Aralık 2011 - Ocak 2012
YOLCU ... Derim ki sana: İyi oku yolunu, avucunun içi gibi bil dizlerini, ciğerlerini, yüreğini sıkı tut, iyi dengele. Ovada koşar gibi vurma kendini dik yokuşlara, uçuruma atlar gibi bindirme kayalara. “Daha koş, daha koş” diye alkış tutanlara kanıp da, kesilip kalma yarı yolda. Dipdiri varmalısın oraya. Hız koşusu değil bu, ey yolcu, engelli koşudur bu. Engelleri aşa aşa, gücünü koruya koruya varmalısın oraya, çünkü oraya varmaktır amacın, koşmak değil. ... Hasan Hüseyin Korkmazgil
9 771302
ÜRÜN SOSYALİST DERGİ
ISSN 1302-2520
urun_33kapak.indd 1
33
Sayı 33
Aralık 2011 - Ocak 2012
252008
01.12.2011 19:57:08
Aralık 2011 ‑ Ocak 2012
Sayı: 33
İKİ AYDA BİR ÇIKAR
Merhaba (2) Emperyalist Savaş Blokunun Pirus Zaferi (3) Suphi’den Bilen’e Gelenek Yaşıyor (7) Özgür Sendikalar Yasası Getirilmelidir ‑ Ali Uğur (10) Kıdem Tazminatı ‑ Rıza Usta (13) Petrol‑İş Sendikasında Yeni Bir Dönem ‑ Fatih Aydın (16) Füze Kalkanı ‑ Hülya Kortun (22) Şiir: Yolcu ‑ Hasan Hüseyin Korkmazgil (28) Tarihimizden Başlarken (32)
SİP Genel Başkanlığı’na Açık Mektup: TARİH SİZİ AFFETMEYECEK! (34) Basın Açıklaması: SİP’in Çirkin Saldırısını Püskürteceğiz (36) Milliyetçi Reformist Sapma: Legal Leninizm (37)
“İsmail Beşikçi ve Türkiye’de İfade Özgürlüğü” Sempozyumu ve CİA Kuruluşları ‑ Ahmet Kaplan (123)
TKP’nin Tarihsel İsim Hakkı ‑ Sadık Varer (38) TKP Yasal Kuruluş Hazırlık Konferansı Sonuç Bildirisi ‑ (41) TKP Program Taslağı (42) TKP Tüzük Taslağı (70) Suphi’den Bilen’e Gelenek Yaşıyor Girişimi: Açıklama (96) Rusya Sosyal Demokratlarının Görevleri ‑ V. İ. Lenin (97) Parti Öğretisi ‑ Muhsin Salihoğlu (102) Sınıf Mücadelesinden Bir Kesit ‑ Ali Kaplan (107) NATO Emperyalizmin Zulüm Aygıtıdır ‑ James Petras (111) Ne Yapsanız Boşuna ‑ Cemile Vuslat (114) Can Çekişen Kapitalizm ve Düzenbaz Maliyeciler ‑ Ozan Gökbakar (118) Basından Unutma (126)
Kapak Fotoğrafı: 10 Eylül 2011 tarihinde Suphi’den Bilen’e Gelenek Yaşıyor Girişimi tarafından düzenlenen TKP’nin 91. kuruluş yıldönü kutlamasından YEREL SÜRELİ YAYIN ISSN 1302–2520 Kurucu Sahibi: Ural Ateşer , Selçuk Uzun, Ahmet Taştan Yazı İşleri Müdürleri: Eytişim Basın Yayın Reklam Sanat Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti. adına sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: Fatma Şenden Zırhlı İSTANBUL: Sıraselviler Cd. Billurcu Sok. Ocaklı Han No: 3/6 Beyoğlu Tel–Faks: 0212 245 28 11 ANKARA: Adakale Sok. Özkazanç Apt. No: 18 K: 5 D:10 Kızılay / Çankaya Tel: 0312 435 89 42 İZMİR: İbrahim Sertçelik – Akdeniz Mah. 1343 Sok. 17/A Aydın Hanı Konak Tel: 0532 394 82 32 ‑ 0554 970 25 15 MERSİN: Osman Koçak – Çankaya Mah. 4721 Sok. Murat Apt. K: 3 Akdeniz Tel: 0324 239 42 35 BERLİN: Hasan Çötok – Mariannenplatz 14, 10997 Berlin Tel: (0049) (030) 20261946 e–posta: posta@urundergisi.com web: www.urundergisi.com Baskı: Avcı Ofset/İst. – Davutpaşa Cd. İpek İş Merkezi No: 13 Topkapı – İstanbul 0212 612 58 32 Abonelik için: Türkiye İş Bankası Şişli Şubesi TL Hesabı: 1051 1289096 IBAN: TR08 0006 4000 0011 0511 2890 96
Türkiye İş Bankası Şişli Şubesi EURO Hesabı: 1051 3233509 IBAN: TR32 0006 4000 0021 0513 2335 09 Türkiye İş Bankası Şişli Şubesi USD Hesabı: 1051 3397979 IBAN: TR02 0006 4000 0021 0513 3979 79
MERHABA
Dolar milyarderlerinden oluşan minicik uluslararası kapitalist şebeke, işçi sınıfını, şehir ve köy emekçilerini, ezilen halkları, kısacası dünya nü‑ fusunun yüzde 99’unu köleleştirmek için yeniden sefere çıktı. İnsanları kitlesel olarak katletmeyi; ülkeleri yakıp yıkmayı; çocukları köleleştirme‑ yi; kadınları yok etmeyi; gençliği geleceksizleştirmeyi; işçi ve emekçileri yoksulluğa, halkları açlığa, canlıları ve doğayı ölüme terketmeyi kendi‑ lerine hak sayan bu sömürü ve zulüm temsilcilerini durdurmaktan başka çaremiz yok. Sonsuz bir kölelik düzeni içinde, özgürlükten ve onurdan yoksun olarak sürünmek istemiyorsak, lüks ve iktidar içinde yaşamak için ABD‑AB‑NATO savaş blokunun emrinde ülkeyi ve bölgeyi ateşe atmaya karar veren yerli egemenleri de durdurmak boynumuzun borcu. Dünyanın kaderi, emperyalizm ve emrindeki işbirlikçilerin karşıdev‑ rimci saldırısına karşı mücadele eden, direnen, sömürüsüz, eşit ve barışçı bir dünya özleyen işçi sınıfının, emeğiyle ve onuruyla insanca yaşamak isteyen geniş halk kitlelerinin devrimci atılımıyla belirlenecek. Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi, insanlığın yüzde 99’unun özlemlerini gerçekleştirme mücadelesidir. Türkiye devrimi, bölge devrimi, dünya devrimi mücadelesi güncel bir mücadeledir. Bu mücadele, dünya proletaryasının ve dostlarının ortak pratiğinden çıkarılmış bilimsel bir teoriye, bu teorinin yol göstericiliğinde kapitaliz‑ min ve emperyalizmin dayattığı kör gidişe karşı siyasal eyleme, işçi sını‑ fının ve bütün emekçilerin siyasal eylemle dünyayı değiştirebilecek bir kaldıracı elbirliğiyle kuracak sabırlı bir örgütlenmeyi gerçekleştirme be‑ cerisine bağlı. Ürün, elinizdeki son sayısıyla kendini feshediyor ve ülkemizin siya‑ sal‑sosyal yaşamında yasal TKP’yi kurma görevini üstlenen Suphi’den Bilen’e Gelenek Yaşıyor Girişimi’nin temsil ettiği büyük birlik atılımının sade bir öğesine dönüşüyor. Fabrikalarda, işyerlerinde, okullarda, köylerde, mahallelerde, grevlerde, direnişlerde, yürüyüş ve mitinglerde, Suphi’den Bilen’e Gelenek Yaşıyor Girişimi’nin teorik ve pratik etkinliklerinde buluşmak dileğiyle. Dostça selamlarımızla.
ÜRÜN’den
Emperyalist Savaş Blokunun Pirus Zaferi
İşçi sınıfının, emekçi kitlelerin ve ezilen halkların dünyanın dört bir kö‑ şesinde sorgulamaya başladığı kapitalist dolar milyarderleri şebekesinin sö‑ mürü ve zulmünü sürdürebilmek için bir kez daha bütün dünyayı yeniden sömürgeleştirme seferini başlatan, art arda savaş ve istilalara girişen Ame‑ rika‑Avrupa Birliği‑NATO bloku, taş üstünde taş bırakmadığı Libya’yı yeni‑ den köleleştirmeyi başardı. Emperyalist efendilerin fermanına karşı gelme cesaretini gösteren bütün halklara, sosyalistlere, devrimcilere ve yurtsever‑ lere gözdağı vermek için Muammer Kaddafi’yi vahşice linç ettirdi; linç sah‑ nesini savaş suçlusu kapitalist medya aracılığıyla herkesin beynine kazıdı ve Kaddafi’nin ölüsünü zavallı kalabalıklara günlerce teşhir ettikten sonra bi‑ linmeyen bir yere gömdü. Bağımsız Libya artık bütün petrol, doğalgaz, su ve güneş enerjisi kaynaklarıyla emperyalist şirketlerin elinde. Libya’yı sömürgeleştirme seferinde NATO’nun havadan ve denizden yü‑ rüttüğü yüz binlerce saldırıya ek olarak karada sadece özel birliklerini kullan‑ ması, karadaki katliamları yapma işini Irak’ta ve Afganistan’da olduğu gibi Amerika ve Avrupa Birliği’nin kendi işgal ordularına değil, yerel ve bölgesel kuklalara yaptırması ABD’de bayram havasına yol açtı. Savaş uzmanları, he‑ defe ulaşmada “nispeten ucuz bir yöntem” bulan Obama yönetiminin deha‑ sını övmekte birbirleriyle yarışıyor. “Obama doktrini”, Irak ve Afganistan’ı köleleştirmek için büyük işgal orduları kullanan Bush yönetiminin “Bush doktrini”yle karşılaştırılarak göklere çıkarılıyor. Halkların kıyımından, ülkelerin taş devrine döndürülmesinden zerre kadar rahatsızlık duymayan bu vicdansız uzmanlara göre, Bush doktrini Amerikan hazinesini boşaltarak büyük ekonomik krizi hazırlayan bir etken olmuşken; Obama doktrini “taşeron kullanmayı akıl ederek” ölüm ve yı‑ 3
kım işini ucuza getirmeyi başarmış! Tıpkı ekonomik yaşamda olduğu gibi, “outsourcing” (işi dışarıya yaptırma), “sub‑contracting” (taşeron kullanma) başarının anahtarı olmuş! Neoliberalizm sadece ekonomide değil, savaş ve istilada da yaratıcı ve verimli bir öğreti olduğunu ispatlamışmış! Şimdi sıra Suriye’yi yıkma ve parçalama işini de taşeronlara havale etmekmiş, Suriye’nin ardından desteksiz kalacak olan Lübnan, Filistin ve İran’ı da yerel ve bölgesel taşeronlar aracılığıyla bitirmekmiş! Kiralık katil tutma, paralı asker kullanma, korucu yazma, sömürücü egemenlerin bin yıllık taktiğidir, zalim Obama’nın buluşu değil. Birinci Dünya Savaşından yorgun çıkan İngiliz‑Fransız emperyalizminin Türkiye işgalinde Yunan ordusunu ve padişah kuvvetlerini taşeron olarak kullan‑ masını ilkokul çocukları bile biliyor. İkinci Dünya Savaşında, Hitler işgal et‑ tiği Yugoslavya’da, Balkanlar’da, Sovyetler Birliği’nde bu taktiği kendi ana işgal ordularına yardım amacıyla kullandı. Amerika Kore’de, Vietnam’da, Afganistan’da bu taktiğe yardımcı bir öğe olarak başvurdu. “Kore’ye karşı Birleşmiş Milletler Koalisyonu”, “Vietnam savaşını Viet‑ namlılaştırmak”, “Endonezya komünistlerine karşı İslam Birliği”, “Afgan komünistlerine karşı İslami Cihat”, “Irak’a karşı Gönüllüler Koalisyonu”, “Taliban’a ve El Kaide’ye karşı Uygarlık Koalisyonu”, “Irak’ta Sünni direniş‑ çileri Şiilere ve Kürtlere kırdırmak”, “Suriye’de Alevi yönetimini Sünnilere devirtmek”, “Filistin’de FKÖ ile Hamas’ı birbirine kırdırmak”, “Suriye’yi Türklere işgal ettirmek” kavramlarını hep duyduk, iyi biliyoruz. ABD, bu yöntemi şimdi Somali’de özel kuvvetlerine ve insansız hava aracı filosuna ek olarak Etyopya ve Kenya ordusunu kullanarak uyguluyor. Yemen’de özel kuvvetlerine ve insansız hava aracı filosuna ek olarak Suudi Arabistan ordusunu kullanıyor. Bahreyn’de Amerikan 5. Filosu’nun özel uz‑ manlarına ek olarak, Suudi ordusunu kullanıyor. Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nda bozguna uğrayan İngiltere, Fransa gibi; Yugoslavya’da, Sovyetler Birliği’nde, Balkanlar’da bozguna uğrayan Hitler Almanya’sı gibi; Kore’de, Vietnam’da bozguna uğrayan, Irak ve Afganistan’da bozgunun eşiğine gelen Amerika gibi, Obama Amerika’sı da hem Libya’da, hem Suriye’de, hem istila ettiği ve saldırdığı bütün ülkelerde yenilgiye uğra‑ yacaktır. Emperyalist savaş blokunun saldırdığı ülkede yeni sömürge yöneti‑ mi kurmayı başarması savaşın sonu değil, büyük yurtsever halk direnişinin başlangıcıdır. Tıpkı Irak’ta “görev tamamlandı” diyerek zaferini ilan eden Bush’un yanıldığı ve yaşayarak gördüğü gibi, halklara karşı yüksek savaş 4
teknolojisine, psikolojik savaş medyasının desteğine, taşeronların yardımı‑ na dayanan topyekün savaşlarda kazanılan geçici zaferler, astarı yüzünden pahalıya gelen Pirus zaferleridir. Obama da bunu yaşayarak görecek. Neoli‑ beral ekonomik ve sosyal politikalar nasıl iflas etti ve halk kitlelerinin gözün‑ de meşruiyetini yitirdiyse, neoliberal savaş, istila, işgal, saldırı politikaları da iflas edecek ve sade insanların gözünde bütün meşruiyetini yitirecek. İşçi sınıfı ve emekçi halk açısından sürekli bir kriz anlamına gelen kapi‑ talist düzenin bütün dünyayı saran şiddetli krizi, her kıtada, emperyalizmin göbeğinde bile siyasal ve toplumsal muhalefet hareketini tetikliyor. ABD’de “Vol Strit’i İşgal Et” hareketi aylardır durdurulamadığı gibi bütün ülkeye ya‑ yılıyor; işçi sendikalarını, öğrenci derneklerini, yurttaş girişimlerini kapsa‑ yarak büyüyor. Avrupa Birliği’ndeki kriz, ekonomik soykırıma uğratılan Yunanistan’da emperyalizmi ve Yunan kapitalist oligarşisini yeni arayışlara itti; sosyal de‑ mokrat Papandreu hükümetini Avrupa Merkez bankası Başkan Yardım‑ cısı Lukas Papadimos başkanlığında daha gözü dönmüş bir “teknokratlar hükümeti”yle değiştirmek zorunda bıraktı. En büyük emperyalistleri bir ara‑ ya getiren G‑7 grubunun üyesi olan İtalya’da da iyice yıpranan Berlusconi hükümeti yerine Avrupa Komisyonu’nun üyesi Mario Monti başkanlığında “teknokratlar hükümeti” kuruldu. İspanya’da kapitalizmin neoliberal yı‑ kım programını fütursuzca uygulayan sosyal demokrat Sosyalist İşçi Partisi 2004’ten bu yana sürdürdüğü iktidarını 20 Kasım 2011 seçiminde kaybetti; yerine kapitalist sınıfın ana partisi sağcı‑gerici Halk Partisi tek başına ikti‑ dara geldi. Jose Luis Rodriguez Zapatero’nun yerine ülkenin yeni başbakanı Halk Partisi’nin adayı Mariano Rajoy olacak. Her üç ülkede kapitalizmin vahşi saldırısına karşı ayağa kalkan ve pro‑ testolarını aylardır sürdürdükleri grev, yürüyüş ve mitinglerle ortaya koyan işçi sınıfına ve emekçilere karşı sermaye sınıfının despotik darbesi anlamına gelen bu hükümet değişiklikleri, halk kitlelerini tam boy köleliğe razı olmak istemiyorlarsa daha etkili eylem yollarına itecek. Portekiz ve İngiltere’de de kitleler çok daha hareketli. Mısır’da emperya‑ lizmin ve işbirlikçi kapitalist oligarşinin kukla Yüksek Askerî Konsey ve geri‑ ci‑faşist Müslüman Kardeşler örgütü eliyle yürüttüğü karşıdevrimci planlar, kitlelerin üzerine doğrudan doğruya ateş açılmasına rağmen, Tahrir meyda‑ nının yeniden sosyalist, devrimci ve ilerici muhalefetin eline geçmesine, yüz binleri toplayan yeni halk eylemlerine yol açıyor. 5
AKP’nin aymazlığı Libya’da ve Suriye’de ABD‑AB‑NATO blokunun taşeronluğunu üstlenen AKP, sömürücü kapitalist azınlığın vicadansız çıkarları uğruna dış politikada büyük maceralara yöneliyor. 1950‑1960 döneminde iktidar olan Demokrat Parti’nin ka‑ yıtsız şartsız Amerikan uyduculuğu politikasını canlandıran AKP, artık emper‑ yalizmin hizmetinde “yumuşak yöntemler” kullanmak ve emperyalizme lojistik destek üssü olarak hizmet etmekle yetinmiyor, bizzat askerî güç kullanarak savaş, istila ve işgallere doğrudan doğruya ortak oluyor. Müslümanlığı kimselere bırak‑ mayan iktidarın özellikle İslam halklarına karşı emperyalist seferlere “azap aske‑ ri” olarak katılması bölge halklarına karşı ibretlik bir ihanet örneği oluşturuyor. Başta işçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri olmak üzere, barıştan ve dostluktan yana olan bütün güçler, bütün yurtseverler, AKP’nin savaş politikasını derhâl durdurmalı; ülke, bölge ve dünya halklarını büyük bir yangının, yüzlerce yıl sü‑ recek bir kan davasının içine düşmekten kurtarmalıdır. Ülke, bölge ve dünya halklarına ihanet anlamına gelen savaş politikası, uzun vadede DP iktidarının işine yaramadı. İktidarın DP deneyiminden bile ders çı‑ karmaması, büyük bir aymazlığın da göstergesidir. AKP iç politikada da, DP politikalarını örnek alıyor. AKP kendisine muhale‑ fet edebilecek bütün güçlere karşı baskı, şiddet ve terör uyguluyor. 12 Eylül ana‑ yasasında bile tanınan haklar, hukuksal güvenceler işlemiyor, yasalara bütünüyle uygun en küçük muhalefet belirtisi bile ağır biçimde cezalandırılıyor. Bütün mu‑ halifleri hapse tıkmak, herkesi suçlu ilan etmek, ülkeyi Terörle Mücadele Kanunu ve özel yetkili mahkemelerle yönetmek, bütün iktidarı tek elde toplamak; dışarı‑ da olduğu gibi, içeride de şiddet ve savaş politikasına yönelmek, Kürt sorununu barışçı biçimde çözmeyi reddetmek; avukatları bile toplu olarak tutuklamak kısa vadede ne kadar parlak bir fikir olarak görülürse görülsün, aslında astarı yüzün‑ den pahalıya patlayan bir Pirus zaferinden başka bir şey değildir. Ekonomik dengelerin bozulduğu, cari açığın sürdürülemez boyutlara ulaştığı, işten çıkarmaların tekrar yoğunlaştığı, yabancı ve yerli büyük sermaye çevreleri‑ ne yeni kâr, faiz ve rant kapılarının ardına kadar açıldığı bu yağma düzeni sürdü‑ rülemez. AKP, tıpkı örnek aldığı emperyalist efendiler gibi, rüzgâr ekiyor; tıpkı onlar gibi, fırtına biçecektir. Van depreminin yaralarını bile saramayan, halkı soğuğa ve hastalığa teslim eden bir hükümetin içte ve dışta savaş macerasına yönelmesi affedilmez bir insanlık suçudur. AKP daha da geç olmadan bu poli‑ tikadan dönmelidir. Ülkemizin, bölgemizin ve dünyanın sayısız uzak ve yakın deneyiminden ders almayı bilmek, emperyalist savaşlardan uzak durmak, barışta ısrarcı olmak gerekiyor. 6
Suphi’den Bilen’e Gelenek Yaşıyor
28‑29 Ocak 1997'de yayın yaşamına adım atan Ürün, çıkış sayısında kendisini “Türkiye Komünist Partisi geleneğiyle yetişen kadroların sesini duyuracak bir plat‑ form” olarak tanımlamış ve “TKP taraftarları arasında canlı, kapsamlı ve sistemli bir fikir alışverişini sağlamayı” birinci görev saydığını belirtmişti. Önce kitap dizisi olarak (6 kitap), sonra Ürün Sosyalist Dergi adıyla süreli yayın olarak (33 sayı) çıkan Ürün, TKP taraftarları arasında fikir alışverişini birinci görev sayma nedenini ise şöyle açıklamıştı: “Çünkü, dünya çapında Amerikan emperyalizminin başını çektiği kapitalist ge‑ ricilik cephesinin sosyalizme karşı topyekün saldırısından, Türkiye özgülünde ise, 12 Eylül faşizminin çetin koşullarından yararlanan bozguncular marifetiyle yaratı‑ lan irade felci ortamında, kökü ta 10 Eylül 1920'ye uzanan örgütlü yapının dağıtıl‑ masının yol açtığı ideolojik ve örgütsel kargaşanın giderilmesinin öncelikle buna bağlı olduğunu biliyorlar.” “Uluslararası proletaryanın dünya görüşü olan bilimsel sosyalizme, yani mark‑ sizm‑leninizme bağlı olduğunu açıkça duyuran” Ürün, sözü edilen ideolojik ve ör‑ gütsel kargaşayı gidermek, fetret devrine son vermek için, öncelikle şunları yapaca‑ ğını ilan etmişti: “Ürün, Marks ve Engels'in Komünist Manifesto'yu yayımladıkları ve sosyalist proletaryanın mülk sahiplerinden bağımsız devrimci bir güç olarak tarih sahnesine çıktığı 1848 yılından, muzaffer Sovyet proletaryasının başkenti Moskova'nın resmen kapitalist barbarların eline düştüğü 1991 yılına kadar süren ve Paris Komünü, Büyük Ekim Devrimi, Faşizme Karşı Büyük Savaş, Çin Devrimi, sosyalist sistemin kurul‑ ması, sömürge sisteminin yıkılması gibi destansı mücadeleleri içeren birinci büyük dünya devrim dalgasının bilançosunu çıkaracaktır. Komünistlerin bütün tarihsel haklılıklarına ve büyük insanlığın olağanüstü kazanımlarına rağmen bu dönemin niçin hepimiz için –kuşkusuz geçici– yenilgiyle sonuçlandığını bir bilim insanının soğukkanlı titizliğiyle inceleyecektir.”
7
Ürün, Ülke özgülüne yönelik olarak ne yapmayı hedeflediğini de şöyle açık‑ lamıştı: “Ürün, aynı şekilde, Büyük Ekim Devriminin doğrudan etkisi altında ve em‑ peryalizme karşı Kurtuluş Savaşının ateşi içinde Türkiye proletaryasının siyasal örgütü olarak kurulan Türkiye Komünist Partisi'nin, 1980'lere kadar süren zorlu mücadelelerden ve görkemli 1970'lerde köklü ve kitlesel bir atılımın öncülüğünü yaptıktan sonra nasıl likide edilebildiğini, komünist idealler için her türlü öz‑ veriye katlanan saygın militanların ve liderlerin yanı sıra, ilk zorlukta kapitalist sınıfa kapılanan dönekleri saflarında nasıl barındırdığını ve hatta başına geçirdi‑ ğini –ne kadar acı verici olursa olsun– dürüstlükle irdeleyecektir.” Ürün, teorinin önemini her zaman vurgulayan ve dünyayı değiştirmek için öncelikle onu anlamak gerektiğini belirten Marks'ın izinden giderek şöyle de‑ mişti: “Ürün, sosyalist sistemin dengeleyici gücü ortadan kalktıktan sonra her yerde emeğe ve ezilen halklara karşı daha da pervasızca saldırıya geçen ve faşizm, ırk‑ çılık, dincilik, şovenizm, cinsiyetçilik, irrasyonalizm ve insan düşmanı her türlü uygulamayla yeni bir ortaçağ karanlığı başlatan dünya kapitalist sistemini –bu kez çok daha köklü ve kalıcı biçimde– alt etmenin ilk adımının onu anlamak ve emekçi kitlelere bıkmadan usanmadan anlatmak olduğu bilinciyle, siyasal, eko‑ nomik, mali, bilimsel‑teknolojik, askerî, kültürel ve ideolojik alanlarda ortaya çı‑ kan yeni eğilimleri –kapitalizmin içkin özelliklerini, sömürücü ve baskıcı özünü hiç unutmadan– dikkatle takip edecek, dünyanın dört bir köşesinde kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadele pratiğini okurlarına aktaracaktır.” Ürün, sosyalist sistemi yıkabilmiş olmanın sarhoşluğuyla “tarihin sonu”na geldiğimizi ve kapitalizmin sonsuza kadar sürecek kesin zafer kazandığını ilan eden moda burjuva teorisyenlerine de şöyle meydan okumuştu: “Ürün, sosyalist sistemin çözülmesinin komünist ve devrimci saflarda ya‑ rattığı kafa karışıklığını fırsat bilerek ortalığı kasıp kavuran 'post‑marksist', 'post‑komünist', 'post‑modernist' agnostik‑relativist teorileri ayrıntılı biçimde ele alacaktır. Ayrıca, sınıflar, halklar, gruplar, bireyler arasındaki hükmetme ilişkile‑ rini ve kapitalizmi insanlığın yazgısı sayan; sosyalizmi ve komünizmi; toplumsal eşitlik, kamu mülkiyeti, planlama, özgürlük, enternasyonalizm gibi ilke ve ideal‑ leri 'gerçekçi' bulmayan liberal‑piyasacı, reformist, milliyetçi, korporatist, bireyci ideolojilerle özel olarak hesaplaşacaktır.” Uluslararası burjuvaziye karşı uluslararası işçi sınıfının birliğini ve bütünlü‑ ğünü savunan Ürün, halklar arasındaki sorunların ancak tam eşitlik ve özgür‑ lükle çözülebileceğini belirtmiş ve yaklaşımını şöyle özetlemişti: “Ürün, burjuva milliyetçiliğine karşı proletarya enternasyonalizmini ödün‑ süz biçimde savunacak, marksizm‑leninizmin ulusal soruna ilişkin yaklaşımını,
8
ulusal sorunun ülkemizdeki kapsam ve boyutlarını tarihsel‑somut bütün yönle‑ riyle irdeleyecektir. Kürtlerin meşru demokratik eşitlik taleplerini tanımamak için ısrarla sürdürülen ve ülkemizde bütün toplumsal yaşamı zehirleyen boyutla‑ ra ulaşan savaşın durdurulmasına ve sorunun ulusların tam eşitliği ve kardeşliği temelinde çözülmesine çalışacaktır.” Bütün bu kapsamlı görevleri kendi başına değil, bütün okurlarının eşit ve öz‑ gür katılımıyla gerçekleştirebileceğini vurgulayan Ürün, genel amacını “partinin teorik‑ideolojik ön hazırlığını tamamlamak” olarak açıklamıştı: “Bilimsel dürüstlük, titizlik ve soğukkanlılığı, komünistlerin kendine güveni, sömürü ve zulme karşı öfkesi ve yeni bir dünyanın kurulabileceğine ve sürdü‑ rülebileceğine ilişkin sarsılmaz inancıyla birleştirmeyi ilke edinen Ürün, önüne koyduğu bu görevleri, okurlarının tam ve eşit haklı katılımı ve desteğiyle yerine getirebilirse, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar'ın ortasında, toplumsal yaşamın her alanındaki keskin çelişmeleriyle dünya kapitalist sisteminin en istikrarsız ülkelerinden biri olan Türkiye'nin sosyalist dönüşümünde gerek şart olan parti‑ nin teorik‑ideolojik ön hazırlığını tamamlamak gibi devrimci bir siyasal işlevi de yerine getirmiş olacaktır.” Ürün, karşıdevrim saflarına geçen ve bugün AKP kuyrukçuluğu yapan li‑ kidatörlere karşı, önüne koyduğu amaçlar doğrultusunda kararlı bir mücadele yürüttü. Bu mücadelenin ortasında TKP'nin adını gasbederek TKP kadrolarını arkadan vuran SİP yönetiminin ihanetini teşhir etti. Ürün'ün mücadelesi boşa gitmedi. TKP'nin felsefesi, siyasal birikimi, örgütsel geleneği, siyasal çizgisi artık işçi sınıfı‑sendika, gençlik, öğretmen‑kamu emekçi‑ si, kadın, teknik eleman, köylü‑kooperatif, esnaf, tüketici hareketi içerisinde fiilî bir akıma dönüştü. 90'lık ulu çınarlarımızdan gencecik yoldaşlara kadar TKP'ye gönül verenler artık siyasal‑sosyal yaşamda bir dergi çevresi olarak değil, parti formunda meşru, yasal, demokratik bir mücadele yürütme vaktinin geldiği sap‑ tamasında birleştiler. TKP meşru kimliği ve adıyla işçi sınıfının, şehir ve köy emekçilerinin içinde olacak. Bu karmaşık, zor fakat onurlu görevi Suphi'den Bilen'e Gelenek Yaşıyor Giri‑ şimi üstlendi. Ürün, bütün okurlarının eşit, özgür ve ortak iradesiyle elinizdeki sayıyı çıkararak kendini feshetmeye; işçi sınıfının ve kadrolarının en büyük gü‑ cünün birlik olduğunun bilinciyle, mütevazı bir parçası olmaktan gurur duydu‑ ğu bu büyük birlik girişiminin içinde erimeye karar verdi. Bütün TKP taraftarlarını Suphi'den Bilen'e Gelenek Yaşıyor Girişimi içinde yer almaya, onun çalışmalarına destek olmaya ve önüne koyduğu onurlu görevi gerçekleştirme mücadelesine katılmaya çağırıyoruz. Yasal TKP Suphi'den Bilen'e Gelenek Yaşıyor Girişimi'nin öncülüğünde hepimizin ortak kararı ve katkılarıy‑ la gerçeğe dönüşecek.
9
Özgür Sendikalar Yasası Getirilmelidir Ali Uğur
Türkiye’de sendikaları ve çalışma yaşamını düzenleyen temel yasalar 2821 ve 2822 sayılı yasalardır. 2821 Sendikalar Yasası olarak bilinir ve sendikaların iç işleyişini, kongre sürelerini, kurullarını ve benzeri uygulamalarını düzen‑ ler. Önemlidir. Cendere gibidir. Sendikaları bir çocuk gibi ele alır ve atacak‑ ları her adımı talimatlara bağlar. Diğer yasa ise Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası’dır ve sendika‑ ların toplu sözleşmelerini nasıl yapacaklarını, ne şekilde greve çıkacaklarını, işçilerin örgütlü ve toplu eylemlerini hangi durumlarda kullanabileceklerini sayar. Her iki yasa da 12 Eylül cuntası döneminde çıkartılıp son hâlini almıştı. Sendikalar yasası çok önemli bir yasadır, ama, diğer yasanın demokratikleş‑ memesi durumunda tek başına sendikalar için yapılacak iyileştirmeler fazla işlevli olamaz; düzenlemeler makyaj olmanın ötesine geçmez. Çünkü işkolu tespitleri, işyeri barajları, ülke barajları gibi tümü de 2822’yi ilgilendiren du‑ rumlar haricinde, sendikalar yasasındaki sorunlar aslında fiilen aşılabiliyor. İşçi sınıfını daha kritik olarak ilgilendiren düzenlemeler sendikalarını serbestçe seçebilmeleri, yetkiden dolayı toplu sözleşme yapamamaları, grev kısıtlamaları ve bazen yasadışı sayılması gerekirken patronlara bir hak olarak verilen lokavt uygulamalarıdır. Diğer sorunlar da rahatsızlık vermesine rağ‑ men temel olarak bu düzenlemeler sendikaların eline kolunu bağlayan nitelik taşır. Seçimlerden sonra yeniden başlayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlı‑ ğı (ÇSGB) ile işçi ve patron konfederasyonları arasındaki Üçlü Danışma Ku‑ 10
rulu görüşmelerinde tıkanmalar esas itibariyle 2822 sayılı yasada yaşanıyor. 13 Ekim 2011 tarihinde yapılan Üçlü görüşmede yine işkolu, işyeri barajı ve grev yasakları konusunda tam bir anlaşma sağlanamadı. Üçlü toplantılara Bakanlık (sözde tarafsız hakem olarak katılıyor), Tür‑ kiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ve üç işçi konfederasyonu katılıyor. Sendika cephesinde DİSK ile Hak‑İş yüzde 10 işkolu barajının tamamen kalkmasını savundu. İLO’nun bu konudaki yaklaşımlarının temel alınması gerektiğini belirttiler. Türk‑İş ise daha önceki barajı koruma politikasını bi‑ raz revize etti ve barajın yüzde 1 veya 0.5 düzeyine düşürülmesi gerektiğini söyledi. Bakanlık ve işveren örgütü bu konuda Türk‑İş’i desteklediler. Barajın oranı, işkollarının birleşmesiyle birlikte gündeme getirildiğinde daha büyük önem taşıyor. Çünkü, birleştirildiği için büyüyen bir işkolunda baraj eğer sıfır değilse, yüzbinlerce işçinin örgütlenmesi bile yüzde yarımı aşmaya yetmeyebilecektir. Bu konuda en büyük mağduriyet de özellikle büro işkolunda yaşanacak. Barajı aşan sendikaları bekleyen ikinci baraj ise işyerindeki yüzde 50 artı 1 olarak tanımlanan engel. İşçi temsilcileri, Türk‑İş dahil, işyeri barajının kal‑ dırılmasını talep ettiler, ama Bakanlık bu barajın yüzde 40’a indirilmesiyle yetinilmesi gerektiğini iddia etti. Bu iddianın hiçbir bilimsel nedeni olmadı‑ ğını belirtelim. Grev yasakları da ayrı bir uzlaşmazlık konusu oldu. Mevcut yasa grev ya‑ saklarını ve nerelerde grev yapılamayacağını tek tek sayıyor. Biraz uzun ol‑ makla birlikte kayıtlarımızda olması için, faşist dönemde çıkartılan mevcut yasaya göre şu anda hangi işkollarında grev yapılamayacağını biz de sayalım: Can ve mal kurtarma işlerinde; Cenaze ve tekfin işlerinde; Su, elektrik, havagazı, termik santrallerini besleyen linyit üretimi, tabii gaz ve petrol sondajı, üretimi, tasfiyesi, dağıtımı, üretimi nafta veya tabii gaz‑ dan başlayan petrokimya işlerinde; Banka ve noterlik hizmetlerinde; Kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye, şehiriçi deniz, kara ve demiryolu ve diğer raylı toplu yolcu ulaştırma hizmetlerinde grev yapılamıyor. Yasa sadece işkollarını saymakla yetinmemiş. Bir de grev yapılamayacak işkollarına ilaveten grev yapılamayacak işyerleri de tek tek sayılmaktadır: 11
İlaç imal eden işyerleri hariç olmak üzere, aşı ve serum imal eden müesse‑ selerle, hastane, klinik, sanatoryum prevantoryum, dispanser ve eczane gibi sağlıkla ilgili işyerlerinde; Eğitim ve öğretim kurumlarında, çocuk bakım yerlerinde ve huzurevle‑ rinde; Mezarlıklarda; Milli Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Gü‑ venlik Komutanlığınca doğrudan işletilen işyerlerinde grev yapılamaz. Bu resmî yasakların dışında genel sağlık, milli güvenlik ve benzeri bahanelerle yapılan ertelemeleri, yani, fiili yasaklamaları konunun dışında bıraktığımız‑ da bile çıkan tablo çok vahim. Üçlü görüşmelerde grev yasaklarının kaldırılması konusunda da henüz bir ilerleme sağlanamadı. İşverenler yasakların mevcut yasada tek tek sayıl‑ masından memnun olduklarını belirttiler ve yasakların yine tek tek yer alma‑ sını istediler. İşçi konfederasyonları ise, dünyadaki yaygın uygulamaya atıfla sadece “cenaze, levazım‑acil sağlık” ile “milli güvenlik” gibi alanlarda grev sınırlaması olabileceğini ancak bankacılık, kimya, toplu taşıma gibi alanlar‑ daki sınırlamanın mantıksızlığını, temelsizliğini belirttiler. Uzlaşılamayan bir diğer başlık da sendikalara yönelik devlet denetimi oldu. İşçi konfederasyonları mali alanlar başta olmak üzere sendikalar üze‑ rinde gerektiğinde kullanılmak üzere sallanan bir silah olarak yapılan dene‑ timlerin kaldırılmasını isterken işverenler bu öneriye destek vermedi. Taraf‑ lar 19 Ekim Çarşamba yeniden bir araya gelecekler. Grev hakkı konusunda olsun, toplu sözleşmelerde olsun, hangi sendika‑ nın yetkili olduğunun belirlenmesinde olsun işçilerin iradesi dışında bir güce başvurulmaması esas alınmalıdır. İşçiler istiyorsa grev yapmalıdırlar. İşçiler istiyorsa, bir avuç işçi için de toplu sözleşme imzalanabilmelidir. İşçiler ortaya konan bir sandık aracılığıyla hızlı, kesin ve ucuz bir şekilde istedikleri sendikayı seçebilmelidirler. İsteyen sendika istediği işkolundaki işçileri örgütleme hakkına sahip ol‑ malıdır. Kısacası, işçilerin ve sendikaların ne yapacağına sadece işçiler ve sendika‑ lar karar vermelidir.
12
Kıdem Tazminatı Rıza Usta
Kıdem tazminatı için yeni bir ambalaj Akşam gazetesinde 3 Ekim 2011 tarihinde çıkan Ebru Çekiç imzalı habere göre, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, taşeron şirketlerde ça‑ lışan ve kıdem tazminatına hak kazanabilmek için öngörülen bir yıllık süre dolmadan işten çıkarılan işçilerin mağduriyetine son verileceğini açıklamış. Faruk Çelik, bu söyledikleriyle yıllardır bütün taşeron işçilerinin çektiği dertlerin yeni farkına vardığını da açık etmiş oluyor. Bakan Çelik, “taşeron şirketlerde çalışan işçilerin büyük bölümünün 11 ay çalıştırıldıktan sonra iş‑ ten çıkarıldığını” hatırlatmış. “Mevcut sistemde kıdem tazminatı alabilmek için 12 ay çalışmak gerekiyor. 11 ay çalıştırıldıktan sonra çıkarılan bir işçi, kıdem tazminatı alamıyor ve hiçbir sosyal haktan faydalanamıyor. Kıdem Tazminatı Fonu kurulduğunda bu sorunu da çözeceğiz. Örneğin bir işçi iki ay çalıştıktan sonra işten çıkarılsa dahi, bu süre kıdemlerine işleyebilmeli” demiş. Bakan Çelik, doğru bir tespitten yanlış bir sonuca ulaşmanın tipik örne‑ ğini vermiş. Karşımıza yine bir parmak bal karşılığında elimizden alınacak bir dolu hak çıkartılıyor. Türkiye’de işçilerin büyük bir bölümü, kamuda bile, uzun yıllardır mevsimlik işçi gibi çalıştırılıyor. Yılda 11 ay çalıştırılan işçiler var. Hatta, yılda 11 ay 20 gün çalıştırılan işçiler olduğunu dahi gördük. Ama, buradaki sahtekârlığı ve adaletsizliği görmek için ille de bakan ol‑ maya etmeye gerek yok. Ya da Çelik’in iddia ettiği gibi ilave kanunların çı‑ kartılmasına da gerek yok. Dünyaya namuslu gözlerle bakmak, adalet duy‑ gusundan bir parça nasiplenmiş olmak bu hakkaniyetsizliği görmek ve hızla gidermek için yeter de artar bile. 13
Biz size çok basit bir çözüm yolu sunalım: Kıdem hakkı elde etmek için bir yıl bekleme şartını ortadan kaldırdığınız an, bu sorun da kendiliğinden çözülür. İlave kanuna gerek yok, bir kararname bu işi çözmeye yeter. Nasıl ki kumbaraya atılan paralar ne kadar küçük olursa olsun birikiyorsa, çalışılan süreler de öyle üst üste biriktirilebilir. Bunun için zaman kısıtlamasını orta‑ dan kaldırmak yeter. Böylece süreyi dolduran her işçinin bu haktan yararlan‑ masının önü açılmış olur. Bu şekilde, mağdur durumdaki kardeşlerimizin mağduriyetini gidermek için elimizdeki son haklardan birini almaya kalkmazsınız. İşverenler arasında yüzde beş oranında işçinin kıdem tazminatını ödemeden kaçan, sahte iflasını ilan edenler olduğunu biliyoruz. Bu sorunun çözüm formülünü daha önce de‑ falarca tekrar etmiştik: İşçilerin bütün alacakları, işverenlerin birinci ve ikinci dereceden akrabalarının mal varlıklarını da içerecek şekilde “öncelikli alacak‑ lı” hâline dönüştürüldüğü an, bu sorun da hızla çözüme kavuşmuş olur. Sorun, çalışma hayatını işçilerin lehine mi, işverenlere göre mi düzenleyip düzenlememe sorunudur. AKP, hem seçim beyannamesinde, hem de resmî Hükümet programında, kıdem tazminatını işverenler adına çözeceğini taah‑ hüt etti. Şimdi dile getirilen bütün süslü sözlerin ardında bu gerçek yatıyor. En olmadık öneriler getirilerek klasik ölümü gösterip sıtmaya razı etme yön‑ temi uygulanmaya çalışılıyor. Türkiye işçi sınıfı daha önceki sermaye hükümetlerinin kıdem tazminatı saldırılarını püskürtmüştü. İşçilerin, emekçilerin, sendikaların, partilerimi‑ zin uyanık olması durumunda, bu saldırıyı da boşa çıkartabileceğimizi unut‑ madan, daha sistemli ve organize bir karşı duruş hazırlığı yapılmalıdır. Kıdem tazminatı için eyleme Ürün’ün eski, yeni okurları, kıdem tazminatı konusunu defalarca ayrıntılı olarak ele aldığımızı bilirler. Kıdem tazminatının geçmişi, bu hakkın nasıl mücadeleler sonucu elde edildiğini ve burjuvazinin bu hakkımızı geri alma konusundaki ısrarını sayısız kez irdeledik. Bugün, AKP hükümetinin bakanlarının ortada hiçbir şey yokken kıdem tazminatı konusunu ısıtıp ısıtıp önümüze getirdiklerini görüyoruz. Kamuoyu oluşturma gücüne sahip olanların biri tarafından gazetecilerin kulağına üfle‑ nip “aslında kıdem tazminatında ne türden sorunların olduğunu” tartışmaya çalışıyorlar. Bütün amaç, emekçileri bu konuya alıştırmak ve ortada bir sorun varmış algısı yaratmaktır. 14
İşçi sınıfımız bu tuzağa düşmemelidir. Ortada kıdem tazminatına dair hiçbir sorun yoktur. Tersten okuyacak olursak, vardır. Birisi süresidir. Sadece her yıl için 30 gün tutarında kıdem hakkı vardır, arttırılmalıdır. İkincisi ise, kıdem tazminatına 12 Eylül faşiz‑ mi tarafından “tavan” getirilmesidir. Yani, daha önce işçilerin aldıkları aylık ücrete bağlı kıdem hakları varken, bugün bu hakkın alınmasına hükümetin kendi belirlediği kıstaslara göre bir tavan koyması büyük bir sorundur. Tartışmaların esası, işten atmalarda en büyük caydırıcı unsur olan ve iş‑ çilerin geleceklerini güvende hissetmelerini sağlayan kıdemin yük olarak gö‑ rülmesidir. Bu nedenle Hükümet bu yükü işverenlerin sırtından alıp onları rahatlatmayı amaçlıyor. Bu hakkı geleceği belirsiz bir fona devretmeyi hedef‑ liyorlar. Kıdem tazminatı asla fonlara devredilemez. Kıdem tazminatı için tavan kalkmalıdır. Eğer, tavan kalacaksa, biz Ürün Sosyalist Dergi olarak geçici bir öneride bulunuyoruz: Belirlenen kıdem tavanı derhâl BÜTÜN işçileri kapsamalı, ta‑ van bütün işçiler için geçerli olmalıdır. Yani, bugün bir işçi aylık 5 bin lira kazanıyor olsa dahi, alacağı kıdem 31 Aralık 2011 tarihine kadar 2731 lira 85 kuruş olarak hesaplanacaktır. Eğer bu durum değişmeyecekse, biz de şimdilik bütün asgari ücretliler için de işten atılma veya ayrılma durumunda kıdem hesaplanmasının brüt 837 TL üzerin‑ den değil, tavan üzerinden, yani yıllık 2731 lira 85 kuruş olarak hesaplanma‑ sını talep ediyoruz.
