N E J AT E R E M
Kardeşim... Bu ne güzel bir kavram! Ne çok anlamlar içeriyor, nasıl duygular uyandırıyor. Benim için bu alemde, aynı kıymetli babanın soyundan gelen, aynı müşfik, fedakar anne’nin karnında yatan, senden başka kimse yok. Sen bir tanesin! Allah’a şükür, benden bir sene + üç gün sonra doğduğunda, içinde kaldığımız o sıcak ortamı ve uzun ömürlerimizi, sevgimizi, inançlarımızı paylaştık. Hep arkamda durdun, destek oldun... Teşekkür ederim. Mimarlığının yanında, güzel tablolarını, karikatürlerini, orijinal fotoğraflarını ilgi ile izledim, iftihar ettim. Aile bireylerine ve tanıdıklara ait, seneler evvel çizdiğin, onların o senelerdeki hallerini gösteren karikatürlerini bir belge gibi saklamıştım. Tekrar elden geçirirken, önceleri daha çok karikatürize ettiğini ve git gide tarzının farklılaştığını, kişilerin kimliklerini de belirten benzetmelere yöneldiğini sanıyorum. Şimdi kardeşim Nejat’a ve onun çizdiklerini kitap haline getiren oğlum Faruk’a ve onların tüm aile bireylerine sevgilerimle, İyi ki varsınız diyorum... Nihal İstanbul, Mayıs 2012
Nihal Erem’in 1945 veya 1946 senelerinde kardeşi Nejat tarafından çizilen portresi.
Nejat Erem’in 1945 veya 1946 senelerinde, aynaya bakarak çizdiği kendi portresi. İlk gençlik ve lise çağları.
Saliha Erem’in 1945 veya 1946 senelerinde oğlu Nejat tarafından çizilen portresi.
Amcamız Hacı Kazım Efendi’nin eşiydi. Çanakkale’deki sade hayatlarından sonra İstanbul’a göçmüşlerdi. Üç oğulları vardı. Marangoz Enis Erem ve ailesi, Elektrikçi Süreyya Erem ve ailesi ve Vedat Erem. Askerliğini yaparken bir kaza sonucu şehit olan Vedad’ın vefat haberini, yaşlı amcam, sessiz gözyaşlarını içine akıtarak vermişti. Yengemiz Hafız Hanım ise acısını hiç unutmadı hep dertlendi ağladı. Diğer evlatları teselli olmadı. Bizler ise bu acıyı anlayamayacak kadar gençtik.
Hafız Şaziye Erem
Genç kızların evde oturduğu devirde, İstanbul’da doğup, yaşadığı halde, kız muallim mektebinde yatılı okuyan Öğretmen olan 1901 doğumlu sevgili güzel insan, annemiz Saliha Erem… Kıymetli eşin babamız Hulki Erem’e, biz evlatlarına, bütün ailene, çevrene ne kara çok şey bahşettin. Olgun hoşgörün, anlamlı otoriten, sıcak sevgin, esirgemediğin cömertliğin, özverin ve şefkatinle herkese yettin, emek verdin, yorulduğunu belli etmedin. Babamızın son günlerinde hep koştun hatta merdivenden düştün canın çok yandı. Yatmadın. Eşinin vefatında biranda çöktün ama yıkılmadın. Evlatlarına, torunlarına sarıldın, destek oldun. Vermedin, verdin. Almaktan korktun istemedin. Kimseye yük olmadın. Bir tanecik annemiz duan kabul oldu. Biz seni ayakta kaybettik.
Saliha Erem
Hayatının her döneminde, örnek alınacak özellikleriyle etrafındaki herkese, vatanına, ailesine faydalı olmayı amaçlayan bir ömür sergileyen, bir eğitimci, bir yönetici, müşfik kalpli, yardımsever sevgili babamız, Mustafa Hulki Erem, sadece bizim değil İ.T.Ü.’deki ikinci Rektörlüğü sırasında hayatını kaybedince eskiden ve yeni yetiştirdiği mühendisler onu ‘’O, bize bir babaydı.’’ diyerek uğurladılar. Ömrünün sonuna dek çalıştı. Emek verdi. Sevgili eşi, annemiz Saliha Erem’le beraber, herkese kucak açtı. Bizleri yetiştirdi, özen gösterdi. Sevgili babamız bütün özverin için sana minnettarız.
Mustafa Hulki Erem
Kendi karikatürüm için ve başka alanlarda ne yazabilirim ki? Objektif davranabilir miyim? Onu başkalarına bırakıyorum. Ancak şunu söyleyeyim. Sevgili kardeşim Nejat, galiba ablasına iltimas yapmış.
Nihal Erem
Nejat Erem
Babamızın ablası Nadire Kurt halamız, biz çocukken yaptığı böreklerin yufkaları açtığı hamur tahtasının etrafına dizilip biraz bize de hamur vermesini beklediğimiz, hoşgörülü, fedakar insan... Ömrünün çoğunu, D.D.Y.’nın çalışkan başarılı mühendislerinden oğlu Suat Kurt’un ailesi ve torunlarıyla Anadolu’nun birçok şehrinde geçirdi. Kızı iyi bir ev hanımı ve terzi olan Mukadder Abla, Mahfuz Dayı’mızla evliydi. Oğulları Erdil Arısan bebekken dayımı kaybettik. Halam evlatları ile mutlu oldu.
Nadire Kurt
Annemizin teyzesi İsmet Çağlayan Hanım çocukları ile Bartın’da ve İstanbul’da yaşadı. Güzel ve güler yüzlü, tatlı dilli sevilen aile büyüğümüzdü. Kızları Atiye Gülümser, Kaniye Moralı ve Samiye Çağlayan ve onların aileleri iyi ilişkiler içinde hayatını sürdüren İsmet Teyze’miz; son zamanını İstanbul’da geçirdi. Üç kızı da öğretmenlik yapan ve eşi vefat edince onları yalnız başına yetiştiren büyük teyzemiz evlatları ile iftihar ederdi...
İsmet Çağlayan
Ömrünü karşılık beklemeden ailesine, 45 sene hizmet verdiği, Türkçe öğretmeye adamış, onurlu, ciddi, çalışkan, fedakar bir insan sevgili Saadet Arısan teyzemiz. Hastalandın, ateşin 39 oldu söylemedin. Düştün ayağın kırıldı fark etmedin. Otomobil çarptı, iki ay yattın, yılmadın iyileşir iyileşmez faaliyete geçtin nazlanmadın. 45 yıllık emeğinin karşılığı olan emekliliğinin 15 senesini yaktılar kabullendin. Paranı cömertçe dağıttın. Yardım ettin, yorulmadın. Seni hırsızlıkla suçlayanı affettin. Vefasızlık gördün içine attın. Evet, sorumluluğu gönüllü olarak yüklendiğin için, disiplinli bir yönetici gibi düzenince, uyumu beklemek hakkındı. Ama sevgili Saadet teyzeciğimiz, kim senin hakkını ödeyebilirdi ki?
