HOP! Bu fanzinde güncel olaylara ve edebiyata dair anlayabildiklerimizi aktarmaya çalışacağız. Amaç dinlediğimiz, düşündüğümüz,ürettiğimiz veya gördüğümüz şeyleri paylaşmak aslında.Bu elindeki
fanzine emek veren
herkes aslında merdivendeki bir renk .Fakat gökkuşağındaki renklerin hepsini bulamadık.Yardımcı olmak istersen iletişim adresimiz:merdivenfanzin@gmail.com Bir gün merdivenlerde beraber oturmak dileğiyle,renkli okumalar…
1. basamak
-BİR DEVRİM KADINIFRİDA KAHLO Frida Kahlo’yu pek çoğumuz aşklarıyla acılarıyla hayatı boyunca karşısına çıkan pek çok sıkıntıyla başa çıkmış güçlü bir kadın ressam olarak tanıyoruz. Fakat Frida’yı bize sadece acılarıyla ve aşklarıyla algılatmaya çalışan popüler kültür algısı Frida’nın resme ve sanata devrim inancıyla pek çok boyut atlattığını es geçiyor her seferinde. Frida kendini ve sevdiği şeyleri tanımlarken mutlaka devrim sözcüğünü cümlenin herhangi bir yerinde kullanmaktan çekinmez. Popüler kültür tarafından içi boşaltılmış bir Frida Kahlo yaratılmaya çalışılır fakat başarılamaz çünkü Kahlonun tablolarının pek çoğundan buram buram devrim kokar. Frida 17 yaşında Komünist Gençlik Birliği adlı Cachuchas adlı anarşist ruhlu bir gruba katılır. Bu grup köklere dönüş anlayışını sahiplenen bir sosyalizmi savunur.
Frida bu anlayıştan öylesine etkilenecektir ki çizdiği
resimlerin neredeyse hemen hemen hepsinde bunun etkilerini net bir biçimde bizlere gösterecektir. Bu resimlerinden biri Tehuana adında bir tablodur. Kahlo bu tabloda amerika’nın kendi kültürlerini burada yaşayan yerli halka dayatması beyaz ırkçılığı yerlileri aşağı görmek gibi davranışların karşısına Amerika’nın asıl sahibi olan latin amerikalıların geleneksel kıyafetiyle çıkar. Resimde bir çok ironik mesajda bulunur geleneksel kıyafetler Fridanın vücudunda ki bir çok kusuru örter diğer bir tarafta ise modern kültür yerli kültürleri kendi dayatmasıyla öz kültürüne yabancılaştırır. Frida yaşadığı sürece boyunca baş kaldırır direnir. Kendini şöyle tanımlar: “Duyduk duymadık demeyin, ben bir devrimle birlikte doğdum. Ben bir
2. basamak
devrimin kızıyım, bunda hiç şüphe yok, bir de atalarımın taptığı ihtiyar ateş tanrısının.” Devrim Frida için öyle büyük bir tutku ki doğdugu anı meksika devrimiyle başlatır. kadın bir sanatçı olarak devrimci mücadelenin en önemli temsiliyetlerinden biridir. kendi sözleriyle hayatını kimliğini ve vazgeçilmezlerini şöyle özetler: Ben hayatımda üç şeyden vazgeçmem. ‘’Birincisi aşkım Diego, İkincisi sanatım Üçüncüsü ise Komünist Partisi.’’
3. basamak
-Bakkal ManifestosuKavgam dedim, en bıçak özgürlük. Uçurtma kendi göğünde insanın yürek koyar kızlar oğlanlar umutla filizlenir yumruklar verir adını sokağa haberi yoktur karanfilin bundan meğer kavgaymiş ya o sevdaymiş ümitle söküyormuş ya şafaklarimiz “dünya…” der bakkal ahmet abimiz “karanlık korkusu var kalamıyor bir başına güneşi demlendirin çocuklar ufuklarda ve o apolitik orkide sokaklarında ortalık dedemin abdest suyuna dönmüş zira abilik yapın serçelere sevin kaldırımı sevin kaçak çayı kurtuluş parkını
-temsili bakkal ahmet- abi
Ankara’yı yani kısacası benim canım ciğerim sevin kavgayı sevin ki elleriniz bahar geleceğinız karanfil tütsün sevdanız kavga, insanınız insan olsun” ve öyle bir gün geldi ki zamanında kaçınılmaz sonumuz kapattı dükkanı ve gitti hiç gitmeyecek sandığımız canım ciğerim ahmet abim.
