Bitlisim Ağustos 2012

Page 1


2

BİTLİS’İM


BİTLİS’İM

Ercan TAN

3


4

Sahibi Nostalji Kültür Sanat Organizasyon Adına Cihan ÇELİKKOL Genel Yayın Yönetmeni Cihan ÇELİKKOL Araştırmacılar/Yazarlar Prof. Dr. Ahmet Ruhi MERMUT Doç. Dr. Mehmet DEMİRTAŞ Ahmet ALPTEKİN Müfit YÜKSEL Oktay SUBAŞI Behlül ŞEREFOĞLU Yayın Kurulu Bülent GÖNENÇ Cihan ÇELİKKOL Sırrı ÇINAR Vedat YENİÇERİ Sanat Danışmanı Murat ŞAŞMAZ Fotoğraflar Üzeyir AKÇELİK Ferhat İNANOĞLU Samet ADIYAMAN Grafik Tasarım Gülşah ŞENEL

Yönetim Adresi Mareşal Fevzi Çakmak Cad. 1.Sok. No:4 K:4 D:24 Şirinevler / İSTANBUL Tel: 0212 639 33 13 - 14 Gsm: 0532 555 06 59 Abone Reklam Ferit NAMLI Sosyal Medya / Web Master Emrah KENDİLCİ İstanbul Abone Ayfer ÇİFÇİ www.bitlisimdergisi.com info@bitlisimdergisi.com Dergimizde yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına aittir. Gönderilen yazılar yayımlansın veya yayımlanmasın iade edilmez. Yazılarda yayım kurumunca gerekli düzenleme ve değişiklikler yapılabilir. Yayımlanan yazıların tamamı veya bir bölümü Bitlis’im Dergisi kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. ©BİTLİS’İM dergisi 2012 tüm hakları saklıdır.


Editörden Değerli Okurlarımız Merhaba… Geride bıraktığımız mübarek Ramazan Bayramınızı tüm içtenliğimle kutluyorum. Umarım milletçe coşkuyla yaşadığımız bu günleri siz değerli okuyucularımızda şevk ve mutluluk içinde geçirmişsinizdir. Ramazan ayının manevi duygusu ve bizlere getirdiği güzellikler de geride kaldı. Bu muhteşem ay içinde Yaratanın sizler içinde merhamette bulunmasını tüm kalbi duygularımla niyaz ediyorum. Tüm İslam Âleminin bu mübarek aya tekrardan kavuşmasını diliyorum. Geride kalan bu güzel günlerde, bizlerde sizlere bir başka güzelliği tattırmak için durmadan çabaladık. Dergimizin yeni sayısını sizler için dolu dolu ve faydalı olacağını düşündüğümüz konularla işlemeye çalıştık. İdeamızı bir sonraki sayılara ulaştırabilmek için kaliteden ve iyi olandan vazgeçmedik. Dergide tüm hemşerilerimizin ilgisini çekeceğini düşündüğümüz yazılara ve konulara yer vermeye çalıştık. İçeriğini yine sık eleyip ince dokuduk. Bu süre içinde başta dergimizin ilk sayısından bu yana bizlerden desteğini esirgemeyen akademisyen ve yazar kadromuza sonsuz teşekkürlerimizi bir borç görüyoruz. Geçmiş olan bayramlarını bir kez daha kutluyoruz. Ayrıca yazılarıyla bize sonradan katılan değerli okuyucularımıza da aynı duyguları beslediğimizi belirtmek isteriz. Sizlerden aldığımız destekle tam hızla devam edeceğimizi bildirmek isterim. Bu ayki sayımızda Bitlis’in saklı ve kaybolmak üzere olan değerlerini biraz daha öne çıkarma çabasında olduk. Bu sebepten dolayı Madavans, kayıp eski

şehri sizlerin huzuruna sunduk. Umarız bu durum saklı şehir için bir aydınlanma şansına döner. Yine Bitlis’te çok bilinse de diğer illerimizde az bilinen bir buğday türü olan Gilgil’in tarihi süreç içindeki serüvenini ve insan sağlığına faydalarını yazdık. Bir cennet olarak Van Gölü’nün kıyı şeridinde yaşanan güzellikleri ve bu güzergâhtaki Bitlis ilçelerini yeşil doğasıyla bizlere sunduklarından bahsettik. İnsanın kendi memleketine ne denli uzak kalabileceğini, sahip olduğu güzelliklere ne denli kapalı olabileceğini anlatmaya çalıştık. Bitlisin değerlerine vurguda bulunduk birazda, tarih sahnesinden gelip gecenler ve hala bizlerle olan değerli büyüklerimizi sizlere tanıtmayı amaçladık. Bu ve daha birçok konuyu derinlemesine, içten ve tarafsız bir şekilde sizlere sunmaya çalıştık. Uzun lafın kısası sizin güzelliğinizi sizinle paylaştık. Ve umarız sizde biraz sonra okuyacağınız bu dergiden haz alırsınız. Bizimde tek gayemiz ve amacımız siz değerli okurlarımızın bu çalışmayı beğenmesi. Sizlerinde okuduğunuzda zevk alacağınız yeni bir Bitlisim Dergisi hazırladık. Bir sonraki sayıda yeni ve faydalı başlıklarla karşınızda olmayı diliyoruz. Bütün güzellikler sizlerle olsun. Mutlu kalın…


İçindekiler 24

40 Saklıkent Madavans

8

Bitlis Valisi Veysel YURDAKUL

16

Van Gölü Havzası

28

Turist Olmak

34

"Doç.Dr.Mehmet DEMİRTAŞ Kaleminden"

Zamanın Yaşlandıramadığı İnsan, Zaro Ağa 40

"Ahmet ALPTEKİN Kaleminden"

"Sırrı Çınar Kaleminden"

Görmeden,Almadan,Yapmadan,38 Tatmadan Dönmeyin


56

34 Adilcevaz'a Vuslat

46

Bitlis Şiirleri

48

Değerlerimiz

50

İz Bırakanlar

52

Nemrut Hepimizin

54

"Kamil OĞUZ Kaleminden"

"Metin Yüksel'in Hayatı"

"Behlül ŞEREFOĞLU Kaleminden"

Bitlis, Ahlat ve Tatvan Şehirlerinin Kuruluş ve Gelişmeleri 56


8

BİTLİS’İM

Doç.Dr. Mehmet DEMİRTAŞ Bitlis Eren Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü

A

hlat hakkında daha önce yapmış olduğumuz çalışmalardan birinde, kentte bulunduğu iddia edilen Budist Tapınağı ile ilgili çeşitli değerlendirmeler yapmış söz konusu tapınağın bir Budist tapınağından çok bir Yezidi tapınağı olabileceği üzerinde durmuştum. Takip edenler bilirler, bu aralar Ahlat çok gündemde olan bir yer. Aslında Ahlat sahip olduğu tarihi ve turistik değerlerle bunu fazlasıyla hak ediyor. Bu kentin altı da üstü de muhteşem tarih devirlerini ve medeniyet eserlerini barındırıyor. Yapılan kazılarla ortaya çıkarılan, çeşitli devirlere ait yerleşme kalıntıları bu durumu gözler önüne seriyor. Buradan hareketle kazı sonrası döneme dair bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Ahlat'ta birçok bölgede kazılar yapılmış ve yapılmaktadır. Genellikle bu kazıları aynı ekip gerçekleştirmektedir.


BİTLİS’İM

9


10

BİTLİS’İM

Bu açıdan söz konusu ekip takdire değer bir iş yapmış oluyor. Çünkü gerçekten farklı medeniyet dönemlerine ait birçok şey bulunmuş. Örneğin Harabeşehir yakınlarında bir okulun temelleri altında bir cami kalıntısı, yine bu civarlarda Roma dönemine ait olduğu söylenen bir hamam kalıntısı ortaya çıkarılmış. Daha birçok örnek vermek mümkündür. Buraya kadar her şey gayet normal ve oldukça güzel. Fakat bundan sonrası trajedi midir, komedi midir, yoksa her ikisi midir, yazıyı okuduktan sonra okuyucularımız lütfen karar versinler. Çünkü kazı çalışmaları tamamlandıktan sonra ortaya çıkarılan çok değerli kalıntılar kaderine terk ediliyor. Bu yerlerde son zamanlara kadar hiçbir koruma tedbiri alınmamıştı. Ahlat'taki manzara tam olarak böyle idi. Bütün ülkede de böyle mi, bilmiyorum. Fakat böyle olduğunu sanıyorum. Çünkü biz birbirimize benzeriz. Durum böyle olunca ortaya içler acısı

bir manzara çıkıyor. Yukarıda sözünü ettiğim cami kalıntısında yer alan süslemeli taşların tamamının çalındığını, yakından bilenler ifade edince doğrusu sadece hüzünlendim. Aynı şey hamam kalıntısı için de geçerlidir. Ancak son zamanlarda ümit verici bir gelişeme olduğunu biliyoruz. Artık buraları daha dikkatli kazılıyor ve koruna tedbirlerine yer veriliyor. Her ne kadar bu gelişme yok olan bunca değeri geri getirmese de takdire değer olduğu göz ardı edilemez. Yine fazla eskiye gitmeye gerek. Konuyla ilgisi olanların yakından bildiği Harabeşehir'deki Budistlere mi, Yezidilere mi ait olduğu tartışılan tapınağın başına gelenler de benzerdir. Bu tapınak gündeme gelince kapısını demir bir kapıyla kapatmışlar ve kilitlemişler. Ancak kapının yanındaki bir delikten içeriye rahatlıkla girilebiliyor. Tapınak çok konuşulmaya başlandığı için bu mesele demek ki bazı çevrelerin de gündemine gelmiş. Çünkü lotus olduğu


BİTLİS’İM

11


12

BİTLİS’İM


BİTLİS’İM iddia edilen çiçek ile tavus kuşu motiflerinin bulunduğu duvar tahrip edilmiş. Üstelik bu olayın son zamanlrda meydana geldiğini duvardaki izlerden kolaylıkla anlamak mümkündür. Burada ve kazı yapılan yerlerde sorumluluk kime aittir. Çalışmayı yapanlara mı, kamu görevlilerine mi? Bunu tam olarak bilmiyoruz. Fakat kesin olan bir şey var ki, birileri görevini ihmal ediyor, hatta daha ileri giderek söylemek zorundayım, birileri görevini kötüye kullanıyor. Ne yapmalı? Acaba bu şartlarda kazıları yasaklamak daha iyi olmaz mı? Çünkü tarihimize ve insanlığın ortak kültür mirasına gereken saygıyı göstermiyoruz. Çünkü tarihimizi, insanlığın kültür mirasını yeterince koruyamıyoruz. Aslında anlatmaya çalışacağım tam olarak bu değildi. Ancak konu Ahlat olunca değinmeden geçemedim. Asıl üzerinde durmaya çalışacağım konu yazının başlığında da geçen Madavans. Madavans Bitlis'in Ahlat ilçesinde yer alan bir bölge ismi. Burası Taht-ı Süleyman Mahallesinin yukarısındaki bir mağara kent. Bölgenin sahip olduğu özellikler bir bütün olarak insanı büyülüyor. Tarif etmek istiyorum, fakat korkarım tam olarak başaramayacağım. Çünkü burayı görmeden, okuyarak anlayabilmek veya layıkıyla anlatabilmek oldukça zordur. Yine

de olabildiğince tasvir etmeye çalışacağım. Madavans kilometreler boyu uzayıp giden bir derin vadidir. Vadinin her iki tarafında nerdeyse aralıksız bir şekilde yer alan yüzlerce mağara var. Bölge, geçmişte insanlar tarafından bir yerleşim alanı olarak kullanılmış. Burada buna dair, dışarıdan da kolaylıkla görülebilecek çok çeşitli motifler var. Kayalar oyularak merdivenler yapılmış ve bu merdivenlerden, açık bir avlu görüntüsü veren zemini düz bir alana geçiliyor. Aynı şeyi birkaç yerde görmek mümkün. Bu mekânların hangi amaçlarla kullanıldıkları tam olarak anlaşılamamaktır. Fakat buna rağmen bir toplantı yeri veya gıdaların kurutulması için seçilmiş bir yer izlenimi uyandırıyor. Mağaraların dış yüzeyleri, çok çeşitli ama birbirine benzeyen motiflerle süsülenmiş. Taşların oyulması suretiyle yapılan bu süslemelerin her biri adeta birer sanat şaheseridir. İlk anda birer posta kutusu ve ya güvercin yuvası izlenimi veren eşit büyüklükte nişler var. Bu süslemeler mağaraların sadece bir kaçında var. Fakat tamamı birbirine çok benziyor. Mağaraların büyük bir kısmı geçmişte insanlar tarafından barınma amaçlı olarak kullanılmış. Bunu mağaraların içine girince anlıyoruz. Çünkü içeride insanın günlük ihtiyaçları için kullanabileceği bölümler

13


14

BİTLİS’İM

oluşturulmuş. Mağaraların zemininde tandır görevi gördükleri düşünülen tandır derinliğinde çukurlar yer alıyor. Bunlar, zemindeki kayalar oyularak elde edilmiş. İç duvarlarda, dış yüzeydekinden daha derin ve daha geniş oyma dolap görüntüsü veren nişler var. Bazı mağaraların içi tezyin edilmiş durumda. Dikkat çekici manzaralardan biri de mağaraların bazılarının çeşitli dinlere ait tapınaklar olarak düzenlenmiş olmasıdır. Bunlardan biri kiliseye dönüştürülmüş. İçeride hemen her kilisede karşılaşılabilecek mimari bir düzen mevcuttur. Ana mekânın sağında ve solunda küçük odacıklar yapılmış. Tabii ki, kayalar oyularak.. Duvarlarda daha önce mozaik süslemeler olduğu, buranın farkında olan ender insanlar tarafından biliniyor. Ancak şu anda bunların hiç biri yerinde yok. Zamanla sökülerek götürülmüş. Duvarlarda çok sayıda haç motifi mevcuttur. Madavans'ta halen kullanılmakta olan bir de mescit var. İçi halılarla serili ve namaz kılmaya müsait bir durumda bulunuyor. Mescit çeşitli bölümlerden oluşmuş. Anlaşıldığı kadarıyla kadınlar için de namaz kılma yerleri yapılmış. Bu mağaranın yüzyıllardan bu yana mescit olarak kullanıldığını öğreniyoruz. Bilginin doğruluğundan emin olmak zor olmakla birlikte manzara bunu doğrular vaziyette. Madavans'taki dinler mozaiği tablosu, iki din mensuplarının aynı anda Madavans'ta bir arada yaşamış olma ihtimallerini kuvvetlendiriyor. En azından buranın bir dönem Hıristiyanlar, bir dönem de Müslümanlar tarafından kullanılmış olduğu kesindir. Yukarıda sözü edilen mağara mescidine bir de ahşap bir kapı takılmış. Fakat mescidin kapısı açık duruyor. Kent merkezlerindeki camilerin dahi namaz saatleri dışında kapalı tutuldukları düşünülürse bu durum biraz ilginç geliyor. Her halde içinde değerli halılar

olmamasından kaynaklanmıştır. Aksi takdirde, taşlara dahi zarar verenlerin değerli halıları yerinde bırakması zaten düşünülemez. Mağara mescidinin hemen yanında mezarlıklar var. Mezarlıkta hiç yabancısı olmadığımız bir manzara ile karşılaşılıyor. Artık yadırganmayan bir durum bu: Mezarlar defineciler tarafından tahrip edilmiş. Kafatasları çevreye dağılmış. Birçok kemik parçası çıkarılmış buradan. Çevrede kimseler yok. Fakat buraya, definecileri saymazsak uzun aralıklarla insanlar uğruyorlar. Gözlerden uzak bir yer olduğu için tahrip edilmesi de çok kolay olmuş. Çünkü mağaraların çoğunun içinde defineci çukurları var. Madavans'ta özellikle Taht-ı Süleyman Mahallesine yakın yerlerde halen kullanılmakta olan mağaralar var. Bunların çoğu samanlık ya da ahıra dönüştürülmüş. Buralarda hayvanların bakımıyla uğraşan çok sayıda insana rastlamak mümkündür. Hatta mağaraların bazıları yaz aylarında serin mekânlar arayan insanlar için dahi ideal barınma yerleridirler. Şaşırtıcı gelebilir belki, söz konusu mağaraların bir kısmı oldukça temiz tutulmuş. Madavans yörede yaşayan çoğu insanın bile haberdar olmadığı bir yer. Burayı özellikle gözlerden kaçırmaya çalışanlar da var. Oysa burası daha XX. yüzyıl başlarında batılı araştırmacıların ilgisini çekmiş, buraya gelenler olmuş. Bizimkilerin haberdar olmaması bir bakıma iyi olmuş. Fakat yine de Madavans gibi güzelliklerin insanların hizmetine sunulamaması üzücü. Bunun için öncelikle insanlara tarih bilincinin ve sevgisinin aşılanması lazım. Çünkü insan bir şeyi iyi tanımadıkça sevemez, sevmedikçe de koruyamaz.