Saadet arısan
Biraz Paltosunu çıkarsa elini yüzünü yıkasa, dinlense, gülümseyecek olan ‘’MAVZE’’miz Mahfuze Arısan Teyze’miz, ileride, aile bireylerini, tanıdıkları buluşturan bir karikatür albümünün ilk kişisi belki de en abartılı çizileni oldu. Büyüklerle büyük, çocuklarla çocuk olan, onlara masallar anlatan, oyunlar icat eden sevgili Mavze, yemek yedirmeyi bize ve oğlu Bülent Ülkü’ye son lokmaya kadar bitirtmeye azimli idi. Ama hakkını verelim, uyguladığı bu sistemi torunlarımıza sıra gelince bizi sıkıntıdan kurtardı. Öğretmenlik yapan, Sular İdaresi’nden emekli olan Teyze’miz Mahfuz Dayı’mızın ikiziydi. Dikiş dikmeyi örmeyi güzel şeyler üretmeyi severdi. Tertipli, düzenli, fedakar Mavze’miz ömrümüzün çoğunu beraber geçirdiğimiz, hayata güler yüzle bakan kişiliğinle arkanda ne hoş anılar bıraktın...
Mahfuze Arısan
Sevgili Efser Teyze’miz karikatürün hışmına ilk uğrayanlardan. Hoş görülü kendi de espri yapmaktan hoşlanan, çok yönlü, kültürlü bir öğretmen, fedakar insan... Kamil İnsan... Olgunluk ve sabır örneği, inançlı öğretmen Yardımsever bir varlık. Kalbini herkese açan Teyzem, sen ne çok şeylere dayandın! Evin için emek verdin. Oğulların Vedat ve Sedat ve onların aileleri, torunların için gayret ettin. Ne güzel bir iz bıraktın Efser İnal...
Efser İnal
Mert ve evinin direği, okulunda yardıma muhtaç çalışkan öğrencilerin koruyucusu, haylazların korkulu rüyası, Lise Müdürü ve Tarih Öğretmeni Ekrem İnal eniştemizin okuldaki otoritesine bakan hiç kimse onun evde bir kuzu olduğuna inanamazdı. Son senelerinde, işitmesi ağırlaştığı için kullandığı işitme aletini kulağına takarsa ve topluluk hep bir ağızdan konuşursa, rahat duyamaz, ’’ Pah’’ diye aleti çıkarır, susardı. Halbuki anlatacak ne çok şeyi vardı.
Ekrem İnal
Bütün çocukluğumuzu ve hayatlarımızı beraber geçirdiğimiz, okula aynı gün başladığımız kuzenimiz Vedat İnal, Alman Lisesi kapanınca, İstanbul Erkek Lisesi’ne geçti ve İTÜ’de Yüksek İnşaat Mühendisi oldu. İyi yürekli, hayırsever, olgun, sakin, şaka kaldıran, hoşgörülü kişiliğiyle değerli kardeşimiz… Felsefi görüşlerini zekası ve mantığı ile uyuşturmaya çalışan, derin fikirleri çoğu kez dalgınlığa neden olur, ufak tefek şeylere önem vermezdi. Eşi Sehavet İnal ile evlendi ve çocukları Ayşe ile Ali doğdular. Ayşe, eğitim fakültesini bitirdi, öğretim Görevlisi ve Doçent oldu. Doktor Oğuz Akbaş’la evlendi, ayrıldı. Kızları bahar Bilgi Üniversitesi’nde karşılıklı edebiyat bölümünü bitirdi, hayata atıldı. Şimdi güzel resimler yapan Sehavet’in, Ankara’da oğlu Ali ile oturduğunu duyduk. Vedat kısa bir hastalık sonunda Bostancı’daki evinde hayatını kaybetti.
Vedat İnal
Çocukluğumuzu ve hayatımızın çoğunu, babalarımızın karşı karşıya yaptığı evlerde, sıkı ilişkiler içinde geçirdiğimiz, aynı okullar da okuduğumuz kuzenimiz Sedat İnal, Efser teyzemin küçük oğluydu. Kimya fakültesini bitirdi. Fakülte arkadaşı, kolej mezunu Gönül Özok’la severek evlendiler. Mehmet ve Murat doğdular. Maalesef Sedat bu evliliği yürütemedi. Mehmet, Galatasaray ve işletme fakültesini bitirdi. Saint Joseph öğrencisi Murat ise ne yazık ki, babasının binmesini istemediği, motorlu sandalıyla deniz kazasında vefat etti. Büyük bir acı bıraktı. Sedat’ın ikinci eşinden kızı Esra, son eşinden de oğlu Emre dünyaya geldi. Sedat son günlerini de, teyzemin vefatından sonra yalnız kalan babasına bakarak geçirdi. Kendisi de aniden hayatını kaybetti. Aslında çok hassas ve iyiliksever bir insan olan kuzenimizin ömrü hüzünle tükendi.
Sedat İnal
Meslek hayatına karayollarında başlayan ve ileriye dönük beklentileri doğrultusunda çok önceden planlar yapan, bu konuda ödün vermeyen, Saint Joseph ve İTÜ İnşaat Fakültesi mezunu Yüksek Mühendis Saffetin Sile köprü ve yol inşaatlarında çalışmış Kayseri 6. Bölge, Ankara 4. Bölge ve İstanbul 17. Bölge müdürlüğü yapmış, disiplinli çalışkan, işlerinin takipçisi, konusuna hakim bir yönetici olarak 17. Bölgede, Avrupa ve Asya’yı birleştiren Boğaziçi Köprüsü’nün inşaatında, başlamasından bitimine kadar sorumluluk alan Saffettin Sile, her zamanki vatana hizmet ilkesini yerine getirmiştir. Köprünün açılışında toplanan kalabalığın ritmik yürüyüşünün doğurduğu sallantıyı, halka hayatı pahasına seslenerek durdurabilmiştir.
Saffettin Sile
Aynı evde doğup büyüdüğümüz ve kardeş gibi sevdiğimiz Bülent, ne çok anılarımız var! Gülerek hatırladıklarımızın bazıları, Nejat’ın çizgileri ile bu kitapta yer alıyor. Ağabeylerin sana takılmak mı istiyorlardı? Yoksa sen bir neşe kaynağı mıydın? Ama hayat değişken. Sana güzel şeyler gösterdiği gibi, çok acılar da getirdi. Göğüs gerdin yıkılmadın, sabır ettin. Dürüst, düzenli, temiz ömrün sürdü. Ardında iyi bir kişilik oğlun Seha eşi Kader, torunların Esin ve Meltem’i anı bıraktın.
Bülent Ülkü
Anneannemin son evladı, teyzemiz, İstanbul Kız Lisesi mezunu, üniversitede Biyoloji okurken bir yandan da öğretmenlik yapıyordu. Sevgili Vedia teyzemiz, gençken yaldızlarıyla top yapıp büyütmek için severek yediği çikolataların Nejad’ın abarttığı kilolarda rolü neydi acaba? Vedia teyzemiz eşi Calip Serter’le evlenince, Antalya, Adana, İzmir, Ankara ve İstanbul’da yaşadı. Eniştemiz erken vefat edince oğullarını iyi yetiştirmek için her gayreti gösterdi ve evlatları da başarılı oldular. Her zaman iyimser, neşeli, cömert, fedakar, hoşgörülü sevgili Vedia teyzemiz son hastalığı başladığında oğlu Ergin’le Yeşilköy’de oturuyordu. Emre İngiltere’deydi. Vedia teyzemiz Laleli’deki evimizden, çocukları, kardeşleri arasında ebediyete uğurlandı.
Vedia serter
Vedia Teyze’min eşi Calip Serter, çok iyi Fransızca, İngilizce bilen, esprili, hayat dolu bir kişiliğe sahip olan eniştemizdi. Köpekleri sever, besler ava giderdi. Annesi onu dünyaya getirdiğinde Anadolu’nun doğu illerinden birinde, göğsünde biriken sütünü alacak yol bulamadığı için bir yavru köpek emzirdiğini söyler ve ‘’Onlar benim sütkardeşlerim’’ derdi. İyi bir bankacı ve idareciydi. Petrol Ofis Genel Müdürlüğü ve Milli Reasürans Genel Müdürlüğü yapan eniştemizi genç yaşta kaybettik. Üç oğlu; Ergin, Emre ve Umur Serter ve eşleri kıymetli kuzenlerimizdir.
