OLUF'19 Akademik Hazırlık Kitapçığı

Page 1



İçindekiler


Çevre Komitesi “Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin kalkınma planlarının oluşturulmasında ekonomik kalkınma ön planda tutulmuş, çevresel endişeler göz ardı edilmiştir. Ancak sürdürülebilir kalkınma ekonomik, sosyal ve ekolojik boyutu olan üç bileşenli bir kavramdır. Ekolojik boyutunda doğal yaşam temellerinin uzun süreli olarak güvence altına alınması; bu çerçevede kaynak tüketiminin denetlenmesi, yenilenebilir kaynakların tüketiminin tercih edilmesi, doğanın özümseme kapasitesine saygı gösterilmesi gibi prensiplerin olduğunu hesaba katarak, ileride yapılacak sürdürülebilir kalkınma planlarında çevre konusuna verilen önem nasıl arttırılabilir?“ Komite Başkanları: Gamze Yılmaz- Furkan Gülek


1.Anahtar Kavramlar  

Sürdürülebilir Kalkınma: Gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin günümüz kuşaklarının ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir kalkınma modelidir. Eko-verimlilik: Yüksek verime sahip üretim teknoloji ve yöntemlerinin kullanımıyla, aynı miktarda üretim için daha az doğal kaynak ve enerji kullanımı ve daha az atık üretimi prensibine dayanmaktadır. Yeşil Büyüme: Çevresel iyileştirmelere katkı sağlayan mal ve hizmetlerin yatırım ve tüketimini önceliklendiren bir anlayış olarak tanımlamaktadır.

2. Sorunun Tanımlanması ve Konuyla İlişkilendirilmesi Ekonomik gelişmelerle ortaya çıkan ve birçok değişkene bağımlı olan çevre sorunları, dünyadaki çoğu ülke için ortak ve önemli kabul edilen bir meseledir. Ekonomik gelişmeler beraberinde üretimin ve tüketimin artmasına yol açar. Üretimin artması doğadan daha fazla ham maddenin alınmasına, tüketimin artması ise doğaya daha fazla atık maddenin bırakılmasına neden olur. Bunun yanında hızlı bir şekilde gelişen teknoloji, bir yandan insanların yaşam kalitesini yükseltirken diğer yandan doğaya büyük zararlar vermektedir. Ekonomik ve teknolojik gelişmelerin önemli faydalarının yanında çevreye verdiği zararlar da yadsınamaz bir gerçektir. Bu gelişmeler göz önüne alındığında şüphesiz ki sürdürülebilir kalkınma modeli önem kazanmakta. Doğal kaynaklar, canlıların yaşamsal ihtiyaçlarının (beslenme, üreme, korunma) karşılanmasını sağlayan, yaşamlarını kolaylaştıran ve yönlendiren varlıkların tamamıdır. Doğal kaynakların sürekli bir biçimde kullanılabilmesi için ondan alınanın karşılığında, onun da özelliğini koruyabilmesi, varlığını sürdürebilmesi için gerekli önlemleri almak gerekir. Sürdürülebilir Kalkınma biyolojik ve fiziksel sistemlerin dengeli olmasıdır. Ekosistemlerin değişen koşullara adapte olmasını amaçlamaktadır. Çevresel olarak sürdürülebilir bir sistem, kaynak temelini sabit tutarak, yenilenebilir kaynak sistemlerinin ya da çevresel yatırım fonksiyonlarının istismarından kaçmalı ve yenilenemeyen kaynaklardan yalnızca yatırımlarla yerine yeterince konulmuş olanları tüketmelidir. Aynı zamanda ekonomik kaynak olarak sınıflandırılamayan, biyolojik çeşitlilik, atmosferik denge ve diğer ekosistem unsurlarının korunmasını da içerir. Dünya ekonomik kalkınma komisyonuna göre SK, çevresellik, ekonomik ve sosyal eşitlik ilkelerinin eş zamanlı olarak benimsenmesini gerektirmektedir. Kalkınma eğer ortalama yaşam niteliğini azaltmıyorsa sürdürülebilir niteliktedir. Kaynakların bu günkü ihtiyaçları karşılaması sağlanırken, gelecek kuşaklarında kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme imkanını ellerinden almamak gerektiğine vurgu yapan SK’nın diğer hedefleri ise, sosyal dayanışmayı sağlamak, ekonomik yapabilirliği artırmak ve biyolojik sorumluluğu yerleştirmektir. SK’nın gelecek kuşaklarla bağlantısının kurulmasında en elverişli araç çevresel boyuttur. Çünkü insanın faaliyetleri ile çevrenin kendini yenileme yeteneği yok edilmekte ve bu durum gelecek kuşakların refahına engel olmasının yanında, onların yaşama hakkını da tehdit eder boyutlara gelmektedir. SK kavramının daha iyi anlaşılabilmesi için, kavramın amaç ve hedeflerinin neler olduğunun bilinmesi gerekir. 2000 yılında gerçekleştirilen BM genel kurulunda, barış, kalkınma, insan hakları, çevre gibi konuların yer aldığı 60’a yakın hedef belirlenmiştir. Geçmişte kullanıla Kalkınma Planları o zamanın koşuluyla çevresel zararlar göz ardı edilerek oluşturulmuştur. Fakat günümüzde bu söz konusu değildir. Ekolojik boyutta doğal yaşamın temelleri güvence altına alınmalıdır. Yenilenemez kaynakların tüketimiyle oluşan çevresel sorunlar gittikçe büyürken yenilenebilir kaynaklara yönlendirilmelidir. Kalkınma planlarının ekonomik ve sosyal boyutu göz önünde ise Yaşadığınız çevrede gözünüzün önünde olmalıdır.


Sürdürülebilir kalkınmanın çevresel açıdan hedefleri;  Su kaynakları ile tarım arazilerinin kullanımında verimliliğe önem verilmesi,  Verimin artırılması amacıyla teknolojilerin geliştirilmesi,  Biyoçeşitliliğin korunması,  Doğal kaynakların korunması,  Sulama tekniklerinin daha dikkatli kullanılması,  Yüksek verimli tarım arazilerinin tarım dışı aktivitelerde kullanımının önlenmesi,  Dağ yamaçlarındaki steplerde bulunan tarım arazilerinin genişletilmesinin engellenmesi,  Ormanların ve sulak alanların yok edilmesinin durdurulması veya minimuma indirilmesi şeklinde ifade edilmektedir. Türkiye konumu ve coğrafi özellikleriyle doğasını titizlikle koruması gereken ülkelerin başında gelmektedir. Geçmişten günümüze birçok kalkınma planları gelmiş, kötü olan uygulamalar iyileştirilmeye başlanmıştır.

3. Anahtar Çalışmalar Geçmişten günümüze birçok kalkınma planları gelmiş kötü olan uygulamalar iyileştirilmeye başlanmıştır. 1963-1967 yıllarını kapsayan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ve 1968-1972 yılları arasındaki İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planında çevreye ilişkin özel hükümlere rastlanmamaktadır. Kalkınma konusu; Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, sosyal kalkınma ve gelişme ile tarım ve endüstriyel üretim bölümlerinde yer almıştır. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planında bölgesel kalkınma, kentleşme sorunları, konut sorunları ve sağlık politikalarına uygun kentleşme stratejileri gibi bölümler çevre ve sürdürülebilirlik değerlendirmesinden uzaktır. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında,ilk kez çevre sorunları ayrı ve geniş bir bölüm olarak ele alınmış ve bu sorunlarla ilgili tespitler yapılmıştır. Planda, ülkenin su, hava ve kıyı gibi belli başlı çevre sorunlarına dikkat çekilmiş ve bunların bir bütün olarak, planlama


sisteminin içinde incelenmesinin gereği vurgulanmıştır. Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında; sanayileşme, tarımda modernizasyon ve kentleşme süreçlerinde çevrenin dikkate alınması yönünde bazı ilkeler yer almıştır. Ayrıca, yerel yönetimlerin çevre konularında yetkilendirilmesi hususu, bu planda gündeme gelmiştir. Planda, çevre sorunlarının ortaya çıkmadan önlenmesine dair politikaların, ilk kez ifade edilmeye başlanması da ayrı bir önem taşımaktadır. 1983 yılında yürürlüğe giren 2872 sayılı Çevre Kanununun yayınlanması bu Plan dönemine rastlamıştır. 985–1989 yıllarını kapsayan Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planında sürdürülebilir kalkınmanın önemi, çevrede meydana gelen olumsuzlukların giderilmesinin ya da oluşabilecek olumsuzlukların engellenmesinin yanında kaynakların gelecek nesillerin kullanımı içinde korunarak geliştirilmesi anlayışı getirilerek vurgulanmıştır. Türkiye’nin de yer aldığı 1992 Rio Toplantısı’nda da bu anlayışın devletler tarafından uygulanmasının temelleri atılmıştır. Sadece mevcut kirliliğin ortadan kaldırılması ve muhtemel kirliliğin önlenmesi yönündeki politikalar değil, aynı zamanda kaynaklardan gelecek kuşakların da yararlanabilmesini sağlamak üzere yeni politikaların oluşturulması gerektiği yönünde değerlendirmeler yapılmıştır. Böylece bu planla birlikte önleyici 18 politikalar dikkate alınmaya başlamış ve bundan sonra hazırlanan planlarda sürdürülebilir kalkınma ilkesi dikkate alınmaya başlamıştır. 1992 yılında gerçekleştirilen Rio zirvesinin ardından yoğun şekilde ele alınan sürdürülebilir kalkınma yaklaşımından Türkiye’de ilk kez 1990- 1994 dönemini kapsayan Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planında bahsedilmiştir. Sürdürülebilir kalkınma kavramı çerçevesinde, insan sağlığı ve doğal dengeyi koruyarak sürekli bir ekonomik kalkınmaya imkan verebilecek şekilde doğal kaynakların yönetimini sağlamak ve gelecek nesillere sağlıklı bir doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakmak planın temel ilkelerini oluşturmuştur. Bu planda, sürdürülebilir kalkınma temel ilke olarak benimsenmiş ve Türkiye’nin çevre politikaları bu planda ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Ayrıca, AB çevre politikalarıyla uyum çalışmalarına yer verilmiş, çevre bilincinin geliştirilmesi, bütün planlama aşamalarında çevrenin dikkate alınması, çevre standartlarının belirlenmesi aşamasında ülke şartlarının göz önünde bulundurulması, çevreye zarar veren kimyasalların etkilerinin azaltılması gibi çevresel faktörler çok yönlü olarak ele alınmıştır. 1996-2000 yıllarını kapsayan Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında; sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı çerçevesinde çevre politikalarının tüm ekonomik ve sosyal politikalara entegrasyonunun öneminin giderek artmış olduğu vurgulanmıştır. Planın Çevrenin Korunması ve Geliştirilmesi bölümünde; sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı doğrultusunda, insan sağlığı ve doğal dengeyi koruyarak sürekli bir ekonomik kalkınmaya imkân verecek şekilde doğal kaynakların yönetimini sağlamak ve gelecek kuşaklara insana yakışır bir doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakmak temel strateji olarak belirtilmiştir. Kalkınma sürecinde kirlenmenin kaçınılmaz olduğunu öngören ve bu kirliliği arıtmaya çalışan pasif yaklaşımlar yerine, alınacak önlemlerle kirlenmenin önüne geçme stratejilerine öncelik verilmiştir. Çevre ve kalkınma göstergelerinin hazırlanarak karar alma süreçlerine dâhil edilmesi de planda yer alan önemli bir husustur. Ayrıca milli gelir hesaplarında çevrenin korunması ve geliştirilmesi boyutlarının içselleştirilmesi çalışmalarına başlanılmasına yönelik tedbir ile de sürdürülebilir kalkınma yaklaşımının ölçülmesi 19 gündeme gelmiştir. Çevre sektörünün yanı sıra birçok sektörde de sürdürülebilir kalkınmaya yönelik politikalar geliştirilmiştir. 2001-2005 yılları için hazırlanan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının temel amacı; Türkiye’nin dünya hâsılasından daha çok pay alması, Avrupa Birliği üyeliği perspektifinde dünya ile bütünleşmenin hızlandırılması ve toplumun yaşam kalitesinin artırılmasıdır. Planın stratejisinde rekabetçi bir ekonomik yapının geliştirilmesi yoluyla sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması bir öncelik olarak belirlenmiştir. Planda çevreye ilişkin alınacak önlemler ile ekonominin rekabet gücünün artırılacağı düşüncesi ilk kez ilişkilendirilmiştir. Bu çerçevede, çevre politikaları ile ekonomi politikalarının birbirini destekleyici nitelikte olduğuna


değinilmiştir. Ayrıca, sürdürülebilir kalkınma göstergelerinin geliştirilerek çevre politikalarının ekonomik ve sosyal politikalarla entegrasyonunda ekonomik araçlardan yararlanılmasına ve doğal kaynakların, biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilir kullanılması yönelik tedbirler geliştirilmiştir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında insan kaynaklarının geliştirilmesi, kırsal kalkınma, enerji tarımsal gelişme, kentleşme gibi birçok sektörde de sürdürülebilir kalkınmaya yönelik ilke ve politika getirilmiştir. Dokuzuncu Kalkınma Planı, makro dengeleri gözeterek sorunları önceliklendiren ve bu çerçevede strateji ve hedefler belirleyen bir nitelikte hazırlanmıştır. Planda, doğal ve kültürel varlıklar ile çevrenin gelecek nesilleri de dikkate alan bir anlayış içinde korunması ilkesi temel ilkeler arasında sayılmıştır. Ayrıca planda, öncelikli olan ve kalkınmaya en fazla katkı sağlayacak sektörlerde neler yapılacağı gelişme eksenlerinin altında sıralanmıştır. Dokuzuncu Kalkınma Planında gelişme eksenleri altında sürdürülebilir kalkınmaya yönelik olarak belirlenen ilke ve politikaları şu şekilde sıralayabiliriz: Çevrenin Korunması ve Kentsel Altyapının Geliştirilmesi bölümünde; gelecek kuşakların ihtiyaçlarını gözeterek, doğal kaynakların korunma ve kullanma koşulları belirlenecek ve bu kaynaklardan herkesin adil biçimde yararlanmasını sağlayacak çevre yönetim sistemlerinin oluşturulacağı, Tarımsal Yapının Etkinleştirilmesi bölümünde; gıda güvencesinin ve güvenliğinin sağlanması ile doğal kaynakların 20 sürdürülebilir kullanımı gözetilerek, örgütlü ve rekabet gücü yüksek bir tarımsal yapının oluşturulacağı, Sanayi ve Hizmetlerde Yüksek Katma Değerli Üretim Yapısına Geçişin Sağlanması bölümünde; sanayi ve çevre politikalarının uyumu gözetilerek büyümenin sürdürülebilirliğinin sağlanacağı, sanayide, insan sağlığına ve çevre kurallarına uygun üretimin yapılacağı, Gelir Dağılımının İyileştirilmesi, Sosyal İçerme ve Yoksullukla Mücadele bölümünde ise; yoksulluk ve gelir dağılımındaki dengesizlik, sürdürülebilir büyüme ve istihdam, eğitim, sağlık ve çalışma hayatı ile ilgili alanlarda kalıcı politikaların oluşturulacağı belirtilmiştir. 2014-2018 yıllarını kapsayan Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda iklim değişikliği ve çevre başlığı altında; sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için küresel ölçekte başlayan yeni büyüme modeli arayışlarıyla birlikte “yeşil büyüme” kavramı önem kazanmış ve bu kavram çerçevesinde, üretim sektörlerinde temiz üretim ve eko-verimlilik ile hem çevrenin korunması hem de rekabetçiliğin artırılması hedeflenmiştir. Planda, çevre sorunlarına duyarlı politikaların sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde yürütüldüğüne değinilmiş, ayrıca sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması için özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimi amacıyla değerlendirilmesi, böylece enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasının önemi vurgulanmıştır. Planda yer alan tarımda su kaynaklarının etkin kullanımı ve gıda güvenliği, sanayi sektöründe ve ihracatın büyümesinde lojistiğin etkinliği ve enerji verimliliğinin geliştirilmesi konularında oluşturulan politikaların sürdürülebilir kalkınmayı destekleyecek şekilde düzenlenmesine özellikle dikkat edildiği vurgulanmıştır. Özetle, kalkınma planlarında belirtilen çevre politikaları, önceleri sadece ortaya çıkan kirliliği giderici amaçlara dayanırken, daha sonra önleyici politikalar ve 7. Beş Yıllık Kalkınma Planıyla birlikte sürdürülebilir kalkınma anlayışına uygun bir 21 şekilde, çevre ve ekonominin entegrasyonuna öncelik veren politikalar şeklinde devam etmiştir.


4. Anahtar Role Sahip Kurum, Kuruluş ve Gruplar Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD): Amacı Türkiye’nin olağanüstü zengin bitki ve hayvan türleri ile bunların doğal yaşam alanlarının değerinin farkına varılması, koruma altına alınmasıdır. Bu amaçla koruma projeleri yürütmekte; toplumla, yerel/merkezi yöneticiler ve şirketlerle işbirliği yapmaktadır. Türkiye Çevre Vakfı (TÇV): “Daha temiz bir çevrede yaşamamız için yapmamız gereken çok şey var.” Hedefiyle, 1978 yılında yola çıkan gönüllü bir sivil toplum örgütüdür. Çevko: Türkiye’deki ambalaj atıklarının, sanayinin önderliğinde toplum ve yerel yönetimlerin işbirliği ile, sürdürülebilir bir sistem içinde geri kazanılması ve geri dönüştürülmesini amaçlar. Çevko; cam, metal, plastik, ve kâğıt/karton türü evsel nitelikli ambalaj atıklarının değerlendirilmesi için sağlıklı, temiz ve ülke gerçeklerine uygun bir geri kazanım sistemi oluşturulmasında temel unsurların bu atıkların kaynağında ayrı toplanması, geri dönüşüm sanayi ve kapasitesinin yaratılması ve tüketici eğitimi ve katılımının sağlanması gerekliliğine inanarak bu doğrultuda etkinlikler hedefliyor. T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı: Çevre ve Orman Bakanlığı; 01.05.2003 tarihinde kabul edilen ve 08.05.2003 tarih ve 25102 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 4856 Sayılı Yasa ile belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde, Çevre ve Orman Bakanlıklarının birleştirilmesi suretiyle kurulmuş bir bakanlıktır.

5. Hâlihazırda Uygulanmakta Olan Önlemler Sürdürülebilir kalkınmanın getirdiği zorluklarla etkin biçimde baş edebilmek amacıyla 2006 yılında Avrupa Birliği Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi geliştirilmiştir. Bu strateji doğrultusunda ilerleme kaydedilip edilmediğinin belirlenmesi amacıyla EUROSTAT tarafından her iki yılda bir Avrupa Birliği Sürdürülebilir Kalkınma Göstergelerini içeren raporlar hazırlanmaktadır. Önceleri ulusal düzeyde değerlendirilen çevre sorunları 1970’li yıllardan itibaren uluslararası düzeye taşınmaya başlamış ve çevre, sürdürülebilir kalkınmanın bir ayağı olarak kabul edilmiştir (Şekil.4).1972 yılında “Büyümenin Sınırları (Limits to Growth) Raporu”nun yayımlanması ve Stockholm’de gerçekleştirilen BM Çevre Konferansı bu alanda atılan ilk küresel adımlardır. •Sürdürülebilir kalkınma kavramının ilk resmî tanımının yapıldığı Brundtland Raporu’nun ardından 1992’de gerçekleşen Rio Konferansı’nda çevre ve kalkınmaya yönelik stratejiler detaylıca incelenmiş 21. yüzyılın gündemi (Gündem 21) belirlenmiştir. •Kyoto Protokolü ile birlikte küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadelenin çerçevesi tespit edilmiştir. •2000 yılında gerçekleştirilen BM Binyıl Zirvesi’nde BM’nin önderliğinde Binyılın Kalkınma Hedefleri belirlenmiştir. 2002 yılına gelindiğinde Rio Konferansı kararlarının uygulanmasında daha etkili sürdürülebilir kalkınma stratejilerinin oluşturulması hedefiyle Johannesburg’ta Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi gerçekleştirilmiştir.


Akdeniz Eylem Planı 

      

BM Çevre Programı’nın (UNEP) kurulmasıyla birlikte Akdeniz’in korunması öncelikli hedefler içine alınmış, 1974 yılında da “Bölgesel Denizler Programı Faaliyet Merkezi” kurularak Akdeniz Eylem Planı (MAP) tasarısı hazırlanmıştır. Akdeniz’e kıyısı olan 16 ülke tarafından Barselona’da yapılan hükümetler arası toplantıda kabul edilen plan, bugün 21 Akdeniz ülkesi ve AB tarafından yürütülmektedir. Akdeniz’de yaşanan çevresel sorunları disiplinler arası ve bütüncül bir boyutta ele almak ve bölgesel düzeyde işbirliğini sağlamak amacıyla kabul edilen plan, 1992 yılında düzenlenen Rio Konferansı’nın ardından sadece deniz kirliliğini önleme üzerine hazırlanmış bir çalışma olmaktan çıkarak Akdeniz Bölgesi’nde sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir plan halini almıştır. Bu bağlamda belirlenen temel amaçlar; Deniz kirliliğini incelemek ve kontrol etmek Doğal kıyı ve liman alanlarında sürdürülebilir yönetimi sağlamak Çevreyi sosyal ve ekonomik kalkınmaya entegre etmek Deniz çevresinde ve kıyı bölgelerinde kirliliği önlemek ve azaltmak, kara ve deniz kaynaklı kirliliği mümkün olduğunca engellemek Doğal ve kültürel mirası korumak Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler arasında iş birliğini güçlendirmek Hayat kalitesinin artırılmasına katkıda bulunmak olarak belirlenmiştir.

Büyümenin Sınırları (The Limits to Growth) Araştırmanın zaman ölçeği 1900 yılından 2100 yılına kadar olacak şekilde belirlenmiştir. Bu rapora göre küresel trendlerin bu hızla devam etmesi gerek endüstriyel anlamda gerekse nüfus anlamında tahmin edilemez sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenle nüfus artışının doğal kaynaklar üzerinde yarattığı büyük baskıdan ötürü dünya önümüzdeki 100 yıl içerisinde büyümenin sınırlarına ulaşmış olacaktır. Bir başka deyişle, bahsi geçen bu beş trend doğal büyümenin önüne geçtiği takdirde dünya taşıma kapasitesinin çok üstüne çıkacak ve ciddi tehditlerle karşı karşıya kalacaktır. Dünya ekonomisi ve çevreyi bir araya getirmesi adına bu çalışma ilk küresel modeldir. Bu çalışmanın çevre ve kalkınma adına yapmış olduğu öngörüler tüm dünyada yankı bulmuş, çalışma 30 dile çevrilerek milyonlarca kopyası satılmıştır. Raporda konu olan noktalar ulusal ve uluslararası arenada halen gündemdeki yerini korumaktadır ancak kimi kesimlerce kaynakların tüketimi ve azalması gibi konularda kötümser bir yaklaşım içinde olduğuna dair değerlendirmeler yapılmaktadır. Bütün bunlar bir tarafa bırakılırsa, sınırlı kaynaklarla sınırsız büyümenin imkânsızlığını vurgulayan bu rapor yeşil ekonominin de yapı taşı olarak değerlendirilmektedir. Stockholm Çevre Konferansı Stockholm’de 1972 yılında ilk BM Çevre Konferansı gerçekleştirilmiştir. Bu konferansta farklı ekonomik, sosyal, kültürel, ideolojik yapılara karşın tüm dünya çevre sorunlarına ve çözüm yollarına bir pencereden bakmak için bir araya gelmiştir. Bu anlamda farklılıklarına rağmen tüm dünyayı ortak bir amaç için ilk kez bir araya getiren en yaygın platform olma özelliği taşımaktadır. Konferansta ülkeler kendi içlerinde az gelişmiş ve gelişmiş ülkeler


olarak ayrıma gitmişler, az gelişmiş ülkeler çevre sorunlarının sorumlusu olarak gelişmiş ülkeleri işaret ederek çözümün de onlar tarafından bulunması gerektiğini belirtmişlerdir. Ancak kendi içlerinde yaşadıkları ekonomik ve toplumsal azgelişmişliğinde çevresel sorunlara neden olduğu konusunda hemfikir olmuşlardır. Konferansta; •Yerleşim alanlarında çevre planlaması ve çevre yönetimi •Doğal kaynaklar ve deniz kirliliği •Uluslararası düzeyde çevreye zararlı maddelerin tanımlanması ve denetimi •Çevre sorunları ile ilgili eğitim, bilgi, sosyal ve kültürel politikalar •Çevre eylemlerinde ulusal örgütlerin mevcudiyeti ile ilgili tartışmalar yapılmıştır. Çevre sorunlarının küresel oluşu ve sorumluluğun daima ortak olduğu fikrinin benimsendiği konferansta ayrıca ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin artırılmasında kalkınmanın rolü ve çevreyi koruma faaliyetlerinin kalkınma önünde bir engel olmadığı üzerinde durulmuştur. Stockholm Çevre Konferansı çevre hukukunun bir anlamda “miladı” olarak kabul edilmektedir. Ancak bağlayıcılık gücü olmayan ilke ve prensipler çevre sorunlarıyla mücadelede yeterli olmamıştır. Brundtland Raporu 1983 yılında dönemin Norveç Başbakanı Gro Harlem Brundtland başkanlığında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu (WCED) kurulmuştur. Komisyonun kurulmasında salt kalkınma uğruna çevreden özveride bulunulması yönündeki kaygı temel alınmış, çevre ve kalkınma arasındaki bağın anlaşılmasını sağlamak amaçlanmıştır. Bu doğrultuda, 1987 yılında pek çok ülkeden temsilcilerden oluşan bir grubun hazırladığı “Ortak Geleceğimiz (Our Common Future)” isimli rapor hazırlanmıştır. Raporda sürdürülebilir kalkınma kavramı “Bugünün ihtiyaçlarını gelecek nesillerin de kendi ihtiyaçlarını karşılamalarında ödün vermeden karşılamak” biçiminde tanımlanmaktadır. Buna göre sürdürülebilir kalkınmanın üç içeriği vardır; •Mevcut büyümenin sürdürülemezliği, •Bugünün ihtiyaçlarının karşılanması, •Gelecek nesillerin yaşam kalitesinin ve refahının güvence altına alınmasıdır. •Bu rapora göre öngörülen kalkınma modeli çevre ve kalkınma arasındaki dengeyi sağlamak, çevre üzerindeki baskıyı artırmadan ve kaynakları tüketmeden ekonomik büyümeyi sağlamaktır. Rio Konferansı Konferansta BM’nin çevre sorunları dâhilinde tek küresel yetkili kurum olduğu kabul görmüş, sürdürülebilir bir ekonomik kalkınmanın sağlanması amacıyla BM İktisadi ve Sosyal Konseyi (ECOSOS) oluşturulmuştur. Sözleşmenin temel amacı karbondioksit (CO2) ve diğer sera gazı emisyonlarının azaltılması, atmosferdeki sera gazı birikimlerini iklim sistemi üzerindeki tehlikeli insan kaynaklı etkiyi önleyecek bir düzeyde tutulması, az gelişmiş ülkelere bu yönde kaynak ve teknoloji transferi sağlanmasıdır.


