akcakoca koylerı 2

Page 1

HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır, köyün piknik alanlarında, salıncaklar kurulur, yemekler piĢirilir, ıp atlanır, salıncaklarda sallanılır, birçok oyunlar oynanır, kızlar erkeklere, erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler, arkadaĢlıklar kurarlar, balık tutmalar olur, erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komĢu köyler davet edilir mevlit okunur ,yemekler yenir çeĢitli eğlenceler düzenlenir.Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur çünkü meyve sebze yetiĢtirilir .Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü sebze meyve yetiĢtirilir ,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Hiçbir zaman gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı yoktur. YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide Aktısızba( Çerkez tavuğu)Acıka( Fasülye ezmesi)Atukril,hampal,açaç,,çöğür gibi çeĢitleri mevcuttur,ğhavindz,papa,abur,gağiĢug,hats purt,polama,gencgun,cemur,gatneras


ALT YAPI BĠLGĠLERĠ Köyde, ilköğretim okulu yoktur fakat taĢımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün içmesuyu Ģebekesi vardır ancak kanalizasyon Ģebekesi yoktur. Ptt Ģubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur.Mobil sağlık sisteminden faydalanıyor. Köye ayrıca ulaĢımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.1890 da 42 Hane 252 nufusu,1935 de 246,1965 de 424,1990 da 69 Hane 409 1997 de 299,2000 de 244 nufusu vardır 2 cami,1 değirmen vardır.ilk ilkokul 1958 yılında açıldı,1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır.Göçmen,dağınık köy statüsündedir,tarla alanı 636,fındıklık alanı4.664dönümdür,orman alanı yoktur,hayvancılık % 2.2 dir sebze ve meyvecilik had safhadadır.orman % 2 nin altındadır,Köy içi Ģevlerine 30 adet büz konuldu,köy içi tarla yolları açıldı 2000 mt kare kilitli parke taĢı döĢenmiĢtir,HemĢin-AktaĢ köy 4 KMlik köy yolu asfaltlandı 18.VE 19 .YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Köyün ilk imamı Tarık efendidir,köyün ilk vakıf kurucusu Kibaroğlu Hacı HurĢit‘tir,1890 da 42 hane 252 nufusu vardır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR ġEHĠTLER : MEHMETOĞLU DURSUN D.1890 Ö.1915 ÇANAKKALE SAVAġI ġĠMAL GURUBU MECRUHĠN SYYAR HASTANE P.ER

GAZĠLER

YUNUS USTABAġ (D.-Ö. YOK )

ġARK KAFKAS HARBĠ

HASAN USTABAġ (D.-Ö. YOK)

ġARK KAFKAS CEPHESĠ

ALĠ ÜÇÜNCÜ

ġARK KAFKAS CEPHESĠ

(D.-Ö.YOK)

: HALĠM HOġBAġ YAKUP D.1895 KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER

ÇAKAROĞULLARI

ARTVĠN

HOPA YOLDERE

SARHOġOĞULLARI

HOġBAġLAR

ARTVĠN

HOPA ZENDĠT

KARAOSMANOĞLU

USTABAġ

ARTVĠN

HOPA KEMALPAġA

SELĠMOĞULLARI

ERENLER

ARTVĠN

HOPA ZALUNA

KARAOĞULLAR-

KAYA

ARTVĠN

HOPA KEMALPAġA

MUTĠOĞULLARI

GÖREN

ARTVĠN

HOPA ZALUNA

CAĞALOĞULLARI-

ÇAKAL

ARTVĠN

HOPA ZALUNA

SERDAROĞULLARI

ÜÇÜNCÜOĞULLARI ARTVĠN

HOPA ZALUNA

BĠLEN

RĠZE

ÇAMLIHEMġĠN


KĠBAR MUSLUOĞLU

ÖZKAN

ARTVĠN

HOPA

ZALUNA

ARTVĠN

KEMALPAġA

AKAR

ARTVĠN

HOPA

YOLDERE

KÜÇÜKLER

ARTVĠN

HOPA

ARDALA

Bu köy fazla dıĢardan göç almamıĢtır hepsi Artvin Hopa dan gelme dirler NOT:Köy muhtarı Ayhan Kibar arkadaĢıma katkılarından dolayı teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Ayhan Kibar,Vikipedi özg.ansk,Sitesi ,Akç .K.Sitesi,Kenan Okan,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler Tuzcu

: Ayhan Kibar,Akç .K.Sitesi,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Derl.Ġbrahim

Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Akç .K.Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez.

: Kenan Okan,Ayhan Kibar,Derl.Ġbrahim Tuzcu

Turizm

: Ayhan Kibar,Vikipedi özg.ansk,Sitesi Akç .K.Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu

Ekonomisi : Mustafa Kocadon,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Ġlçe Tarım Md.,Ayhan Kibar,Vikipedi özg ansk,Sitesi Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Ayhan Kibar.Vedia Emiroğlu,HemĢinliler eğit kült dernğ.,Rize valiliği sıtesı,Kenan Okan,.Vikipedi özg ans, Sitesi Görsel yay s.4.,Drl,Ġbrahim Tuzcu Spor

: Ġbrahim Tuzcu

Köyün alt yapısı : Ayhan Kibar,Mustafa Kocadon,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.anskl.Sitesi ,Drl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı

; ġükrü Dönmez,Geltag net

Temettuat

:Dr Zeynel Özlü

Sülaleler

Ayhan Kibar,Hüsamettin Kaya,Derl.Ġbrahim Tuzcu

KURUGÖL


COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Hasan Basri KeĢçi TELEFON : 05365497690 EV- 03806278306 POSTA KODU : 81650 NÜFUSU : 150 Hane,106 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009 da-Hasan Basri KeĢçi, 2004-Abdullah Biriktir,1999-Osman KeĢçi,1994- Osman KeĢçi,1989- YaĢar Biriktir,1984- Osman Biriktir dir COĞRAFĠ DURUMU : Düzce ye 53 km,Akçakoca ya 14 km uzaklıktadır,denizden 500 mt yüksektedir,en yüksek yeri 680 mt yüksektir rakım 485 tir,6565 dekar fındıklık,2915 dekar ormanlık alanı vardır.KomĢuları, Sarıyayla,YeĢilköy;Koçulu,Kurukavak tır.Merkez ve dağ arası diye iki mahalle vardır KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR


M.Ö .377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,kurdukları köyler arasında Kurugöl köyde vardır.Ayrıca 1877 yılında Osmanlı-Rus savaĢından sonra ve1916 yılından sonra tekrar buraya Doğukaradenizden göçler gelip yerleĢmiĢlerdir,neticede Bitinya,Doğukaradenizden göç gelenler bu köyde yaĢamıĢlardır.Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır Köy 1890 yılında Ordu Ulubey Melenyurt köyünden % 80 i Akçakoca ya göç gelir,ve Ayazlıdaki devlet arazisi olan Ģimdiki Çuhalıdaki BarıĢ sitesinin bulunduğu yere yerleĢtirilmiĢtir,burada sinek ve denizde boğulmalar olunca Külünk ailesi buradan kalkıp çok eski ataların bulunduğu ve ormanların yakılıp fındık bahçesine çevrilen yere kalkıp giderler daha sonrada Çuhalıdan bu köye göç ederler ,bu büyük köyü tekrar kurarlar .Köy adını köyün biraz yukarısında bulunan ve kıĢın göl halini almasına rağmen,yazın kuruyan ve çorak bir araziye dönüĢen bir oluĢumdur,bundan dolayı buraya Kurucagöl adını vermiĢlerdir.Göçmen köydür 1890 yılında Ordu göçmenleri tarafından tekrar kurulmuĢtur 1916 yılında 2. göç dediğimiz göçtete tekrar Ordu dan göç, gelir ve bu köy çok kalabalık bir köy haline gelir. 1898 yılında Kastamonu sallanamesinde Kurugöl olarak kaydı vardı,iki mahallesi vardı, daha sonra 1970 yılında SarıAhmet ve Yaylacık mahallesi ayrılır ayrı bir muhtarlık olurlar Sarıyayla olur. Kurugöl'ün nüfusu hareketlidr. 1960'lı yılların baĢlarında ilk Düzce'ye göçen Hacı Hüseyin Biriktir'den sonra köy halkından fırsat ve imkân bulanlar, Düzce ve Akçakoca'da mesken tutmuĢlardır.Göçlerde köyün zor Ģartları tetikleyici unsur olmuĢtur.Bir kısım köylü hasat zamanı herkes arazisinin baĢına gelir, fındığını toplar, bakımını yapar ve gider.1871 arazi yoklama defterinde ismi geçmektedir 1300ve 1700 yıllarında yaĢayan halk 1700 yıllarından sonra buraları terk edilip Giresun, Ordu ya göç etmiĢler diğerleri yurdu terk etmiĢlerdir 200 yıl bu bölge boĢ kalmıĢtır,Akçakoca dan Ordu ya ,Ordu dan Akçakocaya 200 yıl sonra gelenler olmuĢtur,rivayete göre,köye ilk gelenlerden Musa hocanın cenazesinde,kardeĢi Mustafa kadınlarla konuĢurken Ģöyle bir konuĢma geçer buralara geldiğimiz zaman her taraf ağaçlarla kaplıydı ,ağaçları oyup yalak yaptık ve yalaklardan su akıtarak hayatımıza sürdürdük der,bu köye ilk gelenlerin onların geldiğini Kurugöl köyü, adını, köyün biraz yukarısında bulunan ve kıĢın göl halini almasına rağmen, yazın kuruyan ve çorak bir araziye dönüĢen bir oluĢumdan almaktadır. Osmanlı kayıtlarında, köyün ilk adı Kurucagöl'dür. Osmanlı Devleti'nin birinci teĢkilatlanma safhasında (1300 yılı baĢlarında) Bolu Sancak Beyliği kurulmuĢ ve Akçakoca, o günkü AkçaĢar adıyla on beĢ köylü bir merkez olarak Bolu Sancak Beyliği'ne bağlanmıĢtır. On beĢ köyden biri, Kurucagöl'dür.1700'lü yıllardan itibaren Kurucagöl, çeĢitli sebeplerden dolayı boĢaltılmıĢ, terk edilmiĢ, sönmüĢtür. Ancak, 1800'lü yılların sonlarında, Doksan Üç harbi denilen Osmanlı Rus Harbi yenilgisinden sonra Ordu'nun çeĢitli bölgelerinden Kurugöl'e birbirini izleyen göçler gelerek Ģimdiki Kurugöl'ü oluĢturmuĢlardır.Kurugöl köyü, önceleri, köyün kuzeybatı yönünde bulunan Sarı yayla ve Yaylacık mahallelerini de içine alan tek bir muhtarlıktı. (Bu mahalleler, eski Kurugöl'den göçen insanlardan oluĢmuĢtur.) Ancak daha sonra 1970'li yıllarda bu mahalleler Kurugöl'den ayrıldılar. Kurugöl Ģimdi, aĢağısındaki, Dağ kanesi denilen mahalle ile birlikte, tek bir köy olarak varlığını sürdürmektedir.Göçmen dağınık köy statüsündedir TARĠHĠ YERLER


1300-1700 yıllarında Kurucagöl de hayat olduğunu,köy ve çevresinde bulunan tuğla kalıntıları bunu doğruluyor.Kaneyanı,Kırazlıkane,Dağ kanesi mevkiinde kane,Ģimdiki dereye giden yolun altında kuruluyordu.Köyde değirmenler burada çok önemi vardı 2 km uzakta orman içinde akan dere üzerinde kurulmuĢtur,bu değirmenler yanında asker uğurlamaları Ģenlikler burada yapılırdı,yukarıya gidildikçe orman için den çıkan patika yol insanları Düzce ye ve ötelere kestirmeden ulaĢılırdı AKARSU VE DERELERĠ

Bu köyün batısında sarma deresi doğusunda ise Değirmen deresi geçer, her iki dere köyün kuzeyinde birleĢir Sarma deresi adıyla Değimenağzı deresine dökülür ,TaĢlık dere köy içinden baĢlar sarma deresine dökülür,kanyon bu küçük taĢlık deresinin bitiminde sarma deresine dökülmesinden oluĢur.Su altı seviyeleri çok değĢkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir,koli mikrobu bakımından zengindir içilmesi mahsurludur DAĞLARI VE TEPELERĠ


Kaplan dede (1158) mt, Kaplan tepe (1066) dır Kurugöl sapağı 1066 mt dir ĠKLĠMĠ:

En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU


Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa sahiptir Karstik kaynaklara da sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ

Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir TURĠZĠMĠ


Köy köydes yardımı ile güzelleĢtirilmiĢtir tepede kurulan Ģirin bir köydür,köy turizm açısından zengin değildir,yalnız köy yazın canlanan kıĢın 15 -20 hane nin barındığı bir konuma gelmiĢtir,köyden Düzce ovasına bağlanacak yol mesafeyi 25 km kısalacaktır,bu nedenle köye bir hareketlilik sağlayabilinir.Ayrıca Kaneler de ortadan kalkınca köyde canlılık kalmamıĢtır .Yolların istenen kalite ve rahatlılıkta olmayıĢı ulaĢımın zor oluĢu köyün cazibe alanını daralmıĢtır Değirmenderesi,Kurugöl deresi muhteĢem doğa ve manzarası ile mükemmel bir köy görünümdedir,2009 da yeni bir Ģelale bulunmuĢtur rafting sporu yapılabilecek durumda turizme açılmıĢtır Yolları asfalt olup, oksijeni bol ormanları, asırlık kayın ağaçlarıyla süslenmektedir. Kurugöl köyüne çıkıldıktan sonra,eski güreĢlerin yapıldığı Tepeköy mevkiinden bakıldığı zaman 3 adet ilimizin ilçeleri buradan görmek seyıne doyum olmaz Akçakoca, Karasu, Kocaali, Ereğli ve Alaplı gibi bölgeler ayağınızın altında kalmaktadır.mutlaka yazın, ilkbahar ve sonbaharda gezilmeli ve görülmelidir. turistlik bir yerdir .bu güzelliği kaçırmayın derim.Kanyona giderken YeĢilköy‘den dereye indiğimizde Kurugöl sınırları içerisine girince Ġkizdere balık çiftliği vardır,buraya gelen misafirler burada ilkönce dinlenirler,sıcak çay kafelerini içerler yemeklerini sipariĢ verirler sonra hemen kalkıp Kanyona yürüyüĢ parkurundan,yaklaĢık 1 saat yürüyüĢten sonra kanyon.gezilir,halatlarla,kanyon üzerine çıkılır,görünümüne doyum olmaz harika bir manzara ile karĢılaĢırsınız,sporla ilgilenenler için burada ayrıca zor olan yürüyüĢ parkuru vardır,bu parkura giren dağ kanesi değirmeninden köye çıkarlar,tekrar ana yoldan geri köye dönerler,Ġkizdere balık tesislerine gelirler,çay ,kafe ve yemeklerini yerler.Köyde 1895 yılında yapılmıĢ bir değirmen vardır bu değirmen taĢla örülmüĢ otantik bir yapısı olmasına rağmen harabe halindedir burasının restore edilmesi gerekmektedir,köye ismini veren göl için bir proje önerilmiĢ fakat yer sahiplerinin onay vermemesinden dolayı bu proje iptal edilmiĢtir,Ģöyle ki,bu göl yazın kurur,kıĢın su birikir bu suyun yazın kaybolmaması için büyük bir havuz yapılması düĢünülmüĢ bu proje hayata geçirilirse buranın değeri çok artacaktır çünkü burada çok hayvanlar su gereksimler ini buradan karĢılamaktadır bundan dolayı buranın daha sonra av turizmi için değerlendirilmelidir,ayrıca bu açıdan köy çok güzel görünüm kazanacaktır yaz aylarında.KıĢ turizmi ve av turizmi için mükemmel bir köy statüsündedir,buraya diğer köylerden av yapmaya gelenler vardır gerçekten av turizmini burada geliĢtirmekte fayda vardır,Domuz ,Kurt,Çulluk gibi hayvanlar her zaman avlanabilmektedir CAMĠLERĠ 1930 yılında yapılan camiyi Kara Hüseyin oğlu Musa yapmıĢtır, Bu cami iki bölüm den meydana gelmiĢtir yarısı kuran kursu yarısı cami idi,bu yıkılır yerine, 1980 yılında betonarme yapı 100 cemaatli 2 Ģerefeli, bir camii yapılır,Dağ kenarı cami yi 1975 yılında tuğla yapı 100 cemaatlidir.Köyde iki cami vardır,biri merkezde,biri dağ kanesinde dedir


MEZARLIKLARI Köyde 2 adet mezarlık vardır,merkezde bir mezarlık,ilkokulun yanındadır,biride dağ kanesi. Denen mezarlık vardır,Osman Altay evin yanındadır.Halen bu mezarlıklar kullanılmaktadır,köydeki diğer Bizanslılar ve Bitinyalılar zamanından kalan eski mezarlıklar munkariz olmuĢtur çünkü buralara fındık dikimi yapılmıĢtır.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ

HUBUBAT:,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur köylü geçimini fındıktan sağlamaktadır,fındığı köye ilk getiren Balcı Ahmet‘tir,buğday ve çavdar geri plana itilip fındıkçılık rol oynamaktadır,Arazilerin önceleri baĢka bir tarıma elveriĢli olmadığı sanılıyordu ancak son zamanlarda alternatif tarım olarak meyvecilik yapılıyor özellikle armut ve kivi ilgiyi artırmaktadır,ayrıca arıcılık meĢhurdur arıcılık son yıllarda üretimi artmıĢtır,bu köyün balı çok ünlüdür, fındıktan geçimini sağlayan halk,köyün Ģehre uzak olması,ulaĢımın zor olması dolaysıyla çocukların gelecek endiĢesi taĢıyarak,Ģehre yerleĢmeyi uygun görmüĢlerdir,Köylünün hemen hemen Akçakoca veya Düzce de ev arsaları vardır.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, .Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya ,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu. köy halkı


geçimini fındıktan elde ediyor artık,kestane,ceviz,mısır,fasulye de son zamanlarda halk bunlara da yönelmiĢ durumdadır. Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi,, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardı Kurugöl Köyü halkının hemen hemen yüzde yüzü, geçimini fındıktan sağlamaktadır. Ne var ki fındığı kalkınmasında bir lokomotif olarak kabul eden köylü, Akçakoca ve Düzce'ye yerleĢmiĢ ve her biri kendine bir yol tutmuĢ, eğitime, sanata ve ticarete yönelmiĢtir. Fındığı köyde popüler hale getiren, Balcı Ahmet'tir (Ö.1970). O'nun yetiĢtirdiği fındıklar bol ürün verince, diğerleri de mısır, buğday ve çavdar gibi tahıl ürünlerini geri plana iterek fındığa ağırlık vermiĢlerdirArazilerin, önceleri baĢka bir tarıma elveriĢli olmadığı sanılıyordu. Ancak son zamanlarda alternatif tarım olarak meyveciliğe, özellikle armut ve kiviye ilgi artmaktadır.Kurugöl‘de arıcılığın özel bir yeri vardır. Köy coğrafyası arıcılığa son derece elveriĢlidir. Özellikle Kestane balı ve Acı bal (deli bal) Kurugöl köyünün adı ile Ģöhret bulmuĢtur. Arıcılık, gün geçtikçe köyde yaygınlaĢmaktadır.Ayrıca köyün değirmen deresi soğuk sularında ALABALIK yetiĢtiriciliği yapılmaktadır Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur


altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILIK Az sayıda Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir Alabalık çoktu ama ,bilinçsiz ve kontrolsüz avlanma balığın nesli yok oldu,zaten dere eski suyunu da kaybetmiĢ durumdadır köyde arıcılığın özel bir yeri vardır,köy arıcılığa çok elveriĢlidir,özellikle kestane ve acı bal dır,köy adı ile Ģöhret bulmuĢtur,arıcılık gün geçtikçe yaygınlaĢıyor.Kurugöl Köyü halkının hemen hemen yüzde yüzü, geçimini fındıktan sağlamaktadır. Ne var ki fındığı kalkınmasında bir lokomotif olarak kabul eden köylü, Akçakoca ve Düzce'ye yerleĢmiĢ ve her biri kendine bir yol tutmuĢ, eğitime, sanata ve ticarete yönelmiĢtir. ORMANCILIK


Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var 2915 dekar ormanlık vardır, .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde su hızar ı makineleri çoktu bunlarda teknolojiye yenik düĢmüĢtür Yakacak odun,kayık kerestesi,demiryolu traversi,maden direği bu köy denden de sağlanıyor % 35 ormanlık alanı vardır

AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz ,Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Köyün [[gelenek]köyün düğün, cenaze ve diğer gelenekleri kendi örf ve adetlerine göre halen sürdürülmektedir. YEMEK KÜLTÜRÜ: Karadeniz köyü olması nedeniyle,Karadeniz kültürü hakimdir,genellikle Ordu,Giresun yöresi kültürü hakımdır, karalahana(Barbunyalı ve acı biberli) yemeği baĢ tacı olmakla birlikte, kuru yufkadan yapılan börek ve makarnası, mısır ekmeği, çeĢitli turĢuları, deresindeki hakiki mercan alabalığı oldukça bilinen yemek leridir, tabıkı kara lahananın enva yi çeĢidi bunun içinde, kavurması, turĢusu, sarması


AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme : Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı düğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir.


Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi .Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya


da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde


eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELE KÖYDE Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler ;Burada Tura oyunu oynanır ( SĠVĠġ ) Dadalı köydeki gibi oyun burada da uygulanır,ayrıca ceviz kabuğu altında yüzük oyunu ,gelini evden çıkarırken yapılan ĢiĢeye ateĢ edip vurmak,damadın akrabaları uzağa konan ĢiĢeye tüfekle ateĢ açılır ĢiĢeyi vurursa gelin evden çıkar yok vuramazsa ĢiĢe vuruluncaya kadar devam edilir,vuruluncaya kadar vurulunca gelin evden alınır ĠMECE ÜSÜLÜ :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KIZ BEĞENME : Bayramlarda köyün Ģenlik yerinde herkes toplanır buradaki ağaçlara salıncaklar kurulur ilkönce kızlar biner sallanırken bu kızı beğenen erkek adayı silah atar ben


seni istiyorum demektir,daha sonra diğer sıradaki kızlar biner sallanırken damat erkek adayı silahını ateĢler kıza beğendiğini vurgular bu böyle devam eder ,sıra erkeklere gelir erkekler sallanırken kız gelin adayı hemen ailesine söyler,bu kızda silah atar bu böyle devam devam eder eĢlerini alan kız ve erkek kesinlikle baĢkası ile evlenemez sahiplenemez birbirleriyle evlenirler. GÜREġLER :Köyde köy Ģenlik yerinde davul zurnalı maniler eĢliğinde çok güzel güreĢler olur fakat bu güreĢlerde Ģimdilerde ilgisizlik yüzünden yapılmamaktadır. TAKLA OYUNU :Bayramın son günü akĢamı takla oyunu oynanır,4 kiĢi ebe olur bunlar eğilerek omuzlarını sırt sırta verirler bir daire oluĢtururlar,diğer taraftan da sıraya geçen oyuncular vardır bunlar bu ebelerin üstüne atlayarak takla atarlar,eğer yere düĢen olursa bu oyuncu ebe olur. EġEK ATLAMA:Ayrıca bir hakem 5 ebe oyuncu ile oynanan eĢek oyunu vardır bu 5 oyuncu ebedir bunlar eğilerek eĢek Ģeklini alırlar,sıradaki oyuncular sırasıyla koĢarak bunların üstüne bu diğer 5 oyuncu koĢarak atlarlar üzerlerine binerler ilk atlayan oyuncu alta ki ebe oyuncuya parmaklarıyla bu kaçtır der seslenir altakı oyuncu bu üsteki oyuncunun dediği rakamı bilemezse üsteki oyuncular bu ebe oyuncuların sırtında durmaya devam ederler,bilirseler üstekiler ceza olarak alta ebe olurlar bu oyunda böyle devam eder. SOPALI HALAT ÇEKME :Bu oyunda ortaya bir çizgi belirlenir kalın bir sopa vardır bir tarafta bir gurup diğer tarafta baĢka gurup vardır,ilk baĢtaki oyuncular bu sopayı tutarlar arkasında 5 er kiĢilik guruplar vardır bunlar birbirini çekerler hangi ilk oyuncu bu sopayı bırakırsa vede bu çizgiyi geçerse mağlup ilan edilir KÖREBE OYUNU: burada da 3 oyuncu, 1 halat ip,2 adet taĢ,1 yere çakılan kazık sopa,1 de bezden yapılmıĢ kamçı vardır,ilkönce bu kazık çakılır halatın orta bölümü bu kazığa bağlanır bu halatın bir ucu bir ebe oyuncuya diğer ucu diğer ebe oyuncuya bağlanır bu bağlanan 2 ebenin gözleri bir bezle bağlanır gözleri görmezler kazığın yanındaki oyuncu hakemdir,bu bir ebenin elinde 2 adet taĢ vardır bu taĢları çarptırarak diğer ebeyi harekete geçirir bu ebe elinde de bulunan bezden yapılan kamçı vardır taĢın sesine giderek bu ebeye bu kamçıyla vurmaya baĢlar bezende hakem oyuncuya da vurabilir bir daire Ģeklinde dönerek bu oyun böyle devam eder,dıĢarıdakilerde bu kamçılı ebeyi yanlıĢ yönlendirirler oyun uzasın diye BAYRAMI UĞURLAMA : Burada da son gün davullar çalınır,köyde dolaĢılır,maniler söylenir, köy meydanında halaylar ,köçekler,Ģarkılar,silahlar atılır,oyunlar oynanır ve bayram bu Ģekilde uğurlanır KIZ ALMA : Köçekler eĢliğinde köyün Ģenlik yerinde köçekler köçek,oyunlar oynarlar,Alaplı çıftelesi dediğimiz figurleride yaparlar,köylüde bu köçeklere de köylü eĢlik eder,silahlarda atılır,daha sonra köçekler eĢliğinde köylü damat evine giderler,kızın annesi damat evinden baklava ,tavuk ister,yollarına kilim serilmesini ister bir koç ister bunların gerçekleĢtirmesini ister damat evinden damat evi biraz naz yapsa da bunların hepsini yaparlar kız arabadan inerek eve doğru giderler evin kapısından geçerken elleriyle evin bütün kapılara ellerini sürer,giriĢ kapısının önüne parça ekmek koyar uğurlu gelsin diye,daha sonra enson gelin yatak odasına gelir orda damat tarafından duvağı açılır akraba ve damat tarafından hediye leri takılır,bu arada misafirler gelinin çeyizlik hediyelerine bakarlar,resimler çektirirler bu gelenekte halende devam etmektedir


KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müspet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN : Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır. FOLKLÖR : Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru


hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır yerli oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır.Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır.Kemençe Anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer. KAVAL:Orta asyadan gelmiĢtir.Balasau Türkleri icat etmiĢtir.Çağatay Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir, havaldir ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meĢhurdur. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme,tura,siviĢ,ĢiĢeye ateĢ etme damat ıslamak,ceviz kabuğu altında yüzük bulmak gibi


KIYAFETLER Kalkın köyünde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komĢu köyler davet edilir mevlit okunur yemekler yenir çeĢitli eğlenceler düzenlenir Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın


namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.,çünkü sebze meyve yetiĢtirilir .Avlu,avlu ağla ile çevrilidir bu mezralarda da evler birbirine uzaktır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Bu köyde federe veya gayri federe hiçbir spor müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir spora ilgi hiç yoktur YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ: Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç incir-üzüm,Sütlacı ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar, lahana yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı cevizli fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. ALTYAPI BĠLGĠLERĠ Köy taĢımalı eğitimden faydalanıyor,sağlık ocağı ,sağlık evi yok ama sağlık mobil sisteminden faydalanıyor,içme suyu,elektriği,sabit telefonu,ptt acentesi,1 cami,vardır,Kanalizasyonu yoktur köy yolu asfalttır,2006 yılında içme suyu Ģebekesi yapıldı,8500 m² lik beton parke taĢı döĢenmiĢtir,2006 da köy cami Ģadırvanı yapıldı 2 km lik köy yolu stabilizesi yapıldı 1935 yılında 424,1965 te 968 ,1997 de-287,2000 de-116 nüfusu vardır,1962 yılında ilk ilkokul yapıldı,,1974 de 2. ilkokul yapıldı , göçmen dağınık köyler statüsündedir,bu köyde meskenlerin artıĢı dikkat çekicidir,tarla ziraatinin fazla yapıldığı köydür,165 aile 2876 dönüm ziraat arazisi vardır 1 Adet kooperatifi var,Fiskobirlik üye sayısı:307 dir,ençok üyesi olan köydür,1877 de birinci yoklama defterinde 1922 Bolu salnamesinde adı geçmektedir,tarla alanı yok ,fındık alanı 7.800,orman alanı 4.200 dönümdür,hayvan sayısı % 11 ini teĢkil etmektedir.Kurugöl köyü yardımlaĢma ve dayanıĢma derneği vardır


ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR ġEHĠTLER : SÜLEYMAN ALĠ-SARIAHMET D.1304-Ö.1915 1. DÜNYA SAVAġINDA : HASANOĞLU HALĠL D. 1304 Ö. 1916 IRAK CEPHESĠ ER : MEHMETOĞLU OSMAN D. 1304- Ö.1915 GAZĠLER : HÜSEYĠN BĠRĠKTĠR MEHMET 1314 H. M. 1898 : HÜSEYĠN KARAYEL AHMET 1317 H. M.1900 : AHMET KAHRAMAN OSMAN 1311 H. M.1865 ABAZA ĠSYANINDA MUSTAFA TÜTÜNCÜ NÜN ÇETESĠNDE OLANLAR : HÜSNÜ KÜTÜK 18. 19 .YÜZYIL TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Kara Hüseyinoğlu Musa ilk camiyi yaptırmıĢtır,cami vakfını da kurmuĢtur,Abdurrahman ağa ibni Ġbrahim,Hüseyinoğlu Mehmet ağa ile beraber,1844 yılında nüfusu 18 hane,72 nüfusu vardı,Temettuat defterinde pek isminden bahsedilmektedir. KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER

HACI KOCAMANLAR---BĠRĠKTĠRLER ----1877 HACI KAHRAMAN MAT LAR---YALÇINLAR VE KARAYEL - 1877,

,ORDU,ULUBEY- MELENYURT ORDU,ULUBEY –MELENYURT

KOCA HÜSEYĠN KOCA HASAN,KARA MEHMET, ABDULLAH, MUSA ÇAVUġ--, HÜSEYĠN

1877

ORDU ULUBEY MELENYURT

ÖZDEMĠRLER : ÖZDEMĠRLER---

1877

ORDU GÜRGENTEPE

HASAN AĞA MEHMET,ALĠOSMAN TARAKÇILAR : TARAKÇI-

1877

,ORDU ULUBEY MELENYURT

HALĠL YUSUF—HASAN--,HÜSEYĠN KARALAR : KARA

1877

ORDU ULUBEY MELENYURT

MUSTAFA--SALĠH ġAHĠNLER : ġAHĠN--

1960,

SĠNOP

AHMET KEġÇĠLER : KEġÇĠ---

1877

ORDU ULUBEY MELENYURT

ĠBRAHĠM—MUSTAFA


ÇOKEKLER : ÇOKEK

1877,

ORDU,ÇUKURKÖY

HASAN-ALĠ-MAHMUT YERLĠKAYALAR : YERLĠKAYA

1877

ORDU

KAMĠL HÜSEYĠN-MEHMET ALTAYLAR : ALTAY—KÖYE GELĠġ

1885

ORDU ÇUKURKÖY

HALĠL MEHMET-HASAN HATĠPLER CĠNGĠRTLER MEHMET KEġÇĠ KARASUYA,--HASAN ÇÖKEK KARASU,TAġLIGEÇĠTE GÖÇTÜLER HÜSEYĠN YERLĠKAYA KĠRAZLI YA YERLEġTĠ ALĠ ALTAY HOCA ĠDĠ Ö.1985 TĠR DÜZCEYE ĠLK YERLEġEN KĠġĠ-HACI HÜSEYĠN D.1891—Ö.1983 DELĠ BEKĠR-GÖLE SERĠNLEMEK ĠÇĠN GĠRER VE BOĞULUR D.1958- Ö.1982 MEHMET ÖZDEMĠR HOCA, BABASI ĠLK HOCA ĠDĠ ALĠ ALTAY D.1903— Ö.1985 HOCA ĠDĠ KÜRT ĠSMAĠL KÖYE ĠÇGÜVEYĠ GĠRMĠġTĠR KAHRAMAN HOCA 1950 YILINDA KOÇARA GÖÇTÜ KÖYÜN KURULUġUNA ÖNCÜLÜK YAPMIġTIR CĠNGĠRTLER SARIYAYLAYA GÖÇTÜLER KÖROĞLULAR SARIYAYLAYA GÖÇTÜLER AYAZLAR SARIYAYLAYA GÖÇTÜLER ARĠF USTALAR SARIYAYLAYA GÖÇTÜLER NOT: Hayrullah Altay ve değerli muhtar arkadaĢım Hasan Basri KeĢçi ye katkılarından dolayı teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Hayrullah Altay,Hasan KeĢçi,Akç .K.Sitesi,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vikipedi özg.Sitesi .,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Hasan KeĢçi,Akç ,K.Sitesi,Vikipedi özg.Sitesi .,ġükrü Dönmez,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,A.kç K.Sitesi,Derl.,Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez. : ġükrü Dönmez,Hasan KeĢçi,Drl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Hayrullah Altay,Hasan KeĢçi,A.kç.K.Sitesi,Vikipedi özg ans,sitesi Drl.Ġbrahim Tuzcu


Ekonomi : Kenan Okan,ġükür Dönmez,Mustafa Kocadon,Ġlçe.Tarım MD,Vikipedi özg.ansl.,Sitesi Hasan KeĢçi,Derl.,Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vikipedi özg.ansl. Sitesi Hayrullah Altay,Hasan KeĢçi,Akç .K.Sitesi,Görsel yay.s.4.Ert tv Necmi Sala,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu Köy alt yapısı : Mustafa Kocadon,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ansl.Sitesi Derl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı : ġükrü Dönmez,Geltag net Temettuat : Dr Zeynel .Özlü Sülaleler : Hayrullah Altay,Hasan KeĢçi,Hüsamettin Kaya,Derl.Ġbrahim Tuzcu

KALKIN

COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : ġaban Delihasanoğlu TELEFONU : 05337125041 EV- 03806222045 POSTA KODU ; 81650 NÜFUSU : 97 Hane, 410 Nüfusu vardır ESKĠ MUTARLAR : 2009-ġaban Delihasanoğlu,2004- Latif Topuz,1999-ġükrü Türkoğlu,1994-Ġbrahim Delihasanoğlu,1989-Osman Fil COĞRAFĠ DURUM :Düzce ye 46 km.,Akçakoca ya 7 km uzaklıktadır,denizden 60 mt yüksektedir, rakım 100 dür. 2556 fındıklık, 7 dekar ormanlık alanı vardır,komĢu köyleri,PaĢalar,Tahirli,HemĢin AktaĢ,tır. Akçakoca –Kocaeli yolu üzerinde kurulmuĢtur,Merkez,Kırantarla,Dere,Açıkdağ mahalleleri vardır.Merkez mahallede Türkmenler oturur. 1877 yılında Rize den gelen göçler oluĢturur,en yüksek yer 200 mt dir


KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR

1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiyeye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bir taneside Kalkın köyüdür..Buraya daha sonra 1243 yılında,Kastamonu‘dan Moğol baskısından ve yenilgisinden sonra Oğuzların kayı boyundan ( Oğuzların Bozok kolundan Oğuz Kaan ın oğlu,Yıldız Han ın Karkın soyundan geldikleri kabul edilir.Akkoyunlu ve Dulkadiroğluları da Karkın soyundan gelmektedir.Karkın demek TaĢkın ve doymuĢ,doyurucu anlamına gelir) 130.000 kiĢi batıya göç yapar bunlardan bazıları Akçakocaya gelirler bu Ceneviz ve Bizanslıların kurdukları köylerin yanına yerleĢirler,fakat buraları talan ederler zarar verirler bunlardan bıkan Cenevizliler Ġmparatora Ģikayet eder ve Ġmparatorda o sıralarda Romanya Dobruca‘da bulunan Gagavuz Türklerinden silahĢör obaları buraya getirtir ve yerleĢtirir buraların güvenliğini sağlar ve bu kavimler yıllarca iç içe yaĢarlar.Ayrıca 1877 yılında Osmanlı-Rus savaĢlarından bıkan Doğu Karadeniz den Laz göçü gelir bu köye yerleĢilir.Neticede bu köyde Ceneviz,Bizans,Gagavuz Türkleri,Oğuz kayı boyu üçok obaları,Doğukaradeniz den gelen Lazlar yaĢamıĢlardır. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır. Bu köyde eskiden Hıristiyan halk yaĢardı. Gagavuz Türkleri köy yıllarca Ceneviz ve Bizanslılarla beraber yaĢamıĢlardır bu Hıristiyanlar yıllar sonra buraları terk etmiĢler,yakın tarihte 1877 yılında Osmanlı-Rus savaĢında ve1916 yılında 2ci göç dediğimiz göçte Doğu Karadenizden göçler Rize ve Artvin den Lazlar deniz yoluyla Karaburun iskelesine inerek,daha sonra bu köye gelerek tekrar bu laz köyünü kurmuĢlardır,buraya Rize‘den gelen Topuz ailesi bu köyü kurmuĢ ve yıllarca bu ismi ile anılmıĢtır Bu sülale çok kalabalık sülaledir,Denizcilikle uğraĢırlarmıĢ gemici olan çokmuĢ,en son PaĢalardan ayrılarak Kalkın olmuĢtur .Eskiden 1844 yılında Temettuat defterinde Karkın der tab-i Kırımca kilise divanına kayıtlıdır,bu divan daha sonra ayrı muhtarlıklara dönüĢmüĢtür.Kalkın –Nazımbey den ayrılmıĢtır,1327 tarihinden önce birlikte idare ediliyormuĢ,fakat bu iki köy HemĢin köyüne bağlı imiĢ,Karatavuk ve Kurukavak HemĢin köyünden ayrılmıĢtır.Köyde Doğu Karadenizden gelenLazlar,Rizeliler,Türkmenler,ve Kastamonu yöresinden gelenler vardır.2 köy vardı biri Topuz diğeri Kalkındı fakat muhtarlık Topuz köyde idi,bu arada Kalkın köy Topuz köyden ayrılmak istedi,1999 yılında köyde ġükrü Türkoğlu muhtar idi,muhtar lığın adını değiĢtirmeyıpTopuz köyün ismini Kalkın olarak bırakır,Kalkın köyü de PaĢalar köyü olarak muhtarlık alır,böylece Topuz köyü ismi Kalkın,Kalkın köyü ismıde PaĢalar olur.1871 yılında birinci yoklama defterinde kaydı


vardır.Kalkın köy ismi Oğuzların Bozok kolundan Oğuz Kaan ın oğlu,Yıldız Han ın Karkın soyundan geldikleri kabul edilir,bunlar bu köye yerleĢtikleri için bu isim bunlardan kalmıĢtır,bunlar burada bir divan kurmuĢlardır TARĠHĠ YERLERĠ

Bizanslılar zamanında Karkın divani vardı,burada Hıristiyanlara ait kilise ve mezar kalıntıları vardı ,aynı Ģekilde Nazımbey köyünde de vardı ama Ģu anda bunlar tamamı ile münkariz olmuĢlardır,bunların Kıran tarla mevkiinde geçtiğinden bahsedilmektedir bu Kıran tarlada sıtma hastalığından çok kimse kırılmıĢ ayrıca kumlu yumuĢak zemine sahip olduğundan deprem yaĢanmıĢ ölenler olmuĢ,bu yüzden buraya Kırantarla denmektedir. Burada eski köy hizmetleri binası Gençlik ve Spor müdürlüğüne geçmiĢtir Hasan Delihasanoğluna ait Banklow tipi evler vardır.Düzceliler siteside mevcuttur.Bolulular siteside mevcuttur.Kıran tarla mevkisinde defineciler yaptığı kazılarda 25x25 ebat‘ında 5 cm kalınlığında piĢmiĢ tuğla parçalarını çıkarmıĢlardır bir çok kiĢi bu tuğlalardan ekmek fırınında kullanmıĢlardır fırın döĢemesi olarak kullanmıĢlardır halen bu tuğla parçaları Kazım Güner in evin önünde mevcuttur AKARSU VE DERELERĠ


Darı deresi AktaĢ sınırlarından doğar ,Kalkından denize dökülür. Su altı seviyeleri çok değĢkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir,koli mikrobu bakımından zengindir içilmesi mahsurludur DAĞLARI VE TEPELERĠ

Kaplan dede dağları eteğinde kurulmuĢtur,Kaplan tepe (1066)mt Kaplan dede tepesi(1158)mt Sivri tepe dir Köyün en yüksek tepesi AktaĢ sınırında Ahmet dağı ( cil veya açık ) dağı diye geçer ĠKLĠMĠ: En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Aliviyonlar ve kuarternerlerden mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis-devon formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir. Toprağı yumuĢaktır Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. Kaklında Linyit madenine rastlanmıĢtır,burada çalıĢmalar yapıp bu madenin değerlendirilmesi lazımdır bu ekonomi açısından bu köye çok katkı sağlayacağına inanıyorum( Bolu sallanamesi) BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir.YumuĢak toprağa sahiptir.Dağlarda Linyit kömür rezervleri vardır


TURĠZMĠ

Darı deresindeki Gençlik ve spor müdürlüğüne ait bina, 40 yataklı,konferans salonu,yemekli bir dinlenme merkezidir. Hasan Delihasanoğluna ait 13 adet banklow tipi evler,uzun plajı ve kumsalı ,denizi ,ve çadır turizmi piknik yer olan Ģirin sakin mükemmel bir köydür,banklow tipi evlerde mükemmel pansiyonculuk hizmeti verilmektedir,.Kalkın köyü yaĢatma derneğinin köy muhtarlığına ait aile piknik mangal çadır kurabilecek yer mükemmeldir çoğu insanlar buraya gelmektedir. Akçakoca Kocaeli yolu üzerinde kurulan bu köy turizm konusunda çok Ģanslıdır,buraya biraz daha önem verilirse Turizm konusunda daha da geliĢme kaydedeceğine inanıyorum Ev pansiyonculuğu Kıran tarla mevkiinde daha uygundur sebebi denize yakındır.Bolulular sitesi havuzlu 100 hanelik tir buraya iki yerden gidilmektedir,gençlik ve spor müdürlüğünün merkezin az ilerisinde Düzceliler sitesinin yanındadır darı deresi mevkiindedir,burada ayrıca Düzceliler siteside vardır Bolulular sıtesinden biraz daha küçüktür 50 adet dubleks yapı vardır.Edilli ağzına yakın Kıran tarla mevkide Çamlık pansiyon ve kafeteryası da buraya ayrı bir özellik kazandırmıĢtır.Doğa yürüyüĢün ünde yapılabileceği Ģirin bir köydür.Kıran mevkiinden geçmekte olan Akçakoca-Karasu yolu buradan geçmektedir bu yol bu bölgeye çok önem verecektir,sahil kenarındaki mükemmel kumsalda denize girmek,uzun kumsalında yürüyüĢ yapmak harikadır doyum olmaz,avcılık turizme açık olan köydür,köydeki ekmek fırınları marketleri ,tavuk kümesi besiciliği ekonomik açıdan katkı sağlamaktadır,sekiden bu köyden çok denizci çıkmakta idi.Bu köydeki pansiyonlardan yararlanmalı buraya turizm açısından biraz daha önem verilmelidir. CAMĠLERĠ


1973 Yılında betonarme,tek kubbeli,500 cemaatli bir camidir.Cami Ģimdiki mezarlığın yanıbaĢındadır.18:19. yüzyılda çandı cami vardı munkariz olmuĢtur,Bizans lılar zamanında da 3 çandı cami yapılmıĢ bunlarda münkariz olmuĢtur vakfı fındık bahçesidir. MEZARLIKLARI ġimdiki camının yanıbaĢındadır ,en eski mezarlıktır burada sarıklı mezar taĢlarına rastlanmakta idi son yıllarda bunlar kaybolmuĢtur,yalnız 1 adet sarıklı mezar taĢı 1398 yılına ait emekli öğretmen Ġsmail Güner tarafından köy okul bahçesine getirilerek korumaya alınmıĢtır,bu mezarlık Osmanlılar zamanından beri kullanılmaktadır .Kalkın karyesi mezarlığı,1184 hicri Balıkoğlu Mehmet Reis( bunlara Ģimdi Kılıkoğlu ) denir---1185 h. Ġmam Abdullah efendi ( bunun oğlu hoca imiĢ)----1175 Koca Ġbrahimoğlu Musa Reis----Ġncili cami ġerifi hacı Abdi bey 1226 H. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ .HUBUBAT :Buğday,Mısır,Arpa, BAKLIYAT :Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan


MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,köyde balıkçılık yapan vardır,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da münkariz olmuĢtur,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur.Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır.1 adet ekmek fırını Erenlere ait vardır bu köydeki değirmen kapanmıĢtır. Arıcılıkla uğraĢanlar vardır. Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra,reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır.Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir bura danda deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. Kalkın köyü toprakları çok verimli olduğu için bahçelerde Öküz ve Manda hayvanlarından faydalanırdı,ayrıca Ģehir merkezlerine gitmek içinde kullanmıĢlardır,kereste taĢımacılığı ön safhada olduğu içinde bu hayvanlardan faydalanılmıĢtır.Bu köyde balcılıkta fazla yapılmakta idi ,ama maalesef bu hayvanlar Ģimdilerde yok olmuĢtur.Molla Mehmetoğlu Mustafa bin Abdullah‘ın 8 adet kısrağı vardı,kaptanlık ve reislik çoktu en zengin Topuz oğullarıydı GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK


Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:.


Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir Eskiden Manda,Malak, At,EĢek,Öküz vardı bunlar münkariz oldu Köyden balıkçılık yapanlar vardır 17 adet tavuk kümesi besiciliği yapılmaktadır. Fakat kuĢ gribi sebebiyle bu kümesler Ģuanda 3 adet faal durumdadır .Arıcılıkta yapılmaktadır ORMANCILIK

Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur .Kerestecilik eskiden Karaburun iskelesinden sevkiyatı yapılıyordu 18. yüzyılda su hızarları vardı AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.Sahil kesiminde Karabatak ve Martılar vardır ama köylüler bunlarla ilgilenmezler. KÜLTÜR


Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda bu bölge müslüman olur1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaĢamlarını sürdürdüler,1788 Berlin antlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada Doğu Karadeniz halkı batıya göç ederler Aynı halk Akçakoca dada aynı kültürlerini sürdürmektedirler Tarihi kaynaklar, Lazların Doğu Karadeniz yöresine Kafkaslardan indikleri konusunda görüĢ birliği vardır. Tarih sahnesine ilk kez Karadeniz‘de çıkmıĢlardır. XI-XII. Yüzyıllarda Karadeniz‘in doğusunda kurulan ve KOLKHĠS/Rothis devletini oluĢturan topluluklardan biri de Mergrel- Lazlardır. Lazlar, 6. Yüzyılda Bizans etkisinde kalarak Hıristiyanlığı benimsediler. Kolkhis Devleti yıkılınca Bizans egemenliği altında LAZĠKA krallığı seçimle iĢ baĢına gelerek, Bizans‘a vergi vermeyip, bunun karĢılığında doğu sınırını korumayı üstlendiler.Doğu Karadeniz‘in sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliği altında Lazistan Sancağı olarak ilan edildi. Bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar. Yavuz Sultan Selim bölgede beylik sistemini kurdu. Bölge 11 beylikten oluĢuyordu. Lazlar da yarı bağımsız statüde Laz derebeyliği olarak Osmanlılara asker ve vergi vermekteydi. Lazlar 17. Yüzyıldan itibaren MüslümanlaĢmaya baĢladılar. Bölge 1925 yılına kadar Lazistan olarak kayıtlara geçmiĢtir.1828-1829 Osmanlı Rus SavaĢlarında Laz SavaĢçıları Osmanlı cephesinde yer almıĢlardır. Bu savaĢlarda büyük kahramanlıklar göstermiĢlerdir. 1877-1878 Osmanlı Rus SavaĢı sonunda imzalanan Berlin AnlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü. Bu savaĢtan olumsuz etkilenen Lazlar Bursa, Yalova, Karamürsel,Ġzmit, Adapazarı, Karasu,Akyazı, Geyve,Hendek, Sapanca, Zonguldak, Düzce , Akçakoca gibi bölgelere göç ederek dil ve kültürlerini buralara taĢıdılar. Akçakoca‘da merkez ve köylerde yerleĢtiler. Lazlar Akçakoca‘da daha çok Merkez Ġlçedeki Osmaniye , Ayazlı Mahallesinde ve Edilli , Döngelli, Uğurlu Köylerinde kalabalık gruplar halinde bulunmaktadır. Dil Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuĢabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve Ģiirleri ancak 20.


yüzyılda yazıya dökülebilmiĢ, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından Dumezil'in transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiĢtir. Gürcistan'da yaĢayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüĢtür Lazca Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiĢ çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının yaygınlık kazanmasıLazca'nın varlığını tehdit eder bir hal almıĢtır. Din Roma Ġmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan Ġslam'a toplu olarak geçmiĢlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslümandır Tarih Lazika krallığı MÖ 150 - MS 600 Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, Osmanlı döneminde Lazistan günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleĢtiği coğrafyada otokton olarak yaĢamaktadır. Kolhis'in varlığına iliĢkin ilk yazılı belge Urartu kralı II. Sarduri döneminde Lazların yaĢadığı ülke Qulha olarak geçmektedir. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika krallığını kurmuĢlar bu bölgede yaĢayan çok sayıda halkı yönetmiĢlerdir. Arrian Trabzon ile Dioskuria(Sebastopolis) arasında yaĢayan halkları sayarken Lazları da saymıĢtır: Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler MS 456 yılında Roma Ġmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiĢ ve Laz Kralı Gobazes‘e (Gubaz) boyun eğdirmeyi baĢarmıĢtır. Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS 554)yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir: Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaĢamıĢlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaĢayarak geçirirler. Zira, toprağı iĢleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taĢlık, iĢlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiĢtirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiĢtirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiĢtiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kıĢın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın baĢlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaĢam sürmüĢler, ama Ģimdiki imparator Justinianus‘un saltanatı sırasında, general Tzittas‘ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiĢ oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaĢam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuĢ oldular ve daha sonra düĢmana karĢı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar. Bizanslı tarihçi Agathias'ın MS 6. yüzyılda tuttuğu notlarda Laz ve Kolhis terimlerini özdeĢtirmektedir: "Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli baĢka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir Ģekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaĢımları da bundan kaynaklanmaktadır" Prokopius' Lazlar'ın Roma Ġmparatorluğu‘nun doğu sınırını korumaları karĢılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğü bildirilmekteydi.


Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis‘in Arap iĢgaline uğramasıyla topraklarını terkederek güneye inmek zorunda kalmıĢlardır. Bizans'ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon Ġmparatorluğu ve ardından Osmanlı hakimiyetine girmiĢlerdir. 1877-78 Osmanlı-Rus savaĢları sırasında Batum ve civarındaki Lazlarin büyük bölümü Anadoluya göç etmek zorunda kalmıĢlardır. Kültür Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır karalahana kendir, patates, fındık, meyve, salatalık ekiminin yanı sıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, balıkçılık, kuĢ avcılığı, fırıncılık ve inĢaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu yıllardan itibaren bölgede ekimine baĢlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik seviyesini yükseltmiĢ, baĢta Ġstanbul olmak üzere göçtükleri büyük Ģehirlerde küçük esnaflık yapabilecek sermaye oluĢturabilmelerine yardım etmiĢtir. Giyim Laz erkeğinin geleneksel kıyafeti Samsun - Batum arasında Osmanlı döneminde giyilmiĢtir Laz kıyafeti olarak adlandırılmıĢtır: BaĢta kabalak, kukul adı verilen siyah baĢlık, zipka adı verilen siyah körüklü Ģalvar, çuha adı verilen burnu kalkık çarık, omuz baĢları ve dirseklerine meĢin Ģeritler dikilmiĢ siyah aba ceket, belde kalça üzerinde Ģal (trablus ya da lahor) kuĢağı, Çerkez kemeri, ayrıca aksesuar olarak yağdanlık, kama, pazubent, hamayıl, zincir. Laz kadını, Anadolu kadınından farklı olarak Ģalvar giymemekte eteğine ortkapu adı verilen bir kemerle bağlamakta, baĢını keĢanveya tülbentle örtüp, beline fota adı verilen peĢtemalisarıp, boyunlarına altın liralar takmaktaydı. El sanatları Osmanlı döneminde Lazlar inĢaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalıĢmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taĢ veya tamamen ahĢap malzemeden yapılan (ahĢap-çatma) geleneksel Laz evleri, kıĢlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahĢap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiĢ örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin gerçekleĢtirilen, Ģekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir. Mutfak Geleneksel Laz mutfağının temel besin öğeleri Trabzon ve Rize‘de olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel piĢirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değiĢen yaĢam koĢulları sebebiyle terkedilmiĢtir. Laz mutfağının en çok bilinen yemekleri Ģunlardır: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni Müzik ve halk dansları ġimĢir kaval ve kemençenin seyrek de olsa kullanımına karĢın temel geleneksel enstruman tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve HemĢin horonlarının


Trabzon horonlarından baĢlıca farkı horonlara sözlü iĢtirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. Avcılık Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inĢa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamıĢlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleĢtirerek kuĢ avlama sanatında da ustadırlar. Lazca ve Megrelce aynı kökten gelmektedir.1878 yılında Batum Rusların eline geçince bura halkının çoğu Anadolu‘ya göç ettiler. Bu tarihlerde Batumun Liman Köyünden Bekaroğlu Osman, AkçaĢehir‘e gelerek Çuhalı ÇarĢı etrafında diğer ailelerle birlikte yerleĢtiler. Mahallenin adı bu zatın adına izafeten verilmiĢtir AKÇAKOCADA Bu bölümü hazırlarken Nilgün AltınıĢık’ın 1996 yılında hazırladığı Akçakoca Folkloru adlı Lisans bitirme tezinden yararlanıldı. Akçakoca merkez ve Edilli Köyünde kalabalık bir gurup oluĢtururken diğer köylerde de küçük guruplar oluĢturur. Vedia Emiroğlu, edilli köyünün kültürel boyutunu incelemiĢ ve ―Edilli Köyünün Kültür DeğiĢmesi Bakımından incelemesi “ adı ile 1972 yılında kitap halinde yayınlanmıĢtır. Bu kitaptan yararlanarak kendi gözlemlerimizi de katarak Laz folkloru hakkında bilgi vermeye çalıĢacağım. Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir.


Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı düğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp


gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter


Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. KÖYDE Dini Bayramlar:Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar.


Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

FOLKLÖR :Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu ,Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır yerli oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire Ģeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaĢtırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri. Oyunun KuruluĢ Formu (A) A1 (Sağ ayakla üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) Oyunun biçimsel formu tıpkı ―Topal‖ oyununda olduğu gibidir. RĠZE- HEMġĠN ÜÇ AYAK OYUNU


Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. HemĢin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.

AB-

RĠZE Oyun kuruluĢ formu: Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme) Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüĢ)

Oyun indeksi: (A) A1- (Sağ ayakta üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) (B) B1- (Sağa yürüme) B2- (Sol ayak yerinde adım ) B3- (Sola yürüme) B4- (Sağ ayak yerinde adım) DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır.Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır.Kemençe Anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile,delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk


altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer. KAVAL:Orta asyadan gelmiĢtir.Balasau Türkleri icat etmiĢtir.Çağatay Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir, havaldir ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meĢhurdur. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme DĠN Köy hayatında pek çok düĢünce ve görüĢü hala dini açıdan değerlendirme eğilimi vardır.YaĢlandıkça dine karĢı ilgi artmaktadır.Toplumda hacılar dinsel bakımından en fazla değer kazanır ve itibar görürler. Hazırlık kiĢiye sosyal prestij sağlamaktadır. AĠLE VE AKRABALIK ĠLĠġKĠLERĠ Kalkın köyünde 1976 yılında baĢlatılan akraba arasındaki birlik beraberlik,tanıĢmayı sağlamak amacıyla baĢlattıkları geleneksel hasret gecesi düzenlenmektedir ,ramazan ve kurban bayramlarında 2 ci gün akĢamları bayramlaĢma adı altında hasret gecesi her yıl yapılmaktadır bu hasret gecesini düzenleyen Kalkın köyü sakinlerinden Güner sülalesidir .Kalkın da ailelerin çoğunluğu, geniĢ aile geleneğinin çeĢitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.Kalkın de eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme Ģekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taĢırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dıĢından evlenmeler ve köy dıĢına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıĢtır. Bu toplumda boĢanma olayı nadir görülmektedir.

KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır.


ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdırellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur. Çünkü sebze meyve yetiĢtirilir Avlu,avlu ağla ile çevrilidir bu mezralarda da evler birbirine uzaktır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1‘Ģer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır


SPOR Bu köyden Karasu,ya güreĢe giden gençler vardı,köyde at yarıĢları ve güreĢler olurdu, , bu köyde güreĢe ilgi fazla idi son zamanlarda Ali Küçük,( Konya‘da kendi dalında Türkiye 3. cülüğü vardır) Hüseyin Balcı,Hüseyin TaĢıran gibi güreĢçiler yetiĢmiĢtir federe, gayri federe kulüp yoktur ,buradaki eski, KÖY hizmetlerine ait binayı gençlik spor müdürlüğünce kiralanmıĢtır kamp merkezi konumundadır,buraya kamp yapmaya gelen sporcular vardır Daha önce 1990 baĢlarında Erhan Güner tarafından kurulan Kalkın köy spor kulübü federe kulüp Ģimdilerde1999 depreminden sonra maddi imkansızlıklar neticesinde kapatılmıĢtır,Bolu Amatör kümede mücadele etmiĢtir Ayrıca Adnan Güner tarafından gayri federe valeybol yaptırılmıĢtır,köydeki gençlerin sporu çok sevmesine rağmen sporla ilgilenen pek yoktur YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç laz böreği Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar, lahana yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni ALTYAPI BĠLGĠLERĠ 1 Gençlik ve Spor müdürlüğüne ait sosyal tesisi,1 cami,,ptt acentesi,elektriği,telefonu,içme suyu vardır, kanalizasyonu yoktur,sağlık ocağı olmasına rağmen sağlık mobil sisteminden faydalanmaktadır,taĢımalı eğitim sisteminden faydalanmaktadır,1946 yılında ilk ilkokul açılmıĢtır,Fiskobirlik üye sayısı: 306 dır,4000 m² lik beton kilitli parke taĢı döĢenmiĢtir,5 km lik köy yolu stabilizesi yapıldı köy içi kanal ve menfezlere büz konulmuĢtur,göçmen köydür, dağınık köy statüsündedir,216 aile,4132 dönüm ziraat araz,si vardır,8932 fındıklık,1218 orman alanı vardır % 12,orman, % 88 fındıklık tır mısır ve buğday ,meyve ekimi fazla değildir ,tarla alanı yoktur,fındık alanı 8.932,orman alanı 1.218 dönümdür,sebzecilik had safhadadır Nüfusu 1935 de 331, 1965 de 908 , 1997de-376,2000 de-435 tür buradaki okula Tahirli ve PaĢalar köy burada eğitim görmekteydi, 2 adet ekmek fırını vardır kahveleri ve marketleriyle Ģirin bir köydür.Kalkın köyü güzelleĢtirme ve kalkındırma derneği vardır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR ġEHĠT OLANLAR : ĠMAMOĞLU SADIK-MEHMET AHMETOĞLU KAZIM - ALĠ MUSTAFAOĞLU ġAKĠR- MEHMET MUSTAFA TÜRKOĞLU- ĠBRAHĠM MUSTAFA REĠSOĞLU –AHMET KEREVĠZDERE SAVAġI P. ER AHMET TOPUZ BEKĠR GAZĠLERĠ :

D.1308 Ö. 1915 D.1302 Ö.1915 D.1296 Ö.1916 D.1312-Ö. 1916 D 1302 Ö. 1915

GARP CEPHESĠ: ÇANAKKALE SAVAġI ER 1. DÜNYA HARBĠ ER 1. DÜNYA HARBĠ ER KAZIM ÇANAKKALE

D.1302 Ö. 1915

ÇANAKKALE SAVAġI ER


ġAKĠR KAR

KORE HARBĠ

18.19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU 1844 yılında imam Tanecioğlu Ġsa efendi bin Ali dir,Akçakocada 7adet divan vardı,bunlardan bir tanesi Karkını tabii Kırımca kilise divanı dır,41 hane,205 nüfusu vardır 5 adet yetim vardır Köseğlu Mehmet bin Feyzullah,Osman BeĢeoğlu Erdi bin Ġsa,Ebubekiroğlu Mehmet bim-n Abdullah,1 baltacı,1 hızarcı,64 arı kovanı,18 sağman manda ,13 sağman inek,8 manda öküzü,8 diĢi malak,39 öküz,13 dana 15 diĢi buzak 15 bargir,13 tay,11 kısrak vardı,bahriyeli asker, Torunoğlu Ahmet bin Mehmet‘tir,dilencilik yapan,Ormanoğlu Mustafa bin Mehmet,Ġbrahimoğlu Arif bin Hüseyin,dir,en varlıklılar ise Molla Ahmetoğlu Hüseyin bin Mustafa,Molla salihoğlu bin Salih,Molla Mehmetoğlu Mustafa bin Abdullah tır,tahıl üretimi 213,75 kg buğday,60 kg arpa,60 kg mısır,34 meslek gurubu vardı,1 gemici reisi,1 gemici.Bu köy 18.19. yüzyılda temettuat defterinden adını sıkça söz ettiren bir köydür KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER MANAVOĞULLARI GENÇ KASTAMONU TOPUZ LAR TOPUZ KASTAMONU ÜNSALLAR ÜNSAL KASTAMONU GÜNERLER GÜNER RĠZE SALAHA KARAYEMĠġ KÖY DELĠHASANOĞULLARI DELĠHASANOĞLU RĠZE URUSPA MURADĠYE KÖY FILLER FĠL RĠZE SALAHA KARAYEMĠġ KÖY ÇAKALOĞULLARI ÇAKALOĞLU RĠZE ÇATALDERE MERKEZ EROĞULLARI EROĞLU RĠZE SALAHA KARAYEMĠġ KÖY ġENGÜLLER ġENGÜL RĠZE FINDIKLI TATLISU KÖY DALAN ÇIKANLAR DALANÇIKAN RĠZE FINDIKLI TATLISU KÖY KALYONCUOĞLU KOÇ RĠZE KÖSEOĞULLARI ġAHĠN RĠZE KOCABIYIKOĞULLARI TOPUZ KASTAMONU ĠBRAHĠMOĞULLARI TÜRKOĞLU RĠZE TOPUZOĞULLARI TOPUZ KASTAMONU 1916 Yılında Güner ailesi Rize Salaha KarayemiĢ köyünden Tahirli Ahmet dağına gelir yerleĢirler 1956 yılında da Hüseyin Güner babası Yunus Güner tarafından Ģimdiki Kıran tarla mevkiine yerleĢtirilmiĢtir bundan dolayı Kıran tarladaki Güner ler buradadır,çoğu Güner sülalesi Tahirlidedir NOT : Kalkın köy sakinlerinden değerli büyüğüm emekli öğretmen Ġsmail Güner ağabeyime katkılarından dolayı teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Ġsmail Güner,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg ansl.Sitesi,ġükrü Dönmez,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Ġsmail Güner, Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg ansl.Sitesi,ġükrü Dönmez,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Vikipedi özg.ansl.,Sitesi Derl.ĠbrahimTuzcu Cami ve Mez. : ġükrü Dönmez,Ġsmail Güner,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Ġsmail Güner,Akç.K.Sitesi,Vikipedi özg ans, Sitesi,Kenan Okan,Drl.Ġbrahim Tuzcu


Ekonomi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vikipedi özg.ansl.,Sitesi,Ġlçe Tarım Md,Akç .K.Sitesi,Ġsmail Güner,Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Recai Özgün,Vikipedi özg.ansl.Sitesi A.kç K.Sitesi,Ġsmail Güner,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Görsel yay.S.4,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu Köy alt yapısı : Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ansl.Sitesi,Mustafa Kocadon,Drl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı : ġükrü Dönmez,Geltag net,Ġsmail Güner,Drl.Ġbrahim Tuzcu Temettuat : Dr Zeynel Özlü Sülaleler : Hüsamettin Kaya,Ġsmail Güner,Drl.Ġbrahim Tuzcu

KARATAVUK

COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B . BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Raif Alagöz TELEFONU : 05322868462 EV- 03806113395 POSTA KODU : 81650 NUFUSU : 200 Hane 239 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009de Raif Alagöz,2004 de Ġdris Post,1999 de ,Necdet Yılmaz,1994 de Abdullah Yılmaz,1989 da Necdet Yılmaz,1984 de Ġbrahim Kibar COĞRAFĠ DURUMU : Düzce‘ye 57 km,Akçakocaya 18 km uzaklıktadır,Rakımı 430 mt dir,denizden 350 mt yüksektedir,en yüksek yeri 650 mt dir,6760 dekar fındıklık 830 dekar ormanlık vardır.KomĢu köyleri Esmahanım,Yenice,Kurukavak,Dilaver,Uğurlu HemĢin,AktaĢ tır KÖYÜN ĠSMĠ NERDEN GELĠYOR 1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiyeye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bir taneside Karatavuk köyüdür.Bizans imparatoru tarafından Romanya Dobruca bulunan Gagavuz Türklerinden silahĢör obaları buraya getirtir,buralarda bazı köyler kurarlar bunlardan


bir taneside Karatavuk köyüdür. 1877 yılında Osmanlı-Rus savaĢlarından bıkan Doğu Karadenizden HemĢin halkı buraya göç gelir yerleĢirler.Neticede Cenevizli,Bizanslı,Gagavuz Türkü,Doğukaradeniz den gelen HemĢinliler yaĢamıĢlardır.Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır .Köyün adı muhtemelen devlet tarafından verilmiĢtir.aslen Artvin Hopa Ardala köyünden göçen yöre halkı ardeletsi diye anılır.1878 Osmanlı-Rus savaĢı olarak bilinen 93 harbi sırasında bölgeye göçülmüĢtür.köyde fındıkçılık ve gurbetçilik yoğundur.HemĢin köyünün 5 km yukarısında olan bu köyde de Ermenice dialekti olan HemĢince denen bir dil mevcuttur. 1877 yılında Artvin ve Hopa‘dan gelenler tarafından kurulmuĢtur ,buraya ilk olarak Aloğlu ( ġahin-Alagöz ) sülalesi gelir.,Köyün bulunduğu yerde Orta mahallede Pınar su denen yerde Karatavuk denen bir kuĢun çok bulunması,köyde de bunun avcılığı yapılması ve devamlı bu kuĢ telaffuz edilmesi,köye adının verilmesi etkili, olmuĢtur.Battal,Orta,Fevzioğlu,,Aloğlu,Çollu,Kayadibi,Üçoğlu mahalleleri vardır. Bu dikkat çakıcıdır Ģöyle ki Doğu Karadenizden gelen bu 6 sülale kendi oturacakları mahalleleri tespit eder ve oturdukları yere de kendi adlarını verirler, sülaleler birbirine yakın olmasın diye,Ġlk ve son ev arasında 4 km gibi uzaklık vardır.Yalnız Kayadibi mahallesinde 3 adet sülale vardır diğer mahallelerde yabancı sülale yoktur,ondan dolayı evler arası uzaktır,çok göç veren ve yabancı ülkelerde çalıĢan lar çoğunluktadır. TARĠHĠ YERLER Tarih açısından Ģuan tarihi yoktur lakın burada hırıstıyanlar yaĢamıĢtır Cenevizliler ve Bizanslılar ,bunlar buraları terk etmıĢlerdir onlardan kalma tarihi eserler vardı fakat 1878 göçunde gelenler buraları talan edip fındık ekimi yapınca bu tarihi eserlerde bunların altında kalmıĢtır,Ģu an tarihi bakımından yoksundur,yalnızca Orta mahallede Pınar dıye su vardır AKARSU VE DERELERĠ Kaplan dede dağından çıkan,Gubi deresi köyün içinden geçerek,Esmahanım, ve Melenağzından denize dökülür.Su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞ VE TEPELERĠ:

Ordulu Dağı eteklerinde kurulmuĢtur,Yörük tepesi 960m.