BİTLİS’İM

15


16

BİTLİS’İM

Bitlis Valisi Veysel YURDAKUL V eysel Yurdakul 1964 yılında Burdur ilinin Bucak ilçesinde doğdu. İlkokulu ve liseyi Bucak'ta bitiren Yurdakul; 1988 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümünden mezun oldu. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Bağcılar Kaymakamlığından Bitlis Valiliğine atanan Yurdakul; sırasıyla Bozkurt, Hasankeyf, Demre Kaymakamlıkları, Bayburt Vali Yardımcılığı ve Giresun Vali Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 1990-91 ve 2004-05 yıllarında iki yıl süreyle İngiltere bulundu. 19982002 yılları arasında çeşitli amaçlarla; Fransa, Almanya, Hollanda, Suriye, İsviçre, İsrail, Rusya, Yunanistan ve Kuzey İrlanda'nın muhtelif şehirlerinde inceleme gezilerine ve toplantılara katıldı. ABD San Diego Üniversitesi işbirliği ile Giresun ili ekonomik mastır plan çalışmalarına başkanlık etti. Ayrıca Doğu Karadeniz'de uygulanacak olan DOKAP projesinde Japonya İşbirliği Ajansı ile il arasındaki koordinasyonu Giresun Vali Yardımcılığı görevi süresince yürüttü. 2002 yılında Washington'da Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen "Kriz Halinde Kamp Yönetimi" seminerine katıldı. 2003 yılı Irak Harekâtı sırasında Mülteci Kampları yönetiminde Batman'da görev yaptı. 2003 yılında Washington'da Bahçeşehir Üniversitesi ve ABD Georgetown Üniversitesi işbirliğinde düzenlenen "Adli Kolluk ve ABD-Türkiye Karşılaştırması" konulu seminere katıldı. 2005 yılında "Türk İşgücünün Avrupa Birliği Üyelerine Yapacağı Katkıyı" inceleyen mastır tezini Nottingham Üniversitesinde hazırladı. "Yerel Ekonomik Kalkınmada KOBİ'lerin Desteklenmesinin Önemi" adlı projesi ile "Yüksek teknolojiye dayanan "KOBİ'lerin Desteklenmesi ve Merkezi Bir Destek Modeli" konulu ortak çalışma çalışmaları Avrupa ve Orta doğu ülkelerinde yayınlandı. Ayrıca 2004 yılında; "Kaymakamların Liderlik Eğitimi" ve 2005 yılında, Bern'de düzenlenen konferansta "Kamu Yönetimi Reformlarında AB Politikalarının Etkisi" adlı

çalışmayı sunmuştur. 16 Yıllık görev süresi boyunca birçok kurum ve kuruluştan takdir ve ödül alan Yurdakul; 15 Ekim 2000 tarih ve 161 sayılı kararla Antalya Demre İlçesinin fahri hemşerisi unvanını aldı. Bunca siyasi başarısının yanında Veysel Yurdakul'un basılmış on kitabı vardır. Edebi yönü de bulunan Yurdakul'un birde şiir kitabı bulunmaktadır. Ayrıca bu çalışmalarından farklı onlarca makale ve bilgilendirme yazısı da yazmıştır. Aynı zamanda Avrupa Birliği Proje uzmanı olan Vali Veysel Yurdakul bu alanda birçok yazı yazmıştır. Bitlis Valisi Veysel Yurdakul'a yeni görevinde başarılar dileriz.

Bitlis'im Dergisi olarak Bitlis Valisi Sayın Veysel Yurdakul'a yeni görev yerinde başarılar diliyoruz.Yapılan bu görev değişikliğinin tüm Bitlis halkı için hayırlı olmasını temenni ediyoruz. Bitlis Valisi Veysel Yurdakul'un "Yerel Kalkınmada AB ve Diğer Uluslararasi FonlarIn Rolü" yazısı Kaynakların verimli kullanımı, optimizasyon, istihdam, büyüme ve sürdürülebilirlik ekonomilerin temel sorunlarıdır. Gelişmiş ekonomilerde bile kaynakların kıtlığı ve pahalı olması gözönüne alındığında Dünya Bankası, AB ve diğer uluslararası hibe fonlarının ülkelerde oluşturucağı katma değer, istihdam artışı ve sinerji önemli hale gelmektedir. Alınan hibelere ilişkin projelerde personelin edindiği deneyim, transfer edilen "know-how" ve teknoloji en az hibe miktarı kadar önemlidir. Bu süreçte üst yönetim tarafından sahip çıkılan, kurumsal desteğin yeterli olduğu tüm projelerin yaşama şansı daha da yüksektir. Yerel kalkınmanın çok önem kazandığı günümüzde yerel düzeyde çalışan yöneticilerin


BİTLİS’İM

zamanın verimli ve optimum kullanılması konusunda dikkatli davranması, çok değerli olan zaman sermayesini doğrudan istihdama ve gelir artışına yönlendirme konusunda özel bir çaba içine girmeleri beklenmektedir. Gerçekte yöneticilerden halkımızın beklentisi de rutin dışına çıkan, görev yaptığı bölgenin yaşam standardına, gelişmişlik düzeyine katkıda bulunan ve dünyanın başka yerlerinde bulunan örnek uygulamaları da yöresine taşıyan bir anlayıştır. Bilgi- iletişim teknolojileri sayesinde ve İngilizcenin hem ticaret hem de bilim dili haline gelmesiyle; kamu yöneticilerin aslında işi de kolaylaşmıştır. Bugün yapacağımız en küçük bir projede bile A.B.D başta olmak üzere; AB Ülkeleri ve Uzak doğu ülkelerinin sahip bulunduğu bilgi ve deneyim kolaylıkla paylaşılmaktadır.Yapılan çalışmalarda her seferinde "Amerika'yı yeniden keşfetme yerine" özellikle çağdaş teknoloji, iyi yönetim ve yönetişim konularında mevcut çalışmalardan yararlanılarak ve ülke deneyimiyle transfer edilen yeni deneyim

birleştirilerek; daha büyük sinerjiler elde etmek mümkündür. Yerel kalkınma çabalarında sadece yerli kaynaklarla yetinilmemeli, Aynı zamanda; AB fonları, Dünya Bankası fonları ve diğer uluslararası fonlardan azami yararlanılmalıdır. Kalkınmanın yalnızca iktisadi bir faaliyet olmadığı; içerdiği sosyal ve teknik dinamikler dolayısıyla teknoloji ve knowhow transferine önem verilmeli: kurumsal kapasite gelişimi ve özellikle bireysel gelişim için hizmetiçi eğitimlerin muhakkak düzenlenmesi sağlanmalıdır. Yapılacak projelerde hem gelir hem de katma değer artışı öncelikli olarak ele alınmalıdır. Bir taraftan iktisadi büyüme ve istihdamı artırma çalışmaları devam ederken; diğer taraftan yapılan üretimi verimli kılacak ve katma değer artışı sağlayacak tedbirlere de özellikle kaynakların gittikçe azaldığı ve hesap verebilirliğin ön plana çıktığı günümüzde daha da önem verilmelidir.

Bitlis Valisi Veysel Yurdakul'un "Hasretim Visalimizdir" şiir kitabından bir şiir

Yağmurların Getirdikleri Yağmur yağıyor, Bu sabah yine Ince ince. Çocukluk rüyalarımdaki Gibi. Penceremin önüne Oturmuş, Seyrediyorum, Sesizce ve Hüzünle. Düşen her damlasında Yağmurun, Bir gariplik Hissediyorum. Elsiz ayaksız Yetimleri, Yurtsuz yuvasız Kuşları, Düşünüyorum. Hissediyorum, Çocukluk günlerimi. Çok şey değişmemiş, Diyorum.

Dün damlarında, Beni üşüten Yağmur, Bugün rahmet oluyor Toprağımda, Sağnak sağnak.

Damlalarında Tek tek.

Seylaplar tülleniyor, Yorgun gözlerimde. Ruhumdaki fırtınaların, Sürüp getirdiği, Umut dolu bulutlarda.

Hatırlıyorum Bahar yağmurlarını, Sanki dün gibi Yeniden.

Eğiyorum başımı, Teslim oldum, Diyorum. Düşünüyorum, Yeniden Düşen her damlanın, Beni erittiğini. Yıllar sonra bir daha, Pencerenin önündeyim. Yeniden seyrediyorum Yağmuru,

Yıkandığımı, Arındığımı, Hisediyorum Asırlık kirlerden.

Islanıyorum, Sağanaklarında Rahmetin, Yeniden. Bir daha, Kirlenmemek üzere, Tövbeler ediyorum.

17


18

BİTLİS’İM

Maşallah ÇAYIR

masallahcyr@yahoo.com

B

itlis'in 96 yıl önceki esaretinde binlerce kişi hunharca katledildi. Rusların mezalimi altında gecen iki yıllık süre zarfınca binlerce kişi ya sürgün edildi ya da göç ettirilmek zorunda bırakıldı. İki yıl boyunca yaşanan mücadeleler sonunda önce Bitlis, ardında diğer ilçelerin kurtarılmasıyla özgürlüğüne kavuşan halk, ağır bedeller ödedi. Birinci Dünya Savaşından sonra Anadolu'da kurtarılan ilk şehrin olması aynı zamanda Bitlis'i milli direnişin simgesi haine getirdi. Bitlis tam 96 yıl önce bu zamanlarda tüm ülkenin yavaş yavaş yaşayacağı kadere hazırlanıyordu. İşgal ediliyordu. Osmanlı Devleti 1912 yılında başlayan Balkan Harbi'nden yenik çıktığından dolayı topraklarının büyük bir bölümünü kaybetmişti. Birçok toprak kaybının yanında çok sayıda asker ve mühimmat kaybına uğramıştı. Balkan Savaşının yaraları saramadan tüm dünyayı içine alacak bir cihan harbi patlak vermek üzereydi. Osmanlı Devleti Almanların oyunuyla I. Dünya savaşına dâhil olmuştu. Anadolu insanı onlarca cephede birden savaşmak zorunda kaldı. Bu zamanlar çok canlara mal oldu. Binlerce insanımızın yitip gittiği Kafkas Cephesi yaşandı. Savaşın ilânıyla

beraber seferberlik emri Bitlis'in her ilçesinde halkın görebileceği yerlere asılmıştı. Seferberlik yazısını gören Bitlis halkı, ilerleyen aylarda kendisine acı verecek zamanlara da böylece hazırlanmış oluyordu.


BİTLİS’İM

Bitlisin işgali Başhan mevkisinden başladı O günlerde türkülerle uğurlanır Bitlisli gençler savaş meydanlarına. İlk kafileyi takiben Bitlis şehrinden birçok insan Kafkas Cephesi'ne gider. 40 bin kişilik 10. Kolordunun bir kısmını teşkil eden Bitlis'in genç askerler şehitlik mertebesine yükselir. Bu şehitler, Sarıkamış Harekâtı sırasında Allah-u Ekber

dağlarında donarak, hayatlarının baharında ahrete göç eden askerlerdir. Rus komutanlar yönetimindeki Kafkas Ordusuna Anadolu'nun doğusunun işgali emri vermişlerdi. Bu emir üzerine Kafkas Ordusuna bağlı 4 üncü Kafkas Kolordusu Doğu Anadolu'ya girmiştir. Kısa bir süre içerisinde Doğu Anadolu'nun birçok şehrini işgal eden Rus askerleri ile işbirlikçileri

19


20

BİTLİS’İM

Bitlis sınırlarına dayanmıştır. 1915 yılının Temmuz ayının bir Ramazan gecesinde, Rusların Bitlis'i işgal etmek için Başhan mevkiine geldiği haberi alınmış ve bu haberi alan bütün Bitlis halkı, çocuklarının ellerinden tutarak göç etmek için yollara düşmüştür. Ancak Bitlis'teki Osmanlı askerinin ve milis kuvvetlerin dirayetli savunması sonucunda Ruslar Bitlis'e giremeyerek geri çekilmiştir. Fakat bu durum askerler tarafından daha fazla muhafaza edilememiştir. 1916 yılının son aylarında Rus askeri Bitlis sınırlarına tekrar dayanmıştır. Bitlis'i savunan askerlerin toplamı 1600 ila 2 bin kişi arasındaydı. Bu birliğin 600 kişilik kısmı milis kuvvetlerden oluşuyordu. Bu kuvvetlerin elindeki mühimmatlarda pek iç açıcı durumda değildi. Piyade Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Osmanlı birliği, silah, cephane ve asker bakımından kendisinden çok fazla olan Rus askerleriyle savaşmak zorunda kalmıştı. Bütün direnmelere rağmen, 3 Mart 1916 günü Bitlis tamamen işgal edilmişti. İşgalden

sonra özellikle Rus birliklerinin içerisinde bulunan işbirlikçiler şehir merkezine dağılarak, zamanında göç edememiş kimsesiz, yaşlı ve hastaları katletmeye başlamışlardır. Yaşanan zulüm ve özgürlük Bu işgalle beraber Bitlis, ikinci büyük göç olayını yaşamıştır. Göç edemeyip şehirde kalanlar işbirlikçilerin kurbanı olurken, göç edenler ise çetin kış şartları altında açlık, sefalet ve eşkıyaların merhametlerine kaldılar. Bitlis geçitlerinin Rusların eline geçmesi Osmanlı Savaş Bakanlığını düşündürmeye yöneltmiştir. Bu geçitlerin düşman eline geçmesi; Diyarbakır, Adana, Halep, Bağdat kapılarının düşmana açılması manasına geliyordu. Bitlis'in acil olarak geri alınmasına karar veren Osmanlı Savaş Bakanlığı, Çanakkale savaşlarında büyük kahramanlıklar göstermiş ve o tarihlerde Edirne'de bekletilen 2 inci Ordunun bir bölümünü