Dünya Kalkınma Zirvesi •Bu zirvenin amacı Rio Konferansı sonrası geçen süreçte konferansta alınan kararların uygulanmasındaki etkinliğin değerlendirilmesi, karşılaşılan güçlükler ve bu güçlükleri aşmak yönünde alınacak tedbirler ile daha etkili kalkınma stratejilerinin oluşturulmasıdır. •Zirvede yoksullukla mücadele, doğal kaynakların kullanımı ile kalkınma ve çevre arasındaki bağlantılar irdelenmiştir. •Az gelişmiş ülkeler ve gelişmiş ülkeler arasındaki uçurumun artmaya devam ettiği ve iki ucunda sorunlara farklı bakış açılarına sahip olduğunun altı çizilmiştir. Zirve sonunda Johannesburg Deklarasyonu ve Uygulama Planı olmak üzere iki belge hazırlanmıştır. •Deklarasyonda yerel, bölgesel ve küresel anlamda sürdürülebilir kalkınma için ülkelerin ortak sorumlulukları olduğu ifade edilmekte, çevrenin korunması ve sürdürülebilirliği için yükümlülüklerine vurgu yapılmaktadır. •Deklarasyonda ekonomik kalkınmayla çevresel sürdürülebilirliğin eşgüdümlü gerçekleşmesinin önemi ve bu bağlamda küresel iş birlikleri üzerinde durulmaktadır. •Çölleşme, biyolojik çeşitlilik kaybı, küresel ısınma, doğal afetlerdeki artış, hava, su ve deniz kirliliğin sürmesi deklarasyonda yer alan temel çevresel sorunlardır. •Uygulama planında su, enerji, sağlık, tarım ve biyolojik çeşitlilik (WEHAB) olmak üzere beş konuya öncelik verilmiştir. Bu beş önceliğe yönelik sağlanacak finansal destekler zirve esnasında görüşülmüş, farklı oturumlarda tartışılmıştır.

6. Anahtar Sorular      

Sürdürülebilir kalkınma planlarının çevre konusunda verilen önem nasıl arttırılabilir? Yenilenemez kaynaklarının tüketimi azaltmak, yenilenebilir kaynaklara insanları yöneltmek için ne yapılabilir? Kaynak tüketimi nasıl, kim tarafından denetlenebilir? Kalkınma planlarının iyileştirilmesi nasıl sağlanabilir?1.Türkiyenin çevre politikalarını yeterli buluyor musunuz? Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin çevresel etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Hızla gelişen teknolojinin getirdiği çevre zararlarını en aza indirebilmek için ne gibi uygulamalar yapılmalıdır?

7. Araştırma Linkleri 7.1. Web Siteleri    

https://csb.gov.tr http://www.turcev.org.tr/V2/Default.aspx http://www.akademicevre.com https://www.thegef.org


7.2. Araştırma Linkleri         

KIRIMHAN, Sücaatin. Türkiye’de Çevre Sorunlarıve Çevre Politikası. Yeni Türkiye Dergisi, 1995: 164-167. https://www.csb.gov.tr/ https://journal.yasar.edu.tr/wpcontent/uploads/2012/11/vol_3_no_12_Ecehan_OZ_Makale.pdf https://www.cevreportal.com/10-kalkinma-plani-cevre-konulari-2014- 2018/ https://www.dunya.com/kose-yazisi/surdurulebilir-kalkinma-vecevre/23806 https://webdosya.csb.gov.tr/db/strateji/icerikler/sumeyra_terz--tez20180323112614.pdf http://cygm.csb.gov.tr/kanunlar-i-438 http://www.tskb.com.tr/tr/danismanlik/surdurebilirlik-ve-cevre http://www.mfa.gov.tr/surdurulebilir-kalkinma.tr.mfa

7.3. Videolar 

https://youtu.be/_qfsttlplJ8


Dış İlişkiler Komitesi “2017 yılında kendilerine yönelik ortak tehditler doğrultusunda işbirliği sağlanması ile Türkiye ve İran ilişkilerinde yumuşama süreci başlamıştır. Irak ve Suriye konusunda yaşanan tüm gerilmelere rağmen Türkiye ve İran, son zamanlarda Kuzey Irak referandumu gibi konularda işbirliği yapabilmiştir. Suriye özelinde ise Türkiye’nin değişen güvenlik öncelikleri doğrultusunda 2017 yılında yaşanan Astana ve Soçi ile iki ülkenin Suriye krizi üzerine anlaştığı noktalar ortaya çıkmış ve görüşmelerden ‘Çatışmasızlık Bölgeleri’nin oluşturulması gibi önemli kararlar çıkmıştır. Türkiye ve İran arasındaki işbirliği, bölge istikrarı açısından önemli sonuçlar doğurduğu gibi ekonomik ilişkilere de olumlu yansımaktadır. Ortadoğu’da uzun süredir görülmeyen barış ortamının sağlanmasının, iki ülkeyi de büyük oranda etkilediğinin anlaşıldığı son yıllarda, Türkiye ve bölge halkının çıkarları göz önünde bulundurularak nasıl bir anlaşma ortamı sağlanabilir?’’ Komite Başkanları: Selena UYSAL - Can BERTUĞ


1.Anahtar Kavramlar 

  

 

Astana (Kazakistan Başkenti): Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, “Türkiye Cumhurbaşkanı (Recep Tayyip Erdoğan) ile Suriye görüşmelerinin barışçıl bir yerde devam etmesinin önerilmesi konusunda anlaştık. Bu yer, Kazakistan'ın başkenti Astana olabilir” açıklamasıyla belirlenen görüşme bölgesi. Soçi (Rusya Kenti): Astana’da başlatılan Suriye görüşmelerinin, İran ve Amerika Birleşik Devletleri’nin de dahil olması üzerine, sonuç alınamayan maddelerde ortak anlaşmaya varılması ve yeni gelişmeler ışığında gerekli kararların alınması için düzenlendiği yeni lokasyonu. İdlib (Suriye'nin aynı isimli yönetim bölgesinin merkezi):Türkiye, Rusya ve İran’ın uzlaştığı Suriye’nin çatışmasızlık bölgesi olan şehri. Türkiye’nin sınırında yer alması ile bölge halkımız için büyük önem arz eden bir bölge. Çatışmasızlık Bölgeleri: Soçi görüşmeleri sonrasında oluşturulan ve amacı bu noktalara insanı yardımın ulaştırılması ve savaş nedeni ile zarar gören yerlerde altyapı yatırımlarının başlatılması olan, silahsız bölgeler. Kuzey Irak Referandumu: Aynı zamanda ‘Bağımsızlık Referandumu’ olarak da bilinen, Barzani ve Barzani'yi destekleyen bağımsızlık yanlısı Iraklı Kürtlerin uzun yıllardır devam eden kötü muamele karşısında Bağımsız Kürt Devleti olarak ayrılma kararını gündeme getirdikleri referandum. Garantör Ülke/Devlet: Herhangi bir konu hakkında garantici davranan ve diğer üyeler için güven kaynağı olan ülke/devlet IKBY: Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin kısaltılmış halidir. Sömürgecilik: Kolonicilik, kolonyalizm ya da müstemlekecilik, genellikle bir devletin başka ulusları, devletleri, toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yayılmayı istemesidir. NATO: Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, 4 Nisan 1949'da 12 ülke tarafından imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması'na dayanarak kurulan ve farklı dönemlerde 17 ülkenin daha katıldığı uluslararası askerî ittifak. İslam İşbirliği Teşkilatı: Eylül 1969 tarihinde Fas'ın başkenti Rabat'ta toplanıp İslam ülkelerini çatısı altında toplamak üzere kurulan 57 üyeye sahip, uluslararası hukuk tüzel kişiliğini haiz bir uluslararası teşkilattır. CENTO: Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve Birleşik Krallık arasında 24 Şubat 1955’te kurulan, Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu'da nüfuz kurmasını önlemeye yönelik olarak kurulan eski karşılıklı güvenlik ve savunma örgütü. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO): Türkiye, İran, Pakistan tarafından kurulan ve Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla diğer Türk Devletleri'nin de dahil olduğu ekonomik örgüttür. Sadabat Paktı: Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında, 8 Temmuz 1937 tarihinde Tahran'da Sadabat Sarayı'nda imzalanan dörtlü saldırmazlık paktı.


2. Sorunun Tanımlanması ve Konuyla İlişkilendirilmesi Her şeyden önce, Dış İlişkiler Komitesi, ellerinde direkt olarak kağıda yazabilecekleri somut sorunlardan çok; uzun zamandır süregelen, devletler ve örgütler arası ilişkilerden doğacak sorunlarla başa çıkmak zorunda olduklarını fark etmelidir. Gündemimiz bizden Suriye savaşı gibi bir savaşı çözmemizi veya hiç kurulmamış bir tesisin sıfırdan ülkemize kurulması başarısını talep etmemiş. Gerginlikler ve karışıklar üzerine kurularak ilerlemiş ancak son 10 yıl içinde yumuşama ve barış sürecine giden Ortadoğu ilişkilerimizin temelinde neler yattığı anlaşılmalıdır. Nasıl ki, biz kendi ülkemiz gözünden bakarken sadece kardeşlik uğruna bir adım atmadı isek; şu anda atılan adımların Suriye savaşının bütün ülkeleri rahatsız etmesi, Rusya ve ABD’nin çelişkiler halinde ilerleyen ilişkilerinde fikir koalisyonları kurma çabaları gibi nedenlerden atıldığı göz önünde tutulmalıdır. Bu noktada, bölge güvenliğini ve refahını uzun vadeli olarak muhafaza etmek görevinde olan Türkiye; şu anki barış ortamını zorunlu kılan savaş, terör örgütü ve güç sahibi ülkelerin yandaş arayışı gibi durumlar ortadan kalktığında dahi barış ortamını kurması gerekmektedir. Bunun sağlanabilmesi için Dış ilişkiler komitesi çözümlerini bu sorunların önüne geçtikten sonra doğabilecek yeni sorunları da düşünerek hazırlamak durumundadır. Başta da dediğimiz gibi bizden sıfırdan bir resim yapmamızı değil, hatları çizilmeye başlanmış bu eserin hatalı yerlerini düzeltmemiz ve boyama işini bitirmemiz istenmiştir. Başta çizilen bu hatlar ise özellikle İran ve Rusya ile ortak çıkarlar doğrultusunda kurulan fikir birlikteliği, Rusya’nın bölge üzerindeki petrol sahibi ve özgürlük referandumdan sonuç beklentili Kürtler üzerinde fazla söz sahibi olmasından ve bölgedeki karışıklıkların çözülmemesinden rahatsızlık duyduğunu sert dille belirten ABD varlığıdır. 2011’den beri süregelen Suriye savaşı ise başlı başına büyük bir meseleyken bu konuda sağlık ve güvenlik örgütlerinin zamanla birlikte seslerini yükseltmeleri ve yerel halkın mülteci olarak başka ülkeleri de bu olaylara dahil olmak zorunda bırakmaları çözümün aciliyetini ve önemini tekrar vurgulamaktadır.

3. Anahtar Çalışmalar Türkiye ve İran arasında cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar hiçbir zaman sıcak çatışma yaşanmamış olmasından yola çıkılarak iki ülke ilişkilerinin görece istikrara sahip olduğu söylenebilir. Ancak bu “barış” ortamı beklenen düzeyde iş birliğini çoğunlukla sağlayamamış ve bazı istisnai dönemlerin dışında iki ülke ilişkilerine çoğunlukla gerginlik hâkim olmuştur. Bu duruma sebep olan faktörler olarak; dinin farklı yorumlanması, ideolojik farklılıklar, teröre destek suçlamaları sayılabilir. Bu sebeplerden en önemlisi ve belki de sayılan sebeplerin kaynağı olarak ise iki ülkenin bölgesel rekabeti gösterilebilir. İki ülkenin hâkimiyet kurmak istediği alanların çakışması aralarında sürekli bir nüfuz mücadelesi yaşanmasına sebebiyet vermektedir. Türkiye ve İran arasında yaşanan nüfuz mücadelesine son zamanlarda en fazla sahne olan ülkeler Suriye ve Irak olmuştur. İki ülke ilişkilerinin 2010’dan 2017’ye kadar gerilimli bir seyir izlemesinde de Suriye iç savaşında karşıt taraflarda konumlanmaları ve Irak’ta birbirleriyle uyuşmayan çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri etkili olmuştur. 2017 yılında Türkiye ve İran ilişkilerinde yumuşamayı sağlayan ise yine kendilerine yönelik ortak tehditler doğrultusunda iş birliği sağlanabilmesidir. Türkiye ile İran arasındaki ticaret, merkezi güç olma iddiasında olan her iki ülkenin bu hedeflerini destekleyecek düzeyin çok gerisindedir. Ancak 1980’li ve 90’lı yıllarla


karşılaştırıldığında son dönemde ulaşılan ticaret hacminin oldukça büyük ilerlemeler kaydettiğini de ifade etmek gerekir. İki ülke arasındaki ticaretin gelişimi incelendiğinde 1985’ten beri birbirinden farklılaşan dört dönemden bahsetmek mümkündür: Ekonomik işbirliği hedefinin öne çıktığı 1980’li yıllar, ekonomik ilişkilerin ideolojik ve güvenlik merkezli dış politika yaklaşımın ipoteği altında olduğu 1990’lar, dış politikanın ekonomik kalkınmanın hizmetine sunulduğu 2000’li yıllar ve siyasal sorunların ekonomik işbirliğini yeniden gölgelemeye başladığı Arap Devrimleri süreci. 1980’li yıllarda Türkiye’nin İran’la ticaretine bakıldığında, bu ülkenin Türkiye’nin toplam dış ticaretindeki payının 1985 yılına kadar oldukça yüksek olduğu ve 1983 yılında bu oranın yüzde 15’in üzerine çıktığı görülür. 1985 yılı rakamlarına bakıldığında İran’ın Türkiye’nin ihracatında yüzde 13,54; ithalatında ise yüzde 11,18’lik bir paya sahip olduğu, buna karşılık İran’ın ihracatında Türkiye’nin payının yüzde 8,96; ithalatında ise yüzde 9,29 olduğu görülmektedir. Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşması için en büyük komşusu olan İran’la ticaret hacminin en azından 100 milyar dolar düzeyine ulaşması gerekmektedir. Türkiye’nin, İran ve diğer Ortadoğulu komşularıyla ilişkilerini hızlı bir şekilde geliştirmesi ABD başta olmak üzere birçok Batılı ülkedeki çeşitli çevrelerce “eksen kayması” suçlamalarına maruz kalması sonucunu doğurmuştur.


4. Anahtar Role Sahip Kurum, Kuruluş ve Gruplar     

     

Türkiye Dışişleri Bakanlığı Türkiye Silahlı Kuvvetleri Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Sorgulama Zamanı Düşünce Topluluğu Balkan, sonrasında Sadabat, en son adı ile Bağdat Paktı olarak isimlendirilen, 1958’de Irak’ın ayrılması ve ABD’nin dahil olması üzerine CENTO (Merkezi Anlaşma Teşkilatı) adını alan birlik. CENTO tarafından, Türkiye-İran-Pakistan için kurulan RCD(Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği) ECO (Ekonomik İşbirliği Örgütü) İslam Konferansı Örgütü NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) CIA (Merkezî İstihbarat Teşkilatı) IAEA (Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu)


5. Hâlihazırda Uygulanmakta Olan Önlemler    

     

Rusya ve Türkiye arasında geçen ve hem Ortadoğu’nun barış ortamı hem de halihazırda devam eden savaşın zarar verdiği bölgelerin onarımını konu alan ASTANA görüşmeleri. Rusya ve Türkiye anlaşma ortamına İran’ın da dahil olması ve yeni problemlerle birlikte eski kapanmayan konuların da kapanması için düzenlenen SOÇİ görüşmeleri. Yapılan yeni zirveler ışığında alınan kararların, bölge huzursuzlukları hakkında ABD’nin de önlem alma eğiliminde bulunması üzerine düzenlenen İDLİB görüşmeler. İlk üçü Tahran, İstanbul ve Soçi’de düzenlenen, dördüncüsü ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ‘sıra bizde’ sözleri ile Rusya’da 14 Şubat 2019 tarihinde düzenlenen ZİRVELER. Rusya ve ABD tarafından 2013 sonbaharında imzalanan ‘Suriye Kimyasal Silahları İmhası’ anlaşması. Ocak 2011’de düzenlenen BM Güvenlik Konseyi’ne Almanya’nın da katılımı ile düzenlenen P5+1 toplantısında İran da masaya oturdu.(Ağır yaptırımlarla sonuçlandı) Tarhan Zirvesinde Türkiye ve Brezilya yardımları ile düzenlenen arabuluculuk anlaşmaları(İran’ın nükleer sorununu çözmek adına) *negatif sonuçlandı* Nükleer tehditler üzerine Türkiye’de NATO tarafından kurulan ‘füze savunma radarları’ 2005 yılında, CIA başkanı Peter Goss tarafından Ankara’ya yapılan ziyaret. (İran konusunda Türkiye kışkırtılmaya ve harekete geçirilmeye çalışılmıştır. Yine 2005 yılında, Ocak ayının sonunda, Amerikan Başkanı George Bush tarafından İran halkını ayaklanmaya ve özgürlük arayışına girmeye davet eden çağrı.

6. Anahtar Sorular        

  

Türkiye ve İran ilişikleri tarihi boyunca yakınlaşma ve uzaklaşma dönemleri hangi olaylarla gerçekleşmiştir? 2017 yılına kadar devam eden Türkiye-İran ilişkilerindeki gerginliğin nedeni nedir ve 2017 de hangi gelişmeler ile yumuşama yoluna gidilmiştir? Amerika ve Rusya devletleri bu görüşmeler ve kararlar sürecinde neden yer almıştır? Türkiye-İran arasındaki işbirliği bölge istikrarı ve ekonomi gibi konularda ne tür olumlu/olumsuz sonuçlar doğurmuştur? Türkiye bölgesel halkı son yıllardaki İran ile yumuşamaya gidilme sürecinden ne yönlerde ve nasıl etkilenmiştir? Irak ve Suriye konusunda Türkiye ve İran ilişkileri nasıl etkilenmiştir? Suriye sorunu göz önünde tutularak değiştirilen ‘Türkiye Güvenlik Önlemleri’ nelerdir? Türkiye’nin özellikle doğusu ile olan ilişkileri üzerine yoğunlaşan bir kurum veya kuruluşu olmadığı göz önünde bulundurularak, bu gelişmelerle resmi ve kesintisiz bir ilişki hangi yollarla kurulabilir? Nükleer güç konusu, Türkiye-İran ilişkilerini nasıl etkilemiştir, Ankara’nın bu konu hakkında düşünceleri nelerdir? İran’ın en büyük doğalgaz alıcı olan Türkiye, tarih boyunca İran’a başka ülkeler tarafından uygulanan ambargo ve yaptırımlara karşı nasıl bir tavır sergilemiştir, neden? 2001’den 2012’ye kadar 23 katından fazlasına çıkan ayrıca hala artmakta olan Türkiye-İran ticaret hacmi nelere dayanmaktadır?


7. Araştırma Linkleri 7.1. Geniş Kapsamlı, Kronolojik linkler  

https://www.stratejikortak.com/2018/04/suriye-zirve-astana-cenevre-soci.html http://www.aljazeera.com.tr/dosya/gecmisten-gunumuze-turkiye-iran-iliskileri

7.2. Görüşmeler Hakkında Makaleler     

https://www.stratejikortak.com/2017/09/cenevre-astana-gorusmeleri.html https://www.dunya.com/kose-yazisi/10-soruda-kuzey-irak-referandumunuanlamak/382080 https://www.setav.org/referanduma-yonelik-turkiyenin-tepkisi/ https://www.sabah.com.tr/galeri/dunya/tarihi-4lu-suriye-zirvesinden-ilginc-kareler/21 http://www.sorgulamazamani.com/tr/makale/politika-ve-yonetim/118/son-donemdeiran-turkiye-iliskileri/#.XHb6_Igzbb0

7.3. Suriye Savaşı ve Rusya İlişkileri hakkında linkler   

https://tr.sputniknews.com/trend/turkiye_suriye_astana_gorusmeleri_suriye_cozum/ https://tr.sputniknews.com/ceyda_karan_eksen/201902121037648423-turkiye-suriyesam-ankara-abd-pyd-irak-senaryosu/ https://tr.sputniknews.com/rusya/201810241035813587-lavrov-putin-erdogan-ruhanizirve-hazirlik/

7.4. Dünya Basınından Haber Linkleri      

http://www.aljazeera.com.tr/gorus/turkiye-iran-iliskileri-firsatlar-ve-riskler https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-38661085 https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41363443 https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-47237716 https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-40860776 https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42079599

7.5. İlişkiler ve İran Nükleer Programı Hakkında Videolar    

https://www.youtube.com/watch?v=lWvztR2ivsM https://www.yenicaggazetesi.com.tr https://www.youtube.com/watch?v=EsgH6L407M8 https://www.youtube.com/watch?v=xd3auMrzI3Q


Eğitim Komitesi ‘’Türkiye’nin eğitim düzeyinin sosyal alanda yetersiz olması ve eğitime yapılan yatırımların düşmesiyle beraber eğitimde sosyal beceriye verilen önem büyük oranda azalmıştır. PISA 2016 ve SED profil analizlerine göre eğitim konusunda çoğu başarılı ülkede öğretim materyali yeterli düzeyde iken Türkiye’de özellikle SED profili düşük okullarda bu materyal yetersizdir. Profili düşük okullarda çalışan öğretmenlerin mesleki gelişim programlarına katılım oranları da oldukça düşük düzeydedir. Bu sorunlar göz önünde bulundurularak; eğitimin en temel eğitsel amaçlarından olan etkin düşünme, algılama, iletişim kurma ve problem çözme yeteneği gelişmiş bireyler yetiştirmek için eğitim politikasında ne gibi değişiklikler yapılmalıdır?’’ Komite Başkanları: Alper İŞKAR-Hazal BAYINDIR


1.Anahtar Kavramlar 

 

  

PİSA (Programme for International Student Assessment): Açılımı “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” olan PISA, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler hâlinde, 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir araştırmadır. SED: Sosyal ve Ekonomik Destek Hizmeti, temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ailelere, çocukların ailelerinden ayrılmadan yanlarında bakımına imkan sağlanması amacıyla yapılan ekonomik destek ile bu ailelere verilen psiko-sosyal destektir. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Türk ailelerine sağladığı bu destek, 2016 yılı Haziran ayından itibaren geçici koruma kapsamında kimliği olan göçmenlere de sunulmaya başlanmıştır. Algılama: Duyumların çeşitli biçimlerde örgütlenip anlam kazanması, yorumlanmasıdır. Eğitim Politikası: Bir toplumun, bir kuruluşun ya da bir eğitim kurumunun saptanan eğitim ereklerine ulaşmak için alacağı kararlara temel olmak üzere hazırlanan, değişen toplumsal ve ekonomik etkenlere uygun görüşleri ve yargıları da kapsayan genel plandır. Ekonomik İşbirliği Ve Kalkınma Örgütü (OECD): “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” olan PISA sınavını üçer yıllık dönemler hâlinde, 15 yaş grubundaki öğrencilere uygulayarak onları ölçen örgüttür. Sosyo-Ekonomik Durum : Eğitim, maddiyat ve başka demografik etmenler ile oluşmuş toplumdaki bireylerin ya da bir grubun düzeyidir. Eğitim Reformu Girişimi (ERG): Okul öncesi, temel eğitim ve ortaöğretimi ilgilendiren politikalara ve uygulamalara ilişkin bağımsız ve bilimsel bir kaynaktır. Tasarım Beceri Atölyeleri (TBA): Çocukların mesleki deneyimlerle çok küçük yaşlarda tanışmasını sağlayarak onların ilkokuldan itibaren belirli alanlarda uzmanlaşmalarına yardımcı olmayı amaçlayan ve MEB tarafından uygulanan atölyedir. Milli Eğitim Bakanlığı Bilişim Sistemleri (MEBBİS): İçerisinde ‘e-okul’ gibi birçok uygulama barındıran T.C. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından sunulan elektronik hizmetlerin tümünü kapsayan sistemdir.

