Deliliğin Kıyısında//Megan Shepherd Ön Okuma

Page 1



Deliliğin Kıyısında Özgün adı: Her Dark Curiosity © 2014, Megan Shepherd Yazan: Megan Shepherd Çeviri: Nazlı Tüzüner Tokan Yayına hazırlayan: Sibel Doğru Kapak tasarımı: Serkan Yolcu Grafik uygulama: Havva Alp Türkiye Yayın Hakları: Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş. Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın hiçbir bölümü yayıncının izni olmadan kullanılamaz. Bu kitabın telif hakları Akcalı Telif Hakları Ajansı aracılığıyla alınmıştır. Her 2.000 adet, bir baskı olarak kabul edilmektedir. 1. Baskı / İstanbul 2016 ISBN: 978-605-09-3757-2 Sertifika no: 11940 Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş. 19 Mayıs Cad. Golden Plaza No:3 Kat:10 Şişli 34360 İSTANBUL Tel: (0212) 373 77 00 / Faks: (0212) 246 66 66 www.dexkitap.com / satis@dogankitap.com.tr

Basım yeri: Yıkılmazlar Basın Yayın Prom. ve Kağıt San. Tic. Ltd. Şti. Adres: Evren Mah. Gülbahar Cad. No: 62/C Güneşli-Bağcılar /İSTANBUL Tel: (0212) 515 49 47 Sertifika no: 11965

Toplu sipariş için tel: (0212) 373 77 44 E-posta: satis@de.com.tr



Kitaplar ve sevgiyle dolu bir çocukluk geçirmeleri için Peggy ve Tim’e.


Bir

Çatı katındaki küçük odam gül ve formaldehit kokuyordu. Pencerenin buzlucamlarının ötesinde, dünkü karın izlerini taşıyan Shoreditch’in çatıları, doğu yönünde uzanıyordu. Bacalardan yükselen duman sisli gökyüzüne karışıyordu. Böyle gecelerde insan, sokaklarda ne tip tehlikelerin kol gezdiğini bilemezdi. Dün sabah benim yaşlarımda bir çiçekçi kız aşağıdaki köşede donmuş olarak bulunmuştu. Kızı, sokakta birbirimizi görünce göz göze gelmelerimiz, yani birbiriyle karşılaşmış iki yalnız kızın başlarıyla selamlaşmaları dışında tanımıyordum; ama artık o kapkara güzel gözleri benimkilerle sokak lambası altında hiç buluşamayacaktı. Gazetelerde ölümüyle ilgili haber çıkmadı; ne de olsa o, böyle soğuk bir gecede donan onlarca kişiden biriydi. Çiçekçi ve rutin kasaba ziyaretlerim sırasında duyduğum konuşma ve fısıldaşmalar sayesinde olaydan haberim oldu. Söylenenlere göre, ısınmak için incecik kıyafetlerinin boşluklarını çiçeklerle doldurmaya çalışmış. Çiçekler de donmuş. Bunu düşününce bile ürperme geldi ve yamalı şalımı omuzlarıma sıkıca sardım. Yırtık pırtık bir kumaş parça-

5


MEGAN SHEPHERD

sı da büzüşmüş çiçeklerden fazlası değildi ne de olsa. Londra’da kış can alıcı olabiliyordu. Ama yine de, düşenleri toplamak için kestane arabasını takip eden aşağıdaki çocuklara bakarken, bu tekinsiz dar sokaklardan bir çeşit yakınlık ve güven duygusunun yükseldiğini hissedebiliyordum. Sokağın karşısındaki hanın sahibi, dokulu boyanmış kapısına elinde yaprakları dökülmüş bir kapı süsüyle çıktı. Birkaç hafta sonraki Noel için hazırlanıyordu. Aklımda, kıymalı böreklerin, köknar ağacının altındaki hediyelerin anıları canlandı ama gülümsemem de bu tatlı anılar da hemen soldu. Ölüm beni her an bulabilecekken hediyeler ne işime yarayabilirdi? Çalışma masama geri döndüm. Kiraladığım çatı katı küçüktü. İçinde, küçük bir yatak ile gece boyu çatırdayan eski bir odun sobasının yanına iliştirilmiş, çekmecesi eksik bir dolap vardı. Külüstür çalışma masam ikiye bölünmüştü; sağ taraf, çeşitli şekillerde aşılanmış onlarca eğri büğrü gül ağacıyla doluydu. Covent Garden’daki bir çiçekçi dükkânı, bu gülleri hem kırmızı hem beyaz gül versin diye evirmem için bana para ödemişti. Bundan edindiğim bir avuç para, kirayı ödememe ve masanın sol tarafını kaplayan tıbbi araç gerece yetiyordu: dünkü tedavimden kalma bir enjektör, kasap kâğıdına sarılmış bir paket ve kuşburnu çiçeklerinin şifalarıyla alakalı karalamalar. Şalım yere değer şekilde yerime oturdum ve cam ilaç şişelerinden birine uzandım. Babam bu serumu ben bebekken geliştirmişti ve serum yakın zamana kadar, hastalığın en kötü belirtilerini benden uzak tutmaya yaramıştı. Fakat son birkaç aydır bu değişmeye başlamıştı