Calip Serter
Vedia Teyze’mizin ilk evladı, kuzenimiz Ergin Serter, şimdi benim eski olayları nasıl hatırladığıma şaşırıyor. Tabii hepimizin zaman içinde unuttuklarımız var. Belki üzücü olayları anmamak, içgüdüsel bir tepkidir. Ama hiç değilse iyi şeyleri hatırlamağa çalışalım. Ergin’in hayatı boyunca annesine, kardeşlerine eşi sevgili Meral Serter’e gösterdiği sorumluluğu ciddiyeti yanında, Nejat’la, Bülent’le geçen maceraları konuşurken atılan neşeli kahkahalar, her konu anımsanmasa bile, nasıl unutulur değil mi?
Ergin Serter
Çocukluk hali görülen, sempatik, akıllı, neşeli, konuşkan, ticari fikirleri Tommix dergilerini Bülent’e satmakla başlamış, çevresi geniş, sevgili kuzenimiz Emre Serter, Vedia Teyze’mizin ve Calip Enişte’mizin ortanca oğullarıdır. Sigortacıdır. Eşi Neda ile İstanbul’da ve Bodrum’da yaşıyorlar. Emre’nin Ali, Kerim ve Melissa adlı üç çocuğu var.
Emre Serter
Kuzenimiz Umur Serter bu göründüğü yaşta okumayı sökmüş hatta gazete haberlerini izliyordu! Robert Kolej’i bitirip, Londra’da Makine Mühendisi oldu. Başarılı iş hayatına atıldı. Eşi sevgili Ece ile kurduğu mutlu yuvada oğulları Can ve Cem’i yetiştirdiler. Şimdi Kemer Kantri ve Bodrum’da yaşıyorlar. Can’ın, Emine ile evlendiğini ve torunları Ali Raif’in doğumları ile sevinçleri arttı. Cem ise müzik teknolojisi eğitimini İngiltere’de sürdürüyor. Bugünkü hayat şartlarımız gereği, çok sık buluşmadığımız için, Ece ve Umur evlerinde, Ece’nin anneannesi Nevzer hanımı, kardeşi Engin’i Umur’un ağabeyi Ergin ve eşi Meral’i, eşi Neda Bodrum’da olan ve yalnız gelen Emre’yi, Sinan Erdem’in eşi Süheyla’yı, Oğulları Can ve eşi Emine’yi ve Cem’i, torunları Ali Raif’i tanıştırmak için evlerine davet ettiler. Beraber almaktan duygulandık. Teşekkür ederiz.
Umur Serter
Bugün, başarılı buluşları ve olgun bir kişiliği olan Erbil Serter’in gençlik karikatürüne bakınca çocukluk yaramazlıkları de akla geliyor. Sevgili babaannesinin özenle yapıp kuruması için bahçede bekletilen domates salçalarını, kaşık kaşık ağaçların dibine döken torununa şaşırıp üzülen ninesinin tepkisine, Fransız aksanlı peltek diliyle ve kızgınlıkla cevap veren Erbil olmuş! Herhalde o da emeğinin değerlenmediği için öfkelenmişti. Çoğunlukla çocukça yaramazlıklar, ileride olacak gelişmelerin habercisi sayılabilir. Ama o günleri sabır ve anlayışla beklemek pek de kolay değil.
Erbil Serter
Vedia Teyze’mizin eltisi, Celile Serter çok nazik, çok kibar, uzun seneler eşi Saip Serter’le İsviçre’de yaşamış, bazı sıkıntılara göğüs germiş bir insan, iyi bir eş ve anne. Oğulları Erbil Serter ve ailesi, hayatlarını sürdürüyorlar.
Celile Serter
Eniştemiz Calip Serter’in ağabeyi olan Saip Serter, Tekstil Mühendisiydi. Tahsili sırasında, eşi Celile Serter ve oğlu Erbil ile İsviçre’de kalmışlardı. Sonra Türkiye’ye döndüler. İstanbul’da Yeşilköy’de, İzmir’de Hereke’de yaşadılar. Erbil, Türkçeyi vatana dönünce öğrendi. Küçükken, Fransız aksanı ile konuşmaları, yaramazlıkları anlatılırdı. Erbil Serter, gençken yaptığı en önemli buluşla tanındı.
Saip Serter
Genç ve güzel bir kadınken, Şurayı Devlet Azası olan eşi Zihni İnce’yi kaybeden kuzinimiz Sabahat İnce teyzemiz beş evladı, Osman, Nurten, Yüksel, ikizleri Aslan ve Ayhan’a hem anne hem baba oldu. Evlatlarını gayret ve sevgiyle yetiştirmeyi başardı. İnançlı, özverili, azimli ve sağduyulu bir anne olarak, yuvasını bir arada tuttu. Çocuklarının başarılı olduklarını, aile sahibi olduklarını gördü, torunlarını sevdi. Sevecenliğini, akrabalarına, dostlarına kadar yayan tez canlı, becerilerini kısa zamanda yerine getirir, enerjik davranırdı.
Sabahat İnce
Kuzinimiz Sabahat İnce’nin ilk evladı, muhasebeci Osman İnce, eşi Sevim İnce ve çocukları Ayşim, Aynur, Ersin ile Koşuyolu’ndaki evlerinde yaşarlardı. Babaları Şurayi Devlet Üyesi Zihni İnce, Osman ve kardeşleri küçükken vefat ettiği için kendisini, onlar üzerinde söz sahibi sayardı. Ne yazık ki sağlığı bozulunca genç sayılacak yaşta vefat etti. Ortanca kızı Aynur reklamcı, Ersen mimar oldu. Ayşin de çalışma hayatına atıldı. Aynur’u kaybettik. Sevim İnce, Ayşim ve Ersen’e hayırlı günler dileriz.
Osman İnce
Kuzinimiz Sabahat İnce Teyze’nin, şen şakrak, esprili kızı Nurten Güven, sevgili eşi, Amerikan Hastahanesi’nin genç narkozitörü; Güngör Güven’i bir deniz kazasında kaybedince, büyük acı duyduğu halde ayakta durmayı başardı. Oğulları Murat, Engin ve Ferit’e iyi ve örnek bir anne oldu. Bugün onlar, hayatta başarılı olan yuva sahibi gençler. Nurten’de evlatları ve torunları ile ne kadar övünse yeridir. Çünkü bu gelişmede onun payı büyüktür. Olgun fakat genç ruhlu Nurten sevdiklerinle beraber her zaman böyle kal, mutlu huzurlu sağlıklı yaşa.
Nurten Güven
Kuzenimiz Sabahat teyzemizin beş evladının üçüncüsü olan Yüksel İnce ve kardeşleri, çocukluklarını, Suadiye tren istasyonunun yanındaki köşklerinin bahçesinde özgürce koşup, oynayarak geçirdiler. Babaları Şurayı Devlet Üyesi Zihni İnce vefat ettiğinde küçüktüler. Sabahat teyze evlatlarına sahip çıktı. Güzel, kendinden emin, ciddi, eleştirici bir kişiliği olan Yüksel kardeşimiz Erenköy Kız Lisesi ve üniversitede okudu. Eşi Yüksek Mühendis İhsan İnankur’la evlendi. Ablası Nurten eşini kaybedince ona ve yeğenlerine, gerekince diğer kardeşlerine hep yardım etti. Fedakar davranışıyla, eşinin uzun süren rahatsızlığında iyileştirmek için çaba gösteren Yüksel İnankur bunu başaramadı. Kendide hastalandı. Maltepe’de evinde vefat etti.