2. Sorunun Tanımlanması ve Konuyla İlişkilendirilmesi Eğitim bir toplumun kendini geliştirmesi için gereken en önemli faktördür. Eğitimin tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir, ilk çağlardan beri insanlar kendilerini geliştirmek istemişlerdir. Bunun için de eğitime ihtiyaç duymuşlardır. Eğitim rastgele oluşan bir faaliyet değildir. Eğitsel faaliyetlerin belli bir amacı vardır ve bu bağlamda planlı bir olgudur. Eğitimin planlı yapısının bir uzantısı eğitimde mesuliyet kavramını gerektirir. Bu sebepten dolayı bu iki konunun aynı boyutlarda ele alınması gerekir. Ayrıca eğitimin amaçları doğrultusunda gelişip gelişmediğini anlamak için eğitsel ölçme ve eğitsel değerlendirme faaliyetleri eğitim yapısının bir parçasını oluşturur. Türkiye’de ölçme ve değerlendirme metodu olarak istatistiksel değerlendirilme metotları kullanılır. Türk eğitim sisteminde klasik ölçme teorisi ve üniversite sınavında ise soru cevap teorisi uygulanırken, yabancı ülkelerde uygulanan bireysel test sistemi uygulamaları Türkiye’de uygulanmamaktadır. Türkiye PISA sonuçlarına göre birçok ülkeden geri kalmıştır. Ekonomik düzey değil, toplumsallaşma süreçleri, cinsiyet eşitsizlikleri, ideolojik konumlar, sınıflar arası


güç ilişkileri vb. gibi etkenler Türkiye’nin başarısının artmamasına sebep olmuştur. OECD’nin sınav sonrası hazırlamış olduğu rapora göre Türkiye’deki başarıyı en çok ‘sosyoekonomik’ durum etkilemektedir. Ülkedeki ekonomik eşitsizlikler yoksulluğu doğurmakta, yoksulluk ise sosyal eğitim düzeyinden yoksun niteliksiz okul gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Temelinde büyük sorunlar yatan eğitim probleminin düzelmesi ve Türkiye’nin eğitimde gelişmeye gidebilmesi için köklü değişiklikler yapılmalı, Türkiye ‘eğitim politikası’nda değişikliklere gidilmelidir. Öğrencilerin yaratıcı yanlarını destekleyebilecek spor, sanat gibi aktiviteler, TYT ve AYT gibi sınavların PİSA sınav mantığına uygun olmamasından dolayı yoruma ve akıl yürütmeye dayalı sınavlar gibi eğitimi derinden ve olumlu etkileyecek yeniliklere gidilmelidir. Spor ve sanat dersleri öğrencileri sağlıklı ve üretken bireyler olmaları konusunda çok önemli bir yardımcıdır, bu nedenle okullarda spor ve sanat derslerinin arttırılması gerekmekte, buna bağlı olarak gerek spor salonu gerek sanat atölyeleri için okullara yeterli miktarda paranın ve imkanın tahsis edilmesi gerekmektedir. Öğretmenlerin yeni sisteme uyum sağlayabilmeleri için eğitim kurslarına gitmeleri ve nitelikli öğretmen olarak toplumun bilinçlendirilmesinde önemli rol oynamaları gerekmektedir. Öğrenciler toplumun sadece %50’sini oluşturuyor olabilirler ancak geleceğimizin %100’ünü oluşturuyorlar.

3. Anahtar Çalışmalar T.C. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yürütmekte olduğu “TBA (tasarım beceri atölyeleri)’’ projesi uygulamaya dayalı ve aynı zamanda öğrencileri sanata teşvik etme amacıyla yürürlüğe konulması planlanan bir projedir. MEB projeyi :’’Bilgiyle hayat pratiğinin birleşmesi’’ olarak nitelendirmektedir. MEB tarafından hazırlanan 2023 Eğitim Vizyonu projesine AB’den ve UNICEF’ten destek gelmiştir. AB ve UNICEF: “Türkiye’nin mesleki eğitim alanında büyük çabalar harcadığını” belirtti. PISA sonuçlarındaki başarısızlık görülünce ERG kuruldu ve ERG birçok çalışma gerçekleştirdi. Bu çalışmaların isimleri:  

Demokratik Okullara Doğru Eğitimde İyi Örnekler Konferansı


      

Eğitim İzleme Raporları Eğitim Politikası Seminerleri Meslek Eğitiminde Kalite Projesi Eğitimde Haklar Çalışmaları 81 İlde Temel Eğitim Gösterileri Dünya Bankası Türkiye Eğitim Sektörü Çalışması Düşünen Okul Gelişen Öğrenci Projesi

Türk Eğitim Sistemi’nin amaçlarını, bu amaçlara ulaşmayı sağlayacak sistem basamaklarını ve temel eğitimin nicelik, nitelik açısından hizmetine ilişkin temel ilkeler genel çerçevesini oluşturmaktadır. 2017 yılı MEB’in yayınlamış olduğu temel ilke ve hedefler,    

     

 

İkili eğitime son vererek tekli eğitime geçmek, İlkokul ve ortaokul kurumlarında derslik başına düşen öğrenci sayısını aşamalı olarak 24 öğrenciye indirmek, Okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak, İklim ve ulaşım durumu elverişli ve güvenlik sorunu olmayan küçük yerleşim birimlerindeki öğrencileri merkezi konumdaki okullara taşıyarak kendilerine nitelikli eğitim olanağı sağlamak, İklim ve ulaşım durumu elverişli olmayan veya elverişli olduğu halde güvenlik sorunu bulunan küçük yerleşim birimlerindeki çocuklarımıza da Yatılı Bölge Ortaokullarında (YBO) öğrenim olanağı sağlamak, Okulları, çağın gereklerine uygun araç ve gereçlerle donatmak, Çocuklarımızın zihinsel ve bedensel yeteneklerinin geliştirilmesi yanında gelişmelerini de güvence altına alacak fiziki altyapıyı gerçekleştirmek, Özel eğitim ihtiyacı olan öğrencilerin eğitime erişimlerinin sağlanması amacıyla tüm eğitim kurumlarını ulaşılabilirlik ölçütlerine uygun hale getirmek, 12 yıla çıkarılan (4+4+4) zorunlu eğitim doğrultusunda gerekli altyapı eksikliklerinin giderilmesini sağlamak, İlköğretim kurumlarının ilkokul ve ortaokul olarak bağımsız okullar halinde kurulmasını sağlamak, Mevcut eğitim kurumlarımızın sağlık şartlarına uygun ve kendilerinden beklenilen hizmetleri eksiksiz yerine getirebilmeleri için tamamının fiziki altyapı eksikliklerinin giderilmesi hususunda gerekli tedbirleri almak, Herkes için güvenli, kapsayıcı ve etkili öğrenme ortamları sağlayacak eğitim tesisleri inşa etmek ve mevcut olanları yenilemek, Öncelikle birinci ve ikinci derece deprem bölgelerinde yer alan eğitim kurumlarından başlanmak üzere mevcut binaların onarım ve güçlendirmesine devam etmek,

olarak benimsenmiştir.


4. Anahtar Role Sahip Kurum, Kuruluş ve Gruplar Milli Eğitim Bakanlığı (MEB): Milli eğitim hizmetlerini yürütmek üzere kurulan bakanlıktır. Öğretmen Yetiştirme Ve Geliştirme Genel Müdürlüğü: Öğretmenlerin nitelikleri ve yeterliklerinin belirlenmesi ve geliştirilmesine yönelik politikaları oluşturmak, bu amaçla ilgili birim, kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak amacıyla MEB tarafından kurulmuş müdürlüktür. Türk Eğitim Derneği (TED): Eğitim alanında faaliyet göstermekte olan ve Türk eğitim hayatına maddi ve bilimsel katkılar sağlayan sivil toplum kuruluşudur. Yükseköğretim Kurulu (YÖK): Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek; bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile kurulmuş olan kurumdur. Türk Eğitim Vakfı (TEV): Ülkemizde uzun yıllardan beri uygulanmak zorunda kalınan, toplumsal maliyeti çok yüksek, ekonomik istikrar programları karşısında, eğitim alanında gittikçe artan gereksinimleri ve istekleri karşılamaya yardımcı olan kurumdur. İstanbul Gönüllü Eğitimciler Derneği (İGEDER): Öğretmenlerin kişisel, mesleki ve sosyal gelişimine katkıda bulunmak amacıyla gönüllü öğretmenler tarafından kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur.

5. Hâlihazırda Uygulanmakta Olan Önlemler Lider Öğretmen Programı TEV "Lider Öğretmen Programı" çerçevesinde Maltepe Kaymakamlığı tarafından seçilen 8 ilköğretim okulundan 56 öğretmene liderlik eğitimi veriliyor. Yeni Nesil Öğretmenler Projesi ile güçlü bir hizmet içi eğitimi ve okul gelişimini sağlamak, analiz eden, sistematik, eleştiriye açık, değer yaratan bir öğretmen kimliği oluşturmayı hedefleyen TEV’in "Lider Öğretmen Programı", Maltepe İlçesi'ndeki bu pilot uygulamanın ardından önce İstanbul, ardından da tüm Türkiye'deki öğretmenlere ulaşmak üzere devam edecek. "Lider Öğretmen Programı" ile liderlik, değişim ve sorumluluk öğelerini barındıran yeni nesil öğretmen anlayışı çerçevesinde, öğretmenlere kendi hizmet içi eğitimleri kendilerinin yaratacağı, okul bazlı bir desteğin sağlanacağı ve yaratmak istedikleri etki doğrultusunda liderlik yapacakları bir çalışma ortamının sunulması hedefleniyor. Cambridge Üniversitesinin dünyanın farklı kıtalarından 14 ayrı ülkede uyguladığı ve Türkiye'de sadece TEV ve Maltepe Kaymakamlığı tarafından desteklenen eğitim programında


öğretmen, öğrenci ve velilere yeni bir bakış açısı getiriliyor. Eğitimde devrim niteliği taşıyan bu uygulama, rutin eğitim anlayışının yerine yenilikçi bir eğitim anlayışını benimsiyor. Dünyanın lider finans kuruluşlarından JP Morgan'ın sponsorluğuyla gerçekleştirilen projenin sonuçları Cambridge Üniversitesi tarafından değerlendirilecek. Öğrenen Lider Öğretmen Bu eğitimde, öğretmenlerin entelektüel, kişisel, mesleki, duygusal ve sosyal gelişimlerinin desteklenmesi hedeflenmektedir. İçerik, öğretmenlerin bilgiyi değil, öğrenmeyi öğreten liderler olarak gelişmeleri amacıyla oluşturulmuştur. Etkinlikler eğitimin bir parçası olarak kullanılmakta ve “öğrenen odaklı” bir çalışma yapılmaktadır. Eğitimin içeriği, yapılandırmacı yaklaşım temelli olup, MEB tarafından hazırlanan “Öğretmenlik Mesleği Genel Yeterlikleri” ile ilişkilendirilmiştir. Okul temelli mesleki gelişim yaklaşımıyla, aynı okul kültürünü paylaşan öğretmenlerin meslektaş dayanışması geliştirmeleri eğitimin önemli hedeflerinden biridir. Eğitim, yaparak - yaşayarak öğrenmeye uygun kurguda düzenlenmiştir. Eğitimler sırasında küçük gruplarla yapılan çalışmalar sayesinde her bir öğretmen kendisini daha kolay ifade edebilmekte, her birinin grup içi etkileşimlerdeki rolü artmakta ve kazanımları daha fazla olmaktadır. Bu eğitim iki günlüktür. Etkileşimli etkinliklerle yürütülen programda katılımcı sayısı her grup için en az 25 en fazla 30 kişidir. Eğitimi tamamlayan resmi okul öğretmenleri, MEBBIS üzerinden 16 saatlik seminer katılım belgelerini almaktadırlar.

6. Anahtar Sorular         

PISA’da başarı elde eden ülkelere bakıldığında bu ülkelerin eğitim sistemi ile Türkiye eğitim sistemi arasında ne gibi farklılıklar gözlemlenebilir? Türkiye’deki mevcut eğitim politikasında eksik gördüğünüz veya geliştirilmesi gerektiğini düşündüğünüz noktalar nelerdir? İnsanın düşünme, algılama, iletişim kurma ve problem çözme yetenekleri nasıl geliştirilebilir? SED profili düşük okullardaki materyallerin eksikliği nasıl giderilir? Öğretmenlerin mesleki gelişim programlarına katılım oranları nasıl arttırılabilir? PISA sonuçlarına bakıldığında ülkemizin başarı durumunda hangi faktörler etkilidir? Eğitim politikalarının sürekliliği nasıl sağlanabilir? Nasıl daha kalıcı bir eğitim sistemi kurulabilir? Sosyo-ekonomik eşitsizliğin doğurduğu eğitim eşitsizliğini gidermek için neler yapılabilir?


7. Araştırma Linkleri  

 

https://www.eniyiders.com/not-detay/6-kisilik-gelisimi https://www.academia.edu/18635197/T%C3%9CRK%C4%B0YEN%C4%B0N_E%C4%9E %C4%B0T%C4%B0M_S%C4%B0STEM%C4%B0_VE_S%C3%9CREKL%C4%B0_DE% C4%9E%C4%B0%C5%9EEN_E%C4%9E%C4%B0T%C4%B0M_POL%C4%B0T%C4%B 0KALARI https://www.researchgate.net/profile/SSadi_Seferoglu/publication/257656015_Seferoglu_S_S _2004_Teacher_competencies_and_professional_development_in_Turkish_Bilim_ve_Aklin_ Aydinliginda_Egitim_58_40-45/links/5450d9a20cf249aa53dbff81/Seferoglu-S-S-2004Teacher-competencies-and-professional-development-in-Turkish-Bilim-ve-AklinAydinliginda-Egitim-58-40-45.pdf http://egitimbilimlerinotlari.com/icerik-klavuzu/ https://www.egitimpedia.com/nasil-iyi-ogretmen-yetistirilir/

7.1. Web Siteleri   

http://www.meb.gov.tr https://oygm.meb.gov.tr/ https://scholar.google.com.tr.


Ekonomi Komitesi “Türk ekonomisinin son yıllarda gelişme gösterirken bir yandan da global faktörlere ne kadar duyarlı olduğu sorusu son dönemlerde sıkça tartışılan bir konu hâline gelmiştir. Bunun yanında, Türkiye, dünyada kırılgan beşlinin bir parçası olarak gösterilmektedir. Kırılgan beşlinin belirlenmesindeki faktörler; yüksek enflasyon, zayıf büyüme, yüksek dış açık ve sıcak paraya olan yüksek bağımlılıktır. Kasım 2018 verilerine göre, 2018 yılında diğer dört ülkenin enflasyon oranlarının ortalaması %3,98 iken, Türkiye'deki enflasyon oranı % 21,62’dir. Bu bilgiler doğrultusunda, Türkiye’nin ekonomisinin kırılganlığının zaltılması ve enflasyonun kontrol altına alınması için nasıl bir yol izlenmelidir? Komite Başkanları: Seda Nazlı Bahadırlar - Furkan Yüksel


1.Anahtar Kavramlar   

 

   

Enflasyon: Hammadde pahalılığı, üretim güçlüğü, üretimin talebi karşılamaması gibi çeşitli nedenlerle ortaya çıkan, ülkedeki mal ve hizmet fiyatlarının sürekli artması durumudur. Devalüasyon: Devletin kendi para biriminin değerini diğer para birimlerine göre düşürmesidir. Genelde ithalat-ihracat arasındaki açığı kapatmak için uygulanır. Kırılgan Beşli (“Fragile Five”): Amerikan Doları karşısında en çok değer kaybeden, cari açık ve enflasyon oranlarının yüksek olduğu, en son 2017 yılında yayınlandığı üzere içinde Türkiye, Brezilya, Hindistan, Mısır ve Katar’ın bulunduğu gruptur. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH): Ülke içinde belli bir sürede üretilen/verilen tüm ürün ve hizmetlerin nakdî karşılığıdır. Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH): GSYİH’ye ülke dışındaki vatandaşların ülkeye getirilerinin eklenmiş, ülke içindeki yabancıların kendi ülkelerine götürülerinin çıkarılmış halidir. Korumacı politika: Yerli üreticiyi dış ticaretteki muhtemel olumsuzluklardan koruma amacıyla atılan ithalat kısıtlamaları, gümrük tarifeleri, katlı kur uygulamaları gibi adımlardır. Ülke ekonomisinin daha içe dönük ve daha dışa bağımsız olmasını hedefler. Cari açık: Ülkenin ithalat giderlerinin ihracat gelirlerinden daha yüksek olmasıdır. Maliye politikası: Ülkenin ekonomik dengesinin sağlanması veya korunması amacıyla devletin mali araçları (devlet gelirleri, devlet giderleri, borçlanma, bütçe) kullanmasına denir. Para politikası: Merkez Bankası’nın ekonomik gelişme, işsizlik, enflasyon, fiyat istikrarı gibi hususlarda aldığı kararlar bütünüdür. Cari işlemler hesabı: Ödemeler dengesi hesapları içinde yer alan mal ve hizmet ticareti ile birincil ve ikincil gelir hesaplarını kapsamaktadır.

2. Sorunun Tanımlanması ve Konuyla İlişkilendirilmesi Kırılgan Beşli tanımı ilk defa ABD merkezli yatırım bankası Morgan Stanley'nin 2013 yılının Ağustos ayında yayımladığı raporunda yer aldı. Türkiye, Hindistan, Brezilya, Endonezya ve Güney Afrika'nın Kırılgan Beşli'de o dönemde yer almasının nedenleri, bu ülkelerin yüksek cari açık oranları, yüksek enflasyon oranları ve büyüme performanslarındaki düşüş gösteriliyordu. "Amerikan Merkez Bankası Fed'in 22 Mayıs 2013'te tahvil alımlarını azaltmaya başlayacağını açıklamasının ardından yükselen piyasa ekonomilerine giren yabancı fonlarda azalma ortaya çıktı. Hatta kimi zaman bu piyasalardan sıcak paranın kaçtığı görüldü.Fed'in bu açıklamasının ardından paraları en çok değer kaybeden yükselen piyasa ekonomileri bu beş ülke oldu.Bu ülkelerin önümüzdeki dönemde dış finansman ihtiyaçlarında önemli artışlar olacağı ve Fed'in kolay para politikasını terk etmesi halinde bu ekonomilerin gerekli dış finansmanı bulmakta çok zorlanacakları tahmin ediliyordu." Yeni Kırılgan Beşli 2017 yılının Kasım ayında ise Standard&Poor's (S&P) yeni bir Kırılgan Beşli listesi açıkladı. Türkiye, Arjantin, Pakistan, Mısır ve Katar'dan oluşan yeni listede eski Kırılgan Beşli'den bir tek Türkiye yerini korudu. S&P, küresel para piyasalarında koşulların


normalleşmesi karşısında en kırılgan olan ülkenin Türkiye olduğunu açıkladı. Kurum, en büyük ticari dış borca sahip 20 ülkeyi değerlendirerek bu listeyi hazırladığını aktarıyor. Cari açık beklentilerin üzerinde geldi. Türkiye ekonomisi büyüme açısından iyi bir performans gösterse de cari açık cephesinden bakıldığında rakamlar farklı bir tablo ortaya koyuyor. Türkiye ekonomisi 2017 yılında yüzde 7,4 büyüdü. Cari açık ise Mart ayında geçen yılın aynı ayına kıyasla 1,7 milyar dolar artarak beklentilerin üzerinde geldi. Bu yılın ilk çeyreğinde ise cari açık neredeyse 16 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu da geçen yılın aynı döneminin iki katı demek. Cari açık nedir? Mahfi Eğilmaz, Nisan 2018'de yazdığı makalesinde Kırılgan Beşli'den Türkiye'nin para birimi olan Türk Lirası'nın diğerlerine nazaran dolara karşı her türlü değer kaybettiğini ve negatif ayrıştığını aktarıyor. Koç Üniversitesi TÜSİAD Ekonomik Araştırmalar Direktörü Prof. Dr. Selva Demiralp ise Kasım 2017'de Milliyet'e yazdığı makalesinde Kırılgan Beşli'deki cari açık oranlarına dikkati çekiyor: "2015'te kırılgan beşli olarak nitelendirilen eski gruptan bizim dışımızda hemen hepsinin cari açık rakamlarında gözle görülür bir iyileşme görüyoruz. Yeni kırılgan beşli içinse bunun tam tersi şekilde cari açığın son iki senede arttığına şahit oluyoruz." Bir ülkenin mal ve hizmet ihracı ile diğer gelirlerinden oluşan kalemi, mal ve hizmet ithalatı ile diğer giderlerinden daha az ise cari açık oluşmuş demektir. Demiralp'in işaret ettiği tabloyu yukarıda görmek mümkün. 2013'te Kırılgan Beşli kategorisinde yer alan ülkelerde cari açığın gayri safi yurtiçi hasılaya oranlarında bir iyileşme görülürken, Türkiye'deki oranda büyük bir değişme olmuyor. Ocak 2018 itibariyle Türkiye'de özel sektörün net döviz açık pozisyonu ise 222,7 milyar dolar. Bu verilere bakıldığı takdirde Türkiye'nin kırılganlığının halen takip edilmesi gerektiği görülebiliyor. Yüksek enflasyonun ardında yatan temel faktörün, yüksek kamu harcamalarının yol açtığı kronik kamu bütçe açığı ve bunun sonucunda ortaya çıkan borç stoku olduğunu vurguladık. Kamu bütçe açıklarının kontrol altına alınmasının ülkeyi yöneten siyasi elitlerin çıkarına aykırı olduğu için Türkiye’de enflasyon 25 yıla yakın bir süre boyunca yüksek kaldı. Nitekim, kamu bütçesinin kontrol altına alınmasıyla birlikte enflasyon da 2004’te görece makul bir seviye olan %10’un altına indi. Enflasyonun %10’un altına inmiş olması yeterli değildi; mutlaka daha da düşmeli, %5’in altına inmeliydi. Bunun için hem para hem de maliye politikasında ciddi bir sıkılaştırma gerekiyordu. Ancak 2004’ten bu yana geçen 14 yıl zarfında para ve maliye politikalarında yalnızca bir-iki yıl sürebilecek sıkılaştırma hiçbir zaman AKP iktidarının gündeminde olmadı. Bu politikasızlık ortamına giderek artan siyasi belirsizlikler de eklenince enflasyon son yıllarda %10’un üstüne çıktı. Mayıs sonu itibarıyla %12 olan tüketici fiyatları enflasyonunun önümüzdeki dönemde daha da artması bekleniyor. Enflasyonun kontrol altına alınması için gerekli olan sıkı para ve maliye politikalarının hem kamu hem de özel sektör talebini kısarak fiyat artış hızını yavaşlatması beklenir. Bu politikalar toplumun büyük bir kısmını olumsuz etkileyeceği için kısa vadede iktidarın popülaritesini azaltıp yeniden iktidar olma olasılığını düşürmesi kaçınılmazdır. Ek olarak sıkı maliye politikaları siyasi elitlerin devlet kaynaklarını seçimde daha fazla oy toplamak için keyfi bir şekilde kullanmalarını zorlaştırır. Bu yüzden siyasi elitler enflasyonla mücadele için kamu harcamalarının kontrol altına alınması konusunda isteksizdir. Bu isteksizlik 80’li ve 90’lı yıllarda en yüksek seviyede gözlendi. 2001’e kadar uygulanan “başarısız” ekonomi politikalarının ardında yatan temel faktör, siyasi elitlerin kendilerini parti-içi ve toplumsal düzeyde denetimden soyutlamasını mümkün kılan kurumsal zaaflardı. Bu zaafların başında


