şubat-mart

Page 1



1


İçindekiler

güneybursa dergisinde yer alan yazı ve fotoğraflar tanıtım amacı dışında izinsiz kllanılamaz. Dergimizde yer alan ilan, yazı ve fotoğrafların sorumluluğu sahiplerine aittir. www.dagder.org.tr

MART-NİSAN2012

Dağ-Der Yardımlaşma ve Kültür Derneği Adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Sorumlusu Erkan Aydın (Dağ-Der Genel Başkanı) Genel Yayın Yönetmeni Sefer Göltekin Yayın Kurulu İsmail Fedai, Hüseyin Koçak, Fethi Yıldız, Selami Acar, İhsan Aydın, Kamil Yılmaz İletişim Fışkırık Caddesi Tahtakale Osmangazi - BURSA Tel: 0224 272 58 58 Reklam Rezervasyon 0535 564 94 25 guneybursa@gmail.com Baskı ROTA OFSET Barışçı İş Merkezi, Mudanya Yolu, Fethiye Mah. Sanayi Cad. No: 317 16140 Nilüfer / BURSA Tel: 0 224 242 72 00

BURSA’NIN YEREL KÜLTÜR DERGİSİ SAYI

28

03 Başkan’dan 04 Fetih 1326 07 Dağ-Der’de Kına Gecesi 10 Bursa’da Nevruz Coşkusu 12 Oğuz Boyları DKM’deydi 14 1. Türk-Arap Turizm Zirvesi ve Dağ-Der Çadırı 17 Bülent Arınç’ın Dağ-Der’i Ziyareti 18 Uludağ’ın Ardına Bir Genç Bakış - Alper Yaldız 20 Panayırlar - Ekrem Hayri Peker 24 Orhaneli’nin Üç Mahallesi - Ömer Faruk Dinçel 26 Ana Şehir Yar Şehir... - Sefer Göltekin 30 Dağ-Der’den Haberler 32 Hemşehri Dernekleri Dağ-Der’deydi 34 Bursa’nın 100 Güzeli - Kitap Tanıtımı 36 Bursa Evleri 38 Balibey Han 40 Bursa sanayisinin Tarihsel Gelişimi 42 Bursa Kaplıcaları 46 Fotoğraf - Nilay Şahinkanat


3

DKM’de coşku ve heyecan artıyor...

M

erhaba değerli Güney Bursa okuyucuları. Biraz gecikmeli de olsa dergimizin 28. sayısıyla karşınız-

ERKANAYDIN

DKM, her geçen gün zenginleştirilen kültürel ve sanatsal etkinliklerle çok yakın bir zamanda Bursa’nın vazgeçilmez mekanlarından biri olacaktır şüphesiz.

dayız... Önceki yıllarda yaptğımız yayınlarda Tahtakale’deki sivil mimari örneği yapının sadece derneğimizin merkezi değil aynı zamanda Bursa’nın yeni kültür merkezi olacağını söylemiştik. Dağ-Der Kültür Merkezimiz çok kısa bir süre içinde gerçek işlevini yansıtmaya başladı. Fetih şenlikleri dolayısıyla düzenlenen “kına gecesi” organizasyonu muhteşem bir coşkuya sahne oldu. Danışıklara, dernek toplantılarına, yarşmalara ev sahipliği yapan Dağ-Der Kültür Merkezimiz, önemli buluşmalara ev sahipliği yaptı. Oğuz Boyları Federasyonu ve hemşehri derneklerini ağırlayan merkezimiz, siyasetçilerin, sivil toplum kuruluşlarının, odaların ziyaret etmeden geçemediği bir merkez haline geldi. DKM, her geçen gün zenginleştirilen kültürel ve sanatsal etkinliklerle çok yakın bir zamanda Bursa’nın vazgeçilmez mekanlarından biri olacaktır şüphesiz. Dağ-Der olarak her yıl olduğu gibi bu yıl da Fetih şenliklerinin etkin katılımcılarından biriydik. Nevruz kutlamalarında, bu yıl ilki gerçekleştirilen Türk-Arap Turizm zirvesinde kurduğumuz çadırlarla kültürel birikimimizi misafirlemizle paylaştık. Gerek Bursalı dostlarımızdan gerekse şehir dışından ve yurt dışından gelen misafirlerimizden olumlu temenniler aldık. GüneyBursa olarak sizlerden ayrı kaldığımız süre içinde gerçekleştirdiğimiz etkinlilerden bazılarının yanında önemli yazı ve araştırmalarla zenginleştirdiğimiz dergimizin yeni sayısıyla sizleri başbaşa bırakıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

ydın A n a k r E


4

FETİH1326


5

B

u yıl sekizincisi düzenlenen Osman Gazi´yi Anma ve Bursa´nın Fethi Şenlikleri, Pınarbaşı surlarında yapılan temsili fetih töreniyle start aldı. Törende konuşan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Osmanlı´nın Bursa´nın fethiyle beylikten devlet kimliğine geçiş yaptığını belirterek, “Tüm dünyaya medeniyet, Bursa´dan ihraç edildi. Bu şehri layık olduğu yerlere taşımak, yaşayan bir tarih şehri olmasını sağlamak boynumuzun borcudur” dedi. Osman Gazi´yi Anma ve Bursa Fethi Şenlikleri´nin sekizincisi, Pınarbaşı surlarından verilen fetih salasıyla başladı. Uludağ Üniversitesi´nden Prof.Dr. Yusuf Oğuzoğlu´nun günün anlam ve önemine ilişkin konuşmasıyla süren ve halkın yoğun ilgi gösterdiği açılış törenine Bursa Valisi Şahabettin Harput, Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Garnizon Komutanı Tuğgeneral Ümit Yılmaz, AK Parti Bursa Milletvekili Canan Candemir Çelik, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Yıldırım Belediye Başkanı Özgen Keskin, Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, adli ve idare yargı temsilcileri ve devlet erkanı katıldı. “Bursa tüm dünyaya örnek” Törende konuşan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Osmanlı´nın devlet kimliğini Bursa´nın fethiyle kazandığını ve oluşturduğu medeniyetle dünyaya örnek olduğunu söyledi. Böylesine önemli bir şehirde yaşamanın ayrıcalıklarına değinen Başkan Altepe, “Bursa´nın fethiyle Osmanlı, 400 çadırlık beylikten devlet olmaya geçiş yaptı. Osmanlı Devleti Bursa´da oluştu ve ilk müesseseler kurulmaya, eserler verilmeye başlandı. İlk hanlar-hamamlar-camiler-medreseler-aşevleri-köprüler, para basmaktan ticari sözleşmelere kadar tüm


6

yenilikler Bursa´da başlatıldı. Sonraki dönemlerde oluşan medeniyet, tüm dünyaya buradan ihraç edildi. Gittiğimiz her yere huzur ve güven götürdük. Adaleti, yönetimi, beraberinde eşsiz bir medeniyeti götürdük. Medeniyetimizin ihracı yönünde, Bursa önemli bir merkez oldu. Bizler de atalarımızın bizlere emaneti olan bu şehre, elimizden geldiği kadar layık olmaya çalışıyoruz. Bu şehri onların izleriyle tekrar canlandırmak, Bursa´nın yaşayan bir tarih şehri olmasını sağlamak bizlerin görevidir. İnşallah medeniyette, sanayide ve kültürde öncü Bursa´yı hep birlikte oluşturacağız” diye konuştu. Osmanlı´nın azim ve başarısının gelecek nesillere iyi anlatılması gerektiğini, fetih şenliklerinin bu hedefe odaklanması gerektiğini vurgulayan Başkan Altepe, “Bursa Osman Gazi tarafından 23 yıl boyunca fethedilmek istendi. Fakat bu fetih, oğlu Orhan Gazi´ye nasip oldu. Bugün Bursa´da bulunan ve bundan 30 yıl öncesine kadar merkez noktalar olarak gösterilen, tüm halkın azami derecede istifade ettiği eserler o günlerde

yapıldı. Atalarımızın azim ve başarısının gelecek nesillere de örnek olmasını diliyorum. Bu anlayışı oturttuğumuz gün istediğimiz sonuçlara da ulaşmamız kolaylaşacaktır” şeklinde konuştu. Törende konuşan Bursa Valisi Şahabettin Harput da, Osmanlı´ya layık olarak yaşamanın güçlü olmaktan geçtiğini söyledi. Bugünün dünyasında güçlü olanın karar verdiğini ve şartları belirlediğini söyleyen Harput, “Türkiye olarak güçlü ve atalarımıza layık olmak zorundayız. Çok çalışmak ve çok üretmek durumundayız. Ecdadımızın o zor dönemlerde neler başardığını görerek, kendimizi iyi yetiştirmeliyiz. Aziz şehitlerimiz müsterih olsunlar. Bu vatanı kimseye bırakmayacağız. Her karış toprağını kutsal değer alanı bilerek, onların istediği istikamette yaşatacağız” dedi. Konuşmaların ardından sırasıyla Necatibey Kız Meslek Lisesi halk oyunları ekibi, Bursa Mehter Takımı ve Bursa Kılıç Kalkan ekibi gösteri yaptı. Gösterilerin ardından protokol üyeleri, halkla beraber Pınarbaşı mevkiinden Tophane sırtlarına kadar yürüyerek Osman Gazi Han´ın türbesinde dua etti.


Kına Gecesi Fetih Şenlikleri kapsamında DKM’de düzenlenen kına gecesi ve düğün alayı protokolün katılımıyla gerçekleşti. Valimiz Şahabettin Harput, Milletvekilimiz Mustafa Öztürk,Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Emniyet Müdürü Ali Osman Kahya ile Kuzey Kıbrıslı belediye başkanları da hazır bulundu

7


8


9

Kına gecesine Dağ-Der Genel Başkanı Erkan Aydın ev sahipliği yaptı. Gecede gerçek bir kına gerçekleşti. Tahtakale’yi inleten kına gecesinde Orhaneli, Keles, Harmancık ve Büyüykorhan düğüncüleri davul zurna eşliğinde Vali Harput’u Atatürk Caddesi’nde karşılayarak DKM’ye getirdi. Yoğun katılımlı kına gecesinde protokol de dağ yöresi oyunlarını oynadılar.DKM önünde erkekler eğlenirken, içeride de Valimiz ve diğer protokol üyelerinin eşlerinin de bulunduğu kına gecesi yapıldı.Yöneticimiz Firdevs Ferik’in kızının kına gecesinde gerçek bir Yörük Türkmen geleneği yansıtıldı.


10

BU YIL SEKİZİNCİSİ DÜZENLENEN OSMAN GAZİ´Yİ ANMA VE BURSA´NIN FETHİ ŞENLİKLERİ, PINARBAŞI SURLARINDA YAPILAN TEMSİLİ FETİH TÖRENİYLE START ALDI.

Nevruz Coşkusu B

ursa’da Nevruz kutlamalarına protokol mensupları büyük ilgi gösterdi. Heykel’deki Atatürk Anıtı önünde başlayan kutlamalar, Kent Meydanı’nda devam etti. Vali Yardımcısı İsmail Demirhan, herkesin bahar bayramını kutlayarak “ Nevruz Bayramı Dünya’da kutlanan en eski bayramlardan birisidir. Bu bayramı birlik beraberlik içerisinde kutlamamız lazım. Ben bu bayramın Milletimizin birlik ve beraberliğine vesile olmasını diliyorum” dedi. Ardından söz alan Türk Ocakları Bursa Şube Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı, “Nevruz, Türk dünyasının kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar uzanan engin coğrafyada yaşayan topluluk-

ların pek çoğu tarafından kutlanan bahar bayramıdır. Bütün bayramların dini ve milli bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir

hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiatın insanlara tesirinden doğduğuna inanılır” dedi. Konuşmaların ardından itfaiye ekiplerinin tedbirleri altında Nevruz ateşini yakan protokol üyeleri, ateş üzerinden atladı. Daha sonra demir döven yetkililer, Dağ- Der’in kurduğu yörük çadırında pişirilen gözlemelerin ve Nevruz pilavının tadına baktı. Nevruz etkinliklerine Dağ-Der yine damgasını vurdu. Yörük çadırımızda konuklara gözleme ayran ikram edildi. Genel Başkanımız Erkan Aydın protokol ile birlikte nevruz ateşinden atladı, örste demir dövdü. Protokol üyelerinin boyunlarına derneğimizi simgeleyen kefiyeler takıldı.