sabahçı kahveleri |Büjgan|
4. basamak
-UNDENİEDTüm yol çizgilerini toplayıp gidiyor Giderken de Soğuktakilere fısıldıyor hissedemediklerini Duyulmuyor Cam buğulanıyor Yazıyor o da ‘’Elbette insanı olduğu yere çivileyebilir En uzak memlekete götüren biletin arkasına yazılan bir şiir Sona gelene kadar yaşananlardan ibaret.’’ İşte bu yüzdendir ki Hiçbir son yakışmaz bu şiire Biz de sonsuz bir şiir yazarız.
Çizgiler birleşip bir bedeni oluşturuyor Sonra şehirler geçiyor sayfalardan Yaşanmayan sonlara Biraz durup düşünüyoruz Her şeyin ilerlediğini Cılız atlar kırbaçlanıyor kırlara doğru.
Bir kadın Yanımda oturan bir kadın Saçlarını toplayıp Sağ omzuna atıyor En masum haliyle Kadınlar bizi nerelerden atıyor.
5. basamak
Çok sonradan farkediyoruz Uğultuları bile yetmiş kelimeleri karıştırmaya.
Dokuzuncu saatinde yolculuğun Dokuzuncu sayfada takılıp kalıyor Çok önemli bir şeyi çözmüş Ya da anahtarını nerede düşürdüğünü hatırlamış gibi…
Sonra? Sonra geçiyor. Sonra her şey geçiyor. İçimizden geldiği gibi.
Canını yakan her şeyi Yazıyor sayfalarca Bir ay Bir yıl Sonra okuduğunda hissetmezse aynı acıyı Yakıyor kağıtları Kanalizasyon kokan herhangi bir şehirden geçerken.
|Tırtkan|
6. basamak
-Bana BenziyorDonmuş elleri benimkiler kadar küçüktü, yüz hatları benimkiler kadar ince, sesi sesim kadar yumuşak, saçları saçlarım kadar uzundu. Bedeni bedenime benziyordu. Kendimi ona bakmaktan geri alamıyordum, daha önce böyle hissettiğimi hiç hatırlamıyorum. Bir duvarın üzerine oturmuş sürekli bir şeyler düşünüyor, çayını çoğu zaman unutup içmiyor sigarasını da rüzgar bitiriyor. Daha sıcak iki çay alıp yanına oturdum afallamış olacak cayın birini döktü. Bense gülüyordum, gülüyordum ama bir onun kadar da ben afallamıştım. Ne hissediyorum bilmiyordum niyetim neydi onu da bilmiyorum, bir tek arkadaş olmak istemiyordum bunu biliyorum. Öyleyse niye ona yakın olmaya çalışıyordum. Ağlamaya başladı ve gitti, ben hiçbir şeyin farkında değilken. Günlerce göremedim sonra. Bir gün yemekhanede tam karsımda gülümsüyordu ufak bir selamla karşıladım, yanına gitmeyi düşünüyordum ki bunun anlamış olacak benden kaçmak istedi. Bense onu günlerce görememekten korkup yerimde kaldım.
O
akşam yatakhanenin camında, hemen arkamda belirmişti. Ürküyordum ama onu ürküten daha farklı şeyler vardı. Odaklandığı şey ben değildim camdaki kristalleşmiş buz tanecikleriydi. İçini dolduramadığım ama tüm sıcaklığını bedenimde hissettiğim bakışları bana döndü. Bu arkadaşça bir bakış değildi ama kinde yoktu, korkularım büyüyordu yine de kendimi ondan alamıyordum. Kısık bir sesle bundan sonra sadece kendim için değil, senin içinde ağlayacağım dedi. Ağlamaya başladım, ağlamaya başladı. Hasta değilsin, hasta değilim dedi. Hasta değildik, duygularımıza engel olamıyorduk, bedenlerimiz birbirimizi çekerken yanlış olduğunu düşünmüyorduk. Dudaklarını dudaklarımdan çekerken korktuğunu söyledi. ‘’Korkuyorum, gidelim..’’