dikey demokratik rekabetin ve dolayısıyla parti-içi demokrasinin gerçekleşmesini engelleyen 24 Nisan 1983 tarihli 2820 sayılı siyasi partiler yasası geliyor. Genel merkez ve son kertede genel başkanın sınırsız güce sahip olmasını sağlayan bu yasa sayesinde, siyasi partilerde gerçek anlamda hizmet için siyasi rekabetin gerçekleşmesi engelleniyor. Başarılı olma potansiyeli olan parti üyelerinin başarısız görevlilerin yerine talip olabilecekleri mekanizmalar devre dışı bırakılıyor. Siyasi elitlerin ortak özelliği, ideolojik görüşleri ne olursa olsun, toplumun hangi kesimini temsil ettiklerini iddia ederlerse etsinler, siyasi partilerin karar alma mekanizmalarına hâkim olmaları ve iktidara geldikleri zaman devlet kaynaklarını kendi ya da yakın çevrelerindeki kişi ve grupların maddi ve siyasi çıkarları için kullanma potansiyeline sahip olmalarıdır. Enflasyonla mücadele politikalarını uygulamadıkları için siyasi elitleri partilerin başından uzaklaştıracak mekanizmalar siyasi partiler yasası tarafından devre dışı bırakıldığı için, 1980’lerden 2001 krizine kadar geçen dönemde enflasyonla mücadele konusunda hiçbir başarı sağlanamadı. İktidarları sırasında ekonomik sorunlara ve özellikle de hayat pahalılığına çözüm bulmak konusunda başarısız olan merkez sağ siyasi partiler sürekli oy kaybetmekten kurtulamadı. Onlar oy kaybederken seçmen sorunlarına çözüm üretmek için sağda ve soldaki küçük partilerden medet umdu. Ancak o partiler de sorunlara çare olamadı; o partileri yöneten siyasi elitler de benzer dürtü ve kısıtlara tabiydiler. Siyasi elitler, ancak 2001 krizinde ekonomi uçurumun kenarına gelince, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların mali desteğine muhtaç kaldıkları için ekonomik istikrarı sağlayacak politikaların uygulanmasını kabul ettiler. Ancak, 1990’lı yıllarda denenmiş olan partilerin hemen hemen hepsi de Kasım 2002 genel seçiminde meclis dışında kalmaktan kurtulamadılar. Nasıl Oldu da Türkiye Hiperenflasyonu Yaşamadı? Sadece çeyrek asır boyunca Türkiye’de hüküm süren yüksek ve kronik enflasyonun değil, bu yüksek enflasyonun hiperenflasyona dönüşmemiş olmasının da ardında Türkiye’de siyasi elitlerin gücünü sınırlayacak denge ve denetleme mekanizmalarının devre-dışı bırakılmış olması yatıyor. Hiperenflasyona giden süreci anlamak için Türkiye’nin enflasyon sürecini, toplumsal yapı ve ekonomik politikalar açısından kendisiyle bazı benzerlikler gösteren Arjantin ve Brezilya’nın deneyimi ile karşılaştırmakta fayda var. Arjantin ve Brezilya, bütçe açıklarını kontrol altına almak ve yapısal reformları uygulamak konusunda isteksiz hükümetlere ve siyasi kadrolara sahip olmalarına rağmen, enflasyonu 1990’lı yılların ilk yarısında kontrol altına almayı başardılar. Bu ülkelerin enflasyonu daha hızlı kontrol altına alabilmiş olmalarının ardında özellikle sabit gelirlilerin enflasyon karşısında reel ücretlerini korumak için kullanabilecekleri genel grev ve uzun süreli grevler gibi toplumsal baskı yöntemlerine sahip olmaları yatıyordu. Türkiye’de olduğu gibi, bu ülkelerde de o dönemde enflasyonla mücadelenin en önemli sorunu bütçe açıklarının kontrol altına alınması konusunda ciddi bir çabanın olmamasıydı. Hal böyle olunca, sadece ücretleri ve fiyatları kontrol etmekten ibaret olan önlemlerle enflasyonu düşürmeye çalışan hükümetler karşısında sendikalar siyasi ve toplumsal alandaki güçlerini kullandılar ve her defasında dezenflasyon programının ilanından 6 ay gibi bir süre geçmeden reel ücretleri enflasyona karşı korumak amacıyla grev ve genel grev haklarını kullanma yoluna gittiler.Bu eylemler sonucunda enflasyon karşısında artan ücretler üretim maliyetlerinin artmasına neden oldu; şirketler bu artışları fiyatlara yansıtınca da enflasyon daha hızlı arttı. Böylece, Türkiye’de ortaya çıkmayan enflasyon-ücret artışı-enflasyon sarmalı bu ülkelerde enflasyonun çok hızla artmasına ve hiperenflasyona yol açtı. Hiperenflasyonun maliyeti, siyasi elitler dahil bütün toplumsal kesimler için oldukça yüksektir. Vergi gelirlerinin hızla eridiği bir ortamda hiçbir hükümet ve devlet çalışamaz. Arjantin ve Brezilya için de böyle olmuştur. Hiperenflasyonu yaşamamak için siyasi elitler de sadece ücret ve fiyatların dondurulmasının ötesinde bütçe açıklarını kontrol altına almak için


çaba göstermek ve dolayısıyla enflasyonu 1990’ların ilk yarısında kontrol altına almak zorunda kaldılar. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında sendikalar yedi yıl kapalı kaldı. 12 Eylül sonrasında çıkarılan çalışma yasaları ile işçi sendikalarının işyeri, işkolu ve ülke düzeyinde örgütlenmelerine, grev düzenlemelerine getirilen kısıtlamalar ve özellikle de genel grev haklarının ellerinden alınması, en çok ülkeyi yöneten siyasi elitlerin çıkarına oldu. Türkiye’de sendikaların reel ücretlerdeki düşüşün önüne geçmek için kullanabilecekleri grev ve genel grev gibi yasal hakları olsaydı neler yaşanabileceği konusunda ipuçlarını Arjantin ve Brezilya deneyimlerinde bulabiliriz. Böyle bir durumda reel ücretler aşağıya doğru esnek olmayacaktı ve bunun sonucunda 1994 krizi sonrasında enflasyon–ücret artışı-enflasyon sarmalı başlayacak ve hiperenflasyona kadar gidebilecekti. Ancak böyle bir durumda siyasi elitler, gönülsüz de olsa, enflasyonun düşürülmesi için gerekli önlemleri almak zorunda kalacaklardı. Oysa, yasal ve kurumsal çerçevenin kendilerine tanıdığı parti-içi ve toplumsal denetime tabi olmadan ülkeyi yönetme ayrıcalığı, siyasi elitlerin kendi çıkarlarıyla çatışan anti-enflasyonist politikaların uygulanmasını engellemelerini sağladı. Bunun sonucu olarak Türkiye çeyrek asır boyunca yüksek ve kronik enflasyonla yaşamak zorunda kaldı. Enflasyona karşı ciddi önlemlerin uygulanması, ancak ülke 2001 krizi ile uçurumun kenarına geldikten sonra o da IMF’nin baskısıyla mümkün oldu. 2000’li yıllarda da siyasi elitler üzerinde siyasi ve toplumsal denetimin sağlanmasına yönelik herhangi bir yasal ve kurumsal değişiklik yapılmadı. Gerçi siyasi elitlerin keyfi yönetimlerini kısıtlayacak yasal ve kurumsal reformların siyasi elitlerin kontrol ettiği parlamentodan çıkmasını beklemek de çok gerçekçi olmazdı. 12 Eylül askeri rejimi sonrasında oluşturulan yasal çerçeve demokratik siyasi rejimin ana unsuru olan siyasi partilerin toplumun sorunlarına çözüm üretmekte başarısız olduğu defalarca kanıtlanmış siyasi liderleri ve kadroları değiştirmesinin, onların yerine başarılı olabilecek alternatifleri göreve getirmesinin önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Yine aynı yasal çerçeve, başarılı addedilen liderlerin partileri üzerindeki mutlak hakimiyetleriyle yetinmeyip ülke siyasetinde hakim konuma yükselmeleri için uygun bir zemin hazırlıyor.

3. Anahtar Çalışmalar 

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 2006 yılından itibaren her yıl dört defa Enflasyon Raporu yayınlamaktadır. Raporlarda güncel durumla beraber, ileri tarihler için tahminler de bulunmaktadır. Ardışık raporlardaki farklılıklar incelenirse beklenmedik değişimler ve iniş çıkışların analiz edilmesi mümkündür.1

Trading Economics, dünyadaki tüm ülkelerin ekonomik verilerini (enflasyon oranı, faiz, GSYİH, vb.) ve son dönemlerdeki gelişimini/gerileyişini en güncel halleriyle paylaşan bir sitedir. Ülkeler kendi aralarında karşılaştırıldığı gibi, spesifik olarak Türkiye ekonomisinin güncel verileri de bulunmaktadır.2

Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi akademik kadrosu üyeleri tarafından yayınlanmış olan “Enflasyon, Faiz ve Döviz Kuru İlişkileri: Türkiye İçin ARDL Analizleri İle Asimetrik Eş-Bütünleşme Araştırması” isimli makale, 2003-2017 arası Türkiye ekonomisini konu alarak enflasyonun faizden ve döviz kurundan etkilenme biçimlerini açıklamıştır.3

1

https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Yayinlar/Raporlar/Enflasyon+Raporu https://tr.tradingeconomics.com/turkey/indicators http://dergipark.gov.tr/download/article-file/641969

2 3


Ege Üniversitesi tarafından yayınlanan “Ege Akademik Bakış” isimli derginin Ocak 2018 sayısında paylaşılmış olan “Enflasyon-Faiz Oranı ve Enflasyon-Döviz Kuru İkilemi: GEG Programı Döneminde Türkiye Gerçeği” isimli makale, belirtlilen enflasyon-faiz-döviz kuru ilişkilerini açıklamakla birlikte, yakın gelecekte yüksek merciler tarafından yapılan açıklamalara da yer vererek konuyla ilgili ayrıntılı bir içyüz vermektedir.4

4. Anahtar Role Sahip Kurum, Kuruluş ve Gruplar Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB): Para politikasından sorumlu olan, devletin ana bankasıdır. Ülke içindeki diğer bankaların da bağlı olduğu kuruluştur. Faiz oranlarının regülasyonu ile enflasyon oranı ve döviz ve altın fiyatları/rezervleri gibi unsurların kontrolünü sağlamak ve düzenli ve dengeli bir ekonomiye ulaşmak için çalışır. Ülke ekonomisinin büyümesini ve istihdamın artmasını hedefler. 2019 yılının Ocak ayında bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı (politika faizi) %24 olarak açıklanmıştır.5 Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB): Ülke içinde oda ve borsaların arasındaki iletişimi ve birliği sağlamak, ticaretin ve sanayinin gelişmesine katkıda bulunmak ve birliğin üyelerinin birbirine ve halka karşı şeffaflığını ve dürüstlüğünü kontrol etmek gibi amaçlar ile özel sektörlerin istek ve ihtiyaçları doğrultusunda kanun değişiklikleri önerir, sektörde ekonomik gelişme için üyelerle iş birliği yaparak bilgi verir, konuyla ilgili eğitimler ve fuarlar düzenler ve uluslararası alanda Türk özel sektörünü temsil eder. Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği (TSPB): Sermaye piyasası ile alakalı araştırmalar yürütmek, haksız rekabeti önlemek ve iş ahlakının korunmasını sağlamak, birlik üyeleri ve müşterileri arasındaki işlemlerden doğan anlaşmazlıkları çözmek, yabancı ülkelerdeki sermaye piyasasında bulunan benzer kuruluşlar ile işbirliğinde bulunmak gibi görevleri olan TSPB, sermaye piyasasını geliştirmeyi ve meslek konusunda birlik üyelerini bilgilendirmeyi amaçlar. Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı: Birincil görevi ekonomi ile ilgili politikaların hazırlanması ve uygulanmasıdır. Bunun yanında kamu gelirlerinden, devletin muhasebe işlemlerinden, vergi politikalarından, hazine ve finansman işlemlerinden de sorumludur. Bakanlık tarafından 2019 yılı için açıklanan strateji planında, borçlanmanın ağırlıklı olarak Türk Lirası cinsinden yapılması, ihracatta ABD doları haricinde diğer döviz cinslerinden de kullanılması, likidite risklerini minimize etmek için nakit rezervi tutulması gibi adımlar atılmıştır.6 Sermaye Piyasası Kurulu (SPK): Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı’na bağlı, menkul kıymetler piyasasından sorumlu düzenleyici kamu kurumudur. Yatırımcıların faydası ve haklarını gözeterek regülasyonlar yapar. Kamuyu zamanında ve doğru bilgiyle bilinçlendirme görevi de bulunmaktadır. 4 5

http://dergipark.gov.tr/download/article-file/561834

https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Temel+Faaliyetler/Para+Politikasi/Merkez+Bankas i+Faiz+Oranlari/1+Hafta+Repo 6 https://www.hmb.gov.tr/haberler/hazine-finansman-programi-2018-yili-gelismeleri-ve-2019-yili-ongoruleri


Banka Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK): Türkiye’de aktif bankaların denetlenmesini yapan ve düzenini sağlayan kurumdur. Kredi sisteminin işleyişi, tasarruf sahiplerinin haklarını, finansal piyasanın gelişimini ve finansal istikrarı gözetir. 2017 yılında finansal sektörün 3.4 trilyon Türk Lirası değerinde olan bankacılık sektörünün denetimini sağlar, sektörün gelişmesini hedefler.7

5. Hâlihazırda Uygulanmakta Olan Önlemler. Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’nın TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda ve Genel Kurulda yaptığı konuşmalara ve bu yılın ilk enflasyon raporuna dayalı olarak yaptığı haberinde, enflasyondaki yükseliş eğiliminin katılık ve kalıcılık sorunlarına dayalı olduğunu belirterek, “yapısal önlemlerin” öne alınarak mücadele edilmesi gerektiği bilgisini veriyor. Açıklamada son dönemde enflasyonla mücadelede direnç oluşturan iki unsurun katılık ve kalıcılık sorunları olduğu açıklanıyor. Bankanın buna karşı mücadelede önlem olarak yapısal önlemlerin, ana unsur olarak kullanılması gerektiğini vurguladığı belirtiliyor. Bankanın, enflasyonla mücadelede halen devam eden mevcut araçlarla belli bir noktaya gelindiğini belirterek, bu aşamadan sonra farklı çözümlerin üzerinde durulmasını önerdiği ortaya konuluyor. Merkez Bankası'nın bu yılın ilk enflasyon raporunda yapılan analizde özellikle son dönemde hizmet sektöründe fiyatlama davranışlarının katılığı net olarak gösterdiği haberde vurgulanıyor. Bankanın raporda ayrıca 2009-2017 döneminde enflasyona katkı yapan temel unsurları sıralarken, “Temel mal gruplarında çekirdek enflasyona katkı yapan en yüksek grubun döviz kuru ve buna bağlı olarak ithalat fiyatlarının üretici fiyatları üzerinde yarattığı baskı” olduğu belirtilerek, ele alınan dönemde 5.1 puanla döviz kurunun en fazla baskı yaptığının altı çiziliyor. Bunun yarattığı katılığın 2009-2017 döneminde yüzde 10’luk hizmet grubundaki fiyat artışlarının 5.2 puan artışına neden olduğu belirtiliyor. Bankanın ikinci unsur olarak gösterdiği kalıcılığın, enflasyonun dönemsel olarak yükselmesinin ardından, eski seviyesine dönmeye gösterdiği direnç olduğunu belirterek, son döneme bunun da belirleyici olduğunun altını çiziyor. Merkez Bankası “katılık ve kalıcılığı” enflasyonla mücadelede klasik araçlarını yetersiz kıldığını belirterek,”Yapısal önlemlerin” ön plana alınması gerektiğini vurguluyor. Merkez Bankası, bunun için gıda fiyatları, yönlendiren ve yönlendirici fiyatlar, kur riskinin yönetilmesi konularında hükümet ile ortak hareket etmeyi ön plana aldığını açıklıyor. Buna bağlı olarak vergiler ve ücret artışları, kiralar, dolarizasyonla mücadele, yüksek oranlı ithal girdi kullanımı ve rekabet-verimlilik konularında geniş bir yelpazede analiz ve değerlendirmeler yaptığı bilgisine açıklamadan ulaşılıyor.

6. Anahtar Sorular    

Enflasyonun temel nedenleri nelerdir? Ülkemizdeki mevcut duruma neler yol açmıştır? Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ne demektir? Neden önemlidir? Kırılgan Beşli’nin bir dış platform tarafından belirlenmesi sizce bir sorun mudur, bu tür otorite kurumlarının raporları dikkate alınmalı mıdır? Ekonomi politikaları belirlenirken hangi kriterler göz önünde bulundurulmalıdır? 7

https://www.bddk.org.tr/ContentBddk/dokuman/hakkinda_0003_08.pdf


  

Türk Lirasının değer kazanması ve dünya ekonomisinde etkin olabilmesi için ne gibi önlemler alınmalıdır? Küresel finans krizinin (2008) etkileri ülkemizde hala devam etmekte midir? (Etmekte ise) Bu etkiler nasıl elimine edilebilir? Enflasyon ve döviz kuru problemlerine enerji ithalatının etkileri nelerdir? Türk Akımı (TurkStream) projesinin muhtemel etkileri neler olacaktır?

7. Araştırma Linkleri http://www.ekodialog.com/Makaleler/enflasyona_karsi_izlenen_politikalar.html http://dergipark.gov.tr/download/article-file/8457 https://iktisatbilgisi.blogspot.com/2015/07/enflasyon-nasl-engellenir.html http://www.erdincgonenc.com/99/enflasyona-karsi-careler/


Enerji Komitesi “Enerji 21. yüzyıl ülkelerinin gelişmişlik seviyelerini belirlemede çok önemli bir kriterdir. Türkiye’nin son yıllarda petrol ve doğalgaz kullanımının önemli miktarda artması, Rusya’nın ise yüksek miktarda doğal kaynaklar rezervine sahip olması iki ülke arasında potansiyel bir ittifak oluşturmaktadır. Enerji ihtiyacı konusunda yüzde 73.5 oranında dışa bağımlı olan Türkiye, 1990’lı yılların başından beri Rusya ile ekonomi ve enerji anlamında verimli ilişkiler içindedir. Ancak şu da bir gerçektir ki böylesine büyük çaplı bir enerji bağımlılığı söz konusuyken, ülkeler arasında oluşan en küçük bir problem bu ülkelerin yalnız ekonomilerini değil aynı zamanda sosyal, siyasi ve daha birçok alanını etkilemekte, içinde bulundukları ittifakın dengesini bozmaktadır. Bu bilgiler bağlamında, Türkiye’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığı nasıl azaltılabilir?” Komite Başkanları: Eylem TOĞAN – Kaan MAĞLAY


1.Anahtar Kavramlar  

Rezerv: Yatağında veya havzasında bulunduğu hesaplanan, henüz işletilmemiş kömür, demir, petrol vb. Dışa Bağımlılık: Bir ülkede üretimi gerçekleştirebilmek için gerekli makine ve donatım gibi yatırım mallarının ya da hammadde ve ara mallarının ancak dışalım yoluyla yurtdışından sağlanabilmesi, bu mal ve hammaddelerin yurtiçinde üretilememesi. Enerji: Türkçesi “Erke” olan enerji, en basit anlamıyla hareket ettirici güç demektir. Bunu, iş yapma anlamında da düşünmek mümkündür. Dolayısıyla her üretim faaliyeti, belli bir enerji harcamasını gerektirir. Yenilenemez Enerji: Yenilenemez enerji kaynakları sürekli, sürdürülebilir olmayan kükürtlü, azotlu, karbonlu yapıya sahip kaynaklardır. Sadece belirli bölgelerde rezervleri bulunur. Çevre sorunlarına neden olmaları ile birlikte pek çok sektöre ham madde oluştururlar. Yenilenebilir Enerji: Enerji kaynağının, kendinden alınan enerjiye eşit oranda veya kaynağın tükenme hızından daha çabuk bir şekilde kendini yenileyebilmesi ile tanımlanır. Örneğin, güneşten elde edilen enerji ile çalışan bir teknoloji bu enerjiyi tüketir, fakat tüketilen enerji toplam güneş enerjisinin yanında çok küçük kalır.

2. Sorunun Tanımlanması ve Konuyla İlişkilendirilmesi Bugün 6 milyarı çoktan aşmış olan dünya nüfusunun, 2020 yılına kadar yılda %1,4’lük bir artışla 8 milyarın üzerine çıkması ve 2050 yılına kadar da 10 milyara ulaşması beklenmektedir. Artan nüfus, sanayileşme ve teknolojinin de hızla gelişmesiyle enerji tüketimi kaçınılmaz bir şekilde büyümektedir. Fakat yaşamın vazgeçilmezi haline gelen enerji maalesef dünya üzerinde eşit şekilde dağılmamıştır. Enerji kaynaklarının eşit olmayan dağılımı, birçok ülkenin enerji konusunda dışa bağımlı hale gelmesine yol açmıştır. Kaynaklar bakımından kıt olan ve gittikçe artan taleple birlikte birçok ülke enerji konusunda dışa bağımlı olarak enerji ihtiyacını karşılamak zorunda kalmaktadır. En büyük kozu enerji olan, enerji üzerinden yaratmaya çalıştığı ekonomik ve özellikle siyasal üstünlükle hegemonya kurmaya çalışan ve topraklarında dünya doğal gaz rezervlerinin üçte biri gibi bir oranı barındırmasıyla dünya enerji piyasasında önemli bir aktör olan Rusya da dünya ekonomisinde kendisinden söz ettiren ülkelerden biridir. Dünyanın en büyük doğalgaz ithalatçısı olma özelliğiyle de birçok ülkeyi enerjide kendisine bağımlı kılan ülkelerin başındadır. Türkiye’de enerji talebi hızla artmaktadır. Enerji talebindeki artışın ağırlıklı olarak dış kaynaklardan karşılanması, enerji kıtlığı ve güvenliği sorununu gündeme taşımaktadır. Türkiye’nin enerji kaynaklarının kıt olması, enerji üretim kapasitesini arttırmak için gerekli maliyetlerinin yüksekliği ve işletmelerin devreye girme zamanının uzunluğu enerji güvenliğini olumsuz etkilemektedir. Enerji ihtiyacının büyük bir çoğunluğunu ithalat ile sağlayan Türkiye Rusya’ya özellikle doğalgaz açısından önemli derecede bağımlı ülkelerden biridir. Türkiye’nin doğalgaz ithalatının yaklaşık %60’ını gerçekleştirdiği Rusya’nın pazar çeşitlendirme yönünde attığı adımlar önem arz etmektedir. Yapılan doğalgaz anlaşmaları ile de Rusya Türkiye’yi neredeyse kendisine mecbur bırakmıştır. Avrupa’da Almanya’dan sonra Rusya’nın en büyük doğalgaz müşterisi olan Türkiye’nin, Rusya ve İran dışında doğalgaz tedarik edebileceği diğer kaynakların sınırlı olması ve elektrik üretiminde doğalgaza olan yüksek orandaki bağımlılık, Türkiye’nin Rusya karşısındaki pazarlık gücünü sınırlandırmaktadır.


Türkiye’nin Rusya’dan yaptığı net ithalat içerisinde enerji ürünlerinin 1990-1998 döneminde %36-46 bandında seyreden payı, 1998 sonrasında düzenli olarak artarak 2009’da %75’e ulaşmıştır.8

Şekil 1: Türkiye'nin Rusya ile ticaret açığında enerjinin payı

2005 yılında Mavi Akım doğal gaz boru hattının devreye girmesinin ardından Rusya’nın Türkiye’nin doğal gaz ithalatında %66’ya ulaşan payı, 2017 itibariyle %52’dir. Son 10 yılda Türkiye ithal etmiş olduğu toplam 445 milyar metreküplük gazın 245 milyar metreküpünü Rusya’dan temin etmiştir. Gaz tedarikinde Rusya’yı 2017 itibariyle İran (%16,7), Azerbaycan (%11,8), Cezayir (%8,36) ve Nijerya (%2,4) izlemektedir. Türkiye petrol ve petrol ürünleri ithalatında da Rusya’ya oldukça bağımlı durumdadır. 2017 yılında Türkiye petrol ve petrol ürünleri ithalatında Rusya %18,9’luk pay ile İran’ın (%26,9) ardından ikinci sırada gelmiştir (EPDK, 2018b). Rusya’dan ham petrol ithalatı göreli olarak sınırlıyken (2017’de 2 milyar ton), motorin ve diğer petrol ürünlerinde Rusya Türkiye’nin ithalatında ilk sırada gelmektedir. Küresel ölçekte ticareti yapılan bir emtia olarak petrolün beraberinde getirdiği ekonomik ve siyasi risk, ağırlıklı olarak uzun vadeli sözleşmelerle bölgesel kaynaklardan temin edilen doğal gazdan farklıdır zira alternatif kaynaklara erişim petrolde nispeten daha kolaydır. Ancak yine de petrol fiyatlarına bağlılık ve cari açık üzerindeki olumsuz etkileri değerlendirildiğinde petrol ithalatı önemli bir ayrıntı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yukarıda da ortaya koyduğumuz üzere Türkiye’nin enerji alanında Rusya’ya olan bağımlılığı dış politikada bir kırılganlık olarak değerlendirilebilir. Ve bu denli büyük çaplı bir enerji bağımlılığı gündemimizde de belirtildiği üzere ülkeler arasında yaşanacak en küçük problemde yalnız ekonomik unsurların değil, ülkelerin sosyal ve siyasal hayatlarının da etkilenmesine sebep olabilir.

8

Demiryol, Tolga. "Türkiye-Rusya İlişkilerinde Enerjinin Rolü: Asimetrik Karşılıklı Bağımlılık ve Sınırları." Gaziantep University Journal of Social Sciences 17.4 (2018).


