akcakoca koyleri

Page 1

ĠBRAHĠM TUZCU KĠMDĠR 1956 yılında Akçakoca Ayazlı mahallesinde dünyaya geldim. Ġlkokulu Ayazlı Barbaros, ortaokulu ve liseyi Akçakoca da Sanat endüstrisini Karadeniz Ereğli‘de tamamladım.1973 yılında Erdemir e girdim. ÇeĢitli kademelerde çalıĢıp,2000 yılında emekli oldum. Sporu çok sevdiğimden Akçakoca Ġdmanyurdu, Akçakocaspor, Yeni Akçakocaspor, Düzcesporda yöneticilik yaptıktan sonra Ayazlı Tersanesporu kurduktan sonra,. AntaĢ idmanyurdunun kurulmasında çok emeğim olmuĢtur. Bolu merkez hakem komitesinde 3 yıl görev aldım. Düzce‘de de 2 yıl saha komiserliğini yaptım,Yine Düzcesporda 3 yıl yöneticilik yaptım. Ayrıca Çuhallı çarĢısı koruma ve güzelleĢtirme derneğinin kurulmasında öncülük yaptım. Akçakoca, Ayazlı, Akçakoca köyleri ile ilgili kitaplar hazırladım, evli iki erkek çocuğum vardır.azda olsa Fransızca bilmek teyim.Akçakoca ve Ayazlı mah. AĢığım.

GĠRĠġ. AĢığı olduğum Akçakoca nın 43 köyünü her yönü ile incelemek istedim. Bu nedenle bu kitap tarihi bir coğrafya kitabıdır.Bu kitap içinde yaĢadığımız bizlerin, atalarımızın yaptığı mücadelenin hikayesini anlatan ve örf adetlerini içine alan gelecekteki araĢtırmacılara ıĢık tutacak belirli baĢlangıç noktalarını belirleyen bir çalıĢmayı içermektedir. Akçakoca‘nın güzel Ģirin köylerinin, coğrafiyasın,dan, kültüründen, geleneklerinden, ekonomik potansiyeline kadar bir kitapta anlatmak mümkün değildir bu kitabın bir amacıda daha kapsamlı çalıĢma yapmak isteyenlere bir alt yapı oluĢturmak ve yazı kültürümüzün geliĢmesine katkıda bulunmaktadır, bölgemizin güzelliklerini paylaĢmak, tanıtmak bir görev bildiğim için bir giriĢimim den dolayı çok mutluyum 8 yıldır yaptığım araĢtırmalarım neticesinde bana yardımları dokunan herkese teĢekkür etmek istiyorum.1085 yılından Selçukluların Akçakoca‘da bazı köylerin kurmasıyla bugüne dek yaĢanan bütün olayları incelemeye almam beni mutlu kılmıĢtır lakin bir çınar için toprak altındaki kökleri ne ise ve bu kökler kurudukça çınar nasıl kurumaya baĢlarsa bu millet içinde tarih odur, tarihini bilen millet sağlam çınar gibidir. Zamanla eski adet ve geleneklerini unutan yaĢayıĢ tarzını unutan, tarihini bilmeyen ecdadının ne yaptığını bilmeyen bir millet kendini ayakta tutan köklerden bir kaçını kurutmuĢ demektir tarih okuyarak onu sulamak lazımdır.Kitabın hazırlanıĢı 8 yıl sürmüĢtür. Kitabın hazırlanmasında bana katkıları olan oğlum Emrah Tuzcu ,, Doç.Zeynel Özlü ,Kenan Okan , Uğurlu Köyünden Hakkı Erdoğan ,Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez büyüklerime,Akçakoca kaymakamlığına,Düzce ünivertsıtesıne ,Akçakoca belediyesine,değerli bütün köy muhtarlarına,duyarlı halkıma teĢekkür ederim .Benim yapmak istediğim olay Akçakoca nın geçmiĢ insanlarına olan borcumuzu ödemeye çalıĢmaktan baĢka bir Ģey değildir.Onlar ki bizim bu günlere gelmemize sebep olmuĢlardır.Unutulmamalıdır ki bilgi ve sevgi paylaĢtıkça çoğalır.Akçakoca ismi daima yaĢandıkça yaĢatılacaktır. ĠBRAHĠM TUZCU

AKÇAKOCA GENEL TARĠHĠ YAPISI Akçakoca‘nın 1934 yılından önceki adı AKÇAġEHĠR‘ idi. Bu nedenle tarihi kaynaklarda Akçakoca adı yerine Akça Ģar, Akça Ģehir adı geçmektedir. Türklerin bu bölgeye yerleĢmesinden çok önceki dönemlerde de bu kasaba Bolu‘nun bir iskelesi olarak vardı. Kara ulaĢtırmasının çok güç Ģartlarda yapıldığı bir dönemde deniz ulaĢtırması büyük önem taĢıyordu ve ulaĢtırma deniz yoluyla gerçekleĢtiriliyordu. Bu nedenle de o dönemlerden yakın dönemlere kadar Akçakocalıların en büyük geçim kaynağı deniz ulaĢtırmacılığı idi. Akçakoca‘nın tarih öncesi çağlarına ait dönemdeki yapılan çalıĢmalar: mevcut bilgilerin yetersiz oluĢu nedeni ile tam olarak bilinmemektedir. Hitit dönemine ait bilgilerde yetersizdir.


Bu nedenle bu dönemler hep karanlıkta kalmıĢtır. Ġncelediğimiz kaynaklar, Akçakoca ve çevresi ile ilgili tarihi hep Bithynialar ile baĢlatılmaktadır. Tarih süreci içinde Bolu ve çevresi ve Akçakoca‘da Romalıların, Bizanslıların, Selçukluların ve Osmanlıların eserlerine rastlamaktayız. Bu, eserlerin, bazıları, günümüze, kadar, gelmiĢtir. Tarihte Trake Boğazı denilen Ġstanbul Boğazı‘nın doğusu Anadolu Trakya sı olarak bilinmektedir. Bolu, Anadolu Trakyası‘nın doğusunda yer almaktadır. Bu bölgeye, yerleĢen kafilelere oranla Bebrisya ve Bitinya adları verildiği gibi, Bolu çevresi ve Kuzey- Batı Anadolu‘ya Bithynia denmektedir. Bolu‘nun en eski adı Bitinyum idi. Daha sonraki dönemlerde Bitinyum adı Kladyopolis (Cloudiopolis),olarak, değiĢmiĢtir. Genellikle Bitinya‘nın deniz kıyılarında yerleĢmeyi tercih eden Bebrislerin, Bitin yen‘lerden olmadığı bilinmektedir. Ünlü ozan Homores‘un Truva savaĢlarını anlatan destanlarında Bebrislerden hiç söz etmemesi de Bebrislerin Trake kökenli olmadıklarının bir kanıtı sayılır. Önceleri Çanakkale çevresinde krallık kuran Bebrisler Karadeniz‘de Akçakoca ve Karadeniz Ereğlisi çevresinde yerleĢmiĢlerdir. Bebris‘ler bir Firik boyudur. Bitinya krallığının kurucusu Bias‘tır. Bias‘ın ölümü üzerine Zipitis, Bitinya‘nın ikinci kralı oldu. Bu dönemde Karadeniz Ereğli‘sinin adı Herakleia‘dır. Herakleia, krallıkla yönetiliyordu. Bitin yalılara karĢı düĢmanca davranıyorlardı. Zipitis M.Ö. 298–297 yıllarında Herakleia üzerine yürüdü ve Herakleia‘yı zapt etti. Bu dönemde Akçakoca ve çevresi ormanlarla kaplı bir yerdi. Halk göçebe bir düzen içinde derme çatma kulübe ve çadırlarda yaĢıyorlardı. Bu bölge, daha uygar bir düzen kuran Bitinyalılar için cazip görünüyordu. Zipitis, doğa olanaklarından yana zengin, insan emeğinden yana fakir olan bu geniĢ alanda kendi adına bir Ģehir kurdu. Dia veya Diapolis adları, Akçakoca‘nın bilinen en eski adıdır. Diapolis, Zeüs‘ün kenti anlamına da gelmektedir. Dia, Grekçe ve Latincede ―arasından ayırmak‖ ya da ―iki parçaya ayırmak‖ anlamlarına gelmektedir. Akça sözcüğünün ıĢıkla ilgisi vardır. Pisidya tarihi ile ilgili kaynaklarda ve rastlanan Pisidya haritalarında Dia veya Diapolis adları yer almaktadır. Bir baĢka kaynağa göre ise Akçakoca‘nın ilk adı Tospolis idi. ġarl Teksiye‘nin Küçük Asya adlı kitabında AkçaĢehir‘in adı Tospolis olarak geçmektedir. Makedonya kralı Büyük Ġskender, Ġran hükümdarı III. Dara‘ya karĢı Asya seferini açtığı zaman, Bitinyalılar la Heraklialılar savaĢ halinde idi. (Bolu Salnamesi, 1338, s.224) Bitinyaya bağlı Akçakoca ile Ereğli arası devamlı savaĢların yapıldığı bir bölgedir. Bölge daha sonra Büyük Ġskender‘in himayesine girdi. Ġskender‘in Babilde ölmesi üzerine, bölge önce komutanlarından Antigon‘un ve daha sonra da Lazirmark‘ın eline geçti. Sezar, Pontos‘u zapt ederek, Roma, Ġmparatorluğuna, kattı. Böylece Bitinya, Romalıların Anadolu‘daki beĢ eyaletinden biri oldu. Roma Ġmparatorluğu M.S. 395 yılında ikiye ayrılınca Akçakoca bölgesi, merkezi, Ġstanbul olan, Doğu, Roma, Ġmparatorluğuna, katıldı. Akçakoca, Bizans döneminde Arap akınlarına uğradı. Halife Velid döneminde (705–714) Emeviler ikinci halifesi ve ilk Ġslâm parasını basan Birinci halife Abdül Melik bin Mervan‘ın (685/705 oğlu) Karadeniz Ereğlisi‘ni ve Amasra ‗yı yakıp yıktı. Mutamsım (833–842) zamanında, hassa ordusu, Türklerden kurulmuĢtu. Mütevekkil (847–861); Abbasilerin 10. Halifesi zamanında, Arap askerleri terhis edildi. Halife ordusu yalnız Türklerden ibaret kaldı. Bu dönemde Türkler, halife adına Abbasi Saltanatını yönetiyordu. Böylelikle Anadolu‘da Türklerin eline geçmiĢ bulunuyordu. Bunlar Anadolu‘ya fatih olarak değil, halife askeri sıfatıyla gelmiĢlerdi. GörünüĢte halifeye bağlı, ama gerçekte bağımsız idiler. Hemen her sene gazaya çıkarlar, Anadolu‘ya akın ederler, Bizans hücum ederler bir veya birkaç Ģehir alırlardı. Profesör Mükrimin Halil Yinanç derki; ―Anadolu‘da bunların akınına uğramayan hemen hiçbir Ģehir yoktur.‖ YaklaĢık iki buçuk üç asır süren bu ―Gaza ve Cihad‖ devri, Bizanssın temeli sayılan Anadolu‘daki Ģehirlerin yıkılmasına ve servetlerin mahvına neden oldu. Bu Türk akınları XI yüzyılda doğudan gelecek olan Türk fatihlerinin, Anadolu‘da ki fetihlerini kolaylaĢtırmıĢtır. Bolu ve Düzce bölgesi de huduttaki, uç eyalet gazileri tarafından istilaya uğramıĢtı. Oğuzların, Binansa karĢı yaptıkları akınlar on birinci yüzyılda (1019) baĢladı 1079 yılına kadar sürdü. 1071‘de Alpaslan‘a yenilen Bizanslılar Anadolu‘yu terk etti ve Anadolu‘da


Selçuklu Devleti kuruldu. KutulmuĢ oğlu Süleyman Bolu ve bölgesini zapt etti. Büyük Selçuk Sultanı MelikĢah ile kıymetli veziri Nizamülmülk Anadolu‘yu Türkmenlere yurt olarak göstermiĢ; Türkmen boyları Anadolu‘nun her tarafına yayılmıĢlardı. Anadolu‘ya gelen göçmenlerin miktarı yaklaĢık yerli halk kadardı. Günümüzde ilçe, bucak ve köy isimleri Türkmenlerin,ulus,,boy,,oymak,isimlerini,saklamaktadır.‖ Prof. Dr. Vecdi Emiroğlu‘nun ―Bolu Yöresi Yer Adları‖ adlı araĢtırmasında Ģu ifadeler yer almaktadır. ―11.yy. dan dan itibaren Anadolu‘ya doğudan gelip yerleĢen Türkler bu yerlere yeni adlar verirlerken bunların bir kısmını da eski Ģekliyle kullanmaya devam ettikleri veya dillerine uygun hale sokarak adlandırıldıkları görülmektedir. Bolu (Cloudiopolis), Mudurnu (Modrenae), Düzce (Dusea pros Olympum) vb.‖ Yörede özellikle öz Türkçe adlar Oğuz Türkleriyle verilmeye baĢlamıĢ ve Osmanlıların, yükseliĢ, dönemine, dek,(1450)sürmüĢtür. Enver Konukçunun ―Köroğlu‘nun YaĢadığı Asırda Bolu‘nun Siyasi Durumu XVI-XIII. Yüzyıllar, Ankara 1983 s 53‖ adlı araĢtırmasında, Ģu, ifadeler, yer, almaktadır.―Bolu Kuzey-Batı Anadolu‘nun eski ve önemli yerleĢme merkezlerinden biri idi. Bizans devrindeki Klaudiopolis‘in son kısmındaki polis (Ģehir) den halk arasında Bolı, Bolı ve Bolu diye söylenmiĢtir. Mesut‘un Ankara Meliki olmasından az önce II. Kılıç Aslan (1155–1192)‘in Selçuklu kuvvetleri, 1177‘de bu kale önlerinde görünerek kısa müddet kuĢatmıĢlardı. Ancak Mycrikephalon Meydan SavaĢı mağlubu Manuel Komnenos burada kendi Ģerefini iade edecek küçük bir baĢarı kazanabilmiĢti. Melik Mesut Bolu‘nun doğusunda yeni fetihlerde bulunmuĢ Kastamonu Bölgesini ve Safranbolu‘yu kuĢatarak ele geçirmiĢ ve Türk göçmenlerini iskân ettirmiĢtir. Gerede, Mengen, Köroğlu Dağları ve Bolu çevresi Oğuz kabileleri birliğine dâhil birçok Türkmen gruplarının yeni vatanı olurken, Mudurnu istikametinden de Sakarya vadisine doğru, yayılıĢları, görülmektedir. Selçuklu zamanında 1202 yılında Selçuklu beyliği sona erdiğinde, Moğol istilası öncesi Kastamonu ve yöresinde Oğuzların kıyı boyundan olan Çoban oğulları‘ndan Hüsamettin Çobanoğlu 1227 yılında kendi adını taĢıyan beyliğini kurdu, ama Moğollar Çoban oğulları‘na da el koyar, bu arada Candaroğulları‘ndan Süleyman paĢa ani baskın sonucunda Çobanoğlu son hükümdarı olan Mahmut beyi öldürür 1322 yılında Sinop‘u da alarak yurtlarını geniĢletirler, Ceneviz ve Venediklilerle dost olurlar deniz ticareti yaparlar bu arada Akçakoca‘daki Cenevizlilerle dostluklar kurarlar bunun neticesinde buraya gelip kalanlar olmuĢtur ayrıca Moğol istilasından bıkan bu obaların bir kısmı Akçakoca‘ya gelir.1243 yılında Moğollar Sivas‘ça Kösedağ harbinde Moğol kumandanı Baycu‘ya yenilen Selçuklu kumandan Mesut tabalardan Bozok kolundan üçok obaları Akçakoca‘ya gelmesiyle bazı köyler kurmuĢlardır. Akçakoca‘ya gelir, Aftuni sulfa, Aftuni ulvayı kurarlar buralar birer divandır divan demek toplanan biriken yer demektir. Bu Selçuklu obaları Kastamonu da 100.000 Çortlan dağında 30.000 kiĢi savaĢlardan bıktıkları için batıya göç ederler, Çobanoğluları obaları 1309 yılında yok olmuĢtur. Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra Umur Hanlılar bu bölgeye hâkim oldular. Osmanlı ve Candar Beylikleri arasında kalan Umur Hanlıların yerini, Göynük, Bolu ve Gerede‘de küçük beyler almıĢlardır ki, bunların askeri kuvvetleri 3000 – 5000,atlıyı, geçmiyordu. Anadolu‘ya oranla Bolu yöresinde Oğuz boylarına ait yer adlarının oldukça fazla olduğu görülmektedir. Akçakoca‘da Kınık ve yer adı olarak Yörük Yatağı Tepesi buna örnektir. Kınık adı ile 46 yerleĢme bilinmektedir. Bunun 6 tanesine (0/0 13‘ü) Bolu, yöresinde, rastlanmaktadır.‖Bir baĢka kaynağa göre Akçakoca‘ya Selçuklu Türkleri gelerek yerleĢmeye ve köyler kurmaya baĢlamıĢlardı. Ġlk gelenlerin koçar Bey ve onun yakınları olduğunu söylemektedir. Koçar Beyin yerleĢtiği yer bugünkü koçar köyüdür. Selçuk kollarının orman bölgesinde kurdukları köyler Ģunlardır; Gökçe eli, Doğancılar, Beyören, Balatlı, Kınık, Ketmenli, Kepenç, Göktepe, Keramettin, Kapkirli ve Cumayeri vb Cevdet Türk kaya‘nın ―Osmanlı Ġmparatorluğunda Oymak, AĢiret ve Cemaatler-Ġstanbul, 1979‖,adlı, eserinde: Kerameddinler bugünkü Akçakoca‘ya yerleĢmiĢlerdir. Denizden görünüĢü beyaz olduğu için Kerameddinler buraya AkçaĢar veya AkçaĢehir adını vermiĢlerdir. Keramettin (Kazanın Merkezi); AkçaĢehir‘i, Bolu kazası (Bolu sancağı) olarak


belirtilmekte, halkının yörükan tarifesinden olduğu (s. 507) ve Keramettinin mezarının ise, Orhan Gazi Ġlkokulunun 50 metre yakınında ve yolun sağında olduğu ifadesi yer almaktadır. Osmanlılar batıdan doğuya doğru ilerledikçe Ģehir isimleri de değiĢtirildi. Dia/Diospolis, AkçaĢehir ya da Akkent adını aldı. Bu sahil kasabasının ilk sakinleri Kerameddinlilerdir Aynı Ģekilde Tahirli, Arabacılar, Fadıllar,( munkariz oldu) Kınık köyleri halkının da Yörük olduğu belirtilmektedir. Kınık, için, aynen, Ģu, ifadeler, yer, almaktadır.―Adana, Hama, Hums, Ankara, Aksaray, Konya, Karaman, Kütahya ve Çorum sancakları, Koçhisar kazası (Kengir sancağı), On iki Divan kazası (Bolu sancağı) Edirne kazası (PaĢa sancağı), Çorlu kazası (Vize sancağı), Tekfur dağ kazası (Çimen sancağı) Türkmen yörükan taifesindendir. Kara koyun aĢiretinden olan. Kınık, cemaati, Adana‘da, kıĢlardı.(s.517)Halk arasında yaygın olarak kullanılan Manav Türkleri hakkında yaptığımız incelemede; Manavların; Ġçel sancağı, Anamur kazası (Ġçel sancağı), Manisa kazası (Saruhan sancağı) DüĢenbe kazası (Ala iye sancağı) yörelerindeki yörükan taifesidir. Yörük deyimi; iyi ve çabuk yürüyen, göçebe, (Anadolu‘da çadırda oturana) Türkmenler, bir yerde yerleĢmeyen göçebe halkı anlamına kullanılmaktadır. Dördüncü Haçlı Ordusunun çoğu Fransızdır. Venedik gemileri ile Venedik‘ten hareket ettiler. Ġstanbul‘a gelerek konakladılar. O sırada Bizans‘ta yine post kavgaları devam ediyordu. Haçlılar bu nedenle Ġstanbul‘a davet edilmiĢlerdi. Cenevizler Ģehrin güzelliğine dayanamadılar ve Ġstanbul‘u zapt ettiler. (MS 1204) Latin Ġmparatorluğunu kurdular. (1204–1261)Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Karadeniz kıyılarında Cenevizliler müstemlekeler kurmuĢlardı. Ticaret merkezlerini elde ederek limanlardan sahile doğru yayılmıĢlardır. Karadeniz sahilinde bulunan Ereğli ile Amasra ve havalisi Cenevizlilerin eline geçti. Gebe kilise (AktaĢ), Kızılca kilise (Nazımbey) köylerinin bulunduğu arazi ile Ceneviz kalesi ve çevresinde bağcılık ve çiftçilikle geçinen Hıristiyan halk bulunuyordu. 1167- 1185 Yıllarında Ceneviz kalesi civarında kurulmuĢ olan Bizans köylerini buraya daha sonra gelen Selçuklu obaları tarafından yağma ve talan edilince buradaki Hıristiyan halkı imparatora Ģikâyet ederler, imparator bunun üzerine Romanya Dobruca‘daki Gagavuz Türklerin silahĢör oba Türklerini buralara getirip yerleĢtirir. Selçuklular daha sonra kaynaĢırlar, bu arada da bu yağma ve talanlar sona erer. Selçuklular Moğol istilası karĢısında yenilince (1227–1330) göçebe Türkler Moğollara karĢı devamlı isyan etmeye baĢladılar ve beylikler kurmaya baĢladılar. Bolu‘da Bolu Beyliği, Söğütte Osman oğulları bulunuyordu. Osman Bey, Bizans hududunda üç tane uç beylik kurdu. Kara Denize doğru olan yerlere Konuralp‘i Ġzmit ve havalisine Akçakoca‘yı Ġznik‘e, Samsa ÇavuĢu uçbeyi seçti. Ancak Bitinye Bölgesinde bulunan Ģehirlerin alınması iĢi Orhan zamanında tamamlanabilmiĢtir. Orhan Bey tahta geçince Ġzmit havalisine, Konuralp‘i Gerede nahiyesi, AkbaĢ Mahmut‘u Karadeniz sahiline, Gazi Abdurramanı Yalova ve Gemlik bölgesinde görevlendirdi. Orhan Bey‘in Akçakoca Bölgesine geldiği ve Göçürler köyünde Baki Çelebi‘de ve Kepenç Köyünde ÇavuĢoğlu‘nun evinde misafir kaldığı söylenir. (1323) Zaman içinde küçülen ve 17 hane kalan Göçürler Köyü bugünkü Ayazlı Mahallesi civarında idi. 1891 yılında, dağılmıĢtır. Akçakoca‘nın Osmanlılar tarafından zapt edildiğine dair bir belgeye rastlanmamıĢtır. Akçakoca Beyin Akçakoca‘yı zapt ettiğine dair bilgi yoktur. Bazı yazarlara göre, zaten Yörük olan Akçakoca yöresi kendiliğinden Osmanlılarla birleĢmiĢtir. Bu görüĢü destekleyen, bazı, kanıtlardan, söz,edelim1. 1337/1923 tarihli Bolu Ġl Salnamesi s. 550‘de; ―Orhan Gazinin akıncılarından AkbaĢ Mahmut‘un Amasya‘ya kadar uzanan Karadeniz kıyılarını zapt ettiği‖ yazılıdır. AkçaĢehir‘in zapt edildiğinden söz edilmemektedir. 2. Cevdet PaĢanın Kısas-ı Enbiyasında da ―Orhan Gazi‖den bahsederken Akçakoca‘yı Ġzmit havalisine, Konuralp‘i Gerede nahiyesine, AkbaĢ Mahmut‘u Karadeniz sahiline, Abdurrahman Gaziyi Yalova ve Gemlik havalisine izam eyledi‖, denilmektedir. Burada da Akça, Ģehrin, fethedildiğine, dair, bir, ifade, bulunmamaktadır. 3. Orhan Gazi‘nin Prusya‘yı (Üskübü) ele geçirmek üzere 40 atlı ile AkçaĢehir‘e geldiği, Aftunağzı (Çayağzı) köyünde konakladığı, hatta oradaki caminin Orhan Gazi‘nin buyruğu ile


o zaman yapıldığı, AkçaĢehir‘den Baki Çelebi ile ÇavuĢoğlu‘nu alıp Üskübü‘nün fethine gittiği, yararlıklarını gördüğü bu iki kiĢiye Üskübü‘den bol miktarda toprak verilerek ödüllendirildiği bugünde halk arasında söylenmektedir. Ayrıca, AkçaĢehir‘in güneyindeki dağlara Orhan Dağları, Yalı Mahallesindeki akan dereye Orhan Deresi denilmektedir. Aynı derenin doğusundaki topraklara tapu kayıtlarında ise ―Orhan Gazi vakfındandır.‖ ġeklinde kayıt, bulunmaktadır. Orhan Bey; Bizans Kontekuzenosun kızı Thedora ile evlenir çünkü bundan istifade etmiĢtir. Oğulları: Halil, Ġbrahim, Kasım, Sultan, Süleyman, Fatma,1.Murat tır bunlardan yalnızca 1. Murat padiĢahlık yapmıĢtır. Osmanlı beyliği döneminde 1323 akıncı beylerden Akçakoca Beyin silah arkadaĢları tarafından feth edilerek Türklerin eline geçmiĢ ve günümüze kadar kesintisiz Türk egemenliği altında kalmıĢtır. Akçakoca Bey Osman beyin baĢyardımcılığını yapmıĢ Ertuğrul gazinin Konur alp beyliğiyle beraber silah arkadaĢıdır. Orhan gazinin de lalası (eğiticisi‘dir).1308 yılına kadar Karasu‘dan- Ereğliye kadar olan bölgeyi Osmanlı egemenliğine dâhil etmiĢtir. 94 yaĢında 1328 yılında vefat etmiĢtir. 1692 yılına kadar Bolu sancak beyliğine bağlı bir voyvodalık ve Bolu iline idari Ģekil olarak bağlı kalmıĢtır,1934 yılına kadarda Akça Ģehir adıyla nahiye olan bölge 23 Haziran 1934 tarih ve 2529 sayılı kanunla Akça Ģehir ilçesine dönüĢtürülmüĢ 1943 yılın dada isim değiĢikliği yapılarak Akçakoca beyin adını alarak ‗Akçakoca ‘ ilçesi olmuĢtur. 9 Aralık 1999 tarih ve 231901 sayılı resmi gazetede yayınlanan kanun hükmünde karar name ile de Düzce iline bağlanmıĢtır. Akçakoca Düzce iline bağlı Ģirin bir tatil ilçesidir. 25650 nüfusa sahip olan ilçe doğasıyla, deniziyle, misafir perver halkıyla kucaklaĢmıĢ Ġstanbul ve Ankara gibi 2 metropole uzaklığı sadece 2,5 saat olan mükemmel bir tatil incisidir. Akçakoca da dört mevsim yaĢanır ve bu mevsimde tüm güzellini alan dokusuyla insanları büyüler bu güzel ilçenin en güzel kaynağı fındıkçılıktır. Halkın %90‘ı fındıkçılıkla geçinir, balıkçılık, tavukçuluk, nakliyecilik, haklın diğer geçim kaynakları arasındadır. 1950 yıllarda Türkiye de ilk turizm hareketinin baĢladığı yer Akçakoca turizm de ilerleme yolunda yol kat etmiĢtir. Yazın nüfus atıĢı 100 bine ulaĢmaktadır. Doğanın gizemin içine saklanmıĢ olan ilçede her türlü ortamı bulmak mümkündür. Mesire alanlarıyla Ģaleleriyle, plajlarıyla ve koylarıyla el değmemiĢ yeĢil dokusu ve masmavi deniziyle en yakın tatil yeridir. Ġlçede birçok otel kamping alanları ve restoranları bulunmaktadır günlük taze balığın tadı bir baĢkadır. Bunun yanın dada Laz böreği melen güçceğiz tatlısı bal-kaymak fındık çorbası, mısır ekmeği, hamsili ekmek, Macarlı pide, karalâhana yemek çeĢitleri yöresel damak tatlarıdır. Akçakoca da doğayla iç içe geçmiĢ 43 köy bulunmaktadır. Rüzgâr sporları ve yat turizimciligine çok uygun olan Akçakoca 1997 yılında yeĢil tur startıyla Karadeniz yat turizimciligine ev sahipliği yapmıĢtır. Ceneviz kalesi 1216 yılında Cenevizliler tarafından ticaret gemilerine yol göstermek ve iaĢelerini temin etmek için kurulmuĢtur Ģehir merkezinden 3‘lik bir yol vardır. Kale bir piknik mesire alanıdır. Plajı bulunmamakta olup birde bayanlar tahsis edilmiĢ bir plaj vardır. Gelen misariflerimizin hem doğal hem de denizle baĢ baĢa bir ortamda piknik yapması denizin tadını çıkarması ve insanların iyi vakit geçirmesi için harika bir ortamdır. Akçakoca Ġlçesi, Karadeniz bölgesinin batı ucunda yer alır ve Düzce Ġlinin denize açılan kapısı konumunda en büyük ilçesidir. Ankara‘ya 2,5 saat, Ġstanbul‘a 2.5 saat yakın mesafesiyle 1950 erde yıllardan itibaren Türkiye'mizde turizmi ilk baĢlatan merkezler arasında yer almıĢtır. 1950 lerde baĢlayan turizm faaliyetleri günümüze kadar artarak devam etmiĢtir. UlaĢım kolaylığı, Karadeniz‘in yeĢil bitki örtüsünü tam olarak yansıtması,35 km'lik uzunluğundaki geniĢ kumsalı, ilçe merkezi ve köylerdeki temiz ve mavi bayraklı plajları, berrak ve temiz denizi, akarsuları, deniz ve ormanın muhteĢem uyumuyla yansıtmıĢ olduğu güzellikleri, tarihi evleri, tarihi hamam, camileri, mezarlıkları, kalesi, Ģelaleri, mağara ları ve hepsinden önemlisi turizm anlayıĢını kavramıĢ, turizmde tecrübe sahibi olmuĢ konuksever halkının candan ve sıcak davranıĢları ile iĢ ve dıĢ turizm bakımından daima aranan ve tercih edilen merkezler arasındadır. Akçakoca‘nın ılıman iklimi dolayısıyla ege ve akdenizin bunaltıcı yaz sıcağından kaçan tatilcilere yeĢilin ve mavinin her tonunu bulabilecekleri iyi bir


tatil imkânı sunar. Akçakoca aynı zamanda zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Özellikle kayın, kestane, ıhlamur, çınar, meĢe ağaçlarından oluĢan bitki örtüsü tatilcilere doyumsuz bir seyir zevki verir. Akçakoca'nın insanları buraya çeken bir özelliği de zengin yöresel yemekleri ve deniz ürünlerinden oluĢan mutfağıdır. Kalkan, lüfer, çinakop, mezgit, palamut, bar bun gibi balıklardan oluĢan deniz ürünleri sahildeki balıkçı lokantalarında turistlere unutamayacakları damak tadı sunar. Halen yaz aylarında 100.000 civarında yerli ve yabancı turist ilçeye gelerek deniz, güneĢ ve kumdan yararlanmaktadır. Yabancı turist olarak genelde Kuzey Avrupa Ülkeleri ve özellikle Almanlar çoğunluğu teĢkil etmektedir. Ġlçemizde halen 480'i Turizm Bakanlığı'ndan iĢletme belgeli, 1200 kadarı da mahalli idarelerden ruhsatlı toplam 1680 resmi yatak kapasitesi bulunmaktadır. Özel sektöre ait 4 yıldızlı 2 otel, , 2 yıldızlı 1 otel, 1 yıldızlı 1 Otel bulunmaktadır. Mahalli idarelerden belgeli olarak faaliyet gösteren 31 otel, pansiyon bulunmaktadır. Yine Turizm Bakanlığından iĢletme belgeli olarak faaliyet gösteren 1 Kampingde 15 çadır, 15 karavan ünitesi toplam 90 yatak vardır. Kamuya ait baĢta Öğretmen evi olmak üzere, MTA, Meteoroloji ve Gençlik Spor'a ait turizm tesisler ide 500 kadar yatak kapasitesi ile ilçe turizmine hareket kazandırmaktadırlar. Turizm mevsiminin kısalığı turistik alt yapısının geliĢmesine imkân vermediğinden, ilçeye gelen tatilci yoğunluğu dolayısıyla çadır-karavan turizminin gerektirdiği mevsimlik campink'lerin doğmasına ve ev pansiyonculuğunun geliĢmesine neden olmuĢtur. Ġlçede ev pansiyonculuğunda yatak kapasitesi 1500 civarındadır. Kampinglerde çadır, karavan, motor karavanlarıyla gelenlere yönelik 2000 kiĢilik konaklama kapasitesi bulunmaktadır. Ayrıca yatırım çalıĢmaları devam eden konaklama tesisleri inĢaatları da devam etmektedir. Ġlçemizde yazlık konut yapımı devam etmekte olup, mevcutta yaklaĢık 500 kadar yazlık konut vardır. Kaynak: KDZ. Ereğli Eczane Teknisyenleri Dergisi alıntı 7-ağustos–2009 ve ayrıca Mustafa Kocadon, s.ayfa13.s.ıra 4,Çele dergisi, M.Z. Konrapa Bolu tarihi s.273 Bolu 1964,ġükrü Dönmez, Kenan Okan, ,Derleyen Ġbrahim Tuzcu

BOLU SANCAĞINA BAĞLI KAZALAR Bolu Sancağı: Bolu, Dörtdivan, Gerede, Çağa, Mudurnu, Kıbrısçık, Pavli, Düzce/Konrapa, GümüĢabad, Efteni, Üskübü, AkçaĢehir, Bender Ereğli, Alaplı, Samako, Yılanlıca, Devrek, Dirgine, Sekiz Divan, Yenice, Tefen, Göynük/Torbalı ve Mihalgazi... Bolu'nun batısında küçük bir köy iken birden büyüme gösteren Konrapa'da da etkili değiĢmeler meydana gelmiĢtir. Konur Apa/Konrapa, iptal edilerek, yerine Düzce Kazası kuruldu (1871). Düzce pazarının merkezi olan Düzce, kaymakamın ikamet yeri oldu. Üskübü de nahiye daha sonra köy durumuna düĢmüĢtür. Efteni, GümüĢabad, Çilimli gibi eksi kazalar da özelliğini yitirmiĢtir. Kerameddin ve Çuhalıdan oluĢan AkçaĢehir de, Düzce'den ayrılmıĢ ve Bolu Sancağının kazası durumuna yükselmiĢtir. Yeni düzenlemede, vilayeti vali, mutasarrıflığı mutasarrıf, kazayı kaymakam ve nahiyeyi de müdür yönetmiĢtir. Köyler, ağalar yerine muhtarlara havale edilmiĢtir. Bolu zaman içerisinde, bazı küçük idari değiĢikliklere de uğramıĢtır. Abdülaziz, V. Murad, II. Sultan Aldülhamid Mehmed ReĢad devri mutasarrıfları: 1877–1878 Osmanlı Rus SavaĢlarında, Bolu, Ġzmit ve Adapazarı büyük ölçüde göçmen akınına uğradı. Kısa zamanda, Rumeli, Kafkasya, Doğu Karadeniz ve Anadolu'dan gelen insanlarla, Sefine-i Nuh'a benzedi. Kafkasya'dan, Çerkezler/Gürcüler ve Abazalar, Doğu Karadeniz'den Lazlar (Batum, Rize, Trabzon, Giresun ve Ordu), Doğu Anadolu'dan, Ahıskalılar, Karslılar, Erzurumlular ve Erzincanlılar ki bunlara Bayburt ve GümüĢhanelileri de ilave etmek gerekmektedir. Kırım ve Romanya'dan göç edenlere Tatar denilmiĢtir. Düzce'de bir mahalle onlara aittir. Rumeli'den gelenler ise Arnavutlar, BoĢnaklar, Bulgaristanlılar Düzce-Adapazarı'nda iskân olundular. Rumeli göçmenleri, evlâd-ı fatihân


çocukları idiler. Bunlar vakti ile yeni feth edilen topraklara, Yıldırım ve Fatih Sultan Mehmed zamanlarında iskân edilen Geredeli, Mudurnulu, Göynüklü ve Taraklılardı. Lazlar da yine Düzce, Ereğli, Karasu ve Adapazarı dolaylarında yerleĢtiler. Düzce kasabası yakınındaki Dereli Tütüncüler bunlardandır. Keza, Üskübü - AkçaĢehir arasındaki dağlık yörede KabalakHaciz çizgisinde Lazlara senetle yer verilmiĢtir. Rize'deki, o zamanki tabirle, Lazistan'daki insanların Düzce yöresine getirdikleri, taĢıdıkları coğrafi isim HemĢin'dir. Düzce, Hendek, AkçaĢehir, Akyazı ve Adapazarı dolaylarındaki Kafkasyalı göçmenler yeni hayata kendi kültürleri çerçevesinde hemen uyum gösterdiler. Elbuz Bey, Mehdi Bey, Esma Hanım, Hasan Bey, Talustan Bey, Hacı Ġshak gibi kiĢiler de II. Sultan Hamid devrinin Kafkasyalı ileri gelenleridir. Bunlar saraya da akraba oldukları için, bununla her zaman öğünmüĢlerdir. Elbuz Bey'in kızı Ġkbal unvanlı Behice Hanımefendiyi örnek verebiliriz. Göçmenler, daha çok Düzce'nin geliĢmesinde etkili rol oynamıĢtır. Sultaniye, Aziziye, Mecidiye gibi köyler PadiĢah ailesine duyulan sevgiden kaynaklanmıĢtır. Bolu ise, yerleĢmiĢ ilk Türk boyları bakımından saf kalabilmiĢtir. Yumrukaya, Bulgaristan'dan gelenlerin iskân yeridir. Açma yolu ile Elmalık Köyünü kuranlarda Kafkas asıllıdırlar. Bolu Mutasarrıfları döneminde dikkati çeken yönetici de Ġsmail Kemal Bey'dir. Daha sonraları Arnavutluk Devletinin kurucusu olarak karĢımıza çıkan Ġsmail Kemal Bey, Hisar çevresinde, Bolu içinde, köylerde, kazalarda imar hareketlerini devam etmiĢtir. Kısa zaman öncesine kadar kullanılan yolları ona borçluyuz. ġose (chauss'e) denilen modern yolu Bolu'ya kazandıran odur. Trenin Ġzmit'e kadar ulaĢmasından önce, bu kara yolları son derece önemli idi. Bolu, Bakacak, Darı yeri, KaynaĢlı, Üçköprü, Düzce Ģosesi ile eski Bağdat Caddesi artık eski önemini büyük ölçüde kaybetmiĢtir. Düzce, bir Alman gezgininin de vurguladığı gibi Osmanlı ülkesinde Avrupa tarzı yapıya kavuĢmuĢtu. Hükümet binası etrafında, Büyük Cami çevresinde geliĢen kasaba, Kiremit Ocağı, Mergiç Ģosesi ile Melen Çayına ulaĢtırılmıĢtır. Keresteden yaptırılan köprü, her zaman yolcuları bezdiren Melen üzerinde, anıtsal görünüĢe sahipti. KıĢla' dan sonra daha kısa olan Nuhviran Boğazındaki yol, Hendek ve Adapazarı'ndan geçiyor Ġzmit ile Ġstanbul'a ulaĢıyordu. Ġsmail Kemal Bey, sadece karayolu ile uğraĢmamıĢ, Bartın, Hisar Önü, Melen gibi akarsuları da inceletmiĢtir. Böylece, suyolu taĢımacılığı için de teĢebbüsleri olmuĢtur. Bolu insanı, her cephedeki savaĢa katılmıĢtır. Plevre Savunmasında, Yunanistan-Teselya Harekâtında Bartın, Göynük, Düzce ve Bolu rediflerinin kahramanlığı, kendisini araĢtıracak tarihçileri beklemektedir. I. MeĢrutiyet Ġdaresi ile de tanıĢan Bolu, Meclis-i Mebùsan-ı Osmaniye'ye, Kastamonu Vilayeti ile birlikte milletvekillerini göndermiĢti. Böylece yeni yönetime katkısı olmuĢtur. Vital Cuinet`ye göre Bolu'nun II. Abdulhamid devrindeki Kazaları: Merkez Bolu, Ereğli, Düzce, Bartın, Göynük, Gerede, Mudurnu, Hamidiye (Devrek) dir. Bu kazaların nahiyeleri Gökçesu, Amasra, Çağa, AkçaĢehir ve ÇarĢamba (Seben) dır . Sancağın köy sayısı 1131, toplam nüfusu da 325.300' dür. Ġzmit' de, Bahçecik ve ArmaĢ (ErmeĢe) Aslan Bey ve Ovacık' da; Adapazarı merkezinde, Sapanca'da: Düzce'de, Ġcâdiye mahallesinde ve Bolu'da ise ılıca yolu üzerinde yerleĢtiler. Sanat ve ticarete alıĢkın oldukları için, üst sosyal kurumlarda etki sahibi oldular. Köylere kadar giderek çerçi usulü ile zenginleĢtiler. Bolu'da gündelik hayatta en etkin yapılardan biri de "Saat Kulesi" idi. Bu kule hakkında ilk bilgiye, Bozoklu Osman ġâkir Efendi'nin 1810 yılına ait kaydında rastlamaktayız. Hatta gezi izlenimleri, resimlerle süslendiğinden, Bolu Ģehri yanında müstakil bir saat kulesi de çizilmiĢtir. A.D. Mortmann, 1856'da Bolu'ya geldiğinde Hisar' ın üstünde ve batı ucunda bir saat kulesi görmüĢtür. Gezgin, kuleyi incelediğinde, kitabe de görmüĢ ve 1836 tarihini okumuĢtur. S. Eyice ise, bu tarihin doğruluğundan Ģüphe etmekte, Osman ġâkir' e dayanarak, 1836'dan önce de var olduğunu ileri sürmektedir. Bolu Salnamesinde de açık bilgi yoktur. Burada"saat kulesi ile Muvakkithanenin tarih-i inĢası hakkında kat'i bir malumat yoktur. Resmi kayıtlar ve ġer' i Sicillerde bu hususa dair belki resmi belgeye rastlanır. Söylenenlere göre, Saat kulesi ile Muvakkithane, Sultan Mahmud zamanında bina edilmiĢtir" ifadesine yer"25 Ekim 1888'de, meydana gelen fırtına, Ereğli'de üzüntüye sebep olmuĢtur. Kasabadan


bize ulaĢan resmi haberlere göre, gündüz saat onda fırtına baĢlamıĢ, bu sırada iskelede ġîrEfsân Vapuruna kömür taĢımakta olan kayıklardan birisi batarak, içinde bulunan iki kiĢiden biri kurtarılabilmiĢ ise de diğeri yani Ali boğularak ölmüĢtür. Alaplı'da da bir mavna batmıĢtır. Üç kiĢiden meydana gelen tayfası da boğulmuĢtur. Bu sırada Ereğli Ġskelesi yakınında tahminen 5000 kıyye kadar tuz yüklü olup, yükünü boĢaltmak için nöbet beklemekte bulunan bir kayık dahi batarak, sahilde yapılıp inĢaatı bitmediği için içinde kimse bulunmayan iki katlı bir binada çarpma sonucu yıkılmıĢtır".Ayrıca Ġstanbul'un baĢkent oluĢundan sonra halkın Bağdat yolu adını verdiği ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında iĢlerlik kazanan kuzey yolunun baĢlıca uğrak yerleri Ģunlardı: Ġstanbul, Üsküdar, Bostancı, Kartal, Hareke, Gebze, Ġzmit, Sapanca. Sapanca'dan sonra yol ikiye ayrılıyordu. Biri, Geyve'ye dönüyor Bolu veya Ankara'ya ulaĢıyordu. Geyve, Taraklı, Göynük, Mudurnu, Bolu. Göynük'ten sonra hemen doğuya Sakarya vadisine doğru inen yol, Nallıhan, Beypazarı, AyaĢ üzerinden Ankara'da sona eriyordu. Göynük‘ten sonra Mudurnu'ya oradan AktaĢ Boğazı ile Bolu'ya bağlanan yol, kuzeyden geçen hat ile birleĢiyordu. Sapanca'dan sonra, doğuya Akyazı ovasına giden yol. Sakarya ve Mudurnu suyunu aĢarak Akyazı'ya uğramadan Hendek pazarına geçiyordu. Eğridere Vadisini aĢan yol, Melen Köprüsü geçildikten sonra, Düzce Pazarı oradan Üskübiye bağlanıyordu. Üskübü, Bakraz, Muncurlu, Üçköprü Derbendi., KaynaĢlı'dan geçen yol Bolu Dağı dibindeki Darıyeri hanlarından, zikzaklar çizerek 700m kadar yükselerek, Derbende gidiyordu. Bolu'ya kadar ova içinde uzanan yol, Köroğlu Derbendi, Çağa ve Gerede'de hep ormanlık arazi içinde kalıyordu. Bolu, XVII. yy. dan itibaren kervanların geçtiği Erzurum ve Kayseri istikametine gidenlerin ikamet ettiği kasaba idi. Bu yüzden merkez ve kazalarda büyük değilse de normal hanlara rastlanmaktadır ki çok azı zamanımıza kadar gelebilmiĢtir. Sapanca'da Rüstem PaĢa, Hendek‘te Mustafa PaĢa, Düzce'de ġemsi PaĢa, Üskübü‘de isimsiz, Darı yeri‘nde ġemsi PaĢa hanları göze çarpmaktadır. Göynük ve Mudurnu'da da büyük hanlar vardır. Rüstem PaĢa'nın kervansaray ağının bir bölümünü de Mudurnu'daki Dibek Hanı teĢkil ediyordu. XVIII. yy. da hala iĢler vaziyetteki Dibek Hanı, IV. Murad'ın sefer dönüĢü civarında konakladığı yapıdır. Bolu'da da kiremit örtülü hanların varlığından bizi Evliya Çelebi haberdar etmektedir. Yedi kadar han ġemsi PaĢalılara aittir. Ayrıca hususi Ģahıslara ait hanlar da vardır. Bolu Bedesteni de bölgenin en büyük ticari merkezi idi. Gerede ve Safranbolu hanları da Kastamonu'ya kadar yolcuların dinledikleri, kervanların da çeĢitli gereçlerini karĢıladığı yerlerdi. Gerede-Ankara bağlantısı ise basit bir yoldan ibaretti. Köylerin bir birinden çok uzak olması, dağların yarısının ormanlık ve yarısının da yaylalardan meydana gelmesi, nedense pek ilgi görmemiĢtir. Gerede'den üç dört konak sonra Yabanabad yani bugünkü Kızılcahamam vardı. Ancak, Kazan'a, sonra Ankara'ya ulaĢabilmek için Bolu Dağı gibi arızalı Karga/sekmez Dağını aĢmak zorunluluğu vardı. Bolu Hanlarının önde gelen örneklerinden biri olan TaĢhan Büyük Cami batısındadır. Bugün bile aynı özelliğini korumaktadır. Üstü demir kaplı kapısı ve kemerin solundaki kitabe ilk defa Bolu Vilayeti Salnamesinde metin olarak verilmiĢtir. A. Gökoğlu Paphlagonia'sında günümüz alfabesi ile kitabeyi kamuoyuna sunmuĢtur; Kaynak: Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2

BOLUDA TÜRK YÖNETĠMĠNĠN ÖNCÜLERĠ Ertuğrul, Osman, Orhan, Yıldırım, Çelebi Mehmed, II. Mehmed ve Fatih Sultan Mehmed. Bunlar Kayıların ve bu kabileden kaynaklanan Osmanlıların liderleridir. Bolu fetihleri onların zamanında baĢlamıĢ ve XV. yy. da sona ermiĢtir. Ertuğrul, Sakarya'nın sol tarafında yurdu tutmuĢ, Bizans gâzâlarını devam ettirmiĢtir. Oğlu Osman, 1299'da kendi adı ile bilinen hanedanın kurucusudur. O ve halefleri zamanında Osmanlı Beyliği, Sultanlığı ve Devleti


siyasi ve askeri hadiselerin neticesi olarak, büyümüĢtür. Cihan devleti olmaya hazırlanmaktadır. Osman Gazi, Sakarya boyundaki Geyve, Taraklı ve Göynük akınlarını gerçekleĢtirdi. Kendisine ahîler, Ģeyhler ve dost ileri gelenler yardımcı oldular. Orhan Gazi, beyliği en geniĢ sınırlarına kavuĢturmak için askeri faaliyetlerini devam ettirdi. Geyve, Alp Suyu. KaraçebiĢ, Regio Tarsia, Kocaeli Yarım adası, Nikomedia, Karadeniz kıyıları, Bolu, Gerede tarafları, Ereğli dıĢında sahil bu akınlarda ele geçirilmiĢtir. Oğlu Süleyman paĢa Göynük ve Mudurnu'da adaletle, insan sevgisi ile fetihler yaptı. Rum ahali onun yönetiminden son derece memnundu. Bolu da dahil olmak üzere, Göynük, Mudurnu, Üskübü ve Akyazı'da bir çok hayır eseri bıraktı. Bunlara vakıf araziler ve gelirler tahsis etti. I. Murad devrinde, Ankara'daki ahîler himaye altına alındı. Bolu'daki faaliyetleri karanlıktır. Yıldırım Bayezid, Mudurnu, Bolu ve Çağa'da, Gerede'de aynı yolu takip etti. Bir çok mimari eserin sahibidir. Bundan baĢka, Candaroğulları ile nüfuz mücadelesine giriĢti. Bizans kaynaklarına göre, kesif bulut arkasından ıĢıklarını yayabilen yıldızlar arasında, Karadeniz kıyısındaki Herakleia da bulunuyordu. 1402, Ankara Meydan SavaĢından sonra da Bolu'da siyasi dengeler bozuldu. Fetret Devri mücâdeleleri sırasında Bolu ve Gerede'de heyecanlı günler yaĢandı. Sahipkıran, Cihângir Timur Beg'in askerleri Göynük, Ġznik ve Bursa'yı harap ettiler. Süleyman Bey, Göynük‘te geliĢen hadiseleri Bey Kavağı'ndan izledi. Çelebi Mehmed, "kazaklık" günlerinin ilk anlarını yaĢıyordu. Gerede ve Mudurnu yörelerinde, Timur'un hareketine göre siyaset takip etti. II. Murat, Candaroğulları‘na karĢı etkili seferlerde bulundu. 1425'deki Taraklı Borlu SavaĢı, Bolu ve Gerede'nin ehemmiyetini bir kere daha artırmıĢtır. Fatih Sultan Mehmed, Ġstanbul'u ele geçirdi. Sonra, Candarlıların halefi Ġsfendiyar meselesi ile meĢgul oldu. Bölgede son olarak Amastris'i Osmanlı devletinin sınırlarına kattı. Böylece; Beğ, Han, Sultan gibi unvanlar altındaki Bolu fetihleri bu düzeyde bitmiĢ oluyordu. Samsa ÇavuĢ ve kardeĢi SülemiĢ, Konur Alp, Akça Koca, Sungur Bey, Hızır Bey, Eflagan Bey ... Bunlarda Bolu'yu Türklüğe kazandıran fatihleridir. Konur Alp'in kimliği de karanlıktır. Ailesi hakkında bilgi hemen hemen yok gibidir. Osman Gazi Alplerinden olup, Abdurrahman Gazi ve Akça Koca ile birlikte akınlarda bulunmuĢtur. ġehzade Orhan ile önce Geyve'yi ele geçirmiĢ, sonra Alp Suyu ve KaraçebiĢ hisarlarını Osmanlılara kazandırmıĢtır. Akyazı Kalesi de bundan sonra ele geçirilmiĢ, gece gündüz at sırtından inmeyerek, Düzce Ovasını kâfirden temizlemiĢtir. Osmanlı kaynakları, Konur Alp'i, Konur Alp Ġli fatihi olarak göstermekte, bu akınların takip eden yıllarda veya zamanda, Mudurnu, Bolu, Gerede, Kocaeli Yarımadasında da sürdürüldüğünü yazmaktadırlar. Samandıra ve Aydos kalelerinin kuĢatılması ve Tekfurun bertaraf edilmesi hikayesi de ilgi çekicidir. Konur Alp, kendi adını taĢıyan ocaklıkta Konur Apa'da vefat etmiĢ ve burada toprağa verilmiĢtir. Akça Koca da, Abdurrahman Gazi de, Konur Alp'in gaza arkadaĢları idi. Akçakoca soyu devam etmiĢ, II. Murad zamanında Bizans'a gönderilen Kadı Fazlullah da Gebze'de yaĢamıĢtır. Akça Koca da Konur Alp ile aynı tarihlerde ölmüĢ, Ġzmit-Kandıra yolu üzerinde, Karadeniz'e hakim tepe üzerinde toprağa verilmiĢtir. O'nun adı da unutulmazlıktan kurtarılmıĢ, merkezi Ġzmit olan Koca Ġli bu ilk devir Osmanlı kahramanını zamanımıza kadar yaĢatmıĢtır. NeĢrî ve AĢık paĢazade‘nin bahsetmemesine rağmen, Bolu yöresinin diğer üç fatihi de Sungur Bey, Hızır Bey ve Eflagan Bey'dir. Sungur'un, Evliya Çelebi'nin de yazdığı gibi Candaroğulları‘ndan olması muhtemeldir. Bolulular XVII. yy ortalarına kadar bu hatırayı canlı tutmuĢlar ve Evliya Çelebi'yi bilgilendirmiĢlerdir. Gerede, Mengen, Devrek ve civarında Osmanlının sesini duyuran Hızır ve Eflagan Beyler olmuĢtur. Ġbn Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman'ında, her iki beyi zikretmektedir. Ki bu husûs resmi Osmanlı belgelerine de aksetmiĢtir. Ġlhanlı belgelerinde, ElÖnerî‘de ve Ġbn Battûta'da bahsedilen Emir Umur, ġah(in) Bey de TürkleĢme ve ĠslamlaĢmada rol oynamıĢ Ģahsiyetlerdir. Çobanoğlularının da Bolu'nun ormanlık kuzey-doğu mıntıkalarında Bizans aleyhinde faaliyette bulunması düĢünülebilir. Ancak, bu yöre fatihleri hep karanlık kalmıĢtır. Bu beyliğin halefi olan Candaroğulları nın, ġems ed-Dîn Yaman Candar gibi büyük beyleri olduğu biliniyor. I. Süleyman muhtemelen 1309-1340 yılları


arasında saltanat sürmüĢtür. O, tımarlı 366 sipahiden biri idi. O, Eflagan ucunda Türkleri asker yazarak, güçlendi. Bir gece Kastamonu'da, Mahmud Bey'in sarayını muhasara ile geçirdi. Kastamonu'dan sonra Zâlifre denilen Borlu Kalesi üzerine yürüdü. Burası Ģimdiki Safranbolu kasabasıdır. Bir müddet sonra oğlu Ali Bey'i oraya tayin etti. Bir müddet sonra da Osmanlılarla hudûd olmuĢtur. Böylece Gerede ve Safranbolu, Bolu ve Kastamonu‘nun sınır kaleleri haline gelecektir. Kaynak: Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2

AKCAKOCA TOPRAKLARINDA EGEMENLĠK KURAN DEVLETLER M.Ö ---377–74 M.Ö----280-M.S.20 M.Ö--- 400 M.Ö--- 500 M.Ö----670–547 M.Ö-- 1090–1400 M.Ö-- 1200–650 M.Ö ---345–1453 M.Ö - 1204–1261 M.Ö - 1071–1308 M.Ö -1323–1923

BĠTĠNYA KRALLIĞI PONTUS KRALLIĞI MAKEDONYA KRALLIĞI PERS ĠMPARATORLUĞU LĠDYA KRALLIĞI HĠTĠTKRALLIĞI FĠRĠKYA KRALLIĞI BĠZANS KRALLIĞI LATĠN ĠMPARATORLUĞU TÜRKLERĠN ANADOLUYA GELĠġĠ OSMANLI ĠMPARATORLUĞU

Hitit Krallığı 1-Anadolu‘ya ilk yerleĢen Türklerdir. Doğudan gelen bu ahaliye HĠTĠT‘LER denir. BaĢkentleri Hatusas sonradan Cerablus olmuĢtur. Hitit kaynaklarında sözü edilen Pala memleketi Bolu‘dur. Devlet yönetiminde özgür beylikler kurmuĢlardır. Bunların halkına Etiler denir. M.Ö 1200 tarihinde Trak, Frieck akımlarında yıkılmıĢtır. Frak Krallığı M.Ö 1200′lardan sonra,Anadolu‘ya Trakya‘dan gelen Frik‘ler Hititlerin yıkılmasıyla Frikya devletini kurmuĢlardır.Devlet merkesi Gordium,ilk krallarıda Gordius‘dur. Lidya Krallığı 3-Ari kavimlerinin karıĢmasından teĢekkül eden Lidler M.Ö 670 senelerinde Frikya krallığın yıkarak yerine Lidya Krallığını kurulmuĢtur,ilk kralıda Giges olup,hanedanında Mermnad‘lar denir. Pers Ġmparatorluğu 4-M.Ö 708′de kurulmuĢtur.2.Kyrus zamanında M.Ö 546′da Anadolu‘yu ele geçirerek Satrap denilenvalilerle idare etmiĢlerdir. Makedonya Krallığı 5-Makedonya kralı Büyük Ġskender M.Ö 333 yılında Dörtyol ovasında Persleri kesin yenilgiye uğratarak,Anadoluya hakim oldu.


Bitinya Krallığı 6-M.Ö 377-74 seneleri arasında 303 sene devam eden devletin ilk kralı Bias,merkezi önce Astakos sonradan Nikomedia olmuĢtur.Bitinyalılardan korkan Yunanlılar Makedon generalleri kullanarak senelerce savaĢtılar,nihayet 2.Prusias Bitinyayı tekrar birleĢtirdi.2.Nicomedes-Epifanes M.ö 91-74′de Bitinyayı tamamen Roma‘ya verdi. Pontos Devleti 7-Bergama kralı Atalis ölürken memleketini Roma‘ya bıraktı.M.ö 133 böylece Anadoluda ilk Roma eyaleti kuruldu. Doğu Karadenizde kurulu Pontos devleti kralı Mithridat aralıklarla 20 sene sürdü.Sonuçta Romalılar galip geldi.Bitinya kralı 3.Nicomedes ölürken memleketini Roma‘ya bıraktı.M.Ö 74 Mithridat tekrar Karadeniz kıyılarını,Bitinya,Paflasgonya,Kapadokya‘yı zaptetti.Bunun üzerine Roma konsülü Lucullus M.Ö 74′de Mithridata mislime Karadeniz komutanı Cotta‘ya Heracliea,Diapolis,Alaplı(Somako)nun yakılmasını emretti.Fakat bölge Latin kültüründe kaldı,Ģehir isimleri değiĢtirildi. Doğu Roma Ġmparatorluğu 395 yılında Roma imparatorluğu ikiye bölündü.Doğu Bitinyaya Honoriat denildi.Buranın merkezi Klodiopolis(Bolu) idi. Latin Ġmparatorluğu 9-Kudüsün müslümanların elinden kurtarılması için giriĢilen Haçlı seferleri 1095 yılından baĢlayarak 175 yıl akımları zamanında Anadolu hakimi Selçuklar idi.1261 yılında Bizanslılar Latin hakimiyetine son verdiler. Kaynak:M.Z.Konropa Bolu tarihi kıtabından s.637 Bolu 1964

BĠTHYN'LILAR Hitit Ġmparatorluğunun tarihe karıĢmasından sonra Anadolu güç dengeleri değiĢti. Phyrig ve Bithynler, Sakarya bölgesinde yerleĢtiler. Bithynlerden önce de Bebrykler, Mariandynler, Koukones'ler, Thynler ve Paphlagon'lar Bolu yöresinin ilk ahalisini teĢkil ettiler. Lydler, Persler de Bolu'da hakim topluluklardı. Hellenler baĢka kültür ve görüĢü Bolu'ya taĢıdılar. Ġskender, sefer yolu üzerinde olmadığı için Bithyn ve Paphlagonlara boyun eğdiremedi. Fakat, onun ölümünden sonra, Helenistik krallıklar döneminde, Bithynler, Bolu'nun Güney Marmara'nın hakim unsuru oldular. Xnephon, Anabasis denilen onbinlerini Karadeniz sahilinden ülkesine getirirken, Bithyn arazisinden geçmiĢtir. Bu sırada Herakleia‘lılar, onlara bazen dostane bazen de düĢmanca tavır takındılar. Bolu'nun kuzey batısındaki Kalpe dolaylarında Bithyn ve Hellen çarpıĢmaları meydana gelmiĢ ise de taraflara pek zarar vermemiĢtir. Bithynlerin Bolu hakimiyeti M.Ö 279 - M.Ö 74 tarihleri arasında olmuĢtur. Kurucuları, I. Nikomedes'dir. Bu kral, Ġzmit Körfezinin bitim yerinde Astakos'un tam karĢısında, kendi ismi ile anılan Nikomedia'yı kurmuĢ ve baĢkent yapmıĢtır. Böylece Bolu da


siyasi ve askeri bakımdan Nikomedia'daki yönetime bağlı kalmıĢtır. Nikomedes'den sonra saltanat süren Bithyn kralları Ziaelas (255-235), I. Prusias (238-183), II. Prusias (183-149), II. Nikomedes Epiphanes (149-120), III. Nikomedes Eugergetes (120-92), ve IV. Nikomedes Philopator (92-74)'dir. Ziaelas Paphlagonia fetihleri sırasında Krateia'yı imar ettirdi. Bolu ovasında Bithynion önemli bir Bithyn üssü olarak göze çarptı. Prusias isimli krallar da daha çok Nikomedia-Herakleia çizgisinde, fetihlerde bulundular. Hypios kenarında kurdukları yeni Ģehre Prusias adını verdiler ve mimari eserlerle süslediler. Nikomedes ise, Galatların Orta Anadolu'da yerleĢmesini sağladı. Galatlar, çevrelerindeki devletlere sürekli zarar verdiler. Bu arada Bolu arazisini de istila ve yağma ettiler. Bununla da kalmayarak, Herakleia/Karadeniz Ereğlisi'ne de saldırdılar. Alaplı vadisinde, inatla Ģehri düĢürmek için kamp kurdular. II. Nikomedes zamanında, M.Ö 149'dan sonra, Hellenizmin tesiri arttı. 105 yılında Roma-Pontus meselesi Bithynlerin de etkisi altına aldı. 104 de Paphlagonia, yani Bolu'nun doğusundaki topraklar Bithyn ve Pontus‘lular arasında paylaĢıldı. III. Nikomedes ise, Bithynlerin değiĢik karakterli kralı olarak tanındı. Halkın desteğini alamadı. Ġç otoriteyi sağlamak için de dıĢ yardımlara baĢvurdu. Pontus‘lular böylece Bithynia'da söz sahibi olabildiler. Fakat Nicomedes'in değiĢen siyaseti üzerine, bu defa Romalılar Pont Kralı ile karĢı karĢıya geldiler. III. Nikomedes, Roma'lılara sığındı. Gnl. M. Uquillius'u kral ile Bithynia'ya gönderen Roma, kısa zamanda destekçisi olduğu kralın tahta geçmesini temin edebildi.Bithyn hazinesi, Romanın sürekli istekleri karĢısında zayıfladı. Kral, her defasında ahaliyi ezmeye ve onları fakirliğe sürüklemeye baĢladı. Askerlerini toplayan III. Nikomedes, Paphlagonia'daki liman Ģehri Amastris'e hücum etti. Takiben, M.Ö. 98 de Pontus-Roma Harbi patlak verdi. Mithridates, güçlü bir ordu ile Bithynia'yı istila etti. Krateia, Bithynion ve Prusias pros Hypios, Pontus çizmesi altında kötü günler yaĢadı. Bunun üzerine Kral Nikomedes, çaresiz olarak, Roma‘ya sığındı. M.Ö 87 de, Consül Cornelius Sulla, önce Atina'ya saldırdı. M.Ö. 86da Pontus ordusu yenilgiye uğratıldı. L. Valerius Flaccus, Byzantion (Ġstanbul)'dan Anadolu'ya geçti. Böylece Roma ordusu Bithyn topraklarına ayak basmıĢ oldu. Sonunda Mithridates kalıcı bir barıĢa mecbur kaldı. Dardanelles'de, taraflar arasında barıĢ imzalandı. Mithridates Sangarius'un doğusunda istilâ ettiği bütün toprakları iade edecekti. M.Ö. 85 de III. Nikomedes, Roma'lıların sağladığı imkân ile tahtına oturdu. M.Ö. 94-M.Ö. 74 de saltanat süren IV. Nikomedes, Bergama Kralı Attalos'un yaptığı gibi ölümünden önce vasiyetname ile Bithynia'yı Roma'lılara bıraktı. Bu durum Roma-Pontus gerginliğini artırdı. Mithridates tekrar Bithynia'yı ve çevresini istilaya kalkıĢtı. Roma, önemli consüllerini Bithynia'ya savaĢ için gönderdi. M.Ö. 74 de, M. Aurelius Cotta'ya Bithynia Eyaleti valiliği verildi. Bu general Kadıköy önlerinde donanmasını demirledi. Bithynia'da görevli Romalılar bunu fırsat bilerek, kendisine katıldı. M.Ö. 72 de, Roma Pontus harbi Ege Denizine sıçradı. Sonunda, Romalılar, Mithridates'e büyük bir darbe indirdiler. Kral, Boğaz yolu ile Karadeniz'e açıldı. Fakat, büyük bir fırtınaya tutuldu. Mecburen, Prusias pros Hypios kenarından akarak, Pontus Euxinos'a dökülen Hypios Nehrağzına sığındı.Bir korsan gemisi ile de Herakleia üzerinden ülkesine gitti. M.Ö 71/70 de, Romalılar, Bithynia'nın liman kenti Herakleia'yı da ele geçirdiler ve Paphlagonia sınırına dayandılar. Tarihçilere göre, Bithynlerin son kralı M.Ö. 74 de ölen IV. Nikomedes'dir. Vasiyeti ile Bithynia, resmen Roma eyaleti haline getirilmiĢtir. Kaynak: Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2

AKÇAKOCADA YAġIYAN BĠTĠNYA KRALLIĞINDA YAġIYAN KABĠLELER


1- BEBRĠS 2- BEBRĠK 3- BEBRON 4- BEBRĠKAS 5- BĠTĠNYEN 6- TĠNĠYEN 7MARYANDĠNĠ 8- MARĠYANDAN 9- MOĞDAN 10- KOKANES LERDĠR Kaynak; Bolu tarihi kıtabından

ROMALILAR M.Ö. 74 / M.S. 395Bithynhlerden sonra, yöre halkı bu defa Romalılara boyun eğdi. HelenleĢmenin yerini bu defa LâtinleĢme aldı. Nikomedia yanında, doğuda Bithynium da merkezi Ģehir haline geldi. LatinleĢmenin ilk etkisi Bithynium civarındaki Ģehirlerde de göze çarpmaktadır. Krateia/Crateia, Prusias pros Hypios/Prusias ad Hypium Herakleia da Herakleia gibi resmi yazıĢmalarda kullanıldı. M.Ö. 64 de Pompeius, Bithynia-Pontus Eyâletini düzenledi. Bithynia valisi de eskiden olduğu gibi Bithynium'da oturmaya baĢladı. Kitabeler ve paralardan anlaĢıldığına göre, Roma döneminde, Ġulius, Claudius, Dört Ġmparatorlar, Flavius, Traianus, Hadrianus, Antoninus Severus, Asker Ġmparatorlar, Birlikçiler, Doğu MonarĢizmi, Constantinus Magnus ve Valentinianus gibi sülaleler imparatorluğu yönettiler. Bithynium da bu imparatorların tebaası olarak yaĢamıĢlardır. C. Papirius Carbo, Domitianus, Hadrianus, Ġulia Domna, Caracalla, Macrinus, Elagabalus, Ġulia Paula, Severus Alexandres, Maximinus, Philip, Galianus gibi idarecilerin paralarına çok miktarda rastlanmakta olup, bunların bir kısmı hususi ellerde ve müzelerde korunmaktadır. Bunlara ait paralar, Bithynium, Prusias ad Hypium, Herakleia Pontica ve Crateia'da bulunmuĢtur. Roma'lıların, Prusias ad Hypium'da da yerleĢtikleri kitabelerden anlaĢılmaktadır. Zira, biri dıĢında bir çok kabile Roma kökenlidir. Bithynion hakkında ise aydınlatıcı bilgiler sınırlı kalmaktadır. Roma'lı memurlar, valiler ve din adamları muhtemelen Ģimdiki Hisar'da ikamet etmekte ve eyaleti idare etmekteydiler. Bolu'nun da içinde bulunduğu Bithynia hakkında, M.Ö. 64 ile M.S. 21'de yaĢamıĢ olan meĢhur coğrafyacı Strabon'un anlatımları, Roma'lıların ilk devresi için son derece önemlidir. Bithynia, Bithyn'ler, Herakleia Pontika, Mariandynler, Kimmerler, Paplagonia ve Paplagonlar, Prusa/Prusias Ģehirleri, Ġskit kökenli olması kuvvetle muhtemel Kaukonlar, Thyn'ler ve Thynia Adası yanında Bolu için de ilgi çekici ifadelere bu yazarda rastlanmaktadır. Strabon'a göre, Bithynia'nın iç kısımlarında, Tieion'un üst tarafında kurulmuĢ olup, sığırlar için en mükemmel otlak olan ve Salanites peynirinin yapıldığı Salona etrafındaki toprakları da içine alan Bithynion ve aynı zamanda Bithynia'nın merkezi olan (Bithynion) ve çok geniĢ ve verimli olduğu halde, yazın sağlık için hiç de iyolmayan bir ova tarafından çevrili bulunan Askania gölünün kenarında kurulmuĢ Nikeia da yer almaktadır.Bithynion, M.S I. yy. da, bir Roma Ģehri olarak karĢımıza çıkmaktadır. Batısında Kieros/Prusias ad Hypium, doğusunda ise Paphlagonia yolu üzerindeki Krateia yer almaktadır. Strabon'un Ģehir ve çevresi hakkında verdiği bilgiler içerik bakımından Ģimdi de özelliğini korumaktadır. Bithynia'da Sangarios ile Paphlogonia arasında gösterilen Mariandynler, Kaukon'ların da komĢusu idiler. Mariandynler, Bolu'nun Karadeniz sahilinde, Herakleia Pontika'da göze çarpıyorlardı. Herakleia Pontika'yı ilk kuranlar Mariandynlerdi. Kolonizasyon devrinde ise Miletoslular, destan kahramanı Herakles'in adına izafeten bu kaleyi-Ģehri daha da mükemmelleĢtirmiĢlerdir. Strabon'un da yazdığı gibi, Miletoslular, Mariandynlerdi toprağı ekip-biçmekle görevli Heliotes gibi kullanmak istediler. I. yy. da Bithynium ismi terk edildi. Ġmparator Claudius (41-54) adına yeni bir Ģehir inĢa edildi. Burası da kalıntılardan anlaĢıldığına göre, Bithynium harabesi üzerinde yükselmiĢti. Claudius, Tiberius Claudius Nero Germanicus adı ile tanınmakta idi. O, Nero ile Antonia'nın oğludur. Aynı zamanda, Tiberius'un yeğeni ve Augustus'un eĢi Livia Drusilla'nun torunuydu. Claudius, 43 yılında Anadolu'ya geldi. Bazı bölgeleri egemenliği altına aldı. Roma geleneklerine sıkı sıkıya


bağlılığı ile tanındı. Cloudiopolis Ģehri belki de onun emri ile tam bir Roma kenti özelliğine kavuĢmuĢtur. Almanya'da kurulan ve Bolu ile aynı adı taĢıyan Ģehir, Colonia Claudia Agrippinensis olup, Ģimdiki Köln ile aynı yerdir. Flaviuslar hanedanı sırasında, Bolu gibi Krateia da askeri nedenlerle, yenileĢtirildi. Bu sebeple kale ve Ģehre Flaviopolis denilmiĢtir. Ancak, sonraki belgelerden de anlaĢıldığına göre Flaviopolis ismi uzun ömürlü olmamıĢ, ahali tekrar Krateia'yı benimsemiĢtir. 98-117 tarihleri arasında saltanat süren Traianus, Bithynia'ya özel bir önem verdi. Plinius'u, legatus augusti unvanı ile Nikomedia‘da görevlendirdi. Bu yazar ile imparator arasında mektuplaĢmalar olmuĢtur. Sangarius'un batısındaki, Nikomedia/Ġzmit tarafındaki Sophon Gölü'nün deniz veya körfez ile birleĢtirilmesi konusu üzerinde durulmuĢ ama proje hayata geçirilmemiĢtir. Claudiopolis'in güneyinde Olympus Bithynicus Ala Dağ eteğindeki sıcak su banyoları da Plinius ile Traianus arasındaki bir mektuba konu olmuĢtur. Plinus, "Claudiopolis'de bir dağın eteğinde bir hamam yeri kazıyorlar. Bu iĢler hakkında ne yapayım? Bana önerilerde bulunabilecek bir mimar gönderebilir misiniz?" diye mektup yazdığında Traianus da Ģu cevabı göndermiĢti; "Siz yerinde bulunuyorsunuz. Kendiniz karar veriniz. Mimarlara gelince; Roma'da olan bizler onları Yunanistan'dan çağırıyoruz. Siz de o civarında bulunanlarından temin yoluna gidiniz."Roma Ġmparatoru Hadrianus'un da Bolu'ya özel ilgisi olmuĢtur. 117-138 de saltanat süren Hadrianus, Ģehirde büyük törenle karĢılanmıĢ, ikametinde ilgi gösterilmiĢ ve sonra uğurlanmıĢtır. ġimdi bazı Avrupa müzelerinde de değiĢik heykelleri olan Antinous ile tanıĢması da Roma dünyasında akislere sebep olmuĢtur. G. Blum, L. Dietrichson ve A. J. Gayet'nin araĢtırmalarına konu teĢkil eden Antinous, muhtemelen 110 da dünya gelmiĢti. Anavatanı Bithynion idi. Ġmparator tarafından himaye edilmiĢ, onunla Mısır ve daha bir çok yer gezilmiĢtir. 130 da Nil nehri kenarındaki Besa'da boğularak hayata veda etmiĢtir. Öldüğü yer yakınında Antinoupolis gibi muhteĢem bir Ģehir inĢa edilmiĢtir. Hadrianus'un Bithynia paraları üzerinde yapılan incelemede Antinous Tapınağı'nın Ģekline rastlanmıĢtır. Claudiopolis paralarında da Antinous'un profilden ĢekillendirilmiĢ portresine tesadüf edilmektedir. Burada görülen tapınağın cephesi sekiz sütunlu ve korint stilindedir. F.K. Dörner ve S. Eyice'nin de ifade ettiği gibi Roma devrinden kalma kitabe, bina parçaları ve heykeller Ģehrin tarihini aydınlatmaya yardımcı olmaktadır Örneklerini Bolu veya Ġstanbul'daki Arkeoloji Müzesinde görebilmek mümkündür. Fransız arkeologlarından G. Perrot, Bithynia'yı gezdiğinde, Prusias ad Hypium'da ilgi çekici bir kitabeye rastlanmıĢtır. Augusta, Tebai, Germanicus Sabien, Dionysios, Tiberius, Prusias, Megare, Ġulia, Hadrianus ve Antoninus gibi kabileler kitabede belirtilmektedir.Buradaki Prusias kabilesi haricindeki diğer bütün ahali yukarıda temas edildiği gibi Roma kökenlidir. Değerli araĢtırmacı Prof. Dr. S. Eyice de, Ġlkçağ Bolu'sunu anlatırken, özetle önemli haberler vermekte ve Ģunları yazmaktadır: "Bugün Ģehrin ortasında yükselen büyük tepe ise herhalde ilk yerleĢmenin izlerini taĢıyan yer olmalıdır. Bunun üstü, insan eli ile düzleĢtirilmiĢ olup, burasının bir höyük olduğuna da pek Ģüphe edilmez." Mortdman, 1854 de Bolu'ya geldiğinde bu tepe etrafında iri taĢlardan yapılmıĢ bir duvar ile tepenin üstünde ve tam ortada büyük ve uzun bir yapının temellerini görmüĢtür. O sırada bu kalıntı taĢ ocağı olarak kullanılmaktadır. Bolu'da her tarafta eski pek çok iĢlenmiĢ mimari parçalar görülür. Nitekim Vilayet Konağı'nın giriĢindeki sütunların baĢlıkları bile eski harabelerden devĢirilmiĢ parçalardır... Bolu'da ilkçağ nekropolünden bazı izler bulunmuĢtur. Fakat değerli ve önemli buluntular veren mezar odası Bolu'nun uzağında Hıdırlar yakınında meydana çıkarılmıĢtır. Ġstanbul-Ankara yolunun yapımı sırasında Bolu tepesinin yamacında bazı mimari parçaların Bithynium-Claudiopolis Ģehrinin tiyatrosunun kalıntıları olabileceği ileri sürülmüĢtür." Konuralp'in koruyucusu tanrıça Tyche'yi tasvir eden M.S. 2. yy.a ait 2.60 m. boyundaki heykel olup, 1931'de bulunmuĢtur. ġimdi Ġstanbul Arkeoloji Müzesindedir. Eser, güzel bir Roma devri kopyası olarak kabul edilmektedir... Nitekim Bolu'nun 20 km. güneydoğusunda BünüĢ köyünde, tam tepede Roma devrine ait döĢeme mozaikleri bulunmuĢtur. Roma Devrine ait bir heykel de, Konuralp'de,


yakın zamanda tesadüfen ele geçirilmiĢtir. AğırbaĢlılığı ile Ģöhret kazanmıĢ olan Gallia menĢeli Antoninus Pius (138-161)'un mermer büstünün bir örneği halen British Museum'dadır. Claudiopolis, Dörtlü Ġdare zamanında da önemi korudu. Nicomedia'nın doğu baĢkenti olarak seçilmesi de bunda önemli rol oynamıĢtır. Diocletianus zamanında hrıstiyanlık Bithynia'da kalıcı bir suretle yayılmaya baĢlamıĢ ve o da bu din taraftarlarına eziyette bulunmuĢtur. Buna rağmen paganizm hrıstiyanlık karĢısında tutunamamıĢ, kısa zamanda Bithynia'nın bir çok yeri kiliselerle dolup taĢmıĢtır. Claudiopolis, Heracleia ve Prusias ad Hypium gibi merkezlerde de büyük kiliseler yapılmıĢ ise de çeĢitli nedenlerle zamanımıza kadar gelememiĢtir. Ancak, III. yy sonrası haçlı mezar taĢları da mevcut olup, müzelerde korunmaktadır. Iulianus ve Jovianus devirleri de Ġranlılarla harplerle geçti. Nicomedia'ya dönmekte olan imparator Jovianus, 16 ġubat 364 de, Bolu yakınlarında ve güneyindeki Dadastana'da öldü. Bir rivayete göre soba dumanından zehirlendi. I. Theodosius zamanında Roma Ġmparatorluğu ikiye ayrıldı. Merkezi Roma olan Batı Roma; yine merkezi Bolu'nun batısındaki Nicomedia olan Doğu Roma Ġmparatorluğu. Böylece, 395 den sonra Bolu içinyenidönem baĢlamaktadır Kaynak: Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2

BĠZANSLILAR Doğu Roma ve ondan sonra uzun zaman imparatorluk hayatını sürdüren Bizanslıların Caudiopolis/ Klaudiopolis hakimiyeti de genelde sükûnet içinde geçmiĢtir. On asırlık sürede Klaudiopolis ve çevresi Herakleios, Suriye Amorion, Makedonya, Dukas Kommenos Laskaris ve Palaiologos gibi Hanedanlara bağlı kalmıĢtır. Iustinianus'un saltanatı esnasında, Adapazarı yakınlarındaki Sangarios Nehri üzerine meĢhur Pontogephyra inĢa edilmiĢ ve yolcuların Bithynianın doğusuna, Paphlagonia'ya, Galatia'ya sağlıklı gidip-gelmeleri sağlanmıĢtır. Honorius Eyaletinin gözde Ģehirlerinden olan Klaudiopolis'in hrıstiyanlık bakımından da ön plana çıktığı gözlenmektedir. Kalikrates, Gerantius, Kalogeros, gibi metropolitler dini hayatın kopmaz parçaları olarak Ģöhret kazanmıĢlardır. Iustinianus'dan sonraki hanedanlar, ülkeyi eskiden olduğu gibi thema denilen askeri valilerle yönettiler. Opsikion, Optimatum, Bukellarion gibi isimler altında göze çarpan themaların idare yeri Klaudiopolis idi. Strabon'un tasvirine uygun olarak, yöre yine tarım memleketi olarak göze çarpmakta, yeĢil düzlüklerinde bol miktarda hayvan yetiĢtirilmekte idi. Bunlar ulaĢım ve yiyecek maddesi olarak büyük boĢluğu doldurmaktaydılar. Ayrıca her türlü ağaç cinsinin bulunması, Bizans sosyal hayatındada rol oynamıĢ ki Osmanlılar zamanında da aynı aktivite devam ettirilmiĢtir. Makedonia sülalesi devrinde, bazı ekonomik ve askeri krizler, Bithynia'yı, dolayısıyla Kaudiopolis'i de etkiledi. Ġmparatorluk, Balkanlardan ve Doğu Anadolu'dan Türklerin baskısına maruz kaldı. I071 Malagirt Meydan SavaĢı sonunda, Anadolu Türklerin eline geçti. Ġznik merkez olmak üzere Selçuklu Devleti kuruldu. Bunu Haçlıların fırtınası takip etti. 1177'de, Bolu Selçuklularca kuĢatıldı. Myriokephalon'da bir yıl önce büyük bir bozguna uğramıĢ olan Manuel Komnenos, eğer Bolu'daki kuĢatmayı kaldırabilirse, yitirilen itibarını yeniden kazanmıĢ olabilecekti.Bizans tarihçisi Niketas Khoniates, Türklerin Bithynia'daki ilk ciddi baskısını anlatırken Ģunları yazmaktadır: "Çok geçmeden Türkler, Roma Ġmparatoru Claudius'a nisbetle adlandırılmıĢ Klaudiopolis Ģehri çevresinde ordugâh kurdular. Önce Bizans garnizonunun Ģehir dıĢına bir adım bile atmasını önlediler. Sonra da tam anlamı ile bir kuĢatmaya geçtiler. Bu sebeple Ģehirleri içinde kuĢatılmıĢ olanlar imparatoru, bu kuĢatmayı kaldırtacak bir kuvvet gelmediği takdirde Ģehri Türklere teslim etmekle tehdit ettiler. Çünkü, ne devamlı bir açlığa tahammülleri vardı, ne de, düĢmanları kovalayacak güce sahiptiler. ġu hâlde Manuel Komnenos, iĢ iĢten geçinceye kadar beklemedi. Haberi aldığı günün ertesinde hareket ederek elinden gelen sür'atle Nikomedia üzerinden Klaudiopolis'e yürüdü. Yanına ne


çadır, ne yatak, ne Ģilte ve ne de herhangi bir imparatorun yanında bulunması ve onun dinlenmesini mümkün kılmak için gerekli bir Ģey almıĢtı. Yanında sadece atının eyer takımı ve zırhı vardı. Hergün büyük mesafe alıyordu. Çünkü kuĢatıcılardan daha önce davranmak ve kuĢatılanların baĢına her hangi birĢey gelmeden oraya ulaĢmak hususunda öyle büyük bir arzu ve ihtiras vardı ki sözcükle tarif olunamaz. Geceleri uyumuyor, çıra ıĢıkları altında Bithynia'yı aĢıyordu. Bu yöre, her tarafta uçurumlarla doludur. Sık ormanları yüzünden bir çok yerinde geçiĢe izin vermez. Eğer Manuel Komnenos bir az dinlenmek zorunda kalırsa toprak onun iskemlesiydi. Kuru otlar ona halı görevi yapmak zorunda idi. Arada yağmur yağdığında ve dinlenme yeri bataklık bir vadide ise, o zaman imparator, yukarıdan yağmur, aĢağıdan rutubet sebebi ile uykusundan oluyordu.Ama, iĢte asıl bu anlarda, Manuel Komnenos, taç ve purpur içinde altın iĢlemeli eğeri ile atına bindiği zamandan çok daha fazla seviliyor ve kendisine karĢı çok büyük bir hayranlık duyuluyordu. Ġmparator, hedefine yaklaĢtığında, Klaudiopolis etrafında bulunan Selçuklular bundan haberdar olup, derhal kaçmaya baĢladılar. Birliklerin alâmetlerini tanımıĢlar ve silahların parıltısını görmüĢlerdi. Ġmparator onları, elinden geldiği kadar uzaklara kovaladı. Türklerin büyüklüğü karĢısında bezginlik içine düĢmüĢ olan Klaudiopolis, Bizanslılar için imparatorun geliĢi zorunlu kürek çekmekten harap olmuĢ gemiciler için uygun bir rüzgarın esmeye baĢlaması, kıĢın verdiği zahmet ve hüzünden sonra gelen ilkbahar ve güç ve elemli bir baĢlangıçtan sonra iĢlerin düzelmesi gibi büyük sevinçle karĢılanan bir olaydı ". Niketas Khoniates'in bu kaydı dıĢında, Selçuklular devri için Bolu'ya dair herhangi bir haber göze çarpmamaktadır. Ama Selçuklular, Paphlagonia'nın batısında, kuzeybatısında, sürekli hareket halinde idiler. Bizans daha sonra Paphlagonia'yı, Amastris ve Herakleia hariç olmak üzere, ebediyen kaybetti. Kastamonu, Çankırı ve Ankara'da Konya Selçukluları egemen hale geçtiler. Kılıç Arslan ölmeden önce, töre gereği devleti oğulları arasında paylaĢtırırken, Ankara'yı oğlu Muhyiddin Mesud'a bıraktı. Bundan sonra, Kuzeybatı Anadolu'daki fetihleri bu Selçuklu Ģehzadesi devam ettirecektir. Dadybra sınır kalesinin düĢürülmesinden sonra Bolu ve Herakleia yolu da açılmıĢ ve bu yerler Bizans'ın doğu sınırı haline gelmiĢtir. 1204'de, Ġstanbul Latinlerin eline geçti. Bazı ileri gelenler Nikeia'ya sığındılar. Laskarisler böylece Bizans Ġmparatorluğunu burada devam ettirdiler. Ayrıca merkezi Trabzon olan Komnenoslar ile Laskarisler arasında nüfuz mücadelesi de baĢladı. Sakarya nehrinin doğusundaki askeri harekat, Prusias yolu ile deniz kenarındaki Herakleia'ya kadar uzadı. Palailogoslar zamanı da Klaudiopolis için Türk baskılarının hızlandığı devre oldu. Herakleialı tarihçi ve yazar Nikephoros Gregoras ve Pachimeres, Moğolların etkili olduğu yıllarda, Türklerin de tehlikeye düĢtüğüne dikkati çekmektedirler. Nitekim, Paphlagonia'dan akıp gelen Türkmenler, Bizans sınırlarını hemen her noktada delmiĢler yeni hayat sahalarını meydana getirmiĢlerdir. Tekfur adı verilen kale yöneticilerinin de durumu bu Ģekilde güçleĢmiĢtir. Askeri ve kendi mali ihtiyaçlarını temin için ağır vergiler koymuĢlar bu hareketler de ahaliyi oldukça güç duruma sokmuĢtur. XIV.yy baĢlarından XV.yy.a kadar Bolu bölgesinde TürkleĢme hareketleri baĢladı. Bizans ilk önce Sakarya Nehri kenarındaki Geyve'yi kaybetti. Bu fetihler zinciri, Türk hanedanlarınca devam ettirildi ve görüleceği gibi.Amasra'nın fethi ile noktalanmıĢtır.yeni bir dönem baĢlamaktadır. Kaynak: Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2

KLAUDIOPOLIS XIV.yy baĢlarında, Bolu'yu da içine alan kuzeybatı Anadolu'nun görünüĢü Ģöyledir. Merkezi Kastamonu olan Candaroğulları, Ankara'da Ahiler, Söğüt ve civârında Kayılar, Sakarya'nın doğusu ve batısında, sahillerde Bizanslılar veya Palaiologoslar. Ancak, Göynük, Gerede ve Bolu'da da tampon küçük beylikler de mevcuttur. Ertuğrul Gazi ile birlikte Söğüt taraflarına


göç eden Samsa ÇavuĢ Kabilesi de sonunda Sakarya nehrinin kuzey tarafına geçerek, ormanlık, çam ağaçları ile süslü yaylalara yerleĢmiĢ haldedir. Kayılar, Oğuz Kabilelerinden olup, Cengiz istilası ile Anadolu'ya göç etmiĢ, Sürmeli, Pasin, Erzurum ve Erzincan taraflarında dolaĢmıĢlardı. Ertuğrul Gâzi, tarihi bir karar vererek, Anadolu'ya gitti. Selçuklu Sultanının izni ile gaza ucu olan Bithynia sınırlarına yerleĢti. Bizans tarihçileri Sakarya ile Paphlagonia arasında Amurios Oğullarından bahsetmektedirler. Ancak bunların kimlikleri kesin olarak aydınlatılmıĢ değildir. Mudurnu Dağlarında iĢaret edildiği gibi Samsa ÇavuĢ ve kardeĢi SülemiĢ vardı. AĢıkpaĢazade ve Mehmed NeĢri Efendi, ondan kısaca bahsederler ve Osman Gazi'nin çağdaĢı olduğunu vurgulamaktadırlar. Samsa veya Samsama Türk-Ġslâm dünyasında kullanılan önemli isimlerden, unvanlardandır. SülemiĢ isimli kardeĢi de kendisine yardımcı olmuĢ, Osmanlı Beyliği ile ilk temaslarda rol oynamıĢtır. Bunların Ġlhanlılarla teması olduğu da ileri sürülmektedir. El-Ömeri ve Ġbn Battuta'nın kaydettiği Göynük, Gerede veBolu Ahileri hakkında bilgiler de azdır.ġihâp ed-Din el-Ömerî, Anadolu Beylikleri hakkında Ġbn Battûta gibi, önemli bilgiler vermektedir. Mesâlik el-Ebsar fî Memâlik elEmsâr'ında, Göynük, Gerede ve Bolu hakkında yazdıkları da Anadolu'lu Sabar Hasr (?) kasabası ahalisinden ġeyh Haydar Uryan'ın Ġfadelerine dayanmaktadır: "Haydar el-uryan'ın haber verdiğine göre; Anadolu'da Cengiz Han'a ait olan ülkelerden baĢka sadece Türk elleri altında mevcut ülke ve memleket sayısı onbirdir. Bu sıralamada 8. olan Gerede memleketidir ki, ġâhin Ġlidir. Askeri beĢbin atlı kadardır. Göynük Hisar memleketidir ki, Emir Umur Ġlidir. Askeri üçbin kadardır... Gelelim Cengiz Han ailesine ait yerlere; .... Bolu Sultanının ilidir. Burada uygur Ģehirler yoktur. Köylerden meydana gelen, çayır ve otlaklarla uzayıp giden bir çayırlıktan ibârettir. Burası Germiyan ülkesi ile Süleyman PaĢa Ġli'nin arasında, yani Germiyan'ın doğusunda Süleyman PaĢa'nın batısındadır. XIV. yy.ın ilk yarısında, 1333 yılında Tancalı Arap Gezgini Ġbn Battuta, Orhan Gazi ve Candaroğlu I. Süleyman PaĢa zamanında Göynük, Mudurnu, Bolu, Gerede'den geçti. Bu kasabalar hakkında önemli bilgiler veren Ġbn Battûta, Göynük'ün Orhan Gaziye bağlı olduğunu, safran üretiminin yapıldığını yazmaktadır. KıĢ aylarında karlı bir zamanda Mudurnu'ya seyahat etmiĢ, Cuma namazı sırasında kasabaya varabilmiĢtir. Mudurnu, Bolu'ya bağlı ve o günün Ģartlarına göre de Kastamonu'ya on günlük uzaklıktadır. Bolu'ya yolculuk ederken, Büyük Su'dan geçmiĢtir. Gezgin'in Bolu'ya ait yazdıkları Ģöyledir: "Bolu Ģehrinde, Ahîlerden birinin tekkesine indik. Buradaki adetlere göre, tekkenin bir bölümündeki ocaklar, kıĢ müddetince aralıksız yakılmaktadır. Dergâhın her bölümünde ayrı ayrı ocaklar da vardır. Ocağın bacası mevcut olup, duman oradan çıkmaktadır. Odaları gayet güzel Ģekilde ısıtır. Buna çoğul Ģekli ile Bahari derler. Tekili Buhayrî'dir. Burada, Ġbn Cuzey Buhayrî'yi hatırladım. Ona ait bir de beyit aklımdan geçti. "Buhayri'den ayrıldığımızdan beri dağın üzerini toz kapladı. Onun geceleri alev saçmasını dilersen, katırların, yük yük odunlarla gelmesi gerekir. Tekkeye girdiğimizde, bütün ocakları yanar hâlde bulduk. Üstümüzdekileri çıkarttık. Sadece tek kat giyimle kaldık. Öylece ateĢin karĢısına geçerek ısındık. Ahi, hemen çeĢitli yemek ve meyveler getirdi. Allah, kerem sahibi ve cömert olan, yabancılara gariplere büyük Ģefkat ve sevgi gösteren, gelene geçene yardımlarını esirgemeyen bunları en güzel Ģekilde, sonsuz bir sevgi ile karĢılayan bu derviĢleri hayırlarla mükâfatlandırsın... O geceyi çok güzel bir Ģekilde, müsterih olarak geçirdik." Ġbn Battûta, Bolu'da fazla kalmadı. Ertesi günü, yine soğuk bir havada yola koyuldu. Gerede-i Bolu yâni Bolu'daki Gerede'ye hareket etti. Bu söyleniĢ devrin doğulu kaynaklarına uygunluk arzetmektedir. Ġlhanlıların mali defterlerinde Gerede'den Gerede-Bolu diye bahsedilmektedir. Ġbn Battûta, Gerede için Ģunları yazmaktadır: "GeredeBolu'ya vardık. Burası bir ovada kurulmuĢ, güzel ve büyük bir kasabadır. ÇarĢısı ve caddeleri geniĢtir. Dünya'nın soğuk yerlerindendir. Ayrı mahallelere bölünmüĢ olup, her mahalle kendi aralarında yaĢamaktadır. Kasabanın hakimi ġah Bey'dir Orta derece sultanlar arasındadır. Bedeni, boyu, bosu, huyu itibari ile yakıĢıklı, güzel bir adamsa da yeteri kadar eli açık değildir. Namazı burada kıldık. Sonra, zâviyeye misafir edildik. Orada, Hatib el-Fatih ġems


ed-Din eĢ-ġami ile tanıĢtık. Adı geçen; yıllardan beri burada yaĢıyormuĢ. Çoluk-çocuğa karıĢmıĢ ve kasabanın hâkimi olan ġah bey'in hem kâtibi ve hem de hocası olarak sözünü geçirecek kadar nüfuz sağlamıĢtı.Bir gün, yanımıza geldi. Gerede Hakiminin bizi ziyaret edeceğini haber verdi. Kendisine bu buluĢmayı temin ettiği için teĢekkür ettim. ġâh Bey, bizim yanımıza geldi. Kapıda karĢılayarak, selâmladım. Bizimle birlikte oturdu ve bana sağlığımı, gezinin nedenini, Ģimdiye kadar hangi hakimlerle görüĢebildiğimi öğrenmek istedi. Ben de baĢımdan geçenleri bir bir anlattım. Bir saat kadar süren görüĢmeden sonra yanımızdan ayrıldı. Bizim için tam hazırlanmıĢ bir binek atı ile bir kat elbise gönderdi." Ġbn Battûta, Gerede'den sonra Kastamonu yolu üzerindeki Safranbolu'ya hareket etti. Burası Candaroğlu sultan el-Mükerrem Süleyman PaĢa oğlu Ali Bey'in yönetiminde idi. Son devir Bizans tarihçileri, Ġslam kaynaklarından aynı Ģekilde, Kuxim Paxis'den de bahsetmektedirler. Bu Ģahıs, Nogaylardandı. Bağlı olduğu Han'ın ölümü üzerine Dobruca'dan ayrılmıĢ, çoluk-çocuk ve adamları ile yelkenli ile Trabzon'a hareket etmiĢti. Niyeti Tebriz'deki Ġlhan'a sığınmak ve maiyetinde yer almaktı. Ancak, Karadeniz'in meĢhur fırtınalarından birine tutularak, Herakleia iskelesine sığındı. Buranın tekfuru, durumu Ġstanbul'a, Ġmparatora bildirdi. Kuxim Paxis, hrıstiyan olmak ve Bizans ordusunda çalıĢmak kaydı ile ülke topraklarına kabul edildi. Bir müddet sonra da Ġstanbul'a gitti. Saray ile tanıĢtı. Kızı kendisi gibi aynı milletten olan Solyman Paxis ile evlendirildi. Damad, Bithynia'nın merkezi Nikomedia'da (Ġzmit) oturdu. Sangarios boylarından gelecek tehlikelere karĢı tedbirler aldı. Paphlagonia'nın hakimi ise Candaroğulları idi. Onlardan önce de yöreye Çobanoğulları hakimdi. Hüsâm ed-din Çoban, Alp Yürek Muzaffer ed-Dîn Yavlak (Yölük) Arslan devirleri kaynakların yetersizliği nedeni ile karanlık kalmaktadır. Pachymeres'in bahsettiği Nâsır edDîn'in Mahmut olduğu bilinmektedir. Bu Ģahıs son Çobanlı beyidir. Candaroğulları ise XIII. yy sonlarında tarih sahnesine çıkmaktadır. Kurucuları ġems ed-Dîn Yaman Candar'dır. Y. Yücel, bu sebeple ondan bahsederken, "...Bu emir hakkında P. Wittek, Pachymeres'de beyliklerin sayılması sırasında geçen Amiramini, Emîr Yaman'la izâh edilebilir ki, bu da Candaroğulları Beyliğinin kurucusu ġemseddin Yaman Candar'dır" demektedir. Candaroğullarının, bu tarihdeki batı sınırı Safranbolu/Taraklıborlu'da idi. XIV. yy baĢlarındaki duruma göre Bolu, üç taraftan Türk Beylikleri ile çevrili idi. Denizde ise Ceneviz hakimiyeti sürüyordu. Daphnusia, Diospolis, Herakleia Pontika Kaynak:Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2

ESKĠ COĞRAFYA'DA BOLU Bolu, tarihinin her devresinde ilgi çeken yörelerden olmuĢtur. Thrak asıllı kabile, Güney armara'da ve Bolu bölgesinde yayılmıĢtır. Thynler, Mariandyenler ve Kaukonlar birlikte yaĢamıĢlar, zamanla, Bithyn adı altında göze çarpmıĢlardır. Romalıları, Doğu Roma ve Bizans takip etmiĢtir. Bithynia, doğuda Paphlagonia, güneyde Phyrygia sonra Galatia,kuzeyde Pontus Euxinos ile çevrili idi. Batıda ise Propontis denilen Marmara Denizi ile Bosphorus yani Ġstanbul Boğazı yer almakta idi. Bithynia, sık el değiĢtirmesine rağmen, coğrafi ve askeri bakımdan aynı adı korumuĢtur. Honorias, Optimatum ve Bukellerion da thema yani askeri yönetim olarak karĢımıza çıkmaktadır. Askeri valiler genelde, Nikomedia veya Bitthynion/ Klaudiopolis'de oturmuĢlardır. Bithynia'nın tabii sınırları içinde kalan akarsular: Sangarios, Billieus,Hypios ve Gallaus'dur. Sangarios, Bolu'yu batıdan ve hem de güneyden sınırlamaktadır. Kaynağı Sivrihisar yakınlarındaki Sangia köyü idi. Billieus/Filyos , Bolu yakınından geçen yörenin en önemli akarsuyudur. Büyüksu ve gelen diğer kolları aldıktan sonra , Herakleia Pontika ile Tieion arasında, Tieion'a daha yakın yerde Pontus Euxinos'a dökülmektedir. Hypios veya Hypius denilen bugünkü Melen Çayı da kaynaklarını, Bolu'nun kuzeyindeki dağlardan almakta, geniĢ bir yay çizerek, Daphnusius Gölü'nü terk ile kuzeye yönelmektedir. Dia ile Daphnusia Adası arasında, Sangarios'un doğusunda denizle


birleĢmektedir. Bu akarsular bol sulu olup, düzenli akıĢlarını hemen her mevsim yağmakta olan yağmura borçludur. Astakosx/Nikomedia Körfezinden doğuya doğru uzanan dağlar, Bithynia Olympusları olarak bilinmektedir. Bithynia'yı boydan boya katetmekte ve Paphlagonia'da Olygasus Sıradağları ile birleĢmektedir. Bu dağlar arasında oldukça verimli vadiler ve ovalar bulunmaktadır. Nikomedia, Sophon, Tarsia, Lateas, Hypios, Salone ve Krateia Ovaları örnek verilebilir. Bol yağıĢlar nedeni ile ovalar, yemyeĢil görünüm kazanmıĢtır. Akarsu ağıda Tarsia, Hypios ve hatta Salone Ovasında bataklıklara sebebiyet vermiĢtir. Pontus Euxinos ile Sangarios arasındaki kuzey güney kesitinde, deniz, orman ve bozkır bulunmaktadır. Nikomedia ile Paphlogoni arasında ise gittikçe yükselen ovalar bir birini takip etmektedir. Krateia'da ise orman örtüsü azalmaktadır. Bithynia'nın ilk ve orta çağdaki meĢhur yerleĢme yerleri Nikomedia, Sophon, Tarsia, Demetrium, Lateas Prusias, Bithynion, Krateia, Koinon, Gallikanon, Dablis, Kabaia, Modrene sahilde ise Thynia, Dia ve Herakleia Pontika'dır. ġimdiki Bolu, Bithynion Harabeleri üzerinde yükselmektedir. Hz. Ġsa'nın doğumundan evvel, Bithyn'ler tarafından kurulmuĢtur. O yüzden Bithynion adını almıĢtır. Hayvancılığı meĢhur olup, Salone Ovasında yapılan peynirleri ile Ģöhret kazanmıĢtır. Bithynion Kalesinin izleri bugün mevcut değildir. Romalıların gözderinden Antinous, Bithynionlu olduğu için, bu Bithynia Ģehrinden haberdar olabilmekteyiz. HellenleĢmenin sona ermesi ve latinleĢmenin iyice hissedilmeye baĢlaması üzerine, Bithynion eski karakterini kaybetti. Sık meydana gelen depremler sebebi ile Roma yöneticileri, burasını yeniden imar ettiler. O nedenle, Roma kaynaklarında Bithynion yerine Claudiupolis ismi benimsenmiĢtir. Ġmparator Claudius adına Claudius Ģehri denilmiĢtir. Claudius Latin, polis (Ģehir) ise Grek kökenli kelimelerdir. Bizanslıların yönetiminde ise Claudius/Klaudiupolis kullanılmaya devam edilmiĢtir. Gerek tarih coğrafya ve gerekse kitabelerde aynı adlara rastlanmaktadır. Ġlk Selçuklu akınlarında bile aynı isim kullanılmaya devam edilmekte idi. Fakat XIII. ve XIV. yy baĢlarında Bizanslıların Klaudiopolisi, artık yerini yeni bir isme bırakacaktır. O da, Bolı/Bolu'dur. Bazı batılı seyyahların ve tercüme eserlerin etkisinde kalınarak grekçe polis: Ģehir ile ilgili olduğu ileri sürülmüĢse de doğru değildir. Bor, eski Türkçede kullanılmaktadır. Kıpçak kabilelerinden biri Ulu-Kiçi Borlı diye anılmaktadır. Zağfiran/Safran - Borlı ve Taraklı - Borlı, yanında Klaudiopolis yerine sadece Borlı/Bolu da kullanılmıĢtır. Ġlhaniler devrinde daha çok "Bol" kökünden yapılan isimlere tesadüf etmekteyiz. Devlet idaresinde rol oynamıĢ üç Bol-ı-gan Hatun'dan haberdarız. Pontus Euxisons sahilindeki Thyhia, Ģimdiki Kefken Adasıdır. Bir ara, Daphnusia adası diye de tanınmıĢtır. Ġspanyol Seyyahı Ruj Gonzales de Clavijo da sonuncu ismi zikretmektedir. Roma ve Bizans devresinde, küçük bir yerleĢim yeri olarak karĢımıza çıkan Dia/Diospolis, XIV. yy.da, Bolu bölgesinden taĢarak sahillere kadar yayılan, Eleaus Çayı kıyısında, bazen güneydeki tepelere yerleĢen Kerameddinlilerin iskân sahasıdır. Denizden görünüĢü beyaz olduğu için de buraya AkçaĢar/AkçaĢehir denilmiĢtir. Cumhuriyet döneminde, Dahiliye Vekaletinin kararı ile yöre, fatihi Akçakoca'dan dolayı Ģehir kaldırılmıĢ ve "Koca" ilave edilmiĢtir (1934). Böylece Akçakoca ortaya çıkmıĢtır. Pontus Euxinos/Karadeniz, doğuda dik bir arazi yapısı ile kuzeye doğru yönelir. ĠĢte, tam köĢede yine bir çay kenarında "Alap" kabilesinin iskâna açtığı Alaplı kasabası da tarihi yörelerdendir. Arazi yukarıda tabii bir liman meydana getirir. Bu burun iyice denize doğru girer. Mariandynlerin ilk yerleĢtikleri, belki de iskâna açtıkları Herakleia, adını destan kahramanı meĢhur Hercules/Herakles'den almaktadır. Miletos kolonisi olarak sakin bir koyda kurulan Herakleia, diğerlerinden ayırt edilmek için her zaman Pontike sıfatı ile kullanılmıĢtır. Böylece, Hellenistik zamanlardan Türklerin geliĢine kadar Herakleia Pontika kendi kabı içinde kalmamıĢ, kolonizasyon rüzgarına uyarak, Karadeniz'in Ģimdiki Kırım sahillerinde kendisine ekonomik güç sağlayacak "polisler" (Ģehirler) kurmuĢlardır. XIV. yy.da, Herakleia'dan bozulma Erakle / Erekli - Ereğli kelimesi ortaya çıkmıĢtır. Osmanlılar döneminde, Mudurnu, Gerede ve Bolu'nun iskelesi durumundaki yerlerden biri de Bender-Ereğli idi. XIX. yy.da ise yine diğer Ereğlilerden ayırmak için de


Bahr-ı Siyâh (Karadeniz) Ereğlisi mülki bölünüĢte göze çarpmaktadır. 1921 yılına kadar Bolu Sancağındaki Ereğli, BMM'nin aldığı bir karar ile Zonguldak Vilayetine/Ġline bağlanmıĢtır. Eski coğrafyacılara göre, Bithynia'nın baĢkenti körfez sonundaki Nikomedia idi. Bithynia Kralı Nikomedes tarafından baĢkent olabilecek bir Ģekilde inĢâ ettirilmiĢtir. Burası ile Klaudiopolis arasındaki yerler Sophon (Sapanca), Regio Tarsia, Lateas, Demetrium ve Prusias'dır. Sonuncusu Hypios Çayı (Melen) kenarında kurulmuĢtur. Hypia ve bir ara Kieros diye isimlendirilmiĢtir. Fakat, Herakleia'ya doğru arazisini yeniden geniĢleten Bithynia Kralı Prusias, Bithynion gibi Bithyn karakteri taĢıyan yeni Ģehre Prusias adını verdi. Bithynia''ın baĢka iki Prusias Ģehri mevcuttu. Bunlar Olympos eteğindeki Prusias (Bursa) ve diğeri de Gemlik Körfezindeki Prusias pros Mare idi. Her ikisinden ayırt etmek için de Hypios kenarındaki Ģehre, bu çaya nisbetle Prusias pros Hypios denilmiĢtir. Anlamı, Hypios Prusias'ıdır. Üzerindeki kültürleri en iyi Ģekilde taĢıyabilmiĢ olan Prusias, Klaudiopolis'in en gözde Ģehirlerindendi.XIV. yy.a kadar Prusias'i muhafaza edebilmiĢtir. Osman Gâzi'nin arkadaĢlarından Konur Alp tarafından Türk hakimiyetine sokulmuĢtur. Bu yüzden Prusias adı unutulmuĢ, Eski Bağ olarak tarihi seyrini devam ettirmiĢtir. Ahâli arasında Eski Bağ, "ğ" kelime sonunda kullanılmadığı için, Eskiba / Üskübü ortaya çıkmıĢtır. Üsküdar ile Kayseri'deki, Erzincan'daki benzer isimleri örnek verebiliriz. XIX. yy.da bu resmi isim kullanılırken, halk arasında zaman zaman "Kasaba" da Üskübü yerine söylenmiĢtir. XIV. yy.da, bir köy halinde olan Düzce, geçen zaman zarfında geliĢme kaydetmiĢ, 1871'de kaza yapılmıĢtır. Böylece Üskübü'nün yıldızı sönmeye baĢlamıĢtır. Osmanlı kaynaklarında Üskübü ve Düzce'yi içine alan yöreye Konur Alp Ġli deniliyordu. Fatihi Konur Alp'e izâfeten verilen isim zamanla Konrapa Ģekline dönüĢmüĢtür. Ancak, üskübü ve Konrapa da uzun ömürlü olamadı. Ada, Han Dağı (Hendek) gibi bir Pazar yeri olarak sivrilen Düz Bazar, Düzce Bazar kaza merkezi haline gelmiĢ, Rumeli, Balkanlar, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu ve hepsinden önemlisi Kafkasya'dan göç edenlerin sağladığı imkânlarla hızla büyümüĢtür. ĠĢte böylece Düzce Kazası, Ģimdiki Düzce Ġli olarak ĢekillenmiĢtir. Kuzeydoğusundaki Yığılca, batısındaki GümüĢâbâd, yörüklerin iskânına açılmıĢ Darı Yeri Vâdisi ve KaynaĢlı, Düzce'nin büyümesinde etkili unsurlardır. Ġmamlar/Gölyaka, Cumayeri/Cumaovası, Bey Köyü gibi merkezler de Düzce'yi büyük ilçeler arasına sokmuĢtur. Bolu'nun güney-batısındaki, eski Bihynia, Phrygia ve Galatia kavĢağındaki Koinon Gallikanon, Nikomedia-Ankyra (Ankara) yolu üzerinde bulunuyordu. Eski tarihi pek bilinmeyen yöre, Osmanlıların, belki de hrıstiyan Türklerin Bizans dünyasından ilk ayırdıkları kasabadır. Taraklı ile Mudurnu arasındaki yol XIV. XV. yy.da Bursa Ġpek Yolu diye nitelendirilmektedir. ĠĢte son derece önem kazanan bu ara yol, Ġbn Battûta'nın gezisi ile etraflıca tanıtılmıĢtır. Göynümek fiilinden türetilen isim, "yanık" manasına gelmektedir. Göynük-Bolu yolu üzerindeki Modrene, Gallus Çayı üzerinde göze çarpmaktadır. Orman ile bozkır arasında geçiĢ noktasıdır. Kelimenin menĢei karanlıktır. Muhtemelen Modrene'nin Türkçeye aktarılmıĢ halidir. Mutırnı, Muturnı, Mudurnu ilk defa Osmanlı akıncıları ve Ertuğrul'un kader dostu Samsa ÇavuĢ tarafından Türk idaresine kazandırılmıĢtır. Yıldırım zamanında cami ve hamam ile süslenmiĢtir. Bağdad Caddesi üzerinde oluĢundan dolayı da Kanûni'nin Sadrazamı Rüstem PaĢa kasaba yakınında büyük bir kervansaray yaptırmıĢsa da Ģimdi izi bile kalmamıĢtır. Bolu'nun doğu ve kuzey-doğusundaki önemli yerleĢme merkezleri Gökçesu, Mengen, Devrek, Çağa, Dörtdivan ve Gerede'dir. Gerede, Bithynia'nın Paphlagonia sınırındaki stratejik mevkiindedir. Aynı Ģekilde, burası ile Galatia da kontrol edilmektedir. Bithynialılar zamanında varlığı bilinmektedir. O zamanlar, Krateia ismini alan yöre bir ara paralarda da görüldüğü gibi Flaviopolis diye söylenmiĢtir. Selçuklu akınları ile TürkleĢmenin ilk görüldüğü bölge Krateia'dır Bu isim yeni fatihlerce ve ahalice Kerde / Gerede Ģekline sokulmuĢtur. Osmanlı- Çandaroğlu, sonra Ġsfendiyarlılar zamanında, sık sık mücadele sahası özelliğini taĢımıĢtır. Bir ara Gerede Sultanlığından bile bahsedilmiĢtir. El-Ömerî ve Ġbn Buttûta'da kısa fakat ilgi çekici bilgilere rastlanmaktadır. Gerede, her zaman Osmanlı kasabası olarak kalmıĢtır. Soğuk bir iklimde bulunmasına


rağmen, dericilikte, hayvancılıkta, Bolu'nun sanayi Ģehri özelliğini taĢımıĢtır. Kuzeydeki Mengen ormanlık bir alanda göze çarpmaktadır. Ġlhanlı devri kaynaklarına göre Mengen/Mangan, Men/Man kökünden türetilmiĢtir. Devrek de, Türkçe menĢelidir. Balıkesir yöresinde ve bazı Anadolu köylerindeki aĢiretler "Devrekli" diye tanınmaktadır. XIX. yy.da Bolu'ya bağlı gözüken Devrek, II. Abdülhâmid zamanında onun adıyla, Hamidiye diye söylenmiĢtir. Hamidiye, Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde, Ģirin ormanlı bir kasaba olarak anlatılmaktadır. Bolu ile Gerede arasında, göl kenarında kurulan Çağa, civarındaki Roma devri eserleri dikkate alınacak olunursa, hayli eski bir geçmiĢe sahiptir. Mengen yolu üzerindeki boğazı çevreleyen Çağa, tam Türk karakteri taĢımakta ve geçirdiği talihsiz yangın sebebi ile de köhneleĢmeye yüz tutmuĢtur. Sultan ReĢad adına teĢkil edilen yeni kasaba, ReĢadiye adını almıĢtır. Gölün güneyinde Ģimdiki yerinde Yeniçağa ise adını M. Kemal Atatürk'e borçludur. 1934'de, Dahiliye Vekaletinin kararı ile ReĢadiye yerine Yeniçağa ortaya çıkmıĢtır. Osmanlı kaynaklarına göre, Bolu'nun doğusundaki yerler Konur Alp, ġahin Bey, Hızır Bey ve Eflagan Bey tarafından Türk hakimiyetine sokulmuĢtur. Düzce'deki Konur Alp Ġli gibi buralarda da "Hızır Bey Ġli", "Eflagan Bey Ġli" deyimleri tarihteki yerini almıĢtır. Bolu'nun Osmanlılar zamanında kuzeydoğu sınırı Amasra'da noktalanıyordu. Bartın ve çevresindeki yerler "Divan" ismi ile bilinmekteydi. Evliya Çelebi ve Osmanlı belgelerindeki "divân"lar, onikiye kadar ulaĢmaktadır. Gerede'ye bağlı, Yeniçağı'nın hemen güneyindeki "Dört Divân"da, Türkmenlerin en yoğun bulunduğu alanlardı ki "Köroğlu" destanını da buraya taĢıyanların çocuklarıdır. Ġlkçağdan Osmanlılara kadar Ģehirlerin, önemli boğazların ve vadilerin, kasabaların korunması "kale"ler vasıtası ile sağlanıyordu. Bolu ve çevresinde de sık savunma kaleleri ağı göze çarpmaktadır. Düzce'dekiler; Üskübü, Üçköprü, Beyköyü, Kadife Kale diye tanınmaktadır. Göynük, Mudurnu, Taraklı kale harabeleri günümüze kadar gelebilmiĢtir. Bolu Ovasında iki önemli kale vardır. Ova ortasında bir tepeyi taçlandıran Bolu Kalesi, Ģimdi mevcut değildir. Bithynion ve Romalıların inĢa ettikleri Claudiopolis'in içinde kaldığı surlar, XVII. yy.da tamamen iĢlevini yitirmiĢti. XII. yy sonlarında ise, Türk baskılarına karĢı, aĢılmayan surlarının bulunduğu anlaĢılmaktadır. Hisar Tepesi, iç kalenin bir hatırası olarak halk arasında yaĢamaktadır. Kuzeydoğu tarafında bir de gölün yer aldığı bilinmekte olup günümüzde buraya Gölyüzü denilmektedir. George Perrot ve arkadaĢlarının tanıttığı Hala/Halı Hisarı, Çakmaklar köyü üzerinde, Bizans karakterini taĢımakta idi. Ancak, Halı Hisarı da, önemli ölçüde tahrip edilmiĢtir. Seben ile Kıbrıscık'da kale izlerine tesadüf edilmemiĢtir. Çağa'nın, XIV. yy.da kaleye sahip olduğu kayıtlardan anlaĢılmaktadır. Evliyâ Çelebi, göl yanında kaleden de bahsetmektedir. Gerede Kalesi Bolu'daki gibi yüksek bir tepede kurulmuĢtur. Taraklı Borlu, Bolu ve Ankara taraflarını iyi bir Ģekilde kontrol altında bulundurabiliyordu. Keçi Kalesi de denilen, Gerede kalesi iç kale vaziyetine düĢtüğü için,onarımsızlıktan harap olmuĢtur. Kaynak:Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2

OSMANLILAR DÖNEMĠ Selçuklular Moğol istilası karĢısında yenilince (1227-1330) göçebe Türkler Moğollara karĢı devamlı isyan etmeye baĢladılar ve beylikler kurmaya baĢladılar. Bolu‘da Bolu Beyliği, Söğütte Osman oğulları bulunuyordu. Osman Bey, Bizans hududunda üç tane uç beylik kurdu. Kara Denize doğru olan yerlere Konuralp‘i Ġzmit ve havalisine Akçakoca‘yı Ġznik‘e, Samsa ÇavuĢu uçbeyi seçti. Ancak Bitinye Bölgesinde bulunan Ģehirlerin alınması iĢi Orhan zamanında tamamlanabilmiĢtir. Orhan Bey tahta geçince Ġzmit havalisine, Konuralp‘i Gerede nahiyesi, AkbaĢ Mahmut’u


Karadeniz sahiline, Gazi Abdurramanı Yalova ve Gemlik bölgesinde görevlendirdi. Orhan Bey‘in Akçakoca Bölgesine geldiği ve Göçürler köyünde Baki Çelebi’de ve Kepenç Köyünde ÇavuĢoğlu‘nun evinde misafir kaldığı söylenir. (1323) Zaman içinde küçülen ve 17 hane kalan Göçürler Köyü bugünkü Ayazlı mahallesi civarında idi. 1891 yılında dağılmıĢtır.Akçakoca‘nın Osmanlılar tarafından zapt edildiğine dair bir belgeye rastlanmamıĢtır. Akçakoca Beyin Akçakoca‘yı zapt ettiğine dair bilgi yoktur. Bazı yazarlara göre, zaten Yörük olan Akçakoca yöresi kendiliğinden Osmanlılarla birleĢmiĢtir. Bu görüĢü destekleyen bazı kanıtlardan söz edelim 1. 1337/1923 tarihli Bolu Ġl Salnamesi s. 550‘de; ―Orhan Gazinin akıncılarından AkbaĢ Mahmut’un Amasya‘ya kadar uzanan Karadeniz kıyılarını zapt ettiği‖ yazılıdır. AkçaĢehir‘in zapt edildiğinden söz edilmemektedir. 2. Cevdet PaĢanın Kısas-ı Enbiyasında da ―Orhan Gazi‖den bahsederken Akçakoca‘yı Ġzmit havalisine, Konuralp‘i Gerede nahiyesine, AkbaĢ Mahmut‘u Karadeniz sahiline, Abdurrahman Gaziyi Yalova ve Gemlik havalisine izam eyledi‖, denilmektedir. Burada da Akça Ģehrin fethedildiğine dair bir ifade bulunmamaktadır. 3. Orhan Gazi‘nin Prusya‘yı (Üskübü) ele geçirmek üzere 40 atlı ile AkçaĢehir‘e geldiği, Aftunağzı (Çayağzı) köyünde konakladığı, hatta oradaki caminin Orhan Gazi‘nin buyruğu ile o zaman yapıldığı, AkçaĢehir’den Baki Çelebi ile ÇavuĢoğlu‘nu alıp Üskübü‘nün fethine gittiği, yararlıklarını gördüğü bu iki kiĢiye Üskübü‘den bol miktarda toprak verilerek ödüllendirildiği bugünde halk arasında söylenmektedir. Ayrıca, AkçaĢehir‘in güneyindeki dağlara Orhan Dağları, Yalı Mahallesindeki akan dereye Orhan Deresi denilmektedir. Aynı derenin doğusundaki topraklara tapu kayıtlarında ise ―Orhan Gazi vakfındandır.” ġeklinde kayıt bulunmaktadır. Ġdari bakımdan hep Bolu‘ya bağlı kalmıĢ olan Akçakoca, 1999 yılında il olan Düzce‘ye bağlanmıĢtır. Akçakoca idari yönden Ģu aĢamalardan geçmiĢtir.