11


12

Oğuz Boyaları DKM’de

OĞUZ BOYLARI KONFEDERASYONU KONGRESİ BURSA’DA YAPILDI. NİYAZİ ÇAPA KONFEDERASYON BAŞKANI SEÇİLDİ.


13

K

urucuları arasında Bursa, Eskişehir, Balıkesir, Kocaeli ve Adana gibi kentlerdeki kurulu Türkmen Yörük dernekleri federasyonlarının bulunduğu Oğuz Boyları Konfederasyonu Genel Kurulu önceki gün Bursa’da yapıldı. Dağ-Der Kültür Merkezi’ndeki kongreye Bursa merkezli Hüdavendigar Türkmen Yörük Dernekleri Federasyonu ev sahipliği yaptı. Kongre sonunda Eskişehir’den Ertuğrulgazi Osmangazi Kültür Dernekleri Federasyonu Başkanı Niyazi Çapa, Oğuz Boyları Konfederasyonu Başkanlığı’na getirildi. Dokuz kişilik Yönetim Kurulu’na Bursa’da 10 yıl önce Dağ-Der’in öncülüğünde kurulan Hüdavendigar Yörük Türkmen Dernekleri Federasyonu Başkanı Fahrettin Beşli de girdi. Konfederasyon’da Balıkesir’i, Karesi Oğuz Boyları Federasyonu, Kocaeli’ni Marmara Yörük Türkmen Dernekleri Federasyonu, Adana’yı ise Toroslar Yörük Türkmen Dernekleri Federasyonu temsil etti. Genel Kurul’da ayrıca yılda üç kez değişik kentlerde toplanılması, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile görüşülmesi, Yörük ve Türkmenlerinin sesinin yükseltilmesi gibi kararlar da alındı.


14

Türk-Arap Turizm zirvesi BAŞBAKAN ERDOĞAN MERİNOS AKKM’DE DÜZENLENEN TURİZM ZİRVESİNDE ARAP DÜNYASININ PETROL ZENGİNLERİYLE BİRARAYA GELDİ.

B

ursa Valiliği ile Arap Birliği Turizm Teşkilatı’nın işbirliğiyle düzenlenen ve açılışını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı turizm buluşmasına, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, KKTC Başbakanı İrsen Küçük, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Suudi Arabistan Kralı’nın kardeşi El-Velid bin Talal bin Abdulaziz El-Suud, Arap Birliği Turizm Teşkilatı Başkanı Dr. Bandar Fahad El-Fehaid, Bursa Valisi Şahabettin Harput ve bazı Arap ülkelerinin bakanları katıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen ‘’Türk-Arap Turizm Buluşması’’ toplantısında yaptığı konuşmada Türk Arap Turizm Zirvesi’nin, hayırlara vesile olmasını diledi. ‘’Tüm misafirlerimize, Türkiye’ye, tarihi şehir, Osmanlı’nın ilk Başkenti Bursa’ya hoş geldiniz diyorum’’ diyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

‘’ Misafirlerimizin, yeşiliyle, tarihiyle, misafirperver insanlarıyla, kadim kültürüyle Bursa’nın eşsiz havasını teneffüs etmelerini, memleketlerine en güzel hatıralar ve en güzel izlenimlerle dönmelerini temenni ediyorum. Her yıl yüzbinlerce Arap turisti ağırlayan Bursa, inanıyorum ki, burada bulunan çok değerli ve mümtaz misafirlerimizin katkılarıyla, önümüzdeki yıllarda artan sayıda kardeşimizi konuk edecektir. Bursa’yı

gezdiğinizde, bu şehrin, sizin hiç yabancısı olmadığı bir şehir olduğunu göreceksiniz. Bursa, eski ile yeninin, tarih ile geleceğin buluştuğu, kaynaştığı bir şehir. KKTC Başbakanı Küçük, açılış oturumundaki konuşmasında hayırlara vesile olacağına inandığı bu toplantının özellikle yeşil, şirin Bursa’ya ana vatan Türkiye’ye ve Arap ülkelerine çok önemli kazanılar sağlayacağına


15

inandığını belirtti. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da, Arap Birliği Turizm Teşkilatı tarafından Bursa’nın ‘2013 Ana Turizm Destinasyon Merkezi’ seçilmesinin sevindirici olduğunu belirtti. Bursa’nın “Turizm Başkenti” sıfatı vesilesiyle tarihsel ve doğal güzelliklerini başta Arap alemi olmak üzere bütün dünyaya tanıtmak için önemli bir fırsat yakaladığını dile getiren Günay, “Turizm bugün sadece seyahat etmenin ötesinde bir anlam taşımaktadır. Turizm, insanları tanıştırma, kaynaştırma böylece barış ortamını geliştirme kavramıyla da ön yargıları yıkma anlayışı ile iç içedir. Turizm başta istihdam olmak üzere dış açığın giderilmesinde çok önemli ekonomik bir mekanizma niteliği taşımaktadır” diye konuştu. Günay, turizmin büyütülmesinin ve geleceğinin garanti altına alınmasının ancak uluslararası işbirliği ve uluslararası barış ortamı içinde gerçekleşeceğine inandıklarını vurgulayarak, bu çerçevede 2012’de dünyayı gezecek

1 milyar turistin yaratacağı ekonomik gelişimin ve sosyal dönüşümün akılcı planlamalarla, kaliteden ödün verilmeden sürdürülebilir kılınması, işbirliğinin en temel konularından biri olduğunu bildirdi. Türkiye’nin, Arap Turizm Teşkilatı söz konusu olduğunda gerçek bir dost ve müttefik olduğunu anlatan Günay, şunları söyledi: “2002’de ülkemize gelen yabancı ziyaretçi sayısı 13 milyon iken 2011 yılı sonunda bu rakam 31,4 milyona ulaşmıştır. 2002’de Türkiye 12 milyar Dolar gelir elde ederken geçen yıl bu rakam 23 milyar dolara ulaşmıştır. Bu rakamların ışığında Türkiye 2023 hedefini; 50 milyon turist ve 50 milyar Dolar turizm geliri olarak ortaya koymuştur. Bu hedefi ortaya koyarken, ikili ve çok uluslu ölçekte iyi ilişkiler ortaya koymak, tarihi ve tabiatı korumak, kaliteden ödün vermemek, sürdürülebilirliğin temel prensibidir. Arap Birliği Turizm Teşkilatı Başkanı Dr. Bandar Fahad El-Fehaid ise

Bursa’da böylesine önemli bir buluşmada bulunmaktan dolayı büyük mutluluk yaşadığını belirtti. Turizm buluşmasının başarılı olması için her türlü desteği vermeye hazır olduklarını anlatan El-Fehaid, “Turizm, halkların ve kültürlerin entegrasyonunu desteklemektedir. Turizm, aynı zamanda diğer sanayi sektörlerine de destek olmaktadır” görüşünü iletti. Türkiye’nin her yıl yaklaşık 31 milyon turisti ağırladığını, 2011’de Türkiye’ye gelen Arap turist sayısında yüzde 80 artış olduğunu dile getiren El-Fehaid, Arap ülkelerinin de yılda ortalama 35 milyon turist ağırladığını kaydetti. Bursa Valisi Şahabettin Harput da, böylesine önemli bir buluşmayı 4 mevsimi ayrı güzel olan Bursa’da gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadıklarını belirtti. Bursa’nın farklı zenginlikleri bağrında taşıyan, özellikle Arap alemi ve Ortadoğu için cazibe merkezi olduğunu anlatan Harput, “Geçmişi MÖ 6 bin yıla kadar dayanan, Roma,


16

Bizans, Selçuklu gibi medeniyetlere ev sahipliği yapan, Osmanlı’yı kuran ve 130 yıl başkentlik yapan, 6 Osmanlı padişahının kabirleri bulunan bir kenttir Bursa. İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth, Osmanlı’nın en canlı ve saf olarak yaşandığı bir kenti görmek için 2008 yılında Bursa’ya gelmiş ve kente hayran kalmıştır. Bursa 4 mevsim ayrı güzel bir kenttir” dedi. Organizasyon kapsamında gerçekleştirilen sergiye Bursa Eskişehir Bilecik Kalkınma Ajansı da katılarak bölgenin tanıtımını yaptı. BEBKA’nın standında Bursa Eskişehir ve Bilecik illerinin yatırım olanakları hakkında katılımcılara bilgi verildi. 1. Türk-Arap Turizm zirvesinde DağDer’in açtığı çadır ilgiyle karşılandı. Merinos AKKM’de gerçekleşen zirvede Dağ-Der çadır açarken Arap ülkelerinin çadırlarının kurulmasına da teknik destek verildi. Bursa’da çadır etkinlikleri denildiğinde ilk akla gelen isim olan derneğimiz Dağ-Der son yaptığı etkinlikte de

başta Araplar olmak üzere zirveye katılan konuklara turizmin bakir topraklarını tanıtmaya çalıştı. Dağ-Der Başkanvekili İsmail Fedai, yöneticiler Recep Koçdemir, İhsan Aydın, Kadın

Kolları Başkanı Firdevs Ferik, ve DağDer gönüllüsü yöresel elbise tutkunu Kadir Kabran çadır önünde konukları karşıladı.


17

Bülent Arınç Dağ-Der’de BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ BURSA ZİYARETLERİ KAPSAMINDA DAĞ-DER KÜLTÜR MERKEZİ’NDE KAHVALTIYA KATILDI. DAĞ-DER tarafından düzenlenen kahvaltıda konuşan Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, “Biz birlik ve beraberlikle çok işler başardık, aramıza hiç kimse fitne sokamaz” dedi. DAĞ-DER Kültür Merkezi’ndeki kahvaltıya katılan Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, böyle güzel bir mekana sahip başka bir dernek bulmanın kolay olmadığını ifade ederek, “İnşallah verdiğimiz sözler, bütün haklı talepler yerine gelecektir. Sıralama yapılacak, imkanlarımız kullanılacak ve dağ ilçelerinde yaşayan yurttaşlarımızın daha huzurlu, daha müreffeh olması için el birliğiyle hareket edeceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın” diye konuştu. Haftaya Ak Parti’nin Bursa kongresini yapacaklarını belirten Arınç, “Bu kongremizin, bugüne kadar olduğu gibi büyük bir coşku ve heyecanla geçeceği, Başbakanımızın ilimize teşriflerinin büyük bir heyecan katacağını söyleyebilirim. Sonuçları şimdiden hayırlı olsun. Bursa’mıza, Ak Parti’mize ve yapılacak hizmetlerimize il kongremiz büyük katkı sağlayacaktır. Bir aradayız, birlikteyiz. Yüreklerimiz çarpıyor ve İnşallah büyük bir heyecanla bu seremoniyi tamamlayıp önümüze bakacağız. Önümüzde mahalli, cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri var. Bu kongreyle bu seçimlerde Türkiye’de birinci olacak şekilde, en büyük başarıyı elde etmiş şekilde çalışacağız. Türkiye’ye büyük katkı sağlayacağız. Bu heyecanı bütün arkadaşlarımızın duyduğuna inanıyorum” ifadelerini kullandı. Birlik ve beraberlikle çok işler başardıklarını söyleyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aramıza hiç kimse fitne sokamaz. Milletimiz yapılanları görür ve bilir. İnşallah en hayırlı, en doğru, isabetli kararı hep beraber pazar günü il kongremizde verecek, yola devam edeceğiz. Durmak yok, yola devam. Bu siyasi açıdan bizim işimiz

ama bunun ötesinde maddi ve manevi bütün kardeşliğimizi, beraberliğimizi göstereceğiz. Bu ilçelerimizin, köylerimizin bulundukları coğrafya itibarıyla, uzaklık itibarıyla, yöresel bazı imkansızlıklar itibarıyla mahrum olduğu bazı konular var. İnşallah

bunun bugüne kadar takipçisiydik, bundan sonra da takipçisi olmaya devam edeceğiz.” DAĞ-DER Başkanı Erkan Aydın ise, ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek Arınç’a bir nazarlık hediye etti


18

Uludağ’ın ardına bir genç bakış BİZİM İSE, GENÇ DAĞLILAR OLARAK, GELECEĞİMİZİ YÖN VERECEK FARKLI, FİKİR VE PROJELERİ HAYATA GEÇİRİP, SADECE BURSA’DA DEĞİL, TÜRKİYE DE SESİMİZ DUYURMALIYIZ.