15
Petrol‑İş Sendikasında Yeni Bir Dönem Fatih Aydın
Türkiye sendikaları arasında özel bir yeri bulunan Petrol‑İş sendikası, 17 ve 18 Eylül 2011 tarihinde iki gün süren Genel Kurulunu yaptı. 5 kişilik mer‑ kez yönetim kurulunda iki değişiklik oldu. Genel başkan Mustafa Öztaşkın, dördüncü kez göreve getirildi. Dört yılda bir toplanan genel kurulda 250 delege oy kullandı. Başkanlık için tek aday olan Öztaşkın, 151 oy aldı. 16
Genel Sekreterlik için yarışan iki kişi vardı. Birisi 1987 yılından beri merkez yöneticisi olan Mustafa Çavdar’dı. Çavdar, kürsüde komünist geçmişinden bahsetti. Halbuki, on‑ larca yıllık yöneticiliğinde bu özelli‑ ği kendisi için gençliğinde kalmış bir espri konusu olmaktan öteye gitme‑ mişti. Rakibi olan Kocaeli şube başka‑ nı Ali Ufuk Yaşar, tanınmış bir AKP’lidir ve delegeler arasında onun adaylığı için “AKP operasyonu” deniyordu. Seçimi AKP’li denen aday yirmi sekiz oy farkla kazandı. Mali Sekreterlik için 3 solcu aday yarıştı. Mevcut başkana karşı İstanbul şube başkanı Reşat Tüysüz ve eski denetimci Muhlis Nergis aday oldular. Baş‑ kanlığı mevcut mali sekreter, ÖDP’li kimliğiyle bilinen, sosyalist aday İbra‑ him Doğangül on oy farkla yeniden kazandı. Örgütlenme ve Eğitim Sekreterliği geçen dönemden beri Kürt hareketin‑ den gelen Batman şubeden Nimetullah Sözen tarafından yürütülüyordu. Bu kez, karşısına solcu kimliğiyle bilinen Kırıkkale şube başkanı Recep Sefer çıktı. Konuşmasında Kürtlüğünü, barış talebini ve sosyalistliğini özel olarak belirten Nimetullah Sözen beş oy farkla yeniden kazandı. Toplu sözleşmelerden sorumlu başkanlık, yıllardır eski Kocaeli şube baş‑ kanı Mehmet Güray tarafından yürütülüyordu. Güray sağ aday olarak çık‑ mıştı ve yıllardır da sendikadaki sağcıların temsilcisi olarak görülüyordu. Bu kez karşısına Adana şube başkanı, MHP’li Ahmet Kabaca çıktı. Buraya hiçbir solcu aday olmadı. Ahmet Kabaca on üç oy farkıyla seçimi kazandı. Alınan kararlar Bu genel kurulda, Türkiye sendikal hareketi için yenilik olarak nitelenebi‑ lecek pek çok olumlu karar alındı. Kimi tüzük değişiklikleri gerçekleştirildi. Önce kararlardan ve tüzük değişikliklerinden birkaç örnek gösterelim, daha sonra yeni seçilen merkez yönetim kurulu üyelerinin niteliklerine dair değer‑ lendirmemizi yapalım. Geleneksel olarak kongre sonunda çıkması beklenen sonuç bildirgesi yeri‑ ne, bu kez, karar metinlerinin önceden yazılması ve bu metinlerin delegelerin onayına sunulması tercih edilmiş. Kararlar metnini daha önce delegelere yol‑ 17
lanmış olmasına rağmen, yine de kongre esnasında tümü okundu. Delegeler de oy birliği ile kararları onayladılar. Genel Başkan Öztaşkın, konuşmasında, onaylanan bu kararların, örgüte yeni seçilecek olan merkez yönetim kuru‑ lunun yol haritasını çizdiğini söyledi. Yani, ilk kez, delegeler dört yıllık bir sürede merkez yönetiminin ne yapması gerektiğini önceden kararlaştırmış oldular. Kararlara bakıldığında özelleştirmelerde ve sendikalar arası birlik ko‑ nusunda Petrol‑İş’in geleneksel tutumunun aynen devam ettiği görülüyor. Türk‑İş üyesi kimi sendikalar arasında oluşturulan güç birliğine devam ve bu güçbirliğini genişletme kararı da bunlar arasında. Kararlar ayrıntılı olarak sendikanın sitesinde de var. Tüm değişiklikleri okumakta yarar vardır. Kararlar arasında, işçi sendikaları için kimi ilkler bulunuyor. Mesela ilk kez kadınlara dair çok net ve kesin ifadeler kullanılmış: “Cinsiyet ayrımcılığına hayır! Petrol‑İş kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığa karşıdır, toplumsal cinsiyet eşitliğine kararlılıkla bağlıdır. Sendikamız kadın işçilerin hem evde hem işte kadın olmalarından kaynaklanan farklı bir ezilme pratikleri olduğunun bilin‑ cindedir. Kadın politikası bu bilinç üzerinde şekillenir.” Kadınlara dair bu tavsiye kararlarının devamı olarak önerilen tüzük de‑ ğişiklikleri de kabul edildi. Sendikanın görevleri arasına aşağıdaki madde eklendi: “...Kadın‑erkek eşitliğini sağlamak amacıyla toplumsal cinsiyet eğitimleri vermek, (...), kadın büroları ve komisyonları kurmak...” Sendikanın vereceği disiplin cezaları arasına ise “...kadına yönelik cinsel taciz, mobbing ve şiddet uygulayanlar” da eklendi. Buna ilaveten, “Kadına yönelik şikayetlerde, kadının beyanı esastır, karşı taraf aksini ispatla yükümlüdür” diye, taciz konusunda doğrudan kadını koruyan ve henüz hiçbir işçi sendikasının tüzüğünde bulunmayan bir hüküm kabul edildi. Bunlara ek olarak, genel kurul kararları içinde, Kürt sorununa dair son yıllarda işçi sendikalarına hâkim olan daha şoven tutumların aksine olumlu sayılabilecek öneriler yer alabildi ve bu hüküm de delegelerce kabul edildi: “Kürt sorununda şiddetsiz ve barışçı çözüm Petrol‑İş ülkemizde toplumsal barışı tehdit eden Kürt sorununun şiddetten arınmış yöntemlerle, demokrasi ve barış zemininde çözülmesinin gerekliliğini 18
savunur. Bugüne dek denenmiş ve tüm toplumu zehirlemekten başka bir işe yaramamış şiddet yöntemlerini reddeder. Toplumda kutuplaşma yaratan söy‑ lemlerin ve linç kültürünün yaygınlaşmasının karşısında yer alır. Sendikamız, Kürt sorununun demokratik yöntemlerle, yüzlerce yıllık kar‑ deşlik duyguları zedelenmeden, her kesimin eşit haklara sahip olacağı ve bu hakların hukuksal düzenlemelerle garanti altına alınacağı bir zeminde, em‑ peryal güçlerin müdahalelerine izin vermeksizin, ülke bütünlüğü korunarak çözülmesi için çabalar.” Hükümetlerin ve AKP’nin özelleştirme politikaları da tahmin edilebile‑ ceği üzere kararlar arasında yer almış. Petrol‑İş, Poaş, Tüpraş ve Petkim gibi alanlarında tekel konumunda bulunan tesislerinin kamunun malı olmaktan çıkartılıp özel sektöre devredildiği dönemde büyük mücadeleler vermişti. Alınan kararlar arasında, her ne kadar doğrudan Tüpraş, Petkim ve Poaş’ın adı geçirilmese de, daha önceleri sonuç bildirgelerinde muğlak ifadelerle yer bulabilen “yeniden kamulaştırmaların” dile getirilmesinin önemli bir tutum değişikliğine işaret olup olmadığını daha sonra göreceğiz: “...Küresel krizle birlikte özelleştirme politikalarının yeniden sorgulanma‑ ya başlandığı ve özelleştirmelerin yıkıcı sonuçlarının meydanda olduğu bir dönemde, bu politikaların hükümet tarafından sürdürülmek istenmesi kabul edilemez. Petrol‑İş özelleştirmelerin hemen durdurulmasını savunur. ÖİB lağ‑ vedilmeli, toplumsal ve iktisadi ihtiyaçlar doğrultusunda kamulaştırmalar gündeme getirilmelidir...” Petrol‑İş’in, kıdem tazminatı ve işsizlik sigortası konularında her zaman işçileri savunan bir tutum aldığını biliyoruz. Bu kez delegeler, işsizlik sigor‑ tası için, bizim bilebildiğimiz kadarıyla, sendikalar arasında ilk kez olmak üzere işsizlik sigortası fonunun işçilere devredilmesini savunan bir karar al‑ mış oldu. Umuyoruz ki, delegeler bugüne kadarki uygulamalara bakıldığında bütün “fon sistemini” değiştirebilecek bu kararın ne anlama geldiğini ve bu hakkı elde etmek için neler yapmaları gerektiğini biliyorlardır: “İşsizlik sigortası fonu, sadece işsiz kalan işçilerindir. (...) İşsizlik Sigortası Fonu yönetiminin işçilere devredilmesini, alınacak idari kararlarda işçi temsilcilerinin kesin veto yetkisine sahip olmasını ve bunun için gereken yasal düzenlemelerin yapılmasını talep eder...” Petrol‑İş, sendikaların uzun yıllardır süregelen güç kaybını gidermek üze‑ re defalarca örgütlenme kampanyaları yapmıştı. Bu kez, bu türden kampan‑ yaları kalıcı hâle getirecek kararlar da alınmış. Sendikanın öncelikleri arasına 19
örgütlenme de vurgulu olarak girmiş. Zaten Öztaşkın da konuşmasında ör‑ gütlenmeye özel ve genişçe bir yer ayırarak genel merkezin tutumunu açılış konuşmasında belirtmişti. “Örgütlenme öncelikli” bir yapı ve kültürü geliştirmek için gerekli idari ye‑ niden yapılanmayı gerçekleştirmeyi; ihtiyaç duyulan istihdamı, araçları ve sis‑ temleri oluşturmayı ve genişletmeyi hedefler. Örgütlenmesini geliştirmeye ön‑ celik verdiği bölgelerde örgütlenme büroları açar ve bu büroları işbirliği yaptığı sendikalarla dayanışma içinde kullanır.” Örgütlenmesinde, uluslararası ilişkilerinde, eğitimlerinde, hatta toplu sözleşme politikalarında sermayeye, kapitalizme karşı tutum alacağını, olma‑ sı gerektiği gibi, net olarak belirten sendika, iş “seçimlerde emekçilerin alaca‑ ğı tutuma” gelince, aynı netlikte kararlar almaktansa nedense daha muğlak ifadeleri tercih etmiş. Kapitalist partileri dışlayan bir tutum almamış. İlkeli bir kapitalizm karşıtlığı ve sosyalist partilerin desteklenmesi yerine ortalama bir tutum almayı yeterli bulmuş: “Petrol‑İş’in genel seçimlerdeki tutumu emek hareketinin temel ilkelerine dayanır. Neo‑liberal, özelleştirmeci yaklaşımları savunan, çalışma yaşamında sermayenin çıkarlarını koruyan partilerin ve iktidarda oldukları müddetçe işçi sınıfı aleyhine uygulamalar geliştirmiş hükümetlerin desteklenmemesi çağrı‑ sında bulunur...” Aslında delegelerin aldığı bütün kararlar üzerine uzun uzadıya değerlen‑ dirmeler yapılabilir. Ancak bu kısa yazıya tüm eleştirileri koymanın gereği yok. Yazımızı seçimlerin sonucu ile bitirelim. Görünen tablo Yukarıda aktardığımız kararlar arasında iyisi var, yetersizi var, ilk kez uy‑ gulanacak olanı var, sendikaların önünü açacak olanı var. Ancak, kararların, durum tespitlerinin kağıda dökülmesinden daha önemli olan şey, bunların hayata geçirilmesidir. Sendikalar, tarihe not düşmekle yetinecek örgütler ola‑ mazlar. İşçi sınıfının mücadele örgütü olan sendikaların aldıkları kararların takipçisi olması, bu kararlar için bütün örgütü harekete geçirmesi gereklidir. Kendi örgütleri yetmez, diğer sendikalarla da ortaklaşacak yollar, yöntemler bulmaları görevleri arasındadır. Şimdi, böylesine ileri kararlar alan delegasyonun, yönetime AKP’lileri, MHP’lileri getirmesi nasıl açıklanacak. Yeni gelenlerin şubelerindeki sendi‑ kal faaliyetleri kendi ideolojilerinin sınırlarını aşacak kadar işçi mücadelesi 20
içeriyor olsa, bir nebze anlaşılabilir; ama hiç de öyle bir durumun olmadığı Petrol‑İş dünyasına yakın olanlarca biliniyor. Seçimleri kaybeden veya kazananlara bakınca, solun ve sağın iki ayrı liste yaptığı ve öyle yarıştığı bir ortam akla gelmesin. Her iki tarafta da kendini “solcu” veya “sağcı” olarak tanımlayanlar yer alıyordu. Ülkücüler de, solcular da, Kürt hareketine mensup olanlar da paramparça oldular. Hiç birinin kime niçin oy verdiğini anlamak mümkün değil. Ortada bahsedilen bir program yok. Bir ilkeler dizisi yok. Şubelerin yeniden yapılandırılması ortada yok. Her dönem milyonlarca liraya mal olan sendikacıların hizmet tazminatını gün‑ deme getirmek yok. Ne var? O gitsin, ben geleyim. Niçin? Öylesine işte. Aldığı kararlarda, yaptığı tüzük değişikliklerinde bu kadar sistemli ve ilkeli olmayı başaran delege yapısının, icracı kurul üyelerini seçerkenki bu tutumlarını açıklayacak tek şey, ilkesizlik ve bencilce kendi çıkarını düşün‑ mekten başka bir şey olamaz. Petrol‑İş, her şeye rağmen delegasyon içinde solun ağırlığını koruduğu nadir sendikalarımızdan biridir. Ancak, sol ortak bir yapıyla, sağın o veya bu renginden destek alarak da olsa yönetime gelmeyi başaramadı. Onun ye‑ rine, sol delegasyon kendi arasında herhangi bir bütünlük sergilemeden, esen rüzgâra göre, kişisel beklentilerine göre karar almayı tercih etti. Umut ediyoruz ki, bir sonraki seçimlerde, solcular, bir kesim solcunun uzak durmayı tercih etmesinden dolayı, artık solculardan daha ayrı durmayı tercih eden Kürt hareketi ve demokrat unsurlar, sağduyunun sesine kulak verirler ve çok daha ilkeli, kalıcı birliktelikler gerçekleştirmeyi başarırlar. Aksi takdirde, adım adım mücadeleci sendika Petrol‑İş’in de, sağcıların, aynı zamanda hükümetin, dümen suyuna girmeye başladığı gözlemek zo‑ runda kalacağız. Kongreye dair son bir notla bitirelim: Kongrede konuştuğumuz delegeler, tüzük değişiklikleri arasına, merkez ve şube yönetimlerinin en fazla 3 dönem seçilebileceğine dair bir madde koy‑ durtmaya çalıştıklarını söylediler. Ancak, bu hükmün şube başkanları ve merkez yönetimi tarafından kabul edilemediği için gündeme getirilemedi‑ ğini belirttiler! Sırf bu tüzük değişikliği önerisi bile, delegelerin iradelerini bağımsız ola‑ rak kullanabilmesi durumunda bir sendikada ne büyük değişiklikler yapıla‑ bileceğini göstermeye yeter sanırız. 21
Füze Kalkanı Hülya Kortun
Füze kalkanı Türkiye’de Bilindiği gibi, Libya’da sömürge yönetimi oluşturup ülkenin petrolünü ve servetini paylaşma amacını güden emperyalist sırtlanların düzenlediği Pa‑ ris konferansına Türkiye egemenleri de katılıyor. Konferansa katılmak üzere Fransa’ya giden Ahmet Davutoğlu’nun yanında bulunan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Türkiye’yi bölge halklarına karşı ABD ve AB’nin savaş planlarına daha fazla bağlayacak NATO’nun füze kalkanı projesinde kilit bir rol üstle‑ neceklerini açıkladı. Sözcü, ABD ve AB’nin İran’a karşı kurmak istediği füze kalkanı projesine ait radarın Türkiye’ye yerleştirilmesi konusunda sonuç aşa‑ masına gelindiğini bildirdi. Hürriyet muhabiri Cansu Çamlıbel’in Paris’ten verdiği haber şöyle: “Dışişleri Bakanlığı, NATO’nun caydırıcılığını güçlendirmek amacıyla balistik bir füze tehdidine karşı füze erken uyarı radarının Türkiye’ye kuru‑ lacağını açıkladı. “Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile birlikte Paris’te bulunan bakanlık sözcüsü, füze savunma sistemiyle ilgili soruları yanıtladı. Sözcü, NATO’nun caydırı‑ cılığına katkı sağlamak üzere balistik bir füze tehdidine karşı savunma siste‑ mi geliştirilmesi kararının geçen yıl Lizbon Zirvesi’nde alındığını hatırlattı. Türkiye’nin bu karara yönelik çalışmalara başından itibaren destek verdiğini belirten sözcü şunları söyledi: “Müttefik ülke kuvvetleri, toprakları ve halklarının korunmasına yönelik olan bu NATO yeteneğinin mimarisinde ülkemizin üstleneceği sorumlulukla ilgili teknik çalışma ve müzakereler hükümetimizin talimatı doğrultusunda ilgili kurum ve kuruluşlarımızın yakın işbirliği ve eşgüdümü içinde yürütül‑ müş ve nihayet bu çalışmalarda sonuç aşamasına gelinmiştir. Bu bağlamda 22
söz konusu mimarinin bir unsurunu teşkil edecek olan ve ABD tarafından NATO’ya tahsis edilen erken uyarı radarının ülkemizde konuşlandırılma‑ sı öngörülmektedir. Türkiye’nin bu unsura ev sahipliği yapması ülkemizin NATO’nun yeni stratejik konsepti çerçevesinde geliştirilen söz konusu sa‑ vunma sistemine katkısını oluşturacak; NATO’nun savunma kapasitesini ve ulusal savunma sistemimizi güçlendirecektir.” (“Füze kalkanı Türkiye’de”, Hürriyet, 2 Eylül 2011). Böylece, emperyalizmin ve uzantılarının kâr ve iktidar hesapları doğrul‑ tusunda, ülkemizin, Kürt ve Arap halklarının yanı sıra Fars halkıyla da sa‑ vaşa sürüklenmesinin yolu açılmış oluyor. Türk, Kürt, Arap ve Fars halkları arasında barışı, dostluğu ve dayanışmayı savunmak, emperyalizme karşı mü‑ cadelenin asli bir görevi olarak öne çıkıyor. Füze kalkanı kitlesel ölümlere çağrıdır AKP hükümeti, Amerikan emperyalizminin, Avrupa Birliği’nin ve İsrail’in savaş planları doğrultusunda NATO’nun füze kalkanını Türkiye’ye yerleştirme kararını 1 Eylül 2011’de resmen açıkladı. Bu karar, Türkiye ege‑ menlerinin bölge halklarına karşı emperyalist Batı ittifakının üssü olmakta ısrar ettiğini bir kez daha teyit ediyor. NATO’ya girdiği tarihten beri, emper‑ yalizmin sosyalist ülkelere ve ilerici Arap ülkelerine karşı füze rampası olarak hizmet eden Türkiye egemenleri, bugün de, bir yandan İran’a, bir yandan Su‑ riye, Filistin ve Lübnan’a, bir yandan da, Rusya’ya karşı emperyalizmin füze rampası olarak yola devam etmeyi çıkarlarına uygun buldular. Ne var ki, füze kalkanını Türkiye topraklarına yerleştirme kararı, ülke‑ mizi emperyalizmin ve siyonizmin savaşlarında ön cephe ülkesi durumuna getiriyor. Buna bağlı olarak, Türkiye halkları, ister istemez füze kalkanına karşı kendini korumak isteyecek ülkelerin hedef tahtası olacak. Biz sade va‑ tandaşlar, çocuklarımız, bebelerimiz, nenelerimiz, dedelerimizle birlikte ka‑ pitalist banka ve şirket sahiplerinin, dolar milyarderlerinin uğursuz çıkarları için kurban edileceğiz. Nitekim, Rusya ve İran’dan AKP hükümetinin bu kararına tepkiler ge‑ cikmedi. Bilindiği gibi, Rusya, ABD’nin daha önce Çek Cumhuriyeti ve Polonya’ya yerleştirmek istediği füze kalkanının İran’a değil, kendisine yönelik olduğunu belirtmiş, bu projeyi Rusya’ya karşı stratejik saldırı sayacağını ve gereken kar‑ şılığı vereceğini açıklamıştı. ABD’nin füze kalkanını bu iki ülkede kurmak‑ 23
tan vazgeçmesi, projeyi İran’a yakın bölgelere kaydırması, projeye Rusya’nın da katılabileceğini söyleyip Rusya’yı hedeflemediği konusunda güvence vere‑ bileceğini belirtmesi üzerine, Rusya, füze kalkanına karşı muhalefetini azalt‑ mış ve neredeyse tarafsız bir tutum takınmıştı. Füze kalkanının Türkiye’ye kurulacağının açıklanması üzerine, Rusya söylem düzeyinde rahatsızlığını belirten, fakat pazarlığa açık olduğu izleni‑ mini uyandıran ikili tepki verdi. Rusya Savunma Bakanı Sergey Lavrov, 1 Eylül’de Moskova Devlet Üniver‑ sitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesinde yaptığı konuşmada, “Rusya’yı dışarı‑ da tutarak yürütülen füze kalkanı projesi ile ilgili çalışmalar bizim açımızdan tehdittir. ABD‑NATO, Avrupa füze savunma sisteminin Rusya’ya yönelik ol‑ madığına dair herhangi bir garanti vermek istemiyor. Avrupa füze savunma sistemi Vaşington’un öngördüğü parametreler çerçevesinde uygulamaya ko‑ nulursa, bu, Rusya’nın stratejik nükleer gücüne açık bir tehdit anlamına gelir” dedi. Rusya’nın NATO Büyükelçisi Dmitri Rogozin ise, 2 Eylül’de İnterfaks ajansına verdiği demeçte, Türkiye’de kurulacak erken uyarı sisteminin “Rusya’nın stratejik nükleer gücü açısından ciddi tehdit oluşturmadığını, an‑ cak ABD’nin Rusya Federasyonu’nun da füze kalkanında yer alması ile ilgili sözünü ve müzakereleri dikkate almadan kendi projesini uygulamaya devam ettiğini, ABD’nin füze kalkanı ile ilgili çalışmalarda NATO formatı dışına çıktığını” söyledi. Rusya, eylem düzeyinde ise çok daha açık bir tepki verdi. Hürriyet gazete‑ sinin Moskova muhabiri Nerdun Hacıoğlu’nun İnterfaks ajansına dayanarak verdiği 5 Eylül tarihli habere göre, Rusya Uzay Askerî Birlikleri Komutanlığı, füze kalkanını delecek akıllı füze başlığı denemesini başarıyla gerçekleştirdi‑ ğini açıkladı: “ABD ile NATO’nun Avrupa üzerinde kurmakta olduğu füze kalkanı pro‑ jesinde erken uyarı radar istasyonunun Türkiye’nin güneydoğusuna konuş‑ landırılacağının resmen açıklanması üzerine, Rusya, bu kalkanı deleceğini iddia ettiği son model ‘akıllı füze başlığını’ 23 yıllık bir füzeyle denedi. “Rusya’nın Arhangelsk bölgesi Plisetsk uzay üssüne getirilen 1988 yapımı RS‑12 M ‘Topol’ füzesi, modern başlık takılarak önceki gün ateşlendi. Nükle‑ er silahı taklit eden akıllı başlığın birkaç dakika sonra 8 bin km uzakta Kam‑ çatka yarımadasında hedefi tam isabetle vurduğu Rusya Uzay Askerî Birlik‑ leri Komutanlığı tarafından açıklandı. 24
“Füzenin eski model olmasının yapılan deneyde hiçbir önemi bulunma‑ dığını İnterfaks ajansına açıklayan askerî yetkililer, ‘Yapılan denemede füze değil, başlığın düşman tarafından yakalanabilirliği test edilmiştir. Başlığın hedefe yöneldiğinde parçalara ayrılıyor olması, radara görünmez hâle gelmesi ve hedefe giden yolda manevra kabiliyetine sahip olması ABD’nin kurmakta olduğu kalkan tarafından imha edilemeyeceğini kanıtlamayı amaçlıyordu. Deney başarıyla sonuçlandı’ dendi.” (“Rusya kalkanı delecek akıllı başlık de‑ nedi”, Hürriyet, 5 Eylül 2011). Rusya’nın eylem düzeyindeki açık tepkisinin nedeni, ABD’nin Ankara Bü‑ yükelçiliği ve AKP yönetiminden iyi haber almasıyla bilinen Hürriyet Ankara Temsilcisi Metehan Demir’in “Türkiye’ye konacak NATO Füze Kalkanı’nda 10 soru” başlıklı 5 Eylül tarihli yazısından anlaşılıyor. Metehan Demir’in bildirdiğine göre, Türkiye’ye yerleştirilecek radarlar Suriye, İran, Rusya ve hatta Pakistan’ı gözetleyecek; NATO şemsiyesi adı altında toplanan bilgiler, Amerika’nın gemilerindeki ileri teknoloji Aegis füze savunma sistemine de entegre edilecek; yerleştirilecek sabit radarlardan öte, Türk sularında hareket hâlinde olacak radar kabiliyetli silahlı gemiler, Rusya’nın dibine kadar yak‑ laşabilecek; başta ABD’den olmak üzere yabancı askerler Türkiye toprakları‑ na yerleşecek; havada imha Türkiye üzerinde gerçekleşirse serpinti yerleşim merkezlerini etkileyecek. Kısacası, füze kalkanıyla emperyalistlerin çıkarı için bölge ülkelerinin gü‑ venliğini ağır biçimde tehdit edecek olan Türkiye aslında kendi halkını da vurmuş olacak. İran ise, ulusal çıkarlarına yönelik hiçbir saldırıya müsamaha gösterme‑ yeceklerini açıkladı. İran Savunma Bakanı Ahmet Vahidi, İran’ın Fars ajansı‑ na yaptığı açıklamada, Türkiye’ye yerleştirilecek füze kalkanı sisteminin so‑ rulması üzerine, Batılı ülkelerin ellerinde Irak, Afganistan, Filistin ve Libya halklarının kanının bulunduğunu belirterek “Amerikalıların ve Batılıların İslam ülkelerindeki varlıklarını, sorun yaratıcı, Müslüman ülkelerin güven‑ liğini baltalayıcı ve çıkarlarına zarar verici bir etken olarak görüyoruz” dedi. İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Alaaddin Burucerdi de, “Bölgedeki Müslüman ülkelerin, NATO’nun çıkarlarına hizmet edecek önlemler almamaları gerekir” dedi. (Gazeteler, 6 Eylül 2011). AKP hükümeti, emperyalizmin Türkiye ve bölge halkları açısından bu ka‑ dar tehlikeli savaş projesine ne yazık ki onay vermiş bulunuyor. Silah, petrol, bilgisayar tekelleri; bankalar, borsa vurguncuları, kısacası büyük kapitalist 25
şirketler açısından çok kârlı bir ölüm ticareti anlamına gelen füze kalkanı sistemi, halklar açısından hem cinayet, hem intihardır. Daha şimdiden silah‑ lanma yarışının yeni bir ayağını başlatan, bölge ve hatta dünya çapında savaş‑ ların yolunu açan füze kalkanı projesini mutlaka durdurmalıyız. Geç kalmak, halklar açısından ölümcül bir hata olacaktır. Füze kalkanı Kürecik’te
Füze kalkanı Malatya’nın Akçadağ ilçesine bağlı Kürecik beldesinde ku‑ ruluyor. Anadolu Ajansı’nın 14 Eylül 2011 günü verdiği habere göre, Ame‑ rika ile Türkiye, füze kalkanına ait er‑ ken uyarı radarlarının Kürecik’te ku‑ rulmasına karar verdi. Konuya ilişkin mutabakat metnini ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone ile Türkiye Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu imzaladı. Mutabakat metni konusunda açık‑ lama yapan Dışişleri Bakanlığı Sözcü‑ sü Selçuk Ünal, şunları söyledi: “NATO füze savunma mimarisi kapsamında bir erken uyarı radarının ülkemize yerleştirilmesine ilişkin hazırlıklarda sonuç aşamasına gelindiği‑ ni bildiğiniz üzere Eylül ayı başında açıklamıştık. Bu çerçevede, arazi keşif çalışmaları ve ilgili hukuki düzenlemeler de sonuçlandırılmış olup, radarın Kürecik’teki bir askerî tesiste konuşlandırılması kesinleşmiş bulunmaktadır. Söz konusu tesisten esasen geçmişte de benzer amaçla istifade edilmişti.” Kürecik’te daha önce Amerika’nın sosyalist Sovyetler Birliği’ni ve anti‑em‑ peryalist Suriye ve Irak’ı gözetleyen bir radar üssü bulunuyordu. 1989‑1991 kapitalist karşıdevrimleriyle Sovyetler Birliği’nin ve Avrupa’daki sosyalist ülkelerin yıkılmasının yanı sıra 1990’daki 1. Körfez savaşıyla Irak’ın kolunu kanadını kıran ABD’nin Çekiç Güç operasyonu sayesinde, ABD, Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu’ya iyice yerleşince, kendisi açısından gereksiz duruma gelen ve zaten teknolojik ömrünü tamamlayan üssü yenilemekten vazgeçerek terketmişti. 26
2001’den bu yana dünyayı yeniden fethetme ve sömürgeleştirme savaşları‑ nı başlatan ABD ve AB emperyalizmi ile İsrail siyonizmi, İran, Suriye, Filis‑ tin, Lübnan ve Rusya’ya karşı füze kalkanını kurmaya karar verince, Kürecik üssünü yeniden devreye alıyorlar. Bu arada, tarihsel bir not olarak, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’ndan Si‑ nan Cemgil, Alparslan Özdoğan ve Kadir Manga’nın 12 Mart 1971 faşist dar‑ besinden sonra ABD’nin Kürecik radar üssünü basmak için hazırlık yaparken 31 Mayıs 1971’de pusuya düşürülüp öldürüldüklerini hatırlatalım. Füze kalkanı emperyalizmin küresel saldırısıdır Türkiye hükümeti ile ABD yönetimi füze kalkanı sistemine ait radarla‑ rın Malatya Kürecik’e kurulması için 14 Eylül 2011’de Ankara’da anlaşma imzaladı. Bir gün önce, 13 Eylül’de ise Romanya hükümeti ile ABD yöneti‑ mi Vaşington’da aynı sisteme ait avcı füzelerin Romanya’ya kurulması için anlaşma imzaladı. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile Romanya Dışiş‑ leri Bakanı Teodor Bakonski’nin imzaladığı anlaşmaya göre, SM‑3 füzeleri Romanya’nın Bulgaristan sınırına yakın Davelesu hava üssüne yerleştirilecek. Füze kalkanı sisteminin Amerikan savaş gemilerine monte edilen Aegis füze sistemleriyle bütünleşik yapısı dikkate alındığında, Türkiye’nin füze kal‑ kanına ait radarların Kürecik’e yerleştirilmesine izin vererek, dünya çapında bir füze saldırı sistemine katıldığı ortaya çıkıyor. Çünkü Amerikan belgeleri, bu sistemin İran, Suriye, Filistin ve Lübnan’ın yanı sıra, Rusya, Çin, Kuzey Kore, Küba, Venezüella gibi Amerikan çıkarları açısından tehlike oluştura‑ bilecek bütün ülkelere yönelik küresel bir sistem olduğunu açıklıkla belirti‑ yor. Amerikan emperyalizminin, NATO, Avrupa Birliği, Japonya ve İsrail’le ortaklaşa uygulamaya soktuğu bu küresel saldırı sistemine şimdiden katılan ülkeler Amerika, Japonya, İngiltere, Almanya, Hollanda, Avustralya, İspanya, Güney Kore ve İsrail. Türkiye’nin işbirlikçi kapitalist egemenleri, tıpkı Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, emperyalizmin dünyayı yeniden fethetmeyi ve sömürgeleştirme‑ yi amaçlayan bugünkü savaşına da hevesle katılarak, ülkemizi kapitalizme ve emperyalizme kayıtsız şartsız boyun eğmeyen her halka karşı bir füze ram‑ pası durumuna getiriyorlar. Bütün dünyada işçileri ve emekçileri sömüren ve ezen dolar milyarderleri şebekesinin çıkarları için, Türkiye halkları hem ci‑ nayete, hem intihara zorlanıyor. 27
Yolcu Görüyorum ki, bir an önce varmak istiyorsun oraya. Gerginsin kıpır kıpırsın, soluk soluğasın, yay gibisin ey yolcu. Coşkunluğun ne güzel, öfken ne güzel. Sana selam, sana saygı ey yolcu. Fakat düşündün mü yolunun uzunluğunu? Neler var yolunun üstünde, düşündün mü? Koşar‑adım aşabilecek misin şu dağı, geçebilecek misin bu hızla şu beli, tırmanabilecek misin bu solukla şu sırtı? Ovada dikenler yollara uçmuştur, kuru dereleri seller basmıştır, kar yağmıştır belki o tepelere? Böyle, uçar gibi geçip gidebilecek misin oralardan, hemen varabilecek misin oraya? Belki sırtlanlar üşüşmüştür leşlere, kuzgunlar tutmuştur belki yolları. Belki silinmiştir ayak izleri yolcuların. Bütün bunları düşündün mu ey yolcu? Çünkü sen, ne ilk yolcususun bu yolun, ne de son. Derim ki sana: Nehirler boyu git. Nerelerde ve niçin durgundur nehirler, nerelerde ve niçin hırçındır nehirler, nerelerde ve niçin mendereslidir, nerelerde ve niçin çağlayanlı ve de çavlanlıdır nehirler, gözlerinle gör, duy kulaklarınla. Gör ve duy ki, nasıl varır nehirler denizlere. Derim ki sana: Denize varmaktır amacı nehrin, denize varmak, ey yolcu Büyükse dağ, aşamıyorsa üstünden nehir, dolanır çevresini dağın. Büyükse kaya, söküp atamıyorsa nehir, birikip birikip taşar üstünden, dolanır yanını yöresini. Yokuşsa yolu, koşamıyorsa, menderesler çizer nehir. Uçurum çıkarsa önüne, kapıp bırakır kendini nehir, açar kanatlarını; varır varacağı yere, oraya, denize. 28
Derim ki sana: Nehirler boyu git ve gör nehirlerin nasıl yol aldıklarını. Sen de bir nehirsin ey yolcu. Senin de varmak istediğin bir yer var. Gerçekten varmak istiyorsan oraya, nehirlere iyi bak. Engeller nasıl aşılır, öğren nehirlerden. Yarı yolda yokolup gitmek değildir amaç, nehirler gibi akıp, nehirler gibi ulaşmaktır oraya. Varmaktır oraya, ey yolcu. Derim ki sana: İyi oku yolunu, avucunun içi gibi bil dizlerini, ciğerlerini, yüreğini sıkı tut, iyi dengele. Ovada koşar gibi vurma kendini dik yokuşlara, uçuruma atlar gibi bindirme kayalara. “Daha koş, daha koş” diye alkış tutanlara kanıp da, kesilip kalma yarı yolda. Dipdiri varmalısın oraya. Hız koşusu değil bu, ey yolcu, engelli koşudur bu. Engelleri aşa aşa, gücünü koruya koruya varmalısın oraya, çünkü oraya varmaktır amacın, koşmak değil. Boşuna sevmedim nehirleri. Aktıkça büyümesi boşuna değil nehirlerin. Akan büyür, ey yolcu, “erişir menzil‑i maksuduna aheste giden” demiyorum ben sana, “tiz reftar olanın payine damen dolaşır” demiyorum. Böyle demiyor çünkü nehirler. Duracaksın, dolanacaksın, atlıyacaksın, aşacaksın, koşacaksın ve varacaksın oraya, diyor nehirler. Öyle diyorum ben de. 29
Beni dinle, beni anla ey yolcu. adım adım kulaç kulaç ilerliyor nehir yoklayıp araştırarak tartıp dengeliyerek adım adım pençe pençe ilerliyor nehir birdenbire koçbaşı birdenbire ipek bir çarşaf ve balıklar kurbağalar yosunlar köprüler ve yoksul değirmenleri bozkırın birdenbire bir uğultu birdenbire bir kıyamet bindirip çekilerek çekilip toparlanarak varıyor cüceleşip devleşerek varıyor nehirlerce kahkahalarla
30
şarkılar söylemeliyim nehirler gibi uzun nehirler gibi kollu nehirler gibi hırçın ve yumuşak ve nehirler gibi dur durak bilmeyen şarkılar söylemeliyim gitmek nehirlerle yanyana gitmek nehirler gibi zor nehirler gibi çetin nehirler gibi umutlu gitmek nehirlerden de öteye oraya taaa oraya o büyük kurtuluşa yüreğim yaralı kuşum topla ve aç kanatlarını. Hasan Hüseyin Korkmazgil
31
TARİHİMİZDEN
Başlarken Ürün, Türkiye Komünist Partisi geleneğiyle yetişen kadroların sesini du‑ yuracak bir platform olarak çıkıyor. 96 yaşındaki ulu çınar Mehmet Bozışık yoldaştan henüz 18‑20’sindeki genç yoldaşlara kadar, Ürün’ü destekleyen ko‑ münistler, TKP taraftarları arasında canlı, kapsamlı ve sistemli bir fikir alış‑ verişini sağlamayı birinci görev sayıyorlar. Çünkü, dünya çapında Amerikan emperyalizminin başını çektiği kapita‑ list gericilik cephesinin sosyalizme karşı topyekün saldırısından, Türkiye öz‑ gülünde ise, 12 Eylül faşizminin çetin koşullarından yararlanan bozguncular marifetiyle yaratılan irade felci ortamında, kökü ta 10 Eylül 1920’ye uzanan örgütlü yapının dağıtılmasının yol açtığı ideolojik ve örgütsel kargaşanın gi‑ derilmesinin öncelikle buna bağlı olduğunu biliyorlar. Ürün, uluslararası proletaryanın dünya görüşü olan bilimsel sosyalizme, yani marksizm‑leninizme bağlı olduğunu açıkça duyurur. Bu bağlılığın ge‑ reği olarak, Ürün, Marks ve Engels’in Komünist Manifesto’yu yayımladıkla‑ rı ve sosyalist proletaryanın mülk sahiplerinden bağımsız devrimci bir güç olarak tarih sahnesine çıktığı 1848 yılından, muzaffer Sovyet proletaryasının başkenti Moskova’nın resmen kapitalist barbarların eline düştüğü 1991 yılına kadar süren ve Paris Komünü, Büyük Ekim Devrimi, Faşizme Karşı Büyük Savaş, Çin Devrimi, sosyalist sistemin kurulması, sömürge sisteminin yıkıl‑ ması gibi destansı mücadeleleri içeren birinci büyük dünya devrim dalgasının bilançosunu çıkaracaktır. Komünistlerin bütün tarihsel haklılıklarına ve bü‑ yük insanlığın olağanüstü kazanımlarına rağmen bu dönemin niçin hepimiz için –kuşkusuz geçici– yenilgiyle sonuçlandığını bir bilim insanının soğuk‑ kanlı titizliğiyle inceleyecektir. Ürün, aynı şekilde, Büyük Ekim Devriminin doğrudan etkisi altında ve emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşının ateşi içinde Türkiye proletaryasının siyasal örgütü olarak kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin, 1980’lere kadar süren zorlu mücadelelerden ve görkemli 1970’lerde köklü ve kitlesel bir atılı‑ mın öncülüğünü yaptıktan sonra nasıl likide edilebildiğini, komünist idealler için her türlü özveriye katlanan saygın militanların ve liderlerin yanı sıra, ilk zorlukta kapitalist sınıfa kapılanan dönekleri saflarında nasıl barındırdığını ve hatta başına geçirdiğini –ne kadar acı verici olursa olsun– dürüstlükle ir‑ deleyecektir. 32
Ürün, sosyalist sistemin dengeleyici gücü ortadan kalktıktan sonra her yerde emeğe ve ezilen halklara karşı daha da pervasızca saldırıya geçen ve faşizm, ırkçılık, dincilik, şovenizm, cinsiyetçilik, irrasyonalizm ve insan düş‑ manı her türlü uygulamayla yeni bir ortaçağ karanlığı başlatan dünya kapita‑ list sistemini –bu kez çok daha köklü ve kalıcı biçimde– altetmenin ilk adımı‑ nın onu anlamak ve emekçi kitlelere bıkmadan usanmadan anlatmak olduğu bilinciyle, siyasal, ekonomik, mali, bilimsel‑teknolojik, askeri, kültürel ve ide‑ olojik alanlarda ortaya çıkan yeni eğilimleri –kapitalizmin içkin özelliklerini, sömürücü ve baskıcı özünü hiç unutmadan– dikkatle takip edecek, dünya‑ nın dört bir köşesinde kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadele pratiğini okurlarına aktaracaktır. Ürün, sosyalist sistemin çözülmesinin komünist ve devrimci saflarda ya‑ rattığı kafa karışıklığını fırsat bilerek ortalığı kasıp kavuran “post‑marksist”, “post‑komünist”, “post‑modernist” agnostik‑relativist teorileri ayrıntılı bi‑ çimde ele alacaktır. Ayrıca, sınıflar, halklar, gruplar, bireyler arasındaki hükmetme ilişkilerini ve kapitalizmi insanlığın yazgısı sayan; sosyalizmi ve komünizmi; toplumsal eşitlik, kamu mülkiyeti, planlama, özgürlük, enter‑ nasyonalizm gibi ilke ve idealleri “gerçekçi” bulmayan liberal‑piyasacı, refor‑ mist, milliyetçi, korporatist, bireyci ideolojilerle özel olarak hesaplaşacaktır. Ürün, burjuva milliyetçiliğine karşı proletarya enternasyonalizmini ödün‑ süz biçimde savunacak, marksizm‑leninizmin ulusal soruna ilişkin yaklaşı‑ mını, ulusal sorunun ülkemizdeki kapsam ve boyutlarını tarihsel‑somut bü‑ tün yönleriyle irdeleyecektir. Kürtlerin meşru demokratik eşitlik taleplerini tanımamak için ısrarla sürdürülen ve ülkemizde bütün toplumsal yaşamı ze‑ hirleyen boyutlara ulaşan savaşın durdurulmasına ve sorunun ulusların tam eşitliği ve kardeşliği temelinde çözülmesine çalışacaktır. Bilimsel dürüstlük, titizlik ve soğukkanlılığı, komünistlerin kendine gü‑ veni, sömürü ve zulme karşı öfkesi ve yeni bir dünyanın kurulabileceğine ve sürdürülebileceğine ilişkin sarsılmaz inancıyla birleştirmeyi ilke edinen Ürün, önüne koyduğu bu görevleri, okurlarının tam ve eşit haklı katılımı ve desteğiyle yerine getirebilirse, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar’ın ortasın‑ da, toplumsal yaşamın her alanındaki keskin çelişmeleriyle dünya kapitalist sisteminin en istikrarsız ülkelerinden biri olan Türkiye’nin sosyalist dönüşü‑ münde gerek şart olan partinin teorik‑ideolojik önhazırlığını tamamlamak gibi devrimci bir siyasal işlevi de yerine getirmiş olacaktır. Ocak 1997 33