3.Anahtar Çalışmalar  

Satman, Abdurrahman. "Türkiye’nin enerji vizyonu." (Türkiye’nin enerji konusunda yapması gerekenler) Jeotermal Enerjiden Elektrik Üretimi Semineri (2007). Kantörün, Ufuk, and Ufuk KANTÖRÜN. "BÖLGESEL ENERJİ POLİTİKALARI VE TÜRKİYE." (Türkiye’nin konumunun enerji konusu üzerindeki rolü) Bilge Strateji 2.3 (2010). Akbulut, Gülpınar. "KÜRESEL DEĞİŞİMLER BAĞLAMINDA DÜNYA ENERJİ KAYNAKLARI, SORUNLAR VE TÜRKİYE."(Küresel enerji sorunlarını ele alarak Türkiye’nin konumunu belirlemek) Sosyal Bilimler Dergisi/Journal of Social Sciences 32.1 (2008). HODALOĞULLARI, Zeliha, and Aydın AYDIN. "TÜRKİYE İLE RUSYA ARASINDAKİ DOĞAL GAZ İŞBİRLİĞİNİN TÜRKİYE'NİN ENERJİ GÜVENLİĞİNE ETKİSİ."(Türkiye ve Rusya arasındaki enerji açısından potansiyel işbirliği) Journal of International Social Research 9.43 (2016). ÇELİKPALA, Mitat. "Enerji Alanında Rekabet Yeniden Hareketleniyor: Türkiye Merkezli Gelişmelere Genel Bir Bakış."(Türkiye’nin enerji konusundaki gelişmeleri ve hedefleri) Middle Eastern Analysis/Ortadogu Analiz 4.41 (2012). ADAÇAY, Funda Râna. "Türkiye için enerji ve kalkınmada perspektifler." (Türkiye’nin ekonomisinin enerji üzerinden kalkınma çalışmaları hakkında analiz) Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 6.2 (2014): 87-103. Akdemir, İlhan Oğuz, and Veysel Kuşçu. "Küresel enerji eksenleri ve Türkiye’nin coğrafi konumu." (Türkiye’nin jeolojik konumundan dolayı gelecekte yaşayabilecekleri) (2012).

4.Anahtar Role Sahip Kurum, Kuruluş ve Gruplar     

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü Petrol ve Doğal Gaz Platformu Derneği (PETFORM) Doğalgaz İthalatçıları Derneği (GAZİD)

5.Halihazırda Uygulanmakta Olan Önlemler Türkiye, doğalgaz bakımından Rusya’ya ve birkaç Ortadoğu ülkesine bağlı durumdadır. 28.6 milyar metreküp doğalgaz ile Türkiye’nin en çok doğalgaz aldığı ülke konumunda Rusya bulunmaktadır. Bu bağlılığı resmi rakamlarla açıklayacak olursak Türkiye’nin ithal doğalgazının yaklaşık %52’si Rusya’dan gelmektedir. Bu kadar büyük oranda gerçekleştirilen ithalat faaliyetleri, ticaret dışındaki etkenler sebebiyle ekonomik açıdan her iki ülkenin zararlı konuma düşmesine yol açabilir. Nitekim 2015 yılının Aralık ayında yaşanan Rusya – Türkiye krizinde büyük yaptırımların uygulanması eşiğine kadar gelinmiş fakat her iki tarafın anlaşması ile durum çözülmüştür. Bu örnekten yola çıkarak potansiyel bir çatışma ihtimali bulunmaktadır. Böylelikle Türkiye’nin bu durumdan ders alarak gerekli kurum ve kuruluşlar aracılığı ile alınan doğalgazın miktarı, alınacak doğalgazın hangi ülkeden alınması gerektiği konusunda karara varması gerekmektedir. Siyasi


karışıklıkların olduğu günümüz coğrafyasında, devletin kontrolü altında bulunan kurum ve kuruluşlarca, doğalgaz alım ve satımının denetlenmesi ve düzenlenmesi gerekmektedir. Potansiyel bir karışıklıkta ülkemizin son dakika planına değil, önceden ayarlanmış bir düzene ihtiyacı vardır.

6.Anahtar Sorular      

Türkiye’nin enerji alanında Rusya’ya olan bağımlılığını gidermek amacıyla ne gibi çalışmalar yapılabilir? Türkiye enerji ihtiyacını karşılamak için Rusya’dan ithal edilen doğal gaz ve petrol dışında hangi alternatif kaynaklara yönelebilir? Enerji ithalatı konusunda Rusya dışında hangi ülkelerle iş birliği yapılabilir? Enerji konusunda Rusya ile yaşanacak olası bir anlaşmazlık ekonominin yanında hangi toplumsal kurumlarımıza etki edebilir? Enerji konusunda Rusya ile yaşanacak olası bir anlaşmazlığın ekonominin yanında diğer toplumsal kurumlarımıza ne gibi etkileri olabilir? Bahsedilen toplumsal kurumların olası anlaşmazlıklardan etkilenmesinin önüne nasıl geçilebilir?

7.Araştırma Linkleri 7.1.Web Siteleri https://www.enerji.gov.tr http://www.tuik.gov.tr www.enerjikongresi.com

7.2.Makaleler    

Demiryol, Tolga. "Türkiye-Rusya İlişkilerinde Enerjinin Rolü: Asimetrik Karşılıklı Bağımlılık ve Sınırları." Gaziantep University Journal of Social Sciences 17.4 (2018). ABBASİGİL, Serkan Ömer. "SON DÖNEMDE GELİŞEN TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNİN ENERJİ PERSPEKTİFİNDEN ANALİZİ." Barış Araştırmaları ve Çatışma Çözümleri Dergisi ÇALIŞKAN, Şadan. "Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılık ve enerji arz güvenliği sorunu." Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,(25) (2009) Akgül, Fatih. "Rusya'nın Putin Dönemi Avrasya Enerji Politikaları'nın Türkiye-Rusya İlişkilerine Etkileri." Güvenlik Stratejileri Dergisi 3.5 (2007). Yukarıda belirtilen akademik makalelere https://scholar.google.com.tr/ adresinden ulaşabilirsiniz.


İnsan Hakları Komitesi “1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB) mültecilere ilişkin şu maddeye yervermektedir: “Herkes zulüm karşısında başka memleketlerden mülteci olarak kabulü talep etmek ve memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkına sahiptir.” Türkiye’deki 3.9 milyon sığınmacı ve mültecinin insan haklarına erişimi yaş, cinsiyet, eğitim durumu veya işgücüne katılım gibi birçok değişkene bağlı olarak farklılık göstermektedir. Bu bilgilere göre BMMYK tarafından son senelerde yayımlanan raporlar göz önünde bulundurularak, ülkemizde barınan mültecilerin haklarının korunması için nasıl bir yol izlenmelidir?’’ Komite Başkanları: Benginur Ezgi SARIKAYA, Elif ARAÇ


1.Anahtar Kavramlar 

   

Mülteci: Dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm gören veya göreceği korkusu ve endişesi taşıyan bu sebeple ülkesinden ayrılan, ayrılmak zorunda bırakılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi. İltica: Sığınma. Sığınmacı: İltica başvurusunda bulunduğu halde yetkili makamlar tarafından hakkında henüz karar verilmeyerek mülteci statüsü kazanmamış kişi. Entegrasyon: Bireyin bir toplumla bütünleşmesi, uyum süreci. Asimilasyon: Bir topluluğun içinde yaşayan başka toplulukların kültürlerini değiştirmek suretiyle benliklerini yok etme ve yerine kendi benliklerini zorla kabul ettirme hareketidir.

2. Sorunun Tanımlanması ve Konuyla İlişkilendirilmesi Savaş, çatışma ve yoksulluk gibi nedenlerle ülkelerini terk etmek zorunda kalanların sayısı son yıllarda hızla artarken, Türkiye yaklaşık 3.9 milyon kişiyle en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke konumundadır. Türkiye'de ki yaklaşık 3.6 milyon Suriyeli sığınmacının büyük çoğunluğu kampların dışında, kentsel ya da yarı kentsel alanlarda yaşamaktadır. Sosyal ve ekonomik haklar diğer bireylere olduğu gibi mültecilere de tanımalıdır ve her mülteci sağlık hizmetlerinden yararlanabilmelidir. Ayrıca her yetişkin mülteci çalışma hakkına sahip olmalıdır,Hiçbir mülteci çocuk okula gitmekten alıkonulmamalıdır. Fakat günümüzde geniş çevrelerde kabul edilene göre hiç kimse eğer ekonomik, sosyal ve kültürel hakları tanınmazsa medeni ve siyasi haklarından yararlanamaz. Benzer bir şekilde, eğer insanların medeni ve siyasi hakları korunmaz ise ekonomik, sosyal ve kültürel haklarından da yararlanamazlar. Bu nedenle ülkelerinden kaçmak zorunda olup başka bir yerde kendi yaşam mücadelelerini vermeye çalışan insanların korunması adına çalışmalar artırılmalı ve desteklenmelidir. Türkiye’nin mülteci akını karşısında bulduğu ilk “çözüm” coğrafi çekince olmuştur. Suriyeli mültecilerin akını karşısında ise “geçici koruma” adı altında yeni bir statü yaratılılmıştır ve özgül mültecilik durumu İçişleri Bakanlığı’nın ellerine ve insiyatifine edilmiştir. Ancak kanun ve yönetmeliklerle hatta devlet organlarının fiilî müdahalesi ile halledilemeyecek sosyal ve psikolojik sorunlar karşısında, devletin ve politik karar alıcıların yetersiz kaldığı, büyük manzarayı göremediği her geçen gün ortaya daha açık biçimde çıkmaktadır. Mültecilerin, üstelik Suriye’den gelen nüfusun gösterdiği gibi büyük insan gruplarının geçimlerinin temin edilmesi, geçimlerini temin ederken istismar edilmemeleri, ailelerin sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının giderilmesi gibi meseleler karşısında devletin bugüne kadar ürettiği herhangi bir çözüm yoktur. Örneğin Suriyeliler çoğu yerde birer “ucuz işgücü” kaynağına dönüşmüş durumdalardır.. Ulusal mevzuatta, “göçmen” kavramı, 5543 sayılı İskân Kanununun 3. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup, ülkemize yerleşmek amacıyla kitlesel veya bireysel olarak gelen kimselere göçmen denilmektedir. Göçmen olarak kabul edilmeyen yabancılar ise İskân Kanununun 4. maddesinde şu şekilde belirtilmiştir: “Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olmayan yabancılar ile Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı bulunup da sınır dışı edilenler ve güvenlik bakımından Türkiye'ye gelmeleri uygun görülmeyenler göçmen olarak kabul edilmezler.” Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Konsey üyesi olduğu göz önünde bulundurulduğunda, yukarıda belirtilmiş olan maddeler ile Avrupa İnsan Hakları ve Temel


Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin “ayrımcılık yasağı’’ başlıklı 14. Maddesi 1 ve Protokol No. 12’nin “ayrımcılığın genel olarak yasaklanması’’ başlıklı 1. Maddesi 2 ile çelişmektedir. Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 14. maddesi şu şekildir: “Madde 14 - Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum basta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır’’ Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’ye Protokol No. 12’nin 1. maddesi şu şekildir: “Madde 1 - 1. Hukuken temin edilmiş̧ olan tüm haklardan yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya diğer kanaatler, ulusal ve sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensup olma, servet, doğum veya herhangi bir diğer statü bakımından hiçbir ayrımcılık yapılmadan sağlanır. 2. Hiç kimse, 1. paragrafta belirtildiği şekilde hiçbir gerekçeyle, hiçbir kamu makamı tarafından ayrımcılığa maruz bırakılamaz.’ Mülteciler ile yerel halk arasında farklı dil, kültür ve yaşam tarzının olması ve yukarıda alıntılanan çelişkilerden kaynaklanan sorunlar yerel halkın tepkisinin en önemli nedenidir. Bu durum Suriyelileri ekonomik anlamda ‘’ucuz işçi’’ konumuna düşürmektedir. Güvenliklerini tehlikeye atmakla beraber üretime katkıları azalmaktadır. İş gücüne olan katkıları olumsuz yöne çevrilmekte ve sosyal anlamda uyumsuzluklar meydana gelmektedir.

3. Anahtar Çalışmalar 

Eda Bozbeyoğlu, Mülteciler Ve İnsan Hakları Makalesi, Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Kültürel Çalışmalar Dergisi 2015, 2(1): 60-80 Mülteci hareketliliği Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle ülkemizde sıklıkla yaşanmaktadır. Bu durum mülteci hakları kavramının önemini de beraberinde getirmiştir. Mülteci ve sığınmacı kavramlarının Türk mevzuatında ayrı ayrı düzenlenmesi, Türkiye’nin Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi’ne ve Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolü’ne koyduğu coğrafi çekince ve son yıllarda artan mülteci akınları, Türkiye’nin mülteci hareketleri ve mülteci hakları konusunda yeni düzenlemelere ve politikalara ihtiyaç duyduğunu göstermiştir. 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ve Geçici Koruma Yönetmeliği ile mültecilerin korunması hususunda önemli hukuksal ve idarî değişiklikler yapılmıştır. Bu Kanun ve Yönetmelik hem uzun bir süredir iç hukukunda konu hakkında genel bir düzenleme bulundurmayan Türkiye, hem de Türkiye’deki mülteciler için son derece önemlidir. Bu çalışmada “mülteci” kavramından yola çıkarak, mülteci ve insan hakları ilişkisi özellikle ulus-devlet temelinde değerlendirilecek, mülteci hakları alanındaki ulusal ve uluslararası mevzuat ile ulusal mevzuattaki yenilikler ve son yıllarda Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin içinde bulunduğu durum incelenecektir.

Yrd. Doç. Dr. Neşe Baran Çelik, Türk Hukukunda Uluslararası Koruma Başvurusunda Bulunan Veya Uluslararası Korumadan Yararlanan Yabancıların Hak ve Yükümlülükleri Makalesi Türk hukukunda, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) yürürlüğe girinceye kadar, uluslararası koruma ile ilgili hususları düzenleyen temel bir kanun bulunmamakta ve insan haklarını, millî güvenliği ve uluslararası ilişkileri doğrudan etkileyen bu son derece önemli konu uygulamada çoğunlukla idarî düzenlemeler aracılığıyla yürütülmeye çalışılmaktaydı. YUKK, uluslararası korumanın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemesi yanında, hem uluslararası koruma başvurusunda bulunan hem de uluslararası korumadan yararlanan yabancıların hak ve yükümlülüklerini de belirlemiştir.


Özkan Yıldız, TÜRKİYE KAMPLARINDA SURİYELİ SIĞINMACILAR: Sorunlar, Beklentiler, Türkiye ve Gelecek Algısı, Sosyoloji Araştırmaları Dergisi Cilt: 16 Sayı: 1 Bu çalışma, Suriye’de yaşanan iç savaş sonucu Türkiye’ye gelip Şanlıurfa Harran ve Akçakale ‘Çadır kentte kalan sığınmacıların sorunlarını, beklentilerini, Türkiye ve gelecek algılarını konu edinmektedir. Ülkemizde sayıları yüzbinleri geçen “Suriyeli sığınmacılar” üzerine bilimsel çalışmanın yok denecek kadar az olması, bu konunun incelenmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu çerçevede araştırma, kampta kalanların sosyo-ekonomik ve demografik özelliklerini, kamp memnuniyetlerini, Türkiye ve gelecek algılarını sorgulayan bir saha araştırmasına dayanmaktadır. Araştırmada bilgi toplama aracı olarak “anket” ve “odak grup” tekniği kullanılmıştır.

YANYANA Suriyeli Mülteci Çocuklar İçin Psikososyal Destek Projesi Proje, 2017-2018 yıllarında, Bir İZ Toplum Ruh Sağlığı Derneği tarafından YUVA Derneği ve Oyun Terapileri Derneği ile işbirliği içinde İstanbul ilinde yürütülmüştür. Projenin amacı, Suriyeli mülteci çocuklara karşı ayrımcılığın azaltılması ve bu çocukların, devlet okullarında sosyal katılımlarının desteklenmesidir. Proje boyunca, öğretmenler tarafından okullarda psikososyal destek faaliyetleri uygulanmış ve eğitimli meslek mensupları tarafından Suriyeli çocuklarla grup terapileri yapılmıştır. Psikososyal Destek Programı, 7-11 yaş grubundaki Suriyeli ve Türk öğrencilerle okullarda gerçekleştirilmiştir. Program, çocuklar arasında iletişimin ve katılımın artırılması amacıyla psikologlar ve pedagogların tavsiyeleri ile tasarlanmış yenilikçi bir eğitim aracı olan YanYana masa oyunu dahil olmak üzere çeşitli etkileşimli faaliyetler ve oyunları temel almıştır. Programa, İstanbul’daki 72 okuldan 3.500 öğrenci ve 120 öğretmen katılmıştır.9

SUKOM Projesi Ülkemize gelen mültecilerin kayıt sorununu çözmek, takiplerini kolaylaştırmak, ihtiyaçlarını belirlemek ve bu ihtiyaçların karşılanmasını tek bir merkezden sağlamak amacıyla Mülteciler Derneği tarafından geliştirilen bir yazılımdır. Web tabanlı bir yazılım olan SUKOM, internete bağlanabilen tüm cihazlarda kullanılabilmektedir.10

Sığınmacı Kadın Ve Çocukların Sağlık Hizmetlerine Erişimlerinin Güçlendirilmesi Projesi Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD-ASAM), İstanbul Dolapdere ile Gaziantep Yeşilsu Çok Yönlü Destek Merkezlerinde MSD for Mothers Programı desteğinde “Sığınmacı Kadın ve Kız Çocuklarının Sağlık Hizmetlerine Erişimlerinin Güçlendirilmesi” projesi kapsamında 24 ay boyunca geçici koruma altındaki Suriyeliler ve sığınma başvurusunda bulunan Suriyeli olmayan yabancıların sağlık hizmetlerine erişimin güçlendirilmesi için faaliyet gösterecektir. Bu projenin amacı, projenin uygulama illeri olan Gaziantep ve İstanbul’da sığınmacıların sağlık hizmetlerine erişimlerinin güçlendirilmesidir. Projenin hedef grubu geçici koruma altındaki Suriyeliler, Uluslararası Koruma Başvurusunda bulunan Suriyeli olmayan sığınmacılar ve yerel halktan kadınlar, kız çocukları ve bebeklerdir. Merkezlerde proje kapsamında çalışacak sağlık eğitmenleri ve koruma sorumluları aracılığıyla, kadın ve kız çocuklarına cinsel sağlık ve üreme sağlığı konularında bilgilendirme ve destek, cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kadın ve 9

https://www.avrupa.info.tr/tr/yanyana-suriyeli-multeci-cocuklar-icin-psikososyal-destek-projesi-8867 https://multeciler.org.tr/sukom-suriyeliler-icin-sosyal-yardim-yazilimi/

10


kız çocuklarının haklarının farkına varması ile güçlenmesine destek olma, hijyen ve anne kiti dağıtımları gibi hizmetler verilecektir. Söz konusu olan bu temel hizmetler, anne sağlığı danışmanlığı, gebe izlemi, tespiti durumunda cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve takibi ve söz konusu vakaların ilgili illerin Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İl Müdürlükleri’ne iletilmesi hijyen, öz bakım, anne sütü, bebek bakımı, erken yaşta evlilikler, sağlık hizmetlerine erişim gibi birçok alanı kapsamaktadır.

4. Anahtar Role Sahip Kurum, Kuruluş ve Gruplar Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK): BMMYK, mültecileri korumak amacıyla yapılan uluslararası hareketleri düzenlemek, onlara liderlik etmek ve dünya çapındaki mülteci sorunlarını çözmekle yetkilendirilmiştir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (BMİHYK): Uluslararası hukuk çerçevesinde garantilenen ve 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde beyan edilen insan haklarının desteklenmesi ve korunması için çalışan bir Birleşmiş Milletler kuruluşudur. Uluslararası Af Örgütü: Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, herkesin İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi tarafından kabul edilen insan haklarına ve diğer tüm uluslararası insan hakları standartlarına erişebilmesini sağlamak amacıyla faaliyetlerini sürdürmektedir. Uluslararası Af Örgütü, bu hakların ağır ihlallerini engellemeye ve sonlandırmaya odaklanmış bir şekilde eyleme geçip, araştırmalar gerçekleştirmektedir. Uluslararası Af Örgütü'nün yürüttüğü insan hakları çalışmalarından biri de mülteci ve sığınmacıların insan haklarının korunmasına yöneliktir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı: Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Birleşmiş Milletler’in küresel kalkınma ağı oluşturmak için kurduğu bir programdır. Özellikle gelişmekte olan ülkelere odaklanarak, insanların daha iyi yaşam standartlarına sahip olmaları için gerekli olan bilgi, deneyim ve kaynakları sağlar. Uluslararası Göç Örgütü: Uluslararası Göç Örgütü acil durumlarda yardım, mültecilerin yeni bir ülkeye yerleştirilmesi, gönüllü geri dönüşlere yardım, göçmen sağlığı, para gönderme ve yasal göç seçeneklerinin desteklenmesi gibi alanlarda faaliyet gösteren uluslararası bir örgüttür. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü: Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü veya kısa adıyla Göç İdaresi Genel Müdürlüğü.


5. Hâlihazırda Uygulanmakta Olan Önlemler 

BMMYK, Türkiye’yi mültecilere koruma sağlanması alanında desteklemek ve sunulan hizmetlere mülteci ve sığınmacıların erişimini artırmak üzere yeni bir proje başlattı. 21 ay sürecek olan proje, Avrupa Birliği (AB) tarafından Türkiye’deki Mülteciler için Mali Yardım Programı çerçevesinde 25 milyon avroluk bütçeyle destekleniyor.11

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, mülteci hakları konusunda barolarla iş birliği içerisinde avukatlara yönelik eğitim programları düzenlemekte, üniversitelerde öğrencilere yönelik seminerler ve ihtiyaç duyulan konularda çalıştaylar düzenlemektedir. İltica ve göçle ilgili haber, duyuru ve çalışmaların görünür olması amacıyla kendi iletişim ağlarını kullanmaktadır.12

BMİHK, kanunların ve politikaların uluslararası mülteci hukukuna uygun ilkeleri ve standartları kapsamalarını sağlamak için mevzuat desteği sağlamakta; sahadaki uygulama ile yasal çerçeve arasındaki uyumu teşvik etmek ve mültecilerin kendi kendine yeterliliğini güçlendiren haklara ve hizmetlere erişmelerini desteklemektedir. Eğitim, sağlık, sosyal yardımlar, çocukların koruması, hukuki temsil, cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti önleme ve bu şiddete müdahale gibi sektörlerde mültecilerin ve sığınmacıların kamu hizmetlerine entegrasyonlarını desteklemek ve UNHCR’nin ilgi alana giren kişilerin mevcut koruma mekanizmalarından faydalanmalarını sağlamak amacıyla özel ihtiyaç içinde olan ve hassas durumdaki kişilere yönelik çalışmalar yapmaktadır.

BMMYK, 1951 Sözleşmesi ve onun 1967 Protokolü’nün koruyucusu olarak hizmet vermektedir. Sözleşmeyi imzalayan devletlerden sözleşmede tanımlandığı şekliyle mülteci haklarına saygı gösterilmesini ve bu hakların korunmasını güvence altına alma konusunda, BMMYK ile işbirliği yapmaları beklenmektedir. Sözleşme, mültecilerin sınır dışı edilmelerini ya da zorla geri gönderilmelerini de yasaklamıştır. Sözleşmenin 33. maddesinde, Anlaşmaya taraf olan hiçbir devlet bir mülteciyi, ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermemeyi veya iade etmemeyi garanti eder. YUKK, 1951 Sözleşmesi’nde düzenlenen “geri göndermeme ilkesini’ de kabul etmekte ve bu bağlamda 1994 Yönetmeliği'nde yer almayan bir uluslararası koruma statüsü getirmektedir. “İkincil koruma” adı verilen bu yeni statüyü düzenleyen madde şöyledir: 2015, 2(1): 60-80 (71) Eda Bozbeyoğlu Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek olan; işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak ya da uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak olan yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında verilen statüyü ifade eder. YUKK’un “Geçici Koruma” başlıklı 91. maddesine göre hazırlanması gereken bir yasal düzenleme olan “Geçici Koruma Yönetmeliği” (GKY) ise 22 Ekim 2014 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 11

https://www.unhcr.org/tr/18504-multeciler-ve-siginmacilara-koruma-saglamak-uzere-turkiyenindesteklenmesi-icin-25-milyon-avro-destek.html 12 https://www.amnesty.org.tr/icerik/multeci-haklari


6.Anahtar Sorular 

Birleşmiş Milletler Örgütü’nün yayınladığı rapora göre ülkemizde 5-17 yaş arasındaki 4 milyondan fazla çocuğun okulda gidemediği13 açıklamasını hesaba katarsak mültecilerin eğitim olanaklarının iyileştirilmesi için neler yapılabilir? Mültecilerin dil ve tercümeden kaynaklı iletişimsizlik sorunları nedeniyle sağlık hizmetlerinden yararlanamadığını göz önünde bulundurursak ülkemizde mültecilerin sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi konusunda neler yapılabilir? Ülkemizdeki mülteci kamplarının nüfusunun standardın çok üstünde olması yemek, dağıtım, su-sanitasyon, sağlık, eğitim, güvenlik, asayiş vb. hizmetlerin verimli ve etkin bir şekilde sunulmasını zorlaştırmaktadır. Bu durumun önüne geçilmesi amacıyla ne gibi çalışmalar yapılabilir? Mültecilerin ucuz iş gücü oluşturması nedeniyle özel sektörde illegal bir şekilde, sosyal güvencesiz, kötü şartlarda çalıştırılmasını engellemek için alınabilecek önlemler nelerdir? Ülkemizde özellikle geçtiğimiz yıllarda Suriye’ye açık kapı politikası uygulanmasıyla beraber gelen 3 milyon mülteci beraberinde Türk vatandaşlarında oluşan önyargı ve mültecilerin etnik ve kültürel farklılıklarını hesaba katarsak mültecilerin Türk toplumuna entegrasyon sürecinde yaşadığı zorlukları en aza indirgemek amacıyla neler yapılabilir? Mültecilerin uyum sürecinde hakları ve yükümlülükleri konusunda farkındalık kazanması konusunda uluslararası sivil toplum kuruluşları büyük önem arz etmektedir. Bu sebepten ötürü ülkemizde mültecilerin haklarının daha iyi korunması ve temsil edilmesi amacıyla sivil toplum kuruluşlarının aktifliği nasıl sağlanabilir? Türkiye’nin sığınma prosedüründeki belirsizlik ve zorluklar mültecilerin iltica sürecin de illegal yollara başvurmasına sebebiyet vermektedir. Bu konuda ülkemizin iltica sisteminin mülteciler açısından daha anlaşılır kılmak amacıyla nasıl düzenlemeler yapılmalıdır?