ALPERYALDIZ

Ülkemizde gençlik dendiğinde zihinlere ilk olarak uçarı, aklı beş karış havada, sorumluluklarının bilincine henüz vakıf olamamış insanlar gelir. Biraz ön yargılı, gençliğine güvenmeyen bir bakış aşısıdır bu aslında. Ama, genç neslin bir kısmının sergilediği görüntü de bu anlayışı haklı çıkaracak nitelikte. Tabii ki, toplumun kentlileşme süreci, yazılı, görsel ve sosyal medyanın oluşturduğu dejenerasyon, internet ve cep telefonlarının artık vazgeçilmez bir iletişim unsuru oluşu (insanların birbirleriyle kurdukları direk ilişkilerin azalması) bunda çok etkili. Siz de okuyup, izlemişinizdir belki. Geçtiğimiz günlerde, üniversiteli bir genç kız tez ödevi gereği bir sosyal paylaşım sitesinde, kendi kişisel sayfasından bir süre bazı doğru haberler paylaşıyor. Sonrasında Eurovision’da bizi temsil edecek sanatçımızın çekildiği haberini paylaştığında; kimse bu haberin doğruluğunu bakmadan binlerce kişi haberi okuyor. Haber bir anda tüm siteler ve televizyonlarda yayınlanınca günün konusu oluveriyor bir anda.

Genç kızın kendi tabiri ile “delinin biri kuyuya bir taş atmış, bin kişi çıkaramamış misali” sonrasında temsilcimiz günlerce bu haberin doğru olmadığını açıklamaya çalışıyor. Şu anda iletişimin geldiği noktayı bu örnek çok güzel gösteriyor bence. Şu anda geçliğimizin beğenileri, öncelikleri tamamen farklı. Ama bu farklılıkları birer kazanım olarak kabul edip bünyemize katmalıyız. Bunları dışlamamalı, onları bağımsız düşünen, fikir üreten bireyler olarak kabul etmeliyiz. Gençler, aileleri ve toplum tarafından önemsenmek istiyor. Dağ-Der adına katıldığımız Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın düzenlediği Gençlik Çalıştayı’nda da edindiğim izlenim, gençler hem ülkesinin hem de gençliğin sorunlarını çok iyi biliyor ve ifade ediyor. Bunların çözüm önerilerini ve çözüm noktasında kimlere görev düştüğünü de belirtmekteler. İki gün boyunca farklı görüşten, farklı siyasi düşüncelere sahip, çeşitli STK’lardan ve platformlardan gelen yüzlerce katılımcı vardı. Ama herkesin birbirinin düşüncesin dinlediği, saygı gösterdiği en ufak çirkinliğin


19

yaşanmadığı bir çalıştay oldu. Bir de TBMM’de milletvekillerinin yaptıklarını ve söylediklerin şöyle bir aklınızdan geçirin. Yöremizin kültürel zenginliği Bursa’da kabul görmüş, halen bu kültürünü yaşatmaya çalışıyor. Ancak, girişte bahsettiğim unsurlarında etkisiyle bazı gençlerimiz yöremizin müziğinden, folklorundan, önceden nasıl yaşadıklarının anlatılmasında hoşlanmayabilir. Yöresinin, ilçesinin, köyünün sorunlarını çok fazla sahiplenmeyebilir. Onların o günleri yaşamadıklarını,o köyde o türküleri dinlememiş, o oyunları oynamamış ve izlememiş genç nesli anlayışla karşılamak büyüklere düşüyor bence. Ama öte taraftan, “Dağlı” kimliğini gururla taşıyan, yörenin sorunlarına kulak tıkamayan ve çözüm noktasında harekete geçmeye hazır büyük bir genç nüfusumuz da var. Özellikle ÜNİDAĞ’lıların (Üniversiteli Dağlıların) hali hazırda okuyanı ve mezunuyla yaptıkları beni destekliyor. Yörenin teşvik kapsamına alınması ile ilgili festivallerde kurdukları standlar, açtıkları pankartlar, imza kampanyası hafızalara kazındı adeta. Gençliğin demokratik katılımındaki en büyük engel ailelerin koyduğu yasak ve kısıtlamalardır. Ancak yöremiz aydınlarının demokratik haklarını ararken kullandıkları bu yöntemler, ailelerin kaygılarını ortadan kaldırıp, hatta destek görmelerini sağladığını düşünüyorum. Gençlere ailelerin bu konu da

daha fazla desteği ile STK’larda ve siyasi partilerde var olamayışımızın en en büyük nedeni ortadan kalkacaktır. Yine üniversitelilerimizin yöre kültürün korunması ve yaşatılması açısında yaptıkları çalışmalar ve Dağ-Der’in yaptıkları etkinliklerde yer alarak büyük katkı sağladılar ve buna devam ediyorlar. Defalarca dile getirilmesine rağmen, bir kez de ben hepsine çok teşekkür ediyorum. Yine, Gençlik Komisyonu’muzun geçmişten günümüze yaptığı etkinlikler, ziyaretler, faaliyetler hemşehrilerimizin hafızalarında tazeliğini korumakta. Ayrıca dağ ilçelerimize kurulmaya başlanan gençlik meclislerinin, Dağ-Der’e ziyaretlerinde nitelikli ve kaliteli genç topluğu ve heyecanlarını görünce önümüzdeki günlerde adlarından sıkça söz ettireceklerinden eminim. Dağ-Der’in yıldızının parlamasının yanında, Dağlı gençliğin son zamanlarda bu kadar söz hakkı almasında en büyük payın Erkan Aydın’ın olduğunda herkes hem fikir. Ondan söz edenler DağDer Genel Başkanı’nın unvanının yanında “genç” ve “dinamik” sıfatları söylenmeden geçemiyor. Biraz da onun etkisi olsa gerek, kendisi gençleri ve onların fikirlerini çok önemsiyor. Her konuda yardımcı olmaya çalışıyor. Yönetiminde biz gençlere yer vermesi, bizlerin görüş ve önerilerini dikkate olması, gençlerin DağDer’e daha fazla yakınlaşmasını sağlamıştır. Dağ-Der’de gençlerin

kendisini isteği gibi ifade edebileceği çok iyi bir ortam bulunmakta. Kendisine bu konuda gösterdiği hassasiyet için ayrıca teşekkürü bir borç biliyorum. DKM’nin açılmasından sonra, geçtiğimiz günlerde Gençlik Komisyonu Başkanı olarak görevlendirildim. Yöre gençliği olarak tüm unsurlarıyla birlikte, artık sadece yöremize dönük değil Bursa’ya ve ülkemize dönük bir vizyon belirleyerek harekete geçmeliyiz. Derneğimiz kültürel, sportif, eğitim ve bir çok konuda yaptığı faaliyetleri anlatılırken bile dinleyenlerin başını döndürmekte bu etkinliklerin sayıları ayda onları bulmaktatır. Bu açıdan da kamuoyunun takdirini kazanmış durumda. Bizim ise, genç dağlılar olarak, geleceğimizi yön verecek farklı, fikir ve projeleri hayata geçirip, sadece Bursa’da değil, Türkiye de sesimiz duyurmalıyız. Bunun için 4 dağ ilçemizden, köylerimizden, Bursa merkezden, şehir dışından, yurt dışından, öğrenim durumu ayırt edilmeksizin, çalışanı-işsizi hiçbir ayrım, kısıtlama gözetmeksizin tüm gençleri Dağ-Der’e bekliyoruz. Bilhassa köy dernek başkanlarımızın genç üyelerinin bizlere katılması konusunda, onları teşvik etmelerini özellikle rica ediyorum. Tüm genç arkadaşlarımı görkemli, muhteşem atmosferde, yani DKM’de buluşmaya, her türlü fikir, düşüncelerini her konuda proje ve önerilerini bizlerle paylaşmaya davet ediyorum.


20

PANAYIRLAR EKREM HAYRİPEKER

BİZİM İSE, GENÇ DAĞLILAR OLARAK, GELECEĞİMİZİ YÖN VERECEK FARKLI, FİKİR VE PROJELERİ HAYATA GEÇİRİP, SADECE BURSA’DA DEĞİL, TÜRKİYE DE SESİMİZ DUYURMALIYIZ.


21

Ç

ocukluğumuzun ve gençliğimizin sihirli dünyasıydı panayırlar. Kasabaya gelen filimlerden sonra eğlenebildiğimiz tek dünya. Bizi eğlendirmek için o ışıltılı dünyayı kuranlar sanki başka dünyadan geliyorlardı. Işı lışıl bu dünyanın ömrü bir haftayla sınırlıydı. Panayırların bir kaç bin yıldır süren bir gelenek olduğunu söyleyebiliriz. İlk çağlardan beri süregelen bu gelenek göçebelerin yetiştirdikleri hayvanları satmak için getirdikleri Pazaryerlerinde oluşmuş. Hayvanlarını satan göçebelere mal satmak isteyen esnafların kurdukları tezgâhların yanında falcılar, hokkabazlar, cambazlar, dansözler yer almakta gecikmez. Batının mit haline getirdiği düello geleneği de panayırlardan doğmuştur. At üzerindeki yarışmacılar birbirlerini devirirler, şampiyona da uygun bir ödül verilirdi. Bugünkü fuarların atasıdır panayırlardır. İzmir Fuarının ilk adı İzmir Panayırıdır. Anadolu’da olduğu gibi Balkan ülkelerinde de panayırlar kurulurdu. Komşumuz Bulgaristan’ın en meşhur panayırının Plovdiv’de olduğu söylenir. Marmara bölgesi panayır yönünden zengin bir bölgemizdir. İnegöl, Mustafakemalpaşa, Karacabey, Çan, Gönen, Biga, Keşan, Malkara panayırları benim hatırlayabildiklerim. Mustafakemalpaşa panayırı en meşhurlarıydı. 18.ve 19. yüzyıl seyehatnamelerinden bazılarında Lopodion/Ulaabat ‘da aziz Mikhael adına kutlanan/ düzenlenen panayır anlatılmaktadır. Seyyahlardan C.