SİP Genel Başkanlığı’na Açık Mektup: TARİH SİZİ AFFETMEYECEK! Size 28‑29 Ocak 1997’de yeniden yayımlanmaya başlarken kendisini “Türkiye Komünist Partisi geleneğiyle yetişen kadroların sesini duyuracak bir platform” olarak tanımlayan ve bu güne kadar aynı doğrultuda yürüyen Ürün Sosyalist Dergi yayın kurulu olarak sesleniyoruz. Partinizin 11 Kasım 2001 tarihinde yapılan 6. Olağanüstü Kongresi’nde dünya komünist hareketinin en temel etik ilkelerini çiğneyerek, felsefesi, sı‑ nıfsal kökeni, örgütsel geleneği, siyasal çizgisi, kadro birikimi açısından hiç‑ bir ortak nokta taşımadığınız; aksine, siyasal hayata atıldığınızdan beri kar‑ şısında olduğunuz, her türlü yolla mücadele ettiğiniz, sürekli küfür ettiğiniz Türkiye Komünist Partisi’nin adını gasp etme girişiminde bulundunuz. Dünya komünist hareketi, tarihin önemli dönemeçlerinde revizyonizm bölünmesini, troçkizm bölünmesini, maoizm bölünmesini yaşadı, ama bu bölünmelerin hiçbirinde hiçbir çevre sizin yaptığınız gibi bir siyasal kimlik hırsızlığında bulunmadı. TKP Merkez Komitesi üyesi, komünist şair Nâzım Hikmet, “Ömrümde yalnız seninle/Ve senin safında olmakla övündüm” dediği Türkiye Komünist Partisi’nin, emperyalizmin ve kapitalizmin terörüne, döneklerin ihanetine karşı savaşta aldığı yaralara değinerek ona “Sen bana bugün/Mübarek alnın‑ daki yara yerinle/Ve işçi bileklerinde zincir izlerinle göründün” dizeleriyle seslenmişti. Siz Türkiye proletaryasının övünç kaynağı bu varlığı yaralarını sarmaya uğraşırken arkadan hançerlediniz. Sizin bu girişiminiz, son iki yıldır yoğunlaştırdığınız burjuvaziye tesli‑ miyet çizgisinde artık hiçbir sınır tanımadığınızı gösteriyor. İşçi sınıfının kapitalizme karşı bilinçlenemeyeceğini, emek‑sermaye çelişmesinin sosyalist devrime yol açamayacağını iddia ettiniz. İşçi sınıfından, devrim ve sosyalizm idealinden kestiğiniz umudunuzu burjuvaziye ve burjuvazinin resmî ideolo‑ jisine bağladınız. Türkiye kapitalizmini bağımsızlıkçı, militarizmi anti‑em‑ peryalist ilan ettiniz. Enternasyonalizmden vazgeçip milliyetçiliğin kuyru‑ ğuna takıldınız. Ürün’ün Ocak‑Şubat 2000 tarihinde yaptığı “Türkiye Komünist Partisi üzerindeki yasağın kaldırılması için platform oluşturma çağrısı”nı reddetti‑ 34
niz. Önce göstermelik KP’yi sahneye çıkardınız; bununla istediğiniz sonucu elde edemeyince daha büyük bir aldatmacaya başvurdunuz. Mustafa Suphi, Ethem Nejat, Salih Hacıoğlu, Şefik Hüsnü, Reşat Fuat, Nâzım Hikmet, Zeki Baştımar ve İ. Bilen’in TKP’sinin adını çalmaya kalktınız. Emekleri, kanları ve canlarıyla Türkiye proletaryasının öncüsünü var eden binlerce militanın, Mehmet Bozışık’tan Mustafa Hayrullahoğlu (Deniz) yoldaşa kadar yaşlısıyla genciyle devrim ve sosyalizm için, yepyeni bir dünya ve Türkiye kurmak için kapitalist sömürüye, emperyalist ve faşist baskıya karşı mücadele edenlerin TKP’sinin adını gasp ettiniz. Bu uğursuz saldırınız, nesnel anlamıyla, daha 1920’de işçi sınıfının ve emekçi halkın gözünü boyamak, kadroların ve kitlelerin kafasını karıştır‑ mak, proletaryanın liderlerini pusuya düşürmek, işçi ve köylü devrimi ihti‑ maline karşı emperyalizmle işbirliğine yönelişini gizlemek için burjuvazinin gerçek TKP’ye karşı kurdurttuğu sahte TKP girişiminin bir tekrarından iba‑ rettir. Burjuva liderlerinin kibirli bir ifadeyle, “idareyi bu baldırı çıplaklara mı bırakacağız” dedikleri gerçek partiye karşı kurdurttukları ve işi biter bitmez bir tarafa attıkları resmî TKP, 21.yüzyılın başında siz SİP yöneticilerinin eliy‑ le tekrar hortlatılıyor. Burjuvazinin resmî TKP’sinin, proletaryanın öncüsü gerçek TKP’nin programı, tüzüğü, felsefesi ve kadrolarıyla nasıl hiçbir ilişkisi yok idiyse, sizin bu girişiminizin de gerçek TKP’nin programı, tüzüğü, felse‑ fesi ve kadrolarıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Ama boşuna! Dosta düşmana ilan ediyoruz ki, bu oyun tutmayacaktır. Türkiye komünistlerini ve dünya komünist partilerini aldatamayacaksınız. Türkiye proletaryasının laneti şimdiden üzerinizdedir. Sınıfsal bir varlık olan TKP’nin adı size asla yar olmayacaktır. Sömürüye, açlığa, işsizliğe, pahalılığa, hastalığa, eğitimsizliğe, aşağılanmaya mahkûm edilen bebelerin, çocukların, gençlerin, yaşlıların; mülkiyetsizliği, yoksulluğu, dili, cinsiyeti, inancı nede‑ niyle horlananların, kısacası emekçi Türkiye halkının devrimci mücadelesini saptırma gayretiniz sonuçsuz kalacaktır. Türkiye işçi sınıfı, partisinin adının sizler tarafından istismar edilmesine izin vermeyecektir. Şunu iyi bilin: Tarih sizi affetmeyecek! 14 KASIM 2001 ÜRÜN SOSYALİST DERGİ Yayın Kurulu 35
Basın Açıklaması: SİP’in Çirkin Saldırısını Püskürteceğiz SİP’in 11 Kasım 2001 tarihli kongresinde adını değiş‑ tirerek TKP adını alması üzerine, Türkiye Komünist Partisi’nin üye ve taraftarlarının dünya ve ülkemiz ko‑ münistlerine ve tüm ilerici güçlere yaptığı açıklamadır. Sosyalist İktidar Partisi (SİP) 11 Kasım 2001 tarihli kongresinde bir ol‑ dubitti gerçekleştirerek, Türkiye Komünist Partisi (TKP) adını aldığını ilan etme cüretini göstermiştir. Dünya ve ülke komünistlerinin bildiği gibi, Türkiye Komünist Partisi 10 Eylül 1920’de Bakü’de, ülkemiz komünistlerinin Mustafa Suphi önderliğinde birleşme iradesini göstermesiyle kurulmuş ve o günden bu güne, kan ve can pahasına; bedeli, ölüm, sürgün, zindan olan bir mücadele sürecinden geçerek ulaşmıştır. Türkiye Komünist Partisi’nin 80 yılı aşan tarihi, emektar üyelerinden genç taraftarlarına kadar enternasyonalizme, dünya komünist ve işçi hareketine, komünist ilke ve ülkülere, işçi sınıfına sadakatin tarihidir. Türkiye Komünist Partisi’nin 80 yılı aşan mücadele tarihine, bu tarihi ya‑ ratan üye ve taraftarlarına ve komünist mücadelenin etiğine yapılan bu hak‑ sız, çirkin, kabul edilemez saldırıyı kınıyoruz. Biz bu açıklamayı yapan ve açıklamaya katılan her yaştan kadın, erkek, tüm Türkiye Komünist Partisi üye ve taraftarları alenen ilan ederiz ki; Türkiye Komünist Partisi’nin adı ve onurlu mirası bugüne kadar olduğu gibi, bu günden sonra da her türlü saldırıya rağmen korunacak, yapılan saldı‑ rı Türkiye Komünist Partililerin bilinci ve emeği ile püskürtülecektir. Ekim devrimi ve ulusal kurtuluş savaşının ateşleri içerisinde doğan TKP’nin üye ve taraftarları bu iradeye sahiptir. 23 Kasım 2001 36
Milliyetçi Reformist Sapma: Legal Leninizm Legal Leninizm, 11 Kasım 2001’de Türkiye Komünist Partisinin adını gasbeden SİP tarafından temsil edilen ve Leninizmin burjuvazinin yararına çarpıtılmasına dayanan reformist bir akımdır. Legal Leninistler, idealist tarih görüşünü benimseyerek Türkiye’de burjuva devri‑ minin ardında sermaye birikimi sürecinin ve egemenliği ele geçirmek isteyen sermaye sınıfı ve hareketinin bulunmadığını; devrimin “bağımsız ve iktidar sahibi devlet” ilke‑ sini savunan seçkinler tarafından yaratıldığını iddia ederler. Siyasal sistemin ekonomik temelleri bulunduğunu, devlet kurumlarının bu ekono‑ mik temele hizmet ettiğini inkâr ederler ve devleti yöneten seçkinler ile kapitalizm ara‑ sındaki binbir ilişkiyi gizlerler. Aynı şekilde, Türkiye kapitalizminin emperyalizme bağımlı karakterini gözardı ederek, Türkiye kapitalizmini bağımsızlıkçı ilan ederler. Onlara göre, “Türkiye kapita‑ lizmi bağımsızlık olmadan edemez ve yitirmekten ölesiye korkar.” Elitizm hastalığıyla malul olan legal Leninistler, işçi ve köylü kitlelerinin kapitaliz‑ me karşı bilinçlenemeyeceğini öne sürerler. İşçi ve köylü kitlelerinin kapitalizme karşı bilinçli bir devrimci atılım gerçekleştirme yeteneğinden yoksun olduğunu ve zaten sos‑ yalist devrimin emek‑sermaye çelişmesi üzerinde yükselemeyeceğini iddia ederler. İşçi sınıfının kurtuluşunun işçi sınıfının kendi eseri olacağına inanmayan; işçi ve köylü yığınlarını devrimin pasif nesneleri sayan; proletarya hareketinin sosyalist içe‑ riğini, köylü hareketinin devrimci demokratik potansiyelini inkâr eden ve işçi‑köylü ittifakının devrimci anlamını kabul etmeyen legal Leninistler, “bağımsız ve iktidar sahibi devlet” seçkinlerini devrimin aktif öznesi sayarlar. Devleti yöneten seçkinlerin, “bağımsız ve iktidar sahibi devlet”in tehlikeye düştüğünü gördükleri anda bağımsızlık‑ çılık ve yurtseverlik temelinde sosyalist bir devrimin destekçisi olacaklarını savunurlar. Devrimci yöntemleri reddeden legal Leninistler, proletarya partisinin örgütsel ilke‑ si olan demokratik merkeziyetçiliğe de karşı çıkarlar; parti üyelerinin kollektif aklını küçümserler ve kadroları, sorumsuz liderlerin keyfi merkeziyetçiliğine kayıtsız şartsız boyun eğen nesnelere dönüştürürler. Rusya’daki legal Marksistler ve Türkiye’de TKP’yi likide etmeye kalkıştıktan sonra kemalizm bayraktarlığı yapan Kadrocular gibi, legal Leninistler de, Marksizm‑Leniniz‑ min özünü; devrim teorisini; sınıf mücadelesi öğretisini; proletarya devrimi ve iktidarı sürecini; devlet, demokrasi ve parti öğretisini reddederler. Legal Leninizm, kapitalizmi ve kapitalist devletin temel kurumlarını güzel göstere‑ rek emekçi kitlelerin bilincini kararttığı gibi, devlet seçkinlerinin sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına göre işçi sınıfına ve partisine karşı tezgâhladıkları çeşitli oyunlarda “ma‑ jestelerinin partisi” rolünü de üstlenir. Eylül 2002
37
TKP’nin Tarihsel İsim Hakkı Sadık Varer
Mahir’ler ve İlker’lerle anılan bir gelenekten geliyorum, fakat Anadolu coğrafyasındaki ‘si‑ yasal tarihimi’ 1970’li yıllardan başlatmıyorum; TKP’nin kuruluş tarihi olan 10 Eylül 1920’yi, ‘tarihimin başlangıcı’ ve Mustafa Suphi’yi yoldaş sayıyorum. Yol–yordam farkı bir yana, emeğin ve insanlı‑ ğın özgür geleceği için mücadele ederken esir dü‑ şen ve işkencede katledilen İbrahim Kaypakkaya gibi, 12 Eylül karanlığında işkencede katledilen Mustafa Asım Hayrullahoğlu’nu da kendi değer‑ lerimden biri sayıyorum… MUSTAFA SUPHİ Geçenlerde, ‘diğerleri gibi’ içtenlikli bir grup komünist gençten davet al‑ dım; davetiyede “TKP 89 Yaşında–89 Yılın Coşkusu İle Buluşuyoruz” yazı‑ yordu. Farklılığımızın ayrımında olan, ama yine de beni bu ‘özel’ buluşmaya da‑ vet eden komünist gençler, sosyalist gelecek umuduma bir şeyler daha katıp gittiler… Derken, TKP’nin yaşına takıldım!.. Sahi, TKP kaç yaşındaydı… 8 mi, 89 mu?.. Elbette TKP 89 yaşındadır, ama işte ortada bir ‘tarihsel isim hakkı’ mese‑ lesi olduğundan, böylesi anlamsız bir soruyla karşılaşabilirsiniz! 38
Sosyalist İktidar Partisi’nin, geleneksel TKP adına ‘el koyması’ olayı, o yıl‑ larda komünist çevrelerde yeterince tartışılmadı. Oysa bu mesele bütün ko‑ münistleri ilgilendirir, ilgilendirmelidir… 2002 yılında, ‘100 yaşına giren’ Nâzım Hik‑ met anısına bir sergi düzenlemeye karar ver‑ miştik. Arkadaşlarım, İstanbul Beyoğlu’nda uygun bir sergi mekanı olduğunu söylemişler ve ilgililerle randevulaşmışlardı. İki ressam ve bir karikatürist arkadaşla birlikte gittik. Sergi için uygun mekan, SİP’in Beyoğlu’ndaki yeriy‑ di. Bazı nedenlerle sergiyi orada açamayacağı‑ mız anlaşıldı ya, Parti binasına gitmişken bir çay içip sohbet etmeden çıkıp gitmek olmazdı. Salonda 20 kadar partili vardı. Bizimle ilgile‑ nen parti yöneticisine, “Size TKP diyemiyo‑ rum, SİP diyorum” dedim ve devam ettim: NÂZIM HİKMET “Kendilerini ifade etme biçimlerini ya da mücadele yöntemlerini beğen‑ meyebilirsiniz, fakat tartışmaya kapalı bir gerçek var; TKP, 2001’de değil, 10 Eylül 1920’de kurulmuştur ve TKP’nin bildik yönetimi partiyi tasfiye kararı almış olsa bile, o zamana kadar parti ile organik ilişkisi olan ve tasfiyeyi onay‑ lamayan bir grup, ‘biz hala TKP’liyiz ve TKP’yi yeniden kuracağız’ demişse, buna herkesin saygı göstermesi lazım. Biliyorsunuz, Türkiye’de ve yurtdışın‑ da bu düşünceyi ifade eden ve kendilerine TKP’liyiz diyen bir grup var..” SİP yöneticisinin verdiği yanıt beni bayağı endişelendirmişti: “Bu, siyasal güç işidir. Gücünüz varsa TKP adını da alırsınız!” Benim verdiğim yanıt ise ortamı biraz germiş ve sohbeti bitirmişti: “O za‑ man, sizden daha güçlü olan bir devrimci teşkilatın, örneğin Okmeydanı’nda siyasal çalışma yapmanıza izin vermemesini ve elemanlarınıza saldırmasını da doğru bir davranış sayabiliriz?!” Gelenek dergisiyle kendilerini çoğaltmaya çalışan, 1992 yılında Sosyalist Türkiye Partisi, 1993 yılında Sosyalist İktidar Partisi adını alan ve daha son‑ ra, 11 Kasım 2001 tarihinde, TKP adına ‘el koyan’ arkadaşların, tarihsel bir hata yaptıklarını düşünüyorum. O yıllarda SİP Genel Sekreteri olan Kemal Okuyan’ın, Yunanistan Komü‑ nist Partisi radyosunda yaptığı bir röportajda ettiği sözler de, SİP’in TKP adı‑ nı ‘almakla’ işin başında vahim bir hata yapmış olduğunu açıklıyor. 39
Röportaj şöyle: “Soru: Neden partiye Komünist Parti dediniz de Türkiye Komünist Partisi demediniz? Yanıt: Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, bir parti –ki, Türkiye’nin en eski partisidir aslında– yakın döneme kadar, Sovyetler Birliği çözülünceye kadar, Türkiye Komünist Partisi adı altında varlığını sürdürdü. Biz bu par‑ tinin devamı gibi gözükmek istemiyoruz. Çünkü bu partinin tarihinin belli bölümlerinin Türkiye’deki sosyalist mücadelenin mirasını temsil edemeye‑ ceğini düşünüyoruz. Türkiye’de komünist hareket daha zengin bir kanalda aktı. İkincisi, bugün, bu geçmişteki Türkiye Komünist Partisi’nin devamı ol‑ duğunu söyleyen bizim saptadığımız altı, yedi örgüt var. Bu adı kullanıyorlar. Biz Komünist Partisi’ni kurarken, gereksiz bir tartışmaya girmek istemedik. Bu, biçimsel bir tartışmadır aslında. Konuyu saptıracaktır. Türkiye Komünist Partisi adı etrafında bir kör dövüşü ortaya çıkacaktı ve biz bu kör dövüşü içe‑ risinde yer alacaktık. Bu tartışmaya da girmek istemedik.” Bu röportajı yapan bir SİP sempatizanı olsaydı neyse de, partiyi her düzey‑ de temsil etme yetkisine sahip bir Genel Sekreter olunca, edilen sözleri ciddiye almak lazım. Ama galiba, söz sahibinin, röportajdan kısa bir süre sonra TKP adına ‘el koyma eylemi’ne karar vermesini, daha çok ‘ciddiye’ almak lazım! Şuna inanıyorum; şayet, TKP’nin tarihsel isim hakkı meselesi, verili hu‑ kuk sınırlarının dışında, sosyalist kamuoyuna taşınsa ve bir anket yapılsa, anketin sonucu, büyük bir olasılıkla SİP’in TKP adını gerçek sahiplerine tes‑ lim etmesini sağlayabilir… Kim bilir, belki de yapılması gereken şey budur. Eylül 2009
40
TKP Yasal Kuruluş Hazırlık Konferansı Sonuç Bildirisi Ülkenin çeşitli il ve ilçelerinden gelen Ürün Okurları 6‑7 Kasım 2011 tarihlerin‑ de İstanbul’da yapılan “TKP Yasal Kuruluş Hazırlık Konferansı”na katıldılar. Ürün Okurları, bileşeni oldukları ve TKP’nin siyaset hayatındaki yasal, demokratik ve meş‑ ru yerini almasını hedefleyen Suphi’den Bilen’e Gelenek Yaşıyor Girişimi’ne sunula‑ cak kapsamlı önerilerini iki gün boyunca çok yoğun biçimde tartıştılar, değerlendir‑ diler ve karara bağladılar. Dünyada sosyalizm çağını başlatan 1917 Büyük Ekim Devrimi’nin 94. yıldönü‑ münde tamamlanan Konferans’ta aşağıdaki başlıklarla belirtilen hususlar karar al‑ tına alınmıştır. 1. Konferans katılımcıları, Suphi’den Bilen’e Gelenek Yaşıyor Girişimi’nin TKP’yi yasal olarak kurma amaç, hedef ve kararını bütün güçleriyle destekleyeceklerini oy‑ birliğiyle beyan ettiler. 2. Konferans katılımcıları, Suphi’den Bilen’e Gelenek Yaşıyor Girişimi içinde tar‑ tışılmak ve nihai hâlini alması için bütün bileşenlere sunulmak üzere bir Program ve Tüzük Taslağı kabul ettiler. 3. Konferans katılımcıları, kurulacak yasal parti hazırlıkları için oluşturulacak 40 kişilik Parti Meclisi (PM) üye önerilerini bütün konferans katılımcılarının kullandığı gizli oyla ve oy çokluğuyla; Danışma Meclisi ve Başkanlık önerilerini ise açık oyla ve oybirliğiyle seçerek belirlediler. 4. Konferans katılımcıları, bugüne kadar farklı alanlarda yürüttükleri faaliyet‑ lerini bundan sonra sadece Suphi’den Bilen’e Gelenek Yaşıyor Girişimi’nin içinde yürütme niyet ve kararlarını bu bildiriyle birlikte tüm sol ve sosyalist kamuoyuyla paylaşırlar. 5. Katılımcılar, Suphi’den Bilen’e Gelenek Yaşıyor Girişimi’nin, Partinin yasal kuruluş hazırlıklarını hızlandırması, bugüne dek yurtiçinde ve yurtdışında ulaşıla‑ mamış eski partili bütün dost, taraftar ve yoldaşların da hızla sürece dahil edilmesi, hissettikleri siyasi boşluk nedeniyle şimdiye kadar SİP içinde veya diğer partilerde siyaset yapan eski parti dostlarının tekrar TKP çatısı altına davet edilmesi için görev‑ lendirilmesi önerisini oybirliğiyle kabul etmişlerdir. 6. Katılımcılar, Suphi’den Bilen’e Gelenek Yaşıyor Girişimi’nin, bugüne dek ortak çalışmalara katılmayıp ayrı duran, TKP’nin yasal kuruluşunu hedefleyen ve faaliyet‑ lerini birey, dernek, grup veya kollektif olarak sürdüren herkesi kuruluş çalışmalarına katılmaya davet etmek için görevlendirilmesini önermişlerdir. 7. Katılımcılar, Suphi’den Bilen’e Gelenek Yaşıyor Girişimi’ne, oluşturulacak yasal parti için yeni gelişecek duruma dair hukukçuların, sendikacıların, gazetecilerin, si‑ yasetçilerin, yazarların, akademisyenlerin ve diğer kesimlerin destek için davet edil‑ mesini de önermişlerdir. Tüm sol ve sosyalist kamuoyuna duyurulur.
TKP Program Taslağı
6‑7 Kasım 2011 tarihinde İstanbul’da yapılan Ürün Okurları TKP Yasal Kuruluş Hazırlık Konferansı’nda kabul edilmiştir.
Giriş
Türkiye işçi sınıfının öncü siyasal örgütü olan Türkiye Komünist Partisi, dünyada sosyalizm çağını başlatan 1917 Büyük Ekim Devrimi’nin doğrudan etkisi altında ve 1918‑1922 arasında yurdumuzu işgal eden emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı’nın ateşi içinde 10 Eylül 1920’de kuruldu. Türkiye Komünist Partisi’nin tarihsel kurucuları Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve Bakû’da yapılan kuruluş kongresine katılan bütün yoldaşlarıdır. Daha kuruluşunda enternasyonalizmle yurtseverliği, Büyük Ekim Devrimi’nin toplumsal kurtuluş ruhuyla bağımsızlık savaşımızın ulusal kur‑ tuluş özlemini varlığında eylemli olarak birleştiren TKP, o günden bu yana onurlu mücadelesini sürdürdü. Dünya komünist ve işçi hareketinin ilke ve ül‑ külerine bağlı kaldı; sömürüsüz, sınıfsız, devletsiz, savaşsız ve sınırsız eşitlik ve özgürlük dünyasının kurulması için durmadan çalıştı. Kapitalizme karşı sosyalizm için, emperyalizme karşı bağımsızlık için, faşizme ve despotizme karşı demokrasi için, ırkçılık ve şovenizme karşı halkların dostluk ve daya‑ nışması için, dinci gericiliğe karşı laiklik ve aydınlanma için, erkek egemenli‑ ğine karşı kadın‑erkek eşitliği için aralıksız mücadele etti. Kapitalist düzene son verilmesi; işçilerin, emekçi köylülerin, şehir emek‑ çilerinin proletarya iktidarını kurarak dünyayı yönetip dönüştürmesi; tüm devlet görevlilerinin seçimle belirlenmesi; üretim araçlarının ortak mülkiyeti sistemine geçilmesi; yöneten‑yönetilen ayırımının kalkması ve devletin sö‑ 42
nümlenmesi; uluslar arasında kardeşliğin kurulabilmesi için kendi kaderini serbestçe belirleme hakkının tanınması; ulusal sınırların ortadan kalktığı en‑ ternasyonalist bir dünya kurulması; emeğin, kadınların ve çocukların kur‑ tuluşu gibi yepyeni kavramları Türkiye topraklarına taşıma ve kökleştirme onuru Türkiye Komünist Partisi’ne aittir. Emperyalizme karşı en kararlı bi‑ çimde mücadele etme, ülkenin bağımsızlığına en zor koşullarda sahip çıkma ve en tutarlı yurtseverliği savunma onuru TKP’ye aittir. TKP, emperyalist işgale karşı bağımsızlık savaşında; milli burjuvazinin tek parti yönetimine ve faşizme karşı mücadelede; 1950‑1960 döneminde Amerikancı‑NATO’cu yönetime karşı bağımsızlık ve demokrasi mücadele‑ sinde; 27 Mayıs 1960 sonrasında işbirlikçi‑komprador büyük burjuvazinin ve büyük toprak beylerinin koalisyonlarına karşı eşitliği, özgürlüğü ve sosyaliz‑ mi yaymada; Adalet Partisi’nin antidemokratik iktidarına karşı direnmede; 12 Mart 1971 faşizmine karşı koymada; Adalet Partisi önderliğindeki gerici ve faşist yönelimli Milliyetçi Cephe iktidarları karşısında devrim ve sosya‑ lizm atılımını yükseltmede; 12 Eylül 1980 faşist yönetimine karşı mücadele‑ de; 1983’ten günümüze kadar, 12 Eylül rejimi temelinde işbirlikçi‑komprador kapitalizme, militarizme ve gericiliğe yaslanan bütün iktidarlara karşı işçi sınıfının; şehir ve köy emekçilerinin; ezilen halkların; işsizlerin, yoksulların, kimsesizlerin; kadınların, gençlerin, aydınların, çocukların sözcüsü olarak hep önlerde oldu. TKP, devrimin ve sosyalizmin; eşitliğin ve özgürlüğün; emeğin, halkların, kadınların ve çocukların kurtuluşunun; alınteriyle yaşayan bütün halkın el‑ birliğiyle yönettiği, elbirliğiyle ürettiği ve yaratılan refahı ortaklaşa paylaştığı adaletli bir düzenin; bağımsızlığın ve demokrasinin; enternasyonalizmin ve yurtseverliğin; aydınlanmanın ve laikliğin; insana, canlılara ve doğaya saygılı kalkınmanın partisidir. TKP’nin bütün çalışmalarına yön veren teorik temel, dünya işçi sınıfının ortak öğretisi olan bilimsel sosyalizmdir. TKP, mücadelelerini Marksizm‑Le‑ ninizm ile Türkiye komünist ve işçi hareketinin ülkemizin özgül koşulları içinde edindiği deneyimi birleştirerek yürütür. Mustafa Suphi, Ethem Nejat, Salih Hacıoğlu, Şefik Hüsnü, Nâzım Hikmet, Reşat Fuat, Zeki Baştımar, İsmail Bilen, Aram Pehlivanyan, Hikmet Kıvıl‑ cımlı, Hüsamettin Özdoğu, Mehmet Bozışık, Mihri Belli, Behice Boran ile yaşamlarını devrime ve sosyalizme adayan bütün öncülerimizin mücadele geleneği TKP’nin esin kaynağıdır. 43
Birinci Bölüm Dünya Kapitalist Sistemi
Bugün dünyamız, sosyalist sistemin yıkılmasıyla küresel hâle dönüşen ka‑ pitalist sistemin egemenliği altında bulunuyor. Fabrikaların, bankaların, çiftliklerin, işletmelerin özel mülkiyetine sa‑ hip kapitalistlerin ücretli emekçileri sömürmesine dayanan kapitalist sistem, gıda, inşaat, ilaç, enerji, elektronik‑bilgisayar, iletişim, demir‑çelik, otomotiv, ulaşım, silah, bankacılık, medya gibi sektörleri kontrol eden dev uluslararası şirketlerin güdümüyle ayırt ediliyor. Kapitalist sistemin toplumsal gerçekliği sermaye, emek ve devlet arasında‑ ki ilişkilerle belirleniyor. Toplumsal yapının sermaye birikiminin mantığına göre örgütlenmiş ol‑ ması; üretim ilişkilerinin sömürüye ve emeğin metalaştırılmasına dayalı ol‑ ması; kapitalistlerin yatırım, üretim ve gelir bölüşümü kararlarını kâr amacı‑ na uygun olarak belirlemesi; rekabet; piyasa ilişkilerinin anarşisi; sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi sonucu tekelleşme; üretim ilişkilerinin sö‑ mürüye ve emeğin metalaştırılmasına dayalı olmasından kaynaklanan sınıf mücadelesi; devletin sistemin koruyucusu ve kollayıcısı rolünü üstlenmesi, kapitalist sistemin en temel özellikleridir. İleri, orta veya geri; bağımsız, yarı bağımlı veya bağımlı; sanayileşmiş, yarı sanayileşmiş veya sanayileşmemiş; alacaklı, kendine yeterli veya borç‑ lu; hızlı veya yavaş büyüyen bütün kapitalist ülkeler bu özellikleri ayrımsız paylaşıyorlar. Bununla birlikte, dünya kapitalist sistemi despotik bir hiyerarşiye göre ko‑ numlanmış ulus‑devletlerden oluşan küresel bir yapı özelliğini taşıyor. Tek tek ülkelerin bu hiyerarşik yapı içerisindeki konumları son tahlilde ekonomik güçleriyle belirleniyor. Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin çoğunu kapsayan geri kapita‑ list ülkeler çok az sayıdaki ileri kapitalist‑emperyalist ülke tarafından bağım‑ lılaştırılmış durumda bulunuyor. Amerika Birleşik Devletleri bu hiyerarşik küresel yapının en tepesinde dünyanın baş emperyalist gücü olarak yer alıyor. Dünyanın en büyük üretim ve finans merkezi olması; teknolojik gelişmişliği; en yakın rakiplerini bile çok geride bırakan nükleer ve klasik askerî gücü; üniversiteleri, medyası, eğlen‑ ce‑kültür sanayisi ve “Amerikan tarzı yaşam”ından oluşan ideolojik‑kültürel silahları; hep birlikte, ABD’ye büyük bir üstünlük sağlıyor. 44
ABD, Almanya ve Japonya, emperyalizmin üç kilit gücünü oluşturuyor. Dünya ekonomisine yön veren kararlar öncelikle bu üçlüyü de içeren emper‑ yalist G‑7 ülkelerinin (ABD, Almanya, Japonya, İngiltere, Fransa, Kanada, İtalya grubunun) koordinasyonuyla alınıyor. Uluslararası Para Fonu (İMF) ve Dünya Bankası, geri kapitalist ülkele‑ rin ekonomilerini bir avuç zengin kapitalist ülkenin çıkarlarına göre biçim‑ lendirmek, bağımsız gelişmelerinin önüne geçmek, siyasal bağımsızlıklarını elde etmiş olan eski sömürge ve yarı sömürge ülkelerin emperyalist ticaret ve yatırım ağının dışına çıkmalarını engellemek için kullanılan temel araçlar işlevini görüyor. Geri ülkelerin gümrük vergileri ve kotalar yoluyla yerli sanayiyi koruma‑ larını önlemeye hizmet eden serbest ticaret anlaşması örgütü Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Almanya öncülüğündeki Avrupa Birliği (AB), ABD öncülü‑ ğündeki Kuzey Atlantik Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) ve Japonya ağır‑ lıklı Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Forumu (APEC) gibi ticari blokların yoksul ekonomilere dayattıkları anlaşmalar aynı amaç için kullanılan diğer mekanizmalar arasındadır. Emperyalist ülkelerin ve denetimlerindeki kurumların dayatmasıyla ba‑ ğımlı ülkelerin ekonomilerinde meydana getirilen yıkımlar ve bozulmalar, girilen borç batağı, geleneksel tarım ülkelerinin bile kendi halkını besleyebi‑ lecek durumdan uzaklaşması, halkların açlığın pençesine terkedilmesi artık olağan bir duruma dönüştü. Kollektif Sömürgecilik Başta ABD, Almanya ve Japonya olmak üzere gelişmiş ülkelerin tekelci sermayelerinin iç içe girmesi, uluslararası banka ve şirket evlilikleri, karşılıklı yatırımlar, İkinci Dünya Savaşının hemen ardından oluşturulan ortak mali ve ekonomik kurumlar; bu kurumlardaki işbirliğinin askerî alanda NATO ve uzantısı paktlarla pekiştirilmesi; sosyalist sisteme ve bağımlı halklara karşı ABD öncülüğünde Soğuk Savaş ve bölgesel savaşlar açılması; bütün bunlar, emperyalist ülkeler arasında –hâlâ varlığını sürdüren çelişme ve ihtilaflara rağmen– büyük bir çıkar birliği yarattı. 1970’lerin ikinci yarısından başlayarak başını ABD emperyalizminin çektiği dünya çapındaki neoliberal kapitalist saldırının sosyalist ülke yöne‑ timlerini de teslim almasıyla Soğuk Savaşın başarıya ulaşması ve sosyalist ülkelerin çökertilerek bağımlılaştırılması, Avrupa Ortak Pazarı’nın esas ola‑ 45
rak Almanya’nın istediği koşullarda Avrupa Birliği’ne dönüştürülmesi, De‑ mokratik Almanya’nın Batı Almanya tarafından yutulması, “hizadan çıkan” Irak’a karşı ABD öncülüğünde oluşturulan uluslararası emperyalist savaş koalisyonu, Sovyetler Birliği’nin parçalanması, NATO’nun Doğu ve Orta Av‑ rupa ülkelerini içine alarak genişlemesi; bunlar da, emperyalist ülkeler ara‑ sındaki birliği daha da pekiştiren adımlar oldu. Yugoslavya’nın parçalanması ve yutulması; Afganistan’ın ve Irak’ın işgali; Pakistan’ın köleleştirilmesi; Filistin’in İsrail siyonist sömürgeciliğinin işga‑ linde adım adım eritilmesi; Lübnan’a savaş açılması; Fildişi Sahili’nin işgali; Libya’nın NATO tarafından yakılıp yıkılarak yeniden sömürgeleştirilmesi; Suriye’nin, Lübnan’ın ve İran’ın işgal tehdidi altında tutulması; Sudan’ın bö‑ lünmesi; Yemen ve Somali’ye askerî saldırı; Kore Demokratik Halk Cumhu‑ riyeti, Küba ve Venezüella’ya yönelik yaptırımlar ve askerî hazırlıklar; Nepal, Tunus ve Mısır halk devrimlerinin yolunu kesmeyi amaçlayan emperyalist müdahaleler; başta enerji kaynakları ve enerji yolları olmak üzere bütün dün‑ yanın yeniden fethedilmesini amaçlayan sömürgeci seferberlik; emperyalist ülkelerin kollektif sömürgeciliğini, kapitalist sistemin bütününü belirleyen emek‑sermaye çelişkisinin yanı sıra, günümüz dünyasının ikinci temel ger‑ çeği durumuna getirdi. Günümüzde her emperyalist ülkenin tekelci sermayesi ulusal temellerini ve özgül çıkar hedeflerini muhafaza etmekle birlikte, Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Japonya sermayeleri bütün dünyayı egemenlikleri altında tutmayı amaçlayan bir kollektif sömürgecilik sistemi oluşturmayı başarmış bulunu‑ yor. ABD’nin öncülüğünde yürütülen bu kollektif sömürgecilik sistemi, eski sosyalist ülkelere ve geri kapitalist ülkelerin hepsine dışa açılma, özelleştirme, kuralsızlaştırma, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma politikalarını bütün emperyalist ülkelerin ortak iradesi olarak dayattı. İdeolojisi neoliberalizm olan bu kollektif sömürgeciliğin maliye bakanlığı‑ nı İMF ile Dünya Bankası, ekonomi ve ticaret bakanlığını Dünya Ticaret Ör‑ gütü, yasama meclisini Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, yargı organını Uluslararası Ceza Mahkemesi, genelkurmay başkanlığını NATO, psikolojik savaş ve propaganda bakanlığını kapitalist medya tekelleri, eğitim bakanlı‑ ğını ABD güdümlü dünya kapitalist üniversite sistemi, personel bakanlığını emperyalizmin güdümündeki uluslararası “sivil toplum örgütleri” yürütüyor. ABD önderliğindeki emperyalist blok, kollektif sömürgecilik sistemini en üst aşamaya vardırmak, dünya kapitalist sisteminin parçasını oluşturan her 46
ülkede dolar milyarderlerinden oluşan kapitalist egemenleri bütünüyle kay‑ naşmış tek bir şebekeye dönüştürmek için her yolu deniyor. Dünya işçi sını‑ fına, şehir ve köy emekçilerine, ezilen halklara karşı tek bir dünya hükümeti olarak hareket etmek istiyor. Emperyalist G‑7 ülkelerine Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya, Arjantin, Güney Afrika, Güney Kore, Meksika, Endonezya, Türkiye, Suudi Arabistan, Avustralya’dan oluşan iri kıyım ülkeleri ve tek bir tüzel kişilik olarak Avrupa Birliği’ni eklemleyen G‑20 düzenlemesi bu çabanın bir ürünüdür. ABD, Avrupa Birliği ve NATO; Amerikan Devletleri Örgütü, Körfez Ül‑ keleri İşbirliği Örgütü, Arap Birliği, İslam Konferansı Örgütü, Güneydoğu Asya Ulusları Birliği, Afrika Birliği gibi bölgesel örgütler içindeki işbirlikçi‑ lerini kullanarak emperyalist blokun kapsama alanını dünyanın her köşesi‑ ne yayıyor. Ne var ki, kapitalist ülkeler eşit olarak gelişmezler. Bu eşit olmayan geliş‑ me, eski güç dengelerine göre paylaşılmış olan dünyanın yeniden paylaşıl‑ masını gündeme getirir. Kapitalist rekabet tek bir kapitalist dünya hükümeti oluşturma hayalinin önüne nesnel engeller diker. ABD, AB ve Japonya’ya göre daha hızlı gelişen Çin, Rusya, Hindistan, Bre‑ zilya gibi ülkelerin egemen sınıfları, bir yandan emperyalizmle bütünleşmeye çalışırken, bir yandan da kendilerine özgü ekonomik ve siyasal hedefler gü‑ derek güçlenmeye ve emperyalist bloka yem olmamaya çabalıyorlar. Bu ikili yapıları nedeniyle nesnel olarak ara güç konumunda yer alıyorlar. Birleşik Dünya Pazarı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra klasik sömürgeciliğin çökmesi, tek bir em‑ peryalist ülke denetimindeki sömürge pazarlarının (örneğin İngiliz sömür‑ gesi Hindistan ve Nijerya, Hollanda sömürgesi Endonezya, Fransa sömürgesi Cezayir ve Nijer, Belçika sömürgesi Kongo) bütün sermayelere ve mallara açık pazarlara dönüşmesinde, bir başka deyişle tek bir dünya pazarı hâlinde birleş‑ mesinde büyük rol oynadı. Tıpkı 19. yüzyılda siyasal bağımsızlığını kazanan Latin Amerika ülkeleri ve 20. yüzyılın ilk yarısında ulus‑devlet olarak ortaya çıkan Türkiye veya aynı yıllarda bir köylü devrimi gerçekleştiren Meksika gibi, bağımsızlığına yeni kavuşan bu ulus‑devletlerde iktidara gelen yerli bur‑ juvaziler de, dünya kapitalist ekonomisine çeşitli biçimlerde eklemlendiler. Sermaye birikim düzeylerine, ülke ve nüfus büyüklüklerine, kaynak zen‑ ginliklerine, sınıflararası güç dengesine, iki karşıt blok arasında manevra 47
imkânı sağlayan dünya konjonktürüne, stratejik konumlarına vb. bağlı ola‑ rak bu ülkelerin kimisi (Güney Kore, Tayvan, Singapur, Malezya, Hindistan, Brezilya, Meksika, Türkiye gibi) sanayileşme yolunda önemli adımlar attı, ama sanayileşme yönünde dikkate değer bir ilerleme kaydedemeyen ve ço‑ ğunluğu oluşturan daha geri ulus‑devletlerde bile kapitalist ilişkiler yaygın‑ laştı ve egemen hâle geldi. Sosyalist sistemden sağladıkları destekle bağımsız bir devlet kapitalist sektörü inşa etmeye ve bu yolla emperyalizmden bağımsız bir kalkınma yo‑ luna girmeye çalışan ülkeler ise, Nasır sonrasındaki Mısır, Bumedyen son‑ rasındaki Cezayir, Allende sonrasındaki Şili örneklerinde olduğu gibi veya sosyalist sistemdeki karşıdevrimci dönüşümlerden sonra Angola, Mozambik, Zambiya, Zimbabve ve Tanzanya örneklerinde görüldüğü gibi, İMF ve Dünya Bankası programlarına teslim oldular. Eski Sovyetler Birliği, sosyalist Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri, Çin ve Vi‑ etnam dahil sosyalist sistem topraklarının, bağımsızlığına kavuşmuş ülke pazarlarının kollektif sömürüye açılmasıyla tek bir kapitalist dünya paza‑ rı yolunda muazzam bir adım atılmış oldu, sermayenin mantığı, neredeyse dünyanın bütününe egemen oldu. Sermaye birikimi, azami kâr ve rekabet mantığı, neredeyse insan yaşamının bütün hücrelerine kadar yayıldı. Kapitalist Mantığı Kırmak Kısaca özetlenen bu dünya çapındaki köklü yeniden yapılanma sonucun‑ da ortaya çıkan ve kapitalist mantığın egemenliği altındaki bu hiyerarşik sis‑ temin iç çelişmeleri, Marks’ın ve Engels’in açıkladığı gibi sistemin aşılma‑ sını zorunlu kılıyor. Tekelleşme, toplumsal kutuplaşma, küçük bir azınlık zenginleşirken nüfusun büyük çoğunluğunun yoksulluğa mahkûm edilmesi ve yaşam kalitesinin düşmesi, üretken yatırımların yeterince kârlı olmaktan çıkması, mali spekülasyonlara ve borsa oyunlarına dayalı kumarhane ekono‑ misine geçiş, aşırı üretim ve yetersiz talep sonucu ortaya çıkan birikim buna‑ lımı, bolluk içinde yokluk yaşanması, işsizliğin yayılması, durgunluk, “büyük insanlık”ın yıkımı, barbarlığın egemen hâle gelmesi, mafyalaşma, kültürsüz‑ leşme, ortaçağ karanlığı; kapitalist sistemin bu zorunlu sonuçlarından kur‑ tulmak için sistemin mantığının bütünüyle kırılması, aşılması gerekiyor. Çözüm: Sosyalizm Kapitalist mantığı kırmanın, kapitalist sistemi aşmanın adı sosyalizmdir. Kapitalist sistemin hiyerarşisinde tepede yer alan emperyalist ülkelerde de, 48
altta yer alan bağımlı kapitalist ülkelerde de sistemin temel çelişmelerinin çözümü, sosyalist devrimi ve sosyalizmin kurulmasını gerekli kılıyor. Emperyalist ülkelerde yeni emekçi kuşakları artık ana ve babalarından daha kötü koşullarda yaşıyorlar. Toplumsal eşitsizlik yoğunlaşıyor. Emper‑ yalizme bağımlı kapitalist ülkelerde ise sistem kendi halkını doyurmaktan, barındırmaktan, okur yazar kılmaktan, hastalandığında tedavi etmekten bile aciz durumda. Yani insanca yaşamak bütün dünyada kapitalist sömürüye son vermekten, mülkiyet sisteminde köklü değişiklik yapmaktan, kapitalist asalakların elinde bulunan muazzam servetleri yeniden ve eşitlik temelinde dağıtmaktan, üretim ilişkilerini ve tüketim kalıplarını değiştirmekten, kısa‑ cası sınıfları kaldırarak bireyler, cinsiyetler, halklar, ülkeler, bölgeler ve kıtalar arasında eşitliği ve adaleti sağlamaktan geçiyor. Sosyalist devrimin temel gücü dünya işçi sınıfı ve emekçi halklardır. Zo‑ runlu olarak enternasyonalist bir karakter taşıyan bu anti‑kapitalist, anti‑em‑ peryalist mücadele, dünya kapitalist‑emperyalist sistemi ulus‑devletlerden, ulusal birimlerden oluştuğu için, ulus‑devletler bizzat sistemin koruyucusu ve kollayıcısı oldukları için, öncelikle bu birimler içinde siyasal iktidarın ele geçirilmesini, bu ulus‑devletlerin devrimci dönüşümünü, Manifesto’nun di‑ liyle söyleyecek olursak, “proletaryanın ulusun önder sınıfı durumuna gelme‑ sini” gerektiriyor.