7. Araştırma Linkleri 7.1. Web Siteleri         

13

//www.amnesty.org.tr/icerik/ekonomik-sosyal-ve-kulturel-haklarhttps: https://www.unhcr.org/tr/temel-ihtiyaclar https://www.unhcr.org/tr/koruma https://www.unhcr.org/tr/turkiyedeki-multeciler-ve-siginmacilar http://dergipark.gov.tr/download/article-file/391843 https://www.unhcr.org/tr/11081-multecinin-haklari-nelerdir.html http://dergipark.gov.tr/download/article-file/446911 https://www.unhcr.org/tr/18504-multeciler-ve-siginmacilara-koruma-saglamak-uzereturkiyenin-desteklenmesi-icin-25-milyon-avro-destek.html https://www.amnesty.org.tr/icerik/multeci-haklari

https://www.unhcr.org/tr/20155-millions-of-refugee-children-going-without-schooling-unhcr-reportshows.html


7.2.Makaleler    

http://dergipark.gov.tr/download/article-file/355090 https://www.unhcr.org/cy/wpcontent/uploads/sites/41/2018/05/UNHCR_Brochure_TR.pdf https://www.unhcr.org/tr/wp-content/uploads/sites/14/2017/04/uluslararasikoruma.pdf http://www.goc.gov.tr/files/files/M%C3%9CLTEC%C4%B0LER%C4%B0N%20 HUKUK%20STAT%C3%9CS%C3%9CNE%20%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK %C4%B0N%201967%20PROTOKOL%C3%9C(1).pdf https://www.mhd.org.tr/tr/hakkim


İşçi Güvenliği Komitesi “İş kazaları ve işçi güvenliği alanında tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de çeşitli çalışmalar yapılmakta ve yasalar yürürlüğe konulmaktadır. Ancak, bu yasalar ülkemizde işçi güvenliğini ülkenin her kesiminde sağlama noktasında istenen başarıya ulaşmamaktadır. 2017 ‘İnşaat Sektöründe Doğu Anadolu Bölgesi için İş Güvenliği Koşullarının İncelenmesi’ makalesinde bölgedeki her 5 kişiden 1’inin sigortasız çalıştığı ve % 15’in hiç okul eğitimi almadığı belirtilmiştir. Bu verilere göre, Doğu Anadolu Bölgesi’nde iş güvenliğine olan farkındalık, bu bölgedeki güvenli ve sağlıklı çalışma ortamına verilen önem ve iş güvenliği ile ilgili eğitimler nasıl arttırılabilir?’’ Komite Başkanları: Ege SOYUER - Gamze YILDIRIM


1.Anahtar Kavramlar  

Çalışan: kendi özel kanunlarındaki statülerine bakılmaksızın kamu veya özel işyerlerinde istihdam edilen gerçek kişidir. Çalışan temsilcisi: İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalara katılma, çalışmaları izleme, tedbir alınmasını isteme, tekliflerde bulunma ve benzeri konularda çalışanları temsil etmeye yetkili çalışandır. Destek elemanı: asli görevinin yanında iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili önleme, koruma, tahliye, yangınla mücadele, ilk yardım ve benzeri konularda özel olarak görevlendirilmiş uygun donanım ve yeterli eğitime sahip kişidir. Eğitim kurumu: İş Güvenliği Uzmanı, iş yeri hekimi ve diğer sağlık personelinin eğitimlerini vermek üzere Bakanlıkça yetkilendirilen kamu kurum ve kuruluşlarını, üniversiteleri ve Türk Ticaret Kanununa göre faaliyet gösteren şirketler tarafından kurulan müesseselerdir. İş Güvenliği Uzmanı: usul ve esasları ilgili yönetmelikle belirlenen, iş sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiş, iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip, Bakanlık ve ilgili kuruluşlarında çalışma hayatını denetleyen müfettişler ile mühendislik veya mimarlık eğitimi veren fakültelerin mezunları ile teknik elemandır. İşveren: çalışan istihdam eden gerçek veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlardır. İşveren vekili, işveren adına hareket eden, işin ve iş yerinin yönetiminde görev alan işveren vekilleri, bu Kanunun uygulanması bakımından işveren sayılır.İş yeri, mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile çalışanın birlikte örgütlendiği, işverenin iş yerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen iş yerine bağlı yerler ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim yerleri ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçları da içeren organizasyondur.İş yeri hekimi, iş sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiş, iş yeri hekimliği belgesine sahip hekimdir. Risk değerlendirmesi: İş yerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerin riske dönüşmesine yol açan faktörler ile tehlikelerden kaynaklanan risklerin analiz edilerek derecelendirilmesi ve kontrol tedbirlerinin kararlaştırılması amacıyla yapılması gerekli çalışmalardır. Tehlike sınıfı: İş sağlığı ve güvenliği açısından, yapılan işin özelliği, işin her safhasında kullanılan veya ortaya çıkan maddeler, iş ekipmanı, üretim yöntem ve şekilleri, çalışma ortam ve şartları ile ilgili diğer hususlar dikkate alınarak iş yeri için belirlenen tehlike grubudur.

2. Sorunun Tanımlanması ve Konuyla İlişkilendirilmesi

İş sağlığı ve güvenliği eğitimi, İş kazalarının önüne geçmekte ve işçilerin bilgilendirilip iş hayatlarına geçiş yapılması konusunda çok önemli bir etkendir.İş Güvenliği eğitimlerinin etkili olabilmesi için eğitim içeriği ve eğitim yöntemleri doğru seçilmelidir. İş güvenliği eğitim konuları katılımcılar için çok önemlidir. Katılımcıların %90’ı kendilerini ilgilendirmediğini düşündükleri eğitimleri yaklaşık 5 dakika dinleyip kalan sürede dikkatleri


farklı bir konuya yöneliyor. Dolayısıyla hem eğitim amacına ulaşmamış oluyor hem de önemli iş gücü kaybı yaşanıyor. Ayrıca çalışanların ilgilenmedikleri eğitimler, iş güvenliğine olan bakış açısını da olumsuz yönde etkiliyor. Bu nedenle eğitim konusu belirlenirken mutlaka kişilere veya gruplara özel konular seçilmelidir. Verilmesi gereken eğitimlerin içeriğine baktığımız zaman TÜİK 2013 verilerine göre Türkiye’de 15 yaş üzeri nüfusun yaklaşık %60’ı ilköğretim veya altı seviyede eğitim görmüştür. Hiç eğitim görmeyen yani okula gitmeyen nüfus oranı ise yaklaşık %11. Son yıllarda artan göçmen ve mülteci çalışan sayısı ile beraber eğitim görmemiş veya Türkçe konuşma ve anlama becerisi edinmemiş çalışan sayısı oldukça fazla.Bu durumda eğitim içerikleri mutlaka eğitim verilen katılımcı grubu düşünülerek hazırlanmalıdır. Eğitim içerikleri basit, kolay anlaşılabilir, daha fazla görsele dayalı ve katılımcıyı çelişkide bırakmayan özellikte olmalıdır. Yani katılımcılar eğitimden çıktıklarında eğitim konusu hakkında fikir birliği yapabilmelidir. Eğitim içerikleri sadece görsel olarak değil sözlü olarak da hazırlanabilir. Bir çok eğitimde çalışma alanında yapılan pratik eğitimler, eğitim salonunda yapılan teorik eğitimlerden daha faydalı olmaktadır. Yani tehlikeli bir ekipman hakkında eğitim verirken slayt veya videolar yerine ekipman üzerinde göstererek ve kullanarak eğitim vermek daha etkili olabilir. Verilen eğitimlerin süresine baktığımızda ise yapılan araştırma ve gözlemler, eğitim süresi arttıkça yetişkin bireylerin konsantrasyonu ve anlama isteğinin azaldığını gösteriyor. Benzer şekilde katılımcı ilgisinin azalması sonucunda eğitimcilerin konsantrasyonu da ciddi şekilde azalıyor. Konsantrasyon ve sıkılma probleminin üzerinden gelmek için eğitim sürelerini ortalama 30 dakika kadar tutmak, daha uzun zaman gerekiyorsa mola vermek eğitim etkinliğini arttıracaktır. İşçilerin iş kazalarına uğramalarını önlemek amacı ile güvenli çalışma ortamını oluşturmak için alınması gereken tedbirler dizisine “İş Güvenliği” denir. İş kazaları, meslek hastalıkları ve dolayısıyla çalışma ve iş güvenliği, gerek insani ve toplumsal açıdan, gerekse ekonomik yönden çok önemli bir problemdir. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO – (International Labour Organization) araştırmalarına göre genellikle kazaların sadece ℅ 2’si korunması mümkün olmayan kazalar olup, ℅ 98’i genel olarak korunulması mümkün olan kazalardır. Dünyada ve Türkiye’de meydana gelen hızlı sanayileşme ve teknolojik gelişmeler ile doğru orantılı olarak özellikle iş yerlerinde çalışan kişilerin güvenliği ile ilgili bazı sorunlar da açığa çıkmıştır. Bu sebeple bir takım önlemleri önceden alarak iş yerlerini güvenli hale getirmek gerekmekte olduğundan iş güvenliği oldukça önem kazanmıştır.

İş Güvenliğinin Amacı : • Çalışanlara en yüksek seviyede sağlıklı ortam sağlamak, • Çalışma şartlarının olumsuz etkilerinden onları korumak, • İş ve işçi arasında mümkün olan en iyi uyumu temin etmek, • İşyerlerindeki rizikoları tamamen ortadan kaldırmak veya zararları en aza indirgemek, • Oluşabilecek maddi ve manevi zararları ortadan kaldırmak, •Çalışma verimini arttırmak.


3. Anahtar Çalışmalar İş Sağlığı ve Güvenliği Kültürü İş sağlığı ve güvenliği çalışma yaşamının en önemli unsurlarından birisi olup, temel amaç; tüm mesleklerde çalışanların bedensel-ruhsal-sosyal yönden iyilik hallerinin korunması, geliştirilmesi, en üst düzeyde sürdürülmesi, işin çalışana-çalışanın kendi işine uyumunun sağlanmasıdır. Sürekli teknolojik gelişme nedeniyle her gün üretime ve çalışana alanlarına katılan yeni işkolları, kimyasal maddeler, makine ve teçhizatlar çalışmanın kesintisiz olmasını gerektirirken, yeni teknoloji ile karşılaşılan yeni sorunların araştırılmasını ve çözümlenmeye çalışılmasını da gerektirmektedir. Bu çalışmaların başında çalışan sağlığını olumsuz etkileyen meslek hastalıkları ve iş kazalarının önlenmesi olmalıdır. İş kazalarında en önemli unsurlardan güvencesiz koşullar ve güvencesiz davranışların elimine edilmesi büyük önem taşmaktadır. İş kazalarının önlenmesi kişiyi uygun işe yerleştirme, risk değerlendirmesi eğitim denetim, disiplin, gözetim ve güvensiz koşullarında elimine edilmesi ile mümkün olacaktır. Bu çalışmaların başarıya ulaşması için devletin ve işverenlerin üzerine düşen görevleri yerine getirmeleri, çalışanlarımızın da iş sağlığı ve güvenliği konusundaki haklarına sahip çıkmaları, bu hakların takipçisi olmaları gereklidir. Sağlıklı ve güvenli iş yerlerinin oluşması, iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenebilmesi için, iş sağlığı ve güvenliği kültürü oluşturmalı ve tüm topluma yaygınlaştırılmalıdır. Halim İŞSEVER Halk Sağlığı AD, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, İstanbul Bazı ünlü şirketlerin uyguladığı çalışmalar: Koç Holding; Koç Grubu şirketlerinde görev yapmakta olan iş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının yer aldığı Koç Holding İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu koordinasyonunda iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili iyi uygulamalar paylaşılmakta ve yaygınlaştırılmaktadır. Sektörel kuruluşlar MESS İş Sağlığı ve Güvenliği Komisyonu’nda yapılan toplantılar ve komisyon üyeleri arasındaki etkin iletişim sayesinde mevzuat ile ilgili gelişmeler takip edilmekte ve iyi uygulamalar paylaşılmaktadır. Arçelik AŞ.; Arçelik A.Ş. bünyesinde farklı lokasyonlarda 10 adet İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu bulunmaktadır. Bu kurullarda toplam 160 üye ve 39 çalışan temsilcisi görev yapmaktadır. Komisyon, Kurul ve Ekip Çalışmaları Arçelik’te İş Sağlığı ve Güvenliği Arçelik A.Ş olarak İş Sağlığı ve Güvenliği bilincinin yaygınlaştırılmasının önemine inanıyor, İş Sağlığı Ve Güvenliği ile ilgili konularındaki sürekli gelişmeyi çalışanlarımıza verdiğimiz eğitimlerle destekliyoruz. Bu kapsamda 2012 yılında Arçelik A.Ş. genelinde İş Sağlığı Ve Güvenliğine yönelik toplam 38.166 adam*saat eğitim verilmiştir.

İSGAP İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma Projesi (İSGAP) kapsamında faaliyetlerin yürütüleceği sektör ili/illerinde başvuru yapan işyerleri arasından seçilmiş işyerlerine iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri ile ilgili ücretsiz destek verilmesi planlanmıştır.    

Risklerin tespit edilmesi, İş hijyeni fiziksel faktörlerin tespit edilmesi ve ölçümlerinin gerçekleştirilmesi, İş hijyeni kimyasal faktörlerin ölçüm ve analizlerinin gerçekleştirilmesi, Çalışanların iş sağlığı yönünden gezici iş sağlığı tarama araçlarıyla sağlık tetkiklerinin ve analizlerinin gerçekleştirilmesi,


 

Kişisel koruyucu donanımların incelenmesi Bahse konu çalışmalar neticesinde elde edilen sonuçların verilerinin analizinin yapılması, sektörlerin iş sağlığı ve güvenliği yönünden değerlendirilerek, çalışma yapılan işyerleri ile ilgili sektörlerdeki işyerlerinin kullanımına yönelik afiş, broşür ve rehberlerin hazırlanması, basılıp dağıtılması,

Sektördeki ve çalışma yapılan işyerlerinin işverenlerine, çalışanlarına, iş sağlığı ve güvenliği profesyonellerine, sektör ve iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili kurum ve kuruluşlara iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili eğitimler verilmesi hizmetleri işyerlerinde Genel Müdürlüğümüz iş sağlığı ve güvenliği profesyonelleri tarafından ücretsiz yürütülecektir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma Projesi (İSGAP) ile sektörlerin iş sağlığı ve güvenliği koşullarının veri analizine dayalı olarak tespit edilmesi, meslek hastalıklarının önlenmesi ve erken tespit edilmesi, sektörlerde iş sağlığı ve güvenliği farkındalığının arttırılması, iş sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşturulmasına katkı verilmesi amaçlanmaktadır. İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma Projesi (İSGAP), İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığı (İSGÜM) tarafından 2016-2018 yılları arasında ülkemizde Örtü altı yetiştiriciliği Antalya ilinde, Plastik sektörü ve Boya sektörü İzmir ve Kocaeli illerinde, Seramik sektörü Kütahya ve Bilecik illerinde, Orman sektörü Bolu ve Düzce illerinde, Bankacılık sektörü ile ilgili çalışmalar (psikososyal anket uygulanması) ise Ankara ilinde faaliyet gösteren işyerlerinde gerçekleştirilecektir.

4. Anahtar Role Sahip Kurum, Kuruluş ve Gruplar İş yeri Sağlık ve Güvenlik Birimi (İSGB): iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini yürütmek üzere kurulan, gerekli donanım ve personele sahip olan birimdir. Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi(OSGB): İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri yönetmeliği ile tanımlanmış; en son yasal düzenlemelere göre 1 işçinin dahi çalıştığı sanayiden sayılan ve sayılmayan her türlü iş yerine; iş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı sağlayan kuruluşlardır. Sosyal Sigortalar Kurumu(SSK): Fabrikalarda çalışan veya özel kurumlarda çalışanların bağlı olduğu sosyal güvenlik kurumudur.Devletin insanlara hastalandıklarında veya başka bir şey olduğunda bu kurumdan faydalanabilmeleri için açılmıştır.Emekli olduklarında ise maaş alabilmeleri için kurulmuştur. Kişisel Koruyucu Donanımlar (KKD): Bir veya birden fazla sağlık ve güvenlik riskine karşı korunmak için kişilerce giyilmek, takılmak veya taşınmak amacıyla tasarlanmış herhangi bir cihaz, alet veya malzemedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO): Tüm mesleklerde çalışanların bedensel, ruhsal ve sosyal yönden iyilik hallerinin en üstün düzeyde tutulması, sürdürülmesi ve geliştirilmesi çalışmalarıdır.


Türkiye İş Güvenliği İş Adamları Derneği (TİGİAD): TİGİAD iş güvenliği ve sağlığına yönelik kişisel koruyucu malzemeler üreten, ithal eden, pazarlayan, eğitim ve danışmanlık hizmeti veren kişiler arasında bir köprü oluşturmaktadır. Merkezi İstanbul'da, üyeleri Türkiye genelinde bulunan bir sivil toplum örgütüdür.

5. Hâlihazırda Uygulanmakta Olan Önlemler İŞVERENLERİN VE İŞÇİLERİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Madde 4: İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için; gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, risk değerlendirmesi yapmak, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek, gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. İŞVERENLERİN VE İŞÇİLERİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ 6331 sayılı İSG Kanunu Madde 19:işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İş Kanunu Madde 25:H- İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi. I- İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp ta eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması halinde; İşveren veya vekili tarafından iş akidlerini tazminatsız olarak feshedebilir. SSK Kanunu Madde 110 ve 111: Sigortalının Kasdi ve Suç Sayılır Hareketi;Sigortalının kasdi ve suç sayılır bir hareketi yüzünden iş kazasına uğrayan, meslek hastalığına tutulan veya hastalanan sigortalıya geçici iş görememezlik geliri verilmez. Sigortalıya yalnız gerekli sağlık yardımları yapılır. 6331 Sayılı İSG Kanunu Madde 13: Çalışmaktan kaçınma hakkı • Ciddi ve yakın tehlike ile karşı karşıya kalan çalışanlar kurula, kurulun bulunmadığı işyerlerinde ise işverene başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul acilen toplanarak, işveren ise derhâl kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar, çalışana ve çalışan temsilcisine yazılı olarak bildirilir. • Kurul veya işverenin çalışanın talebi yönünde karar vermesi hâlinde çalışan, gerekli tedbirler alınıncaya kadar çalışmaktan kaçınabilir. Çalışanların çalışmaktan kaçındığı dönemdeki ücreti ile kanunlardan ve iş sözleşmesinden doğan diğer hakları saklıdır. • İş sözleşmesiyle çalışanlar, talep etmelerine rağmen gerekli tedbirlerin alınmadığı durumlarda, tabi oldukları kanun hükümlerine göre iş sözleşmelerini feshedebilir. Toplu sözleşme veya toplu iş sözleşmesi ile çalışan kamu personeli, bu maddeye göre çalışmadığı dönemde fiilen çalışmış sayılır.


6. Anahtar Sorular •İş kazası sıklığı işyeri büyüklüğüne göre değerlendirildiğinde iş kazası sıklığının işyerinde çalışan sayısı arttıkça daha fazla olduğu görülmektedir. 1000 ve daha çok çalışanın olduğu iş yerlerindeki kaza oranını düşürmek için ne gibi yollar bulunabilir? •İş kazalarının % 47,7’si üretim, imalat, işleme ve depolama faaliyetleri sırasında gerçekleşmektedir. Yaklaşık on kazadan biri kazı, inşaat, tamirat ve yıkım çalışmaları sırasında meydana gelmektedir.Üretim;imalat,işleme ve depolama faaliyetleri sırasında meydana gelen bu kazaları engellemek için ne gibi çalışmalar yürütülebilir? • İş sağlığı ve güvenlik önlemlerinin yetersizliğini arttırmak için ne gibi çalışmalar yapılmalıdır?

7. Araştırma Linkleri 7.1. Web Siteleri  

https://www.bizimosgb.com/osgb-nedir-ne-is-yapar/ https://www.teias.gov.tr/sites/default/files/201706/%C4%B0SGB_G%C3%96REV_YETK%C4%B0_SORUMLULUK_US%C3%9CL_ve_ ESASLARI.pdf http://kurumsalsorumluluk.roche.com.tr/occupational_health_and_safety_practices.html 7.2. Videolar

 

https://www.youtube.com/watch?v=Vc5J4BmAE2A https://www.youtube.com/watch?v=fuNbmXfaPIM


8. İlgili Grafikler

Türkiye'de 268 milyon dolarlık bir inşaat üretiminde bir işçi hayatını kaybederken, İsveç'te 5,5 milyar dolarlık bir inşaat üretiminde bir kişi hayatını kaybediyor.

2007-2013 yılları arasında inşaat çalışmalarında 2 bin 573 kişi hayatını kaybetti. Bu rakam sektörde her yıl Soma'da bir yıl önce yaşanan iş kazasında hayatını kaybeden kişi sayısı kadar kayıp olduğunu gösteriyor.


Çalışan başına düşen işyeri ölüm oranında en iyi performans gösteren ülkelerin başında Hollanda geliyor.

İşyeri denetimlerinde de Türkiye diğer ülkelere kıyasla geride kalıyor. İş güvenliği için denetçilerin sayısı önemli bir veri olsa da tek başına yeterli gözükmüyor.


Çin ve ABD'ye kıyasla Türkiye'de 1 milyon ton kömür başına daha fazla madenci ölümü yaşanıyor. Çin'de yaklaşık olarak 3,5 milyar ton, ABD'de 1 milyar ton, Türkiye'de ise 70 milyon ton kömür üretimi yapılıyor.



Kadın Hakları Komitesi “Geçmişten günümüze kadar olan süreçte kadınlar birçok nedenle işgücü piyasasına girmekte ve bu piyasada kalmakta güçlük yaşamaktadırlar. Kayıtlı kadın istihdamının (%61.2) içinde en büyük ikinci payı %28.6 (2 milyon 220 bin) ile ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadınlar oluşturmaktadır. Kadının işgücü piyasasında yer bulması sadece iş ve aile hayatını etkilememekte aynı zamanda toplumsal, sosyal ve ekonomik sorunlar da yaratmaktadır. Bu bilgiler ışığında kadınların iş piyasasında karşılaştığı engeller en aza indirilerek işgücüne katılımları nasıl arttırılabilir?” Komite Başkanları: Aynur SÜVARİ – Barış CEYLAN


1.Anahtar Kavramlar 

  

İş gücü: İş gücü, mevcutta istihdam edilen kişiler ile işsiz kişilerin toplamını ifade etmektedir. İşsiz nüfusun ancak çalışma çağı içinde, çalışmaya hazır ve çalışma arzusu gösteren bölümü iş gücü içerisinde sayılmaktadır. İş aramayan, çalışmak istemeyen ve çalışacak durumda olmayanlar bu istatistiğin dışında tutulmaktadır. İş gücü Piyasası: Emek piyasaları olarak da geçer. İş gücü piyasası, emek arztalebinin karşılaştığı, ücretin belirlendiği ortamdır.14 İstihdam: Bir insanı bir işte, bir görevde kullanma, çalıştırma anlamına gelir. Mobbing : Mobbing ya da bezdiri, bir grup insanın, bir kimseye veya başka bir gruba sosyal kabadayılık yapması. Latince kökenli sözcük; psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı vermek anlamlarına gelir. “Cam Tavan” Benzetmesi: Cam tavan benzetmesinde, işyerinde hiyerarşik olarak yükselmenin yanı sıra, aynı işi yapmasına rağmen daha az ücret alan kadınlar da kastedilmektedir. Bu görünmez bariyerler sebebiyle, kadınlar işlerini en iyi şekilde yapsalar dahi, sıra hiyerarşik olarak yükselmeye veya ücret artışı almaya geldiğinde kadınlar erkeklere göre dezavantajlı bir konumdadırlar.