Macfarlane seyehatnamesinde panayırın 1845 yılında yöreye yerleşen Çerkezler tarafından hoş karşılanmadığını yazar. Ulaabat sönükleşince panayırda ortadan kalkar. Bu kadar tarihçe yeter deyip panayırların o sihirli dünyasına geri dönelim. Panayırların ışıltılı dünyasına ilk adım attığımda 9 yaşındaydım. Kardeşim küçük olduğu için ilk panayıra babamla gündüz vakti gittik. Sadece ip salıncakta sallanan ve ağaçtan yaptığımız tahtarevalliye binmiş olan benim yaşadığım şaşkınlığı siz tahmin edin. Dönen salıncaklar, atlıkarınca, dönme dolap ve daha niceleri. Ürkerek, başlangıçta babamın elini sıkıca tutan ben kısa zamanda ortama adapte oldum. Arsızca her oyuncağa binmek istedim. Sonra kısaca dolaştık. Rasladığımız bir cambazın benzerini Özbekistan’da da yıllar sonra izledim. Eski bir otobüste bir pehlivanın resmi, kurt, yılan, maymun ve birkaç kuş resmi vardı. Arabanın önünde bir çığırtkan cihan pehlivanı burada diye gelenleri üstü çıplak cambazımızın yanına çağırıyordu. Cambaz elindeki demir çubuğu seyircilere göstererek bükene ödül vaat etti. Vaadini arttırarak iddayı kızıştırdı. Kimse talip olmayınca pazularını zorlayarak demiri büktü. Sonra varmı devam edecek deyip ikinciye büktü. Bükülmüş demiri seyircilerin gözüne sokarcasına dolaştırdı. İlk parsayı topladıktan sonra bir zincir çıkardı ve seyirciye dönerek zinciri vucudunuza saracağım, zinciri koparan babayiğide büyük bir ödül


22

vereceğim dedi. Ödülü birkaç kez arttırdı. Kimse talip olmayınca seyircilerden birinide çağırarak yardımcısına kendini zincirletti. Zincirin kilidini dönerek seyircilere gösterdi. Seyircilerin heyecanlı bakışları altında birkaç zorlamadan sonra vucudunu saran zinciri kopardı. Seyircilerden bravo, helal olsun sesleriyle alkışlar yükseldi. Yardımcısı parsayı toplarken o terini silip nefesleniyordu. Parsayı toplayan yardımcısı bir yandan para toplarken diğer yandan hem seyircinin dağılmasını önlemek hem de yoldan geçenleri çağırmak için sürekli olarak yüksek bir sesle daha bitmedi, gösterimiz sürüyor diye bağırıyordu. Seyirci mrakla beklerken çığırtkan ortadaki boşluğa aniden yaklaşık bir-buçukiki metrelik bir yılan fırlattı. Seyirciler heyecanla geri çekilip, bir kısmı kaçışırken şaşkın yılan hemen çöreklendi, sonra kafasını kaldırıp etrafa bakındı. Seyircinin korkusu ve şaşkınlığı geçmiş yavaş yavaş toplanıo tekrar halka yaptılar. Cambazımız gülerek kalktı, yılanı başından tuttu, kaldırıp seyircilerin üzerine yürüdü. Yılandan korkan seyirciler geriledi. Cambaz cesurca yılanı vucuduna sardı, onunla oynadı. Babam bu kadar seyri yeterli gördüğü için elimden tutarak oradan uzaklaştık. Sonraki yıllarda babam, kardeşim ve ben birlikte gitmeye başladık. Biraz daha büyüyünce kar-

deşimle veya arkadaşlarımla gittik. Tabii ki önce benim için ilginç gelen çadırları ziyaret ederdik, minik gezici hayvanat bahçelerini gezerdik. Çadırlardaki küçük kafeslerde kurt, tilki, domuz, ayı, yılanlar ve bilhassa boa yılanları bulunurdu. Fok balığı gördüğümü de hatırlıyorum. Yıllar sonra Karadeniz’de hayvanat bahçelerine fok temin eden bir avcıyla yapılan bir röportaj okumuştum. Cide yakınlarındaki fok kolonisini nasıl yok ettiğini anlatmıştı Merkezkaç kuvvetini bilmediğimiz için motosikletlerin silindir duvarlarında yaptığı gösteriyi şaşkınlıkla izlerdik. Motosikletler silindirin duvarında düşmeden dolaşırlardı. Hele finalde sürücülerin yüzlerine Türk bayrağı kapatarak motorlarını sürmeleri yok mu, bayılırdık. Eğlence dışında alışveriş mekânlarıydı panayırlar. Ayakkabı, elbise satanlar bir yanda oyuncak satanlar bir yandaydı. Çömlekçiler, mutfak eşyası, ıvır zıvır satanlar, kısacası envayı çeşit satıcı vardı. Aygaz’ın, Arçelik’in ilk piyasaya çıktığı yıllarda tanıtım tırları panayırlara gelirdi. Buzdolaplarını, çamaşır makineleri hayranlıkla seyrederdik. Tablacılar ayrı bir renk katardı. Tablacılığı genellikle kadınlar yapardı. Parlak jelatinleri içinde Harman, Bafra, Yenice, Gelincik, Yaka sigaraları tabla üzerinde belli aralıklarla durur, halka-


23 ları geçirmeye çalışırdık. Halka, çarpmanın etkisiyle hedeften sapar, nadiren sigara kazanan çıkardı. Tombalacılar, basit hediyeler veren piyangocular dışında çakmak, sigara tablası, güzel çakılar, benzeri ürünleri tezgâhta olan çekilişçiler vardı. İyi sayılacak bir para verip zarflardan birini seçerdiniz. Genelde boş çıkardı. Bazen de büyük ikramiyeyi kendi adamlarına kazandırır ve böylece müşteri kızıştırırlardı. Bilirdik ki adam hediyeyi el ayak çekildikten sonra geri getirecek(bir kısmına ben şahit olmuştum). İlk panayır yerinin yanında hayvan pazarı da bulunuyordu. Yaşlı bir komşumuz danasını satmak üzere pazara gider. Satışlardan belediye bir rüsum almaktadır. Komşumuzun anlaştığı alıcılar “istersen rüsum parası cebinde kalsın, hayvanı pazar dışına çıkar, dışarıda alalım”der. Komşumuz kabul eder. Belediyeye vergi vermeyeyim derken tüm paradan olur, çünkü aldığı para sahte çıkar. Panayırcılar çadırlarında yatıp kalkarlardı. Öğleden sonra tezgâhlar açılmaya başlardı. Sık gittiğimiz yerlerden biri de langırt salonlarıydı. Oynamaktan bıkmazdık Falcılar vardı, denizkızları. Çığırtkanlar sizi çadıra davet ederlerdi. Göğüsleri pullu bikiniyle örtülü belden aşağısı balık şeklinde olan balık kızları seyrederdik. Kimileri de falına baktırırdı. Cambazların gösteri yaptığı büyük çadırlarda tel cambazları, trapezciler nefes kesen gösteriler yaparlardı. Uçan sandalyeler dediğimiz salıncaklar çok hızlı dönerdi. Bağırış, çağırış gırla giderdi. Dönme dolapların önünde kuyruklar oluşurdu. Gelelim panayırların en merak edilen gösterisine, aç aça. Bazen iki çadır kurulurdu. Geceleri tıklım tıklım olurdu. Yoğun talebi karşılamak için gündüz matineleri de yapılırdı. Seyirciler birbirini tanımazdan gelirlerdi. Cinsel içerikli dergilerin olmadığı, en ateşli kitapların Kaymak Tabağı, Papazın Kızı, Fırıncının Kızı olduğu dönemlerdi. Gazetelerde mayolu kadın resimlerinin basılması olay olurdu. Pazar ve Yıldız dergileri nispeten çıplak resimlerin yer aldığı dergilerdi. Panayırları dola-

şan aç-aç çadırları cinselliği bize görsel açıdan sunarlardı. Müzik eşliğinde mayolu hanımlar bazen toplu, bazen tek tek oryantal yaparlardı. Pullu sütyenlerini çıkarır gibi yapıp seyircileri coştururlardı. Gösteriden önce yapılan anonslarda sahne önündeki tellerde elektrik olduğu belirtilirdi. Çoşup sahneye fırlayacakları ne panayırcılar, ne de görevli bekçiler önleyebilirdi. Oynayan kadınların yaşları 20-40 arasındaydı. Aç-aç tezahüratı belli bir noktaya gelince oyuncu kadın sütyenini çıkarıp sallarken bir eliyle göğüslerini kapatırdı. Yavaş yavaş ellerini indirir, hepimiz ilk defa çıplak göğüs görürdük. Sonra tezahürat artarak devam ederdi. Genellikle kadınlar açmadan içeri kaçardı. O zaman kıyamet kopardı. Seyirciyi yatıştırmak için çadırın patronu sahneye gelir ve “Bu kız yeni, acemi, kusura bakmayın, diğerleri açacak” der, seyirciyi yatıştırmaya çalışır, diğer kadınlar sahneye fırlayarak oynamaya başlardı. Nihayet finale gelinir, oynayan kadın külodunu indirir, seyircinin nefesi tutulur, sonrasında ıslıklar, bağırışlar arasında görmemiz gerekeni görürdük. Gösteri bitiminde yasak meyveyi görenler sessizce birbirini görmezden gelip panayırın kalabalığına karışır giderdi. Yetmişli yıllara gelirken büyük çadırlarıyla fal bakan Mandrake, Şah-mat gibi hokkabazlar panayırlara gelirdi. Bunlar çeşitli gösteriler yaptıktan sonra fal bakarlardı. Bu falın ücreti yüksekti. Fal baktırmak isteyenler ücreti ödedikten sonra dileklerini bir kâğıda yazarlardı. Falcının yardımcısı bu kâğıtları toplar, büyücek bir kâsenin içinde seyircinin gözü önünde yakardı. Gösterinin belli aşamasında falcımız elindeki çubuğu çanaktaki küllere batırır dileklerimizin olup olmayacağını söylerdi. Harçlıklarımız biter, gidemediğimiz, alamadığımız şeylere imrenerek bakar, bir dahaki panayıra inşallah diyerek evlerimize dönerdik. Sonra kurulduğu gibi ansızın kaybolup giderdi panayır. Bazen geride bir kaç günlüğüne atlıkarınca, uçan sandalyeler kalırdı. Onlarda gider büyü bozulur çayır eski haline döner, kasaba eski sessizliğine bürünürdü.


24

ORHANELİ MERKEZİNİN

1891 YILINDA

ÜÇ MAHALLEYE AYRILMASI

ÖMER FARUKDİNÇEL

Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan bir belgeden Adranos Kazası’nın merkezi olan Beyce kasabasının 1891 yılında üç mahalleye ayrıldığını ve bu mahallelere; Hamidiye, Mecidiye ve Selimiye adlarının verildiğini öğreniyoruz. Belgede verilen bilgilere göre bu tarihlerde Beyce kasabası 150 hanedir. 150 hanelik bir kasabanın köy şeklinde idare olunmasından dolayı Vilayet Nizamnamesi hükümleri gereğince yönetim kolaylığının sağlanması için Beyce’nin; Hamidiye, Mecidiye ve Selimiye adlarıyla üç mahalleye ayrılması kaza meclisi tarafından taleb edilerek, hazırlanan bir maza-

bata Vilayet İdare Meclisine gönderilmiş ve gereğinin yapılması için de emir ve fermanın Hüdâvendigâr Vilayeti’nde olduğu belirtilmiştir. Belgenin kaydı: Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Tasnifin kodu: Ş.D. (Şurayı Devlet Evrakı) Dosya no: 1551 Gömlek sıra no: 23 Tarih: 25 Za. 1309 Orijinal kayıt: Hüdâvendigar 2/739


25

Belgenin okunuşu:

Hüdâvendigâr Vilâyeti Mektûbi Kalemi. Aded: 445 Dâhiliye Nezâreti Celilesine. Devletlü. Efendim. Hazretleri. Adranos kazâsının merkez hükümeti bulunan Beyce kasabası yüz elli hâneyi mütecâviz olduğı halde muhtarânı el-yevm eski mühürleriyle karye şeklinde idâre olunmakda idüğünden Teşkilâtı Vilâyet Nizamnâmesi Ahkâmına tevfikân kasaba-i mezkûrenin üç mahalleye tefrîkiyle birisine Hamidiye ve diğerlerine Mecidiye ve Selimiye nâmı virilerek tahvilinde hem tahsilatça hem sür’at ve hem de umûr-i inzibâtiyece sühûleti mûcib olacağı

beyânıyla icabının icrâsı kazâ-i mezbûr maclis idâresinden vârid olan mazbatada iş’âr olunmuş ve bilhavâle ol vechle muktezâsının îfâsı husûsunun savb-ı sâmi-i nezâret-penâhilerine izbârı Meclis-i İdâre-i Vilâyetden bâ i’lâm ifâde kılınmış olmağla îcâbının icrâ ve ebnâ buyurulması bâbında emr ü fermân hazreti men lehül emrindir. 24 Receb 1309 ve 10 Şubat 1307. Vâli-i Vilâyeti Hüdâvendigâr. Mühür.


