılmasında kullanılan kavramların, teorilerin ve varsayımların cinsiyet temelinde oluşturulduğunun farkına varılması anlamına gelmektedir. Bu bağlamda toplumsal cinsiyet temelinde analiz, eril ve dişil kimlikler, semboller ve yapılar ile bunların küresel siyaseti nasıl şekillendirdiğinin incelenmesi anlamına gelmektedir. Bu tür bir analiz, ana teorinin kavramsal çerçevesinde etkili olan ‘erkek eğilimli’ önyargıların ortaya konmasını öngördüğü gibi, ayrıca geleneksel kavramsal çerçevenin feminist yaklaşımlar çerçevesinde yeniden şekillendirilmesini temsil etmektedir. Erkekler ve kadınlar dünyayı değişik şekillerde anlamakta ve ona göre mi hareket etmektedirler? Bunun, küresel siyasetin teorisi ve uygulaması bakımından önemi nedir?

Temel Meseleler ѥѥ Feminist teorinin başlıca ekolleri nelerdir? Bu ekoller hangi konularda anlaşamamaktadırlar? ѥѥ Cinsiyet nedir ve siyasî anlayışı nasıl etkilemektedir? ѥѥ Feministler güvenlik, savaş ve silâhlı çatışmayı nasıl anlamaktadırlar? ѥѥ Devletler ve milliyetçilik eril değerler temelinde mi oluşturulmuştur? ѥѥ Cinsiyetle ilgili ilişkilerin farkına varmak bizim küreselleşme ve kalkınma gibi meselelerdeki anlayışımızı nasıl değiştirmektedir?


FEMINIZM, CINSIYET VE KÜRESEL POLITIKA Feminizm Türleri Feminizm, geniş anlamda kadınların durumlarının sosyal açıdan iyileştirilmesi hareketi olarak tanımlanabilir. Bu anlamda feminist teori iki temel inanca dayanmaktadır. Birincisi, kadınlar cinsiyetleri dolayısıyla dezavantajlı durumdadır; ikincisi, bu dezavantajı ortadan kaldırmak mümkündür ve kaldırılmalıdır. Bu şekilde feministler cinsiyetler arasındaki siyasi ilişki olarak gördükleri şeyi, yani bütün toplumlarda olmasa bile çoğu toplumda erkeklerin üstün durumda olmasını ve kadınların mahkum konumda tutulmasını ortaya koymaktadırlar. ‘Feminizm’ kavramı yirminci yüzyılda keşfedilmiş bir şey olsa da benzer görüşler farklı kültürlerde önceden beri ifade edilegelmiştir; kökenlerinin eski Yunan ve Çin uygarlıklarına kadar götürülmesi mümkündür. Örneğin Venedik doğumlu bir şair olan Christine de Pisan (1365-1434), geçmişteki ünlü kadınların cesur eylemlerinden bahsederek ve eğitim ve siyasi etkiyle ilgili kadın haklarının savunuculuğunu yaparak modern feminizmin görüşlerinin birçoğunun ilk habercisi olmuştur. Ancak feminizm her zaman şaşırtıcı sayıda alt geleneği –‘liberal’ feminizm, ‘sosyalist’ ya da ‘Marksist’ feminizm, ‘radikal’ feminizm, ‘post-modern’ feminizm, ‘psiko-analitik’ feminizm, ‘lezbiyen’ feminizm vb.– içerir gözüken ileri derecede çeşitliliğe sahip bir siyasi gelenek olagelmiştir. Diğer taraftan geniş kapsamlı ikili bir ayırım yapmak faydalı olacaktır. İlk ayırım birinci dalga feminizm-ikinci dalga feminizm şeklinde yapılan ayırımdır. Birinci dalga feminizm, 19. Yüzyıl’da ortaya çıkmış ve özellikle kadınların

oy kullanma hakkı kampanyası tarafından şekillendirilmiştir. Bu kampanyanın başlıca görüşü, kadınların erkeklerle aynı hukukî ve siyasî haklara sâhip olması gerektiğiydi. Kadınların oy kullanmaları hâlinde cinsiyet ayrımcılığının ya da tarafgirliğinin bütün diğer türlerinin ortadan kalkacağı düşüncesine özellikle vurgu yapılmıştır. İkinci dalga feminizm, siyasî ve hukukî hakların elde edilmesinin ‘kadın sorununu’ çözmediğinin farkına varılmasıyla ortaya çıkmıştır. İkinci dalga feminizmin amacı basit şekilde sâdece siyasî özgürlük değildi, fakat kadının özgürleştirilmesiydi. Birinci dalga feminizm: Hukukî ve siyasî haklar, özellikle de oy hakları alanında 1960’ların ve 1970’lerin önde gelen ‘yeni’ soscinsiyetler arasında eşitliği hedefleyen 19. Yüzyıl’dan 1960’lara kadar sürmüş olan yal hareketlerinden biri olan ve gittikçe gelişen feminizmin ilk türü. kadının özgürlüğü hareketinin düşünceleri bunun açık bir göstergesiydi. Bu hareketin temel İkinci dalga feminizm: 1960’larda ve düşüncelerinden bir tanesi, kadının özgürleş1970’lerde ortaya çıkmış, kadınların başta mesinin sâdece siyasî reformlarla ve hukukî özel hayatta olmak üzere özgürleşmesiyle değişikliklerle gerçekleştirilemeyeceği, bunun ilgili daha radikal düşünceler içeren feminizm türü. çok daha geniş kapsamlı ve belki de devrimsel Andrew Heywood | Küresel Siyaset

551


576

17. Bölüm

Özet ◆◆ Feminizm, geniş anlamda kadınların sosyal durumlarının iyileştirilmesine yönelik hareket olarak tanımlanabilir, ancak çok geniş bir yelpazeye sâhiptir. Özellikle cinsiyet eşitliği hedefine odaklanmış olan feminist geleneklerle, kadınların ‘kadın kimliğiyle’ ele alınmasına daha fazla vurgu yapan feminist gelenekler arasında ayrım yapılmaktadır. ◆◆ Ampirik feminizmin ‘cinsiyet temelli bakış açısı’, kadınlarla erkekler arasındaki cinsiyet temelindeki uçurumları kapatmaya çalışarak daha çok kadınları mevcut analitik çerçevelere dâhil etmekle ilgilenmektedir. Bu bağlamda uluslararası politikayı feminist bakış açısıyla ele almak, kadınların dünya meselelerinin şekillenmesindeki daha önce pek gözükmeyen katkılarının farkına varılması anlamına da gelmektedir. ◆◆ Analitik feminizmin ‘cinsiyet temelli bakış açısı’ ise teorik çerçeveye ve ana akım uluslararası ilişkiler perspektiflerinin özellikle de realizmin temel kavramlarına hâkim olan cinsiyet temelli önyargılara işaret etmeye çalışmaktadır. Cinsiyet temelli hiyerarşilerin meşrulaştırılmasına ve kadınların marjinalleştirilmesinin kalıcı hâle getirilmesine hizmet eden erkek eğilimli tarafgirlikleri ortaya koymak için bu kavramlar yeniden oluşturulmaktadır. ◆◆ Feministler devletlerin ve ulusların cinsiyet temelli niteliklerine dikkate çekmektedirler. Devlet içindeki ataerkil eğilimler devletleri rekabetçi ve potansiyel olarak saldırgan olmaya itmektedir. Milletler ve milliyetçilik ise kadın ‘saflığına’ özel vurgu yapan cinsiyetle ilişkili imajlarla iç içe geçmişlerdir. ◆◆ Feministler ulusal güvenlikle ilgili geleneksel yaklaşımı eleştirmekte ve insanî güvenliği kadınların çıkarlarına vurgu yapma bakımından daha uygun bir fikir olarak görmektedirler. Savaş daha çok cinsiyet temelli bir olgu olarak görülmektedir. Ayrıca savaş, erkeklerin siyasî ve askerî alanda üst düzeylere hâkim olma eğilimlerini yansıtması çerçevesinde değerlendirilmektedir. Yine savaş, erkeksilik ve savaşçı politikayla ilgili mitler ile kadınları ve çocukları korumak için erkek ‘savaşçılara’ ihtiyaç duyulduğu mitinin sonuçlarını yansıtması bakımından ele alınmaktadır. ◆◆ Feministlerin ekonomik konularla ilgili çalışmaları, cinsiyet temelindeki işbölümünün kapitalizmin çıkarlarına hangi şekillerde hizmet ettiğine vurgu yapmaktadır. Ayrıca ekonomi politiğin geleneksel çerçevesinin ne derece erkeksi eğilimler temelinde oluşturulduğuna işaret etmektedir. Bu tür fikirler hem küreselleşme hem de kalkınma alanındaki feminist düşünceleri de etkilemiştir.

Tartışma Soruları ◈◈ Feminizmin ‘ikinci dalgası’ birinci dalgadan ne şekilde farklılık göstermektedir? ◈◈ Bazı feministler cinsiyet eşitliği hedefine niçin itiraz etmektedirler? ◈◈ Feminist teoride ‘cinsiyet’ ile ‘toplumsal cinsiyet’ arasındaki fark niçin çok önemlidir? ◈◈ ‘Cinsiyet eşitliğini ana konu yapma’ cinsiyet eşitsizliğiyle mücadelede etkili bir strateji midir? ◈◈ Ana akım uluslararası ilişkiler teorisinin temel kavramları erkek eğilimli varsayımlara mı dayandırılmıştır? ◈◈ Feministlerin cinsiyet temelli ulus ve devlet kavramlarından çıkardıkları sonuçlar nelerdir?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

◈◈ Feministler geleneksel ulusal güvenlik fikrini niçin ve nasıl eleştirmektedirler? ◈◈ Feministler niçin savaş ile cinsiyetin özlerinde birbirleriyle alâkalı olduğunu iddia etmektedirler? ◈◈ Ekonomik küreselleşme kadınların hayatlarına katkı mı sağlamaktadır, yoksa zarar mı vermektedir?

Konuyla İlgili Okumalar Ehrenreich, B. ve A. R. Hochschild (eds.) Global Women: Nannies, Maids and Sex Workers in the New Economy (2003). Küresel kapitalizmin bütün dünya çapında kadınların hayatlarına olan etkisini inceleyen, düşünmeye sevk edici makalelerden oluşan bir eser. Enloe, C. The Curious Feminist: Searching for Women in a New Age of Empire (2004). Kadınların uluslararası politikaya hangi çeşitli ve kayda değer yollarla katıldıklarını ortaya koyan, ilham verici makalelerden oluşan bir eser. Shepherd, L. J. Gender Matters in Global Politics (2010). Küresel siyasetin çok değişik boyutlarının cinsiyetle bağlantılı niteliklerini inceleyen, oldukça faydalı makalelerden oluşan bir eser. Tickner, J. A. Gendering World Politics: Issues and Approaches in the Post-Cold War Era (2001). Uluslararası ilişkilere yönelik feminist yaklaşımları etkili bir şekilde ortaya koyan, insan hakları ve küreselleşme gibi konuların önemine dikkat çeken bir eser.

577


18. BÖLÜM

ULUSLARARASI ÖRGÜTLER VE BIRLEŞMIŞ MILLETLER

‘İnsanlık tarihindeki önceki dönemlere göre çok daha ileri düzeyde ortak kaderi paylaşmaktayız. Ancak hep birlikte karşısına çıkarsak ona hâkim olabiliriz.’ KOFI ANNAN, Yeni Binyıl Mesajı (Message for the New Millennium, 1999)

Uluslararası örgütlerin sayılarındaki ve önemlerindeki artış, özellikle 1945 yılından beri dünya siyasetinin en önde gelen özeliklerinden biri olmuştur. Bu örgütlerden bazıları Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve Uluslararası Para Fonu gibi herkesçe bilinen meşhur kurumlardır. Bazıları ise daha az bilinmekte fakat belli alanlarda önemli roller oynamaktadırlar. Uluslararası örgütler, devletler arasındaki sorunların işbirliği içinde çözülmesi için bir sistem sağlayarak küresel ya da bölgesel çapta bir süper devletin ortaya çıkma tehlikesine neden olmaksızın geleneksel güç politikasında değişikliğe neden olmaktadırlar. Ancak uluslararası örgütler olgusu belli sayıda önemli soruları da gündeme getirmektedir. Örneğin hangi faktörler ve güçler uluslararası örgütlerin ortaya çıkışına neden olmuştur? Bu tür yapılar üyelerinin ortak çıkarlarını gerçek anlamda yansıtmakta mıdırlar? Yoksa güçlü devletler tarafından kendi çıkarlarına hizmet etmek için mi ortaya çıkarılmışlardır? Uluslararası örgütler küresel olguları ne derece etkilemektedirler? Bu tür sorulara cevap bulmanın en iyi yollarından biri dünyanın önde gelen uluslararası örgütü olan Birleşmiş Milletler’in incelenmesidir. (Selefi Milletler Cemiyeti gibi) BM gerçek anlamda küresel bir yapı olduğunu ortaya koymuştur; çoğu kişi tarafından uluslararası siyasî sahnenin ayrılmaz bir parçası olarak görülmektedir. Temel meseleleri olan uluslararası barış ve güvenliğin geliştirilmesi yanında zamanla gittikçe genişleyen ekonomik ve sosyal gündemle de ilgilenir olmuştur. BM, kurucularının beklentilerini karşılamamış mıdır, karşılaması mümkün müdür? Nasıl daha etkili hâle getirilebilir?

Temel Meseleler ѥѥ Uluslararası örgüt nedir? ѥѥ Uluslararası örgütler niçin yaratılmışlardır? ѥѥ Uluslararası örgütlerin büyümesinin sonuçları nelerdir? ѥѥ BM barışı ve güvenliği ne derece etkin şekilde korumaktadır? ѥѥ BM ekonomik ve sosyal meselelerde ne tür etkiler doğurmaktadır? ѥѥ BM’nin karşısına ne tür zorluklar çıkmaktadır? Bunlara nasıl tepki vermelidir?


ULUSLARARASI ÖRGÜTLER Uluslararası Örgütlerin Ortaya Çıkışı

Kavram

Uluslararası Örgüt (Hükümet-dışı

uluslararası

ör-

gütlerin (INGO) aksine, hükûUluslararası örgütlerin ilk ilkel şekli Napolyon metler-arası uluslararası örgütler Savaşları’ndan sonra ortaya çıkmıştır. Bunlar(IGO) olarak da isimlendirilen) dan bir tanesi, Birinci Dünya Savaşı’na kadar uluslararası örgütler resmî prosedürleri bulunan ve üç ya da daha süren Avrupa Uyumu’nu ortaya çıkaran Viyana fazla üye devleti olan kurumlardır. Kongresi’dir (1814-1815). 19. ve 20. Yüzyıl’ın Uluslararası örgütlerin öne çıkan başında bu tür örgütlerin ve üyelerinin sayısı özelliği, üye devletler arasındaki artmıştır. 1914 yılında 49 uluslararası örgüt ilişkileri düzenlemeye yönelik kurallarının ve bu kuralları uygulamabulunmaktaydı. Napolyon Savaşları’ndan sonra ya ve yürütmeye yönelik resmî bir olduğu gibi Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra da yapılarının olmasıdır. Diğer taraftan yeni uluslararası örgüt arayışları ortaya çıkmışuluslararası örgütler araç, ortam tır. 1929 yılına yani dünya ekonomik krizinin ya da aktör olarak da görülebilirler (Rittberger ve Zangl, 2006). Devbaşladığı döneme gelindiğinde örgütlerin sayısı letlerin çıkarlarına ulaşmada kulsavaş arası dönemin zirve noktası olan 83’e ulaşlandıkları mekanizmalar olmaları mıştı. İkinci Dünya Savaşı’nın sona erişi yeni bir bakımından araçtırlar. Konferans uluslararası örgüt patlamasını beraberinde gediplomasisinin dâimî kurumları olarak aktörler arasında tartışmatirdi. 1949 yılında aralarında Birleşmiş Milletlar yapılmasını ve bilgi alış verişinin ler (bkz. s. 600) ile (19. Bölüm’de incelenecek gerçekleştirilmesini kolaylaştıran olan) Bretton Woods Sistemi de olmak üzere ortamlar olarak hizmet görmekteörgütlerin sayısı 123’e ulaşmıştı. Bu durum, güç dirler. Aktörler olarak da devletlerin, politikası, ekonomik krizler, insan hakları ihlâlbelli düzeyde ‘bir araya getirilmiş’ egemenliğini (bkz. “Uluslararaleri, kalkınma eşitsizlikleri ve çevrenin tahrip sı Örgütler” s. 584, Yaklaşımlar edilmesi bağlamında devletler arasında gittikçe kutusu) gerektiren ortak eylemartan karşılıklı bağımlılığın farkına varıldığıler gerçekleştirmelerine olanak nın bir yansımasıydı. Ancak bu, aynı zamanda tanımaktadırlar. kendi ulusal çıkarlarını gerçekleştirmekle uluslararası işbirliğinin geliştirilmesinin karşılıklı olarak birbirinin destekleyen hedefler olduğunu gören ABD’nin güçlenmekte olan hâkimiyetini de ortaya koymaktaydı. 1980’lerin ortasına gelindiğinde uluslararası örgütlerin toplam sayısı 378’e ulaşmıştı; örgüt başına ortalama üye sayısı da 40’ın üstündeydi (1945’te 18,6, 1964’te 22,7 idi). Soğuk Savaş sonrasında Sovyet Bloku örgütlerinin dağılmasıyla örgütlerin sayısında bir azalma görülmüştür. Ancak uluslararası örgütlerin kendilerine bağlı olarak ortaya çıkardıkları organların sayısı artmaya devam ederken uluslararası kuruluşların ve diğer kurumların ciddî düzeyde büyümesi de sürmektedir. Uluslararası örgütler değişik şekillerde ortaya çıkmaktadır. Uluslararası örgütleri sınıflandırmada kullanılan en yaygın hususlar şunlardır:

◾◾ Üyelik – üyeliklerinin sınırlı ya da evrensel nitelikli olup olmamalarına göre. Andrew Heywood | Küresel Siyaset

579


606

18. Bölüm

Özet ◆◆ Bir uluslararası örgüt, resmî prosedürleri olan ve iki ya da daha fazla üye devleti bulunan bir kuruluştur. Bu yapılar, devletlerin kendi çıkarlarına ulaşmada kullandıkları araçlar, tartışmaları kolaylaştıran toplantı forumları ve küresel olayları etkileyen aktörler olarak görülebilirler. ◆◆ Uluslararası örgütler değişik faktörlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmaktadırlar. Bu faktörler arasında politika yapıcılarının uluslararası işbirliğinin ortak çıkarlara hizmet edeceğine inanmalarına neden olan devletler arasındaki karşılıklı bağımlılık ile uluslararası bir örgüt yaratmanın ve onu devam ettirmenin mâliyetini üstlenebilecek ve üstlenmeye istekli olan hâkim konumdaki bir devletin varlığı bulunmaktadır. ◆◆ Birleşmiş Milletler şimdiye kadar kurulan örgütler arasında gerçek anlamda küresel olan tek örgüttür. Ancak BM, birbirleriyle zıtlık oluşturan büyük güç politikasının gerçeklerini dikkate alma ihtiyacı ile üye devletlerin egemen eşitliğini göz önünde bulundurma gereği çerçevesinde oluşturulmuş bileşik bir yapıdır. Bu durum gerçekte ‘iki BM’nin’ yaratılmasına neden olmuştur. ◆◆ BM’nin temel hedefi, uluslararası barışın ve güvenliğin sağlanmasıdır. Bu sorumluluk Güvenlik Konseyi’ne yüklenmiştir. Ancak BM’nin bu görevi yerine getirmesi, özellikle dâimî üyelerin veto güçleri ile örgütün bağımsız bir askerî kapasitesinin olmaması tarafından sınırlandırılmıştır. BM’nin barışı koruma konusunda pek iyi performans göstermemesi, barış inşa etme sürecine giderek artan oranda vurgu yapılmasına neden olmuştur. ◆◆ BM’nin ekonomik ve sosyal sorumlulukları gelişigüzel şekilde yaygınlaşan ve gittikçe sayıları artan programlar, fonlar ve ihtisas kuruluşları tarafından üslenilmiştir. Bu bağlamda odaklanılan alanlar arasında insan hakları, kalkınma, fakirliğin azaltılması ve çevre bulunmaktadır. Bu tür konularla ilgilenmesi BM’nin özellikle gelişmekte olan dünyada güçlü bir destek elde etmesini sağlamıştır. ◆◆ BM çok sayıda önemli sorunla ve reform yapma baskılarıyla karşı karşıyadır. Bunlar arasında gittikçe çok-kutuplu hâle gelen bir dünyada, küresel çapta güç dağılımının değişmesinin ortaya çıkardığı sorunlar, Güvenlik Konseyi’nin kompozisyonuna ve yetkilerine yönelik ortaya konan eleştirilerle ilgili olanlar ve BM’nin finansal kaynaklarıyla ve örgütlenmesiyle alâkalı olanlar bulunmaktadır.

Tartışma Soruları ◈◈ Uluslararası örgütler devletlerden hangi açılardan farklıdır? ◈◈ Uluslararası örgütlerle küresel yönetişim hangi açılardan birbirleriyle ilişkilidir? ◈◈ Uluslararası örgütler sâdece devletlerin kendi çıkarlarını başka araçlarla gerçekleştirmesi bağlamında kullanılan araçlar mıdır? ◈◈ Uluslararası örgütlerin kurulması için hegemon bir devlete ihtiyaç var mıdır? ◈◈ Uluslararası örgütler ne ölçüde düşünsel olarak inşa edilmişlerdir? ◈◈ BM, Milletler Cemiyeti’ne göre niçin çok daha başarılı olmuştur? ◈◈ BM, ortak bir güvenlik sisteminin oluşturulmasında niçin sâdece sınırlı düzeyde başarılı olmuştur?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

◈◈ BM’nin barışı korumaya yönelik yaklaşımı nasıl ve niçin değişmiştir? ◈◈ BM, ekonomik ve sosyal sorumluluklarını yerine getirmede ne derece etkili olmuştur? ◈◈ Güvenlik Konseyi’nin reforma tâbi tutulması niçin o kadar zordur?

Konuyla İlgili Okumalar Armstrong, D., L. Lloyd ve J. Redmond International Organization in World Politics (2004). BM’nin gelişimi üzerinde özellikle duran, modern uluslararası örgütlerin tarihine giriş niteliğindeki bir eser. Rittberger, R. ve B. Zangl International Organization: Polity, Politics and Policies (2006). Uluslararası örgütlerin evrimi, yapısı ve politikalarına sistematik şekilde yaklaşan, teorik ve ampirik nitelikli giriş niteliğinde bir eser. Thakur, R. The United Nations, Peace and Security: From Collective Security to the Responsibility to Protect (2006). BM’nin barışı ve güvenliği korumadaki rolünü analiz eden, BM’nin barışı koruma operasyonlarının çerçevesini oluşturmasını ele alan bir eser. Weiss, T. G. What’s Wrong with the United Nations (and How to Fix It) (2009). BM’nin var olduğu iddia edilen sorunlarını ve onların olası çözümlerini inceleyen ilham verici bir eser.

607


19. BÖLÜM

KÜRESEL YÖNETIŞIM VE BRETTON WOODS SISTEMI

‘Piyasa iyi bir hizmetçi, fakat kötü bir efendidir’. Ekonomi özdeyişi (para için de aynısı söylenebilir)

Küresel yönetişim konusu özellikle 1990’lardan beri gittikçe artan bir şekilde dikkatleri üzerine çekmektedir. Bunun birkaç nedeni bulunmaktadır. Soğuk Savaş’ın sona ermesi genel olarak uluslararası örgütlerden, özel olarak da Birleşmiş Milletler’den daha fazla beklenti içine girilmesine neden olmuştur. Hızlanan küreselleşme, dünya ekonomisindeki eğilimlerle bu eğilimleri düzenlediği düşünülen kurumsal yapılar arasındaki ilişkilerle ilgili olarak belli tartışmalar başlatmıştır. Bu arada artan dünya problemlerinin çözümlenmesinin tek tek devletlerin kapasitesini aştığı yönünde genel bir kanı da oluşmuştur. Ancak Westphalia ile kurulan dünya egemen devletler sistemi ile hayâlî dünya hükûmeti fikri arasında bir yerde duran küresel yönetişimi analiz etmek ve değerlendirmek oldukça zordur. Küresel yönetişim en iyi ne şekilde anlaşılabilir? Gerçekten mevcut olan bir şey midir, yoksa sâdece bir arzudan mı ibarettir? Diğer taraftan küresel yönetişimin en fazla geliştiği alan ekonomi politikaları yapımıdır. Bunu sağlayan 1944 Bretton Woods Antlaşması’dır. Bu anlaşma, hepsi bir arada ‘Bretton Woods Sistemi’ olarak bilinen üç kurum (IMF, Dünya Bankası ve daha sonra Dünya Ticaret Örgütü olacak olan GATT) kurarak İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ekonomik düzenin yapısını oluşturma amacıyla imzalanmıştır. Zaman içersinde bu sistem dünyan ekonomisinin ortaya çıkardığı yeni baskılara kendisini adapte ederek önemli oranda evrime uğramıştır. Başlangıçta Avrupa’daki yeniden yapılanmayla, daha sonra da Üçüncü Dünya’nın kalkınmasıyla ilgilenen sistemin temel kurumları 1970’lerin başından itibaren daha derin tartışmalara sürüklenmiştir. Sistem ekonomik liberalleşmeye odaklanmış ve ayrılmaz bir şekilde neo-liberal küreselleşme güçleriyle ilişkili hâle gelmiştir. Bretton Woods Sistemi’nin ortaya çıkışının arkasında hangi faktörler bulunmaktadır? Sistemin misyonu daha sona nasıl değişmiştir? Bretton Woods Sistemi’nin kurumları faydalı mı olmuştur, zarar mı getirmiştir?

Temel Meseleler ѥѥ Küresel yönetişim nedir? ѥѥ Küresel Yönetişim bir mit midir yoksa bir gerçeklik midir? ѥѥ Bretton Woods Sistemi nasıl ve niçin kurulmuştur? ѥѥ Bretton Woods Sistemi’nin kurumları ekonomik liberalleşme hedefine nasıl yönelmiştir? ѥѥ Bretton Woods kurumları niçin o kadar çok eleştiriye mâruz kalmışlardır? ѥѥ 2007-2009 küresel krizi niçin küresel ekonomik yönetişim ihtiyacı hakkında neler ortaya koymuştur?