2. Sorunun Tanımlanması ve Konuyla İlişkilendirilmesi İş gücü Piyasasına Kadın İstihdamı Ülkemizde kadınların çalışma hayatına katılımları, diğer ülkelerle kıyasla daha düşük orandadır 2013 yılı itibariyle, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde kadınların işgücüne katılım oranı % 62,5 iken, Türkiye’de % 31,8’dir. (eurostat verileri) (TÜRKONFED, 2014)

Şekil 1. Kadın İş gücü Katılım Oranları (Kaynak: TÜRKONFED, 2014)15

İş gücü Piyasasında Kadın İstihdamının Önemi Nedir? Ekonomik ve toplumsal kalkınmaya, bu bağlamda büyümeye doğrudan etkisi olan işsizlik ve istihdam, ülkelerin üzerinde yoğunlaşmaları gereken bir konu haline gelmiştir. Bu dinamiklerden etkilenen en önemli kesim şüphesiz kadınlardır. Toplumsal cinsiyet 14

https://eksisozluk.com/emek-piyasasi--1131537 https://anahtar.sanayi.gov.tr/tr/news/kadin-istihdaminin-artirilmasi-ve-kadinlarin-isgucunekatilimlarinin-belirleyicileri/1880 15


eşitsizliğinin büyük ölçüde devam ettiği gelişmekte olan toplumlarda refah seviyesinin yükseltilmesi ve kalkınmanın sürdürülebilmesi bakımından kadın istihdamı önem arz etmektedir. Kadınların İş gücüne ve İstihdama Katılmaları Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de kadınlar, iş gücü piyasasında dezavantajlı konumdadır. 2016 yılı itibarıyla kadınların iş gücüne katılım oranları %32,5, 2017 yılı Ekim döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre erkeklerde iş gücüne katılma oranı 0,3 puanlık artışla %72,4, kadınlarda ise 1,1 puanlık artışla %34,2 olarak gerçekleşmiş olmasına karşın gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında düşük düzeyde bulunmaktadır. Tablo 1. İş Gücüne Katılım ve İstihdam Oranı (Türkiye) (%) (15+ Yaş) 2015 2016 2015 2016 Genel

46,4

52,0

41,5

46,3

Erkek

70,6

72,0

63,2

65,1

Kadın

23,3

32.5

20,7

28,0

Kaynak: TÜİK, Hane Halkı İş Gücü Anketi Sonuçları

Avrupa Birliği üye ülkelerinin istihdam oranı incelendiğinde; 2016 yılında kadın istihdam oranının en yüksek olduğu ülke %57,5 ile İsveç iken en düşük olduğu ülke %32,5 ile Yunanistan olmuştur. Avrupa Birliği üye ülkelerinin (28 ülke) ortalama kadın istihdam oranı ise %52,8 olarak gerçekleşmiştir. İş gücüne katılım ve istihdam oranlarının düşüklüğü, kadınların Türkiye’de iş gücü piyasasında ekonomik fırsat ve olanaklardan hala yeterli düzeyde yararlanamadığının göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Oysa kadınların istihdamının nicelik ve nitelik yönünden geliştirilmesi, ülkelerde istihdam oranının artırılması, kesintisiz, kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin, tam ve üretken istihdamın ve herkes için insana yakışır işlerin desteklenmesi, sürdürülebilir ekonomik büyüme ve sosyal kalkınma amaçlarına ulaşılması için gerekli bulunmaktadır (ASPB, 2017). Kadın istihdam oranı erkeklerin istihdam oranının yarısından azdır TÜİK Hane halkı iş gücü araştırması sonuçlarına göre 2016 yılında, Türkiye’de 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus içerisinde istihdam oranı %46 olup bu oran erkeklerde %65, kadınlarda ise %28 olmuştur. Eğitimli kadınların iş gücüne katılma oranı daha yüksektir TÜİK 2017 İstatistikleri değerlendirildiğinde, 2016/17 yılı itibarıyla üniversitede eğitimini sürdüren 6.689.185 öğrencinin %45,8’ini kadınların oluşturduğu görülmektedir. Lisansüstü düzeyde yüksek lisans programına devam eden öğrencilerin %40,1’ini, doktora programlarına devam eden öğrencilerin ise %41,4’ü kadın öğrencilerden oluşmaktadır.


Eğitim durumuna göre iş gücüne katılım oranı incelendiğinde, kadınların eğitim seviyesi yükseldikçe işgücüne katılımlarının da arttığı görülmektedir. Okuryazar olmayan kadınların iş gücüne katılım oranı %16,1, lise altı eğitimli kadınların iş gücüne katılım oranı %26,6, lise mezunu kadınların iş gücüne katılım oranı %32,7, mesleki veya teknik lise mezunu kadınların iş gücüne katılım oranı %40,8 iken yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılım oranı %71,6 olmuştur. Buna göre, eğitim seviyesi arttıkça istihdama katılım oranı da %16,1’lerden %71,6’a yükselmektedir (TÜİK, 2016). Ülkemizde gerek AB üyelik süreci, gerekse taraf olunan ve imzalanan kadın istihdamını artırma amaçlı çeşitli uluslararası anlaşma, sözleşmelere ve alınan yasal düzenlemelere rağmen kadın istihdamı istenilen düzeye getirilememektedir. Kadınların İş Gücüne Dâhil Olamama Nedenleri Kadın istihdamının önünde ekonomik ve sosyal faktörler olarak çeşitli engeller bulunmaktadır. Bu engellerin başında kadının medeni durumu, eğitim seviyesi, 0-5 yaş arası çocukların varlığı ve sayısı, göç, kadınların çalışmasına yönelik toplumun tutumu ve kadınların istihdamını arttırmaya yönelik yasal düzenlemelerin yetersizliği gibi faktörler gelmektedir. Ekonomik faktörler olarak düşük ücret, çocuk sahibi olmak ve evlilik sayılabilirken; sosyal faktörler olarak da eğitim düzeyinin düşüklüğü, köyden kente göçün etkileri, işgücüne katılımın önündeki sosyokültürel engeller ve işe alımlarda cinsiyete dayalı ayrımcılık gibi konular sayılabilmektedir (Önder, 2013). Kadınların iş gücüne katılımını engelleyen faktörler aynı zamanda çalışırken karşılaştıkları sorunlardır. Bunların yanında kadınların çalışma yaşamında ilerlemelerini engelleyen cam tavan bulunmaktadır (Önder, 2013). TÜİK, Hane Halkı İş Gücü Anketi Sonuçlarına göre kadınların iş gücüne dâhil olamama nedenlerinden en başta geleni, Tablo 2’den de görüldüğü gibi, %55,3 ile ev işleriyle meşgul olmasıdır. Kadınların verdiği cevaplardan “ev işleri ile meşgul olma”nın kadınları iş gücünün dışında tutan en önemli etken olduğu görülmektedir. Çalışamaz halde bulunan kadın oranı da %10 ve üzerinde bulunmaktadır. 2016 yılında bu oranın bir önceki yıla göre daha da yükseldiği ve % 13,4 oranında olduğu görülmektedir.


İşgücün e dâhil olmaya n nüfus

İş aramayı p, çalışmay a hazır olanlar

Mevsimli Ev k işleriyl çalışanlar e meşgul

Eğitim/ Öğreti m

Emekl i

Çalışama z halde

Diğe r

200 5

18.936

4,5

1,6

67,0

7,8

3,1

10,4

5,6

201 4

20.112

7,5

0,3

57,6

11,2

4,1

12,5

6,8

201 5

20.056

7,0

0,4

57,3

11,3

4,6

12,6

6,8

201 6

20.052

7,1

0,3

55,3

11,6

4,8

13,4

7,5

Tablo 2. Kadınların İş Gücüne Dâhil Olamama Nedenleri Kaynak: TÜİK, Hane Halkı İşgücü Anketi Sonuçları16

3. Anahtar Çalışmalar Gündemde bahsi geçen sorun ile alakalı yapılan araştırmalar ve yayımlanan makaleler;        

16

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu - Yeni Sanayileşen Bölgelerde Kadın İşgücü Arzı T.C. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı - Bilgi Ekonomisi, İşgücü Piyasasının Temel Aktörleri ve Eşitsizlik: Eğilimler, Roller, Fırsatlar ve Riskle Kamu Hukuku Arşivi Dergisi - Türkiye’de Kadın İşgücüne Katılım Oranları ve Gelişen sanayi Merkezleri Açısından Görünümü Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi - Türkiye’de Çalışan Kadınlar ve Sorunları T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü - Gıda İşkolunda Çalışan Kadınların Koşulları ve Geleceği Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Türkiye’de Planlı Dönemde Kadın Nüfusu ve Kadın İşgücü İstihdamındaki Gelişmeler T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü - Sağlık Sektöründe Kadın T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü - Bankacılık Sektöründe Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık

http://anahtar.sanayi.gov.tr/tr/news/kadinlarin-is-gucune-d%C3%A2hil-olamama-nedenleri/9614


T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü - Kadın İstihdamı İçin Yeni Perspektifler ve Kadın İşgücüne Muhtemel Talep

4. Anahtar Role Sahip Kurum, Kuruluş ve Gruplar     

Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) Kadın Girişimi Üretim ve İşletme Kooperatiflerine (Kadın Kooperatifleri) KSGM (Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü) Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü (İŞKUR) Yukarıda verilen kurum, kuruluş ve kooperatiflerin yaptıkları işler ve gündem ile bağlantıları Hâlihazırda Uygulanmakta Olan Önlemler kısmında açıklanmıştır.

5. Hâlihazırda Uygulanmakta Olan Önlemler Kadınların iş gücü piyasasına girmelerini kolaylaştıran ya da kadın istihdamı için yapılan düzenlemeler; 1. Avrupa Birliği’ne aday ülke olması itibarıyla Türkiye’nin Avrupa İstihdam Stratejisi’nde belirlenen hedeflere ulaşması önemlidir. AB’nin 20-64 yaş arasındaki kadınlar ve erkekler için belirlenen istihdam hedefi 2020 yılı için %75’tir (Avrupa Komisyonu, 2016). 2016 yılı itibarıyla, AB-28’de 20-64 yaş aralığında toplam istihdam oranı %71, kadın istihdam oranı %65,3 iken, Türkiye’de bu oranlar sırasıyla %54,4 ve %33,2’dir (Eurostat). 2. Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) imzalamış bulunan Türkiye, sözleşmenin 11’inci maddesi gereğince kadınların çalışma haklarını güvence altına almak için her türlü önlemi almakla yükümlüdür. Bunun yanında, kadın istihdamını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı’nı da kabul etmiştir. 3. 4857 sayılı İş Kanunu ile işverenin genel anlamda eşit davranma yükümlülüğü ile bazı ayrımcılık yasakları özel olarak düzenlenmiştir. İş Kanunu’nun 5’inci maddesinin 1’inci fıkrasında; dil, ırk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırımcılık yasağı hükme bağlanmıştır. Aynı hükümle cinsiyet veya gebelik nedeniyle ayırımcılık yasaklanmış, aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamayacağı ve işçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanmasının, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmayacağı düzenlenmiştir. 4. 6098 sayılı Borçlar Kanunu ile işverene, işçilerini mobbinge (psikolojik tacize) ve cinsel tacize karşı koruma yükümlülüğü getirilmiştir. İşyerinde cinsel taciz ayrıca Türk Ceza Kanunu’nda da suç olarak düzenlenmiştir. Bununla birlikte 2011/2 sayılı “İşyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi” konulu Başbakanlık Genelgesi yürürlüğe girmiştir. 5. Kadınların el emeğinin değerlendirilmesi konusunda da yasal düzenlemeler getirilmiştir. 2007 yılında Gelir Vergisi Kanunu’nda yapılan değişiklikle; hane içinde


kadınlar tarafından üretilen ürünlerin düzenlenen kermes, festival, panayır ile kamu kurum ve kuruluşlarınca geçici olarak belirlenen yerlerde satılması sonucu kadınların elde ettikleri gelirler vergiden muaf tutulmuştur. 6. Kadın istihdamının artırılması için kadınlara pozitif ayrımcılık amacıyla, bu kapsamda, 2011 yılı Şubat ayında yürürlüğe giren 6111 Sayılı Kanun ile kadınlara yeni istihdam imkânlarının sağlanması için 18 yaşından büyük kadınların istihdam edilmesi halinde belli koşullara göre 12 ila 54 ay süresince sigorta primlerinin işveren hisselerinin İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanacağı hususları düzenlenmiştir. Sözü edilen Kanun ile 4857 sayılı İş Kanunu’na göre kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanlar ile ev hizmetlerinde sürekli çalışması nedeniyle 5510 sayılı Kanun kapsamında olan ve 30 günden az süreyle çalışanların, isteğe bağlı sigortalı olabilmeleri için kolaylıklar sağlanmıştır. 7. 6111 sayılı Kanun ile ayrıca, 4857 sayılı İş Kanunu’nda ve 657 Devlet Memurları Kanunu’nda değişiklikler yapılarak doğum ve ebeveyn izinlerine ve 2015 yılı Nisan ayında yürürlüğe giren 6645 sayılı Kanun ile 4857 sayılı İş Kanunu’nda yapılan düzenleme ile işçilerin ücretli babalık iznine sahip olmasına ilişkin değişiklik yapılmıştır. 8. Kadın çalışanlar ve ebeveynlerin özlük hakları ve doğuma bağlı izinlerine ilişkin olarak 10 Şubat 2016 itibarıyla yürürlüğe giren 6663 sayılı Gelir Vergisi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla önemli iyileştirmeler getirilmiştir. Bunlardan bazıları, devlet memurlarının doğum nedeniyle ücretsiz izinde geçen sürelerin derece kademe ilerlemesinde değerlendirilmesi, çalışanların doğuma bağlı ücretli yarı zamanlı çalışma haklarının düzenlenmesi ve çalışan ebeveynlere kısmi süreli çalışma haklarının düzenlenmesidir. Bu kapsamda çocuk zorunlu ilköğretim çağına gelene kadar her iki ebeveyn için de kısmi zamanlı çalışma imkânı tanınmaktadır. Bu izni kullanan çalışanın, çalıştığı süre nispetinde, özlük hakları korunmakta olduğundan, doğuma bağlı kısmi süreli çalışma talebinin işverenler için haklı fesih sebebi sayılmayacağı yönünde bir düzenleme de yapılmıştır. Böylelikle, anne veya babalar işten çıkarılma korkusu yaşamaksızın bu haktan yararlanabilecektir. 9. 6552 sayılı Kanun ile doğum borçlanması kapsamı genişletilerek, daha önce iki çocuk için geçerli olan doğum borçlanması üçe çıkarılmıştır (Eylül 2014). 10. 6745 sayılı Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile açılış iznini Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan (ASPB) alan özel kreş ve gündüz bakımevlerinin beş vergilendirme dönemi boyunca gelir ve kurumlar vergisinden muaf tutulması sağlanmıştır. 11. 2014/6058 Sayılı “Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar” ile özel sektör tarafından kreş ve gündüz bakımevleri ile okul öncesi eğitim için gerçekleştirilecek en az 500 bin Liralık yatırımlarının bölgesel desteklerden faydalanması imkânı getirilmiştir.Yasal düzenlemelere ek olarak kamu kurum ve kuruluşları başta olmak üzere özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve ilgili taraflar ile iş birliği içerisinde birçok çalışma yürütmektedir. Söz konusu çalışmalar arasında; 1. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) kredi destekleri, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü (İŞKUR) aktif iş gücü hizmetleri, mikrokredi uygulamaları, Halk Eğitim Merkezleri meslek edindirme kursları, İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı destekleri, Belediyeler tarafından sunulan meslek edindirme kursları, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı


(GTHB) tarafından kırsal alanda yaşayan kadınlara yönelik sunulan hizmetler gibi pek çok çalışma bulunmakta olup kadının güçlenmesine katkı sağlanmaktadır. 2. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı (GTB) Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü tarafından Kadın Girişimi Üretim ve İşletme Kooperatiflerine (Kadın Kooperatifleri) yönelik çeşitli destekler sağlanmaktadır. 3. Ayrıca, ASPB KSGM (Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü) tarafından kadınların ekonomik açıdan güçlenmelerine yönelik çalışmalar ilgili tarafların iş birliği ile yürütülmektedir. Geleneksel mesleklerle birlikte genellikle erkekler tarafından gerçekleştirilen mesleklerde kadın istihdamı alanında farkındalık oluşturmak amacıyla Türkiye’nin Mühendis Kızları ve Kadın Boyacı Ustalar Projeleri; iş ve aile yaşamının uyumlaştırılabilmesi amacıyla Annemin İşi Benim Geleceğim ve Kadın İstihdamının Desteklenmesi Projesi için Büyükanne Projeleri; kırsal alanda kadınların güçlenmesine yönelik Kadın Çiftçi Eğitim Programı; gençlerde toplumsal cinsiyet alanında farkındalık oluşturmak amacıyla Genç Fikirler Güçlü Kadınlar Projesi; kadınların iş gücü piyasasında yaşadıkları sorunlara yönelik politikalar oluşturabilmek amacıyla Kadınların Ekonomik Fırsatlara Erişiminin Artırılması Projesi ve özel sektörde kadının güçlenmesine yönelik bilinç arttırmak amacıyla İş’te Eşitlik Platformu gibi faaliyetler kadınlara destek amaçlı çalışmalardandır.

6. Anahtar Sorular     

Kadınların işgücü piyasasında karşılaştığı engeller nelerdir? Kadınların işgücü piyasasında yer almasının iş ve aile hayatına etkileri nelerdir? Kadınların işgücü piyasasına girmesinin nedenleri nelerdir? Kadınların işgücüne dahil olamama nedenleri nelerdir? Kadınların işgücü piyasasına dahil olmasının ülkesel bazda etkileri nelerdir?

7. Araştırma Linkleri

7.1. Web Siteleri https://anahtar.sanayi.gov.tr/tr/news/kadin-istihdaminin-artirilmasi-ve-kadinlarin-isgucunekatilimlarinin-belirleyicileri/1880 http://anahtar.sanayi.gov.tr/tr/news/kadinlarin-is-gucune-d%C3%A2hil-olamamanedenleri/9614 https://eksisozluk.com/emek-piyasasi--1131537

7.2. Makaleler https://www.academia.edu/12542469/%C3%87ALI%C5%9EMA_HAYATINDA_KADININ _YER%C4%B0 http://dergipark.gov.tr/download/article-file/332688 http://dergipark.gov.tr/download/article-file/263795 http://www.kto.org.tr/d/file/kadin_is01_rapor.pdf


7.3.Linkler https://www.csgb.gov.tr/home/announcements/0106/ https://www.ab.gov.tr/files/AB_Iliskileri/.../turkiye_ilerleme_rap_2010.pdf http://dergipark.gov.tr/download/article-file/235547 ASPB, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı. (2017). Kadının Güçlendirilmesi Eylem Planı Taslak Rapor. Çatalbaş, G.K. ( 2015). Kadınların İşgücüne Katılımını Belirleyen Faktörlerin Belirlenmesi: Panel Veri Yaklaşımı, Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi KAÜ İİBF Dergisi, 6, (10). Durmaz, Ş. (2016). İşgücü Piyasasında Kadınlar ve Karşılaştıkları Engeller, Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (AEÜSBED), 2, ( 3), 37-60. Ecevit, Y.,vd.(2013). Türkiye'de Cinsiyet Eşitliğine Elverişli Ortamın Oluşturulması BM Ortak Programı Taslak Rapor, Mayıs,2013. Kalkınma Bakanlığı, (2017). 11.Kalkınma Planı Kalkınmada Kadının Rolü ÖİK Taslak Raporu. Kızılgöl, Ö.A. (2012). Kadınların İşgücüne Katılımının Belirleyicileri: Ekonometrik Bir Analiz, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 13 (1), 88-101. Kılıç D., Öztürk S. ( 2014). Türkiye’de Kadınların İşgücüne Katılımı Önündeki Engeller ve Çözüm Yolları: Bir Ampirik Uygulama Amme İdaresi Dergisi, 47, (1), 107-130. Korkmaz, A., Korkut, G., (2012). Türkiye’de Kadının İşgücüne Katılımının Belirleyicileri, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 17, (2), 41-65. Önder, N. (2013). Türkiye'de Kadın İşgücünün Görünümü, Çalışma Dünyası Dergisi. JulSep2013, 1, (1), 35-61. TÜİK, İstatistiklerle Kadın, 2016. TÜİK, İşgücü İstatistikleri 2017. http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1007


Teknoloji Komitesi “Her türlü bilimsel ve teknolojik gelişme, birçok yaşam ortamına daha iyi şartlar sağlayabileceği gibi, zarar verebilecek imkan ve kabiliyetleri de içinde barındırır. Gelişmenin ne yönde olacağına o bilim ve teknolojiyi kontrol edenlerin karar verdiği dünyamızda, Britanya ordusunun robot askerlerle düzenlenmiş dünyanın en büyük tatbikatına başladığı, Amerikalı analistlerin ABD kongresine ordudaki robotların kullanımının arttırılması ve silahlı kuvvetlerde yeni bir yapı oluşturulması çağrısında bulunduğu bu yüzyılda, Türkiye yapay zeka ve otonom silah sistemleri konusunda ne gibi çalışmalar yapmalıdır?” Komite Başkanları: Aleyna GÜRBÜZ – Atakan YILDIZ


1. Anahtar Kavramlar 

 

Yapay Zekâ: Yapay Zekâ (Artificial Intelligence), kökleri 1956 tarihine dayanan organik bir zekanın dışındaki zekayı temsil eden sanal bir zekadır. Bu sanal zekâ, tamamen yazılımlardan oluşmaktadır. Kodlarında olmayan yeni bilgiler üretebilir. Kendi kendine tüm fonksiyonlarını gerçekleştirebilecek seviyede olan sanal zekalardır. Otonom Silah Sistemleri: Savaşlarda hızlı kararlar alıp uygulamak için geliştirilen kontrolleri yapay zekaya veya insanlara bırakılmış silah sistemleridir. (İnsansız hava araçları, Drone vs.) Endüstri: İnsanların bazı ihtiyaçlarını karşılamak üzere ham maddeleri, yapılmış eşya haline getiren işlerin bütünüdür. Endüstri 4.0: Sanayileşmenin 4. Evresini tanımlamak üzere kullanılan Endüstri 4.0, sanal ortamlarla klasik sanayi modelini birleştiren, daha hızlı ve daha ucuz bir endüstri sistemidir. Endüstri 4.0, nesnelerin internete bağlanarak iletişim haline geçeceği, bu vesileyle akıllı üretimin gerçekleşeceğini ifade etmektedir. Ayrıca;

Endüstri 1.0 ► Mekanik Üretim Tesislerinin Uygulanması (18. Yüzyıl) 

1712 Buhar Makinesinin İcadı

Endüstri 2.0 ► Elektrik ve İş Bölümüne Dayalı Seri Üretime Geçilmesi  

(19. Yüzyıl) 1840 Telgraf ve 1880 Telefon İcatları 1920 Taylorizm (Bilimsel yönetim)

Endüstri 3.0 ► Üretim Süreçlerinin Otomasyonu (20. Yüzyıl)  

1971 İlk mikro bilgisayar (Altair 8800) 1976 Apple I (S. Jobs ve S. Wozniak)

Endüstri 4.0 ► Otonom Makineler ve Sanal Ortamlar (21. Yüzyıl)    

1988 AutoIDLab. (MIT) 2000 Nesnelerin İnterneti 2010 Hücresel Taşıma Sistemi 2020 Otonom Etkileşim ve Sanallaştırma

2. Sorunun Tanımlanması ve Konuyla İlişkilendirilmesi


Teknoloji, bir çok unsurun birleşerek insan hayatını kolaylaştırma amacıyla ortaya koyulan birikimsel bir unsurdur. Toplumlar zamanla elde ettikleri bilgileri yetenekleriyle birleştirip ortaya somut bir unsur olan “Teknolojiyi” çıkarmıştır. Teknolojinin oluşumunu biraz daha açmak gerekirse, bilgi ve yetenekler şu şekilde etki etmiştir; ilkel çağlarda öncelikle dairesel maddelerin dönebildiği gözlemlenmiş, sonrasında büyük taşları yontma becerisi kazanılmış ve nihayetinde “Tekerlek Teknolojisi” ortaya çıkmıştır. Her elde edilen yeni veride teknolojiler geliştirilmeye, bununla birlikte toplumların rahatlığı artmaya devam etmiştir. Günümüze kadar insanlar elde ettikleri bilgileri güç saymaya başlamış ve hatta ünlü filozof Bacon’ın “Bilgi güçtür.” Sözleri ortaya çıkmıştır. Tüm bu süreç ele alındığında teknolojinin insan hayatını kolaylaştırmak için ortaya çıkan ürünlerin tamamına verilen ad olduğunu daha iyi kavrayabiliriz. Aynı zamanda da teknoloji unsurunun içerisinde sadece teknoloji bulunmadığını, arkasında olan yapabilme yeteneği ve bilgi gibi unsurları da bilmemiz gerekmektedir. 1920 yılına kadar insan hayatındaki tüm problemler ile biyolojik zekayı içerisinde barındıran insan beyni başa çıkmaktaydı. Ancak dönemin şartları gereği Alan Turing tarafından bilgisayarların atası sayılan “Enigma” makinesinin yapılmasına kadar. Bu makine ana hatları ile kriptoloji biliminin kullandığı bir makine olup, şifreleri otomatik çözen bir sistemdir. Enigma makinesi ile birlikte problemleri artık sadece insanlar çözmüyordu. Biyolojik zekaya yardımcı olan bu makineler zamanla gelişerek 1956 yılında “Yapay Zeka” ismini aldı. Biyolojik zekaya yardımcı olan yapay zeka; 1997 yılında IBM (International Business Machines)'in ürettiği Deep Blue adlı bilgisayar, dünyanın en ünlü satranç ustası Garry Kasparov'u yenerek biyolojik zekaya karşı bir üstünlük elde etti. Yapay zekanın bu destansı yükselişi 2002’de; IRobot şirketinin üretmiş olduğu Roomba ile devam etti. Roomba basit sensörlere ve minumum işlem düzeyine sahip olmasına rağmen ev işlerini yapabilecek güçteydi. Bu yüzden hayatımıza giren ilk ev robotu olarak tarihe geçti. Ayrıca yapay zeka mobil olarak ceplerimize 2007 yılında “Akıllı Telefon” adıyla Apple markasının üretmiş olduğu “İphone” modeli ile girdi. Yapay zeka gelişerek şu anda bir çok işlevi yapabilir konumda, nitekim bu teknoloji geliştirilerek ülkeler kendilerini geliştirmekte. 2005 yılında, ABD ordusu otonom robotlara yatırım yapmaya başladı. Boston Dynamics tarafından yapılan BigDog, bunların ilkiydi. IRobot da bu alanda büyük bir oyuncu olmuştur. Bomba atma robotu PackBot, patlayıcı koklama gibi akıllı yeteneklerle kullanıcı denetimini birleştirilmekteydi. Irak ve Afganistan'da 2000'den fazla PackBot görevlendirildi. (2011, BBC).