26

Ana şehir yâr şehir canân şehir can şehir* SEFERGÖLTEKİN

HAYAT, SÖĞÜT İLE DOMANİÇ ARASINDA DURMUŞ GİBİDİR. OYSA KAYI BOYU, BOY VERİR GÜN GÜN. SIĞMAZ OLUR ÇARŞAMBA YAYLASINA… O VAKİT HAYME ANA ALIR OĞLUNU KARŞISINA VE KONUŞUR BÜTÜN YÜREĞİYLE..


27

M

edeniyet, insanca yaşama çabalarının bir ürünüdür. Belirli bir coğrafyayı paylaşan insanların hayat tarzlarının, yerelden evrensele uzanan yolculuğunun adıdır. Her ne kadar antropologlar medeniyetlerin doğuş ve yayılmasını gelişme fikrine yaslasalar da, medeniyetlerin sancılı süreçlerin ardından doğduğu aşikârdır. Birçok medeniyet göç sonrası doğmuştur mesela. Hititler’in, Frigler’in, Lidyalılar’ın, İyonlar’ın öykülerinin göçmekle başladığını biliyoruz. Birçok medeniyetin başşehri önce yüreklerde kurulmuştur. Bunun en güzel örneği Medine’dir. Özgürlükleri kısıtlanan, inançlarının gereklerini yerine getirmeleri engellenen, bilinçli bir şekilde ötekileştirilen, dışlanan, baskı ve işkencelerle, boykot uygulamalarıyla hayatın dışına itilen insanların yüreğinde kurulmuştur Medine. Öte yandan Medine, müşfik bir anne gibi kucak açmıştır, mazlum ve mağdur insanlara. Dolayısıyla Medine ana şehirdir… Bursa da ana şehirdir. Önce gönüllerde kurulmuştur. Düşünü Hayme Ana kurmuş, ateşini Ertuğrul Gazi yakmış, istiharesine Oğul Osman yatmıştır. Edebalı’nın evinde... Vakit sabaha yakın. Saatlerce Kur’an okur Oğul Osman. Bir ara kendinden geçtiğinde görünür rüya… Edebalı yanı başında… Bir ay doğar koynundan. Büyür, büyür ve kendi koynuna girer… Sonra bir ağaç çıkar bağrından. Bir çınar… Büyür, büyür ve dallarının gölgesi bütün dünyayı kaplar… Dağlar ulu çınarların gölgesinde; pınarlar ulu dağların. Dağlar Kafkas’tır, dağlar Atlas; dağlar Toros’tur, dağlar Balkan… Bir ağacın köklerinden çıkar Dicle, Fırat, Nil ve Tuna… Sonra nehirde gemileri, tarlada ekinleri, ağaçlarda meyveleri görür… Yemyeşil ruy-i zemin, masmavi asuman… Vadilerde şehirler, şehirlerde camiler… Ezan sesleri kuş seslerine karışır…

Ve dahi, iki karanın ve iki denizin birleştiği yerdeki şehri görür sonra… Rüyadır ve görülmüştür. Allah-u âlem. Hayra yormuştur Edebalı; devlete yormuştur… Aslında rüya ile değil de göçle başlıyor bu öykü… Moğollar toplanmış Cengiz Han’ın etrafında. Dünyanın en büyük imparatorluğu onun olmuş ya, kim durur önünde? Girdiği her yer kana bulanmış. Talan edilmiş şehirler… Yüz yılı aşan bir istila öyküsü onunki… Cengiz Han’dan geriye kalan, yokluk, yoksulluk, yoksunluk… Aral’dan yola çıkmış Kayı Boyu… Gündüz Alp ışık tutuyor en önde… Niyet, Selçuk diyarı… Değil mi ki onlar da Oğuzlardan… Kucak açar-

lar kardeşlerine… Lakin ömrü yetmez Gündüz Alp’in. Pasin Ovası’nın Sürmeli Çukur’unda kapar gözlerini… Ertuğrul Bey taşır kafileyi Anadolu içine… Sivas yakınlarında bir yere geldiklerinde iki ordu görürler. Biri zayıf ve güçsüz; belli ki bu topraklarda yaşayanlar, diğeri azgın ve üstün; Moğollar… Zayıf ve güçsüz olana yardım ederler ve değişir savaşın seyri… Alaaddin Keykubat öğrenince kendilerine yardım edenlerin kim olduğunu, iltifatlar eder, hilat giydirir ve Ankara yakınlarındaki Karadağ’ı “yurdunuz olsun” diye gösterir Ertuğrul Bey’e… Kayı Boyu memnun, kayı boyu mesud; daha ne isterler Mevla’dan… O sıralar, İznik İmparatorluğu ile


28 sürekli çarpışır Selçuklu. Bin iki yüz otuzlu yıllarda Sultanönü’ne gelir bir orduyla Alaaddin Keykubat. Ertuğrul Gazi, öncü kuvvetlerin komutanı. Rumlara yardıma gelen Tatarları üç günde perişan eder… Bu büyük bir başarıdır. Bu başarıdır ki, Söğüt’ü kışlak, Domaniç’i yaylak yapar Kayı Boyuna… Hayat, Söğüt ile Domaniç arasında durmuş gibidir. Oysa Kayı Boyu, boy verir gün gün. Sığmaz olur Çarşamba Yaylasına… O vakit Hayme Ana alır oğlunu karşısına ve konuşur bütün yüreğiyle: Oğul! Yıllar geçti ana yurdumuzdan ayrılalı. Ordan oraya savrulduk deli rüzgarlar önünde… Artık son durağımız, son konağımız olsun; beylik otağını kurduğumuz şu yaylalar. Oğuz’un yurduna diktiğimiz ağaçların kökleri yerin derinliklerine, dalları göğün yüceliklerine uzansın. Ak-boz atlara binip yağı üstüne yel gibi vardıkta, Kadir Tanrı gözü pek yiğitlerimizi korusun. Gürbüz evlatlar versinler; göğsü kaba yerli kara dağlar gibi duran erlerimiz ile kır çiçekleri gibi saf ve temiz, ak yüzlü, ala gözlü kızlarımız; Kutlu Kayı Boyu’muza. Altın başlı otağlarımız Çarşamba yaylasını bürüsün. Ertuğrul’umla bir tutarım, Kayı”nın ve diğer bütün bayların oğullarını. Onların hepsini soyumuz için Hakk’ın Kutsal birer emaneti bilirim. Oğul! Boyundan-soyundan olsun olmasın, adil davran insanlara. Adaletten ayrılma ki, birlik ve dirlik kazansın insanların. Yurdunda, obanda herkes gezsin. Ululuk isteyen töreden ayrılmasın. Bu dünya bir oturma yeri değildir. Yapacağın iyi ve doğru işlerle insanların hizmetinde bulunursan güzel övünçler senin olur. Yüreğinden inancı, ağzından duayı, davranışından erdemi hiç eksik etme. Bir de sabırlı ol oğul, ekşi koruk sabırla tatlı üzüm olur. Oğul! Beylik dermekle, ağalık vermek iledir. Sofranı ve keseni açık tut yoksullara...

Söğüt’ten Bursa’ya uzanan yollar öğütlerle örülüdür. Hayme Ana Ertuğrul Bey’e; Edebalı Osman Gazi’ye, Osman Gazi oğul Orhan’a yön verir böylece. Adalet vardır öğütlerin temelinde, insana hizmet vardır. Kayı’dan olsun olmasın, herkese yer vardır. İnanç vardır sonra; dua vardır, sabır vardır… İnsanı yaşat ki devlet yaşasın der Edebalı. Osman Bey ise, Halkını düşman istilasından ve zulme uğratılmaktan koru. Haksız yere hiçbir ferde, layık olmayan muamelede bulunma der Oğul Orhan’a… Medeniyetler neşet ettikleri yeri şehir yaparmış. Bir anlamda Kayı Boyu’nun Medine’si olan Bursa, başlamıştır kurulmaya… Tamam olduğunda gönüllerdeki inşa, çıkılır yola… Yıkılır aradaki engeller bir bir, açılır kapıları Bursa’nın. Şehri imar etmenin; hayatı yeniden inşa etmenin adıdır bu. Hem şehre hem şehirliye, zaferle gelen yardımdır bu… Oğul Orhan’ı Gazi diye ansa da tarih, bir fatihtir o. Değil mi ki, kapılarını açmıştır ardına kadar, bir medeniyetin... Bursa’da kurulan, yeni bir şehirden öte yeni bir dünyadır. Ona bakan Edirne’yi görür, İstanbul’u görür. Yedi iklim dört bucağı görür. Yavuz’ları, Süleyman’ları görür. Asya’yı, Avrupa’yı, Afrika’yı görür… Ona bakan kendini görür… Bir ayi-