ORHANGAZĠ AKÇAKOCA’YA GELDĠ MĠ? Akçakoca‘da Orhan ve Orhan Gazi adı sık geçer. Orhan Deresi, Orhan Dağları, Orhangazi Okulu gibi. Orhangazi Akçakoca‘ya geldi mi sorusuna yanıt arayalım:  Orhan Gazi, veliaht iken Konuralp‘i kuĢatmak üzere 40 atlı ile Akçakoca Bölgesine gelmiĢtir. O yıl kıĢ çok soğuk geçliği için, askerlerinin soğuktan korunması için Çayağzı Köyüne gelmiĢ. Burada dere kenarında ordugahını kurmuĢtur. Askerleri için burada bir cami ve bir de hamam yaptırmıĢtır. Hamamın yeri bilinmemektedir. Çayağzı Köyünden Orhan Deresine kadar çok geniĢ alan cami için hayrat olarak bağıĢlanmıĢtır. Cami Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmektedir.  Orhan Camii 1323 yılında yapılmıĢtır. Cami bir mezarlığın ortasındadır. Çantı camii tekniğinde yapılmıĢtır.  Kastamonu Salnamesinde bu cami hakkında Ģu bilgiler yardır:  AFTUN DERE KÖYÜ Aftun Dere Köyü‘nde Orhan Camii Akçakoca‘nın 15 km. kadar Ģarkında Aftun Dere Köyündedir. Çantı camilerinin en küçüklerindendir. Mahallen Orhan Gazi Camii olarak bilindiği gibi vakıf kayıtlarında da‖ Nezaret-i Evkaf ı Hümayuna mülhak evkaftan AkçaĢehir Bolu Kadısına tabi‖ Aftun-ı rüfla divanında vaki Sultan Orhan adına tabi, Aftun-ı rufla divanında vaki Sultan Orhan tabeserahü Hazretleri camii Ģerifi‖ olarak geçmektedir.‖ Bu defterin aynı sayfasında Aftun-u ulya divanında bir Orhan camii bildirilmektedir. Ancak bugün köyde camide mevcut değildir.‖


ORHAN GAZĠ HANGĠ KÖYLERDE BULUNMUġTUR? Halk arasında söylenenlere göre Orhan Bey Göçürler Köyünde Baki Çelebi‘nin ve Kepenç Köyünde ÇavuĢoğlu‘nun evinde misafir kalmıĢtır.(1323). Göçürler Köyü zamanla küçülmüĢ 17 haneye kadar inmiĢtir. Köy bugünkü Ayazlı mahallesicivarındaidive1891yılındadağılmıĢtır.Karatavuk,Arabacı,Tahirli,Gökte pe,Koçar,BaĢafton,ve Çayağzı‘na gelir,buralardan yardımlar almıĢtır NOT: Ceneviz Kalesi yakınlarında 1996 yılında Bolu Müzesi tarafından yapılan kurtarma kazısında15 x25 m. ölçütlerinde, 3 nefli beĢgen apsisli, bazikal planlı bir kilisenin temelleri açığa çıkarılmıĢtır.M.S. 5-6. yüzyıllara tarihlenen ve Bolu da bulunan en büyük Bizans yapısı olan bu kilise Erken Bizans döneminde en önemli. kalıntısıdır.Kilise kazısında 5 adet bronz sikke ele geçmiĢtir. Kilisenin yangın geçirerek yıkıldığı tespit edilmiĢtir. Kaynak:Bolu tarihi,ġükrü Dönmez-2000,Kenan Okan-1997,Derl.Ġbrahim Tuzcu

AKÇAKOCA’DA ĠLK TÜRK BOYLARI Akçakoca bölgesine ilk gelenler Üçokların Kınık aĢiretine bağlı obalardır. Ġlk gelenlerin Koçar Bey ve O‘nun yakınları olduğu söylenmektedir. Selçuk kollarının orman bölgelerinde kurdukları köyler Ģunlardır:

Gökçeeli, Doğancılar, Beyören, Balatlı, Kınık Ketmenli, Kepenç, Göktepe, Keramettin, Kapkirli, Cumayanı, Tahirli, Arabacı ve Fadıllar köyleridir OĞUZLAR Oğuzlar,Selçuklular,Osmanlılar,Türkmen beylikleri,Türkmenistan da,Azerbaycan da,Irak ta yaĢamıĢlardır.Oğuz hanın 6 oğlu ve onların 4 er oğlundan 24 boyu meydana gelmiĢtir,Oğuz kelimesi Türkçe de ağız demektir. KINIK Oğuzların Bozok kolundan Oğuz Kaan ın oğlu Deniz han ın soyundan geldikleri kabul edilir,Kınık bir kuĢ türü olan Çakırdoğan erkeği demektir,Farsçada da kuĢların erkeği denmektedir. KAYI Damgası bir kuĢ türü olan ġahinlerin en büyüğü olan Akdoğandır,ayrıca kuvvet ve kudret sahibi de denmektedir, 2 ok 1 yaydan ibarettir,Oğuz hanoğlu Günhan kayının bu boyun bir ceddidir.Sultan 2 ci Murat kayı boyundan olduğu için 2 ok 1 yay damgasını koydurmuĢtur,bu damga Kanuni ye kadar devam etmiĢtir Oğuzların 24 boyundan biridir. Gün Han Oğulları koluna bağlı olup, Ongunu (kutsal hayvanı) Ģahindir. Oğuz boylarıyla ilgili ilk bilgiler KaĢgarlı Mahmud‘un Divanü Lugati‘t-Türk adlı eserinde derlenmiĢtir. ReĢideddin‘in Camiü‘t-Tevarih ve Yazıcıoğlu Ali‘nin Selçuk namesi (Tarih-i Al-i Selçuk) sinde Kayı boyu ile ilgili bilgilere yer verilmektedir.ReĢideddin‘in verdiği bilgiler Oğuzların Ġslam dinini benimsemelerinden önceki dönemi kapsadığından dolayı büyük önem taĢır. Bu kaynakta ve diğer kaynaklarda boylar listesinin en baĢında yazılması, Kayı boyunun Oğuzlar arasındaki toplumsal ve siyasal konumunun yansımasıdır.Kayı Boyu (Kayılar) Oğuzların Bozok kolundan, Osmanlıların da mensup olduğu bir boy. Kayı kelimesi; ―muhkem, kuvvet ve kudret sahibi‖ demektir. Kayı boyunun damgası, iki ok ve bir yaydan ibaretti. Oğuz Han oğlu Gün Han oğlu Kayı‘nın, bu boyun ceddi olduğu


söylenir. Yirmi sene hükümdarlık yapan Kayı‘nın nesli, uzun yıllar bu makamda kalmıĢtır. Bu sebeple Kayı boyu, Oğuz boyları arasında ilk sırada gösterilmektedir. Dede Korkut da eserinde, gelecekte hanlığın geri Kayı‘ya döneceğini bildirerek, Osmanlıları haber vermiĢtir.Kayılar, Selçuklularla birlikte, fetih esnasında ve daha sonraları Anadolu‘ya gelip, değiĢik bölgelerde yerleĢtiler. Osmanlı Devletinin kuruluĢunda, esas nüveyi teĢkil ettiler. Osmanlılar zamanında, Rumeli‘nin fetih ve iskânına katıldılar.Sultan Ġkinci Murad, soyunun bu boya mensubiyetini göstermek için, sikkelerine, Kayı boyuna ait iki ok ve bir yaydan müteĢekkil damgayı koydurmuĢtur. Sonraki padiĢahların bastırdıkları sikkelerde görülmeyen Kayı damgasının, Kanunî‘ye kadar çeĢitli eĢya ve silâhlar üzerine konulmasına devam edilmiĢtir.Kayı boyuna mensup Karakeçili göçebe oymağı, eski zamanlardan beri her yıl, Söğüt‘teki Ertuğrul Gâzi Türbesini ziyaret etmekte ve bununla ilgili Ģenlikler yapmaktaydı. Sultan Ġkinci Aldülhamid Han, bu ziyaret ve Ģenliklere resmî bir hüviyet kazandırdı. Kendi oymağı saydığı Karakeçili gençlerinden, Ertuğrul Alayını teĢkil ettirdi. Bu oymak mensuplarını, ziyarete gelen Alman imparatoruna, ―akrabalarım‖ diyerek takdim etti.―Ertuğrul‘un ocağında uyandım, ġehitlerin kanlarıyla boyandım.‖beytiyle baĢlayan bir marĢ bestelenip, yıllarca dillerde söylenip, gönüllerde yaĢatıldı.Bugün, Kayı boyu mensupları, genellikle; EskiĢehir, Mihalıççık, Orhaneli, Isparta, Burdur, Fethiye, Muğla, Aydın ve ÖdemiĢ civarındaki köylerde yerleĢmiĢlerdir. http://www.selcuklular.com/ GAGAVUZ TÜRKLERĠ Türkçe konuĢan Ortodoks Türklerdir. Ukrayna'da, Moldova‘nın Bucak bölgesinde, Ġsmail ve Bender yörelerinde, Basarabya'da, Bulgaristan'ın Varna ve Balçık bölgelerinde, Romanya'nın Dobruca bölgesinde, 20 yüzyılın baĢlarından itibaren de Kazakistan'da TaĢkent ve Fergana'da, Akyubinsk'te, Semipalantisk'te ve Balkanlar'ın bazı bölgelerinde yaĢamaktadırlar. 20. yüzyılın baĢlarında bir kısmı Türkiye'ye yerleĢmiĢ bunlardan bazıları Hıristiyanlığı'nı sürdürmüĢ, bazıları da Ġslamiyet'i seçmiĢtir. 20. yüzyılın baĢlarında MoĢkov Gagavuz Türkleri'ni yaĢadıkları bölge ve ülkelere göre Ģöyle gruplandırır : I) Makedon Gagavuzları: Makedonya'nın güney-doğusunda yaĢarlar. II) Gacallar: Bulgaristan'ın Deliorman bölgesinde yaĢayan Peçenek Türkleri'nin Müslüman olan torunlarıdır. KonuĢtukları ağız Gagavuz Türkçesi'ne çok yakındır. III) Sürgüçler (Surguçlar): Dobruca'nın Yılanlık (Mai) ve Kokarca (Pietrani) köylerinde yaĢarlar. Soy bakımından Oğuz ve Peçenek Türkleri ile ilgilidirler. IV) Yunanistan Gagavuzları: Keserya bölgesinde yaĢarlar. Bugün bu ülke ve bölgelerin bir kısmında önemli bir Gagavuz varlığından söz edilemez. Ancak Gagavuz Türkleri'nin bu kadar dağınık yaĢamaları sebebi ile özellikle Yunanistan ve Bulgaristan, aralarındaki din ve nüfuz çekiĢmelerinde Gagavuz Türkleri'ni kullanmaya çalıĢmıĢlar; bu iki ülke de kendi hesabına Gagavuzları TürkleĢtirilmiĢ Yunan veya Bulgar gibi göstermeye çalıĢmıĢlardır. Bu iddiaların aksine Gagavuzlar, içinde yaĢadıkları millet veya topluluğa uyma mecburiyetinden dolayı Yunanca, Bulgarca, Romence veya ,Rusça konuĢmak ve bu milletler gibi görünmek mecburiyetinde kalmıĢlardır. Gagavuzların kökeni çok tartıĢılan bir konudur. Paul Wittek Yazıcıoğlu Selçuk namesi‘ne dayanarak Gagavuzları Selçuklu hükümdarı II.Ġzzeddin Keykavus‘la Anadolu'dan Dobruca'ya gelen Türklerden getirmeye çalıĢmıĢsa da ortaya atılan yeni belge ve fikirlerden; Peçenek, Uz ve Kumanlarla Anadolu Selçuklu Türkleri'nin sentezi olan bir Türk topluluğu oldukları anlaĢılmıĢtır. Gagavuz adı; Gag Oğuz. Gag Uz, Kara Uz, Gök Oğuz, Kalauz gibi boy adları ve Selçuklu hükümdarı Keykavus'un adından getirilmektedir. Gagavuzların inançlarında ve sosyal hayatlarında eski Türk kültürünün ve Ġslamiyet'in bazı unsurlarının bütün canlılığı ile yaĢadığı görülmektedir. Hıristiyanlıkta kurban kesme emri olmadığı halde kurban kesip fakirlere dağıtırlar. Zekat ve fitreye benzer bir yardımlaĢma usulleri vardır. Fakirlere yardımda bulunur, bağıĢ yaparlar. Domuza duydukları


nefreti ifade eden domuz düğünü adlı bir oyun oynarlar. Bozkurt‘u kutsal bilirler ve onu yüceltmek için "canavar yortusu" yaparlar. Gagavuzların dini ayinlerinde Slavca kelimeler geçse de, Müslümanlar gibi Arapça ve Farsça kaynaklı Allah, peygamber, melek, cennet, cehennem, din ve günah kelimelerini kullanırlar . 1989 nüfus sayımına göre, Bağımsız Devletler Topluluğu'nda 197.164 Gagavuz Türkü yaĢamaktadır. http://aduod.sitemynet.com/turkdunyasi/gagavuz.htm

Bozoklar ve Üçoklar Bu boyların Bozoklar ve Üçoklar olarak ikiye bölünmesi ise daha sonradır. Bu iki ana kol arasında çıkan anlaĢmazlıklar, boyların bir kısmının batıya göçmesine neden oldu, bir kısmı da Göktürk Devleti'nin kurulması ve Ötüken'i iĢgali nedeniyle batıya göçmüĢtür(6.yy). Kalanlar Göktürk egemenliği altına girmiĢtir. 630'da ilk Göktürk devletinin zayıflayıp Çin kontrolü altına girmesiyle tekrar birleĢmeye baĢlamıĢlarsa da ikinci Göktürk Devleti kurulunca fazla direniĢ gösteremeden tekrar egemenlik altına girdiler. (7.yy sonları). 745 yılında ikinci Göktürk Devleti de yıkılınca batıya ve Çin'e göçmüĢ birçok Oğuz Boyu da Ötüken'e geri dönerek Kutluk Bilge Kağan'ın kurduğu Uygur Devleti çatısı altında birleĢti. Altayların batısındaki ve Tanrı Dağları bölgesindeki Oğuz toplulukları ise Gök Türklerin batı kolu olan TürgiĢ ya da TürkeĢ Kağanlığına bağlı olarak varlıklarını sürdürdüler. 760'lı yıllarda bölgeyi ele geçiren Karluk boyunun kurduğu devlette yer aldılar. Bu boyun öncülüğünde Yağma ve Çiğil boylarının da katılımıyla kurulan Karahanlı Devleti içinde Oğuz boyları da vardı. 10. yüzyılda Hazar Denizi'nin doğusunda Oğuz Yabgu önderliğinde ilk devletlerini kurdular.1000 yılında Kıpçaklar tarafından yıkılan bu devletten sonra Oğuzlar ikiye bölündü, bir kısmı kuzeye giderek bugünkü Kırım, Kazak, Bulgar ve Tatarların atası oldular; bir kısmı da Selçuk bey önderliğinde güneye indiler, Ġslami kabul edip Ġslâm orduları hizmetine girdiler. Doğu'daki Oğuz kitlelerinin tarihi baĢka yönde geliĢti. 840 yılında Uygur Devleti Kırgızlar tarafından yıkılınca Oğuzların asıl büyük göçü baĢladı ve Asya'nın dört bir tarafına ama daha çok kitleler halinde batıya göçtüler ve öteki kandaĢ boylarla birleĢtiler. Oğuz kitleleri içinde Kınık boyundan olup, ataları Selçuk'un adından ötürü Selçuklular olarak anılmaya baĢlayan bir kol Tuğrul Bey önderliğinde 1038 yılında Irak ve Ġran'da Büyük Selçuklu Ġmparatorluğunu kurdu. Etrafta dağınık yaĢayan diğer Türk boyları da bu Ġmparatorluğa katıldı. 1040'da Merv yakınlarındaki Dandanakan SavaĢı'nda Gaznelileri yendiler. Selçukluk egemenliği Ġran, Horasan, Merv, Irak, Suriye, Güney Kafkasya ve Anadolu'da bir asırdan fazla sürdü. Son büyük sultanları Sencer'in 1141'de Semerkant ile Buhara arasında bulunan Katavan mevkiinde Moğol kökenli Karahıtaylılar'a yenilmesi ile devlet çözülmeye baĢladı. 1153'te kuzeydoğudan gelen Karahıtaylar ve Karluklar tarafından imparatorluk yıkılınca Oğuzlar dağıldı. Dağılan bu boyların kimi HarzemĢahlara bağlandı, kimi Horasan'a, Kirman'a göçtü, kimileri de daha batıya gidip Irak'a, Suriye'ye yerleĢti, kimileri de Anadolu Selçuklu Devleti 'ne katıldı. Bunlardan sonra kurulan Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi Devletleri, Alemdarlar, Anadolu beylikleri, Osmanlı Ġmparatorluğu, Suriye, Irak ve Azerbaycan'da çeĢitli beyliklerde de Oğuz Kağan Destanı mevcuttu. Göktürkler ve Oğuzlar Vergi memuruna Amga (veya Imga) derlerdi, ve devlet kasasında Aglık YÖRÜKLER Türkçe ve yabancı sözlüklerde ‗göçebe Türkmen‘dir. Türkistan‘da konuĢulan Türkçelerde ve eski Osmanlıcada Yüvrük kelimesi güçlü ve atılgan manasına gelir. Horasan‘da Makedonyalı


Ġskender ordusuna karĢı tek geldiği için Salurlara Yüvrük (kahraman) adı verilir. Bu adı Anadolu‘ya Salurlar getirmiĢlerdir.Türkmen kelimesi Türk-Ġman‘dan türemiĢtir. Oğuz Türklerine Müslüman olduktan sonra bu ad verilmiĢtir. Bozoklar Türkistan‘dan 11′inci asırda gelip Yozgat yöresine yerleĢmiĢlerdir. Bunların bir kısmı ayrılıp Halep ve ġam‘a göç etmiĢtir. Daha sonra 17′nci yüzyılda Dördüncü Murat Bağdat seferi dönüĢünde bunların çoğunu beraberinde getirip Anadolu‘nun sıcak güney bölgelerinde iskan ettirmiĢtir. Bunlara Anadolu‘da genel olarak Arapçi, Arapgir, Saçıkara veya Hayta Yörükleri denir.Ġlk Cepniler Hacı BektaĢı Veli ile birlikte Horasan‘dan gelip KırĢehir ve Sivas‘a yerleĢmiĢlerdir. Daha sonra 14′üncü yüzyılda Türkistan‘dan (Türkmenistan) gelen ve Karadeniz bölgesine yerleĢen çok sayıda Cepniler vardır. Yakup Han ile Bayram Han gibi kahramanlar bunlardandır. Bayram Han‘ın oğlu Hacı Emir Bey ve torunu Süleyman Bey yıllarca Pontuslara karĢı savaĢmıĢtır. Süleyman Bey 1397′de bütün Giresun bölgesini beyliğine katmıĢtır.Kayılar anavatanı olan Türkmenistan Balkan eyaletlerinden gelmiĢlerdir.Yeni Osmanlılar Osmanlı padiĢahlarının boyundan (Karakeçili) olup, Ġmparatorluğun sonuna doğru gelenlerdir.Solaklar dinlenme manasına, Meller (Melliler) göçten geri kalma, Çakıllar göç etmeyip, yere çakılıp kalma manasındadır. Hona erkek geyik demektir. Kara Hacı Adana Toroslarında yaĢamıĢ AvĢar beylerinden Kara Receb‘in oğlu Kara Mustafa‘dır.Teke Türkmenleri Ġran, Horasan, Türkmenistan ile Afganistan sınır bölgesinde Ģu an yaĢayanlardan olup, Anadolu‘ya ilk gelen Türkmenlerdendir. Kendilerine Yüvrük denen Türkmenlerdendir. Alparslan‘ın askerlerinin çoğu Teke Türkmen‘iydi. Türkmenistan‘ın en kalabalık halkı Ahılteke‘dir. Bunlara Eski Yörükler de denir. YarıĢ atları dünyada emsalsizdir.Tonguç Türkmencemde düğümlemek anlamındadır, tangmaktan gelir. Tonguç ayrıca bir Moğol kabilesidir.Not: Bu soy kütüğünde adı geçmeyen Yörükler bu boylara bağlı olup, ufak ve meĢhur olmayan oymaklardır.Bugün, Kayı boyu mensupları, genellikle; EskiĢehir, Mihalıççık, Orhaneli, Isparta, Burdur, Fethiye, Muğla, Aydın ve ÖdemiĢ civarındaki köylerde yerleĢmiĢlerdir.Tarih boyunca Kayı Boyunun yerleĢtiği bölgeler; Hindistan: Babür devleti, Ġran, Irak, Suriye, Urfa: Karacadağ da ikamet etmiĢlerdir. Yörüklük Türklüğün orjinidir, lakabıdır, ta kendisidir. Otantik ismidir. Bilindiği gibi Türklerin ilk yurdu Orta Asya idi. Türkler Çin Seddinin ötesinde, Orta Asya‘ da çok çetin iklim ve arazi Ģartlarında göçebe hayvancılıkla geçinmeye çalıĢıyorlardı. Türklerin bundan sonraki yurdu olan, Hazar Denizinin doğusundaki Maveraünnehir ve Horasan Bölgesi de büyük ölçüde çölden ibaretti. Derken Türkler Anadolu‘ ya geldiler. Buranın coğrafi özellikleri Türklerin toplumsal geliĢmesinde büyük bir paya sahiptir. Anadolu‘ nun önemli ölçüde yayla ve dağlık oluĢu hayvancılık yapan Yörükler‘ e bildikleri ve ihtiyaçları olan bir ortamı sağlıyordu. Fakat bu yaylanın pek çok yerinde tarıma elveriĢli ova ve vadiler de vardı. Örneğin, Konya, Ankara, EskiĢehir gibi büyük ovalar. Yaylayı çevreleyen dağların ötesinde de bereketli kıyı ovaları sıralanıyordu. Yörükler bu kıtada tedricen, alıĢtıra alıĢtıra – bu sayede toplumsal ve kiĢilikselçok büyük bunalımlara fazla düĢmeden – yerleĢikliğe, çiftçiliğe geçiĢin ideal koĢullarını buldular. Anadolu‘ da nüfus yoğunluğunun fazla olmaması yerleĢik düzene geçiĢin nispeten kavgasız gürültüsüz olmasını sağladı. Türkiye genelinde en çok yörükler nerelerde yaĢamaktadır. Malazgirt zaferinden sonra bütün Anadoluya, 24 Oğuz boyuna mensup kabileler fetih heyecanı, yeni yurtlar bulma hevesiyle akmağa baĢladılar. Türkiyede 24 Oğuz boyunun oymak ve aĢiret adını almıĢ binlerce köyü mevcuttur. Bu Türkmen aĢiretleri bütün Anadolu‘ yu TürkmenleĢtirmiĢlerdir. Bundan da anlaĢıldığı gibi Türkiye‘ de yörüklerin çok bulunduğu yer diye bir Ģey söz konusu değildir. Çünkü Türkiye yörüklerden oluĢmuĢtur. Türkiye‘nin mayası yörüklerdir. Osman Bey, Söğüt civarındaki küçükyörük grubunun liderliğini babası Ertuğrul Bey‘ den 1281 yılında devralmıĢtı. Fakat bu sıralarda baĢkanı olduğu grup tarih sahnesinde


tanınmayacak kadar küçük ve önemsizdi. Ancak Osman Bey‘in baĢkanlığında yirmi yıl yaĢadıktan sonra bu küçük toplum AĢiretten Beyliğe – Beylikten Cihan Devletine ulaĢmıĢtır. ġu anda yurdumuzda kaç boy ve aĢiret olarak yörük yurttaĢımız yaĢamaktadır ve bu boy ve aĢiretler hangileridir? ġu an yurdumuzun her köĢesinde yerleĢmiĢ yörük boyları ve aĢiretleri vardır. Isparta – Antalya civarında Hayta AĢireti, Burdur – Konya civarında Honamlı AĢireti, Korkuteli – Kozan – Kadirli civarında Varsak AĢireti, Erdemli – Mersin – NevĢehir civarında Boynuinceli AĢireti, Kayseri de AvĢarlar, Söğüt – Bilecik – EskiĢehir – Kütahya – Bursa – Ankara civarında Karakeçilli AĢireti Belli baĢlılarındandır. Yörük yemeklerini sayar mısınız? Yörük yemekleri arasında; Bulgur aĢı (Etli pilav), Tarhana Çorbası, Yoğurtlu Yayla Çorbası, Gözleme, Mantı, HamuraĢı, HöĢmerim, KeĢkek, Lokma sayılabilir. Bir Yörük kıyafeti kadın ve erkek olarak nasıl oluyor? Açıklar mısınız. Balıkesir, Bilecik‘ den Antalya‘ ya kadar eski Yörük erkek kılığı zeybek kılığıdır. Üç etek zıbın bir arkada etek iki de yanda etek. Ayakta kısa zeybek donu veya pamuklu, yünlü uzun pantolon. Yakasız gömlek, iĢlemeli cepken. Belde büyük kuĢak üzerinde silahlık. Silahlığın içinde koca bıçak, kulaklı bıçak, tabanca, tarak, ayna, makas, çakmaktaĢı vs. bulunuyor. BaĢta fes, oyalı yazma.Kadın giyimi ise ayakta edik veya çarık, üç tek entari, cepken, kuĢak, baĢta fes. Fesin üzerine çekilen bir örtü (PoĢu, yağlık, yazma vs.) Yörük yayla ve oba çadırlarının özelliklerini anlatır mısınız? Anadolu‘ da Yörükler üç türlü çadır kullanırlar. a) Kara Çadır (Kıl Çadır, Çul Çadır da denir) b) Keçe Ev (Alaçık, Alıcık da denir) c) Topağ Ev (Topak Ev, Bekdik Çadırı, Derim Ev de denir)Kara Çadır keçi kılının ıstar denen dokuma tezgahında dokunmasıyla yapılıp tek katlı, uzunca bir ev biçimindedir. Anadolu‘ da Manisa ve Kütahya‘ dan Adana ve MaraĢ‘ a kadar Kıl Çadırlar kullanılmaktadır.Çadır çok kutludur, saygılıdır, dualıdır. Çadır için ataların duası denir. Bu sarsılmaz inanıĢı ocak ve atalar kültürünün devamı olarak düĢünebiliriz. Çadıra kıtlık, bereketsizlik gelmez. Bir kurban kesip dua etmeden yeni çadıra girilmez. Türkiye‘ nin dört tarafında Türk aĢiretleri ufak farklar dıĢında aynı maddi kültüre sahiptirler. Bu da onların bir orijin, bir kültür ve bir medeniyetten geldiklerini gösterir. Hamit Kemal TÜRKMEN

OĞUZLAR

BOZOKLAR GÜN HAN KAYI BAYAT

AY HAN YAZIR DÖĞER

ÜÇOKLAR YILDIZ HAN AVġAR KIZIK

GÖK HAN DAĞ HAN DENĠZ HAN BAYINDIR SALUR ĠĞDĠR BEÇENEK EYMÜR BÜĞDÜZ


ALKEVLĠ KARAEVLĠ

DODURGA YAPARLI

BEĞDĠRLĠ KARKIN

ONGUNU ġAHĠN

ONGUNU KARTAL

ONGUNU TAVġANCIL

ÇAVULDUR ALAYUNTLU YIVA ÇEPNĠ YÜREĞR KINIK ONGUNU SUNGUR

ONGUNU ÜÇKUġ

ONGUNU ÇAKIR

EVLĠYA ÇELEBĠNĠN AKÇAKOCAYA GELĠġĠ Ġzmit seyahati esnasında Bolu'nun batısına kadar gelmiĢ, Sakarya ve Sapanca Gölünden bahsederken, kereste nakliyatı için Düzce Pazar'ın, Bolu'nun vaziyeti üzerinde fikir beyan etmiĢtir. Evliyâ Çelebi, Trabzon gezisi sırasında, bu defa Bolu'nun Karadeniz kıyısındaki kasabalarına uğramıĢtır. Kefken'den sonra, Melen Ağzı'nı geçen Evliyâ Çelebi'nin ilk anlattığı yöre Kazak hücûmundan tahrib edilmiĢ Akça ġehir'dir. Alaplı ve Ereğli gibi iskeleleri de kısaca tasvir etmekte, Hisarönü, Bartın ve Amasra'dan bahsetmektedir. 1645'de, Erzurum'a giderken, takip ettiği yol üzerinde Ġzmit, Sapanca, Hendek, Düzce pazarı, Üskübi, Bolu, Çağa ve Gerede vardır. Bu münasebetle Bolu için Ģunları yazmaktadır: "Üskübi'den dokuz saat uzaklıktadır. Kalesini Bursa tekfuru yaptırmıĢtır. Topraklı yüksek bir tepe üzerinde dört köĢe harabe içinde, imârı çok küçük bir kaledir. Anadolu'da Sancak Beyi tahtıdır. On dört zeâmet ve ellibeĢ tımarı vardır. ÇeribaĢısı ve alaybeyi vardır. Kanun üzere atlıları ile iki bin sekiz yüz kılıç askeri bulunmaktadır. Bolu, Gökçesu, Sazak, Gerede, Dörtdivan ve Yığılca gibi nahiyeleri vardır. Kadı ve yöneticiler adaletli davranmak zorundadır. Zira reayası üç günde istanbul'a gidip, Ģikayet ederek, zalim hakimin hakkından gelirler. Yeniçeri serdarı, sipahi kethüdası yeri, nakib el-eĢraf-ı vardır. Her ne kadar Türklük ise de ayan ve eĢrafı, tüccarı çoktur. Gerçekten mamur ve abadan bir büyük Ģehirdir ki, topraklı bir dağ arasındadır. Otuz dört mahalle, otuz dört cami vardır.Üç bin kadar zarif binası mevcuttur. Bazı ailelerin evleri ve hanları kiremit örtülüdür. PaĢa Sarayı, ġemsi PaĢa Sarayı, Zülfikar Ağa Sarayı da bakımlıdır. Camilerin en güzeli çarĢı içindeki Mustafa PaĢa Camii'dir". Osmanlı devresinde de Bolu zengin orman örtüsüne sahipti. Çam, kayın ve meĢe baĢta olmak üzere her türlü ağaç cinsi göze çarpıyordu. Bolu kerestesi, Ġstanbul'da tanınmıĢtı. Bütün ahĢap yapılarda bu kereste kullanılıyordu. Ancak, sık sık meydana gelen yangınlar, Bolu'dan sürekli kereste nakliyatını devam ettirmiĢtir. Öküz arabaları ile Ġzmit, AkçaĢehir, Alaplı, Ereğli ve Bartın iskelelerine indirilen keresteler, yelkenlilerle Ġstanbul'a gönderilmekteydi. AkçaĢehir'de, hususi kereste depoları vardı. Tahtalar burada ızgaralanarak kurutulur ve daha da sertleĢmiĢ, hafiflemiĢ olarak Ġstanbul piyasasına arzedilirdi. Tersane-i Amire için en elveriĢli kereste yine Bolu ormanlarından temin edilmekte idi. Verdinar ve serenler iç kısımlardan kesiliyor, Sakarya, Mudurnu Suyu, Melen, Filyos veya Bartın Çayı vasıtası ile denize kadar taĢınıyordu. Bartın, Ereğli, Alaplı, AkçaĢehir, Kefken gibi merkezlerde kalyon inĢaası yapılmakta idi. Tersane-i Amire'nin Ġzmid (Ġznikmid) kolu için Bolu Konur Apa, Akyazı, Ab-Safi ve Sapanca Dağlarından kesilen keresteler, miri yani devlet ormanlarından görevlendirilmiĢ öküz arabaları ile Ġzmit Tersanesine nakledilmekte idi. Buna dair belgelere sık sık rastlanmakta bazı anlaĢmazlıklar için de ilgili merkezler kadılarının dikkati çekilmekte idi. Ġstanbul ve Saray'ın kömür, odun ihtiyacını da yine Bolu ormanları karĢılamakta idi. Kömür, meĢeden yapıldığı için, bazen özel meĢe ormanları da vücuda getirilmiĢtir. Diğer taraftan kereste kesimi de belirli kaidelere bağlanmıĢtı. Miri ormanları yakan ve tahrip eden, açma yapan insanlara da sık sık rastlanıyordu. Evliya Çelebi'nin ve bazı arĢiv belgelerinin de vurguladığı gibi orman ürünlerine bağlı su yolu taĢımacılığı da gündeme getirilmiĢ ise de hayata geçirilememiĢtir. Evliya Çelebi'nin geliĢ-gidiĢlerinden de anlaĢıldığına göre, Bolu önemli yollar üzerinde bulunuyordu. Sahil yolu, Ġstanbul, ġile, Kefken, Karasu, (bazen Deniz Köy), Melenağzı, AkçaĢehir, Alaplı, Ereğli, Hisarönü, Bartın ve Amasra çizgisini teĢkil etmekte idi. Deniz


yolculuğu kolay olmasına rağmen fırtınalı havalarda tehlike arz ediyordu. BaĢlıca sığınaklar Kefken, Ereğli ve Bartın Çayı ağzı olmakta idi. Karadeniz'de bir çok yelkenli, Kafkas ve Kırım hatta Rumeli sahillerinden yükledikleri tahıl vs. ile fırtınaya tutulmakta ve Bolu sahillerine düĢmekte idi. Ġstanbul'dan Sinop ve Trabzon yolunu takip eden yelkenlilerin Bolu'daki yegane yön bulma iĢareti Ereğli'de Baba Burnundaki fener idi. Kaynak: Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2

AKÇAKOCA COĞRAFYASI Akçakoca, Batı Karadeniz coğrafi bölümünün en batısında ve Düzce ilinin deniz kenarındaki tek ilçesidir. 41.05 derece, Kuzey paraleli ile 31.07 Doğu boylamı üzerinde yer alır. Tem Karayolu üzerinde Ankara‘ya 270, Ġstanbul‘a 235 km mesafededir. Bazı Ġl ve Ġlçelerin Akçakoca‘ya Km. Olarak Uzaklıkları: Amasra 106 Ġzmir 585 Ankara 275 Karasu 40 Antalya 701 Kastamonu 327 Bartın 179 Konya 549 Bolu 83 Muğla 762 Bursa 263 NevĢehir 551 Çanakkale 533 Safranbolu 220 Denizli 609 Sakarya 105 Edirne 480 Sinop 519 Düzce 37 Trabzon 900 KDV. Ereğlisi 39 Van Ġstanbul 243 Zonguldak 90 Doğuda Zonguldak; Alaplı ilçesi ile hudut olan Kocaman Deresinden, Batıda Melen ağzı ile Kocaeli-Karasu ilçesi hududu arasında bulunur. Ġlçe 462 kilometrekarelik bir alana sahiptir. Bu alanın200.000 dekarlık kısmı fındık bahçesi, 100.000 dekarlık bölümü sebzelik ve diğer tarım ürünlerinin oluĢturduğu alan, 180.000 dekar civarında ise ormanlık ve açık alandır Ġlçe 8 mahalle ve 43 köyden oluĢmaktadır. Köylerin 5 tanesi GümüĢova ve Çilimli ilçelerine, 4 köy ise Kocaali Ġlçesine, 3 köyde Alaplı ilçesine yakın olduğundan ekonomik yönden bu ilçelere Bağlı görülmektedir. Düzce merkez ilçesine 39 Km. uzaklıktadır. Ġlçe Batı Kara Deniz sahil kuĢağındadır. 30 km‘ lif bir sahil Ģeridi, kilometrelerce uzanan kumluk ve doğal plajlarla doludur. Kent ise Sapak adı verilen Düzce-Ereğli asfaltının Akçakoca‘ya saptığı yerden Ceneviz kalesi denen en batıdaki uca kadar 7 kilometreyi bulan uzun bir çarĢı gibidir. AĢağı ve Yukarı Mahalle ile Hacı Yusuflar ve Kapkirli mahalleleri Akçakoca‘nın en eski yerleĢim birimleridir. Bu dört mahalle Divan-ı keramettin adıyla bilinen eski Akçakoca‘yı temsil ederler. Ġlçe sınırları içinde 43 köy bulunmaktadır. Ġlçenin yüzölçümü 463 kilometrekaredir. Kasaba ise 300 hektarlık bir alana yerleĢmiĢtir. Güneyde Kaplan dede (1168 m), Orhan dağları (905), doğuda Kuru göl sapağı (1066 m) ve Tonton Tepesi (1150 m) dir. Güneyde: Düzce merkez ilçesi ve Konuralp ilçesi, Batıda Kocaali, Doğuda Ereğli ilçeleri arasında 1050 km 2 yüzölçümüne sahiptir. Kaynak: Akçakoca kaymakamlık sitesi alıntı

AKÇAKOCA NIN ÖNEMLĠ TARĠHLERĠ 1323 – Akçakoca‘nın Osmanlılara katılıĢı


1640 – Evliya Çelebinin Akçakocaya geliĢi 1692 – AkçaĢehrin Bolu Voyvodasına bağlanması 1809 – Akçakoca Voyvodası sarhoĢ Osman‘ın öldürülüĢü 1865- Düzce Maa AkçaĢehir birleĢik nahiyesi 1870 – AkçaĢehir‘in Düzce ye nahiye oluĢu 1895- AkçaĢehrin belediyesi kurulması 1906- Çuhallı çarĢının yangın geçirmesi 1912- Kızlarağası çarĢı yangını 1920- Abaza ve Çerkez lerin AkçaĢehre basmaları 1921- AkçaĢehir‘de gümrük teĢkilatı kurulması 1921- Çuhallı çarĢıya tahta iskele yapılması 1926- Yukarı mahalle yangını 1947- Hacıyusuflar yangını 1947- Yukarı mahalle tekrar yanar 1915- Güzel Girit vapurun kömür yüklü iken Ruslar tarafından batırılıĢı 1914- Alman denizaltının yine Ruslar tarafından batırılıĢı ve bütün askerlerin ölmesi 1204 – Cenevizliler Ģimdiki kaleyi tekrar tadilat yapıp buraya yerleĢmeleri 1617- Akkazak korsanları AkçaĢehir‘de 6 adet köyü yakıp yıkarlar 1632- Akkazak korsanları AkçaĢehir‘den kovulmaları Ahmet han zamanında 1934- Akçakoca ya isimi veriliĢi 1794- AkçaĢehir‘de Osmanlıya ġalape ( küçük yelkenli) yapılmıĢtır 1824 – AkçaĢehir‘de Osmanlıya Korvet (3 direkli savaĢ gemisi) yapılmıĢtır 1832 – AkçaĢehir‘de Osmanlıya Fıkratyn (Kalyondan küçük savaĢ gemisi) yapılmıĢtır

AKÇAKOCA KÖYLERĠN YAPILANMASI 1–1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiye ye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bir tanesıde Akçakoca‘da Ceneviz kalesidir, fakat daha sonra, 1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti. Kastamonu‘dan Moğol istilasından bıkan Oğuz kayı boyu üçok obaları batıya göç ederler, ve Akçakoca‘ya gelirler, Akçakoca‘daki Selçuklu üçoklu obalarca buralardaki Ceneviz ve Bizanslıların köylerinin bağ, bahçelerini yağmalayınca imparatora Ģikayet ederler buradaki köylerin mal ve can güvenliğini korumak için daha önce Romanya Dobruca‘daki Gagavuz Türklerinin silahĢör obalarının 1150–1200 yıllarında Akçakoca‘daki Ceneviz ve Bizans köylerin yakınlarına yerleĢtirirler. Gagavuz köyleri Ģunlardır 1-Kıran (Esma hanım Uğurlu arasında kalan yer) Ģuan münkariz olmuĢ buradakiler Uğurlu ve Esma hanıma yerleĢmiĢleridir,.2-Kızılca kilise(Nazımbey),3-Karkın (Kalkın-PaĢalar) PaĢalar ayrılmıĢtır,.4Topuz (sonradan Kalkın olmuĢtur),5-HemĢin, 6-Gazcuma(Arabacı) ,7- Eskot (AktaĢ), 8Tahir-i (Tahirli), 9- Yenice, 11- Karatavuk ,12- HasançavuĢ, 13-Koçullu,14-Küpler ,15Melen(Melenağzı) köylerinde yaĢamıĢlardır 2-Moğolların 1243 yılında Selçuklu devletini yenerek 1335 yılına kadar egemenliklerini sürdürdüler Moğollar Anadolu‘dan çekilince Selçuklularının yerine birçok beylikler kuruldu.2.yüzyıl yarısından itibaren Anadolu ya gelen Türklerden 100.000 Kastamonu‘dan 30.000 bin çadır halkı Çortlan dağlarında yaĢamakta idi, bu Moğol zulmünden kaçan Oğuz Kınık boyundan üçok ve Bozoklu Türk obaları OĞUZ,:Oğuzlar,Selçuklular,Osmanlılar,Türkmen beylikleri Azerbaycan da,Türkmenistan da,Irak ta yaĢamıĢlardır,Oğuz Hanın 6 oğlu ve onların 4 er oğlundan meydana gelmiĢtir, bunlardan meydana gelen 24 boyu vardır Oğuz kelimesi Türkçede Ağız demektir.KINIK : Oğuzların Bozok kolundan Oğuz Kaan ın oğlu Deniz hanın soyundan geldikleri kabul edilir,Kınık demek bir kuĢ ismi olan Çakırdoğan erkeği demektir Farsçada da kuĢların erkeği


demektir.KAYI : Bir kuĢ türü olan ġahinlerin en büyüğü olan Akdoğan dır,ayrıca kuvvet ve kudret sahibi demektir,damgası 2 ok 1 yaydan ibarettir Oğuz han oğlu Günhan kayının bu boyun bir ceddidir,Sultan 2 ci Murat kayı boyundan olduğu için 2 ok 1 yay damgasını koydurmuĢtur bu damga Kanuniye kadar devam etmiĢtir.).Dia polise gelerek Ģu köyleri kurmuĢlardı.1-Aftun-i ulva (Altunçay,Dereköy,Hekim oğlu,Değirmen köy,SubaĢı,Tazeköy,Hacıköy,Yukarıdağ Hasan köy,Topcu köy) bu köyler munkariz olur yerine,Altunçay,Dereköy,SubaĢı isimlerini alırlar, 2-Aftun-i sulfa (Altunağazı) Çayağzı 3GeriĢ-i kibir (Fadıl,Döngelli arası) bu köy Akkazak korsanları tarafından yok edilmiĢtir yıl 1630, 4-GeriĢ-i sagir(Döngelli,Dadalı arası) münkariz oldu bu köyde Hamzaköy idi., 5Bayhan-ı(Beyhanlı) 6-Fakıllı- Çiçekpınar arası (Güney münkariz oldu) 7-Gökçe-eli (AyazlıDoğancı arası münkariz oldu) buradakilerde Doğancılar köyüne ve Kapkirli (Koç köy) mahallesine göç giderler, 8-Akkie-ye ( Akkaya) 9-Dada-nı (Dadalı) 10-Hasancık(münkariz oldu) Çiçekpınar-Deredibi arası, 11-Döngelli (GeriĢi-Sagir,.12- Beyler(Beyöeren) 13- Balatlı (Balatlı) 14-Koçar ( 15- Kınık ( Kadıköy),16-Kentmenli (Ortanca),17- Kepenç (GençkeleĢ),18- Göktepe 19-Tahir-(Tahirli),20-(Gazcuma) Arabacı 21- Koçulu (Koç-eli),22Karkın ( PaĢalar-Topuz),23-HasançavuĢ (Karaağaçdibi) 24- YeĢilköy (Vakıf) tır. 3- M.Ö 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar, bunların Kralları Bias tır, kurdukları köyler.1-Aftun-i Ülva( Dağhasanköy, Dağköy, Topçuköy, Tazeköy,) 2-Aftun-i Sulfa (Akkaya, Bayhan-ı,Çayağzı,) 3-GeriĢ-i Sagir, Fadıl (Döngelli-Çayağzı –Dadalı arası),5- GeriĢ-i Kagir Gökçeli( Doğancı-Ayazlı),6Dadalı,7-Güney (Fakıllı-Çiçekpınar arası) 8-Hasancık (Fakıllı- Deredibi arası) 9-Beyler (Beyören),10-Bolatlı(Balatlı) 11-GüneĢ(Dadalı-Çiçekpınar arası),12-Cinci (Fakıllı-Deredibi arası,13-Kurugöl (Kurucagöl) 14-Kepenç (Genç-KeleĢ) 15-Kınık ( Kadıköy),16-Koçar (Kuçar)17- Kentmen-i (Ortanca),18- YeĢilköy (Vakıf) 19-Melan(Melanağzı).dır . 4- 1204–1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar, haçlı seferleri nedeniyle Akça kocaya gelirler bazı köyler kurarlar bunlar Eskot (AktaĢ) , Kızılca Kilise ( Nazımbey),Melan ( Melanağzı) Karkın (PaĢalar) Tahir-i (Tahirli) Kıran (Uğurlu-Esmahanım arası) munkariz oldu, HemĢin, Karatavuk, Yenice, HasançavuĢ (Düzceköy, Erenler, Sarayköy) Arabacı(Gazcuma) Koçulu(Koçeli) Kepenç(Genç keleĢ),Ortanca, Küpler dır . 5-Bizans kayıtlarına göre 1291 yılıcıda Rum ve Selçukluların kaynaĢmasından gelen ve 17 ci yüzyılda batı Anadolu‘da ve Çukurova bölgesinde bulunan Yörükler Akçakoca‘ya gelip yerleĢmiĢlerdir, bunların yaĢadıkları köyler Ģunlardır, Akkaya, Bayhanlı, Çayağzı, Altunçay, Dereköy, SubaĢı, Dadalı, Beyören, Balatlı, Kınık, Ortanca, Koçar, Tahirli, Arabacı, Göktepe, Kepenç tır. 6–1864 yılında Kafkaslarda Ruslarla yapılan mücadeleyi kaybeden adıgelerden Çerkezler gemi ve taka larla AkçaĢara gelirler. Deniz yolculuğu sırasında çok kayıp vermiĢlerdir. Bunların bir kısmı Düzce‘de bazı bölgelere, bir kısmı Akçakoca Hasan çavuĢ köyüne yerleĢirler,Ģimdilerde bu köyde kalmamıĢlardır.. 7–1877 yılında Osmanlı Rus harbinde kırımdan Tatarlar gelmiĢtir AkçaĢehir‘e, buradan Düzce Bolu, EskiĢehir‘e giderek yerleĢmiĢlerdir. Bu Tatarlardan altı aile Çuhalı çarĢıya yerleĢip kerestecilik yapmıĢlardır. 8-1877 Osmanlı Rus harbi içinde Kafkaslardan göç eden Abhazalar, AkçaĢehre gelir. Bunların bazıları Düzce ye yerleĢir bazıları Kıran köyüne yerleĢirler. Esme hanım, Davut ağa, Dilaver köylerini kurarlar


9-1877 yılında Osmanlı Rus harbinde Kafkaslardan gemi ve takalarla gelen Gürcüler Akça Ģehre gelirler ve Ģu köyleri kurarlar ġipir köyü,,Acara köyü, Uğurlu,Melenağzıdır. 10-1877 yılında Osmanlı Rus harbinde Doğu Karadeniz‘den gemi ve takalarla gelen Lazlar AkçaĢehir‘de Ģu köyleri kurarlar Osmaniye,Ayazlı,Edilli,Döngelli,AktaĢ,Göktepe,,Uğurlu Kalkın. HasançavuĢ. Nazımbey, köyleridir. Ayrıca 1935 de Kirazlı köyüne gelenler vardır 11–1916 yılında ikinci göç dediğimiz Doğu Kara denizden gelen Trabzon sürmene göçü Akça Ģehirde yukarı mahalle ve Ģehir içine yerleĢmiĢlerdir 10-1916 yılında ayrıca Doğu Kara denizden ikinci göçte de HemĢin, Yenice, Kara tavuk ,Kurukavak, Kurugöl, Yeniköy, YeĢilköy,Tepeköy, Deredibi,Fakıllı,Küpler köylerini kurmuĢlardır 12- 1975 Yılında, Doğu ve Güney doğu Anadolu‘dan Akçakoca‘ya Kürtler göç eder merkez ve değiĢik mahallelere yerleĢirler, nüfusun 4/1 Nil teĢkil ederler ekseriyetle ilk önceleri fındık taĢıma, boĢaltma yükleme, nakliyatçılık daha sonra ticaret yapmaya baĢladılar 13- 1975 yılında Ġnebolu göçmenleri gelir Ayazlı ve Döngelli köylerine yerleĢirler, fındıkçılık daha sonrada ticaretle uğraĢmaktadırlar 14–1985 yılında Yığılca Giresun, Ordudan tekrar göç gelir bunlar çoğunlukla Doğancılar, da aĢağı mahalleye yerleĢirler, Yığılcalılar belediye ye Giresun ulular Ordulular fındıkçılık yaparak geçimlerini sağlarlar 15- En çok göç veren köyler AktaĢ, Arabacı Koçulu, Karatavuk, Ortanca, Kepenç, 16-,En çok göç alan köyler, Doğancılar, Döngelli Kurukavak, Uğurlu dir 17- 1630 yılında Ahmet HAN zamanında kazak korsanları tarafından yakıp yıkılıp yağmalanan AkçaĢara bağlı köyler GeriĢ-i Sagir, GeriĢ-i Kâgir, Fadıllı, Gökçe eli, Hamza köy, Lazika, Emirköy, Güney Cinci köyleri korsanlar tarafından yağmalanınca Akçakoca voyvodası Keramettin tarafından yeni kurulan divanı Kerametine yerleĢtirilmiĢlerdir. Bu köyler 1-Yukarı Köy 2-AĢağı Köy 3- Koç Köydür. 18–18.yüzyılda 1718‘de nüfusu 1232 dır.19. yüz yılda 1844‘de 2970 dır dır.1898‘de 5318 dır.2007 de 23.340 nüfusu vardır.1050 km2 yüzölçümü,700 km2 ormanlık,35 km2 fındıklık alanı vardır. En sığ kıyıları Döngelli,,Edilli,Akkaya,Melenağzı,HasançavuĢ,Çayağzı,Bayhanlı dır dır.Değirmen ağzı ile Ceneviz kalesi arasında 30 mt yükseklikte yalıyarlar( beyaz kayalar) vardır,soyat yalıyarlardır, Kaynak: Mustafa Kocadon, ġükrü Dönmez kitabından alıntı, derleyen Ġbrahim Tuzcu

AKCAKOCA ESKĠ VE YENĠ KÖY ĠSĠMLERĠ (AKKĠYE----AKKAYA) (BAYHAN-I------BEYHANLI) (AFTUN-Ġ SULFA---ÇAYAĞZI )


(AFTUN-Ġ ULVA--ALTUNÇAY—DEREKÖY—HEKĠMOĞLU-DEĞĠRMEN KÖY) (ġĠPĠR—HASANCILAR---ÇĠÇEKPINAR) (AFTUN-Ġ ULVA--TOPÇUKÖY—DAĞHASAN—TAZEKÖY—DAĞKÖY--SUBAġI) (GERĠġ-Ġ SAGIR---FADIL---MUNKARĠZ OLMUġTUR--DÖNGELLĠ) (HAMZA KÖY----DADAN-I---DADAN---DADALI) (GÜNEY---FAKIRLĠ---FAKILLI) (BAYAT-I---BAYAT----BOL AT----BALATLI) (BEYLER---BEYVĠRAN----BEYÖREN) (KENTMENL-Ġ----KETMENLĠ (DE ORTOCO----ORTANCA) GÖKTEPE (EMĠRKÖY MÜNKARĠZ OLMUġTUR GÖKTEPE YENĠ KÖY ARASI) (KOÇ-ELĠ---KOÇARLI---KOÇULLU) (KURUCAGÖL---KURUĞÖL) (GAZCUMA—ARABACI- KOÇULLU ARASI MÜNKARĠZ OLMUġTUR) (ARABACI) (KOÇER---KUÇAR---KOÇAR) (ESKĠ YURT---GEBEKĠLĠSE ---AKTAġ) (ARMUTLU---HEMġĠN) (BEYLĠK—KURUKKAVAK-- KUPLER ARASI MÜNKARĠZ OLMUġTUR) (MEZE---UĞURLU) (KIRAN--UĞURLU --ESMEHANIM ARASI MÜNKARĠZ OLMUġTUR) (KIZILCA KĠLISE---NAZIMBEY) (SARAYKÖY—ERENLER--DÜZEKÖY—HASANÇAVUġ- UGURLU ARASI MÜNKARĠZ OLMUġTUR) (MELAN---MELENAĞZI) (TAHĠR-Ġ---TAHĠRLĠ) (VAKIF---YEġĠLKÖY) (KINIK---KADIKÖY) (GENÇ---KELEġ--KEPENÇ) (KIRGIZLAR---ÇAYCUMAYERĠ ARASI MÜNKARĠZ OLMUġTUR) (DOĞANCI—GÖÇÜRLÜ) (KARKIN—I--TOPUZ—KALKIN--PAġALAR) (CĠNCĠ---DEREDĠBĠ) (KURUKAVAK) (KÜPLER) (YENĠCE) (KARABURUN---HASANÇAVUġ) (DĠLAVER) (DAVUTAĞA) (ESMEHANIM) (DEPEKÖY---TEPEKÖY) (EDĠLLĠ) (KĠRAZLI) )(SARIYAYLA) Kaynak: ġükrü Dönmez Akçakoca kitabından alıntı, derleyen Ġbrahim Tuzcu

AKCAKOCA KÖYLERĠNDEKĠ ETNĠK GRUPLAR ÇERKEZLER


:Kafkasya‘nın güneyinde Abhazya nın doğusunda küçük Abhazya ve Kabardin eyaletlerden ibarettir.kabiller halinde yaĢarlar .1864 yılında Ruslar tarafından yurtlarından sürülen Çerkezler 270 yıl süren savaĢtan sonra nufusu azalmıĢ ve 1864 yılında Anadoluya göç ederler.kafkasyada nüfusu azalmıĢtır.Rusya‘nın Nouressky limanından vapurlarla her türlü teknelerle batı Karadeniz kıyılarına göç gelmiĢlerdir,Samsun,Ġnebolu,Sinop,Akçakocaya gelmiĢler Çuhallı daki iskeleye çıkmıĢlar ama gemilerde hastalık açlık susuzluktan ölenler olmuĢ denize atılanlar olmuĢ.Tifüs hastalığından çok ölen olmuĢtur, karaya çıkanlardan ölenler Ģu andaki Mustafa Açıkalın ilköğretim okulunun ve huzur evinin bulunduğu yere ölüleri gömülmüĢlerdir mezarlıklar münkariz olmuĢtur.Sağlıklarına kavuĢanlar yaya yolu ile Düzce ye giderler burada çeĢitli yerlere yerleĢirler.Akçakocada kalanlar ise Hasan çavuĢ köyüne yerleĢirler.devlet bunlara arazi verir buraya yerleĢirler.Çerkez boyları Abadzalar,ġabsuglar,Noktedeler,Besleneyler,MahoĢlar,Temirgaylar,Matyukaylar,Bejeduhlar, Janeyler,Kabartaylar,Ubihgrewin,Khegah tır.1877 Osmanlı Rus harbinde gemi ve takalarla Batı Karadenize göç baĢlar. Ordu Samsun ve Akçakocaya Acar ya Zunduga köyünden Doğancılar Acara mahallesine, Batumdan Çiçek pınara, Acar ya Mahunset köyünden Uğurluya, Acar ya Mahunset ve Batum gürcüler ide Melenağzına navi denilen kayıklarla bu köye gelir ve yerleĢirler. Çerkezler Çarlık Rusya‘sının uyguladığı yayılmacı politikaların bir sonucu olan savaĢlarda yenilgiye uğrayarak, 1864‘lü yıllar öncesi ve sonrasında anavatanları Kafkasya‘dan zorla koparılıp Osmanlı topraklarına sürgün edildiler. Söz konusu yıllar ve 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonucunda Düzce‘de yaklaĢık olarak 13 bin 500 Çerkes ve 6 bin Abaza iskan edilmiĢtir. Ġkinci Abdülhamit döneminde (1876-1908) nüfusu 36 bin civarı olan Düzce‘de büyük bir nüfus hareketinin yaĢandığı görülmektedir1864 Çerkes sürgünü ile anavatanları Kafkasya‘dan koparılarak Osmanlı topraklarına sürülen ve büyük bölümü Rumeli‘de iskan edilen ancak 1877-1878 Osmanlı-Rus harbinin sonucunda Hıristiyan Batılı devletlerle Rusya‘nın Çerkezleri Rumeli‘den çıkarmak için Osmanlı devletine yaptıkları baskılar neticesi ikinci bir göçle Rumeli‘den çıkartılarak Ortadoğu ve Anadolu‘ya serpiĢtirilen Çerkezlerin yaĢadıkları insanlık dramını anlatan yada bu konuya değinen mevcut kitap ve kaynakların hiçbirinde Düzce‘deki iskan ile ilgili aydınlatıcı bilgi bulmak mümkün olmamaktadır. Dünyanın en önde gelen arĢivleri arasında yer alan Osmanlı arĢivlerinin Çerkezlerin sürgünü, göçü ve iskanı ile ilgili yüzlerce belge barındırdığını tahmin edebiliyoruz. Son dönemlerde Osmanlı ArĢivlerindeki dokümanların tasnifi neticesi ortaya çıkan belgeler bunu desteklemektedir. Temennimiz bu belgeleri bilgimize sunacak bilimsel çalıĢmaların çoğalması ve özelde Düzce‘deki iskanla ilgili bilgilere ulaĢabilmektir.Düzce‘de iskan edilen Çerkes ve Abaza nüfusu için yukarıda verdiğimiz yaklaĢık rakamlara, 1898 Kastamonu Vilayeti Salnamesi'nin köy nüfusları ve hane sayıları ile ilgili verilerini gözden geçirdiğimizde (Özellikle iskan sırasında ve iskandan sonra bazı Çerkes ailelerin bölünmüĢ ailelerine kavuĢmak isteği, hastalıklar, ekonomik sıkıntı v.b. nedenlerle yerleĢtikleri yerleri kısa süre içinde terk etmelerini de göz önünde bulundurarak) ulaĢabilmekteyiz Elimizdeki kaynaklar vasıtasıyla o yıllarla ilgili bir durum tespiti yapacak olursak 1864 yılında yayınlanan yeni vilayetlerin teĢkili nizamnamesi ile Düzce‘de Kastamonu Vilayeti'ne bağlı Üçüncü Mutasarrıflık Devri baĢlamıĢtı. Bu dönemde Düzce, Bolu Mutasarrıflığı'nın Göynük kazasına bağlı bir nahiye idi daha sonra 1871 yılında Düzce Göynük'ten ayrılarak müstakil kaza oldu.Düzce ovasındaki ilk iskanlarla ilgili edindiğimiz bilgilerse Ģu Ģekildedir. Düzce Ģehir merkezinin batısında 7 km uzaklıkta bulunan Ġstilli Köyü (Yedigey, Kanoko Habl) sakinlerinin bugünkü Adigey Cumhuriyeti'nin baĢkenti Maykop‘un yaklaĢık 160 km kuzeydoğusundaki Armavir Ģehrine 25 km mesafede ve Kuban nehri kıyısında bulunan Konokovo yerleĢim biriminde yaĢadıkları, 1854‘lü yıllardaki Rus iĢgali nedeniyle verdikleri kayıplar ve uygulanan baskı politikaları neticesinde köyleri Kanoko Habl‘de barınamaz hale geldikleri ve sonuçta bir kısmı civar köylere giderken bir kısmının da zorunlu olarak Osmanlı topraklarına göç ettikleri, köy yaĢlılarından dinlenerek kayıtlara geçirilmiĢ ve bugüne


ulaĢtırılmıĢtır.Kafkasya‘daki köyleri bugün tamamen Kazak nüfusun yaĢadığı bir yerleĢim birimidir. Çerkeslerin Besleney kabilesine mensup olan köylüler PĢı Kanoko Adilgeri (Rus belgelerine göre Kinyaz Kanoko Adilgeri) önderliğinde Düzce‘ye gelerek, Osmanlı padiĢahınca verilen tapu senediyle bugünkü Ġstilli köyünü kurdular. Aynı kafilede yer alan PĢı Anjoko Rıza Bey‘de mahiyetiyle Develi köyünü (Anjokuey, Besni habl) kurdu. Düzce Ģehir merkezinin doğusunda 10 km uzaklıkta bulunan Muncurlu köyü de (Azobekey, Hatxı habl) büyük ihtimalle 1859‘lu yıllarda, Kafkasya‘nın aynı bölgesinden Rus iĢgali nedeniyle zorunlu olarak göç eden Besleney kabilesine mensup Çerkesler tarafından kurulmuĢtur. Düzce Ģehir merkezinin güneybatısında 18 km uzaklıkta bulunan Sarıdere Köyünün (AĢebey, Kabardey habl) kuruluĢu da Kafkasya‘nın aynı bölgesinden zorunlu olarak göç eden Kabardey kabilesine mensup Çerkesler tarafından 1860‘lı yıllarda gerçekleĢtirilmiĢtir.21 Mayıs 1864 tarihinde iki asır devam eden Rus-Kafkas savaĢları Çerkeslerin mağlubiyeti ile sonuçlanınca, insanlık tarihi 1863‘ün sonbaharı ile 1864 yılının kıĢ ayları arasında Çerkes halkının %90‘ının anavatanlarından sürülmelerine tanıklık etti. Bu yıllarda yurtlarından sürgün edilen Çerkesler deniz yoluyla, Kafkasya‘nın, Taman, Tuapse, Anapa, Soçi, Sohum, Batum limanlardan gemilere bindirilip Osmanlı Devleti'nin Trabzon, Samsun, Sinop, Ġstanbul, Varna, Burgaz ve Köstence limanlarında indirildi. O yıllarda Karadeniz sahillerine indirilen göçmenlerin bir kısmının bugün Düzce‘ye bağlı bir ilçe olan Akçakoca‘nın sahillerinde toplanarak, buradan iç kesimlerdeki en yakın ve en uygun yerleĢim yeri olan Düzce‘de iskan edildiklerine dair bilgiler vardır. Düzce merkeze bağlı Saray yeri köyüne pek çok ailenin Akçakoca yolu ile geldiği söylenir. Anlatıldığına göre aileleri taĢıyan gemi limana yanaĢınca seyir için Akçakoca limanına yerel halktan gelenler olmuĢ. Bu meraklı kalabalığı gören Hakuyko adındaki bir Çerkes her ne his ve düĢünce içinde ise gemiden atlayıp sahile çıkmıĢ ve ―biz seyirlik miyiz‖ diyerek herkesi kovalamıĢ.Karadeniz kıyılarında Trabzon, Samsun ve Sinop limanlarına indirilen göçmenlerin bir bölümü iç kesimlere gönderilmeye çalıĢıldı. 1862 yılında kurulan ―Muhacirin Komisyonu‖ göçmenlerin iskan edilecekleri yörelere ―Ġskan-ı Muhacirin Memuru‖ gönderiyordu. 1864 yılında bu memurlar Kastamonu Vilayeti, Ġzmit ve Bolu Sancakları'na da gönderildi. Ġskan memurlarının görevi, bulundukları yerlerdeki boĢ ve devlete ait uygun arazileri tespit ederek göçmenlere dağıtmaktı. O yıllarda Düzce‘nin Kastamonu Vilayeti Bolu Sancağı'na bağlı bir kaza olması, Ġzmit Sancağı'na olan yakınlığı ve iskanla görevlendirilen memurların bu merkezlerde çalıĢması sebebi ile hatırı sayılır miktarda göçmene ev sahipliği yapmıĢtır.1869 yılına ait Kastamonu Vilayeti Salnamesi'nde Düzce için; ―Kasaba-ı mezküre, AkçaĢehir‘in müdüriyet merkezi olup, Vilayetin cihet-i garbisinde, 69 saat mesafede düz bir ovada vaki bir muntazam kasaba olarak, oralarda külliyetli muhacirin-i Çerakese iskan olunmak hesabıyla Kasaba-ı mezküre günden güne imar olunmakta ve kesb-i cesamet eylemektedir‖ denmektedir. Buradan anlaĢıldığı üzere 1864 Çerkes sürgününden sonra Anavatanlarından sürülen Çerkeslerin bir bölümü de bu yıllarda Düzce ovasında iskan edilmeye baĢlanmıĢtı. Osmanlı devlet yönetiminin belirlediği iskan bölgelerine yerleĢtirilen Çerkes göçmenlere tapuları da verilmiĢ ancak baĢka yerlere göç etmeleri hatta Kafkasya‘ya geri dönmeleri yasaklanmıĢtır ―O dönemde muhacirler için köyler inĢa olurken, çocuklarının eğitilebilmeleri için mektep yapılması gündeme gelmiĢ ve 1866 yılında Düzce Üskübü‘de bir mektep inĢa edilmiĢti.‖(Saydam,1997: 176) 1869 yılında Batum'da iskan edilen Çerkes Hacı Bata Bey‘in arazisinin verimsizliği yüzünden Düzce‘nin GümüĢova denilen mahallinde iskan edilmeyi istediği görülmektedir.(Saydam,1997: 171-172) AnlaĢılacağı üzere bugün Hendek ilçesine bağlı Beylice Köyü (Hacıbatbey) o yıllarda kurulan bir Abaza köyüdür.1877-1878 Osmanlı Rus harbi sonunda imzalanan Ayastefanos ve Berlin antlaĢmalarına, Rusya tarafının ısrarı ile Çerkeslerin Rumeli‘den çıkarılarak Osmanlı Rus sınırlarından uzak yerlere gönderilmeleri maddesi kondu. Böylece Rumeli‘ye 1859-1876 yılları arasında yerleĢtirilen Çerkesler, bir kez daha yerlerinden edilerek Anadolu içlerine ve Ortadoğu‘ya zorunlu olarak göç ettirildiler. Çerkesler Anadolu‘ya iki yol takip ederek geçmiĢlerdir. Birinci grup Ġstanbul


üzerinden Anadolu‘ya geçerken diğer grup Varna, Ahyolu Bergosu, Tekirdağ, Dedeağaç ve Selanik gibi Rumeli sahilindeki liman ve iskelelerden Anadolu‘ya geçmiĢtir.(Ġpek, 1999: 172) Samsun ve Sinop limanlarında biriken Çerkesler Ankara ve Kastamonu Vilayetleri ile Bolu ve Canik sancaklarına gönderilmiĢlerdir. ―Ağustos 1878‘den itibaren Samsun ve Sinop iskelelerinin Çerkes muhacirlerle dolması üzerine AkçaĢehir (Akçakoca), Amasra, Bartın, Ereğli, Ġnebolu ve Ünye gibi Karadeniz‘in diğer iskelelerine de muhacir sevk edilmiĢtir. 4 Mayıs 1878 tarihine kadar Ahyolu Bergosu‘ndan Bartın da iskan edilmesi için vapurlarla taĢınacak muhacirlerden dörder bininin Sinop, Ġnebolu ve AkçaĢehir‘e (Akçakoca) üç bininin de Ereğli‘ye taĢınmasına karar verildi.‖(Ġpek,1999: 38-39) 1878‘de Akçakoca da bulunan Çerkes göçmenler arasında bazı hastalıkların arttığı ve burada memleket tabibi ve ilaç olmadığından, Kastamonu Vilayeti yetkililerinin merkezden tabip, eczacı ve ilaç talebinde bulundukları bilinmektedir. Bugün Akçakoca ilçesine bağlı bulunan HasançavuĢ köyü sakinleri o yıllarda Kızılkese mevkiinden karaya çıkarak Zıkoji lakaplı Hasan ÇavuĢun önderliğinde köylerini kurmuĢlardır. Çerkeslerin Jane kabilesine mensup olan köy sakinlerinin büyük bölümü çeĢitli sebeplerden ötürü 1900‘lü yılların baĢlarında Düzce‘deki akrabalarının yanına göç etmiĢlerdir.Tahmin edilebileceği üzere 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonrası Düzce‘de iskan edilen Çerkeslerin Düzce‘ye Ġstanbul ve Ġzmit Sancağı üzerinden karayolu ile, Rumeli‘nin yukarıda bahsi geçen limanlarından gemilere binerek Akçakoca ve Ereğli kıyıları vasıtasıyla, Samsun ve Sinop gibi Karadeniz limanlarından, Kastamonu Vilayeti Bolu Sancağına sevk edilerek ve iskan edildikleri diğer yörelerden sonradan kendi istekleri ile (Düzce‘deki akrabalarına yakın olmak, yerleĢtikleri yere uyum sağlayamama ve arazi Ģartlarının uygunsuzluğu) gelerek iskan edildikleri düĢünülebilir. 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonrası Düzce de iskan edilen Abazaların çoğunluğunun gemilerle sevk edildikleri Ġstanbul‘dan karayolu ile yada vapurlarla ulaĢtırıldıkları Ġzmit Sancağından Adapazarı üzeri ile ve Sohum limanından bindirildikleri gemilerin yanaĢtığı yakın kıyı kasabaları yada limanlardan (Sinop, Ereğli, Akçakoca, Kefken) Düzce‘ye geldikleri düĢünülebilir.Abaza göçmenlerin daha ziyade ova düzlüğünü değil de yüksek ve ormanlık alanları tercih etmiĢ olmaları kendilerine bu nitelikte arazi tahsis etmeyi o yıllarda kolaylaĢtırmıĢ olabilir. 1877-1878 Osmanlı Rus harbi sonrası yaĢanan ikinci göçte daha önce dolduğu ifade edilen yerlerin (O yıllarda genellikle bataklık ve ormanlık olan Adapazarı, Düzce, Manyas ovaları) iskana tekrar açıldığı bu yıllarda yapılan yerleĢimlerden anlaĢılmaktadır. Bu göç dalgası ile birlikte bataklık ve elveriĢsiz sahalarında iskana açılması ile bu sağlıksız alanlar üzerinde kurulan yerleĢim birimlerinin bir kısmı kısa sürede hastalıklardan kırılmıĢ ve neticesinde aileler çevre köylere ve Ģehir merkezine dağılmıĢlardır.1864-1876 yılları arasında Düzce de iskan edilen Çerkeslerin özellikle Ģehrin merkezine göre güneyde kalan düz arazilerle, ova düzlüğü ile güneydeki yükseltilerin birleĢtiği alanlara daha yoğun olarak yerleĢtikleri ve Ģehrin kuzeyinde nispeten ovaya göre daha yüksek düz arazilere de yoğun olmamakla birlikte yerleĢtikleri bilinmektedir. 1877-1878 yılları ve sonrasında iskan edilen Çerkesler de özellikle Ģehir merkezine çok yakın alanlarda ve Ģehri bir daire Ģeklinde geniĢleyerek kuĢatacak Ģekilde kuzey,güney ve doğu istikametlerinde yerleĢmiĢlerdir.Düzce‘de genel olarak tamamına yakını 1877-1878 Osmanlı Rus harbi sonrası Abazalar ovadaki düz arazilerden ziyade Ģehir merkezine göre güneydoğu,güneybatı ve batı istikametlerinde ova ile yükseltilerin birleĢtiği alanlarla, yüksek ve ormanlık kesimlerde iskan edilmiĢlerdir. Düzce Ģehir merkezindeki Çerkes yerleĢimi ise özellikle Cedidiye mahallesinde yoğunlaĢmıĢtır.Çerkes göçmenlerinin yerleĢtirildikleri araziler o dönem Ģartlarında fazla verimli değildi. Ancak tarımda kat edilen teknolojik geliĢmeler zamanla bu arazilerin değerlenmesini sağladı. Günümüzün en değerli tarımsal toprakları olarak görülen ancak o yıllarda düzlüğü büyük ölçüde batak ve yükseltileri orman olan Adapazarı, Düzce gibi ovalara yerleĢen göçmenler sağlıklarını tehdit eden sivrisinek ve diğer haĢere türleri ile ve bunların sebep olduğu hastalıklarla mücadele ettiler. Düzce‘deki


Çerkeslerin bugün çok değerli olan bu arazilerin büyük kısmını ne pahasına ve ne amaçlar uğruna elden çıkarttıkları bu araĢtırma dıĢında incelemeye değer sosyal bir olgudur. Günümüzde o yıllarda Ģehir merkezine yakın kurulan Çerkes köyleri zamanla Ģehir ile birleĢerek mahalle olmuĢ yada mücavir alan sınırları içine dahil edilmiĢtir. Kiremitocağı, Uzunmustafa 1986 yılında, Aziziziye 1990 yılında, Karahacımusa da 2000 yılında belediye sınırları içine alınarak mahalle oldu. 1963 yılı imar planına göre Esen ve 1985 yılı imar planına göre de Bostanyeri, Beslanbey, Sarayyeri, Çamköy mücavir alan kapsamına alındı. Düzce ovasında Çerkeslerin yerleĢtiği alanların yerel olarak ifade ediliĢi Ģöyledir; Düzce Ģehir merkezinin güneyinde kalan ve ova düzlüğünden güneydeki dağ yükseltilerinin yamacına kadar uzayan alandaki Çerkes köylerinin oluĢturduğu kısıma ―Mezç‘ağ‖. Mezç‘ağın kuzeyinde kalan ve Ģehir merkezinin doğu,batı ve kuzeyindeki ova düzlüğünde bulunan köylerin oluĢturduğu kısma ―Kucur‖. ġehir merkezine de ―ġahar‖ denilir. Düzce ovasında Çerkes ve Abazalar tarafından kurulan köyleri elimizdeki mevcut bilgiler ıĢığında,1898 Kastamonu Vilayeti Salnamesini esas alarak derledik. Köyler tablosunda belirtilen hane sayılarından da anlaĢılacağı üzere günümüzde bu köylerin büyük bir kısmı Çerkes köyü olma hüviyetini kaybetmiĢtir. Ġskan yıllarındaki kurulan ve 1898 Kastamonu Vilayeti Salnamesinde kaydı olan Hatiphacıibrahim köyü (Açuen habl) hastalıklar ve harbe gidenlerin geri dönmemesi neticesi 1930‘lu yıllarda 6-7 haneye düĢerek Aydınpınar köyüne (ġaguc habl) katılmıĢtır. Düzce ovasının birçok yerinde Çerkes hanelerin oluĢturduğu ve kayıtlara geçmeden dağılan yerleĢim ünitelerinin olduğuda bilinmektedir. Bunlardan en bilineni bugünkü Çocuk Esirgeme Kurumunun arkasında Karaca deresi kıyısında yerleĢimi olan ġeveĢ'u hable idi. 1999 yılı aralık ayında yapılan yasal düzenleme ile Düzce il statüsüne kavuĢmuĢtur. Öncesinde Bolu iline bağlı olan Akçakoca, Cumayeri, Çilimli, Gölyaka, GümüĢova, Yığılca ilçeleri ve yasal düzenleme ile ilçe yapılan KaynaĢlı ilçesi Düzce‘ye bağlanmıĢtır. Bugün Düzce Ġline bağlı, merkez ilçe ile birlikte 8 ilçe, 11 belediye (3 tanesi merkez ilçeye bağlı belde belediyesi.) ve 302 köy vardır. Düzce ovası Kuzey Anadolu fay kuĢağındaki yer hareketlerinin etkisiyle oluĢmuĢ genç bir çöküntü havzasıdır. Kabaca kare biçimli olup doğu-batı boyutu 23 km, kuzey-güney boyutu ise 20 km kadardır.Düzce ovası ve etrafını çeviren yükseltilerde 220 köy bulunmaktadır. Bu köylerin 117 tanesi Merkeze bağlı köylerdir.12 Kasım 1999 Ġzmit-Gölcük ve 17 Ağustos 1999 Düzce depremleri sonrasında, özellikle Ģehir merkezinde oturan hanelerden köyde yeri olan pek çok aile ya mevcut evlerine yada yeni yaptırdıkları evlere taĢınmıĢlar ve böylelikle deprem sonrasında Çerkes köylerindeki hane sayılarında artıĢ gözlenmiĢtir. Örnek verecek olursak Bostanyeri (Arapçiftliği) köyüne deprem sonrasında 40‘a yakın Çerkes hane yerleĢmiĢtir. 1864 Sürgünü ve zorunlu olarak yapılan göçlerden sonra Çerkesler yaklaĢık yüzyıl kadar, diğer kültürlerle iletiĢimin az olduğu dıĢa kapalı köy yaĢantılarında geleneklerini, kimliklerini koruyabildiler. Köyden köye mızıka sesleri yankılandı, kızlı erkekli kafileler halinde köyden köye düğünlere gittiler. Fakat 2. Dünya savaĢından sonra bütün dünyada olduğu gibi Türkiye‘de de hızlı bir sosyal ve ekonomik değiĢim ve nüfus hareketinin baĢlamasıyla birlikte Çerkes köyleri de çözüldüler ve kentlere yöneldiler, köyden çıkınca toprak önemsiz hale geldi, kentleĢmenin artmasıyla orantılı olarak hızlı bir kültür ve kimlik değiĢimi yaĢandı. Kentlerde geçmiĢini bilmeyen, kültürüne yabancılaĢmıĢ kuĢaklar yetiĢti ve bu güne gelindi ABHAZYALAR Abhazyalar kafkasının güney ve kuzeyinde olmak üzere iki bölgede yaĢarlar kuzey Kafkasya Abhaza ları AĢuwa Askharuwa dır.Güneyde yaĢayanlar ise Ciget Ahcıpsa dal Tzabal Pıshoa AĢuwa Aybga Aamırz Agan dır.Abhazyalar köy kasaba eyalet çeklin de yaĢarlar Abhazyalar 1871‘de Türkiye,Suriye ,Ürdün.Ġsrael.Mısır,Yunanıstana göç etmiĢlerdir.1877 de batı Karadeniz gelen göçler ise ABJWA-AġUBA koluna mensup bir grup tavad prens sınıfından olanlar Akçakoca Çuhallı iskelesine çıkarlar bunlar, vadilerde yaĢadıkları için (PSTA)denilen


hayat anlamına gelen yer isterler devlet de Abhaza lara devlet arazisi olan (Kıran) münkariz olan güney kısmına yerleĢtirirler.buraya ilk gelen Esmahanım diye bir bayan çalıĢkanlıgı ile dikkati çekerek köyün kurulmasında öncülük etmiĢtir, bu köye onun içindir ki bu köye Esmahanım köyü denir.

TÜRKĠYE’DE KĠ ABHAZA VE ÇERKEZLER Adana-Tufanbeyli POLATPINAR Adana-Tufanbeyli ĠĞDEBELĠ Adana-Tufanbeyli AKPINAR Adana-Tufanbeyli K.PINARI Amasya-Merzifon ÇAYIRKÖY Artvin-Hopa MAKRĠYAL Balıkesir-Gönen ÜÇPINAR Bilecik- Bozüyük KOVALCA (Bibardkıt) Bilecik-Bozüyük NANEDERE Bilecik-Bozüyük DÜZDAĞ Bilecik-Bozüyük KARAÇAYIR Bilecik-Bozüyük NEMLĠ Bilecik-Bozüyük YENĠKÖY Bilecik-Bozüyük AKPINAR Bilecik-Merkez KÜNÇEĞĠZ Bilecik-Merkez ELMABAHÇE Bilecik-Merkez ARPALI Bilecik-Merkez MASKARA Bilecik-Pazaryeri ALINCA Bilecik-Pazaryeri ELMALI Bilecik-Pazaryeri HASANDERE Bilecik-Pazaryeri RÜġDĠYE (Kayüa) Bilecik-Pazaryeri SARNIġ (Çuijba) Bilecik-Pazaryeri K.ELMALI Bursa-Ġnegöl GÖMCÜK (Gedikpınar) Bursa-Ġnegöl KANLIKONAK (Kuarakıt) Bursa-Ġnegöl GÜNEYKESTANE Bursa-Ġnegöl MEZĠT (Sulhiye) Bursa-Ġnegöl KESTANEALAN (Kemsekuay) Bursa-Ġnegöl RÜġTĠYE (Kavarköy, Akayüaa) Bursa-Ġnegöl OSMANĠYE (Kguarakuay) Bursa-Ġnegöl KARACAKÖY Çorum-Alaca SULTANKÖY Çorum-Alaca GÖKÖREN (Bzagokıt) Düzce-Akçakoca Malan-ESMAHANIM (Gran) Düzce-Akçakoca Malan-DĠLAVER (Glöyra) Düzce-Akçakoca Malan-DAVUTAĞA (Acıelma, Ağüdzaa) Düzce-Gölyaka ÇAYKÖY (Aygdzaa)-EfteniyeDüzce-Gölyaka HACISÜLEYMANBEY -EfteniyeDüzce-Gölyaka AKSU (Elbuzbey, Maan Elbuz) -EfteniyeDüzce-Gölyaka KURAK mah. (Yazlık, Kguarak) -EfteniyeDüzce-Gölyaka ZEKERĠYA -EfteniyeDüzce-GümüĢova YEġĠLYAYLA (Hücacbey)


Düzce-GümüĢova Nüfren-SOĞUKSU (Apsara) Düzce-GümüĢova HALĠLBEY-Nüfren-(Tsikhinara) Düzce-KaynaĢlı SAZKÖY Düzce-KaynaĢlı Darıyeri-HASANBEY Düzce-KaynaĢlı Darıyeri-MURATBEY (Argunaa) Düzce-KaynaĢlı TAVAK (Katsbey) Düzce-KaynaĢlı ÇAMOLUK(Katsbey) Düzce-Konuralp AYBAġI Düzce-Konuralp ERDEMLĠ Düzce-Merkez DERDĠN (Gumaa) Düzce-Merkez KALEDĠBĠ (Amtcaa, Cicibey) Düzce-Merkez FINDIKLI Düzce-Merkez GÜVEN (Çapyak, Mıtsara) Düzce-Merkez UĞUR (Mehdibey) Erzurum-Narman ġEKERLĠ Erzurum-Ġspir ÇAMLIKAYA Erzurun-ġenkaya BARDIZ EskiĢehir- Hekimdağ BEKTAġPINAR EskiĢehir-Hekimdağ TANDIR EskiĢehir-Hekimdağ TAġKÖPRÜ EskiĢehir-Merkez YENĠKÖY EskiĢehir-Merkez MUSAÖZÜ (Bağhable) EskiĢehir-Merkez KAVALCA EskiĢehir-Merkez BÜYÜKELMALI EskiĢehir-Merkez AĞAPINAR EskiĢehir-Merkez KARTAL EskiĢehir-Merkez AHILAR EskiĢehir-Merkez KARAALAN EskiĢehir-Merkez KARAÇAYIR EskiĢehir-Merkez KIZILCAÖREN EskiĢehir-Merkez KARACAÖREN EskiĢehir-S.Gazi ÇEKĠNGĠÇ EskiĢehir-S.Gazi MAHABAġ Kayseri-PınarbaĢı KAZANCIK Kayseri-PınarbaĢı AġAĞI BORANDERE Kayseri-PınarbaĢı YUKARI BORANDERE (Eylahua) Kayseri-PınarbaĢı ALTIKESEK (Loukt) Kayseri-PınarbaĢı HALĠTBEYÖREN (GunaĢey) Kayseri-PınarbaĢı YUKARI POTUKLU (Ġsmeylkıt) Kocaeli-Gölcük SELĠMĠYE (Beyipa) Kocaeli-Kandıra FETHĠYE (Aturabana, Ağaçlı) Kocaeli-Merkez HĠKMETĠYE (Abbas) Kütahya-AltıntaĢ AYKIRIKÇI (Kırcınakıt) Manisa-Merkez BEYDERE Manisa-Merkez TEVFĠKĠYE Manisa-Salihli KIRVELĠ Muğla-Merkez ÇAKALLIK Muğla-Köyceğiz GÖĞÜġBELEN Ordu-Ünye KABATAġ Sakarya- Karasu KARAPINAR (Cıl ykıta, Çjlaw)


Sakarya-Akyazı GEBEġ Sakarya-Akyazı AKBALIK (Açba yikıta) Sakarya-Akyazı ORMANKÖY (OsmanĢevkiye) Sakarya-Akyazı HARMANLI (Tsikhinara, Ġrfanıevvel) Sakarya-Akyazı BUĞDAYLI (Psırdzkha, Ġrfanısâni) Sakarya-Akyazı MESUDĠYE (Tsankıt, Tahirbey yikıta) Sakarya-Akyazı TAġBURUN Sakarya-Akyazı YONGALIK (Beyzir yikıta) Sakarya-Akyazı KEPEKLĠ Sakarya-Akyazı BEYNEVĠT (Kuç yikıta, Yenikonak) Sakarya-Akyazı KUZULUK(Geç yikıta) Sakarya-Akyazı HASANBEY Sakarya-Akyazı PAZARKÖY (Law yikıta) Sakarya-Akyazı ALAAĞAÇ (Mahmutsabit) Sakarya-Akyazı Bedil-TAHĠRBEY (Khaldaxuraa, Balballı) Sakarya-Akyazı Bedil-KADĠRBEY (Khadirbey yikıta) Sakarya-Akyazı BIÇKIDERE (Kaldakhara) Sakarya-Geyve BOĞAZKÖY (Cıwaa rkıta, ġahanbey) Sakarya-Geyve DOĞANÇAY (Arınaa) Sakarya-Hendek SOĞUKSU (Cgerda) Sakarya-Hendek SARIYER (Lakraa) Sakarya-Hendek ESKĠBIÇKI (Bıçkıatik, Tepsek) Sakarya-Hendek KALAYIK (Cuvar yikıta, Afdzucaa) Sakarya-Hendek YARICA (Kguaraçugea) Sakarya-Hendek Nüfren-ÇAKALLIK (Khazlataa) Sakarya-Hendek Nüfren-BEYLĠCE (Hacıbetbey) Sakarya-Hendek Nüfren-BEYKÖY (Amçkuay, Punabey ) Sakarya-Hendek HÜSEYĠNġEYH (Çıwaa) Sakarya-Hendek KARADERE (Simeyhe kıta, Çiğdere) Sakarya-Hendek ZOYBEK mah.(Adzagua Taguarakg, Zorbekbey) Sakarya-Hendek UZUNCAORMAN (TapĢaa) Sakarya-Hendek AKTEFEK Sakarya-Hendek SĠVRĠTEPE (Awublaa yikıta) Sakarya-Hendek KARAÇÖKEK (Çuıjbaa) Sakarya-Hendek ÇUKURHAN (Apsara) Sakarya-Karasu ADATEPE Sakarya-Kcaali SELAHĠYE (KobaĢlar, Bganaa) Sakarya-Kocaali CAFERĠYE (Malan du) Sakarya-Merkez ACIELMALIK Sakarya-Merkez ORTAKÖY Sakarya-Merkez ġÜKRĠYE (Dağlacaa) Sakarya-Merkez KEMALĠYE (XuamıĢaa) Sakarya-Merkez ÇAYBAġI (Açaa rkıta, Yeniköy) Sakarya-Merkez Kayalar-REġĠTBEY (ġakhrıl yikıta, Lıkhaa) Sakarya-Merkez Balballı (Bedil) Sakarya-Merkez Kayalar-MEMDUHĠYE (Maan yikıta) Sakarya-Merkez HARMANTEPE (ApĢaarıxua) Sakarya-Merkez KOYUNAĞILI Sakarya-Sapanca KURTKÖY Samsun-ÇarĢamba TEPEALTI


Samsun-Havza HURDAZ(Cevizlik, Xuırdaz) Samsun-Havza KARAMEġE (Blatkıt) Samsun-Havza KOCAPINAR Samsun-Havza GÜRÜN Samsun-Havza HIRLAZ Samsun-Kavak ÇARIKLIBAġI (Apsuvara) Samsun-Vezirköprü AĞCAALAN Samsun-Vezirköprü AĞCAYAZI (Üçgöz, Abazalar) Sinop-Merkez DĠZDAROĞLU Sinop-Merkez ORDU Sinop-Merkez KARABAĞ Sinop-Merkez ĠNCEMEYDAN Sinop-Merkez SARIKUM Sinop-Merkez DEMĠRCĠ Sinop-Merkez YENĠSOKU Sinop-Merkez ORTAKÖY Sinop-Merkez OSMANĠYE Sinop-Merkez KARAGÖL Sinop-Merkez ERĠKLĠ Sinop-Ayancık SAKARA Sinop-Ayancık KALASA Sivas-ġarkıĢla TAVLADERE (Tarkulere) Sivas-ġarkıĢla DEMĠRBOĞA Sivas-ġarkıĢla MERKEZ (Çerkes) KARACAÖREN Sivas-ġarkıĢla YENĠYAPAN (Sidkıt) Sivas-Yıldızeli DIRMICKIT ? Sivas-Yıldızeli HALKAÇAYIR Sivas-Yıldızeli ÇIRÇIR (Kaledes) Sivas-Yıldızeli BULAMUR Sivas-Yıldızeli CĠZÖZÜ Tokat-Artova ALPUDERE Tokat-Erbaa FINDICAK (Tramktdu) Tokat-Turhal HAMĠDĠYE Tokat-Zile UĞURLUÖREN (Khamardkıt, Zehledin) Tokat-Zile KÜÇÜKÖZLÜ (Kazıklı, Kılçkıt) Yozgat-Aydıncık BAKIRBOĞAZI (Darıkokıt, Çerkesbakır) Yozgat-Aydıncık MERCĠMEKÖREN (Tramktçguın) Yozgat-Aydıncık AĞILLI (Ağılkıt) Yozgat-Çekerek FUADĠYE (Kendirlik, Khuzğuın) Yozgat-Çekerek ÇAYIRÖZÜ (Çervez) Yozgat-Saraykent KESĠKKÖPRÜ(Tambikhuay) Yozgat-Sorgun AYVALI Yozgat-Sorgun OSMANĠYE(Loukt) Zonguldak-Merkez AĢağıihsaniye Zonguldak-Merkez Yukarıihsaniye Kaynak : Düzce Kuzey Kafkas Derneği alıntı,derleyen Ġbrahim Tuzcu


DÜNYADAKĠ ABAZA VE ÇERKEZLER ĠRAN,LĠBYA,MISIR,SURĠYE,ĠSRAĠL,ÜRDÜN,TÜRKĠYE Kaynak: Görsel yayınları,derleyen Ġbrahim tuzcu

LAZLAR VE LAZ KÜLTÜRÜ Eski Abhazya nın bir bölgesi olan Tuapse ve Kolkhide de toplum adı olarak geçen Lazos dan dan gelir eski dili Kolkhi dilidir Laz‘ın kökeni Lezgi dir. Mavi gözlü,kumral saçlı,pembe tenli demek Laz demektir Laz ismi buradan dolayı doğmuĢtur,Lazlarda Hıristiyanlardan dönmedir o zaman yaĢadıkları bölgeye Lazika adı verilmiĢtir, Lazika kıralı Gobozes dir, Lazistan sancağı günye idi kazaları, Pazar (Atina), ArdeĢen (ArtaĢin) Fındıklı(Viçe) Hopa (Makreali) Akrabi (Arhabiidi). 1878‘de sancak Rize olur ve Batı Karadeniz‘e göç baĢlar. Zonguldak, Ġzmit, Bolu, Bursa ya gelinir. Akçakoca çuhallı iskelesine gelen Lazlar denizci oldukları için deniz kenarlarını seçerler denize yakın yerde ikamet ederler Döngelli,Ayazlı,Göktepe,Edilli,,Osmaniye,AktaĢ,Uğurlu köyüne yerleĢirler .Akçakoca adı Bizans zamanında Dia polis Osmanlı zamanında AkçaĢar cumhuriyet zamanında (1934) Akçakoca olur.Lazlar, Gürcü (ĠBER) kavminin bir koludur. (1) Bu açıdan her ikisi de Yafetik ırktandır. Yani Türkler ile akrabadır. Atalarımız birdir, aynıdır. En eski Grek yazarlar Laz diye bir topluluktan bahsetmez. Lozoi kelimesine ancak Hıristiyanlığın ilk devirlerinden itibaren rastlanabilir. Plinius, Arianus, Preplus, Batlamyus'un yazılarında Lozoi kelimesi, belki eski bir Ģehir olan Lazos veya Lahika‘dır. Kıessıng'e göre, Lozoi, Kerketay halkının bir koludur. Kerketay lar ise Gürcü'dür. Bunlar Hıristiyanlığın ilk döneminde kendilerine Adige (Adzige) diyen Zygonin (Çerkez) halkının baskısı ile güneye göç etmek zorunda kalmıĢlardı. Hakikatte ise Lozoi halkı Arrianus zamanında (M.S. 2. asır yazarı ) Suhumda yaĢamakta idiler. Trabzon'un doğusundaki sahillerde oturan diğer halklar ise sırasıyla Ģunlardı: Kolçi (Sannoi ), Maçolenes, Hennioçi, Zyderitae, Roma‘ya tâbi kral Malasus'un teb'ası Lazai Apsilae, Abazki(Abaza), ve Suhumcivarında Sanigae. Sonraki asırlarda Lazlar önem kazanınca, bütün eski Kolçi ülkesine Lazika dendi. Diokletian (M.S. 284–303) döneminde Kimmer (Bosfor) Kralı Sauramatus, bütün Lazai topraklarını iĢgal etti. O tarihte Lazika'ya tâbi olanlar Prokopios, Aboskoiyi Suania ve Sykmnia halkları idi. Bu sebeple, Lazika adının hâkim bir grup (Lazlar) ve onlara bağlı bir kaç kabileye iĢaret etiği düĢünülebilir. Lazlar, 500'lerde HıristiyanlaĢtılar. Ġmparator Justinyen (527–565) bölgede "Kudüs Çölü" diye bilinen yerdeki bir Laz mabedini tamir ettirmiĢtir. (Prokopius, De aedificiis, V, 9) Lazlar komĢularına papaz bile göndermekteydiler. (Prokopius, Bell, Gct, IV, 2) .Kolçi'deki Lazlar, Roma imparatoru tarafından kendi içlerinden tayin edilen krallarca idare edilirlerdi. Bu kralların görevi, Kafkasya'nın batı geçitlerini kuzeyden gelen göçebelere karĢı koruma idi. Yani Roma'nın bir nevi üçbeyi Ģeklinde idiler. Kral kelimesi bizi yanıltmamalıdır, sahip olduğu toprak ancak beylik kadardır. Bu görev değil de, Romalıların ticareti inhisarlarında tutmaları Kolçi halkını tedirgin ediyordu. Bu yüzden Kral Gobozes, M.S. 458'den itibaren Sasani hükümdarı 2. Yezdicürd'in yardımına baĢvurdu. Bu yüzden M.S. 539-562 tarihleri arasında Bizans Ġmparatoru Justinyen ile Ġran ġahı 1. Hüsrev arasında Lazika topraklarında savaĢlar oldu. Ordu kumandanı Belisarius'un seferlerine iĢtirak eden yazar Prokopius'un bildirdiğine göre, o tarihte Lazlar, PhasisIrmağı'nın iki sahilinde yaĢamaktaydılar. Ne var ki, Archaeopolis, Sebastopolis, Pitius, Skanda, Sarapanis Rhodopolis, Morchoresis gibi Laz Ģehirleri nehrin hep kuzey yakasında idi. Nehrin sol tarafı ıssızdı. Lazlar'ın ellerindeki topraklar ancak atla bir gün yol tutardı. Daha ötesinde Trabzon'a kadar Roma pontikleri vardı ki, bu da o toprakların Lazlara ait olmadığını, doğrudan doğruya Ġmparatorluğa bağlı olduğunu gösterir. Bundan sonraki (600‘ler–1200) Laz tarihi karanlıktır. 1204'de Gürcistan kraliçesi Tamara'nın verdiği askerî yardım ile Alexis Kommenoes adında biri Trabzon Ġmparatorluğu'nu kurdu!.. Bu imparatorluğun tarihi ki ömrü 1204–1461 yılları arasındadır,


Kuzey Kafkasya ile yakından ilgilidir. Burada dikkat edilmesi gereken iki husus var. Birincisi, adı "imparatorluk"tur ama hükmünün geçtiği topraklar bir beylik kadar küçüktür Ġkincisi, Alexis Kommones, bir Laz değil; bir Bizans prensidir. Bizans Ġmparatoru Andronikos Kommenos'un oğludur. Yani, kurulan devlet; Latinler'in (katolik Hıristiyanlar) haçlı seferi bahanesiyle gelip Ġstanbul‘u ele geçirmeleri ve imparatoru kovmaları, orada bir Latin krallığı kurmaları sonucu oluĢmuĢtur. Kaçan imparator Ġznik'te varlığını sürdürmeye çalıĢtı, bu arada bir kısım Bizanslılar da Trabzon'a kaçmıĢlardı. ĠĢte kurulan "imparatorluk" onlara aittir.Yazar Gregroas'a göre, Kommenos'un ilk iĢi Kolçi halkının ve Lazlar'ın topraklarını zapt etmek oldu!.. 1282'den itibaren Johannes Kommenos, "doğunun, Ġberya'nın (Gürcistan), ve deniz aĢırı ülkelerin imparatoru" unvanını aldı! Yani ortada ne Laz kralı kaldı, ne de Lazistan!.. 'ın Rumlar idaresi altında yaĢayan Laz halkı kaldı, o kadar!..Ancak Bizans usulü iktidar kavgaları sürdüğü için, 1341'de Laz halkının desteği alan Bizanslı prenses Anna Anakhutlu tahta çıktı. O dönemde Trabzon Ġmparatorluğu'na bağlı toprakların Makrial'ye kadar uzandığı, Gonia‘nın ise mahalli hükümdarlar (bey statüsünde) elinde kaldığı sanılmaktadır. Gürcüler, Lazlara Çan, i der, Lazlar bunu pek bilmez. Kelime bir ihtimal Grekçe Sannoi/Tzannoi kelimesinden gelmedir. Tarihî bakımdan Ça'niler ile Lazlar arasında bir akrabalık var ise de, kopmuĢ görülmektedir. Arrianus zamanında Sanoiler, Trabzon‘a komĢu idi. . Eskilerden PROKOPĠUS, "Tzannoi diye anılan yerin eskiden Sannoi olduğunu ve Çoruh vadisini denizden ayıran dağların sahil yakasında bulunduğunu " belirtir. (Balhar dağları )… Koch, "Of ahalisinin özel bir dil ile konuĢtuğunu", Marr da "HoĢniĢin ahalisinin anlaĢılmaz bir dil konuĢtuğunu" söyler…. Yani bölgede farklı bir halk vardır. N.marr'ın tespitlerine göre Ça'niler (TZANNOĠ ), önceleri Çoruh havzasında geniĢ bir sahayı iĢgal etmekte idiler. Burasını kısa bir süre için Ermeniler, sonra Gürcüler (KHARTHLĠ ) almıĢtı.Trabzon tarihçileri Lazları Tsinaidler'den ayrı tutmaya devam etmiĢlerdir…. Tsinaidler, Müslümanlar ile birleĢerek 1348'de Trabzon topraklarına hücum ettiler. Sonra Trabzon Ġmparatoru tarafından cezalandırıldılar. (1377) Bu dönemde Canik (Samsun) Sancağı tarafında oldukları sanılıyor. Kısacası, Gürcüler iki halkı (Lazlar ileTsinaidler) birbirine karıĢtırdıkları için Lazlara Ça'ni demeye baĢlamıĢtır... Hakiki Ça'niler iki grup halinde Lazistan denen bölgenin güneyinde ve batısında yaĢarlar. Bunlardan biri sonradan Trabzon'un batısına göç etmiĢtir. 1461' de hayatı boyunca 17 devlete son vermiĢ olan Fatih Sultan Mehmet, Trabzon'u zapt etti. Böylece o tarihe kadar Rum hükümdarlara tabi olan Laz halkı Osmanlıların idaresine girdi ve Ġslamıyetle'le tanıĢtı. Lazlar, nasıl oldu bilinmez, ġafi mezhebini kabul ettiler. Aslında bu Mezhep diğer Kafkas halkları arasında da yaygındır. Belki onlardan gelmiĢtir. Lazlar en geç Müslüman olan Kafkas topluluklarındandır. Gürcüler bile, aĢağı yukarı yüz yıl önce gruplar halinde Müslüman olmaya baĢlamıĢlardı. (N. Marr, Bulletin de l'Academia de St. Petersburg, 1917, sf. 415-446) 1519'da, Yavuz Sultan Selim döneminde, Batum'un da ilavesiyle Trabzon ayrı bir eyalet haline getirildi. Bölgeyi 1640'da dolaĢmıĢ olan Evliya Çelebi, 5 sancak bulunduğunu açıklar: Canik, Trabzon, Günye(GONĠA), aĢağı Batum ve yukarı Batum… Lazlar'ın yaĢadığı yerin merkezi Günye idi. Evliya Çelebi, Trabzon‘a, "eski Lezgi vilâyeti" der… Halbuki, hem o, hem Katip Çelebi, hem de yabancı yazar Vivien De ste. Martin yanılmıĢlar, ses benzerliğinden Laz ile Lezgi (3) kelimelerini aynı sanmıĢlardır. Hele Kâtip Çelebi, bölge kavimlerine Lezgi adını verdikten sonra alt kabileleri Ģöyle sayar: Megrel, Gürcüler, Abhaz (Abaza), Çerkez, Laz. Arkasından Lazlar'ın Trabzon bölgesinde oturduklarını söyler. Ayrıca Trabzon'un güneydoğusunda Çepni dağlarındaki "Ġran Ģahına Allah gibi tapan" ġii Türk boylarından söz eder... Hem o, hem de Evliya Çelebi, Trabzon'un 41 nahiyesinden çoğunun "itaatsizliği"ni dile getirir. (Kâtip Çelebi, Cihannüma, sf.429; Evliya Çelebi, cilt 2, sf. 81, 83) Bundan bu nahiye beylerinin bir ölçüde Devlet otoritesi tanımadıkları, bildikleri gibi hareket ettiği anlaĢılmaktadır. 1814-1817, 1818-1821 ve 1832-1834'de bölgede devlet'e karĢı ayaklanmalar oldu. Bu dere beylere ilk darbe Trabzon Valisi Osman PaĢa tarafından indirildi. Ancak dağlık


arazi yüzünden Laz derebeyleri tam kontrole alınamadı ve Osman PaĢa'dan sonra, tıpkı Güneydoğu Anadolu'daki Kürt beyleri gibi, baĢlarına buyruk harekete devam ettiler. Bölgeyi dolaĢmıĢ olan Koch, serbestiyetleri kısıtlanmıĢ olmasına rağmen bu derebeylerin çoğunu yerinde bulduğunu belirtir ve 15 derebeylik sayar: Athina (Pazar), Bulep, ArtiĢan (ArdeĢen), Viçe, Kapisite, Arhavi, Kisse, Hopa, HemĢin, Makria (Makrial ), Gonia (Günye), Batum, Maradit (Maradidi), Perlevan ve Çat. Bu nahiyelerden bir kısmında Gürcüler'in hâkim olduğu görülmektedir. (Batum Arhavi) .Bir kısmı da Lazistan diye tanımlanan bölgenin sınırları dıĢında, Çoruh Nehri üzerinde idi. (Maradit, Perlevan, Çat) … HemĢin‘de yaĢayan halk ta diğerlerinden farklıdır.1851'de Acara bölgesi, Yukarı Gurya ile birlikte Lazistan sancağı haline getirildi, Batum sancak merkezi oldu. 1878'de Batum Ruslar'ın eline geçince, Rize sancak merkezi yapıldı. Rize, Atina (Pazar), Hopa ve 6 nahiye, 364 köy bu sancağa bağlı idi. Cumhuriyet ile birlikte Lazistan sancağı dağıtıldı, Pazar, ArdeĢen, Fındıklı ilçeleri Rize'ye, Arhavi, Hopa da Artvin'e bağlandı. Laz tabiri bugün, halk arasında ayırım yapılmaksızın Karadeniz bölgesinin güneydoğu kısmında yaĢayan herkes için kullanılır. Ancak gerçek Lazlar sadece Pazar ve Hopa ilçelerinde yaĢıyanlar ve buradan göç edenlerdir. Batum'un güneyinde kalan bölgedeki az sayıda Lâz da 16.3.1921 tarihli antlaĢma ile Türkiye'ye alınmıĢtır.Diğerleri yanlıĢ olarak "Laz" sanılan baĢka boylardandır. Laz kökenli vatandaĢlarımız iyi denizcidirler, hamsiye düĢkünlükleri meĢhurdur.Çay, tütün, mısır, kara lahana yetiĢtirirler, meyvecilikle uğraĢırlar. Fırıncılık yaygın meslektir. Eskiden Rusya'ya gider, ekmek piĢirirler, evlenip Müslüman yaptıkları Rus kadınlarla ülkeye dönerlerdi. ġimdi Rus kadınlar bölgeye geliyor, ve gene bizimkilerle evleniyor!.Laz kökenli vatandaĢlarımız Ġslam'a taassup derecesinde bağlıdırlar. Lazca, iki gruba ayrılır: Doğu Lazcası, Batı Lazcası.Ayrıca küçük kollar vardır, meselâ Çala lehçesi.Ancak Lazca baĢtan baĢa Türkçe kelimelerle doludur. Lazcanın yazısı yoktur. Yazılı bir Lazca edebiyat yoktur. Bu da Lazcanın bir dil değil; "ağız" olduğunu ortaya koyar.Yine de ReĢit Hilmi Pehlivanoğlu gibi bazı Ģairler yetiĢmiĢtir. Lazlar zamanla bu ağzı unutmuĢlar, Kendilerine has bir Ģive ile Türkçe konuĢmaya baĢlamıĢlardır. ARTVĠN : BORÇKA Çifteköprü,Fındıklı,Düzköy HOPA : Yukarıkuledibi,Esenkıyı,Alimislah,Pınarlar,EĢmekaya,Güvercinlik,Koyuncular,Dereiçi, KemalpaĢa,BaĢköy,YeĢilköy,Çamlı,Yoldere,ÜçkardeĢ,Kaya,SubaĢı,Çamurlu,BüyükbaĢı RĠZE ARHAVĠ : Kale mahallesi,Cumhuriyet mahallesi,Kireçli,Dereüstü,UlaĢ,Dikyamaç,Gürgenlık,Konaklı,Yolgeçen,Yıldızlı,Kavak,Sırto ba,Arılı,Güngören,Tepeyurt,ġahinler,Soğucak,Boyuncuk,Ulukent,Balıklı,Küçükköy,ġenköy, Dülgerli,Kestanealan,Kemerköy FINDIKLI : Aksu mahallesi,Tatlısu,Merkez,Liman,Ilıca,Hurriyet,Sahil,Yenimahalle,Çağlayan,YeniköySulakSü mer,derbent Anılı Gürsu Ġlhamurlu Peynirciler,Saat Beydere MeyvalıÇınarlı ARDEġEN : BarıĢ Merkez Yayla,Camii,BeyazkayaYamaçdere Tunca Bahar ,Elmalık,ġentepe ,Kavaklıdere,Düzlük,Seslıkaya,Esentepe,Kirazlık,Köprüköy,Duygulu,ġenyurt,Gündoğan,Ma mganez,Bayırcık,Güney,Sinan,Pirinçlik,Akkaya,IĢıklı ,Doğanay,AĢağı durak,Yukarı durak,Akdere,Eski armutluk PAZAR : Güzelyalı,Kirazlık,Ġkiztepe,Merkez,Cumhuriyet,BeyaztaĢ,Soğuksu,Zafer,Güney,Darılı,Suçatı, Bucak,ġendere,Handağı,Hamidiye,Örnek,Derinsu,Balıkçı,Sivrikale,Aktepe,Hisarlı,Dernek,El malık,Yücehisar,Irmak,Ortayol,Merdivenli,Akbucak,Hasköy,Papatya,Sesizdere,Ocak,Kayağa


ntaĢ,Sivritepe,Dağdibi,Kuzayca,Tütüncüler,ġentepe,DerebaĢı,ġehitlik,Alçılı,SubaĢı,Kocaköpr ü,AktaĢ,Sulak,Akmescit,Topluca,Uğrak,Kesikköprü ÇAMLIHEMġĠN : KöprübaĢı,Dıkkaya,Topluca,Muratköy,Çayıdüzü DÜZCE AKÇAKOCA : Döngellı,Edilli,AktaĢ,Tahirli,Göktepe,Nazımbey,Kalkın,,HasançavuĢ,Uğurlu DÜZCE MERKEZ : Ballar,Kabalak,Osmanca,Suncuk,ġekerpınar BURSA GEMLIK . Merkez,Katırlı ĠSTANBUL BEYKOZ : Merkez,Dereseki,Kaynarca ÜSKÜDAR . Merkez,ReĢadiye,Ataköy,Kadıköy,PaĢaköy YALOVA MERKEZ : Kaplıca,Çınarcık,Vezpınar,Üvezpınar,Delipazarı,Kurtköy,Samanlı,Akköy,Kadıköy,Yenimaha lle,Ortaburun KOCAELĠ MERKEZ . Çubuklu,Osmaniye,Suadiye,Derbent,MaĢukiye,Kestanelik,Altınova,Çaççukur,Güzelyalı,,Ereğ li,Osmaniye,Suludere,Yalakdere,Altınova,Senayiye SAKARYA MERKEZ : ÇaybaĢı,Yeniköy,Değirmendere,KarataĢ,Akyazı,Hasanbey,Kazancı,Dokurcun,KayabaĢı,Kara pürçek,Hocaköy,Geyve,Doğançay,Maksudiye,Hendek,Kocadöngel,Sapanca,Akçay,Baklaya, DibektaĢ,Erdemli,Fevziye,Hacımercan,Ġkramiye,Kurtköy,Memnuniye,ġükriye,Selamiye ZONGULDAK MERKEZ . BARTIN Amasra,Çakrazova Kaynak; Hayri Ersoy ve Recai Özgün laz tarihi ve kültürü alıntı

GÜRCÜLER Genellikle Kafkas Gürcü ve Doğu Karadeniz kültürü hakimdir biraz yozlaĢma görüselde bu gelenekler devam etmektedir Köyün bütününde günlük konuĢma dili Gürcücedir. Bazı Türkçe kullanılan isimler dıĢında Acara-Guria lehçesi Gürcüce konuĢulmaktadır. Köy halkı köyün otantik yapısını korumaya azami özen göstermektedir. Köyde halen 150 -200 yıllık eski evlere rastlanmaktadır. Bu evler özüne uygun olarak ustaca restore edilmekte, kendi tarihi dokusu içerisinde korunmaya çalıĢılmaktadır. Köyde eski imece usulü ( meci) çalıĢma devam etmektedir. Aileler baba mirası arazilerini erkek çocuklara devrediyor. Bu nedenle de köye dıĢarıdan insanların yerleĢimi engellenerek kapalı toplum özelliğini sürdürmektedir. Evliliklerse, yine akraba olmayan sülaleler arası yapılmaktadır. Ancak bu gelenek günümüzde tüm köyün birbirine bir Ģekilde akraba olması sebebiyle çevre Ģehirler ve köylerdeki Gürcü ailelerle iliĢki içine girmek suretiyle gerçekleĢtirilmeye çalıĢılmaktadır. Yerli halk dıĢarıdan bir kiĢiye, ekonomik Ģartlar ne kadar gerektirse de, arazi satmamaktadır.Yada köy halkının buna rızası aranmaktadır. Köy halkının geleneksel yapıyı korumaktaki bu hassasiyeti son derece saygıdeğer bir davranıĢtır.Çağın getirdiği globalleĢme süreci içerisinde, içine girdiğimiz arabesk kültür asimilasyonu tehlikesinde, kendini bu derece koruyabilmeyi baĢarmıĢ, öz kültürü ve gelenekselliği kaybetmemekte bizlere göre daha fazla mücadele etmiĢ,bu köy halkı önünde, saygı ile eğiliyorum. Tüm hemĢerilerimizi kültürel değerlerimizi


korumakta ve geliĢtirmekte Melenağzı Köyü Gürcü halkı gibi davranmaya, nadide kalmıĢ bu köyümüze sahip çıkmaya davet ediyorum.Efteni olarak adlandırılan yörede Hamamüstü ve Hacıyakup köyleri çevresinde yaĢayan Gürcülerin hangi tarihte ata topraklarını terk ettikleri kesin olarak bilinmemekle birlikte, Rus Çarı Nikolay'ın Gürcüstan'daki Müslümanları yok etmek istediği ve bu göçün bu yüzden baĢladığı söylenir. Buradan hareketle göçün, 18771878 Osmanlı-Rus SavaĢı sonrasında, 1894-1917 tarihleri arasında hüküm süren Çar II. Nikolay döneminde yapıldığı anlaĢılmaktadır. Dolayısıyla Berlin Kongresi sonucu Osmanlı ve Rusya arasında 27 Ocak 1879'da Ġstanbul'da yapılan anlaĢmayla 3 ġubat 1879'da baĢlayan resmi göç süresine rağmen Tzoniarililer köylerinden muhtemelen 1894 sonrasında ayrılmıĢ olmalıdırlar. Anlatılanlara göre Batum limanından önce Ġstanbul'a, sonra Akçakoca, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun limanlarına göçmenler bırakılmıĢtır. Bu bir bölgede yığılmayı önlemekten çok, Batum limanında bekleyen binlerce insanın daha fazla mağdur edilmemesi için yakın limanları tercih etme yaklaĢımı olarak değerlendirilebilir. Nitekim o dönemdeki Gürcü basınının, özellikle Kavkaz , Droeba , Ġveria ve Golosto gazetelerinin de belirttiği gibi, "Ġnsanlar ellerinde ne varsa, tüm mallarını, topraklarını çok ucuza satıp limana inmiĢler, nakliye güçlüğünden ötürü aylarca gemi beklemiĢler, bu bekleyiĢte bazılarının parası bitmiĢ ve çaresiz duruma düĢmüĢlerdir." Ancak Osmanlının bu iyi niyetli yaklaĢımı topraklarını terk etmedikleri için bir kısmı Gürcüstan'da kalan ailelerin bir kez daha bölünmesine yol açmıĢtır. Tzoniarili Gürcüler arasında da bu duruma düĢmüĢ insanlar vardır. Tzoniari köylülerinin bir kısmı, Yavuz adlı gemiyle Giresun limanına indirilerek o dönemlerde KeĢap ilçesine bağlı bölgelerde yerleĢmek için yer arayıĢına girmiĢlerdir. Bunlar, Tzoniari köyü sülalelerinden Çelebiler - Çelebioğulları Yavuzlar - Sakallar , Çakarlar - Yıldızlar , Güller - Abaklar Urallar , Kılıçlar , Mezarcıoğulları ve daha pek çok sülaledir. Çelebiler - Çelebioğulları ve Yaslıların saptadıkları yer uygun görülmüĢ ve bu yerde Anbarala yahut Anbaralay olarak adlandırılan köy (Bugün Dereli ilçesine bağlı Anbaralan) kurulmuĢtur. Burada kısa süre içinde tarım arazisinin yetersizliğiyle karĢılaĢılmıĢ ve yeni sıkıntılar baĢ göstermiĢtir. Anbarala kurulduktan sonra muhtemelen 1910'lara girilmeden köyün ileri gelenlerinden Memed Ali Çelebi Efendi yaptığı hac yolculuğu dönüĢünde, Batum limanındayken tabiatının uygunluğunu duyduğu ve bir kısım Gürcünün bu limana bırakıldığını bildiği Akçakoca'da gemiden inerek yaĢam için Anbarala'dan daha uygun yerler aramıĢtır. Ġç kesimlere doğru ilerleyerek Düzce'nin güneybatısında bulunan Efteni yöresine ulaĢmıĢtır. Hemen hemen boĢ olan, gölüyle, akarsularıyla, yaylalarıyla, ovasıyla, tarım alanlarıyla ve ormanlarıyla mükemmel olan bu topraklara daha sonra eĢini ve küçük oğlu Ġmam Osman Çelebi'yi de getirmiĢtir. Ancak kendilerinden önce Kafkasya'dan gelen Çerkezlerin tepkisiyle karĢılaĢmıĢ, yerleĢtikleri yerin Çerkezlerin baltalık ormanları olduğu gerekçesiyle Ģikâyet edilmiĢtir. EĢinin ve çocuğunun kendisini izleyeceği düĢünülerek karakoldan karakola teslim yoluyla ve yaya olarak kolluk kuvvetlerince Anbarala'ya geri götürülmüĢtür. Memed Ali Çelebi Efendi, yeniden Efteni'ye dönmüĢ, yine Ģikâyet edilmiĢ ve aynı yöntemle geri gönderilirken nakledildiği karakollardan birinin komutanı tarafından yetmiĢ yaĢında olmasından dolayı serbest bırakılmıĢtır. Efteni'ye döndüğünde karĢılaĢtığı üçüncü Ģikâyet üzerine gelen karakol komutanı Hacı Memed Ali Çelebi Efendi tarafından geri çevrilmiĢtir. YerleĢimi kesinleĢince Anbarala'daki diğer çocuklarını, akraba ve komĢularını da boĢ topraklara davet etmiĢ, birçoğu davete uyarak Efteni'ye gelmiĢ ve Hacı Memed Ali Çelebi Efendi tarafından kurulan bu köye aĢağıdaki Ceneviz Hamamı'na izafeten Hamamüstü adı verilmiĢtir. Burada tarım, hayvancılık, arıcılık, avcılık ve balıkçılığı uğraĢ edinen Gürcüler kendilerine 10-15 km'den yakın olmayan yerleĢim birimlerinde Çerkezler, Abazalar ve yerli Türklerle karĢılaĢmıĢlardır. Burada yaĢayan birkaç Ermeni aile bir süre sonra bölgeyi terk etmiĢ, diğerleri dil ve kültür farklılıklarına rağmen, zaman içinde Ordu, Trabzon ve Giresun göçmenleri de alarak, baĢlangıçtaki sürtüĢmeleri aĢıp uyumlu yaĢamaya baĢlamıĢlardır.


Amasya    

Merkez: Merzifon: Merkez mahallerinde vardır. AKP Genel BaĢkan yardımcısı Akif Gülle TaĢova: TRT Genel Müdürü Ġbrahim ġahin buralıdır. Suluova:Akp'li Belediye BaĢkanı buralıdır.

Bursa 

    

Ġnegöl: Çaylıca, Fevziye, Gülbahçe, HasanpaĢa, Hayriye, Muratbey, Sulhiye, Tüfekçikonak, Bahçekaya,Hilmiye,Mesruriye,Hamidiye,Karakadı,Güneykestane,Elmaçayır,Çiftlik, saadet (Ġnegöl belediye baĢkanı Hayriye köyündendir) Kestel : Alaçam,Osmaniye Ġznik : Hacıosman,Kırıntı,Elmalı, Gemlik: Haydariye, Hamidiye, Adliye Orhangazi: Hamzalı Merkez: Baydın

Diyarbakır 

Ergani : Ortayazı

Düzce Gürcü köyüne Gürcü çiftlikte örnek.verilebilir.Mesela Gürcü çiftlik'in %90 'ı9na yakın bir miktarı Gürcistan‘dan göçüm soylananlardan oluĢmuĢtur.ayrıca KaynaĢlı ilçesinin ġimĢir mahallesinde 50 yıl öncesinden göç etmiĢ,yaklaĢık 40-45 hanelik %100 Gürcüler bulunmaktadır.Düzce‘deki diğer Gürcü köyleri Fındıklı Aksu köyü-Muncurlu köyü-Doğanlı köyünün bir bölümü-Gürcü Asar-Çilimli Hızar dere ve Çilim ilçesinin büyük bir bölümü.Akçakoca da Çiçekpınar(Ģipir köyü) ve Melenağzı (Melan)köyü % 100 ü Gürcü olmakla birlikte Gürcü dilini halen konuĢmaya devam etmektedirler. Giresun  

Dereli : Akkaya, Ġçme suyu Giresun Yaykınlık Turgut Topaloğlu da Gürcü Bulancak:Yeniköy,Tepeören

Kastamonu 

Çatalzeytin : Hamidiye

Kocaeli (Ġzmit) 

Ġzmit : ġirinsulhiye Köyü, Nusretiye Köyü, Balaban Köyü, Hamidiye köyü,EĢme Ahmediye Köyü


Gölcük : Nüzhetiye Köyü,Hasaniye Köyü,Nimetiye Köyü, Lütfiye Köyü, Ġhsaniye, Ferhadiye ...

Ordu    

 

AkkuĢ : Dumantepe, Esentepe (Kabakulak) ÇaybaĢı : Kurudere Köyü, Söylemez Yenimahalle, Sarıcaerik-Çınar Mahallesi, Akbaba Köyü, Akkaya Mahallesi, Eğri Bucak-Çilader (Manastor), Köklük Fatsa: Bozdağı Köyü Kabakdağı Köyü, Sazcılar Köyü, Yusuflu Köyü,Bacanak köyü,duayeri köyü, Yenikent Köyü,Tahta baĢı köyü,Hoylu köyü Gölköy : Cihadiye Köyü, PaĢapınar Mah, Yuvapınar Köyü, Manastır Mahallesi, Kındıra Mahallesi, Elmaalan Mahallesi, MeĢealan Mahallesi, KuĢluvan Mahallesi, Çatak Köyü,(Yusuflu mah.) Konak Köyü, Ġç Yaka Köyü, Samanlıcek, Ulubey : Yeni Sayaca, Ünye : Güllük Mahallesi, HızarbaĢı Günlük Mahallesi, Torunoğulları (Söğüt) Mahallesi, Çatalpınar Köyü, HızarbaĢı Kumarlı Köyü,Dönüklü Mahallesi, Mitrabol, Alivara Köyü, Zembek (Aydıntepe) Köyü, Yağköy, Erenyurt Beldesi, BaĢköy, Tepeköy, Gobi-Göbü Köyü, Elemen, Avidere, Saylan, Kürtdere, Kurudere, Yüceler Köyü, ġenbolluk Beldesi Ziliftar Mahallesi Ġnkur Beldesindeki Köy ve Mahalleler:

Çaloğlu Mah. veya Fatih Mahallesi, Yenikent (Armutluk) Mahallesi, Kelas (Çınarcık) Mahallesi, Kurna Mengen Mahallesi, Çataltepe, Ġncirli 

Tekkiraz Beldesi ve Çevresindeki Köy ve Mahalleler:

Tekkiraz Belde Merkezi, Kıran Mahallesi, Armuttepe Mahallesi, Veli Bayraktar Mahallesi, Kıran Köyü (Ginapor), Macahleli (Belen) Mahallesi, Koruklu Mahallesi, Nureddin Köyü, Kirazara, Sarıgöl, Kozbüküm (Yenikızılcakese), Kızılkaya, Ergen Düzçiftlik Mahallesi 

Yenikent Beldesindeki Köy ve mahalleler:

Yenikent Merkez (Çamurluk) Mahallesi, Ekincik Köyü, MeĢedüz Mahallesi (Boynuzlubatak), Tekneli Mahallesi, Meliktepe Mahallesi, Kıran (TaĢocağı ve Çevresi) Mahallesi 

YeĢilkent Beldesi‘ndeki Köy ve Mahalleler

Selviler Köyü   

Korgan : Sarıalıç Köyü,YeĢilalan köyü Kumru : Güneyce Köyü, Divane Köyü,YemiĢken, YemiĢhan, Akçadan, Yaylacık, Akçakese, Pencik (Esence), Çubuklu Köyü PerĢembe : Tongeldüzü, Gacalı, Kalkancı, Burhaneddin, Boztepe, Tepeköy, Teyineli, YokuĢdibi, Dereiçi, Yeniköy (Yağmurlar), Çaka, Kocadüzü

Rize 

Pazar: Hamidiye Köyü

Sakarya (Adapazarı)


 

    

Akyazı : ReĢadiye, ġerefiye,küçük(bir bölümü) Hendek : Hamitli Köyü,Eski Bıçkı Köyü, Güldibi, Hicriye, HüseyinĢeyh Köyü (Bir bölümü), Ġkbaliye (Sıtmapınar), Ġlimbey, Karaçökek Köyü (Bir bölümü), Lütfiye KöĢkü Köyü, Muradiye, Nuriye, Süleymaniye,Kızanlık Kocaali : Köyyeri, Pamukova : Ġlimbey Karapürçek : Mecidiye, Ahmediye, Kanlıçay Sapanca: Mahmudiye köyü,Yeni mahalle Erenler köyü ve Sapancanın büyük bir bölümü Merkez: Hızırtepe mh.