İkinci Bölüm Dünya Devrim Süreci
İşçi sınıfının egemen kapitalist sınıfa karşı mücadele içindeki konumunu dile getiren, sömürü ve baskıdan kurtuluş koşullarını özetleyen bilimsel sos‑ yalist öğretinin 1848 devrimleri sırasında Marks ve Engels tarafından derli toplu biçimde ortaya konulmasından bugüne kadar, dünya komünist ve işçi hareketi dünya devrim sürecinin en önemli bileşeni ve güç kaynağı oldu. “Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz” sloganını bayrak edinen bu hareket, 19. yüzyıl sonlarında kapitalizmin emperyalizme dönüşmesi ve bütün dünyanın az sayıda emperyalist ülke tarafından köleleştirilmesiyle birlikte, kitlesel te‑ melini sömürge ve bağımlı ülke halklarını kapsayacak ölçüde genişletti. Em‑ peryalizm döneminin temel sloganı “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşiniz” oldu. Lenin önderliğindeki komünistler dünya işçi sınıflarını ve halklarını em‑ peryalist egemenlerin çıkarı için birbirine kırdıran I. Dünya Savaşı’nda, em‑ peryalist savaşa ortak olmayı reddeden tek siyasal akım olma onurunu taşıdı. 49
1917 Devrimi ve sonuçları Rusya’da meydana gelen 1917 Büyük Ekim Devrimi, 20. yüzyıla damga‑ sını vurdu. Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla sosyalizm pratik bir gerçekliğe dönüştü. Sovyetler Birliği, sömürge ve bağımlı ülkelerde ulusal kurtuluş hareket‑ lerinin ve kapitalist ülkelerde işçi sınıfı hareketinin temel desteği ve esin kaynağı oldu. Sovyetler Birliği’nin emperyalist işgale uğrayan Türkiye’nin ulusal kurtuluş savaşına verdiği destek, bu enternasyonalist dayanışmanın ilk örneği oldu. Sosyalist sistem, kapitalist ülkelerin işçi sınıfı hareketi ve ulusal kurtuluş hareketleri, Sovyetler Birliği’nin kurulmasından başlayarak, dünya devrim sürecinin üç temel gücünü oluşturdu. Moğolistan, Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya, Arnavutluk, Polonya, Çekoslovakya, Demokratik Almanya, Çin, Vietnam, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ve Küba’da sosyalist devrim‑ ler başarıya ulaştı ve sosyalizm kuruldu. Türkiye, İran, Afganistan, Meksika, Mısır, Sudan, Suriye, Irak, Endo‑ nezya, Hindistan, Filipinler, Kongo, Cezayir, Libya, Gine, Yemen, Etyopya, Angola, Mozambik, Zimbabve, Zambiya, Tanzanya, Kamboçya, Laos, Na‑ mibya, Nikaragua ve Güney Afrika gibi ülkelerde anti‑emperyalist ulusal kurtuluş devrimleri ve hareketleri klasik sömürgeciliği çökertti. Bu ülkelerin bir kısmı bağımsız kapitalist bir yol izlemeye çalışırken, bir kısmı sosyalist sistemle bağlaşıklık içinde sosyalist yönelimi benimsedi, bir kısmı ise yeni sömürge oldu. Komünist partileri, 14 ülkeyi ve dünya nüfüsunun üçte birini kapsayan sosyalist sistemin kurulmasında; İkinci Dünya Savaşı’nda faşist blokun yenil‑ giye uğratılmasında ve sömürge imparatorluklarının çökertilmesinde belirle‑ yici rol oynadı. 1960 ve 1970’lerde dünya komünist hareketi yeryüzünün en etkili siyasal gücüne dönüştü. 1980’lere girilirken dünyada komünist partile‑ rinin sayısı 95’e, üye sayısı ise 80 milyona ulaşmıştı. Sosyalist devrimler, başarıya ulaştıkları ülkelerde kapitalist sömürüye son verdi ve herkese iş, herkese sigorta, parasız eğitim ve parasız sağlık sağladı. Sosyalist sistemin gücü, bu dolaysız etkinin yanı sıra, iki önemli sonuç do‑ ğurdu: Birincisi, sömürge ve bağımlı ülke halklarının emperyalizmin pençe‑ sinden kurtulmalarına yardımcı oldu. İkincisi, gelişmiş kapitalist ülkelerin egemenlerini, kendi işçi ve emekçilerine ödün vermek, sosyal refah uygula‑ malarına razı olmak, temel demokratik haklara katlanmak zorunda bıraktı. 50
Kapitalist karşıdevrim Emperyalist blokun yönetimindeki dünya kapitalist sisteminin bu dev‑ rimci gelişmeye tepkisi gecikmedi. Yeni‑Sağ akım, 1970’lerin sonlarında dün‑ ya kapitalizminin en etkili merkezlerinde öne çıktı ve 1980’li yıllara damga‑ sını vurdu. Dünya kapitalist sınıfının Yeni‑Sağ bayrağı altında komünizme ve devrime karşı başlattığı neoliberal ideolojik saldırı, kısa zamanda dünya çapında siyasal, askerî, kültürel ve ekonomik alanları kapsayan topyekün bir karşıdevrimci kampanyaya dönüştü. Dünya komünist hareketi, başta sosyalist sistemin yönetici partileri ol‑ mak üzere, bu kampanyaya karşı koyamadı. Hatta sosyalist ülkelerin yönetici komünist partilerinin çoğu şu ya da bu ölçüde Yeni‑Sağ’ın ideolojik tezleri‑ ne uyum sağlama çabası içine girerek komünizm ideallerinden adım adım vazgeçmeye başladı. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler de, sosyalizmi aktif olarak savunma bilincini gösteremedi. Süreç öldürücü oldu ve 1989’dan itibaren dünya tarihinin en kapsamlı karşıdevrimiyle sonuçlandı. Sosyalist sistem ortadan kalktı, kapitalist sömürü çemberinden kurtulmuş yüz milyonlarca insan yeniden sermaye beylerinin ücretli kölesi hâline geldi. Sosyalist sistemin desteğinden yoksun kalan ulusal güçlerin yönetimindeki ülkeler, fiilen siyasal bağımsızlıklarını da yitirerek tekrar sömürgeciliğin bo‑ yunduruğuna girdi. Emperyalizme mutlak itaati kabul etmeyen ülkeler ise kanlı savaş ve işgallerle sömürgeleştirildi. Kapitalist ülkelerdeki komünist partileri ile Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki ulusal kurtuluş hareketle‑ rinde devrimci ideallerden kaçış eğilimi öne çıktı. Kimi partiler ve hareketler kendilerini feshetti; kimileri sosyal‑demokrat veya liberal bir kimliği benim‑ sedi; kimi parti ve hareketler ise siyasal ağırlığını yitirdi. Kapitalist ülkeler‑ deki sosyal refah uygulamaları adım adım budandı, demokratik ve sosyal haklar geri alındı. Devrim ve karşıdevrim kapışması Krizler kapitalizmin içkin özelliğidir. Dünya çapındaki neoliberal saldı‑ rı, emperyalist ve kapitalist egemenlere kapitalizmin 1970’lerin ortalarında içine girdiği krizi yaklaşık 30 yıl boyunca öteleme imkânını tanıdı. Emper‑ yalist savaşlar, işgaller, soykırım ve katliamlar, örgütsüzlüğe mahkûm edilen işçi ve emekçilerin ekonomik soykırım düzeyinde yoksullaştırılması, işsiz‑ lik, yolsuzluk, bağımlılık, özgürlük ruhunun ve onur duygusunun zalimce 51
çiğnenmesi, kadın haklarının ve laikliğin dinsel gericiliğin karanlık saldırısı altında çökertilmesi, çocuk işçilerin sayısında büyük artış, çevre felaketleri; buna karşılık, bankaların, sanayi, tarım ve ticaret tekellerinin sahiplerinden oluşan küçücük bir azınlığın olağanüstü zenginleşmesiyle ayırt edilen neoli‑ beral dönem, kapitalizmin 2007 yılının sonlarında yeniden krize girmesiyle kitlelerin gözünde meşruiyetini yitirdi. Venezüella’da anti‑emperyalist devrim süreci, Irak ve Afganistan halkları‑ nın Amerikan işgaline güçlü biçimde direnmesi, Lübnan ve Filistin halkları‑ nın siyonist işgale karşı koyması, Nepal’de halk devriminin krallığı yıkması, çekirdeğini Venezüella’nın oluşturduğu Latin Amerika Halklarının Bolivarcı İttifakı (ALBA) üyesi ülkelerin ABD emperyalizmine başkaldırması, Tunus ve Mısır halk devrimleri, kapitalizmin ekonomik kriziyle birleşince, dünyada yeni bir ortam yarattı. Kapitalizm bütün dünyada grev, boykot, direniş, miting, yürüyüş, isyan ve ayaklanmalarla sarsılıyor. İşçilerin, yoksul köylülerin, şehir emekçilerinin, işsizlerin, evsizlerin, gençliğin, kadınların, ezilen halkların, sade insanların kitlesel eylemlerinde sıradışı bir artış var. Dünya çapında yeni bir devrim dalgası ortaya çıktı. Bu devrim dalgasına karşı emperyalist blok, her ülkede‑ ki yerli işbirlikçilerini de kullanarak, karşıdevrim saldırısı başlattı. Özellikle ABD, Fransa ve İngiltere’nin koordinasyonunda NATO güdümünde yürütü‑ len faşist sömürgeci savaşlar, devrim dalgasını boğmayı ve kapitalist‑emper‑ yalist düzenin ömrünü uzatmayı amaçlıyor. Emperyalist‑kapitalist düzen Emperyalist‑kapitalist düzen bir oligarşidir. Bu düzende egemenlik, dün‑ ya nüfusunun yüzde doksan dokuzunu sömüren, ezen dev bankaların, tekelci şirketlerin sahiplerinden oluşmuş yüzde birlik küçücük bir azınlığın elindedir. Emperyalist‑kapitalist düzen bir plütokrasidir. Bu düzen, dolar milyarder‑ lerinden oluşan uluslararası süper zenginler şebekesinin iktidarıdır. Emperyalist‑kapitalist düzen bir kleptokrasidir. Her türlü yolsuzluğa, sah‑ teciliğe, vurguna ve talana başvurarak ülke hazinelerini soyan büyük hırsız‑ ların gözü doymaz iktidarıdır. Emperyalist‑kapitalist düzen bir diktatörlüktür. İşçi ve emekçilerin, sade insanların bütün temel hak ve özgürlüklerini sistemli olarak yok eden, halk egemenliğini sürekli olarak gasbeden, demokrasiyi sadece vitrin olarak kul‑ lanan despotik bir yönetimdir. 52
Emperyalist‑kapitalist düzen totaliter bir diktatörlüktür. Sermaye gücü ile ordunun, polis örgütünün, yargı örgütünün, siyasal parti sisteminin, üni‑ versitelerin, medyanın, din kurumlarının gücünü tek elde birleştiren; terör, denetim‑gözetim ve psikolojik savaş yöntemleriyle yurttaşları yıldıran ve sin‑ diren, demokratik süreçlerin içini boşaltan bir düzendir. Emperyalist‑kapitalist düzen militaristtir. Savaş zihniyetini, ırkçılığı, şo‑ venizmi, gericiliği ve ayrımcılığı körüklemek; savaş, işgal, askerî müdahale, sömürgecilik ve emperyalizm bu düzenin varoluş tarzıdır. Emperyalist‑kapitalist düzen, emekçileri, kadınları, çocukları, halkları sö‑ mürgeleştiren bir sömürü sistemidir. Emperyalist‑kapitalist düzen, insanlığa, canlılara ve doğaya düşman bir yıkım sistemidir. Emperyalist‑kapitalist düzen, azami kâr mantığı dışında hiçbir rasyona‑ litesi olmayan akıldışı bir sistemdir. Küçücük asalak bir azınlığın azami kâr tutkusu için toplumsal yaşamın her alanını metalaştırmak, paranın padişah‑ lığı için aklı, vicdanı, eşitliği, özgürlüğü, adaleti ayaklar altında çiğnemek bu düzenin ayırt edici niteliğidir. Emperyalist‑kapitalist düzen, paraya tapan uluslararası bir dindir. İnsan‑ lığın, canlıların ve doğanın yıkımına yol açtığı apaçık kanıtlarla bütünüyle ortaya çıktığı hâlde, zorbalıkla sürdürülen kör bir inanç örgütlenmesidir. Emperyalist‑kapitalist düzen, aklın, bilimin, demokrasinin, laikliğin düş‑ manıdır. Dolar milyarderlerinden oluşan bir avuç azınlığın lüksünü ve ege‑ menliğini sürdürmek için en bağnaz ortaçağ zihniyetiyle işbirliği yapar ve dünyayı karanlığa teslim etmekte hiçbir sakınca görmez. Emperyalist‑kapitalist düzeni aşmak için tek yol Emperyalist‑kapitalist düzenin efendileri olan yüzde birlik azınlığa karşı dünya devrim sürecinin temel gücü dünya işçi sınıfı ve emekçi halklardır. Küba ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti gibi sosyalist ülke halkları, Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki ezilen halkların ulusal kurtuluş hareket‑ leri, kapitalist ülkelerin işçi sınıfı hareketleri arasında birlik ve dayanışma, insanlığın kapitalist barbarlıktan kurtuluşunun tek yoludur.
Üçüncü Bölüm Türkiye’nin Dünya Kapitalist Sistemi İçindeki Yeri
Türkiye dünya kapitalist sistemi içerisinde emperyalizme bağımlı orta de‑ recede gelişmiş kapitalist bir ülkedir. 53
Emperyalist işgale son veren Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaş‑ masıyla Türkiye siyasal bağımsızlığa kavuştu, 1923’te padişahlığa son verilip cumhuriyet kuruldu, ardından halifelik kaldırıldı, laiklik ve kadın hakları kabul edildi. Ulusal Kurtuluş Savaşı ve ardından gelen Kemalist reformlar, emperya‑ lizme karşı milli burjuvazinin yönetiminde gerçekleşen bir ulusal kurtuluş devrimi anlamına geliyordu. Ne var ki, ulusal kurtuluş devrimi emperyaliz‑ me mali ve ekonomik bağımlılığa son vermediği gibi, demokratik devrim bo‑ yutuna da yükselemedi. Sermayesi yetersiz olan zayıf milli burjuvazi, ülke içinde büyük toprak beyleriyle uzlaştı ve adım adım emperyalist merkezlere açıldı. Topraksız ve yoksul köylülerin toprak sorunu ile ezilen halkların ulusal eşitlik ve özgürlük sorunu çözülmedi. Milli burjuvazinin tek parti yönetimi, sermaye birikimi‑ ni hızlandırmak için TKP’yi, sendikaları, dernekleri ve diğer muhalefet par‑ tilerini yasakladı. İşçi sınıfını, emekçi köylüleri, şehir emekçilerini ağır bir sömürüye mahkûm etti. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne izin vermeyen sermaye iktidarı, başta Kürtler olmak üzere halkları zorla assimile etmeye çalıştı. İsyanlar, kıyımlarla bastırıldı. Büyük acılar yaşandı. İkinci Dünya Savaşı döneminde Almanya ile çok yakın ilişkiler kuran ve faşist özellikler kazanan tek parti yönetimi, burjuvazinin sermaye birikimini daha da hızlandırmak için kapitalizm ile şovenist milliyetçiliği harmanlayan ağır sömürü ve baskı düzenlemelerini gerçekleştirdi. Tek parti yönetimi dünyada faşizm cephesinin yenilmesiyle çok partili sis‑ teme geçmek zorunda kaldı. Demokrasiye geçileceği, partilerin, sendikaların, derneklerin serbestçe çalışacağı ilan edildi. Buna rağmen, yasal siyasal haklarını kullanmak isteyen komünistlerin kurduğu sosyalist partiler ve işçi sendikaları yasaklandı. Güdümlü muhalefet partisi olan muhafazakâr‑liberal kapitalist Demokrat Parti’nin yolu açıldı. 1950‑1960 yılları arasında tek başına iktidar olan Demokrat Parti, Ame‑ rikan emperyalizmiyle işbirliğini yoğunlaştırdı. Büyük kapitalistler ve büyük toprak beyleri, en sağcı ve en gerici çevreler DP’ye kaydı. Antikomünizmi bayrak edinen DP iktidarı, 1952 yılında NATO’ya üye oldu, Kore halkının kurtuluş savaşına karşı Amerika’nın safında savaşmak üzere Kore’ye asker gönderdi. Cumhuriyetin ilanından sonra laiklik doğrul‑ tusunda atılan adımlar bir bir geri alındı. Tarikatların yolu açıldı. Din dersi ve din okulları eğitim sistemine sokuldu. Diyanet İşleri Başkanlığı hızla güç‑ lendirildi. 54
Bu dönemde Amerikan kredileriyle tarımda hızlı bir makineleşme ve ka‑ pitalistleşme süreci başladı, işlerini ve topraklarını kaybeden köylü emekçiler şehirlere akmaya başladı. Büyük toprak beyleri adım adım toprak kapitalist‑ lerine dönüştü.Yerli ve yabancı sermayenin ortaklığıyla yeni özel bankalar, sanayi işletmeleri, büyük iç ve dış ticaret şirketleri kuruldu. Finans, sanayi, ticaret ve toprak kapitalistlerinin üst kesimi işbirlikçi‑komprador nitelik ka‑ zandı. 27 Mayıs 1960’da ordu içerisindeki bir grup subay, DP iktidarına karşı işçi ve öğrenci muhalefetinin yükselmesinden yararlanarak küçük ve orta bur‑ juvazinin, DP yönetimiyle arası bozulan bir kısım büyük sermaye kesiminin çıkarları doğrultusunda DP iktidarını devirdi. 27 Mayıs 1960 hareketinin çelişik bir niteliği oldu. Kabul edilen anayasa, bir yandan, halkın mücadelesinin bir sonucu olarak demokratik özellikler taşır ve bir özgürlükler rejimine yer verirken; öte yandan, devlet yapısı açısın‑ dan askerî darbeleri meşrulaştıran, Türkiye’yi açık açık militarist bir devlet hâline sokan bir militarizasyon sürecinin yolunu açan düzenlemeleri barın‑ dırıyordu. 1960‑1980 arasında emperyalizme bağımlı kapitalist gelişme hız kazandı. İşbirlikçi‑komprador büyük burjuvazi tekelleşti. 27 Mayıs 1960 hareketiyle başlayan, 12 Mart 1971 darbesiyle devam eden ve 12 Eylül 1980 darbesiyle sona eren 1960‑1980 dönemi, siyaset ve kültür alanlarında demokratik ve sosyalist düşünce akımlarının yükselmesi, sana‑ yi işletmelerinde çalışan işçi sınıfının sendikal ve siyasal örgütlenmesinin güçlenmesi, gençlik hareketlerinin atılımı, köylülüğün hareketlenmesi, Kürt ulusal hareketinin yükselmesi, kamu emekçilerinin aktifleşmesiyle öne çıktı. Ekonomik kutuplaşma temeli üzerinde ülkede meydana gelen toplumsal ve siyasal kutuplaşma, sosyalist ve demokratik akımların karşısına, toplum‑ da demokratik çoğulculuğun git gide güçlenmesinin karşısına, egemen sını‑ fın ve devlet aygıtı içerisindeki uzantılarının aktif desteğiyle faşist ve gerici yarı‑askerî çetelerin çıkarılmasıyla daha da şiddetlendi. 12 Mart ve 12 Eylül rejimleri temel özgürlüklere son veren, faşizmi ege‑ men kılan, sıkıyönetim, idamlar, toplama kampları ve işkenceyle belirlenen dönemler oldu. İşbirlikçi‑komprador tekelci burjuvazinin bu açık terörist diktatörlükleri, kapitalizmin ekonomik, sosyal, kültürel hiyerarşik egemenlik ilişkilerine sadık köle ruhlu bir toplum yaratmak amacını güdüyordu.
55
12 Mart rejimi uzun süreli olamadı. 12 Eylül rejimi ise kalıcı oldu. Türkiye toplumunu ulusal kurtuluş devriminin bütün kazanımlarından yoksun bı‑ rakmayı amaçlayan topyekün bir karşıdevrim anlamına geldi. Emperyalist merkezlerin dayatması doğrultusunda neoliberal saldırıyı başlatan 24 Ocak 1980 kararları, 12 Eylül rejimiyle kalıcılaştırıldı. İMF ve Dünya Bankası ekonominin bütün komuta kademelerini ele geçirdi. Özelleş‑ tirmelerin altyapısı oluşturuldu, sendikasızlaştırmanın ve taşeronlaştırma‑ nın yolu açıldı. İşçi sınıfının, şehir ve köy emekçilerinin kazanılmış sosyal ve ekonomik hakları budandı. Temel hak ve özgürlükler yok edildi. Şovenizm, gericilik ve militarizm toplumu esir aldı. Kürt savaşı, olağanüstü hâl, yargı‑ sız infazlar, grev yasakları, laikliğin ve kadın haklarının altının oyulması, üniversitelerin YÖK eliyle kapitalizmi ve devlet baskısını hiç sorgulamayan tektip yurttaş yetiştiren kurumlara dönüştürülmesi, medyanın kapitalist dö‑ nüşümü, ortaçağ zihniyetiyle vahşi kapitalizmi birleştiren bir sistemi egemen kıldı. Kapitalizmin en hızlı şekilde gelişmesini sağlamak için, Türkiye iş ka‑ zalarında dünyanın en önde gelen ülkelerinden birine, bir ölü işçiler cumhu‑ riyetine dönüştürüldü. Bugünkü Türkiye Türkiye, kayıtsız şartsız halka ait olması gereken egemenliği gasbetmiş olan TÜSİAD, MÜSİAD ve TUSKON çevresinde toplanmış, emperyalizme bağımlı işbirlikçi‑komprador kapitalist oligarşinin gayrimeşru yönetimi al‑ tında bulunuyor. Emperyalizmin taşeronluğunu yapan tekelci oligarşi, dünya kapitalist sis‑ teminin ortak saldırı örgütü NATO’nun Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya bölgesindeki ileri karakolu görevini üstlenmiştir. Emperyalizmin özellikle Müslüman halklara karşı savaşında görev ala‑ rak ağır insanlık suçlarına ortak olan işbirlikçi‑komprador kapitalist oligarşi, Türkiye işçi ve köylülerinin yurtsever ve enternasyonalist geleneklerine iha‑ net ediyor. Büyük banka, sanayi, inşaat, ticaret ve tarım kapitalistlerinden oluşan te‑ kelci oligarşi, işçi sınıfını ve emekçileri sömürerek, ülkeyi emperyalist dev‑ letlere ve şirketlere peşkeş çekerek, özelleştirme, borsa ve arazi vurgunculu‑ ğu, devlet hazinesi soygunculuğu yaparak durmadan zenginleşiyor ve halkın yüzde doksan dokuzunu yoksulluğa, işsizliğe ve yolsuzluğa mahkûm ediyor. Türkiye Avrupa Birliği’yle imzalanan Gümrük Birliği anlaşması, İMF ve 56
Dünya Bankası programları ve DTÖ kurallarıyla sanayisizleştiriliyor. Küçük ve orta çiftçiler çökertiliyor ve tarım, bankaların ve gıda tekellerinin av saha‑ sına çevriliyor. Tekelci oligarşi ve militarist‑bürokratik uzantıları, Kürt sorununun barış‑ çı çözümünü torpilliyor ve kardeş halkları birbirine düşürerek sömürü sis‑ temlerini gizliyor, baskılarını meşrulaştırıyor.
Dördüncü Bölüm Ülkede ve Bölgede Devrimci Süreç
Emperyalizmle bütünleşmiş işbirlikçi‑komprador tekelci burjuvazinin diktatörlüğüne son vermek, öncü ve temel gücünü işçi sınıfının oluşturduğu sosyalist devrimi zorunlu kılıyor. Sosyalist devrimin temel ittifakı işçi‑köylü ittifakıdır. Şehir ve köy emekçileri, sömürgeleştirilmiş halklar işçi sınıfının en yakın dostlarıdır. Ortadoğu’da emperyalizme karşı Türk, Kürt, Arap, Fars halkları arasında en yakın dayanışma ve dostluk, Balkan ve Kafkas halkları arasında en yakın ittifak, sosyalist devrimin başarısı için vazgeçilmez koşul‑ dur. Emperyalizmin Ortadoğu halklarını yeniden sömürgeleştirmeyi amaç‑ layan kapsamlı ve çok yönlü saldırısını boşa çıkarmak için bölge halkları Or‑ tadoğu Devrimci Çemberi’ni kurmak zorundadır. Sosyalist devrim, öncelikle emperyalizme ve emperyalizmin işbirlikçisi tekelci oligarşiye, yabancı sermayenin kompradorluğunu yapan büyük ban‑ ka, sanayi, inşaat, ticaret ve tarım kapitalistlerine karşı yöneldiği için, köklü ulusal ve demokratik devrimci görevleri yerine getirecektir. Sosyalist devrim süreci ilk başta, ulusal ve demokratik devrimin eksik kalan yönlerini, yani, egemenliğin kayıtsız şartsız halka devredilmesini, em‑ peryalizme mali ve ekonomik bağımlılığa son verilmesini, topraksız ve yok‑ sul köylülerin toprak sorunu ile ezilen halkların ulusal eşitlik ve özgürlük sorununun çözülmesini, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün tanınmasını sağlayacak ve kesintisiz olarak sömürü ve zulmün her türünü ortadan kal‑ dıracaktır. Emperyalizme ve işbirlikçi‑komprador oligarşiye karşı işçi sınıfının öncü‑ lüğünde bütün ulusal ve demokratik güçlerin birleşmesi, ulusal demokratik cephenin oluşması ve yeni iktidar alternatifi olarak ortaya çıkması, sosyalist devrim sürecinin başlangıcını oluşturacaktır. Sosyalist devrimin gerçekleşmesi, işçilerin, şehir ve köy emekçilerinin, nüfusun yüzde doksan dokuzunun bilinçli ve aktif hareketini, halkın ken‑ 57
di kaderini bizzat kendi eline almasını, üretenlerin yönetmesini ve böylece halk iktidarının, halk egemenliğinin doğrudan doğruya sağlanmasını gerekli kılar. Sosyalist devrim, halkın meşru, yasal ve demokratik bütün haklarını serbestçe kullanması, özgürlüğün ve eşitliğin önündeki bütün engellerin kal‑ dırılması demektir. Sosyalist devrim, ulusal bağımsızlığı sağlayan, cumhuriyeti kuran, laikliği kabul eden, kadın haklarını, çağdaşlığı getiren Türkiye devrimini, işçilerin ve köylülerin, sömürülen ve ezilen bütün emekçilerin köklü çıkarları doğrultu‑ sunda mantıksal sonucuna ulaştıracaktır. TKP’nin Amacı ve İlkeleri TKP’nin amacı, dünya kapitalist sınıfının ayrılmaz bir parçası olan ve toplumumuzun küçük bir azınlığını oluşturan Türkiye kapitalist sınıfının iktidarına halkın demokratik iradesiyle son vermek; toplumun çok büyük çoğunluğunu oluşturan kol ve kafa emekçilerinin, emeğiyle geçinen şehir ve köy halkının, bütün halkın öz iktidarı yoluyla kapitalist sömürüyü ortadan kaldırmak; toplumsal eşitlik, üretim araçlarının ortak mülkiyeti ve halkın kendi kendini yönetmesi ilkelerine dayalı sosyalist toplumu kurmaktır. TKP, emperyalizme, kapitalizme, sömürgeciliğe, faşizme, şovenizme, mi‑ litarizme ve gericiliğe karşı sosyalizmin tam eşitlik, özgürlük ve kardeşlik bayrağını yükseltir. TKP, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için mücadele eder. Sosyalist devrimin siyasal ve toplumsal desteğini yaratmak, emekçi halkı sosyalist dev‑ rim programına, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine kazan‑ mak için bütün halk arasında bilimsel sosyalizmi yayar ve örgütlenir. Ulusal köken ayrımı gözetmeden işçi sınıfının bütün kapitalistlere kar‑ şı sınıf temelinde örgütlenmesini benimseyen TKP, başka ulusları ezen bir ulusun özgür olamayacağına inanır ve ulusların kendi kaderlerini serbestçe belirleme hakkını tanır. TKP, bütün ulusların, ulusal toplulukların ve dillerin tam eşitliğini sağla‑ mak için çalışır. TKP, ulusların, kültür gruplarının ve dillerin eşit bir toplum içinde özgürce birlikte yaşamasını savunur ve demokratik ideallere, ülkemi‑ zin ve bölgemizin köklü dayanışma geleneklerine uygun böyle bir toplumu gerçek bir zenginlik sayar. TKP, emperyalizmin ve kapitalizmin böl‑yönet politikasına karşı müca‑ dele eder. Enternasyonalizme ve gerçek yurtseverliğe ters düşen şovenist ezen ulus milliyetçiliğine karşı kararlı olarak mücadele ettiği gibi, ulusal kurtu‑ 58
luşu emperyalistlerden, sömürgecilerden ve kapitalistlerden bekleyen işbir‑ likçi‑komprador milliyetçiliğe karşı ezilen ulusların emekçilerini uyarır ve enternasyonalist birlik politikalarını savunur. TKP, savaş suçlusu Tony Blair ve danışmanlarının yaydığı “demokra‑ tik emperyalizm”, “demokratik sömürgecilik”, “Amerika, Avrupa Birliği ve NATO’nun Üçüncü Dünya halkları için yarattığı tarihsel fırsat” uydurmala‑ rını öldürücü bir hile sayar ve mahkûm eder. TKP, emperyalizmden kurtulmuş bağımsız, demokratik ve sosyalist Türkiye’nin bütün bölge halklarıyla birleşerek emperyalizme ve kapitalizme karşı eşitlik temelinde bölgesel bir birlik kurması için çalışır. TKP, emperyalizme, kapitalizme, faşizme, sömürgeciliğe, siyonizme, ırk‑ çılığa ve gericiliğe karşı mücadele eden bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halk‑ larla dayanışma içinde olur. TKP, demokratik laiklik ilkesine bağlıdır; din ve devlet işlerini, din ve eğitim işlerini kesin olarak birbirinden ayırır. İnanç ve inanmama özgürlü‑ ğüne tam saygı gösterir; dinler, mezhepler ve cemaatler arasında hiçbir ayrım gözetmez. TKP, emperyalizm ve kapitalizmle bütünleşmiş dinsel cemaatlerin ekono‑ mik, sosyal, siyasal ve kültürel yaşamı kontrol altına almayı amaçlayan anti‑ laik saldırı ve girişimlerine karşı kesin tutum alır. TKP, cinsel ayrımcılığın amansız düşmanıdır. Kadınların kurtuluş hare‑ ketini destekler, kadınların özel ve kamusal yaşamda siyasal, hukuksal, top‑ lumsal, ekonomik ve kültürel tam eşitliğini sağlayacak koşulların gerçekleş‑ mesi için mücadele eder. TKP, ulus, etnik köken, ırk, renk, cinsiyet, cinsel yönelim, dil, din, felsefi ve politik görüş ayrımı gözetmeden bütün insanları eşit sayar. TKP, parasız, nitelikli, anadilde, demokratik, kamusal eğitim ilkesini sa‑ vunur. Halk için bilim, halk için eğitim görüşünü benimser. Eğitim ve öğreti‑ min, bireylerin kendilerini bütün yönleriyle geliştirmesini sağlayacak şekilde düzenlenmesi için çalışır. Eğitim ve öğretimin amacı, toplumu ve dünyayı sorgulayabilecek bağımsız kişiliklerin oluşmasına yardımcı olmak, özgür ve eşit bir toplumun özgür ve eşit bireylerini yetiştirmek için “birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için” ilkesinin gerçekleşmesini sağlamaktır. TKP, in‑ sanları paraya, devlete ve şeflere tapan köleler hâline getiren kapitalist, baskıcı ve pragmatik eğitim ve öğretim anlayışlarına karşı kararlı olarak mücadele eder. Okullar, öğrencilere yaşam sevinci veren aydınlanma, bilim ve araştır‑ ma merkezleri olmalıdır. 59
TKP, kâr güdüsüyle doğayı tahrip eden kapitalizme ve insanın, canlıların temiz bir çevrede sağlıklı yaşama hakkını inkâr eden salt kalkınmacı ideo‑ lojilere karşı mücadele eder. Gıda ve tarım tekellerinin GDO’lu ürünleri da‑ yatma politikasına karşı durur, geleneksel yöntemlerle yapılan küçük ve orta ölçekli tarımı destekler.