KÜRESEL YÖNETIŞIM

Kavram

Küresel yönetişim, ‘bugün dünyada değişik Küresel Yönetişim düzeylerde, resmî ve gayri resmî şekilde mevKüresel yönetişim, hükûmetlecut olan, yönetişimle alâkalı faaliyetlerin, kurarası ve hükûmet-dışı kurumlar ralların ve mekanizmaların bütünü’ olarak yanında resmî ve gayri resmî mekanizmaları da içeren, küresel dütanımlanmaktadır (Karns ve Mingst, 2009). zeyde geniş kapsamlı, dinamik ve Bu anlamda küresel yönetişim, temel özellikkarmaşık bir etkileşimli karar verme leri ‘hükûmet etmeyi’ değil, ‘yönetişimi’ (bkz. sürecidir. Devletler ve hükûmetler, s. 179) kolaylaştırmak olan değişik işbirliği halkların çıkarları ile bir bütün olarak uluslararası toplumun çıkarlarıyoluyla problem çözme düzenlemelerini ifade nı ifade eden temel kurumlar olmaetmektedir. Yönetişim, sosyal hayatın eşgüdüyı sürdürmektedirler, fakat küresel münü, hükûmet ise zorla uygulanan kararlar yönetişim aynı zamanda hükûmetsistemi yoluyla işleyen tâlimât temelli yönetilerarası ve bazı durumlarda hükûmetler üstü kurumları da içermekmi ortaya koymaktadır. Söz konusu problem tedir. Küresel siyaset yatay ve dikey çözme düzenlemeleri, küreselleşme sürecine nitelikli karşılıklı ilişkiler sistemi çer(bkz. s. 34) bir tepki olarak ve aynı zamanda çevesinde oluşturulmaktadır –ki bu bu süreci şekillendirme girişimi olarak Soğuk karşılıklı ilişkiler bağlamında devlet yapılarının değişik birimlerinde göSavaş’ın sona ermesinden beri küresel siyaserevli olan yetkililer başka devletletin gittikçe öne çıkan özelliklerinden biri hâlirin görevlileri yanında eylemcilerle, ne gelmiştir. Küresel yönetişim basit tanımlabilim adamlarıyla, bankacılarla ve malarla ya da açıklamalarla ifade edilemeyecek hükûmet görevlisi olmayan başka kişilerle birlikte çalışmaktadırlar. kadar karmaşık bir olgudur. Birincisi, yaygın Bazen küresel yönetişim terimi dar şekilde uluslararası örgüt (bkz. s. 579) kavanlamda bu karşılıklı ilişkilerin gerramıyla karıştırılmakta, bazen mevcut uluslaçekleştiği kurumları ifade etmek rarası örgütleri tanımlamada ortak bir terim için de kullanılmaktadır. olarak kullanılmaktadır. Küresel yönetişim ile uluslararası örgüt eş anlamlı terimler olmasa da küresel yönetişimin ortaya çıkışının önemli boyutlarından bir tanesi uluslararası örgütlerinin sayılarındaki ve önemlerindeki artıştır. Bundan başka küresel yönetişimin, devletlerin egemenliklerinden (bkz. s. 26) vazgeçmeksizin gerçekleştirdikleri işbirliği süreçleri seti olarak kategorize edilmesi zor bir olgudur. Burada önemli olan soru, küresel yönetişimin diğer dünya siyaseti modellerinden nasıl ayırt edilebileceğidir. Küresel Yönetişim Nedir, Ne Değildir? Küresel yönetişim, küresel düzeyde ortaya çıkan geniş kapsamlı, dinamik ve karmaşık bir karar verme süreci olarak anlaşılabilir. Peki bunun anlamı nedir? Küresel yönetişimin karakteristik özellikleri nelerdir? Belki küresel yönetişimi tanımlamanın en iyi yolu, onunla diğer dünya siyaseti tanımlamaları arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koymaktır. Diğer tanımlar şunlardır: Andrew Heywood | Küresel Siyaset

609


640

19. Bölüm

Özet ◆◆ Küresel yönetişim geniş kapsamlı, dinamik ve karmaşık nitelikte olan küresel düzeydeki karşılıklı karar verme sürecidir. Westphalia devlet sistemiyle, hayâlî nitelikli dünya hükûmeti arasında bir noktada bulunmaktadır. Bağlayıcı normlar ve kurallar içerse de ulus-üstü bir otorite tarafından uygulanmamaktadır. ◆◆ Liberal teorisyenler, küresel yönetişim yönünde çok açık ve karşı koyulamaz bir eğilim olduğunu ve bu eğilimin gittikçe artan karşılıklı bağımlılık ile devletlerin ortak eylemler gerçekleştirmede daha istekli olmalarını yansıttığını ileri sürmektedirler. Ancak küresel yönetişim, yerleşmiş bir sistem olmaktan çok ortaya çıkmakta olan bir süreçtir. ◆◆ Küresel yönetişime doğru eğilim özellikle ekonomik alanda belirgindir. Ekonomik alanda küresel yönetişim İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış olan Bretton Woods Sistemi’yle ilişkili olmuştur. Bu sistem üç kuruma dayanmaktaydı: Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve 1995 yılında yerine Dünya Ticaret Örgütü’nün geçtiği Târifeler ve Ticaret Genel Antlaşması. ◆◆ Bretton Woods Sistemi başlangıçta dünya ekonomisini büyük oranda istikrarlı para değişim oranlarını koruyarak denetledi. Ancak bu sistem 1970’lerin başında çöktü ve sâbit döviz kuru yerine dalgalı döviz kurlarına geçildi. Ortaya çıkan yeni süreçte Bretton Woods kurumları ekonomik liberalleşme ideolojisi çerçevesinde dönüştürüldü. ◆◆ IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü’nden her biri farklı şekillerde neo-liberal küreselleşme süreciyle bağlantıları çerçevesinde eleştirilere mâruz kalmıştır. Destekçileri, bu kurumların küresel ekonominin genişlemesine çok büyük katkılarda bulunduğunu ileri sürseler de eleştirenler bu kurumların küresel eşitsizlikleri daha da derinleştirdiğini ve özünde istikrarsız bir finans düzeninin ortaya çıkmasına yardımcı olduğunu iddia etmektedirler. ◆◆ 2007-2009 küresel finans krizi küresel ekonomik yönetişimin etkinliğiyle ilgili ciddî kaygılara neden olmuş ve beraberinde reform çağrıları getirmiştir. Ancak reformun önünde büyük engeller bulunmaktadır. Birçok ülkede neo-liberal ilkelerin hâkimiyetini devam ettirmesi ve gücün dünya çapında yayılmış olması bunlar arasındadır.

Tartışma Soruları ◈◈ Küresel yönetişim nasıl ve ne derece uluslararası anarşiden farklılık göstermektedir? ◈◈ Küresel yönetişimin, bir dünya hükûmetinin kurulmasına neden olması olasılığı mevcut mudur? ◈◈ Küresel yönetişim, kamusal/özel ayrımını nasıl belirsizleştirmektedir? ◈◈ Günümüz dünya siyaseti ne derece küresel yönetişim sistemi olarak işlemektedir? ◈◈ Küresel yönetişim niçin en fazla ekonomik alanda gelişmiştir? ◈◈ Bretton Woods Sistemi’nin kurulmasının arkasındaki düşünce neydi? ◈◈ IMF sâdece Kuzey ekonomilerindeki güçlü ekonomik çıkarlara mı hizmet etmektedir? ◈◈ Dünya Bankası, dünyadaki fakirlere yardımcı olmada ne kadar başarılı olmuştur? ◈◈ DTÖ tarafından ortaya konulan küresel ticaret sistemi âdil ve etkin midir? ◈◈ 2007-2009 krizi, küresel yönetişim süreçlerini nasıl etkilemiştir?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

Konuyla İlgili Okumalar Karns, M. ve K. Mingst International Organizations: The Politics and Processes of Global Governance (2009). Küresel yönetişimin sorunları ile uluslararası örgütlerin rolü ve performansı konularında giriş niteliğinde olan yetkin bir eser. Peet, R. Unholy Trinity: The IMF, World Bank and WTO (2009). Bretton Woods’un temel kurumlarının ortaya çıkışını, gelişimini ve performansını eleştirel açıdan analiz eden bir eser. Whitman, J. (eds.) Global Governance (2009). Küresel yönetişimin niteliğini ve ortaya çıkardığı sonuçları inceleyen makalelerden oluşan oldukça kullanışlı bir eser. Woods, N. The Globalizers: The IMF, the World Bank, and their Borrowers (2006). IMF ile Dünya Bankası’nın analizini yapan ve özellikle Meksika, Rusya ve Afrika üzerindeki etkisini ele alan bir eser.

641


20. BÖLÜM

BÖLGESELCILIK VE KÜRESEL SIYASET

‘Avrupa hiçbir zaman var olmamıştır… Birileri gerçekten onu yaratmak zorundadır’ JEAN MONNET (1888-1979)

Dünya politikasının küresel çerçevede yeniden şekillendirildiği yönünde mevcut olan yaygın görüşe, ‘bölgeler dünyası’nın ortaya çıkışından bahseden rakip perspektif tarafından gittikçe artan oranda karşı konulmaktadır. Bu rakip görüşe göre bölgeselcilik hem ulus-devletin yerine geçecek olan bir yapıdır hem de küreselleşmenin alternatifidir. 1945 yılından beri dünyanın her yerinde bölgesel örgütler ortaya çıkmıştır. Bu sürecin ilk aşaması 1960’larda zirve noktasına ulaşmıştır, fakat bölgeselciliğin gelişmesi 1980’lerın sonundan beri çok daha belirginleşmiştir. Bu durum, ‘yeni’ bölgeselcilik olarak isimlendirilen olgunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bölgeselciliğin daha önceki türleri güvenlikle alâkalı, siyasî ve ekonomik nitelikli değişik alanlarda bölgesel işbirliğini, hatta bütünleşmeyi geliştirmişti. Yeni bölgeselcilik ise yenilerinin kurulması ya da mevcutların güçlendirilmesi şeklinde bölgesel ticaret bloklarının ortaya çıkışıyla kendini göstermiştir. Bazıları bu durumun birbiriyle rekabet eden bloklardan oluşan bir dünya yarattığını bile düşünmektedirler. Peki bölgesel bütünleşmeyi yönlendiren temel güçler nelerdir? Bölgeselcilik küreselleşmenin düşmanı mıdır, yoksa bu iki eğilim birbirine bağlanmış, birbirini güçlendiren olgular mıdır? Bölgeselciliğin gelişmesi küresel düzeni ve istikrarı tehdit etmekte midir? Şüphesiz dünya çapında bölgeselciliğin en gelişmiş örneği Avrupa’da ortaya çıkandır. Avrupa Birliği, ekonomik birlik yanında siyasî birlik ve para birliğini de içeren ulus-üstü işbirliği çabaları içerisinde oluşmuştur. Süreç çerçevesinde Avrupa Birliği, ne geleneksel anlamda uluslararası örgüt ne de devlet olan, fakat her ikisinin belli özelliklerini taşıyan bir siyasî örgüt hâline dönüşmüştür. Peki AB en iyi nasıl anlaşılabilir? AB ne derece etkin bir küresel aktör ya da süper güçtür? Avrupa’nın bütünleşme çerçevesinde yaşadığı tecrübe kendine has mıdır, yoksa dünyanın geri kalanı açısından tâkip edilebilecek bir model oluşturmakta mıdır?

Temel Meseleler ѥѥ Bölgeselcilik nedir ve hangi şekillerde ortaya çıkmaktadır? ѥѥ Bölgeselcilik niçin önem kazanmıştır? ѥѥ Bölgeselcilik ile küreselleşme arasındaki ilişki nedir? ѥѥ Avrupa’daki bölgeselcilik dünyanın diğer yerlerindeki bölgeselciliklerden hangi açılardan farklılık göstermektedir? ѥѥ Avrupa bütünleşmesinin niteliği ve önemi nedir?


BÖLGELER VE BÖLGESELCILIK Bölgeselciliğin Doğası Geniş anlamda ele alındığında bölgeselcilik (bkz. s. 644), coğrafî bölgelerin önemli siyasî ve/veya ekonomik birimler hâline dönüşmeleri ve işbirliği ve kimliğin temeli olarak hizmet görmeleri sürecidir. Bölgeselciliğin iki boyutu bulunmaktadır. Birincisi, ülkeler içinde görülen adem-i merkezîleşme (decentralization) süreci olarak ulus-altı bir olgudur. Bu durum federalizmi uygulayan ülkelerde görülmektedir. Bu ülkeler arasında ABD, Brezilya, Pakistan, Avustralya, Meksika, İsveç, Nijerya, Malezya ve Kanada bulunmaktadır. Ulus-altı bölgeselcilik İspanya, Fransa ve İngiltere gibi yetki devri uygulayan ülkelerde de görülmektedir. Bölgeselciliğin ikinci yüzü ulus-altı olmaktan çok ulus-ötesidir. Bu anlamda bölgeselcilik dünyanın aynı bölgesinde bulunan ülkeler arasında görülen işbirliği ya da bütünleşme sürecini ifade etmektedir. İşte bu bölüm bölgeselciliğinin bu türünü –dünya siyasetinde bölgeselciliği– ele alacaktır. Ancak ulus-altı bölgeselcilik ile ulus-ötesi bölgeselcilik göründükleri kadar birbirlerinden farklı değillerdir. Birincisi, bütün bölgeselcilik türleri merkez ile çevre arasındaki, dolayısıyla birlik güçleriyle çeşitlilik güçleri arasındaki ilişki şeklinde ortaya çıkan aynı temel dinamiği ortaya koymaktadırlar. İkincisi, ulus-ötesi bir bölgeselcilik sistemi içinde merkezîleşmenin gerçekleştirilAdem-i merkezîleşme: Güçlerin ve mesi devlet oluşum sürecine neden olabilir, sorumlulukların ulusal kurumlardan yerel yaratılan devletten de ulus-altı bölgeselcilik olanlara transfer edilmesi yoluyla yerel özerkliğin artırılması. sistemi ortaya çıkabilir. Bu bağlamda Amerika Birleşik Devletleri’nin kurulması bölgeselcili- Federalizm: Egemenliğin merkezî (ulusal ğin tarihte görülen en dramatik ve en önem- ya da uluslararası) organlarla çevredekiler (yerel olanlar) arasında paylaştırılmasına li örneğidir. Kuzey Amerika’daki 13 İngiliz dayanan topraksal temelli bir güç dağılımı kolonisi Bağımsızlık Savaşı’nda (1774) elde (bkz. s. 183). edilen zaferle bir kere egemen bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, önce Kıta Kongreleri Yetki devri: Gücün merkezî hükûmetten, federal kurumlardan farklı olarak, şeklinde (1774-1781) daha sonra da Konfedeegemenlikte payı olmayan ikincili nitelikrasyonun Maddeleri (1781-1789) çerçevesinteki bölgesel kurumlara transfer edilmesi. de bir konfederasyon oluşturmuşlardır. Ancak dışarıda daha fazla etkili olmak ve kendi araMerkezîleşme: Siyasî gücün ya da hükûmet otoritesinin tek bir merkezde larındaki ilişkileri daha iyi koordine etmek istoplanması. teyen bu eski koloniler bir araya gelmişler ve 1789’da Amerikan Anayasası’nı kabûl ederek Konfederasyon: Her devletin oybirliğiyle karar verme sistemiyle garanti altına Amerika Birleşik Devletleri’ni kurmuşlardır. alınarak egemenliğini koruduğu devletler ABD bu şekilde dünyanın ilk federal devleti birliği. olmuştur. Daha sonraki dönemlerde Amerikan Andrew Heywood | Küresel Siyaset

643


674

20. Bölüm

Özet ◆◆ Bölgeselcilik, coğrafî bölgelerin önemli siyasî ve/veya ekonomik birimler hâline gelmeleri ve işbirliği ile kimliğin temeli olarak hizmet görür hâle gelmeleri sürecini ifade etmektedir. Temel işbirliği alanının ekonomik, siyasî veya güvenlikle ilgili olup olmamasına bağlı olarak bölgeselcilik farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. ◆◆ Bölgesel bütünleşme yönündeki genel eğilim, özellikle de Avrupalıların ulus-üstü işbirliği konusunda yaşadıkları tecrübeler, uluslararası düzeyde bütünleşme ve kurum oluşturma çabalarını ortaya çıkaran motivasyonların ve süreçlerin teorik açıdan çalışılmasını teşvik etmiştir. Federalizm, işlevselcilik ve yeni işlevselcilik temel bölgesel bütünleşme teorileridir. ◆◆ ‘Yeni’ bölgeselcilik temelde ekonomik niteliklidir ve bölgesel ticaret bloklarının ortaya çıkışı şeklinde belirmiştir. Bazıları ticaret bloklarını devletlerin küresel piyasa güçleriyle daha etkin şekilde ilişkiye girmelerini sağlayan küreselleşmenin yapı taşları olarak görmektedir. Başkaları ise ticaret bloklarını daha geniş kapsamlı rekabet baskılarına karşı ekonomik ya da sosyal çıkarları korumak için ortaya çıkarılmış savunmaya dönük engelleyici yapılar olarak algılamaktadır. ◆◆ Bölgeselciliğin değişik türleri Asya, Afrika, Kuzey Amerika ve Güney Amerika’da görülse de bölgesel bütünleşmenin belli özgün tarihsel koşullar çerçevesinde ileri boyutlara ulaşması Avrupa’da görülmüştür. Ancak bu sürecin ürünü olan AB, sınırlandırması oldukça zor olan bir siyasî örgüttür. ◆◆ Ortak dış işleri ve savunma politikası oluşturma girişimleri AB’nin küresel sistem içerisinde tek bir aktör olarak hareket etme yeteneğini geliştirmiştir. Ancak ‘Atlantikçiler’ ile ‘Avrupacılar’ arasındaki gerginlikler, güvenlik bölgeselciliğinin NATO açısından ve AB’nin ABD’yle ilişkileri açısından ortaya çıkardığı sonuçlarla ilgili hassasiyetler ve devletin egemenliğinin aşınmasıyla ilgili kaygılar bu alandaki ilerlemenin yavaş şekilde gerçekleşmesine neden olmuştur. ◆◆ 1980’li ve 1990’lı yıllarda Avrupa bütünleşmesi yeniden ivme kazansa da daha yakın dönemlerde Avrupa projesinin tıkanmasıyla ilgili kaygılar ifade edilir olmuştur. Söz konusu kaygılar genişleme ve derinleşme arasındaki çatışmalarla, AB’nin azalan küresel rekabet gücüyle ve parasal birliğin uzun dönemde işletilip işletilemeyeceğiyle ilgilidir.

Tartışma Soruları ◈◈ ‘Bölge’ nedir? ◈◈ Ulus-altı bölgeselcilik uluslararası bir olgu olan bölgeselcilikle hangi açılardan ilişkilidir? ◈◈ Ekonomik bölgeselcilik hangi farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır? ◈◈ Siyasî bölgeselcilik niçin genel olarak ekonomik bölgeselciliğe ya da güvenlik bölgeselciliğine göre daha az gelişmiştir? ◈◈ Bölgeselcilik, küreselleşmenin gelişmesini nasıl ve ne derece engellemektedir? ◈◈ ‘Yeni’ bölgeselcilikte yeni olan şey nedir? ◈◈ Avrupa’daki bölgeselcilikle Asya’daki bölgeselcilik arasında paralellikler var mıdır? ◈◈ Avrupa bütünleşmesi en iyi nasıl açıklanabilir?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

◈◈ AB içerisinde genişlemeyle derinleşme arasında görülen çatışmaları çözüme kavuşturmak mümkün müdür? ◈◈ AB ne derece önemli bir küresel aktördür? ◈◈ Avrupa bütünleşme süreci çözülme tehlikesiyle karşı karşıya mıdır?

Konuyla İlgili Okumalar Beeson, M. Regionalism and Globalization in East Asia: Politics, Security and Economic Development (2007). Bölgeselcilik ile küreselleşme arasındaki karmaşık ilişkiyi Doğu Asya bağlamında inceleyen bir eser. Fawn, R. (eds.) Globalising the Regional, Regionalising the Global (2009). Altı tane bölgesel örnek olay çalışması yanında bölgeselciliğe yönelik teorik ve tematik yaklaşımları inceleyen makalelerden oluşan yetkin bir eser. Paupp, T. The Future of Global Relations: Crumbling Walls, Rising Regions (2009). Bölgeselcilik temelinde işbirliği ağırlıklı bir dünya düzeni oluşturulması olasılıklarını analiz eden bir eser. Rosamond, B. Theories of European Integration (2000). Avrupa bütünleşmesinin ortaya çıkardığı temel teorik tartışmaları analiz eden anlaşılabilir nitelikte yetkin bir eser.

675


21. BÖLÜM

KÜRESEL GELECEK İMAJLARI

‘Ve bugün geçerli olan zaten yarındır.’ SAMUEL TAYLOR COLERIDGE (1875-1912)

Teoriler dünyayı anlamamıza yardımcı olur. Fakat önceki bölümlerin de gösterdiği gibi 21. Yüzyıl’da küresel siyasetin ne şekilde şekilleneceğini tahmin etmemizi sağlamada teorilerin önemli sınırlamaları bulunmaktadır. Akademisyenlerin, politika analizcilerinin ya da politika yorumcularının küresel geleceği tahmin etme niyetiyle ortaya koydukları geniş bir yelpazede yer alan oldukça yalın ve çarpıcı niteliğe sâhip imajlar böyle bir tartışmanın başlangıç noktasını oluşturabilir. Akademik çevrelerin çok ötesinde etkiler doğuran ve dünya meseleleriyle ilgili halk söylemlerini etkileyen bu imajlar başka şeyler yanında ‘sınırların olmadığı bir dünyanın’ ortaya çıktığını ilân etmişler, ‘tarihin sonunun geldiğini’ duyurmuşlar, ‘medeniyetler çatışmasının’ ortaya çıkacağını tahmin etmişler ve ‘Çin yüzyılının’ doğduğunu ilân etmişlerdir. Bu imajları son dönemlerde küresel siyasette görülen küreselleşmenin ilerlemesi, Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve küresel terörizmin yaygınlaşması gibi değişimler ve derin dönüşümler ortaya çıkarmıştır. Eski kesinlikler sorgulamalara mâruz kalırken ve küresel siyasetin sınırları belirsiz hâle gelirken kısa ve özlü açıklamalara ve açık hipotezlere, yani imajlara duyulan ihtiyaç artmıştır. Bu imajlar ne tür eğilimlere işaret etmektedir ve bu imajlar küresel gelecek vizyonları olarak ne derece ikna edicidir? Diğer taraftan bu imajlar geleceği bilip bilemeyeceğimiz ve bilebilirsek ne kadar uzağı görebileceğimiz gibi daha geniş kapsamlı sorular ortaya çıkarmaktadır. Günümüzde ekonomik, finansal ve başka konularda (hava da bunlardan biridir) tahminlerde bulunmak için geçmiş dönemlere göre daha fazla kaynak ayrılsa da daha iyi tahminlerde bulunduğumuza dâir çok az kanıt bulunmaktadır. Acaba bu tür çabalar gerçekleştirmeye değer mi? Yoksa bu çabalar insan bilgisinin kapsamı ve güvenilirliği bakımından yanılgılar ortaya koymaktan ileri gitmemekte midirler?

Temel Meseleler ѥѥ İmajlar gerçekliği anlamamıza nasıl yardımcı olmaktadırlar? ѥѥ İmaj küresel siyasette ne tür bir rol oynamaktadır? ѥѥ Küresel siyasetle ilgili en etkili imajlar hangileridir? ѥѥ Bu imajların başlıca güçlü ve zayıf yönleri nelerdir? ѥѥ İmajlar küresel geleceğin tahmin edilmesinde yardımcı olabilir mi? ѥѥ Geleceği bilmek mümkün müdür?


İMAJLAR VE GERÇEKLIK Bir imaj bir bireyin, grubun ya da şeyin (bir kurum, olay, sistem vb.) betimlemesi ya da tasviridir. Bu anlamda imajlar zihnimizde ortaya çıkan görünümlerden ya da oluşumlardan başka bir şey değildirler. Ancak bu, imajların sâdece ‘insanın manevî dünyasında’ önem taşıdığı anlamına gelmemektedir. İmajlar bilginin ve anlayışın oluşturulmasında önemli roller oynayabilmekte ve küresel aktörlerin davranışlarının açıklanmasında önemli unsurlar olarak ortaya çıkabilmektedirler. Bilginin oluşturulması bağlamında imajlar yaygın şekilde, varsayıldığından daha kapsamlı roller oynamaktadırlar. Örneğin bu durum bilimsel bilginin oluşturulması süreçlerinde görülebilmektedir. Bilim adamlarının bilgiyi sâdece, (önyargı ve iyiye yorma gibi) sübjektif unsurları objektif bilgiden ayırma çerçevesinde tasarlanmış sıkı bir deney süreciyle geliştirdikleri fikri oldukça yanıltıcıdır. (Modern biyolojinin temeli olan) Charles Darwin’in doğal seleksiyon teorisi, (modern atom fiziğinin ve atom altı fiziğin temeli olan) Albert Einstein’ın izafiyet teorisi, Alfred Wegener’in yeryüzünün yüzeyinin sürekli hareket hâlinde olan geniş, tektonik tabakalardan oluştuğu teorisi ve Georges Lemaitre’nin evrenin ‘büyük patlamayla’ ortaya çıktığı teorisi doğaları gereği sâdece deneysel metodun kullanılmasıyla oluşturulması mümkün olmayan teorilerin örneklerindendir. Bu teorilerden her biri normalde sürekli değişen gerçeklikten mükemmel bir anlam çıkarır gözükmesi temelinde kendi kendisini övmüştür. Ancak belli bir zaman geçtikten sonra deneysel kanıtlar bu imajlara destek sağlamıştır. Einstein’ın vurguladığı gibi ‘hayâl bilgiden daha önemlidir.’ Dünya sahnesindeki aktörlerin davranışlarını açıklama bağlamında değerlendirildiğinde imaj, insanların hem kendilerini hem de başkalarını nasıl gördüklerini etkileyen önemli bir olgudur. Bu görüş milliyetçilik ve ulusal imajın rolü bağlamında çok daha açık şekilde kendini göstermektedir. Boulding (1956) süjeyle ilgili ufuk açıcı çalışmasında ulusal imajın çatışmaların çözümü ve barış yapımı gibi süreçlerde oynadığı hayatî rolü ortaya koymuştur. Daha sonra gelecek olan inşacıların görüşlerini daha önceden ifade eden Boulding dünyanın gerçekte nasıl olduğunun değil, bizim dünyayı nasıl gördüğümüzün davranışlarımızı belirlediğini ileri sürmüştür. Bu bağlamda bir ulusun davranışlarını belirleyen, başka bir ulusun gerçekte ona karşı duyduğu düşmanlık ya da dostluk değil, o ulusun diğer ulusun düşmanlığıyla ya da dostluğuyla ilgili sâhip olduğu imajdır. Boulding’in görüşüne göre imaj, ‘davranış ortaya koyan birimin anlamsal, etkin ve seçici yapısının bütünüdür’; yani onun kendisiyle ve evrenin nasıl işlediğiyle ilgili sâhip olduğu görüştür. Ancak ulusal imajlar sâbit ve değişmez değillerdir; aksine hükûmetler ve siyasî liderler hem içeride kullanmak hem de dünya sahnesine yansıtmak için ulusal imajları yeniden biçimlendirme ve şekillendirme çabası içerisindedirler. Bu imaj yansıtma süreci uluslararası Andrew Heywood | Küresel Siyaset

677


696

21. Bölüm

Özet ◆◆ İmaj, bir bireyin, bir grubun ya da bir şeyin (bir kurum, olay, sistem vb.) temsili ya da resmidir. Bu anlamda imajlar hâfızamızın ortaya çıkardığı yanılsamalardan ya da oluşumlardan başka bir şey değildirler. Ancak imajlar normalde şekilsiz olan gerçekliğe anlam yükleyerek bilginin ve anlayışın oluşturulmasında önemli rol oynayabilirler. ◆◆ Dünya sahnesindeki aktörlerin davranışlarının açıklanmasında temel oluşturan imajlar insanların hem kendilerini hem de başkalarını algılayışlarını şekillendirme bakımından önemlidirler. Bu, belki en açık şekilde milliyetçilikle ve ulusal imajın rolüyle ilgili olarak geçerli olan bir husustur. Ancak imajın modern küresel siyasetteki rolü ve önemi üzerinde yapılan vurgu post-yapısalcı teorisyenler tarafından daha ileri boyutlara götürülmüştür. ◆◆ İmajlar aynı zamanda küresel siyasetteki eğilimleri ve gelişmeleri açık ve net şekilde ortaya koymanın yolları ve açıklayıcı araçları olarak da hizmet görebilir. Modern küresel siyasetle ilgili olarak oluşturulan etkili imajlar şu tür eğilimlere işaret etmektedir: ulusal sınırların öneminin azalması, demokrasinin yayılması, kültürel çatışmanın artışı, Çin’in yükselişi, uluslararası toplumun öneminin artması, küresel Güney’in ortaya çıkışı, çevresel felâket olasılığının artması ve uluslararası örgütlerin demokratikleşmesi. ◆◆ İmajları analiz etmenin değeri, bize küresel geleceğin şekillendirilmesiyle ilgili ipuçları vermekten çok şu an mevcut olan küresel nitelikli eğilimleri ortaya koymalarından kaynaklanmaktadır. Bu imajların ortak noktalarından bir tanesi her birinin değişik şekillerde olaylar tarafından yalanlanmasıdır. ◆◆ Geleceği bilmek mümkün değildir, çünkü eğilimler kaçınılmaz şekilde eninde sonunda kendi çizgilerinden sapacakları için mevcut eğilimlerle ilgili tahminler her zaman yanlış çıkmaktadır. Bundan başka mevcutla ilgili bilgimiz her zaman sınırlı kalmaktadır. Sonuçları etkileyen çok sayıda faktör olduğu için düşüncemiz ne kadar geniş kapsamlıysa bu, problemi daha da derinleştirmektedir. Bu, bize küresel siyasetin geleceğinin bilinemez olduğunu ve bilinemez kalacağını göstermektedir.