GEYVE: NURĠOSMANĠYE KÖYÜ Samsun    

ÇarĢamba: Kestanepınar, Karamustafalı Salıpazarı: Muslubey,Alan köy (karadere mh.).Alan-yaykün. Ladik: AslantaĢ, Hacıalipınar Mah. (Kiremithane) Terme : Akçay, KocamanbaĢı, Kaynarpınar Beldesi YağdaĢ Köyü, KuĢca Köyü, KuĢcağız (Sarıhasan) Köyü,KESĠKKAYA KÖYÜ

Bafra- Köseli köyü Sinop  

Erfelek : AbdurrahmanpaĢa, Değirmencili, Hamidiye, Veysel,Tombul,Tekke Merkez: Erikli,Tangal, Avdan, Tangaloğlu, Göller, Karapınar,Ahmetyeri,

AYANCIK :Tevfikiye Gürcüleri 1. Sınıf,Mestan Gürcü köyü Aktas mah. TÜRKELĠ .Haci köyü,SazkıĢla, Kuz köyü,Yapraklı köylerinde Gürcü sülaleler bulunmaktadır Tokat  

Erbaa : Zoğallıçukur Niksar : Fatlı, Sorhun,_Niksar, Akınca, Tepeyatak, Ekincik, Mercimekdüzü,Örenler

Yalova  

Çınarcık : TeĢvikiye (Zindan,ortaburun köyü'nün bir bölümü Termal : Merkez ( Gökçedere köyü)

Armutlu: Hayriye,Selimiye Kaynak: M.VaniliĢi.A.Tandilova Gürcü tarihi ve kültürü kıtabında alıntı,ve ayrıca www.Macaheli .net


HEMġĠN Kalabalık aile yapısına sahip köyde,Hopa HemĢinlilere özgü,hemĢince denilen bir dil konuĢulur.esasen Ermenicenin bir dialekti olan bu dil,yöreye özgüdür.düğün cemiyetleri tulum ile olan köyde,Hopa HemĢin,üçayak,Artvin temurağa horonları ve çevre Rize HemĢin köylerinin etkisi ile Rize HemĢin horonu oynanmaktadır.HemĢinliler m.ö ikinci yüzyılda Horasandan gelip ĠranınHamadan bölgesinde 400 yıl kalmıĢlardır,daha sonra Kars, Arpaçay ilçesinin doğusuna buradan da 623 yılında Ġran Bizans savaĢında Çoruh nehrini aĢıp bu günkü yerlerine yerleĢmiĢlerdir Arsaklı ve Saka Türklerinin bir boyudur. Birçok savaĢa sahne olan Ermenistan‘da,Kafkasya‘daki Arapların baskılarına dayanamayınca Ermeniler isyan edip,batıya göç etmeye baĢlarlar 789-790 yıllarında 12 bin Ermeni HemĢin topraklarına girdi ve bugünkü HemĢin‘in bulunduğu yere bir kent kurdular buraya da kendi isimleri olan HamanaĢen adını verdiler bu ad zamanla HemĢin‘e dönüĢtü. HemĢinlilerde diğer eski kavimler gibi 16. yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul etmiĢlerdir,Lazlarda deniz kenarında yerleĢirken HemĢinliler içeriye doğru dağlık bölgeye yerleĢmeyi tercih etmiĢlerdir.HemĢinliler Cumhuriyet ilk yıllarında batı bölgelerine göç etmeye baĢlarlar göçler Düzce, Adapazarı,Ġzmit,Bursa‘ya yerleĢmiĢlerdir,.HemĢinliler eskiden Oğuz Türkçesi konuĢurken daha sonra bu bölgeye gelen çok sayıda Ermenilerle birlikte yaĢamaya baĢladıktan sonra Ermeni dil kültürünün etkisinde kalmıĢtır.Halk arasında bu dil HemĢince olarak bilinmektedir HemĢinliler M.Ö. ikinci yüzyılda Horasandan gelip Ġran‘ın Hamadan Bölgesinde dört yüz yıl kalmıĢlardır. Daha sonra Kars‘ın Arpaçay Ġlçesinin doğusuna, buradan da 623 yılında Ġran- Bizans SavaĢı sırasında Çoruh nehrini aĢıp bu günkü yerlerine yerleĢmiĢlerdir. Arsaklı ve Saka Türklerinin bir boyudur.Bir çok savaĢa sahne olan Ermenistan‘da ve Kafkasya‘da ki Arapların baskılarına dayanamayan Ermeniler isyan edip batıya göç etmeye baĢladılar. 789-790 yılları arasında 12 bin Ermeni HemĢin topraklarına girdi ve bu günkü HemĢin‘in bulunduğu yerde bir kent kurdular. Buraya kendi isimleri olan HAMANAġEN adını verdiler. Bu ad zamanla HemĢin‘e dönüĢtü. HemĢinliler de diğer eski kavimler gibi 16. Yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul ettiler. Lazlar deniz kenarlarına yerleĢirken, HemĢinliler sahilden uzak, dağlık bölgeleri tercih ettiler. HemĢinliler, Cumhuriyetin ilk yıllarınsa batı bölgelerine göç etmeye baĢladılar. Göçler daha ziyade Karasu, Kocaeli ilçeleri ,ile Düzce ili ve Akçakoca‘ya olmuĢtur. Ayrıca Ġstanbul ve Bursa illerinde de toplanmıĢlardır. HemĢinliler eskiden Oğuz Türkçe‘si ile konuĢurken, daha sonra bu bölgeye gelen çok sayıda Ermenilerle birlikte yaĢamaya baĢladıktan sonra Ermeni dil kültürünün etkisinde kalmıĢtır. Halk arasında bu dil HemĢince olarak bilinmektedir. ARTVĠN : Borçka (Muratlı),Hopa ( KemalpaĢa) Hopa RĠZE : Çayeli,Pazar,Fındıklı,Ġkizdere,ÇamlıhemĢin( Ortaköy,Fırtına,Büyükdere,Piskale Ağabeyçe ),HemĢin ( Akyamaç,Bilenköy,Çamlıtepe,Hilal,Kantarlı,Leventköy,Nurluca Yaltkaya ) ADAPAZARI : Karasu ,Ortaköy DÜZCE : Akçakoca,GümüĢova Trabzon,Ordu,Giresun,Samsun,Erzurum,Ankara,Ġzmit,Bursa,Ġstanbul da az sayıda hemĢinliler vardır.1915 yılında göç etmiĢlerdir,suni müslümandırlar Kaynak: HemĢinliler Eğitim ve Kültür derneği 29-11-2007

MANAVLAR Özellikle Batı Anadolu'da yoğunlaĢan Türk soylu halk. Türkologlar'a göre manavlık, Anadolu'da ilk yerleĢik hayata geçen Türkleri tanımlamada kullanılan bir sıfattır. Bu sıfat, yerleĢik hayatı benimsemiĢ Türkler'i, Osmanlı'nın son dönemlerinde yerleĢik hayata


geçmeyen Türklerden ve Anadolu dıĢındaki Osmanlı topraklarından gelen müslüman halktan ayırmak için kullanılmıĢtır. Manavlar hakkında en çok kabul edilen bilimsel görüĢ göçebelikten yerleĢmiĢ (Yörük) nüfus dıĢında eskiden yerleĢmiĢ Türki köylülerdir.Ancak manavların orjini hakkında genel bilimsel çevrelerce kabul edilmeyen alternatif görüĢler de bulunmaktadır. Bu farklı görüĢün baĢında, Manavlar'ın Türkler'in Anadolu'ya gelmesiyle Rum ve Anadolu halkının TürkleĢmesi sonucu ortaya çıktığına yöneliktir. Burada Rum ve Anadolu halkının kendi dillerini unutarak Türkçe konuĢmaya baĢlamasının nasıl olduğu belirsizdir. Bu görüĢe göre Manavlar, bin yıllık süreç içerisinde Türk kültürünün bir parçası olmuĢlardır.Manav tarihini araĢtırmak için Rum Selçuklu döneminin ve Haçlı Seferleri döneminin iyi analiz edilmesi gerekir. Günümüzde Rum Selçuklunun özellikle etkili olduğu Güneydoğu Marmara ve Ġç Anadolu bölgesinde Manav adı verilen grubun yoğunlaĢtığı görülmektedir. Selçuklu döneminde Güneydoğu Marmara ve Ġç Anadolu'ya sahip Rum Selçukluları döneminde Anadolu halkı Haçlı seferlerinden büyük zarar görmüĢ, pek çoğu katledilmiĢ ve giderek Selçuklu safına yönelmiĢlerdir. KuĢkusuz ki, Güneydoğu Marmara ve Ġç Anadolu bölgelerinde Konya, Ġznik, Bursa gibi kentlerin çevresine yerleĢen Selçuklu-Oğuz ve Ġranı unsurlar ile kaynaĢmıĢlardır.Bugün yapılan araĢtırmalarda, Türkiye'nin farklı köĢelerinde manav kavramının farklı anlamlarda kullanıldığı sonucuna da ulaĢılmaktadır:Özellikle Güney Marmara ve Ege köylerinde 17. yüzyılda Yörüklerin zorla iskan edilmelerine karĢılık, önceden kendi isteğiyle bölgeye yerleĢmiĢ olan Türkmen boylarının; zorla iskan edilenlerden kendilerini ayırt etmek için kendilerine manav dedikleri tespit edilmiĢtir. Hatta 16. yüzyılda yerleĢik düzene geçtiği tespit edilen bazı Türkmen aĢiretleri kendilerine 17. yüzyıldan sonra manav demektedir. Aynı Ģekilde, 17. yüzyıldan sonra zorla yerleĢik hayata geçen Yörükler, kendilerinin artık manav olduğunu dile getirmektedirler. Güney Marmara'da manav "YerleĢik hayata geçen Yörük" anlamında kullanılmaktadır. Örneğin; Balıkesir'de böyledir . Batı Anadolu'nun bazı köylerinde yapılan araĢtırmalarda ise Manavlar'ın sürekli Balkanlara ve Peçenek-Kumanlar'a atıf yapması ve kendilerini Peçeneklerle özleĢtirdikleri görülmektedir. Balkanlardan gelen Türk anlamında kullanılmaktadır. Akdeniz bölgesinde ve Batı Anadolu'da yerli olmaktan ziyade ovalarda yaĢayan Türkmen aĢiretleri anlamında "manav" tabiri kullanılmaktadır. Ġç Anadolu ve Güneydoğu Marmara'nın bir kısım yerleri ile Batı Karadenizde ise "eskiden beri yerli, Anadolulu" anlamında kullanılmaktadır. Bu yüzden, Manavlar için tek bir çıkarsama yapmak doğru değildir. Günümüzde manavlar, Türk etnisitesinin bir kısmını oluĢturan etnik grup ve etnik gruplardır.Osmanlı'nın yıkılmasından sonra ise Balkan, Karadeniz, Kırım veya Kafkas Muhacirlerinden olmadığı yönünde ve muhacirlik kavramına karĢı kullanılan bir kavram olarak kısmen de olsa anlam kayması yaĢamıĢtır. Zira, Osmanlı'nın ilk ve orta dönemlerinde manavlık daha çok, "göçebe hayat/Yörüklüğe devam eden/özel hukuk tanımayan" kavramının zıttı anlamında kullanılmakta idi.Manav sözcüğünün kökeni hakkında iki görüĢ bulunmaktadır. Birincisi Yunanca kökenli olduğu, diğeri Türkçe kökenli olduğu yönünde. Bunun dıĢında etnik grup anlamında bir iĢ kolu olan manav faaliyetlerinden alıntılandığı da belirtilmektedir. Yunanca Kökenli Olduğu GörüĢü:Manav kelimesi, Yunanca asıllı bir sözcük olup Türkçe'ye Ortaçağ'da geçmiĢtir. Yunan dilinde manavis, "100 yıldan önce" anlamına gelmektedir. Uzun süredir belli bir bölgede yaĢayan halk için, "bilindi bilineli burada yaĢayanlar" anlamında kullanılmaktadır. Türkçe Kökenli Olduğu GörüĢü:Bu görüĢe göre, manav sözcüğü manaptan veya managtan gelmektedir. Manap kelimesi, öz-Türkçe bir sözcüktür. Zira, "Manap" ifadesine "Orhun kitabeleri"nde de rastlanmaktadır ve Bey anlamına gelmektedir . Bu yüzden Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut (Saha) Türkleri‘nde


kullanılan, koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi anlamına gelen ―Manap‖ ve ―Manag‖dan geldiği sanılmaktadır.Eski Türkçe‘de ―v‖ sesinin olmamasından dolayı, ―Manap‖ sözcüğündeki ―p‖ ve ―Manag‖ sözcüğündeki ―g‖ sesinin yumuĢayarak ―Manav‖ sözcüğünün ortaya çıktığı düĢünülmektedir. (Örneğin; berim=verim, takuk=tavuk, kagun=kavun vb gibi.) ―Manap‖ın; Çağatay Türkçesi‘nde ―asilzâde, asâlet, beyzadelik‖, Kırgız Türkçesi‘nde ―feodal kabilelik üst tabakasının mümessili‖ veya ―Kırgız Lideri‖, Kazak Türkçesi‘nde ―ağa, bey‖ ile ―Manag‖ın; Yakut (Saha) Türkçesi‘nde ―koruyucu, güdücü, bakıcı‖ anlamlarını taĢıması ve de Türkistan‘ın kuzey bozkırlarında yaĢayan Kırgız ve Kazakların boy ve oymak baĢlarına ―Manap‖ demeleri ile 1860‘larda Kırgızlar‘dan Bugu (Geyik) kabilesi ve Sari BağıĢ boylarının baĢlarında Manapların yer alması olguları da, ―Manavlar=Yerli Türk/Türkmen‖ görüĢünü desteklemektedir.Kırgızistan'daki Manas destanında yer alan ve soylu beylere verilen Manap ifadesi de bunlara ilave edilebilir. ĠĢ Kolundan Türediği GörüĢü:Diğer bir yanda, "manav" sözcüğü, Türkçe'de çiftçilikle uğraĢan ve geçimini ürettikleri ürünleri satarak geçinen anlamına da gelmektedir. Anadolu'ya ilk göçen Türkmenler, yerleĢik hayata geçip tarım faaliyetlerine baĢlamıĢ olmalarından bu sözcük kullanılmıĢ olabilir. Bu görüĢü destekleyen bir durumda, Osmanlı kayıtlarında saraya ve Ġstanbul'a sebze-meyve temin eden köylere "manav köyleri" tabiri kullanılmasıdır. Zira hayvancılığın yapıldığı köylere "kasap köyleri", arıcılığın yapıldığı köylere "kovan köyleri", ormancılığın yapıldığı köylere "tahtacı köyleri" Ģeklinde tabirlerin kullanıldığı görülmektedir. Bu görüĢe göre manav sözcüğünden, tarımla uğraĢan Türkmen köylerine takılan bir lakap kastedilmektedir. Daha sonra bu köyler, 18.yy'la birlikte muhacırlerden, hala konar-göçerliğe devam eden Türkmenlerden ve Anadolu'ya gelen diğer unsurlardan kendilerini ayırt etmek için manav lakabını ön plana çıkarmaya baĢladılar. Zira günümüzde Anadolu'da kendilerini Kasap, Kovan veya Tahtacı olduğunu söyleyen topluluklar da vardır.


Bizans kayıtlarında, Manav tabiri; 1291 tarihindeki kayıtlarda geçmektedir. Yıldırım Bayezid döneminde Ġstanbul‘un alınması amacıyla yapılan kuĢatma kaldırılırken, yapılan anlaĢma gereği Sirkeci‘de bir Türk mahallesi kurulması Ģartına uygun olarak Göynük ve Taraklı‘dan 760 hane Manav Ġstanbul‘a yerleĢtirilmiĢtir. Yani Ġstanbul‘a yerleĢtirilen ilk yerleĢmiĢ Türklerin, bu yöreden giden ―Manavlar‖ olduğu kaynaklarca da doğrulanmaktadır. Türkmen Kökenlere Dayandıkları GörüĢü Anadolu'ya göç ederek gelen Türkler'den bazıları yerleĢik hayata geçerek tarım faaliyetlerinde bulunmaya baĢlamıĢlardır. Buna bağlı olarak manavlık, ―Batı Anadolu‘ya dıĢarıdan gelen (göçmen/muhacir) ve göçebelikten yerleĢmiĢ (Yörük) nüfus dıĢında eskiden yerleĢmiĢ köylere / köylülere verilen ad veya ―Yerli Halk‖, ―YerleĢik Türk / Türkmen Topluluğu‖ ya da ―Yerli olan, muhacir olmayan‖ ve yahut ―hareketli nüfusa karĢın yerini değiĢtirmeyen, devamlı olarak orada oturan ―Türkçe dıĢında dil bilmeyen‖ topluluk üyeleri olarak tanımlanmaktadır. Bu yaklaĢıma göre Manavlar, Anadolu Selçuklu'nun bakiyesi olan Türkmen halk ile Osmanlı döneminin 17. yüzyıl öncesi yerleĢen Türkmen halkıdır.Balkanlara Karadeniz'in kuzeyinden gelen ve Hıristiyanlığı kabul eden Peçenekler ve Kumanlar gibi Türk toplulukları da dönem dönem Bizans tarafından Anadolu'ya yerleĢtirilmiĢtir ve bu toplulukların, yerleĢik hayata geçen Oğuz Türkleriyle kaynaĢarak bir kısım Manavları oluĢturduğu da düĢünülmektedir.Cevdet Türkay'ın "Osmanlı Ġmparatorluğu'nda Oymak, AĢiret ve Cemaatlar" adlı eserinde belirtilene göre Manavlar "Ġçel sancağı, Anamur kazası (Ġçel sancağı), Manisa kazası (Saruhan sancağı) DüĢenbe kazası (Ala iye sancağı) gibi yörelerindeki yörükan taifesidir." Diğer bir deyiĢle, Manavlar aslında göçebe Türkmenler olup Anadolu'nun çeĢitli yerlerine dağılmıĢ bulunmaktadırlar. Dayanakları : Bazı araĢtırmacılara göre Manavların, Türk soylu olduğunu gösteren en önemli delil, Mongolid karakteristikleridir; Manavlarda gözlerdeki çekiklik ve yuvarlak yüz hatları hemen farkedilebilir.AraĢtırmacılara göre baĢka bir delil ise, manavların eski sosyal yaĢamda büyük önem tutan ipek böcekçiliğidir. Özellikle Marmara Bölgesi'ndeki manav köyleri Orta Asya'dan gelen alıĢkanlıklarıyla ipek böceği üreticiliği yapmaktadır. Örneğin; Osmanlı döneminde Bursa'daki ipek kumaĢların üretiminde bu ipek böceği üretimini yapan manav köylerinin payı büyüktü. Son yıllara kadar manav köylerinin en büyük geçim kaynağı ipek böcek yetiĢtiriciliğiydi ve hala bunu sürdüren köyler mevcuttur.Manavlar, Türkçe'den baĢka bir dil anlamazlar. Türkçe'den baĢka sözcükler-ünlemler kullanmazlar. Ġkinci dilleri ya da mahalli dilleri yoktur.GeçmiĢte, yerleĢik hayata geçen veya YerleĢik düzene adapte olan Türk toplulukları, Konar-Göçerliğe devam eden Yörük-Türkmen toplulukları ile sorunlar yaĢamıĢlardır. Hatta, Manavlar, konar-göçerliğe devam eden Yörük-Türkmen grupları tarafından yerleĢik hayata geçtikleri için küçümsenmiĢler ve her zaman alaya alınmıĢlardır. Çoğu zaman Konar-Göçer Yörük ve Türkmenler, göç yolunda karĢılarına çıkan yerleĢik (manav) Yörük ve Türkmen köyleriyle ters düĢmüĢlerdir. Bazı zamanlar, Konar-Göçer gruplar manav köylerini talan etmiĢler ve yerleĢik köyler üzerinde baskı kurmuĢlardır.Son derece uysal, mülâyim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazla karĢı çıkmayarak yani tartıĢmayarak geleneksel yaĢamlarını sürdüren Manavlar kendi ifadeleri ile; ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan‖(yavaĢ davranan) bir yapıya sahiptirler. Bu uyumlu ve uysal yapıları, baĢkalarına ―sen bilirsin‖ ya da ―siz bilirsiniz‖ ifadesinin sık kullanılmasında da kendini göstermektedir.Osmanlı döneminde Manavlar, uzun yıllar Rum köyleri ile komĢuluk yapmıĢlar ve uyumlu kiĢilikleriyle onlarla iyi geçinmeyi baĢarabilmiĢlerdir. Ancak kız alıp verme konusunda son derece tutucu davranıp Rumlarla kaynaĢmamıĢ ve kendi geleneklerini koruyabilmiĢlerdir.Birinci Dünya savaĢı sonucunda Osmanlı'nın gittikçe toprak kaybetmesiyle, eski Osmanlı topraklarından BoĢnak, Arnavut, Çerkez , Laz, Gürcü gibi anadili Türkçe olmayan göçmenler ile Muhacir diye adlandırılan ve Balkanlar'dan gelen Türk kökenli gruplar Anadolu'ya göçmüĢlerdir. Bu dönemde yerli köyler kendilerini göçmenlerden


ayırmak anlamında Manav olduklarını belirtmeye baĢlamıĢlardır.Manavlar dıĢa açılmayı pek tercih etmediklerinden uzun yıllar bu müslüman göçmenlerle dahi evlilik yapmamıĢlardır. Manavlar geleneklerine bağlı olduklarından daha çok köy yaĢamını tercih etmiĢlerdir. ġehirlerde da yaĢayanları azımsanmayacak kadar çoktur. YaĢayıĢ Tarzlarındaki Benzerlikler :Manavlar'ın gelenek-görenek itibariyle ve yaĢam biçimi itibariyle incelendiğinde, kültür bakımından yörükler ile çok büyük bir farklılık olmadığı görülmektedir. FarklılaĢma noktası, yerleĢikliğin getirdiği özelliklerde görülür.Manav köyleri genelde düzlük ve ova yerleĢmeleridir. Manav köyleri plansız ve geliĢigüzel oluĢmuĢ köylerdir. Evler derme çatmadır. Belirli bir plan yoktur. Köylerdeki ve evlerdeki plansızlık göçebe hayatın en büyük izleridir. Köyler genelde, her gelenin plansızca yerleĢtiği bir öbek Ģeklindedir.Muhacır köyleri ile karĢılaĢtırıldığında, oldukça bakımsızdır. Çevredeki düzenli, bakımlı Muhacır Türk köylerinden hemen ayırt edilebilir.Manav köylerinin beslenme alıĢkanlıkları ile Yörükler‘in beslenme alıĢkanlıklarında çok büyük farklılık yoktur.Güney Marmara'daki manav köyleri ile Antalya, Bergama ve Mersin civarındaki manav köylerinde gerekse Kastamonu manav köylerinde; "bengi", "mengi" veya "bengü" adı verilen "ġaman" izlerinin bulunduğu ritüelleĢmiĢ oyunlara rastlanmaktadır. Bu veri, Anadolu'daki manavlar'ın ortak özelliklere sahip olduğu ve Orta Asya kültürüne sahip olduğunu göstermektedir.Manav köylerindeki "Eşikte yani kapıda oturulmaz", "eşiğe basılmaz", "yanan ateş söndürülmez" biçimindeki manav inanıĢlar, ġaman dönemini izlerini yansıtmaktadır.Manav köylerinde Ģehirlerde kullanılmayan "8. ve 9. yüzyıl Türkçesi"ne ait sözcüklere de rastlanır: "künge", "kiğiz","katun", "yavuz", "yavuklu", "eybek", "yaĢmak", "pörtlek", "zorbek", "aka", "ani" gibi...Özellikle EskiĢehir,Bilecik, Konya ve Sakarya ile bazı Balıkesir manav köylerinde oyunlar yörüklerde olduğu gibi "kaĢık"la oynanmaktadır.Tüm manav köyleri dini açıdan "Sünni-Hanefi"dir. Manavların Kökeni Hakkında Farklı Görüşler 1. GörüĢ = Manavların TürkleĢmiĢ ve MüslümanlaĢmıĢ Rum ve Anadolu halkı olduğu :Bu görüĢlerin baĢında Manavların, Selçuklu döneminde Anadolu'da müslümanlığı kabul eden yerli Rum ve Anadolu halkı olduğu görüĢü gelmektedir. Buna göre, Fırat nehrinin batısındaki halklar, Türkmen ve Ġslam istilası karĢısında Ġslamiyeti kabul edip TürkleĢmiĢlerdir. Türklerin yönetimi öncesi dönem olan Roma döneminde ise Anadolu'da Ġyon kültürü baskın kültür olmuĢ, Anadolu'nun tüm halklarını Ġyon=Rum medeniyeti altında birleĢmiĢti. 10. yy'dan sonra Anadolu'da Ġslam ve Türk kültürü baskın kültür olmuĢ ve Anadolu'nun tüm halkları TürkĠslam medeniyeti altında birleĢmiĢtir. Bu görüĢe göre manavlar "Anadolu Türkü" olarak tanımlanabilir.Bu görüĢü ileri sürenler, Türkçedeki "manav" sözcüğü ile Rumcadaki "manavis" sözcüğünün aynı kökenden geldiğini ve Rumların bazen kendilerinin manav olarak da nitelendirdiğini de belirtmektedir.Bu görüĢe karĢıt eleĢtiriler, manavların MüslümanlaĢan Rumlar olmadığını gösteren tutarsızlıkların bulunmasına yönelik getirilir: Bu görüĢün temel tutarsızlığı, Anadolu'nun yerli ve medeni halkının nasıl olur da kendi dilini kaybedip asimile olabileceği sorusunun yanıtlanamamasıdır. Anadolu kültürüne göre daha düĢük seviyede ve göçebe kültüre dayanan Türk kültürü, yerli kültürü nasıl ekarte edeceği sorusunun karĢılığının olmamasıdır. 2. "Köklü bir geçmiĢi ve dili olan Rumlar, kendi dillerinden tamamen nasıl uzaklaĢıp göçebe dilini kullanmaya baĢladılar? Hiç olmazsa pekçok Rum sözcüğün, gramerin ve cümle yapılarının Manav köylerinde kullanılması gerekmez miydi?" sorusunun cevaplanamaması. 3. "Rumların Güçlü Ortodoks yapıları ve Ġstanbul Patrikhanesi, Türklerin asimilasyonuna ve istilasına karĢılık veremedi mi? Manavların inançlarında OrtodoksHristiyan izlerine niye rastlanılmamaktadır?" sorularının cevaplanamaması. Onlara göre, Manavların, müslümanlaĢmıĢ Rum olduğu görüĢü özellikle KurtuluĢ SavaĢı yıllarında


İngilizler ve Yunanlar tarafından çıkarılmıĢ ve Anadolu'da benimsetilmeye çalıĢılmıĢtır. Buna göre Ġngilizler, Batı Anadolu'da daha geniĢ bir parçayı Yunan kontrolüne verebilecekti. Siyasi amaçlar uğruna türetilmiĢ bu görüĢün hatalı olduğu, Manavlar üzerinde KurtuluĢ SavaĢı'ndan sonra yapılan araĢtırmalarla ve folklorik-antropolojik alan çalıĢmalarıyla ortaya konulmuĢtur. Manavlarda özellikle ġamanizm'in yansımaları ve Dil-Fonetik özellikleri, Rum ya da Anadolu halkı olduğu görüĢünün karĢısına çıkmaktadır. 2. GörüĢ = Bir kısım Manav halkının Peçenek-Kuman kökenli olduğu :Rum medeniyetinin içinde Balkanlar'dan gelip Bizans kralı tarafından Anadolu'ya yerleĢtirilen ve doğudan gelen akınlardan korunmak amacıyla yerleĢtirilen sayısı azımsanmayacak kadar Türki Peçenek-Kıpçak-Kuman-Uz topluluğu da vardı. Bizans kayıtlarına göre, MüslümanTürkler Anadolu'ya gelmeden önce binlerce Türkçe konuĢan insan da yaĢamaktaydı. Buna göre bir kısım Manavlar, bu Türklerin devamıdır. 3. GörüĢ = Manavların Rumdan Ziyade Anadolunun TürkleĢmiĢ yerli halkı olduğu :Ġlginç bir görüĢ ise, Manavlar'ın Kürtler'le benzer genetik yapı taĢıdığına yöneliktir. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Bölümü BaĢkanı Prof. Dr. Ali Sazcı'nın yaptığı etnik grupların genetik yapıları araĢtırmasında, Kürtler ile Manavlar‘ın genetik yapılarının birbirlerine yakın olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtır ve bu sonuç Toronto‘da düzenlenen Amerikan Ġnsan Genetiği Birliği‘nin yıllık toplantısına bir bildiri halinde sunulmuĢtur. Manavların YaĢadığı Yerler :Kendilerini Manav olarak ifade eden Türkler ağırlıklı olarak Batı Anadolu'da ve Marmara bölgesinde yaĢamaktadır. Manavlar'ın ve manav köylerinin bulunduğu iller Ģöyledir. Lakin, farklı yörelerde manav sözcüğü farklı anlamlarda kullanılabilmektedir:

       

Sakarya Düzce :Akçakoca,Konuralp ve Yığılca EskiĢehir Bolu: Tüm ilçeleri Bilecik Bursa Karabük Kocaeli: Ġzmit, Gebze(Cumaköy), Körfez, Kandıra, Karamürsel(Akçat, Ereğli Beldesi),Gölcük Balıkesir: Merkez, Bigadiç, Ġvrindi, Balya, Kepsut, Havran, Burhaniye, Susurluk, Gönen, Edremit, Sındırgı Çanakkale: Çan, Yenice, Ezine, Bayramiç

    

 

Antalya, Manavgat Konya Afyon UĢak KırĢehir: Merkez, Kaman, Mucur, Çiçekdag, Boztepe, Özbag, Tepeköy, Kaman Kütahya Ankara: Nallıhan, Kuzucular Zonguldak


   

Ġstanbul: ġile, Ağva, Ömerli, Öğümce, Bozhane, Göllü, Kılıçlı, Karakiraz, Kurna, Sahilköy,Sarıkavak,Hüseyinli Tekirdağ Kırklareli Manisa Ġzmir

      

Kastamonu Mersin Isparta Burdur Muğla Yalova Diyarbakır: Çermik, ÇüngüĢ

Kaynak:Kandıralılar derneği vakfı,Sümeryye Köktürk

Türkmen ve Yörük Grupları Yörük ve Türkmen grupları

Cemaat Hane Mücerred Adedi Sayısı

Bulundukları Bölgeler

1

Ak Keçilü Yörükleri

187

9.874

2.091

Birecik, Kütahya, Mardin

2

Ak koyunlu Türkmenleri

228

9.070

2.193

Afyon, Bozok, Kütahya, UĢak, Sivas

3

Akçaköy Yörükleri

28

332

159

Saruhan

4

Ali Beğlü Taifesi

73

1.725

528

Adana, Bozok, Tarsus

5

Andırın ve Haruniye Yörükleri

55

1.103

537

Adana, Kars-ı MaraĢ, MaraĢ, Özer

6

Arslan Ali Taifesi 22

867

281

Sivas

7

Atçeken Yörükleri 1.911

35.576

5.638

Afyon, Aksaray, AkĢehir, EskiĢehir, Karaman, Konya, Niğde, Urfa

8

AvĢar Taifesi

137

5.006

1.461

Adana, Bozok, Haleb, Kozan, Kütahya, ġark Vilâyeti, UĢak

9

Ayrı Tamlu Taifesi

45

1.441

476

Dulkadır, Kars-ı MaraĢ, Kozan

10

Balasanlu Taifesi

24

418

174

Malatya, Samsad

11

Bayındır Taifesi

90

2.419

630

Adana, Tarsus

12

Boylanlu Taifesi

12

243

147

Malatya, Samsad

13

Bozca Todurga Taifesi

76

1.975

445

Tarsus

14

Bozdoğan Yörükleri

119

2.909

1.368

Adana, Aksaray, Karaman, Tarsus


15

Bozkırlu Yörükleri

110

2.438

919

Aksaray, Ankara, Karaman, KırĢehir, Konya

16

Bozulus Türkmenleri

708

35.226

7.381

Ankara, Birecik, Bozok, Diyarbekir, Dulkadır, Erzurum, Kilis, MaraĢ, Sivas, Siverek, Urfa

17

Bulgarlu Taifesi

55

1.253

454

Adana, Karaman

18

Çakallu Taifesi

16

342

180

Besni, Malatya

19

Çokun Taifesi

99

3.448

927

Adana, Özer, Sivas

20

Çömlek Taifesi

14

498

116

Adana

21

Çullıyan Yörükleri 259

8.265

2.313

Aydın

22

DaniĢmendlü Türkmenleri

379

12.318

444

Adana, Afyon, Aksaray, Ankara, Aydın, Karaman, Kayseri, KırĢehir, MaraĢ, Sivas, Tarsus

23

Dulkadırlı Türkmenleri

1.923

51.534

9.140

Adana, Ankara, Antakya, Antep, Besni, Birecik, Bozok, Diyarbekir, Ergani, Kars-ı MaraĢ, Kayseri, Kozan, Malatya, MaraĢ, Özer, Sivas, Urfa

24

Dündarlı Yörükleri

196

6.110

1.713

Adana, Aksaray, Karaman, Niğde, Sivas

25

Eğlenlü (Eğlenoğlu) Taifesi

47

1.203

307

Kars-ı MaraĢ, Kozan

26

Elbistan Yörükleri 20

419

196

MaraĢ

27

Ellici Yörükleri

395

5.288

2.085

Adana, Aydın, Bursa, Karesi, Kütahya, Manisa, Saruhan

28

Elvanlu (Elvan) Taifesi

120

2.923

633

Tarsus

29

Esenlü-i Eredna (Ertana) Taifesi

156

3.976

1.176

Tarsus

30

Eymir Hanlı Taifesi

15

268

64

Tarsus

31

Gökçelü Taifesi

96

2.456

720

Tarsus

32

Günerli Taifesi

46

1.225

397

Tarsus

33

Haleb Türkmenleri

1.084

45.810

16.787

Adana, Antep, Birecik, Diyarbekir, Halep, Hama, Kilis, Malatya, MaraĢ, Sivas

34

Haymene Yörükleri

776

19.608

5.531

Aksaray, Ankara, Ereğli, Karaman, Koçhisar, Konya, Niğde, Sivrihisar, Tarsus

35

Horzum Yörükleri 113

5.273

734

Aydın, Denizli, MenteĢe, Muğla

36

Ġçel Türkmenleri

68.147

28.786

Ġçel, karaman, Niğde

2.392


37

Ġskender Beğ Yörükleri

47

2.242

171

MenteĢe, Muğla

38

Ġslâmlu Yörükleri 73

1.826

487

Kayseri

39

Kara Keçilü Yörükleri

303

10.768

3.396

Birecik, Konya, Mardin

40

Kara koyunlu Türkmenleri

314

10.673

2.079

Aydın, Bozok, EskiĢehir, Ġzmir, MenteĢe

41

Kara Ulus Taifesi

225

1.610

711

Urfa

42

Karacalu (Karacalar) Yörükleri

120

1.590

479

Biga, Bursa

43

Karaçorlu Türkmenleri

33

359

4

Erzurum

44

Karaisalu Taifesi

265

6.257

1.818

Adana, Karaisalu

45

Karı KıĢlalu Taifesi

31

2.074

720

Adana

46

Kasaba Yörükleri

118

3.637

627

Ankara

47

Kavurgalu Taifesi 127

2.746

1.056

Adana, Bozok, Kozan, Özer, Sivas, Tarsus

48

Kılcan Yörükleri

139

6.076

756

Kütahya, Konya, Karaman, Hamid

49

Koçhisar Yörükleri

23

509

182

Koçhisar

50

Kosun Yörükleri

418

10.701

3.129

Tarsus (Kosun)

51

Köstere Yörükleri 121

2.657

453

Kayseri

52

KuĢtemür Yörükleri

280

6.038

1.567

Konya Eski il, Tarsus

53

Kuzviran Yörükleri

23

1.153

61

MenteĢe (Köyceğiz)

54

MaraĢ Yörükleri

3.464

61.380

28.853

Adana, Adıyaman, Antep, Besni, Birecik, Bozok, Çorum, Kars-ı MaraĢ, Kilis, Malatya, MaraĢ, Özer, Sivas, Tarsus

55

Marmaracık Yörükleri

13

181

73

Saruhan

56

MenteĢe Yörükleri 37

1.860

108

MenteĢe

57

Milli Taifesi

16

989

278

ÇemiĢkezek, Kilis, Mardin

58

Mukataahane Yörükleri

24

266

256

Saruhan, Manisa

59

Oğul Beğlü Taifesi

11

255

74

Özer, Tarsus


60

Orhan Beğlü Taifesi

150

3.283

1.069

Tarsus

61

Pasyan Taifesi

120

3.272

835

Berazi, Diyarbekir, Savur

62

Rum (Anadolu) Yörükleri

18

184

15

Bozok (Yozgat)

63

Saruhan Yörükleri 1.367

8.491

5.516

Saruhan (Ilıca, Gördüs, Güzelhisar, Manisa, Menemen)

64

Savcı Hacılu Taifesi

3.415

1.168

Adana, Kozan

65

Sındırgı Yörükleri 34

195

11

Karesi, Sındırgı

66

Sivas Türkmenleri 28

729

271

Sivas, UĢak

67

Sonisa Yörükleri

14

428

242

Niksar, Sivas, Sonisa

68

Söğüd Yörükleri

19

501

196

Biga, Bursa

69

ġam (ġam Bayadı) 95 Yörükleri

2.426

316

Bozok, Gedük, Sivas

70

Taceddinlü Taifesi 16

931

223

Ankara, Bacı Kaz.

71

TaĢköprü Yörükleri

1.542

754

Kastamonu, TaĢköprü

72

Teke Türkmenleri 462

18.009

4.626

Antalya (Elmalı, Ġğdir, Kalkanlu, Karahisar, KaĢ, Milli Nah., Muslu Nah.), Aydın (Sart, Sultanhisarı, Tire, Silifke), MaraĢ, MenteĢe, Tarsus

73

TerkemiĢ Yörükleri

38

1.758

290

Hamid, Gölhisar

74

Toylu Yörükleri

34

1.399

125

Kütahya

75

Turgud Yörükleri

154

4.149

490

AkĢehir, Karaman (Turgud, Saidili)

76

Turhal Yörükleri

20

588

209

Tokat, Turhal

77

UlaĢ Taifesi

216

5.077

1.597

Adana (Yüreğir), Tarsus, Kosun, UlaĢ

78

Ulu Yörük Taifesi 1.437

41.001

23.199

Amasya, Ankara (AyaĢ, Beğpazarı), Bozok, Budaközü, Çorum, EskiĢehir, Mihaliç, Sivas, Sivrihisar, Sorkun

79

Uluborlu Yörükleri

8

84

-

Hamid, Uluborlu

80

Yaban Eri Türkmenleri

69

3.081

1.034

Sivas

81

Yahyalu Yörükleri 222

7.736

2.862

Adana (Karaisalu, Sarıçam), Aydın, Bozok (Boğazlıyan), Develi, Karahisar, Kayseri, Niğde, Tarsus, Ürgüb

127

62


82

Yakublar Yörükleri

8

99

47

Karesi, Pınarhisar

83

Yeni il Türkmenleri

12

605

17

Sivas

84

YeniĢehir Yörükleri

185

3.480

1.237

Aydın (AlaĢehir, Arpaz, Birgi, Bozdoğan, Ġzmir, Sultanhisarı, Tire, YeniĢehir), Hamid (Eğirdir), Kütahya (Kula), MenteĢe (Tavas), Saruhan (Adala)

85

Yortan Taifesi

55

1.429

254

Bolu (Kıbrıs, Konrapa), Tarsus (UlaĢ, Kosun)

86

Yüzdeciyan Yörükleri

335

3.102

2.564

Aksaray, Ankara, Bayburd, Kelkid, Konya, Ereğli, Eski il, Koçhisar, Niğde

87

Yüzdepâre Yörükleri

58

2.876

216

KırĢehir, Çiçekdağı

88

Zakirlü Kabilesi

63

1.567

332

Bozok, Sorkun

89

Zekeriyalu Taifesi 34

860

252

Tarsus, Ceyhan

TOPLAM

655.800 187.270

23.745

Eyalet ve Sancaklar ELVĠYE-Ġ VĠLÂYET-Ġ ANADOLU (Anadolu Vilâyeti Sancakları) Sancak isimleri

Sancak isimleri

Sancak isimleri

1

Kütahya

2

Saruhan (ġehzade Sancağı)

3

Aydın

4

Karahisar-ı Sahib [Afyon]

5

Ankara

6

Hüdavendigâr [Bursa]

7

Bolu

8

Kocaeli

9

Kastamonu

10

MenteĢe

11 Teke

12

Hamid

13

Kangırı [Çankırı]

14 Karesi [Balıkesir]

15

Biga

16

Sultanönü [EskiĢehir]

17 Sığla

ELVĠYE-Ġ VĠLÂYET-Ġ KARAMAN (Karaman Vilâyeti Sancakları) Sancak ismi

Sancak ismi

Sancak ismi

1

Konya

2

Kayseri

3

Ġçil [Ġçel]

4

Niğde

5

BeyĢehri [BeyĢehir]

6

Aksaray

7

AkĢehir

8

KırĢehri [KırĢehir]

ELVĠYE-Ġ VĠLÂYET-Ġ DULKARDĠYE (Dulkadırlı Vilâyeti Sancağı) Sancak ismi 1

MaraĢ [Dulkadırlı]

Sancak ismi 2

Malatya

Sancak ismi 3

Sis [Kozan]


4

Antep [Ayntab]

5

Kars (Kars-ı Dulkadriye)

6

Samsad

ELVĠYE-Ġ EYÂLET-Ġ RUM (Rum Eyâleti Sancakları) Sancak ismi

Sancak ismi

Sancak ismi

1

Sivas [Yeni il]

2

Amasya

3

Çorum

4

Bozok [Yozgat]

5

Divriği

6

Canik [Sinop]

7

Arabkir [Arapkir]

ELVĠYE-Ġ EYÂLET-Ġ ERZURUM [Erzurum Eyâleti Sancakları] Sancak ismi

Sancak ismi

Sancak ismi

1

Erzurum

2

Trabzon

3

Karahisar-ı ġarkî

4

Kiğı

5

Pasin

6

Ġspir

7

Hınıs

8

ÇemiĢkezek

9

Soğman

10

Mazgird

11 Pertek

12

Oltu

13

Batum

14 Bardîz [Berdiz]

15

Mamirvân[Merzüman]

16

Ardanuc

17 Küçük Ardahan

18

Kızucan

19

Tortum

20 Ardahan

21

Pertekrek

22

Livane

23 Kars

24

ġavĢat

25

Ġmirho

26 Acara

27

Malazgird

ELVĠYE-Ġ VĠLÂYET-Ġ HALEP [Halep Eyâleti Sancakları] Sancak ismi

Sancak ismi

Sancak ismi

1

Halep

2

Adana

3

Hama

4

Tarsus

5

Birecik

6

A‗zaz ve Kilis

7

Marra [Maarra]

8

Uzeyr [Özer]

9

Selemiye

ELVĠYE-Ġ VĠLÂYET-Ġ ġAM [ġam Vilâyeti Sancakları] Sancak ismi

Sancak ismi

Sancak ismi

1

ġam

2

Kuds-i ġerîf

3

Gazze

4

Trablus [TrablusĢam]

5

Safed

6

Nablus

7

Aclun

8

Kerek ve ġavbek (?)

9

Leccun

10

Hums [Humus]

11 Tadmor [Tedmür]

12

Salhat (?)

13

Beyrut ve Sayda

14 Cebele

ELVĠYE-Ġ VĠLÂYET-Ġ DĠYARBEKĠR [Diyarbekir Vilâyeti Sancakları] Sancak ismi

Sancak ismi

Sancak ismi

1

Amid [Diyarbekir]

2

Ruha [Urfa]

3

Harput

4

Ergani

5

Kabur

6

Deyr-i Rahba

7

Siverek

8

Atak

9

Nusaybin

10

Tercil

11 Çermik

12

Rakka

13

Sincar

14 Hısnkeyf [Hasan Keyf]

15

Eğil


16

Çapakçur

17 Eski Musul

18

Cammase

19

Siird

20 Beni Rabi‗a kabilesi

21

Ağçakale

22

Mihrani

23 Kalb [Kulb]

24

Pesyan [Pasyan], Zilan

25

Gence

26 Görgil

27

Hancuk

ELVĠYE-Ġ VĠLÂYET-Ġ VAN [Van Vilâyeti Sancakları] Sancak isimleri

Sancak isimleri

Sancak isimleri

1

Van

2

Adilcevaz

3

Bitlis

4

MuĢ

5

Bargiri

6

ErciĢ

7

Kârkâr

8

Kesan

9

Ispayrıd

10

Agakîs

11 Nısf-ı ġırvî

12

Vadi-i Beni Kotur

LAZ KÖYLERĠ Döngelli,Edilli,Göktepe,AktaĢ,,Kirazlı(10 ),Uğurlu,Nazımbey,Kalkın HasançavuĢ,Tahirli ( % 5) Kaynak: Derleyen Ġbrahim Tuzcu

GÜRCÜ KÖYLERĠ Çiçekpınar,Melenağzı,Uğurlu,Doğancılar Kirazlı (% 10) Kaynak: Derleyen Ġbrahim Tuzcu

ABAZA KÖYLERĠ Esmahanım,Dilaver,Davutağa, Kaynak:Derleyen Ġbrahim Tuzcu

HEMġĠN KÖYLERĠ HemĢin,Yenice,Karatavuk,Kınık % 10 Kaynak: Derleyen Ġbrahim Tuzcu

ÇERKEZ KÖYLERĠ HasançavuĢ,( Eskiden Sarayköy,Düzceköy,Erenler burada Çerkezler vardı bunlar daha sonra Düzce ye ve baĢka illere göç etmiĢlerdir burada daha sonra Nazımbey köyü kurulmuĢ ve burada azda olsa Çerkez kalmıĢtır,o eski köyler munkariz olup yerine Nazımbey köyü kurulmuĢtur.) Kaynak: Derleyen Ġbrahim Tuzcu

MANAV KÖYLERĠ Akkaya,Beyhanlı,Çayağzı,Altunçay,Dereköy,SubaĢı,Beyören,Balatlı,Kınık,Koçar,Ortanca,Da dalı,Tahirli,Arabacı,Göktepe,Kepenç dır Kaynak .Drl. Ġ.Tuzcu

AKÇAKOCADA AYANLAR 1- Çalıkzade Essayit Mustafa ağa 1782-1792 2- Mirasyedizade Mehmet ağa 1792-1804 3- Çalıkzade Hüseyin ağa 1793-1803 4- 64 . Cemaatin Osman ağa 1804-1810 Kaynak: Doç.Dok.Zeynel Özlü Karadeniz‘de bir kıyı kenti


KÖYLERĠN JEOLOJĠK DURUMU Kırmızı toprağın kumlu kısımlarda 7-10 m lik derinlikte su seviyesi mevcuttur. Karaburun ve Orhan dağlarında linyit kömür tabakaları azda olsa mevcuttur vadileri dolduran aliviyon tabakası içinde ve derelerin seviyesinde zengin fakat yine tazyiksiz su tabakaları mevcuttur,deniz seviyesinden dağlara doğru 80-90 metrelik düzlüklere rastlanmaktadır kum,taĢ,-marn kısmı kireçli ve kilden müteĢekkürdür, kırmızı toprağın üstüne örtülü olan kitleler 7-10 metre arasıdır, Kretese-marn ve kumtaĢ kitlelerin içinde su seviyesi yoktur etüt tarihi 1947 mühendis zeki eriĢir jeolog doktor ervinl an dır .Batı Karadeniz coğrafi bölümünün en batı ucunda dadır,30 km kıyı 15 km dağlık kısım mevcuttur,kıyı doğu batı yönlü düz girinti ve çıkıntısızdır,kıyıya paralel boyu uzun eni dardır.Kaplantepe masifi en eski temelini teĢkil eder ve grenlerle,Ģistlerden muteĢekkil bir hersiyen masifidir,ayrıca kuvarsit,kırmızı gre,arkoz,silisli ve killi Ģistler ve yarı kristalin siyah kalkerlerden meydana gelmiĢtir.Akçakoca sırtlarında neojen tortuları tepeleri örtmektedir,kıyı boyu faal falezler dıĢındaki kesimleri ile derelerin,çayların denize döküldükleri ağızlar kalın ve devamlı alüvyon tortuları ile örtülüdür bu tortuları akarsuların sürükleyip taĢıdıkları çakıl,kum ve millerle plaj kumları bulunmaktadır,bu nedenle falezler gerilmiĢ aktivitelerini kaybetmiĢtir.Ayrıca saf,beyaz kalkerlerin bulunduğu kesimlerinde karstik çukurlar vardır,yakın köylerde de dolinler mevcuttur.En sığ kıyılar Döngelli,Akkaya,Bayhanlı,Çayağzı,Edilli,Melenağzı,HasançavuĢ,tur.Değirmenağzı ve Ceneviz kalesi civarı soyat yalıyarlar(beyaz kayalar) 30 mt yüksekliktedir Kaynak: Ġst.Üniv.Coğ.Enst.Dergisi,cilt 5 sayı10 s. 112

KÖYLERĠN YER ALTI SULARI Yer altı su seviyeleri çok değiĢmektedir, Deredibi deresi ağzında üç adet keson kuyu mevcut pınar ve kuyu suları mevcut bunların birkısmı serttir sıcak su ve göl yoktur, Sarı yaylada bulunan su Ģehrin içme suyunu karĢılamaktadır Kaynaklar bakımından zengindir fazla yağıĢ aldığı için zengin karstik kaynaklar teĢekkülüne yol açmıĢtır bunlardan biri Arabacı köyü yakınında bulunmaktadır.MemiĢözü kaynağından çevre köyler yararlanmaktadır,ayrıca Aksu deresinin bir kolunu da beslemektedir.

KÖYLERĠN TOPRAK ÖRTÜSÜ Topraklar esmer ve kahve rengi orman topraklarıyla hidro morfik alüvyal topraklardır, ayrıca podjolik kırmızı ve sarı toteritik toraklara rastlanmaktadır toprak kireç sizdir tuzluluk %44 -35 dir potas fosfor bakımından fakirdir ,organik bir madde %78dir asitlidir topraklar erozyona maruzdur Kaynak: Ġst.Üniv.Coğ.Enst.Dergisi,cilt 5 sayı10 s. 112

KÖYLERĠN ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılıman Karadeniz iklimine sahiptir. Kaynak: Türk coğ.derg.sayı 13-14 say.125 Ġstanbul 1965

KÖYLERĠN BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Ġklimin mutedil ve yağıĢlı olması bitki örtüsü gürdür orman alanı 2047.77 hektardır ağaçlar kıĢın yapraklarını dökerler Kayın,Gürgen,Kestane,Ihlamur,MeĢe,Kavak,Çınar ağaçları revaçtadır maki bitki örtüsü hakimdir orman gülleri eğrelti otu yergülü çoban püskülü erica


ağaçları ve çayır otları bulunur .Ot ve orman altı bitkileri zenginlik arz etmesine rağmen hayvancılığın yapılamaması mera ların bulunmayıĢındandır,buralar fındık bahçelerine sokulmuĢlardır Kaynak: Ġ.ÇölaĢan Ü.E. Türkiye iklimi sayfa 139 Ankara 1960

EOSEN FOLĠġĠ MUMĠNĠTLĠ KALKER OLAN YERLER Altuncay,SubaĢı,Dilaver,Esma hanım,Uğurlu,Davutağa dır. Kaynak: ġükrü Dönmez Akçakoca adlı kitabından alıntı

PALEOZĠK YERLER Karatavuk, Kurugöl, Koçar, Koçulu, Balatlı, Beyören, Fakıllı, Doğancı, Kınık,Ortanca,Deredibi,Tepeköy,Dadallı,Döngelli,Çiçekpınar,Edilli dır. Kaynak: ġükrü Dönmez Akçakoca adlı kıtabından alıntı

ALĠVĠYONLAR VE KUART ERNERLĠ YERLER Edilli,Akaya,Beyhanlı,Çayağzı dır Kaynak : ġükrü Dönmez Akçakoca adlı kıtabından alıntı

KRETASE KUM TAġ-MARNLI YERLER Karatavuk,Yenice,HemĢin,AktaĢ,Kalkın,Hasan çavuĢ,Tahirli,Edilli,Kepenç dir Kaynak: ġükrü Dönmez Akçakoca adlı kıtabından alıntı

YUMUġAK KUMLU YERLER Edilli,Kalkın,PaĢalar,Karaburun,Melenağazı dır Kaynak: ġükrü Dönmez Akçakoca adlı kıtabından alıntı

AKÇAKOCA KÖYLERĠN YERLEġĠM DURUMLARI DAĞINIK KÖYLER Arabacı Akkaya Bayhanlı Balatlı Beyören Çayağzı Dadalı Döngelli Doğancılar Edilli Göktepe HasançavuĢ HemĢin Kalkın Karatavuk Kurukavak Melenağzı Tahirli

AZ DAĞINIK KÖYLER AktaĢ Altunçay Çiçekpınar Davutağa Dilaver Esmahanım Dereköy Deredibi Fakıllı Kepenç Kınık Kirazlı Koçar Koçullu Küpler Nazımbey Ortanca PaĢalar


Uğurlu

Sarıyayla SubaĢı Tepeköy Yenice YeĢilköy Kaynak: M.Emiroğlu Bolunun orman içi köyleri çele dergisi sayı 12 sayfa 4-6 Ankara

AKARSULARI ĠSMĠ

BULUNDUĞU YER

ÇAKPELĠT,SOĞUKSU,KÜÇÜKSU AFTON DERESĠ, KILSUYU,ĠLHAMUR DERESĠ AFTUN DERESĠ DÖNGELLĠ DERESĠ HIZAR DERE,KARA DERE ORHAN DERESĠ HASAN ,SARMA , DEĞĠRMEN DERELERĠ AKDERE DARI ,KALKIN DERESĠ KÜPLER DERESĠ GÜBĠ DERESĠ Kaynak: ġükrü Dönmez Akçakoca kıtabından alıntı

Akkaya Altunçay Çayağzı Döngelli Deredibi Merkez Merkez Edilli Kalkın Küpler Dilaver

DAĞLARI ĠSMĠ

BULUNDUĞU YER

ORDULU DAĞI 960 mt Dilaver, Küpler,Kurukavak KAPLAN DED 1158 mt Karatavuk, HemĢin ,Yenice, Esmahanım HACĠZ DAĞI 960 mt Deredibi, Balatlı,Beyören, Fakıllı YILDIRIM SIRTLARI Tepeköy,Altunçay, SubaĢı, PINAR TEPE AktaĢ ÇAYLAK TEPE Akkaya KÖYBAġI TEPESĠ Akkaya,Çayağzı,Bayhanlı TEPEBAġI TEPESĠ Balatlı,Beyören KAPLAN TEPESĠ Arabacı,AktaĢ,Vakıf,Kurugöl SĠVRĠ TEPE Esmahanım,Yenice,HemĢin YÖRÜK TEPE Kurukavak,Küpler. Esmahanım Kaynak: ġükrü Dönmez Akçakoca kıtabından alıntı

1935 NÜFUS SAYIMINDA MUHTARLIK OLMAYAN 8 KÖY ĠSMĠ Tepeköy 218,Uğurlu 526,Kirazlı 457,Deredibi 230,Kentmenli 197,Koçar 347 YeĢilköy 243,Dilaver 353 Nüfusa sahipti. Kaynak: Mustafa Kocadon s.19

AKÇAKOCADA YERLĠ KÖYLER Akkaya,Altunçay,Beyhanlı,Balatlı,Beyören,Çayağzı,Dadalı,Doğancılar,Göktepe,Kepenç,Suba Ģı,


Kaynak: Mustafa Kocadon

AKÇAKOCADA KARIġIK KÖYLER AktaĢ,Arabacı,HasançavuĢ,Kalkın,PaĢalar,Ketmenli,Kınık,Kirazlı,Koçar,Koçulu,Tahirli,Uğur lu,YeĢilköy Kaynak: Mustafa Kocadon

AKÇAKOCADA GÖÇMEN KÖYLER HemĢin,Çiçekpınar,Davutağa,Dilaver,Deredibi,Döngelli,Esmahanım,Edilli,Fakıllı,Karatavuk, Kurugöl,Kurukavak,Melenağzı,Nazımbey,Tepeköy,Yenice Kaynak: Mustafa Kocadon

AKÇAKOCADA ĠLK FINDIK BAHÇELERĠ OLANLAR Ali Dönmez,Mustafa Terzioğlu,Recai Karakaçan,Sait Zadeler,Topal Osmanlar,Berbatoğlu,GümüĢoğulları,KaraHüseyin,ĠsmailToker,TerzibaĢoğulları,Tahirler, Yardımcılar,Uğurlar,Gülserenler,Bayraktarlar,HacıAlibeyler,Gençler,Madenciler,Akınlar, BaĢarlar Kaynak.: Doç.Dr. Zeynel Özlü Karadeniz‘de bir kıyı kenti kıtabından alıntı

AKÇAKOCA KÖYLERĠNDE MADENLER LĠNYĠT : Kalkın-Esmahanım köyleri civarında,ve Haciz dağında ( Bolu salnamesinde) DEMĠR : Altunçay kıl suyu deresinde % 67 oranlı Hematit filizlerine rastlanmıĢtır MANGANEZ : Akkaya Cumayanı deresinde % 17 oranında Prolizit vardır.Dolamıt madeni KAOLEN VE FELDĠSPAT : Koçar köyü çıvarında MERMER : Akçakoca dağlarında,Sarıyayla-Kurugöl arasında kırmızı mermer KĠREÇ TAġI VE ÇAKMAK TAġI : Akkaya ,SubaĢı,Altunçay,Çayağzı,Beyhanlı PETROL ( DOĞALGAZ ) : Akkaya,Ayazlı,Edilli Kaynak: Mustafa Kocadon Ahmet Helvacıoğlu

AKÇAKOCADA FINDIK BAHÇELERĠ ÇOK OLAN YERLER Ketmenli % 100,Tahirli % 95,Göktepe % 93,Kepenç % 92,Kınık,Karatavuk , Kurugöl % 90 dır. Kaynak: Ġst.uni.yay.s.21,s.75

AKÇAKOCADA TARLA ARAZĠLERĠ ÇOK OLAN KÖYLER Beyören % 58 1925 dönüm.,Balatlı % 50 2500 dönüm.,Nazımbey % 41 1300 dönüm.,Melenağzı % 32 1600 dönüm.,Dilaver % 25 1950 dönüm,Uğurlu % 21 1817 dönüm,Çayağzı % 20 2200 dönüm,Davutağa % 20 2120 dönüm dür, Kaynak: BaĢbakanlık D.Ġ.E. Tar.Ģb dök..

AKÇAKOCADA MISIR ZIRAATĠ YAPILAN KÖYLER Akkaya % 12,Kurukavak %14,Dadalı %18,Altunçay % 17,HemĢin % 12,Esmahanım % 18 dir Kaynak: S.Öngör Türk Coğ.derg.s.15-16,say.70 ist.

AKÇAKOCADA BUĞDAY ZIRAATĠ YAPILAN KÖYLER Dadalı,Balatlı,Beyören,Kurukavak tır Kaynak: BaĢbakanlık D.T.C .Fakültesi derg.sayı1-2,s9 Ankara


AKÇAKOCADA MEYVECĠLĠK YAPILAN KÖYLER Koçullu,Kepenç,Beyören,Döngelli,Dadalı,Altunçay,Balatlı,AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Kurukavak,K oçar Kirazlı Yenice dır Kaynak: Mustafa Kocadon

AKÇAKOCADA SEBZECĠLĠK YAPILAN KÖYLER Uğurlu,Altunçay,Çayağzı,Kalkın,Kurukavak Dadalı,Kınık tır Kaynak: Mustafa Kocadon

AKÇAKOCADA HAYVAN YETĠġTĠRĠLĠCĠĞĠ YAPAN KÖYLER Kurugöl % 11,Tepeköy %6.2,Kurukavak %10.2,Dadalı % 6.2,Çayağzı % 5.3 ,Balatlı % 5.3 tür Kaynak: Mustafa Kocadon

AKÇAKOCADA BALIKÇILIK YAPILAN KÖYLER Melenağzı,Akkaya,Çayağzı,Nazımbey de tatlı su balıkçılığı yapılmaktadır Kaynak : Mustafa Kocadon

ORMANCILIĞIN ÇOK YAPILDIĞI KÖYLER Karatavuk,Kurukavak,Çayağzı,Akkaya,Dadalı,Deredibi,Balatlı,Beyören,Tepeköy,Altlunçay dır Kaynak: Mustafa Kocadon

AKÇAKOCADA ORMAN OLMAYAN KÖYLER HasançavuĢ,Esmahanım,HemĢin,Ketmenli,Nazımbey,Uğurlu,,Ayrıca % 7 nin altında olanlar Yenice,Tahirli,Göktepe,Dilaver dir Kaynak Mustafa Kocadon

AKÇAKOCADA ĠLK FINDIK EKĠMĠ HANGĠ KÖYDE YAPILMIġTIR 1905 Yılında AktaĢ köyünde ekilmiĢtir Kaynak : Mustafa Kocadon

AKÇAKOCADA 18 . YUZYILDA ENÇOK VERGĠ VEREN KÖYLER Akkaya,Arabacılar,Fakıllı, dır Kaynak: DOÇ.DR.Zeynel Özlü Karadeniz‘de bir kıyı kenti kıtabından alıntı

AKÇAKOCADA 18. YÜZYILDA GEMĠCĠ OLAN KÖYLER Arabacılar divanında 10,Dadalı divanında 1,Fakıllı divanında 6,Kalkın Nazımbey divanında 4,Tahirli divanında 21 adet gemici vardır Kaynak: : DOÇ.DR.Zeynel Özlü Karadeniz‘de bir kıyı kenti kıtabından alıntı

AKÇAKOCADA 18. YÜZYILDA KERSETECĠLĠK YAPANLAR KÖYLER BaĢaftonda 10,Akkaya da 22,Arabacılarda 16,Dadalıda,2 adet kerestecilik yapan vardır Kaynak: : DOÇ.DR.Zeynel Özlü Karadeniz‘de bir kıyı kenti kıtabından alıntı

AKÇAKOCADA 18. YÜZYILDA BALTACI VE HIZARCILIK YAPAN KÖYLER


BALTACILAR Arabacı divanı 24,Dadalı divanı 19,BaĢafton divanı 27,Fakıllı divanı 7,Kalkın divanı 1,Akaya 3 dür HIZARCILAR Fakıllı divanı 5,BaĢafton divanı 15,Dadalı divanı 10,Akkaya 1 adettir Kaynak: : DOÇ.DR.Zeynel Özlü Karadeniz‘de bir kıyı kenti kıtabından alıntı

AKÇAKOCADA 18. YÜZYILDA ARICILIK YAPAN KÖYLER Akkaya 156,Arabacılar divanı 520,Dadalı divanı 22 BaĢafton divanı 318,Fakıllı divanı 107,Kalkın-Nazımbey divanı 64 Tahirli divanı 164 dür Kaynak: : DOÇ.DR.Zeynel Özlü Karadeniz‘de bir kıyı kenti kıtabından alıntı

AKÇAKOCADA 18. YÜZYILDA ARABACI VE ÖKÜZLERĠN FAZLA OLDUĞU KÖYLER BaĢafton % 28,Akkaya % 18,Dadalı % 18,Arabacılar % 17 ,Kalkın % 19,Fakıllı % 6,Tahirli % 4 dür Kaynak: : DOÇ.DR.Zeynel Özlü Karadenizde bir kıyı kenti kıtabından alıntı

AKÇAKOCADA 18. YÜZYILDA SÜTÇÜLÜK YAPAN KÖYLER BaĢafton,Tahirli,Kalkın,Dadalı,Arabacılar,Fakıllı dır Kaynak: : DOÇ.DR.Zeynel Özlü Karadenizde bir kıyı kenti kıtabından alıntı

AKÇAKOCADA 18. YÜZYILDA EN ZENGĠN KÖYLER Arabacılar,Fakıllı,Tahirli,divanları idi Kaynak: : DOÇ.DR.Zeynel Özlü Karadenizde bir kıyı kenti kıtabından alıntı

AKÇAKOCADA 18. YÜZYILDA EN FAKĠR KÖYLER Akkaya idi Kaynak: : DOÇ.DR.Zeynel Özlü Karadenizde bir kıyı kenti kıtabından alıntı

AKÇAKOCADA 18. YÜZYILDA TARIM EKĠMĠ OLAN KÖYLER Akkaya % 21,Fakıllı % 15,Kalkın % 15,Arabacılar % 12,Dadalı % 6,Tahirli % 0.4 dür Kaynak: : DOÇ.DR.Zeynel Özlü Karadenizde bir kıyı kenti kıtabından alıntı

AKÇAKOCADA 18. YÜZYILDA ENÇOK MANDA,ĠNEK,ARI KOVANI OLAN KÖYLER ARI KOVANI

MANDA

ĠNEK

KISRAK


Akaya

750

720

-

2250

80

405

-

110

242

90

-

BaĢafton

1590

660

240

-

Fakıllı

535

480

Kalkın Nazımbey

320

480

Tahirli

820

240

Arabacılar Dadalı

30

-

390

330

-

Kaynak: : DOÇ.DR.Zeynel Özlü Karadenizde bir kıyı kenti kıtabından alıntı

AKÇAKOCADA 18. YÜZYILDA ĠLK VAKIFI KURAN KÖYLER Karatavuk cami vakfı,HemĢin-Yenice cami vakfı,BaĢafton cami vakfı,Çiçekpınar köyü cami vakfı,Balatlı cami vakfı,Kurugöl cami Ģerifi,Orhan bey zamanındada 2 adet vakıf vardır,Akkaya divanı içinde yer alan Çayağzı cami vakfı,Beyören köyü Orhan zaviye vakfı dır.Ayrıca 1923 yılında Beyören,Melenağzı,Uğurlu köyünde 2 Ģer sınıflı resmi mektep vardır,HemĢin‘de 2 medrese vardır,14 odalı 35 talebelidir Kaynak: : DOÇ.DR.Zeynel Özlü Karadenizde bir kıyı kenti kıtabından alıntı

AKÇAKOCANIN EN FAZLA NUFUSU OLAN KÖYLER Uğurlu ,Kurukavak tır Kaynak : Akçakoca nüfus md.

AKÇAKOCA TARIMSAL YAYIMI GELĠġTĠRME PROJE KAPSAMI ĠÇĠNDE OLAN KÖYLER ( TAR-GEL ) Akkaya,Altunçay,Bayhanlı,Çayağzı,Dadalı,Dereköy,Esmahanım,HemĢin,HasançavuĢ,Karatav uk,Melenağzı,Nazımbey,Uğurlu,Yenice Kaynak: Düzce il tarım md.

AKÇAKOCADA TARIMSAL ALAN DURUMLARI ORMAN ALANI :17.025.5 Hektar FINDIK ALANI : 21.863.5 Hektar DĠĞER TARIMSAL ALAN : 1.033 Hektar ĠSKAN ALANLARI : 1.455 Hektar DĠĞER : 16.5 Hektar Kaynak Düzce il tarım md.

AKÇAKOCA FINDIK SATIġ KOOPERATĠFĠNE BAĞLI KÖYLER AktaĢ-Arabacı-Altunçay-Balatlı-Beyören-Bayhanlı-Çayağzı-Çiçekpınar-Dadalı-DereköyDeredibi-Döngelli-Doğancılar-Edilli-Fakıllı-Göktepe-Kurugöl-Kalkın-Kepenç-Kınık-KirazlıKoçar-Koçullu-Melenağzı-Ortanca-PaĢalar-Sarıyayla-SubaĢı-Tepeköy-Tahirli-YeĢilköy


Bu kooperatif1941 yılında açılmıĢtır Kaynak: Hüsamettin Kaya

AKÇAKOCA UĞURLU KÖYÜ FINDIK SATIġ KOOPERATĠFĠNE BAĞLI KÖYLER Uğurlu-HasançavuĢ-Nazımbey-HemĢin-Karatavuk-Yenice Bu kooperatif 1978 yılında açılmıĢtır. Kaynak: Hüsamettin Kaya

DÜZCE ÇĠLĠMLĠ ĠLÇESĠ FINDIK SATIġ KOOPERATĠFĠNE BAĞLI OLAN KÖYLER Kurukavak-Küpler Bu kooperatif 1978 yılında açılmıĢtır Kaynak: Hüsamettin Kaya

DÜZCE ĠLÇESĠ CUMAYERĠ ĠLÇESĠ FINDIK SATIġ KOOPERATĠFĠNE BAĞLI KÖYLER Esmahanım-Dilaver-Davutağa Bu Kooperatif 1978 yılında açılmıĢtır Kaynak: Hüsamettin Kaya

AKÇAKOCA KÖYLERĠNDEKĠ SPOR KÜLÜPLERĠ Balatlı-Beyören-Çayağzı-Döngelli-Göktepe-Kalkın-Kurukavak-Melenağzı-Tepeköy-SubaĢıUğurlu Kaynak. Düzce A.S.K.F .Derneği

AKÇAKOCADA AYANLAR 1- Çalıkzade Essayit Mustafa ağa 1782-1792 2- Mirasyedizade Mehmet ağa 1792-1804 3- Çalıkzade Hüseyin ağa 1793-1803 4- 64 . Cemaatin Osman ağa 1804-1810 Kaynak: Doç.Dok.Zeynel Özlü Karadeniz‘de bir kıyı kenti

AKÇAKOCANIN KÖYLERĠNĠN GEÇĠRDĠĞĠ ĠDARĠ ġEKLI 1323 Ten sonra 1- Voyvodalık ( Kadılık-Kaza) safhası Osmanlı Akçakoca‘yı ele geçirince 1323 baĢlayarak 542 yıl devam etmiĢ 1864 yılında sona ermiĢtir ,baĢında serdar bulunurmuĢ voyvodalıkla idare edilmiĢtir etmiĢtir,kaza merkezi Göynüktür, nahiye ona bağlı nahiye merkezi Düzce idi 3-safha 1870-1934 yılları arasında 64 yıllık devam etmiĢtir,nahiye kaza olan Düzce ye bağlı bulunmakta idi 4- safhası 1934 yılından itibaren günümüze dek devam etmektedir 5- safhası 2000 Düzce Depreminden sonra Düzce il olunca Akçakoca Düzce ye Kaza olmuĢtur Kaynak: M.Zeki Konrapa Bolu tarihi alıntı

ĠSTĠKLAL SAVAġINDAKĠ ġEHĠTLERĠMĠZ


Toplam 34 Ģehidimiz bulundu BABA ADI

1

ADI ABDULKADĠ ALĠ R ABDULKADĠ

2 R

ALĠ

3 ABDULLAH

HÜSEYĠN

LAKAP

HACI AHMET OĞULLARI

DOĞU M YILI ĠLĠ ĠLÇESĠ BOL AKÇAKO 1305 U CA

ÖLÜM BUCA TARĠH ĞI KÖYÜ Ġ MERKE DOĞANCIL 19.03.19 Z AR 17

1305

BOL AKÇAKO MERKE DOĞANCIL 19.01.19 U CA Z AR 17

1303

BOL AKÇAKO MERKE U CA Z

25.06.19 15

4 AN

ARĠF

1304

BOL AKÇAKO U CA

13.02.19 15

5 AHMET

HASAN

1310

BOL AKÇAKO U CA

31.06.19 15

6 AHMET

RUġEN

AĠġE

1302

BOL AKÇAKO MERKE ARABACI U CA Z

17.07.19 15

7 ALĠ

ALĠ

PAġALI OĞULLARI

1306

BOL AKÇAKO MERKE BALATLI U CA Z

27.08.19 15

8 ALĠ

MOLLA MUSTAF A

1303

BOL AKÇAKO MERKE TAHĠRLĠ U CA Z

04.06.19 15

9 ALĠ

OSMAN

1304

BOL AKÇAKO MERKE ARABACI U CA Z

25.05.19 15

DURSUN

MEHMET

1295

BOL AKÇAKO MERKE 23.07.19 ARMUTLU U CA Z 15

EMĠN

MEHMET

1292

BOL AKÇAKO U CA

18.03.19 15

EġREF

AHMET

MISIRLI OĞULLARI

1309

BOL AKÇAKO MERKE TAHĠRLĠ U CA Z

26.02.19 15

FAHRETTĠN

ĠSMAĠL

CEBECĠ OĞULLARI

1304

BOL AKÇAKO U CA

13.02.19 15

HALĠL

MEHMET

BOL AKÇAKO MERKE ARABACI U CA Z

14.04.19 15

HASAN

KAMĠL

BOL AKÇAKO MERKE 18.02.19 DEREKÖY U CA Z 15

HAYRĠ MUSTAFA

MUSTAF A

1302

BOL AKÇAKO U CA

01.05.19 15

HÜSEYĠN

HAROS MEHMET OĞULLARIND ALĠ AN

1308

BOL AKÇAKO U CA

26.02.19 15

ĠBRAHĠM

HASAN

1297

BOL AKÇAKO U CA

18.03.19 15

ĠSMAĠL

ABDULL AH

1307

BOL AKÇAKO MERKE UĞURLU U CA Z

29.04.19 15

ĠSMAĠL

LOKMACI MEHMET OĞULLARIND AN

1295

BOL AKÇAKO MERKE PAġALAR U CA Z

10.07.19 15

ĠSMAĠL

TAHĠR

1291

BOL AKÇAKO MERKE 28.08.19 KOÇULLU U CA Z 15

KAZIM

AHMET

1302

BOL AKÇAKO MERKE KALKIN U CA Z

ABDURRAHM

1 0 1 1 1 2 1 3 1 4 1 5 1 6 1 7 1 8 1 9 2 0 2 1 2 2

MUSTAFA REĠS OĞULLARI

10.04.19 15


OSMAN 2 BOL MEHMET KADĠR OĞULLARIND 1303 U 3 AN 2 BOL MEHMET MEHMET 1306 U 4 2 BOL MEHMET OSMAN 1302 U 5 2 SÜLEYM BOL MEHMET 1305 AN U 6 2 BERBER BOL MEHMET ALĠ YUSUF 1305 OĞULLARI U 7 KÜÇÜK 2 HASAN BOL OSMAN ÖMER 1303 ÇAVUġ U 8 OĞULLARI 2 DEĞĠRMENCĠ BOL OSMAN MEHMET 1302 OĞULLARI U 9 3 MEHMET ALĠ FUAT BOL OSMAN 1302 EMĠN OĞULLARI U 0 3 BOL RAġĠT HASAN 1302 U 1 3 BOL RIZA MEHMET 1305 U 2 3 AYġE BOL SADIK HALĠT 1295 OĞULLARI U 3 3 BOL SAĠT KAMĠL 1308 U 4 Bunlar Çanakkale Ģehitliğinde yatmaktadırlar Kaynak.Gelibolu Gönüllü Tanıtım sıtesi Geltog

AKÇAKO MERKE KEPENÇ CA Z

30.03.19 15

AKÇAKO MERKE AKKAYA CA Z

26.04.19 15

AKÇAKO MERKE ARABACI CA Z

17.04.19 15

AKÇAKO MERKE MELENAĞZ 01.05.19 CA Z I 15

AKÇAKO MERKE YENĠCE CA Z

22.07.19 15

AKÇAKO CA

16.04.19 15

AKÇAKO MERKE ARABACI CA Z

27.04.19 15

AKÇAKO CA

17.06.19 15

AKÇAKO CA

17.04.19 15

AKÇAKO MERKE ARABACI CA Z

06.03.19 15

AKÇAKO MERKE BEYÖREN CA Z

22.09.19 15

AKÇAKO MERKE PAġALAR CA Z

25.05.19 15

ÖNEMLĠ BĠLGĠLERĠ Ġlk maden Asya‘dan çıkmıĢtır--,Bakır,Kalay karıĢtırılır Tunç olur,--Miladi takvim is anın doğumudur—1925 yılında Türkiye miladi takvime geçer—Ġnsanların doğuĢu Asya‘dır— Türklerin Anayurdu Asya‘da Pamir yaylasında IĢık gölü etrafıdır—Türk demek türemek demektir—Miladi Hicri takvim arası 584 yıl dır—M.Ö. 11 Yüzyılda fethi yapılmıĢtır— Türkiye 5 devre geçirmiĢtir,1 Anadolu fethi(1071-1080)-2- Anadolu Selçukluları( 1076) -3Beylikler Türkiye‘si (1243-1515) 4- Osmanlı Türkiye‘si (1299-1922) 5- Cumhuriyet Türkiye‘si (1923) tür----8. ci.yüzyılda Göktürk yazıtlarında,Törük,Turuk,Türk DeğiĢimi,sonucu bugünkü halini almıĢtır—Türkçe Ural-Altay gurubundan eklemeli yapıda türk halkın konuĢtuğu dildir. Akçakoca‘nın yüzölçümü 463 m²dir,--Celali isyanları Akçakoca‘yı etkilemiĢtir,1603 yılında köyler yakılıp yıkıldı tarlalar ekili bırakılıp bazı köyler köylerini terk ederler--- Akçakoca‘yı Akkazak korsanları tarafından sık sık kıyıları talan edip bütün kıyı Ģeridindeki köyleri yok etmiĢlerdir.---Bizanslılar zamanında Halife Velit( 705-714) Arap akınlarına maruz kalmıĢ bütün kıyı köyleri yakılıp yıkılmıĢtır---Akçakoca 1950 yılında hükümet konağı yanmıĢtır—1965 yılında Davutağa,Doğancılar,Kepenç,Kentmenlide ilk okul yoktur---Divan (Arapçada toplanılan ,toplanma demektir)---Akçakocada polis teĢkilatı 1920 yılında kurulmuĢtur---Osmanlı devrinde 38 padiĢah vardı---Konuralp bey Bitinyalılardan Düzce‘yi 1323 te 2 gün 2 gece de kuĢatmıĢtır---Ertuğrul gazi Söğütte,Sarıyati Domaniç‘te Aydoğdu Koyunhisarda, ġeyh Üdebalı,Bilecikte,Gündüz alp Ġznik‘te,Akçakoca bey Kandıra da,Konuralp bey Üskübü‘de Samsa ÇavuĢ ÇavuĢ köyde yatmaktadır---Ahi demek- KardeĢim demektir---1877 yılında Düzce‘de,Çekirge istilası olur ekinler olmaz,devlet halka para


vererek çekirgeleri elle toplatır çekirgeler devamlı güneĢi kapadığı için ekinler olmamıĢ,askerde kocaları olanlar Düzce‘den Bolu‘ya sırtlarında mısır taĢımıĢlardır Kaynak: Görsel yayınları alıntı,derleyen Ġbrahim Tuzcu DÜZCE ĠLĠNDE BULUNAN KÖY DAĞILIMLARI MERKEZ : 98 AKÇAKOCA : 43 CUMAYERĠ : 21 ÇĠLĠMLĠ : 20 GÖLYAKA : 21 GÜMÜġOVA : 18 KAYNAġLI : 20 YIĞILCA : 39 ------------------------------------TOPLAM : 280

HIDIRELLEZ NE DEMEKTĠR Hıdırellez Bayramı (Hıdrellez), Türk dünyasında kutlanan mevsimlik bayramlardan biridir. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan Hıdırellez günü, Hızır ve Ġlyas‘ın yeryüzünde buluĢtukları gün olduğu sayılarak kutlanmaktadır.Ġslam coğrafyasına bakıldığında Hıdrellez gününün yoğunlukla Türkiye'de kutlanıldığı görülmektedir.Hıdırellez günü, Gregoryen takvimi (Miladi takvimi)ne göre 6 Mayıs, eskiden kullanılan Rumi takvim olarak da bilinen Jülyen takvimine göre 23 Nisan günü olmaktadır.6 Mayıs‘tan 8 Kasım‘a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım‘dan 6 Mayıs‘a kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kıĢ mevsimini oluĢturmaktadır. Bu yüzden 6 Mayıs günü kıĢ mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin baĢladığını gösteriyor . Hızır ve Hıdırellezin kökeni hakkında çeĢitli fikirler ortaya atılmıĢtır. Bunlardan bazıları Hıdırellezin Mezopotamya ile Anadolu kültürlerine ait olduğu; bazıları ise Ġslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültür ve inançlarına ait olduğu yolundadır. Hıdırellez Bayramı‘nı ve Hızır düĢünüĢünü tek bir kültüre mal etmek olanaksızdır. Ġlk çağlardan itibaren Mezopotamya, Anadolu, Ġran, Balkanlar ve hatta bütün Doğu Akdeniz ülkelerinde bahar ya da yazın geliĢiyle belli baĢlı doğasal döngüler için sevinç duyulduğu görülmektedir.hıdrellez 5 mayıstan 8 mayısa kadar olan süreçte kullanılır... Hızır; yaĢam suyu (ab-ı hayat) içerek ölümsüzlüğe ulaĢmıĢ; özellikle de baharda aramızda dolanarak, bolluk ve sağlık dağıtır. Hızır bir kiĢiye verilen addan çok aslında bir doğasal durumu, baharla vücut bulan yaĢamın tazelenmesini imgeler. Türkiye'de Hızır‘a atfedilen özelliklerin bazıları:       

Kalbi temiz, Allah'a inanan insanlara yardım eder. Uğradığı yerlere bolluk, bereket, zenginlik sunar. Dertlilere derman, hastalara Ģifa verir. Bitkilerin yeĢermesini, hayvanların üremesini, insanların kuvvetlenmesini sağlar. Ġnsanların Ģanslarının açılmasına yardım eder. Uğur ve kısmet sembolüdür. Mucize ve keramet sahibidir.

Türkiye'de Hıdrellez Bayramı 6 Mayıs (5 Mayıs Gecesi) tarihinde kutlanır. Bugün Hıristiyanlarca da baharın ve doğanın uyanmasının ilk günü olarak kabul edilir; bu günü Ortodokslar Aya Yorgi, Katolikler St.Georges Günü olarak kutlamaktadırlar. Hıdrellez


kutlamaları genel olarak yeĢillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılmaktadır. Hıdrellezde baharın taze bitkilerini ve taze kuzu eti ya da kuzu ciğeri yeme adeti vardır. Baharın ilk kuzusu yenildiği zaman sağlık ve Ģifa bulunacağına inanılır. Bugünde kırlardan çiçek veya ot toplayıp onları kaynattıktan sonra suyu içilirse bütün hastalıklara iyi geleceğine, bu su ile kırk gün yıkanılırsa gençleĢip güzelleĢ ileceğine inanılır.Hıdrellez gecesi Hızır‘ın uğradığı yerlere ve dokunduğu Ģeylere feyiz ve bereket vereceği inancıyla çeĢitli uygulamalar yapılır. Yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılır. Ev, bağ-bahçe, araba isteyen kimseler, Hıdrellez gecesi gül ağacının altına istediklerinin küçük bir modelini yaparlarsa Hızır‘ın kendilerine yardım edeceğine inanırlar.Ve aynı zamanda dileklerini kırmızı kurdeleye bağlayıp gül ağacına asarlar. Bir yıl boyunca dileklerinin yerine gelmesini beklerler.Bazı kimselerde ateĢ yakıp,dilek dilerler.Ondan sonra yaktıkları ateĢin üstünden atlarlar. 1. Baht açma:Hıdrellezde baht açma törenleri de oldukça yaygın olarak uygulanan geleneklerimizdendir.     

Bu törene Ġstanbul ve çevresinde ―baht açma‖, Denizli ve çevresinde ―bahtiyar‖, Yörük ve Türkmenlerde ―mantıfar‖, Balıkesir ve çevresinde ―dağara yüzük atma‖, Edirne ve çevresinde ―niyet çıkarma‖, Erzurum‘da ―mani çekme‖ adı verilir. Anadolu‘nun bazı yerlerinde Hıdrellez Günü yapılan duaların ve isteklerin kabul olması için sadaka verme, oruç tutma ve kurban kesme adeti vardır. Kurban ve adaklar ―Hızır hakkı‖ için olmalıdır. Zira tüm bu hazırlıklar Hızır‘a rastlamak amacına yöneliktir.

BAZI HAYVANLARIN YAġAM SÜRECĠ NE KADARDIR KAPLUMBAĞA: 300—FĠL : 100-120 –ĠNSAN : 80-100—PAPAĞAN : 80-120 –DOĞAN : 160—KARGA : 50-70—AT : 40—KÖPEK : 15-25 KEDĠ : 20-30 ARSLAN : 30-35 GÜVERCĠN : 10-30 –TAVUK : 10-15—DEVE : 30 AYI : 30-40 YILDIR Kaynak: Görsel yayınları,derleyen Ġbrahim Tuzcu

AKTAġ KÖYÜ


COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Orhan Çakırlı POSTA KODU : 81650 TELEFONU : 05377419529 EV- 03806233194 NÜFUSU : 150 Hane 377 nüfusa sahiptir ESKĠ MUHTARLAR : 2009da-Orhan Çakırlı, 2004- Turan Ünal 1999-Fuat Üzmez,1994Fuat Üzmez,1990-Fuat Üzmez COĞRAFĠ DURUMU : Düzce iline 48 km Akçakoca‘ya 9 km uzaklık tadır. Denizden 290300 mt yüksekliktedir, köyün 5513 dekar fındıklık, 28 dekar ormanlık alanı vardır.KomĢu köyleri Tahirli,Koçullu,Arabacı,HemĢin,dir KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR 1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiye‘ye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakoca‘da Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakoca‘ya gelirler bazı köyler kurarlar.Buraya daha sonra 1243 yılında,Kastamonu‘dan Moğol baskısından ve yenilgisinden sonra Oğuz kınık boyundan üçok obaları 130.000 kiĢi batıya göç yapar bunlardan bazıları Akçakoca‘ya gelirler bu Ceneviz ve Bizanslıların kurdukları köylerin yanına yerleĢirler,fakat buraları talan ederler zarar verirler bunlardan bıkan Cenevizliler Ġmparatora Ģikayet eder ve Ġmparatorda o sıralarda Romanya‘da bulunan Gagavuz Türklerinden silahĢör obaları buraya getirtir ve yerleĢtirir buraların güvenliğini sağlar ve bu kavimler yıllarca iç içe yaĢarlar. Neticede Cenevizli,Bizanslı,Oğuz kınık boyu üçok obaları,Romanya‘dan getirilen Gagavuz


Türkleri,,Doğu Karadeniz‘den gelen Lazlar yaĢamıĢlardır.Akçakoca‘da M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma Pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır,Osmanlı zamanında buraya 1877 Osmanlı Rus harbinde doğu Karadeniz‘den laz göçü gelir buraya yerleĢirler,buradaki yabancı kavimler burayı terk etmiĢlerdir az da olsa kalan aileler Müslümanlığı kabul edip Osmanlı imparatorluğuna katılır,buradaki yeni kurulan köylülerle iç içe yaĢamlarını sürdürmüĢlerdir ,1890 yılında 64 hane 375 nüfusu vardır 1990 yılında 84 hane 375 nüfusu vardır Bizans ve Cenevizlilerden kalma köy, kalıntılardan münkariz olmuĢtur.1877 yılında Ayazlıya gelen Çakmaklar kız alıp verme dolayısıyla bir kolu AktaĢ köyüne yerleĢmiĢlerdir köyün kurulmasında öncülük etmiĢlerdir. AklaĢın deniz iskelesi Karaburun‘daki sahil iskelesiydi bu köyün ESKOT – ESKĠYURT –GEBEKĠLĠSE-AKTAġ, T IR ,1972 yılında AktaĢ olmuĢtur.Eskot olan yerde Ģuanda Reisoğulların fındık bahçeleri vardır,ilk kurulan köydür,fındık bahçesi yapılırken burada çok çanak çömlek kiremit topraklarına rastlanmıĢtır halen buralar fındık bahçeleri olarak durmaktadır.Gebekilise denilen yer ise Ģimdilerde Turan Ünal lara ait fındık bahçeleri vardır,burada eskiden Bizanslılar kilise ve eğitimlerini görmeleri için medrese yapmıĢlardır,tabıkı Ģimdilerde buraların tarihi yönden çok değeri olmasına rağmen duyarsız kalınmıĢ fındığın iyi para etmesi buraların fındık bahçelerine çevrilmiĢtir buradaki tarihi yerler yok edilmiĢtir.Eskiyurt ise yine burada Bizanslılardan kalma demir yığınları kiremit artıkları çıkmıĢtır ondan dolayı da buraya Eskiyurt denmiĢtir ,daha sonra tekrar Gebekilse olur bu ismi köylü benimsemez Hiristiyan ismi diye 1972 yılında Ali Üzmez zamanında köyün ismini AktaĢ olarak değiĢtirirler ve böylece bu isim kalır ,AktaĢ ismi ise burada çok beyaz Ģeklinde taĢlar vardır,köylünün dikkatini çeker bundan dolayı bu ismi verirler,bu taĢların incelenmeye alınması durumunda jeolojik olarak belki bir katkısı olabilir düĢüncesindeyim.Köyde MemiĢağa diye zat Türkmen soyundan burada ün yapmıĢtır,hatta dereye de MemiĢağa deresi diye bunun adını vermiĢlerdir köye çok hizmetleri olmuĢtur.Köy dıĢardan baĢka karıĢık göç almamıĢtır

TARĠHĠ YERLER Köyün bilinen Ģimdi tarihi yönü kalmamıĢtır hep munkariz olmuĢtur buraya ilave edeceğimiz değirmenler vardır bunlarda munkariz olmuĢtur köyde ortak Lazların değirmeni vardı bunu ortak olarak kullanırlardı 10 hane idiler,Salih Çakır a ait Doktor Hüseyin‘e ait MustafaTandoğana ait değirmenler vardı,tabıkı Güççe deresinde de su azalınca değirmencilikte tarihe karıĢmıĢtır,buradaki taĢların jeolojik olarak incelenmesi lazımdır.Köy içinde bir rivayete göre Murat Tandoğan‘a ait fındık bahçesi aile mezarlığı yanında ve üstündeki tepede geceler eri bir ıĢık saçıldığı görülmüĢtür,yazın otlar yanmakta kıĢın,bu otlar aynı kalmaktadır bu çok dikkat çekicidir,bunun yanında da Ģelalenin tam karĢısında tepede büyük bir kuyu vardır buraya çok hayvanların düĢtüğü gözlenmiĢtir,bu tepeye yapma tepe denmektedir bu tepe huni Ģeklindedir burası taĢıma toprakla bu hale getirildiği söylenmektedir.ġimdiki Ģelalenin yukarısında 150 mt yukarıda bir mağara kapısı vardır buraya köylüler tarafından girilmiĢtir içeride su yatağının olduğu görülmüĢtür 1984 yılında bu suyun üzerine yağ ve mazot dökülmüĢtür acaba bu akar nereye gidiyor diye ve bu yağ ve mazot Ģelaleye gelmemiĢtir bu suyun nereye gittiği anlaĢılmamıĢtır,bu mağaraya 100 mt sürünerek girilmiĢtir,ufak gölcükler ve su Ģırıltısı akarı vardır AKARSU VE DERELERĠ


AktaĢ Ģelalesi bu köyden Arabacı ve ,Koçuludan gelen su ile birleĢir Edilliden denize dökülür . ġelaleye DerebaĢı deresi denir,Sarıyayladan gelen Güççe deresi vardır bu dere DerebaĢı deresi ile birleĢir denize dökülür bu dereyi değirmenciler kullanmıĢtır,ayrıcada MemiĢağa deresi de vardır. Sualtı seviyeleri çok değiĢkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli(mikrop) bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur. DAĞ VE TEPELERĠ Kaplan dede (1158)mt, Kaplan tepesi (1o66)mt,Sivri tepesi etekleri altında kurulmuĢtur TURĠZM

AktaĢ Ģelalesi köye çok önem kazandırmıĢtır 3.5 km Ģelale yolu turizme açılmıĢ buraya turistlerin gelmesi sağlanmıĢtır. Tv belgesellerine konu olmakla beraber turistlerin ilgisini çekmekte geziler düzenlen mektedir. Bizans ve Cenevizliler zamanında Hıristiyanlara ait demirci dükkânları ve mezar kalıntıları son zamana kadar rastlandıysa da bu kalıntılar daha sonra munkariz olmuĢtur. Kilise artıklarında rastlanmaktadır. Köy çok temiz Ģirin bir köydür AktaĢ Ģelalesi Edilli köyünden denize dökülmektedir. Buranın en meĢhur yeri AktaĢ ġelalesi. AktaĢ Köyü'ne ulaĢmak için Akçakoca'daki BeĢ Yol ayrımında bulunan BĠM süpermarketin önündeki yolu takip etmelisiniz. Bu yoldan hiç bir yere sapmadan giderseniz, bir müddet sonra bir anayolu kesiyorsunuz. Bu anayoldan direk karĢıya geçiyorsunuz. Buradan sonra sağlı sollu fındık bahçelerinin arasında devam ediyorsunuz. Yol üzerinde Arabacı Köyünden geçiyorsunuz. Buradan sonra karĢınıza AktaĢ Köyü çıkıyor.AktaĢ Köyünden AktaĢ ġelalesi 3 km. ġelalenin giriĢine kadar araba yolu bulunuyor. GiriĢte Ģirin bir dinlenme alanı var. ĠĢletmenin ismi Aydın Kamping. Normalde sadece dinlenmek için kullanılabilecek bir alan.


Fakat istenirse çadırda kalınabileceğini söylediler. Tesisi Rasim Aydın iĢletiyor. Telefon : 0 535 789 0354 Tesiste 3-4 tane çardak var ve yaz sıcağında bu çardaklarda dinlenip, yörenin meĢhur Mancarlı Pidesinden yiyebilirsiniz. Özellikle Ģelaleyi ziyaret edip döndükten sonra ġelaleye buradan yürüyerek 15 dakikada gidiliyor. ġelalenin denizden yüksekliği 350m. ġelalenin 25 m yükseklikte olduğunu söylüyorlar. ġelaleye kadar bir patika var. Yalnız burada yakın 2009 yaz baĢlarında bir sel yaĢandığından, yer yer patikanın bozulduğunu ve tüm yolun kaya parçacıklarından oluĢtuğunu görüyorsunuz. Yol boyunca 1-2 tane tahta köprüden geçiyorsunuz. Ayrıca yol üzerinde dinlenmek için çardaklar veya sadece tahta masalar bulunuyor. Tam Ģelalenin yanında da bir çardak var fakat çardağın içindeki tahta masa düĢen bir kaya yüzünden parçalanmıĢ. AktaĢ ġelalesinin dökülüĢünü izlemek üzere orman içine inen patikadan yürüyüĢ baĢlıyor. Yol boyunca kaldirik ve kabalak bitkisiyle kaplı nem oranı yüksek orman yolunda üç küçük köprü geçilerek dere paralelinde ilerlerken kireç taĢı gözenekli yapısıyla minik bir mağara, yosun tutmuĢ kayalar, yüksek dallarından sarkan sarmaĢıklarıyla anıt ağaçlar, su sesine karıĢan görünmeyen orman kuĢlarının korosu, balta girmemiĢ Amazon Ormanlarında olduğunuz hissi uyandırıyor. ġelalenin dökülüĢ yerine ulaĢtığınız anda 40-50 metrelik kambur bir kaya üzerinden gelen Ģelale suyu, dere olup yoluna devam ediĢini görüyorsunuz. Düz ve yüksek duvar görünümlü, doğal kayalardan oluĢan çevreniz bitkilerle kaplı gökyüzünü görmenize çok küçük bir pencere bırakıyor. ġelalenin ıĢık aldığı saatlerin 11.00, 15.00 arası olduğunu anlıyor, kestane, meĢe, kayın, ardıç ağaçları, eğrelti otu, karayemiĢ, orman gülleri eĢliğinde dönüĢe geçiyorsunuz. Enerjinizi ekonomik kullandıysanız indiğiniz zorlu yokuĢtan tırmanıyor, soluğu giriĢte bulunan çay ocaklı barakada alıyorsunuz. Çay bahçesi olarak hizmet veren kulübede tost benzeri yiyecekler, köy kahvaltı çeĢitleri, Robinson hayatı yaĢamak isteyenler için kamp sahası da bulunuyor. Medeniyetten uzak kalacak olanlar için, pat pat aracıyla kamp sahasına çıkmak isteyenler Rasim Aydın'ı 0535 789 03 54 no lu telefondan arıyorlar. 450 rakımlı DerebaĢı çadır yerinden önce yeĢil bir orman denizi, Akçakoca sahilleri, Alaplı, Zonguldak Ereğlisi, Karadeniz görülüyor. Rasim, bölgeye gelenlere rehberlik yapıyor, Ģelalenin üzerinde ki kademelerde yer alan göllere götürüyor, sarkıt dikitlerle süslü mağarayı gösteriyor, dağ yürüyüĢü yapmaya doyuruyor CAMĠSĠ Köyün ilk imamı HurĢit beydir. Soğuk pınar camii 1970 yılında tuğla yapıdan yapılmıĢtır 100 cemaatli kapasitelidir. Merkez cami. 1984 yılında beton örme yapıdır mimarı Ramazan GüneĢtir 700 cemaat kapasitelidir minaresi tek ġerifelidir köyde daha önce kilise vardır münkariz olmasına rağmen kalıntıları da vardır.1315 yılında çandı camii yapılmıĢtır fakat buda münkariz olmuĢtur.Buradaki eski türler tarafından yapılan ağaç yapıyı Lazlar 1935 yılında söküp harmanlık mevkiinde yeni cami yaparlar tek Ģerefelidir buraya yıldırım düĢmesi sonucunda parçalanır yıkılınca daha sonra Nazmi Çakmak zamanında harmanlıkta 1984 yılında bu yapıyı yaptırır,GümüĢhane‘den gelen hoca burada imamlık yapmıĢtır MEZARLIKLAR Köyde iki mezarlık vardır birincisi Nazmi Çakmak‘ın evin az uzağındadır ikincisi de 100 metre ileride fındık bahçesi yanındadır köyün eski mezarlığıdır,ayrıca köyde aile mezarlıkları vardır Bizanslılardan kalma eski mezarlıklar fındık bahçesine çevrilmiĢtir bu kalıntılardan eser yoktur.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir


EKONOMĠ HUBUBAT :Buğday, Mısır ,Arpa, BAKLĠYAT :Fasülye, Bezelye, Bakla, Soğan, Lahana, Marul Pırasa,,Ispanak , Kaldırık, Patates ,Patlıcan Kara lahana,Biber,Kabak MEYVE :Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Siyah,Üzüm,Dağ Çileği,Fındık,MuĢmula,Kızılcık Ayva. Ekonomisi Tarım Hayvancılığa Turizme dayanır..Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, .Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da münkariz olmuĢtur,.Köyde eskiden keten dokuması da yapılıyordu. Köy çok göç veriyor Akçakoca‘da eskiden köyden Armut,Ceviz,Kestane,Dut,Ġncir,Dağ Çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerede‘den karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler. Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkıyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluyla da sandallarla baĢka Ģehirlere sevkıyatı yapılmakta idi. büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardı.Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkıyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluyla da sandallarla baĢka Ģehirlere sevkıyatı yapılmakta idi. GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK


Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Hacı Ömer efendi Batumdan göç gelir ve köye ilk fındığı bu kiĢi eker. Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstüsel


yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincan e,Cavcana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamullerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir

ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Eğrelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var ,.Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde su hızar makinesi yoktur AktaĢ orman bölgesinin içinde olduğu için köylü istihsal iĢinde çok çalıĢmıĢtır maden direği,travers,yakacak odun,kayık kerestesi,buradan temin edilirdi AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok rastlanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sı ğırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur ,ördek,çulluk avı çok meĢhurdur. Dere kenarında dıĢarıdan gelen avcılar burada ördek avı yapmaktadır,Daimi kuĢlar kestanekargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır,Köyde domuz sansar ve tavĢan avı çok yapılmakta idi.Avcılık turizmi açısından zengindir KÜLTÜR Lazlar 6.yüzyılda Bizanslıların etkisinde kalarak Hiristiyanlığı benimsediler,doğu Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda Lazlar müslüman olurlar,1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaĢamlarını sürdürdüler,1788 Berlin antlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada Lazlar batıya göç ederler Lazlar ve Mergeller aynı kökten gelmektedir. Tarihi kaynaklar, Lazların Doğu Karadeniz yöresine Kafkaslardan indikleri konusunda görüĢ birliği vardır.Tarih sahnesine ilk kez Karadeniz‘de çıkmıĢlardır.XI-XII. Yüzyıllarda Karadeniz‘in doğusunda kurulan ve KOLKHĠS/Rothis devletini oluĢturan


topluluklardan biri de Mergrel- Lazlardır. Lazlar, 6. Yüzyılda Bizans etkisinde kalarak Hıristiyanlığı benimsediler. Kolkhis Devleti yıkılınca Bizans egemenliği altında LAZĠKA krallığı seçimle iĢ baĢına gelerek, Bizans‘a vergi vermeyip, bunun karĢılığında doğu sınırını korumayı üstlendiler.Doğu Karadeniz‘in sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliği altında Lazistan Sancağı olarak ilan edildi. Bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bölgede beylik sistemini kurdu. Bölge 11 beylikten oluĢuyordu. Lazlar da yarı bağımsız statüde Laz derebeyliği olarak Osmanlılara asker ve vergi vermekteydi. Lazlar 17. Yüzyıldan itibaren MüslümanlaĢmaya baĢladılar. Bölge 1925 yılına kadar Lazistan olarak kayıtlara geçmiĢtir. Lazca ve Megrelce aynı kökten gelmektedir.1878 yılında Batum Rusların eline geçince bura halkının çoğu Anadolu‘ya göç ettiler. Bu tarihlerde Batumun Liman Köyünden Bekaroğlu Osman, AkçaĢehir‘e gelerek Çuhalı ÇarĢı etrafında diğer ailelerle birlikte yerleĢtiler. Mahallenin adı bu zatın adına izafeten verilmiĢtir.Bu bölümü hazırlarken Nilgün AltınıĢık’ın 1996 yılında hazırladığı Akçakoca Folkloru adlı Lisans bitirme tezinden yararlanıldı. Akçakoca merkez ve Edilli Köyünde kalabalık bir gurup oluĢtururken diğer köylerde de küçük guruplar oluĢturur. Vedia Emiroğlu, Edilli köyünün kültürel boyutunu incelemiĢ ve ―Edilli Köyünün Kültür DeğiĢmesi Bakımından incelemesi “ adı ile 1972 yılında kitap halinde yayınlanmıĢtır. Bu kitaptan yararlanarak kendi gözlemlerimizi de katarak Laz folkloru hakkında bilgi vermeye çalıĢacağım. Dil :Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuĢabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve Ģiirleri ancak 20. yüzyılda yazıya dökülebilmiĢ, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından Dumezil'in transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiĢtir. Gürcistan'da yaĢayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüĢtür Lazca Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiĢ çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının yaygınlık kazanması Lazca'nın varlığını tehdit eder bir hal almıĢtır. Din :Roma İmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan İslam'a toplu olarak geçmiĢlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslümandır Lazların Tarihi : Lazika krallığı MÖ 150 - MS 600Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, Osmanlı döneminde Lazistan günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleĢtiği coğrafyada otokton olarak yaĢamaktadır. Kolhis'in varlığına iliĢkin ilk yazılı belge Urartu kralı II. Sarduri döneminde Lazların yaĢadığı ülke Qulha olarak geçmektedir. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika krallığını kurmuĢlar bu bölgede yaĢayan çok sayıda halkı yönetmiĢlerdir. Arrian Trabzon ile Dioskuria(Sebastopolis) arasında yaĢayan halkları sayarken Lazları da saymıĢtır: Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler MS 456 yılında Roma Ġmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiĢ ve Laz Kralı Gobazes‘e (Gubaz) boyun eğdirmeyi baĢarmıĢtır. Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS


554)yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir: Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaĢamıĢlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaĢayarak geçirirler. Zira, toprağı iĢleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taĢlık, iĢlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiĢtirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiĢtirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiĢtiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kıĢın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın baĢlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaĢam sürmüĢler, ama Ģimdiki imparator Justinianus‘un saltanatı sırasında, general Tzittas‘ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiĢ oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaĢam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuĢ oldular ve daha sonra düĢmana karĢı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar. Bizanslı tarihçi Agathias'ın MS 6. yüzyılda tuttuğu notlarda Laz ve Kolhis terimlerini özdeĢtirmektedir: Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli baĢka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir Ģekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaĢımları da bundan kaynaklanmaktadır" Prokopius' Lazlar'ın Roma Ġmparatorluğu‘nun doğu sınırını korumaları karĢılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğü bildirilmekteydi. Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis‘in Arap iĢgaline uğramasıyla topraklarını terkederek güneye inmek zorunda kalmıĢlardır. Bizans'ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon Ġmparatorluğu ve ardından Osmanlı hakimiyetine girmiĢlerdir. 1877-78 Osmanlı-Rus savaĢları sırasında Batum ve civarındaki Lazlarin büyük bölümü Anadolu‘ya göç etmek zorunda kalmıĢlardır Tarım :Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır karalahana kendir, patates, fındık, meyve, salatalık ekiminin yanı sıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, balıkçılık, kuĢ Ģ avcılığı, fırıncılık ve inĢaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu yıllardan itibaren bölgede ekimine baĢlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik seviyesini yükseltmiĢ, baĢta Ġstanbul olmak üzere göçtükleri büyük Ģehirlerde küçük esnaflık yapabilecek sermaye oluĢturabilmelerine yardım etmiĢtir Giyim :Laz erkeğinin geleneksel kıyafeti Samsun - Batum arasında Osmanlı döneminde giyilmiĢtir Laz kıyafeti olarak adlandırılmıĢtır: BaĢta kabalak, kukul adı verilen siyah baĢlık, zipka adı verilen siyah körüklü Ģalvar, çuha adı verilen burnu kalkık çarık, omuz baĢları ve dirseklerine meĢin Ģeritler dikilmiĢ siyah aba ceket, belde kalça üzerinde Ģal (trablus ya da lahor) kuĢağı, Çerkez kemeri, ayrıca aksesuar olarak yağdanlık, kama, pazubent, hamayıl, zincir. Laz kadını, Anadolu kadınından farklı olarak Ģalvar giymemekte eteğine ortkapu adı verilen bir kemerle bağlamakta, baĢını keĢanveya Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluyla da sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta iddülbentle örtüp, beline fota adı verilen peĢtemalisarıp, boyunlarına altın liralar takmaktaydı.


El sanatları :Osmanlı döneminde Lazlar inĢaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalıĢmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taĢ veya tamamen ahĢap malzemeden yapılan (ahĢap-çatma) geleneksel Laz evleri, kıĢlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahĢap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiĢ örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin gerçekleĢtirilen, Ģekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir. Mutfak :Geleneksel Laz mutfağının temel besin öğeleri Trabzon ve Rize‘de olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel piĢirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değiĢen yaĢam koĢulları sebebiyle terkedilmiĢtir. Laz mutfağının en çok bilinen yemekleri Ģunlardır: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni Müzik aletleri :ġimĢir Kaval ve Kemençenin seyrek de olsa kullanımına karĢın temel geleneksel enstruman Tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve HemĢin horonlarının Trabzon horonlarından baĢlıca farkı horonlara sözlü iĢtirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. Avcılık :Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inĢa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamıĢlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleĢtirerek kuĢ avlama sanatında da ustadırlar. AKÇAKOCADA Kız ve erkeğin tanıĢması Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi.Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir.


Sıra gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız kaçırma olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı düğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız isteme adeti :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz kesme ve niĢan olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir.


Kına gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün gecesi :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava


sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün davetiyeleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini bayramlar:Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde,


erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı.

FOLKLÖR Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır Lazların yerel oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire Ģeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaĢtırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri. Oyunun KuruluĢ Formu (A) A1 (Sağ ayakla üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) Oyunun biçimsel formu tıpkı ―Topal‖ oyununda olduğu gibidir. RĠZE- HEMġĠN ÜÇ AYAK OYUNU Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. HemĢin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.

AB-

RĠZE Oyun kuruluĢ formu: Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme) Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüĢ)

Oyun indeksi: (A)


A1- (Sağ ayakta üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) (B) B1- (Sağa yürüme) B2- (Sol ayak yerinde adım ) B3- (Sola yürüme) B4- (Sağ ayak yerinde adım) DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır.Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır.Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadolu‘da ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon‘da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadeniz‘e bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meĢhurdur. Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadeniz‘e getirmiĢlerdir Kıpçıklarda tuluk,duluk geçer DĠN Köy hayatında pek çok düĢünce ve görüĢü hala dini açıdan değerlendirme eğilimi vardır.YaĢlandıkça dine karĢı ilgi artmaktadır.Toplumda hacılar dinsel bakımından en fazla değer kazanır ve itibar görürler. Hazırlık kiĢiye sosyal prestij sağlamaktadır.


AĠLE VE AKRABALIK ĠLĠġKĠLERĠ AktaĢ ta aileler geniĢ aile geleneğinin çeĢitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.AktaĢ ta eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme Ģekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taĢırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dıĢından evlenmeler ve köy dıĢına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıĢtır. Bu toplumda boĢanma olayı nadir görülmektedir. KIYAFETLER AktaĢ köyünde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır.. Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafeti de tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler


ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme HIDIRELLEZ

6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ip atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Mevlit okutulup yemekler yedirilir komĢu köyler davet edilir,eğlenceler düzenlenir. Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği


vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar SPOR Bu köyde bayramlarda 4 gün güreĢ olurdu bu güreĢlerin burada çok önemi vardı köyün eni yi güreĢçisi Ali Aydın dır köyün federe ve gayri federe kulübü olmamıĢtır ,yalnız kaymakamlık voleybol müsabakalarında baĢarılar elde etmiĢtir kaymakamlık futbol müsabakalarına iĢtirak etmiĢtir köyde spora ilgi azdır köylü çarĢı merkezine göç gitmesiyle ilginin azlığı söz konusu olmuĢtur EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir,çünkü sebze meyve yetiĢtirilir,,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1‘Ģer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır YEMEKLER EKMEKLER :Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği. ÇORBALAR :Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbası HAMUR ĠġLERĠ :Mantı,Börekler,EriĢte,KuĢkuĢ,KaĢık makarna,Mancarlı pide. ET YEMEKLERĠ :Karadolma,Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma. TATLILAR :Melen güççegi,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava. ÇEġĠTLĠ YEMEKLER :Kaygana,Sağanda yumurta,Sebze yemekleri ,Zeytin yağlılar,mantar yemekleri,Kaldırık mamursa kiremitte balık,Balık buğulama,Hamsı yemekleri,yumurtalı sebzeli kaygana.Kara lahana yemekleri: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni KÖYÜN ALT YAPI BĠLGĠLERĠ 7 km köy yolu asfalt lanmıĢtır 16.000 mt lik kilitli parke taĢı döĢen miĢtir AktaĢ,HemĢin 4 km yolu stabilize edilmiĢtir. 27 adet büz 36 mt karice boru döĢen miĢtir 2 cami vardır. Ġçme suyu sabit telefonu,elektriği vardır.kanalizasyon yoktur.köy taĢımalı eğitim sistemden faydalanmaktadır. Ptt acentesi vardır, ptt Ģubesi yoktur, sağlık ocağı sağlık evi yoktur.Mobil sağlık sisteminden faydalanılıyor. Ġlk okul 1942 yılında açılmıĢtır köy (kum,taĢ,marngre)jeolojik yapıya sahiptir Kaplan tepe ve Sivri tepe yamacındadır.Fiskobirlik üye sayısı:357 dir.1871 de arazi yoklama defterinde adı geçmektedir1844 de-20 hane 125,.1871 de 308,1935 te 245,1940 te 266,1945 te 273,1950 de 287,1955de 315,1960da 335,1965 de 452 ,1997 de265,2000 de-409 nüfusu vardır .KarıĢık az,,dağınık köy statüsündedir, tarla alanı yok,fındık alanı 4.578,orman alanı 872 dönümdür,meyvecilik bakımından ileridir ormancılığın önemli rol aldığı köydür Kurukavak, Karatavuk bu orman bölgesi içinde bulunmuĢtur.Birinci arazi yoklama defteri,Bolu salnamesinde kaydı vardır.Bu köyde 20 yıl öncesinde su yoktu Turan Ünal bu köye MemiĢağa deresinden binbir güçlükle bu köye suyu getirmiĢtir,muhtarlığı döneminde köye çok büyük hizmetleri olmuĢtur köy onun sayesinde çağdaĢ görünüme sahip


olmuĢtur,Edilli ve AktaĢ aynı muhtarlıktı daha sonra bu köyler birbirinden ayrılmıĢlardır.AktaĢ köyü kalkındırma ve güzelleĢtirme derneği vardır ĠSTĠLAL SAVAġINA KATILANLAR BASO MUSTAFA ÇETESĠNDE OLANLAR ÇEPHANE TAġIYANLAR GAZĠLER

: TONYALI HASAN KÜÇÜK : MEHMET MUTLU : HASAN YEMENĠCĠ -ALĠ D. 1901 : AHMET CAN YEMEN GAZĠSĠ : MEHMET CAN YEMEN GAZĠSĠ : NAZMĠ ÇAKMAK KORE GAZĠSĠ : ÖMER ÇAKMAK RUSYADA ESIR KALMIġ VE DAHA SONRA KÖYE DÖNMÜġTÜR ġEHĠTLER ġARK KAFKAS CEPHESĠ : HASANOĞLU RAġĠT : BALKAN HARBĠNDE : AHMETOĞLU HASAN ÇANAKKALE HARBĠ MUSTAFA ÜNAL ÇANAKKALE HARBĠ ALĠ ÜNAL ÇANAKKALE HARBĠ ABDULLAH ÇAKIR ÇANAKKALE HARBĠ ALĠ ġEN ĠN BABASI ÇANAKKALE HARBĠ ÖMER KÜÇÜK MUSTAFA ÜNAL

D .1886-Ö.1906 D .1890-Ö.1912 D. 1895-Ö.1915 D. 1895-Ö.1915 D. 1896-Ö.1915 D. 1894-Ö.1914 D. 1896-Ö.1915 D. 1895-Ö.1915

18.19. YÜZYILDA KÖYDE TEMETTUAT DEFTERĠNDE BĠLGĠ YOK Camide hitabet görevini HurĢit adlı kiĢi yapmıĢtır.Tahirli divanı altında idi KÖYE ĠLK YERLEġEN SÜLALELER 1-REĠS OĞLULARI-------- (ARSLAN) YERLĠ 2-HAYTA OĞLULARI--------(ÖZTÜRK) YERLĠ 3-HACI AHMETLER---------- (CAN) YERLĠ 4-OSMAN OĞLULARI--------(AYDIN) YERLĠ 5-ÖMER OĞLULARI----------(CANTAġ) YERLĠ 6-RIZALAR----------------------(ĠNCE) YERLĠ 7-YAHYA OĞLULARI--------(AYDIN) YERLĠ 8-ZEYBEK OĞLULARI-------(TOPUZ) YERLĠ 9-HALĠT OĞLULARI----------(ARSLAN) YERLĠ 10-DURSUN OĞLULARI-----(BAġARAN) HOPA 11-UÇALAR-------------------- (BAġOL) YERLĠ 12-ĠMNELER--------------------(GÜNDÜZ) YERLĠ 13-CENEPLER------------------(AYDIN) YERLĠ 14- ġEN ( HOPA SARP GELME ) 15-ÇAKIRLAR----------------- (HOPADAN GELME) 16-YEMENĠCĠLER-------------(HOPA-LĠMAN DAN GELMELER) 17-KÜÇÜKLER-----------------(HOPA-LĠMAN DAN GELMELER) 18-ÜNALLAR-------------------(RIZE MERKEZ ) 19-ÇAKMAKLAR--------------(HOPA-KEMAL PAġADAN GELME) 20-TANDOĞANLAR----------(HOPA-MAKREAL DEN GELME)


21-ÜZMEZLER-----------------(HOPA SARP TAN GELME) 22-KARALĠġĠ-------------------(HOPA-SARP TAN GELME) 23- KURAL ( HOPA SARP TAN GELME ) NOT : REĠSOĞULLAR ĠLE BAġOLLAR AMCA ÇOCUKLARIDIR,OSMAN TANDOĞAN UĞURLU KÖYDEN BU KÖYE YALNIZ GELĠR,UĞURLU KÖYDE SITMA ÇOK OLDUĞU ĠÇĠN ORDAKĠ AKRABALARINI BIRAKIR VE YALNIZ GELĠR BURAYA YERLEġĠR,ĠBRAHĠM ÇAKIR KURUKAVAKTAN AKTAġA GELĠR YERLEġĠR ODA LAZ KÖKENLĠDĠR,EDĠLLĠ KÖYÜNDEN PEHLĠVANLARIN MEHMET ARSALARINI VE EVĠNĠ RĠZEDEN GELME CAFER ÜNALA SATMIġTIR KENDĠSĠ KARASU DEMĠRAÇMA KÖYÜNE YERLEġMĠġTĠR BUNLARDA LAZ KÖKENLĠDĠR.HASAN TOPUZ BU KÖYDEN TAHĠRLĠ KÖYÜNE GĠTMĠġTĠR NOT: Değerli büyüyüm Sadık Arslan ağabeyime katkılarından dolayı teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi bölgesi :Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez,Sadık Arslan Vikipedi özgür sitesi,Köy sakinleri.Derleyen ĠbrahimTuzcu Tarihi Yerler SadıkArslan,Kenan Okan,Akçakoca.Kaymakamlık.Sitesi,Köy sakinleri,Derleyen ĠbrahimTuzcu Coğrafi durumu:ġükrü Dönmez, Kenan Okan,Mustafa Kocadon,.Derleyen Ġbrahim Tuzcu Turizm : Akç.Kaymakamlık Sitesi,Sadık Arslan,Kenan Okan,Köy sakinleri,Vikipedi özgür sitesi,Derleyen Ġbrahim Tuzcu Camii ve Mez. : Kenan Okan,SadıkArslan,Köy sakinleri.ġükrü Dönmez,Derleyen Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez,Kenan Okan,Ġlçe.Tarım Md,Akç.Kaymakamlık Sitesi,Köy sakinleri,Vikipedi özgür sitesi,,Derleyen Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,Recai Özgün,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özgür sitesi,Görsel yayınları S.4,Derleyen Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu K.Alt yapısı : Akç.Kaym.Sitesi,Mustafa Kocadon,Sadık Arslan,Köy sakinleri.Vikipedi özgür sitesi, ,Derleyen Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı .: ġükrü Dönmez ,Geltog net sitesi,Köy sakinleri,Sadık Arslan,Derleyen Ġbrahim Tuzcu Temettuat : Dr Zeynel Özlü Sülaleler : Sadık Arslan,Hüsamettin Kaya,Köy sakinleri,Derleyen Ġbrahim Tuzcu

AKKAYA KÖYÜ


COĞRAFĠ BÖLGE : Karadeniz bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B.BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Refah Koçak TELEFONU : 05332666401 EV- 03806217525-7335 POSTA KODU : 81650 ĠLKÖĞRETĠM OKULU : 03806217185 NÜFUSU : 98 Hane 470 nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009 –Refah Koçak,2004-Osman Erkek,1999-Ömer Yılmaz,1994-Sedat Yılmaz,1989- Sedat Yılmaz,1984-Sedat Yılmaz COĞRAFĠ DURUMU :Düzce‘ye 46km Akçakoca‘ya 12km uzaklıktadır.Denizden 150m yüksekte,3864 dekar fındıklık,35723465 dekar ormanlık vardır.Akçakoca‘yı Zonguldak sınırından ayıran bölgeleri Çakalağıl Pınarlık,Pıtrakağıl,Çamlık,AktaĢ Tepeleridir. Alaplı ilçesi ve Beyhanlı köyüne komĢudur. KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR M.Ö 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,.bu köy Akkaya köydür. Kastamonu dan 1243 yılında Moğol istilası ve yenilgisinden bıkan 130.000 bin Oğuz Bozok boyu Günhan obaları batıya doğru göç ederler ve Akçakoca‘ya gelerek bazı köyler kurarak yerleĢirler bunlardan bir tanesıde Akkaya köyüdür,yine Bizans kayıtlarına göre 1291 yılında Rum ve Selçukluların kaynaĢmasından gelen ve 17 ci yüzyılda batı Anadolu‘da ve Çukurova bölgesinde bulunan Yörükler Akçakoca‘ya gelip yerleĢmiĢlerdir,bu köyde Akkaya köydür,1167-1185 yıllarında Cenevizlilerin Ģikayeti üzerine Romanya Dobruca‘dan getirtilen silahĢör oba Gagavuz Türklerin bir koluda buraya gelir yerleĢirler,neticede bu köyde Bitinya,Oğuz Bozok boyu Günhan obaları,Yörükler,,Gagavuz Türkleri,Dersim isyanından gelen 6 aile burada


yaĢamıĢlardır.,fakat bu aileler daha sonra buraları terk etmiĢlerdir. Akçakoca‘da M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma Pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor,M.Ö.546 de Makedonya imp.,M.Ö.708 de Pers imp. bu kavimler,yaĢamıĢlardır.,Osmanlı zamanında ,buradaki yabancı kavimler burayı terk etmiĢlerdir az da olsa kalan aileler Müslümanlığı kabul edip Osmanlı imparatorluğuna katılır,buradaki yeni kurulan köylülerle iç içe yaĢamlarını sürdürmüĢlerdir ,yerli köydür,buraya ayrıca Dersim isyanı sonucu bazı aileler yerleĢtirilmiĢtir.Akçakoca-Ereğli arasında.Bitinya kralı ile Hereklia kralları arasında yıllarca savaĢlar yapılmıĢtır,Pers imparatorluğu da bu savaĢlara burada katılmıĢtır bunları duyan Makedon kralı büyük Ġskender bundan dolayı buraya gelmiĢ burada güvenliği sağlamıĢtır,daha sonra Osmanlı imparatorluğundan Orhan bey buraları zapt etmiĢtir,kalıntıları halen mevcuttur,karargahı Çayağzı köydür,daha sonra en son Ġpsiz Recep te buraya karargah kurmuĢ buradan çete savaĢlarını buradan yönetmiĢtir,karargahı Ģimdiki karayolları kampın bulunduğu yerdir.Köy ismini Değirmendere mevkiinde 8 km içerde beyaz renkte büyük kayalar mevcuttur,kitabeler yazılıdır,biraz daha içeri gidildiğinde taĢocağı vardır,buradaki taĢlar ve kayalar gerçekten beyaz renktedir, bundan dolayı eski adı Akkiye olan bu köy Akkaya olarak günümüzde böyle anılmaktadır. TARĠHĠ YERLER Çakpelit deresi Ereğli Akçakoca yolu üzerindeki köprü altından baĢlayarak dereye giriĢ yolundaki sağ taraftaki arazi de kemerli 8 dükkan ,hamam kalıntıları ,ebir kilise,saray artıkları halen durmaktadır ,Akçakoca-Ereğli karayolunu yapan Murtezaoğlu Ģirketi bu yolu yapmıĢtır,bu kalıntıları Ģimdiki yolun altında bırakılmıĢtır,mimarı artıklar ve bulgular yazıtlar bir evde bulunan pratili tabula çok önemlidir.Kocaman dere yatağında ki bir yazıtta yunanca bir köy ismi yazmaktadır.Bizanslılara ait deniz kenarında bir iskele vardı,Ģimdi munkariz olmuĢtur,derenin denize döküldüğü yer olan Cumayanı‘nda Pazar kurulurdu,fakat dere suyun yükselmesi neticesinde bu Pazar daha da tepeye kurulur.Köye ait Pelit deresi mesire ve dinlenme yeridir,buraya çok insanlar gelip piknik yapmaktadır,Pelit deresi ilerisinde mühimmat karakolu vardır bir jandarma astsubay ve erler burayı beklemektedir,biraz daha ilerde Erdemir fabrikasının( Dolamit taĢı) kireç taĢı sorunu bu köyden sağlanmaktadır,burada taĢ kırma tesisi vardır.Ayrıca demir cevheri ne rastlanmıĢ,zira demirci dükkanların çok olduğu buna iĢarettir bu demir cevheri bu ormanlarda fırınlanıp,buranın halkı bu demirleri iĢlerdi demircilik had safhada idi,mezarlıklarda bile eski demir kalıntılarına bile rastlanmıĢtır.Çakpelit deresi kıyılarında fazlaca miktarda kömür madeni aranmasına rağmen bolca rezerv rastlanmamıĢtır.Yanlız Dolamit taĢı madenı fazla miktarda mevcuttur.Kocaman ormanlık alanı 1 km içerde bir adet yatılı vardır bu ormandaki karacalarda koruma altına alınmıĢtır,bu alan Ģu anda piknik alanı olarak insanlara hizmet vermektedir.Bu köy 1797 yılında 85 hane idi 1965 yılında nüfusu 308 idi,yerli eski bir köydür,az dağınık yerdir .Çakpelit dere ağzındaki kurulan SPĠKLĠON KELESENOS sitesi dir.Akkaya nın üstünde Ģimdiki mobil petrol ün üstünde çakpelit deresinden gidilir,burada Bizanslılardan kalma bir adet mezar taĢı bulunmaktadır,burada Bizanslılar 100 adet köleyi esir almıĢlar ve çeĢitli iĢlerde kullanmıĢlardır.Bu köyde 18ci yüzyılda Ġtalya ve Fransızlar petrol aramıĢlardır 2 adet kuyu açmıĢ kapatmıĢlardır,çakmak taĢı,bos gazı yani kömür gazı mevcuttur Batı Karadeniz Demirciönü Tabiatı Koruma Alanı: Düzce ili, Akçakoca ilçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Saha; 430 Ha. büyüklüğündedir. Akçakoca'ya 10 km. uzaklıktadır. Sahada; kayın,gürgen,kestane ve meĢe türlerinin yer saf, yer yer karıĢık meĢcereleri oluĢturması, optimum yağıĢ alanlarından doğal özellikleri bozulmamıĢ bir örneğini teĢkil etmesi yanı sıra zengin bir alt flora ve fauna potansiyeline sahip yöre, nadir bir ekosistemi özelliği göstermektedir. Kayın,gürgen, kestane, meĢe Demirciönü Tabiatı Koruma Alanı: kavak, ıhlamur, kızıl ağaç, yabani fındık, orman gülü, ayı üzümü, böğürtlen, kocayemiĢ, orman


sarmaĢığı, ısırgan ve çayır otları sahada bulunan baĢlıca bitki türleridir. Sahada; ayı, yaban domuzu, tilki, tavĢan, kurt, çakal, karaca, keklik, kartal, karga, yabani güvercin, atmaca bulunmaktadır AKARSU VE DERELERĠ Çakpelit deresi( MaĢatlar), Soğuksu deresi,Küçük deresi( Cumayanı) su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLAR VE TEPELERĠ Yıldırım dağları sırtlarında kurulmuĢtur.Pınar tepe,Çaylık tepe.AktaĢ tepe,KöybaĢı tepe KÖYÜN ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Cumayanı deresinde % 17 mn prolizit madeni bulunmuĢtur ama silisi bol olduğu için iĢletilmiyor kum,taĢ,marn kısmen kireçlidir,dere vadi tabanları alüvyon yamaçların büyük bölümü silis formasyonu tepelerin kumlu,çakıllı tabakaları vardır.Depreme karĢı sağlam zeminlidir,3. derecededir,dağlar deniz kıyısına paralel uzanır,kıyılar düzdür,kıyılarda dik falezler görülür,kıyıdaki kayalar sular tarafından aĢındırılarak yalıyarlar meydana getirmiĢtir,çevre Ģist ve kristalin Ģistlerle kaplıdır.Paleozoik ve Tersiyer arazilerden ibarettir,kalker ve kayaların erime ve aĢınması irili ufaklı mağaralar meydana getirmiĢtir.Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢtir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. Alüvyonlar ve kuarternerlerden meydana gelmiĢtir.Kireç taĢı ,çakmak taĢı bos gazı vardır% 17 Manganez prolizit vardır silisi bol olduğu için iĢlenemiyor,Cumayanı deresinde TURĠZĠM


Köy köydeĢ yardımı ile güzelleĢtirilmiĢtir, bir tepe üzerine kurulan bu köy havadar temiz Ģirin bir köydür,eski tarihi kalıntıları ile dikkati çekmektedir,Çakpelit deresi piknik alanıdır buraya çok insanlar gelip pikniklerini yapıp dinlenirler,yine kocaman bölgesi piknik alanı insanların hizmetine sunulmuĢtur,karaca üretim çiftliği koruma altına alınmıĢtır,Mobil petrol istasyonu köye ayrı bir çehre kazandırmıĢtır,deniz kıyısında Nevzat Erkek e ait yerde gazino vardır,Halil Cesura aittir.Deniz kıyısındaki mükemmel kumsalı ve sahil Ģeridi vardır,insanların rahatça denize girilebilir düzeydedir,BotaĢa ait Akkaya 1 kuyusu köyün adından bahsedilmektedir,köyden deniz sahiline doğru inmeye baĢlayıp evlerini buralara yapmaya baĢladılar,köy Ģu anda göç almamaktadır.Akkaya plajı olduğu halde ev pansiyonculuğu yoktur,köyde antik kalıntılar içinde bir evde Roma devrine ait bir kitabe vardır baĢ tarafı kırık olduğu için tarihi okunmamaktadır.Akkaya Ģelalesi belirli aralıklarla akar,suyu mükemmeldir.Bu su Akçakoca‘ya getirilmesi söz konusu olmuĢtur ama maliyeti nedeni ile vazgeçilmiĢtir.Av turizmin açık olduğu bir yerdir avcıları bu köye davet ediyorum.1700′lü yıllarda kurulmuĢ eski köylerden.Ġçme suyu tuvalet ve masaları bulunan piknik alanı var.Ġki eski mezar taĢı var ancak yazıtı bulunmadığından kime ait olduğu bilinmiyor.Temiz ve düzenli bir köy,yolu asfalt,köy iç yollar parke taĢtan.Köy yüz hane,antik çağa ait izler bulunuyor ama araĢtırma ve kazı yapılmamıĢ.Köyde bulunan bir yazıtta ―Kalesanon Emprion‖ yani ―Kelesalıların Pazaryeri‖ yazıyor.Köyün içme Suyu,tuvalet ve masaları bulunan piknik alanı küçük bir ücret karĢılığında herkese açık.Yoldan 1.5km içeride sadece.Öğlen sıcağını kumsalda güneĢ altında geçirmek için iyi bir seçenek.Alın nevalenizi gidin Akkaya‘ya.Köyün sol yanından araçla ya da yürüyerek çayı izlerseniz stabilize yoldan orman içine doğru ilerliyorsunuz.Yol bazen dereyi geçiyor.Ama yazın su az olduğu için sorun değil.10 km kadar sonra mıcır üretilen taĢocağı var,buradan sağa doğru yokuĢa girilirse artık fındıklık falan kalmıyor tam bir orman içi yola giriyorsunuz.Çoğu zaman güneĢi görmeden ve kuĢ sesleriyle güzel bir yolculuk geçiyor.Orman bitip sapağa gelindiğinde deniz çıkıveriyor manzara vermek için.