Beşinci Bölüm TKP’nin Uygulama Programı
TKP’nin, işçilerin, köylülerin, şehir emekçilerinin, kadınların, gençlerin, aydınların, ezilen halkların, tüm ilerici ve devrimci insanlarımızın bilinçli iradesi ve aktif mücadelesiyle gerçekleştireceği yeni toplum projesinin ana öğeleri aşağıdadır. TKP, Uygulama Programı’nda yer alan taleplerinin hiçbirini belirsiz bir geleceğe ertelemez. Bununla birlikte, TKP, bu taleplerin bir kısmının halkın iktidara gelmesinden önce, bir kısmının halkın iktidara gelmesi sürecinde, çoğunun ise, halk iktidarından sonra gerçekleşebileceğinin farkındadır. TKP, Uygulama Programı’nda yer alan bütün taleplerinin halk tarafından sağlamca benimsenmesi ve mümkün olduğu kadar çabuk uygulanabileceği koşulların yaratılması için sabırla çalışmaya devam eder. I. Siyasal alanda 1. Emperyalizmin ve işbirlikçi kapitalist oligarşinin tüm toplumun üzeri‑ ne çöken asalak baskı aygıtını, halkın kendi kendini yönetmesi ilkesine dayalı yeni iktidar organlarıyla değiştirmek. 2. Yeni yönetim aygıtlarının halka hizmet, bağımsızlık, demokrasi ve sos‑ yalizm ruhuyla çalışan antiemperyalist ve antikapitalist halk iktidar organla‑ rı olarak işlemesi için gerekli önlemleri almak. 3. Merkezî, bölgesel ve yerel düzeylerde halk meclisleri sistemini benim‑ semek. 4. Kamu görevlilerinin seçmen iradesini tam yansıtabilmesi için “emredici vekâlet” kuralını benimsemek ve seçmenleri tarafından görev sürelerinin bi‑ timinden önce azledilebilmelerine olanak sağlamak. Üst düzey kamu görev‑ lilerinin maddi ayrıcalıklarına son vermek: En üst düzey kamu görevlisinin maaşı, usta bir işçinin ücretini aşamaz. 5. Yargı dahil bütün kamu görevlerine, merkezî ve yerel bütün iktidar or‑ ganlarına seçimle gelme ilkesini uygulamak. 60
6. Subaylar, askerler ve polisler dahil bütün kamu görevlilerine sendika, grev ve toplu sözleşme hakkını tanımak. 7. 18 yaşını bitiren herkese seçme ve seçilme hakkını vermek. 8. Seçimde milletvekili çıkarmak için şart koşulan yüzde 10 seçim barajını kaldırmak. 9. Seçime katılmak için şart koşulan örgütlenme barajını, yani illerin en az yarısında oy verme gününden en az altı ay önce örgütlenmiş olmayı öngören ve bir ilde örgütlenmeyi, merkez ilçesi dahil o ilin ilçelerinin en az üçte birin‑ de örgütlenmiş olmak şeklinde tanımlayan ağır engeli kaldırmak. 10. Temel özgürlükleri sağlamak: Düşünme, inanç, söz, basın‑yayın, top‑ lanma, gösteri ve örgütlenme özgürlüklerini, toplu sözleşme ve grev hakkını güvenceye kavuşturmak; seyahat ve yerleşme özgürlüğünü, kişi ve konut do‑ kunulmazlığını, haberleşmenin gizliliğini sağlamak. 12. Gönüllü katılımlarla oluşturulan ve kararları ortaklaşa alınan dernek, kooperatif, topluluk, birlik, platform vb. kuruluşlara yüklenen vergi, harç ve benzeri yükleri kaldırmak, bu kuruluşlara özellikle kira ve benzeri değişmez giderler için ayni veya mali destek sağlamak. 13. Kürt sorununu eşitlik ve özgürlük temelinde barışçı ve demokratik yöntemlerle çözmek; sınır içi ve sınır ötesi askerî operasyonlara derhâl son vermek; halkların ve dillerin hukuki ve fiilî eşitliğini sağlayacak önlemleri almak; herkese anadilinde eğitim‑öğretim, radyo ve televizyon, basın‑yayın ve her türlü siyasal, idari, ekonomik, kültürel, bilimsel ve sanatsal etkinlik hakkını tanımak; boşaltılan köylere serbestçe geri dönüşü sağlamak; 21 Mart Newroz’u bayram‑ücretli tatil günü ilan etmek. 14. İnanç ve inanmama özgürlüğüne tam saygı göstermek: a. Diyanet İşleri Başkanlığını kaldırarak ibadet ve dinî eğitim işlerinin devletin ve genel eğitim kurumlarının dışında her cemaatin kendisi tarafın‑ dan yürütülmesini sağlamak. b. İmam ve hatip okullarını genel eğitim sisteminin dışına çıkartmak. Zo‑ runlu din derslerini kaldırmak. c. Egemen din ve mezhep anlayışı dışında kalan bütün din, mezhep ve cemaatlere karşı uygulanan ayrımcılığa son vermek. Tek bir inanca sağlanan ayrıcalıkları kaldırmak. İbadet yerleri arasında ayrım yapmamak. d. Din duygularını kullanan sömürücü baronların dünya işlerini denetle‑ mesini ve halkı köleleştirmesini amaçlayan antilaik girişimleri önlemek. 15. Kamu hizmetlerine, özellikle memur ve subay kadrolarına görevli alı‑ mında din ve etnik köken ayrımcılığını kaldırmak. 61
16. İşe eleman alımında yaş sınırlaması uygulamasını iptal etmek, yaşlıla‑ rın iş bulmada uğradığı ayrımcılığı kaldırmak. 17. İşe eleman alımında askerlik sınırlaması uygulamasını iptal etmek, gençlerin iş bulmada uğradığı ayrımcılığı kaldırmak. 18. İşe eleman alımında kadınların ve cinsel yönelimi farklı bireylerin uğ‑ radığı ayrımcılığa son vermek. 19. İşe eleman alımında etnik köken ayrımına izin vermemek. 20. Kamuya personel alımında eleyici sınavları kaldırmak. II. Sosyal ve ekonomik alanda 1. Tüm toplumun eşitlik ve refah içinde yaşaması, maddi ve kültürel düze‑ yinin her geçen gün yükseltilmesi için: a. Emperyalistlere ve yerli holdinglere ait bankaları, sigorta şirketlerini, sanayi, ticaret, inşaat ve tarım şirketlerini kamulaştırmak. Daha once özelleş‑ tirilen İGSAŞ, TÜGSAŞ ve diğer gübre fabrikalarını; Erdemir, İsdemir, Kara‑ bük ve diğer demir çelik tesislerini; şeker fabrikalarını; elektrik ve doğalgaz dağıtım şirketlerini; limanları; SEKA işletmelerini; ETİ işletmelerini; POAŞ’ı; PETKİM’i; TÜPRAŞ’ı; Türk Telekom’u yeniden kamulaştırmak. b. Dış ticaret şirketlerini kamulaştırmak. c. Menkul Kıymetler Borsasını kapatmak. d. Büyük toprak beylerinin ve tarım tekellerinin mülkiyetine el koymak; bu toprakları tarım işçilerine, topraksız ve az topraklı köylülere devretmek ve köylülerin üretim kooperatiflerinde birleşmelerini teşvik etmek. e. Küçük ve orta çiftçileri desteklemek. Küçük ve orta büyüklükte tarım işletmelerinin halkımızın sağlıklı beslenmesinde ve bağımsız bir ekonomi oluşturulmasında oynadığı paha biçilmez rolü göz önüne alarak mazotun, gübrenin ve bütün tarımsal girdilerin fiyatını ucuzlatmak, küçük ve orta çift‑ çilere çok ucuz kredi sağlamak, ürün fiyatlarını adaletli biçimde belirlemek. f. Küçük ve orta büyüklükte sanayi, ticaret ve hizmet işletmelerini destek‑ lemek. Küçük ve orta çiftçilerin, esnafın, küçük ve orta işletmelerin banka ve vergi borçlarını iptal etmek. g. Emeğe dayalı bireysel girişimciliğin önünü açmak. h. Bütün çalışanların ve emeklilerin banka ve kredi kartı borçlarını sil‑ mek. 2. Dünya kapitalist‑emperyalist sisteminden bağımsız bir ekonomi kuru‑ labilmesi için: 62
a. İMF ve Dünya Bankası gibi emperyalist mali kuruluşlardan çıkmak. b. Dünya Ticaret Örgütü’nden çıkmak. c. Dış borçları iptal etmek. d. Eşit olmayan ikili anlaşmaları geçersiz saymak. e. Avrupa Birliği ile ortaklık anlaşmasını iptal etmek, Gümrük Birliği’nden çıkmak. III. Askerî ve diplomatik alanda 1. NATO’dan çıkmak. 2. Başta İncirlik olmak üzere NATO ve Amerikan üslerine el koymak. 3. Füze kalkanı sisteminden çıkmak, Malatya’da kurulmasına başlanan füze kalkanı üssünün yapımını derhâl durdurmak. 4. Gizli diplomasiye son vermek; halklar arasında barış, dostluk ve daya‑ nışmaya yönelik bir dış politika izlemek. 5. Emperyalist blokun savaş, işgal ve saldırılarına katılma politikasına ke‑ sin olarak son vermek. 6. Komşularla kararlı bir barış politikası izlemek. 7. Kıbrıs’ta her iki halkın eşitliğini ve özgürlüğünü esas alan, adanın em‑ peryalist blok dışında bağımsız ve bağlantısız bir statüye kavuşmasını, em‑ peryalist üslerden ve Türk‑Yunan askerî birliklerinden arındırılmasını öngö‑ ren barışçı bir çözümü savunmak. 8. Filistin’in bağımsızlığını ve özgürlüğünü savunmak. İsrail işgaline derhâl son verilmesi için çaba göstermek. 9. Emperyalist komploları reddedip, Suriye, Lübnan, Irak ve İran halkla‑ rıyla barış ve dostluk içinde yaşamak. 10. Libya halkının sömürgeci yönetime ve emperyalizme karşı direnişine destek vermek. IV. Emekçilerin kurtuluşu için 1. Herkese iş ve insanca ücret sağlayacak kapsamlı bir kalkınma seferber‑ liği başlatmak. 2. İşyerlerinin yönetimini çalışma kollektifine vermek. 3. Mal ve hizmet üretim işletmelerinde, kamu kurumlarında, kamu ku‑ rumu niteliği taşıyan kurumlarda, kanunla kurulmuş mesleki kuruluşlarda, bütün kararların, teknolojik olanaklardan da yararlanarak, çalışanlar tara‑ fından, olabildiğince doğrudan, ortaklaşa oluşturulmasını sağlamak. 63
4. Taşeron, müteahhit, sözleşmeli ve benzeri iş ilişkilerine son vermek, herkese güvenceli, kadrolu, tam zamanlı iş sağlamak. 5. Çalışma saatlerini köklü biçimde kısaltmak. İlk elde haftada 30 saate indirmek. 6. Herkese parasız, ulaşılabilir, nitelikli sağlık ve eğitim‑öğretim hizmeti sunmak; sigorta, emeklilik ve tatil olanağını tüm toplum üyelerine yaymak. Emeklilik yaşını ve prim ödeme gün sayısını düşürmek. Bu hedefleri gerçek‑ leştirmek için, bütçede sağlığa ve eğitime ayrılan payı köklü olarak yükselt‑ mek. 7. Kıdem tazminatı hakkını korumak. 8. Bütün çalışanlara sendika, grev ve toplu sözleşme hakkını tanımak. 9. Çalışanların hangi sendikaya bağlı olduğunu belirlemek için referan‑ dum yöntemini benimsemek. 10. İşçi sağlığı ve güvenliğini çalışma hayatının temel kuralı hâline getir‑ mek, bu konuda yaygın denetim ve eğitim faaliyetleri yürütmek. 11. Köylülerin üretim kooperatifleri ile şehir halkının tüketim kooperatif‑ leri arasında işbirliğini geliştirerek emekçilere ucuz gıda sağlamak. 12.Toplu ulaşım, su, elektrik, ısınma, iletişim gibi temel insani ihtiyaçların bedava karşılanmasını sağlamak. 13. Herkese parasız internet sağlamak. V. Kadınların kurtuluşu için 1. Erkek egemenliğine dayalı toplumsal iş bölümü sistemini kaldırmak, kadın‑erkek eşitliğini eksiksiz sağlamak. 2. Aileyi toplumsal egemenlik ilişkilerinin yeniden üretildiği bir toplum birimi olmaktan çıkarmak 3. Kadınları eve hapseden ev işleri, çocuk, yaşlı, hasta bakımı gibi işlerin kamu tarafından üstlenilmesini sağlamak. Mahallelerde yaygın ve parasız ye‑ mekhaneler, çamaşırhaneler, ocaklar kurmak, çocuklar için yuva, kreş, gün‑ düz bakım evleri, yaşlılar için bakım evleri açmak. 4. Kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin bir aracı olarak yaygın ve kadınların istedikleri kadar kalabilecekleri kadın koruma birimleri açmak. Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz durumlarında kadının beyanı esastır ilkesini benimsemek. 5. Töre ve namus cinayetlerini durdurmak için her yönlü önlemleri derhâl uygulamak. 64
6. Çalışan sayısına bağlı olmaksızın, her işverene yanında çalıştırdığı işçi ve emekçilerin çocukları için yuva ve kreş ihtiyaçlarını karşılama zorunlulu‑ ğu getirmek. 7. Ev kadınlarının isteğe bağlı sigorta ve emeklilik koşullarını iyileştirmek. 8. Çalışan kadınların sosyal güvenlik haklarını geliştirmek, emeklilik ya‑ şını, prim ödeme gün sayısını düşürmek. 9. Boşanan kadınların evlilikte edinilmiş sosyal güvenlik haklarını tıpkı mal rejiminde olduğu gibi eşit olarak paylaştırmak. Hiç sigorta girişi olmayan eşi de bu haktan yararlandırmak, sigorta girişi yapmış saymak. 10. Medeni Kanun’da değişikliklik yapılarak boşanan kadınların kütük‑ ten kütüğe taşınmasına son vermek. Her birey için ayrı kütük oluşturmak. Kadınlara soyadı seçme özgürlüğünü tanımak. 11. Kadınların sanayide gece postalarında çalışmasını yasaklamak. 12. Doğum borçlanmasını tüm çocuklar için doğumdan önce sigortalı ol‑ mak şartı aranmaksızın sağlamak. 13. Kadın bedeni ticaretine, seks köleliğine son vermek. 14. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü bayram‑ücretli tatil günü ka‑ bul etmek. VI. LGBT bireylerin insanca yaşaması için 1. LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylere yönelik ayrımcılığa son vermek, medeni haklarını güvence altına almak, sosyal ve ekonomik ya‑ şama eşit haklarla katılımlarını sağlamak. Şiddet, taciz, tecavüz durumların‑ da LGBT bireyin beyanı esastır ilkesini benimsemek. VII. Çocukların ve gençlerin özgür gelişimi için 1. Çocukları ve gençleri eski kuşakların değerlerini sorgulamadan sürdü‑ recek uysal araçlar olarak kalıplayan ve sakatlayan gerici‑tutucu anlayışları kırmak. 2. Eğitim‑öğretim sistemini tümüyle elden geçirmek. a. Paralı eğitime son vermek, herkese bilimsel, anadilde, nitelikli, kamusal eğitim sağlamak. b. Ders müfredatını insanlığın evrensel kültürel kazanımları doğrultu‑ sunda değiştirmek. c. YÖK’ü kaldırmak; üniversiteleri öğretim üyelerinin öğrencilerin ve üni‑ versite çalışanlarının katılımına dayanan, sermaye sınıfının ticari‑ekonomik 65
ve devletin bürokratik müdahalelerinden uzak, özerk yönetimlere kavuştur‑ mak. Halk için eğitim, halk için bilim ilkesini uygulayan emekçi üniversite‑ lerini oluşturmak. d. Kapitalist şirketlerin “vakıf üniversitesi” adı altında çalışan özel üniver‑ sitelerini ve özel okulları kamulaştırmak. Özel üniversitelere izin vermemek. e. Kamu üniversitelerinin ve okullarının ticarileştirilmesine son vermek. f. Okul öncesi eğitim kurumlarını, ilköğretim okullarını ve liseleri öz‑ gürlükçü, eşitlikçi ve katılımcı öğretim anlayışıyla yeniden yapılandırmak. Yönetimi öğrenci, öğretmen, çalışan ve velilerin katılımıyla özerkleştirmek. g. Üniversite ve liselere giriş sınavlarını kaldırmak. h. İşçi ve köylü çocuklarını meslek eğitimiyle yetinmeye zorlayan eleyici sisteme son vermek; herkese felsefe, teori, edebiyat ve sanat, bilimsel araştır‑ ma ve inceleme, beden eğitimi ve spor kapısını açmak. i. Meslek eğitiminde staj sömürüsüne son vermek. 3. Çocuk ve gençleri sigara, alkol, uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklardan korumak. 4. Başta çocuklar ve gençler olmak üzere tüm bireyler için beden eğitimi ve spor olanağını parasız ve nitelikli olarak sağlamak, kapitalizmin sporu tica‑ rileştirmesine ve halkı manipüle etme aracı olarak kullanmasına son vermek. VIII. Engellilerin insanca yaşaması için 1. Engellilere uygulanan baskıcı, dışlayıcı, istismarcı anlayışlara karşı mü‑ cadele yürütmek. Engellilerin iş, eğitim, barınma, sağlık, psikolojik destek ihtiyaçlarını kamu tarafından karşılamak. Kültür, sanat ve spor etkinlikle‑ rinden yararlanmalarını sağlamak. Şehir, toplu taşıma ve bina mimarisini, engellilerin ihtiyaçlarını gözeterek yeniden düzenlemek. Engellilerin emekli olma koşullarını iyileştirmek. 2. Engelli kadınların kısırlaştırılmasını öngören ve çocuk sahibi olma‑ larını engelleyen ayrımcı anlayışa son vermek. Engellilere yönelik istismar, şiddet, taciz ve tecavüz anlayışına karşı köklü bir bilinçlendirme ve mücadele kampanyası başlatmak. 3. Özel bakıma muhtaç tüm bireylerin bakım hizmetini kamu tarafından sağlamak. IX. Hukuk alanında 1. Terörle Mücadele Kanunu, İnfaz Kanunu, Sıkıyönetim Kanunu, Olağanüs‑ tü Hâl Kanunu ve benzeri bütün antidemokratik yasaları iptal etmek. Başta Ana‑ 66
yasa, Ceza Kanunu, Basın Kanunu, Dernekler Kanunu, Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu, İş Kanunu olmak üzere hukuk sistemini sömürü ve baskıya yer vermeyen yeni bir toplum anlayışıyla yeniden düzenlemek. Lokavtı hak olmak‑ tan çıkartmak ve yasaklamak. 2. Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırmak. Keyfi gözaltılara, işkenceye, uzun tu‑ tukluluk sürelerine, savunma hakkının kısıtlanmasına son vermek. 3. Seçmen iradesine saygı gereği, seçilmiş milletvekilleri, belediye başkanları ile yerel yönetim organlarına seçilmiş üyelerin tutuklu yargılanmasını yasakla‑ mak. 4. Yargıya erişimde paralı uygulamalara son vermek. 5. Siyasal genel af çıkarmak. Cezaevlerini boşaltmak, hücre tipi cezaevi siste‑ mini lağvetmek. 6. Vicdani red hakkını tanımak. 7. 1915 Ermeni tehciri, 28‑29 Ocak 1921’de Karadeniz’de 15’lerin katli, Takrir‑i Sükûn dönemi, Dersim tenkili, 4 Aralık 1945 Tan Matbaası baskını, 6‑7 Eylül 1955 pogromu, 12 Mart 1971 idamları ve yargısız infazları, 1978 Maraş kat‑ liamı, kontrgerilla cinayetleri, 12 Eylül 1980 idamları ve yargısız infazları, kirli savaş, derin devlet‑Susurluk operasyonları, Hizbullah cinayetleri, Sivas katliamı, gözaltında kaybetme eylemleri gibi insanlık suçu oluşturan ve asla zaman aşı‑ mına uğramayan suçlar için soruşturma açmak; sorumlularını ortaya çıkarmak; bu suçlar için devlet adına resmen özür dilemek ve uğranılan kayıpları tazmin etmek; bu suçların bir daha işlenmemesi için gereken önlemleri almak; sıkıyöne‑ tim, olağanüstü hâl ve olağan baskı dönemlerinde işten atılan, işkence gören, tu‑ tuklanan, mahkûm edilenlerin kayıplarını tazmin etmek ve itibarlarını resmen iade etmek. 8. Nüfus kâğıtlarında ve nüfus kütüklerinde din hanesini iptal etmek.
X. Kitle iletişim araçları alanında 1. Yazılı, sözlü ve görsel medya kurumlarını kapitalist grupların ve devlet bürokrasisinin elinde halkı aptallaştırma ve gütme silahı olmaktan çıkar‑ mak. Bu kurumları işçi ve emekçi kollektiflerinin yönettiği özerk kamu ku‑ rumları hâline getirmek. 2. TRT’yi bütünüyle özerk hâle getirmek ve TRT yönetimini çalışanlarının kollektifine devretmek. Yayıncılık ilkelerini kamucu bir çerçevede yeniden belirlemek. 3. Hiçbir kişi veya kuruluşun yazılı, sözlü ve görsel yayıncılıkta tekel oluş‑ turmasına izin vermemek. Çok sesliliği, özgür ve bağımsız yayıncılığı temi‑ nat altına almak. 67
XI. Çevre alanında 1. Bilim, teknoloji ve sanayi süreçlerinin doğal, kültürel, tarihî mirası ve ekolojiyi tahrip eden kör gidişini önleyici tedbirleri almak. 2. Nükleer santrallerin, termik santrallerin ve hidroelektrik santrallerinin yapımını durdurmak, mevcutları kapatmak. 3. Dağları, ormanları, ovaları ve dereleri özgür bırakmak. Doğa ve çevre dostu yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek. 4. Doğal kaynakların çıkarılması ve işletilmesinde ekolojiye zarar verecek yöntemlerden kaçınmak. 5. “Amerikan tarzı yaşam” tüketimciliğinden vazgeçmek. XII. Şehircilik ve ulaşım alanında 1. Kapitalist şirketlerin egemen siyasi partiler ve bürokrasiyle işbirliği ya‑ parak yarattığı imar rantları, arsa spekülasyonu, çürük yapılaşma sistemine son vermek. 2. Herkese sağlıklı, ucuz, sağlam, ferah barınma olanağı sağlamak, konut seferberliği başlatmak. 3. Deprem, sel, heyelan, yangın gibi doğal afetlere karşı sistemli hazırlık yapmak. 4. Kentsel dönüşüm adı altında emekçilerin şehir merkezlerinden uzaklaş‑ tırılmasını durdurmak. 5. Toplu taşımacılığı geliştirmek. 6. Ulaşımda dışa bağımlılığı pekiştiren otomobil ve ekolojiyi mahveden petrol ürünleri kullanımını kışkırtan kara yolları yerine, demir yolları ve de‑ niz yolları ulaşımına ağırlık vermek. XIII. Göçmenlerin insanca yaşaması için 1. Yurtdışına göç eden işçilerin, mültecilerin ve bütün yurttaşların bu‑ lundukları ülkelerde o ülke yurttaşlarıyla eşit ekonomik, siyasal, sosyal ve hukuksal haklara sahip olması için gerekli her çabayı göstermeyi devlet po‑ litikası yapmak. Uğradıkları ayrımcılığa karşı mücadelelerinde onlara dip‑ lomatik destek sağlamak. Oturma izni ve çalışma izni vermeme, sınırdışı edilme tehdidi altında yaşamaya zorlama, çifte vatandaşlık, askerlik, ailelerin birleşmesi hakkını tanımama gibi sorunlarını çözmek. Çocuklarına anadil‑ lerinde de demokratik eğitim hakkını sağlamak.
68
2. Yurtdışından ülkemize göç eden işçilerin, mültecilerin ve bütün yaban‑ cı uyruklu insanların ülkemiz yurttaşlarıyla eşit ekonomik, siyasal, sosyal ve hukuksal haklara sahip olması için gerekli her çabayı göstermeyi devlet politikası yapmak. Uğradıkları ayrımcılığa karşı mücadelelerinde onlarla enternasyonal dayanışma içinde olmak. Oturma izni ve çalışma izni verme‑ me, sınırdışı edilme tehdidi altında yaşamaya zorlama, çocuklarına eğitim hakkı tanımama gibi uygulamaları iptal etmek. Eşit işe eşit ücret almalarını sağlamak. Çocuklarına kendi anadillerinde de demokratik eğitim hakkını vermek. Ailelerin birleşmesi hakkını tanımak. Türkiye’nin doğusundaki ve güneyindeki ülkelerden mülteci kabul etmeme politikasını kaldırmak. XIV. Bilim, Kültür, Sanat ve Spor 1. Herkese bilim, kültür, sanat ve sporla uğraşabilme olanağını sağlamak. Her mahalle ve köyde kütüphane; bilim, matematik ve felsefe merkezi; tiyat‑ ro, sinema, müzik, edebiyat dallarını içeren kültür merkezi; gençlik merkezi; park; çocuk parkı; oyun alanı; satranç merkezi; spor sahası; spor salonu kur‑ mak ve parasız olarak halkın hizmetine sunmak. 2. Bilimin ve araştırmanın serbestçe gelişimi için TÜBİTAK’ı, TÜBA’yı, Dil ve Tarih Kurumu’nu özerkleştirmek. Bütçede bu kurumlara ayrılan payı köklü olarak yükseltmek. 3. Devlet Tiyatroları’nı, Devlet Opera ve Balesi’ni, Devlet Senfoni Orkestraları’nı, Şehir Tiyatroları’nı özerkleştirmek. 4. Üstün yetenekli çocuklara uygun eğitimin kamu tarafından üstlenilme‑ sini sağlamak. 5. Sanatçıların emekliliğini kolaylaştırmak. *** TKP, hangi kökenden olursa olsun işçileri, köylüleri, kadınları, gençleri, ay‑ dınları, bütün halkı enternasyonalist bayrağı altında bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine, sömürüsüz, eşit, özgür ve barış içinde yeni bir dünya kurmaya çağırır.
69
TKP Tüzük Taslağı 6‑7 Kasım 2011 tarihinde İstanbul’da yapılan Ürün Okurları TKP Yasal Kuruluş Hazırlık Konferansı’nda kabul edilmiştir.
Partinin Adı Madde 1: Partinin adı, Türkiye Komünist Partisi’dir. Kısaltılmış adı, TKP’dir. Merkezi Ankara’dadır. Partinin Tanımı Madde 2: TKP, işçi sınıfının; şehir ve köy emekçilerinin; sömürülen ve ezilen halkların; işsizlerin, yoksulların, kimsesizlerin; kadınların, gençlerin, aydınların; eşit ve özgür yeni bir dünya kurmak isteyen insanların partisidir. Amaç Madde 3: TKP’nin amacı, dünya kapitalist sınıfının ayrılmaz bir parçası olan ve toplumumuzun küçük bir azınlığını oluşturan Türkiye kapitalist sını‑ fının iktidarına halkın demokratik iradesiyle son vermek; toplumun çok bü‑ yük çoğunluğunu oluşturan kol ve kafa emekçilerinin, emeğiyle geçinen şehir ve köy halkının, bütün halkın öz iktidarı yoluyla kapitalist sömürüyü ortadan kaldırmak; toplumsal eşitlik, üretim araçlarının ortak mülkiyeti ve halkın kendi kendini yönetmesi ilkelerine dayalı sosyalist toplumu kurmaktır. Amblem ve Marş Madde 4: Partinin amblemi, sarı hatla çevrelenmiş yuvarlak mavi zemin üstünde kırmızı orak çekiç, orak çekicin üstünde TKP yazısı ve altında sarı yıldızdır. Partinin marşı, “TKP Marşı”dır. Partinin İşleyiş İlkeleri Madde 5: Partinin örgütsel ilkesi demokratik merkeziyetçiliktir. Partinin iç yaşamı, tek tek her üyenin eşitliğini ve özgürlüğünü garanti altına alan de‑ 70
mokrasi ilkesi ile bütün üyelerin kollektif iradesini yaşama geçirmeyi sağla‑ yan merkeziyetçilik ilkesinin diyalektik birliğidir. Demokratik merkeziyetçilik, her üyenin parti işlerine tam ve eşit haklı ka‑ tılımını güvence altına aldığı gibi; kollektif yönetim ile kişisel sorumluluğu da birleştirir. Demokratik merkeziyetçilik; eşitlik, özgürlük, her göreve seçilebilme, tar‑ tışma ve eleştirme hakkı; bu temelde oluşan ortak iradenin ortak disiplinle eyleme dönüştürülmesi, kişinin örgüte, azınlığın çoğunluğa, alt örgütlerin üst örgütlere uyması; bütün yöneticilerin hesap verme zorunluluğu ve gerek‑ tiğinde görevden alınabilmesi demektir. Demokratik merkeziyetçilik, her üyenin özne olmasını sağlar ve demokra‑ tik temelde oluşan parti kollektif iradesinin uygulanmasını kesinleştirir. Madde 6: Parti, halkın çalışma ve yaşama birimlerini esas alarak örgütle‑ nir. Halkın bulunduğu her yerde olmak, parti için vazgeçilmez ilkedir. Madde 7: Parti kadınlara lehte ayrımcılık uygular, kadınların yönetici gö‑ revlere gelmesini özel olarak teşvik eder. Partide, tek sayılı organlar dışındaki organ seçimlerinde kadın üyelere yüzde 50 kota ayrılır. Yeterli sayıda aday çıkmaması hâlinde, eksik kalan sa‑ yıda kurul üyeliğine adaylık bakımından bu hüküm uygulanmaz. Tek sayılı organ seçimlerindeki sayısal eşitsizliği dengelemek için dönü‑ şümlü görevlendirme yapılır. Aday çıkmaması halinde, bu hüküm uygulan‑ maz. Madde 8: Genel Kongre dışındaki merkez karar ve yürütme organları ile il ve ilçe başkanlıklarında, il ve ilçe yönetim kurullarında, il disiplin kurulla‑ rında üst üste en fazla iki olağan dönem göreve gelinebilir. Madde 9: Üyelik ve Üyelik Görevleri Partinin tüzük ve programını kabul eden, ödentisini her ay düzenli öde‑ yen, gönüllü olarak çalışmayı kabul ettiği parti örgütünde üzerine aldığı parti görevlerini yerine getiren herkes partiye üye olabilir. Üyelerin görevleri şunlardır: a) Partinin programını, amaçlarını, politikalarını, yayınlarını çevresinde‑ ki insanlara ulaştırmak, onların partiye katılmaları için çaba göstermek. 71
b) Parti kurullarının toplantılarına düzenli katılmak, düşüncelerini, eleş‑ tirilerini, önerilerini ortaya koymak, kararların uygulanmasında üzerine dü‑ şen görevleri yerine getirmek. Partinin amaç ve değerlerine uygun siyasal, sosyal, ekonomik ve düşünsel etkinliklere katılmak, toplumsal örgütlenme çalışmalarında yer almak. Madde 10: Üyelik Yöntemi Partiye üyelik başvurusu kişinin çalıştığı veya oturduğu ilçenin parti ör‑ gütüne yapılır. Üyelik başvurusu, başvuranın kimlik belgesine göre 3 nüsha olarak doldurulan üyelik fişini imzalaması ile yapılır. Başvurana bir alındı belgesi verilir. Başvuranın bulunduğu yerde ilçe ör‑ gütü kurulmamışsa, üyelik başvurusu il örgütüne; il örgütü de kurulmamışsa Genel Merkez’e yapılır. Partiye üyelik başvuruları parti panosunda ilan edilir. Üyelik başvuruları, 30 gün içinde olumlu ya da olumsuz karara bağlanır. Bu süre içinde karar alınmadığı takdirde başvuru kabul edilmiş sayılır. Üyeliğe ilişkin red karar‑ ları, yönetim kurulu üyelerinin yarıdan bir fazlasının oyuyla alınır ve başvu‑ ran kişiye bildirilir. Üyelik başvurusu ilçe yönetim kurulunca reddedilenler, 10 gün içerisin‑ de il yönetim kuruluna, il başkanlığı kurulmamış yerlerde Merkez Yürütme Kurulu’na itiraz edebilirler. İtiraz üzerine verilen karara karşı, 10 gün içinde il yönetim kurulu kararları için Merkez Yürütme Kurulu’na; Merkez Yürüt‑ me Kurulu kararı için de Parti Meclisi’ne başvurulabilir. Bu kurulun kararı kesindir. Üyeliğe kabul edilen kişinin, üye kayıt fişinin bir nüshası il örgütüne, di‑ ğer nüshası da Genel Merkez’e gönderilir. Üyelik, 1) İstifa veya disiplin kurulu kararı ile çıkarılma; 2) Parti örgütüne bildirdiği adresinde bulunamayan ve bu nedenle 1 yıl süreyle ilişki kurulamayan, 3) Başka bir partiye üye olduğu saptanan üyelere ilişkin ilgili ilçe örgütü yönetim kurulunun düşürme kararıyla sona erer. Üyelik işlerinin ve kayıtlarının düzenlemesine dair uygulama esasları Parti Meclisi tarafından hazırlanan yönetmelik ile belirlenir. Madde 11: Fahrî Üyelik Parti, isteyen partisiz kişilerin de parti çalışmalarına katkıda bulunabil‑ 72
mesini sağlar. Parti örgütleri bu amaçla, isteyen partisiz kişiler arasından fahrî üyeler kayıt edebilir. Fahrî üyelerden bütün kademelerde etkin bir bi‑ çimde yararlanılabilmesi için Parti Meclisi gerekli yönetmeliği çıkarır. Madde 12: Parti Organları A‑ Merkez Karar ve Yürütme Organları a‑ Genel Kongre b‑ Genel Başkan c‑ Parti Meclisi d‑ Merkez Yürütme Kurulu e‑ Merkez Disiplin Kurulu B‑ Merkez Danışma Organları a‑ Parti Danışma Meclisi b‑ Parti Danışma Konferansı c‑ MYK ile İl‑İlçe Başkanları Toplantısı d‑ Bilim ve Araştırma Kurulu e‑ Sanat ve Edebiyat Kurulu C‑ Bölge Meclisleri D‑ Emek Meclisleri E‑ Kadın Meclisi F‑ Gençlik Meclisi G‑ Yurtdışı Örgütü H‑ Yerel Karar ve Yürütme Organları a‑ İl kongresi, il başkanı, yönetim kurulu, disiplin kurulu b‑ İlçe kongresi, ilçe başkanı, yönetim kurulu, belde örgütü c‑ Çalışma ve yaşama alanı; mahalle ve köy birimleri I‑ Yerel Danışma Organları a‑ İl ve ilçe danışma konferansı b‑ İl ve ilçe üyeleri ve partisiz yurttaşlar konferansı c‑ İl parti örgütü toplantısı d‑ İlçe parti örgütü toplantısı İ‑ Parti Grupları a‑ TBMM Parti Grubu b‑ İl genel meclisi parti grubu c‑ Belediye meclisi parti grubu J‑ Tüzük ve yönetmeliklere göre kurulmuş diğer parti komisyonları, da‑ nışma ve çalışma gruplarından oluşur. 73
Madde 13: Genel Kongre Genel Kongre, partinin en yüksek karar organıdır. Seçilmiş ve doğal de‑ legelerden oluşur. a) Seçilmiş Delegeler: İki Genel Kongre arasında yapılmış son il kongrelerince seçilir. Seçilecek delege sayısı o ilde seçilecek milletvekili sayısının en fazla iki katı kadardır. İl sınırları içerisindeki toplam parti üyelerinin sayısı 600’den fazla değilse il kongresi, tüm il örgütü üyelerinin katılımı ile toplanarak Genel Kongre dele‑ gelerini seçebilir. İlçe örgütü bulunup, henüz il merkezi açılmamış illerde, ilçeler il delegele‑ rini oluşturur. Genel Kongre delegeleri bu il delegeleri tarafından seçilir. b) Doğal Delegeler: Genel Başkan, Parti Meclisi, Merkez Disiplin Kurulu üyeleri, partili bakan ve milletvekilleri ve parti üyeliği devam eden kurucular doğal delegedirler. Kurucu doğal üyelerin sayısı seçilmiş delege sayısının yüzde 15’inden fazla ise her Genel Kongre’de bir sonraki Genel Kongre için, divan tarafından yapı‑ lacak ad çekme ile kurucu doğal delegeler saptanır. Genel Kongre’nin doğal delegeleri ayrıca il kongrelerinde delege seçile‑ mezler. Doğal Delegelik, organdaki görev süresiyle sınırlıdır. c) Toplanması: Genel Kongre olağan olarak iki yılda bir toplanır; ancak Parti Meclisi veya Genel Kongre kararı ile bu süre bir yılı geçmemek üzere uzatılabilir. Toplantının yer, gün ve gündemi PM tarafından kararlaştırılıp en az bir ay önce örgüte bildirilir; PM’nin çalışma raporu ve PM veya Genel Başkan tarafından hazırlanmış karar tasarıları delegelere Genel Kongre’den 1 ay önce gönderilir. Kurulacak komisyonlar belirtilerek, komisyonlarda görev almak isteyenlerin adlarının bildirilmesi istenir. Genel Kongre’nin toplantı yeter sayısı, Genel Kongre delegelerinin salt ço‑ ğunluğudur. İlk toplantıda çoğunluk sağlanamazsa, Genel Kongre yeter sayı aranmaksızın, çağrılan gündemle, belirtilen yerde, ertesi gün toplanır. Genel Kongre için gazete ilanı verilmez. d) Olağanüstü Toplanma: Genel Başkan veya Parti Meclisi’nin gerekli görmesi ya da Genel Kongre delegelerinin en az 1/5’inin imzası ile toplantıya çağrılabilir. 74
Olağanüstü Genel Kongre çağrılı olduğu gündemi ile bağlıdır. Olağanüstü Genel Kongre isteminin, usulüne uygun biçimde ilgili yönetim birimine ulaş‑ tırılmasından başlayarak, en geç 45 gün içerisinde yapılır. Kongrenin yeri, gündemi ve varsa diğer kongre belgeleri en az 15 gün ön‑ ceden delegelere gönderilir. e) Görüşmeler Genel Kongre’de gündem konuları sıra ile ele alınır. Söz isteyenlere sıra ile söz verilir. Konu ile ilgili söz süreleri görüşmeye başlamadan önce saptanır. Çalışma raporu üzerinde 5, öteki konularda 3 delege konuşmadan yeterlilik önergesi oylanamaz. Karar yeter sayısı, hazır bulunan delegelerin salt çoğun‑ luğudur. Gündeme kongre delegelerinin 1/10’unun yazılı istemi ile gündem maddesi eklenebilir. Parti programı ve tüzüğünde değişiklik ile parti politikaları konusundaki önerge ve karar tasarıları delegelerin 1/20’sinin imzası ile verilir. Bu önergeler üzerinde doğrudan görüşme açılır. 1/50 oranında delege tarafından verilen önergeler doğrudan görüşmeye açılmaz. Üzerinde tartışma yapılarak, görüş‑ meye açılmasına oylama ile karar verilir. Usule ilişkin önergeler 1/50 imza ile verilebilir. Bu konuda lehte, hakkında ve aleyhte birer söz verilir ve oylanır. Ancak bu hüküm usule ilişkin sözlü ve oya sunulmayacak taleplerin divan tarafından değerlendirilmesini engellemez. Madde 14: Görev ve Yetkileri Genel Kongre’nin görev ve yetkileri şunlardır: a. Gündemindeki maddeleri görüşüp karara bağlamak. b. PM’nin yurt ve dünya olaylarını, parti çalışmalarını değerlendiren raporunu tartışmak, gelecek dönem için önerileri karara bağlamak. c. Hesapları incelemek, PM’nin aklanması, kesin hesap, bilanço ve büt‑ çe tasarısının onaylanması konusunda karar vermek. d. Tüzük ve program doğrultusunda, yurt ve dünya olaylarını, parti so‑ runlarını incelemek, değerlendirmek, gerekirse kararlar almak. e. Genel Başkan, PM, Merkez Disiplin Kurulu asil ve yedek üyelerini seçmek. f. Partinin amacı doğrultusunda gerektiğinde tüzük ve programında değişiklik yapmak. g. Partinin kapanmasına ya da bir başka parti ile birleşmesine, böyle durumlarda malların tasfiye ve intikal biçimlerine karar vermek. 75
h. PM’ye taşınır ve taşınmaz mal alım ve satımı için yetki vermek. i. PM’ye uluslararası örgütlere katılma yetkisi vermek. j. Yasaların verdiği diğer yetkileri kullanmak. Partinin tüzük ve programında değişiklik yapılmasına ya da parti politi‑ kasını ilgilendiren konularda karar alınmasına ilişkin önerileri karara bağla‑ mak için, bunların Genel Başkan, PM veya Genel Kongre üyelerinin 1/20’si‑ nin yazılı istemi üzerine önerilmesi gerekir. Genel Kongre’yi Genel Başkan veya görevlendireceği yardımcılardan biri, bu organların boşalması durumunda PM’den bir üye açar. Genel Kongre Di‑ vanı bir başkan, iki başkan yardımcısı ve gereği kadar yazmandan oluşur. Genel Kongre Divanı açık oy ile seçilir. Genel Kongre Divanı, kongre çalışmalarının genel hukuk kuralları, Siyasi Partiler Kanunu, Parti Tüzüğü ve parti içi demokrasi ilkelerine uygun yürü‑ tülmesi ile yükümlüdür. Divan, Genel Kongre çalışmalarının yürütülmesin‑ de yasa, tüzük ve yönetmelik hükümlerine aykırı olmamak koşuluyla takdir yetkisini kullanabilir, çalışmalara ara verebilir, toplantı mekânının düzeni ile ilgili karar alabilir. Genel Kongre, Disiplin Kurullarınca verilen cezaları affetme yetkisine sa‑ hiptir. Madde 15: Parti Meclisi A) Seçimi ve Oluşumu: Parti Meclisi, Genel Başkan dışında 40 üyeden oluşur. 15 yedek üye seçilir. Yedekler ayrıca seçilmezler. Yedeklerde sıralama seçim yönetmeliğinde belir‑ tilen usullere göre yapılır. PM çalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla sayıları 20’yi geçmemek üzere, Parti Danışma Konferansı tarafından fahrî danışman tespit edilir. Olağan olarak 2 ayda bir toplanan PM’nin başkanı Genel Başkan’dır. İlk toplantısını Genel Kongre’nin bitiminden sonra en geç 15 gün içinde yapar. Gündem, 3 gün önce, eğer görüşülecek yazılar varsa, yazılarla birlikte, üyelere ulaştırılır. Toplantıyı Genel Başkan veya belirlenen başkan yardımcısı yönetir. PM’de boşalma olursa, PM seçim yönetmeliğinde belirtilen usullere göre, yedek üyeleri göreve çağırır. Olağan toplantılara 3 kez geçerli nedeni olmak‑ sızın katılmayanların PM üyeliği kendiliğinden sona erer. PM bunu karar al‑ tına alır. 76
B) Görev ve Yetkileri Genel Kongre’den sonra en yetkili organdır. a) İki Genel Kongre arasında partiyi yönetir. b) MYK’yı seçer. c) Parti işlerini düzenleyen yönetmelikler yapar. d) Genel Kongre’yi toplantıya çağırır, gündemi hazırlar. e) Genel Kongre’ye yurt ve dünya olayları ve parti çalışmaları hakkında rapor, kesin hesap, bilanço ve bütçe tasarısı sunar. f) Genel Kongre’nin toplanmadığı durumlarda, parti hukuki varlığına son verilmesi, tüzük ve programın değiştirilmesi dışında, bütün konularda karar alabilir. g) Olağanüstü toplantılarını, Genel Başkan’ın, MYK’nın ya da kurul üyelerinden 1/5’nin yazılı istemi ile yapar. h) Kurulun gündemi MYK tarafından hazırlanır. En az 1/5 kurul üyesi‑ nin istemi ile gündeme yeni maddeler tartışmasız eklenir. ı) Seçimlere katılıp katılmama ve parti adaylarının belirlenmesi konu‑ sunda SPK’nın 37. Maddesindeki gerekleri yerine getirir. i) Partide ihtiyaç duyulan konularda partili ve partisiz kişilerin katıldı‑ ğı danışma kurullarını oluşturur. j) Genel Merkez, il ve ilçe düzeyinde kurulacak olan danışma kurulları, çalışma gurupları ve uzmanlık komisyonlarına ilişkin yönetmelikleri hazırlar. k) Partide ihtiyaç duyulan konularda danışma ve çalışma kurulları ile uzmanlık komisyonları oluşturur. l) Hükümet kurmaya, tüm üyelerin görüşünü alarak hükümete katıl‑ maya, hükümetten çekilmeye karar verir. Bu kararların alınmasında partinin TBMM’de bulunan üyeleri de toplantıya katılır. m) Taşınır ve taşınmaz mal alım ve satımına karar verir. n) Uluslararası örgütlere üye olma ve ayrılma kararını verir. o) Genel Merkez, il ve ilçe düzeyinde gerekli bütün yönetmelikleri dü‑ zenler. PM kararları üye tam sayısının salt çoğunluğu ile alınır. Alınan kararların daha geniş bir mutabakat amacı ile gözden geçirilmesi için üye tam sayısının yüzde 30’nun başvurusu yeterlidir.