BİTLİS’İM

acilen Bitlis cephesine gönderilmesine karar verdi. Bu alayın komutanlığına ise Çanakkale savaşında büyük başarılara imza atmış olan Mustafa Kemal atandı. Albaylıktan Generalliğe yükseltilen Mustafa Kemal, 27 Mart tarihinde Bitlis'i ziyaret etmiş, gerekli talimatları verdikten sonra karargâhını kurmuş olduğu Silvan'a geri dönmüştür. Temmuz ayı sonlarında saldırı için tekrar Bitlis'e gelmiştir. Bitlis'te sayılarının 2 bin ila 3 bin arasında olduğu tahmin edilen Şeyh Muhammed Diyauddin (Hazret), Mutki Aşiret Reisi Hacı Musa Bey ve diğer milis birlikler bulunmaktaydı. 1 Ağustos 1916 tarihinde Mustafa Kemal tarafından saldırı emri verilmiş, 8 Ağustos 1916 tarihinde Bitlis sabah gün ağarırken özgürlüğüne kavuşmuştur. 5 aydan daha fazla düşman işgalinde kalan Bitlis, savaş sonrası harabeye dönmüştü. Savaşın ağır faturası halen günümüzde görülmektedir. Fakat savaşla beraber başlayan göç hareketleri aynı olaylar tekrar yaşanır korkusuyla tüm hızıyla sürmüştür. Bitlis, Birinci Dünya Savaşıyla beraber Anadolu'da işgal edilen vilayetler içinde kurtarılan ilk şehirdir. Bu kurtuluş aynı zamanda milli mücadelenin ilk kıvılcımı olmuştur. Tatvan'a geç gelen kurtuluş Birinci Dünya Savaşı'nda Ahlat, Adilcevaz gibi Tatvan'da Rus ve işbirlikçilerinden payına düşeni

yaşamıştır. Rus Ordularının Doğu Anadolu'ya ilerlemesi sonucunda 15 Nisan 1915 tarihinde Van'da ayaklanmalar yaşanmıştır. İsyanların başlamasıyla Van'dan kaçan Müslüman halk, yelkenli gemilere binerek aç, hasta ve çaresiz bir şekilde Tatvan'a doğru yola çıkarlar. İnsanüstü bir gayretle Tatvan'a ulaştıktan sonra, burada bulunan mezalimlerin katliamına maruz kalmış, hayatta kalabilenler Bitlis'e kaçarak canlarını kurtarabilmişlerdir. 1915 tarihinde Adilcevaz'ın, üç gün sonrada Ahlat'ın Rusların eline geçmesiyle 17 Temmuz 1915 tarihinde sıra Tatvan'ı alıkoymaya gelmişti. Rus orduları alınamamış son Bitlis ilçesi içinde saldırı emri almıştı. Rus kuvvetleri herhangi bir direnişle karşılaşmadan Tatvan'ı işgal ettiler. Gölün batı tarafından yani Reşadiye üzerinden ilerlemekte olan Rus birlikler Tatvan'a gelerek buraya yerleşirler. Bunun yanı sıra Ahlat-Purhus (Ovakışla) da bulunan bir diğer Rus kuvvetleri de Tatvan'a gelerek karargahlarını buraya kurarlar. Rus birliklerinin Tatvan'a gelmekte olduklarını haber alan Tatvan halkı, Temmuz başlarında şehri terk ederek önce Bitlis'e oradan da Güneydoğu Anadolu'ya göç etmiştir. Tatvan'ın işgal edilmesinden günler sonra Osmanlı ordusunun saldırıya geçmesi Rusların geri çekilmesine yetmiştir. Bu çekiliş Ahlat, Adilcevaz ve Van'a kadar devam etmiştir. Osmanlı kuvvetleri karşısında yenilen

21


22

BİTLİS’İM

Rus birlikleri gayesinden vazgeçmemiş, 20 Şubat 1016 tarihinde tekrar Tatvan'a saldırmışlardır. Aynı gün bu taarruz karşısında tutunamayan Tatvan, teslim olmak zorunda kalmıştır. Yaklaşık olarak 2 yıl düşman işgalinde kalan Tatvan, 8 Ağustos 1916 tarihinde Bitlis'in düşman işgalinden kurtulmasından 1 buçuk yıl sonra 16 Şubat 1918 tarihinde işgalden kurtularak özgürlüğe kavuşmuştur. Bitlisin müdafaa cemiyetleri Mustafa Kemal, 7 Kasım 1916 tarihinde Bitlis'i üçüncü defa ziyaret etmiştir. Bu son gelişlerindeki neden, 5. Tümen komutanlığındaki görev değişikliğinin olmasıydı. 5. Tümenin arazi üzerindeki tertibatını, ihtiyaçlarını ve genel durumunu görmek, Van Harekât Müfrezesinin hareketini temin etmekti. Bitlis'e gelen Mustafa Kemal, 21 Kasım 1916 tarihinde Bitlis'ten ayrılmıştır. Bu süre içerisinde Milis Komutanlarla görüşmüş, Hastane, Askeri Birlikler, bazı türbe ve camileri gezmiştir. 15 Kasım

1916 tarihinde Rahva Ovasında bulunan Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Osmanlı Birliğine bir tatbikat yaptırtmıştır. Bu tatbikatı izlemek için Başhan sırtlarına çıkmıştır. Bu sırtlardan Van Gölü'nü gördüğü vakit; "Burası çok güzel yerler. Burada bir Şark Üniversitesinin kurulması gereklidir." ifadesinde bulunmuştur. Birinci Dünya Savaşını sonlandıran Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra Anadolu'nun her köşesinde düşmana karşı ayaklanmalar ve örgütlenmeler başlamıştı. İçinde Bitlis'in de bulunduğu Doğu Anadolu toprakları üzerinde emperyalist devletlerin değişik emelleri hala devam ediyordu. Bitlis bölgesinde kadınlar ve erkekler arasında Müdafaa-i Vatan Cemiyeti'nin kuruldu. Bu cemiyetler ve Erzurum'da bekletilen hazır ordu sayesinde Bitlis bir daha yabancı devletler tarafından işgal edilememiştir. O tarihten bu güne 8 ağustos Bitlis'in kurtuluşu günü olarak her sene kutlanır. Bu kapsamda Bitlis'te her yıl çeşitli etkinlikler gerçekleştirilir.


BİTLİS’İM

23


24

BİTLİS’İM

Mucizenin ve Tarihin Yeşil Adı

Gilgil

Herbalist Zübeyde KESKİN

T

arih kadar eski zamanlardan sofralarımıza gelen gilgil lezzetinden hiçbir tat kaybetmedi. Her millet başka bir isimle altında tüketmiş olsa da sağladığı faydalar hep aynı oldu. Anadolu'da özellikle Bitlis ve yöresinde hala sofraları süslemeye devam ediyor. Ülkemizde ismi; Akdarı, Cavers, Karacadarı olarak bilinen bu buğday türü, daha çok tüketildiği doğu bölgelerinde en fazla bilinen "Gilgil" ismiyle adlandırılır. Bu tür İstanbul ve çevresi tarafında Akdarı olarak da tanınır. Ülke sınırlarının dışında,

eski bir geçmişi olan bu bitki, birçok medeniyet ve halk tarafından tarih boyunca kullanıldı. Her millet bu mucize buğday türüne değişik isimler verdi. Latinler; Panocum Miliaceum, Araplar; Dühn, Mürreh ve Hamra gibi isimler kullandı, Fars milleti ise bizim gilgil olarak bildiğimiz bu türe Gavers adını verdiler. Hz. Musa zamanında çok yetişmiş olduğu söylenen ve sıkça da tüketildiği bilinen bu türe, buğday manasına gelen "mısri" de denilmiştir. Gilgile yakın akraba olan ve ülkemizde de yetişin; Caversi Hindi, Dun ve Sarı darı olarak bilinen üç değişik türü de mevcuttur.


BİTLİS’İM

da gelen misafirlere... Geçmişi çok eski tarihlere dayanan, neredeyse buğday kadar eski bir tarım ürünü olan bu bitki, yeni nesillerce unutulmuş olsa da Anadolu'da özellikle Bitlis ve yöresinde hala birçok evin sofraları süslemeye devam ediyor. 1940'lı yıllarda ülkede yaşanan kıtlık zamanlarında özellikle Bitlis ve çevre illerinde haşlanarak askerlere kumanya olarak dağıtıldığı dönemlerde oldu.

Gilgil ve türleri yüzyıllardır Anadolu sofralarının başucu aşı. Uç kısmı büyük, taneleri iri ve kırmızı renkli olan çeşidine de "Mısır Buğdayı" denir. Yılan bacağı tohumuna benzerlik göstermesi onun çok kolay tanınma nedenleri arasındadır. Çok eski zamanları aşarak tadından, lezzetinden hiçbir şey kaybetmeyen gilgil birçok ailenin hala vazgeçilmez yemekleri arasında. Bu toprakların en kadim bitkisi aslında gilgil, hiçbir zaman ne vazgeçildi nede tadı unutuldu. Çoğu zaman birçok değişik şekliyle sunuldu misafirlere. Değişik tariflerle yenildi, fakat en çok bilinen şekliyle tercih edildi. Kırmızıbiberle kızartılmış yağın üzerine dökülmesiyle servis edildi gilgil çocuklara, babalara, annelere ya

Kendisine bunca zaman başvurulması yalnızca yenecek bir yiyecek olması değil tabii ki, birden fazla nedeni var gilgilin tüketilmesi için. Bu sebepler arasında doyurucu etkisinden, sağlıklı

25


26

BİTLİS’İM

olmasına, bölgede bolca yetişmesinden ve daha birçok neden. Belki bu sebeplerden dolayı geçmiş zamanlarda gilgile çok başvuruldu. Fakat günümüz rahatsızlıkların oluşturduğu sıkıntılar için bu bitkinin tüketilmesinin onlarca sebebi var. Gilgilin henüz olgunlaşmamış haline kızıl darı denir. Onun bu durumu gilgil ya da bilinen diğer adıyla akdarıdan daha şifalıdır. Kızıl darı kavrulup sıcak haldeyken ağrılı yerlere konulması ağrılar kesilmesine neden olur. Unundan yapılan ekmek bağırsakları hızlandırmanın yanı sıra temizlenmesinde de büyük etki sağlar. Ekmeği süt ile yenirse, hazmı kuvvetlendirir, mideye

ve vücuda kuvvet verir. Ayrıca genç görünmeyi sağlar. Vücutta su toplamasına da iyi gelir. Gilgilin 4 çeşidi vardır ve bunlar tıbbi amaçlı olarak ta kullanılır. Darı unundan yapılan yiyecekler sinir sistemine iyi gelir ve zihin yorgunluğunu giderir. Hamilelerin kilo almasını sağlar. Protein, lif, B vitamini içerir ve kolayca sindirilen bir bitki türüdür. Tüketene birçok fayda sağladığı gibi tıp endüstrisinde de gilgil yoğun olarak ilaç hammaddesinde kullanılır. Yoğun miktarda protein, mineral ve vitamin içeren bu sağlık bitkisi saçı güçlendiren ve saçın doğal esnekliğini destekleyen ilaçlarda da kullanılır.


BİTLİS’İM

27


28

BİTLİS’İM

Ahmet ALPTEKİN

V

an Gölü çevresinde yer alan Ahlat, Tatvan, Bitlis, Gevaş, Edremit, Van, Muradiye, Erciş, Adilcevaz ve sahille yakın yerlerde ki köyler görülmeye değer yerlerdir. Yeşili bir başka yeşil, mavisi bir başka mavidir şimdi Van Gölü havzasının. Kışın azalan nüfus, yazın yerli ve yabancı turistlerin akınıyla beraber çoğalır, birkaç katına çıkar. Bölge insanının bir kısmı kışı ülkemizin güney ve batı illerinde geçirir. Yaz aylarında geri dönerler. Tıpkı göçmen kuşlar gibi. İzmir, İstanbul ve Ankara'dan hava yolu ile kolayca ulaşılabilir Van'a. Karadan da bir çok alternatif yol vardır. Konaklama sıkıntısı yoktur. Sizler de Güneş'in doğuşunu ve batışını, Ay'ın parlaklığını başka bir açıdan seyretmek istiyorsanız; Yıldızların canlılığını, gökyüzünün derinliğini, uzayın sonsuzluğunu idrak etmek istiyorsanız, Van Gölü'nün çevresindeki yerleşim yerlerini mutlaka ziyaret etmelisiniz. Birkaç gün konaklayıp bu duyguları doyasıya yaşamalısınız. Van'dan yola çıkarak sırayla Muradiye, Erciş, Adilcevaz, Ahlat, Tatvan, Gevaş ve Edremit üzerinden tekrar Van'a dönerseniz Van gölü turunu tamamlar ve yaklaşık 600 km lik bir yolu katetmiş olursunuz. İlk durağınız Bend-i Mahi Köprüsü olsun. Sadece bu bölgede görebileceğiniz inci kefallerinin yumurtlamak için izledikleri göç yollarını ve bu yolculuk sırasında başlarından geçen maceralara yakından şahit olduktan sonra Muradiye Şelalesi'nin sesiyle kendinize güzel bir müzik ziyafeti çekiniz.

Eğer zamanınız varsa, Erciş, Adilcevaz üzerinden Ahlat'a gitmeden önce Doğubayazıt'a doğru uzanmalı, tarihte ilk defa kalorifer tesisatı döşenen binayı, İshak Paşa Sarayı'nı görmelisiniz. Bir kartal yuvasını andıran sarayı gezerken taşların nasıl dile geldiğini göreceksiniz. Sarayın yanı başındaki Ahmed-i Hani hazretlerine - ki kendisi "Mem-u Zin" in yazarıdır.- uğrayıp bir Fatiha okursanız içinizin manevi bir huzurla dolduğunu hissedersiniz.Sarayın avlusunu, zahire ambarlarını, su ve süt çeşmesini, mescidini, harem odalarını gezerken kendinizi rüyalar aleminde hissedecek, Ağrı Dağı Efsanesi'ni zihninizde yeniden canlandıracaksınız. Zindanına girdiğinizde yanık bir ses duyacaksınız. Bu ses, Sofi'nin kavalının sesidir, Gülbahar'ın sesine karışan... Erciş'e vardığınızda Emrah ile Selvi'ye selam söylemeyi unutmayınız.Çelebibeğı'nda mutlaka izlerine rastlayacaksınız.Emrah'ın yanık türküleri


BİTLİS’İM

29


30

BİTLİS’İM

eşliğinde yeşil Erciş'i geziniz ve Anonim (zortul) Kümbeti de ziyaret ediniz. Hatta Van Gölü sahili boyunca yapılmış mesire ve piknik yerlerinde dinlenmeyi de ihmal etmeyiniz. Yanınızda piknik yapmak için yiyecek içecek ve piknik malzemesi yok diye üzülmeyin. Orada piknik yapan Ercişlilere bir selam verip yabancı olduğunuzu söylemeniz yeterlidir. Yiyeceklerini sizinle paylaşmaktan ve sizi ağırlamaktan büyük bir mutluluk duyacak kadar misafirperver olduklarından eminim. Erciş'ten ayrıldıktan sonra sırada Adilcevaz vardır göreceğiniz güzelliklerden. Adilcevaz'a gelinceye kadar birkaç köy göreceksiniz . Yemyeşil köylerdir. Süphan Dağı'nın suları ile sulanır buranın yeşillikleri. Şehre yedi kilometre kala Yolçatı Köyünden geçeceksiniz. Kafkaslıların kurduğu bir köydür. Kafkaslı dedikten sonra gerisini anlatmaya gerek yok sanırım. Uğrayıp soğuk bir ayranlarını içerseniz memnun olurlar. Adilcevaz'da Kef Kalesi, Ulu Camii, Zal Paşa Camii, Pir Galip Baba Türbesi ve Zal Paşa Hanı'nı görüp bir kaç kare fotoğraf alınız. İlk gördüğünüz markete girip ceviz reçeli isteyiniz. Cevizi meşhurdur. Hediyelik

paketler halinde hazırlanmış ceviz reçelini tatmak, hele yerinde tatmak her insana nasip olmasa gerek. Sahilde mola verip kendinize bir çay ziyafeti çekiniz. Süphan Dağı'nın tertemiz sularından demlenmiş çayınızı yudumlarken karşınızdaki lacivert denizin enginliklerini seyre dalınız. Eğer bunları yapmadan oradan ayrılırsanız Adilcevazlı hemşehrilerimin hatırı kalır. Gönül koyarlar. Bir zamanların sancak beyliği olmanın gururu vardır Adilcevaz insanında. Adilcevaz'dan ayrıldıktan 15-20 dakika sonra Ahlat'a varırsınız. Ahlat'a yaklaştığınızda manevi bir atmosfer kuşatır sizi. Belki de ilk defa tadıyorsunuz böyle bir duyguyu. Fazla heyecanlanmayın normal bir durumdur bu. Çünkü zaman tünelinde yolculuk yapmaya başlayacak ve tarihi yeniden yaşayacaksınız Ahlat'ta. Bir çok eski medeniyetin Urartu, Bizans, Selçuklu, Osmanlı'nın yanında Cumhuriyetin de izlerine rastlayacaksınız bu eşsiz beldede. Attığınız her adımda bir çok medeniyetin size kucak açtığını hissedeceksiniz. Sevgiyle kucaklaşın o medeniyetlerle. Her birinden bir parça taşıdığınızı bilin. Devrini tamamlayan her medeniyet kendisinden az veya çok bir şeyler bırakmıştır bu topraklara.