ĠKLĠMĠ: En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU: Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa Kum,TaĢ-Marn- Gre ( Kretese) sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZM

Gerçekten turizm açısından görülmeye değer bir yerdir,Kocaali,Karasu,Akçakoca,Düzce buradan harika gözükmektedir,Kaplandede tepesinden Düzce‘nin bütün ilçeleri gözükmektedir bu çok dikkat çekicidir,tepeye ulaĢım ġifalı su ve HemĢin –Karatavuk tan ulaĢılmaktadır,Kurukavak tan- Çilimli ilçesine gayet muntazam bir yol vardır.Düzce Akçakoca yolu eskiden Üskübü Kaf yaylası,Kaplan dededen HemĢin yaylasından,AktaĢa oradan Arabacı köyüne ,ordanda Akçakocaya gidilirdi.Hacız yolundan sonra Düzce ye birde bu yoldan ulaĢım sağlanıyordu,bu yol halen muntazam bir Ģekilde kullanılmaktadır.Esmahanım ve Çilimli AybaĢı köyü Abazaları birbirleriyle bu yoldan gidip gelirlerdi .Kaplandede tepesinde bir gözetleme kulesi vardır,birde yatı vardır Ahmet dede, buraya yağmur duasına çıkılmaktadır,burası çok geniĢ büyük arazi içindededir. Burada daha önceleri


Yenice,HemĢin,Karatavuk,Kurukavak köylerinin kullandığı yayla vardı,bu yayla son zamanda Kurukavak köyü sınırları içerisine girmiĢ tır,Dededağına yakın HemĢin yaylası dıye adlandırılan 500 dönümlük araziyi,yaylayı bu 4 köy sahiplenmesin diye devlet koruma altına almıĢtır buraya ceviz ekmiĢtir.Üskübü‘deki Konuralp teki Bitinya ve Bizans krallığına ait yerdir burayı bunlar çok kullanmıĢlardır,Konuralp krallığı burada kaldığı sure içerisinde 7 evre geçirmiĢtir,bu yaylada Hıristiyanlara ait bir kilise vardı,buraya 7 harmanlıklar kilisesi denirdi yaylanın güney batısında kalmaktadır,burayı defineciler bulurlar1960 yılında 2 mt lik çukurlar açılmıĢ burada duvarlar bulunmuĢtur,burada bir çarĢının olduğuna dair bize göstermektedir Ģimdilerde bir çok gürgen ağaçları vardır üzerinde kilisenin munkariz olmasına rol oynamıĢtır,ayrıca 70-80 cm lık kalınlığında değirmen taĢları bulunmuĢtur,buraların defineciler tarafından talan edilmesinden dolayı devlet buraları koruma altına almıĢtır,Bu yayla Ģimdilerde Kurukavak sınırları içerisinde kalmıĢtır.Turizm açısından fakırdır,ancak Kocaali nın bütün köyleri ve Akçakoca buradan çok güzel gözükmektedir.Evler arasındaki mesafede dikkat çekicidir görülmeye değerdir,Karatavuk ve Kurukavak köyleri öncülüğünde Kaplan dede dağında bulunan Ahmet dede nın orda yağmur duası yapılması için bu yıl çalıĢmalara baĢlanacaktır.Gubi deresinden elde edilen su burada YaĢam su tesislerinde üretim yapılıyordu fakat üretim Ģimdilik durmuĢtur ,lakın bu yıl tekrar üretime baĢlayacaktır,bu tesis orman iĢletmesine aittir.Köy av turizmine çok uygun bir köydür,buradaki yayla tipi otantik evleri görmek mümkündür CAMĠLERĠ Merkez camı 2002 yılında köylü tarafından yaptırılmıĢtır betonarme yapı,250 cemaatli,tek Ģerefelidir.1984 yılında da Orta mahallede köylü tarafından yapılan camı 70 cemaatli tek Ģerefelidir 1950 yılında tuğla yapıdan yapılmıĢ,100 cemaatli,tek Ģerefelidir,bu camı yıkılıp merkez camı yapılmıĢtır MEZARLIKLAR: 2 mezarlık vardır 1 cisi köyün güney tarafında bu eski mezarlıktır, bu mezarlık 50 yıldır kullanılmıyor, 2 cisi Orta mahalle mezarlığı merkez camı yanında dır.,.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT :Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesleri olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur..Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur.Köyden yurt dıĢında çalıĢan çoktur.Akçakoca‘dan eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır


geçmiĢte yaylacılık yapan yöre halkı,Ģimdilerde fındık tarımı ile geçinmektedir,bide yurt dıĢına çok göç vermiĢtir.Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En


iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır. ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır, AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Kalabalık aile yapısına sahip köyde,Hopa HemĢinlilere özgü,hemĢince denilen bir dil konuĢulur.esasen Ermenicenin bir dialekti olan bu dil,yöreye özgüdür.düğün cemiyetleri tulum ile olan köyde,Hopa HemĢin,üçayak,Artvin temurağa horonları ve çevre Rize HemĢin köylerinin etkisi ile Rize HemĢin horonu oynanmaktadır.HemĢinliler m.ö ikinci yüzyılda Horasandan gelip ĠranınHamadan bölgesinde 400 yıl kalmıĢlardır,daha sonra Kars, Arpaçay ilçesinin doğusuna buradan da 623 yılında Ġran Bizans savaĢında Çoruh nehrini aĢıp bu günkü yerlerine yerleĢmiĢlerdir Arsaklı ve Saka Türklerinin bir boyudur. Birçok savaĢa sahne olan Ermenistan‘da,Kafkasya daki Arapların baskılarına dayanamayınca Ermeniler isyan edip,batıya göç etmeye baĢlarlar 789-790 yıllarında 12 bin Ermeni HemĢin topraklarına girdi ve bugünkü HemĢin‘in bulunduğu yere bir kent kurdular buraya da kendi isimleri olan HamanaĢen adını verdiler bu ad zamanla HemĢin‘e dönüĢtü. HemĢinlilerde diğer eski kavimler gibi 16. yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul etmiĢlerdir,Lazlarda deniz kenarında yerleĢirken HemĢinliler içeriye doğru dağlık bölgeye yerleĢmeyi tercih etmiĢlerdir.HemĢinliler Cumhuriyet ilk yıllarında batı bölgelerine göç etmeye baĢlarlar göçler Düzce, Adapazarı,Ġzmit,Bursa‘ya yerleĢmiĢlerdir,.HemĢinliler eskiden Oğuz Türkçesi konuĢurken daha sonra bu bölgeye gelen çok sayıda Ermenilerle birlikte yaĢamaya baĢladıktan sonra Ermeni dil kültürünün etkisinde kalmıĢtır.Halk arasında bu dil HemĢince olarak bilinmektedir HemĢinliler M.Ö. ikinci yüzyılda Horasandan gelip Ġran‘ın Hamadan Bölgesinde dört yüz yıl kalmıĢlardır. Daha sonra Kars‘ın Arpaçay Ġlçesinin doğusuna, buradan da 623 yılında Ġran- Bizans SavaĢı sırasında Çoruh nehrini aĢıp bu günkü yerlerine yerleĢmiĢlerdir. Arsaklı ve Saka Türklerinin bir boyudur.Bir çok savaĢa sahne olan Ermenistan‘da ve Kafkasya‘da ki Arapların baskılarına dayanamayan Ermeniler isyan


edip batıya göç etmeye baĢladılar. 789-790 yılları arasında 12 bin Ermeni HemĢin topraklarına girdi ve bu günkü HemĢin‘in bulunduğu yerde bir kent kurdular. Buraya kendi isimleri olan HAMANAġEN adını verdiler. Bu ad zamanla HemĢin‘e dönüĢtü. HemĢinliler de diğer eski kavimler gibi 16. Yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul ettiler. Lazlar deniz kenarlarına yerleĢirken, HemĢinliler sahilden uzak, dağlık bölgeleri tercih ettiler. HemĢinliler, Cumhuriyetin ilk yıllarınsa batı bölgelerine göç etmeye baĢladılar. Göçler daha ziyade Karasu, Kocaeli ilçeleri ,ile Düzce ili ve Akçakoca‘ya olmuĢtur. Ayrıca Ġstanbul ve Bursa illerinde de toplanmıĢlardır. HemĢinliler eskiden Oğuz Türkçe‘si ile konuĢurken, daha sonra bu bölgeye gelen çok sayıda Ermenilerle birlikte yaĢamaya baĢladıktan sonra Ermeni dil kültürünün etkisinde kalmıĢtır. Halk arasında,bu,dil,HemĢince,olarak,bilinmektedir Evlenecek olan erkeğin ailesi kız araĢtırır, uygun kız bulununca oğlanın fikri alınır. Oğlan uygun görürse kız ailesinden kız istenir. Bu arada kızın fikrine de baĢvurulur. Büyük bir tepki göstermezse bu iĢ olur. Hatta erkek tarafı daha önceden kızın tutumunu bir yoklar. eğer bu iĢe sert tepki gösterirse,o,kız,istemekten,vazgeçilir. Kız kaçırma olayı genellikle olmaz. Kızın oğlanın peĢine gitmesine "Uyma" denir. Uyma türü kızın peĢe gitmesi olaylarına zaman zaman rastlanılır. Bu olaydan sonra aileler karĢılıklı yumuĢatılır ve aralarında uzlaĢma sağlanmaya çalıĢılır. Kız istemeye oğlanın babası, yoksa ağabeyi, veya amcası, kadınlardan büyükanne, veya anne veya akrabadan bir aile büyüğü gider. NiĢan :Söz kesildikten sonra taraflar; takıları, baĢlık parasını konuĢup kararlaĢtırır. NiĢan günü belirlenir. NiĢanda içinde yüzük, bilezik, kolye, saat, puĢi, takım elbiselik kumaĢ bulunan bir bohça hazırlanır. Oğlan tarafının hazırladığı bu bohça niĢan akĢamı kız tarafına bırakılır. NiĢan hediyeleri teĢhir edilmez ve kullanılmaz. NiĢan bozulursa iade edilir. NiĢan akĢamı oğlan tarafından 3-5 erkekle 3-5 kadın kız evine gider. O akĢam genellikle Ģerbet içilir ve konuĢulan takılar formalite olarak dile getirilir. DÜĞÜN :Düğün Pazartesi veya PerĢembe günü yapılır. Yalnız düğünün baĢlangıç günü Pazartesi veya cuma günüdür. Ağırlıklı düğün kına gecesi ile düğün günüdür. Kına Gecesi :Erkek evinde eğlence olmaz. Erkek tarafından kızlar ve oğlanlar yanlarında kına ile kız evine giderler. Kız evinde kına yakılır. Evin hayatında kızlar horon oynar. aileye çok yakın oğlanlar horana girebilir. Erkekler horon oynamaz. Düğün Günü :Kız ve erkek tarafı yakınlarını ayrı ayrı düğüne davet eder. kız tarafının davetlileri kız evinde toplanır ve erkek tarafından gelecek olanlar beklenir. Erkek tarafından gelen davetliler eve yaklaĢtıklarında evin kapısı kilitlenir. Bunu kız tarafından her hangi birisi yapar. Bu kapının açılması için erkek tarafından bahĢiĢ alınır. Damat kız almaya gelmez. Gelinin odasından almaya kayınpeder gelir. Yengeye ve geline bahĢiĢ verir ve gelinin yüzünü açar. Gelinin kardeĢi gelini kapıya kadar çıkarır ve erkek tarafına teslim eder. Erkek tarafı, en önde gelin, kız evini terk eder. Kız tarafı kızla beraber, arkadan oğlan evine doğru gelir. Oğlan evine yaklaĢtıkça kız tarafı naz yapmaya baĢlar. at ister, araba ister, halı ister, geniĢ yol ister, yolu süpürttürür. Bin türlü zorluk çıkarttırır. Kız tarafı hizmetkar ister. Maksat damadı görmektir. Düğün amiri hizmetkar yok, efendi var der. Nihayet damat görünür. Elinde bozuk paralar vardır. Bunları gelinin baĢına atar. Bu paralar bereketli sayılır ve bunlarla kese dibi yapılır. Damat misafirlere hoĢ geldiniz der ve daha sonra yengesi ile eve çekilir. Gelin yengesi ile birlikte gelin odasına yerleĢir. Kayınpeder yengenin getirdiği kete valizini, keteyi getirenden ücret karĢılığı alır ve yengeye teslim eder.Evin müsait bir yerinde horon baĢlar. Erkekler oynar, kızlar oturur. Kızlar bu arada hem horonu hem gelini seyreder. Horon


saatlerce sürer. Ġkindi ile akĢam arası önce kız tarafına sonra erkek tarafına yemek verilir. Yemekten sonra bir kısım davetli dağılır. O gece sabaha kadar oyun oynanır. Erkekler evde kızlar hayatta oyun oynarlar. Ġki saatte bir Ģerbet veya yemiĢ ikram edilir. Sabah olunca erkek ve kız tarafının misafirleri dağılır. Yenge eniĢte ile beraber gelini alır kızın evine gelirler. Kızın evinde öğle yemeği verilir. Yemekten sonra kızın bir yakını, gelin ve eniĢte erkek evine dönerler. Yenge ve yakınları gelini bırakır ve gerdeğe girilir. Gelin Kıyafetleri :Gelinlik ve çarĢaf giyilmez ve gelin at üzerinde getirilmezdi. Gelin kadife foga giyer, baĢına Ġran Ģalı atardı. Gelin önden büzgülü, sırmalı, ipek bir elbise de giyerdi. ayaklarına ya ayakkabı ya da hasır çarık giyerdi. Düğün günü ya ayakta durur veya sandık üzerine oturtulurdu. Kaynak :Rize Kültür Derlemeleri, Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 1996 HemĢin'de Gelenekler :HemĢin'de yörenin gizemli yaĢantısına bağlı olarak çok ilginç gelenekler ve görenekler vardır. Bunlardan bir bölümü günümüzde geçerliliğini yitirirken, bir bölümü de devam etmektedir. YENĠYIL : Her yeniyıl her yerde olduğu gibi HemĢinli içinde yeni bir umuttur. Rumi takvime göre yeni yıl sabahı kimsenin evine geliĢi güzel gidilmez. Çünkü o kiĢi uğurlu veya uğursuz sayılabilir. Yalnız, davet edilen küçük bir erkek çocuk davet edilen eve gider. Ona hediyeler verilir ve uğurlu sayılır. HemĢinli yeni yıl akĢamında baĢlamak üzere sabahleyin eve gelecek çocuklar için çeĢitli mevsimlik yiyecekler hazırlar. Çocuklar gittikleri evde dileklerini dile getiren maniler söylerler."Yeni yıl geceleri Devleti bacaları Bana bir Ģey vermeyenin Tez gelmez kocaları"Ahırında öküzü olan bazı aileler, uğur getireceği inancıyla evinin sağ kapısında içeriye alırlar.Yeni yıl akĢamlan genç kızlar için ayın bir önem taĢır. Bu akĢam yörede tuzlu pelit, yedi evden gizlice alınan mısır unundan yapılan ve içine sadece o akĢam için çok tuz katılan bir tür pasta, denilen peliti yerler rüyalarında kimin kapısından su içerlerse o eve gelin gideceklerine inanırlar. Bu gelenek yeni yıl dıĢındaki akĢamlarda da yapılmakta ve bu gelenek ve inanıĢ hâlâ devam etmektedir. KIZ ĠSTEME :Kız istemeye giderken, isteyecek kiĢilerden sözcü olan çorabının birini ters, veya baĢka çorap giyer. Kız verilince üç veya yedi tüfek veya tabanca atıĢı yapılır.BaĢlık parası düğün zamanı ve nelerin isteneceği kararlaĢtırılır. Günümüzde baĢlık parası ve görücü usulüyle evlenmek tamamen kalkmıĢtır. DÜĞÜNLER :Günümüzde Hemsin düğünü geçmiĢteki geleneksel özelliğini büyük ölçüde yitirmiĢtir. Eski düğünlerin anıları günümüzde yaĢlı insanlar tarafından büyük bir özlemle anlatılmaktadır. O dönemin son bölümlerini yaĢayan orta yaĢ HemĢinliler, bu düğünlerin özlemi içindedirler. Hemsin düğünleri büyük ölçüde eski geleneklerinden kopuk salonlara taĢınmıĢ, düğünler sırasında uyum azalmıĢtır. Eski düğün törenleri az da olsa varlığını korumakta, HemĢinli tulum ve horondan vazgeçmemektedir. Yöremizde düğünler kız evinde yapılan kına gecesiyle baĢlar.Düğünler genellikle güz aylarında yapılır. Taraflar yakınlarını komĢularını dostlarını davet ederler. Düğün günü yolun uzaklığına göre, yola çıkılır. Yolda tulum ve onun eĢliğinde karĢılıklı türküler söylenir. Gelinin düğün günü giyeceği eĢyalar bir bavula konur ve taĢıması için bir genç görevlendirilir. Kız evine gelindiğinde evin giriĢ kapısı kız tarafınca görevlendirilen bir veya birkaç kiĢi tarafından kilitlenir. Bu kiĢi genellikle kız tarafının yemeklerini yapan aĢçıdır. Erkek tarafı da, kendi aralarında daha önce seçmiĢ


oldukları bir sözcü aracılığı ile kapının niçin kapatıldığını araĢtırmaya koyulur ve kapının açılması için o anda gerekli olan bazı sözler söyler. Bu sözler "Acaba biz yanlıĢ yere mi geldik? Bizi kimse karĢılamıyor, oysa biz bu aileyi çok konuk sever bilirdik" ve benzeri sözlerdir. Kız tarafının sözcüsü ise hemen karĢılık verir. "Hayır doğru geldiniz, ama bu kapı kolay açılmaz. Onu açmak sizin elinizde dir" diyerek karĢılık verir. (Bu sözler kalıplaĢmıĢ değildir. Sözcü kiĢilerin yeteneğine göre söylenen nükteli sözlerdir, bu sözlerle söz savaĢı yapılır. Bu savaĢta kırıcılık yoktur. Amaç düğüne neĢe katmak, çevredekiler! güldürmektir.) Erkek tarafı bir miktar parayı kapının aralığında içeriye atar. Paranı miktarı üzerinde tartıĢma olabilir. Ama genillikle kabul edilir ve kapı açılır. (Bu para aĢçınındır) Gelenler en iyi Ģekilde karĢılanır ve hemen bir horon oynanır. Horon oynanırken özellikle ev için bir atma türkü söylenir. Örneğin: Bu yapı iyi yapı, Otuz iki direkli Bu yapıyı yaptıran Yüreklidir, yürekli. Dizeleri ile kız tarafı onurlandırmaya çalıĢılır. Sonra yemekler yenir. Artık gelini alma ve geri dönme hazırlıkları baĢlar. Erkek tarafının getirdiği giysi bavulu kız tarafına ödül karĢılığı teslim edilir. Gelin bu giysilerle görevliler tarafından donatılır. Gelini giydiği giysiler, HemĢin'e özgü giysilerdir. Yalnız gelinin baĢına duvak yerine ipek Ģal atılır. Donatanlara hediyeler verildikten sonra belki de, düğünün en özel bölümüne geçilir. Artık gelin baba evinden dıĢarı çıkacaktır. Gelin yakın bir akrabası tarafından (genellikle kardeĢi amcası ve dayısı) evin çıkıĢ kapısına eĢiğe kadar getirilir. Erkek tarafına teslim etmeden önce gelinle ilgili övgülü sözler sıralanır. Son söz olarak ta, bugüne kadar tüm sorumluluklarını taĢıdıklarını, bundan sonra ise tüm sorumluluğun erkek tarafına ait olacağını belirtirler.Kayınpeder gelme kapı baĢı yüzüğü denen kıymetli yüzüğü takar. Bu sırada tulum, gelin çıkarma havası denilen hüzünlü bir ezgi çalar bu çalgıyla yola çıkı ir. (yol uzaksa, genillikle at sırtında götürülür) Düğün alayı erkek evine yaklaĢtıkça durur. Kendine bir çeki düzen verir, evin yakın görünür bir yerinde kız tarafı durur, erkek tarafı evin yanına geçer. Böylece yola çıkan iki gurup ayrılır ve sözcüler arasında magarlık (Sözlü atıĢma Ģeklinde çeĢitli isteklerin yerine getirilmesinin istenmesi) kız tarafı yollara hali serilmesini ister, erkek tarafı ise bu isteğe kötü bir kilim getirerek karĢılık verir. Daha sonra baĢka isteklerde de bulunurlar. Bu istekler erkek tarafından aynı nükteli söz ve davranıĢlarla sürdürülerek karĢılanır. Gelinin eve alınma törenine geçilir. Kız tarafı kendilerini karĢılayacak bir beyefendinin gelmesini isterler. (Bununla damat kast edilmektedir.) Damat ve yenge (Hemsin yöresinde düğünlerde gerek damada gerek geline düğün boyunca eĢlik eden, onun nasıl dayanmasını söyleyen, kısaca sözcülüğünü yapana yenge denir. Gelinin yengesi evli bir kadındır. Damadın yengesi ise evli bir erkektir). Kapının eĢiğine kadar gelirler. Yenge ve damadın eĢiğe gelmesinden az önce kız tarafından iki kiĢi eve girmiĢler ve ocakta asılan zinciri tutup hatta zincirden asılarak, selim sayarlar, mani söylerler. AĢçının kazanı uçtur, iki dolu biri boĢtur, uzak yoldan geliyoruz, birazda karnımız açtır diyerek aĢçının durumunu sormaktadırlar düğün sahibinden hediye isterler hediyeler genelikle Hemsin usûlü örme çorap ve yöreye özgü kede den oluĢur. EĢik üzerine gelen damat genellikle hemen karĢısında duran ve baĢında Ģemsiyesi olan geline ve beraberindekilere:Çiçeğinizle beraber hoĢ geldiniz.Diyerek avucunun içinde hazır bulunan madeni para ve pastaları gelinin üzerine atar. (yörede bu olaya pasta para atma denir. Pasta buradaki anlamıyla susamdır. Yani madeni para ile susam karıĢtırılarak atılır) Gelinin tarafında bulunan özellikle çocuklar bu bozuk paraları kapmaya çalıĢırlar. Çünkü bu bozuk paralar uğurlu sayılırdı. Kese dibi yapılır. Gelin içeriye odasına çıkarılır. Kaynata yüz açımını yapar, geline ve yengeye hediyesini verir. Bazı


kaynatalar, o günün coĢkusuyla yüz açımı sırasında bizi dörtlükler söyler, iĢte böyle bir yüz acımı sırasında, yetmiĢ kuruĢluk hediyesini gelin ile yenge arasında paylaĢtırmak isteyen bir kaynata, Ģöyle söyler; Ġhtiyarlık kötü Ģey Ağarttı Sakalımı saçımı DiĢ kalmadı çeneye Otuz geline verin ister sadaka sayın Kırkını da yengeye, isterse yüz açımı. Böylece isteğini belirtmiĢtir. Bu sırada gelinin kucağına küçük bir erkek çocuğu oturtulur. Bundaki amaç, gelinin erkek çocuk doğurmasının dolaylı yönden istenmesi ve böyle bir dilekte bulunulmasıdır. Bundan sonra hediye vermek isteyenler hediyelerini veririler. (Verilen hediyelere karĢılık, gelin de daha sonra hediye verenlere el örmesi birer çorap hediye eder) Hediye verme iĢlemi bittikten sonra, yemeklerde de yine karĢılıklı bazı isteklerde bulunulur. Bunlar yerine getirilir. Yemekler bitince grup grup horon oynanır. Horona özellikle kaynana, kaynata, gelin ve damat oyuncuların coĢkun istekleriyle hatta türkü ile çağırılır. Horon sırasında geline ve damada türküler atılır bu türküler genillikle gelini ve damadı övücü biçimdedir. Örneğin: EniĢte boyun uzun Değiyor saçaklara Baldızın kurban olsun Bastığın topraklara Daha sonra düğün gecesinin geç vakitlerinde eniĢte sofrası denen baĢka bir magarlığa geçilir. Bu arada orta oyununa benzeyen ihtiyar kocakafı oyunu dramatize edilir.Düğün sabaha kadar sürer Ertesi gün düğüncüler dağılır. Her iki tarafın çok yakın akrabaları kalır. O gün damat, gelin, gengeler ve yakın akrabalar kız evine gider. (Bu olaya tarçı geri denir) Kız evinde, gelin duruma göre birkaç gün kalır. Sonra tekrar damat evine gelir, törenler bu Ģekilde sona erer. Günümüzde Hemsin düğünleri eski özelliklerini kaybederek, farklılaĢmıĢlar; genellikle yurdumuzdaki klasik törenlere dönüĢmüĢlerdir. ENĠġTE SOFRASI .Düğünlerde en önemli bölümdür. Horon kesilir. Herkes geniĢ bir hayatta (salon) toplanır orta yerde bir sofra kurulur. Kız tarafından temsilciler ve sözcü, erkek tarafından da eniĢtenin yengesi ile bir grup katılır. Kız tarafının sözcüsü, çeĢitli yiyeceklerle sofrayı donattırır. Bunun yanında sembolik olarak yapılabilecek veya bulunabilecek isteklerde bulunur. Bunlardaki amaç düğünü neĢe katmaktır. Örneğin içki istenir, buna karĢı ĢiĢeye zeytin yağı ile su doldurularak gönderilir. Koç istenir, bir kiĢi sırtına post bağlar, baĢına koç boynuzu, boyun una çınlak bağlayarak gelir ve safrayı yıkmaya çalıĢır, iki kiĢi tutar ve sonra gelinin yengesi kede verir ve koç gider. Bundan sonra ihtiyar ve kocakarıyı temsil eden ve onlar gibi giyinen kiĢiler nükteli yanıtlar verirler. Bu sözler gelin ile damat‘a öğüt, çevreye ise neĢe verir, ihtiyar ve kocakarı ayrılırken çevreden onlara iğne batırılır.Daha sonra eniĢte ve yengesi gelir. Gelin ve yengesi de sofrayı görebilecek yerdedir. EniĢte hiç konuĢmaz çevreden kendisine çeĢitli laflar atılır. Fakat yanıt vermez. Onun yerine yengesi konuĢur. Bu arada gelin ve eniĢte arasında gizli bakıĢmalar da olur. EniĢtenin yengesi sorular sorulurken hem onlara yanıt verir, hem de üç tane küçük lokma hazırlar. Sonunda bu lokmanın eniĢte tarafından yenmesini sağlar. EniĢte üçüncü lokmayı yerken hazırladığı paraları (özellikle madeni para)


sofraya bırakarak hızla oradan ayrılır. EniĢtenin konuĢmaması onun kibarlığını ve ağırlığını gösterir. HORONDA BAHġĠġ :Horon oynarken tulumcu değiĢik bir ezgiyle horonculara yaklaĢır. Bunun anlamı bahĢiĢi istemektir. Ezgi kime yönelik ise o kiĢi bahĢiĢi verir. Bu horonlardan bir gelenektir. Eğer horon bir düğünde oynanıyorsa eniĢtenin kaynatanın, gelinin ve kaynananın horona girmesi gerekir. Horon sırasında geline, eniĢteye ve yakınlarına türkü atılması güzel bir gelenektir. Bu atma türküler çoğunlukla eniĢte üzerinde yoğunlaĢır. Kaynak: Rize Valiliği Resmi Sitesi Kavran'da Vartivor :Kavran, halk diliyle (Kavron) Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Kaçkar Dağları'nın eteğinde Ģirin bir yaylamızdır. Rize'nin ÇamlıhemĢin ilçesinden, Ayder yolu üzerinde araba ile ulaĢım sağlanan Kavran, geçmiĢte sadece yaylayken günümüzde hem yayla, hem de tatil beldesi görünümündedir. Doğu Karadeniz insanı hem rutubetli sıcaktan korunmak, hem de hayvanlarını geniĢ yayla mezralarında otlatmak için; ormanların seyrekleĢtiği 2000 m yükseklikteki dağlar arasındaki yaylalara çıkarlar. Yayla evleri genellikle yaĢlı, tecrübeli, katık (yağ, peynir, minci vb.) yapmasını iyi bilen ebe ile hayvanlara çobanlık yapabilecek on-onbeĢ yaĢlarında kız ya da erkek çocuktan oluĢan iki kiĢilik evlerdir. Köylerdeki yerleĢim dağınık olmasına karĢın, yayla evleri birbirine çok yakındır. Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yaz aylarına rastlayan çeĢitli yayla Ģenlikleri geçmiĢten günümüze halen sürdürülmektedir. Bu Ģenlikler 'Çürük Ortası', 'Yayla Ortası', 'Okçular', 'Vartivor' gibi adlarla yayla süresinin belli dönemini yansıtmaktadır. Genellikle de yaylaların en kalabalık olduğu, ot biçme iĢleminin bitimine ya da köydeki son iĢlerin bitirilip yaylada toplanma tarihine rastlar. Rize'nin ÇamlıhemĢin ilçesi Ayder yaylalarından biri olan Kavran'da Vartivor, günümüzde de geçmiĢte olduğu gibi aynı görkem ve ihtiĢamla kutlanmaktadır.Vartivor, yayla halkının yaptığı bir Ģenlik olup, Temmuz ayının 15'inde baĢlayıp 25'ine kadar devam eder. ġenlikte delikanlılar, kızlar horon oynar, birbirlerine mani söylerler. Vartivor gül bayramı, ot bayramı anlamına gelmektedir. Vartivor eskiden temmuz sonları, ağustos baĢlarında Ergenekon dolaylarında dağlarda yapılıyordu. ġimdi aynı görkemiyle, aynı tarihlerde HemĢin yaylalarında yapılmaktadır. Yayla halkı, kuĢaktan kuĢağa taĢıyarak günümüze aktardığı Vartivor'u Ģöyle anlatmaktadır: 'Hayvanlarımız otlasın, katığımız bol olsun diye yaylaya çıkarız. Yaylada her evde bir katık yapan, bir de sığırları otlatmak için çoban olur. Yazın köydeki iĢler ağustos baĢlarında biter. ĠĢlet bitince köylü toplanır. Vartevor yapmak için yaylaya gelir. Köyden yaylaya gelenlere 'Vartevorcu' denir. Vartevorcularla yaylacılar yaylada eğlenirler, çalıĢmanın yorgunluğunu üzerlerinden atarlar, gece sabahlara kadar tulumla horon oynar içki içip tabanca atarlar'. Vartevora giden köylüler en güzel giysileri giyerek sabahın erken saatlerinde yola çıkarlar. Tulum çalıp, atma türkü söyleyerek, horon oynayarak, yaylanın yolunu tutarlar.Yaylacılar köyden gelen vartivorcuları büyük bir heyecan ve sevinçle karĢılarlar. Vanrtivorcu yaylaya tulum eĢliğinde büyük bir coĢkuyla girer. Bu coĢku yaylada on beĢ gün sürer. Vartivorcusu gelmeyen yaylacının, vartivoru hüzünlü geçer. Köyden vartivorcusu kalabalık gelen yaylacı gururlanır baĢı dik gezer. 'Eskiden iĢler bitince köylüler, sabah namazıyla yola çıkardı. Türkü söyleyerek, tulum çalarak, Vice (ÇamlıhemĢin ilçesi) dibine gelirdik. Orda mola verir, yemek yer, tekrar yola koyulurduk. Ayder'de bir gece boĢ ambarlarda yatardık, sabaha kadar tulum çalar, horon oynardık. Oradan tekrar hep birlikte yola koyulur, öğleye doğru tüfek ata ata yaylaya girerdik. Yaylanın düzünde hemen horonu kurardık. Gece


sabahlara kadar lamba, lüküs ateĢiyle horon oynardık. On-onbeĢ gün böyle devam ederdi. Genç kızlar, delikanlılar en güzel elbiselerini giyerek vartevora gelirler. Sevdalıklar da vartevorda baĢlar, orda büyürdü. Genç kızlar, delikanlılar sevdalarını atma türkülerle yine dile getirirlerdi'. Vartivor, halk arasında 'Yayla Ortası' olarak da bilinen yörenin en önemli Ģenliklerindendir. Kutlamaların dinsel bir yönü olduğuna dair bir belgeye rastlanmamıĢtır. Ancak 'HemĢinliler Hıristiyan adetlerini muhafaza edip, Vartevor Yortusu Günü hepsi de kiliseye gider' ifadesi kullanılmaktadır. Vartivor zaman olarak yayla döneminin tam ortasında rast gelmektedir. Bu dönem köylerde iĢlerin azaldığı, sıcaklık ve nem oranının arttığı, Ağustos ayının ilk on beĢ gününü kapsamaktadır. Yörede yaĢlıların kullandığı 'Köy Hesabı' ya da 'Ay Takvimi' Hicri gün hesabıyla 20-22 Temmuz'da baĢlamakta, on beĢ gün sürmektedir. ġenlikler ciddi bir organizasyon çerçevesinde kutlanmakta, kutlamaların düzenli yapılması için BaĢkan ve Kutlama Komitesi oluĢturulmaktadır. ġenliğin baĢlamasından bitimine kadar her aĢamasından, BaĢkan ve ġenlik Komitesi sorumludur. ġenliğin maddi giderlerini yayla halkı karĢılamakta, herkes gücüne göre katkı sağlamaktadır, zorlama yoktur. Vartivorda türkü söyleyip horon oynamanın yanı sıra, yaylanın belli yerlerine (Mezovit, Ovidin Düzü) gezintiler düzenlenmektedir. Bu gezilerde yemek yenilip, içki içilmekte genç kızlar ve erkekler yakan top oynamakta, delikanlılar balığa gitmektedirler. ġenliklerin en önemli kısmını horon oynamak için toplanan gruplar oluĢturmakta, kızlar ve erkekler ayrı ayrı ya da birlikte oynamaktadırlar. Horonlar yayla halkının yaptığı çardaklarda veya büyük düzlüklerde oynanmakta, horon en önemli kısmını horon esnasında atılan silahlar oluĢturmaktadır. Vartivorda 'HoĢmeli' ve 'lokum' gibi özel yiyecekler yapılmakta, yayla nüfusu,iki,üç,misli,artmaktadır. SONUÇ Vartivor geçmiĢte olduğu gibi günümüzde de halkın toplumsal ve psikolojik birçok gereksinimine yanıt vermektedir. Bir kültürel olgu toplumda iĢlevsel olduğu sürece varlığını gösterir ve kuĢaktan kuĢağa aktarılır. Vartivor yıl boyunca durmadan dinlenmeden çalıĢan yöre halkının; buluĢma, kaynaĢma yeridir. Sadece köyde yaĢayanlar değil, büyük kentlere göç eden yöre halkı da vartivora gelmek için büyük bir gayret göstermekte, iĢlerini vartivora göre ayarlamaktadır. Vartivor yorgunluğun atıldığı, hasretin giderildiği, eğlenme, kaynaĢma yeridir. Duygu ve düĢünceler en güzel ve çarpıcı olarak türkü yoluyla vartivorda dile getirilir. Sevgililer sevgilerini, kırgınlıklarını, komĢular beklentilerini, dargınlar yergilerini, gurbetçiler özlemlerini anlatır türkülerle. Bu nedenle Ģenlik bir anlamda da iletiĢim iĢlevi görüp, bireyi bilinç altına ittiği sıkıntılardan uzaklaĢtırıp, ruhsal doyuma ulaĢtırmaktadır. Birbirleriyle karıĢıp kaynaĢan halkın iliĢkilerini güçlendirmekte, toplumsal düzeni sağlamlaĢtırmaktadır. Vartivor Ģenliklerinin yukarıda anlatılan iĢlevlerden dolayı, biçimde değiĢime uğrasa da içerikte amacını koruyarak, kuĢaktan kuĢağa aynı görkem ve ihtiĢamla kutlanacak, Kavran Yaylası daha uzun yıllar Ģenliklere ev sahipliği yapacaktır. Kaynakça: Bu bölüm hazırlanırken Tarım ve Köy Dergisi'nin 127. sayısında yayınlanan Ziraat Yük. Müh. Oğuz Tuna'nın yazısından da faydalanılmıĢtır. Mahalli Tabirler


Afkurmak: Birinin hoĢa gitmeyen sözler söylemesi karĢı taraf açısından bu tabirle ifade edilir. Aha ki duydum: ġimdiye kadar duymamıĢtım ilk defa duydum. ÇehluĢ olmak: Bir Ģeyin ayak altında kalıp iyice ezilmesi, yamyassı olması. Çemur etmek: (Cemu etmek) Mısır ekmeğini erimiĢ yağın içersine doğrayıp ezmek. ÇepuĢ olmak: Yanık veya baĢka nedenlerle deride içi su dolu kabarcıklar meydana gelmek. ÇernaduĢ olmak: (CeğnaduĢ olmak) Ayak altında kalıp çiğnenmek. DeğmiĢ: OlgunlaĢmıĢ Dibinden aĢağı gitmek: Cehennemi boylamak Eğreltiye halat atmak: Olmayacak iĢlere kalkmak. Ese vas pa!: Aniden ortaya çıkan durumlarda "ġimdi ne olacak?" anlamında hayret ve ĢaĢkınlık ifade eden bir tabirdir. Evoy ana!: "Bu da neyin nesiydi?" anlamında üzüntü ile karıĢık bir hayret için kullanılır. Hartuma: Kiremit yerine kullanılan tahta parçası He mi?: Öyle mi? Yapılan bir açıklamanın arkasından onun doğruluğunu teyid etmek amacıyla soru edatı olarak kullanılır. Hoh etmek: Balgam tükürmak. Gogiç tutmak: ġiddetli öksürüğe yakalanmak. Ğarğesim olmak: Bitkin düĢmek, iyice yorulmak. Ğoğol olmak: Karma karıĢık olmak, iyice birbirine karıĢmak. Mecazi manada; bir iĢin içinden çıkılmaz bir hal alması. Ka!: Kadına yönelik söze baĢlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır. Ancak bu hitap daha çok kiĢinin kendi emsali veya kendisinden daha küçük olanlar için kullanılır. Ka ne der?: O kadın ne diyor? anlamında olan bu tabir daha çok bir kadın tarafından söylenmiĢ olup iyice anlaĢılmayan bir sözün karĢısında duyulan hayret ve ĢaĢkınlığı ifade için kullanılır. Kendinden büyük olan kadınlara yönelik kullanılmaz. Mesela bir kızın annesine veya bir gelinin kayınvalidesine "Ka" diye hitabı hoĢ karĢılanmaz ve saygısızlık ifade eder. Ken etmek: Kin duymak. Ġntikam almak için bir fırsatını kollamak. Kuli baĢ olmak:Takla atmak. Ev, bina gibi Ģeyler için yıkılmak.


Kuru teli kalmamak: Sırılsıklam ıslanmak Maladeç: Aferin sana, nazar değmesin MemecuĢ etmek: Parmak uçlarının soğuktan donup sızlaması. Odi kopmak: ani bir durum karĢısında çok korkmak. OkçuĢ etmek: Boğazına bir Ģey takılıp kusacak gibi olmak. Ola veya Oro!: Erkeğe yönelik söze baĢlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır. emsal ve küçüklere karĢı kullanılır. PecuĢ etmek: Sinekten rahatsız olan sığırların delicesine hoplayı zıplamaları, kuyruklarını havaya dikip koĢmaları. PerenktüĢ etmek: HapĢırmak. PortopuĢ etmek: Canlı bir Ģeyi iyice hırpalamak, onu yara bere içersinde bırakmak. Sermeser olmak: Aniden yere düĢüp boylu boyunca uzanmak. SocuĢlamak: Ağacı yontmak. Sırığın ucunu sivriltmek. Taca etmek: Odunu üst üste yığmak. Mecazi manada bir Ģeyi üst üste yığıp biriktirmek. Todik sallamak: Can çekiĢmek Velalenmek: Bunamak, akli dengesini kaybetmek. Ye!: Kendisinden büyük olan kadın ve erkeklere yönelik olarak söze baĢlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır. Yessirun Oleyim: Kulun, kölen olayım. Daha çok bir sevgi ya da yalvarma ifadesi olarak kullanılır. Zükem olmak: Nezleye yakalanmak, grip olmak.

AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu


imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri .Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler


iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı


isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir.


DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE


FOLKLÖR : Neredeyse tüm oyunları kızlı erkekli eĢli olarak oynanır.Karadeniz folkloru hakimdir,Köyde kendilerine göre oynanan HemĢin oyunları vardır.Bir bay bir bayan ortaya çıkar mızıka çalınır ve bazı kiĢiler ellerini vurur ya da tahtalara vurarak oyunlara eĢlik ederler.,üçayak ve kemençe ile oynanan oyunlar vardır.Kafkas kültürü daha revaçtır. Bar,Halay Horon,Sallama,Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu ,Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır HemĢin yerli oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir Ermenicenin bir dialekti olan bu dil,yöreye özgüdür.düğün cemiyetleri tulum ile olan köyde,Hopa HemĢin,üçayak,Artvin temurağa horonları ve çevre Rize HemĢin köylerinin etkisi ile Rize HemĢin horonu oynanmaktadır. Oyunun KuruluĢ Formu (A) A1 (Sağ ayakla üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) Oyunun biçimsel formu tıpkı ―Topal‖ oyununda olduğu gibidir. RĠZE- HEMġĠN ÜÇ AYAK OYUNU Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. HemĢin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.

CD-

RĠZE Oyun kuruluĢ formu: Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme) Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüĢ)

Oyun indeksi: (A) A1- (Sağ ayakta üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) (B) B1- (Sağa yürüme) B2- (Sol ayak yerinde adım ) B3- (Sola yürüme) B4- (Sağ ayak yerinde adım)


DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir,Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda Tuluk,Duluk diye geçer. KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of, Tokat kavalı meĢhurdur ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER KÖYDE Cepken : Aba denilen kalın kumaĢtan veya kadife kumaĢtan yapılmaktadır. ÇeĢitli kumaĢ parçalarından üzerine süslemeler yapılır. Gelinliğin üstüne giyilir. Yöredeki ismi entaridir. Cepken denilen giysi zengin ailelerin kadın veya kızları tarafından da giyiliyordu. Bugün yaĢlı,kadınlar,tarafından,giyilmektedir. Fermene : Bu giyime üç etekte denir. Kutni denilen kumaĢtan dikilir. Çift kattır. DıĢı kutni, iç astarı kendilerinin,imal,ettikleri,lemza,denilen,kumaĢtan,yapılmaktadır. Göğüslük: Günlük kıyafetlerdendir. Kadife, kutni veya benzeri kumaĢlardan yapılmaktadır.


Boğazdan asılıp,belden,bağlanmak,suretiyle,kullanılmakta,idi. ġal kuĢağı: ġal denilen iplikten iĢlenmiĢ kumaĢtan yapılmakta idi. Üçgen Ģeklinde katlanıp, arkadan bele sarılmaktadır. Kendine özgü dizbağı denilen bir kemerle bağlanıp, belden kaymaması sağlanır. Kaynak: Rize Kültür Derlemeleri, Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 1996 AKÇAKOCADA Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komĢu köyler davet


edilir mevlit okunur ,yemekler yenir çeĢitli eğlenceler düzenlenir. Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdırellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur çünkü meyve sebze yetiĢtirilir .Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü sebze meyve yetiĢtirilir ,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 2 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır Tarım toprakların azlığı dağınıklığı kır yerleĢim bölgesinin dağılmasına yol açmıĢtır SPOR Hiçbir zaman gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı yoktur. YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide Aktısızba( Çerkez tavuğu)Acıka( Fasülye ezmesi)Atukril,hampal,açaç,,çöğür gibi çeĢitleri mevcuttur Papa,Teytey,Katnanas,Abur,KaruĢuk,ğhavindz,papa,abur,gağiĢug,hats purt,polama,gencgun,cemur,gatneras ALT YAPI BĠLGĠLERĠ Köyde, ilköğretim okulu yoktur fakat taĢımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün içme suyu Ģebekesi vardır ancak kanalizasyon Ģebekesi yoktur. Ptt Ģubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaĢımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır 1890de 84 Hane 379,1935 de 371.1965 de 564,1997 de


239,2000 de 271 nufusu vardır.Mobil sağlık hizmetinden faydalanıyor, 2 cami,1 orman kalkındırma kooperatifi,1 değirmen vardır . 50 adet büz köyün muhtelif yerlerine konmuĢtur,cami duvarı kanalı yapılmıĢtır,köy içi yolların Ģevleri temizlenmiĢtir,köy meydanı temizlenmiĢtir,8,5 km lik Kurukavak-Karatavuk yolu stabilize si yapılmıĢtır,köy yolları açılmıĢtır,2000 mt kare kilitli parke taĢı döĢenmiĢtir,1922 de Bolu salnamesinde kaydı vardır,göçmen dağınık köy statüsündedir,tarla alanı 468,fındıklık alanı 10.530,ormanlık alanı 702 dönümdür,% 90 ı fındıklık teĢkil eder,% 6 ormanlık teĢkil eder,mısır ziraatide yapılmaktadır ilk ilkokul 1945 yılında açılmıĢtır.Karatavuk köyü camii yaptırma ve yaĢatma derneği vardır. 18.VE 19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Ġlk imam ġaban efendidir,daha fazla adı geçmemektedir ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR ÖLENLER :ĠBRAHĠM ġAHIN D. 1895 Ö. 1915 ÇANAKKALE SAVAġI ER ALĠ KÖSE D.1896 Ö. 1915 ÇANAKKALE SAVAġI ER GAZĠLER :FEVZĠ ASLAN ALĠ 1900 MEHMET ġANLI SALIH 1900 HALĠM ASLAN ĠBRAHIM ABAZA NUMANIN ÇETESĠNDE OLANLAR : POSTOĞLU KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER FEVZĠOĞLU ARSLAN ARTVĠN HOPA ARDALA TEKEOĞLU TEKE ARTVĠN HOPA ARDALA YILMAZLAR YILMAZ ARTVIN HOPA ZAĞUNA POSTOĞLU POST ARTVIN HOPA ARDALA POSĞOROĞLU ALAGÖZ ARTVIN HOPA KEMALPAġA BATTALOĞLU KĠBAR TRABZON OF KÖSEOĞLU KÖSE ARTVIN HOPA ARDALA KAYADĠBĠNE YERLEġENLER SELAHĠ YUSUF KORKMAZ ARTVĠN HOPA ARDALA GÜÇOĞLU ġABAN MEYDAN ARTVĠN HOPA ARDALA TOSUNOĞLU HIZIR PARLAK ARTVĠN HOPA ARDALA PAÇOZ HASAN AYDIN ARTVĠN HOPA ARDALA ÇOLLU ĠBRAHĠM ASLAN ARTVĠN HOPA ARDALA ÖZCAN ARTVĠN HOPA ARDALA ġAHĠN ARTVĠN HOPA ARDALA ALBAYRAK ARTVĠN HOPA ARDALA Bu köyde fazla dıĢardan göç almamıĢtır hep Artvin Hopa dan göç gelmedir. NOT: Köy sakinlerinden değerli büyüğüm Bilal Arslan ve köy muhtarı Raif Alagöz e teĢekkürlerimi arz ederim. Kaynak

Coğrafi bölgesi

: Ġbrahim Tuzcu


Köy ismi Ġbrahim Tuzcu

: Bilal Arslan,Raif Alagöz,Vikipedi özg.ansl.Sitesi ,ġükrü Dönmez,Drl.

Tarihi yerler : Bilal Arslan,Raif Alagöz,Vikipedi özg.ansl.Sitesi ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Vikipedi özg.ansl.Sitesi Derl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez. Tuzcu

: Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Raif Alagöz,Bilal Arslan,Drl.Ġbrahim

Turizm : Bilal Arslan,Raif Alagöz,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özgür ans,Sitesi Kenan Okan,Drl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi . ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Vikipedi özg.ans.St.Bilal Arslan,Raif Alagöz,Ġlçe Tarım Md,Akç.K.Sitesi,Drl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Rize valiliği,HemĢinliler Eğt.ve Kül Der.,Kenan Okan,Bilal Arslan,Raif Alagöz,A.kç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ans.,St .Görsel yay.S.4,,Drl.Ġbrahim Tuzcu Spor

: Ġbrahim Tuzcu

Köyün alt yapısı

. Mustafa Kocadon,Vikipedi özg.ans.,St Akç.K.Sitesi,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Ġstiklal savaĢı

: ġükrü Dönmez,Geltag net,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Sülaleler

: Hüsamettin Kaya,Raif Alagöz,Bilal Arslan,Drl.ĠbrahimTuzcu

KEPENÇ


COĞRAFĠ BÖLGESĠ

: Karadeniz Bölgesi

ĠLĠ

: Düzce

ĠLÇESĠ

: Akçakoca

KAYMAKAMI

: Mehmet Ünal

B. BAġKANI

: Fikret Albayrak

KÖY MUHTARI

. : YaĢar Uğur

TELEFONU

: 05326762662 EV- 03816116029

POSTA KODU

: 81650

NUFUSU

: 35 Hane 135 Nüfusu vardır

ESKĠ MUHTARLAR : 2009 de YaĢar Uğur,2004 de YaĢar Uğur,1999 de YaĢar Uğur, COĞRAFĠ DURUMU : Düzceye 42 km,Akçakocaya 3 km uzaklıktadır,Rakımı 90 mt dir,en yüksek yeri 100 mt dir .3000 dekar fındıklık,3 dekar orman alanı vardır.Köy komĢuları Göktepe,Ortanca,Kınık,Edilli,Doğancılar dır KÖYÜN ĠSMĠ NERDEN GELĠYOR M.Ö.377 yılında batı Tarakyadan göç gelen Bitinyalılar yıllarca yaĢamıĢlardır,bunların kralı Bias tır.bunlar burada bazı köyler kurarlar bunlardan olan Kepenç köydür,.Buraya daha sonra


1243 yılında,Kastamonu‘dan Moğol baskısından ve yenilgisinden sonra Oğuzların kınık boyu üçok obalarından 130.000 kiĢi batıya göç yapar bunlardan bazıları Akçakocaya gelirler bu Ceneviz ve Bizanslıların kurdukları köylerin yanına yerleĢirler,1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiyeye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bir taneside Kepenç köyüdür.. Ayrıca Adana-Ġçel sancağından Yörükler (yürüyen halk demek)batıya göç gelir ve Akçakocaya yerleĢirler,neticede burada Ceneviz,Bizans,Bitinya,Yörükler ,Oğuz kayı boyu üçok obaları yaĢamıĢlardır .Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır Çok eski bir köydür Cenevizliler zamanında buraya OMA denirmiĢ ,OMA demek pazaryeri anlamına geliyor Ġtalyanca,köyün güney tarafında bu isimle anılan yer vardır.Köyün giriĢinde Yusuf Tuna‘nın evinin arkasında otobana yakındadır.Buraya Kınık boyundan üçok obalarının yerleĢmesiyle bu köy Genç KeleĢ daha sonra tekrar Kepenç köyü olarak kurulmuĢtur.Köy hiç göç almamıĢtır yalnızca 2 göç gelmiĢtir.Yerli bir köydür. TARĠHĠ YERLERĠ Oma denilen yerde kilise artığı ve camii önünde iki tane yazılı sınır taĢı vardır ,faryanı denilen yer dede bir Ayazma vardır.Oma denilen yerde aĢağı mezarlıkta da 6 mt uzunluğunda bir mezar bulunmaktadır,yanında huni Ģeklinde sepet e benzer kayalardan yapılmıĢ taĢlar vardır burası çamaĢır yıkama yerleri imiĢ. AKARSU VE DERELERĠ Faryanı suyu vardır bu su köyden çıkmaktadır bu Orhan deresine akmaktadır ,ayrıca kayacık suyu da mevcuttur buda Orhan deresine akar, su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktu DAĞ VE TEPELERĠ Ġncirlik sırtları eteklerinde kurulmuĢtur,Haciz tepesi 960m. ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir . JEOLOJĠK DURUMU Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa Kum,TaĢ-Marn- Gre ( Kretese) sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi


fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZM: Cumayanı‘ndaki Ahmet Dede ile Dede Dağındaki Ahmet Dede Kepenç köyü batısında elmalığın ilerisinde mezarı bulunan Mehmet Dede kardeĢtirler.Bu mezarlık Mehmet Dedenin mezarlığı taĢlarla çevrilidir.Oma köyünde bulunan mezarlık yanında Pazaryeri kurulurdu,civardaki bütün köylüler buraya gelir burada alıĢveriĢlerini yaparlardı.Bu Pazaryeri Ģuanda fındık bahçesi haline dönüĢtürülmüĢtür.Bu bahçe sahipleri Ġsmail Kalaycı ve Remzi Uğur‘a aittir.Burada kazı yapıldığında kiremit ve tuğla parçalarına rastlanmaktadır.Otoban yol kenarındaki alt mahalleye ait mezarlıkta 6 metreye yakın bir mezar vardır.BaĢında ulema kalpaklı mezar taĢı bulunmaktadır.Osmanlıca yazı yazmaktadır.Ayrıca burada Gagavuz Türkleri‘nden kalma mezar kalıntıları vardır.Faryanı ve kayacık kaynak suyunda eskiden burada köylüler çamaĢırlarını yıkamak ve piknik yapmaya buraya gelirler ayrıca burada bir mescit vardır fakat bunlar Ģimdilik münkariz olmuĢtur ama Ģuanda halen havuz gibi bölme bölme taĢlar vardır.Bir sepeti andırıyor.Köylüler bu taĢların içinde çamaĢırlarını yıkarlardı,suyun içinde halen bu taĢlar mevcuttur.köyün suyu kesildiğinde köylü suyu buradan tedarik etmektedir.Bu su kıĢın sıcak yazın çok soğuktur,tatlı su balığı yoktur.Burası köyün giriĢinde solda Yusuf Tuna‘nın evi arkasındadır.Burayı 1978 yılında Hayrettin Çift sürer burayı kamping olarak değerlendirmiĢtir,bu kamping daha sonra kapatılmıĢtır.Buranın tekrar turizme kazandırılması için buraya ilginin gösterilmesi gerekmektedir.Köy av turizmine uygun bir köydür CAMĠLERĠ Köydeki eski camii yıkılır yerine,1962 yılında betonarme çok kubbeli bir yapıdır,mimarı Dursun TaĢçı dır,300 cemaatlidir,tek Ģerefelidir MEZARLIKLAR: Köyün 3 mezarlığı vardır.Batısında Üst Köy,ortasında Ortaköy,otoban kenarındaki de Alt Köy mezarlığıdır.Eski Kınık Boyu üçok obalarının mezarlıkları köyün batısında elmalığın ilerisindedir.Bu mezarlık kullanılmamaktadır,köyün mezarlığı güney tarafındadır.Oma köyü (Pazaryeri) otoban yolu baĢındaydı.Burada da bir mezarlık vardı fakat burası da kullanılmamaktadır.Maltepe mevkiinde Ortanca ve Kepenç ortasında eski mezarlıklar vardı,eskiden mezarlıklar 3 mt boyunda kazılırdı tümsek yapılırdı,Hayati Kurt un bahçesinde bu mezarlıklara rastlanmaktadır, Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir Kepenç karye mezarlığında Hacı Ali Zade ilacı Osman hicri 1242 Hacı Osman Ağanın oğlu Mehmet 1242 hicri EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT :Buğday,Mısır,


BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesleri olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur..Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur. Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır Ģimdilerde fındık tarımı ile geçinmektedir. Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, , arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır.Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da


Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,,Sığır,Tavuk,hayvancılığı, yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır. ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,Akağaç,Sedir,Mazı,Ihlamur,Okaliptüs ardıç ,Servi ağaçları dikilmiĢtir

AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur.Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz ,Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim YAVUZ‘A ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan


Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecek dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit,etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri


sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretindendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyveren köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar. Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizans‘ın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenes tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır. ―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans


ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır. E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur. Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir. XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz. Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla,uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir. Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda; Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır: Yerli Türk.Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır. Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, burarak giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını


kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır.Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar.Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur;Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi. ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır MANAV tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav ve macıra senet gerekmez Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar. Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma. Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer. Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler Manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan


uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri ) Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır. KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur.Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır. Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir. Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir. Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır. Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir. Manav Mutfağı;Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur.Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir .KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur.


KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık..KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir. Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir.Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları.Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir.Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir. Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir.Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır.Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir MANAV kültürü vardır.  Sümeyye Köktürk yazıları AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için


pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile


elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer


köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır.


Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müsbet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN : Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun


Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır. FOLKLÖR : Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,Manav dal sıksara oyunlarıdır Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır,Ayrıca Cide kemençesi ve tepside çalınır iki kiĢilik topal oyunu oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of, Tokat kavalı meĢhurdur KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar


ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde,törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir


YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komĢu köyler davet edilir mevlit okunur ,yemekler yenir çeĢitli eğlenceler düzenlenir. Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur çünkü meyve sebze yetiĢtirilir .Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü sebze meyve yetiĢtirilir ,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır Tarım toprakların azlığı dağınıklığı kır yerleĢim bölgesinin dağılmasına yol açmıĢtır SPOR Hiçbir zaman gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı yoktur.

EKMEKLER

YEMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği


ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide ALT YAPI BĠLGĠLERĠ Köyde, ilköğretim okulu vardır ancak kullanılamamasının yanı sıra taĢımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün içme suyu Ģebekesi vardır ancak kanalizasyon Ģebekesi vardır. Ptt Ģubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur mobil sağlık sisteminden faydalanmaktadır. Köye ayrıca ulaĢımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır,fındık alanı % 92 dir,Fisko üye sayısı 66 dir,2000 mt kare kilitli parke taĢı döĢenmiĢtir,5 dönüm tüzel kiĢiye ait yere kapama meyvesi dikilmiĢtir.1871 biririnci arazi yoklama defterinde 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,1781 de 145 Hane,1890 da 27 Hane 162 ,1935 de 97,1940 de 109, 1945 de 123,1950 de 128,1955 de 261,1960 da 130,1965 de 127,1997 de 130,2000 de 143 nufusu vardır ,ençok göç veren köydür.yerli az dağınık köy statüsündedir,,Tarla alanı yoktur,fındık alanı 1.104,orman alanı 6 dönümdür ilk ilkokul 1976 yılında açılmıĢtır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR ABAZA MUSTAFA TÜTÜNCÜ ÇETESĠNDE OLANLAR : PATRĠK MUSTAFA GEMĠCĠ REĠSLERĠ : HAÇAN OSMAN ÇĠFT SÜREN ARABACILAR : ÇAVUġOĞLU MUSTAFA FIRAT ANAKUZULARIN NĠYAZĠ SARICA ġEHĠTLER : OSMANOĞLULARI KADĠROĞLU MEHMET D. 1887-Ö.1915 ÇANAKKALE SEDDÜLBAYIRI SAVAġI P.ER OSMAN CANDAġ D.1887-Ö.1915 ÇANAKKALE SAVAġI GAZĠLER: M.ALĠ ÇELĠK 18. VE 19. YÜZYIDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU 1877 de 27 Hane 162 Nufusu vardır,çok eski köy olmasına rağmen ismi geçmemektedir KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER UĞURLAR ÇĠFTSÜREN TRABZON SÜRMENE KARAKAġLAR NALCI YERLĠ OCAKÇILAR TUNA YERLĠ SARICALAR YAMAN YERLĠ TOPAL YUNUSLAR YERLĠ LAZOĞULLARI TRABZON ÇAVUġOĞLU YERLĠ HAMZA ALĠLER YERLĠ ÇELĠKLER YERLĠ BULGAN GĠRESUN GÖRELE Bunlar bu köyün yerlileridir.1878 yılında Trabzon Sürmene‘den Hendemoğlu Osman Efendi (Çiftsüren) iç güveye gelir.Değirmenci Ahmet Bulgan Giresun Görele‘den göç gelir.Son yıllarda Sarı Yayla köyünden de 2 göç gelmiĢtir.


NOT:Katkılarından dolayı Hayrettin Çifsüren ağabeyime teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Hayrettin Çiftsüren,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ansl.St ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Hayrettin Çiftsüren,Vikipedi özg.ans.St,A.kç.K.Sitesi,Drl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu . Mustafa Kocadon,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez. : Kenan Okan,Hayrettin Çiftsüren,Drl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Hayrettin Çiftsüren,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg ans,St.Drl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Hayrettin Çiftsüren,Ġlçe Tarım Md.,Akç .K.Sitesi,Drl.,Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Sümeyye Köktürk,Kandıralılar derğ.,Sosyal siyaset net,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Akç .K.Sitesi,Görsel yay s.4,Drl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu Köyün alt yapısı : Mustafa Kocadon,Akç.K.Sitesi,Hayrettin Çiftsüren,Vikipedi özg.ans.,St,Drl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı : ġükrü Dönmez,Geltag net Sülaleler : Hayrettin Çiftsüren,Hayrettin Kaya,Drl.Ġbrahim Tuzcu

KINIK

COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Sami BaĢaran TELEFONU : 05383035280 EV- 03806115388 POSTA KODU : 81650 NUFUSU : 60 Hane,238 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009de Sami BaĢaran,2004 de Ġsmail Eren,1999-Sami BaĢar,1994-Fikri Erdoğan,1989-Nizamettin Kibar COĞRAFĠ DURUMU : Düzceye 43 km,Akçakocaya 4 km uzaklıktadır,rakımı 145 mt dir.


En yüksek yeri 300 mt dir 2639 dekar fındıklık 6 dekar ormanlık vardır.KomĢu köyleri Göktepe,Ortanca,Beyören,Kirazlı, Doğancılar Kepenç tir. KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR M.Ö.377 yılında batı Trakya‘dan gelen Bitinyalılar vardır bunların kralları Bias tır,bunlar burada bazı köyler kurmuĢlardır bunlardan bırtanesi Kınık köydür.Buraya daha sonra 1243 yılında,Kastamonu‘dan Moğol baskısından ve yenilgisinden sonra Oğuz kınık boyundan 130.000 kiĢi batıya göç yapar bunlardan bazıları Akçakocaya gelirler bu Ceneviz ve Bizanslıların kurdukları köylerin yanına yerleĢirler, Ayrıca Adana-Ġçel sancağından Yörükler (yürüyen halk demek)batıya göç gelir ve Akçakocaya yerleĢirler,neticede burada ,Bitinya,,Yörükler, ,Oğuz kınık boyu obaları yaĢamıĢlardır.(Kınık Oğuzların Bozok kolundan Oğuz Kaan Hanın oğlu Deniz Han soyundan geldikleri kabul edilir, Kınık demek Çakırdoğanın erkeği demektir Farsçada kuĢların erkeği demektir.).Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır.Bir rivayete görede Akçakocaya gelen ilk Selçuklu Oğuz Kınık boyundan olan obalar buraya gelir yerleĢirler ,Kınık boyundan oldukları ve ilk yerleĢtikleri yer olan buraya bu isim vermiĢlerdir,bu yüzden bu isim halende süre gelmektedir. En eski yerleĢim birimidir 1324 yılında divanı teĢkilatı vardı,kuruluĢu 1324 öncedir,Oğuz boyu Kınık boyundandırlar,merkez ve tepe olmak üzere iki mahallesi vardır,köyün adı önce Kınık,sonra Kadıköy,daha sonra Kınık olmuĢtur Köyün adı önceleri Kadı köyü olarak bilinirdi.köyde eskiden kadı (yargıç) bulunurmuĢ tu. diğer köylerde bu kadıya bağlımıĢlardı.köyün eski yeri Emköy denilen bölgede imiĢ sonraları Ģu an olduğu bölgeye yerleĢmiĢtir,1980li yıllarda köyün adı Kınık olarak resmen değiĢtirilmiĢtir.köyün halkı manav Türkleridir.köyde ilk ikamet eden aileler Ģunlardır,Harun Aliler(Özcan),Yusuflar-(Erdoğan),Habipler-(Çakmak),Hacıahmetler-(BaĢar),Hanifeler(Yılmaz)RaĢitler-(Öztürk)Alimoğular(Eren)Fisenbeyler(Ertürk)Dursunlar (Karayel) sülaleridir..köyün bahsedilen aileleri nin daha evvel nerden buraya geldikleri konusunda bilgi yoktur.bu ailelerin dıĢındaki aileler Karadeniz bölgesinden göç yoluyla köye yerleĢmiĢlerdir.köyde Osmanlı manav Türkleri kültürü hakimdir.Bu köyde HemĢin kültürü de vardır ,buraya daha sonra Giresun‘dan çok göç gelmiĢtir,Manav,HemĢin,Giresunlu vardır ,daha önceleri Emköy vardı burası münkariz oldu,bu köy çok rüzgar alırdı bir kısmı Göktepe ye,bir kısmı da burayı terk ettiler ve köy kayboldu burası köyün doğusundan çıkan bir kaynak suyu vardı Beyören ile Kınık arasında akan derenin üzerinde kurulmuĢtu halen eskiye ait direkleri duruyor,burada birde eski değirmen vardı oda münkariz olmuĢtur.1910 yılında HemĢin ve Yenice köyden buraya göç gelen aileler vardır,1930 yılında da Giresun Görele‘den göç gelenler vardır. TARĠHĠ YERLER Köyün pek tarihi kalıntıları yoktur zengin değildir.Caminin yanında Ahmet dede isminde bır yatı vardı ,burada adaklar kesilir kuran okumaları yapılırdı burası daha sonra yok edilerek üzerine köyün 2 ci su deposu yapıldı halen bu depo kullanılmaktadır,ayrıca 350 yıllık Ayda ban kestane ağacı vardı, çevresi12 mt geniĢliğinde idi burada da bayramlar güreĢler tutulurdu köyün toplanma yeri idi fakat bu kestane ağacıda daha sonra kesilerek yerine fındık ekilmiĢtir.Köyde Recep Yazıcıoğlu tarafından diktirilen çamlıklar vardır ondan dolayı da buraya Recep Yazıcıoğlu çamlığı denmekte dır dır AKARSU VE DERELERĠ


Orhan deresi yanından geçmektedir,su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur köy içme suyunu güneyinde bulunan Doruk dağından gelen Ģu anki Sarma deresinin bir kolu olan Değırmen deresinin ucundaki bir koldan alır bu mevki Çingen konağı mevkisi denir .suyun bir kolu olan pınar suyun dan yaklaĢık 12 km mesafeden karĢılamaktadır.fakat yaz aylarında yaĢanan su sıkıntısından dolayı doğusunda bulu ban su çıkarı diye adlandırdığımız bir pınardan pompa yardımıyla köye takviye su pompalanmaktadır köyün batısından ve doğusundan iki adet dere geçmektedir,köyün adı da batısından geçen Kınıklı deresinin adını almıĢtır DAĞ VE TEPELERĠ: Ġncirlik sırtları eteğinde kurulmuĢtur,tepesi yoktur ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU: Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa Kum,TaĢ-Marn- Gre ( Kretese) sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZM:


Burada yeni yapılan fidan lama alanları ileride güzel piknik alanları olarak düĢünülmektedir,turizm açısından zengin değildir.Köy av turizmine uygundur CAMĠLERĠ 1875 yılında camii tuğla yapı 100 cemaat li tek Ģerefelidir,2000 yılında Osman BaĢar tarafından camı derneği kurulur böylece köye yeni camı yapımı düĢünülür daha sonrada Osman Yılmaz bu camı yapımını üstlenir yeni yapılan cami tek Ģerefeli,350 cemaatlidir betonarme.modern yapıdır,eski cami yıkılmıĢtır,1 camisi vardır MEZARLIKLAR: Köyün 3 mezarlığı vardır ,1 cısı köyün içinde cami yanındadır, 2 cısı Harun Alilerin evin önündedir ,3 cüsü ise Eyüboğluları mezarlığıdır, araları 100 mt dir.Ayrıca aile mezarlıkları da vardır,camının yanındaki mezarlık 1324 yılından beri vardır halende bu eski mezar taĢlarına rastlamak mümkündür ama koruma altına alınmamıĢ eski yazılar silik tır. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT :Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesleri olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur..Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur.Akçakocada eskiden. köyden Armut,Ceviz,Kestane,Dut,Ġncir,Dağ Çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır Ģimdilerde fındık tarımı ile


geçinmektedir .köyün baĢlıca geçim kaynağı fındıkçılık,seracılık ,tavukçuluk az miktarda da yeni oluĢmakta olan kivi üretimi dir.Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır.Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır.Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan


yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır. ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,Akağaç,Sedir,Mazı,Ihlamur,Okaliptüs ardıç ,Servi ağaçları dikilmiĢtir AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur ördek,çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz Ayı,Su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Kalabalık aile yapısına sahip köyde,Hopa HemĢinlilere özgü,hemĢince denilen bir dil konuĢulur.esasen Ermenicenin bir dialekti olan bu dil,yöreye özgüdür.düğün cemiyetleri tulum ile olan köyde,Hopa HemĢin,üçayak,Artvin temurağa horonları ve çevre Rize HemĢin köylerinin etkisi ile Rize HemĢin horonu oynanmaktadır.HemĢinliler m.ö ikinci yüzyılda Horasandan gelip ĠranınHamadan bölgesinde 400 yıl kalmıĢlardır,daha sonra Kars, Arpaçay ilçesinin doğusuna buradan da 623 yılında Ġran Bizans savaĢında Çoruh nehrini aĢıp bu günkü yerlerine yerleĢmiĢlerdir Arsaklı ve Saka Türklerinin bir boyudur. Birçok savaĢa sahne olan Ermenistan‘da,Kafkasyada ki Arapların baskılarına dayanamayınca Ermeniler isyan edip,batıya göç etmeye baĢlarlar 789-790 yıllarında 12 bin Ermeni HemĢin topraklarına girdi ve bugünkü HemĢin‘in bulunduğu yere bir kent kurdular buraya da kendi isimleri olan HamanaĢen adını verdiler bu ad zamanla HemĢin‘e dönüĢtü. HemĢinlilerde diğer eski kavimler gibi 16yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul etmiĢlerdir,Lazlarda deniz kenarında yerleĢirken HemĢinliler içeriye doğru dağlık bölgeye yerleĢmeyi tercih etmiĢlerdir.HemĢinliler Cumhuriyet ilk yıllarında batı bölgelerine göç etmeye baĢlarlar göçler Düzce, Adapazarı,Ġzmit,Bursa‘ya yerleĢmiĢlerdir,.HemĢinliler eskiden Oğuz Türkçesi konuĢurken daha sonra bu bölgeye gelen çok sayıda Ermenilerle birlikte yaĢamaya baĢladıktan sonra Ermeni dil kültürünün etkisinde kalmıĢtır.Halk arasında bu dil HemĢince olarak bilinmektedir.HemĢinliler M.Ö. ikinci yüzyılda Horasandan gelip Ġran‘ın Hamadan


Bölgesinde dört yüz yıl kalmıĢlardır. Daha sonra Kars‘ın Arpaçay Ġlçesinin doğusuna, buradan da 623 yılanda Ġran- Bizans SavaĢı sırasında Çoruh nehrini aĢıp bu günkü yerlerine yerleĢmiĢlerdir. Arsaklı ve Saka Türklerinin bir boyudur.Bir çok savaĢa sahne olan Ermenistan‘da ve Kafkasya‘da ki Arapların baskılarına dayanamayan Ermeniler isyan edip batıya göç etmeye baĢladılar. 789-790 yılları arasında 12 bin Ermeni HemĢin topraklarına girdi ve bu günkü HemĢin‘in bulunduğu yerde bir kent kurdular. Buraya kendi isimleri olan HAMANAġEN adını verdiler. Bu ad zamanla HemĢin‘e dönüĢtü. HemĢinliler de diğer eski kavimler gibi 16. Yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul ettiler. Lazlar deniz kenarlarına yerleĢirken, HemĢinliler sahilden uzak, dağlık bölgeleri tercih ettiler. HemĢinliler, Cumhuriyetin ilk yıllarınsa batı bölgelerine göç etmeye baĢladılar. Göçler daha ziyade Karasu, Kocaeli ilçeleri ,ile Düzce ili ve Akçakoca‘ya olmuĢtur. Ayrıca Ġstanbul ve Bursa illerinde de toplanmıĢlardır. HemĢinliler eskiden Oğuz Türkçe‘si ile konuĢurken, daha sonra bu bölgeye gelen çok sayıda Ermenilerle birlikte yaĢamaya baĢladıktan sonra Ermeni dil kültürünün etkisinde kalmıĢtır. Halk arasında,bu,dil,HemĢince,olarak,bilinmektedir Evlenecek olan erkeğin ailesi kız araĢtırır, uygun kız bulununca oğlanın fikri alınır. Oğlan uygun görürse kız ailesinden kız istenir. Bu arada kızın fikrine de baĢvurulur. Büyük bir tepki göstermezse bu iĢ olur. Hatta erkek tarafı daha önceden kızın tutumunu bir yoklar. eğer bu iĢe sert tepki gösterirse o kız istemekten vazgeçilir. Kız kaçırma olayı genellikle olmaz. Kızın oğlanın peĢine gitmesine "Uyma" denir. Uyma türü kızın peĢe gitmesi olaylarına zaman zaman rastlanılır. Bu olaydan sonra aileler karĢılıklı yumuĢatılır ve aralarında uzlaĢma sağlanmaya çalıĢılır. Kız istemeye oğlanın babası, yoksa ağabeyi, veya amcası, kadınlardan büyükanne, veya anne veya akrabadan bir aile büyüğü gider. NiĢan :Söz kesildikten sonra taraflar; takıları, baĢlık parasını konuĢup kararlaĢtırır. NiĢan günü belirlenir. NiĢanda içinde yüzük, bilezik, kolye, saat, puĢi, takım elbiselik kumaĢ bulunan bir bohça hazırlanır. Oğlan tarafının hazırladığı bu bohça niĢan akĢamı kız tarafına bırakılır. NiĢan hediyeleri teĢhir edilmez ve kullanılmaz. NiĢan bozulursa iade edilir. NiĢan akĢamı oğlan tarafından 3-5 erkekle 3-5 kadın kız evine gider. O akĢam genellikle Ģerbet içilir ve konuĢulan takılar formalite olarak dile getirilir. DÜĞÜN :Düğün Pazartesi veya PerĢembe günü yapılır. Yalnız düğünün baĢlangıç günü Pazartesi veya cuma günüdür. Ağırlıklı düğün kına gecesi ile düğün günüdür. Kına Gecesi :Erkek evinde eğlence olmaz. Erkek tarafından kızlar ve oğlanlar yanlarında kına ile kız evine giderler. Kız evinde kına yakılır. Evin hayatında kızlar horon oynar. aileye çok yakın oğlanlar horana girebilir. Erkekler horon oynamaz. Düğün Günü :Kız ve erkek tarafı yakınlarını ayrı ayrı düğüne davet eder. kız tarafının davetlileri kız evinde toplanır ve erkek tarafından gelecek olanlar beklenir. Erkek tarafından gelen davetliler eve yaklaĢtıklarında evin kapısı kilitlenir. Bunu kız tarafından her hangi birisi yapar. Bu kapının açılması için erkek tarafından bahĢiĢ alınır. Damat kız almaya gelmez. Gelinin odasından almaya kayınpeder gelir. Yengeye ve geline bahĢiĢ verir ve gelinin yüzünü açar. Gelinin kardeĢi gelini kapıya kadar çıkarır ve erkek tarafına teslim eder. Erkek tarafı, en önde gelin, kız evini terk eder. Kız tarafı kızla beraber, arkadan oğlan evine doğru gelir. Oğlan evine yaklaĢtıkça kız tarafı naz yapmaya baĢlar. at ister, araba ister, halı ister, geniĢ yol ister, yolu süpürtülür. Bin türlü zorluk çıkarttırır. Kız tarafı hizmetkar ister. Maksat damadı görmektir. Düğün amiri hizmetkar yok, efendi var der. Nihayet damat görünür. Elinde bozuk paralar vardır. Bunları gelinin baĢına atar. Bu paralar bereketli sayılır ve bunlarla kese dibi


yapılır. Damat misafirlere hoĢ geldiniz der ve daha sonra yengesi ile eve çekilir. Gelin yengesi ile birlikte gelin odasına yerleĢir. Kayınpeder yengenin getirdiği kete valizini, keteyi getirenden ücret karĢılığı alır ve yengeye teslim eder. Evin müsait bir yerinde horon baĢlar. Erkekler oynar, kızlar oturur. Kızlar bu arada hem horonu hem gelini seyreder. Horon saatlerce sürer. Ġkindi ile akĢam arası önce kız tarafına sonra erkek tarafına yemek verilir. Yemekten sonra bir kısım davetli dağılır. O gece sabaha kadar oyun oynanır. Erkekler evde kızlar hayatta oyun oynarlar. Ġki saatte bir Ģerbet veya yemiĢ ikram edilir. Sabah olunca erkek ve kız tarafının misafirleri dağılır. Yenge eniĢte ile beraber gelini alır kızın evine gelirler. Kızın evinde öğle yemeği verilir. Yemekten sonra kızın bir yakını, gelin ve eniĢte erkek evine dönerler. Yenge ve yakınları gelini bırakır ve gerdeğe girilir. Gelin Kıyafetleri :Gelinlik ve çarĢaf giyilmez ve gelin at üzerinde getirilmezdi. Gelin kadife foga giyer, baĢına Ġran Ģalı atardı. Gelin önden büzgülü, sırmalı, ipek bir elbise de giyerdi. ayaklarına ya ayakkabı ya da hasır çarık giyerdi. Düğün günü ya ayakta durur veya sandık üzerine oturtulurdu. Kaynak :Rize Kültür Derlemeleri, Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 1996 HemĢin'de Gelenekler :HemĢin'de yörenin gizemli yaĢantısına bağlı olarak çok ilginç gelenekler ve görenekler vardır. Bunlardan bir bölümü günümüzde geçerliliğini yitirirken, bir bölümü de devam etmektedir. YENĠYIL : Her yeniyıl her yerde olduğu gibi HemĢinli içinde yeni bir umuttur. Rumi takvime göre yeni yıl sabahı kimsenin evine geliĢi güzel gidilmez. Çünkü o kiĢi uğurlu veya uğursuz sayılabilir. Yalnız, davet edilen küçük bir erkek çocuk davet edilen eve gider. Ona hediyeler verilir ve uğurlu sayılır. HemĢinli yeni yıl akĢamında baĢlamak üzere sabahleyin eve gelecek çocuklar için çeĢitli mevsimlik yiyecekler hazırlar. Çocuklar gittikleri evde dileklerini dile getiren maniler söylerler."Yeni yıl geceleri Devleti bacaları Bana bir Ģey vermeyenin Tez gelmez kocaları"Ahırında öküzü olan bazı aileler, uğur getireceği inancıyla evinin sağ kapısında içeriye alırlar.Yeni yıl akĢamlan genç kızlar için ayın bir önem taĢır. Bu akĢam yörede tuzlu pelit, yedi evden gizlice alınan mısır unundan yapılan ve içine sadece o akĢam için çok tuz katılan bir tür pasta, denilen peliti yerler rüyalarında kimin kapısından su içerlerse o eve gelin gideceklerine inanırlar. Bu gelenek yeni yıl dıĢındaki akĢamlarda da yapılmakta ve bu gelenek ve inanıĢ hâlâ devam etmektedir. KIZ ĠSTEME :Kız istemeye giderken, isteyecek kiĢilerden sözcü olan çorabının birini ters, veya baĢka çorap giyer. Kız verilince üç veya yedi tüfek veya tabanca atıĢı yapılır.BaĢlık parası düğün zamanı ve nelerin isteneceği kararlaĢtırılır. Günümüzde baĢlık parası ve görücü usulüyle evlenmek tamamen kalkmıĢtır. DÜĞÜNLER :Günümüzde Hemsin düğünü geçmiĢteki geleneksel özelliğini büyük ölçüde yitirmiĢtir. Eski düğünlerin anıları günümüzde yaĢlı insanlar tarafından büyük bir özlemle anlatılmaktadır. O dönemin son bölümlerini yaĢayan orta yaĢ HemĢinliler, bu düğünlerin özlemi içindedirler. Hemsin düğünleri büyük ölçüde eski geleneklerinden kopuk salonlara taĢınmıĢ, düğünler sırasında uyum azalmıĢtır. Eski düğün törenleri az da olsa varlığını korumakta, HemĢinli tulum ve horondan vazgeçmemektedir. Yöremizde düğünler kız evinde yapılan kına gecesiyle baĢlar.Düğünler genellikle güz aylarında yapılır. Taraflar yakınlarını komĢularını dostlarını davet ederler. Düğün günü yolun uzaklığına göre, yola çıkılır. Yolda


tulum ve onun eĢliğinde karĢılıklı türküler söylenir. Gelinin düğün günü giyeceği eĢyalar bir bavula konur ve taĢıması için bir genç görevlendirilir. Kız evine gelindiğinde evin giriĢ kapısı kız tarafınca görevlendirilen bir veya birkaç kiĢi tarafından kilitlenir. Bu kiĢi genellikle kız tarafının yemeklerini yapan aĢçıdır. Erkek tarafı da, kendi aralarında daha önce seçmiĢ oldukları bir sözcü aracılığı ile kapının niçin kapatıldığını araĢtırmaya koyulur ve kapının açılması için o anda gerekli olan bazı sözler söyler. Bu sözler "Acaba biz yanlıĢ yere mi geldik? Bizi kimse karĢılamıyor, oysa biz bu aileyi çok konuk sever bilirdik" ve benzeri sözlerdir. Kız tarafının sözcüsü ise hemen karĢılık verir. "Hayır doğru geldiniz, ama bu kapı kolay açılmaz. Onu açmak sizin elinizde dir" diyerek karĢılık verir. (Bu sözler kalıplaĢmıĢ değildir. Sözcü kiĢilerin yeteneğine göre söylenen nükteli sözlerdir, bu sözlerle söz savaĢı yapılır. Bu savaĢta kırıcılık yoktur. Amaç düğüne neĢe katmak, çevredekiler! güldürmektir.) Erkek tarafı bir miktar parayı kapının aralığında içeriye atar. Paranı miktarı üzerinde tartıĢma olabilir. Ama genillikle kabul edilir ve kapı açılır. (Bu para aĢçınındır) Gelenler en iyi Ģekilde karĢılanır ve hemen bir horon oynanır. Horon oynanırken özellikle ev için bir atma türkü söylenir. Örneğin: Bu yapı iyi yapı, Otuz iki direkli Bu yapıyı yaptıran Yüreklidir, yürekli. Dizeleri ile kız tarafı onurlandırmaya çalıĢılır. Sonra yemekler yenir. Artık gelini alma ve geri dönme hazırlıkları baĢlar. Erkek tarafının getirdiği giysi bavulu kız tarafına ödül karĢılığı teslim edilir. Gelin bu giysilerle görevliler tarafından donatılır. Gelini giydiği giysiler, HemĢin'e özgü giysilerdir. Yalnız gelinin baĢına duvak yerine ipek Ģal atılır. Donatanlara hediyeler verildikten sonra belki de, düğünün en özel bölümüne geçilir. Artık gelin baba evinden dıĢarı çıkacaktır. Gelin yakın bir akrabası tarafından (genellikle kardeĢi amcası ve dayısı) evin çıkıĢ kapısına eĢiğe kadar getirilir. Erkek tarafına teslim etmeden önce gelinle ilgili övgülü sözler sıralanır. Son söz olarak ta, bugüne kadar tüm sorumluluklarını taĢıdıklarını, bundan sonra ise tüm sorumluluğun erkek tarafına ait olacağını belirtirler.Kayınpeder gelme kapı baĢı yüzüğü denen kıymetli yüzüğü takar. Bu sırada tulum, gelin çıkarma havası denilen hüzünlü bir ezgi çalar bu çalgıyla yola çıkı ir. (yol uzaksa, genillikle at sırtında götürülür) Düğün alayı erkek evine yaklaĢtıkça durur. Kendine bir çeki düzen verir, evin yakın görünür bir yerinde kız tarafı durur, erkek tarafı evin yanına geçer. Böylece yola çıkan iki gurup ayrılır ve sözcüler arasında magarlık (Sözlü atıĢma Ģeklinde çeĢitli isteklerin yerine getirilmesinin istenmesi) kız tarafı yollara hali serilmesini ister, erkek tarafı ise bu isteğe kötü bir kilim getirerek karĢılık verir. Daha sonra baĢka isteklerde de bulunurlar. Bu istekler erkek tarafından aynı nükteli söz ve davranıĢlarla sürdürülerek karĢılanır. Gelinin eve alınma törenine geçilir. Kız tarafı kendilerini karĢılayacak bir beyefendinin gelmesini isterler. (Bununla damat kast edilmektedir.) Damat ve yenge (Hemsin yöresinde düğünlerde gerek damada gerek geline düğün boyunca eĢlik eden, onun nasıl dayanmasını söyleyen, kısaca sözcülüğünü yapana yenge denir. Gelinin yengesi evli bir kadındır. Damadın yengesi ise evli bir erkektir). Kapının eĢiğine kadar gelirler. Yenge ve damadın eĢiğe gelmesinden az önce kız tarafından iki kiĢi eve girmiĢler ve ocakta asılan zinciri tutup hatta zincirden asılarak, selim sayarlar, mani söylerler. AĢçının kazanı uçtur, iki dolu biri boĢtur, uzak yoldan geliyoruz, birazda karnımız açtır diyerek aĢçının durumunu sormaktadırlar düğün sahibinden hediye isterler hediyeler genelikle Hemsin usûlü örme çorap ve yöreye özgü kede den oluĢur. EĢik üzerine gelen damat genellikle hemen karĢısında duran ve baĢında Ģemsiyesi olan geline ve beraberindekilere:Çiçeğinizle beraber hoĢ geldiniz.Diyerek avucunun içinde hazır bulunan madeni para ve pastaları gelinin üzerine atar.


(yörede bu olaya pasta para atma denir. Pasta buradaki anlamıyla susamdır. Yani madeni para ile susam karıĢtırılarak atılır) Gelinin tarafında bulunan özellikle çocuklar bu bozuk paraları kapmaya çalıĢırlar. Çünkü bu bozuk paralar uğurlu sayılırdı. Kese dibi yapılır. Gelin içeriye odasına çıkarılır. Kaynata yüz açımını yapar, geline ve yengeye hediyesini verir. Bazı kaynatalar, o günün coĢkusuyla yüz açımı sırasında bizi dörtlükler söyler, iĢte böyle bir yüz acımı sırasında, yetmiĢ kuruĢluk hediyesini gelin ile yenge arasında paylaĢtırmak isteyen bir kaynata, Ģöyle söyler; Ġhtiyarlık kötü Ģey Ağarttı Sakalımı saçımı DiĢ kalmadı çeneye Otuz geline verin ister sadaka sayın Kırkını da yengeye, isterse yüz açımı. Böylece isteğini belirtmiĢtir. Bu sırada gelinin kucağına küçük bir erkek çocuğu oturtulur. Bundaki amaç, gelinin erkek çocuk doğurmasının dolaylı yönden istenmesi ve böyle bir dilekte bulunulmasıdır. Bundan sonra hediye vermek isteyenler hediyelerini veririler. (Verilen hediyelere karĢılık, gelin de daha sonra hediye verenlere el örmesi birer çorap hediye eder) Hediye verme iĢlemi bittikten sonra, yemeklerde de yine karĢılıklı bazı isteklerde bulunulur. Bunlar yerine getirilir. Yemekler bitince grup grup horon oynanır. Horona özellikle kaynana, kaynata, gelin ve damat oyuncuların coĢkun istekleriyle hatta türkü ile çağırılır. Horon sırasında geline ve damada türküler atılır bu türküler genillikle gelini ve damadı övücü biçimdedir. Örneğin: EniĢte boyun uzun Değiyor saçaklara Baldızın kurban olsun Bastığın topraklara Daha sonra düğün gecesinin geç vakitlerinde eniĢte sofrası denen baĢka bir magarlığa geçilir. Bu arada orta oyununa benzeyen ihtiyar kocakafı oyunu dramatize edilir.Düğün sabaha kadar sürer Ertesi gün düğüncüler dağılır. Her iki tarafın çok yakın akrabaları kalır. O gün damat, gelin, gengeler ve yakın akrabalar kız evine gider. (Bu olaya tarçı geri denir) Kız evinde, gelin duruma göre birkaç gün kalır. Sonra tekrar damat evine gelir, törenler bu Ģekilde sona erer. Günümüzde Hemsin düğünleri eski özelliklerini kaybederek, farklılaĢmıĢlar; genellikle yurdumuzdaki klasik törenlere dönüĢmüĢlerdir. ENĠġTE SOFRASI :Düğünlerde en önemli bölümdür. Horon kesilir. Herkes geniĢ bir hayatta (salon) toplanır orta yerde bir sofra kurulur. Kız tarafından temsilciler ve sözcü, erkek tarafından da eniĢtenin yengesi ile bir grup katılır. Kız tarafının sözcüsü, çeĢitli yiyeceklerle sofrayı donattırır. Bunun yanında sembolik olarak yapılabilecek veya bulunabilecek isteklerde bulunur. Bunlardaki amaç düğünü neĢe katmaktır. Örneğin içki istenir, buna karĢı ĢiĢeye zeytin yağı ile su doldurularak gönderilir. Koç istenir, bir kiĢi sırtına post bağlar, baĢına koç boynuzu, boyun una çınlak bağlayarak gelir ve safrayı yıkmaya çalıĢır, iki kiĢi tutar ve sonra gelinin yengesi kede verir ve koç gider. Bundan sonra ihtiyar ve kocakarıyı temsil eden ve onlar gibi giyinen kiĢiler nükteli yanıtlar verirler. Bu sözler gelin ile damada öğüt, çevreye ise neĢe verir, ihtiyar ve kocakarı ayrılırken çevreden onlara iğne batırılır.Daha sonra eniĢte ve yengesi gelir. Gelin ve yengesi de sofrayı görebilecek yerdedir. EniĢte hiç konuĢmaz çevreden


kendisine çeĢitli laflar atılır. Fakat yanıt vermez. Onun yerine yengesi konuĢur. Bu arada gelin ve eniĢte arasında gizli bakıĢmalar da olur. EniĢtenin yengesi sorular sorulurken hem onlara yanıt verir, hem de üç tane küçük lokma hazırlar. Sonunda bu lokmanın eniĢte tarafından yenmesini sağlar. EniĢte üçüncü lokmayı yerken hazırladığı paraları (özellikle madeni para) sofraya bırakarak hızla oradan ayrılır. EniĢtenin konuĢmaması onun kibarlığını ve ağırlığını gösterir. HORONDA BAHġĠġ :Horon oynarken tulumcu değiĢik bir ezgiyle horonculara yaklaĢır. Bunun anlamı bahĢiĢi istemektir. Ezgi kime yönelik ise o kiĢi bahĢiĢi verir. Bu horonlardan bir gelenektir. Eğer horon bir düğünde oynanıyorsa eniĢtenin kaynatanın, gelinin ve kaynananın horona girmesi gerekir. Horon sırasında geline, eniĢteye ve yakınlarına türkü atılması güzel bir gelenektir. Bu atma türküler çoğunlukla eniĢte üzerinde yoğunlaĢır. Kaynak: Rize Valiliği Resmi Sitesi Kavran'da Vartivor:Kavran, halk diliyle (Kavron) Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Kaçkar Dağları'nın eteğinde Ģirin bir yaylamızdır. Rize'nin ÇamlıhemĢin ilçesinden, Ayder yolu üzerinde araba ile ulaĢım sağlanan Kavran, geçmiĢte sadece yaylayken günümüzde hem yayla, hem de tatil beldesi görünümündedir. Doğu Karadeniz insanı hem rutubetli sıcaktan korunmak, hem de hayvanlarını geniĢ yayla mezralarında otlatmak için; ormanların seyrekleĢtiği 2000 m yükseklikteki dağlar arasındaki yaylalara çıkarlar. Yayla evleri genellikle yaĢlı, tecrübeli, katık (yağ, peynir, minci vb.) yapmasını iyi bilen ebe ile hayvanlara çobanlık yapabilecek on-onbeĢ yaĢlarında kız ya da erkek çocuktan oluĢan iki kiĢilik evlerdir. Köylerdeki yerleĢim dağınık olmasına karĢın, yayla evleri birbirine çok yakındır. Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yaz aylarına rastlayan çeĢitli yayla Ģenlikleri geçmiĢten günümüze halen sürdürülmektedir. Bu Ģenlikler 'Çürük Ortası', 'Yayla Ortası', 'Okçular', 'Vartivor' gibi adlarla yayla süresinin belli dönemini yansıtmaktadır. Genellikle de yaylaların en kalabalık olduğu, ot biçme iĢleminin bitimine ya da köydeki son iĢlerin bitirilip yaylada toplanma tarihine rastlar. Rize'nin ÇamlıhemĢin ilçesi Ayder yaylalarından biri olan Kavran'da Vartivor, günümüzde de geçmiĢte olduğu gibi aynı görkem ve ihtiĢamla kutlanmaktadır.Vartivor, yayla halkının yaptığı bir Ģenlik olup, Temmuz ayının 15'inde baĢlayıp 25'ine kadar devam eder. ġenlikte delikanlılar, kızlar horon oynar, birbirlerine mani söylerler. Vartivor gül bayramı, ot bayramı anlamına gelmektedir. Vartivor eskiden temmuz sonları, ağustos baĢlarında Ergenekon dolaylarında dağlarda yapılıyordu. ġimdi aynı görkemiyle, aynı tarihlerde HemĢin yaylalarında yapılmaktadır.Yayla halkı, kuĢaktan kuĢağa taĢıyarak günümüze aktardığı Vartivor'u Ģöyle anlatmaktadır: 'Hayvanlarımız otlasın, katığımız bol olsun diye yaylaya çıkarız. Yaylada her evde bir katık yapan, bir de sığırları otlatmak için çoban olur. Yazın köydeki iĢler ağustos baĢlarında biter. ĠĢlet bitince köylü toplanır. Vartevor yapmak için yaylaya gelir. Köyden yaylaya gelenlere 'Vartevorcu' denir. Vartevorcularla yaylacılar yaylada eğlenirler, çalıĢmanın yorgunluğunu üzerlerinden atarlar, gece sabahlara kadar tulumla horon oynar içki içip tabanca atarlar'. Vartevora giden köylüler en güzel giysileri giyerek sabahın erken saatlerinde yola çıkarlar. Tulum çalıp, atma türkü söyleyerek, horon oynayarak, yaylanın yolunu tutarlar.Yaylacılar köyden gelen vartivorcuları büyük bir heyecan ve sevinçle karĢılarlar. Vanrtivorcu yaylaya tulum eĢliğinde büyük bir coĢkuyla girer. Bu çoĢku yaylada on beĢ gün sürer. Vartivorcusu gelmeyen yaylacının, vartivoru hüzünlü geçer. Köyden vartivorcusu kalabalık gelen yaylacı gururlanır baĢı dik gezer.