29 ne gibidir Bursa. Kendine benzetir, kendinden sonra kurulan bütün şehirleri… Kimi şehirlerin karakteri baştan ayağa yenilenirken, kimi şehirlerin değerleri Bursa’da uygulanan şehircilik hassasiyetiyle değişim ve dönüşüme tabi tutulur. Kendi çağının en güzel şehirlerini inşa eder Osmanlı. Cami merkezdir ve bu merkezin etrafı medreseler, kütüphaneler, şifahaneler, hanlar, hamamlar ve vakıflarla şenlenir… Mimarlar gerektir, imar ve inşa sürecindeki her şehre… Buyruk alır almaz her şeyi geride bırakıp yeni şehirlere yerleşir birileri. Kimi inanç kotarır, kimi ticaret hayatını şekillendirir vardığı şehrin. Her şeyi geride bırakıp yeni bir hayata akan bu insanlar bilirler ki, her şeyi geride bırakıp dönebilecekleri bir yerleri vardır: ana şehir, yar şehir, canan şehir, can şehir; Bursa… Zorda kalınca dönülecek ilk yerdir orası. Zulmün açtığı yaraları saracak ana kucağıdır. Sade kendinden gidenlere mi? Hayır. Kendine gelen herkese açılan bir kucak… Çaresizliğin çareye, umutsuzluğun umuda dönüştüğü şefkat yurdu… Alexander Von Warsberc’in tespitiyle, zamanın ve zorbalığın açtığı yaraların canlı bir yeşillikle örtüldüğü şehir… Belki de bu yüzden göçlerle şekillenen bir şehirdir Bursa. Nasıl Osmanlı’dan önce Msyia’nın, Tyniler’in umudu olmuşsa; Yahudilere ve Ermeniler’e de kucak açmıştır. Bursa’nın mahalle adlarına bakmak bile göçün yüzünü görmeye yeter. Orta Asya’dan gelen gaziler, abdallar, müritleri ve aşiretleriyle Tatarlar’a; Ereğli’den gelenler Şekerhoca’ya; Sivastan gelenler Sivasiler’e; İran ve Azerbaycan’dan gelenler Acemler’e; Bozkuş Aşireti ise Nalbantoğlu’na; Türkistan’lılar ve Hintliler ise Pınarbaşı’na yerleşir. Bursa yıkılışlardan kaçanların sonra yeniden oluş yurdudur. Celaliler’den kaçanlar da gelmek-

tedir, Anadolu bozkırlarından ümidini kesenler de… Osmanlı’nın Ruslar’la yaptığı ve 93 Harbi olarak bilinen savaşlar sonrasında 1883 ile 1903’te yapılan sayımlarda fark iki yüz elli binden fazladır. Ne ki, göçlerle yenilmez Bursa; yenilenir… 1880’li yıllarda başlayan toplu göçlerle Bursa genelinde, altmış iki yeni köy, on sekiz mahalle kurulmuştur. Göç öyküleri bununla bitmez Bursa’nın… Kurtuluş Savaşında Bursa’yı terk eden Ermeni ve Rumların yerini Yunanistan’dan getirilen göçmenler alır. Kayıtlara mübadele olarak geçer bu değişim. 1950’den sonra Hürriyet ve Adalet Mahalleleri

kurulur; Bulgaristan’dan gelen göçmenlerle. 89’lu yıllara kadar uzar onların göç öyküleri… Bu arada, 70’li yıllarda kurulan fabrikaların bacalarından tüten dumanlar, özellikle Anadolu’nun doğusuna, Güneydoğusuna ve Karadeniz’e bir davetiye gibidir. Bursa bir umuttur onlar için. Son bulacaktır işsizlikleri, yoksullukları, sahiplenilmemişlikleri, kendi kaderlerine terk edilmişlikleri… Bir sabah yola çıkıp her şeyleriyle, bir gece vakti konuvermişlerdir şehrin kenar mahallelerine… *Bu yazı Sefer Göltekin’in BBB Kültür A.Ş. yayınlarından çıkan “Bursa’da Yaşamak” adlı kitabından alınmıştır.


30

Geynik Köyü Hayırındaydık DAĞDER YÖNETİM KURULU ÜYELERİ, BÜYÜKORHAN GEYNİK KÖYÜ’NDE DÜZENLENEN KÖY HAYIRINA KATILDI. Dağ-Der Genel Başkanı Erkan Aydın, Başkan Vekili İsmail Fedai ve Yönetim Kurulu Üyeleri Alper Yaldız ve Reşat Karış Büyükorhan Geynik Köyü Hayrına katıldılar. Yağmur altında geçen hayır programında yaptığı konuşmada Genel Başkan Aydın, “Bereketimizle geldik. Allah dirliğinizi ve birliğinizi artırsın.” dedi. Geynik Köyü Derneği Başkanı Cemal Sönmez de Dağ-Der yönetiminin teşriflerinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Hayıra çok sayıda köy dernek başkanı da katıldı.

Saçlı Habib Efendi’yi Andık DAĞ-DER YÖNETİM KURULU ÜYELERİ GEYNİK KÖY HAYIRININ ARDINDAN, KELES HARMANALAN KÖYÜNDE’Kİ SAÇLI HABİB EFENDİ’Yİ ANMA TÖRENLERİNE KATILDI. Dağ-Der Yönetimi Büyükorhan Geynik Köyü’nün hayrından sonra Keles’in Harmanalan Köyü Saçlı Habib Efendi’yi anma programına katıldı. Dağ-Der Yönetimi ve Harmanalan Köyü Derneği Yönetimi Saçlı Habib Efendi türbesinde birlikte dua ettiler. Köy dernek yönetiminden de türbe ve tarihçesi hakkında bilgi alan Dağ-Der Genel Başkanı Erkan Aydın, yöremizin veliler yöresi olduğunu, mübarek topraklarda yaşadıklarını vurguladı. Harmander Başkanı Sadettin Bayındır, Dağ-Der Genel Başkanı Erkan Aydın ve yönetimine köylerine olan ilgisinden ötürü teşekkür etti. Dağ-Der Yönetimi köylüleri bu özel günlerinde yalnız bırakmamak için bir günde Dağ Yöresinin bir ucundan bir ucuna kat ettikleri 260 kilometre yol ile de tüm köylünün takdir ve sevgisini kazandı.


31

Yönetim Kurulumuzun Ziyaretleri

Dağ-Der Genel Başkanı Erkan Aydın ve Yönetim Kurulu üyeleri bir süre önce yapılan kongrelerde işbaşına gelen isimlere ziyaretlerde bulundular. 22 Nisan 2012’de yapılan kongrede göreve getirilen AK Parti Bursa İl Başkanı Sedat Yalçın’ı makamında ziyaret eden Dağ-Der Yöneticileri kendisine başarı dilediler. Dağ-Der yöneticileri daha sonra Harmancıklı hemşerimiz Elektrik Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Remzi Çınar’ı da makamında ziyaret ederek başarı dileğinde bulundular. Başkan Aydın ve yöneticiler en son Uludağ Üniversitesi Görükle Kampüsü’ne geçerek burada Yaz Şenliği’nde çadır açan ÜNİDAĞ’lı öğrencilerle buluştular.


32

Hemşehri derneklerine soramızı açtık DAĞ-DER, BURSA’DA FAALİYET GÖSTEREN HEMŞEHRİ DERNEKLERİNİN BİR KISMINI DKM’DE DÜZENLENEN YEMEKTE BİR ARAYA GETİRDİ.

T

oplantıya Kent Konseyi Hemşeri Dernekleri Çalışma Grubu’na üye 26 derneğin başkan ve yöneticileri katıldı. İl Dernekler Müdürü Osman Dikmen’in de katıldığı gecede, birlik ve beraberlik vurgusu yapıldı. Geceye ev sahipliği yapan DağDer Genel Başkanı Erkan Aydın, “Türkiye’ye örnek bir tablo oluşturduk. Burada Balkanlardan, Kafkaslardan, Türkiye’nin Doğu’sundan Batı’sından Kuzey’inden Güney’inden dostlarımız bu akşam bir aradalar. Kim ne plan yaparsa yapsın, buradaki kardeşliğimizi

bozamayacaklar. Anadolu topraklarında kıyamete kadar var olacağız. Topraklarımızı kimseye de vermeyeceğiz. Bu akşamki görüntümüz Türkiye’ye örnek olacak bir kaynaşma tablosudur” dedi. Toplantıya katılan tüm dernek başkanları ve temsilcileri Dağ-Der Genel Başkanı Erkan Aydın ve yönetimine misafirperverliklerinden ve böyle bir toplantıya öncülük etmelerinden ötürü teşekkür etti. Yemekte Kent Konseyi Hemşeri Dernekleri Çalışma Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Lütfi Taşçı, Bursa Fan Kulüp Başkanı Ali Ademoğlu da

birer konuşma yaptılar. Diyarbakırlılar Derneği Başkanı Şehmuz Seviş de, bir sonraki toplantıya kendilerinin ev sahibi olmak istediklerini söyledi. İl Dernekler Müdürü Osman Dikmen ise, başkanlarının örnek bir dayanışma sergilediklerini belirtti. Dikmen, Nisan sonuna kadar beyanname vermeleri konusunda başkanları uyarmayı da ihmal etmedi. Gecede konuklara dağ yöresinin geleneksel tatları kabuklu börülce, yufka ıslama, tarhana çorba, erik kurusu kompostusu ve helva ikram edildi.


33


34

8 DİLDE BURSA’NIN 100 GÜZELİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BURSA’NIN GEREK ULUSLARARASI GEREKSE ULUSAL ANLAMDA TANITIMINA KATKI SAĞLAMAK İÇİN 8 DİLDE HAZIRLANAN “BURSA’NIN 100 GÜZELİ” ADLI ESERİ BURSA BELGELİĞİNE KAZANDIRDI. Bursa Büyükşehir Belediyesi tarihi ve kültürel miras çalışmaları kapsamında ele aldığı somut olmayan kültürel miras çalışmaları kapsamında Bursa’nın değerlerini öne çıkaran basılı eserlere, 8 dilde hazırlanan “Bursa’nın 100 Güzeli’ adlı kitabı da ekledi. Bursa tarihinde öne çıkan şahsiyetler, günümüzde izleri kaybolan eserler, gelenek ve görenekleri gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla Bursa belgeliğini zenginleştiren Büyükşehir Belediyesi, kentin ulusal ve uluslararası tanıtımını için önemli bir eseri daha Bursa’ya kazandırdı. Fotoğraf sanatçısı

Sabit Buçinca Bölükemini’nin objektifinden Bursa’nın gezilmesi ve görülmesi gereken yerlerin fotoğraflarının bir araya getirildiği kitap, Türkçe, İngilizce, Arapça, Rusça, Çince, Japonca, Fransızca ve Almanca olarak 8 dilde hazırlandı. Kente gelen yabancı turistler için de önemli bir rehber niteliği taşıyacak olan eser Faruk Saraç Tasarım Meslek Yüksekokulu olarak hizmet veren tarihi Fabrika-i Hümayun’da kamuoyuna tanıtıldı. Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Bitinya, Doğu Roma, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerine ev sahipliği yapan Bursa’nın


35

neredeyse her sokağına bir kitap yazılabileceğini söyledi. Kentin zengin tarihi birikiminin gerecek kuşaklara aktırılması adına önemli çalışmaları hayata geçirdiklerini kaydeden Başkan Altepe, bir taraftan restore ederek ayağa kaldırdıkları tarihi eserleri fonksiyonlandırıp, yaşayan mekanlar haline getirirken, bir taraftan da somut olmayan kültürel miras üzerine önemli çalışmalar yaptıklarını söyledi. Geçtiğimiz yıllarlarla birlikte Bursa’nın değerlerinin ön plana çıkarıldığı 150’ye yakın eserin Bursa Belgeliğine kazandırıldığını ifade eden Başkan Altepe, “Bizler de yurt dışına gittiğimiz zaman, vakit darlığı nedeniyle oranın her yerini gezemeyeceğimiz için orayı anlatan kitaplar arıyoruz. Bursa’nın da böyle bir esere ihtiyacı vardı. Bursa, dağından denizine, hanlarından hamamlarına, medreselerinden şelalelerine kadar zengin bir tarihi ve doğal güzelliği bünyesinde barındırıyor. Kısa süreli kente gelen turistlerin tüm bu güzellikleri görmesi ve bilgi sahibi olması mümkün değil. Ancak bu eserle, Bursa’nın bütün güzellikleri hakkında bilgi sahibi olmak mümkün olacak” diye

konuştu. Bursa’nın 8 dilde tanıtıldığı ilk eser özelliğine sahip olan kitaba metin yazarlığıyla katkı veren Cevat Akkanat ve Demet Çoraklı Yıldız da dünyanın gözbebeği olan ancak farklı sebeplerle ihmale uğramış Bursa’nın son yıllarda yapılan çalışmalarla yeniden kalkınmada zirveye doğru

ilerlediğini belirterek, bu çalışmaları hayata geçiren Başkan Altepe ve ekibine teşekkür etti. Kitabın hazırlanmasını sağlayan Kültür A.Ş. Genel Müdürü Rıfat Bakan da 8 ayrı dilde hazırlanan kitabın, kentin uluslararası alanda tanıtımı için büyük bir katkı sağlayacağını vurguladı.