77
Madde 16: Genel Başkan A) Seçimi Genel Kongre’de gizli oy ve delege tam sayısının salt çoğunluğu ile seçilir. İlk iki oylamada sonuç alınmazsa, ilk iki oylamada en çok oyu alan iki ada‑ yın kaldığı üçüncü oylama yapılır. Bu oylamada en çok oyu alan aday seçilir. Genel Başkanlığın boşalması durumunda, PM’nin Genel Kongre tarafından seçilmiş üyeleri arasından belirlenen bir kişi Genel Başkanlığa vekâlet eder. 45 gün içerisinde seçim için Genel Kongre’yi olağanüstü toplantıya çağırır. B) Görev ve Yetkileri Partiyi temsil eder. Tüzük, program, Genel Kongre, PM kararları, öneri kararları ışığında parti çalışmalarını yürütür. Yetkili kurullarca verilen kararların uygulanmasını sağlar. PM, MYK ve Meclis Grubu toplantılarına başkanlık eder. Gerektiğinde gündemi kendisi belirleyerek bunları toplantıya çağırır. TBMM Parti Grup Başkanı ve yöneticilerini, PM ve MYK ile birlikte ya da ayrı olarak toplantıya çağırır. Genel Başkan İstanbul İrtibat Bürosu: Genel Başkan’ın çalışmalarının koordinasyonu için İstanbul’da İrtibat Bürosu açılır. Madde 17: Merkez Yürütme Kurulu A) Seçimi: MYK, PM üyeleri arasından seçilir. MYK, Genel Başkan dışında 20 kişi‑ den oluşur. Genel Başkan, MYK’nın üyesi ve başkanıdır. PM, MYK çalışmala‑ rına yardımcı olmak üzere danışma konferansı tarafından tespit edilmiş olan fahrî danışmanlar arasından en fazla 10 kişiyi görevlendirir. B) Görev ve Yetkileri a) İki PM toplantısı arası PM adına tüm politik çalışmaları düzenler ve yü‑ rütür. PM tarafından seçilmesinden en geç 15 gün sonra toplanır. Görevleri ve sayıları Madde 19’da belirtilen başkan yardımcılarını seçer. b) Olağan olarak iki haftada bir toplanır. c) Olağanüstü toplantılar, Genel Başkan’ın ya da en az üç MYK üyesinin istemi ile yapılır. d) Gündemi, Sözcüler Kurulu tarafından hazırlanır. En az 3 kurul üyesi‑ nin istemi ile gündeme yeni maddeler görüşmesiz olarak eklenir. 78
e) Genel Merkez’de görevlendirilecek kadrolu elemanların sayısı ve görev‑ lerini saptar ve atamalarını yapar. f) MYK, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar alır. Alınan kararların daha geniş bir mutabakat amacı ile gözden geçirilmesi için üye tam sayısının yüzde 30’unun başvurusu yeterlidir. g) Yurtdışındaki yurttaşlarımızla ilgili üyelik işlerini düzenler. h) Meclis kurulacak bölgeleri belirler ve il, ilçe başkanları ve birer yönetim kurulu üyeleri, Kadın Meclislerinden ve Gençlik Meclislerinden 2’şer kişi ve PM üyelerinden bölge meclislerini oluşturur. Madde 18: Sözcüler Kurulu a) Oluşumu Genel Başkan ile, Örgütlenme ve Seçim İşleri; İdari, Hukuki ve Mali İş‑ ler; Eğitim, Basın‑Yayın ve Halkla İlişkiler; Parti, Sendika ve Örgütlerle İlişkiler’den sorumlu 4 genel başkan yardımcısından oluşur. PM, sorumlu oldukları alanlarda çalışmaların eşgüdümünü sağlayan ve partinin sözcülüğünü yapan başkan yardımcılarının sayısını görev tanımı yaparak arttırabilir. Başkan yardımcıları MYK üyeleri arasından, MYK tara‑ fından salt çoğunlukla, ayrı ayrı oylanarak seçilir. b) Görevleri Genel Başkan’ın yasal ve tüzüksel tüm yetkilerinin kullanılması ve görev‑ lerinin yerine getirilmesinde onunla birlikte çalışırlar. MYK sekreteryası olarak parti örgütü ile ilişkileri sürdürürler. MYK’nın gündeminin hazırlanması, alınan kararların parti örgütleri aracılığıyla uygu‑ lanması, parti örgütü ile ilişkilerin sürdürülmesi görevlerini yerine getirirler. Parti adına dava açma ve davada husumet yetkisi Sözcüler Kurulu’na aittir. Diğer görevleri, yetki ve sorumlulukları, PM tarafından hazırlanan yönetme‑ likle belirlenir. Madde 19: Seçimlere İlişkin Ortak Hükümler a) Partinin merkez, il ve ilçe organları seçimi ile, il kongresi ve Genel Kongre delegelerinin seçimleri, SPK doğrultusunda gizli oy, açık ve aralıksız sayım ilkelerine göre yapılır. b) Seçimler, SPK’nın 21. Maddesi gereğince örgüt binasına asılan ve üyele‑ re duyurulan kesinleşmiş delege listeleri esas alınarak yapılır. Bu listelerde adı olmayanlar oy kullanamazlar. 79
c) Genel Kongre’de adaylar, seçimlere geçmeden önce saptanır. Adaylık önerileri yazılı ve sözlü olarak Genel Kongre Divanı’na yapılır. Seçim başla‑ dıktan sonra adaylık önerilemez. Aday olmayanlar seçilemezler. d) Aday olanların seçimine ilişkin itirazlar, Genel Kongre Divanı tarafın‑ dan incelenerek sonuçlandırılır. İtiraz karara bağlanmadan seçimlere geçilemez. Kongre Divan Başkanı seçime geçmeden önce, seçimde uygulanacak kuralları açıklar. e) Genel Kongre’de yapılacak seçimler için hazırlanacak oy pusulalarında, her organın adayları ayrı bölümlerde gösterilir. Seçimlerde aday sayısının, se‑ çilmesi zorunlu olan asil ve yedek üye sayısından az olmaması gözetilir. f) Seçme ve seçilme hakkının kullanılması; üye başvurusundan sonra en az 2 ay geçmesi, giriş ödentisi ve üye aidatlarının ödenmiş olması koşullarına bağlıdır. g) Her örgütün kongresinde bir üst örgüt tarafından idari ve mali işle‑ rin denetimi; tüzüğe, yasaya ve yönetmeliğe uygunluğunu denetlemek üzere denetçiler gönderilir. Denetçiler kongre öncesinde işlemin uygunluğunu de‑ netler. h) İl ve ilçe yönetim kurullarından birinde üye olan kimse, aynı anda baş‑ ka bir il veya ilçenin yönetim kurulunda üye olamaz. Bir ilin veya ilçenin başkanı, aynı anda başka bir ilin veya ilçenin başkanı olamaz. Madde 20: Parti Danışma Meclisi, MYK ile İl‑İlçe Başkanları Toplantısı a) Parti Danışma Meclisi: Genel Başkan, Parti Meclisi üyeleri, Merkez Disiplin Kurulu üyeleri, par‑ tili milletvekilleri ve bakanlar, il başkanları, ilçe başkanları, partili belediye başkanları, demokratik kitle ve meslek örgütlerinde eski ve yeni yönetici, eski ve yeni temsilci olan partililerden oluşur. Parti Danışma Meclisi, parti politikaları ile ilgili her konuda PM ve MYK’ya öneri niteliğinde kararlar alabilir. Parti Danışma Meclisi en az yılda bir kez toplanır. Çalışma esasları PM tarafından hazırlanan bir yönetmelik ile belirlenir. b) MYK ile İl‑İlçe Başkanları Toplantısı: MYK’nın çağrısı ve nihai şekli toplantıda verilecek gündem çerçevesinde, yılda en az 2 kez MYK üyeleri ve il‑ilçe başkanlarının katılımı ile toplanır. Gündemindeki konuları istişari olarak görüşür ve tavsiye niteliğinde kararlar alır. 80
Madde 21: Bölge Meclisi İl ve ilçe başkanları ve birer yönetim kurulu üyeleri, Emek Meclislerinden, Kadın Meclislerinden ve Gençlik Meclislerinden ikişer temsilci ve bölgedeki PM üyelerinin katılımı ile MYK tarafından oluşturulur. Parti politikaları‑ nı, Kongre ve PM kararları çerçevesinde bölge düzeyinde uygular. Bölgenin özgün sorunları ve ihtiyaçları çerçevesinde oluşturduğu önerileri, bölge kap‑ samındaki il yönetim kurullarına bildirir. Bölge Meclisi faaliyetlerini, il baş‑ kanları koordine eder. Bölgeler MYK tarafından belirlenir. Madde 22: İl Kongresi İl kongresi, seçilmiş ve doğal delegelerden oluşur. a) Seçilmiş Delegeler: İlçe kongrelerince seçilir. İlçe kongrelerince seçilen en çok 600 delegenin veya il sınırları içinde toplam parti üye sayısı 600’den çok değilse, ildeki tüm parti üyelerinin katılımı ile oluşur. Kongrenin toplam delege sayısı 600’ü aşarsa, ilçelerin toplam üye sayısının 600 sayısına bölünmesiyle çıkacak sayı‑ nın ilçe sayısına bölümünden çıkacak sayı, ilçe delegeliğini oluşturur. Hesap‑ lamada tam sayıdan küçük sayılar tam sayıya tamamlanır. b) Doğal Delegeler: İl başkanı, il yönetim kurulu ve disiplin kurulu üyeleri ve ilin partili mil‑ letvekilleri yasa hükümleri çerçevesinde doğal delegedirler. İl kongresi 2 yılda bir yapılır. Ancak, PM veya Genel Kongre kararı ile il kongreleri bir yılı aş‑ mamak üzere uzatılabilir. Olağan kongreler, il yönetim kurulunca belirlenen yer, gün ve gündemle toplanır. İl yönetim kurulunun çalışma raporu, gündem ve toplantı yeri dele‑ gelere, il kongresinden 1 ay önce gönderilir. Toplantı yeter sayısı delegelerin salt çoğunluğudur. İlk toplantıda çoğun‑ luk sağlanmazsa, ikinci toplantı çoğunluksuz olarak bir gün sonra belirtilen yer ve saatte toplanır. Olağanüstü toplantılar il yönetim kurulu kararı veya delegelerin 1/5’nin çağrısı ile toplanır. Olağanüstü toplantı çağrıldığı gündemle sınırlıdır. İl kongrelerinin gazetede ilanı gerekmez. Gündeme kongre delegelerinin 1/10’unun yazılı istemi ile gündem maddesi eklenebilir. Kongre delegelerinin 1/20’si belirli bir konunun gündeme eklenmesini ya‑ zılı olarak isteyebilir. Öneri lehte veya aleyhte yapılacak birer konuşmadan sonra oylanır. Gün‑ deme alınması kararlaştırılan konu ilgili bölümde görüşülür. 81
İl Kongresi Divanı; bir başkan, iki başkan yardımcısı ve gereği kadar yaz‑ mandan oluşur. İl kongre divanı açık oy ile seçilir. Kongre Divanı, kongre çalışmalarının genel hukuk kuralları, Siyasi Partiler Kanunu, Parti Tüzüğü ve parti içi demokrasi ilkelerine uygun yürütülmesi ile yükümlüdür. Divan, İl Kongresi çalışmalarının yürütülmesinde yasa, tüzük ve yönet‑ melik hükümlerine aykırı olmamak koşuluyla takdir yetkisini kullanabilir, çalışmalarına ara verebilir, toplantı mekânının düzeni ile ilgili karar alabilir. İl Kongresi, a) Yurt, dünya ve il çevresinin sorunlarını tüzük, program, Genel Kong‑ re, PM, parti il, ilçe konferans ve il ve ilçe danışma meclisleri kararları ışığın‑ da tartışıp değerlendirerek politika oluşturur. b) İl çapında yerel politikaları oluşturur ve yürürlüğe koyar. c) Genel Kongre’ye katılacak delegeleri, il başkanını, il yönetim kurulu, il disiplin kurulu üyelerini ve yedeklerini seçer. d) İl yönetim kurulunun çalışma raporu, mali rapor ve kesin hesap ko‑ nusunda karar verir ve aklar. e) Tahmini bütçeyi onaylar. Madde 23: İl Başkanı ve İl Yönetim Kurulu a) İl Başkanı: İl kongresi tarafından gizli oyla, kongrede hazır bulunan delege tam sayı‑ sının salt çoğunluğu ile seçilir. İlk oylamada sonuç alınmazsa, ilk oylamada en çok oyu alan iki adayın katılacağı ikinci oylama sonucunda en çok oyu alan seçilir. b) İl Yönetim Kurulu: İl yönetim kurulu, il kongresi tarafından seçilir. İl yönetim kurulu, il baş‑ kanı dahil 7 üyeden oluşur. İl yönetim kurulunun 1/3’ü kadar yedek üye seçi‑ lir. Yedek üyeler ayrıca seçilmez. Yedeklerde sıralama, seçim yönetmeliğinde belirtilen usullere göre yapılır. İl konferansı, il üyeleri arasından il yönetim kurulu çalışmalarına yardımcı olmak üzere sayıları 2’yi geçmeyecek şekilde fahrî danışmanlar tespit eder. İstifa ya da bir başka neden ile boşalan yönetim kuruluna, seçim yönetme‑ liğine göre yedek üye çağrılır. İl başkanlığının boşalması halinde, il yönetim kurulu kendi arasından bir geçici başkan seçer ve 45 gün içinde olağanüstü kongreye gider. İl yönetim kurulu ilk toplantısında üyeleri arasından sekreter ve sayman seçip görev bölümü yapar, olağan olarak iki haftada bir toplanır. Toplantı gün‑ 82
demini başkan ve sekreter hazırlar. Hazır bulunan üyelerin en az 1/4’ünün istemiyle gündeme yeni maddeler tartışmasız eklenir. İl yönetim kurulu kararları, üye sayısının salt çoğunluğu ile alınır. Karar‑ lar üye tam sayısının yüzde 30’unun talebi ile yeniden müzakere edilebilir. Olağanüstü toplantılar il başkanı veya 1/5 üyenin talebi ile yapılır. İl yönetim kurulu, ildeki parti çalışmalarını kongre, PM ve üst kurulun aldığı kararlar çerçevesinde il düzeyinde uygular. Bu çerçevede yerel politika‑ lar oluşturup, uygulamaya koyar. Kongrenin gündemini, çalışma raporunu ve bütçesini hazırlar. İhtiyaç hâlinde partili veya partisizlerden danışma kurulları oluşturur. İhtiyaç hâlinde ilçe yönetim kurullarını toplar, görüş ve önerilerini alır ve ilk toplantısında bunları sonuçlandırır. İl yönetim kurulu ilk toplantısında, kurulun kadın üyelerinden birini, il kadın meclisi çalışmalarının eşgüdümünü sağlamak üzere görevlendirir. Özgül alanlara ilişkin, parti çalışmalarının yürütülmesi amacıyla örgütsel niteliği olmayan, destek grupları ve uzmanlık komisyonları kurar. Madde 24: İl Üyeleri ve Partisiz Yurttaşlar Konferansları İl yönetim kurulu, tartışacağı ve karar alacağı konularda görüşlerine baş‑ vurmak ve toplantıyı izlemek üzere davet ettiği uzman, bilim insanı, gazeteci vb. kişiler ve özel olarak davetli yurttaşlar ile parti üyelerinin katılacağı “İl üye ve partisiz yurttaşlar konferansları” toplayabilir. Bu toplantılar, kamuoyuna kapalı özel parti toplantılarıdır. İl yönetim kurulu için öneriler oluşturur. Bu konferansların görüş alışverişi, tartışma ve kararları, il yönetim kurulu için tavsiye niteliğindedir. Konferanslar için gerekli yönetmelik PM tarafından hazırlanır. Madde 25: İl Parti Örgütü Toplantısı İl yönetim kurulu ve ilçe yönetim kurulu üyeleri ve Parti Meclisi’nin ildeki üyeleri ile il emek meclisi yürütmesi, il kadın meclisi yürütmesi ve il gençlik meclisi yürütmesinin katılımı ile en az 3 ayda bir toplanır. İl ve ilçe örgütleri‑ nin çalışmalarını değerlendirir. Madde 26: İlçe Kongresi İlçe kongresi, o ilçeye bağlı bütün üyelerden oluşur. Eğer ilçe üyelerinin toplam sayısı 400’ü aşıyorsa, Siyasi Partiler Kanunu’nun öngördüğü yöntem‑ ler çerçevesinde çıkarılacak yönetmelikle, delege sayısı 400’ü aşmayacak bi‑ 83
çimde seçilen ilçe delegelerinden oluşur. İlçe başkanı ve ilçe yönetim kurulu üyeleri, ilçe kongresinin doğal delegesidir. İlçe kongresi olağan olarak 2 yılda bir toplanır. PM veya Kongre kararı ile bu süre 1 yılı geçmemek üzere uzatılabilir. İlçe yönetim kurulunun saptayacağı yer, gün ve gündemle toplanır. İlçe kongreleri kendi sınırları içinde il kongresinin görev ve yetkilerine sahiptir. İlçe yönetim kurulunun çalışma raporu, gündem ve toplantı yeri de‑ legelere, ilçe kongresinden 15 gün önce gönderilir. Olağanüstü toplantılar, ilçe yönetim kurulunun kararı veya ilçe kongresi delegelerinin en az 1/5’inin yazılı istemiyle olur. Olağanüstü kongre çağrıldığı gündemle sınırlıdır. İlçe kongresi divanı; bir başkan, iki başkan yardımcısı ve gereği kadar yaz‑ mandan oluşur. İlçe kongre divanı açık oy ile seçilir. Kongre divanı, kongre çalışmalarının genel hukuk kuralları, Siyasi Parti‑ ler Kanunu, Parti Tüzüğü ve parti içi demokrasi ilkelerine uygun yürütülme‑ si ile yükümlüdür. Divan, ilçe kongre çalışmalarının yürütülmesinde yasa, tüzük ve yönetmelik hükümlerine aykırı olmamak koşuluyla takdir yetkisini kullanabilir, çalışmalara ara verebilir, toplantı mekânının düzeni ile ilgili ka‑ rar alabilir. Kongrede ilçe başkanı, ilçe yönetim kurulu ve il kongresine gidecek dele‑ geler seçilir. İlçe kongresi, yeter sayıyla, üyelere duyurulan ve ilçe seçim ku‑ ruluna bildirilen yer, gün ve gündem ile toplanır. Toplantı yeter sayısı sağla‑ namazsa ertesi gün belirtilen yer, saat ve gündemle, yeter sayı aranmaksızın, toplanır. İlçe kongreleri için gazete ilanı gerekmez. Madde 27: İlçe Başkanı ve İlçe Yönetim Kurulu İlçe başkanı, ilçe kongresinde gizli oy ve kongrede hazır bulunan delege sa‑ yısının salt çoğunluğu ile seçilir. İlk oylamada sonuç alınmazsa, ilk oylamada en çok oyu alan iki adayın katılacağı ikinci oylamada en çok oyu alan seçilir. İlçe yönetim kurulu sayısı ilçe başkanı dahil 5 üyeden oluşur. 1/3’ü ora‑ nında yedek üye seçilir. Yedek üyelerin seçimi ayrıca yapılmaz. Yedeklerde sıralama seçim yönetmeliğinde belirtilen usullere göre yapılır. Sayısı 2’yi geç‑ memek üzere fahrî danışman ilçe konferansı tarafından tespit edilir. İlçe yönetim kurulunun görev bölüşümü, toplantı gündemi ve görevleri gibi konular il yönetim kurullarıyla aynı şekilde gerçekleştirilir.
84
İstifa ya da bir başka neden ile boşalan yönetim kuruluna seçim yönetme‑ liğine göre yedek üye çağrılır. İlçe yönetim kurulu ilçedeki parti çalışmalarını kongre, PM ve diğer üst kurulların almış olduğu kararlar çerçevesinde ilçe düzeyinde uygular. Bu çer‑ çevede yerel politikalar oluşturup uygulamaya koyar. Mahalle ve köy birimlerini kurar. İlk toplantısında, kurulun kadın üyeleri arasından birini, ilçe kadın mec‑ lisinin eşgüdümünü sağlamak üzere görevlendirir. İhtiyaç hâlinde partili veya partisizlerden danışma kurulları oluşturur. Örgütsel niteliği olmayan destek grupları ve uzmanlık komisyonları oluş‑ turur. Çalışma ve yaşama alanlarında danışma nitelikli meclisler oluşturur. İlçe yönetim kurulları gerek gördüklerinde mahalle ve köyde temsilcilik açabilir. Mahalle ve köy birimleri: Aynı mahalle ve köydeki üyelerden oluşur. İlçe yönetim kurulu üyeleri bu birimlerin doğal üyeleridir. Parti politikalarının yerelde yürütülmesi ve yerel yaşamın sorunlarının parti politikaları içinde yer almasının sağlanmasından sorumludur. Yaşama ve çalışma alanı birimleri ile mahalle ve köy birimlerinin çalışma esasları, PM tarafından hazırlanan bir yönetmelikle düzenlenir. Madde 28: İlçe Üyeleri ve Partisiz Yurttaşlar Konferansı İlçe yönetim kurulu, tartışacağı ve karar alacağı konularda görüşlerine başvurmak ve toplantıyı izlemek üzere davet ettiği uzman, bilim insanı, ga‑ zeteci vb. kişiler ve özel olarak davetli yurttaşlar ile parti üyelerinin katıla‑ cağı “ilçe üye ve partisiz yurttaşlar konferansları” toplayabilir. Bu toplantılar kamuoyuna kapalı özel parti toplantılarıdır. İlçe yönetim kurulu için öneri oluşturur. Madde 29: İlçe Parti Örgütü Toplantısı İlçe yönetim kurulu ve belde örgütü yöneticileri, ilçe üyesi PM ve il yö‑ netim kurulu üyeleri ile çalışma ve yaşama alanı temsilcileri, mahalle ve köy birimleri temsilcileri, ilçe kadın meclisi yürütmesi ile gençlik meclisi yürüt‑ mesinin katılımı ile en az 3 ayda bir toplanır. İlçe örgütünün çalışmalarını değerlendirir. 85
Madde 30: Belde Örgütü İlçeye bağlı belediye örgütü kurulmuş beldelerde 3 parti üyesi tarafından oluşturulur. Belde örgütü tümüyle ilçe yönetim kurulunun sorumluluğu al‑ tında, ona bağlı olarak çalışır. Doğrudan ilçenin üyesidir. Kongre yapmaz, zorunlu defterleri tutmaz. Madde 31: Belde Üyeleri ve Partisiz Yurttaşlar Konferansı Belde örgütü, tartışacağı ve karar alacağı konularda görüşlerine başvur‑ mak ve toplantıyı izlemek üzere davet ettiği uzman, bilim insanı, gazeteci vb. kişiler ve özel olarak davetli yurttaşlar ile parti üyelerinin katılacağı “belde üyeleri ve partisiz yurttaşlar konferansları” toplayabilir. Bu toplantılar kamuo‑ yuna kapalı özel parti toplantılarıdır. İlçe yönetim kurulu için öneri oluşturur. Madde 32: Parti Temsilciliği ve Lokalleri a) Parti Temsilciliği Genel Merkez ya da ilgili yönetim kurulu, henüz il veya ilçe belde örgü‑ tü kurulmamış il veya ilçe merkezlerinde ve beldelerde başvuran yurttaşlara ilk elden parti hakkında bilgi vermek, tüzük, program ve parti yayınları ile rozet, flama vb. parti sembollerini satmak, dağıtmak, üyelik için başvuran yurttaşların giriş belgelerini kabul etmek ve böylece o yerde parti örgütünün kurulmasına olanak sağlamak amacı ile bütünüyle ilgili yönetim kurulunun sorumluluğunda olmak üzere görevlendireceği bir parti üyesi eliyle “Parti Temsilciliği” açabilir. İlgili il ya da ilçede veya beldede parti örgütü kuruldu‑ ğu anda temsilciliğin görevi sona erer. b) Parti Lokali Partinin Genel Merkez, il ve ilçe örgütleri ihtiyaç duymaları halinde, bu‑ lundukları bölgelerde lokal açabilirler. Madde 33: Bilim ve Araştırma Kurulu Parti politikalarının bilimsel esaslara uyumunu sağlamak üzere, MYK’nın ilgili üyeleri ile bilim insanlarını, araştırmacıları ve uzmanları bir araya geti‑ rir. Yılda en az iki kez toplanır. MYK’ya öneriler sunar. Gerek duyulduğunda, çalışmalarını koordine etmek için, kendi içinden bir yürütme oluşturabilir. Çalışma esasları PM tarafından hazırlanan bir yönetmelikle düzenlenir. Madde 34: Sanat ve Edebiyat Kurulu Parti ile sanat ve edebiyat çevreleri arasında ilişkileri sağlar. MYK’nın ilgi‑ 86
li üyeleri ile sanatçıları, edebiyatçıları ve yayıncıları bir araya getirir. MYK’ya öneriler sunar. Yılda en az iki kez toplanır. Gerek duyulduğunda, çalışmala‑ rını koordine etmek için, kendi içinden bir yürütme oluşturabilir. Çalışma esasları PM tarafından hazırlanan bir yönetmelikle düzenlenir. Madde 35: Emek Meclisleri a) Merkez Emek Meclisi: Ulusal düzeyde örgütlenmiş sendika ve meslek örgütlerinin merkezlerin‑ de yer alan parti üyeleri ve fahrî üyeler ile İl Emek Meclislerinin yürütmele‑ rinden gelen 1’er üye ve MYK’nın ilgili üyelerinden oluşur. Yılda en az 2 kez toplanır. Toplantı yeter sayısı aranmaz. Kendi içinden bir yürütme kurulu belirler. Toplantılar, MYK ve Merkez Meclis Yürütmesi eliyle örgütlenir ve günde‑ mi birlikte hazırlanır. Yürütme üyeleri, PM toplantılarına, oy hakkı olmaksızın katılırlar. Kongre ve PM kararları doğrultusunda emek hareketine dair genel politik öneriler oluşturur. Bu öneriler, MYK tarafından karar hâline getirilir. Parti üyeleri, kendi alanlarında bu parti politikaları doğrultusunda alan mücadelesini ve inisiyatiflerini geliştirmeyi esas alır. b) İl Emek Meclisi: İl düzeyinde örgütlenmiş sendika ve meslek örgütlerinin yönetiminde yer alan parti üyeleri ve fahrî üyeler ve il yönetim kurulunun ilgili üyelerinden oluşur. İş kolu ve sektör meclis yürütmelerinden birer kişi il meclislerine ka‑ tılır. Merkez Meclis tarafından önerilip MYK tarafından karar hâline getiri‑ len parti politikalarının il düzeyinde somutlaştırılmasını ve uygulanmasını sağlar. Kendi içinden bir yürütme kurulu belirler. Yılda en az 3 kez toplanır. Top‑ lantı için, toplantı yeter sayısı aranmaz. Toplantılar il yönetim kurulu ve il meclis yürütmesi eliyle örgütlenir ve gündemi birlikte hazırlanır. İl yönetim kurulu, meclis yürütmesinin görüşünü de alarak alanlarda faaliyet yürüten parti üyesi ve fahrî üyelerden ihtiyaç duyduğunu toplantıya çağırabilir. İl meclis yürütmesi, iş kolu ve sektör düzeyinde meclis oluşturur. c) İlçe Emek Meclisi: İl Emek Meclisi’nin önerisi, il yönetim kurulunun kararıyla ihtiyaç duyu‑ lan ilçelerde İlçe Emek Meclisi oluşturulur. İlçe Emek Meclisi, ilçede faaliyette bulunan sendika ve meslek örgütlerinin üyesi olan partililerden oluşur. Ara‑ larında belirledikleri bir kişi İl Emek Meclisinin katılımcısı olur. 87
Madde 36: Kadın Meclisleri İlçe, il ve merkez düzeyinde kadın meclisleri oluşturulur. Çalışma esasları, merkez kadın meclisi tarafından önerilen ve PM tarafından karar altına alı‑ nan bir yönetmelikle düzenlenir. Madde 37: Gençlik Meclisleri Gençlik örgütlenmesi, ilçe ve üniversiteler düzeyinde, ihtiyaçlar ölçüsün‑ de oluşturulacak Gençlik Meclislerini esas alır. Bu meclisler, gerek duyuldu‑ ğunda il ve ülke genelinde toplanabilir. Gençlik Meclisleri, gençler arasında parti politikalarının tartışılıp, parti bilincinin geliştirilmesi ve derinleştirilmesi işlevini görür. Gençlik alanına dair politikaların tartışılmasını sağlar. Çalışma esasları PM tarafından hazırlanan bir yönetmelikle düzenlenir. Madde 38: Seçim Yönetmeliği Siyasi Partiler Kanunu’na ve Parti Tüzüğü’ne göre parti içinde yapılacak her kademedeki seçimlerin hangi kural ve yöntemlere göre yapılacağı PM tarafından hazırlanan bir seçim yönetmeliği ile saptanır. Seçim yönetmeli‑ ğinde, Genel Kongre, il ve ilçe kongrelerinde yapılacak seçimlerin yanı sıra, danışma konferanslarının çalışma esasları da düzenlenir. Madde 39: Parti Danışma Konferansları Parti Genel Kongresi’ne, il ve ilçe kongrelerine siyasal kararlar ve seçimler‑ le ilgili tavsiyelerde bulunmak üzere toplanan merkez, il ve ilçe düzeyindeki danışma organlarıdır. Parti danışma konferanslarına üyeler ve fahrî üyeler katılır. Parti danışma konferanslarının amacı parti politikalarının en geniş üye katılımıyla oluşturulması ve bir tavsiye seçim listesinin Genel Kongre’ye, il ve ilçe kongrelerine sunulmasıdır. Parti danışma konferanslarına üyelerin ve fahrî üyelerin hangi esas‑ lar dahilinde katılacağı ve parti danışma konferanslarının çalışma şekli 38. Madde’de belirtilen seçim yönetmeliğince saptanır. Parti danışma konferansları, Genel Kongre ile il ve ilçe kongreleri ile aynı zamanda toplanabilir. Madde 40: Meclis Grupları a) TBMM Parti Grubu Partili milletvekillerince oluşturulur. Genel Kongre kararları ve Parti 88
Programı doğrultusunda yasama çalışması yapar. Genel Başkan, Meclis üyesi ise Grup Başkanı’dır. Görev ve yetkileri grup iç tüzüğü ile belirlenir. b) Belediye ve İl Genel Meclisi Grupları Belediye meclisleri ve il genel meclislerindeki partili üyeler kendi araların‑ da bir grup oluştururlar. Partili belediye başkanı bu grubun başkanıdır. Belediye başkanı partili değilse il başkanı, yokluğunda ilçe başkanı grubun doğal başkanıdır. Meclis grupları kendi içlerinde başkan vekili ve sözcülerini seçer. İl ve ilçe başkanları parti gruplarını bütçe, yıllık program ve faaliyet raporları görüşmeleri öncesi olmak üzere, bir yıl içinde en az 3 kez toplantıya çağırırlar ve toplantıyı yö‑ netirler. Seçimlerde Adayların Belirlenmesi Madde 41: Milletvekili Ön Seçimi Milletvekili adayı olacak partililer, o seçim bölgesindeki parti üyelerinin tümünün katılacağı ön seçim sistemiyle belirlenir. Ön seçimler SPK ve PM tarafından hazırlanacak ön seçim usulünü gösterir yönetmeliğe göre yapılır. Ancak zorunlu hallerde PM, üye tam sayısının 2/3 çoğunluğu ile SPK’da gös‑ terilen diğer aday belirleme yöntemlerine başvurma kararı alabilir. Madde 42: Yerel Seçimlerde Parti Adaylarının Belirlenmesi Yerel seçimlerde parti adayları SPK ve bu konuda hazırlanacak yönetme‑ liğe göre yapılacak seçimlerle belirlenir. O seçim bölgesindeki parti üyeleri‑ nin tümünün katılacağı ön seçim yapılır. Ön seçimler SPK ve PM tarafından hazırlanacak ön seçim usulünü gösterir yönetmeliğe göre düzenlenir. Ancak zorunlu hallerde PM, üye tam sayısının 2/3 çoğunluğu ile SPK’da gösterilen diğer aday belirleme yöntemlerine başvurma kararı alabilir. Madde 43: Görevden Alma Yasa ve Tüzük gereklerini yerine getirmeyen, üst kurulların ve disiplin ku‑ rullarının süreli yazılarını zamanında yanıtlamayan veya üst organların veya disiplin kurullarının kararları doğrultusunda faaliyet yürütmekten kaçınan il ve ilçe yönetim kurulu başkanı ve üyeleri, üst yönetim kurullarınca yazı ile uyarılır. En çok 30 günlük süre içinde uyarı gereklerini yerine getirmeyen başkan ve yönetim kurullarının yenilenmesi amacıyla ilçe ve il kongreleri bir üst kurul tarafından 30 gün içinde toplantıya çağrılır. Kongreyi toplamayan başkan ve yönetim kurulları bir üst kurulca görevden alınır. 89
İlçe başkanı ve üyeleri için üst organ il yönetim kurulu; il yönetim kurulu başkanı ve üyeleri için üst organ Merkez Yürütme Kurulu’dur. Atanan il başkanı ve üyeleri, en geç 45 gün içinde, ilçe başkanı ve üyeleri en geç 30 gün içerisinde kongreyi olağanüstü toplamakla yükümlüdür. Benzeri durumlarda 1/5 oranında kongre delegesinin yazılı başvurusuyla da olağanüstü kongreye gidilebilir. Madde 44: Yurtdışı Örgütü Yurtdışı örgütleri, ülke ve il düzeyinde kurulur. Çalışma esasları PM tara‑ fından hazırlanan yönetmelikle düzenlenir. Madde 45: Disiplin Kurulları a) Merkez Disiplin Kurulu (MDK); Genel Kongre’de gizli oyla seçilen 7 asil 4 yedek üyeden oluşur. b) İl Disiplin Kurulu: İl kongresinde gizli oyla seçilen 5 asil, 3 yedek üye‑ den oluşur. c) TBMM Grup Disiplin Kurulu: Grup Genel Kurulunca gizli oyla seçilen 5 asil, 3 yedek üyeden oluşur. Disiplin kurullarında görev alanlar partinin diğer organlarında görev ala‑ mazlar. Ancak partinin uzmanlık komisyonlarında veya meclislerinde parti üyesi sıfatlarıyla çalışabilirler. Yetkileri MDK, partinin merkez organlarında görevli olanlar, il başkanları, il yöne‑ tim kurulu üyeleri, il disiplin kurulu üyelerinin parti görevleriyle ilgili disip‑ lin kovuşturmalarını yapar ve karara bağlar. MDK, aynı zamanda il disiplin kurullarının üst itiraz organıdır. İl disiplin kurulu, yukarıda sayılan parti üyeleri dışında kalan parti üyele‑ ri ile ilgili disiplin suçlarının kovuşturmasını yapar ve karara bağlar. TBMM Grup Disiplin Kurulu, TBMM, Grup Genel Kurulu üyeleri ile ilgili disiplin suçlarının kovuşturmalarını yapar ve karara bağlar. Disiplin kurulları SPK 55. Maddesi’ne göre çalışır. Disiplin Kuruluna Başvuru Genel Başkan, PM üyeleri, MYK üyeleri, MDK üyeleri, il başkanları, il yönetim kurulu üyeleri, il disiplin kurulu üyeleri hakkında, disiplin suçları nedeniyle üyesi oldukları organ tarafından resen veya şikâyet üzerine Merkez Disiplin Kurulu’na başvurulabilir. Şikâyet üzerine yapılan sevklerde oylama yapılmaz. 90
Organların üyeleri kendileri ile ilgili sevk oylamasında oy kullanamaz. İl yönetim kurulları, ilçe başkanları ve ilçe yönetim kurulları hakkında; ilçe yönetim kurulları belde başkanları ve yukarıda organlarda sayılan üye‑ leri dışındaki tüm üyeleri hakkında resen veya şikayet üzerine il disiplin ku‑ ruluna başvurabilir. İlgiliyi disiplin kuruluna sevk eden organ, sevk işlemini ilgili yasalara, Parti Tüzüğü’ne, disiplin yönetmeliğine uygun düzenler. Başvuru veya sevk işleminde bulunan kişi veya organ, başvurusuna esas teşkil eden tüzük hükümlerini, ihlal edilen tüzük maddesini ve iddiasını des‑ tekleyen bilgi, belge, tanık ve her türlü kanıtı bir dilekçeyle ilgili organa ilet‑ mek durumundadır. Çalışma Usulü Konusu disiplin suçu oluşturan bir fiil hakkında disiplin kovuşturmasına, başvuru ya da sevk yetkisi olanlarca fiilin öğrenildiği andan itibaren en geç 3 ay içerisinde başlanır. Disiplin kurulu kendisine yapılan başvuru veya sevki kovuşturmayı başlat‑ tığı tarihten itibaren en geç iki ay içinde sonuçlandırır. Kovuşturmanın uza‑ ması durumunda bu süre aşılabilir. Ancak her durumda bu süre 6 ayı aşamaz. Disiplin kurulu, ilgiliyi görevden alırsa, bir ay içerisinde karar verir. Bu süre içerisinde karar veremediği durumlarda görevden alma kararını yeniden gözden geçirir. Disiplin kurulu, karar verinceye kadar toplantılarını kapalı yürütür. Disiplin kurulunun görüştüğü bir olayla ilgili olarak parti organ ve toplantılarında görüşme açılamaz, söz alınamaz, yayın yapılamaz. Disiplin kurulunca verilen kararlar ile disiplin cezaları hakkında her ka‑ demedeki parti kongre ve toplantısında görüşme yapılamaz. Merkez Disiplin Kurulu’nun vermiş olduğu kararlar Genel Kongre ve PM’de kaldırılabilir. Bu‑ nun için, ceza alan üyenin kayıtlı olduğu ilçe yönetim kurulunun veya ilgili‑ nin şahsen PM’ye başvurusu; PM veya Genel Kongre delegelerinin 1/20’sinin Genel Kongre’ye başvurusu gereklidir. Parti disiplin kuruluna sevk edilen üye, disiplin kurulunun kesin kararı olmadığı sürece masumdur. Disiplin kurulu gerekli görürse tedbir niteliğinde olmak üzere disiplin ku‑ ruluna sevk edilen üyeyi parti içindeki görevinden alabilir. Disiplin kurulunca hakkında geçici çıkarma cezası verilen üye, parti faa‑ liyetine katılamaz ve parti organlarına teklifte bulunamaz, üyelik haklarını kullanamaz, ancak üyelikten doğan yükümlülüklerini yerine getirir. Geçici 91
çıkarma süresinde partinin program, tüzük ve yetkili kurullarının belirlediği parti politikalarına ve parti organlarının bağlayıcı kararlarına uymakla yü‑ kümlüdür. Geçici çıkarma cezası alan üyelerin organlardaki üyelikleri düşer; yerleri‑ ne yedek üye çağırılır. Partiden kesin çıkarma için disiplin kurulu üye tam sayısının yarıdan bir fazlasının kararı gereklidir. Disiplin kuruluna sevk edilen üye sözlü ve yazılı savunma hakkına sahip‑ tir. Toplanmasını istediği belge ve kanıtların parti organlarından istenmesini kuruldan isteyebilir. Disiplin kuruluna sevk edilen üyeye savunması için yazılı çağrı yapılır. Bu çağrıya bildirimden itibaren 15 gün içersinde yanıt vermeyen üye savunma hakkından vazgeçmiş sayılır. Bu süre SPK 55. Maddesi çerçevesinde 7 güne indirilebilir. Kasıtlı suç isnadı ve asılsız tanıklık disiplin suçu olarak değerlendirilir, bu konuda disiplin kurulu resen işlem yapar. Disiplin kurulu kararı alınmadan, bu konuda parti içinde ve dışında yazılı veya sözlü görüş açıklayanlar hakkında disiplin kurulunca resen işlem yapılır. Kadınlara, çocuklara, engellilere ve cinsel yönelimi farklı bireylere yönelik suçların disiplin kurullarında görüşülmesine öncelik verilir. Parti Meclisi, disiplin kurullarının çalışma usullerine dair bir yönetmelik çıkarır. Karar Düzeltme ve Yeniden Yargılama İstemi MYK, MDK kararlarına karşı düzeltme ve yargılamanın yenilenmesi iste‑ miyle MDK’ya başvurabilir. Karar düzeltme istemi, MDK kararının ilgili organa bildirilmesinden iti‑ baren 15 gündür. Başvurularda gerekçeler gösterilir. Bu başvurular tüzük ve SPK’da belirti‑ len itiraz yolları arasında değerlendirilmez. Merkez Disiplin Kurulu, bu başvuruları en geç 30 gün içinde karara bağ‑ lar. Karar düzeltme ve yeniden yargılama istemleri kararın uygulanmasına engel değildir. Yeniden yargılama isteminin kabul edilmesi halinde, karar ve‑ rilene kadar önceki kararın yürütmesinin durdurulmasına karar verilebilir. Madde 46: Disiplin Suç ve Yaptırımları Disiplin yaptırımları uyarı, kınama, üyelikten geçici çıkarma ve üyelikten kesin çıkarmadır. Dört aydan az geçici çıkarma cezası verilemez. 92
Aşağıdaki disiplin suçlarına, karşılarında yazılan yaptırımlar uygulana‑ bilir. Tekrarı halinde, bir üst ceza verilir. SPK 62. Maddesi hükmü gereğince aidatını ödemeyen üyeye geçici çıkarma ve kesin çıkarma cezası uygulanmaz. a) Geçerli bir nedeni olmaksızın aidatını yazılı bildirime rağmen 4 ay üst üste ödemeyen üyeye uyarı cezası verilir. b) Önceden bildirilen geçerli bir neden olmaksızın, PM hariç kurul ve or‑ gan toplantılarına arka arkaya üç kere ya da yılda altı kere katılmayan yöne‑ ticiye kınama cezası verilir. c) Disiplin kuruluna kasıtlı başvuruda bulunan, disiplin kurulu çalışma‑ ları hakkında beyanda bulunan, kasıtlı suç isnadında bulunan, yalan tanıklık yapan, çağrıldığı hâlde disiplin kuruluna tanıklığa gelmeyenler, kasıtlı olarak disiplin soruşturmasının uzamasına yol açanlar, disiplin kurulu kararı alın‑ madan bu konuda parti içinde veya dışında yazılı veya sözlü görüş açıklayan‑ lar hakkında kınama veya üyelikten geçici çıkarma cezası verilir. d) Parti eylemine karşı eylem yapan üyeye üyelikten geçici çıkarma veya üyelikten kesin çıkarma cezası verilir. e) Parti işlerinde özel çıkar sağlayan üyeye üyelikten geçici çıkarma veya üyelikten kesin çıkarma cezası verilir. f) Parti parasına veya malına zarar veren, parti defter veya evraklarında tahrifat yapan üye veya yöneticiye kınama, üyelikten geçici çıkarma veya üye‑ likten kesin çıkarma cezası verilir. g) Parti üyelerinin kişilik haklarını zedeleyici beyan veya davranışlarda bulunan üyeye uyarı veya kınama cezası verilir. h) Temel insan haklarına yönelik ihlallerde bulunan üyeye üyelikten kesin çıkarma cezası verilir. i) Özel alan dahil, kadınları tehdit eden veya onlara şiddet uygulayan veya tacizde bulunan üyeye, üyelikten kesin çıkarma cezası verilir. Kadının beyanı esas alınır. j) Özel alan dahil, çocukları tehdit eden veya onlara şiddet uygulayan veya tacizde bulunan üyeye, üyelikten kesin çıkarma cezası uygulanır. Çocuğun beyanı esas alınır. k) Özel alan dahil, engellileri tehdit eden, onlara şiddet uygulayan veya tacizde bulunan üyeye, üyelikten kesin çıkarma cezası uygulanır. Engellinin beyanı esas alınır. l) Özel alan dahil, cinsel yönelimi farklı bireyleri tehdit eden, onlara şiddet uygulayan veya onları taciz eden üyeye, üyelikten kesin çıkarma cezası uygu‑ lanır. Cinsel yönelimi farklı bireyin beyanı esas alınır. 93
m) SPK gereğince üyeliğe kabul şartlarını sonradan kaybeden üyeye, üye‑ likten kesin çıkarma cezası verilir. İtiraz İl disiplin kurulu kararlarına karşı MDK’ya başvurulabilir. Hakkında partiden ya da gruptan geçici ve kesin çıkarma cezası verilen parti üyesi parti içi itiraz yollarını tükettikten sonra SPK’nın 57. Maddesi çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir. Yargı kararı kesindir. Merkez Disiplin Kurulu’na itiraz süresi ilgiliye verilen savunma süresi ka‑ dardır. İl disiplin kurulunun vermiş olduğu üyelikten geçici çıkarma ve üyelikten kesin çıkarma kararları herhangi bir itiraz olmaksızın Merkez Disiplin Ku‑ rulu incelemesine tabidir. Merkez Disiplin Kurulu karar vermeden, il disiplin kurulunun üyelikten geçici veya üyelikten kesin çıkarma kararı kesinleşmez. Madde 47: Mali Hükümler Partinin gelirleri, parti bayrağı, flaması, rozeti, yayınları ve rumuzlarının satışından sağlanacak gelirleri, partice tertip edilen balo, eğlence, tiyatro, film gösterisi, konser ve yemeklerinden sağlanacak gelirler ve SPK’da belirtilen diğer kaynaklardır. Partiye üye olan her kişiden en az 5 TL (Beş Türk Lira‑ sı), en çok 2000 TL (İkibin Türk Lirası) giriş aidatı alınır. Giriş aidatı Genel Merkez’e aktarılır. Parti üye aidatlarının aylık tutarı en az 5 TL (Beş Türk Lirası) ya da üyenin beyan ettiği aylık gelirinin % 2’si olup, üst sınırı SPK’nın belirlemiş olduğu üst sınırı aşamaz. Bu miktar üye tarafından belirlenir ya da değiştirilir. Genel ve yerel seçimlerde adaylık için başvuru ödentisi PM tarafından be‑ lirlenir. Partinin bütçesi, bilançoları, gelir ve gider cetvelleri ile kesin hesaplarının nasıl düzenleneceği ve gelirlerin sağlanması ile giderlerin yapılmasına ilişkin usuller SPK’nın ilgili hükümleri ve tüzük doğrultusunda hazırlanacak mali işler yönetmeliği ile gösterilir. Partinin her türlü gelir ve gideri SPK hükümleri ve yönetmelikler çerçe‑ vesinde belgelendirilir ve muhasebeleştirilir. Partinin bütün organları görev alanlarındaki mali işlemlerin belgelendirilmesi ve muhasebeleştirilmesinden birinci derecede sorumludur.