CAMĠLERĠ

1956 Yılında yapılmıĢ bir camidir,200 cemaatlidir.Bunun yerine modern bir cami ,1993 yılında çift Ģerefeli,500 cemaatli,betonarme yapı yapılmıĢtır,köyün tam ortasındadır MEZARLIKLAR Köyde tek mezarlık vardır köyün güney doğusundadır, halen burası kullanılmaktadır büyük mezarlıktır,ayrıca aile mezarlıkları da vardır.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir :EKONOMĠSĠ HUBUBAT:Buğday,Mısır,Arpa BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Kara lahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,köyde balıkçılık yapan yoktur,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır.,iki adet tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, ,.Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da münkariz


olmuĢtur, .Köyde eskiden keten dokuması da yapılıyordu.Akçakoca‘dan eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır.Eskiden değirmencilikte yapılırdı ama maalesef oda teknolojiye yenik düĢmüĢtür. Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan varır.Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluyla da sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi.Akkaya köyü toprakları çok verimli olduğu için bahçelerde Öküz ve Manda hayvanlarından faydalanırdı,ayrıca Ģehir merkezlerine gitmek içinde kullanmıĢlardır,kereste taĢımacılığı ön safhada olduğu içinde bu hayvanlardan faydalanılmıĢtır.Bu köyde balcılıkta fazla yapılmakta idi ,ama maalesef bu hayvanlar Ģimdilerde yok olmuĢtur GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası


kurar,daha sonra Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,Kaz,Hindi,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamullerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir .Manda çok sayıda vardı son zamanlarda yok olmuĢlardır. Köyde malak, manda at, öküz,katır var idi ama maalesef münkariz olmuĢtur ORMANCILIK


Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Eğrelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var.Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur .Ormancılığın en çok olan köydür,köylüler istihsal iĢlerinde çok çalıĢmıĢlardır Cumayanı bölgesi orman ürünleri nakliyesi ile uğraĢmakta idiler,maden direği,travers,kereste,yakacak odun,tekne kerestesi buradan temin edilirdi% 86 orman arazisidir,arazinin dik oluĢu fındık açma bakımından biraz zayıftır

AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur, ördek,çulluk avı çok meĢhurdur. Dere kenarında dıĢarıdan gelen avcılar burada ördek avı yapmaktadır,Daimi kuĢlar kestanekargası,çulluk,ördek,üveyik,sığırcıktır.TavĢan,çakal,tilki,domuz ayı,su samuru,kunduz,geyik,karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar domuz,ayı,kurt,tilki,çakal dır.Sahil kesiminde karabatak ve martılar vardır ama köylüler bunlarla ilgilenmezler.Av turizminde ileri gelen bir köy konumundadır KÜLTÜR Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır:


Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢse ver, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Beyazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ Manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecik dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit etmektedir


Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretindendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyören köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar.Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizanssın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenos tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır.―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde


Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksicisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur.Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz.Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir.Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetemi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda;Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır:Yerli Türk.Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçirildiği için―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır.Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, bükerek giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her


ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır.değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar.Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur;Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık Tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi.ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır Manav tanımlaması. Osmanlının Sadık Tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav ve macıra senet gerekmez Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar.Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma.Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer.Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otaktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler Manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker


ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri )Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır. KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur.Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır.Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir.Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır.Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir. Manav Mutfağı; Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur.Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) Mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; Mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir.KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık..


KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir. Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir. Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları. Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir. Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir. Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir. Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır. Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, süt çiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir Manav kültürü vardır http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm Sümeyye Köktürk yazıları AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması:Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri:Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını


boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı düğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır,


kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper.


Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı ::Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi.


Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar. Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır. Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar : Bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. FOLKLÖR : Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,Manav dal sıksara oyunlarıdır.Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir


enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadeniz‘e bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat, kavalı meĢhurdur . ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ


6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ip atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.KomĢu köyler çağrılır mevlit okunur yemekler yenir ,çeĢitli eğlenceler yapılır,her yıl kutlanır halk buralarda bütünleĢir Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdırellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir, sebze ve meyve yetiĢtirilir Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1‘Ģer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Köyde 1 futbol 1 voleybol sahası olmasına rağmen hiçbir zaman gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı ,sporu sevmemesi dikkat çekicidir.

YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ: Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢtanım,Mancarlı fırında pide Kara lahana yemekleri ALT YAPI BĠLGĠLERĠ 5800 M² Kilitli beton parke döĢenmiĢtir,300 m su borusu döĢenmiĢtir,köyde taĢımalı eğitim sisteminden faydalanıyor,1 ilkokul,1 cami,1 değirmen,içme suyu,kanalizasyonu,ptt


acentesi,elektrik,sabit telefonu,1 adet köy güzelleĢtirme derneği,1 orman kalkındırma kooperatifi,1 futbol,1 voleybol sahası vardır.Sağlık ocağı sağlık evi yoktur, mobil sistemden faydalanmaktadır,köy yolu asfalttır,köye ilk ilkokul 1958 yılında yapılmıĢtır,Fiskobirlik üye sayısı 144 kiĢidir Bolu voyvodasına bağlı idi 85 hane,1871 birinci arazi defterinde kaydı vardı,1922 de Bolu sallanamesinde adı geçmektedir,yerli,az dağınık köy statüsündedir,1844 de 63 hane 368,1935 de 228,1965 de308,1997 de 580,2000 de 493 nüfusu vardır,tarla ziraatı,2.100,fındıklık alanı,350,ormanlık alanı 15.050 dönümdür,mısır ziraatı % 12 dir.% 86 orman alanıdır.Akkaya köyü kalkındırma ve güzelleĢtirme derneği vardır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR GAZĠLER : Bekir Bek-Ġbrahim D.1892,Bekir Kaya-A.Osman D.1893,Ömer Yıldız-Ġdris D. 1901 Halit Kaya- Mehmet D. 1891 Recep Kocaman-Ali D.1901,Ġbrahim Kaya D.1885,Ġbrahim Tezveren Kore gazisi ġEHĠTLER

: Ahmet oğlu Kazım Kafkas Ģark cephesi D.1886, Ö.1905 Osman oğlu Halil Kafkas Ģark cephesi D.1894- Ö .1915 Mehmet oğlu Mehmet Çanakkale savaĢı D. 1896- Ö.1915 5.Ordu Erdek hastanesinde P.Er Ahmet oğlu Kasım Kafkas Ģark cephesi D. 1896- Ö.1915 er, Ahmet oğlu Mehmet Çanakkale savaĢı D. 1900-Ö. 1915 er Kazımoğlu Ahmet Ardahan muhaberesi D. 1895- Ö.1915

18 VE 19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Çok eski bir köydür 1844 yılında ilk imam DurmuĢ adlı kiĢidir,camiye ait vakıf tarlaları vardı daha sonra imam Ġmamoğlu Mehmet bin Halil olmuĢtur,1324 te birde divan kurulmuĢtur,divan toplanılan yer demektir.1844 yılında 34 hane,170 nüfus vardı,bu divanda 7 adet divan vardı,köyde Osmanoğlu Ali köyün yetimi idi,Pekmezcioğlu Ġbrahim bin Alioğlu Ali Kethüda Ali bin Mustafa,Arabacı Hamza bin Ali,Bartınlıoğlu Ġbrahim bin Osmanoğlu ġâkir,Deli Ahmetoğlu Osman bin Ali,KayaĢoğlu Mehmet bin Ġbrahim bahriyeli olarak askerlik yaptılar,en varlıklı kiĢi Hacıoğlu Ahmet bin Alive Mustafaoğlu Mehmet‘tir.Bu dönemde 156 arı kovanı,18 sağman inek,38 manda öküzü 2 diĢi malak 28 karasığır 8 erkek buzağı 1 tay 10 aile inek sahibi,66 öküz vardı,33 dönüm kestanelik vardı,3 adet bakkal,2 adet değirmen,vardı,Hacıoğlu Ahmet bin oğlu Mustafa,Mehmet oğlu Ali Abdi oğlu Halim bin Mehmet bunlar değirmencilik yapmıĢlardır 7 asker 1 imam,22 kereste nakliyecisi,1 hızarcı vardı.Ayrıca 290 kg buğday,48 kg arpa,34kg mısır elde edilmiĢtir,arıcılık çok yapılıyordu ama Ģimdilerde pek yapılmıyor. KÖYE ĠLK YERLEġEN SÜLALELER 1-Müminoğulları 2-Bozokoğulları 3-Karamahmutoğulları 4-Devreklioğulları 5-Ġdrisoğulları 6-Karaalioğulları 7-Kurtoğulları 8-Kırımlıoğulları 9-Kocaömeroğulları 10-BaĢ

Erkek Konar göçer Yılmaz Konar göçer Akyel ― ― TaĢkın ― ― Yıldız ― ― Kıyak ― ― Kıyak ― ― Ergün ― ― GörmüĢ ― ― Alaplı bu köye göç gelme

Yörükhan Yörükhan ― ― ― ― ― ― ―


11-Berk 12-Bek 13-Doğan 14-Kaya 15Koçak, 16-Tezveren 17-Yanık 18-Yapar 19-Aydın

Konar göçer Yörükhan taifesidir Konar göçer Yörükhan taifesidir Konar göçer Yörükhan taifesidir Konar göçer Yörükhan taifesidir Konar göçer Yörükhan taifesidir Kastamonu Oğuz Türkleri yerli Akçakoca Beyören köyden göç Kastamonu Oğuz Türkleri yerli Akçakoca Beyören köyden göç Alaplı bu köye göç gelme Konar göçer Yörükhan taifesidir

NOT: Katkılarından dolayı değerli ağabeyim Hüsamettin Kaya ve arkadaĢım Selami Yılmaz a değerli muhtarım Refah Koçak arkadaĢımda teĢekkür ediyorum Kaynak: Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez,Kenan Okan,Vikipedi Özgür ans.sitesi, Köy sakinleri,Selami Yılmaz Refah Koçak,Drl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler: Selami Yılmaz,Refah Koçak, Kenan Okan,Köy sakinleri,Akç.Kaym.Sitesi,Drl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu: ġükrü Dönmez,Kenan Okan,Mustafa Kocadon,.Drl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Akç.Kaym.Sitesi,Selami Yılmaz,Refah Koçak,Köy sakinleri,Vikipedi Özgür ans sitesi,Mustafa Kocadon,Derl.Ġbrahim Tuzcu Camii ve Mez. : Kenan Okan,Köy sakinleri,Selami Yılmaz,Refah Koçak,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez,Kenan Okan,Ġlçe Tarım.Müd,Köy sakinleri,Selami Yılmaz,Refah Koçak,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi Özgür ans,Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,Akç.Kaym.Sitesi,Sümeyye Köktürk, H.Ġ.Yavuz,Vikipedi sitesi, http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm Görsel yayınları S.4,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu K.Alt yapısı : Akç.Kaym.Sitesi,Mustafa Kocadon,Refah Koçak,Selami Yılmaz,Köy sakinleri,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı : ġükrü Dönmez,Geltog sitesi Temettuat b. : Dr.Zeynel .Özlü Sülaleler : Selami Yılmaz,Refah Koçak,Hüsamettin Kaya,Köy sak.Derl. Ġbrahim Tuzcu


ARABACI KÖYÜ

COĞRAFĠ BÖLGESĠ :Karadeniz bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ :Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Hayri Tuna TELEFON : 05364366930 POSTA KODU : 81650 ĠLKÖĞRETĠM OKUL: 03806233008 NÜFUSU : 125 Hane-451 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR: 2009- Hayri Tuna 2004-Ġbrahim Çakmak1999-Ömer Çelik1994-Ömer Çelik 1989-Ġbrahim Sarı1984-Ġbrahim Sarı COĞRAFĠ DURUM : Düzce ye 45 km,Akçakoca ya 6 km dir en yüksek tepesi 200 mt dir .Rakım 11 mt ,4515 dönüm fındıklık,735 dönüm ormanlık alanı vardır.KomĢu köyleri,Koçulu,Koçar,Göktepe,AktaĢ,Tahirli,Edilli dir


KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR 1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiye‘ye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakoca da Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakoca‘ya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bırtanesıde Arabacı köyüdür..Buraya daha sonra 1243 yılında,Kastamonu‘dan Moğol baskısından ve yenilgisinden sonra 130.000 kiĢi,Oğuz Kınık boyu üçok obaları batıya göç yapar bunlardan bazıları Akçakoca‘ya gelirler bu Ceneviz ve Bizanslıların kurdukları köylerin yanına yerleĢirler,fakat buraları talan ederler zarar verirler bunlardan bıkan Cenevizliler Ġmparatora Ģikayet eder ve Ġmparatorda o sıralarda Romanya Dobruca‘da bulunan Gagavuz Türklerinden silahĢör obaları buraya getirtir ve yerleĢtirir buraların güvenliğini sağlar ve bu kavimler yıllarca iç içe yaĢarlar.,17 ci yüzyılda Adana-Ġçel sancağından batıya göç gelen Yörükler(yürüyen halk), 1877 ve 1916 yılında Doğu Karadeniz‘den gelen göçler ve ayrıca evliya camının üst tarafına yerleĢtirilen Kırgızlar yaĢamıĢlardır.Neticede Cenevizli ve Bizans Oğuz Kınık boyu üçok obaları Romanya‘dan getirtilen Gagavuz Türkleri,Adana-Ġçel sancağından gelen Yörükler ve Kırgızlar yaĢamıĢlardır. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma Pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır Eskiden Bizanslılar zamanında Gazcuma bölgesinde,AktaĢ,Koçulu,,Tahirli,Göktepe,Koçar Emirköy,Kırgızlar köylerinin pazaryeri idi.Halk buraya gelir alıĢveriĢlerini burada yaparlardı,eskiden bu köyde GAZ YAĞI satıĢı çok olduğu için diğer köy komĢuları gaz ihtiyacını karĢılamak için buraya gelirlerdi bundan dolayı Gazcuma denir. Bu olay Arabacıya elektrik gelinceye kadar devam etmiĢtir .Ayrıca bu komĢu köyler burada toplanır alıĢveriĢlerini yapardı ve camide namazlarını kılarlardı Gazcuma denen yer bir toplanma yeri idi burası çok nam kazanmıĢtı,fakat bu güzellikler daha sonra tarihe karıĢmıĢtır. Osmanlı zamanında savaĢlara arabaları ile çok yardımcı olmuĢlardır.Orhan bey bu köyden süvari ve at arabaları yardımı almıĢtır,Ġstiklal savaĢında ençok Ģehit veren köydür.Köy Gazcuma,Arabacılar diye anılmıĢlardır,1085 yılından beri köyün ismi vardır.Köye Balkan harbinden sonra Bulgaristandan 10 aile göçmen gelir halen bu göçmenler durmaktadırlar Köy yerli bir köydür,1324 yılında divanı teĢkilatı vardı,köy Akdere nin yanına kurulmuĢtur 2. göç dediğimiz Doğu Karadeniz‘den çok göç almıĢtır.Bu köyde Bizanslılardan kalma sepetçilik yapılırdı son yıllara kadar bu sepetçilik devam etmiĢtir,komĢu köyler buradan çok sepet alırlardı dıĢardan gelenlerde vardı.Not: Kazcuma değil Gazcuma dır,diğer kitaplarda yanlıĢ telaffuz edilmiĢtir,gerçeği Gazcuma dır.1916 Yılında karĢı mahalle ve yukarı mahalleye Rize‘den gelen göçmenler tarafından kurulmuĢtur,köyde Ordudan gelenlerde olmuĢtur ,daha önceleri de manav Türkleri burada eskiden beri vardı TARĠHĠ YERLER Arabacı köyüne giderken,sağda Akdere kıyısında:Cumayeri hamamı,Cumayeri cami,Cumayeri piknik yeri,Cumayeri kabristanı,Asırlık çınarları,Cumayeri mesire yeri turistlerin uğrak yeridir Kuran okumalı Mevlitler burada okunur.Bu cami Kepenç,Ortaca,Göktepe,Kınık,Emirköy,Koçar,AktaĢ,Arabacı,Kırgızlar,Tahirli köyleri buraya gelir ibadetlerini buralarda yaparlardı.Ayrıca Horasanlı ġecaattin kara Ahmet dede dere kenarında bir tekke kurmuĢtur.15.yüzyılda yıkılır,kestane kalaslarından yapılan çandı cami idi,birde su değirmeni yapılmıĢtı,cami bahçe içinde çardak yapılmıĢ,bütün ayanlar buraya gelir bu kamelyada oturur alıĢveriĢ antlaĢmalarını burada yaparlarmıĢ. Ayrıca yukarı mahalle sakinleri çoğunlukla Arabacı köyden buraya yerleĢmiĢlerdir,bunlar Hüseyin beyler,Köyağası,Demircioğlu Mehmet,Bekiroğulları(Yılmaz) bunlar Arabacı köydendirler Denizgezler,Bayraktarlar(Hocaoğlu) bunlar Uğurlu köyü üzerindeki Aydoğan köyün Balazar köyünden buraya gelmiĢlerdir ilk fındığı bu köye Hocaoğlu Mehmet dikmiĢtir Bir adet


değirmende mevcuttur,göçmenler mahallesinde Cenevizlilerden kalan kilise ve artıkları da Ģimdilerde yok olmuĢtur AKARSU VE DERELERĠ Kurugöl,Küpler,AktaĢ tan çıkan akarsu Arabacı köyün yanından Edilli ağzına dökülen Akdere ,ve Kurudere vardır.Cumayeri yolu üzerindeki mezarlıktaki Zincirlikuyu suyu tatlı ve soğuktur ama Ģimdilerde kapatılmıĢtır ,su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Kaplan dede(1158)mt Kaplan tepe (1066)mt dir. ĠKLĠMĠ: En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU: Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Karstik kaynakların en önemlisi Arabacı köy yakınındadır bol suyu olan MemiĢözü kaynağıdır .Halen bu kaynak kalker tabakalar arasından çıkıp Aksu deresinin kollarından biridir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir TURĠZMĠ Köy köydes yardımı ile güzelleĢtirilmiĢtir Cumayeri piknik alanı,camisi,doğal güzelliği,asırlık çınar ve gürgen ağaçlık içinde olan resteurantı,Cemal Sarı ya ait balık resteurantı,yerli ve yabancı turistleri buraya çekmektedir,Ģirin bir köydür,Gazcuma,ve AĢağı Yukarı mahalle diye 3 mahalle vardır, CAMĠLERĠ


Merkez cami 1900 yılında yapılmıĢtır ahĢap,200 cemaatli tek ġerifeli bir camidir .Bunun yerine modern bir cami daha yapılmıĢtır.1996 yılında yapılmıĢtır tek ġerifeli 1000 cemaatlidir,mimarı Ġsmail Küçük tür.KarĢı mahallede 1960 yılında tek ġerifeli 50 cemaatli camide yapılmıĢtır MEZARLIKLARI Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir KarĢı mahallede aile mezarlıkları vardır ,ayrıca Gazcuma da Ģimdiki ilk öğretim okulun yanında bir mezarlık vardır,çevre köylerin mezarlığı imiĢ ,halen bu mezarlık kullanılmaktadır 50 dönüm dür çok eski mezarlıktır çengel mevkiindedir Cenevizlilere aittir,baldır tepesin dede mezarlık vardır,Koçar ve Arabacı köy arasında da 40 kızlar mezarlığı vardır,Arabacı eski köprü baĢında eski Akçakoca karakol komutanı Bekir Sıtkı Özkök sülalesine ait yazılı bir mezar taĢı bulunmuĢ,değerli hocam Mithat Özkök tarafından yukarı mahalleye mezarlığına götürülmüĢtür halen de ordadır bu sülale Arabacı köydedendir,kurtuluĢ savaĢında çok emeği geçen bir ailedir.Y aranoğlu Hacı Ağanın anası Emine 1245 Davut Ağa 1245-Terzi Osman kerimesi1255-Hacı Emin Ağanın Mustafanın kerimesi Zeynep hanım1254-Hacı Mustafa oğlu


Hacı RaĢit Ağanın kerimesi Zeynep hanım 1266-Çekirgeoğlu Hüseyin Ağa 1234-Terzi Mehmet‘in hanımı AyĢe hanım 1239-Hacı Ahmet Ağanın zevcesi Rabia hanım 1264- Ayan Hacı Hüseyin Ağa 1230-Hüseyin Ağanın kerimesi eceli kaza ile vefat eden Necibe 1232- Bu Necibe tütüncü Hacı Ahmet Ağa tütüncü Osman‘ın zevcesi ve oğlu Hacı Ahmet mollanın validesidir.Bunun kocası Ayan olup buraya meyve getirene para verirmiĢ bunun adeti imiĢ çok insanlara yardımı dokunurmuĢ ,köyde ayrıca muhtelif yerlerde aile mezarlıkları vardır bunlar 8 yerdedir ,bazıları,ve eski mezarlıklar münkariz olmuĢtur EKONOMĠSĠ

HUBUBAT:Buğday,Mısır,Arpa BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,köyde balıkçılık yapan yoktur,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da münkariz olmuĢtur,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur. Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır.Bolu ve Düzce‘den buraya mısır buğday kağnı arabalarıyla getirilir değirmenlerde öğütülürmüĢ Denizgez ve Hocaoğuların depoları varmıĢ bu mahsuller buralarda depolanırmıĢ,fındıkçılıktan önce arabacılık,sepetçilik ve ormancılık yapılırmıĢ ,sepetçilik Bizanslılardan kalma imiĢ değirmencilik 30 sene önce kalktı,8 adet vardı. Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır.Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluyla da sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. Arabacı köyü toprakları çok verimli olduğu için bahçelerde Öküz ve Manda hayvanlarından faydalanırdı,ayrıca Ģehir merkezlerine gitmek içinde kullanmıĢlardır,kereste


taĢımacılığı ön safhada olduğu içinde bu hayvanlardan faydalanılmıĢtır.Bu köyde balcılıkta fazla yapılmakta idi ,ama maalesef bu hayvanlar Ģimdilerde yok olmuĢtur GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir. En iyi fındık türleri Ģunlardır:.


Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamullerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir Köyde malak, manda at, öküz,katır var idi ama maalesef münkariz olmuĢtur ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Eğrelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur Yakacak odun,kayık kerestesi,demiryolu traversi,maden direği bu köyden de sağlanıyordu. Ormancılığın çok önemi vardı. sevkiyatın ve istihsalinde çalıĢanlar çoktu.Eskiden AktaĢ orman Ģefliğine bağlı idi,ormancılık revaçta idi,su hızarları çok olduğundan burada orman masifçiliği çok yaygındı AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok rastlanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldırcın,Ördek,Üveyik ördek Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığırcık,Bozbakkal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz Ayı,su Samuru,K unduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır..Av turizmi yapılabilecek köy konumundadır. KÜLTÜR Doğu Karadeniz kültürü hakimdir AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için


pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı düğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile


elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır: Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya


kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak .Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma .Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı .Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde


eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar. Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır. Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar .Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE FOLKLÖR : ,Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu ,Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır yerli oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir


DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadolu‘da ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemsmçeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon‘da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar, koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadeniz‘e getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer. KAVAL:Orta asyadan gelmiĢtir.Balasau Türkleri icat etmiĢtir.Çağatay Turan Türkleri Karadeniz‘e getirmiĢlerdir, haval dir ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meĢhurdur. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.


Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ip atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdırellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve


bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla ile çevrilidir bu mezralar dada evler birbirine uzaktır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Bu köyden Karasuya güreĢe giden gençler vardı,köyde at yarıĢları ve güreĢler olurdu, köyde spora ilgi azdır,federe, gayri federe kulüp yoktur YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç laz böreği ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar, lahana yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. ALTYAPI BĠLGĠLERĠ 8000M² Kilitli beton parke döĢenmiĢtir,Arabacı- Edilli köyü stabilizesi yapıldı 10 mt karige boru döĢendi,4 km lik köy yolu asfaltı yapıldı içme suyu Ģebeke hattına 80.000.000 TL harcanarak tamamlandı ilköğretim okulu tadilatı ve çocuk parkı yapıldı 1 ilkokul,1 fındık kırma fabrikası(Fehmi Koçak) ,elektriği,sabit telefonu,ptt acentesi,1 değirmeni,2 camii,kanalizasyonu, vardır ,sağlık ocağı sağlık evi yoktur ama mobil sağlık sisteminden faydalanmaktadır,1955 yılında ilk ilkokul açıldı,Ģu an ilköğretim okulu vardır su hızarları münkariz olmuĢtur Fiskobirlik üye sayısı:266 dır 1935 te nüfusu 294 ,1965 te495 ,1997 de 451,2000 de415 dir .KarıĢık ve Dağınık köy statüsündedir Köyün yolu asfalttır.Sağlık evi olmasına rağmen faal değildir.1871 Birinci arazi defterinde,1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır1871 birinci arazi defterinde ve 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,tarla alanı yoktur fındık alanı 4.515 dönüm,orman alanı 735 dönümdür,hayvancılık,meyve ve sebzecilik az miktarda yapılmaktadır.Arabacı köyü camii yaptırma ve yaĢatma derneği vardır. ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR ġEHĠT DÜġENLER OSMANOĞLU ALĠ RUġENOĞLU AHMET MEHMETOĞLU HALĠT OSMANOĞLU MEHMET DEĞĠRMENCĠOĞLU OSMAN MEHMETOĞLU RIZA

D.1893- Ö.1915 ÇANAKKALE ARIBURNU ER D.1896-Ö.1915 ÇANAKKALE ANAFARTALARDA ER D.1889-Ö.1915 ÇANAKKALE ARIBURNU ER D.1896 -Ö1915 SEDDÜL BAHIRINDA P. ER D.1896-Ö.1915 SEDDÜLBAHĠR HARBĠ P. ER D.1889-Ö.1915 ÇANAKKALE ARIBURNU ER

GAZĠLER: OSMANOĞLU MEHMET MEHMETOĞLU ALĠ

D.1889-1915 D.1888-1915


ABDULLAH DENĠZCĠ D.1900-1916 ĠPSĠZ RECEP ÇETESĠNE KATILANLAR:ĠLYAS DENĠZGEZ,BĠLAL KÖSE,ABDULLAH DENĠZCĠ Bu köy kurtuluĢ savaĢında çok Ģehit vermiĢtir 18.19.YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Bu köyün önemi çok büyüktür,köyün ilk imamı,Mustafaoğlu Mehmet efendidir 1844 de 23 hane 130 nüfusu vardır,YETĠMLER,Yahyaoğlu Osman,AliĢeoğlu Ġlyas,Balazaroğlu Mehmet,Karamehmetoğlu Yakup,Hasan BeĢeoğlu Mehmet,Ġsa BeĢeoğlu Ebubekir,Kanlı Alioğlu Yusuftur.BAHRĠYELĠ olarak askerde olanlar,Halisoğlu Hasan Çolakoğlu Hüseyin dir,DĠLENCĠLER,Mustafaoğlu Mustafa efendidir,VARLIKLI aileler,Gençreisoğlu Hacı Mehmet,Bandokozoğlu Hacı Ahmet,Musaoğlu Mehmet,Feyzullahoğlu Ali,Goncaoğlu Mehmet,Hamzaoğlu Mustafa,Bireoğlu Koca Mehmet Ahmet Kethüdaroğlu ,Mehmet Değirmencioğlu,Ġsmail Köseoğlu,Eyyüb Dağlıoğlu,Osman Çolakoğlu,Mustafa Ġnce,Ġsmail Delioğlanoğlu Ali dir .1844 yılında 222 kg buğday,20 kg arpa,35 kg mısır ürünü alınırdı 520 arı kovanı,14 sağman manda,2 manda öküzü,58 karasığır,14 dana,12 diĢi,9 erkek buzağı,8 sağman inek 3 erkek malak 18 bargir,60 at,vardı,60 adet meslek gurubu vardı,4 adet DEĞĠRMENCĠ vardı,Gençreisoğlu Mehmet Hacıoğlu, Ali Goncaoğlu Mehmet, Hocaoğlu Mehmet tir.2 askeri görevli,1 arabacı 1 hizmetkar,1 muhtar 1 sail, 2 yevmiyeci, 24 baltacı,16 keresteci,8 gemici 1 mavnacı 1 gemici,reisi vardı.SU HIZARLARI olanlar,Hacı Mustafaoğlu Mehmet,Gençreisoğlu Mehmet,Bandokozoğlu Ahmet,Feyzullahoğlu Ali,Feyzullahoğlu Yakup,Feyzullahoğlu Hüseyin,Hocaoğlu Ali,Küçükoğlu Mehmet,Mehmet Değirmencioğlu,Ġsmail Topalsalihoğlu,Mustafa Topalsalihoğlu,Yakup Dağlıoğlu,Osman Çolakoğlu,Hasan Çolakoğlu,Hüseyin Çolakoğlu,Mustafa Berberoğlu,Eyyüb CaĢkıroğlu,Eyyüb Abdullahoğlu Mustafa bunların su hızarları vardı,köyde kerestecilik ön safhada idi,bütün yakın köyler buraya gelir kereste ticarati yaparlardı,Karaburun iskelesinden sevkiyatı yapılırdı Köyde ilk muhtar Genç Reisoğlu Mehmet bin Ahmet‘tir,Arabacılar Mukayyidi Çakıroğlu Mustafa bin Ali dir KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER HACIEFENDĠOĞULLARI KÜÇÜK YERLĠ SARIOĞULLARI SARIOĞLU RĠZE ĠKĠZDERE PEHLĠVANTAġI LAZ MAHMUTLAR ÇELĠK,KOÇAK RĠZE ĠKĠZDERE PEHLĠVANTAġI KARAMANOĞLU BAġAR RĠZE ĠKĠZDERE PETRAKÖY TAġRANLAR TAġRAN RĠZE ĠKĠZDERE YARIMAĞA GÖRENLER YERLĠ ZĠKĠRBEYLER AYDOĞAN YERLĠ HAMZALAR ,ÇAKMAK RĠZE ĠKĠZDERE KENDĠRLI KÖY BEKĠROĞULLARI YILMAZ YERLĠ AYġEOĞULLARI DENĠZGEZLER YERLĠ AHMETKAHYALAR KAÇMAZ YERLĠ DEĞĠRMENCĠOĞLU CESUR YERLĠ BARIġLAR BARIġ RĠZE SOFULAR SARI RĠZE ĠKĠZDERE HAMZALAR TUNA YERLĠ YALÇIN YALÇIN KOLÇAK YERLĠ OLANLAR TÜRKMEN BOYUNDADANDIRLAR YILMAZLAR IN BĠR BÖLÜMÜ DOĞANCI KÖYÜNE GÖÇMÜġTÜRLER AYġEOĞLU ĠLYAS DENĠZGEZ 6 KÖYE MUHTARLIK YAPMIġTIR


BABASININ GEMĠSĠ VARMIġ DENĠZDE BOĞULMUġ MEZARI ĠSTANBUL ġĠLEDEDĠR.BAġARLAR ĠLKÖNCE KONYA KARAMAN SONRA RĠZE ĠKĠZDERE DAHA SONRA AKÇAKOCAYA GÖÇ GELMĠġLERDĠR NOT : Ġsmail Küçük ağabeyime ve eski muhtar Ġbrahim Çakmak ağabeyime katkılarından dolayı teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi böl. : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Köy sakinleri,Ġbrahim Çakmak,Ġsmail Küçük,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Köy sakinleri,Ġbrahim Çakmak,Ġsmail Küçük,Derl Ġbrahim Tuzcu Turizm : Akç.Kaym.Sitesi,Ġbrahim Çakmak,Ġsmail Küçük,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vikipedi özg. ans sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Camii ve mez : Kenan Okan,Ġsmail Küçük,Ġbrahim Çakmak,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Mustafa Kocadon,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Köy sakinleri,Ġbrahim Çakmak,Ġsmail Küçük,Ġlçe Tarım..Md,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özg. ans.Derl.,Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,K.Sakinleri,Ġsmail Küçük,Mustafa Kocadon,Görsel yayınları s.4,Vikipedi özg. ans.,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu K.Alt yapısı : Akç.Kaym.Sitesi,Ġbrahim Çakmak,Ġsmail Küçük,Mustafa Kocadon,Köy sakinleri,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal harbi : ġükrü Dönmez,Geltog sitesi Temettuat : Dr. Zeynel Özlü Sülaleler : Ġbrahim Çakmak,Hüsamettin Kaya,Ġsmail Küçük,Derl.Ġbrahim Tuzcu

ALTUNÇAY KÖYÜ


COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Ahmet Uygun TELEFONU : 05385422711-05398283464 EV- 03806255509 POSTA KODU : 81650 NÜFUSU : 156 Hane 518 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009- Ahmet Uygun,2004-Ahmet Uygun ,2000- Mehmet Karagöz ,1994- Ramazan Kalmukoğlu ,1989- Recep Yetkin ,1984- Ġsmail Uygun COĞRAFĠ DURUMU :Düzce ye 22 km Akçakoca ya 17 km uzaklık tadır,denizden 150 mt yüksektedir,6817 dekar fındıklık,3572 dekar ormanlık vardır ,en yüksek yeri 335 mt dir .Tepeköy,SubaĢı,,Dereköy komĢu köyleridir KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR M.Ö 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,bu köyde Altunçay köyüdür..Kastamonu dan 1243 yılında Moğol istilası ve yenilgisinden bıkan 130.000 bin Oğuz Bozok boyu Günhan obaları batıya doğru göç ederler ve Akçakoca‘ya gelerek bazı köyler kurarak yerleĢirler bunlardan bir tanesıde Altunçay köyüdür,yine Bizans kayıtlarına göre 1291 yılında Rum ve Selçukluların kaynaĢmasından gelen ve 17 ci yüzyılda batı Anadolu‘da ve Çukurova bölgesinde bulunan Yörükler Akçakoca‘ya gelip yerleĢmiĢlerdir,bu köyde Altunçay köydür,neticede bu köyde Bitinya,Oğuz Bozok boyu Günhan obaları,Yörükler,yaĢamıĢlardır..Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma Pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor,M.Ö.546 de Makedonya imp.,M.Ö.708 de Pers imp. Bu kavimler,yaĢamıĢlardır.,Osmanlı zamanında ,buradaki yabancı kavimler burayı terk etmiĢlerdir az da olsa kalan aileler Müslümanlığı kabul edip Osmanlı imparatorluğuna katılır,buradaki yeni kurulan köylülerle iç içe yaĢamlarını sürdürmüĢlerdir ,yerli köydür,.Akçakoca-Ereğli,arasında.Bitinya kralı ile Hereklia kralları arasında yıllarca savaĢlar yapılmıĢtır,Pers imparatorluğu da bu savaĢlara burada katılmıĢtır bunları duyan Makedon kralı büyük Ġskender bundan dolayı buraya gelmiĢ burada güvenliği sağlamıĢtır,daha sonra Osmanlı imparatorluğundan Orhan bey buraları zaptetmıĢtır,kalıntıları halen mevcuttur,karargahı Çayağzı köydür,daha sonra en son Ġpsiz Recep te buraya karargah kurmuĢ buradan çete savaĢlarını buradan yönetmiĢtir,karargahı Ģimdiki karayolları kampın bulunduğu yerdir.Aftun Bizanslıların verdiği bir isimdir,köyün içinden geçen kil suyu deresi ile bu iki kelime birleĢtirilerek Aftundere ismini alır,Hekimoğlu bir oba aĢireti ola Ahmet Hekimoğlu tarafından verilen bir isimdir Ģimdilerde bu münkariz olmuĢtur.Dereköy köyün içinden geçen kilsuyu deresinden ismini alır,Değirmenköy burada eskiden 6 adet değirmen varmıĢ bu değirmenler sayesinde Bolu,Düzce den gelen mısırlar buralarda öğütülerek tekrar geri gidermiĢ köye bu açıdan kazanç sağlanırmıĢ onun için Değirmenköy adını almıĢtır.Altunçay toprak zenginliği bol olan ova platformunda kurulmuĢtur.Bir rivayete göre de köyde kendir yetiĢtirilir bu iĢlenir pamuk haline getirilir bundan don yaparlarmıĢ beyaz olduğundan akdon denmiĢ Akçakocalılar akdonlular geldi dermiĢ,yukarı akdonlar,Altunçay,aĢağı akdonlar Dereköy lüle re denirmiĢ Adapazarında kolera hastalığına yakalanan bir asker kıĢladan kaçar bu köye gelir bu hastalığı bu köyede bulaĢtırır bu köy Topçuköy dür bu köy bu hastalıktan yok olur halen mezarlıkları Altunçayın güneyinde üzerinde kestane ağaçları var halen durmaktadır.ġimdiki köprü yanında da Değirmenköy vardı buda yok olur bu köy de daha sonra Altunçay ile 1910 yılında birleĢir,köy bundan sonra Altunçay olur


TARĠHĠ YERLER Tez deresi boğazında büyük mezar kalıntıları vardır,300-400 kiĢiliktir,Altunçaydan Çayağzı‘na giden yolda gelin indiren dağ vardır,buradan gelin giderken attan düĢer gelin attan indirilir yaya olarak yola devam edilir ondan dolayı buraya gelin indiren dağı denir bu yol yakın zamanda açılacaktır 9 km dir.Altunçay dan Çayağzı‘na buradan gidip gelinmektedir,kiliselik denilen yerde kilise artıkları,heykeller,yazıtlar vardır Apollon heykeli buradan Ġstanbul Arkeoloji müze müdürlüğüne getirilmiĢtir.Köyde Bitinyalılar zamanında demir ürettikleri anlaĢılmaktadır,çevrede bol miktarda demir ocakları ve cüruflarına rastlanmaktadır.Eskide n Akçakoca Çuhalıdan Dadalı,BaĢaftun,köyleri üzerinden Haciz dağı aĢılarak Düzce Tavuk köyüne oradan Beçiyörük köyünden Düzce ye ulaĢılırdı.Buradaki su değirmenleri,su hızarları çok ilgi çekmekte idi ama maalesef Ģimdi bunlardan hiç biri kalmamıĢtır münkariz olmuĢtur Köyde at yarıĢları ve bayramlarda güreĢler yapılırdı ama bu ananelerde yok oldu.Dağlarda linyit kömürü,kılsuyu deresinde Hematit filizlerine rastlanmıĢtır bu madenle ilgilenilirse bu madenler iĢlenilebilir ,ayrıca bu dağlarda mermer de vardır .Demir elde edilebilmesi için dağlarda oyuklar açılarak keresteler yakılarak yüksek fırın elde edilirmiĢ bunlara halen Dereköy bölgesinde görmek mümkündür.Ormanlardan fıçı tahtaları,gemi için keresteler bu köyden sağlanmakta idi, halen Cafer düzce nin evinde büyük eski su hızarı mevcuttur,Köprünün doğusunda demir eritme ocakları var Bizanslılardan kalma 1970 yılındı Bolu müze müdürlüğü buradaki demir eritme ocaklarında kazı yapmıĢ ama hedefine ulaĢamamıĢtır,çünkü o zaman teknoloji Ģimdiki kadar geliĢmemiĢti buraya Ģimdiki teknoloji ile tekrar araĢtırma yapılması durumunda buranın çok önem kazanacağı malumdur,ayrıca bu ocakların içinde fazla çakmak taĢın olduğu da söylenmektedir.,bu ocağın kapısı büyük taĢlarla kapalı bir Ģekilde durmaktadır yeri bellidir bu ocağın çevresinde bol miktarda demir kalıntılarına fazlaca rastlamak mümkündür Bu ocaklar toprak seviyesinden 50 mt yüksektir üzerinde 100 yıla yakın kestane ağaçları vardır. 2009 yılında araĢtırmacı yazar Ġbrahim Tuzcu tarafından bu parçalar Erdemir de tahlil yaptırıldı ve Polezik Hematit karıĢımı maden olduğu tespit edildi görülüyor ki bu dağlarda demir cevheri çakmak taĢı var olduğuna iĢarettir buraların MTA tarafından değerlendirilmeye açılması lazımdır .Köprü yanındaki su halen bir boru ile durmaktadır bu su kılsyundan gelmektedir,bu su kükürt içermektedir,bu suyun analizini eski Akçakoca kaymakamı Murat Hamzaoğlu Bursa Uludağ üniversitesine tahlil yaptırmıĢtır lakin bundan bir netice çıkmamıĢtır bu suyun tekrar tahlile gönderilip takip edilerek hayata geçirilmesi lazımdır.Bu demir eritme ocaklarında çalıĢanları izlemek için ocak amirleri Göktepe denen mevkiden çalıĢanları izlerlermiĢ,ayrıca köyde kireç taĢı,mermer taĢı ocakları,tepecik tepesi,ala kirse dağı( gelin indiren dağı) da denir buradan Çayağzı‘na 2-3 saatte gidilebilmektedir,kilise mevki eski mezarlıklar vardır bu köy gerçekten görülmesi lazımdır tarih kokmaktadır.Tepecik mevkindede köyün doğusunda burası aynen bir fes biçimindedir iki kat aĢamalı taĢlar döĢelidir üzerinde fındık ağaçları vardır,bir rivayete göre buraya Adapazarı‘ndan bir Rum komutan gelir gidermiĢ bu tepenin altında bir çarĢının olduğunu söylermiĢ çarĢı ağzı kapanmıĢ vaziyette ama büyük bir taĢ tepenin altında durmaktadır,bu taĢın çarĢı kapısının taĢı olduğu söylenmektedir.Ayrıca tepecik mevkisine gitmeden bir adet kilisede vardır bu kilisede munkariz olmuĢtur,tuğla kalıntıları halen mevcuttur,yine bu kiliseye varmadan kestanelik mevkindede bir mezarlık vardır AKARSU VE DERELERĠ Kilsuyu deresi, Ihlamur deresi,Aftunderesi bunlar birleĢerek Çayağzı‘na dökülmektedir ,su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ


Yıldırım sırtlarında kurulmuĢtur TepebaĢı ( 468 mt ) ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir.ÇakmaktaĢı,kireçtaĢı,mermer taĢı açısından zengindir.% 67 oranında Hematit filizleri vardır,ayrıca Bizanslılardan kalma dağlardan demir cevheri çıkarttıkları ve iĢlediklerini filiz ve cüruflardan anlamaktayız TURĠZM


Köy köydes yardımı ile güzelleĢtirilmiĢtir,çok eski bir köy olması köyün isminden çok bahsedilmektedir,kilise mevkiinde Apollon heykeli Ġstanbul müzesinde sergilenmektedir bu mevkide 300-400 mezarlık vardır,ormanlarda demir elde etmek için ocaklara rastlanmaktadır,gelin indiren dağında çok güzel yürüyüĢ parkuru vardır,piknik yapılacak yerler mevcuttur.Burada sık sık gölcükler oluĢturarak piknik yerleri oluĢturulmalıdır ,Turizme elveriĢli olması için kilise bölgesi,Üskübü deki kalıntılar gibi güzel bir hale getirilmeli turistlerin buralara çekilmesi mümkündür.Yabancılara ait mezar kalıntılarını da temizleyip turizme kazandırılmalıdır,tepecik tepesinde turizme açmak lazımdır CAMĠLERĠ Merkez cami yıkıldı 1965 yılında yeni cami yapıldı,tuğla yapıdır 150 cemaatlidir .1955 yılında yapılan cami tek ġerifeli,tuğla yapıdır Katipler cami yıkılmıĢtır Ġlk camiyi Ġsmail ağa bin Ġbrahim‘dir MEZARLIKLAR Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık, kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir Köyün değiĢik yerlerinde bulunan mezarlıklar vardır köyün Ģuan kendisine ait mezarlığı bulunmaktadır. Bizanslılara ait mezarlıklar yeniden tesviye yapılmalıdır,ayrıca bazı aile mezarlıkları da vardır.Bu büyük mezarlık Dereköy, Altunçay arasındadır bu mezarlığı bu iki köy kullanmaktadır,büyük mezarlıktır.Daha önceleri kilise kuĢça mevkiinde,Değirmen yanı mezarlığı, Ģuanda alabalık tesislerin olduğu yerde eski Bizanslılara ait mezarlıklar vardı buralara fındık ekimi yapılmıĢtır,böylece tarih açısından değeri olan bu mezarlıklar munkariz olmuĢtur EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır,Arpa,Pirinç BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Patlıcan,Biber. MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz,çilek Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,köyde balıkçılık yapan yoktur,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır.,13 adet tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da münkariz olmuĢtur,.Köyde eskiden keten dokuması da yapılıyordu. Ençok ormancılık ve kümes hayvancılığı yapılmaktadır Balcılıkta yapılmaktadır kestane balı revaçta olduğu .için bu yönde çalıĢmalar devam ediyor Köyde kestane Ģekeri imalatı baĢlamıĢtır ,ayrıca çilek üretimine geçilmiĢtir.Akçakoca‘dan eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır.Bir rivayete göre de Altunçaydaki derelere bırakılan keresteler


Çayağzı‘na kadar gelir oradaki iskeleden yüklenir maden direği olarak Zonguldağa gönderilirmiĢ.500 ton fındık alınır yılda,mısır buğday ekimi oldukça fazladır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. 1930 yıllarda Akçakocad ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 çıvarında fenni kovan vardır .Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. Altunçay köyü toprakları çok verimli olduğu için bahçelerde Öküz ve Manda hayvanlarından faydalanırdı,ayrıca Ģehir merkezlerine gitmek içinde kullanmıĢlardır,kereste taĢımacılığı ön safhada olduğu içinde bu hayvanlardan faydalanılmıĢtır.Bu köyde balcılıkta fazla yapılmakta idi ,ama maalesef bu hayvanlar Ģimdilerde yok olmuĢtur.Tönkeloğlu en zengin kereste tüccarı imiĢ,Tonkuçoğlu eni yi baltacı imiĢ GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası


kurar,daha sonra Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamullerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir Köyde 13 adet tavuk kümesi vardır en çok bu köyde tavuk besiciliği yapılmaktadır 200.000 adet tavuk yetiĢtirilir Köyde malak, manda at, öküz,katır var idi ama maalesef münkariz olmuĢtur.Köyde süt toplama ünitesi kurulmuĢ ama randıman alınamadığı için Ģimdilik kapalıdır tekrardan üretime açılması için çalıĢmalar yapılmaktadır ,ayrıca alabalık üretim ünitesinde maliyeti karĢılamadığı için faal değildir

ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Eğrelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var 3465 dekar ormanlık vardır,.Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur Eskiden fıçı tahtası,gemi kerestesi, yakacak odun demiryolu travesti bu köyden ikmal edilirdi en son köyde Hatem Düzce ye ait parke ve kereste fabrikası vardı ama burası da Ģu an kapatılmıĢtır,en çok kesif ormancılığı yapılan yerdi Eskiden orman lar talan edilir yerine fındık dikilir 6817 dekar fındıklık ekilmiĢtir ,ormancılık orman iĢletme Ģefliği adı alında yapılmaktadır.Köyde çok su hızarları vardı Ormancılığın çok önemi vardı.Düzce-Akçakoca karayoluna yakın oluĢu nedeni ile sevkiyatın ve istihsalinde çalıĢanlar çoktu.


AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur. Dere kenarında dıĢarıdan gelen avcılar burada .Ördek avı yapmaktadır,Daimi kuĢlar Kestanekargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.Av turizmi için en uygun köydür. KÜLTÜR Köyde bayramlar çok güzel olur beklide baĢka hiçbir yerde olmayan sistem vardır,köy bayramda 3 mahalleye bölünür ve her gün bir mahallenin bayramı olur ve diğer iki mahalle o gün bayramı olan mahallenin evlerini ziyaret ederler,bu köy içinde çok güzel bir yaĢlı genç kaynaĢmasına vesile olur manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Altunçay köyü kültür ve gelenekleri bakımından Manav Türkleri kültürüne sahiptir.Hıdırellez kutlamaları en belirgin kültür izidir.Bundan baĢka bayramlaĢma,selamlaĢma,yardımlaĢma,büyüklere saygı,Avcılık, baĢlıca örf ve adetlerdir.,düğünlerde ise: oynanan oyunlar:Alaplı çiftetellisi,misket ve Kasap havasıdır.Bu değerler köy gençleri tarafından yaĢatılmaktadır. Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav


sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Beyazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ Manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecik dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretindendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyören köyüde Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunuAnadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar. Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen


Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizanssın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenoes tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır.―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur.Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz.Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik


gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir.Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda;Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır:Yerli Türk.Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır.Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, burarak giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır.Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar.Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur;Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık Tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi.ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır Manav tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav ve macıra senet gerekmez .Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık


yapanlar asla barınamazlar.Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma.Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer.Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otaktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler Manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri )Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır. KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur.Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet,Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır.Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir.Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği


olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır.Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir. Manav Mutfağı; Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur.Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir. KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık..KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir. Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir. Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları. Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir. Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir. Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir. Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır.


Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir Manav kültürü vardır. http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm Sümeyye Köktürk yazıları

AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası:Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır.


Kız Kaçırma Olayları:Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı düğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği:Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı:Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği:Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi:Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır: Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir.


‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

Düğün Günü:Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava


sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak:Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri:Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı:Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma:Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı:Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar:Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar:Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde,


erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE FOLKLÖR : Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,. Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtı KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadeniz‘e bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meĢhurdur. . ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü


(örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır.

ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikili YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLELER .:Oyalar iĢlenir dikdörtgendir :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ip atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde mevlit okutulup yemekler yenir köyün gençlerin yaptığı oyunlar sergilenir eğlenceler düzenlenir ,komĢu köyler davet edilir bir kaynaĢma olur Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdırellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve


bunun gibi,Akçakocada ki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir,sebze ve meyve yetiĢtirirler Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Köyde spora ilgi olmasına rağmen Gayri veya federe kulüpleri olmamıĢtır 1 adet futbol 1 adet valeybol 1adet basketbol sahası vardır,eskiden at yarıĢları ve güreĢler olurdu ama bu gelenekler tarihe gömülmüĢtür.Muhtar Ahmet Uygun köyde profösyönel futbolcu olarak Düzce sporda futbol oynamıĢtır muhtarlığı döneminde de spor alt yapısına köyde emeği geçmiĢtir YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. ALTYAPI BĠGĠLERĠ Köyde 1 ilkokul,2 değirmen,2 camii,1 sağlık evi,.içme suyu,elektrik,sabit telefonu kanalizasyonu vardır ilköğretim okulu,valeybol, futbol, basketbol sahası, .Ayrıca mobil sağlık sisteminden faydalanıyor,ptt acentesi , çocuk oyun parkı vardır. 20 dönüm alanda ağaçlandırma yapıldı 1 adet orman kalkındırma kooperatifi vardır, köy yolu asfalttır.Altunçay Dereköy arası asfaltlıda yapılmıĢtır halk arasında Ģifalı bilinen su köye getirildi,6 mt karige boru ile 14 adet büz döĢenmiĢtir,1750 m² beton kilitli parke döĢenmiĢtir ana sınıfı açılmıĢtır ilk ilkokul 1946 yılında açılmıĢtır, Fiskobirlik üye sayısı 171 dir. 1960 yılında nüfusu 500 idi, 1323 ten 1692 yılına kadar voyvodalıkla yönetildi,1871 birinci arazi yoklama defterinde adı geçmektedir,1922 Bolu sallanamesinde adı geçmektedir,yerli köy,az dağınık köy statüsündedir.1844 de39 Hane 234,1935 te 434,1965 te 529,1997 de 616,2000 de 538 nüfusu vardır. Meyve ve Sebze bakımından zengindir,divanı teĢkilatı vardı,tarla arazisi2.941,fındık arazisi 3.460,orman arazisi 10.899 dönümdür,% 87 orman masifçiliği yapılmakta idi1871,Birinci arazi yoklama defteri Bolu sallanamesinde kaydı vardır.Süt toplama ünitesi tesisi mevcuttur Altunçay Yenimahalle camii yaptırma ve yaĢatma derneği vardır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR GAZĠLER: Ömer KuĢ - Ömer 1308H.1892.M.--- Osman Bozkan- Ġlyas H 1311 M.1865 RaĢit Düzce-Hatem 1317.H 1901M.--- Hamdi DemirtaĢ- Ali H.1315 1899M. HACĠZ JANDARMA KARAKOLUNDA BULUNANLAR : Ġsmail er Molla Mehmet tir 18. 19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU


Aftuni divanında nüfusu 235 hane 47 dir,asker olanlar Delioğlu Hasan,Osmanoğlu Mehmet,Karabıçakoğlu Hasan, 1844yılında bahriyeli olarak askerlik yapmıĢtır.En varlıklı kiĢilik Murtezaoğlu Ahmet bin Mehmet,Cindikoğlu Ġbrahim, Karabıçakoğlu Hasan,Küçükoğlu Ali,Hekimoğlu Hüseyin‘dir.64 Adet meslek gurubu vardı,Hekimoğlu Ġbrahim,Hekimoğlu Hüseyin‘in değirmenleri vardı 6 asker,1 muhtar,1 imam,1 subay,1 hizmetkar vardı .su hızarı olanlar Murtezaoğlu Ahmet,Mazlumoğlu Mustafa,Hekimoğlu Hasan,Hekimoğlu Ġbrahim,Budelunoğlu Osman,Delioğlan Ali,Hatipoğlu Ali,Tönkeloğlu Mehmet,Sofaoğlu Abdi,Osmanoğlu Mehmet, Ġmamoğlu Ahmet,Deli Ahmetoğlu Mustafa, ġahinoğlu Mehmet,KaracıoğluAli,Cindikoğlu Ġbrahim,Karamehmetoğlu Ahmet,Belekoğlu Mehmet,Murtezaoğlu Mustafa,Mollaahmetoğlu Ġbrahim,Tonkaçoğlu Mustafa,Karabıçakoğlu Mehmet,Karabıçakoğlu Hasan Hekimoğlu Hüseyin,BoĢnakoğlu Ġbrahim bunlar keresteci ve baltacı ,hızarcı idiler 1844 yılında 477 kg buğday,63 kg mısır ürünü alınmıĢtır ,ilk imam kıran mezrasında Mehmet halifedir.27 baltacı,10 keresteci,15 hızarcı vardı .arı kovanı 318,sağman manda19,sağman inek 11,manda öküzü 40,diĢi malak 8,karasığır öküz 63 dana 4 diĢi buzağı 15,erkek malak 4 bargir 2 vardı KÖYDEKĠ BAZI SÜLALELER YERLĠ SÜLALELER YILMAZ,UYGUN,USLU,YETKĠN,YATKIN,AKÇĠL,TÜR,TÜRKAN,KOġAN,KUġ,KARA GÖZ,DEVRĠM,ASAN,BAġAR DIġARIDAN GÖÇ GELEN SÜLALELER KALMUKOĞLU ( Tepeköyden gelme ),ENGĠN ( Tepeköyden gelme ),KAYA ( Trabzon— Akçaabat ),ANDĠÇ ( Giresun ),AKYOL ( Giresun ),KINA ( Beyören köyden ),KAYACAN ( Düzce den Tatar asıllı ),GÜVEN ( SubaĢı köyden ),bunlar köye 1910 yılından sonra gelmiĢlerdir.Köyün çoğu yerli halk tır NOT .:Bana yardımlarından dolayı Hayrettin Kocabıyık Hüsamettin Kaya ,AliRiza Asan,ve Ahmet Uygun muhtarıma teĢekkürlerimi arz erdim. Kaynak Coğrafi B. : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Hayrettin Kocabıyık,Ahmet Uygun,A.Riza Asan,Hüsamettin Kaya,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi Y : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Hayrettin Kocabıyık,Ahmet Uygun,A.Riza Asan ,Hüsamettin Kaya,Der.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi D : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,A.Riza Asan,Mustafa Kocadon,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Kenan Okan,Ahmet Uygun,Hayrettin Kocabıyık,Hüsamettin Kaya,Vikipedi özg .ans sitesi,Akç.Kaym.Sitesi,,Derl,Ġbrahim Tuzcu Camii ve mez: Kenan Okan,Ahmet Uygun,Hayrettin Kocabıyık,A.Riza Asan,Hüsamettin Kaya,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,Ahmet Uygun,Ġlçe Tarım Md.Hüsamettin Kaya,Hayrettin Kocabıyık,A.Riza Asan,Mustafa Kocadon Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Kenan Okan,Ahmet Uygun,Hayrettin Kocabıyık,Hüsamettin Kaya,A.Riza Asan,Vedia Emiroğlu,Sümeyye Köktürk, http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.ht Drl.Ġbrahim Tuzcu Spor . Ġbrahim Tuzcu,Ahmet Uygun K.Alt Yapısı : Akç.Kaym.Sitesi,Mustafa Kocadon,Ahmet Uygun,Hüsamettin Kaya,A.Riza.Asan,Hayrettin Kocabıyık,Derl Ġbrahim Tuzcu


Ġstiklal S. Temettuat Sülaleler

: ġükrü Dönmez,Geltog sitesi : Dr.Zeynel Özlü : A.Riza Asan,Ahmet Uygun,Hüsamettin Kaya,Derl.Ġbrahim Tuzcu

BALATLI KÖYÜ

COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI :Ġsmail Yavuz TEEFONU ; 05373805485 POSTA KODU : 81650 ĠLKÖĞRETĠM OKUL: 03806242100 NÜFUSU : 140 Hane,618 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009de-Ġsmail Yavuz,2004- Nezarettin demir,1999-Mustafa Asal,1994- Muzaffer Ġnce,1989- Ayhan Aydın COĞRAFĠ DURUMU : Düzce ye 32 km,Akçakoca ya 8 km uzaklıktadır,denizden 280 mt yüksektir,5115 dekar fındıklık, 1343 dekar ormanlık alanı vardır.komĢu köyleri,Beyören,Fakıllı,Çiçekpınar, Deredibi Kirazlı dır. Köyün en yüksek yeri 405 mt dir.Rakım 270 tir KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR M.Ö. 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,bu köyde Balatlı köyüdür..Ayrıca buraya Adana,Ġçel sancağından Yörük(yürüyen halk demek) Akçakoca‘ya gelerek bazı köylere yerleĢirler bu köylerden biriside Balatlı köyüdür. Ayrıca Kastamonu dan 1243 yılında Moğol istilası ve


yenilgisinden bıkan 130.000 bin Oğuz kınık boyu Bayat obaları batıya doğru göç ederler ve Akçakoca‘ya gelerek bazı köyler kurarak yerleĢirler bunlardan bir tanesıde yine Balatlı köyüdür,neticede burada Bitinya,Oğuz kınık boyu bayat obaları, Ġçel sancağından gelen Yörüklerdir.Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma Pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır .Buranın Ģimdiki köy halkı Düzce Çerkez TaĢköprü den sivrisinek ve sıtma hastalığından kalkıp Akçakoca‘ya göç gelmiĢler ve Balatlının üst kısımlarına tepelere yani Kıran tepe,Duraca tepesi,Dezanlar tepesinde yerleĢirler bunlar Bayat kolundan Yörüklerdir bu tepelerde çok Bitinyalılar çeteleri varmıĢ bu çetelerden bıkıp daha sonra aĢağı ya doğru meralara inip Ģimdiki köyü kurmuĢlardır . Köy halkı bayat soyundandır, bir rivayete göre, eskiden at hayvan yetiĢtiriciliği çok fazla olduğundan savaĢlara buradan çok at verilmiĢtir bundan dolayı Bolat, Bulatlı,Bayat,Balatlı olmuĢtur.Yerli bir köydür eskiden burada çok mera olduğundan bu merada çok otlu ve atların bu otları otlamasından dolayı buraya Bolotlu ,,Balatlı diye devam eder,köy halkı hayvancılıkla uğraĢtığı için bu meraların dağ eteklerine çıkarlar ve köyü kurarlar. Köyde baz insanlar muhtarlık yapmıĢtır Ayan Ali Güngör,Hacı Galip Aygör,Mustafa Ok,Gürbüz Saygı,Mehmet Akan,Ġsmet Efetürk,Eyüp KarameĢe,ġakir Ok,köy odalar ve konakları vardır gelen misafirler buralarda ağırlanır. Köy yerli bir köydür,1324 yılında divanı teĢkilatı vardı, Balatlı, Beyören ,Deredibi aynı mezra içinde idiler .1958 yılında ayrılırlar. Ayrıca Kirazlı ile YeĢilköy bu divana bağlı idi 1952 yılında Balatlıdan ayrılmıĢlardır.Düzce Akçakoca Ģosesi olmadan Akçakoca,Doğancılar,Beyören,Balatlı dan 3-4 saatte Düzce Çilimli‘ye çıkılırdı bu güzergah kullanılıyordu ,bu yol halende kullanılıyor herhangi bir taksi gidebilir . 1871 arazi yoklama defterinde ismi geçmektedir ,1797 de divan olmuĢtur.1940 yılında 30 hane vardır( Refik Özden) bu bilgilere ulaĢtım kendisine teĢekkür ederim. TARĠHĠ YERLER Köyün doğusunda Roma dönemine ait kalıntılar vardır, adı belli olmayan Dede mezarı köyün 1 km güneyinde dağın eteğindedir eskiden yağmur duaları burada yapılırmıĢ ,köy kadınları dede hayır‘ı veya dede bezdirme hayır‘ı yaparlarmıĢ çocuklara dağıtırlarmıĢ.Bu dede mezarı bazı defineciler tarafından kazılmıĢtır,Oda yanı denilen yerde gavur odası vardır burada Bitinyalılar yaĢamıĢlardır o zaman kayalardan odalar yapılmıĢ bu odalara gavur odası ismini vermiĢlerdir,Bitinyalılar bu kaya odalarında otururlarmıĢ halen bu kalıntılarda köyde rastlanmaktadır köyün üst tarafları çok kayalıktır yaĢlı kayalar mevcuttur AKARSU VE DERELERĠ Orhan deresi incirlik sırtlarından çıkar yeni çarĢı da denize dökülür,büyük faal deredir Su altı seviyeleri çok değiĢkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir,koli mikrobu bakımından zengindir içilmesi mahsurludur ,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Ġncirlik sırtları Doruk dağı eteğinde kurulmuĢtur,Haciz tepesi (960) mt dir ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU


Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Karstik kaynaklara da sahiptir taban ve vadi arazi fazla yer tutmaktadır değirmen ve patlaklı dereleri Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir TURĠZMĠ

Köy köydes yardımı ile güzelleĢtirilmiĢtir tepede kurulan Ģirin bir köydür 2007 yılında yapılan yeni güreĢ sahası ve her bayramın 3. günü,burada yapılan güreĢ organizasyonu köyün tanıtılması açısından çok önemlidir ayrıca bayramlarda halende devam eden bayram Ģenlikleri


köye bir neĢe katmaktadır,köy turizm açısından zengin değildir,yalnız burada olan güreĢler köye bir güzellik katmaktadır .Ayrıca eskiden manda güreĢleri yapılırdı,mandalar bir çubuk avlısı içine alınırdı,avlının bir yanı açık bırakılırdı mandalar orada güreĢtirilirdi sonunda biri pes eder,kendi evine kadar koĢar,bezende yolda dönüp kapıĢtıkları olurdu bunu görmek için halk birbirini ezerdi Ayrıca Doğancılar,Fakıllı Beyören ,Balatlı at ları Fakıllı Akçakoca Ģosesinde yarıĢtırılırdı köyde hep güreĢler konuĢulur .ġu anda tek güreĢ yapılan köydür CAMĠLERĠ 1338 yılında tuğla yapıdan yapılan cami 150 cemaatli idi ,diğer cami 1936 yılında yandı yerine yeni cami yapıldı buda yıkılarak yerine mimarı Düzceli Ramazan efendinin 1990 yılında iki minareli 1600 cemaatli betonarme yaptığı yapıdır ġerefeli demek minarede iki katlı ezan okunan yer demektir MEZARLIKLARI Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir. Ademler mezarlığı vardır burada gömü yapılmıyor üzerinde fındıklıklar vardır Bitinyalılar zamanından kalmadır,köyün güney batısındadır köye 2 km uzaklıktadır,Nurettin Gültekin tarlasındadır,Dip güney mezarlığı en eski mezarlıktır bir yatı vardır yatının ismi bilinmese de buraya yöre halkı yağmur duasına çıkmaktadır,bu mezarlığı Deredibi köyü kullanmaktadır,Birde köyün içinde yeni yapılan ve kullanılan mezarlık vardır halen kullanılmaktadır EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır,Arpa, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, Köyde orman iĢletme Ģefliğine ait ormanlarda çalıĢanlar vardır Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya ,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.Köyde tütün fazlaca yapılıyordu tütün kuyuları son zamanlara kadar vardı oysa Ģimdilerde münkariz olmuĢtur daha sonra köy halkı geçimini fındıktan elde ediyor artık,kestane,ceviz,mısır,fasulye de son zamanlarda halk bunlara da yönelmiĢ durumdadır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer


alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır .Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc


ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILIK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamullerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir Köyde malak, manda at, öküz,katır var idi ama maalesef münkariz olmuĢtur ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Eğrelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var ,Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur .Yakacak odun,kayık kerestesi,demiryolu traversi,maden direği bu köy denden de sağlanıyordu .Ormancılığın çok önemi vardı. Düzce-Akçakoca yolu üzeri olduğu için köylü istihsal iĢinde çalıĢmıĢtır,halende çalıĢmaktadır AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.Avcılık turizmin yapılabilecek köydür. KÜLTÜR


Köyde bayramlar çok güzel olur beklide baĢka hiçbir yerde olmayan sistem vardır,köy bayramda 3 mahalleye bölünür ve her gün bir mahallenin bayramı olur ve diğer iki mahalle o gün bayramı olan mahallenin evlerini ziyaret ederler,bu köy içinde çok güzel bir yaĢlı genç kaynaĢmasına vesile olur Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢ tır Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara


yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Beyazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an EGE bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ Manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecik dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretindendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyören köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar.Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi.


Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizanssın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenoes tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır.―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur.Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz.Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine


karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir.Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda;Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır:Yerli Türk.Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır.Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, burarak giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır.Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar.Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur;Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi.ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır Manav tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav ve macıra senet gerekmez Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin


mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar.Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma.Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer.Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler Manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri )Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır. KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur.Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır.Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir.Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip


birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır.Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir. Manav Mutfağı; Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur.Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir.KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık..KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir.Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir. Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları. Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir. Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir. Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir. Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır. Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur.


Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir MANAV kültürü vardır. http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm Sümeyye Köktürk yazılarıdır AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri:Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme:Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası:Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları:Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı düğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun


adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği:Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı:Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği:Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi:Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun


Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

Düğün Günü:Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak:Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.


Düğün Davetleri:Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı:Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma:Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı:Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar:Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır. Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar:Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar


vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE FOLKLÖR : Köyün kendine has folklor ekibi yoktur Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,Manav dal sıksara oyunlarıdır Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL :Orta asyadan gelmiĢtir.Balasau Türkleri icat etmiĢtir.Çağatay Turan Türkleri Karadeniz‘e getirmiĢlerdir, havaldır ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meĢhurdur. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır.


ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER : Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA :Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ip atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde mevlit okunur yemekler yenir komĢu köyler çağrılır halk kaynaĢır çeĢitli eğlenceler düzenlenir Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu Hıdırellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla ile çevrilidir çünkü sebze meyve yetiĢtirilir bu mezralarda da evler birbirine uzaktır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur


Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1‘Ģer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Bu,köyde at yarıĢları ,manda yarıĢları, güreĢler, futbol müsabakaları yapılırdı köyde spora Ġlgi fazladır Bolu amatör küme ve Düzce amatör küme elerinde futbol müsabakalarında oynamıĢtır,halen Düzce ikinci amatör liginde mücadele etmektedir.Köyde ilk spor kulübü 1970 yılında Gürgenspor olarak kırmızı beyaz renkten oluĢan bir forma sıyla müsabakalar yaparken 1980 yılında federe olarak Bolu 1. ve 2. amatör liginde müsabakalara iĢtirak etmiĢtir,ilk kurucuları Mustafa Asal ve Ġdris Aydındır,kulüp 3 yıl ceza alır bu arada tekrar Özbalatlı spor kulübü olarak Bolu ve Düzce amatör liginde mücadeleye kendi köy çocuklarıyla mücadelesine devam etmektedir,yine bu kulübü kulübün fahri kiĢileri olan Mustafa Asal ve Ġdris Aydın kurmuĢlardır forma rengi kırmızı beyaz dır.Ayrıca köyde karakucak güreĢlerin tarihi bilinmese de devam ederken köy bunu profesyonel olar arak geleneksel olar arak yağlı güreĢler olarak bu yıl düzenlenecek 12. Genel eksel yağlı güreĢleri yapılacaktır halen devam eden bu güreĢler yaĢatılacaktır,bu köye çok değerli büyük güreĢçiler gelmiĢtir.Halen bu güreĢler Ģimdilik yalnız Balatlı köyde devam etmektedir YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç incir-üzüm,Sütlacı ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar, lahana yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı cevizli fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. ALTYAPI BĠLGĠLERĠ 5 KMlik asfaltı yapıldı,yağlı güreĢler için spor sahası yapıldı,10.000m² kilitli beton parke taĢı döĢenmiĢtir,içme suyu Ģebekesi tamamlanmıĢtır,Fiskobirlik üye sayısı: 200dür,1 adet kooperatifi,1 cami,elektriği,sabit telefonu,vardır sağlık ocağı,sağlık evi yoktur ama mobil sağlık sisteminden faydalanıyor,taĢımalı eğitim sisteminden faydalanıyor,kanalizasyonu yoktur, 1935 de-419,1965 te nüfusu 500, ,1997 de-679,2000 de-618 dur, yerli az dağınık köy statüsündedir,tarla ziraatın ençok yapılan bölgedir 2500 dönüm tarla arazisi vardır % 58 dir 1871 birinci arazi yoklama defteri,Bolu salnamesinde kaydı vardır, ziraat arazisi 2118 dönümdür.Tarla alanı 2500,fındık alanı 1500,orman alanı 1.000 dönümdür,buğday ekim alanları yüksektir,meyvecilik had safhadadır,hayvan sayısı % 5.3 dür,ormancılık fazla miktarda yapılmaktadır,görülüyor ki ekonomi veya tarımsal açıdan değeri yüksek olan bir köydür 1 bakkal,2 kahve vardır.Balatlı köy gençlik ve spor kulübü,camii yaĢatma ve yaptırma derneği vardır 18.19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU 1844 yılında nüfusu 56 hane 325 nüfusu vardı Temettuat defterinde açıklayıcı bilgi yoktur 58 1910 Yılında BeĢelioğlu ġevket ile Muharrem efendi ilk vakıfı kurmuĢlardır 1890 da 56 hane 325 nüfus vardı Fakıllı divanına bağlı idi 2 asker,1 muhtarı karye,2 yevmiyeci,7 baltacı,5 hızarcı 6 gemici, 270 kg buğday,45 kg arpa,30 kg mısır, olurdu,107 arı kovanı 14 sağman manda 2 sağman inek,3 diĢi malak,22 karasığır öküzü,2 dana,2 erkek 2 diĢi buzağı vardı ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR


ġEHĠTLER MUSTFAOĞLU ÖMER ORDADIR MEHMETOĞLU AHMET ALĠOĞLU ALĠ AHMETOĞLU MEHMET ÖMEROĞLU MUSTAFA ORDADIR ALĠOĞLU ALĠ PAġAOĞLU ALĠ KARA KADĠR ÖZDEN ALĠOSMAN ÖZDEN

D.1300- Ö 1915 ÇANAKKALE SAVAġI ER MEZARI D.1309- Ö. 1917 FĠLĠSTIN HARBĠ ER D.1306- Ö. 1915 ÇANAKKALE HARBĠ ER D.1306- Ö.1917 FĠLĠSTĠN HARBĠ ER D.1306 Ö.1915 ÇANAKKALE HARBĠ ER MEZARI D.1306 Ö.1915 ÇANAKKALE SÜDDÜL BAYIRI ER Ö. 1915 1.DÜNYA SAVAġI ER Ö. 1915 1.DÜNYA SAVAġI ER D.1896 Ö. 1915 1.DÜNYA SAVAġI ER

GAZĠLER AHMET YAVUZ MUSTAFA D.1891 OSMAN ÇALI ÖMER D. 1890 RAġĠT TURġU ĠSMAĠL D.1891 BASO MUSTAFANIN ÇETESĠNE KATILANLAR: MUSTAFA ÇAHMET YAVUZ AHMET ÇABUK NOT:Arabacı köyden sonra bu köyde istiklal savaĢında çok Ģehit vermiĢtir KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER KÖYE GÖÇ GELENLER :CANBAZLAR( ALAPLIDAN GÖÇ 1877 ), ), YAVUZLAR ( TRABZON – YOMRADAN GÖÇ 1877 ) ÖZDENLER ( TRABZON-YOMRADAN GÖÇ 1877 ), KARAMANLAR( YIĞILCA DAN GÖÇ 1877) ÖZÇELĠKLER ( BURSADAN GÖÇ 1877) ÖZÇELĠKLER ( BURSADAN GÖÇ 1877) KÖYDEKĠ YERLĠ SÜLALELER :CAZBAYRAMLAR,----ÇAVUġLAR-,---CIRTLAR,--KAMBURLAR,---KOSTAKLAR-,--KÜLCÜLER,---KÜTAPLAR,---MANAVLAR,--ÖMERLER,--TEPECĠKLER,---TEFĠKLER,---TOMARLAR,--, ASALLAR- , AYDINLAR KURTLAR , DEMĠRERLER , DEMĠRTAġLAR AKGÜN,EMĠR,,DURMAZ,GÜLTEKĠN,HIRA,ĠNCE,KAYIKÇI,,KURT,,,ġENGÜL,YAVU Z,TURġU,YILMAZ NOT : Katkılarından dolayı muhtar Ġsmail Yavuz, Refik Özden ve Keramettin Asal ağabeyime teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi B. : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Köykent hb,Akç.Kaym.Sitesi,Refik Özden,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi Y. : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Refik Özden,Keramettin Asal,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi D. : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Derl. Ġbrahim Tuzcu Turizm : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Keramettin Asal,Refik Özden,Ġsmail Yavuz,Derl.Ġbrahim Tuzcu Camii ve Mez.: Kenan Okan,Keramettin Asal,Ġsmail Yavuz,Refik Özden,Derl. Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,Mustafa Kocadon,A.K.Sitesi.Keramettin Asal,Ġsmail Yavuz,Ġlçe Tarım Md.,A.K.Sitesi,Derl Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Mustafa Kocadon,Refik Özden,Keramettin


Asal,Ġsmail Yavuz,Sümeyye Köktürk,A.K.Sitesi,Kenan Okan, http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli,Derl. Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġdris Aydın,Keramettin Asal,Ġsmail Yavuz,Ġbrahim Tuzcu K.Alt yapısı : A.K.Sitesi,Keramettin Asal,Refik Özden,Ġsmail Yavuz,Mustafa Kocadon,Köy sakinleri,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal S. : ġükrü Dönmez,Geltog sitesi Temettuat : Dr Zeynel Özlü Sülaleler : Hüsamettin Kaya,Keramettin Asal,Ġsmail Yavuz,Refik Özden,Derl. Ġbrahim Tuzcu

BEYÖREN

COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Osman Kalayıcı TELEFONU : 05356694589 EV- 03806242485 POSTA KODU : 81650 ĠLKÖRETĠM OKULU: 03806242010 NÜFUSU : 236 Hane, 752 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009- Osman Kalayıcı,2004- Sadullah Ünsal-1999-Yunus Ünlü,1994de- SefaYapçacık COĞRAFĠ DURUMU


Düzce ye 30 km, Akçakoca ya 6 km uzaklıktadır,Denizden 180 mt yüksekte,en yüksek yeri 250 mt dir, Rakım 145 tir.KomĢu köyler Balatlı, Doğancı,Fakıllı,Deredibi,Kınık,Çiçekpınar dir KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR M.Ö. 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır.Kurdukları köyde Beyören dir.Ayrıca buraya Adana,Ġçel sancağından Yörük(yürüyen halk demek) Akçakoca‘ya gelerek bazı köylere yerleĢirler bu köylerden biriside Beyöeren köyüdür. Ayrıca Kastamonu dan 1243 yılında Moğol istilası ve yenilgisinden bıkan 130.000 bin Oğuz kınık boyu üçok obaları batıya doğru göç ederler ve Akçakoca‘ya gelerek bazı köyler kurarak yerleĢirler bunlardan bir tanesıde yine Beyören köyüdür..Neticede burada Bitinya,Oğuz kınık boyu üçok obalar,Adana-Ġçel sancağından gelen Yörükler yaĢamıĢlardır.Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma Pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır. Yerli bir köydür Beyler, Beyvıran, Belvıran, Beyören diye anılmıĢlardır, kıran mevkiinde hastalıktan kırılan halk tepeye doğru giderler buraya yerleĢirler kıran tarla virane olmuĢtur çıvar köyler bunlar viran olan yerden geldiler derler bir rivayete görede üçok obalarınca kurulan buralar da oba beyleri Deredibi- Balatlı köylerini kurunca virane olan buraya da oba beyin ismi verilmiĢ merkezde bulunan mezarlık taĢların tercüme edilmesiyle 700 yıllık bir yerleĢime sahip olduğu bilinmektedir,1950 yılında Beyveren,1956 yılında Beyören olarak anılmaktadır,yerli bir köydür 1324 divanı teĢkilatı vardı .Beyler mahallesi ,köye giriĢte kuzey batıda Yenice köy adı vardı bu köy munkariz olunca Beyler mahallesine taĢınmıĢtır,Beyörenin olduğu yerlisi 3 semtten oluĢmaktadır birincisi köyün güneyinde bulunan Edilli semtinden,ikincisi ise köyün doğusunda kalan patlak özünden,üçüncüsü Balatlı Hasancı özü semtinden gelmeler olmuĢtur bunu kanıtlayan eski mezarlıklar gezilirken 1807 tarihli Hacı Bekir ağa mezarından bunu öğrenmekteyiz,bu 3 semt dıĢarıdan göç gelmedir,Beyler mahallesinde eskiden çok zenginler vardı çok ayanlar vardı onun için bu isimi almıĢtı TARĠHĠ YERLER Deredibi, Beyören, Çiçekpınar arasında kalan Kıran tarla da suyun etrafında toplanan insanlar sıtma hastalığı yüzünden tepelere giderek yerleĢmiĢler.Kıran tarla mevkiinde herhangi bir tarlada kazı yapıldığında mezar kalıntılara,demir ve hurdalara rastlanmıĢtır Kilise tepe denen yerde doğusunda camii kalıntıları vardır,harçlı taĢlara da rastlanmaktadır köyün Beyören Balatlı arasındaki kuzeyinde kalmaktadır Ġlhamurlu adı altında geçmektedir.Evlerin camları evin tavan kısmındaydı,eler birbirine yapıĢık ve yakındı nedeni ise eĢkıyalardan korunmak içindi o zaman evler eĢkıyalar tarafından basılır soyulurdu birbirlerine daha rahat seslenebilmeleri için yapmıĢlardır.Köyün içinde köy konağı yanı baĢında tarihi su kuyusu vardır üzeri kapalıdır halen mevcuttur eskiden bütün köy bu suyu kullanmıĢtır.Ġlk fındık buraya gelince fındık bahçelerine domuz hayvanının girmemesi için 1.5x1.5 metre kuyular açılıp domuz avla sı yapılmıĢtır Ģuan ki yeri Yenice köy mevkiindedir köyün giriĢi kuzey batısında görülebilir Osman Kalaycı fındıklığı ile Yücel Çelik fındık bahçesi arasında mevcuttur bu tarihi yerleri görmek isteyenler gidip görebilirler 80 yıllık geçmiĢi vardır,.Köyün ilgi çeken yanı 260 hanenin içinde hiçbir zengin yoktur fakır de yoktur paylaĢım eĢittir ekonomi açısından iyidir AKARSU VE DERELERĠ Orhan deresi incirlik sırtlarından çıkar yeni çarĢı da denize dökülür,büyük akarsudur.Su altı seviyeleri çok değiĢkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir,koli mikrobu bakımından zengindir içilmesi mahsurludur ,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ


Ġncirlik sırtları eteğinde kurulmuĢtur,Haciz tepesi (960) mt dir ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir JEOLOJĠK DURUMU Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Karstik kaynaklara da sahiptir taban ve vadi arazi fazla yer tutmaktadır değirmen ve patlaklı dereleri Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir sert kayalar ve çakıllı killi toprağa da sahiptir TURĠZMĠ Köy köydes yardımı ile güzelleĢtirilmiĢtir tepede kurulan Ģirin bir köydür .Ayrıca eskiden manda güreĢleri yapılırdı,mandalar bir çubuk avlısı içine alınırdı,avlının bir yanı açık bırakılırdı mandalar orada güreĢtirilirdi sonunda biri pes eder,kendi evine kadar koĢar,bezende yolda dönüp kapıĢtıkları olurdu bunu görmek için halk birbirini ezerdi Ayrıca Doğancılar,Fakıllı Beyören ,Balatlı at ları Fakıllı Akçakoca Ģosesinde yarıĢtırılırdı köyde hep güreĢler konuĢulur Bu köyde sera çiçekçiliğe önem verilmelidir çünkü hemen hemen her evde 20-30 adet saksı çiçeği vardır Doğancı Beyören arası çiçekçilik için muntazam bir yerdir buranın bu konu üzerinde durup bunu hayata geçirmelidir,ayrıca eski güreĢlerinde tekrar canlandırılması için uğraĢ verilmelidir bunlar köyün tanıtımında büyük rol oynayacaktır,turizm açısından pek parlak bir koy değildir CAMĠLERĠ


1864 yılında ilk camiyi Hacı Ġbrahim yaptırmıĢtır,buranın ilk imamı Hüseyin efendidir 1946 yılında ahĢap yapı 250 cemaatli idi mimarı Ali Akça Latif Ünlü muhtarlığında yapılmıĢtır , daha sonrada modern iki minareli iki ġerifeli Beyören camini 1958 yılında Ömer Usta Ġbrahim Efes tarafından yapılmıĢtır, burada eskiden mescit bulunmakta idi bu binanın üstü ahĢap olduğu için 1980 yılında üstü tamamen sökülerek beton kubbeli hale getirilmiĢtir 1996 depreminde binada çatlaklıklar meydana gelir Asım Türkan mimara proje çizdirilerek emekli öğretmen abım ReĢat Çelik tarafından yeniden yaptırılmıĢtır,minaresi de hayırsever Fatma Uzun teyzemiz tarafından yaptırılmıĢtır MEZARLIKLARI Köyde giriĢte Beyler mahallesi Beyören arasında köyün yolun sağ ve sol unda tek büyük mezarlık vardır ,ayrıca köyde aile mezarlıkları da vardır.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir.Bekir BeĢeoğlu elhaç Ġsmail .H. 121 bu mezarlığı halen kim olduğu anlaĢılmamıĢtır,tarihi eski mezarlıklar munkariz olmuĢtur,buralara fındık ekimi yapılmıĢtır.


EKONOMĠSĠ HUBUBAT:Buğday,Mısır,Arpa, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağçileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya ,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır köy halkı geçimini fındıktan elde ediyor artık,kestane,ceviz,mısır,fasulye de son zamanlarda halk bunlara da yönelmiĢ durumdadır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır.Ġlçemiz yine 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler. Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır. Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK


Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir


2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz)

HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Sığır,Tavuk,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamullerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir,köyde2 adet kümes vardır Mehmet ve Ġbrahim Efesin kümesleri vardır

ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Eğrelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur Yakacak odun,kayık kerestesi,demiryolu traversi,maden direği bu köy denden de sağlanıyordu AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur ördek,çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar kestane kargası,çulluk,ördek,üveyik,sığırcıktır.TavĢan,çakal,tilki,domuz ayı,su samuru,kunduz,geyik,karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Tilki,Çakal,Kurt tur KÜLTÜR


Köyde bayramlar çok güzel olur beklide baĢka hiçbir yerde olmayan sistem vardır,köy bayramda 3 mahalleye bölünür ve her gün bir mahallenin bayramı olur ve diğer iki mahalle o gün bayramı olan mahallenin evlerini ziyaret ederler,bu köy içinde çok güzel bir yaĢlı genç kaynaĢmasına vesile olur Ramazan ve Kurban bayramında güreĢler yapılır Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢ . Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan


ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ Manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecik dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit.etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretindendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyveren köyünde Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski


köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar.Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizanssın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenes tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır.―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.


D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur.Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz.Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir. Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda;Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır:Yerli Türk.Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır.Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, bükerek giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır.Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar.Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete


sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur;Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi.ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır MANAV tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav ve macıra senet gerekmez.Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar.Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma.Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer.Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler Manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri )Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır.


KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur.Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır.Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir. Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır.Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir. Manav Mutfağı; Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur.Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir.KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık..KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir.Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası


Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir. Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları. Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir. Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir. Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir.Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır.Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir MANAV kültürü vardır. http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm Sümeyye Köktürk yazıları AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması:Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri::Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme: Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir.


Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası:Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları: Özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı dövüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği:Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı:Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği:Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi.Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız


gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

Düğün Günü:Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar


bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak:Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri:Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı:Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma:Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı:Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar:Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır. Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra


vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar:Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE FOLKLÖR :Köyün kendine has folklor ekibi yoktur Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,Manav dal sıksara oyunlarıdır Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL:Orta asyadan gelmiĢtir.Balasau Türkleri icat etmiĢtir.Çağatay Turan Türkleri Karadeniz‘e getirmiĢlerdir, havaldır ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meĢhurdur. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme


KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ip atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Mevlit okutulur yemekler yenir komĢu köyler davet edilir halk kaynaĢır ve değiĢik eğlenceler düzenlenir Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç


paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdırellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla ile çevrilidir ,çünkü sebze ve meyvecilik yapılır bu mezralarda da evler birbirine uzaktır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Köyde spora ilgi çok fazladır, sarı siyah olarak kurulan gayri federe kulüp,1978 yılında köy sakinlerinden Ömer AktaĢ tarafından kulüp sarı lacivert forma rengi ile federe yapılmıĢtır.Bolu amatör futbol liginde yıllarca mücadele vermiĢtir en iyi derecesi lig 3 süsü olmuĢtur ,ayrıca iniĢli çıkıĢlı küme guruplarında Ģampiyonluklar yaĢatmıĢtır ,halen Düzce amatör futbol 1ci liginde mücadele vermektedir. Akçakoca‘nın köklü kulüplerindendir eski bir spor kulübüdür.Kulüp profesyonel olarak diğer takımlara ve Akçakoca spor alt yapısına birçok futbolcu vermiĢtir ayrıca valeybol da ve atletizimdede baĢarılar yaĢamıĢtır,Bolu valeybol liginde 2 defa il birincisi olmuĢ Sakarya‘da gurup maçlarında baĢarılar göstermiĢtir,atletizimdede il 2 iliğini yaĢatmıĢtır,Akçakoca‘ya spor konusunda çok emeği geçen kulüp görünümündedir,bundan dolayı bu köyü kutluyorum .Bu,köyde at yarıĢları ,manda yarıĢları, güreĢler, futbol müsabakaları yapılırdı köyde spora ilgi fazladır,yıllarca bayramlarda yapılan geleneksel güreĢ müsabakaları halen devam etmektedir,köyden birçok güreĢçide yetiĢmiĢtir bu konuda da bu köyü örnek almalı alkıĢlamalıyız

YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç incir-üzüm,Sütlacı ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar, lahana yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı cevizli fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. ALTYAPI BĠLGĠLERĠ


Doğancılar- Beyören arası 2 km lik asfaltı yapıldı,köy içi kanallar temizlendi,köy spor binası yapıldı,13.000 m² lik kilitli beton parke döĢendi,içme suyu Ģebekesi tamamlandı,BeyörenFakıllı 3 km lik yol stabilize edildi,Beyören semt sahası 12.500.000 ytl ödeneği yapıldı,1 ilköğretim okulu,2 cami,sağlık ocağı,1 köy kalkınma kooperatifi,ptt acentesi,içme suyu,elektriği,sabit telefonu, kanalizasyonu,1 değirmeni vardır. Ġlk ilkokul 1927 yılında açılmıĢtır,1988 yılında ortaokul açıldı,Fiskobirlik üye sayısı:329 dür.1935 te 356 ,1965 te 700 ,1997 de765,2000 de767 nüfusu vardı, yerli, dağınık köy statüsündedir,1925 dönüm tarla arazisi,1050 dönüm fındıklık,1000dönm ormanlık alanı vardır % 58 tarla arazisivardır,buğday ekim alanı geniĢ ,meyvecilik çok olan bir köydür. Ġlköğretim okulu vardır,internet sistem ide vardır.Beyören gençlik ve spor kulübü derneği vardır 18. 19 . YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU 1864 Yılında Hacı Ġbrahim tarafından yapılan cami nin imamı Mustafa efendidir 50 hane 350 nüfusu vardı. ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR ġEHĠTLER: SADIK AYġEOĞLU-HALĠT D.1304-Ö.1915 ÇANAKKALE SAVAġI ER HALĠTOĞLU SADIK :D.1295- Ö.1915 ÇANAKKALE SAVAġI ER HALĠTOĞLU ISA : D.1291- Ö.1921 BATI GARP CEPHESĠ ER ALĠOĞLU MUSTAFA D.1304 Ö.1916 IRAK YEMEN CEPHESĠ ER GAZĠLER : MEHMET KAYALI – MUSTAFA-D,1895---FAĠK YAPÇACIK -ĠSMAĠL D.1898---ĠBRAHĠM KUZU MEHMET D. 1901-MEHMET ÇALI ALĠ D. 1901 ABAZA ĠSYANINDA MUSTAFA TÜTÜNCÜ ÇETESĠNDE BULUNANLAR : AHMET AKTAġ VE PERĠġAN MEHMET TĠR KÖYE GELEN ĠLK SÜLALELER KÖYDEKĠ YERLĠ SÜLALELER AKIN,-KAYALI-ÇALI-YAPÇACIKLAR-KUZU-AKÇALAR—BEYLERDEN UZUNLAR,ÜNLÜ LER -,ÖZBEKLER,-ÜNSALLAR,-EFESLER,-UYSAL-AYVAZBADANOZ-ÇOġAR-ÇAKAL-ÇAVUġOĞLU-ÇOLAK-GEDĠKLĠ-GÜZEL-HAS-KALAYCI-KARA-KARATAġ-KARAYEL-KAYA--MENTEġE-ÖZCAN-ÖZÇELIKÖZVEREN-PUSE-SARIOĞLU-ġANLI-TEZVEREN-TÜRKOĞLU-UZBAK-ÜNALYANIK KÖYE DIġARDAN GELENLER AKTAġLAR( GIRESUN GÖÇMENĠDĠR KÖYE ĠÇ GÜYEYE GĠRMĠġTĠR), HOġÇALAR ( BALATLIDAN GÖÇ GELMĠġTĠR),ÇELĠKLER ( ARTVĠN ARDANUÇ KAZASINDAN 1954 YILINDA),KÖYE DAHA SONRA ESKĠ SU DEPOSUNUN ORAYA GĠRESUN GÖRELE KAZASINDAN GÖÇLER GELMĠġTĠR) KÖY YERLĠ HALKTAN OLUġMAKTADIR NOT : Yardımlarından dolayı değerli hocam ReĢat Çelik ağabeyime teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi durumu : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Kenan Okan,ReĢat Çelik,Köykent hb sitesi,Akç.Kaym.Sitesi,Derl. Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler . Kenan Okan,ġükrü Dönmez,ReĢat Çelik,Köy sakinleri,Akç.Kaym..Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu


Coğrafi durumu . Kenan Okan,Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Kenan Okan,ReĢat Çelik,Mustafa Kocadon,Köykent hb sitesi,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özgür ans,Derl.Ġbrahim Tuzcu Camii ve Mez : Kenan Okan,ReĢat Çelik,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,Mustafa Kocadon,ReĢat Çelik,Ġlçe Tarım.Md.,ġükrü Dönmez,Vikipedi özgür ans,Akç.Kaym.Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Sümeyye Köktürk,Kandıralılar dere,H.Ġ.Yavuz,Kenan Okan,ReĢat Çelik,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özgür ans, http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm ,Görsel yayınlar,s.4,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor . YaĢar Abanoz,Ġbrahim Tuzcu K.Alt Yapısı : Akç.Kaym.Sitesi,Mustafa Kocadon,Kenan Okan,ReĢat Çelik,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal harbi : ġükrü Dönmez,Geltog sitesi Temettuat .Dr Zeynel Özlü Sülaleler : Hüsamettin Kaya.ReĢat Çelik,Derl.Ġbrahim Tuzcu

BEYHANLI KÖYÜ

COĞRAFĠ BÖLGE : KARADENĠZ BÖLGESĠ ĠLĠ : DÜZCE ĠLÇESĠ : AKÇAKOCA KAYMAKAMI : MEHMET ÜNAL B. BAġKANI : FĠKRET ALBAYRAK KÖY MUHTARI : ORHAN BÜLBÜL TELEFONU : 05326762644 EV-03806217252 POSTA KODU : 81650 NÜFUSU : 85 HANE 223 NÜFUS VARDIR. ESKĠ MUHTARLAR : 2009 DA 0RHAN BÜLBÜL


2004- ERTAN BOZKAN 1999-ĠSMAĠL BÜLBÜL 1994-ĠSMAĠL BÜLBÜL 1989-ĠSMAĠL BÜLBÜL 1984-ĠSMAĠL BÜLBÜL COĞRAFĠ DURUMU Düzce iline 51 km Akçakoca ilçesine 12 km uzaklıktadır,denizden 100 mt yüksektir ,rakım sıfırdır.KomĢu köyleri Akkaya, Çayağzı komĢu köyleridir KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR: M.Ö. 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,bu köyde Beyhanlı dır.Kastamonu dan 1243 yılında Moğol istilası ve yenilgisinden bıkan 130.000 bin Oğuz Bozok boyu Günhan obaları batıya doğru göç ederler ve Akçakoca‘ya gelerek bazı köyler kurarak yerleĢirler bunlardan bir tanesıde Beyhanlı köyüdür,yine Bizans kayıtlarına göre 1291 yılında Rum ve Selçukluların kaynaĢmasından gelen ve 17 ci yüzyılda batı Anadolu‘da ve Çukurova bölgesinde bulunan Yörükler Akçakoca‘ya gelip yerleĢmiĢlerdir,bu köyde Beyhanlı köydür,neticede bu köyde Bitinya,Oğuz Bozok boyu Günhan obaları,Osmanlı Türkleri, burada yaĢamıĢlardır.( Oğuzların Bozok kolundan Oğuz Kaan‘ın oğlu Günhan soyundan geldikleri kabul edilir) Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma Pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor,M.Ö.546 de Makedonya imp.,M.Ö.708 de Pers imp.kavimler,yaĢamıĢlardır.,Osmanlı zamanında ,buradaki yabancı kavimler burayı terk etmiĢlerdir az da olsa kalan aileler Müslümanlığı kabul edip Osmanlı imparatorluğuna katılır,buradaki yeni kurulan köylülerle iç içe yaĢamlarını sürdürmüĢlerdir ,yerli köydür,.Akçakoca-Ereğli,arasında.Bitinya kralı ile Hereklia kralları arasında yıllarca savaĢlar yapılmıĢtır,Pers imparatorluğu da bu savaĢlara burada katılmıĢtır bunları duyan Makedon kralı büyük Ġskender bundan dolayı buraya gelmiĢ burada güvenliği sağlamıĢtır,daha sonra Osmanlı imparatorluğundan Orhan bey buraları zaptetmıĢtır,kalıntıları halen mevcuttur,karargahı Çayağzı köydür,daha sonra en son Ġpsiz Recep te buraya karargah kurmuĢ buradan çete savaĢlarını buradan yönetmiĢtir,karargahı Ģimdiki karayolları kampın bulunduğu yerdir.Günhan aĢiretinin zamanla değiĢikliğe uğramasıyla ilk buraya gelenler Akçakoca‘nın.Beyhanlı Köyü tek baba ve oğlu ilk hane kuranlarmıĢ.1877 yılında köy Çayağzı-Altunçay-Akkaya-Alaplı‘dan iç güveysi göç almıĢtır.Babaları Davut, oğulları da Ali,Ġlyas imiĢ Günhan aĢiretinden olan Davut ağa bu köyün Rumlardan korunması ve asayiĢin sağlanması için görevlendirilmiĢtir. Davut ağaya baĢarılarında dolayı devlet bey ismini vermiĢtir bundan dolayı Beyhanlı ismini almıĢtır.Bu 3 haneden çoğalmıĢlardır.1968 yılına kadar Çayağzı muhtarlığına bağlıydılar,bu köyde %70 Bülbül sülalesi olarak gerçek kimliğini korumuĢ manav bir köydür.Bülbüller hariç diğerleri köye damat gelmiĢlerdir.Köyün koruculuğunu Halil Bülbül yapmaktadır.ġel mevki Beyhanlı köyüne değil,Çayağzı köyüne dahildir Köyün sınırı AKÇAKOCA-EREĞLĠ yolu Beyhanlı köyü sapağından baĢlamaktadır TARĠHĠ YERLER:


Köyün pek bilinen tarihi yerleri yoktur.Beyhanlı efendinin mezarı köyün mezarlığın içindedir büyük mezarlıktır,halende yeri bellidir.Ayrıca Beyhan aĢiretinden beyin kızı nın mezarı da buradadır halen mevcuttur,tarihi otantik evleri de burada görmek mümkündür AKARSU VE DERELERĠ Yalnızca Küçük dere. vardır .Su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞ VE TEPELERĠ Yıldırım sırtları eteklerinde kurulmuĢtur.Köy baĢı Tepesi,AktaĢ Tepesi ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI


Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZM

Köy köydes yardımı ile modern köy halini almıĢtır, tepe de olması havadar sakin,güzel bir köydür .Sahile doğru inildiğinde ġel mevki dediğimiz yerde petrol istasyonu,pide salonları,temiz kumsalı,temiz denizi,misafirperver insanları bu köye çok Ģey kazandırmıĢtır,bazı köylüler sahile doğru evlerini bu yöne doğru yapmaktadır ,ayrıca 1980 yılları itibariyle buraya Düzce den yazlık olarak yada sürekli kalmak için buraya çok miktarda kalanlar vardır sahil kesimi tamamen evlerle dolmuĢtur ,yazın burada nüfus yoğunluğu yaĢanmaktadır sahili,kumsalı ile köye çok Ģey kazandırmaktadır,son yıllarda en büyük geliĢme gösteren bir köydür. Köyde otantik mimarı yapıda olan evler vardır görülmeye değerdir.Köyün alt kısmında yapılan lüks daireler de göz kamaĢtırmaktadır,bunlar denizken sitesi ve yukarıdaki lüks evlerdir, turizm ekonomik açıdan zayıftır,buradaki ġel mevki Beyhanlı köye dahil değildir Çayağzı köyüne aittir,Köyün sınırı AKÇAKOCA-EREĞLĠ yolu Beyhanlı köyü sapağından baĢlamaktadır CAMĠLER 1966 yılında yapılan cami tek Ģerefeli 300 cemaatli kagir yapı mimarı Davut ve Kenan Bey‘dir,camiyi köylü yaptırmıĢtır.ġel mevkindede yeni yapılan bir adette cami vardır MEZARLIKLAR Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir.Köyün içinde bir adet mezarlık bulunmaktadır,eski mezarlık münkariz olmuĢtur,eski mezarlıkta eski yatı mezar taĢı vardır,Günhan aĢiretinin bir beyin kızı bu mezarlık içindedir mezar taĢı halen durmaktadır fakat yazılarını okuyamadık, olmuĢtur ayrıca bu mezarlığın yukarısında Bitinyalılar ait mezarlık vardır,birde Ģimdiki ilkokulun arka bahçesinde mezarlık vardır,bunlarda munkariz EKONOMĠSĠ


TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,köyde balıkçılık yapan REġAT KOÇ tur,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır.,iki adet tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.köydeki dokuma tezgahları da münkariz olmuĢtur,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur.Köyde eskiden keten dokuması da yapılıyordu. Buraya Düzce‘den yazın gelip yerleĢenler olmuĢtur ve yazın yaĢanan nüfus yoğunluğu nedeni ile ekonomiye çok büyük katkısı vardır Akçakoca‘dan eskiden. köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 çıvarında fenni kovan varır Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. Beyhanlı köyü toprakları çok verimli olduğu için bahçelerde Öküz ve Manda hayvanlarından faydalanırdı,ayrıca Ģehir merkezlerine gitmek içinde kullanmıĢlardır,kereste taĢımacılığı ön safhada olduğu içinde bu hayvanlardan faydalanılmıĢtır.Bu köyde balcılıkta fazla yapılmakta idi ,ama maalesef bu hayvanlar Ģimdilerde yok olmuĢtur FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet


Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:, Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILIK Az sayıda Koyun,,Sığır,Tavuk,Hindi,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamullerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir

ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Eğrelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur Ormancılığın önemli bir yer tuttuğu köyler listesindedir kıyıya yakın olması sebebiyle Cumayanı bölgesinde nakliye iĢleriyle uğraĢanlar vardı AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma


neticesinde çok azalma olmuĢtur Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar kestane kargası,çulluk,ördek,üveyik,sığırcıktır.TavĢan,çakal,tilki,domuz ayı,su samuru,kunduz,geyik,karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar domuz,ayı,kurt,tilki,çakal dır.Sahil kesiminde karabatak ve martılar vardır ama köylüler bunlarla ilgilenmezler.Avcılık turizmi yapılabilinecek köydür. KÜLTÜR Köyün hapsı müslümandır. Manav Türklerinin tüm örf ve adetleri vardır keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir ceĢıt mantı,ve daha ceĢıt yemekleri mevcuttur. misafir perver bir yapıya sahiptirler.fakat dıĢarıdan gelip köye sonradan yerleĢenler için pek anlayıĢlı değillerdir.kendi dünyalarında yasamayı severler.borçlarına sadık efendi dinlerini gayet iyi yasalar. Köyde bayramlar çok güzel olur beklide baĢka hiçbir yerde olmayan sistem vardır,köy bayramda evlerini ziyaret ederler,bu köy içinde çok güzel bir yaĢlı genç kaynaĢmasına vesile olur manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında


kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Beyazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ Manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve,Taraklı,Zonguldak(tamamı) ,Yığılca, Bilecik dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretindendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyören köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar.Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizanssın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176)


Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenoes tarafından kuĢatılan bölge, 1204–1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır.―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur.Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz.Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak


yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir.Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda;Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır:Yerli Türk.Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır.Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, burarak giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır.Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar.Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur;Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi.ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır Manav tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav ve macıra senet gerekmez.Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar.Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma.Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70


Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer.Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler MANAV olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri )Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır. KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur.Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır.Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir.Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır.Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir.Manav Mutfağı;Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir.


Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur.Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir. KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık..KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir.Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir.Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları.Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir.Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir.Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir.Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır.Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir Manavkültürü vardır. Sümeyye Köktürk yazıları http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm AKÇAKOCADA


Kız ve Erkeğin TanıĢması Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı dövüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir.


Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘


Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler.


Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı?


Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE FOLKLÖR : Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır. Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur, Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadeniz‘e bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meĢhurdur. Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadeniz‘e getirmiĢlerdir Kıpçıklarda tuluk,duluk geçer ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir


MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ip atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdırellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir Çünkü sebze meyve cilik yapılmaktadır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Hiçbir zaman gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı ,sporu sevmemesi dikkat çekicidir. YEMEKLER


EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLER : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. ALT YAPI BĠLGĠLERĠ Köy taĢımalı eğitim sisteminden yararlanmaktadır.Ġçme suyu,Ptt acentesi,elektrik,sabit telefonu ve 1 camisi vardır.Sağlık ocağı yoktur fakat mobil sistemden faydalanmaktadır.5500m² kilitli parke taĢ döĢenmiĢtir.Köy yolu asfalttır.1600m su borusu döĢenerek köyün su sıkıntısı giderilmiĢtir.Fiskobirlik üye sayısı 51‘dir.Kanalizasyonu vardır Ġlk ilkokul 1972 yılında açılmıĢtır.Son yıllarda geliĢme kaydeden köyler statüsündedir.Köyün sınırı ġel mevkiinden köyün giriĢinden baĢlar,ġel mevki köye dahil değildir ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR: GAZĠLER : ALĠ BÜLBÜL,OSMAN BOZKAN 18-19.YY TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Temettuat defterinde Altuni Sulfa Divan-ı vardı. Köyün ilk imamı 1648 yılında DurmuĢ efendidir,daha sonra 1718 yılında Ali 1724 yılında Mehmet adlı kiĢi imamlık yapmıĢtır,1324 yılında yapılan cami imamı belirlenmemiĢtir.18. yüzyılda Çayağzı‘nda 64 hane 375 nüfus vardı Osmanoğlu Ali bin Mehmet köyde yetimmiĢ,Akaya divanında KabaĢoğlu Mehmet bin Ġbrahim,Deli Ahmet oğlu Osman bin Ali,Bartınlı Ġbrahim bin Osmanoğlu ġakir,Arabacıoğlu Hamza bin Ali,Kethüdaoğlu Ali bin Mustafa,Pekmezcioğlu Ġbrahim Bin Ali bunlar 18. yüzyılda BAHRĠYELĠ olarak askerlik yapmıĢlardır.Hacıoğlu Ahmet bin Mustafa,Mehmetoğlu Ali köyün en VARLIKLI aileleri imiĢler.Tarla sayısı 22 dir,18 adet kestane koruluğu vardır156 arı kovanı,18 sağman manda 38 manda öküzü,2 diĢi malak,28 kara sığır öküzü 3 dana 5 diĢi buzağı,8 erkek buzağı 1 bargir 1 tay vardır.Köyde 37 adet meslek gurubu vardı 2 adet DEĞĠRMENCĠ vardı,Hacıoğlu Ahmet bi Ali Abdioğlu bin Mehmet tir.7 asker 1 imam, 1 hızarcı,22 keresteci,vardı,köyde 290 kg buğday,48 kg arpa,34 kg mısır elde edilirmiĢ.Bu 3 köy divan olduğu için oluĢumlar bu köylere aittir. KÖYE ĠLK GELEN SÜLALER: 1-Abetler (Bozkan) Çayağzı‘ndan gelme 2-Kıyaklar Akkaya‘dan gelme 3-AteĢlioğlu Çayağzı‘ndan gelme 4-KarakıĢlar Arnavut Göçmeni 5-Kahyaoğlu (Gömüler) Bulgar Göçmeni 6-Bülbüller Konar göçer Yörükhan taifesidir 7-Çengel Konar göçer Yörükhan taifesidir 8-Gönül Konar göçer Yörükhan taifesidir 9-Geyik Konar göçer Yörükhan taifesidir


10-Sağlam Trabzon dan gelme NOT: Ġsmail Bülbül ve Veysel Bülbül arkadaĢlarıma katkılarından dolayı teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Köykent hb sitesi,Akç.Kaym.Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Akç.Kaym.Sitesi,Kenan Okan,Veysel Bülbül,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi Yapısı : Mustafa Koca adam,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Derl.Ġbrahim Tuzcu Camii ve Mez : Kenan Okan,Veysel Bülbül,Ġsmail Bülbül,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizmi : Veysel Bülbül,A.K.Sitesi,Köykent hb net,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Mustafa Kocadon,Kenan Okan,Veysel Bülbül,Ġlçe Tarım .Md,Akç.Kaym .Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür :Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,Sümeyye Köktürk,Veysel Bülbül,H.Ġ.Yavuz,A.K.Sitesi, http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm ,Görsel yay.S.4,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu K.Alt yapısı : Akç.Kaym..Sitesi,Mustafa Kocadon,Vikipedi özgür ans,,Veysel Bülbül,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal harbi : ġükrü Dönmez,Geltog sitesi Temettuat :Dr Zeynel Özlü Sülaleler : Hüsamettin Kaya,Veysel Bülbül,Derl Ġbrahim Tuzcu

ÇAYAĞZI

COĞRAFĠ BÖLGE ĠLĠ ĠLÇESĠ KAYMAKAMI B. BAġKANI KÖY MUHTARI

: Karadeniz bölgesi : Düzce : Akçakoca : Mehmet Ünal : Fikret Albayrak : Rıdvan Acat


TELEFONU : 05326313298 EV-03806217100 POSTA KODU : 81650 ĠLKÖĞRETĠM OKULU : 03806217011 NÜFUSU : 340 Hane 625 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009 de-Rıdvan Acat,2004-Rıdvan Acat 1999- Tacettin Akman 1994- Tacettin Akman 1989- Hayrettin Acat 1984- Hayrettin Acat COĞRAFĠ DURUMU: Düzce ye 38 km, Akçakoca ya 10 km uzaklıktadır .Denizden 17 mt yüksektir,en yüksek yeri 100 mt Rakım 17 dir,4915 dekar fındıklık,57 dekar ormanlık vardır .KomĢu köyleri Akaya,Beyhanlı,Döngelli Dadalı,Altunçay komĢu köyleridir KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR A M.Ö. 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,bu köylerden biri de Çayağzı köydür..Kastamonu dan 1243 yılında Moğol istilası ve yenilgisinden bıkan 130.000 bin Oğuz Bozok boyu Günhan obaları batıya doğru göç ederler ve Akçakoca‘ya gelerek bazı köyler kurarak yerleĢirler bunlardan bir tanesıde Çayağzı köyüdür,yine Bizans kayıtlarına göre 1291 yılında Rum ve Selçukluların kaynaĢmasından gelen ve 17 ci yüzyılda batı Anadolu‘da ve Çukurova bölgesinde bulunan Yörükler (yürüyen halk) Akçakoca‘ya gelip yerleĢmiĢlerdir,bu köyde Çayağzı köydür,ayrıcada son yıllarda 1975 yılında Düzce‘den buraya çok göç gelerek yerleĢmiĢlerdir,neticede bu köyde Bitinya,Oğuz Bozok boyu Günhan obaları,Osmanlı Türkleri,Düzce‘den gelen göçler burada yaĢamıĢlardır. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma Pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor,M.Ö.546 de Makedonya imp.,M.Ö.708 de Pers imp. Bu kavimler,yaĢamıĢlardır.,Osmanlı zamanında buradaki yabancı kavimler burayı terk etmiĢlerdir az da olsa kalan aileler Müslümanlığı kabul edip Osmanlı imparatorluğuna katılır,buradaki yeni kurulan köylülerle iç içe yaĢamlarını sürdürmüĢlerdir yerli köydür,Akçakoca,Ereğli arasında.Bitinya kralı ile Hereklia kralları arasında yıllarca savaĢlar yapılmıĢtır,Pers imparatorluğunda bu savaĢlara burada katılmıĢtır bunları duyan Makedon kralı büyük Ġskender bundan dolayı buraya gelmiĢ burada güvenliği sağlamıĢtır,daha sonra Osmanlı imparatorluğundan Orhan bey buraları zaptetmıĢtır,kalıntıları halen mevcuttur,karargahı Çayağzı köydür,daha sonra en son Ġpsiz Recep te buraya karargah kurmuĢ buradan çete savaĢlarını buradan yönetmiĢtir,karargahı Ģimdiki karayolları kampın bulunduğu yerdir,kuruluĢu çok eskidir,Aftun Rumca bir kelimedir,Rumlar dere kenarında Aftun köyünü kurarlar,Orhan bey burayı zapt ettiğinde de Altunağzı olmuĢtur,daha sonrada Çayağzı olarak değiĢtirilmiĢtir Sarıalioğlu (Kıvrak) ,Bostancıoğlu ( Çengel), Yoğurtçuoğlu ( AteĢli) Parmaksızlar ( Akman) Davutoğlu ġemsi (Akçiller) Balballar bu köyün kurulmasında önemli rol oynamıĢlardır. Çayağzı Köyü, Altunçay Köyü gibi Akçakoca'nın en eski köylerinden biridir.Köyün ilk adı AFTUN-Ġ SUFLA‘ DIR (ikinci Aftun anlamında).Birinci Aftun ise,Altunçay köyü'dür (AFTUN-Ġ ULVA).Köy 1.Alaeddin Keykubat döneminde kurulmuĢtur.Köy halkı ise Oğuzların Bozok koluna mensup Türklerdir(Manav Türkleri).Orhan Gazi Düzce'yi almak için geldiği yılda(1323) Çayağzı ve Altunçay köylerine Cami yaptırmıĢtır.Çayağzı köyündeki cami hala eski özelliğini kaybetmemiĢtir ve yeniden restore edilmiĢtir. Çayağzı Köyü kurtuluĢ savaĢı yıllarında etkin rol oynamıĢtır.Köroğlu Mustafa bir çete kurmuĢ,bölgedeki Rum,Çerkez ve Abazaların isyanlarının bastırılmasında etkili olmuĢtur.Özellikle de Akçakoca'da çıkan Abaza Numan isyanının bastırılmasında Köroğlu Mustafa Çetesi önemli pay sahibidir. Çayağzı köyünün ismi önceden Aftunağzı idi.ġu an ise Çayağzı köyü‘dür. . Bu köyde Rumlar 1915 – 1920 yılına kadar bu köyde kalmıĢlardır bu Rumlar daha sonra yurt dıĢına gitmiĢlerdir Orhan beyin de süvarileri bu köyde kalmıĢtır savaĢtan sonra bunlara burada görevler verir onlarda ailelerini buraya getirir


yerleĢirler kayı boyu oğuz Türkleridir. Buraya Yığılca danda göç gelir,düz tarlaya yerleĢirler 1915 yılında büyük sel olur halk bu düz tarladan Ģimdiki köyün yamacına gider yerleĢirler TARĠHĠ YERLER

Saray tepe denilen yerde (Ünnü motelin olduğu yerde) eskiden iskele vardı,Bitinyalılar bu iskeleyi deniz ticaretini buradan yapıyorlardı,hatta son yıllara kadar Osmanlı döneminde ağaç gemi yapılmakta idi saraytepe iskelelinin yanında,tepede saray ,hamam kalıntıları bulunmuĢtur,Kral kızın mezar taĢı köyün içinde bir dükkan önünde durmaktadır,Üskübü‘den Ereğliye kadar döĢenen kaldırım taĢları mevcuttur.Köyün 1 km ileriside 2 adet mezar vardır köylü buraya yağmur duasına çıkarlar,bir rivayete görede saray tepedeki mağara giriĢi Ģimdiki kale nin bulunduğu yere çıkarmıĢ,her hangi bir tarla kazıldığında tarlada mezar kalıntılarına rastlanır.ġimdiki su deposunun olduğu yerde AliĢin ReĢidin oturduğu yerde üzüm bağcılığı yapardı Selanik muhaciri idi Tepeç mahallesi denirdi burada birde köĢkü vardı ,buradaki Rumlar terk ederken mal varlıklarını bıraktıkları söylenmektedir Dombayıcı dağı dediğimiz yerde Karahasan kıĢlasında Ġtalya ve Fransızların kaldığı görülmüĢtür 1630 yılında bunlar bura petrol aramıĢlardır,bir rivayete göre burada iki adet kuyu varmıĢ ama ağaçların altında kalmıĢtır buraların tekrar jeolojik olarak araĢtırılması lazımdır.Eskiden buralarda kurulan gazino ve kafeteryalar ve çadır turizmi tekrar açılıp turizme katkı sağlanmalıdır Saray tepesinde bir adet makineli tüfek atıĢı menfezi vardır,burası Rusların buraları topa tuttuğu zamanlarda yapılmıĢ buradan mevzilenerek buradan makineli tüfekle ateĢ açılmıĢtır aynısından Ayazlı mahallesi ve Karaburun‘da vardır ,halen mevcuttur,buralarında koruma altına alınıp turizme sunulmalıdır,ayrıca burada saray hamam kalıntıları vardır,Bitinyalılar burada ağaç gemilerini yaparken buraları kullanmıĢlardır,buralarda kilise medreseler yapmıĢlardır Ģimdilerde ağaçların altına kalmıĢ munkariz olmuĢtur,buralarda araĢtırmalar yapılırsa önemli yapıtların bulunabileceğini ümit ediyorum ,buradaki iskelenin eskiden çok önemi vardı çünkü buralarda çok kavimler yaĢamıĢlardır,masala Makedon kralı büyük Ġskender, Orhan gazi,Konuralp,Prusias,Hereklia,Ġpsiz Recep gibi krallar buralarda savaĢmıĢlardır , köyün içindeki kral kızın mezar taĢı bir dükkan önünde durmaktadır,Üskübü Ereğliye kadar döĢenen kaldırım taĢları mevcuttur,Orhan beyi yaptırmıĢ olduğu çandı camii halen durmaktadır,yanındaki eski mezarlıkta durmaktadır.Bu cami Çayağzı köyünde bulunan Orhangazi tarafından yaptırılan 125 yıllık Orhangazi Camii çandı tekniğine uygun olarak birbirini geçirilen uzun kütüklerle çivisiz olarak tamamen aslına uygun bir Ģekilde vakıflar


genel müdürlüğü tarafından restore edilmiĢ çevre düzenlemesi Akçakoca kaymakamlığımızca yapılmıĢtır. Merkeze 10 km uzaklıktadır görülmeye değerdir,buradaki mezarlıklarda koruma altına alınmıĢtır.Ayrıca Altunçay Çayağzı arasında kalan gelin indiren mevkiinde 8 km lik yol ile buradan gelip gidilmektedir,buranında yol boyunca golcükler yapılıp yanlarında kafeteryalar yürüyüĢ parkurları yapılırsa turizm açısından büyük önem kazanacağını ümit ediyorum ,köy ayrıca Akçakoca festivali etkinliklerine de burada eğlenceler,yemekler doğa yürüyüĢleri yapılmıĢtır,bazı yerli yabancı turistler buralara gelmektedir AKARSU VE DERELERĠ Kıl suyu,Ihlamur dere,Aftun dere,birleĢir Çayağzı‘na gelir buradan denize akar ,çok büyük akarsudur balık avcılığı yapılmaktadır ,su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞ VE TEPELERĠ Yıldırım sırtları eteğinde kurulmuĢtur,TepebaĢı tepesi (468) mt,KöybaĢı tepesi dır ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir TURĠZĠMĠ


Saraytepe de 1975 yılından beri Düzceliler tarafından kurulmaya baĢlanan evler ve siteler vardır.,harika kumsalı,plajı vardır bu yüzden köy sahil kesimine rağbet etmiĢtir,ayrıca Düzce‘den de buraya çok gelen olmuĢ ve yerleĢmiĢtir.Burada bir adet Ünnü motelde vardır pansiyonculuk pek geliĢmemiĢtir,yalnız tatil amaçlı evler vardır kıĢın pek kimse kalmaz ,yazın nüfus fazlalığı yaĢanmaktadır,bu yoğunluk köye ekonomik açıdan çok katkı sağlamaktadır. Bir ara sahil kesiminde açılan gazinolar son yıllarda kapatılmıĢtır,bu gazino ve kafeteryalar tekrar turizme açılırsa ekonomik yönden katkı sağlayacağına inanmaktayım,eski orman deposunun bulunduğu yerde( bu depo Deredibi köyüne kaldırılmıĢtır) BotaĢa ait tesisler 2007 yılında hizmete girerek buraya güzel bir görünüm kazandırmıĢtır,hatta köyün tanıtımına çok büyük katkı olmuĢtur ayrıca ekonomik açıdan da katkı sağlamıĢtır.Saray tepesinde bir adet makineli tüfek atıĢı menfezi vardır,burası Rusların buraları topa tuttuğu zamanlarda yapılmıĢ buradan mevzilenerek buradan makineli tüfekle ateĢ açılmıĢtır aynısından Ayazlı mahallesi ve Karaburun‘da vardır ,halen mevcuttur,buralarında koruma altına alınıp turizme sunulmalıdır,ayrıca burada saray hamam kalıntıları vardır,Bitinyalılar burada ağaç gemilerini yaparken buraları kullanmıĢlardır,buralarda kilise medreseler yapmıĢlardır Ģimdilerde ağaçların altına kalmıĢ munkariz olmuĢtur,buralarda araĢtırmalar yapılırsa önemli yapıtların bulunabileceğini ümit ediyorum ,buradaki iskelenin eskiden çok önemi vardı çünkü buralarda çok kavimler yaĢamıĢlardır,masala Makedon kralı büyük Ġskender, Orhan gazi,Konuralp,Prusias,Hereklia,Ġpsiz Recep gibi krallar buralarda savaĢmıĢlardır , köyün içindeki kral kızın mezar taĢı bir dükkan önünde durmaktadır,Üskübü Ereğliye kadar döĢenen kaldırım taĢları mevcuttur,Orhan beyi yaptırmıĢ olduğu çandı camii halen durmaktadır,yanındaki eski mezarlıkta durmaktadır.Bu cami Çayağzı köyünde bulunan Orhangazi tarafından yaptırılan 125 yıllık Orhangazi Camii çandı tekniğine uygun olarak birbirini geçirilen uzun kütüklerle çivisiz olarak tamamen aslına uygun bir Ģekilde vakıflar genel müdürlüğü tarafından restore edilmiĢ çevre düzenlemesi Akçakoca kaymakamlığımızca yapılmıĢtır. Merkeze 10 km uzaklıktadır görülmeye değerdir,,buradaki mezarlıklarda koruma altına alınmıĢtır.Ayrıca Altunçay Çayağzı arasında kalan gelin indiren mevkiinde 8 km lik yol ile buradan gelip gidilmektedir,buranında yol boyunca golcükler yapılıp yanlarında kafeteryalar yürüyüĢ parkurluları yapılırsa turizm açısından büyük önem kazanacağını ümit ediyorum ,köy ayrıca Akçakoca festivali etkinliklerinede burada eğlenceler,yemekler doğa yürüyüĢleri yapılmıĢtır,bazı yerli yabancı turistler buralara gelmektedir Ģirin sakin cana yakın insanları ile köy turizm açısından çok zengindir.Akçakoca‘nın turizm açısından çok büyük bir köydür .Yılın her mevsiminde Çayağzı deresinde olta balıkçılığı da yapılmaktadır,fakat son zamanlarda da bu derenin su seviyesinin azalması nedeni ile pek ilgi görmemektedir,eskiden Tatlısı balıkçılığı burada çok yapılmakta idi, ayrıca av turizmine uygun bir köydür her mevsim avcılık yapılabilmektedir.Kumsalında yürüyüĢ parkuru yapılabilmelidir temiz uzun


kumsala sahiptir.Ayrıca eskiden Saraytepe de çadır turizmi yapılmakta idi bu çadır turizmine tekrar önem verilmesi lazımdır.Köy Rahmi Alkan ait kafeteryadan baĢlayarak Beyhanlı köyü sapağına kadar sınırları vardır,bu arada bulunan son derece temiz bakkallar,temiz pide salonlarınki bu pide salonlarının ünü yakın ilçelere,illere yayılmıĢ herkesin buralara hem dinlenme hem pide yemek için buradaki değiĢik pide salonları bulunmaktadır,gerçekten buralarda pide yemek dinlenmek görülmeye değerdir Likoğlu petrol istasyonu da buraya ayrı bir güzellik.katmaktadır ,kahvehaneler ,restoranlar ,ayrıca Rahmi Alkana ait yerde çadır turizmi yapılmaktadır buraya ekonomik açıdan çok Ģey katmaktadır,gerçekten çok yönlü, ekonomik açıdan da büyük köydür,mandalarla yapılan orman naklıyesininde çok önemi vardı manda hayvanların da yok olması bu nakliye iĢlerini artık yeni teknolojilerle yapılmaktadır ,Ģimdiki Bursaspor futbol kulübü hocası Ertuğrul Sağlam da bu köyde ikamet etmektedir.babasının da marketi vardır,bu köye biraz daha da önem verilirse buraların daha da iyi bir Ģekilde olacağını ümit etmekteyim CAMĠLERĠ

1323 Yılında Osmanlı imp.kurucularından Orhan gazi tarafından yapılan camii ahĢaptır. Büyük köy mezarlığının ortasındaki ahĢap yapı vakıflar genel müdürlüğü ve Çayağzı muhtarlığınca 2007 yılında restore edilerek tekrardan ibadete açılmıĢtır. Köy merkezinde kurulu bulunan ve Çayağzı köylüsü tarafından 1964 yılında yapılmıĢ olan betonarme çift Ģerefeli,150 cemaatli ,camide ayrıca hizmet vermektedir .ġel mevkiinde mimarı Mustafa Çakır olan betonarme bir cami daha mevcuttur. MEZARLIKLARI Köyün 2 adet mezarlığı vardır ,birincisi Orhangazi camisinin yanında bulunan mezarlık burası kullanılmamaktadır kullanılmamaktadır ,burarsıda koruma altına alınmıĢtır,ikinci mezarlık ise köyün giriĢindedir,burası büyük mezarlıktır halen kullanılmaktadır Köyün içinde çandı cami yanındaki mezarlık halen durmaktadır,köyün Ģu anda kendine ait mezarlıkları vardır Köyde 1 km ilerde tarla içinde 2 adet yatı mezarı vardır her tarla kazıldığında mezar kalıntıları çıkmaktadır Yoğurtçu Ali ağa 1119 H. 1703 M. Mustafa ağa H .1173 1757 M. Fazlı beĢe H.1171 M 1755 Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır,Arpa,Pirinç


BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım Hayvancılık ve Turizm e dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,köyde balıkçılık yapan yoktur yalnız Çayağzı deresinde tatlı su balığı avlanmaktadır buraya diğer komĢu köylerden de gelenler olur ,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır.,manda hayvanların orman nakliyesinde çok kullanılmıĢtır,fakat son yıllarda teknolojiye yenik düĢmüĢtür,iki adet tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, .Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da münkariz olmuĢtur,köyde bulunan BotaĢa ait iĢletme köye çok Ģey katmıĢtır Burada halen köyden 3 kiĢi çalıĢmaktadır.Köyde eskiden keten dokuması da yapılıyordu. ġel mevkiinde bulunan petrol istasyonu,marketleri,pide salonları,kahvehaneler,bir adet moteli, fırını ve yazın yaĢanan nüfus yoğunluğu nedeni ile ekonomiye çok büyük katkısı vardır.Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardı.BaĢlıca geçim kaynağı fındıkçılıktır.Ayrıca mısır ekimi de yapılmaktadır.ilçe pazarında kurulan tezgahlarda köyün kadınları yetiĢtirdikleri meyve ve sebzelerin yanında yöresel köy ürünlerini de satarak aile ekonomisine katkıda bulunmaktadır.1980`li yıllarda baĢlayan tavuk kümesçiliği Ģu an sayısı 20`yi bulan kümesçilik sektörü haline gelmiĢtir.Bölgede bulunan boru fabrikaları köy gençlerine geniĢ iĢ imkânları sunmaktadır. Maden direkleri dıĢında, Bolu Adapazarı‘nda, Düzce‘de yetiĢen buğday, kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir bura danda deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. Çayağzı köyü toprakları çok verimli olduğu için bahçelerde Öküz ve Manda hayvanlarından faydalanırdı,ayrıca Ģehir merkezlerine gitmek içinde kullanmıĢlardır,kereste taĢımacılığı ön safhada olduğu içinde bu hayvanlardan faydalanılmıĢtır.Bu köyde balcılıkta fazla yapılmakta idi ,ama maalesef bu hayvanlar Ģimdilerde yok olmuĢtur


GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz)


HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,Kaz,Hindi,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamullerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir Çayağzı deresinde azda olsa dere balıkçılığını yapanlarda vardır

ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Eğrelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur BotaĢın bulunduğu yerde eskiden orman iĢletmesine ait orman deposu varidi ama oraya BotaĢın gelmesi ile kaldırıldı 14501750 yıllarında Türk gemi tarihinde ormancılıkta büyük rol oynamıĢtır ,maden direği,travers Yakacak odun,kayık ve gemi kerestesi köyden fazla miktarda sevki yapılıyordu,kıyıya yakınlığı nedeni ile Cumayanı bölgesi orman ürünlerinin sevkiyatı halinde ve istihsalinde çalıĢan çoktu.Buradaki orman deposu kaldırılarak Ģimdi yerine BotaĢa ait tesis kurulmuĢtur AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur. Dere kenarında dıĢarıdan gelen avcılar burada ördek avı yapmaktadır,Daimi kuĢlar kestanekargası,çulluk,ördek,üveyik,sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su samuru,kunduz,geyik,karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.Sahil kesiminde karabatak ve Martılar vardır ama köylüler bunlarla ilgilenmezler.Köyde av turizmi açısından mükemmel bir yapıya sahiptir KÜLTÜR


Konya,Denizli Ordu kültürü vardır.Köyde bayramlar çok güzel olur beklide baĢka hiçbir yerde olmayan sistem vardır .Akkaya , Beyhanlı Çayağzı köyleri ramazan bayramı birinci gününde Çayağzı köyü ,ikinci günü gün Çayağzı‘nda BayramlaĢmalar yapılır.Bu 3 köy geleneksel olarak bayramları sürdürürler.Kurban bayramında birinci gün kurban kesimi yapılmaz.Birinci gün Çayağzı,Ġkinci günü Akkaya ,üçüncü gün Beyhanlı , çok güzel bir yaĢlı genç kaynaĢmasına vesile olur manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Çayağzı köyü kültür ve gelenekleri bakımından Manav Türkleri kültürüne sahiptir.Hıdırellez kutlamaları ve vatanperverlik en belirgin kültür izidir.Bundan baĢka bayramlaĢma,selamlaĢma,yardımlaĢma,büyüklere saygı,Avcılık,balıkçılık baĢlıca örf ve adetlerdir. Düğünlerde ise: oynanan oyunlar:Alaplı çiftetellisi,misket ve Kasap havasıdır.Ancak son yıllarda bu kültür değerleri bu köyde yozlaĢma aĢamasındadır.Üç ayak gibi doğu Karadeniz kültürü bu köye sıçrayarak öz kültürü yozlaĢtırmaya baĢlamıĢtır Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz


tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ Manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecik dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit.etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) Oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretindendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyveren köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtur Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm


noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar. Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizanssın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenes tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır. ―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına


dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur. Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir. XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz. Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir. Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda;Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır: Yerli Türk.Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır. Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, bükerek giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır.Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar. Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye


Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur; Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi. ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır Manav tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav ve macıra senet gerekmez.Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar.Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma.Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer. Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler ) 1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya) Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri )Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır.


KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur.Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır.Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir.Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır.Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir. Manav Mutfağı;Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur.Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir. KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık..KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir.Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası


Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir. Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları. Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir. Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir. Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir.Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır.Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir MANAV kültürü vardır. Sümeyye Köktürk yazıları http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır.


Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları : özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı düğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir.


Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır: Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır.


Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı .Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır. Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük


erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE FOLKLÖR : Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,. Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır.ġuanda kendi folklor kültürü kaybolmuĢtur.Karadeniz folkloru kültürü hakimdir.Eski ananeleri yozlaĢmıĢtır. DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadeniz‘e bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meĢhurdur. ÇOCUK OYUNLARI


Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ip atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her Hıdırellez de mevlit okunur yemekler yenir komĢu köyler davet edilir halk bütünleĢir,çeĢitli eğlenceler düzenlenir Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz


biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu Hıdırellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü meyve sebze Bahçeleri vardır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1‘Ģer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Köyde spora ilgi olmasına rağmen bir süre önce açılan federe kulüp kısa bir süre sonra kapatıldı,bir tek futbola ilgi vardır baĢka hiç spor branĢı yapılmamaktadır.1989 yılında Kadir AteĢli ve Ahmet Köroğlu tarafından forma rengi bordo lacivert olarak Bolu amatör futbol ligine katılır,daha sonra forma rengi kırmızı lacivert olarak değiĢtirilir. 2 defa 2ci amatörden 1ci amatöre çıkmıĢtır baĢka baĢarısı yoktur,daha sonraki yıllarda Mustafa Acar bu kulübü yıllarca yalnız baĢına yürütmüĢtür ,kulüp 2006 yılından itibaren liglere iĢtirak edememiĢ tır maddi imkansızlıklar nedeni ile kulüp Ģuan faal değildir.Akçakocaspor a profösyönel futbolcu vermiĢtir Adil Acar burada halen futbol yaĢantısını baĢarıyla temsil etmektedir. Köyde eskiden çok manda güreĢleri düzenlenirdi fakat manda hayvanların yok olması ile bu yarıĢlarda yok olmuĢtur,ayrıca son yıllara kadar yapılan horoz güreĢleri çok ilgi çekmekte idi fakat buda son günlerde yapılmamaktadır,köyde gayri resmi olarak Akçakocada düzenlenen valeybol turnuvalara iĢtirak etmiĢtir,köyde spora ilgi fazladır.Çok eskiden manda öküzleri dövüĢtürülürdü Ģimdilerde manda öküzü yok olduğu için buda kalkmıĢtır

YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında


pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı.Tava gözlemesi cevizli çörek Malay ALTYAPI BĠLGĠLERĠ Köy taĢımalı eğitim sisteminden faydalanmaktadır,içme suyu,kanalizasyonu,ptt acentesi,elektrik,sabit telefonu,vardır,sağlık ocağı sağlık evi vardır ama mobil sistemden faydalanmaktadır,köy ulaĢım yolu asfalttır.1 Değirmen,1 camii vardır,12 mt karige boru döĢenmiĢtir,2 km lik yol tekrar asfaltlandı16500 m² kilitli parke döĢenmiĢtir bir adette çocuk oyun parkı yapılmıĢtır. Fiskobirlik üye sayısı : 152 dir .1935 de- 285,1965 Yılında nüfusu 556, 1997 767,2000 de -633 dır yerli eski köydür Köyde eğitim düzeyi üst seviyededir1871 Birinci arazi yoklama,1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır, yerli ,dağınık köy statüsündedir. 2.200 tarla alanı,2.700 fındık alanı,6.050 dönüm ormanlık alanı vardır,sebzecilik son zamanlarda artmıĢtır,hayvancılık % 5.3 tür,ormancılık had safhada idi halen orman iĢletme Ģefliğine ait orman iĢlerinde çalıĢılmaktadır.1450-1750 yılları arasında deniz kenarında gemi yapımı yapılıyordu,ayrıca Zonguldak a maden direği buradan sevki yapılıyordu,ilk ilkokul 1949 yılında açılmıĢtır 18.19. YÜZYILDA TEMETTUT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Köyün ilk imamı 1648 yılında DurmuĢ efendidir,daha sonra 1718 yılında Ali 1724 yılında Mehmet adlı kiĢi imamlık yapmıĢtır,1324 yılında yapılan cami imamı belirlenmemiĢtir.18. yüzyılda Çayağzı‘nda 64 hane 375 nüfus vardı Osmanoğlu Ali bin Mehmet köyde yetimmiĢ,Akaya divanında KabaĢoğlu Mehmet bin Ġbrahim,Deli Ahmet oğlu Osman bin Ali,Bartınlı Ġbrahim bin Osmanoğlu ġakir,Arabacıoğlu Hamza bin Ali,Kethüdaoğlu Ali bin Mustafa,Pekmezcioğlu Ġbrahim Bin Ali bunlar 18. yüzyılda bahriyeli olarak askerlik yapmıĢlardır.Hacıoğlu Ahmet bin Mustafa,Mehmetoğlu Ali köyün en varlıklı aileleri imiĢler.Tarla sayısı 22 dir,18 adet kestane koruluğu vardır156 arı kovanı,18 sağman manda 38 manda öküzü,2 diĢi malak,28 kara sığır öküzü 3 dana 5 diĢi buzağı,8 erkek buzağı 1 bargir 1 tay vardır.Köyde 37 adet meslek gurubu vardı 2 adet değirmenci vardı,Hacıoğlu Ahmet bi Ali Abdioğlu bin Mehmet tir.7 asker 1 imam, 1 hızarcı,22 keresteci,vardı,köyde 290 kg buğday,48 kg arpa,34 kg mısır elde edilirmiĢ.Bu 3 köy divan olduğu için oluĢumlar bu köylere aittir. KURTULUġ SAVAġINA KATILANLAR GAZĠLER : Abdullah Alkan –Mehmet 1319 H. 1903 M. BASO MUSTAFA ÇETESĠNDE BULUNANLAR : Köroğlu Mustafa,Rasim AteĢli KÖYE GELEN ĠLK SÜLALELER AVCI YERLĠ HOġLUAY YERLĠ ABLAK YERLĠ ÜNLÜ YERLĠ BAYRAMOĞLU YERLĠ YOĞUTÇUOĞULLARI YERLĠ SARIALĠOĞLU YERLĠ BOSTANCIOĞLU YERLĠ PARMAKSIZLAR YERLĠ DAVUTOĞLU ġEMSĠ BALBALLAR YERLĠ

( SEYHAN) (ATEġLĠ) (KIVRAK) ( ÇENGEL) (AKMAN) (BULDU)


SEVĠMLER YERLĠ ( ATEġLĠ) ACAT YERLĠ ( ACAT) KERĠMAĞALAR ALAPLI ( ACAR) DURSUNBEYLER ALAPLI ( AKÇĠL) KÖROĞLU OĞULLARI ( Erzurum – Alaplı) ( KÖROĞLU) KARAOSMANOĞULLARI ( ALKAN) DERVĠġOĞLU YERLĠ HASAN VE YUNUS ġEN DÜZCE DÜVERDÜZÜ BAġLI ZONGULDAK ALAPLI ÇAYLAK ZONGULDAK ALAPLI ÇETĠN DÜZCE AKÇAKOCA ALTUNÇAY YERLĠ KESKĠN ZONGULDAK ALAPLI 1877 Yılında Balkan harbinden Balkan muhacirleri gelirler bunlar Alkanlardır,Alaplı‘dan Rıza çavuĢlar Köroğlularıdır,Deli Ahmetler Düzce Nasurlu köyünden göç gelirler.Köyde yerli sülale çoğunluktadır NOT: Mustafa Acar ve muhtar Rıdvan Acat arkadaĢlarıma teĢekkür ederim, ayrıca değerli büyüyüm emekli paĢam DurmuĢ Kıvrak ağabeyımede yardımlarından dolayı teĢekkürler ederim Kaynak Coğrafi bölgesi : ĠbrahimTuzcu Köy ismi : Kenan Okan,Rıdvan Acat,DurmuĢ Kıvrak,Akç.Kaym.Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Rıdvan Acat,DurmuĢ Kıvrak,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi Durumu : Kenan Okan,Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez, DurmuĢ Kıvrak,Derl.Ġbrahim Tuzcu Camii ve Mez : Rıdvan Acat,DurmuĢ Kıvrak,Kenan Okan,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizmi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Akç.Kaym.Sitesi,Rıdvan Acat,D.Kıvrak,Vikipedi özgür ans. Derl. Ġbrahim Tuzcu Ekonomi ; Mustafa Kocadon,Kenan Okan,DurmuĢ Kıvrak,Rıdvan Acat,Ġlçe Tarım Md,Akç.Kaym.Sitesi,Vikipedi özgür ans,Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Sümeyye Köktürk,DurmuĢ Kıvrak,Rıdvan Acat,H.Ġ.Yavuz,Köykent hb sitesi,Akç.Kaym .Sitesi,Kandıralılar dernğ.Görsel yay.s 4.Derl Ġbrahim Tuzcu Spor : Mustafa Acar,Ġbrahim Tuzcu K.Alt yapısı : Mustafa Kocadon,DurmuĢ Kıvrak,Rıdvan Acat,A.K.Sitesi,Kenan Okan,Derl. Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı : ġükrü Dönmez,Geltog sitesi Temettuat : Dr. Zeynel Özlü Sülaleler : DurmuĢ Kıvrak,Rıdvan Acat,Hüsamettin Kaya,Derl.Ġbrahim Tuzcu

ÇĠÇEKPINAR


COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUTARI : Recep Mutioğlu TELEFONU : 05325561837 EV- 0380 6242700 POST KODU : 81650 NÜFUSU : 106 Hane,277 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLARI : 2009 de-Recep Mutioğlu,2004 –YaĢar Mutioğlu,1999-YaĢar Mutioğlu,1994- YaĢar Mutioğlu,1989- YaĢar Mutioğlu,1984- YaĢar Mutioğlu COĞRAFĠ DURUMU: Düzce ye 32 km,Akçakoca ya 7 km uzaklıktadır, Rakım 75 ,komĢu köyleri Tepeköy,Dadalı,Fakıllı,Deredibi,Doğancılardır 4293 Dekar fındıklık 167 Dekar ormanlık alanı vardır,denizden 85 mt yüksektedir,en yüksek yeri 130 mt dir TARĠHĠ Ġberya yurdu doğuda Albania(Azerbaycan) batıda Kolkhida ile sınırlıdır burada yaĢayan halk iber halkı Anadolu‘dan göç eden Kafkas halkıdır,aralıksız saldırıya uğrayan Ġberya toprakları, kısmen yok olan Ġberlerin yerine Gürcüler buralarda görülür.Bugünkü gürcüler melezdir,gürcü soyunu gösteren toplum adı yoktur.Gürcüler kendilerine kartelive, kartveli derler,gürcülerin anayurdu kardu dur.Gürcü boyları:Kartvel-Kakheti-Somakheti-Ġngilop-TuĢiPĢawa,-Khavsar-Guryalı–Acara-Margel dir. Acara--,A-(Ünlü)Tja--(Açma)--Ra(Yeri) Anlamına gelen bir kelimedir,memleketlerinde açmacıdırlar.Mergrel:Me (Sahil) Gel (Halk) Anlamına gelen bir kelimedir,gürcü boyların fizikçe en güzelleri megrellerdir. Gürcistan m.ö.Roma hakimiyetine girince 330 yılında Hiristiyanlığı kabul etti,m.s.647 yılından sonra Halife Ömer zamanında buralar zapt edilince çoğu müslüman olurlar,olmak istemeyenler Abhazya nın Magrelia bölgesine dağlık bölgeye göç ederler,Gürcüler,Ġber yalılar,Kafkaslar birleĢir 1089-1125 yılında,Gürcistan kraliçe zamanında en parlak devrini yaĢar,1220 yılında Moğol istilasına uğrar,1314-1346 yılında tekrar bağımsız lığını kazandıysa bile 1386-1403 yılında Timur‘un akınlarıyla tekrar parçalanır,1443 te küçük Perslikler oluĢtururlar,1510 yılında Türkler Ġmeritayı istila ederler,ġah Ġsmail‘de Karta binayı ele geçirir 1722 de Safafi hanedanı çöküĢüyle Gürcistan tekrar Osmanlı hakimiyetine geçer Pers kralı Osmanlılardan


burayı geri alır,Kartaaliyayı Bagratlının Kakia ailesinden ateymuraza verdi,1744-1762 yılında Erekle,2,Katlia,Kahetıya Krallıkları birleĢerek,1752-1874 yılında Osmanlıların daha önceleri zapt ettikleri Artvin hariç diğer yerler Gürcistan‘a geçti,1810 yılında kendi isteğiyle Rus hakimiyetine geçer,daha sonra bağımsızlığını ilan eder,1877 Yılında Osmanlı Rus harbi sonrası Acar ya ,Zunduga köyünden VaĢnize( Ġhtiyaroğlu) ailesi Kocaman ailesi önce Adapazarı‘na ,sıtma hastalığı nedeni Akçakoca ya gelerek daha önceleri devlet orman arazisi olan Doğaniçi ( Akkaz korsanları tarafından yok edildi) köyüne gelerek bugünkü Acara köyünü kurarlar. Bu aile 4 oğlu ve kızları kocaları olmak üzere 5 hane olurlar ,Damatları Acar yanın Mahunset köyünden Ahıska(Oğuz) Ailesindendirler Ayrıca yalnızca Batumlu olan Gürcüler 1877 yılında Ordu Fatsa‘ya ordanda araba yolu ile Güney( Akkaz korsanlar tarafından yok edildi) köyüne gelir yerleĢirler,buraya ilk gelen Batum lu Hasan Ağa kendi adını verdiği köyü kurar buraya Hasancılar denir .Köye daha sonra gelen aileler olur. ġipir( Çabuk yürüyen demek) köyü böylece çoğalarak kalabalık laĢır Akçakoca‘daki Gürcüler Acara dili konuĢur.Bu köyde Gürcü lerden baĢka kimse yoktur karıĢık köy değildir KÖYÜN ĠSMĠ NERDEN GELĠYOR Halen Akçakoca-Düzce karayolun Dadalı sapağından sağ taraftaki yol,ve bu yolun güney tarafındaki kısım Çiçek pınara bu yolun kuzey tarafı Dadalı köyüne aittir.Eskiden Güney,Doğaniçi olan köy Batum göçmenleri tarafından ġipir ( Töngeldere)olarak kurulur.Hızar deresi ve Kara dere buradan geçiyor suyu pırıl pırıldır,ıhlamur ağacının da çevrede çok olması dikkati çekmiĢ ve daha sonra bu köye Çiçek pınar ismi verilmiĢtir. 1870 yılında 4 aile gelir,1870 yılı öncesi bu köyde Dadalı köyünden olanlar vardır,Dadalılar tekrar Dadalı köyüne geri dönerler, bunlar ġipiloğulları dır. Köye ilk ġerif ağa, Osman Varıcıoğuları Hocalar,Melikoğlu ları gelir,ġerif ağa ilk muhtardır.Daha sonra buraya Borçka Maradit KarĢı köyden çerkezoğlu Mehmet ve Ali ġahinkaya memleketten tam 6 ayda yaya Düzce ye gelirler burada Akçakocada Gürcülerin olduğunu duyarlar ve buraya gelirler,burada akrabalarını göremezler Sapanca‘da olduğunu duyarlar Malikoğlu M.Ali bunlara orası uzak gıdemessiniz der buraya yerleĢin der ve kız kardeĢini Mehmet ġahinkaya‘ya verir ve böylece buraya yerleĢirler,Sapanca‘daki ġahinkayalarla Akçakoca‘daki ġahinkayalar akrabadır halende gidip gelme yapılmaktadırlar .Daha sonra Hasan ağa gelir ve kendi mahallesini kurar köyde 3 mahalle vardır Acara,Hasancılar,ġipir bunlar birleĢtirilerek Çiçekpınar olur .Hasancılara sonradan Beyören köyünden gelen yerli Arslan sülalesi bu mahalleye yerleĢirler bahçelerine ufak serender Ģeklinde evler yaparlar Gürcüler arazilerimizi elimizden almasınlar diye,Gürcüler bunlara dokunmazlar ve bu serenderleri daha sonra ev Ģekline dönüĢtürüp yaĢamlarını hala burada idame ettirmektedirler.Hirareoğluları(Muti,mutlu,Mutioğlu) bunlar 3 amca gelirler,Sümer aileleri ile akrabadır.Ahmet Süner köyün kurulmasında büyük rol oynamıĢtır.Bu köyde ki sülaleler hep birbirine akrabadır kız alıĢveriĢlerini kendi aralarında yapmıĢlardır.1878 yılında Batum limanında Türkiyeye gelmek istiyen göçmenler vardır ,Yavuz gemisi bu göçmenleri alır sırasıyla Giresun,Ordu,Samsun,Sinop,Akçakoca limanlarına bu göçmenleri bıraka bıraka Ġstanbula varır. TARĠHĠ YERLER Hasancılar bölgesinde Beyören Yörükleri oturmakta idi hastalıktan ötürü burayı terk edince buraya Goncalar,Arslan lar yerleĢirler,burada daha önce Osmanlı zamanında Ermeniler vardı,bunlar daha sonra kıl suyuna giderler,bu Hıristiyanlardan kalan mezar kalıntıları demir ve hurda lara rastlanmıĢtır.tarihi yönden zayıf köydür.Ayrıca Tekke mevkiinde ismini tespit edemediğimiz bir yatır vardır buraya yağmur duasına halende gidilmektedir ,fakat burası Ģimdilerde munkariz olmuĢ ormanlık içinde kalmıĢtır bakımı yapılmamıĢtır buranın koruma altına alınması lazımdır AKARSU VE DERELERĠ


Hızar deresi,Kara deresi bu dereler Deredibi deresi ile birleĢerek Çuhalıyla deniz kıyısına dökülür .Su altı seviyeleri çok değiĢkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir,koli mikrobu bakımından zengindir içilmesi mahsurludur ,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Ġncirlik sırtları eteğinde kurulmuĢtur,Haciz tepesi (960) mt dir ĠKLĠMĠ: En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Karstik kaynaklara da sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir TURĠZĠMĠ


Köyde köydes yardımıyla güzelleĢtirilmiĢtir,turizm açısından zengin değildir 1 adet resteurantı vardır Akçakoca-Düzce yolu üzerinde burada mangal sefası, fındık çorbası mükemmel yemek çeĢitleri vardır,çuhalı çarĢısından dere boyu doğa ve yürüyüĢ parkuru olara değerlendirilmelidir Dere boyu ağaçlar yol boyunca eĢlik etmekte derenin Ģarıltısını yakinen duymak insana bir haz vermektedir CAMĠLERĠ Eski camiyi 1877 de gelen Gürcüler tarafından ahĢap ve tuğla yapı,50 cemaatli,Ģerefside ahĢap yapılan camii yıkılır,ve yerine 1973 Yılında betonarme bir yapı,350 cemaat dir,Akçakoca Konak caminin aynısıdır. .Ömeroğlu Mehmet efendi cami vakfını 1909 yılında kurmuĢtur,ilk imam 1956 yılında DurmuĢoğlu Ali çavuĢtur MEZARLIKLAR Köyün tek mezarlığı Ģimdiki camii yanındadır eski mezarlıktır burası dolduğu için pek defin iĢlemi yapılmaktadır ,az yapılmaktadır,ayrıca her ailenin kendine ait aile mezarlıkları da vardır.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir


EKONOMĠSĠ .TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır, tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya ve endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır köy halkı geçimini fındıktan elde ediyor artık,kestane,ceviz,mısır,fasulye de son zamanlarda halk bunlara da yönelmiĢ durumdadır.Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Akçakoca 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır. Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu


yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamullerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir.2 Adet tavuk kümesi vardır ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var. Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur. Yakacak odun,kayık kerestesi,demiryolu traversi,maden direği bu köy denden de sağlanıyordu Ormancılığın çok önemi vardı. DüzceAkçakoca yolu üzeri olduğu için köylü istihsal iĢinde çalıĢmıĢtır AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar kestane kargası,çulluk,ördek,üveyik,sığırcıktır.TavĢan,Çakal Tilki,Domuz Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR


Genellikle Kafkas Gürcü ve Doğu Karadeniz kültürü hakimdir biraz yozlaĢma görülse de bu gelenekler devam etmektedir Köyün bütününde günlük konuĢma dili Gürcücedir. Bazı Türkçe kullanılan isimler dıĢında Acara-Guria lehçesi Gürcüce konuĢulmaktadır. Köy halkı köyün otantik yapısını korumaya azami özen göstermektedir. Köyde halen 150 -200 yıllık eski evlere rastlanmaktadır. Bu evler özüne uygun olarak ustaca restore edilmekte, kendi tarihi dokusu içerisinde korunmaya çalıĢılmaktadır. Köyde eski imece usulü ( meci) çalıĢma devam etmektedir. Aileler baba mirası arazilerini erkek çocuklara devrediyor. Bu nedenle de köye dıĢarıdan insanların yerleĢimi engellenerek kapalı toplum özelliğini sürdürmektedir. Evliliklerse, yine akraba olmayan sülaleler arası yapılmaktadır. Ancak bu gelenek günümüzde tüm köyün birbirine bir Ģekilde akraba olması sebebiyle çevre Ģehirler ve köylerdeki Gürcü ailelerle iliĢki içine girmek suretiyle gerçekleĢtirilmeye çalıĢılmaktadır. Yerli halk dıĢarıdan bir kiĢiye, ekonomik Ģartlar ne kadar gerektirse de, arazi satmamaktadır.Yada köy halkının buna rızası aranmaktadır. Köy halkının geleneksel yapıyı korumaktaki bu hassasiyeti son derece saygıdeğer bir davranıĢtır. Çağın getirdiği globalleĢme süreci içerisinde, içine girdiğimiz arabesk kültür asimilasyonu tehlikesinde, kendini bu derece koruyabilmeyi baĢarmıĢ, öz kültürü ve gelenekselliği kaybetmemekte bizlere göre daha fazla mücadele etmiĢ,bu köy halkı önünde, saygı ile eğiliyorum. Tüm hemĢerilerimizi kültürel değerlerimiz korumakta ve geliĢtirmektedir KÖYDE Evlenme Geleneği : Genellikle evlilikler köy içinden yapılır. Köyün büyüklerinden bir kaç kiĢi, kızı istemek için, kız evine gönderilir. Kız tarafı ve kız, evlenmek için oluru verince bir kaç gece sonra söz yapılır. Söz gecesinde yüzükler takılır ve Gürcü oyunları oynanır. Bir misafir geldiğinde veya söz kesildikten sonra kızlar ve erkekler evde beraber toplanarak eğlenirler. Bu eğlenmeye bizde "toplantı" denir. Toplantılarda aramızdan seçtiğimiz kiĢilere makyaj yapılır. ÇeĢitli giysiler giydirilir ve piyes oynatılır. Ayrıca yöresel oyunlar olan: ġapka, 3-5-1, meyve sepeti, istasyon, el vurmaca, ot derdim var, sessiz sinema, terlik geçirme gibi oyunlar oynanır.Kına gecesinde gelin evinde oyunlar oynanır ve gecenin ilerleyen saatinde kına karılır. Gelin hazırlanır, kızlar gelinin etrafında toplanır, kızın yengeleri tarafından kına yakılır, gelin kayınvalidesinden hediye alıncaya kadar elini açmaz. Kına yakılırken bir taraftan da kızlar türkü söyleyerek gelini ağlatmaya çalıĢırlar. Kına yakılması bittikten sonra gelini kız arkadaĢları sandalyesiyle birlikte havaya kaldırır ve damadın adını söylettikten sonra gelini yere indirirler. Düğüne gelecek misafirler için sabahın erken saatlerinde yemek piĢirilmeye baĢlanır. Her çeĢit yemek yapılmasına karĢın en çok piĢen


keĢkektir. KeĢkek isteğe göre üzerine nohut dökülerek yenen ve söğüĢ etten yapılan bir yemektir.Düğün gecesi, gelin evinde gelin ve damat en önde olmak üzere tek sıra eĢler halinde gelin ve damadın arkadaĢları parmak dansı adı verilen oyunu oynarlar. Bu ilk grubun oyunu bitince diğer misafirler de aynı dansı yaparlar. Daha sonra akordeon eĢliğinde Kumuk (Kafkas), kazaska, dönme, topal havası ve Çerkezli adındaki oyunlar oynanır. Bu oyunlar gece dörtlere kadar devam edebilir. Ertesi gün, damat tarafı gelin almaya gelin evine gider ki bu insanlara 'gelinalıcf denir. Gelin kuaförden gelinceye kadar, gelinin kız arkadaĢları gelin alıcılara sürprizler hazırlarlar. Kartonlara komik sözler yazılır, bir de su dolu kovalar hazırlanır. Gelin kuaförden geldikten sonra, gelin evinde oyun oynamalar baĢlar. Damat tarafı oyunlara davet edilir. Damat tarafıyla oyun oynanırken kartonlar damat yakınlarının sırtlarına asılır. Ayrıca bu kiĢilerin boyunlarına çeĢitli meyve ve sebzeler, çaydanlık, çan, zil, eski ayakkabı ve kemik gibi Ģeyler de asılır ve diğer taraftan bu kiĢilerin üstüne kovalardan su dökülür ve oyun bu Ģekilde devam eder. Oyunların sonunda gelinin kız arkadaĢları damat tarafıyla bahĢiĢ konusunda anlaĢır. Ayrıca, gelinin erkek kardeĢleri ve akrabaları da damat tarafıyla bahĢiĢ konusunda anlaĢırlar. Bu iĢlemlerden sonra gelin, gelin arabasına biner ve köyün delikanlılarının arabanın önünde oynadıkları oyunlarla birlikte gelin arabası damat evine doğru ilerler. Damat evine gelince bu oyuncular arabanın önüne otururlar ve damat tarafından çeĢitli bahĢiĢler alırlar. Eve gelindiğinde gelin arabadan indirilir ve damat evine girilir. Damat evinde gelin tarafına ve diğer konuklara yemek verilir. AkĢama kadar çeĢitli oyunlar oynanır damat evinde ve düğün sona erer. Cenaze Geleneği: Cenaze olan evde üç gün yemek piĢirilmez. KomĢular cenaze evine yemek taĢırlar. Cenazeye gelen cemaate toplu olarak yemek verilir. Ölü için yedi gece kuran okunur. Yedinci gece mevlit okutulur. Ramazan Geleneği: Ramazan baĢlamadan önceki gün silahlar atılarak Ramazan ayı geliĢi kutlanır. Her akĢam bir evde iftar yemeği verilir. Ayrıca her akĢam, akĢam yemeğinden 15-20 dakika önce namaz kılacak erkekler için camiye 3-4 sofralık yemek gönderilir. Evlerdeki iftar yemeğinde daha çok genç Kızlar, kadınlar ve yaĢlılar yer alırlar. Kocakarı Duaları ve ĠnanıĢlar: AkĢam ezanından sonra tırnak kesmek uğursuzluk getirir. Salı günü yeni iĢe baĢlanmaz. ĠĢe baĢlarken yavaĢ hareket eden kiĢi görülürse iĢ yavaĢ biter, hızlı hareket eden kiĢi görülürse iĢ hızlı biter. Kapı eĢiğine oturan iftiraya uğrar. Giysi giyildikten sonra bunun üzerinde dikiĢ dikilmez, ille dikilecekse konuĢmadan dikilir. Saç tarandığı zaman dökülen saçı mutlaka yakmak gerekir. BaykuĢ evin etrafında öterse uğursuzluk sayılır. Oklavayla insana vurulmaz, vurulursa o kiĢi bir dulla evlenir. Elinde kına varken tekrar kına yapılmaz. Ayakkabı çıkarıldıktan sonra üst üste gelirse gezmeye gidilecek demektir. Dil :Efteni Gürcüleri Gürcüceyi Acara diyalektiyle konuĢurlar. Bugünkü dilde Türkçe kelimelerin Gürcü dil yapısına uydurularak kullanıldığı görülür (Türkçe "kök" kelimesinden amokokva - kökünden sökmek). Gürcüce kelimelerin de Türkçe‘ye uydurulmaya çalıĢıldığı gözlenir (Modisana - gelsene). Megrelceye özgü kelimelere de çokça rastlanır (burduğa tüy). Öte yandan, çağdaĢ Gürcüceyle ağız farklılıklarına rastlanır (makaki - çağdaĢ Gürcücede bakaki - bayayi = kurbağa). Efteni Gürcülerinin dilinde, Gürcüstan Gürcücesinden olmayan kelimeler de bulunur (çasavleti -batı). KarĢılaĢtığımız bazı kelimeler çağdaĢ Gürcücede farklı anlamlarda kullanılmaktadır (maperva - baĢarmak; çağdaĢ Gürcücede okĢamak. Gürcüstan Gürcücesinde zamanla anlam değiĢikliğine uğramıĢ olan kelimelerin Efteni'de asıl anlamında kullanıldığı görülür (mokda -öldü; çağdaĢ Gürcücede [mokvda] neredeyse "geberdi" anlamında). Zamanla anlam yüklenen kelimeler de vardır (dasahlda evlendi). Gelenek ve görenekler :DOĞUM. Doğan çocuk kız ise "papa", erkekse pilav yapılır ve ziyarete gelen konuklara mutlaka ikram edilir. Çocuğun adını, hayattaki en büyük dede koyar. Çocuğu görmeye gelenler ocakta yanan ateĢin önüne gelir ve silkelenir. Çocuk kırk günlük


olmadan iki loğusa karĢılaĢırsa üzerlerinde taĢıdıkları iğneleri takas ederler. Loğusanın ziyaretine yeni bir gelin gelirse, iki kadın yine üzerlerinde taĢıdığı iğneleri takas edilir. Çocuğa ilk elbisesi bir büyüğünün kullanılmıĢ elbisesinden dikilir. Kimin elbisesinin kumaĢından zıbın giyerse ona daha bağlı olacağına inanılır. Çocuk kırk günlük olana kadar saçı kesilir. Ġleride saçlarının kime ait olduğu sorulur. Alınan cevap çocuğun kaderinin kime benzeyeceğini gösterir.Çocuk büyüklerin yanında anne ve baba tarafından sevilmez. Özellikle baba büyükleriyle birlikteyken çocuğuna dokunamaz. Kız çocuğu evden uzaklaĢtırılmaz. On iki yaĢ sonrası dördüncü derece kuzenlere kadar olanların dıĢında akraba olmayandan kaçar. Büyüklere kesin itaat söz konusudur. Ancak büyükleri yetiĢkinin fikrini sormadan onun adına karar vermezler. AnlaĢmazlık. AnlaĢmazlıklar sülale ileri gelenlerinin oluĢturduğu mecliste çözülür. Meclise girebilmek için yaĢ önemli değildir. Esas alınan, kiĢinin kendini topluluğa kabul ettirmiĢ olmasıdır. Mecliste alınan kararlara kesin olarak uyulur. Suçluya karĢı. Suç öğrenildikten sonra suçluya soğuk durulur ve meclisin alacağı karar beklenir. Suç onaylanmıĢsa suçluya karĢı takınılacak tavır da belirlenmiĢ demektir. Kan davalarında suçlu olan kiĢi kendiliğinden köyü terk eder. Adam öldürmenin gerekçesi mutlaka büyük olmalıdır. Öldürmek gerekliyse karĢı taraf suskun kalır. Ancak günümüzde bu tür olaylara rastlanmaz. En sık karĢılaĢılan suçlar kız kaçırma ve kız çekmedir -kız kaldırma-. Günümüzde rastlanmasa da kaçan kızla genelde barıĢılmaz, çekilen kız ise kendini korur ve geri alınır. BaĢlık parası uygulaması olmamasına karĢın, buna rastlandığı da olur. Aile. Evde kadının etkisi görülür. Nitekim kadın her yerde erkekle birlikte çalıĢır. DıĢarıyla ilgili kararları erkek kadına danıĢarak alır. Mirasta kadın erkekle eĢit pay alacağı gibi Ġslam hükümlerine uyulduğu da gözlenir. Dördüncü dereceye kadar kuzenlerle evlenilmez. Folklor:Yazılı gelenekten uzak kalan Gürcülerin sözlü edebiyat gelenekleri giderek kaybolmaktadır. Buna rağmen günümüze dualar, atasözleri, masallar ulaĢmıĢtır Köy duaları :Nazar, ağrı gibi çeĢitli konularda Ģifa vereceğine inanılan dualar yaygındır. AĢağıda bir nazar duası ve bütün ağrılara iyi geldiğine inanılan bir ağrı duası örnek olarak verilmiĢtir Kız arama :. Evlenme çağına gelen kıza ya da oğlana kimle evleneceği sorulmaz. Erkek tarafı kızı beğenir. Ancak beğenilen kız annenin yönlendirmesiyle isteneceğinden anne ve oğul konuyu konuĢur. Dolayısıyla evlenecek kız ve erkek genellikle birbirini beğenen kiĢiler olur. Kız istemeye kadınlar gitmez; amca, dayı ya da dede gider. Evin kadınları görücülere gözükmezler. Ġlk gidiĢten sonra kız tarafı büyüklerine danıĢacağını söyler. Sonra büyüklere ve kıza sorulur. Ġkinci gidiĢte asıl cevap alınır. Cevap olumsuz olsa da küskünlük olmaz. Kız ve erkek karĢı taraftan kaçar. Üçüncü gidiĢte söz kesilir, kıza alınacak hediyeler saptanır. Dördüncü gidiĢte niĢan takılır; düğün tarihi belirlenir. Düğün:. Cumartesi akĢamı kına gecesine erkekler ve kadınlar birlikte katılır. O akĢam, kız evinin kapı komĢusu olsa bile herkes gelin evinde kalır. Erkek tarafından giden insan sayısının iki katı kadar insan hizmet etmek için görevlendirilir. Önemli kiĢiler kız ve erkek etrafında bulunur.Gelin alma sırasında kız evinin kapısı kilitlenir ve tüm konuklar içeride kilitli kalır. Bu, armağan istemek için yapılır. Gelin odasından babası ya da erkek kardeĢi tarafından çıkarılır. Çeyiz sandığına yengelerden biri oturur. Erkek kardeĢ sandığı sahiplenir. Kaynata gelini sandığı üzerine üç kez oturtur ve kaldırır. Konuklara Ģeker ve para serpilir. Para verilerek sandık alınır. Erkek tarafın evden çıkmasından sonra, gelini erkek kardeĢi dıĢarı çıkarır ve ata bindirir. Çeyiz öküzlerin çektiği arabalara yerleĢtirilir. Düğün alayı yola çıkarken müjdeci erkek evine doğru hareket eder. Yol boyunca danslar yapılır (Efteni yöresinde "Gandagan", "Deli Horon", "Cilvelo", "Vahahey", "Varayda" adı verilen danslar yaygındır). Erkek evine yaklaĢırken bir grup ""Hey, hey, hey, vay vahahey" derken bir grup da "Vahahey" diye karĢılık verir.Kız tarafı düğün alayını durdurur ve erkek tarafına yol süpürtülür. Damat evinin önüne kilim serilir, Ģerbet istenir. Gelin içeriye alınırken üzerine bir


örtü örtülür. Kaynana kapı önüne bir tabak koyar, gelin su dolu tası devirir. Gelinin eline yağ verilir. Bu ocağın içine sürmesi içindir. Kapı önüne gelinin koparması için bir ip gerilir. Yatak odasının bir bölümüne çivilerle tutturulan bir perde asılır; gelin buraya getirilir. DıĢarıda kız tarafı yemek yerken her istenenin karĢılanması zorunludur. Yemek sonrasında damat çıkarılır. Damadın çıplak olduğu söylenir ve kız tarafının getirdiği giysiler verilir. Sonra gelinin olduğu odaya sokulur. Perde açılır ve damat gelinin baĢına üç kez elini koyar. Damat ve gelin birer kez birbirinin ayaklarına basarlar. Gelinin duvağı erkek kardeĢi tarafından bıçakla açılır. Düğün gecesinin sabahı gelinin babası ya da erkek kardeĢi, ipek elekten geçirilen undan yapılan bir tür çörek olan "kadar" ile damat evine gelir. Kahvaltı yapılır ve yeni evliler davet edilir. Damat ve arkadaĢları, mızıka eĢliğinde kayınpederin evine gider ve kaynanasını davet eder. Bir hafta sonra kaynana arkadaĢlarıyla yeni evlilerin evine gider. Kurulan yer sofrasını damadın tek elle kaldırması istenir, ardından kaĢıklar bırakılır ve bahĢiĢ verilir. Yeni gelin erkek kardeĢi tarafından baba evine götürülür ve burada birkaç gün kalır. Daha sonra kaynata gelini almaya gider ve bundan sonra gelin-damadın birlikte gelip gidiĢleri baĢlar.Gelin evde kaynana ve kaynatasına hizmet etmek zorundadır. Sofra kurulunca leğen ve ibrikle ellerini yıkatır, havlu verir. Yemek boyunca ayakta bekler. AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günler :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı.


BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olaylar : özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı dövüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği .Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini


giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü .Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.


Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma .Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı .Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle


bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. FOLKLÖR : Düğün eğlencesinde dire Ģeklinde oynanır.Bunlar misafirlerden oluĢur ve oynayarak düğün sahibinden bazı Ģeyler istenir,. Örneğin tavuk gelsin vaha hey,içki gelsin vaha hey,baklava gelsin vaha hey v.b.gibi sözler söyleyerek devam ederler,sonunda bir tepsi gelir,tepsinin üstüne gelen istekler bırakılır en sonunda gelin ve damadı çağrılarak oyun bitirilir,oyun daire içine el çırparak ve çökerek oynanır,Köyün kendine has folklor ekibi yoktur Davul,Zurna,Saz Kemençe karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama sıksara oyunlarıdır Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,oyunları da oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL:Orta asyadan gelmiĢtir.Balasau Türkleri icat etmiĢtir.Çağatay Turan Türkleri Karadeniz‘e getirmiĢlerdir, havaldır ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meĢhurdur. KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe Anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadolu‘da ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede Ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon‘da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. MIZIKA : Armonika, üflemeli bir çalgıdır. Ġngilizce harmonica kelimesinden türemiĢtir, daha çok mızıka olarak bilinir. Nefes ve dil ile çalınan delikli bir çalgıdır. Blues, Country ve Western gibi müzik dallarında oldukça yaygındır. Diatonik Mızıka Diatonik Mızıkalar daha çok Blues ve Rock müzisyenleri tarafından kullanılır. Her farklı ton Ģarkı için farklı Diatonik mızıka kullanmak gerekir. Diatonik mızıkanın tonu ilk deliği üflediğinizde çıkan sestir. Blues mızıkası farklı pozisyonlardan çalınabilir. Birinci pozisyon; birinci delikten üflenerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonu ile aynıdır. Ġkinci pozisyon; ikinci deliği çekerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonunun beĢ yarım ton


pesidir.(crossharp) Üçüncü pozisyon; üçüncü deliği çekerek baĢlayan gamdır ve mızıkanın tonunun iki yarım ton tizidir.Diatonik mızıkada, Ġlk öğrenilmesi gereken teknik, Tek ses çıkarmaktır. Üç çeĢit tek ses tekniği vardır; Dil Kapama, Dil Kıvırma, Dudak Büzme. Ġkinci öğrenilmesi gereken teknik ise Ses Bükmedir. Ses bükme Üfleyerek bükme ve Çekerek bükme olarak ikiye ayrılır. Diatonik mızıkanın ilk 6 deliği çekerek bükülebilir, son üç deliği ise üflenerek bükülebilir. Üfleyerek veya çekerek bükmek o deliğin orijinal sesinin yarım ton ile üç yarım ton arası paslaĢmasını sağlar. Kromatik Mızıka Bir yaylı mekanizma ile delikler kapatılıp açılır. Kromatik gamdaki her ses üfleyerek veya çekilerek çıkartılabilir. Tek mızıka ile her ton Ģarkı çalınabilir. AKERDĠON :Kafkas müziğin vazgeçilmez çalgısıdır,tek tuĢa basarak akort çıkabilecek körüklü ilginç enstümandır,soleli kullanarak çalınıriĢin en zor yanı budur,sol elin altındaki minik tuĢlar,ilk sıra kontrbaslar,2ci sır baslar,3-3-4 sıralar major mınor ve 7 lı akortlardır,bazı akerdiyonlarda 6 sıra olarak eksik 7 ler vardır,sesin çıkması körüğün açılıp kapanması ile oluĢan hava basıncının metal dilciklere çarpması,titremesi sonucunda sağlanankörüklü bir çalgıdırAkordeon'un ilkel Ģeklinin 1822'de Berlin'de Christian Friedrich Ludwig Buschmann tarafından icat edildiğine inanılır. Ama yakın zamanda akordeon oalrak adlandırılabilecek bir enstrümanın 1816'da veya daha önceki bir tarihte Nürnbergli Friedrich Lohner tarafından kullanıldığı saptanmıĢtır.Akordeon ismine ilk patent ise 1829'da, Viyanalı org ve piyano yapımcısı Cyrillus Demian tarafından günümüzdeki akerdeona çok da benzemeyen tek klavyeli küçük bir çalgı alındı. Kısa sürede, birçok firma bu yenin çalgının üretimine giriĢti. "Diyatonik akordiyon" denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880'de,iki klavyeli kromatik akordiyon gerçekleĢtirildi. Diyezli ve bemollü sesleri de verebilen bu yeni akordiyon, kısa sürede çok tutundu. 1940'da daha da geliĢti ve konser akordiyonu adını aldı. George Auric ve Jean Françaix gibi besteciler bu çalgı için birçok parça bestelediler.Ülkemizde Kafkas halklarının veya Romanların çalgısı olarak bilinir. Özellikle Çerkes kültüründe büyük yer tutar: Çerkes düğünlerinin ve toplantılarının en ünlü çalgısıdır.Özellikle Sivas'ın Yavuz Köyünde çokca kullanılır.Türkiye'de virtüöz Ciguli sayesinde kısmen yeniden popülerlik kazanmıĢtır

ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir


YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR:Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler Giyimde en çok kadın kıyafetleri dikkati çeker. Köy dıĢına çıkılmadığı takdirde göze çarpan iki tür kıyafet kullanılır. Bunlardan ilkinde baĢa kudi adı verilen fes üzerine laçaki diye adlandırılan yazma örtülür. Laçaki omuzlara kadar indirilerek saçlar kapatılır. Laçaki üzerine baĢka bir laçaki bağlanır. Alnı tavsak ideli olarak adlandırılan beĢibiryerde kaplar. Boyun kısmında sakisuri -yaka-, boyunda kisersakideli -kolye- göze çarpar. Çeketa'nın -kolsuz yelek- altına perangi -gömlek- giyilir. Perangi sedepe'lerle -düğme- iliklenirken çeketa ip geçmelidir. Süsleme yalnız çeketadadır ve çoğunlukla geometrik motiflere rastlanır. Beldeki tzelsartkeli -kuĢak- uçeteği tuttururken sol kısmında uçları sarkıtılır. Uçeteğin altına Ģalvari Ģalvar- giyilir. Ayakta kalamani -çarık- vardır. Kolda klavsakideli -bilezik-, kulakta kursakideli -küpe- yer alır. Giysilerde kesinlikle cep bulunmaz, bu iĢlevi kuĢakta bulunan kese görür. Renk seçiminde pastel renkler tercih edilir. Pembe, bej ve gri daha yaygın renklerdir. Bir baĢka kıyafet ise, "gömlek" olarak adlandırılan ve bir bütün olarak omuzdan ayaklara kadar uzanan elbisedir. Belden alt kısmı üçetek biçimindedir. Üzerine yelek giyilir. BaĢlık ve ayakkabı yukarıdaki örnekte olduğu gibidir. Kadınlar köyden dıĢarı çıkarken üzerlerine çerçabi alırlar. Erkekler ağı fazla düĢük olmayan Ģalvar giyerler. Bu Ģalvar paçalara doğru daralır ve düğmelidir. BaĢtaki hapaği -kalpak-, kabalaği -kabalakbulunabileceği gibi, fesin üzerinin atkı ile sarılıp bir ucunun sol tarafa salınmasıyla oluĢan mokoçvilihimandila yer alabilir. Gömleğin üzerine çoha -ceket- giyilir. Bele kuĢak sarılır HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ip atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu Hıdırellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır


köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla ile çevrilidir bu mezralarda da evler birbirine uzaktır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Bu,köyde spora ilgi azdır,hiçbir federe,gayri federe spor kulübü yoktur YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbası,fındık çorbasıdır, HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç incir-üzüm,Sütlacı ,laz böreği,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar, lahana yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı cevizli fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. Çadi, kada, hmiyadi, çimura, hinkali, dzmariya-ni, Ģorva, Ģaviphali, zipiya, harĢo, babatzvena,cevizli tavuk,cevizli patlıcan,mahalaor(cevizli fasulye),lobyo çadi(fasulyeli mısır ekmeği,lobyo lahana,koraveli phali(ekĢili lahana),tahnal kavurması(mahrakuli),haçapurı,gürcü sarması,parçi ALTYAPI BĠLGĠLERĠ 2300 M² Kilitli beton parke taĢı döĢenmiĢtir,köy yolu asfalttır,Fiskobirlik üye: 198 dir 2 tavuk kümesi,1 resteurantı,elektriği,sabit telefonu,içme suyu ptt acentesi,1 kereste biçme atölyesi,1 cami vardır .TaĢımalı eğitim sisteminden faydalanıyor,sağlık ocağı ve sağlık evi yok ama mobil sağlık sisteminden faydalanıyor,kanalizasyonu yoktur .1960 yılında ilk ilkokul açıldı göçmen köydür,1935 te 228,1965 te 452 ,1997 de-252,2000 de -302 nüfusu vardır az dağınık köyler statüsündedir 400 dönüm tarla alanı vardır,fındık alanı 2.320,orman alanı 5.280 dönümdür,göçmen gürcü köydür. ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLA Köyden Abaza isyanına , Numan çetesine katılan :Mustafa Muti dır GAZĠLER .: Ġsmail VarıĢ-Osman , H.1317-M.1901 Gazidir ġEHĠTLER : Çerkezoğlu Mehmet ġahinkaya‘dır D.1890-Ö.1915 Çanakkale savaĢı,Zonguldak‘taki birliğinden buraya katılmıĢtır.Muhammed Hırareoğlu( Muti) .D.1893 Yemen harbinde Ģehit düĢmüĢtür,mezarı orda dır 18.19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Yeni kurulan bir köy olduğu için Temettuat defterinde kaydı yoktur KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER VARICIOĞULLARI

( SÜMER)

ACARA

BATUM

MARADĠT


HĠRAREOĞULLARI ( MUTLU,MUTĠ) ACARA BATUM MARADĠT NAZARAOĞULLARI ( TANIġ ) BORÇKA MURATLI ÖMEROĞULLARI ( YAPICI ) ACARA BATUM MARADĠT KADIOĞULLARI (MARADĠT) ACARA BATUM MARADĠT KOTANOĞULLARI (OKUTAN ) BORÇKA MURATLI TOPAL OĞULLARI (TOPAL) RĠZE ÇERKEZOĞULLARI ( ġAHĠNKAYA) BORÇKA MURATLI ZĠVEROĞULLARI (GONCA) BORÇKA MURATLI PARTALOĞULLARI (GÜRSEL ) ACARA BATUM MAKRĠHA KRASFELLIOĞULLARI ( VARIÇLI) BORÇKA MURATLI MELĠKOĞULLARI (YAVUZ ) BORÇKA MURATLI MARADĠTOĞULLARI ( MARADĠT) ACARA BATUM MARADĠT ARSLANOĞULLARI ( ARSLAN) DÜZCE AKÇAKOCA BEYÖREN EMĠNOĞULLARI ( ġENLER ) KĠBAROĞULLARI ( KĠBAR ) BORÇKA MURATLI GÜRCĠSTAN BATUMDA AġAĞI MARADĠT GÜRCĠSTANA,YUKARI MARADĠT ĠSE TÜRKĠYE YE BIRAKILIR VE AġAĞI MARADĠT YENĠ ĠSMĠ MURATLI BU KÖY BORÇKAYA BAĞLANMIġTIR NOT : Katkılarından dolayı değerli ağabeyim Necati ġahinkaya ve köy sakinlerine teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi Bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Tarihi : M.VaniliĢia Tandilova,Macaheli Net,Derl. Ġbrahim Tuzcu Köy ismi : Kenan Okan,Necati ġenkaya,Köykent hb.sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Necati ġahinkaya,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durum : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Derl.Ġbrahim Tuzcu Camii ve Mez : Kenan Okan,Necati ġenkaya,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizmi : Akç.Kaym.Sitesi,Köykent hb net,Kenan Okan,Mustafa Kocadon, Necati ġahinkaya,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,Necati ġenkaya,Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez,Akç.Kaym.Sitesi,Ġlçe Tarım.Md,Köykent hb sitesi,Derl,Ġbrahim Tuzcu Kültür : Kenan Okan,Vedia Emiroğlu,Akç.Kay.Sitesi,Kafkas Gürcü Sitesi, M.VaniliĢia Tandilova,Macaheli net,Görsel yay..S.4,Derl. Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu K.Alt yapısı : Kenan Okan,Necati ġahinkaya,Mustafa Kocadon,Akç.Kay.Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı : ġükrü Dönmez,Geltog net Sülaleler : Hüsamettin Kaya,Necati ġahinkaya,Derl.Ġbrahim Tuzcu

DAVUTAĞA KÖYÜ


COĞRAFĠ BÖLGE : Karadeniz Bölgesi ĠL : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Mehmet Berberoğlu POSTA KODU 81650 TEL 05378687950 EV-03806312262 NÜFUS : 71 Hane, 180 Nüfus vardır ESKĠ MUHTARLAR: 2009-Ġsa AĢıkoğlu , 2004-Ġsa AĢıkoğlu,1999- Emrullah Özbelli,1994- Saim Özalp COĞRAFĠ DURUM : Düzce iline 66km,,Akçakoca ilçesine 27km uzaklıktadır.Rakım 230 dur, 4027 Dönüm,177 Dekar orman alanı vardır.Esmahanım,Küpler,Dilaver komĢularıdır TARĠHĠ 1877 Yılında Osmanlı Rus savaĢında Kafkas‘lardan göçler baĢlar.Güney Kafkasya‘nın ABJWA-AġUBA koluna mensup TAVAT prens sınıfından Esma Hanım diye hatun Güney Kafkasya‘dayken kocasına ben savaĢlardan bıktım buraları terk edecem,batıya gideceğini söyler ama kocası Hamit Ağa karısını dinlemez,Hamit ağa bu ara hastadır ve sonunda Hamit ağa ölür. Kafkasya‘dan Rus zül umundan bıkan Abaza ve Çerkezler Anadoluya göç ederler ,bunlardan Esmahanım,Sait ağa,HurĢit ağa,Ġsmail ağa Sinop Ayancık kazasına gelirler burada 6 ay kadar dururlar Düzce de Abazaların olduğunu öğrenirler Düzce kazası o sıralar Kastamonu‘ya bağlı idi ve buradan yola çıkarak Düzce ye gelirler Ģimdiki Uzun Mustafa‘da 3 yıl kalırlar o sıralar burası bataklık olduğu için burada sivrisinekten barınamazlar hastalık ve ölü verirler devletten yardım isterler devlet bunları Çilimli kazasına gönderir burada avlanırken Akçakoca Kaplan dede dağlarını aĢarlar ve Kurukavak köyüne gelirler orda yerleĢenlerin olduğunu görürler aĢağıya doğru inerler dere boyunu takıp ederler.Ġskan idaresine yerleĢmek için müracaat eder,Abazalar yerleĢmek için vadileri tercih ederler. .Ġskan idaresine yerleĢmek için müracaat eder,Abazalar yerleĢmek için vadileri tercih ederler.Abazacada PST olan hayat yeri taĢıyan yer demektir.Memleketlerinde buna uygun olan Kıran Köyü güneyine vadiye,dere kenarına yerleĢirler.Buralar devlet orman arazisidir., Kıran ( Ģuan munkariz olmuĢtur Uğurlu ve Ģimdiki Esmahanım arası) bölgesini seçerler


buraya yerleĢmeye karar verirler buradan geri dönerek Çilimli‘ye döner çoluk çocuklarını ve akrabalarını alarak tekrar Akçakoca Kıran mevkiine gelirler ve yerleĢirler fakat bura dada eski Rum,Gürcü,Laz lar vardır bunlarla geçinemezler Esmahanım çocuklarını alır Ģimdiki yer olan Esmahanım mevkisine gelir buraya yerleĢir ve köyü kurar köyün kurulmasında çok emeği vardır.Bundan dolaylıda bayan olduğu için arkadaĢları tarafından da ödüllendirilerek köyün ismini Esmahanım köyü olarak Akçakoca‘ya bildirirler bu köy sonsuza dek devamlı yaĢatılacaktır.Daha sonra muhtarlık sürtüĢmesi yüzünden 1932 yılında Dilaver bey kendi muhtar seçilince köye de kendi ismini verir böylece Esmahanımdan ayrılarak ayrı bir muhtarlık olur,yine daha sonra burada yine muhtarlık sürtüĢmesi yaĢanır 1960 yılında Davut ağa muhtar seçilince köye de kendi ismini verir. Dilaverden ayrılarak ayrı bir muhtarlık olur ve köy Davutağa diye Akçakoca kayıtlarına girer .Esmahanım,Dilaver,Davutağa aynı zamanda kurulur fakat Dilaver Esmahanımdan,Davutağa da Dilaverden ayrılır,Esmahanımın kocası kafkasyada Abhazya da 10 yıl kalır burada Abazacayı öğrenir tekrar Kafkasya‘ya geri döner ve burada hastalanarak ölür Esmahanım savaĢ zulmünden çocuklarını korumak için Anadoluya göç eder,yol arkadaĢları da,Ġsmailağa,HurĢit ağa,Sait ağadır bunlar Esmahanımı bırakmamıĢlardır,Esmahanımın kocası Hamit ağadır.Köyün diğer adı da Acıelmadır Köye 1916 yılında 2 ci göçte Rize Pazar dan ve Giresun‘dan göç gelmiĢtir.Bu köyde yalnız Abazalar vardır karıĢık köy değildir TARĠHĠ YERLER Kıran mevkii‘ne yerleĢen Esma Hanım daha sonra kendi adına güneye giderek Esmahanım köyünü kurar daha sonra bu köyden ayrılmalar olur Dilaver ve Davutağa köyünü kurarlar ama Kıran Mevkii‘nde eskiden Ceneviz ve Bizanslardan kalma kilise ve mezar kalıntıları vardı ama bunlar münkariz oldu.Bu köyün tarihi yerleri pek bulunmamaktadır. AKARSU VE DERELERĠ Ordulu dağlarından çıkan akarsu Küpler Deresi ile birleĢerek Gubi deresi ile birlikte köyün içinden geçerek Uğurlu‘dan Melenağzı‘nda denize dökülür.Dilaver deresi diye anılır. su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ: Ordulu Dağı 960 m ve Yörük Tepesi eteklerine kurulmuĢtur. ĠKLĠMĠ: En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU: Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi


fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZĠM

Köyde Akçakoca festivaline katkı amacıyla bazı gösteriler,yemekler,kıyafetler,defileler yapılır.Köyde turizm ancak doğa yürüyüĢü,canlı alabalık avcılığı yapmak için Ģirin mükemmel bir köydür.Orman içinde mükemmel doğasıyla da meĢhurdur,av turizminin burada mükemmel olacağını düĢünüyorum.Ayrıca 2 kız kardeĢ kendi evlerinde gelinlik dikerler bunların ünü Ġstanbul‘a kadar varmıĢtır CAMĠLERĠ Kıran Camisi‘ni kullanırlardı,bu üç köy maalesef munkariz olunca köye kendileri iki cami yaptırırlar.1970 yılında tuğla yapılı 250 cemaatli,tek ġerifelidir.Bu cami yıkılmıĢ,yerine büyük kubbeli bir cami yapılmıĢtır.Ġlk cami 1952 yılında yapıldı,ilk cami imamı ġerif Efendidir. MEZARLIKLARI Köyde bir adet mezarlık vardır,köyün giriĢinde dır. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir Yine Kıran kabristanlığını kullanmıĢlardır.Burası Ģuan münkariz olmuĢtur.Köyün içinde aile mezarlıkları vardır. EKONOMĠ: HUBUBAT:Buğday,Mısır,, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Kara lahana,Biber,Patlıcan,Kabak MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Hayvancılık ve tarıma dayalıdır.Köyde fındıkçılık revaçtadır.Fazla miktarda ormancılık yapılmamaktadır.Meyve sebze kendilerine yetecek kadar yapılmaktadır.Hayvan süt ürünlerini


yapıp kendileri bunları Adapazarı,Düzce,Akçakoca pazarlarına götürüp satmaktadırlar.Arıcılık yapanlarda vardır.Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi,, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakoca1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardı Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan


yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILIK Hayvancılık revaçtadır.Süt ürünlerinden elde ettikleri mamulleri Adapazarı,Düzce,Akçakoca pazarlarında götürüp satarlar.Sağman inek hemen hemen her evde vardır.Öküz pek kalmamıĢtır Sağman inek,.Tavuk,ördek her evde vardır.Tavuk besiciliği bu köyde yoktur. ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var.Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır.Köyde ormanlık alan seviyesi düĢüktür %8 gibi AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı Kurt,Tilki,Çakal dır.Avcılık turizimi yapılabilinecek köydür. KÜLTÜR Ġsa‘dan önce 331 tarihinden itibaren Abhazalar Kafkasya‘daki yurtlarında 1864 yılına kadar genellikle bağımsız olarak yaĢamıĢlardır. Abhazya geçmiĢ yüz yıllarda sıra ile Türklerin ve Gürcülerin iĢgali altında kalmıĢtır. Nüfusunun büyük bir çoğunluğu Türk hakimiyeti esnasında islamiyeti kabul etmiĢtir. Müslüman olmuĢ büyük bir nüfuz Abhazya da oluĢmuĢtur.1864 yılında Rusların hakimiyetine giren Abhazya‘da, 1866 yılında baĢlattıkları bir ayaklanma baĢarısız kalmıĢtır. Bu dönemde birçok Abaza Türkiye‘ye göç etti.1.yy.dan itibaren Abhazya ve Gürcistan‘ın ayrı bölümleri yavaĢ birleĢmeye baĢladı.Ġlk Abhaz kıralı Lav‘ın tarafından birleĢtirilen Abhaz grupları; Abhazgia, Apsilla ve Misimya, Lazikikayı ve Batı Gürcistan‘ı da katarak kendini yörenin tek hakimi ilan etmiĢti. Abhazya 3 ve 4. yüzyıllarda Hıristiyan oldu. Pitsunda Ģehri bu dinin merkezi oldu. 5. ve 6. yüzyıllarda bu din Abhazya‘nın resmi dini olmuĢtur. Abhazya 6. yüzyılda en parlak dönemini yaĢadı. Abhazya 8. yüzyılda Arapların iĢgaline uğradı. 16. yüzyıldan itibaren Abhazya Osmanlı hakimiyetine girdi. Ġslam kültürünün etkisi altında kaldı. 1810 yılında Abhazya Rus hakimiyetine girdi. Ab hazlar, 1821, 1894, 1830 ve 1840 ve daha sonraki yıllarda Ruslara karĢı çetin mücadeleler vermeye baĢladı.ġeyh ġamil, Muhammet Emin ve Maenkats liderliğinde diğer Kafkas Boylarıyla birlikte uzun yıllar Ruslara karĢı savaĢtılar.11-22 Mayıs 1864 te Abhazalar Ruslarla intihar savaĢı yapmaya baĢladılar. 1864 te ilk göçler baĢladı. 18771878 Osmanlı- Rus SavaĢı, bölgede büyük bir nüfus kaybına neden oldu.Köyün genel nüfusu bir kuzey Kafkas topluluğu olan Abhazlar'dan oluĢmaktadır. kısmen HemĢinli


bulunmaktadır. Yöresel yemekleri, Abhaz ve HemĢin yemekleridir. Bunlar içinde Abusta (Abhazlar özgü bir ekmek türü), haluj (abhaz mantısı), sızbal (genellikle erikten yapılan bir tür meze) gibi çeĢitler mevcuttur. Gelenek bakımından abhaz geleneklerine bağlı kalınmıĢtır. Yöresel oyunları; Abhazlar için Apsuva koĢara ve Rinnadır. Abhazların neredeyse tüm oyunları kızlı-erkekli eĢler Ģeklinde oynanır. HemĢinlilere özgü oyunlar ise horondur ve tulum ile onlara da kızlı erkekli oynarlar Abhazların geleneksel çalgıları akordion ve mızıka,tahta,sopa dır. Aynı zamanda da düğünler de tahtalara vurularak da ritim tutulur. Abhazların sadece kendilerinde özgü bir gelenekleri vardır. Abhazlar kendi aralarında soylara (sülalelere) ayrılır. Esmahanım daki Abhazlar, Kabba,Suktar(Kutarba), Koadzba, AĢuba, Argun, K'eçba, Kurua, Kurkunaa, Akhba, ÇiüĢba, Khikuba vb. sülalelerden oluĢur. çoğunlukla Kabba ve "Koadzba" soyundandır. BaĢka soylardan da aileler de bulunmaktadır. Köydeki konuĢma dilleri Abhazca ve Hemşin dilleridir. Çerkez nakıĢları,kamçının örülmesi,feden Çerkez hasırları el sanatlarıdır Anadolu’ya Ġlk Göç:Abazalar Kafkasya‘dan Anadolu‘ya göç ettiklerinde genelde ovalardan ziyade yamaçlara yani dağ eteklerine yerleĢmiĢlerdir. Bu tutumun baĢlıca nedeni kuraklık, bataklık ve sivrisineklerin yaymıĢ olduğu hastalıklardır.Akçakoca‘da Abazalar genelde Davut ağa, Esma hanım ve Dilaver Köylerine 1877 göçleriyle birlikte gelip yerleĢmiĢlerdir. Bu üç köyün özellikleri yukarıda verilen açıklamalara uygundur. 1916 tarihli Bolu Salnamesinde (s.366) Akçakoca‘da 600 Abaza (%5,6) bulunuyordu. 1877 göçünde Abjwa- AĢuba koluna mensup bir grup Tavad- Prens soyundandır.Ġskan Dairesinden izin alıp uygun bir yerleĢim alanı ararlar. Abazalar yerleĢmek için vadileri tercih ederler. Kıran Köyünün güneyindeki vadi içini tercih ederler ve Esma hanım Köyünü kurarlar,daha sonra Dilaver ve Davutağa köyünü kurarlar DÜĞÜN GELENEKLERĠ Abaza düğünlerinde çalgı olarak mızıka, akordeon ve tahta ve sopalarla tahtaya vurularak ritim tutulur ve çalınır. Tahtaya 10-15 delikanlı dizilir. Tempo tutarak vurulur. Akordeon eĢliğinde ellerle tempo tutulur. Ortada bir kız ve bir oğlan oynar. Oyun bitimine doğru ortadaki kız ile oğlan kendini yerlerine oynayacak olanları, kendileri ortada iken seçerler. Onlar kalkar, ortadakiler oturur.Bir ağaca yumurta asılır, onu silahı ile kim kırarsa Tasayüzeden çorap hediye alır.Ayrıca ortaya bir masa konur bu masada bir kiĢi düğün evine hediye getirenleri deftere yazar sonunda düğün sahibine verir düğün sahibi bu defteri saklar ona hediye getirenleri deftere bakar ona göre hareket eder DĠĞER GELENEKLER Abazalarda eğlenmek için, muhabbet yapmak için düğün dernek olması Ģart değildir. Örneğin herhangi bir Abaza köyünde bir iki kız veya erkek köye akrabasına ziyarete gelse, o köyün gençleri o eve toplanır. Misafirin onuruna muhabbet, eğlence düzenlenir.Abazalarda, bir kiĢi bir kahveye, bir cemiyete girdiğinde herkes ayağa kalkar ve ona saygı gösterirler. Gelen kiĢi eğer, cemiyettekilerin yaĢça büyüğü ise onu oturanların en baĢına oturturlar O, müsaade eder, her kes oturur. Eğlence nerde kaldı ise oradan devam eder.Abaza köylerinde kahvehanelerde ortaya perde gerilir. Gençlerin yeri ayrıdır. Ortadaki perde, saygıda kusur olursa, büyüklere karĢı kusuru örter.


ĠMECE Ekin ekmek ve biçmede herkes birbirine yardım eder. Ġmece usulü vardır. DĠNĠ Abazalar müslümandırlar. Hacca giderler. Müslümanlığı tam anlamıyla uygularlar CENAZE ADETLERĠ Ölüm olayında cenazeye tüm Abazalar gelirler. Eskiden araba olmadığından atla gelirlerdi.Atın bakımı, yem, köylüler tarafından karĢılanırdı. Ġlk günü ev halkı yemek yapmaz, cenaze evine köylüler yemek getirirler. Ölümüm 40 ve 52.c. günü mevlit okunur. Bir hafta cenaze evinde kuran okunur. Her gece lokma yapılır. Kurandan sonra helva ve gülsuyu dağıtılır. AT ÇALMA ADETĠ Abazalarda at çalmak bir Ģereftir. Özellikle asil ailelerden at çalan kahraman olur ve asil bir aileden kız bile isteyebilir. SÜLALE Abazalar ad ve soyadı hariç birde sülale adı kullanır. Geçerli olan sülale adıdır. Örneğin: Ġfrar Demir (Ceniya) gibi.

Kız ve Doğum Olayı:Abazalarda çocuk dünyaya geldiği zaman doğum olayını köy halkına duyurmak için silah atılırmıĢ. Bu durumda çocuğun kız veya erkek olması önemli değildir. Yeni doğan çocuğun adını dede koyar. Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul


edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme .Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı dövüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme:Abazalarda evlilik genellikle kız kaçırma ile olur. Kız kaçırılırken kızın yanında kız tarafının tanıdığı, köyden biri bulunur. Kız köyden uzakta, baĢka bir köyde misafir edilir, kızın ailesi ile görüĢülür. Mutabakata varılır ve düğün yapılır. Kız kaçırma olayı ile, normal yolla kız istemede verilen süre ortadan kalkmıĢ olur. Abazalarda kız istemeye baba gitmez. Yakın akrabalar, örneğin dayı, yenge, hala gibi büyükler gider,Baba, amca, dede gibileri gidemez.Abazalarda kız eğer verilirse, süre belirlenir.Üç ay gibi. Bu süre içinde örneğin üç ay içinde oğlan evinde her gece muhabbet yapılır.Üç ay içinde Abaza Köyünün bütün geçleri, oğlan evinin bulunduğu köye muhabbete gelirler.Abaza, Abaza ile evlenirken oğlan araĢtırılır. Bunların hepsinden önce, kıza yani gelin olacak kiĢiye herhangi bir Abaza Köyünden bir kız arkadaĢ seçilir. Bu kız arkadaĢ üç ay boyunca ve düğün bitinceye kadar geline refakat eder. Buna Tasavize denir. Üç ay boyunca diğer köylerden gelen misafirlere hizmet etmek, misafirleri eğlendirmek, damat köyünün gençlerine düĢer. Üç ay boyunca yapılan eğlencelere Tasam hara denir.Düğün zamanı gelince akrabası veya köylüsü olan bir delikanlıyı da geline katarlar. Gerdeğe girinceye kadar gelinden o sorumlu olur. Düğünler Cumartesi günü baĢlar ve Pazar akĢamına kadar sürer. Düğünde inek kurban kesilir. Kurbana Asta denir. Öğlene kadar yemek yapılır. Genellikle etli yemek, pilav, salata, helva ya da tatlı yapılır.Düğüne her yerden misafir gelir. Diğer Abaza köylerin muhtarlarına haber ulaĢtırılır. Muhtar haberi bütün köye yayar.Köyde davulcu baĢı, teĢrifatçı olarak erkekler seçilir. Zurnacı ve köçek (kadın kılığın girmiĢ erkek oyuncu) ile birlikte misafir karĢılanır. Diğer davulcu erkek evindedir.Gelen misafirler eve 100150 metre mesafeye gelince silah atar ve köçeğe para yapıĢtırır. Gelen misafirler hediye olarak zarf içinde para ya da hediye koyar. Zarfın üstüne ismini ve mutluluk dileklerini yazar. Düğüne her gelen bir zarf getirir. Bir ihtiyar heyeti kurulur. Düğün boyunca gelen zarflar onların oturduğu masaya gönderilir. Zarflar orda birikir. Zarflarda para vardır.


Zarfı kim getirdiyse sülale adını ve kendi adını yazar. Zarf sahibi bellidir. Ġhtiyar Heyeti zarfları açar, kimin ne getirdiğini deftere yazar ve sonunda damada verilir.Düğün süresince gelen misafirler gece yatmak için bütün komĢulara dağıtılır. Hangi misafir hangi haneye gidecekse hane sahibi onları bekler ve ne zaman canları isterse hane sahibine haber verir. O da misafirleri alır gider. O geceki yemeleri, içmeleri,temizlikleri o haneden sorulur. Düğünde kızlar, erkekler, gençler görevlidir Bunlar teĢrifatçı, peĢkirci, tepsici gibi isimler alırlar.Çok saygıdeğer misafire kuzu veya tavuk kesilir. ÇeĢitli ev yemekleri yapılır. Misafir yemeğe hemen baĢlamaz. Evin büyüğü kesilen hayvanın kellesi ile gelir. Misafir onun kulağını keser ve evin büyüğüne verir. Büyükte kulağı evin küçüğüne verir. O kelle yenmez. Bu misafire hizmet gösteriĢidir.Düğün Pazar gününe kadar devam eder.Misafirler bu gece geri dönerler.Kız eve getirilirken de çeĢitli adetler vardır. Köyün ileri gelenleri ve gelin Galaba söyleyerek erkek evine getirilir. Kapıda bir bıçak ve silah çapraz olarak durmaktadır. Bunun anlamı, erkeğin, onun namusunu ve baĢına gelecek tehlikelerden koruyacağı anlamınadır.Düğün evinde, odanın bir köĢesine beyaz çarĢaf asılır. Düğün boyunca gelin bu çarĢafın arkasına gizlenir.Geline bir arkadaĢ seçilir. Bu kız tarafından seçilmiĢ bir erkektir. Görevi gelin kız çıkmazsa onu alıp götürmektir.Düğünden 15-20 gün sonra kız evine gidilir. Buna Damat Görmesi denir. Gelin kız arkadaĢlarına ve akrabalarına para dıĢında her türlü hediye götürebilir.Abaza köylerinde erkek olmak Ģartıyla gelin damatla birlikte yanlarına çıkamaz, birlikte yemek yiyemez, çocuk sevemez. Sadece hizmet eder. Kayın pederinin yanında konuĢamaz. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır


Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker,sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler.


Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı?


Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. Abhaz yalarda kahve veya eve bir kiĢi gelirse herkes ayağa kalkar ona saygı gösterir,kahvelerde gençler ve yaĢlı ayırımı vardır,orta yere perde çekilir Abhazalar müslümandırlar hacca giderler Müslümanlığı tam yaparlar FOLKLÖR : Yöresel oyunları Abaza‘lar için Apsuva,koĢara ve rinadır.Abaza‘ların neredeyse tüm oyunları kızlı erkekli eĢli olarak oynanır.Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil,kemençe,mızıka ve akordeon ile çalınan ve oynanan oyunlar vardır.Köyde kendilerine göre iki kiĢiyle oynanan Abaza oyunları vardır.Bir bay bir bayan ortaya çıkar mızıka çalınır ve bazı kiĢiler ellerini vurur ya da tahtalara vurarak,oyuncuların ayak figürlerine uydurarak oyunlara eĢlik ederler., oyunda oyuncu baĢı vardır herkese iyi oyun seyrettirmek için iyi oynayanları oyuna davet eder tek tek ve oyunda yaĢlı erkeklere genç kızlar eĢlik eder genç kızlar sıraya dizilir sırası gelen yaĢlı erkek oyuncuya eĢlik eder bu Ģekilde oyunlar devam eder ,. El çırpma(çepikli) oyunları meĢhurdur Bir ağaca yumurta asılır, onu silhı ile kim kırarsa Tesayüzden çorap hediye edilir DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır MIZIKA : Armonika, üflemeli bir çalgıdır. Ġngilizce harmonica kelimesinden türemiĢtir, daha çok mızıka olarak bilinir. Nefes ve dil ile çalınan delikli bir çalgıdır. Blues, Country ve Western gibi müzik dallarında oldukça yaygındır.Diatonik Mızıka Diatonik Mızıkalar daha çok Blues ve Rock müzisyenleri tarafından kullanılır. Her farklı ton Ģarkı için farklı Diatonik mızıka kullanmak gerekir. Diatonik mızıkanın tonu ilk deliği üflediğinizde çıkan sesdir. Blues mızıkası farklı pozisyonlardan çalınabilir. Birinci pozisyon; birinci delikten üflenerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonu ile aynıdır. Ġkinci pozisyon; ikinci deliği çekerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonunun beĢ yarım ton pesidir.(crossharp) Üçüncü pozisyon; üçüncü deliği çekerek baĢlayan gamdır ve mızıkanın tonunun iki yarım ton tizidir.Diatonik mızıkada, Ġlk öğrenilmesi gereken teknik, Tek ses çıkarmaktır. Üç çeĢit tek ses tekniği vardır; Dil Kapama, Dil Kıvırma, Dudak Büzme. Ġkinci öğrenilmesi gereken teknik ise Ses Bükmedir. Ses bükme Üfleyerek bükme ve Çekerek bükme olarak ikiye ayrılır. Diatonik mızıkanın ilk 6 deliği çekerek bükülebilir, son üç deliği ise üflenerek bükülebilir. Üfleyerek veya çekerek bükmek o deliğin orjinal sesinin yarım ton ile üç yarım ton arası pesleĢmesini sağlar. Kromatik Mızıka :Bir yaylı mekanizma ile delikler kapatılıp açılır. Kromatik gamdaki her ses üfleyerek veya çekilerek çıkartılabilir. Tek mızıka ile her ton Ģarkı çalınabilir.AKERDĠON :Kafkas müziğin vazgeçilmez çalgısıdır,tek tuĢa basarak akort çıkabilecek körüklü ilginç


enstümandır,soleli kullanarak çalınıriĢin en zor yanı budur,sol elin altındaki minik tuĢlar,ilk sıra kontrbaslar,2ci sır baslar,3-3-4 sıralar major mınor ve 7 lı akortlardır,bazı akerdiyonlarda 6 sıra olarak eksik 7 ler vardır,sesin çıkması körüğün açılıp kapanması ile oluĢan hava basıncının metal dilciklere çarpması,titremesi sonucunda sağlanankörüklü bir çalgıdırAkordeon'un ilkel Ģeklinin 1822'de Berlin'de Christian Friedrich Ludwig Buschmann tarafından icat edildiğine inanılır. Ama yakın zamanda akordeon oalrak adlandırılabilecek bir enstrümanın 1816'da veya daha önceki bir tarihte Nürnbergli Friedrich Lohner tarafından kullanıldığı saptanmıĢtır.Akordeon ismine ilk patent ise 1829'da, Viyanalı org ve piyano yapımcısı Cyrillus Demian tarafından günümüzdeki akerdeona çok da benzemeyen tek klavyeli küçük bir çalgı alındı. Kısa sürede, birçok firma bu yenin çalgının üretimine giriĢti. "Diyatonik akordiyon" denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880'de,iki klavyeli kromatik akordiyon gerçekleĢtirildi. Diyezli ve bemollü sesleri de verebilen bu yeni akordiyon, kısa sürede çok tutundu. 1940'da daha da geliĢti ve konser akordiyonu adını aldı. George Auric ve Jean Françaix gibi besteciler bu çalgı için birçok parça bestelediler.Ülkemizde Kafkas halklarının veya Romanların çalgısı olarak bilinir. Özellikle Çerkes kültüründe büyük yer tutar: Çerkes düğünlerinin ve toplantılarının en ünlü çalgısıdır.Özellikle Sivas'ın Yavuz Köyünde çokca kullanılır.Türkiye'de virtüöz Ciguli sayesinde kısmen yeniden popülerlik kazanmıĢtır. TAHTA VE SOPA Bir adet kalas, 2 adet iskele üzerine konur ve insanlar 2 adet ufak sopaları bu kalas tahtaya vurmak suretiyle muziğe ritm edip eĢlik ederler 3 TELLĠ ABHAZ KEMENÇESĠ ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır.


ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ip atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu Hıdırellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR


Gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı ,sporu sevmemesi dikkat çekicidir.Bu üç köyde hiçbir spor branĢı yapılmamıĢtır.Köyde ilgilenen kimse yoktur. YEMEKLER EKMEKLER : Cokatabe,Çümen,Haluğ,Mayasız ekmek,GalnıĢ,Haluvçih,Hingel Mecage,Mejağ Mısır,Mayalı saç,Siskil,Sütlü Tandır ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık,Yoğurt,Yarma,Veynih,Sütlü pirinç,Sütlü mısır,Sütlü darı,Hıngıl,Hantagups,Hacığaps,GarzınıĢ,Çerkez ayran çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ :Bağırsak dolma,Böbrek ezmesi,Pirzola,Kuzu Kızartma,ÇiĢse,HaĢlama et,Kavurma et,Kuru et,Lersi,Nekulh Tandır Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Abaza tatlısı,Balkabağı,Peçelibedijin,Fetguçin Fırında bal kabağı,Halıbj Ġran helva KabaĢ,AĢure,Natuh,ġake helva,Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç Baklava ĠÇECEKLER : : Boza,Üzüm Ģarabı,Sütlü çay,ġıra PASTALAR : ġir peynirli mısır,Malay,Kosi,Jert,Hudur darı TAVUK YEMEKLERĠ : Çerkez tavuk,Abaza tavuk,AhırdıgıĢ,Ciğerli çerkezHaggısri,VokumuĢ iran fıh,Patatesli Ģipsi,ġipsi baste tulen Yumurtalı Ģipsi SÜTLÜ YĠYECEKLER : Asıc çemuka,Çerkez peyniri,Çiğsütten tereyağ,Galdet hayage,ihĢırı simge,Jemikoc,EkĢimek kudusu,Koyun yoğurdu,Japkha kundusu,Küp peynir,Meteköy peynir yemeği,Yağsız ekĢimek SALATALAR : Asapa salata,Lezgi,Erik ezmesi,Ahulçapa,gaĢeğin,Kartafizikga,Lahana salata,Patlıcan Sarmusak Domates salata TURġULAR : Çerkez ve Abaza erik ezmesi,Kararlahana,sızbalı,Turp sızbalı,Yer elması sızbalı ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide, abusta(Abazalara özgü ekmek)haluj(abhaz mantısı)sızbal(genellikle erikten yapılan bir tür meze) Aktısızba( Çerkez tavuğu)Acıka( Fasülye ezmesi)Atukril,hampal,açaç,halij abhazya üsülü balık,eniĢte çöreği,abhazya pastası,abhazya peyniri,çöğür gibi çeĢitleri mevcuttur ALTYAPI BĠLGĠLERĠ 4750M kilitli parke taĢı döĢenmiĢtir,çocuk parkı yapılmıĢtır,3km yol asfaltlanmıĢtır.Köy içinde akan dere üzerinde 40m‘lik menfez köprü yapılmıĢtır.Köy içi tarla yolları stabilize yapılmıĢtır.36 m karige boru döĢenmiĢtir,180m su borusu döĢenmiĢtir,içme suyu Ģebekesi yapılmıĢtır.Göçmen bir köydür 1965 yılında ilkokul açılmıĢtır. 1877 de nüfus 347, 1935 de156 .,1965 de-347, 1997 de-254,2000 de -195 idi. 1965 yılında köy halkı alıĢveriĢ Ġçin,Düzce ye giderlerdi Akçakoca yolu iyi değildi. 1965 yılında nüfusu 300 idi.Tarla alanı 2.120,fındıklık 8.480,ormanlık alanı yoktur,dağınık köy statüsündedir,1871 birinci yoklama defteri 1922 Bolu sallamasında kaydı vardır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR: GAZĠLER: Ġsa Özbelli-Mehmet D.1897,Mahmut Dural- Kadir D.1897 ESMA HANIM-DAVUTAĞA-DĠLAVER KÖYLERĠ’NDEN ABHAZA ĠSYANINA KATILANLAR: Numan Çetesi: Ali Cevahir,Mehmet Ali Eren,Ġslam Cevahir,Ali Akar


18-19.YY’DA TEMETTUAT DEFTERĠNDE KĠ DURUMU Temettuat defterinde ismi geçmiyor. KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER AÜZBE ÖZBELLĠ KAFKASYA ABHAZYA ANDRIBAL KORKMAZ KAFKASYA ABHAZYA ATANBA ATAN KAFKASYA ABHAZYA ALAGÖZ AġIKOĞLU RĠZE ARDEġEN SALENKÖY BERBEROĞLU RĠZE ARDEġEN KURUPĠT DERVĠġOĞLU RĠZE ARDEġEN SALENKÖY OKTAY ÖZALP AġIKOĞLU VE DERVĠġOĞLU AYNI SÜLALEDĠR NOT: Katkılarından dolayı değerli muhtarım Mehmet Berberoğlu ve köy sakinlerine ,Sadık DerviĢoğlu,Hasan Özbelli arkadaĢlarıma da çok teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölesi : Ġbrahim Tuzcu Tarihi : Düzce Kafkasya Abhazya kültür,eğitim derneği,Köy sakinleri,Mehmet Berberoğlu,Hasan AĢık,Sadık DerviĢoğlu,Hasan Özbelli,B.Habiçoğlu Kafkasya göçü,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Köy sakinleri,Mehmet Berberoğlu,Hasan AĢık,Hasan Özbelli,Sadık DerviĢoğlu,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durum : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Akç.Kay.Sitesi,,Derl.Ġbrahim Tuzcu Camii ve Mez. : Kenan Okan,Mehmet Berberoğlu, Hasan AĢık,Hasan Özbelli,Sadık DerviĢoğlu,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizmi : Akç.Kaym.Sitesi,Köykent hb net,Mehmet Berberoğlu,Hasan Özbelli,Sadık DerviĢoğlu,Hasan AĢık,Kenan Okan,Mustafa Kocadon,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi ; Mustafa Kocadon,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Ġlçe Tarım Md,Akç.Kay.Sitesi,Köy sakinleri,Hasan Özbelli,Sadık DerviĢoğlu,Hasan AĢık,Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Kenan Okan,Vedia Emiroğlu,Görsel yayınları 3,Mehmet Berberoğlu,Hasan Özbelli,Sadık DerviĢoğlu,Hasan AĢık,Hayri Ersoy Kafkasya gerçeği,1992,S.Berzeg ist 1990,Kafkasya federasyonları Derneği,Düzce Kafkasya eğitım ,kültür deneği,B.Habiçoğlu Kafkasya göçleri,Derl. Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu K.Alt yapısı : Akç.Kaym.Sitesi,Mustafa Kocadon,Mehmet Berberoğlu,Hasan Özbelli,Sadık DerviĢoğlu, Hasan AĢık,Derl.ĠbrahimTuzcu Ġstiklal savaĢı : Kenan Okan Sülaleler : Hüsamettin Kaya,Mehmet Berberoğlu,Hasan Özbelli,Sadık DerviĢoğlu,Hasan AĢık,Derl.Ġbrahim Tuzcu

DĠLAVER KÖYÜ


COĞRAFĠ BÖLGE : Karadeniz Bölgesi ĠL : Düzce ĠLÇE : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Ġsa Ersoy TEL : 05443804488 NÜFUS : 76 Hane183 Nüfusu vardır POSTA KODU : 81650 ESKĠ MUHTARLAR: 2009-Ġsa Ersoy,2004-Turgut Ünal,1999-Ġsa Ersoy,1994-Tuncay ÖztaĢ,1889-Cihan Yurdakul COĞRAFĠ DURUM: Düzce ye 66 km,Akçakoca‘ya 27 Km uzaklıktadır,.denizden170-235 mt yüksektir.en yüksek yeri 400mt dir. Rakımı 175 dır, 307 ormanlık,5781 fındıklık dönüm alanı vardır.Esmahanım,Davutağa,Küpler komĢularıdır, TARĠHĠ 1877 Yılında Osmanlı Rus savaĢında Kafkas‘lardan göçler baĢlar.Güney Kafkasya‘nın ABJWA-AġUBA koluna mensup TAVAT prens sınıfından Esma Hanım diye hatun Güney Kafkasya‘dayken kocasına ben savaĢlardan bıktım buraları terk edecem,batıya gideceğini söyler ama kocası Hamit Ağa karısını dinlemez,Hamit ağa bu ara hastadır ve sonunda Hamit ağa ölür. Kafkasya‘dan Rus zül umundan bıkan Abaza ve Çerkezler Anadoluya göç ederler ,bunlardan Esmahanım,Sait ağa,HurĢit ağa,Ġsmail ağa Sinop Ayancık kazasına gelirler burada 6 ay kadar dururlar Düzce de Abazaların olduğunu öğrenirler Düzce kazası o sıralar Kastamonu‘ya bağlı idi ve buradan yola çıkarak Düzce ye gelirler Ģimdiki Uzun Mustafa‘da 3 yıl kalırlar o sıralar burası bataklık olduğu için burada sivrisinekten barınamazlar hastalık ve ölü verirler devletten yardım isterler devlet bunları Çilimli kazasına gönderir burada avlanırken Akçakoca Kaplan dede dağlarını aĢarlar ve Kurukavak köyüne gelirler orda yerleĢenlerin olduğunu görürler aĢağıya doğru inerler dere boyunu takıp ederler.Ġskan idaresine yerleĢmek için müracaat eder,Abazalar yerleĢmek için vadileri tercih ederler. .Ġskan idaresine yerleĢmek için müracaat eder,Abazalar yerleĢmek için vadileri tercih ederler.Abazacada PST olan hayat yeri taĢıyan yer demektir.Memleketlerinde buna uygun olan Kıran Köyü güneyine vadiye,dere kenarına yerleĢirler.Buralar devlet orman arazisidir.,


Kıran ( Ģuan munkariz olmuĢtur Uğurlu ve Ģimdiki Esmahanım arası) bölgesini seçerler buraya yerleĢmeye karar verirler buradan geri dönerek Çilimli‘ye döner çoluk çocuklarını ve akrabalarını alarak tekrar Akçakoca Kıran mevkiine gelirler ve yerleĢirler fakat burada da eski Rum,Gürcü,Laz lar vardır bunlarla geçinemezler Esmahanım çocuklarını alır Ģimdiki yer olan Esmahanım mevkisine gelir buraya yerleĢir ve köyü kurar köyün kurulmasında çok emeği vardır.Bundan dolaylıda bayan olduğu için arkadaĢları tarafından da ödüllendirilerek köyün ismini Esmahanım köyü olarak Akçakoca‘ya bildirirler bu köy sonsuza dek devamlı yaĢatılacaktır.Daha sonra muhtarlık sürtüĢmesi yüzünden 1932 yılında Dilaver bey kendi muhtar seçilince köye de kendi ismini verir böylece Esmahanımdan ayrılarak ayrı bir muhtarlık olur,yine daha sonra burada yine muhtarlık sürtüĢmesi yaĢanır 1960 yılında Davut ağa muhtar seçilince köye de kendi ismini verir. Dilaverden ayrılarak ayrı bir muhtarlık olur ve köy Davutağa diye Akçakoca kayıtlarına girer .Esmahanım,Dilaver,Davutağa aynı zamanda kurulur fakat Dilaver Esmahanımdan,Davutağa da Dilaverden ayrılır,Esmahanımın kocası kafkasyada Abhazya da 10 yıl kalır burada Abazacayı öğrenir tekrar Kafkasya‘ya geri döner ve burada hastalanarak ölür Esmahanım savaĢ zulmünden çocuklarını korumak için Anadoluya göç eder,yol arkadaĢları da,Ġsmailağa,HurĢitağa,Saitağadır bunlar Esmahanımı bırakmamıĢlardır,Esmahanımın kocası Hamıtağadır.Köyün diğer adı da Acıelmadır Köye 1916 yılında 2 ci göçte Rize Pazar dan ve Giresun‘dan göç gelmiĢtir.Bu köyde yalnızca Abazalar vardır karıĢık köy değildir. TARĠHĠ YERLER: Kıran mevkii‘ne yerleĢen Esma Hanım daha sonra kendi adına güneye giderek Esmahanım köyünü kurmuĢtur,daha sonra bu köyden ayılıp Dilaver köyünü kurmuĢlardır, ama Kıran Mevkii‘nde eskiden Ceneviz ve Bizanslardan kalma kilise ve mezar kalıntıları vardı ama bunlar münkariz oldu.Bu köyün tarihi yerleri pek bulunmamaktadır. AKARSU VE DERELERĠ Ordulu dağlarından çıkan akarsu Küpler Deresi ile birleĢerek Gubi deresi ile birlikte köyün içinden geçerek Uğurlu‘dan Melenağzı‘nda denize dökülür.Dilaver deresi diye anılır.su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Ordulu Dağı 960 m ve Yörük Tepesi eteklerine kurulmuĢtur. ĠKLĠMĠ: En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi


fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZM

Köyde Akçakoca festivaline katkı amacıyla bazı gösteriler,yemekler,kıyafetler,defileler yapılır.Köyde turizm ancak doğa yürüyüĢü,canlı alabalık avcılığı yapmak için Ģirin mükemmel bir köydür.Orman içinde mükemmel doğasıyla da meĢhurdur.YürüyüĢ parkuru olarak buranın turizme kazandırılmalıdır,ayrıca av turizminin yapılabilecek bir köydür CAMĠLERĠ Kıran Camisi‘ni kullanırlardı,bu üç köy maalesef münkariz olunca köye kendileri ,1970 yılında betonarme yapılı 500 cemaatli,tek ġerifeli bir camı yaparlar ,daha önceleri tuğla ve taĢla yapılmıĢ camı vardı bu yıkılıp yerine bu modern camii yapılmıĢtır. MEZARLIKLARI Köyde bir mezarlık vardır bu mezarlık köyün batısındadır, Beyler yolu üzerindedir .Yine Kıran kabristanlığını kullanmıĢlardır.Burası Ģuan münkariz olmuĢtur.Köyün içinde aile mezarlıkları vardır. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir,Ayrıca aile mezarlıkları da vardır. EKONOMĠ: HUBUBAT:Buğday,Mısır,, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Kara lahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köyde fındıkçılık revaçtadır.Fazla miktarda ormancılık yapılmamaktadır.Meyve sebze kendilerine yetecek kadar yapılmaktadır.Hayvan


süt ürünlerini yapıp kendileri bunları Adapazarı,Düzce,Akçakoca pazarlarına götürüp satmaktadırlar.Arıcılık yapanlarda vardır..Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır.iki adet tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur. Akçakoca da 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu


ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILIK: Hayvancılık revaçtadır.Süt ürünlerinden elde ettikleri mamulleri Adapazarı,Düzce,Akçakoca pazarlarında götürüp satarlar.Sağman inek hemen hemen her evde vardır.Öküz pek kalmamıĢtır.Tavuk,kaz,ördek her evde vardır.Tavuk besiciliği bu köyde yoktur. ORMANCILIK: Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var.Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır.Köyde ormanlık alanı seviyesi düĢüktür,%8 gibi AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur .Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz ,Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.Av turizmine uygun bir köydür KÜLTÜR Ġsa‘dan önce 331 tarihinden itibaren Ab hazlar Kafkasya‘daki yurtlarında 1864 yılına kadar genellikle bağımsız olarak yaĢamıĢlardır. Abhazya geçmiĢ yüz yıllarda sıra ile Türklerin ve Gürcülerin iĢgali altında kalmıĢtır. Nüfusunun büyük bir çoğunluğu Türk hakimiyeti esnasında islamiyeti kabul etmiĢtir. Müslüman olmuĢ büyük bir nüfuz Abhazya da oluĢmuĢtur.1864 yılında Rusların hakimiyetine giren Abhazya‘da, 1866 yılında baĢlattıkları bir ayaklanma baĢarısız kalmıĢtır. Bu dönemde birçok Abaza Türkiye‘ye göç etti.yy.dan itibaren Abhazya ve Gürcistan‘ın ayrı bölümleri yavaĢ birleĢmeye baĢladı.Ġlk Ab haz kıralı Lav‘on tarafından birleĢtirilen Ab haz grupları; Abhazgia, Apsilla ve Misimya, Lazikikayı ve Batı Gürcistan‘ı da katarak kendini yörenin tek hakimi ilan etmiĢti. Abhazya 3 ve 4. yüzyıllarda Hıristiyan oldu. Pitsunda Ģehri bu dinin merkezi oldu. 5. ve 6. yüzyıllarda bu din Abhazya‘nın resmi dini olmuĢtur. Abhazya 6. yüzyılda en parlak dönemini yaĢadı. Abhazya 8. yüzyılda Arapların iĢgaline uğradı. 16. yüzyıldan itibaren Abhazya Osmanlı hakimiyetine girdi. Ġslam kültürünün etkisi altında kaldı. 1810 yılında Abhazya Rus hakimiyetine girdi. Ab hazlar, 1821, 1894, 1830 ve 1840 ve daha sonraki yıllarda Ruslara karĢı çetin mücadeleler vermeye baĢladı.ġeyh ġamil, Muhammet Emin ve Maenkats liderliğinde diğer Kafkas Boylarıyla birlikte uzun yıllar Ruslara karĢı savaĢtılar.11-22 Mayıs 1864 te Ab hazlar Ruslarla intihar savaĢı yapmaya baĢladılar. 1864 te ilk göçler baĢladı. 1877- 1878 Osmanlı- Rus SavaĢı, bölgede büyük bir nüfus kaybına neden oldu. Köyün genel nüfusu bir kuzey Kafkas topluluğu olan Abhazlar'dan oluĢmaktadır. kısmen HemĢinli bulunmaktadır. Yöresel


yemekleri, Abhaz ve HemĢin yemekleridir. Bunlar içinde Abusta (Abhazlara özgü bir ekmek türü), haluj (abhaz mantısı), sızbal (genellikle erikten yapılan bir tür meze) gibi çeĢitler mevcuttur. Gelenek bakımından abhaz geleneklerine bağlı kalınmıĢtır. Yöresel oyunları; Abhazlar için Apsuva koĢara ve Rinnadır. Abhazların neredeyse tüm oyunları kızlı-erkekli eĢler Ģeklinde oynanır. HemĢinlilere özgü oyunlar ise horondur ve tulum ile onlara da kızlı erkekli oynarlar Abhazların geleneksel çalgıları akordeon ve mızıkadır. Aynı zamanda da düğünler de tahtalara vurularak da ritim tutulur. Abhazların sadece kendilerinde özgü bir gelenekleri vardır. Abhazlar kendi aralarında soylara (sülalelere) ayrılır. Esmanahım daki Abhazlar, Kabba,Suktar(Kutarba), Koadzba, AĢuba, Argun, K'eçba, Kurua, Kurkunaa, Akhba, ÇiüĢba, Khikuba vb. sülalelerden oluĢur. çoğunlukla Kabba ve "Koadzba" soyundandır. BaĢka soylardan da aileler de bulunmaktadır. Köydeki konuĢma dilleri Abhazca ve Hemşin dilleridir. Köy halkı, kendi arasında bu dillerden konuĢurlar Anadolu’ya Ġlk Göç :Abazalar Kafkasya‘dan Anadolu‘ya göç ettiklerinde genelde ovalardan ziyade yamaçlara yani dağ eteklerine yerleĢmiĢlerdir. Bu tutumun baĢlıca nedeni kuraklık, bataklık ve sivrisineklerin yaymıĢ olduğu hastalıklardır.Akçakoca‘da Abazalar genelde Davut ağa, Esma hanım ve Dilaver Köylerine 1877 göçleriyle birlikte gelip yerleĢmiĢlerdir. Bu üç köyün özellikleri yukarıda verilen açıklamalara uygundur. 1916 tarihli Bolu Salnamesinde (s.366) Akçakoca‘da 600 Abaza (%5,6) bulunuyordu.1877 göçünde Abjwa- AĢuba koluna mensup bir grup Tavad- Prens sınıfındandır, Ġskan Dairesinden izin alıp uygun bir yerleĢim alanı ararlar. Abazalar yerleĢmek için vadileri tercih ederler. Kıran Köyünün güneyindeki vadi içini tercih ederler ve Esma hanım Köyünü kurarlar,daha sonra Dilaver ve Davutağa köyünü kurarlar DÜĞÜN GELENEKLERĠ Abaza düğünlerinde çalgı olarak mızıka, akordeon ve tahta çalınır. Tahtaya 10-15 delikanlı dizilir. Tempo tutarak vurulur. Akordeon eĢliğinde ellerle tempo tutulur. Ortada bir kız ve bir oğlan oynar. Oyun bitimine doğru ortadaki kız ile oğlan kendini yerlerine oynayacak olanları, kendileri ortada iken seçerler. Onlar kalkar, ortadakiler oturur.Bir ağaca yumurta asılır, onu silahı ile kim kırarsa Tasayüzeden çorap hediye alır Ayrıca ortaya bir masa konur bu masada bir kiĢi düğün evine hediye getirenleri deftere yazar sonunda düğün sahibine verir düğün sahibi bu defteri saklar ona hediye getirenleri deftere bakar ona göre hareket eder DĠĞER GELENEKLER Abazalarda eğlenmek için, muhabbet yapmak için düğün dernek olması Ģart değildir. Örneğin herhangi bir Abaza köyünde bir iki kız veya erkek köye akrabasına ziyarete gelse, o köyün gençleri o eve toplanır. Misafirin onuruna muhabbet, eğlence düzenlenir.Abazalarda, bir kiĢi bir kahveye, bir cemiyete girdiğinde herkes ayağa kalkar ve ona saygı gösterirler. Gelen kiĢi eğer, cemiyettekilerin yaĢça büyüğü ise onu oturanların en baĢına oturturlar O, müsaade eder, her kes oturur. Eğlence nerde kaldı ise oradan devam eder.Abaza köylerinde kahvehanelerde ortaya perde gerilir. Gençlerin yeri ayrıdır. Ortadaki perde, saygıda kusur olursa, büyüklere karĢı kusuru örter. ĠMECE Ekin ekmek ve biçmede herkes birbirine yardım eder. Ġmece usulü vardır. DĠNĠ Abazalar müslümandırlar. Hacca giderler. Müslümanlığı tam anlamıyla uygularlar


CENAZE ADETLERĠ Ölüm olayında cenazeye tüm Abazalar gelirler. Eskiden araba olmadığından atla gelirlerdi.Atın bakımı, yem, köylüler tarafından karĢılanırdı. Ġlk günü ev halkı yemek yapmaz, cenaze evine köylüler yemek getirirler. Ölümüm 40 ve 52.c. günü mevlit okunur. Bir hafta cenaze evinde kuran okunur. Her gece lokma yapılır. Kurandan sonra helva ve gülsuyu dağıtılır. AT ÇALMA ADETĠ Abazalarda at çalmak bir Ģereftir. Özellikle asil ailelerden at çalan kahraman olur ve asil bir aileden kız bile isteyebilir. SÜLALE Abazalar ad ve soyadı hariç birde sülale adı kullanır. Geçerli olan sülale adıdır. Örneğin: Ġfrar Demir (Ceniya) gibi. AKÇAKOCADA

Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri .Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur. Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme: Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız


evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı dövüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız İsteme :Abazalarda evlilik genellikle kız kaçırma ile olur. Kız kaçırılırken kızın yanında kız tarafının tanıdığı, köyden biri bulunur. Kız köyden uzakta, baĢka bir köyde misafir edilir, kızın ailesi ile görüĢülür. Mutabakata varılır ve düğün yapılır. Kız kaçırma olayı ile, normal yolla kız istemede verilen süre ortadan kalkmıĢ olur.Abazalarda kız istemeye baba gitmez. Yakın akrabalar, örneğin dayı, yenge, hala gibi büyükler gider,Baba, amca, dede gibileri gidemez.Abazalarda kız eğer verilirse, süre belirlenir.Üç ay gibi. Bu süre içinde örneğin üç ay içinde oğlan evinde her gece muhabbet yapılır.Üç ay içinde Abaza Köyünün bütün geçleri, oğlan evinin bulunduğu köye muhabbete gelirler.Abaza, Abaza ile evlenirken oğlan araĢtırılır. Bunların hepsinden önce, kıza yani gelin olacak kiĢiye herhangi bir Abaza Köyünden bir kız arkadaĢ seçilir. Bu kız arkadaĢ üç ay boyunca ve düğün bitinceye kadar geline refakat eder. Buna Tasavize denir. Üç ay boyunca diğer köylerden gelen misafirlere hizmet etmek, misafirleri eğlendirmek, damat köyünün gençlerine düĢer. Üç ay boyunca yapılan eğlencelere Tasam hara denir.Düğün zamanı gelince akrabası veya köylüsü olan bir delikanlıyı da geline katarlar. Gerdeğe girinceye kadar gelinden o sorumlu olur.Düğünler Cumartesi günü baĢlar ve Pazar akĢamına kadar sürer. Düğünde inek kurban kesilir. Kurbana Asta denir. Öğlene kadar yemek yapılır. Genellikle etli yemek, pilav, salata, helva ya da tatlı yapılır. Düğüne her yerden misafir gelir. Diğer Abaza köylerin muhtarlarına haber ulaĢtırılır. Muhtar haberi bütün köye yayar.Köyde davulcu baĢı, teĢrifatçı olarak erkekler seçilir. Zurnacı ve köçek (kadın kılığın girmiĢ erkek oyuncu) ile birlikte misafir karĢılanır. Diğer davulcu erkek evindedir.Gelen misafirler eve 100-150 metre mesafeye gelince silah atar ve köçeğe para yapıĢtırır. Gelen misafirler hediye olarak zarf içinde para ya da hediye koyar. Zarfın üstüne ismini ve mutluluk dileklerini yazar. Düğüne her gelen bir zarf getirir. Bir ihtiyar heyeti kurulur. Düğün boyunca gelen zarflar onların oturduğu masaya gönderilir. Zarflar orda birikir. Zarflarda para vardır. Zarfı kim getirdiyse sülale adını ve kendi adını yazar. Zarf sahibi bellidir. Ġhtiyar Heyeti zarfları açar, kimin ne getirdiğini deftere yazar ve sonunda damada verilir.Düğün süresince gelen misafirler gece yatmak için bütün komĢulara dağıtılır. Hangi misafir hangi haneye gidecekse hane sahibi onları bekler ve ne zaman canları isterse hane sahibine haber verir. O da misafirleri alır gider. O geceki yemeleri, içmeleri,temizlikleri o haneden sorulur.


Düğünde kızlar, erkekler, gençler görevlidir Bunlar teĢrifatçı, peĢkirci, tepsici gibi isimler alırlar.Çok saygıdeğer misafire kuzu veya tavuk kesilir. ÇeĢitli ev yemekleri yapılır. Misafir yemeğe hemen baĢlamaz. Evin büyüğü kesilen hayvanın kellesi ile gelir. Misafir onun kulağını keser ve evin büyüğüne verir. Büyükte kulağı evin küçüğüne verir. O kelle yenmez. Bu misafire hizmet gösteriĢidir.Düğün Pazar gününe kadar devam eder.Misafirler bu gece geri dönerler.Kız eve getirilirken de çeĢitli adetler vardır. Köyün ileri gelenleri ve gelin Galaba söyleyerek erkek evine getirilir. Kapıda bir bıçak ve silah çapraz olarak durmaktadır. Bunun anlamı, erkeğin, onun namusunu ve baĢına gelecek tehlikelerden koruyacağı anlamınadır.Düğün evinde, odanın bir köĢesine beyaz çarĢaf asılır. Düğün boyunca gelin bu çarĢafın arkasına gizlenir. Geline bir arkadaĢ seçilir. Bu kız tarafından seçilmiĢ bir erkektir. Görevi gelin kız çıkmazsa onu alıp götürmektir.Düğünden 15-20 gün sonra kız evine gidilir. Buna Damat Görmesi denir. Gelin kız arkadaĢlarına ve akrabalarına para dıĢında her türlü hediye götürebilir.Abaza köylerinde erkek olmak Ģartıyla gelin damatla birlikte yanlarına çıkamaz, birlikte yemek yiyemez, çocuk sevemez. Sadece hizmet eder. Kayın pederinin yanında konuĢamaz. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep


eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır Diğer köylerde ise hoca nikâhı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekât namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider. Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak: Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar. Bekâr kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri: Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı: Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. Abazalarda çocuk dünyaya geldiği zaman doğum olayını köy halkına duyurmak için silah atılırmıĢ. Bu durumda çocuğun kız veya erkek olması önemli değildir. Yeni doğan çocuğun adını dede koyar.