Tartışma Soruları ◈◈ Esasta imajla gerçek arasında ayrım yapmak mümkün müdür? ◈◈ Ulusal imaj, çatışmaların çözümünde ve barışın oluşturulmasında ne tür rol oynayabilir? ◈◈ Modern dünya ne ölçüde sınırların olmadığı bir dünyadır? ◈◈ Küresel çapta demokrasi yönünde kaçınılmaz bir eğilim söz konusu mudur? ◈◈ Modern çatışmalar ne derece kültürel niteliklidir ya da uygarlıkla alâkalıdır? ◈◈ 21. Yüzyıl Çin yüzyılı mı olacaktır? ◈◈ Uluslararası toplum küresel adâlet ve güvenliği sağlayan bir güç müdür? ◈◈ Küresel Güney’in kendisini Kuzey’e bağımlılıktan kurtarması mümkün müdür? ◈◈ İklim değişikliğinin olumsuz sonuçları fazla mı abartılmaktadır, yoksa küçümsenmekte midir? ◈◈ Gelecek, doğası gereği bilinemez bir şey midir? ◈◈ Küresel siyasette geleceğin eğilimlerini tahmin etme çabalarının bir değeri var mıdır?


BÖLÜM DEĞERLENDIRMESI

Konuyla İlgili Okumalar Cohen-Tanugi, L. The Shape of the World to Come: Charting the Geopolitics of the New Century (2008). Dış ilişkilerin küreselleşme tarafından dönüştürülmesini, değişen dünya düzenini ve diğer gelişmeleri tartışan ilham verici bir eser. Kegley, C. W. ve G. A. Raymond The Global Future: A Brief Introduction to World Politics (2009). 21. Yüzyıl dünya siyasetindeki temel eğilimleri ve dönüşümleri açıklayan bir eser. Paul, T. V. ve J. A. Hall (eds.) International Order and the Future of World Politics (1999). Dünya politikasında gelecekte ortaya çıkabilecek eğilimleri ele alan makalelerden oluşan kışkırtıcı bir eser. Snow, D. M. The Shape of the Future: World Politics in a New Century (1998). Küresel geleceğin siyasî, ekonomik ve askerî boyutlarını tartışan bir eser.

697


KAYNAKÇA

Abbott, P., C. Wallace ve M. Tyler vd. (2005) An Introduction to Sociology: Feminist Perspectives. Londra: Routledge. Ackerly, B. ve J. True (2010) Doing Feminist Research in Political and Social Science. Basingstoke: Palgrave Macmillan.

Angus, I. (2008) ‘The Myth of the Tragedy of the Commons’, Monthly Review, Ağustos. Annan, K. (1999) ‘Two Concepts of Sovereignty’, The Economist, 18 Eylül.

Antony, A. (2005) Imperialism, Sovereignty and the Making of International Law. CamAlbert, M., L.-E. Cederman ve A. Wendt (eds.) bridge: Cambridge University Press. (2010) New Systems Theories of World PoliArchibugi, D. ve D. Held (eds.) (1995) Cosmotics.Basingstoke: Palgrave Macmillan. politan Democracy: An Agenda for a New Albrow, M. (1996) The Global Age: State and World Order. Cambridge: Polity Press. Society Beyond Modernity. Cambridge: Armstrong, D., L. Lloyd ve J. Redmond (2004) Polity Press. International Organisation in World Politics. Allison, G. (1971) Essence of Decision. Boston, Basingstoke: Palgrave Macmillan. MA: Little, Brown. Ash, T. G. (2005) Free World: Why a Crisis of the Allison, G. (2004) Nuclear Terrorism: The UltiWest Reveals the Opportunity of Our Time. mate Preventable Catastrophe. New York: Harmondsworth: Penguin. Times Books. Axelrod, R. (1984) The Evolution of Cooperation. Alston, P. (1990) ‘The Fiftieth Anniversary New York: Basic Books. of the Universal Declaration of Human Azzam, M. (2008) ‘Understanding al Qa’eda’, Rights’, J. Berting vd. (eds.), Human Rights Political Studies Review, 6(3). in a Pluralist World. Londra: Meckler. Baev, P. K. (2003) ‘Examining the ‘TerAltheide, D. (2006) Terrorism and the Politics of rorism-War’ Dichotomy in the ‘RusFear. Lanham, MD: AltaMira Press sian-Chechnya Case’, Amin, S. (1997) Imperialism and Unequal DevelBales, K. (2003) ‘Because She Looks Like a opment. New York: Monthly Review Press. Child’, in B. Ehrenreich ve A. R. Hochschild Amin, S. (2008) The World We Wish to See: (eds.) Global Women. Londra: Granta Revolutionary Objectives in the Twenty-First Books. Century. New York: Monthly Review Press. Ball, P. (2004) Critical Mass: How One Thing Anand, D. (2007) ‘Anxious Sexualities: MasLeads to Another. Londra: Arrow Books. culinity, Nationalism and Violence’, The Barber, B. (2003) Jihad vs. McWorld. Londra: British Journal of Politics and International Corgi Books. Relations, 9(2). Barnett, M. ve R. Duvall (eds.) (2005) Power in Anderson, B. (1983) Imagined Communities: Global Governance. Cambridge: Cambridge Reflections on the Origins and Spread of University Press. Nationalism. Londra: Verso. Basch, L. , N. Glick Schiller ve C. Blanc-SzanAnderson, B. (1998) The Spectres of Comparton (1994) Nations Unbound: Transnational ison: Nationalism, Southeast Asia and the Projects, Post-colonial Predicaments, and World. Londra: Verso. De-territorialized Nation-states. Cenevre: Anderson, B. (2005) Under Three Flags: AnarGordon & Breach. chism and the Anti-colonial Imagination. Londra Verso. 698

Andrew Heywood | Küresel Siyaset


Bauman, Z. (1994) Modernity and the Holocaust. Cambridge: Polity Press.

Bhagwati, J. (2008) Termites in the Trading System. Oxford: Oxford University Press.

Bauman, Z. (1998) Globalization: The Human Consequences. Cambridge: Polity Press.

Bisley, N. (2007) Rethinking Globalization. Basingstoke: Palgrave Macmillan.

Bauman, Z. (2000) Liquid Modernity. Cambridge: Polity Press.

Blainey, G. (1988) The Causes of War. New York: Free Press.

Bauman, Z. (2007) Liquid Times: Living in an Blair, T (2004) ‘Doctrine of the InternationAge of Uncertainty. Cambridge: Polity Press. al Community’, I. Stelzer (ed.) (2004) Neo-conservatism. Londra: Atlantic Books. Baylis, J., S. Smith ve P. Owens (eds.) (2008) The Globalization of World Politics. Oxford: Bloom, M. (2007) Dying to Kill: The Allure of Oxford University Press. Suicide Terror. New York: Columbia University Press. Beck, U. (1992) The Risk Society: Towards a New Modernity. Londra: Sage. Bobbitt, P. (2002) The Shield of Achilles: War, Peace, and the Course of History. New York: Beck, U. (2000) The Brave New World of Work. Alfred A. Knopf. Cambridge: Cambridge University Press. Bohne, E. (2010) The World Trade Organization: Beck, U. (2005) Power in the Global Age. CamInstitutional Development and Reform. bridge: Polity Press. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Beck, U. (2009) World at Risk. Cambridge ve Malden, MA: Polity Press. Bookchin, M. (1975) Our Synthetic Environment. Londra: Harper & Row. Beck, U. ve E. Beck-Gernsheim (2002) Individualization: Individualized Individualism Bookchin, M. (1982) The Ecology of Freedom: and its Social and Political Consequences. The Emergence and Dissolution of Hierarchy. Londra: Sage. Palo Alto: Cheshire. Beeson, M. (2007) Regionalism and Globalization in East Asia: Politics, Security and Economic Development. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Beeson, M. ve N. Bisley (eds.) (2010) Issues in 21st Century World Politics. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Beevor, A. (2002) Berlin: The Downfall 1945. Londra: Penguin. Bell, D. (ed.) (2010) Ethics and World Politics. Oxford: Oxford University Press. Bellamy, A. (2006) Just Wars: From Cicero to Iraq. Londra: Polity Press. Bentham, J. (1968) The Works of Jeremy Bentham. Oxford: Clarendon Press. Berman, P. (2003) Terror and Liberalism. New York: W. W. Norton & Co.

Bookchin, M. (1995) Re-enchanting Humanity: A Defence of the Human Spirit Against Antihumanism, Misanthropy, Mysticism and Primitivism. New York: Continuum International Publishing. Bookchin, M. (2006) The Ecology of Freedom. New York: AK Press. Booth, K. ve N. Wheeler (2008) The Security Dilemma: Fear, Cooperation and Trust in World Politics. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Boulding, K. (1956) The Image: Knowledge in Life and Society. Ann Arbor, MI: University of Michigan Press. Boulding, K. (1966) ‘The Economics of the Coming Spaceship Earth’, H. Jarrett (ed.) Environmental Quality in a Growing Economy. Baltimore: Johns Hopkins Press.

Bernanke, B. (2004) Essays on the Great Brass, P. A. (2003) The Production of HinDepression. Princeton: Princeton University du-Muslim Violence in Contemporary India. Press. Washington, DC: University of Washington Press. Betsill, M., K. Hochstetler ve D. Stevis (eds.)

(2006) International Environmental Politics. Braybrooke, D. ve C. Lindblom (1963) A StratBasingstoke: Palgrave Macmillan. egy of Decision: Policy Evaluation as a Political Process. New York: Collier Macmillan. Bhagwati, J. (2004) In Defence of Globalization. Oxford: Oxford University Press.

Brenner, N. (2004) New State Spaces: Urban Governance and the Rescaling of Statehood. Oxford: Oxford University Press. Andrew Heywood | Küresel Siyaset

699


700

Heywood | Küresel Siyaset

Breslin, S. (2010) ‘Regions and Regionalism in World Politics’, M. Beeson ve N. Bisley (eds.), Issues in 21st Century World Politics. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Brett, E. (2009) Reconstructing Development Theory. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Brown, C. ve K. Ainley (2009) Understanding International Relations. Basingstoke: Palgrave Macmillan.

Buzam, B. (2004) From International to World Society? Cambridge: Cambridge University Press. Byers, M. (ed.) (2000) The Role of Law in International Politics: Essays in International Relations and International Law. Oxford: Oxford University Press. Caney, S. (2005) Justice Beyond Borders: A Global Political Theory. Oxford: Oxford University Press.

Brown, G. W. (2008) ‘Moving from Cosmopolitan Legal Theory to Legal Practice’, Legal Capra, F. (1975) The Tao of Physics. Boston: Studies, 28(3). Shambhala. Brown, M. B. (1995) Models in Political Economy: A Guide to the Arguments (2. baskı). Harmondsworth: Penguin. Brown, M. E. (ed.) (1998) Theories of War and Peace. Cambridge, MA: The MIT Press Buchanan, A. (2007) Justice, Legitimacy, and Self-Determination: Moral Foundations for International Law. New York: Oxford University Press. Bull, H. (1961) The Control of the Arms Race: Disarmament and Arms Control in the Missile Age. New York: Praeger. Bull, H. (1966) ‘The Grotian conception of international society’, H. Butterfield ve M. Wight (eds.) Diplomatic Investigations. Londra: Allen & Unwin.

Capra, F. (1976) The Web of Life. Londra: Flamingo; New York: Anchor/Doubleday. Capra, F. (1982) The Turning Point. New York: Simon & Schuster. Capra. F. (2003) The Hidden Connections. Londra: HarperCollins. Caprioli, M. ve M. Boyer (2001) ‘Gender, Violence and International Crisis’, The Journal of Conflict Resolution, 45(4). Carr, E. H. (1939) The Twenty Years’ Crisis 1919–39. Londra: Macmillan. Carr, N. (2008) ‘Is Google Making Us Stupid?’ in The Atlantic Magazine, July/August. Carr, N. (2010) The Shallows: What the Internet is Doing to our Brains. New York: Norton.

Bull, H. (1984) Justice in International Relations: Carson, R. (1962) The Silent Spring. Boston, MA: Houghton Mifflin. The Hagey Lectures. Waterloo, Ontario: University of Waterloo. Carter, A., J. Deutch ve P. Zelikow (1998) ‘Catastrophic Terrorism’, Foreign Affairs, 77(6). Bull, H. (2002) The Anarchical Society: A Study of Order in World Politics. Londra: Macmil- Castells, M. (1996) The Rise of the Network lan. Society. Oxford: Blackwell.

Burchill, S., A. Linklater, R. Devetak, J. Donnel- Castells, M. (2001) The Internet Galaxy: Reflecly, T. Nardin, M. Paterson, C. Reus-Smit ve tions on the Internet, Business and Society. J. True (2009) Theories of International ReOxford: Oxford University Press. lations. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Castells, M. (2004) The Internet Galaxy: ReflecBurke, J. (2007) Al-Qaeda: The True Story of tions on the Internet: Business and Society. Radical Islam. Harmondsworth: Penguin. Oxford: Oxford University Press. Burton, J. (1972) World Society. Londra ve New Castells, M. (2009) Communication Power. York: Cambridge University Press. New York: Oxford University Press. Buruma, I. ve A. Margalit (2004) Occidentalism: A Short History of Anti-Westernism. Londra: Atlantic Books. Butko, J. (2009) ‘Four Perspectives on Terrorism: Where They Stand Depends on Where You Sit’, Political Studies Review, 7(2).

Castles, S. ve M. Miller (2009) The Age of Migration: International Population Movements in the Modern World. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Cerny, F. G. (2010) ‘Globalization and Statehood’, M. Beeson ve N. Bisley (eds.), Issues in 21st Century World Politics. Basingstoke: Palgrave Macmillan.


Kaynakça

Chenoy, A. (2002) ‘The Politics of Gender in the Politics of Hatred’, Aman Ekta Manchin Manch Digest, 3. Chomsky, N. (1999) The New Military Humanism: Lessons from Kosovo. Monroe, ME: Common Courage Press. Chomsky, N. (2003) Hegemony or Survival: America’s Quest for Global Dominance. New York: Henry Holt & Company. Chowdhry, G. ve S. Nair (eds.) (2002) Postcolonialism and International Relations: Race, Gender and Class. Londra: Routledge. Chua, A. (2003) World on Fire: How Exporting Free Market Democracy Breeds Ethnic Hatred and Global Instability. Londra: Heinemann. Clarke, J. J. (1997) Oriental Enlightenment: The Encounter Between Asian and Western Thought. Londra ve New York: Routledge. Clausewitz, K. von ([1831]1976} On War. Princeton: Princeton University Press. Cockayne, J. (2010) ‘Crime, Corruption and Violent Economies’, M. Bardel ve A. Wennman (eds.) Ending Wars, Consolidating Peace; Economic Perspectives. International Institute or Strategic Studies. Cohen, R. ve P. Kennedy (2007) Global Sociology. Basingstoke: Palgrave Macmillan.

World Institute for Development Economics Research. Cowen, N. (2001) Global History: A Short Overview. Cambridge and Malden, MA: Polity Press. Cox, R. (1981) ‘Social Forces, States and World Orders: Beyond International Relations Theory’, Millennium, 10(2). Cox, R. (1987) Production, Power and World Order: Social Forces in the Making of History. New York: Columbia University Press. Cox, R. (1993) ‘Structural Issues in Global Governance: Implications for Europe’, S. Gill (ed.) Gramsci, Historical Materialism and International Relations. Cambridge: Cambridge University Press. Cox, R. (1994) ‘Global Restructuring: Making Sense of the Changing International Political Economy’, R. Stubbs ve G. Underhill (eds.) Political Economy and the Changing Global Order. Oxford: Oxford University Press. Cox, R. (T. Sinclair ile) (1996) Approaches to World Order. Cambridge: Cambridge University Press. Cox, R. ve H. Jacobson (1972) Anatomy of Influence: Decision Making in International Organization. Newhaven, CT: Yale University Press.

Cohen-Tanugi, L. (2008) The Shape of Things Cox, S. (1985) ‘No Tragedy of the Commons’, to Come: Charting the Geopolitics of the Environmental Ethics 7. New Century. New York: Columbia University Press. Crawford, M. (2009) Sex Trafficking in South Asia: Telling Maya’s Story. Londra: RoutCollier, P. ve A. Hoeffler (2004) ‘Greed and ledge. Grievance in Civil Wars’, Oxford Economic Papers, 56(4). Crenshaw, M. (ed.) (1983) Terrorism, Legitimacy and Power. Middletown: Wesleyan Cooper, R. (2004) The Breaking of Nations: OrUniversity Press. der and Chaos in the Twenty-first Century. Londra: Atlantic Books. Daly, H. (ed.) (1973) Towards a Steady-State Economy. San Francisco: Freeman. Copeland, T. (2001) ‘Is the New Terrorism Really New? An Analysis of the New Daly, H. ve J. Cobb (1990) For the Common Paradigm for Terrorism’, Journal of Conflict Good: Redirecting the Economy towards Studies, 11(2). Community, the Environment and a Sustainable Corbett, P. (1956) Morals, Law and Power in Future. Londra: Greenprint. International Relations. Los Angeles: J. R. Dedeoglu, B. (2003) ‘Bermuda Triangle: ve D. Hayes Foundation. Comparing Official Definitions of Terrorist Cornia, G. A. (2003) ‘The Impact of LiberalizaActivity’, Terrorism and Political Violence. tion and Globalization on Within-Country 15(3). Income Inequality’, Economic Studies, Deffeyes, K. (2006) Beyond Oil: The View from 49(4). Hubbert’s Peak. New York: Hill & Wang. Cornia, G. A. ve J. Court (2001) Inequality, Der Derian, J. (20091) Virtuous War: Mapping Growth and Poverty in the Era of Liberalithe Military-Industrial-Media-Entertainzation and Globalization. Helsinki: UNU

701


702

Heywood | Küresel Siyaset

ment Network. Londra: Routledge. Boulder, CO: Westview Press. Der Derian, J. ve M. Shapiro (eds.) (1989) International/Intertextual: Postmodern Readings in World Politics. Lexington MA: Lexington Books. Derrida, J. (1976) Of Grammatology. Baltimore ve Londra: Johns Hopkins University.

ventures in the Tropics. Cambridge, MA ve Londra: MIT Press. Ehrenreich, B. (1999) ‘Fukuyama’s Follies: So What If Women Rule the World’, Foreign Affairs, Ocak/Şubat. Ehrenreich, B. ve A. R. Hochschild (2003) Global Women: Nannies, Maids and Sex Workers in the New Economy. Londra: Granta Books.

Dessler, A. ve E. Parson (2010) The Science and Politics of Global Climate Change. CamElliott, L. (2004) The Global Politics of the Envibridge: Cambridge University Press. ronment. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Deutsch, K. (1957) Political Community and the Elshtain, J. B. (1981) Public Man, Private WomNorth Atlantic Area. Princeton: Princeton en: Women in Social and Political Thought. University Press. Oxford: Martin Robertson ve Princeton: Princeton University Press. Dobbins, J. (2007) ‘A Comparative Evaluation of United Nations Peacekeeping’, Rand Elshtain, J. B. (1987) Women and War. New Corporation. York: Basic Books. Donne, T. ve N. Wheeler (eds.) (1999) Human Rights in Global Politics. Cambridge: Cambridge University Press.

Elshtain, J. B. (2003) Just War Against Terror: The Burden of American Power in a Violent World. New York: Basic Books.

Donnelly, J. (2000) Realism and International Relations. Cambridge: Cambridge University Press.

Elshtain, J. B. (2008) Sovereignty: God, State, and Self. New York: Basic Books.

Donnelly, J. (2003) Universal Human Rights in Theory and Practice. Ithaca: Cornell University Press. Dower, N. (1998) World Ethics: The New Agenda, Edinburgh: Edinburgh University Press. Dower, N. (2003) An Introduction to Global Citizenship. Edinburgh: Edinburgh University Press. Downs, A. (1957) An Economic Theory of Democracy. New York: Harper & Row. Doyle, M. (1986) ‘Liberalism and World Politics’, American Political Science Review, 80.

English, R. (2009) Terrorism: How to Respond. Oxford: Oxford University Press. Enloe, C. (1989) Bananas, Beaches and Bases: Making Feminist Sense of International Politics. Londra: Pandora Books. Enloe, C. (1993) The Morning After: Sexual Politics at the End of the Cold War. Berekley: University of California Press. Enloe, C. (2000) Manoeuvres: The International Politics of Militarizing Women’s Lives. Berekley: University of California Press. Enloe, C. (2004) The Curious Feminist: Searching for Women in a New Age of Empire. Berekley: University of California Press.

Doyle, M. (1995) ‘Liberalism and World Politics Revisited’, C. W. Kegley (ed.) Controversies Evans, G., ve J. Newham (eds.) (1998)The Penin International Relations Theory. New York: guin Dictionary of International Relations. St. Martin’s Press. Harmondsworth: Penguin. Dunne, T. ve N. J. Wheeler (eds.) (1999) Human Rights in Global Politics. Cambridge: Cambridge University Press. Durkheim, E. (1997) Suicide. New York: Free Press. Easterly, W. (2001) ‘IMF and World Bank Structural Adjustment Programs and Poverty’, Dünya Bankası için hazırlanan makale, Şubat 2001. Easterly, W. (2006) The Elusive Quest for Growth: Economists’ Adventures and Misad-

Falk, R. (1991) ‘The Terrorist Foundations of Recent US Foreign Policy’, A. George (ed.) Western State Terrorism. Cambridge: Polity Press. Fawn, R. (2009) Globalising the Regional, Regionalising the Global. Cambridge: Cambridge University Press. Field, A. (2009) ‘The ‘New Terrorism’ : Revolution or Evolution?’, Political Studies Review, 7(2).


Kaynakça

Finnemore, M. (1996) National Interests in International Society. Ithaca, NY: Cornell University Press.

George, S. (1976) How the Other Half Dies: The Real Reasons for World Hunger. Harmondsworth: Penguin.

Finnemore, M. (2003) The Purpose of Interven- George, S. (1988) A Fate Worse than Debt. New tion: Changing Beliefs about the Use of Force. York: Grove Weidenfeld. Ithaca: Cornell University Press. George, S. (2004) Another World is Possible, If … Fischer, F. (1968) Germany’s Aims in the First Londra: Verso. World War. New York: W. W. Norton. Giddens, A. (1990) The Consequences of MoForsythe, D. P. (2006) Human rights in Interdernity. Cambridge: Polity Press. national Relations. Cambridge University Giddens, A. (1994) Beyond Left and Right: The Press. Future of Radical Politics. Cambridge: Polity Fox, W. (1990) Towards a Transpersonal Ecology: Press. Developing the Foundations for EnvironmenGilbert, P. (2003) New Terror, New Wars. Edintalism. Boston, MA: Shambhala. burgh: Edinburgh University Press. Franck, T. M. (1990) The Power of Legitimacy Gilpin, R. (1987) The Political Economy of InAmong Nations. New York: Oxford Univerternational Relations. Princeton: Princeton sity Press. University Press. Friedman, E. (1995) ‘Women’s Human Rights: Gilpin, R. (2005) ‘Conversations in InternaThe Emergence of a Movement’, Peters, tional Relations: Interview with Robert J. ve A. Wolper (eds.) Women’s Rights, Gilpin’, International Relations, 19. Human Rights: International Feminist Perspectives. Londra ve New York: Routledge. Goldstein, J. (2001) War and Gender: How Gender Shapes the War System and Vice Versa. Friedman, M. (1962) Capitalism and Freedom. Cambridge: Cambridge University Press. Chicago: Chicago University Press. Goodin, R. (2006) What’s Wrong with TerrorFriedman, T. (2006) The World is Flat. New ism? Cambridge: Polity Press. York: Farrer, Straus & Giroux. Gramsci, A. (1971) Selections from the Prison Fromm, E. (1941) Fear of Freedom. Londra: Ark. Notebooks. Londra: Lawrence & Wishart. Fukuyama, F. (1989) ‘The End of History’, The Gray, C. (1997) Postmodern War: The New PoliNational Interest, 16. tics of Conflict. New York: Guilford Press. Fukuyama, F. (1991) The End of History and the Gray, C. (2005) Peace, War, and Computers. Last Man. Londra: Hamish Hamilton. New York ve Londra: Routledge. Fukuyama, F. (1998) ‘Women and the EvoluGray, C. (2008) International Law and the Use tion of World Politics’, Foreign Affairs, Eylül/ of Force. Oxford: Oxford University Press. Ekim. Greenspan, A. (2007) The Age of Turbulence: Fukuyama, F. (2005) State-Building: GovernAdventures in a New World. New York: ance and World Order in the Twenty-First Penguin Press. Century. Londra: Profile Books. Greig, A., D. Hulme ve M. Turner (2007) Galbraith, J. K. (1963) American Capitalism: Challenging Global Inequality: Development The Concept of Countervailing Power. HarTheory and Practice in the 21st Century. mondsworth: Penguin. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Galbraith, J. K. (1992) The Culture of ContentGriffiths, M. (ed.) (1999) Fifty Key Thinkers in ment. Londra: Sinclair Stevenson. International Relations. Londra ve New Galbraith, J. K. (2009) The Great Crash 1929. York: Routledge. Londra ve New York: Penguin. Griffiths, M. ve T. O’Callaghan (eds.) (2002) Gallie, W. B. (1955/56) ‘Essentially Contested International Relations: The Key Concepts. Concepts’, Proceedings of the Aristotelian Londra ve New York: Routledge. Society, Vol. 56. Grovogui, S. (1996) Sovereigns, Quasi-SoverGamble, A. (2009) The Spectre at the Feast: eigns, and Africans: Race and Self-DetermiCapitalist Crisis and the Politics of Recession. nation in International Law. Minneapolis: Basingstoke: Palgrave Macmillan. University of Minnesota Press.