Bense korkmuyordum,
sigaram sönüyordu, sevgim acıyordu
yine de korkmuyordum.
7. basamak
-SSK MI BAĞ-KUR MU?Tam 28 gündür evden çıkmıyordu.29. günün sabahı erkenden kalktı.Pazar kurulacağı için,tüm bu kargaşa başlamadan buralardan uzaklaşacaktı. Aç karna bir sigara içti. Geceden kurulmaya başlanan pazarın yanından başını öne eğerek geçti. Asıl zorluk şimdi başlıyordu.Dolmuşa binecekti. Dolmuş,Dolmuşçular ve Dolmuştakiler adlı bir kitap yazmayı düşündürecek kadar zor bir ulaşım evresiydi bu.Bütün dolmuşçuların ense kalındır ve çoğunda tesbih olur.Duruş genelde aynıdır.Hız kaplumbağa km/sn.Radyoda Müslüm Gürses.Güne ne iyi bir başlangıç… Dolmuşçuyla dikiz aynasında göz göze gelmek kadar korkutucu bir şey yoktur herhalde.İnsan şoför koltuğuna oturdu mu saygı duyacaksın… Dolmuştan indiğinde saatine baktı.Kütüphanenin açılmasına daha yarım saat vardı.Geceden kalma bir kahvehaneye girdi çay içmek ve beklemek için. Garip adamdı kütüphane görevlisi.Kafasına estiği saatte gelir,yine kafasına estiği saatte giderdi.Sürekli,biri bu durumu eleştirse de ‘ben burada gönüllü olarak çalışıyorum’ desem ifadesi vardı yüzünde.Belli ki emekli olduktan sonra,sadece kendine saygı duyulmasını istediği için yapıyordu bu işi.Kıraathanelerde oyun oynayan emekli çoktu ama kütüphanede emekli yoktu. Kitap okumadı,kendi kitabını yazdı. Çok emek verdi yaşamaya,emekli oldu hayattan.
-Ve her insan bir kitapsa eğer,dolmuş bir kütüphanedir.Kütüphane görevlisi dolmuşu kafasına göre kullanır.
8. basamak
-KOYUNLARA,DANALARA KIYMAYIN EFENDiLER !!!Geçtiğimiz bayram üstü bir mezbahaya giderek önemli bir röportaja daha imza atan muhabirlerimiz koyunlarla röportaj yaptı. Röportaja sıcak bakmayan danalar ise her sene yapılan röportajların yine de onları kesilmekten kurtarmadığını söyleyerek röportaj yapmadılar. Mezbahada ki AK koyunlar içinde ki tek KARA koyun olarak nam salan KARA muhabirlerimizin sorularını yanıtladı. Pislikden, eşitsiz ot dağıtımından , nedense sahiplerinin hep kara koyunları elden çıkarmak istemesinden ,(çünkü karaların sütü az ve zayıf olurlarmış yani ne etinden ne sütünden az faydalanılırmış) ucuza satılmalarından(ki bu ucuza gitme mevzusu hayvanlar arasında çok rencide edici bir durum imiş),insanların hep (küçük ve ucuz olduklarından)koyunları tercih etmelerinden ,AK koyunlarla aralarında ki husumet ve eşitsizliğe kadar birçok soruna değindi. Sözlerine ‘ne zaman ki sözüm ona insanlar medenileşti o zaman biz kesilmeye başlandık’ diye başlayan KARA ‘tabi ilk çağlarda insanlar daha büyük büyük başları avlarlarmış. Bizim atalarımızın atalarını onlar yiye yiye biz kalmışız küçücük. Ki bizi avlamaya dahi gerek yok direk bir ‘pıçak’ oldu bitti. Öyle 3-5 adamı uğraştıran hayvanlardan değiliz biz. Hem mesele bayram meselesi değil siz hala anlamamışsınız. Bunun düğü-
9. basamak
nü, nişanı, hasta olur iyileşir onun adağı, askere giden oğlan adağı, sadakası, nafakası vs.vs. biz yine kesiliriz. Çocukların da bu duruma şahit olmasından son derece rahatsız olan KARA ‘hadi biz hayvanız psikolojimiz yok çocuklara da kıymasanız ya!!