Yüksel İnankur
Kimya Mühendisi Aslan İnce kuzinimiz Sabahat Teyze’nin ikizleri olarak doğdu. Onlar bizlere göre daha gençler. Aslan eşi Eczacı Ferhan İnce ile evlendi... Oğulları Mehmet hayatta. Yeni evlendiğini duydum. Mutluluklar dilerim.
Aslan İnce
Kuzinimiz Sabahat Teyze’mizin son çocukları olan ikizlerinden biri ve neşeyle, ümitle hayata tutunan kızı Ayhan İnce kardeşimiz.
Ayhan İnce
Teyzemiz ‘’Mavze’’ ile aynı okulda öğretmen olan kuzinimiz Nimet Bora, her zaman sohbetlerinde, okulun öğle tatillerinde, Beyoğlu’ndaki mağazalarda, pastanelerde geçirdikleri neşeli günlerini anlatıp gülüşürlerdi. Nimet Teyze eşi Basri Bora ile evlenince öğretmenliği bırakmıştı. Çok sevdiği eşi ile İzmir’de ve İstanbul’da yaşadılar. Emekli olunca Acıbadem’de yaptırdıkları, bahçeli ve manzaralı evlerinde sakin bir ömür sürdüler. Eniştemizin vefatına çok üzülen kuzinimiz evini Darüşşafaka’ya bağışladı. Bir zaman sonra da kendisi vefat etti.
Nimet Bora
Kuzinimiz Nimet Teyze’nin eşi olan Basri Bora İstanbul Gümrükleri Baş Müdürlüğünden emekli olan; bilgili, çok dürüst ve inançlı olan eniştemiz, mütevazı bir hayatı seçen, kolej ve hukuk mezunu olan, hassas ruhlu Basri Bora Acıbadem’deki, bahçeli evinde çiçek yetiştirir, kafeste kanarya beslerdi. Annesi ve babası kazada vefat edince kolejdeki öğretmeni onu korumuş, babalık etmiş. Bunu hiç unutmadı.
Basri Bora
Kuzenimiz Ata İlalan’ın eşi Leman İlaalan ailesi ile Ankara’da kendi evlerinde yaşadılar. İlk oğulları Operatör Doktor Aykut’un küçükken: ‘’İçim demokrat’’ gibi boyundan büyük laflar ettiğini ilginç şeyler yaptığını duyardık. Emekli olunca İstanbul’a geldiler. Böbrek hastalığı çeken ikinci oğulları Aydın İlalan’ın genç yaşta vefatı, çok şefkatli eşine, evlatlarına bağlı bir anne olan Leman Abla’mıza çok büyük bir acı oldu. Aykut’un evlilikleri torunları Koray ve Oktay’la teselli buldu, ama unutmadı. Acıbadem’deki evlerinde Leman ablamızın tutkulu sevgisi ile yaşadılar.
Leman İlalan
Yuvasına, ailesine düşkün, çocukları seven, şakacı kişiliği ile ileride şıkır şıkır mahmuzlarını ona vereceğini söyleyerek Nejat’ı sevindiren kıymetli kuzenimiz... Genç yaşta vefat eden oğlu Aydın’ın acısına sabretmiş, fedakar, çalışkan, gayretli mühendis Ata İlalan Ağabey...
Ata İlalan
Kuzenimiz Ata İlalan’ın büyük oğlu Operatör Doktor Aykut İlalan kardeşimizin iki oğlu oldu. Koray ve Oktay. Karikatürü çizildiğinde daha evli bile olmayan, üniversiteli bir delikanlıydı.
Opr. Dr. Aykut İlalan
Genç yaşta nefrit geçirerek vefat eden, annesine, babasına büyük acı veren Aydın İlalan...
Aydın İlalan
Eniştemiz eczacı Nuri İlalan’ın eşi olan Hacer İlalan Teyze’miz, zamanının ileri görüşüne sahip, okuryazar eski İstanbul geleneğiyle yetişmiş, imanlı, yuvasına bağlı, sevilen aile büyüğümüzdü. Oğlu Ata İlalan, kızı Nimet Bora’nın aileleri, torunları ve kardeşleri ile iyi ilişkiler ve yakın çevrelerde yaşamanın mutluluğunu tattı. Tarihi Fatih Yangını’nda herkesin birlikte olduğu baba evi yanınca satın aldıkları, Şehzadebaşı’ndaki kendi evlerinde huzur içinde ömrü sona erdi.
Hacer İlalan
Yakında kaybettiğimiz, Dünya Güzellik Kraliçesi Keriman Halis Ece’nin gelini Kıymetli Eczacı Adalet Ece
Adalet Kançal Ece
Halamız. Önü pembe sarmaşık gülleriyle renkli küçük ahşap tertemiz evinin kapısını herkese açan, cömert, ince ruhlu, marifetli elleriyle güzel şeyler üreten vefalı insan... Yetiştirdiği türlü çiçekleriyle donattığı küçük balkonunda içilen demli çaylar, el emeği poğaçalar, kekler unutulabilir mi? Eşi Osman Tuğcu eniştemizle birlikte, sessiz sedasız yaptıkları iyilikler, sevecenlik ve fedakarlıklar karşısında kazandıkları huzur içinde ve kızları Aliye Gökçeoğlu ve Hüda Yaradanakul ve onların ailelerinin gösterdikleri yakınlıkla geçirdiler. Arkalarında saygı ve güzel anılar bıraktılar...
Müveddet Tuğcu
Hayatı boyunca, yanından ayırmadığı eşi, halam Müveddet Tuğcu, kısa bir süre için Ankara’ya kızlarına gidince... Ev hanımlığı ne kadar zormuş! Kendi tarifine göre...
Osman Tuğcu
Müveddet Halamın büyük kızı Aliye Abla, öğretmenliğinin yanında çok iyi bir eş ve anne olmakla yetinmemiş, çok güzel el işleri, yün örgüleri üretmiş zevkli, dürüst, anlayışlı, yetenekli, ne yazık ki o da diyabetli kuzenimiz Fatma Aliye Abla’mız...
Aliye Gökçeoğlu
Kuzinimiz Fatma Aliye Abla’mızın eşi, Dr. Ertuğrul Gökçeoğlu, devlet hizmetinde uzun seneler hasta bakmış, can kurtarmış ve Tedavi Kurumları Genel Müdürlüğü’nden emekli olmuş, sakin mizaçlı, giyimine özenli, Ertuğrul ağabeyimiz aynı zamanda bir ressamdır. Büyük oğlu Av. Haluk Gökçeoğlu ve küçük oğlu Sağlık Bakanlığı’nda görevli Bülent Gökçeoğlu ve aileleri herhalde o zaman Ankara’da oldukları için bu albümde yer almadılar sanıyorum.
Dr. Ertuğrul Gökçeoğlu
Halamızın kızı, kuzinimiz Hüda Yaradanakul, neşeli, şakacı fakat öğretmenliğine sıra gelince disiplinli, titiz kardeşimiz. Hep aklının bir yerinde oyuncu olmak hayalini, yakın çevresinde, çeşitli kılıklara girerek gerçekleştirirdi. Eşi Dr. Adnan Yaradanakul, oğulları Dr. Mehmet, Dr. Sinan, onların aileleri ve torunları ile Anadolu’da birçok ilde yaşadılar. Son olarak, İzmir’deydi. Bir gün önce telefonla konuşmuştuk, kendini iyi hissediyordu. Ertesi gün gelen hayatını kaybettiği haberi tam şok ve acı oldu.