Otonom robot ve silah sektörü zamanla değişmeye devam etti. Ülkeler bu alana daha çok yatırım yaparak ordularını güçlendirmektedirler. Şu an dünya üzerinde silahlanma yarışı


yerini otonom silahlanma yarışı ve yapay zeka yarışına tüm bunları genelleyecek olursak teknoloji yarışına bırakmıştır. Türkiye ise bu ileri teknoloji yarışından yüksek maliyetler ve niteliksiz çalışanlara bağlı olmak üzere sorunlar silsilesi yüzünden geri kalmaktadır. 2014 verilerinden oluşan bu tabloyu incelediğimizde, Türkiye’nin sadece teknoloji alanında değil Ar-Ge alanında da diğer ülkelere göre geri kalmış olduğunu görmekteyiz. Tüm bu verilere bakarak, ülkemizin yapay zeka ve otonom silah gibi yüksek teknolojiye geçişini bırakın; bu teknolojinin alt yapısının dahi hazır olmadığını görüyoruz.

(Pala, 2018)

3. Anahtar Çalışmalar Üniversiteler: Boğaziçi Üniversitesi, yapay zekâ laboratuvarı (AILab) ve Algısal Zekâ Laboratuvarı (PiLab) olmak üzere iki ana merkezle beraber ayrıca münferit olarak yapay zekâ çalışmaları yürüten toplam 12 öğretim üyesi ve 16 doktora öğrencisine ev sahipliği yapıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi ise, yapay zekâ ve robotik laboratuvarında 4 öğretim üyesi ve 6 doktora öğrencisi ile yapay zekâ ve robotik çalışmalarına devam ediyor. Endüstri 4.0 Ve İnovasyon Göstergeleri Kapsamında Türkiye Analizi : Tarih boyunca üç sanayi devrimi gerçekleşmiştir. Birinci sanayi devrimi buhar sistemlerinin kullanılmasıyla gerçekleşmiştir. İkinci sanayi devrimine baktığımızda ise petrolün yaygın kullanımı ve üretim bandı sistemlerinin gelişimi ile üretim verimliliği artmıştır. Üçüncü sanayi devrimi, elektrikelektronik, bilgisayar ve internet alanında yaşanan hızlı gelişimle informatik devrim olarak kendisini göstermiştir. Bilgi toplumunun gelmiş olduğu son sanayi devrimi Endüstri 4.0 olarak ifade edilmektedir. Endüstri 4.0, makine gücünün insan gücünün yerini alarak üretim


süreçlerini kendiliğinden yönetebilir hale gelmesi olarak tanımlanabilir. Endüstri 4.0 Türkiye’de sürdürülebilir iktisadi büyüme ve gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşabilmek açısından önem arz etmektedir. Bu çalışmada, dördüncü sanayi devrimi temel kavramları ile açıklanmaya çalışılmıştır. Çalışmada ayrıca Ar&Ge ve iletişim göstergeleri kapsamında Türkiye ekonomisi Endüstri 4.0 açısından incelenmiştir. Kural Tabanlı Silah-Hedef Eşleştirme Ve Hedef Değerlendirme Optimizasyonu: Karadan ya da denizden havaya silah-hedef tahsis optimizasyonu ile ilgili çalışmaların temeli 1950’li yıllara kadar uzanmaktadır. Genel olarak silah-hedef tahsis problemleri statik ve dinamik olmak üzere iki ana başlıkta incelenebilir. Statik problemlerle ilgili yapılan ilk çalışmalarda tek hedef, tek silah, tek angajman ve tek atış modeli ile ele alınmış ve ilişkiler doğrusal programlama ile gösterilmiştir. Problemin amaç fonksiyonu, hedefe verilen zararın maksimize edilmesi ya da hücum edilen hedeflerin kurtulma olasılıklarının minimize edilmesi şeklinde genellenebilir. Takip eden çalışmalarda ise varlıklara ait parametreler işleme dahil edilerek, doğrusal olmayan çözümler elde edilmiştir. Tek silah-tek hedef probleminin yerini, çoklu silahlar ve çoklu hedefler almıştır. Dinamik problemlerde ise zaman ekseni boyunca, değişen problem parametreleri ele alınmıştır ve kısıtlarda meydana gelen artış sebebiyle, statik modellere göre, daha karmaşık bir yapıya kavuşmuştur. Silah-hedef tahsis probleminin en önemli kısımlarından birini de karar verme aşaması oluşturmaktadır. Bu aşamada çok sayıda ve çeşitte silahın, çok sayıda ve çeşitte hedefe tahsisleri, ateşleme zamanlamaları, ateş doktrin seçimleri gibi kritik kararların verilmesi gerekmektedir. Önerilen çözümde, silah-hedef tahsisleri için optimizasyon modeli geliştirilirken, optimizasyona girecek değişkenlere ait değerler ve problemin formülasyonu kural tabanlı bir yapı ile hazırlanmaktadır. Çözüm kullanıcılara, yeni hedef seçim kriteri ekleyerek çözüme dahil etme ve kural tabanını genişletme esnekliği sunmaktadır. Akıllı Otonom Sistemler: Otonom sistemler günlük hayatımızdaki yerlerini almak üzeredirler. Çok yakın zamanda otonom sistemlerin içinde olduğu yeni bir düzen ile karşı karşıya kalacağız. Örneğin, Kaspersky Lab uzmanları tarafından 2045 yılında dünya nüfusunun milyarlarca insan ve (bir otonom sistem olarak kabul edilen) robottan oluşacağı tahmin edilmektedir. İşte bu kapsamda makalenin ana hedefi otonom sistemlerle ilgili başlangıcından günümüze kadar ne gibi ilerleme sağlandığı hakkında bilgi vermek, yapılan çalışmaları özetlemek, otonom sistem ve alt sistem bileşenlerinin etkileşim alanı olan siberuzay hakkında bilgi vermek ve okuyucunun konu ile ilgili farkındalığını artırmaktır.17 Hızla Artan Endüstriyel Robotların Üretim Süreçlerinde Yarattığı Değişimler Ve Türkiye İşgücü Piyasasında Yaratacağı Olası Etkilerin Değerlendirilmesi : Türkiye’nin iktisadi büyüme ivmesinin son yıllarda yavaşlaması istihdam artışı bakımından önemli bir engel olduğu gibi reel ücretler üzerinde de baskı oluşturmaktadır. 2000’li yıllardaki yüksek büyüme oranlarının yeniden yakalanması önünde çeşitli konjonktürel ve yapısal engeller bulunmaktadır. Siyasi ve ekonomik öngörülebilirliğin azaldığı önümüzdeki dönemde, yatırımların sektörel ve bölgesel devlet teşvikleriyle canlandırılmaya çalışıldığı gözlemlenmektedir. Ne var ki, yeni yatırımların istihdam artışı üzerindeki etkisi beklenenin çok altında seyretmektedir. Zira; yapay zeka ve yeni nesil robotlarla güçlendirilen üretim bantları bilhassa imalat sanayiinde birim çıktı başına gerekli emek miktarını her geçen gün Yrd.Doç.Dr.Müh.Alb.Okan Topçu, https://www.researchgate.net/profile/Okan_Topcu/publication/279449032_Intelligent_Autonomous_Systems_A killi_Otonom_Sistemler/links/5592f3a508aed7453d464cbe 17


düşürmektedir. Üretim süreçlerinde yaygınlaşan otomasyon, önümüzdeki on yıllarda emek talebinde kalıcı bir daralmaya yol açacaktır. Bu durumun ise gerek istihdam düzeyini gerekse reel ücretleri ciddi şekilde düşüreceği öngörülmektedir. Bu yıkıcı etkilerin geleneksel iktisat politikalarıyla engellenmesi mümkün gözükmemektedir. Ancak, sosyal ve iktisadi sonuçlarının daha katlanılabilir seviyeye çekilmesi bakımından iş çevreleri ve sendikaların hükümetle yapıcı bir işbirliği içerisinde olmasına şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır. Endüstri 4.0: Dördüncü Sanayi Devrimi ve Endüstriyel Değişimin Anahtarları Sanayi 4.0 Devrimi Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme: Kavramlar, Küresel Gelişmeler ve Türkiye : “Dünya, Dördüncü Sanayi Devrimi'ne giriyor.” Son üç yıldır, siyasi temelli konular dışında, tüm küresel platformlarda ve iş dünyasında öne çıkan konulara bakıldığında, İklim değişikliği ve sürdürülebilirlik ile Dördüncü Sanayi Devrimi kapsamlarının en baş sıraları aldığını görmekteyiz. Almanya başta olmak üzere önce Avrupa’da ve daha sonra ABD ve İngilizce konuşulan diğer gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan “dördüncü sanayi devrimi” tüm dünyanın ve ülkemizin gündemindedir.

4. Anahtar Role Sahip Kurum, Kuruluş ve Gruplar ODTÜ Teknokent: Üniversitelerin, araştırma kurumlarının ve sanayi kuruluşlarının aynı ortam içerisinde araştırma, geliştirme ve inovasyon çalışmalarını sürdürdükleri, katma değerli ürünler ortaya çıkardıkları, birbirleri arasında bilgi ve teknoloji transferi gerçekleştirdikleri; akademik, ekonomik ve sosyal yapının bütünleştiği organize araştırma ve iş merkezidir. Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi - DEPARK: İnovasyon ve girişimcilik alanlarında Dokuz Eylül Üniversitesi'nin öncelikli alanları olan çevre ve enerji, sağlık, işletme, bilişim, ulaşım alanlarının yanı sıra bu alanların kesişiminde yükselen ileri malzeme teknolojileri, teknik tekstiller, IoT ve diğer alanlarda girişimci adaylarına yönelik bir ekosistem oluşturmaktadır. 2017 yılı içerisinde ilk odak sektörünü otomotiv olarak belirleyen DEPARK, tasarımdan, yakıt teknolojilerine, yenilenebilir enerji, robotik ve sensör teknolojilerinden nano-teknolojiye tüm girişimci adaylarını kurulmakta olan ön kuluçka ve kuluçka merkezinde yer almaya hazırlanmaktadır. Hacettepe Teknokent: Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin amacı, ülke sanayinin uluslararası piyasalarda rekabet edebilir duruma gelmesi ve ihracata yönelik bir yapıya kavuşturulabilmesi için teknolojik bilgi üretmek, üründe ve üretim yöntemlerinde yenilik geliştirmek, ürün kalitesini veya standardını yükseltmek, verimliliği artırmak, üretim maliyetlerini düşürmek, teknolojik bilgiyi ticarileştirmek, teknoloji yoğun üretim ve girişimciliği desteklemek, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yeni ve ileri teknolojilere uyumunu sağlamak, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun kararları da dikkate alınarak teknoloji yoğun alanlarda yatırım olanakları yaratmak, araştırmacı ve vasıflı kişilere iş imkânı yaratmak, teknoloji transferine yardımcı olmak ve yüksek/ileri teknoloji sağlayacak yabancı sermayenin ülkeye girişini hızlandıracak teknolojik alt yapıyı sağlamaktır.


İTÜ ARI Teknokent: İTÜ ARI Teknokent, teknoloji firmalarına ve girişimcilere teknoloji geliştirmeleri ve bu teknolojileri ticarileştirmeleri için en uygun ortam ve olanakları sunarak Türkiye’nin teknoloji gelişimine katkı sağlamayı hedeflemektedir. Yürüttüğü faaliyetler ve geliştirdiği programlar ile başarının “kültür ekmek” ve “değer üretmek” olduğuna inanan İTÜ ARI Teknokent, İTÜ Çekirdek, İTÜ Magnet, Innogate, Big Bang ve BeeTech markalarını geliştirmeye çalıştığı kadar, paydaşlarının da markalarına değer ve destek vererek; her zaman “Birlikte İleriye” gitmeyi amaçlamaktadır. Savunma Sanayii Başkanlığı: Savunma Sanayii Başkanlığı, ülkemizde savunma sanayii altyapısının tesisine ilişkin politikaların tespiti ve bu politikaları tatbik etme yetki ve sorumluluğuna sahip mekanizmaların oluşturulması amacına uygun olarak 1985 yılında 3238 sayılı Kanun’la Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde “Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı” (SaGeB) olarak kurulmuş, 1989 yılında Savunma Sanayii Müsteşarlığı olarak yeniden yapılandırılmıştır. Müsteşarlık 2017 yılında gerçekleştirilen düzenleme ile Cumhurbaşkanı'na bağlanmış, 2018 yılında ise 703 sayılı “Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı olarak yeniden yapılandırılmıştır. Savunma Sanayii Başkanlığına “modern bir savunma sanayiinin geliştirilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin modernizasyonunun sağlanması” amacıyla; 1. İcra Komitesi'nin aldığı kararları uygulamak, 2. Proje bazında yıllar itibariyle verilecek olan alımların programlarını sipariş kontratına bağlamak, 3. Mevcut milli sanayii, savunma sanayii ihtiyaçlarına göre reorganize ve entegre etme, yeni teşebbüsleri teşvik ve bu entegrasyona ve ihtiyaçlara göre yönlendirme, yabancı sermaye ve teknoloji katkısı imkanlarını araştırma, teşebbüsleri yönlendirme, bu konudaki Devlet katılımını planlamak, 4. Fon kaynaklarını dikkate alarak alım programlarını ve finansman modellerini belirleme, 5. İhtiyaç duyulan modern silah, araç ve gereçlerin özel veya kamu kuruluşlarında imalatını planlamak, 6. Gerektiğinde özel, kamu veya karma nitelikli yeni yatırımları dışa açık olmak kaydıyla desteklemek, 7. Modern silah, araç ve gereçleri araştırma, geliştirme, prototiplerin imalini sağlama, avans verme, uzun vadeli siparişler ve diğer mali ve ekonomik teşvikleri tespit etmek, 8. İşin özelliğine göre yıllar içinde yapılacak alımın şartlarını, ihtiyaç makamınca belirlenecek şartname ve standartları dikkate alarak teknik ve mali konuları kapsayan kontratları yapmak, 9. Savunma sanayii ürünleri ihracatı ve off – set ticareti konularını koordine etmek, 10. Fondan kredi verme veya yurt içinden ve yurt dışından kredi alma ve gerektiğinde yerli ve yabancı sermayeli şirketler kurma ve iştirak etmek, 11. Üretilen malın kontrat muhteviyatına uyup uymadığını, kalite kontrolleri ile kontrat şartlarının yerine getirilip getirilmediğini takip etmek, 12. Uygulama aksaklıklarının ilgili kurum ve kuruluşlar nezdinde çözümlenmesini temin etmek, 13. Cumhurbaşkanı tarafından verilen diğer görevleri yerine getirmek, görevleri verilmiştir.


ASELSAN: Türk Silahlı Kuvvetleri'nin haberleşme ihtiyaçlarının milli imkanlarla karşılanması için 1975 yılında kurulan ASELSAN; Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı'na (TSKGV) bağlı bir anonim şirkettir. ASELSAN hisselerinin %74,20'si TSKGV'ye aittir, %25,70'lik kısım ise Borsa İstanbul'da (BİST) işlem görmektedir. Türkiye'nin en büyük savunma elektroniği kuruluşu olan ASELSAN; başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere yurtiçi ve yurtdışı ihtiyaç makamlarının, haberleşme ve bilgi teknolojileri, radar ve elektronik harp, elektro-optik, aviyonik, insansız sistemler, kara, deniz ve silah sistemleri, hava savunma ve füze sistemleri, komuta kontrol sistemleri, ulaştırma, güvenlik, trafik, otomasyon ve sağlık teknolojilerine yönelik ihtiyaçlarını karşılayabilecek çok geniş bir ürün yelpazesine sahip bulunmaktadır. ASELSAN bugün, özgün ürünlerini ihraç eden, dünyanın ilk 100 savunma sanayi şirketi (Defense News Top 100) listesinde yer alan, yerel kuruluşlar ile işbirliği modelleri kurgulayarak uluslararası pazarlarda ortaklıklar kuran, yatırım yapan bir marka haline gelmiştir. Havelsan: HAVELSAN, milletimizin öz sermayesi ile 1982’de kurulmuş, lider teknoloji firmasıdır. HAVELSAN, hem yurt içinde hem yurt dışında askeri, kamu ve özel sektör için özgün sistemler geliştiren, günümüzün en son teknolojileri ile akıllı çözümler sunan Türkiye'nin entegratör şirketidir.HAVELSAN’ın dört ana faaliyet alanı;  Komuta Kontrol Savunma Teknolojileri,  Eğitim ve Simülasyon Teknolojileri,  Ülke ve Siber Güvenlik Çözümleri  Yönetim Bilgi Sistemleridir. HAVELSAN, Hava ve Deniz Kuvvetlerimiz için komuta kontrol ve savunma teknolojileri üretiminin yanı sıra her türlü KARA, DENİZ, HAVA platformu için yerli katkı oranı yüksek simülatörler sağlamaktadır. Seçim sistemleri, tapu kadastro işlemleri ve Ulusal Yargı ağı gibi projeler ile HAVELSAN, ülkemizin en önemli e-devlet dönüşüm firmasıdır. Aynı zamanda HAVELSAN, tasarladığı ve ürettiği ülke ve siber güvenlik sistemleri ile kesintisiz, güvenli ve güvenilir hizmetin de çözüm ortağıdır. Roketsan: Roketsan, Savunma Sanayii İcra Komitesi kararı ile “ülkemizde roket ve füze tasarımı, geliştirilmesi ve üretimi konularında lider bir kuruma sahip olunması” amacı ile 1988 yılında kurulmuş ve ilk üretim projesi; uluslararası bir program olan ‘Stinger Avrupa Ortak Üretim Projesi’ çerçevesinde, Stinger füzelerinin sevk sisteminin üretilmesi olmuştur. Tusaş/ Tai: Türk Uçak Sanayii Anonim Ortaklığı (TUSAŞ), 28 Haziran 1973 tarihinde Türkiye'nin savunma sanayiinde dışa bağımlılığını azaltmak amacıyla Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde kurulmuştur. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı: Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı'na bağlı olarak çalışan, sanayi ve teknoloji işlerinden sorumlu olan bakanlıktır. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu: Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, kısaca TÜBİTAK, Türkiye'de bilim ve teknolojiyi teşvik etme,


yönlendirme ve popülerleştirmeyi amaçlayan, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın "ilgili" kuruluşlarından olup özel hukuk hükümlerine tâbidir.

5. Hâlihazırda Uygulanmakta Olan Önlemler ASELSAN’ın almış olduğu önlemler: "İnsansız Araçlar" ve "Servo Sistemler" için geliştirilme ve üretim çalışmaları yürütülmektedir. Ayrıca, Kaplan (İnsansız Kara Aracı), Levent (İnsansız Su Üstü Aracı) ve İnsansız Hava Aracı (İHA) üretimleriyle otonom silah konusunda katkı sağlamaktadır. Türkiye Yapay Zeka İnisiyatifi (TRAI): ilgili tüm paydaşların destek verdiği, Türkiye’de yapay zekanın gelişmesi ve kalkınmaya yüksek katma değer sağlamak için yürütülen bir girişimdir. Yapay zekayı geliştirmek ve bu konuda insanları bilinçlendirmek için çalışmalar yapmaktadır. (6 Mayıs 2017 Yapay Zeka Çalıştayı) Bilişim Vadisi: Üniversite – sanayi iş birliğinin tesis edildiği, inovasyon ve teknoloji transferinin yapıldığı, bir fikrin ticarileşebildiği, yüksek kaldıraçlı inovatif fikirlerin ve çözümlerin üretildiği, teknoloji transfer ofisi ve kuluçka merkezleri ile girişimcilerin çıktığı ve yenilikçi ürünlerin üretildiği dolayısıyla katma değeri yüksek bilişim sektörünün desteklediği ve aynı zamanda tüm ekonomik iş kollarının teknoloji ve yazılım tabanlı büyüdüğü bir üst projesidir. Yatırım Teşvik Programı: 15 Haziran 2012 tarih ve 2012/3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile “Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar” yürürlüğe girmiş; Kararın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslarda 2012/1 sayılı Tebliğ ile belirlenmiştir. Türkiye'nin 2023 vizyonu ile üretim ve ihracat odaklı büyüme stratejisi bakımından büyük önem taşıyan Yatırım Teşvik Programı, kalkınma planları ve yıllık programlarda öngörülen hedeflere uygun olarak; Tasarrufları katma değeri yüksek yatırımlara yönlendirmek, üretimi ve istihdamı artırmak, uluslararası rekabet gücünü artıracak ve araştırma-geliştirme içeriği yüksek büyük ölçekli yatırımlar ile stratejik yatırımları özendirmek, uluslararası doğrudan yatırımları artırmak, bölgesel gelişmişlik farklılıklarını azaltmak, kümelenme ve çevre korumaya yönelik yatırımları özendirmek, amaçlarını gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Yatırım Teşvik Programının sağladığı destekler, 1 Ocak 2012 tarihinden sonra müracaat edilmek suretiyle teşvik belgesine bağlanan tüm yatırımlar için geçerli olacaktır. Yatırıma başlanılmış olması için, yatırım tutarının en az yüzde onu oranında (50 milyon TL ve üzeri yatırımlarda en az 5 milyon TL) harcama yapılmış olması gerekmektedir. 1.1. Teşviklerde Sunulan Destek Unsurları 15.06.2012 tarih ve 2012/3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren yeni teşvik sistemi 5 farklı uygulamadan oluşmaktadır: 1-Genel Teşvik Uygulamaları 2Bölgesel Teşvik Uygulamaları 3-Öncelikli Yatırımların Teşviki 4-Büyük Ölçekli Yatırımların Teşviki 5-Stratejik Yatırımların Teşviki. Teknolojik Ürün Yatırım Destek Programı: Ülke ekonomisinin uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulması amacıyla; Türkiye veya yurtdışındaki kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan vakıflar veya uluslararası fonlar tarafından desteklenen sanayiye yönelik, Ar-Ge ve yenilik projeleri sonucu ortaya çıkan teknolojik ürünler Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nde başlatılıp sonuçlandırılan Ar-Ge ve yenilik projeleri sonucunda


ortaya çıkan teknolojik ürünler ve ülkemizde yerleşik işletmelerce gerçekleştirilecek seri üretime yönelik yatırımlar desteklenmektedir.

6. Anahtar Sorular Yapay zeka kavramı/otonom silah sistemleri teoride nedir ve bunu pratiğe dökmeye çalışan kurum/kuruluşların çalışmaları nelerdir?  Nasıl bir planlama ülkemizi kısa ve uzun vadede yapay zeka/otonom silah sistemleri konusunda ileri seviyeye taşıyabilir?  Ülkemiz otonom silah ve yapay zeka endüstrisini nasıl millileştirebilir?  Ülkemiz otonom silah ve yapay zeka endüstrisini yabancı girişimcilere açmalı mıdır?  Uzun vadede sonuç alabilmek için yapay zeka ve otonom silah teknolojisinde eğitim konusunda neler yapabilir?  Yapay zeka ve otonom silah endüstrisinde nasıl yeni iş kolları yaratılabilir?  Ülkemiz otonom silah ve yapay zeka endüstrisi için nasıl nitelikli eleman yetiştirebilir? 

7. Araştırma Linkleri 7.1. Web Siteleri https://roboik.ssb.gov.tr https://turkiye.ai https://www.aselsan.com.tr/tr-tr/Sayfalar/default.aspx

7.2. Linkler http://www.kkk.tsk.tr/Modernizasyon/Modernizasyon.aspx https://webrazzi.com/2017/09/18/yapay-zeka-girisimleri/

7.3. Videolar Dünyanın ilk yapay zeka sunucusu Yapay Zeka Teknolojisi Geleceğe Doğru İnsan trolleyen ‘Ro’botlara doğru… Google’dan tüyler ürpertici bir teknoloji Geleceğin otonom ve öldürücü silahları, yapay zekanın karanlık yüzü… Türk Savunma Sanayii # İnsansız Silah Sistemleri Endüstri 4.0 ve dijital sanayi devrimi – Teknoloji her yerde Endüstri 4.0 4. Sanayi Devrimi Endüstri 4.0 (D)evrimi Yolunda | 2017 | Ali Rıza Ersoy | TEDxReset Endüstri 4.0 Nedir?




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.