DiĢ Çıkarma: Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. Abhazya larda kahve veya eve bir kiĢi gelirse herkes ayağa kalkar ona saygı gösterir,kahvelerde gençler ve yaĢlı ayırımı vardır,orta yere perde çekilir Abhazalar müslümandırlar hacca giderler Müslümanlığı tam yaparlar KÖYDE


FOLKLÖR: Yöresel oyunları Abaza‘lar için Apsuva,koĢara ve rinadır.Abaza‘ların neredeyse tüm oyunları kızlı erkekli eĢli olarak oynanır.Karadeniz folkloru hakimdir, Davul ,Zurna Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil,kemençe,mızıka ve akordeon ile çalınan ve oynanan oyunlar vardır.Köyde kendilerine göre iki kiĢiyle oynanan Abaza oyunları vardır.Bir bay bir bayan ortaya çıkar mızıka çalınır ve bazı kiĢiler ellerini vurur ya da tahtalara vurarak oyunlara eĢlik ederler ortadaki ekip sırası gelen ekibi seçer,onlar kalkar ortadakiler oturur..,üçayak ve kemençe ile oynanan oyunlar vardır.El çırpma(çepikli) oyunları meĢhurdur Bir ağaca yumurta asılır, onu silhı ile kim kırarsa Tesayüzden çorap hediye edilir Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunlarında oynanır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır.7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır MIZIKA : Armonika, üflemeli bir çalgıdır. Ġngilizce harmonica kelimesinden türemiĢtir, daha çok mızıka olarak bilinir. Nefes ve dil ile çalınan delikli bir çalgıdır. Blues, Country ve Western gibi müzik dallarında oldukça yaygındır. Diatonik Mızıka Diatonik Mızıkalar daha çok Blues ve Rock müzisyenleri tarafından kullanılır. Her farklı ton Ģarkı için farklı Diatonik mızıka kullanmak gerekir. Diatonik mızıkanın tonu ilk deliği üflediğinizde çıkan sesdir. Blues mızıkası farklı pozisyonlardan çalınabilir. Birinci pozisyon; birinci delikten üflenerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonu ile aynıdır. Ġkinci pozisyon; ikinci deliği çekerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonunun beĢ yarım ton pesidir.(crossharp) Üçüncü pozisyon; üçüncü deliği çekerek baĢlayan gamdır ve mızıkanın tonunun iki yarım ton tizidir.Diatonik mızıkada, Ġlk öğrenilmesi gereken teknik, Tek ses çıkarmaktır. Üç çeĢit tek ses tekniği vardır; Dil Kapama, Dil Kıvırma, Dudak Büzme. Ġkinci öğrenilmesi gereken teknik ise Ses Bükmedir. Ses bükme Üfleyerek bükme ve Çekerek bükme olarak ikiye ayrılır. Diatonik mızıkanın ilk 6 deliği çekerek bükülebilir, son üç deliği ise üflenerek bükülebilir. Üfleyerek veya çekerek bükmek o deliğin orjinal sesinin yarım ton ile üç yarım ton arası pesleĢmesini sağlar. Kromatik Mızıka Bir yaylı mekanizma ile delikler kapatılıp açılır. Kromatik gamdaki her ses üfleyerek veya çekilerek çıkartılabilir. Tek mızıka ile her ton Ģarkı çalınabilir. AKERDĠON :Kafkas müziğin vazgeçilmez çalgısıdır,tek tuĢa basarak akort çıkabilecek körüklü ilginç enstümandır,soleli kullanarak çalınıriĢin en zor yanı budur,sol elin altındaki


minik tuĢlar,ilk sıra kontrbaslar,2ci sır baslar,3-3-4 sıralar major mınor ve 7 lı akortlardır,bazı akerdiyonlarda 6 sıra olarak eksik 7 ler vardır,sesin çıkması körüğün açılıp kapanması ile oluĢan hava basıncının metal dilciklere çarpması,titremesi sonucunda sağlanankörüklü bir çalgıdırAkordeon'un ilkel Ģeklinin 1822'de Berlin'de Christian Friedrich Ludwig Buschmann tarafından icat edildiğine inanılır. Ama yakın zamanda akordeon oalrak adlandırılabilecek bir enstrümanın 1816'da veya daha önceki bir tarihte Nürnbergli Friedrich Lohner tarafından kullanıldığı saptanmıĢtır.Akordeon ismine ilk patent ise 1829'da, Viyanalı org ve piyano yapımcısı Cyrillus Demian tarafından günümüzdeki akerdeona çok da benzemeyen tek klavyeli küçük bir çalgı alındı. Kısa sürede, birçok firma bu yenin çalgının üretimine giriĢti. "Diyatonik akordiyon" denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880'de,iki klavyeli kromatik akordiyon gerçekleĢtirildi. Diyezli ve bemollü sesleri de verebilen bu yeni akordiyon, kısa sürede çok tutundu. 1940'da daha da geliĢti ve konser akordiyonu adını aldı. George Auric ve Jean Françaix gibi besteciler bu çalgı için birçok parça besteledilerÜlkemizde Kafkas halklarının veya Romanların çalgısı olarak bilinir. Özellikle Çerkes kültüründe büyük yer tutar: Çerkes düğünlerinin ve toplantılarının en ünlü çalgısıdır.Özellikle Sivas'ın Yavu Köyünde çokca kullanılır.Türkiye'de virtüöz Ciguli sayesinde kısmen yeniden popülerlik kazanmıĢtır. TAHTA VE SOPA Bir adet kalas, 2 adet iskele üzerine konur ve insanlar 2 adet ufak sopaları bu kalas tahtaya vurmak suretiyle muziğe ritm edip eĢlik ederler 3 TELLĠ ABHAZ KEMENÇESĠ ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir


MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ip atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu Hıdırellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı ,sporu sevmemesi dikkat çekicidir.Bu üç köyde hiçbir spor branĢı yapılmamıĢtır.Köyde ilgilenen kimse yoktur. YEMEKLER


EKMEKLER : Cokatabe,Çümen,Haluğ,Mayasız ekmek,GalnıĢ,Haluvçih,Hingel Mecage,Mejağ Mısır,Mayalı saç,Siskil,Sütlü Tandır ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık,Yoğurt,Yarma,Veynih,Sütlü pirinç,Sütlü mısır,Sütlü darı,Hıngıl,Hantagups,Hacığaps,GarzınıĢ,Çerkez ayran çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ :Bağırsak dolma,Böbrek ezmesi,Pirzola,Kuzu Kızartma,ÇiĢse,HaĢlama et,Kavurma et,Kuru et,Lersi,Nekulh Tandır Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Abaza tatlısı,Balkabağı,Peçelibedijin,Fetguçin Fırında bal kabağı,Halıbj Ġran helva KabaĢ,AĢure,Natuh,ġake helva,Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç Baklava ĠÇECEKLER : : Boza,Üzüm Ģarabı,Sütlü çay,ġıra PASTALAR : ġir peynirli mısır,Malay,Kosi,Jert,Hudur darı TAVUK YEMEKLERĠ : Çerkez tavuk,Abaza tavuk,AhırdıgıĢ,Ciğerli çerkezHaggısri,VokumuĢ iran fıh,Patatesli Ģipsi,ġipsi baste tulen Yumurtalı Ģipsi SÜTLÜ YĠYECEKLER : Asıc çemuka,Çerkez peyniri,Çiğsütten tereyağ,Galdet hayage,ihĢırı simge,Jemikoc,EkĢimek kudusu,Koyun yoğurdu,Japkha kundusu,Küp peynir,Meteköy peynir yemeği,Yağsız ekĢimek SALATALAR : Asapa salata,Lezgi,Erik ezmesi,Ahulçapa,gaĢeğin,Kartafizikga,Lahana salata,Patlıcan Sarmusak Domates salata TURġULAR : Çerkez ve Abaza erik ezmesi,Kararlahana,sızbalı,Turp sızbalı,Yer elması sızbalı ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide, abusta(Abazalara özgü ekmek)haluj(abhaz mantısı)sızbal(genellikle erikten yapılan bir tür meze) Aktısızba( Çerkez tavuğu)Acıka( Fasülye ezmesi)Atukril,hampal,açaç,halij abhazya üsülü balık,eniĢte çöreği,abhazya pastası,abhazya peyniri,çöğür gibi çeĢitleri mevcuttur ALTYAPI BĠLGĠSĠ 5,.5 km köy yolu asfalt yapıldı.Köyün kanal Ģevleri yapıldı,2.5 km‘lik yol stabilizesi yapıldı,250m su borusu döĢendi,içme suyu Ģebekesi yapıldı.6500m²‘lik kilitli parke taĢı döĢendi.Köy içi menfez köprü yapıldı,12m karige boru döĢendi.Dilaver-Küpler bağlantı menfez köprüsü yapıldı,çocuk parkları yapıldı.1945 yılında ilk okul açıldı taĢımalı eğitimden faydalanıyor,sağlık evi-sağlık ocağı yoktur ama mobil sistem uygulaması vardır.Ġçme suy,PTT acentesi,elektrik,sabit telefonu,2 cami vardır,kanalizasyon ve değirmeni yoktur.1965 yılında nüfusu 300 ,1997 de-236,2000 de-212 dür ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR: Köyden istiklal savaĢına katılanlar olmamıĢtır. ESMA HANIM-DAVUTAĞA-DĠLAVER KÖYLERĠ’NDEN ABHAZA ĠSYANINA KATILANLAR: Numan Çetesi: Ali Cevahir,Mehmet Ali Eren,Ġslam Cevahir,Ali Akar 18-19.YY’DA TEMETTUAT DEFTERĠNDE KĠ DURUMU 1877 yılında kurulduğu için Temettuat defterinde adı geçmiyor.Yeni kurulan göçmen köydür . KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER


KAZBA ÜNAL+ÖZDEMĠR KAFKASYA ABHAZYA AHBA ÖZTAġ KAFKASYA ABHAZYA AGIRBA BEġLĠ KAFKASYA ABHAZYA SUKTAR ERSOY KAFKASYA ABHAZYA AKAR GĠRESUN BARIġ KAFKASYA ABHAZYA KARATAġ ORDU AġIK RĠZE ARDEġEN SALENKÖY NOT: Katkılarından dolayı değerli muhtarım Ġsa Ersoy arkadaĢıma,köy sakinlerine,ve Kemal Kap,Hasan AĢık arkadaĢlarıma çok teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Tarihi : Köy sakinleri,Ġsa Ersoy,Hasan AĢık,Kemal Kap,Düzce Kafkasya Abhazya Eğitım ve Kültür Derneği,Derl. Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler ; Köy sakinleri,Ġsa Ersoy,Hasan AĢık,Kemal Kap,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Akç.Kaym.Sitesi,,Derl.Ġbrahim Tuzcu Camii ve Mez. : Kenan Okan,Ġsa Ersoy,Kemal Kap,Hasan AĢık,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizmi : Akç.Kaym.Sitesi,Köy sakinleri,Kemal Kap,Hasan AĢık,Ġsa Ersoy,Kenan Okan,Mustafa Kocadon,Köykent hb net,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Mustafa Kocadon,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Ġlçe Tarım.Md,Akç.Kaym .Sitesi,Köy sakinleri,Hasan AĢık,Kemal Kap,Ġsa Ersoy,Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Kenan Okan,Görsel yayınları 3,Ġsa Ersoy,B.Habiçoğlu Kafkasya göçleri,Hayri Ersoy Kafkasya gerçeği 1992,S.Berzeg 1990 Kafkasya federasyonlar derneği,Düzce Kafkasya Eğitim ve Kültür Derneği,Vedia Emiroğlu,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu K.Alt yapısı : Akç.Kaym.Sitesi,Mustafa Kocadon,Ġsa Ersoy,Köy sakinleri,Kemal Kap,Hasan AĢık,Derl. Ġbrahim Tuzcu Abhazya isyanı kat.: Kenan Okan Sülaleler : Hüsamettin Kaya,Ġsa Ersoy,Kemal Kap,Hasan AĢık,Derl. Ġbrahim Tuzcu

DADALI


COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Sefer Bozok TELEFONU : 05365449592 NÜFUSU . 155 Hane,677 nüfusu vardır POSTA KODU : 81650 ĠLKÖĞRETĠM OKULU : 03806187484 ESKĠ MUHTARLAR : 2009 – Sefer Bozok, 2004- Seyfullah BaĢ-1999-Ġsmail Tutkun,1994-ġeref Albayrak,1889-Kazım Karatürk COĞRAFĠ DURUM : Düzce ye 31 km,Akçakoca ya 8 km uzaklıktadır.Denizden130 mt yüksektir, en yüksek yeri 250 mt dir. 5562 dekar,413 dekar ormanlık alanı vardır,köy komĢuları,Çiçekpınar,Çayağzı,Döngelli,Tepeköydür KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR M.Ö 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,kurdukları köylerden bir tanesıde Dadalı köydür. Ayrıca Kastamonu dan 1243 yılında Moğol istilası ve yenilgisinden bıkan 130.000 bin Oğuz Bozok boyu üçok obaları batıya doğru göç ederler ve Akçakoca‘ya gelerek bazı köyler kurarak yerleĢirler bunlardan bir tanesıde Dadalı köyüdür,17 ci yüzyılda Adana-Ġçel sancağından batıya göç gelir Akçakoca‘ya yerleĢen Yörükler (yürüyen halk demektir) de burada yaĢamıĢlardır.Ayrıca 1916 yılında da Doğukaradenızden gelen göçlerde yaĢamıĢlardır,neticede Bitinya,Oğuz Bozok boyu üçok obaları Adana-Ġçel sancağından gelen ve Doğukaradenizden gelen göçler yaĢamıĢlardır.. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma Pontos,M.Ö.708 de Pers,M.Ö.546 de Makedon,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır Osmanlı arĢivine göre 307 nci sayfada Dadalı,Dadalu,Tatal,Tatulu,adlarını taĢır.Adana Halefirakla eyaletleri Urfa Ruha sancağına bağlı Türkmen taife sindendirler.BaĢtanrıça ve ana tanrıçanın erkeğidir,bu erkek tanrıça Danda,Tanta,Dada,Tata dır,bu isimler Anadolu‘da birçok bölgelerde yer ve insan adları olarak kullanılmıĢlardır .Anadoluya Hazar denizin güneyden 1048 yılından önce ve sonra gelen Türk boyların var olan baĢkanlarına bu adlar


veriliyordu,Erzincan,Erzurum,Kayseri,Sivas,Kastamonu çadırlı Yörük obaları halinde gelmiĢlerdir,buraya 16 köy kurmuĢlardır,.Damlar,Açmalar,Yenice,Pazaryeri,Döngelli,(geriĢi kebir) Tepecik,Cevizlik,Hamzaköy,Fakıllı,(Güney) Yukarı ġipir bu köyler daha sonra 1620 yılında denizden gelen Akkazak korsanları tarafından münkariz edilmiĢtir,bu baskınlardan bıkan bu köyler birleĢerek yan yana evler yapmıĢlardır bu Akkazak korsanlarından korktukları için ve bu köylerin toplamından . Dadanı,Dada,Daran, Dadağı,Tuda,Dadağlı ,en son .Dadalı olur . Dada telaĢlı tantanalı demektir,daha sonraki yıllarda Akaya,Çayağzı,Dadalı,Altunçay,SubaĢı bir muhtarlıktı. 1820 yılında bu köyler ayrılır birer muhtarlık olurlar 1640 yılından sonra merkezi köyler kurarlar DADA ismini oba baĢından almıĢtır,LI eklenmiĢtir enson DADALI olmuĢtur.Bu obalardan kalan Ģimdiki bazı aileler,Fazlı BeĢeoğlu Ģimdiki BaĢak,BaĢ,Kurbanoğlu Ģimdiki Karatürk,Piroğlu Ģimdiki Tutkun,Tetik, ġibiloğlu bunlar ġipir köyden gelmedir esas kökü oymak aĢiretidir,bu köy 1961 yılında Dadalı köyünden ayrılır,ve Çiçekpınar köyü olur Ģipir köy ismini Farsçada çiçek,Arapçada pınar isminden alır.Karakuzu Ģimdiki Akça,Çaylak Ģimdiki Söndü bu aileler yok oldu,Alileroğlu Ģimdiki Öztürk,Suncar,DelibaĢoğlu Ģimdiki Kaya,Kahyaoğullarıda derler,Uzunömeroğlu Kondu,Efes,Sofuketuloğlu Ģimdiki Sala bu aileden erkek nesli yok fakat kızdan gelen nesli var buradan türemedirler,Zülferoğlu,Ģimdiki Zülfüoğlu,Delihasanoğlu Ģimdiki Çelik tir,bu obalardan 11 hane kalmıĢ diğer, haneler sönmüĢlerdir,16 yerleĢim bölgelerinden gelme obalardır bunları Yenice,Hamzaköy,AçmabaĢı,Cevizlik,Damlar,Pazaryeri eski mezarlıklarından öğrenmekteyiz Atalarımızın adları Niyazi Yüreğiroğlu,Türk büyükleri ve ataları Besim Atalay,Kırgız sözlüğü k.k. Yudahin tercüman Abdullah Toymaz,Cevdet Türkay,Tercüman dizesi Osmanlı imparatorluğu aĢiret oymak 1302-1907 yılında Avukat Ahmet Bilge TARĠHĠ YERLER Dadalıda Pazar Ģimdiki Limak Ģantiyesinin bulunduğu yerde kurulurdu,eski top sahasının bulunduğu yerde Rumlar vardı bu Rumları Orhan Gazi tarafından kıl suyundaki akrabalarının yanına göç ettirildi,diğerler Orduya geri kalanlar ise yurt dıĢına göç ederler,Ġpsiz Recep zamanındada buralardan gönderilmiĢtir.Eski top sahanın bulunduğu yerde oturan Bitinyalılar deniz ticaretini yapmak için Ģimdi münkariz olan Göçüllü( Ayazlı)köyü üzerinden çuhallı ya 2 yol yaparlar,geliĢ ve gidiĢlerini buralardan yaparlardı hatta eski değirmenin olduğu cevizlik denen yerde kilise ve sübyan mektebi vardı eğitimlerini burada yaparlardı bunlar Göçülüde bulunan LAZĠMARK krallığına bağlı idiler.Bu yollar halende mevcuttur birisi Ģimdiki hapishaneden,Döngelli köyünden eski top sahasına ,diğeri ise sanat okulun önünden,Döngelli üzerinden eski top sahasına çıkmaktadır Dadalılılar bazı Rumlarla kısa süre yaĢamıĢlardır,su yüzünden kavgalar yapıp ġipire(yukarı Ģipir) oradan Acara ya( açmalar) ordanda Ģimdiki Dadalıya yerleĢirler 1877 yılında Osmanlı Rus savaĢında Doğu Karadeniz‘den göç alarak çoğalmıĢlardır.KurtuluĢ savaĢında Döngelli,Çayağzı,Akkaya iskelelerinden karaya çıkan asker ve Akçakoca‘dan cephane taĢıyanlar düĢman görmesin diye Dadalı köylüleri burada çadır kurar yemekler piĢirirler,yedirirler,yatırırlardı kurtuluĢ savaĢında çok büyük emekleri geçen bir köydür.Dadalı ,Döngelli,Çayağzı arasında Dombaycı dağı denilen yerde,Sevil borunun oradan yaya 1 saate gidilir burada Karahasan kıĢlası vardı Fadıl köyü idi burada bir kilise ve 7 adet mezar vardır Bizanslılar yaĢamıĢtır,bu kıĢla daha önceleri Döngelli iskelesinde imiĢ 15-20 kiĢi boğulmuĢ ve burayı terk edip yukarı çıkmıĢlar deniz dalgaları 4-5 mt yi buluyormuĢ ozamanlar yine burada da Akkaya‘da olduğu gibi 100 tane köle varmıĢ bu köleleri 1620 yılında Akkazak korsanları tarafından yok edilmiĢlerdir,daha sonra bu kıĢlada Fransızların kaldığı görülmüĢtür .Yine Ģimdiki kaymakamlık fide yetiĢtirme Döngelli arası Hamzaköy de 1973 yılında 3 büyük altın küp bulunmuĢtur,buna devlet el koymuĢtur,yine bu köyü de Akkazak korsanları tarafından 1630 yılında yok edilmiĢlerdir.Dombaycı dağında Fransızlar, Ġtalyanlar tarafından Akkaya köyünde olduğu gibi petrol aramıĢlardır,bu


Ġtalyanların Fransızların bu Karahasan kıĢlasında kaldıkları görülmüĢtür,bu kalıntılara son zamanlara kadar rastlanmakta idi fakat buralar yakılıp fındık bahçeleri haline getirilmiĢtir Çayğzında RaĢit ağanın evine kadar bu kıĢla uzanmakta idi,yine burada kömür gazı ve linyit yatakları petrol olduğu söylenmektedir,bu yerde son zamanlara kadar 2 adet petrol kuyusu olduğu tespit edilmiĢtir,buraların tekrar MTA tarafından elden geçirilirse buraların önemi artacağına inanmaktayım.AliĢin RaĢit ağanın oturduğu su deposu olan yerde bağcılık yapan RaĢit AĞA göçmen muhaciri idi Selanik göçmeni bu burada bağcılık yapardı buraya Tepeç mahallesi denirdi bunun burada köĢkü vardı Bizanslılar buraları terk ederken mal varlıklarını buraya bıraktıkları söylenmektedir AKARSU VE DERELER Köyde Pazaryeri dediğimiz yerde danıĢman mevkiinden çıkan su Dadalı,Döngelli yi takip eder ve Ģimdiki Sevil borunun bulunduğu yerden denize dökülür ,burada eskiden bir iskelede vardı ,su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Yıldırım sırtları önündedir,TepebaĢı tepesidir (468) mt ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir .Ayrıca bos gazı ,linyit kömürü petrol yatakları vardır Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir TURĠZĠMĠ


Köy köydes yardımı ile güzelleĢtirilmiĢtir,Turizm yönünden fakir köydür ,en iyi kültürel değerlini kaybetmeyen köydür.Akçakoca-Düzce karayolunun buradan geçmesi buraya çok önem kazandırmıĢtır,buradaki tarihi yerler kültür bakanlığınca araĢtırılıp buraları turizme açılmaları sağlanmalarıdır.Bitinyalılar bu bölgede çok yaĢamıĢlardır CAMĠLERĠ Köyde çok eski camii yıkılıp yerine 1972 yılında modern,500 cemaatli ,tek Ģerefeli betonarme yapıyı köylü yapmıĢtır. MEZARLIKLAR Köyün Ģuan ki mezarlığı büyük eski bir mezarlıktır caminin güneyindedir,Akçakoca-Düzce karayolu yakınındadır.Bitinyalılara ait Kavaklık mevki denilen yerde birçok kavimler yaĢamıĢlardır,LĠMAK IN bulunduğu yerde son zamanlara kadar mezar kilise kalıntıları mevcuttu,bu mezarlık halen boĢ arazidir,köy yerleĢim birimini tepeye taĢıyınca burada yeni mezarlık yapmıĢlardır.Buradaki Rumlar zaman zaman Göçülü mezarlığını kullanmıĢlardır,Hamzaköy, Dadalı köyünün kuzeyinde Döngelli köyün doğusunda bir mezarlığının da bulunulduğu söylenmektedir,buraya Dadalı köyün kuzeyinden tarla yolundan ulaĢmak mümkündür taksiler bile rahatça gidilebilir,ayrıca Akçakoca-Düzce karayolun Düzce ye giderken soldaki Mehmet Karagöz ün fındık bahçesinin bulunduğu yerde de Bitinyalılara ait mezarlık vardır fakat burası da munkariz edilip fındık dikimi yapılmıĢtır.Pazaryeri denilen yerde de Bitinyalılara ait yine bir mezarlık vardı,Dadalı köyü kuzeyinde ġeref Albayrak,ġahap Albayrak,ġevki Albayrak arazisi içerisindedir maalesef burası da munkariz edilip fındık dikimi yapılmıĢtır.Hamzaköy,Pazaryeri,Kavaklık mevkiindeki mezarlıklar çok eski Bitinyalılardan kalma mezarlıklardır munkariz olmuĢtur bunlar birbirine bağlantılı köylerdi bu köyler daha sonra Dadalı köyü sınırları içerisinde kalmıĢtır. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır,Pirinç


BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana Patlıcan,Biber MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağçileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, .Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da münkariz olmuĢtur,.Köyde eskiden keten dokuması da yapılıyordu. Ençok ormancılık ve kümes hayvancılığı yapılmaktadır Balcılıkta yapılmaktadır kestane balı revaçta olduğu .için bu yönde çalıĢmalar devam ediyor.Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbula takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır.Köye 2008 yılında bir adet soğuk hava deposu yapılmıĢtır.Akçakoca‘ya ençok sebze meyve hayvansal ürünler getiren köydür Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 çıvarında fenni kovan vardı Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. Dadalı köyü toprakları çok verimli olduğu için bahçelerde Öküz ve Manda hayvanlarından faydalanırdı,ayrıca Ģehir merkezlerine gitmek içinde kullanmıĢlardır,kereste taĢımacılığı ön safhada olduğu içinde bu hayvanlardan faydalanılmıĢtır.Bu köyde balcılıkta fazla yapılmakta idi ,ama maalesef bu hayvanlar Ģimdilerde yok olmuĢtur,bu köyde nakliyecilik yapan çoktu,kurtuluĢ savaĢında bundan dolayı çok emeği geçmiĢtir GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK


Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,,Hindi,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamullerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢti r Köyde malak, manda at, öküz,katır var idi ama maalesef münkariz olmuĢtur ORMANCILIK


Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var 413 dekar ormanlık vardır,Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur Eskiden fıçı tahtası,gemi kerestesi, yakacak odun,demiryolu travesti bu köyden ikmal edilirdi ,en çok kesif ormancılığı yapılan yerdi Eskiden orman lar talan edilir yerine fındık dikilir 4600 dekar fındıklık ekilmiĢtir ,ormancılık orman iĢletme Ģefliği adı alında yapılmaktadır. Köyde çok su hızarları vardı Ormancılığın çok önemi vardı.Düzce-Akçakoca karayoluna yakın oluĢu nedeni ile sevkiyatın ve istihsalinde çalıĢanlar çoktu. AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur. Dere kenarında dıĢarıdan gelen avcılar burada ördek avı yapmaktadır,Daimi kuĢlar Kestanekargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz ,Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Köyde Karadeniz kültürü vardır .Köyde bayramlar çok güzel olur beklide baĢka hiçbir yerde olmayan sistem vardır,köy bayramda 3 mahalleye bölünür ve her gün bir mahallenin bayramı olur ve diğer iki mahalle o gün bayramı olan mahallenin evlerini ziyaret ederler,bu köy içinde çok güzel bir yaĢlı genç kaynaĢmasına vesile olur manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Dadalı köyü kültür ve gelenekleri bakımından Manav Türkleri kültürüne sahiptir.Hıdırellez kutlamaları en belirgin kültür izidir. BayramlaĢma,selamlaĢma,yardımlaĢma,büyüklere saygı,Avcılık, baĢlıca örf ve adetlerdir. Düğünlerde ise: oynanan oyunlar:Alaplı çiftetellisi,misket ve Kasap havasıdır.Bu değerler köy gençleri tarafından yaĢatılmaktadır. Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31]. Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir.


Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecek dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretindendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyveren köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan


dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar.Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizanssın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenes tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır.―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur.Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha


sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz.Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir.Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda;Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır:Yerli Türk.Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır.Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak,tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, büzerek giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır.Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar.Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur;Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye


adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi.ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır Manav tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler.Manav ve macıra senet gerekmez Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar.Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma.Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme,Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer.Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür.Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler Manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri )Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır. KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur.Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır.Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı


olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir.Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır.Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir . Manav Mutfağı;Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur.Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir. KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi. KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur. Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık..KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir.Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir. Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları.Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme


gelir.Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir.Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir.Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır.Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir MANAV kültürü vardır. Sümeyye Köktürk yazıları http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.ht AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması:Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız


evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı dövüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler.


Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.


Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma:Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar:Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur


Eğlenceler ĠMECE ÜSÜLÜ :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KIZ BEĞENME : Bayramlarda köyün Ģenlik yerinde herkes toplanır buradaki ağaçlara salıncaklar kurulur ilkönce kızlar biner sallanırken bu kızı beğenen erkek adayı silah atar ben seni istiyorum demektir,daha sonra diğer sıradaki kızlar biner sallanırken damat erkek adayı silahını ateĢler kıza beğendiğini vurgular bu böyle devam eder ,sıra erkeklere gelir erkekler sallanırken kız gelin adayı hemen ailesine söyler,bu kızda silah atar bu böyle devam devam eder eĢlerini alan kız ve erkek kesinlikle baĢkası ile evlenemez sahiplenemez birbirleriyle evlenirler. GÜREġLER :Köyde köy Ģenlik yerinde davul zurnalı maniler eĢliğinde çok güzel güreĢler olur fakat bu güreĢlerde Ģimdilerde ilgisizlik yüzünden yapılmamaktadır. SĠVĠġ :Köyün en meĢhur oyunu SĠVĠġ ( Kaçmak) demektir bu oyun her bayramda oynanmaktadır bu oyunu köyde oynatan getiren Niyazi Kaya dır,Ģimdilerde oğlu Mehmet Kaya idame ettirmektedir,Oyunda bir halat ip,bir de 2 adet çuval vardır bu 2 çuval bu halatın ucuna bağlanır bu oyun aletini oyunu yönetecek yönetici alır,2 Ģer eĢli oyuncular olur bunlar önlü arkalıdır arkadaki oyuncu öndeki oyuncuyu elleriyle sarılır öylece bekler ellerini bırakırsa ebe olur ,bunlar bir daire oluĢtururlar,daire içerisindeki yönetici,daha önce belirlenen ebe bu ebe daire dıĢındadır ebeye konuĢmaya baĢlar yönetici ebenin hep kötü yanlarını söyler kötüler bunu derken yönetici ebenin üzerine bu çuvallan hücum eder vurmaya çalıĢır ebe kaçar yönetici kovalar ebe kaçar yönetici kovalar ,yönetici ebenin kötü yanlarını söylemeye devam ederken bir yandan da bu oyun aletini ebeye vurur,bitince yönetici SĠVĠġ der ve dairede eĢli duran sırası gelen ebe yerini daire dıĢında alır bu ebe aynı zamanda eĢinden elini bırakanda ebe olur bu böyle dairedeki eĢler bitinceye kadar devam eder,rivayete göre bunun anlamı köydeki gençler çalıĢsın tembel olmasın kötü alıĢkanlıklar yapmasın,baba annesine akrabalarına iyi davransın örnek insan olsun diye milletin içinde onu rencide eder ki bunlar utansın böyle Ģeyler yapmasınlar diye bu oyun icat edimiĢtır,güzel örnek alınacak bir oyundur,bu oyun her bayramda oynanmaktadır. TAKLA OYUNU :Bayramın son günü akĢamı takla oyunu oynanır,4 kiĢi ebe olur bunlar eğilerek omuzlarını sırt sırta verirler bir daire oluĢtururlar,diğer taraf tanda sıraya geçen oyuncular vardır bunlar bu ebelerin üstüne atlayarak takla atarlar,eğer yere düĢen olursa bu oyuncu ebe olur. EġEK ATLAMA: Ayrıca bir hakem 5 ebe oyuncu ile oynanan eĢek oyunu vardır bu 5 oyuncu ebedir bunlar eğilerek eĢek Ģeklini alırlar, sıradaki oyuncular sırasıyla koĢarak bunların üstüne bu diğer 5 oyuncu koĢarak atlarlar üzerlerine binerler ilk atlayan oyuncu alttaki ebe oyuncuya parmaklarıyla bu kaçtır der seslenir altakı oyuncu bu üsteki oyuncunun dediği rakamı


bilemezse üsteki oyuncular bu ebe oyuncuların sırtında durmaya devam ederler, bilirseler üstekiler ceza olarak alta ebe olurlar bu oyunda böyle devam eder. SOPALI HALAT ÇEKME :Bu oyunda ortaya bir çizgi belirlenir kalın bir sopa vardır bir tarafta bir gurup diğer tarafta baĢka gurup vardır,ilk baĢtaki oyuncular bu sopayı tutarlar arkasında 5 er kiĢilik guruplar vardır bunlar birbirini çekerler hangi ilk oyuncu bu sopayı bırakırsa vede bu çizgiyi geçerse mağlup ilan edilir KÖREBE OYUNU: burada da 3 oyuncu, 1 halat ip,2 adet taĢ,1 yere çakılan kazık sopa,1 de bezden yapılmıĢ kamçı vardır, ilkönce bu kazık çakılır halatın orta bölümü bu kazığa bağlanır bu halatın bir ucu bir ebe oyuncuya diğer ucu diğer ebe oyuncuya bağlanır bu bağlanan 2 ebenin gözleri bir bezle bağlanır gözleri görmezler kazığın yanındaki oyuncu hakemdir,bu bir ebenin elinde 2 adet taĢ vardır bu taĢları çarptırarak diğer ebeyi harekete geçirir bu ebe elinde de bulunan bezden yapılan kamçı vardır taĢın sesine giderek bu ebeye bu kamçıyla vurmaya baĢlar bezende hakem oyuncuya da vurabilir bir daire Ģeklinde dönerek bu oyun böyle devam eder,dıĢarıdakilerde bu kamçılı ebeyi yanlıĢ yönlendirirler oyun uzasın diye MEZARDA EMEKLILIK : Bu oyunda bir tabut mezarlığın içinde bir yapmacık karton dan bir maket banka yapılır,tabutla mezarlığa gidilir güya defin iĢlemi biter mevta mezarından çıkar bu kartondan yapılan bankaya gider parsını çeker buda köyde son zamanlarda oynana yeni bir oyundur BAYRAMI UĞURLAMA : Burada da son gün davullar çalınır,köyde dolaĢılır,maniler söylenir, köy meydanında halaylar ,köçekler,Ģarkılar,silahlar atılır,oyunlar oynanır ve bayram bu Ģekilde uğurlanır KIZ ALMA : Köçekler eĢliğinde köyün Ģenlik yerinde köçekler köçek,oyunlar oynarlar,Alaplı çiftetellisi dediğimiz figurleride yaparlar,köylüde bu köçeklere de köylü eĢlik eder,silahlarda atılır,daha sonra köçekler eĢliğinde köylü damat evine giderler,kızın annesi damat evinden baklava ,tavuk ister,yollarına kilim serilmesini ister bir koç ister bunların gerçekleĢtirmesini ister damat evinden damat evi biraz naz yapsa da bunların hepsini yaparlar kız arabadan inerek eve doğru giderler evin kapısından geçerken elleriyle evin bütün kapılara ellerini sürer,giriĢ kapısının önüne parça ekmek koyar uğurlu gelsin diye,daha sonra enson gelin yatak odasına gelir orda damat tarafından duvağı açılır akraba ve damat tarafından hediye leri takılır,bu arada misafirler gelinin çeyizlik hediyelerine bakarlar,resimler çektirirler bu gelenekte halende devam etmektedir KÖYDE KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müspet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN: Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa


konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN: Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır. FOLKLÖR : Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir, Kemençe, Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,. Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek üç ayak oyunları da oynanır. KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır . Kemençe anadoluya oğuz


Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadolu‘da ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon‘da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtı KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meĢhurdur. . ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir


ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Köyde bayramlar çok güzel olur beklide baĢka hiçbir yerde olmayan sistem vardır,köy bayramda 3 mahalleye bölünür ve her gün bir mahallenin bayramı olur ve diğer iki mahalle o gün bayramı olan mahallenin evlerini ziyaret ederler,bu köy içinde çok güzel bir yaĢlı genç kaynaĢmasına vesile olur Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdıellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir,sebze meyve yetiĢtirilir Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. ALTYAPI BĠLGĠLERĠ 10.000 M² Beton kilitli parke taĢı döĢenmiĢtir,1850 mt lik kanalizasyon yapılmıĢtır,36 mt karige boru döĢenmiĢtir,1 km lik yeni köy yolu açılmıĢtır,2 km lik köy yolu asfaltlanmıĢtır,45.000.000.tl harcanarak köye içme suyu Ģebekesi tamamlanmıĢtır çocuk oyun


parkı yapıldı,Fiskobirlik üye sayısı : 214 dür,2 cami,1 köy kalkınma kooperatifi,1 değirmeni ptt teĢkilatı,köy konağı,orman koruma merkezi,elektriği,sabit telefonu vardır.1782 de105 hane,1890 da 37 hane, 1935 de 219 1965 de 457,1990 da 118 hane,az dağınık köyler statüsündedir,1200 dönüm tarla alanı vardır,buğday ekim alanı fazla olan köydür,tarla ziraatı % 18 dir,meyvecilikte ön safhadadır % 6.2 hayvancılık yapılır,ormancılığın yapıldığı önemli bir köydür Köy taĢımalı eğitimden faydalanıyor sağlık ocağı sağlık evi yoktur ama sağlık mobil sisteminden faydalanmaktadır, 1928 yılında ilk ilkokul açılmıĢtır.Köyde 106 traktör,35 taksi,5 midibüs,yıllık 750 ton fındık elde edilir,150 dönüm fındıklık vardır,benzin istasyonunda köye ait bulunmaktadır,ayrıca köy koopertafine ait 20 ton fındık alınmaktadır .2008 yılında TMO ait fındık deposunda yapılmıĢtır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATLANLAR GAZĠLER : HASAN AKÇA-OSMAN H.1315 M.1899 ARABA ĠLE CEPHANE TAġIYANLAR: ĠBRAHĠM KARAYAĞIZ—MEHMET BAġ— AHMET ZÜLFEROĞLU—AHMET SERHAT PĠROĞLU—AHMET KIZI AYġE BAġAK—AHMET ACAR—SABRĠYE BAġAK—GÜLSÜM KURBANOĞLU—RAġĠT BAġAK—HÜRMÜZ SUNAR—MEHMET KARATÜRK—MUHACĠR ÖMER HALĠM AYDIN BASO MUSTAFA ÇETESĠNDE BULUNANLAR: MEHMET BAġAK—MEHMET DURDU 18.19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Caminin ilk imamı Ahmet efendidir, 1867,bahriyeli olarak askerde olanlar,Bostancıoğlu Ahmet bin Mehmet,Çubukçu Mustafa bin Eba heymedin,köyün yetimi,Koca basıkoğlu ġeyh bin Mustafa‘dır,varlıklı aileler, Deli Mustafaoğlu Ali bin Mustafa,Beberoğlu Ahmet bin Mehmet‘tir,hayvan sayısı,22 arı kovanı 7 sağman manda 4 sağman inek 36 manda öküzü 27 karasığır öküzü,2 dana 3 erkek buzağı,5 erkek malak,Arabacılık yapanlar,Osmanoğlu Hüseyin bin Mustafa,Bireoğlu Mustafa bin Ahmet‘tir,hizmet sektörü,2 asker,2 keresteci,9 baltacı,10 hızarcı 1 gemici vardı,ürün olarak 96 kg buğday,3 kg arpa üretmiĢlerdir nüfusu 37 hane,223 nüfusu vardı Köyün ilk muhtarı Molla Ġsmail,loğlu Mehmet bin Ġbrahim dir KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER HACI FAZLI BEġE PAġAOĞLU –BAġAK,BAġ YERLĠ KURBANOĞULLARI KURBAN-VE – KARATÜRK YERLĠ PĠROĞULLARI TUTKUN- VE-TETĠK YERLĠ ġĠBĠLOĞULLARI ġĠPĠR KÖYDEN GELME YERLĠ SOFUKETHUDAOĞULLARI SALA VE KESKĠN BULGAR GÖÇMENĠ UZUNÖMEROĞULLARI KARAGÖZ,KONDU YERLĠ ZULFEROĞULLARI ALĠLER,ZULFEROĞLU,ÖZTÜRK ,KAYA YERLĠ HABĠBULLAH KĠREMĠTÇĠ TATARĠSTAN DAN GELME MEHMET KART ĠNEBOLU MISIROĞULLARI TRABZON-AKÇABAT TAN GELME ASLANOĞULLARI RĠZE DEN GELME CAPSAROĞULLARI ÇAKMAK LAR- TEPEKÖYDEN GELME 1952 DE KUZU MEHMETLER ĠSTANBUL KASIMPAġADAN GELME BOZOKOĞULLARI GIRESUN KEġAPTAN GELME


ÖZEN MULLALAR NĠĞDE DEN GELME 1941 DE SUNGUR KASTAMONU DOĞANYURTTAN GELME ERENLER ĠNEBOLU DAN GELME HUT,HUDA,HUTĠ,HUD OĞULLARI ALBAYRAKLAR RĠZE-FINDIKLI KURUPĠT TEN AKÇAKOCA YENĠCE KÖYÜNE VE ORDANDA BAZILARI DADALI KÖYÜNE GELMĠġTĠR NIYAZĠ KAYA DÜZCE AKÇAKOCA AKKAYA ÇAĞLAR GĠRESUN GÖRELE ÇAYLAK DÜZCE ÇAYAĞZI BOZACI YERLĠ ERDEM TRABZON KONAÇ GĠRESUN ĠNCE TRABZON TONYA EFES DÜZCE AKÇAKOCA BEYÖREN YERLĠ AKÇAKOCA-DÜZCE KARAYOLUN SAĞ ALT TARAFI HEPSĠ YERLĠ SÜLALELER VARDIR,DĠĞER ÜST TARAFINDADA KARIġIK SÜLALELER BULUNMAKTADIR NOT: Katkılarından dolayı rahmetli değerli öğretmenim Muzaffer Albayrak,Mustafa Albayrak,Selim Albayrak,Necmi Sala arkadaĢlarıma teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köy ismi : Muzaffer Albayrak,Necmi Sala,Köy sakinleri,Kenan Okan,Avk.A.Bilge aĢiret ve oymaklar,Derl. Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler ; Muzaffer Albayrak,Selim Albayrak,Köy sakinleri,Kenan Okan,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan.ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Necmi Sala,Muzaffer Albayrak,Kenan Okan,Mustafa Kocadon,Akç.K.Sitesi,Vikipedi özgür ans,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Akç.K.Sitesi,Köykent hb net,Muzaffer Albayrak,S.Albayrak Ġlçe Tarım.Md.Vikipedi özgür ans,Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,H.Ġ.Yavuz,Sümeyye Köktürk,Necmi Sala Ert tv,Muzaffer Albayrak,Kandıralılar derğ,Görsel yay s.4,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu K.Alt yapısı Muzaffer Albayrak,Selim Albayrak,Akç.Kaym.Sitesi,Kenan Okan,Mustafa Kocadon,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı :. ġükrü Dönmez,Geltag net Temettuat : Dr Zeynel Özlü Sülaleler : Hüsamettin Kaya,Muzaffer Albayrak,Selim Albayrak,Derl.Ġbrahim Tuzcu

DEREKÖY


COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B.BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Hayrettin Kocabıyık TELEFONU : 05374509902 EV-03806255150 NÜFUSU : 46 Hane 246 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009 –Hayrettin Kocabıyık, 2004- Adil Kabadayı 1999- Ġbrahim Öztürk 1994- Cafer Düzce 1989-Mustafa Kocabıyık COĞRAFĠ DURUMU : Düzce ye 22 km Akçakoca ya 17 km uzaklıktadır ,rakımı 125 mt dir .Altunçay, Tepeköy, SubaĢı komĢu köyleridir. KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR M.Ö 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,.bu köyde Dereköy dür.Kastamonu dan 1243 yılında Moğol istilası ve yenilgisinden bıkan 130.000 bin Oğuz Bozok boyu Günhan obaları batıya doğru göç ederler ve Akçakocaya gelerek bazı köyler kurarak yerleĢirler bunlardan bir tanesıde Dereköy köyüdür,yine Bizans kayıtlarına göre 1291 yılında Rum ve Selçukluların kaynaĢmasından gelen ve 17 ci yüzyılda batı Anadolu‘da ve Çukurova bölgesinde bulunan Yörükler(yürüyen halk) Akçakocaya gelip yerleĢmiĢlerdir,bu köyde Dereköy köyüdür, ayrıcada Doğukaradenizden 1916 yılında bazı göçler gelmiĢtir,neticede bu köyde Bitinya,Oğuz Bozok boyu Günhan obaları,Osmanlı Türkleri,Doğukaradenizden gelenler burada yaĢamıĢlardır.,yalnız bu köy yeni kuruldu Altunçaydan ayrılmıĢtır.Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma Pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor,M.Ö.546 de Makedonya imp.,M.Ö.708 de Pers imp. Bu kavimler,yaĢamıĢlardır.,Osmanlı zamanında ,buradaki yabancı kavimler burayı terk etmiĢlerdir az da olsa kalan aileler Müslümanlığı kabul edip Osmanlı imparatorluğuna katılır,buradaki yeni kurulan köylülerle iç içe yaĢamlarını sürdürmüĢlerdir ,yerli köydür.Aftun Bizanslıların verdiği bir isimdir,köyün içinden geçen kilsuyu deresi ile bu iki kelime birleĢtirilerek Aftundere ismini alır,Hekimoğlu bir oba aĢireti olan Ahmet Hekimoğlu tarafından verilen bir isimdir Ģimdilerde bu münkariz olmuĢtur.Dereköy köyün içinden geçen kilsuyu deresinden ismini alır,Değirmenköy burada eskiden 6 adet değirmen varmıĢ bu


değirmenler sayesinde Bolu,Düzce den gelen mısırlar buralarda öğütülerek tekrar geri gidermiĢ köye bu açıdan kazanç sağlanırmıĢ onun için Değirmenköy adını almıĢtır.Dereköy toprak zenginliği bol olan ova platformunda kurulmuĢtur BaĢaranlar Kentmenli köyünden buraya göç gelmiĢlerdir,halen Kentmenli de akrabaları vardır.Hatemoğulları Kafkas kökenli Gürcistan‘dan Giresun‘a oradan Tepeköye gelirler,RaĢit Hatemoğlu daha sonra Dereköy üne damat gelir,bunlara bu Düzce lakabı Ģunun için takılmıĢtır Giresun‘da Hatemoğulları nereye göç gitti derler oradakiler Düzce ye derler orda bu lakap devam eder. 1939 yılında soyadı kanun çıkınca Düzce soy ismini alırlar halen Dereköy de ikamet etmektedirler.1989 da Altunçaydan ayrılarak 50 hane olarak yeni muhtarlık olurlar.Bir rivayete görede köyde kendir yetiĢtirilir bu iĢlenir pamuk haline getirilir bundan don yaparlarmıĢ beyaz olduğundan akdon denmiĢ Akçakocalılar akdonlular geldi dermiĢ,yukarı akdonlar,Altunçay,aĢağı akdonlar Dereköy lüle re denirmiĢ

TARĠHĠ YERLER Köyde Bitinyalılar zamanında demir ürettikleri anlaĢılmaktadır,çevrede bol miktarda demir ocakları ve cüruflarına rastlanmaktadır.Eskiden Akçakoca Çuhalıdan Dadalı,BaĢaftun,köyleri üzerinden Haciz dağı aĢılarak Düzce Tavuk köyüne oradan Beçiyörük köyünden Düzce ye ulaĢılırdı.Buradaki su değirmenleri,su hızarları çok ilgi çekmekte idi ama maalesef Ģimdi bunlardan hiç biri kalmamıĢtır munkariz olmuĢtur. Köyde at yarıĢları ve bayramlarda güreĢler yapılırdı ama bu ananelerde yok oldu.Dağlarda linyit kömürü,kılsuyu deresinde Hematit filizlerine rastlanmıĢtır bu madenle ilgilenilirse bu madenler iĢlenilebilir ,ayrıca bu dağlarda mermer de vardır .Demir elde edilebilmesi için dağlarda oyuklar açılarak keresteler yakılarak yüksek fırın elde edilmiĢ bunlara halen Dereköy bölgesinde görmek mümkündür.Ormanlardan fıçı tahtaları,gemi için keresteler bu köyden sağlanmakta idi, halen Cafer Düzce‘nin evinde büyük eski su hızarı kalıntısı mevcuttur AKARSU VE DERELERĠ Kilsuyu deresi, Ihlamur deresi,Aftunderesi bunlar birleĢerek Çayağzı‘na dökülmektedir su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Yıldırım sırtlarında kurulmuĢtur TepebaĢı ( 468 mt ) ĠKLĠMĠ: En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir JEOLOJĠK DURUMU : Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ


Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir TURĠZĠMĠ

Köy köydes yardımı ile güzelleĢtirilmiĢtir,çok eski bir köy olması köyün isminden çok bahsedilmektedir,,ormanlarda demir elde etmek için ocaklara rastlanmaktadır,gelin indiren dağında çok güzel yürüyüĢ parkuru vardır,piknik yapılacak yerler mevcuttur.Turizme elveriĢli olması için kilise bölgesi,Üskübü‘deki kalıntılar gibi güzel bir hale getirilmeli turistlerin buralara çekilmesi mümkündür,av turizminin her ay olması sağlanmalıdır,çünkü çok elveriĢlidir CAMĠLERĠ 1955 yılında yapılan cami Mustafa Cakatoğlu tarafından yapılmıĢtır 100 cemaatlidir,tek ġerifelidir,1995 yılında köye modern cami yapılmıĢtır Ģuan bu camı kullanılmaktadır,50 dönüm fındık bahçesi vardır MEZARLIKLAR Köyde tek mezarlık vardır Altunçay köyü ile beraber kullanmaktadırlar çok eski büyük mezarlıktır.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır,Arpa,Pirinç


BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır.,13 adet tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da münkariz olmuĢtur,.Köyde eskiden keten dokuması da yapılıyordu. Ençok ormancılık ve kümes hayvancılığı yapılmaktadır Balcılıkta yapılmaktadır kestane balı revaçta olduğu .için bu yönde çalıĢmalar devam ediyor Köyde kestane Ģekeri imalatı baĢlamıĢtır veriyor.Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardı.Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir bura danda deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. Dereköy toprakları çok verimli olduğu için bahçelerde Öküz ve Manda hayvanlarından faydalanırdı,ayrıca Ģehir merkezlerine gitmek içinde kullanmıĢlardır,kereste taĢımacılığı ön safhada olduğu içinde bu hayvanlardan faydalanılmıĢtır.Bu köyde balcılıkta fazla yapılmakta idi ,ama maalesef bu hayvanlar Ģimdilerde yok olmuĢtur GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi


Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Sığır,Tavuk,,Hindi,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir Köyde 13 adet tavuk kümesi vardır en çok bu köyde tavuk besiciliği yapılmaktadır 200.000 adet tavuk yetiĢtirilir Köyde malak, manda at, öküz,katır var idi ama maalesef münkariz olmuĢtur ORMANCILIK


Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur Eskiden fıçı tahtası,gemi kerestesi, demiryolu travesti bu köyden ikmal edilirdi en son köyde Hatem Düzce ye ait parke ve kereste fabrikası vardı ama burası da Ģu an kapatılmıĢtır,en çok kesif ormancılığı yapılan yerdi Eskiden orman lar talan edilir yerine fındık dikilir 6817 dekar fındıklık ekilmiĢtir ,ormancılık orman iĢletme Ģefliği adı alında yapılmaktadır.Köyde çok su hızarları vardı Vardı. Ormancılığın çok önemi vardı.Düzce-Akçakoca karayoluna yakın oluĢu nedeni ile sevkiyatın ve istihsalinde çalıĢanlar çoktu.

AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur .Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur. Dere kenarında dıĢarıdan gelen avcılar burada ördek avı yapmaktadır,Daimi kuĢlar Kestanekargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Köyde bayramlar çok güzel olur beklide baĢka hiçbir yerde olmayan sistem vardır,köy bayramda 3 mahalleye bölünür ve her gün bir mahallenin bayramı olur ve diğer iki mahalle o gün bayramı olan mahallenin evlerini ziyaret ederler,bu köy içinde çok güzel bir yaĢlı genç kaynaĢmasına vesile olur manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Dereköy köyü kültür ve gelenekleri bakımından Manav Türkleri kültürüne sahiptir.Hıdırellez kutlamaları en belirgin kültür izidir.Bundan baĢka.bayramlaĢma,selamlaĢma,yardımlaĢma,büyüklere saygı,Avcılık, baĢlıca örf ve adetlerdir. Düğünlerde ise: oynanan oyunlar:Alaplı çiftetellisi,misket ve Kasap havasıdır.Bu değerler köy gençleri tarafından yaĢatılmaktadır. Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaĢmıĢtır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiĢtir öz kültürel değerler yozlaĢmıĢtır Halil Ġbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıĢtır: Osmanlı Devleti‘nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı‘nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaĢatabilmiĢlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk Ġnançlarına dayanan ve Ġslâm‘la çatıĢmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaĢatmakta mahir davranmıĢlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiĢtekine benzer bir Ģekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaĢayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleĢik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleĢmiĢ olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaĢayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve baĢkası tarafından söylenenlere fazlı karĢı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, ―yedi kez düĢünmeden adım atmayan, yavaĢ davranan, gereksiz tartıĢmalara girmeyen‖ temkinli bir insan portresi çizmektedirler [ĠĢsever, 1994: 23-31].


Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan AĢağı Sakarya, Batı Anadolu‘da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaĢamaktadırlar. Özellikle AĢağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleĢmiĢlerdir. Buralarda kendilerine has yaĢam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraĢmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taĢımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta Ģehir hayatına geçmiĢ yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [YaĢa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290‘larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleĢmiĢlerdir. Ġlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep ―manav‖ denilmektedir ve bu bölgede manav, ―yerli Türk‖ manasında kullanılmaktadır [YaĢa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan‘daki Kazak-Kırgız ve Sibirya‘daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kiĢi ve boy beyi manasına gelen ―manap‖ ve ―manag‖dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde ―v‖ sesi olmadığı için ―manap‖taki ―p‖ ve ―manag‖ daki ―g‖ sesleri yumuĢayıp ―manav‖ kelimesini oluĢturmuĢlardır [YaĢa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde ―asilzade‖ manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi‘nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dıĢında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [AktaĢ,2002: 10]. Batı Anadolu‘ya ve Taraklı‘ya Türklerin ilk yerleĢimi 1291‘den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde Ġstanbul Sirkeci‘de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük‘ten götürülmüĢ manavlardır [AktaĢ, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araĢtırmalar neticesinde ĠslâmlaĢtırılmıĢ olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. KonuĢma dilindeki ortak birçok kelime davranıĢlardaki, giyiniĢlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun iĢaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaĢadığı göçmen bulunmadığı Sakarya Ġli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaĢatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuĢam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araĢtırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk Ġnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiĢ ve yerleĢmiĢ yerleĢik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaĢıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiĢ Türkler Ģu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamıĢ Manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecik dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri baĢta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit,etmektedir.Ġzmit,Ġzmir,Ġstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi Ģehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaĢ yavaĢ yozlaĢtı ve hala yozlaĢmaya devam ediyor.Bu sorunu benden baĢka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aĢiretindendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuĢtur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyveren köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beĢ köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuĢtu Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla baĢlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca


artık Türkler karĢısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu‘ya yayılmaya ve yurt kurmaya baĢlamıĢlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin ―cihanĢümul‖ bir mana taĢıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin Ġslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin ―Anadolu Fethi ve TürkleĢmesi‖ olduğuna dikkat çeker. ġu ifadeler oldukça önemlidir. Ġslam‘ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiĢ oldu. Nitekim Malazgirt‘ten sonra Bizans‘ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe baĢladılar.Türklerin Anadolu‘ya yöneldiği 11.yy. baĢlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boĢalmıĢ, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu‘ya henüz yerleĢmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu‘nun TürkleĢmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu‘ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teĢekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri iĢgal ile Anadolu‘yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizanssın bu ümitleri bir asır sürmüĢtür. Nihayet Anadolu‘da bir Türk birliğinin kuruluĢu ve bu vatanın ikinci kuruluĢu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos‘a karĢı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu‘ya Kurtarma ümit ve teĢebbüslerine ebediyen son vermiĢtir ve Malazgirt‘ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat‘i Ģekilde ―Türk Vatanı‖ olmuĢtur.Anadolu‘ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun Ġmparatoru Atilla‘nın amcası Rua Ġstanbul‘a yaklaĢmıĢ ve Atilla‘nın (441-442) Balkan seferi Ġstanbul‘u tehlikeye düĢürmüĢtür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, Ġstanbul üzerine gelmiĢlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, KumanKıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın‘dan baĢlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu‘nun bazı bölgelerine yerleĢmiĢtir. ÇeĢitli Türk kavimleri Anadolu‘nun çeĢitli yörelerinde yurt tutmuĢlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalıĢma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuĢ, Ġznik ‗i kendine baĢkent yapan Süleyman ġah bu bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans Ġmparatoru Alexios Kommenes tarafından kuĢatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans‘ta Latin Ġmparatorluğu kurulunca Latinlerin iĢgali altında kalmıĢ. Ġznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıĢtır. Ġzmit Osmanlı padiĢahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca‘nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuĢatılarak zapt edilmiĢtir. Daha sonra Bizanslılar tarafından Ģehir tekrar kuĢatılmıĢ ve bu kuĢatmadan bir sonuç alamamıĢlardır. Timur‘un Anadolu‘ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı Ġzmit‘i yağmalamıĢtır. 1337 yılında fethedilen Ġzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıĢtır.―TürkleĢme‖ her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıĢtır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaĢıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmıĢ olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna‘ ya göre, 1058 yılında Avrupa‘da artık Anadolu‘ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye baĢlamıĢtır. Süleyman Ģah kapı dağı yarımadasını almıĢ ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiĢtir. Artık Ġstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıĢtır.E. Güngör ise, bugün Türkiye‘de yaĢayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara ―Türkmen‖ adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi‘ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüĢtüğünün kanıtlarını sunar. ―Türkmen‖ adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu belirtir. Oğuzların ĠslamlaĢmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmıĢ olduğu üzerinde durur.Türkmen‘e, Türk iman (Ġmanlı Türk) Türkmen ben


türküm gibi anlamlar yakıĢtırılsa da, Jean Deny görüĢüyle ―men‖ kuvvet ekidir ve Türkmen ―Türklerin türkü ―Öztürk‖ anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu‘ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu‘da konar göçerlikle eĢ anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleĢik hayata geç tiklerini ve Anadolu‘ya yurt edindiklerini biliyoruz.Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiĢtir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında ―YÖRÜK‖Ü oluĢturmuĢtur.Yörük‘le Türkmen‘in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur‘da Yörüklere ―yaylacı‖ yerleĢik halka yaycı denildiğini Karadeniz‘de bil hassa Giresun‘da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karĢıladığını belirtmekte Anadolu‘nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karĢılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye‘de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de ―doğma büyüme buralı‖ anlamını çağrıĢtırdığını, bu terimlerin Ģehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, EskiĢehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaĢayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.―Manav‖ kavramı farklı kaynaklar Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kiĢi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, ―manav‖ adı verilen uzun süredir yerleĢik olan ve tarımla uğraĢan yerli toplumlar vardır.Ġzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiĢtir.Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıĢtır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin‘in bazı bölgelerinde ), dadaĢ (Erzurum‘da) efe (Ege), Zonguldak Bartın‘da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir‘deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düĢüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara baĢvurulduğunda;Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere ―Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?‖ sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları Ģunlardır:Yerli Türk.Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraĢmaya baĢladığı ve de yerleĢik hayata geçtiği için ―manav‖ denildi.Orta Asya‘dan Batı Anadolu‘ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır.Manav; toprağa ektiği keteni yetiĢtirip, olgunlaĢan bu bitkiyi iĢlemeye baĢlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, büzerek giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaĢları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiĢtirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiĢtirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karĢılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır.Özelilikle Batı Anadolu‘da yaĢayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değiĢime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barıĢçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaĢama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar.Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan‘dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, EskiĢehir, Zonguldak ve de Balıkesir‘in bir kısmında yaĢadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve baĢkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna ―manav‖ denilmesinin esas tarihi gerçeği Ģudur;Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karĢılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.


Bolu kabak, Afyon ve EskiĢehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve Ġznik civarında sebze, Ġzmit TavĢancıl‘dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, EskiĢehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.ĠĢte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). ―Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. KarĢılıksız her Ģeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?‖ derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda ―Evet, biz Osmanlı‘nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir Ģeref biliriz‖ derlerdi.ĠĢte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır manav tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kiĢiliklerine ait bazı tespitler. Manav ve macıra senet gerekmez Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar. Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma. Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değiĢilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaĢamazlar Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede Ġzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin baĢlangıç döneminde Ġzmit Sancağında yaĢayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluĢtuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer. Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleĢen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boĢluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir. Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. Ġnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alıĢkanlıkları içine alan karmaĢık bir bütündür. Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karıĢarak değiĢik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaĢayan kiĢiler manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleĢmiĢtir. Çiftçi ailesinin boĢ zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraĢtığı, hem kendi ihtiyacını karĢıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boĢ duran iĢ gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır. Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuĢatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aĢamalarından geçen keten; dokunup çarĢaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir. Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. ġalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.ġehre sadece tuz almaya, Ģeker almaya giderlerdi. Bazen de Ģeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karĢılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve Ģeker kamıĢı pekmezleri ) Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiĢtir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraĢmıĢlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaĢ, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği yapmaktadır. KeĢ, yağ, peynir, yoğurt üretmiĢlerdir ki Kandıranın yoğurdu meĢhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiĢ, bir kısmı satıĢa sunulmuĢtur.


Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahĢap yığma Ģeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahĢap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaĢmıĢtır.Kandıra ve Kandıra‘nın hemen yanı baĢında bulanan TaĢköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıĢtır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır.Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey‘in fethettiği yerlerde yapılmıĢ bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca‘nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaĢam Ģekline göre planlanmıĢtır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaĢma yer almaktadır. Evin giriĢindeki hayat denilen geniĢ alan bu dolaĢmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. YaĢam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluĢturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir.Çandı yapının en önemli özelliği 20 cm çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar 20 cm uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir. Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. KıĢın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır.Görüyoruz ki; Orta Asya‘dan Anadolu‘ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmiĢlerdir. Manav Mutfağı;Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday baĢta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeĢit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeĢide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek iĢlevi görmektedir. Cızlama ise taĢmıĢ ve yumuĢak hamurun daha ince piĢirilmiĢ bir versiyonudur. Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir baĢlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gıĢırık otu olur ama baĢlık aynıdır; mancarlı pide) Dartı : Dartı baĢlı baĢına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değiĢmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baĢ tacı yemeklere çeĢnidir KeĢkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüĢü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. KeĢkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi .KeĢ : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. KesilmiĢ sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur iĢlerinde iç malzemesi olur.Ġçecek olarak komposto ( hoĢaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma iĢlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık..KıĢlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiĢ sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir.Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır. Kesme çorbası Dımbıl çorbası Umaç Çorbası EriĢte Çorbası


Tarhana Çorbası Mancar Çorba ve yemekleri Ana baĢlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keĢfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir.Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları.Sadece Batı Anadolu‘da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleĢik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin baĢında gözleme gelir.Her evde kıĢlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmıĢ peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır. Pekmez (pancar, ĢekerkamıĢı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. KıĢın soğukta özellikle yenir. Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de ―Malay‖ yemeğidir. Bazı yörelerde ―kaçamak‖ diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iĢtahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir.Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gıĢırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır.Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keĢ gibi süt ürünleri ile de karıĢtırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmıĢ olur. Bozkurt Güvenç‘in yaklaĢımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir MANAV kültürü vardır. Sümeyye Köktürk yazıları http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması.Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri .Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme: Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras


taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları .Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı dövüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız


gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter


Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı .Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma.;Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar.


Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müspet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġA : Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin


eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır. FOLKLÖR : Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama KarĢılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur, Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meĢhurdur. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran


değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her yıl mevlit okutulur komĢu köyler çağrılır yemekler yenir eğlenceler tertiplenir halk birbirleriyle kaynaĢır. Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu Hıdırellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocada ki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ


Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir Sebze meyvecilik yapıldığı için,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1‘Ģer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Eskiden at yarıĢları ve güreĢler olurdu ama bu gelenekler tarihe gömülmüĢtür köyde spora ilgi azdır,federe,. gayri federe kulüp yoktur YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı.Malay,cevizli çörek,tava gözleme ALTYAPI BĠLGĠLERĠ 800 MT Köy yolu asfaltlandı,köy cami evi yapıldı,fosseptik çukuru kazıldı büzler kondu,çocuk parkı yapıldı,köye içme suyu getirildi 1 adet ilkokul var ama taĢımalı eğitimden faydalanılıyor,sağlık ocağı sağlık evi yok ancak mobil sağlık sisteminden faydalanılıyor,1 camii,elektrik,sabit telefonu,ptt acentesi vardır camiye ait 20 dönüm fındık bahçesi vardır Fiskobirlik üye sayısı:78 dir. Bu köy az dağınık köydür ilk ilkokul 1968 yılında açıldı.1997 de 281,2000 de 257 nüfusu vardır. Kanalizasyon yoktur. Sebze meyvecilik revaçtadır,1323 ten 1692 ye kadar voyvodalıkla 1797 de arazi defterinde 1871 birinci arazi yoklama defterinde 1992 yılında Bolu salnamesinde adı geçmektedir, yerli, az dağınık köy statüsündedir. Dereköy hizmet derneği vardır 18. 19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Aftuni divanında nüfusu 235 hane 47 dir,askerde olanlar Delioğlu Hasan,Osmanoğlu Mehmet,Karabıçakoğlu Hasan, 1844yılında bahriyeli olarak askerlik yapmıĢtır.En varlıklı kiĢilik Murtezaoğlu Ahmet bin Mehmet,Cindikoğlu Ġbrahim, Karabıçakoğlu Hasan,Küçükoğlu Ali,Hekimoğlu Hüseyin‘dir.64 Adet meslek gurubu vardı,Hekimoğlu Ġbrahim,Hekimoğlu Hüseyin‘in değirmenleri vardı 6 asker,1 muhtar,1 imam,1 subay,1 hizmetkar vardı .Su hızarları olanlar Murtezaoğlu Ahmet,Mazlumoğlu Mustafa,Hekimoğlu Hasan,Hekimoğlu Ġbrahim,Budelunoğlu Osman,Delioğlan Ali,Hatipoğlu Ali,Tönkeloğlu Mehmet,Sofaoğlu Abdi,Osmanoğlu Mehmet, Ġmamoğlu Ahmet,Deli Ahmetoğlu Mustafa, ġahinoğlu Mehmet,KaracıoğluAli,Cindikoğlu Ġbrahim,Karamehmetoğlu Ahmet,Belekoğlu Mehmet,Murtezaoğlu Mustafa,Mollaahmetoğlu Ġbrahim,Tonkaçoğlu Mustafa,Karabıçakoğlu Mehmet,Karabıçakoğlu Hasan Hekimoğlu Hüseyin,BoĢnakoğlu Ġbrahim bunlar keresteci ve baltacı ,hızarcı idiler 1844 yılında 477 kg buğday,63 kg mısır ürünü alınmıĢtır ,ilk imam kıran mezrasında Mehmet halifedir.27 baltacı,10 keresteci,15 hızarcı vardı ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR ġEHĠT OLANLAR: Hasan- Kamiloğlu Çanakkale Arıburnu 13. Alayı D.1890-Ö.1915


KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER Yerli sülaleler Hatipoğulları ( Baskın ) ---Tönkeloğulları ( Öztürk)---BoĢnakoğulları ( Kocabıyık)---Kırımlıoğulları ( Ergün)---- Kurtoğulları ,Karaalioğulları(Kıyak) ----Kocaömeroğulları(GörmüĢler)---.BaĢaran ( Kentmenliden göç) Açık-Aksoy-AlkıĢ--Elmalı-Kabadayı-Karabacak-Kına-Yıldırım Bu sülaleler Yörükhan Taifesidir,köyün yerlisidir Köye göç gelen Hatemoğulları ( Düzce) Giresun dan Tepeköyüne oradan bu köye göç gelmiĢtir NOT: Katkılarından dolayı değerli muhtarım Hayrettin Öztürk arkadaĢıma çok teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köy ismi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Hayrettin Kocabıyık,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Hayrettin Kocabıyık,Ġsmail Kocabıyık Drl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu . Kenan Okan,ġükrü Dönmez,,Mustafa Kocadon,Derl.Ġbrahim Tuzcu Camii ve Mez. : Kenan Okan,Hayrettin Kocabıyık,Ġsmail Kocabıyık,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizmi : Hayrettin Kocabıyık,Ġsmail Kocabıyık,Köykent hb net,Akç.Kaym .Sitesi,Vikipedi özgür ans,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Hayrettin Kocabıyık,Ġlçe Tarım Md.Akç.K.Sitesi,Vikipedi özgür ans,Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,ġükrü Dönmez,Kenan Okan,H.Ġ.Yavuz,Sümeyye Köktürk,Hayrettin Kocabıyık,Kandıralılar dernğ,Görsel yay.s.4,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu K.Alt yapı bilgisi : Mustafa Kocadon,Akç .K.Sitesi,Hayrettin Kocabıyık,Ġsmail Kocabıyık,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı : ġükrü Dönmez,Geltag net Temettuat : Dr.Zeynel Özlü Sülaleler : Hüsamettin Kaya,Hayrettin Kocabıyık,Ġsmail Kocabıyık,Derl.Ġbrahim Tuzcu

DEREDĠBĠ


COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI :Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : DurmuĢ CoĢar TELEFONU : 05425428141 POSTA KODU 81650 NÜFUSU : 94 Hane,389 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2004- Ramazan Usta,1999-Hamdi Sağlam,1994-ġaban MenteĢe,1989- Ali CoĢar,1984- Ali CoĢar COĞRAFĠ DURUMU : Düzce ye 27 km,Akçakoca ya 12 km uzaklıktadır. Denizden 120 mt yüksektir Rakımı 100 dur, komĢu köyleri,Beyören,Balatlı,Fakıllı,Çiçekpınar ,Tepeköy,SubaĢı dır,2391 dekar fındıklık,785 dekar ormanlık vardır KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR M.Ö .377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,kurdukları köyler arasında burada bulunan Cinci köy vardır fakat bu köy 1630 yılında Akkazak korsanları tarafından talan ve yok edilmiĢtir. Ayrıca Kastamonu dan 1243 yılında Moğol istilası ve yenilgisinden bıkan 130.000 bin Oğuz kınık boyu obaları batıya doğru göç ederler ve Akçakocaya gelerek bazı köyler kurarak yerleĢirler bunlardan bir tanesıde Deredibi (Cinci munkariz oldu) köyüdür,bunlar Balatlı ve Beyören köylülerle iç içe yaĢamıĢlardır bir mezra içerisinde dirler,neticede bu köyde Bitinya,Oğuz Kınık boyu obalar.1877-1916 yılında,Doğu karadenizden gelen göçler yaĢamıĢlardır. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma Pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır,Osmanlı zamanında buraya 1877 Osmanlı Rus harbinde doğu Karadenizden göçler gelir buraya yerleĢirler,buradaki yabancı kavimler burayı terk etmiĢlerdir az da olsa kalan aileler Müslümanlığı kabul edip Osmanlı imparatorluğuna katılır,buradaki yeni kurulan köylülerle iç içe yaĢamlarını.sürdürmüĢ lerdir.Akçakocada bazı denize yakın olan köyleri Ahmet han zamanında Akkazlar korsanları tarafından yağmalanıp yok edilir.18.yy‘da burada Güney köyü kurulur.Daha sonra 1877 Osmanlı-Rus savaĢında 15 aile Giresun- Ordu dan Düzce‘ye gelir,orada sivrisinek bataklık


çok olduğu için Akçakoca‘ya doğru gelip ilk önce çuhalıdaki Tarım Kredi nin olduğu yere yerleĢirler daha sonra içeriye doğru, Ģuandaki tek kurumunun olduğu yere gelirler.Fakat burada da sivrisinekten telak olurlar buralar zaten devlet arazisi değildi.Devlet arazisi olan Ģimdi ki Cinci Köy‘üne gelip yerleĢirler.Beyören- Balatlı mezrasına bağlı idiler Bu cinci köyünü 1630 yılında Karadenizden gelen Akkazak korsanları bu köyü hep öldürür ve yok ederler kalanlar ise Balatlı mezrasına giderler bazıları da divani Kerametti ne giderler.1916 yılında 2.göç dediğimiz doğu Karadeniz göçü gelmiĢtir.Giresun- Ordudan çok göç almıĢtır.Arazi azlığı nedeniyle buradan dıĢarıya çok göç vermiĢtir. Buraya ilkönce 1875 yılında Giresun Eynesil‘den cortoğlu Mustafa, Ramazan çavuĢ Ordudan Mehmet efendi gelmiĢlerdir. 1938de,Ustahasanoğulları Halil Ġbrahim 1938 yılında Cinci köyü münkariz olduktan sonra, köye gelir,1877 Osmanlı Rus savaĢında Giresun ve Ordudan gelenler olur bunlardan Cart Haliller Giresun‘dan Düzce ye gelir,Ġmamlar köyüne yerleĢirler,sinek ve sıtma hastalığından dolayı Akçakocaya gelirler ,Bu köy ilk önce Balatlı mezrasına bağlı idi 1958 yılında ayrılıp muhtarlık oldu. Bu köy daha sonra Rezedende azda olsa göç gelir,bu köy dere içinde olması sebebiyle Deredibi adını almıĢtır Daha önceleri Balatlı Deredibi köy arasında kalan yerde Cinci mahallesi vardır köy diye anılan bu köy münkariz olunca Giresun ve Ordudan gelenler tarafından kurulmuĢtur,Haciz deresi kenarında kurulduğu için bu ismi almıĢtır.Sofuoğulları ( CoĢar), Cortoğlu( Çiftçi) Ali,Ramazan çavuĢ (Küçük),Mollaosmanoğlu (Uzun),Haççakaloğlu(MenteĢe)Dursun kahyalar(Husan) bunlar bu köyün kurulmasında öncülük etmiĢlerdir,Ali CoĢar bu köyde 32 yıl muhtarlık yapmıĢtır TARĠHĠ YERLER


Balatlı köy merkezi durumunda iken Kıran tarla mevkiinde eskiden çok sıtma hastalığından çok insanlar kırılmıĢlar,ondan dolayı da buraya kıran tarla ismi verilmiĢ ,sonrada burayı terk edip Balatlı mezrasına yerleĢirler.Kıran tarla mevkiinde su varmıĢ bu su çok iyi bir su imiĢ kadınlar bu suyu almak için 40- 50 kiĢi sıra bekler miĢ su almak için,kıran tarlada halen dahi herhangi bir tarlayı kazıdığında mezar kalıntıları çıkmaktadır,tuğla,kiremit parçaları çıkmaktadır.Ayrıca burada çok demirciler varmıĢ halen bile bu kalıntılara rastlamak mümkündür,Karafar dediğimiz bölgede 1932 yılında Topçu Taburu buraya gelir yerleĢir, bir adette Aydın bölgesinden deve buraya getirilir askerlere yardım amacıyla çünkü burada çok soygunlar yapılıyordu,Askerler Ģimdiki köyün köprüsünde nöbet tutarlardı,bu köprü kemerli olacakken savaĢlar çıktığı için vazgeçilir yerine tahta köprü yapılır daha sonra betondan bu köprü yapılır bu Akçakoca-Düzce yolunun buradan geçmesi buranın önemini artırmıĢtır.1954 yılında 1 asker köprüden düĢer,ölür RaĢit onbaĢı idi Düzce Akçakoca kurtuluĢ savaĢında çok rol oynamıĢtır bütün sevkıyatlar bu köprüden sağlanırdı,ama burada soygunlar asker kaçakları bir yuva haline getirince devlet buraya bir karakol yapar Ģimdiki Ģifalı suyun olduğu yere ( Ģimdiki petrol istasyonu olan yer)burası son zamanlara kadar vardı, bu askerler Deredibi köyün içindeki köprüde, M.Arif köprüsünde,Kabalak köprüsünde nöbet tutarlardı, buradaki ölen askerlere ait mezarlıklar halen Ģimdiki köprü yanındaki mezarlıklarda vardır,ayrıca burada kestane bayırı kabalak arasında Ģifalı su mevkiinde haciz deresinin üzerinde de bir köprü vardır ki Akçakoca eĢrafından M.Arif beyin hanımı ve arabacı burada eĢkıyalar tarafından katledilir o zaman buraya halk bundan dolayı buraya M.Arif köprüsünde demektedir,kanlı köprüde denmektedir.Haciz yolun dar ve uçurumlu olması burada sık,sık trafik kazaları meydana gelirdi,Haciz Ġsmi buradaki çeteler soygunlarından dolayı buraya halk


haciz ismini vermiĢtir.1954 yılında Hendekli bir Ģoför kaza yapar 14 kiĢi ölür,1957 yılında 1 gelin 1 kızı ile beraber sele kapılıp ölürler. ġifalı su dediğimiz yerde bir han ve karakol vardaki burayı at ların su içme ve dinlenmeleri ve buraların emniyetini sağlamak için karakol yapılmıĢtır,bu hanın buraya o zamanlar çok yararlı olmuĢtur son yıllara kadar vardı sonra munkariz olmuĢtur,Ģimdiki yeni yapılan köprünün 50 mt yukarısında tepede bulunan bir karakol ,birde han vardır bu karakolda son yıllarda munkariz olmuĢtur ,.Oluk pınar dediğimiz yerde evliya mezarlığında bulunan 1 adet yatı vardır,burada Balatlı,Beyören,Deredibi köyleri yağmur duasını yapmaktadırlar.Çiçekpınar ve Deredibi köyü sınırında kanlı kaya denilen yerde eskiden eĢkıyalar yol kesip haraç alırlardı ve bu insanları burada katlederlerdi bundan dolayı kanlı kaya mevki adını koymuĢlardır. AKARSU VE DERELERĠ

Ġncirlik sırtlarından gelen Kara dere, deresi Deredibi(Haciz) deresi ile birleĢir ve çuhalı çarĢısına denize dökülür,2. büyük akarsuyudur ..Su altı seviyeleri çok değĢkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir,koli mikrobu bakımından zengindir içilmesi mahsurludur ,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ Ġncirlik sırtları eteğinde kurulmuĢtur Haciz tepesi(960)mt TepebaĢı tepesi(468) ĠKLĠMĠ: En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU: Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Karstik kaynaklara da sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ


Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir TURĠZĠMĠ

Köy eskiden Düzce Akçakoca yolu üzerinde idi yeni yol yapılınca önemini yitirdi.Düzce Akçakoca karayolu üzerinde Ģifalı su dedikleri yer bazı hastalıklara iyi geldiği söylenen suyu vardır ayrıca piknik ve mesire yeri olarak ta burası son yıllarda muntazam bir Ģekilde halkın ilgisini çekmektedir,Ayrıca Deredibi orman deposu vardır bu depoya yakın yerde Behçet hastalığına iyi söylenen bir suyu vardır bunu halk bilmemektedir ama Ġstanbul hıfzısıhha dan ekipler gelip incelemeler yapmıĢlardır.Haciz köprüsü tarihi bir köprüdür, fidanlık alanı içerisindedir koruma alanı içine alınmıĢtır Kıran tarla mevki arkeologlar tarafından değerlendirilirse burada çok tarihi bir yapı lar ve kalıntıların olacağı ve köyün tanıtımına katkı sağlayabilir.Eski kestane bayırı ve Deredibi köy arasında kalan eski karayolu doğa ve yürüyüĢ parkuru olarak değerlendirilmelidir,burada ayrıca doğal güzelliği ile Akçakoca‘yı kuĢbakıĢı seyretmek doğum olmaz,piknik yapılabilecek çok güzel doğaya sahiptir,ayrıca bu köyde Akçakoca‘nın tek orman iĢletmesine ait orman deposu bu köydedir,Akçakoca-Düzce karayolu üzerindedir,yine ayrıca bu köyde orman iĢletmesine ait yeni dikilen fidanlıklar vardır Köyün içinden geçen Haciz deresi yol boyunca piknik yapılabilecek yerler vardır,Tatlısı balık avcılığı da yapılmaktadır,av turiziminede açık olan bir köy konumundadır CAMĠLERĠ Eski caminin yerine 1982 yılında betonarme yapı,tek ġerifeli 200 cemaatlidir. Köye ait fındıklık vardır MEZARLIKLARI Köyde 2 mezarlık vardır,1 cisi köy içinde köprü yanında çam ağaçlıkların içindedir halen faaldir,2 ciside olukpınar mevkiindedir evliya mezarlığıdır,halen faaldir çok eski mezarlıktır 1 adet yatır vardır.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun


külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir

EKONOMĠSĠ .TARIM: HUBUBAT:Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır Deredibi orman deposu buradadır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakoca da 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır .Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. GEMĠ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERĠN SU HIZARLARI ĠLE KESĠLMESĠ Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür kullanılmaktadır FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi


Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Sığır,Tavuk,,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir ORMANCILIK


Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur Yakacak odun,kayık kerestesi,demiryolu traversi,maden direği bu köyden de sağlanıyordu Ormancılığın çok önemi vardı Düzce.Akçakoca karayoluna yakın oluĢu nedeni ile sevkiyatın ve istihsalinde çalıĢanlar çoktu.Deredibi orman deposu buradadır fidanlık sahası vardır koruma alanı altına alınmıĢtır.Biçilen keresteler dereye atılır Çuhalı da denize gelir oradan Zonguldak‘a sevki yapılırdı

AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur .Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR


Doğu Karadeniz halkı batıya göç ederler Aynı halk Akçakoca dada aynı kültürlerini sürdürmektedirler,Karadeniz kültürü vardır AKÇAKOCDA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur. Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme: Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras


taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı dövüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği .Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız


gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter


Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar.


Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur KÖYDE Eğlenceler ĠMECE ÜSÜLÜ :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KIZ BEĞENME : Bayramlarda köyün Ģenlik yerinde herkes toplanır buradaki ağaçlara salıncaklar kurulur ilkönce kızlar biner sallanırken bu kızı beğenen erkek adayı silah atar ben seni istiyorum demektir,daha sonra diğer sıradaki kızlar biner sallanırken damat erkek adayı silahını ateĢler kıza beğendiğini vurgular bu böyle devam eder ,sıra erkeklere gelir erkekler sallanırken kız gelin adayı hemen ailesine söyler,bu kızda silah atar bu böyle devam devam eder eĢlerini alan kız ve erkek kesinlikle baĢkası ile evlenemez sahiplenemez birbirleriyle evlenirler. GÜREġLER :Köyde köy Ģenlik yerinde davul zurnalı maniler eĢliğinde çok güzel güreĢler olur fakat bu güreĢlerde Ģimdilerde ilgisizlik yüzünden yapılmamaktadır. SĠVĠġ :Köyde Dadalı köydeki gibi SĠVĠġ ( Kaçmak) demektir bu oyun her bayramda oynanmaktadır.Oyunda bir halat ip,bir de 2 adet çuval vardır bu 2 çuval bu halatın ucuna bağlanır bu oyun aletini oyunu yönetecek yönetici alır,2 Ģer eĢli oyuncular olur bunlar önlü arkalıdır arkadaki oyuncu öndeki oyuncuyu elleriyle sarılır öylece bekler ellerini bırakırsa ebe olur ,bunlar bir daire oluĢtururlar,daire içerisindeki yönetici,daha önce belirlenen ebe bu ebe daire dıĢındadır ebeye konuĢmaya baĢlar yönetici ebenin hep kötü yanlarını söyler kötüler bunu derken yönetici abanın üzerine bu çuvallan hücum eder vurmaya çalıĢır ebe kaçar yönetici kovalar ebe kaçar yönetici kovalar ,yönetici ebenin kötü yanlarını söylemeye devam ederken bir yandan da bu oyun aletini ebeye vurur,bitince yönetici SĠVĠġ der ve dairede eĢli duran sırası gelen ebe yerini daire dıĢında alır bu ebe aynı zamanda eĢinden elini bırakanda ebe olur bu böyle dairedeki eĢler bitinceye kadar devam eder,rivayete göre bunun anlamı köydeki gençler çalıĢsın tembel olmasın kötü alıĢkanlıklar yapmasın,baba annesine akrabalarına iyi davransın örnek insan olsun diye milletin içinde onu rencide eder ki bunlar utansın böyle Ģeyler yapmasınlar diye bu oyun icat edimiĢtır,güzel örnek alınacak bir oyundur,bu oyun her bayramda oynanmaktadır. TAKLA OYUNU :Bayramın son günü akĢamı takla oyunu oynanır,4 kiĢi ebe olur bunlar eğilerek omuzlarını sırt sırta verirler bir daire oluĢtururlar,diğer taraftan da sıraya geçen oyuncular vardır bunlar bu ebelerin üstüne atlayarak takla atarlar,eğer yere düĢen olursa bu oyuncu ebe olur.


EġEK ATLAMA:Ayrıca bir hakem 5 ebe oyuncu ile oynanan eĢek oyunu vardır bu 5 oyuncu ebedir bunlar eğilerek eĢek Ģeklini alırlar,sıradaki oyuncular sırasıyla koĢarak bunların üstüne bu diğer 5 oyuncu koĢarak atlarlar üzerlerine binerler ilk atlayan oyuncu alttaki ebe oyuncuya parmaklarıyla bu kaçtır der seslenir altakı oyuncu bu üsteki oyuncunun dediği rakamı bilemezse üsteki oyuncular bu ebe oyuncuların sırtında durmaya devam ederler,bilirseler üstekiler ceza olarak alta ebe olurlar bu oyunda böyle devam eder. SOPALI HALAT ÇEKME :Bu oyunda ortaya bir çizgi belirlenir kalın bir sopa vardır bir tarafta bir gurup diğer tarafta baĢka gurup vardır,ilk baĢtaki oyuncular bu sopayı tutarlar arkasında 5 er kiĢilik guruplar vardır bunlar birbirini çekerler hangi ilk oyuncu bu sopayı bırakırsa vede bu çizgiyi geçerse mağlup ilan edilir KÖREBE OYUNU: burada da 3 oyuncu, 1 halat ip,2 adet taĢ,1 yere çakılan kazık sopa,1 de bezden yapılmıĢ kamçı vardır,ilkönce bu kazık çakılır halatın orta bölümü bu kazığa bağlanır bu halatın bir ucu bir ebe oyuncuya diğer ucu diğer ebe oyuncuya bağlanır bu bağlanan 2 ebenin gözleri bir bezle bağlanır gözleri görmezler kazığın yanındaki oyuncu hakemdir,bu bir ebenin elinde 2 adet taĢ vardır bu taĢları çarptırarak diğer ebeyi harekete geçirir bu ebe elinde de bulunan bezden yapılan kamçı vardır taĢın sesine giderek bu ebeye bu kamçıyla vurmaya baĢlar bezende hakem oyuncuya da vurabilir bir daire Ģeklinde dönerek bu oyun böyle devam eder,dıĢarıdakilerde bu kamçılı ebeyi yanlıĢ yönlendirirler oyun uzasın diye BAYRAMI UĞURLAMA : Burada da son gün davullar çalınır,köyde dolaĢılır,maniler söylenir, köy meydanında halaylar ,köçekler,Ģarkılar,silahlar atılır,oyunlar oynanır ve bayram bu Ģekilde uğurlanır KIZ ALMA : Köçekler eĢliğinde köyün Ģenlik yerinde köçekler köçek,oyunlar oynarlar,Alaplı çıftetellisi dediğimiz figurleride yaparlar,köylüde bu köçeklere de köylü eĢlik eder,silahlarda atılır,daha sonra köçekler eĢliğinde köylü damat evine giderler,kızın annesi damat evinden baklava ,tavuk ister,yollarına kilim serilmesini ister bir koç ister bunların gerçekleĢtirmesini ister damat evinden damat evi biraz naz yapsa da bunların hepsini yaparlar kız arabadan inerek eve doğru giderler evin kapısından geçerken elleriyle evin bütün kapılara ellerini sürer,giriĢ kapısının önüne parça ekmek koyar uğurlu gelsin diye,daha sonra enson gelin yatak odasına gelir orda damat tarafından duvağı açılır akraba ve damat tarafından hediye leri takılır,bu arada misafirler gelinin çeyizlik hediyelerine bakarlar,resimler çektirirler bu gelenekte halende devam etmektedir KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müspet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN : Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır


ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır. FOLKLÖR : ,Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu ,Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır yerli oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya


getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadolu‘da ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer. KAVAL:Orta asyadan gelmiĢtir.Balasau Türkleri icat etmiĢtir.Çağatay Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir, havaldır ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meĢhurdur. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında


elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komĢu köyler davet edilir mevlit okunur yemekler yenir çeĢitli eğlenceler düzenlenir Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdırellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ


Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla ile çevrilidir bu mezralarda da evler birbirine uzaktır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1‘Ģer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Bu,köyde at yarıĢları olurdu, köyde spora ilgi azdır,federe, gayri federe kulüp yoktur,köyde spora ilgi yoktur YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ :Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR :Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç laz böreği ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar, lahana yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. ALTYAPI BĠLGĠLERĠ 18 MT Karige boru döĢendi,köy içi suların ıslahında kullanıldı,1000 mt boru döĢenerek içme suyu Ģebekesi tamamlandı,kaptaj ve çocuk parkı yapıldı 4 km lik yol asfaltlandı 1500 m²lik beton kilitli parke taĢı döĢendi Fiskobirlik üye sayısı:98 dir,1 adet orman kooperatifi,1 cami,elektriği,sabit telefonu,ptt acentesi vardır .TaĢmalı eğitim sisteminden faydalanıyor , sağlık evi vardır,kanalizasyonu yoktur.1965 Yılında nüfusu 300dü,az dağınık köy statüsündedir 1959 Yılında ilk ilkokul açılıdı,mobil sağlık hizmetinden faydalanıyor sağlık evi var ama faal değil 1935 de 216,1965 de-280,1997 de-437,2000 de-382 nufusu vardır .1871 birinci arazi yoklama defterinde 1922 Bolu salnamesinde adı geçmektedir ,göçmen az dağınık köy statüsündedir tarla alanı yoktur,fındık alanı 910 dönüm,ormanlık alanı 9.090 dönümdür ormancılık revaçtadır% 87 dir Düzce Akçakoca karayoluna yakın oluĢu nakliyeciliği buradan daha rahat kılmıĢtır ve orman iĢletme Ģefliğine ait orman deposu bulunmaktadır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR Bu köyden 1915 yılında istiklal savaĢına katılan olmamıĢtır,yalnız 1949 yılında Kore savaĢına katılan ALĠ RIZA BAġ,MUSTAFA KURUOĞLU DUR Halen yaĢıyorlardır 18.19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU 1844 Yılında ilk imam Fevzioğlu Hacı Ġbrahim‘dir.BeĢelioğlu ġevket RaĢit efendi bir vakıf kurmuĢtur KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER CORTOĞULLARI ÇĠFTÇĠ RAMAZAN ÇAVUġLAR KÜÇÜK MOLLAOSMANOĞLU UZUN HAÇÇAKAKOĞLU MENTEġE DURSUN KAHYALAR HUSAN BAġLAR BAġ KURUOĞULLARI (USTA-SAĞLAM )

GĠRESUN GĠRESUN GĠRESUN GĠRESUN ORDU RĠZE ORDU

EYNESĠL EYNESĠL EYNESĠL EYNESĠL FATSA MERKEZ ÜNYE


SOFUOĞULLARI ÇOġAR GĠRESUN EYNESĠL BĠLGE ORDU ÜNYE BOZKURT ORDU ÜNYE DEMĠREL GĠRESUN EYNESĠL GEZEN GĠRESUN EYNESĠL GÖRELE GĠRESUN GÖRELE GÜLER BALATLI KÖYDEN GELME YERLĠ YÖRÜKHAN TAĠFESĠDĠR BABA GĠRESUN DERELĠ ATLIHAN GĠRESUN EYNESĠL TEMELTAġ GĠRESUN TĠREBOLU NOT: Katkılarından dolayı Ramazan Usta,DurmuĢ CoĢar arkadaĢlarıma teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köy ismi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,DurmuĢ CoĢar,Ramazan Usta,Köy sakinleri,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : DurmuĢ CoĢar,Ramazan Usta,Köy sakinleri,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Derl.Ġbrahim Tuzcu Camii ve Mez. : Kenan Okan,DurmuĢ CoĢar,,Ramazan Usta,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : DurmuĢ CoĢar,Ramazan Usta,Akç .K.Sitesi,Köykent hb.net,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,DurmuĢ CoĢar,Ramazan Usta,Ġlçe Tarım Md,Akç .K.Sitesi,,Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Kenan Okan,Vedia Emiroğlu,Akç .K.Sitesi,Köykent hb net,Vikipedi özgür ans. DurmuĢ CoĢar,Görsel yay s.4,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu K.Alt yapısı : Mustafa Kocadon,Akç .K.Sitesi,DurmuĢ CoĢar,Ramazan Usta,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı : ġükrü Dönmez,DurmuĢ CoĢar,Ramazan Usta,Drl.Ġbrahim Tuzcu Sülaleler : Hüsamettin Kaya,DurmuĢ CoĢar,Ramazan Usta,Derl.Ġbrahim Tuzcu

DÖNGELLĠ KÖYÜ


COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Osman Lokum TELEFONU : 05325096548 -05424383099 POSTA KODU : 81650 NUFUSU : 150 Hane,539 ESKĠ MUHTARLARI : 2009-Osman Lokum,2004-Osman Lokum,1999-Osman Lokum,1994, ġükrü Lokum,1989,Naim Sarı COĞRAFĠ DURUMU : Düzce ye 36 km,Akçakocaya 7 km uzaklıktadır,rakım 90 mt,en yüksek yeri 100 mt dir 5610 dekar fındıklık,32 dekar ormanlık alanı vardır,.KomĢu köyleri Dadalı,Doğancı,Fakıllı,Çiçekpınar,Çayağzı‘dır KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR M.Ö. 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,kurdukları köylerden biride Döngelli köydür.Ayrıca 1243 yılında Kastamonu‘da Moğol istilasından ve savaĢından bıkan 130.000 bin Oğuz Kınık boyu obaları batıya göç ederek Akçakocaya gelir ve burada yeni köyler kurarlar bunlardan bir tanesıde Döngelli köyüdür,daha sonra 1877 yılında Osmanlı –Rus savaĢından bıkan Doğu Karadeniz halkı batıya göç ederek Akçakocaya gelerek bazı köylere yerleĢmiĢlerdir bunlardan yine bir tanesi Döngelli köydür ,daha sonra 1975 yılında buraya yine Kastamonu Ġnebolu dan göçler gelerek burada yaĢamıĢlardır,neticede burada Bitinya ,Oğuz Kınık boyu obaları,Doğu Karadenizden gelen Lazlar ve Kastamonu Ġnebolu‘dan gelenler yaĢamaktadırlar..Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.546 Makedon kralı,M.Ö.708 Pers M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır.Akçakoca-Ereğli arasında.Bitinya kralı ile Hereklia kralları arasında yıllarca savaĢlar yapılmıĢtır,Pers imparatorluğu da bu savaĢlara burada katılmıĢtır bunları duyan Makedon kralı büyük Ġskender bundan dolayı buraya gelmiĢ burada güvenliği sağlamıĢtır,daha sonra Osmanlı imparatorluğundan Orhan bey buraları zaptetmıĢtır,kalıntıları halen mevcuttur,karargahı Çayağzı köydür,daha sonra en son Ġpsiz Recep te buraya karargah kurmuĢ buradan çete savaĢlarını buradan yönetmiĢtir,karargahı Ģimdiki karayolları kampın bulunduğu yerdir .Köyün eski ismi Rumlardan kalan ismi GeriĢi Sagir ( Fiskodan Sevil Yamak mahallesine kadar) GeriĢi Kagir ( Sapaktan Pazaryeri Ģimdiki Limakın olduğu yere kadar olan kısımdı )Köyün isminin burada çok yemiĢ yetiĢtiriliyormuĢ muĢmula meyvesi çok olduğu için bu ismi vermiĢlerdir,1877 Hopa göçmenleri tarafından tekrar kurulmuĢtur,15-20 yıllarında Ġnebolu göçmenleri artmıĢtır ,köy çok göç almaktadır,köy ilk önce Ģimdiki Sevil borunun bulunduğu yerin 1 km içerdedir takalarla buraya dere kenarına gelinir buradaki dere eskiden çok büyüktü son zamanlarda suyu azalmıĢtır takalarla içeriye doğru gidilir ve burada yerleĢim yapılır fakat burada içmek için temiz su yoktur ayrıca bataklık olduğu için çok sinek vardır sıtma ve denizde de ölü verilince burayı terk edip yukarı çıkarlar Ģimdiki Memedali Cumhur.un yerine yerleĢirler ve burada bir kuyu vardır bu kuyu yüzünden komĢu köylerle kavga yaparlar ilk yerleĢilen yerde Akkazak korsanları tarafından yok edilen Fadıl köy burada idi.Köyde Yamak mahallesi ( Koçak,Orhan),Pulya mahallesi ( Cumhurlar) Çortoğlu mahallesi ( Lokumcular) Yangın mahallesi ( Çelik,BaĢkan,BaĢak) diye 4 mahallesi vardır.,Yazganlar Abaza kökenli dirler,Lokumcular,Gürcü kökenlidirler. Pulya sülalesinden Osman efendi ve akrabaları 1876 yılında Hopa KemalpaĢa‘dan takalarla,Melenağzı köyü iskelesine çıkarlar oradan Uğurlu köyüne giderler çünkü orda Lazlar vardır buraya yerleĢirler fakat zaman içerisinde kızları melen deresinde boğulur burası bize uğursuz geldi derler kalkıp Akçakocaya


gelirler devlet ten arazi isterler devlet bunlara Ģimdiki iki çarĢı arasını gösterir fakat Osman efendi biz çok kalabalığız der kabul etmez,o zaman devlet ,devlet arazisi olan Ģimdiki aĢağı köy Sevil borunun bulunduğu yere giderler burada daha önceleri Fadıl köyü vardı burası münkariz olmuĢtu,Pulya sülalesi buraya takalarla Uğurludan Ģimdiki Sevil borunun bulunduğu dere kenarına gelir yerleĢir fakat yine denizde boğulma,sıtma hastalığı ve susuzluk yüzünden burayı terk etmek zorunda kalırlar bir gün Ģimdiki Memedali Cumhurun evin olduğu yere ava gelirler burada Bizanslılar zamanından kalan bir kuyu görürler akrabalarını alır bu tepeye gelir yerleĢirler,bu kuyu suyu yüzünden bazı köylülerle sürtüĢmeler yaĢarlar kalabalık oldukları için bunlara daha dokunamazlar buraya yerleĢirler,daha sonra Pulya Osman memleketten tanıdığı Yunusoğullarının kızları Çerkez olan o zamanın padiĢahın yanında vezir olan kiĢi ile evlidir bu vezir Çerkezleri de çok severmiĢ onun için Çerkez kızı ile evlenmiĢ Pulya Osman devreye girer vezire ulaĢır vezirim biz çok kalabalığız Döngelli köye yerleĢtik bize köyün tapusunu veririmsin der ve Yunusoğullarının kızı devreye girer köyün tapusunu Osman efendi alır, vezirde çok kalabalık oldukları için bunlara Cumhur adını verir (Cumhur kalabalık halk demek yani oba,divan gibi ) ayrıca Pulya demek te dumanlı demektir.Pulya Osman köyün tapusunu alınca köyde Lazlar çoğalsın diye memlekete haber gönderir ve buraya artık göçler baĢlar.Pulya Osman amcasına amca buradan gidelim der fakat amcası Dursun efendi gelmez ben Ruslarla mücadele edecem der Osman bunun çocuklarını ailesini alır ve amcası ile kavga eder amcası kızar gidin gözüm görmesin der ve Osman efendi aileyi alarak köye gelir Rus savaĢı sonrası Dursun efendi hasretliğe dayanamaz ve oda orda ölür,mezarı KemalpaĢa Koha dadır,tam 133 yıl olmuĢtur buraya geldikleri.Pulya Osman Lazlar burada çoğalsın diye tanıdıklarını tek tek memleketten buraya çağırır Ģimdi bu sülaleleri tanıyalım,Gürcüden dönme Çortoğulları ( Lokumcuları) Hopa KemalpaĢa Dere içinden buraya getirtir yerleĢtirir bu arada Çortoğulların oturduğu yerde Çelikler vardır bunlar biraz asilik yapınca bunların yerine memleketten gelen Çortoğullarını yerleĢtirir,bu arada köye bir Abaza gelir ve Çortoğuların bir kızını alır içgüveyi girer bu kiĢi Vezir efendidir ,bunlar Mollaoğluları (Yazganlar dır) Hopa KemalpaĢa dan gelmiĢlerdir .Abaza‘dan dönmedirler bunları da Osman efendi Çortoğlu mahallesine yerleĢtirir.Pulya Osman gelirken Sametoğulları Alinin annesini alarak gelmiĢtir,bunlar Uğurlu dönüĢünde Ayazlıdaki o zamanın Göçürler(Gökçeli) köyüne gelir yerleĢirler Pulya Osman‘dan ayrılırlar burada Topaloğulları vardır bir gün bir inek yüzünden tartıĢırlar Pulya Osman olaya el koyar ben savaĢtan bıktım kavga istemiyorum der,Sametoğlu Deli Mehmet o zaman biraz asi imiĢ Osman efendiyi dinlemez o Osmaniye mahallesine gider ,Ali efendide Ģimdi oturdukları yere yerleĢtirir, bunlar soyadı kanunu çıkınca Sarı soy ismini alırlar,Osmaniye‘deki de Aydoğan soy ismini alırlar.Sarıoğlu Ömer efendi memlekette tüccar imiĢ.Ömer amcanın hanımı bu tarafa gelmek istermiĢ fakat Ömer amca hanımını bu tarafa göndermek istemezmiĢ.Pulya Osman kadına sahip çıkar ve kadını alır köye getirir ve yerleĢtirir.Buna mukabil Ömer efendi memleketten Pulyalara para gönderir.Ömer Efendi daha sonra Ayrıca bu mahalleye AhmadınaĢı( Aydın) Hopa Peroniti den gelir yerleĢirler.Daha sonra Hopa Liman köyünden AĢağı köye Yamaklar(Orhanlar) Hopa Limandan ve Karaman (Koçaklar ) Hopa KemalpaĢa dan gelir bunlarda sivrisinekten barınamazlar yukarı çıkıp Ģimdiki yerlerine yerleĢirler bu mahalleyi kurarlar.Hocaoğullu ( BaĢkanlar ) Hopa KemalpaĢa ve Viçe li Mehmet ( Gençler ) Rize Fındıklıdan gelir Ģimdiki yerlerine yerleĢirler Hocaoğullu mahallesini kurarlar fakat burada 3 ev yanmıĢtır daha sonra buraya yangın mahallesi denmiĢtir ,daha sonra buraya Hopa KemalpaĢa‘dan Habazoğlu (Çelikler) Çelik sülalesi ilk önce Samsun Ünye‘ye gelirler burada 2.5 yıl kalırlar kardeĢleri Osman hastalanır yolculuk yapamazlar bir süre burada kalırlar ve kardeĢi ölünce MemiĢ yalnızca yola devam eder Ġzmit‘e gelirler fakat burada çok sıtma hastalığı vardır buradan Akçakocaya gelir yerleĢirler bir kolullarıda Ġzmit Bahçecik kazasında kalırlar bir koluda Yalova‘dadır Akçakocaya gelir yerleĢirler,Hopa dan Bayramoğlu (


BarıĢlar),Hopa dan, PaĢaloğlu (BaĢaklar) Hopa dan,Mısırlıoğlu( Özerler),Hopa dan PaĢaloğlu ( Ġyiyazıcı ) Hurmadaloğlu ( Hurmadal) Hopa dan gelmiĢlerdir.Hopa Sarp ten KabaMehmetoğulları ( Kabalar) gelir bunları da Pulya Osman Pulya mahallesine yerleĢtirir Cafer efendiye de Sametoğulların kızını verirler bunlarda çoğalırlar.Pulya Dursunun oğlu Baso Mustafa cesur atik aynı babasına benzermiĢ çok kuvvetli imiĢ bunun için 1919 yılında Akçakoca milis küvetlerine katılmıĢtır,Ġpsiz Recep‘e katılıp çok çatıĢmalara girmiĢtir,hatta Karasu çıvarında yaralanmıĢtır onu oradan Ayazlı mahallesinden Ömer Sarı ve Ömer Çakmak, Kahvecioğlu Osman taka ile Ereğliye kaçırmıĢlardır burada iyileĢtikten sonra Akçakocaya geri döner bu sırada Abazalar Akçakoca belediyesini ele geçirmiĢlerdir bunun üzerine Baso Mustafa Ġpsiz Recepten yardım ister beraberce bu Abazaları geri püskürtürler,yine bu arada Kılsuyunda Ġvan adlı Rum çetesi vardır buda Haciz dağında çok tahribat yapmaktadır Ġpsiz Recep çetesi buraya gider burayı da çetelerden temizler ve Akçakoca‘yı bütün çetelerden temizlerler Akçakoca‘yı ele geçirirler, bundan dolayı hükümet Milis kuvvetlerinden Baso Mustafa‘ya 57 Ģer bin lira para verir bu arada Atatürk ün yanına giden Baso Mustafa ya köyden haber gelir Dursun efendi ölmüĢtür bunun üzere bu para bize uğur getirmedi ben almam der ve geri döner,ayrıca maaĢı da kabul etmez,köye geldikten sonra Akçakoca karakolunda da görev alır buraya girer çıkar kimse sese etmezdi silahını buraya bırakıp kahvede otururdu,kimseyi ezdirmez haksızlığa tahammülü yoktu.20 yıl önce Ġnebolu danda göçmen gelir bunlar çoğunlukla Yangın ve Yamak mahallesine yerleĢirler,yalnızca Pulya,Çortoğlu,mahallesi Ġnebolu ve baĢka göç almamıĢtır.ġuan da fiskobirliğin arka tarafında bir mahalle kurulmuĢtur.Bu mahallede karıĢık göç vardır.Pulya ve Çortoğlu mahalleleri genel merkez yerleĢim durumundadır. Osmanlı zamanında daha sonra buraya 1877 Osmanlı Rus harbinde doğu Karadenizden laz göçü gelir buraya yerleĢirler ,1890 yılında 24 hane 130 nüfusu vardır 1990 yılında 84 hane 375 nüfusu vardır Bitinyalılardan kalma köy, kalıntılardan münkariz olmuĢtur TARĠHĠ YERLER ġimdiki Limakın bulunduğu yerde 1 fil, 3 sandal ,10 mt büyüklüğünde 7 mt uzunluğunda kayadan tekne Ģeklinde taĢlar vardı,2 adet kuyuda son zamanlarda kapatılmıĢtır Memedali Cumhurun evin önündeki kuyu 18 mt uzunluğunda 4 mt enindedir su yoktur kullanılmamaktadır öbürü ise Göçürler köyündedir ama oda kapanmıĢtır Haydar Çakmak tarlasındadır,ayrıca bu köyden Limakın olduğu yerden ve köyün içinden Göçürler köyüne 2 yol vardır halen kullanılmaktadır,üst yol Teknik liseye ,alt yol hapishane köprüsüne çıkmaktadır,ġimdiki DSĠ kampın olduğu yerde KurtuluĢ savaĢında Akçakocaya büyük hizmeti olan Ġpsiz Recep‘in karargahı vardı münkariz oldu burada iskele vardı buradan nakliyecilik yapılırdı bu iskelenin çok önemi vardı halen bu isim le burası anılmaktadır Ġpsiz Recep‘in karargahın bulunduğu yerde büyük kavlan ağaçları vardı burada Ayazlı mahallesi ve Döngelli köyü halkı Hıdırellezlerini burada kutlarlardı,bazı büyük düğünlerinde burada yapıldığı söylenmektedir AKARSU VE DERELERĠ Dadalı köyünden çıkan,yani eski Karahasan kıĢlası dediğimiz yerden çıkan dere Döngelli deresi olarak Sevil borunun önünden denize dökülmektedir Sualtı seviyeleri çok değiĢkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli(mikrop) bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur. DAĞ VE TEPELERĠ Yıldırım sırtları ve TepebaĢı ( 468 ) mt tepesi etekleri altında kurulmuĢtur ĠKLĠMĠ:


En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU: Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Karstik kaynaklara da sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir TURĠZM

Köyde turizm çok canlıdır Döngelli deresi ve Çayağzı deresi arasında kalan çok güzel kumsalı vardır bu kumsal yaya parkuru olarak değerlendirmelidir, bu kum insan vücuduna yapıĢmayan bir kumdur,Akçakoca belediyesi burayı modern bir plaj haline getirirse buranın önemi artacaktır ayrıca YaĢar Aydına ait banklow tipi evler vardır kafeteryası vardır,çadır turizmi de yapılmaktadır buraya çok çadır kurulmaktadır,yazın buraya çok yerli turist gelmektedir.Ayrıca Sevil borunun yukarısında dere kenarında ördek avcılığı yapılmaktadır,buladada av turizmine önem verilmelidir, bu köy birazda sanayiye doğru kaymaktadır,buradaki kuruluĢlar buraya modern görünüm kazandırmaktadır,köy artık mahalle olmaya aday bir köydür,petrol istasyonları marketleri sanayi kuruluĢları vb gibi kuruluĢlar buranın önemini artırmaktadır.ġimdiki karayollarının bakım evinin bulunduğu yerde Ġpsiz Recep‘in karargahı bulunuyordu,bu karargah kalıntıları ve deniz kenarındaki tahta iskele 1945 yılına kadar vardı bunlar sökülüp atılmıĢtır ,bir rivayete görede ayrıca Ereğli-Akçakoca arsında yapılan savaĢlarda.Makedon kralı Büyük Ġskender bu bölgede savaĢmıĢtır ve buradaki iskeleyıde bu kral tarafından yapıldığı söylenmektedir,bu iskele munkariz olduktan sonra


tahta iskeleyıde Ġpsiz Recep tarafından da yapılmıĢtır.Bu bölgede 4 adet büyük kavlan ağaçları vardı bu ağaçlar kesilip buraya karayolları bakım evi ve kampı yapılmıĢtır KÖYÜN CAMĠSĠ 1917 yılında ahĢap camii yapılmıĢtır.Bu cami yıkılıp 1984 Yılında betonarme 350 cemaatli tek Ģerefeli yapıdır,mimarı Ġlhami Güçlü dür,sapak camisi 1975 yılında betonarme 150 cemaatli tek Ģerefeli yapıdır, mimarı Yakup Kalaycıdır MEZARLIKLAR Köyün tek temiz büyük mezarlığı vardır, eski Bitin yalılarında kullanmıĢ oldukları mezardır, bu mezarlığı dağınık köy statüsünde olmakla beraber herkes bu mezarlığı kullanmaktadır çok eski bir mezarlıktır. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık, kadın mezarında süslemeler ön plandadır, erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları, uzun külah üzerine sarık tasvirler, derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini, sadece ince sarıklılar köy ağalarını, üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠ TARIM HUBUBAT: Buğday, mısır, Arpa, Pirinç BAKLĠYAT: Fasülye, bezelye, bakla, soğan, lahana, marul pırasa, ıspanak, Kaldırık, Patates, Patlıcan Karalâhana, Biber, Kabak MEYVE: Elma, armut, kestane, ceviz, siyah, üzüm, dağ çileği, fındık, muĢmula, kızılcık ayva. Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa sanayi kuruluĢlarına dayanır..Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,., tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da münkariz olmuĢtur,.Köyde eskiden keten dokuması da yapılıyordu. Köy çok göç veriyor .Köyde petrol istasyonları ekmek fırınları marketler ufak bakkallar Fiskobirlik binası sanayi kuruluĢları vb gibi kuruluĢlardan çok gelir elde edilmektedir ekonomik açıdan yüksek,köyümüz den dır.Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardı Akçakoca‘nın ekonomi açısından en büyük köydür Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir bura danda deniz yoluyla


gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi.

FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Hacı Ömer efendi Batumdan göç gelir ve köye ilk fındığı bu kiĢi eker. Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Min cane,Cavcana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz)


HAYVANCILK Az sayıda Koyun Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı hayvanlar vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var ,.Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde su hızar makinesi yoktur köyde Fehmi Tan a ait palet çakma ve kereste biçme atölyesi vardır merhum Hurmadali Ömer ait kereste biçme atelyesi vardır,ayrıca kürek sapı yapımı da burada fazla miktarda yapılmaktadır AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok rastlanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sı ğırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur .Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur. Dere kenarında dıĢarıdan gelen avcılar burada ördek avı yapmaktadır,Daimi kuĢlar kestanekargası,çulluk,ördek,üveyik,sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır,Sevil borunun ilerisinde ördek avcılığı yapılmaktadır burası pirinçliktir KÜLTÜR Lazlar 6. yüzyılda Bizanslıların etkisinde kalarak Hiristiyanlığı benimsediler,doğu Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda Lazlar müslüman olurlar,1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaĢamlarını sürdürdüler,1788 Berlin antlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada Lazlar batıya göç ederler Lazlar ve Mergeller aynı kökten gelmektedir. Tarihi kaynaklar, Lazların Doğu Karadeniz yöresine Kafkaslardan indikleri konusunda görüĢ birliği vardır. Tarih sahnesine ilk kez Karadeniz‘de çıkmıĢlardır. XI-XII. Yüzyıllarda Karadeniz‘in doğusunda kurulan ve KOLKHĠS/Rothis devletini oluĢturan topluluklardan biri de Mergrel- Lazlardır. Lazlar, 6. Yüzyılda Bizans etkisinde kalarak Hıristiyanlığı benimsediler. Kolkhis Devleti yıkılınca Bizans egemenliği altında LAZĠKA krallığı seçimle iĢ baĢına gelerek, Bizans‘a vergi vermeyip, bunun karĢılığında doğu sınırını korumayı üstlendiler Doğu Karadeniz‘in sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliği altında Lazistan Sancağı olarak ilan edildi. Bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bölgede beylik sistemini kurdu. Bölge 11 beylikten oluĢuyordu. Lazlar da yarı bağımsız statüde Laz derebeyliği olarak Osmanlılara asker ve vergi vermekteydi. Lazlar


17. Yüzyıldan itibaren MüslümanlaĢmaya baĢladılar. Bölge 1925 yılına kadar Lazistan olarak kayıtlara geçmiĢtir. Dil

Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuĢabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve Ģiirleri ancak 20. yüzyılda yazıya dökülebilmiĢ, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından Dumezil'in transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiĢtir. Gürcistan'da yaĢayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüĢtür Lazca Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiĢ çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının yaygınlık kazanması Lazca‘nın varlığını tehdit eder bir hal almıĢtır. Din Roma Ġmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan Ġslam'a toplu olarak geçmiĢlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslümandır Tarih Lazika krallığı MÖ 150 - MS 600Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, Osmanlı döneminde Lazistan günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleĢtiği coğrafyada otokton olarak yaĢamaktadır. Kolhis'in varlığına iliĢkin ilk yazılı belge Urartu kralı II. Sarduri döneminde Lazların yaĢadığı ülke Qulha olarak geçmektedir. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika krallığını kurmuĢlar bu bölgede yaĢayan çok sayıda halkı yönetmiĢlerdir. Arrian Trabzon ile Dioskuria(Sebastopolis) arasında yaĢayan halkları sayarken Lazları da saymıĢtır: Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler MS 456 yılında Roma Ġmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiĢ ve Laz Kralı Gobazes‘e (Gubaz) boyun eğdirmeyi baĢarmıĢtır. Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS 554)yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir: Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaĢamıĢlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaĢayarak geçirirler. Zira, toprağı iĢleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taĢlık, iĢlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiĢtirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiĢtirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiĢtiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kıĢın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın baĢlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaĢam sürmüĢler, ama Ģimdiki imparator


Justinianus‘un saltanatı sırasında, general Tzittas‘ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiĢ oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaĢam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuĢ oldular ve daha sonra düĢmana karĢı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar. Bizanslı tarihçi Agathias'ın MS 6. yüzyılda tuttuğu notlarda Laz ve Kolhis terimlerini özdeĢtirmektedir: "Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli baĢka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir Ģekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaĢımları da bundan kaynaklanmaktadır" Prokopius' Lazlar'ın Roma Ġmparatorluğu‘nun doğu sınırını korumaları karĢılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğü bildirilmekteydi. Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis‘in Arap iĢgaline uğramasıyla topraklarını terkederek güneye inmek zorunda kalmıĢlardır. Bizans'ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon Ġmparatorluğu ve ardından Osmanlı hakimiyetine girmiĢlerdir. 1877-78 Osmanlı-Rus savaĢları sırasında Batum ve civarındaki Lazlarin büyük bölümü Anadoluya göç etmek zorunda kalmıĢlardır. Kültür Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır karalahana kendir, patates, fındık, meyve, salatalık ekiminin yanı sıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, balıkçılık, kuĢ Ģ avcılığı, fırıncılık ve inĢaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu yıllardan itibaren bölgede ekimine baĢlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik seviyesini yükseltmiĢ, baĢta Ġstanbul olmak üzere göçtükleri büyük Ģehirlerde küçük esnaflık yapabilecek sermaye oluĢturabilmelerine yardım etmiĢtir. Giyim Laz erkeğinin geleneksel kıyafeti Samsun - Batum arasında Osmanlı döneminde giyilmiĢtir Laz kıyafeti olarak adlandırılmıĢtır: BaĢta kabalak, kukul adı verilen siyah baĢlık, zipka adı verilen siyah körüklü Ģalvar, çuha adı verilen burnu kalkık çarık, omuz baĢları ve dirseklerine meĢin Ģeritler dikilmiĢ siyah aba ceket, belde kalça üzerinde Ģal (trablus ya da lahor) kuĢağı, Çerkez kemeri, ayrıca aksesuar olarak yağdanlık, kama, pazubent, hamayıl, zincir. Laz kadını, Anadolu kadınından farklı olarak Ģalvar giymemekte eteğine ortkapu adı verilen bir kemerle bağlamakta, baĢını keĢanveya tülbentle örtüp, beline fota adı verilen peĢtemalisarıp, boyunlarına altın liralar takmaktaydı. El sanatları Osmanlı döneminde Lazlar inĢaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalıĢmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taĢ veya tamamen ahĢap malzemeden yapılan (ahĢap-çatma) geleneksel Laz evleri, kıĢlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahĢap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiĢ örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin gerçekleĢtirilen, Ģekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir. Mutfak


Geleneksel Laz mutfağının temel besin öğeleri Trabzon ve Rize‘de olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel piĢirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değiĢen yaĢam koĢulları sebebiyle terkedilmiĢtir. Laz mutfağının en çok bilinen yemekleri Ģunlardır: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni Müzik ve halk dansları ġimĢir kaval ve kemençenin seyrek de olsa kullanımına karĢın temel geleneksel enstruman tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve HemĢin horonlarının Trabzon horonlarından baĢlıca farkı horonlara sözlü iĢtirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. Avcılık Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inĢa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamıĢlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleĢtirerek kuĢ avlama sanatında da ustadırlar.Lazca ve Megrelce aynı kökten gelmektedir.1878 yılında Batum Rusların eline geçince bura halkının çoğu Anadolu‘ya göç ettiler. Bu tarihlerde Batumun Liman Köyünden Bekaroğlu Osman, AkçaĢehir‘e gelerek Çuhalı ÇarĢı etrafında diğer ailelerle birlikte yerleĢtiler. Mahallenin adı bu zatın adına izafeten verilmiĢtir. AKÇAKOCADA Bu bölümü hazırlarken Nilgün AltınıĢık’ın 1996 yılında hazırladığı Akçakoca Folkloru adlı Lisans bitirme tezinden yararlanıldı. Akçakoca merkez ve Edilli Köyünde kalabalık bir gurup oluĢtururken diğer köylerde de küçük guruplar oluĢturur. Vedia Emiroğlu, edilli köyünün kültürel boyutunu incelemiĢ ve ―Edilli Köyünün Kültür DeğiĢmesi Bakımından incelemesi “ adı ile 1972 yılında kitap halinde yayınlanmıĢtır. Bu kitaptan yararlanarak kendi gözlemlerimizi de katarak Laz folkloru hakkında bilgi vermeye çalıĢacağım. Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri .Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası


severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları .:Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı dövüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği: Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız .‘yı oğlumuz .‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da; Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir. Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli


köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi ;Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını


getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı.Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖


Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE FOLKLÖR :,Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır Lazların yerel oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır.Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire Ģeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaĢtırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri. Oyunun KuruluĢ Formu (A) A1 (Sağ ayakla üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) Oyunun biçimsel formu tıpkı ―Topal‖ oyununda olduğu gibidir. RĠZE- HEMġĠN ÜÇ AYAK OYUNU Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. HemĢin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.


CD-

RĠZE Oyun kuruluĢ formu: Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme) Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüĢ)

Oyun indeksi: (A) A1- (Sağ ayakta üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) (B) B1- (Sağa yürüme) B2- (Sol ayak yerinde adım ) B3- (Sola yürüme) B4- (Sağ ayak yerinde adım) DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon‘da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar, koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır


KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meĢhurdur. Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir Kıpçıklarda tuluk,duluk geçer KINAGECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır,kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynarlar koy lisanı ile mani ve türküler söylerler. Yukarı köyün çakalları Kınan gecen hoĢ olsun AĢağı köyün bakalları Evin bereket dolsun Damat beyin sakalları Damat bey eĢin olsun Gelin kınan kutlu olsun Gelin yuvan mutlu olsun Yukarı köyde çakal yok Köyümüzden çıkıyorsun AĢağı köyde bakal yok Bize veda ediyorsun Güveyin sakalı yok Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun Gelin kınan kutlu olsun ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak, binmeli eĢek, esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Döngelli köyünde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir


AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir.Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları .Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler AĠLE VE AKRABALIK ĠLĠġKĠLERĠ Döngellide ailelerin çoğunluğu, geniĢ aile geleneğinin çeĢitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.Döngellide eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme Ģekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taĢırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dıĢından evlenmeler ve köy dıĢına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıĢtır. Bu toplumda boĢanma olayı nadir görülmektedir HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Mevlit okutulup yemekler yedirilir komĢu köyler davet edilir,eğlenceler düzenlenir. Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar.Bu köyün en büyük Hıdırellezi Ģimdiki DSĠ kampın bulunduğu yerde yapılırdı Ģimdilerde orası munkariz olmuĢtur EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir,çünkü sebze meyve yetiĢtirilir,,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1‘Ģer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır


SPOR 1983 yılında Naim Sarı,Hasan Hasdemir tarafından forma rengi siyah kırmızı olarak Bolu 2 ci Amatör futbol liginde federe olarak lige iĢtirak etmiĢtir,burada 2 ci Amatör liginden 1 ci Amatör liginde 2 kere çıkmıĢtır,bu lige 10 yıl devam etmiĢ daha sonra maddi imkansızlıklar nedeniyle 2000-2001 yılında kapatılılmıĢtır,Bolu iline bağlı iken Bolu‘da,Düzce iline bağlandıktan sonra Düzce A matör futbol liginde mücadele etmiĢtir,bu köyde Çetin ġahin arkadaĢımız profösyönel olmuĢ halen Akçakocaspor da futbol hayatına devam etmektedir.Ayrıca köyde Valeybol,Basketbol,Yüzme,GüreĢ dalında spora çok katkı yapmıĢtır bu dallarda gayrı federe olarak devam etmiĢ ve çeĢitli baĢarılar elde etmiĢtir,masala Hasan Cumhur arkadaĢımız Ġzmit‘te yapılan bir Ģampiyonada kendi dalında birinci olmuĢtur köyün tanıtımında katkı sağlamıĢtır Ģuanda güreĢi bırakmıĢtır,eskiden Çuhalı-Fakıllı arasında yapılan at yarıĢlarında Zeki Sarı Cavit Hasdemir bu yarıĢlara katılmıĢlar çeĢitli baĢarılar elde etmiĢlerdir.Ayrıca köyden Hasan Hasdemir arkadaĢımız Amatör futbol hocası lisanslı olarak Akçakocaspor alt yapısında halen görevini sürdürmektedir,bu köyde spora ilgi çoktur örnek alınması gereken köydür bundan dolayı kutluyorum kendilerini burada gayri nizami futbol sahaları olmasına rağmen maddi durumları nedeniyle liglere katılamamaktadır bu köye sponsor olunup değerlendirilirse yine eski günlerine kavuĢacağını iyi yetenekli sporcular yetiĢtireceğine inanıyorum YEMEKLER EKMEKLER :Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği. ÇORBALAR :Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbası HAMUR ĠġLERĠ :Mantı,Börekler,EriĢte,KuĢkuĢ,KaĢık makarna,Mancarlı pide. ET YEMEKLERĠ :Karadolma,Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma. TATLILAR :Melen güççegi,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava. ÇEġĠTLĠ YEMEKLER :Kaygana,Sağanda yumurta,Sebze yemekleri ,Zeytin yağlılar,mantar yemekleri,Kaldırık mamursa kiremitte balık,Balık buğulama,Hamsı yemekleri,yumurtalı sebzeli kaygana.Kara lahana yemekleri ALT YAPI BĠGĠLERĠ Köyde ilköğretim okulu vardır. Köyün hem içme suyu Ģebekesi hem kanalizasyon Ģebekesi vardır. PTT Ģubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur.ama mobil sağlık sıgotasından faydalanıyor, Köye ayrıca ulaĢımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon,2 cami1 fındık kırma fabrikası 1 yem fabrikası 1 tarım atelyesi,5 adet boru profil fabrikası 3 benzin istasyonu,Macit boru dekorasyon atelyesi,2 kereste biçme atelyesi,2 kürek sapı imalathanesi,3 kahvehanesi 2 bakkalı vardır1871 birinci arazi yoklama defterinde ismi yok ama 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,göçmen dağınık köy statüsündedir,1890-130, 1935-235,1940,-281,1945-310,1950-356,1955-386,1960-424,1965395,1997, 669,2000-562 nufusu vardır.Tarla alanı 350,fındıklık alanı 5.950,orman alanı 2.450 dönümdür,meyve sebze pirinç ve buğday fazla miktarda yetiĢtirilir,ilk ilkokul 1958 yılında açılmıĢtır.Fisko birlik üye sayısı 232 dir 18. 19 . YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Temettuat defterinde adı geçmemektedir. KURTULUġ SAVAġINA KATILANLAR ĠPSĠZ RECEP ĠN ÇETESĠNDE OLANLAR :BASO MUSTAFA D.1881 Ö.1954 ĠBRAHĠM KAHRAMAN,ġÜKRÜ CUMHUR,MUSTAFA CUMHUR,RĠZA CUMHUR,ALĠ ORHAN


YELKENLĠ SAHĠBĠ : ALĠ HURMADAL ARABACILAR : ALĠ SARI,CAFER KABA,ĠZZET LOKUM,MEHMET CUMHUR,OSMAN CUMHUR,HÜSEYĠN AYDIN,MUSTAGFA LOKUM GAZĠLER : MUSTAFA BAġKAN RECEP D.1898,OSMAN KARA AHMET D. 1900,MUSTAFA KALMAKOĞLU MUSTAFA D.1897,HASAN KABA CAFER D.1899,AHMET TÖNGEL MEHMET 1901,ALĠ ORHAN MEMĠġ D,1891 ġEHĠT OLANLAR : HÜSEYĠN MEHMETOĞLU KAFKAS ġARK HARBĠ D.1894.Ö.1916 KADĠM MEHMETOĞLU D.1889-Ö.1912 BALKAN HARBĠ ER KÖYE GELEN ĠLK SÜLALELER CUMHURLARHOPA KEMALPAġA ARTVĠN YAZGANLARHOPA KEMALPAġA ARTVĠN LOKUMCULAR, HOPA KEMALPAġA DEREĠÇĠ ARTVĠN ORHANLAR HOPA LĠMAN ARTVĠN GENÇ RĠZE FINDIKLI RĠZE AYDIN HOPA PERONĠTĠ RĠZE KABA HOPA SARP ARTVĠN BAġAK HOPA ARTVĠN ÖZER HOPA ARTVĠN SARI HOPA LĠMAN ARTVĠN BAġKAN HOPA KEMALPAġA ARTVĠN HURMADALOĞLU HOPA ARTVĠN KOÇAK HOPA KEMALPAġA ARTVĠN ÇELĠK HOPA ARTVĠN ĠYĠYAZICI HOPA ARTVĠN BAġ ĠNEBOLU KASTAMONU CUMUR HOPA KEMALPAġA ARTVĠN ÇETĠNKAYA ĠNEBOLU KASTAMONU ERGELEN KOCAALĠ SAKARYA HASDEMĠR HOPA LĠMAN ARTVĠN GÖL KĠREMĠTÇĠ ÖKSÜZ TAN HOPA ARTVĠN NOT : ORHAN VE HASDEMĠR SÜLALESĠ AYNI SÜLALEDĠR NOT: Katkılarından dolayı Naim Sarı,Abdullah Cumhur,Hasan Hasdemir arkadaĢlarıma teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Naim Sarı,Abdullah Cumhur,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özgür ans,.Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Muzaffer Albayrak,Selim Albayrak,Naim Sarı,Abdullah Cumhur,Köy sak.Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Derl.Ġbrahim Tuzcu Camii ve Mez. : Kenan Okan,Naim Sarı,Abdullah Cumhur,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Akç .K.Sitesi,Köykent hb,.Naim Sarı,.Abdullah Cumhur,Vikipedi özgür ans.,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Abdullah Cumhur,Naim Sarı,Ġlçe Tarım Md,Derl.Ġbrahim Tuzcu


Kültür : Recai Özgün,Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,Akç .K.Sitesi,Köykent hb,Vikipedi özgür ans,Görsel yay.S.4.Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Hasan Hasdemir.Ġbrahim Tuzcu Köy alt yapısı : Mustafa Kocadon,Abdullah Cumhur,Naim Sarı,Akç .K.Sitesi,Derly.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı . ġükrü Dönmez,Geltag net,Naim Sarı,Abdullah Cumhur,Derl.Ġbrahim Tuzcu Sülaleler : Hüsamettin Kaya,Naim Sarı.Abdullah Cumhur,Derl.Ġbrahim Tuzcu

DOĞANCILAR

COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAMI .Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Osman Karadayı TELEFONU : 03806113987 EV-03806113987 POSTA KODU : 81650 NUFUSU : 56 Hane,229 ESKĠ MUHTARLARI : 2009-Osman Karadayı,2004- Osman Karadayı,1999- Mehmet Çakır,1994COĞRAFĠ DURUMU : Düzce ye 35 km,Akçakocaya 4 km uzaklıktadır,Rakımı 100 mt dir,en yüksek yeri 135 mt dir,3307 dekar fındıklık alanı,6 dekar ormanlık alanı vardır.Köy komĢuları Beyören,Balatlı,Fakıllı,Kepenç ,Ortanca dır dır KÖYÜN ĠSMĠ NERDEN GELĠYOR M.Ö. 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,kurdukları köylerden bir tanesıde Ayazlı-Doğancılar arasında bulunan Gökçeeli köyü 1630 yılında Akkazak korsanları tarafından yok edilmiĢtir,buradakiler çoğu Kapkirli mahallesi ve Doğancılara göç gitmiĢlerdir. Ayrıca 1243 yılında Kastamonu‘da Moğol istilasından ve savaĢından bıkan 130.000 bin Oğuz kınık boyu


obaları batıya göç ederek Akçakocaya gelir ve burada yeni köyler kurarlar bunlardan bir tanesıde Doğancı (Gökçeeli munkariz olmuĢtur) köyüdür,,daha sonra 1877-1916 Osmanlı – Rus savaĢından bıkan Doğu Karadeniz halkı batıya göç ederek Akçakocaya gelerek bazı köylere yerleĢmiĢlerdir bunlardan yine bir tanesi Doğancılardır ,yine daha sonra 1975 yılından itibaren Yığılca-Giresun-Trabzon-Ordu-Kastamonu göçmenleri gelmiĢlerdir,gürcü ve Rize karıĢık göç köydür,neticede burada Bitinya ,Oğuz kınık boyu obaları,Doğu Karadenizden gelen göçler vardır,son yıllarda çok fazla göç almaktadır..Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö. 708 de Pers,M.Ö.546 de Makedon,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır ,1890 yılında 24 hane 130 nüfusu vardır. 1990 yılında 84 hane 375 nüfusu vardır Bitinyalılardan kalma köy, kalıntılardan münkariz olmuĢtur.Köy eskiden Ģimdiki elektrik trafo istasyonu ve Ayazlı tarafında bulunan Gökçeeli köy ( munkariz oldu) vardır. Hızar ve Kara dere yanında kurulmuĢtu fakat burada boğulmalar oldu,daha sonra çok sinek vardı sıtma hastalığı yaygındı,Gökçeeli köy münkariz olmaya baĢlayınca Osman Karadayı ağa daha tepeye yalnız baĢına gider yerleĢir daha sonra buraya Rize,Giresun,Ordu,Kafkas Batum Acara göçmenleri gelir köy kalabalıklaĢır son yıllarda Abant Ġzzet Baysal yerleĢkesi gelince köyde nüfus yoğunluğu yaĢanmaktadır ,en fazla göç alan köy konumuna gelmiĢtir.Ayrıca 1980 den sonra Yığılca,Kastamonu,Ġnebolu göçmenleri, bu köye göç gelirler .Buraya da Akkazak korsanları gelip Gökçeeli köyünü de yok etmeye çalıĢmıĢtır burada Bitinya lılar da yıllarca kalmıĢlardır.Orhan gazi ilk buraya gelir Baki çavuĢa konuk olur Baki çavuĢ Yörükhan taifesidir. Merkez mahalle yerli olup,Acara denen yerde Gürcüler oturmaktadır,köyün giriĢinde de Doğu Karadeniz göçmenleri ve Yığılca göçmenleri oturmaktadır.Doğancılar ( Gökçelinden münkariz) ayrılmadır,Gökçelinden Kapkirli mahallesine göç gidenler vardır.Doğancı ismini Ģundan dolayı almıĢtır burada karaağaç ve kestane ağaçları çoktur atmaca,doğan vb kuĢlar bu ağaçları sevdiğinden burada bu kuĢlar çoktur buraya çevre köylerden bu kuĢları avlamaya gelenler olur doğan kuĢun çok olduğu için devamlı konuĢulur nereye gıdıyon doğan vurmaya nerden geliyon doğan vurmaktan dıye ve bundan dolayı doğancı olur daha sonra bu doğancılar ismini alır. TARĠHĠ YERLER Köyün eskiden Gökçeli olduğu zaman Ayazlı tarafında Karadere yanında Musa Kazımın ( merhum) tuğla ocağı vardı karĢısında da bir değirmen vardı bunun yanında kestane ağacın dibinde sübyan okulu ve kilise vardı buraya Dadalı ve Döngelli köyünde oturan Bitinyalılar buraya gelirlerdi buraya gelmek için iki yol kullanırlardı birincisi Döngelliden hapishane köprüsüne diğeri de teknik liseye çıkar. Bu kalıntılar halen mevcut olmasına rağmen önem verilmeyip Ģimdilerde münkariz olmuĢtur,bence buranın kültür bakanlığınca araĢtırılması lazımdır beklide bazı bulgular elde edil inebilir .2008 yılında açılan Abant Ġzzet Baysal yerleĢkesi buranın önemini fazlaca arttırmıĢtır.Burada eskiden Çuhallından Deredibi köyüne kadar at yarıĢları düzenlenirdi,ayrıca Karafar denen yerde karargah vardı buraya Aydından bir adet deve getirilmiĢ bu deve bu karargahta nakliyecilikte kullanılmıĢtır Orhan bey zamanında,ayrıca eskiden Akçakoca –Düzce ye de buradan Beyören ve Balatlıdan gidilmekte idi halende gidilmektedir,tarihi yönden fakir köydür AKARSU VE DERELERĠ Hızar deresi,Kara deresi bu dereler Deredibi deresi ile birleĢerek Çuhalıyla deniz kıyısına dökülür.Karafar denen yerden keson suyu mevcuttu Akçakoca‘nın su ihtiyacı buradan karĢılanıyordu. Su altı seviyeleri çok değiĢkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir,koli mikrobu bakımından zengindir içilmesi mahsurludur ,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ


Ġncirlik sırtları eteğinde kurulmuĢtur,Haciz tepesi (960) mt dir ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Karstik kaynaklara da sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir TURĠZĠMĠ

Köyde köydes yardımıyla güzelleĢtirilmiĢtir,turizm açısından zengin değildir .Yalnız Abant Ġzzet Baykal yerleĢkesi buraya çok büyük değer kazandırmıĢtır,artık buranın önemi bundan sonra artacaktır,ve son yıllarda en fazla göç alan köy konumundadır CAMĠLERĠ 1978 yılında ahĢap yapı 50 cemaatlidir MEZARLIKLAR


Köyün mezarlığı Beyören yolu üzerindedir,tek mezarlıktır,eski Göçürler mezarlığı Ayazlı mahallesınde kalmıĢtır Ģimdiki Haydar Çakmak fındık bahçesi içerisindedir, Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT:,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya ,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır köy halkı geçimini fındıktan elde ediyor artık,kestane,ceviz,mısır,fasulye de son zamanlarda halk bunlara da yönelmiĢ durumdadır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır.Akçakoca da 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır .Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir bura danda deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu


Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Sığır,Tavuk,, yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir 2 adet tavuk kümesi vardır ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur ,orman alanı pek yoktur AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma


neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR :Ġberia yurdu doğuda Albania(Azerbaycan) batıda Kolkhida ile sınırlıdır burada yaĢayan halk iber halkı Anadolu‘dan göç eden Kafkas halkıdır,aralıksız saldırıya uğrayan Ġberia toprakları, kısmen yok olan Ġberlerin yerine Gürcüler buralarda görülür.Bugünkü gürcüler melezdir,gürcü soyunu gösteren toplum adı yoktur.Gürcüler kendilerine kartelive, kartveli derler,gürcülerin anayurdu kardu dur.Gürcü boyları:Kartvel-Kakheti-Somakheti-Ġngilop-TuĢiPĢawa,-Khavsar-Guryalı–Acara-Margel dir. Acara--,A-(Ünlü)Tja--(Açma)--RA(Yeri) Anlamına gelen bir kelimedir,memleketlerinde açmacıdırlar.Mergrel:ME (Sahil) GEL (Halk) Anlamına gelen bir kelimedir,gürcü boyların fizikçe en güzelleri megrellerdir Gürcistan m.ö.Roma hakimiyetine girince 330 yılında Hiristiyanlığı kabul etti,m.s.647 yılından sonra halife Ömer zamanında buralar zapt edilince çoğu müslüman olurlar,olmak istemeyenler Abhaz yanın Magrelia bölgesine dağlık bölgeye göç ederler,Gürcüler,Ġber yalılar,Kafkaslar birleĢir 1089-1125 yılında,Gürcistan kraliçe zamanında en parlak devrini yaĢar,1220 yılında Moğol istilasına uğrar,1314-1346 yılında tekrar bağımsız lığını kazandıysa bile 1386-1403 yılında Timur‘un akınlarıyla tekrar parçalanır,1443 te küçük Perslikler oluĢtururlar,1510 yılında Türkler Ġmeritayı istila ederler,ġah Ġsmail‘de Kartabinayı ele geçirir 1722 de Safafi hanedanı çöküĢüyle Gürcistan tekrar Osmanlı hakimiyetine geçer Pers kralı Osmanlılardan burayı geri alır,Kartaaliyayı Bagratlının Kakia ailesinden ateymuraza verdi,1744-1762 yılında Erekle,2,Katila,Kahetiya Kral ıkları birleĢerek,1752-1874 yılında Osmanlıların daha önceleri zapt ettikleri Artvin hariç diğer yerler Gürcistan‘a geçti,1810 yılında kendi isteğiyle Rus hakimiyetine geçer,daha sonra bağımsızlığını ilan eder,1877 Yılında Osmanlı Rus harbi sonrası Acar ya ,Zunduga köyünden VaĢnize( Ġhtiyaroğlu) ailesi Kocaman ailesi önce Adapazarı‘na ,sıtma hastalığı nedeni Akçakoca ya gelerek daha önceleri devlet orman arazisi olan Doğaniçi ( Akkaz korsanları tarafından yok edildi) köyüne gelerek bugünkü Acara köyünü kurarlar. Bu aile 4 oğlu ve kızları kocaları olmak üzere 5 hane olurlar ,Damatları Avaryanın Mahunset Köyünden Ahıska(OĞUZ) Ailesindendirler Ayrıca yalnızca Batumlu olan Gürcüler 1877 yılında Ordu Fatsa‘ya ordanda araba yolu ile Güney( Akkaz korsanlar tarafından yok edildi) köyüne gelir yerleĢirler,buraya ilk gelen Batum lu Hasan ağa kendi adını verdiği köyü kurar buraya Hasancılar denir Köye daha sonra gelen aileler olur. ġĠPĠR( Çabuk yürüyen demek) köyü böylece çoğalarak kalabalık laĢır Akçakoca‘daki Gürcüler Acara dili konuĢur Genellikle Kafkas Gürcü ve Doğu Karadeniz kültürü hakimdir biraz yozlaĢma görüselde bu gelenekler devam etmektedir Bu köyde az gürcü olduğu için yinede gürcü kültürünü koyma gereğini duydum. Evlenme Geleneği . Genellikle evlilikler köy içinden yapılır. Köyün büyüklerinden bir kaç kiĢi, kızı istemek için, kız evine gönderilir. Kız tarafı ve kız, evlenmek için oluru verince bir kaç gece sonra söz yapılır. Söz gecesinde yüzükler takılır ve Gürcü oyunları oynanır. Bir misafir geldiğinde veya söz kesildikten sonra kızlar ve erkekler evde beraber toplanarak eğlenirler. Bu eğlenmeye bizde "toplantı" denir. Toplantılarda aramızdan seçtiğimiz kiĢilere makyaj yapılır. ÇeĢitli giysiler giydirilir ve piyes oynatılır. Ayrıca yöresel oyunlar olan: ġapka, 3-5-1, meyve sepeti, istasyon, el vurmaca, ot derdim var, sessiz sinema, terlik geçirme gibi oyunlar oynanır. Kına gecesinde gelin evinde oyunlar oynanır ve gecenin ilerleyen saatinde kına karılır.