94
Madde 48: Giderlerde Sorumluluk ve Yetki Partinin giderleri ve girişeceği yükümlülükler, Genel Merkez’de parti tü‑ zel kişiliği, illerde il, ilçelerde ilçe örgütü adına yapılır. Yükümlülüklere girişmek, bankalardan para çekmek, bir mal veya hak üzerinde tasarrufta bulunmak ya da bu konuda temsil yetkisi vermek için merkezde Genel Başkan veya Genel Başkan Yardımcılarından biri ile Genel Sayman’ın, il ve ilçelerde başkan ve sayman üyenin, başkan bulunmadığında sekreter ile sayman üyenin imzalarının bulunması zorunludur. Madde 49: Tutulacak Defterler Her kademedeki parti organları, SPK’da gösterilen defter ve kayıtları tut‑ mak zorundadır. Bunların nasıl tutulacağı, bu defterler dışında, hangi ku‑ rulların hangi defterleri tutacağı, teknik olanaklardan nasıl yararlanılacağı yönetmelikte ayrıntılı olarak düzenlenir. Madde 50: SPK ve Diğer Yasalar Parti Tüzüğü’nde hüküm bulunmayan hallerde SPK ve siyasi partilerle il‑ gili diğer yasal düzenlemeler dikkate alınır. SPK ve diğer yasalar tarafından tanınan hak ve yetkiler ilgili kurullarca kullanılır. Madde 51: Çeşitli Hükümler a) SPK, tüzük ve yönetmeliklerde aksine hüküm bulunmadığı hallerde 0.5 ve daha büyük küsuratlar bir üst sayıya tamamlanır. b) Bu tüzükte üst organlar ve kurullar için öngörülen esaslar, aksine hü‑ küm olmadığı taktirde alt organ ve kurullar için de geçerlidir. Bu tüzükte hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır. Parti Meclisi 6 ay içerisinde ilgili yönetmelikleri yapmakla yükümlüdür.
95
Açıklama 1. Partimiz üzerindeki likidasyona son vermek, partimizi yasal olarak kurmak amacı ile biraraya gelen güçlerden Ürün Okurlarının 6‑7 Kasım 2011 tarihlerinde yaptıkları “TKP Yasal Kuruluş Hazırlık Konferansı”nda alınan kararlar Suphi'den Bilen'e Gelenek Yaşıyor Giri‑ şimimize iletilmiştir. 2. Suphi'den Bilen'e Gelenek Yaşıyor Girişimi konferansa katılan yol‑ daşların “bugüne kadar farklı alanlarda yürüttükleri faaliyetlerini bun‑ dan sonra sadece Suphi'den Bilen'e Gelenek Yaşıyor Girişiminin içinde yürütme niyet ve kararlarını” coşkuyla selamlamaktadır. Girişimimiz bu kararlılığın çalışmalarımıza büyük katkı sağlayacağına olan inancını ilan eder. 3. Nihai hedefe yönelik süreci bundan sonra birlikte örecek olan Gi‑ rişimimiz, Sonuç Bildirisi'nde alınmış olan bütün kararları, ideolojik ve politik netleşmeyi ve güncel siyasete müdahaleyi de içeren faaliyetleri gündemine almıştır. 4. Suphi'den Bilen'e Gelenek Yaşıyor Girişimi, “TKP'ye Özgürlük” belgisi doğrultusunda emek vermiş ve partinin yasal kuruluşu için siyasi faaliyet yürütecek herkesi Girişimimizin doğal güçleri olarak kabul eder ve katkı vermeye davet eder. Suphi'den Bilen'e Gelenek Yaşıyor Girişimi
96
Rusya Sosyal Demokratlarının Görevleri V. İ. Lenin
Gayet iyi bilindiği gibi, Sosyal De‑ mokratların pratik faaliyetlerinin amacı proletaryanın sınıf mücadelesine önder‑ lik etmek; ve bu mücadeleyi iki biçimiyle örgütlemektir: sosyalist mücadele (kapi‑ talist sınıfa karşı sınıf sistemini yıkmak ve sosyalist toplumu kurmak amacıy‑ la mücadele) ve demokratik mücadele (Rusya’da siyasi özgürlüğü kazanmak, Rusya’nın sosyal ve siyasi sistemini de‑ mokratikleştirmek amacıyla mutlakiye‑ te karşı mücadele). Gayet iyi bilindiği gibi, demiştik. Ve gerçekten de, ayrı bir sosyal devrimci akım olarak ortaya çıktıkları ilk andan itibaren, Rusya Sosyal Demokratları, her zaman faaliyetlerinin bu amacını çok kesin bir şekilde belirttiler, her zaman proletaryanın sınıf mücadelesi‑ nin ikili biçimini ve ikili içeriğini vurguladılar ve her zaman, sosyalist ve demokratik görevler arasındaki, aldıkları isimlerde de açıkça ifade edilen ay‑ rılmaz birliğin üzerinde ısrarla durdular. Bununla beraber, bu gün de, Sosyal Demokratlar hakkında alabildiğince çarpıtılmış fikirlere sahip ve Sosyal De‑ mokratları siyasi mücadeleyi, vb. ihmal etmekle suçlayan sosyalistlerle kar‑ şılaşırsınız. O hâlde, Rusya Sosyal Demokrasisinin pratik faaliyetlerinin iki yönünü tanımlama konusu üzerinde biraz duralım. 97
Sosyalist eylemle başlayalım. Bu konuda, St. Petersburg’da sosyal demok‑ rat “İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği”nin, işçiler arasında faali‑ yetlerine başlamasından bu yana, sosyal demokrat faaliyetin karakterinin ga‑ yet açık biçimde ortaya çıktığı varsayılabilir. Rusya Sosyal Demokratlarının sosyalist faaliyetleri, bilimsel sosyalizmin öğretilerinin propaganda yoluyla yayılmasından, yani bugünkü toplumsal ve ekonomik sistem hakkında, bu sistemin temeli ve gelişmesi hakkında, Rusya toplumunun farklı sınıfları ve bu sınıfların birbirleriyle olan karşılıklı ilişkileri, birbirleriyle olan mücadele‑ leri, işçi sınıfının bu mücadeledeki rolü, çöken ve yükselen sınıflara ve kapita‑ lizmin geçmişi ve geleceğine karşı tutumu, uluslararası Sosyal Demokrasinin ve Rusya işçi sınıfının tarihî görevleri hakkında işçiler arasında doğru bir kavrayışın yayılmasından oluşur. Rusya’nın bugün içinde bulunduğu siyasi koşullar ve işçi kitlelerinin bu‑ günkü gelişme düzeyi, işçiler arasında yapılacak propaganda çalışmasına sıkı sıkıya bağlı olan ajitasyon çalışmasını doğal olarak ön plana çıkarmaktadır. İşçiler arasında ajitasyon yapmak, Sosyal Demokratların, işçi sınıfının bü‑ tün kendiliğinden mücadelelerine ve işçilerle kapitalistler arasında işgünü, ücretler, çalışma koşulları, vb., vb., konusunda patlak veren bütün çatışmalara katılmaları anlamına gelir. Görevimiz, faaliyetlerimizi işçilerin hayatının bütün günlük sorunlarıyla birleştirmek, bu sorunları anlamada işçilere destek olmak, onların dikkati‑ ni en ağır haksızlıklara çekmek, işçilerin patronlara karşı taleplerini daha somut ve amaca en uygun biçimde ifade etmelerine yardımcı olmak, işçiler arasında dayanışma bilincini ve dünya proletarya ordusunun bir parçası olan birleşik bir işçi sınıfı olarak Rusya işçilerinde, çıkarlarının ve davalarının bir olduğu bilincini geliştirmektir. İşçiler arasında eğitim çevreleri örgütlenmesi, bu çevrelerle merkezî Sosyal‑Demokrat grup arasında düzenli gizli temasın sağlanması, işçi yayınlarının basılıp dağıtılması, işçi hareketlerinin bütün merkezlerinde bir rapor verme sisteminin örgütlenmesi, ajitasyon amacıyla bildiri ve çağrıların basılıp dağıtılması ve tecrübeli bir ajitatör kadrosunun yetiştirilmesi, genel hatlarıyla Rusya Sosyal Demokrasisinin sosyalist faaliye‑ tinin alacağı biçimler bunlardır. Çalışmamız her şeyden önce ve esas olarak fabrikalara, şehir işçilerine yöneliktir. Rusya Sosyal Demokrasisi, gücünü israf etmemelidir. Faaliyetle‑ 98
rini sosyal demokrat fikirlere karşı en hassas olan, entellektüel ve siyasal ba‑ kımdan en gelişmiş ve ülkenin büyük merkezlerindeki yoğunluk ve sayısal durumları nedeniyle en önemli olan sanayi proletaryası arasında kalıcı bir devrimci örgüt yaratmak Sosyal Demokrasinin ilk ve en acil görevidir, öyle ki; bundan sapmak, bugünkü durumda hayli akılsızca bir iş olacaktır. Fakat, bir yandan güçlerimizi fabrika işçileri üzerinde yoğunlaştırmanın gerekliliğini kabul ederken ve gücümüzün israf edilmesine karşı çıkarken, diğer yandan Rusya Sosyal Demokratlarının, Rusya proletaryası ve işçi sını‑ fının diğer tabakalarını ihmal etmesi gerektiğini asla kastetmiyoruz. Hiç de öyle değil. Rusya fabrika işçilerinin bizzat kendi yaşam koşulları, onları, son derece kötü şartlarda yaşayan ve kasabalarda ve köylerde fabrika dışına serpiştiril‑ miş endüstri proletaryası ve zanaatkârlar ile çok yakın ilişkiler içine girmeye zorlar. Rusya fabrika işçisi, aynı zamanda kırsal nüfusla da doğrudan iliş‑ ki içine girer (çoğu zaman fabrika işçisinin ailesi kırsal alanlarda yaşar), ve bunun sonucu olarak kırsal proletarya ile, milyonlarca düzenli çiftlik işçisi ve gündelikçi işçiyle ve aynı zamanda küçücük toprak parçalarına sımsıkı sarılıp borçlarını çalışarak ödemeye çabalayan ve her türlü işi üstlenen, yani kendileri de ücretli işçi olan mülksüzleştirilmiş köylülerle de yakın ilişki içine girmek zorunda kalır. Rusya Sosyal Demokratları, güçlerini zanaatkârlara ve kır emekçileri‑ ne yöneltmeyi zamansız olarak değerlendirirler, fakat onları ihmal etmeye hiç niyetleri yoktur. Onlar ileri işçileri, aynı zamanda kır emekçilerinin ve zanaatkârların yaşamlarını etkileyen sorunlar konusunda aydınlatmaya ça‑ lışacaklardır. Öyle ki, bu işçiler, proletaryanın daha geri tabakalarıyla temasa geldiklerinde onlara sınıf mücadelesini, sosyalizmi ve genel olarak Rusya de‑ mokrasisinin ve özel olarak da Rusya proletaryasının siyasi görevleriyle ilgi‑ li fikirleri aşılayacaklardır. Fabrika şehir işçileri arasında yapılması gereken bunca iş varken, zanaatkârlar ve kır emekçileri arasına ajitatör göndermek uygun değildir, fakat bir çok durumda sosyalistler, ister istemez bu insanlarla temasa gelir; onlar, bu fırsatlardan yararlanmayı bilmeli ve Rusya’da Sosyal Demokrasinin genel görevlerini anlamalıdırlar. Dolayısıyla, Rusya Sosyal Demokratlarını, dar görüşlülükle ve sadece fab‑ rika işçilerinin yararına çalışmakla, nüfusun büyük kesimini ihmal etmekle 99
suçlayanlar son derece yanılıyorlar. Tam tersine, proletaryanın ileri kesimleri içindeki ajitasyon, (hareket genişledikçe) bütün Rusya proletaryasını uyan‑ dırmanın en emin ve tek yoludur. Sosyalizm ve sınıf mücadelesi fikrinin şe‑ hir işçileri arasında yayılması, kaçınılmaz olarak, bu fikirlerin daha küçük ve daha dağınık kanallara da ulaşmasına sebep olacaktır. Öyleyse, bu görüşlerin Rusya devriminin saflarında ve Rusya işçi sınıfı hareketinin öncüsü içine ya‑ yılması, daha derin kök salması gerekiyor. Rusya Sosyal Demokrasisi, gücünü fabrika işçileri arasında faaliyete yo‑ ğunlaştırırken, pratikte, sosyalist faaliyetlerini, proletaryanın sınıf mücade‑ lesi üzerinde temellendirir hâle gelen Rusya devrimcilerine destek vermeye hazırdır; fakat diğer devrimci gruplarla yapılan hiç bir pratik ittifakın, teori, program veya bayrakla ilgili konularda uzlaşmalar ya da tavizlere yol açama‑ yacağını, yol açmaması gerektiğini de hiç bir şekilde gizlemez. Bilimsel sos‑ yalizm ve sınıf mücadelesi doktrininin, devrimci harekete bugün bayraklık edebilecek tek devrimci teori olduğuna inanan Rusya Sosyal Demokratları, Rusya’da bu doktrini yaymak için; onu yanlış yorumlamalara karşı korumak için ve hâlâ genç olan işçi sınıfı hareketini daha belirsiz doktrinlere bağlama‑ ya çalışan her türlü girişimle mücadele için her türlü çabayı sarfedecektir. Te‑ orik gerekçelerin ortaya koyduğu ve Sosyal Demokratların pratik faaliyetleri‑ nin gösterdiği gibi; Rusya’da bütün sosyalistler, Sosyal Demokrat olmalıdırlar. Şimdi de, Sosyal Demokratların demokratik görevlerini ve demokratik ça‑ lışmasını ele alalım. Tekrarlayalım ki, bu çalışma sosyalist faaliyete ayrılmaz bir şekilde bağlıdır. Sosyal Demokratlar, işçiler arasında propaganda yürütür‑ ken siyasi sorunları ihmal etmezler. Onlar, siyasi sorunları bir kenara itmeyi, hatta siyasi sorunlardan her geri durma çabasını derin bir hata ve uluslararası Sosyal Demokrasinin temel ilkelerinden bir sapma olarak değerlendirirler. Bilimsel sosyalizmi yaymayı görev bilen Rusya Sosyal Demokratları, aynı zamanda işçi sınıfı kitleleri arasında demokratik fikirlerin propaganda edil‑ mesini de bir görev olarak önlerine koyarlar; bütün belirtileriyle mutlakiyeti, onun sınıf içeriğini, onu devirmenin gerekliliğini anlatırlar; Rusya’nın siyasi ve sosyal sisteminin demokratikleşmesi için çalışmanın zorunlu olduğunu vurgularlar; ve siyasi özgürlüğü elde etmeksizin, işçilerin davası için başarılı bir mücadele yürütmenin imkânsız olduğu anlayışını yaymak için çabalarlar.
100
Sosyal Demokratlar, işçiler arasında, onların acil ekonomik talepleri üze‑ rine ajitasyon yürütürken, bu ajitasyonu, acil siyasi ihtiyaçlar ve işçi sınıfı‑ nın sıkıntı ve talepleri üzerinde ajitasyona; her grevde, işçiler ve kapitalistler arasındaki her çelişkide ortaya çıkan polis zulmüne karşı ajitasyona; genelde Rusya vatandaşı olarak, özelde de en fazla baskı altında bulunan, en az hak‑ lara sahip sınıf olarak işçilerin haklarının kısıtlanmasına karşı ajitasyona, işçilerle doğrudan ilişki içinde olan ve işçi sınıfını siyasi kölelik durumunda tuttuklarını açıkça sergileyen mutlakiyetin uşaklarına ve önde gelen her tem‑ silcisine karşı ajitasyona ayrılmaz bir şekilde bağlarlar. Ekonomik alanda, işçilerin hayatını etkilemeyen, ekonomik ajitasyon amacı ile kullanılamayacak hiç bir konu olmadığı gibi, siyasi alanda da siyasi ajitasyon konusu olmaya yaramayacak hiç bir konu yoktur. Sosyal Demok‑ ratların faaliyetlerinde bu iki çeşit ajitasyon, aynı madalyonun iki yüzü gibi birbirlerine bağlıdırlar. Hem ekonomik, hem de siyasi ajitasyon, proletarya‑ nın sınıf bilincini geliştirmek için aynı derecede gereklidir; hem ekonomik, hem siyasi ajitasyon Rusya işçilerinin sınıf mücadelesine önderlik etmesi için aynı derecede gereklidir; çünkü her sınıf mücadelesi, bir siyasi mücadeledir. Ajitasyonun bu iki türü, işçilerin sınıf bilinçlerini yükselterek, birleşik eylem için ve Sosyal Demokrasinin idealleri uğruna mücadele için onları ör‑ gütleyerek, disiplin altına sokarak ve eğiterek işçilerin acil konular ve ihtiyaç‑ larda kendi güçlerini denemesini; düşmanlarından kısmi imtiyazlar kopar‑ masını ve böylece ekonomik şartlarının iyileşmesini; kapitalistleri, örgütlü işçilerin gücünü hesaba katmaya zorlamayı; hükümeti, işçilerin haklarını genişletmeye, onların taleplerine kulak vermeye zorlamayı; ve hükümetin, güçlü bir Sosyal Demokrat örgüt tarafından yönlendirilen işçi kitlelerinin düşmanlığından sürekli korkmasını sağlamayı mümkün kılar. Lenin’in 1897 yılının sonunda Sibirya’da sürgünde yazdığı ve Emeğin Kurtuluşu Grubu’nun 1898’de Cenevre’de yayınladığı broşürden alınmıştır.
101
Parti Öğretisi Muhsin Salihoğlu
İşçi sınıfı partisi, işçi sınıfının ayrılmaz bir parçasıdır. İşçi sınıfının ta‑ rihsel görevini yerine getirmeyi vazgeçilmez amaç ve temel politika olarak benimseyen en bilinçli, en ileri ve en kararlı işçilerden ve kendini aynı davaya adayan işçi dostlarından oluşur. Partinin amaçlarını, bileşimini ve yapısını işçi sınıfının bütününün temel çıkarları belirler. Partinin, işçi sınıfının bü‑ tünsel çıkarları dışında ayrı çıkarları yoktur. Kapitalizm, işçi sınıfını bir yandan birleştirir, bir yandan da böler. İşçi sı‑ nıfını fabrikalarda, büyük üretim merkezlerinde toplayan ve yoğun bir sömü‑ rüye tabi tutan kapitalizm, işçiler arasında bu ağır sömürüye karşı koymak, ekonomik sıkıntılarını gidermek, çalışma ve yaşam koşullarını düzeltmek amacını güden kendiliğinden bir dayanışma doğurur. İşçiler sendikalarda, yardımlaşma sandıklarında, işyeri komitelerinde vb. birleşir; patronları toplu sözleşmelere zorlar, grev ve direnişler yapar. Öte yandan, geçim derdi, işini kaybetme korkusu gibi nedenler, işçiler arasında belli bir rekabet doğurur. Meslek, tabaka, milliyet, din, köken, cinsiyet farklılıkları ise önyargıları ve dar görüşleri besler. Burjuvazi her yolla bu korkuları ve önyargıları körükler, işçilerin kendi karşısına bir bütün olarak çıkmasını engellemeye çalışır. Parti, işçilerin kendiliğinden dayanışmasını bilinçli bir sınıf dayanışması durumu‑ na getirir; işçileri bölen nesnel ve öznel faktörlerin etkisine karşı sistemli bir mücadele yürüterek tüm sınıfın meslek, tabaka, milliyet, din, köken, cinsiyet ayrımlarından uzak ortak çıkarlarını esas alan bir politikanın bayraktarlığı‑ nı yapar. İşçiler arasındaki rekabete, ayrımların beslediği önyargılara ve dar görüşlere karşı koyar, sınıfın siyasal birliğini sağlayacak bir eğitim, örgütlen‑ me ve eylem çizgisi belirler. 102
İşçi sınıfı partisi ideolojik, siyasal ve örgütsel bir birliktir. Partinin bu üç niteliği birbirinden ayrılamaz. İdeoloji Parti, ideolojik bir birliktir. Aynı dünya görüşünü paylaşanların birliği‑ dir. Parti, işçi sınıfının parti üyeleri dışında kalan temel kitlesiyle karşılaştı‑ rıldığında, işçi sınıfı hareketinin koşullarını, gelişim doğrultusunu ve temel amaçlarını teorik olarak kavramış kesimini oluşturur. Bir başka deyişle, parti, bütün çalışmalarını işçi sınıfının kurtuluş öğretisi olan Marksizm‑Leninizm’e dayandırır. Böylece, en köklü devrimciliği en titiz bilimsellikle birleştirir; işçi sınıfının uluslararası mücadele deneyiminden çı‑ karılmış bilimsel sonuçları, somut koşullara uygulayarak yaşamın zenginliği içinde mücadelesine yön verir. Burjuva ideolojisinin çarpıtmalarına karşı ko‑ yar, işçi sınıfını ve bütün emekçi kitleleri burjuvazinin siyasal egemenliğini ve ekonomik sömürüsünü meşrulaştıran akımlara karşı eğitir. Parti, işçi sınıfının ideolojik örgütü olma niteliğinden asla vazgeçmez. Çünkü, Lenin’in dediği gibi, “ideolojik içeriği olmayan örgüt, pratikte işçi‑ leri iktidar sahibi burjuvazinin acınacak uyduları hâline dönüştüren bir bo‑ zukluktur.” (Marks, Engels, Lenin. İşçi Sınıfı Partisi Üzerine, Sol Yayınları, s. 229‑230) Politika Parti, siyasal bir birliktir. Aynı dünya görüşünü paylaşanların, kapitalist dünyayı kendi görüşleri doğrultusunda değiştirmek için siyasal iktidar olma çabasının temel aygıtıdır. Sınıfların ve özel mülkiyetin olmadığı yeni bir dün‑ ya için, burjuvazinin egemenliğine son vererek işçi sınıfının egemenliğini kurmayı amaçlar. İşçi sınıfını burjuvazinin iktidarı karşısında siyasal olarak temsil eder. İşçi sınıfının yaşamın her alanındaki mücadelesini birleştirerek bu mücadeleyi siyasal iktidar hedefine yöneltir. Parti, siyasal yol gösterici olmalı, işçi sınıfının en üst örgütlenme biçimi olmayı hedeflemelidir; işçi sınıfının bütün öteki örgütlerini gönüllü olarak çevresinde toplama ve harekete geçirme yeteneğine sahip olmalıdır. Bu yete‑ nek gökten zembille inmez. İşçi sınıfının ve geniş halk kesimlerinin yaşamsal çıkarlarını yansıtan politikaları; içtenliği, dürüstlüğü, fedakârlığı, dostluğu, aklı ve bilgisiyle çevresinde sevgi ve saygı kazanmış üyeleri aracılığıyla kitle‑ lere benimseterek kazanılır. 103
Bununla birlikte, partinin politikaları emekçi kitlelerin yaşamsal çıkar‑ larını yansıttığı hâlde, kitlelerin desteği hiçbir zaman bir çırpıda kazanıl‑ maz. Bu alanda önümüze birçok engel çıkar. Burjuvazinin yasa‑kural tanı‑ maz caydırıcı baskılarının ve medyanın yanıltma kampanyalarının yanı sıra, kitlelerin zihnine kök salmış gerici ve tutucu önyargılar, kör cehalet, partiye kuşkuyla yaklaşılmasına neden olabilir. Bu yüzden, kitleleri kazanmak sa‑ dece ajitasyon ve propaganda ile mümkün olmaz; siyasal gerçeklerin sürekli anlatılmasından hiç vazgeçmeden, onların mücadele içinde bizzat kendi de‑ neyimleri temelinde bilinç değişimi geçireceğini bilerek sabırla çalışmak ge‑ rekir. Kitleleri kendi sınıf mücadeleleri pratiği dışında kazanmak mümkün değildir. Parti, dünya, bölge ve ülke koşullarını, toplumsal ilişkilerin bütününü, sınıflar arasındaki karşılıklı güç dengelerini, siyasal ortamın özelliklerini, bütün siyasal aktörlerin davranışını, güçlü ve zayıf yönlerini nesnel biçim‑ de değerlendirerek siyasal strateji ve taktiklerini belirler; proletaryanın sınıf mücadelesini yönetmeye çalışır. Somut koşullara uygun, işçi sınıfını güçlen‑ diren, siyasal iktidar hedefine yaklaştıran doğru mücadele yöntem ve biçim‑ lerini seçer ve uygular. Hiçbir yöntemi ve biçimi önyargıyla reddetmez, hiçbir yöntemi ve biçimi mutlaklaştırmaz. Öncülük görevini aksatmadan kitle bağ‑ larını geliştirmeye hizmet eden her aracı yerine göre kullanmaya hazır olur. Partinin kitle içindeki çalışması düz bir çizgi hâlinde gelişmez. Yükseliş ve düşüş dönemleri, başarılar ve başarısızlıklar, etkinin artması ve azalma‑ sı, partinin güçlenmesi ve zayıflaması şaşırtıcı olmamalıdır. Ancak bunların nedenleri ayrıntılı biçimde incelenmelidir. Parti politikasının kitleler tarafın‑ dan kavranamaması veya benimsenmemesine yol açan etkenler soğukkanlı biçimde değerlendirilmeli, dersler çıkarılmalıdır. Başarı durumları da aynı titizlikle incelenmeli, en sonuç alıcı politika ve taktiklerin belirlenmesi için yine soğukkanlı biçimde değerlendirilmelidir. Bir başka deyişle, parti kendi çalışmasına her zaman eleştirel bir gözle bakabilmelidir. Başarısızlık karam‑ sarlığa ve yılgınlığa, başarı kibire ve baş dönmesine yol açmamalıdır. İdeoloji ve politikanın somutlaşması Parti, örgütsel bir birliktir. Aynı dünya görüşünü benimseyen ve temel stratejik‑taktik sorunlarda anlaşan insanları kurallı olarak biraraya getirir. Parti, işçi sınıfı öncüsünün ideolojik ve siyasal birliğini maddileştirir, kurum‑ sal bir yapıya dönüştürür. 104
İşçi sınıfı ancak bu kurumsal yapı çevresinde kendi özlemlerini ve iradesi‑ ni cisimleştirir. Lenin’in belirttiği gibi, “öncünün bilinçliliği, başka noktalar yanında, kendini en çok, örgütlenmeyi bilmesinde gösterir. Öncü örgütlene‑ rek tek bir irade elde eder ve ilerici binlerin, yüz binlerin, milyonun bu bütün hâlindeki iradesi sınıfın iradesi hâline gelir.” (s. 269) Yani, işçi sınıfının dünya görüşü, parti dolayımıyla maddi güce dönüşür. Devrimci teori, örgüt aracılığıyla ete kemiğe bürünür. “Proletaryanın elinde, iktidar savaşında örgütten başka silah yoktur. Burjuva dünyasındaki anarşik rekabetin egemenliği ile parçalanmış, sermaye için özgür‑olmayan çalışma ile baskı altına alınmış, tam bir yoksullaşmanın, yıkılışın ve küçülmenin uçuru‑ muna sürekli olarak itilmiş olan proletarya, marksizmin ilkeleri üzerindeki ideolojik birleşmesini, milyonlarca emekçiyi işçi sınıfının ordusu hâlinde bi‑ raraya toplayan örgütün maddi birliği yoluyla pekiştirerek mutlaka yenilmez bir güç olabilir ve olacaktır.” (s. 198) Partinin ideolojik birliği programında ifadesini bulur. Partinin siyasal bir‑ liği, programında ve stratejik‑taktik kararlarında ifadesini bulur. Parti prog‑ ramında ve stratejik‑taktik kararlarında saptanan politikalar, partinin eylem çizgisini oluşturur ve parti örgütü tarafından yaşama geçirilir. Partinin ör‑ gütsel birliği, tüzüğünde ifadesini bulur. “Program sorunlarında ve taktik so‑ runlarında birlik, partinin birleşmesi, parti çalışmasının merkezileştirilmesi için zorunlu, ama henüz yeterli bir koşul değildir. Bunun için, bir aile toplu‑ luğu çevresini bir ölçüde aşmış bir partide saptanmış bir tüzük olmaksızın, azınlığın çoğunluğa uyması olmaksızın, bölüğün bütüne uyması olmaksızın düşünülemeyecek bir örgütün birliği de gereklidir.” (s. 195) Parti programı ve strateji‑taktikleri donmuş kalıplar değildir. Koşullarda köklü değişiklikler meydana geldiğinde, canlı bir düşünce alışverişi sonu‑ cunda bunlar da yenilenir; somut deneyimlerden elde edilen dersler partinin teorik kazanımlarına dönüştürülür. Parti, yaşayan bir siyasal örgüt olduğu için, işçi hareketiyle birlikte gelişir. Bu örgütsel yapı, değişen durumlara göre biçimlenir. Dolayısıyla, tüzük da zaman zaman yenilenir. Kısacası, partinin ideolojik, siyasal ve örgütsel birliği sınıf mücadelesi içinde sınanır ve pekişir. Parti, gücünü mistik bir kaynaktan değil, kendi üyelerinin bilincinden ve pratik çalışmasından alır. Parti, kitleler üzerindeki etkisini, tarihin en dev‑ rimci dünya görüşünü gönüllü olarak benimseyen komünistlerin sorumluluk ruhuyla sağlar ve sürdürür. Parti üyelerinin bilinci, sınıf mücadelesine aktif katılımla ve devrimci teoriyi öğrenip özümsemekle yükselir. Uluslararası işçi 105
sınıfı mücadelelerinde ve ülkemizin devrimci hareketinde ortaya çıkan sağ ve sol sapmaların deneyimlerini öğrenmek, revizyonizmin ve oportunizmin yol açtığı zararları incelemek, benzer hatalara düşülmemesini kolaylaştırır. Partinin örgütsel ilkesi demokratik merkeziyetçiliktir. Partinin iç yaşamı, tek tek her üyenin eşitliğini ve özgürlüğünü garanti altına alan demokrasi ilkesi ile bütün üyelerin kollektif iradesini yaşama geçirmeyi sağlayan mer‑ keziyetçilik ilkesinin diyalektik birliğidir. Parti gönüllü bir birliktir; ortak iradesini yaşama geçirmek için gerekli işleyiş kurallarını da gönüllü olarak benimser. Demokratik merkeziyetçiliğin anlamı, eşitlik, özgürlük, her göreve seçilebilme, tartışma ve eleştirme hakkı; bu temelde oluşan ortak iradenin ortak disiplinle eyleme dönüştürülmesi, azınlığın çoğunluğa, alt örgütlerin üst örgütlere uyması; bütün yöneticilerin hesap verme zorunluluğu ve gerek‑ tiğinde görevden alınabilmesidir. Demokratik merkeziyetçilik, her üyenin parti işlerine tam ve eşit haklı katılımını sağladığı gibi; kollektif yönetim ile kişisel sorumluluğu da birleştirir. Demokratik merkeziyetçilik, burjuva ege‑ menliğine karşı mücadelede işçi sınıfının güç kaynağıdır. Doğruluğu dünya işçi sınıfının bir buçuk asırlık komünizm mücadele‑ sinde yaşanan başarılar ve başarısızlıklarda tekrar tekrar sınanan parti öğ‑ retisinin temel ilkelerine kısaca değindik. Proletaryanın sınıf mücadelesinin zafere ulaşması için bu ilkelerin özümsenmesi ve 21. yüzyılda, ülkenin somut koşullarında yaratıcı biçimde uygulanması gerekiyor.
106
Sınıf Mücadelesinden Bir Kesit Ali Kaplan
24 Kasım 2006’da yitirdiğimiz yoldaşımız Ali Kaplan’ı 22 Temmuz 1980’de Kemal Türkler’in katli dolayısıyla Çu‑ kurova bölgesinde işçi sınıfının ve dostlarının gerçekleştir‑ diği grev ve protestoları özetleyen raporunu okurlarımıza sunarak saygıyla anıyoruz. Ali Kaplan’ın raporu, 1980’de sınıf mücadelesinin düzeyi konusunda iyi bir fikir veriyor.
Genel Başkanımızın katlinden dolayı Böl‑ gemizde oluşan olaylar gün gün aşağıdadır. 22.7.1980: Saat 11.00, İ.D.Ç’de (İskende‑ run Demir Çelik), Karabük şantiyesinde grev başlamıştır. İ.D.Ç.’nin kuvvet santral, yüksek fırın, mekanik, otomasyon, su‑kanal, Had‑ dehaneler, Çelikhane, Kok, Emanet inşaatlar üniteleri devreden çıkmıştır. (Kuvvet santralı ve Su Kanal ünitesinin devreden çıkışı nede‑ niyle) bu saatlerde demir çeliğin % 60’ı üretim dışı kalmıştır. İ.D.Ç. sahasında bulunan özel sektöre ait yapım ve montaj üniteleri olan Ercüment Sevgen (600 işçi), Kiska (400 işçi), Garanti İnşaat’ın (700 işçi) % 90’ı (ustabaşılar dışında) greve başlamıştır. Saat 12.00‑13.00 arasında 9 ünitede yığınsal toplantılar yapılmış, tüm üni‑ teler greve çağrılmıştır. Saat 13.00’de, Haddehane, Çelikhane, Kok, Üretim tamamen dururken Genel Hizmetler, Sinter, Kalite Kontrol, Genel Elektrik, Yapım ve İşletme, 107
Koruma (% 70’i), Taşıma (% 30’u), İş Makinaları, Liman (% 40’ı), Satış Mü‑ dürlüğü, Genel Plan Ölçme, Çelik Konstrüksiyon Isı Tesisleri ünitelerinin % 40’ı aktif olarak greve katılmalarına rağmen üretim tamamen durmuştur. Kalifiye elemanların Maden‑İş’li olması ve enerji yokluğu nedeniyle. Saat 13.00‑16.00 arasında fabrika içinde 8.000 bildiri dağıtıldı. Bildiri, fabrikadaki tansiyonu gözle görülürcesine yükseltti. Denetimimiz dışında MHP’li işçiler ile üyelerimiz arasında bazı çatışmalar oldu. Saat 14.00‑16.00 arasında MHP’liler fabrikayı terkettiler. Saat 16.30’da karayollarında yürüyüş yapılarak bildiri dağıtıldı. Saat 16.30‑17.30. Tren yerleşme yerlerinde durdurularak, kısa toplantılar yapıldı. 17.30‑1800. İstasyon ile Sendika arasında 2 km’lik yolu yürüyen işçiler, sendika önünde toplandılar. 2.000 işçinin katıldığı bu toplantı, coşkulu bir biçimde sona erdi. Daha sonra işçiler, 50’şer kişilik gruplar hâlinde şehre bil‑ diri dağıtmak üzere dağıldılar. Gece vardiyaları olan 04.00‑12.00 ve 12.00‑08.00 vardiyalarında, kuvvet santralı devreden çıktığı için üretim yapılamamış, işçilerin %30 oranı, eylem‑ li olarak greve katılmıştır. Gece İskenderun’da işçi mahallelerinin tümünde birden meşaleli yürü‑ yüşler yapılarak 30.000 bildiri dağıtıldı. ADANA: 22.7.1980 günü yetkili olduğumuz işyerleri, Temsa, Sarmak, Çu‑ kurova, Tekimal ve T.Z.D.K. (Türkiye Zirai Donatım Kurumu) işyerlerinde saat 12’den itibaren iş bırakılmıştır. Gene aynı gün yemek aralarında Bossa, Tekel Sigorta Fb, Sasa, Paktaş, Çu‑ kobirlik, Et‑Balık, Pilsa’da protesto toplantıları yapıldı. MERSİN: Orman Tamirhanesi ve Çimtaş’ta aralıklı olarak iş bırakıldı. Orman Tamirhanesi’nde saat 14’den sonra ve ertesi gün iş bırakıldı. G. ANTEP: Çiltuğ, Ç. Döküm, Onal Ampül’de saat 15’den itibaren iş bı‑ rakılmıştır. İSKENDERUN: DİSK’e bağlı sendikalarla (Genel‑İş, Tekstil, Bank‑Sen) toplantı yapılmış, 23.7.1980 günü genel iş bırakma ve işyerlerinde Maden‑İş’in bildirilerini dağıtma kararı alınmıştır. (Yaptığımız “ortak bildiri” önerisine yanaşılmadı –Sıkıyönetimden endişelenerek–) 23.7.1980: Saat:06‑07: İstasyonda toplanan İ.D.Ç. işçileri civar esnafı greve çağırdılar. Daha sonra 07’de trene bindiler. Sarıseki’ye gelindiği zaman tren durdu. İşçiler Sarıseki alanında saat 10’a kadar toplu hâlde sloganlar söyledi‑ 108
ler. Trende bulunan MHP’liler otobüslerle kaçtılar, İ.D.Ç.’ye gittiler. Saat 10’da trenin İ.D.Ç.’ye hareket ettiği duyulunca fabrikadaki MHP mi‑ litanlarına işverence o gün izin verilerek sahayı terkleri sağlandı. Üyelerimiz coşkulu biçimde 1 tabur askerin kaynadığı fabrikaya girdiler. O gün üretim yapılmadı. (İ.D.Ç. ve Karabük Şantiyesi) Saat 11’e doğru Osmaniye treni geldi. Bu tren de Osmaniye ve Dörtyol’dan aldığı işçileri getirirken iki kez durmuş, 3,5 saatlik rötardan sonra içinde MHP’liler olmadan fabrikaya gelmiştir. BELEDİYE: Genel‑İş üyeleri 06’dan itibaren iş başında Maden‑İş bültenle‑ rini aldılar. Otobüs, temizlik işçileri çalışmadılar. Grev yasağı olan Elektrik İşletmesi ve Sular İdaresinde bulunan çok sayıda (70’e yakın) eski Maden‑İş üyeleri (işten atılmış bazı üyelerimiz Belediye’de çalışıyor) bu iki işletmede enerji ve suyu kestiler. Daha sonra askerin mü‑ dahalesi ile (saat13’ten sonra) aralıklı olarak şehre enerji verildi. Katılan işçi 1.200. ERSOY TEKSTİL: Tekstil (DİSK)’te örgütlü bulunan bu işyeri sabahtan itibaren üretim yapmadı. (600 işçi) Hatay Yağ; Bilgiler ve Cumhuriyet Un Fb. aynı biçimde greve çıktı. (300 işçi). Yapı Kredi (2 şube), Anadolu, Garanti Bankası çalışmadı. İş Bankasında aralıklarla iş bırakıldı. Osmanlı Bankası: Sosyal‑İş’in yetkili bulunduğu bu işyeri tüm zorlamala‑ ra rağmen iş bırakmadı. Sendikanın denetlemediği, ilgilenmediği bu işyerin‑ de sınıf sendikacılığı sempatizanı da yok. İ.D.Ç. Mühendis ve memurları: TMMOB, TÜTED, TEKDER üyelerinin (160 kişi) önemli bölümü iş bıraktılar. İskenderun Esnafı: Ulucami caddesi (4 km.) esnafı (Kahveler hariç) bütü‑ nü ile iş bıraktı. Dükkânlar kapatıldı. ANTAKYA: Hateks Tekstil iş bıraktı (500 kişi); OLEYİS’e bağlı 10 lokanta, 2 otel ve 3 hamam iş bıraktı. Şehir merkezinde gençlerin toplantıları ve esnafın kepenk kapatması canlı ve yığınsal oldu. Bank‑Sen’e bağlı Y. Kredi iş bıraktı. Bülten dağıtıldı (Maden‑İş) DÖRTYOL, PAYAS: Belediye işçileri ve Yapı Kredi işçileri iş bıraktılar. Maden‑İş bülteni dağıtıldı. 109
ADANA: Bu sanayi kentimizde hayat durdu. Maden‑İş işyerleri dışında: Tekstil işkolu: Bossa (5.000 Teksif), Teksa, Mensa, Paktaş (10.000), Çuko‑ birlik (Tekstil, Çukosen, Gıda‑İş) 10.000. Gıda işkolu: Marsa (Gıda‑ İş); Tekel Sigara (Tek‑Gıda‑İş). Plastik: Sasa, Pilsa ( Petrol‑İş). Genel Hz: Belediye (Otobüs ve Temizlik). Banka‑Büro: Yapı Kredi, Anadolu, Garanti, iş bıraktılar. Sayısız yığınsal çıkış yapıldı. İskenderun’dan yollanan 18. Bölge bültenleri dağıtıldı. ‑13 bin adet‑Belediye. TARSUS: Paktaş II (5.000) (Teksif) Yidaş (Tekstil‑DİSK) iş bıraktı. Çukurova (Teksif) aralıklı iş bıraktı. İş Bankası, Yapı Kredi, Osmanlı Bankası iş bıraktı. MERSİN: Orman Tamirhanesi, Y. Kredi, Osmanlı Bankası, Ataş Rafineri, Seka Sungurlar (Silifke’de) ve Gimsataş iş bıraktılar. Belediye otobüs ve te‑ mizlik iş bıraktı. G.ANTEP: Belediye ve Oleyis sendikaları, Banksen, Maden‑İş yanında iş bıraktı. Ayrıca, tüm bu şehirlere ek olarak: SAMANDAĞ, ALTINÖZÜ, HARUNİYE, OSMANİYE, CEYHAN’da gençler ve esnaflar grevi desteklediler. Daha ayrıntılı rapor –sonuç ve dersleri içeren– iletilecektir, 15.8.1980’e kadar. Saygılarımla. Mersin ve İskenderun 10.‑18. Bölgelerine birlikte vekalet eden Ali Kaplan’ın 2.8.9180 tarihinde kendi imzasıyla genel merkeze gönderdiği rapor. (Ek: Maden‑İş deliller dosyası, 229‑187). T. C. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Savcılığı’nın 1983’te hazırladığı DİSK’e Bağlı Türkiye Maden‑İş Sendikası İddianamesi’nin II. Cildinin 1213.‑1216. sayfalarından alınmıştır.
110
NATO Emperyalizmin Zulüm Aygıtıdır* James Petras
NATO kuvvetleri ile emirle‑ ri altındaki paralı askerlerinin, Libya’da Trablus’u işgal etmeleri nedeniyle siyasal açıdan çok trajik bir gün geçiriyoruz. Her şeyden önce, Libya’ya ve Libya halkına karşı yürütülen bu savaşı 2000’li yılların en büyük suçlarından biri olarak tanımlama‑ mız gerekiyor. Gerçek şu ki, Kuzey Amerika, İngiltere ve NATO güç‑ leri, 188 gündür bu ülkeye bomba yağdırıyor. 188 gündür süren terör ve imhanın yanı sıra NATO’nun karadaki paralı askerleri her tarafı yakıp yıkarak ilerliyorlar. Bütün dünyada kitle iletişim araçları zafer şarkıları söylüyor ve yıkımı kutluyor. Trablus’tan gelen haberlere göre sadece bu hafta sonu, paralı güçler tara‑ fından işlenen cinayetler dışında, hava kuvvetleri, 1300’den fazla insanı öl‑ dürdü ve 5000’den fazla da yaralı var. * Amerikalı sosyolog Prof. James Petras’ın Uruguay’dan yayın yapan Radio Centenario’da 22 Ağustos 2011 tarihinde yaptığı yorum.