703


704

Heywood | Küresel Siyaset

Guardiola, Rivera, O. (2010) What if Lâtin Hehir, A. (2009) Humanitarian Intervention: America Ruled the World? Londra: BloomsAn Introduction. Basingstoke: Palgrave bury. Macmillan. Gutman, R. ve D. Rieff (eds.) (1999) Crimes of War: What the Public Should Know. New York: W. W. Norton. Haas, E. (1964) Beyond the Nation-State: Functionalism and International Organization. Stanford: Stanford University Press. Haass, R. (2008) ‘The Age of Nonpolarity: What will Follow US Dominance?’, Foreign Affairs, Mayıs/Haziran. Habermas, J. (2006) The Divided West. Cambridge: Polity Press.

Heinberg, R. (2006) The Oil Depletion Protocol: A Plan to Avert Oil Wars, Terrorism and Economic Collapse. Gabriola Island, BC: New Society Publishers. Held, D. (1995) Democracy and the Global Order: From the Modern State to Cosmopolitan Governance. Cambridge: Polity Press. Held, D. ve A. Kaya (eds.) (2006) Global Inequality: Patterns and Explanations. Cambridge: Polity. Held, D. ve A. McGrew (2007) Globalization/ Anti-globalization: Beyond the Great Divide. Cambridge and Malden, MA: Polity Press.

Hall, P. ve D. Soskice (eds.) (2001) Varieties of Capitalism: The Institutional Foundations of Comparative Advantage. Oxford: Oxford Held, D., A. McGrew, D. Goldblatt ve J. University Press. Perraton (1999) Global Transformations. Cambridge: Polity Press. Hanhimäki, J. (2008) The United Nations: A Very Short Introduction. Oxford: Oxford Held, V. (2005) The Ethics of Care: Personal, University Press. Political, and Global. New York: Oxford University Press. Haq, M. ul (1976) The Poverty Curtain. New York: Columbia University Press. Herring, E. (ed.) (2000) Preventing the Use of Weapons of Mass Destruction. Journal of Haq, M. ul (1996) Reflections on Human DevelStrategic Studies, 23(1). opment. Oxford: Oxford University Press. Hertz, N. (2002) The Silent Takeover. Londra: Hardin, G. (1968) ‘The Tragedy of the ComArrow. mons’, Science, 162. Heywood, A. (2007) Politics. Basingstoke: Hardin, G. (1974) ‘Living on a Lifeboat’, BiosciPalgrave Macmillan. ence, 24(10). Hill, C. (2003) The Changing Politics of Foreign Harvey, D. (1990) The Condition of PostmoderPolicy. Basingstoke: Palgrave Macmillan. nity: An Enquiry into the Origins of Cultural Change. Malden, MA ve Oxford: Blackwell. Hirst, P. ve G. Thompson (1999) Globalization in Question. Cambridge: Polity Press. Harvey, D. (2005) A Brief History of Neo-liberalism. Oxford ve New York: Oxford Hobsbawm, E. (1983) ‘Inventing Traditions’, E. University Press. Hobsbawm ve T. Ranger (eds.) The Invention of Traditions. Cambridge: Cambridge Harvey, D. (2009) Cosmopolitanism and the University Press. Geography of Freedom. New York: Columbia University Press. Hobsbawm, E. (1992) Nations and Nationalism since 1780. Cambridge: Cambridge UniverHay, C. (2002) Political Analysis: A Critical sity Press. Introduction. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Hobsbawm, E. (1994) Age of Extremes: The Short Twentieth Century 1914–1991. Londra: Hay, C. (ed.) (2010) New Directions in Political Michael Joseph. Science: Responding to the Challenges of an Interdependent World. Basingstoke: Hobsbawm, E. (2006) Globalization, DemocraPalgrave Macmillan. cy and Terrorism. Londra: Abacus. Hay, C., M. Lister and D. Marsh (eds.) (2006) The State: Theories and Issues. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Hearn, J. (2006) Rethinking Nationalism: A Critical Introduction. Basingstoke ve New York: Palgrave Macmillan.

Hoffman, B. (2006) Inside Terrorism. New York: Columbia University Press. Holmes, R. (ed.) (1990) Non-violence in Theory and Practice, Belmont, CA: Wadsworth Publishing Co.


Kaynakça

Honderich, T. (1989) Violence for Equality: Inquiries in Political Philosophy. Londra: Routledge.

Jervis, R. (1976) Perception and Misperception in International Politics. Princeton: Princeton University Press.

Howard, M. (1983) Clausewitz. Oxford: Oxford Jervis, R. (1990) The Meaning of Nuclear University Press. Revolution: Statecraft and the Prospect of Armageddon. Ithaca: Cornell University Howard, M. (2002) The Invention of Peace and Press. the Reinvention of War. Londra: Profile Books. Jessop, B. (2002) The Future of the Capitalist State. Cambridge: Polity Press. Huntington, S. (1991) Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century. Jones, A. (2008) Crimes Against Humanity: Norman, Okla. ve Londra: University of A Beginner’s Guide. Oxford: Oneworld Oklahoma Press. Publications. Huntington, S. (1993) The Clash of Civilizations, Kagan, R. (2004) Paradise and Power: America Foreign Affairs, 72(3). and Europe in the New World Order. Londra: Atlantic Books. Huntington, S. (1996) The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order. New Kagan, R. (2008) The Return of History: And the York: Simon & Schuster. End of Dreams. New York: Alfred A. Knopf. Huntington, S. (2004) Who Are We? The Challenges to America’s National Identity. New York:Simon & Schuster. Hutton, W. (2007) The Writing on the Wall: China and the West in the 21st Century. Londra: Little, Brown. Hymans, J. (2006) The Psychology of Nuclear Proliferation. Cambridge: Cambridge University Press. Ignatieff, M. (2004) The Lesser Evil: Political Ethics in an Age of Terror. Edinburgh: Edinburgh University Press. Inglehart, R. (1977) The Silent Revolution: Changing Values and Political Styles Amongst Western Publics. Princeton: Princeton University Press. Inglehart, R. (1990) Cultural Shift in Advanced Industrial Society. Princeton: Princeton University Press.

Kahn, H. (1960) On Thermonuclear War. Princeton: Princeton University Press. Kaldor, M. (2003) Global Civil Society: An Answer to War. Cambridge: Polity Press. Kaldor, M. (2006) New Wars and Old Wars: Organized Violence in a Global Era. Cambridge: Polity Press. Kaldor, M. (2007) Human Security: Reflections on Globalization and Intervention. Cambridge: Polity Press. Kang, D. (2002) Crony Capitalism: Corruption and Development in South Korea and the Philippines. Cambridge: Cambridge University Press. Karns, M. ve K. Mingst (2009) International Organizations: The Politics and Processes of Global Governance. Boulder, CO: Lynne Rienner Publishers.

Kay, J. (2004) The Truth About Markets: Why Jackson, R. (2009) ‘The Study of Terrorism Some Nations are Rich but Others Remain after 11 September 2001: Problems, ChalPoor. Harmondsworth: Penguin. lenges and Future Developments’, Political Keane, J. (2003) Global Civil Society? CamStudies Review, 7(2). bridge ve New York: Cambridge University Jackson, R. ve G. Sørensen (2007) Introduction Press. to International Relations: Theories and ApKedourie, E, (1966) Nationalism. Londra: proaches. Oxford: Oxford University Press. Hutchinson. Jackson, R., M. Smyth, J. Gunning ve L. Jarvis Kegley, C. W. ve G. A Raymond (2009) The (2011) Terrorism: A Critical Introduction. Global Future: A Brief Introduction to World Basingstoke: Palgrave Macmillan. Politics. Boston, MA: Wadsworth. Janis, I. L. (1982) Groupthink: Psychological Kennedy, P. (1989) The Rise and Fall of Great Studies of Policy Decisions and Fiascos. Powers: Economic Change and Military ConBoston, MA: Houghton Mifflin. flict from 1500 to 2000. Londra: Fontana. Jervis, R. (1968) ‘Hypotheses on Misperception’, World Politics, 20.

705


706

Heywood | Küresel Siyaset

Keohane, R. (1986) ‘Reciprocity in Internation- Kristol, W. ve R. Kagan (2004) ‘National Inal Relations’, International Organization, terest and Global Responsibility’, I. Stelzer 40(1). (ed.) Neo-conservatism. Londra: Atlantic Books. Keohane, R. (1989) ‘International Relations Theory: Contributions of a Feminist Krugman, P. (2007) The Conscience of A Liberal. Standpoint’, Millennium, 18. New York: W.W. Norton & Company. Keohane, R. (1998) ‘Beyond Dichotomy: Conversations between International Relations and Feminist Theory’, International Studies Quarterly, 42. Keohane, R. ve J. Nye (1977) Power and Interdependence: World Politics in Transition. Boston: Little Brown. Kepel, G. (2004) The War for Muslim Minds: Islam and the West. Cambridge MA ve Londra: Belknap Press. Kepel, G. (2006) Jihad: The Trial of Political Islam. Londra: I. B. Tauris. Kilcullen, D. (2005) ‘Countering Global Insurgency’, Journal of Strategic Studies. Kilcullen, D. (2009) The Accidental Guerrilla: Fighting Small Wars in the Midst of a Big One. Oxford: Oxford University Press. Kilcullen, D. (2010) Counter Insurgency. Melbourne: Scribe. Kindleberger, C. (1973) The World in Depression, 1929-1939. Berkeley: University of California Press.

Krugman, P. (2008) The Return of Depression Economics and the Crisis of 2008. Londra: Penguin. Kuhn, T. (1962) The Structure of Scientific Revolutions. Chicago: Chicago University Press. Kymlicka, W. (1999) ‘Misunderstanding Nationalism’, R. Beiner (ed.) Theorizing Nationalism. Albany, NY: SUNY Press. Laclau, E. ve C. Mouffe (1985) Hegemony and Socialist Strategy: Towards a Radical Democratic Politics. Londra: Verso. Laferrière ve P. Stoett (1999) International Relations Theory and Ecological Thought: Towards and Synthesis. Londra ve New York: Routledge. Lal, D. (2004) In Praise of Empire: Globalization and Order. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Laqueur, W. (1977) Terrorism. Londra: Weidenfeld & Nicholson. Laqueur, W. (1987) The Age of Terrorism. Boston, MA: Little, Brown.

Klare, M. (2001) Resource Wars: The New Land- Laqueur, W. (1996) ‘Postmodern Terrorism’, scape of Global Conflict. New York: Henry Foreign Affairs, 75 (5). Holt & Company. Laqueur, W. (1999) The New Terrorism. Oxford: Klare, M. (2008) Rising Powers, Shrinking Oxford University Press. Planet: How Scarce Energy is Creating a New Layard, R. (2006) Happiness: Lessons from a World Order. Oxford: Oneworld PublicaNew Science. Harmondsworth: Penguin. tions. Lenin, V. I. (1970) Imperialism: The Highest Klein, N. (2000) No Logo. Londra: Flamingo. Stage of Capitalism. Moscow: Progress Klein, N. (2008) The Shock Doctrine. HarPublishers. mondsworth: Penguin. Leopold, A. (1968) Sand County Almanac. Kolko, G. (1985) Anatomy of a War; Vietnam, Oxford: Oxford University Press. the United States, and the Modern Historical Lewis, B. (2004) The Crisis of Islam: Holy War Experience. New York: The New Press and Unholy Terror. New York: Random Koskenniemi, M. (2006) From Apology to House. Utopia: The Structure of International Legal Lifton, R. J. ve R. A. Falk (1982) Indefensible Argument. Cambridge: Cambridge UniverWeapons: The Political and Psychological sity Press. Case Against Nuclearism. New York: Basic Kosko, B. (1994) Fuzzy Thinking: The New SciBooks. ence of Fuzzy Logic. Londra: HarperCollins. Lindblom, C. (1959) ‘Science of Muddling Kristof, N. D. ve S. WuDunn (2010) Half the Through’, Public Administration Review, 19. Sky: How to Change the World. Londra: Virago.


Kaynakça

Linklater, A. (1990) Beyond Realism and Marxism: Critical Theory and International Relations. Basingstoke: Palgrave Macmillan.

McCormick, R. (2005) Understanding the European Union: A Concise Introduction. Basingstoke: Palgrave Macmillan.

Linklater, A. (1998) The Transformation of Meadows, D. H., D. L. Meadows, D. Randers ve Political Community: Ethical Foundations of W. Williams (1972) The Limits to Growth. a Post- Westphalian Era. Columbia: UniverLondra: Earth Island. sity of South Carolina Press. Mearsheimer, J. (1990) ‘Back to the Future: Lomborg, B. (2007) Cool It: The Skeptical EnInstability after the Cold War’, Internationvironmentalist’s Guide to Global Warming. al Security, 15(1). New York: Knopf Publishing Group. Mearsheimer, J. (2001) The Tragedy of Great Lomborg, B. (2010) Smart Solutions to Climate Power Politics. New York: W. W. Norton. Change. Cambridge: Cambridge University Merchant, C. (1983) The Death of Nature. New Press. York: Harper & Row. Lorenz, K. (1966) On Aggression. Londra: Merchant, C. (1992) Radical Ecology: The Methuen. Search for a Liveable World. Londra ve New Lovelock, J. (1979) Gaia: A New Look at Life on York: Routledge. Earth. Oxford: Oxford University Press. Milanovic, B. (2005) Worlds Apart: Measuring Lovelock, J. (1989) The Ages of Gaia: A BiogInternational and Global Inequality. Princeraphy of our Living Earth. Oxford: Oxford ton: Princeton University Press. University Press. Miller, D. (2007) National Responsibility and Lovelock, J. (2006) Revenge of Gaia: Why the Global Justice. Oxford: Oxford University Earth is Fighting Back, and How we can Save Press. Humanity. Santa Barbara, CA: Allen Lane. Millett, J. (1969) Sexual Politics. Londra: Luban, D. (1985) ‘Just War and Human Rights’, Grenada. C.R. Beitz vd. (eds.), International Ethics. Millett, K. (1970) Sexual Politics. New York: Princeton: Princeton University Press. Doubleday. Luttlak, E. (2001) Strategy: The Logic of War Mitrany, D. (1966) A Working Peace System: An and Peace. Cambridge MA ve Londra: The Argument for the Functional Development Belknap Press. of International Organization. Chicago: Lyotard, J.-F. (1984) The Postmodern Condition: University of Chicago Press. The Power of Knowledge. Minneapolis: Monbiot, G. (2004) The Age of Consent: A University of Minnesota Press. Manifesto for a New World Order. Londra: MacKinnon, C. (1989) Towards a Feminist TheHarper Perennial. ory of the State. Cambridge, MA: Harvard Moon, K. (1997) Sex Amongst Allies: Military University Press. Prostitution in US-Korea Relations. New Marcuse, H. (1964) One Dimensional Man: York: Columbia University Press. Studies in the Ideology of Advanced IndustriMorgenthau, H. (1946) Scientific Man Versus al Society. Boston, MA: Beacon. Power Politics. Chicago: Chicago University Marx, K. (1968) Marx and Engels: Selected Press. Works. Londra: Lawrence & Wishart. Morgenthau, H. (1948) Politics Among Nations: Marx, K. (1971) Grundrisse. Londra: Macmillan. The Struggle for Power and Peace. New York: Knopf. Marx, K. ve F. Engels (1976) The Communist Manifesto. Harmondsworth: Penguin. Morgenthau, H. (1951) In Defence of the National Interest: A Critical Examination of Maslow, A. (1943) ‘A Theory of Human MotiAmerican Foreign Policy. New York: Knopf. vation’, Psychological Review, 50. Morgenthau, H. (1960) The Purpose of AmeriMaslow, A. (1970) Motivation and Personality. can Politics. New York: Knopf. New York: Harper & Row. Moser, C. ve F. Clark (eds.) (2001) Victims, Mastanduno, M. (1991) ‘Do Relative Gains Perpetrators or Actors? Gender, Armed Matter? America’s Response to Japanese Conflict and Political Violence. Londra: Zed Industrial Policy’, International Security, 16. Books Ltd.

707


708

Heywood | Küresel Siyaset

Moses, J. ve T. Knutsen (2007) Ways of Knowing: Competing Methodologies in Social and Political Research. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Naess, A. (1973) ‘The shallow and the deep, long-range ecological movement: a summary’, Inquiry, 16. Naess, A. (1989) Ecology, Community and Lifestyle. Cambridge: Cambridge University Press.

Ohmae, K. (1990) The Borderless World: Power and Strategy in the Interlinked Economy. Londra: Fontana. Ohmae, K. (1995) The End of the Nation-State: The Rise of Regional Economies. New York: Free Press. Orford, A. (2003) Reading Humanitarian Intervention. Cambridge: Cambridge University Press.

Osborne, D. ve T. Gaebler (1992) Reinventing Nardin, T. (2001) The Philosophy of Michael Government. New York: Addison-Wesley. Oakeshott. Pennsylvania, PA: Pennsylvania Ostrom, E. (1990) Governing the Commons: State University Press. The Evolution of Institutions for Collective Narliker, A. 2005) The World Trade OrganiAction. Cambridge: Cambridge University zation: A Very Short Introduction. Oxford: Press. Oxford University Press. Oye, K. (1986) Cooperation under Anarchy. Narveson, J. (1970) ‘Pacificism: a philosophPrinceton: Princeton University Press. ical analysis’, R. Wasserstrom (ed.) War Pape, R. (2005) Dying to Win: The Strategic and Morality, Belmont, CA: Wadsworth Logic of Suicide Terrorism. New York: RanPublishing Co. dom House. Nagel. T. (2005) ‘The Problem of Global JusParekh, B. (2000) Rethinking Multiculturalism: tice’, Philosophy and Public Affairs, 33. Cultural Diversity and Political Theory. Norberg, J. (2003) In Defence of Global CapitalBasingstoke: Palgrave Macmillan. ism. Washington, DC: CATO Institute. Parekh, B.(2008) A New Politics of Identity: Norris, R. ve H. Kristensen (2010) ‘Global nuPolitical Principles for an Interdependent clear inventories, 1945-2010’, Bulletin of the World. Basingstoke ve New York: Palgrave Atomic Scientists, Temmuz/Ağustos. Macmillan. Nye, J. S. (1988) Nuclear Ethics. New York: Free Parmar, I. ve M. Cox (eds.) (2010) Soft Power Press. and US Foreign Policy. Londra: Routledge. Nye, J. S. (1990) Bound to Lead: The Changing Paul, T. V. ve J. A. Hall (1999) International Nature of American Power. New York: Basic Order and the Future of World Politics. CamBooks. bridge: Cambridge University Press. Nye, J. S. (2002) The Paradox of American Pow- Paupp. T. (2009) The Future of Global Relations: er. New York: Oxford University Press. Crumbling Walls, Rising Regions. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Nye, J. S. (2005) Soft Power. New York: PublicAffairs. Peet, R. (2009) Unholy Trinity: The IMF, World Bank and WTO. New York: Zed Books. Nye, J. S. (2008a) Understanding International Conflict: An Introduction to Theory and Perkovich, G. ve J. M. Acton (2008) Abolishing History. Londra: Longman. Nuclear Weapons. Abingdon: Routledge. Nye, J. S. (2008b) The Powers to Lead: Soft, Hard, and Smart. New York: Oxford University Press.

Peterson, V. S. (1992) Gendered States: Feminist (Re)Visions of International Relations Theory. Boulder, CO: Lynne Rienner Publishers.

O’Brien, R. ve M. Williams (2010) Global Political Economy: Evolution and Dynamics. Basingstoke: Palgrave Macmillan.

Peterson, V. S. ve A. S. Runyan (1999) Global Gender Issues. Boulder, CO: Westview Press.

O’Neill, O. (1996) Towards Justice and Virtue: A Phillips, A. (2010) ‘Transnational Terrorism’, Constructive Account of Practical Reasoning. M. Beeson and N. Bisley (eds.) Issues in Cambridge: Cambridge University Press. 21st Century World Politics. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Oakes, W. (1944) ‘Towards a Permanent Arms Economy?’, Politics, February.


Kaynakça

Pierre, J. ve B. G. Peters (2000) Governance, Rosamond, B. (2000) Theories of European InPolitics and the State. Basingstoke: Palgrave tegration. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Macmillan. Rosenau, J. N. (1990) Turbulence in World Piore, M. ve C. Sabel (1984) The Second IndusPolitics: A Theory of Change and Continuity. trial Divide: Possibilities for Prosperity. New Princeton: Princeton University Press. York: Basic Books. Rostow, W. W. (1960) The Stages of Economic Pogge, T. (2008) World Poverty and Human Growth: The Non-Communist Manifesto. Rights: Cosmopolitan Responsibilities and Cambridge: Cambridge University Press. Reforms. Cambridge: Polity Press. Roszak, T. (1994) A Cult of Information: The Pryke, S. (2009) Nationalism in a Global World. Folklore of Computers and the True Art of Basingstoke: Palgrave Macmillan. Thinking. Londra: Paladin Books. Przeworski, A. (ed.) (2000) Democracy and Development: Political Institutions and Well-Being in the World, 1950-1990. New York: Cambridge University Press.

Roy, O. (1994) The Failure of Political Islam. Cambridge, MA: Harvard University Press. Ruggie, J. (1992) ‘Multilateralism: The Anatomy of an Institution’, International Organization, 46.

Przeworski, A. ve J. R. Vernon (2000) ‘The Effect of IMF Structural Adjustment Ruggie, J. (1998) Constructing the World Polity: Programs on Economic Growth’, Journal of Essays on International Institutionalization. Development Economics, 62. Londra: Routledge. Putnam, R. (2000) Bowling Alone: The Collapse Ruggie, J. (2008) (ed.) Embedding Global and Revival of American Community. New Markets: An Enduring Challenge. Aldershot, York: Simon & Schuster. UK ve Burlington, VT: Ashgate Publishing Rabkin, J. (2005) Law Without Nations? Why Company. Constitutional Government Requires SoverRuggie, J. (ed.) (1993) Multilateralism Matters: eign States. Princeton: Princeton University The Theory and Praxis of an International Press. Form. New York: Columbia University Ralston Saul, J. (2005) The Collapse of GloPress. balism. New York: Atlantic Books. Ruthven, M. (2005) Fundamentalism: The Ramo, J. (2004) The Beijing Consensus. Londra: Search for Meaning. Oxford: Oxford UniThe Foreign Policy Centre. versity Press. Ravenhill, J. (ed.) (2008) Global Political Economy. Oxford ve New York: Oxford University Press.

Sachs, J. (2005) The End of Poverty: Economic Possibilities for our Time. Harmondsworth: Penguin.

Reinicke, W. H. ve F. M. Deng (eds.) (2000) Critical Choices: The United Nations, Networks and the Future of Global Governance. Ottawa, Canada: International Development Research Centre.

Sachs, J. (2008) Common Wealth: Economics for a Crowded Planet. Harmondsworth: Penguin.

Riddell, R. (2007) Does Foreign Aid Really Work? Oxford: Oxford University Press. Rittberger, V. ve B. Zangl (2006) International Organization: Polity, Politics and Policies. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Ritzer, G. (1993) The McDonaldization of Society: An Investigation into the Changing Character of Social Life. Thousand Oaks, CA: Pine Forge Press. Robertson, R. (1992) Globalization: Social Theory and Global Culture. Londra: Sage.

Sageman, M. (2004) Understanding Terror Networks. Philadelphia, PA: University of Pennsylvania Press. Sageman, M. (2008) Leaderless Jihad: Terror Networks in the Twenty-First Century. Philadelphia, PA: University of Pennsylvania Press. Said, E. (1993) Culture and Imperialism. New York: Alfred A. Knopf. Said, E. (2003) Orientalism. Harmondsworth: Penguin.

Samarasinghe, V. (2009) Female Sex Trafficking in Asia: The Resilience of Patriarchy in a Rodin, D. (2002) War and Self Defence. Oxford: Changing World. Londra: Routledge. Oxford University Press.

709


710

Heywood | Küresel Siyaset

Sandel, M. (1982) Liberalism and the Limits of Justice. Cambridge: Cambridge University Press. Sassen, S. (1988) The Mobility of Capital and Labour. Cambridge: Cambridge University Press. Sassen, S. (2001) The Global City: New York, London, Tokyo. Princeton: Princeton University Press. Sassen, S. (2006) Territory, Authority, Rights: From Medieval to Global Assemblages. Princeton: Princeton University Press. Schmid, A., ve A. Jongman (1988) Political Terrorism: A New Guide to Actors, Authors, Concepts, Databases, Theories and Literature. Oxford: North Holland. Schmitt, C. (1996) The Concept of the Political. Chicago: University of Chicago Press.

Shepherd, L. J. (2010) Gender Matters in Global Politics. Londra ve New York: Routledge. Shimko, K. L. (2008) International Relations: Perspectives and Controversies. Boston, MA: Houghton Mifflin. Shiva, V. (1993) Monocultures of the Mind: Biodiversity, Biotechnology and Agriculture. New Delhi: Zed Press. Shiva V. (1999) Stolen Harvest: The Hijacking of the Global Food Supply. Cambridge, MA: Southend Press. Shue, H. (1996) Basic Rights: Subsistence, Affluence and US Foreign Policy. Princeton: Princeton University Press. Shultz, G. P. ve W. J. Perry, H. Kissinger and S. Nunn (2007) ‘A World Free of Nuclear Weapons’, The Wall Street Journal, January 4.

Scholte, J. A. (1993) International Relations of Simon, H. (1983) Models of Bounded Rationality Social Change. Buckingham: Open Univer– Vol. 2. Cambridge, MA: MIT Press. sity Press. Singer, M. ve A. Wildavsky (1993) The Real Scholte, J. A. (2005) Globalization: A CritiWorld Order: Zones of Peace / Zones of cal Introduction. Basingstoke: Palgrave Turmoil. Chatham, NJ: Chatham House Macmillan. Publishers. Schumpeter, J. (1942) Capitalism, Socialism and Democracy. Londra: Allen & Unwin.

Singer, P. (1993) Practical Ethics. Cambridge: Cambridge University Press.

Schumpeter, J. (1954) History of Economic Analysis. Oxford: Oxford University Press.

Singer, P. (2002) One World: The Ethics of Globalization. Newhaven CT ve Londra: Yale University Press.

Seabrooke, L. ve E. Tsingou (2010) ‘Responding to the Global Credit Crisis: The Politics Skidelsky, R. (2009) Keynes: The Return of the of Financial Reform’, The British Journal of Master. Londra: Allen Lane. Politics and International Relations, 12/(2). Smith, A. D. (1986) The Ethnic Origin of NaSen, A. (1981) Poverty and Famine: An Essay tions. Oxford: Blackwell. on Entitlements and Deprivation. Oxford: Smith, A. D. (1991) National Identity. Londra: Clarendon Press. Penguin. Sen, A. (1990) ‘More than a hundred million Smith, A. D. (1995) Nations and Nationalism in women are missing’, The New York Review a Global Era. Cambridge: Polity Press. of Books, 37(20). Smith, M. E. (2010) International Security: PoliSen, A. (1999) Development as Freedom. Oxtics, Policy, Prospects. Basingstoke: Palgrave ford: Oxford University Press. Macmillan. Sen, A. (2006) Identity and Violence: The Smith, R. (2006) The Utility of Force: The Art of Illusion of Destiny. Londra ve New York: War in the Modern World. Harmondsworth: Penguin. Penguin. Sen, A. (2009) The Idea of Justice. Londra: Smith, S., A. Hadfield ve T. Dunne (eds.) Allen Lane. (2008) Foreign Policy: Theories, Actors, Shaw, M. (2003) International Law. Cambridge: Cases. Oxford: Oxford University Press. Cambridge University Press. Snow, D. M. (1998) The Shape of the Future: Shepherd, L. J. (2009) ‘Gender, Violence and World Politics in a New Century. New York: Global Politics’, Political Studies Review, M. E. Sharpe. 7(2).