BİTLİS’İM

Sakın bu bizden değildir diye dışladıklarınız olmasın. Siz onların ortak paydasısınız. Onlarla güzelsiniz ve onlarla bir anlam kazanırsınız. Zenginliğiniz olan bu özellikleri koruduğunuz sürece varlıklı olarak yaşarsınız. Reddedip fakirleşmenin bir anlamı olmasa gerek. Ahlat'ı bir günde gezemezsiniz. İyisi mi siz Selçuklu Oteli'nde bir yer ayırtın. Oda ayrımı yapmayın çünkü bütün odalar deniz manzaralıdır. Gece boyunca ay ışığının denizde yansımasını, mehtabın suyla dansını seyretmeye doyamayacaksınız. Sabahleyin erken kalkıp güneşin doğuşunu seyretmeyi de unutmayın bir daha nasip olmayabilir. Kahvaltınızı yaptıktan sonra gezmeye çıkabilirsiniz. Gezip göreceğiniz yerlerin listesini vereyim de zorluk çekmeyin. Ahlat Selçuklu Mezarlığı , İskender Paşa Camii, Kadı Mahmut Camii, Kayı Mezarlığı; .Erzen Hatun, Şeyh Necmettin, Bagatay Aka, Hüseyin Timur, Kaşif, Emir Ali, Mirzabey, Anonim, Emir Bayındır, Hasan Padişah, Usta Şagirt Kümbetleri; Abdurrahman Gazi, Dede Maksut, Sultan Seyit, Merdan Baba, Havai Baba Türbeleri , Bayındır Köprüsü , Nemrut Dağı Krater Gölü, Ahlat Kuş Cenneti, Saray, Cami, Hamam ve eski yerleşim yeri kalıntıları...

Nemrut Dağı'na mutlaka tırmanın. Dağın tepesindeki krater gölünü seyrederken, Dünya'nın merkezinden çıkan lavların gökyüzüne ulaşma gayretlerinin sonuçlarını görürsünüz. Semaya ulaşamamışlardır ama dışarıda bambaşka bir dünyanın olduğunu görmüş ve yeryüzüne çıktıkları yerden fazla uzaklaşmadan Van Gölü'nün kıyısında büyükçe bir koni oluşturmuşlardır. Belki de akıp giden suların önünü kapatarak lacivert bir denizin oluşmasını sağlamışlardır. Eğer böyleyse o lavlara çok şey borçluyuz. Bir daha ne zaman yeryüzünü şereflendirirler ve bu coğrafyada nasıl bir değişikliklere sebep olurlar bilemeyiz ama bir gerçek vardır ki, yer altından gelen sesler, içerde fokur fokur kaynadıklarının ve bir an önce yeryüzüne çıkıp semaya yükselmek istediklerinin bir işaretidir. Nemrut'un bir tarafında Ahlat diğer tarafında Tatvan vardır. Doğu Anadolu'nun en güzel yerleşim yerlerinden biridir Tatvan. Çevre illerden gelen yolların birleştiği bir liman şehridir. Van Tatvan arasında feribot seferleri yapılmaktadır. Çok göç aldığı için hızla büyümüştür. Tatvan'a uğradığınızda gezebileceğiniz tarihi ve turistik yerlerden bazıları Tatvan Kalesi, Kalekıran Kalesi, Abdülcelil Behtani Türbesi, Kotum Baba (

31


32

BİTLİS’İM

Abdullan Bin Derare) Türbesi, Urartu Kaya Mezarı, Güllü Ovası S. George Manastırı, Tuğ Kilisesi ve El Aman ( Rahva) Kervansarayı'dır. El Aman Kervansarayını gezerken taşları incitmeyiniz. O taşlarda binlerce yolcunun hatırası vardır. Taşları şefkatle okşayınız. Biliyorsanız, Faruk Nafiz Çamlıbel'in Han Duvarları şiirini okuyunuz. Belki sesinizi vaktiyle bu handa konaklayan insanların ruhları duyacaktır. Bitlis'e, yeşil vadideki şehre gece girmişseniz sizi başı yıldızlara değen gökdelenlerin ışıkları karşılayacaktır. Şaşırmayın, sabah olduğunda o ışıkların vadinin yamaçlarına kurulmuş evlerden yansıdığını anlayacaksınız. Tarihi bir şehir olan Bitlis'te gezip görülecek bir çok tarihi yapı vardır. Ulu cami, Gökmeydan Camii, Şerefiye Külliyesi ve Camii görülecek eserlerden bazılarıdır. Ayrıca Hatuniye ( Hazo) Hanı, Papşin ( Hüsrev Paşa) Hanı, Başhan Hanı ve bir çok türbe görülmeye değer eserlerdir. Bitlis'te Beş Minare'yi merak ediyorsanız arayın belki bulursunuz... Bitlis'ten ayrılmadan önce önünüze çıkan ilk lokantaya girip Büryan kebabı yemeyi ihmal etmeyin. Bu lezzeti tatmak bir daha nasip olmayabilir. Büryan Kebabının nasıl yapıldığını yemek yediğiniz lokantadaki aşçılara sorup öğrenebilirsiniz. Bitlis ve Tatvan'dan sonra sırada Gevaş vardır. Van Gölü'nün sahiline kurulmuş önemli merkezlerden biridir Gevaş, Gevaş'a vardığınızda önce Halime Hatun Kümbeti'ni ve İzzettin Şir Camii'ni görün sonra da sahildeki teknelerle Akdamar Adası'na çıkın. Sahilden

3 km mesafede olan bu ada içinde yer alan Akdamar Kilisesi'nden dolayı Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen mekanlardan biridir. Hemen hemen her mevsim ziyaretçisi olur. Adayı gezerken turizm rehberlerinden "Tamara Efsanesi"ni dinlemeyi unutmayın. Kıyıya dönerken mavi dalgaların "Ah Tamara! Ah Tamara!" diye seslendiğini duyar gibi olacaksınız. Edremit'in plajlarında denize girmenin keyfini çıkardıktan sonra Urartular tarafından yapılan Şamran su kanallarını da görmeden etmeyin. Sıra Doğunun incisi Van'ı gezmeye gelmiştir. Van ve çevresinde gezilip görülecek onlarca tarihi eser vardır. Siz Van Kalesi'nden başlayabilirsiniz. Ulu cami, Kızıl Cami, Horhor Camii, Hüsrev Paşa Medresesi, Van Müzesi, Toprakkale, Adır Kilisesi, Hoşap Kalesi... Van'daki tarihi eserleri de bir günde gezip göremezsiniz. Birkaç gün konaklansanız çevredeki tarihi eserleri de görme imkânınız olabilir. Van'da kaldığınız süre içinde kahvaltı yapmayı ihmal etmeyiniz. Bir başkadır buranın kahvaltısı. Çeşit zenginliğinin yanında kendine özgü damak tadı vardır kahvaltılıkların. Bir de meşhur Van kedileri ile tanışmanın yollarını arayın. Bir gözü mavi bir gözü kehribar sarısı olanlarından alırsanız dünyada bir kedim bile yok demekten kurtulursunuz. Artık Van'dan ayrılma zamanı gelmiştir. Eşinize, dostunuza, çocuklarınıza hatta torunlarınıza anlatacak güzel anılarınız olmuştur, Van Gölü çevresi ile ilgili. Sohbetlerinize, "Ben Van Gölü'nün çevresini gezerken" diye başlayabilirsiniz. Belki de seneye arkadaşlarınızla beraber bu bölgeyi yeniden ziyarete gelirsiniz.


BİTLİS’İM

33


34

BİTLİS’İM

Fotoğraf: Özkan OLCAY

Kendi Memleketinde

Turist Olmak

Sırrı ÇINAR siiricinar@sirricinar.com

Y

aşam ayrılık ve kavuşmalardan ibarettir" demiştim bir şiirimde... Yine bir şiirimde "şu kısa hayatın her yanı gurbet" demiştim... Doğup büyüdüğün, çocukluk ve gençlik anılarının geçtiği yerler, insanın kişisel tarihinde çok önemlidir. Zihne kazınmış bu anılar hep taze kalır. Gün gelir kendi bildiği ve yaşadığı o güzellikleri herkesin yaşaması gerektiğini düşünür. Bu düşünce genellikle yaz tatili sonrası yakın çevresine tatilinin güzellikleri anlatılarak "seneye sen de gelsene" teklifiyle son bulur.Bitlis'te veya ilçelerinde yaşadıklarından herkesin aynı hazzı alacağını ve mutlu olacağını da varsayar. Bu teklifi yaparken bir iç turizm teşvikçisi olduğunu bilmez. Bu teklif çoğunlukla temennilerden öteye de gitmez. Yaz mevsimi geldiğinde Bitlisli memleketine gider ama diğerleri alıştıkları başka bir yere tatile gider. Bu böyle sürüp giderken başka iller veya ilçeler iç turizm atağı yaparlar. Bitlis il sınırları içinde olan tarihi, doğal ve kültürel değerlerin çok gerisinde olan bir başka il veya ilçeye sayısı yüz binlerle ifade edilen turistler gider. Ardından bir hesaplama başlar. Her gelen şu kadar lira harcasa ayda bu kadar, yılda bu kadar

ile-ilçeye para girer. Bizim niye olmasın diye bir soru ve ardından "ama biz memleketimizi tanıtamıyoruz "serzenişi gelir. İç turizm başlı başına önemli bir sosyal hareket alanı ve önemli bir ekonomik faaliyettir. Bizim tarihi eserlerimiz, doğal güzelliklerimiz ve kültürel değerlerimiz var, ardından bizim kahvehanemiz, lokantamız da var, e o zaman turist gelsin gibi önemli bir konuya basit bir çözüm üretilir. Oysa iç turizm birçok ülkede devlet politikası halinde belirlenen planlar çerçevesinde artırılmaya çalışılan bir alandır. Bu planlar çerçevesinde sivil toplum örgütleri harekete geçirilmiş ve ardından şirketler konuya el atmıştır. Ülkemizde turizmle ilgili karar vericinin hükümet olmasına ve eğitimin tek elden yürütülmesine karşın, Fransa'da turizm örgütlenmeleri ile eğitim üç farklı yapıyla yürütülmektedir. Bu yapı; Bakanlığın, Sektörel Örgütlerin ve Bölgesel Turizm Örgütlerinin birlikte yürüttüğü bir organizasyondur. Bu organizasyonlar halkın turiste karşı bilinçlendirilmesi için çalışmalar yapar ve toplumun boş zamanlarını


BİTLİS’İM değerlendirmesinde iç turizme yönelmesini sağlayacak planlamalar yapar. Bu yönlendirme sonucu; Halkı iç turizme yöneltmek ve boş zamanlarını iç turizmle değerlendirip zevk ve tercihlerini tatmin etmek amacıyla çeşitli sektör kuruluşları ve şirketler oluşmuştur. Bizim ülkemizde böyle bir planlama olmadığı gibi, sadece el yordamıyla iç turizmi canlandırma faaliyetleri yapılmaktadır. Sosyal konularda bir kişinin memnuniyetini dile getirip, tercihlerini söylemesi diğer insanları fazlasıyla etkilemektedir. Bu etki göz ardı edilip sadece tanıtım faaliyetlerine yönelmek tanıtımın yetersizleştirmektedir. Bir televizyon programıyla, yapılan birkaç broşürle şehirlerin tanıtılmayacağı da açıktır. Bu programların faydası yok değil, tabii ki faydası olacaktır ama yeterli olmayacaktır. Bugüne kadar karşılaştığım insanlardan memleketim olan Ahlat ile ilgili "evet, televizyonda seyretmiştim" diyene hiç rastlamadım. Ki onlarca TV programı yapılmıştır. Ama, Ahlat'tan geçerken yediği yemeği söyleyerek Ahlat'ı biliyorum diyene çok rastladım. Şehirlerin film, dizi ve roman gibi insanların hayal dünyalarına hitap edici ve merak uyandırıcı eserlerle tanıtılması en etkili olandır. Diğer basılı yayınlar da çok önemlidir. Bunun yanında diğer reklam araçları da daha etkili olmaktadır. Tarihi eserler özel ilgi duyanlar için cazip gelmekte ancak iç turizmde eğlence ve hoş vakit geçirme isteği ise belirleyici nedenler arasında en başta yer almaktadır. Doğal ve tarihi güzellikleri

35


36

BİTLİS’İM

Fotoğraf: Özkan OLCAY

destekleyen hoş vakit geçirme alanları kurulmadan bir şehre turist çekmek çok da kolay olmamaktadır. Bütün bu tanıtımların en iyi şekilde yapılıp iç turizmin canlanması gerçekleştiğinde, Bitlis ve ilçeleri gelecek ziyaretçilerin konaklaması, yemesi ve diğer ihtiyaçlarının karşılanmasına hazır mıdır? Kısmen bu soruya "evet" cevabı verileceğini biliyorum. Hatta sayılarla şu kadar yatağımız, şu sayıda lokantamız vardır denileceğini de... Turizmde sayıdan çok kalite önemlidir. Otelin var olması, odasında yatağın var olması çözüm değildir. O otelin personelinden, otelin fiziki düzgünlüğü, estetiği ve ek tesisleriyle, en önemlisi temizliğidir önemli olan; Çay bahçesinin olmasından öte, o bahçedeki sandalyenin şekli, tabanın çimi, masanın örtüsü, servis yapan personelin kıyafeti, ellerinin görünümü ve önünüze konulan çay bardağı ve o bardağın üzerindeki parmak izleridir önemli olan; Lokantanın var olması değil, içinde yemek kokularının sinmiş hali, masaların üzerinde yağ izi, bardakların lavaboda yıkanıp kirli bir bezle kurulanıp masaya konmasıdır önemli olan; Muntazam mekânları bilenlerin hemen fark edebileceği bir eksikliğin olmadığı hizmet tesislerinin var olması, bunun için gerekli eğitim, denetim ve yönlendirmenin yapılaması gereklidir. Yörenin kendi kimliğini yansıtan mimari, dekor ve kültür parçacıklarıyla kendine has tesisler olmalıdır. Ama içindeki hizmet ölçüleri evlerimiz kadar temiz, düzenli ve müşteri memnuniyetine yönelik olmalıdır. Evlerde yemek kokusu yoksa lokantada da olmamalı... Evde ikram edilen çayın bardağında parmak izi, tabağında su olmuyorsa kahvehanede de, çay bahçesinde de olmamalı. Bu temizlik, düzen ve intizam

sadece gelecek ziyaretçiler için de olmamalı. Orada yaşayanların tamamının en doğal hakkıdır temiz hizmet almak... Doğup büyüdüğü topraklarda tatilini geçirmek isteyenlerin yaşadıkları sıkıntı ise hep görmezden gelinmiştir. Gitmek isteyip gidememek, gittiğinde rahat ve huzurlu bir tatil yapamamak veya başkasına yük olmanın sıkıntısını duymak, bölgeye gelenlerin sayısını azaltmaktadır. Bölgenin tesis ihtiyacı, bölgeye gittiğinde kalacağı yer olmayanlar için elzemdir. Ki kalacak yeri olanların bile rahatça tatil yapması, misafir olunan ev sahibinin de rahatsız olamaması için mutlaka yeni tesisler yapılmalıdır. Devasa büyüklükte olması şart olmamakla beraber, temiz ve düzenli pansiyonların açılması bile yeterli olacaktır. Başka şehirlerde yaşayan ve doğduğu yerde tatilini geçirmek isteyen iki çocuklu bir ailenin birinci dereceden yakın akrabası yoksa kime misafir olabilir? Birinci dereceden akrabası dahi olsa dört kişiyle bir ay, on beş gün rahat tatil yapmak mümkün olabilir mi? İç turizm diyerek ziyaretçi beklenirken zaten doğduğu yerden uzakta yaşayan ve yüz bini bulacak o toprağın çocuklarının bölgeye gelmesini sağlayacak planlamalar yapılmalıdır. Altyapının tamamlanmasından sonra bölge için şehirlerde kurulu bulunan sivil toplum örgütleri birlikte organizasyonlar, tanıtım faaliyetleri yapıp, ardından bölgeye ilk önce hemşerilerini, sonra da diğer insanları götürmeye çalışmalıdırlar. Bölgedeki ilgili kuruluşlar, belediyeler ise halkı turiste nasıl davranılması konusunda eğitmeli, özellikle çocukların bu yönde eğitimine ağırlık vermelidir. Çocuk deyince kendi memleketimde gençlerin bana "hello" demesini, benim de "aleykümselâm" dediğimde, "Türkçe biliyor" diye şaşırmalarını hatırladım.. Kolay değil kendi memleketinde turist olmak...


