Nazım Hikmet ve Orhan Kemal Bursa Cezaevi’nde
Nâzım Hikmet, 3 Haziran 1963’te Moskova’da, Nâzım Hikmet’in mahpushane arkadaşı Orhan Kemal ise 2 Haziran 1970’de Sofya’da öldü. Toplumcu gerçekçi akımın ülkemizdeki temsilcilerinden Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal’in Bursa Cezaevi’ndeki yaşamlarını, 1993’te Sivas Katliamı’nda yitirdiğimiz yazar Asım Bezirci’nin kaleminden okuyalım… Nâzım Hikmet 5 Aralık 1940’ta Çankırı’dan ve Hikmet Kıvılcımlı ile Kemal Tahir’den ayrılmak zorunda kalır. Siyatik ağrıları ve ciğer sancıları iyice artmıştır. Artık dayanamamaktadır. Doktorlar düzenledikleri raporlarda kaplıcası olan bir kente gitmesini salık vermişlerdir. İdare de bunu göz önünde tutarak kendisini Bursa’ya göndermiştir. Bursa Cezaevi’ne bir kış günü gelir. Üçüncü katta, solda bir odaya yerleştirilir. Oda arkadaşı Orhan Kemal’dir. (O zamanki asıl adıyla Raşit Kemali.) Arkadaşı kendisine yardımcı olmakta, eskiden dayısının yaverliğini yapmış olan hapishane müdürü Tahsin Akıncı da onu sevmekte ve anlayışlı davranmaktadır. Bundan ötürü Nâzım Hikmet yeni durumundan memnundur: Hem ayın belli günlerinde jandarma denetiminde kaplıca tedavisi görmekte, hem rahat okuyup çalışmakta, hem de arada bir İstanbul’dan ve öteki illerden gelen eşi, annesi, kız kardeşi, teyzesi, eniştesi, akrabaları, avukatları, arkadaşları (Vâ-Nû’lar, Cimcoz’lar, Semiha Berksoy, Peride Celâl, Cahide Sonku vb.) ile görüşüp konuşabilmektedir. Ayrıca, mektuplarıyla Kemal Tahir’i, konuşmalarıyla da Orhan Kemal’i, İbrahim Balaban’ı eleştirip yetiştirmeye uğraşmakta, onlardaki gelişmeyi sevinçle izlemektedir… Bunların dışında, Tolstoy’un Harp ve Sulh’unu (Zeki Baştımar’la) çevirmekte, hapishanedeki üç tezgâhı çalıştırmaktadır. Bu işlerden eline geçen paranın birazını kendine ayırmakta, geri kalanını Kemal Tahir’e, Orhan Kemal’e, Piraye Hanım’a ve sıkıntı çeken öteki mahpus yahut sürgün arkadaşlarına göndermektedir.