111
NATO, Libya’nın kontrolünü bu paralı askerlerin elinden aldı. CNN, BBC ve El Cezire gibi tüm televizyonlar ve bütün gazeteler, hep birlikte bu insanlık dışı savaşı kutluyor. Meksika’daki La Jornada gazetesinde bile, sa‑ vaşı ve NATO’yu destekleyenlerin kutlama fotoğrafları var. Ve sadece bu da değil, başka bir trajedimiz daha var; Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde de, Amerika’da da, tek bir protesto bile görülmedi. Huzurlu bir ülke ve Avrupa’daki en ileri sosyal yardım programından daha iyi bir programa sahip bir başkan imha edilirken, üzerlerine 188 gündür bomba yağdırılırken, hiçbir barışçı veya solcu grup, bu katliama karşı protes‑ to düzenlemedi. Fransa’da Komünist Partisi’nden, Troçkistlere ve sözüm ona anti‑kapitalist partiye kadar onlarca örgüt var. Hepsi bu çatışma sürecini “iz‑ leyeceklerini” belirterek paralı askerleri desteklediler ve bombalamalara karşı tek bir parmaklarını bile oynatmadılar. Arjantin, Uruguay ve Brezilya’daki solcu gazetelerde boy gösteren ve Marksist diye bilinen bütün şu Fransız en‑ tellektüel şahsiyetler, NATO tarafından finanse edilen, desteklenen, yönlen‑ dirilen bu ayaklanmanın, bu oyunun parçasıdırlar. Bu durum büyük bir trajedidir, çünkü emperyalizm ve onun iletişim araç‑ larının bu suçu desteklemelerini anlıyoruz; ama onlar kutlamaları yaparken, solun –en iyi ihtimalle– sessiz kalışını, hatta kutlamalara katılmasını anlamı‑ yoruz. Sözüm ona zorbaya karşı çıkıyorlarmış. İyi de, zorba kim? Sömürgeci bir güç, bir ülkeye saldırıyor; bu gücün askerleri Trablus’a girmeden önce, bu ülkenin kendi halkı tarafından desteklenen ve kendi ülkesinde meşru olan bir hükümete yaklaşık olarak altı aydır, binlerce, yüz binlerce füze ve bomba yağdırıyor. Ve şimdi bütün halk, hayatını kurtarmak için elinden ne geliyorsa onu yapıyor; hatta şayet işgali kutlamak için dışarı çıkıyorsa, bunun nedeni, kovuşturmaya uğramamak ve cinayete kurban gitmemek içindir. Bu ülkenin yıkımını tamamlayıp bir sömürge yönetimi kurduklarında, Kaddafi’nin –eğitimin ve ilacın ücretsiz olduğu, işçilerin tatile gidebildiği– bütün sosyal programlarını ortadan kaldıracaklar. NATO’nun hava ve deniz terörizminden kaçmaya çalışırken birçoğu gemilerde ölen, yarı hasarlı tekne‑ lerde görülünce terk edilen, sınır dışı edilen binlerce göçmen var. Onlara yar‑ dımcı olmak için kollarını bile kıpırdatmadılar. Onları görmezden geldiler, birçoğu hayatını kaybetti. Ortada birçok suç var ve NATO’nun bu korkunç sömürgeci savaşında, düşünmemiz gereken birçok nokta var.
112
Eğer kitle iletişim araçlarının ne yaptığını merak ediyorsanız, ben size hepsinin onlardan yana olduklarını ve bu zaferi kutlamakta olduklarını söy‑ leyebilirim. Ama daha kötüsü de şu ki, ne Uruguay’da, ne Arjantin’de, ne Avrupa’da, ne de Meksika’da bu sömürgeci savaşın karşısında olan tek bir sol gazete bulamıyorum. Uruguay’ın Brecha gazetesinin bu olay karşısındaki tav‑ rının ne olduğunu ve zamanımızın bu en büyük suçu hakkında nasıl haber yaptığını bilmiyorum. Eğer ünlü Marksistlerin eskiden işgalleri kınayıp kınamadıklarını soracak olursanız; evet, hepsi zamanında ülke işgallerini kınamışlardı, Kaddafi’den çok daha gerici hükümetlere sahip olan ülkelerin işgal edilmesini bile kı‑ namışlardı. Troçki ve bütün sol, Etiyopya’nın başında İmparator Haile Selasiye’nin bulunmasına rağmen, 1935’te İtalya’nın Etiyopya’yı işgal etmesini kınamışlardı. İmparator feodal karaktere sahipti, fakat hiç kimsenin İtalyan faşizminin işlediği suçu kınama konusunda şüphesi yoktu. Ama bizim döne‑ mimizde, bütün sol, bu işgal ve saldırıları kutluyor. Dikkat edin, tam 188 gün süren bir bombardımandan söz ediyorum, bir hükümet nasıl bu kadar uzun süre ayakta kalabilir? Çünkü sadece kanıtlar Kaddafi’nin lehindeydi. Bir şey daha söyleyeyim, kal‑ leş ABD ve Avrupa ülkeleri, Libya’nın herhangi bir hava savunma gücünün olmadığını bili‑ yorlardı. Libya’nın deniz kuvvetlerine karşı herhangi bir savunması olmadı‑ ğını da biliyorlardı. Bu yüzden, misille‑ me tehlikesi olma‑ dan bomba yağdırmak için azgelişmiş bir ülkenin zayıflığından yararlandılar. Avrupa solu –Marksistler, sosyalistler, komünistler, Troçkistler– ise, her‑ hangi bir protesto düzenlemedi. “Sol” diye adlandırdığımız kesimlerin içinde bulunduğu durumu da derin derin düşünmek zorundayız. 113
Ne Yapsanız Boşuna Cemile Vuslat
Emperyalist işgale direnen Muammer Kaddafi, şehit düştü Ülkelerini faşist işgale karşı savunan Fransız direnişçilerini unutmadık. Franko diktatörlüğüne karşı İspanya’da yurtsever tugayları, şehit düşen binler‑ ce devrimciyi unutmadık. Faşist Hitler ordularına karşı 20 milyon gencini şehit veren Sovyet yurtseverlerini unutmadık. Vietnam’ı, Kamboçya’yı, Nikaragua’yı, Şili’yi faşist cunta rejimlerine, işgalci emperyalistlere karşı savunan bütün dev‑ rimcileri, yurtseverleri, komünistleri tarih durdukça emekçiler hatırlayacak. Fa‑ şist ordular yenilecek. Bütün dünyanın emekçi halkları, yurtseverleri, devrim‑ cileri faşist sürülerini, işgalcileri, işbirlikçileri dünyadan toptan yok edene dek mücadeleye devam edecekler. Ne ülkemizde, ne de dünyada şovenler, ırkçılar, emperyalizm sevdalıları yaşayamayacak. İnsan içine çıkamaz hâle getireceğiz. Faşist NATO’nun aylardır insanlık dışı bir bombardımana tuttuğu, içinde ya‑ şayan halka binlerce ton bomba yağdırdığı Libya’nın Sirte kenti, sonunda, NATO istilası başladıktan 8 ay sonra 20 Ekim 2011 tarihinde yağmacı sürülerin eline geçti. Direnişe başka bir kentte devam etmek üzere Sirte’den ayrılan Libya dev‑ let başkanı Muammer Kaddafi’nin konvoyu ise, üzerlerine yüzlerce sorti yapan NATO uçakları tarafından vuruldu. Kaddafi aracından ağır yaralı olarak çıktı. Peşine düşen ABD destekli yağmacılar ise, yakaladıkları tüm direnişçilerle bir‑ likte Kaddafi’yi de şehit düşürdüler. Kaddafi, yaralı ancak sağ olarak esir düş‑ mesine rağmen, oğlu Mutassım ve eski genelkurmay başkanı Ebu Bakr Yunus’la birlikte yargısız infazla vurularak öldürüldü. Kaddafi’nin son dakikaları, bütün batılı medya kanallarında saatler boyunca hiçbir karartma/buzlama yapılmadan, bütün Müslüman toplumlara bir tehdit, bir hakaret, bir ibret olması için defalarca gösterildi. Libya’nın ve emperyalistlere karşı ülkelerini savunan bütün devrimcilerin imha edilmesi emrinin bizzat Oba‑ ma, Sarkozi, Merkel, Cameron gibi tekellerin sözcülerinden geldiği çok açık. Biz, ibret alıyoruz: Emperyalizme sırtını dayayarak uluslara NATO’nun, ABD’nin, 114
İngiltere’nin, Fransa’nın anladığı “özgürlük rüzgârının” götürüleceğini söyle‑ mekten utanmayan, sol görünümlü bütün halk düşmanlarına karşı hıncımız bi‑ rikiyor, birikiyor, birikiyor. Venezüella devlet başkanı Hugo Chavez, haberin duyulması üzerine yaptığı ilk açıklamada Kaddafi’yi tüm yaşamımız boyunca büyük bir savaşçı, devrimci ve şehit olarak hatırlamalıyız” dedi. Chavez, Libya’da muhaliflerin kurduğu Ulu‑ sal Geçiş Konseyi’ni tanımayacağını da yineledi.
İçinden bir türlü çıkamadıkları kapitalist kriz ortamında Ortadoğu’yu ve Afrika’yı yeniden fethetme seferini sürdüren NATO, Libya petrolünü gasbetmek, Tunus ve Mısır’da sarsılan emperyalist boyunduruğu telafi edecek sağlam bir üsse kavuşmak amacını güdüyor. Öldürerek, yakarak, yıkarak, değerlerine saldırarak Libya halkını köleliğe razı edeceklerini sanan emperyalist sırtlanlar şunu bir kenara yazsın: Libya halkı direnmeye devam edecek, ABD ve AB’nin hevesini kursaklarında bırakacaktır. Şimdi kazanılmış gibi görünen bu NATO “zafer”inin eninde sonunda çökmeye mahkûm geçici bir başarıya dönüşeceğini hepimiz yaşayarak göreceğiz. Tarihin en büyük savaş örgütüne karşı aylardır en elverişsiz koşullarda kah‑ ramanca direnen Libyalı yurtseverlere derin saygı duyuyoruz. Onların savaşı, İspanya’da “No pasaran” belgisiyle faşizme geçit vermemeye çalışan, gösterdikleri direnişle aslında bütün insanlığı korumaya çalışan İspan‑
115
yol cumhuriyetçilerinin savaşı kadar yurtseverce ve enternasyonalisttir. Bu ger‑ çeği anlamayan ve Libya halkının boğazlanmasına kayıtsız kalan bütün aymaz‑ lara acıyoruz. Küçücük bir ülkede bile, binlerce hedefe on binlerce ton bomba yağdırdıkla‑ rını övünerek anlatıyorlar. En gelişmiş savaş makinelerini Libya halkı üzerinde denediklerini övünerek anlatıyorlar. 700 milyar dolarlık savaş bütçeleri olduğu‑ nu övünerek anlatıyorlar. Tüm bu öldürme makinelerinin hepsini de mazlum halkların üzerinde de‑ nediklerini, Libya’dan geçilen her fotoğraftan anlaşıldığı gibi, kentlerin hepsi‑ nin inanılmaz boyutta bir depremden çıkmış gibi göründüğünü görmemizi is‑ temiyorlar. Halkın tepesine inen binlerce uçağın yıkım görüntülerini gizlediler. Binlerce masum çocuğun çığlıklarını gizlediler. Kuşatma altında ilaçsız, susuz, elektriksiz kalanları gizlediler. Kafalarında kovboy şapkalarıyla, gözlerinden nefret akan kanlı katillerin Lib‑ yalı halk olduğuna inanacağımızı sandılar. Ama, Kaddafi’nin yargısız infazını, yaralı teslim alınan bir insana olmadık işkenceler yapılmasını gözümüze soktular. Devrim mücadelesinde şehit düşen bütün yurtseverlerin kahramanlık des‑ tanları belleğimizden asla çıkmayacak. Ülkesini satmaktansa ölmeyi göze alan yurtseverleri unutmayacağız.
Kaddafi’nin öldürülmesi ve emperyalizmin yeni hedefi Libya devriminin önderi Muammer Kaddafi, 20 Ekim 2011 günü sömür‑ geci NATO kuvvetlerine ve korucu kuklalara karşı Sirte’de çarpışırken yaralı olarak ele geçirildi ve linç edilerek öldürüldü. Libya halkının, Arap halkları‑ nın, Afrika halklarının, İslam halklarının, bütün dünya halklarının devrim‑ ci evladı Muammer Kaddafi, İtalyan sömürgecilerine karşı dünyanın bütün mazlum halklarının onurunu koruyan şehit Ömer Muhtar gibi, emperyaliz‑ me karşı savaşarak ölümsüzlüğe kavuşan halk kahramanları arasına karıştı. Muammer Kaddafi, emperyalizmin kuklası kokuşmuş bir krallığı devi‑ ren, köleleştirilmiş bir ülkeyi bağımsızlığa ve özgürlüğe kavuşturan, Ame‑ rikan ve İngiliz üslerini kapatan, petrolü millileştiren, dünyanın en geri bı‑ raktırılmış ülkelerinden birini eğitimin, sağlık hizmetlerinin parasız olduğu, işçi ve emekçi halkın hakları bakımından en ileri sosyal programları gerçek‑ leştirmiş, kalkınmış bir ülkeye çeviren, ülke kaynaklarını emperyalizmin ve uşaklarının elinden alıp halka veren, bütün dünyada devrimcilere destek olan antiemperyalist, antifeodal bir ulusal kurtuluş devriminin önderiydi. Dolar 116
milyarderlerinden oluşan dünya kapitalist oligarşisinin kuklası egemen med‑ yanın hiçbir iftirası, onun saygın hatırasını dünya halklarının zihninden si‑ lemeyecektir. Muammer Kaddafi’nin vahşice öldürülmesi, dünya nüfusunun yüzde 99’una karşı yüzde 1’lik büyük şirket sahiplerinin, bankaların ve borsa vur‑ guncularının azgın sömürüsünü sürdürmek için her zulüm yöntemine baş‑ vuran Obama, Clinton, Cameron, Sarkozi, Berlusconi, Merkel, Rasmussen, Kral Abdullah, Şeyh Hamid bin Halife el‑Tani ve benzeri kapitalist despotla‑ rın bütün dünyayı yeniden sömürgeleştirme hamlesinin bir parçasıdır. Sosyalist sistemi yıktıktan sonra dünyada devrimciliğin, ilericiliğin, ba‑ ğımsızlığın, laikliğin, hukukun, adaletin, eşitliğin, özgürlüğün, aydınlanma‑ nın, muhalefetin her belirtisini ortadan kaldırma seferine çıkan emperyalizm ve işbirlikçileri, Kaddafi’yi öldürdükten bir gün sonra baklayı ağızlarından çıkarıp yeni hedeflerini fütursuzca açıkladılar. Amerikan AP ajansı bugün yaptığı yorumda, “ABD’nin kendisine düşman diktatörler olan Muammer Kaddafi, Usame Bin Ladin, Saddam Hüseyin ve Slobodan Miloşeviç’i yok ettiğini, fakat dünyada Küba önderi Fidel Castro, Venezüella Cumhurbaşkanı Hugo Chavez, Kuzey Kore lideri Kim Jong İl ve İran’ın dinci önderliği gibi despotların yönettiği diktatörlük rejimlerinin hâlâ bulunduğunu” yazdı. (“Gadhafi is gone but other US foes remain”, Associa‑ ted Press, 21 Ekim 2011). ABD‑AB‑İsrail ve her ülkedeki uşaklarından oluşan emperyalist savaş blokunun mutlak egemenlik hırsı, görüldüğü gibi, sınır ta‑ nımıyor. Ne var ki, hevesleri kursaklarında kalacak. Dünyanın sosyalist ve devrim‑ ci demokratik güçleri, emperyalizmin, NATO’nun, kapitalist egemen sınıf‑ ların hileli söyleminde, “diktatörlük”ün, sömürülen ve ezilen halktan yana olan yönetimler; “demokrasi”nin, kapitalist sömürü ve zulüm sistemini be‑ nimseyen parlamenter oligarşiler anlamına geldiğini gün geçtikçe daha iyi hatırlıyor. Beyinleri emperyalist söylemin işgaline uğramış gafillerin ayart‑ masını ellerinin tersiyle iten sosyalist ve devrimci güçler, emperyalizmin ve yerli kapitalist oligarşilerin küresel karşıdevrimci saldırısına yeni sosyalist devrimlerle, yeni ulusal kurtuluş devrimleriyle karşılık verecekler. Muammer Kaddafi dünya işçi sınıfının ve ezilen halkların yeni devrimler mücadelesinde aramızda olacak. Libya halkının, Arap halklarının, Afrika halklarının, İslam halklarının, bütün dünya halklarının başı sağolsun. 117
Can Çekişen Kapitalizm ve Düzenbaz Maliyeciler Ozan Gökbakar
Günümüzden yaklaşık yüz elli yıl önce Karl Marks, kapitalizmin sonuna yaklaşıldıkça krizlerin daha da sıklaşacağını ve sermayenin yoğunlaşmasına ve merkezileşmesine bağlı olarak giderek daha fazla insanın proleterleşeceği‑ ni belirtmiştir. Sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi, kimi zaman bü‑ yük şirketlerin küçükleri yuttuğu, kimi zamansa karmaşık mali ortaklıkların ortaya çıktığı tekelleşme sürecidir. Tekelci kapitalizmin günümüzde geldiği nokta itibariyle dolaşım sisteminin giderek daha karmaşık bir yapıya dönüş‑ tüğü, fiziki mal dolaşımı ile bunun bir yansıması olması gereken kâğıt üstün‑ deki ekonomi arasında süregelen uyuşmazlıkların giderek daha fazla içinden çıkılamaz bir hâl aldığı görülmektedir. Emperyalist sömürü mekanizması geçmişte olduğu gibi yine içine düştüğü açmazdan kurtulabilmek adına para ve maliye politikaları aracılığıyla gerçekleştirilen “ince ayarlamalar”a ve em‑ peryalist işgallere, savaşlara yönelmiştir. Ama durum artık sistemin bunlarla dahi kurtarılamadığı bir ortamı resmetmektedir. Aslında Amerikan borsalarında dolaşımda bulunan hisse senetlerinin iş‑ lem gördüğü değerlerin maddi üretim sürecindeki gerçeklerden olağanüstü ölçülerde koptuğunun anlaşıldığı 1986 krizi, içinde bulunduğumuz dönemin erken habercilerinden biriydi. Emperyalizmin 1980’lerin sonunda hâkimiyet alanının genişlemeye başladığı, 20. yüzyıla damgasını vuran emperya‑ lizm‑sosyalizm çelişkisinin ortadan kalktığının sanıldığı, sosyalist güçlerin geri çekildiği bir dönemin ardından kapitalizmin hâlen bolluk içinde boğul‑ duğuna tanık olmaktayız. Marks kâğıt üstündeki ekonomiyle gerçek mal dolaşımı arasındaki uyuş‑ mazlıkları; kapitalizmin başlıca kaynak tahsisi aracı olan piyasa mekanizma‑ sının düzensiz ve raslantısal dengelenmelere bağlı işleyişini; toplam sermaye 118
büyüdükçe üretilen artı değerin yetersiz kalmasını ve kârların düşme eğili‑ mine girmesini; buna bağlı olarak da, durgunluk ve durgunluğu aşmak için spekülasyon eğilimini; sermayedarların kâr hırsını ve kapitalist toplumların sınıfsal yapısının bir sonucu olan çarpık bölüşüm ilişkilerini, krizin nedenleri olarak gösterir. Hâlen içinde bulunduğumuz ve kapitalizmin tekelci aşaması olarak bili‑ nen dönemde, özellikle de 20. yüzyılın ilk yarısında burjuvazi, kriz süreç‑ lerini öteleyici bir araç olarak emperyalist savaşlara yönelmeye başlamıştı. Sistemin evrimi sürecinde küresel finans tekellerinin gücü de giderek arttı. Bu aynı zamanda dolaşım yapılarının da giderek karmaşıklaştığı bir duru‑ mu da beraberinde getirdi. Kriz süreçlerinin giderek daha sık ve yoğun hâle gelmesinin nedenlerinden biri de budur. Kapitalizmde tüketim için değil, kâr için üretim yapıldığı ve daha en başından beri paranın bile mübadeleyi za‑ man ve mekân olarak ikiye ayırmasının kriz olasılığını beraberinde getirdiği düşünüldüğünde ve bununla birlikte kapitalist dolaşım ve değişim mekaniz‑ masının giderek karmaşıklaştığı ve günümüzdeki noktaya geldiği göz önün‑ de bulundurulduğunda kriz risk ve sıklıklarının yüzyıl öncesine göre neden daha fazla olduğu daha iyi anlaşılabilir. Kapitalizmin krizsiz gelişiminin mümkün olamayışının bir diğer nedeni ise kapitalist üretimdeki temel koşutun “tüketim” yerine “kârlılık” oluşudur. Kapitalist büyümenin başat ön koşullarından biri olarak kâr, sermayedarla‑ rın önünde duran bir havuç gibi sürekli olarak onları daha yüksek kazanç imkânı olan alanlara yatırım yapmaya sürükler. Örneğin çok az sayıda insa‑ nın yakalandığı ama tedavi edilebilir bazı kanser türleri için ilaç üretilmiyor oluşu, ya da çok sayıda insanın yakalandığı kan kanserinin tedavisinin çok pahalı oluşu tamamen kâra dayalı olan kapitalist üretim sisteminin bir sonu‑ cudur. Benzer bir şekilde üretim düzeyinde artış olduğu hâlde piyasa denge‑ sinin bütün mali ve parasal önlemlere rağmen sağlanamayışı, eksik tüketim ve göreli aşırı üretimden kaynaklanan krizlerin sıklaşması, toplumun çoğun‑ luğunun sağlık, giyinme, beslenme ve ısınma ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz hâle gelmesinin temelinde yine aynı unsur bulunmaktadır. “Bu üretim genişlemesinin ölçütü sermayenin kendisidir, varolan üretim koşullarının düzeyidir; kapitalistlerin kendilerini zenginleştirmek ve ser‑ mayelerini genişletmekteki sınırsız arzularıdır. Ama hiçbir biçimde tüketim değildir. Nüfusun çoğunluğu emekçi insanlar, tüketimlerini çok dar sınırlar içinde genişletebildiklerine, emek talebi, her ne kadar mutlak olarak büyü‑ 119
yorsa da, kapitalizmin gelişimi ölçüsünde, göreli olarak azaldığına göre tüke‑ tim daha başından engellenmiştir. Ayrıca tüm dengelenmeler raslansaldır ve ayrı ayrı alanlarda kullanılan sermaye oranları sürüp giden bir süreçle her ne kadar eşitlenirse de bu sürecin bir türlü sona ermeyen varlığı, aynı biçimde sürekli bir oransızlığın varolduğunu gösterir.”* Dalgalanmalara mahkûm kapitalist gelişimin dört aşamalı çevrimlerden oluştuğu düşünülür: Birinci aşama, canlanma; ikinci aşama, atılım; üçüncü aşama, durgunluk; dördüncü aşama, çöküntüdür. Burjuvazinin ve onun ik‑ tisatçılarının kriz olarak adlandırdığı şey, aslında sermayedarların mallarını satamadığı, iflasların arttığı, kapitalist ekonominin sağlıksızlığının ve top‑ lumsal huzursuzlukların ayyuka çıktığı dönemlerdir. Yoksa kriz olarak ad‑ landırılan durum emekçi yığınlar açısından, dönem dönem değil, her zaman söz konusudur. Kapitalizm işçi sınıfının ve emekçi halk kitlelerin eylemiyle yerini başka bir ekonomik sisteme bırakmadığı sürece, çöküntü aşamasının ardından gelen süreç yine yeni bir çevrim dalgasının canlanma aşaması ola‑ rak karşımıza çıkar. Ne var ki, kapitalist gelişimin dört aşamalı çevrimlerden oluştuğu günler artık geride kalmaya, canlanma ve atılım dönemleri ile durgunluk ve çöküntü dönemleri artık iç içe geçmeye başlamıştır. Daha 19. yüzyılın sonunda ser‑ mayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşması sonucunda ortaya çıkan tekelleşme sürecinin “aksak piyasa” olgusunu da beraberinde getirdiği zaten bilinmek‑ tedir; burjuvaların kendi aralarındaki fiyat rekabetine bağlı olarak üretim değerleriyle piyasa fiyatlarının her çevrim döneminin genelinde ortalama olarak örtüşmesi durumu belli alanlarda ve belli dönemlerde gözlemlenemez olmuştur. Bu durum kimi ürünlerin fiyatlarının gerçek değerinin çok üzerin‑ de satıldığı, kimi ürünlerin ise kârlı olmadığı için üretilmediği ve rekabetin yalnızca belli tekellerin arasında arada bir gözlemlendiği, buna bağlı olarak piyasa mekanizmasının değer belirlenimi noktasında işlevini yitirdiği ve krizlerin giderek daha da sıklaştığı bir ortamı betimler. Finansal kriz ve aynı şekilde bütün dünyayı etkisi altına alan kamu borç krizleri de genel olarak aşırı üretim krizlerinin birer artbileşenidir. Ayrıca dünya genelinde kapitalist ülkeler arasında 80’li yıllarda giderek daha fazla derinleşen ekonomik enteg‑ rasyon ve ortaklaşan pazar, birbirine coğrafi açıdan uzak olan ülkelerin bile kriz koşullarını pasif olarak iç içe geçirmektedir. * Marks, Karl. Artı Değer Teorileri, İkinci Kitap, s. 473, Sol Yayınları, Birinci Baskı, Ankara 1999
120
Hatırlanacak olursa 90’lı yılların sonunda, zamanla dalga dalga bütün dünyayı etkisi altına alacak olan yeni bir kriz süreci başlamıştı. ABD ve zen‑ gin Avrupalı tekellerin öteden beri Asya ve Güney Amerika’ya yönelik olarak gerçekleştirdikleri üretici sermaye ihracı küresel krizin ilk dalgasının önce‑ likle bu bölgelerde daha net hissedildiği bir süreci de beraberinde getirmişti. 1997’deki Asya krizi ve 2000’lerin başındaki Arjantin krizi buna dair örnek‑ lerdir. Krizin etkilerinden korunmak adına geri kapitalist ülkelerin emekçi halklarını sömüren ABD’li ve Batı Avrupalı tekeller para ve kur bileşenleri üzerinde çeşitli ayarlamalar yapmak ve belli bir noktadan sonra bir çeşit kı‑ sır döngü içerisine girecek olan kredi ilişkileriyle krizin gelişmiş kapitalist ülkeleri daha da derinden etkilemesi sürecini belli bir süre erteleyebilmişler‑ di. Ancak 2008’e gelindiğinde bütün mali ve parasal düzenlemelerin aslında yetersiz kaldığı, Lehman Brothers, Merril Lynch, Citi Bank, Morgan Chase gibi büyük finansal kuruluşların küçüldüğü ve hatta kimilerinin battığı, bir zamanlar dünyanın en büyük servetine sahip olan Rockefeller’ın kurduğu şirketlerden GM’nin batma noktasına geldiği, Amerikan otomotiv ve finans sektörünün işleyemez hâle geldiği görülmüştür. Sonuç olarak bir bir batmak‑ ta olan batının büyük finans tekelleri, emperyalist kazanımlar üzerine inşa edilmiş olan ABD ve Batı Avrupa devlet aygıtlarına can simidi gibi sarılarak halktan alınan vergilerle oluşturulan kurtarma fonları, vergi indirimleri ve sübvansiyon paketlerinden yararlanmışlardır. Şimdi de kamusal borç krizleri bütün dünyayı etkisi altına almaktadır. Bütün bunların faturasını da emekçi halklar ödeyecektir. Bu duruma aslında biz hiç de yabancı değiliz. 1994 yılın‑ da ülkemizde de bir kamusal borç krizi yaşanmış ve kamu gelir gider denge‑ sinin sağlanması adına emekçi halktan “ekonomik denge vergisi” adı verilen bir vergi bile alınmıştır. Son zamanlarda açıklanan kamu maliyesi verilerine göre ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi en zengin gelişmiş kapitalist ülkeler aynı zamanda en borçlu ülkeler konumundadır. Batı basınında kriz kazanının fokurdamaya başladığından, çok daha fazla insanın işini kaybedeceğinden, emeklilik ve iş‑ sizlik fonlarının eriyeceğinden bahsedilmektedir. Avrupa Birliği büyük mali yardım paketleri ile Yunanistan’daki düzeni ayakta tutmaya çalışmaktadır. Ancak piyasaya tahvil karşılığında büyük miktarda para sürülmesi anlamına da gelen bu önlemler para değerinde ciddi düşüşlere yol açacağından Avru‑ pa genelinde yüksek enflasyon kaçınılmaz hâle gelmektedir. Krizin yarattı‑ ğı olumsuz koşullar Yunanistan’ın yanında İtalya, Fransa, İngiltere, İspanya 121
gibi ülkelerde de insanların sokaklara dökülmesine neden olmuştur. ABD’ye bakıldığında da durum benzerlik göstermektedir. Emperyalizmin hamileri, içinde bulundukları bu durumdan kurtulmak için yine mali düzenbazlıkla‑ ra ve savaşa başvurarak kendi ülkelerindeki huzursuzlukları hafifletmek için emperyalizme bağımlı halkları daha çok sömürmeye yönelmişlerdir. Ülkemiz açısından bakıldığında ise cari açık büyük bir sorun teşkil et‑ mektedir. Üretken yatırımları dizginlemek ve işsizliği müzminleştirmek pa‑ hasına güdülen, faiz oranlarını uluslararası piyasa düzeyinin üstünde tutarak gelişmiş kapitalist ülkelerden ikraz sermayesi ithal etmeye dayalı sekiz yıllık politika işlerliğini daha fazla sürdüremez. Ayrıca merkez bankası rezervle‑ rindeki 75 milyar dolar aynı bağlamda kimse için bir güvence değildir. İşte bu noktada kıdem tazminatını kaldırmak, işsizlik fonuna el koymak, halktan alınan dolaylı vergileri arttırmak ve ezilen halklara karşı başlatılan haçlı sefe‑ rine ortak olmak ve yağmadan pay almak egemenlerimize cazip gelmektedir. Toplumun çoğunluğunu oluşturan büyük emekçi kitleleri tüketimden soyutlayan, kimi kaynakların atıl kalmasına ve kimi kaynakların da aşırı kullanımına neden olan, her seferinde toplum adına en zararlı sonuçlara yol açan ve insanlığı her çevrim döneminde yeni bir tutsaklar çıkmazına sokan kapitalizmin ve onun iflasının temelinde yatan olgu kâr hırsı ve bencilliktir. İnsanlık kendi kendine yarattığı bu açmazı çözmek durumundadır. Ka‑ pitalizmin kendi kendine çökmeyeceği ve insanlığa giderek daha fazla zarar verdiği gerçeği ışığında çare, işçi sınıfının bilinçlenmesi ve üretimden gelen gücün düğümü kesen bir kılıç gibi harekete geçirilerek mevcut üretim siste‑ minin ortadan kaldırılması, ardından da üretim ve değişim araçlarının ka‑ muya ait olduğu ve merkezî bir plan aygıtının piyasa mekanizmasının yerini aldığı yeni bir ekonomik düzenin kurulmasından başka bir şey değildir. Can çekişen canavarın yazgısı ellerimizdedir!
122
BASINDAN
“İsmail Beşikçi ve Türkiye’de İfade Özgürlüğü” Sempozyumu ve CİA Kuruluşları* Ahmet Kaplan
İnternet gazetelerinden öğrendiğime göre, 17 Eylül günü Ankara’da Çan‑ kaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi tarafından bir sempozyum düzenlenmiş. Adı “İsmail Beşikçi ve Türkiye’de ifade özgürlüğü” olan sempozyumun amacı 12 Eylül faşist darbesi‑ ni 31. yıldönümünde lanetlemek. Sempozyumun açılış konuşması Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi adına, kendisi de 12 Eylül darbesinden sonra mesleğinden uzaklaştırılan ve yıllarca içerde yatan Sayın Fikret Başkaya tarafından yapılmış. Toplantıda moderatör, konuşmacı. vb olarak katılan diğer sol demokrat aydınların lis‑ tesi ise bir hayli uzun. Sibel Özbudun, İsmail Beşikçi, Temel Demirer, Şanar Yurdatapan, Onur Hamzaoğlu, Mesut Yeğen, Banu Güven, Kemal Göktaş vb. liste uzayıp gidiyor. Bir de yabancı katılımcılar var. Mesela Freedom House’dan Eliza Young, İFEX’ten Annie Game, Article 19’dan Barbara Bukovska, Index on Censorship’ten Emily Butselaar, HRW’den Emma Sinclair‑Webb de o gün pa‑ nelist konuşmacı vb. olarak katılan insanlar. Paneli organize edenleri tebrik etmek lazım. Tek eksik Paul Henze, hani 12 Eylül Darbesi için ‘’bizim çocuk‑ lar yaptı’’ diyen Amerikalı faşist. Ama n’aparsın adam ölmüş, ölmese belki onu da çağırırlardı. Paul Henze 12 Eylül darbesinde CİA’nin Türkiye istasyon şefi idi ve doğrudan ulusal güvenlik şefi olan Zbigniew Brzezinski’nin yardımcısı idi. Freedom House, Zbigniew Brzezinski’nin yöneticilik yaptığı vakıflardan biri‑ sidir ve ABD’nin psikolojik savaş vakıflarından birisidir. * 19 Eylül 2011 tarihli sendika.org sitesinden alınmıştır.
123
Psikolojik savaş konusunda uzman olan Henze, 12 Eylül darbesinin mi‑ marlarından birisidir. ABD yönetimi faşist darbeleri, emperyalist işgalleri savunmak ya da en azından meşrulaştırmak için insan hakları, kalkınma, basın özgürlüğü vb. alanlarında faaliyet gösteren birçok vakıf kurmuştur ve bu vakıfların tek amacı emperyalist politikaların, işgallerin, darbelerin meş‑ rulaştırılmasını sağlamak, bu konuda psikolojik bir savaş yürütmektir. Ne yazık ki Türkiye örneğinde bu konuda oldukça başarılılar. Baksanıza solcu demokrat kişi ve kurumlar, 12 Eylül darbesinin en önemli bileşenlerin‑ den olan ABD emperyalizminin psikolojik savaş için kurulmuş vakıfları ile 12 Eylül anması için çalışıyorlar, onların gönderdiği kişiler bu toplantılarda konuşma yapıyorlar. Freedom House’ın web sayfasına bile baksanız bu kuruluşun CİA’nın yan kuruluşlarından birisi olduğunu görürdünüz. Hadi oraya bakmadınız bari Sevgili Chomsky’ye sorsaydınız. O daha 1988’de Freedom House’ın CİA’nın ve ABD yönetiminin sağ kanadının (dikkatinizi çekerim Obama, Carter, Clinton vb. de sol kanadı oluyor) propaganda aracı olduğunu söylüyordu ki‑ taplarında. Freedom House bir CİA kuruluşudur, öyle ki CİA eski başkanlarından Ja‑ mes Woolsey aynı zamanda Freedom House’un da geçmiş başkanlarından bi‑ ridir. Geçmişte Freedom House’da yöneticilik yapan diğer ABD’li yöneticiler ise; Paul Henze’nin amiri Zbigniew Brzezinski, Samuel Huntington, Donald Rumsfeld (Hani unutuldu ise diye söylüyorum kendisi Irak’ta bir milyon‑ dan fazla kişinin katledildiği savaşın mimarlarındandır), Steve Forbes, Jeane Kirkpatrick ve liste uzayıp gidiyor. Yani Freedom House ve CİA arasında sa‑ dece bir döner kapı vardır. Bazen orada çalışırlar, bazen burada. Freedom House’ın şimdiki başkanı eski bir savunma bakanı olan William Taft. Kendisi ayrıca bir zamanlar ABD’nin NATO nezdinde temsilcisi idi. Yar‑ dımcısı Ruth Wedgewood ise ABD’nin Guantanamo cezaevi yönetimini ve oradaki askerî yargılamaları savunan hesapta bir İnsan Hakları Uzmanı. Bir diğer yardımcısı Thomas Dine bir CİA kuruluşu olan Radio Free Europe’ın başkanı idi. Zaten Freedom House faaliyeti için gerekli paraların çoğunu (yüzde 70‑80’ini) ya NDF’den ya da ABD’nin Dışişleri Bakanlığından alır. Arkadaşlar Freedom House 12 Eylül darbesinin mimarlarının işlettiği bir psikolojik savaş vakfıdır. Bu kişilerin ne işi var bu sempozyumda? Sempoz‑ yuma katılan diğer vakıflar da farklı değil. Human Rights Watch da bir CİA kuruluşudur. Asıl Adı Helsinki Watch idi ve SSCB’ye karşı propaganda aracı 124
olarak kurulmuştu. HRW da aynı Freedom House gibi ABD’li bürokratlarca yönetilir ve CİA’nın bir psikolojik savaş aygıtıdır. NATO’nun Libya’yı işgali sırasında, işgali meşrulaştırmak için yoğun bir psikolojik savaş yürütüldü. Bu savaşın en önemli unsuru HRW idi. Örneğin Kaddafi’nin daha iyi ırza geçsinler diye askerlerine viagra dağıttığı, Afrika‑ lı paralı askerleri kullandığı, sivil yerleşim yerlerini sırf bunlar muhalif diye bombaladığı haberlerine meşruluk kazandırmak için HRW kullanılıyordu. HRW bazı diğer vakıflarla beraber NATO işgalini meşrulaştırmak için yalan haber yayan psikolojik savaş vakıflarının en önemlilerinden birisidir. Freedom House ya da HRW gibi örgütlerin başarılı şekilde faaliyet göste‑ rebilmesi için kamuoyu nezdinde meşruiyet kazanması gerekir. Yoksa dedik‑ lerine kimse inanmaz. Bu yüzden bu vakıflar meşrulaşmak amacı ile dünya‑ nın her tarafında milyarlarca dolar para harcarlar. 17 Eylül sempozyumu bu savaş örgütlerinin meşrulaştırılması açısından çok önemli bir olaydır, çünkü düzenleyenler solcudur. HRW’nin böyle bir toplantıya çağrılması NATO’nun Libya’nın ırzına geçmesini dolaylı olarak meşrulaştırmaktadır. Article 19, Ford Vakfı vb. vakıflar yanında, İngiltere devletinden, Hollanda ve Norveç Dışişleri bakanlıklarından aldığı paralarla faaliyet yürütür. Do‑ ğal olarak parayı veren düdüğü çalar. Article 19 batılı emperyalist devletlerin bir dış politika aracıdır. Örneğin Julian Assange’ın ABD Dışişleri Bakanlığı belgelerini sızdırdığından dolayı tutuklanması gündeme geldiğinde Artic‑ le 19 yöneticileri çare olarak kendilerinin kaleme aldığı ve ulusal güvenlik durumunda sansürü kabul eden Johannesburg kriterlerinin uygulanmasını istiyordu. Index On Censorship diğerlerinden hiç de farklı değildir. Daha Önce CİA ve MI5’ın ortaklaşa çıkardıkları bir psikolojik savaş dergisi olan (dergi solcu olduğunu iddia ediyordu ama tek yaptığı SSCB’yi eleştirmekti) Encounter’ın editörü olan Stephen Spencer tarafından kuruldu. Encounter’ın bir CİA der‑ gisi olduğu açığa çıkınca dergi hızla popülarite kaybetmişti. Kendisi de eski bir solcu Olan Spencer daha sonra Index On Censorship’i kurdu. Bazen duygularımı ifade etmek için söyleyecek kelime bulamıyorum. 12 Eylül için sosyalistler tarafından düzenlenen bir sempozyumda, bir sürü CİA ya da emperyalist vakıf kendilerini insan hakları savunucusu olarak sunuyor‑ lar. Bu bir 12 Eylül hesaplaşması değil, emperyalist sistemin meşrulaştırılma‑ sıdır ki 12 Eylül darbesinin en önemli amaçlarından birisi bu idi.
125
UNUTMA
Kavgamızda Yaşıyorlar
İsmail Bilen
Mehmet Bozışık
MustafaAsım Hayrullahoğlu
Talip Öztürk
Ahmet Hilmi Feyzioğlu
Ali İhsan Özgür
126
Hikmet Kıvılcımlı
Behice Boran
Ruhi Su
Ziya Yılmaz
Mahmut Dikerdem
Suzan Zengin
127
Dünden bugüne, bugünden yarına
TKP BELGELERİ ilk 5 cilt (1974-1978)
ÇIKTI “Ülkemizin en köklü devrimci muhalefet damarını oluşturan Türkiye Komünist Partisi’nin 90. yıldönümünde yayımladığımız Atılım dizisi, Türkiye’nin sosyal devrim olasılığına en çok yaklaştığı 1974-1980 döneminin temel kaynağıdır. Yakın tarihimizi anlamak isteyen bütün okurlar ve sosyal bilimciler açısından paha biçilmez değerde bir belgedir.“
2. Baskı
920 yılından başlayarak Türkiye’de emperyalizme, kapitalist düzene ve işbirlikçi iktidarlara karşı işçi sınıfının öncülüğünde sosyalist devrimi ve sosyalist düzeni savunan, savaşsız ve sömürüsüz yeni bir dünya isteyen TKP’nin 1920, 1926, 1973 ve 1983 programlarını ve 1983 programını açımlayan Mustafa Suphi tezlerini tarihçilere, siyaset bilimcilere, siyasal düşünce ve sosyal mücadele tarihiyle ilgilenen herkese sunuyoruz. Cumhuriyet döneminin en önemli muhalif siyasal örgütü olan TKP’nin temel belgelerine ulaşmaksızın Türkiye tarihini sağlıklı biçimde araştırmanın, yazmanın, öğrenmenin ve öğretmenin olanaksız olduğunu düşünüyoruz.
TKP PROGRAMLARI ve MUSTAFA SUPHİ TEZLERİ
1
ISBN 978-975-6681-10-7
TKP PROGRAMLARI VE MUSTAFA SUPHİ TEZLERİ kollektif 245 272 sayfa 2. baskı
SİP’İN KORKU VE İHANETİ Muhsin Salihoğlu, Cemal Toprak, Fatih Aydın 112 sayfa
YOLDAŞLARIN ATEŞLE İMTİHANI 1920’den Günümüze TKP Muhsin Salihoğlu, Y. Bagirov, Deniz Özgür, Hülya Kortun 80 sayfa
Sıraselviler Caddesi Billurcu Sokak Ocaklı Han Kat:3 Daire No:6 Taksim-İSTANBUL 0212 - 245 28 11 / posta@urundergisi.com
TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ 5. KONGRE BELGELERİ kollektif 160 sayfa
Aralık 2011 - Ocak 2012
YOLCU ... Derim ki sana: İyi oku yolunu, avucunun içi gibi bil dizlerini, ciğerlerini, yüreğini sıkı tut, iyi dengele. Ovada koşar gibi vurma kendini dik yokuşlara, uçuruma atlar gibi bindirme kayalara. “Daha koş, daha koş” diye alkış tutanlara kanıp da, kesilip kalma yarı yolda. Dipdiri varmalısın oraya. Hız koşusu değil bu, ey yolcu, engelli koşudur bu. Engelleri aşa aşa, gücünü koruya koruya varmalısın oraya, çünkü oraya varmaktır amacın, koşmak değil. ... Hasan Hüseyin Korkmazgil
9 771302
ÜRÜN SOSYALİST DERGİ
ISSN 1302-2520
urun_33kapak.indd 1
33
Sayı 33
Aralık 2011 - Ocak 2012
252008
01.12.2011 19:57:08