Gelin hazırlanır, kızlar gelinin etrafında toplanır, kızın yengeleri tarafından kına yakılır, gelin kayınvalidesinden hediye alıncaya kadar elini açmaz. Kına yakılırken bir taraftan da kızlar türkü söyleyerek gelini ağlatmaya çalıĢırlar. Kına yakılması bittikten sonra gelini kız arkadaĢları sandalyesiyle birlikte havaya kaldırır ve damadın adını söylettikten sonra gelini yere indirirler. Düğüne gelecek misafirler için sabahın erken saatlerinde yemek piĢirilmeye baĢlanır. Her çeĢit yemek yapılmasına karĢın en çok piĢen keĢkektir. KeĢkek isteğe göre üzerine nohut dökülerek yenen ve söğüĢ etten yapılan bir yemektir. Düğün gecesi, gelin evinde gelin ve damat en önde olmak üzere tek sıra eĢler halinde gelin ve damadın arkadaĢları parmak dansı adı verilen oyunu oynarlar. Bu ilk grubun oyunu bitince diğer misafirler de aynı dansı yaparlar. Daha sonra akordeon eĢliğinde Kumuk (Kafkas), kazaska, dönme, topal havası ve Çerkezli adındaki oyunlar oynanır. Bu oyunlar gece dörtlere kadar devam edebilir.Ertesi gün, damat tarafı gelin almaya gelin evine gider ki bu insanlara 'gelinalıcf denir. Gelin kuaförden gelinceye kadar, gelinin kız arkadaĢları gelin alıcılara sürprizler hazırlarlar. Kartonlara komik sözler yazılır, bir de su dolu kovalar hazırlanır. Gelin kuaförden geldikten sonra, gelin evinde oyun oynamalar baĢlar. Damat tarafı oyunlara davet edilir. Damat tarafıyla oyun oynanırken kartonlar damat yakınlarının sırtlarına asılır. Ayrıca bu kiĢilerin boyunlarına çeĢitli meyve ve sebzeler, çaydanlık, çan, zil, eski ayakkabı ve kemik gibi Ģeyler de asılır ve diğer taraftan bu kiĢilerin üstüne kovalardan su dökülür ve oyun bu Ģekilde devam eder. Oyunların sonunda gelinin kız arkadaĢları damat tarafıyla bahĢiĢ konusunda anlaĢır. Ayrıca, gelinin erkek kardeĢleri ve akrabaları da damat tarafıyla bahĢiĢ konusunda anlaĢırlar. Bu iĢlemlerden sonra gelin, gelin arabasına biner ve köyün delikanlılarının arabanın önünde oynadıkları oyunlarla birlikte gelin arabası damat evine doğru ilerler. Damat evine gelince bu oyuncular arabanın önüne otururlar ve damat tarafından çeĢitli bahĢiĢler alırlar. Eve gelindiğinde gelin arabadan indirilir ve damat evine girilir. Damat evinde gelin tarafına ve diğer konuklara yemek verilir. AkĢama kadar çeĢitli oyunlar oynanır damat evinde ve düğün sona erer. Cenaze Geleneği : Cenaze olan evde üç gün yemek piĢirilmez. KomĢular cenaze evine yemek taĢırlar. Cenazeye gelen cemaate toplu olarak yemek verilir. Ölü için yedi gece kuran okunur. Yedinci gece mevlit okutulur. Ramazan Geleneği : Ramazan baĢlamadan önceki gün silahlar atılarak Ramazan ayı geliĢi kutlanır. Her akĢam bir evde iftar yemeği verilir. Ayrıca her akĢam, akĢam yemeğinden 15-20 dakika önce namaz kılacak erkekler için camiye 3-4 sofralık yemek gönderilir. Evlerdeki iftar yemeğinde daha çok genç Kızlar, kadınlar ve yaĢlılar yer alırlar. Kocakarı Duaları ve ĠnanıĢlar :AkĢam ezanından sonra tırnak kesmek uğursuzluk getirir. Salı günü yeni iĢe baĢlanmaz. ĠĢe baĢlarken yavaĢ hareket eden kiĢi görülürse iĢ yavaĢ biter, hızlı hareket eden kiĢi görülürse iĢ hızlı biter. Kapı eĢiğine oturan iftiraya uğrar. Giysi giyildikten sonra bunun üzerinde dikiĢ dikilmez, ille dikilecekse konuĢmadan dikilir. Saç tarandığı zaman dökülen saçı mutlaka yakmak gerekir. BaykuĢ evin etrafında öterse uğursuzluk sayılır. Oklavayla insana vurulmaz, vurulursa o kiĢi bir dulla evlenir. Elinde kına varken tekrar kına yapılmaz. Ayakkabı çıkarıldıktan sonra üst üste gelirse gezmeye gidilecek demektir. DĠL .:Efteni Gürcüleri Gürcüceyi Acara diyalektiyle konuĢurlar. Bugünkü dilde Türkçe kelimelerin Gürcü dil yapısına uydurularak kullanıldığı görülür (Türkçe "kök" kelimesinden amokokva - ამოქოქვა = kökünden sökmek). Gürcüce kelimelerin de Türkçe‘ye uydurulmaya çalıĢıldığı gözlenir (Modisana - მოდისანა = gelsene). Megrelceye özgü kelimelere de çokça rastlanır (burdğa - ბურდღა = tüy). Öte yandan, çağdaĢ Gürcüce‘yle ağız farklılıklarına


rastlanır (makaki - მაყაყი ; çağdaĢ Gürcücede bakaki - bayayi = kurbağa). Efteni Gürcülerinin dilinde, Gürcüstan Gürcüce‘sinden olmayan kelimeler de bulunur (çasavleti ჩასავლეთი = batı). KarĢılaĢtığımız bazı kelimeler çağdaĢ Gürcüce‘de farklı anlamlarda kullanılmaktadır (maperva - მოფერვა = baĢarmak; çağdaĢ Gürcüce‘de [მოფერება] okĢamak). Gürcüstan Gürcüce‘sinde zamanla anlam değiĢikliğine uğramıĢ olan kelimelerin Efteni'de asıl anlamında kullanıldığı görülür (mokda - მოკდა = öldü; çağdaĢ Gürcüce‘de [mokvda] neredeyse "geberdi" anlamında). Zamanla anlam yüklenen kelimeler de vardır (dasahlda - დასახლდა = evlendi). GELENEK VE GÖRENEK :DOĞUM. Doğan çocuk kız ise "papa" (ლაპა), erkekse pilav yapılır ve ziyarete gelen konuklara mutlaka ikram edilir. Çocuğun adını, hayattaki en büyük dede koyar. Çocuğu görmeye gelenler ocakta yanan ateĢin önüne gelir ve silkelenir. Çocuk kırk günlük olmadan iki loğusa karĢılaĢırsa üzerlerinde taĢıdıkları iğneleri takas ederler. Loğusanın ziyaretine yeni bir gelin gelirse, iki kadın yine üzerlerinde taĢıdığı iğneleri takas edilir. Çocuğa ilk elbisesi bir büyüğünün kullanılmıĢ elbisesinden dikilir. Kimin elbisesinin kumaĢından zıbın giyerse ona daha bağlı olacağına inanılır. Çocuk kırk günlük olana kadar saçı kesilir. Ġleride saçlarının kime ait olduğu sorulur. Alınan cevap çocuğun kaderinin kime benzeyeceğini gösterir. Çocuk büyüklerin yanında anne ve baba tarafından sevilmez. Özellikle baba büyükleriyle birlikteyken çocuğuna dokunamaz. Kız çocuğu evden uzaklaĢtırılmaz. On iki yaĢ sonrası dördüncü derece kuzenlere kadar olanların dıĢında akraba olmayandan kaçar. Büyüklere kesin itaat söz konusudur. Ancak büyükleri yetiĢkinin fikrini sormadan onun adına karar vermezler. ANLAġMAZLIK ÇÖZÜMLERĠ. AnlaĢmazlıklar sülale ileri gelenlerinin oluĢturduğu mecliste çözülür. Meclise girebilmek için yaĢ önemli değildir. Esas alınan, kiĢinin kendini topluluğa kabul ettirmiĢ olmasıdır. Mecliste alınan kararlara kesin olarak uyulur. SUÇLUYA KARġI TAVIR. Suç öğrenildikten sonra suçluya soğuk durulur ve meclisin alacağı karar beklenir. Suç onaylanmıĢsa suçluya karĢı takınılacak tavır da belirlenmiĢ demektir. Kan davalarında suçlu olan kiĢi kendiliğinden köyü terk eder. Adam öldürmenin gerekçesi mutlaka büyük olmalıdır. Öldürmek gerekliyse karĢı taraf suskun kalır. Ancak günümüzde bu tür olaylara rastlanmaz. En sık karĢılaĢılan suçlar kız kaçırma (გოგო გაქცევა) ve kız çekmedir -kız kaldırma-. Günümüzde rastlanmasa da kaçan kızla genelde barıĢılmaz, çekilen kız ise kendini korur ve geri alınır. BaĢlık parası uygulaması olmamasına karĢın, buna rastlandığı da olur. AĠLE. Evde kadının etkisi görülür. Nitekim kadın her yerde erkekle birlikte çalıĢır. DıĢarıyla ilgili kararları erkek kadına danıĢarak alır. Mirasta kadın erkekle eĢit pay alacağı gibi Ġslam hükümlerine uyulduğu da gözlenir. Dördüncü dereceye kadar kuzenlerle evlenilmez. . FOLKLOR:Yazılı gelenekten uzak kalan Gürcülerin sözlü edebiyat gelenekleri giderek kaybolmaktadır. Buna rağmen günümüze dualar, atasözleri, masallar ulaĢmıĢtır. KÖY DUALARI.Nazar, ağrı gibi çeĢitli konularda Ģifa vereceğine inanılan dualar yaygındır. AĢağıda bir nazar duası ve bütün ağrılara iyi geldiğine inanılan bir ağrı duası örnek olarak verilmiĢtir. KIZ ĠSTEME. Evlenme çağına gelen kıza ya da oğlana kimle evleneceği sorulmaz. Erkek tarafı kızı beğenir. Ancak beğenilen kız annenin yönlendirmesiyle isteneceğinden anne ve oğul konuyu konuĢur. Dolayısıyla evlenecek kız ve erkek genellikle birbirini beğenen kiĢiler olur. Kız istemeye kadınlar gitmez; amca, dayı ya da dede gider. Evin kadınları görücülere


gözükmezler. Ġlk gidiĢten sonra kız tarafı büyüklerine danıĢacağını söyler. Sonra büyüklere ve kıza sorulur. Ġkinci gidiĢte asıl cevap alınır. Cevap olumsuz olsa da küskünlük olmaz. Kız ve erkek karĢı taraftan kaçar. Üçüncü gidiĢte söz kesilir, kıza alınacak hediyeler saptanır. Dördüncü gidiĢte niĢan takılır; düğün tarihi belirlenir. DÜĞÜN. Cumartesi akĢamı kına gecesine erkekler ve kadınlar birlikte katılır. O akĢam, kız evinin kapı komĢusu olsa bile herkes gelin evinde kalır. Erkek tarafından giden insan sayısının iki katı kadar insan hizmet etmek için görevlendirilir. Önemli kiĢiler kız ve erkek etrafında bulunur.Gelin alma sırasında kız evinin kapısı kilitlenir ve tüm konuklar içeride kilitli kalır. Bu, armağan istemek için yapılır. Gelin odasından babası ya da erkek kardeĢi tarafından çıkarılır. Çeyiz sandığına yengelerden biri oturur. Erkek kardeĢ sandığı sahiplenir. Kaynata gelini sandığı üzerine üç kez oturtur ve kaldırır. Konuklara Ģeker ve para serpilir. Para verilerek sandık alınır. Erkek tarafın evden çıkmasından sonra, gelini erkek kardeĢi dıĢarı çıkarır ve ata bindirir. Çeyiz öküzlerin çektiği arabalara yerleĢtirilir. Düğün alayı yola çıkarken müjdeci erkek evine doğru hareket eder. Yol boyunca danslar yapılır (Efteni yöresinde "Gandagan", "Deli Horoni", "Cilvelo", "Vahahey", "Varayda" adı verilen danslar yaygındır). Erkek evine yaklaĢırken bir grup ""Hey, hey, hey, vay vahahey" derken bir grup da "Vahahey" diye karĢılık verir.Kız tarafı düğün alayını durdurur ve erkek tarafına yol süpürtülür. Damat evinin önüne kilim serilir, Ģerbet istenir. Gelin içeriye alınırken üzerine bir örtü örtülür. Kaynana kapı önüne bir tabak koyar, gelin su dolu tası devirir. Gelinin eline yağ verilir. Bu ocağın içine sürmesi içindir. Kapı önüne gelinin koparması için bir ip gerilir. Yatak odasının bir bölümüne çivilerle tutturulan bir perde asılır; gelin buraya getirilir. DıĢarıda kız tarafı yemek yerken her istenenin karĢılanması zorunludur. Yemek sonrasında damat çıkarılır. Damadın çıplak olduğu söylenir ve kız tarafının getirdiği giysiler verilir. Sonra gelinin olduğu odaya sokulur. Perde açılır ve damat gelinin baĢına üç kez elini koyar. Damat ve gelin birer kez birbirinin ayaklarına basarlar. Gelinin duvağı erkek kardeĢi tarafından bıçakla açılır. Düğün gecesinin sabahı gelinin babası ya da erkek kardeĢi, ipek elekten geçirilen undan yapılan bir tür çörek olan "kada" (ქ ა და ) ile damat evine gelir. Kahvaltı yapılır ve yeni evliler davet edilir. Damat ve arkadaĢları, mızıka eĢliğinde kayınpederin evine gider ve kaynanasını davet eder. Bir hafta sonra kaynana arkadaĢlarıyla yeni evlilerin evine gider. Kurulan yer sofrasını damadın tek elle kaldırması istenir, ardından kaĢıklar bırakılır ve bahĢiĢ verilir. Yeni gelin erkek kardeĢi tarafından baba evine götürülür ve burada birkaç gün kalır. Daha sonra kaynata gelini almaya gider ve bundan sonra gelin-damadın birlikte gelip gidiĢleri baĢlar.Gelin evde kaynana ve kaynatasına hizmet etmek zorundadır. Sofra kurulunca leğen ve ibrikle ellerini yıkatır, havlu verir. Yemek boyunca ayakta bekler. AKÇAKOCADA. Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi.


Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetim : Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı dövüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen


―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar


oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok


hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. FOLKLÖR : Düğün eğlencesinde dire Ģeklinde oynanır.Bunlar misafirlerden oluĢur ve oynayarak düğün sahibinden bazı Ģeyler istenir,. Örneğin tavuk gelsin vaha hey,içki gelsin vaha hey,baklava gelsin vaha hey v.b.gibi sözler söyleyerek devam ederler,sonunda bir tepsi gelir,tepsinin üstüne gelen istekler bırakılır en sonunda gelin ve damadı çağrılarak oyun bitirilir,oyun daire içine el çırparak ve çökerek oynanır,Köyün kendine has folklor ekibi yoktur Davul,Zurna,Saz Kemençe karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir Halay,


Sallama KarĢılıklı Zille oynama sıksara oyunlarıdır Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,oyunları da oynanır DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL:Orta asyadan gelmiĢtir.Balasau Türkleri icat etmiĢtir.Çağatay Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir, havaldir ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meĢhurdur. KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası Kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon‘da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. MIZIKA : Armonika, üflemeli bir çalgıdır. Ġngilizce harmonica kelimesinden türemiĢtir, daha çok mızıka olarak bilinir. Nefes ve dil ile çalınan delikli bir çalgıdır. Blues, Country ve Western gibi müzik dallarında oldukça yaygındır. Diatonik Mızıka Diatonik Mızıkalar daha çok Blues ve Rock müzisyenleri tarafından kullanılır. Her farklı ton Ģarkı için farklı Diatonik mızıka kullanmak gerekir. Diatonik mızıkanın tonu ilk deliği üflediğinizde çıkan sesdir. Blues mızıkası farklı pozisyonlardan çalınabilir. Birinci pozisyon; birinci delikten üflenerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonu ile aynıdır. Ġkinci pozisyon; ikinci deliği çekerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonunun beĢ yarım ton pesidir.(crossharp) Üçüncü pozisyon; üçüncü deliği çekerek baĢlayan gamdır ve mızıkanın tonunun iki yarım ton tizidir.Diatonik mızıkada, Ġlk öğrenilmesi gereken teknik, Tek ses çıkarmaktır. Üç çeĢit tek ses tekniği vardır; Dil Kapama, Dil Kıvırma, Dudak Büzme. Ġkinci öğrenilmesi gereken teknik ise Ses Bükmedir. Ses bükme Üfleyerek bükme ve Çekerek bükme olarak ikiye ayrılır. Diatonik mızıkanın ilk 6 deliği çekerek bükülebilir, son üç deliği ise üflenerek bükülebilir. Üfleyerek veya çekerek bükmek o deliğin orjinal sesinin yarım ton ile üç yarım ton arası pesleĢmesini sağlar.


Kromatik Mızıka Bir yaylı mekanizma ile delikler kapatılıp açılır. Kromatik gamdaki her ses üfleyerek veya çekilerek çıkartılabilir. Tek mızıka ile her ton Ģarkı çalınabilir. AKERDĠON :Kafkas müziğin vazgeçilmez çalgısıdır,tek tuĢa basarak akort çıkabilecek körüklü ilginç enstümandır,soleli kullanarak çalınıriĢin en zor yanı budur,sol elin altındaki minik tuĢlar,ilk sıra kontrbaslar,2ci sır baslar,3-3-4 sıralar major mınor ve 7 lı akortlardır,bazı akerdiyonlarda 6 sıra olarak eksik 7 ler vardır,sesin çıkması körüğün açılıp kapanması ile oluĢan hava basıncının metal dilciklere çarpması,titremesi sonucunda sağlanankörüklü bir çalgıdırAkordeon'un ilkel Ģeklinin 1822'de Berlin'de Christian Friedrich Ludwig Buschmann tarafından icat edildiğine inanılır. Ama yakın zamanda akordeon oalrak adlandırılabilecek bir enstrümanın 1816'da veya daha önceki bir tarihte Nürnbergli Friedrich Lohner tarafından kullanıldığı saptanmıĢtır.Akordeon ismine ilk patent ise 1829'da, Viyanalı org ve piyano yapımcısı Cyrillus Demian tarafından günümüzdeki akerdeona çok da benzemeyen tek klavyeli küçük bir çalgı alındı. Kısa sürede, birçok firma bu yenin çalgının üretimine giriĢti. "Diyatonik akordiyon" denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880'de,iki klavyeli kromatik akordiyon gerçekleĢtirildi. Diyezli ve bemollü sesleri de verebilen bu yeni akordiyon, kısa sürede çok tutundu. 1940'da daha da geliĢti ve konser akordiyonu adını aldı. George Auric ve Jean Françaix gibi besteciler bu çalgı için birçok parça bestelediler.Ülkemizde Kafkas halklarının veya Romanların çalgısı olarak bilinir. Özellikle Çerkes kültüründe büyük yer tutar: Çerkes düğünlerinin ve toplantılarının en ünlü çalgısıdır.Özellikle Sivas'ın Yavuz Köyünde çokca kullanılır.Türkiye'de virtüöz Ciguli sayesinde kısmen yeniden popülerlik kazanmıĢtır ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok,görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır.


ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdırellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla ile çevrilidir bu mezralar dada evler birbirine uzaktır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır


SPOR Bu,köyde spora ilgi azdır,hiçbir federe,gayri federe spor kulübü yoktur.Yalnız burada eskiden at yarıĢları düzenlenirdi Çuallıdan Deredibi köyüne kadar,her Cuma günü at yarıĢları yapılırdı YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbası,fındık çorbasıdır, HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç incir-üzüm,Sütlacı ,laz böreği,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar, lahana yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı cevizli fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. ALTYAPI BĠLGĠLERĠ Köy yolu asfalttır,köy içi kanal ve ara yollar temizlendi,ağaç dikimi yapıldı Abant Ġzzet Baysal yerleĢkesinde,20000 mt kare kilitli parke taĢı döĢenmiĢtir.2 cami 1 fındık kırma fabrikası,içme suyu,elektriği telefonu vardır taĢımalı eğitim ve mobil sağlık hizmetinden faydalanmaktadır,Abant Ġzzet Baysal yerleĢkesi buraya ekonomi açıdan büyük katkı sağlamıĢtır,bir Doğancılar nakliye kooperatifi de vardır.1871 birinci arazi yoklama defteri ve 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,1935- 197,1940-226,1945-228,1950-299,1955210,1960-201,1965-177,1997-309,2000-245 nufusu vardır.KarıĢık,dağınık köy statüsündedir,tarla alanı 750 dönüm fındıklık alanı 2.250 dönüm,4.500 dönüm ormanlık alanı vardır,tarla alanı azdır,hayvancılık fazla geliĢmemiĢtir 3 adet tavuk kümesi vardır,ençok göç alan köydür.Ġlk ilkokul 1970 açılmıĢtır,Fisko birlik üye sayısı 109 dür 18. ve 19.YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU 1744 Yılında değirmen yanında Hacı Ahmed Ağa ibni Hacı Mehmed Ağa tarafından değirmen ve su hızarını kurulan vakıfa bağıĢlamıĢlardır,1744 yılında 36 hane 214 nufusu vardır burası mahalle olarak ta geçmektedir ve cumhuriyet döneminde burası Ayazlı mahallesine bağlanmıĢtır Doğancılar daha yukarı çıkarak yeni köyü kurmuĢlardır ayrıca buranın Fakıllı divanına bağlı olduğu söylenmektedir,Deraliyeyde terzi buradan dıĢarıda çalıĢmıĢtır Köse Ahmed oğlu Halil bin Ahmed,12 adet meslek gurubu vardır,6 adet gemici vardır,5 adet hızarcı vardır2 yevmiyeci,60 dönüm tarla arazisi,22 öküz,107 arı kovanı 14 sağman manda,2 sağman inek,3 diĢi malak,2 dana,2 diĢi buzağı 2 erkek buzağı,7 erkek malak, 1 muhtar karyesi,2 imam,2 asker vardır,3 çiftçi,1 tay vardı18.yüzyılda köyün ilk imamı molla halimdir. Çiftçilik arıcılıkta yapmıĢtır.daha sonra ali bin ali imam olmuĢtur.(1844) köyde 2 asker 2 imam 1 muhtar 2 yevmiyeci 7 baltacı 5 hızarcı 6 gemici meslek grubu buluyordu. 276 kg. buğday 47 kg. arpa 35 kg. mısır ürünü alınırdı 107 arı kovanı, 14 sağman manda, 2 sağman inek, 3 diĢi malak, 22 kara sığır öküz, 2 dana, 2 diĢi buzağı, 2 erkek buzağı, 1 tay buluyordu.cebes oğlu Eyyüb bin Ahmet Yakup oğlu Eyyüb kireviz oğlu Mustafa bin Osman bunlar bahriyeli olarak askerlik yapmıĢlardır. Balıca oğlu Mehmet bin Mustafa köyün en varlıklı kiĢisidir.köyde 29 hane 19 adet tarla vardı. Fakıllı divanında yaĢayan aileler Ģunlardır. 1 Mısırlıoğlu 2 Yordamoğlu 3 Ballıcaoğlu 4 Ġncirlioglu 5 Çakıroglu Ceyisoglu 7 Mollaisaoglu 8 Kirevizoglu 9 Karamehmetoglu 10 Karaalioğlu 11 Bandokozoğlu 12 Akkayalıoğlu 14 Kocaahmetoğlu 15 Köseoğluahmet 16 Mirasyedioğlu 17 Sersealioğlu 18 Bobayoğlu 19 Ġslambolluoğlu 20 Bartınlıoğlu 21 Civelekoğlu 22 Hasanoğlu 23 Aptullahoğlu aileleri 18.19. yüzyılda Akçakoca temmetuat defterinde adları geçmektedir.Köyün ilk muhtarı Yordamoğlu Ahmet bin Ġbrahim‘dir.


KURTULUġ SAVAġINA KATILANLAR : ALĠOĞLU ABDULKADĠR D.1890-1917 HAYDARPAġA ASKERĠ

ġEHĠTLER HASTANESĠ ARABACILAR : MEHMET ÇAKIR EYÜPOĞLU ALĠ OSMAN ÇÜRÜK NAZMĠ USTAOĞLU GAZĠLER : MEHMET DEMĠRAĞ AHMET D.1896

KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER KARADAYILAR KASTAMONU OĞUZ TÜRKLERĠ YERLĠ ÇAKIRLAR KASTAMONU OĞUZ TÜRKLERĠ AKÇAKOCA YUKARI MAHALLEDEN BURAYA GÖÇ YERLĠ ( EYYÜPOĞULLARI) KAYA KASTAMONU OĞUZ TÜRKLERĠ YERLĠ ( KARAALĠLER) SARIOĞLU RĠZE SALAHA KARAYEMĠġ KÖYDEN AKÇAKOCA TAHĠRLĠ DEN BURAYA GÖÇ DEMĠRAĞ KASTAMONU OĞUZ TÜRKLERĠ YERLĠ ( HACIBEYOĞLU) DEMĠREL ĠÇEL SANCAĞINDAN AKÇAKOCA BALATLI KÖYÜNE ORADAN DA BU KÖYE GÖÇ ( YÖRÜKHAN TAĠFESĠDĠR) KARAKAYA GĠRESUN GÖRELE KARA KASTAMONU OĞUZ TÜRKLERĠ YERLĠ KOCAMAN ACARA BATUM MARADĠT (GÜRCÜ) PEKDEMĠR GĠRESUN GÖRELE ġENER KASTAMONU CĠDE ULUSOY GĠRESUN GÖRELE YILMAZ RĠZE SALAHA KARAYEMĠġ KÖYÜN DEN AKÇAKOCA YENĠKÖYE ORADAN BU KÖYE GÖÇ YALÇIN GĠRESUN GÖRELE YAMAN YIĞILCA ALTUNYUVA KASTAMONU ĠNEBOLU DEMĠRBAġ ARTVĠN HOPA KEMALPAġA ( LAZ ) KAYA ARTVĠN HOPA KEMALPAġA ( LAZ ) KALAYCI KASTAMONU OĞUZ TÜRKLERĠNDEN YERLĠ,AKÇAKOCA BEYÖREN KÖYÜNDEN BU KÖYE GÖÇ. SÜNGÜN KASTAMONU ĠNEBOLU ġENGÜL GĠRESUN GÖRELE NOT:Katkılarından dolayı değerli muhtarım Osman Karadayı arkadaĢıma,Mehmet Çakır ağabeyime teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : ġükrü Dönmez,Muzaffer Albayrak,Osman Karadayı,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Muzaffer Albayrak,Akç .K.Sitesi,Kenan Okan,Köykent hb,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Derl.Ġbrahim Tuzcu Camii ve mezarlık : Kenan Okan,Osman Karadayı,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Osman Karadayı,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Akç .K.Sitesi,Köykent hb,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özgür ans,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Muzaffer Kocadon,Osman Karadayı,Akç .K.Sitesi,Köykent hb,Ġlçe Tarım Md,Vikipedi özgür.ans., Derl.Ġbrahim Tuzcu


Kültür : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Macaheli net,M.VaniliĢi,A.Tandilova,,Akç .K.Sitesi,Köykent hb,Görsel yay s.4,Derl,Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu Köyün alt yapısı : Osman Karadayı,Akç .K.Sitesi,Mustafa Kocadon,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı : ġükrü Dönmez,Geltag net Temettuat defteri : Dr Zeynel Özlü Sülaleler : Hüsamettin Kaya,Osman Karadayı,Derl.Ġbrahim Tuzcu

ESMA HANIM KÖYÜ

COĞRAFĠ BÖLGE : Karadeniz bölgesi ĠL : Düzce ĠLÇE : Akçakoca KAYMAKAMI : Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Hayrettin Ersoy TEL : 05323746208 NÜFUS : 140 Hane 323 Nüfusu vardır POSTA KODU : 81650 ESKĠ MUHTARLAR: 2009da-Hayrettin Ersoy, 2004-Necdet KurĢun ,1999-Emrullah AĢık,1994-Sacit Aslan,1889-Lütfü Kap COĞRAFĠ DURUM : Düzce iline 63km,Akçakoca ilçesine 24km uzaklıktadır,.4376 Dekar fındıklık,264 Dekar orman alanı vardır.Denizden 150mt yüksektir.en yüksek yeri 250 mt dir‘ rakım 125 dır Küpler,Dilaver,Davutağa,Kurukavak ,Karatavuk,Uğurlu komĢu köylerdir TARĠHĠ 1877 Yılında Osmanlı Rus savaĢında Kafkas‘lardan göçler baĢlar.Güney Kafkasya‘nın ABJWA-AġUBA koluna mensup TAVAT prens sınıfından Esma Hanım diye hatun Güney Kafkasya‘dayken kocasına ben savaĢlardan bıktım buraları terk edecem,batıya gideceğini


söyler ama kocası Hamit Ağa karısını dinlemez,Hamit ağa bu ara hastadır ve sonunda Hamit ağa ölür. Kafkasya‘dan Rus zül umundan bıkan Abaza ve Çerkezler Anadoluya göç ederler ,bunlardan Esmahanım,Sait ağa,HurĢit ağa,Ġsmail ağa Sinop Ayancık kazasına gelirler burada 6 ay kadar dururlar Düzce de Abazaların olduğunu öğrenirler Düzce kazası o sıralar Kastamonu‘ya bağlı idi ve buradan yola çıkarak Düzce ye gelirler Ģimdiki Uzun Mustafa‘da 3 yıl kalırlar o sıralar burası bataklık olduğu için burada sivrisinekten barınamazlar hastalık ve ölü verirler devletten yardım isterler devlet bunları Çilimli kazasına gönderir burada avlanırken Akçakoca Kaplan dede dağlarını aĢarlar ve Kurukavak köyüne gelirler orda yerleĢenlerin olduğunu görürler aĢağıya doğru inerler dere boyunu takıp ederler.Ġskan idaresine yerleĢmek için müracaat eder,Abazalar yerleĢmek için vadileri tercih ederler. .Ġskan idaresine yerleĢmek için müracaat eder,Abazalar yerleĢmek için vadileri tercih ederler.Abazacada PST olan hayat yeri taĢıyan yer demektir.Memleketlerinde buna uygun olan Kıran Köyü güneyine vadiye,dere kenarına yerleĢirler.Buralar devlet orman arazisidir., Kıran ( Ģuan munkariz olmuĢtur Uğurlu ve Ģimdiki Esmahanım arası) bölgesini seçerler buraya yerleĢmeye karar verirler buradan geri dönerek Çilimli‘ye döner çoluk çocuklarını ve akrabalarını alarak tekrar Akçakoca Kıran mevkiine gelirler ve yerleĢirler fakat burada da eski Rum,Gürcü,Laz lar vardır bunlarla geçinemezler Esmahanım çocuklarını alır Ģimdiki yer olan Esmahanım mevkisine gelir buraya yerleĢir ve köyü kurar köyün kurulmasında çok emeği vardır.Bundan dolaylıda bayan olduğu için arkadaĢları tarafından da ödüllendirilerek köyün ismini Esmahanım köyü olarak Akçakocaya bildirirler bu köy sonsuza dek devamlı yaĢatılacaktır.Daha sonra muhtarlık sürtüĢmesi yüzünden 1932 yılında Dilaver bey kendi muhtar seçilince köye de kendi ismini verir böylece Esmahanımdan ayrılarak ayrı bir muhtarlık olur,yine daha sonra burada yine muhtarlık sürtüĢmesi yaĢanır 1960 yılında Davut ağa muhtar seçilince köye de kendi ismini verir. Dilaverden ayrılarak ayrı bir muhtarlık olur ve köy Davutağa diye Akçakoca kayıtlarına girer .Esmahanım,Dilaver,Davutağa aynı zamanda kurulur fakat Dilaver Esmahanımdan,Davutağa da Dilaverden ayrılır,Esmahanımın kocası kafkasyada Abhazya da 10 yıl kalır burada Abazacayı öğrenir tekrar Kafkasya ya geri döner ve burada hastalanarak ölür Esmahanım savaĢ zulmünden çocuklarını korumak için Anadoluya göç eder,yol arkadaĢları da,Ġsmailağa,HurĢitağa,Saitağadır bunlar Esmahanımı bırakmamıĢlardır,Esmahanımın kocası Hamıtağadır. Köye 1936 yılında Rize, Giresun,Trabzon‘dan göç gelmiĢtir.Köyün 5 mahallesi vardır,bunlar AĢağı mah,KarĢı mah,Dere mah,Orta mah,Merkez mah.dir.Kabba ve Suktar sülalesi köyün kuruluĢunda öncülük etmiĢlerdir,15 aile Ordu,20 aile HemĢin,8 aile Gürcü vardır.Bu köyde yalnız Abazalar vardır karıĢık köy değildir. TARĠHĠ YERLER: Kıran mevkii‘ne yerleĢen Esma Hanım daha sonra kendi adına güneye giderek bu köyü kurmuĢtur ama Kıran Mevkii‘nde eskiden Ceneviz ve Bizanslardan kalma kilise ve mezar kalıntıları vardı ama bunlar munkariz oldu.Bu köyün tarihi yerleri pek bulunmamaktadır.Köy merkezinde camı avlusunun olduğu yerde 150 yıllık tarihi Çınar ağacı bulunmaktadır 2.75 çapı,çevresi 9 mt dir.Eskiden beri süregelen bütün alınan kararlar bu ağacın altında toplanılır ve burada kararlar alınır bu ağaç çok dikkat çekicidir ,zaten köyde bu ağacın etrafına toplanmıĢtır.Köyde otantik yapıya sahip birde ahĢap yapı vardır ki tv çekimi bile dizi çekimi yapılmıĢtır,ayrıca Tatlısı balıkçılığı dere boyunca yapılmaktadır buranın balıkçılık turizmine açılmalıdır,ve koruma altına alınmalıdır yanlıĢ avlanma neticesinde balıkların yok olma tehlikesi vardır,doğa yürüyüĢünde burada mükemmel yapılabilir düzeyde dır.Mehmet Kaplan tarlasında kilise artıkları ve çömlekler vardı,fakat buraya fındıklık ekilerek bu tarihi kalıntılar munkariz edilmiĢtir


AKARSU VE DERELERĠ: Ordulu dağlarından çıkan akarsu Küpler Deresi ile birleĢerek Gubi deresi ile birlikte köyün içinden geçerek Uğurlu‘dan Melenağzı‘nda denize dökülür.Dilaver deresi diye anılır. su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞLARI VE TEPELERĠ: Ordulu Dağı 960 m ve Yörük Tepesi eteklerine kurulmuĢtur. ĠKLĠMĠ: En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU: Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. Dağlarda linyit kömürü rezervleri vardır TURĠZM:


Köyde Akçakoca festivaline katkı amacıyla bazı gösteriler,yemekler,kıyafetler,defileler yapılır.Köyde turizm ancak doğa yürüyüĢü,canlı alabalık avcılığı yapmak için Ģirin mükemmel bir köydür.Orman içinde mükemmel doğasıyla da meĢhurdur.Buradaki yürüyüĢ parkuru yapılıp turizme kazandırılmalıdır,av ve Tatlısı balıkçılığı da turizme kazandırılmalıdır CAMĠLERĠ: Kıran Camisi‘ni kullanırlardı,bu üç köy maalesef munkariz olunca köye kendileri iki cami yaptırırlar.1970 yılında tuğla yapılı 250 cemaatli,tek ġerifelidir.Bu cami yıkılmıĢ,yerine büyük kubbeli bir cami yapılmıĢtır.1958 yılında yapılan cami 1000 cemaatlidir.Ġlk imam Ramazan Halifedir. MEZARLIKLARI: Köyde 4 adet mezarlık vardır 1 cisi köy içi mezarlığı,2 cisi karĢı mah. Mezarlığı,3 cüzü köyün giriĢindeki Gülistan mezarlığı,4 cüsü de orta mah. Mezarlığıdır.Esmahanım 1 ci mezar olan merkez mezarlığındadır burada anıt mezarı vardır görülmeye değerdir.Ayrıca bazı aile mezarlıkları da vardır.Yine Kıran kabristanlığını kullanmıĢlardır.Burası Ģuan münkariz olmuĢtur.Köyün içinde aile mezarlıkları vardır. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠ: HUBUBAT:Buğday,Mısır ,Arpa, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan,Kabak MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Hayvancılık ve tarıma dayalıdır.Tarım olarak fındıkçılık revaçtadır.Türkiye‘nin en önemli fındık tarlaları burada bulunmaktadır.Fazla miktarda ormancılık yapılmamaktadır.Meyve sebze kendilerine yetecek kadar yapılmaktadır.Hayvan süt ürünlerini yapıp kendileri bunları Adapazarı,Düzce,Akçakoca pazarlarına götürüp satmaktadırlar.Arıcılık yapanlarda vardır.Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakoca 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir bura danda deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK


Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILIK :Büyük baĢ hayvancılık revaçtadır.Süt ürünlerinden elde ettikleri mamulleri Adapazarı,Düzce,Akçakoca pazarlarında götürüp satarlar.Sağman inek hemen hemen her evde vardır.Öküz pek kalmamıĢtır.Tavuk,kaz,ördek her evde vardır.Köyde 4 adet tavuk kümesi mevcuttur KuĢ gribi hastalığı yayılmadan önce kümes hayvancılığı da yapılmaktaydı. ORMANCILIK: Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri


var.Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır.Köyde ormanlık alanı düĢük seviyededir%8 gibi.

AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur .Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz,Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR

Ġsa‘dan önce 331 tarihinden itibaren Ab hazlar Kafkasya‘daki yurtlarında 1864 yılına kadar genellikle bağımsız olarak yaĢamıĢlardır. Abhazya geçmiĢ yüz yıllarda sıra ile Türklerin ve Gürcülerin iĢgali altında kalmıĢtır. Nüfusunun büyük bir çoğunluğu Türk hakimiyeti esnasında islamiyeti kabul etmiĢtir. Müslüman olmuĢ büyük bir nüfuz Abhazya da oluĢmuĢtur.1864 yılında Rusların hakimiyetine giren Abhazya‘da, 1866 yılında baĢlattıkları bir ayaklanma baĢarısız kalmıĢtır. Bu dönemde birçok Abaza Türkiye‘ye göç etti.yy.dan itibaren Abhazya ve Gürcistan‘ın ayrı bölümleri yavaĢ birleĢmeye baĢladı.Ġlk Ab haz kıralı Lav‘on tarafından birleĢtirilen Ab haz grupları; Abhazgia, Apsilla ve Misimya, Lazikikayı ve Batı Gürcistan‘ı da katarak kendini yörenin tek hakimi ilan etmiĢti. Abhazya 3 ve 4. yüzyıllarda Hıristiyan oldu. Pitsunda Ģehri bu dinin merkezi oldu. 5. ve 6. yüzyıllarda bu din Abhazya‘nın resmi dini olmuĢtur. Abhazya 6. yüzyılda en parlak dönemini yaĢadı. Abhazya 8. yüzyılda Arapların iĢgaline uğradı. 16. yüzyıldan itibaren Abhazya Osmanlı hakimiyetine girdi. Ġslam kültürünün etkisi altında kaldı. 1810 yılında Abhazya Rus hakimiyetine girdi. Ab hazlar, 1821, 1894, 1830 ve 1840 ve daha sonraki yıllarda Ruslara karĢı çetin mücadeleler vermeye baĢladı.ġeyh ġamil, Muhammet Emin ve Maenkats liderliğinde diğer Kafkas Boylarıyla birlikte uzun yıllar Ruslara karĢı savaĢtılar.11-22 Mayıs 1864 te Ab hazlar Ruslarla intihar savaĢı yapmaya baĢladılar. 1864 te ilk göçler baĢladı. 18771878 Osmanlı- Rus SavaĢı, bölgede büyük bir nüfus kaybına neden oldu.Köyün genel nüfusu bir kuzey Kafkas topluluğu olan Abhazlar'dan oluĢmaktadır. kısmen HemĢinli bulunmaktadır. Yöresel yemekleri, Abhaz ve HemĢin yemekleridir. Bunlar içinde Abısta


(Abhazlara özgü bir ekmek türü), haluj (abhaz mantısı), sızbal (genellikle erikten yapılan bir tür meze) gibi çeĢitler mevcuttur. Gelenek bakımından abhaz geleneklerine bağlı kalınmıĢtır. Yöresel oyunları; Abhazlar için Apsuva koĢara ve Rinnadır. Abhazların neredeyse tüm oyunları kızlı-erkekli eĢler Ģeklinde oynanır. HemĢinlilere özgü oyunlar ise horondur ve tulum ile onlara da kızlı erkekli oynarlar Abhazların geleneksel çalgıları akordeon ve mızıkadır. Aynı zamanda da düğünler de tahtalara vurularak da ritim tutulur. Abhazların sadece kendilerinde özgü bir gelenekleri vardır. Abhazlar kendi aralarında soylara (sülalelere) ayrılır. Esmanahım daki Abhazlar, Kabba,Suktar(Kutarba), Koadzba, AĢuba, Argun, K'eçba, Kurua, Kurkunaa, Akhba, ÇiüĢba, Khikuba vb. sülalelerden oluĢur. çoğunlukla Kabba ve "Koadzba" soyundandır. BaĢka soylardan da aileler de bulunmaktadır. Köydeki konuĢma dilleri Abhazca ve Hemşin dilleridir. Köy halkı, kendi arasında bu dillerde konuĢurlu Anadolu’ya Ġlk Göç :Abazalar Kafkasya‘dan Anadolu‘ya göç ettiklerinde genelde ovalardan ziyade yamaçlara yani dağ eteklerine yerleĢmiĢlerdir. Bu tutumun baĢlıca nedeni kuraklık, bataklık ve sivrisineklerin yaymıĢ olduğu hastalıklardır.Akçakoca‘da Abazalar genelde Davut ağa, Esma hanım ve Dilaver Köylerine 1877 göçleriyle birlikte gelip yerleĢmiĢlerdir. Bu üç köyün özellikleri yukarıda verilen açıklamalara uygundur. 1916 tarihli Bolu Salnamesinde (s.366) Akçakoca‘da 600 Abaza (%5,6) bulunuyordu.1877 göçünde Abjwa- AĢuba koluna mensup bir grup Tavad- Prens sınıfından Esma Hanım tarafından AkçaĢehir iskelesine çıkarlar.Ġskan Dairesinden izin alıp uygun bir yerleĢim alanı ararlar. Abazalar yerleĢmek için vadileri tercih ederler. Kıran Köyünün güneyindeki vadi içini tercih ederler ve Esma hanım Köyünü kurarlar.Esma hanımdan ayrılıp Dilaver ve Davutağa köyünü kurarlar DOĞUM OLAYI Abazalarda çocuk dünyaya geldiği zaman doğum olayını köy halkına duyurmak için silah atılırmıĢ. Bu durumda çocuğun kız veya erkek olması önemli değildir. Yeni doğan çocuğun adını dede koyar. DÜĞÜN GELENEKLERĠ Abaza düğünlerinde çalgı olarak mızıka, akordeon ve tahta çalınır. Tahtaya 10-15 delikanlı dizilir. Tempo tutarak vurulur. Akordeon eĢliğinde ellerle tempo tutulur. Ortada bir kız ve bir oğlan oynar. Oyun bitimine doğru ortadaki kız ile oğlan kendini yerlerine oynayacak olanları, kendileri ortada iken seçerler. Onlar kalkar, ortadakiler oturur.Bir ağaca yumurta asılır, onu silahı ile kim kırarsa Tasayüzeden çorap hediye alır Ayrıca ortaya bir masa konur bu masada bir kiĢi düğün evine hediye getirenleri deftere yazar sonunda düğün sahibine verir düğün sahibi bu defteri saklar ona hediye getirenleri deftere bakar ona göre hareket eder DĠĞER GELENEKLER Abazalarda eğlenmek için, muhabbet yapmak için düğün dernek olması Ģart değildir. Örneğin herhangi bir Abaza köyünde bir iki kız veya erkek köye akrabasına ziyarete gelse, o köyün gençleri o eve toplanır. Misafirin onuruna muhabbet, eğlence düzenlenir.Abazalarda, bir kiĢi bir kahveye, bir cemiyete girdiğinde herkes ayağa kalkar ve ona saygı gösterirler. Gelen kiĢi eğer, cemiyettekilerin yaĢça büyüğü ise onu oturanların en baĢına oturturlar O, müsaade eder, her kes oturur. Eğlence nerde kaldı ise oradan devam eder.Abaza köylerinde kahvehanelerde ortaya perde gerilir. Gençlerin yeri ayrıdır. Ortadaki perde, saygıda kusur olursa, büyüklere karĢı kusuru örter.


ĠMECE Ekin ekmek ve biçmede herkes birbirine yardım eder. Ġmece usulü vardır. DĠNĠ Abazalar müslümandırlar. Hacca giderler. Müslümanlığı tam anlamıyla uygularlar CENAZE ADETLERĠ Ölüm olayında cenazeye tüm Abazalar gelirler. Eskiden araba olmadığından atla gelirlerdi.Atın bakımı, yem, köylüler tarafından karĢılanırdı. Ġlk günü ev halkı yemek yapmaz, cenaze evine köylüler yemek getirirler. Ölümüm 40 ve 52.c. günü mevlit okunur. Bir hafta cenaze evinde kuran okunur. Her gece lokma yapılır. Kurandan sonra helva ve gülsuyu dağıtılır. AT ÇALMA ADETĠ Abazalarda at çalmak bir Ģereftir. Özellikle asil ailelerden at çalan kahraman olur ve asil bir aileden kız bile isteyebilir. SÜLALE Abazalar ad ve soyadı hariç birde sülale adı kullanır. Geçerli olan sülale adıdır. Örneğin:Ġfrar Demir (Ceniya) gibi. AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır.


Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı dövüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir Kız Ġsteme Abazalarda evlilik genellikle kız kaçırma ile olur. Kız kaçırılırken kızın yanında kız tarafının tanıdığı, köyden biri bulunur. Kız köyden uzakta, baĢka bir köyde misafir edilir, kızın ailesi ile görüĢülür. Mutabakata varılır ve düğün yapılır. Kız kaçırma olayı ile, normal yolla kız istemede verilen süre ortadan kalkmıĢ olur.Abazalarda kız istemeye baba gitmez. Yakın akrabalar, örneğin dayı, yenge, hala gibi büyükler gider,Baba, amca, dede gibileri gidemez.Abazalarda kız eğer verilirse, süre belirlenir.Üç ay gibi. Bu süre içinde örneğin üç ay içinde oğlan evinde her gece muhabbet yapılır.Üç ay içinde Abaza Köyünün bütün geçleri, oğlan evinin bulunduğu köye muhabbete gelirler.Abaza, Abaza ile evlenirken oğlan araĢtırılır. Bunların hepsinden önce, kıza yani gelin olacak kiĢiye herhangi bir Abaza Köyünden bir kız arkadaĢ seçilir. Bu kız arkadaĢ üç ay boyunca ve düğün bitinceye kadar geline refakat eder. Buna Tasavize denir. Üç ay boyunca diğer köylerden gelen misafirlere hizmet etmek, misafirleri eğlendirmek, damat köyünün gençlerine düĢer. Üç ay boyunca yapılan eğlencelere Tasam hara denir.Düğün zamanı gelince akrabası veya köylüsü olan bir delikanlıyı da geline katarlar. Gerdeğe girinceye kadar gelinden o sorumlu olur.Düğünler Cumartesi günü baĢlar ve Pazar akĢamına kadar sürer. Düğünde inek kurban kesilir. Kurbana Asta denir. Öğlene kadar yemek yapılır. Genellikle etli yemek, pilav, salata, helva ya da tatlı yapılır.Düğüne her yerden misafir gelir. Diğer Abaza köylerin muhtarlarına haber ulaĢtırılır. Muhtar haberi bütün köye yayar.Köyde davulcu baĢı, teĢrifatçı olarak erkekler seçilir. Zurnacı ve köçek (kadın kılığın girmiĢ erkek oyuncu) ile birlikte misafir karĢılanır. Diğer davulcu erkek evindedir.Gelen misafirler eve 100-150 metre mesafeye gelince silah atar ve köçeğe para yapıĢtırır. Gelen misafirler hediye olarak zarf içinde para ya da hediye koyar. Zarfın üstüne ismini ve mutluluk dileklerini yazar. Düğüne her gelen bir zarf getirir. Bir ihtiyar heyeti kurulur. Düğün boyunca gelen zarflar onların oturduğu masaya gönderilir. Zarflar orda birikir. Zarflarda para vardır. Zarfı kim getirdiyse sülale adını ve kendi adını yazar. Zarf sahibi bellidir. Ġhtiyar Heyeti zarfları açar, kimin ne getirdiğini deftere yazar ve sonunda damada verilir.Düğün süresince gelen misafirler gece yatmak için bütün komĢulara dağıtılır. Hangi misafir hangi haneye gidecekse hane sahibi onları bekler ve ne zaman canları isterse hane sahibine haber verir. O da misafirleri alır gider. O geceki yemeleri, içmeleri,temizlikleri o haneden sorulur. Düğünde kızlar, erkekler, gençler görevlidir Bunlar teĢrifatçı, peĢkirci,


tepsici gibi isimler alırlar.Çok saygıdeğer misafire kuzu veya tavuk kesilir. ÇeĢitli ev yemekleri yapılır. Misafir yemeğe hemen baĢlamaz. Evin büyüğü kesilen hayvanın kellesi ile gelir. Misafir onun kulağını keser ve evin büyüğüne verir. Büyükte kulağı evin küçüğüne verir. O kelle yenmez. Bu misafire hizmet gösteriĢidir.Düğün Pazar gününe kadar devam eder.Misafirler bu gece geri dönerler.Kız eve getirilirken de çeĢitli adetler vardır. Köyün ileri gelenleri ve gelin Galaba söyleyerek erkek evine getirilir. Kapıda bir bıçak ve silah çapraz olarak durmaktadır. Bunun anlamı, erkeğin, onun namusunu ve baĢına gelecek tehlikelerden koruyacağı anlamınadır.Düğün evinde, odanın bir köĢesine beyaz çarĢaf asılır. Düğün boyunca gelin bu çarĢafın arkasına gizlenir.Geline bir arkadaĢ seçilir. Bu kız tarafından seçilmiĢ bir erkektir. Görevi gelin kız çıkmazsa onu alıp götürmektir.Düğünden 15-20 gün sonra kız evine gidilir. Buna Damat Görmesi denir. Gelin kız arkadaĢlarına ve akrabalarına para dıĢında her türlü hediye götürebilir.Abaza köylerinde erkek olmak Ģartıyla gelin damatla birlikte yanlarına çıkamaz, birlikte yemek yiyemez, çocuk sevemez. Sadece hizmet eder. Kayın pederinin yanında konuĢamaz. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında,


yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir.Abazalarda çocuk dünyaya geldiği zaman doğum olayını köy halkına duyurmak için silah atılırmıĢ. Bu durumda çocuğun kız veya erkek olması önemli değildir. Yeni doğan çocuğun adını dede koyar.


DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. Abhazya larda kahve veya eve bir kiĢi gelirse herkes ayağa kalkar ona saygı gösterir,kahvelerde gençler ve yaĢlı ayırımı vardır,orta yere perde çekilir Abhazalar müslümandırlar hacca giderler Müslümanlığı tam yaparlar KÖYDE


FOLKLÖR :Yöresel oyunları Abaza‘lar için Apsuva,koĢara ve rinadır.Abaza‘ların neredeyse tüm oyunları kızlı erkekli eĢli olarak oynanır.Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil,kemençe,mızıka ve akordeon ile çalınan ve oynanan oyunlar vardır.Köyde kendilerine göre iki kiĢiyle oynanan Abaza oyunları vardır.Bir bay bir bayan ortaya çıkar mızıka çalınır ve bazı kiĢiler ellerini vurur ya da tahtalara vurarak oyuncuların ayak figürlerine uydurarak oyunlara eĢlik ederler., oyunda oyuncu baĢı vardır herkese iyi oyun seyrettirmek için iyi oynayanları oyuna davet eder tek tek ve oyunda yaĢlı erkeklere genç kızlar eĢlik eder genç kızlar sıraya dizilir sırası gelen yaĢlı erkek oyuncuya eĢlik eder bu Ģekilde oyunlar devam eder DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır MIZIKA : Armonika, üflemeli bir çalgıdır. Ġngilizce harmonica kelimesinden türemiĢtir, daha çok mızıka olarak bilinir. Nefes ve dil ile çalınan delikli bir çalgıdır. Blues, Country ve Western gibi müzik dallarında oldukça yaygındır. Diatonik Mızıka Diatonik Mızıkalar daha çok Blues ve Rock müzisyenleri tarafından kullanılır. Her farklı ton Ģarkı için farklı Diatonik mızıka kullanmak gerekir. Diatonik mızıkanın tonu ilk deliği üflediğinizde çıkan sesdir. Blues mızıkası farklı pozisyonlardan çalınabilir. Birinci pozisyon; birinci delikten üflenerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonu ile aynıdır. Ġkinci pozisyon; ikinci deliği çekerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonunun beĢ yarım ton pesidir.(crossharp) Üçüncü pozisyon; üçüncü deliği çekerek baĢlayan gamdır ve mızıkanın tonunun iki yarım ton tizidir.Diatonik mızıkada, Ġlk öğrenilmesi gereken teknik, Tek ses çıkarmaktır. Üç çeĢit tek ses tekniği vardır; Dil Kapama, Dil Kıvırma, Dudak Büzme. Ġkinci öğrenilmesi gereken teknik ise Ses Bükmedir. Ses bükme Üfleyerek bükme ve Çekerek bükme olarak ikiye ayrılır. Diatonik mızıkanın ilk 6 deliği çekerek bükülebilir, son üç deliği ise üflenerek bükülebilir. Üfleyerek veya çekerek bükmek o deliğin orjinal sesinin yarım ton ile üç yarım ton arası pesleĢmesini sağlar. Kromatik Mızıka Bir yaylı mekanizma ile delikler kapatılıp açılır. Kromatik gamdaki her ses üfleyerek veya çekilerek çıkartılabilir. Tek mızıka ile her ton Ģarkı çalınabilir. AKERDĠON :Kafkas müziğin vazgeçilmez çalgısıdır,tek tuĢa basarak akort çıkabilecek körüklü ilginç enstümandır,soleli kullanarak çalınıriĢin en zor yanı budur,sol elin altındaki minik tuĢlar,ilk sıra kontrbaslar,2ci sır baslar,3-3-4 sıralar major mınor ve 7 lı akortlardır,bazı akerdiyonlarda 6 sıra olarak eksik 7 ler vardır,sesin çıkması körüğün açılıp kapanması ile


oluĢan hava basıncının metal dilciklere çarpması,titremesi sonucunda sağlanankörüklü bir çalgıdırAkordeon'un ilkel Ģeklinin 1822'de Berlin'de Christian Friedrich Ludwig Buschmann tarafından icat edildiğine inanılır. Ama yakın zamanda akordeon oalrak adlandırılabilecek bir enstrümanın 1816'da veya daha önceki bir tarihte Nürnbergli Friedrich Lohner tarafından kullanıldığı saptanmıĢtır.Akordeon ismine ilk patent ise 1829'da, Viyanalı org ve piyano yapımcısı Cyrillus Demian tarafından günümüzdeki akerdeona çok da benzemeyen tek klavyeli küçük bir çalgı alındı. Kısa sürede, birçok firma bu yenin çalgının üretimine giriĢti. "Diyatonik akordiyon" denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880'de,iki klavyeli kromatik akordiyon gerçekleĢtirildi. Diyezli ve bemollü sesleri de verebilen bu yeni akordiyon, kısa sürede çok tutundu. 1940'da daha da geliĢti ve konser akordiyonu adını aldı. George Auric ve Jean Françaix gibi besteciler bu çalgı için birçok parça besteledilerÜlkemizde Kafkas halklarının veya Romanların çalgısı olarak bilinir. Özellikle Çerkes kültüründe büyük yer tutar: Çerkes düğünlerinin ve toplantılarının en ünlü çalgısıdır.Özellikle Sivas'ın Yavu Köyünde çokca kullanılır.Türkiye'de virtüöz Ciguli sayesinde kısmen yeniden popülerlik kazanmıĢtır. TAHTA VE SOPA :Bir adet kalas, 2 adet iskele üzerine konur ve insanlar 2 adet ufak sopaları bu kalas tahtaya vurmak suretiyle muziğe ritm edip eĢlik ederler. 3 TELLĠ ABHAZ KEMENÇESĠ ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir.


ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdırellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1‘Ģer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı ,sporu sevmemesi dikkat çekicidir.Bu üç köyde hiçbir spor branĢı yapılmamıĢtır.Köyde ilgilenen kimse yoktur. YEMEKLER EKMEKLER : Cokatabe,Çümen,Haluğ,Mayasız ekmek,GalnıĢ,Haluvçih,Hingel Mecage,Mejağ Mısır,Mayalı saç,Siskil,Sütlü Tandır


ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık,Yoğurt,Yarma,Veynih,Sütlü pirinç,Sütlü mısır,Sütlü darı,Hıngıl,Hantagups,Hacığaps,GarzınıĢ,Çerkez ayran çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ :Bağırsak dolma,Böbrek ezmesi,Pirzola,Kuzu Kızartma,ÇiĢse,HaĢlama et,Kavurma et,Kuru et,Lersi,Nekulh Tandır Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Abaza tatlısı,Balkabağı,Peçelibedijin,Fetguçin Fırında bal kabağı,Halıbj Ġran helva KabaĢ,AĢure,Natuh,ġake helva,Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç Baklava ĠÇECEKLER : : Boza,Üzüm Ģarabı,Sütlü çay,ġıra PASTALAR : ġir peynirli mısır,Malay,Kosi,Jert,Hudur darı TAVUK YEMEKLERĠ : Çerkez tavuk,Abaza tavuk,AhırdıgıĢ,Ciğerli çerkezHaggısri,VokumuĢ iran fıh,Patatesli Ģipsi,ġipsi baste tulen Yumurtalı Ģipsi SÜTLÜ YĠYECEKLER : Asıc çemuka,Çerkez peyniri,Çiğsütten tereyağ,Galdet hayage,ihĢırı simge,Jemikoc,EkĢimek kudusu,Koyun yoğurdu,Japkha kundusu,Küp peynir,Meteköy peynir yemeği,Yağsız ekĢimek SALATALAR : Asapa salata,Lezgi,Erik ezmesi,Ahulçapa,gaĢeğin,Kartafizikga,Lahana salata,Patlıcan Sarmusak Domates salata TURġULAR : Çerkez ve Abaza erik ezmesi,Kararlahana,sızbalı,Turp sızbalı,Yer elması sızbalı ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide, abısta(Abazalara özgü ekmek)haluj(abhaz mantısı)sızbal(genellikle erikten yapılan bir tür meze) Aktısızba( Çerkez tavuğu)Acıka( Fasülye ezmesi)Atukril,hampal,açaç,halij abhazya üsülü balık,eniĢte çöreği,abhazya pastası,abhazya peyniri,çöğür gibi çeĢitleri mevcuttur ALT YAPI BĠLGĠLERĠ 3 km köy yolu asfaltlandı,5250m² beton parke döĢendi,300m PVC boru döĢendi,içme suyu tamamlandı,ilköğretim okulu vardır,kanalizasyon,PTT acentesi,elektrik,sabit telefonu,1 cami,1 değirmeni vardır.Sağlık evi vardır.Köy ulaĢım yolu asfaltlıdır.Esma Hanım köyü civar köylere göre daha merkezi bir yapıya sahip olduğundan Abhazya‘dan Türkiye‘deki yurttaĢlarını görmeye gelenler burada ağırlanır ve çeĢitli nedenlerden kurulmasın gereken Ģuralar burada yapılmaktadır.Esma Hanım köyü birçok kez Abhazya‘dan gelen önemli Ģahsiyetleri ağırlamıĢlardır.Tarım kredi tarım kooperatifi vardır.Ġlk ilkokul 1937 de açıldı 1935 de-662,1965 te nüfusu 614, 1997 de 455,2000 de-332 idi,göçmen köydür,Esmehanım köylüleri alıĢveriĢe 1965 yılında Düzce ye giderlerdi çünkü Akçakoca yolu iyi değildi göçmen Abaza köyüdür,az dağınık köy statüsündedir,1871 birinci arazi yoklama defteri 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,tarla alanı 1.530,fındıklık alanı 6.970,dönümdür ormanlık alanı yoktur,% 18 mısır ziraatı yapılır.Esmahanım köyü güzelleĢtirme ve kalkındırma derneği,vardır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR GAZĠLER: Vahit Kap-Musa D..1885,---Suat Said Özdemir-KotaĢ D..1889---,Mehmet Özdemir-Osman D.1890----,ġerif Yurdakul-Abdullah D.1893---,Hakkı Kap-Haluk D.1894,----Ali Turhan-ġakir D..1894----,Atıf Özdemir-Yusuf D.1895----,MehmetKap-Ahmet D.1887,---Ġsmail Besler-Ahmet D..1887----,Rıfat Özdemir-Yusuf D.1894----,Tevfik Özdemir-Ahmet D..1895 ġEHĠTLER: Osman Oğlu Çoğutak D.1893 Ö.1915 Çanakkale SavaĢı-Er Sadıkoğlu Babuk Kap D.1894 Ö.1915 Çanakkale SavaĢı Er Hasan Kap D.1893 Ö.1915 Çanakkale SavaĢı Er Hakkı Turhan D.1893 Ö. 1915 Çanakkale SavaĢı Er


M.Ali Bilgin Musaoğlu D 1893 Ö.1915 Çanakkale SavaĢı Er Hamıt Kap D.1896 Ö. 1916 Yemen Harbi Er 18-19.YY TEMETTUAT DEFTERĠNDE KĠ DURUMU: Temettuat defterinde adı geçmemektedir. KÖYE ĠLK GELEN SÜLALER Kabba oğulları (Kap) Kafkasya Abhazya Suktar oğulları (Ersoy) Kafkasya Abhazya AĢuba oğulları (Ergün) Kafkasya Abhazya Hikua Koodzba oğulları (Turhan) Kafkasya Abhazya Kuruua oğulları (Kıt) Kafkasya Abhazya Sevinç Beslen Kafkasya Abhazya Argunlar ( Ergün ) Kafkasya Abhazya Atmaca Kafkasya Abhazya Gültekin Kafkasya Abhazya KurĢun Kafkasya Abhazya Nefes Kafkasya Abhazya Sevim Kafkasya Abhazya ġahin Kafkasya Abhazya Yılmaz. Kafkasya Abhazya Bu sülalelerin hepsi Kafkasya‘dan göç gelmiĢlerdir. Dağdelen Ordu Ünye Kaplan Rize ArdeĢen Dağgül Rize ArdeĢen AĢıkoğlu Rize ArdeĢen NOT:Katkılarından dolayı değerli muhtarım Hayrettin Ersoy, köy sakinlerine ve Kemal Kap,Ġrfan Kap arkadaĢlarıma çok teĢekkür ediyorum. Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Tarihi : Köy sakinleri,Hayrettin Ersoy,Hasan AĢık,Kemal Kap,Ġrfan Kap,Düzce Kafkasya Abhazya Eğitım ve Kültür Derneği,Derl. Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler ; Köy sakinleri,Hayrettin Ersoy,Hasan AĢık,Kemal Kap,Ġrfan Kap,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ansk.,,Derl.Ġbrahim Tuzcu Camii ve Mez. : Kenan Okan,Hayrettin Ersoy,Kemal Kap,Hasan AĢık,Ġrfan Kap,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizmi : Kemal Kap,Hasan AĢık,Hayrettin Ersoy,Kenan Okan,Mustafa Kocadon,,Akç .K.Sitesi,Köy sak., Vikipedi özg. ansk,Derl.Ġbrahim Tuzcu, Ekonomi : Mustafa Kocadon,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Ġlçe Tarım Md,Akç K.Sitesi,Köy sakinleri,Hasan AĢık,Kemal Kap,Hayrettin Ersoy,Ġrfan Kap,Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Kenan Okan,Hasan AĢık,Ġrfan Kap,Kemal Kap,Görsel yayınları 3,Ġ.Ersoy,B.Habiçoğlu Kafkasya göçleri,H.Ersoy Kafkasya gerçeği 1992,S.Berzog 1990 Kafkasya federasyonlar derneği,Düzce Kafkasya Eğitim ve Kültür Derneği,Vedia Emiroğlu,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu K.Alt yapısı : Akç .K.Sitesi,Mustafa Kocadon,Hayrettin Ersoy,Köy sakinleri Kemal Kap,Hasan AĢık,Ġrfan Kap,Derl.Ġbrahim Tuzcu


Abhazya isyanı kat.: ġükrü Dönmez Sülaleler : Hüsamettin Kaya,Hayrettin Ersoy,Kemal Kap,Hasan AĢık,Ġrfan Kap,Derl. Ġbrahim Tuzcu

EDĠLLĠ

COĞRAFĠ BÖLGESĠ : Karadeniz Bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ : Akçakoca KAYMAKAM ; Mehmet Ünal B. BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI : Mehmet Ertuğ TELEFONU : 05327002123 EV-03806119022 POSTA KODU : 81650 NUFUSU : 70 Hane 155 Nüfus ESKĠ MUHTARLAR : 2009 da -Mehmet Ertuğ,2004 de- Hasan Güçlü,1999 da-Aydın Horoz,1994 de- Hamdi Güçlü,1990- de- Ġsmail Güçlü COĞRAFĠ DURUMU : Düzce ye 44 km,Akçakocaya 5 km uzaklıktadır,rakımı 36 mt.denizden yükseklik 60 mt,dir,4367 dekar fındıklık,13 dekar ormanlık alanı vardır,KomĢu köyleri,Tahirli,Arabacı,Kalkın, dır. KÖYÜN ĠSMĠ NERDEN GELMEKTEDĠR 1877 yılında Osmanlı-Rus savaĢından bıkan Doğu Karadeniz halkı batıya göç ederek Akçakocaya gelir yerleĢirler. Bu köy 1877 Osmanlı Rus savaĢında çok göç alır bunlar hepsi laz kökenlidir.Edilli-Tahirli arasında 1204-1261 yılında Cenevizliler Bizanslılar ve Romanya Dobruca‘dan getirilen Gagavuz Türkleri,Adana-Ġçel sancağından Yörükler ( yürüyen halk demek) batıya göç ederek yine Akçakocaya gelerek bazı köylere yerleĢmiĢlerdir bunlardan Tahirli-Edilli arasıdır,1243 yılında Kastamonu‘dan Moğol istilası ve savaĢından bıkan 130.000 Oğuz kayı boyu üçok obaları batıya göç ederek bazı köyler kurarlar bunlardan olan Tahirli-Edilli arasıdır,bunlar bu köyde yaĢamıĢlardır.Hatta Tahirli-Edilli arasındaki eski


mezarlıklardan bunu anlamaktayız. Edilli köyü kurulmadan önce Edil ağzı vardı ilk ismi sarı elentilik tir, muhtarlık olunca Edilli olur ilkönce AktaĢ ,Arabacı son olarak ta Tahirli köyüne bağlanır,ayrıca 1916 yılında 2. göç dediğimiz göçte de göç almıĢtır,göçmen bir köydür,1871 Arazi yoklama defterinde kaydı vardır.1877 lazları bu köyde aĢağı mahallede Hopa dan gelenler,yukarı mahallede ise Arhavi‘den gelenler olmuĢtur,daha sonra köy turizm açısından değer kazanınca buraya tatil amaçlı yerleĢmelerde olmuĢtur. Köyü ilkönce Ömeroğlu kabilesi kurmuĢtur,bunlar ilkönce Evliya caminin oraya yerleĢirler,daha sonra Edil ağzına sonrada burayı dar görünce iç tarafa doğru giderler,bu sülaleler Ġzmit ten Düzce ye ordanda Akçakocaya sahile inerler,çünkü ozaman buralar devlet arazisi idi göç alan yerdi,Ġzmit‘ten sinek ve tifo hastalığı çok olduğu için bu tarafları tercih etmiĢlerdir ,aynı Ģekilde Düzce dede bu olayları yaĢayınca artık denize doğru Akçakocaya gelmiĢlerdir,ayrıca takalarla gelen ailelerde olmuĢtur.Bu köyü kuran aileler Ģunlardır,Ömeroğlu,Kahvecioğlu,Yazıcıoğlu,ġirinoğlu,Cenevizoğlu,dur.Ömeroğlu kabilesi Muti Reisoğlu dur Hopa da Ömeroğlu diye tanınırlar Bu köy 1928 de muhtarlık olmuĢtur.1995 yılında köye Kastamonu Ġnebolu‘dan göç gelenler olmuĢtur,8 hanedir. TARĠHĠ YERLER Köy tarihi yönden fakirdir,yalnız burada 300 yıllık çınar ağaçları vardır ,3 adettir,bu ağaçların altında hıdırellez ve mesire yeri olarak kullanılmaktadır,akderenın sağ ve solundadır,ayrıca caminin yanında da vardır. AKARSU VE DERELERĠ Akdere, AktaĢ Ģelalesi bu köyden Arabacı ve Edilli den geçerek denize dökülür Sualtı seviyeleri çok değiĢkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli(mikrop) bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur. DAĞ VE TEPELERĠ Kaplan dede (1158)mt, Kaplan tepesi (1o66)mt,Sivri tepesi etekleri altında kurulmuĢtur TURĠZM


. Köy çok temiz Ģirin bir köydür AktaĢ Ģelalesi Edilli köyünden denize dökülmektedir. Edilli ağzı son yıllarda önem kazanınca buraya yapılan kafeteryalar ve çadır turizmi buraya ilginin git gide artığı görülmüĢtür Kavlan kamping ve kafeteryası meĢhurdur KÖYÜN CAMĠĠSĠ 1950 yılında yapılmıĢ taĢ yapıdır,200 cemaatlidir,tek Ģerefelidir,köylü tarafından yapılmıĢ eski bir camidir MEZARLIKLAR Köyde iki adet mezarlık vardır ,aĢağıdaki mezarlıkta gömü iĢlemleri yapılmamaktadır,tepedeki mezarlıkta defin iĢlemleri yapılmaktadır,halen burası kullanılmaktadır,köyün Ģuan ki tek mezarlığıdır. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONÖMĠ HUBUBAT :Buğday, mısır BAKLĠYAT :Fasülye, bezelye, bakla, soğan, lahana, marul pırasa,,ıspanak Kaldırık, Patates ,Patlıcan Kara lahana,Biber,Kabak MEYVE :Elma,armut,kestane,ceviz,siyah,üzüm,dağ çileği,fındık,muĢmula,kızılcık ayva. EKONOMĠSĠ :Tarım ve Hayvancılığa dayanır..Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,köyde balıkçılık yapan yoktur,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,., tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz


tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, .Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir, Köy çok göç veriyor .Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır.Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Hacı Ömer efendi Batumdan göç gelir ve köye ilk fındığı bu kiĢi eker. Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma


fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Min cane,Cavcana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda ,Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var ,.Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde su hızar makinesi yoktur AktaĢ orman bölgesinin içinde olduğu için köylü istihsal iĢinde çok çalıĢmıĢtır maden direği,travers,yakacak odun,kayık kerestesi,buradan temin edilirdi AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok rastlanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sı ğırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur .Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur. Dere kenarında dıĢarıdan gelen avcılar burada Ördek avı yapmaktadır,Daimi kuĢlar Kestanekargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Lazlar 6. yüzyılda Bizanslıların etkisinde kalarak Hiristiyanlığı benimsediler,doğu Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda Lazlar Müslüman olurlar,1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaĢamlarını sürdürdüler,1788 Berlin antlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada Lazlar batıya göç ederler Lazlar ve Mergeller aynı kökten gelmektedir. Tarihi kaynaklar,


Lazların Doğu Karadeniz yöresine Kafkaslardan indikleri konusunda görüĢ birliği vardır. Tarih sahnesine ilk kez Karadeniz‘de çıkmıĢlardır. XI-XII. Yüzyıllarda Karadeniz‘in doğusunda kurulan ve KOLKHĠS/Rothis devletini oluĢturan topluluklardan biri de Mergrel- Lazlardır. Lazlar, 6. Yüzyılda Bizans etkisinde kalarak Hıristiyanlığı benimsediler. Kolkhis Devleti yıkılınca Bizans egemenliği altında LAZĠKA krallığı seçimle iĢ baĢına gelerek, Bizans‘a vergi vermeyip, bunun karĢılığında doğu sınırını korumayı üstlendiler.Doğu Karadeniz‘in sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliği altında Lazistan Sancağı olarak ilan edildi. Bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bölgede beylik sistemini kurdu. Bölge 11 beylikten oluĢuyordu. Lazlar da yarı bağımsız statüde Laz derebeyliği olarak Osmanlılara asker ve vergi vermekteydi. Lazlar 17. Yüzyıldan itibaren MüslümanlaĢmaya baĢladılar. Bölge 1925 yılına kadar Lazistan olarak kayıtlara geçmiĢtir.1828-1829 Osmanlı Rus SavaĢlarında Laz SavaĢçıları Osmanlı cephesinde yer almıĢlardır. Bu savaĢlarda büyük kahramanlıklar göstermiĢlerdir. 1877-1878 Osmanlı Rus SavaĢı sonunda imzalanan Berlin AnlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü. Bu savaĢtan olumsuz etkilenen Lazlar Bursa, Yalova, Karamürsel,Ġzmit, Adapazarı, Karasu,Akyazı, Geyve,Hendek, Sapanca, Zonguldak, Düzce , Akçakoca gibi bölgelere göç ederek dil ve kültürlerini buralara taĢıdılar. Akçakoca‘da merkez ve köylerde yerleĢtiler. Lazlar Akçakoca‘da daha çok Merkez Ġlçedeki Osmaniye , Ayazlı Mahallesinde ve Edilli , Döngelli, Uğurlu Köylerinde kalabalık gruplar halinde bulunmaktadır. Dil

Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuĢabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve Ģiirleri ancak 20. yüzyılda yazıya dökülebilmiĢ, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından Dumezil'in transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiĢtir. Gürcistan'da yaĢayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüĢtür Lazca Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiĢ çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının yaygınlık kazanması Lazca‘nın varlığını tehdit eder bir hal almıĢtır. Din Roma Ġmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan Ġslam'a toplu olarak geçmiĢlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslümandır Tarih Lazika krallığı MÖ 150 - MS 600 Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, Osmanlı döneminde Lazistan günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleĢtiği coğrafyada otokton olarak yaĢamaktadır. Kolhis'in varlığına iliĢkin ilk yazılı belge Urartu kralı II. Sarduri döneminde Lazların yaĢadığı ülke Qulha olarak geçmektedir. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile


Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika krallığını kurmuĢlar bu bölgede yaĢayan çok sayıda halkı yönetmiĢlerdir. Arrian Trabzon ile Dioskuria(Sebastopolis) arasında yaĢayan halkları sayarken Lazları da saymıĢtır: Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler MS 456 yılında Roma Ġmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiĢ ve Laz Kralı Gobazes‘e (Gubaz) boyun eğdirmeyi baĢarmıĢtır. Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS 554)yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir: Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaĢamıĢlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaĢayarak geçirirler. Zira, toprağı iĢleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taĢlık, iĢlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiĢtirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiĢtirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiĢtiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kıĢın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın baĢlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaĢam sürmüĢler, ama Ģimdiki imparator Justinianus‘un saltanatı sırasında, general Tzittas‘ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiĢ oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaĢam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuĢ oldular ve daha sonra düĢmana karĢı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar. Bizanslı tarihçi Agathias'ın MS 6. yüzyılda tuttuğu notlarda Laz ve Kolhis terimlerini özdeĢtirmektedir: "Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli baĢka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir Ģekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaĢımları da Prokopius' Lazlar'ın Roma Ġmparatorluğu‘nun doğu sınırını korumaları karĢılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğü bildirilmekteydi. Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis‘in Arap iĢgaline uğramasıyla topraklarını terkederek güneye inmek zorunda kalmıĢlardır. Bizans'ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon Ġmparatorluğu ve ardından Osmanlı hakimiyetine girmiĢlerdir. 1877-78 Osmanlı-Rus savaĢları sırasında Batum ve civarındaki Lazlarin büyük bölümü Anadoluya göç etmek zorunda kalmıĢlardır. Kültür Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır karalahana kendir, patates, fındık, meyve, salatalık ekiminin yanı sıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, balıkçılık, kuĢ Ģ avcılığı, fırıncılık ve inĢaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu yıllardan itibaren bölgede ekimine baĢlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik seviyesini yükseltmiĢ, baĢta Ġstanbul olmak üzere göçtükleri büyük Ģehirlerde küçük esnaflık yapabilecek sermaye oluĢturabilmelerine yardım etmiĢtir. Giyim Laz erkeğinin geleneksel kıyafeti Samsun - Batum arasında Osmanlı döneminde giyilmiĢtir Laz kıyafeti olarak adlandırılmıĢtır: BaĢta kabalak, kukul adı verilen siyah baĢlık, zipka adı verilen siyah körüklü Ģalvar, çuha adı verilen burnu kalkık çarık, omuz baĢları ve dirseklerine meĢin Ģeritler dikilmiĢ siyah aba ceket, belde kalça üzerinde Ģal


(trablus ya da lahor) kuĢağı, Çerkez kemeri, ayrıca aksesuar olarak yağdanlık, kama, pazubent, hamayıl, zincir. Laz kadını, Anadolu kadınından farklı olarak Ģalvar giymemekte eteğine ortkapu adı verilen bir kemerle bağlamakta, baĢını keĢanveya tülbentle örtüp, beline fota adı verilen peĢtemalisarıp, boyunlarına altın liralar takmaktaydı. El sanatları Osmanlı döneminde Lazlar inĢaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalıĢmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taĢ veya tamamen ahĢap malzemeden yapılan (ahĢap-çatma) geleneksel Laz evleri, kıĢlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahĢap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiĢ örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin gerçekleĢtirilen, Ģekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir. Mutfak Geleneksel Laz mutfağının temel besin öğeleri Trabzon ve Rize de olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel piĢirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değiĢen yaĢam koĢulları sebebiyle terkedilmiĢtir. Laz mutfağının en çok bilinen yemekleri Ģunlardır: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni Müzik ve halk dansları ġimĢir kaval ve kemençenin seyrek de olsa kullanımına karĢın temel geleneksel enstruman tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve HemĢin horonlarının Trabzon horonlarından baĢlıca farkı horonlara sözlü iĢtirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. Avcılık Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inĢa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamıĢlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleĢtirerek kuĢ avlama sanatında da ustadırlar. Lazca ve Megrelce aynı kökten gelmektedir.1878 yılında Batum Rusların eline geçince bura halkının çoğu Anadolu‘ya göç ettiler. Bu tarihlerde Batumun Liman Köyünden Bekaroğlu Osman, AkçaĢehir‘e gelerek Çuhalı ÇarĢı etrafında diğer ailelerle birlikte yerleĢtiler. Mahallenin adı bu zatın adına izafeten verilmiĢtir. EDĠLLĠ KÖYÜNDE KÜLTÜR Bu bölümü hazırlarken Nilgün AltınıĢık’ın 1996 yılında hazırladığı Akçakoca Folkloru adlı Lisans bitirme tezinden yararlanıldı. Akçakoca merkez ve Edilli Köyünde kalabalık bir gurup oluĢtururken diğer köylerde de küçük guruplar oluĢturur. Vedia Emiroğlu, edilli köyünün kültürel boyutunu incelemiĢ ve ―Edilli Köyünün Kültür DeğiĢmesi Bakımından incelemesi “ adı ile 1972 yılında kitap halinde yayınlanmıĢtır. Bu kitaptan yararlanarak kendi gözlemlerimizi de katarak Laz folkloru hakkında bilgi vermeye çalıĢacağım.


Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme: Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.).Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı düğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba


da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız


tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi.


Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KINAGECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır,kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynarlar koy lisanı ile mani ve türküler söylerler. Yukarı köyün çakalları Kınan gecen hoĢ olsun AĢağı köyün bakalları Evin bereket dolsun Damat beyin sakalları Damat Bey eĢin olsun Gelin kınan kutlu olsun Gelin yuvan mutlu olsun Yukarı köyde çakal yok Köyümüzden çıkıyorsun AĢağı köyde bakal yok Bize veda ediyorsun Güveyin sakalı yok Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun Gelin kınan kutlu olsun FOLKLÖR :Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu ,Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır Lazların yerel oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2


gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir Bar,Halay,Horon,Sallama,KarĢılıklı zille oynama,Hura,ve karĢılama,Köçek oyunları da oynanır.Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire Ģeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaĢtırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri. Oyunun KuruluĢ Formu (A) A1 (Sağ ayakla üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) Oyunun biçimsel formu tıpkı ―Topal‖ oyununda olduğu gibidir. RĠZE- HEMġĠN ÜÇ AYAK OYUNU Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. HemĢin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.

EF-

RĠZE Oyun kuruluĢ formu: Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme) Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüĢ)

Oyun indeksi: (A) A1- (Sağ ayakta üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) (B) B1- (Sağa yürüme) B2- (Sol ayak yerinde adım ) B3- (Sola yürüme) B4- (Sağ ayak yerinde adım) DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır


KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon‘da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meĢhurdur. Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir Kıpçıklarda tuluk,duluk geçer DĠN Köy hayatında pek çok düĢünce ve görüĢü hala dini açıdan değerlendirme eğilimi vardır.YaĢlandıkça dine karĢı ilgi artmaktadır.Toplumda hacılar dinsel bakımından en fazla değer kazanır ve itibar görürler. Hazırlık kiĢiye sosyal prestij sağlamaktadır. AĠLE VE AKRABALIK ĠLĠġKĠLERĠ Edilgi‘de ailelerin çoğunluğu, geniĢ aile geleneğinin çeĢitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.Edilli‘de eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme Ģekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taĢırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dıĢından evlenmeler ve köy dıĢına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıĢtır. Bu toplumda boĢanma olayı nadir görülmektedir.

ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Edilli Köyünde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise


en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdırellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde,


erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü sebze meyve yetiĢtiriciciği yapılmaktadır,,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1‘Ģer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Köyde federe gayri federe hiçbir spor kulübü kurulmamıĢtır,spora ilginin az olması dikkat çekmektedir YEMEKLER EKMEKLER :Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği. ÇORBALAR :Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbası HAMUR ĠġLERĠ :Mantı,Börekler,EriĢte,KuĢkuĢ,KaĢık makarna,Mancarlı pide. ET YEMEKLERĠ :Karadolma,Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma. TATLILAR :Melen güççegi,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava. ÇEġĠTLĠ YEMEKLER :Gaygana,Sağanda yumurta,Sebze yemekleri ,Zeytin yağlılar,mantar yemekleri,Kaldırık mamursa kiremitte balık,Balık buğulama,Hamsı yemekleri,yumurtalı sebzeli kaygana.Kara lahana yemekleri Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni ALT YAPI BĠLGĠLERĠ Köye köydes yardımıyla 4500 metre kare Beton parke taĢı döĢenmiĢtir,4 km lik yol asfaltlanmıĢtır, köy içinde muhtelif yerlere 9 adet büz konmuĢtur,sağlık evi sağlık ocağı yoktur mobil sağlık hizmetinden faydalanılıyor ,taĢımalı eğitim sistemi vardır,1 cami,içme suyu,ptt acentesi,elektrik,sabit telefonu,1 değirmeni vardır,yolu asfalttır,kanalizasyonu yoktur ,fosseptik çukurlar açılmıĢtır, eğitim seviyesi yüksek köylerimizdendir,Voyvodalık birinci arazi ve Bolu salnamesinde adı geçmemektedir ama Tahirliye bağlı idi,1935 de -204,1940de240,1945 de-260,1950de-323,1955 de-273,1960de -238,,1965de -214,1997 de-200,2000 de176 nufusu vardır,nufusu azalan köydür,göçmen köy,az dağınık köy statüsündedir,tarla alanı yoktur,fındık alanı 4.080 orman alanı 720 dönümdür,meyvecilik ve sebzecilik revaçtadır,ilk ilkokul 1939 yılında açılmıĢtır, 18CĠ 19CÜ YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERĠNDE DURUMU Bu yüzyıllarda Temettuat defterinde adı geçmemem ektedir KURTULUġ SAVAġINA KATILANLAR


ġEHĠT OLANLAR : KÜÇÜKÖMERLER OSMAN ÇANAKKALE ARIBURNU SAVAġI D.1887-Ö.1915 P. ER HASAN ÇAVUġ ÇANAKKALE SEDDÜL BAYIRI P.ER D.1887Ö.1915 GAZĠLERĠMĠZ : M.ALĠ HOROZ MEHMET D.1887 AHMET EZER AHMET D.1898 BASO MUSTAFA ÇETESĠNDE OLANLAR : OSMAN TURHAN ,ġÜKRÜ GÜÇLÜ,M.ALĠ HOROZ,AHMET ÇAVUġ EZER UĞURLU KARAKOL KOMUTANI : HASAN TURHAN KÖYE ĠLK GELEN SULALELER CĠNĠVĠZOĞLU AYDIN ARTVĠN HOPA LĠMAN YAZICIOĞLU YAZICI ARTVĠN HOPA LĠMAN ġĠRĠNOĞLU YAKIġ ARTVĠN HOPA LĠMAN KAHVECĠOĞLU TURHAN ARTVĠN HOPA LĠMAN MUTĠREĠSOĞLU GÜÇLÜ ARTVĠN HOPA LĠMAN ERTUĞRULLAR ERTUĞ RĠZE ARHAVĠ HASANUSTALAR- USLU ARTVĠN ARHAVĠ HOROZOĞLU HOROZ ARTVĠN HOPA LĠMAN ġĠġMANOĞLU ġĠġMAN ARTVĠN HOPA LĠMAN SERDAROĞLU SERDAR RĠZE ARHAVĠ ġAHĠNOĞLU ġAHĠN ARTVĠN HOPA LĠMAN PEHLĠVAN PEHLĠVAN ARTVĠN HOPA LĠMAN ÇERKEZĠġĠ EZER RĠZE ARHAVĠ ASLAN ASLAN ARTVĠN ARHAVĠ GENÇDOĞAN KASTAMONU ĠNEBOLU APAYDIN ARTVĠN ARHAVĠ Yazıcıoğlu,ġirinoğlu,Mutireisoğlu,Kahvecioğlu,Cinivizoğlu bunlar,Ömeroğlu sülalesindendirler APAYDIN-ÇELĠK-GEÇDOĞAN-KARA-KURAL NOT: KATKILARINDAN DOLAYI SAYIN HOCAM YAġAR TURHAN VE MUHTAR MEHMET ERTUĞ ABĠME TEġKEKKÜR EDERĠM Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : YaĢar Turhan,Mehmet Ertuğ,Vikipedi özg.ansk.,Vecdi Emiroğlu,Kenan Okan,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : YaĢar Turhan,Mehmet Ertuğ,Vikipedi özg.ansk.Akç.K.Sitesi,ġükrü Dönmez,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Derl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez. : Kenan Okan,Mehmet Ertuğ,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ansk.,Köy sak,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,Mustafa Kocadon,ġükrü Dönmez,Vikipedi özg.ansk.,Ġlçe Tarım Md,Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,Köy sak.,Recai Özgün,Akç .K.Sitesi,YaĢar Turhan,Görsel yay.S.4,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu


Köy alt yapısı Ġstiklal savaĢı Sülaleler

: Akç .K.Sitesi,Mustafa Kocadon,Vikipedi özg.ansk,Derl.Ġbrahim Tuzcu : ġükrü Dönmez,Geltag net : Hüsamettin Kaya,YaĢar Turhan,Mehmet Ertuğ,Derl.Ġbrahim Tuzcu

FAKILLI KÖYÜ

COĞRAFĠ BÖLGE : KARADENĠZ BÖLGESĠ ĠL : DÜZCE ĠLÇE : AKÇAKOCA KAYMAKAM : MEHMET ÜNAL B. BAġKANI : FĠKRET ALBAYRAK KÖY MUHTARI : ALĠ IġIK TEL : 05375560629 NÜFUS : 86 HANE 363 NÜFUS VARDIR. POSTA KODU : 81650 ESKĠ MUHTARLAR: 2004-MUSTAFA AKTAġ 1999-MUSTAFA AKTAġ 1994-MUSTAFA AKTAġ 1989-AHMET YILDIZ 1984-DAVUT AKTAġ COĞRAFĠ DURUM : Düzce ye 32 km Akçakoca ya 7 km uzaklıktadır rakım 111 mt dır KomĢu köyleri Çiçekpınar, Beyören,Doğancı köyleri komĢularıdır KÖYÜN ADI NEREDEN GELĠYOR: M.Ö. 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,kurdukları köyler,Hasancı-Güney köydür bu köyler 1630 yılında Akkazak korsanları tarafından talan ve yok edilmiĢtir,yine ,daha sonra 1877-1916 Osmanlı –Rus savaĢından bıkan Doğu Karedeniz halkı batıya göç ederek Akçakocaya gelerek bazı köylere yerleĢmiĢlerdir bunlardan yine bir tanesi Fakıllı köydür ,neticede burada Bitinya, ,Doğu Karadenizden gelenler burada yaĢamıĢlardır.Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.708 Pers,M.Ö.546 de Makedon,M.Ö.1200 de Hitit


ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır. 1877 Osmanlı-Rus savaĢında 15 aile Giresun-Görele‘den Düzce‘ye gelir,orada sivrisinek bataklık çok olduğu için Akçakoca‘ya doğru gelip Ģuandaki TEK kurumunun olduğu yere gelirler.Fakat burada da sivrisinekten telak olurlar buralar zaten devlet arazisi değildi.Devlet arazisi olan Ģimdi ki Fakıllı Köy‘üne gelip yerleĢirler.Beyören-Doğancılar-Çiçekpınar köylüleri;bunlar Giresun‘dan geldiler çok fakirdirler diye bu köye hep yardım etmiĢlerdir.fakir aileler geldi durumları iyi değil diye bu köyler Fakıllı köyüne fakirli demiĢler daha sonra 1925 yılında muhtarlık olunca bugünkü adını ‗‘Fakıllı‘‘ almıĢtır.Köy ilk önce Güney-Fakirli-Fakıllı olur.Fakıllı köyünün büyük çoğunluğu Giresun'un Görele Ġlçesi DAYLI Köyünden Rus Harbi zamanında göç etmiĢtir.Ġlk zamanlar deniz kenarında bir dere yatağına yerleĢmiĢler fakat burada sivrisineklerin çok olmasından dolayı bazıları sıtma hastalığına yakalanmıĢ ve bir zaman sonra iç taraflara doğru ilerleyerek Akçakoca'nın yaklaĢık 7 km. uzağına yerleĢmiĢler.Ġlk kurucuları rahmetli Hacellioğlu (HACI HALĠLOĞULLARI) OSMAN‘DIR.Köy coğrafi yapısı itibariyle küçük ölçeklidir.Etrafı yaklaĢık 5 köy ile çevrilidir.Buna mahsuben yüzölçümü azdır,tarıma dayalı ekonomilerde toprak çokluğuyla orantılı olarak kalkınan köyler göç vermemektedir.Fakıllı köyünde ise toprak yüzölçümünün az olması sebebiyle göç hareketi hızlıdır.Fakıllı köyü sahibi olduğu doğal güzellikleriyle, sıcak ve güler yüzlü insanlarıyla tanınmaktadır.Ülkemizde eĢine ender rastlanan Fakıllı mağarası adını köyün kendisinden almıĢtır.Göçmen dağınık köy statüsündedir..Köy ilk önce Güney-Fakirli-Fakıllı olur.1916 yılında 2.göç dediğimiz doğu Karadeniz göçü gelmiĢtir.Giresun-Görele‘den Dayılı köyünden çok göç almıĢtır.Köyde Trabzon Vakfıkebir,Rize göçmenleri de vardır.AĢağı mahalle orta mahalle kocaman mahalle diye 3 mahallesi vardır. TARĠHĠ YERLER:

Fakıllı Mağarası vardır,tarihi yönden pek yerleri yoktur,bu mağara buraya çok önem kazandırmıĢtır AKARSU VE DERELERĠ: Hızar ve Karadere nin birleĢmesi sonucu Deredibi deresi bu köyün önünden geçmektedir.Sualtı seviyeleri çok değiĢkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli(mikrop) bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur.


DAĞ VE TEPELERĠ Ġncirlik sırtlarının eteğinde kurulmuĢtur.Haciz tepesi 960m‘dir. ĠKLĠMĠ: En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU: Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZM: Fakıllı mağarası sahibi olduğu doğa doğal güzelliği ile insanların sıcak kanlı oluĢuyla mağara köyün adı ile anılmaktadır.Yerin altından 250m kadar ileriye doğru gidilebilmektedir.Kalan kısımlar imkansızlıklar nedeni ile ziyarete açılmamıĢtır.IĢıklandırma yapılmıĢtır.Mağara doğal sarkıt ve dikitlerle süslüdür.Astım hastalığına iyi geldiği söylenir.Yıl içinde yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret edilmektedir.Fakıllı mağarası geliĢime açık turizm zenginliği olarak Akçakoca ilçesi içinde bir değer olarak kabul edilmektedir.Hakkettiği değere çok yakın zamanda ulaĢacaktır.Kültür bakanlığı çalıĢmalarını bitirmiĢtir.Mağara hakkında çok ciddi çalıĢmalar yaparak köyün tanınması bakımından çok önemli olan bu mağara bir kültür hazinesi olarak değeri bilinmesi ve korunması lazımdır.Mağara doğal sarkıt ve dikitlerle süslüdür.Yıl içinde binlerce yerli ve yabancı misafir tarafından ziyaret edilmektedir.Bir rivayet olarak söylenir ki; mağara içinde uzun süre kalan astım hastalarının Ģikâyetlerinde fark edilebilir Ģekilde azalmalar yaĢanmaktadır...Fakıllı mağarası geliĢime açık turizm zenginliği olarak Akçakoca ilçesi için de bir değer olarak kabul edilmelidir. Hakkettiği değeri çok yakın zamanlara kadar alamayan bu zenginlik için bilindiği kadarıyla Düzce valiliği, Düzce üniversitesi, Akçakoca kaymakamlığı, Kültür ve turizm bakanlığı il ile ilçe birimleri ciddi çalıĢmalar yapmaktadır. Temenni Ģudur ki; ÇalıĢmaların bir an önce tamamlanması ile bu zenginliğin il,ilçe ve köy halkına Ģimdiye kadar yapamadığı katkıları hızla yapmasıdır. Akçakoca'nın Fakıllı Köyünde bulunan Fakıllı Mağarasına gitmek için Çuhallı çarĢısından, itfaiye ve cezaevi güzergâhını takip ederek çevre yolu köprüsü altından geçerek köy merkezine ulaĢılıyor. Cami yanından ilerleyip kahveyi geçince aracı bırakıp sağ yokuĢu gösteren amatör tabela doğrultusunda iniyorsunuz. Mağara giriĢinde sağ üst bölümde mağarayı aydınlatan Ģalter bulunuyor. Bunu yakıp 15 metrelik bir giriĢin ardından ıslak hatta


su akan engebeli zeminde yürüyor, eğiliyor, bazen de ördek yürüyüĢü yaparak galeriden galeriye geçiyorsunuz. 150 metresi gezilen mağarada bulunan sarkıt ve dikit oluĢumlarıyla hayranlık topluyor. Beyaz oda denilen sütunların, bulunduğu oluĢumlar ilgi çekiyor. 1500 metre gezi galerisi olup tamamı gezilemeyen mağaranın ilgililerin ilgisine ihtiyacı olduğu görülüyor! Mağarada astım problemi olanlar için bir bank bulunuyor. Buradaki nemli havayı bir süre teneffüs edenler mağara dıĢına çıktıklarında solunum rahatlığı kazanıyorlar. Çekim yapacak olanlar flaĢ ve sehpa getirmeliler. Alçak yerlerde baĢınızı vurmamaya ıslak taĢlarda kayıp düĢmemeye dikkat etmeliler.Tepede olması nedeniyle Akçakoca çok güzel gözükmektedir,avcılık turizimide yapılabilir durumdadır ,köyün önünden geçen Deredibi deresin dede az da olsa Tatlısı balıkçılığı yapılmaktadır ,köyün içinden Beyöeren köyüne yürüyüĢ parkuru düĢünülürse buda burada çok güzel olacaktır,çünkü ağaçların arasında yürüyüĢ yapılmalıdır. CAMĠLERĠ:

Daha önce yapılmıĢ olan ,eski cami yıkıldı 1985 yılında köylü tarafından tuğlalı,tek Ģerefeli, 100 cemaatli bir camii yapılmıĢtır.Ġlk imam Mısırlıoğlu Molla Halil‘dir. MEZARLIKLARI: Köyde tek mezarlık vardır,köy içindedir.Tek kurumunun bulunduğu yere yerleĢtikleri zaman burası Göçüllü Köyü‘ne dahildi.Sekenesi munkariz olan Ayazlı karyesinde defin iĢlemi yapılırdı.Bu karye Ģuanda yok olmuĢ durumdadır..Yalnız Göçüllü mezarlığında El Hac Seyit Ġbrahim Ağa hicri 1215(Miladi 1799) munkariz olmuĢtur. Mezar taĢlarındaki konular erkek


mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠ: HUBUBAT:Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Kara lahana,Biber,Patlıcan ,Kabak MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır.iki adet tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor.Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir.Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır. Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye


baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILIK: Az sayıda koyun,sığır,tavuk, hayvancılığı yapılmaktadır.2 adet tavuk kümesi var,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk yetiĢtiriliciğde vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir ORMANCILIK: Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var.Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır.Son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur. AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur .Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz ,Ayı,Su


samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.. KÜLTÜR Doğu Karadeniz kültürü hakimdir Giresun ve Rize yöreleri kültüründen çok Ģey almıĢtır ama son yıllarda bu kültür kendini yitirmiĢtir AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :. Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı düğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun


adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında,


yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar.


Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. BAYRAMLAR VE EĞLENCELER Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek


niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. SÖZ KESME : Kız tarafı müspet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,niĢan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır. NĠġAN : Erkek tarafı alıĢveriĢe çıkar,beĢibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaĢırı,gelinlik,elbise kumaĢlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,NiĢan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın iĢlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,Ģalvar,yelek,mintan,bakır ev eĢyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teĢhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine iĢarettir. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.ArkadaĢları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eĢlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaĢları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahĢiĢ alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karĢılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eĢikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapıĢılır. GÜVEY KOYMA: AkĢam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateĢler eder. DUVAK: Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler Ģuanda düğün salonlarına taĢmıĢ ve gelenekler kaybolmuĢtur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eĢliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır. FOLKLÖR : Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil,kemençedir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu,üçayak ve kemençe ile oynanan


oyunlar vardır. Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır.7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meĢhurdur. Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir Kıpçıklarda tuluk,duluk geçer KEMENÇE: Anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon‘da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır . ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme,,ip atlama, KIYAFETLER Köyde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..


Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdırellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak


tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1‘Ģer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı ,sporu sevmemesi dikkat çekicidir. YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide Kara lahana yemekleri ALT YAPI BĠLGĠLERĠ: Köy taĢımalı eğitimden faydalanmaktadır.Köyün içme suyu Ģebekesi vardır,kanalizasyonu yoktur.PTT acentesi,elektrik,sabit telefon,1cami,cami vakfı derneği vardır.Sağlık evi,sağlık ocağı yoktur.Köy ulaĢım yolu asfalttır.3 km köy yolu tekrar asfaltlandı,alt mahalle kanalizasyonu yapıldı.Fakıllı-Beyören 4km‘lik yol satabilesi yapıldı.4264m² kilitli parke taĢı döĢendi.45 000000ytl ile köyün içme suyu Ģebekesi yenilendi.Ġlk okul 1961 yılında açıldı.Fiskobirlik üye sayısı:158 dir.Mobil sağlık hizmetinden faydalanıyor 1871 birinci yoklama defterinde 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,1935 de-213,1965 de 426,1997de 411,2000 de-366 nufusu vardır göçmen dağınık köy statüsündedir ,tarla alanı 175,fındıklık alanı 1.400,orman alanı 1.925 dönümdür.Fakıllı köyü camii yaptırma ve yaĢatma derneği vardır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR: Ġstiklal savaĢına bu köyde katılanlar olmamıĢtır. 18-19YY’DA TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU: 18.yüzyılda köyün ilk imamı molla Halimdir. Çiftçilik arıcılıkta yapmıĢtır.daha sonra Ali bin Ali imam olmuĢtur.(1844) köyde 2 asker 2 imam 1 muhtar 2 yevmiyeci 7 baltacı 5 hızarcı 6 gemici meslek grubu buluyordu. 276 kg. buğday 47 kg. arpa 35 kg. mısır ürünü alınırdı 107 arı kovanı, 14 sağman manda, 2 sağman inek, 3 diĢi malak, 22 kara sığır öküz, 2 dana, 2 diĢi buzağı, 2 erkek buzağı, 1 tay buluyordu.cebes oğlu Eyyüb bin Ahmet Yakup oğlu Eyyüb kireviz oğlu Mustafa bin Osman bunlar bahriyeli olarak askerlik yapmıĢlardır. Balıca oğlu Mehmet bin Mustafa köyün en varlıklı kiĢisidir.köyde 29 hane 19 adet tarla vardı. Fakıllı divanında yaĢayan aileler Ģunlardır. 1 Mısırlıoğlu 2 Yordamoğlu 3 Ballıcaoğlu 4 Ġncirlioglu 5 Çakıroglu Ceyisoglu 7 Mollaisaoglu 8 Kirevizoglu 9 Karamehmetoglu 10 Karaalioğlu 11 Bandokozoğlu 12 Akkayalıoğlu 14 Kocaahmetoğlu 15 Köseoğluahmet 16 Mirasyedioğlu 17 Sersealioğlu 18 Bobayoğlu 19 Ġslambolluoğlu 20 Bartınlıoğlu 21 Civelekoğlu 22 Hasanoğlu 23 Aptullahoğlu aileleri 18.19. yüzyılda Akçakoca temmetuat defterinde adları geçmektedir.Köyün ilk muhtarı Yordamoğlu Ahmet bin Ġbrahim‘dir. .KÖYE ĠLK YERLEġEN SÜLALELER 1-Alioğulları 2-Badaloğlu

(Giresun\Görele) (Trabzon)

Aykutlar Badurlar

-ġaban Ustalar


3-DerviĢoğlu (Trabzon\Vakfıkebir) Bahadırlar 4-Emin Dayılar (Rize\Karadere) Belciler 5-Kallercioğlu (Giresun\Görele) Öztürkler 6-Ġmamoğulları (Trabzon\Vakfıkebir) Topkara 7-Ġmamaliler (Giresun\Görele) Badurlar 8-Hıdırlar (Giresun\Görele) Atalaylar 9-Gerdeciler (Giresun\Görele ) PoĢular 10-Köseler (Giresun\Görele) Çelik 11-Lordlar (Giresun\Görele) IĢık 12-Tömbelekler (Giresun\Görele) 13-Yunusoğulları 14- Arslanoğulları ( Giresun/ Görele Arslanlar 15- Topallar ( Rize) Topal 16- Aksoylar ( Rize) Aksoy 17- Kurbanoğlu ( Bunlar 1925 te Dadalı köyüne gitmiĢlerdir) 18-AktaĢ ( Giresun/ Görele) 19-Aydın ( Giresun / Görele ) 20-Aykaç ( Giresun / Görele ) 21-Hergül ( Giresun / Görele ) 22-Dural ( Giresun / Görele ) 23-Kara ( Giresun / Görele ) 24-Kaya ( Giresun / Görele ) 25-Sevinç ( Giresun / Görele ) 26-Yürekli ( Giresun / Görele ) 27-Yılmaz ( Giresun / Görele ) NOT:Katkılarından dolayı Mustafa AktaĢ ve köy sakinlerine çok teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Akç.K.Sitesi,Vikipedi Özg .Ansk.,Mustafa AktaĢ,Köy sakinleri,Kenan Okan,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : ġükrü Dönmez,Akç.K.Sitesi,Vikipedi Özg.Anks.,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durum : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Derl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez. : Kenan Okan,Mustafa AktaĢ,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Akç .K.Sitesi,Kenan Okan,Mustafa AktaĢ,Köy sakinleri,Vikipedi Özg.Ansk.,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vikipedi Özg.Ansk.,Mustafa Kocadon,Ġlçe Tarım Md.,Akç .K.Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,Mustafa Kocadon,Vikipedi Özg.Ansk.,Sitesi,Akç .K.Sitesi,Görsel yay.S 4,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu Köy alt yapısı : Mustafa AktaĢ,Akç .K.Sitesi,Vikipedi Özg.Ansk.Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Temettuat : Dr.Zeynel Özlü Sülaleler : Hüsamettin Kaya,Mustafa AktaĢ,Köy sak.,Derl.Ġbrahim Tuzcu

GÖKTEPE KÖYÜ


COĞRAFĠ BÖLGESĠ ĠLĠ ĠLÇESĠ KAYMAKAMI B. BAġKANI KÖY MUHTARI TELEFONU NÜFUSU POSTA KODU ESKĠ MUHTARLAR

:Karadeniz bölgesi : Düzce :Akçakoca : Mehmet Ünal : Fikret Albayrak :Adalet Sarı :05334116324 EV- 03806117896 : 60 Hane 167 Nüfusu vardır : 81650 :2009- Adalet Sarı 2004-Osman sarı 1999- Ahmet Gündoğan 1994- Ethem Sarı : 1889- Ethem Sarı : 1984- Hayri BeĢiroğlu COĞRAFĠ DURUMU : Düzce ye 44 km Akçakoca ya 5 km uzaklıktadır ,denizden 100-120 mt yüksektir. 3937 dekar fındıklık 11 dekar ormanlık vardır.KomĢu köyleri, Arabacı,Yeniköy,Kepenç,Kentmenli,Koçar,Kınık köyleri komĢularıdır. KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR: 1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiye‘ye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bir tanesi Göktepe köyüdür.Buraya daha sonra 1243 yılında Kastamonu‘dan Moğol baskısından ve yenilgisinden sonra 130.000 kiĢi Oğuz kayı boyu üçok obaları batıya göç yapar bunlardan bazıları Akçakocaya gelirler bu Ceneviz ve Bizanslıların kurdukları köylerin yanına yerleĢirler,fakat buraları talan ederler zarar verirler bunlardan bıkan Cenevizliler Ġmparatora Ģikayet eder ve Ġmparatorda o sıralarda Romanya‘da bulunan Gagavuz Türklerinden silahĢör obaları buraya getirtir ve yerleĢtirir buraların güvenliğini sağlar ve bu kavimler yıllarca iç içe yaĢarlar.Ayrıca Adana-Ġçel sancağından Yörükler (yürüyen halk demektir) bunlarda batıya


göç ederek Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar bu köy Göktepe dır.Yine 1877 yılında Osmanlı-Rus savaĢından bıkan Doğukaradeniz halkı buraya göç gelmiĢtir,çoğunlukta Laz lar vardır.Neticede Ceneviz,Bizans,Yörük,Oğuz kayı boyu üçok obaları,Doğu Karadenizden gelen Laz lar burada yaĢamıĢlardır. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır 1878 yılında köyde 20 hane Gagavuz Türkleri vardır.Bunlar 1915 yılında buradan ayrıldılar.1878 yılında Osmanlı-Rus savaĢında doğu karadenizden göçler olur,bu göçler bu köye gelerek yerleĢirler.Daha sonra 1916 ve 1940 yılları arasında köye tekrar doğu karadenizden göçler gelir.Köyün kurulmasında öncülük eden Hacı Ahmet Solak‘tır.Köyde etnik grup göçü yoktur,köyde hep laz vardır ve hep lazca konuĢulur.1935 yılında Batumdan kaçak göçmen Gürcüler bu köye gelir,bunlar daha sonra Kirazlı Köyü‘ne göç ederler.1878 yılında Lazlar takalarla Samsun,Sinop‘a gelir ve yerleĢirler fakat buralarda duramazlar karayolu ile Akçakoca‘ya doğru gelirler.Yolda akrabalarını kaybedenler,hastalıklardan ölenler olur.Ayrıca Akçakoca‘ya takalarla gelenler olur.Takalarla gelenler zengin,karayolu ile gelenler fakirdir.Köy 1915 Çanakkale SavaĢı‘ndan sonra daha fazla göç alır,köyde 1915 yılında sıtma hastalığından dolayı çok zayiat verir,Çanakkale SavaĢı‘na giden en az 30 kiĢi geri dönememiĢtir bu yüzden köy çok zayiat vermiĢtir.Köy kadınları bu suretle dul kalmıĢlardır. 1871 Arazi yoklama defterinde kaydı vardır.1877 lazları bu köyde Merkez,Çay,Kotiller,Mekane,Cumayanı,Kazancı mahalleleri olmak üzere 6 mahallesi vardır,göçmen dağınık köy statüsündedir AKARSULARI Sarma deresi,Çay deresi bu köyün eteklerinden geçerek Değirmen ağzından denize dökülür, bu dere Cumayanı bölgesine çok önem kazandırmıĢtır, su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞ VE TEPELERĠ Ġncirlik sırtları eteğinde kurulmuĢtur,haciz tepesi ( 960) mt kaplan tepesi( 1066) mt ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI


Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZĠM

Köy köydes yardımı ile modern hale getirilmiĢtir,yüksekte oluĢu,havadar oluĢu mükemmel görüntüsü ile güzel bir köydür.Köyde iki mağara vardır,bir tanesi insanların oyarak meydana getirdiği bir mağaradır,burası ibadethane olabilir,araĢtırılması gerekir.Yakınında Kırgız mezarlığı adı verilen mezarlık vardır,köyde Alemdar Ali ağanın mezarı bulunmaktadır.Çay mahallesinde bir adet alabalık çiftliği ile beraber restoran vardır,doğa yürüyüĢü yapılabilecek yerdir Ahmet Dede türbesi ve piknik alanı çok meĢhurdur .Cumayeri mesire yeri Ģehrin 4 km güney batısında Arabacı köy yolu üzerinde dedir etrafında asırlık çınarlar ,değirmen deresi kenarındadır.Oğuzların ÜÇ-OK koluna mensup Kınık obaların kurduğu Kepenç,Ortanca,Göktepe,Kınık,Emirköy,Koçar,Koçulu,AktaĢ,Arabacı,Kırgız Tahirli köyleri ile Yukarı ve AĢağı mahalle,Divanı Keramettin sakinlerinin Cuma namazlarını kılmak ,Pazar alıĢveriĢlerini yapmak için seçtikleri yerdir,Dere kenarında Horasanlı Secattin Kara Ahmet Dede burada bir Tekke kurmuĢtur,birde bir hamam,ve su değirmeni kurulmuĢtur,daha sonra bu tekke yıkılarak yerine Kestane kalaslarından hiç çivi kullanılmadan Çantı Cami yapılmıĢtır 15. yüzyılda,Caminin bahçesinde de kamelya yapılmıĢtır,o zamanın Ayanları burada istirahat eder,pazara ,cumaya gelen köylülerin eni yi sebze ve meyve yetiĢtirenlere ve at besleyenlere burada ödül verilirdi halk teĢvik edilirdi,hamamda temizlik yapanlar,Pazar alıĢveriĢlerini bitirenler Cuma namazına muta kip köylerine giderlermiĢ,Cami bitiĢiğinde Kara Ahmet Dede türbesinde de ziyaretçiler,genç kızlara ocuklar,hastalar çeĢitli dileklerde bulunurlarmıĢ,türbede mum yakar,bez parçalarını bağlıyarak dilekte bulunurlarmıĢ,Hıdırellez günü dere kenarında yemekler piĢirilir dualar okunur yemekler yenirmiĢ,vaat edilen adaklar kesilirmiĢ bu adaklar aynı yerde yenirmiĢ,halkımız tarafından kutsal sayılan bu mesire yeri Akçakoca belediyesi tarafından temizlenmiĢ tadilatları yapılmıĢ restoranı camisiyle beraber turizme muntazam bir Ģekilde hizmet vermektedir turistlerin uğrak yeri haline gelmiĢtir görülmeye değer bir mesire yeridir,1994 yılından itibaren de temmuz ayın ikinci haftasından itibaren Ahmet Dede anma haftası düzenlenmektedir,ayrıca her yıl bahar Ģenlikleri de düzenlenmektedir.Bir rivayete göre Sarma Deresi çok büyüktü,köyün güney batı kısmına gemiler denizden Sarma Deresi içinden Göktepe köyüne kadar girerler bu gemilerin bağlı bulunduğu yerin adı Sinaplı diye anılır.Burası bir iskeleydi.Ormanlarda kesilen ağaçlar buradan nakliye yapılırdı.Huni Ģeklindeki kayaları toprağa çakıp gemileri oraya bağlarlardı,bu


kayalar köyde daha sonra hocanın üzerine çıkarak ezan okunmasında kullanılmıĢtır,halen bu kayalar ahĢap camii çevresinde mevcuttur.Ġstanbul Boğazı açılınca Karadeniz deniz suyu azalır Sarma Deresinde ki suda bu yüzden azalır.ġuan ki durum çok az akarsuyu vardır.Alemdar mezarlığında yatan Ahmet Dede lakaplı ermiĢ bütün diğer köylerin cenazelerine gidermiĢ,birgün köyde cenaze olur cenazeye gitmez annesini dikkatini çeker,anne Ahmet Dede‘ye seslenir ‗‘oğlum cenazeye niye gitmiyorsun‘‘ Ahmet dede annesinin elini tutarak cenaze evine gider tabutu açar bak anne ben bu domuzun cenazesini kılmam der gerçekten tabutun içinde domuz hayvanına benzeyen mevta vardır annesi korkar ve annesine seslenir ‗‘anne bunun için ben bu domuzun cenazesini kılmam der‘‘ köylü ĢaĢırır.Çünkü bu ölü çok kötü bir kiĢiymiĢ,herkese kötülüğü varmıĢ.Bu yüzden Ahmet Dede‘ye ermiĢ lakabını vermiĢtir.Ahmet Dede genç yaĢta bekar iken ölür Alemdar mezarlığı içinde mevcuttur.Bunu bilen kiĢiler buraya ziyarete gelirler.Ethem Sarı bu ermiĢin mezarlığını restore ettirmiĢtir.Ethem Sarı ayrıca Alemdar Ağa‘nın mezarlığında orijinal taĢlarıyla restore ettirmiĢtir.Buraya ziyarete gelenler çoktur.Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi‘nden gelen talebeler burada tezlerini görmektedirler.Turizmi açısından çok önemli yeri vardır köyün tanıtımına buraların katkıları çoktur,tarihsel,doğasal olarak turizm için mükemmel bir köy konumundadır,ayrıca av turizmine açık olan, tatlı su balıkçılığı da yapılabilecek köy konumundadır,yine çay boyunca mükemmel ağaçların içerisinden doğa ve yürüyüĢ parkuru olarak değerlendirilmelidir,yine burada birkaç adet daha restoranların yapılıp buraların değerlendirilmesi sağlanmalıdır,turizm açısından çok zengin bir köy konumundadır.Sarma deresinin Göktepe köyü hudutları içerisinde Ģimdiki mantar üretim fabrikasının altındaki dere kıyısında Sinaplı mevkinde bir adet mağara vardır,bu mağaraya girilmiĢtir kapısı halen bellidir.Bilgi Ahmet Helvacıoğlu CAMĠLER Köyün 2 Camisi vardır.Köy içindeki camii 1925 yılında yanmıĢtır,yerine1930 yılında yapılan camii, 200 cemaatli ahĢap yapı,Ģerifesi yoktur,bu camii tarihi eserlere girdiği için yıkılmamaktadır .Evliya camisi 1820 yılında yapılmıĢ ahĢap,yapı 50 cemaatli,Ģerefesizdir,2003 yılında restore edilmiĢtir,,yanında Ahmet Dede türbesi vardır. MEZARLIKLAR Köyün giriĢinde yolun sağ ve solunda iki büyük mezarlık vardır.Bu mezarlıklar tarihi çok eskidir.12 dönüm mezarlıktır.2.mezarlık köyün güneyinde ki Evliya Ahmet Dede,Alemdar Ali Ağa mezarlığı diye anılır.Büyüklüğü 7 dönümdür.Burası Alemdar Ali‘nin ölümünden sonra 1878 yılında oluĢturuldu,buranın adı Sahra Mezarlığı‘dır.Ġlk hastane burada kurulur,yaralılar burada tedavi edilir tekrar cepheye gönderilir,ölenler ise burada gömülür bu yüzden buranın adı Sahra Mezarlığı‘dır.Bu mezarlığın önemi çok büyüktü.Ahmet Dede bu mezarda aynı zamanda köyün ermiĢidir.Cumayanı‘nda ki Ahmet Dede ile Dede Dağındaki Ahmet Dede Kepenç Köyündeki Mehmet Dede kardeĢtirler.Cumayanı‘ndaki Ahmet Dede eskici,Dede Dağı‘ndaki Ahmet Dede çoban,Kepenç Köyü‘ndeki Mehmet Dede reçberdir.Köy civarında muhtelif yerlerde çeĢitli mezarlıklarda vardır.Bu mezarlıklar Bitinya krallığına ait mezarlıklardır.Buralar kazıldığında çanak çömlek kiremit parçaları halen daha çıkmaktadır.Buraların üzerinde fındık bahçeleri mevcuttur.Kocabahçe fındıklığı,Asım Türkan,Yılmaz GümüĢ,Ahmet Akan fındık bahçeleri vardır.Kavak mevkiinde de Asım Türkan‘ın varislerinin bahçeleri vardır.Tepecik tepecik Ģeklinde mezarlıklar vardır.Bunlar halen köy içinde Hasan Türkan‘ın evi bahçesinde 125 m2 lik büyüklüğünde Müslümanlara ait tapulu mezarlıklar vardır.TaĢları kaybolmuĢtur,Mekane mahallesinde çakallara ait 2 parça mezarlık vardır.Çay mahallesinde Gündüzlere ait mezarlık vardır.Cumayanı‘nda ayrıca Mustafa ġaban lakaplı bir zatta yatmaktadır.Göktepe Karyesi mezarlığıdır,gençliğine doyamayan Moskof keferesinden intikamını alamayan Alemdar ali ağa 1183 h. M.1787


Ahmetçioğlu Mustafa reis halilesi.Hamilini vaaz ederken evlatlarıyla bile Ģehitten vefat eden oğlu Hasan ve Hüseyin 1236 h. 1820 m Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ

. TARIM: HUBUBAT :Buğday,Mısır BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,., tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna el vermiyor, Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları da munkariz olmuĢtur,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur veriyor .Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır. Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman


Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. . FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır:, Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe


benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir

ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur Orman alanı seviyesi düĢüktür % 7 gibi AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,T ilki,Domuz, Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Lazlar 6. yüzyılda Bizanslıların etkisinde kalarak Hiristiyanlığı benimsediler,doğu Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda Lazlar Müslüman olurlar,1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaĢamlarını sürdürdüler,1788 Berlin antlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada Lazlar batıya göç ederler Lazlar ve Mergeller aynı kökten gelmektedir. Tarihi kaynaklar, Lazların Doğu Karadeniz yöresine Kafkaslardan indikleri konusunda görüĢ birliği vardır. Tarih sahnesine ilk kez Karadeniz‘de çıkmıĢlardır. XI-XII. Yüzyıllarda Karadeniz‘in doğusunda kurulan ve KOLKHĠS/Rothis devletini oluĢturan topluluklardan biri de Mergrel- Lazlardır. Lazlar, 6. Yüzyılda Bizans etkisinde kalarak Hıristiyanlığı benimsediler. Kolkhis Devleti yıkılınca Bizans egemenliği altında LAZĠKA krallığı seçimle iĢ baĢına gelerek, Bizans‘a vergi vermeyip, bunun karĢılığında doğu sınırını korumayı üstlendiler.Doğu Karadeniz‘in sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliği altında Lazistan Sancağı olarak ilan edildi. Bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bölgede beylik sistemini kurdu. Bölge 11 beylikten oluĢuyordu. Lazlar da yarı bağımsız statüde Laz derebeyliği olarak Osmanlılara asker ve vergi vermekteydi. Lazlar 17. Yüzyıldan itibaren MüslümanlaĢmaya baĢladılar. Bölge 1925 yılına kadar Lazistan olarak kayıtlara geçmiĢtir.