BİTLİS’İM

37


38

BİTLİS’İM

Görmeden

dönmeyin

Almadan dönmeyin Harik, Bitlis'in yöresel ayakkabısıdır. Keçi kılı, yün ve kendirden üretilen Harik, uzun zaman Bitlis yöresinde gerçek anlamda ayakkabı olarak kullanıldı. Harikin üretimi de oldukça zor. Önce tabanı için sabunlanan yüne, bir gün boyunca şekil veriliyor. Ardından örülen kendir iplerle dikişleri yapılıyor. En sonunda keçi kılından hazırlanmış patiği dikiliyor tabana. Bir çift Harik, 5 günde tamamlanıyor. Ayak sağlığına iyi gelen bu ayakkabı günümüzde artık sadece hediyelik eşya olarak üretiliyor. Bu el sanatı çalışma, güzel bir hediyelik eşya ve Bitlis'deki tüm hediyelik eşya dükkânlarından alınabilir.

*Bitlis Deresi: Ahlat'tadır. Söğüt, kavak ve meyve ağaçları ile güzel bir piknik yeridir. *Kocasu Vadisi: Ahlat yakınında ağaçlık ve soğuk suları ile bir mesire yeridir. *Kadı Mahmud Camii: Ahlat Kalesi içindedir. Kadı Mahmud tarafından 1584'te yapılmıştır. *Hatibiye Medresesi: Bitlis merkezde Zeydan mahallesindedir. On altıncı asırda yapıldığı tahmin edilen medrese yıkık olmasına karşı bulunduğu mevki yönünden görülmeye değer bir yerdir. *Nuhiye Medresesi: Bitlis merkezde Hersan mahallesindedir. 17002de yapıldığı zannedilmektedir. *Yusufiye Medresesi: Bitlis merkezde Çırık Düzü denilen mevkidedir. 18 veya 19. asırda yapıldığı zannedilmektedir. Doğu batı doğrultusuna uzanan dikdörtgen planlı bir yapıdır. *Elaman Kervansarayı: Bitlis-Tatvan yolu üzerinde Rehva Düzünde 16. asırda Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır. Anadolu'nun en büyük kervansaraylarındandır. *Duhan: Bitlis-Diyarbakır yolu üzerinde dağların arasındadır. Günümüzde büyük bölümü yıkık olan hanın, kim tarafından ve ne zaman yapıldığı hakkında bir bilgi yoktur. Bu güzellikler Bitlis'te görülmesi gereken başlıca yerlerdir.


BİTLİS’İM

39

TATVAN İLKÖĞRETİM OKULU EK 12 DERSLİK YAPIMI (FATİH MAH.)

Yapmadan

dönmeyin

Tatmadan

dönmeyin

Bitlis, yemek kültürünün çok zengin olduğu bir ilimizdir. Yemekleri ağır, masraflı ve zahmetlidir. Özellikle maddi bakımdan, aşırı bir yük getirmektedir. Her şeye rağmen tadına doyum olamayacak yemekleriyle meşhurdur. Bir kabak yemeği olan "Katık Dolması" ise bölge halkının ilk tercihleri arasında gelir. Bolca baharatlarla yapılan bu yemeğe son olarak sarımsaklı yoğurt ve tereyağı dökülür. Bu lezzeti tatmadan Bitlis'i kesinlikle terk etmeyin.

*Avcılık: Bitlis'te kara hayvanları oldukça boldur. Avcılığa meraklıysanız Tatvan-Reşadiye civarı en elverişli avcılık alanıdır. Balık tutmak isterseniz ise Türkiye'nin en büyük gölü olan Van Gölü'ne, Nazik Gölü'ne ve Aygır Gölü'ne uğrayabilirsiniz. *Trekking: Dağ ve doğa yürüyüşü açısından Bitlis'te en elverişli yerler Süphan be Nemrut Dağı etekleridir. Yaz mevsiminde ise büyük bir kısmı Bitlis il sınırı içinde kalan ve dört bir yanı doğal plaj niteliği taşıyan Van Gölü'nün çeşitli cilt hastalıklarına şifa olan sodalı sularında kum ve güneşin keyfini çıkarabilirsiniz. Ayrıca Bitlis kültürünün mihenk taşlarından birini de bölgenin efsane düğünleri oluşturmaktadır. Şayet denk gelirseniz katılıp eşlik edebilirsiniz bu görsel şölenlere.


40

BİTLİS’İM

Zamanın Yaşlandıramadığı İnsan;

Zaro Ağa

Bülent GÖNENÇ

Y

aşadığı dönemde tüm dünyanın ilgisini çeken ve tam 157 yıl yaşayan Zaro Ağa, dünyanın en uzun yaşayan adamı unvanına sahip. Zaro Ağa, yaşamı boyunca 10 Osmanlı sultanı, bir cumhurbaşkanı, 2 başbakan görmüş biri. Kendisi de bu yıllar içinde 6 önemli savaşa katılmış. Doğup büyüdüğü topraklarda ise Zaro Ağa'nın torunları onun uzun ömrünü aratmaz durumda. Köyünde tam 9 defa evlenen Zaro Ağanın soyundan gelenler günümüzde doksan yaşından önce öldükleri resmi kayıtlara geçmemiş. Dünyanın ücra bir köşesinde, neredeyse bağlı olduğu devletin varlığından bile bihaber o zamanlar Meydan köyü Zaro Ağa'nın dünyaya gözlerini açtığı yer. 1777 yılı doğumlu olan Zaro Ağa Bitlis'in Mutki ilçesinden İstanbul'a çalışmak için gider. Selimiye Kışlası, Ortaköy ve Tophane Camii'nin inşaatında

çalışmış, daha sonra köyüne döner. Burada 3 deva evlenen Ağa, daha çok para kazanmak için tekrar İstanbul'a yol alır. Zaro Ağa, iri yarı, , kuvvetli olduğundan saray idaresinin dikkatini çekmiş ve burada çalışmaya başlamış. Yıllar sonra doğduğu topraklar da savaş çıkınca, tekrar memleketine dönmek zorunda kalır. Mensup olduğu Şerif Mirza Aşireti'yle birlikte savaşta kendiside yer alır. Savaştan sonra köyünde altı evlilik daha yapan Zaro Ağa, nesli bugünlere gelecek evlatlar bırakarak İstanbul'a göç eder. Onun namını bu günlere taşıyan ise son İstanbul macerasıdır. Bundan sonra bir daha köyüne dönmeyen Ağa 14 seferde İstanbul'da evlendiği bilinir. Yıllara meydan okumuş olan Zora Ağa'nın köyünde onun soyundan gelen aileler hala var. Zaten yaşadığı dönemde dünya medyasını en çok ilgilendiren konulardan birisi de Zaro Ağa'nın evlilik yaşamı olmuş. Bitlis'in Meydan köyünden onun


BİTLİS’İM

41


42

BİTLİS’İM

Ağanın deniz aşırı yolculuğu Henüz Cumhuriyetin ilk yıllarında iken iki Amerikalı, Zaro Ağa'nın namını duyarlar. Birçok vaatlerde bulundular ve onu Amerika'ya götürmeye ikna ettiler. Belki de sıkıntılarla geçirdiği hayatının son döneminde biraz olsun rahat etmek istemiş olacak ki bu iki yabancının istediklerini kabul eder. Ağa Amerika'ya gideceğini en yakınlarına dahi söylememiş. Yolculuk için epeyce hazırlık yapmasına rağmen bundan kimsenin haberi olmamış. O gün gideceğini mahalledeki dostlarına dahi söylememiş, İstanbul'daki karısıyla helalleşmeyi kâfi görmüştü. Bir Cuma günü gazetecileri de atlatarak gizlice Amerika'ya gitmek için yola çıkmış. Zaro Ağa tüm hazırlıkları bittikten sonra kendisini götürecek Amerikalılar ile birlikte İstanbul'dan ayrılır. Kendisini çok iyi takip eden İstanbul medyası dahi Zaro Ağa Amerika'ya varana kadar öğrenemez bu durumu. Amerika'ya gemiyle giden Zaro Ağa, yolda İzmir'e de uğramış ve burada halk ile sohbet etmiş. Bu sohbet sırasında kendisine Amerika'da neler yapacağına dair sorulan bir soruya "Ben şimdi içki aleyhtarlığı

soyundan gelen insanları bulmak hiçte zor değil. Köyde aileler birçok bağla zaten akraba bizzat Zaro Ağa torunları da tamda olması düşünüldüğü gibi seksen yaş ortalaması ömür yaşayan insanlar. Sadece memleketinde 9 defa evlendiği söylense de, Zaro Ağa'nın yinede köyünde tam olarak kaç evlilik yaptığı ise bilinmiyor. Bu bilinmeyenlere karşı köyde Zaro Ağa'nın Beşi kız olmak üzere 13 çocuğu olduğu söylenir. Zaro Ağa'ya "Neden bu kadar çok evleniyorsun" diye sorulduğunda, "Ne yapayım, aldığım kadınlar çabuk ihtiyarlayıp ölüyorlar" şeklinde cevaplamış.

yapıyorum. Bu ana kadar ağzıma bir damla içki koymadım. Amerika'ya gidince kendimi göstererek içkinin fenalığını anlatacağım" cevabını vermiş. Koca çınar Amerika'ya vardığında epey bir ilgi görür. Törenle karşılandığı bu yabancı memleket ona biraz korkutucu gelmiş olacak ki ilk günler Amerika'da zamanın pek geçmediğini söyler. Amerika'ya ayak bastığında bu genç ülke henüz 154 yaşındadır. Kendisi ise bu ülkeden bir yaş küçük ama o ömrünün son yıllarını yaşıyordur. Zaro Ağa'nın Amerika'da olduğunu öğrenen İstanbul Basını bu duruma çok ilgi gösterir. Amerika'da yaşanan her gelişmeyi ertesi gün gazeteler manşetten okuyucularına ulaştırır. On ay Amerika'nın çeşitli eyaletlerinde gezdirilen Zaro Ağa çok yorgun düşmüştür. Ülkesine döndükten sonra 29 Haziran 1934'te, Şişli Etfal Hastanesi'nde ilk kez bir doktorun karşısına hastalandığı için çıkar. Bu, aynı zamanda, hayatında bir doktorla son karşılaşması olmuştur.


BİTLİS’İM

43


44

BİTLİS’İM

Dünya basınında Zaro Ağa Bu denli uzun bir yaşam sürdürmesi Zaro Ağa'yı yaşadığı dönemde basının odak noktası haline getirmiş. İngiltere'ye Almanya'ya birçok sefer uzun yaşamanın sırrı için konferanslara davet edilmiş. Zaro Ağa'nın nasıl bu kadar uzun yaşayabildiği konusunda çeşitli araştırmalar yapılmış. Asırlık çınar son günlerini İstanbul'da geçirmiş. Ömrünün son dönemine kadar doktora hiç gitmeyen Ağa'nın son yılında ciğerlerinde tüberküloz, kalbinde büyüme gibi rahatsızlıklara rastlanmış. Tam 1,5 asır yaşayan Zaro Ağa, "en uzun hayatta kalan adam" unvanıyla tüm dünya basınının ilgisini çekebilmeyi başarmış biri. Öldükten sonra birçok hekim tarafından incelenmiş, Amerika'da otopsisi yapıldığına dair iddalar ortaya atılmıştır. Tüm araştırmalara rağmen bilim dünyasında kafa karışıklığına neden olmuştur. 1934 yılında 157 yaşında ölen Zaro Ağa'nın ölüm haberi tüm dünya medyasından duyurulur, daha sonra tüm dünya gazeteleri Zaro Ağa'nın ölümünü "Dünyanın en yaşlı adamı öldü" şeklinde duyurmuş. Zaro Ağa'nın Eyüp Kabristanı'nda, mezar taşındaki yazıda: "Az yaşa, çok yaşa, akıbet er geç gelir başa!"


BİTLİS’İM

45

BİTLİS’İM DERGİSİ,

BİTLİSLİ ŞAİRLERİ OKUYUCULARLA BULUŞTURUYOR BİTLİS'İM dergisi olarak, "BİTLİS ŞİİR ANTOLOJİSİ" kitabı hazırlıklarına başladık. Antolojide şiirlerinin yayımlanmasını isteyen şairler/şair yakınları için belirlediğimiz şartlar aşağıdadır:

ANTOLOJİYE KATILIM ŞARTLARI 1. Kitabın adı "BİTLİS ŞİİR ANTOLOJİSİ" olacaktır. 2. Şiirlerin tüm telif hakları ve mesuliyeti şaire/şair yakınına aittir. 3. Şiirlerde kanunlara ve genel ahlaka aykırı, siyasi ve başkalarını rencide edecek, başkalarının haklarını ihlal edecek vb. ifadelere yer verilmeyecektir. 4. Şair / şair yakını antoloji seçici kuruluna iletilmek üzere aalptekin06@mynet.com ve cihancelikkol@yahoo.com adreslerine en az on en fazla on beş şiir ile birlikte kısa özgeçmişini, adresini ve bir adet fotoğrafını gönderecektir. (Posta ile göndermek isteyenler: BİTLİS'im Dergisi Mareşal Fevzi Çakmak Cad. 1. Sokak No: 4 Kat:4 Daire: 24 Şirinevler/İstanbul ) Postadaki gecikmeler dikkate alınmaz. 5. Her şair için en az dört sayfa ayrılacaktır. Katılım sayısı dikkate alınarak sayfa sayısı arttırılabilir. 6. Antolojiye katılan her şaire on adet kitap gönderilecektir. Kargo ücreti alıcıya aittir. ücreti ödeyecektir. ( PTT Şirinevler Şubesi . Hesap No: 09612924 ) 8. Kitap bir baskı yapacak ( 1000-3000 adet), her şaire on adet gönderildikten sonra kalan kitaplar çeşitli okullara bağışlanacaktır. 9. Antolojiye katılan şairlere telif ücreti ödenmeyecektir. 10. Antolojiye katılmak isteyen şair/ şair yakını şiirlerin yazılı olduğu sayfaların altını Yukarıda yazılı olan şiirler bana/yakınım ..................................'a aittir . Bu şiirlerden uygun görülenlerin yayımlayacağınız "Bitlis Şiir Antolojisi'nde yer almasını istiyorum, diye imzalayacaklardır. ( Ad, Soyad, İmza) 11. " Bitlis Şiir Antolojisi" kitabında yayımlanmak üzere şiirlerini gönderen şairler/şair yakınları yukarıdaki şartları kabul etmiş sayılacaklar.