'Eskiden iĢler bitince köylüler, sabah namazıyla yola çıkardı. Türkü söyleyerek, tulum çalarak, Vice (ÇamlıhemĢin ilçesi) dibine gelirdik. Orda mola verir, yemek yer, tekrar yola koyulurduk. Ayder'de bir gece boĢ ambarlarda yatardık, sabaha kadar tulum çalar, horon oynardık. Oradan tekrar hep birlikte yola koyulur, öğleye doğru tüfek ata ata yaylaya girerdik. Yaylanın düzünde hemen horonu kurardık. Gece sabahlara kadar lamba, lüküs ateĢiyle horon oynardık. On-onbeĢ gün böyle devam ederdi. Genç kızlar, delikanlılar en güzel elbiselerini giyerek vartevora gelirler. Sevdalıklar da vartevorda baĢlar, orda büyürdü. Genç kızlar, delikanlılar sevdalarını atma türkülerle yine dile getirirlerdi'. Vartivor, halk arasında 'Yayla Ortası' olarak da bilinen yörenin en önemli Ģenliklerindendir. Kutlamaların dinsel bir yönü olduğuna dair bir belgeye rastlanmamıĢtır. Ancak 'HemĢinliler Hıristiyan adetlerini muhafaza edip, Vartevor Yortusu Günü hepsi de kiliseye gider' ifadesi kullanılmaktadır. Vartivor zaman olarak yayla döneminin tam ortasında rast gelmektedir. Bu dönem köylerde iĢlerin azaldığı, sıcaklık ve nem oranının arttığı, Ağustos ayının ilk on beĢ gününü kapsamaktadır. Yörede yaĢlıların kullandığı 'Köy Hesabı' ya da 'Ay Takvimi' Hicri gün hesabıyla 20-22 Temmuz'da baĢlamakta, on beĢ gün sürmektedir. ġenlikler ciddi bir organizasyon çerçevesinde kutlanmakta, kutlamaların düzenli yapılması için BaĢkan ve Kutlama Komitesi oluĢturulmaktadır. ġenliğin baĢlamasından bitimine kadar her aĢamasından, BaĢkan ve ġenlik Komitesi sorumludur. ġenliğin maddi giderlerini yayla halkı karĢılamakta, herkes gücüne göre katkı sağlamaktadır, zorlama yoktur. Vartivorda türkü söyleyip horon oynamanın yanı sıra, yaylanın belli yerlerine (Mezovit, Ovidin Düzü) gezintiler düzenlenmektedir. Bu gezilerde yemek yenilip, içki içilmekte genç kızlar ve erkekler yakan top oynamakta, delikanlılar balığa gitmektedirler. ġenliklerin en önemli kısmını horon oynamak için toplanan gruplar oluĢturmakta, kızlar ve erkekler ayrı ayrı ya da birlikte oynamaktadırlar. Horonlar yayla halkının yaptığı çardaklarda veya büyük düzlüklerde oynanmakta, horon en önemli kısmını horon esnasında atılan silahlar oluĢturmaktadır. Vartivorda 'HoĢmeli' ve 'lokum' gibi özel yiyecekler yapılmakta, yayla nüfusu,iki,üç,misli,artmaktadır. SONUÇ Vartivor geçmiĢte olduğu gibi günümüzde de halkın toplumsal ve psikolojik birçok gereksinimine yanıt vermektedir. Bir kültürel olgu toplumda iĢlevsel olduğu sürece varlığını gösterir ve kuĢaktan kuĢağa aktarılır. Vartivor yıl boyunca durmadan dinlenmeden çalıĢan yöre halkının; buluĢma, kaynaĢma yeridir. Sadece köyde yaĢayanlar değil, büyük kentlere göç eden yöre halkı da vartivora gelmek için büyük bir gayret göstermekte, iĢlerini vartivora göre ayarlamaktadır. Vartivor yorgunluğun atıldığı, hasretin giderildiği, eğlenme, kaynaĢma yeridir. Duygu ve düĢünceler en güzel ve çarpıcı olarak türkü yoluyla vartivorda dile getirilir. Sevgililer sevgilerini, kırgınlıklarını, komĢular beklentilerini, dargınlar yergilerini, gurbetçiler özlemlerini anlatır türkülerle. Bu nedenle Ģenlik bir anlamda da iletiĢim iĢlevi görüp, bireyi bilinç altına ittiği sıkıntılardan uzaklaĢtırıp, ruhsal doyuma ulaĢtırmaktadır. Birbirleriyle karıĢıp kaynaĢan halkın iliĢkilerini güçlendirmekte, toplumsal düzeni sağlamlaĢtırmaktadır. Vartivor Ģenliklerinin yukarıda anlatılan iĢlevlerden dolayı, biçimde değiĢime uğrasa da içerikte amacını koruyarak, kuĢaktan kuĢağa aynı görkem ve ihtiĢamla kutlanacak, Kavran Yaylası daha uzun yıllar Ģenliklere ev sahipliği yapacaktır. Kaynakça: Bu bölüm hazırlanırken Tarım ve Köy Dergisi'nin 127. sayısında yayınlanan Ziraat Yük. Müh. Oğuz Tuna'nın yazısından da faydalanılmıĢtır.


Kıyafetler Cepken Aba denilen kalın kumaĢtan veya kadife kumaĢtan yapılmaktadır. ÇeĢitli kumaĢ parçalarından üzerine süslemeler yapılır. Gelinliğin üstüne giyilir. Yöredeki ismi entaridir. Cepken denilen giysi zengin ailelerin kadın veya kızları tarafından da giyiliyordu. Bugün yaĢlı kadınlar tarafından giyilmektedir. Fermene Bu giyime üç etekte denir. Kutni denilen kumaĢtan dikilir. Çift kattır. DıĢı kutni, iç astarı kendilerinin imal ettikleri lemza denilen kumaĢtan yapılmaktadır. Göğüslük Günlük kıyafetlerdendir. Kadife, kutni veya benzeri kumaĢlardan yapılmaktadır. Boğazdan asılıp belden bağlanmak suretiyle kullanılmakta idi. ġal kuĢağı ġal denilen iplikten iĢlenmiĢ kumaĢtan yapılmakta idi. Üçgen Ģeklinde katlanıp, arkadan bele sarılmaktadır. Kendine özgü dizbağı,denilen bir kemerle bağlanıp, belden kaymaması sağlanır. Kaynak: Rize Kültür Derlemeleri, Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 1996 Mahalli Tabirler Afkurmak: Birinin hoĢa gitmeyen sözler söylemesi karĢı taraf açısından bu tabirle ifade edilir. Aha ki duydum: ġimdiye kadar duymamıĢtım ilk defa duydum. ÇehluĢ olmak: Bir Ģeyin ayak altında kalıp iyice ezilmesi, yamyassı olması. Çemur etmek: (Cemu etmek) Mısır ekmeğini erimiĢ yağın içersine doğrayıp ezmek. ÇepuĢ olmak: Yanık veya baĢka nedenlerle deride içi su dolu kabarcıklar meydana gelmek. ÇernaduĢ olmak: (CeğnaduĢ olmak) Ayak altında kalıp çiğnenmek. DeğmiĢ: OlgunlaĢmıĢ Dibinden aĢağı gitmek: Cehennemi boylamak Eğreltiye halat atmak: Olmayacak iĢlere kalkmak. Ese vas pa!: Aniden ortaya çıkan durumlarda "ġimdi ne olacak?" anlamında hayret ve ĢaĢkınlık ifade eden bir tabirdir. Evoy ana!: "Bu da neyin nesiydi?" anlamında üzüntü ile karıĢık bir hayret için kullanılır. Hartuma: Kiremit yerine kullanılan tahta parçası He mi?: Öyle mi? Yapılan bir açıklamanın arkasından onun doğruluğunu teyid etmek amacıyla soru edatı olarak kullanılır. Hoh etmek: Balgam tükürmak.


Gogiç tutmak: ġiddetli öksürüğe yakalanmak. Ğarğesim olmak: Bitkin düĢmek, iyice yorulmak. Ğoğol olmak: Karma karıĢık olmak, iyice birbirine karıĢmak. Mecazi manada; bir iĢin içinden çıkılmaz bir hal alması. Ka!: Kadına yönelik söze baĢlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır. Ancak bu hitap daha çok kiĢinin kendi emsali veya kendisinden daha küçük olanlar için kullanılır. Ka ne der?: O kadın ne diyor? anlamında olan bu tabir daha çok bir kadın tarafından söylenmiĢ olup iyice anlaĢılmayan bir sözün karĢısında duyulan hayret ve ĢaĢkınlığı ifade için kullanılır. Kendinden büyük olan kadınlara yönelik kullanılmaz. Mesela bir kızın annesine veya bir gelinin kayınvalidesine "Ka" diye hitabı hoĢ karĢılanmaz ve saygısızlık ifade eder. Ken etmek: Kin duymak. Ġntikam almak için bir fırsatını kollamak. Kuli baĢ olmak:Takla atmak. Ev, bina gibi Ģeyler için yıkılmak. Kuru teli kalmamak: Sırılsıklam ıslanmak Maladeç: Aferin sana, nazar değmesin MemecuĢ etmek: Parmak uçlarının soğuktan donup sızlaması. Odi kopmak: ani bir durum karĢısında çok korkmak. OkçuĢ etmek: Boğazına bir Ģey takılıp kusacak gibi olmak. Ola veya Oro!: Erkeğe yönelik söze baĢlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır. emsal ve küçüklere karĢı kullanılır. PecuĢ etmek: Sinekten rahatsız olan sığırların delicesine hoplayı zıplamaları, kuyruklarını havaya dikip koĢmaları. PerenktüĢ etmek: HapĢırmak. PortopuĢ etmek: Canlı bir Ģeyi iyice hırpalamak, onu yara bere içersinde bırakmak. Sermeser olmak: Aniden yere düĢüp boylu boyunca uzanmak. SocuĢlamak: Ağacı yontmak. Sırığın ucunu sivriltmek. Taca etmek: Odunu üst üste yığmak. Mecazi manada bir Ģeyi üst üste yığıp biriktirmek. Todik sallamak: Can çekiĢmek Velalenmek: Bunamak, akli dengesini kaybetmek.


Ye!: Kendisinden büyük olan kadın ve erkeklere yönelik olarak söze baĢlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır. Yessirun Oleyim: Kulun, kölen olayım. Daha çok bir sevgi ya da yalvarma ifadesi olarak kullanılır. MANAV KÜLTÜRÜ Zükem olmak: Nezleye yakalanmak, grip olmak. Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293].Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime


davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ Manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecik dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit,etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretindendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyveren köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar.Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizans‘ın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan


Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenes tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır.―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur.Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz.Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla,uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri


zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir.Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda;Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır:Yerli Türk.Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır.Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, büzerek giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır.Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar.Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur;Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi.ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır MANAV tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav ve macıra senet gerekmez Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar.Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma.Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer.Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat


biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler Manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri )Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır. KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur.Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır.Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir.Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır.Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir .Manav Mutfağı;Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur.Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı


pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık..KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir. Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir.Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları.Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir.Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir. Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir.Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır.Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir MANAV kültürü vardır.  Sümeyye Köktürk yazıları


AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur. Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme: Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet


birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun

Köyümüzden çıkıyorsun


Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.


Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar:Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle


bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. FOLKLÖR :Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folklörü hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır. Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,Manav dal sıksara oyunlarıdır Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır,Ayrıca Cide kemençesi ve tepside çalınır iki kiĢilik topal oyunu oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of, Tokat kavalı meĢhurdur KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer.


ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER KÖYDE Cepken Aba denilen kalın kumaĢtan veya kadife kumaĢtan yapılmaktadır. ÇeĢitli kumaĢ parçalarından üzerine süslemeler yapılır. Gelinliğin üstüne giyilir. Yöredeki ismi entaridir. Cepken denilen giysi zengin ailelerin kadın veya kızları tarafından da giyiliyordu. Bugün yaĢlı,kadınlar,tarafından,giyilmektedir. Fermene Bu giyime üç etekte denir. Kutni denilen kumaĢtan dikilir. Çift kattır. DıĢı kutni, iç astarı,kendilerinin,imal,ettikleri,lemza,denilen,kumaĢtan,yapılmaktadır. Göğüslük Günlük kıyafetlerdendir. Kadife, kutni veya benzeri kumaĢlardan yapılmaktadır. Boğazdan,asılıp,belden,bağlanmak,suretiyle,kullanılmakta,idi. ġal kuĢağı ġal denilen iplikten iĢlenmiĢ kumaĢtan yapılmakta idi. Üçgen Ģeklinde katlanıp, arkadan bele sarılmaktadır. Kendine özgü dizbağı denilen bir kemerle bağlanıp, belden kaymaması sağlanır. Kaynak: Rize Kültür Derlemeleri, Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 1996 AKÇAKOCADA Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir


AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komĢu köyler davet edilir mevlit okunur ,yemekler yenir çeĢitli eğlenceler düzenlenir. Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdırellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur çünkü meyve sebze yetiĢtirilir .Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü sebze meyve yetiĢtirilir ,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır Tarım toprakların azlığı dağınıklığı kır yerleĢim bölgesinin dağılmasına yol açmıĢtır SPOR Hiçbir zaman gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı yoktur.Yalnız bayramlarda Kınıkta ilk güreĢ olur sonra Göktepe,sonra Balatlı sonra Beyörende yapılırdı fakat son zamanlarda yapılmamaktadır YEMEKLER


EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide ALT YAPI BĠLGĠLERĠ Köyün yolları asfalt olup yolları geniĢtir ,köy içi parke döĢelidir. çevre düzenlemesi yapılmıĢtır. köyde genelde orta yaĢın üzerinde kiĢiler ve yaĢlılar devamlı durmaktadır. Genç nüfus genelde iĢ imkânı az olduğundan baĢka il ve ilçelere göç etmiĢlerdir.Yaz aylarında köye gelmektedirler. çocuk nüfusu çok azdır.köy de okul kapalıdır..Köyde, ilköğretim okulu yoktur fakat taĢımalı eğitimden Akçakocadaki okullara gitmektedirler. köy Akçakocaya çok yakın olduğundan genelde yararlanılmaktadır. Köyün içme suyu Ģebekesi vardır ancak kanalizasyon Ģebekesi yoktur. Ptt Ģubesi yoktur ,ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaĢımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefonu vardır.1871 birinci arazi yoklama defterinde 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,mobil sağlık hizmetinden faydalanmaktadır,bir değirmen bir köy konağı bir kurs binası vardır 1782 yılında 38 Hane ,1890 da 16 Hane 96 ,1935 de 204,1940 de 301,1945 de 409,1950 de 467,1955 de 242,1960 de 248,1965 de 240,1997 de 328,2000 de 234 nufusu vardır.Fiskobirlik üye sayısı 152 dir,1943 yılında ilk ilkokul açılmıĢtır10 .000 mt kare kilitli parke taĢı döĢenmiĢtir,5,5 kmlik Kınık,-Akçakoca-,Kınık-Beyören yolu stabilize yapılmıĢtır,10 adet büz değiĢik yerlere konmuĢtur,köy cami kanal duvarı bitirilmiĢtir,köy içi mahalle arası yolların kanal Ģevleri, temizlenmiĢtir,2 kiĢiye kaymakamlık sera bahçesi vermiĢtir % 90 Fındık tarımı yapılmaktadır,azda olsa sebze meyve ve mısır ziraati de yapılmaktadır,tarla alanı yoktur,fındık alanı 2.700,orman alanı 300 dönümdür,karıĢık,dağınık köy statüsündedir, ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR ABAZA TÜTÜNCÜ MUSTAFANIN ÇETESĠNDE OLANLAR : HÜSNÜ ÖZTÜRK,MUSTAFA YALÇIN,ALĠ YILDIRIM,HASAN YILDIRIM,ĠLYAS BAġAR,RAġĠT ÖZTÜRK Bunlar asker kaçağı olduğu için Abaza Mustafa çetesine katılmıĢlardır GEMĠCĠ REĠSLERĠ : PEHLĠVAN MEHMET—OSMAN AĞA ARABACILAR

: HACIABDĠOĞLU FATMA ÖZDEMĠR—BASMACI SARI OĞLAN

Kuvayi milliyeciler Akçakoca ya gelince bu köyden HacıAbdıoğlundan Fatma teyze nın öküz arabasını gemiye bindirip Kastamonu Ġnebolu ya göturur ve orda çıkartma yaparlar Fatma teyze arabasını hediye etmiĢ tır ġEHĠTLER : HACIABDULKADĠROĞLU ALĠ SAVAġI

D.1894-Ö.1915 ÇANAKKALE


D.1896-Ö,1915 ÇANAKKALE

OSMAN YILMAZ : SAVAġI

18. VE 19. TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU 1871 de 16 hane 96 nufusu vardı. BaĢka temettuat defteri, nde adı geçmemem ektedir

KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER ALĠONBAġILAR YILDIRIMLAR DÜZCE AKÇAKOCA BEYÖREN DEN GÖÇ GELME BASMACI

AYDIN

GĠRESUN

EYÜBOĞLU

YALÇIN

YERLĠ

HACIABDĠOĞLU

ÖZDEMĠR

YERLĠ

GÖRELE

HACIKATĠP LER

KĠBARLAR KĠBAR RĠZE FINDIKLI DEVRAN DAN DÜZCE AKÇAKOCA YENĠCE KÖYÜNE DAHA SONRA KINIK KÖYÜNE GÖÇ HÜSEYĠNBEYLER

ERTÜRK

YERLĠ

HANIMKIZLAR

DENĠZGEZ

YERLĠ

HANĠFĠLER

YIMAZ

YERLĠ

ĠDRĠSLER-DURSUNLAR KARAYEL HACIMEHMETLER

BAġAR

YERLĠ YERLĠ YERLĠ

OSMANLAR BAYRAMOĞLU

OĞUZLAR

YERLĠ

RAġĠTLER

ÖZTÜRK

YERLĠ

SENEMLER

OĞUZ

GĠRESUN

TOPALAHMETLER

OĞUZ

GĠRESUN

HARUNALĠLER

ÖZCAN

YERLĠ

YUSUFLAR

ERDOĞAN

YERLĠ

HABIBLER

ÇAKMAK

YERLĠ


ALĠMOĞULLARI

EREN

KENDĠR

RĠZE GĠRESUN

HASAN ÖZDEMĠR YERLĠ

GÖRELE

DÜZCE AKÇAKOCA ARABACI KÖYDEN GÖÇ GELME

NOT: Değerli büyüğüm Kınık köyü sakinlerinden Ekrem Özdemir ağabeyime yardımlarından dolayı teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi bölgesi

: Ġbrahim Tuzcu

Köyün ismi

: Ekrem Özdemir,Akç.K.Sitesi,Vikipedi özg.ans.,St,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Tarihi yerler

: Ekrem Özdemir,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ansk.,St Drl.Ġbrahim Tuzcu

Coğrafi durumu Tuzcu

: Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez,Kenan Okan,Akç.K.Sitesi,Drl.Ġbrahim

Camı ve Mez.

: Kenan Okan,Ekrem Özdemir,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Turizm : Ekrem Özdemir,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Akç K.Sitesi,Vikipedi özg.ans,St Drl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomı : ġükrü Dönmez,Kenan Okan,Akç .K.Sitesi,Ġlçe Tarım Md.,Vikipedi özg.ans.,St,Drl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Rize valiliği sitesi,Ekrem Özdemir,Vikipedi özg.ans.,St Akç .K.Sitesi,Görsel yay.S.4 ,Kandıralılar eğt sıt.,Sosyal siyaset net,Sümeyye Köktürk,,Drl.Ġbrahim Tuzcu Spor

: Ġbrahim Tuzcu

Köy alt yapısı

: Mustafa Kocadon,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ans,St,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Ġstiklal savaĢı

: ġükrü Dönmez,Geltag net,Ekrem Özdemir,Drl.Ġbrahm Tuzcu

Sülaleler

: Ekrem Özdemir,Hüsamettin Kaya,Drl.Ġbrahim Tuzcu

KĠRAZLI

COĞRAFĠ BÖLGESĠ

: Karadeniz Bölgesi


ĠLĠ

: Düzce

ĠLÇESĠ

: Akçakoca

KAYMAKAMI

: Mehmet Ünal

B . BAġKANI

: Fikret Albayrak

KÖY MUHTARI

. Zekeriya Kar

TELEFONU

: 05327162670 EV- 03806113208

POSTA KODU

: 81650

NUFUSU

: 60 Hane 266Nüfusu vardır

ESKĠ MUHTARLAR : 2009 de Zekeriya Kar,2004 de Ali Kadıoğlu,1999 de Nihat Ustaer,1994,de Ali Riza ÖzbaĢ,1989 de,Nazım Ustaer,1980 de Muhammed Yılmaz COĞRAFĠ DURUMU : Düzceye 46 km,Akçakocaya 7 km uzaklıktadır,Rakımı 280 mt dir,En yüksek yeri 300 mt dir,2911 dekar fındıklık 38 dekar ormanlık alanı vardır.KomĢu köyleri Koçar,Koçulu,Balatlı,Beyören,YeĢilköy,Kınık tır. KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR 1936Yılında Batumdan gelen Hasan Karacan dede kurmuĢtur. Köy adını kiraz ağacının bol olması sebebiyle almıĢtır. Köy papuli dede tarafından kurulmuĢtur.Akçakoca Ģehir yolundan Ortanca istikameti doğrultusunda ileriye doğru giden yolda Kınık tan sonra eskiden Emköy vardı münkariz oldu,Yeniköy ,Vakıf ın bir bölümü Balatlıya bir bölümü Göktepe ye bağlı idi bu iki köy bu bağlılıktan kurtulmak için yeni bir köy kurmak isterler,yani yol köyü ikiye bölmekte idi,karar alınır Balatlı ve Göktepeden ayrılarak ayrı muhtarlık olurlar,Yeniköy kurarlar 1950 yılında Burada çok kiraz ağaçları olduğu için buraya köylü Kirazlı adını verirler,bu arada Vakıf köylüleri manav Türklerinden oluĢmakta idi biz burada kalabalığız bizde köy kura caz derler karar alırlar Kirazlıdan ayrılıp ayrı bir muhtarlık kurarlar.Bu arada Göktepe kısmında kalan Mekane dediğimiz yerde bir kısmı Kirazlıya bir kısmı da G öktepeye bağlandı.1940 yılından sonra Rize‘den gelenler köyün çoğunluğunu temsil etmektedir Yeni kurulan bir köydür,yalnız yanındaki YeĢilköy de çok eskiden Bizanslılar yaĢamıĢlardır TARĠHĠ YERLER Kirazlı köyün pek tarihi yönü yoktur, YeĢilköy eski olmasına rağmen burada ufak tefek kalıntılara rastlansa bile kıymeti bulunmamıĢ munkariz edilmiĢtir. Bu iki köy aynı köy idiler AKARSU VE DERELERĠ Sarma deresi ve Orhan deresinin 3 kolun çıkıĢı Kirazlı köyden çıkar Karadere de Kirazlı köy hudutlarından Değirmen ağzına akar ,sarma deresi ile beraber .Su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞ VE TEPELERĠ:


Doruk dağı 2-3 km kuzey eteklerinde kurulmuĢtur Haciz tepesi 960m . ĠKLĠMĠ: En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU: Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa Kum,TaĢ-Marn- Gre ( Kretese) sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZM: Doruk dağı denen yerde Çingen konağı denen yerde piknik alanları ve doğa yürüyüĢ parkurları vardır,yayla tipi otantik evleri görmek mümkündür ,av turizmine çok uygun bir köy konumundadır,buradan Akçakoca‘yı seyretmek çok güzeldir doyum olmaz CAMĠLERĠ 1947 yılında ahĢap yapı,100 cemaatli,tek Ģerefeli camidir1500 mt karedir .Köy merkezinde modern cami yapılmıĢtır,2000 yılında 2 Ģerefeli 500 cemaatli bir yapıdır eski cami halen durmaktadır fakat kullanılmamaktadır. MEZARLIKLAR: Yeni cami yanında esas mezarlık vardır,karĢı mahallede Kınık yolu üzerinde mahalle mezarlıkları da vardır,burası 1936 yılı ,esas mezarlık 1950 yılından beri kullanılmaktadır Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT :Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz ,Deveci armudu


Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesleri olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur..Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur. Veriyor.Akçakoca‘dan eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır Ģimdilerde fındık tarımı ile geçinmektedir Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.köyün baĢlıca geçim kaynağı fındıkçılık,seracılık ,tavukçuluk az miktarda da yeni oluĢmakta olan kivi üretimi dir.Ayrıca değerli büyüyüm Ahmet Helvacıoğlu abım Bursa‘dan 10.000 adet Deveci armut fidanının Akçakocaya ilk o getirmiĢtir Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi,, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır .Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel


motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Sığır,Tavuk,Kaz,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır. ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,Akağaç,Sedir,Mazı,Ihlamur,Okaliptüs ardıç ,Servi ağaçları dikilmiĢtir AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Lazlar 6. yüzyılda Bizanslıların etkisinde kalarak Hiristiyanlığı benimsediler,doğu Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda Lazlar müslüman olurlar,1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaĢamlarını sürdürdüler,1788 Berlin antlaĢması ile Lazlar iki ülke toprakla Tarihi kaynaklar, Lazların Doğu Karadeniz yöresine Kafkaslardan indikleri konusunda görüĢ birliği


vardır. Tarih sahnesine ilk kez Karadeniz‘de çıkmıĢlardır. XI-XII. Yüzyıllarda Karadeniz‘in doğusunda kurulan ve KOLKHĠS/Rothis devletini oluĢturan topluluklardan biri de Mergrel- Lazlardır. Lazlar, 6. Yüzyılda Bizans etkisinde kalarak Hıristiyanlığı benimsediler. Kolkhis Devleti yıkılınca Bizans egemenliği altında LAZĠKA krallığı seçimle iĢ baĢına gelerek, Bizans‘a vergi vermeyip, bunun karĢılığında doğu sınırını korumayı üstlendiler.Doğu Karadeniz‘in sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliği altında Lazistan Sancağı olarak ilan edildi. Bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bölgede beylik sistemini kurdu. Bölge 11 beylikten oluĢuyordu. Lazlar da yarı bağımsız statüde Laz derebeyliği olarak Osmanlılara asker ve vergi vermekteydi. Lazlar 17. Yüzyıldan itibaren MüslümanlaĢmaya baĢladılar. Bölge 1925 yılına kadar Lazistan olarak kayıtlara geçmiĢtir.1828-1829 Osmanlı Rus SavaĢlarında Laz SavaĢçıları Osmanlı cephesinde yer almıĢlardır. Bu savaĢlarda büyük kahramanlıklar göstermiĢlerdir. 1877-1878 Osmanlı Rus SavaĢı sonunda imzalanan Berlin AnlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü. Bu savaĢtan olumsuz etkilenen Lazlar Bursa, Yalova, Karamürsel,Ġzmit, Adapazarı, Karasu,Akyazı, Geyve,Hendek, Sapanca, Zonguldak, Düzce , Akçakoca gibi bölgelere göç ederek dil ve kültürlerini buralara taĢıdılar. Akçakoca‘da merkez ve köylerde yerleĢtiler. Lazlar Akçakoca‘da daha çok Merkez Ġlçedeki Osmaniye , Ayazlı Mahallesinde ve Edilli , Döngelli, Uğurlu Köylerinde kalabalık gruplar halinde bulunmaktadır. Dil

Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuĢabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve Ģiirleri ancak 20. yüzyılda yazıya dökülebilmiĢ, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından Dumezil'in transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiĢtir. Gürcistan'da yaĢayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüĢtür Lazca Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiĢ çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının yaygınlık kazanmasıLazca'nın varlığını tehdit eder bir hal almıĢtır. Din Roma Ġmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan Ġslam'a toplu olarak geçmiĢlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslümandır Tarih Lazika krallığı MÖ 150 - MS 600 Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, Osmanlı döneminde Lazistan günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleĢtiği coğrafyada otokton olarak yaĢamaktadır. Kolhis'in varlığına iliĢkin ilk yazılı belge Urartu kralı II. Sarduri döneminde Lazların yaĢadığı ülke Qulha olarak geçmektedir. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika krallığını kurmuĢlar


bu bölgede yaĢayan çok sayıda halkı yönetmiĢlerdir. Arrian Trabzon ile Dioskuria(Sebastopolis) arasında yaĢayan halkları sayarken Lazları da saymıĢtır: Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler MS 456 yılında Roma Ġmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiĢ ve Laz Kralı Gobazes‘e (Gubaz) boyun eğdirmeyi baĢarmıĢtır. Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS 554)yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir: Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaĢamıĢlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaĢayarak geçirirler. Zira, toprağı iĢleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taĢlık, iĢlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiĢtirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiĢtirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiĢtiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kıĢın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın baĢlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaĢam sürmüĢler, ama Ģimdiki imparator Justinianus‘un saltanatı sırasında, general Tzittas‘ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiĢ oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaĢam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuĢ oldular ve daha sonra düĢmana karĢı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar. Bizanslı tarihçi Agathias'ın MS 6. yüzyılda tuttuğu notlarda Laz ve Kolhis terimlerini özdeĢtirmektedir: "Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli baĢka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir Ģekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaĢımları da bundan kaynaklanmaktadır" Prokopius' Lazlar'ın Roma Ġmparatorluğu‘nun doğu sınırını korumaları karĢılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğü bildirilmekteydi. Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis‘in Arap iĢgaline uğramasıyla topraklarını terkederek güneye inmek zorunda kalmıĢlardır. Bizans'ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon Ġmparatorluğu ve ardından Osmanlı hakimiyetine girmiĢlerdir. 1877-78 Osmanlı-Rus savaĢları sırasında Batum ve civarındaki Lazlarin büyük bölümü Anadoluya göç etmek zorunda kalmıĢlardır. Kültür Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır karalahana kendir, patates, fındık, meyve, salatalık ekiminin yanı sıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, balıkçılık, ku Ģ avcılığı, fırıncılık ve inĢaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu yıllardan itibaren bölgede ekimine baĢlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik seviyesini yükseltmiĢ, baĢta Ġstanbul olmak üzere göçtükleri büyük Ģehirlerde küçük esnaflık yapabilecek sermaye oluĢturabilmelerine yardım etmiĢtir. Giyim Laz erkeğinin geleneksel kıyafeti Samsun - Batum arasında Osmanlı döneminde giyilmiĢtir Laz kıyafeti olarak adlandırılmıĢtır: BaĢta kabalak, kukul adı verilen siyah baĢlık, zipka adı verilen siyah körüklü Ģalvar, çuha adı verilen burnu kalkık çarık, omuz baĢları ve dirseklerine meĢin Ģeritler dikilmiĢ siyah aba ceket, belde kalça üzerinde Ģal (trablus ya da lahor) kuĢağı, Çerkez kemeri, ayrıca aksesuar olarak yağdanlık, kama,


pazubent, hamayıl, zincir. Laz kadını, Anadolu kadınından farklı olarak Ģalvar giymemekte eteğine ortkapu adı verilen bir kemerle bağlamakta, baĢını keĢanveya tülbentle örtüp, beline fota adı verilen peĢtemalisarıp, boyunlarına altın liralar takmaktaydı. El sanatları Osmanlı döneminde Lazlar inĢaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalıĢmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taĢ veya tamamen ahĢap malzemeden yapılan (ahĢap-çatma) geleneksel Laz evleri, kıĢlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahĢap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiĢ örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin gerçekleĢtirilen, Ģekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir. Mutfak Geleneksel Laz mutfağının temel besin öğeleri Trabzon ve Rize‘de olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel piĢirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değiĢen yaĢam koĢulları sebebiyle terkedilmiĢtir. Laz mutfağının en çok bilinen yemekleri Ģunlardır: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni Müzik ve halk dansları ġimĢir kaval ve kemençenin seyrek de olsa kullanımına karĢın temel geleneksel enstruman tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve HemĢin horonlarının Trabzon horonlarından baĢlıca farkı horonlara sözlü iĢtirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. Avcılık Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inĢa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamıĢlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleĢtirerek kuĢ avlama sanatında da ustadırlar. Lazca ve Megrelce aynı kökten gelmektedir.1878 yılında Batum Rusların eline geçince bura halkının çoğu Anadolu‘ya göç ettiler. Bu tarihlerde Batumun Liman Köyünden Bekaroğlu Osman, AkçaĢehir‘e gelerek Çuhalı ÇarĢı etrafında diğer ailelerle birlikte yerleĢtiler. Mahallenin adı bu zatın adına izafeten verilmiĢtir. KÖYDE GÜRCÜ KÜLTÜRÜ :Genellikle Kafkas Gürcü ve Doğu Karadeniz kültürü hakimdir biraz yozlaĢma görülse de bu gelenekler devam etmektedir Köyün bütününde günlük konuĢma dili Gürcücedir. Bazı Türkçe kullanılan isimler dıĢında Acara-Guria lehçesi Gürcüce konuĢulmaktadır. Köy halkı köyün otantik yapısını korumaya azami özen göstermektedir. Köyde halen 150 -200 yıllık eski evlere rastlanmaktadır. Bu evler özüne uygun olarak ustaca restore edilmekte, kendi tarihi dokusu içerisinde korunmaya çalıĢılmaktadır. Köyde eski imece usulü ( meci) çalıĢma devam etmektedir. Aileler baba mirası arazilerini erkek çocuklara devrediyor. Bu nedenle de köye dıĢarıdan insanların


yerleĢimi engellenerek kapalı toplum özelliğini sürdürmektedir. Evliliklerse, yine akraba olmayan sülaleler arası yapılmaktadır. Ancak bu gelenek günümüzde tüm köyün birbirine bir Ģekilde akraba olması sebebiyle çevre Ģehirler ve köylerdeki Gürcü ailelerle iliĢki içine girmek suretiyle gerçekleĢtirilmeye çalıĢılmaktadır. Yerli halk dıĢarıdan bir kiĢiye, ekonomik Ģartlar ne kadar gerektirse de, arazi satmamaktadır.Yada köy halkının buna rızası aranmaktadır. Köy halkının geleneksel yapıyı korumaktaki bu hassasiyeti son derece saygıdeğer bir davranıĢtır. Çağın getirdiği globalleĢme süreci içerisinde, içine girdiğimiz arabesk kültür asimilasyonu tehlikesinde, kendini bu derece koruyabilmeyi baĢarmıĢ, öz kültürü ve gelenekselliği kaybetmemekte bizlere göre daha fazla mücadele etmiĢ,bu köy halkı önünde, saygı ile eğiliyorum. Tüm hemĢerilerimizi kültürel değerlerimizi korumakta ve geliĢtirmekte Melenağzı Köyü Gürcü halkı gibi davranmaya, nadide kalmıĢ bu köyümüze sahip çıkmaya davet ediyorum

Evlenme Geleneği .:Genellikle evlilikler köy içinden yapılır. Köyün büyüklerinden bir kaç kiĢi, kızı istemek için, kız evine gönderilir. Kız tarafı ve kız, evlenmek için oluru verince bir kaç gece sonra söz yapılır. Söz gecesinde yüzükler takılır ve Gürcü oyunları oynanır. Bir misafir geldiğinde veya söz kesildikten sonra kızlar ve erkekler evde beraber toplanarak eğlenirler. Bu eğlenmeye bizde "toplantı" denir. Toplantılarda aramızdan seçtiğimiz kiĢilere makyaj yapılır. ÇeĢitli giysiler giydirilir ve piyes oynatılır. Ayrıca yöresel oyunlar olan: ġapka, 3-5-1, meyve sepeti, istasyon, el vurmaca, ot derdim var, sessiz sinema, terlik geçirme gibi oyunlar oynanır. Kına gecesinde gelin evinde oyunlar oynanır ve gecenin ilerleyen saatinde kına karılır. Gelin hazırlanır, kızlar gelinin etrafında toplanır, kızın yengeleri tarafından kına yakılır, gelin kayınvalidesinden hediye alıncaya kadar elini açmaz. Kına yakılırken bir taraftan da kızlar türkü söyleyerek gelini ağlatmaya çalıĢırlar. Kına yakılması bittikten sonra gelini kız arkadaĢları sandalyesiyle birlikte havaya kaldırır ve damadın adını söylettikten sonra gelini yere indirirler. Düğüne gelecek misafirler için sabahın erken saatlerinde yemek piĢirilmeye baĢlanır. Her çeĢit yemek yapılmasına karĢın en çok piĢen keĢkektir. KeĢkek isteğe göre üzerine nohut dökülerek yenen ve söğüĢ etten yapılan bir yemektir. Düğün gecesi, gelin evinde gelin ve damat en önde olmak üzere tek sıra eĢler halinde gelin ve damadın arkadaĢları parmak dansı adı verilen oyunu oynarlar. Bu ilk grubun oyunu bitince diğer misafirler de aynı dansı yaparlar. Daha sonra akordeon eĢliğinde Kumuk (Kafkas), kazaska, dönme, topal havası ve Çerkezli adındaki oyunlar oynanır. Bu oyunlar gece dörtlere kadar devam edebilir.Ertesi gün, damat tarafı gelin almaya gelin evine gider ki bu insanlara 'gelinalıcf denir. Gelin kuaförden gelinceye kadar, gelinin kız arkadaĢları gelin alıcılara sürprizler hazırlarlar. Kartonlara komik sözler yazılır, bir de su dolu kovalar hazırlanır. Gelin kuaförden geldikten sonra, gelin evinde oyun oynamalar baĢlar. Damat tarafı oyunlara davet edilir. Damat tarafıyla oyun oynanırken kartonlar damat yakınlarının sırtlarına asılır. Ayrıca bu kiĢilerin boyunlarına çeĢitli meyve ve sebzeler, çaydanlık, çan, zil, eski ayakkabı ve kemik gibi Ģeyler de asılır ve diğer taraftan bu kiĢilerin üstüne kovalardan su dökülür ve oyun bu Ģekilde devam eder. Oyunların sonunda gelinin kız arkadaĢları damat tarafıyla bahĢiĢ konusunda anlaĢır. Ayrıca, gelinin erkek kardeĢleri ve akrabaları da damat tarafıyla bahĢiĢ konusunda anlaĢırlar. Bu iĢlemlerden sonra gelin, gelin arabasına biner ve köyün delikanlılarının arabanın önünde oynadıkları oyunlarla birlikte gelin arabası damat evine doğru ilerler. Damat evine gelince bu oyuncular arabanın önüne otururlar ve damat tarafından çeĢitli bahĢiĢler alırlar. Eve gelindiğinde gelin arabadan indirilir ve damat evine


girilir. Damat evinde gelin tarafına ve diğer konuklara yemek verilir. AkĢama kadar çeĢitli oyunlar oynanır damat evinde ve düğün sona erer. Cenaze Geleneği :Cenaze olan evde üç gün yemek piĢirilmez. KomĢular cenaze evine yemek taĢırlar. Cenazeye gelen cemaate toplu olarak yemek verilir. Ölü için yedi gece kuran okunur. Yedinci gece mevlit okutulur. Ramazan Geleneği : Ramazan baĢlamadan önceki gün silahlar atılarak Ramazan ayı geliĢi kutlanır. Her akĢam bir evde iftar yemeği verilir. Ayrıca her akĢam, akĢam yemeğinden 15-20 dakika önce namaz kılacak erkekler için camiye 3-4 sofralık yemek gönderilir. Evlerdeki iftar yemeğinde daha çok genç Kızlar, kadınlar ve yaĢlılar yer alırlar. Kocakarı Duaları ve ĠnanıĢlar : AkĢam ezanından sonra tırnak kesmek uğursuzluk getirir. Salı günü yeni iĢe baĢlanmaz. ĠĢe baĢlarken yavaĢ hareket eden kiĢi görülürse iĢ yavaĢ biter, hızlı hareket eden kiĢi görülürse iĢ hızlı biter. Kapı eĢiğine oturan iftiraya uğrar. Giysi giyildikten sonra bunun üzerinde dikiĢ dikilmez, ille dikilecekse konuĢmadan dikilir. Saç tarandığı zaman dökülen saçı mutlaka yakmak gerekir. BaykuĢ evin etrafında öterse uğursuzluk sayılır. Oklavayla insana vurulmaz, vurulursa o kiĢi bir dulla evlenir. Elinde kına varken tekrar kına yapılmaz. Ayakkabı çıkarıldıktan sonra üst üste gelirse gezmeye gidilecek demektir. DĠL :Efteni Gürcüleri Gürcüceyi Acara diyalektiyle konuĢurlar. Bugünkü dilde Türkçe kelimelerin Gürcü dil yapısına uydurularak kullanıldığı görülür (Türkçe "kök" kelimesinden amokokva - kökünden sökmek). Gürcüce kelimelerin de Türkçe‘ye uydurulmaya çalıĢıldığı gözlenir (Modisana - gelsene). Megrelceye özgü kelimelere de çokça rastlanır (burdğa tüy). Öte yandan, çağdaĢ Gürcüce‘yle ağız farklılıklarına rastlanır (makaki - ; çağdaĢ Gürcücede bakaki - bayayi = kurbağa). Efteni Gürcülerinin dilinde, Gürcüstan Gürcüce‘sinden olmayan kelimeler de bulunur (çasavleti batı). KarĢılaĢtığımız bazı kelimeler çağdaĢ Gürcüce‘de farklı anlamlarda kullanılmaktadır (maperva - = baĢarmak; çağdaĢ Gürcüce‘de] okĢamak). Gürcüstan Gürcüce‘sinde zamanla anlam değiĢikliğine uğramıĢ olan kelimelerin Efteni'de asıl anlamında kullanıldığı görülür (mokda = öldü; çağdaĢ Gürcüce‘de [mokvda] neredeyse "geberdi" anlamında). Zamanla anlam yüklenen kelimeler de vardır (dasahlda - evlendi). GELENEK VE GÖRENEK :DOĞUM. Doğan çocuk kız ise "papa erkekse pilav yapılır ve ziyarete gelen konuklara mutlaka ikram edilir. Çocuğun adını, hayattaki en büyük dede koyar. Çocuğu görmeye gelenler ocakta yanan ateĢin önüne gelir ve silkelenir. Çocuk kırk günlük olmadan iki loğusa karĢılaĢırsa üzerlerinde taĢıdıkları iğneleri takas ederler. Loğusanın ziyaretine yeni bir gelin gelirse, iki kadın yine üzerlerinde taĢıdığı iğneleri takas edilir. Çocuğa ilk elbisesi bir büyüğünün kullanılmıĢ elbisesinden dikilir. Kimin elbisesinin kumaĢından zıbın giyerse ona daha bağlı olacağına inanılır. Çocuk kırk günlük olana kadar saçı kesilir. Ġleride saçlarının kime ait olduğu sorulur. Alınan cevap çocuğun kaderinin kime benzeyeceğini gösterir.Çocuk büyüklerin yanında anne ve baba tarafından sevilmez. Özellikle baba büyükleriyle birlikteyken çocuğuna dokunamaz. Kız çocuğu evden uzaklaĢtırılmaz. On iki yaĢ sonrası dördüncü derece kuzenlere kadar olanların dıĢında akraba olmayandan kaçar. Büyüklere kesin itaat söz konusudur. Ancak büyükleri yetiĢkinin fikrini sormadan onun adına karar vermezler.


ANLAġMAZLIK ÇÖZÜMLERĠ. AnlaĢmazlıklar sülale ileri gelenlerinin oluĢturduğu mecliste çözülür. Meclise girebilmek için yaĢ önemli değildir. Esas alınan, kiĢinin kendini topluluğa kabul ettirmiĢ olmasıdır. Mecliste alınan kararlara kesin olarak uyulur. SUÇLUYA KARġI TAVIR. Suç öğrenildikten sonra suçluya soğuk durulur ve meclisin alacağı karar beklenir. Suç onaylanmıĢsa suçluya karĢı takınılacak tavır da belirlenmiĢ demektir. Kan davalarında suçlu olan kiĢi kendiliğinden köyü terk eder. Adam öldürmenin gerekçesi mutlaka büyük olmalıdır. Öldürmek gerekliyse karĢı taraf suskun kalır. Ancak günümüzde bu tür olaylara rastlanmaz. En sık karĢılaĢılan suçlar kız kaçırma ve kız çekmedir -kız kaldırma-. Günümüzde rastlanmasa da kaçan kızla genelde barıĢılmaz, çekilen kız ise kendini korur ve geri alınır. BaĢlık parası uygulaması olmamasına karĢın, buna rastlandığı da olur. AĠLE. Evde kadının etkisi görülür. Nitekim kadın her yerde erkekle birlikte çalıĢır. DıĢarıyla ilgili kararları erkek kadına danıĢarak alır. Mirasta kadın erkekle eĢit pay alacağı gibi Ġslam hükümlerine uyulduğu da gözlenir. Dördüncü dereceye kadar kuzenlerle evlenilmez. FOLKLOR :Yazılı gelenekten uzak kalan Gürcülerin sözlü edebiyat gelenekleri giderek kaybolmaktadır. Buna rağmen günümüze dualar, atasözleri, masallar ulaĢmıĢtır .KÖY DUALARI.Nazar, ağrı gibi çeĢitli konularda Ģifa vereceğine inanılan dualar yaygındır. AĢağıda bir nazar duası ve bütün ağrılara iyi geldiğine inanılan bir ağrı duası örnek olarak verilmiĢtir. KIZ ĠSTEME. Evlenme çağına gelen kıza ya da oğlana kimle evleneceği sorulmaz. Erkek tarafı kızı beğenir. Ancak beğenilen kız annenin yönlendirmesiyle isteneceğinden anne ve oğul konuyu konuĢur. Dolayısıyla evlenecek kız ve erkek genellikle birbirini beğenen kiĢiler olur. Kız istemeye kadınlar gitmez; amca, dayı ya da dede gider. Evin kadınları görücülere gözükmezler. Ġlk gidiĢten sonra kız tarafı büyüklerine danıĢacağını söyler. Sonra büyüklere ve kıza sorulur. Ġkinci gidiĢte asıl cevap alınır. Cevap olumsuz olsa da küskünlük olmaz. Kız ve erkek karĢı taraftan kaçar. Üçüncü gidiĢte söz kesilir, kıza alınacak hediyeler saptanır. Dördüncü gidiĢte niĢan takılır; düğün tarihi belirlenir. DÜĞÜN. Cumartesi akĢamı kına gecesine erkekler ve kadınlar birlikte katılır. O akĢam, kız evinin kapı komĢusu olsa bile herkes gelin evinde kalır. Erkek tarafından giden insan sayısının iki katı kadar insan hizmet etmek için görevlendirilir. Önemli kiĢiler kız ve erkek etrafında bulunur Gelin alma sırasında kız evinin kapısı kilitlenir ve tüm konuklar içeride kilitli kalır. Bu, armağan istemek için yapılır. Gelin odasından babası ya da erkek kardeĢi tarafından çıkarılır. Çeyiz sandığına yengelerden biri oturur. Erkek kardeĢ sandığı sahiplenir. Kaynata gelini sandığı üzerine üç kez oturtur ve kaldırır. Konuklara Ģeker ve para serpilir. Para verilerek sandık alınır. Erkek tarafın evden çıkmasından sonra, gelini erkek kardeĢi dıĢarı çıkarır ve ata bindirir. Çeyiz öküzlerin çektiği arabalara yerleĢtirilir. Düğün alayı yola çıkarken müjdeci erkek evine doğru hareket eder. Yol boyunca danslar yapılır (Efteni yöresinde "Gandagan", "Deli Horoni", "Cilvelo", "Vahahey", "Varayda" adı verilen danslar yaygındır). Erkek evine yaklaĢırken bir grup ""Hey, hey, hey, vay vahahey" derken bir grup da "Vahahey" diye karĢılık verir.Kız tarafı düğün alayını durdurur ve erkek tarafına yol süpürtülür. Damat evinin önüne kilim serilir, Ģerbet istenir. Gelin içeriye alınırken üzerine bir örtü örtülür. Kaynana kapı önüne bir tabak koyar, gelin su dolu tası devirir. Gelinin eline yağ verilir. Bu ocağın içine sürmesi içindir. Kapı önüne gelinin koparması için bir ip gerilir. Yatak odasının bir bölümüne çivilerle tutturulan bir perde asılır; gelin buraya getirilir.


DıĢarıda kız tarafı yemek yerken her istenenin karĢılanması zorunludur. Yemek sonrasında damat çıkarılır. Damadın çıplak olduğu söylenir ve kız tarafının getirdiği giysiler verilir. Sonra gelinin olduğu odaya sokulur. Perde açılır ve damat gelinin baĢına üç kez elini koyar. Damat ve gelin birer kez birbirinin ayaklarına basarlar. Gelinin duvağı erkek kardeĢi tarafından bıçakla açılır. Düğün gecesinin sabahı gelinin babası ya da erkek kardeĢi, ipek elekten geçirilen undan yapılan bir tür çörek olan "kada ile damat evine gelir. Kahvaltı yapılır ve yeni evliler davet edilir. Damat ve arkadaĢları, mızıka eĢliğinde kayınpederin evine gider ve kaynanasını davet eder. Bir hafta sonra kaynana arkadaĢlarıyla yeni evlilerin evine gider. Kurulan yer sofrasını damadın tek elle kaldırması istenir, ardından kaĢıklar bırakılır ve bahĢiĢ verilir. Yeni gelin erkek kardeĢi tarafından baba evine götürülür ve burada birkaç gün kalır. Daha sonra kaynata gelini almaya gider ve bundan sonra gelin-damadın birlikte gelip gidiĢleri baĢlar. Gelin evde kaynana ve kaynatasına hizmet etmek zorundadır. Sofra kurulunca leğen ve ibrikle ellerini yıkatır, havlu verir. Yemek boyunca ayakta bekler.

AKÇAKOCADA Bu bölümü hazırlarken Nilgün AltınıĢık’ın 1996 yılında hazırladığı Akçakoca Folkloru adlı Lisans bitirme tezinden yararlanıldı. Akçakoca merkez ve Edilli Köyünde kalabalık bir gurup oluĢtururken diğer köylerde de küçük guruplar oluĢturur. Vedia Emiroğlu, edilli köyünün kültürel boyutunu incelemiĢ ve ―Edilli Köyünün Kültür DeğiĢmesi Bakımından incelemesi “ adı ile 1972 yılında kitap halinde yayınlanmıĢtır. Bu kitaptan yararlanarak kendi gözlemlerimizi de katarak Laz folkloru hakkında bilgi vermeye çalıĢacağım. rına bölündü bu arada Lazlar batıya göç ederler Lazlar ve Mergeller aynı kökten gelmektedir. Kız ve Erkeğin TanıĢası :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul


edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme : Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği ;Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir.


Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul,


dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar


hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. FOLKLÖR Köyün.kendine,has,folklör,ekibi,yoktur,Karadeniz,folklörü,hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılık lı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu ,Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır yerli oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire Ģeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaĢtırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri. Oyunun KuruluĢ Formu (A) A1 (Sağ ayakla üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) Oyunun biçimsel formu tıpkı ―Topal‖ oyununda olduğu gibidir.


RĠZE- HEMġĠN ÜÇ AYAK OYUNU Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. HemĢin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.

EF-

RĠZE Oyun kuruluĢ formu: Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme) Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüĢ)

Oyun indeksi: (A) A1- (Sağ ayakta üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) (B) B1- (Sağa yürüme) B2- (Sol ayak yerinde adım ) B3- (Sola yürüme) B4- (Sağ ayak yerinde adım) DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay


Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer. KAVAL:Orta asyadan gelmiĢtir.Balasau Türkleri icat etmiĢtir.Çağatay Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir, havaldir ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meĢhurdur. ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafınından Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz


giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler DĠN Köy hayatında pek çok düĢünce ve görüĢü hala dini açıdan değerlendirme eğilimi vardır.YaĢlandıkça dine karĢı ilgi artmaktadır.Toplumda hacılar dinsel bakımından en fazla değer kazanır ve itibar görürler. Hazırlık kiĢiye sosyal prestij sağlamaktadır. AĠLE VE AKRABALIK ĠLĠġKĠLERĠ Kirazlı‘de ailelerin çoğunluğu, geniĢ aile geleneğinin çeĢitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.Kirazlı‘de eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme Ģekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taĢırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dıĢından evlenmeler ve köy dıĢına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıĢtır. Bu toplumda boĢanma olayı nadir görülmektedir.

HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komĢu köyler davet edilir mevlit okunur ,yemekler yenir çeĢitli eğlenceler düzenlenir. Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede


belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur çünkü meyve sebze yetiĢtirilir .Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü sebze meyve yetiĢtirilir ,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır Tarım toprakların azlığı dağınıklığı kır yerleĢim bölgesinin dağılmasına yol açmıĢtır SPOR Hiçbir zaman gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı yoktur. YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni ALT YAPI BĠLGĠLERĠ Köyde, ilköğretim okulu vardır ancak kullanılamamasının yanı sıra taĢımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün içme suyu Ģebekesi vardır ancak kanalizasyon Ģebekesi yoktur. Ptt Ģubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı yoktur ve sağlık evi vardır Abant Ġzzet Baysal yaptırmıĢtır.Ancak mobil sağlık sisteminden faydalanıyor, Köye ayrıca ulaĢımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.1 cami,var,birinci arazi yoklama defterinde ve Bolu salnamesinde kaydı yoktur 1938 de yeni kurulan köydür,1997 de 243,2000 de 270 nufusu vardır 2.5 kmlik Kirazlı-Kınık köy yolu stabilizesi yapıldı.KarıĢık,dağınık köy


statüsündedir.tarla alanı yok,fındık alanı 3.352 ,orman alanı 1.248 dönümdür.Fiskobirlik üye sayısı 128 dir ilk ilkokul 1956 da açılmıĢtır 18.19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Yeni kurulan köy olduğu için temettuat defterinde adı geçmemektedir ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR Ġstiklal savaĢından sonra kurulan köy dür KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER KARACAN

ARTVĠN HOPA

KARACAN

HASAN

LAZ

ÖZTÜRKLER

HAYDAR ÖZTÜRK

ACARA

BATUM

SĠMONETKÖY

HELVACIOĞLU

HALVAġĠ

ACARA

BATUM

SĠMONETKÖY

USTAERLER

TETRADZE

ACARA

BATUM

MARADĠT

YILMAZ

ġABAN YILMAZ

ARTVĠN ARHAVĠ LAZ

ÇAKALOĞLU

ĠBRAHĠM ÇAKALOĞLU

ARTVĠN ARHAVĠ LAZ

ÖZBAġ

MUHĠTTĠN ÖZBAġ

ARTVĠN ARHAVĠ LAZ

AKYILDIZ

ACARA BATUM

ÇETĠN

ARTVĠN ARHAVĠ LAZ

ÇETĠNBAġ

KASTAMONU

DEMĠRTAġ

LAZ HAMDĠLER

MARADĠT

OĞUZ TÜRKLERĠ MANAV YERLĠ ARTVĠN ARHAVĠ LAZ

GÜBÜL

GĠRESUN GÖRELE

GÜMÜġ

ARTVĠN HOPA

KAHRAMAN

RĠZE

MERKEZ KURAYĠSEBELĠ

KAR

RĠZE

SALAHA KARAYEMĠġ

KOYUNCU SUNDURA

ARTVĠN

HOPA

KEMALPAġA LAZ

KEMALPAġA

LAZ

NAR

RĠZE

SALAHA KARAYEMĠġ

BAKIRCILAR

RĠZE

SALAHA KARAYEMĠġ


KADIOĞLU UZUN

RĠZE

SALAHA KARAYEMĠġ

KASTAMONU OĞUZ TÜRKLERĠ MANAV YERLĠ YEġĠLKÖYDEN GÖÇ

YALÇIN

RĠZE

YALÇINKAYA

RĠZE

SALAHA KARAYEMĠġ

KALENDERLER RĠZE DEN BATUM A ( GÜRCÜ DEĞĠLLER)

BATUM

MARADĠT AKÇAKOCAYA

YAZICI

RĠZE

SALAHA KARAYEMĠġ

ZOR

ARTVĠN

HOPA LAZ

SAYGIN

KALAYCILAR

SALAHA KARAYEMĠġ

TRABZON OF

ALTAY

ORDU ULUBEYDEN AKÇAKOCA KURUGÖL ORDAN KĠRAZLIYA GÖÇ

GÜMÜġ

ARTVĠN

HOPA

ERKAN

ARTVĠN

ARHAVĠ LAZ

KEMALPAġA LAZ

NOT : NAR,KADIOĞLU ,BAKICILAR AYNI SÜLALEDĠR-YALÇIN,YALÇINKAYA, KALENDERLER DE AYNI SÜLALEDĠR NOT: Değerli ağabeyim sayın Ahmet Helvacıoğluna katkılarından dolayı çok teĢk ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi

. Ġbrahim Tuzcu

Köyün ismi

. Ahmet Helvacıoğlu,Akç .K.Sitesi.,Vikipedi özg.ans.,St,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Tarihi yerler; Ahmet Helvacıoğlu,Akç .K.Sitesi,Drl Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Mustafa Kocadon,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vikipedi özg.ans,St,Drl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez.

: Ahmet Helvacıoğlu,Kenan Okan,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Turizm : Ahmet Helvacıoğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg ans,St ,Drl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi . Kenan Okan,Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ans.,St ,Ġlçe Tarım Md.Drl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vikipedi özg.ans,St,Akç .K.Sitesi,Macaheli net,M.VaniliĢi,A.Tandilova, ,Rize valiliği sitesi,HemĢinliler Eğt.ve kül.Drğ.,Drl,Ġbrahim Tuzcu


Spor

; Ġbrahim Tuzcu

Köyün alt yapısı : A.kç K.Sitesi,Mustafa Kocadon,Ahmet Helvacıoğlu,Drl.Ġbrahim Tuzcu Sülaleler

: Ahmet Helvacıoğlu,Hüsamettin Kaya,Drl.Ġbrahim Tuzcu

KOÇAR

COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ

: Düzce

ĠLÇESĠ

;Akçakoca

KAYMAKAMI

:Mehmet Ünal

B . BAġKANI

;Fikret Albayrak

KÖY MUHTAR

:Yılmaz Kütük

TELEFONU

: 05372808181

POSTA KODU NUFUSU

81650 : 82 Hane 273 Nüfusu vardır

ESKĠ MUHTARLARI : 2009 de Yılmaz Kütük,2004 de Murteza Sönmez,1999 de,Veysel Çelik,1994 de Nazım ÇetinbaĢ,1989 de Orhan Yürekli,1984 de Ġsmail Çelik COĞRAFĠ DURUMU : Düzceye 46 km,Akçakocaya 7 km uzaklıktadır,Rakım 200 mt dir,en yüksek yeri 225 mt dir,2987 dekar,fındıklık alanı vardır.KomĢu köyleri Koçulu,Arabacı,YeĢilköy,Kirazlı, dır KÖYÜN ĠSMĠ NERDEN GELĠYOR M.Ö. 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,kurdukları köyler arasında Koçar köyü de vardır.Ayrıca Kastamonu dan 1243 yılında Moğol istilası ve yenilgisinden bıkan 130.000 bin Oğuz kınık boyu obaları batıya doğru göç ederler ve Akçakocaya gelerek bazı köyler kurarak yerleĢirler bunlardan bır tanesıde Koçar dır.Ayrıca 1916 yılında Doğukaradenız den göç gelerek bu köye yerleĢirler.Adana-Ġçel sancağından bazı Yörükler batıya göç ederek Akçakocaya gelirler burada bazı köylere göç gelerek yerleĢirler bır tanesıde Koçar köydür.Neticede Bitinya,Oğuz kınık boyu obaları,Yörükler(yürüyen halk demek),Doğukaradeniz den gelen göçmenler yaĢamıĢlardır.. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında


Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır Köyün kurucularından Koçar beyden ismini aldığı tahmin edilmektedir,1085 Yılında Akçakocaya gelen oğuz Türk boyundan üçok kolundan Koçar bey ilk buraya geldiği söylenmektedir,yerli köydür,1916 göçünde Giresun ve Ordu yöresinden gelenler olmuĢtur iki mahallesi vardır.Eski adı Kuçar- Koçer- Koçar olmuĢtur,Büyük ve küçük sarma derelerinin birleĢtiği yerin batısında tepe üzerine kurulan köydür,ahalisi Yörükhan taifesidir.,1916 Göçünde Giresun Görele‘den gelen Güler sülalesinden ve DurmuĢoğlu Çelik sülalesinden Abdurrahman Ruslara esir düĢmüĢtür. TARĠHĠ YERLER Büyük ve küçük sarma derelerinin birleĢtiği yerin batısında tepe üzerine kurulan köyde halen topraktan çıkartılan tuğla ve kiremit parçalar çanak çömlek kalıntıları buranını iskân mahalini gösteriyor Hikmet Gülere ait arsada Kale kalıntıları halen mevcuttur. Abacı köy denen yerde bayramlarda 40–50 manda kesilir yenilirdi, buraya çevre köylerden de gelenler olurdu, ama bu Abacı köy Ģimdilerde munkariz olmuĢtur, bu köyde bir yatı vardı oda munkariz oldu Koçara giriĢte idi, Ģuanda üzerinde fındıklıklar vardır, Adem Tekin, Ahmet Tekin, Hasan Tekin, Nezarettin Tekin arsaların üzeride idi AKARSU VE DERELERĠ Büyük ve Küçük sarma dereleri ,köyün güney,doğu ve kuzey doğusundan geçmektedir,iki kaynak suyu vardır,özdere olarak sarma deresine kuzey istikametine bağlanmaktadır.1961 yılında köye su gelir ,dede dağından köy hizmetleri tarafından getirilir,daha önceleri köy içme suyunu köydeki iki kaynak suyundan sağlamakta idi. ,Sarma dere Koçarın altından geçerek Değirmenderesi ile birleĢir denize dökülür,su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Kaplan dede tepesi (1158),Kaplan tepesi (1066) eteklerinde kurulan köydür ĠKLĠMĠ: En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU: Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa Kum,TaĢ-Marn- Gre ( Kretese) sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi


fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir.Silisi rezervi bolca vardır Hinihacett iĢlenebilir Kaolin ve Feldspat tır TURĠZM Koçar ve Kurugöl arasında sarma deresinin kıyısında Kaneyanı denilen yerde futbol sahası ve piknik ve mesire alanları vardır komĢu köyler ve Akçakoca halkı buraya gelerek pikniklerini yapmaktadırlar yalnız buraya vc ve su tedarik edilirse burası çok güzel piknik alanı olarak değerlendirilebilir,turizm açısından fakirdir çok eski bir köy olmasına rağmen ,eski köy kalıntıları munkariz olmuĢtur.Burada Turan Gülere ait birde restoran ve piknik alanı vardır,buraya çeĢitli yörelerden insanlar gelip çok rahat bir Ģekilde dinlenebilmektedir yolu çok güzeldir,alabalık balığını kiremitte burada yemek çok lezzetlidir yine buranın muhteĢem bir yapıya sahip olması dikkat çekicidir.Sarma deresinde kadınlar çamaĢır günlerini burada yaparlardı,ilk önce ateĢ yakarlar,su ısıtırlar,sepet içine çamaĢırlarını doldururlar,üzerine daha önce biriktirdikleri ateĢ külünü bez üstüne koyarak sepetin üstündeki kirli çamaĢırların üstüne yerleĢtirerek kaynar suyu dökerek kirli çamaĢırların kirlerin yumuĢaması sağlanırdı,daha sonra yeteri kadar bekletilir dere kenarında taĢlara serilir sopalarla çamaĢırlar dövülürdü ve burada bu günler her hafta sonu yapılıp yemekler yenirdi imece üsülü çamaĢırlar yıkanırdı,sarma deresi boyunca doğa ve yürüyüĢ parkuru yapılıp buraya kazandırılması lazımdır,muhteĢem ağaçların arasında yürüyüĢ yapmak insanı dinlendirmektedir,ayrıca köy av turizmine uygun köy konumundadır ,otantik ahĢap Karadeniz evlerini görmek mümkündür CAMĠLERĠ Köyde iki cami vardır ,1850 yılında,tuğla yapı,150 cemaatli ,tek Ģerefeli yapılan bir camidir burada iki mescit vardır iki mahalle bu mescitleri iptal edelim yerine bir cami yapalım derler ve bu camiyi iki mahalle birleĢerek yapar mahallenin tam ortasındadır,burada, daha sonra 1977 yılında betonarme yapı kubbesiz yapı 60 cemaatli camiyi Koçar mahallesi yapar ,mimari Zeki Yürekli dir MEZARLIKLAR: Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir Köyde iki mezarlık vardır Koçar mezarlığı,Belen mezarlığı,Belen mezarlığı köyün batısındadır halen kullanılmaktadır,Koçar mezarlığı ise köyün batısındadır halen kullanılmaktadır,ayrıca köyde bazı aile mezarlıkları vardır,Cenevizlilerin eski mezarlıkları munkariz olmuĢtur,Koçulu Koçar arasındaki 40 kızlar mezarı da munkariz olmuĢtur EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT :Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz


Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesleri olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur..Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur. Akçakocada eskiden köyde armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır Ģimdilerde fındık tarımı ile geçinmektedir.köyün baĢlıca geçim kaynağı fındıkçılık,seracılık ,tavukçuluk az miktarda da yeni oluĢmakta olan kivi üretimi dir. Su hızarları yok olmuĢtur,manda malak ta yok olmuĢtur köyde 4 kiĢide tavuk kümesi vardır 20 kiĢi arıcılıkla uğraĢmaktadır kivi yetiĢtiriciliğide 8 kiĢi uğraĢmaktadır,ilk fındığı da Mustafa Çelik ekmiĢtir Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi,, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır.Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini


dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir ilk önce köye fındığı Mustafa Çelik ekmiĢtir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.Köyde iki kümes vardır,köyde arıcılık son zamanlarda ileri derecede artmıĢtır,hatta arıcılığı bu köye ilk Ahmet Cesur tarafından köylülere 1971 yılında kurs verilerek bu arıcılığın burada artmasına öncülük yapmıĢtır,fındıkçılıktan sonra arıcılık son derece önemlidir. ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,Akağaç,Sedir,Mazı,Ihlamur,Okaliptüs ardıç ,Servi ağaçları dikilmiĢtir AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur .Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su


samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Köyde kültür Osmanlı manav türklerinin kültürü hakimdir.fırında yapılan mancarlı pidesi meĢhurdur,köydeki kadınlar fırınların baĢlarında bir arada olarak mancarlı pide yaparlar. Akçakocada mancarlı pidenin meĢhur oluĢu buradan kaynaklanır.Köyde kültür Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler buda bizin köyümüzün unutulmaz biryanıdır. Düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢ Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ,


2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ Manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecik dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit.etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretindendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyveren köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar.Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizans‘ın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan


seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenes tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır.―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur.Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz.Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla uğraĢan yerli toplumlar


vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir. Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda; Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır:Yerli Türk. Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır.Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, büzerek giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır. Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar. Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur; Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi. ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır Manav tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav ve macıra senet gerekmez Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar. Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma. Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer.


Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler Manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri )Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır. KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur. Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır. Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir. Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir. Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır. Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir.


Manav Mutfağı; Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur.Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir. KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık.. KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir. Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir. Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları. Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir. Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir. Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir.Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır.Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı,


sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir MANAV kültürü vardır.  Sümeyye Köktürk yazıları AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme: Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir


edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında,


yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı .Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar.


Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur KÖYDE Eğlenceler ĠMECE ÜSÜLÜ :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı.


KIZ BEĞENME : Bayramlarda köyün Ģenlik yerinde herkes toplanır buradaki ağaçlara salıncaklar kurulur ilkönce kızlar biner sallanırken bu kızı beğenen erkek adayı silah atar ben seni istiyorum demektir,daha sonra diğer sıradaki kızlar biner sallanırken damat erkek adayı silahını ateĢler kıza beğendiğini vurgular bu böyle devam eder ,sıra erkeklere gelir erkekler sallanırken kız gelin adayı hemen ailesine söyler,bu kızda silah atar bu böyle devam devam eder eĢlerini alan kız ve erkek kesinlikle baĢkası ile evlenemez sahiplenemez birbirleriyle evlenirler. GÜREġLER :Köyde köy Ģenlik yerinde davul zurnalı maniler eĢliğinde çok güzel güreĢler olur fakat bu güreĢlerde Ģimdilerde ilgisizlik yüzünden yapılmamaktadır. TAKLA OYUNU :Bayramın son günü akĢamı takla oyunu oynanır,4 kiĢi ebe olur bunlar eğilerek omuzlarını sırt sırta verirler bir daire oluĢtururlar,diğer taraftan da sıraya geçen oyuncular vardır bunlar bu ebelerin üstüne atlayarak takla atarlar,eğer yere düĢen olursa bu oyuncu ebe olur. EġEK ATLAMA:Ayrıca bir hakem 5 ebe oyuncu ile oynanan eĢek oyunu vardır bu 5 oyuncu ebedir bunlar eğilerek eĢek Ģeklini alırlar,sıradaki oyuncular sırasıyla koĢarak bunların üstüne bu diğer 5 oyuncu koĢarak atlarlar üzerlerine binerler ilk atlayan oyuncu alta ki ebe oyuncuya parmaklarıyla bu kaçtır der seslenir altakı oyuncu bu üsteki oyuncunun dediği rakamı bilemezse üsteki oyuncular bu ebe oyuncuların sırtında durmaya devam ederler,bilirseler üstekiler ceza olarak alta ebe olurlar bu oyunda böyle devam eder. SOPALI HALAT ÇEKME :Bu oyunda ortaya bir çizgi belirlenir kalın bir sopa vardır bir tarafta bir gurup diğer tarafta baĢka gurup vardır,ilk baĢtaki oyuncular bu sopayı tutarlar arkasında 5 er kiĢilik guruplar vardır bunlar birbirini çekerler hangi ilk oyuncu bu sopayı bırakırsa vede bu çizgiyi geçerse mağlup ilan edilir KÖREBE OYUNU: buladada 3 oyuncu, 1 halat ip,2 adet taĢ,1 yere çakılan kazık sopa,1 de bezden yapılmıĢ kamçı vardır,ilkönce bu kazık çakılır halatın orta bölümü bu kazığa bağlanır bu halatın bir ucu bir ebe oyuncuya diğer ucu diğer ebe oyuncuya bağlanır bu bağlanan 2 ebe nın gözleri bir bezle bağlanır gözleri görmezler kazığın yanındaki oyuncu hakemdir,bu bir ebenin elinde 2 adet taĢ vardır bu taĢları çarptırarak diğer ebeyi harekete geçirir bu ebe elinde de bulunan bezden yapılan kamçı vardır taĢın sesine giderek bu ebeye bu kamçıyla vurmaya baĢlar bazen de hakem oyuncuya da vurabilir bir daire Ģeklinde dönerek bu oyun böyle devam eder,dıĢarıdakilerde bu kamçılı ebeyi yanlıĢ yönlendirirler oyun uzasın diye BAYRAMI UĞURLAMA : Burada da son gün davullar çalınır,köyde dolaĢılır,maniler söylenir, köy meydanında halaylar ,köçekler,Ģarkılar,silahlar atılır,oyunlar oynanır ve bayram bu Ģekilde uğurlanır KIZ ALMA : Köçekler eĢliğinde köyün Ģenlik yerinde köçekler köçek,oyunlar oynarlar,Alaplı çıftelesi dediğimiz figurleride yaparlar,köylüde bu köçeklere de köylü eĢlik eder,silahlarda atılır,daha sonra köçekler eĢliğinde köylü damat evine giderler,kızın annesi damat evinden baklava ,tavuk ister,yollarına kilim serilmesini ister bir koç ister bunların gerçekleĢtirmesini ister damat evinden damat evi biraz naz yapsa da bunların hepsini yaparlar kız arabadan inerek eve doğru giderler evin kapısından geçerken elleriyle evin bütün kapılara ellerini sürer,giriĢ kapısının önüne parça ekmek koyar uğurlu gelsin dıye,daha sonra enson gelin yatak odasına gelir orda damat tarafından duvağı açılır akraba ve damat tarafından hediye leri


takılır,bu arada misafirler gelinin çeyizlik hediyelerine bakarlar,resimler çektirirler bu gelenekte halende devam etmektedir KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müsbet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN : Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır.


FOLKLÖR : Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,Manav dal sıksara oyunlarıdır Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır,Ayrıca Cide kemençesi ve tepside çalınır iki kiĢilik topal oyunu oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of, Tokat kavalı meĢhurdur KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafınından Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en


beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komĢu köyler davet edilir mevlit okunur ,yemekler yenir çeĢitli eğlenceler düzenlenir. Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En


sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur çünkü meyve sebze yetiĢtirilir .Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü sebze meyve yetiĢtirilir ,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır Tarım toprakların azlığı dağınıklığı kır yerleĢim bölgesinin dağılmasına yol açmıĢtır SPOR Hiçbir zaman gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı yoktur.

YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide ALT YAPI BĠLGĠLERĠ Köyde, ilköğretim okulu yoktur fakat taĢımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün içme suyu Ģebekesi vardır ancak kanalizasyon Ģebekesi yoktur. Ptt Ģubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur.mobil sağlık hizmetinden faydalanmaktadır Köye ayrıca ulaĢımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.1871 birinci arazi yoklama defteri 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır en eski köydür .2 cam 1 değirmeni vardır,1 km lik Koçar –Kurugöl yolu stabilizesi yapılmıĢtır 4 km lik köy yolu stabilizesi yapılmıĢtır köy içi kanal Ģevleri temizlenmiĢtir.Fiskobirlik üye sayısı 184 dür.ilk ilkokul 1945 yılında açılmıĢtır 1935 de 323,1940 de 328,1945 de 365,1950 369,1955 de 380,1960 de398, 1965 de 415,,1997 de 278,2000 de 281 nufusu vardır,karıĢık dağınık köy statüsündedir .tarla alanı yoktur,fındık alanı 300,orman alanı 1.700 dönümdür,meyvecilik çok miktarda yapılmaktadır.ormancılık had safhadadır % 85 dir,hayvancılık pek geliĢmemiĢtir.Koçar köyü camii yaptırma ve yaĢatma derneği,camii inĢaatı imar ve koruma derneği vardır 18 ve 19 . YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Camide hatiplik görevi yapan kiĢi,Mehmed adlı kiĢinin ölmesiyle Naib Ġsmailin büyük oğlu Mahmud Halifedir 1726 da .çok eski köy olmasına rağmen temettuat defterinde baĢka adı geçmemektedir


KURTULUġ SAVAġINA KATILANLAR MERKEZ KARAKOL KOMUTANLIĞINDA : ALĠ ÇAVUġ GAZĠLER

: YAKUP ÇELĠK MEHMET : HASAN TEKĠN AHMET

D. 1901 D. 1899

YAKUP TAHMAZ OSMAN D. 1898 ÖLENLER : DURMUġ SÖNMEZ YEMEN HARBĠNDE KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER BERBEROĞULLARI

YÖRÜKHAN TAĠFESĠ

HĠRA ĠMAMLAR

YÖRÜKHAN TAĠFESĠ

APATOĞULLARI

ÖZTÜRK

YÖRÜKHAN TAĠFESĠDĠR

MUSTALAR

ÇETĠNBAġ

YÖRÜKHAN TAĠFESĠDĠR

KOCA ÖMERLER

YAMAN

YÖRÜKHAN TAĠFESĠDĠR

KOCA ġABANLAR

YAMAN

YÖRÜKHAN TAĠFESĠDĠR

ĠMAMLAR

YÜREKLĠ

YÖRÜKHAN TAĠFESĠDĠR

DERVĠġOĞULARI

ÇELĠK

YÖRÜKHAN TAĠFESĠDĠR

KURU MEHMETLER

GÜLTEKĠN

YÖRÜKHAN TAĠFESĠDĠR

HÜSEYĠN AĞALAR

ÇETĠNBAġ

YÖRÜKHAN TAĠFESĠDĠR

KARAYEL

YÖRÜKHAN TAĠFESĠDĠR

TEKĠN

YÖRÜKHAN TAĠFESĠDĠR

KARAMAHMUTOĞULLARI SÖNMEZLER ORDU – ULUBEY 1878 YILINDA KURUGÖLE ORDAN KOÇARA YERLEġĠRLER GÖRELELĠLER YILINDA GELĠRLER

GÜLERLER

GĠRESUN GÖRELE 1916

BĠRĠKTĠRLER ORDU –PERġEMBE DEN 1878 YILINDA KURUGÖLE ORDAN KOÇARA YERLEġĠRLER KÜTÜKLER KÖYÜ, 1916 YILINDA

ORDU –PERġEMBE-KIRLI


YALÇIN ÇUKURKÖY DEN GELME

ORDU-PERġEMBE-

YILDIRIM

RĠZE

NOT: Katkılarından dolayı değerli öğretmenim Murteza Sönmez ağabeyime teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi bölgesi

Ġbrahim Tuzcu

Köyün ismi

: Murteza Sönmez,Akç,K.Sitesi,Vikipedi özgür ans.,st.Drl.Ġbrahim Tuzcu

Tarihi yerler

. Murteza Sönmez,Vikipedi özg.ans.St ,Akç.K.Sitesi,Drl.ĠbrahimTuzcu

Coğrafi durumu

: Murteza Kocadon,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Cami ve Mez.