Kaynakça

Soederberg, S. (2006) Global Governance in Question: Empire, Class and the New Commonsense in Managing North-South Relations. Londra: Pluto Press. Solingen, E. (2007) Nuclear Logics: Contrasting Paths in East Asia and the Middle East. Princeton: Princeton University Press. Sørensen, G. (2004) The Transformation of the State: Beyond the Myth of Retreat. Basingstoke ve New York: Palgrave Macmillan. Soros, G. (2000) Open Society: The Crisis of Global Capitalism Reconsidered. Londra: Little Brown. Soros, G. (2008) The New Paradigm for Financial Markets: The Credit Crisis of 2008 and What it Means. New York: PublicAffairs.

Stiglitz, J. (2006) Making Globalization Work. Londra: Penguin Books. Stiglitz, J. (2010) Freefall: America, Free Markets, and the Sinking of the World Economy. New York: W.W. Norton & Company. Stoessinger, J. G. (2005) Why Nations Go to War. Belmont. CA: Wadsworth. Strange, S. (1986) Casino Capitalism. Oxford: Basil Blackwell. Strange, S. (1988) States and Markets. Londra: Pinter. Strange, S. (1996) The Retreat of the State: The Diffusion of Power in the World Economy. Cambridge: Cambridge University Press. Strange, S. (1998) Mad Money: When Markets Outgrow Governments. Manchester: Manchester University Press.

Spellman W. (2006) A Concise History of the World Since 1945. Basingstoke ve New York: Suganami, H. (1996) On the Causes of War. Palgrave Macmillan. Oxford: Clarendon Press. Spencer, P. ve H. Wollman (2002) Nationalism: Sylvester, C. (1994) Feminist Theory and A Critical Introduction. Londra ve ThouInternational Relations in a Postmodern Era. sand Oaks, CA: Sage. Cambridge: Cambridge University Press. Sprinzak, E. (2001) ‘The Lone Gunmen’, ForTaylor, C. (1994) Multiculturalism and ‘The eign Policy, 127. Politics of Recognition’. Princeton: Princeton Squires, J. (1999) Gender in Political Theory. University Press. Cambridge: Polity Press. Thakur, R. (2006) The United Nations, Peace Steans, J. (1998) Gender and International and Security: From Collective Security to Relations: An Introduction. Cambridge: the Responsibility to Protect. Cambridge: Polity Press. Cambridge University Press. Steans, J., L. Pettiford, T. Diez ve I. El-Anis Thurow, L. (1996) The Future of Capitalism: (2010) An Introduction to International How Today’s Economic Forces Shape TomorRelations Theory: Perspectives and Themes. row’s World. Londra: Penguin Books. Harlow: Pearson Education Limited. Tickner, J. A. (1987) Self-Reliance Versus Power Steger, M. (2003) Globalization: A Very Short Politics. New York: Columbia University Introduction. Oxford: Oxford University Press. Press. Tickner, J. A. (1988) ‘Hans Morgenthau’s Stein, A. (1990) Why Nations Cooperate: Principles of Political Realism: A Feminist Circumstance and Choice in International Reformulation’, Millennium, 17(3). Relations. Ithaca: Cornell University Press. Tickner, J. A. (1992) Gender in International Stelzer, I (ed.) (2004) Neo-conservatism. LonRelations: Feminist Perspectives on Achieving dra: Atlantic Books. Global Security. New York: Columbia Stiglitz, J. (1996) Whither Socialism? CamUniversity Press. bridge, MA: MIT Press Tickner, J. A. (1992a) ‘On the Fringes of the Stiglitz, J. (2002) Globalization and its DisconGlobal Economy’, R. Tooze ve C. Murphy tents. New York: W.W. Norton. (eds.), The New International Political Economy. Boulder, CO: Lynne Rienner. Stiglitz, J. (2003) The Roaring Nineties. New York: W.W. Norton. Tickner, J. A. (1997) ‘You Just Don’t Understand’, International Studies Quarterly, 41. Stiglitz, J. (2005) Fair Trade for All: How Trade Can Promote Development. Oxford: Oxford Tickner, J. A. (2001) Gender in World Politics: University Press. Issues and Approaches in the Post-Cold War Era. New York: Columbia University Press.

711


712

Heywood | Küresel Siyaset

Tickner, J. A. (2002) ‘Feminist Perspectives on Vincent, J. (1986) Human Rights and Interna9/11’, International Studies Perspectives, 3(4). tional Relations. Cambridge: Cambridge University Press. Tobin, J. (1955) ‘A Dynamic Aggregative Model’, Journal of Political Economy 63.(2). Wallerstein, I. (1974) The Modern World System. New York: Academic Press. Tobin, J. (1969) ‘A General Equilibrium Approach to Monetary Theory’, Journal of Wallerstein, I. (1984) The Politics of the World Money, Credit and Banking 1.1 (1). Economy: States, Movements and Civilizations. Oxford: Polity Press. Tormey, S. (2004) Anti-Capitalism: A Beginner’s Guide. Oxford: Oneworld Publications. Waltz, K. (1959) Man, the State, and War. New York: Columbia University Press. Townsend, C. 2002) Terrorism: A Very Short Introduction. Oxford: Oxford University Waltz, K. (1979) Theory of International Politics. Press. Reading, MA: Addison-Wesley. True, J. (2009) ‘Feminism’, S. Burchill vd. (eds.) Walz, K. (2002) ‘Structural Realism After the Theories of International Relations. BasingCold War’, G. Ikenberry (ed.) America Unstoke: Palgrave Macmillan. rivalled: The Future of the Balance of Power. Ithaca and Londra: Cornell University Truong, T., S. Wieringa ve A. Chhachhi (2007) Press. Engendering Human Security: Feminist Perspectives. Londra: Zed Books. Walzer, M. (1977) Just and Unjust Wars: A Moral Argument with Historical Illustrations. UNDP (1994) UN Human Development Report. New York: Basic Books. New York: Oxford University Press. Walzer, M. (1983) Spheres of Justice: A Defence UNDP (1999) UN Human Development Report. of Pluralism and Equality. New York: Basic New York: Oxford University Press. Books. UNDP (2005) UN Human Development Report. Walzer, M. (1994) Thick and Thin: Moral ArguNew York: Oxford University Press. ment at Home and Abroad. Chicago: Notre UNDP (2006) UN Human Development ReDame Press, port. New York: Oxford University Press. Walzer, M. (2004) Arguing about War. Londra: UNDP (2007) UN Human Development Report. Yale University Press. New York: Oxford University Press. Walzer. M. (2007) ‘Political Action: The UNDP (2008) UN Human Development ReProblem of Dirty Hands’, D. Miller (ed.) port. New York: Oxford University Press. Thinking Politically: Essays in Political Theory. Newhaven: Yale University Press. UNDP (2009) UN Human Development Report. New York: Oxford University Press.

UNDP (2010) UN Human Development Report. New York: Oxford University Press.

Ward, B. ve R. Dubois (1972) Only One Earth. Harmondsworth: Penguin; New York: New American Library.

Weber, M. (1948) From Max Weber: Essays in UNODC (2006) Trafficking in Persons: Global Sociology. Londra: Routledge & Kegan Paul. Patterns. Vienna: UN High Commission for Refugees. Weiss, G, ve A. Kamran (2009) ‘Global Governance as International Organization’, J. van Creveld, M. (1991) The Transformation of War. New York: Free Press.

van Creveld, M. (2000) The Art of War: War and Military Thought. Londra: Cassell. van Kersbergen, K. (1995) Social Capitalism: A Study of Christian Democracy and the Welfare State. Londra: Routledge. Vanderheiden, S. (2008) ‘Two Conceptions of Sustainability’, Political Studies 56(2). Vasak, K. (1977) ‘Human Rights: A Thirty-Year Struggle’, UNESCO Courier 30:11. Paris: UNESCO.

Whitman (ed.) Global Governance. Basingstoke: Palgrave Macmillan.

Weiss, T. G. (2007) Humanitarian Intervention: Ideas in Action. Cambridge: Polity Press Weiss, T. G. (2009) What’s Wrong with the United Nations (and How to Fix It). Cambridge ve Malden, MA: Polity Press. Wendt, A. (1987) ‘The Agent-Structure Problem in International Relations Theory’, International Organization, 41.


Kaynakça

Wendt, A. (1992) ‘Anarchy is What States Make Of It: The Social Construction of Power Politics’. In International Organization, 46(2). Wendt, A. (1999) Social Theory of International Politics. Cambridge: Cambridge University Press. Wheeler, N. (2000) Saving Strangers: Humanitarian Intervention in International Society. Oxford: Oxford University Press. Whitman, J. (ed.) Global Governance. Basingstoke: Palgrave Macmillan. Wight, M. (1991) International Theory: The Three Traditions. Leicester: Leicester University Press. Wilkinson, P. (2003) ‘Why Modern Terrorism? Differentiating Types and Distinguishing Ideological Motivations’, C. Kegley Jr (ed.) The New Global Terrorism: Characteristics, Causes and Controls. Upper Saddle River, NJ: Prentice Hall.

Wolf, M. (2005) Why Globalization Works. Newhaven, CT: Yale University Press. Woods, N. (2006) The Globalizers: The IMF, the World Bank, and their Borrowers. Ithaca: Cornell University Press. World Bank (2010) Global Economic Prospects 2009: Forecast Update. World Economic Forum (2007) The Global Gender Gap Report 2007. Yergin, D. (1980) Shattered Peace: Origins of the Cold War and the National Security State. Harmondsworth: Penguin. Young, A., J. Duckett ve P. Graham (eds.) (2010) Perspectives on the Global Distribution of Power. Özel Baskı Politics, 30(1). Young, I. (1995) Justice and the Politics of Difference. Princeton: Princeton University Press. Young, J. W. ve G. Kent (2004) International Relations Since 1945: A Global History. Oxford: Oxford University Press.

Wilkinson, P. (2006) Terrorism Versus DemocraYoung, R. (2003) Postcolonialism: A Very Short cy. Londra ve New York: Routledge. Introduction. Oxford: Oxford University Wilkinson, R. ve K. Pickett (2010) The Spirit Press. Level: Why Equality is Better for Everyone. Yunker, J. (2007) Political Globalization: A New Harmondsworth: Penguin. Vision of World Government. Lanham, MD: Williamson, J. (1990) Lâtin American AdjustUniversity Press of America. ment: How Much Has Happened? WashYuval-Davis, N. (1997) Gender and Nation. ington, DC: Institute for International Londra: Sage Economics. Williamson, J. (1993) ‘Democracy and the ‘Washington Consensus’, World Development, 21 (8). Willis, K. (2005) Theories and Practices of Development. Londra and New York: Routledge. Wohlforth, W. (1993) Elusive Balance: Power and Perception during the Cold War. Ithaca, NY: Cornell University Press.

Yuval-Davis, N. ve F. Anthias (eds.) (1989) Woman, Nation-State. Londra: Macmillan. Zakaria, F. (1998) From Wealth to Power. Princeton: Princeton University Press. Zakaria, F. (2009) The Post-American World. New York: W.W. Norton & Co.

713


SÖZLÜK

Adaptasyon: Yeni şartlar çerçevesinde değişme; özellikle de iklim değişikliğiyle yaşamayı öğrenme.

görevleri, yetkileri ve işlevlerini tanımlayan ve bu kurumlar arasındaki ilişkiler ile devletle birey arasındaki ilişkileri düzenleyen yazılı ya da yazısız kurallar bütünü.

Adem-i merkezîleşme: Güçlerin ve sorumlulukların ulusal kurumlardan yerel olanlara trans- Anti-Semitizm: Yahudi halkına yönelik önyargı fer edilmesi yoluyla yerel özerkliğin artırılması. veya nefret. Semitler, geleneksel olarak Nuh’un oğlu Şem’in soyundan gelir. Âdil ticaret: Fakirliğin azaltılmasıyla ilgili olarak fakir ülkelerdeki satıcıların ve üreticilerin çıkar- Antlaşma: Uluslararası hukukta bağlayıcı larını dikkate alan ve sâdece ekonomik değil, olarak kabûl edilen, iki ya da daha fazla devlet aynı zamanda ahlâkî kriterlerin de karşılanması- arasında imzalanmış olan resmî sözleşme. nı öngören ticaret. Antroposantrizm: İnsan ihtiyaçlarının ve Ahlâkî görecelilik: Mutlak hiçbir değer çıkarlarının ahlâkî ve felsefî olarak daha önemli olmadığı inancı veya ahlâkî değerler konusun- olduğu inancı. da derin ve yaygın uzlaşmazlıkların olduğu bir Asimetrik savaş: Askerî, ekonomik ve teknodurum. lojik güçlerinin açık bir biçimde eşit olmadığı Alman Sorunu: Güçlü ve birleşik bir Almantaraflar arasında yürütülen ve savaş stratejileya’nın ortaya çıkışının Avrupa devletler sisterinin zayıf olanın ihtiyaçlarına göre uyarlanma minde neden olduğu yapısal istikrarsızlık. eğiliminde olduğu savaş. Alt-sınıf: Pek-çok konuda yokluk (işsizlik veya düşük ücret, düşük standartlı konutlar, yetersiz eğitim gibi) yaşayan insanları ifade etmek için kullanılan, iyi tanımlanamamış ve siyasal olarak tartışmaya açık bir kavram. Altın değişimi standardı: Paraların ‘altın standardı’ çerçevesinde değeri belirlenmiş olan (altın karşılığında değiştirilebilen) bir paraya bağlı olarak değerlerinin tespit edildiği ödeme sistemi.

Asimilasyon: Göçmen toplulukların, ev sâhibi toplumun değer, bağlılık ve yaşam tarzlarına uyum sağlayarak kendi kültürel özgünlüklerini kaybetme süreci. Asit yağmuru: Fosil yakıtların yakılması yoluyla atmosfere karışmış olan sülfürik, nitrik ve diğer asitleri içeren yağmur. Askerî Alanda Devrim: Özellikle ABD’de, yüksek teknolojiyle çabuk ve kesin sonuçlar elde etmeye yönelik akıllı silâhlar temelinde yeni askerî stratejilerin geliştirilmesi.

Anaerkillik: Kelime anlamıyla anne tarafından yönetilme (Latince mater kelimesi anne Askerî fahişelik: Orduya hizmet etmek amaanlamına gelmektedir); tarihsel olarak ya da cıyla gerçekleştirilen, bazen de ordu tarafından varsayımsal olarak kadınlar tarafından yönetilen organize edilen fahişelik. toplum. Asya değerleri: Asya toplumlarının tarih, Anarşi: Sözlük anlamı kuralsızlıktır. Merkezî bir kültür ve dinsel arka planını yansıttığı varsayılan hükûmet veya üstün bir otoritenin olmadığı, değerler. Toplumsal uyum, otoriteye saygı ve fakat bunun istikrarsızlık veya kaos anlamına aileye olan inanç örnekleri arasında sayılabilir. gelmediği bir durum. Aşamalılık: Kararların, çok net amaçlar doğAnayasa: Devletin değişik kurumlarının 714

Andrew Heywood | Küresel Siyaset


rultusunda değil de değişen koşulların dayattığı küçük uyarlamalarla alındığı teorisi. Atomizm: Toplumun, kendi çıkarlarını düşünen, büyük ölçüde ayrı atomlar olarak yaşayan ve kendi kendine yeterli bireylerden oluşma eğilimi.

Bilgi toplumu: Temel dinamik gücü teknolojik gelişim ve yayınım, kritik kaynağı bilgi olan toplum. Bireycilik: Bütün toplumsal grup veya kolektif yapılar üzerinde bireyin yüce önemine olan inanç.

Avrupa-merkezcilik: Avrupa kültüründen çıkarsanan değer ve teorilerin, önyargılı veya çarpıtılmış bir bakış açısını çağrıştıracak şekilde diğer grup ve halklara uygulanması.

Bireylik (individuality): Bir kişiyi diğer tüm insanlardan ayırt edecek şekilde kendi farklı ve özgün kimliğini veya niteliklerini oluşturarak kendini tatmin etmesi.

Aydınlanma: 18. Yüzyıl’da zirveye ulaşan, akıl ve ilerleme adına din, siyaset ve genel anlamda öğrenme konusundaki geleneksel inanışlara meydan okuyan bir entelektüel hareket.

Birinci dalga feminizm: Hukukî ve siyasî haklar, özellikle de oy hakları alanında cinsiyetler arasında eşitliği hedefleyen 19. Yüzyıl’dan 1960’lara kadar sürmüş olan feminizmin ilk türü.

Bağımlılık teorisi: Nispeten yoksul devlet veya bölgelere bağımlılık ve azgelişmişliği dayatan Blitz: Yoğun ve sürekli hava bombardımanı. uluslararası kapitalizm içindeki yapısal dengeBlitzkrieg: (Almanca) Sözlük anlamı yıldırım sizlikleri vurgulayan neo-Marksist bir teori. savaşlarıdır; düşmanın direnişini kırmak için Bağlantılılık: Bir araçla (genellikle bilgisayar) genellikle yapılan hava bombardımanının ardiğerleri arasında, bilgi alış-verişlerinin hız, dından silâhlı kollar şeklinde derinliklere nüfuz kolaylık ve kapsamını etkileyen bağlantıları etmek. ifade etmek için kullanılan bir moda bilgisayar Borç hafifletme: İyi yönetişim şartlarıyla da sözcüğü. ilişkilendirilerek dış borcun silinmesine ya da Bağlantısızlar Hareketi: 1961’de Belgrad’da ‘sürdürülebilir düzeylere’ indirilmesine yönelik kurulan, Soğuk Savaş güç bloklarının ikisiyle anlaşmalar. de resmî siyasal ve ekonomik üyelik ilişkisine Borç krizi: Bir ülkenin ekonomik kazançlarının girmekten kaçınan ve barış içinde bir arada fâizlerin yeniden ödenmesini sağlayamayacak yaşama ve karşılıklı müdahale etmeme gibi kadar yetersiz olması nedeniyle borçlarını değerlere bağlı ülkelerin örgütü. düzenleyememesi durumu. Barış getirisi: Silâhları tereyağına çevirme olaBrejnev Doktrini: Leonid Brejnev tarafından rak da isimlendirilen süpergüç rekabetinin sona 1968’de ilân edilen ve Varşova Paktı üyelerinin ermesinin ortaya çıkardığı askerî harcamaları yalnızca ‘kısmî egemenliğe’ sâhip olduğunu azaltma ve ekonomik ve sosyal harcamaları savunan ve olası Sovyet müdahalesini haklılaşartırma fırsatı. tıran doktrin. Barışı koruma (peacekeeping): Çatışmalar Brinkmanship: Rakibi geri adım atmaya ikna durduğunda barışı korumak ve barış yapıcılar etmek amacıyla anlaşmazlığı, savaşı bile riske tarafından ortaya çıkarılan anlaşmaların uyguedecek noktaya kadar tırmandırma stratejisi. lanmasına yardımcı olmak üzere uygulamaya konmuş bir yöntem. Bulaşma (contagion): Dünyanın bir bölgesindeki krizin uyardığı yatırımcıların, dünyanın diBarışı uygulama (peace enforcement): Saldırı ğer bölgelerindeki paralarını geri çekme eğilimi davranışının gerçekleştiği durumlarda barışı ve ve dolayısıyla paniğin, başlangıçtaki kapsamının güvenliği yeniden ortaya çıkarmak için başvuçok ötesine yayılması. rulan, askerî güç kullanmayı da içeren zorlayıcı önlemler. Bush Doktrini: Hiçbir zaman tam olarak formüle edilmemiş olsa da, WMD ve/veya teBelle époque: Fransızca kökenli bu sözcüğün röristleri barındırma yoluyla ABD’yi tehdit ediği sözlük anlamı ‘güzel çağ’dır. Avrupa’da 19. düşünülen devletlere karşı muhtemelen rejim Yüzyıl’ın sonuyla Birinci Dünya Savaşı’nın patlak değişikliğini hedefleyen önleyici askerî harekât vermesine kadar geçen barış ve refah dönemi, gerçekleştirilmesini öngören doktrin. ‘altın bir çağ’ olarak görülmüştür. Andrew Heywood | Küresel Siyaset

715


DIZIN

# 11 Eylül Olayları (2001) 304, 373, 384, 388, 391–392, 395–396, 398, 400, 402, 408, 425, 592, 610 ‘98. Madde anlaşmaları’ 471

A Abbott, P. 573 Abdülselam Faraj 278 Aborjin halklar 182, 248, 518 âcil yardım 123, 506 adaptasyon 535 adem-i merkezîleşme 643 âdil ticaret 505, 507, 509 Adorno, Theodor 113 Afganistan 48, 55, 74, 80, 83–84, 106, 176–177, 238, 260, 274, 278, 281–282, 298, 305–307, 309–311, 316, 335–336, 338, 344, 350, 387, 394–395, 400–401, 404–405, 407, 424, 433, 435–436, 440, 442, 444, 574, 590, 667 ‘Af-Pak’ politikası 309 Afrika 58, 62, 68–69, 83, 86, 109, 140–141, 147, 163, 169, 223, 230–231, 234–235, 238, 240, 253, 257, 264, 269, 273, 308, 313–315, 321, 332, 337, 340, 353, 364, 370, 378, 385, 399–400, 407, 436, 460, 482–483, 730

486–488, 492, 496, 502, 504–506, 508, 510, 531, 538, 545–547, 572–574, 589–590, 599–600, 602, 623, 629–630, 633, 641, 644–647, 649, 651, 657–658, 669, 674, 684, 690–691 Batı Afrika 244, 646, 649, 657–658 Doğu Afrika 238, 244 Kuzey Afrika 55, 61, 64, 223, 235, 239 Sahra-altı Afrika 337, 483, 487–488, 492, 502, 506, 508, 510, 547, 599, 629–630, 669 Afrika Adâlet Divanı 647 Afrika Birliği (AU) 589, 644, 647, 649, 658 Afrika Birliği Kuvveti 436 Afrika Birliği Örgütü (OAU) 647, 658 Afrika’nın Kalkınması Konusunda Yeni Ortaklık (NEPAD, 2001-) 658 Afrika Yılı (2005) 508 Ahlâkın ve Yasamanın İlkeleri (Bentham, 1789) 28 ahlâkî çoğulculuk 441 ahlâkî görecelilik 265, 267 ahlâkî ilkeler 95, 254, 347, 449, 458 ahlâkî kozmopolitanizm 50, 124 ahlâkî otorite 294, 353, 380, 588, 600, 661 Ahmedinecad, Mahmud 276 Ainley, K 53

Andrew Heywood | Küresel Siyaset

‘akıllı güç’ 295, 309 Allison, G. 189, 398 ‘Alman Sorunu’ 61, 660 Almanya 56, 58–59, 61, 64–68, 71–74, 76, 80, 86, 88, 92, 95–96, 115, 131, 133, 138, 145, 147, 153, 169, 188, 190, 224, 230, 234, 239, 278, 293, 296–297, 303, 310–311, 317, 331, 347, 360, 370, 374, 452, 498, 540, 543, 567, 574, 583–584, 602, 617, 623–624, 646, 651, 656, 660, 662, 664–665, 667, 670, 672–673 Batı Almanya 377, 385, 623, 682 Alman Yeşilleri 513 Altı Gün Savaşı (1967) 74, 82, 165, 265, 279, 327, 457 altın değişimi standardı 624 Alt-sınıf 197 Amerika Güney Amerika 129, 137, 149, 163, 652, 659, 674 Kuzey Amerika 57, 105–106, 129, 145, 163, 168, 182, 206, 237–238, 246–247, 400, 525–526, 572, 643–645, 649, 658, 674 Latin Amerika 68, 133, 156, 206, 237, 253, 264, 269, 298, 311, 313–314, 378, 424, 482, 489, 507, 570, 602, 629, 645, 649, 652, 669, 682, 684, 690 Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 30–31, 39,


42–44, 48, 55, 58–59, 61, 64–66, 68, 70–73, 76–78, 80, 83–88, 95–96, 98, 113, 115, 117, 129–131, 134, 136–140, 143–147, 150–153, 157–159, 169, 172, 175, 179–183, 186–189, 191, 196, 207, 213, 232, 237, 239, 242, 246, 248, 253, 256–257, 262–266, 274–276, 279–283, 288, 290, 293, 295–316, 318, 320–324, 328, 330, 335, 338–344, 350, 354, 360, 362–377, 380–382, 389–390, 394–396, 398, 400–406, 414, 422, 424–425, 431–436, 444, 451–452, 456, 460, 464, 469–471, 475, 481, 486, 489–490, 498, 500–502, 507, 528, 533–538, 544–546, 552, 560, 569, 572, 579, 583–592, 596, 598, 600–604, 611, 616–628, 631–639, 643–644, 652–660, 667–669, 674, 678, 680–690 Amerika Devletlerinin Serbest Ticaret Bölgesi (1994-) 652 Amerikanlaşma 80, 205, 207, 311, 438, 627 Amerikan yüzyılı/değerleri 301–302, 314, 685 ampirik feminizm 556 ampirik kanıt 566 Amsterdam Antlaşması 664, 666 anaerkil 566 analitik feminizm 118, 554, 556–557, 576 anarşi 33–35, 40, 52, 62, 91–92, 99, 104, 114, 295, 320, 322, 332, 583, 610, 614–615, 681 ‘anarşik toplum’ (Bull) 33, 104, 610 anarşist gruplar 385 anayasa 462 Anderson, B. 227, 231, 245,

645 anlaşmalar 451 Annan, K. 432, 440, 456, 464, 578, 592, 598, 603 anomi (Durkheim) 209 anti-Amerikancılık 309 anti-kapitalist hareket 111, 182 anti-Semitizm 234–235, 239 antroposentrizm 518 apartheid 83, 235, 308, 646, 658 Aquinas, T. 100, 345–346, 348, 449 Arap-İsrail çatışması 165 İsrail-Filistin çatışması 261 Arap Ligi 644, 647 Aristo 42, 122, 276, 346 Arjantin 86, 137, 154, 156, 169, 313, 331, 370, 383, 497, 602, 652, 659 Arjantin mâlî krizi (19992002) 86 Armstrong, D. 607 Arrhenius, S. 530 arz-yönlü ekonomi 173 Ashton, C. 669 asimilasyon 239, 241 asit yağmuru 515 Askerî Alanda Devrim 343 askerî baskı 404 askerî eğitim 404 askerî fahişelik 569 askerî güç 47, 84, 96, 299, 311, 321, 332, 334–335, 347, 431, 437, 618 askerî harcama 48, 153, 175, 315, 620 askerî teknoloji 328, 356, 678 Asunción Antlaşması (1991) 652 Asya 56, 58, 64, 68, 651, 655–656, 674, 686, 689 Doğu Asya 86, 133–134, 264, 360, 491, 496, 508, 572, 574, 626, 649, 657, 675 Güneydoğu Asya 64, 70, 133, 145, 154–156, 244,