6


DELİLİĞİN KIYISINDA

ve hastalık ilerliyordu. Kas krampları, onu izleyen derin eklem ağrıları ve gözümü karartan bir baş dönmesi. Cam şişeye dokunur dokunmaz elim sert bir titremeyle kasıldı ve küçük şişe parmaklarımdan kayıp yerde un ufak oldu. “Kahretsin!” dedim, titreyen elimi tutup göğsüme bastırarak. Ataklar işte böyle başlıyordu. Lambamdan yayılan titrek ışık çatıda canavar benzeri gölgeler oluştururken, kırık camları topladım ve kasaptan aldığım paketin kâğıdını açıp kenarlarını düzelttim. Yeni çürümeye başlamış etin demire benzer kokusu odayı kapladı. Kokudan başım dönmeye başladı. Pankreaslardan birini elime aldım. Yumruğum büyüklüğündeki organ, besili ve açık renkti. Üzerinde buruş buruş kırışıklıklar vardı. İnek belli ki ya dün ya da ondan önceki gün öldürülmüştü. Onun ölümü bana hayat verebilir. Bir çeşit omurga deformasyonuyla doğmuştum ve babam Londra’nın en yetenekli cerrahı olmasaydı durum ölümcül olabilirdi. Ameliyat sonrası sırtımda boylu boyunca bir iz kalmasına ve eksik organların yerine çaresizlikten, bir geyik yavrusununkileri koymasına rağmen omurgamı düzeltmeyi başarmıştı. Vücudum yabancı dokuyu hiçbir zaman tam anlamıyla kabul edemediğinden bu titremeler, baş dönmeleri ve günlük iğne ihtiyacı ortaya çıkmıştı. Serumun neden artık işe yaramadığından emin değildim. Belki de bağışıklık geliştirmiştim ya da taze hammaddeler değişmişti; ya da belki de artık çocukluktan çıkıp bir kadına dönüştüğümden vücudumun yapısı da değişiyordu. Ona çocukken duyduğum saygıdan nasıl geçtiysem bu serumdan da geçmeye başlamıştım belki.

7


MEGAN SHEPHERD

Bu serum zaten her zaman geçici bir çözümdü; etkisi bir ya da iki gün sürüyordu. Bense artık çok daha iyisini, daimi bir tedaviyi yaratmaya çalışıyordum. Pankreasın buruşuk dokusu keskin neşterimin darbesiyle kendini bırakıp tereyağı gibi yayıldı. Üç küçük kesik yeterliydi. Biri boyuna. Biri glikojen kesesini ortaya çıkarmak için. Diğeri de keseyi alıp çıkarmak için. Tepsinin üzerinden cam şişelere ve eczaneden aldığım tozlarla karıştırdığım dövülmüş bitkilere uzandım. Bu iş beni öyle içine çekiyordu ki akşamüzerinin nasıl geçtiğini ya da pencereden gelen soğuğun arttığını fark etmiyordum. Sonunda bu son serum karışımını da bitirmiştim ve içindekilerin nasıl birbirini tutacağını görmek için sabırsızlanıyordum. İşe yaraması için, birbirinden farklı parçaların en azından bir dakikalığına birbirlerine tutunması gerekiyordu. Bekledim ama on saniye sonra serum, güneşte bırakılınca şişen yılan balığı gibi kendini bıraktı. Kahretsin. Bir önceki denemelerimde olduğu gibi yine becerememiştim. Öfkeyle sandalyemi geri itip karman çorman gül dallarının önünde bir aşağı bir yukarı yürümeye başladım. Daha ne kadar böyle devam edebilirdim? Tedavi olmaksızın giderek kötüleşerek? Birkaç ay mı? Birkaç hafta mı? Odun sobasında bir odun çatırdadı ve sobanın demir kapısının ağzına alev saçtı. Alevler, yakın zamanda gördüğüm bir ateş gibi yükseldi; adadaki son gecemde olduğu gibi. O zaman da çaresizdim. Montgomery, babamın dehşet verici deneyleri sırasın-