TAKVİM 26 Temmuz 2012 Duyurunun yapılması ( Bitlisim Dergisi internet sayfası ve Ağustos sayısı) 01 Ağustos 2012 - 01 Eylül 2012 Antolojide yer alacak şiirlerin gönderilmesi 02 Eylül 2012 - 14 Eylül 2012 Antolojide şiirleri yer alacak şairlerin , Seçici kurul tarafından tespit edilerek Bitlisim Dergisi internet sitesinde yayımlanması. 15 Eylül 2012 - 25 Eylül 2012 Antolojide yer alacak şairlerin katılım ücretini göndermeleri. 26 Eylül 2012 - 01 Ekim 2012 Kesin listenin belirlenmesi ve yayımlanması. 02 Ekim 2012 - 01 Aralık 2012 Kitabın dizgi ve basımı. 01 Ocak 2013 Kitabın dağıtımı


46

BİTLİS’İM

Adilcevaz’a Vuslat Kamil OĞUZ

A

ğaç yapraklarının sararıp, sarının ve yeşilin son tonlarını sergilediği bir anda erdim vuslata.

Ne kadarda özlemişim seni hayallerimin şehri...

O kadar çok sevmişim ki seni, aşukun maşukuyla karşılaştığında dilin tutulmasını yaşıyorum şimdi. Onlarca yazar; yüzlerce yazı yazmıştır kendi şehirlerine, aşklarını ilan etmişlerdir adeta. Bir insan şehrine âşık olur mu bilmem ama ben aşığım sana Adilcevaz. "Bir şehri sevmek, onu güzelliği ve kusurlarıyla; yüceliği ve sefaletiyle, öncesi ve sonrasıyla sevmektir." der Gazeteci-Yazar Ali Çolak "Bir şehri sevmekle başlar her şey" isimli makalesinde, benim sevgimi tarif etmiş adeta mısraların. Bir şehrin âşığı ondan ne ister? Bu soruya cevap arayıp durdum Adilcevaz ziyaretimde. Onun sokaklarında özgürce yürümeyi mi, havasını içime çekmeyi mi? Şehrin seslerini dinlemeyi mi? Leziz tadlarından tadmayı mı? Gabanlara çıkıp kuş bakışı bakmayı mı? Ne İstiyorum senden ey Adilcevaz?

Çocukluğumu... Koşturarak sokaklarında oynadığım, tatlı yağmurlarında ıslandığım, serin sularını yudumladığım, güneşinde ısınıp, bembeyaz karında üşüdüğüm aşkın şehri Adilcevaz... Ancak bir aşkın büyüsü olabilir, beni sana getiren, ancak büyük bir hasretin sonu olabilir bu vuslat. Ah Adilcevaz senin için ne çok yazacaklarım var. Yazın kadar, kışının güzelliğini de yazmak istiyorum. Ah çocukluğumun şehri Adilcevaz, hele şu sonbaharın var ya bir günlük gözlemle dahi bir yazı dizisi yazabilinir hakkında. Güzelliğinin rengine hapsettin beni, şimdi tüm dostlarım Adilcevazı tanıyor yüzümde; Sessiz rediflerin yazarı Cafer Turanç'ın dediği gibi "Nasıl tanınabilir yüzüm seninle, Itır kokusu toprağındayım Kapılara paslı kilit vurmuşlar Sarıya boyamışlar evlerimizi Sanki güvercinsin, kanadındayım." Güz bitti, yaz da geçiyor dostlar, vakit varken doluşun bağa bahçeye, parklara, konuşan bitkileri dinleyin, göçüp giden aceleci kuşları izleyin, gazel yapraklarının ayaklarınızda çıkardığı hışırtılara bir kulak verin. Melül, mahzun, dargın çocuklar gibi rüyalara dalan ceviz ağaçlarına son bir kez daha hasretle bakın. Bir süre sonra bembeyaz yorganına kavuşacak olan Adilcevaz'ı bu haliyle son bir kez daha sevin. Ilık sonbaharın gelişine hazır olun. Yavaş yavaş beyaz kışın soğuk bakışlarına alışmaya çalışın gümbür gümbür yanan sobaların etrafında... Yeni bir vuslata hazırlayın kendinizi...


BİTLİS’İM

47

Ahlat Kültür Şenliği A

hlat şenlikleri İlk 1990 yılında "Ahlat Kültür Haftası" adıyla kutlandı. Bu şenliklerin amacı geçmişten günümüze kadar Ahlat'ın tarihi kültürü, dünü ve bu gününü ele alarak ilçenin kültürel değerlerini korumak ve gelecek nesillere aktarmaktır. Ahlat şenlikleri 20 yıl "Ahlat Kültür Haftası" adıyla kutlandı. 2011-2012 yılları arasında ise yerel olarak kutlanan kültür Haftası Ulusal bir kimliğe bürünerek Uluslararası bir etkinlik olarak kutlandı. Etkinlikler artık "Uluslar arası Avrasya-Ahlat Kültür Buluşması Şenlikleri" adıyla organize edilmeye başladı. Başta Ahlat Belediyesi, Ahlat Kaymakamlığı, Ahlat Eğitim ver Kültür Vakfı (AKEV) ile Bitlis Eren Üniversitesi Organizasyonu ile devam edecek. Bu yıl ise "22'nci Uluslar arası Avrasya-Ahlat Kültür Buluşması Şenlikleri" ise oldukça renkli geçti.


48

BİTLİS’İM

Şiir Köşesi Hasretim Sana Bitlis Bitlis denen bir il var, dağların arasında, Hasret gülleri kokar, bahçesinde bağında. Gurbet şarkısı vardır, garipler dudağında. Ayrılık yakar beni, Bitlis'e hasretim var. Çocukluk yıllarımın, tadı damağımdadır, Çaylarının gür sesi, her an kulağımdadır. Adını zikrederim, her nefes yadımdadır. Ayrılık yakar beni, Bitlis'e hasretim var. Tarihe dur da bak der, orta yerde kalesi, Utandırır bu asrı, Gökmeydan medresesi, Dağlarından koşuşan, yedi hasret deresi, Ayrılık yakar beni, Bitlis'e hasretim var. Anam atam sendedir, yatar kabristanında. Onlar kabirde değil, cennet gülistanında, Bizse gurbet ellerde, hasret haristanında, Ayrılık yakar beni, Bitlis'e hasretim var. Sözle hasret bitmiyor, yara derine inmiş, Zan etme ki, yürekte sızlayan acı dinmiş, Kader elden ne gelir, gurbet takdir edilmiş. Ayrılık yakar beni, Bitlis'e hasretim var. Alimlerin dünyaya, insanlık dersi verir, Okuyan gönüllerde, aşk gülleri devşirir, Marifet, muhabbetle, tüm putları devirir, Sevgili memleketim, hasretim sana BİTLİS. Necdet EREM

Önce Vatan

Van gölüne bakar, Adilcevaz ve Ahlat, Urartular benim der, ama bu görüş sakat, Yanlış bir şeyler demek, isteyen zat, sen bunu; Memleket tutkununa, anlatabilirsen anlat! ... Bir Hilâl biçiminde, Hizan, Mutki ve Tatvan, Güç almış dağlar boyu, Bayrak, Yıldız ve Ay ' dan... Gel Bitlislim gel beri! ... Bil ki severim seni, Ne mutlu ki Türk ' üm ben, bilirim önce Vatan! .. Nevzat Bilgiç Sıla Benim Gurbet Benim 'Memleketime Şiirler' Kitabımdan Nevzat BİLGİÇ


BİTLİS’İM

Burası da Bitlis Oğlum Bitlis

Dağlar arasında hapsolmuş bir şehir, Söylemekle bitmez ömrü, uzun şiir. Ayın on üçü, On üçüncü saat. Gölgede oturmuş insanlar çok rahat. Sokaklar iniş, caddedeler yokuş. Dönüp baktın mı bir kere, aklın kalır. içinden geçer yorgun bir dere Dağlar arasında hapsolmuş bir şehir, Söylemekle bitmez ömrü, uzun şiir. Ayın on üçü, On üçüncü saat. Gölgede oturmuş insanlar çok rahat. Birbiri üstüne dizilmiş Damları çökük, duvarları yorgun evler Oturmuşlar bir zamanlar burada devler Şahit olmuşlar; doğruya, yanlışa Kana, göz yaşına Dağlar arasında hapsolmuş bir şehir, Söylemekle bitmez ömrü, uzun şiir. Ayın on üçü, On üçüncü saat. Gölgede oturmuş insanlar çok rahat. Duyulur beş vakitte, beş ezan Yankılanır beş ezan beş mekan da Çöktü mü üstüne beş minare gölgesi Anlatır herkes sevdiğinin hikayesini Açılır insanın sır perdesi Gözler olur avşur, Yürek büryan. Dağlar arasında hapsolmuş bir şehir, Söylemekle bitmez ömrü, uzun şiir. Ayın on üçü, On üçüncü saat. Gölgede oturmuş insanlar çok rahat. Tunç KAYA

Yolumuz açık olsun ailece Hayırlı yolculuklar hepimize Hareket saati 18:00 Hareket yeri izmir Gidilecek yer bitlis Yola koyulduk Bak oğlum burası uşak Bak oğlum burası afyon Burası ankara Burası malatya Burası elazığ Burası bingöl Burası muş Ve bak oğlum bak Çok iyi bak İşte burası bitlis Babanın doğduğu yer Babanın babasının Dedenin dedesinin Doğduğu yer Unutma oğlum Paristede doğsan yine bitlislisin Seni bitlisle tanıtırmaya getirdim Bitlis e seni alıştırmaya getirdim Bu benim görevim Yarın sen de baba olacaksın Temel KAZAZ

49


50

BİTLİS’İM

ŞAİR

Değerlerimiz Dr.Hüsamettin BİLGEN

Hüsamettin Bilgen ile Bitlis'i yaşamak Hayatının her alanında Bitlis'i yaşamayı tercih eden, Bitlis'in değerlerine değer katan Dr. Hüsamettin Bilgen'nin memleketine muhabbeti hiçbir zaman azalmadı. Doğup büyüdüğü toprakları yılarca unutmayan, sevgisini hasretini şiirlerine döken birisi olmaktan vazgeçmedi. Her fırsatta Bitlis'e ve Bitlis'lilere hizmet etmekten kaçınmayan Bilgen yıllarca sevenlerine bir rehber oldu. Anadolu'da her memleketin tartışılamaz değerleri vardır. Bunlar bazen şanlı tarihleriyle başlar kalesinden, buradan da yemeklerine kadar sürüp giden unutulmazlarıdır. İşte Bitlis'inde bu tür değerlere sahip sayısız kıymetli yerleri, yemekleri, gölleri, halayları, oyunları var kuşkusuz. Görüldüğünde yıllarca unutulmayacak kalesi, deresi, akarsuları, kerpiç evleri ve tadı hep hatırlanacak balı, dut pekmezi, büryanı var elbette. İşte neredeyse elli yıldır bu güzellikleri hiç unutmayan bir başka güzellik daha var Hüsamettin Bilgen. 1944 yılı Şubat ayında Bitlis'te hayata gözlerini açtı. İlk gördüğü damı ve ilk aldığı nefesi aklından hiç çıkarmadı. Bunlar ona çok güzel gelmiş olacak ki yıllarca bir daha unutamadı Bitlis'i. 1950 yılında Kömüs İlk Okulunda başladı eğitim hayatına, beş yıl sonra Kazım Paşa'da bitirdi ilkokulunu. 1963'te liseden mezun olduğunda o yıl Bitlis Lisesi'ni bütünleme sınavlarına kalmadan bitiren tek talebeydi. Bir yıl sonra İstanbul Diş Hekimliği Fakültesine girdi ve beş yıl sonra mezun olup diş hekimi olarak askerliğini yapmak üzere Erzurum Aşkale'ye yedek subay olarak gitti. Askerliğinden sonra Bitlis'e tayin edilebilmek için çok çaba sarf etti fakat bu olmayınca 1972 yılında İstanbul'da kendi muayenehanesi açtı ve serbest diş hekimi olarak iş hayatına başladı.

İstanbul'u Bitlis gibi yaşadı Hüsamettin Bilgen. Hiçbir zaman ayrı kalamadı yurdundan, toprağından. Mesleğini yabancı bir memlekette sürdürürken hiç unutmadı doğup büyüdüğü toprakları. İşte tam bu hali onu şairlik kürsüsüne çıkardı. Memleketine duyduğu özlemi, sevgiyi şiirlerine taşıdı. Yerel sözlerini, türkülerini, geleneklerini, göreneklerini kısacası çocukken soluyup bastığı her karış toprağı şiirlerine aktardı. Memleketine duyduğu bu sevgi onu gönül elcisi yaptı. Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı bünyesinde Bitlis için ve Bitlis'liler için güzel şeyler yapmayı kendisine her zaman bir borç bildi. Her yönüyle Bitlis sevdalısı, hemşeri canlısı bir insan olarak arkadaşları ve hemşerileri tarafından saygı gösterildi ve sevildi. Tüm sevenleri tarafından doktor olarak bilinse de o kendisini sadece "dişçi" olarak tanıtıyordu. Kendisi farklı bir şahsiyet ve şairdi. Bitlis'i tanımak isteyen ve bu topraklara özlem duyan herkes bu değerli insanın gönül gözüyle yazdıklarını okuyarak içindeki duyguları tatmin edebilir. Hüsamettin Bilgen'i sadece şair olarak tanımak büyük bir eksiklik. O aynı zamanda sevecen, insancıl, esprili arkadaşlık bağları ile yıllarca özellikle İstanbul'daki Bitlis'lilere bir rehber oldu. Ülkenin bir ucunda hayatını idame ettirirken diğer ucunda yaşananları unutmamış kendisini burada olup bitenlere adamış bir isim Şair Hüsamettin Bilgen. Bağını buradaki insanlardan, yaşananlardan ayırmamış biri. Kültürel mirasına, değerlerine 50 yıl boyunca hiç yabancılaşmadığı gibi bu topraklardan gelen hemşerilerinin de yabancı kalmaması için elinden geleni yapmış ve her fırsatta kalemi bu doğrultuda hareket ettirmiştir. Her zaman sevdiği ve sevmekten vazgeçmediği gibi memleketi hakkında yazdığı şiirler Bitlis ve Bitlis'liler için büyük bir değer teşkil ettiği gibi bu topraklar içinde önemli bir şahsiyet olduğunu göstermiş ve kanıtlamıştır. Değer verdiği güzelliklerin unutulmaması için yaşamı boyunca katkıda bulunmuş birisi. Bitlis'e duyduğu sevgiyi, hasreti her fırsatta dillendiren şair "Bitlis'e Özlem" şiir kitabında yazdığı "Bitlis'e Hasret" şiiri; Dede baba yurdum, öz memleketim Güzel Bitlis, sana göresim geldi Senin toprağından, kemiğim, etim Yeşil Bitlis, sana göresim geldi Bitlis'e duyduğu muhabbet ve istekle başlar ve şiirin son mısraları yine aynı arzularla biter. Az mı çekti, kahrımızı Gökmeydan? Senden güzel dağ bulunmaz, Dideban Vazgeçmem, toprağından, taşından Vatanım Bitlis'i göresim geldi...