36

Bursa Evleri

OSMANLILARIN BAŞKENTLİĞİNİ YAPMIŞ OLAN BURSA’DA KÜLLİYELER VE DİNİ YAPILAR PEŞ PEŞE BİRBİRİNİ İZLERKEN SİVİL MİMARLIK ÖRNEĞİ OLAN BURSA EVLERİ DE ONLARIN ARASINDAKİ BOŞLUĞU DOLDURMUŞTUR. Bursa evleri XV. Ve XVI.yüzyıla kadar kerpiçten yapılmıştır. Bu döneme ait evlerden yalnızca Somuncu Baba Evi günümüze kadar ulaşabilmiştir. XVI.yüzyıldan sonra da Bursa evlerinde kerpicin yerini ahşap malzemeler almıştır. Bu dönemden sonra evlerin alt katları yığma taş, kerpiç veya kerpiç dolgulu ahşap olarak yapılmıştır. Üst katlarda derzli tuğla dolgular ve ahşap malzeme ağırlık kazanmıştır. Bu dönemden kalan evlerin başında Mudanya’da üç ev, Bursa’da Üftade Tekkesi Evi ve Muradiye’deki bir başka ev günümüze kadar gelebilen örneklerdir. XVIII.yüzyılın ikinci yarısına kadar olan yapılanmada İstanbul evleri örnek alınmış ve daha sonra da Barok, Rokoko ve Ampir üslupları sivil mimariyi etkilemiştir. XIX. yüzyıldan sonra yapılanmada yeni bir olgunun başladığı dikkati çekmektedir. Bu dönemde evlerin dış yüzeyleri ahşap striktürlü,

kerpiç dolgu duvarlar üzerine de Bağdadi öncelik kazanmıştır. Bunların üzerleri de sıva ile örtülmüştür. Bu dönem evlerinde ahşap pencere söveleri, saçak süslemeleri, eliböğründeler ve kafesler de onları tamamlamıştır. Evlerin sıvanan yüzeyleri sarı, kırmızı, çivit mavisi ve yeşil gibi renklerle boyanmış ve böylece Bursa evlerinin karakteristik görünümü ortaya çıkmıştır. Bursa’da sivil mimari genellikle iki katlı olup, ender de olsa üç katlı evlerde genellikle bir de ara katı eklenmiştir. Ara katlar genelde basık tavanlı, küçük pencereli olup, kolayca ısıtıldıklarından ötürü de bunlara kış katı ismi yakıştırılmıştır. Evlerin zemin katları taş duvarlı ve küçük pencereli, bahçe ile bütünleştikleri görülmektedir. Taşlık denilen bu mekanlarda mutfak, kiler, ahır gibi günlük gereksinimde kullanılan bölümler de eklenmiştir. Evlerin en önemli bölümü üst katlar olup, oldukça gösterişli bir merdivenle sofaya çıkılır ve odalar bu sofaya açılır. Aynı zamanda bu odalar dışarıya çıkıntılı cumbalarla da hem sokakla hem de bahçe ile bağlantılıdır. Bursa evlerinde her oda ayrı bir özellik göstermektedir. Kafesli pencereleri, duvarlara yaslanan sedirleri

ile ev halkının yaşamını geçirdiği mekanlardır. Odalardaki yüklükler, sağır duvarlarda düzenlenmiş ahşap dolaplar ve bazılarında yunmalık (gusülhane) denilen yıkanılan yatak odaları da yine bu kattadır. Bursa evleri XIX.yüzyıla kadar açık sofalı olarak yapılmışlardır. Bu sofalı evlerde odalar, bazen I, bazen L, bazen de U tipi plan gösterirler. Genellikle büyük evlerde sofanın iki ucuna da odalar yapılmıştır. Bunlara U tipi planlı evler denilmektedir. XIX.yüzyılda orta sofalı veya karnıyarık denilen plan tipi çok sık kullanılmıştır. Bursa evlerinin ahşap malzemesi Bursa’daki Tahtakale denilen semtteki satıcılardan sağlanırdı. Tahtakale’de marangozlar sürekli hazırlık yapar ve yeni yapılacak evlere


37

malzeme hazırlarlardı. Bu malzemelerin başında kirişler, dikmeler, babalar, göğüslemeler, kafesler, kapılar, pencereler, söveler, saçak süslemeleri gelirdi. Bu malzeme ev yapan herkesin maddi gücüne göre de farklı farklı olurdu. Bursa evlerinde çoğunlukla ikinci katlar dışarı çıkmalarla, şahnişlerle son derece hareketli bir görünümdedir. Bursa evlerinde orta ve kenar çıkmalı, çift çıkmalı ve üçgen çıkmalı gibi birbirine benzeyen ancak yine de birbirlerinden farklı örnekler ortaya konmuştur. Özellikle Bursa evlerinde orta sofadan merdivenle çıkılan çatı arasına rastlayan bölümde cihannüma denilen gösterişli bir bölüm yapılmıştır. Cihannümalı Bursa evlerinin kendine özgü bir görünümleri vardır. XIX.yüzyılda konak diye isimlendirilen büyük boyuttaki Bursa evlerinde harem ve selamlık birbirinden ayrılmış ve kent dokusunda da önemli bir konuma ulaşmıştır. Ayrı kapılardan girilen, ayrı merdivenlerden çıkılan bu tür evlerde her iki bölüm arasında dönme dolaplar yapılmıştır. Örneğin selamlıktaki bir misafire

sunulacak ikram haremde hazırlanır, dönme dolaba konur ve dolap döndürülerek selamlık tarafına iletilir. Selamlık kısmının en önemli odası konuklarla tahsis edilen baş odadır. Özellikle evin en manzaralı yerine yapılan baş oda, ağaç işçiliğinin en güzel örnekleri ile bezenir, alçı pencereleri, ocakları, sedirleri özenle yapılırdı. Bursa evleri 1950′li yıllara kadar mal sahiplerince korunmuşlar ancak, bu yüzyılda Türkiye’nin genelinde olduğu gibi başlayan

yanlış yapılanma bu evlerin birer birer yıkılmasına ve yerlerini beton blokların almasına neden olmuştur. Günümüzde Bursa evlerinden pek az da olsa örnekler bulunmaktadır. Koruma altına alınan bu evlerin başında Yenişehir’deki Şemaki Evi, Mudanya’da Tahir Paşa Konağı, Bursa’da Fatih Sultan Mehmet Evi olmak üzere Mudanya, Yenişehir, Keles ve İznik’te Bursa sivil mimarisi örneklerinden evler bulunmaktadır.


38

Balibey Han Tophane Surları’nın hemen altında, Kapalıçarşı’daki ticari faaliyet için kent dışından gelen kafilelere hizmet etmesi amacıyla, çarşının karşısında bulunan bir alan üzerine yaptırılan 3 katlı hanın içerisinde 64 oda bulunmaktadır.

Balibey Han’ın orta katında açılan atölyelerde geleneksel el sanatlarımız yeniden hayat buluyor. Karagöz atölyesi, türk süsleme sanatları, el yapımı toprak ve seramikler, tespih, marküteri, cam işleme, minyatür, cilt, resim sanatı, fotoğraf, karikatür, el dokuma, folklorik giysiler üretimi, çini, ağaç işlemeciliği, bıçak, gümüş ve değerli taş işlemeciliği gibi birçok el sanatı gibi atölyeleri bulunuyor. 500 yıllık tarihi ile şehrin göbeğinde yükselen Balibey Han; sosyal tesisleriyle birlikte, içerisine adımınızı attığınız andan itibaren ruhunuzu kaplayan bir huzur ile Bursalıları ağırlıyor.


39

Sultanlar şehrinin surlarına yaslanır Balibey Han’ı… İlk başkent Bursa’da 500 yıllık tarihi ile şehrin göbeğinde yükselen Balibey Han geleneksel el sanatları çarşısı, adımınızı attığınız andan itibaren ruhunuzu kaplayan bir huzur ile sizi büyüler. Bursa’nın büyülü tarih sayfalarından bir yapraktır. 15. yy. sonlarında Fatih Sultan Mehmet döneminin Niğbolu Sancak Beyi Hamza Bey’in oğlu Balibey tarafından yaptırılan han Hisar Kapı altında, Kırkmerdivenler yanındadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk üç katlı hanı olma özelliği taşıyan han Kapalıçarşı’daki ticari faaliyet için kent dışından gelen kafilelere hizmet etmesi amacıyla yaptırılmıştır. Gazi Timurtaş Paşa ve Okçu Baba Türbelerinin arasında yer alan han, Bursa’da üç katlı olarak yapılmış yegane handır. Hanın içerisinde 64 oda bulunmaktadır. Yapıldığı dönemin “plaza”sı olarak nitelendirilebilecek olan Balibey Han’ın; 1950′li yıllarda bazı bölümlerinin sığınak,

1970′li yıllarda ise bir bölümünün kahvehane olarak kullanıldığı bilinmektedir. Balibey Han’ın büyük bölümü günümüze kadar ayakta kalmıştır. Sadece Kırkmerdivenler’in yapılması sırasında kısmen yıkılmıştır. Bir de yola bakan bölümleri yıkılmıştır. Vakıflara ait olan han, restorasyonu yapılması için belediyeye tahsis edil-

miştir. 1692, 1634, 1748 tarihlerinde kısmi tamirler yapılmıştır. Bursa’nın en işlek caddelerinden olan Atatürk Caddesi üzerinde yer alan Balibey Han, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmaları ile 2006 yılında restore edilmeye başlanmış ve 2009 yılında Balibey Han Geleneksel El Sanatları Çarşısı olarak şehriyle buluşturulmuştur. Balibey Han’ın orta katında açılan atölyelerde geleneksel el sanatlarımız yeniden hayat buluyor. Karagöz atölyesi, türk süsleme sanatları, el yapımı toprak ve seramikler, tespih, marküteri, cam işleme, minyatür, cilt, resim sanatı, fotoğraf, karikatür, el dokuma, folklorik giysiler üretimi, çini, ağaç işlemeciliği, bıçak, gümüş ve değerli taş işlemeciliği gibi birçok el sanatı gibi atölyeleri bulunuyor. 500 yıllık tarihi ile şehrin göbeğinde yükselen Balibey Han; sosyal tesisleriyle birlikte, içerisine adımınızı attığınız andan itibaren ruhunuzu kaplayan bir huzur ile Bursalıları ağırlıyor.


40

Bursa sanayisinin

tarihsel gelişimi İKİ BİN YILI AŞAN ZENGİN BİR GEÇMİŞİ BULUNAN VE DAHA O TARİHLERDE SAHİP OLDUĞU DEĞERLERLE, ÜLKEMİZİN BUGÜNKÜ EKONOMİK ETKİNLİĞİNE AĞIRLIĞINI KOYMAYA NAMZET BULUNAN BURSA, ÖZELLİKLE CUMHURİYET DÖNEMİNDEN İTİBAREN YARATMIŞ OLDUĞU EKONOMİK POTANSİYEL İLE TÜRKİYE EKONOMİSİNİN EN ÖNEMLİ İTİCİ GÜÇLERİNDEN BİRİNİ TEŞKİL ETMİŞTİR.