253, 379, 396, 572, 644, 649, 655, 689 Orta Asya 237, 246, 316, 546, 657 Asya-Avrupa Konferansı 669 Asya değerleri 211, 220, 270–272, 286, 655 Asya mâlî krizi 83, 86, 135, 155, 272, 655 Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) 644–645, 649, 652 ‘Asya yüzyılı’ 316 aşamalılık 187 Aşırı Borçlu Fakir Ülkeler Girişimi 507–508 atomizm 196 Augsburg Barışı (1555) 448 Augustine, St. 345–346, 348 Aum Shinryko 389 Avrasya 56, 546, 649, 657 avro bölgesi (1999-) 672–673 avro-dolarlar 624 Avrupa Batı Avrupa 68, 77, 131, 182, 247, 302, 344, 377, 393, 572, 597, 624, 670 Doğu Avrupa 58, 66, 71–73, 75–79, 88, 96, 137, 142, 171, 238, 246, 259, 298–299, 301, 316, 318, 339, 344, 360, 376–377, 424, 489, 670–671, 683 Güney Avrupa 671 Güneydoğu Avrupa 61 Kuzey Avrupa 525, 532 Orta Avrupa 28, 57, 61, 131, 237, 448 Avrupa Adâlet Divanı 662, 665 ‘Avrupa Birleşik Devletleri’ 644, 660, 663 Avrupa Birliği (AB) 33, 51, 76, 83, 104, 107, 168–170, 174, 182, 246, 280, 305, 311, 314, 316, 322, 344, 374, 420, 470, 476, 490, 505, 508, 533– 534, 546, 610, 613, 633, 642, 644–645, 649, 652–656, 658–659,

Andrew Heywood | Küresel Siyaset

731


732

Heywood | Küresel Siyaset

661–675, 680 Avrupa Birliği Antlaşması (Maastricht Antlaşması veya TEU) 652, 656, 662, 664–665, 667–668, 672 Avrupa Birliği: Dış İlişkilerden Sorumlu Yüksek Temsilcilik 666 Avrupa bütünleşmesi 582, 646, 648, 654, 660, 674 Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET, 1958-) 646, 661–662, 664, 666, 668–669 Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) 74, 79, 649 Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı (AGİT) 75, 79 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM, Strazburg) 421 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS, 1950) 420–421 Avrupa Komisyonu 665, 668 Avrupa Konseyi (1949-) 421, 646, 649, 665, 668 Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT, 1952-) 646, 661–662, 664, 668 Avrupa Merkez Bankası 158, 665, 672 Avrupa-merkezcilik 120, 428 Avrupa Parlamentosu 665, 668 Avrupa Savunma Topluluğu (akim durumda) 666 Avrupa tek pazarı (1993-) 668, 672 Avrupa Tek Senedi (1986) 662, 664 Avrupa Topluluğu (AT, 1967) 652, 661–662, 664, 668–669 Avrupa Uyumu 579 Avustralya 58, 137, 169,

182–183, 186, 237, 239, 242, 244, 248–249, 313–314, 370, 383, 396, 431, 434, 475, 528, 533, 536, 574, 643, 652, 657 Aydınlanma 58, 253, 262, 269

Bentham, J. 28 Berlin Duvarı 74, 76, 78, 297 Berman, P. 278 Bernanke, B. 157 Beşir, Ebu Bekir 396 Betsill, M. 549 Bhagavad Gita 377 B Bhagwati, J. 37, 503, 653, 655 Baader-Meinhof 385, 393 Bharatiya Janata Partisi (BJP) bağımlılık teorisi 110 246 bağlantılılık 197 Bhopal (1984) 515 Bağlantısızlar Hareketi 269 bilardo topu modeli 29, bağlayıcı normlar ve kurallar 31–32, 164 640 bilgi ekonomisi 139–140, 197 Bakanlar Konseyi (AB) 246, ‘bilgisayar savaşı’ 343 662, 665 bilgi toplumu 140, 197, 204 ‘bakım açığı’ 571 bireycilik 136, 150, 152, 209, Bangkok Deklarasyonu (1993) 211, 253, 268, 272, 278, 270, 428 286 barış ekonomik bireycilik 208 negatif barış 346 bireysel haklar 284, 390, 402, pozitif barış 354 462 ‘barışa karşı suçlar’ 452, 465 Birleşmiş Milletler barış bölgeleri 46, 335, 337 Barışı İnşa Etme Komisyonu (2005-) 596 ‘barış getirisi’ 373 BM Antlaşması 586 Barış Gündemi (BM) 596, BM Günü 586 598–599 Çevre Programı (UNEP) barışı koruma 590, 592, 515, 517, 528, 598 594–595, 604 Çocuk Fonu (UNICEF) 587, barışı uygulama 465, 587, 595 598, 600 Barış için Ortaklık 344 Eğitim, Bilim ve Kültür başarısız devlet 174–175 Örgütü (UNESCO) Batı Afrika Ekonomik Top587, 600 luluğu (ECOWAS) Ekonomik ve Sosyal Konsey 646, 649, 658 (ECOSOC) 587–588, Batı Afrika Ekonomik ve Para 597, 600 Birliği 657 Genel Kurul 165, 419, 586–587, 596, 598, 600 Batı karşıtlığı 83, 277 Genel Sekreterliği 587, 598, Batılılaşma 205, 207, 253, 286, 666 438 Güvenlik Konseyi 169, 342, Bauman, Z. 202, 205, 221, 699 344, 350, 363, 368, 379, ‘bebek’ endüstri 132, 635 419, 421, 425, 439–440, Beck, U. 204 448, 460, 464–465, 467, Belçika 58–59, 64, 68, 469–471, 586–592, 594, 182–183, 247, 249, 344, 596, 598, 600–602, 567, 574, 589, 598, 662 604, 606–607, 613 İklim Değişikliği Çerçeve beleşçiler 354, 537 Sözleşmesi (FCCC, belle époque 58 1992) 216, 516–517,


Dizin

527–528, 533 İklim Değişikliği Konferansı (Kopenhag, 2009) 315, 517, 536, 538 İnsan Hakları Konseyi (2006-) 419 İnsan Hakları Ödülü 422 İnsan Hakları Yüksek Komiserliği 418 İnsanî Çevre Konferansı (UNCHE, Stockholm, 1972) 515, 517 Kadın On Yılı (1976-85) 557 Kalkınma Programı (UNDP, 1965-) 574, 597–599 Özel Komisyonu (UNSCOM) 373 Şartı 308, 417, 440, 451, 457, 460, 463–464, 587, 589, 591–592, 597–598, 600, 613 UNTAET 434 biyoloji kaderdir 568 ‘biyolojik realizm’ 94 Blackwater (Xe Services) 341 Blair, T. 432, 687 blitz 343 Blitzkrieg 64, 328 Bloom, M. 409 Bobbitt, P. 171 Bodin, J. 164 Bolivya 652, 659 Bombay bombalı saldırısı (2008) 395 Bookchin, M. 513, 521, 541 borç erteleme 502 borç hafifletmesi 507–508 borç krizi 486, 495, 672 Bormann, M. 452 Bosna-Hersek 79, 232, 248, 259, 336, 338–339, 344, 433–434, 452, 563, 569, 575, 595, 600, 666–667, 687 Botsvana 488 Boulding, K. 190, 514, 677 Boutros-Ghali, B. 598–599 ‘Bölgeler Avrupası’ 182 ‘bölgeler dünyası 642

bölgesel yargılama yetkisi 166 Brady bonoları (1989) 507 Brahimi Barışı Koruma Raporu (2000) 603 Brandt Raporları 483, 505 Brandt, W. 505 Braudel, F. 148 Braybrooke, D. 187 Brejnev Doktrini 77 Brett, E. 511 Bretton Woods Antlaşması 500, 608, 616, 622–623, 627–628 Bretton Woods sistemi 141–142, 298, 495, 579, 608, 616–618, 620, 622, 640 evrimi 616 ıslahı 634 kuruluş felsefesi 608 sona ermesi 620, 622, 637 Brezilya 44, 137, 154, 169, 216, 288, 313, 370, 491, 506, 538, 544, 575, 600, 602, 623, 626, 633, 638–639, 643, 652, 659, 673, 690–691 BRIC ülkeleri (2001-) 44, 314–315, 638–639 Bright, j. 102 brinkmanship 74 Brown, C. 53 Brown, M.E 357 Brundtland Komisyonu 516–517 Brundtland Raporu 505, 516, 521 Brüksel Antlaşması (1948) 344 Budizm 122, 262, 264, 267, 272–273, 353, 522 bulaşma (‘contagion’) 154 Bull, H. 33, 104, 364, 610 Burchill, S. 127 Burma/Myanmar 64, 69, 199, 436, 442, 655–656 Buruma, I. 278 Bush Doktrini 306, 374 Bush, G.H.W. (1989-1993)

283, 300, 590 Bush, G.W. (2001-2009) 186, 190, 260, 265, 285, 295, 304, 306–307, 376 buzul çağ 524 bürokratik örgütlenme modelleri 185, 188, 192 ‘bürokratik siyaset’ modeli 190 bütüncüllük 119 Büyük Bunalım/Buhran (1930’lar) 64, 149, 152–153, 155, 157–158, 585, 597, 616, 619–620, 637 Büyük Çöküş (Galbraith, 1955) 152 Büyük Toplum (Johnson) 624 Büyümenin Sınırları (Meadows, vd., 1972) 515 ‘büyüme olarak kalkınma’ 480, 573 Byers, M. 473

C-Ç Canlı Yardım Konserleri (1985) 499 Capra, F. 522 Care International 30 Carr, E.H. 65–66, 95–96, 201 Carson, R. 513 Carter, A. 397 Castells, M. 180, 199, 204 caydırıcılık 292 caydırma 542, 590 cemaatçilik/toplulukçuluk/ komüniteryanizm 124, 242, 255 Cemaat-i İslâmî 396 Cenevre Konvansiyonları 341 Cenevre Sözleşmeleri (1926) 403, 412, 420 protokoller (1949; 2005) 465, 1977 ‘ceset torbası etkisi’ 436 Cezayir 69, 238, 284, 336, 391, 394–395, 405, 545, 574

733


734

Heywood | Küresel Siyaset

Cheney, D. 186 Chiang Mai Girişimi 657 Chicago Okulu 497 Chomsky, N. 111, 310, 312, 332, 390, 424 Chua, A. 244 Churchill, W. 71, 612, 660–661 Cihat 273, 275–276, 331 ‘lidersiz Cihat’ 392 cihatçı terörizm 393 Cinsiyet Güçlendirme Ölçütü 573–574 Cinsiyet Temelli Gelişme İndeksi 573–574 Clausen, A.W. 629 Clausewitz, K. von 332, 334, 336, 340, 356 Clinton, B. 199, 283–284, 432, 471, 627 ‘CNN etkisi’ 432 Cobden, R. 102–103 ‘Coca Kolonileşme’ 206 Cohen, R. 221 Cohen-Tanugi, L. 697 Conrad, J 385 Cooper, R. 171, 173–174, 304–306, 325, 430, 615 Cornia, G.A. 488 Cowen, N. 89 Cox, M. 325 Cox, R. 40, 62, 108, 113–114, 139, 167, 172–173, 302, 518 Creveld, M. van 334 cumhuriyetçi liberalizm 105

çevre merkezlilik 522 çevresel felâket 679, 691–692, 696 çevre vergileri 520 Çin 44, 54–56, 64, 70–72, 74–75, 80, 85–88, 92, 120, 133–136, 138, 142, 155, 158–160, 169, 175–176, 199, 211, 213, 231–232, 238, 241, 245, 261–264, 270, 272, 288, 297, 305, 311, 313–318, 321–324, 350, 363, 371–372, 375–376, 380, 422, 425, 428, 432, 436, 471, 475, 483, 487–491, 496–498, 506, 528, 530–531, 533–534, 536, 538, 542, 544–546, 574, 586–587, 589, 598, 600, 602, 623, 633, 638–639, 652, 655– 657, 668, 673, 676, 678–681, 683–687, 689–691, 694, 696 Çin Komünist Partisi 315, 318, 687 ‘Çin yüzyılı’ 314, 686 Çocuk Hakları Sözleşmesi (1990) 420–421 çocuklar 436, 439, 498, 522, 529, 557, 566–568, 572, 574, 576 ‘çoğunluğun tiranlığı’ 415 çok-kültürcülük 242–243, 258 çok-kültürlülük 206, 222, 235, 241–242, 244, 415 çok-taraflılık 307, 312, 314, 323–324

Çad 574, 666 Çeçenistan 163, 232, 246, 248, 301, 336, 338, 395, 405, 441 Çek Cumhuriyeti 316, 322, 344, 366, 376, 670 ‘çekirdek’ devletler 261–262 Çekoslovakya 67, 74, 76, 96, 298, 424, 590, 651 Çernobil Felâketi (1986) 515 çevrecilik 513

D Daly, H. 157 ‘damlama’ teorisi 491 Danimarka 64, 147, 186, 249, 344, 487, 501, 574, 664, 671 Danimarka’daki karikatürler (2005) 281 Daoizm 273 Darfur 436, 442, 589, 603,

647 Darwin, C. 329, 677 dayanışma hakları ‘üçüncü nesil’ haklar 415 deflasyon 149, 153 de Gaulle, C. 661, 663 değişim oranı 636 ‘demir perde’ 71 ‘demokrasi açığı’ 668, 694 demokratik barış tezi 105–106, 682 demokratikleşme 101 deneysel metot 677 dengeleme 322 dengesiz kalkınma 110 denkleyici güç 212 Der Derian, J. 116, 343, 678 ‘derin bütünleşme’ 141 Derrida, J. 116 Dessler, A 549 detant (yumuşama) 75 Deutsch, K 646, 651 devalüasyon 153, 628 devlet dönüşümü 171 devlet egemenliği 26, 29, 123, 168, 171, 175, 178, 412, 424, 437, 440, 459, 463, 560, 656 devlet güvenliği 178, 402, 472 devletin bekâsı 183 devlet inşası 70, 83, 171, 176 devletler sistemi 29, 35, 163, 608, 651, 660, 681, 687–688 devlet-merkezli 29 devlet terörizmi 387, 390 devlet yönetimi 95 Dışişlerinden Sorumlu Avrupa Komiseri 669 dışsallık (‘sosyal mâliyet’) 519 diaspora 238–239, 241 Yahudi diasporası 238–239 diplomasi 31 diplomatik dokunulmazlık 453, 455 diplomatik etki 311, 646 doğa hâli 93


Dizin

doğal haklar 411, 413, 415, 418 doğrudan eylem 219 Doğu Asya Zirvesi (2005-) 649 Doğu Hindistan Şirketi 147 Doğu Kongo 666 doğum oranları 271, 532 Doğu Timor 335, 431, 433–434, 595, 600, 646, 687 Doğu Timor Mahkemesi (2002-) 468 dolar emperyalizmi 110, 480 Dominik Cumhuriyeti 572 Donnelly, J. 445 ‘dostlar anarşisi’ 115 Downs, A. 185 Doyle, M 682 dönüşümcüler 38 Dördüncü Dünya 70, 216, 488 döviz kuru 617 Dresden 343 Duckett, J. 325 Dunne, T. 193, 445 durgunluk 152 Durkheim, E. 209 Duvall, R. 296 Dünya Bankası (1946-) 30, 44, 85, 111, 137–138, 144, 148, 155, 169, 302, 431, 474, 477, 480–481, 484–485, 487–488, 495–498, 500, 507–508, 554, 557, 575, 578, 584, 587, 600, 608, 611, 616–617, 627–631, 633–634, 636–637, 640–641, 680 dünya düzeni 66, 78–79, 88, 173, 284, 288, 296, 298, 300–301, 313, 316, 319, 324, 430, 432, 437, 441, 444, 462–463, 590, 612, 675 Dünya Ekonomik Forumu 214, 218 Dünya Hindu Konseyi 265 dünya hükümeti 93, 123,

354, 448, 460, 518, 591, 600, 604, 608, 611–614, 640 Dünya İnsan Hakları Konferansı (Viyana, 1993) 270, 418, 428 Dünya Kalkınma Raporu (Dünya Bankası) 500 Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) 517 Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 587 Dünya Savaşı Birinci Dünya Savaşı 27, 54, 58–59, 61–69, 71, 76, 88, 91, 96, 100, 106, 109, 149, 227, 232, 234, 269, 276, 278, 298, 331–332, 335, 362, 464, 543, 567, 579, 583, 586, 661, 668 İkinci Dünya Savaşı 54, 63–68, 70–71, 73, 76, 79, 88–89, 96, 141, 153, 155, 231–232, 234, 238, 244, 246, 248, 296, 298, 301–302, 310, 312, 322, 328, 331, 347, 349, 352, 360, 399, 412, 438, 452, 462, 464, 474, 567, 569, 579, 584–585, 596, 608, 616–617, 619–620, 628, 630, 640, 660, 668, 679, 685 üçüncü dünya savaşı (engellenen) 588 dünya sistemler teorisi 110, 148, 480, 490, 492, 690 Dünya Sosyal Forumu (2001) 481 Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ, 1995-) 33, 37, 44, 85, 107, 111, 144, 170, 215, 314–315, 455, 490, 500, 503, 508, 578, 587, 608, 611, 616, 623, 628, 630–633, 635, 637, 640, 645–646, 652–653, 659, 669, 679–680, 690 ‘dünya toplumu’ 195 ‘düşük politika’ 103

E Easterly, W. 504 ‘ebedî barış bağları’ (Cobden) 103 Ebu Gureyb Hapishanesi 311 egemen eşitlik ilkesi 459 egemenlik 26, 29, 31, 36, 62, 163–166, 170, 178, 183, 192, 407, 440–441, 444, 448, 461, 464, 472, 560, 611, 648, 681, 693 dışsal egemenlik 165 ekonomik egemenlik 168 havuzda toplanmış egemenlik 648 içsel egemenlik 164 sorumlu egemenlik 440 egoizm 91, 104, 427 ‘egoizm artı anarşi eşittir güç politikası’ 91 Ehrenreich, B. 572, 577 Einstein, A. 612, 677 eklemlenme 322 eko-anarşizm 521 eko-feminizm 521 ekoloji derin ekoloji 119, 522 ekolojizm 118 ekonomik adam 570 ekonomik büyüme 43, 70, 119, 132, 135, 145, 202, 315–316, 479–480, 496, 498, 519, 533, 536–537, 620, 628, 686 ekonomik döngü (Schumpeter) 151 ekonomik emperyalizm 110, 480 ekonomik göçmen 239 Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) 141, 215–216, 476, 489, 500–501, 614, 621 ekonomik küreselleşme 35, 39, 58, 78, 85, 121, 128, 130, 137, 141, 144, 150, 160, 172, 180, 208,

735


736

Heywood | Küresel Siyaset

213, 235 ekonomik milliyetçilik 132, 331–332, 568 ekonomik özgürlük 39, 136, 150 ekonomik, sosyal ve kültürel haklar 413–414, 444 ekonomik süper güç 74, 297, 317, 425 ekonomik tahmin 694 ekonomik yeniden yapılanma 595, 660 ekosistem 119, 513 eko-sosyalizm 119, 518, 520 ‘eko-şehirler’ 542 Ekvador 652, 659 Ekvator Ginesi 545 El Cezire 280, 282 eleştirel teori 27, 41, 108–109, 112, 114, 116–117, 524, 560 El-Fetih 392 El-Kaide 29, 116, 278, 280–282, 344, 388, 391–392, 395–396, 399–400, 404, 409 Elliott, L. 549 ‘elmas savaşları’ 545 El Salvador 460, 568, 595, 600 Elshtain, J.B. 349, 552, 560, 571 emperyal aşırı genişleme 303 emperyalizm 56, 110, 253, 269, 306, 310, 428, 437, 480, 611 en çok kayrılan ülke 631 Endonezya 148, 154–155, 169, 269, 313, 396, 431, 434, 468, 545, 655, 666 enerji güvenliği 186, 512, 543, 546 enerji kaynakları 284, 290– 291, 542–544, 548 enflasyon 134, 485, 622 Engels, F. 110 English, F. 404 ‘en güçlü olanın hayatta kalması’ (Spencer) 329

Enloe, C. 557, 566, 571, 577 entropi 515 erkeklik 562 Ermeniler 239, 466 Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY, 1993-) 467, 469 ETA (İspanya) 385, 388 etnik grup 224 etnik-merkezcilik 190 etnik temizlik 235, 248, 339, 341, 439 etnisite 50, 82, 124, 211, 225, 229, 235, 241–243, 247, 250, 252, 255–256, 258, 271 Euratom 664, 668 evrenselcilik 417, 426, 429, 467, 499, 635, 693–694 ‘evrensel demokrasi’ (Held) 637 Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi (1948) 417, 420, 438, 598 Suudi Arabistan’ın reddi 428 evrensellik 413, 417 Evrensel Zenci Haklarını Geliştirme Derneği (UNIA, 1914-) 257

F Fakirliği Azaltma Stratejisi Kitapçıkları 498 ‘fakirliğin sonu’ (Sachs) 499 Fakirliği Tarihe Göm Kampanyası 499 fakirlik fakirlik döngüsü 488 göreli fakirlik 476 mutlak fakirlik 475 Fanon, F. 270 Fawn, R. 675 faydacılık 209, 519 fayda-mâliyet analizi 333, 368 federalizm 643 ‘felâket kapitalizmi’ (Klein) 140

‘felâket senaryoları’ 532 feminizm ampirik feminizm 556 birinci dalga feminizm 552 eko-feminizm 521 farklılık feminizmi 553 ikinci dalga feminizm 551 İslâmî feminizm 271, 560 liberal feminizm 552, 560 özcü feministler 556 radikal feminizm 552, 554 feodalizm 57 Filipinler 396, 569, 655 Filistin Halk Kurtuluş Cephesi 392 Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) 83, 279, 385, 392–393 Finansal İstikrar Forumu 637 Finansal İstikrar Kurulu (FSB2009-) 637 Finlandiya 352, 574, 584, 664 Finnemore, M. 432 Fischer, F. 61 Fordizm/post-Fordizm 196 Forster, E.M. 24 fosil kaynakları 513 fosil yakıtlar 533, 540, 543 Foucault, M. 43, 45, 62, 116 Fox, W. 70 Frankfurt Okulu 62, 109, 113–114, 584 Fransa 28, 59, 64, 66, 68, 73, 92, 96, 130–131, 169, 175, 182, 188, 223, 231, 234, 238–239, 244, 247, 249, 277, 281, 305, 327, 344, 363, 374, 383, 421, 452, 466, 500, 574, 586–587, 590, 602, 623, 632, 643, 646, 656, 660–662, 664–667, 670, 672, 682 Fransız Devrimi (1789) 76, 385 Friedman, M. 130, 136–137, 497 Friends of the Earth (Yeryüzü Dostları) 526


Dizin

Fukuyama, F. 62, 76, 79, 105, 254, 568, 682–683 fundemantalizm 83, 248, 252, 266–268, 274, 284, 286, 399, 563 futbol savaşı (1969) 460

G Gaia hipotezi 118–119, 523 Galbraith, J.K. 197 Gamble, A. 161, 636 Gana 269, 496, 658 Gandhi, İ 568 Gandhi, M.K. 268, 270, 353, 540, 568, 612 Garvey, M. 257 gayri sâfî millî hâsıla 146, 479 gayri sâfî millî hâsıla (GSMH) 151, 156, 246, 479, 484, 486, 492, 496, 501, 505, 532, 652, 659, 668, 670 geçiş ülkeleri 626 gelecek nesiller 478, 519, 522, 528, 692 gelenekselcilik 259 Gellner, E. 226–227, 231, 244 Gemeinschaft (cemaat) 196 ‘genel irade’ (Rousseau) 165, 229 General Motors 29, 147 George, S. 503 Gesellschaft (topluluk) 196, 209, 254 ‘gıda dampingi’ 505 gıda yardımı 505, 669 Giddens, A. 37, 210 Gini katsayısı 487 glasnost 76 Goldman Sachs 638 Goldstein, J. 566 Google 29, 200–201 Gorbaçov, M. 74–78, 88, 298–300, 425 Gore, A. 528 Goring, H. 452 ‘göç çağı’ 238 gömülü liberalizm 619

‘gönüllüler koalisyonu’ 84, 306, 342, 592 gönüllülük 113 görecelik 426, 429 göreceli kazanç 99 Graham, P. 325 Grameen Bankası 575 Gramsci, A. 109, 112, 302 Gray, C. 473 Greenpeace (Yeşil Barış) 29–30, 178, 513, 526 Greig, A. 511 Grotius, H. 348, 411, 429, 448–450, 612, 687 Grundrisse (Marx, 1857-58) 142 ‘grup düşüncesi’ (‘groupthink’) 191 Guantanamo Hapishanesi 308, 311, 350, 402–404, 406, 422 Guantanamo Körfezi 350, 402, 404, 406, 422 Gujarat 562–563 Gunning, J. 409 güç dengesi 33 ‘güçlünün zayıflığı’ 406 güç politikası 40 ‘güç söylemi’ (Foucault) 43, 116 gümrük birliği 646, 656–657, 659, 669 Güney Afrika 58, 70, 83, 147, 169, 235, 308, 313, 353, 370, 399, 407, 460, 538, 589–590, 600, 602, 623, 633, 646, 649, 657–658 Güney Afrika Gümrük Birliği (1910-) 644, 649, 657 Güney Afrika Kalkınma Koordinasyon Konferansı 646 Güney Afrika Kalkınma Topluluğu (SADC, 1992-) 649, 657 Güney Denizi Şirketi 149 Güneydoğu Asya Devletleri Örgütü (ASEAN) 644, 646, 649, 653,

655–657 ASEAN+3 657 ASEAN Bölgesel Forumu 649, 657 ASEAN Serbest Ticaret Bölgesi 652–653, 655 Güney Kore 135, 155, 169, 174, 211, 245, 270, 313, 370, 375–376, 381, 422, 491, 496–497, 569, 626, 656–657 ‘Güney Uzlaşısı’ 483 güvenli bölge 431, 596 güvenlik 29 güvenlik çelişkisi 564 ‘güvenlik rejimleri’ 47 ‘güvenlik toplumu’ 646

H Haas, E. 650–651 Habermas, Jürgen 114, 462 Hadfield, A. 193 hafifletme 535 Hagenbach, P. von 465 Haider, J. 249 Haiti 174, 431–432, 590, 687 haklar birinci nesil 415 ikinci nesil 415 kadın hakları 270–271, 463 negatif haklar 413 pozitif haklar 414 sivil haklar 257, 302, 354, 414–415 üçüncü nesil 415 ‘haklı neden’ 350–351 Halife 275 Halkın Hareket Partisi 245 Halliburton 341 Hall, J.A. 697 Hall, P. 133 Hamas 83, 276, 279, 344, 391 Hammarskjöld, D. 586, 593, 598 Hardin, G. 518, 540 Harvey, D. 161, 203 hava gücü 311 Havana Şartı (1948) 631