BİTLİS’İM

BÜROKRAT

MEHMET VEDAT MÜFTÜOĞLU

Bitlis doğumlu olan Mehmet Vedat Müftüoğlu İlkokulu Ankara-Keskin ve Kütahya-Altıntaş da okudu. Liseyi daha sonra tekrar döndüğü Ankara Başkent Lisesi'nde bitirdi. Üniversite eğitimini de yine aynı şehirde; Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset ve İdare Bölümü alanında aldı. Daha sonra 1991-1992 tarihleri arasında İçişleri Bakanlığınca; İngilizce Dil Eğitimi Geliştirme, Kamu Yönetimi, Şehircilik, Yerel Yönetimler, Şehir güvenliği ve Turizm konularında eğitim alması için İngiltere'ye gönderildi. Döndükten sonra çeşitli tarihlerde yapılan Kaymakamlık, Sivil Savunma, Deprem Güvenliği, İnsan Hakları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Uygulamaları seminerleri verdi. Müftüoğlu çalışma hayatına 1975 yılında üniversite öğrencisiyken başladı. Girdiği memuriyet sınavını kazanarak, Ulaştırma Bakanlığı Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü'nde önce memur sonra disiplin raportörü olarak görev aldı. Üç yıl sonra Ankara da kaymakam adayı iken; staj görevini yerine getirmek için Anadolu'da Kastamonu-Araç, Amasya-Taşova, Sinop-Erfelek ilçelerinde Kaymakam Vekili olarak deneyim kazandı. Bu durum 1980 yılında kaymakamlık kursunu başarı ile bitirene kadar sürdü. Ondan sonra Çankırı-Şabanözü ilçesine asil kaymakam olarak atandı. 1983 yılı Ağustos ayına kadar bu ilçede görevini sürdürdü. 1982 yılında kısa dönem olarak askerliğini yine bu ilçede görev yaparken daha sonra Menemen'e gönderilerek vatani görevini burada tamamladı. Askerlikten

sonra iki yıl Mardin-İdil, üç yılda Kocaeli-Kandıra kaymakamlıklarında görevini aldı. 1988 yıllarına gelindiğinde Van Vali Yardımcılığında bulunurken 1990 tarihinde yaşanan Körfez Savaşı sırasında bir yıl süre ile Vali Vekilliği görevini sürdürdü. Bu görevinden bir yıl sonra Çanakkale Vali Yardımcılığına atandıktan sonra Genel İngilizce Lisans ve Kamu Yönetimi Eğitimini almak için İngiltere'ye gitti ve bir yıl orada kaldı. Yurda döndükten sonra 1992-1995 tarihlerinde atanmış olduğu Uşak Vali Yardımcılığında görevine devam etti. Sonraki iki yıl boyunca Ordu Vali Yardımcısı, 19 Eylül 1997 tarihinden itibaren de Ankara Vali Yardımcısı olarak görev yaptı. Ankara Vali Yardımcısı olarak da bir yıl boyunca Esenboğa Hava Limanı Mülki İdare Amirliği görevini sürdürerek Havaalanı güvenliği ile protokol hizmetlerinde yer aldı. Daha sonra Sosyal Hizmetler, Tarım ve Enerji, Emniyet ve Jandarma ve Milli Eğitim ile ilgili konuları kapsayan birimlerle ilgili hizmetleri yürüttü. Ayrıca Ulusal Eğitim Kampanyası çerçevesinde Eski Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer'in eşi Sayın Semra Sezer ile Ankara İl Merkezi ve ilçelerindeki projelerde proje sorumlusu ve Ankara İl Temsilcisi olarak görev yaptı. 2004 tarihinde başlayan İstanbul Vali Yardımcılığı görevini üç yıl boyunca sürdü. Mehmet Vedat Müftüoğlu burada İstanbul Sanayi Ticaret İl Müdürlüğü, Mili Prodüktivite Merkezi, İl İdare Kurulu Müdürlüğü, İl Disiplin Kurulu Başkanlığı ve İstanbul Konseyi Çalışmalarını yürüttü. Ayrıca İl Planlama ve Koordinasyon Müdürlüğü, İyi Yönetimin Geliştirilmesi, İl Yönlendirme Komitesi Başkanlığı, Organize Sanayi Bölgelerinin takibi, Strateji Geliştirme Başkanlığı ve Bölge Kalkınma Ajansı faaliyetlerinde de ilgili diğer Vali Yardımcısıyla beraber görev yaptı. Ardından gelen iki yıl boyunca Atatürk Hava Limanı Mülki İdare Amirliği görevlerini yürüttü. Halen 25 Eylül 2009 tarihinde başlamış olduğu Bursa Vali Yardımcılığı görevini sürdürmekte.

51


52

BİTLİS’İM

İz Bırakanlar

Metin YÜKSEL 33 yıldır unutulmayan açı; Metin Yüksel Metin Yüksel hayatının baharında tüm enerjisini hiç başka yerlere harcamadan milletimizin bu topraklardaki bin yıllık inancına sahip çıkmak için harcadı. Davası uğruna koşarken o zamanki gizli ellerce öldürülen Yüksel'in 33. ölüm yıldönümü kutlandı. Arkadaşları tarafından yiğitliği ve gözü karalığı tanınan Metin Yüksel, yaşantısıyla adını bizlere unutturmadı. Genç yaşta birçok güzelliği ardından bırakarak aramızdan ayrıldı. Metin Yüksel, 17 Temmuz 1958'de Bitlis'e bağlı Kolongo Yaylası'nda doğdu. O bu dünyaya gözlerini açtığında yıllarca unutulmayacak bir şahsiyeti de tanımış olacaktı tüm Bitlis halkı. Yüksel'in babası bölgenin en büyük âlimlerinden Sadreddin Yüksel Hoca'dır. Annesi ise doğunun en tanınmış eşrafından Güroymaklı (Norşin) Şeyh Masum Efendi'nin kızıdır. Metin Yüksel, dokuz yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul'a gelerek Fatih semtine yerleşir. İstanbul'da Hüsam Bey Mahallesi'ndeki Akşemseddin İlkokulu'nda ilköğrenimini tamamlar. Daha sonra Sinan Ağa Mahallesi'ndeki Gelen Bevi Ortaokulu'na kaydolur. Bu arada babasından Kur'an-ı Kerim ve temel İslâmi bilgilerle alakalı dersler alır. Bu onun İslam ile sıkı sıkıya kaynaştığı dönem olur aynı zamanda. Yüksel, ortaokul 2. sınıfa geldiğinde okula devam etmek istemez ve eğitimini yarıda bırakır.

Ortaokulu bıraktıktan sonra o dönem İslâmi camiada aktif olan teşkilatların çalışmalarına katılmaya başlar. Bir dönem değişik İslami hareketlerin içinde yer alır fakat bu durum onu tatmin etmez ve 1976 yılına gelindiğinde bu hareketlerden ayrılır. İşte Metin Yüksel'in hayatı tam bu noktadan sonra keskin çizgilerle değişmeye başlar. Geriye dönmeyi hiç düşünmedi O yıllarda yeni kurulmaya başlanan İslami hareketlerin teşkilatlarına katılır. Bazı arkadaşlarıyla birlikte Fatih Akıncılar teşkilatını kurarlar. Bu teşkilat kısa bir zamanda Türkiye'nin en aktif İslami teşkilatı haline gelir. Metin ve arkadaşları bir taraftan teşkilat çalışmaları yaparken, diğer taraftan da birtakım sosyal faaliyetlerle uğraşırlar. Salı ve Perşembe günleri çevredeki yoksul ailelerin hasta çocuklarının muayene edilmelerini sağlarlar. Doktorların tavsiye ettiği ilaçlar çevredeki eczanelerden yardım olarak tedarik edilir ve bölgenin fakir insanlarına dağıtılır. Kısa bir zamanda yaptıkları sosyal çalışmalarla bölge halkının sevgisini kazanır. Onların yaptığı bu çalışmalar ve bölgedeki etkinliklerinden rahatsız olan birtakım gruplar İmam Hatip Lisesi'ndeki öğrencileri rahatsız etmeye başlarlar. Metin Yüksel ve arkadaşları bu durumu engellemek için, rahatsız edilen öğrencileri korumaya alırlar. 26 Ekim 1977 günü Darüşşafaka Lisesi'nin önünde Metin Yüksel ve 3 arkadaşı silahlı saldırısına uğrar. Metin Yüksel ikisi


BİTLİS’İM

midesine, biri de dizine olmak üzere 3 kurşun yarası alır. Hemen hastaneye kaldırılıp tedavi altına alınır. Yüksel artık; davası uğruna yaralanmış bir gençtir. Bu olay, Yüksel'in onun durdurulması için gerçekleşmiş olsa da o çalışmalarını daha da artma olunu seçer. Her zaman önde olmayı seçti Fatih'teki çalışmalarını ülke geneline yayarak, Anadolu'da kendileri gibi kuruluşlarla tecrübe ve bilgilerini paylaştı. Artık seminerler, mitingler, gösteriler Metin Yüksel'in bütün hayatını kapsar hale gelmişti. Metin ve arkadaşları o dönem İslâmî kesimin etkin yayın organları olan dergilerin halka ulaşması için büyük çaba sarf etti. Yüksel yapılan her çalışmada hep en öndeydi bu onun karakterinin en temel

özelliklerinden biri haline gelmişti. Bu dönemde Metin Yüksel, İstanbul'da tanınır biri olmuştu. Onun yiğitliği, fedakârlığı, davasına olan bağlılığı herkes tarafından duyulur. Metin'in bu çalışmaları o dönem Fatih'de etkin olmak isteyen başka

gurupları rahatsız eder. O ve arkadaşları da birkaç defa tehdit edilir. Metin bu tehditlere aldırmadan yapmak istediklerinden geri adım atmaz. Çalışmalarını engelleyemeyen kişiler, artık onu öldürmeye karar verirler. Çünkü Metin, onların düşünceleri önündeki en önemli engel haline dönüşmüştür. 1979 günü bir şubat soğuğunda, Cuma namazı çıkışı Metin Yüksel Fatih Camii'nin avlusunda karşıt guruplar tarafından silahlı saldırıya uğrar. Öldürüldüğünde henüz 21 yaşında bir delikanlıydı. Binlerce seveni tarafından Edirnekapı Şehitliğine defnedildi. Onun bedeni yer altına girerken yaptıkları ve düşündükleri hala yeryüzünde.

53


54

BİTLİS’İM

Nemrut Hepimizin Behlül ŞEREFOĞLU

B

eğendiniz mi Bilmem? Ama ben bu başlığı bulmak için çok düşündüm... Son yıllarda Nemrut'un sorunlarından çok bu tartışıldı. Nemrut Ahlat'ın mı Tatvan'ın mı yada Güroymak (Norşin)'ın mi yoksa Bitlis'in mi? Bizler bu boş tartışma ile zaman kaybederken Nemrut elden gitmiş haberimiz yok. Nemrut elden gitmiş, Nemrut virane olmuş, talan olmuş. Nemrut öksüz kalmış; kimin umurunda, bence nemrut hiç birimizin değil. Nemrut hepimizin, hatta Nemrut bütün Dünya'nın hiç de abartmadım bunu söylerken araştırın bakın Dünya bizden daha iyi tanıyor bizden daha çok değer veriyor. Nemrut'a, bölgemize gelen turistlerin yüzde yüzünün ilk uğrak yeri Nemrut'tur. Ben, yanı başımızda olmasına rağmen Nemrut'a ilk defa 35 yaşımda çıktım. Orada çadırlarını kurmuş 10 civarında gencecik turisti gördüğüm zaman hem kahroldum, hem sevindim, hem de utandım. Kahroldum; çünkü nasıl olmuş da bu güzellikleri bu yaşıma kadar görememişim dedim. Sevindim; çünkü bu kadar kısıtlı tanıtıma rağmen kilometrelerce uzaktan bu güzellikleri keşfedip benim memleketimi gezmeye gelen yabancıları görmüştüm. Utandım; çünkü Nemrut kan ağlıyordu, Nemrut'ta ne yol, ne yeşillik, ne tuvalet, ne su nede çevre temizliği vardı. Kim bilir bu turistler memleketim hakkında ne düşünmüşlerdir diye yerin dibine girmiştim. Ne yazık ki bunca yıl geçmesine rağmen Nemrut'ta ağaç kesimi yasaklanmıştı sadece. Birde bizler gibi bir kaç doğaseverin bin bir güçlükle tırmandığı bir tepe var. Seyir tepesi "En güzel noktadan çekilen bir kaç muhteşem kareden başka bir değişiklik olamamış. Ben şimdi buradan bütün yetkililere soruyorum, sözünü ettiğimiz o seyir tepesine herkesin rahatlıkla ulaşabilmesi için uygun bir yol yapılması çok mu zor? Hadi şimdilik seyir tepesinden vazgeçtik Ahlat'tan ve Tatvan'dan göllerin olduğu bölgeye kadar adam gibi bir yol yapılması çok mu zor? Oraya içinde suyun ve tuvaletin olduğu bir tesis yapmak çok mu imkânsız" Oradaki çöplerin alınması çok mu ulaşılmaz. Bu sorunların halledilmesi için daha ne kadar beklemeliyiz. Bu duruma sabrımız kalmadı... Herkes çok iyi bilmeli ki bundan böyle fısıldamayı bırakıp, bu konuda daha yüksek sesle konuşacağız gerekirse nara atacağız. Ve hep birlikte şunu söyleyeceğiz "NEMRUT HEPİMİZİN! NEMRIUT SAHİPSİZ DEĞİLDİR"


BİTLİS’İM

55


56

BİTLİS’İM

Prof.Dr.Kenan ARINÇ

Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi,Coğrafya Bölümü Beşeri ve İktisadi Coğrafya Anabilim Dalı karinc@atauni.edu.tr kenanarinc@hotmail.com

B

itlis, Ahlat ve Tatvan Şehirleri birbirlerine çok yakın konumlarda kurulmuşlardır. Bitlis şehri ile Tatvan şehri arasındaki mesafe 25 km. kadar iken son yıllarda her iki yerleşmenin şehirsel gelişimleri nedeniyle aralarındaki mesafe hızla kapanma eğilimindedir. Ahlat şehri ise Tatvan'a 40 km. uzaklıktadır. Bu yerleşmeler ulaşım ağlarını da kontrol eden noktalarda kurulduğundan, tarih boyunca sıkı münasebet içinde olmuşlardır. Dolayısıyla ilkçağdan günümüze gerçekleşen bütün gelişmelerden birlikte, fakat değişen oranlarda etkilenmişlerdir. TARİHÎ COĞRAFYA AÇISINDAN ÜÇ ŞEHİR Bitlis Şehri Bitlis şehri, Güneydoğu Torosları yaran Dicle Irmağı drenaj ağına bağlı Bitlis Çayı Vadisi'nde kurulmuştur. Bu vadi, dağlık kütleyi aşmayı kolaylaştıran doğal bir geçit özelliğindedir. El Cezire Düzlükleri ve Van Gölü Havzası arasında kalan Bitlis Çayı Vadisi, insanlık tarihinin çeşitli evrelerinde UrartuAsur Yolu, Ticaret-Maden Yolu olarak tanınır. Bitlis şehri söz konusu vadinin en fazla genişlik kazandığı konumda kurulmuştur. Farklı yönlerden gelen Kömüs Rahva, Hersan ve Saray ş dereleri, bir yıldız biçimi oluşturacak şekilde Bitlis şehri içinde birleştikten sonra Bitlis Çayı adını alarak güneye doğru akar. Böylece dağlar arasında yerleşilmeye çok uygun bir alan oluştuğundan, Bitlis şehri ana hatlarıyla bu şekle uymuş ve Dünyada eşine az rastlanan yıldız formu kazanmıştır. Söz konusu vadi ağı belirli seviyelerine

kadar Nemrut volkanından çıkarak Baykan'a kadar akmış olan lâvlar kayaçlarla doldurulmuş, sonra da bu konuk volkanik kökenli malzeme tekrar akarsularla yarılmıştır. Dolayısıyla vadilerin içinde üzerinde şehre ait 12 mahalleden 10'unu taşıyan volkanik kornişler oluşmuştur. Kömüs Çayı ve Rahva Deresi arasında kalan aşınımdan korunmuş bir volkanik yükseltinin üzerine de Bitlis Kalesi inşa edilmiştir. Bitlis Kalesi'nin çevresinde vadi tabanı geniş olduğundan, şehrin çarşı olarak adlandırılan, ticaret alanı da bu kesimde gelişmiştir Bilimsel araştırma yetersizliğine karşın, Bitlis şehrinin ilkçağda kurulduğu tahmin edilmektedir. Bu tahmin, başlıca iki veri kaynağına dayanır ki bunlar; Asur ve Urartu çivi yazılı metinleridir. Bilindiği üzere bilim çevrelerini Urartu'nun keşfine götüren ilk adım, 1827 yılında bir bilim adamı tarafından, Van Gölü Havzası'ndaki ören yerlerinden toplanan 42 çivi yazılı metnin Paris'e ulaşmasıyla atıldı. Çözümlemesi 60 yıl süren bu metinlerle Urartu hakkında önemli bilgiler elde edildi. Daha sonra İngiliz, Alman ve Rus