41 İki bin yılı aşan zengin bir geçmişi bulunan ve daha o tarihlerde sahip olduğu değerlerle, ülkemizin bugünkü ekonomik etkinliğine ağırlığını koymaya namzet bulunan Bursa, özellikle Cumhuriyet döneminden itibaren yaratmış olduğu ekonomik potansiyel ile Türkiye ekonomisinin en önemli itici güçlerinden birini teşkil etmiştir. 1587 yılından itibaren sürdürülen ipekböceği yetiştiriciliği ve ipekli kumaş dokumacılığı ülke ekonomisinde müstesna bir yer işgal etmekteydi.Bursa’nın ticari etkinliklerinin sanayi ile bütünleşmesi, XVII. yüzyıl ortalarına rastlamaktadır. 1844 yılında kurulan 4 mancınıklı bir fabrika, Türkiye’de fabrikasyon ipek çekme sanayinin ilk adımını teşkil etmektedir. Bundan sonra 1845 ve 1952 yıllarında daha büyük kapasiteli ipek çekme fabrikaları kurulmuş ve 1980 yılında Bursa, fabrika sayısı ve bükülmüş ipek üretiminde ulaştığı kapasite ile doruk noktasına varmıştır Aynı dönemlerde Orta ve Güney Anadolu illeride dahil olmak üzere bölgede at arabası yapıp satan tek şehir Bursa’dır. Bu yönüyle Bursa,kara nakil vasıtası üretiminin ilkel biçimde de olsa, ilk nüveliğinin rastlandığı bir şehir olmaktadır. Türk kültür ve medeniyetinin eski bir merkezi olan Bursa, sergi ve fuarlar açan ve sergilere iştirak eden başlıca illerden biri olmuştur. 1851 yılında Londra’da açılan bir sergiye Bursa ipek kozası ve yarı mamul ipek çeşitleri ile katılmıştır. Bursa’da yabancı ticaret heyeti tarafından ziyaret edilen ilk sergi (Fuar) 1909 yılında kurulmuş olup, büyük bir ilgi yaratmıştır. Bursa’da ilk Anonim Şirketin 1910 yılında kurulduğunu görmekteyiz. Bu tarihlerde kurulan Osmanlı Seyri Sefain Şirketi ve Bursa Mensucat Osmaniye Anonim Şirketi, gerçek manada birer Anonim Şirket hüviyetindedir. Diğer yandan, zirai sektörün kredi ihtiyaçlarını karşılaması amacını güden ve ilk zirai kredi müessesesi olan Memleket Sandığı, Bursa’da açılmıştır. 1923 yılında Cumhuriyet’in ilanından sonra Bursa’nın ekonomik yapısında önemli gelişmeler kaydedilmeye başlanmıştır. 1938 yılında kurulan Merinos Fabrikası, Bursa’nın

dokumasanayinin merkezi olmasının bir tescilidir. Aynı yıllarda tabii ipek tüketimine destek olmak üzere kurulan Gemlik Suni İpek Fabrikası da Bursa ekonomisinde önemli bir etkinliğe sahip olmuştur.Bursa’da havluculuk da çok eski bir maziye sahiptir. 1941 yılında kurulan Havluculuk KooperatiŞ makinenin çıkmasıyla duraklayan havlu el tezgâhlarını korumuş ve mazisi çok eski olan bu sanatı yeniden canlandırmıştır. Aynı dönemlerde ahşap iskelet üzerine sac kaplanması şekliyle karoseri, sanayide ağırlığını ortaya koymuştur. İlk zamanlarda tekstil endüstrisine yönelikolarak başlayan makine sanayinin, zamanla ağaç işleyen makinelerin, elektrik ve zirai makinelerin de büyük bir gelişme

göstermesiyle,Bursa’daki sanayinin, çok önemli bir endüstri dalını oluşturmuştur. Bütün bunlar yanında Bursa’da el sanatları da çok zengin bir maziye sahiptir. Özellikle bıçakçılık, bakırcılık, kunduracılık, yemenicilik, terzilik,yastık ve yorgancılık, şekercilik (özelliklekestane şekeri), peynircilik, şerbetçilik, örmecilik,ağaç tornacılığı, kuyumculuk, oymacılık,o dönemlerde Bursa’nın sanata olan düşkünlüğünün en güzel örneklerindendir. Bugün Bursa’da başta tekstil, otomotiv, makine,gıda ve deri sanayileri olmak üzere, pek çok çeşitteki imalat sektörleri, Bursa’nın ticaret ve sanayi hayatında önemli etkinlikler meydana getirmektedir. Kaynak: bursa.bel.tr


42

Bursa kaplıcaları

F

evkalade tarihi ve kültürel özelliklerinin yanı sıra doğanın son derece cömert davrandığı bir şehir olan Bursa, şifalı sular ve kaplıcalar bakımından da çok zengin bir kenttir. Uzun yıllardır Türkiye’nin en önemli termal merkezlerinden biri olan Bursa’da, ünlü Çekirge ve Kükürtlü kaplıcalarından başka, Gemlik, İnegöl, Orhangazi ve Mustafakemalpaşa ilçelerindeki ılıca ve kaplıca merkezleri günümüzde de

yerli ve yabancı gezginlerin ilgisini çekmektedir.

Çekirge Kaplıcaları

Çekirge semtinde Vakıfbahçe kaynağına bağlı olan kaplıcalar yer almaktadır. Bölgedeki tüm oteller, bu kaplıcalara bağlıdır. Bu kaplıcanın suları banyo olarak romatizmal sendromlara, hareket sistemlerinin ağrılı hastalıklarına, damar tıkanıklıklarına, diyabet, gut ve metabolizma bozukluklarına, içme

kürleri olarak da karaciğer ve safra yolları hastalıklarına iyi gelmektedir. Eski Kaplıca, Hüsn-ü Güzel, Adak Hamamı’nın yanı sıra bölgedeki diğer termal oteller kaplıca suyu kullanmaktadır. Çekirge kaplıcalarında ortalama su sıcaklığı 45 derecedir.

Eski Kaplıca

Kentin en büyük ve tarihi en eski kaplıcası olan Eski Kaplıca Çekirge semtinde yer almaktadır. Kervansaray Termal Otel bünyesinde olan


43

kaplıcanın yerinde Bizans döneminden hamam kalıntısı bulunması nedeniyle Eski Kaplıca olarak anılır. Bizans Kraliçesi Thedora’nın gençliğinin ve güzelliğinin bu kaplıcadan geldiğine inanılır. Sultan I.Murat Hüdavendigar tarafından çifte hamam olarak yaptırılan kaplıcaya 1511 yılında Sultan II. Bayezid tarafından soğukluk kısmı eklenmiştir. İki kubbe ile örülen soğukluk yarım kubbelerle desteklenmiştir. Ortadaki mermer havuza sıcak suyun boşaldığı aslan ağzının bulunduğu yerde de 1675 yılına ait kitabeli bir ayna taşı dikkati çekmektedir. Havuzun çevresindeki sekiz tane sütun ve başlıkları Bizans dönemine aittir. Son yıllarda onarım görmüş ve bir bölümü kadınlar için ayrılmıştır.

Kükürtlü Kaplıcaları

Bademli Bahçe Kaynağı’na bağlı olan bu kaplıcalar, Bursa merkezi ile Çekirge arasında Kükürtlü Bahçesi’nin arkasındadır. Yedi kaynağı vardır. Kükürtlü ve radyoaktif olan bu sular, banyo ve içme olarak Vakıfbahçe Kaynağı ile aynı özelliklere sahiptir. Ayrıca Kükürtlü suları damar hastalıklarına ve kronik iltihaplı hastalıklara iyi gelmektedir.


44

Kaplıcanın erkekler kısmını Sultan I.Murad Hüdavendigâr, kadınlar kısmını da Sultan II.Bayezid yaptırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde de eklemeler yapılmıştır. Kaplıcalar günümüzde Uludağ Üniversitesi bünyesinde Atatürk Rehabilitasyon ve Araştırma Merkezi olarak faaliyet göstermektedir. Kükürtlü Kaplıcaları’nda su sıcaklığı 54-84 derece arasında değişmektedir.

Yeni Kaplıca

Kanuni Sultan Süleyman’ın veziri Rüstem Paşa tarafından 1552 yılında yaptırılan Yeni Kaplıca, Kükürtlü semtinde yer almaktadır. Kaplıcanın tavanı 12 metre çapında iki büyük kubbeyle örtülüdür. Hamamın içindeki halvetlere su soğumadan ulaştığı için sıcaklığı 84 dereceyi bulmaktadır. Yeni kaplıca, üçü büyük olmak üzere, toplam on kubbeyle örtülü, klasik dönem Osmanlı yapıtlarındandır. Diğer kubbeli hamamlarda olduğu gibi, soyunmalık, soğukluk, sıcaklık bölümlerinden oluşmuştur. Muhteşem


45 kubbesi, kırk kurnanın bulunduğu geniş havuzu, tarihi çinileri ve gizemli bir dünyayı andıran “üşük terleten” ile görülmeye değer bir tarih abidesidir. Günümüzde otel olarak da hizmet vermektedir. Özel banyoları, turistik bölüm, masaj ve spor salonu vardır. Yapının sonradan eklenen kaynarca bölümü ise, yalnız kadınlara tahsis edilmiştir.

Karamustafa Hamamı

Fatih Sultan Mehmet’in veziri ve Sultan II. Bayezid’in damadı olan Kara Mustafa Paşa tarafından yaptırılan hamamın 15.yüzyılda bölgedeki eski Bizans hamamlarının üzerine inşa edildiği tahmin edilmektedir. Ev görünümündeki bu kaplıcalar, ülkemizin farklı kentlerinden gelen insanların en fazla ilgi gösterdiği termal tesislerden biridir. Erkekler ve aileler hamamı olmak üzere iki bölümden oluşur. Ayrıca 25 odalı oteli, çocuk oyun alanı ile hizmet veren, dinlenmeye müsait bir tesistir. Su verimi az olduğu için, büyük havuzu yoktur. Küçük bir havuzu vardır. Ayrıca hamamın içinde yuvarlak bir yalak bulunur. Su, bunun dibinden kaynar. Su sıcaklığı 54 derecedir.

Oylat Kaplıcaları

İnegöl’ün 27 km. güneyinde yer alan kaplıcalar 3 kaynaktan beslenmektedir. Bölgede 2 otel, 4 motel ve 2 kapalı yüzme havuzu hizmet vermektedir. Kaplıca suları sülfatlı suların bütün özelliklerini taşımakta ve nefrit, romatizma, siyatik, böbrek hastalıkları gibi rahatsızlıklara iyi gelmektedir. Oylat Kaplıcaları İnegöl Belediyesi’nin de ortak olduğu anonim şirket tarafından işletilmektedir.

Terme Kaplıcaları

Gemlik ilçe merkezinin güneyinde Umurbey yolundadır. Otel, lokanta ve bir havuzu bulunmaktadır. Kaynağın suyu romatizma, nevralji, zihinsel yorgunluklar ve kalp hastalıklarına iyi gelmektedir. Orhaneli’de Ağaçhisar ve Sadağ ile Harmancık’daki Ilıcaksu termal kaynakları da kentin diğer önemli sıcak su kaynaklarıdır. Ayrıca Bursa kent merkezinde onlarca tarihi hamam da günümüzde hizmet vermeyi sürdürmektedir.

Dümbüldek Mustafakemalpaşa’ya 19 km. uzaklıkta Akarca yöresinde yer alır. Su, iki metre derinliğinde, kuyu benzeri bir yerden köpürerek kaynar. Fokurtular yaparak kaynadığından “Dümbüldek” ismi verilmiştir. Belediye tarafından işletilen otel

ve hamamlar vardır. Banyo olarak ağrılı hastalıklara iyi geldiği, dolaşımı düzenlediği,içindeki demir nedeniyle cilt üzerinde iyileştirici etki yaptığı,içme kürü olarak da karaciğer, mide, bağırsak, pankreas ve safra kesesi rahatsızlıklarını giderici özellikleri olduğu söylenmektedir. Kaynak: bursa.gov.tr


46

NİLAYŞAHİNKANAT


47


48




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.