Hüda Yaradanakul
Eniştemiz Rahmi Demirsoy’un annesi Zeliha Demirsoy aslen Koçanalıydı. Galiba siyasi şartlara uyup, oradaki yerini yurdunu bırakmış tek başına, oğulları ve bazı akrabaları ile İstanbul’a göçmeyi göze almıştı. Fedakar, sabırlı, bir becerikli, ailesine düşkün, hatırşinas bir anneydi. Büyük oğlu Durak Demirsoy, ailesiyle ve torunlarıyla ilgilenir, onları sever kollar, hayatını küçük oğlunun evinde geçirirdi. Son senelerde Kanlıca’da yalıda, denizin rutubeti, dizlerinde ağrılara sebep olmuştu. Ama gayretliydi. Köşesinde oturmaya hak kazanmıştı. Kısa süren bir hastalıktan sonra Kanlıca’da hayatını kaybetti.
Zeliha Demirsoy
Kuzinimiz, öğretmen ince ruhlu, nazik, özverili, hayırsever, cömert kişiliği ile tanınan Melahat Demirsoy Teyze’miz eşi eczacı ve Büyükdere Kibrit Fabrikası Müdürü Rahmi Demirsoy, evlatları ve kayınvalidesi ile Kanlıca’da oturdukları yalıda herkese kucak açtılar, misafirlerini mutlu ettiler. Yoruldular ama şikayet etmediler. Oğulları işadamları; Y. Müh. Metin Demirsoy ve Y. Müh. Rasin Demirsoy, aileleri kızları Sevim Şahin ve torunları ile hareketli canlı geçen hayatlarının son senelerini Feneryolu’ndaki dairelerinde daha sakin geçirdiler.
Melahat Demirsoy
Kuzinimiz Melahat teyzenin eşi Eczacı ve kibrit fabrikası müdürlüğünden emekli olan Rahmi Demirsoy eniştemiz, ciddi, çok temiz, titiz prensip sahibi, aile bağları kuvvetli bir insandı. Kanlıca’da oturdukları yalıda sandalıyla balık tutmayı ve tuttuğu çeşitli balıkları cömertçe yedirip paylaşmayı severdi. Saygın kişiliği ile sevilen eniştemiz, tavla oynamayı sever, yersiz şaklardan hoşlanmadı. Annesini sever sayar, eşini kıskanır, Yüksek Mühendis oğulları Metin ve Rasin’le iftihar eder, aileleriyle ilgilenip, manevi kızı Sevim Şahin’i korur kollardı. Ardında iyi anılar kaldı…
Rahmi Demirsoy
Kuzenimiz, İTÜ mezunu, Yüksek Mühendis Rasin Demirsoy, mesleğinde başarılı olmuş, iyiliksever, neşeli, esprili kardeşimiz çok gençliğinin verdiği cesaretle, Kanlıca’da sürat teknesiyle yalılara sürtünürcesine geçerken yarattığı heyecandan zevk alan Rasin, kardeşimiz Bülent’le akrandı. Onlar, dört veya beş yaşlarındayken, birbirleriyle güreştirilir, kahkahalar atılırdı. Güreş adına yapılan kucaklaşmalar, ilerideki dostlukların temeli oldu. Rasin, ince ruhlu, zevkli, kıymetli eşi Aytaç ile evlendi. Mutlu bir yuva kurdu. Oğlu Emir, kızı Eren dünyaya geldi. Anne ve babasına saygılı, ailesine bağlı olan Rasin evlatlarının yuva sahibi olduklarını görebildi. Torunlarını sevdi. Bugün Aytaç’a, Emir’e, Koray’a, Derin’e, Eren’e ve ailesine sağlık, başarı dileriz.
Rasin Demirsoy
İstanbul Erkek Lisesi mezunu olan Y. İnşaat Mühendisi Metin Demirsoy, başarılı bir işadamıydı. Müziğe de meraklıydı. Tambur çalardı. Duyarlı karakteri olan, yardımsever bir kişiydi. Fedakar ve anlayışlı davranan kuzinimiz, Fatiş Seden’le evlendi. İki oğulları Neşet ve Selim Demirsoy doğdular. Neşet’in iki kızı var. Metin onları görebildi. Ne yazık ki Metin de annesi Melahat Teyze’mizin ardından kısa süre sonra aynı sene içinde, yakalandığı amansız hastalık sonucu hayatını kaybetti.
Metin Demirsoy
Amcamızın kızı, Meliha Şardağ ablamız, babaannemiz tarafından kendi çocuklarının küçük kardeşleri gibi büyütülmüş torunuydu. Güzel alımlı, yetenekli, hocadan ders alıp keman çalan kuzinimiz, havacı subay Ziya Şardağ ile evliydi. Diyarbakır, Eskişehir, Yeşilköy’de ve Bahariye’de kendi evlerinde yaşadılar. Çocukları Handan, İsfendiyar ve Saruhan sanata yöneldiler. Hassas inançlı, olaylardan çabuk etkilenen, eşi kendini müzikten uzaklaştırıyor diye dertlenen Meliha Abla, neşeli kahkahaları, güzel konuşması, giyimi ile göze çarpar, eşi onu kıskanırdı. Manevi hayatı derindi. Vefatı ani oldu.
Meliha Şardağ
Amcamızın damadı, Ziya Şardağ eniştemiz, Havacı Subay olarak, gençliğinde savaşa katılmış, yaralanmış ve İngilizlere esir düşmüş, pilotluk yapmış vatana hizmet etmişti. Emekli Albay, malul Gazi Ziya Şardağ, eşine, çocuklarına bağlı bir babaydı. Askerlik anılarını anlatır, görevi dolayısıyla, Yeşilköyde’ki lojmanda, kullanım dışı kalan uçakları gösterir, bilgi verir o sıra çocuk olan bizler ilgi ile izlerdik. Emekli olunca Kadıköy tarafından ev alıp yerleştiler. Çocuklarının başarılarını gördü mutlu oldu. Son senlerdi akrabaları hakkında herkesin karakterine uygun dizeler yazıyordu. Eşi Meliha ablamız, kendisinden önce vefat etti. Eniştemiz ve eşi şimdi Karacaahmet’te yan yana yatıyorlar.
Ziya Şardağ
Duygulu, keman çalan bir anne olan kuzinimiz Meliha Şardağ ablamızın kızı Handan Şardağ, İktisat Fakültesi’ndeki son senesinde eksik kalan yarım not için üniversiteyi bıraktı, konservatuara geçti. Opera Sanatçısı oldu. Roller aldı. Çok yetenekli, çalışkanlığı ve becerileri ile sahne kostümlerini çizdi ve dikiminin başında oldu. Diğer sanatçıların biyografilerini toplayıp yazdı, sergiledi. Çok uğraştı, yoruldu. Son senelerinde biricik kızı Nildan Adsız’ın ailece Kanada’ya yerleşmelerini anlayışla karşılarken iki torununu da özlüyordu. Hastalığında Moda’daki dairesinde yeğeni Nihat Şardağ onunla çok ilgilendi.