Dil

Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuĢabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve Ģiirleri ancak 20. yüzyılda yazıya dökülebilmiĢ, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından Dumezil'in transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiĢtir. Gürcistan'da yaĢayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüĢtür Lazca Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiĢ çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının yaygınlık kazanması Lazca‘nın varlığını tehdit eder bir hal almıĢtır. Din Roma Ġmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan Ġslam'a toplu olarak geçmiĢlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslümandır Tarih Lazika krallığı MÖ 150 - MS 600Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, Osmanlı döneminde Lazistan günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleĢtiği coğrafyada otokton olarak yaĢamaktadır. Kolhis'in varlığına iliĢkin ilk yazılı belge Urartu kralı II. Sarduri döneminde Lazların yaĢadığı ülke Qulha olarak geçmektedir. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika krallığını kurmuĢlar bu bölgede yaĢayan çok sayıda halkı yönetmiĢlerdir. Arrian Trabzon ile Dioskuria(Sebastopolis) arasında yaĢayan halkları sayarken Lazları da saymıĢtır: Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler MS 456 yılında Roma Ġmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiĢ ve Laz Kralı Gobazes‘e (Gubaz) boyun eğdirmeyi baĢarmıĢtır. Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS 554)yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir: Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaĢamıĢlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaĢayarak geçirirler. Zira, toprağı iĢleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taĢlık, iĢlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiĢtirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiĢtirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiĢtiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kıĢın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın baĢlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaĢam sürmüĢler, ama Ģimdiki imparator Justinianus‘un saltanatı sırasında, general Tzittas‘ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiĢ oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaĢam biçimlerini


huzurlu bir yola sokmuĢ oldular ve daha sonra düĢmana karĢı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar. Bizanslı tarihçi Agathias'ın MS 6. yüzyılda tuttuğu notlarda Laz ve Kolhis terimlerini özdeĢtirmektedir: "Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli baĢka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir Ģekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaĢımları da bundan kaynaklanmaktadır" Prokopius' Lazlar'ın Roma Ġmparatorluğu‘nun doğu sınırını korumaları karĢılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğü bildirilmekteydi. Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis‘in Arap iĢgaline uğramasıyla topraklarını terkederek güneye inmek zorunda kalmıĢlardır. Bizans'ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon Ġmparatorluğu ve ardından Osmanlı hakimiyetine girmiĢlerdir. 1877-78 Osmanlı-Rus savaĢları sırasında Batum ve civarındaki Lazlarin büyük bölümü Anadoluya göç etmek zorunda kalmıĢlardır. Kültür Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır karalahana kendir, patates, fındık, meyve, salatalık ekiminin yanı sıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, balıkçılık, kuĢ Ģ avcılığı, fırıncılık ve inĢaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu yıllardan itibaren bölgede ekimine baĢlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik seviyesini yükseltmiĢ, baĢta Ġstanbul olmak üzere göçtükleri büyük Ģehirlerde küçük esnaflık yapabilecek sermaye oluĢturabilmelerine yardım etmiĢtir. Giyim Laz erkeğinin geleneksel kıyafeti Samsun - Batum arasında Osmanlı döneminde giyilmiĢtir Laz kıyafeti olarak adlandırılmıĢtır: BaĢta kabalak, kukul adı verilen siyah baĢlık, zipka adı verilen siyah körüklü Ģalvar, çuha adı verilen burnu kalkık çarık, omuz baĢları ve dirseklerine meĢin Ģeritler dikilmiĢ siyah aba ceket, belde kalça üzerinde Ģal (trablus ya da lahor) kuĢağı, Çerkez kemeri, ayrıca aksesuar olarak yağdanlık, kama, pazubent, hamayıl, zincir. Laz kadını, Anadolu kadınından farklı olarak Ģalvar giymemekte eteğine ortkapu adı verilen bir kemerle bağlamakta, baĢını keĢanveya tülbentle örtüp, beline fota adı verilen peĢtemalisarıp, boyunlarına altın liralar takmaktaydı. El sanatları Osmanlı döneminde Lazlar inĢaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalıĢmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taĢ veya tamamen ahĢap malzemeden yapılan (ahĢap-çatma) geleneksel Laz evleri, kıĢlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahĢap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiĢ örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin gerçekleĢtirilen, Ģekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir. Mutfak Geleneksel Laz mutfağının temel besin öğeleri Trabzon ve Rize‘de olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel piĢirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değiĢen yaĢam koĢulları sebebiyle terkedilmiĢtir. Laz mutfağının en çok bilinen yemekleri Ģunlardır: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia,


kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni Müzik ve halk dansları ġimĢir kaval ve kemençenin seyrek de olsa kullanımına karĢın temel geleneksel enstruman tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve HemĢin horonlarının Trabzon horonlarından baĢlıca farkı horonlara sözlü iĢtirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. Avcılık Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inĢa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamıĢlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleĢtirerek kuĢ avlama sanatında da ustadırlar. Lazca ve Megrelce aynı kökten gelmektedir1878 yılında Batum Rusların eline geçince bura halkının çoğu Anadolu‘ya göç ettiler. Bu tarihlerde Batumun Liman Köyünden Bekaroğlu Osman, AkçaĢehir‘e gelerek Çuhalı ÇarĢı etrafında diğer ailelerle birlikte yerleĢtiler. Mahallenin adı bu zatın adına izafeten verilmiĢtir. AKÇAKOCADA KÜLTÜR Bu bölümü hazırlarken Nilgün AltınıĢık’ın 1996 yılında hazırladığı Akçakoca Folkloru adlı Lisans bitirme tezinden yararlanıldı. Akçakoca merkez ve Edilli Köyünde kalabalık bir gurup oluĢtururken diğer köylerde de küçük guruplar oluĢturur. Vedia Emiroğlu, Edilli köyünün kültürel boyutunu incelemiĢ ve ―Edilli Köyünün Kültür DeğiĢmesi Bakımından incelemesi “ adı ile 1972 yılında kitap halinde yayınlanmıĢtır. Bu kitaptan yararlanarak kendi gözlemlerimizi de katarak Laz folkloru hakkında bilgi vermeye çalıĢacağım. Kız ve Erkeğin TanıĢması .:Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler


ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme: Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı düğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası,


elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin


yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur.


Bayramlar:Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun

Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

FOLKLÖR Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu ,Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır Lazların yerli oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire Ģeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaĢtırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri. Oyunun KuruluĢ Formu (A) A1 (Sağ ayakla üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım)


Oyunun biçimsel formu tıpkı ―Topal‖ oyununda olduğu gibidir. RĠZE- HEMġĠN ÜÇ AYAK OYUNU Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. HemĢin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.

GH-

RĠZE Oyun kuruluĢ formu: Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme) Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüĢ)

Oyun indeksi: (A) A1- (Sağ ayakta üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) (B) B1- (Sağa yürüme) B2- (Sol ayak yerinde adım ) B3- (Sola yürüme) B4- (Sağ ayak yerinde adım) DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır.


TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir,Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda Tuluk,Duluk diye geçer. KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of, Tokat kavalı meĢhurdur ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER Göktepe Köyünde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır.. Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir


ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları Karamandal,Trablus,kuĢak,BaĢlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,ġal,PeĢtamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,ġayak bunlar Lazların giyimidir. AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler DĠN Köy hayatında pek çok düĢünce ve görüĢü hala dini açıdan değerlendirme eğilimi vardır.YaĢlandıkça dine karĢı ilgi artmaktadır.Toplumda hacılar dinsel bakımından en fazla değer kazanır ve itibar görürler. Hazırlık kiĢiye sosyal prestij sağlamaktadır. AĠLE VE AKRABALIK ĠLĠġKĠLERĠ Göktepe de ailelerin çoğunluğu, geniĢ aile geleneğinin çeĢitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.Göktepe de eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme Ģekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taĢırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dıĢından evlenmeler ve köy dıĢına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıĢtır. Bu toplumda boĢanma olayı nadir görülmektedir. HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hırırellezde evliya camisinde mevlit okutulur,yemekler yenir komĢu köyler davet verilir köyde çeĢitli eğlenceler düzenlenir Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdırellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca‘daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü meyve sebze yetiĢtirilir,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler


yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evler uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Köyde spora ilgi büyüktür .1956 yılında gayri federe olarak kurulan Gökspor kulübü forma rengi mavi-beyaz olarak tarihe geçmiĢtir.Kurucuları Ali Türkan ve ġükrü Kazancı dır.1963 yılında federe olarak Bolu amatör kümede yıllarca mücadele etmiĢ,daha sonra maddi imkansızlık nedeni ile kapanmıĢ.Bu arada Göktepe olarak kulüp ismini değiĢtirmiĢtir.3-4 yıl sonra kulüp tekrar Gökspor ismini alarak Bolu amatör liginde müsabakalara devam etmiĢtir.1980 yılında Bolu amatör futbol Ģampiyonu olur Manisa‘da bölgeler arası Ģampiyonaya katılır.1985 yılında kulüp ilgisizlik ve maddiyatsızlıktan dolayı tekrar kapanır.2008 yılında tekrar kurulan Gökspor Düzce 2. amatör futbol liginde mücadele etmektedir.Kurucuları Erkin Gündoğan ve Hakan Akdoğan‘dır.Forma rengi mavibeyazdır.Ayrıca alt yapı oluĢturularak ileriye dönük atılımlıda yapmıĢtır,diğer amatör branĢlarda sportif faaliyetleri vardır.Bunlar güreĢ ve voleyboldur.Bu branĢlarda Bolu ilinde baĢarılar elde etmiĢtir fakat maddi imkansızlıklardan dolayı bu branĢlarda kapatılmıĢtır.Köyde bayramlarda güreĢler yapılırdı bu güreĢlerde Ģuanda yapılmamaktadır.Ayrıca eskiden Kınık köyü ile beraber bayramlarda güreĢler düzenlenirdi fakat Ģimdilerde yapılmamaktadır,birinci gün Kınık,ikinci gün Göktepe,üçüncü gün Balatlı,dördüncü gün Beyörende yapılırdı YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide,keĢkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeĢit mantı. Karalahana yemekleri:Laz yemekleri, Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni ALT YAPI BĠLGĠLERĠ TaĢımalı eğitim sisteminden faydalanmaktadır,içme suyu,kanalizasyonu,elektriği,telefonu,ptt acentesi,2 adet camii vardır.2 km lik yol asfaltlanmıĢtır,1 km lik köy yolu geniĢletmesi yapıldı,1700 m² lik kilitli parke taĢı döĢenmiĢtir,sağlık ocağı sağlık evi yoktur,ancak mobil sağlık sisteminden faydalanıyor,kültür mantarı kooperatifi vardır,ilk ilkokul 1942 de açıldı,Fiskobirlik üye sayısı :236 dır.1871 Birinci yoklama defterinde 1922 Bolu sallanamesinde kaydı vardır,yerli,az dağınık köy statüsündedir,1935 de-281,1940 de354,1945de-329,1950 de-396,1955 de-340,1960 da-328,1965 de-353 1997 de nufusu vardır,tarla alanı yok,fındık alanı 4.371 ormanlık alanı 329 dönümdür % 93 fındıklık teĢkil eder % 7 si orman teĢkil eder.Göktepe köyü gençlik ve spor kulübü,Ahmet Dede camii yaptırma ve yaĢatma,köy camii yaptırma ve yaĢatma derneği vardır ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR


GAZĠLER:1-Ali GümüĢ-Ahmet D.1889 2- Mustafa GümüĢ- Ahmet D.1896 3- Mehmet GümüĢ D.1901 . Ahmet GümüĢ 3 çocuğunu askere vermiĢtir. ġEHĠTLER: Mithat Sarı Çanakkale savaĢı D.1895-Ö.1915 M.Ali Zorlu Balkan harbi D.1890. Ö 1912 HasançavuĢ Türkan Düzce Çerkez Ethem isyanında YüzbaĢı iken Düzce‘de ġehit olmuĢtur naaĢı Ģimdiki Düzce Atatürk parkına gömülmüĢtür,munkariz olmuĢtur. Çanakkale SavaĢında köyden 32 tane Ģehit vardır.Bunlar ismini tespit edemedim. ARABAYLA CEPHANE TAġIYANLAR: Hüseyin Solak, Hüseyin BeĢiroğlu araba ile cephane taĢımıĢlardır. ABAZA ĠSYANINDA MUSTAFA TÜTÜNCÜ ÇETESĠNE KATILANLAR Mustafa efendi 1920 18.19. YÜZYILDA TEMETTUT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU Temettuat defterinde kaydı bulunmamaktadır. KÖYE ĠLK GELEN SÜLALELER Köyün ilk kurucuları Sercanlar 3 hane olarak yerleĢmiĢlerdir 1-AĞALAR YERLĠ 2-AKMEMETLER YERLĠ AKÇAKOCA YUKARI MAH. GÖÇ. 3-ASLANOĞULLARI ARTVĠN ARHAVĠ 4-AZĠZOĞULLARI YERLĠ AKÇAKOCA YUKARI MAH.GÖÇ. 5-AġIKKAHYALAR YERLĠ 6- BAĞDATLIOĞULLARI ARTVĠN ARHAVĠ 7-BAġKÖYLÜLER ARTVĠN ARHAVĠ 8- CAMSUKOĞULLARI ARTVĠN ARHAVĠ 9-ÇAKIROĞULLARI YERLĠ 10-EMĠNLER YERLĠ 11- KAHRAMANOĞLU TRABZON OF 12- HOBĠNALAR -CESUR RĠZE 13-GÜMÜġLER YERLĠ 14-ZORLU YERLĠ 15-KAYMAKÇILAR YERLĠ SÜLALE YOK OLDU 16-ÖMERAĞALAR –SERT YERLĠ 17- SERCANLAR –GÜNDÜZ ARTVĠN ARHAVĠ 18-ġAKĠRLER YERLĠ 19- TAZELER YERLĠ 20- SARI ARTVĠN ARHAVĠ BAġKÖY 21- HASANÇAVUġ -TÜRKAN ARTVĠN ARHAVĠ 22-BAYRAKTAR ARTVĠN ARHAVĠ 23-TUNCAY ARTVĠN ARHAVĠ BAġKÖY 24-KAZANCILAR ARTVĠN ARHAVĠ ORÇĠ 25-KOYUNCULAR ARTVĠN KEMALPAġA KĠSSE (SUNDURA) 26-ÇAKALLAR ARTVĠN ARHAVĠ 27-ÇETĠNLER ARTVĠN ARHAVĠ


28-ġEN ARTVĠN 29-KARACAN ARTVĠN 30-AYDOĞAN ARTVĠN 31-BEġĠROĞLU TRABZON 32-EREN YERLĠ 33-DEMĠRCĠOĞLU GÜRCĠSTAN MELENAĞZINDA BULUNMAKTADIRLAR 34-TAġKIN YERLĠ 35-TOPUZLAR YERLĠ 36-TOPÇULAR YERLĠ 37-GÜNDOĞAN ARTVĠN

ARHAVĠ ARHAVĠ ARHAVĠ OF BATUM

ARHAVĠ

BĠR KISMI

PAPĠLAT

Koyuncular Hopa dan Batum Sohumi ye göç giderler 1935 yılında tekrar Hopa ya geri gelirler 1937 yılında da Akçakoca ya göç gelirler,Kazancılar ve Koyuncular dayı hala çocuklarıdır,Kazancılar sayesinde Koyuncular Akçakocaya gelmiĢlerdir.Kazancılarda Arhavi‘den gelmiĢlerdir. KÖYDE BAZI YER ADLARI Baldırman tepesi,Basamaklı altı,Bağılı,Belen( köy meydanı) Cumayeri ( Emirköy) Falyanı ( su havzası) Kalyoncu pınarı,Koca oluk ( Kepenek değirmeni) Koçalı ( çok eski yerleĢim yeri,demirci kalıntıları ) Mesken yolu,Nalbant tarlası,Sinoplu köprüsü,Türbe yanı,Vakıf yolu,YarıĢ bayırı NOT: Katkılarından dolayı değerli büyüyüm emekli öğretmen Ethem Sarı ağabeyime çok teĢekkür ediyorum Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Ethem Sarı,Vikipedi özg.ansk.,Akç .K.Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Ethem Sarı,Akç .K.Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,,Derl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez. : Kenan Okan,Ethem Sarı,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizm : Akç .K.Sitesi,Ethem Sarı,Vikipedi özg.ansk.Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Vikipedi özg.ansk,Sitesi ,Ġlçe Tarım Md,Akç.K.Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Ethem Sarı,Recai Özgün,Akç ,K.Sitesi,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Vikipedi özg ans.Sitesi ,Görsel yay.s.4,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu Köyün alt yapısı : Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ansk.Sitesi ,Mustafa Kocadon,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ġstiklal savaĢı : ġükrü Dönmez,Geltag net Sülaleler ; Hüsamettin Kaya,Ethem Sarı,Derl.Ġbrahim Tuzcu

HASAN ÇAVUġ KÖYÜ


COĞRAFĠ BÖLGE : KARADENĠZ BÖLGESĠ ĠLĠ : DÜZCE ĠLÇESĠ : AKÇAKOCA KAYMAKAM : MEHMET ÜNAL B. BAġKANI : FĠKRET ALBAYRAK KÖY MUHTARI : ABDULHAMĠT ERDEM TELEFONU : 05325671953 EV- 03806286250 POSTA KODU : 81650 NÜFUSU : 156 HANE ,518 NÜFUS VARDIR. ESKĠ MUHTARLAR : 2009 DE-ABDÜLHAMĠT ERDEM,2004-EROL ARAS,1999D.ALĠ KAR,1994-YILMAZ ALTAY,1989-YILMAZ ALTAY COĞRAFĠ DURUMU : Düzce ye 55 km,Akçakoca ya 16 km uzaklıktadır,.Denizden 50 mt yüksektir. Rakım 54 dür 4193 dekar fındıklık,47 dekar ormanlık alanı vardır.Kalkın,Nazımbey,Melenağzı komĢu köyleridir TARĠHĠ 1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiye‘ye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bırtanesıde HasançavuĢ köyüdür..Buraya daha sonra 1243 yılında,Kastamonu‘dan Moğol baskısından ve yenilgisinden sonra 130.000 kiĢi Oğuz kayı boyu üçok obaları batıya göç yapar bunlardan bazıları Akçakocaya gelirler bu Ceneviz ve Bizanslıların kurdukları köylerin yanına yerleĢirler,fakat buraları talan ederler zarar verirler bunlardan bıkan Cenevizliler Ġmparatora Ģikayet eder ve Ġmparatorda o sıralarda Romanya‘da Dobruca‘da bulunan Gagavuz Türklerinden silahĢör obaları buraya getirtir ve yerleĢtirir buraların güvenliğini sağlar ve bu kavimler yıllarca iç içe yaĢarlar.Ayrıca Osmanlı-Rus savaĢından bıkan Doğu Karadeniz den Laz ve HemĢin,Çerkez halkı batıya göç eder Akçakocaya gelir bazı köylere yerleĢirler bunlardan bir tanesıde HasançavuĢ tur.Neticede burada Cenevizli,Bizanslı,Gagavuz Türkleri,Oğuz kayı boyu üçok obaları,Doğu Karadenizden gelen HemĢin,Laz,Çerkez bu kavimler burada iç içe yaĢamıĢlardır. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır. 1877 yılında Rus-Osmanlı SavaĢından dolayı doğu Karadeniz ve


Kafkasya‘dan göç alır.Rusya‘nın NOVRESSKY limanından köhne vapurla buldukları her türlü teknelerle batı Karadeniz‘e doğru göçe baĢlarlar.Samsun,Ġnebolu en son Akçakoca Çuhalı Ġskelesi‘ne gelirler.Günlerce gemilerde aç susuz kaldılar,deniz tutması ve tifo hastalığına yakalanıp çok zayiat verdiler.Akçakoca Ġskelesine çıkanlardan ölenlerin 2 yerde mezarı yapıldı.Bugünkü Mustafa Açıkalın Okulu ve Huzur Evi arasında gömüldüler birde müftülük binasının olduğu yerde gömüldüler.Yeniden sağlıklarına kavuĢan Çerkez aileler Düzce kazasına gittiler,bir kısım Akçakoca‘da kaldı.Bunlar daha sonra Hasan ÇavuĢ Köyü‘ne yerleĢtiler.Köy Çerkes ,Circasse,Kirkas,Çerkis ve Çerkez olarak anılırlar.Abasg-Karket dilleri Adige Ubi ve Abhaz lehçeleri olmak üzere 3‘e ayrılır.Çerkezler köy kabile Ģeklinde yaĢarlar.21 mayıs 1864 günü TUABSE‘ye yakın Acepsu dere kenarında KBAADE ile intihar savaĢı denilen mevkide Ruslarla karĢılaĢan son Adige fazla Dağlı ve Kırımlı hunharca ve vahĢice kullanılan nefatlarla yurtlarından sürüldüler.270 yıl süren Kafkas harpleri son buldu.1864 göçünde 3milyon Çerkez nüfusu Anadolu‘ya göçünden dolayı azalmıĢlardır.Karaburun mahallesinde Bizans döneminde kurumlu 1 iskele vardı,bu iskele çevre köyleri kullanıyorlardı.Dere içinde Ebir kilise tabanı bulunmuĢtur çünkü burada Protestan kilisesi vardı.Kilise civarında ki cami mezarlıklarla birlikte münkariz oldu.Halen kiliseye ait ayazma kalıntıları bahçe içinde bulunmaktadır.Burası Bizanslılara ait iskan yeriydi..Köy Göçmen köydür,Kafkasya,Rize,Pazar,Trabzon‘dan çok göç almıĢtır.Merkez ve Karaburun mahallesi vardır.Köyün diğer adı Çerkezköy‘dür. KÖYÜN ĠSMĠ NEREDEN GELĠYOR: Daha önce Bizanslılar,Cenevizliler, Manav Türkleri vardı,1864 yılında buraya Çerkezler gelir. Köye ilk gelen Hasan ÇavuĢ Efendi bu köyün kurulmasında öncülük etmiĢtir ,Hasan çavuĢ Akçakoca‘dan buraya gelir burayı kendi memleketlerindeki yere benzetir buraya yerleĢmeye karar verir çok uğraĢ vermiĢtir,tekrar geriye dönerek Ģimdiki huzur evin yanında bulunan akrabalarını alarak buraya gelir, buradaki evlerin yapımında da çok emeği geçmiĢtir.Bundan dolayı köye akrabaları Çerkez köy olan bu köye atalarının ismi Hasan çavuĢ ismini bu köye vermiĢlerdir,burada manav Türkleri ile beraber yaĢamıĢlardır. Çerkezler Düzce‘de akrabalarının bulunduğunu öğrenirler ve göçü Düzce ye taĢırlar,artık burada 2-3 aile kalmıĢtır,daha sonra köye ilk önce 1878 yılında Karadenizden Rize Fındıklıdan Ġnceoğluları,Karoğulları,Fırıncılar ( Ergünler ) Yakupoğulları gelir buraya yerleĢirler,daha sonra 1916 da 2 ci göçte yine Karadenizden göç gelir merkez mahalleye yerleĢirler,daha sonra Rize ArdeĢen Öce ( Ģimdiki Yeniyol ) köyünden Hasan Altay 1929 yılında Akçakocaya vapurla Karaburun iskelesine gelir,daha önceleri buraya yerleĢen Yakupoğullarından olan Ģimdiki Alas sülalesi nin yanına gelir,bunlar akrabadırlar bunlarda merkez mahalleye yerleĢirler,daha sonra sahile inerek buraya yerleĢmiĢlerdir,köye daha sonra Trabzon,Giresun,Ordu danda göç gelir merkez mahalleye yerleĢirler,bunlar yıllarca hep birlikte yaĢamıĢlardır,fakat köyde manav Türkleri ve Çerkez kalmamıĢtır.Bu köyde HemĢin ve Laz lar da vardır,yalnız buraya gelen Çerkezlerden 2-3 aile kalmıĢtır.Köy göçmen karıĢık dağınık köy statüsündedir TARĠHĠ YERLERĠ


Karaburun mahallesinde Bizans döneminde kurulmuĢ bir iskele vardı,bu iskele çevre köyleri kullanıyorlardı.Bu iskele buraya çok önem kazandırmıĢtır,ormandan kesilen keresteler buradan nakliye yapılıyordu ,yolcuların nakliyesi buradan yapılıyordu,Osmanlıda son zamanlarda bu iskeleyi kullanmıĢtır,fakat bu iskele 1960 yılında yıkılmıĢtır.Dere içinde Ebir kilise tabanı bulunmuĢtur çünkü burada Protestan kilisesi vardı..Kilise civarında ki cami mezarlıklarla birlikte münkariz oldu.Halen kiliseye ait ayazma kalıntıları bahçe içinde bulunmaktadır.Burası Bizanslılara ait iskan yeri idi .Deniz ticaretini buradan yapan Bizanslılar burayı çok kullanmıĢlardır,cami bahçesi içerisinde birde hamam olduğunu söyleyen Ayhan Altay ağabeyim son yıllara kadar bu hamamın olduğunu hayvanlarını burada suladığını bize anlatmaktadır,ayrıca Karaburun tam ucunda sağ tarafta ormanlık arazide tepede Osmanlı-Rus savaĢında Ruslara karĢı yapılan makineli mavzer silahı ile karĢılık vermek için ve gözetlemek için bu uçta tepede bir adet dehliz bulunmaktadır bunların eĢleri Çayağzı köyü ve Ayazlı mahallesindedir,bu dehlizin bulunduğu yerde ayrıca Osmanlıya ait karakol askeri kıĢlası olduğu sık sık buraya hayvanları otlatmaya gittiğinde buradaki askerlerin Ayhan Altay ağabeyime yemek verdiklerini,bu kıĢlanın 1935 yılında kapatıldığını Ayhan ağabeyimiz bizlere anlatmaktadır.Ali Örs ün olduğu bakkal ın yanında 5 adet çok büyük 150 yıllık Karaağaçlar vardı burada hıdırellez Ģenlikleri ve güreĢler buralarda yapılırdı,bu ağaçlar 1955 yılında kesilmiĢtir,bundan dolayı Karaburun‘a eskiden Karaağaç dibi denirdi,1955 yılından sonra Karaburun denilmeye baĢlanmıĢtır.1948 yılında Karaburun iskelesinden Melenağzına bir gün sandalla giderler dönüĢte sandal alabora olur ve sandaldan 2 kiĢi boğulur yalnız bu boğulan yeni gelindir,bunun kundaktaki çocuk boğulmaz kendiliğinden deniz dalgaları sahile kundağı atar boğulmaz bu dikkat çekmiĢtir.bu çocuk ismi Mehmet tir soy ismini hatırlayamadık bu zat Ģimdilerde ölmüĢ HasançavuĢ mezarlığındadır.1942 yılında Karadenizde bir alman gemisi Ruslara esir düĢmemek için denizaltını batırırlar burası da Karaburun açıklarıdır,bir gün sabah hayvanlarını otlatmaya çıkartan Ayhan Altay ağabeyim bir bakar ĢaĢırır çünkü Ģuandaki Mehmet Tural ın olduğu yerde 3 adet askeri çadır kurulmuĢ askerler var yanlarına gider fakat ne konuĢtuklarını anlamaz,aklına abisi gelir merkez mahalleye gider abisi o zaman Bursa‘da Ģube binbaĢısıdır o sırada ( M.Ali Altay ) köydedir buna danıĢır askerlerin yanına giderler ve abisi askerlerle anlaĢır,askerler denizaltıyı batırdıklarını anlatırlar,M.Ali Altay bu durumu Akçakocaya bildirir ve bu askerleri öküz arabalarıyla yaya Akçakocaya teslim eder ,giderlerken PaĢalar ,Kalkın dan geçerken hep birlikte marĢlar okurlar bunları bu köylülerde ĢaĢkınlıklarla izlerler ,ordanda bu almanlar Ankara‘ya gönderilir,bundan dolayı M.Ali Altay Bursa‘da iken devlet mükafatlandırmıĢtır. AKARSU VE DERELERĠ


Köyde tek dere vardır ismi Karadere dir,köy içinden çıkar Nazımbeyden Melen ırmağına akar HemĢin köyünden çıkan Cırazlı dere Karaburun mahallesinden denize dökülür,su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur DAĞ VE TEPELERĠ Ordulu Dağı eteklerinde kurulmuĢtur,Yörük tepesi 960m. ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ

Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZM


Ġlçemiz turizmin yoğunlaĢtığı en önemli plajlarımızdan birinin bulunduğu otel,pansiyon,restoran,kefelerin olduğu bir yerdir,plajı ile ünlü olan bir köydür, dinlenme ve eğlence yerleri mevcuttur Karaburun Köyü Gözün alabildiğince uzanan geniĢ, bakir kumsallı plajlar, gerisinde kamp alanları, ekonomik fiyatlı kır lokantaları, gölgeli piknik alanları ilk dikkat çeken özellik olarak görünüyor. Bir zamanlar baĢta Alman turistler olmak üzere karavan ve çadır turizmin en gözde tatil yerlerinden biri olan Karaburun, günümüzde daha ziyade yerli turistlere hizmet veriyor. Köy meydanına gelince ortama çok çabuk alıĢıyor, her yeri bir çırpıda görebiliyorsunuz. Uzun boylu ağaçlar altında ki minik parkta dinlenme molası verirken, her iki yana uzanan kumsal denize girenleri ağırlıyor. Açıklarda insana dost yunus balıkları sırt yüzgeçlerini göstererek çeĢitli oyunlar yaparken ilgi odağı olup, sahillerin güvenli olduğu konusunda mesaj veriyorlar. Kıyıdan itibaren 100 metre boyunca sığ olan deniz, dalga olsa bile yüzenleri olumsuz etkilemiyor. GeniĢ alanda kamp yerleri, diskotek, bar, çay bahçesi, iki içkili, bir içkisiz lokanta, geliĢmiĢ olan ev pansiyonları ihtiyaçları karĢılamaya yetiyor. Mayıs ayında baĢlayan mevsim Kasım ayına dek tatil izni veriyor. Karaburun sahilinde denize paralel devam ettiğimiz yolun sonunda Melenağzı Köyü ile karĢılaĢıyoruz. B.Melen Çayının denize kavuĢtuğu bu bölgede, balıkçı tekneleri canlı renkleriyle, toprak renkli çaya renk katıp süslüyorlar. Dokuz Değirmen köyünden baĢlayan rafting katılımcılarının bitiĢ noktası olan Melenağzı mevkiinde bulunan köprü, çayın her iki yanını ve çevreyi seyir için imkan verirken, piknik yapmaya elveriĢli alanlar, pansiyon ve bahçeler göz okĢuyor. Yöre halkı fındıkçılıkla uğraĢıyor ve balıkçılıkla geçinenler uygun yerlere bıraktıkları ağlara az da olsa kefal balıkları doluyor. Akçakoca merkezine 10 km. uzaklıkta ve Melenağzı yolu üzerindeki Karaburun Köyü ve Plajı hem kumu hem de sahili ile en az Melenağzı kadar keyifli bir plaj. Bu bölgedeki ev- pansiyonların mimarisi de çok sevimli. Çok rağbet gören köy gerçekten Ģanslı. Hem doğal güzellik açısından çok zengin hem de tatilin keyfini çıkartmak isteyenlere yeme-içme, konaklama, dinlenme ve deniz banyosu için çok uygun ve güzel alternatifler sunabiliyorlar.Burada bulunan Besim Kar a ait banklow tipi yazlık villalar ve siteler,Ali Sakarya,Hasan Güngör,Ercan Altay,Ali Örs,Fatih Çınar,Tuncay Altay,TaĢkın Altay,Cengiz Altay, Nurettin Kar bu arkadaĢlarım burada turizme çok katkıda bulunmaktadırlar,köyün tanıtımında öncülük yapmaktadırlar,buralardaki pansiyon,disko,restoran,kafeterya gibi iĢletmeler bunlara aittir,ekonomik açıdan köye katkıları büyüktür.Buraya biraz daha önem verilirse buranın turizm açısından daha büyüyeceğini ümit ediyorum.Turizm ve tanıtma derneği burayı unutmamalı buraya gereken imtiyazı göstermelidir.Merkez mahallesi bir tepede kurulmuĢ denizi burada rahatlıkla görmek mümkündür,buradaki otantik evleri,görmeye değerdir. CAMĠLERĠ


Köyde 2 adet cami vardır,merkez mahalledeki cami, burada eski cami vardı bu yıkılarak 1910 yılında tuğla yapıdan tek ġerifeli 150 cemaatli bir yapıdır.Diğeri ise Karaburun‘daki cami 1968 yılında tuğla yapı tek Ģerefeli,100 cemaatli,tuğla yapıdır köylü kendisi yapmıĢtır arazisini Enver Alas vermiĢtir MEZARLIKLAR Köyde 2 adet mezarlık vardır 1 cisi köyün tam içindedir camiye çok yakındır,2cisi ise karĢı köy mezarlığıdır,2 mezarlıkta kullanılmaktadır 1cisi ise Çerkez aileleri mezarlığıdır.Eski köy munkariz olunca köyün kendine ait mezarlığı vardır,bu mezarlıkta,Rize‘den 3 ay da 3 çocukları ile Akçakoca Karaburun mahallesine gelir,burada ölür ve gömülür Fatma Örsoğlu D.1883-Ö.1978 dir. Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT:Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa ,Turizme dayanır.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,., tavuk kümesleri olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur..Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur.Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karĢılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıĢtır.Köyde turizme çok ağırlık verilmiĢtir ,pansiyonculuk çok iyidir Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaĢ hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakoca 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır ,Tavuk kümesleri de vardır.Karaburun mahallesi turizm açısından çok zengindir ekonomik açıdan köye fazla miktarda katkı saylamaktadır,turizm açısından zengin olan bir köy statüsündedir.Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi.


FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,,Sığır,Tavuk,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır. Deniz balıkçılığı da yapılmaktadır,ayrıca tavuk kümesleri vardır ORMANCILIK


Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var 3465 dekar ormanlık vardır,.Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır,Köyde ormanlık alanı seviyesi düĢük seviyededir% 8 gibi AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.Sahil kesiminde Karabatak ve Martılar vardır ama köylüler bunlarla ilgilenmezler. KÜLTÜR


LAZ KÜLTÜRÜ :Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda bu bölge müslüman olur1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaĢamlarını sürdürdüler,1788 Berlin antlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada Doğu Karadeniz halkı batıya göç ederler Aynı halk Akçakoca dada aynı kültürlerini sürdürmektedirler. Tarihi kaynaklar, Lazların Doğu Karadeniz yöresine Kafkaslardan indikleri konusunda görüĢ birliği vardır. Tarih sahnesine ilk kez Karadeniz‘de çıkmıĢlardır. XI-XII. Yüzyıllarda Karadeniz‘in doğusunda kurulan ve KOLKHĠS/Rothis devletini oluĢturan topluluklardan biri de Mergrel- Lazlardır. Lazlar, 6. Yüzyılda Bizans etkisinde kalarak Hıristiyanlığı benimsediler. Kolkhis Devleti yıkılınca Bizans egemenliği altında LAZĠKA krallığı seçimle iĢ baĢına gelerek, Bizans‘a vergi vermeyip, bunun karĢılığında doğu sınırını korumayı üstlendiler.Doğu Karadeniz‘in sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliği altında Lazistan Sancağı olarak ilan edildi. Bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan Selim bölgede beylik sistemini kurdu. Bölge 11 beylikten oluĢuyordu. Lazlar da yarı bağımsız statüde Laz derebeyliği olarak Osmanlılara asker ve vergi vermekteydi. Lazlar 17. Yüzyıldan itibaren MüslümanlaĢmaya baĢladılar. Bölge 1925 yılına kadar Lazistan olarak kayıtlara geçmiĢtir.1828-1829 Osmanlı Rus SavaĢlarında Laz SavaĢçıları Osmanlı cephesinde yer almıĢlardır. Bu savaĢlarda büyük kahramanlıklar göstermiĢlerdir. 1877-1878 Osmanlı Rus SavaĢı sonunda imzalanan Berlin AnlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü. Bu savaĢtan olumsuz etkilenen Lazlar Bursa, Yalova, Karamürsel,Ġzmit, Adapazarı, Karasu,Akyazı, Geyve,Hendek, Sapanca, Zonguldak, Düzce , Akçakoca gibi bölgelere göç ederek dil ve kültürlerini buralara taĢıdılar. Akçakoca‘da merkez ve köylerde yerleĢtiler. Lazlar Akçakoca‘da daha çok Merkez Ġlçedeki Osmaniye , Ayazlı Mahallesinde ve Edilli , Döngelli, Uğurlu Köylerinde kalabalık gruplar halinde bulunmaktadır. Dil

Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuĢabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve Ģiirleri ancak 20. yüzyılda yazıya dökülebilmiĢ, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından Dumezil'in transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiĢtir. Gürcistan'da yaĢayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüĢtür Lazca Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiĢ çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının yaygınlık kazanmasıLazca'nın varlığını tehdit eder bir hal almıĢtır.laz ve manav kültürü vardır Din Roma Ġmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan Ġslam'a toplu olarak geçmiĢlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslümandır [11]


Tarih Lazika krallığı MÖ 150 - MS 600 Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, Osmanlı döneminde Lazistan günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleĢtiği coğrafyada otokton olarak yaĢamaktadır. Kolhis'in varlığına iliĢkin ilk yazılı belge Urartu kralı II. Sarduri döneminde Lazların yaĢadığı ülke Qulha olarak geçmektedir. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika krallığını kurmuĢlar bu bölgede yaĢayan çok sayıda halkı yönetmiĢlerdir. Arrian Trabzon ile Dioskuria(Sebastopolis) arasında yaĢayan halkları sayarken Lazları da saymıĢtır: Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler MS 456 yılında Roma Ġmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiĢ ve Laz Kralı Gobazes‘e (Gubaz) boyun eğdirmeyi baĢarmıĢtır. Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS 554)yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir: Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaĢamıĢlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaĢayarak geçirirler. Zira, toprağı iĢleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taĢlık, iĢlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiĢtirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiĢtirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiĢtiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kıĢın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın baĢlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaĢam sürmüĢler, ama Ģimdiki imparator Justinianus‘un saltanatı sırasında, general Tzittas‘ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiĢ oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaĢam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuĢ oldular ve daha sonra düĢmana karĢı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar.Bizanslı tarihçi Agathias'ın MS 6. yüzyılda tuttuğu notlarda Laz ve Kolhis terimlerini özdeĢtirmektedir: "Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli baĢka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir Ģekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaĢımları da bundan kaynaklanmaktadır" Prokopius' Lazlar'ın Roma Ġmparatorluğu‘nun doğu sınırını korumaları karĢılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğü bildirilmekteydi. Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis‘in Arap iĢgaline uğramasıyla topraklarını terkederek güneye inmek zorunda kalmıĢlardır. Bizans'ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon Ġmparatorluğu ve ardından Osmanlı hakimiyetine girmiĢlerdir. 1877-78 Osmanlı-Rus savaĢları sırasında Batum ve civarındaki Lazlarin büyük bölümü Anadoluya göç etmek zorunda kalmıĢlardır. Kültür Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır karalahana kendir, patates, fındık, meyve, salatalık ekiminin yanısıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, balıkçılık, kuĢ Ģ avcılığı, fırıncılık ve inĢaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu yıllardan itibaren bölgede ekimine baĢlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik seviyesini yükseltmiĢ, baĢta Ġstanbul olmak üzere göçtükleri büyük Ģehirlerde küçük esnaflık yapabilecek sermaye oluĢturabilmelerine yardım etmiĢtir.


Giyim Laz erkeğinin geleneksel kıyafeti Samsun - Batum arasında Osmanlı döneminde giyilmiĢtir Laz kıyafeti olarak adlandırılmıĢtır: BaĢta kabalak, kukul adı verilen siyah baĢlık, zipka adı verilen siyah körüklü Ģalvar, çuha adı verilen burnu kalkık çarık, omuz baĢları ve dirseklerine meĢin Ģeritler dikilmiĢ siyah aba ceket, belde kalça üzerinde Ģal (trablus ya da lahor) kuĢağı, Çerkez kemeri, ayrıca aksesuar olarak yağdanlık, kama, pazubent, hamayıl, zincir. Laz kadını, Anadolu kadınından farklı olarak Ģalvar giymemekte eteğine ortkapu adı verilen bir kemerle bağlamakta, baĢını keĢanveya tülbentle örtüp, beline fota adı verilen peĢtemalisarıp, boyunlarına altın liralar takmaktaydı. El sanatları Osmanlı döneminde Lazlar inĢaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalıĢmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taĢ veya tamamen ahĢap malzemeden yapılan (ahĢap-çatma) geleneksel Laz evleri, kıĢlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahĢap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiĢ örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin gerçekleĢtirilen, Ģekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir. Mutfak Geleneksel Laz mutfağının temel besin öğeleri Trabzon ve Rize‘de olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel piĢirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değiĢen yaĢam koĢulları sebebiyle terkedilmiĢtir. Laz mutfağının en çok bilinen yemekleri Ģunlardır: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni Müzik ve halk dansları ġimĢir kaval ve kemençenin seyrek de olsa kullanımına karĢın temel geleneksel enstruman tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve HemĢin horonlarının Trabzon horonlarından baĢlıca farkı horonlara sözlü iĢtirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. Avcılık Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inĢa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamıĢlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleĢtirerek kuĢ avlama sanatında da ustadırlar. Lazca ve Megrelce aynı kökten gelmektedir.1878 yılında Batum Rusların eline geçince bura halkının çoğu Anadolu‘ya göç ettiler. Bu tarihlerde Batumun Liman Köyünden Bekaroğlu Osman, AkçaĢehir‘e gelerek Çuhalı ÇarĢı etrafında diğer ailelerle birlikte yerleĢtiler. Mahallenin adı bu zatın adına izafeten verilmiĢtir. AKÇAKOCADA


Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır. Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı düğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir. Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.―Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba


da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız


tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler. Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi.


Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. KÖYDE Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. ‗‘Yukarı köyün çakalları Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyün bakalları AĢağı köyde bakal yok KIZ ĠSTEME : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‗‘Allah‘ın emri Peygamber‘in kavli ile‘‘ diyerek kızı ister.Kız tarafı araĢtırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaĢı küçük nasibinizi baĢka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler. KINA GECESĠ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun

Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun


Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘

FOLKLÖR : Neredeyse tüm oyunları kızlı erkekli eĢli olarak oynanır.Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil,kemençe,mızıka ve akordeon ile çalınan ve oynanan oyunlar vardır.Köyde kendilerine göre iki kiĢiyle oynanan Çerkez oyunları vardır.Bir bay bir bayan ortaya çıkar mızıka çalınır ve bazı kiĢiler ellerini vurur ya da tahtalara vurarak oyunlara eĢlik ederler.,üçayak ve kemençe ile oynanan oyunlar vardır.Kafkas kültürü daha revaçtır. El çırpma(çepikli) oyunları meĢhurdur Bir ağaca yumurta asılır, onu silhı ile kim kırarsa Tesayüzden çorap hediye edilir Köyün kendine has folklor ekibi yoktur, Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu ,Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır Lazların yerel oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir Bar,Halay,Horon,Sallama,Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire Ģeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaĢtırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri. Oyunun KuruluĢ Formu (A) A1 (Sağ ayakla üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) Oyunun biçimsel formu tıpkı ―Topal‖ oyununda olduğu gibidir. RĠZE- HEMġĠN ÜÇ AYAK OYUNU Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. HemĢin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.

ĠJ-

RĠZE Oyun kuruluĢ formu: Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme) Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüĢ)

Oyun indeksi: (A) A1- (Sağ ayakta üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım)


(B) B1- (Sağa yürüme) B2- (Sol ayak yerinde adım ) B3- (Sola yürüme) B4- (Sağ ayak yerinde adım) DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile Delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar, koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meĢhurdur. Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢlerdir Kıpçıklarda tuluk,duluk geçer MIZIKA : Armonika, üflemeli bir çalgıdır. Ġngilizce harmonica kelimesinden türemiĢtir, daha çok mızıka olarak bilinir. Nefes ve dil ile çalınan delikli bir çalgıdır. Blues, Country ve Western gibi müzik dallarında oldukça yaygındır. Diatonik Mızıka Diatonik Mızıkalar daha çok Blues ve Rock müzisyenleri tarafından kullanılır. Her farklı ton Ģarkı için farklı Diatonik mızıka kullanmak gerekir. Diatonik mızıkanın tonu ilk deliği üflediğinizde çıkan sesdir. Blues mızıkası farklı pozisyonlardan çalınabilir. Birinci pozisyon; birinci delikten üflenerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonu ile aynıdır. Ġkinci pozisyon; ikinci deliği çekerek baĢlanan gamdır ve mızıkanın tonunun beĢ yarım ton


pesidir.(crossharp) Üçüncü pozisyon; üçüncü deliği çekerek baĢlayan gamdır ve mızıkanın tonunun iki yarım ton tizidir.Diatonik mızıkada, Ġlk öğrenilmesi gereken teknik, Tek ses çıkarmaktır. Üç çeĢit tek ses tekniği vardır; Dil Kapama, Dil Kıvırma, Dudak Büzme. Ġkinci öğrenilmesi gereken teknik ise Ses Bükmedir. Ses bükme Üfleyerek bükme ve Çekerek bükme olarak ikiye ayrılır. Diatonik mızıkanın ilk 6 deliği çekerek bükülebilir, son üç deliği ise üflenerek bükülebilir. Üfleyerek veya çekerek bükmek o deliğin orjinal sesinin yarım ton ile üç yarım ton arası pesleĢmesini sağlar. Kromatik Mızıka Bir yaylı mekanizma ile delikler kapatılıp açılır. Kromatik gamdaki her ses üfleyerek veya çekilerek çıkartılabilir. Tek mızıka ile her ton Ģarkı çalınabilir. AKERDĠON :Kafkas müziğin vazgeçilmez çalgısıdır,tek tuĢa basarak akort çıkabilecek körüklü ilginç enstümandır,soleli kullanarak çalınıriĢin en zor yanı budur,sol elin altındaki minik tuĢlar,ilk sıra kontrbaslar,2ci sır baslar,3-3-4 sıralar major mınor ve 7 lı akortlardır,bazı akerdiyonlarda 6 sıra olarak eksik 7 ler vardır,sesin çıkması körüğün açılıp kapanması ile oluĢan hava basıncının metal dilciklere çarpması,titremesi sonucunda sağlanankörüklü bir çalgıdırAkordeon'un ilkel Ģeklinin 1822'de Berlin'de Christian Friedrich Ludwig Buschmann tarafından icat edildiğine inanılır. Ama yakın zamanda akordeon oalrak adlandırılabilecek bir enstrümanın 1816'da veya daha önceki bir tarihte Nürnbergli Friedrich Lohner tarafından kullanıldığı saptanmıĢtır.Akordeon ismine ilk patent ise 1829'da, Viyanalı org ve piyano yapımcısı Cyrillus Demian tarafından günümüzdeki akerdeona çok da benzemeyen tek klavyeli küçük bir çalgı alındı. Kısa sürede, birçok firma bu yenin çalgının üretimine giriĢti. "Diyatonik akordiyon" denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880'de,iki klavyeli kromatik akordiyon gerçekleĢtirildi. Diyezli ve bemollü sesleri de verebilen bu yeni akordiyon, kısa sürede çok tutundu. 1940'da daha da geliĢti ve konser akordiyonu adını aldı. George Auric ve Jean Françaix gibi besteciler bu çalgı için birçok parça bestelediler.Ülkemizde Kafkas halklarının veya Romanların çalgısı olarak bilinir. Özellikle Çerkes kültüründe büyük yer tutar: Çerkes düğünlerinin ve toplantılarının en ünlü çalgısıdır.Özellikle Sivas'ın Yavuz Köyünde çokca kullanılır.Türkiye'de virtüöz Ciguli sayesinde kısmen yeniden popülerlik kazanmıĢtı TAHTA VE SOPA: ABAZA VE ÇERKEZ KÜLTÜRÜ Ġsa‘dan önce 331 tarihinden itibaren Ab hazlar Kafkasya‘daki yurtlarında 1864 yılına kadar genellikle bağımsız olarak yaĢamıĢlardır. Abhazya geçmiĢ yüz yıllarda sıra ile Türklerin ve Gürcülerin iĢgali altında kalmıĢtır. Nüfusunun büyük bir çoğunluğu Türk hakimiyeti esnasında islamiyeti kabul etmiĢtir. Müslüman olmuĢ büyük bir nüfuz Abhazya da oluĢmuĢtur.1864 yılında Rusların hakimiyetine giren Abhazya‘da, 1866 yılında baĢlattıkları bir ayaklanma baĢarısız kalmıĢtır. Bu dönemde birçok Abaza Türkiye‘ye göç etti.yy.dan itibaren Abhazya ve Gürcistan‘ın ayrı bölümleri yavaĢ birleĢmeye baĢladı.Ġlk Ab haz kıralı Lav‘on tarafından birleĢtirilen Ab haz grupları; Abhazgia, Apsilla ve Misimya, Lazikikayı ve Batı Gürcistan‘ı da katarak kendini yörenin tek hakimi ilan etmiĢti. Abhazya 3 ve 4. yüzyıllarda Hıristiyan oldu. Pitsunda Ģehri bu dinin merkezi oldu. 5. ve 6. yüzyıllarda bu din Abhazya‘nın resmi dini olmuĢtur. Abhazya 6. yüzyılda en parlak dönemini yaĢadı. Abhazya 8. yüzyılda


Arapların iĢgaline uğradı. 16. yüzyıldan itibaren Abhazya Osmanlı hakimiyetine girdi. Ġslam kültürünün etkisi altında kaldı. 1810 yılında Abhazya Rus hakimiyetine girdi. Ab hazlar, 1821, 1894, 1830 ve 1840 ve daha sonraki yıllarda Ruslara karĢı çetin mücadeleler vermeye baĢladı.ġeyh ġamil, Muhammet Emin ve Maenkats liderliğinde diğer Kafkas Boylarıyla birlikte uzun yıllar Ruslara karĢı savaĢtılar.11-22 Mayıs 1864 te Ab hazlar Ruslarla intihar savaĢı yapmaya baĢladılar. 1864 te ilk göçler baĢladı. 18771878 Osmanlı- Rus SavaĢı, bölgede büyük bir nüfus kaybına neden oldu. Köyün genel nüfusu bir kuzey Kafkas topluluğu olan Abhazlar'dan oluĢmaktadır. kısmen HemĢinli bulunmaktadır. Yöresel yemekleri, Abhaz ve HemĢin yemekleridir. Bunlar içinde Abısta (Abhazlara özgü bir ekmek türü), haluj (abhaz mantısı), sızbal (genellikle erikten yapılan bir tür meze) gibi çeĢitler mevcuttur. Gelenek bakımından abhaz geleneklerine bağlı kalınmıĢtır. Yöresel oyunları; Abhazlar için Apsuva koĢara ve Rinnadır. Abhazların neredeyse tüm oyunları kızlı-erkekli eĢler Ģeklinde oynanır. HemĢinlilere özgü oyunlar ise horondur ve tulum ile onlara da kızlı erkekli oynarlar Abhazların geleneksel çalgıları akordeon ve mızıkadır. Aynı zamanda da düğünler de tahtalara vurularak da ritim tutulur. Abhazların sadece kendilerinde özgü bir gelenekleri vardır. Abhazlar kendi aralarında soylara (sülalelere) ayrılır. Esmanahım daki Abhazlar, Kabba,Suktar(Kutarba), Koadzba, AĢuba, Argun, K'eçba, Kurua, Kurkunaa, Akhba, ÇiüĢba, Khikuba vb. sülalelerden oluĢur. çoğunlukla Kabba ve "Koadzba" soyundandır. BaĢka soylardan da aileler de bulunmaktadır. Köydeki konuĢma dilleri Abhazca ve Hemşin dilleridir. Köy halkı, kendi arasında bu dillerde konuĢulur Anadolu’ya Ġlk Göç :Abazalar Kafkasya‘dan Anadolu‘ya göç ettiklerinde genelde ovalardan ziyade yamaçlara yani dağ eteklerine yerleĢmiĢlerdir. Bu tutumun baĢlıca nedeni kuraklık, bataklık ve sivrisineklerin yaymıĢ olduğu hastalıklardır.Akçakoca‘da Abazalar genelde Davut ağa, Esma hanım ve Dilaver Köylerine 1877 göçleriyle birlikte gelip yerleĢmiĢlerdir. Bu üç köyün özellikleri yukarıda verilen açıklamalara uygundur. 1916 tarihli Bolu Salnamesinde (s.366) Akçakoca‘da 600 Abaza (%5,6) bulunuyordu.1877 göçünde Abjwa- AĢuba koluna mensup bir grup Tavad- Prens sınıfından Esma Hanım tarafından AkçaĢehir iskelesine çıkarlar.Ġskan Dairesinden izin alıp uygun bir yerleĢim alanı ararlar. Abazalar yerleĢmek için vadileri tercih ederler. Kıran Köyünün güneyindeki vadi içini tercih ederler ve Esma hanım Köyünü kurarlar. DÜĞÜN GELENEKLERĠ Abaza düğünlerinde çalgı olarak mızıka, akordeon ve tahta çalınır. Tahtaya 10-15 delikanlı dizilir. Tempo tutarak vurulur. Akordeon eĢliğinde ellerle tempo tutulur. Ortada bir kız ve bir oğlan oynar. Oyun bitimine doğru ortadaki kız ile oğlan kendini yerlerine oynayacak olanları, kendileri ortada iken seçerler. Onlar kalkar, ortadakiler oturur.Bir ağaca yumurta asılır, onu silahı ile kim kırarsa Tasayüzeden çorap hediye alır Ayrıca ortaya bir masa konur bu masada bir kiĢi düğün evine hediye getirenleri deftere yazar sonunda düğün sahibine verir düğün sahibi bu defteri saklar ona hediye getirenleri deftere bakar ona göre hareket eder DĠĞER GELENEKLER Abazalarda eğlenmek için, muhabbet yapmak için düğün dernek olması Ģart değildir. Örneğin herhangi bir Abaza köyünde bir iki kız veya erkek köye akrabasına ziyarete gelse, o köyün gençleri o eve toplanır. Misafirin onuruna muhabbet, eğlence düzenlenir.Abazalarda, bir kiĢi bir kahveye, bir cemiyete girdiğinde herkes ayağa kalkar ve ona saygı gösterirler. Gelen kiĢi eğer, cemiyettekilerin yaĢça büyüğü ise onu oturanların en baĢına oturturlar O, müsaade eder, her kes oturur. Eğlence nerde kaldı ise


oradan devam eder.Abaza köylerinde kahvehanelerde ortaya perde gerilir. Gençlerin yeri ayrıdır. Ortadaki perde, saygıda kusur olursa, büyüklere karĢı kusuru örter. ĠMECE Ekin ekmek ve biçmede herkes birbirine yardım eder. Ġmece usulü vardır. DĠNĠ Abazalar müslümandırlar. Hacca giderler. Müslümanlığı tam anlamıyla uygularlar CENAZE ADETLERĠ Ölüm olayında cenazeye tüm Abazalar gelirler. Eskiden araba olmadığından atla gelirlerdi.Atın bakımı, yem, köylüler tarafından karĢılanırdı. Ġlk günü ev halkı yemek yapmaz, cenaze evine köylüler yemek getirirler. Ölümüm 40 ve 52.c. günü mevlit okunur. Bir hafta cenaze evinde kuran okunur. Her gece lokma yapılır. Kurandan sonra helva ve gülsuyu dağıtılır. AT ÇALMA ADETĠ Abazalarda at çalmak bir Ģereftir. Özellikle asil ailelerden at çalan kahraman olur ve asil bir aileden kız bile isteyebilir. SÜLALE Abazalar ad ve soyadı hariç birde sülale adı kullanır. Geçerli olan sülale adıdır. Örneğin: Ġfrar Demir (Ceniya) gibi. HEMġĠN KÜLTÜRÜ Kalabalık aile yapısına sahip köyde,Hopa HemĢinlilere özgü,hemĢince denilen bir dil konuĢulur.esasen Ermenicenin bir dialekti olan bu dil,yöreye özgüdür.düğün cemiyetleri tulum ile olan köyde,Hopa HemĢin,üçayak,Artvin temurağa horonları ve çevre Rize HemĢin köylerinin etkisi ile Rize HemĢin horonu oynanmaktadır.HemĢinliler m.ö ikinci yüzyılda Horasandan gelip Ġranın Hamadan bölgesinde 400 yıl kalmıĢlardır,daha sonra Kars, Arpaçay ilçesinin doğusuna buradan da 623 yılında Ġran Bizans savaĢında Çoruh nehrini aĢıp bu günkü yerlerine yerleĢmiĢlerdir Arsaklı ve Saka Türklerinin bir boyudur. Birçok savaĢa sahne olan Ermenistan‘da,Kafkasya daki Arapların baskılarına dayanamayınca Ermeniler isyan edip,batıya göç etmeye baĢlarlar 789-790 yıllarında 12 bin Ermeni HemĢin topraklarına girdi ve bugünkü HemĢin‘in bulunduğu yere bir kent kurdular buraya da kendi isimleri olan HamanaĢen adını verdiler bu ad zamanla HemĢin‘e dönüĢtü. HemĢinlilerde diğer eski kavimler gibi 16. yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul etmiĢlerdir,Lazlarda deniz kenarında yerleĢirken HemĢinliler içeriye doğru dağlık bölgeye yerleĢmeyi tercih etmiĢlerdir.HemĢinliler Cumhuriyet ilk yıllarında batı bölgelerine göç etmeye baĢlarlar göçler. Düzce,Adapazarı,Ġzmit,Bursa‘ya yerleĢmiĢlerdir,.HemĢinliler eskiden Oğuz Türkçesi konuĢurken daha sonra bu bölgeye gelen çok sayıda Ermenilerle birlikte yaĢamaya baĢladıktan sonra Ermeni dil kültürünün etkisinde kalmıĢtır.Halk arasında bu dil HemĢince olarak bilinmektedir.HemĢinliler M.Ö. ikinci yüzyılda Horasandan gelip Ġran‘ın Hamadan Bölgesinde dört yüz yıl kalmıĢlardır. Daha sonra Kars‘ın Arpaçay Ġlçesinin doğusuna, buradan da 623 yılında Ġran- Bizans SavaĢı sırasında Çoruh nehrini aĢıp bu günkü yerlerine yerleĢmiĢlerdir. Arsaklı ve Saka Türklerinin bir boyudur.Bir çok savaĢa sahne olan Ermenistan‘da ve Kafkasya‘da ki Arapların baskılarına dayanamayan Ermeniler isyan edip batıya göç etmeye baĢladılar. 789-790 yılları arasında 12 bin Ermeni HemĢin topraklarına girdi ve


bu günkü HemĢin‘in bulunduğu yerde bir kent kurdular. Buraya kendi isimleri olan HAMANAġEN adını verdiler. Bu ad zamanla HemĢin‘e dönüĢtü. HemĢinliler de diğer eski kavimler gibi 16. Yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul ettiler. Lazlar deniz kenarlarına yerleĢirken, HemĢinliler sahilden uzak, dağlık bölgeleri tercih ettiler. HemĢinliler, Cumhuriyetin ilk yıllarınsa batı bölgelerine göç etmeye baĢladılar. Göçler daha ziyade Karasu, Kocaeli ilçeleri ,ile Düzce ili ve Akçakoca‘ya olmuĢtur. Ayrıca Ġstanbul ve Bursa illerinde de toplanmıĢlardır. HemĢinliler eskiden Oğuz Türkçe‘si ile konuĢurken, daha sonra bu bölgeye gelen çok sayıda Ermenilerle birlikte yaĢamaya baĢladıktan sonra Ermeni dil kültürünün etkisinde kalmıĢtır. Halk arasında bu dil HemĢince olarak bilinmektedir. ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme,ceviz kabuğu altında yüzük arama KIYAFETLER Kalkın köyünde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle


süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler HIDIRELLEZ 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler piĢirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaĢlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateĢ eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden baĢka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı Ģudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o Ģekilde korumuĢlardır ki, kızın namusuna halel getirmemiĢledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahĢiĢ sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. Ġp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir Ģarjör boĢaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreĢler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıĢtırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karĢılar EVLERĠ Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü sebze meyve yetiĢtirilir ,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km‘dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıĢtır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraati çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır SPOR Hiçbir zaman gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iĢtirak etmemiĢtir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı yoktur.Eskiden köyde hıdırellezde bayramlarda güreĢler yapılırdı ve hatta Karasuya güreĢe gidilirdi,bu köyün en iyi güreĢçisi Ayhan Altay dır namı diğer köylere nam salmıĢtır.Ayrıca bazen kaymakamlık valeybol turnuvalara katılmıĢlardır. YEMEKLER EKMEKLER : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği ÇORBALAR : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır HAMUR ĠġLERĠ : Mantı,Börekler,EriĢte,Kuskus,KaĢık makarna,Mancarlı pide ET YEMEKLERĠ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma TATLILAR : Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava ÇEġĠTLĠ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,HoĢmanım,Mancarlı fırında pide


Aktısızba( Çerkez tavuğu)Acıka( Fasülye ezmesi)Atukril,hampal,açaç,halij abhazya üsülü balık,eniĢte çöreği,abhazya pastası,abhazya peyniri,çöğür gibi çeĢitleri mevcuttur.Laz yemekleri Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniĢ dolma, mtkui patlicaniĢ giyai, turĢi tahaneyi, kabağiĢ sutli, termoni ALT YAPI BĠLGĠLERĠ: 35 km‘lik köy içme suyu yapıldı.3.5km‘lik köy yolu stabilize yapılıp daha sonra asfaltlandı.6000m² kilitli parke taĢı döĢenmiĢtir.Karaburun mahallesi ve köy içi çevre düzenlemeleri yapılmıĢtır.Karaburun mahallesinde ki pansiyon,bar ve kefelerin restorasyonu yapıldı.Köy taĢımalı eğitimden yararlanmaktadır,sağlık ocağı yoktur ancak mobil sistemden yararlanmaktadır.Kanalizasyonu yoktur,PTT acentesi,elektrik,sabit telefonu vardır.Değirmen yoktur.Ġlk cami Halit Efendi yaptırmıĢtır.Ġlk ilkokul 1954 te açılmıĢtır ikincisi Karaburun mahallesinde 1980 yılında açılmıĢtır . 1935 de-148,1965 de- 200,1997 de-421,2000 de -370 nufusu idi,1871 birinci arazi yoklama defteri 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,karıĢık göçmen köy , dağınık köy statüsündedir.ziraat arazisi 1867 dönümdür,tarla alanı 550,fındıklık alanı 4.730,ormanlık alanı yoktur % 4 plaj ve kayalıktır tatlı su balığı yanı sıra balıkçılılık yapılan köydür.HasançavuĢ köyü kültür turizm ve sosyal yardımlaĢma derneği vardır. ĠSTĠKLAL SAVAġINA KATILANLAR: Bu köyden istiklal savaĢına katılan olmamıĢtır. Yalnız Kore savaĢına katılanlar vardır bunlar, Ġbrahim Altay,Cevat Altay 18-19YY TEMETTUAT DEFTERĠNDEKĠ DURUMU : Temettuat defterinde adı geçmemektedir. KÖYE ĠLK GELEN SÜLALER: 1-ÖMER OĞULLARI BĠLGĠN Yalnız bu aile Yörükhan taifesidir. 2-MAHMUT OĞULLAR KUTLUATA Çerkez Kafkasya 3-HASAN ÇAVUġ OĞLU ERGÜN Çerkez Kafkasya 4-DEVLET GERĠ OĞULLARI ERGÜN HemĢin Rize ArdeĢen Öce ( Yeniyol) 5-FIRINCI OĞULLARI ERGÜN HemĢin Rize ArdeĢen Öce ( Yeniyol) 6-YAKUP OĞULLARI ALAS HemĢin Rize ArdeĢen Öce ( Yeniyol) 7-YAKUP OĞULLARI ALTAY HemĢin Rize ArdeĢen Öce ( Yeniyol) 8-ĠNCE OĞULLARI ĠNCE Laz Rize Fındıklı 9-ÖRS OĞULLARI ÖRS HemĢin Rize ArdeĢen Öce (Yeniyol) BALIKÇILAR Rize Merkez BAġKAN Laz Rize ArdeĢen IĢıklı Ortaköy BERBER HemĢin Artvin Hopa KemalpaĢa ÇABUK Trabzon Of ÇELĠK Çerkez Kafkas DELĠMEHMET Trabzon Araklı DEMĠR Trabzon Araklı ERDEM Laz Artvin Arhavi KAR HemĢin Rize ArdeĢen IĢıklı Ortaköy KAROĞLU HemĢin Rize ArdeĢen IĢıklı Ortaköy TĠRYAKĠ HemĢin Rize ArdeĢen IĢıklı Ortaköy KELEġ HemĢin Rize ArdeĢen IĢıklı Ortaköy ÖNKĠBAR HemĢin Rize ArdeĢen IĢıklı Ortaköy ÖZDEMĠR Laz Artvin Arhavi SAKARYA Laz Rize ArdeĢen


SARIMEHMET Rize Gündoğdu YANMAZ Rize Salaha KarayemiĢ KĠBAR HemĢin Rize ArdeĢen IĢıklı Ortaköy MUTLU Laz Rize Fındıklı KOL HemĢin Rize ArdeĢen IĢıklı Ortaköy NOT: ERGÜN,ALTAY,ALAS,FIRINCI BU SÜLALELER AYNI SÜLALEDĠR,BUNLAR ĠLKÖNCE YENĠCE KÖYÜNE YERLEġĠRLER,DAHA SONRA HASANÇAVUġ KÖYÜNE GELĠR YERLEġĠRLER KAR, KAROĞLU ,TĠRYAKĠ SÜLALESĠ AYNI SÜLALEDĠR NOT:Değerli büyüyüm Ayhan Altay ağabeyime katkılarından dolayı teĢekkür ederim Kaynak Coğrafi bölgesi : Ġbrahim Tuzcu Köyün ismi : Ayhan Altay,Vikipedi özg.ansk,Sitesi Akç .K.Sitesi,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Derl.Ġbrahim Tuzcu Tarihi yerler : Ayhan Altay,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ansk,Sitesi Akç .K.Sitesi.,Derl.Ġbrahim Tuzcu Coğrafi durumu : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Vikipedi özg.ansk,Sitesi Derl.Ġbrahim Tuzcu Cami ve Mez. : Kenan Okan,Ayhan Altay,Derl.Ġbrahim Tuzcu Turizm ; Kenan Okan,Ayhan Altay,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ansk.,Sitesi,Derl.Ġbrahim Tuzcu Ekonomi : Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Ġlçe Tarım Md,A.K.Sitesi,Vikipedi özg.ansk.Sitesi ,Ġbrahim Tuzcu Kültür : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,ġükrü Dönmez,Hayri Ersoy,B.Habiçoğlu,Düzce Kafkas Dernğ.Chvenebura net,Vikipedi özg.ansk.Sitesi HemĢinliler eğit.kül.dernğ.,Ayhan Altay,Derl.Ġbrahim Tuzcu Spor : Ġbrahim Tuzcu Köyün alt yapısı : Mustafa Kocadon,Ayhan Altay,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ansk.Sitesi ,Derl.Ġbrahim Tuzcu Sülaleler : Ayhan Altay,Hüsamettin Kaya,Üstün Alas,Derl.Ġbrahim Tuzcu

HEMġĠN


COĞRAFĠ BÖLGESĠ :Karadeniz Bölgesi ĠLĠ : Düzce ĠLÇESĠ Akçakoca KAYMAKAMI :Mehmet Ünal B . BAġKANI : Fikret Albayrak KÖY MUHTARI :Ayhan Kibar TELEFONU :03816112524 05353493066 POSTA KODU : 81650 NUFUSU : 50 Hane,205 Nüfusu vardır ESKĠ MUHTARLAR : 2009 da- Ayhan Kibar,2004 de-Ayhan Kibar,1999 da Abdullah UstabaĢı 1994 Ali Eren 1989 A.Nazmi Çakal COĞRAFĠ DURUMU : Düzce ye 54 km,Akçakocaya 15 km uzaklıktadır,Rakımı 250 mt dir,yüzölçümü 16.000 dönümdür,denizden 200 mt yüksektedir,köyün en yüksek yeri 345 mt dir.Köyün 3856 dekar fındıklık,45 dekar ormanlık alanı vardır.KomĢu köyleri Yenice,Uğurlu,AktaĢ ,Karatavuk tır. KÖYÜN ĠSMĠ NERDEN GELĠYOR 1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiyeye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakocada Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakocaya gelirler bazı köyler kurarlar,bunlardan bir taneside HemĢin köyüdür. Daha sonra Romanya Dobruca‘dan Gagavuz Türkleri buraya getirtilir bunlarda burada bazı köyler kurarlar bu köy HemĢin köydür.1877 yılında OsmanlıRus savaĢlarından bıkan Doğukaradenızden HemĢin halkı buraya göç gelir yerleĢirler.Neticede Cenevizli,Bizanslı,Gagavuz Türkü,Doğukaradeniz den gelen HemĢinliler yaĢamıĢlardır. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaĢamıĢlardır 1877 yılında Osmanlı Rus savaĢında Doğu Karadeniz göçü baĢlar daha sonra,2. göç dediğimiz 1916 göçü olur Rize‘den ve Artvin‘den Lazlar gelir takalarla Karaburun iskelesine iner oradan akrabalarının yanına gelirler ,(1870 li yıllar), göç sırasında Artvin Hopa ÇavuĢlu dan bölgeye yerleĢilmiĢtir.Köyün adı kurulduğunda HemĢin idi.fakat devletin verdiği isim ile Armutlu


oldu.,Armut meyvesinin bol olduğundan köyün adı. 1962 yılında değiĢtirilmiĢtir. Daha sonraları köy halkının tamamının Artvin Hopa HemĢin yöresi kökenli olması nedeniyle, köyün adının HemĢin olarak değiĢtirilmesine karar verilmiĢtir.Kalkın-Nazımbey den ayrılmıĢtır 1327 tarihinden önce birlikte idare ediliyormuĢ,fakat bu iki köy HemĢin köyüne bağlı imiĢ, Karatavuk-Kurukavak HemĢin köyünden ayrılmıĢtır TARĠHĠ YERLER

Köyün tarih açısından 2008 yılında tekrar restore edilen tarihi cami vardır,cami kapısında Gürcü Ahmet ağanın validesinin vakfı için inĢa edilmiĢtir yazısı yazmaktadır,köy çok eski yerleĢim yeri olmasına rağmen tarihi yönden fakirdir. AKARSU VE DERELERĠ Darı deresi buradan Kalkını geçerek denize dökülür,ayrıca Dadak deresi de Esmahanım Uğurlu ve Melenağzından denize dökülür,su altı seviyeleri çok değiĢkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktu


DAĞ VE TEPELERĠ Ordulu Dağı eteklerinde kurulmuĢtur,Yörük tepesi 960m. ĠKLĠMĠ En fazla yağıĢ Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kıĢ aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneĢ kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düĢük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir. JEOLOJĠK DURUMU Eosen-FoliĢi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen FoliĢi- Muminitli kalker toprağa Kum,TaĢ-Marn- Gre ( Kretese) sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki EriĢir. BĠTKĠ ÖRTÜSÜ Akçakoca‘da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meĢe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağıĢlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuĢtur. TOPRAK YAPISI Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. TURĠZM

2010 yılında faaliyete geçirilmesi beklenen yeni bir proje hazırlığı içinde olan köy,tarihi cami nin önünden Esmahanım köyüne kadar At üzerinde insanlar taĢınacak,ayrıca doğa yürüyüĢü parkuru yapılarak ve turizme katkıda bulunulacaktır.Birde Esmahanım köyüne kadar Kalyon parkuru da yapılması düĢünülmekte hayata geçirilecektir bunlar yapıldığı taktirde köy turizm açısından değer kazanacaktır.Köye giriĢteki çamlık arazisi üzerinde nefis manzara karĢısında yapılan piknik yeri buraya önem vermektedir,burada piknik alanları yapılıp turizme kazandırılmalıdır.çünkü Akçakoca-Karasu-Ereğli buradan da çok güzel gözükmektedir,armut meyvesin inde tanıtımı yapılırsa ekonomik açıdan da köyün değeri artacaktır,köyün tarihi


camii de tanıtım açısından çok değer kazandırmıĢtır,bu caminin medrese olarak eskiden kullanılmıĢ çevre köyden gelenler burada eğitimlerini görmüĢlerledir ve değerli alimler yetiĢmiĢtir,köy av turizmi açısından uygundur.Köydeki yayla tipi otantik evleri görmek burada mümkündür CAMĠLERĠ

1894 yılında birinci katı taĢ ikinci katı ahĢap yapıdır,20 cemaatli tek Ģerefelidir,köye kubbeli yeni cami yapılmıĢtr115 yıllık cami olan HemĢin cami ,çandı cami tekniğiyle uygun olarak birbirine geçirilen uzun kütüklerle çivisiz olarak yapılmıĢ 2008 yılında restore edilmiĢtir ,peyzaj ve çevre düzenlenmesi yapılarak tarihi yapı olarak ta turizme açılmıĢtır.Osmanlı bu camiinin önemini bildiği için buraya medrese hocası Tahir efendiyi buraya atamıĢtır MEZARLIKLAR Köyde tek mezarlık vardır halende burası kullanılmaktadır,köy içi HemĢin camii yanındadır eski köy olmasına rağmen eski mezarlıklar munkariz olmuĢ yerine fındıklık ekilmiĢ ve tarih yok olmuĢtur .Atatürk ün yakın silah arkadaĢları olan Ġbrahim Kibar,HalimHoĢbaĢ bu mezarlıkta yatmaktadır ,ayrıca Atatürk ün postası laz Hakkı Öztürk te bu mezarda yatmaktadır.1994 yılında muhtar Ayhan Kibar tarafından bu mezarlık koruma altına almıĢtır.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına baĢlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir EKONOMĠSĠ TARIM: HUBUBAT :Buğday,Mısır, BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,Ġspanak,Kaldırık,PatatesKar alahana,Biber,Patlıcan MEYVE : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,Ġncir,Dağ çileği,MuĢmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz


Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiĢtirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesleri olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuĢtur..Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,,köyde hiçbir sanayi kuruluĢu yoktur. Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği baĢta Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıĢtır geçmiĢte yaylacılık yapan yöre halkı,Ģimdilerde fındık tarımı ile geçinmektedir.Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dıĢında kasaplık tavuk üretimi, , arıcılık, mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardı Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla baĢka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta idi.Eskiden bu köy merkezi köy olduğu için burada diĢçi,manifaturacı,demirci,terzi dükkanları son yıllara kadar vardı. FINDIKÇILIK Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle‘in Ömer Aydın 1932 yılında Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında


modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalıĢan fındık kırma fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri Ģunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavc ana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz) HAYVANCILK Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,,Hindi,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ yaĢanmıĢtır. ORMANCILIK Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ġhlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıĢtır, AVCILIK Bölgede göçmen kuĢlara daha çok raslanmaktadır,SarıkuĢ,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığ ırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma neticesinde çok azalma olmuĢtur. Ördek,Çulluk avı çok meĢhurdur.Çevredeki daimi kuĢlar Kestane kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır. KÜLTÜR Kalabalık aile yapısına sahip köyde,Hopa HemĢinlilere özgü,hemĢince denilen bir dil konuĢulur.esasen Ermenicenin bir dialekti olan bu dil,yöreye özgüdür.düğün cemiyetleri tulum ile olan köyde,Hopa HemĢin,üçayak,Artvin temurağa horonları ve çevre Rize HemĢin köylerinin etkisi ile Rize HemĢin horonu oynanmaktadır.HemĢinliler m.ö ikinci yüzyılda Horasandan gelip ĠranınHamadan bölgesinde 400 yıl kalmıĢlardır,daha sonra Kars, Arpaçay ilçesinin doğusuna buradan da 623 yılında Ġran Bizans savaĢında Çoruh nehrini aĢıp bu günkü yerlerine yerleĢmiĢlerdir Arsaklı ve Saka Türklerinin bir boyudur. Birçok savaĢa sahne olan Ermenistan‘da,Kafkasya‘daki Arapların baskılarına dayanamayınca Ermeniler isyan edip,batıya göç etmeye baĢlarlar 789-790 yıllarında 12 bin Ermeni HemĢin topraklarına girdi


ve bugünkü HemĢin‘in bulunduğu yere bir kent kurdular buraya da kendi isimleri olan HamanaĢen adını verdiler bu ad zamanla HemĢin‘e dönüĢtü. HemĢinlilerde diğer eski kavimler gibi 16. yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul etmiĢlerdir,Lazlarda deniz kenarında yerleĢirken HemĢinliler içeriye doğru dağlık bölgeye yerleĢmeyi tercih etmiĢlerdir.HemĢinliler Cumhuriyet ilk yıllarında batı bölgelerine göç etmeye baĢlarlar göçler. Düzce,Adapazarı,Ġzmit,Bursa‘ya yerleĢmiĢlerdir,.HemĢinliler eskiden Oğuz Türkçesi konuĢurken daha sonra bu bölgeye gelen çok sayıda Ermenilerle birlikte yaĢamaya baĢladıktan sonra Ermeni dil kültürünün etkisinde kalmıĢtır.Halk arasında bu dil HemĢince olarak bilinmektedir.HemĢinliler M.Ö. ikinci yüzyılda Horasandan gelip Ġran‘ın Hamadan Bölgesinde dört yüz yıl kalmıĢlardır. Daha sonra Kars‘ın Arpaçay Ġlçesinin doğusuna, buradan da 623 yılında Ġran- Bizans SavaĢı sırasında Çoruh nehrini aĢıp bu günkü yerlerine yerleĢmiĢlerdir. Arsaklı ve Saka Türklerinin bir boyudur.Bir çok savaĢa sahne olan Ermenistan‘da ve Kafkasya‘da ki Arapların baskılarına dayanamayan Ermeniler isyan edip batıya göç etmeye baĢladılar. 789-790 yılları arasında 12 bin Ermeni HemĢin topraklarına girdi ve bu günkü HemĢin‘in bulunduğu yerde bir kent kurdular. Buraya kendi isimleri olan HAMANAġEN adını verdiler. Bu ad zamanla HemĢin‘e dönüĢtü. HemĢinliler de diğer eski kavimler gibi 16. Yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul ettiler. Lazlar deniz kenarlarına yerleĢirken, HemĢinliler sahilden uzak, dağlık bölgeleri tercih ettiler. HemĢinliler, Cumhuriyetin ilk yıllarınsa batı bölgelerine göç etmeye baĢladılar. Göçler daha ziyade Karasu, Kocaeli ilçeleri ,ile Düzce ili ve Akçakoca‘ya olmuĢtur. Ayrıca Ġstanbul ve Bursa illerinde de toplanmıĢlardır. HemĢinliler eskiden Oğuz Türkçe‘si ile konuĢurken, daha sonra bu bölgeye gelen çok sayıda Ermenilerle birlikte yaĢamaya baĢladıktan sonra Ermeni dil kültürünün etkisinde kalmıĢtır. Halk arasında,bu,dil,HemĢince,olarak,bilinmektedir Evlenecek olan erkeğin ailesi kız araĢtırır, uygun kız bulununca oğlanın fikri alınır. Oğlan uygun görürse kız ailesinden kız istenir. Bu arada kızın fikrine de baĢvurulur. Büyük bir tepki göstermezse bu iĢ olur. Hatta erkek tarafı daha önceden kızın tutumunu bir yoklar. eğer bu iĢe sert tepki gösterirse,o,kızı,istemekten,vazgeçilir. Kız kaçırma olayı genellikle olmaz. Kızın oğlanın peĢine gitmesine "Uyma" denir. Uyma türü kızın peĢe gitmesi olaylarına zaman zaman rastlanılır. Bu olaydan sonra aileler karĢılıklı yumuĢatılır ve aralarında uzlaĢma sağlanmaya,çalıĢılır. Kız istemeye oğlanın babası, yoksa ağabeyi, veya amcası, kadınlardan büyükanne, veya anne veya akrabadan bir aile büyüğü gider. NiĢan :Söz kesildikten sonra taraflar; takıları, baĢlık parasını konuĢup kararlaĢtırır. NiĢan günü belirlenir. NiĢanda içinde yüzük, bilezik, kolye, saat, puĢi, takım elbiselik kumaĢ bulunan bir bohça hazırlanır. Oğlan tarafının hazırladığı bu bohça niĢan akĢamı kız tarafına bırakılır. NiĢan hediyeleri teĢhir edilmez ve kullanılmaz. NiĢan bozulursa iade edilir. NiĢan akĢamı oğlan tarafından 3-5 erkekle 3-5 kadın kız evine gider. O akĢam genellikle Ģerbet içilir ve konuĢulan takılar formalite olarak dile getirilir. Düğün :Düğün Pazartesi veya PerĢembe günü yapılır. Yalnız düğünün baĢlangıç günü Pazartesi veya cuma günüdür. Ağırlıklı düğün kına gecesi ile düğün günüdür. Kına Gecesi :Erkek evinde eğlence olmaz. Erkek tarafından kızlar ve oğlanlar yanlarında kına ile kız evine giderler. Kız evinde kına yakılır. Evin hayatında kızlar horon oynar. aileye çok yakın oğlanlar horana girebilir. Erkekler horon oynamaz. Düğün Günü :Kız ve erkek tarafı yakınlarını ayrı ayrı düğüne davet eder. kız tarafının davetlileri kız evinde toplanır ve erkek tarafından gelecek olanlar beklenir. Erkek tarafından gelen davetliler eve yaklaĢtıklarında evin kapısı kilitlenir. Bunu kız tarafından her hangi birisi


yapar. Bu kapının açılması için erkek tarafından bahĢiĢ alınır. Damat kız almaya gelmez. Gelinin odasından almaya kayınpeder gelir. Yengeye ve geline bahĢiĢ verir ve gelinin yüzünü açar. Gelinin kardeĢi gelini kapıya kadar çıkarır ve erkek tarafına teslim eder. Erkek tarafı, en önde gelin, kız evini terk eder. Kız tarafı kızla beraber, arkadan oğlan evine doğru gelir. Oğlan evine yaklaĢtıkça kız tarafı naz yapmaya baĢlar. at ister, araba ister, halı ister, geniĢ yol ister, yolu süpürttürür. Bin türlü zorluk çıkarttırır. Kız tarafı hizmetkar ister. Maksat damadı görmektir. Düğün amiri hizmetkar yok, efendi var der. Nihayet damat görünür. Elinde bozuk paralar vardır. Bunları gelinin baĢına atar. Bu paralar bereketli sayılır ve bunlarla kese dibi yapılır. Damat misafirlere hoĢ geldiniz der ve daha sonra yengesi ile eve çekilir. Gelin yengesi ile birlikte gelin odasına yerleĢir. Kayınpeder yengenin getirdiği kete valizini, keteyi getirenden ücret karĢılığı alır ve yengeye teslim eder.Evin müsait bir yerinde horon baĢlar. Erkekler oynar, kızlar oturur. Kızlar bu arada hem horonu hem gelini seyreder. Horon saatlerce sürer. Ġkindi ile akĢam arası önce kız tarafına sonra erkek tarafına yemek verilir. Yemekten sonra bir kısım davetli dağılır. O gece sabaha kadar oyun oynanır. Erkekler evde kızlar hayatta oyun oynarlar. Ġki saatte bir Ģerbet veya yemiĢ ikram edilir. Sabah olunca erkek ve kız tarafının misafirleri dağılır. Yenge eniĢte ile beraber gelini alır kızın evine gelirler. Kızın evinde öğle yemeği verilir. Yemekten sonra kızın bir yakını, gelin ve eniĢte erkek evine dönerler. Yenge ve yakınları gelini bırakır ve gerdeğe girilir. Gelin Kıyafetleri :Gelinlik ve çarĢaf giyilmez ve gelin at üzerinde getirilmezdi. Gelin kadife foga giyer, baĢına Ġran Ģalı atardı. Gelin önden büzgülü, sırmalı, ipek bir elbise de giyerdi. ayaklarına ya ayakkabı ya da hasır çarık giyerdi. Düğün günü ya ayakta durur veya sandık üzerine oturtulurdu. Kaynak :Rize Kültür Derlemeleri, Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 1996 HemĢin'de Gelenekler :HemĢin'de yörenin gizemli yaĢantısına bağlı olarak çok ilginç gelenekler ve görenekler vardır. Bunlardan bir bölümü günümüzde geçerliliğini yitirirken, bir bölümü de devam etmektedir. YENĠYIL : Her yeni yıl her yerde olduğu gibi HemĢinli içinde yeni bir umuttur. Rumi takvime göre yeni yıl sabahı kimsenin evine geliĢi güzel gidilmez. Çünkü o kiĢi uğurlu veya uğursuz sayılabilir. Yalnız, davet edilen küçük bir erkek çocuk davet edilen eve gider. Ona hediyeler verilir ve uğurlu sayılır. HemĢinli yeni yıl akĢamında baĢlamak üzere sabahleyin eve gelecek çocuklar için çeĢitli mevsimlik yiyecekler hazırlar. Çocuklar gittikleri evde dileklerini dile getiren maniler söylerler."Yeni yıl geceleri Devleti bacaları Bana bir Ģey vermeyenin Tez gelmez kocaları"Ahırında öküzü olan bazı aileler, uğur getireceği inancıyla evinin sağ kapısında içeriye alırlar.Yeni yıl akĢamlan genç kızlar için ayın bir önem taĢır. Bu akĢam yörede tuzlu pelit, yedi evden gizlice alınan mısır unundan yapılan ve içine sadece o akĢam için çok tuz katılan bir tür pasta, denilen peliti yerler rüyalarında kimin kapısından su içerlerse o eve gelin gideceklerine inanırlar. Bu gelenek yeni yıl dıĢındaki akĢamlarda da yapılmakta ve bu gelenek ve inanıĢ hâlâ devam etmektedir. KIZ ĠSTEME :Kız istemeye giderken, isteyecek kiĢilerden sözcü olan çorabının birini ters, veya baĢka çorap giyer. Kız verilince üç veya yedi tüfek veya tabanca atıĢı yapılır.BaĢlık parası düğün zamanı ve nelerin isteneceği kararlaĢtırılır. Günümüzde baĢlık parası ve görücü usulüyle evlenmek tamamen kalkmıĢtır.


DÜĞÜNLER :Günümüzde Hemsin düğünü geçmiĢteki geleneksel özelliğini büyük ölçüde yitirmiĢtir. Eski düğünlerin anıları günümüzde yaĢlı insanlar tarafından büyük bir özlemle anlatılmaktadır. O dönemin son bölümlerini yaĢayan orta yaĢ HemĢinliler, bu düğünlerin özlemi içindedirler. Hemsin düğünleri büyük ölçüde eski geleneklerinden kopuk salonlara taĢınmıĢ, düğünler sırasında uyum azalmıĢtır. Eski düğün törenleri az da olsa varlığını korumakta, HemĢinli tulum ve horondan vazgeçmemektedir. Yöremizde düğünler kız evinde yapılan kına gecesiyle baĢlar.Düğünler genellikle güz aylarında yapılır. Taraflar yakınlarını komĢularını dostlarını davet ederler. Düğün günü yolun uzaklığına göre, yola çıkılır. Yolda tulum ve onun eĢliğinde karĢılıklı türküler söylenir. Gelinin düğün günü giyeceği eĢyalar bir bavula konur ve taĢıması için bir genç görevlendirilir. Kız evine gelindiğinde evin giriĢ kapısı kız tarafınca görevlendirilen bir veya birkaç kiĢi tarafından kilitlenir. Bu kiĢi genellikle kız tarafının yemeklerini yapan aĢçıdır. Erkek tarafı da, kendi aralarında daha önce seçmiĢ oldukları bir sözcü aracılığı ile kapının niçin kapatıldığını araĢtırmaya koyulur ve kapının açılması için o anda gerekli olan bazı sözler söyler. Bu sözler "Acaba biz yanlıĢ yere mi geldik? Bizi kimse karĢılamıyor, oysa biz bu aileyi çok konuk sever bilirdik" ve benzeri sözlerdir. Kız tarafının sözcüsü ise hemen karĢılık verir. "Hayır doğru geldiniz, ama bu kapı kolay açılmaz. Onu açmak sizin elinizde dir" diyerek karĢılık verir. (Bu sözler kalıplaĢmıĢ değildir. Sözcü kiĢilerin yeteneğine göre söylenen nükteli sözlerdir, bu sözlerle söz savaĢı yapılır. Bu savaĢta kırıcılık yoktur. Amaç düğüne neĢe katmak, çevredekiler! güldürmektir.) Erkek tarafı bir miktar parayı kapının aralığında içeriye atar. Paranı miktarı üzerinde tartıĢma olabilir. Ama genellikle kabul edilir ve kapı açılır. (Bu para aĢçınındır) Gelenler en iyi Ģekilde karĢılanır ve hemen bir horon oynanır. Horon oynanırken özellikle ev için bir atma türkü söylenir. Örneğin: Bu yapı iyi yapı, Otuz iki direkli Bu yapıyı yaptıran Yüreklidir, yürekli. Dizeleri ile kız tarafı onurlandırmaya çalıĢılır. Sonra yemekler yenir. Artık gelini alma ve geri dönme hazırlıkları baĢlar. Erkek tarafının getirdiği giysi bavulu kız tarafına ödül karĢılığı teslim edilir. Gelin bu giysilerle görevliler tarafından donatılır. Gelini giydiği giysiler, HemĢin'e özgü giysilerdir. Yalnız gelinin baĢına duvak yerine ipek Ģal atılır. Donatanlara hediyeler verildikten sonra belki de, düğünün en özel bölümüne geçilir. Artık gelin baba evinden dıĢarı çıkacaktır. Gelin yakın bir akrabası tarafından (genellikle kardeĢi amcası ve dayısı) evin çıkıĢ kapısına eĢiğe kadar getirilir. Erkek tarafına teslim etmeden önce gelinle ilgili övgülü sözler sıralanır. Son söz olarak ta, bugüne kadar tüm sorumluluklarını taĢıdıklarını, bundan sonra ise tüm sorumluluğun erkek tarafına ait olacağını belirtirler.Kayınpeder gelme kapı baĢı yüzüğü denen kıymetli yüzüğü takar. Bu sırada tulum, gelin çıkarma havası denilen hüzünlü bir ezgi çalar bu çalgıyla yola çıkı ir. (yol uzaksa, genellikle at sırtında götürülür) Düğün alayı erkek evine yaklaĢtıkça durur. Kendine bir çeki düzen verir, evin yakın görünür bir yerinde kız tarafı durur, erkek tarafı evin yanına geçer. Böylece yola çıkan iki gurup ayrılır ve sözcüler arasında magarlık (Sözlü atıĢma Ģeklinde çeĢitli isteklerin yerine getirilmesinin istenmesi) kız tarafı yollara hali serilmesini ister, erkek tarafı ise bu isteğe kötü bir kilim getirerek karĢılık verir. Daha sonra baĢka isteklerde de bulunurlar. Bu istekler erkek tarafından aynı nükteli söz ve davranıĢlarla sürdürülerek karĢılanır. Gelinin eve alınma törenine geçilir. Kız tarafı kendilerini karĢılayacak bir beyefendinin gelmesini isterler. (Bununla damat kast edilmektedir.) Damat ve yenge (Hemsin yöresinde düğünlerde gerek damada gerek geline düğün boyunca eĢlik eden, onun nasıl dayanmasını söyleyen, kısaca sözcülüğünü yapana yenge denir. Gelinin yengesi evli bir


kadındır. Damadın yengesi ise evli bir erkektir). Kapının eĢiğine kadar gelirler. Yenge ve damadın eĢiğe gelmesinden az önce kız tarafından iki kiĢi eve girmiĢler ve ocakta asılan zinciri tutup hatta zincirden asılarak, selim sayarlar, mani söylerler. AĢçının kazanı uçtur, iki dolu biri boĢtur, uzak yoldan geliyoruz, birazda karnımız açtır diyerek aĢçının durumunu sormaktadırlar düğün sahibinden hediye isterler hediyeler genelikle Hemsin usûlü örme çorap ve yöreye özgü kede den oluĢur. EĢik üzerine gelen damat genellikle hemen karĢısında duran ve baĢında Ģemsiyesi olan geline ve beraberindekilere:Çiçeğinizle beraber hoĢ geldiniz.Diyerek avucunun içinde hazır bulunan madeni para ve pastaları gelinin üzerine atar. (yörede bu olaya pasta para atma denir. Pasta buradaki anlamıyla susamdır. Yani madeni para ile susam karıĢtırılarak atılır) Gelinin tarafında bulunan özellikle çocuklar bu bozuk paraları kapmaya çalıĢırlar. Çünkü bu bozuk paralar uğurlu sayılırdı. Kese dibi yapılır. Gelin içeriye odasına çıkarılır. Kaynata yüz açımını yapar, geline ve yengeye hediyesini verir. Bazı kaynatalar, o günün coĢkusuyla yüz açımı sırasında bizi dörtlükler söyler, iĢte böyle bir yüz acımı sırasında, yetmiĢ kuruĢluk hediyesini gelin ile yenge arasında paylaĢtırmak isteyen bir kaynata, Ģöyle söyler; Ġhtiyarlık kötü Ģey Ağarttı Sakalımı saçımı DiĢ kalmadı çeneye Otuz geline verin ister sadaka sayın Kırkını da yengeye, isterse yüz açımı. Böylece isteğini belirtmiĢtir. Bu sırada gelinin kucağına küçük bir erkek çocuğu oturtulur. Bundaki amaç, gelinin erkek çocuk doğurmasının dolaylı yönden istenmesi ve böyle bir dilekte bulunulmasıdır. Bundan sonra hediye vermek isteyenler hediyelerini veririler. (Verilen hediyelere karĢılık, gelin de daha sonra hediye verenlere el örmesi birer çorap hediye eder) Hediye verme iĢlemi bittikten sonra, yemeklerde de yine karĢılıklı bazı isteklerde bulunulur. Bunlar yerine getirilir. Yemekler bitince grup grup horon oynanır. Horona özellikle kaynana, kaynata, gelin ve damat oyuncuların coĢkun istekleriyle hatta türkü ile çağırılır. Horon sırasında geline ve damada türküler atılır bu türküler genillikle gelini ve damadı övücü biçimdedir. Örneğin: EniĢte boyun uzun Değiyor saçaklara Baldızın kurban olsun Bastığın topraklara Daha sonra düğün gecesinin geç vakitlerinde eniĢte sofrası denen baĢka bir magarlığa geçilir. Bu arada orta oyununa benzeyen ihtiyar kocakafı oyunu dramatize edilir.Düğün sabaha kadar sürer Ertesi gün düğüncüler dağılır. Her iki tarafın çok yakın akrabaları kalır. O gün damat, gelin, gengeler ve yakın akrabalar kız evine gider. (Bu olaya tarçı geri denir) Kız evinde, gelin duruma göre birkaç gün kalır. Sonra tekrar damat evine gelir, törenler bu Ģekilde sona erer. Günümüzde Hemsin düğünleri eski özelliklerini kaybederek, farklılaĢmıĢlar; genellikle yurdumuzdaki klasik törenlere dönüĢmüĢlerdir. ENĠġTE SOFRASI :Düğünlerde en önemli bölümdür. Horon kesilir. Herkes geniĢ bir hayatta (salon) toplanır orta yerde bir sofra kurulur. Kız tarafından temsilciler ve sözcü, erkek tarafından da eniĢtenin yengesi ile bir grup katılır. Kız tarafının sözcüsü, çeĢitli yiyeceklerle


sofrayı donattırır. Bunun yanında sembolik olarak yapılabilecek veya bulunabilecek isteklerde bulunur. Bunlardaki amaç düğünü neĢe katmaktır. Örneğin içki istenir, buna karĢı ĢiĢeye zeytin yağı ile su doldurularak gönderilir. Koç istenir, bir kiĢi sırtına post bağlar, baĢına koç boynuzu, boyun una çınlak bağlayarak gelir ve safrayı yıkmaya çalıĢır, iki kiĢi tutar ve sonra gelinin yengesi kede verir ve koç gider. Bundan sonra ihtiyar ve kocakarıyı temsil eden ve onlar gibi giyinen kiĢiler nükteli yanıtlar verirler. Bu sözler gelin ile damada öğüt, çevreye ise neĢe verir, ihtiyar ve kocakarı ayrılırken çevreden onlara iğne batırılır.Daha sonra eniĢte ve yengesi gelir. Gelin ve yengesi de sofrayı görebilecek yerdedir. EniĢte hiç konuĢmaz çevreden kendisine çeĢitli laflar atılır. Fakat yanıt vermez. Onun yerine yengesi konuĢur. Bu arada gelin ve eniĢte arasında gizli bakıĢmalar da olur. EniĢtenin yengesi sorular sorulurken hem onlara yanıt verir, hem de üç tane küçük lokma hazırlar. Sonunda bu lokmanın eniĢte tarafından yenmesini sağlar. EniĢte üçüncü lokmayı yerken hazırladığı paraları (özellikle madeni para) sofraya bırakarak hızla oradan ayrılır. EniĢtenin konuĢmaması onun kibarlığını ve ağırlığını gösterir. HORONDA BAHġĠġ ;Horon oynarken tulumcu değiĢik bir ezgiyle horonculara yaklaĢır. Bunun anlamı bahĢiĢi istemektir. Ezgi kime yönelik ise o kiĢi bahĢiĢi verir. Bu horonlardan bir gelenektir. Eğer horon bir düğünde oynanıyorsa eniĢtenin kaynatanın, gelinin ve kaynananın horona girmesi gerekir. Horon sırasında geline, eniĢteye ve yakınlarına türkü atılması güzel bir gelenektir. Bu atma türküler çoğunlukla eniĢte üzerinde yoğunlaĢır. Kaynak: Rize Valiliği Resmi Sitesi Kavran'da Vartivor :Kavran, halk diliyle (Kavron) Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Kaçkar Dağları'nın eteğinde Ģirin bir yaylamızdır. Rize'nin ÇamlıhemĢin ilçesinden, Ayder yolu üzerinde araba ile ulaĢım sağlanan Kavran, geçmiĢte sadece yaylayken günümüzde hem yayla, hem de tatil beldesi görünümündedir. Doğu Karadeniz insanı hem rutubetli sıcaktan korunmak, hem de hayvanlarını geniĢ yayla mezralarında otlatmak için; ormanların seyrekleĢtiği 2000 m yükseklikteki dağlar arasındaki yaylalara çıkarlar. Yayla evleri genellikle yaĢlı, tecrübeli, katık (yağ, peynir, minci vb.) yapmasını iyi bilen ebe ile hayvanlara çobanlık yapabilecek on-onbeĢ yaĢlarında kız ya da erkek çocuktan oluĢan iki kiĢilik evlerdir. Köylerdeki yerleĢim dağınık olmasına karĢın, yayla evleri birbirine çok yakındır. Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yaz aylarına rastlayan çeĢitli yayla Ģenlikleri geçmiĢten günümüze halen sürdürülmektedir. Bu Ģenlikler 'Çürük Ortası', 'Yayla Ortası', 'Okçular', 'Vartivor' gibi adlarla yayla süresinin belli dönemini yansıtmaktadır. Genellikle de yaylaların en kalabalık olduğu, ot biçme iĢleminin bitimine ya da köydeki son iĢlerin bitirilip yaylada toplanma tarihine rastlar. Rize'nin ÇamlıhemĢin ilçesi Ayder yaylalarından biri olan Kavran'da Vartivor, günümüzde de geçmiĢte olduğu gibi aynı görkem ve ihtiĢamla kutlanmaktadır.Vartivor, yayla halkının yaptığı bir Ģenlik olup, Temmuz ayının 15'inde baĢlayıp 25'ine kadar devam eder. ġenlikte delikanlılar, kızlar horon oynar, birbirlerine mani söylerler. Vartivor gül bayramı, ot bayramı anlamına gelmektedir. Vartivor eskiden temmuz sonları, ağustos baĢlarında Ergenekon dolaylarında dağlarda yapılıyordu. ġimdi aynı görkemiyle, aynı tarihlerde HemĢin yaylalarında,yapılmaktadır.Yayla halkı, kuĢaktan kuĢağa taĢıyarak günümüze aktardığı Vartivor'u Ģöyle anlatmaktadır: 'Hayvanlarımız otlasın, katığımız bol olsun diye yaylaya çıkarız. Yaylada her evde bir katık yapan, bir de sığırları otlatmak için çoban olur. Yazın köydeki iĢler ağustos baĢlarında biter. ĠĢlet bitince köylü toplanır. Vartevor yapmak için yaylaya gelir. Köyden yaylaya gelenlere 'Vartevorcu' denir. Vartevorcularla


yaylacılar yaylada eğlenirler, çalıĢmanın yorgunluğunu üzerlerinden atarlar, gece sabahlara kadar tulumla horon oynar içki içip tabanca atarlar'. Vartevora giden köylüler en güzel giysileri giyerek sabahın erken saatlerinde yola çıkarlar. Tulum çalıp, atma türkü söyleyerek, horon oynayarak, yaylanın yolunu tutarlar.Yaylacılar köyden gelen vartivorcuları büyük bir heyecan ve sevinçle karĢılarlar. Vanrtivorcu yaylaya tulum eĢliğinde büyük bir coĢkuyla girer. Bu coĢku yaylada on beĢ gün sürer. Vartivorcusu gelmeyen yaylacının, vartivoru hüzünlü geçer. Köyden vartivorcusu kalabalık gelen yaylacı,gururlanır,gezer. 'Eskiden iĢler bitince köylüler, sabah namazıyla yola çıkardı. Türkü söyleyerek, tulum çalarak, Vice (ÇamlıhemĢin ilçesi) dibine gelirdik. Orda mola verir, yemek yer, tekrar yola koyulurduk. Ayder'de bir gece boĢ ambarlarda yatardık, sabaha kadar tulum çalar, horon oynardık. Oradan tekrar hep birlikte yola koyulur, öğleye doğru tüfek ata ata yaylaya girerdik. Yaylanın düzünde hemen horonu kurardık. Gece sabahlara kadar lamba, lüküs ateĢiyle horon oynardık. On-onbeĢ gün böyle devam ederdi. Genç kızlar, delikanlılar en güzel elbiselerini giyerek vartevora gelirler. Sevdalıklar da vartevorda baĢlar, orda büyürdü. Genç kızlar, delikanlılar sevdalarını atma türkülerle yine dile getirirlerdi'.Vartivor, halk arasında 'Yayla Ortası' olarak da bilinen yörenin en önemli Ģenliklerindendir. Kutlamaların dinsel bir yönü olduğuna dair bir belgeye rastlanmamıĢtır. Ancak 'HemĢinliler Hıristiyan adetlerini muhafaza edip, Vartevor Yortusu Günü hepsi de kiliseye gider' ifadesi kullanılmaktadır. Vartivor zaman olarak yayla döneminin tam ortasında rast gelmektedir. Bu dönem köylerde iĢlerin azaldığı, sıcaklık ve nem oranının arttığı, Ağustos ayının ilk on beĢ gününü kapsamaktadır. Yörede yaĢlıların kullandığı 'Köy Hesabı' ya da 'Ay Takvimi' Hicri gün hesabıyla 20-22 Temmuz'da baĢlamakta, on beĢ gün sürmektedir. ġenlikler ciddi bir organizasyon çerçevesinde kutlanmakta, kutlamaların düzenli yapılması için BaĢkan ve Kutlama Komitesi oluĢturulmaktadır. ġenliğin baĢlamasından bitimine kadar her aĢamasından, BaĢkan ve ġenlik Komitesi sorumludur. ġenliğin maddi giderlerini yayla halkı karĢılamakta, herkes gücüne göre katkı sağlamaktadır, zorlama yoktur. Vartivorda türkü söyleyip horon oynamanın yanı sıra, yaylanın belli yerlerine (Mezovit, Ovidin Düzü) gezintiler düzenlenmektedir. Bu gezilerde yemek yenilip, içki içilmekte genç kızlar ve erkekler yakan top oynamakta, delikanlılar balığa gitmektedirler. ġenliklerin en önemli kısmını horon oynamak için toplanan gruplar oluĢturmakta, kızlar ve erkekler ayrı ayrı ya da birlikte oynamaktadırlar. Horonlar yayla halkının yaptığı çardaklarda veya büyük düzlüklerde oynanmakta, horon en önemli kısmını horon esnasında atılan silahlar oluĢturmaktadır. Vartivorda 'HoĢmeli' ve 'lokum' gibi özel yiyecekler yapılmakta, yayla nüfusu,iki,üç,misli,artmaktadır. SONUÇ Vartivor geçmiĢte olduğu gibi günümüzde de halkın toplumsal ve psikolojik birçok gereksinimine yanıt vermektedir. Bir kültürel olgu toplumda iĢlevsel olduğu sürece varlığını gösterir ve kuĢaktan kuĢağa aktarılır. Vartivor yıl boyunca durmadan dinlenmeden çalıĢan yöre halkının; buluĢma, kaynaĢma yeridir. Sadece köyde yaĢayanlar değil, büyük kentlere göç eden yöre halkı da vartivora gelmek için büyük bir gayret göstermekte, iĢlerini vartivora göre ayarlamaktadır. Vartivor yorgunluğun atıldığı, hasretin giderildiği, eğlenme, kaynaĢma yeridir. Duygu ve düĢünceler en güzel ve çarpıcı olarak türkü yoluyla vartivorda dile getirilir. Sevgililer sevgilerini, kırgınlıklarını, komĢular beklentilerini, dargınlar yergilerini, gurbetçiler özlemlerini anlatır türkülerle. Bu nedenle Ģenlik bir anlamda da iletiĢim iĢlevi görüp, bireyi bilinç altına ittiği sıkıntılardan uzaklaĢtırıp, ruhsal doyuma ulaĢtırmaktadır. Birbirleriyle karıĢıp kaynaĢan halkın iliĢkilerini güçlendirmekte, toplumsal düzeni


sağlamlaĢtırmaktadır. Vartivor Ģenliklerinin yukarıda anlatılan iĢlevlerden dolayı, biçimde değiĢime uğrasa da içerikte amacını koruyarak, kuĢaktan kuĢağa aynı görkem ve ihtiĢamla kutlanacak, Kavran Yaylası daha uzun yıllar Ģenliklere ev sahipliği yapacaktır. Kaynakça: Bu bölüm hazırlanırken Tarım ve Köy Dergisi'nin 127. sayısında yayınlanan Ziraat Yük. Müh. Oğuz Tuna'nın yazısından da faydalanılmıĢtır. Mahalli Tabirler Afkurmak: Birinin hoĢa gitmeyen sözler söylemesi karĢı taraf açısından bu tabirle ifade edilir. Aha ki duydum: ġimdiye kadar duymamıĢtım ilk defa duydum. ÇehluĢ olmak: Bir Ģeyin ayak altında kalıp iyice ezilmesi, yamyassı olması. Çamur etmek: (Cemu etmek) Mısır ekmeğini erimiĢ yağın içersine doğrayıp ezmek. ÇepuĢ olmak: Yanık veya baĢka nedenlerle deride içi su dolu kabarcıklar meydana gelmek. ÇernaduĢ olmak: (CeğnaduĢ olmak) Ayak altında kalıp çiğnenmek. DeğmiĢ: OlgunlaĢmıĢ Dibinden aĢağı gitmek: Cehennemi boylamak Eğreltiye halat atmak: Olmayacak iĢlere kalkmak. Ese vas pa!: Aniden ortaya çıkan durumlarda "ġimdi ne olacak?" anlamında hayret ve ĢaĢkınlık ifade eden bir tabirdir. Evoy ana!: "Bu da neyin nesiydi?" anlamında üzüntü ile karıĢık bir hayret için kullanılır. Hartuma: Kiremit yerine kullanılan tahta parçası He mi?: Öyle mi? Yapılan bir açıklamanın arkasından onun doğruluğunu teyid etmek amacıyla soru edatı olarak kullanılır. Hoh etmek: Balgam tükürmak. Gogiç tutmak: ġiddetli öksürüğe yakalanmak. Ğarğesim olmak: Bitkin düĢmek, iyice yorulmak. Ğoğol olmak: Karma karıĢık olmak, iyice birbirine karıĢmak. Mecazi manada; bir iĢin içinden çıkılmaz bir hal alması.


Ka!: Kadına yönelik söze baĢlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır. Ancak bu hitap daha çok kiĢinin kendi emsali veya kendisinden daha küçük olanlar için kullanılır. Ka ne der?: O kadın ne diyor? anlamında olan bu tabir daha çok bir kadın tarafından söylenmiĢ olup iyice anlaĢılmayan bir sözün karĢısında duyulan hayret ve ĢaĢkınlığı ifade için kullanılır. Kendinden büyük olan kadınlara yönelik kullanılmaz. Mesela bir kızın annesine veya bir gelinin kayınvalidesine "Ka" diye hitabı hoĢ karĢılanmaz ve saygısızlık ifade eder. Ken etmek: Kin duymak. Ġntikam almak için bir fırsatını kollamak. Kuli baĢ olmak:Takla atmak. Ev, bina gibi Ģeyler için yıkılmak. Kuru teli kalmamak: Sırılsıklam ıslanmak Maladeç: Aferin sana, nazar değmesin MemecuĢ etmek: Parmak uçlarının soğuktan donup sızlaması. Odi kopmak: ani bir durum karĢısında çok korkmak. OkçuĢ etmek: Boğazına bir Ģey takılıp kusacak gibi olmak. Ola veya Oro!: Erkeğe yönelik söze baĢlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır. emsal ve küçüklere karĢı kullanılır. PecuĢ etmek: Sinekten rahatsız olan sığırların delicesine hoplayı zıplamaları, kuyruklarını havaya dikip koĢmaları. PerenktüĢ etmek: HapĢırmak. PortopuĢ etmek: Canlı bir Ģeyi iyice hırpalamak, onu yara bere içersinde bırakmak. Sermeser olmak: Aniden yere düĢüp boylu boyunca uzanmak. SocuĢlamak: Ağacı yontmak. Sırığın ucunu sivriltmek. Taca etmek: Odunu üst üste yığmak. Mecazi manada bir Ģeyi üst üste yığıp biriktirmek. Todik sallamak: Can çekiĢmek Velalenmek: Bunamak, akli dengesini kaybetmek. Ye!: Kendisinden büyük olan kadın ve erkeklere yönelik olarak söze baĢlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır. Yessirun Oleyim: Kulun, kölen olayım. Daha çok bir sevgi ya da yalvarma ifadesi olarak kullanılır. Zükem olmak: Nezleye yakalanmak, grip olmak.


AKÇAKOCADA Kız ve Erkeğin TanıĢması :Akçakoca‘da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama iĢleri de imece Ģeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, niĢan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaĢa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi niĢanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara Ģahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi iĢlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, Ģeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi. Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaĢları vardır. Bu arkadaĢlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaĢları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. BaĢkaları seven erkekmiĢ izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aĢık olan silahını boĢaltır. Bunun anlamı: Bu ―Seni baĢkası severse onu öldürürüm‖ anlamına bir mesajdır. Ardından aĢığın arkadaĢları silahlarını boĢaltırlar. Bunun da anlamı: ―Bir arkadaĢımızın arkasındayız‖ demektir Durum herkes tarafından anlaĢılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde geliĢen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düĢünülüp tartıĢılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için giriĢimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. Ġstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeĢler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karĢı koyar herkes hakkını yavaĢ yavaĢ alma yolunu tutmaya baĢladı. BaĢlık Parası :Akçakoca ve köylerinde baĢlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. BaĢlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda baĢlık parası alınmaktadır. Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danıĢıklı düğüĢtür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaĢı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaĢmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaĢı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akĢam eğlence yapılır. Bunun adına taĢamhara denir. Kız-erkek anlaĢarak kaçmıĢlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüĢmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıĢtırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir.


Kız Ġsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.Biz Allah‘ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............‘yı oğlumuz ..............‘ya istemeğe geldik‖ der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düĢünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım‖ der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiĢ bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karĢılaĢtıklarında kaĢ göz iĢaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir. Söz Kesme ve NiĢan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden niĢanlanırdı. NiĢanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değiĢir. Yerli halk arasında beĢik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beĢik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen ―kutu Ģekeri‖ ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine iĢarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu Ģekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. NiĢanda yüzükler takılır. Bazı köylerde niĢanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaĢır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler. Çeyiz Geleneği :Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, Ģalvar, bakırdan mutfak eĢyası, elde dokunmuĢ yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe iĢler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eĢyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir. Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi ÇarĢamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarĢaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. Ġzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateĢ yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. AteĢ yanınca baklavalar getirilir. Ġkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaĢlı bir kadın denetiminde oynanır Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeĢitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir. ‗‘Yukarı köyün çakalları AĢağı köyün bakalları Damat beyin sakalları Gelin kınan kutlu olsun Kına gecen hoĢ olsun Evin bereket dolsun Damat bey eĢin olsun Gelin yuvan mutlu olsun Diye maniler söylenir.

Yukarı köyde çakal yok AĢağı köyde bakal yok Güveyin sakalı yok Gelin kınan kutlu olsun Köyümüzden çıkıyorsun Bize veda ediyorsun Yeni yuva kuruyorsun Gelin kınan kutlu olsun‘‘


Düğün Günü :Düğün genellikle niĢandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve iĢlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeĢlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeĢ, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler Ģık giysilerini giymiĢ, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. Ġkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde Ģekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığıĢarak kapıĢ kapıĢ toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeĢitli yollardan dolaĢarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahĢiĢ ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek iĢaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, Ģeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karĢılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer Gelin eve girerken eğilip eĢiği öper. Bolluk getirmesi düĢünülerek mısır, buğday, Ģeker, bozuk para atılır. Akraba ve komĢular baĢlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateĢ etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiĢ köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akĢam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve HemĢinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaĢlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanıĢmaya gider. Damat bu arada gelini konuĢturmaya çalıĢır. Ona hediyeler verip konuĢturur. KonuĢturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiĢ erkek ve kızlar yer. Darısı sizin baĢınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, Ģarkılar söylenir ve derken düğün biter Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır. Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taĢıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el iĢi iĢleme götürülür. Onlarda onlara çeĢitli hediyeler verirler.


Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beĢikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaĢlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. Ġsimden sonra ezan okunur. KomĢular ve akraba loğusaya evvela geçmiĢ olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir. DiĢ Çıkarma :Küçük çocukların diĢ çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan diĢi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle diĢin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diĢ etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoĢlanır.DiĢin çıktığını gören kiĢi mutlaka diĢ çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir. Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi Ģeyler verilirdi. Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, ġaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alıĢmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaĢ yavaĢ ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya baĢlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, eriĢteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeĢit çeĢit reçeller, hoĢaflar ve Ģuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini baĢlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleĢtirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaĢlı adam hoca ile bayramlaĢır, ondan sonraki hoca ile yaĢlı bayramlaĢır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaĢlısı ile en genci bayramlaĢıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder. ―Bu bayrama eriĢtiren Allah‘a senalar ve amin‖ denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaĢırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.‖ Her köyün ramazanında davulcular bahĢiĢ toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. BahĢiĢ; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur. Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eĢ dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akĢam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniĢ evlerde, erkekler ya kahvede ya da baĢka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kiĢilik eĢler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca‘ya özgü bir oyundur Eğlenceler :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu iĢler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma iĢi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar Ģarkılar, gülme, eğlence, yeme içme baĢlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. ÇalıĢkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? ġaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düĢünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı?


Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karĢılıklı mani atmaları da yapılırdı. KÖYDE FOLKLÖR : Neredeyse tüm oyunları kızlı erkekli eĢli olarak oynanır.Karadeniz folkloru hakimdir,Köyde kendilerine göre oynanan HemĢin oyunları vardır.Bir bay bir bayan ortaya çıkar mızıka çalınır ve bazı kiĢiler ellerini vurur ya da tahtalara vurarak oyunlara eĢlik ederler.,üçayak ve kemençe ile oynanan oyunlar vardır.Kafkas kültürü daha revaçtır. Bar,Halay Horon,Sallama,Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,,Davul,Zurna,Saz,karĢılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil oyunu.Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır HemĢin yerli oyun gurupları sözlüdür,5-6 kiĢilik 2 gurup oluĢturulur el ele tutmuĢ oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaĢıp uzaklaĢırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karĢı guruba türküler deyiĢler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karĢıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize HemĢin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır HemĢin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karĢılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir Ermenicenin bir dialekti olan bu dil,yöreye özgüdür.düğün cemiyetleri tulum ile olan köyde,Hopa HemĢin,üçayak,Artvin temurağa horonları ve çevre Rize HemĢin köylerinin etkisi ile Rize HemĢin horonu oynanmaktadır. Oyunun KuruluĢ Formu (A) A1 (Sağ ayakla üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) Oyunun biçimsel formu tıpkı ―Topal‖ oyununda olduğu gibidir. RĠZE- HEMġĠN ÜÇ AYAK OYUNU Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. HemĢin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.

KL-

RĠZE Oyun kuruluĢ formu: Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme) Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüĢ)

Oyun indeksi: (A) A1- (Sağ ayakta üçleme) A2 ( Sağ ayak yerinde adım) (B) B1- (Sağa yürüme) B2- (Sol ayak yerinde adım ) B3- (Sola yürüme)


B4- (Sağ ayak yerinde adım)

DAVUL : Davul savaĢ sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreĢ yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıĢtır,bir haber aracıdır ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa‘ya Türkler tarafından götürülmüĢtür,Oğuz Türkleri Anadolu‘ya getirmiĢtir,kemençe ve davula eĢlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıĢtır org ile çalınan müzik aletidir eski neĢe eski düğünler artık tarihe gömülmüĢtür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taĢmıĢtır KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın Ģekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevĢek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmıĢ olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır.Kemençe Anadoluya oğuz Türklerinden gelmiĢtir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleĢmesinden Kemençe doğmuĢtur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüĢtür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalıĢır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır. TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluĢur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dıĢında kalan delikler hava kaçırmayacak Ģekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile delikli borulardan ses çıkmaya baĢlar,koltuk altına yerleĢtirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir,Çağatay Türkleri icat etmiĢtir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiĢtir Kıpçaklarda Tuluk,Duluk diye geçer. KAVAL: Orta asyadan gelmiĢtir Balasau Türkleri icat etmiĢtir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiĢtir ,bir göçebe çalgısıdır Of, Tokat kavalı meĢhurdur ÇOCUK OYUNLARI Çelik çomak,binmeli eĢek,esir oyunu,körebe,köĢe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme KIYAFETLER KÖYDE Cepken :Aba denilen kalın kumaĢtan veya kadife kumaĢtan yapılmaktadır. ÇeĢitli kumaĢ parçalarından üzerine süslemeler yapılır. Gelinliğin üstüne giyilir. Yöredeki ismi entaridir. Cepken denilen giysisi zengin ailelerin kadın veya kızları tarafından da giyiliyordu. Bugün yaĢlı.kadınlar.tarafın.dan giyilmektedir. Fermene :Bu giyime üç etekte denir. Kutni denilen kumaĢtan dikilir. Çift kattır. DıĢı kutni, iç


astarı,kendilerinin,imal,ettikleri,lemza,denilen,kumaĢtan,yapılmaktadır. Göğüslük: Günlük kıyafetlerdendir. Kadife, kutni veya benzeri kumaĢlardan yapılmaktadır. Boğazdan,asılıp,belden,bağlanmak,suretiyle,kullanılmakta,idi. ġal kuĢağı: ġal denilen iplikten iĢlenmiĢ kumaĢtan yapılmakta idi. Üçgen Ģeklinde katlanıp, arkadan bele sarılmaktadır. Kendine özgü dizbağı denilen bir kemerle bağlanıp, belden kaymaması sağlanır.Kaynak: Rize Kültür Derlemeleri, Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 1999 AKÇAKOCADA Kalkın köyünde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değiĢmeler olmuĢtur.Erkekler tamamen Ģehir kıyafetini benimsemiĢlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden baĢka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eĢarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eĢyasıdır. Ancak yaĢlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, Ģapka, Ģemsiye kullanılan giyim eĢyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan baĢka, bazen iĢ kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iĢ görmüĢ olmasıdır. Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değiĢmiĢtir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dıĢından sağlanan koyu renkli Ģalvar ve üzerine bluz giymekte, baĢlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dıĢ görünüĢ bakımından erkeğe nazaran değiĢme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen baĢını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine Ģalvar giymekte ve baĢını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, baĢlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır.. Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen ĢehirleĢmiĢtir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaĢları dıĢarıdan satın alınmaktadır. ġALVAR : 90 cm eninde üç boy kumaĢtan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaĢlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeĢili,zeytin yeĢili tercih edilir,Ģalvarın içine Ģalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya Ģile bezinden dikilir MĠNTAN : ġalvarın üstüne giyilir mintan ve Ģalvar iĢlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaĢlardan dikilir YELEK : ġalvar üzerine kolsuz fakat iĢlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir. ÖRTÜLER :Kare Ģeklinde üzeri baskı tekniği ile iĢlenmiĢtir,çiçek desenlidir YAZMA : Oyalar iĢlenir dikdörtgendir ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif iĢlemelidir AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmıĢ diz boyu elbise ve yumuĢak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dıĢardan fiĢeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiĢ kadife elbiseler giyerler bunları AktaĢ,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,HemĢin köyleri giyerler


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.