: Kenan Okan,Murteza Sönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Turizm : Murteza Sönmez,Vikipedi özg ans,St Akç .K.Sitesi,Kenan Okan,Drl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : ġükrü Dönmez,Kenan Okan,Ġlçe Tarım M d.,Akç .K.Sitesi,M.Kocadon,Vikipedi özg.ans.St Drl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Sümeyye Köktürk,Sosyalsiyaset net,,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vikipedi özg.ans,St ,Akç .K.Sitesi Görsel yay.S.4 ,,Ert tv Necmi Sala,Drl.Ġbrahim Tuzcu Spor

; Ġbrahim Tuzcu

Köyün alt yapısı : Mustafa Kocadon,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ans.St,Murteza Sönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu Temettuat

: Dr Zeynel Özlü

Ġstiklal savaĢı

: ġükrü Dönmez,Geltag net,Murteza Sönmez Drl.Ġbrahim Tuzcu

Sülaleler

: Murteza Sönmez.Hüsamettin Kaya,Drl Ġbrahim Tuzcu,

KOÇULLU


COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ :Düzce ĠLÇESĠ .Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B . BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI . Ġlhan Yılmaz TELEFONU : 05372895609 POSTA KODU : 81650 NUFUSU : 52 Hane 229 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009 de Ġlhan Yılmaz,2004 de Fahri Cesur,1999 de, Recep Özen,1989 de Recep Özen,1984 de Ali Aydın COĞRAFĠ DURUMU : Düzceye 46 km,Akçakocaya 7 km uzaklıktadır,rakımı 162 mt dir,en yüksek yeri 300 mt dir 2303 dekar fındıklık,12 dekar ormanlık alanı vardır.KomĢu köyleri Arabacı,Koçar,YeĢilköy,Kurugöl dür. KÖYÜN ĠSMĠ NERDEN GELĠYOR 1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiyeye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bir taneside Koçullu köyüdür..Buraya daha sonra 1243 yılında,Kastamonu‘dan Moğol baskısından ve yenilgisinden sonra 130.000 kiĢi Oğuz boyu kınık üçok obaları batıya göç yapar bunlardan bazıları Akçakocaya gelirler bu Ceneviz ve Bizanslıların kurdukları köylerin yanına yerleĢirler,fakat buraları talan ederler zarar verirler bunlardan bıkan Cenevizliler Ġmparatora Ģikayet eder ve Ġmparatorda o sıralarda Romanya Dobruca‘da bulunan Gagavuz Türklerinden silahĢör obaları buraya getirtir ve yerleĢtirir buraların güvenliğini sağlar ve bu kavimler yıllarca iç içe yaĢarlar Ayrıca Doğukaradenizden 1916yılında,Ordu,Giresun,Trabzon.Rize‘den göç gelerek buraya yerleĢmiĢlerdir.Ayrıca Kırgız halkının da yaĢadığı söylenmektedir.Neticede,Ceneviz,Oğuz kayı boyu üçok obaları,Kırgızlarında yaĢadığı söylenmektedir.Gagavuz türkleri,Doğukaradenizden gelen göçler yaĢamıĢlardır. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır.Köye yerleĢim birimi köyün batısında iken ,daha sonra doğu yakasına köy taĢınmıĢtır,sebebi AktaĢ köyü ile birlikte imiĢ o zamanlar burada Hıristiyanlar vardı


bunları buradan atmak isteyen Gagavuz Türkleri zaman zaman zarar veriyormuĢ bundan dolayı oğuz Türkleri buradan daha güvenli olduğunu düĢünerek köyü doğuya taĢımıĢlardır,bu oğuz Türkleri daha önceleri de Akçakocada birçok köyün ıslah ediliĢinden adı geçen Akkazak korsanlarından korunmak için iç kesimlerini tercih etmiĢlerdir .Köyde cumhuriyet döneminde büyük yangın olmuĢtur çoğu evler yanmıĢtır,fakat köylü imece üsülü ile tekrar yapılanmıĢlardır.Köyde ayrıca bır rivayete görede Kırgızların yaĢadığı görülmüĢtür,KoçarKoçullu arasında çayır mevkiinde çukur olan yere yerleĢmiĢlerdir fakat burada çok büyük kolera hastalığı olur kimse sağ kalmaz yıllarca buraya kimse uğramaz,bu ölen Kırgızlar çukur bölgesine gömülmüĢlerdir,köyde hiç Kırgız kalmamıĢtır,halen boĢtur bir arena gibi gözükmektedir,burada kazı yapıldığı takdirde burada çanak çömlek insan iskeletlerin çıkabileceği söylenmektedir. Köyden Haliloğullarından Kastamonu da askeri birlikte bir paĢa vardır paĢa buradan asker toplar Kastamonu‘ya getirir ,köyde erkek kalmaz bazı askerler geri dönmezler köydeki bazı kadınlar dul kalır ve köylü bu sebepten dolayı köy çok içgüveysi alır,Kastamonu Cide,ve Rize‘den gelen erkekler köye içgüveysi olarak bu köyde kalırlar,köyde hiç yabancı yoktur hepsi yerli köylüdür,yalnız 1878-ve 1916 göçlerinden gelenler köylü tarafından bunlar Koçar,Sarıyayla,Kurugöl köylerine yerleĢmeleri için bu köylere yönlendirilmiĢlerdir,bu konuda oğuz Türklerinden köy sakini Ġsa Kolçak köyde yıllarca muhtarlık yapmıĢ bu köylerin kurulmasında da öncülük yapmıĢtır,aralarına hiç yabancı almamıĢlardır,bu çok dikkat çekicidir batı taraftan doğu tarafa gelmeleri ninde bu denli haklı olduklarını çıkartmaktadırlar.Köy Yemen harbi,Balkan harbi,Çanakkale harbi ne çok asker vermiĢtir,Akçakocada en fazla asker veren köy konumundadır.Köyün az nüfusa sahip olmasının nedeni ise de askere çok asker gönderdiği ve geri dönenin pek olmaması köyün nüfus bakımından çoğalamaması buna bağlıdır.Köyde eskiden çok az kalan Hıristiyan bazı ailelerde Müslümanlığı kabul ettikten sonra buradaki oğuz Türkleriyle kaynaĢırlar ve yaĢamlarını sürdürürler.Bu köy Koçarla beraber aynı muhtarlıktı daha sonra Koçar ayrılarak ayrı muhtarlık olur. TARĠHĠ YERLER Büyük ve küçük sarma derelerinin birleĢtiği yerin batısında tepe üzerine kurulan köyde halen topraktan çıkartılan tuğla ve kiremit parçalar çanak çömlek kalıntıları buranını iskân mahalini gösteriyor. Kırgızların kolera hastalığından kırıldığı yer olan köyün güney doğusu çayır mevki Arena gibi görüntüsü ile halen bu yere önem ve dikkati çekmektedir, çok eski bir köy olmasına rağmen tarihi açıdan fakirdir,Bitinya ve Cenevizlilerden kalma kilise artıkları son yıllarda munkariz edilerek buralara fındık dikimi yapılmıĢtır,burası da oğuz mevkisi dir ki Kolçakların arazileri üzerindedir AKARSU VE DERELERĠ Köyde 3 adet akarsu vardır,bunlar Akdere,Küp dere ,Sarma dere,Küp deresi köy içinden diğerleri köy arazisinden geçer bunların hepsi birleĢerek Edilli ağzından denize dökülürler ,su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Kaplan dede tepesi (1158),Kaplan tepesi (1066) eteklerinde kurulan köydür ĠKLĠMĠ:


En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU: Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa Kum,TaĢ-Marn- Gre ( Kretese) sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZM

Bostancık mevki dediğimiz yerde Sarıyayla köyüne 2 km uzaklıkta sarma deresinin yukarısında bır Ģelale vardır,ama yolu olmadığı için turizme açılmamıĢtır,buranın turizme


açılması bu köye önem kazandıracaktır,bu Ģelalenin görülmeye değerdir,bu Ģelale suyu Değirmen ağzına denize dökülmektedir,bu dere boyunca doğa ve yürüyüĢ parkuru olarak değerlendirilirse buranın turizm açısından zengin olacaktır,köy av turizmine uygundur,Akçakoca buradan çok güzel gözükmektedir CAMĠLERĠ Köyde tek camii vardır,1955 Yılında eski caminin olduğu yere Kagir tuğla yapı 100 cemaatli tek Ģerefeli bir yapıyı köylü kendisi yapmıĢtır.,bundan önce köyde çok eski camii vardı.,iki katlı ardıç ağacından yapılan bır yapı idi bu cami yıkılıp yerine Ģimdiki camii yapılmıĢtır MEZARLIKLAR: Köyde tek mezarlık vardır köy giriĢindedir halen kullanılmaktadır,çok eski köy olmasına rağmen eski mezarlıklar munkariz edilip yerine fındık dikimi yapılmıĢtır,bu mezarlıklar Ģuanda Salih oğullarının bulunduğu yerlerdedir,ayrıca köyde aile mezarlıkları da vardır. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT :Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesleri olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur..Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur. Akçakocada eskiden köyde armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır Ģimdilerde fındık tarımı ile geçinmektedir,.köyün baĢlıca geçim kaynağı fındıkçılık,seracılık ,tavukçuluk az miktarda da yeni oluĢmakta olan kivi üretimi dir.Köyün ekonomisi iĢçi parasını karsılayaman fındıkçılıkla geçinmeye ugrasıyodur gençleri civar fabrikalarda çalıĢırken koy nufusunun bi kısmı eğitim yüzünden merkeze taĢınmıĢtır hasat zamanı köylerine çıkmaktadırlar Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada eskiden 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi, bunun yanı sıra reçberlik, odunculuk, kerestecilik ön safhada yer alırdı, Ģehirlinin tümü denizci idi, gemi tüccarı, gemici, tekne sahibi, balıkçı, yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler. Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte


idi.2000 civarında fenni kovan vardır Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILIK


Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır. ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,Akağaç,Sedir,Mazı,Ġhlamur,Okaliptüs ardıç ,Servi ağaçları dikilmiĢtir AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Köyde kültür Osmanlı manav türklerinin kültürü hakimdir.fırında yapılan mancarlı pidesi meĢhurdur,köydeki kadınlar fırınların baĢlarında bir arada olarak mancarlı pide yaparlar. Akçakocada mancarlı pidenin meĢhur oluĢu buradan kaynaklanır Köyde kültür Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yaklaĢık 20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler buda bizin köyümüzün unutulmaz biryanıdır. Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy


ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ Manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecik dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit.etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretindendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyveren köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle


sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar. Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizans‘ın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenes tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır. ―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur.Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz.Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya


manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır. Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir. ―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir.Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda; Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır: Yerli Türk.Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır. Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, büzerek giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır.Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar.Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur;Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi. Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi


saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi.ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır MANAV tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar. Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav ve macıra senet gerekmez,Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar.Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma.Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün. Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar,Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır. Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer.Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler ) 1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya) Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler Manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç,vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri )Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır. KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur. Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır.Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına


sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir.Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır. Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir. Manav Mutfağı; Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur.Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık.. KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir. Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri


Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir. Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları. Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir. Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir. Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir. Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır. Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir MANAV kültürü vardır.  Sümeyye Köktürk yazıları AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme : Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir.


Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları .Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp


gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter


Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar.


Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler ĠMECE ÜSÜLÜ :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KIZ BEĞENME : Bayramlarda köyün Ģenlik yerinde herkes toplanır buradaki ağaçlara salıncaklar kurulur ilkönce kızlar biner sallanırken bu kızı beğenen erkek adayı silah atar ben seni istiyorum demektir,daha sonra diğer sıradaki kızlar biner sallanırken damat erkek adayı silahını ateĢler kıza beğendiğini vurgular bu böyle devam eder ,sıra erkeklere gelir erkekler sallanırken kız gelin adayı hemen ailesine söyler,bu kızda silah atar bu böyle devam devam eder eĢlerini alan kız ve erkek kesinlikle baĢkası ile evlenemez sahiplenemez birbirleriyle evlenirler. GÜREġLER :Köyde köy Ģenlik yerinde davul zurnalı maniler eĢliğinde çok güzel güreĢler olur fakat bu güreĢlerde Ģimdilerde ilgisizlik yüzünden yapılmamaktadır. TAKLA OYUNU :Bayramın son günü akĢamı takla oyunu oynanır,4 kiĢi ebe olur bunlar eğilerek omuzlarını sırt sırta verirler bir daire oluĢtururlar,diğer taraftan da sıraya geçen oyuncular vardır bunlar bu ebelerin üstüne atlayarak takla atarlar,eğer yere düĢen olursa bu oyuncu ebe olur. EġEK ATLAMA:Ayrıca bir hakem 5 ebe oyuncu ile oynanan eĢek oyunu vardır bu 5 oyuncu ebedir bunlar eğilerek eĢek Ģeklini alırlar,sıradaki oyuncular sırasıyla koĢarak bunların üstüne bu diğer 5 oyuncu koĢarak atlarlar üzerlerine binerler ilk atlayan oyuncu alta ki ebe oyuncuya parmaklarıyla bu kaçtır der seslenir altakı oyuncu bu üsteki oyuncunun dediği rakamı bilemezse üsteki oyuncular bu ebe oyuncuların sırtında durmaya devam ederler,bilirseler üstekiler ceza olarak alta ebe olurlar bu oyunda böyle devam eder. SOPALI HALAT ÇEKME :Bu oyunda ortaya bir çizgi belirlenir kalın bir sopa vardır bir tarafta bir gurup diğer tarafta baĢka gurup vardır,ilk baĢtaki oyuncular bu sopayı tutarlar arkasında 5 er kiĢilik guruplar vardır bunlar birbirini çekerler hangi ilk oyuncu bu sopayı bırakırsa vede bu çizgiyi geçerse mağlup ilan edilir KÖREBE OYUNU: burada da 3 oyuncu, 1 halat ip,2 adet taĢ,1 yere çakılan kazık sopa,1 de bezden yapılmıĢ kamçı vardır,ilkönce bu kazık çakılır halatın orta bölümü bu kazığa bağlanır bu halatın bir ucu bir ebe oyuncuya diğer ucu diğer ebe oyuncuya bağlanır bu bağlanan 2 ebe nın gözleri bir bezle bağlanır gözleri görmezler kazığın yanındaki oyuncu hakemdir,bu bir ebenin elinde 2 adet taĢ vardır bu taĢları çarptırarak diğer ebeyi harekete geçirir bu ebe elinde de bulunan bezden yapılan kamçı vardır taĢın sesine giderek bu ebeye bu kamçıyla vurmaya


baĢlar bazen de hakem oyuncuya da vurabilir bir daire Ģeklinde dönerek bu oyun böyle devam eder,dıĢarıdakilerde bu kamçılı ebeyi yanlıĢ yönlendirirler oyun uzasın diye BAYRAMI UĞURLAMA : Burada da son gün davullar çalınır,köyde dolaĢılır,maniler söylenir, köy meydanında halaylar ,köçekler,Ģarkılar,silahlar atılır,oyunlar oynanır ve bayram bu Ģekilde uğurlanır KIZ ALMA : Köçekler eĢliğinde köyün Ģenlik yerinde köçekler köçek,oyunlar oynarlar,Alaplı çıftelesi dediğimiz figurleride yaparlar,köylüde bu köçeklere de köylü eĢlik eder,silahlarda atılır,daha sonra köçekler eĢliğinde köylü damat evine giderler,kızın annesi damat evinden baklava ,tavuk ister,yollarına kilim serilmesini ister bir koç ister bunların gerçekleĢtirmesini ister damat evinden damat evi biraz naz yapsa da bunların hepsini yaparlar kız arabadan inerek eve doğru giderler evin kapısından geçerken elleriyle evin bütün kapılara ellerini sürer,giriĢ kapısının önüne parça ekmek koyar uğurlu gelsin dıye,daha sonra enson gelin yatak odasına gelir orda damat tarafından duvağı açılır akraba ve damat tarafından hediye leri takılır,bu arada misafirler gelinin çeyizlik hediyelerine bakarlar,resimler çektirirler bu gelenekte halende devam etmektedir KÖYDE KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müsbet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN : Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘


DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır. FOLKLÖR :Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,Manav dal sıksara oyunlarıdır Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır,Ayrıca Cide kemençesi ve tepside çalınır iki kiĢilik topal oyunu oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of, Tokat kavalı meĢhurdur KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafınından Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır.


TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler


HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komĢu köyler davet edilir mevlit okunur ,yemekler yenir çeĢitli eğlenceler düzenlenir. Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur çünkü meyve sebze yetiĢtirilir .Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü sebze meyve yetiĢtirilir ,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır Tarım toprakların azlığı dağınıklığı kır yerleĢim bölgesinin dağılmasına yol açmıĢtır SPOR Hiçbir zaman gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı yoktur. YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide ALT YAPI BĠLGĠLERĠ


Köyde, ilköğretim okulu vardır ancak kullanılamamasının yanı sıra taĢımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün içme suyu Ģebekesi vardır ancak kanalizasyon Akçakoca merkeziyle aynı anda faaliyete girmiĢtir. Ptt Ģubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Mobil sağlık sisteminden faydalanmaktadır Köye ayrıca ulaĢımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.1871 birinci arazi yoklama defterinde 1922 de Bolu salnamesinde kaydı vardır,karıĢık, yerli,az dağınık köy statüsündedir 1 cami vardır,1890 de 33 hane 192,1935 de 298,1965 de 230,1997 de 222,2000 de 227 nufusu vardır,.Fisko birlik üye sayısı 114 dür,köy ve mahalle içi Ģevleri temizlendi,4 km lik köy yolu stabilizesi yapıldı,3 km lik Koçar- Koçulu arası stabilizesi yapıldı 800 mt kare kilitli parke taĢı döĢendi,Koçar-Koçullu arasındaki dere yatağı temizlendi ,tarla alanı yok ,fındık alanı 2.295,orman alanı 405 dönümdür,meyvecilik çok yapılmaktadır,hayvancılık % 2 nin altındadır ilk ilkokul 1965 yılında açılmıĢtır 18 ve 19 . YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Çok eski köy olmasına rağmen temettuat defterinde adı geçmemektedir KURTULUġ SAVAġINA KATILANLAR ġEHĠTLER : TAHĠROĞLU ĠSMAĠL

D.1886

Ö.1915 TAġKIġLA HASTANESĠ

MUSTAFA OĞLU AHMET

D 1878 Ö. 1912 BALKAN SAVAġI

YAKUPOĞLU OSMA

D.1878 Ö. 1912 BALKAN HARBĠ

GAZĠLER : OSMAN SAPAN-ġAHĠN BALCI NOT . Bu arkadaĢlar Yemen harbinden Akçakoca ya yaya olarak gelmiĢlerdir,Ģimdi hayatta değillerdir KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER DELĠ AHMETLER

ILGAZ

YÖRÜKHAN TAĠFESĠDĠR

KÖSELĠ AĞALAR

^‘

^‘

YAKUPOĞULLARI

^‘

SALĠOĞULLARI

‗^

;

BÖSENOĞULLARI

;

;

ÜZMETLER AYDIN

DÜZCE AKÇAKOCA ARABACI KÖYDEN GÖÇ YERLĠ

CESUR

YERLĠ

BAġARAN

YERLĠ


KARA

GĠRESUN

GÖRELE

KOLÇAK

YERLĠ

KÜSMES

YERLĠ

ÖZEN

YERLĠ

YILDIZ

YERLĠ

YILMAZ

YERLĠ

AVCI

YERLĠ

ĠNCE

YERLĠ

SAPAN -BALCI

YERLĠ

ÖZCAN

KASTAMONU

ALĠ BAġARAN

DÜZCE AKÇAKOCA PAġALAR KÖY DEN GELME

CĠDE

ÇAKAL AHMETLER YUKARI MAHALLEYE GÖÇ ETMĠġLERDĠR Köye dıĢarıdan fazla göç gelmemiĢ tır NOT: Kolçaklar, Arabacı, Beyören, Koçar köylerine de gidenler olmuĢtur NOT: Yardımlarından dolayı Ayhan Kolçak arkadaĢıma teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi bölgesi

. Ġbrahim Tuzcu

Köyün ismi

. Ayhan Kolçak,Vikipedi özgür ans,Sitesi,Akç.K.Sitesi,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Tarihi yerler : Ayhan Kolçak,Vikipedi özg.ans.,St ,ġükrü Dönmez,Akç .K.Sitesi,Drl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu

: Mustafa Kocadon,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Turizm : Ayhan Kolçak.Vikipedi özg.ans,St A.K.Sitesi,Kenan Okan,ġ.Dönmez,DRL.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez.

: Kenan Okan,Ayhan Kolçak,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Ekonomı : A.kç K.Sitesi,Vikipedi özg.ans.St Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Ġlçe Tarım Md.Ayhan Kolçak,Drl.Ġbrahim Tuzcu


Kültür : Vedia Emiroğlu,Sümeyy Köktürk,Sosyalsiyaset net,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vikipedi özg ans.,St Akç .K.Sitesi, Ayhan Kolçak ,Görsel yay.S.4,Ert tv Necmi Sala,Drl.Ġbrahim Tuzcu Spor

. Ġbrahim Tuzcu

Köyün alt yapısı : Ayhan Kolçak,Mustafa Kocadon,A.kç K.Sitesi,Vikipedi özg.ans.St Drl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı

. ġükrü Dönmez,Geltag net,Ayhan Kolçak,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Sülaleler

: Ayhan Kolçak,Hüsamettin Kaya,Drl.Ġbrahim Tuzcu

KURUKAVAK

COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ

: Düzce

ĠLÇESĠ

: Akçakoca

KAYMAKAMI

: Mehmet Ünal

B. BAġKANI

: Fikret Albayrak

KÖY MUHTARI

: Hasan Ceylan

TELEFONU

: 05368601118

POSTA KODU

: 81650

NUFUSU

: 285 Hane 1144 Nüfusu vardır


ESKĠ MUHTARLARI : 2009 de Hasan Ceylan,2004 de Hızır Ofluoğlu,1999 de Rahmi Yılmaz,1994 de Mahmut Ceylan,1989 de Cabir Nefesoğlu,1984 de Cabir Nefesoğlu dur COĞRAFĠ DURUMU : Düzceye 30 km,Akçakocaya 35 km uzaklıktadır,Rakımı 600 mt dir,12446 dekar fındıklık 584 dekar ormanlık alanı vardır,en yüksek yeri 750 mt dir .KomĢu köyleri Küpler,Karatavuk,Sarıyayla,Dilaver dir.Akçakoca‘nın en yüksek köyüdür.Ayrıca Düzce Düverdüzü köyü ile sınırdır. KÖYÜN ĠSMĠ NERDEN GELĠYOR 1877 yılında Osmanlı-Rus savaĢından bıkan ilkönce Lazlar daha sonra Düzce Cumayeri‘nden gelenler bu köyü kuruluĢunda öncülük ederler,neticede burada Doğukaradenizden gelenler yaĢamıĢlardır.Bu köye daha önceden Artvin Hopa dan Lazlar gelir bunlar Çakırlar ve Tantoğullarıdır, fakat burada fazla kalmazlar, çünkü kıĢın çok kar yağar cenazeleri olur kardan dolayı cenazelerini gömemezler cenazeleri evde 3-4 gün kalır buraya daha sonra Cumayeri‘nden gelen Karslıoğullarına para karĢılığında yerlerini satıp,Uğurludaki akrabaların yanına giderler ,daha sonra Ordu yöresinden göç gelir,iki mahallesi vardır.Karslıoğulları Kars‘tan, Orduya göç gelirler,burada Kılıfoğullu,veDavutoğulları ile kız alıĢ veriĢ yaparlar ve akraba olurlar bunlar hep birlikte Düzce Cumayeri‘ne gelirler yerleĢirler fakat sivrisinek çok olduğu için daha yüksek tepelere çıkmak isterler birgün 4 arkadaĢ ava çıkarlar yaya Kurukavak köyüne kadar gelirler,içlerinden bır tanesi bu köyü daha önceden biliyormuĢ buraya Lazlar yerleĢmiĢ bi gidelim derler ve gelirler Ģimdiki çeĢme baĢına kadar gelirler çeĢme baĢında Lazlar varmıĢ ,hayrola nerden böyle nereye gidiyorsunuz derler,biz buraya yerleĢmeye geldik ama sizler bizden önce buraya yerleĢmiĢiniz derler,bu arada Lazlarda cenazelerini kardan dolayı gömemedikleri için burayı benimsemedikleri için derler ki biz yerlerimizi size satalım derler çünkü burada çok kar var soğuk var bizler sahil kesimine inecez ,ondandır ki arazilerimizi satacaz eğer isterseniz sizler alın derler bunlarda hemen kabul ederler hemen orda anlaĢmayı yaparlar, 9 kırmızı lirayı verip köyü satın alırlar ve neticede Karslıoğlu ve Kılıfoğlu bu köyün kurulmasında çok emekleri geçmiĢtir.Tantoğluları Uğurluya göç giderler ,Çakırlarda AktaĢa göç giderler.ġimdide bu üç mahalleyi inceleyelim. 1-Beylik ağacı mahallesi : Tam ortadadır. Yatılı Ġlköğretim Bölge Okulu (YĠBO) vardır. Camii vardır. En büyük mahallesidir. Bu köyde kesilen ağaçlar köyün ortasındaki Ģimdiki caminin yanında biriktirilirdi,bu ağaçlar Beylik ağa diye bır zat bunları satın alıp Tren rayları için travesti ağacı haline getirir bunları Osmanlı devletine satardı ,bu ağaçlar devlet malı olduğu içinde burası Beylik ismini almıĢtır. 2-Kurukavak mahallesi: ilk yerleĢim yeridir. 2 tane kaynak suyu çeĢmesi bulunur. bu mahallede de camii vardır. fındık ambarı vardır. Bu mahallede bulunan okul artık kullanılmamaktadır. 3-Çorak yanı mahallesi.burada da su biriken gölet vardı bu gölet kuruduğu zaman burası çoraklaĢıyordu buraya da bundan dolayı bu ismi vermiĢlerdir Köyün adının Kurukavak olması: Eskiden köyde çok büyük kuru bir kavak ağacı varmıĢ. Bu ağaç bir oda geniĢliğindeymiĢ.Bütün eğlencelerini geleneklerini bu tarihi kavak ağacı yanında yaparlarmıĢ Ġnsanlar tarif ederken Kurukavak ağacından bahsederlermiĢ. bu yüzden köyün adı Kurukavak kalmıĢ. .Kalkın –Nazımbey den ayrılmıĢtır,1327 tarihinden önce birlikte idare ediliyormuĢ,fakat bu iki köy HemĢin köyüne bağlı imiĢ,Karatavuk ve Kurukavak HemĢin köyünden ayrılmıĢtır.HemĢin‘de Kurukavak ı ayıran zat Osmanlı döneminde Hafız Mustafa isimi nde devlet tarafından aranmaktadır,bu izini kaybettirmek için ilk önce Esmahanıma gelir burada hocalık yapar,daha sonra burayı terk eder,Kurukavak a gelir burada da hocalık yapar devletin içinde çalıĢtığı için yazıĢmaları iyi bilir ve köylüye derki bu köyü HemĢin‘den ayıralım der ve devlete bir yazı yazar köyün muhtarlık mühür‘ünü ister devlette bu mühür‘ü gönderir ve böylece köy HemĢin köyünden ayrılır.Hafız Mustafa efendi çevre köylerden gelen talebelere ders verirdi çok talebe yatıĢtırmıĢtır.


TARĠHĠ YERLER Köy tarihi yönden fakırdır,115 yıllık otantik ahĢap yapı vardır,Harun Nefese ait Beylıkağacı mahallesindedir. AKARSU VE DERELERĠ Gubi deresi ve Bıçkı deresi buradan doğar Esmahanımdan Uğurluya oradan Melen e dökülür,su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Ordulu dağı Yörük tepesi (960 ) Kaplan dede tepesi eteklerinde kurulan köydür ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa Kum,TaĢ-Marn- Gre ( Kretese) sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZM:


Gerçekten turizm açısından görülmeye değer bir yerdir,Kocaali,Karasu,Akçakoca,Düzce buradan harika gözükmektedir,Kaplandede tepesinden Düzce‘nin bütün ilçeleri gözükmektedir bu çok dikkat çekicidir,tepeye ulaĢım ġifalı su ve HemĢin –Karatavuk tan ulaĢılmaktadır,Kurukavak tan Çilimli ilçesine gayet muntazam bır yol vardır.Düzce Akçakoca yolu eskiden Üskübü Kaf yaylası,Kaplan dededen HemĢin yaylasından,AktaĢa oradan Arabacı köyüne ,ordanda Akçakocaya gidilirdi.Hacız yolundan sonra Düzce ye birde bu yoldan ulaĢım sağlanıyordu,bu yol halen muntazam bır Ģekilde kullanılmaktadır.Esmahanım ve Çilimli AybaĢı köyü Abazaları birbirleriyle bu yoldan gidip gelirlerdi Kaplandede tepesinde bir gözetleme kulesi vardır,birde yatı vardır Ahmet dede, buraya yağmur duasına çıkılmaktadır,burası çok geniĢ büyük arazi içindededir.Gubi deresi,Bıçkı deresin de tatlı su balık avcılığı yapılmaktadır,buranın aslında devlet tarafından koruma altına alınması lazımdır ,çünkü yanlıĢ avlanma neticesinde balık nesli nini yok olmasıdır Burada daha önceleri Yenice,HemĢin,Karatavuk,Kurukavak köylerinin kullandığı yayla vardı,bu yayla son zamanda Kurukavak köyü sınırları içerisine girmiĢ tır,Dededağına yakın HemĢin yaylası dıye adlandırılan 500 dönümlük araziyi,yaylayı bu 4 köy sahiplenmesin diye devlet koruma altına almıĢtır buraya ceviz ekmiĢtir.Üskübü‘deki Konuralp teki Bitinya ve Bizans krallığına ait yerdir burayı bunlar çok kullanmıĢlardır,Konuralp krallığı burada kaldığı sure içerisinde 7 evre geçirmiĢtir,bu yaylada Hıristiyanlara ait bır kilise vardı,buraya 7 harmanlıklar kilisesi denirdi yaylanın güney batısında kalmaktadır,burayı defineciler bulurlar1960 yılında 2 mt lik çukurlar açılmıĢ burada duvarlar bulunmuĢtur,burada bır çarĢının olduğuna dair bize göstermektedir Ģimdilerde bır çok gürgen ağaçları vardır üzerinde kilisenin munkariz olmasına rol oynamıĢtır,ayrıca 70-80 cm lık kalınlığında değirmen taĢları bulunmuĢtur,buraların defineciler tarafından talan edilmesinden dolayı devlet buraları koruma altına almıĢtır,Bu yayla Ģimdilerde Kurukavak sınırları içerisinde kalmıĢtır.Köyde yayla tipi otantik evlere rastlamak mümkündür,av turizmine uygun bır köydür buraya.gidilip buradan fotoğraf çekmek mükemmel görüntü yakalamak mümkündür.Esmahanım‘dan Gubi deresi bouyunca Kurukavak istikametinden 13 km lık Dede dağındaki yatı ya yol vardır buranın ayrıca doğa yürüyüĢü parkuru olarak değerlendirilmesi lazımdır.Ahmet dede türbesinin yenıden restore edileceğini söyleyen köy muhtarı buranın inanç turizimine açacaklarını söylemıĢtir,30 dönüm arazi bunun için orman iĢletmesinden kıralanmıĢtır CAMĠLERĠ Beylik mahallesinde yapılan cami,1963 de ahĢap yapı 250 cemaatli, Ģerefelidir .yerine Beylik camı 1995 yılında betonarme yapı,1100 cemaatli ,Ģerefesi yok çok kubbelidir,1 adet iĢyeri ,muhtarlık binası,1 dükkan,1 telefon acentesi olan,alttan ısıtmalı modern bır yapı


yapılmıĢtır.1992 yılında da köylünün katkılarıyla yapılan betonarme yapı,çift Ģerefeli 500 kiĢilik merkez camiidir MEZARLIKLAR 4 adet mezarlık vardır 1 ci mezarlık ilk köyün kurulduğu Kurukavak mahallesi batısında kalmaktadır, bu mezarda Tantoğlu ve Çakırların mezarı da buradadır ,2 cisi ve 3 cüsü ise Ģimdiki Kurukavak merkez camının yanındadır, 4 cüsü ise Beylıkağacı mahallesinin çorak yanı arasında kalan mezarlıktır en büyük mezarlıktır Ģimdiki cami yanı 2 ci ve 3 cü mezarda Adem pehlivan,Hasan pehlivan a ait ünlü güreĢçi,lerin mezarlıkları vardır.Hafız Mustafa da bu mezarda dır,bu zat çevre köylerden gelen talebelere ders verirdi köye mühür alan zat. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT :Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır.,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur.Akçakoca‘dan eskiden köyde armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır Ģimdilerde fındık tarımı ile geçinmektedir Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.köyün baĢlıca geçim kaynağı fındıkçılık,seracılık ,tavukçuluk az miktarda da yeni oluĢmakta olan kivi üretimi dir. Köy eskiden hayvancık lıkla geçinirmiĢ sonra fındıkçılığa yönelmiĢtir, yıllık 1500-2000 tondur,köy idare yönünden Akçakocaya bağlı dır. Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi,, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada eskiden 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır buna rağmen Akçakocaya yerleĢen ve ticaret yapan azdır % 80 i Düzceye yerleĢmiĢtir Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi.


GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) Fındık ağaçların % 28 yaĢlıdır içinde mısır üretilir


HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,Kaz,Hindi,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.burada eskiden Akçakoca‘nın en çok hayvan yetiĢtirilen bölgesi idi son yıllarda bu azalma göstermiĢtir,buraya hiç önem verilmemiĢtir hayvancılık çok revaçta olmasına rağmen mandıralar kurulmamıĢtır1965 yılında 841 Sığır,650 Keçi,76 At,54 Katır, 40 EĢek,460 Koyun,796 Manda mevcuttu% 87 hayvancılık teĢkil ediyordu ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,yine eskiden bu köyde ormancılık çok yapılmakta idi zengin bir köy olmasına rağmen buraya gereken ilgi gösterilmemiĢtir ve son yıllarda ormancılıkta tarihe karıĢmıĢtır AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz ,Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Köyde kültür Doğu Karadeniz kültürü hakimdir.fırında yapılan mancarlı pidesi meĢhurdur,köydeki kadınlar fırınların baĢlarında bir arada olarak mancarlı pide yaparlar. Köyde kültür Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler buda bizin köyümüzün unutulmaz biryanıdır. Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Köyün en kalabalık olduğu zaman yaz mevsimidir. Temel geçim kaynağı olan fındık ürününün hasat zamanı yaz mevsimi olduğundan köy halkının geneli bu mevsimde köyde bulunmaktadır. Ayrıca fındık sezonunda dıĢarıdan 3-5 bin iĢçi gelmektedir AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin;


Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin


bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü ;Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer


köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır.


Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler ĠMECE ÜSÜLÜ :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KIZ BEĞENME : Bayramlarda köyün Ģenlik yerinde herkes toplanır buradaki ağaçlara salıncaklar kurulur ilkönce kızlar biner sallanırken bu kızı beğenen erkek adayı silah atar ben seni istiyorum demektir,daha sonra diğer sıradaki kızlar biner sallanırken damat erkek adayı silahını ateĢler kıza beğendiğini vurgular bu böyle devam eder ,sıra erkeklere gelir erkekler sallanırken kız gelin adayı hemen ailesine söyler,bu kızda silah atar bu böyle devam devam eder eĢlerini alan kız ve erkek kesinlikle baĢkası ile evlenemez sahiplenemez birbirleriyle evlenirler. GÜREġLER :Köyde köy Ģenlik yerinde davul zurnalı maniler eĢliğinde çok güzel güreĢler olur fakat bu güreĢlerde Ģimdilerde ilgisizlik yüzünden yapılmamaktadır. SĠVĠġ :Köyde Daldı köydeki gibi SĠVĠġ ( Kaçmak) demektir bu oyun her bayramda oynanmaktadır.Oyunda bir halat ip,bir de 2 adet çuval vardır bu 2 çuval bu halatın ucuna bağlanır bu oyun aletini oyunu yönetecek yönetici alır,2 Ģer eĢli oyuncular olur bunlar önlü arkalıdır arkadaki oyuncu öndeki oyuncuyu elleriyle sarılır öylece bekler ellerini bırakırsa ebe olur ,bunlar bır daire oluĢtururlar,daire içerisindeki yönetici,daha önce belirlenen ebe bu ebe daire dıĢındadır ebeye konuĢmaya baĢlar yönetici ebenin hep kötü yanlarını söyler kötüler bunu derken yönetici ebe nın üzerine bu çuvallan hücum eder vurmaya çalıĢır ebe kaçar yönetici kovalar ebe kaçar yönetici kovalar ,yönetici ebe nın kötü yanlarını söylemeye devam ederken bır yandan da bu oyun aletini ebeye vurur,bitince yönetici SĠVĠġ der ve dairede eĢli duran sırası gelen ebe yerini daire dıĢında alır bu ebe aynı zamanda eĢinden elini bırakanda ebe olur bu böyle dairedeki eĢler bitinceye kadar devam eder,rivayete göre bunun anlamı köydeki gençler çalıĢsın tembel olmasın kötü alıĢkanlıklar yapmasın,baba annesine


akrabalarına iyi davransın örnek insan olsun diye milletin içinde onu rencide eder ki bunlar utansın böyle Ģeyler yapmasınlar diye bu oyun icat edimiĢtır,güzel örnek alınacak bir oyundur,bu oyun her bayramda oynanmaktadır. TAKLA OYUNU :Bayramın son günü akĢamı takla oyunu oynanır,4 kiĢi ebe olur bunlar eğilerek omuzlarını sırt sırta verirler bir daire oluĢtururlar,diğer taraftan da sıraya geçen oyuncular vardır bunlar bu ebelerin üstüne atlayarak takla atarlar,eğer yere düĢen olursa bu oyuncu ebe olur. EġEK ATLAMA:Ayrıca bir hakem 5 ebe oyuncu ile oynanan eĢek oyunu vardır bu 5 oyuncu ebedir bunlar eğilerek eĢek Ģeklini alırlar,sıradaki oyuncular sırasıyla koĢarak bunların üstüne bu diğer 5 oyuncu koĢarak atlarlar üzerlerine binerler ilk atlayan oyuncu alta ki ebe oyuncuya parmaklarıyla bu kaçtır der seslenir altakı oyuncu bu üsteki oyuncunun dediği rakamı bilemezse üsteki oyuncular bu ebe oyuncuların sırtında durmaya devam ederler,bilirseler üstekiler ceza olarak alta ebe olurlar bu oyunda böyle devam eder. SOPALI HALAT ÇEKME :Bu oyunda ortaya bir çizgi belirlenir kalın bir sopa vardır bir tarafta bir gurup diğer tarafta baĢka gurup vardır,ilk baĢtaki oyuncular bu sopayı tutarlar arkasında 5 er kiĢilik guruplar vardır bunlar birbirini çekerler hangi ilk oyuncu bu sopayı bırakırsa vede bu çizgiyi geçerse mağlup ilan edilir KÖREBE OYUNU: burada da 3 oyuncu, 1 halat ip,2 adet taĢ,1 yere çakılan kazık sopa,1 de bezden yapılmıĢ kamçı vardır,ilkönce bu kazık çakılır halatın orta bölümü bu kazığa bağlanır bu halatın bir ucu bir ebe oyuncuya diğer ucu diğer ebe oyuncuya bağlanır bu bağlanan 2 ebe nın gözleri bir bezle bağlanır gözleri görmezler kazığın yanındaki oyuncu hakemdir,bu bir ebenin elinde 2 adet taĢ vardır bu taĢları çarptırarak diğer ebeyi harekete geçirir bu ebe elinde de bulunan bezden yapılan kamçı vardır taĢın sesine giderek bu ebeye bu kamçıyla vurmaya baĢlar bezende hakem oyuncuya da vurabilir bir daire Ģeklinde dönerek bu oyun böyle devam eder,dıĢarıdakilerde bu kamçılı ebeyi yanlıĢ yönlendirirler oyun uzasın diye BAYRAMI UĞURLAMA : Burada da son gün davullar çalınır,köyde dolaĢılır,maniler söylenir, köy meydanında halaylar ,köçekler,Ģarkılar,silahlar atılır,oyunlar oynanır ve bayram bu Ģekilde uğurlanır KIZ ALMA : Köçekler eĢliğinde köyün Ģenlik yerinde köçekler köçek,oyunlar oynarlar,Alaplı çıftelesi dediğimiz figurleride yaparlar,köylüde bu köçeklere de köylü eĢlik eder,silahlarda atılır,daha sonra köçekler eĢliğinde köylü damat evine giderler,kızın annesi damat evinden baklava ,tavuk ister,yollarına kilim serilmesini ister bir koç ister bunların gerçekleĢtirmesini ister damat evinden damat evi biraz naz yapsa da bunların hepsini yaparlar kız arabadan inerek eve doğru giderler evin kapısından geçerken elleriyle evin bütün kapılara ellerini sürer,giriĢ kapısının önüne parça ekmek koyar uğurlu gelsin dıye,daha sonra enson gelin yatak odasına gelir orda damat tarafından duvağı açılır akraba ve damat tarafından hediye leri takılır,bu arada misafirler gelinin çeyizlik hediyelerine bakarlar,resimler çektirirler bu gelenekte halende devam etmektedir KÖYDE KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek


niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müsbet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN : Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK: Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır. FOLKLÖR Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,Manav dal sıksara oyunlarıdır


Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır,Ayrıca Cide kemençesi ve tepside çalınır iki kiĢilik topal oyunu oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of, Tokat kavalı meĢhurdur KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafınından Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.


Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komĢu köyler davet edilir mevlit okunur ,yemekler yenir çeĢitli eğlenceler düzenlenir. Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler.Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde


hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur çünkü meyve sebze yetiĢtirilir .Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü sebze meyve yetiĢtirilir ,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır Tarım toprakların azlığı dağınıklığı kır yerleĢim bölgesinin dağılmasına yol açmıĢtır SPOR 1992 yılında Cabir Nefesoğlu ve Abdullah Aslan tarafından ,gençlerin kumar ,alkol, kahveden uzaklaĢmaları için ,geriden gelen gençlere örnek olmaları için kurulan,forma rengi kırmızı beyaz olan Kurukavak spor futbol ve valeybolda mücadele etmiĢtir.1992 yılında 2 ci amatörden 1 ci amatöre Ģampiyon olup çıkar ve yıllarca Düzce Amatör liginde mücadele eder,fakat Ģuanda maddi imkansızlıklar yüzünden liglere iĢtirak edememektedir,bunun için tekrar köyün ileri gelenleri bu konuda duyarlı olmaya davet ediyorum.Ayrıca bu köyde önemli pehlivanlar yetiĢmiĢ tır bunlar Adem pehlivan,Hasan pehlivandır,eskiden köyde güreĢ çok yapılırdı maalesef Ģimdilerde yapılmamaktadır.Köyde Ģimdilerde futbola merak fazla olmasına rağmen maddi imkansızlıklar buna el vermiyor.

YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide Köyün en önemli özelliklerinden biri çarĢıya pazara gitmeden , köyün kendi ürünü olan yiyecekleriyle sofranızı kurabiliyor olmanızdır. Ekmeğinizi kendiniz piĢirerek nefis köy ekmeğinin tadına varabilirsiniz. Kara lahanadan yapılan mancar çorbası, ısırgan yemeği, fasulye turĢusu kavurması, hamur dolması, sarı burma, celecoĢ, malay, kaldirik turĢusu... ALT YAPI BĠLGĠLERĠ Köyde Yatılı ilköğretim Bölge Okulu vardır. Köyün içme suyu Ģebekesi vardır. Kanalizasyon Ģebekesi yoktur. Ptt Ģubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı var. Köye ayrıca ulaĢımı sağlayan yol asfalttır .Köyde elektrik ve sabit telefon vardır.Orman Toplu Koruma Merkezi Vardır.2 ilkokul,1 değirmen vardır1890 de 114 ,1935 te 586,1965 de1241,1997 de 1756,2000 de 1139 nufusu vardır,meyve ve sebzecilik had safhadadır ekonomiye katkısı büyüktür,1.5 kmlik Çilimli-Kurukavak yolu asfaltlanmıĢtır12 adet büz köyün muhtelif yerlerine yerleĢtirilmiĢtir % 87 hayvancılık teĢkil ediyordu,% 14 Buğday ve Mısır ekimi yapılıyordu 1871 birinci arazi yoklama defterinde,1922 de Bolu salnamesinde kaydı vardır,göçmen dağınık köy statüsündedir,6779 dönüm ziraat arazisi vardır,253 aile bununla uğraĢmaktadır,tarla alanı 1.512,fındık alanı 7.020 orman alanı 2.268 dönümdür1400 ton mısır üretimi yapılır,ormancılığın büyük önemi vardır,AktaĢ orman bölgesinde bulunurdu,ekonomik açıdan Düzceye bağlı kalan bir köydür ilk ilkokul 1946 yılında


ikincisi1992 yılında açılmıĢtır.Gençlik ve spor kulübü derneği vardır.1984-1999 Yılları arasında muhtarlık yapan Cabir Nefesoğlu 1999-2004 yılları arasında da il genel meclis üyeliğini yapmıĢtır,köyün yeni camisi,ilköğretim bölge yatılı okulu,sağlık ocağı,spor kulübü,telefon Ģebekesi,su Ģebekesi (Beylik mahallesine) ,okul lojmanları,köye ilk asfalt ve Çilimli‘den HemĢin‘e yine asfalt,köyde evlenme memurluğu ve nikah iĢlemleri ni yapan Cabir Nefesoğlu abımı bu örnek çalıĢmalarından dolayı köye yapmıĢ olduğu hizmetlerden dolayı teĢekkürü bır borç bilirim böyle çalıĢmalarını diğer köylere örnek olmasını dilerim 18. ve 19 .YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Köyde Davutoğlu DurmuĢ Bin Yakup 1910 yılında bin seksen kuruĢ vakıfa bağıĢ yapmıĢtır,eski adı Kuruca Ģehirdir,bu bölgede 2 adet vakıf mezra tespit edilmiĢtir,Bilad-ı Kadı mezrasına Mustafa ağanın ölümünden sonra Naib Hasan arzı ile oğulları atanmıĢtır 1706 da,diğer mezrada Molla fakı mezrasında Mutasarrıf Ahmed ve Hasan ölünce yerine Ahmed isimli Ģahıs tek baĢına mutasarrıf olmuĢtur.Temettuat defterinde baĢka ismi geçmemektedir KUTULUġ SAVAġINA KATILANLAR ġEHĠTLER : ĠSMAĠLOĞLU NURĠ D.1875 Ö. 1916 ġARK KAFKAS CEPHESĠ ER ABAZA ĠSYANINDA TÜTÜNCÜ MUSTAFA ÇETESĠNDE OLANLAR HAYDAR EFENDĠ----MEHMET EFENDĠ GAZĠLER

: HÜSEYĠN NEFESOĞLU MEHMET D.1895 VEDAT NEFESOĞLU DURMUġ

D.1953

KÖYE GELEN SÜLALELER NEFESOĞLU

NEFESOĞLU

GĠRESUN

DURU

DAVUTOĞLU

CEYLAN

ORDU

ULUBEY

KARSLIOĞLU

KARSLIOĞLU

KARS

ORDU

KILIFOĞLU

ÖZTÜRK

ORDU

ULUBEY

YILMAZ

YILMAZ

ORDU

ULUBEY

MEHTAROĞULLARI KOÇ

ORDU

ÇELIKLER

ÇELĠK

TRABZON

TÖNGELLER

TÖNGEL

GĠRESUN

BALCIOĞLU

BALCI

ORDU

ULUBEY

HAVUSLAR

ÖZCANLAR

ORDU

ULUBEY

OF

ULUBEY


ARSLAN

ORDU

ULUBEY

AYDIN

ORDU

ULUBEY

BEKTAġ

ORDU

ULUBEY

DAVUTOĞLU

ORDU

ULUBEY

DEMĠR

ORDU

ULUBEY

EVLĠ

ORDU

ULUBEY

NEFES

GĠRESUN

DERELĠ

TOPALOĞLU

ORDU

ULUBEY

TÜRK

ORDU

ULUBEY

TÜRKOĞLU

ORDU

ULUBEY

NOT :Davut-Demir-Ceylan-Aksoy-Yılmaz aynı sülaledir.Ġran Azeri kökenli Van dan Ordu‘ya oradanda Akçakoca‘ya gelmiĢlerdir.Nefes ve Nefesoğlu aynı sülaledir,bunlarda Konya dan Ordu‘ya ordan Akçakoca‘ya gelmiĢlerdir Yörük türler.Türkoğlu ile Türk aynı sülaledirler DĠKKAT EDĠCĠ UNSUR ORDU ULUBEY DEN FAZLA GÖÇ GELMESĠDĠR NOT : Bana yardımlarından dolayı sayın Cabir Nefesoğlu ve Hasan Ceylana teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi

: Ġbrahim Tuzcu

Köyün ismi Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Akç.K.Sitesi,Vikipedi özgür ans.Sitesi Drl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Akç,K.Sitesi,Vikipedi özg.ans.St Drl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Mustafa Kocadon,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vikipedi özg,ans.St Drl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez.

: Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Kenan Okan,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Turizm : Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Kenan Okan,Vikipedi özg ans,St Akç .K.Sitesi,Drl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomı : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Ġlçe Tarım Md.,Akç .K.Sitesi,Drl.Ġbrahim Tuzcu


Kültür : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ans.St Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Ert tv Necmi Sala,Görsel yay.S.4,Drl.Ġbrahim Tuzcu : Cabir Nefesoğlu, Ġbrahim Tuzcu

Spor

Köyün alt yapısı : Mustafa Kocadon,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ans.St Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Drl.Ġbrahim Tuzcu Temettuat

: Dr Zeynel Özlü

Ġstiklal savaĢı

: ġükrü Dönmez,Geltag net,Cabir Nefesoğlu,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Sülaleler

: Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Hüsamettin Kaya,Drl.Ġbrahim Tuzcu

KÜPLER

COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ

: Düzce

ĠLÇESĠ

: Akçakoca

KAYMAKAMI

: Mehmet Ünal

B . BAġKANI

: Fikret Albayrak

KÖY MUHTARI

: Resul Köse

TELEFONU

: 05385938726

POSTA KUTUSU

: 81650


NUFUSU

: 35 Hane,212 Nüfusu vardır

ESKĠ MUHTARLAR . 2009 de Resul Köse,2004de Yunus Öztürk,1999 de,Yunus Öztürk1994 deYunus Öztürk1989 de1984 de Yunus Öztürk COĞRAFĠ DURUMU : Düzceye 74 km, Akçakocaya 35 km uzaklıktadır,Rakımı 370 mt dir,En yüksek yeri 550 mt dir,2767 dekar fındıklık,377 dekar orman alanı vardır,KomĢu köyleri Kurukavak,Dilaver,Davutağa,Karatavuk tur KÖYÜN ĠSMĠ NERDEN GELĠYOR 1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiyeye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bir taneside Küpler köyüdür.Bizans imparatorunun getirttiği Romanya‘da bulunan Gagavuz Türklerinden silahĢör obaları buraya getirtir ve yerleĢtirir.Ayrıca Doğukaradeniz den 1916 yılında,Ordu,Giresun, göç gelerek buraya yerleĢmiĢlerdir.Neticede,Gagavuz Türkleri, Ceneviz,,Doğukaradenizden gelen göçler yaĢamıĢlardır. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır Çok eski bir Ceneviz ve Bizans lılar köyüdür burayı terk edip, 1973 yılına kadar Kurukavak a bağlı idiler,Kurukavak tan buraya inmelerin sebebi bunlar büyükbaĢ hayvancılığı ile çok uğraĢırlardı,hayvanlarını yüksek rakımdan korumak beslemek,su bölgesine yakın olmak için aĢağı doğru inerek burayı yerleĢim bölgesi haline getirip 1973 yılında Kurukavak tan ayrılıp ayrı muhtarlık olurlar Hıristiyanlar buradan göçüp gidince daha sonra buraya Ordudan gelenler Bizanslılara ait kalıntıları bozarak fındık ekmiĢlerdir her tarlayı kazıyınca büyük Ģarap küpleri çıkarmıĢ,hemen hemen her tarlada bu küplere rastlamak mümkündür,köylü burada çok küpler bulduğu için bu köye Küpler adını vermiĢler,yeni kurulan bir köy konumundadır. TARĠHĠ YERLER Hıristiyanlar buradan göçüp gidince daha sonra buraya Ordudan gelenler Rumlara ait kalıntıları bozarak fındık ekmiĢlerdir her tarlayı kazıyınca büyük Ģarap küpleri çıkarmıĢ,hemen hemen her tarlada bu küplere rastlamak mümkündür,köylü burada çok küpler bulduğu için bu köye Küpler adını vermiĢler.Ayrıca burada su değirmenleri vardı bunlarda zamanla kayboldu,yalnız Ģuan 1 adet değirmen mevcuttur,Rıfat Karaya aittir AKARSU VE DERELERĠ Küpler deresi buradan doğar Dilaver Esmahanımdan Uğurluya oradan Melen e dökülür,su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Ordulu dağı Yörük tepesi (960 ) Sivri tepesi eteklerinde kurulan köydür ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında


lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa Kum,TaĢ-Marn- Gre ( Kretese) sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZM

Turizm adına geliĢmiĢ köy değildir doğa yürüyüĢ parkuru ve tatlı su balıkçılığı yapılabilir bu balıklarında yanlıĢ avlanma neticesinde balıkların nesli de tükenmektedir devletin burayı da koruma altına alması lazımdır Hıristiyanlar buradan göçüp gidince daha sonra buraya Ordudan gelenler Rumlara ait kalıntıları bozarak fındık ekmiĢlerdir her tarlayı kazıyınca büyük Ģarap küpleri çıkarmıĢ,hemen hemen her tarlada bu küplere rastlamak mümkündür,köylü burada çok küpler bulduğu için bu köye Küpler adını vermiĢler.Ayrıca burada su değirmenleri vardı bunlarda zamanla kayboldu,yalnız Ģuan 1 adet değirmen mevcuttur,Rıfat Karaya aittir Buraların kültür bakanlığınca incelenmesi lazımdır ,araĢtırmalar yapılıp buraya bır özel lık kazandırılmalıdır,sakin, temiz ,deresiyle, ormanıyla, doğasıyla harika yeni kurulan bır köydür,av turizmine uygun konumda dadır.Bıçkı deresi Dede dağından çıkar Küpler-Dilaver i geçerek Gubi deresi ile Kıran mevkiinde birleĢirler bu dere boyunca doğa ve yürüyüĢ parkuru olarak değerlendirilmelidir CAMĠLERĠ


Ġlk cami,1965de ahĢap yapı 70 cemaatli, tek Ģerefelidir ,köylü tarafından yapılmıĢtır MEZARLIKLAR Köyde tek mezarlık vardır Kurukavak- Küpler arasındadır eski yol üzerindedir ,ayrıca 3 adet aile mezarlığı da vardır. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT :Buğday,Mısır BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesleri olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur..,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur. veriyor .Köyde armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği ,çoktur.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem


kazandırmıĢtır Ģimdilerde fındık tarımı ile geçinmektedir Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.köyün baĢlıca geçim kaynağı fındıkçılık,seracılık ,tavukçuluk az miktarda da yeni oluĢmakta olan kivi üretimi dir. Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, , arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır.Akçakocada eskiden 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardı.Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet


dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) Fındık ağaçların % 28 yaĢlıdır içinde mısır üretilir HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,Kaz,Hindi,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.burada eskiden Akçakoca‘nın en çok hayvan yetiĢtirilen bölgesi idi son yıllarda bu azalma göstermiĢtir,buraya hiç önem verilmemiĢtir hayvancılık çok revaçta olmasına rağmen mandıralar kurulmamıĢtır % 87 hayvancılık yapılmaktadır. ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,yine eskiden bu köyde ormancılık çok yapılmakta idi zengin bir köy olmasına rağmen buraya gereken ilgi gösterilmemiĢtir ve son yıllarda ormancılıkta tarihe karıĢmıĢtır AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,S sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR


Köyde kültür Doğu Karadeniz kültürü hakimdir.fırında yapılan mancarlı pidesi meĢhurdur,köydeki kadınlar fırınların baĢlarında bir arada olarak mancarlı pide yaparlar. Köyde kültür Hıdırellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler buda bizin köyümüzün unutulmaz biryanıdır. Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır.Köyün en kalabalık olduğu zaman yaz mevsimidir. Temel geçim kaynağı olan fındık ürününün hasat zamanı yaz mevsimi olduğundan köy halkının geneli bu mevsimde köyde bulunmaktadır. AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin;


Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme : Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin


bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer


köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır.


Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar ;Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler ĠMECE ÜSÜLÜ :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KIZ BEĞENME : Bayramlarda köyün Ģenlik yerinde herkes toplanır buradaki ağaçlara salıncaklar kurulur ilkönce kızlar biner sallanırken bu kızı beğenen erkek adayı silah atar ben seni istiyorum demektir,daha sonra diğer sıradaki kızlar biner sallanırken damat erkek adayı silahını ateĢler kıza beğendiğini vurgular bu böyle devam eder ,sıra erkeklere gelir erkekler sallanırken kız gelin adayı hemen ailesine söyler,bu kızda silah atar bu böyle devam devam eder eĢlerini alan kız ve erkek kesinlikle baĢkası ile evlenemez sahiplenemez birbirleriyle evlenirler. GÜREġLER :Köyde köy Ģenlik yerinde davul zurnalı maniler eĢliğinde çok güzel güreĢler olur fakat bu güreĢlerde Ģimdilerde ilgisizlik yüzünden yapılmamaktadır. SĠVĠġ :Köyde Dadalı köydeki gibi SĠVĠġ ( Kaçmak) demektir bu oyun her bayramda oynanmaktadır.Oyunda bir halat ip,bir de 2 adet çuval vardır bu 2 çuval bu halatın ucuna bağlanır bu oyun aletini oyunu yönetecek yönetici alır,2 Ģer eĢli oyuncular olur bunlar önlü arkalıdır arkadaki oyuncu öndeki oyuncuyu elleriyle sarılır öylece bekler ellerini bırakırsa ebe olur ,bunlar bır daire oluĢtururlar,daire içerisindeki yönetici,daha önce belirlenen ebe bu ebe daire dıĢındadır ebeye konuĢmaya baĢlar yönetici ebenin hep kötü yanlarını söyler kötüler bunu derken yönetici ebe nın üzerine bu çuvallan hücum eder vurmaya çalıĢır ebe kaçar yönetici kovalar ebe kaçar yönetici kovalar ,yönetici ebe nın kötü yanlarını söylemeye devam ederken bır yandan da bu oyun aletini ebeye vurur,bitince yönetici SĠVĠġ der ve dairede eĢli duran sırası gelen ebe yerini daire dıĢında alır bu ebe aynı zamanda eĢinden elini bırakanda ebe olur bu böyle dairedeki eĢler bitinceye kadar devam eder,rivayete göre bunun anlamı köydeki gençler çalıĢsın tembel olmasın kötü alıĢkanlıklar yapmasın,baba annesine


akrabalarına iyi davransın örnek insan olsun diye milletin içinde onu rencide eder ki bunlar utansın böyle Ģeyler yapmasınlar diye bu oyun icat edimiĢtır,güzel örnek alınacak bir oyundur,bu oyun her bayramda oynanmaktadır. TAKLA OYUNU :Bayramın son günü akĢamı takla oyunu oynanır,4 kiĢi ebe olur bunlar eğilerek omuzlarını sırt sırta verirler bir daire oluĢtururlar,diğer taraftan da sıraya geçen oyuncular vardır bunlar bu ebelerin üstüne atlayarak takla atarlar,eğer yere düĢen olursa bu oyuncu ebe olur. EġEK ATLAMA:Ayrıca bir hakem 5 ebe oyuncu ile oynanan eĢek oyunu vardır bu 5 oyuncu ebedir bunlar eğilerek eĢek Ģeklini alırlar,sıradaki oyuncular sırasıyla koĢarak bunların üstüne bu diğer 5 oyuncu koĢarak atlarlar üzerlerine binerler ilk atlı yan oyuncu alta ki ebe oyuncuya parmaklarıyla bu kaçtır der seslenir altakı oyuncu bu üsteki oyuncunun dediği rakamı bilemezse üsteki oyuncular bu ebe oyuncuların sırtında durmaya devam ederler,bilirseler üstekiler ceza olarak alta ebe olurlar bu oyunda böyle devam eder. SOPALI HALAT ÇEKME :Bu oyunda ortaya bir çizgi belirlenir kalın bir sopa vardır bir tarafta bir gurup diğer tarafta baĢka gurup vardır,ilk baĢtaki oyuncular bu sopayı tutarlar arkasında 5 er kiĢilik guruplar vardır bunlar birbirini çekerler hangi ilk oyuncu bu sopayı bırakırsa vede bu çizgiyi geçerse mağlup ilan edilir KÖREBE OYUNU: burada da 3 oyuncu, 1 halat ip,2 adet taĢ,1 yere çakılan kazık sopa,1 de bezden yapılmıĢ kamçı vardır,ilkönce bu kazık çakılır halatın orta bölümü bu kazığa bağlanır bu halatın bir ucu bir ebe oyuncuya diğer ucu diğer ebe oyuncuya bağlanır bu bağlanan 2 ebe nın gözleri bir bezle bağlanır gözleri görmezler kazığın yanındaki oyuncu hakemdir,bu bir ebenin elinde 2 adet taĢ vardır bu taĢları çarptırarak diğer ebeyi harekete geçirir bu ebe elinde de bulunan bezden yapılan kamçı vardır taĢın sesine giderek bu ebeye bu kamçıyla vurmaya baĢlar bezende hakem oyuncuya da vurabilir bir daire Ģeklinde dönerek bu oyun böyle devam eder,dıĢarıdakilerde bu kamçılı ebeyi yanlıĢ yönlendirirler oyun uzasın diye BAYRAMI UĞURLAMA : Burada da son gün davullar çalınır,köyde dolaĢılır,maniler söylenir, köy meydanında halaylar ,köçekler,Ģarkılar,silahlar atılır,oyunlar oynanır ve bayram bu Ģekilde uğurlanır KIZ ALMA : Köçekler eĢliğinde köyün Ģenlik yerinde köçekler köçek,oyunlar oynarlar,Alaplı çıftelesi dediğimiz figurleride yaparlar,köylüde bu köçeklere de köylü eĢlik eder,silahlarda atılır,daha sonra köçekler eĢliğinde köylü damat evine giderler,kızın annesi damat evinden baklava ,tavuk ister,yollarına kilim serilmesini ister bir koç ister bunların gerçekleĢtirmesini ister damat evinden damat evi biraz naz yapsa da bunların hepsini yaparlar kız arabadan inerek eve doğru giderler evin kapısından geçerken elleriyle evin bütün kapılara ellerini sürer,giriĢ kapısının önüne parça ekmek koyar uğurlu gelsin dıye,daha sonra enson gelin yatak odasına gelir orda damat tarafından duvağı açılır akraba ve damat tarafından hediye leri takılır,bu arada misafirler gelinin çeyizlik hediyelerine bakarlar,resimler çektirirler bu gelenekte halende devam etmektedir KÖYDE KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek


niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müsbet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN : Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır. FOLKLÖR :Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,Manav dal sıksara oyunlarıdır


Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır,Ayrıca Cide kemençesi ve tepside çalınır iki kiĢilik topal oyunu oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of, Tokat kavalı meĢhurdur KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardırAkçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafınından Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde


giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komĢu köyler davet edilir mevlit okunur ,yemekler yenir çeĢitli eğlenceler düzenlenir. Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler.Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur çünkü meyve sebze yetiĢtirilir .Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü sebze meyve yetiĢtirilir ,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur


Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır Tarım toprakların azlığı dağınıklığı kır yerleĢim bölgesinin dağılmasına yol açmıĢtır SPOR Köyde spor merakı yoktur,federe veya gayri federe kulüpleri yoktur,köyün gençleri boĢ vakitlerini kahve köĢelerinde geçirmektedir spora ilgi azdır

YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide Köyün en önemli özelliklerinden biri çarĢıya pazara gitmeden , köyün kendi ürünü olan yiyecekleriyle sofranızı kurabiliyor olmanızdır. Ekmeğinizi kendiniz piĢirerek nefis köy ekmeğinin tadına varabilirsiniz. Kara lahanadan yapılan mancar çorbası, ısırgan yemeği, fasulye turĢusu kavurması, hamur dolması, sarı burma, celecoĢ, malay, kaldirik turĢusu... ALT YAPI BĠLGĠLERĠ Köyde, ilköğretim okulu vardır ancak kullanılamamasının yanı sıra taĢımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün içme suyu Ģebekesi vardır ancak kanalizasyon Ģebekesi yoktur. Ptt Ģubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Ancak mobil sağlık hizmetinden faydalanmaktadır Köye ayrıca ulaĢımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon 1 cami,1 değirmen vardır.1997 de 252,2000 de 214 nufusu vardır,3 km lik köy yolu asfaltlanmıĢtır,köy tarla yolları açılmıĢtır,çok eski köy olmasına rağmen 1871 birinci arazi yoklama defteri ve 1922 Bolu salnamesinde kaydı yoktur ilk önceleri Kurukavak köyüne bağlı idi,yeni kurulan bir köydür ilk ilkokul 1967 yılında açıldı göçmen az dağınık köy statüsündedir 18. ve 19 . YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Temettuat defterinde kaydı yoktur KURTULUġ SAVAġINA KATILANLAR Yeni kurulan köy olduğu için bu köy kurtuluĢ savaĢına katılmamıĢtır KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER KILIFOĞULLARI KIRHASANOĞLU KÖSELER HIDIROĞULLARI KÖSEOĞLU TÖNGEL

ÖZTÜRK KARA KÖSE HIDIR

ORDU ORDU ORDU GĠRESUN GĠRESUN GĠRESUN

ULUBEY ULUBEY ULUBEY GÖRELE GÖRELE GÖRELE


YILDIRIM GĠRESUN YOLDAġ ORDU ULUBEY NOT :Öztürkler Trabzon BeĢikdüzü‘nden , Ordu Ulubeye oradanda Akçakoca‘ya gelirler Kurukavak‘taki Öztürkler aynı sülaledir DĠKKAT ÇEKĠCĠ OLAN ORDU ULUBEYDEN ÇOK GÖÇ GELMESĠ NOT : Bana yardımlarından dolayı Cabir Nefesoğlu ve Hasan Ceylan a teĢekkür ediyorum

Kaynak Coğrafi bölgesi

: Ġbrahim Tuzcu

Köyün ismi Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özgür .ans.Sitesi Drl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Akç ,K.Sitesi,Vikipedi özg.ans.St Drl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Mustafa Kocadon,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vikipedi özg,ans.St Drl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez.

: Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Kenan Okan,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Turizm : : Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Kenan Okan,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg ans,St Drl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomı : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Ġlçe Tarım Md.,A.K.Sitesi,Drl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ans.St Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Görsel yay.S.4 Ert Necmi Sala,,Drl.Ġbrahim Tuzcu Köyün alt yapısı : Mustafa Kocadon,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ans.St Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Drl.Ġbrahim Tuzcu Sülaleler

: Cabir Nefesoğlu,Hasan Ceylan,Hüsamettin Kaya,Drl.Ġbrahim Tuzcu

MELENAĞZI


COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Süha Özkök TELEFONU : 05379263663 - 05072502727 POSTA KODU : 81650 NÜFUSU : 300 Hane, 974 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLARI : 2009 de Süha Özkök,2004- Gürsel IĢıklı- 1999-Mahzar Turgut,1994-Sabri Çiloğlu,1889-Sabri Çiloğlu COĞRAFĠ DURUMU :Düzce ye 56 km,Akçakoca ya 17 km uzaklıktadır,denizden 5 yüksekliliktedir,en yüksek yeri 100 metredir,rakım 25 tir .3171 dekar fındıklık, vardır.KomĢu köyleri, Nazımbey,HasançavuĢ,PaĢalar,Uğurlu dur.

KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR 1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiyeye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bir taneside Melanağzı köyüdür.Bizans imparatoru Romanya Dobruca‘da bulunan Gagavuz Türklerinden silahĢör obaları buraya getirtir ve yerleĢtirir,bunlar burada bazı köyler kurarlar bu köylerden bir taneside Melenağzı köyüdür.Ayrıca M.Ö.377 yılında Batı Trakya‘dan gelen Bitinyalılar vardır,bunların kralları Bias tır,bunların kurduğu köylerden bir taneside Melenağzı köyüdür. Ayrıca1877 yılında Osmanlı-Rus savaĢından bıkan Doğukaradenizden Artvin‘den,ve 1916yılında da göç gelerek buraya yerleĢmiĢlerdir.Neticede Bitinya,Ceneviz,Bizans,Gagavuz Türkleri,Doğukaradenizden gelen göçler yaĢamıĢlardır. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de


Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır Köyün ismi ilkönce Bitinyalılar zamanında MELAN dır. Rumca bir kelimedir (kıyı dere kenarı) demektir Türkmenler zamanında MELEN olmuĢtur.Cumhuriyet döneminde MELENAĞZI olur. Bu köyde yasayanlar Bugün ki Gürcistan sınırlarında yer alan Acara Özerk Cumhuriyetinin Batum iline bağlı köylerden 1877-78 diye bilinen Osmanlı-Rus savaĢı; halk arasında bilinen adı ile 93 harbi sonrasında göç eden muhacir Gürcüler (çveneburi) tarafından kurulmuĢtur. Melenağzı köyünde hala Gürcüce konuĢulmaktadır. Melenağzı köyü adını; Karadenize dökülmekte olan Melen çayı ve bu çayın denize döküldüğü ağız kelimelerinin birleĢtirilmesi ile MELENAĞZI adını almıĢtır. Gürcüce adı Melenipiri (Melenağzı) Sopeli(köyü) dir.1874 yılında Batum muhaciri Makriha mahallesinden Ahmetoğlu Ali Reis arkadaĢı Mehmetoğlu Mustafa ,Ahmet ağa,( Pehlivan oğullarından),Ġslam Medoğulu ,Ġhtıyaroğulları ( bunlar lazdır Hopa dan gelmiĢlerdir) 1878 yılında Batum limanında Türkiyeye gelmek isteyen göçmenler vardır ,Yavuz gemisi bu göçmenleri alır sırasıyla Giresun,Ordu,Samsun,Sinop,Akçakoca limanlarına bu göçmenleri bıraka bıraka Ġstanbul‘a varır.Osanhadze ,Kokolize Ahmet adlı kiĢiler Cihadı Ekber ilanı üzere din ve namus mücadelesi için Türkiyeye iltica etmiĢlerdir ilk önce Rezeye gelirler orda düĢman iĢgali olunca batıya göç etmeye baĢlar lar,takalarla Ordu Ünye‘ye gelirler burada sıtma hastalığın fazla olması nedeni ile burada fazla kalmazlar,bunlardan bazıları Ünye‘nin yüksek kesimlerine bazıları da Ġstanbul Sarıyer Ģimdiki Acarken tin bulunduğu yere gelir yerleĢirler burada da kurt çakal gibi hayvanlardan rahatsız olurlar,burayı da terk edip Ġstanbul ġileye deniz kenarına yerleĢirler fakat burayı da benimsemezler o zamanlar Akçakoca göçmen Ģehri olarak anılmaktadır bu arada Akçakocaya 2-3 kiĢi gönderilir ve Ģimdiki köprünün olduğu yere kadar gelirler buradaki melen ırmağına hayran kalırlar burayı benimserler tekrar Ġstanbul ġileye geri dönerler burayı anlatırlar ve burada göçleri alıp takalarla Melenağzına gelirler Ģimdiki Pehlivanoğlu mezarlığının bulunduğu yere yerleĢirler.Ali Reis çok iyi bir gemici idi,Deniz ceylanı ismi takası ile gelmiĢlerdir .Daha sonra memleketteki akrabalarına da çağırarak buradaki köyün nufusunun artmasını sağlamak için buraya kendi akrabalarını getıttirmiĢlerdir,bunlar buraya geldiklerinde köyde Bizanslılar yoktu yalnız köyün 5 km ilerisinde Nazımbey köy vardır burada Bizanslılar vardır,hatta bır rivayete göre Ġstanbul boğazı ayrılmadan önce Nazımbey,Uğurlu,Melenköy buralar hep deniz miĢ ,ve Nazımbey köyünde Cenevizliler tarafından burada çok orman ve kereste olduğu için 150 adet kayık ve mavna lar yapmıĢlardır. Bu denizler daha sonra Ġstanbul boğazı ayrılınca buradaki denizler çekilmiĢtir.Eski yerleĢim birimidir 1877 den önce en son Türkmenler varmıĢ bunlar Hıristiyanlardan sonra bunlarda burayı terk ederler,bazılarda 1877 de doğu Karadenizden gelen Gürcülerle yıllarca yaĢamıĢlardır Karadenizden gelen Gürcüler ilk önce Melen kıyısına barakalar kurarlar,burada eskiden oturan Hüseyin Fevzi paĢa vardır,bu göçerler paĢanın arazisini iĢgal ederler paĢa Ģikayetini bildirse bile hükümet 75,500 kuruĢ bedele bu araziyi paĢadan alır ve göçerlere verir paĢa bu tarlaları uzun Osman bin Ahmet tarlası,Yazıcıoğlu Ġbrahim tarlası, Topaloğlu Hüseyin tarlası, Demircioğlu Mehmet bin Ġsmail ve kahveler denen arsalarını Medoğulu Hasan Ağaya satmıĢtır.Bu köye ilk gelenler Melekoğlu (TULUAY ) lardır . Ahmet Yılmaz (Kokolize) ilk muhtarı idi. 1910 yılında Akçakoca Kocaali sahil yolunun,17.km. Melen çayının denize döküldüğü yerde bulunan Ģirin bir tatil köyüdür. Köyümüz, meĢhur Melen çayının ilginç yarımadalar oluĢturarak, kıvrım kıvrım dolanıp Karadeniz‘e kavuĢtuğu yer itibarıyla Melenağzı adını almıĢtır. Melen çayının bir baĢka özelliği ise: Birbirlerine komĢu olan Düzce ve Sakarya il sınırlarını belirlemekte yıllardır egemen olması, ortasından aktığı geniĢ ve verimli ovalara ana Ģefkati gösterircesine kol kanat gerip, Nadide görünüĢüyle seyredenlerine parmak ısırttıran, endamlı bir güzelliğe sahip olmasıdır. Halkının büyük bir kısmının anadili atalarından günümüze kadar süregelen Gürcüce dilidir. Köy halkı geçimini: Tarım (Fındık, mısır vs)ve deniz ürünlerinden (Balık, midye, salyangoz ) sağlamaktadır.Sakarya hududunda bulunan Caferiyedeki Abazalarla yıllarca çok yakın iliĢkiler içerisinde yaĢamıĢlardır Sahillerimizin temiz kumsalı, denizi ve


halkın turizme verdiği önemiyle, köyümüz yurt içinde hatta Avrupa‘da adı sayılı mesire beldesi haline gelmiĢtir. Kamu hizmetlerinin yeterli olmayıĢı, komĢu köylerle olan turizm potansiyelimizi de olumsuz olarak etkilemektedir. Buna rağmen halkımız kendine düĢen görevinin bilincinde olup, her alanda maddi manevi yardımlarını esirgemeksizin, hummalı bir Ģekilde çalıĢmaktadır. Melen çayının balıkçı barınağına kavuĢmasıyla gerek coğrafi, gerekse hizmet açısından balıkçılık sektörünü daha da elveriĢli hale gelmiĢtir. Güzel köyümüz, onlarca Öğretmen, doktor, mühendis, kaymakam ve sınırsız yetiĢtirdiği sanatkârıyla müessir medeniyet seviyesine ulaĢtığını ve kültürel düzeyde adından söz ettirmesini baĢarmıĢtır. Resimlerinden de anlaĢılacağı gibi tüm köy halkı, sevecen, güler yüzlü ve oldukça misafirperverliğiyle tipik bir Karadenizli görünümü sergilemektedir. Fıkrasıyla, horonuyla tatlı Ģakalarıyla doğrusu cana yakınlılığıyla sevilmeyi, gönüllerde taht kurmasını bilmiĢtir TARĠHĠ YERLER 11. Yüzyılda Bizanslılara ait 92 adet Bizans altını bulunmuĢtur.1953 yılında. Akçakoca Sakarya il sınırını belirlemiĢtir.Melenağzı açıklarında batık gemiler vardır,bazı evlerde amforalar vardır bir tanesi Rus arkeleog Kozirat adıyla anılan amforadır ki bu 7. yüzyıla aittir Köyde araĢtırmalar yapılırsa eski dönemlere ait daha çok kalıntılara rastlanabilir ve köye turizm açısından çok fayda sağlayacağına inanıyorum.Orhan gazi nin yaptırdığı çandı cami içinde,bir adeti de Akçakoca da Kapkirli mahallesinde koç baba türbesi içinde peygamberimizin sakalı Ģerifi bulunmaktadır,bunlar koruma altına alınmıĢtır.her bayram arifesinde burası ziyaret edilmektedir.Ormanlık bölgesi olan yukarki köylerden kesilen ağaçlar tomruk haline getirilerek Küpler deresi ve Uğurludan Melen den deniz kıyısına sallarla getirilir ve buradan nakliyesi yapılırdı,Orhan beyin yaptırmıĢ olduğu caminin üstüne 1975 yılında cami yanında bulunan 3 adet kavlan ağacından 1 adeti caminin üzerine kendiliğinden yatar 45 dakika sora tekrar ağaç kendini düzeltir ve köylü bunu üzerine ĢaĢkına döner bu dikkat çekici olay yaĢandığı için köylü buraya daha da önem vermektedir.Köy çok eski köy olmasına rağmen tarihi açıdan Ģimdilerde fakirdir .ġimdiki Melen deresinin geçtiği köprünün yanında köprünün güneyinde tarihi Bizanslılara ait mezarlıklar vardır,mezarlıklar kiremitlerle örtülmüĢtür halen bu mezarlıklar mevcuttur,üzerine kavak ağaçları dikilmiĢtir,burası yeni yol için istimlak edilmiĢtir ileride bu mezarlığı da munkariz olacaktır.Eski ilkokulun bulunduğu yerde de yine Bizanslılara ait mezarlıklar vardır burada bu okul yapılırken çok insan iskeletlerin çıktığını görmekteyiz,hatta burada kilise artıkları tuğla parçalarına rastlamak mümkündür,bu mezarlıklarda munkariz edilmiĢ, burada mısır ekimi yapılmaktadır,bu arazi halen boĢtur,bu mezarlıkların koruma altına alınsaydı köye turizm adına çok önem kazandıracaktı fakat bu tarihi mezarlıklar munkariz edilip tarla haline getirilmiĢtir AKARSU VE DERELERĠ


Küpler deresi,Gubi deresi,Dilaver deresi Davutağa deresi birleĢerek Melen çayına dökülür Melen çayından Ġstanbul‘a su sevkiyatı yapılmaktadır,2007 yılında melen barajı Japonlar tarafından yapılmıĢ büyük bir projedir Melen deresinin bölgeye çok önemi vardır, su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞ VE TEPELERĠ Ordulu Dağı eteklerinde kurulmuĢtur,Yörük tepesi 960mt. ĠKLĠMĠ: En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZĠMĠ


Köy köydes yardımı ile güzelleĢtirilmiĢtir,köyde balıkçılık ön safhadadır,çok büyük gırgırlar,sandallar M elen deresinin bir liman vazifesi görmesi buraya büyük önem kazandırmıĢ balıkçılığı da ön safhaya çıkarmıĢtır burada her gün taze her türlü balık bulmak mümkündür,balıkçılık ve fındıkçılıkla geçimini sağlayan Ģirin bir köydür.Ayrıca uzun plajı,sahil Ģeridi,melen deresi,güzel yazlık villalar vardır.Düzce iline bağlı Melen Çayı‘nın Karadeniz‘e döküldüğü alanda kurulmuĢ Ģirin bir Gürcü köyüdür. Buraya yerleĢik Kafkas Gürcü göçmenleri, Batum‘un Karadeniz sahillerinden 93 Harbi diye anılan 1876-1878 Osmanlı-Rus Ġmp. SavaĢı sonrası, Rus ilhakından kaçmak suretiyle bu bölgeye gelmiĢlerdir. Melen Ağzı halkı bu bölgeye diğer göçmenlerden daha sonra gelmiĢler, çevrede yerleĢik Kastamonu sancağına bağlı yerli halk ile göçmen diğer Kafkas halklarıyla birlikte, oldukça kanlı mücadelelere giriĢmiĢ, Melen Çay‘ı Kanlı Melen olarak anılır olmasına karĢın, burayı vatan edinerek, bir daha da Melen Çayı deltasından ayrılmamıĢlardır.. Bölge halkının çoğunluğu balıkçılık ve fındık üreticiliği ile geçinmektedir. Aynı zamanda y erli turistlerin deniz mevsiminde çok tercih ettikleri mükemmel plajı görülmeye değerdir. Köyün eğitim düzeyi oldukça yüksektir.,bunun nedeni ise köyde 2 katlı medrese vardı,medresede Tefik efendi vardı eski yazı okuturdu köyde herkes bu Tefik efendi sayesinde okuma öğrenmiĢtir,bundan dolayı köyden çok tahsilli kimseler çıkmıĢtır,örnek alınacak köy konumundadır,bundan dolayı bu köyü kutluyorum . Köyde yetiĢen gençlerin %65 ‗i yüksek okul, tamamı lise ve dengi okul mezunudur Köyün bütününde günlük konuĢma dili Gürcücedir. Bazı Türkçe kullanılan isimler dıĢında Acara-Guria lehçesi Gürcüce konuĢulmaktadır. Köy halkı köyün otantik yapısını korumaya azami özen göstermektedir. Köyde halen 150 -200 yıllık eski evlere rastlanmaktadır,tahtadan yapılan bu yapılar otantik yapıya sahiptirler. Bu evler özüne uygun olarak ustaca restore edilmekte, kendi tarihi dokusu içerisinde korunmaya çalıĢılmaktadır. Köyde eski imece usulü ( meci) çalıĢma devam etmektedir. Aileler baba mirası arazilerini erkek çocuklara devrediyor. Bu nedenle de köye dıĢarıdan insanların yerleĢimi engellenerek kapalı toplum özelliğini sürdürmektedir. Evliliklerse, yine akraba olmayan sülaleler arası yapılmaktadır. Ancak bu gelenek günümüzde tüm köyün birbirine bir Ģekilde akraba olması sebebiyle çevre Ģehirler ve köylerdeki Gürcü ailelerle iliĢki içine girmek suretiyle gerçekleĢtirilmeye çalıĢılmaktadır. Yerli halk dıĢarıdan bir kiĢiye, ekonomik Ģartlar ne kadar gerektirse de, arazi satmamaktadır.Yada köy halkının buna rızası aranmaktadır. Köy halkının geleneksel yapıyı korumaktaki bu hassasiyeti son derece saygıdeğer bir davranıĢtır.Çağın getirdiği globalleĢme süreci içerisinde, içine girdiğimiz arabesk kültür asimilasyonu tehlikesinde, kendini bu derece koruyabilmeyi baĢarmıĢ, öz kültürü ve gelenekselliği kaybetmemekte bizlere göre daha fazla mücadele


etmiĢ,bu köy halkı önünde, saygı ile eğiliyorum. Tüm hemĢerilerimizi kültürel değerlerimizi korumakta ve geliĢtirmekte Melenağzı Köyü Gürcü halkı gibi davranmaya, nadide kalmıĢ bu köyümüze sahip çıkmaya davet ediyorum.Sahilde kurulan Melenağzı oteli buraya önem kazandırmıĢtı ama bu otel Ģimdilerde kapanmıĢ hizmet vermemektedir ,köyde yeni yapılan villalar,siteler köye güzel görünüm kazandırmaktadır,pansiyonculukta yapılan bu güzel köyde turizm açısından çok büyük bir önemi vardır.Ayrıca Melen ırmağının Uğurlu köyüne kadar ıslah edilip bu 6 km lik ırmak parkurunu sandallarla ağaçların içersinden Melenağzından Uğurlu köyüne kadar geziler düzenlenmeli turizm açıdan kazanç sağlanmalıdır bu gezi turunun mükemmel bır proje olacağını hayata geçirilmesini temenni etmekteyim,ayrıca Avrupa birliği tarafında düĢünülen olimpiyat köyü konusunda da çalıĢmalar hızla ilerlemektedir bununda en kısa zamanda çözülüp turizm açısından çok önem kazanacağını ümit ediyorum,iĢte bu köy Akçakoca‘nın turizm açısından çok büyük önemi vardır buraya artık biraz daha önem verilmesini diliyorum Melen Çayı‘nın denize döküldüğü yere ismini veren Melenağzı‘nda, su çok sığ. Özellikle çocuklarıyla tatil yapanlar tarafından tercih ediliyor. Kilometrelerce uzanan doğal plajdaki kum hem çok ince hem de çok temiz; denizden çıktıktan sonra üzerinize yapıĢarak sizi rahatsız etmiyor. Melenağzına hem karadan hem de denizden tekne ile ulaĢabilirsiniz. Bu koyda bol balık çıkıyor. Deniz ve güneĢ, sizi yormaya baĢlamıĢsa, özellikle güneĢin kuvvetli olduğu saatlerde bir Ģeyler atıĢtırıp dinlenebileceğiniz kır kahveleri ve gazinolar size hizmet etmek için bekliyor.Köyün balıkçı barınağına kavuĢması çevre balıkçılığına ve deniz taĢımacılığını daha elveriĢli hale getirmiĢtir,sahillerin tertemiz olması,halkın turizme çok önem vermesini göstermektedir,hatta 5 km lik kumsalda yürüyüĢ yapılabilmektedir CAMĠLERĠ

Köyde 2 camii vardır ,birincisi Yenimahalle‘de ahĢap yapı 100 cemaatli,Ģerefesi yoktu,burası daha sonra yıkılarak yerine 1968 yılında tek Ģerefeli,100 cemaatli,tuğla yapı olan bır cami yapılmıĢtır.Diğer cami ise iskele cami dediğimiz Orhan beyin 1370 yılında yaptırdığı çandı cami yanına daha sonra Karadenizden gelen göçmenlerin yaptırdığı cami1915 yılında yapılır, fakat bu camide1987 yılında yıkılarak bunun yerine 1988 yılında betonarme yapı,tek ġerifeli,500 cemaatli yapıdır, köylü kendisi yaptırmıĢtır,mühendisi değerli ağabeyim Nazmi Çiloğlu olmuĢtur. MEZARLIKLAR Köyde Ģuan tek mezarlık vardır,halen burası kullanılmaktadır Yenimahalle‘de yolun altında deniz sahilindedir ,diğer eski mezarlık ise Ģimdiki mendireğe yakın deniz sahiline yakındır


1878 de gelenler ilk buraya defin iĢlemlerini burada yaparlardı bu mezarlık Ģuan kullanılmamaktadır ama halen mevcuttur üzerine çamlar ekilmiĢtir.Köyde ayrıca aile mezarlıkları da vardır.ġimdiki Melen deresinin geçtiği köprünün yanında köprünün güneyinde tarihi Bizanslılara ait mezarlıklar vardır,mezarlıklar kiremitlerle örtülmüĢtür halen bu mezarlıklar mevcuttur,üzerine kavak ağaçları dikilmiĢtir,burası yeni yol için istimlak edilmiĢtir ileride bu mezarlığıda munkariz olacaktır.Eski ilkokulun bulunduğu yerde de yine Bizanslılara ait mezarlıklar vardır burada bu okul yapılırken çok insan iskeletlerin çıktığını görmekteyiz,hatta burada kilise artıkları tuğla parçalarına rastlamak mümkündür,bu mezarlıklarda munkariz edilmiĢ, burada mısır ekimi yapılmaktadır,bu arazi halen boĢtur,bu mezarlıkların koruma altına alınsaydı köye turizm adına çok önem kazandıracaktı fakat bu tarihi mezarlıklar munkariz edilip tarla haline getirilmiĢtir Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ

TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır,Arpa,Pirinç BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,köyde balıkçılık yapan çoktur.Balıkçılık çok ravactadır hemen hemen hergün her çeĢit taze balık bulunmaktadır,köylü geçimini balıkçılık ve fındıkçılık çok miktarda yapılmaktadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır. kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur..Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur. ,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı


bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada eskiden ,1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır. Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan


yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILIK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.Köyde ileri derecede balık avcılığı yapılmaktadır hemen hemen her evin balık avlama edevatları vardır ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,Köyde ormanlık alanı seviyesi düĢük seviyededir% 8 gibi AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz ,Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.Sahil kesiminde martılar vardır ama köylüler bunlarla ilgilenirler Melen kenarında avlanmak için gelenler vardır ördek avı fazlaca yapılmaktadır. KÜLTÜR Genellikle Kafkas Gürcü ve Doğu Karadeniz kültürü hakimdir biraz yozlaĢma görülse de bu gelenekler devam etmektedir Köyün bütününde günlük konuĢma dili Gürcücedir. Bazı Türkçe kullanılan isimler dıĢında Acara-Guria lehçesi Gürcüce konuĢulmaktadır. Köy halkı köyün otantik yapısını korumaya azami özen göstermektedir. Köyde halen 150 -200 yıllık eski evlere rastlanmaktadır. Bu evler özüne uygun olarak ustaca restore edilmekte, kendi tarihi dokusu içerisinde korunmaya çalıĢılmaktadır. Köyde eski imece usulü ( meci) çalıĢma devam etmektedir. Aileler baba mirası arazilerini erkek çocuklara devrediyor. Bu nedenle de köye dıĢarıdan insanların yerleĢimi engellenerek kapalı toplum özelliğini sürdürmektedir. Evliliklerse, yine akraba olmayan sülaleler arası yapılmaktadır. Ancak bu gelenek günümüzde tüm köyün birbirine bir Ģekilde akraba olması sebebiyle çevre Ģehirler ve köylerdeki Gürcü ailelerle iliĢki içine girmek suretiyle gerçekleĢtirilmeye çalıĢılmaktadır. Yerli halk dıĢarıdan bir kiĢiye, ekonomik Ģartlar ne kadar gerektirse de, arazi satmamaktadır.Yada köy halkının buna rızası aranmaktadır. Köy halkının geleneksel yapıyı korumaktaki bu hassasiyeti son derece saygıdeğer bir davranıĢtır. Çağın getirdiği globalleĢme süreci içerisinde, içine girdiğimiz arabesk kültür asimilasyonu tehlikesinde, kendini bu derece koruyabilmeyi


baĢarmıĢ, öz kültürü ve gelenekselliği kaybetmemekte bizlere göre daha fazla mücadele etmiĢ,bu köy halkı önünde, saygı ile eğiliyorum. Tüm hemĢerilerimizi kültürel değerlerimizi korumakta ve geliĢtirmekte Melenağzı Köyü Gürcü halkı gibi davranmaya, nadide kalmıĢ bu köyümüze sahip çıkmaya davet ediyorum. KÖYDE Evlenme Geleneği .:Genellikle evlilikler köy içinden yapılır. Köyün büyüklerinden bir kaç kiĢi, kızı istemek için, kız evine gönderilir. Kız tarafı ve kız, evlenmek için oluru verince bir kaç gece sonra söz yapılır. Söz gecesinde yüzükler takılır ve Gürcü oyunları oynanır. Bir misafir geldiğinde veya söz kesildikten sonra kızlar ve erkekler evde beraber toplanarak eğlenirler. Bu eğlenmeye bizde "toplantı" denir. Toplantılarda aramızdan seçtiğimiz kiĢilere makyaj yapılır. ÇeĢitli giysiler giydirilir ve piyes oynatılır. Ayrıca yöresel oyunlar olan: ġapka, 3-5-1, meyve sepeti, istasyon, el vurmaca, ot derdim var, sessiz sinema, terlik geçirme gibi oyunlar oynanır.Kına gecesinde gelin evinde oyunlar oynanır ve gecenin ilerleyen saatinde kına karılır. Gelin hazırlanır, kızlar gelinin etrafında toplanır, kızın yengeleri tarafından kına yakılır, gelin kayınvalidesinden hediye alıncaya kadar elini açmaz. Kına yakılırken bir taraftan da kızlar türkü söyleyerek gelini ağlatmaya çalıĢırlar. Kına yakılması bittikten sonra gelini kız arkadaĢları sandalyesiyle birlikte havaya kaldırır ve damadın adını söylettikten sonra gelini yere indirirler. Düğüne gelecek misafirler için sabahın erken saatlerinde yemek piĢirilmeye baĢlanır. Her çeĢit yemek yapılmasına karĢın en çok piĢen keĢkektir. KeĢkek isteğe göre üzerine nohut dökülerek yenen ve söğüĢ etten yapılan bir yemektir. Düğün gecesi, gelin evinde gelin ve damat en önde olmak üzere tek sıra eĢler halinde gelin ve damadın arkadaĢları parmak dansı adı verilen oyunu oynarlar. Bu ilk grubun oyunu bitince diğer misafirler de aynı dansı yaparlar. Daha sonra akordeon eĢliğinde kumuk (Kafkas), kazaska, dönme, topal havası ve Çerkezli adındaki oyunlar oynanır. Bu oyunlar gece dörtlere kadar devam edebilir.Ertesi gün, damat tarafı gelin almaya gelin evine gider ki bu insanlara 'gelinalıcf denir. Gelin kuaförden gelinceye kadar, gelinin kız arkadaĢları gelin alıcılara sürprizler hazırlarlar. Kartonlara komik sözler yazılır, bir de su dolu kovalar hazırlanır. Gelin kuaförden geldikten sonra, gelin evinde oyun oynamalar baĢlar. Damat tarafı oyunlara davet edilir. Damat tarafıyla oyun oynanırken kartonlar damat yakınlarının sırtlarına asılır. Ayrıca bu kiĢilerin boyunlarına çeĢitli meyve ve sebzeler, çaydanlık, çan, zil, eski ayakkabı ve kemik gibi Ģeyler de asılır ve diğer taraftan bu kiĢilerin üstüne kovalardan su dökülür ve oyun bu Ģekilde devam eder. Oyunların sonunda gelinin kız arkadaĢları damat tarafıyla bahĢiĢ konusunda anlaĢır. Ayrıca, gelinin erkek kardeĢleri ve akrabaları da damat tarafıyla bahĢiĢ konusunda anlaĢırlar. Bu iĢlemlerden sonra gelin, gelin arabasına biner ve köyün delikanlılarının arabanın önünde oynadıkları oyunlarla birlikte gelin arabası damat evine doğru ilerler. Damat evine gelince bu oyuncular arabanın önüne otururlar ve damat tarafından çeĢitli bahĢiĢler alırlar. Eve gelindiğinde gelin arabadan indirilir ve damat evine girilir. Damat evinde gelin tarafına ve diğer konuklara yemek verilir. AkĢama kadar çeĢitli oyunlar oynanır damat evinde ve düğün sona erer. Cenaze Geleneği : Cenaze olan evde üç gün yemek piĢirilmez. KomĢular cenaze evine yemek taĢırlar. Cenazeye gelen cemaate toplu olarak yemek verilir. Ölü için yedi gece kuran okunur. Yedinci gece mevlit okutulur. Ramazan Geleneği: Ramazan baĢlamadan önceki gün silahlar atılarak Ramazan ayı geliĢi kutlanır. Her akĢam bir evde iftar yemeği verilir. Ayrıca her akĢam, akĢam yemeğinden 15-20 dakika önce namaz kılacak erkekler için camiye 3-4 sofralık yemek gönderilir. Evlerdeki iftar yemeğinde daha çok genç Kızlar, kadınlar ve yaĢlılar yer alırlar.


Kocakarı Duaları ve ĠnanıĢlar : AkĢam ezanından sonra tırnak kesmek uğursuzluk getirir. Salı günü yeni iĢe baĢlanmaz. ĠĢe baĢlarken yavaĢ hareket eden kiĢi görülürse iĢ yavaĢ biter, hızlı hareket eden kiĢi görülürse iĢ hızlı biter. Kapı eĢiğine oturan iftiraya uğrar. Giysi giyildikten sonra bunun üzerinde dikiĢ dikilmez, ille dikilecekse konuĢmadan dikilir. Saç tarandığı zaman dökülen saçı mutlaka yakmak gerekir. BaykuĢ evin etrafında öterse uğursuzluk sayılır. Oklavayla insana vurulmaz, vurulursa o kiĢi bir dulla evlenir. Elinde kına varken tekrar kına yapılmaz. Ayakkabı çıkarıldıktan sonra üst üste gelirse gezmeye gidilecek demektir. DĠL :Efteni Gürcüleri Gürcüceyi Acara diyalektiyle konuĢurlar. Bugünkü dilde Türkçe kelimelerin Gürcü dil yapısına uydurularak kullanıldığı görülür (Türkçe "kök" kelimesinden amokokva - kökünden sökmek). Gürcüce kelimelerin de Türkçe‘ye uydurulmaya çalıĢıldığı gözlenir (Modisana - gelsene). Megrelceye özgü kelimelere de çokça rastlanır (burdğa = tüy). Öte yandan, çağdaĢ Gürcüce‘yle ağız farklılıklarına rastlanır (makaki - ; çağdaĢ Gürcücede bakaki - bayayi = kurbağa). Efteni Gürcülerinin dilinde, Gürcüstan Gürcüce‘sinden olmayan kelimeler de bulunur (çasavleti - = batı). KarĢılaĢtığımız bazı kelimeler çağdaĢ Gürcüce‘de farklı anlamlarda kullanılmaktadır (maperva - = baĢarmak; çağdaĢ Gürcüce‘de okĢamak). Gürcüstan Gürcüce‘sinde zamanla anlam değiĢikliğine uğramıĢ olan kelimelerin Efteni'de asıl anlamında kullanıldığı görülür (mokda - öldü; çağdaĢ Gürcüce‘de [mokvda] neredeyse "geberdi" anlamında). Zamanla anlam yüklenen kelimeler de vardır (dasahlda -evlendi). GELENEK VE GÖRENEK DOĞUM. Doğan çocuk kız ise "papa" , erkekse pilav yapılır ve ziyarete gelen konuklara mutlaka ikram edilir. Çocuğun adını, hayattaki en büyük dede koyar. Çocuğu görmeye gelenler ocakta yanan ateĢin önüne gelir ve silkelenir. Çocuk kırk günlük olmadan iki loğusa karĢılaĢırsa üzerlerinde taĢıdıkları iğneleri takas ederler. Loğusanın ziyaretine yeni bir gelin gelirse, iki kadın yine üzerlerinde taĢıdığı iğneleri takas edilir. Çocuğa ilk elbisesi bir büyüğünün kullanılmıĢ elbisesinden dikilir. Kimin elbisesinin kumaĢından zıbın giyerse ona daha bağlı olacağına inanılır. Çocuk kırk günlük olana kadar saçı kesilir. Ġleride saçlarının kime ait olduğu sorulur. Alınan cevap çocuğun kaderinin kime benzeyeceğini gösterir.Çocuk büyüklerin yanında anne ve baba tarafından sevilmez. Özellikle baba büyükleriyle birlikteyken çocuğuna dokunamaz. Kız çocuğu evden uzaklaĢtırılmaz. On iki yaĢ sonrası dördüncü derece kuzenlere kadar olanların dıĢında akraba olmayandan kaçar. Büyüklere kesin itaat söz konusudur. Ancak büyükleri yetiĢkinin fikrini sormadan onun adına karar vermezler ANLAġMAZLIK ÇÖZÜMLERĠ. AnlaĢmazlıklar sülale ileri gelenlerinin oluĢturduğu mecliste çözülür. Meclise girebilmek için yaĢ önemli değildir. Esas alınan, kiĢinin kendini topluluğa kabul ettirmiĢ olmasıdır. Mecliste alınan kararlara kesin olarak uyulur. SUÇLUYA KARġI TAVIR. Suç öğrenildikten sonra suçluya soğuk durulur ve meclisin alacağı karar beklenir. Suç onaylanmıĢsa suçluya karĢı takınılacak tavır da belirlenmiĢ demektir. Kan davalarında suçlu olan kiĢi kendiliğinden köyü terk eder. Adam öldürmenin gerekçesi mutlaka büyük olmalıdır. Öldürmek gerekliyse karĢı taraf suskun kalır. Ancak günümüzde bu tür olaylara rastlanmaz. En sık karĢılaĢılan suçlar kız kaçırma ve kız çekmedir -kız kaldırma-. Günümüzde rastlanmasa da kaçan kızla genelde barıĢılmaz, çekilen kız ise kendini korur ve geri alınır. BaĢlık parası uygulaması olmamasına karĢın, buna rastlandığı da olur.


AĠLE. Evde kadının etkisi görülür. Nitekim kadın her yerde erkekle birlikte çalıĢır. DıĢarıyla ilgili kararları erkek kadına danıĢarak alır. Mirasta kadın erkekle eĢit pay alacağı gibi Ġslam hükümlerine uyulduğu da gözlenir. Dördüncü dereceye kadar kuzenlerle evlenilmez. . FOLKLOR.Yazılı gelenekten uzak kalan Gürcülerin sözlü edebiyat gelenekleri giderek kaybolmaktadır. Buna rağmen günümüze dualar, atasözleri, masallar ulaĢmıĢtır. KÖY DUALARI.Nazar, ağrı gibi çeĢitli konularda Ģifa vereceğine inanılan dualar yaygındır. AĢağıda bir nazar duası ve bütün ağrılara iyi geldiğine inanılan bir ağrı duası örnek olarak verilmiĢtir. KIZ ĠSTEME. Evlenme çağına gelen kıza ya da oğlana kimle evleneceği sorulmaz. Erkek tarafı kızı beğenir. Ancak beğenilen kız annenin yönlendirmesiyle isteneceğinden anne ve oğul konuyu konuĢur. Dolayısıyla evlenecek kız ve erkek genellikle birbirini beğenen kiĢiler olur. Kız istemeye kadınlar gitmez; amca, dayı ya da dede gider. Evin kadınları görücülere gözükmezler. Ġlk gidiĢten sonra kız tarafı büyüklerine danıĢacağını söyler. Sonra büyüklere ve kıza sorulur. Ġkinci gidiĢte asıl cevap alınır. Cevap olumsuz olsa da küskünlük olmaz. Kız ve erkek karĢı taraftan kaçar. Üçüncü gidiĢte söz kesilir, kıza alınacak hediyeler saptanır. Dördüncü gidiĢte niĢan takılır; düğün tarihi belirlenir. DÜĞÜN. Cumartesi akĢamı kına gecesine erkekler ve kadınlar birlikte katılır. O akĢam, kız evinin kapı komĢusu olsa bile herkes gelin evinde kalır. Erkek tarafından giden insan sayısının iki katı kadar insan hizmet etmek için görevlendirilir. Önemli kiĢiler kız ve erkek etrafında bulunur.Gelin alma sırasında kız evinin kapısı kilitlenir ve tüm konuklar içeride kilitli kalır. Bu, armağan istemek için yapılır. Gelin odasından babası ya da erkek kardeĢi tarafından çıkarılır. Çeyiz sandığına yengelerden biri oturur. Erkek kardeĢ sandığı sahiplenir. Kaynata gelini sandığı üzerine üç kez oturtur ve kaldırır. Konuklara Ģeker ve para serpilir. Para verilerek sandık alınır. Erkek tarafın evden çıkmasından sonra, gelini erkek kardeĢi dıĢarı çıkarır ve ata bindirir. Çeyiz öküzlerin çektiği arabalara yerleĢtirilir. Düğün alayı yola çıkarken müjdeci erkek evine doğru hareket eder. Yol boyunca danslar yapılır (Efteni yöresinde "Gandagan", "Deli Horoni", "Cilvelo", "Vahahey", "Varayda" adı verilen danslar yaygındır). Erkek evine yaklaĢırken bir grup ""Hey, hey, hey, vay vahahey" derken bir grup da "Vahahey" diye karĢılık verir.Kız tarafı düğün alayını durdurur ve erkek tarafına yol süpürtülür. Damat evinin önüne kilim serilir, Ģerbet istenir. Gelin içeriye alınırken üzerine bir örtü örtülür. Kaynana kapı önüne bir tabak koyar, gelin su dolu tası devirir. Gelinin eline yağ verilir. Bu ocağın içine sürmesi içindir. Kapı önüne gelinin koparması için bir ip gerilir. Yatak odasının bir bölümüne çivilerle tutturulan bir perde asılır; gelin buraya getirilir. DıĢarıda kız tarafı yemek yerken her istenenin karĢılanması zorunludur. Yemek sonrasında damat çıkarılır. Damadın çıplak olduğu söylenir ve kız tarafının getirdiği giysiler verilir. Sonra gelinin olduğu odaya sokulur. Perde açılır ve damat gelinin baĢına üç kez elini koyar. Damat ve gelin birer kez birbirinin ayaklarına basarlar. Gelinin duvağı erkek kardeĢi tarafından bıçakla açılır. Düğün gecesinin sabahı gelinin babası ya da erkek kardeĢi, ipek elekten geçirilen undan yapılan bir tür çörek olan "kada" ile damat evine gelir. Kahvaltı yapılır ve yeni evliler davet edilir. Damat ve arkadaĢları, mızıka eĢliğinde kayınpederin evine gider ve kaynanasını davet eder. Bir hafta sonra kaynana arkadaĢlarıyla yeni evlilerin evine gider. Kurulan yer sofrasını damadın tek elle kaldırması istenir, ardından kaĢıklar bırakılır ve bahĢiĢ verilir. Yeni gelin erkek kardeĢi tarafından baba evine götürülür ve burada birkaç gün kalır. Daha sonra kaynata gelini almaya gider ve bundan sonra gelin-damadın birlikte gelip


gidiĢleri baĢlar.Gelin evde kaynana ve kaynatasına hizmet etmek zorundadır. Sofra kurulunca leğen ve ibrikle ellerini yıkatır, havlu verir. Yemek boyunca ayakta bekler. AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme : Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren


küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanan Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun


Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.


Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler .Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle


bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. FOLKLÖR : Düğün eğlencesinde daire Ģeklinde oynanır.Bunlar misafirlerden oluĢur ve oynayarak düğün sahibinden bazı Ģeyler istenir,. Örneğin tavuk gelsin vaha hey,içki gelsin vaha hey,baklava gelsin vaha hey v.b.gibi sözler söyleyerek devam ederler,sonunda bir tepsi gelir,tepsinin üstüne gelen istekler bırakılır en sonunda gelin ve damadı çağrılarak oyun bitirilir,oyun daire içine el çırparak ve çökerek oynanır,Köyün kendine has folklor ekibi yoktur Davul,Zurna,Saz Kemençe karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama sıksara oyunlarıdır Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,oyunları da oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL:Orta asyadan gelmiĢtir.Balasau Türkleri icat etmiĢtir.Çağatay Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir, havaldir ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meĢhurdur. KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardırAkçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafınından Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. MIZIKA : Armonika, üflemeli bir çalgıdır. Ġngilizce harmonica kelimesinden türemiĢtir, daha çok mızıka olarak bilinir. Nefes ve dil ile çalınan delikli bir çalgıdır. Blues, Country ve Western gibi müzik dallarında oldukça yaygındır. Diatonik Mızıka Diatonik Mızıkalar daha çok Blues ve Rock müzisyenleri tarafından kullanılır. Her farklı ton Ģarkı için farklı Diatonik mızıka kullanmak gerekir. Diatonik mızıkanın tonu ilk deliği üflediğinizde çıkan sesdir. Blues mızıkası farklı pozisyonlardan çalınabilir. Birinci pozisyon; birinci delikten üflenerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonu ile aynıdır. Ġkinci pozisyon; ikinci deliği çekerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonunun beĢ yarım ton


pesidir.(crossharp) Üçüncü pozisyon; üçüncü deliği çekerek baĢlayan gamdır ve mızıkanın tonunun iki yarım ton tizidir.Diatonik mızıkada, Ġlk öğrenilmesi gereken teknik, Tek ses çıkarmaktır. Üç çeĢit tek ses tekniği vardır; Dil Kapama, Dil Kıvırma, Dudak Büzme. Ġkinci öğrenilmesi gereken teknik ise Ses Bükmedir. Ses bükme Üfleyerek bükme ve Çekerek bükme olarak ikiye ayrılır. Diatonik mızıkanın ilk 6 deliği çekerek bükülebilir, son üç deliği ise üflenerek bükülebilir. Üfleyerek veya çekerek bükmek o deliğin orjinal sesinin yarım ton ile üç yarım ton arası pesleĢmesini sağlar. Kromatik Mızıka Bir yaylı mekanizma ile delikler kapatılıp açılır. Kromatik gamdaki her ses üfleyerek veya çekilerek çıkartılabilir. Tek mızıka ile her ton Ģarkı çalınabilir. AKERDĠON :Kafkas müziğin vazgeçilmez çalgısıdır,tek tuĢa basarak akort çıkabilecek körüklü ilginç enstümandır,soleli kullanarak çalınıriĢin en zor yanı budur,sol elin altındaki minik tuĢlar,ilk sıra kontrbaslar,2ci sır baslar,3-3-4 sıralar major mınor ve 7 lı akortlardır,bazı akerdiyonlarda 6 sıra olarak eksik 7 ler vardır,sesin çıkması körüğün açılıp kapanması ile oluĢan hava basıncının metal dilciklere çarpması,titremesi sonucunda sağlanankörüklü bir çalgıdırAkordeon'un ilkel Ģeklinin 1822'de Berlin'de Christian Friedrich Ludwig Buschmann tarafından icat edildiğine inanılır. Ama yakın zamanda akordeon oalrak adlandırılabilecek bir enstrümanın 1816'da veya daha önceki bir tarihte Nürnbergli Friedrich Lohner tarafından kullanıldığı saptanmıĢtır.Akordeon ismine ilk patent ise 1829'da, Viyanalı org ve piyano yapımcısı Cyrillus Demian tarafından günümüzdeki akerdeona çok da benzemeyen tek klavyeli küçük bir çalgı alındı. Kısa sürede, birçok firma bu yenin çalgının üretimine giriĢti. "Diyatonik akordiyon" denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880'de,iki klavyeli kromatik akordiyon gerçekleĢtirildi. Diyezli ve bemollü sesleri de verebilen bu yeni akordiyon, kısa sürede çok tutundu. 1940'da daha da geliĢti ve konser akordiyonu adını aldı. George Auric ve Jean Françaix gibi besteciler bu çalgı için birçok parça bestelediler.Ülkemizde Kafkas halklarının veya Romanların çalgısı olarak bilinir. Özellikle Çerkes kültüründe büyük yer tutar: Çerkes düğünlerinin ve toplantılarının en ünlü çalgısıdır.Özellikle Sivas'ın Yavuz Köyünde çokca kullanılır.Türkiye'de virtüöz Ciguli sayesinde kısmen yeniden popülerlik kazanmıĢtır

ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.


Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar


EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur. Çünkü sebze meyve yetiĢtirilir,r Avlu,avlu ağla çevrilidir,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1‘Ģer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Bu köyde spora ilgi çoktur, ilkönce leri güreĢler revaçtaydı çok güreĢler yapılırdı kayıklarla Karasu ya Ereğliye güreĢ turnuvalara gidilirdi ,en önemli güreĢçileri Ahmet Çiloğlu idi bunun namı her yerde duyulmuĢtur.Ayrıca daha sonra Akçakocada düzenlenen sandal yarıĢlarına katılmıĢlardır ve çeĢitli branĢlarda baĢarılar elde etmıĢlerdir ve bunun semeresini görmüĢlerdir bu 4 kürekçi arkadaĢlar bu yüzden erdemire iĢbaĢı yapmıĢlardır,iĢ sahibi olmuĢlardır,köyden değerli ağabeyimin Kazım Giritlinin Zafer isimli sandalı bu yarıĢlara katılarak isminden bahsettirmiĢtir hala hafızalardan bu isim silinmemiĢtir halen yaĢatılıyor.Ayrıca 40 tonluk,mavna yarıĢlarına da katılmıĢlardır bu mavnalardan bazıları Ģunlardır Maden su,Tirfil, bu mavnalar çeĢitli branĢlarda baĢarılar kazanmıĢlar ve köyün tanıtımına katkıda bulunmuĢlardır halende bu mavnalar hafızalardan silinmemiĢtir.,ayrıca 50 tonluk Gülnihal,100 tonluk Cemal Çiloğlu mavnaları da yarıĢmalara katılmıĢtır bu yarıĢmalardan dolayı köy tanıtımı açıdan önem kazanmıĢtır.Düzce 2. amatör liginde futbol müsabakaları yapmaktadırlar,Ayrıca Akçakocada yapılan kabotaj bayramına katılıp çeĢitli derecelerde kupa ve armağanlar almıĢlardır hele Ayazlı mahallesi ile çekiĢmeleri görülmeye değerdir iki gurupta denizci kökenlidirler YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide Aktısızba( Çerkez tavuğu)Acıka( Fasülye ezmesi)Atukril,hampal,açaç,halij abhazya üsülü balık,eniĢte çöreği,abhazya pastası,abhazya peyniri,çöğür gibi çeĢitleri mevcuttur ALTYAPI BĠLGĠLERĠ 12,770 M² lik beton kilitli parke döĢenmiĢtir,3 kmlik köy yolu stabilize yapıldı,köy yolu asfalttır Akçakoca- Karasu yolu üzerinde kurulmuĢtur,basket sahası ,çocuk oyun parkları yapılmıĢtır,1 ilköğretim okulu,2 cami,1 değirmen,elektriği,içme suyu, otomatik telefonu,vardır.Fiskobirlik üye sayısı : 214 dür,ilk ilkokul 1943 yılında açıldı,,ptt Ģubesi,sağlık ocağı vardır göçmen köydür,Melen çayı Akçakocaya Adapazarı‘ndan giriĢ noktasıdır,1935 te406,1965 te 806, 1997 de 697,2000 de853 nufusu vardır Melen çayı 60 mt geniĢliğindedir göçmen,Dağınık gürcü köyler statüsündedir Tarla ziraati burada fazladır,2780 dönümdür, % 58 tarla arazisi mevcuttur 1600 dönüm araziye mısır ekilir% 32 dir.1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır.Tarla alanı 1.600,fındık alanı 2.000, orman alanı 1.400 dönümdür % 32 mısır elde edilir.Balıkçılığın en yüksek seviyede olan köydür,ormancılık yoktur .Köyde sahilde mendirek baĢında cumartesi günü Pazar kurulmaktadır,Melen deresi ıslah edilip 100 tonluk gemiler buraya rahatlı klan girebilmektedir.Köyde Basri Demircioğluna ait 1950 yılında


kurulan 1 adet fındık kırma fabrikası vardır ,fakat faaliyette değildir,1995 yılında kurulan 2 ci fındık kırma fabrikasında Ġbrahim Kaya nındır.Birde köyün çıkıĢında iskele mevkiinde forum mühendisliğe ait 2004 yılında kurulan elektrik süpürgesi fabrikası vardır,bu zat Karasu ludur,köyde camii yaĢatma ve yaptırma derneği ve gençlik ve spor derneği vardır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR ġEHĠTLER :SÜLEYMANOĞLU MEHMET SAVAġI P.ER MEHMETOĞLU RAġĠT MEDOĞLU HASAN ĠSMAĠLOĞLU ĠSMAĠL KARAHASANOĞLU HASAN

D.1889- Ö.1915 ÇANAKKALE ARIBURNU D.1870- Ö.1912 KAFKAS ġARK CEPHESĠ D. 1895-Ö. 1916 YEMEN HARBĠ D. 1893-Ö.1915 ÇANAKKALE HARBĠ D.1895-Ö. 1915 ÇANAKKALE HARBĠ

GAZĠLER : ġEMUN BĠLGĠN UĞURLU JANDARMA KARAKOLU ER ġĠRĠN ALĠ KAYA MEHMET 1304 UĞURLU JANDARMA KARAKOLU ER BEKĠROĞLU MEVLUT D.1895- Ö.1965 BALKAN HARBĠ,Ayrıca Ġpsiz Recep çetesinde yer almıĢtır ĠPSĠZ RECEP ÇETESĠNDE OLANLAR : AHMET SEÇKĠN OSMAN NOT: Lütfü Çiloğlu Yemen harbinde 12 sene askerde kalır çok bıkmıĢtır ve kaçar yaya köye gelir kaçtığı için buna idam cezası verilir ozaman karakol Akçakoca da çuhalı çarĢıda idi yakalanır karakola hapsedilir bir subay buna yardım eder hapisten kaçırılır ve Ġstanbul‘dan gemi ile Rusya‘ya ordanda Batuma geçer oraya yerleĢir evlenir çocukları olur af çıkar sevdiği memleket olan Melenağzına tekrar geri gelir çocuklarını orda bırakır 18.19. YÜZYIDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Milan deresi köyü camisi 1334 yılında Üskübü kazası ,içerisinde idi cami imamı Hasan efendi bin Halil yapmıĢtır 1809 de 22 hane,132 nüfusu 1782 de 94 hane vardı Medoğlu Hasan köyün ilk muhtarıdır,Hüseyin Fevzi PaĢadan alınan Ģu andaki kahvelerin olduğu yer ve Medoğlu Hasan muhtar olduğu anlatılmaktadır 1874 yılında,çok eski bir köydür KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER PEHLĠVANOĞLU OSONHADZEOĞLU ÇADĠġVĠLĠ MEDOĞLU MĠRVETĠ (LAZ) KOKOLĠZEOĞLU SALĠHOĞLU KARAHASANOĞLU OSKAÇOĞLU KARAMANOĞLU PAPUNAZĠ TOPALLAROĞLU AKYÜZ VEZĠRALĠOĞLU AYDIN DĠASANĠDZE

SEÇKĠN ACARA ÇĠLOĞLU ACARA DEMĠRCĠOĞLUACARA ÖZTÜRK, ARTVĠN

BATUM BATU BATUM HOPA

MAKRĠHA

YILMAZ KAYA KAYA ÇOLAK BĠLGĠN TOPALOĞLU TOPAġLAR

BATUM BATUM BATUM BATUM BATUM BATUM BATUM BATUM BATUM BATUM BATUM

MARADĠT MARADĠT MARADĠT MARADĠT MARADĠT MARADĠT

ARSLAN ÇOġKUN

ACARA ACARA ACARA ACARA ACARA ACARA ACARA ACARA ACARA ACARA ACARA

SARP VE BATUM

MARADĠT


DĠASANĠDZE GÖREN ACARA BATUM MARADĠT PEKBEY ACARA BATUM MARADĠT HOġBAġ ARTVĠN HOPA KEMALPAġA ĠġIKLI ĠSTANBUL KÖYE LĠMAN REĠSĠ OLARAK GELĠR KALIR KAHVECĠOĞLU TRABZON OF AKÇAKOCA EDĠLLĠ KÖYDEN BURAYA GÖÇ KAVAS ACARA BATUM MUTĠOĞLU ACARA BATUM MARADĠT OFLUOĞLU TRABZON OF ÖZBAġ ACARA BATUM MARADĠT OĞUZ ACARA BATUM MARADĠT ÖZCAN ACARA BATUM ÖZDEMĠR ACARA BATUM PARTANADZE ÖZKÖK ACARA BATUM SEVĠNÇ ACARA BATUM MARADĠT ġAHĠN MEDOĞLU ARTVĠN HOPA SARP VE BATUM MĠRVETĠ LAZ MELEKOĞLU-ĠHTĠYAROĞLU TULUAY ARTVĠN HOPA SARP VE BATUM LAZ DIRLAR TURGUT ACARA BATUM TÜRKOĞLU YÖRÜKHAN TAĠFESĠDĠR YAPICI ACARA BATUM MARADĠT GĠRĠTLĠ RĠZE PAPUNAZĠ ARIKAN ACARA BATUM MARADĠT BALTACI TRABZON OF ÖZER TRABZON OF ÖZBAġ VE OĞUZ SÜLALESĠ AYNI SÜLALEDĠR,--SEVĠNÇ,TOPALOĞLU,ARIKAN AYNI SÜLALEDĠR,---ġAHĠNĠÖZTÜRK AYNI SÜLALEDĠR---ÇOġKUN,GÖREN AYNI SÜLALEDĠR---NOT : Katkılarından dolayı değerli ağabeylerim Sabri Çiloğlu,Kazım Giritli ye çok teĢekkür ediyorum. Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Sabri Çiloğlu,Kazım Giritli,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg.ans.,Drl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Sabri Çiloğlu,Kazım Giritli,ġükrü Dönmez,Köy sakinleri,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg.ans.Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Mustafa Kocadon,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez. : Kenan Okan,Sabri Çiloğlu,Köy sakinleri,Kazım Giritli,Drl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Sabri Çiloğlu,Kazım Giritli,Akç.aym..Sitesi,Vikipedi özg.ans.,Drl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez,Ġlçe Tarım Md,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg an.,Sabri Çiloğlu,Drl.Ġbrahim.Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,Vikipedi özg.an.,M.VaniliĢi,A.Tandilova,Macaheli net,Görsel yay.S.4,Drl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu,Ahmet Seçkin Köyün alt yapısı : Mustafa Kocadon,Akç.aym..Sitesi,Vikipedi özg ans.Drl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı ;: ġükrü Dönmez,Geltag net Temettuat : Dr .Zeynel Özlü


Sülaleler

: Sabri Çiloğlu,Kazım Giritli.Hüsamettin Kaya,Köy sak.Drl.Ġbrahim Tuzcu

NAZIMBEY

COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Cihan Deniz TELEFONU : 05335706839 EV- 03806286184 POSTA KODU : 81650 NÜFUSU : 50 Hane, 157 nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009 de Cihan Deniz, 2004- Cihan Deniz-1999- Zühtü Deniz,1994,Fikrettin Oktay,1989- Mehmet Apaydın1984-Hikmet Ergün COĞRAFĠ DURUMU : Düzce ye 56 km,Akçakoca ya 17 km uzaklıktadır ,denizden 50 mt yüksektedir,Rakım 30 dur,3972 dekar fındıklık, vardır,en yüksek yeri 150 mt dir, komĢu köyleri:Melenağzı,HasançavuĢ, dir. KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR 1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiyeye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bir taneside Nazımbey köyüdür.Bizans imparatoru Romanya Dobruca‘da bulunan Gagavuz Türklerinden silahĢör obaları buraya getirtir ve yerleĢtirir,bunlarda burada bazı köyler kurarlar bunlardan bir taneside Nazımbey köydür. Ayrıca 1877 yılında Osmanlı-Rus savaĢından bıkan Doğukaradeniz den ve1916 yılında,Ordu,Giresun,Trabzon.Rize‘den göç gelerek buraya,yerleĢmiĢlerdir.Neticede,Ceneviz,,Gagavuz Türkleri,Doğukaradenizden gelen göçler yaĢamıĢlardır.Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır Eski adı Kızılca Kilise,Sarayköy,Düzceköy,Erenler,Nazımbey olmuĢtur,bu köylerde Hıristiyanlar vardı buraya gelen Selçuklu obaları bu ufak köyleri kurmuĢlardır,daha sonra 1877 yılında Borçka‘dan hapisten kaçan Karamehmetoğullarından bir kiĢi Düzceköy gelir buraya içgüveyi girer ve buraya yerleĢir bu köy zaman içerisinde Kafkasya‘dan gelen göçlerle çoğalırlar ve bu köy geliĢir,daha önceleri burada Türkmenlerde yaĢıyorlardı,yalnız Düzceköy de Çerkezler


yaĢamıĢlardır, Buraya Artvin ve Hopa danda göç gelmiĢtir çok eski köy olması ve Hıristiyanların burada çok uzun yaĢaması daha sonrada buraya gelen Türklerle de yıllarca son yıllara kadar iç içe yaĢamıĢlardır.Köyde Laz,Manav vardır .Kalkın –Nazımbey den ayrılmıĢtır,1327 tarihinden önce birlikte idare ediliyormuĢ.Köyde Çerkezlerde yaĢamıĢtır.Bir rivayete görede köye Çerkez gurubundan bir paĢa Nazım bey isminde köye gelir buraya yerleĢir,bu köyün kurulmasına öncülük yapar ,ondan dolaylıda Nazımbey adı köye verildiği söylenmektedir. TARĠHĠ YERLER Çok eski köy olmasına rağmen mezarlık ve kilise artıkları munkariz olmuĢtur köyde tarihi açıdan hiçbir tarihi kalıntı kalmamam ıĢtır.Bir rivayete görede Ġstanbul boğazı ayrılmadan önce Nazımbey,Uğurlu,Melenköy buralar hep deniz miĢ ,ve Nazımbey köyünde Cenevizliler tarafından burada çok orman ve kereste olduğu için 150 adet kayık ve mavna lar yapmıĢlardır.Daha sonrada.Osmanlılar bile burada donanmalarını yapmıĢlardır .Bu denizler daha sonra Ġstanbul boğazı ayrılınca buradaki denizler çekilmiĢtir.Eski yerleĢim birimidir 1877 den önce en son Türkmenlerde varmıĢ bunlar Hıristiyanlardan sonra bunlarda burayı terk ederler.,bu köyün bu konuda önemi çokmuĢ,hatta yanında bulunan Düzceköy,Erenler,Sarayköy bu köyler çok yaĢamıĢlardır Ģimdilerde munkariz olmuĢtur buda bize gösteriyor ki burada çok kavimlerin yaĢamıĢ olduğudur burası tarih kokmaktadır ama maalesef fındık bahçeleri yüzünden bertaraf edilmiĢtir buranın değerlendirilmesi lazımdır.Kaynak A.Altay AKARSU VE DERELERĠ Melen çayı kıyısında kurulan bir köydür Hasan çavuĢtan çıkan Karadere köyün ortasından geçerek köyü ikiye böler bu dere köye çok fayda sağlamaktadır,ayrıca Kömür ocağı deresi Melene dökülür . Su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞ VE TEPELERĠ Ordulu Dağı eteklerinde kurulmuĢtur,Yörük tepesi 960m . ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur.


TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir.YumuĢak toprağa sahiptir TURĠZM

Melen çayı kıyısında kurulan bu Ģirin köyde eskiden kalan kilise ve mezar kalıntıları vardır bu köyde incelemeler yapılırsa daha da eski kalıntılarına rastlanabilir ve buraya turizm açısından çok Ģey kazandırılabilir. Günübirlik balık tutmak ve piknik yapmak için buraya yakın iller ve ilçelerden gelenler vardır ,turizm açısından balık tutma turizmi olarak burası değerlendirilmelidir,av turiziminede uygun köy konumundadır. CAMĠLERĠ 1855 yılında tuğla yapıdan tek ġerifeli bir yapıdır.Yenisi 1968 yılında yapıldı. Köyde iki cami vardır,1975 yılında karĢı mahallede de tuğla yapı,100 cemaatli tek ġerifelidir MEZARLIKLAR Köyün 2 mezarlığı vardır birincisi köyün tam ortasında köy mezarlığıdır,ikincisi ise okulunun yanında en eski mezarlık olan Ģemsiye gürgen dibi mezarlığıdır burada okul yapılırken eskiden Hıristiyanlardan kalama sarıklı mezarlıklar tahribat edilerek okul yapılmıĢtır tarihi zenginlik kaybolmuĢtur,halen burada kazı yapılırsa eski mezar taĢlarına rastlamak mümkündür. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir Eski köyler munkariz olunca köyün kendine ait mezarlığı vardır, EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır,Arpa, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz


Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır.,10 adet tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur..Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur. ,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan varır Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz


da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır. Tavuk kümes besiciliği yapılmaktadır 10 adet tavuk kümesi vardır ayda 3000 bin tavuk besiciliği yapılmaktadır,eskiden büyükbaĢ hayvancılığı fazla olmasına rağmen buda yok olmaya yüz tutmuĢtur ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,Köyde ormanlık alanı seviyesi düĢük seviyededir% 8 gibi AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur .Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz ,Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR


Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda bu bölge müslüman olur1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaĢamlarını sürdürdüler,1788 Berlin antlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada Doğu Karadeniz halkı batıya göç ederler Aynı halk Akçakoca dada aynı kültürlerini sürdürmektedirler. Tarihi kaynaklar, Lazların Doğu Karadeniz yöresine Kafkaslardan indikleri konusunda görüĢ birliği vardır. Tarih sahnesine ilk kez Karadeniz‘de çıkmıĢlardır. XI-XII. Yüzyıllarda Karadeniz‘in doğusunda kurulan ve KOLKHĠS/Rothis devletini oluĢturan topluluklardan biri de Mergrel- Lazlardır. Lazlar, 6. Yüzyılda Bizans etkisinde kalarak Hıristiyanlığı benimsediler. Kolkhis Devleti yıkılınca Bizans egemenliği altında LAZĠKA krallığı seçimle iĢ baĢına gelerek, Bizans‘a vergi vermeyip, bunun karĢılığında doğu sınırını korumayı üstlendiler.Doğu Karadeniz‘in sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliği altında Lazistan Sancağı olarak ilan edildi. Bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bölgede beylik sistemini kurdu. Bölge 11 beylikten oluĢuyordu. Lazlar da yarı bağımsız statüde Laz derebeyliği olarak Osmanlılara asker ve vergi vermekteydi. Lazlar 17. Yüzyıldan itibaren MüslümanlaĢmaya baĢladılar. Bölge 1925 yılına kadar Lazistan olarak kayıtlara geçmiĢtir.1828-1829 Osmanlı Rus SavaĢlarında Laz SavaĢçıları Osmanlı cephesinde yer almıĢlardır. Bu savaĢlarda büyük kahramanlıklar göstermiĢlerdir. 1877-1878 Osmanlı Rus SavaĢı sonunda imzalanan Berlin AnlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü. Bu savaĢtan olumsuz etkilenen Lazlar Bursa, Yalova, Karamürsel,Ġzmit, Adapazarı, Karasu,Akyazı, Geyve,Hendek, Sapanca, Zonguldak, Düzce , Akçakoca gibi bölgelere göç ederek dil ve kültürlerini buralara taĢıdılar. Akçakoca‘da merkez ve köylerde yerleĢtiler. Lazlar Akçakoca‘da daha çok Merkez Ġlçedeki Osmaniye , Ayazlı Mahallesinde ve Edilli , Döngelli, Uğurlu Köylerinde kalabalık gruplar halinde bulunmaktadır. Dil Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuĢabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve Ģiirleri ancak 20. yüzyılda yazıya dökülebilmiĢ, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından Dumezil'in


transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiĢtir. Gürcistan'da yaĢayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüĢtür [9] Lazca Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiĢ çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının yaygınlık kazanmasıLazca'nın varlığını tehdit eder bir hal almıĢtır.laz ve manav kültürü vardır Din Roma Ġmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan Ġslam'a toplu olarak geçmiĢlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslümandır [11] Tarih Lazika krallığı MÖ 150 - MS 600 Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, Osmanlı döneminde Lazistan günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleĢtiği coğrafyada otokton olarak yaĢamaktadır. Kolhis'in varlığına iliĢkin ilk yazılı belge Urartu kralı II. Sarduri döneminde Lazların yaĢadığı ülke Qulha olarak geçmektedir. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika krallığını kurmuĢlar bu bölgede yaĢayan çok sayıda halkı yönetmiĢlerdir. Arrian Trabzon ile Dioskuria(Sebastopolis) arasında yaĢayan halkları sayarken Lazları da saymıĢtır: Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler MS 456 yılında Roma Ġmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiĢ ve Laz Kralı Gobazes‘e (Gubaz) boyun eğdirmeyi baĢarmıĢtır. Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS 554)yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir: Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaĢamıĢlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaĢayarak geçirirler. Zira, toprağı iĢleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taĢlık, iĢlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiĢtirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiĢtirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiĢtiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kıĢın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın baĢlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaĢam sürmüĢler, ama Ģimdiki imparator Justinianus‘un saltanatı sırasında, general Tzittas‘ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiĢ oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaĢam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuĢ oldular ve daha sonra düĢmana karĢı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar. Bizanslı tarihçi Agathias'ın MS 6. yüzyılda tuttuğu notlarda Laz ve Kolhis terimlerini özdeĢtirmektedir: "Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli baĢka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir Ģekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaĢımları da bundan kaynaklanmaktadır" Prokopius' Lazlar'ın Roma Ġmparatorluğu‘nun doğu sınırını korumaları karĢılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğü bildirilmekteydi. Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, MS 7. yüzyılın sonlarında,


Kolhis‘in Arap iĢgaline uğramasıyla topraklarını terkederek güneye inmek zorunda kalmıĢlardır. Bizans'ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon Ġmparatorluğu ve ardından Osmanlı hakimiyetine girmiĢlerdir. 1877-78 Osmanlı-Rus savaĢları sırasında Batum ve civarındaki Lazlarin büyük bölümü Anadoluya göç etmek zorunda kalmıĢlardır. Kültür Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır karalahana kendir, patates, fındık, meyve, salatalık ekiminin yanı sıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, balıkçılık, ku Ģ avcılığı, fırıncılık ve inĢaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu yıllardan itibaren bölgede ekimine baĢlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik seviyesini yükseltmiĢ, baĢta Ġstanbul olmak üzere göçtükleri büyük Ģehirlerde küçük esnaflık yapabilecek sermaye oluĢturabilmelerine yardım etmiĢtir. Giyim Laz erkeğinin geleneksel kıyafeti Samsun - Batum arasında Osmanlı döneminde giyilmiĢtir Laz kıyafeti olarak adlandırılmıĢtır: BaĢta kabalak, kukul adı verilen siyah baĢlık, zipka adı verilen siyah körüklü Ģalvar, çuha adı verilen burnu kalkık çarık, omuz baĢları ve dirseklerine meĢin Ģeritler dikilmiĢ siyah aba ceket, belde kalça üzerinde Ģal (trablus ya da lahor) kuĢağı, Çerkez kemeri, ayrıca aksesuar olarak yağdanlık, kama, pazubent, hamayıl, zincir. Laz kadını, Anadolu kadınından farklı olarak Ģalvar giymemekte eteğine ortkapu adı verilen bir kemerle bağlamakta, baĢını keĢanveya tülbentle örtüp, beline fota adı verilen peĢtemalisarıp, boyunlarına altın liralar takmaktaydı. El sanatları Osmanlı döneminde Lazlar inĢaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalıĢmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taĢ veya tamamen ahĢap malzemeden yapılan (ahĢap-çatma) geleneksel Laz evleri, kıĢlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahĢap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiĢ örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin gerçekleĢtirilen, Ģekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir. Mutfak Geleneksel Laz mutfağının temel besin öğeleri Trabzon ve Rize‘de olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel piĢirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değiĢen yaĢam koĢulları sebebiyle terkedilmiĢtir. Laz mutfağının en çok bilinen yemekleri Ģunlardır: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni Müzik ve halk dansları ġimĢir kaval ve kemençenin seyrek de olsa kullanımına karĢın temel geleneksel enstruman tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve HemĢin horonlarının


Trabzon horonlarından baĢlıca farkı horonlara sözlü iĢtirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. Avcılık Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inĢa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamıĢlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleĢtirerek kuĢ avlama sanatında da ustadırlar. Lazca ve Megrelce aynı kökten gelmektedir 1878 yılında Batum Rusların eline geçince bura halkının çoğu Anadolu‘ya göç ettiler. Bu tarihlerde Batumun Liman Köyünden Bekaroğlu Osman, AkçaĢehir‘e gelerek Çuhalı ÇarĢı etrafında diğer ailelerle birlikte yerleĢtiler. Mahallenin adı bu zatın adına izafeten verilmiĢtir. MANAV KÜLTÜRÜ Köyde kültür Osmanlı manav türklerinin kültürü hakimdir.fırında yapılan mancarlı pidesi meĢhurdur,köydeki kadınlar fırınları baĢlarında bir arada olarak mancarlı pide yaparlar. Akçakocada mancarlı pidenin meĢhur oluĢu buradan kaynaklanır.Köyde kültür Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler buda bizin köyümüzün unutulmaz biryanıdır. Düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢ Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir


ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ Manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecik dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit.etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretındendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyveren köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar.Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni


bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizans‘ın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenes tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır.―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur.Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz.Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine


karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir.Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda; Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır:Yerli Türk. Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır.Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, büzerek giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır. Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar. Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur; Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi. ĠĢte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi. ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır MANAV tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has


insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav ve macıra senet gerekmez Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar. Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma. Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer. Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler MANAV olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri )Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır. KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır. Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.


Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir. Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır. Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir. Manav Mutfağı; Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur.Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gazicek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir. KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık.. KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir. Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri


Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir. Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları. Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir. Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir. Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir.Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır.Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir MANAV kültürü vardır.  Sümeyye Köktürk yazılar AKÇAKOCADA Bu bölümü hazırlarken Nilgün AltınıĢık’ın 1996 yılında hazırladığı Akçakoca Folkloru adlı Lisans bitirme tezinden yararlanıldı. Akçakoca merkez ve Edilli Köyünde kalabalık bir gurup oluĢtururken diğer köylerde de küçük guruplar oluĢturur. Vedia Emiroğlu, edilli köyünün kültürel boyutunu incelemiĢ ve ―Edilli Köyünün Kültür DeğiĢmesi Bakımından incelemesi “ adı ile 1972 yılında kitap halinde yayınlanmıĢtır. Bu kitaptan yararlanarak kendi gözlemlerimizi de katarak Laz folkloru hakkında bilgi vermeye çalıĢacağım. Ġsa‘dan önce 331 tarihinden itibaren Ab hazlar Kafkasya‘daki yurtlarında 1864 yılına kadar genellikle bağımsız olarak yaĢamıĢlardır. Abhazya geçmiĢ yüz yıllarda sıra ile Türklerin ve Gürcülerin iĢgali altında kalmıĢtır. Nüfusunun büyük bir çoğunluğu Türk hakimiyeti esnasında islamiyeti kabul etmiĢtir. Müslüman olmuĢ büyük bir nüfuz Abhazya da oluĢmuĢtur.

Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin;


Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme : Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı ;Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin


bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve


bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir.


Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. FOLKLÖR Neredeyse tüm oyunları kızlı erkekli eĢli olarak oynanır.Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil,kemençe,mızıka ve akordeon ile çalınan ve oynanan oyunlar vardır.Köyde kendilerine göre iki kiĢiyle oynanan Çerkez oyunları vardır.Bir bay bir bayan ortaya çıkar mızıka çalınır ve bazı kiĢiler ellerini vurur ya da tahtalara vurarak oyunlara eĢlik ederler.,üçayak ve kemençe ile oynanan oyunlar vardır.Kafkas kültürü daha revaçtır. El çırpma(çepikli) oyunları meĢhurdur Bir ağaca yumurta asılır, onu silhı ile kim kırarsa Tesayüzden çorap hediye edilir Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır Laz oyunlarındandır. Kına


gecesinde kadınlar daire Ģeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaĢtırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri. Oyunun KuruluĢ Formu (A) A1 (Sağ ayakla üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) Oyunun biçimsel formu tıpkı ―Topal‖ oyununda olduğu gibidir. RĠZE- HEMġĠN ÜÇ AYAK OYUNU Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. HemĢin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.

GH-

RĠZE Oyun kuruluĢ formu: Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme) Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüĢ)

Oyun indeksi: (A) A1- (Sağ ayakta üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) (B) B1- (Sağa yürüme) B2- (Sol ayak yerinde adım ) B3- (Sola yürüme) B4- (Sağ ayak yerinde adım) DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardırAkçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak


tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafınından Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır.

ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme DĠN Köy hayatında pek çok düĢünce ve görüĢü hala dini açıdan değerlendirme eğilimi vardır.YaĢlandıkça dine karĢı ilgi artmaktadır.Toplumda hacılar dinsel bakımından en fazla değer kazanır ve itibar görürler. Hazırlık kiĢiye sosyal prestij sağlamaktadır. AĠLE VE AKRABALIK ĠLĠġKĠLERĠ Köyde ailelerin çoğunluğu, geniĢ aile geleneğinin çeĢitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.Köyde eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme Ģekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taĢırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dıĢından evlenmeler ve köy dıĢına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıĢtır. Bu toplumda boĢanma olayı nadir görülmektedir. KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır.


ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir ÇORAPLAR :: Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir AYAKABI: Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur. Çünkü meyve sebze yetiĢtirilir Avlu,avlu ağla çevrilidir,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1er adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR


Hiçbir zaman gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı yoktur. YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide Aktısızba( Çerkez tavuğu)Acıka( Fasülye ezmesi)Atukril,hampal,açaç,halij abhazya üsülü balık,eniĢte çöreği,abhazya pastası,abhazya peyniri,çöğür gibi çeĢitleri mevcuttur ALTYAPI BĠLGĠLERĠ 1324 Yılında divanı teĢkilat vardı,2 cami,1 değirmen,içme suyu,elektriği Sabit telefonu,var,kanalizasyonu yoktur,taĢımalı eğitimden faydalanıyor,sağlık evi,sağlık ocağı yok ama sağlık mobil sistemden faydalanmaktadır,1702 mt su borusu ile içme suyu bitirilmiĢtir,köylü kanalları kendi açıp boruları döĢemiĢtir,3 km köy yolu stabilize yapıldı,2000 m² lik beton kilitli parke taĢı döĢendi,döĢenme masraflarını köyle kendi karĢılamıĢtır,köy konağı yapıldı,66 mt 50 lik koliğe boru döĢenmiĢtir az dağınık köyler statüsündedir en fazla tarla ziraati yapılan köylerden biridir 46 aile 641 dönüm ziraat tarla vardır, 1300 tarla alanı vardır 1797 yılında 94 hane,1877 de 227 nüfus 1935 te176,1965 te 326,1990 da 181,1997 de 168,2000 de 213 tür.Göçmen köydür köy yolu asfalttır,,ptt acentesi vardır ilk ilkokul 1959 yılında açılmıĢtır.1871 birinci arazi yoklama defteri 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır tarla alanı yoktur ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR GAZĠLER : OSMAN APAYDIN NURĠ ERGÜNRĠZA GÜNDÜZ ĠBRAHĠM GÜNDÜZCEMAL YILMAZ

- AHMET .D.1889 ALĠ D.1887 -MEHMET D.1889 YUSUF D. 1887

18.19.YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU 1856 Yılında ilk camiyi Halil efendi yapmıĢtır,bu caminin son imamı Ġsmail efendi bin Osman dır 1913,ilk imam Taneci Ġsa efendi bin ali dir 41 hane 205 nüfusu vardı,Yetimler,Köseoğlu Mehmet bi Feyzullah,Osman BeĢeoğlu Edri bin Ġsa,Ebubekiroğlu Mehmet bin Abdullah,Uzun Ahmetoğlu Mehmet bin Ali,1844 yılında askerde olanlar bahriyeli olarak Torunoğlu Ahmet bin Mehmet,dilencilik yapanlar,Ġbrahimoğlu Arif bin Hüseyin, En varlıklı kiĢiler, Molla Mehmet oğlu Mustafa bin Abdullah,Molla Ahmet oğlu Hüseyin bin Mustafa,Molla Salihoğlu Mustafa bin Salih, 213,75 kg buğday 60 kg arpa,60 kg mısır elde edilirdi 107 arı kovanı,18 sağman manda,13 sağman inek,8 manda öküzü,8 diĢi malak,31 karasığır öküz,13 dana,11 diĢi buzağı,15 bargir,11 kısrak,13 tay vardı,34 meslek gurubu vardı,1 asker,2 hizmetkar,1 imam,2 sail 1 baltacı 23 keresteci,3 gemici,1 gemici reisi vardı Bu köyün çok eski bir köy olması Hıristiyanların bu bölgede çok uzun yaĢaması temettuat defterinde adı sık sık geçmektedir 18. ve 19 yüzyılda,çok eski köy konumundadır


KÖYE GELEN ĠLK SÜLALELER DURDUOĞULLARI DAVUTOĞULLARI, (ĠSLAMLAR) ĠMAMHASANLAR, HACI ĠMAMLAR, HÜSNÜOĞULLAR KÜÇÜKALĠLER, ERMĠġOĞULLAR, (ÇAVUġOĞLU) HALĠTLER,

YILDIRIM DENĠZ YILMAZ YILMAZ UĞUR ORHAN APAYDIN

KASTAMONU OĞUZ TÜRKLERĠ YERLĠ KASTAMONU OĞUZ TÜRKLERĠ YERLĠ BARTIN ARTVĠN KASTAMONU KASTAMONU KASTAMONU

HOPA OĞUZ TÜRKLERĠ OĞUZ TÜRKLERĠ OĞUZ TÜRKLERĠ

LAZ YERLĠ YERLĠ YERLĠ

KARAKUL

BAġARAN DALANÇIKAN DEMĠR OKTAY ALĠOSMAN ERGÜNLER BEġĠRLER AYDINLAR ARPACIOĞLU ÇELĠKLER DEMĠREL AYVAZCEMALLER VAROL ÖMEROĞULLARI ĠNCEOĞLU KÖSE

KASTAMONU RĠZE TRABZON KASTAMONU ARTVĠN ARTVĠN ARTVĠN BARTIN KAFKASYA RĠZE BARTIN

OĞUZ TÜRKLERĠ YERLĠ FINDIKLI LAZ ARAKLI OĞUZ TÜRKLERĠ YERLĠ ARHAVĠ BAġKÖY LAZ BORÇKA LAZ ARHAVĠ LAZ

FINDIKLI

NOT: Değerli ağabeyim muhtar Cihan Deniz e katkılarından dolayı çok teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Cihan Deniz,Akç.Kaym..Sitesi,Vikipedi özg.ans.,Drl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Cihan Deniz,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg.ans,ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Mustafa Kocadon,Kenan Okan.ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez. : Cihan Deniz,ġükrü Dönmez,Kenan Okan,Drl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Cihan Deniz,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg.ans.,Drl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez,Kenan Okan,Ġlçe Tarım Md.Vikipedi özg ans,Akç.Kaym..Sitesi,Drl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Recai Özgür,Vikipedi özg.ans.ġükrü Dönmez,Kenan Okan,Akç.Kaym.Sitesi,Görsel yay s.4,Drl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu Köyün alt yapısı : Mustafa Kocadon,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg.ans.Drl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı : ġükrü Dönmez,Geltag net Temettuat : Dr Zeynel Özlü Sülaleler : H.Hüsamettin Kaya,Cihan Deniz,Ġbrahim Tuzcu

ORTANCA


COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Durdu BaĢaran TELEFONU :05333723809 EV- 03806117083 POSTA KODU : 81650 NUFUSU : 46 Hane,142 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009-Durdu BaĢaran,2004- Durdu BaĢaran,1999-Devlet Arslan,1994-Baki Topraç,1989-Hasan Kurt COĞRAFĠ DURUMU : Düzceye 42km,Akçakocaya 3 km uzaklıktadır.Rakımı 85 mt dir,en yüksek yeri 150 mt dir,3000 dekar fındık alanı, ormanlık alanı yoktur.KomĢu köyleri Kepenç,Göktepe,Kınık,Doğancılardır. KÖYÜN ĠSMĠ NERDEN GELĠYOR 1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiyeye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bir taneside Ortanca köyüdür..Buraya daha sonra 1243 yılında,Kastamonu‘dan Moğol baskısından ve yenilgisinden sonra 130.000 kiĢi Oğuz boyu kayı üçok obaları batıya göç yapar bunlardan bazıları Akçakocaya gelirler bu Ceneviz ve Bizanslıların kurdukları köylerin yanına yerleĢirler,bunlarda burada bazı köyler kurmuĢlardır,bu köylerden bırtanesıde Ortanca köydür..Ayrıca M.Ö 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,kurdukları köyler arasında Ortanca köyde vardır. Yine Adana-Ġçel sancağından batıya göç gelir ve Akçakocaya gelerek bazı köylere yerleĢirler bunlarda,bu Ortanca köyde de yaĢamıĢlardır..Neticede Ceneviz,Bizans,Oğuz kayı boyu üçok obaları,Yörükler,Bitinyalılar,burada yaĢamıĢlardır. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır. Köy 1952 yılına kadar Kınık köyü ile birlikte aynı muhtarlıktı ,köy daha sonra 1952-1959 yılına kadar Kepenç köyüne bağlanmıĢtır,daha sonrada 1959 yılında da köy Kentmenli olarak kendi muhtarlığına geçmiĢtir ilk muhtarı da Ġlyas Köysever dir,Köy 1976 yılında o zamanın muhtarı Kadir Topraç tarafından ORTANCA olarak değiĢtirilmiĢtir.ORTANCA adı.köyün Akçakoca ile diğer köylerin ortasında olmasından


kaynaklanmaktadır. Diğer köylerle çok yakınlığı ile dikkati çekmekte dır.1972 yılında Akçakoca Kaymakamı Hazma Hamzaoğlu çiçekleri çok sevdiği için köyde de Ortanca çiçeği çok olduğu için kaymakam bu ismi vermiĢtir. TARĠHĠ YERLER Topsahası batı kısmında mezarlık mevkınde tarihi meĢe ağacı 300 yıllıktır, bunun altında Çalık Mustafa efendi köyün ayanı idi burada mezarlığı vardır, bu mezarlık demir parmaklıklar ile koruma altına alınmıĢtır AKARSU VE DERELERĠ Köyde 3 adet dere vardır, 1 cisi Kepenç köyü sınırında Kayacık suyu,bu su Beyören ve Kınık köyün eteklerinden çıkmaktadır, 2 cisi Tarla farı, bu su Kınık köyün güney batısında Akfar pınarından çıkmaktadır,Ortancanın güneyinden geçerek Orhan deresine birleĢir3 cüsü TaĢ pınar suyu var, bu su köyün kuzey tarafına akmaktadır bu dereler Orhan deresine birleĢir ve denize akar,yalnızca Kayacık suyu Kapkirli mahallesindeki mağaraya akmaktadır.Üç dere geçmektedir, TaĢ pınar suyu acı su diye geçer,uzun yıllar bu su köyün su ihtiyacını karĢılamıĢtır ,halende aktiftir, su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Ġncirlik sırtları Haciz ( 960 ) tepesi eteklerinde kurulan köydür ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa Kum,TaĢ-Marn- Gre ( Kretese) sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI


Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZMĠ

Turizm yönünden zayıf olan köydür,eski köy olmasına rağmen turizm yoktur.Köyün doğusunda yapılan stat çamlarla çevrili burada piknik yapılabilecek alanlar mevcut tarihi meĢeler vardır,çeĢmeler vardır.3 dere köyün doğusundan geçmektedir. CAMĠLERĠ 1963-1964 yılında yapılmıĢ ,taĢ mermer ,80 cemaatli tek Ģerefeli bir yapı dır.Köye 1995 yılında Durdu BaĢaran tarafından cami derneği kurularak ,köye eski cami yıkılarak yerine modern bır cami yapılmıĢtır,tek Ģerefeli,100 cemaatli,betonarme yeni yapıdır MEZARLIKLARI Köyde 3 adet mezarlık vardır.Stat yolu üzeri köyün doğusundadır,kullanılmaktadır.Yeni mezarlık stadın yanındadır halen kullanılmaktadır.3.mezarlık Kırk kızlar mezarı Ortanca köyüne girmeden otoban yolu ve köy arasındadır.Bir rivayete göre Kırk kız su almaya gelir bu arada yıldırım düĢer bu kızların hepsi ölür bu kızlar buradaki mezarlığa gömülür.Köyde birde doğusunda tarihi meĢe arasında eski mezarlık vardır kullanılmamaktadır.Burada 1 adet yatı mezarı vardır bu mezarlık koruma altına alınmıĢtır.Köyün batısında kayacık mezarlığı Cenevizlilere ait mezarlıklar vardır halen bu mezar taĢları gözükmektedir,.ġakir Teroman evin batısında 50 mt aĢağıda mezarlıkta vardır ama bu mezarlık munkariz olmuĢtur.Ayrıca aile mezarlıkları da vardır.Köyden Aksoy ailesinden Emine Aksoy un 2 erkek kardeĢi Balkan harbine gönüllü yazıl ılırlar,bunlar Abdi ve Mehmet kardeĢlerdir bunlar bu savaĢta Ģehit düĢerler,mezarlıkları halen Edirne Saray içi Kırkpınar Balkan Ģehitliğindedirler.Maltepe mevki ve Ortanca ile Kepenç arasında eski mezarlıklara da rastlanmaktadır,bu mezarlıklar Cenevizlilere aittir ,bu mezarlıklar 3 mt boyunda kazılır,tümsekli olurdu ,bu mezarlıklara Sahabettin Kurt bahçesinde rastlamak mümkündür,7-8 adet böyle mezarlıklar vardır,üzerinde fındık ekilmiĢtir.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir.


EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT :Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., .Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur. Veriyor.Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyor,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır Ģimdilerde fındık tarımı ile geçinmektedir Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.köyün baĢlıca geçim kaynağı fındıkçılık,seracılık ,tavukçuluk az miktarda da yeni oluĢmakta olan kivi üretimi dir.Köyün ekonomisi iĢçi parasını karĢıla yaman fındıkçılıkla geçinmeye uğraĢıyordur gençleri civar fabrikalarda çalıĢırken köy nufusunun bi kısmı eğitim yüzünden merkeze taĢınmıĢtır hasat zamanı köylerine çıkmaktadırlar . Kivi yetiĢtiriliciğlede 8 kiĢi uğraĢmaktadır, Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır.Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet


Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir ilk önce köye fındığı Mustafa Çelik ekmiĢtir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz)

HAYVANCILK Az sayıda Sığır,Tavuk,Kaz,Hindi,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır. ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,orman alanı yoktur AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su


samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Köyde manav ve Karadeniz kültürü hakımdır.Köyde kültür Osmanlı manav türklerinin kültürü hakimdir.fırında yapılan mancarlı pidesi meĢhurdur,köydeki kadınlar fırınların baĢlarında bir arada olarak mancarlı pide yaparlar. Akçakocada mancarlı pidenin meĢhur oluĢu buradan kaynaklanır.Köyde kültür Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler buda bizin köyümüzün unutulmaz biryanıdır. Düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢ Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ,


2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ Manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecik dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit.etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakocalı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretındendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyveren köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar.Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizans‘ın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan


seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenes tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır.―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur.Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz. Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma


ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir. Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda; Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır:Yerli Türk. Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır.Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, büzerek giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır. Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar. Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur; Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi. ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır MANAV tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav ve macıra senet gerekmez Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar. Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma. Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70


Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer. Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler Manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri )Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır. KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur. Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır.Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir.Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır. Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir.


Manav Mutfağı; Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur. Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir. KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık.. KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir. Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir. Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları. Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir. Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir. Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir.Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan


ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır.Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir MANAV kültürü vardır.  Sümeyye Köktürk yazılar AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme : Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir


edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar. ―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep


eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir.


DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır. Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE


KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müsbet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN : Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır.


FOLKLÖR Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,Manav dal sıksara oyunlarıdır Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır,Ayrıca Cide kemençesi ve tepside çalınır iki kiĢilik topal oyunu oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of, Tokat kavalı meĢhurdur ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir


AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komĢu köyler davet edilir mevlit okunur ,yemekler yenir çeĢitli eğlenceler düzenlenir. Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Tarım toprakların azlığı dağınıklığı kır yerleĢim bölgesinin dağılmasına yol açmıĢtır SPOR Hiçbir zaman gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur.Köyde Devlet Arslan tarafından futbol turnuvaları düzenlenmekteydi stat olmasına rağmen Ģuanda hiçbir sportif faaliyette bulunmamaktadır.

YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Güllaç,Sütlaç,Baklava


ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide ALT YAPI BĠLGĠLERĠ Ġlkokul olmasına rağmen taĢımalı eğitimden,mobil sağlık sisteminden faydalanıyor,1 cami,içme suyu,telefonu,elektriği vardır,kanalizasyonu yoktur,köy konağı vardır,2000 mt kare kilitli parke taĢı döĢenmiĢtir,köy içi kanal Ģevleri temizlenmiĢtir,köy içine 10 adet büzler konmuĢtur,1871 birinci arazi yoklama defteri de ve 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,1960-139,1965-134 ,1997- 142,2004-146,2007- 160 nufusu vardır,karıĢık ,az dağınık köy statüsündedir1900 dönüm fındıklık alanı,ormanlık alanı yoktur,% 100 fındıklık teĢkil eder,tarla ziraati yapılmamaktadır hayvancılık az yapılmaktadır.Ġlk ilkokul 1969 yılında açılmıĢtır,Fisko birlik üye sayısı 72 dir KURTULUġ SAVAġINA KATILANLAR ġEHĠTLER : ALĠOĞLU HASAN D.1887-Ö.1912 BALKAN HARBĠ P.ER. ABAZA ĠSYANINDA TÜTÜNCÜ MUSTAFANIN ÇETESĠNDE OLANLAR. : FERĠDENĠN AHMET TĠR ÇOTUK AHMET GAZĠLER : ĠSA AKKAYA HASAN D.1893 MUSTAFA TORAMAN ( TÖRET) 18.ve 19 YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Çok eski köy olmasına rağmen temettuat defterinde adı geçmemektedir KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER BAġARAN SÜLALESĠ YERLĠ COġKUN SÜLALESĠ YERLĠ TOPRAÇ SÜLALESĠ YERLĠ TORAMAN SÜLALESĠ YERLĠ TINAZ SÜLALESĠ YERLĠ KÖYSEVER SÜLALESĠ YERLĠ YERLĠKAYA SÜLALESĠ YERLĠ ÖZTÜRK SÜLALESĠ YERLĠ ARSLAN SÜLALESĠ ARTVĠN HOPA LAZ KURT SÜLALESĠ YERLĠ ÖZSOY SÜLALESĠ YERLĠ AKSOY SÜLALESĠ ARTVĠN ARHAVĠ KAVAK LAZ MUTLULAR GÜMÜġHANE AKKAYA DEMĠR ġEN ÖZDEMĠR Bu köyde yeli halk çoğunluktadır,dıĢarıdan gelen azdır NOT: Katkılarından dolayı Kemal Arslan ve muhtar Durdu BaĢarana çok teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Durdu BaĢaran,Kemal Arslan,Vikipedi özg.ans.,Akç.K.aym.Sitesi Drl.Ġbrahim Tuzcu


Tarihi yerler : Durdu BaĢaran,Kemal Arslan,Vikipedi özg.ans.,Akç.Kaym,Sitesi Drl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Drl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Durdu BaĢaran,Kemal Arslan,Vikipedi özg.ans.,Akç.Kaym.Sitesi Drl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Ġlçe Tarım Md.Vikipedi özg.ans,Akç.Kaym.Sitesi,Drl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vikipedi özg.asn,Sümeyye Köktürk,Kandıralılar denğ.Akç.K.aym.Sitesi.Görsel yay.S.4,,Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu Köyün alt yapısı : Mustafa Kocadon,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Durdu BaĢaran,Kemal Arslan,Drl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savası : ġükrü Dönmez,Geltag net Sülaleler : Hüsamettin Kaya.Kemal Arslan,Durdu BaĢaran,Drl.Ġbrahim Tuzcu

PAġALAR

COĞRAFĠ BÖLGESĠ :Karadeniz Bölgesi ĠLĠ ; Düzce ĠLÇESĠ ; Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal BEL.BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Hakkı Sarımehmet TELEFONU : 05324866718 POSTA KODU : 81650 NÜFUSU : 75 Hane,245 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009de-Hakkı Sarımehmet,2004- Ġsmail Pazvant-1999- Hilmi Saka,1994- Nurettin Pazvant,1990- Mustafa Pazvant,1986- Mustafa Kalaycı COĞRAFĠ DURUMU : Düzce ye 49,Akçakoca ya 10 km uzaklıktadır, denizden 70 mt yüksektedir. Rakımı 99 dür,6654 fındıklık, 99 dekar ormanlık alanı vardır,komĢu köyleri,Kalkın ,Tahirli,HasançavuĢ,tur.Akçakoca –Kocaeli yolu üzerinde kurulmuĢtur,en yüksek yer 200 mt dir KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR 1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiyeye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261


yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bir taneside PaĢalar köyüdür..Buraya daha sonra 1243 yılında,Kastamonu‘dan Moğol baskısından ve yenilgisinden sonra 130.000 kiĢi ( Oğuzların Bozok kolundan Oğuz Kaan ın oğlu,Yıldız Han ın Karkın soyundan geldikleri kabul edilir.Akkoyunlu ve Dulkadiroğluları da Karkın soyundan gelmektedir.Karkın demek TaĢkın ve doymuĢ,doyurucu anlamına gelir) batıya göç yapar bunlardan bazıları Akçakocaya gelirler bu Ceneviz ve Bizanslıların kurdukları köylerin yanına yerleĢirler,fakat buraları talan ederler zarar verirler bunlardan bıkan Cenevizliler Ġmparatora Ģikayet eder ve Ġmparatorda o sıralarda Romanya Dobruca‘da bulunan Gagavuz Türklerinden silahĢör obaları buraya getirtir ve yerleĢtirir buraların güvenliğini sağlar ve bu kavimler yıllarca iç içe yaĢarlar.Ayrıca 1877 yılında Osmanlı-Rus savaĢlarından bıkan Doğu Karadeniz den Laz göçü gelir bu köye yerleĢilir.yine 1916 yılında da Doğu karadenizden yine göç gelmiĢtir.Neticede bu köyde Ceneviz,Bizans,Gagavuz Türkleri,Oğuz bozok boyu karkın obaları,Doğukaradeniz den gelen Lazlar yaĢamıĢlardır.Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır Bu köyde eskiden Hıristiyan halk yaĢardı Karkın ismini Bizanslılar vermiĢtir ,1877 yılında Osmanlı Rus savaĢında Doğu Karadeniz göçü baĢlar daha sonra,2. göç dediğimiz 1916 göçü olur Rize‘den ve Artvin‘den Lazlar gelir takalarla Karaburun iskelesine iner oradan akrabalarının yanına gelirler.Karkın,Topuz,Kalkın olur 1871 yılı birinci yoklama defterinde kaydı vardır .Ayrıca Romanya Dobruca ve Rumeli den gelenlerde vardır,bunlar namı değer,Boğalı,Yörükhan taifesidir.1877-1916 yılında Doğu Karadenizden gelen göçler tekrar bu köyü kurmuĢlardır,lakin 1950 Romanya Dobruca ve Rumeli Bulgaristan ġumnu kasabasından Yörükhan taifesinden gelen namı değer Boğalı ailesi bu köye gelir yerleĢirler,köyün ilk ağası bunlardır,Ģimdiki Pazvantlardır Eskiden 1844 yılında Temettuat defterinde Karkın der tab-i Kırımca kilise divanına kayıtlıdır,bu divan daha sonra ayrı muhtarlıklara dönüĢmüĢtür .Pazvant oğlu ailesi Anadolu‘dan Sancaktar baĢı olarak Osmanlının feth ettiği Bulgaristan Vidin sancağına gönderilir,vidin sancağında daha sonra Pazvantğlu Osman paĢa vidin valisi olarak tarihte ismi geçmektedir .Balkan savaĢında Osmanlının yenilgiye uğraması tekrar Anadoluya aile göç etmiĢtir,ilk önce Trabzon sancağında yer gösterilmiĢ ve daha sonra aile Kastamonu Abana,Araç ta da ikamet etmiĢtir,diğer bir koluda Akçakocaya göç etmiĢtir,PaĢalar köyüne yerleĢen bu aile tarihten gelen paĢaları ile ünlü olmasından dolayı bu isim verilmiĢtir,bir rivayete görede ailede bir gemici varmıĢ dev cüsseli iri yapılı boylu postlu biri varmıĢ annesi ona oğlum pazıların çok güçlü dev gibisin dermiĢ pazı daha sonra pazvant olmuĢ,denizcilikte çok zengin ve güçlü bir aile imiĢler,bu köyde pazvant ailesi çoğunluktadır,bu aile Türkmen boyu Kastamonu Candaroğulları obasındandırlar.Osman paĢa cami Bulgaristan vidin kasabasında cami ve külliyesi koruma altına alınmıĢtır.HemĢin kavĢağından,Karaburun Karadere ye kadar sınırları olan köydür 1963 yılında Kaklından ayrılıp bır muhtarlık olmuĢtur TARĠHĠ YERLERĠ Bizanslılar zamanında Karkın divani vardı,burada Hıristiyanlara ait Ģimdiki mezarlığın Osman Çakır ların arazisinde harmanlıktan öteye kilise ve mezar kalıntıları vardı,halen bu arazi boĢtur fundalıklar vardır ,aynı Ģekilde Nazımbey köyünde de vardı ama Ģu anda bunlar tamamı ile münkariz olmuĢlardır,tarihi yerleri ne pek rastlanmaktadır PaĢalar plajı deniz kıyısında Keçi kayası mağarası deniz kıyısından 20 mt uzaktadır,2 adet kaya vardır 2 kaya arası deniz ufak olunca ağzı açılır bazen kapanır denizin gel git olayından dolayı,ve bu 2 kaya arasına 20 mt içeriye doğru gidilmektedir,burası kültür bakanlığı tarafından araĢtırılıp turizme katkı yapılabilir. Ayrıca 3 adet köy plajı vardır bunlar doğal plajdır yeni otobanın buradan geçmesiyle önemi artmıĢtır,PaĢalar köy plajı,Sivrikaya plajı,Keçikayası plajı dır.Bu köyü çok büyük yerleĢim birimi olarak karĢımıza çıkmaktadır.Bizanslılar,Cenevizliler gibi kavimler yaĢamıĢlardır


AKARSU VE DERELERĠ Dere ve Kalkın dereleri,Kalkından denize dökülür , su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Kaplan dede dağları eteğinde kurulmuĢtur,Kaplan tepe (1066)mt Kaplan dede tepesi(1158)mt Sivri tepe dir ĠKLĠMĠ: En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Aliviyonlar ve kuarternerlerden mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis-devon formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir. Toprağı yumuĢaktır Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. Kaklında Linyit madenine rastlanmıĢtır,burada çalıĢmalar yapıp bu madenin değerlendirilmesi lazımdır bu ekonomi açısından bu köye çok katkı sağlayacağına inanıyorum( Bolu sallanamesi) BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir YumuĢak toprağa sahiptir TURĠZĠMĠ Köyün ,uzun plajı ve kumsalı ,denizi olan Ģirin sakin mükemmel bir köydür,Akçakoca Kocaeli yolu üzerinde kurulan bu köy turizm konusunda çok Ģanslıdır,buraya biraz daha önem verilirse Turizm konusunda daha da geliĢme kaydedeceğine inanıyorum yeni yapılan yol sahil Ģeridinden geçmektedir,daha sonraki yıllarda köy sahile doğru yerleĢmeye baĢlamıĢlardır Burada bulunan 3 adet plaj ve otobanın buradan geçmesi buranın önemini artırmıĢtır 1 adet kafeterya vardır 2 adet alaman mezarı değerlendirilip turizme katkı yapılabilir.Ayrıca köyde otantik eski yapıları halen görmekteyiz aslında buraların koruma altına alınması gerekmektedir CAMĠLERĠ 1948 yılında yapılan cami yıkılır, yerine köylü tarafından 1984yılında minaresi Mustafa Vural tarafından da tamamlanan cami 1999 daki depremde yıkılır yerine tek Ģerefeli,200 kiĢilik köylü tarafından yapılan betonarme yapıdır ,köydeki tek camii dir.18:19. yüzyılda çandı cami vardı munkariz olmuĢtur,Bizans lılar zamanında da 3 çandı cami yapılmıĢ


bunlarda münkariz olmuĢtur vakfı fındık bahçesidir.Mustafa Vural‘ın bu yeni caminin tamamlanmayan minaresini kendisi üstlenmiĢ ve yaptırmıĢtır MEZARLIKLARI Kalkın karyesi mezarlığı,1184 hicri Balıkoğlu Mehmet Reis( bunlara Ģimdi Kılıkoğlu ) denir--1185 h. Ġmam Abdullah efendi ( bunun oğlu hoca imiĢ)----1175 Koca Ġbrahimoğlu Musa Reis----Ġncili cami ġerifi hacı Abdi bey 1226 H. KurtuluĢ savaĢı döneminde Ģimdiki öğretmen evi önünde batan Alman gemisinden boğulan 2 asker cesedi PaĢalar köyü Keçikaya plajında bulunur bu iki Alman bu köydeki Ģimdiki mezarlıkta gömülür,halende yeri bellidir, bu mezarlığın koruma altına alınırsa buranın tarihi açıdan önemini artırabilir ,köydeki bu mezarlık 500 yıllıktır.2 mezarlık vardı büyük mezarlık karĢı mahallede,eski mezarlık Nazımbey yolu üzerindedir eski mezarlık tır kullanılmamaktadır.Köyde Ģuan tek mezarlık vardır Akçakoca-Karasu yolu üzerindedir burası çok büyük mezarlıktır halen kullanılmaktadır, kisecik mevki denilen bu mezarlığın içerisinde eskiden Bizanslılara ait kilise vardı bu kilise Ģimdilerde munkariz olmuĢtur.Ayrıca HemĢin sapağında Bizanslılardan kalma mezarlıklarda vardır fakat buraya da fındık dikimi yapılmıĢtır,Ahmet Kar,ReĢat Kar,Pazvantların arazisinde bulunmaktadır,az ileriye doğru gidildikçe de Ġnceoğullarına ait fındık bahçeleri içerisinde de Bizanslılara mezarlıklarda vardı,M.Ali Yener fındık bahçesi içerisinde de bir mezarlık vardır bu mezarlıklarda Ģimdilerde munkariz olmuĢtur ,bize buranın çok büyük yerleĢim yeri olarak göstermektedir.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır,Arpa, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,köyde balıkçılık yapan yoktur,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,, tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, köyde tavuk kümesleri mevcuttur buradan çok gelir elde edilmektedir.Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur.Akçakoca‘dan eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra


reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan varır Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc


ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir Eskiden Manda,Malak, At,EĢek,Öküz vardı bunlar münkariz oldu, tavuk kümesi besiciliği yapılmaktadır ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur Kerestecilik eskiden Karaburun iskelesinden sevkiyatı yapılıyordu . AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,ÜveyikördekKaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığı rcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.Sahil kesiminde Karabatak ve Martılar vardır ama köylüler bunlarla ilgilenmezler. KÜLTÜR

Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda bu bölge müslüman olur1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaĢamlarını sürdürdüler,1788 Berlin


antlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada Doğu Karadeniz halkı batıya göç ederler Aynı halk Akçakoca dada aynı kültürlerini sürdürmektedirler LAZ KÜLTÜRÜ :Köyde kültür Doğu Karadeniz kültürü hakimdir.fırında yapılan mancarlı pidesi meĢhurdur,köydeki kadınlar fırınların baĢlarında bir arada olarak mancarlı pide yaparlar. Köyde kültür Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler buda bizin köyümüzün unutulmaz biryanıdır. Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Lazlar 6. yüzyılda Bizanslıların etkisinde kalarak Hiristiyanlığı benimsediler,doğu Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda Lazlar Müslüman olurlar,1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaĢamlarını sürdürdüler,1788 Berlin antlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada Lazlar batıya göç ederler Lazlar ve Mergeller aynı kökten gelmektedir.Ayrıca Kafkas kültürü de vardır Tarihi kaynaklar, Lazların Doğu Karadeniz yöresine Kafkaslardan indikleri konusunda görüĢ birliği vardır. Tarih sahnesine ilk kez Karadeniz‘de çıkmıĢlardır. XI-XII. Yüzyıllarda Karadeniz‘in doğusunda kurulan ve KOLKHĠS/Rothis devletini oluĢturan topluluklardan biri de Mergrel- Lazlardır. Lazlar, 6. Yüzyılda Bizans etkisinde kalarak Hıristiyanlığı benimsediler. Kolkhis Devleti yıkılınca Bizans egemenliği altında LAZĠKA krallığı seçimle iĢ baĢına gelerek, Bizans‘a vergi vermeyip, bunun karĢılığında doğu sınırını korumayı üstlendiler.Doğu Karadeniz‘in sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliği altında Lazistan Sancağı olarak ilan edildi. Bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bölgede beylik sistemini kurdu. Bölge 11 beylikten oluĢuyordu. Lazlar da yarı bağımsız statüde Laz derebeyliği olarak Osmanlılara asker ve vergi vermekteydi. Lazlar 17. Yüzyıldan itibaren MüslümanlaĢmaya baĢladılar. Bölge 1925 yılına kadar Lazistan olarak kayıtlara geçmiĢtir.1828-1829 Osmanlı Rus SavaĢlarında Laz SavaĢçıları Osmanlı cephesinde yer almıĢlardır. Bu savaĢlarda büyük kahramanlıklar göstermiĢlerdir. 1877-1878 Osmanlı Rus SavaĢı sonunda imzalanan Berlin AnlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü. Bu savaĢtan olumsuz etkilenen Lazlar Bursa, Yalova, Karamürsel,Ġzmit, Adapazarı, Karasu,Akyazı, Geyve,Hendek, Sapanca, Zonguldak, Düzce , Akçakoca gibi bölgelere göç ederek dil ve kültürlerini buralara taĢıdılar. Akçakoca‘da merkez ve köylerde yerleĢtiler. Lazlar Akçakoca‘da daha çok Merkez Ġlçedeki Osmaniye , Ayazlı Mahallesinde ve Edilli , Döngelli, Uğurlu Köylerinde kalabalık gruplar halinde bulunmaktadır. Dil Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuĢabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve Ģiirleri ancak 20. yüzyılda yazıya dökülebilmiĢ, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından Dumezil'in transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiĢtir. Gürcistan'da yaĢayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüĢtür Lazca Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiĢ çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet


döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının yaygınlık kazanmasıLazca'nın varlığını tehdit eder bir hal almıĢtır. Din Roma Ġmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan Ġslam'a toplu olarak geçmiĢlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslümandır [11] Tarih Lazika krallığı MÖ 150 - MS 600 Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, Osmanlı döneminde Lazistan günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleĢtiği coğrafyada otokton olarak yaĢamaktadır. Kolhis'in varlığına iliĢkin ilk yazılı belge Urartu kralı II. Sarduri döneminde Lazların yaĢadığı ülke Qulha olarak geçmektedir. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika krallığını kurmuĢlar bu bölgede yaĢayan çok sayıda halkı yönetmiĢlerdir. Arrian Trabzon ile Dioskuria(Sebastopolis) arasında yaĢayan halkları sayarken Lazları da saymıĢtır: Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler MS 456 yılında Roma Ġmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiĢ ve Laz Kralı Gobazes‘e (Gubaz) boyun eğdirmeyi baĢarmıĢtır. Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS 554)yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir: Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaĢamıĢlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaĢayarak geçirirler. Zira, toprağı iĢleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taĢlık, iĢlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiĢtirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiĢtirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiĢtiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kıĢın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın baĢlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaĢam sürmüĢler, ama Ģimdiki imparator Justinianus‘un saltanatı sırasında, general Tzittas‘ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiĢ oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaĢam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuĢ oldular ve daha sonra düĢmana karĢı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar. Bizanslı tarihçi Agathias'ın MS 6. yüzyılda tuttuğu notlarda Laz ve Kolhis terimlerini özdeĢtirmektedir: "Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli baĢka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir Ģekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaĢımları da bundan kaynaklanmaktadır" Prokopius' Lazlar'ın Roma Ġmparatorluğu‘nun doğu sınırını korumaları karĢılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğü bildirilmekteydi. Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis‘in Arap iĢgaline uğramasıyla topraklarını terkederek güneye inmek zorunda kalmıĢlardır. Bizans'ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon Ġmparatorluğu ve ardından Osmanlı hakimiyetine girmiĢlerdir. 1877-78 Osmanlı-Rus savaĢları sırasında Batum ve civarındaki Lazlarin büyük bölümü Anadoluya göç etmek zorunda kalmıĢlardır.


Kültür Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır karalahana kendir, patates, fındık, meyve, salatalık ekiminin yanı sıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, balıkçılık, ku Ģ avcılığı, fırıncılık ve inĢaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu yıllardan itibaren bölgede ekimine baĢlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik seviyesini yükseltmiĢ, baĢta Ġstanbul olmak üzere göçtükleri büyük Ģehirlerde küçük esnaflık yapabilecek sermaye oluĢturabilmelerine yardım etmiĢtir. Giyim Laz erkeğinin geleneksel kıyafeti Samsun - Batum arasında Osmanlı döneminde giyilmiĢtir Laz kıyafeti olarak adlandırılmıĢtır: BaĢta kabalak, kukul adı verilen siyah baĢlık, zipka adı verilen siyah körüklü Ģalvar, çuha adı verilen burnu kalkık çarık, omuzdaĢları ve dirseklerine meĢin Ģeritler dikilmiĢ siyah aba ceket, belde kalça üzerinde Ģal (trablus ya da lahor) kuĢağı, Çerkez kemeri, ayrıca aksesuar olarak yağdanlık, kama, pazubent, hamayıl, zincir. Laz kadını, Anadolu kadınından farklı olarak Ģalvar giymemekte eteğine ortkapu adı verilen bir kemerle bağlamakta, baĢını keĢanveya tülbentle örtüp, beline fota adı verilen peĢtemalisarıp, boyunlarına altın liralar takmaktaydı. El sanatları Osmanlı döneminde Lazlar inĢaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalıĢmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taĢ veya tamamen ahĢap malzemeden yapılan (ahĢap-çatma) geleneksel Laz evleri, kıĢlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahĢap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiĢ örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin gerçekleĢtirilen, Ģekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir. Mutfak Geleneksel Laz mutfağının temel besin öğeleri Trabzon ve Rize‘de olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel piĢirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değiĢen yaĢam koĢulları sebebiyle terkedilmiĢtir. Laz mutfağının en çok bilinen yemekleri Ģunlardır: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni Müzik ve halk dansları ġimĢir kaval ve kemençenin seyrek de olsa kullanımına karĢın temel geleneksel enstruman tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve HemĢin horonlarının Trabzon horonlarından baĢlıca farkı horonlara sözlü iĢtirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. Avcılık Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inĢa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere


dek yağı için yunus balığı avlamıĢlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleĢtirerek kuĢ avlama sanatında da ustadırlar. Lazca ve Megrelce aynı kökten gelmektedir.1878 yılında Batum Rusların eline geçince bura halkının çoğu Anadolu‘ya göç ettiler. Bu tarihlerde Batumun Liman Köyünden Bekaroğlu Osman, AkçaĢehir‘e gelerek Çuhalı ÇarĢı etrafında diğer ailelerle birlikte yerleĢtiler. Mahallenin adı bu zatın adına izafeten verilmiĢtir u AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması .:Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme: Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir


edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır.


Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır.


Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE


KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müsbet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır. FOLKLÖR: Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu ,Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır yerli oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu


oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardırAkçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafınından Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer. KAVAL:Orta asyadan gelmiĢtir.Balasau Türkleri icat etmiĢtir.Çağatay Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir, havaldir ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meĢhurdur. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle


çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı


vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur çünkü meyve sebze yetiĢtirilir.Avlu,avlu ağla ile çevrilidir ,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Bu köyden Karasuya güreĢe giden gençler vardı,köyde at yarıĢları ve güreĢler olurdu, ,federe, gayri federe kulüp yoktur köyde spora ilgi hiç yoktur

YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç laz böreği ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırak,Mantar, lahana yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. ALTYAPI BĠLGĠLERĠ 1 cami,,ptt acentesi,elektriği,telefonu,içme suyu vardır, kanalizasyonu yoktur,sağlık ve sağlık ocağı yok ama mobil sisteminden faydalanmaktadır,taĢımalı eğitim sisteminden faydalanmaktadır,1966yılında ilk ilkokul açılmıĢtır 35 km lik içme suyu ve su deposu yapıldı,3400 m² lik beton kilitli parke taĢı döĢenmiĢtir,3 km lik sahil köy yolu stabilizesi yapıldı göçmen ,az dağınık köy statüsündedir, Fiskobirlik üye sayısı : 170 tir ,8932 fındıklık,1218 orman alanı vardır % 12,orman, % 88 fındıklık tır mısır ve buğday ,meyve ekimi fazla değildir Nüfusu 1935 de 331, 1965 de 908 , 1990 da 316,1997 de245,2000 de 287 dır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR ġEHĠT OLANLAR : LOKMACIOĞULLARI MEHMETOĞLU ĠSMAĠL D. 1291-Ö.1915 ÇANAKKALE 16. FIKRA SEYYAR HASTANESĠ P. ER PAZVANTOĞLU HALĠM PAZVANT D. 1890, Ö. 1912 BALKAN HARBĠ ALĠOSMANOĞLU SADIK ÇAKIR D. 1895 ,Ö.1915 ÇANAKKALE SAVAġI ĠLYASOĞLU HALĠT ÇAKIR D.1895,Ö.1915 ÇANAKKALE SAVAġI GAZĠLER : HASANOĞLU CABĠR GÜNER ĠPSĠZ RECEP ÇETESĠNDE OLANLAR :AHMET PAZVANT—OSMAN PAZVANT


18.19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Karkın der tabii, Kıramca kilise divan iken adı geçmiĢtir ,fakat bu köy Karkın dan ayrılarak yeni kurulun bir köy olduğu için temettuat defterinde ismi geçmemektedir.1844 yılında imam Tanecioğlu Ġsa efendi bin Ali dir,Akçakocada 7adet divan vardı,bunlardan bir tanesi Karkını tabii Kırımca kilise divanı dır,41 hane,205 nüfusu vardır 5 adet yetim vardır Köseğlu Mehmet bin Feyzullah,Osman BeĢeoğlu Erdi bin Ġsa,Ebubekiroğlu Mehmet bim-n Abdullah,1 baltacı,1 hızarcı,64 arı kovanı,18 sağman manda ,13 sağman inek,8 manda öküzü,8 diĢi malak,39 öküz,13 dana 15 diĢi buzak 15 bargir,13 tay,11 kısrak vardı,bahriyeli asker, Torunoğlu Ahmet bin Mehmet‘tir,dilencilik yapan,Ormanoğlu Mustafa bin Mehmet,Ġbrahimoğlu Arif bin Hüseyin,dir,en varlıklılar ise Molla Ahmetoğlu Hüseyin bin Mustafa,Molla salihoğlu bin Salih,Molla Mehmetoğlu Mustafa bin Abdullah tır,tahıl üretimi 213,75 kg buğday,60 kg arpa,60 kg mısır,34 meslek gurubu vardı,1 gemici reisi,1 gemici.Bu köy 18.19. yüzyılda temettuat defterinden adını sıkça söz ettiren bir köydür.Karkın divanı zamanındaki durumudur KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER YENERLER YENER ARTVĠN HOPA KEMALPAġA ĠNCEOĞULLARI ĠNCE RĠZE FINDIKLI TATLISU KÖY PAZVANTOĞULLARI PAZVANT KASTAMONU ARAÇ ÇAKIROĞULLARI ÇAKIR KASTAMONU ARAÇ CĠNOĞULLARI ĠLHAN KASTAMONU ARAÇ CEBECĠOĞULLARI CEBECĠ KASTAMONU ARAÇ HALĠLOĞULLARI BAġAR KASTAMONU ARAÇ DAYIOĞULLARI AKSOY KASTAMONU ARAÇ KÜÇÜKOĞULLAR KÜÇÜK KASTAMONU ARAÇ TÜMANEOĞULLARI ÇAÇALAR KASTAMONU ARAÇ SÖKEZOĞLU RĠZE SALAHA KARAYEMĠġ VURAL RĠZE SALAHA MURADĠYE SARIMEHMET RĠZE SALAHA KARAYEMĠġ EROĞLU RĠZE SALAHA KARAYEMĠġ NOT : PAZVANTOĞLU ĠLKÖNCE TRABZON SÜRMENEDEN KASTAMONU ARAÇ ORADANDA AKÇAKOCAYA GÖÇ GELMĠġLERDĠR,AYRICA DĠĞER SÜLALELERDE TRABZONDAN KASTAMONU ARAÇ ORADANDA AKÇAKOCAYA GÖÇ GELMĠġLERDĠR,BURADA YENER VE ĠNCEOĞLU LAZ KÖKENLĠDĠR RĠZE FINDIKLIDAN GÖÇ GELMĠġLERDĠR NOT:Değerli büyüyüm Nurettin Pazvant ve Ġsmail Pazvant arkadaĢıma katkılarından dolayı çok teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Nurettin Pazvant,Ġsmail Pazvant,Vikipedi özg.ans,ġükrü Dönmez,Akç.Kaym.Sitesi Drl.Ġbrahim,m Tuzcu Tarihi yerler ; Nurettin Pazvant,Ġsmail Pazvant,Vikipedi özg.ans,ġükrü Dönmez,Akç.Kaym.Sitesi Drl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez. : Kenan Okan,Nurettin Pazvant,Ġsmail Pazvant,Drl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Nurettin Pazvant,Ġsmail Pazvant,Vikipedi özg.ans,ġükrü Dönmez,Akç.Kaym.Sitesi Drl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Mustafa Kocadon,Kenan Okan.ġükrü Dönmez,Ġlçe Tarım Md,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ansk,,Drl.Ġbrahim Tuzcu


Kültür : Vedia Emiroğlu Recai Özgür,Nurettin Pazvant,Ġsmail Pazvant,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans.Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Görsel yay.s.4,Drl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu Köyün alt yapısı : Mustafa Kocadon,Nurettin Pazvant,Ġsmail Pazvant,Vikipedi özg ans.Akç.Kaym.Sitesi.Drl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı : ġükrü Dönmez,Geltag net Temettuat : Dr .Zeynel Özlü Sülaleler : Hüsamettin Kaya.Ġsmail Pazvant,Nurettin Pazvant,Drl.Ġbrahim Tuzcu

SARIYAYLA

COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ

: Düzce

ĠLÇESĠ

: Akçakoca

KAYMAKAMI

: Mehmet Ünal

B. BAġKANI

: Fikret Albayrak

KÖY MUHTARI

: Rahmi Koçoğlu

TELEFONU

: 05356404950 EV- 03806233279

POSTA KODU

: 81650

NUFUSU

: 138 Hane,298 Nüfusu vardır

ESKĠ MUHTARLAR : 2009 de Rahmi Koçoğlu,2004 de Hüseyin Baykan,1999 deAydın Külünk,1994 de Aydın Külünk,1989 de Hasan Çetin,1984 de Selahattin Çetin


COĞRAFĠ DURUMU : Düzceye 51 km, Akçakocaya 12 km uzaklıktadır,Rakım 450 mt dir,en yüksek yeri 600 mt dir,6654 dekar fındıklık alanı ,695 dekar fındıklık alanı vardır. KomĢu köyleri Kurugöl,AktaĢ,Yenice,Koçulu dur. KÖYÜN ĠSMĠ NERDEN GELĠYOR Kurugöl tarihine bakınız,çünkü Kurugöl köyünden ayrılmıĢtır yeni kurulan bir köydür , Kurugöl‘e yerleĢip daha sonra biraz ileriye doğru kendi, adını verdiği mahalleye gelen sarı Ahmet efendi buraya yerleĢir,Ordudan gelen göçler vardır. 1916 ikinci göçte de yaylacık mahallesine gelen göçmenler tarafından karar alınıp yeni bir köy kurarlar,yani sarı Ahmet‘in sarısını,yaylacığın yaylasını alırlar ve Sarıyayla köyünü kurarlar,neticede bu iki mahalle bir köy olur SARIYAYLA dır.Trabzonlu azdır köyün % 70 i kıĢ ayında Ģehre iner burada yaĢamlarını geçirirler TARĠHĠ YERLER Köyün tarih açısından tarihi pek yoktur Sarma deresi burada kanyonlar ve Ģelaleler önünde gölcükler oluĢturur,güneye çıkıldıkça,batıya doğru,çileközü ve kol deresi burada dereye katılır,birazda doğusunda Hasan deresine katılır. Değirmen deresiyle birleĢtiği dere Kurugöl ,Sarıyayla arasında akar . Bunun altında kuzeyinde Ģelale gölcük ve kanyonlar vardır,bu suyun debisi az olduğundan burada rafting sporu yapılamaz yalnız ufak ufak gölcükler oluĢturulur,bu dereler Değirmenağzına akmaktadır Akçakoca Ģebeke içme suyu Kol deresi ve Hasan deresi arasında yapılan havuzdan alınmaktadır harika doğal içme suyudur.SarıyaylaKurugöl arasında kırmızı mermer taĢı vardır,ama rezerv yapılmamıĢtır, bilgi (Ahmet Helvacıoğlu) bu kırmızı mermer taĢı vazo yapımında kullanılmaktadır AKARSU VE DERELERĠ


Sarma deresi burada kanyonlar ve Ģelaleler önünde gölcükler oluĢturur,güneye çıkıldıkça,batıya doğru,çileközü ve kol deresi burada dereye katılır,birazda doğusunda Hasan deresine katılır. Değirmen deresiyle birleĢtiği dere Kurugöl ,Sarıyayla arasında akar . Bunun altında kuzeyinde Ģelale gölcük ve kanyonlar vardır.Bu dereler Değirmenağzına akmaktadır Akçakoca Ģebeke içme suyu Kol deresi ve Hasan deresi arasında yapılan havuzdan alınmaktadır harika doğal içme suyudur. Su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ

Kaplan dede tepesi ( 1158) Kaplan tepesi ( 1066) eteklerinde kurulan köydür


ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa Kum,TaĢ-Marn- Gre ( Kretese) sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZMĠ

Cumayeri mesire ayrımında sağa yönelerek 4 km sonra Arabacı Köyüne geliyoruz. Yol burada da ikiye ayrılıyor sağ yol AktaĢ Ģelalesine soldaki yol Sarıyayla Ģelalesine çıkıyor. Yerli bir Türk köyü olan Koçullu Köyü içinden geçerek tırmanmaya baĢlıyoruz. Akçakoca içme suyu arıtma tesisleri yanından yol devam ediyor. 12. km bulunan Sarıyayla ġelalesi yolu


asfalt olarak devam ediyor 1000 rakım yüksekliğe ulaĢıyor. Bir yayla köyü olan Sarıyayla sakinleri yöreye bahar aylarında çıkıyor kıĢın iniyorlar. Burada dizili ahĢap evler geçildikten 500 metre sonra ġelaleye yürüyüĢ yapmak isteyenler için Çamlı geçit iniĢ patikası bulunuyor. Bu yolu trekking parkuru olarak değerlendirmek isteyen doğaseverler Ģelale yazan küçük tabelayı kaçırmamalılar. . Bu köyde Sarıyayla Ģelalesi gezilecek yerler arasında en güzelidir. Orada balık lokantasına gitmek çok güzeldir.Orada doğanın tüm yeĢilliği ile balık yemenin keyfine varabilirsiniz.KıĢın domuz ve güvercin avı yapılır. yazın hava çok serin olduğu için gezi turizmi yapılmaktadır.Hasan deresinde balık tutmak Çorak deresinde piknik yapmak Kırk harmanda ayı inine uğramak çilekli özde buz gibi su içmek çatal meĢede mangal yapmak harikadır.Türkiye‘nin her tarafından insanlar Akçakocaya gel ipte SARIYAYLA köyüne uğramadan gitmemektedir.Harika doğa manzarası burada herkesi büyülemektedir Sarıyayla ġelalesi Yolunda Pat Pat Safari :Akçakoca merkezden çevre yoluna çıkıyor Cum Yola araçla devam edenler, köprüden sonra sola Ģelaleye, sağdan devam edenler orman içi minik çağlayanlara ve mesire yerlerine gidebiliyorlar. Dere yatağında doğal alabalıklardan yakalama küçük mağaraları görme, çağlayan altında duĢ yapma imkânı bulunuyor. ġemsiye kadar geniĢ yapraklı kabalak bitkileri, sarı, mor kır çiçekleri süslüyor. Yerlerde kırmızı boncuklar gibi görünüp, kendi baĢına yetiĢen hormonsuz, dağ çilekleri yürüyüĢünüzü renklendirip ağzınızı tatlandırıyor. Yüksek tepelerde Haziran ayında yavrulamaya gelen doğan, Ģahin gibi kuĢların uçuĢları görülüyor. ġelaleye Pat Pat safari ;Sarıyayla Köyü Yatakyeri Mahallesinden ġelale yatağına, köylüler son yılların müthiĢ icadı pat pat ile indiriyorlar. Fındık bahçeleri arasında süren yolculuk ilginç olduğu kadar zevkli bir yolculuk yapmanızı sağlıyor. Bir defa bu pat pat denilen icat biri geri, üçü takviye sekiz vitesli son derece kullanıĢlı bir araç. Neler yapıyor demektense neler yapmıyor sorusuna cevap vermek daha kolay. En zorlu koĢullarda, en dik yokuĢları inip çıkıyor, römork takılıyor, direksiyonlu ve gidonlu modelleri var, farlarıyla önünü aydınlatıp gecede çalıĢabiliyor,10-15 kiĢi taĢıyor, düz yolda 80 km hız yapabiliyor, isteyenler kasanın üstüne branda takıp kıĢında kullanıyor. Ürünleri taĢıyor, odun kesiyor, tarla sürüyor, çapa yapıyor. Bitmedi ilaçlama, sulama da yapıyor. 12 beygir gücündeki kar tipi lastik kullanan pat patlarların arka tekerine zincir (kilit) takınca, 4x4 muamelesi görüyor. Tek kusuru plakası olmadığı için Ģehir içine giremiyor. Bu yasakları gösteren "pat pat mecburi istikamet", "pat pat girmez" gibi uyarı tabelalarına kent içinde rastlanıyor. Kasalı pat patlar 7 milyara kapıĢılıyor. Köylüler pat patlar için "Bizi hamallıktan kurtardı, ayağımız yerden kesti" diyorlar, haksız da değiller. Pat patları anlattıktan sonra, pat patlı rehber ġerif Çetin'in 0537 329 14 58 no lu numarasına bir telefon ediyorsunuz, sizi, ailenizi veya arkadaĢ grubunuzu alıp Ģelaleyi gezdiriyor. Sarıyayla köy muhtarı Hüseyin Baykan ile gitmek isterseniz bu defa 0536 550 97 13 veya 0(380) 623 32 30 no lu ev telefonuyla randevulaĢıyorsunuz. Geziniz boyunca güvenliği bozacak, huzuru kaçıracak, sıkıntı yaratacak hiçbir Ģeyle karĢılaĢmıyorsunuz. ÇıkıĢta tadını neredeyse unuttuğumuz halis ve soğuk köy ayranları bardaklarınıza dolduruluyor. YaĢanması gereken maceralı yolculuktan mutlu ayrılıyorsunuz. Yayla Evleri :Gerek yayla evlerinde, köy evlerinde, gerekse bağ evlerinde Karadeniz insanının ince zevki görülüyor. GösteriĢten uzak, amaca uygun, ihtiyaca göre Ģekillenen evler genellikle iki katlı, fakat zeminin uygunluğuna göre üç katlı olanlara da rastlanıyor. Neredeyse tamamında bagen denilip depo olarak kullanılan yerle teması kesilmiĢ kulübeler bulunuyor. Evlerin yapımında kullanılan kereste seçimine önem verilmiĢ, bilhassa dayanıklı oluĢları nedeniyle kestane ağacı kullanılmıĢ. 100 yaĢına merdiven dayamıĢ evlerin yapımı sırasında keresteler doğal bir fırınlanma çeĢidi olan ve ağacın acı suyunu bırakması için kar altına yatırılmıĢ. Bir iki yıl boyunca kar altında kalan kerestelere kar suyu ile dayanıklılık


kazandırılıyor daha sonra güneĢ altında dönme, çatlama yapmıyor. Evin içine ahĢap kokusu salarak evi yaĢanılır hale getirip, uzun ömürlü olmasını sağlıyor. Kız Kayası Suyu ;Yükselen bir duvar görünümlü dik kayayı yosun sarmıĢ. Yosunlar çimen yeĢili renk tonlarında kendilerini okĢayacak sevecek elleri bekler gibi duruyor, farklı bitki dokusu arasından dökülen damlalarla için için ağlıyormuĢ izlenimi yaratıyor. Kız Kayası Suyu olarak anılmasının nedeni ise yörede yaĢayan ve evlenme çağına gelmiĢ kızların hayırlı bir koca bulmak için dilekte bulunduğu yer olarak inanılıp, suyundan içilmesi, ziyaret edilmesi. Yolun devamında Cingirt Mahallesi köy fırınlı üç katlı doğal evleri ile Ģirin görünüyor. CAMĠLERĠ Ġlk cami,1958de ahĢap yapı 80 cemaatli, tek Ģerefelidir .Mimarı Adem AteĢtir,1980 yılında yığma yapı 100 cemaatli bir cami köylü tarafından yapılmıĢtır MEZARLIKLARI Ġki mezarlık vardır yukarıda,Sarı Ahmet,ve Yaylacık mezarlıkları dır. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT :Buğday BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesleri olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur..,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur. veriyor Köyde armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği ,çoktur.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır Ģimdilerde fındık tarımı ile geçinmektedir Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.köyün baĢlıca geçim kaynağı fındıkçılık,seracılık ,tavukçuluk az miktarda da yeni oluĢmakta olan kivi üretimi dir. Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, , arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır.Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır,Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline


getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc


ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) Fındık ağaçların % 28 yaĢlıdır içinde mısır üretilir HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Sığır,Tavuk,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.burada eskiden Akçakoca‘nın en çok hayvan yetiĢtirilen bölgesi idi son yıllarda bu azalma göstermiĢtir,buraya hiç önem verilmemiĢtir hayvancılık çok revaçta olmasına rağmen mandıralar kurulmamıĢtır % 87 hayvancılık yapılmaktadır.KıĢın domuz ve Güvercin avı yapılır ORMANCILIK

Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,yine eskiden bu köyde ormancılık çok yapılmakta idi zengin bir köy olmasına rağmen buraya gereken ilgi gösterilmemiĢtir ve son yıllarda ormancılıkta tarihe karıĢmıĢtır AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar kestane kargası,çulluk,ördek,üveyik,sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Köyde kültür Doğu Karadeniz kültürü hakimdir.fırında yapılan mancarlı pidesi meĢhurdur,köydeki kadınlar fırınların baĢlarında bir arada olarak mancarlı pide yaparlar. Köyde kültür Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler buda bizin köyümüzün unutulmaz


biryanıdır. Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Köyün en kalabalık olduğu zaman yaz mevsimidir. Temel geçim kaynağı olan fındık ürününün hasat zamanı yaz mevsimi olduğundan köy halkının geneli bu mevsimde köyde bulunmaktadır AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun


adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar ―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı:Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak


düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri .Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok


hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar .Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar:Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur KÖYDE Eğlenceler ĠMECE ÜSÜLÜ :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı.


KIZ BEĞENME : Bayramlarda köyün Ģenlik yerinde herkes toplanır buradaki ağaçlara salıncaklar kurulur ilkönce kızlar biner sallanırken bu kızı beğenen erkek adayı silah atar ben seni istiyorum demektir,daha sonra diğer sıradaki kızlar biner sallanırken damat erkek adayı silahını ateĢler kıza beğendiğini vurgular bu böyle devam eder ,sıra erkeklere gelir erkekler sallanırken kız gelin adayı hemen ailesine söyler,bu kızda silah atar bu böyle devam devam eder eĢlerini alan kız ve erkek kesinlikle baĢkası ile evlenemez sahiplenemez birbirleriyle evlenirler. GÜREġLER :Köyde köy Ģenlik yerinde davul zurnalı maniler eĢliğinde çok güzel güreĢler olur fakat bu güreĢlerde Ģimdilerde ilgisizlik yüzünden yapılmamaktadır. TAKLA OYUNU :Bayramın son günü akĢamı takla oyunu oynanır,4 kiĢi ebe olur bunlar eğilerek omuzlarını sırt sırta verirler bir daire oluĢtururlar,diğer taraftan da sıraya geçen oyuncular vardır bunlar bu ebelerin üstüne atlayarak takla atarlar,eğer yere düĢen olursa bu oyuncu ebe olur. EġEK ATLAMA:Ayrıca bir hakem 5 ebe oyuncu ile oynanan eĢek oyunu vardır bu 5 oyuncu ebedir bunlar eğilerek eĢek Ģeklini alırlar,sıradaki oyuncular sırasıyla koĢarak bunların üstüne bu diğer 5 oyuncu koĢarak atlarlar üzerlerine binerler ilk atlayan oyuncu alttaki ebe oyuncuya parmaklarıyla bu kaçtır der seslenir altakı oyuncu bu üsteki oyuncunun dediği rakamı bilemezse üsteki oyuncular bu ebe oyuncuların sırtında durmaya devam ederler,bilirseler üstekiler ceza olarak alta ebe olurlar bu oyunda böyle devam eder. SOPALI HALAT ÇEKME :Bu oyunda ortaya bir çizgi belirlenir kalın bir sopa vardır bir tarafta bir gurup diğer tarafta baĢka gurup vardır,ilk baĢtaki oyuncular bu sopayı tutarlar arkasında 5 er kiĢilik guruplar vardır bunlar birbirini çekerler hangi ilk oyuncu bu sopayı bırakırsa vede bu çizgiyi geçerse mağlup ilan edilir KÖREBE OYUNU: burada da 3 oyuncu, 1 halat ip,2 adet taĢ,1 yere çakılan kazık sopa,1 de bezden yapılmıĢ kamçı vardır,ilkönce bu kazık çakılır halatın orta bölümü bu kazığa bağlanır bu halatın bir ucu bir ebe oyuncuya diğer ucu diğer ebe oyuncuya bağlanır bu bağlanan 2 ebe nın gözleri bir bezle bağlanır gözleri görmezler kazığın yanındaki oyuncu hakemdir,bu bir ebenin elinde 2 adet taĢ vardır bu taĢları çarptırarak diğer ebeyi harekete geçirir bu ebe elinde de bulunan bezden yapılan kamçı vardır taĢın sesine giderek bu ebeye bu kamçıyla vurmaya baĢlar bazen de hakem oyuncuya da vurabilir bir daire Ģeklinde dönerek bu oyun böyle devam eder,dıĢarıdakilerde bu kamçılı ebeyi yanlıĢ yönlendirirler oyun uzasın diye BAYRAMI UĞURLAMA : Burada da son gün davullar çalınır,köyde dolaĢılır,maniler söylenir, köy meydanında halaylar ,köçekler,Ģarkılar,silahlar atılır,oyunlar oynanır ve bayram bu Ģekilde uğurlanır KIZ ALMA : Köçekler eĢliğinde köyün Ģenlik yerinde köçekler köçek,oyunlar oynarlar,Alaplı çıftelesi dediğimiz figurleride yaparlar,köylüde bu köçeklerde köylü eĢlik eder,silahlarda atılır,daha sonra köçekler eĢliğinde köylü damat evine giderler,kızın annesi damat evinden baklava ,tavuk ister,yollarına kilim serilmesini ister bir koç ister bunların gerçekleĢtirmesini ister damat evinden damat evi biraz naz yapsa da bunların hepsini yaparlar kız arabadan inerek eve doğru giderler evin kapısından geçerken elleriyle evin bütün kapılara ellerini sürer,giriĢ kapısının önüne parça ekmek koyar uğurlu gelsin dıye,daha sonra enson gelin yatak odasına gelir orda damat tarafından duvağı açılır akraba ve damat tarafından hediye leri


takılır,bu arada misafirler gelinin çeyizlik hediyelerine bakarlar,resimler çektirirler bu gelenekte halende devam etmektedir KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müsbet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN : Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN: Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır.


FOLKLÖR Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,Manav dal sıksara oyunlarıdır Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır,Ayrıca Cide kemençesi ve tepside çalınır iki kiĢilik topal oyunu oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of, Tokat kavalı meĢhurdur ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir


ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komĢu köyler davet edilir mevlit okunur ,yemekler yenir çeĢitli eğlenceler düzenlenir. Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur çünkü meyve sebze yetiĢtirilir .Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü sebze meyve yetiĢtirilir ,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır Tarım toprakların azlığı dağınıklığı kır yerleĢim bölgesinin dağılmasına yol açmıĢtır SPOR Köyde spora ilgi azdır,hiçbir federe kulüp yoktur ilginin olmamayıĢı dikkat çekicidir

EKMEKLER ÇORBALAR

YEMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır


HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırak,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide Köyün en önemli özelliklerinden biri çarĢıya pazara gitmeden , köyün kendi ürünü olan yiyecekleriyle sofranızı kurabiliyor olmanızdır. Ekmeğinizi kendiniz piĢirerek nefis köy ekmeğinin tadına varabilirsiniz. Kara lahanadan yapılan mancar çorbası, ısırgan yemeği, fasulye turĢusu kavurması, hamur dolması, sarı burma, celecoĢ, malay, kaldirik turĢusu... Mısır unu ile yapılan mısır ekmeğinin ise tadı damağınızda kalacağından eminim. Mısır ununu elde etmek için gereken süt mısırları ise köyde bolca yetiĢmektedir. ġeker pancarından(köy deyimiyle mancar) yapılan mancar çorbası gerçekten tatmaya değerdir. Köylünün kendi bahçelerinde yetiĢtirdikleri ürünlerle içini doldurdukları pideler(mancarlı pide) ise sıcak sıcak yendiği zaman kesinlikle bir daha aklınızdan çıkmayacaktır. En güzel taraf ise pideleri köy halkının bir araya gelerek yapıyor olmasıdır. Süt ürünlerine hasret iseniz , ya da canınız nefis bir köy kahvaltısı çekiyorsa iĢte size fırsat. Bu köyde tam aradığınızı bulacaksınız. ALT YAPI BĠLGĠLERĠ Köyde, ilköğretim okulu yoktur fakat taĢımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün içmesuyu Ģebekesi vardır ancak kanalizasyon Ģebekesi yoktur. Ptt Ģubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Mobil sağlık hizmetinden faydalanıyor Köye ayrıca ulaĢımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.1993 de 559,1997 de 433,2000 de 320 nufusu vardır 2 ilkokul,2 cami,1 köy kalkındırma kooperatifi,1 değirmeni vardır,Fiskobirlik üye sayıysı 257 dir,ilk ilkokul 1972 yılında açıldı,ikincisi ise 1974 de açıldı 10 kmlik köy yolu asfaltlanmıĢtır 500 mt pvc su borusu yaylacık mahallesine döĢenmiĢtir,köy içi bağlantı yolları ve kanal Ģevleri temizlenmiĢtir,Sarıyayla ġelale yolu bitirilerek turizme açılmıĢtır,ayrıca 2009 yılında köyde rafting turizmi için çalıĢmalar baĢlamıĢtır 1871 birinci arazi defteri yoklamasında ve 1922 Bolu salnamesinde Kurugöl olarak kaydı vardır,göçmen az dağınık köy statüsündedir , fındıkçılık,hayvancılık ormancılık,meyve sebzecilik köyde had safhadadır,Eskiden Kurugöl‘e bağlı köy idi.Sarıyayla köyü camii yaptırma ve yaĢatma derneği vardır. 18 ci ve 19 YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Yeni kurulan köy olduğu için temettuat defterinde kaydı yoktur ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR Yeni kurulan bir köy olduğu için istiklal savaĢına katılan olmamıĢtır KÖYE ĠLK YERLEġEN SÜLALELER ATEġ ATAġ ATĠK BAYKAN KÜLÜNK CĠNGĠRT

ORDU ORDU ORDU ORDU ORDU ORDU

PERġEMBE PERġEMBE PERġEMBE MERKEZ MERKEZ ULUBEY

KIRLIKÖY BU ĠKĠ SÜLALE AYNIDIR KIRLIKÖY KIRLIKÖY IġIKLIKÖY BU ĠKĠ SÜLALE AYNIDIR IġIKLIKÖY MELENYURT


ÇETĠN ORDU ULUBEY MELENYURT ERSÖZ ORDU MERKEZ IġIKLIKÖY BU ÜÇ SÜLALE AYNIDIR HIRACI ORDU MERKEZ IġIKLIKÖY KÖSEOĞLU ORDU MERKEZ IġIKLIKÖY KINAY ORDU PERġEMBE KIRLIKÖY KÖROĞLU ORDU ULUBEY MELENYURT KULLUKÇU ORDU ULUBEY MELENYURT KÜTÜK ORDU PERġEMBE NENEKÖY VARLIK ORDU MERKEZ IġIKLIKÖY ÇELĠK ORDU MERKEZ IġIKLIKÖY ERCAN ORDU MERKEZ IġIKLIKÖY BÜYÜKKOL ORDU PERġEMBE KIRLIKÖY NOT : BU SÜLALELER ĠLKÖNCE KURUGÖL KÖYÜNE YERLEġĠRLER SARIYAYLA AYRI MUHTARLIK OLUNCA BURAYA YERLEġĠRLER,YANĠ KURUGÖL KÖYÜNDEN AYRILMADIRLAR Not : Ahmet Helvacıoğlu ve değerli Kurugöl muhtarı Hasan KeĢçi,değerli köy muhtarı Rahmi Koçoğlu arkadaĢıma teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans.,Hasan KeĢçi,Rahmi Koçoğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Ahmet Helvacıoğlu, Drl. Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler ; Akç.kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans.,Hasan KeĢçi,Rahmi Koçoğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Ahmet Helvacıoğlu, Drl. Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Drl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez : Kenan Okan,Hasan KeĢçi,Ahmet Helvacıoğlu,Drl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans.,Hasan KeĢçi,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Ahmet Helvacıoğlu, Drl. Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez,Vikipedi özg.ans.Akç.Kaym.Sitesi,Ġlçe Tarım Md.Drl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Hasan KeĢçi,Görsel yay s.4 ,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Ert tv Necmi Sala,Drl,Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu Köyün alt yapısı : Mustafa Kocadon,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans.Hasan KeĢçi,Ahmet Helvacıoğlu,Drl.Ġbrahim Tuzcu Sülaleler : Hüsamettin Kaya Hasan KeĢçi,Ahmet Helvacıoğlu,Rahmi Koçoğlu,Drl.Ġbrahim Tuzcu

SUBAġI


COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ :Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI :Fikret Albayrak KÖY MUHTARI :Orhan Kınay TELEFONU :05442877083 POSTA KODU :81650 ĠLKÖĞRETĠM OKULU :03806255201 NÜFUSU :63 Hane, 321 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR :2009- Orhan Kınay,2004- Mustafa Devrim- 1999 -Hasan Ġlgi 1994- Hasan Ġlgi 1989- Hasan Ġlgi 1984- Ġsmail Akın COĞRAFĠ DURUMU : Düzce ye 19 km,Akçakoca ya 20 km uzaklıktadır,Rakımı 240 dür .KomĢu köyleri,Dereköy,Altınçay,Tepeköy,Deredibi,Çiçekpınar,dır,Denizden 250 mt yüksektedir,3200 dekar fındıklık,1012 dekar ormanlık alanı vardır KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR M.Ö .377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,bu köyde SubaĢı köydür..Kastamonu dan 1243 yılında Moğol istilası ve yenilgisinden bıkan 130.000 bin Oğuz Bozok boyu Günhan obaları batıya doğru göç ederler ve Akçakocaya gelerek bazı köyler kurarak yerleĢirler bunlardan bır tanesıde SubaĢı köyüdür,yine Bizans kayıtlarına göre 1291 yılında Rum ve Selçukluların kaynaĢmasından gelen ve 17 ci yüzyılda batı Anadoluda ve Çukurova bölgesinde bulunan Yörükler (yürüyen halk) Akçakocaya gelip yerleĢmiĢlerdir,bu köyde SubaĢı köydür, Buraya daha sonra 1916 yılında Ordu ve Giresun‘dan göçler gelmiĢtir.,Neticede burada Bitinya,Oğuz Türkleri,Doğu Karadeniz göçleri ,Osmanlı manav türkleri de yaĢamıĢlardır.Bu köyde M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor,M.Ö.546 de Makedonya imp.,M.Ö.708 de Pers imp. bu kavimler yaĢamıĢlardır.,Osmanlı zamanında ,buradaki yabancı kavimler burayı terk etmıĢlerdir az da olsa kalan aileler Müslümanlığı kabul edip Osmanlı imparatorluğuna katılır,buradaki yeni kurulan köylülerle iç içe yaĢamlarını sürdürmüĢlerdir ,yerli bir köydür.Akçakoca-Ereğli


arasında.Bitinya kralı ile Hereklia kralları arasında yıllarca savaĢlar yapılmıĢtır,Pers imparatorluğu da bu savaĢlara burada katılmıĢtır bunları duyan Makedon kralı büyük Ġskender bundan dolayı buraya gelmiĢ burada güvenliği sağlamıĢtır,daha sonra Osmanlı imparatorluğundan Orhan bey buraları zaptetmıĢtır,kalıntıları halen mevcuttur,karargahı Çayağzı köydür,daha sonra en son Ġpsiz Recep te buraya karargah kurmuĢ buradan çete savaĢlarını buradan yönetmiĢtir,karargahı Ģimdiki karayolları kampın bulunduğu yerdir.Aftun Bizanslıların verdiği bir isimdir,köyün içinden geçen kilsuyu deresi ile bu iki kelime birleĢtirilerek Aftundere ismini alır,Hekimoğlu bir oba aĢireti ola Ahmet Hekimoğlu tarafından verilen bir isimdir Ģimdilerde bu münkariz olmuĢtur.Dereköy köyün içinden geçen kilsuyu deresinden ismini alır,Değirmenköy burada eskiden 2 adet değirmen varmıĢ bu değirmenler sayesinde Bolu,Düzce den gelen mısırlar buralarda öğütülerek tekrar geri gidermiĢ köye bu açıdan kazanç sağlanırmıĢ onun için Değirmenköy adını almıĢtır.2 asır önce BaĢaftun Ören (ETEYKA) Rum ismi de büyük deprem olur güney taraf kayar heyelan olur ve buradaki Hıristiyan köyü çok ölüm vermiĢ yarısı kıl suyuna,Ordu,Giresun‘a,diğerleri yurdu terk etmiĢler,halen bu köy heyelandan sonra bir vadi Ģeklindedir Halk daha sonra bu köyü daha tepelere çıkarak buraya bu köyü kurmuĢlardır Topçu köy,Dağhasan,Tezeköy,Dağköy 4 adet köyü kurmuĢlar.Daha sonra köye Giresun‘dan Karahasanoğulları gelir yerleĢirler,Rumlardan sonra, bunlar 6 aile gelirler bu köyleri kurarlar,bunlar 2 adet değirmen yapmıĢlardır ama maalesef bu değirmenler yok olmuĢtur TARĠHĠ YERLER .Köyde Bitinyalılar zamanında demir ürettikleri anlaĢılmaktadır,çevrede bol miktarda demir ocakları ve cüruflarına rastlanmaktadır.Eskiden Akçakoca Çuhalıdan Dadalı,BaĢaftun,köyleri üzerinden Haciz dağı aĢılarak Düzce Tavuk köyüne oradan Beçiyörük köyünden Düzceye ulaĢılırdı.Buradaki su değirmenleri,su hızarları çok ilgi çekmekte idi ama maalesef Ģimdi bunlardan hiç bırı kalmamıĢtır münkariz olmuĢtur. Köyde at yarıĢları ve bayramlarda güreĢler yapılırdı ama bu ananelerde yok oldu.Dağlarda linyit kömürü,kılsuyu deresinde Hematit filizlerine rastlanmıĢtır bu madenle ilgilenilirse bu madenler iĢlenilebilir ,ayrıca bu dağlarda mermer de vardır .Demir elde edilebilmesi için dağlarda oyuklar açılarak keresteler yakılarak yüksek fırın elde edilirmiĢ bunlara halen Altunçay bölgesinde görmek mümkündür.Ormanlardan fıçı tahtaları,gemi için keresteler bu köyden sağlanmakta idi, ġifalı su bölgesine 4 km uzaklıktadır.Yörüklerde vardır 2 adet kilise ve mezar kalıntıları mevcuttur.ġu anda SubaĢı köyün üst tarafında ormanlık bölgede,kireç taĢı mucur çıkartılarak karayollarında mucur olarak kullanılmaktadır.Karahasanoğullarına ait olan eski değirmenler kalmamıĢtır AKARSU VE DERELERĠ


Kilsuyu deresi Ihlamur deresi,Aftunderesi bunlar birleĢerek Çayağzı‘na dökülmektedir, su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ

Yıldırım sırtlarında kurulmuĢtur TepebaĢı ( 468 mt ) ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir TURĠZĠMĠ


Köy köydes yardımı ile güzelleĢtirilmiĢtir,çok eski bir köy olması köyün isminden çok bahsedilmektedir, Turizm yönünden fakir köydür ,son zamanlarda kestane Ģekeri yapımı konusu köyün tanınmasında rol oynayabilir,Akçakoca –Düzce asfaltı daki Ģifalı su yakın oluĢundan dolayı biraz önem kazansa da turizm açısından fakirdir CAMĠLERĠ Köyde 3 adet cami yapılmıĢtır 1325 yılında çandı cami,köyün sakinlerinden Ġsmail ağa Ġbrahim adlı kiĢi bir cami yapmıĢtır,buranın ilk imamı Ahmet efendidir en son camiyi,1967 yılında yıkılan eski ahĢap cami yerine1975 yılında betonarme yapı,300 cemaatli,iki ġerifelidir,köylü kendisi yaptırmıĢtır,köyün merkezindedir, mimarı Mustafa TaĢkın dır MEZARLIKLAR Köyde Ģuan tek mezarlık vardır,köy giriĢindedir,büyük mezarlıktır,Bizanslılar ve Bitinyalılardan kalma mezarlıklar çok eski köy olmasına rağmen eski meazarlıklar munkariz olmuĢ yerine fındık dikimi yapılmıĢtır .Ayrıca köy giriĢinde de mezarlıklar vardır üzerinde çamlıklar vardır burası kullanılmamaktadır,çok eski mezarlıktır.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ


TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır,Arpa BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Patlıcan,Biber MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler Akçakoca pazara götürülüp satılmaktadır.,ayrıca Altunçaydaki süt toplama ünitesinde süt getirilip satılmakta ev ekonomiye katkı sağlanmaktadır tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da munkariz olmuĢtur,.Köyde eskiden keten dokuması da yapılıyordu. Ençok ormancılık ve kümes hayvancılığı yapılmaktadır Balcılıkta yapılmaktadır kestane balı revaçta olduğu .için bu yönde çalıĢmalar devam ediyor,747 adet arı kovanı vardır. Köyde kestane Ģekeri imalatı baĢlamıĢtır veriyor.Akçakoca‘dan eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır.Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve


kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi.SubaĢı köyü toprakları çok verimli olduğu için bahçelerde Öküz ve Manda hayvanlarından faydalanırdı,ayrıca Ģehir merkezlerine gitmek içinde kullanmıĢlardır,kereste taĢımacılığı ön safhada olduğu içinde bu hayvanlardan faydalanılmıĢtır.Bu köyde balcılıkta fazla yapılmakta idi ,ama maalesef bu hayvanlar Ģimdilerde yok olmuĢtur GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:.


Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz)

HAYVANCILIK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,Kaz,Hindi,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde Kaz,Ördek,Tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢti en çok bu köyde tavuk besiciliği yapılmaktadır Köyde malak, manda at, öküz,katır var idi ama maalesef munkariz olmuĢtur 1 Adet tavuk kümesi vardır,süt çüklükte fazla miktarda yapılmaktadır, Altunçaydaki süt toplama ünitesine buradan da süt gitmekte ayrıca, Akçakoca pazarına da süt getirip satmaktadırlar ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur Eskiden fıçı tahtası,gemi kerestesi, yakacak odun demiryolu travesti bu köyden ikmal edilirdi ,en çok kesif ormancılığı yapılan yerdi Eskiden orman lar talan edilir yerine fındık dikilir 3200 dekar fındıklık ekilmiĢtir ,ormancılık orman iĢletme Ģefliği adı alında yapılmaktadır.Köyde çok su hızarları vardı Ormancılığın çok önemi vardı.Düzce-Akçakoca karayoluna yakın oluĢu nedeni ile sevkiyatın ve istihsalinde çalıĢanlar çoktu. AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,ÜveyikördekKaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığı rcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur ördek,çulluk avı çok meĢhurdur. Dere kenarında dıĢarıdan gelen avcılar burada Ördek avı yapmaktadır,Daimi kuĢlar Kestanekargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.Av turizmi bu köyde mükemmel bır Ģekilde yapılabilir bunun için av turizmi burada teĢvik edilmelidir. KÜLTÜR


Köyde bayramlar çok güzel olur beklide baĢka hiçbir yerde olmayan sistem vardır,köy bayramda 3 mahalleye bölünür ve her gün bir mahallenin bayramı olur ve diğer iki mahalle o gün bayramı olan mahallenin evlerini ziyaret ederler,bu köy içinde çok güzel bir yaĢlı genç kaynaĢmasına vesile olur Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢ yozlaĢmıĢtır Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir


ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ Manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecek dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit,etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretındendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyveren köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar.Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi.


Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizans‘ın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenes tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır.TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur.Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz.Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da


adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır. Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir. ―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir.Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda;Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır:Yerli Türk.Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır. Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, büzerek giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır.Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar.Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur;Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi. Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi.ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır Manav tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav


ve macıra senet gerekmez.Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar. Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma. Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer.Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler Manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri )Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır. KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur. Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır.Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın


ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir.Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır.Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir. Manav Mutfağı; Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur. Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir. KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık.. KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir. Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir. Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları.


Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir. Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir. Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir. Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır. Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir Manav kültürü vardır.  Sümeyye Köktürk yazıları AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması:Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme : Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı.


BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir. Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her


evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.


Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur


Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müsbet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN : Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalıdanteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,minton,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken


güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır. FOLKLÖR : Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır. Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,. Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtı KAVAL : Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meĢhurdur. . ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır.


ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur çünkü meyve sebze yetıĢtirilıyor .Avlu,avlu ağla çevrilidir,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR


Köyde bir ara futbola çok merak vardı ve neticesinde 1986 yılında Mustafa Devrim,Fahrettin Akın tarafından forma rengi YeĢil- Siyah olan federe futbol takımını kurarak köye kazandırmıĢlardır. Bolu 2 ci amatör liginde 1990 yıllarında oynamıĢtır.1997 yılında 1ci amatör ligine çıkmıĢlardır,ama daha sonra maddi imkansızlıklar yüzünden kulüp maalesef kapatılmıĢtır, köyde baĢka spor dalları ile ilgilenen yoktur YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırak,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. .ALT YAPI BĠLGĠLERĠ Köyde 1 ilkokul,var ama taĢımalı eğitim sisteminden faydalanıyor,1 camii,1 .içme suyu ptt acentesi,elektrik,sabit telefonu vardır sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur ama. mobil sağlık sisteminden faydalanıyor, , çocuk oyun parkı vardır , köy yolu asfalttır 4 km lik SubaĢı Ģifalı su yolu stabilize yapıldı, SubaĢı.Altunçay Dereköy arası asfalttı da yapılmıĢtır halk arasında Ģifalı bilinen su 4 km kazılarak köye getirildi, ilk ilkokul 1959 yılında açılmıĢtır Fiskobirlik üye sayısı 99 dir.1887 de-266,1935 de-132 1960 de300,1965 de 261,1997 de323,2000 de-324 , idi .Yerli az dağınık köyler sınıfına girer ,köy içi tarla yolları stabilizesi yapıldı .Karma bir köydür Giresun,Ordu,Trabzon göçü vardır, yerli çok eski köydür .1871 Birinci arazi yoklama defteri 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,Tarla alanı 200,fındık alanı 1.100,orman alanı 8.700 dönümdür.meyve sebze fazla miktarda yapılıyor ,hayvancılıkta % 6 dır,ormancılığın fazla geliĢtiği yerdir orman iĢletme Ģefliğine bağlı bölgede köylü nakliye ve fidan dikim iĢlerinde çalıĢmaktadır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR GAZĠLER: Ġsmail Er Haciz jandarma karakol eri idi, köyde istiklal savaĢına katılan yoktur 18. 19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Aftuni divanında nüfusu 235 hane 47 dir,askerde olanlar Delioğlu Hasan,Osmanoğlu Mehmet,Karabıçakoğlu Hasan, 1844yılında bahriyeli olarak askerlik yapmıĢtır.En varlıklı kiĢilik Murtezaoğlu Ahmet bin Mehmet,Cindikoğlu Ġbrahim, Karabıçakoğlu Hasan,Küçükoğlu Ali,Hekimoğlu Hüseyin‘dir.64 Adet meslek gurubu vardı,Hekimoğlu Ġbrahim,Hekimoğlu Hüseyinin değirmenleri vardı 6 asker,1 muhtar,1 imam,1 subay,1 hizmetkar vardı .Su hızarları olanlar Murtezaoğlu Ahmet,Mazlumoğlu Mustafa,Hekimoğlu Hasan,Hekimoğlu Ġbrahim,Budelunoğlu Osman,Delioğlan Ali,Hatipoğlu Ali,Tönkeloğlu Mehmet,Sofaoğlu Abdi,Osmanoğlu Mehmet, Ġmamoğlu Ahmet,Deli Ahmetoğlu Mustafa, ġahinoğlu Mehmet,KaracıoğluAli,Cindikoğlu Ġbrahim,Karamehmetoğlu Ahmet,Belekoğlu Mehmet,Murtezaoğlu Mustafa,Mollaahmetoğlu Ġbrahim,Tonkaçoğlu Mustafa,Karabıçakoğlu Mehmet,Karabıçakoğlu Hasan Hekimoğlu Hüseyin,BoĢnakoğlu Ġbrahim bunlar keresteci ve baltacı ,hızarcı idiler 1844 yılında 477 kg buğday,63 kg mısır ürünü alınmıĢtır ,ilk imam kıran


mezrasında Mehmet halifedir.27 baltacı,10 keresteci,15 hızarcı vardı,318 arı kovanı,19 sağman manda,11 sağman inek,40 manda öküzü,8 diĢi malak 63 karasığır öküz,4 dana 15 diĢi buzağı 4 erkek malak 2 bargir dir,Temettuat defterinde konumu çoktur KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER Yerli sülaleler KARABALAR ( ÖZEL ) KÖÇEKLER ( KÜÇÜK ) YEMENLER ( DEVRĠM ) AKBAġLAR (AKBAġ ) KARAHASANOĞULLARI,AKIN-ARICI-BAL-BĠCAN--ÇAKMAK-DĠNÇER-ERGĠGÜVEN-ĠLGĠ-ĠRDE-LOKUM--SĠMĠT-YILMAZ Köye göç gelenler Ceylan Tepeköyden göç,Petek Giresun Bulancak göç Köy yerli bir köydür,çoğunlukta yerli halk bulunmaktadır NOT: Katkılarından dolayı değerli ağabeyim,Hüsamettin Kaya Ġsmail Aksoy,ve Hayrettin Kocabıyık arkadaĢıma çok teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Hayrettin Kocabıyık,Ġsmail Aksoy,Vikipedi özg ans,Akç.Kaym.Sitesi Kenan Okan,Hüsamettin Kaya,ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Hayrettin Kocabıyık,Ġsmail Aksoy,Vikipedi özg ans,Akç.Kaym.Sitesi Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Hüsamettin Kaya,Drl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez,Kenan Okan,Drl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Hayrettin Kocabıyık,Ġsmail Aksoy,Vikipedi özg ans,Akç.aym..Sitesi Kenan Okan,Hüsamettin Kaya,ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez. : Kenan Okan,Hayrettin Kocabıyık,Ġsmail Aksoy,Hüsamettin Kaya,Drl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Ġlçe Tarım Md,Akç.Kaym.Sitesi ,Vikipedi özg ans.Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Hüsamettin Kaya Drl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Sümeyye Köktürk,Kandıralılar dernğ,Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Hayrettin Kocabıyık,Vikipedi özg ans,Hüsamettin Kaya,Görsel yay.S.4,,Drl Ġbrahim Tuzcu Spor : Mustafa Devrim,Ġbrahim Tuzcu Köyün alt yapısı : Mustafa Kocadon,Akç.Kaym.Sitesi,Hayrettin Kocabıyık,Hüsamettin Kaya,Mustafa Devrim,Drl.Ġbrahim Tuzcu Temettuat . Dr Zeynel Özlü Sülaleler : Hüsamettin Kaya,Hayrettin Kocabıyık,Mustafa Devrim,Ġsmail Aksoy,Drl: Ġ.Tuzcu

TEPEKÖY


COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Veysel Akın TELEFONU : 05325472729 EV- 03806255175 NÜFUSU :135 Hane,797 Nüfusu vardır POSTA KODU : 81650 ĠLKÖĞRETĠM OKULU : 03806255454 ESKĠ MUHTARLAR : 2009- Veysel Akın ,2004-Veysel Akın,1999- Yusuf Ceylan-1994Kadir Ceylan-1989- Kadir Ceylan,1984- Muharrem Sine COĞRAFĠ DURUMU : Düzce ye 24 km,Akçakoca ya 15 km uzaklıktadır,denizden 310 mt yüksekte en yüksek tepesi 315 mt dir .Rakımı 308 dir 4600 dekar fındıklık,513 dekar ormanlık alanı vardır.KomĢu köyleri Altunçay,Dereköy,Çiçekpınar,SubaĢı dır TARĠHĠ Köyün halkının birbirleriyle akraba olması ve sahip çıkmasıyla çevre köylerde ün yapmıĢtır. 1880-1890 Yıllarında Çayağzı nda askerlik yapan Giresun lu Kadir çavuĢ memleketine giderken burada bir gece kalır hoĢuna gider, kendine bir baraka yapar. Burada kalır ve Altunçay Kurtsuyu ndan ağaç nakliyeciliği yapılırken burada mola verirler. Kadir bunlara çay ikram eder yardımcı olur ve Kadire dokunmazlar Kadir böylelikle buraya yerleĢir zaten 1877 yılında Osmanlı Rus harbinden de doğu Karadenizden Akçakocaya çok göç gelmekte idi devlette zaten burayı göçmen Ģehri ilan etmiĢti,doğu Karadeniz halkı zaten savaĢlardan bıkmıĢtı herkes batıya doğru göç etmekte idi .Bu asker memleketine gider buraya akrabalarını getirir ve yerleĢirler,çoğalırlar 1901 yılında Giresun‘dan gelenlerden sonra ,Ordu danda gelenler olmuĢtur karma göçmen yeni kurulan bir köyüdür Buraya Giresun‘dan hapishane kaçağı olan Ömür diye biri bu köye gelir yerleĢir bu birde Kürt Hamdi‘yi buraya getirir bu burada Zühre diye bir kadınla iç güveysi girer bu arada Dersim isyanından gelen Kürt kadını boĢar Dadalı köyüne göçer bunlar Ģimdiki Çakmaklardır.Tepeköye Giresun‘dan kaĢıkçı kızı gelir bu kadın köyde yayıkla ayran yapar ve herkese öğretir ,yağ yapmasını da öğretir buradaki bütün köylüye süt,ayran,yoğurt,yağ satarmıĢ birde memleketten gelirken yayık kapların içinde fındık filizlerini salkıyarak gemi ile buraya getirmiĢ ona bir gün çalıĢana bir


fide verirmiĢ Köy daha önce Çiçekpınara bağlı imiĢ 1915 yılında buradan ayrılıp Altunçayı divanı na geçer 1936 yılında muhtarlık olur .Ġlk muhtar Halil Ġbrahim Ceylan dır.Hatem Düzceler Kafkas kökenli, Gürcistan‘dan Giresun‘a ordanda Akçakocaya Tepeköye gelirler daha sonra babaları Dereköye iç güveyi gelir Dereköye yerleĢirler. KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR Köyün adı Altunçay ovasına giden yol üzerinde ve bir tepe üzerinde kurulu olmasından dolayı bu ismi almıĢtır.Ġlkönce Depeköy sonra Tepeköy olmuĢtur TARĠHĠ YERLER Köyün tarihi açıdan zengin değildir,Burada 3 adet kuyu vardır bu kendiliğindendir buraya üç kuyular denir 20-30 mt derinlikte içi boĢtur,Ģimdiki caminin doğusundadır,dikkat çekicidir AKARSU VE DERELERĠ Köyün tepede olmasından dolayı dere ve akarsuyu yoktur su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Köy yıldırım sırtların önündedir,TepebaĢı tepesi ( 468) mt dir ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir . JEOLOJĠK DURUMU Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir.mermer taĢı ,linyit kömürü bos gaz vardır TURĠZĠMĠ


Köy köydes yardımı ile güzelleĢtirilmiĢtir,Turizm yönünden fakir köydür ,son zamanlarda kestane Ģekeri yapımı konusu köyün tanınmasında rol oynayabilir Düzce Akçakoca yolu üzerinde tepede olması buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır CAMĠLERĠ Köyde 1945 yılında ahĢap yapı,100 cemaatli cami yapılmıĢtır,daha sonra köye 1992 yılında köylü kendi imkanları ile tek Ģerefeli,1200 cemaatli,betonarme yapı çok modern bir cami yapılmıĢtır,cami altında dükkanlar,muhtarlık odası,kuran kursu bulunmaktadır MEZARLIKLAR Köyde tek mezarlık vardır,halen bu mezarlık kullanılmaktadır.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana Patlıcan,Biber MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, köylü Akçakoca pazarına Ģuan ençok süt getiren köy konumundadır..Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da munkariz olmuĢtur,.Köyde eskiden keten dokuması da yapılıyordu. Ençok ormancılık ve kümes hayvancılığı yapılmaktadır Balcılıkta yapılmaktadır kestane balı revaçta olduğu .için bu yönde çalıĢmalar devam ediyor Köyde kestane Ģekeri imalatı baĢlamıĢtır.Köyde 2009 yılında ilçe tarım müdürlüğünce çilek ekimi yapılmıĢtır memnun edici sonuçlar elde edilmiĢtir artık halk fındık kestane den sonra çilek yetiĢtirmeye baĢlamıĢlardır.Akçakoca‘dan eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır.Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi


idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan varır .Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi.Köyde ayrıca son yıllarda çilek ekimine baĢlanmıĢtır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe


benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,Kaz,Hindi,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢti en çok bu köyde tavuk besiciliği yapılmaktadır Köyde malak, manda at, öküz,katır var idi ama maalesef munkariz olmuĢtur 5 Adet tavuk kümesi vardır.Akçakocaya pazarına ençok süt getiren köy konumundadır, ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var 3465 dekar ormanlık vardır, .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur Eskiden fıçı tahtası,gemi kerestesi, yakacak odun demiryolu travesti bu köyden ikmal edilirdi ,en çok kesif ormancılığı yapılan yerdi Eskiden orman lar talan edilir yerine fındık dikilir 4600 dekar fındıklık ekilmiĢtir ,ormancılık orman iĢletme Ģefliği adı alında yapılmaktadır. 513 dekar orman alanı vardır Köyde çok su hızarları vardı Ormancılığın çok önemi vardı.DüzceAkçakoca karayoluna yakın oluĢu nedeni ile sevkiyatın ve istihsalinde çalıĢanlar çoktu. AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok rastlanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldırcın,Ördek,Üveyik ördek Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığırcık,Bozbakkal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur. ,Daimi kuĢlar Kestane kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,S sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.Av turizmi için mükemmel sahaya sahiptir avcıların buraya gelip avlanmaları sağlanmalıdır KÜLTÜR Köyde Karadeniz kültürü vardır AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi.


Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen


―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi .Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar


bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp


yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müsbet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN : Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiyerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok


Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır. FOLKLÖR : Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir, Kemençe, Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,. Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardırAkçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafınından Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir


enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtı KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meĢhurdur. . ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ


6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Köyde bayramlar çok güzel olur beklide baĢka hiçbir yerde olmayan sistem vardır,köy bayramda 3 mahalleye bölünür ve her gün bir mahallenin bayramı olur ve diğer iki mahalle o gün bayramı olan mahallenin evlerini ziyaret ederler,bu köy içinde çok güzel bir yaĢlı genç kaynaĢmasına vesile olur Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur. Çünkü sebze ve meyve yetiĢtirilir Avlu,avlu ağla çevrilidir,sebze ve meyve yetiĢtirilir Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR 1987 yılında Sami Kaçan ve Cengiz Ceylan tarafından ,forma rengi mavi-beyaz olarak federe yapılan kulüp Bolu 2 ci amatör liginde Ģampiyon olmuĢ,1 ci amatör lige yükselmiĢtir ,Ģuan Düzce 2ci amatör futbol liginde mücadele etmektedir .Bu kulübün Ģimdiye kadar ekonomik açıdan ayakta kalması Sami Kaçan tarafından sağlanmıĢtır,bu arkadaĢımı kutluyorum.Köyde futbola çok merak vardır Bolu ve Düzce amatör liglerinde 1987 yıllarından beri oynamaktadırlar.Balatlı,Beyören den sonra köyler içerisinde ayakta kalabilen 3 . köydür. köyde baĢka spor dalları ile ilgilenen yoktur. Tepeköyün mavi beyazdan oluĢan tüm renkleriyle köy halkını nın tutkusu olan Tepeköyspor mevcuttur

YEMEKLER EKMEKLER: Yufka ekmeği, Bazlama, Gözleme, Cızlama, Mısır ekmeği, Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç,Baklava


ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırak,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. ALTYAPI BĠLGĠLERĠ 1 Adet orman kalkındırma kooperatifi,1 cami,1 ptt acentesi,elektriği,içme suyu,ve Ģebekesi vardır,kanalizasyonu vardır,taĢımalı eğitimden faydalananı yor ama köy 8 yıllık eğitim için müracaat etmiĢtir, kabul edilmiĢtir sağlık ocağı,sağlık evi vardır,sabit telefonu vardır,köyün yolu asfalttır,Fiskobirlik üye sayısı:182 dir 1960 yılında 514,1901de 425,1990,da 793,1997 de- 808,2000 de 820 Nüfusu vardır.Göçmen, dağınık köy statüsündedir,tarla alanı 420 fındıklık alanı 2.100 ormanlık alanı 7.980 dönümdür.Sebzecilik ve meyvecilik son yıllarda aĢama kaydetmiĢtir,% 6.2 hayvan sayısı vardır 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,tarla alanı 420,fındıklık alanı 2.100,ormanlık alanı 7.980 dönümdür sebze meyve yetiĢtirilirciği had safhadadır,hayvancılık% 6 dır,ormancılık revaçtadır köylü nakliye ve dikim iĢleriyle orman iĢletmesinde çalıĢmaktadırlar 600 adet sığır tespiti yapılmıĢtır.Tepeköy camii yaĢatma ve yaptırma derneği,gençlik ve spor kulübü derneği vardır. ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR Köyden istiklal savaĢına katılan olmamıĢtır 18.19 YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Yeni köy olduğu için temettuat defterinde kaydı yoktur KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER

CAPSAROĞULLARI ( SĠNE Kılsuyuna giderler orda,ikamet ederler yarısı da Altunçay köyün dedirler) DÜZCE ( Dere köyüne göç ederler) CEYLANLAR,KALMUKOĞLU ( SubaĢı köyüne göç ederler) HEKĠMOĞLU ( AKIN ) 1885 Yılında Altunçay dan gelirler DEMĠR GĠRESUN DERELĠ ENGĠN GĠRESUN DERELĠ KARALTI GĠRESUN GÖRELE KAġIKÇI GĠRESUN GÖRELE KIZILTAġ GĠRESUN DERELĠ ÖRNEK GĠRESUN DERELĠ SĠNE GĠRESUN DERELĠ TURAN GĠRESUN DERELĠ YAYLAMIġ GĠRESUN DERELĠ YÜREKLĠ SAKARYA HENDEK ABAZA AKDOĞAN GĠRESUN DERELĠ CEYLAN GĠRESUN DERELĠ KALMUKOĞLU SEVĠM GĠRESUN DERELĠ EMĠNDAYILAR KAPLAN GĠRESUN DERELĠ BĠR KOLU OLAN ÇAKMAKLAR ( 1952 YILINDA DADALI KÖYÜNE GÖÇ EDERLER )


USTA ORDU DÜZCE GÖLYAKA GÖLORMAN DAN GÖÇ AKIN GĠRESUN DERELĠ BĠR KISMI TĠREBOLUDAN GÖÇ KOÇAN GĠRESUN GÖRELE DOLAPÇILAR,KOÇAN,KASIMOĞLU AYNI SÜLALEDĠR KALMUKOĞLU (CEYLAN) SÜLALESĠNĠN BĠR KOLU,DÜZCE SÜLALESĠDĠR KALMUKOĞLU ĠLE ÇAKMAKLAR AYNI SÜLALEDĠR,KASIMOĞLU KALMUKOĞLUNDAN AYRILMA SÜLALEDĠR

Çoğu Giresun göçmenidirler NOT: Değerli ağabeyim Nizamettin Kaya, Sami Kaçan ve muhtar Veysel Akın, Hayrettin Kocabıyık arkadaĢlarıma katkılarından çok teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi bölgesi: Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi: Veysel Akın, Vikipedi özg. ans, Akç. Kaym. Sitesi, Hayrettin Kocabıyık, Drl. Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler: Veysel Akın, Hayrettin Kocabıyık, Akç. Kaym. Sitesi, Vikipedi özg. ans, Drl. Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu; Kenan Okan, ġükrü Dönmez, Mustafa Kocadon, Drl. Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez: Kenan Okan, Veysel Akın, Hayrettin Kocabıyık, Drl Ġbrahim Tuzcu Turizm: Veysel Akın, Vikipedi özg. ans, Akç. Kaym. Sitesi, Hayrettin Kocabıyık, Drl. Ġbrahim Tuzcu Ekonomi: Kenan Okan, ġükrü Dönmez, Mustafa Kocadon, Ġlçe Tarım Md, Akç. Kaym. Sitesi, Vikipedi özg ans, Drl Ġbrahim Tuzcu Kültür: Hayrettin Kocabıyık, Veysel Akın, Vedia Emiroğlu, Kenan Okan, ġükrü Dönmez, Akç. Kaym. Sitesi, Vikipedi özg ans, Görsel yay S.4,Drl. ĠbrahimTuzcu Spor: Ġbrahim Tuzcu, Sami Kaçan Köyün alt yapısı: Hayrettin Kocabıyık, Veysel Akın, Mustafa Kocadon, Akç. Kaym. Sitesi, Vikipedi özg ans, Drl. Ġbrahim Tuzcu Sülaleler: Hüsamettin Kaya, Veysel Akın, Hayrettin Kocabıyık, Drl Ġbrahim Tuzcu

TAHĠRLĠ


COĞRAFĠ BÖLGE: Karadeniz bölgesi ĠLĠ: Düzce ĠLÇESĠ: Akçakoca KAYMAKAMI: Mehmet Ünal B. BAġKANI: Fikret Albayrak KÖY MUHTARI: Remzi kurt TELEFONU: 05.367.728.618 EV- 03806224151 POSTA KODU: 81650 NÜFUSU: 67 Hane 200 nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR: 2004- Remzi kurt,1999- Remzi kurt,1994- Remzi kurt,1989- Remzi kurt,1984- Servet alevoğlu COĞRAFĠ DURUMU: Düzceye,45 km Akçakocaya 6 km uzaklıktadır.Rakımı 65 dir, 6300 dekar ormanlık,20 dekar ormanlık vardır,Kalkın,Edilli,AktaĢ,Arabacı komĢu köyleridir KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR 1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiyeye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bir taneside Tahirli köyüdür..Buraya daha sonra 1243 yılında,Kastamonu‘dan Moğol baskısından


ve yenilgisinden sonra 130.000 kiĢi Oğuzların kayı boyu üçok obaları batıya göç yapar bunlardan bazıları Akçakocaya gelirler bu Ceneviz ve Bizanslıların kurdukları köylerin yanına yerleĢirler,fakat buraları talan ederler zarar verirler bunlardan bıkan Cenevizliler Ġmparatora Ģikayet eder ve Ġmparatorda o sıralarda Romanya Dobruca‘da bulunan Gagavuz Türklerinden silahĢör obaları buraya getirtir ve yerleĢtirir buraların güvenliğini sağlar ve bu kavimler yıllarca iç içe yaĢarlar. Ayrıca 1877 yılında Osmanlı-Rus savaĢlarından bıkan Doğukaradeniz den Laz göçü gelir bu köye yerleĢirler,yine 1916 yılında da Doğukaradenizden göç gelerek burada yaĢamıĢlardır.Yine Adana-Ġçel sancağından Yörükler (yürüyen halk demek) batıya göç ederek Akçakocaya gelirler ve burada bazı köyler kurarlar,bu köylerden bir taneside Tahirli, köyüdür..Neticede bu köyde Ceneviz,Bizans,Gagavuz Türkleri,Oğuz kayı boyu üçok obaları Yörükler,,Doğukaradeniz den gelen Lazlar yaĢamıĢlardır.Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır . Keramettin karyesine dahil olan Tahir-i dir,burası divan da olmuĢtur,Tahiri Divandır( divan demek toplanılan yer demek) bazı köylerin yerleĢim birimidir,buradaki bazı halk burayı terk eder,az Yörükhan taifesinde kalanlar olmuĢtur,yerli halk az kalmıĢtır. Çok eski köy konumundadır.1877 yılında Osmanlı Rus savaĢında Doğu Karadeniz göçü baĢlar daha sonra,2. göç dediğimiz 1916 göçü olur Rize‘den takalarla Karaburun iskelesine iner oradan akrabalarının yanına gelirler 2 mezra halinde buraya yerleĢirler,karĢı mahalleye ilk gelen Ahmet bin efendi bu köyün kurulmasına öncülük eder bu mezraya Ahmet dağı mezrası denir,burası hep Rize den göç almıĢtır,Diğer mezrada azda olsa yerli halk vardır,Köy merkezi Tahirlidir,Karadenizden gelen göçler karĢı mahallede ikamet etmektedirler,köy sahilde Akdereden sol tarafa doğru gidildiğinde Hasan Delihasanoğluna ait banglov tipi evlerin bulunduğu yere kadar Tahirli köyüne aittir ,Akdereden sağ tarafına gidildiğinde Kavlan ağaçlarından sonra Edilli köyüne aittir.KarıĢık göçmen dağınık köy statüsündedir.Bir rivayete görede Ömer Eroğlunun annesini babası Tahir ağanın bu köyde çok zengin olması ayan olmasından o zamanki köylüler bu zatın ismini köye vermiĢlerdir bu Tahir ağanın 3 adet mavnası varmıĢ bu kereste taĢımacılığını bunlarla yaparmıĢ herkesin iĢini görürmüĢ,ve 40 yıl köyde muhtarlık yapmıĢtır,köyün ilk ayanı imiĢ ondan dolayı buraya Tahirli köyü adı verilmiĢtir.1871 birinci arazi yoklama ve 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır TARĠHĠ YERLERĠ Yukarı Tahirli köyünde Hasan Topuz,Ġsmail Eroğlunun fındık bahçeleri içinde tarihi çok eski bir su kuyusu vardır bu kuyu çok eskidir 18 mt derinliğindedir halen faaldir eskiden köylü su ihtiyacını burada karĢılıyormuĢ,köyün tam ortasında 1x1 geniĢliğinde de taĢtan yapılmıĢ leğen biçiminde bır kap vardır eskiden köylü bunun içinde çamaĢırlarını bunun içinde yıkarlarmıĢ bu taĢın koruma altına alınması lazımdır AKARSU VE DERELERĠ AktaĢ Ģelalesinden çıkan TaĢman suyu köyün aĢağı mahallesinden,Kalkın,Edilli arsından denize dökülür,bu TaĢman deresinde 3 adet ufak Ģelaleri vardır buranın yolu yapılırsa burası turizme kazandırılır ,su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Kaplan dede dağları eteğinde kurulmuĢtur,Kaplan tepe (1066)mt Kaplan dede tepesi(1158)mt ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında


lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir.YumuĢak toprağa sahiptir TURĠZĠMĠ


Turizm açısından fakir köy konumundadır,fakat buradan aĢağı bakıldığında mükemmel görüntü hakimdir,Edilli ağzı mevkiinde kavlan ağacından kuzeye doğru bu köyün sınırları içerisinde bulunan deniz sahili ve mükemmel plaja sahiptir buraya gel ipte yazın kamp ve çadır turizmi yapılmaktadır sakin kumsalı ve denizi çok temizdir,yazın burası çok kalabalık olmaktadır,bide burada kafeterya vardır,buraya Edilli köprüsünden sağa denize doğru gidildiğinde bu plaja ulaĢılabilir CAMĠLERĠ 1982 Yılında betonarme,tek kubbeli,200 cemaatli bir camidir.18:19. yüzyılda çandı cami vardı munkariz olmuĢtur,Bizans lılar zamanında da 3 çandı cami yapılmıĢ bunlarda münkariz olmuĢtur.Ayrıca yeni caminin yanında ilkokul vardı yıkılıp buraya da cami Ģadırvanı yapılmıĢtır. MEZARLIKLARI Köyde tek mezarlık vardır Ģuanda ,köy merkezi cami yanındadır halen bu mezarlık kullanılmaktadır.Yukarı eski Tahirli mezarlığı vardır ki burada Ahmet oğlu Mehmet Yazıcı H.1171-M.1761 Ahmet Reis H.1176- M.1760, Elhaç Ali reis H.1131- M.1765,Ali Çelebioğlu Elhaç Mustafa H.1137- M.1725 ,bu mezarlığa 100 yıldır defin iĢlemi yapılmamıĢtır,bu mezarlık halen mevcuttur Ġsmail BaĢaran ın fındık bahçesi içindedir. Diğer eski mezarlık ise


çamlık içinde idi çam ağaçları da son zamanda kesilmiĢtir,bu mezarlıkta munkariz olmuĢtur bunlar Ceneviz ve Bizanslılar zamanından kalma mezarlıklardı .Yine Tahirli- Edilli arasında bir mezarlıkta vardır halen mezar taĢları gözükmektedir.bu mezarlıklarında Gagavuz Türklerden kalma sanılmaktadır.Ayrıca dağınık köy statüsünde olduğu için aile mezarlıkları da mevcuttur.Köyde köyün 500 mt güneyinde türbe yanı denilen yerde de bır türbe bulunmakta idi fakat buraya da fındık dikimi yapılmıĢtır bu türbe Yusuf Kocaadam fındık bahçesi içerisindedir. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ .TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır,Arpa, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,köyde ,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur. Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da münkariz olmuĢtur,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur. Akçakocada eskiden bu köyden de armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır.Balcılık son zamanlarda geliĢmiĢtir. Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi,, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan varır Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi.


GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.En fazla su hızarı olan köyler Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe


benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILIK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,Kaz,Hindi,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,ÜveyikördekKaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığı rcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR

Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda bu bölge müslüman olur.1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaĢamlarını sürdürdüler,1788 Berlin antlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada Doğu Karadeniz halkı batıya göç ederler Aynı halk Akçakoca dada aynı kültürlerini sürdürmektedirler[


Dil

Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuĢabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve Ģiirleri ancak 20. yüzyılda yazıya dökülebilmiĢ, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından Dumezil'in transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiĢtir. Gürcistan'da yaĢayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüĢtür Lazca Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiĢ çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının yaygınlık kazanmasıLazca'nın varlığını tehdit eder bir hal almıĢtır. Din Roma Ġmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan Ġslam'a toplu olarak geçmiĢlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslümandır Tarih Lazika krallığı MÖ 150 - MS 600 Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, Osmanlı döneminde Lazistan günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleĢtiği coğrafyada otokton olarak yaĢamaktadır. Kolhis'in varlığına iliĢkin ilk yazılı belge Urartu kralı II. Sarduri döneminde Lazların yaĢadığı ülke Qulha olarak geçmektedir. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika krallığını kurmuĢlar bu bölgede yaĢayan çok sayıda halkı yönetmiĢlerdir. Arrian Trabzon ile Dioskuria(Sebastopolis) arasında yaĢayan halkları sayarken Lazları da saymıĢtır: Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler MS 456 yılında Roma Ġmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiĢ ve Laz Kralı Gobazes‘e (Gubaz) boyun eğdirmeyi baĢarmıĢtır. Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS 554)yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir: Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaĢamıĢlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaĢayarak geçirirler. Zira, toprağı iĢleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taĢlık, iĢlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiĢtirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiĢtirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiĢtiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kıĢın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın baĢlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaĢam sürmüĢler, ama Ģimdiki imparator Justinianus‘un saltanatı sırasında, general Tzittas‘ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiĢ oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaĢam biçimlerini


huzurlu bir yola sokmuĢ oldular ve daha sonra düĢmana karĢı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar. Bizanslı tarihçi Agathias'ın MS 6. yüzyılda tuttuğu notlarda Laz ve Kolhis terimlerini özdeĢtirmektedir: "Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli baĢka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir Ģekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaĢımları da bundan kaynaklanmaktadır" Prokopius' Lazlar'ın Roma Ġmparatorluğu‘nun doğu sınırını korumaları karĢılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğü bildirilmekteydi. Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis‘in Arap iĢgaline uğramasıyla topraklarını terkederek güneye inmek zorunda kalmıĢlardır. Bizans'ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon Ġmparatorluğu ve ardından Osmanlı hakimiyetine girmiĢlerdir. 1877-78 Osmanlı-Rus savaĢları sırasında Batum ve civarındaki Lazlarin büyük bölümü Anadoluya göç etmek zorunda kalmıĢlardır. Kültür Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır karalahana kendir, patates, fındık, meyve, salatalık ekiminin yanı sıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, balıkçılık, ku Ģ avcılığı, fırıncılık ve inĢaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu yıllardan itibaren bölgede ekimine baĢlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik seviyesini yükseltmiĢ, baĢta Ġstanbul olmak üzere göçtükleri büyük Ģehirlerde küçük esnaflık yapabilecek sermaye oluĢturabilmelerine yardım etmiĢtir. Giyim Laz erkeğinin geleneksel kıyafeti Samsun - Batum arasında Osmanlı döneminde giyilmiĢtir Laz kıyafeti olarak adlandırılmıĢtır: BaĢta kabalak, kukul adı verilen siyah baĢlık, zipka adı verilen siyah körüklü Ģalvar, çuha adı verilen burnu kalkık çarık, omuz baĢları ve dirseklerine meĢin Ģeritler dikilmiĢ siyah aba ceket, belde kalça üzerinde Ģal (trablus ya da lahor) kuĢağı, Çerkez kemeri, ayrıca aksesuar olarak yağdanlık, kama, pazubent, hamayıl, zincir. Laz kadını, Anadolu kadınından farklı olarak Ģalvar giymemekte eteğine ortkapu adı verilen bir kemerle bağlamakta, baĢını keĢanveya tülbentle örtüp, beline fota adı verilen peĢtemalisarıp, boyunlarına altın liralar takmaktaydı. El sanatları Osmanlı döneminde Lazlar inĢaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalıĢmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taĢ veya tamamen ahĢap malzemeden yapılan (ahĢap-çatma) geleneksel Laz evleri, kıĢlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahĢap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiĢ örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin gerçekleĢtirilen, Ģekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir. Mutfak Geleneksel Laz mutfağının temel besin öğeleri Trabzon ve Rize‘de olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel piĢirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değiĢen yaĢam koĢulları sebebiyle terkedilmiĢtir. Laz mutfağının en çok bilinen yemekleri Ģunlardır: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia,


kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni Müzik ve halk dansları ġimĢir kaval ve kemençenin seyrek de olsa kullanımına karĢın temel geleneksel enstruman tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve HemĢin horonlarının Trabzon horonlarından baĢlıca farkı horonlara sözlü iĢtirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. Avcılık Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inĢa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamıĢlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleĢtirerek kuĢ avlama sanatında da ustadırlar. AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme : Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı.


BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal


oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

. Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el


silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma


sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE FOLKLÖR : Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folklörü hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır yerli oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire Ģeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaĢtırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri. Oyunun KuruluĢ Formu (A) A1 (Sağ ayakla üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) Oyunun biçimsel formu tıpkı ―Topal‖ oyununda olduğu gibidir. RĠZE- HEMġĠN ÜÇ AYAK OYUNU Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. HemĢin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır. RĠZE Oyun kuruluĢ formu:


ĠJ-

Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme) Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüĢ)

Oyun indeksi: (A) A1- (Sağ ayakta üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) (B) B1- (Sağa yürüme) B2- (Sol ayak yerinde adım ) B3- (Sola yürüme) B4- (Sağ ayak yerinde adım) DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardırAkçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafınından Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyun veya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer. KAVAL:Orta asyadan gelmiĢtir.Balasau Türkleri icat etmiĢtir.Çağatay Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir, havaldir ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meĢhurdur.


ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler DĠN Köy hayatında pek çok düĢünce ve görüĢü hala dini açıdan değerlendirme eğilimi vardır.YaĢlandıkça dine karĢı ilgi artmaktadır.Toplumda hacılar dinsel bakımından en fazla değer kazanır ve itibar görürler. Hazırlık kiĢiye sosyal prestij sağlamaktadır.


AĠLE VE AKRABALIK ĠLĠġKĠLERĠ GeniĢ aile geleneğinin çeĢitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.,eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme Ģekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taĢırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dıĢından evlenmeler ve köy dıĢına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıĢtır. Bu toplumda boĢanma olayı nadir görülmektedir. HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur,çünkü sebze ve meyvecilik yapılmaktadır.Avlu,avlu ağla ile çevrilidir bu mezralarda da evler birbirine uzaktır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Bu köyden Karasuya güreĢe giden gençler vardı,köyde at yarıĢları ve güreĢler olurdu, köyde spora ilgi azdır,federe, gayri federe kulüp yoktur

EKMEKLER ekmeği ÇORBALAR HAMUR ĠġLERĠ ET YEMEKLERĠ

YEMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma


TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç laz böreği ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırak,Mantar, lahana yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. ALT YAPI BĠLGĠLERĠ 8800 m² lik kilitli parke taĢı döĢendi,köyden sahile 3 km lik yol açıldı,23 adet beton büz,42 mt karige boru döĢendi,köy cami fosseptik çukuru yapıldı,6,5 kmlik yol stabilize yapıldı.Köy taĢımalı eğitim sisteminden faydalanıyor,sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur,ancak mobil sağlık sisteminden faydalanıyor,içme suyu,kanalizasyonu,ptt acentesi,elektrik,sabit telefonu,1 cami vardır.1961 yılında ilk ilkokul açılmıĢtır,Fiskobirlik üye sayısı 273 tür. 1797 yılında nüfusu 85 idi 1887 390,1935 de 408, 1965 de 398, 1997 de 268 2000 de 206 nüfusu vardı, Rize,yerli karıĢımıdır,1871 Birinci arazi yoklama defterinde,1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,karıĢık ve dağınık köy statüsündedir.Tarla alanı yok,fındık alanı 5.558,orman alanı 292 dönümdür. % 95 fındıklık alanına sahiptir,mısır tarımı ve hayvancılık had safhadadır ,balcılıkla uğraĢanlarda vardır,meyvecilikte yapılmaktadır,% 5 ormancılık vardır.Edilli köyü buraya bağlı idi sonradan muhtarlık oldu ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR GAZĠLER :1-YUSUF GÜRBÜZ AHMET2-MEHMET BAġARAN ABDULLAH 3 HÜSEYĠ N BAġARAN HÜSEYĠN 4 HASAN AYDIN HÜSEYĠN5 ĠSMAĠL KURT – AHMET6 ALĠ ÖZCAN YUSUF7-MEHMET AKSOYMUSTAFA 8 –MUSTAFA ġENGÜL

H.1313 -M.1897 H.1317- M.1901 H.1312- M.1896 H.1317- M.1901 H.1312 -M.1896 H.1315 -M.1899 H.1307 -M.1891

ġEHĠTLER 1-MOLLA MUSTAFA OĞLU ALĠ D.1303- Ö.1913 HAYDARPAġA ASKERĠ HAST.P.ER 2-MISIRLIOĞULLARI AHMETOĞLU EġREF D.1309- Ö.1915 ÇANAKKALE SAVAġI P.ER 18.19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Köyün ilk imamı1844 yılında Ġznik kazası Amiller köyünden imamlık yapan en fakir imamdır,ÇavuĢoğlu Esad efendi bin Mehmet ve ÇavuĢoğlu Ali efendi bin Mehmet‘tir.1844 yılında nüfusu 210 hane 45 idi,Köyün yetimi ġakiroğlu Ali Osman,sarı Mehmetoğlu Osman,istanbuloğlu mehmettir,en varlıklı kiĢi ise arnabudoğlu Halil,Yahyaoğlu Mehmet,haliloğlu Mustafa,alireisoğlu ali topuzoğlu,Mehmet reisoğlu Mustafa,Çakıroğlu ali dir.1844 yılında 7 tarla vardı 10 kg mısır ürünü alınırdı 164 arı kovanı,6 sağman manda 16 sağman inek,2 manda öküzü 1 diĢi malak 11 karasığır öküzü 1 da 3 diĢi,8 erkek buzağı 4 erkek malak 17 bargir vardı,32 meslek gurubu vardı 1 değirmen,1 sail,1 muhtar,21 gemici,vardı18.19. yılda çeĢitli ebareler geçiren köy 1877 de Osmanlı Rus harbinden Doğu Karadeniz den göç alıp yeni bir ivme kazanmıĢtır 2 mezra vardır ilk muhtar,Koca Mehmetoğlu Hüseyin bin Ġbrahim dir


KÖYE ĠLK GELEN SULALELER ALEVOĞULLARI ALEVOĞLU RĠZE SALAHA KARAYEMĠġ KÖYÜ BEKÇĠOĞULLARI KURT ĠZMĠT KANDIRA ÇAKIRLI KASTAMONU ĠNEBOLU DEĞĠRMENCĠLER KASTAMONU CĠDE DEVRĠġLER KASTAMONU CĠDE FARĠLER YERLĠ GÜNERLER GÜNER RĠZE SALAHA KARAYEMĠġ KÖYÜ HAMĠTHOCALAR DEMĠRCĠOĞLUERZURUM KÖYE ĠMAM GELMĠġ BURADA KALMIġ HAVANIN ALĠLER KÖSE RĠZE GÜNEYCE ĠVLETLER KOCAADAM YERLĠ SALĠHHASANLAR AYNI SARIOĞLANLAR SARIOĞLU RĠZE SALAHA KARAYEMĠġKÖYÜ KADĠRLER ÖZCAN KASTAMONU CĠDE KARADAYILAR ÇALIġKAN KASTAMONU CĠDE KERĠMLER GENÇ RĠZE SALAHA KARAYEMĠġKÖYÜ KOCAMUSTAFALARġENGÜR KASTAMONU CĠDE KORUCULAR GÜLTEKĠN RĠZE PAZAR KUDRANLAR GÜNER RĠZE SALAHA KARAYEMĠġKÖYÜ MAMUġTALAR TOPUZ YERLĠ MAMUTLAR GÜNER RĠZE SALAHA KARAYEMĠġKÖYÜ MUSADAYILAR YANMAZ RĠZE SALAHA KARAYEMĠġKÖYÜ SALIHHASANLAR KOCAADAM YERLĠ ĠLVETLER AYNI EROĞULLARI EROĞLU RĠZE SALAHA KARAYEMĠġKÖYÜ ARSLANLAR ARSLAN KASTAMONU CĠDE ÇOLAKLAR ÇOLAK RĠZE ARDEġEN DOĞDU DOĞDU RĠZE SALAHA KARAYEMĠġKÖYÜ EJDER EJDER KASTAMONU CĠDE KAYA KAYA KASTAMONU CĠDE KÖSE KÖSE RĠZE SALAHA KARAYEMĠġKÖYÜ UZUNOĞLU UZUNOĞLU YERLĠ ZORLU ZORLU RĠZE SALAHA KARAYEMĠġKÖYÜ ER ER RĠZE SALAHA KARAYEMĠġKÖYÜ EROĞLU EROĞLU KASTAMONU KURUCEġĠLE ALEV ALEV RĠZE SALAHA KARAYEMĠġKÖYÜ ALEVOĞLU VE ALEV SÜLALESĠ AYNI SÜLALEDĠR GÜNER,ER,EROĞLU AYNI SÜLALEDĠR Çok eski bir köy olmasına rağmen Karadenizden gelen göçlerle iç içe YaĢamaktadırlar,Karadenizden gelenler daha çoktur,köyde yerli halk azdır NOT: Katkılarından dolayı Recep Alevoğlu ve.değerli muhtar Remzi Kurt arkadaĢlarıma çok teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Recep Alevoğlu,Remzi Kurt,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Drl Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler ; Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Remzi Kurt,Drl.Ġbrahim Tuzcu


Coğrafi durumu : Kenan Okan ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Drl Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez. : Kenan Okan,Recep Alevoğlu,Remzi Kurt,Drl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Recep Alevoğlu,Remzi Kurt,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Drl Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Ġlçe Tarım Md.,Akç.Kaym.Sitesi ,Vikipedi özg ans,Dr Ġbrahim Tuzcu Kültür ; Vedia Emiroğlu,Remzi Kurt,Recai Özgün,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans.Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Görsel yay.S.4,Drl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu Köyün alt yapısı : Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans.,Mustafa Kocadon,Remzi Kurt,Recep Alevoğlu,Drl Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı ; ġükrü Dönmez,Geltag net Temettuat ; Dr Zeynel Özlü Sülaleler ; Hüsamettin Kaya,Remzi Kurt,Recep Alevoğlu,Drl.Ġbrahim Tuzcu

UĞURLU

COĞRAFĠ BÖLGESĠ . Karadeniz Bölgesi ĠLĠ

: Düzce

ĠLÇESĠ

: Akçakoca

KAYMAKAMI

: Mehmet Ünal

B. BAġKANI

: Fikret Albayrak

KÖY MUHTARI

: Arslan Kahraman

TELEFONU POSTA KODU

05353502581 EV- 03806292046 :81670


NUFUSU

: 300 Hane,2005 Nüfusu vardır

ESKĠ MUHTARLAR : 2009 de Arslan Kahraman,2004 de Arslan Kahraman,1999 de,Arslan Kahraman.,1994 de,Arslan Kahraman,1989 de RüĢtü Aksoy,1984 de RüĢtü Aksoy COĞRAFĠ DURUMU : Düzceye 55 km ,Akçakocaya 16 km uzaklıktadır.Rakımı 35 mt dir,Cumayerine 26 km dir,en yüksek yeri 150 mt dir,Köy komĢuları HemĢin,Yenice,Esmahanım,Nazımbey,Sakarya iline bağlı Aydoğan,Bezirgan,Kozluk dir. KÖYÜN TARĠHĠ

1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiyeye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bir taneside Uğurlu köyüdür..Bizans imparatoru Romanya Dobruca‘da bulunan Gagavuz Türklerinden silahĢör obaları buraya getirtir ve yerleĢtirir,bunlar burada bazı köyler kurarlar bunlardan bir tanesıde Uğurlu köydür.Yine 1877 yılında Osmanlı-Rus savaĢından bıkan Doğukaradenız den Laz ve Gürcü halkı buraya göç gelip yerleĢmiĢlerdir.Neticede burada Ceneviz,Bizans,Gagavuz Türkleri,Doğukaradenız den gelen göçler,yaĢamıĢlardır.Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır.Daha sonra Oğuz kolundan üçok obaları kurdukları bazı köylerden olan Ģimdilerde munkariz olan Esmahanım-Uğurlu arasında kalan Kıran mevkidir ,Kıran mevkiinde bulunan Kıran deresinde eski Bizanslılar bu suyu kullandıklarında bu suda mikrop olur ve halk kırılır çok ölü verirler ondan dolayı buraya Kıran mevki denmektedir ,buralarda halen eski kilise artıklarına rastlamak mümkündür. Burada Rum Ceneviz,Romalılarla beraber Oğuz kayı boyundan olan üçok koluna mensup obalarla, Abhazya dan gelen Esmahanım Karadenizden gelen göçler hep birlikte kısa sürede olsa yaĢamıĢlardır.2c. Abdülhamit bir ferman çıkartır,3 sene ekip biçilmeyen arazilere göçmenleri yerleĢtirir. Oğuz boyu üçok obalarından son kalan yerli Mustafa ağa Çerkezköy‘den Ortaköy‘e kadar onundur her tarafı zaptetmıĢtır, bu arada buralara Abazalar yerleĢmesin diye Lazları da uygun görür ,daha önce buraya yerleĢen Hüseyin ve Ali ye bir çok arazi verir Lazlar çoğalsın Abazalar gelmesin diye,.Bu Oğuz boyundan en son kalan Mustafa ağadır ( Özcanlar) Mustafa ağa burada, Rumları, Cenevizlileri de buradan


göndermeyi baĢarır ve 1877 yılında Osmanlı Rus savaĢında Doğu Karadeniz göçü baĢlar bu göçlerle buraya gelenlere yer tahsis eder köyün kurulmasında çok emeği geçmiĢtir,Ģimdiki yerleĢim birimi olan Uğurlu köy arazi bakımından çok zengin olduğu için Kıran mevkiinden yine bu obaların bir kolu olan ve köyün esas yerlisi olan sülaleler Hacıyusufoğulları ( Gündüz),Nizamoğulları (Karagöz) Aksoylar,Alkanlar,Zobar lardır.Yine Kıran mevkiinden ayrılıp memleketteki kendi yerlerine benzeyen daha düz bir yer arayan Esmahanım burayı terk edip oda az ilerideki Ģimdiki köyü kurar,buraya yerleĢerek çok büyük emek sarfetmiĢtır bundan dolayı da ismi ile anılmaktadır,böylece Kıran mevki diye bir köy kalmamıĢtır,Bizanslılar burayı terk etmiĢlerdir,yerlilerde Ģimdiki Uğurlu köyüne gitmiĢlerdir,Esmahanımda az ilerideki köyü kurmuĢtur.Daha sonra,2. göç dediğimiz 1916 göçü olur Rize‘den ve Artvin‘den Lazlar gelir takalarla Melenağzı iskelesine deniz yoluyla takalarla gelirler .ġimdi bunları tek tek inceleyelim,1878 yılında Batum limanında Türkiyeye gelmek isteyen göçmenler vardır ,Yavuz gemisi bu göçmenleri alır sırasıyla Giresun,Ordu,Samsun,Sinop,Akçakoca limanlarına bu göçmenleri bıraka bıraka Ġstanbul‘a varır.1878 yılında Gürcüler gelir,memleketteki kendi ikamet ettikleri yere benzeyen yerler ararlar,ve Sakarya Kocaali ilçesine bağlı Köy yeri denilen mevkıye yerleĢirler,daha sonra Uğurlu köyün arazileri çok verimli olmasını gören bu Gürcüler burayı terk edip eski meze dediğimiz Ģimdiki Çerkezköy‘ü yolu üzerinde sağ tarafına yerleĢirler,bunlar Ozkorcuoğullarıdır.Yine Osmanlı Rus savaĢından bıkan Lazlar 1878 yılında takalarla Melenağzı iskelesine gelirler Melen ırmağını gören bu Lazlar denizi çok sevdikleri için ırmak boyunu takip ederek yukarıya doğru kendi emnıyetlerinide korumak amacıyla 9 km içeriye doğru ilerleyerek,Ģimdi yeni meze dedikleri Uğurlu köyü köprüsünü geçince Aydoğan köyüne yakın yere yerleĢirler,bunlar Hopa KemalpaĢa dan Emirhacıoğulları,Hopa Pehlivandan Recepoğullar( Kahraman), Hopa dan Veziroğulları (Aral),Artvin Borçka Müminoğulları(Erdoğanlar) ,Hopa Balcıoğulları ( Balcı), Hopa TuĢumaoğulları dır..Ayazlı köyünü kuran Salyancılar memlekette kız alıĢ veriĢinden akraba oldukları Müminoğulları tarafından Uğurluya getirttirilir fakat yalnız Ali Salyancı gelmez o Ayazlıda kalır,yine Müminoğulları tarafından daha önce Kurukavak köyüne yerleĢen Tantoğullarını( Tandoğanlar) burada Lazlar çoğalsın dıye,bunları da Uğurlu köyüne gelmelerini sağlarlar,bunlarda yeni meze mevkiine Laz mahallesine yerleĢirler,bunların bir kısmı kız alıĢveriĢleri nedeniyle AktaĢa göçerler hem Uğurluda hem AktaĢ köyünde ikamet etmektedirler,hatta birgün Tantoğlu Hasan Kurukavak köyünden mısırını öğütmek için Uğurlu köydeki ozaman Düzce‘den Uğurlu köyüne gelip yerleĢen Zobar ailesinden Hasan Zobarın değirmeni vardır ,bu değirmene geldiğinde değirmen yanındaki ağaçta bir kiĢinin aslı olduğunu görür birde bir eĢkıya vardır,Tantoğlu Hasan eĢkıyaya bu kimdir dıye sorar osuç iĢledi ona ceza verdim der ,hemen Tantoğlu Hasan adamı ağaçtan indirir eĢkıyayı ordan uzaklaĢtırır,bu esnada Hasan Zobar değirmene gelir sen kimsin ne yapıyon burada der olayı anlatırlar ve Hasan Zobar Tantoğlu Hasanı mükafat landırır bunları köye davet eder ve Kurukavak köyünde artık Tantoğlu ve Çakır sülalesi kalmamıĢtır,Çakırlar AktaĢa Tantoğlu bir kısmı Uğurlu köyüne böylelikle yerleĢmiĢlerdir.1916 yılında yine takalarla deniz yoluyla Melenağzı iskelesine inerler ve Melen ırmağını takip ederek memleketteki yerlere benzeyen yer ararlar ve Uğurlu köyün ova oluĢu suyun bol oluĢu arazinin çok verimli olması cazip kılmıĢtır ve Uğurlu yeni meze mahallesine Rize Karadere ve Ġkizdere‘den HacıMehmet Akçaoğulları gelmiĢlerdir burasının çok verimli gördüklerinden memleketteki akrabalarını buraya çağırarak hem bu köyde çoğalalım dıye Ali Koçoğulları nıda buraya getırtirilir.Daha önce köye yerleĢen Ali Koçoğulları ndan Temel ağanın eniĢtesi olması münasebeti ile Ordu Ulubey ilçesinde nden Ahmet Öztürk getirttirilir,bu Ordulu Ahmet köyde 1938 yılında Yusuf reis oğulları ailesi ile sürtüĢmeye girerler,bir bayram günü aileler arasında vurulanlar olur köyde bu husumetler 5-6 yıl kadar devam eder,bir nevi ismin uğursuz olduğu inancına dayalı olarak herkes bu kan davasından köylü bu olaylardan gergindir, bu arada Ordulu Ahmet ailesi


ile birlikte köyü terk eder Ģimdiki Düzcede bulunan Öztürkler mevkiine yerleĢirler burada birçok arazi satın alarak burada birçok tesisler açarak yaĢamlarını sürdürmektedirler,bu gerginlikten bıkan köylü iĢi Bolu ya taĢır bir gün devlet erkanı köye gelir komĢu köyleri ve halkı köy meydanında toplar vali köylüye ya bu köyde bir uğursuzluk var ben bu köye uğurlu ismini koya cam der alkıĢ kopar valinin de hoĢuna gider köy Mezra-Meze-Uğurlu olur ve Cumhuriyet döneminde kayıtlara geçer,köylü bu isimden memnun kalmıĢtır,ve peĢinden kutlamalara geçilir kurbanlar kesilir yemekler yenir kuranlar okunur bu böyle kutlanır,artık herkes mutludur,birde köyde Melen ırmağında sık sık boğulmalar da olurdu bundan dolayı valinin dikkatini çekmiĢtir bu köye gelip bu olaya el koymuĢ köye huzur getirmiĢtir.Daha sonra köye Trabzon Of ilçesinden sarı hoca lakaplı bir hoca köye hocalık yapmaya gelir,hoca köylü tarafından sevilir ve köylü tarafından hocaya yeni meze mahallesinden bır arazi verilir ev yapılır hocada memleket teki akrabalarını çağırır bunlar Sarı oğullarıdır.,yine bunlarda bu mahalleye hocanın arazisine yerleĢirler.Yine o zamanlar ağaçlar su hızarı ve el hızarı ile kesilip kereste haline getiriliyordu köye yine Trabzon Of ilçesinden Zinko Mehmet lakaplı bir kiĢi gelir bu hızarcıdır aynı zamanda çalıĢkandır,o zamanda köyün ayanı olan Mustafa ağanın soyadları ( Özcanlar)yanında çalıĢmaktadır,çalıĢkanlığı ile dikkati çekince Mustafa ağa kızını buna verir,ayrıca Mustafa ağa çok ta arazi verir,Zinko Mehmet‘te Of taki ailesini köye getirttirir ve yerleĢirler.Yine Trabzon Of ilçesinden Hacı Dursunoğulları ( eski vali Kenan Güvenin annesinin akrabasıdır) bunlarda yine deniz yoluyla gelerek eski meze mahallesine yerleĢirler,bunlar Ģimdiki soyadları Yılmaz lardır.Yine daha önceleri Düzceye yerleĢen Zobar ailesi Mustafa ağanın arazi tahsis ettiğini duyunca bunlarda bu köye gelirler ve Mustafa ağa bunlarda arazi tahsisi yapar,bunlarda bu köye yerleĢirler o zaman Kıran mevki vardı,daha sonra hep birlikte Ģimdiki Uğurlu köyüne gelirler.1938 yılında muhtarlık olmuĢtur,karıĢık göçmen köy statüsündedir,eskiden beri çok geliĢmiĢ bir köydür birçok köyünde merkezi konumundaydı,Akçakoca‘nın en kalabalık köy olması nedeniyle buraya biraz daha önem verilmelidir ki bu köylü son zamanlarda Sakaya Kocaali ilçesinden alıĢveriĢlerini yapmaktadır,bundan dolayı da gereken intizamın buraya gösterilmelidir TARĠHĠ YERLER

Kıran mevki dediğimiz yerde yaĢayan Bizanslılar burada çok kalmıĢlar daha sonra yurdu terk etmiĢler sonra buraya Abaza ve Lazlar gelmiĢ yıllarca yaĢamıĢlar daha sonra ayrılmıĢlardır burası munkariz olmuĢtur .Kıran mevki denilen yerde Bizanslılar zamanından kalma 2 adet


kilise vardır,1 cisi Esmahanım eski yolu üstü Uğurlu-Esmahanım ortasındadır,burası Ģimdilerde munkariz olmuĢtur,ama halen kazıldığında tuğla ve kiremit artıklarına rastlanmaktadır,2cisi ise Esmahanım yeni yol üzerindedir Kıran deresi üst kesimindedir,fakat burası da munkariz olmuĢtur,yinede kazı yapıldığında tuğla ve kiremit artıklarına rastlanmaktadır hep fındık ekimi yapılmıĢtır tarih yok edilmiĢtir,HasançavuĢ yolu üzerinde Saraytepe denilen mevkide yol üzerinde 200 yıllık bir kız mezarı vardır,bir rivayete göre köylerin birisinde 2 genç birbirini sever ailesi karĢı çıkar bu kız gelir kendini Melen ırmağına atar intihar eder,ceset köylü tarafından günlerce aranır bulunamaz,ve ceset bir ağaca takılı olarak bir çoban tarafından bulunur diğer köye haber salınır ailesi gelir ceset almaya fakat köylü ceset vermez sen bu kıza iĢkence yaptın sızın yüzünüzden öldü biz buraya bunu gömeciz derler ve buraya ağacın altına gömerler bundan dolayı buraya da kız mezarlığı mevki denmektedir,Ģimdilerde Sarıoğullarının fındık bahçesi içerisindedir yalnız bu mezarda kaybolmuĢtur koruma altına alınmamıĢ munkariz olmuĢtur,Köyde ayrıca 1902 yılında Aydoğan yolu üzerinde yeni meze mahallesinde taĢ yapı olarak yapılan tarihi değeri olan bir camii vardır ,bu camii vakıflar müdürlüğünce koruma altına alınmıĢtır 1999 depreminde hasar görmüĢtür tadilatı yapılmıĢtır,buradaki taĢlar elle yapılmıĢ ve yontulmuĢtur sütunları büyüktür yalnız çatısı tahtadan yapılmıĢtır.Köyde eskiden 5-6 değirmen vardır ama Ģuan bu değirmenden yalnızca bir tane kalmıĢtır yeni caminin karĢısındadır,köyün merkezindedir halen faaldir,bu değirmenlerin çok önemi vardı merkezi köy konumunda olması nedeniyle ekonomik açıdan önem kazandırmaktaydı bu değirmenlerde teknolojiye yenik düĢmüĢtür Ayrıca eski meze mevkiinde yapılan camii yanında 430 yıllık mezar kalıntıları vardır,bunlar halen mevcuttur mezar taĢlarıyla beraber,ne yazıkkı bazı mezar taĢları buradan da çalınmıĢtır.Köyde eskiden yeni meze caminin yanında bulunan medresede yılda 30 adet hafız yetiĢtirilmiĢtir,bu medrese 1930 yılında açılmıĢ,1970 yılında kapatılmıĢtır,bunun yerine yeni meze mahallesinde100 yataklı yatılı kuran kursu açılmıĢtır,halende faaldir.eski medresede yetiĢen hafızlardan bazıları Ģunlardır,Muhsin Erdoğan,Ġst. ġiĢli müftüsü emekli,Mümin Yılmaz Balıkesir müftüsü emekli,Sudi Erdoğan yazar ölü gb.Bu eski medrese hocası Müminoğlu hocadır AKARSU VE DERELERĠ Küpler deresi Dilaver Gubi deresi Esmahanımı geçerek Uğurludan Melen e gelir denize dökülür, Ayrıca Kıran dereside köyün içinden geçer.2007 yılında Japonların yapmıĢ olduğu Büyük Melen projesi hayata geçirilerek büyük baraj yapılmıĢ ve Ġstanbul Anadolu yakasına bağlanmıĢ 2010 yılında da Avrupa yakasına ulaĢtırılacaktır büyük bir projedir .Su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ


Ordulu dağı Yörük tepesi (960 ) eteklerinde kurulan köydür ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa Kum,TaĢ-Marn- Gre ( Kretese) sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZMĠ


Köyde Turizm çok fakirdir,yalnız bayram ve hıdırellezde köyün içinden geçen Kıran deresi kenarında mesire alanları vardır köylü burada salıncaklar kurar yemekler yerler eğlenceler yaparlar bu bır kaynaĢma vesilesidir,diğer köylerden de gelenler olur,Melen deresinde tatlısu avcılığı ve avcılık turizme açık olan bır köy konumundadır,Burada yapılan Melen barajı buraya ekonomik açıdan katkı sağlamasa bile bu barajın değeri büyüktür bu barajın daha da bu köyde değerlendirilip baĢka Ģekillerde ekonomik açıdan kazandırılmalıdır.Çok eski tahtadan yapılmıĢ otantik evlere rastlamak mümkündür bunlarında Safranboludakı gibi koruma altına alınmaları lazımdır bu köyde bu yapılar çoktur. CAMĠLERĠ

Köyde 2 cami vardır 1965 yılında yeni yapılan cami köy merkezinde değirmen yanındadır köylü tarafından yapılmıĢtır betonarme yapı 1000 cemaatli, tek Ģerefelidir.ilk eski cami 1902 yılında taĢ yapı 200 cemaatli,tek Ģerefeli yapıdır,bu cami 1999 depreminde hasar görmüĢtür.ĠĢ adamı Müminoğlu MüĢteba Erdoğan 40 milyar yardım ederek bu camının onarılmasında çok emeği olmuĢtur


MEZARLIKLAR Köyde 2 adet mezarlık vardır 1 cisi eski meze mahallesindeki çok eski ve büyük mezarlıktır halen kullanılmaktadır yeni yapılan camii yanındadır,tarihi taĢlar mevcuttur,lakın bazı taĢlar çalınmıĢtır bunlarında koruma altına alınmaları gerekmektedir.2cisi ise yeni Meze mezarlığıdır tarihi taĢ yapı camii yanındadır Karadeniz göçmenlerin kullandığı mezarlıktır,halende kullanılmaktadır,ayrıca aile mezarlıkları da vardır.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT :Buğday,Mısır,Pirinç BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Kocaali pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesleri çoktur 6 adet tavuk kümesi halen çalıĢmaktadır 200 bin kapasitelidir,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur. Köyde Tavuk çulluk ve fındıkçılık çok revaçtadır,ayrıca armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği ,çoktur.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır Ģimdilerde fındık tarımı ile geçinmektedir Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.köyün baĢlıca geçim kaynağı fındıkçılık,seracılık ,tavukçuluk az miktarda da yeni oluĢmakta olan kivi üretimi dir.Fındık kırma makineleri,fabrikaları, dükkanları ve Cuma günleri kurulan haftalık pazarı ile ekonomik değer taĢımaktadır,yalnız köylü Akçakoca yerine Kocaalici tercih etmektedir çünkü Akçakoca yeteri kadar ilgiyi bu köye göstermemiĢtir Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardı Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. Arazisinin düz olması,su değirmenlerin olması,Melen ırmağının buradan geçmesi,toprağın yumuĢak ve killi olması halkın çalıĢkan olması bu köye ekonomik açıdan çok katkı sağlamıĢtır turizm yönünden fakirdir ama tarım ve hayvancılık yönünden fevkalade çok önemli yer tutmaktadır zaten bize de gösteriyor gelen göçler burada yoğunlaĢmıĢtır en


kalabalık köy konumundadır buradaki barajın baĢka yönleriyle değerlendirilmeye alınması halinde daha da ekonomik açıdan güçlenecek tır GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe


benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) Fındık ağaçların % 28 yaĢlıdır içinde mısır üretilir

HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,Kaz,Hindi,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.Tavuk kümesçiliği had safhadadır ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,yine eskiden bu köyde ormancılık çok yapılmakta idi zengin bir köy olmasına rağmen buraya gereken ilgi gösterilmemiĢtir ve son yıllarda ormancılıkta tarihe karıĢmıĢtır AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,ÜveyikördekKaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığı rcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR


LAZ KÜLTÜRÜ :Köyde kültür Doğu Karadeniz kültürü hakimdir.fırında yapılan mancarlı pidesi meĢhurdur,köydeki kadınlar fırınların baĢlarında bir arada olarak mancarlı pide yaparlar. Köyde kültür Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler buda bizin köyümüzün unutulmaz biryanıdır. Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Lazlar 6. yüzyılda Bizanslıların etkisinde kalarak Hiristiyanlığı benimsediler,doğu Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda Lazlar Müslüman olurlar,1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaĢamlarını sürdürdüler,1788 Berlin antlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada Lazlar batıya göç ederler Lazlar ve Mergeller aynı kökten gelmektedir.Ayrıca Kafkas kültürü de vardır Tarihi kaynaklar, Lazların Doğu Karadeniz yöresine Kafkaslardan indikleri konusunda görüĢ birliği vardır. Tarih sahnesine ilk kez Karadeniz‘de çıkmıĢlardır. XI-XII. Yüzyıllarda Karadeniz‘in doğusunda kurulan ve KOLKHĠS/Rothis devletini oluĢturan topluluklardan biri de Mergrel- Lazlardır. Lazlar, 6. Yüzyılda Bizans etkisinde kalarak Hıristiyanlığı benimsediler. Kolkhis Devleti yıkılınca Bizans egemenliği altında LAZĠKA krallığı seçimle iĢ baĢına gelerek, Bizans‘a vergi vermeyip, bunun karĢılığında doğu sınırını korumayı üstlendiler.Doğu Karadeniz‘in sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliği altında


Lazistan Sancağı olarak ilan edildi. Bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bölgede beylik sistemini kurdu. Bölge 11 beylikten oluĢuyordu. Lazlar da yarı bağımsız statüde Laz derebeyliği olarak Osmanlılara asker ve vergi vermekteydi. Lazlar 17. Yüzyıldan itibaren MüslümanlaĢmaya baĢladılar. Bölge 1925 yılına kadar Lazistan olarak kayıtlara geçmiĢtir.1828-1829 Osmanlı Rus SavaĢlarında Laz SavaĢçıları Osmanlı cephesinde yer almıĢlardır. Bu savaĢlarda büyük kahramanlıklar göstermiĢlerdir. 1877-1878 Osmanlı Rus SavaĢı sonunda imzalanan Berlin AnlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü. Bu savaĢtan olumsuz etkilenen Lazlar Bursa, Yalova, Karamürsel,Ġzmit, Adapazarı, Karasu,Akyazı, Geyve,Hendek, Sapanca, Zonguldak, Düzce , Akçakoca gibi bölgelere göç ederek dil ve kültürlerini buralara taĢıdılar. Akçakoca‘da merkez ve köylerde yerleĢtiler. Lazlar Akçakoca‘da daha çok Merkez Ġlçedeki Osmaniye , Ayazlı Mahallesinde ve Edilli , Döngelli, Uğurlu Köylerinde kalabalık gruplar halinde bulunmaktadır. Dil :Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuĢabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve Ģiirleri ancak 20. yüzyılda yazıya dökülebilmiĢ, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından Dumezil'in transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiĢtir. Gürcistan'da yaĢayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüĢtür Lazca Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiĢ çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının yaygınlık kazanmasıLazca'nın varlığını tehdit eder bir hal almıĢtır. Din Roma Ġmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan Ġslam'a toplu olarak geçmiĢlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslümandır [11] Tarih Lazika krallığı MÖ 150 - MS 600 Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, Osmanlı döneminde Lazistan günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleĢtiği coğrafyada otokton olarak yaĢamaktadır. Kolhis'in varlığına iliĢkin ilk yazılı belge Urartu kralı II. Sarduri döneminde Lazların yaĢadığı ülke Qulha olarak geçmektedir. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika krallığını kurmuĢlar bu bölgede yaĢayan çok sayıda halkı yönetmiĢlerdir. Arrian Trabzon ile Dioskuria(Sebastopolis) arasında yaĢayan halkları sayarken Lazları da saymıĢtır: Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler MS 456 yılında Roma Ġmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiĢ ve Laz Kralı Gobazes‘e (Gubaz) boyun eğdirmeyi baĢarmıĢtır. Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS 554)yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir: Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaĢamıĢlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaĢayarak geçirirler. Zira, toprağı iĢleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın


ötesinde, son derece taĢlık, iĢlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiĢtirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiĢtirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiĢtiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kıĢın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın baĢlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaĢam sürmüĢler, ama Ģimdiki imparator Justinianus‘un saltanatı sırasında, general Tzittas‘ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiĢ oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaĢam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuĢ oldular ve daha sonra düĢmana karĢı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar. Bizanslı tarihçi Agathias'ın MS 6. yüzyılda tuttuğu notlarda Laz ve Kolhis terimlerini özdeĢtirmektedir: "Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli baĢka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir Ģekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaĢımları da bundan kaynaklanmaktadır" Prokopius' Lazlar'ın Roma Ġmparatorluğu‘nun doğu sınırını korumaları karĢılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğü bildirilmekteydi. Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis‘in Arap iĢgaline uğramasıyla topraklarını terkederek güneye inmek zorunda kalmıĢlardır. Bizans'ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon Ġmparatorluğu ve ardından Osmanlı hakimiyetine girmiĢlerdir. 1877-78 Osmanlı-Rus savaĢları sırasında Batum ve civarındaki Lazlarin büyük bölümü Anadoluya göç etmek zorunda kalmıĢlardır. Kültür Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır karalahana kendir, patates, fındık, meyve, salatalık ekiminin yanı sıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, balıkçılık, ku Ģ avcılığı, fırıncılık ve inĢaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu yıllardan itibaren bölgede ekimine baĢlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik seviyesini yükseltmiĢ, baĢta Ġstanbul olmak üzere göçtükleri büyük Ģehirlerde küçük esnaflık yapabilecek sermaye oluĢturabilmelerine yardım etmiĢtir. Giyim Laz erkeğinin geleneksel kıyafeti Samsun - Batum arasında Osmanlı döneminde giyilmiĢtir Laz kıyafeti olarak adlandırılmıĢtır: BaĢta kabalak, kukul adı verilen siyah baĢlık, zipka adı verilen siyah körüklü Ģalvar, çuha adı verilen burnu kalkık çarık, omuz baĢları ve dirseklerine meĢin Ģeritler dikilmiĢ siyah aba ceket, belde kalça üzerinde Ģal (trablus ya da lahor) kuĢağı, Çerkez kemeri, ayrıca aksesuar olarak yağdanlık, kama, pazubent, hamayıl, zincir. Laz kadını, Anadolu kadınından farklı olarak Ģalvar giymemekte eteğine ortkapu adı verilen bir kemerle bağlamakta, baĢını keĢanveya tülbentle örtüp, beline fota adı verilen peĢtemalisarıp, boyunlarına altın liralar takmaktaydı. El sanatları Osmanlı döneminde Lazlar inĢaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalıĢmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taĢ veya tamamen ahĢap malzemeden yapılan (ahĢap-çatma) geleneksel Laz evleri, kıĢlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahĢap oyma sanatının icra edildiği yapıların


ayakta kalabilmiĢ örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin gerçekleĢtirilen, Ģekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir. Mutfak Geleneksel Laz mutfağının temel besin öğeleri Trabzon ve Rize‘de olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel piĢirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değiĢen yaĢam koĢulları sebebiyle terkedilmiĢtir. Laz mutfağının en çok bilinen yemekleri Ģunlardır: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni Müzik ve halk dansları ġimĢir kaval ve kemençenin seyrek de olsa kullanımına karĢın temel geleneksel enstruman tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve HemĢin horonlarının Trabzon horonlarından baĢlıca farkı horonlara sözlü iĢtirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. Avcılık Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inĢa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamıĢlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleĢtirerek kuĢ avlama sanatında da ustadırlar. Lazca ve Megrelce aynı kökten gelmektedir.1878 yılında Batum Rusların eline geçince bura halkının çoğu Anadolu‘ya göç ettiler. Bu tarihlerde Batumun Liman Köyünden Bekaroğlu Osman, AkçaĢehir‘e gelerek Çuhalı ÇarĢı etrafında diğer ailelerle birlikte yerleĢtiler. Mahallenin adı bu zatın adına izafeten verilmiĢtir GÜRCÜ KÜLTÜRÜ Evlenme Geleneği : Genellikle evlilikler köy içinden yapılır. Köyün büyüklerinden bir kaç kiĢi, kızı istemek için, kız evine gönderilir. Kız tarafı ve kız, evlenmek için oluru verince bir kaç gece sonra söz yapılır. Söz gecesinde yüzükler takılır ve Gürcü oyunları oynanır. Bir misafir geldiğinde veya söz kesildikten sonra kızlar ve erkekler evde beraber toplanarak eğlenirler. Bu eğlenmeye bizde "toplantı" denir. Toplantılarda aramızdan seçtiğimiz kiĢilere makyaj yapılır. ÇeĢitli giysiler giydirilir ve piyes oynatılır. Ayrıca yöresel oyunlar olan: ġapka, 3-5-1, meyve sepeti, istasyon, el vurmaca, ot derdim var, sessiz sinema, terlik geçirme gibi oyunlar oynanır.Kına gecesinde gelin evinde oyunlar oynanır ve gecenin ilerleyen saatinde kına karılır. Gelin hazırlanır, kızlar gelinin etrafında toplanır, kızın yengeleri tarafından kına yakılır, gelin kayınvalidesinden hediye alıncaya kadar elini açmaz. Kına yakılırken bir taraftan da kızlar türkü söyleyerek gelini ağlatmaya çalıĢırlar. Kına yakılması bittikten sonra gelini kız arkadaĢları sandalyesiyle birlikte havaya kaldırır ve damadın adını söylettikten sonra gelini yere indirirler. Düğüne gelecek misafirler için sabahın erken saatlerinde yemek piĢirilmeye baĢlanır. Her çeĢit yemek yapılmasına karĢın en çok piĢen keĢkektir. KeĢkek isteğe göre üzerine nohut dökülerek yenen ve söğüĢ etten yapılan bir yemektir. Düğün gecesi, gelin evinde gelin ve damat en önde olmak üzere tek sıra eĢler halinde gelin ve damadın arkadaĢları parmak dansı adı verilen oyunu oynarlar. Bu ilk grubun


oyunu bitince diğer misafirler de aynı dansı yaparlar. Daha sonra akordeon eĢliğinde kumuk (Kafkas), kazaska, dönme, topal havası ve Çerkezli adındaki oyunlar oynanır. Bu oyunlar gece dörtlere kadar devam edebilir. Ertesi gün, damat tarafı gelin almaya gelin evine gider ki bu insanlara 'gelinalıcf denir. Gelin kuaförden gelinceye kadar, gelinin kız arkadaĢları gelin alıcılara sürprizler hazırlarlar. Kartonlara komik sözler yazılır, bir de su dolu kovalar hazırlanır. Gelin kuaförden geldikten sonra, gelin evinde oyun oynamalar baĢlar. Damat tarafı oyunlara davet edilir. Damat tarafıyla oyun oynanırken kartonlar damat yakınlarının sırtlarına asılır. Ayrıca bu kiĢilerin boyunlarına çeĢitli meyve ve sebzeler, çaydanlık, çan, zil, eski ayakkabı ve kemik gibi Ģeyler de asılır ve diğer taraftan bu kiĢilerin üstüne kovalardan su dökülür ve oyun bu Ģekilde devam eder. Oyunların sonunda gelinin kız arkadaĢları damat tarafıyla bahĢiĢ konusunda anlaĢır. Ayrıca, gelinin erkek kardeĢleri ve akrabaları da damat tarafıyla bahĢiĢ konusunda anlaĢırlar. Bu iĢlemlerden sonra gelin, gelin arabasına biner ve köyün delikanlılarının arabanın önünde oynadıkları oyunlarla birlikte gelin arabası damat evine doğru ilerler. Damat evine gelince bu oyuncular arabanın önüne otururlar ve damat tarafından çeĢitli bahĢiĢler alırlar. Eve gelindiğinde gelin arabadan indirilir ve damat evine girilir. Damat evinde gelin tarafına ve diğer konuklara yemek verilir. AkĢama kadar çeĢitli oyunlar oynanır damat evinde ve düğün sona erer. Cenaze Geleneği :Cenaze olan evde üç gün yemek piĢirilmez. KomĢular cenaze evine yemek taĢırlar. Cenazeye gelen cemaate toplu olarak yemek verilir. Ölü için yedi gece kuran okunur. Yedinci gece mevlit okutulur. Ramazan Geleneği : Ramazan baĢlamadan önceki gün silahlar atılarak Ramazan ayı geliĢi kutlanır. Her akĢam bir evde iftar yemeği verilir. Ayrıca her akĢam, akĢam yemeğinden 15-20 dakika önce namaz kılacak erkekler için camiye 3-4 sofralık yemek gönderilir. Evlerdeki iftar yemeğinde daha çok genç Kızlar, kadınlar ve yaĢlılar yer alırlar. Kocakarı Duaları ve ĠnanıĢlar :AkĢam ezanından sonra tırnak kesmek uğursuzluk getirir. Salı günü yeni iĢe baĢlanmaz. ĠĢe baĢlarken yavaĢ hareket eden kiĢi görülürse iĢ yavaĢ biter, hızlı hareket eden kiĢi görülürse iĢ hızlı biter. Kapı eĢiğine oturan iftiraya uğrar. Giysi giyildikten sonra bunun üzerinde dikiĢ dikilmez, ille dikilecekse konuĢmadan dikilir. Saç tarandığı zaman dökülen saçı mutlaka yakmak gerekir. BaykuĢ evin etrafında öterse uğursuzluk sayılır. Oklavayla insana vurulmaz, vurulursa o kiĢi bir dulla evlenir. Elinde kına varken tekrar kına yapılmaz. Ayakkabı çıkarıldıktan sonra üst üste gelirse gezmeye gidilecek demektir. DĠL:Efteni Gürcüleri Gürcüceyi Acara diyalektiyle konuĢurlar. Bugünkü dilde Türkçe kelimelerin Gürcü dil yapısına uydurularak kullanıldığı görülür (Türkçe "kök" kelimesinden amokokva kökünden sökmek). Gürcüce kelimelerin de Türkçe‘ye uydurulmaya çalıĢıldığı gözlenir (Modisana = gelsene). Megrelceye özgü kelimelere de çokça rastlanır (burdğa - tüy). Öte yandan, çağdaĢ Gürcüce‘yle ağız farklılıklarına rastlanır (makaki; çağdaĢ Gürcücede bakaki - bayayi = kurbağa). Efteni Gürcülerinin dilinde, Gürcüstan Gürcüce‘sinden olmayan kelimeler de bulunur (çasavleti - batı). KarĢılaĢtığımız bazı kelimeler çağdaĢ Gürcüce‘de farklı anlamlarda kullanılmaktadır (maperva - = baĢarmak; çağdaĢ Gürcüce‘de] okĢamak). Gürcüstan Gürcüce‘sinde zamanla anlam değiĢikliğine uğramıĢ olan kelimelerin Efteni'de asıl anlamında kullanıldığı görülür (mokda - = öldü; çağdaĢ Gürcüce‘de [mokvda] neredeyse "geberdi" anlamında). Zamanla anlam yüklenen kelimeler de vardır (dasahlda - evlendi). GELENEK VE GÖRENEK


DOĞUM. Doğan çocuk kız ise "papa" erkekse pilav yapılır ve ziyarete gelen konuklara mutlaka ikram edilir. Çocuğun adını, hayattaki en büyük dede koyar. Çocuğu görmeye gelenler ocakta yanan ateĢin önüne gelir ve silkelenir. Çocuk kırk günlük olmadan iki loğusa karĢılaĢırsa üzerlerinde taĢıdıkları iğneleri takas ederler. Loğusanın ziyaretine yeni bir gelin gelirse, iki kadın yine üzerlerinde taĢıdığı iğneleri takas edilir. Çocuğa ilk elbisesi bir büyüğünün kullanılmıĢ elbisesinden dikilir. Kimin elbisesinin kumaĢından zıbın giyerse ona daha bağlı olacağına inanılır. Çocuk kırk günlük olana kadar saçı kesilir. Ġleride saçlarının kime ait olduğu sorulur. Alınan cevap çocuğun kaderinin kime benzeyeceğini gösterir. Çocuk büyüklerin yanında anne ve baba tarafından sevilmez. Özellikle baba büyükleriyle birlikteyken çocuğuna dokunamaz. Kız çocuğu evden uzaklaĢtırılmaz. On iki yaĢ sonrası dördüncü derece kuzenlere kadar olanların dıĢında akraba olmayandan kaçar. Büyüklere kesin itaat söz konusudur. Ancak büyükleri yetiĢkinin fikrini sormadan onun adına karar vermezler. ANLAġMAZLIK ÇÖZÜMLERĠ. AnlaĢmazlıklar sülale ileri gelenlerinin oluĢturduğu mecliste çözülür. Meclise girebilmek için yaĢ önemli değildir. Esas alınan, kiĢinin kendini topluluğa kabul ettirmiĢ olmasıdır. Mecliste alınan kararlara kesin olarak uyulur. SUÇLUYA KARġI TAVIR. Suç öğrenildikten sonra suçluya soğuk durulur ve meclisin alacağı karar beklenir. Suç onaylanmıĢsa suçluya karĢı takınılacak tavır da belirlenmiĢ demektir. Kan davalarında suçlu olan kiĢi kendiliğinden köyü terk eder. Adam öldürmenin gerekçesi mutlaka büyük olmalıdır. Öldürmek gerekliyse karĢı taraf suskun kalır. Ancak günümüzde bu tür olaylara rastlanmaz. En sık karĢılaĢılan suçlar kız kaçırma ve kız çekmedir -kız kaldırma-. Günümüzde rastlanmasa da kaçan kızla genelde barıĢılmaz, çekilen kız ise kendini korur ve geri alınır. BaĢlık parası uygulaması olmamasına karĢın, buna rastlandığı da olur. AĠLE. Evde kadının etkisi görülür. Nitekim kadın her yerde erkekle birlikte çalıĢır. DıĢarıyla ilgili kararları erkek kadına danıĢarak alır. Mirasta kadın erkekle eĢit pay alacağı gibi Ġslam hükümlerine uyulduğu da gözlenir. Dördüncü dereceye kadar kuzenlerle evlenilmez. FOLKLOR YAZILI gelenekten uzak kalan Gürcülerin sözlü edebiyat gelenekleri giderek kaybolmaktadır. Buna rağmen günümüze dualar, atasözleri, masallar ulaĢmıĢtır .KÖY DUALARI.Nazar, ağrı gibi çeĢitli konularda Ģifa vereceğine inanılan dualar yaygındır. AĢağıda bir nazar duası ve bütün ağrılara iyi geldiğine inanılan bir ağrı duası örnek olarak verilmiĢtir. KIZ ĠSTEME. Evlenme çağına gelen kıza ya da oğlana kimle evleneceği sorulmaz. Erkek tarafı kızı beğenir. Ancak beğenilen kız annenin yönlendirmesiyle isteneceğinden anne ve oğul konuyu konuĢur. Dolayısıyla evlenecek kız ve erkek genellikle birbirini beğenen kiĢiler olur. Kız istemeye kadınlar gitmez; amca, dayı ya da dede gider. Evin kadınları görücülere gözükmezler. Ġlk gidiĢten sonra kız tarafı büyüklerine danıĢacağını söyler. Sonra büyüklere ve kıza sorulur. Ġkinci gidiĢte asıl cevap alınır. Cevap olumsuz olsa da küskünlük olmaz. Kız ve erkek karĢı taraftan kaçar. Üçüncü gidiĢte söz kesilir, kıza alınacak hediyeler saptanır. Dördüncü gidiĢte niĢan takılır; düğün tarihi belirlenir. DÜĞÜN. Cumartesi akĢamı kına gecesine erkekler ve kadınlar birlikte katılır. O akĢam, kız evinin kapı komĢusu olsa bile herkes gelin evinde kalır. Erkek tarafından giden insan sayısının iki katı kadar insan hizmet etmek için görevlendirilir. Önemli kiĢiler kız ve erkek


etrafında bulunur.Gelin alma sırasında kız evinin kapısı kilitlenir ve tüm konuklar içeride kilitli kalır. Bu, armağan istemek için yapılır. Gelin odasından babası ya da erkek kardeĢi tarafından çıkarılır. Çeyiz sandığına yengelerden biri oturur. Erkek kardeĢ sandığı sahiplenir. Kaynata gelini sandığı üzerine üç kez oturtur ve kaldırır. Konuklara Ģeker ve para serpilir. Para verilerek sandık alınır. Erkek tarafın evden çıkmasından sonra, gelini erkek kardeĢi dıĢarı çıkarır ve ata bindirir. Çeyiz öküzlerin çektiği arabalara yerleĢtirilir. Düğün alayı yola çıkarken müjdeci erkek evine doğru hareket eder. Yol boyunca danslar yapılır (Efteni yöresinde "Gandagan", "Deli Horoni", "Cilvelo", "Vahahey", "Varayda" adı verilen danslar yaygındır). Erkek evine yaklaĢırken bir grup ""Hey, hey, hey, vay vahahey" derken bir grup da "Vahahey" diye karĢılık verir.Kız tarafı düğün alayını durdurur ve erkek tarafına yol süpürtülür. Damat evinin önüne kilim serilir, Ģerbet istenir. Gelin içeriye alınırken üzerine bir örtü örtülür. Kaynana kapı önüne bir tabak koyar, gelin su dolu tası devirir. Gelinin eline yağ verilir. Bu ocağın içine sürmesi içindir. Kapı önüne gelinin koparması için bir ip gerilir. Yatak odasının bir bölümüne çivilerle tutturulan bir perde asılır; gelin buraya getirilir. DıĢarıda kız tarafı yemek yerken her istenenin karĢılanması zorunludur. Yemek sonrasında damat çıkarılır. Damadın çıplak olduğu söylenir ve kız tarafının getirdiği giysiler verilir. Sonra gelinin olduğu odaya sokulur. Perde açılır ve damat gelinin baĢına üç kez elini koyar. Damat ve gelin birer kez birbirinin ayaklarına basarlar. Gelinin duvağı erkek kardeĢi tarafından bıçakla açılır. Düğün gecesinin sabahı gelinin babası ya da erkek kardeĢi, ipek elekten geçirilen undan yapılan bir tür çörek olan "kada" ile damat evine gelir. Kahvaltı yapılır ve yeni evliler davet edilir. Damat ve arkadaĢları, mızıka eĢliğinde kayınpederin evine gider ve kaynanasını davet eder. Bir hafta sonra kaynana arkadaĢlarıyla yeni evlilerin evine gider. Kurulan yer sofrasını damadın tek elle kaldırması istenir, ardından kaĢıklar bırakılır ve bahĢiĢ verilir. Yeni gelin erkek kardeĢi tarafından baba evine götürülür ve burada birkaç gün kalır. Daha sonra kaynata gelini almaya gider ve bundan sonra gelin-damadın birlikte gelip gidiĢleri baĢlar.Gelin evde kaynana ve kaynatasına hizmet etmek zorundadır. Sofra kurulunca leğen ve ibrikle ellerini yıkatır, havlu verir. Yemek boyunca ayakta bekler. .AKÇAKOCADA Bu bölümü hazırlarken Nilgün AltınıĢık’ın 1996 yılında hazırladığı Akçakoca Folkloru adlı Lisans bitirme tezinden yararlanıldı. Akçakoca merkez ve Edilli Köyünde kalabalık bir gurup oluĢtururken diğer köylerde de küçük guruplar oluĢturur. Vedia Emiroğlu, edilli köyünün kültürel boyutunu incelemiĢ ve ―Edilli Köyünün Kültür DeğiĢmesi Bakımından incelemesi “ adı ile 1972 yılında kitap halinde yayınlanmıĢtır. Bu kitaptan yararlanarak kendi gözlemlerimizi de katarak Laz folklörü hakkında bilgi vermeye çalıĢacağım. Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için


pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme: Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile


elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği .Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir


inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde


eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı KÖYDE FOLKLÖR : Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folklörü hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır Lazların yerel oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır,laz oyunlarındandır. Kına gecesinde


kadınlar daire Ģeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaĢtırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri. Oyunun KuruluĢ Formu (A) A1 (Sağ ayakla üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) Oyunun biçimsel formu tıpkı ―Topal‖ oyununda olduğu gibidir. RĠZE- HEMġĠN ÜÇ AYAK OYUNU Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. HemĢin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.

KL-

RĠZE Oyun kuruluĢ formu: Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme) Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüĢ)

Oyun indeksi: (A) A1- (Sağ ayakta üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) (B) B1- (Sağa yürüme) B2- (Sol ayak yerinde adım ) B3- (Sola yürüme) B4- (Sağ ayak yerinde adım) DAVUL:Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardırAkçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır Kemençe anadoluya oğuz


Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafınından Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile,delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meĢhurdur. Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir Kıpçıklarda tuluk,duluk geçer MIZIKA : Armonika, üflemeli bir çalgıdır. Ġngilizce harmonica kelimesinden türemiĢtir, daha çok mızıka olarak bilinir. Nefes ve dil ile çalınan delikli bir çalgıdır. Blues, Country ve Western gibi müzik dallarında oldukça yaygındır. Diatonik Mızıka Diatonik Mızıkalar daha çok Blues ve Rock müzisyenleri tarafından kullanılır. Her farklı ton Ģarkı için farklı Diatonik mızıka kullanmak gerekir. Diatonik mızıkanın tonu ilk deliği üflediğinizde çıkan sesdir. Blues mızıkası farklı pozisyonlardan çalınabilir. Birinci pozisyon; birinci delikten üflenerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonu ile aynıdır. Ġkinci pozisyon; ikinci deliği çekerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonunun beĢ yarım ton pesidir.(crossharp) Üçüncü pozisyon; üçüncü deliği çekerek baĢlayan gamdır ve mızıkanın tonunun iki yarım ton tizidir.Diatonik mızıkada, Ġlk öğrenilmesi gereken teknik, Tek ses çıkarmaktır. Üç çeĢit tek ses tekniği vardır; Dil Kapama, Dil Kıvırma, Dudak Büzme. Ġkinci öğrenilmesi gereken teknik ise Ses Bükmedir. Ses bükme Üfleyerek bükme ve Çekerek bükme olarak ikiye ayrılır. Diatonik mızıkanın ilk 6 deliği çekerek bükülebilir, son üç deliği ise üflenerek bükülebilir. Üfleyerek veya çekerek bükmek o deliğin orjinal sesinin yarım ton ile üç yarım ton arası pesleĢmesini sağlar. Kromatik Mızıka Bir yaylı mekanizma ile delikler kapatılıp açılır. Kromatik gamdaki her ses üfleyerek veya çekilerek çıkartılabilir. Tek mızıka ile her ton Ģarkı çalınabilir. AKERDĠON :Kafkas müziğin vazgeçilmez çalgısıdır,tek tuĢa basarak akort çıkabilecek körüklü ilginç enstümandır,soleli kullanarak çalınıriĢin en zor yanı budur,sol elin altındaki minik tuĢlar,ilk sıra kontrbaslar,2ci sır baslar,3-3-4 sıralar major mınor ve 7 lı akortlardır,bazı akerdiyonlarda 6 sıra olarak eksik 7 ler vardır,sesin çıkması körüğün açılıp kapanması ile oluĢan hava basıncının metal dilciklere çarpması,titremesi sonucunda sağlanankörüklü bir çalgıdırAkordeon'un ilkel Ģeklinin 1822'de Berlin'de Christian Friedrich Ludwig Buschmann tarafından icat edildiğine inanılır. Ama yakın zamanda akordeon oalrak adlandırılabilecek bir enstrümanın 1816'da veya daha önceki bir tarihte Nürnbergli Friedrich Lohner tarafından kullanıldığı saptanmıĢtır.Akordeon ismine ilk patent ise 1829'da, Viyanalı org ve piyano


yapımcısı Cyrillus Demian tarafından günümüzdeki akerdeona çok da benzemeyen tek klavyeli küçük bir çalgı alındı. Kısa sürede, birçok firma bu yenin çalgının üretimine giriĢti. "Diyatonik akordiyon" denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880'de,iki klavyeli kromatik akordiyon gerçekleĢtirildi. Diyezli ve bemollü sesleri de verebilen bu yeni akordiyon, kısa sürede çok tutundu. 1940'da daha da geliĢti ve konser akordiyonu adını aldı. George Auric ve Jean Françaix gibi besteciler bu çalgı için birçok parça bestelediler.Ülkemizde Kafkas halklarının veya Romanların çalgısı olarak bilinir. Özellikle Çerkes kültüründe büyük yer tutar: Çerkes düğünlerinin ve toplantılarının en ünlü çalgısıdır.Özellikle Sivas'ın Yavuz Köyünde çokca kullanılır.Türkiye'de virtüöz Ciguli sayesinde kısmen yeniden popülerlik kazanmıĢtır ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır.. Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler


DĠN Köy hayatında pek çok düĢünce ve görüĢü hala dini açıdan değerlendirme eğilimi vardır.YaĢlandıkça dine karĢı ilgi artmaktadır.Toplumda hacılar dinsel bakımından en fazla değer kazanır ve itibar görürler. Hazırlık kiĢiye sosyal prestij sağlamaktadır. AĠLE VE AKRABALIK ĠLĠġKĠLERĠ Köyde ailelerin çoğunluğu, geniĢ aile geleneğinin çeĢitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.Edilli‘de eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme Ģekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taĢırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dıĢından evlenmeler ve köy dıĢına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıĢtır. Bu toplumda boĢanma olayı nadir görülmektedir.

HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komĢu köyler davet edilir mevlit okunur ,yemekler yenir çeĢitli eğlenceler düzenlenir. Hıdrellez ve aĢure günlerinde köyde aileler kendi aralarında toplanarak okulun bahçesinde büyük kazanlarda keĢkek çorbası (yakalĢık20 çeĢit bakliyattan oluĢan çorba)piĢirirler yer sofralarında herkese ikram ederler Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur çünkü meyve sebze yetiĢtirilir .Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü sebze meyve yetiĢtirilir ,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır Tarım toprakların azlığı dağınıklığı kır yerleĢim bölgesinin dağılmasına yol açmıĢtır


SPOR 1985 yılında Arslan Kahraman,ve RüĢtü Aksoy tarafından forma rengi Kırmızı Beyaz olan spor kulübü gayri federe iken Akçakocada birçok sportif aktivitelere katılmıĢ baĢarılar elde etmiĢtir,bunu gören köy halkı kulübü federe yapmıĢtır,Bolu 2ci amatör ligine iĢtirak etmiĢ ve akabinde burada da Ģampiyon olmuĢ Bolu 1ci amatöre yükselmiĢtir,1995 yılına kadar burada mücadele etmiĢtir fakat maddi imkansızlıklar yüzünden lige ara vermiĢtir,2 yıl sonra tekrar Düzce il olunca Düzce 2ci amatörde lige tekrar baĢlamıĢtır,fakat yine maddi imkansızlıklar nedeniyle kulüp tekrar lige ara vermiĢtir halende bu ara devam etmektedir.Köyde spora ilgi çok fazladır Bolu amatör küme Düzce amatör kümede yıllarca oynamıĢtır köydeki spor kompleksleri bunun kanıtıdır,2009 yılında hizmete girmiĢtir değerli muhtarım Arslan Kahraman arkadaĢımı spora verdiği değer ve katkılarından dolayı kutluyorum.Köyde ayrıca Akçakoca,Kocaali,Karasu köy takımlarının katılmıĢ oldukları sportif aktiviteler düzenleyip köyün tanıtılmasında yardımcı olmuĢlardır,ve baĢarılarda elde etmiĢlerdir,ayrıca Türkiye‘nin birçok yerinde profösyönel futbol takımlarında oynayan birçok futbolcu yetiĢtirmiĢtir.Köyde eskiden top sahasının olduğu yerde yağlı güreĢler düzenlenirdi maalesef Ģimdilerde bu spor dalında hiçbir faaliyet yapılmamaktadır,bu spor dalı 2000 yılına kadar devam etmiĢtir,buradaki spor kompleksini değerlendirmek amacıyla burada bazı turnuvaların düzenlenmesi sağlanmalıdır. YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırak,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide Köyün en önemli özelliklerinden biri çarĢıya pazara gitmeden , köyün kendi ürünü olan yiyecekleriyle sofranızı kurabiliyor olmanızdır. Ekmeğinizi kendiniz piĢirerek nefis köy ekmeğinin tadına varabilirsiniz. Kara lahanadan yapılan mancar çorbası, ısırgan yemeği, fasulye turĢusu kavurması, hamur dolması, sarı burma, celecoĢ, malay, kaldirik turĢusu... Mısır unu ile yapılan mısır ekmeğinin ise tadı damağınızda kalacağından eminim. Mısır ununu elde etmek için gereken süt mısırları ise köyde bolca yetiĢmektedir. ALT YAPI BĠLGĠLERĠ Köyde ilköğretim okulu vardır. Köyün hem içme suyu Ģebekesi hem kanalizasyon Ģebekesi vardır. Ptt Ģubesi vardır ayrıca köyümüzde ADSL bağlantısı ve online sistem vardır. Sağlık ocağı vardır ancak sağlık evi yoktur.sağlık ocağının lojmanı mevcuttur.Köye ayrıca ulaĢımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.düzenli olarak minibüs Kocaali ve Akçakoca ilçelerine ulaĢım vardır.Ayrıca fiskobirlik, tarım kredi kooperatifi ve t.m.o fındık deposu vardır.Köyümüzde playstation soluna mevcuttur. jandarma karakolu kaldırıldı. Köylü Akçakoca yerine Kocaali yi tercih etmiĢtir, çünkü Akçakoca buraya yeteri kadar ilgi göstermemiĢtir,1871 birinci arazi yoklama defterinde 1922 yılı Bolu salnamesinde kaydı vardır,2 cami 1 ortaokul 1 kuran kursu,1 tarım kredi kooperatifi,fındık tarım satıĢ kooperatifi 2 değirmeni vardır,köy kalkındırma ve güzelleĢtirme derneği,ile gençlik ve spor kulübü derneği de vardır.16 kmlik köy yolu asfaltlanmıĢtır ,7000 mt kare kilitli parke taĢı döĢenmiĢtir,70 mt karige boru köy içinde muhtelif yerlere konulmuĢtur köy içi mezarlık yanı su kanalı yapılmıĢtır,köyün semt sahaları ve çocuk oyun parkları yapılmıĢtır,sağlık ocağı


çevre düzlenmesi yapılmıĢtır,ilk öğretim okulun saha betonlaĢması yapılmıĢtır,köyün yakınına yapılan Melen barajı köye çok özellik kazandırmıĢtır,sebze ve meyve ençok bu köyde yetiĢtirilir buğday mısır % 15, patates bu köyde çok yetiĢtirilir tarla arazisi en çok olan köydür % 21 1817 kayıtlarından. 1890 de 154,1997 de 1126,2000 de 1828,2007 de 2560 nufusu vardır ilk ilkokul 1941 yılında açılmıĢtır,1976 da ortaokul açılmıĢtır1990 da ilköğretim okulu açılmıĢtır,karıĢık köy,az dağınık köy statüsündedir,köy kitaplığı,fırın,bakkal,su değirmeni ,motorlu değirmen,berber,,ebe,kum taĢocağı kireç tuğla ocağı 2 demirci 4 duvarcı 3 taĢçı 6 marangoz 2 kuyucu ustaları mevcuttur.1965HemĢin,Yenice,Davutağa,Kurukavak,Esmahanım,Karatavuk bu köylerin ticaret merkezi durumunda olan köydür,Akçakoca kazasının en fazla geliĢim gösteren köydür 3393 ziraat arazisi mevcuttur1.817 tarla alanı,5.925 dönüm fındıklı alanı vardır ormanlık alanı yoktur sebze alanı vardır,melen deresinde tatlısu balıkçılığı yapılmaktadır 18. ve 19 .YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Eski meze de1844Yılında 22 Hane 132 nufusu vardır,Dere köy mezrasında mahalı vakıf yeri vardır Kıran divan dahilinde Mehmet Halife adlı kiĢi mutasarrıflık görevindeydi ölünce oğlu Naib Osman mezraya mutasarrıf tayin edilmiĢtir 1726 da,Yeni meze de 32 hane 54 nüfus vardır,Yetimler,Köseoğlu Mehmet bin Feyzullah,Osman BeĢeoğlu Edri bin Ġsa,Ebubekiroğlu Mehmed bin Abdullah,Uzun Ahmetoğlu Mehmet bin Ali,Askerlik yapanlar,Torunoğlu Ahmet bin Mehmed,Dilencilik yapanlar,Ġbrahimoğlu Arif bin Hüseyin,Ormanoğlu bin Mehmed,En varlıklı aileler,Molla Mehmed oğlu Mustafa bin Abdullah ve Mehmet oğlu Salih,Molla Mehmed oğlu Hüseyin bin Mustafa,Molla Salih oğlu Mustafa bin Salih,Kırsal alanda ekili arazi durumu,42.75 bahçe 19 kestane korusu,48.5 mezru tarla vardır,Buğday üretimi,213.75 kile dir Arıcılık yapanlar 64 adet arı kovanı vardı,Meslek adedi 34,ÇeĢitli mesleklerde bulunanlar,hizmetkar 2 imamı kurye 1,Sail2baltacı 1,kereste nakliyecisi 23 ,gemici3gemici reisi1 adettir KURTULUġ SAVAġINA KATILANLAR UĞURLU JANDARMA KARAKOLU .: OSMAN PENDOĞLU,HAMDĠ PENDOĞLU ĠPSĠZ RECEP ÇETESĠNDE OLANLAR

: OSMAN ZOBAR

GAZĠLERĠMĠZ

: ALĠ KOÇ MUSTAFA D. 1876 : MEHMET ASLAN

D .1894

: ĠBRAHĠM GÜNDÜZ

D.1953

ġEHĠTLER : ABDULLAHOĞLU ĠSMAĠL D.1891-Ö. 1915 GÜMÜġSUYU HASTANESĠ P.ER RECEPOĞLU HARUN

D.1890-Ö.1915 ÇANAKKALE SAVAġI

OSKORCUOĞLU OSMAN BĠLGĠN D.1895-Ö.1915 ÇANAKKALE SAVAġI


KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER KÖYÜN YERLĠLERĠ ALĠBEYLER(ÖZCAN)-NĠZAMOĞLU(KARAGÖZ)-HACIYUSUFLAR(GÜNDÜZ)BATAKLAR (ALKAN)-REġĠTHANALAR(AKSOY)-ZOBARLAR(ZOBAR,sonradan Düzceden gelme) KARADENĠZDEN GELENLER OSKORCUOĞLU TOKGÖZ-BĠLGĠN

ARTVĠN

SALĠHOĞULLARI APAYDIN

ARTVĠN MARADĠT

MÜMĠNOĞULLARI ERDOĞAN

ARTVĠN BOÇKA

BALCI OĞULLARI BALCI

ARTVĠN

TANTOĞULLARI TANDOĞAN

ARTVĠN HOPA

ÇELĠKLER

ÇELĠK

ARTVĠN

ġĠNALĠLER

ODABAġ

ARTVĠN HOPA

RECEPOĞULLARI KAHRAMAN

BORÇKA

HOPA

KEMALPAġA PEHLĠVAN

BOÇKA

ARTVĠN HOPA

PEHLĠVAN

VEZĠROĞULLARI ARAL

ARTVĠN

HOPA

KEMALPAġA

ARSLAN OĞULLARI ARSLAN

ARTVĠN

HOPA

KEMALPAġA

ARTVĠN

SARIHASAN

HOPA

SARIOĞULLARI

SARIOĞLU

TRABZON OF

YILMAZLAR

YILMAZ

TRABZON OF

KOÇOĞULLARI

KOÇ

RĠZE

ĠKĠZDERE

ARTVĠN

KEMALPAġA

TUġUMOĞULLARI BĠLGĠNER SALYANCILAR

SALYANCI ARTVĠN

YUSUFREĠSOĞULLARI

TRABZON

AZLAĞA SÜRMENE

AKSAR---AYDIN--DAĞGÜL-GÜLER--KELEġ--KUġ--ÖZER---ġEN-YALILI-YAVUZ—ġAHĠN-


NOT.:Değerli büğüyüm rahmetli Hakkı Erdoğan,Recep Ali Bilgin ağabeyime ve muhtar Arslan Kahraman arkadaĢıma katkılarından dolayı çok teĢk ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi

: Ġbrahim Tuzcu

Köyün ismi Recepali Ali Bilgin,Arslan Kahraman,Hakkı Erdoğan,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Drl Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Recepali Bilgin,ArslanKahraman Hakkı Erdoğan,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Drl Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu

: Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Cami ve Mez.

: RecepAli Bilgin,Arslan Kahraman,Hakkı Erdoğan

Turizm : : Recep Ali Bilgin,Arslan Kahraman Hakkı Erdoğan,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Drl Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : RecepAli Bilgin,Arslan Kahraman Hakkı Erdoğan,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Drl Ġbrahim Tuzcu Kültür : Recep Ali Bilgin,Arslan Kahraman Hakkı Erdoğan,kç..Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vedia Emiroğlu,Recai Özgün,B.Habiçoğlu,Cheneburı net,Macaheli net,M.VaniliĢi,A.Tandilova,Görsel yay.a.4,Drl Ġbrahim Tuzcu Spor

; Arslan Kahraman,Ġbrahim Tuzcu

Köyün alt yapısı ,Recep Ali Bilgin,Arslan Kahraman,Mustafa Kocadon,Hakkı Erdoğan,Vikipedi özg ans.Akç.Kaym.Sitesi,Drl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı : ġükrü Dönmez,Geltag net Recep Ali Bilgin,Arslan Kahraman,Hakkı Erdoğan,Drl Ġbrahim Tuzcu Temettuat

; Dr Zeynel Özlü

Sülaleler : Hüsamettin Kaya,Recep Ali Bilgin,aslan .Kahraman,Hakkı Erdoğan,Drl.Ġbrahim Tuzcu


YENĠCE

COĞRAFĠ BÖLESĠ :Karadeniz Bölgesi ĠLĠ ; Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Enver ġahin TELEFONU : 05325125514 EV- 03806292244 NUFUSU :75 Hane 207 Nufusu vardır ESKĠ MUHTARLARI :2009-Enver ġahin,2004-Enver ġahin,1999-Münir Kutluata,1994Ramazan KeleĢ,1989-Hilmi AĢık COĞRAFĠ DURUMU : Düzce iline 54 km,Akçakoca ilçesine 15 km uzaklıktadır,kuzeyde HemĢin,Uğurlu,güneyde,Karatavuk,doğuda,AktaĢ,batıda,Esmahanım köyü komĢularıdır.Denizden 350 mt yüksektir,3223 dekar fındıklık,55 dekar ormanlık alanı vardır KÖYÜN ADI NEREDEN GELĠYOR 1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiyeye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bir taneside Yenice köyüdür.Bizans imparatoru Romanya Dobruca‘da bulunan Gagavuz Türklerinden silahĢör obaları buraya getirtir ve yerleĢtirir,bunlar burada bazı köyler kurarlar bu köy Yenice köydür.Yine 1877 yılında Osmanlı-Rus savaĢlarından bıkan Doğukaradenız den HemĢin halkı buraya göç gelir yerleĢirler.Neticede Cenevizli,Bizanslı,Gagavuz Türkü,Doğukaradeniz den gelen HemĢinliler yaĢamıĢlardır.Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır. 1885 Yılında tekrar kurulan bu köye Rize ili Fındıklı,ArdeĢen,ÇamlıhemĢin ilçe ve köylerden gelen aileler Hacı Yusuf ağa,Hacı Ġbrahim efendi,Hacı Ali efendi,Sofi Sait,Kaptan Dede,HurĢit ağa bu köyü kurmuĢlardır.HurĢit ağa ve Sofi Sait Kaptan Kafkasyada kalırlar kaldıkları süre içerisinde Abaza beyi beyle tanıĢırlar Abaza bey bunlara Düzce‘deki Abaza beyi olan ALBUZ beyi anlatır ve HurĢit ağaya ALBUZ


verilmek üzere bir mektup verir bu size orda yardım edecek tır der, Abaza çayı azda olsa öğrenirler memleketlerine geri dönerler Rize Fındıklı Elevran köyüne ,daha sonra Rus harbi nedeni ile 1884 yılında Düzceye göç gelirler , Düzcede Ģimdiki Uzun Mustafa denilen yere ikamet ederler o zaman ALBUZ bey Abaza beydir aldıkları mektubu Abaza beyine verirler Abaza beyi bunları buraya yerleĢtirir ama burada bataklık çok olduğu için sivrinsek ve sıtmadan dolayı burayı beğenmezler,Abaza beyine tekrar durumu anlatır Abaza beyi HurĢit ağaya Ģimdiki Kardüz yaylası denilen yerin tapusunu verir bunları buraya gönderir fakat HurĢit ağa burada da soğuk ve kardan barınamaz beğenmezler tekrar HurĢit ağa ALBUZ beye gelir biz deniz kenarında bir yer istiyoruz der o zaman AkçaĢehir (Akçakoca )devlet arazisi göçmen kabul yeridir ALBUZ bey HurĢit ağaya burayı tavsiye eder orda Gebekilise ( AktaĢ) ta MemiĢağa var gidin onu görün o size yardımcı olacaktır der ve HurĢit ağa Sofi Kaptan yola çıkarlar AktaĢa köyüne gelirler kendisi Türkmen olan MemiĢ ağayı görürler ,MemiĢ ağa bunlara batıya doğru aĢağıya doğru gidin oralar güzeldir der ve HurĢit ağa batıya doğru ilerlerken bir su bulur Ģimdiki köyün içinde Sofi Kaptana döner Kaptan ben buraya bir ev yapacam der,buraya evini yapar,Sofi Sait dedede Ģimdiki köy meydanındaki meĢe ağacın dibine evini yapar Ģimdiki caminin yanında ve köy böylece kurulur .HurĢit ağa Sofi Sait Kaptana köy meydanında büyük ateĢ yak ki burada insanlar var burada köylüler var buraya kimse sahiplenmesinler diye ateĢ yaktırır bu ateĢi gören bazı insanlar burada bir köyün olduğunu kanaat getiririler ve buraya kimse yanaĢamaz bundan dolayı,bu arada HurĢit ağa Sofi Sait Kaptana ben memlekete gideyim akrabalarımı alıp buraya getireyim sen burada kal der sakın buraya kimseyi sokma der ve memlekete gider akrabalarını alır deniz yoluyla Akçakoca Karaburun‘da iskele inerler , buradan Yenice köyüne gelirler bunları gören Sofi Sait kaptan çok mutlu olmuĢtur.1884 yılında buraya daha önceleri HurĢit ağa dan önce Rize Pazardan buraya gelenler olur fakat bunlar burası heyelan bölgesi kayar diye kanaat getirirler buraya yerleĢmeyip,Kurukavak köyün arkasındaki Çilimli‘ye bağlı Kırkharman köyüne yerleĢirler .HurĢit ağa buraya evleri yaparken dıĢardan gelenler buraya yeni yeni evlerin yapıldığını görürler bakın buraya yeni evler yapılıyor derler HurĢit ağa da Akçakocaya iner devlete gider köyün ismini Yenice köyü dıye kaydettirir .Bu köy sonsuza dek böyle kalacak böyle yaĢatılacaktır HurĢit ağa ve Sofi Sait Kaptanın bu köyün kurulmasında çok büyük emekleri geçmiĢtir.Daha sonra HurĢit ağa ilk vakıf ve kooperatifi kurmuĢtur. Bugünkü köy yerleĢik alanda halen akmakta olan HurĢit‘in suyu denen yerde büyük ağaca çıkılarak çevre kontrol edilerek suyun olduğu bu alana yerleĢmeyi uygun bulurlar,..1916 yılında 2. göçte de gelenler olmuĢtur.Rize abu HemĢin bölgesinden gelenler Abutsi diye anılırlar HemĢince dili bilmezler fakat yinede Türkçe içinde bazı kelimeleri kullanırlar. Yöre halkının bir kısmı 93 harbi sırasında bir kısmı da kan davasından dolayı Rize Abu HemĢin bölgesinden göçmüĢtür. Bunlar kendilerini "Abutsi" diye adlandırırlar. Rize-ArdeĢen Salanköy'den gelen KELEġ ve DERVĠġOĞLU sülalesinin bir kolu da burada yaĢamaktadır. KomĢu köy HemĢin halkının konuĢtuğu "HemĢince" denen dili bilmezler. Fakat günlük konuĢma dilinde hemĢince menĢeli kelimeler kullanırlar. Fındık tarımı baĢlıca geçim kaynağıdır.Büyük Ģehirlere göç oldukça yoğun gerçekleĢmekte olup köy nüfusu geçmiĢ senelere oranla düĢüktür.Köyde 2 mahalle vardır Dereköy mahallesi Uğurluya inerken,birde AlageniĢ mahallesi buda Esmahanım yolundadır. . Köydeki belirli aileler;KELEġ,BĠLEN,ALBAYRAK,BERBER,MEMĠġOĞLU,KĠBAR ve DERVĠġOĞULLARI aileleridir. TARĠHĠ YERLERĠ Köye has tarihi kalıntıları olmamakla beraber köyde köy iĢ aletleri müzesi vardır,köyde dinlenme salonu vardır ,köy ilköğretim bahçesi ıĢıklandırılarak burada spor yapmaları sağlanmıĢtır.Köy çıkıĢı Esmahanım tarafında batı yakasında Mehmet ali AĢık a ait iki katlı bina eskiden burada yaĢayan Rum kökenli bir kiĢi bu evi yapar bu ev hala durmaktadır,bu Mehmet ali AĢık Ġpsiz recep‘in silah arkadaĢıdır.Muammer Berber fındık bahçesinde Yenice


Esmahanım arasında Rumlara ait kilise ve artıkları vardı bu tarihi eserler munkariz edilip buralara fındık dikimi yapılmıĢtır. AKARSU VE DERELER Köyün tepede olmasından dolayı dere ve akarsuyu yoktur, su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Kaplan dede dağları eteğinde kurulmuĢtur,Kaplan tepe (1066)mt Kaplan dede tepesi(1158)mt ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir TURĠZĠMĠ


Köyde muhteĢem bir doğa görüntüsü hakimdir doğa yürüyüĢ parkuru yapılabilecek yerdir Gerçekten turizm açısından görülmeye değer bir yerdir,Kocaali Karasu,Akçakoca,Düzce buradan harika gözükmektedir,Kaplandede tepesinden Düzce‘nin bütün ilçeleri gözükmektedir bu çok dikkat çekicidir,tepeye ulaĢım ġifalısu ve HemĢin – Karatavuk tan ulaĢılmaktadır,Kurukavak tan Çilimli ilçesine gayet muntazam bır yol vardır.Düzce Akçakoca yolu eskiden Üskübü Kaf yaylası,Kaplan dededen HemĢin yaylasından,AktaĢa ordan Arabacı köyüne ,ordanda Akçakocaya gidilirdi.Hacız yolundan sonra Düzce ye birde bu yoldan ulaĢım sağlanıyordu,bu yol halen muntazam bır Ģekilde kullanılmaktadır.Esmahanım ve Çilimli AybaĢı köyü Abazaları birbirleriyle bu yoldan gidip gelirlerdi Kaplandede tepesinde bir gözetleme kulesi vardır,birde yatı vardır Ahmet dede, buraya yağmur duasına çıkılmaktadır,burası çok geniĢ büyük arazi içindededir Burada daha önceleri Yenice,HemĢin,Karatavuk,Kurukavak köylerinin kullandığı yayla vardı,bu yayla son zamanda Kurukavak köyü sınırları içerisine girmiĢ tır,Dededağına yakın HemĢin yaylası dıye adlandırılan 500 dönümlük araziyi,yaylayı bu 4 köy sahiplenmesin diye devlet koruma altına almıĢtır buraya ceviz ekmiĢtir.Üskübü‘deki Konuralp teki Bitinya ve Bizans krallığına ait yerdir burayı bunlar çok kullanmıĢlardır,Konuralp krallığı burada kaldığı sure içerisinde 7


evre geçirmiĢtir,bu yaylada Hıristiyanlara ait bır kilise vardı,buraya 7 harmanlıklar kilisesi denirdi yaylanın güney batısında kalmaktadır,burayı defineciler bulurlar.1960 yılında 2 mt lik çukurlar açılmıĢ burada duvarlar bulunmuĢtur,burada bır çarĢının olduğuna dair bize göstermektedir Ģimdilerde bır çok gürgen ağaçları vardır üzerinde kilisenin munkariz olmasına rol oynamıĢtır,ayrıca 70-80 cm lık kalınlığında değirmen taĢları bulunmuĢtur,buraların defineciler tarafından talan edilmesinden dolayı devlet buraları koruma altına almıĢtır,Bu yayla Ģimdilerde Kurukavak sınırları içerisinde kalmıĢtır.Turizm açısından fakırdır,ancak Kocaali nın bütün köyleri ve Akçakoca buradan çok güzel gözükmektedir.Evler arasındaki mesafede dikkat çekicidir görülmeye değerdir.Dere içinde köyün batı kısmında 200 yıllık kavlan ağaçları da dikkat çekicidir,köyün doğusunda üst tarafında Murat ağanın suyunu köylü eskiden beri kullanmakta idi,halen mevcuttur,Ģimdiki Ģifalı su dediğimiz yere yakındır,köyden buraya kadar doğa ve yürüyüĢ parkuru olarak kullanılır burasının düzenlenip turizm açısından değerlendirilmelidir,yol boyunca da çok güzel piknik yapılacak yerlerde vardır. CAMĠLERĠ

1890 yılında taĢ bina olan yapı tek ġerifeli 200 cemaatli idi yıkıldı.2ci cami 1929 yında yapıldı yıkılarak yerine.,2006 yılında 1000 cemaatli, tek kubbeli , betonarme yapı,Ģerefesiz yeni bir cami yapılmıĢtır MEZARLIKLARI Köye yerleĢmek için gelen Kaptan efendi yerleĢemeden ölür,ve köyün kuzey tarafına gömülür .Bu bir ulama imiĢ bu mezarda geceleri yeĢil ıĢık iner çıkarmıĢ köylüler bunu


seyrederlermiĢ.Köyde tek mezarlık vardır,Ģimdiki caminin yanındadır Eski mezarlık köyün dıĢındadır, kullanılmamaktadır.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ .TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da münkariz olmuĢtur,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur.Köyden eskiden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır . ġayak dikimi son yıllara kadar yapılıyordu ama oda teknolojiye yenik düĢtü.Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, , arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır.Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan varır. Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi


Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur AVCILIK


Bölgede göçmen kuĢlara daha çok rastlanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldırcın,Ördek,Üveyik ördek Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığırcık,Bozbakkal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar KestaneKargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Kalabalık aile yapısına sahip köyde,Hopa HemĢinlilere özgü,hemĢince denilen bir dil konuĢulur.esasen Ermenicenin bir dialekti olan bu dil,yöreye özgüdür.düğün cemiyetleri tulum ile olan köyde,Hopa HemĢin,üçayak,Artvin temurağa horonları ve çevre Rize HemĢin köylerinin etkisi ile Rize HemĢin horonu oynanmaktadır.HemĢinliler m.ö ikinci yüzyılda Horasandan gelip Ġranın,Hamadan bölgesinde 400 yıl kalmıĢlardır,daha sonra Kars, Arpaçay ilçesinin doğusuna buradan da 623 yılında Ġran Bizans savaĢında Çoruh nehrini aĢıp bu günkü yerlerine yerleĢmiĢlerdir Arsaklı ve Saka Türklerinin bir boyudur. Birçok savaĢa sahne olan Ermenistan‘da,Kafkasyada ki Arapların baskılarına dayanamayınca Ermeniler isyan edip,batıya göç etmeye baĢlarlar 789-790 yıllarında 12 bin Ermeni HemĢin topraklarına girdi ve bugünkü HemĢin‘in bulunduğu yere bir kent kurdular buraya da kendi isimleri olan HamanaĢen adını verdiler bu ad zamanla HemĢin‘e dönüĢtü. HemĢinlilerde diğer eski kavimler gibi 16. yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul etmiĢlerdir,Lazlarda deniz kenarında yerleĢirken HemĢinliler içeriye doğru dağlık bölgeye yerleĢmeyi tercih etmiĢlerdir.HemĢinliler Cumhuriyet ilk yıllarında batı bölgelerine göç etmeye baĢlarlar göçler Düzce, Adapazarı,Ġzmit,Bursa ya yerleĢmiĢlerdir,.HemĢinliler eskiden Oğuz Türkçesi konuĢurken daha sonra bu bölgeye gelen çok sayıda Ermenilerle birlikte yaĢamaya baĢladıktan sonra Ermeni dil kültürünün etkisinde kalmıĢtır.Halk arasında bu dil HemĢince olarak bilinmektedir HemĢinliler M.Ö. ikinci yüzyılda Horasandan gelip Ġran‘ın Hamadan Bölgesinde dört yüz yıl kalmıĢlardır. Daha sonra Kars‘ın Arpaçay Ġlçesinin doğusuna, buradan da 623 yılında Ġran- Bizans SavaĢı sırasında Çoruh nehrini aĢıp bu günkü yerlerine yerleĢmiĢlerdir. Arsaklı ve Saka Türklerinin bir boyudur.Bir çok savaĢa sahne olan Ermenistan‘da ve Kafkasya‘da ki Arapların baskılarına dayanamayan Ermeniler isyan edip batıya göç etmeye baĢladılar. 789-790 yılları arasında 12 bin Ermeni HemĢin topraklarına girdi ve bu günkü HemĢin‘in bulunduğu yerde bir kent kurdular. Buraya kendi isimleri olan HAMANAġEN adını verdiler. Bu ad zamanla HemĢin‘e dönüĢtü. HemĢinliler de diğer eski kavimler gibi 16. Yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul ettiler. Lazlar deniz kenarlarına yerleĢirken, HemĢinliler sahilden uzak, dağlık bölgeleri tercih ettiler. HemĢinliler, Cumhuriyetin ilk yıllarınsa batı bölgelerine göç etmeye baĢladılar. Göçler daha ziyade Karasu, Kocaeli ilçeleri ,ile Düzce ili ve Akçakoca‘ya olmuĢtur. Ayrıca Ġstanbul ve Bursa illerinde de toplanmıĢlardır. HemĢinliler eskiden Oğuz Türkçe‘si ile konuĢurken, daha sonra bu bölgeye gelen çok sayıda Ermenilerle birlikte yaĢamaya baĢladıktan sonra Ermeni dil kültürünün etkisinde kalmıĢtır. Halk arasında,bu,dil,HemĢince,olarak,bilinmektedir Evlenecek olan erkeğin ailesi kız araĢtırır, uygun kız bulununca oğlanın fikri alınır. Oğlan uygun görürse kız ailesinden kız istenir. Bu arada kızın fikrine de baĢvurulur. Büyük bir tepki göstermezse bu iĢ olur. Hatta erkek tarafı daha önceden kızın tutumunu bir yoklar. eğer bu iĢe sert tepki gösterirse,o,kız,istemekten,vazgeçilir. Kız kaçırma olayı genellikle olmaz. Kızın oğlanın peĢine gitmesine "Uyma" denir. Uyma türü kızın peĢe gitmesi olaylarına zaman zaman rastlanılır. Bu olaydan sonra aileler karĢılıklı yumuĢatılır ve aralarında uzlaĢma


sağlanmaya çalıĢılır. Kız istemeye oğlanın babası, yoksa ağabeyi, veya amcası, kadınlardan büyükanne, veya anne veya akrabadan bir aile büyüğü gider. NiĢan :Söz kesildikten sonra taraflar; takıları, baĢlık parasını konuĢup kararlaĢtırır. NiĢan günü belirlenir. NiĢanda içinde yüzük, bilezik, kolye, saat, puĢi, takım elbiselik kumaĢ bulunan bir bohça hazırlanır. Oğlan tarafının hazırladığı bu bohça niĢan akĢamı kız tarafına bırakılır. NiĢan hediyeleri teĢhir edilmez ve kullanılmaz. NiĢan bozulursa iade edilir. NiĢan akĢamı oğlan tarafından 3-5 erkekle 3-5 kadın kız evine gider. O akĢam genellikle Ģerbet içilir ve konuĢulan takılar formalite olarak dile getirilir. Düğün :Düğün Pazartesi veya PerĢembe günü yapılır. Yalnız düğünün baĢlangıç günü Pazartesi veya cuma günüdür. Ağırlıklı düğün kına gecesi ile düğün günüdür. Kına Gecesi :Erkek evinde eğlence olmaz. Erkek tarafından kızlar ve oğlanlar yanlarında kına ile kız evine giderler. Kız evinde kına yakılır. Evin hayatında kızlar horon oynar. aileye çok yakın oğlanlar horana girebilir. Erkekler horon oynamaz. Düğün Günü :Kız ve erkek tarafı yakınlarını ayrı ayrı düğüne davet eder. kız tarafının davetlileri kız evinde toplanır ve erkek tarafından gelecek olanlar beklenir. Erkek tarafından gelen davetliler eve yaklaĢtıklarında evin kapısı kilitlenir. Bunu kız tarafından her hangi birisi yapar. Bu kapının açılması için erkek tarafından bahĢiĢ alınır. Damat kız almaya gelmez. Gelinin odasından almaya kayınpeder gelir. Yengeye ve geline bahĢiĢ verir ve gelinin yüzünü açar. Gelinin kardeĢi gelini kapıya kadar çıkarır ve erkek tarafına teslim eder. Erkek tarafı, en önde gelin, kız evini terk eder. Kız tarafı kızla beraber, arkadan oğlan evine doğru gelir. Oğlan evine yaklaĢtıkça kız tarafı naz yapmaya baĢlar. at ister, araba ister, halı ister, geniĢ yol ister, yolu süpürttürür. Bin türlü zorluk çıkarttırır. Kız tarafı hizmetkar ister. Maksat damadı görmektir. Düğün amiri hizmetkar yok, efendi var der. Nihayet damat görünür. Elinde bozuk paralar vardır. Bunları gelinin baĢına atar. Bu paralar bereketli sayılır ve bunlarla kese dibi yapılır. Damat misafirlere hoĢ geldiniz der ve daha sonra yengesi ile eve çekilir. Gelin yengesi ile birlikte gelin odasına yerleĢir. Kayınpeder yengenin getirdiği kete valizini, keteyi getirenden ücret karĢılığı alır ve yengeye teslim eder. Evin müsait bir yerinde horon baĢlar. Erkekler oynar, kızlar oturur. Kızlar bu arada hem horonu hem gelini seyreder. Horon saatlerce sürer. Ġkindi ile akĢam arası önce kız tarafına sonra erkek tarafına yemek verilir. Yemekten sonra bir kısım davetli dağılır. O gece sabaha kadar oyun oynanır. Erkekler evde kızlar hayatta oyun oynarlar. Ġki saatte bir Ģerbet veya yemiĢ ikram edilir. Sabah olunca erkek ve kız tarafının misafirleri dağılır. Yenge eniĢte ile beraber gelini alır kızın evine gelirler. Kızın evinde öğle yemeği verilir. Yemekten sonra kızın bir yakını, gelin ve eniĢte erkek evine dönerler. Yenge ve yakınları gelini bırakır ve gerdeğe girilir. Gelin Kıyafetleri :Gelinlik ve çarĢaf giyilmez ve gelin at üzerinde getirilmezdi. Gelin kadife foga giyer, baĢına Ġran Ģalı atardı. Gelin önden büzgülü, sırmalı, ipek bir elbise de giyerdi. ayaklarına ya ayakkabı ya da hasır çarık giyerdi. Düğün günü ya ayakta durur veya sandık üzerine oturtulurdu. Kaynak :Rize Kültür Derlemeleri, Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 1996


HemĢin'de Gelenekler :HemĢin'de yörenin gizemli yaĢantısına bağlı olarak çok ilginç gelenekler ve görenekler vardır. Bunlardan bir bölümü günümüzde geçerliliğini yitirirken, bir bölümü de devam etmektedir. YENĠYIL : Her yeniyıl her yerde olduğu gibi HemĢinli içinde yeni bir umuttur. Rumi takvime göre yeni yıl sabahı kimsenin evine geliĢi güzel gidilmez. Çünkü o kiĢi uğurlu veya uğursuz sayılabilir. Yalnız, davet edilen küçük bir erkek çocuk davet edilen eve gider. Ona hediyeler verilir ve uğurlu sayılır. HemĢinli yeni yıl akĢamında baĢlamak üzere sabahleyin eve gelecek çocuklar için çeĢitli mevsimlik yiyecekler hazırlar. Çocuklar gittikleri evde dileklerini dile getiren maniler söylerler."Yeni yıl geceleri Devleti bacaları Bana bir Ģey vermeyenin Tez gelmez kocaları"Ahırında öküzü olan bazı aileler, uğur getireceği inancıyla evinin sağ kapısında içeriye alırlar.Yeni yıl akĢamlan genç kızlar için ayın bir önem taĢır. Bu akĢam yörede tuzlu pelit, yedi evden gizlice alınan mısır unundan yapılan ve içine sadece o akĢam için çok tuz katılan bir tür pasta, denilen peliti yerler rüyalarında kimin kapısından su içerlerse o eve gelin gideceklerine inanırlar. Bu gelenek yeni yıl dıĢındaki akĢamlarda da yapılmakta ve bu gelenek ve inanıĢ hâlâ devam etmektedir KIZ ĠSTEME :Kız istemeye giderken, isteyecek kiĢilerden sözcü olan çorabının birini ters, veya baĢka çorap giyer. Kız verilince üç veya yedi tüfek veya tabanca atıĢı yapılır.BaĢlık parası düğün zamanı ve nelerin isteneceği kararlaĢtırılır. Günümüzde baĢlık parası ve görücü usulüyle evlenmek tamamen kalkmıĢtır. DÜĞÜNLER :Günümüzde Hemsin düğünü geçmiĢteki geleneksel özelliğini büyük ölçüde yitirmiĢtir. Eski düğünlerin anıları günümüzde yaĢlı insanlar tarafından büyük bir özlemle anlatılmaktadır. O dönemin son bölümlerini yaĢayan orta yaĢ HemĢinliler, bu düğünlerin özlemi içindedirler. Hemsin düğünleri büyük ölçüde eski geleneklerinden kopuk salonlara taĢınmıĢ, düğünler sırasında uyum azalmıĢtır. Eski düğün törenleri az da olsa varlığını korumakta, HemĢinli tulum ve horondan vazgeçmemektedir. Yöremizde düğünler kız evinde yapılan kına gecesiyle baĢlar.Düğünler genellikle güz aylarında yapılır. Taraflar yakınlarını komĢularını dostlarını davet ederler. Düğün günü yolun uzaklığına göre, yola çıkılır. Yolda tulum ve onun eĢliğinde karĢılıklı türküler söylenir. Gelinin düğün günü giyeceği eĢyalar bir bavula konur ve taĢıması için bir genç görevlendirilir. Kız evine gelindiğinde evin giriĢ kapısı kız tarafınca görevlendirilen bir veya birkaç kiĢi tarafından kilitlenir. Bu kiĢi genellikle kız tarafının yemeklerini yapan aĢçıdır. Erkek tarafı da, kendi aralarında daha önce seçmiĢ oldukları bir sözcü aracılığı ile kapının niçin kapatıldığını araĢtırmaya koyulur ve kapının açılması için o anda gerekli olan bazı sözler söyler. Bu sözler "Acaba biz yanlıĢ yere mi geldik? Bizi kimse karĢılamıyor, oysa biz bu aileyi çok konuk sever bilirdik" ve benzeri sözlerdir. Kız tarafının sözcüsü ise hemen karĢılık verir. "Hayır doğru geldiniz, ama bu kapı kolay açılmaz. Onu açmak sizin elinizde dir" diyerek karĢılık verir. (Bu sözler kalıplaĢmıĢ değildir. Sözcü kiĢilerin yeteneğine göre söylenen nükteli sözlerdir, bu sözlerle söz savaĢı yapılır. Bu savaĢta kırıcılık yoktur. Amaç düğüne neĢe katmak, çevredekiler! güldürmektir.) Erkek tarafı bir miktar parayı kapının aralığında içeriye atar. Paranı miktarı üzerinde tartıĢma olabilir. Ama genillikle kabul edilir ve kapı açılır. (Bu para aĢçınındır) Gelenler en iyi Ģekilde karĢılanır ve hemen bir horon oynanır. Horon oynanırken özellikle ev için bir atma türkü söylenir. Örneğin: Bu yapı iyi yapı, Otuz iki direkli Bu yapıyı yaptıran Yüreklidir, yürekli.


Dizeleri ile kız tarafı onurlandırmaya çalıĢılır. Sonra yemekler yenir. Artık gelini alma ve geri dönme hazırlıkları baĢlar. Erkek tarafının getirdiği giysi bavulu kız tarafına ödül karĢılığı teslim edilir. Gelin bu giysilerle görevliler tarafından donatılır. Gelini giydiği giysiler, HemĢin'e özgü giysilerdir. Yalnız gelinin baĢına duvak yerine ipek Ģal atılır. Donatanlara hediyeler verildikten sonra belki de, düğünün en özel bölümüne geçilir. Artık gelin baba evinden dıĢarı çıkacaktır. Gelin yakın bir akrabası tarafından (genellikle kardeĢi amcası ve dayısı) evin çıkıĢ kapısına eĢiğe kadar getirilir. Erkek tarafına teslim etmeden önce gelinle ilgili övgülü sözler sıralanır. Son söz olarak ta, bugüne kadar tüm sorumluluklarını taĢıdıklarını, bundan sonra ise tüm sorumluluğun erkek tarafına ait olacağını belirtirler.Kayınpeder gelme kapı baĢı yüzüğü denen kıymetli yüzüğü takar. Bu sırada tulum, gelin çıkarma havası denilen hüzünlü bir ezgi çalar bu çalgıyla yola çıkı ir. (yol uzaksa, genillikle at sırtında götürülür) Düğün alayı erkek evine yaklaĢtıkça durur. Kendine bir çeki düzen verir, evin yakın görünür bir yerinde kız tarafı durur, erkek tarafı evin yanına geçer. Böylece yola çıkan iki gurup ayrılır ve sözcüler arasında magarlık (Sözlü atıĢma Ģeklinde çeĢitli isteklerin yerine getirilmesinin istenmesi) kız tarafı yollara hali serilmesini ister, erkek tarafı ise bu isteğe kötü bir kilim getirerek karĢılık verir. Daha sonra baĢka isteklerde de bulunurlar. Bu istekler erkek tarafından aynı nükteli söz ve davranıĢlarla sürdürülerek karĢılanır. Gelinin eve alınma törenine geçilir. Kız tarafı kendilerini karĢılayacak bir beyefendinin gelmesini isterler. (Bununla damat kast edilmektedir.) Damat ve yenge (Hemsin yöresinde düğünlerde gerek damada gerek geline düğün boyunca eĢlik eden, onun nasıl dayanmasını söyleyen, kısaca sözcülüğünü yapana yenge denir. Gelinin yengesi evli bir kadındır. Damadın yengesi ise evli bir erkektir). Kapının eĢiğine kadar gelirler. Yenge ve damadın eĢiğe gelmesinden az önce kız tarafından iki kiĢi eve girmiĢler ve ocakta asılan zinciri tutup hatta zincirden asılarak, selim sayarlar, mani söylerler. AĢçının kazanı uçtur, iki dolu biri boĢtur, uzak yoldan geliyoruz, birazda karnımız açtır diyerek aĢçının durumunu sormaktadırlar düğün sahibinden hediye isterler hediyeler genelikle Hemsin usûlü örme çorap ve yöreye özgü kede den oluĢur. EĢik üzerine gelen damat genellikle hemen karĢısında duran ve baĢında Ģemsiyesi olan geline ve beraberindekilere:Çiçeğinizle beraber hoĢ geldiniz.Diyerek avucunun içinde hazır bulunan madeni para ve pastaları gelinin üzerine atar. (yörede bu olaya pasta para atma denir. Pasta buradaki anlamıyla susamdır. Yani madeni para ile susam karıĢtırılarak atılır) Gelinin tarafında bulunan özellikle çocuklar bu bozuk paraları kapmaya çalıĢırlar. Çünkü bu bozuk paralar uğurlu sayılırdı. Kese dibi yapılır. Gelin içeriye odasına çıkarılır. Kaynata yüz açımını yapar, geline ve yengeye hediyesini verir. Bazı kaynatalar, o günün coĢkusuyla yüz açımı sırasında bizi dörtlükler söyler, iĢte böyle bir yüz acımı sırasında, yetmiĢ kuruĢluk hediyesini gelin ile yenge arasında paylaĢtırmak isteyen bir kaynata, Ģöyle söyler; Ġhtiyarlık kötü Ģey Ağarttı Sakalımı saçımı DiĢ kalmadı çeneye Otuz geline verin ister sadaka sayın Kırkını da yengeye, isterse yüz açımı. Böylece isteğini belirtmiĢtir. Bu sırada gelinin kucağına küçük bir erkek çocuğu oturtulur. Bundaki amaç, gelinin erkek çocuk doğurmasının dolaylı yönden istenmesi ve böyle bir dilekte bulunulmasıdır. Bundan sonra hediye vermek isteyenler hediyelerini veririler. (Verilen hediyelere karĢılık, gelin de daha sonra hediye verenlere el örmesi birer çorap hediye eder) Hediye verme iĢlemi bittikten sonra, yemeklerde de yine karĢılıklı bazı isteklerde bulunulur.


Bunlar yerine getirilir. Yemekler bitince grup grup horon oynanır. Horona özellikle kaynana, kaynata, gelin ve damat oyuncuların coĢkun istekleriyle hatta türkü ile çağırılır. Horon sırasında geline ve damada türküler atılır bu türküler genillikle gelini ve damadı övücü biçimdedir. Örneğin: EniĢte boyun uzun Değiyor saçaklara Baldızın kurban olsun Bastığın topraklara Daha sonra düğün gecesinin geç vakitlerinde eniĢte sofrası denen baĢka bir magarlığa geçilir. Bu arada orta oyununa benzeyen ihtiyar kocakafı oyunu dramatize edilir.Düğün sabaha kadar sürer Ertesi gün düğüncüler dağılır. Her iki tarafın çok yakın akrabaları kalır. O gün damat, gelin, gengeler ve yakın akrabalar kız evine gider. (Bu olaya tarçı geri denir) Kız evinde, gelin duruma göre birkaç gün kalır. Sonra tekrar damat evine gelir, törenler bu Ģekilde sona erer. Günümüzde Hemsin düğünleri eski özelliklerini kaybederek, farklılaĢmıĢlar; genellikle yurdumuzdaki klasik törenlere dönüĢmüĢlerdir. ENĠġTE SOFRASI:Düğünlerde en önemli bölümdür. Horon kesilir. Herkes geniĢ bir hayatta (salon) toplanır orta yerde bir sofra kurulur. Kız tarafından temsilciler ve sözcü, erkek tarafından da eniĢtenin yengesi ile bir grup katılır. Kız tarafının sözcüsü, çeĢitli yiyeceklerle sofrayı donattırır. Bunun yanında sembolik olarak yapılabilecek veya bulunabilecek isteklerde bulunur. Bunlardaki amaç düğünü neĢe katmaktır. Örneğin içki istenir, buna karĢı ĢiĢeye zeytin yağı ile su doldurularak gönderilir. Koç istenir, bir kiĢi sırtına post bağlar, baĢına koç boynuzu, boyun‘una çınlak bağlayarak gelir ve safrayı yıkmaya çalıĢır, iki kiĢi tutar ve sonra gelinin yengesi kede verir ve koç gider. Bundan sonra ihtiyar ve kocakarıyı temsil eden ve onlar gibi giyinen kiĢiler nükteli yanıtlar verirler. Bu sözler gelin ile damat‘a öğüt, çevreye ise neĢe verir, ihtiyar ve kocakarı ayrılırken çevreden onlara iğne batırılır.Daha sonra eniĢte ve yengesi gelir. Gelin ve yengesi de sofrayı görebilecek yerdedir. EniĢte hiç konuĢmaz çevreden kendisine çeĢitli laflar atılır. Fakat yanıt vermez. Onun yerine yengesi konuĢur. Bu arada gelin ve eniĢte arasında gizli bakıĢmalar da olur. EniĢtenin yengesi sorular sorulurken hem onlara yanıt verir, hem de üç tane küçük lokma hazırlar. Sonunda bu lokmanın eniĢte tarafından yenmesini sağlar. EniĢte üçüncü lokmayı yerken hazırladığı paraları (özellikle madeni para) sofraya bırakarak hızla oradan ayrılır. EniĢtenin konuĢmaması onun kibarlığını ve ağırlığını gösterir. HORONDA BAHġĠġ:Horon oynarken tulumcu değiĢik bir ezgiyle horonculara yaklaĢır. Bunun anlamı bahĢiĢi istemektir. Ezgi kime yönelik ise o kiĢi bahĢiĢi verir. Bu horonlardan bir gelenektir. Eğer horon bir düğünde oynanıyorsa eniĢtenin kaynatanın, gelinin ve kaynananın horona girmesi gerekir. Horon sırasında geline, eniĢteye ve yakınlarına türkü atılması güzel bir gelenektir. Bu atma türküler çoğunlukla eniĢte üzerinde yoğunlaĢır. Kaynak: Rize Valiliği Resmi Sitesi Kavran'da Vartivor:Kavran, halk diliyle (Kavron) Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Kaçkar Dağları'nın eteğinde Ģirin bir yaylamızdır. Rize'nin ÇamlıhemĢin ilçesinden, Ayder yolu üzerinde araba ile ulaĢım sağlanan Kavran, geçmiĢte sadece yaylayken günümüzde hem yayla, hem de tatil beldesi görünümündedir. Doğu Karadeniz insanı hem rutubetli sıcaktan korunmak, hem de hayvanlarını geniĢ yayla mezralarında


otlatmak için; ormanların seyrekleĢtiği 2000 m yükseklikteki dağlar arasındaki yaylalara çıkarlar. Yayla evleri genellikle yaĢlı, tecrübeli, katık (yağ, peynir, minci vb.) yapmasını iyi bilen ebe ile hayvanlara çobanlık yapabilecek on-onbeĢ yaĢlarında kız ya da erkek çocuktan oluĢan iki kiĢilik evlerdir. Köylerdeki yerleĢim dağınık olmasına karĢın, yayla evleri birbirine çok yakındır.Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yaz aylarına rastlayan çeĢitli yayla Ģenlikleri geçmiĢten günümüze halen sürdürülmektedir. Bu Ģenlikler 'Çürük Ortası', 'Yayla Ortası', 'Okçular', 'Vartivor' gibi adlarla yayla süresinin belli dönemini yansıtmaktadır. Genellikle de yaylaların en kalabalık olduğu, ot biçme iĢleminin bitimine ya da köydeki son iĢlerin bitirilip yaylada toplanma tarihine rastlar. Rize'nin ÇamlıhemĢin ilçesi Ayder yaylalarından biri olan Kavran'da Vartivor, günümüzde de geçmiĢte olduğu gibi aynı görkem ve ihtiĢamla kutlanmaktadır. Vartivor, yayla halkının yaptığı bir Ģenlik olup, Temmuz ayının 15'inde baĢlayıp 25'ine kadar devam eder. ġenlikte delikanlılar, kızlar horon oynar, birbirlerine mani söylerler. Vartivor gül bayramı, ot bayramı anlamına gelmektedir. Vartivor eskiden temmuz sonları, ağustos baĢlarında Ergenekon dolaylarında dağlarda yapılıyordu. ġimdi aynı görkemiyle, aynı tarihlerde HemĢin yaylalarında yapılmaktadır.Yayla halkı, kuĢaktan kuĢağa taĢıyarak günümüze aktardığı Vartivor'u Ģöyle anlatmaktadır: 'Hayvanlarımız otlasın, katığımız bol olsun diye yaylaya çıkarız. Yaylada her evde bir katık yapan, bir de sığırları otlatmak için çoban olur. Yazın köydeki iĢler ağustos baĢlarında biter. ĠĢlet bitince köylü toplanır. Vartevor yapmak için yaylaya gelir. Köyden yaylaya gelenlere 'Vartevorcu' denir. Vartevorcularla yaylacılar yaylada eğlenirler, çalıĢmanın yorgunluğunu üzerlerinden atarlar, gece sabahlara kadar tulumla horon oynar içki içip tabanca atarlar'. Vartevora giden köylüler en güzel giysileri giyerek sabahın erken saatlerinde yola çıkarlar. Tulum çalıp, atma türkü söyleyerek, horon oynayarak, yaylanın yolunu tutarlar. Yaylacılar köyden gelen vartivorcuları büyük bir heyecan ve sevinçle karĢılarlar. Vanrtivorcu yaylaya tulum eĢliğinde büyük bir coĢkuyla girer. Bu coĢku yaylada on beĢ gün sürer. Vartivorcusu gelmeyen yaylacının, vartivoru hüzünlü geçer. Köyden vartivorcusu kalabalık gelen yaylacı gururlanır baĢı dik gezer. Eskiden iĢler bitince köylüler, sabah namazıyla yola çıkardı. Türkü söyleyerek, tulum çalarak, Vice (ÇamlıhemĢin ilçesi) dibine gelirdik. Orda mola verir, yemek yer, tekrar yola koyulurduk. Ayder'de bir gece boĢ ambarlarda yatardık, sabaha kadar tulum çalar, horon oynardık. Ordan tekrar hep birlikte yola koyulur, öğleye doğru tüfek ata ata yaylaya girerdik. Yaylanın düzünde hemen horonu kurardık. Gece sabahlara kadar lamba, lüküs ateĢiyle horon oynardık. On-onbeĢ gün böyle devam ederdi. Genç kızlar, delikanlılar en güzel elbiselerini giyerek vartevora gelirler. Sevdalıklar da vartevorda baĢlar, orda büyürdü. Genç kızlar, delikanlılar sevdalarını atma türkülerle yine dile getirirlerdi'. Vartivor, halk arasında 'Yayla Ortası' olarak da bilinen yörenin en önemli Ģenliklerindendir. Kutlamaların dinsel bir yönü olduğuna dair bir belgeye rastlanmamıĢtır. Ancak 'HemĢinliler Hıristiyan adetlerini muhafaza edip, Vartevor Yortusu Günü hepsi de kiliseye gider' ifadesi kullanılmaktadır. Vartivor zaman olarak yayla döneminin tam ortasında rast gelmektedir. Bu dönem köylerde iĢlerin azaldığı, sıcaklık ve nem oranının arttığı, Ağustos ayının ilk on beĢ gününü kapsamaktadır. Yörede yaĢlıların kullandığı 'Köy Hesabı' ya da 'Ay Takvimi' Hicri gün hesabıyla 20-22 Temmuz'da baĢlamakta, on beĢ gün sürmektedir. ġenlikler ciddi bir organizasyon çerçevesinde kutlanmakta, kutlamaların düzenli yapılması için BaĢkan ve Kutlama Komitesi oluĢturulmaktadır. ġenliğin baĢlamasından bitimine kadar her aĢamasından, BaĢkan ve ġenlik Komitesi sorumludur. ġenliğin maddi giderlerini yayla halkı karĢılamakta, herkes gücüne göre katkı sağlamaktadır, zorlama yoktur. Vartivorda türkü söyleyip horon oynamanın yanı sıra, yaylanın belli yerlerine (Mezovit,


Ovidin Düzü) gezintiler düzenlenmektedir. Bu gezilerde yemek yenilip, içki içilmekte genç kızlar ve erkekler yakan top oynamakta, delikanlılar balığa gitmektedirler. ġenliklerin en önemli kısmını horon oynamak için toplanan gruplar oluĢturmakta, kızlar ve erkekler ayrı ayrı ya da birlikte oynamaktadırlar. Horonlar yayla halkının yaptığı çardaklarda veya büyük düzlüklerde oynanmakta, horon en önemli kısmını horon esnasında atılan silahlar oluĢturmaktadır. Vartivorda 'HoĢmeli' ve 'lokum' gibi özel yiyecekler yapılmakta, yayla nüfusu iki üç misli artmaktadır. SONUÇ Vartivor geçmiĢte olduğu gibi günümüzde de halkın toplumsal ve psikolojik birçok gereksinimine yanıt vermektedir. Bir kültürel olgu toplumda iĢlevsel olduğu sürece varlığını gösterir ve kuĢaktan kuĢağa aktarılır. Vartivor yıl boyunca durmadan dinlenmeden çalıĢan yöre halkının; buluĢma, kaynaĢma yeridir. Sadece köyde yaĢayanlar değil, büyük kentlere göç eden yöre halkı da vartivora gelmek için büyük bir gayret göstermekte, iĢlerini vartivora göre ayarlamaktadır. Vartivor yorgunluğun atıldığı, hasretin giderildiği, eğlenme, kaynaĢma yeridir. Duygu ve düĢünceler en güzel ve çarpıcı olarak türkü yoluyla vartivorda dile getirilir. Sevgililer sevgilerini, kırgınlıklarını, komĢular beklentilerini, dargınlar yergilerini, gurbetçiler özlemlerini anlatır türkülerle. Bu nedenle Ģenlik bir anlamda da iletiĢim iĢlevi görüp, bireyi bilinç altına ittiği sıkıntılardan uzaklaĢtırıp, ruhsal doyuma ulaĢtırmaktadır. Birbirleriyle karıĢıp kaynaĢan halkın iliĢkilerini güçlendirmekte, toplumsal düzeni sağlamlaĢtırmaktadır. Vartivor Ģenliklerinin yukarıda anlatılan iĢlevlerden dolayı, biçimde değiĢime uğrasa da içerikte amacını koruyarak, kuĢaktan kuĢağa aynı görkem ve ihtiĢamla kutlanacak, Kavran Yaylası daha uzun yıllar Ģenliklere ev sahipliği yapacaktır. Kaynakça: Bu bölüm hazırlanırken Tarım ve Köy Dergisi'nin 127. sayısında yayınlanan Ziraat Yük. Müh. Oğuz Tuna'nın yazısından da faydalanılmıĢtır. Kıyafetler Cepken : Aba denilen kalın kumaĢtan veya kadife kumaĢtan yapılmaktadır. ÇeĢitli kumaĢ parçalarından üzerine süslemeler yapılır. Gelinliğin üstüne giyilir. Yöredeki ismi entaridir. Cepken denilen giysi zengin ailelerin kadın veya kızları tarafından da giyiliyordu. Bugün yaĢlı kadınlar tarafından giyilmektedir. Fermene : Bu giyime üç etekte denir. Kutni denilen kumaĢtan dikilir. Çift kattır. DıĢı kutni, iç astarı kendilerinin imal ettikleri lemza denilen kumaĢtan yapılmaktadır. Göğüslük: Günlük kıyafetlerdendir. Kadife, kutni veya benzeri kumaĢlardan yapılmaktadır. Boğazdan asılıp belden bağlanmak suretiyle kullanılmakta idi. ġal kuĢağı :ġal denilen iplikten iĢlenmiĢ kumaĢtan yapılmakta idi. Üçgen Ģeklinde katlanıp, arkadan bele sarılmaktadır. Kendine özgü dizbağı :dizbağı denilen bir kemerle bağlanıp, belden kaymaması sağlanır. Kaynak: Rize Kültür Derlemeleri, Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 1996 Mahalli Tabirler Afkurmak: Birinin hoĢa gitmeyen sözler söylemesi karĢı taraf açısından bu tabirle ifade edilir. Aha ki duydum: ġimdiye kadar duymamıĢtım ilk defa duydum.


ÇehluĢ olmak: Bir Ģeyin ayak altında kalıp iyice ezilmesi, yamyassı olması. Çemur etmek: (Cemu etmek) Mısır ekmeğini erimiĢ yağın içersine doğrayıp ezmek. ÇepuĢ olmak: Yanık veya baĢka nedenlerle deride içi su dolu kabarcıklar meydana gelmek. ÇernaduĢ olmak: (CeğnaduĢ olmak) Ayak altında kalıp çiğnenmek. DeğmiĢ: OlgunlaĢmıĢ Dibinden aĢağı gitmek: Cehennemi boylamak Eğreltiye halat atmak: Olmayacak iĢlere kalkmak. Ese vas pa!: Aniden ortaya çıkan durumlarda "ġimdi ne olacak?" anlamında hayret ve ĢaĢkınlık ifade eden bir tabirdir. Evoy ana!: "Bu da neyin nesiydi?" anlamında üzüntü ile karıĢık bir hayret için kullanılır. Hartuma: Kiremit yerine kullanılan tahta parçası He mi?: Öyle mi? Yapılan bir açıklamanın arkasından onun doğruluğunu teyid etmek amacıyla soru edatı olarak kullanılır. Hoh etmek: Balgam tükürmak. Gogiç tutmak: ġiddetli öksürüğe yakalanmak. Ğarğesim olmak: Bitkin düĢmek, iyice yorulmak. Ğoğol olmak: Karma karıĢık olmak, iyice birbirine karıĢmak. Mecazi manada; bir iĢin içinden çıkılmaz bir hal alması. Ka!: Kadına yönelik söze baĢlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır. Ancak bu hitap daha çok kiĢinin kendi emsali veya kendisinden daha küçük olanlar için kullanılır. Ka ne der?: O kadın ne diyor? anlamında olan bu tabir daha çok bir kadın tarafından söylenmiĢ olup iyice anlaĢılmayan bir sözün karĢısında duyulan hayret ve ĢaĢkınlığı ifade için kullanılır. Kendinden büyük olan kadınlara yönelik kullanılmaz. Mesela bir kızın annesine veya bir gelinin kayınvalidesine "Ka" diye hitabı hoĢ karĢılanmaz ve saygısızlık ifade eder. Ken etmek: Kin duymak. Ġntikam almak için bir fırsatını kollamak. Kuli baĢ olmak:Takla atmak. Ev, bina gibi Ģeyler için yıkılmak. Kuru teli kalmamak: Sırılsıklam ıslanmak Maladeç: Aferin sana, nazar değmesin MemecuĢ etmek: Parmak uçlarının soğuktan donup sızlaması.


Odi kopmak: ani bir durum karĢısında çok korkmak. OkçuĢ etmek: Boğazına bir Ģey takılıp kusacak gibi olmak. Ola veya Oro!: Erkeğe yönelik söze baĢlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır. emsal ve küçüklere karĢı kullanılır. PecuĢ etmek: Sinekten rahatsız olan sığırların delicesine hoplayı zıplamaları, kuyruklarını havaya dikip koĢmaları. PerenktüĢ etmek: HapĢırmak. PortopuĢ etmek: Canlı bir Ģeyi iyice hırpalamak, onu yara bere içersinde bırakmak. Sermeser olmak: Aniden yere düĢüp boylu boyunca uzanmak. SocuĢlamak: Ağacı yontmak. Sırığın ucunu sivriltmek. Taca etmek: Odunu üst üste yığmak. Mecazi manada bir Ģeyi üst üste yığıp biriktirmek. Todik sallamak: Can çekiĢmek Velalenmek: Bunamak, akli dengesini kaybetmek. Ye!: Kendisinden büyük olan kadın ve erkeklere yönelik olarak söze baĢlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır. Yessirun Oleyim: Kulun, kölen olayım. Daha çok bir sevgi ya da yalvarma ifadesi olarak kullanılır. Zükem olmak: Nezleye yakalanmak, grip olmak.

AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası


severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı.

BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile


elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve


bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir.


Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır. Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE FOLKLÖR: Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folklörü hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır yerli oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük


ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir.Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire Ģeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaĢtırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirler. Oyunun KuruluĢ Formu (A) A1 (Sağ ayakla üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) Oyunun biçimsel formu tıpkı ―Topal‖ oyununda olduğu gibidir. RĠZE- HEMġĠN ÜÇ AYAK OYUNU Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. HemĢin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.

MN-

RĠZE Oyun kuruluĢ formu: Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme) Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüĢ)

Oyun indeksi: (A) A1- (Sağ ayakta üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) (B) B1- (Sağa yürüme) B2- (Sol ayak yerinde adım ) B3- (Sola yürüme) B4- (Sağ ayak yerinde adım) DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardırAkçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk


oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır.Kemençe Anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemaençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafınından Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer. KAVAL:Orta asyadan gelmiĢtir.Balasau Türkleri icat etmiĢtir.Çağatay Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir, havaldir ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meĢhurdur ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir.


ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler DĠN Köy hayatında pek çok düĢünce ve görüĢü hala dini açıdan değerlendirme eğilimi vardır.YaĢlandıkça dine karĢı ilgi artmaktadır.Toplumda hacılar dinsel bakımından en fazla değer kazanır ve itibar görürler. Hazırlık kiĢiye sosyal prestij sağlamaktadır. AĠLE VE AKRABALIK ĠLĠġKĠLERĠ Köyde ailelerin çoğunluğu, geniĢ aile geleneğinin çeĢitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.Edilli‘de eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme Ģekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taĢırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dıĢından evlenmeler ve köy dıĢına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıĢtır. Bu toplumda boĢanma olayı nadir görülmektedir. HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun


gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla ile çevrilidir bu mezralarda da evler birbirine uzaktır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Bu köyde spora ilgi azdır,federe, gayri federe kulüp yoktur YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç laz böreği Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırak,Mantar, lahana yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı.HUSLĠ ÇORBA, KARĠġUK, DEÇÇĠLĠ BOREK, HAġĠL, GENÇUN, MUHLAMA ve Doğu Karadeniz bölgesine has kara lahana yemek türleridir. ALTYAPI BĠLGĠLERĠ 5500 kilitli taĢ parke döĢendi,5 km lik köy yolu asfaltlandı 40 adet tarla yollarına büz kondu köyün cami istinat duvarı yapıldı,çocuk oyun parkı yapıldı.Köy taĢımalı eğitim sisteminden faydalanıyor,içme suyu vardır kanalizasyonu yoktur,ptt Ģube ve acentesi yoktur,mobil sağlık hizmetinden faydalanıyor,köy yolu asfalttır,elektrik,sabit telefon vardır,1 cami 1 köy kalkındırma kooperatifi vardır.1922 Bolu sallanamesinde adı geçmektedir ,göçmen,dağınık köy statüsündedir 1877 de 113,1935 te 298, 1965 te 413 1995 te326,nufusu vardır, ,tarla alanı 560,fındıklık alanı 4.160,ormanlık alanı 280 dönümdür.1936 yılında ilkokul açılmıĢtır,ilk öğretmeni Hakkı Berberoğlu dur,köy mezarlıkları temizlenmiĢtir Fiskobirlik üye sayısı 21 dir,Yenice köyü camii yaĢatma ve yaptırma derneği vardır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR ġEHĠTLER MEHMETOĞLU ALĠ BERBEROĞLU YUSUFOĞLU YUNUS KELEġ YUSUFOĞLU HASAN BERBER YUSUFOĞLU ALĠ BERBER Ö.1915 P.ER. MUSTAFAOĞLU ZEKĠYA ÇELĠK MEHMETOĞLU CABĠR BERBER YUSUFOĞLU YAKUP BERBER GAZĠLER

ÇANAKKALE SAVAġI D.1889-Ö.1915 P.ER YEMEN HARBĠ ÇANAKKALE HARBĠ D.1889-Ö.1915 TERYANDAFĠL ÇĠFTLĠĞĠNDE D.1886ÇANAKKALE HARBĠ D.1886-Ö.1915 ÇANAKKALE HARBĠ D.1889-Ö.1915 ÇANAKKALE HARBĠ D.1889-Ö.1915


ABBAS KELEġ CEMAL KELEġ ABDULLAH IġIK ĠBRAHĠM KĠBAR HAKKI ÖZTÜRK DURSUNALĠ BERBER

MEHMETOĞLU D.1887 AHMETOĞLU D.1887 MEHMETOĞLU D.1885 ĠLYASOĞLU D.1890 NUHOĞLU D.1893 MAKSUTOĞLU D.1894.Ö.1969

18 CĠ VE 19 CĠ YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU 35 Hane 210 Nufusu vardı köyün cami vakfı Kibaroğlu HurĢit ağa tarafından kurulmuĢtur,ilk imam Tahir efendidir.Hacı Münir efendi ilk muallimdir KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER HUTĠOĞLU ALBAYRAK RĠZE FINDIKLI KELEġOĞLU ALSANCAK RĠZE ARDEġEN DERVĠġOĞLU AġIK RĠZE ARDEġEN BERBEROĞLU BERBER RĠZE ARDEġEN ZUALOĞLU BĠLEN RĠZE FINDIKLI DAĞGÜLOĞLU DAĞGÜL RĠZE FINDIKLI MEMĠġOĞLU IġIK RĠZE ARDEġEN KELEġOĞLU KELEġ RĠZE FINDIKLI KĠBAROĞLU KĠBAR RĠZE FINDIKLI KĠBAROĞLU KUTLUATA RĠZE FINDIKLI MEMĠġOĞLU OĞUZ RĠZE ARDEġEN HOCĠLZĠLOĞLU ÖZTÜRK RĠZE ARDEġEN HEMġENLĠ ġAHĠN RĠZE MUTĠOĞULLARI RĠZE ARDEġEN

KURUPĠT SALENKÖY SALENKÖY KURUPĠT ÇAMPET ÇAMPET SALENKÖY SALENKÖY DEVRAN DEVRAN SALENKÖY BAKOZ SALENKÖY

YILMAZ-HOġBAġ-ĠġIK-AġIKOĞLU NOT: Riza AĢık ağabeyime katkılarından dolayı teĢekkür ederim. Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi :Rıza AĢık,Kenan Okan,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Drl Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerleri : Rıza AĢık,Kenan Okan,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Drl Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Drl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez. : Rıza AĢık,,,ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Rıza AĢık,Kenan Okan,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Drl Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans.,Ġlçe Tarım Md.Rıza AĢık,Kenan Okan,ġükrü Dönmez Drl.Ġbrahim Tuzcu Kültür ; B.Habiçoğlu,Rize valiliği,HemĢinliler Eğt ve kült derg.,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vedia Emiroğlu,Görsel yay.S.4,Drl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu Köyün alt yapısı : Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans.,Mustafa Kocadon Rıza AĢık,Drl Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı : ġükrü Dönmez,Geltag net Riza.AĢık,Drl Ġbrahim Tuzcu


Temettuat Sülaleler

: Dr Zeynel .Özlü : Rıza AĢık,Hüsamettin Kaya,Drl Ġbrahim Tuzcu

YEġĠLKÖY

COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ ; Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B . BAġKANI ; Fikret Albayrak KÖY MUHTARI ; Harun Uzun TELEFONU : 05327693834 POSTA KODU : 81650 NUFUSU : 66 Hane,245 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009 de Harun Uzun,2004 de Üzeyir Yerlikaya,1999 de,Ġlhan Çolak,1994 deKadir Özcan,1989 de,1984 de COĞRAFĠ DURUMU : Düzceye 47,Akçakocaya 8 km uzaklıktadır,Rakımı,250 mt dir,en yüksek yeri 400 mt dir 3910 dekar fındıklık,103 dekar ormanlık alanı vardır. KomĢu köyleri Kirazlı,Kurugöl,Koçar,Balatlı dır KÖYÜN ADI NEREDEN GELĠYOR M.Ö. 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,kurdukları köyler arasında YeĢilköy‘de vardır..Buraya daha sonra 1243 yılında,Kastamonu‘dan Moğol baskısından ve yenilgisinden sonra 130.000 kiĢi Oğuzların kayı boyu üçok obaları batıya göç yapar bunlardan bazıları Akçakocaya gelirler bu Ceneviz ve Bizanslıların kurdukları köylerin yanına yerleĢirler,bunlarda burada bazı köyler kurarlar bunlardan bir tanesi YeĢilköy dür,yine buraya 1916 yılında Doğukaradenizden göç gelir buraya,yerleĢirler.Neticede Oğuz kayı boyundan üçok obaları,Bitinya,Doğukaradenizden gelen göçler yaĢamıĢlardır. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır Akçakoca Ģehir yolundan Ortanca köyü istikameti doğrultusunda ileriye doğru giden yolda Kınık tan sonra eskiden 1700 yılında Oğuz Türklerin üçok koluna mensup kayı kolundan olan Türklerin kurduğu Emköy vardı burası münkariz olmuĢtur,,Akçakoca‘nın eski köylerindendir Yeniköy ,Vakıf ın bir bölümü Balatlıya bir bölümü Gökte peye bağlı idi bu iki


köy bu bağlılıktan kurtulmak için yeni bir köy kurmak isterler,yani yol köyü ikiye bölmekte idi,karar alınır Balatlı ve Göktepeden ayrılarak ayrı muhtarlık olurlar,Yeniköy kurarlar 1950 yılında Burada çok kiraz ağaçları olduğu için buraya köylü Kirazlı adını verirler,bu arada Vakıf köylüleri manav Türklerinden oluĢmakta idi biz burada kalabalığız bizde köy kura caz derler karar alırlar Kirazlıdan ayrılıp ayrı bir muhtarlık kurarlar.Bu arada Göktepe kısmında kalan Mekane dediğimiz yerde bir kısmı Kirazlıya bir kısmı da Gök tepeye bağlandı.1940 yılından sonra Ordudan gelenler Ģimdilerde köyün çoğunluğunu temsil etmektedir ve yerli köylülerle Karadenizden gelen göçlerle çok güzel bir Ģekilde yaĢamlarını sürdürmektedirler harika tabiat ve doğa manzarası olan mükemmel bır köy konumundadır,ayrıca eski yerleĢim yeridir,eski manav Türkleri mevcuttur. 1916 yılında da bazı aileler Kurugöl‘den buraya gelmiĢlerdir TARĠHĠ YERLERĠ Köy çok eski köy olmasına rağmen tarihi açıdan zengin değildir,bir rivayete göre Niyazi Cingirt in evin önünde Ardıç ağacından bir kazık çakılı idi bu çok dikkat çekici idi bu ne amaçla dikildiği belli değildir ama bunu da yok etmiĢlerdir son yıllara kadar vardı,YeĢilköy Kirazlı arasında Kurudere vardır yalnız burada kıĢın su olur AKARSU VE DERELER Sarma deresi köyün YeĢilköy -Koçar arasında akar ,Kuru dere vardır,batısında da köfkelli deresi vardır bu dere sarma deresine akmaktadır. Su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Doruk dağı ve Kaplan dede dağları eteğinde kurulmuĢtur,Kaplan tepe (1066)mt Haciz tepesi(960)mt ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eoesen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Palezoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen foliĢi- numinitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir TURĠZĠMĠ


Köyde muhteĢem bir doğa görüntüsü hakimdir doğa yürüyüĢ parkuru yapılabilecek yerdir,YeĢilköy,Koçar arasında akan sarma deresi,dere boyunca mesire ve piknik yerleri vardır,köyden Akçakocaya kuĢbakıĢı harika bir görünümüne sahiptir,av turizmine açık olan bir yerdir,turizm yönünden fakirdir,eski köy olmasına rağmen 1940 yılından sonra Karadenizden gelen göçler tarafından yeni kurulan bir köydür. CAMĠLERĠ 1965 yılında tuğla yapı tek kubbeli,100 cemaatli tek Ģerefeli yapıdır,köylü tarafından yapılmıĢtır MEZARLIKLARI Ġki köy mezarlığı vardır,eski mezarlık köyün içindedir.ġuan yeni mezarlık kullanılmaktadır Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ .TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağçileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor ,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da münkariz olmuĢtur,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur..Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi,,arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır,AKÇAKOCADA Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır.Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzcede yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir bura danda deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi.


FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILIK Az sayıda Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde ,ördek,tavuk vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir.BüyükbaĢ hayvancılığı ve fındık geçim kaynağıdır


ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok rastlanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldırcın,Ördek,Üveyik ördek Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığırcık,Bozbakkal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur ördek,çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal Tilki,Domuz, Ayı,su samuru,kunduz,geyik,karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Köyde bayramlar çok güzel olur , Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftetellisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır. Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği


tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecik dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit,etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretındendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında)kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyveren köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar.Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden


kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizans‘ın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenes tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır.―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur.Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz.Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak


söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir.Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda;Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır:Yerli Türk.Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır.Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, büzerek giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır.Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar.Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur;Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi.ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır Manav tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav ve macıra senet gerekmez Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar.Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın


sessizine aldanma.Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer.Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler Manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri )Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır. KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur.Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır.Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir.Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme


son derece dayanıklıdır.Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir. Manav Mutfağı; Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur.Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir. KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık.. KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir. Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir. Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları. Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir. Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir. Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya


buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir.Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır.Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Sümeyye Köktürk yazıları AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı döğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile


bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep


eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir.


DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE


KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müsbet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN : Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiyerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır. FOLKLÖR : Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folklörü hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu Kemençe,Tulum


gibi enstrümanlar çalınır yerli oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir.Ayrıca Cide kemençesi ve iki kiĢilik topal oyununda tepsi çalınır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardırAkçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır.Kemençe Anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafınından Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile,delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer. KAVAL:Orta asyadan gelmiĢtir.Balasau Türkleri icat etmiĢtir.Çağatay Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir, havaldir ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meĢhurdur. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme dir KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en


beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır.. Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,jantanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği


vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla ile çevrilidir bu mezralarda da evler birbirine uzaktır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Bu köyde Ģuanda yağlı güreĢlere katılan Feridun Çatak vardır. Bu köyde spora ilgi azdır,federe, gayri federe kulüp yoktur YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç laz böreği Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırak,Mantar, lahana yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. ALTYAPI BĠLGĠLERĠ Köyde, ilköğretim okulu vardır ancak kullanılamamasının yanı sıra taĢımalı eğitimden yararlanılmaktadır. TaĢımacılık Saffettin Çotuk tarafından yapılmaktadır.Köyün içme suyu Ģebekesi vardır ancak kanalizasyon Ģebekesi yoktur. Ptt Ģubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Mobil sağlık sisteminden faydalanıyor Köye ayrıca ulaĢımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.KarıĢık dağınık köy statüsündedir 1 cami,1 orman kalkındırma kooperatifi vardır. 4000 mt karelik kilitli parke döĢenmiĢtir,1500 mt Karige kanalizasyon borusu köyün muhtelif yerlerine döĢenmiĢtir,300 mt lik pvc borusu döĢenip su alınmıĢtır,1990 de 307,1997 de 251,2000 de 296 nufusu vardır,fiskobirlik üye sayısı 115 dir,ilk ilkokul 1967 yılında açılmıĢtır,1871 birinci arazi yoklama defterinde 1922 Bolu salnamesinde kaydı yoktur,göçmen ve yerli köydür tarla alanı 440,fındıklık alanı 6.560,orman alanı 1.200 dönümdür,hayvancılık,meyve sebzecilik,ormancılık,az miktarda yapılmaktadır 18. ve 19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Temettuat defterinde adı geçmemektedir KURTULUġ SAVAġINA KATILANLAR


ABAZA ĠSYANINDA TÜTÜNCÜ MUSTAFANIN ÇETESĠNDE OLANLAR ÇOTUĞUN HASAN BEY KÖYDEN KURTULUġ SAVAġINA KATILAN OLMAMIġTIR KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER

O MALLAR

YERLĠ

ÇATUKLAR

YERLĠ

ÖMERAĞALAR

YERLĠ

MAZLUMLAR

YERLĠ

KAHYALAR

YERLĠ

ARICIOĞLU

YERLĠ

ÇETĠNBAġ

YERLĠ

UZUN

YERLĠ

KOCAMAN

YERLĠ

Bunlar YORTAN taifesidirler ALTAY ORDU ULUBEY MELENYURTTAN KURUGÖL KÖYÜNE DAHA SONRA YEġĠLKÖYE YERLEġĠRLER GÖBÜL

GĠRESUN

GÖRELE

ÖZDEMĠR ORDU ULUBEY MELENYURTTAN KURUGÖLE ORADANDA YEġĠLKÖYE YERLEġĠRLER YALÇIN ORDU ULUBEY MELENYURTTAN KURUGÖLE ORADANDA YEġĠLKÖYE YERLEġĠRLER YERLĠKAYA ORDU ULUBEY MELENYURTTAN KURUGÖLE ORADANDA YEġĠLKÖYE YERLEġĠRLER KAġIKÇILAR ORDU ULUBEY MELENYURTTAN KURUGÖLE ORADANDA YEġĠLKÖYE YERLEġĠRLER Bunlar sonradan köye göç gelmedir,


Köyde yerli halk çoğunluktadır dıĢarıdan gelen azdır NOT: Değerli ağabeyim Ahmet Helvacıoğlu, değerli muhtarım Harun Uzun arkadaĢıma katkılarından dolayı çok teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi bölgesi

: Ġbrahim Tuzcu

Köyün ismi ; Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg.ans.,Ahmet Helvacıoğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerleri

: Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi

özg.ans.,Ahmet Helvacıoğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu

: Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Cami ve Mez.

; Ahmet Helvacıoğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu

Turizm : Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg.ans., Ahmet Helvacıoğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Drl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Ġlçe Tarım Md,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Ahmet Helvacıoğlu,Drl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Ahmet Helvacıoğlu,Sümeyye Köktürk,Kandıralılar derğ,Vedia Emiroğlu,ġükrü Dönmez,Kenan Okan,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg.ansGörsel yay s.4,Drl.Ġbrahim Tuzcu Spor

; Ġbrahim Tuzcu

Köyün alt yapısı : Ahmet Helvacıoğlu,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg ans,Mustafa Kocadon,Drl Ġbrahim Tuzcu Sülaleler

: Hüsamettin Kaya,Ahmet Helvacıoğlu,Harun Uzun,Drl. Ġbrahim Tuzcu

DĠP NOTLAR AKÇAKOCA TENIK.1967 548/12 SAYISI YAZISI AKÇAKOCA ORM.ĠġL.MD. AKÇAKOCA ĠLÇE TAR.MD AKÇAKOCA BÖLGESĠ JEOLJIK KISMI M.T.A. 1965 ANK.


ABHAZ KÖY.DÜZ.DER.: AHMET TANOĞLU: A. ĠHSAN AKSAMAZ: BEDRĠ HABĠÇOĞLU:

Nüfus ve yerleĢim ist.unıvst.s.253 Laz tarihi ve kültürü Kafkasya‘dan Anadoluya göçler

DÜZCE KÜZEY KAFKASYA DER.: Kafkasya Tarihi BOLU SALNAMESĠ:

Melenağzı yöresine ait Tuluay husısı arĢivi

CEVDET TÜRKKAYA:

Osm.imp.oymak ve cemaatler ist 1979

ÇHVENEBURĠ. NET:

Laz kültürü

DOÇENT ZEYNEL ÖZLÜ:

Karadenizde bir kıyı kenti

FAHRĠ SÜMER:

Türkmenler s.299-213

HEMġĠNLĠLER EĞT.VE KÜL.DER.: HemĢin tar. GÖRSEL YAYINLARI:

Foklörve Enstünmanlar

HAYRĠ ERSOY:

Laz tarihi ve kültürü,Abaza kültürü

ĠBRAHĠM YAVUZ:

Sosyal siyaset

ĠNÖNÜ ANS.CĠLT ½ S.318 ANK.: KÖY MUHTARLARI: KÖY SAKĠNLERĠ: KENAN OKAN:

Akçakoca 1997

KDZ EREĞLĠ ECZANE VE TENNĠKSENLER DERĞ: KÖYLER ĠST.ANK.:

Akçakoca 2009

SON.B.D.Ġ.E.ANK.

KÖYKENT HABER NET: MEYDAN LAROUSSE ANA BRĠTANNĠCA: MUSTAFA KOCADON: M.ZEKĠ KONRAPA:

Akçakoca 1960 Bolu tarihi,Bolu matbaası


MĠTHAT ÖZKÖK:

Akçakoca T.D.YAYINLARI

MACAHELĠ.NET:

Gürcü kültürü

M.VANĠLĠġĠ, A.TANDĠLOVA:

Gürcü kültürü

M.EMĠROĞLU:

ÇALE DERGĠSĠ ANK

MELENBOĞAZI ĠST.ÜN.COĞ.ENST.DERG.CĠLT 6-S-12 PROF.MEHMET MAKSUDOĞLU: Osmanlı tarihi RĠZE VALĠLĠĞĠ SĠTESĠ:

HemĢin Kültürü

SÜMERYYE KÖKTÜRK:

Kandıralılar derneği

ġÜKRÜ DÖNMEZ:

Akçakoca tarihi,coğrafi yapısı 2000

TARĠH TOPLUM DERGĠSĠ 1986 T.B.M.M. ZABĠT CEDERSĠ CĠLT 23: Akçakocaya ismi veriliĢi T.C.HARĠTA GEN. KOMT.DERGĠSĠ: VĠKĠPEDĠ ÖZG ANS: YURT ANSĠKLOBEDĠSĠ: ĠBRAHĠM TUZCU 2010

.

Bütün Köyler tar.


* Ö nT eü r m lk i y ne ü fD uo sğ au sK a hr ia pd e bn öi lz g eb lö el rg e s i , M a r m a r a B ö l g e s i


L D ia lz c a , T ü r k ç e Ġ D is nl a m ĠM le g ir le il l

G ü r c i s t a n

A l m a n y a


e tr n, i kG 端 gr rc u端 pl le ar r, S v a n l a r , A b h a z l a r , T 端 r k l e r , P o n t u s R


u m l a r 覺 , H e m 罌 i n l i l e r


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.