BİTLİS’İM

57


58

BİTLİS’İM

arkeoloji ekiplerinin sistematik çalışmaları gerçekleşti. Bu çalışmalar sonucunda Bitlis, Ahlat ve Tatvan şehirlerinin de içinde yer aldığı alanın, Anadolu'nun en eski yerleşim bölgelerinden biri olduğu anlaşılmış oldu. İlk edinilen bilgilere göre, Van Gölü çevresinin en eski sakinleri Hurrilerdir. Zayıf teşkilâtlı olan bu devlet, batıdan gelen Hitit saldırıları sonucu yerini Uruatri-Nairi Konfederasyonu'na bırakmıştır. Bu şekilde oluşan Urartu Devleti, MÖ IX. yüzyıldan VII. yüzyıla kadar yani üç yüz yıl süren egemenlik devresinde, ilkçağın süper güçleri olarak kabul edilen Hitit, İran ve Asur devletleriyle komşu bulunuyordu. Urartulara düşmanlık güden bu devletlerle, kuzeyden gelen Kimmer kabilelerinin saldırılarına karşı koymak hayatî bir ihtiyaç halindeydi. Dolayısıyla Urartuların egemenlik ve toprak bütünlüğünü koruyabilmesi amacıyla güçlü bir savunma sistemine ihtiyacı vardı. Özellikle Asur Devleti: kereste, bakır madeni, demir

madeni, tunç dökümcülüğü ürünü aletler ve Urartu ülkesinde yetişen iyi cins atları ele geçirmek için sürekli saldırılarda bulunuyordu. Urartu ülkesinin saldırılardan korunabilmesi için büyük kalelere ihtiyacı vardı ve öncelikle Mezopotamya düzlüklerinden Van Gölü Havzası'na ulaşabilmek için bir ordunun ağırlıklarıyla birlikte geçebileceği genişlikteki yegâne geçit olan Bitlis Çayı Vadisi'nde bir kale inşa edilmişti. Böylece bu kalenin etrafında adı sonraki dönemlerde Bitlis'e dönüşecek olan, Urartuların şehri doğmuş oldu. Günümüze ulaşıncaya dek defalarca onarım gören Bitlis Kalesi de temel taşlarından anlaşıldığı üzere, Urartu mimarî tarzı inşa edilmişti. Bitlis civarından kuzeye doğru geçmeyi başaran Asur kuvvetleri ise Rahva Düzlüğü'nde veya Tatvan civarında karşılanıyordu. Nitekim bilim adamlarının da belirttiği gibi Asur ordusunun üzerine inmek üzere, Urartu ordusunun tümü, bol su bulunan Nemrut volkanı içine gizleniyor, uygun bir anda saldırıya geçilerek istilacı güçler imha ediliyordu. Urartuların Tatvan ve Ahlat'ı ise Bitlis'ten sonra kurdukları sanılıyor. Nitekim Asur kaynaklarında adı geçen Urartu kentlerinin, bugün hangi yerleşmelere karşılık geldiği konusunda araştırmalar yapan Burney, 1956 yılında önemli ipuçları elde etmiştir. Burney, antik


BİTLİS’İM bir Urartu yerleşmesi olan Adilcevaz'daki Kef Kalesi olduğu eski Urartu şehirlerinden Bitlis, argon'un tahrip ettiği şehirlerle ilgili tuttuğu kayıtta geçen Aiadi'nin ise tahkim edilmiş Tatvan olduğu düşüncesini ileri sürmektedir. Aynı yazar bilhassa Uaiis şehrinin, muhteşem kalesi ve yapılan tanımlara uygun olması nedeniyle, Bitlis şehri olması ihtimalinin üzerinde de ısrarla durmaktadır. Urartuların kabilelerinin etkisiyle tarih sahnesinden çekilmesi sonucu, bölgenin Asur etkilerine açık bir tampon alan haline geldiği bilinmektedir. Bunun sonucu istikrarını bir türlü koruyamayan bu yöre; sırasıyla Sakalar, Asurlular, İranlılar, Romalılar ve Bizanslıların hâkimiyeti altında kalmış ve sıkça el değiştirmişti. Tarihi kaynaklardan öğrenildiğine göre Milattan önce 665 yılında Sakaların bir kolu, Kafkaslardan göç ederek Doğu Anadolu'ya yerleşmiştir. Ahlat Şehri Van Gölü'nün kuzeybatı kıyısında göl taraçaları üzerinde kurulmuş antik bir yerleşmedir. Bir müze kent niteliğinde olan Ahlat, doğal güzellikleri ve tarihî dokusuyla Anadolu'nun en önemli ve göz alıcı yerleşmeleri arasında sayılır. Oldukça ilginç bir tarihsel serüven geçirmiştir. Ahlat ve çevresi, Urartu döneminde Adilcevaz Yöresi olarak tanınıyordu. Çeşitli bilimsel kaynaklara göre Ahlat, Urartular döneminde kurulmuş ve şehre Halads adı verilmişti. Ermeniler şehrin adını Süryaniler, Araplar İranlılar ve Türkler ise Ahlat şeklinde ifade etmişlerdir. Ahlat, zaman zaman büyüyerek Dünyanın en önemli şehirlerden biri haline gelmiş, bazı dönemlerde de küçük bir tarım kasabası düzeyine kadar gerilemiştir. Günümüzde Bitlis iline bağlı, kendi adını taşıyan ilçenin yönetim merkezidir. Ahlat, geçmişte çok önemli siyasî ve ekonomik fonksiyonlar üstlenmiş olmasına rağmen, doğal afetlere ve bazı dönemlerde saldırılara maruz kalarak, fonksiyonel özelliklerini

59


60

BİTLİS’İM

önemli ölçüde kaybetmiştir. Ahlat ilçesi arazileri daha önce de ifade edildiği üzere doğal sınırlara dayanır. Bu nedenle Yukarı Murat Havzası, Muş Ovası ve Süte Depresyonu gibi komşu alanlardan kolayca ayırt edilebilen bir arazi yapısına sahiptir. Bununla birlikte yöreyi çevreleyen, ulaşımı kesintiye uğratan engeller halinde değildir. Bu durum arazinin tedrici olarak yükseklik kazanmasının bir sonucudur. Ahlat ve çevresini, komşu havza veya ovalara bağlayan ana, sabitleştirilmiş ve patika yollarının sayısı bir hayli fazladır. Ulaşım kolaylığı, barış dönemlerinde gelişme yönünde önemli avantajlar sağlarken, savaş dönemlerinde ise aleyhte işleyen bir faktör haline dönüşmüştür. Bu nedenle Ahlat, tarih boyunca daima surlar içine alınan bir yerleşme özelliğindedir. Gerçekten de Ahlat şimdi kalıntıları mevcut olan Urartu, ortadan kalkmış Selçuklu ve Osmanlı döneminde inşa edilmiş üç kaleye sahipti. Selçuklu dönemi kalesinin dış surları ise tüm şehri kuşatıyordu. Doğu Anadolu Bölgesi'nin ilk yerleşmeye açılan kesimlerinden biri de, Van Gölü Havzası'dır. Gerçekten de, bu havzanın aralarında Ahlat da bulunan çeşitli yörelerinde mağaralara çizilmiş figürlere veya boyalı kaya resimlerine sıkça rastlanılmaktadır. Yapılan yaş tespiti tayinleri bunların MÖ 15000-8000 yıllarına ait olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla sanılanın aksine, Doğu Anadolu'nun İran ve Kafkas ana yerleşme sahalarının bir uzantısı olmadığı ve Van Gölü Havzası'nın tarih öncesi çağlardan başlayarak nüfuslandığı söylenebilir

Tatvan Şehri Tatvan Gölüvnün batı kıyısında yer alan Bitlis iline bağlı ilçe merkezidir. Günümüzde Bitlis ilinin en gelişmiş şehirsel yerleşmesi durumundadır. Hatta sahip olduğu nüfus miktarı, bağlı olduğu il merkezini bile aşmış, buna paralel olarak şehirsel fonksiyonları belirginleşmiştir. Tatvan şehri yakın bir geçmişe kadar, Cumhuriyet döneminde ortaya çıkmış yeni bir yerleşme olarak biliniyordu. Çünkü Tatvan şehrinin nüfus gelişimini ve yerleşme tarihini anlamayı sağlayacak tarihî kaynak yetersizliği vardı. Bununla birlikte seyahatnameler ve arşiv belgelerindeki detaylar birleştirildiğinde karşımıza tarihî geçmişi olan önemli bir yerleşme çıkmaktadır. Tatvan adının anlamı, kesin olarak bilinmemekle birlikte, Taht-ı Van kelimesinin kısaltılmış şekli olduğu sanılmaktadır. Bilindiği üzere, taht kelimesinin Osmanlıca karşılığı alt, aşağı veya karşıdır. Dolayısıyla Van Gölü kıyılarında, karşılıklı olarak yer alan iki yerleşmeyi, birbirinden ayırmak amacıyla doğudakine Van, batıdaki yerleşmeye ise Tatvan adı verilmiştir. Zaten, başta Evliya Çelebi


BİTLİS’İM

Seyahatnamesi olmak üzere, pek çok kaynakta da, Taht-ı Van adı kullanılmaktadır. Aslında Van ya da Tatvan kelimelerinin orijini, Pers Satraplığı dönemine kadar gider. Muhtemelen kısa süren Pers hâkimiyeti sırasında, Urartuların antik başkenti olan Tuşba'nın adı değiştirilmiş ve günümüze ulaşan Van kelimesi kullanılmaya başlanmıştı. Yine aynı şekilde Tatvan'ın Urartu dönemindeki adı değiştirilerek Daudyana şeklinde kullanılmaya başlanmıştı. Hewsen, bölgedeki eski şehirlerin listesi arasında Tatvan'a da yer vermekte ve buranın antik Daudyana şehri olduğunu ileri sürmektedir. Köhler ise Tatvan adının etimolojik anlamı üzerinde durmuştur. Buna göre Tahvan, İranca bir kelimedir. Bu araştırıcı Kiepert'in de yararlandığı Batlamyus haritasında işaretli olan Daududva adlı şehrin Tatvan olduğunu belirtmekte ve bu adın Dehdivan Dağı (Bitlis şehrinin yaslandığı Dideban dağı olmalı) adının, etimolojik olarak değişmesiyle oluştuğunu sanmaktadır. Bitlis, Ahlat ve Tatvan şehirleri kökleri insanlık tarihinin ilk evrelerine dayanan yerleşmelerdir. Bu yerleşmeler Anadolu tarihini etkileyen olaylara sahne olmuştur. Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Devleti'nin ilk yerleştiği ve fetihler için enerji kazandığı coğrafya burasıdır. Gerçekten de Anadolu'nun fethine Ahlat ve Bitlis'ten başlanılmıştır. Anılan şehirlerin jeopolitik önemleri, bugün de devam etmektedir. Bitlis ili, Doğu ve Güneydoğu bölgeleri arasında bağlantı sağlayan bir denge merkezidir. Bu özelliğine karşın, ilgisizlik nedeniyle kalkınmada geri kalmış ve nüfusunu göçlerle büyük ölçüde kaybetmiştir. İnceleme konusu olarak seçilen üç yerleşmeye ve Bitlis ili geneline farklı bir yaklaşım belirlenerek yatırımlar yönlendirilmeli, eğitim kurumları yeniden organize edilmelidir. Öncelikle Bitlis Eren Üniversitesi'nde

çeşitli mühendislik dalları kurulmalı, unutulan pek çok meslek ve işkolu canlandırılmalı ve kendine yeterli bir ekonomik yapılanma gerçekleştirilmelidir. Geçmişte çok yoğun şekilde yapılan medrese eğitiminin bugün de kısmen devam etmesi nedeniyle, bir İlahiyat Fakültesi'nin kurulmasına da öncelik verilebilir. Böylece din eğitimi, daha rasyonel bir düzeye getirilebilir. Göç olaylarının önlenmesine yönelik tedbirlere ilaveten batı şehirlerine göç etmiş olan halkının, Bitlis iliyle zayıflayan bağları güçlendirilmeli, hatta geri dönmek isteyenlere gerekli destek ve kolaylık sağlanmalıdır. Bir bütün olarak açık hava müzesi ve doğa tarihi müzesi niteliğinde olan Bitlis Yöresi'ne bir master plân çerçevesinde yatırımlar yönlendirilmelidir. Bilhassa Bitlis şehri, yoğun bir yapılaşma kargaşası içersindedir. Bitlis, Tatvan ve Ahlat şehirleri için özel bir kalkınma programı gereklidir ve bu konuda Devletimizin düzenleyici rolüne acil ihtiyaç vardır. "Tarihi ve Siyasi Coğrafya Perspektifle BİTLİS, AHLAT ve TATVAN ŞEHİRLERİNİN KURULUŞ VE GELİŞMELERİ" makalesinden sadeleştirilerek ve kısaltılarak alınmıştır. Yazının tamamı "http://www.atauni.edu.tr/#personel=kenan-arinc"

61


62

BİTLİS’İM

Abonelik Formu Tarih:....../........./.................... Adı .............................................................................................. Soyadı .............................................................................................. Adres .............................................................................................. .............................................................................................. Posta Kodu ................................ Şehir ............................................... Telefon ................................ E-posta ............................................... Faks ................................ Gsm ................................ Aboneliğin Başlangıç Tarihi ....................................................................... Abone ve Kargo Ücreti KDV dahil ....TL dir.

Nasıl Ödemek İstersiniz? Nakit ödemek istiyorum Hesabına yatırmak istiyorum. (Ptt Şirinevler Şubesi. Hesap No: 09612924) Kredi kartı ile ödemek istiyorum Visa

Master - Euro Card

Kredi Kartı No

Güvenlik No

Son Kullanma Tarihi.........../............ (Ay/Yıl) Diğer BİTLİS’İM Dergisi Yazışma Adresi: Mareşal Fevzi Çakmak Cad. 1.Sok.No:4 K:4 D:24 Şirinevler /İSTANBUL Tel: 0212 639 33 13 - 14 Bu formu doldurarak yukarıdaki adrese gönderdiğinizde abonelik işleminiz yapılmış olacaktır.


BİTLİS’İM

63


64

BİTLİS’İM


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.