737


738

Heywood | Küresel Siyaset

havuzda toplanmış egemenlik 170 ‘hayâlî cemaat’ (Anderson) 231 Hay, C. 53 Hayek, F.A. von 130, 136–137 hayvan hakları 514 Hegel, G.W.F. 647 hegemon 44 hegemonya 112 Hehir, A. 445 Held, D. 35–37, 50, 53, 553, 637, 692–693 Held, V. 490 Helsinki Konferansı (1975) 79 Herder, J. 226 Herring, E. 383 Hertz, N. 111 Hess, R. 452 Hıristiyanlık (Ortodoks) 684 Hıristiyan yeni sağı. Bkz yeni Hıristiyan sağı Hırvatistan 79, 232, 339, 563, 667, 670 HIV/AIDS 86, 488, 502, 599, 647, 690, 692 hızlandırıcı ilkesi 151 Himalaya buzulları 528 Hindiçin 238 Hindistan 44, 55–56, 69, 86–87, 147, 169, 174, 181, 224, 231, 238, 246, 264–265, 269–270, 272, 288, 305, 311, 313, 316–318, 323, 353, 363, 367–369, 372–373, 383, 385, 430, 471, 481, 487, 491, 496–497, 506, 528, 533–534, 538, 544–546, 562–563, 573–575, 589, 594, 600, 602, 623, 633, 638–639, 655–657, 668, 673, 682, 690–691 Hinduizm 262, 264–265, 267, 270, 272 Hindu milliyetçiliği 246, 562 ‘hiper-güç’ 301 hiper küreselcilik 36

Hiroşima ve Nagasaki 64, 74, 352, 359–360, 369 Hitler, A. 66–67, 88, 188, 190–191, 349 hiyerarşi 177 Hizbullah 83, 274, 276, 279, 344, 388, 391–392, 399, 404 Hizbul Tahrir 281 Hizmetlerin Ticaretiyle İlgili Anlaşmalar (GATS) 632 Hobbes, T. 40, 42, 92–95, 107, 164, 330, 411, 449, 458 Hobsbawm, E. 59, 89, 227–228 Hochschild, A.R. 577 Hochstetler, K. 549 Hoffman, B. 391, 409 Hollanda 56, 58, 64, 68, 231, 238, 249, 344, 460, 467, 469, 501, 545, 574, 662, 664, 666, 670 Hollanda hastalığı 545 Hollywood 38, 213, 532, 678 homeostaz 513, 523 homojenleşme 204 Hong Kong 135, 155, 270, 491 Horkheimer, Max 114 ‘hoşnut çoğunluk’ (Galbraith) 197 Howard, M. 357 Howards End 24 hukuk doğal hukuk 449, 452 pozitif hukuk 449, 451 sert hukuk 448 uluslararası insanî hukuk 446, 450, 467–470, 472 hukuk bilimi 462 hukukla ilgili emir teorisi (Hobbes) 449 ‘hukukun genel ilkeleri’ 454 hukukun üstünlüğü 107 Hulme, D. 511 Humeyni, Ayetullah 83, 264, 266, 274, 276 Huntington, S.P. 80, 213,

260–263, 287, 304, 331, 644, 682, 684–685 medeniyetler çatışması tezi 684 üç demokratikleşme ‘dalgası’ 682 Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC, 1988) 516–517, 526–529, 531–532, 535, 542 hükümetler-dışı örgütler (NGO) 29–30, 117, 180, 183, 194, 199, 201, 214, 216–220, 319, 412, 420–422, 444, 460, 462, 469, 474, 481, 499, 502, 509, 513, 535, 542, 580, 614 Hymans, J. 383

I-İ INTERFET 434 IRA (Britanya) 385, 388, 392, 405 Irak 48, 55, 74, 79–80, 82–85, 98, 106, 176, 186, 188, 223, 225, 260, 274, 276, 279, 281–282, 292, 295, 306–311, 321, 328, 335–338, 341–344, 354, 367– 368, 370, 373–374, 395–396, 401, 405, 433, 435–436, 442, 444, 456–457, 468, 471, 546, 569, 590–592, 600, 644, 678, 687 Kuzey Irak 335, 431, 442 Irak Savaşı (2003-) 74, 84, 186, 276, 306, 321, 337, 341–342, 344, 374, 433, 569, 591–592 Ismay, Lord 344 Itoh, I 358 iç savaş 47, 93, 123, 174, 326, 336, 376, 429, 442, 488, 569, 594 idealizm 78, 101, 300, 458


Dizin

‘ihtiyaçlar hiyerarşisi’ (Maslow) 476 ihtiyat ilkesi 526 iki-kutupluluk 73, 296–298, 320, 322, 324 ‘İkinci Soğuk Savaş’ (1980’ler) 78, 88, 298, 303, 515 ikinci vuruş 364 iklim değişikliği 34, 49, 51, 103, 118, 169, 178, 304, 314, 319, 512, 516, 523, 525–528, 531, 533–534, 536–538, 540–543, 604, 623, 683, 691–692 iletişim teknolojileri 140, 197, 214, 220 ilişkisel güç 291 ‘ilk nükleer çağ’ 363 ilk vuruş 364 İngiliz (Britanya) İmparatorluğu 69, 301 İngilizce 213, 224, 237, 242, 667 İngiliz Okulu 104, 195, 450 İngiltere 57–59, 61, 64, 66, 68–69, 71–73, 80, 85, 96, 129–130, 134, 137, 139, 158, 169, 175, 179, 182, 188, 224, 231, 238–239, 244, 277, 296, 301–302, 305, 311, 313, 321, 327, 344, 353–354, 363, 366, 370, 373–374, 377, 385, 394–395, 402, 432, 452, 466, 475, 489, 584, 586–587, 590, 592, 598, 602, 611, 616, 620, 623, 632, 635, 643, 661, 664, 667, 671–673, 682, 686–687 insancıllık 378, 412, 424 insan doğası 94, 103, 185, 329, 349, 480 insan hakları 49–50, 94, 103, 109, 123–124, 165, 178, 211, 213, 228, 255, 271, 280, 321, 401, 410– 429, 432, 435–437, 440–441, 444–446,

449–450, 452, 460, 462–463, 468–470, 501, 554, 565, 577, 579, 596–597, 600, 603–606, 629, 647, 658, 668, 685 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (1948) 30, 410, 412, 452 İnsan Hakları İzleme Örgütü 420, 425 İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (BM) 418 insanî 429 ‘insanî gelişme’ 478 İnsanî Gelişme İndeksi (HDI) 478, 599 İnsanî Gelişme Raporu (yıllık, UNDP) 484, 486, 488–489, 599 İnsanî Güvenlik Geçidi 564 insanî müdahale 51, 120, 165, 178, 303, 350, 410, 417, 429–431, 433–434, 436–438, 440–442, 444–445, 464, 472, 687 insanî yardım 174, 434, 506, 562, 595, 603–604, 669 insan kaçakçılığı 572 insanlığa karşı suçlar 425, 452, 466–467, 469–470, 472 internet 197 intihar terörizmi 398–399 İran 56, 74, 83–85, 199, 225, 264, 266, 270–271, 274–276, 279, 281, 303, 305–308, 311, 313, 337, 366–370, 374–377, 380–382, 394, 546, 574, 644, 667 İrlanda 58, 158, 574, 664, 673 İskandinav Konseyi 644, 649 İskandinavya 131, 249 ‘İslâmcı faşizm’ 275 ‘İslâmî devlet’ 275 İslâmî fundamentalizm 399 İslâmî terörizm 350, 391,

393–395, 398–399, 401, 407, 409 İslâmofobi 273, 281 İspanya 58, 149, 158, 182, 232, 237–238, 247, 341, 385, 395, 402, 468, 574, 592, 643, 645, 664, 671, 673, 682 İsrail 81–83, 165, 261, 265– 266, 275–277, 279, 281–282, 305, 307, 311, 313, 321, 327, 338, 344, 363, 367, 369, 374, 391, 394–395, 399, 402, 404–405, 407, 420, 457, 471, 590, 594 İstihdam, Fâiz ve Paranın Genel Teorisi (Keynes, 1936) 152 istikrarsızlık bölgesi 337 İsveç 28, 131, 501, 574, 643, 664 İsviçre 183, 224, 525, 528, 632, 680 işbölümü 129 işçi sendikaları 571 işkence 403 İşkenceye İlişkin Deklarasyon (1975) 421 iş konseyleri 131 işlevselcilik 581–582, 647, 650, 674 İşleyen Bir Barış Sistemi (Mitray, 1966) 651 itaat 254 İtalya 57–59, 64, 66, 68, 73, 92, 169, 230, 232, 234, 249, 296, 344, 385, 583–584, 623, 662, 664, 673, 682 ithâl ikâmeci 491 İzlanda 237, 344, 526, 574

J Jackson, R. 127, 386, 409 Jainizm 264 Janis, I 191 Japonya 31, 59, 64–65, 67–68, 72–74, 80, 131, 133–135, 138, 145,

739


740

Heywood | Küresel Siyaset

147, 156, 163, 169, 211, 234, 264, 270, 293, 296–297, 302–303, 310–311, 314, 316–317, 320, 323, 352, 359– 360, 362, 369–370, 375–376, 381, 385, 498, 583–584, 597, 602, 617, 623–624, 652, 655–657, 682, 690, 694 Japonya: Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı 135 Jarvis, L. 409 Jefferson, T. 413 Jervis, R. 190, 364 Jessop, B. 172 jus ad bellum 350–352, 356, 464 jus in bello 348, 350–352, 356, 378, 464 Jübile 2000 499

K kadın hareketi 198, 214–215, 303, 554, 558 kadınlara oy hakkı verilmesi 554 Kagan, R. 80, 304, 323, 668, 684 Kahire İslâmda İnsan Hakları Deklarasyonu (1990) 428 Kahn, H. 378 kaldırma kapasitesi 518 Kaldor, M. 212, 248, 336, 340, 357 Kalistan 224, 265 kalkınma 475 kalkınma ahlâkı 499, 510 kalkınma girişimleri 501, 554, 575 Kalkınma Gündemi (BM) 599 Kambanda, J. 468 Kamboçya 174, 245, 429–430, 468, 595, 646, 655 Kamerun 460, 468 kamikaze pilotları 399

kamusal mal 313 Kanada 58, 137, 139, 169, 182–183, 224, 237, 242, 247–248, 295, 344, 370, 439, 475, 574, 623, 643, 652, 658–659 Kan Ayini (Ehrenreich, 1997) 550 Kant, I. 41, 44, 62, 100, 105, 124, 283, 334, 612 kaos teorisi 122 ‘kapitalist çevrelenme’ 79 kapitalist kuşatma 300 kapitalizm 25, 29, 59, 62, 71–73, 87, 109–110, 128–136, 138–139, 146, 149–151, 160, 208, 215–216, 253, 256, 266, 299, 309, 425, 481, 485, 499, 540, 542, 591, 628, 633, 637, 690 çevreci kapitalizm 520, 540 küresel mâlî kriz 158, 169, 502, 628 sanayi kapitalizmi 244 turbo kapitalizm 151 türleri 129 ve demokratikleşme 150 ve komünizm 59, 71, 266 ve sosyalizm 128, 150 kaplan ekonomiler 483, 491, 496 Kapsamlı Deneme Yasağı Antlaşması (CTBT) 372, 380 Karaçiç, R. 468 ‘kara kutu’ teorisi 188, 560 Kara Mayınları Sözleşmesi (1997) 421 karma-aktör modeli 29 ‘karmaşık karşılıklı bağımlılık’ (Keohane ve Nye) 32–33, 103, 295, 299, 580–581 Karns, M. 641 karşı ayaklanma 678 karşılaştırmalı üstünlük 635 karşılıklı bağımlılık 24, 26, 28, 32–33, 36, 39, 41, 44, 46, 52, 62, 70,

90, 103–104, 106, 113, 120–121, 126, 141, 167, 173, 184, 220, 263, 294–295, 299, 319, 321, 522, 558, 560, 580–581, 606, 640, 650, 654, 680–681, 685, 687 Karşılıklı Kesin Yıkım (Mutually Assured Destruction - MAD) 74, 297, 364, 369, 375, 378, 398 karşı-terörizm kasırgalar 530 Katar 282, 471 ‘kaygısız modernleşme’ 628 ‘kayıp kadınlar’ 573 kaynak güvenliği 543 ‘kaynakların lâneti’ 547 kaynak savaşları 524, 544 Kazakistan 370, 546, 657 Keane, J. 221 Kegley, C. W. 697 Kellogg-Briand Paktı (1928) 458 kendi başının çaresine bakmak (self-help) 33 Kennedy, P. 303, 325 Kent, G. 89 Kenya 30, 69, 395, 400, 404 Keohane, R. 32–33, 103, 295, 455, 560, 580–581 Kepel, G. 287 Keşmir 224, 367, 395, 594 Keynesçilik 136, 621 Keynes, J.M. 132, 153, 155, 619 Kıbrıs 598 Kırgızistan 657 ‘kısa’ 20. Yüzyıl (1914-90) 59, 71 kıtlık 140, 218, 504 Kızıl Ordu (Japonya) 385, 393 Kızıl Tugaylar 385, 393 Kilkullen, D. 340 kimlik 256 kimlik savaşları 337 kimlik siyaseti 211, 256–259, 270, 275, 286, 337


Dizin

kimyasal ve biyolojik silâhlar 328, 360, 370, 398 King, M.L. 257, 354, 568 ‘kirli eller’ 352, 390, 406 Kissinger, H. 98, 667 Kişi ve Vatandaş Hakları Bildirgesi (1789) 411 kitle imha silâhları (WMD) 305–308, 359, 361– 362, 368, 370–371, 376–377, 392, 398, 401, 592 klâsik realizm 91 Klein, N. 111, 140, 150, 206–207, 209 kloroflorokarbonlar (CFC) 119, 515 kolektif devlet 171 kolektif güvenlik 46, 107 kolektif ikilem 33, 178 kolektif iyi 536 kolektif kimlik 134, 242, 247, 255, 259 Kolko, G. 72 Kolombiya 395, 545, 652, 659 ‘komşuyu fakirleştir’ politikaları 153 Komünist Manifesto (Marx ve Engels, 1848) 110, 128 komünizm 59, 62, 71, 73, 75–76, 78–79, 245, 259, 264, 266, 300, 303, 389, 415, 425, 546, 591 konfederasyon 643 Konfüçyüsçülük 211, 272–273 Kongo (Demokratik Kongo Cumhuriyeti) 174, 336–337, 407, 422, 442, 574, 595, 598 ‘kontrol edilebilirliğin ötesine geçmiş’ (Beck) 202 Kopenhag kriterleri (1993) 670 Kore Savaşı 71, 84, 376, 589, 592 korkudan kurtulma 564–565 korumacılık 67, 616, 629, 635 Koruma Sorumluluğu (R2P) 439–440, 443–445,

464 Koskenniemi, M. 473 Kosova 79, 83, 106, 163, 232, 248, 301, 328, 335, 338–339, 343–344, 356, 431–434, 440, 442, 464, 589, 667, 687 koşulluluklar 495 Kölelikle Mücadele Topluluğu 412 Kölelik Sözleşmesi (1926) 412 Körfez Akıntısı 532 Körfez Savaşı (1991) 79, 83, 186, 284, 300, 328, 343, 350, 368, 546, 590, 592, 600, 687 Krueger, A. 629 Krugman 634 Kuhn, T. 125 ‘kumarhane kapitalizmi’ 154, 160 kurum 447 kurumsal güç (Barnet ve Duvall) 296 kutsal kitap gerçekçiliği 266 ‘Kutubculuk’ 278, 280 Kutub, S. 278, 280, 400 kutupluluk 100 Kuveyt 79, 186, 284, 328, 457, 592, 600, 687 Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşması (NAFTA, 1994-) 168, 485, 644–645, 649, 652–653, 659 Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO, 1949-) 71, 76, 79, 106, 170, 246, 297, 309, 311, 316, 318, 322, 328, 339, 343–344, 350, 377, 431–432, 434, 440, 442, 464, 589, 644, 649, 657, 666–667, 674 Kuzey İrlanda 182, 224, 385, 405 Kuzey Kore 84, 305–307, 311, 367–368, 370, 372, 374–376, 380, 382,

667 Küba 84 Küba Füze Krizi (1962) 72, 74, 189, 354, 590 kültürcülük (Herder) 242–243, 258, 261 kültürel aidiyet 229, 263 kültürel bağlar 106, 232 kültürel görecelik 429 kültürel görecelilik 124 kültürel haklar 270, 413–414, 416, 444 kültürel homojenleşme 204, 263 kültürel kutuplaşma 213 kültürel küreselleşme 75, 78, 168, 194, 203, 205–208, 213, 220, 235, 337 kültürel milliyetçilik 247 kültürel varlıklar 645 kültür emperyalizmi 205, 220, 257 ‘kültür endüstrisi’ 213 Kürdistan İşçi Partisi (PKK) 392 küresel adâlet 49, 51, 94, 111, 115, 122, 124, 215, 410, 458, 462, 492, 499, 696 küreselcilik 34 küresel düşünmek 90, 120 ‘küresel düşün, yerel hareket et’ (slogan) 182 küresel düzen 36, 50, 105, 252, 654 küresel ekonomi-politik 142 küresel ekonomi yönetimi 481 küresel eşitsizlik 311, 364, 484–486, 493, 504, 511, 599, 623, 640 Küresel Güney 70, 119, 315, 324, 393, 415, 481, 483, 638, 669, 689–690, 696 küresel güvenlik 48 küresel hegemon 301, 304, 310–311, 324, 611

741


742

Heywood | Küresel Siyaset

küresel hegemonya 262, 303, 306, 324, 611–612, 614 küresel ısınma 111, 506, 516, 525–527, 530, 692 küreselleşme 24–25, 30, 34–39, 44, 48, 58, 75, 78, 80, 85, 111–113, 121, 124, 128, 137, 141–145, 147–148, 150–151, 160, 166–168, 170–172, 176, 178, 180, 197, 199, 203–208, 212–213, 215–216, 218, 220, 235, 244, 246, 248, 259–260, 263, 267, 295, 311, 324, 335, 337, 340, 384, 393, 402, 408, 440, 474, 481, 490–492, 499, 550, 569, 571, 576–577, 599, 608–609, 623–624, 633, 640, 642, 652–654, 675, 681, 693, 697 ‘hızlandırılmış’ küreselleşme 85, 142 küreselleşme karşıtı milliyetçilik 248 küreselleşme karşıtlığı 111 küreselleşme paradigması 24 küresel liberalleşme 213 küresellik 34 küresel mâlî kriz (20072009) 43, 83, 86, 140, 154–156, 158, 160–161, 169, 246, 311, 314, 502, 627–628, 634 ‘küresel mallar’ 490 küresel medya kuruluşları 204 küresel sivil toplum 30, 39, 194–195, 198, 201, 212, 214–216, 218, 220–221, 319, 614, 637, 693 küresel tek-kültür 204, 213, 220 küresel terörizm 37, 80–81, 84, 203, 260, 393–395, 398, 408, 615, 676 küresel vatandaşlık 123 ‘küresel yönetişim’ 33, 51–52, 65, 177–179, 212, 216,

305, 322, 462, 580, 600, 606, 609, 611, 613–615, 627, 637, 640, 648, 650, 692 ‘küreyerelleşme’ 204, 213 Kürtler 225, 232, 292, 431, 433 Kyoto Protokolü (1997) 216, 304, 516–517, 528, 530, 533–536, 538

L Ladin, Usame bin 48, 84, 274, 278, 280, 282, 400, 404 Laferriére, E. 549 Lahey Barış Konferansları (1899, 1907) 465 Lahey Sözleşmeleri (1907) 341, 412, 465 ‘laikleşme tezi’ 264 laiklik 264, 268, 278, 280, 286 laissez-faire 132, 154, 303, 618, 635 Lasswell, H. 289 Lee Kuan Yew 271 Lemaitre, G. 677 Lenin, V.İ. 62, 109, 332 Le Pen, J.M. 249 Leviathan (Hobbes, 1651) 42 Lewis, B. 276 liberal demokrasi 39, 79, 254, 433, 682 liberal kurumsalcılık 107, 581 liberal müdahalecilik 433 liberal uluslararasıcılık 347 Liberya 174, 305, 336–337, 468, 646, 658 Libya 84, 223, 306–307, 370, 457, 471 Lindblom, C. 187 Linklater, A. 114 Lister, M. 193 List, F. 131 Litvanya 670 Lizbon Antlaşması (2009) 662, 664, 666, 669–670 Lloyd, L. 607

Locke, J. 107, 411, 418, 518, 524 Lomborg, B. 692 Londra bombalamaları (2005) 281 Lordun Direniş Ordusu 470 Lorenz, K. 329 Louis, XIV. 164 Lovelock, J. 118–119, 523, 541 Luksor Katliamı (1997) 391 Lüksemburg 59, 344, 501, 662, 665 Lüksemburg Uzlaşısı (1966) 662 Lyotard, J-F. 426

M Macaristan 59, 61–62, 74, 76, 137, 158, 227, 232, 298, 339, 424, 590 MacBride, S. 422 Machiavelli, N. 40, 92–93, 95 Madrid bombalı saldırısı (2004) 395 Mahathir Muhammed 271 Makedonya 232, 339, 667, 670 Malezya 154–155, 396, 434, 491, 497, 643, 655 ‘mâlîleşme’ 139, 154, 160 Malta 300, 670 Malthus, T. 475, 543–544, 690 ‘Manchester liberalleri’ 102 Marcuse, H. 114, 209 Margalit, A. 278 marka 206 marka kültürü 206 Marksizm 41, 76, 90, 108–109, 132, 269, 391, 426 Marksizm-Leninizm 69, 273 Marshall Planı 74, 142 Marsh, D. 193 Marx, K. 39, 62, 75, 109–110, 121, 142, 149, 151 maskülinizm 557 Maslow, A. 218, 475–476 Mastanduno, M. 100, 320


Dizin

Mazzini, G. 227, 230, 660 ‘McDonaldlaşma’ 207 McDünya 207, 213, 259 McGrew, A. 35, 53 McLuhan, M. 512 McNamara, R. 500, 628 Meadows, D. 515 Mearsheimer, J. 100, 683 ‘medeniyetler çatışması’ tezi (Huntington) 80, 260, 262–263, 275, 304, 321, 644 Medvedev, D. 379 Medyayı Anlamak (McLuhan, 1964) 512 Meir, G. 568 Meksika 86, 154, 156, 169, 237, 313, 481, 485, 491, 497, 505, 570, 572, 623, 626, 641, 643–645, 652, 658–659 melezlik 241 Melian diyaloğu 330 Merchant, C. 541 Mercosur 649, 659 merkantilizm 132, 143, 620 merkez-çevre teorisi 490, 492 yarı-çevre 110, 480, 490, 492 merkezî hükümet 57, 569 merkezîleşme 181, 643, 665 merkezsizleşme 181–182 metalaştırma 520 Mısır 55, 223, 269, 274, 278–280, 313, 327, 374, 391, 394, 429, 457, 531, 574, 594, 602, 633 Mısır İslâmî Cihat Örgütü 392 mikro krediler 575 Milenyum Kalkınma Hedefleri 502–503, 505, 510, 598 militanlık 341 militarizm 63, 96, 233, 235–236, 250, 330 Miller, M.J. 251 Milletler Cemiyeti 65–66, 96, 107, 354, 364, 458, 471, 578, 582–585, 588,

600–601, 606, 612, 614, 661 Millett, K. 552 milliyetçilik ahlâkî milliyetçilik 499 etnik milliyetçilik 88, 182, 211, 229, 248, 250, 258, 265 kültürel milliyetçilik 247 narsisizm olarak milliyetçilik 236 pan-milliyetçilik 234 sivil milliyetçilik 229, 236, 245 Mill, J.S. 519 Miloşeviç, S. 433, 467 ‘misafir işçi’ 239 misilleme 46, 370, 404, 442, 456–457 Mitrany, D. 582, 648, 651 modernleşme 56 modernleşme teorisi 479 Moğolistan 270, 645 Monbiot 693 Monnet, J. 661 Montevideo Devletlerin Hak ve Yükümlülükleri Konvansiyonu (1933) 28, 163–164 Morgenthau, H. 91, 93, 95, 97–98, 118, 455, 458, 558, 560 Moro Ulusal Kurtuluş Hareketi 392 Muhammed Yunus 575 mutlak fakirlik 131, 475–476, 494, 501, 510 mutlak kazançlar 583–584, 618 mutlak kazanımlar 107 müdahale 429 müdahalede bulunmama 461 Müslüman Kardeşler 83, 274, 278, 392, 400 ‘Müslüman Sorunu’ 281, 286

N Namibya 69, 231, 460, 487, 595 Nardin, t. 688

Navarin Savaşı (1827) 429 Nazi Almanyası 64, 66–67, 95, 188, 351, 412 negatif bütünleşme 236 neo-liberalizm 101 neo-Marksizm 108–109 neo-realizm 91 New York Times 98 Nice Antlaşması (2001) 664 nihilizm 388 Nijerya 313, 460, 468, 545, 602, 643, 658 Nikaragua 460 nitelikli oy çokluğu 662, 665 Nixon, R. 98 Nobel Barış Ödülü 422, 528, 575 Norveç 64, 249, 295, 344, 501, 574 Nüfus Konusunda Deneme (Malthus, 1798) 544 nükleer güç 369, 542 nükleer kış 365 nükleer silâhların yayılması 362–363, 365–366 Nükleer Silâhların Yayılmasını Önleme Antlaşması (NPT, 1968) 363, 370–376, 379–380, 451, 598 nükleer şemsiye 367 Nürnberg İlkeleri 452, 465 Nürnberg Mahkemeleri (1945-49) 438, 449, 452, 467 Nye, J.S. 32–33, 103, 289, 294–295, 308, 378, 383, 580–581

O-Ö Oakeshott, M. 688 Obama, B.H. 80, 84–85, 139, 158, 295, 308–309, 377, 379, 382, 404, 471, 536, 538, 592, 639 O’Brien, R. 142, 161 Ohmae, K. 25, 141, 168, 679 Oksidentalizm / Garbiyatçılık 278

743


744

Heywood | Küresel Siyaset

‘olağandışı teslim’ 402 onarım tazminatı 66 On Dört Madde (1918) 96, 583, 586 O’Neill, O. 124 Oppenheimer, J.R. 359, 377 Orta Amerika Ortak Pazarı 644, 649 Orta Doğu 32, 59, 61, 68, 81–83, 89, 186, 225, 261, 272, 276, 280, 282–283, 285, 306–307, 310, 313–314, 321, 350, 367, 381, 385, 394, 400–401, 406, 428–429, 435, 547, 569, 572, 610, 644 Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası (CFSP) 666 ortak güvenlik 582 ortak mallar 536 ortak malların trajedisi 516, 518, 520, 536, 540 ortak pazar 646 Oryantalizm / Şarkiyatçılık 120, 270, 272, 428 otarşi 67, 331 otokrasi 82 otorite 26 ozonun tükenmesi 515 ödemeler dengesi 495, 619, 624–625, 627 ölü sayısı 360 ‘öncü ideoloji’ 131 örümcek ağı modeli 32 Özbekistan 657 öz-gerçekleştirme 218 özgürlük pozitif özgürlük 478 ‘özgürlük olarak kalkınma’ (Sen) 499

P-Q pacta sunt servanda (ahde vefa) 451 Pakistan 55, 224, 271, 274, 278, 305, 309, 313, 318, 350, 363, 367–369,