Handan Şardağ
Sanatsever, yetenekli bireylerden oluşan bir ailenin, Yüksek Ticaret mezunu, hesap ve mali işlerle uğraşan kuzenimiz İsfendiyar Şerdağ sanattan anlamaz mı diyelim? Tam aksine. O, bir ressam, el becerisiyle çeşitli objeler, maketler, dekorlar üreten, esprileri hikayeleri ile neşelendiren bir yazar. Aslında, mesleğine nasıl vakit bulduğuna şaşalım. Değerli eşi Nur, çocukları, Nihat, Berna ve onların aileleri ile mutluluğu tadan İsfendiyar’a dolu dolu geçen hayatını sevdikleriyle ve sağlıkla sürdürmesini dileriz.
İsfendiyar Şardağ
Meliha Şardağ ablamızın küçük kızı Saruhan İren, sanatla iç içe geçen hayatının ilk ve gençlik yıllarını, hevesli ve iyi bir balerin olarak geçirdi. Eşi Yüksek Mimar Öktem İren’le evlendi. Kızları Merve dünyaya geldi. Bodrum’a yerleştiler. İren Sitesi’ni kurdular. Hayatının son senelerinde, Bodrum Mimarlar Odası ve Bodrum Belediye Başkanlığı’nda bulunan Öktem İren orada toprağa verildi. Şimdilerde Saruhan, yetenekli bir moda tasarımcısı olarak ürettiği güzel kıyafetleri, orijinal defilelerle sunuyor. Kızı Merve, korkusuzca yarışmalara katılıyor. Başarılı oluyor. Onlara, sağlıklı, başarılı, mutlu yıllar diliyoruz.
Saruhan iren
Edirneli Emine Hanım yemek yapar, ağır işe gelemez, biraz konuşur üç kahkaha atar, eşi ile nasıl tanışıp evlendiğini anlatırken önde tek kalan dişini tedavi ettirecek ve ona destek olacak bir koca arardı. O zamanlar TV programları yoktu. Sonunda yaşlı, hastalıklı emekli birini buldu. Ona baktı. Ve istediği gibi bir maaşı oldu...
Edirneli Emine Hanım
Kuzenimiz, Hakim Adnan Sözmen’in eşi Celalet Sözmen, Adnan Ağabey’in ilk görüşte : ‘’Gözüm gürdü, gönlüm sevdi’’ diye aşık olduğu ve evlendiği kıymetli ablamız, ailesine düşkün, evine bağlı, çok yetenekli, güzel, zarif insan, iyi anne... Oğulları Ali Sözmen ve Cüneyt Sözmen. Bugün Cüneyt, Ali’nin eşi Huri, çocukları Nurfeza ve ailesi, Adnan ve Ailesi hayatlarını sürdürüyorlar. Ama karikatür albümü oluşurken onlar, daha doğmamışlardı bile.
Celalet Sözmen
Mesleği gereği, kardeşi Asım Sözmen’e göre dışarıda ciddi, aile arasında şakacı, yuvasına düşkün, dürüst ve değerli kuzenimiz Hakim Adnan Sözmen Ağabey’imiz...
Hakim Adnan Sözmen
Kuzenimiz Doktor Asım Sözmen’in eşi Sadiye Sönmez, güler yüzlü, sakin, hoş görülü ve sabırlı bir kişiliğe sahipti. Eşinin çok hareketli hayatına ayak uydurur, evine ansızın gelen kocasının arkadaşlarına, misafirlerine anlayışla davranır, içinden kızsa bile belli etmez nezaket gösterirdi. Bu olgunluğu ile saygı kazanırdı. Kızı Esin, oğlu Haluk’un üzerine titrerlerdi. Ne yazık ki minik kızları Adalet’i Trabzon’dayken kaybetmişlerdi. Esin, Yüksek Mimar Affan Kırımlı ile evlendi. Kızları Elif doğdu. Eşinin vefatından sonra Sadiye ablamızın hayat temposu durgunlaştı. Kızı Esin, onunla hep ilgilendi.
Sadiye Sönmez
Sevgili kuzenimiz, Sen ki kıymetli bir doktorsun... Her resminde elinde gördüğüm o sigara da ne oluyor? Aleme verir talkını, kendi yutar salkımı mı diyelim? Yoksa bile bile lades mi? Allah, bütün içenleri kurtarsın diyorum!
Dr. Asım Sözmen
Mesleğinin ve hayatın getirdiği acıları içine gömen, dıştan gamsız sanılan, içki içtiği zaman şakacılığı, muzipçiğe dönüşebilen, tanımı kuvvetli, şair ruhlu, merhametli kuzenimiz Doktor Asım Sözmen....
Dr. Asım Sözmen
Kuzenimiz Dr. Asım Sözmen’in üzerine titrediği, Japon Mağazası’nın önünde duran titreyerek sallanan kuklanın taklidini yaparken, nazar değecek diye, herkesten tütsü isteyen babasının biricik oğlu Haluk Sözmen. Ne yazık ki onu da Uludağ’da geçirdiği bir kaza sonucu kaybettik. Babası ise bu olaydan önce aniden vefat etmişti. Annesi Sadiye Sözmen ve ablası Esin Kırımlı maalesef bu acıyı tattılar.
Haluk Sözmen
Annemizin kuzini, edebiyat öğretmeni, Kaniye Moralı Teyze’miz, duygulu, Türk Sanat Müziği eserlerini piyanosunda çalarken, sesi ile katılırdı. Tek oğlu Turan Özger’in babası ve ilk eşi olan biyoloji öğretmeni Abidin Özger vefat ettikten uzun seneler sonra, resim öğretmeni Süreyya Moralı ile evlenen Kaniye Teyze’miz küçük yaştaki kızını kaybeden hassas ruhlu bir insandı. Emekli olunca eşi ile seyahatler yaptı. Son zamanlarını Yeşilköy’deki dairelerinde geçirdiler.
Kaniye Moralı
Kuzinimiz, edebiyat öğretmeni, Kaniye teyzemiz, eşi Biyoloji Öğretmeni Abidin Özger’i kaybedince yalnız kaldı. Uzun bir süre oğlu ile yaşadı. Turan da evlenince, ikinci bir eş düşündü. Bir meslektaşı olan Resim Öğretmeni Süreyya Moralı’nın teklifini kabul etti. Süreyya Moralı sakin, sesiz, mizacı olgun, efendi kişiliği ile aile içinde yerini aldı. Kayınvalidesinin yağlı boya portresini yaptı. Fotoğraflar çekti, akraba ziyaretlerine katıldı. Emekli olduklarında Yeşilyurt’ta satın aldıkları daireye yerleştiler. Dış ülkelere gezilere gittiler. Turan ilk evliliğini Eczacı Adalet Kançal ile yapmıştı. Oğulları Ahmet doğdu. Kaniye teyze torun sevgisini tattı. Son zamanlarını huzurla geçirdiler.
Süreyya Moralı
Kuzinimiz Kaniye Teyzemin oğlu Turan Özger, Kimyagerdi ayrıca Beden Eğitimi Öğretmenliği yapıyordu. Çalıştığı okulun sene sonundaki spor gösterilerindeki yarışmada start vermek için arka cebinde bulundurduğu mantar tabancası her nasılsa patlamış ve yaralanmıştı. Neyse çabuk iyileşmişti. Eczacı Adalet Kançal’la evlendi. Oğulları Ahmet doğdu. Bir süre sonra yuvaları dağıldı. Turan’ın havayollarında Hostes olan bir hanımla evlendiği, ondanda bir kızı bulunduğu duyuldu. Maalesef o evlilikte sona ermiş. Turan’ın adını bilmediğimiz kızının ve Ahmet’in izlerini maalesef kaybettik. Son olarak Selma Özger ile evli olduğunu öğrenmiştik. Bugün hayatta olmadığını biliyoruz.