8


DELİLİĞİN KIYISINDA

da, ona yardımcı olduğu laboratuvar alevler içindeyken iskelede öylece duruyordu. İçine sığındığım küçük sandala dalgalar çarpıyordu. Yanıma gelmesini bekliyordum. Londra’ya gidecek, adayı ardımızda bırakıp birlikte yeni bir hayat kuracaktık. Ama Montgomery iskelede kaldı, ipi bıraktı ve beni denize itti. Ama biz birbirimize aidiz, demiştim. Ben adaya aidim, diye cevaplamıştı. Dışarıdan kilisenin çanları duyuldu; altı vuruş. Cama bakış atmamla gecenin indiğini fark ettim. Yakında unutacağım anıları yeniden yaşarken yine geç kalmıştım. Paltomu kaptığım gibi kapıdan çıkıp dört çürük merdivenden aşağı koşturdum ve dışarıda yüzüme çarpan rüzgârla soğuk geceye adım attım. Gaz lambasıyla aydınlanmış işlek caddelerden ilerlemeyi seçtim. Highbury’ye giden en kısa yol bu değildi ama dar yollardan kestirmelere girmeyi göze alamıyordum. Oralarda adamlar dolanırdı, bir avuç bir kızdan çok daha kocaman adamlar. Chancery Lane’den kuzeye yöneldim. Burası, bardan bara gezen insanlarla her saat kalabalıktı. Paltoma iyice gömüldüm, gözlerimi yere indirip başlığımın içine gizlendim. Buna rağmen birçok kişinin bakışlarına maruz kalıyordum. Hava kararınca genç kadınlar pek dışarı çıkmazdı. Bu kaotik haliyle Londra, babamın adasına benziyordu. Buradaki canavarların oradakilerden tek farkı, daha az tüylü olmaları ve daha dik yürümeleriydi. Yüksek binalar, sokağın yüzeyindeki yağ ve çamura köklenmişler gibi, her geçen gün daha yüksek görünüyorlardı. Sesler,

9


MEGAN SHEPHERD

duman ve binlerce farklı koku, boğucuydu. Her şey fazla birbirine girmiş durumdaydı. Perişan küçük çocuklar dikenli filizler gibi dışarı uzanıyordu. Beni izleyen gözler var gibiydi ve izliyorlardı da; yukarıdaki pencerelerden, karanlık ara sokaklardan, kim bilir ne çeşit korkunç düşünceleri gizleyen yüzlerine indirdikleri yün şapkaların ardından. Kalabalıktan olabildiğince çabuk sıyrılıp kendimi Highbury’nin kuzey kısmına ilerleyen bir sokağa attım. Dumbarton Sokağı buradan fazla uzakta değildi. Orada yollar geniş, kaldırımlar granitle döşenmiş, etraf küçük mahallelerin çöplerinden arınmış vaziyetteydi. Botlarım kaldırımda yankılanırken evlerin şekli, görkemliden saray yavrusuna doğru ilerliyordu. Pencerelerin ardından, üç buçuk metre yüksekliğinde, mumlarla süslenmiş Noel ağaçları ışıldıyor; her kapı girişini çamdan şeritler süslüyordu. Sokağın köşesindeki son eve varıp demir giriş kapısının sürgüsünü kaldırmak için durdum. Konak, üç katlı, kireçtaşından örülmüş dış cephesi ve dik çatısıyla heybetli görünüyordu. Rejim değişikliklerine ve veba salgınlarına rağmen gözünü kırpmadan yerinde kalmış gibiydi. Dumbarton’un sessiz kesiminde yer alıyordu. Sahibi, Londra’nın en zengin akademisyenlerinden biri olmasına rağmen ev, oradaki evlerin en büyüğü değildi. Zili çalmadan önce paltomun tozunu silkeleyip parmaklarımla saçlarımı düzelttim. Kapıyı, üç parçadan oluşan koyu renk bir takım giymiş, gözlerinin çevresindeki, çarpık ve çekici gülümseme alışkanlığını ortaya koyan kırışıklıklar olmasa epey sert görünen, yaşlı bir adam açtı. Şimdi de gülümsüyordu.

10


DELİLİĞİN KIYISINDA

“Juliet,” dedi, “endişelenmeye başlamıştım. Lucy’yi ziyaretin nasıl geçti?” Gülümsedim, suçumu gizlemenin tek yolu olarak bunu biliyordum ve eldivenlerimi çıkardım. “Lucy’yi bilirsiniz, bıraksanız saatlerce konuşabilir. Biraz geciktiğim için üzgünüm.” Yalanın üzerini örtermiş gibi, yanağına bir öpücük kondurdum. Paltomu çıkarmama yardım etti. “Evine hoş geldin canım,” dedi.

11


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.