İnsanlar tarafından sömürülmekten bıktık doğ-
rusu.Hayır kendi kendinizi de sömüyosunuz meeee!! Diyerek sitemlerini dile getirdi. İnsanlar karşısında ki çaresizliğinden de yakınan KARA ‘biz bi ot yeriz siz ot yersiniz, et yersiniz, önünüze ne gelirse yersiniz, insan bilene yersiniz yine de doymazsınız! Belki başka bir hayvan olarak var olmak isterdim ama insan olmak istemezdim doğrusu’ diyerek bizi insan nedir ki şu hayatta? sorusunu düşünmeye yöneltti. AK koyunlarla
aralarında ki husumetle ilgili konuşmak is-
temeyen KARA sadece ‘hayır,kaç kere koyun oğlu koyun olmayın yahu gelin kesilmek istemiyoruz diyek dedim tek dedikleri meeee!!.Bunlar başka bir dil bilmez doğrusu. Hayır ben son karayım pazarlığım yapılmış yarın gidecem. Şimdi AK’lar düşünsün son kara da gideceğine göre sıra AK’larda biraz da onlar gırtlaklansın. En son olarak bayram üstü bütün hayvanlar alemine başsağlığı bizlere de güzel uzun bir yaşam dileyen KARA’ya bizde sonsuz teşekkürlerimizi iletip röpottajımızı sonlandırırken kendisinden son kez bizim için melemesini istedik. MEEE!!!
10. basamak
-MOR SALI KADIN KIRAATHANESİMerhaba sevgili Ankara insanları. Bilirsiniz, Ankara’da dışarı çıkmak ya da sosyal yaşam dediğimiz olayın yarısından fazlası kafelerde geçer. Malum Ankara’nın öyle aman aman bir doğası(yazar burada Ankara’yı, bozkırın abisini asla küçümsemiyor) anti-Ankara ekibinin dediği gibi karşısına geçip uzaklara dalacak, iki sigara yakıp bilimum efkarlı şarkılar eşliğinde dertler düşünülecek bir denizi de yok. Bu yüzdendir Ankara’da kafelerin çokluğu. Dedim ki, sıkılmışsınızdır hep aynı yerde çay içmekten. Her hafta farklı mekanlar tanıyalım beraber. Oraların oraletinin tadına bakalım, oralardan bi “Osman abi” bulalım. Bu sayının mekanı ise, “Mor Salı Kadın Kıraathanesi”. Kurucusu Osman Abi(nam-ı diğer Donkişot Osman) çok aktivist bir kişilik. Sokakta görüldüğü yerde göze çarpan, hippi ruhlu/görünümlü, gözleme yiyorsa anında size de bir parça koparacak kadar
sevimli, içten bir abimiz. Türkiye genelinde
hemen hemen her çevreci eyleme katılan bu abimiz, çevreci olmasının yanı sıra, bir de kadın hakları savunucusu.
Erkek egemen toplumun bir ürünü
olan “erkek” kahvelerine karşı böylesi bir kıraathane açma fikri de buradan geliyor. Hepimizin köyünde, mahallesinde, çevresinde vardır böyle kahveler. Sadece erkeklerin girdiği, bir şey sormak için bile olsa içeri giren kadına yan gözle bakıldığı, çayın ucuz olduğu, emekli amcaların sabahtan akşama okey attığı. Ama “yeter” demiş Osman Abi bu konuda biz kadınlar için, ”Kadınların da bir kahvesi olmalı”. Gelip okey atmalılar, batak çevirmeliler, bir çaya 5 lira vermeyecekleri bir yerleri olmalı kadınların. Elbette bu kahve diğeri gibi cinsiyetçi değil, erkekler de girebiliyor.
Gidin, görün bu meşhur Osman
Abi’yle bir sohbet edin, iki çay için derim ben. Bunun için Olgunlar Sokak’a gitmeniz yeterli., kime sorsanız gösterir cinsten bir mekan zaten. Eğer bu dizeleri okuyup, oraya gitmeye karar verdiyseniz de bu sayıyı da yanınızda götürüp, selamımızı iletin. Sevgiyle kalın, Ankara’da kalın..