Turan-Ahmet Özger
Calip Serter Enişte’mizin ablası, Sular İdaresi Genel Müdürü Ziya Erdem’in eşi ve Bünyan Besen ile Olimpiyat Komitesi Başkanı Sinan Erdem’in anneleri olan Macide Erdem, ailesine kucak açmış, çevresinde sayılıp sevilen, titiz, kibar, fedekar bir İstanbul Hanım Efendisi’ydi. Başına gelen bazı olayları anlatırken tatlı tatlı güler, hoşgörü ile karşılar, kimse için kötü bir şey düşünmez söylemezdi. Bütün şikayeti dizlerindeki ağrılardı. Yaz aylarında Yeşilköy’deki köşklerinden Florya’ya gider bacaklarını sıcak kumlara gömüp iyileşmeyi umardı. Ama ne yazık ki tamamen iyileşmeden ömrünü tamamladı.
Macide erdem
Notre Dame de Sion mezunu, nazik, hatırşinas ince ruhlu, güzel resim yapan Bünyan Besen ablamızın genç sayılacak bir yaşta vefatı ailesine ve onu tanıyanlara büyük üzüntü oldu. Avukat Nurettin Besen’in eşi, Fatoş ve Ali’nin anneleri, Olimpiyat Komitesi Başkanı Sinan Erdem’in ablası, eniştemiz Calip Serter’in yeğeniydi.
Bünyan Besen
Nuri İlalan Enişte’mizin, teyzesinin oğlu olan Av. Nurettin Besen, Bünyan Erdem Abla’mızla tanıştırılıp evlenince, mutlu bir yuva kurmuşlardı. Evlatları Fatoş ve Ali Besen’i büyütürken seve seve verdikleri emekler, Topağacı’ndaki dairelerinde aileleri ne ve dostlarına gösterdikleri yakınlık Nurettin ve Bünyan Besen’in vakitsiz sayılacak vefatlarıyla anılarda kaldı.
Nurettin Besen
Bünyan ve Av. Nurettin Besen’in oğulları. Şimdi genç bir erkek olmalı... Ablası Fatoş Dorkan ile beraber Topağacı’nda oturduklarını sanıyorum...
Ali Besen
Avukat Nurettin Besen ile eşi Bünyan Besen Abla’mızın kızı olan Fatoş Besen’i çocukken çizilen bu karikatüründen bu yana seneler geçti. Fatoş eşi Doğan Dorkan’la evlendi. Evlenince bize ilk gelişlerinde Doğan’la Alman Lisesi’nin hazırlık sınıfında beraber okuduğumuz bir abla olarak tanımıştı. Fakat ben, o zaman ilkokulu yeni bitirmiş bir oğlan olarak hatırladığım Doğan’ı hayata atılmış, evlenmiş genç bir erkeği bilmemiştim. Ne yazık ki Doğan erken yaşta, trafik kazasında vefat etti.
Fatoş Besen
Kuzenimiz, güler yüzlü, sevgili Umur büyüdün de, evinde aile toplantısı yaptın herkesi ağırladın. Aradan geçen yılların getirdiği değişiklikler hesaba alınmazsa hayatta olmak güzel. Az gören gözler zaten bir şey fark etmiyor. Hayaldeki o tatlı anılar sürüp gidiyor.
Umur Serter
Üsküdar Amerikan Kız Koleji ve Kimya Fakültesi’nde okuyan, çalışkan gayretli, Fedakar ve sabırlı kardeşimiz sevgili Gönül Özok; Mehmet ve Murat İnal’in anneleri. Ne yazık ki, Saint Joseph Lisesi öğrencisi Murat İnal’ı genç yaşında bir deniz kazasında kaybetti. Bu acı olay bütün aileyi üzüntüye boğdu. Her zaman kibar, nazik davranışıyla, birçok şeye göğüs geren Gönül kardeşimiz, oğlu Mehmet İnal ve ailesinde teselli buldu, dayandı. Hepsine sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir ömür dileriz.
Gönül Özok
Melahat teyzemizin, becerikli, çok temiz, tertipli, hayırsever, çalışkan, ailesine kol kanat açan kızı Sevim Şahin güzel vasıfları ile sevilen bir kardeşimizdir. Kanlıca’daki yalıda güzel yüzmeyi öğrenmişti ve eniştemizle birlikte balığa çıkardı. Tutulan balıkları tazeyken pişirip yedirmeyi zevk alan Sevim şimdi Erenköy’deki kendi evinde, yaptığı nefis yemeklerle misafirlerini ağırlıyor. Gönüllü olarak yaptığı yardımlarla herkeste emeği olan Sevim kardeşimiz hiç boş durmaz. Örer, diker, sosyal çevresi geniş olan, akrabalarına vefalı, konuşkan muhabbet kuşuna düşkün, bahçede beslediği kedileri kollayıp gözeten Sevim şahin kardeşimize sağlık, huzur içinde uzun ömür dileriz.
Sevim Şahin
Ailemizin hemen her bireyinde hakkı olan, ismi gibi değerli Şayan Değer Anne’miz. Senin iyiliğini, fedakarlığını, karşılık beklemeden, kendinden emeklerini, hoşgörü becerilerini, yorgunluğunu hiçe sayarak ortaya getirdiğin nefis yemekleri, pencere önlerinde, balkonda, bahçede yetiştirdiğin güzel çiçekleri herkese armağan ettiğini, her zaman sevgi ve teşekkürle anıyoruz, Şayan Değer Anne’miz.
Şayan Değer
Adı gibi değerli, hepimizde ödeyemeyeceğimiz kadar emeği olan, fedakar, çalışkan, iyi olan aile büyüğümüz; Şayan Anne’miz...
Şayan Değer Anne
Çocukluğumuzu, gençliğimizi beraber geçirdiğimiz, Fatma Altındal, kendi çocuğu olmayan Şayan Anne’mizin nüfusuna geçirdiği kızıydı. Temiz pak, giyimine özen gösteren, güzel şeylere meraklı, becerikli bir kardeşimizdi. Eşi Nuri Altındal, Kapalıçarşı’da seyyar esnaftı. Fatma da kendi kardeşinin oğlu Ali’yi nüfusuna aldı. Onun yuva kurduğunu görebildi. Ama yüksek tansiyonu nedeni ile aniden hayatını kaybetmesi hepimizi üzdü.
Fatma Altındal
Bir kız iki erkek çocuğu olan, gençliğinde imam olan eşini ve iki oğlunu kaybeden Növber Hanım, soy ismi olarak Tekcan ismini seçmişti. Şayan Anne’nin kanunen evlat edindiği Fatma Altındal’ın teyzesiydi. Arada sırada ziyarete geldiğinde, evlatları için gözyaşı döker dertlenirdi. Alıngandı. Kendisi ile ilgili olmayan olaylardan, laflardan pay çıkarırdı. Damadının durumunun iyi olduğu söylenirdi. Belki de onlardan biraz uzak oluşunun sebebi bu huyuydu. Yalnızlığı seçen Növber Hanım’da sessiz sedasız ebediyete göçtü gitti.
Növber Tekcan
Ufacık bedenine, hayatın çok yüklediği sevimli güler yüzlü terzimiz Madam Penelopi, gözü görmeyen görümcesi, zihinsel özürlü oğlu ve civelek kızını geçindirmek için Tarlabaşı’nda şüpheli diye kimsenin gitmediği evinde tek başına uğraşan cesur, fedakar kadın… Sevgili dostumuz. Sen elinde getirip, götürdüğün dikişlerle müşterilerinin ayağına giderken, sana bir de on binlerce liralık varlık vergisi ödetmek istenmişti. “Gelsinler, canımı alsınlar” diye gülebilen yürekli kadın! Bu dünyada olmasa bile, emeklerinin karşılığını göreceğinden şüphe edilemez.