372–374, 394–395, 400, 404, 429, 589, 594, 643, 667 Pan-Afrikan Parlamentosu 647 Papalık 29, 660 Pape, R. 399 paradigma 101 Paraguay 652, 659 paralı asker 340 Parekh, B. 251, 287 Paris Barış Konferansı (191920) 65, 95–96, 232, 582 Parmar, I. 325 Parson, E. 549 parya devlet 436, 456 pasifizm 348, 353–354 patlama etkisi 359 Paul, T. V. 697 Paupp, T. 675 Peet, R. 641 perestroika 76 Peru 237, 652, 659 Peters, G. 193 petrol zirvesi 544 Pierre, J. 193 Pim Fortuyn’un Listesi 249 Pinochet, A. 468 Piore, M. 196 piyasa 129 ‘piyasa çevreciliği’ 520 piyasa çözümleri 542 ‘piyasa’ devletleri 167 piyasa güçleri 136, 146, 179, 480, 506, 620, 653 piyasa kapitalizmi 39, 136, 254, 414, 524, 542 piyasa köktenciliği 136 piyasalaşma 130 ‘piyasa sosyalizmi’ 76, 299 ‘piyasa Stalinizmi’ 134, 316 Plymouth Kardeşliği 353 Pogge, T. 417 politika ağları 180 Polonya 64, 66–67, 76, 96, 137, 147, 186, 190, 246, 316, 322, 344, 366,

376, 598 Portekiz 56, 59, 69, 158, 231, 238, 344, 434, 664, 671–673, 682 post-endüstriyel toplum 196 post-modernizm 116, 426 post-pozitivizm 42, 52, 108–109, 114, 116–117, 126 pozitivizm 449 primordializm 225 Protestanlık 266–267 Pryke, S. 251 Putin, V. 76, 85, 135, 246 Quakerlar 353 Quebec 163, 182, 224, 242, 247, 385

R Rand Corporation 595 ‘rastlantısal pasifizm’ 353 Ravenhill, J. 161 Raymond, G.A. 697 Reagan yönetimi 75, 78, 85, 303 rebus sic stantibus (koşullar değiştiği takdirde) 451 Redmond, J. 607 reelpolitik 346–347 refah devleti 559 rekabet devleti 172–173 reklam 206, 209–210 rıza 451 Ribbentrop, J. von 452 Ricardo, D. 130 Riddell, R. 511 Rio ‘Yeryüzü Zirvesi’ (1992) 214, 216, 416, 516–517, 528, 533 Rittberger, R. 579, 607, 615, 618 Robertson, R. 182, 204, 213 Rodezya 69, 589 Roma Antlaşması (1957) 648, 661, 663–664, 666 Roma İmparatorluğu / Antik


Dizin

Roma 28, 55, 448, 465, 613 Roma Kulübü 515 Romanya 59, 76, 651, 664, 670 Roma Statüsü (1998) 462, 466, 469–471 Roosevelt, F.D. 72 Rosamond, B. 675 Rostow, W.W. 479 Rousseau, J-J. 165, 229, 544, 647, 660 Rönesans 58 RSS (Rashtriya Swayamsevak Sangh) 265, 562 Ruanda 431, 433–434, 442, 468, 472 Ruanda için Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTR, 1997-) 468–469 Ruanda Soykırımı 83, 425, 431–432, 468 Ruggie, J.G. 617, 619–620 Rumsfeld, D. 186, 695 Russell, B. 612 Rusya 30, 44, 59, 61–62, 64–65, 68, 76, 83, 85, 106, 135, 137, 139, 169, 175–176, 223, 230, 234, 246, 264, 288, 300, 305, 311, 313, 316, 318, 322–323, 337–338, 344, 350, 364, 366, 368, 370, 373, 375–377, 379, 382, 395, 405, 422, 424, 432, 436, 451–452, 466, 471, 486, 489, 528, 536, 545–546, 575, 586–587, 602, 623, 626, 638–639, 641, 652, 657, 668, 670, 681, 683–684, 689 Rusya-Gürcistan Savaşı (2008) 344 Ruthven, M. 267, 271 ‘Rüşdi olayı’ (1989) 281

S-Ş ‘saatli bomba senaryosu’ (Walzer) 352, 406 Sabel, C. 196 Sachs, J. 499, 503–504 Saddam Hüseyin 84, 186, 276, 306–307, 342, 368, 370, 373–374, 404, 433, 435, 468, 592 Sâdece Bir Yeryüzü (Ward ve Dubois, 1972 515 Sageman, M. 409 Said, E. 120, 270, 272, 428 Saint-Simon, C. 660 saldırgan genç erkekler 568 saldırgan merkantilizm 132 saldırgan realizm 100 salınım ticareti 534 Sanayi Devrimi 129, 253, 475 sanayileşme 87, 129, 175, 209, 254, 291, 302 San Diego (California) 186, 644 Sassen, S. 205 satın alma gücü paritesi 477, 485 savaş asimetrik savaş 338 ‘erdemli savaş’ 678 gerilla savaşı 328 ‘haklı savaş’ 47, 100, 347–352, 360, 377–378, 437, 450, 464, 571 hegemonik savaş 328 iç savaş 327 insanî savaş 335, 347, 355 kimlik savaşı 337 konvansiyonel savaş 327 ‘sanal savaş’ 678 ‘savaş hukuku’ 327, 336, 348, 446 savaş suçları 425, 452, 465, 467–469, 658 savaş tecavüzü 567 topyekûn savaş 369 total savaş 328 savaşan demokrasiler 106 Savaş Sanatı (Sun Tzu) 40,

92, 340 savunmacı realizm 100, 320 Schmitt, C. 346 Scholte, J.A. 37, 53, 59, 166, 203, 205 Schumacher, E.F. 540 Schuman, R. 661 Schumpeter, J. 151, 160, 164 Science 526 ‘Seattle Savaşı’ (1999) 111, 215–216, 633 seçimle otoriterlik 246 Sedat, E. 278 Sekizler Grubu (G-8) 169, 322, 499, 507–508, 623 Gleneagles Zirvesi 499, 505, 507–508 Rusya’nın entegrasyonu 623 Selefîlik 275, 278 self-determinasyon 96, 171, 228, 230, 232–234, 250, 269, 391, 415, 461, 586 Sen, A. 337, 478, 499, 503, 573 sera gazları 516 serbest ticaret 85–86, 103, 126, 132, 137–138, 143, 191, 213, 215, 332, 480, 490, 496, 498, 509, 617, 621, 635, 646, 656, 658–659, 679–680 sermâye 129 Sessiz İlkbahar (Carson, 1962) 513 Shapiro, M.J. 116 Shaw, M. 473 Shepherd, L. 577 Shiva, V. 541 Shue, H. 418, 501 ‘sığınak Avrupa’ 653 sınıf 31, 45, 62, 72–73, 108–109, 112, 132, 134, 149, 167, 191, 195–198, 225, 227–228, 241, 254–255, 261, 269, 337–338, 413–414, 418, 479, 554, 558, 560, 572 sınırlar (geçirgenlik) 32, 168, 178, 199

745


746

Heywood | Küresel Siyaset

‘sınırlı rasyonalite’ (Simon) 186 ‘sınırsız dünya’ (Ohmae) 25, 36, 168 ‘sınırsız bir dünya’ efsanesi 178 Sırbistan 59, 79, 232, 235, 339, 344, 569, 670 ‘siber savaş’ 343 Sierra Leone 174, 335, 337, 431, 433, 442, 468, 574, 595, 658 Sierra Leone için Özel Mahkeme (2002-) 468 Sihizm 264, 267 silâh kontrolü 265 silâhlanma yarışı 299, 362, 365, 372, 374–376, 379, 382 silâhların kontrolü 358, 371, 382 silâhlı çatışma 203, 257, 282, 336–337, 340, 390, 564, 569 silâhsızlanma 316, 358, 371, 373, 379–382, 583, 586, 592, 600 Simon, H. 186 Singapur 135, 139, 211, 245, 270, 491, 655–656 ‘Singapur Uzlaşısı’ 469 Singer, P. 49, 105, 124, 430, 501, 519, 524 sistemler düşüncesi (Capra) 122 sistem teorisi 98 sivil özgürlükler 201, 406, 413–415, 422 sivil toplum 50, 64, 166, 204, 218, 256, 462, 614 Siyah Gücü 258 Siyahların Durumunu İyileştirme Ulusal Kurulu (NAACP) 257 Siyah Müslümanlar (1929-) 258 Siyah Ten, Beyaz Maske (Fanon, 1952) 384 siyasal İslâm 268, 273, 275, 278

Siyonizm 265 Slovakya 670 Slovenya 232, 339, 595, 667, 670 Smith, Adam 121, 130, 149, 635 Smith, Anthony D. 226, 230–231 Smith, S. 130, 193 Smyth, M. 409 Snow, D. M. 697 Soğuk Savaş 41, 43–44, 47, 54–55, 68, 70–76, 78–80, 83, 86, 88–90, 98, 100–102, 114, 148, 173–175, 189, 212–213, 222, 232, 245, 248, 250, 252, 254, 256, 260, 262–263, 284, 286, 288, 296–304, 307, 309, 316, 318, 320–322, 324–326, 328–330, 335–337, 344, 356, 358, 360, 362–363, 365–366, 368–371, 373, 376, 378–380, 382, 407, 410, 425, 430, 432, 445–446, 452, 457, 460, 467, 472, 579, 588–592, 594–595, 599–600, 602, 608–609, 611, 621, 626, 652, 655, 668, 676, 683–685, 689 başlangıcı 71 iki-kutupluluğu 71 yükselişi ve düşüşü 71 Solana, J. 666 Solingen, E. 383 Somali 174, 176, 274, 305, 310–311, 336–337, 407, 431, 442, 590, 595–596, 687 Sørensen, G. 127, 172, 193 Soros, G. 122, 155–157, 634 Soskice, D. 129, 133 sosyal Darwinizm 67, 524 sosyal demokrasi 130 sosyal devlet 171 sosyal ekoloji 198, 520, 541

sosyal kapitalizm 131, 160 sosyal piyasa 131 sosyal sermâye 210 sosyal tefekkür 210 Sovyetler Birliği 43–44, 64, 70–76, 78, 80, 88, 133, 171, 232, 246, 259, 266, 288, 296–301, 303, 311, 316, 336, 344, 360, 363, 367–371, 375–376, 382, 398, 400, 424–425, 432, 584, 586, 588–589, 592, 598, 611, 617 Soykırım Sözleşmesi (1948) 420, 439, 452, 454, 464, 467 sömürgelerin tasfiyesi 415, 474, 597, 651 söylem 116 Spellman, W. 89 Spencer, H. 329 Spencer, P. 251 Srebrenitsa Katliamı (1995) 425, 432, 468 Sri Lanka 69, 391, 396, 402, 405, 605 stagflasyon 136, 154, 158, 622, 638 Stern Review (2006) 532 Stevis, D. 549 Stiglitz, J. 157, 497, 503, 626–627, 634 Stoett, P. 549 Strange, S. 154, 168, 292–293, 296, 634 Stratejik Saldırı Silâhlarını Azaltma Antlaşması (SORT, 2002) 372 Stratejik Savunma Girişimi (SDI) 78, 375 Stratejik Silâhların Azaltılması Antlaşması (START, 1991-) 366, 371–372, 379, 451 Stratejik Silâhların Sınırlandırma Antlaşması (SALT) 297, 372 suçlar ‘insanlığa karşı suçlar’ 452,


Dizin

466 savaş suçları 425, 452, 465, 467–469, 658 ‘suçların suçu’ 438 Sudan 271, 274, 278, 336, 394, 400, 404, 436, 470, 545, 647 Sun Tzu 40, 92 Suriye 82, 84, 225, 278–279, 306, 327, 370, 374, 457, 644 Suudî Arabistan 169, 275, 278, 313, 374, 394–395, 400, 428, 546, 574 Sünnî İslâm 273, 278 süper güç(ler) 44, 48, 62, 70–71, 73–74, 78–80, 102, 246, 270, 288, 290, 297–298, 300, 310, 316–317, 322, 324, 373, 425, 430, 467, 589–590, 600, 602, 655, 686, 689 sürdürülebilir kalkınma 216, 480, 503, 505, 516–517, 519, 521, 542, 598–599, 630 sürdürülebilirlik 478, 480, 482, 519, 521–522 güçlü sürdürebilirlik 521 zayıf sürdürülebilirlik 521 Süveyş Kanalı 394, 598 Süveyş Krizi (1956) 190, 279, 590, 594 Svaziland 488 Şanghay Beşlisi (1996-) 657 Şanghay İşbirliği Örgütü (SCO, 2001-) 649, 657 ‘Şark Sorunu’ 61 Şeriat 82, 271, 274–275, 429 Şiî İslâm 273, 278 Şili 136, 139, 313, 468, 497, 652, 659 şovenizm 63, 234

T Tacikistan 657 talep-yönlü ekonomi 173

Taliban 83–84, 274, 278, 306–307, 309, 344, 350, 387, 400, 404, 433, 435 Tamil Kaplanları 391–393, 399, 405, 605 tampon bölge 72–73, 110, 316 Tanzanya 400, 404, 468, 508 Taoizm 264, 270, 522 Târifeler ve Ticaret Genel Antlaşması (GATT, 1948-1995) 85, 144, 608, 616–617, 622, 628, 630–632, 640, 645, 652, 669, 680 ‘tarihin sonu’ 62, 76, 79, 254, 682–684 Tayland 154–156, 270, 497, 506, 569, 572, 655 Taylor, C. 468 Tayvan 135, 155, 163, 174, 211, 241, 245, 321, 381, 491, 586, 589, 598, 624, 686 tehlike ve kaos kuşağı 306 tek-kutupluluk 304 Tek Millet Partisi (Avustralya) 249 teknolojik değişim 140, 197, 199, 282 teknolojik determinizm 36, 199 tek-taraflılık 48, 304, 323 teokrasi 274 teorik döngüsellik 114 termal radyasyon 359 ‘teröre karşı savaş’ 80–81, 84, 105–106, 260, 281, 295, 305–307, 309–311, 395, 400, 425, 434, 436 terörist örgütler 178, 199, 305, 327, 402 terörizm anarşist terörizm 385 aşağıdan terörizm 386 devlet terörizmi 387, 390 geleneksel terörizm 391 hiper-terörizm 397 intihar terörizmi 392, 399

İslâmî terörizm 350, 394, 398–399, 407, 409 isyancı terörizm 389 kıyametvâri terörizm 350 küresel terörizm 384, 391 milliyetçi terörizm 389 nükleer terörizm 370, 398, 408 perakende terörizm 390 toptan terörizm 390 yalnızcı terörizm 389 yeni terörizm 391–392 yerli terörizm 281–282 yıkıcı terörizm 397, 400 yukarıdan terörizm 387 Thakur, R. 607 Thatcherizm 137, 179 Thatcher, M. 85, 137, 568, 663 ‘toplum diye bir şey yoktur’ (1987) 194 Thucydides 40 Tiananmen Meydanı Olayları (1989) 425 Tibet 232, 245, 311, 321, 425, 441, 536, 546, 668, 686 ticaret fazlası veren ülkeler 619 ticaret imparatorlukları 57 ticarî liberalizm 102 Tickner, J.A. 117–118, 347, 558, 564, 570–571, 577 Tijuana (Meksika) 644 Tito, J. 72 ‘Tobin vergisi’ 503 Tokyo Mahkemeleri (194648) 449, 467, 470 topluluk 208 toplumsal cinsiyet 118, 332, 550, 553, 556, 558, 560, 576 toplumsal gruplar 93, 114, 180, 208, 415 toplumsal muhafazakârlık 256 toplumsal sınıf 195, 225, 241, 255 toplum sözleşmesi teorisi 107, 418, 612 total savaş 326, 334

747


748

Heywood | Küresel Siyaset

Tönnies, F. 196, 209, 254 ‘trajik bireyselleşme’ 202 Troçkistler 133 Truman, H.S. 360 Tudjman, F. 222 Tukidides 92, 329–330 ‘turbo tüketimcilik’ 206 turizm 178, 542 tüketimcilik 144 Türkiye 56, 59, 169, 225, 239, 271, 280, 374, 574, 644, 670 Twain, M. 524 Tyndall, J. 530

U-Ü Uganda 238, 470, 507 ulusal çıkarlar 96–97, 228, 423, 457, 536 ulusal güvenlik 46, 175, 185, 320, 372, 379–380, 564–565, 569, 577, 635 ulusal kimlik / millî kimlik 103, 223, 226, 228, 236, 242–243, 250, 255, 562 Uluslararası Adâlet Divanı (UAD) 448, 450, 454, 458, 460, 462, 469, 587, 600, 613 Uluslararası Af Örgütü 30, 420–421, 425 Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) 186, 370, 373–375 Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM, 2002-) 304, 426, 452, 460, 462–463, 466–467, 469–472, 598, 613 uluslararasıcılık 41 Uluslararası Çalışma Ofisi (1901-) 412 Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO, 1919-) 173, 587, 631 Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (1966)

412, 416, 420 ‘uluslararası’ güvenlik 46 uluslararası hukuk 35, 51, 104, 305, 341, 440–441, 446–449, 451–452, 454–463, 466, 470, 472–473, 587, 632, 688 Uluslararası Hukukçular Komitesi 421 Uluslararası İlişkilerde Toplumsal Cinsiyet (Tickner, 1992) 118 Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD, 1946) 500, 616 Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA) 500 Uluslararası Kızılhaç Komitesi (1863-) 30 uluslararasılaşma 141 Uluslararası Müdahale ve Devlet Egemenliği Komisyonu (ICISS, 2000-) 439–440 Uluslararası Nükleer Silâhları Ortadan Kaldırma Kampanyası (ICAN) 378 uluslararası örfî hukuk 451 Uluslararası Para Fonu (IMF, 1947-) 33, 44, 85, 107, 111, 137–138, 144, 155, 158, 169–170, 302–303, 431, 474, 480–481, 495–498, 500, 503, 507–508, 578, 584, 587, 600, 608, 611, 616–617, 619, 623–637, 640–641, 672–673, 680, 694 Uluslararası Politika Teorisi (Waltz, 1979) 98 Uluslararası Sivil ve Siyasî Haklar Sözleşmesi (1966) 412 Uluslararası Ticaret Örgütü (ITO) 462 uluslararası topluluk 687–688 ‘uluslararası toplumun iradesi’ 687 ulus-ötesi 32

ulus-ötesicilik 240, 644 ulus-ötesi şirketler (TNC) 29, 42, 86, 117, 132, 147, 150, 172, 183, 207, 217–218, 319, 492, 580, 620 ulus-ötesi terörizm 48, 80, 175, 304, 694 ulus-ötesi topluluklar 222, 240 ulus-ötesi toplumsal hareketler 214–215, 220 ulus-ötesi üretim 39, 145, 147, 150, 653, 680 ulus-üstücülük 613 ‘ulus-üstü’ hukuk 458, 462, 472 ulus-üstü kurumlar 51, 171, 228 Uruguay 156, 623, 631–632, 652, 659, 680 Utrecht Barışı 448 Üç-Kıta Konferansı (Havana, 1966) 269 ‘üçlü dönüşüm’ (Sachs) 504 Üçlü İttifak 466 Üçüncü Dünya 68–70, 269, 385, 474, 608 ‘üçüncü sektör’ kurumlar 180 ülkeler-üstülük 168 ülkesizleşme 203 ürün fetişizmi 207

V Vahhabîlik 275, 278 van Rompuy, H. 665 ‘varlığını sürdürme arzusu’ (Waltz) 167 Varşova Paktı 71, 76, 297–298, 344, 424 Vasak, K. 413 vatanseverlik 223–224, 245 Venezuela 313, 652 Venüs 530 Versailles (Versay) Antlaşması (1919) 61, 64–66, 96, 101, 155, 229, 339, 412


Dizin

vicdanî ret 353 Vietnam-Kamboçya Savaşı (1978-79) 245 Vietnam Savaşı 72, 74, 80, 98, 214, 290, 298, 303, 307, 312, 335, 354, 467, 624 Vincent, J. 422 Viyana Diplomatik ve Konsolosluk İlişkileri Sözleşmeleri (1961, 1963) 454 Viyana Kongresi (1814-15) 149, 412, 579 Vlaams Blok 249 Volksgeist (Herder) 226

W Wallerstein, I. 132, 146, 148, 492, 620 Wall Street Çöküşü (1929) 67 Walt, S. 321 Waltz, K. 98, 167, 183–184, 329, 364, 564 Walzer, M. 349 Ward, B. 515 ‘Washington Uzlaşısı’ 85, 135, 137–138, 144, 495, 500, 620–630, 634–639 Weber, M. 164, 177, 179 Wegener, a. 677 Weiss, T.G. 445, 580, 607 Weltpolitik (dünya siyaseti) 61 Wendt, A. 114–115, 167, 255, 364 Wen Jiabao 538 Westphalia Barışı 28–29, 57, 163, 412, 448 Westphalia devlet sistemi 28, 333, 336, 560, 640 Wheeler, N. 46 Whitman, J. 641 Wight, M. 688 Wikipedia 201 Williams, M. 161 Williamson, J. 138 Willis, K. 511

Wilsonculuk 310, 586 Wilson, W. 298 Wolfowitz, P 186

27, 41, 43, 90, 108, 118, 120, 126, 198, 513, 519, 584 yetki devri 182, 643 ‘yıkıcı terörizm’ (Carter Y vd., 1998) 395, 397, yabancı düşmanlığı (zenofo400–401 bi) 234 Yirmiler Grubu (G-20) ‘yakıt milliyetçiliği’ 246 169–170, 176, 215, 311, 314–315, 483, 623, yapısalcılık 27, 41, 90, 108, 113, 637–639, 690 116–117, 126, 559 Londra Zirvesi 637 yapısal güç 289–290, 292–293, 296, 311, 324, Yirmi Yıl Krizi, 1919-1939 556, 686 (Carr, 1939) 65 yapısal realizm 91, 98, 581 Young, A. 325 yapısal şiddet 564 Young, J. W. 89 yapısal uyum programları Young, R. 287 (SAP) 481, 495–498, yozlaşma 504 500, 510 Yönetim Üzerine İkinci İnceyapı-söküm 116 leme (Locke, 1690) ‘yaratıcı yıkım’ (Schumpeter) 446 151, 160 yönetişim 166 Yarından Sonraki Gün 532 çok-düzeyli yönetişim 181 ‘yasalar çatışması’ 447 iyi yönetişim 177 yaşam beklentisi 85 Yugoslavya 64, 72, 76, 79, 83, 96, 232, 235, 238–239, ‘yaşam merkezli eşitlik’ 523 248, 259–261, 300– yaşlanan nüfus 318, 690 301, 336, 338–339, yatıştırma politikası 66, 188, 344, 460, 467–468, 308 472, 568, 590, 670, yayılma 582, 650 683 Yediler Grubu (G-7) 622–623 Yunanistan 59, 64, 158, 429, 664, 667, 671–673, yeni dünya düzeni 79, 284, 682 288, 300–301, 324, 430, 432 Yuval-Davis, N. 561 yeni işlevselcilik 581–582, ‘yüksek politika’ 103 650, 674 yükselen güçler 317, 323, 602 yeni siyaset 215 Yeni Sol 215 Z ‘yeni’ terörizm 391 zaman/mekân sıkışması 203 ‘Yeni Uluslararası Ekonomik Zangl, B. 579, 607, 615, 618 Düzen’ 622 Zapatista hareketi 481 Yeni Zelanda 137, 139, 182, ‘zayıfın gücü’ 290 242, 248, 434, 554, 574, 657 ‘zayıfın silâhı’ 387 yerelleşme 181–182, 205, 213 Zhou Enlai (Chou En-lai) 54 ‘yeşil devrim’ 504 Zimbabve 69, 436, 442, 507 yeşiller hareketi 198, 207, zorlama 292 214–215 zorlayıcı güç (Barnett ve yeşil siyaset / çevreci siyaset Duvall) 296

749


İLGINIZI ÇEKEBILECEK DIĞER KITAPLARIMIZ

Adalet: Yapılması Gereken Doğru Şey Nedir?  Michael J. Sandel  Çeviren: Dr. Mehmet Kocaoğlu 6. Baskı, Nisan 2018, 13x19 cm, 377 sayfa

Avrupa Birliği’ni Anlamak: Kısa Bir Giriş  (5. edisyon) John McCormick  Çevirenler: Yusuf Şahin, Hasan Hüseyin Şahin 2. Baskı, Mayıs 2018, 13,5x19,5 cm, 382 sayfa

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?  Ronald Coase, Ning Wang  Çeviren: Doç. Dr. İlkay Yılmaz 1. Baskı, Eylül 2015, 13x19 cm, 460 sayfa

Felsefeye Giriş  Ahmet Arslan  26. Baskı, Ağustos 2018, 15x23 cm, 365 sayfa

Kapitalizm ve Özgürlük  Milton Friedman  Çevirenler: Doğan Erberk ve Nilgün Himmetoğlu 5. Baskı, Ağustos 2018, 13x19 cm, 301 sayfa

Özgürlüğün Anayasası  Friedrich August von Hayek  Çeviren: Yusuf Ziya Çelikkaya 1. Baskı, Haziran 2013, 14,5x19,5 cm, 783 sayfa

www.eksikitaplar.com


Politika Bilimine Giriş  Münci Kapani  57. Baskı, Ağustos 2018, 13x19 cm, 253 sayfa

Siyaset Psikolojisine Giriş  (3. edisyon) Martha L. Cottam, Elena Mastors, Thomas Preston ve Beth Dietz  Çeviren: Mesut Şenol 1. Baskı, Ekim 2017, 16x24 cm, 617 sayfa

Siyaset  (4. edisyon) Andrew Heywood  Çeviren: Doç. Dr. Fahri Bakırcı

Siyasetin ve Uluslararası İlişkilerin Temel Kavramları  (2. edisyon) Andrew Heywood  Çeviren: Doç. Dr. Fahri Bakırcı 4. Baskı, Ağustos 2018, 15x23 cm, 382 sayfa

Siyasî Düşünce Tarihi: Filozoflar ve Fikirleri  (5. edisyon)  Donald G. Tannenbaum  Çeviren: Doç. Dr. Özgüç Orhan 11. Baskı, Mart 2018, 16x24 cm, 394 sayfa

Siyasî İdeolojiler: Bir Giriş  (5. edisyon)  Andrew Heywood  Çeviren: Prof. Dr. Levent Köker 11. Baskı, Şubat 2018, 16x24 cm, 417 sayfa

www.eksikitaplar.com


Türk Dış Politikası: İslâm, Küreselleşme ve Milliyetçilik  Hasan Kösebalaban  Çeviren: Prof. Dr. Hüsamettin İnaç 1. Baskı, Nisan 2014, 13x19 cm, 431 sayfa

Türkiye ve Arap Baharı: Orta Doğu’da Liderlik  Graham E. Fuller  Çeviren: Prof. Dr. Mustafa Acar 3. Baskı, Kasım 2017, 15x23 cm, 480 sayfa

Uluslararası İlişkiler  (10. edisyon) Joshua S. Goldstein ve Jon C. Pevehouse  Çeviren: Prof. Dr. Haluk Özdemir 2. Baskı, Ağustos 2017, 19x23 cm, 660 sayfa

Uluslararası Örgütler: İlkeler ve Meseleler  (7. edisyon) A. LeRoy Bennett ve James K. Oliver  Çeviren: Prof. Dr. Nasuh Uslu 1. Baskı, Eylül 2015, 15x23 cm, 609 sayfa

Yönetim Üzerine İkinci İnceleme: Sivil Yönetimin Gerçek Kökeni Boyutu ve Amacı Üzerine Bir Deneme  John Locke  Çeviren: Doç. Dr. Fahri Bakırcı 4. Baskı, Şubat 2018, 13x19 cm, 249 sayfa

Yumuşak Güç: Dünya Siyasetinde Başarının Araçları  Joseph S. Nye, Jr.  Çeviren: Rayhan İnan-Aydın 2. Baskı, Aralık 2017, 13x19 cm, 231 sayfa

www.eksikitaplar.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.