11. basamak
-VAZİYETE GÖRE NAĞMELER230 sırasında çokça beklenmişse, sinirler gerilmiş ama en sonunda binilmişse; Noir Desir – Le Vent Nous Portera Beirut – Nantes Norah Jones – Somewhere over the Rainbow Edith Piaf – La vie en rose Yüzyüzeyken Konuşuruz – Konuşulacak Şeyler Plain White T’s – Hey There Delilah Coldplay – Yellow Grup Patika – Peruşka Yeni Türkü – Karanfil Ezginin Günlüğü – Dut ağacı Yann Tiersen – La Valse D’Amelie
Erkan Oğur – masters of melody Blind Guardian – Bard’s song The Cranberries – Ode to my family Fool’s Garden – Lemon tree Sting – Shape of my heart Yansımalar – Bir eski İstanbul Enya
- Only time
Pink Floyd – Julia Dream Led Zeppelin – Stairway to heaven(ağır tavsiye) Ezginin Günlüğü – Gece içinde, Bahçedeki sandal Çağdaş Türkü – Bekle beni küçüğüm
Louis Amstrong – What a wonderful world Kesmeşeker – Duymuştum şehirdeydim Ross Dally – Balake Frank Sinatra – My way John Lennon – İmagine Eels- all the beatiful things Pink Floyd – If Bülent ortaçgil – Denizi seviyorum Dire Straits – Sultans of swing Eddie Vedder – Society
“Vaziyete göre nağmeler” köşesi, müziğe doymayan, yeni ufuklar
arayan insanlar için yapılmıştır. “Abi
nasıl şunu koymazsın, oha onun orda ne işi var” gibisinden laflarda mesuli-
yet kabul etmemekte, sınırlı yerimizi nadide eserlerle doldurmaya çalış-
maktayız. Ama ve lakin katkıda bu-
lunmak isterseniz, iletişim adresimiz
yazılı. Her sayıda farklı konseptlerle
farklı şarkılarla
karşınızda olacağız.
Şimdilik iyi dinlemeler efenim.
12. basamak
-KASIM’DA NELER YAPILIR?Malumunuz okullar açılalı bayağı oldu. Okullar açıldı da biz pek açılamadık sanki pek de alışamadık. Hele ki o sokaklarda özgürlüğü bulduğumuz yaz aylarından sonra. Tabi bunca şeyden sonra okul bizde hararet yaptı. Tavsiyemiz, bir yandan efkar dağıtırken bir yandan eğlenmek. Yani Nefes’te arkadaşlarla rakı eşliğinde canlı olarak Abdal dinlemek.Kendimize gelmek önemli, hiç belli olmaz Odtü’de olduğu gibi her an meydanlarda, sokaklarda yerimizi derhal armamız gerekebilir.Bu arada 6 kasım yani YÖK’ün kuruluşu da yaklaşıyor, unutmamak lazım. Beytepe’nin yoluydu, 230 sıra çilesiydi falan derken kafamızı biraz dinlendirmek için güzel bir bale(zorba) izleyebilir ya da bir operaya(tosca) gidebilirsiniz.Hazır sanatla haşır neşirken CerModern’e gitmemek olmaz, hele ki İskandinav müziğinden hoşlanıyorsanız, ya da en azından neymiş bi’ dinleyelim diyorsanız Nordik Müzik Festivali’ni bi’ gidin, görün deriz.ha yakınlarda R.T.E.’nin de katıldığı AVM açılış vardı amma ve lakin onu kaçırdık galiba. Hemen üzülmeyin, onun yerine İsmail Türüt konseri varsa ona da gidebilirsiniz, pek eğlenceli, pek politik olacaktır(!)Bu sayı için şimdilik bu kadar. Umarım Gri Ankara’nızı renkli bi’ hale sokabilmişizdir.
Detaylar: Abdal : Nefes - 6 kasım Birsen Tezer : Nefes – 6 Kasım Nordik Müzik festivali: CerModern - 29-31ekim Tosca(opera)- 30 kasım Zorba (bale) -
31 Kasım
Pinhani: jolly Joker – 1 kasım Nazım Hikmet Alnımın Çizgilerindesin Memleketim(sergi) – Bilkent Üni. Kütüphane Sanat Galerisi 23 ekim ve 6 Kasım arasında.
13. basamak
“Yorgunum; çünkü yorgunluğumun yaşamak gibi bir anlamı var yine de yaşamaktan duyduğum mutluluğun tadına düşmanlarım ulaşamazlar...”
14. basamak