Madam Penelopi
Yalova’nın Elmalı Köyü’nden, ailemize katılan Seviye’nin hayatımızdan gelip geçmesi kısa sürdü. Kendisini ziyarete gelen komşuları ve uzak akrabalarının etkisi var mıydı? Bilinmez. Sonradan duyduğumuza göre evlendirmişler. Yine tütün toplama, dizme, kurutma işine dönmüş. Elleri eskisi gibi kapkara olmuş. Kader değişmiyor.
Seviye
Hacer İlalan teyzemizin bir torun gibi benimsediği, emek verdiği Yadigar, esmer kırmızı yanaklı, ele avuca sığmaz bir kızdı. Erken yaşta evlendi.
Yadigar
Tombala partisi devam ederken, Nejad’ın gözü kişilerde, kulağı sözlerde, eli kaleminde tarihe kaydediyor.
Pervin Kürdoğlu
Soyadı Türkoğlu olacakken yanlışlıkla Kürtoğlu olarak kayda geçen, Selim Efendi, el becerisi ile tahta sandık, kutu gibi şeyler yapabilen, bahçelerde çiçek yetiştiren bir bahçıvandı. Dili biraz tutuk olduğu için, belki de soyadı yanlış yazılmıştı. Saf yürekli, iyi niyetli, çalışkan biriyken, araya girenlerin yardımıyla, Anneannemin manevi kızı Pervin Torullu’ya ilk bakışta aşık olmuş ve aileye damat olarak girme hakkını kazanmıştı. Birbirlerine tıpatıp uyan ve mutlu olan bu çift Kanlıca ve Göztepe’de yaşadılar.
Selim Kürdoğlu
Sanki ileride akademisyen olacağını biliyormuş gibi bakan iri parlaki zeki gözleri ile... Sevgili Ömerciğim Meraklı gözler, her şeyi anlamaya çalışan bakışlarla geleceğindeki çok hareketli günleri şimdiden tasarlıyor gibi...
Ayşe İnal - Ömer Sile
1961 tarihli bu karikatürde ilk oruç notu yazılmış. İlk hevesle tutulan bu orucun ne kadar sürdüğü, kardeşe yedirilen yemeğin tadına bakılıp bakılmadığını kim söyleyebilir? Yoksa minicik çocuğa yüklenen ağır görevden dolayı suçlu mu bulunuruz? Karar sizin.
İlk oruç
Dayısının gözü ile küçük Faruk Sile... Eğer bu albüm basılırsa dayının güzel ve esprili görüşü ve yeteneği, senin de gayretin ve emeğinle ortaya çıkmış olur. Bana da karikatürleri biriktirmiş ve saklamış olmak ve bazı anıları yazmakla, ortaya üçlü bir eser çıkarmak sevinci kalır.
Faruk Sile
İlk gençlik... Saç, sakal, bıyık gür; bebekken ileride kepçe gibi olacak kuşkusu ile bantla arkaya yapıştırdığım kulaklar yerinde; renkli gözler güzel bakıyor. Fakat o minicik burnunun böyle gelişip sivrileşeceği hiç aklıma gelmemişti.... Zaten onu bantlamak olanağı yoktu ki... Ama yine de dayın, seni olduğun gibi, Anne’nin gözü ile çok yakışıklı çizmiş.
Faruk Sile
Temiz yürekli, fedakar, dürüst, çocuklara, hayvanlara merhametli, saf fakat bazen söylediği çok yerinde bir sözle herkesi şaşırtan Pervin Abla, kendisine aşık olan Selim Efendi ile evlendikten sonra, İş Bankası Piyango Evlerinden biri çıkınca Göztepe’ye, hep hayal ettiği eve taşındı, mutlu oldu.
Pervin Kürdoğlu
Yoğun trafikte son anda kurtarma operasyonu! Bir an önce eve gidip, eldeki yükleri bırakma çabası olsa gerek!
Saadet Teyze ve Pervin
Aradan altmıştan fazla yıl geçmiş olan bir tombala partisinin heyecanını, çekişmelerini sevinçlerini, kayıplarını bugün nasıl yorumlayabiliriz? O zamanlar, eğlenceler anlayışlar, zevkler çoktan geldi geçti!...
Tombala, Mahfuze Arısan
Tom!! Tombala partisine son‌
Vedat Ä°nal
Ağız ve dudaklar görünmediğine göre bu sözler acaba neye dayanıyor.
Efsar İnal, bir tombala partisinden izlenimler
Sevgili Bülent, Bu kadar gözyaşına değer miydi?
Tombala Partisi
Acaba hangi olay için fısıldanılıyor? Günün konusu neydi? Pervinciğim, hiç merak etme. Her halde bizden de gizlenmiş ki bugün biz de bir şey hatırlamıyoruz!
Dedikodu
Geçmiş zaman, gelecek günler, gerçek durum ve ümitler... Geçmiş zaman olur ki!
Vedat, Ergin, Emre ve Bülent
Kardeşim Nejat Erem, hayalinde canlandırarak çizdiği bu karikatür denemesinde yine ölçüyü kaçırmış. Ne diyelim? Kendini öyle mi sanmış?
Nejat, Vedat, Sedat
Yaklaşık 1940’lı yıllarda yaşarlarken çizilen karikatürlerin sahiplerinin çoğu, ne yazık ki hayatta değiller. Bu hüzün verici bir durum ama unutulmadılar. Hepsini rahmet dileyerek anıyoruz. Hayatta kalanlara ise sağlıklı, huzurlu ömürler diliyoruz. Çizen: Nejat Erem Yazan: Nihal Erem Tasarım ve Basım: Faruk Sile Katkıda bulunanlar: Aliye Uzun, Ayşen Gürel-Sile El birliğiyle hazırlandı. 28 Mart 2012 Göztepe İstanbul
NEJAT EREM 1927 yılında İstanbul’da doğdu. 1952 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu. 1954 6 yıl Almanya’da Prof. Tiedje ve Aeckerle Atölyelerinde serbest mimar olarak çalıştı. 1956 - 1970 5 yıl O.D.T.Ü Mimarlık Fakültesi’nde öğretim ve idari görevlerde bulundu. 1965 İlk kişisel sergisini Federal Almanya’da gerçekleştirdi. 1970 - 1973 California State Polytechnic University Mimarlık Bölümü’nde Assistant Prof. olarak çalıştı. Görevli bulunduğu A.B.D de resim çalışmalarını yoğunlaştırdı. 1991’de yurtiçindeki ilk sergisini İstanbul’da Tuğray Sanat Galerisi’nde açtı. 8 yıl Boğaziçi Üniversitesi Yapı Dairesi Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu. Nejat Erem, uzun meslek hayatı boyunca resim ve fotoğraf konularına eğildi. 7 kişisel resim sergisi açtı ve çeşitli karma sergilere katıldı. Yurtiçi ve yurtdışında kendi tasarladığı fotoğraflarını dia gösterimi olarak sundu. Özel koleksiyonlarda çok sayıda eserleri bulunan sanatçı halen Bodrum Ortakent Yahşi Yalısı’ndaki atölyesinde çalışmalarını sürdürmektedir. Arkeolog Engin Erem’le uzun yıllar süren mutlu evliliklerinden Sina (51) Elvin (43) isimli iki çocukları vardır. Resimlerinde doğa kaynaklı anlatımcılığın izleri egemendir.